Avrupa
Transkript
Avrupa
Küreselleşen Dünyada Avrupa Güvenlik ve refah için siyasi seçenekler Tom Burke ve Nick Mabey Küreselleşen Dünyada Avrupa Güvenlik ve refah için siyasi seçenekler Tom Burke ve Nick Mabey © December 2006 Third Generation Environmentalism Ltd (E3G) www.europeintheworld.eu Yayımlayan: Third Generation Environmentalism Ltd (E3G) The Science Museum Exhibition Road South Kensington London SW7 2DD Tel: +44 (0)20 7942 4060 Faks: +44 (0)20 7942 4062 www.e3g.org Bu çalışmaya, Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 2.0 Lisansı uyarınca lisans verilmiştir. Bu lisansın bir kopyasını http://creativecommons.org/licenses/by-nc-sa/2.0/uk/ adresinde görebilirsiniz. Aşağıdaki koşullara uymanız durumunda, bu çalışmayı çoğaltma, dağıtma, görüntüleme ve icra etmek ve bu eserden yeni çalışmalar türetmekte özgürsünüz: • • • • • Bu çalışmaya yazarının veya lisans sahibinin belirttiği biçimde atıfta bulunmalısınız. Bu çalışmayı ticari amaçlar için kullanamazsınız. Bu çalışmayı değiştirir, dönüştürür veya geliştirirseniz, ortaya çıkan çalışmayı dağıtmak için bu çalışmanınkiyle özdeş bir lisans almanız gerekir. Herhangi bir yeniden kullanım veya dağıtım için bu çalışmanın lisans koşullarını başkalarına açıklamanız gerekir. Telif hakkı sahibinden izin almanız halinde bu koşulların herhangi birinden feragat edilebilir. Bu eseri kurallara uygun şekilde kullanmanız ve diğer haklarınız yukarıdakilerden hiçbir şekilde etkilenmez. Tasarım: www.thedesignpod.net © Nisan 2008 Bu yayının Türkçe basımı Bölgesel Çevre Merkezi - REC tarafından yapılmıştır. Türkçe'ye çeviren: Gülsima Baykal - SGB Danışmanlık Türkçe editör: Gürel Tüzün Türkçe tasarım ve uygulama: Bayt Ltd. Şti., 0312 431 3062 Türkçe basım: Miki Matbaacılık Ltd. Şti., 0312 395 2128 Basım tarihi: 8 Mayıs 2008 İçindekiler Önsöz Yazarlar hakkında Teşekkürler iv vii x 1 Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı 1 2 Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması 6 Küreselleşme ve iktidar 8 Değerler 10 Karanlık yüz 12 Mücadele alanı 13 3 Avrupa’nın tarihten aldığı dersler 17 4 Towards a common global policy 23 Çin, enerji ve iklim güvenliği 27 Sürdürülebilir bir komşuluk 31 Yeni bir Atlantikçilik 34 5 Güven oluşturulması 36 6 Avrupa’nın seçenekleri 40 Başarının yeniden tanımlanması 41 Kuşaklararası işbirliğinin oluşturulması 42 Enerji ve iklim güvenliğinin sağlanması 44 Başarılı bir Çin’e yatırım yapılması 45 Gelecek için bir Avrupa bütçesi 46 7 Siyasi tercihlerin yapılması 48 Demokratik yenilikçiliğe yatırım yapılması 50 Demokratik bir Avrupa bütçesi 52 8 Sonuç 54 Önsöz Önsöz Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığındaki stratejik çözümleme çok uygun bir zamanda sunuluyor. Avrupa karşılıklı bağımlılık ilişkisi içindeki yeni bir dünyayla baş etmeye çabalarken, bu kitapçık son derece gereksinim duyulan bir tartışmayı açmaktadır. Gerçekten stratejik seçimlerimizle ilgili kararlarla karşı karşıyayız. Avrupa Birliği’nin yeni küresel güçlükler karşısında oynayacağı rolü ivedi olarak tanımlamamız gerekiyor. Kitapçığın verdiği mesaj bizi, doğrudan uygulamaya geçirilebilecek somut eylemler üzerinde daha derin düşünmeye itmektedir. Küreselleşen Dünyada Avrupa iv Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığı bugün içinde yaşadığımız yeni dünyanın ana hatlarını açık bir biçimde ortaya koyuyor. Yüzleşilmesi gereken yeni güçlükler gibi, yeni fırsatlar da olduğunu vurguluyor. Avrupa Birliği, bu yeni ve sürekli değişen çerçevede yurttaşlarının refahını ve güvenliğini sağlayacak siyasi tercihlerini, gelişmeleri öngören bir yaklaşımla önceden tasarlama ve hayata geçirmek zorundadır. Enerji güvenliği ile iklim güvenliği olarak karşımıza çıkan iki güçlük bu mesajı tüm Avrupa’da giderek artan sayıda politika belirleyicisinin gündemine getirmektedir. AB ile dünyanın güvenilir, düşük maliyetli ve sürdürülebilir enerji akışına gereksinimi vardır. Bu, ekonomik kalkınmanın ve Lizbon hedeflerine ulaşılmasının kilit öğelerinden biridir. Enerji arzı güvenliği, sürdürülebilir çevre ve rekabet gücü arasında açık bir bağlantı bulunmaktadır. Avrupa’nın iklim ve enerji güvenliği arasındaki olası çelişkileri yönetebilme becerisi yalnızca Avrupa için değil, diğer ülkeler için de kritik bir önem taşıyacaktır. Avrupa, üretici ve tüketici ülkelerin gelecek için aynı biçimde plan yapabileceği çerçeveyi belirleyecektir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın The World Economic Outlook 2006’da (Dünyanın Ekonomik Görünümü 2006) yer alan enerji kullanımı ve sera gazı salımlarına ilişkin senaryolarında, dünya enerji tüketiminin önümüzdeki 25 yıl içinde % 55 dolayında artacağı ve bunun büyük çoğunluğunu fosil yakıtların oluşturacağı; buna karşılık, enerjiyle ilişkili CO2 salımlarının 2030’a kadar küresel düzeyde yaklaşık % 50-% 60 artacağı görülüyor. Avrupa’nın tepkisi AB üyesi ülkeler tek tek alındıklarında güç bir durumla karşı karşıyalar. Enerji ve iklim güvenliğine yönelik gittikçe artan tehditlere karşı önlemler almaları gerektiğinin farkındalar, ama pek çok durumda bu, kamu kaynaklarından bu alana önemli miktarda yatırım yapılmasını gerektiriyor. Bu, bütçe açığını azaltmaya yönelik AB politikasına aykırı olmakla kalmıyor; aynı zamanda, bu durumun ulusal ekonomilerin stratejik sektörlerinin, özellikle de enerji üretimi ve büyük ölçekli tüketimiyle ilişkili olanların rekabet gücüne zarar vereceği yönünde yaygın korkulara yol açıyor. Ne var ki, tek tek üye ülkeler tarafından alınan bu tür önlemler ortak bir enerji politikasıyla, enerji vergileriyle ilgili ortak kurallarla veya düşük karbon salımı teknolojilerinin geliştirilmesi için AB çapında kaynak sağlamaya yönelik uygulamalarla desteklenmiyor. Üye ülkeler pek çok zaman, harekete geçme isteği ile ortak AB kurallarına uygun çalışmanın getirdiği kaçınılmaz kısıtlamalar arasında sıkışıp kalıyor. v Küreselleşen Dünyada Avrupa Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığının doğru bir biçimde ortaya koyduğu gibi, Avrupa bu iki güçlüğe karşı tutarlı bir tepki geliştirme konusunda dünyaya önderlik etmiş, ama sorunun ölçeğine ve ivediliğine uygun davranmayı başaramamıştır. Önsöz Bu senaryoya göre 2004-2030 arasında küresel CO2 salımlarındaki artış içinde gelişmekte olan ülkelerin payı üçte ikiden fazla olacaktır. Çin’in küresel salımlardaki artış içindeki payının yaklaşık % 39 olacağı ve 2010 yılından önce dünyada en fazla salımı gerçekleştiren ülke olarak ABD’yi geçeceği tahmin edilmektedir. Önsöz Bu nedenle Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığında haklı olarak, Avrupa bütçesinde vurgunun eski gıda güvenliği konusundan temiz enerji, kaynak verimliliği ve akıllı altyapıların geliştirilmesine ve yaygınlaştırılmasına kaydırılması önerilmektedir. Örneğin, tarım sektörünün sürdürülebilir biyolojik enerjinin geliştirilmesi yoluyla düşük karbon salımlı enerji tedarikçisi olması gibi, tüm tarafların kazanacağı çözümler araştırılmalıdır. Üye ülkeleri bu çözümleri gerçekleştirme yolunda destekleyen koşulları oluşturmak için AB ölçeğinde birlikte çalışmalıyız. Küreselleşen Dünyada Avrupa vi Kyoto Protokolü sürecinin fiili lideri olarak, Avrupa Birliği başvuru çerçevesini Kyoto Protokolü’nün ötesine taşımak suretiyle, küresel ekonominin karbondan arındırılması yönünde stratejik bir girişim başlatma sorumluluğu taşımaktadır. Avrupa; Japonya, Çin, Hindistan ve Brezilya’daki ortaklarıyla uyum içinde yenilikçi düşük karbon teknolojilerini geliştirmek ve yaygınlaştırmak zorundadır. Ancak bu çabaya yönelik siyasi koşulların Avrupa çapında oluşturulmasıyla söz konusu liderlik sürdürülebilecektir. Dünya büyümekte olan kaynak sıkıntısının etkisini yaşadıkça küresel karşılıklı bağımlılık gerçeği önümüzdeki yıllarda daha güçlü bir şekilde hissedilecektir. Küresel bir tepkinin lideri ve kolaylaştırıcısı rolünü üstlenecek Avrupa, sürdürülebilir kalkınmaya geçişte öncü rolü oynama konusunda benzersiz bir olanağa sahiptir. Roma Antlaşması’nın 50. yıldönümüne yaklaşırken, bu zor konuyu Avrupa’nın geleceğine ilişkin tartışmaların merkezine yerleştirdiği için Küreselleşen Dünyada Avrupa kitapçığını övgüye değer buluyorum. Bu düşüncelerin uygulanması Avrupa’nın gerçek değerini ortaya koyabilecektir. Corrado Clini, Genel Müdür, Çevre, Kara ve Deniz Bakanlığı, İtalya; Bölgesel Çevre Merkezi Başkanı. Roma, Kasım 2006. Yazarlar hakkında Tom Burke Tom, 1999’dan 2005’e kadar biyolojik çeşitlilik hakkında İngiliz Hükümeti’nin yasal danışmanı olan İngiliz Doğa Konseyi üyeliğinde bulunmuştur.1982-1991 arasında Yeşil İttifak’ın müdürü olarak görev yaptıktan sonra 1991-1997 arasında üç Çevre Bakanı’nın özel danışmanlığını üstlenmiştir. Otuz üç yıldır profesyonel olarak çevre konusunda çalışan Tom, daha önce Dünya’nın Dostları’nın İcra Direktörü ve 1988-1991 arasında Avrupa Çevre Bürosu İcra Komitesi üyesi olarak görev yapmıştır. 1993 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın ‘Global 500’ onur listesine alınmış, çevreye yönelik hizmetlerinden ötürü 1997’de kendisine CBE (Commander of the British Empire) unvanı verilmiştir. Nick Mabey E3G’nin kurucu direktörlerinden olan Nick Mabey aynı zamanda kuruluşun baş yöneticisidir. Enerji, balıkçılık, istikrarsız ülkeler ve örgütlü suçların da aralarında bulunduğu çeşitli politika alanlarında çalışmalar yürüten İngiltere Başbakanlık Strateji Birimi’nde Aralık 2005’e kadar kıdemli danışman olarak görev yapmıştır. vii Küreselleşen Dünyada Avrupa Tom, Kuzey İrlanda Çevre Yönetişimi İncelemesi’nin başkanı ve ENDS dergisi Yayın Kurulu başkanıdır. Aynı zamanda İngiliz-Alman Çevre Forumu’nun eş-başkanıdır. Yazarlar hakkında E3G’nin kurucu direktörlerinden olan Tom Burke, Rio Tinto plc’de Çevre Politikası Danışmanı ve Londra’da Imperial College ve University College’da konuk profesördür. Yazarlar hakkında Nick daha önce İngiltere Dışişleri ve Uluslar Birliği Bakanlığı’nın Çevre Politikası Bölümü’nde Sürdürülebilir Kalkınma Başkanlığı yapmıştır. Aralarında REEEP ile Yolculuk Vakfı’nın da bulunduğu bir dizi yenilikçi uluslararası ortaklığın kurulmasından sorumlu olduğu Johannesburg Zirvesi’nde FCO lideri görevinde bulunmuştur. Küreselleşen Dünyada Avrupa viii İktisat ve mühendislik eğitimi alan Nick, devlet hizmetine girmeden önce WWF-İngiltere’de Ekonomi ve Kalkınma Bölümü Başkanlığı yapmıştır. WWF’ye, Argument in the Greenhouse (Serada Tartışma) isimli kitapta yayımlanan, iklim değişikliği ekonomisi üzerine akademik çalışmayı yürüttüğü Londra İşletme Okulu’ndan gelmiştir. Bunun ardından, MIT’te enerji sistemi planlaması üzerine bir araştırma gerçekleştirmiş, bunu da enerji sektöründe PowerGen ve GEC Alsthom’ta çalışması izlemiştir. Bristol Üniversitesi’nde makine mühendisliği eğitimi alan Nick, enerji sistemleri üzerine uzmanlaşmış ve MIT’ten teknoloji ve politika alanında yüksek lisans derecesi almıştır. Teşekkürler Düşünme etkinlikleri dizimizin geliştirilmesine yardımcı olanlara özellikle teşekkür ederiz: Avrupa Yönetişim Okulu’ndan (European School of Governance) Adrian Taylor ve Thomas Henschel; Sürdürülebilir Kalkınma ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden (Insitut du Development Durable et Relations Internationales) Laurence Tubiana; Orta ve Doğu Avrupa İçin Bölgesel Çevre Merkezi’nden (The Regional Environmental Center for Central and Eastern Europe) Marta Szigeti Bonifert ve Janos Zlinszky; GlobeScan’den Doug Miller ve The Centre’dan Paul Adamson, Martin Porter, Barry Lynham ve Caterina Ronchieri. ‘Dünyada Avrupa’ programındaki etkinlikler Bölgesel Çevre Merkezi Başkanı olan, İtalyan Çevre, Kara ve Deniz Bakanlığı’ndan Genel Müdür Corrado Clini’nin çok değerli desteği sayesinde gerçekleşmiştir. ix Küreselleşen Dünyada Avrupa Burada sunulan düşüncelerin gelişmesinde E3G’nin kurucularından olan ve halen İklim Değişikliği Özel Temsilcisi olarak İngiltere Dışişleri ve Uluslar Birliği Bakanlığı’nda geçici görevde bulunan John Ashton’ın düşünsel girişimi merkezi bir rol oynamıştır. Teşekkürler Bu kitapçıkta sunulan düşünceler, E3G’nin ‘Dünyada Avrupa’ programının bir parçası olarak geçen iki yıl içinde tüm Avrupa’da gerçekleştirilen etkinliklerdeki derinlemesine ortak düşünme sürecinden çıkmıştır. Yazarlar, etkinliklere katılmış olan veya kişisel olarak kendileriyle bir araya gelip görüşen, tartışan ve düşüncelerinin gelişmesine katkıda bulunmuş herkese teşekkür ederler. Yazarlar, bu kitapçıkta son hallerine ulaşan başlangıç düşüncelerine katkılardan dolayı James Kariuki ve Ian Christie’ye teşekkür ederler. Martin Rands de tüm yazım sürecinde benzer şekilde önemli katkılarda bulunmuştur. Bu kitapçığın hazırlanması sırasındaki sabırlı araştırmaları ve nazik yardımlarından ötürü, yazarlar Marina Brutinel, Diana Parusheva ve Shane Tomlinson’a da teşekkür ederler. Teşekkürler Son olarak yazarlar, ‘Dünyada Avrupa’ projesi koordinatörü Chris Littlecott’a en içten teşekkürlerini sunarlar. Zekice görüşleri, ayrıntılara gösterdiği özen ve sıkı çalışması projenin bu aşamaya gelmesinde çok değerli bir rol oynamıştır. Küreselleşen Dünyada Avrupa x Bu kitapçığa verilen tepkiler, kitapçığın çevirileri, web’den indirilebilir kaynaklar ve ilgili etkinlikler konusundaki haberler www.europeintheworld.eu adresinde bulunabilir. E3G ile ilgili ayrıntılı bilgiye www.e3g.org adresinden erişilebilir. Bu karşılıklı bağımlılık pek çoğumuza ana babalarımızın kuşağının en inanılmaz düşlerinin bile ötesinde fırsatlar sağladı. Onların daha önce bilebileceğinden çok daha geniş bir dünyanın nimetlerinden yararlanacak sağlığa ve zenginliğe sahibiz. Merkezi ısıtmanın veya klimanın bizlere sunduğu rahatlığın içinde yaşıyoruz. Gidemeyeceğimiz kadar uzakta bir plaj, ulaşamayacağımız kadar yüksekte bir dağ zirvesi bulunmuyor. Yaşamlarımız hoş, uygar ve uzun. Ama gerek burada Avrupa’da, gerek çok daha fazla sayılarda dünyanın başka yerlerinde bulunan, bu fırsatlar dünyasından dışlanmışlar için aradaki karşıtlık daha da acı verici. Görebiliyorlar, ama erişemiyorlar. Fırsatları doğuran bu karşılıklı bağlantıda olma durumunun kendisi aynı zamanda kırılganlıklarımızı da artırıyor. Refahımızı mümkün kılan ve giderek karmaşıklaşan ticaret ve iletişim ağları aleyhimize dönebilir. Yasadışı uyuşturucu ve silahlar bizlere yüksek güce sahip bilgisayarları ve son moda giyim eşyalarını getiren aynı konteynerlerin içinde yolculuk ediyor. Video oyunlarımızın yazılımlarını gerçekleştiren gelişkin beceriler aynı biçimde, doğaçlama imal edilmiş patlayıcı aygıtların tasarlanmasında da kullanılabilir. Mevsim çiçekleri getiren uçaklar aynı zamanda, istenmeyen yayılıcı bitkileri veya patojenleri de taşıyabilir. Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı Daha önce benzeri görülmemiş bir karşılıklı bağımlılık çağında yaşıyoruz. Birbirimize ticaretle, Internet'le, uydu televizyonuyla ve cep telefonuyla hiç olmadığı kadar bağlıyız. İnsanoğlunun tarihi boyunca daha önce hiçbir zaman bu kadar çok kişi birbiriyle böylesine sürekli bağlantı içinde olmamıştı. 1 Küreselleşen Dünyada Avrupa 1 Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı Küreselleşen Dünyada Avrupa 2 Bugün yaşadığımız Avrupa’yı geçen yüzyılda iki köklü deneyim şekillendirdi ve tanımladı. Bunlardan ilki, Avrupa’nın kendisini iki acımasız savaşla parçaladığı 1914’ten 1945’e kadarki 30 yıllık sürede yaşandı. İkincisi ise, bu üzücü mirasın farkında olan ve Sovyetler Birliği’nin ortaya çıkmaya başlayan tehdidiyle yüz yüze gelmiş Avrupalıların daha önce hiç olmadığı şekilde bir araya gelerek, şu anda tadını çıkardığımız ortak barış ve refah alanını inşa ettiği 40 yıllık dönemde gerçekleşti. Henüz ömrünün baharındaki bu yeni yüzyılda ilerlerken yeni güçlükler ve onlarla birlikte yeni fırsatlar ortaya çıkıyor. Küreselleşme, yerleşmiş ekonomik ve kişisel ilişkileri yerinden ederek, bir yanda büyük bir hevesle yararlanılan fırsatlar ve öte yanda derinden hissedilen kaygılar yaratarak yaşamlarımızın tamamında değişime yol açan bir tsunami dalgasını tetikledi. Sınırların artık engel olmadığını, dış ve iç politika arasındaki ayrımın eridiğini, gelecekteki refah ve güvenliğimizin dünyada yaşayan diğer insanlarınkinden ayrı tutulamayacağını keşfetmeye başladık. 20. yüzyılın Avrupa’da bizlere bu denli acımasızca öğrettiği dersler 21. yüzyılın güçlüklerine göğüs germe konusunda bizi benzersiz bir şekilde donattı. Devletler arasındaki ilişkilerin egemen aracı olarak kaba kuvvetin hukukun üstünlüğünün yerini aldığında ödenecek yüksek bedeli çok derinden öğrendik. İnsan çeşitliliğinin zengin karmaşıklığını basitleştirilmiş şablon tiplerle değiştirmenin yaratacağı tehlikenin maliyetini biliyoruz. Egemenliği, farklı kimlikleri yok etmeden birleştirmenin, toplamanın mümkün olduğunu da biliyoruz. Sonuç olarak, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden bu yana geçen 60 yılda Avrupa’da bizden önceki kuşakların hayal edemediği bir istikrar ortamı yarattık. Şu anda karşı karşıya olduğumuz zorlukların en kritik noktası, bugün keyfini sürdüğümüz zenginlik ve refah alanını, Muazzam biçimde genişleyen kapasiteler ile dağ gibi biriken düzensizlikler ve hoşnutsuzluklar dünyasında yaşıyoruz. Küreselleşme, onu yaratan koşulları yok etmeden yönetmeyi öğrenmemiz gereken tarihsel bir güç. Yalnızca şimdiki duruma tepki vermek ve geçmişin hatalarından kaçınmak yerine, artık geleceğimizi tasarlamalıyız. Avrupa’da tek pazarı oluştururken, şu anda küresel ölçekte yaşamakta olduğumuz pek çok baskıyı ve gerilimi kendi sınırlarımız içinde yaşadık. Toplumsal uyumu bozmadan ekonomimizi daha verimli hale getirebileceğimizi; başlıca ekonomik etkinlik merkezlerinin tümüyle en yoksul ve en ucuz üye ülkelere gitmediğini; çevreyle ilgili standartların ve toplumsal adaletin üye ülke sayısı arttıkça gerilemediğini, aksine güçlendiğini keşfettik. Bunlar acısız keşifler değildi. Ayarlama yapmak genelde acı verir. Ama komşularımızla yeni karşılıklılık ağları oluşturmamız Avrupalılar için kısıtlayıcı bir tercih olmaktan çok, fırsatları artırdı. Günümüzde Avrupa yurttaşlarının yaşamı, uzun ve genellikle çalkantılı tarihimizde hiç olmadığı kadar güvenli, istikrarlı ve müreffeh durumdadır. Gene de, küresel değişimin ivme kazandığı sırada, daha çok odaklanmış, daha kendine güvenli bir Avrupa’ya gerek var- Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı Ne var ki, bu temeller giderek büyüyen bir tehlikeyle karşı karşıyalar. Refahın güvenli enerji, su ve gıda arzına ve istikrarlı bir iklime erişim gibi dayanakları, nüfus ve zenginlik düzeyi arttıkça giderek hızlanan bir biçimde aşınıyor. Küresel rekabetin gelgitleri Avrupa ekonomisinin temelini oluşturan toplumsal uyumu ve kültür sermayesini acımasızca çekiştiriyor. 3 Küreselleşen Dünyada Avrupa güvenli ve müreffeh bir geleceğe ilişkin umutlarımızı ve amaçlarımızı paylaşan milyarlarca insanı kapsayacak şekilde genişletmektir. Fakat bunu, o refahın dayandığı çevresel ve sosyal temelleri çökertmeden yapmak zorundayız. Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı Küreselleşen Dünyada Avrupa 4 ken, biz Avrupalılar durakladık ve hangi yoldan ilerleyeceğimizden emin olamadık. Küreselleşme ivme kazanırken oluşan tektonik kaymalara yakından ilgi göstermek yerine, daha bir kendimizi gözler ve kararsız hale geldik. Ortaya çıkmakta olan uygarlık krizlerinin çözülmesi için geleceğe yönelik cesur ve tutarlı bir vizyon gerekiyor. Avrupa bu vizyonu sağlama konusunda eşi benzeri bulunmaz bir deneyime sahip. Ne var ki, yolunu kaybetmişe benziyor. Avrupa’yı 20. yüzyılın ikinci yarısında ileri taşımış olan ivme yok oldu. Ulusları Ortak Pazar’dan Avrupa Topluluğu’na, oradan Avrupa Birliği’ne götüren siyasi irade ve bu iradenin geniş etki alanı artık görülmüyor. Avrupa günümüzde, daha karmaşık ve giderek daha fazla meydan okuyan bir dünyada yurttaşlarının refahını ve güvenliğini sağlamak için gerekli siyasi tercihleri yapmakta başarısız kalıyor. Bunun nedeni kısmen, 20. yüzyıldaki Avrupa deneyimini yaşayanlar bizleri terk ettikçe, ortak bir Avrupa inşa etme yönündeki daha kapsamlı nedenlere ilişkin anıların da silikleşmesidir. Bu, Avrupa’nın geleceğiyle ilgili tartışmaları yoksullaştırdı. Bugün bu tartışma daha çok piyasaların nasıl işleyeceğine ilişkin ayrıntılara odaklanıyor. Piyasa, siyasi istikrarın olmazsa olmaz koşulu olan refahın sağlanmasına yönelik bir araç olmaktan çok, kendi başına bir amaçmış gibi görülüyor. Ama diğer bir neden de, Avrupalı siyasetçilerin 21. yüzyılda Avrupa konusunda henüz ikna edici bir anlatı sunmamış olmalarıdır. Bu siyasi vizyon eksikliği artık hiç olmadığı kadar önemlidir. Karşılıklı bağımlılığın egemen olduğu bir dünyada Avrupa kendi refahını tek başına güvence altına alamaz. Refahın dayanaklarının kaderine artık dünyanın pek çok yerinde alınan kararlarla yön veriliyor. Bu kararlar birbirleriyle uyumlu olmadığında bu dayanaklar zayıflayacak ve çatışma ile istikrarsızlık doğacaktır. Refahın temellerini korumak istiyorsak, fırsatların yanı sıra sorumluluğu da küreselleştirmemiz gerekir. Başarıya ulaşması için Avrupa’nın kendisini dünya aynasında görmesi gerekir. Refahın dayanaklarını güvenceye alma konusunda kendisine bir rol tanımlamalı, ardından bu rolü oynamak için gerekli politikaları ve kaynakları harekete geçirmelidir. Bu kitapçıkta bunun nasıl yapılabileceğine dair bir taslak ortaya koyduk. Bu taslakta 21. yüzyılın başlangıcında kendimizi içinde bulduğumuz küresel çerçevenin bir analizi yapılıyor. Ulusların Avrupa’yı birlikte inşa ederken, işbirliğinin çatışmaya karşı zafer kazanmasını en iyi şekilde nasıl sağlayabilecekleri hakkında öğrendiğimiz benzersiz dersler ortaya konuluyor. Avrupa’nın yapması gereken siyasi tercihler açısından anlamı belirlenerek, refahın dayanaklarının gücünü korumak için ne yapılması gerektiğine daha yakından bakılıyor. Sonuç olarak, eğer Avrupalılar bu zorunlu siyasi tercihleri yapabileceklerse, Avrupa’da demokrasinin yenilenmesinin ve yeniden canlandırılmasının zorunlu olduğunun altı çiziliyor. Küreselleşen dünyada Avrupa için yeni bir bakış açısı Kendi içine dönük ve kararsız, yurttaşlarının güvenmediği bir Avrupa bu rolü oynamayı ümit edemez. Tüm dikkati tamamen mevcut politikalarda marjinal iyileştirmeler yapmaya odaklanmış siyasetçilerin, tarihinin ve değerlerinin kendisine hazırladığı rolü oynama konusunda Avrupa’ya önderlik etmeleri beklenemez. 5 Küreselleşen Dünyada Avrupa Güvenliğin ve refahın korunması için, sürmekte olan küresel dönüşümleri biçimlendirmede Avrupa’nın lider rolü oynaması gerekmektedir. Bunu ne başkalarını düşündüğümüzden ne de yayılmacı nedenlerden ötürü yapmalıyız; bunu yalnızca, aksi takdirde kendi başarımızı güvenceye alamayacağımız için yapmalıyız. Gerek sözde gerek davranışta liderliği almak kesinlikle çıkarımıza olacaktır. Bazılarının bizi izletememesi tehlikesi vardır; ama bu liderlik sağlanmazsa, 21. yüzyılda daha fazla güvenlik ve refah olasılığının azalacağı da kesindir. Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması 2 Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması Küreselleşen Dünyada Avrupa 6 21. yüzyılda dünyayı şekillendiren en etkili güçler, küreselleşme sonucunda serbest kalmış olanlardır. Tarih boyunca, geçmiş çoğunlukla gelecek için güvenilir bir kılavuz olmuştur. Gelecek, pek çok özelliğiyle geçmişi andırmıştır. İnsanların yaşamları büyük oranda gündelik yaşamın örüntülerinde derin bir şekilde yer etmiş yerel etkenlerin ve alışılmış kararlı uygulamaların karşılıklı etkileşimiyle belirlenmiştir. Küreselleşme bizi bu gibi tanıdık konuların sınırlarının ötesine taşıyor. Olaylar kaleydoskopunu daha da hızlı döndürerek daha karmaşık ve bilinmedik desenler ortaya çıkarıyor. Bunlar bizi gelecek hakkında yeni şekillerde düşünmeye zorluyor. Bu, geçmişi pek az andıran bir gelecek olacaktır. Bununla başa çıkabilmek için alışkanlıklarımıza ve geçmiş örneklere daha az bel bağlamalı, çözümlemeye ve ileri görüşlülüğe daha çok güvenmeliyiz. Tepki vermek yerine, önceden tahmin edip ona göre davranmalıyız. Geçmişten aldığımız dersler yararlı olmayı sürdürüyor, ama geçmiş artık gelecek için güvenilir bir kılavuz değildir. Rahatsız edici bu olasılık karşısında bazılarının değişimin ilerleyiş hızını yavaşlatarak daha katlanılabilir bir düzeye indirmeyi istemesi anlaşılır bir durumdur. Ne var ki, bu da genellikle aldatıcı bir olasılıktır. Küreselleşme ve sonucunda ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık hükümetlerin ve dev şirketlerin bir takım kötü niyetli komplolarının icadı değildir. Bu, hepimizin bireyler olarak yaptığı tercihlerin ve hükümetler ile iş çevrelerinin bu tercihleri insanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir ölçekte mümkün kılma çabalarının sonucudur. Küreselleşme bu ihtiyaçların ve arzuların nedeni değildir. Küreselleşme, bir insan ömründen az bir süre önce gezegende yaşayanların dört katı sayıda insanın ihtiyaç ve arzularını karşılamak için oluşturulan organizasyonun ölçeğinin sonucudur. Sonuçta ortaya çıkan karşılıklı bağımlılık artık gelgit kadar geri döndürülemez bir olgu haline gelmiştir. Ne var ki, bu durum gelgitin üzerimizden geçip gitmesine izin vermemiz gerektiği anlamına gelmez. Küreselleşme bedelsiz olmadığı gibi yönetilemez de değildir. Ama sonuçlarını iyi bir şekilde yönetmek ve değişimin maliyetlerini özellikle en az olanağa sahip olanlar açısından azaltmak için sürecin dinamiklerini daha iyi anlamamız gerekir. Uygarlık, olaylar karmaşasının çevresinde inşa ettiğimiz bir düzendir. Küreselleşmenin serbest bıraktığı kuvvetler o denli güçlüdür ki, sorumsuzca kontrolsüz bırakılmaları durumunda bu düzen zarar görebilir, hatta yıkıma uğrayabilir. Avrupa Birliği’nin kendisi küreselleşmenin minyatür bir modelidir. Birlik içinde kendi Kuzeyimiz ve Güneyimiz, kendi Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması Hepimiz aynı dürtülerle hareket ediyoruz: beslenme, giyinme, su, ısınma, barınma gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya, ailelerimize daha iyi bir yaşam sağlamaya çalışıyoruz. Hepimiz eğitim, istihdam ve eğlence arıyoruz. Ayrıca hepimiz gezegenimizde hayal gücümüzün elverdiği her yerle bağlantıya geçme, iletişim kurma ve oralara yolculuk etme yönündeki dayanılmaz arzuyu paylaşıyoruz. 7 Küreselleşen Dünyada Avrupa Bugünün liderleri dünyaya geldiklerinde gezegenimizdeki insan sayısı 2 milyarın biraz üzerindeydi. Günümüzde bu sayı 6,5 milyardır. Bugünün liderleri bu dünyadan göçüp gitmeden önce gezegenimizdeki insan sayısı onların dünyaya geldikleri tarihtekinin dört katı olacaktır. İnsanlık tarihinde başka hiçbir olay bu denli baş döndürücü bir değişim hızına neden olmamıştır. Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması Küreselleşen Dünyada Avrupa 8 zenginimiz ve yoksulumuz, kendi Doğumuz ve Batımız var. Ama Avrupa deneyiminde, küreselleşmenin yol açtığı en kötü korkuları haklı gösteren çok az şey var. Ulusal engellerin olmamasına karşın, sanayiler topluca Birliğin daha yoksul kısımlarına taşınmadılar. Ücretlerin daha yüksek olmasının etkisiyle ters yönde bir kitlesel işgücü akımı da olmadı. Çevreyle ilgili standartlar aşağı doğru yarışa girerek dipte rekabet etmek yerine, daha yüksek düzeylere çıktılar. Bunun nedeni bizim içsel ‘küreselleşmemizin’ fırsatlar ile sorumluluğu bir araya getirmesidir. Artık Avrupa deneyiminden alınan dersleri dünyanın geri kalanına yansıtmalıyız. Kürselleşme ve iktidar Küreselleşme iktidarın dağılımını değiştiriyor. Merkezileşmeyi artıran muazzam bir kuvvet olmaktan çok, iktidarın genellikle geleneksel sahiplerinden, özellikle hükümetlerden uzağa, dört bir yana dağılmasına neden oluyor. İktidar bir yandan, kendi tercihlerini dile getirme konusunda daha fazla fırsata ve buna temel olacak daha fazla bilgiye sahip olan daha iddialı bölgesel ve yerel çıkar grupları tarafından yerel ve bölgesel düzeye çekiliyor. Daha müreffeh, daha iyi eğitim almış ve kendine daha güvenli yurttaşlar kendilerini etkileyen kararlar üzerinde daha fazla denetim sahibi olmak istiyorlar. Öte yandan, hükümetlerin kendileri, tek başlarına yönetemeyecekleri ortak sorunlarla yüzleşmek için egemenliklerini birleştirmeyi seçtikçe iktidarı yukarıya çekiyorlar. Avrupa Birliği, kararları insanların yaşamlarını etkileyen bir düzine bölgesel ve küresel kuruluştan yalnızca birini oluşturuyor. Belirgin bir şekilde, iktidar da herhangi bir düzeyde hükümetlerle çok az ilişkisi olan ve siyasi ya da coğrafi sınırlara aldırmayan yeni yapılanmalara yöneliyor. Yeni örgütlenme biçimleri, hükümetler kadar büyük etkilere yol açabilecek yeni değişim aktörleri yaratıyor. Bu eğilimler ulus devletin sonunun geldiğine işaret etmiyor. İster kendi adına ister AB gibi kuruluşlar aracılığıyla hareket etsin, yalnızca ulus devletler yasa çıkarabilir, antlaşma imzalayabilir veya vergileri artırabilir. Başka hiçbir varlık yasal olarak askeri güç kullanamaz. Ulus devletler yeni ve daha karmaşık bir takım sorunlarla başa çıkmaya çalıştıkça, çözüme ulaşılması için gerekli çok aktörlü ortaklıkları oluşturma konusunda eşsiz bir beceriye sahip oluyorlar. Yürütme gücü azaldıkça, bir araya getirme, birleştirme gücü daha bir önem kazanıyor. Küreselleşme öncesinde hudutlar iktidarın sınırlarının haritasını çıkarmakta kullanılıyordu. Yalnızca hükümetler hudutlarla ilgili sınırlamaları uygulayabilir. Hâlâ hudutlarımız var, ama artık çok daha geçirgenler. Internet yoluyla gelen bilgiyi dışarıda tutamıyor veya iletişimi engelleyemiyorlar. Bu arada Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması Pek çok hükümet üzerinde eşzamanlı olarak etkili bir baskı kurulmasını sağlayan gelişmiş bağlantı olanaklarının güçlendirdiği sivil toplum kuruluşlarınca yürütülen küresel seferberlikler olmasaydı, Kyoto Protokolü’nü kabul etmez, kara mayınlarını yasaklamaz veya en yoksul ülkelerin borçlarını silmezdik. Giderek artan sayıda çokuluslu şirketin gelirleri pek çok ülkeninkinden daha yüksek, ama artık gittikçe artan ölçüde, yurtdışında kendi evlerinde davrandıklarından daha farklı davranamıyorlar. Bu çoğunlukla, bulundukları ülkedeki mevzuatın gerektirdiğinden daha yüksek standartlarda bir şirket davranışı göstermeleri anlamına geliyor. 9 Küreselleşen Dünyada Avrupa Ortak çıkarlara sahip topluluklar bir gecede binlerce kişiyi seferber ederek hükümetlerden, şirketlerden ve birbirlerinden hesap sorabiliyor ve muazzam bir etkiye sahip olabiliyorlar. ‘Turuncu’ devrim ile ‘Lale’ devrimi bu güçlerin ne kadar büyük olabileceğinin birer örneğidir. Diktatörlükleri kan dökmeden devirmeyi başardılar çünkü küreselleşmiş bir dünyada gücün kullanımı konusunda yeni sınırlamalar vardır. Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması Küreselleşen Dünyada Avrupa 10 uyuşturucu maddelerin, salgın hastalıkların akışını veya yasadışı uluslararası ticaretin artışını da durduramıyorlar. Deniz düzeylerindeki yükselmeyi veya iklim değişikliğinin yol açtığı çok daha zararlı fırtınaları da engelleyemiyorlar. Miktarlar ve sayılar arttıkça hudutlardan geçen insanların ve malların denetimi de zorlaşıyor. Tüm dünyada yük konteynerlerinin yalnızca % 2’si sınır geçişlerinde kontrol ediliyor. Bu durum kuşkusuz malların tüketiciye ulaşmasındaki maliyeti düşürüyor, ama aynı zamanda yeni sorunlara da yol açıyor. Değerler Küreselleşme iş dünyası ve hükümetler tarafından yönetilen birleşik bir süreç değildir. Daha çok, ana akarsuya bağlandıklarında çalkantılı alanlar yaratan pek çok koldan oluşan bir ırmak sistemine benziyor. En temel bileşeni olan ana akarsu, modern bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımıyla yaratılan tek bir küresel bilgi alanıdır. Herkes bu alana bir telefon ve modemle erişebiliyor. Kuşkusuz küreselleşmeden önce de bağlantılar vardı. Ticaret ve yolculukların geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Ama çok daha az dönüştürücü bir nitelik taşıyan bu işlemlere daha az sayıda insan katılıyordu. Tek bilgi alanının sanal dünyasında yolculuk eden şey ise bilgidir; ağırlıksız, ışık hızında ilerleyen, bir kere oluşturulduktan sonra çoğaltılması maliyetsiz olan bilgi. Bu küresel bilgi alanı, her ikisi de şu anda mümkün olan geniş ve kesintisiz bilgi akışına dayanan küresel sermaye ile mal ve hizmet piyasalarındaki büyümeyi kolaylaştırmıştır. Dünyayı değiştiren şey bu piyasaların kendileridir. Bu piyasalar artan ticareti, yatırımları ve yeniliği beslemekte, yeni geçim yolları oluşturmaktadır. Küresel bilgi ekonomisine geçişi körüklemekte ve pek çok yerde, özellikle Hindistan ve Çin’de yoksulluktan kaçış olanağı sunmaktadır. Ayrıca onlara daha fazla, çok daha fazla yatırım yapmalıyız. Bu kural sistemleri daha fazla insanın, daha çok şeyle ilgili, daha karmaşık seçimler yaptığı bir dünyanın işletim sistemidir. Kurallar olmazsa, tüm toplumlar çabucak çatışma ve karmaşaya sürüklenir. Bu durum herhangi bir toplum için olduğu kadar küresel toplum için de geçerlidir. şu anda var olan küresel kurallar sistemi, tasarlandığı kadarıyla, 20. yüzyılın küreselleşme öncesi dünyasıyla başa çıkmak için oluşturulmuştur. Bugünün dünyasını bu kurallara göre işletmek, en yeni bilgisayar oyunlarını 1980’lerden kalma bir işletim sisteminde çalıştırmaya uğraşmak gibidir. Küresel bilgi alanı, küresel piyasalar ve küresel kurallar gibi küreselleşmenin çeşitli boyutlarının tamamı birbirimizle yaptığımız alışverişleri yoğunlaştırmaya hizmet eder. Bu alışverişler küresel olarak paylaşılan değerlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bazen kendi değerlerimizi başka kültürlere zorla kabul ettirmememiz gerektiği ileri sürülür. Bu, ikisinin Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması Bu kural sistemleri geçen 60 yıl içinde gelişigüzel bir şekilde büyümüştür. Zayıf kurumlarla desteklenmiş ve eşgüdüm içinde çalışmaları için çok az çaba harcanmıştır. Ticaret kuralları çevre açısından sonuçlar doğurmuş, çevre de ticaret kurallarını etkilemiştir. Bazen bunlar isteyerek ve birbirini tamamlayıcı olarak yapılmış, ama çoğunlukla istenmeden ve çatışma biçiminde ortaya çıkmıştır. Kural sistemlerimizi karşılıklı olarak birbirini kuvvetlendirir hale getirmeliyiz. 11 Küreselleşen Dünyada Avrupa Bu piyasaların ortaya çıkmasıyla, onları ticaret, çevre, insan hakları, yolsuzluk, çocuk işçiliği konularında düzenleyecek yeni küresel kurallar sistemleri de gündeme geldi. Bu kural sistemleri, ulusların küresel olarak birbirine bağlı olduğu bu dünyada, ne kadar güçlü olursa olsun herhangi bir ulusun amaçlarına kendi başına ulaşamayacağının farkındadır. Sonuçlar bu kadar birbirine bağlı olduğunda onlara ulaşmak için kullandığımız araçlar da öyle olmak zorundadır. Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması Küreselleşen Dünyada Avrupa 12 arasındaki ilişkinin yanlış anlaşılmasından kaynaklanır. Kültürler değerleri tanımlamaz, onları ifade ederler. Avrupa deneyimimizin bize açıkça gösterdiği gibi, çok farklı kültürler aynı değerleri paylaşıyor olabilir. Özgürlük ve iyi yönetişim istemek ya da işkenceden, keyfi gözaltına alınmalardan veya adaletin kişisel ya da siyasi çıkar amacıyla saptırılmasından tiksinmeniz için belirli bir kültürden gelmeniz gerekmez. Karanlık yüz Bu dinamikler pek çok öngörülmeyen ve istenmeyen etkiyi de beraberlerinde getirmiştir. Küreselleşmenin bir de karanlık yüzünün olduğu konusunda kuşkuya yer yoktur. Küreselleşme tüm amaçlara karşı kördür ve değer yoksunudur. Uyuşturucu kaçakçıları ve teröristler onun getirdiği bağlantıları eğitimciler ve girişimciler kadar etkin bir şekilde kullanabilirler. şikâyeti olan herhangi birisi şimdiye kadar olduğundan daha büyük bir etki yaratmak üzere kendisiyle aynı düşünceye sahip başkalarını seferber edebilir. Madrid’de ve Londra’da büyük yıkıma yol açan bombaları patlatan teröristler karmaşık ve güçlü bir terör altyapısına dayanmıyorlardı. Yalnızca, korkunç bir suç işlemek için bilmeleri gerekenleri bulabilmek amacıyla Internet’i nasıl kullanacaklarını bilen düş kırıklığına uğramış bireylerden oluşan gruplardı. Kuşkusuz bu tür tehditleri ortadan kaldırmaya yönelik sistemlerimizi iyileştirmemiz gerekir. Ama daha da önemlisi, altta yatan hoşnutsuzlukları anlayarak ve çözerek bu tür saldırılara daha az açık olmamız gerekir. Karşı karşıya kaldığımız yeni tehlikelerin pek çoğu küreselleşmenin ürünüdür. Bazılarının tek yaptığı dalganın önünde sürüklenmektir: patojenler veya yayılıcı zararlı bitki türleri kıtalar arası uçuşlarla daha hızlı yayılabiliyor veya suçlular daha büyük piyasalarda daha fazla suç ortağını seferber edebiliyor. Bazı tehlikeler ise giderek artan ölçüde, küreselleşmenin neden olduğu altüst oluşların yol açtığı tepkilerden kaynaklanıyor. Küreselleşmenin tarihsel güçlerini durdurmak, hatta önemli oranda yavaşlatmak bile olanaksız. Bu yüzden onu, yalnızca önceden tahmin edip ona göre davranabilen veya değişime uyum sağlayabilenler için değil, hepimiz için işe yarayacak şekilde yönetmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Yararların paylaşılmasına yönelik mekanizmalar geliştirmeliyiz. Ayrıca, gölgelerini kaldırarak ve bu gölgelerde yaşayanlara yeni fırsatlar sunarak, küreselleşmenin karanlık yüzünü aydınlatmalıyız. Mücadele alanı Bu, yeni kuşak Avrupa siyasetçileri için temel bir mücadele alanına işaret ediyor. Yeni fırsatlardan hepimizin yararlanmasını sağlayacak, küreselleşmenin yarattığı karışıklıkları kendi başlarına yönetemeyenlere yardımcı olacak ve geri dönüşü olmayan zararlara karşı refahın çevresel temellerini Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması Sonuçta yoksulluk ve zenginlik giderek artan bir şekilde aynı sokağın iki yakasında veya televizyon ekranında karşı karşıya geliyor. Gelip geçici modalar yüzyıllar boyunca evrimleşmiş yerleşik kültürel varsayımlara meydan okuyor. Aile ve akran grup (peer group) destek sistemleri yerlerine hiçbir şey konulmadan parçalanıyor. İşte bu alana küreselleşmenin karanlık yüzünün gölgesi düşüyor. Irak veya Afganistan’da cep telefonlarıyla çekilmiş ve Internet’e yüklenmiş ölüm ve yıkım fotoğrafları olaylar olduktan hemen birkaç saat sonra televizyonlarımızda görünüyorlar. Öte yandan, çoğumuz için dehşet verici olan bu görüntüler, şiddet uygulayanların adam devşirme araçları haline geliyor. 13 Küreselleşen Dünyada Avrupa Herhangi bir değişim süreci gibi küreselleşme de kazananlar yanında kendi kaybedenlerini yaratıyor. Dünyanın büyük bölümünde eğitime, sermayeye ve bağlantılara sahip olanlar ile olmayanlar arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor. Yeni fırsatlar, yararları adil bir şekilde paylaştıracak içsel bir mekanizmayla birlikte gelmiyor. Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması koruyacak bir küresel sorumluluk siyaseti oluşturmamız gerekiyor. Küreselleşen Dünyada Avrupa 14 Ulusal ölçekte daha önce bu noktaya gelmiştik. Sanayi Devrimi Avrupa’da hız kazandığında ve ulusal pazarlar ilk ortaya çıkmaya başladığında, yeni fırsatlara erişme şansı olanlar en sınırsız hayallerin bile ötesinde gelişme gösterdiler. Ama o zaman da şimdi olduğu gibi, eski toplumsal ve ekonomik düzen yıkıldığında kaybedenlerin sayısı kazananlardan çok fazlaydı. Haksızlıklar arttı ve devrimin hayaleti tüm Avrupa’da görünmeye başladı. 1848 yılına gelindiğinde Karl Marx Komünist Manifestosu’nu yazmıştı bile. Zaman içinde, sanayileşmeden yararlananlar buna devam etmek için onları paylaşmaları gerektiğinin farkına vardılar. Tam da bunu yapmak için kurumlar, politikalar ve programlar geliştirildi. 1870’lerde Bismarck’la başlayarak Avrupa ulusları yavaş yavaş, çağdaş Avrupa’nın en büyük gücünü oluşturan dayanışma, topluluk ve sosyal yatırım kültürünün temellerini attılar. Bu gelişmenin merkezi ve zorlayıcı kavramı, fırsat paylaşımının sorumluluk paylaşımını gerektirdiğiydi. Bu ikisinin karşılıklı etkileşiminden bugün Avrupa Birliği’nin öz değerlerini tanımlayan deneyim ve kurumlar ortaya çıktı. Ne var ki, ekonomik büyümenin gelirlerinin bir bölümünü, bu büyümenin sürmesi için gerekli toplumsal koşulları sağlamak amacıyla yatırmamız gerektiğini çok geç öğrendik. Bunu zamanında yapmamamız, Avrupa’daki her ülkeyi saran toplumsal gerilimlerin yarattığı muazzam gelgitin 19. yüzyılın sonunda başıboş kalmasına yol açtı. Bunun sonucunda, 20. yüzyılın ilk yarısını tercih ettiğimiz totalitarizmin komünizm mi, yoksa faşizm mi olduğuna deneysel olarak karar vermekle geçirdik. Geçen yüzyılın ortalarına gelindiğinde, ekonomilerini sağlamlaştırmak için ulusların sağlığa, eğitime ve sosyal Uzayın karanlığında yalnız, mavi ve beyaz bir gezegen görüntülerinin güçlendirdiği ve gittikçe artan kuşkular 20. yüzyılın son birkaç on yılına damgasını vuran büyük küresel konferansların ilkine yol açtı. 1972 yılında yapılan İnsan Çevresi hakkındaki Stockholm Konferansı ilk kez gezegende çevrenin korunmasına yönelik bir eylem gündemi tanımladı. Bunu izleyen 30 yıl içinde, büyüyen ekonomik kalkınmamızdan elde ettiğimiz gelirlerin bir kısmını artık kalkınmanın gerçekleşmesine olanak tanıyan çevresel koşulları sürdürmek için harcamamız gerektiği giderek açıklık kazandı. Diğer bir deyişle, 21. yüzyılda refah ve güvenliğin sağlama alınması isteniyorsa, ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir olması gereklidir. Sürdürülebilir kalkınmaya doğru başarılı bir geçiş uygarlığın karşı karşıya olduğu en büyük meydan okumadır. Bu meydan okumayla yüzleşmek ulusların, tarihte daha önce hiç olmadığı şekilde birlikte çalışmasını gerektirecektir. İşbirliği başarıya ulaşmak zorundadır, çünkü zorlamanın başarıya ulaşma Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması İkinci Dünya Savaşı sonrasında nüfus ve refah artışı hız kazandıkça dünya çok hızlı bir ekonomik kalkınma çağına girdi. İzleyen 20 yıl içinde yeni bir tartışma başladı. Hava ve su kalitesi düştü, atıklar birikti, çöller genişledi, kentler yayıldı ve doğal yaşam alanları ile buralarda yaşayan bitki ve hayvanlar yok olmaya başladı. Gezegenin bu kalkınma hızını korumak için gerekli kaynakları sağlamaya devam edip edemeyeceği konusunda kuşkular ortaya çıkmaya başladı. 15 Küreselleşen Dünyada Avrupa güvenliğe yatırım yapmaları gerektiği konusunda artık hiçbir tartışma kalmamıştı. Kamu politikasının amacı ekonomik büyümenin kolaylaştırılmasından, ekonomik kalkınmanın özendirilmesine, yani büyüme artı refaha doğru genişledi. Ne kadar refah sağlanacağı ve bunun en iyi nasıl sağlanacağı yönündeki tartışmalar sürecek, ama bugün çok az kişi hükümetlerin böyle yatırımlar olmaksızın refahı sağlayabileceğine inanıyor. Karşılıklı bağımlılığın meydan okuması şansı yoktur. Basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, sürdürülebilir kalkınma silah namlusuyla sağlanamaz. Küreselleşen Dünyada Avrupa 16 Ortak Pazar ve Avrupa Topluluğu’ndan Avrupa Birliği’ni inşa ederken bizler, ortak sorunlarla yüzleşmek için egemenliği paylaşma ideallerinin nasıl gündelik yaşamın uygulamaya dönük gerçekliklerine dönüştürülebileceği; fırsatların nasıl sorumlulukla dengelenebileceği; çeşitliliğin, bölünmeye yol açmadan nasıl artırılabileceği konularında çok şey öğrendik. Pek çok hata da yapıldı. Kuşkusuz daha da fazlası olacak. Ama kolay kolay geri döndürülemeyecek pek çok şey de gerçekleştirdik. Artık küreselleşmeyi herkesin faydalanabilmesi amacıyla yönetmeye çalışırken bu tarihten aldığımız dersleri küresel sahneye taşımalıyız. Ama bunu bir parça alçakgönüllülük içinde yapmalıyız. Çeşitliliği yazgımızın efendisi değil, kölesi yapmayı ancak iki kanlı Dünya Savaşı ve çok sayıda daha küçük boyutlu çatışmadan sonra öğrendik. Bu bize 50 yıla mal oldu ve kim bilir daha kaç yıl sürecek. Avrupa’nın huzur ve refahını belirleyen faktörler artık çoğunlukla coğrafi sınırları içinde bulunmamaktadır. Sürdürülebilir kalkınmaya geçişi kendi başımıza gerçekleştiremeyiz. Durma noktasına gelmiş bir Avrupa’nın yeniden hız kazanması için kendisine bir amaç, bir görev belirlemesi gerekir. Sürdürülebilir kalkınmaya doğru küresel geçişi sağlamak işte böyle bir amaçtır. Bu, her Avrupa yurttaşı için yaşamsal önemde bir stratejik çıkarı ifade etmektedir. Ama buna yalnızca, Birliğin kuruluşuna damgasını vuran ‘yumuşak’ gücün uygulamaya konulmasıyla ulaşılabilir. Kendi deneyimimizden aldığımız dersleri artık daha geniş bir dünyaya yansıtmayı öğrenmeliyiz. Bunu yapabilmek için bu dersleri nasıl aldığımızı anımsamamız gerekir. Avrupa Birliği’nde üyeler arasında silahlı saldırı artık düşünülemez durumdadır. Savaş sonrası Avrupa projesinin ivmesi Yunanistan, Portekiz ve İspanya’yı diktatörlükten çıkarıp demokrasiye geçirmiştir. Ayrıca, Demir Perde’nin kaldırılmasında merkezi bir rol oynamış ve bir zamanlar bu perdenin ardında olan Avrupa topraklarında şimdi özgürlüğün ve hukukun üstünlüğünün yerleşmesine yol açmıştır. Balkanlar’da, Kosova’da, Makedonya’da ve Bosna’da kuşkusuz hatalar yaptık, ama Avrupa istikrarı kendi sınırlarının ötesine de yaymayı öğrenmektedir. Ayrıca, Birlik üyeliğinin sağladığı yararların giderek daha da belirginleşmesiyle, Birlik sınırları 6 devletten 9’a, sonra 12’ye, 15’e ve çok yakın zamanda 27 devlete genişledi. Başkaları da girmek için sırada bekliyor. Tarihte hiçbir imparatorlukta fetih, Avrupa’nın gönüllü bir şekilde rekabeti işbirliği, bencilliği dayanışma ve kuşkuyu güvenle fethi kadar başarılı olmamıştır. Avrupa Birliği’nin inşası, ulus devletlerin nasıl ortak çıkarları belirleyerek ve egemenliği birleştirerek ulusal çatışmaların üstesinden gelebileceğini ortaya koymuştur. Ana babalarımızın ve büyük annelerimiz ile büyük babalarımızın açısından, 17 Küreselleşen Dünyada Avrupa Churchill, Monnet ve Adenauer’dan Delors, Mitterrand ve Kohl’e kadar modern Avrupa’nın mimarları çoğunlukla tek bir tutkudan, savaşın hayaletini Avrupa sınırlarından dışarı atma amacından güç almışlardı. Farklılıklara izin verirken çatışmaları bertaraf etmenin yollarını aradılar ve bunda başarılı da oldular. Avrupa’nın tarihten aldığı dersler 3 Avrupa’nın tarihten aldığı dersler Avrupa’nın tarihten aldığı dersler yani 1918, 1926 veya 1945 yıllarından bakıldığında modern Avrupa olağanüstü bir başarıdır. Bu, küresel dersler çıkarmamız gereken bir başarı öyküsüdür. Küreselleşen Dünyada Avrupa 18 21. yüzyıla egemen olacak, terörizmden iklim değişikliğine, kitlesel göçlerden örgütlü suçlara kadar en büyük küresel sorunlar ulusların tek başlarına hareket etmesiyle çözülemez. Bu sorunlar egemenliğin birleştirilmesini gerektiriyor. Avrupa, egemenlik paylaşımının uygulamaya dönük ve siyasi gerçekleri konusunda dünyanın en sürdürülebilir ve en geniş kapsamlı deneyidir. Uluslar arasında sık sık çalkantılara yol açan ilişkileri hukuksal denetim altına almanın mümkün olduğunu göstermiştir. Başarısının sürmesi yalnızca Avrupalıları değil, herkesi ilgilendiriyor. Modern Avrupa’nın mimarları bu kıtada yalnızca dayanışma ve uyumun demokrasiyi, istikrarı ve refahı güvence altına alacağını, Hitler’e karşı verilen savaş sırasında fark ettiler. Ama bu mesajı tartışılmaz haline getiren, Yahudi soykırımı (Holocaust) ve Sovyet çalışma kampları (Gulag) oldu. Churchill ve Monnet savaş kazanılmadan çok önce Avrupa Konseyi’ne ilişkin ilk görüşleri üzerinde tartışıyorlardı. Bilgiyle desteklenmiş kişisel çıkarın, sınırlarımızdaki Sovyet tanklarının varlığının ve savaşın anısının harekete geçirdiği Avrupa’nın mimarları, Federal Avrupa’ya karşılık Uluslar Avrupa’sının soyut kavramlarını tartışmadılar. Avrupa’yı pratik bir şekilde, yolda ilerlerken inşa ettiler. Kuşkusuz hayalperestler ve pragmatikler, istekliler ve kuşkucular vardı. Ama ortak eğilim, AB’nin evrimindeki her aşamada giderek artan sayıda ülkenin, yurttaşlarını bekleyen zorluklarla kolektif bir şekilde uğraşmak için kendi dar çıkarlarını gönüllü olarak bir kenara bırakmayı seçmesi oldu. Bu, 1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurulmasıyla başlayan bir öyküdür. 1957’de bu topluluk Roma İlk antlaşmaların başarılı şekilde art arda gözden geçirilmesi de Birliğin kurumsal gücünün sürekli olgunlaşmasına yol açmıştır. Bu kısmen, üye sayısı 6’dan 25’e çıkarken etkili karar almayı sürdürme ihtiyacından kaynaklanmıştır. Ama paylaşılan egemenliğin kapsamının genişlemesine bağlı olan demokrasiyi derinleştirme ihtiyacı daha da önemli olmuştur. Avrupa Parlamentosu çok sınırlı güçlerle donatılmış atanmış bir meclis olmaktan, tam anlamıyla seçilmiş, eşit karar haklarına sahip bir kuruma dönüşmüştür. Aynı zamanda, bir Avrupa’nın tarihten aldığı dersler Avrupa’daki işbirliği artık kamu politikalarının neredeyse tüm yönlerini kapsamaktadır. 1972’ye gelindiğinde çevresel, bölgesel, sosyal politikalar ile sanayi politikaları başlangıçtaki ekonomi, tarım ve ticaret politikalarına eklenmişti. Ulaşım ve enerji politikaları da yeni eklenenler arasındaydı. On beş yıl sonra, ortak dış politika ile güvenlik politikasının temellerinin yanı sıra adalet ve emniyet konusunda daha derin bir işbirliği de bunlara katılmıştı. Malların, hizmetlerin, sermayenin ve işgücünün serbest dolaşımını sağlayan ‘dört özgürlük’ sağlam bir şekilde yerleşmişti. Son 20 yılda ortak politika kapsamının genişletilmesi ve derinleştirilmesi süreci, ortak para birimi, istihdam, gençlik ve kültür politikalarını içerecek şekilde ilerlemiş ve Birliğin sesini dünyanın diğer ülkelerine duyurmak amacıyla Yüksek Temsilci atanmıştır. 19 Küreselleşen Dünyada Avrupa Antlaşması’yla bir ortak pazar oluşturulmasına doğru ilerlemiş ve Avrupa Savunma Topluluğu’nu oluşturma yönündeki çabaların başarısızlığa uğramasına karşın, Avrupa Ekonomik Topluluğu doğmuştur. Bu temel yaklaşık 30 yıl boyunca yavaş yavaş gelişmiş ve ilk başta 6 olan üye sayısı önce 9’a, sonra 12’ye çıkmıştır. Ardından, 1986’dan itibaren sıra dışı 20 yıllık yenilik patlaması yaşanmış, başarılı Lüksemburg, Maastricht, Amsterdam ve Nice antlaşmalarıyla işbirliğinin kapsamı ve derinliği artırılmıştır. Üye sayısı da iki katından fazla artarak 25 olmuş ve Avrupa Birliği ortaya çıkmıştır. Avrupa’nın tarihten aldığı dersler defa kullandığı, tüm Komisyonu görevden alma yetkisine de sahiptir. Küreselleşen Dünyada Avrupa 20 Bazı üyeler için ortak para biriminin geliştirilmesi sonucunda bugün güçlü ve bağımsız bir Merkez Bankası vardır. Avrupa Sayıştayı (European Court of Auditors), üye ülkelerin vergi gelirlerinin üzerinde anlaşılmış belli bir oranından oluşturulan Birlik bütçesinin yetkili bir biçimde kullanımına yönelik güvenin artmasını sağlamıştır. Avrupa Adalet Divanı (European Court of Justice), ulusal hükümetlerin Avrupa mevzuatını yorumlamadaki sınırlarını belirleyen önemli bir içtihat hukuku oluşturmuştur. Bu, tarihte daha önce benzeri görülmemiş bir ortak kurumlar ağının sonucudur. Avrupa deneyinin esası, gerçekleştirme yönteminin politika amacına göre değiştirilmesinde yatar. Ticari müzakereler ve tek pazarın desteklenmesi sorumluluğu, üye ülkelerin seçilmiş hükümetleri tarafından verilen görevle faaliyette bulunan Komisyon’a aittir. Dış politika ile güvenlik politikası konularında üye ülkelerin bakanları arasındaki uzlaşmayla hareket edilir. Doğrudan vergilendirme gibi ulusal egemenlik açısından can alıcı öneme sahip konularda üye ülkeler veto haklarını saklı tutar. Avrupa’nın evrimi açık uçlu bir süreçtir. Etrafımızdaki değişimin hızı arttıkça inşa etme ve yeniden şekillendirme asla tamamlanmayabilir. Avrupalılar bu süreç içinde deneysel olarak neyin işe yaradığını, neyin yaramadığını öğrenmişlerdir. Avrupa politikalarının gerek tasarımında, gerek uygulanmasında bir takım hatalar yapılmıştır. Tarım dünyasının dışında, Ortak Tarım Politikası’nın bürokratik katılıklarını anlayacak veya savunacak pek az kişi vardır. Bu yapıyı diğer sektörlerde tekrarlamaya yönelik bir istek de yoktur. Hesap verebilirlik, saydamlık ve iletişim konusundaki kurumsal başarısızlıklar kamunun güvenini zayıflatmıştır. Günümüzün küresel toplumunda aşırı sağda ve solda, karşılıklı işbirliğinden vazgeçip, ulusal ya da bölgesel çıkarlara öncelik vermeyi savunan her türden izolasyon politikası yandaşları ve retçiler vardır. Avrupa tarihinden alınan ders, bunun yanlış bir seçenek olduğunu göstermektedir. Karşılıklı bağımlılık geri döndürülemez. Hiçbir ulus tek başına kendisini iklim değişikliğinden veya bölgesel mali krizlerin yayılmasından koruyamaz. Egemenliğin paylaşılması ve ortak kurallara dayalı tepkilerin oluşturulması ortak tehditlere karşı Avrupa’nın tarihten aldığı dersler Dışarıdan bakıldığında görüntü daha nettir ve Avrupa görkemli bir başarı olarak görülmektedir. Avrupa 50 yıl içinde savaşın yıkıntıları içinden çıkarak küresel bir güç haline gelmiştir. Avrupa Birliği dünyanın en büyük ticari oluşumudur. Doğrudan dış yatırımın en büyük kaynağı ve en büyük yardım sağlayıcıdır. Genişlemeden bu yana en büyük satın alma gücünü temsil etmektedir. Üye ülkelerin kuvvetleri barışı, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü sağlamak için Afganistan’dan Doğu Timor’a ve Sierra Leone’ye kadar pek çok uluslararası operasyona girişmiştir. Tekstilden taşıtların salımlarına kadar pek çok konuda Avrupa mevzuatı dünyanın gelişmekte olan ekonomilerinde yeni mevzuatın standardını belirlemektedir. Avrupa küresel ilerleme için düşünce, eğitim, sermaye, teknoloji ve siyasi enerji kaynağı haline gelmiştir. 21 Küreselleşen Dünyada Avrupa Avrupa’nın içinden bakıldığında bu sancılı bir süreç olmuştur. Çoğunlukla içine nüfuz edilemeyen, donuk bir bürokratik dille yapılan uzun süreli sıkıcı tartışmaların yanı sıra kısa süreli, yoğun, bazen en kaba ve en basit ifadelerle yapılan kamu tartışmaları görülmüştür. Ama hatalara karşın, Avrupalı kuşkucuların en kötü korkuları hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Avrupa’nın inşası tekdüze ve türdeş kılmak yerine, hiç olmadığı kadar çeşitliliği beslemiş, bölgesel kimliği güçlendirmiş ve kültürel farklılıkları özendirmiştir. Avrupa’nın tarihten aldığı dersler ortak savunmalar inşa eder ve istikrar ile refahın sağladığı yararları yaygınlaştırır. Küreselleşen Dünyada Avrupa 22 Bu durum 21. yüzyılın küresel toplumunda, 20. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa için olduğundan daha da geçerlidir. Kitlesel imha silahlarının ve küresel karşılıklı bağımlılığın olduğu bir çağda bir kıta veya bölgenin egemenliğin paylaşılmasının sağlayacağı yararları Avrupa’nın geçen yüzyılda yaptığı gibi zor yoldan öğrenmesine katlanamayız. İklim değişikliği, küresel salgın hastalıklar veya örgütlü suçlar gibi güvenliğe ve refaha yönelik tehditler yalnızca geleneksel, güce dayalı araçlarla başarılı şekilde önlenemez. Dünya nüfusunun yarısı şu anda kentlerde yaşıyor. Yüzyıl ilerledikçe, nüfus artışının % 90’ı kentsel alanlarda gerçekleştiğinden bu oran daha da artacaktır. Hepsi de son derece üzücü olan Irak, Afganistan ve Lübnan’daki yıkımlar kökleri kültürün ve tarihin derinliklerinde gömülü kentsel güvenlik sorunlarını kaba kuvvetle çözmeye çalışmanın sınırlarını bize ikna edici şekilde göstermiştir. 21. yüzyılda ilerledikçe güvenliğimize ve refahımıza yönelik bu tür tehditler katlanarak artacaktır. Bu tehditler yalnızca Avrupa’nın geçen yüzyılda geliştirdiği yumuşak gücün kullanımıyla başarılı bir şekilde aşılabilir. Ne var ki, bu devasa varlığı kendi güvenlik ve refahımızı korumak için kullanabilmemize en çok ihtiyaç olan bir zamanda elimizdekinin değerine olan inancımızı yitirmiş gibi görünüyoruz. Bütün ekonomilerimizin başarısı refahın dayandığı kaynak temellerinin sürekli güçlü kılınmasına bağlıdır. Refahın dört dayanağı olan enerji güvenliği, iklim güvenliği, gıda güvenliği ve su güvenliği bütün ekonomilerin temellerini oluşturuyor. Gün geçtikçe hiçbir ulusun kendi yurttaşlarına bunları tek başına sağlayacak araçlara sahip olmadığı görülüyor. Bu dört dayanak arasındaki birbirini karşılıklı olarak güçlendiren veya istikrarını bozan bağlantılar pek anlaşılmamış durumdadır, ama bunlar her yerde ekonomik kalkınmanın temellerini oluşturur. Büyümekte olan nüfusun artan refahı karşılıklı bağımlı bir dünyada bu temel direklerin dördünde de gerilim yaratmaktadır. Gıda güvenliğimiz çok büyük oranda, tarımsal verimliliğin sürdürülmesi için gerekli kimyasal maddeleri üretecek ve suyu pompalayacak, gıda maddelerini giderek daha fazla bölümü kentlerde yaşayan tüketicilere ulaştıracak, gıda üreten ve işleyen makineleri çalıştıracak ucuz enerjiye bağımlı haldedir. Sulama için su bulunmazsa, özellikle dünyanın en 23 Küreselleşen Dünyada Avrupa Yaşı 30’un altında olan Avrupa yurttaşlarının emekli maaşları kısmen, dünyanın ikinci en büyük ekonomisi olma yolunda ilerleyen Çin’de yaptığımız yatırımların başarısına bağlıdır. Bunun anlamı, Avrupa’da bizlerin Çin ekonomisinin uzun vadeli başarısında yaşamsal bir çıkarımız olduğudur. Bu, küreselleşmeyle birlikte artan karşılıklı bağımlılıktan doğan uygulamaya dönük sonuçlardan yalnızca biridir. Yazgımız giderek artan şekilde diğerlerinin yazgılarına, başarılarımız onların başarılarına, tehlikelerimiz ise onların tehlikelerine bağlı hale geliyor. Ortak bir küresel politikaya doğru 4 Ortak bir küresel politikaya doğru Ortak bir küresel politikaya doğru Küreselleşen Dünyada Avrupa 24 yoksul insanlarının yaşadığı çoğu yerdeki kurak arazilerde çok daha az toprak parçası gıda üretiminde kullanılabilir. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı zaten su sıkıntısı çekilen yerlerde yaşamaktadır. Bugün enerji güvenliğinin sağlanması, ulaşım ve elektrik üretimi için fosil yakıtların kullanılması anlamına geliyor. Ama fosil yakıtlara yönelik bu talep fiyatları yukarı çekerken, bunların kullanımı iklim dengesini bozuyor. Dengesi bozulmuş bir iklim su ve gıda sıkıntısını daha da kötüleştirecektir, çünkü daha ılık bir dünya kurak alanların daha da kuraklaşmasına ve tarımsal verimliliğin düşmesine yol açacaktır. Bu etkileşimler, Çin’in gelecekteki siyasi istikrarının ABD’nin Mississippi’nin batısındaki giderek daha fazla zorlanan su kaynaklarını ne kadar iyi yönettiğine bağlı olması anlamına gelebilir. ABD’deki kötü su yönetimi tarımsal verimin düşmesine yol açarak Çin’deki gıda fiyatlarının büyük oranda artmasına neden olabilir. 2006 yılında, büyük oranda sıcaklık artışlarının bir sonucu olarak, küresel tahıl hasadı talebin gerisinde kalmıştır. Aynı zamanda tahıl stoklarının tüketime oranı hiç olmadığı kadar düşük düzeydeydi. Çin’de tarımsal verimliliğin iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışları ve su sıkıntıları nedeniyle düşmesi fiyat baskısını daha da artıracaktır. Bu gibi etkenlerin birlikte varlığını sürdürmesi Çin’de hızla siyasi istikrarsızlığa yol açabilir. Çin ve diğer hızla büyümekte olan ekonomilerle bir ikilemi paylaşıyoruz. Avrupa’da toplumsal uyumu ve Çin’de siyasi istikrarı sürdürmek için ekonomik büyümeyi sürdürmemiz gerekir. Ama ekonomilerimizin şu anda olduğu gibi büyümeye devam etmesinin refahın temellerini zayıflatarak çökme noktasına getireceği ve artık büyümeyi olanaksızlaştıracağı da her geçen gün daha belirgin hale gelmektedir. Her iki durumda da yeni kaynak kullanım yolları bulmadığımız sürece toplumsal uyum ve siyasi istikrar tehdit altındadır İşte, Avrupa için ortak bir küresel politika geliştirmek zorunda oluşumuzun nedeni budur. İklim güvenliğini korumak için gerekli olan karbon açısından nötr enerji teknolojilerini geliştirmek ve kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla Çin’le ve diğer gelişmekte olan ekonomilerle birlikte çalışmakta karşılıklı çıkarımız vardır. Aynı şekilde, daha az enerji ve su kullanan tarımı geliştirmek ve enerji verimliliğini çarpıcı bir şekilde iyileştirerek enerji güvenliğimizi artırmakta da karşılıklı çıkarımız söz konusudur. Bunlar karşılıklı çıkarımızın bulunduğu alanlardır çünkü karşılıklı bağımlılık, dünyanın herhangi bir yerindeki başarısızlığın hızla Avrupa’da bizim başarısızlığımıza dönüşeceği anlamına gelir. Ortak bir küresel politikaya doğru Geleneksel diplomasinin başarısız olduğu yerlerde askeri güç kendi yaşamsal çıkarlarını koruma konusunda ulusların son çaresidir. Gene de refahın temellerinin askeri güç kullanımıyla korunamayacağı açıktır. Silahlı kuvvetler kullanılarak uluslar karbon salımlarını azaltmaya zorlanamaz. Hiçbir işgal artık bulunmayan suya erişimi güvence altına alamaz. Geleneksel askeri gücün modern kentsel alanlarda istikrarı sağlamadaki sınırları Bağdat’ta her gün gözler önüne seriliyor. Modern dünyanın enerji, gıda ve suya erişiminin altında yatan, çapraşık ve ileri mühendislik isteyen fiziksel altyapı küçük ölçekli çatışmalara karşı bile hayli zayıf durumdadır. Bu, güvenliğin ve refahın dayandığı kaynak temellerini korumak istiyorsak, yumuşak gücü devreye sokmaktan başka seçeneğimiz olmadığı anlamına gelir. 25 Küreselleşen Dünyada Avrupa Tek başına hareket eden hiçbir ulus refahın temellerinin bütünlüğünü koruyamaz. Çin’in gelecekteki gıda güvenliği Amerika ve Brezilya’da alınan kararlara bağlıdır. Avrupa’nın enerji güvenliği Ortadoğu’daki siyasi istikrara bağlıdır. Hindistan’ın gelecekteki su güvenliği hepimizin iklim değişikliğini önleme yönünde aldığı kararlara bağlıdır. Ayrıca bu durum, dış ve iç politika arasında net bir ayrım yapan geleneksel diplomasiyle yönetilebilir bir konu değildir. Ortak bir küresel politikaya doğru Küreselleşen Dünyada Avrupa 26 Bu, iç ve dış politikalarımızı bugüne kadar hiç olmadığı şekilde birbiriyle uyumlaştırmak zorunda olduğumuz anlamına gelir. Başkaları bizim söylediklerimizi değil, yaptıklarımızı yapacaktır. Sınırlarımızın ötesindekileri ikna edecek şey Avrupa içindeki eylemlerimizdir. Böylece artık kendi ülkemizde başka, dışarıda başka bir enerji politikası güdemeyiz; tarım ya da ulaşım politikamız başka her yerde benimsenebilir nitelikte olmalıdır. Gelecek on yıllar boyunca Avrupa’nın stratejik çıkarları güvenlik ve refahın toplumsal ve çevresel temellerinin sürdürülmesiyle ilgili olacaktır. Bu çıkarlar dış ve iç politika arasındaki eski ayrımı ortadan kaldıracaktır. Ortak küresel politika gündemi güvenli komşuluk oluşturmayı, Avrupa sosyal modelini yenilemeyi, örgütlü suçlar ve terörizmle mücadeleyi, küresel ekonomik istikrarı savunmayı, sürdürülebilir kalkınmaya geçişi mümkün kılmayı ve daha pek çok şeyi içermektedir. Günümüzde Avrupa’nın ortak bir küresel politikası yoktur. Diplomasinin şu anda ihtiyaç duyduğu küresel gündemi kapsamaktan çok, geleneksel diplomasiye odaklanmış bir Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikası oluşma aşamasındadır. Aynı zamanda, küresel yoksulluğun hafifletilmesini amaçlayan kalkınma yardımı politikası bulunmaktadır. Avrupa, ortak hızlı tepki kuvvetleri oluşturmaya yatırım yapıyor ve Bosna’dan Endonezya’ya kadar tüm dünyada 11 istikrar operasyonunu üstlenmiş durumdadır. Bunlar AB’nin iki taraflı ve bölgesel ortaklıklar ve küresel kurumlarla daha yaygın ilişkiye girmesinin bir kısmını oluşturuyor. En azından Avrupa’nın dışından bakıldığında, önemli üye ülkelerin ulusal dış politikaları bu sayılan unsurların herhangi birinden daha fazla görünür olmaya devam ediyor. Gene de, bu durum güçlü bir varlıklar dizisi oluşturuyor. Ne var ki, Avrupalılara getirmeleri gerektiğinden daha az değer Dünyada bugün Çin’in ekonomik dönüşümünden daha güçlü bir dinamik yok. Tarihte başka hiçbir ülke yaklaşık 20 yıl boyunca yıllık % 8-10’luk ekonomik büyüme elde etmedi. Başka hiçbir ülke, hem de yalnızca 13 yıl içinde, başlıca petrol ihracatçılarından biri olmaktan çıkıp dünyanın ikinci petrol ithalatçısına dönüşmedi. İstikrarını koruyabilmesi için Çin’in büyümeye devam etmesi gerekmektedir. Yıllık GSYH büyüme hızının % 7’nin altına düşmesinin Çin toplumunda istikrarı bozucu bir etken olacağı yolunda korkular vardır. Ama karşılıklı bağımlılık içindeki dünyamızda Çin büyümenin motoru olarak öneme sahip olduğu için, onunla ilgili konular sınırlarının ötesinde de önem taşımaktadır. Çinli liderler, anlaşılır şekilde, yavaş büyümenin sosyo-politik sonuçlarına karşı son derece uyanıklar. Aynı zamanda, Çin’in sanayi sektörü için güvenli enerji arzı olmazsa büyümenin kesinlikle yavaşlayacağını da biliyorlar. Dolayısıyla, enerji güvenliğini sağlamak Çin politikasının temel itici güçlerinden birini oluşturuyor. Bu, kaynak zengini Afrika ülkelerindeki baskıcı liderlerle daha yakın ilişkilere ve böylece daha da riskli bir duruma yol açmıştır. Büyük güçler arasındaki rekabetin geleneksel oyun kitabından standart bir hamle olan bu yaklaşımın uzun süre izlenmesinin kaçınılmaz sonucunu Avrupalılar iyi bilirler: ekonomik çatışma olarak başlayan olay kısa sürede askeri çatışmaya dönüşür. Avrupa, işbirliğinin ‘yumuşak’ gücünün kıt kaynaklara yönelik rekabetin getirdiği ‘sert’ güçten daha iyi olduğunu zor yoldan Ortak bir küresel politikaya doğru Çin, enerji ve iklim güvenliği 27 Küreselleşen Dünyada Avrupa getiriyorlar çünkü kullanımlarının gerisinde herhangi bir vizyon yatmıyor. Buradaki güçlük, bu varlıkları Avrupa’nın dünyadaki rolü konusunda kolay anlaşılır bir vizyonu izlemeye yönlendirmekte yatıyor. Aşağıda Avrupa’nın böyle bir ortak küresel politikayı nasıl uygulayabileceğine ilişkin bazı örneklerin taslakları sunulmaktadır. Ortak bir küresel politikaya doğru Küreselleşen Dünyada Avrupa 28 öğrendi. Çin şu anda her iki yaklaşımı da deniyor: uluslararası ilişkilerde yumuşak güç olarak hareket ederken, küresel kaynaklar için kapışma işin içine girdiğinde sert güce başvuruyor. Bu durum herhangi bir yerde olduğu gibi Çin’de de çözümü olmayan bir iç tartışmayı yansıtıyor. Avrupa, Çin’de yumuşak güç yaklaşımı izleyenlerin elini güçlendirmeye çalışmalıdır. Risk olan yerde fırsat da vardır. Çin’de, küresel sistemin gelecekteki şekli hakkında Avrupa’yla diyalog kurulmasına büyük ilgi duyulmaktadır. Zaman zaman Çin’in liderleri Avrupa’ya bizim kendimize olduğundan daha çok güveniyor gibi görünmektedir. Beijing’den (Pekin) bakıldığında, Avrupa’nın yumuşak gücü ile daha sağlam elinden etkilenen dünya, ABD’nin sunduğu daha sert ve daha dengesiz liderliğin sürekli zedelediği dünyadan daha çekici görünüyor. Bu karmaşık ve stratejik görünüm Avrupa’nın şu anda Çin ekonomisinin büyümesinden duyduğu korkuyla keskin bir biçimde çelişmektedir. AB üyesi ülkelerin hükümetlerinin Çin’e yaklaşımı hiçbir işe yaramıyor. Çin’le rekabete dayalı, tepkisel ve fırsatçı bir ilişki var, ama Çin’in istikrarına yatırım yapmak için olacakları önceden görerek hareket eden ortak bir strateji yok. Bizim kendi başarımızın bağlı olduğu bir ulusun başarısından korkmak gibi bir tutarsızlığı çözüme kavuşturmak için Avrupalı siyasi liderlerin çok küçük girişimleri var. Avrupa’nın bu işlevsizliği, bu kitapçığın yazılmasına yol açan, “siyasi vizyon yokluğundan” kaynaklanıyor. İklim güvenliği ile enerji güvenliği aynı madalyonun iki yüzünü oluşturur. Biri olmadan diğerine ulaşılamaz. Enerji güvenliğini sağlamak için karbon yoğun teknolojilere bel bağlamak iklimin dengesini bozacaktır. Dengesi bozulmuş bir iklim de enerji güvenliği için gerekli olan yüksek düzeyde ve uzun vadeli yatırımları caydıracağından, güvenlik ve refahın altını oyacaktır. Ülkeler artık ulusal enerji güvenliklerini artan küresel iklim güvensizliği pahasına sağlayamazlar. Ama şu anda olduğu gibi, bizim bunu benimsememiz durumunda böylesine bir küresel yaklaşımı savunmamızın inandırıcı olmasını bekleyemeyiz. Bu nedenle, Avrupa’nın iç enerji piyasasının devam eden serbestleştirilmesi ile Avrupalı enerji şirketlerinin fosil yakıt kaynaklarına piyasa aracılığıyla erişiminin sürdürülmesi yönündeki dış hedef birbirine dolanmış durumdadır. İstikrarlı ve büyüyen bir Çin yatırımlarımız ve ticaretimiz için daha yüksek getiriler sağlayacak ve yaşlanmakta olan nüfusumuzun emekli maaşlarının güvenceye alınmasında yaşamsal önem taşıyacaktır. Ama istikrarlı ve büyüyen bir Çin, kömür kullanımında muazzam bir artış olacağı anlamına gelmektedir. Çin’in kendine ait devasa kömür rezervleri vardır ve Moğolistan’da daha da fazlasına erişebilmektedir. Çin’in büyümesine güç sağlayacak elektrik için talep öylesine yüksektir ki, her beş günde bir kömürle çalışan yeni bir büyük elektrik santralı (1 gigawatt) hizmete açılmaktadır. Bu olağanüstü hız bile yeni talebi karşılamaya ancak yetmektedir. Bu santralların tamamı halen küresel standart olan toz haline 29 Küreselleşen Dünyada Avrupa Avrupa’nın kilit stratejik çıkarları küresel dönüşümü, yüksek verimliliğe sahip, düşük karbon kullanımına dayalı enerji sistemlerine yönlendirmekte yatıyor. Aynı zamanda yakıtlara erişimin keyfi stratejik ve askeri ilişkilerden çok, kurallara dayalı piyasa süreçleri tarafından yönlendirilmesini sağlamak da bizim çıkarımızadır. şu anda petrol ve gaz piyasaları aksi yönde ilerliyor, çünkü bütün dünyada doğrudan devlet denetimi ve stratejik ilişkiler gittikçe artıyor. Avrupa’nın enerji güvenliği yaklaşımının başarıya ulaşması isteniyorsa, Çin’i bizimle ortak haline getirmek zorunlu olacaktır. Ortak bir küresel politikaya doğru Bu ikiz zorluk Avrupa için Çin’le, 21. yüzyılda zorunluluk haline gelecek olan bir stratejik ilişki türünün açık örneğininin inşasına başlamak için acil bir dürtü oluşturuyor. Bu, karşılıklı fayda ekseni oluşturmak için bir fırsattır. Ortak bir küresel politikaya doğru Küreselleşen Dünyada Avrupa 30 getirilmiş kömür teknolojisiyle çalışıyor. Böylece, yanan kömürden çıkan karbon dioksitin tamamı atmosfere salınmış oluyor. 2030 yılına gelindiğinde Çin, 2000’den sonra bu boyutta 600 adet yeni kömürle çalışan elektrik santralı inşa etmiş olacak. Geleneksel teknolojiyle inşa edilmeleri durumunda bu santrallar ömürleri boyunca atmosfere 60 gigaton karbon salacak. Bu miktar, Sanayi Devrimi’nin başlangıcından bu yana tüm dünyanın ürettiği miktarın yaklaşık üçte biridir ve iklim dengesini sağlamayı neredeyse olanaksız hale getirecektir. Avrupa ve Çin’in birlikte çalışarak karbon yakıtlı elektrik üretimi için karbon salımı bakımından nötr olan yeni bir küresel standart oluşturmalarının sonsuz yararı vardır. Bunun için kullanılacak teknolojilerin erişilebilir durumda olduğunu biliyoruz. Önemli olan, bunların kullanımını yaygınlaştırmak için birlikte çalışmamızdır. İlk adımlar atıldı bile. 2005’te, kömürü iklim dostu hale getirmek için gerekli olan karbon yakalama ve depolama teknolojisinin geliştirilmesi ve uygulama olanağının sergilenmesi için işbirliği yapılması konusunda anlaşmaya varıldı. Bir sonraki adım, Çin’de 2010’a kadar kömürle çalışan sıfır salımlı elektrik santrallarının ilkinin inşasını başarabilecek bir konsorsiyumu hızla kurarak bu taahhüdün yerine getirilmesi olmalıdır. Çin sermayesini enerji güvenliğine o denli çabuk aktarıyor ki, gelişmiş enerji teknolojilerini olgunlaştırmak için en kısa yolu sunuyor. Bu durum Avrupa’nın Çin’deki gelişmelere yatırım yapmasını zahmete değer kılıyor. Ama biz kendimiz kullanmazsak, Çin’in gelişmiş kömür teknolojilerini yaygın biçimde benimseyeceğini zannetmek biraz saflık olur. Bu nedenle bizim de bu teknolojiyi Avrupa’da kullanmaya hazır olmamız gerekir. Avrupa’daki bazı siyasi liderlerin, AB’de inşa edilecek, fosil yakıtlarla çalışan her türlü santralın on yıl içinde karbon salımı açısından nötr olmasını zorunlu kılacak mevzuatın hazırlanmasını istemelerinin nedeni bu. Bir kez daha belirtmek gerekirse, başarı için Avrupa’nın iç ve dış Ayrıca Çin, aynı dönem içinde yenilenebilir elektrik kaynaklarının toplam arz içindeki payını % 15’e çıkarmayı taahhüt etmiştir. AB ve Çin’in bu teknolojilerde iki yönlü ticareti hızla geliştirmek için teknik standartlarını uyumlaştıracak ve tarife engellerini kaldıracak bir ticaret politikası çerçevesi oluşturması gerekir. Ama konu yalnızca teknolojilerle ilgili değildir. Enerji ve iklim güvenliği konusunda kapsamlı bir ortaklık aynı zamanda planlama ve mühendislik danışmanlıkları, yenilikçi finansman mekanizmaları ve taşıt salımları ya da tüketici aygıtlarıyla ilgili standartların daha geniş biçimde uyumlaştırılması için de devasa fırsatlar yaratacaktır. Bu konular, diğerlerinden daha fazla, Avrupa yurttaşlarına yenilenmiş bir Avrupa projesine yönelik yeni bir amaç duygusu ve vizyon kazandırma potansiyeli taşımaktadır. Üye ülkelerden hiçbiri kendi başına hareket ederek Çin’le enerji ve iklim güvenliği konusunda bir fark yaratmaya yetecek çapta bir etkileşime girecek büyüklükte değildir. Birlikte hareket edersek bu fırsatı yaratabiliriz. Bu fırsatı yakalamak içinse, günümüzde Avrupa siyasetinin önünde bulunan ulusal ve kurumsal engellerin üstesinden gelmek zorundayız. 31 Küreselleşen Dünyada Avrupa Gelişmiş kömür teknolojileri konusunda Çin’le iddialı bir işbirliğine girmek, enerji ve iklim güvenliği konusunda oluşturulabilecek çok boyutlu ilişkinin yalnızca bir yanıdır. Çin zaten birim GSYH başına enerji yoğunluğunu 2010 yılına kadar % 20 azaltmak gibi son derece iddialı bir hedef belirlemiştir. Bu, Çin’in karbon izini aksi halde olacağından çok daha düşük bir düzeye indirecektir. Artık, şu sıralarda California’da düşünülmekte olana benzer bir şekilde, önlediği salımların dikkate alınması için, Çin’in Avrupa Salım Ticareti düzenine erişimini nasıl sağlayabileceğimiz konusunu araştırmaya başlamamız gerekiyor. Ortak bir küresel politikaya doğru politikalarının birbiriyle iç içe geçmesi zorunludur. Bu da ortak küresel politikanın ayırt edici özelliği olacaktır. Ortak bir küresel politikaya doğru Sürdürülebilir bir komşuluk Küreselleşen Dünyada Avrupa 32 Avrupa’nın iç ve dış politikalarının sıkı bir şekilde birbirine bağlı olduğunun kabulü, ortak küresel politikanın her bir özelliğine yaklaşımımıza egemen olmalıdır. Avrupa’nın ikili ilişkileri daha geniş bir bölgesel bakış açısıyla yönetilmelidir. Yükselmekte olan güçler çevrelerindeki bölgeleri de şekillendirecektir. Bu bölgelerin pek çoğu, farklı çıkarları çatışmaya yol açmadan yönetme konusunda Avrupa’da gelişmiş dengeli mekanizmalardan yoksundur. Tüm büyük bölgesel çatışmalar artık felakete yol açabilecek küresel sonuçların habercisidir. Su, ekilebilir toprak, enerji, balıkçılık ve temel gereksinimleri karşılamak için gerekli diğer kaynaklara yönelik bölgesel rekabete özellikle dikkat etmeliyiz. Bu rekabet daha da kızışacaktır. Sürdürülebilir kalkınma çevreyle olduğu kadar barış ve istikrarla da ilgilidir. Dolayısıyla, Ortadoğu ve Orta Asya gibi istikrarsız, su kıtlığı çeken bölgelerdeki iki taraflı ilişkilerimizin sürdürülemez tarımsal, kentsel ve endüstriyel kalkınma yoluyla gelecekte su için rekabeti ateşleyerek istemeden sorunlara yol açmasını önlemek zorundayız. Yerleşim yerleri kadar suyun kendisi de İsrail ile Filistinliler arasında barış için bir anahtardır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki altı ülke son yıllarda, deniz suyundan tatlı su elde etmeye yarayan büyük ölçekli tesislerin yüksek enerji talebini başlıca neden olarak ileri sürüp, su kıtlığının hafifletilmesi amacıyla sivil nükleer güç kullanma niyetlerini duyurmuşlardır. Bu ülkeler halen nükleer silahların yaygınlaşmasını engelleyen anlaşmalara uygun davranıyor. Ama İran da aynı şeyi yapıyor. Avrupa nükleer güce sahip komşular olasılığı hakkında kaygılanmakta haklıdır. Ne var ki, enerji ve su güvenliği ikileminin üstesinden gelmeleri için halen bu ülkelere çok az yardımda bulunmaktadır. Avrupa’nın bölgesel konulara ilgisi, sınırlarımızın dışındaki yakın yerlerde, yani Rusya ve Ukrayna’dan başlayan, Kuzey Afrika gösterilenden çok daha fazla dikkati hak eden bir yerdir. Başka herhangi bir yerde olduğu gibi orada da istikrar yalnızca küresel toplumla bütünleşme ve kültürel çeşitliliğin birörnekleştirmek yerine tanınmasıyla elde edilebilir. Bu ise açık ve hoşgörülü, kendi insanlarına şiddet dolu köktencilik veya AB’ye doğru kitlesel göçten daha iyi seçenekler sunabilen toplumlar olmasını gerektirir. Avrupa’nın kararları Kuzey Afrika’da olanları etkiler. Bu kuşkusuz, hem Avrupa ölçeğinde hem de ulusal düzeylerde yürütülen siyasi diyalogumuzu; ticari ilişkilerimizi; bilerek ya da bilmeyerek özel yatırımlara yönelik geçerli çerçeveyi; donör ülkeler olarak stratejik amaçlarımızı ve Cezayir doğal gazı ya da Fas balık yatakları gibi kaynaklarla ilgili işlemlerimizi içerir. Ama iç göç, tarım, su ve kaderimizi güney Akdeniz’inkine bağlayan diğer alanlardaki kendi politikalarımızın Kuzey Afrika'daki etkilerine de aynı şekilde bakmamız gerekir. Ortak bir küresel politikaya doğru Komşularımızla ilgili ilk hedefimiz, sürdürülebilir kalkınmaya geçişlerinde onlara yardımcı olarak, istikrar ve büyüme koşullarına yatırım yapmak olmalıdır. Bu, aşılması zor bir güçlüktür. Komşu olduğumuz bazı yerlerde örgütlü suçlardan köktendinciliğe kadar uzanan engeller geçmişte Avrupa’da oldukları kadar çok zorludur. Ulusal modernleşme yolunda istikrarlı bir anlaşmaya asla ulaşamamış toplumlar Avrupa’nın yüzyıllar süren yolculuğunu yıllar içinde tamamlama baskısı altındadır. 33 Küreselleşen Dünyada Avrupa Balkanlardan, güneydoğu Avrupa’dan, Ortadoğu’dan ve Mağrip’ten geçerek Fas’a kadar uzanan yay içinde en yüksek düzeyindedir. Bu yayın içindeki olaylar Avrupa’da kısa sürede büyük sonuçlara yol açma potansiyeli taşır. Etkimizin daha fazla olduğu bu yerlerde bizim kararlarımız nelerin olacağını şekillendirecektir. Politikalarımız daha kendi kapımızın eşiğinde işe yaramıyor gibi görünüyorsa, başka yerlerde pek de inandırıcı olmayacaklardır. Ortak bir küresel politikaya doğru Küreselleşen Dünyada Avrupa 34 Örnek olarak, Tunus’ta, Avrupa pazarı için su kullanımı yüksek domates ve zeytin üretimindeki büyüme ve gelişmeden doğan toplumsal gerilime çözüm bulmalıyız. Bu durum zaten kıt olan su konusundaki rekabeti artırmakta, yerel küçük arazi sahiplerini topraklarını bırakmaya ve kalabalık kentlere göç etmeye, belki daha sonrasında yasadışı şekilde Avrupa’ya gitmeye zorlamaktadır. Karşı karşıya olduğumuz seçim, olayların akışına kapılarak farklı alanlarda birbirinden bağımsız olarak aldığımız kararların sonucunda doğacak etkiyi kabullenmek ya da açık ve yakınsak (convergent) amaçlar tanımlayarak ve bu amaçlara ulaşmak üzere ortaklaşa çalışarak geleceğimizi kendi ellerimize almak arasındadır. Yeni bir Atlantikçilik Avrupa ile ABD arasındakinden başka hiçbir uluslararası bağlantı Avrupa’nın küresel değişimin olgun ve etkili bir aktörü haline gelme kapasitesini bu denli sınamayacaktır. Avrupa’nın Atlas (Atlantik) Okyanusu’nun öteki yanıyla, yeni güçlüklerle geçen yüzyılda olduğu kadar başarıyla mücadele edebilecek bir eksen oluşturması yaşamsal önem taşımaktadır. Bu mümkün olmak zorundadır. Biz aynı tür bir dünya istiyoruz: refah içinde, istikrarlı, üzerinde anlaşılmış, dürüstlük ve adaleti yansıtan kurallara göre işleyen bir dünya. Ama gerçek anlamda paylaşılan bir transatlantik amacın önünde önemli bir engel vardır. Avrupa ve ABD’nin çevrelerindeki dünyayla ilgili algıları çok farklıdır. Avrupa, güven içinde olmak için egemenliğimizi çok taraflılık ve ortaklıklar üzerine kurulu küresel toplumda başkalarıyla paylaşmaya istekli olmamız gerektiğini anlamak konusunda çok uzun yol kat etmiştir. Ama ABD siyasi açıdan, karşılıklı bağımlı bir dünyanın gerçeklerini tanıma konusunda Avrupa kadar ileri gitmeye hazır değildir. Kyoto Protokolü’nden çekilmesinin ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni reddetmesinin iç siyaset üzerinde etkili olmasının nedeni budur. Bu gerçek bir farklılıktır. Bunlara Avrupa halklarının 21. yüzyıldaki refahını ve güvenliğini güvence altına almak için pek çok başka ülkenin bu karşılıklı bağımlılık dünyasındaki ortak sorunlar konusunda bizimle birlikte kararlı bir şekilde hareket etmesini sağlamamız gerekir. Bu, özellikle refahın dayanaklarının korunması açısından doğrudur. Ama onlar bizim sözlerimizden çok, yaptıklarımıza dikkat edeceklerdir. Yalnızca Avrupa’nın iç politikalarını Avrupa’nın dünyadaki rolüne ilişkin vizyonumuzla tutarlı bir şekilde modernleştiriyor olarak görülürsek inandırıcı oluruz. Enerjiden adalete, taşımacılıktan tarıma, çevreden istihdama kadar Avrupa politikasının her bir alanında, iç ve dış politikalarımız arasında kuramda olduğu kadar uygulamada da uyum sağlamanın önemini kavradığımızı göstermeliyiz. Bu, Avrupa’nın günümüzdeki politikalarında önemli ayarlamaların yapılması gerektiği anlamına gelecektir. Bu değişiklikler acısız olmayacaktır. Kazananların yanında kaybedenler de olacaktır. Bu, ancak kendine güvenen bir Avrupa’da siyasi olarak mümkün olabilir. 35 Küreselleşen Dünyada Avrupa Bunu aşabilmek için Avrupa’nın ABD’ye kendi karşılıklı bağımlılık ve bağlantı görüşünü aktarması gerekir. Amerika’nın bu görüşe ilişkin kaygılarını gidermeliyiz. Ama aynı zamanda, barışı sağlamak ve korumak için kuvvet kullanımının gerekli olacağı kaçınılmaz durumlarda Avrupa’nın ABD için daha donanımlı ve daha yetenekli bir ortak haline gelmesi de gerekmektedir. Nasıl doğuda Çin’in ekonomik gücünü Avrupa’nın pazar gücüne bağlamamız gerekiyorsa, batıda da Avrupa’nın yumuşak gücünü Amerika’nın sert gücüne bağlamamız gerekir. Ortak bir küresel politikaya doğru karşın çözümler bulmayı istiyorsak, bu farklılıklar konusunda dürüst olmamız gerekir. 5 Güven oluşturulması Güven oluşturulması Refah her zaman siyasi istikrarın temeli olmuştur. Yakın zamanlarda Avrupa, karşılıklı bağımlılığın ve rekabetin gittikçe arttığı bir dünyada refahını koruma yeteneğini gösterip gösteremeyeceği konusunda yersiz bir korku dalgasının pençesine düşmüştür. Harekete geçme yeteneğini azaltan, bir tür ekonomik açık alan korkusuyla (agorafobi) özürlü hale gelmiştir. Küreselleşen Dünyada Avrupa 36 Avrupa yurttaşlarının yalnızca % 6’sı onun ekonomik bir süper güç olarak kalacağını düşünürken, yalnızca % 16’sı küreselleşmeyi bir fırsat olarak görmektedir. Siyasi açıdan zayıflatıcı bir etkisi olan bu güven eksikliği Avrupa’nın yapısal ekonomik ve siyasi gücünün sürekli olarak olduğundan daha az görülmesinden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak Lizbon Gündemi çevresindeki siyasi tartışmalar, reform ve yenilik yönünde teşvik edici olmaktan çok, yalnızca işlerin yok olacağı ve toplumsal sözleşmenin aşınacağına ilişkin korkuları beslemiştir. Avrupa yurttaşları, siyasi liderlerinin bundan fazlasını gerçekleştirmesine ihtiyaç duymakta ve bunu hak etmektedirler. Refahın ekonomik ve sosyal dayanaklarının yenilenmesi konusunda, tek pazarın nasıl genişletilip derinleştirileceğini veya başarıya ulaşmak istiyorsak diğerlerini nasıl taklit etmemiz gerektiğini tartışmanın ötesinde açık bir reçete hazırlamamız gerekir. Bunun amacı tek pazarı oluşturmanın sürmekte olan değerini küçümsemek değildir. Avrupa’nın bu kadar çok ülkede istikrarlı bir demokrasiye doğru güç geçişi gerçekleştirdiği benzersiz geçmişini küçük görmek de değildir. Bu işler, Birliği bir arada tutan karmaşık ortak kurumları oluşturan sabırlı ve çapraşık birleştirme çalışması olmaksızın gerçekleştirilemezdi. Gene de, bu süreçler Birliğin giderek artan şekilde yabancılaşan ve takıntılı hale Bunlar arasında işsizlik gazete başlıklarında en fazla görünendir, ama potansiyel olarak, nasıl ele alınacağı en açık olan sorundur. Avrupa ülkelerinin çoğunda işsizlik oranları görece düşüktür ve az sayıda iktisatçı, nüfusun yaşlanmasına ve işgücüne katılan kişi sayısının azalmasına karşın, Avrupa’nın orta ve uzun vadede yeterli oranda iş yaratamamasının temel bir nedenden kaynaklandığı düşüncesindedir. Bu güçlüklerle yalnız Avrupa karşılaşmamaktadır. Diğer büyük ülkelerin tamamı benzer veya daha büyük yapısal gerilimlerle karşı karşıyadır. ABD ve Çin bile gelecek 15 yıl içinde hızla yaşlanan nüfuslara sahip olacaktır. Algılanan zayıflıklarımız üzerinde durmayı bir yana bırakıp, göreli gücümüzün gerçekliğini değerlendirmeliyiz. Başını alıp gitmiş bütçe açıkları ve verimsiz sağlık politikaları ABD’de bazı önde gelen sanayilerin rekabet gücünün yok olmasına yol açmıştır. Aynı zamanda biz de Hindistan ve Çin gibi yükselmekte olan ekonomilerin artan dış güçleri hakkında kaygılanırken, onlar artan sosyal eşitsizlik, kritik su kıtlıkları, yaygın hastalıklar ve kendilerine özgü yolsuzluklardan kaynaklanan, 37 Küreselleşen Dünyada Avrupa Avrupa’nın derin ekonomik güçlüklerle de yüzleşmesi gerekmektedir. Bazı ülkelerde ve ekonominin bazı sektörlerinde büyük ölçekte uzun süreli işsizlik vardır. Bazı bölgeler inatçı şekilde dezavantajlı konumda kalmaya devam etmektedir. Daha fazla küresel ekonomik rekabet ve tüketici tercihlerinde daha hızlı değişimler vardır. Bu durum yeniden örgütlenmeyi ve işten çıkarmaları gerektirerek tüm çalışanlar için risklerin artmasına neden olmaktadır. Nüfusumuz giderek yaşlanmakta ve duraklamaktadır. Çevresel ve kaynaklarla ilgili kısıtlamalar daha sıkı hale gelmektedir. Güven oluşturulması gelen iç işlerine odaklanılmasını zorunlu kıldı. Bu iç güçlükler artık Avrupa’nın en acil sorunu değildir ve Avrupa yurttaşları için zorlayıcı bir siyasi odak noktası oluşturmamaktadır. Güven oluşturulması kendi iç istikrarlarına yönelik büyüyen tehdidi tartışıyor. Dengesiz bir iklim ve kaynak kısıtlarıyla şekillenen bir dünyayı topluca yönetmeyi öğrenmemeleri halinde en büyük ekonomiler bile tehlikelere açıktır. Küreselleşen Dünyada Avrupa 38 Bu güçlüklerle yüzleşirken Avrupa’nın varlıklarına odaklanmakla iyi ediyoruz. Avrupa dünyanın en büyük ekonomisi, ticari gücü ve sermaye sağlayıcısıdır. Her yıl Çin’in iki katı küresel satın alma gücünü ortaya koyuyor ve yaklaşık 20 yıl içinde büyüyen bir pazar olarak Çin’i geçecektir. Tamamlanmamış olmasına karşın, tek pazar dünyanın en büyük ve en iyi düzenlenmiş pazarıdır. Pek çok alanda AB düzenlemeleri yükselmekte olan ekonomiler için küresel standartları belirlemektedir. Avrupa’nın genişleyen büyük kentler ağı, yeni iş ve zenginlik oluşturma konusundaki ana kaynaktır ve küresel ekonomik bütünleşmede dünyaya önderlik etmektedir. Avrupa aynı zamanda, ekonomik büyümenin gerçekte refahın, adaletin ve toplumsal hareketliliğin artmasına önayak olmasını sağlamada diğer ülkeleri geride bırakıyor. Eğitim, barınma ve sağlık konusundaki kamu yatırımları, Avrupa’nın çoğunda kişilerin geçmişleri ile yazgıları arasındaki bağı zayıflatmaktadır. Buna karşılık, ABD ve yükselmekte olan çoğu ekonomi sosyal güvenlik, sağlık, emeklilik, çevrenin korunması ve modern, verimli altyapı için gerekli yatırımları temin etmeye çabalamaktadır. Pek çok yerde zenginlik daha az adil şekilde paylaşıldıkça toplumsal bölünmüşlük daha da artmaktadır. Bunlar Avrupa’nın izleyebileceği modeller değildir. Avrupa’da sosyal kurumların bazılarında reform ve yükseköğretim ile araştırma ve geliştirme gibi alanlarda daha çok yatırıma ihtiyaç vardır. Ama bu değişiklikleri gerçekleştirmek için gereken siyasi koalisyonların oluşturulması, Çin’i, Hindistan’ı, hatta ABD’yi bekleyen, yeni bir toplumsal sözleşmeyi temelden oluşturma görevinden çok daha kolaydır. Bu güven eksikliğinin kökleri işsizlik gerçeğinde ve ivme kazanan ekonomik değişimden kaynaklanan gerilimlerde yatıyor. Ama bu kökler, Avrupa’daki siyaset tartışmalarının kendi kendini baltalayan retorikleriyle besleniyor. Bir yandan, ekonomik reform Avrupa’nın ABD’nin solgun bir taklidi olarak ilerlemesi için tek yön olarak sunuluyor. Öte yandan, efsanevi korumacı altın çağa geri dönebileceğimiz gibi boş bir umutla, değişen dünyaya kapılarımızı ve zihinlerimizi kapatmaya zorlanıyoruz. Böyle bir yolu izlemenin bedelinin başarısızlık olacağını biliyoruz. Bunun yerine, karşılıklı bağımlı bir dünyadaki güçlüklere göğüs germek için Avrupa’nın eşsiz varlıklarını kullanmalıyız. Kendi öz güçlerimize odaklanarak yavaş yavaş güven aşılayacağız. Avrupa’ya ivme kazandırmak dünyadaki rolü konusunda inandırıcı bir vizyona sahip olmayı gerektirir. Bu vizyon, hepimiz için güvenlik ve refahı mümkün kılmak amacıyla Avrupa’nın güçlü yanlarını dışarıya yansıtmalıdır. Güven oluşturulması 39 Küreselleşen Dünyada Avrupa Her şeyden öte, Avrupa ekonominin temelini oluşturan kamusal mallara yatırım için kamu desteği ve siyasi destek sağlama konusunda başlıca ekonomik güçlerin hepsinin önünde gelmektedir. Bunlar sağlık, emeklilik, sosyal güvenlik, eğitim, iklim değişikliğinin aşılması ve AB dışında yoksulluk ile istikrarsızlığın önlenmesi gibi alanları kapsar. Mali istikrarımız, sürmekte olan toplumsal sözleşmemiz ve güçlü çevresel yönetişimimiz bizi yapısal ekonomik ve toplumsal değişim, demografik geçiş, kaynak kısıtlamaları, iklim dengesizliği ve birbiriyle bağlantılı birden çok zayıflığın bulunduğu bir dünyayla başa çıkma konusunda yeterince donatmıştır. Bu nitelikler, köklü bir biçimde sahip olunan ve yaygın olarak paylaşılan değerlerle iç içe geçmiş durumdadır. Ama Avrupa’nın reform tartışmalarının bu güçlerin üzerine inşa edilmesi başarısız olmuş ve Avrupalılara, değişimin yönetimi konusunda güven duymak yerine, değişimden korkmaya dayalı bir gelecek görünümü sunmuştur. Avrupa’nın seçenekleri 6 Avrupa’nın seçenekleri Küreselleşen Dünyada Avrupa 40 21. yüzyılın karmaşık ve birbirine bağlı dünyasında ilerledikçe, Avrupa’nın en temel siyasi tercihleriyle ilgili sınırlamalar da azalmaktadır. Avrupalıların keşfedeceği zengin bir fırsatlar dünyası vardır. Ama bu, kendimize ve dünyadaki yerimize ilişkin farklı bir vizyona sahip olmamızı gerektirir. Artık kendimizi sınırlarla dünyanın geri kalanından ayrılmış olarak göremeyiz. Biz ne kadar dışa uzanırsak, dünya da o kadar bize yaklaşmaktadır. Dış ve iç politika artık farklı disiplinler değildir. Güvenlik ve refahın dayanaklarının üzerinde olduğu zemin Fransa veya Almanya’da olduğu kadar Asya veya Afrika’da da bulunmaktadır. Bu nedenle, artık başkalarının yazgısıyla ilgilenmek, kendi iç önceliklerimize çözüm bulmamız gerektiğinde üstlenmemiz gereken yardımsever bir dürtü değildir. Küreselleşmenin sunduğu fırsatlardan alabildiğine yararlanmanın bedeli, sorumlulukların seçenek olmaktan çıkıp zorunluluklara dönüşmesidir. Yapmak zorunda olduğumuz siyasi tercihler Avrupa’nın kimliğini tanımlayacaktır. Bireylerde veya kuruluşlarda olduğu gibi, kendi kendini tanımlama eylemle gerçekleştirilir. Kim olduğunuz ile ne yaptığınız arasında ortakyaşama söz konusudur. Tercihler değerleri ifade eder. Avrupa’nın yapacağı tercihler artan toplumsal ve çevresel baskılar karşısında açık bir toplum olarak kalıp kalamayacağını belirleyecektir. Avrupa’nın dünyadaki yerini tanımlamak için 21. yüzyılın güçlükleriyle nasıl yüzleşeceğimize dair farklı siyasi tercihler yapmak zorundayız. Belirli eylemler bunlardan kaynaklanacaktır ve Avrupa’nın eyleme geçme kapasitesi oluşturması uygulamayla gerçekleşecektir. Araçlar, amaçla ilgili net bir vizyondan doğacaktır. Şimdi yapmak zorunda olduğumuz tercihler Avrupa’nın geleceğini, amacını ve kimliğini tanımlayacaktır. İlk başta yapılacak beş seçim aşağıda verilmiştir. Nüfus artışı durakladıkça, Avrupa’da işgücünün artıştan düşüşe doğru bir demografik geçiş yaşamaktan başka seçeneği yoktur. Buradaki soru, süreci ne kadar iyi yönetebileceğimizdir. Başarı ölçütleri şimdi kullandığımız gibi sadece ham GSYH büyüme oranları olamaz. Avrupa’da işgücünün büyüklüğü istikrar kazanıp, ardından düşüşe geçtiğinde, bunlarda da düşüş olacağı açıktır. Bu durum, üretkenlik ve işgücü kullanımı özdeş olsa bile, Avrupa’nın büyümesini sayısal olarak ABD’ninkinin yalnızca üçte ikisine getirecektir. Ama bu, yalnızca modası geçmiş başarı ölçütlerini kullanmaya devam ettiğimiz sürece önemlidir. Üretkenlik artışı çok övülse de, ABD’de çoğu işçi ücretindeki yıllık artış bu üretkenlik artışının beşte biri düzeyinde kalmakta, ekonomik başarının yararlarının dağıtımı daha da adaletsiz hale gelmektedir. Geçmişimizden bildiğimiz gibi ekonomik başarı toplumsal uyumu ortadan kaldırıyorsa uzun süre sürdürülemez. AB’nin 15 üyesi sağlık alanında, ABD’nin kişi başına sağlık harcamasının yarısından daha azı ile daha iyi sonuçlara ulaşmıştır. AB’de her zaman en rekabetçi ülkeler olarak görülen Finlandiya, İsveç, Danimarka ve Hollanda’da temel kamusal mallara yüksek yatırımlar yapılmakta ve bu ülkeler Avrupa 41 Küreselleşen Dünyada Avrupa Avrupa kaygılı değil, güvenli olmalıdır. Kaygı felce uğratırken, güven enerji verir. Güvenimizi yeniden oluşturmak ekonomik başarının anlamını yeniden tanımlamamızı gerektirir. Avrupa’nın seçenekleri Başarının yeniden tanımlanması Avrupa’nın seçenekleri yaşam memnuniyeti araştırmalarının en tepesinde yer almaktadır. Küreselleşen Dünyada Avrupa 42 Avrupa’nın ekonomik geleceğine yönelik güven oluşturmak, büyüme için niceliğin yerini niteliğin aldığı yeni bir siyasi çerçevenin oluşturulmasını gerektirir. Keynes’çi uzlaşı sırasında tanımlanan ölçüler ve göstergeler topluluğu temel insan, toplum ve kaynak varlıklarımızın nasıl en iyi şekilde yönetileceğine dair pek yol gösterici olmayacaktır; hatta bir kaynak ve karbon yoğun ekonominin gelecekte getireceği yükümlülüklerin nasıl anlaşılacağı konusunda daha da az yönlendiricidir. Kısa vadeli iktisadi dalgalanmaya çok fazla odaklanıp, uzun vadeli yapısal konularla yeterince ilgilenmiyoruz. Keynes hepimizin uzun vadede öleceğini söylediğinde, dünya nüfusu 6,5 milyar kişiye ulaşırken uzun vadenin bu kadar yakınlaşacağını tahmin etmiyordu. Yeni bir siyasi çerçeve, yeni bir sosyal anlaşmanın zeminini oluşturmak için gereklidir. Bu, mutluluk, gelir istikrarı, çevre kalitesi ve toplumsal hareketlilik gibi, sürdürülebilir refahı gösteren anlamlı ölçülerle desteklenmelidir. Avrupa ekonomisinin gelecekteki başarısının ardındaki gerçek varlıkların, yani fikri ve insani sermaye, toplumsal uyum ve küresel kamu mallarının etkili bir şekilde sağlanmasının yönetimine odaklanmalıdır. Kuşaklararası işbirliğinin oluşturulması Avrupa’nın gençlerle yaşlılar arasında yeni bir kuşaklararası sözleşme yapması gerekir. Bugün gençler ve yaşlılar savunmada kalmayı ve hayal kırıklığını paylaşıyorlar. Yarın içinse, gelecekteki riskleri kuşaklar arasında adil bir şekilde paylaştırma konusunda anlaşmalıyız; aksi halde sürdürülebilir bir gelecek için yatırım yapmamış oluruz. Gelecekteki kritik siyasi fay hattı işgücü piyasasının içindekiler ve dışındakiler arasında olmayacaktır. İşgücü ve sermaye Nasıl yüzyıl önce kentle ilgili altyapıya yapılan kamu yatırımından şimdi biz yararlanıyorsak, bugünün gençleri de 21. yüzyıl ilerledikçe bizim şimdi yapacağımız akıllı yatırımlardan yararlanmalıdır. Kuşaklararası dinamik anlık kararları nasıl aldığımıza yansımalıdır. Avrupa kısa sürede şimdiki elektrik santrallarının % 50’sini de içerecek şekilde temel enerji altyapısı için büyük bir yatırıma girişecektir. Bu uzun soluklu yatırımın yalnızca günümüzün kısa vadeli ekonomik taleplerine değil, 2030’un küresel gerçekliklerine karşı dirençli olması gerekir. Sürdürülebilir kalkınmayı sağ- Avrupa’nın seçenekleri Avrupa’nın yeni siyaseti kuşaklararası bir işbirliği meydana getirmediği sürece daha çok sayıda genç düşük vergili ekonomilere gidecektir. Kalanlar ise haklı olarak Avrupa’nın gelecekteki güvenlik ve refahını güvenceye almak için gerekli kamu mallarına daha yüksek yatırımlar yapmayı, iklim değişikliği ve enerji güvenliği sorunlarının üstesinden gelmeyi veya Avrupa’nın komşularının siyasi istikrarına yatırım yapmayı reddedebilirler. Kuşaklararası işbirliği, şu anda kurulması gereken toplumsal uyum için zorunludur. Bu, kamu yatırımlarının yükünün kuşaklar arasında daha adil paylaşılması gerektiği anlamına gelir. 43 Küreselleşen Dünyada Avrupa arasında da olmayacaktır. Bu hat kuşaklar arasında olacaktır. Yaşlanan bir toplumda ekonomik bakımdan güçlü ve yerleşik olanlar için fiyatlar daha düşük ve yatırımlarının getirileri daha yüksekken, gençlerin daha fazla mali yük omuzlamanın yanı sıra daha düşük ekonomik güvenliğe sahip oldukları bir anlaşma sürdürülemez. Giderek artan sıkı çevresel kısıtlamaların, ucuz yakıt ve kaynaklar çağından yararlanamamış daha genç bir kuşak tarafından yönetilmesi gerekecektir. Gene de iklim değişikliği, kaynakların tükenmesi, su sıkıntıları ve biyolojik çeşitliliğin azalmasının yaratacağı doğrudan maliyetleri karşılayacak olanlar onlardır. Avrupa’nın seçenekleri Küreselleşen Dünyada Avrupa 44 lamanın temel ilkelerinden biri, kaynakların ve sermayenin yerine akıl ve tasarımı koymaktır. Bunun eyleme dönüşmesi, Avrupa ekonomisinde işgücü üretkenliğinin yanı sıra kaynak üretkenliğini de esaslı bir biçimde iyileştirecektir. Gelecekteki iklim ve kaynak fiyatı risklerine karşı korunmak, esneklik ve yenilikçiliğe yatırım yaparken, katı “mega” çözümlerden kaçınmayı içerecektir: yeni otoyollar yerine, kalabalığı azaltmak için otoyol fiyatlarını artırmak; yeni elektrik santralları yerine, enerji verimliliği; yeni barajlar yerine, su verimliliği; yeni Avrupa sanayi şampiyonları yerine, Avrupa yenilikçilik ağları. Malzeme bilimi, nanoteknoloji ve biyoteknolojideki ilerlemeler, ancak yalnızca kamuya dönük amaçlar için başarılı şekilde kullanılırsa pek çok başka kökten iyileşmeye yol açabilir. Ucuz iletişim, bilgisayar gücü ve taşınabilir kişisel aygıtların yayılması, altyapının tasarım, kullanım veya finansmanının değiştirilmesine dair pek çok olasılığı ortaya çıkarmıştır. Ama bu fırsatlardan çok azı büyük ölçekte kullanılmıştır. Gelecekte refahın üzerine kurulacağı bir temel sağlanması ve daha iyi bir kuşaklararası anlaşma için bu yatırımların bugünden yapılması gerekir. Enerji ve iklim güvenliğinin sağlanması Avrupa başkalarını beklemeden bir düşük karbon ekonomisi geliştirmelidir. Bu ikiz mücadele alanı büyümemizin önünde bir kısıtlama olarak değil, ileriye dönük yenilikçilik ve verimlilik için bir fırsat olarak görülmelidir. Dengesiz bir iklimle Avrupa refaha ulaşamaz. Enerji hizmetlerine güvenilir ve maliyeti karşılanabilir erişim olmadığı sürece de ulaşamaz. Bu durum, küresel düşük karbon ekonomisine geçişi Avrupa’nın en önemli stratejik çıkarları arasına yerleştirir. Her iki amaca da ulaşılamaması, giderek kıtlaşan kaynak- Ayrıca, her ikisinin de aynı enerji sistemlerindeki yatırımları etkileme amacı gütmesine karşın, enerji ve iklim değişikliği politikaları hâlâ ayrı ayrı ele alınmaktadır. Avrupa’nın tepkisinin bu güçlüğün ölçeğine uygun olması için, gıda güvenliği ve tek pazarın geçmişte olduğu gibi, enerji ve iklim güvenliğinin de yeni Avrupa projesinin köşe taşları haline gelmesi gerekir. Enerji ve iklim güvenliğinin sağlanması yönündeki ilerleme Avrupa’nın siyasi amaç üretebilme kabiliyetinin değerlendirildiği kritik ölçüt haline gelmelidir. Başarı, Avrupa’nın tutkusunun küresel politika ve küresel piyasaları değiştirme konusunda yeterli olmasına bağlı olacaktır. Bu, Avrupa’da güvenlik ve refahı koruyacak ittifakların oluşturulması konusunda gerçek önderlik ve kararlılığı gerektirir. Başarılı bir Çin’e yatırım yapılması Avrupa karşılıklı çıkarlar temelinde Çin’le olumlu anlaşmalara girmelidir. Çin’le olan ilişkimizi sadece pazarlar için reka- 45 Küreselleşen Dünyada Avrupa Avrupa bu iki alanda uyumlu bir tepki geliştirme konusunda dünyaya önderlik etmiştir, ama bu tepki sorunun ölçeğine ve ivediliğine göre yetersiz kaldığı gibi, hâlâ bunları Avrupa’nın güvenliği ve refahı için zorunlu görmemektedir. Sözlerimiz çoğunlukla davranışlarımızdan daha ikna edici olmuştur. Hiçbir Avrupa ülkesinin enerji ve iklim güvenliğini tek taraflı olarak sağlayamayacağı gerçeğine karşın, kısa vadeli ulusal çıkarlar hâlâ enerji politikasına egemendir ve eşgüdüm içinde etkili bir eylemde bulunulmasını önlemektedir. Avrupa’nın seçenekleri lar için rekabetin küresel ilişkilere egemen olmasıyla birlikte artan siyasi gerginlikler, ekonomik aksamalar ve çatışmalarla sonuçlanacaktır. Rekabet halindeki güçlerden oluşan böyle bir dünyada işler Avrupa için iyi gitmeyeceği gibi, bizi birbirimize bağlayan değerler açısından da durum iyi olmayacaktır. Avrupa’nın seçenekleri bet şeklinde görmemeliyiz. Avrupa temel ekonomik ve güvenlik çıkarlarını en iyi, Çin’in istikrarlı bir ekonomi ve toplum olarak kalkınmasına yatırım yapmakla savunabilir. Küreselleşen Dünyada Avrupa 46 Çin çoğunlukla Avrupa’nın refahı açısından bir tehdit olarak sunulurken, bizler aynı zamanda ucuz Çin mallarından yararlanıyor ve Çin’e mal ve hizmet sağlamak için etkin bir şekilde rekabet ediyoruz. Bu durum Avrupa ile Çin’in giderek ekonomik açıdan birbirine bağımlı hale geldiği gerçeğini maskeliyor. Çin’in başarısı Avrupa’nın yaşlanmakta olan nüfusunun refahının yönetimi açısından yaşamsal önem taşıyor. Çin’in ekonomik dinamizmi Avrupa’nın gelirlerini artıracak ve Avrupalı emeklilik fonları için kalkınmakta olan ülkelerdeki yatırımlardan daha yüksek getiriler sağlayacaktır. Avrupa’nın enerji ve iklim güvenliği de Çin’in yapmakta olduğu seçimlere bağlıdır. Avrupa Çin’in büyümeye devam etmesine gereksinim duyar. Bu, kaçınılmaz şekilde Çin’in küresel enerjideki ağırlığını artıracağı anlamına gelir. Gerek Avrupa gerek Çin açısından zorluk enerji verimliliği, gelişmiş kömür teknolojilerinin uygulamaya konulması, biyolojik yakıtların geliştirilmesi ve yakıt açısından son derece verimli taşıtların ve yenilenebilir enerjilerin üretimi konularında birlikte çalışma yollarını keşfetmektir. Bunu yapmak, enerji güvenliği ile iklim güvenliği arasında sahte bir tercihe zorlanmamamız anlamına gelecektir. Çin’in kendi ekonomisini beslemeye yönelik kaynak talebi bu kaynakların Avrupa’daki fiyatlarını yükseltmektedir. Her iki ekonominin de kaynak açısından verimli hale getirilmesinde kazanılacak sonsuz yarar vardır. Çin’in bu iç ve dış gerilimleri yönetmedeki başarısı, yükselişinin bir sonraki aşamasında güvenliği sağlamak için sert güç yolunu mu, yoksa yumuşak güç yolunu mu seçeceğine bağlı olacaktır. şu anda her iki seçeneği de açık tutmaktadır. Avrupa’nın, uluslararası kurallara dayanan bir sistemi yaymaya ve korumaya yardımcı olan, uluslararası normları kabul eden, yumuşak güce sahip bir Çin’e ihtiyacı vardır. Bu, başarılı ve istikrarlı bir Çin anlamına gelir; her şeyin ötesinde, kaynaklarını daha verimli kullanmaya yönelik geçişi tamamlayarak, herkesin geçişini hızlandıran bir Çin demektir. Bir kuruluşun mali kaynaklarını toplama ve harcama biçimi, onun önceliklerini gösteren kilit önemde bir ölçüdür. Günümüzde AB bu konularda son derece başarısızdır. Avrupa karşı karşıya olduğu güçlükler ile kaynaklarını daha uyumlu hale getirmedikçe, güvenliğini ve refahını güvenceye alması mümkün olmayacaktır. 2008’deki bütçe gözden geçirmesi kaynakların gıda güvenliğinden, iklim ve enerji güvenliğine kaydırılması yönünde büyük bir değişim getirmelidir. Avrupa yapısal programları daha yoksul üye ülkelerde akıllı altyapı ile iklime karşı dayanıklılığı artırmanın özendirilmesine ve Komşuluk Politikası (Neighbourhood Policy) yoluyla Avrupa sınırlarındaki istikrara yönelik risklerin yönetimine yoğunlaşmalıdır. Akıllıca odaklanmış bir AB bütçesi üye ülkeler için kamu harcamalarında yeni bir standart getirmelidir. Temiz enerji, kaynak verimliliği ve akıllı altyapı alanlarında tüm dünyada yeni iş fırsatları açacak ve özel yatırıma omuz verecek şekilde tasarlanmalıdır. Böyle bir bütçenin Avrupa’nın amaçlarına ulaşmasına yapacağı katkı, işbirliğine dönük AB faaliyetlerinin sağlayacağı yararların somut bir örneğini oluşturacak ve yatırımların sürdürülmesine yönelik olumlu bir kamuoyu baskısına yol açacaktır. 47 Küreselleşen Dünyada Avrupa Avrupa geçmiş yerine geleceğe yatırım yapmalıdır. Avrupa’nın elindeki politika araçlarının en güçlüsü bütçedir. Bu araç yenilikçilik ve verimli, akıllı altyapılar inşa etmek yoluyla gelecekteki tehditlerle baş etmeye odaklanmalıdır. Avrupa’nın seçenekleri Gelecek için bir Avrupa bütçesi Siyası tercihlerin yapılması 7 Siyasi tercihlerin yapılması Küreselleşen Dünyada Avrupa 48 Yapılacak politika tercihleri seçmenlerin oyuna sunulmalıdır. Yalnızca marjinal değişiklikler halkın kararı olmadan gerçekleştirilebilir. Avrupa, bunları halkın önüne getirmenin bir yolunu bulamadıkça gelecekteki refah ve istikrarını güvenceye almak için gereksinim duyduğu ölçekteki tercihleri yapamayacaktır. Çağdaş Avrupa demokrasilerinde politika tercihleri, sundukları hükümet programlarına göre partilerin seçilmesi yoluyla yapılır. Belirli bir siyasi partiye bağlı olmayan adayların seçildiği ender görülür. Bir siyasi partiye üye olmayan herhangi bir kişinin devlet yönetiminde görev aldığı daha da az görülen bir şeydir. Bu nedenle seçmenlerin politika tercihleri aslında yalnızca siyasi partilerin onların önüne koyduklarıyla sınırlıdır. Avrupa’daki siyasi partiler bir zamanlar oldukları gibi değildir. İngiltere’de İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte nüfusun % 6’sı siyasi partilerden birinin ya da diğerinin üyesiydi. Bugün bu rakam % 2’nin altındadır; hatta Fransa’da % 1’e yakındır. Siyasi parti üyeliği artık çevreci veya korumacı kuruluşların üyeliği yanında çok küçük kalmaktadır. Benzer bir görüntü 1990’lardan itibaren tüm Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Avrupa’da uzun zaman önce kurulmuş demokrasilerin her birinde parti üyeliği hızla düşmektedir. Bu süreçte Avrupa, başlıca siyasi partilerin 10 yıl içinde üyelerinin üçte birinden fazlasını kaybedişini gördü. Temsili demokrasinin böyle sıra dışı bir şekilde içinin boşalmasına katkıda bulunan pek çok etken vardır. Soğuk Savaş’ın sona erdikten sonra parti kimliği daha dağınık bir hale geldi. Modern yaşa- 21. yüzyılda siyasi partilerin kitlesel üyeliğe dönmesi çok küçük bir olasılıktır. Ne de, giderek marjinalleşen geleneksel partilerin Avrupalı seçmenlere, yukarıda kısaca açıklanan ve uzun vadede refahlarını ve güvenliklerini güvence altına alacak olan siyasi tercih türlerini sunmaları mümkün görünmektedir. Siyasi kurumlar kıvrılıp bükülmez bir entropi yasasına tabidir. Kendilerini yenilemezlerse, silinip giderler. Partilerin süregelen çöküşü ve halkın siyasi kurumlara olan güveninin eriyip gitmesi tehlikeli bir vakum etkisi yaratmıştır. Avrupa yurttaşları yeni bağlantı biçimleriyle partilerin rolünü desteklemek için yeni yollar bulamazlarsa, gelecekteki güvenlikleri ulusal liderlerin siyasi iradelerine bağımlı hale gelecektir. Bu, üzerine sürdürülebilir bir gelecek inşa edilemeyecek kadar kararsız bir zemindir. Avrupa’nın geçmişi, karmaşık sorunlara kolay görünen çözümler sunan karizma- 49 Küreselleşen Dünyada Avrupa Bunlar ve daha pek çok etken siyasi partileri toplumun tabanından kopardı. Parti liderleri böylece seçmenlerin öncelikleriyle ilgili doğru bilgi kaynaklarını ve onlarla iletişim kurmak için güçlü yolları yitirdiler. Daha az sayıda ve daha edilgen parti üyeleri nedeniyle, liderler öncelikleri belirlemede daha çok anket araştırmalarına ve odak gruplarına, mesajlarını iletme görevini de basın yayın organlarına bıraktılar. Demokrasinin mekanizmalarındaki ve işleyişindeki bu yapısal değişimler kısa vadeli popülist yaklaşımın siyasi çekiciliğini kurumsallaştırdı ve siyasi partilerin stratejik konuları etkili bir şekilde ele alma istek ve kabiliyetini ortadan kaldırdı. Siyası tercihlerin yapılması mın getirdiği zaman baskısı nedeniyle insanlar etkin parti üyeliğine daha az zaman ayırmaya başladılar. Modern iletişim haber ile eğlence arasındaki sınırı belirsiz bir hale getirerek, halkın siyaset hakkındaki söylem ve konuşmalarının düzeyini düşürdü. Siyası tercihlerin yapılması tik kişiliklere bağımlı kalma konusunda bizi uyarmaktadır. Küreselleşen Dünyada Avrupa 50 Bu nedenle Avrupa demokrasisinin yenilenmesi 21. yüzyıldaki güçlüklere göğüs germenin ayrılmaz bir parçasıdır. Başarısızlıklarına karşın, siyasi partiler hükümetleri ve onların aldıkları kararları meşrulaştırmanın başlıca aracı olarak kalacaklardır. Çağdaş demokrasinin yarattığı hoşnutsuzluklar onu terk etmenin gerekçesi değildir. Ama kuvvetli yönlerini tamamlamak ve zayıflıklarının bir kısmını gidermek için yeni ve yenilikçi yollar aranması konusunda bir neden oluştururlar. Avrupa’da demokratik karar alma sürecinin yeniden güçlendirilmesi, yurttaşlarının etkin olarak katılacağı yeni yollarda ilerlemelidir. Mevcut siyasi karar alma sisteminin içine tercihlerin yapılabileceği ve süreç içinde meşruiyet ile hesap verebilirliğin güçlendirilmesine olanak tanıyan yeni mekanizmaların yerleştirilmesi gerekir. Avrupa kurumlarının gelişimi kamu tarafından kabul edilmeleri suretiyle sağlanmıştır. Giderek artan şekilde seçkinlerden güç alan ve teknokratlara özgü bir proje olarak gerçekleştirilen Avrupa bütünleşme ve genişleme süreçleri gerilimler yaratmıştır. Son yıllarda daha genç kuşaklar Avrupa’nın ne için var olduğuna dair sorulara yeni yanıtlar bulmak peşindedir. Anayasa Antlaşması’nın başarısızlığı, Avrupa yurttaşlarının rızasının olduğu artık varsayılamayacağı için, son derece önemli bir dönüm noktasıdır; bu rızanın kazanılması gerekir. Demokratik yenilikçiliğe yatırım yapılması 2005’teki Fransa ve Hollanda referandum kararlarının ışığında ve AB ‘düşünme dönemi’nin bir parçası olarak Avrupa Komisyonu’nun ‘D Planı’ (Democracy, Dialogue and Debate: Demokrasi, Diyalog ve Tartışma) Avrupa yurttaşlarının AB, uluslarötesi “hafif demokrasi” yaklaşımını benimseyerek, yalnızca üye ülkelerin demokratik süreçlerini taklit etmemelidir. Bunun yerine, yurttaşlarının uluslarötesi karar alma sürecine katılma ve yönetimleri görevlendirme, yetkilendirmesi için yeni yollar yaratmalıdır. Bunu hayata geçirmek için önemli ölçüde mali kaynak ve siyasi sermaye yatırımı yapılması gerekir ve bu yeni gündemin uygulanmaya başlayacağı en iyi yer Avrupa Parlamentosu’dur. İlk adım olarak Avrupa Parlamentosu’nun Brüksel ile Strasbourg arasındaki aylık gidiş gelişinin iptal edilmesiyle elde edilecek muazzam tasarruflar tüm Avrupa’da halen yürütülmekte olan müzakereci ve katılımcı süreçlerin en iyisinin geliştirilmesi ve uygulanması için harcanmalıdır. Bu yaklaşımların kurumsal süreçlerin bir parçası haline getirilmesi durumunda, bu yatırımın iyileştirilmiş meşruiyet ve Siyası tercihlerin yapılması Bu yeni yaklaşımların gelecekte nasıl en iyi şekilde AB karar alma süreçlerinin bir parçası olabileceği konusunda ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Bunlar, siyasi partileri destekleyen bir rol oynama ve Avrupa kurumları ile karar vericilerinin içinde faaliyette bulunduğu çerçevenin şekillendirilmesine yardımcı olma potansiyeline sahiptir. 51 Küreselleşen Dünyada Avrupa Avrupa’nın artık hangi sonuçlara ulaşması gerektiği konusuna taraf olmaları için yeni yolların keşfine dönük önemli bir fırsatı ortaya çıkarmıştır. ‘D Planı’ yurttaşları yenilikçi süreçlerde bir araya getirerek üye ülkelerin sınırlarını aşan bir dizi görüşme deneyine mali kaynak sağlamıştır. Bu deneyler kamuoyunun Avrupa ölçeğinde karar alma sürecine nasıl katılabileceğine dair bir anlayış sunmaktadır. Ama bu teknikler Avrupa kurumlarına köklü bir şekilde yerleştirilmedikçe, yalnızca görünüşte katılımı özendirecek bir araca dönüşmeleri riski bulunmaktadır. yurttaşların katılımı açısından getirisi muazzam olacaktır. Avrupa Parlamentosu’nun kendisi de yurttaşlarla arasındaki bağın kuvvetlendiğini görecektir. Siyası tercihlerin yapılması Demokratik bir Avrupa bütçesi Küreselleşen Dünyada Avrupa 52 Gene de, siyasi zorluk geleneksel danışma usulüne yurttaşların katılımını iyileştirmeyi kolaylaştırmaktan daha da derindedir. Avrupa karar alma sürecinin çerçevesinin küresel karşılıklı bağımlılığın doğurduğu farklı koşullara yeniden bağlanması gerekir. Bir kurumun ciddiyetini sergilemek için parasını toplama ve harcama biçiminden daha büyük bir gösterge yoktur. Mevcut AB bütçesi her iki konuda da başarısızdır; farklı AB kurumları paranın nasıl toplandığından doğrudan sorumlu olmadıkları gibi, önceki bütçe hazırlama uygulamalarının sonuçları yurttaşların önceliklerini yansıtmamaktadır. Çoğu zaman bütçe hazırlama, kaynakların Avrupa’nın karşı karşıya olduğu güçlüklere göre dağıtılmasından çok, üye ülkelerin farklı çıkarları arasındaki tarihsel siyasi takasların (trade-offs) savunusu olarak gerçekleşmiştir. Bütçe, gelecekteki siyasi önceliklerin değil, geçmişteki at pazarlıklarının gerçek bir yansımasıdır. Yurttaşların çıkarlarına yönelik süregelen ihanetten kaçınmak isteniyorsa, yurttaşların kendilerinin AB’nin gelecekteki bütçelerinin siyasi bağlamını şekillendirebilmeleri gerekir. Dolayısıyla 2008-09’da gerçekleştirilecek olan harcama gözden geçirmesi Avrupa çapında bir katılımcı bütçelendirme sürecini bünyesinde barındırmalıdır. Yurttaşların bu girdisi 2007 yılı içinde tüm Avrupa’yı kapsayan bir dizi müzakere etkinliğiyle başlamalıdır. Bunlar AB harcamaları için yurttaşların önceliklerini belirlemeli, siya- O gün seçilen parlamenterler daha sonra AB bütçesine gelecekteki şekli verilirken AB kurumlarında daha sonraki tartışmalara kendi seçmenlerinin katılması için sorumluluğu üstlenmelidir. Üye ülkelerin görevlileri ile siyasi liderlerin de müzakere pozisyonlarını bu yurttaş tercihleri ışığında haklı gerekçelere dayandırması gerekecektir. Avrupa Parlamentosu, Avrupa bütçesini gözden geçirmenin yurttaşların isteklerini yansıttığından emin olmak ve Avrupa işbirliğine katma değer sağlamak amacıyla, onlar adına hareket etmelidir. Ayrıca, gelecekteki tüm AB bütçe uygulamalarında kurumlar ile yurttaşlar arasında kolaylaştırıcı rolünü oynayarak hizmet etmesi gerekir. Avrupa yurttaşlarının bütçe gözden geçirmelerine doğrudan katılmalarını sağlamak, yurttaşların Avrupa demokrasisine katılımının en somut ve anlamlı uzantısı olacaktır. Bu durum Avrupa kurumlarının yurttaşlarına karşı hesap verebilir olduğunun gerçek bir göstergesi olacaktır. 53 Küreselleşen Dünyada Avrupa Ardından, Haziran 2009’da Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yapılacağı gün tüm seçmenlerin AB harcamaları konusundaki tercihlerini sıralayarak, bütçe gözden geçirmeleri hakkındaki kendi perspektifleriyle katkıda bulunmasına olanak tanınmalıdır. Bu, kendi bölgeleri ile üye ülkelerine doğrudan mali etkide bulunacak konular ve AB’nin dünyadaki rolüyle ilgili politikalar hakkında olmalıdır. Sonuçlar seçim bölgelerine ve üye ülkelere göre verilmeli, Avrupa ortalaması da belirtilmelidir. Siyası tercihlerin yapılması setçilere farklı AB etkinliklerine yönelik kamuoyu desteği düzeyine ilişkin ilk belirtileri sağlamalıdır. Avrupa Komisyonu bu görüşleri AB bütçesini gözden geçirme sürecine dahil etmeli ve yurttaşların belirli kaygıları hakkında müzakereye yönelik daha fazla girdi aramalıdır. 8 Sonuç Sonuç Bu kitapçıkta, Avrupa’nın kendi evriminin hızını koruyamaması durumunda 21. yüzyılda yurttaşlarının güvenlik ve refah gereksinimlerini karşılayamayacağı mesajı verilmektedir. Başarı ve kapasitenin artmasına yol açan erdem döngüsü kolayca başarısızlık ve çöküş kısır döngüsüne dönüşebilir. Bizler kendimizi ve yazgımızı giderek artan bir şekilde karşılıklı bağımlı hale gelen dünyanın aynasında görebilir ve bu dünyanın geleceğini şekillendirmede kendi rolümüzü oynayabiliriz. Öbür seçenek ise, 21. yüzyılın getirdiği zorluklara sırtımızı dönüp, ulusalcı popülizmin getirdiği aldatıcı rahatlıkların keyfini çıkarmaktır. Küreselleşen Dünyada Avrupa 54 Ama bu kaçınılmaz bir şey değildir. Avrupa, güvenlik ve refahı olanaklı kılan sürdürülebilir kalkınmaya gerekli geçişi gerçekleştirme konusunda dünyaya önderlik etmek için ekonomik kaynaklara, toplumsal uyuma ve siyasi bağlantılara sahiptir. Avrupa’nın, dünyadaki yerine ilişkin açık ve net bir vizyon çevresinde oluşturduğu modern bir reçeteyi kendi yurttaşlarına sunması gerekir. Avrupa sürdürülebilir kalkınmaya küresel geçişin öncüsü haline gelmelidir. Bu, politikalarımızda, yasalarımızda, para toplama ve harcama biçimimizde ve zaman içinde Avrupalılar olarak kim olduğumuza dair düşüncemizde yansımasını bulmalıdır. Bu türden değiştirilmiş bir Avrupa projesinin rekabet gücü, reform ve Avrupa toplumsal modeli hakkındaki tartışmada nasıl yeni bir siyasi çığır açabileceğini, dolayısıyla nasıl Avrupalı seçmenlerin ve vergi mükelleflerinin acil kaygılarını ele alabileceğini göstermemiz gerekir. Avrupa’nın kendi yazgısının kontrolünü eline almasının zamanı geldi. Bu, şu anda sunulanlardan çok daha farklı siyasi seçimler gerektirecektir. Avrupa yurttaşlarının yol gösterme işlevini yerine getirmesi için yepyeni demokratik bulvarlar açmalıyız.