Muş Ağır Ceza Mahkemesi`nin 11.9.1997 tarih, 1996

Transkript

Muş Ağır Ceza Mahkemesi`nin 11.9.1997 tarih, 1996
ANKARA BAROSU
STAJ EĞİTİMİ BİREYSEL ÇALIŞMA RAPORU
(CEZA DOSYASI İNCELEMESİ)
Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin
11.9.1997 tarih, 1996/61 Esas, 1997/78 Karar numaralı,
Adam Öldürme Suçunu Konu Alan Dosyası
Hazırlayan: Stj. Av. Nuri Sertaç GÜLER
Staj Sicil No: 12792
11. GRUP
Danışman: Av. Turgut DEMİRSAN
-1-
ANKARA BAROSU
STAJ EĞİTİMİ BİREYSEL ÇALIŞMA RAPORU
(CEZA DOSYASI İNCELEMESİ)
Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin
11.9.1997 tarih, 1996/61 Esas, 1997/78 Karar numaralı,
Adam Öldürme Suçunu Konu Alan Dosyası
Hazırlayan: Stj. Av. Nuri Sertaç GÜLER
Staj Sicil No: 12792
11. GRUP
Danışman: Av. Turgut DEMİRSAN
-2-
DANIŞMAN SAYFASI
Danışman
: Av. Turgut DEMİRSAN
Teslim Tarihi
:
Danışmanın Görüşleri:
-3-
TEŞEKKÜR
Bu çalışmayı hazırlarken, manevi desteğiyle her zaman yanımda
olduğunu hissettiren aileme ve bir yıllık staj dönemini bizler için eğitici kılan
grup gözetmenimiz,”hocamız” Av. Turgut DEMİRSAN’a teşekkürler...
Stj. Av. Nuri Sertaç GÜLER
-4-
DİZİN
Sayfa No
OLAY ............................................................................................................10
I. HAZIRLIK AŞAMASI ................................................................................13
A) İHBAR - ŞİKAYET..................................................................................13
1. Genel Olarak ..................................................................................14
a) İhbar – Şikayet Farkı ..........................................................14
b) Hazırlık Soruşturmasında Yetki ........................................15
c) Hazırlık soruşturmasında Yapılması Gereken İşlemler ve
Cumhuriyet Savcısının Yetkileri .......................................15
2. Somut Olay ....................................................................................16
B)
TANIK
VE
MÜŞTEKİ
İFADELERİNİN
CMUK
135.
MADDE
BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ ......................................................21
1. Genel Olarak ................................................................................21
2. Somut Olay ...................................................................................22
a) Jandarma Tarafından Alınan İfadeler ..............................22
b) Savcılıkta Alınan İfadeler .................................................26
c) Müşteki İfadeleri ................................................................26
-5-
C) SANIK (SANIĞIN TUTUKLANMASI, TUTUKLAMA MÜZEKKERESİ,
SANIĞIN SORGUSU) ...................................................................................30
1. Genel Olarak ..................................................................................30
a) Sorgu ..................................................................................30
b) Tutuklama ..........................................................................31
c) Tutuklama Müzekkeresi ...................................................33
2. Somut Olay ....................................................................................34
II. SON SORUŞTURMA SAFHASI ...............................................................34
A) İDDİANAME............................................................................................34
1. Genel Olarak ................................................................................34
2. Somut Olay ...................................................................................35
B) TENSİP VE TENSİP ZAPTIYLA VERİLEN KARARLARIN
DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................................................36
1. Genel Olarak ................................................................................36
2. Somut Olay ...................................................................................39
C) MAHKEMECE YAPILACAK TAHKİKAT ..............................................40
1. Genel Olarak ................................................................................40
a) Taammüden Adam Öldürme Suçu ..................................40
-6-
aa. Adam Öldürme Suçları ..........................................40
bb. Kasten Adam Öldürme Suçları .............................40
cc. Tasarlayarak Adam Öldürme ................................43
b) Mahkemece Yapılacak Tahkikatın CMUK Çerçevesinde
Açıklanması .......................................................................47
2. Somut Olay ....................................................................................55
D) ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE SAVUNMALAR ...............................62
1. Genel Olarak ................................................................................62
2. Somut Olay ...................................................................................65
III. HÜKÜM ....................................................................................................65
A) KISA KARAR ........................................................................................65
B) GEREKÇELİ KARAR ............................................................................68
IV KANUN YOLLARI ....................................................................................70
A) TEMYİZ .................................................................................................70
B) TUTUKLAMA MÜZEKKERESİNİN GERİ ALINMASI ..........................82
C) YARGITAYIN BOZMA KARARINDAN SONRA YARGILAMA ............83
KAYNAKÇA ...............................................................................................85
EKLER (DOSYA FOTOKOPİSİ) ................................................................86
-7-
KISALTMALAR CETVELİ
Av.
: Avukat
CİK
: Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun
cm
: santimetre
CMUK
: Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
C. Sav.
: Cumhuriyet Savcısı
E.
: Esas
J.
: Jandarma
K.
: Karar
m.
: Madde
no.
: Numara
s.
: Sayfa
T.C.
: Türkiye Cumhuriyeti
TCK
: Türk Ceza Kanunu
TMK
: Türk Medeni Kanunu
Y.C.G.K.
: Yargıtay Ceza Genel Kurulu
-8-
ÖNSÖZ
Ankara Barosu Staj Kurulu Bireysel Çalışma Raporu
Yazım Yönergesi’nde stajyer avukatların hazırlamakla yükümlü oldukları
bireysel çalışma raporunun, hukuksal konu çalışması, hukuk veya idarî dava
dosyası incelemesi ya da ceza dava dosyası incelemesi seçeneklerinden biri
şeklinde hazırlanması öngörülmüştür.
Bu çalışma, bir ceza dava dosyası incelemesi olup, Muş
Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1996/61 Esas, 1997/78 Karar sayılı dosyasını konu
edinmiştir. Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1996/61 Esas, 1997/78 sayılı
kararı temyiz aşamasından geçerek Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 1997/4203
esas, 1998/809 karar sayılı ilamıyla bozulmuş;bozmaya uyularak yeniden
yargılama yapılmış ve hüküm tesis edilmiştir. Davacısı Kamu Hukuku,
Müdahilleri Musa UĞUR, Nazi UĞUR, müdahil vekilleri Av. Ali Haydar
EKMEKÇİ ve Av. Yelda ERDOĞAN,maktulü Mehmet UĞUR, sanığı H. C.,
sanık vekili Av. Nusret GÜLER olan iş bu davanın konusu ise TAAMMÜDEN
ADAM ÖLDÜRMEKTİR.
Dava konusu olay ve dosya içeriği incelenirken usûl
hukuku
ve
maddi
hukuk
açısından
değerlendirmeler
yapılmış,
bu
değerlendirmeler esnasında maddî kanun hükümleri ve yargılama aşamasına
ilişkin usul kuralları dosya kapsamındaki olaylara uygulanırken, davanın
açıldığı tarihteki mevzuat hükümleri dikkate alınmıştır.
Stj. Av. Nuri Sertaç GÜLER
12792
-9-
OLAY
Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1998/37 Esas sayısı ile
görülen davada, Bulanık Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Muş Cumhuriyet
Başsavcılığı’na yazdığı 1996/473 Hazırlık ve 1996/8 nolu, 1.7.1996 tarihli
Fezlekesinde;
“ Olay günü maktülün İzmir’de kaza geçiren akrabalarının
durumunu sormak üzere köylüsü Hamza BOĞUÇ’un evine akşamüzeri gittiği
daha sonra da saat 22 sularında evine doğru dönerken yolda kelişonkof
marka tüfek ile karın ve bacağından vurularak öldürüldüğü yapılan tahkikata
olayın gören tanık olmadığı ayrıca maktülün vurulduğu silahın ele
geçirilemediği ancak maktülün ailesinden edinilen bilgilere göre sanığı 1. yıl
kadar önce maktülün kızını istediği onunda vermediği bunun üzerine sanığın
maktüle düşmanlık beslediği bu düşmanlık sebebiyle birkaç yerde maktülü
öldüreceğinden bahsettiği ayrıca maktüle beraber gönüllü köy korucusu
olmaları sebebiyle beraber devriyeye çıktıkları halde başka devriyeye geçtiği
ve o günden beri konuşmadığı, maktülün öldürülmesinden bir gün önce de
maktül ve eşi Medinenin bir ziyaret dönüşü evlerine dönerken sanığın her
ikisini takip ettiği olayın taammüden icra olunduğu, Maktülün köyde başka
herhangi bir düşmanının bulunmadığı maktülü akrabalarının yalnızca Sanığı
sorumlu gördükleri
ayrıca sanığın maktülün öldürülmesinden sonraki
tavırlarının da kuşku uyandırıcı bulunduğu buna göre müsnet suçun sanığın
işlediğinin
kuvvetle
muhtemel
bulunduğu
tüm
dosya
kapsamından
anlaşılmakla,
Müsnet suçun ağır cezalık mevattan oluşu ve davaya
bakma görev ve yetkisinin Muş Ağır Ceza Mahkemesi olduğu bu sebeple
sanık hakkında eylemine uyan T.C.K. un 450-4 ,31,33, ve 40 maddesi
gereğince
cezalandırılmak
üzere
kamu
taktirlerinize az olunur. “ şeklinde belirtilmiştir.
- 10 -
davası
açılarak
yürütülmesi
Muş
Cumhuriyet
Savcılığı
ise
1996/634
Hazırlık,
1996/283 Esas ve 1996/28 İddia nolu 8.7.1996 tarihli İddianamesinde;
“ Olay günü maktülün İzmirde kaza geçiren akrabalarının
durumunu sormak üzere köylüsü Hamza Boğuç’un evine akşamüzeri gittiği
daha sonra da saat 22.00 sularında evine doğru dönerken yolda kaleşnikof
marka tüfek ile karın ve bacağından vurularak öldürüldüğü yapılan tahkikatta
olayı
gören
tanık
olmadığı
ayrıca
maktülün
vurulduğu
silahın
ele
geçirilemediği ancak maktülün ailesinden edinilen bilgilere göre sanığın 1 yıl
kadar önce maktülün kızını istediği onun da vermediği bunun üzerine sanığın
maktüle düşmanlık beslediği düşmanlık sebebiyle birkaç yerde maktülü
öldüreceğinden bahsettiği ayrıca maktüle beraber gönüllü köy korucusu
olmaları sebebiyle beraber devriyeye çıktıkları halde başka devriyeye geçtiği
ve o günden beri konuşmadığı, maktülün öldürülmesinden bir gün önce de
maktül ve eşi medinenin bir ziyaret dönüşü evlerine dönerken sanığın her
ikisini takip ettiği, olayın taammüden icra olduğu, maktülün köyde başka
herhangi bir düşmanının bulunmadığı maktülün akrabalarının yalnızca sanığı
sorumlu gördükleri ayrıca sanığın, maktülün öldürülmesinden sonraki
tavırlarının da kuşku uyandırıcı bulunduğu buna göre müsnet suçu sanığın
işlediğinin
kuvvetle
muhtemel
bulunduğu
tüm
dosya
kapsamından
anlaşılmakla sanığın yargılaması yapılarak eylemine uyan T.C.K.’nun 450-4,
31,33 ve 40. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu
adına talep ve iddia olunur.” şeklinde iddiada bulunmuştur.
Bu iddianame üzerine yapılan yargılama aşamasında
Sanık Hüznü C.; maktülü kesinlikle kendisinin öldürmediğini iddia etmiş ve
beraatını talep etmiştir.
Yargılamanın devamında, deliller toplanmış, tanıklar
dinlenmiş, dosya
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na gönderilerek FİZİK/
BALİSTİK incelemesi yaptırılmıştır. Mahkeme tüm delillerin toplanmasının
ardından, iddia, sanığın savunması, tanık beyanları, Adli Tıp Kurumu
raporunu dikkate alarak, sanığın üzerine atılı suçun unsurları oluştuğundan,
atılı suçtan sanığın cezalandırılmasına; ancak olayın oluş şekli T.C.K.’nın
- 11 -
448. maddesine uyduğundan; “...taktiren YİRMİDÖRT SENE AĞIR HAPİS
CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
Sanığın mahkemeye olan saygılı tutumu, suça konu olan
silahın emanette tesliminde yardımcı oluşu Lehine taktiri hafifletici sebep
kabul edilerek sanığa verilen cezadan TCK. 59 maddesi gereğince taktiren
1/6 oranında indirim yapılarak YİRMİ SENE AĞIR HAPİS CEZASIYLA
CEZALANDIRILMASINA, Sanığa verilen cezadan başkaca eksiltme veya
arttırma yapılmasına taktiren YER OLMADIĞINA,
Sanığın tutuklulukta geçen günlerini TCK. 40 maddesi
gereğince cezasından MAHSUBUNA,
Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı nazara alınarak
TCK.
31
maddesi
gereğince
sanığın
MÜEBBEDEN
KAMU
HİZMETLERİNDEN YASAKLANMASINA,
Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı nazara alınarak
sanığın TCK. 33 maddesi gereğince ceza müddeti zarfında YASAL
KISITLILIK ALTINDA BULUNDURULMASINA,
Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı mevcut delil
durumu nazara alınarak sanığın TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA,...”
şeklinde temyiz yolu açık olmak üzere 11.9.1997 tarihinde karar vermiştir.
Kasten Adam Öldürmek suçundan sanık H. C. hakkında
Muş Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 1996/61 Esas, 1997/78 Karar
numaralı ve 11.9.1997 tarihli mahkumiyet hükmünün, sanık vekili Av. Nusret
GÜLER’ce temyizen tetkiki istenmiş, bunun üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi
tarafından yapılan inceleme sonucunda “... Tanık İpek ve Medine’nin olaydan
bir ay kadar sonra anlaşılan beyanları olay yerinden zabıtaca toplanmayan ve
zabıtaya intikal edişi biçimi de kuşku yaratan boş kovanlar ile Abdullah C.’ye
ait kaleşinkof silahın başkaları tarafından da kullanılmasının mümkün ve
muhtemel bulunması ve sanık tarafından inkar edilen olayın görgü tanığının
da bulunmaması karşısında, sanığın mahkumiyeti için her türlü şüpheden
uzak kesin ve inandırıcı delillerin bulunmadığı ve beraatına karar verilmesi
gerektiği gözetilmeden mahkumiyetine karar verilmesi,
- 12 -
Yasaya aykırı duruşmalı incelemede sanık müdafiinin
temyizi bu nedenle yerinde görülmekle hükmün tebiğamedeki düşünce
hilafına (BOZULMASINA), bozmaya göre sanık H. C.’nin başka suçtan tutuklu
veya hükümlü bulunmaması halinde bihakkın TAHLİYESİNE, tahliyesinin
temini için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına...”
şeklinde
23.3.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.
Muş Ağır Ceza Mahkemesi’nde bozmaya uyarak yapılan
yeniden yargılama çerçevesinde, sanık H. C.’nin BERAATİNE 1998/37 E. ve
1998/25 K. numarası ile 17.6.1998 tarihinde karar verilmiştir.
Yukarıda
olayı
kısaca
anlattıktan
sonra
dosyayı
aşamalarıyla ayrıntılı bir biçimde inceleyecek olursak :
I.
HAZIRLIK AŞAMASI
A) İHBAR – ŞİKAYET
1. Genel Olarak:
CMUK 151. Madde- “Suçlara dair ihbarlar, şifahi veya
yazılı olarak Cumhuriyet Savcılığına, zabıta makam ve memurlarına ve sulh
hakimlerine yapılabilir.
Bu ihbarlar, kanuni mercilere tevdi edilmek üzere vali,
kaymakam ve nahiye müdürlerine de yapılabilir.
Şifahi ihbarlar üzerine tutanak tutulur.
Takibi şikayete bağlı olan suçlarda bu şikayet yazı ile
veya tutanağa geçirilerek beyan ile mahkemeye, Cumhuriyet savcılığına ve
yukarıda gösterilen makamlara da yapılabilir.”
- 13 -
CMUK 152. Madde- “Bir ölümün tabii sebeplerden ileri
gelmediği şüphesini verecek emareler olur yahut meçhul bir şahsın ölüsü
bulunursa zabıta ve belediye memurları veya köy muhtarları keyfiyeti derhal
Cumhuriyet Savcılığına veya sulh hakimine bildirmekle mükelleftirler.
Defin ancak Cumhuriyet Savcısı veya sulh hakimi
tarafından verilecek yazılı ruhsata bağlıdır.”
CMUK 153. Madde- “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya
herhangi bir suretle bir suçun işlendiği zehabını verecek bir hale muttali olur
olmaz kamu davasını açmaya mahal olup olmadığına karar vermek üzere
hemen işin hakikatini araştırmaya mecburdur.
Cumhuriyet Savcısı yalnız sanığın aleyhine olan hususları
değil lehine olan cihetleri de arar ve kaybolmasından korkulan delillerin
toplanmasına ve zaptına çalışır.”
a) İhbar – Şikayet Farkı:
“Kamu davasının hazırlanması, ihbar veya herhangi bir
suretle haber alınan bir suç hakkında, hazırlık soruşturmasının açılıp
yapılması ile mümkün olur. Hazırlık soruşturması, kamu davasının açılmasına
yer olup olmadığına karar verilmek üzere, sanığın leh ve aleyhinde olan ve
kaybolmasından korkulan delillerin toplanmasını kapsayacak nitelikte yapılan
bir soruşturmadır. Kanunumuza göre bu soruşturma gizli olup, soruşturma
sırasında herhangi bir açıklama yapılamaz.” (1)
Hazırlık soruşturması, bir suçun haber alınmasıyla
başlatılır. Cumhuriyet Savcısı bir suçun işlendiğini doğrudan doğruya
öğrenebileceği gibi, ihbar veya şikayet üzerine dolaylı olarak da öğrenebilir
Re’ sen soruşturmaya tabi suçlarda, suçtan zarar gören
veya görmeyen herhangi bir şahsın, suçu merciine haber vermesine “ihbar”,
(1) Bilecen, Necmettin, Ceza Davalarında Usul ve Tatbikat, Ankara, 1987, s. 231.
- 14 -
takibi şikayete bağlı olan suçlarda, suçtan zarar gören şahsın suçun
işlendiğini merciine haber vermesine “şikayet” denir.(2)
b) Hazırlık Soruşturmasında Yetki:
“Hazırlık soruşturmasında yetki, vuku bulan bir suç
nedeniyle yer bakımından Cumhuriyet Savcısının soruşturmaya girişip
girişemeyeceği ve bağlı bulunduğu mahkemede dava açıp açamayacağı
keyfiyetidir.” (3)
“Cumhuriyet Savcılarının yetki bölgeleri coğrafi bakımdan
bulundukları yargı hudutları dahilidir. Ancak bu hudutlar dahilinde işlenen
suçlar hakkında soruşturma yapmak ve o mahal mahkemelerinde dava
açmak yetkisini haizdirler. Bununla beraber, gecikmesinde zarar umulan
hallerde, suç yargı hudutları dışında işlense dahi, suçu yetkili Cumhuriyet
Savcısından önce haber alan bir Cumhuriyet Savcısının, işe el koyarak
gereken soruşturma işlemlerini yapması ve soruşturma evrakını en kısa
zamanda yetkili Cumhuriyet Savcılığına tevdi etmesi lazımdır.” (4)
c) Hazırlık Soruşturmasında Yapılması Gereken İşlemler
ve Cumhuriyet Savcısının Yetkileri:
CMUK 154. Madde- “Cumhuriyet savcısı, yukarıdaki
maddede yazılı neticelere varmak için bütün memurlardan her türlü malumatı
isteyebilir. Gerek doğrudan doğruya ve gerek zabıta makam ve memurları
vasıtasıyla her türlü tahkikatı yapabilir.
Bütün zabıta makam ve memurları, el koydukları olayları,
yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri Cumhuriyet Savcılıklarına derhal
bildirmek ve Cumhuriyet Savcılığının adliyeye ilişkin işlerde bütün emirlerini
yerine getirmekle yükümlüdürler...”
(2) Bilecen, s. 231. (3) Bilecen, s. 259. (4) Bilecen, s. 259
- 15 -
CMUK 156. Madde- “Zabıta makam ve memurları suçları
aramakla ve işin tenviri için lazım gelen acele tedbirleri almakla mükelleftir. Bu
makam ve memurlar tanzim ettikleri evrakı hemen savcılığa gönderirler.”
2) Somut Olay :
a) 27.05.1996 tarihinde saat 6.30’da maktul Mehmet
UĞUR’un öldürüldüğü Bulanık İlçe Jandarma Komutanlığından telsizle
bildirilmesi üzerine J. Astsb. Üsç. İbrahim BAŞKENT komutasındaki Tim olay
yerine gelmiş ve 27.05.1996 tarihli “OLAY YERİ TESPİT TUTANAĞI” tanzim
edilmiştir. (EK-1) Bu tutanağa göre;
aa) Maktülün evine yaklaşık 20.25 metre mesafede,
kimliği belirsiz kişilerce öldürüldüğü,
bb) Ceset üzerinde yapılan inceleme sonucunda; cesedin
bel kısmında 1cm. genişliğinde giriş deliği, karın kısmında 3cm genişliğinde
çıkış deliği, sağ ayak baldırının dış kısmında 1cm. genişliğinde giriş deliği,
baldırın iç kısmında 2cm genişliğinde çıkış deliği bulunduğu,
cc) Cesede 40-50cm. mesafede 1 adet, 6 metre
mesafede 7 adet kaleşnikof marka silaha ait boş kovan ile cesedin ensesine
20cm mesafede 1 adet çekirdek bulunduğu tespit edilmiştir.
b) Daha sonra olay yerine gelen C.Savcısı, katip, Hizmetli
ve İlçede petolog bulunmadığından Bilirkişi olarak refakate alınan sağlık ocağı
doktorlarından Aynur KAYNAR’dan oluşan heyet; “ÖLÜ MUAYENE VE
OTOPSİ ZAPTI” düzenlemişlerdir. (EK-2)Tespit edilen hususlar:
aa) Cesedin çevresinde yapılan araştırmada 8 adet boş
kovanın bulunduğu,
bb) Cesedin kimliği, ve üzerindeki giysilerin neler olduğu,
cc) Cesedin dış görünüşü,
- 16 -
dd) Cesedin tahminen otopsi saatinden 12.13 saat kadar
öldürüldüğü,
ee) Cesedin sol yan kısmından 1 adet kurşun deliği ve
göbek kısmından da çıkış deliğinin mevcut olduğu tespit edilmiştir.
Daha sonra ise muhtemelen çevredeki kişiler yahut
jandarmaca uyarılmak üzere cesedin saikrum kemiğinin sol üst kısmında bir
giriş, sağ bacağın üst kısmında çıkış deliği olduğu tespit edilmiştir.
c)
Jandarma
tarafından
olay
yerinin
basit
krokisi
çizilmiştir. (EK-3)
ÖLÜ MUAYENESİ VE OTOPSİ RAPORU:
CMUK 79. Madde - “Bir ölünün adli muayenesi tabip
huzuru ile yapılır. Adli muayenede ölünün tıbbi kimliği, ölüm zamanı ve ölüm
nedenini tayin için harici bulgular tespit edilir.
Otopsi, hakim ve tehirinde zarar umulan durumlarda
Cumhuriyet Savcısı huzurunda biri adli tabip veya patolog olmak şartı ile iki
hekim tarafından yapılır.
Zaruret halinde bu işlem bir hekim tarafından da
yapılabilir. Ancak zaruret halinin otopsi raporuna açıkça yazılması gerekir.
Bu işlem ölüyü son hastalığında tedavi eden hekime
yaptırılamaz. Bununla beraber tedavi eden hekim hastalığın seyri hakkında
bilgi vermek üzere otopside hazır bulunmaya davet olunabilir.
Gömülen ölünün muayenesine veya üzerinde otopsi
yapılmasına lüzum görüldüğü takdirde, ölünün mezardan çıkarılmasına
hazırlık tahkikatında Cumhuriyet Savcısı, kamu davasında mahkeme
tarafından müsaade olunur ve gerekli işlemler karar veren mercice yerine
getirilir.”
CMUK 80. Madde –“: Mani sebepler olmadıkça otopsiden
evvel ölünün hüviyeti her suretle ve bilhassa kendisini tanıyanlara
- 17 -
gösterilerek,bilgilerine müracaat olunarak tayin olunur ve elde edilmiş bir
sanık varsa ölü tanınmak üzere ona da gösterilir.”
CMUK 81. Madde –“ Otopsi, ölünün hali müsait oldukça
mutlak (Baş,göğüs ve karnı) nın açılmasını icap ettirir.”
CMUK 83. Madde –“ Zehirlenme şüphesi olan hallerde
organlardan parça alınırken bu organın görünen şekli ile tahribatın tarif
edilmesi gerekir.Ölüde yahut sair yerlerde bulunmuş olan şüpheli maddeler
bir kimyager veya tahlil ile resmen görevlendirilmiş bir makam tarafından tahlil
olunur.
Hakim bu tahlilin bir hekimin katılmasıyla veya idaresinde
yapılmasını emredebilir.”
Adalet Bakanlığı CİGM. 45/14 sayılı tamimi: “Otopsi
yapılmadan ve cesedin dış muayene bulguları ile yetinilerek ölüm nedenini
bildirir raporlar yazılmasının bir alışkanlık haline geldiği, ceset üzerinde
maddeten ancak bir kez otopsi yapılabileceği, bu nedenle bu konudaki en
küçük bir kayıtsızlığın ölü ile birlikte hak ve adaletin gömülmesine yol açacağı
göz önünde bulundurularak cinayet, intihar veya kazai ölümlerde ölüm nedeni
dış muayenede belli olsa dahi ceset üzerinde üç boşluk açılmalıdır. Bilhassa
elle veya iple boğma veya ası vakalarında boyun cildi ve boyun iç organları,
kıkırdak ve kemikleri incelenerek ve bütün iç organlar ve kemiklerdeki
travmatik ve hastalığa ait bulgular not edilip ayrıntılı bir şekilde tanımlanıp
ölüm nedeni ve ölüm mekanizmasını ve ölüm şeklini gösteren tüm
değişmelerin ayrıntılı bir şekilde rapor edilmesi gerekmektedir.”
CMUK
78.
maddesine
göre
keşif
işlemi
içinde
değerlendirilen ölüleri adli muayeneleri; yargıç veya C.Savcıları tarafından
yapılan bir işlemdir ve hekim, bilirkişi olarak bulunur. Buna göre ölü
muayenesi Adli Tabip huzurunda C.Savcısı, otopsi ise C.Savcısı huzurunda
Adli Tabip tarafından yapılır. Şüpheli veya zorlamalı ölümlerde ölü
muayenesi; ölen kişinin kimliğini, gerçekten ölüp ölmediğini, öldü ise ölüm
- 18 -
zamanını ve kesin ölüm nedenini ortaya çıkarmak için yapılır. Şüpheli ve
zorlamalı ölümlerin yargı organlarına bildirilmesi zorunludur. Zorlamalı ölüm;
kişinin ölümünün bir dış etki sonucu meydana gelmesi, şüpheli ölüm ise
ölümü oluşturacak herhangi bir neden bulunmaksızın kişinin ölüm nedeninin
saptanamadığı ölümüdür ve ölüm nedeni yapılan dış muayene ile
saptanamaz.
Yukarıda sözü edilen C.M.U.K. 78 inci maddesine göre
Keşif işlemi içinde değerlendirilen ölüleri adli muayeneleri; yargıç veya
C.Savcıları tarafından yapılan bir işlemdir ve Hekim, bilirkişi olarak bulunur.
Buna göre ölü muayenesi Adli Tabip huzurunda C.Savcısı, otopsi ise
C.Savcısı huzurunda Adli Tabip tarafından yapılır. Şüpheli veya zorlamalı
ölümlerde ölü muayenesi; ölen kişinin kimliğini, gerçekten ölüp ölmediğini,
öldü ise ölüm zamanını ve kesin ölüm nedenini ortaya çıkarmak için yapılır.
Şüpheli ve zorlamalı ölümlerin yargı organlarına bildirilmesi zorunludur.
Zorlamalı ölüm; kişinin ölümünün bir dış etki sonucu meydana gelmesi,
şüpheli ölüm ise ölümü oluşturacak herhangi bir neden bulunmaksızın kişinin
ölüm nedeninin saptanamadığı ölümüdür ve ölüm nedeni yapılan dış
muayene ile saptanamaz.Kaza,cinayet ve intihar zorlamalı ölümler arasında
değerlendirilir. Zorlamalı ya da şüpheli ölümlerde C.Savcısı ve Adli Tabip
birlikte olay yerine gider, C.Savcısı olay yeri keşif işlemlerini yapar ve olay
yere keşif tutanağını düzenler.
Kişisel görüşüm; Ceza Davalarında en önemli aşama
Hazırlık aşaması, Hazırlık aşamasında da en önemli ve kritik görev kolluğun
delil toplama görevidir. Çünkü kolluk, bu göreviyle dosyanın tüm gidişatını
belirler. Bu dosyada da Hazırlık aşamasındaki hayati hataların az kalsın
suçsuz bir insanın tüm yaşamına nasıl mal olacağı gözler önüne
serilmektedir.Aslında az kalsın demek çok iyimser bir yaklaşım olur. Çünkü
sanık H. C. her ne kadar yargılama sonucunda beraat etmiş olsa da 1.7.1996
- 19 -
tarihinden 23.3.1998 tarihine kadar tutuklu kaldı. Hem de işlemediği bir suç
yüzünden. Temyiz aşamasındaki Sanık Avukatının büyük çabaları sonucunda
şu an özgür. Bu dosyanın bu noktaya gelmesinde yukarıda izah belirttiğim
raporlar ve krokinin büyük katkısı vardır. Raporlardaki ve krokilerdeki hatalara
bakarsak:
a) “OLAY YERİ TESPİT TUTANAĞI”ndaki esas hata
şudur: Söz konusu Jandarma Timi olay mahaline geldiklerinde tutanakta
geçen kovanlar tutanakta belirtildikleri yerlerde değil, Hamit SABİRLİ isimli
köy korucusunun elinde bulunuyordu. Bu durum 11.9.1997 tarihli Hamit
SABİRLİ’nin Huzurda verdiği ifadesinde ve söz konusu Jandarma Tim
Komutanı İbrahim BAŞKENT’in Tokat Ağır Ceza Mahkemesine talimat
üzerine verdiği 7.8.1997 tarihli ifadesinde de belirtilmiştir. Hamit, Jandarma
gelince elindeki kovanları Jandarma komutanına vermek istemiş, Komutan
İbrahim BAŞKENT de o kovanları bulduğu yere koymasını Hamit’e ihtar
etmiştir. Bu durum ise söz konusu tutanakta yer almamıştır. Bu konuya ileriki
aşamaların incelenmesinde ayrıntılı olarak değineceğim. Burada belirtmemin
sebebi; Hazırlık aşamasındaki en ufak ayrıntının dahi ne kadar önemli
olduğuna dikkat çekmektir.
b) “ ÖLÜ MUAYENE VE OTOPSİ RAPORU” ise başlı
başına bir skandal niteliğindedir: Söz konusu olan bir cinayettir ve yukarıda da
izah etmeye çalıştığım gibi; cesedin baş,göğüs ve karın nahiyelerinin mutlaka
açılması gerekir. Hangi kurşun yarasının öldürücü olduğunun tespiti gerekir.
Ölümün kurşunlardan mı yoksa başka bir sebepten mi gerçekleştiğinin
bilimsel olarak açıklanması gerekir. Rapora konu otopside; cesedin hiçbir
nahiyesinin açılmamış, giysilerin çıkarılmasına bile lüzum görülmemiştir.
Giysilerin dahi çıkarılmadığını, ilk başta tek kurşun yarasının tespit edilip,
daha sonra uyarılar üzerine ikinci kurşun yarasının da görülüp rapora
eklenmesinden anlıyoruz. Otopsi Raporu bilimsel gerçeklikten çok uzaktır.
Yine söz konusu raporda; 8 kovanın yanında, olay yerinde mevcut ve “Olay
Yeri Tespit Tutanağı”’nda da belirtilen 1 adet mermi çekirdeği tespit dahi
edilmemiştir.
- 20 -
c)
Jandarmanın
çizdiği
basit
krokideki
hata
da
yargılamanın yönünü tamamen etkilemiştir: Söz konusu krokide 25 metre
uzaklıkta gösterilen ev tutanakta belirtildiği gibi maktülün evi değil, maktülün
babasının evidir. Gerçekte maktülün evi, cesede 250-300 metre mesafededir.
Bu durum da Sanık H. C.’yi suçlayan maktulün yakınıcılarının ifadelerini
çürütmektedir. Ancak bu eksik tahkikat sanki maktul evine dönerken
öldürülmüş izlenimi yaratmaktadır. Oysa ki cinayet başka yerde işlenip ceset
bulunduğu yere sürüklenmiş dahi olabilir.
B) TANIK VE MÜŞTEKİ İFADELERİNİN CMUK 135. MADDE
BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Genel Olarak:
CMUK 135- “Madde –Zabıta amir ve memurları ile
cumhuriyet savcısı tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya
çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:
1- İfade verenin ve sorguya çekilenin kimliği tespit edilir. İfade veren
veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin sorular doğru cevaplamak
zorundadır.
2- Kendisine isnat edilen suç anlatılır.
3- Müdafii tayin hakkının bulunduğu, müdafii tayin edebilecek durumda
değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafii talep edebileceği ve
hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı
geciktirmemek kaydıyla ve vekaletname aranmaksızın ifade veya
sorguda
hazır
bulunacağı
bildirilir;
yakınlarından
istediğine
yakalandığını duyurabileceği söylenir.
4- İsnat edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı
olduğu söylenir.
- 21 -
5- Şüpheden kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep
edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine varolan şüphe sebeplerini
ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkanı verilir.
6- İfade verenin veya sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi
alınır.
7- İfade ve sorgu bir tutanakla tespit edilir. Bu tutanakta;
a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve
tarih,
b) İfade verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan
kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen
kişinin açık kimliği,
c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki
işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine
getirilmemiş ise sebepleri,
d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır
olan müdafii tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı,
e) İmzadan imtina halinde bunun nedenleri yer alır.”
2. Somut Olay :
a) JANDARMA TARAFINDAN ALINAN İFADELER:
aa) Adıvar köyü gönüllü köy korucusu Fuat AYIK’ın
26.5.1996 tarihinde Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Olayın olduğu akşam
ben Adıvar köyü gönüllü köy korucusu olarak köyün aşağı kısmında yanımda:
Gafur BEYAZTAŞ, Celal ŞAŞMAZ, Nadir KIYAK’da olduğu halde nöbetimizi
tutarken köyün içinden darbeli halde 2 defa silah sesi geldi biz köyün içine
geldik ve yukarıda nöbet tutan diğer arkadaşlarla görüştük ve ateşin olayın
olduğu yerden geldiğine karar verdik sonra onlarda herhangi bir vukuat
olmadığını görünce tekrar biz nöbet yerimize gittik, söylemeyi unuttum kendi
- 22 -
köyümüzden Nadir AYIK’ın ufak oğlu hasta idi onu gönderdik sonra Hamza
BOĞUÇ ile Bahattin KIYAK olay yerine gitti çünkü Mehmet UĞUR Hamza’nın
evinden 5 dakika önce gitmiş ona bakmaya gittiler geri geldiklerinde biz
onlara herhangi bir şey var mı dedik onlarda yok dedi bizde nöbet yerimize
gittik olayı sabah olay yerinden bağırtı gelince duydum..” şeklinde beyanda
bulunmuştur. (EK-4)
bb) Adıvar köyü gönüllü köy korucusu Şahmurat
KÖSE’nin 27.5.1996 tarihinde Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Ben
26.5.1996 günü köyün alt tarafında yani Sarıpınar köyü tarafında Gönüllü köy
Korucusu olarak nöbet tutuyordum. Saat 21.00 – 22.00 arasında iki (2) defa
seride silah sesi geldi. Biz ne oldu diye birbirimizle konuşur iken köyümüz
halkından Hamza BOĞUÇ yanımıza geldi. Amcasının oğlu Mehmet UĞUR’un
biraz evvel kendi evlerinden ayrılarak evine gittiğini, evine gidip gitmediğini
kontrol etmemiz için bizden Bahattin KIYAK’ı da yanına alarak ayrıldı. Aradan
15 dakika sonra geri geldiler, bir şey olmadığını söylediler. Biz de nöbetimize
devam
ettik.
Sabah
Mehmet
UĞUR’un
vurulduğunu
köy
halkından
öğrendim...” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-5)
cc) Köyde o gece nöbet tutan diğer köy korucuları
Fahrettin BAKIRANLI (EK-6), Abdulhamit UĞURLU (EK-7), Muhlis
BEYAZTAŞ (EK-8), Vezir BEYAZTAŞ (EK-9) benzer şekilde ifadelerde
bulunarak; olayı bizzat görmediklerini, olay akşamı da diğer gecelerde olduğu
gibi silah sıkıldığını bunun artık normal karşılandığını, cinayeti sabah
öğrendiklerini beyan etmişlerdir. Ayrıca maktülün akrabası Hamza BOĞUÇ’un
olay anında maktulü aramaya çıktığını, arama sırasında yanına koruculardan
Bahattin KIYAK’ı da aldığını beyan etmişlerdir.
dd)
KIYAK’ın
27.5.1996
Adıvar köyü gönüllü köy korucusu Bahattin
tarihli
Jandarmaya
verdiği
ifadesinde;
“...
Ben
26.05.1996 günü köyün altında nöbetçiydim. 3 defa seride silah sesi duyduk.
Silah sesinden hemen sonra amcası oğlu Hamza BOĞUÇ yanımıza geldi.
“Mehmet UĞUR’un evlerinden çıkarak kendi evine doğru gittiğini silah sesinin
de o taraftan geldiğini” söyledi. Kendisi ile birlikte Mehmet UĞUR’un evine
- 23 -
doğru gittik. Hasan C.’nin evinin önüne geldiğimizde kapının önünde kim
olduğunu sordu. Kendimizi tanıttık ve ne olduğunu sorduk. Silah sesi
duyduğunu ancak ne olduğunu bilmediğini söyledi. Hamza Boğuç Mehmet’in
evine doğru gitti. Ben de Hasan’ın evin yanında bekledim. Mehmet UĞUR’un
evinin ışıkları sönmüştü. Çevrede de hiçbir şey görmediğimiz için geri döndük.
Sabah köylülerin haber vermesiyle olayı öğrendim...” şeklinde beyanda
bulunmuştur. (EK-10)
ee) Adıvar köylüsü Hasan C.’nin 27.5.1996 tarihli
Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... 26.5.1996 günü saat 21.30 civarında
yattım. 22.00 civarında 3 defa seride ateş edildi. Ancak kaç tane attığını
sayamadım. Silah sesine yataktan kalktım. Ancak silah sesi yakından geldiği
için korktum dışarıya çıkmadım. Silah sesi kesilince kapıdan baktığımda
yukarıdan iki kişinin geldiğini gördüm. Kim olduklarını sorduğumda “ Bahattin
KIYAK ve Hamza BOĞUÇ olduklarını, Mehmet UĞUR’un silah sesinden önce
evine gitmek üzere buradan geçtiğini” söylediler ve Mehmet’in evine doğru
gittiler. Evinin ışıklarının sönmüş olduğunu görünce geriye döndüler. Ben de
evime girdim. Sabah namazı civarında kızım Necife C. onların geliniydi. Su
almaya benim evimin önüne geldiğinde cenazeyi görmüş ve bana haber
vermeye geldi. Hemen çıktım. Baktığımda Mehmet UĞUR yerde yatıyordu. O
esnada köylü de toplandı ve Jandarmaya haber verdiler...” şeklinde beyanda
bulunmuştur. (EK-11)
Görgüye
dayanmayan
bu
ifadelerden
sonra;
failin
bulunmasını sağlayacak şüpheli, kuşku uyandıran ifadelere de bakacak
olursak:
ff) Adıvar köylüsü İbrahim ÜLKER, 3.6.1996 tarihli
Jandarmaya verdiği ifadesinde; “... Olayın olduğu aksam ben evimde
yatıyordum, benim olayın olduğu akşam evimde yattığımı sadece abim Ömer
ve ailem biliyor, daha önce bizim aile ile Mehmet UĞUR’un ailesi arasında kız
alıp verme olduğu o da benim yeğenim, Mehmet’in kardeşindedir, ben de
- 24 -
Mehmet’ten kız kardeşini
istedim
vermiyorum
dediler,
bizim o ara
münakaşamız oldu en son geçen kış yine bir münakaşamız oldu o da hayvan
yüzüne oldu. Ben şu an dahi Mehmet ile konuşmuyordum çünkü Mehmet
bana kız kardeşini vermemişti ben de bunu gurur meselesi yaptım ve o
günden beri konuşmuyoruz. Aramız iyi değildi, konuşmuyorduk, ben
Mehmet’e sadece kız kardeşini bana vermediği başka birisine verdiği için kin
duyuyordum..” şeklinde beyanda bulunuştur (EK-12).
gg) H. C. 3.6.1996 tarihli jandarmaya verdiği ifadesinde;
“... Ben olayın olduğu akşam evde ailem ile birlikte televizyon seyrediyordum,
bana yaklaşık 500-600 metre kadar uzaklıkta mermi sesleri işittim. Eşimle
birlikte dışarı çıktım baktığımda benim silahtan korkan köpeğimin biri kapının
önünde yatıyordu köpeği kovaladım sonra baktığımda iki köpeğimi de yan
taraftan ahırın kapısının yanında gördüm, sonra biraz dinleme yaptım ateş
sesi gelmedi sonra tekrar içeri girdik ve televizyona bakmaya devam ettik
dedi. Olayı ben sabah dışarıda kadınların bağırtısına baktım ve gördüm dedi,
benim Mehmet ve ailesiyle her hangi bir düşmanlığım yoktur, sürekli
konuşuruz ve gelip gideriz...” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-13)
hh) Hamza BOĞUÇ 27.5.1996 tarihli jandarmaya verdiği
ifadesinde; “... Mehmet UĞUR benim amcam oğludur. Kardeşi İzmir’de trafik
kazası geçirmişti. Onun durumunu öğrenmek için bize telefon etmeye geldi.
Birlikte saat 22.00 kadar oturduk. Telefonlar çalışmadığı için evine gitmek
üzere kalktı. Aradan 5 dakika geçmişti ki silah sesi geldi. Mehmet’in evine
gidip gitmediğini öğrenmek için dışarı çıktım . köy nöbetçilerinden Bahattin
Kıyak’ı da yanıma alarak Mehmet’in evine doğru gittik. Hasan C.’nin evine
yaklaştığımızda Hasan kapıdan çıkarak kim olduğumuzu sordu. Kendimizi
tanıttık ve ne olduğunu sorduk. Silah sesini duyduğunu ancak ne olduğunu
bilmediğini söyledi. Bahattin Kıyak orada kaldı ben de Mehmet’in evine
bakmaya gittim evinin ışıkları sönmüştü çevrede de bir şeye rastlamadığımız
için geri evime döndüm. Sabah çocuğu gelerek babasının vurulduğunu
söyledi. Geldiğimde Mehmet UĞUR yerde yatıyordu...” şeklinde beyanda
bulunmuştur (EK-14).
- 25 -
b) SAVCILIKTA ALINAN İFADELER :
Bulanık C.Savcısı Jandarmaya yazdığı talimatta belirttiği
11 kişinin Savcılıkta hazır bulundurulmasını istemiştir. (EK-15) Bu kişiler:
- Hamza BOĞUÇ
- Bahattin KIYAK
- Hasan C.
- A.Hamit UĞURLU
- İbrahim ÜLKER
- Fahrettin BAKIRANLI
- Şahmurat KÖSE
- Vezir BEYAZTAŞ
- Muhlis BEYAZTAŞ
- Fuat AYIK
- H. C.
Bu kişilerin
ifadeleri
26.6.1996 tarihinde C.Savcısı
tarafından alınmıştır. Olay tanığı olarak dinlenen bu kişiler, jandarmada
verdikleri ifadelere benzer ifadeler vermişlerdir. (EK-16)
c) MÜŞTEKİ İFADELERİ;
C.Savcısının 26.6.1996 tarihinde aldığı ifadelerden 2 gün
sonra yani 28.6.1996 tarihinde maktülün yakınları C.Savcılığına gelerek
şikayette bulunmuşlardır. Söz konusu bu kişilerin ifadelerine bakarsak:
aa) Maktülün babası Musa UĞUR C.Savcılığındaki
ifadesinde;
“...Maktül
Mehmet
Uğur
benim
öz
oğlum
olur
kendisi
öldürüldüğünde ben köyde değildim.İzmirde idim. Ancak Benim yaptığım
- 26 -
araştırmalara göre oğlumu aynı köyden H. C. öldürmüştür.Çünkü oğlum ve H.
iki yıl önce bir yıl boyunca birlikte gönüllü köy korucusu olarak nöbet
tutmuşlardı.1. yıldan bu yana ise aralarındaki anlaşmazlık nedeniyle H. C.
kendi devriyesini başka devriyelere ve saatlere aldırmıştır birkaç yerde de
oğlum Mehmet Uğuru öldüreceğini söylemiş ancak kimin yanında söylediğini
bilmiyorum.Ayrıca kendisi oğlum öldürüldüğünden bu yana köyde herkes bize
taziyeye geldiği halde o gelmemekte bizden kaçmakta karşılaştığımızda da
gözümüze dahi bakmadan uzaklaşmaktadır oysa kendisi bizim akrabamız
olur tazyiye gelmesi gerekirdi,H. C. daha önce Yasa dışı PKK Örgütü ile
irtibatı olan bir insandır oğlumdan duyduğuma göre oğlum Mehmet Uğuru
kızınıda zorla alıp PKK ya hizmet etmek üzere dağa götürecekmiş oğlumda
bundan
kurtulmak
için
kızını
H.nün
amcasının
oğluna
verip
evlendirecekmiş...” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-17)
bb)
Maktülün karısı Medine UĞUR C.Savcılığındaki
ifadesinde; “ Maktul Mehmet Uğur benim kocam olur.kendisini köyümüz
halkından H. C. öldürmüştür çünkü Olay gecesi akrabamız Hamza Boğuçun
evine İzmirde trafik kazası geçerin kardeşinin durumunu ögreneve gitmişti
dönüşte de C.lerin üç evinin arkasında öldürüldü ayrıca kendisi H. C. ile
1.yıdır konuşmuyordu çünkü 1. yıl kadar önce H. C. bizim kızımız olan ipek’i
bizden istedi ve dağa PKK ya götüreceğini söylemişti ben bu durumu maktul
kocamdan öğrendim.Kendisi evli barklı idi daha öncede PKK ile irtibatı vardı
bizde ondan kurtulmak için kızımızı onun bir akrabasına verdik anacımız
kızımızın dağa götürülmesini engellemek idi biz vemeyince bize düşmanlık
besledi ve hatta kocamla gönüllü köy korucusu olarak beraber devriyeye
çıktıkları halde bu olaydan sonra devriyesini değiştirdi ayrıca kocam
öldürüldüğünden bir gece önce kayınbabam gilden saat 21. Sularında evimize
kocamla birlikte dönerken arkamdan bir karartı fark ettim önce köpek
zannettim dönüp baktığımda 15-20 metre mesafede H. C.nin bize takip
ettiğini gördüm elinde bir şey olup olmadığını fark edemedim durumu ayrıca
kocamada söyledim bunun üzerine biz hızla evimize doğru gittik.Ertesi günde
kocam öldürüldü benim kocamın köyde hiçbir düşmanı yoktur kimse ile
- 27 -
kırgınlığı olmamıştır ben hiç kimseden şüphelenmiyorum yalnız H. C. den
şüpheleniyorum
ayrıca
bizim
evimize
kocam
öldürüldükten
sonra
başsağlığına hiç gelmedi oysa köyde ondan başka herkes bize geldi bizi
gördüğünde bize bakamıyor başını yere eğiyor ve kaçmaktadır oysa kendisi
kocamın yakın akrabasıdır. ..” şeklinde beyanda bulunmuştur. (EK-18)
cc) Maktulün kızı İpek UĞUR
C.Savcılığındaki
ifadesinde “Maktül Mehmet Uğur benim öz babam olur.kendisini köyümüz
halkından H. C. öldürmüştür ben olayı görmedim ancak daha önce meydana
gelen olaylara göre bu değerlendirmeyi yapıyorum çünkü bundan 1.yıl kadar
önce beni PKK ya dağa götürmek için babamdan istemiş babam bunu 1.yıl
önce söyledi ancak kendisine vermek istemedi ve beni kurtarmak için beni
H.nün akrabası olan Mücahıt C.ye verip evlendirdi.Fakat beni vermemesi
nedeniyle o günden bu güne babamla konuşmamakta beraber korucu
olmaları sebebiyle devriyeye çıktıkları halde babam ile olan devriyesini ayırdı
başka bir devriyeye geçti o günlerde komşularına da babamı öldüreceğini
söylemiş biz bunu o tarihte duymuştuk.Ayrıca annem ile babam cinayetten bir
gün önce dedem gile gitmişti dönüşte annem arkasında bir karartı tespit etmiş
önce köpek zannetmiş sonra dönüp baktığında 15 metre kadar bir mesafeden
H. C.nin kendilerini takip ettiğini görmüş.Daha sonra annemle babam hızlı bir
şekilde yürüyerek evlerine gelmişler H.nün elinde herhangi bir silah olup
olmadığını annem fark edememiş.Babam öldürülmeden öncede akrabamız
Hamza Boğuçun evine amcamın trafik kazası geçirmesi sebebiyle telefon
etmeye gitmişti öldürüldüğü yerde C.lerin üç evinin arasıdır demek ki babamı
sürekli takip edip pusu kurarak öldürmüş ayrıca ben otopsiye geldiğimizde
babamı bu şahsın öldürdüğünü söylemek için yanınıza doğru gelmek isterken
katilin akrabaları beni sille tokat döverek oradan uzaklaştırdılar babamın
köyde hiçbir düşmanı ve sevmiyeni yoktur yalnızca H. C. ile arz ettiğim
sebeplerle konuşmuyordu.ayrıca babam öldükten sonrada başını öne eğip
gözünü kaçırmakta idi ondan başkası babamı öldüremez dedi "şeklinde
beyanda bulunmuştur. (EK-19)
- 28 -
dd) Maktulün kardeşi Ali UĞUR
C.Savcılığındaki
ifadesinde “Maktul Mehmet Uğur benim öz kardeşimdir.Öldürüldüğünde ben
İzmirde idim olay hakkında görgüye dayalı bir bilgim yoktur ancak yaptığım
araştırma ve tespitlerime göre kardeşimi H. C. öldürmüştür Şöyleki yine
kardeşimden öğrendiğime göre bundan 1. yıl kadar önce H. C. kardeşimin
kızı ipeki istemiş kardeşimde kendisinin evli olduğunu niye istediğini
sorduğunda kendine değil PKK ya , dağa götüreceğini söyleyince kardeşimde
karşı çıkmış ve kızını H.den bir zarar gelmemesi için H.nün akrabası olan
Mücahit C. vermiş ben bir ara köye geldiğimde kızın küçüktür neye hemen
evlendirdin diye sorduğumda bana bu durumu anlattı ayrıca bir yıldır da
konuşmuyorlarmış ve daha önce birlikte devriyeye çıkıp korucu olarak nöbet
tuttukları halde bu olaydan sonra H. C. devriyesini ayırmış.Yine kardeşimin
öldürülmeden bir gün önce kardeşim ve karısı babam gile akşam vakti
gitmişler dönüşte de arkalarından bir gölge olduğunu ve kendilerini takip
ettiğini fak etmişler yengem Medine dönüp baktığında H. C.nin kendilerini
takip ettiğini fark etmişler.ayrıca kardeşim C.lerin evlerinin ortasında öldürüldü
bu şahısların evlerinde bir sürü köpek vardı başka bir şahıs buraya gelip
rahatça dolaşamaz yine H. C. akrabamız olmasına rağmen bize başsağlığına
hiç gelmedi sürekli
bizden kaçmaktadır bütün bu olay ve haller H.nün
kardeşimi öldürdüğünü doğrulamaktadır kendisinden şikayetçiyim” şeklinde
beyanda bulunmuştur. (EK-20)
Mehmet UĞUR’un öldürülmesi olayını gören yoktur. Köy
korucuları benzer ifadelerinde; olayı görmediklerini, silah sesi duyduklarını
belirtmişlerdir. Jandarma ifadelerinden sonra, C.Savcısı 11 kişinin ifadesine
başvurur ve hepsini serbest bırakır. 2 gün sonra ise maktül yakınları
C.Savcılığına ifade veriyor ve Maktülü öldürenin H. C. olduğunu belirtiyorlar.
Burada insanın önemli olan soru; maktul yakınlarının
neden 28.6.1996’ya kadar herhangi bir başvuruda bulunmadıklarıdır. Çünkü
başvurdukları tarih ile olayın olduğu tarih arasında 33 gün vardır. Ayrıca bu
kişiler sanki bir ağızdan çıkmış gibi ifadeler vermişlerdir. Bu durumun bir
- 29 -
komplo olduğu açıktır. Nitekim daha sonraki aşamalarda; Huzurda verdikleri
ifadeler ile tamamen farklı anlatımlar sergileyeceklerdir. Maktul yakınları;
Musa, Medine, İpek, Ali UĞUR’un bu aşamada verdikleri ifadelere bakarsak;
genel olarak üzerinde durdukları konular;
- Olaydan bir yıl kadar önce maktulün kızını H. C.’nin PKK için
dağa götürmek istediğini,
- Olaydan bir gün önce maktulle karısının kayınpederlerinden eve
dönerlerken arkalarından takip edildiklerini hissettiklerini, karısının
dönüp baktığında bu kişinin H. C. olduğunu gördüğü,
- Olaydan iki yıl önce maktulle H. C.’nin birlikte nöbet tuttukları
halde 1 yıl önce ayrıldıkları,
- Maktulün ölümünden sonra H. C.’nin taziyeye
gelmediği,
şeklindeki soyut olgulardır.
Bu ifadeler üzerine derhal C.Savcısı H. C.
hakkında “Gıyabi Tutuklama Müzekkeresi” tanzim etmiştir (EK-21),
C ) SANIK (SANIĞIN TUTUKLANMASI, TUTUKLAMA
MÜZEKKERESİ, SANIĞIN SORGUSU)
1. Genel Olarak :
a) SORGU:
Sanığın
sorgusu,
kendisine
isnat
olunan
anlatılarak, bu hususta cevap vermek isteyip istemediğinin sanığa
- 30 -
suçun
sorulmasıdır. Sanığın sorgusu hazırlık soruşturması sırasında Sulh Hakimi
tarafından yapılır.
Sorguya sanığın hüviyet tespitiyle başlanır. Hüviyet
tespitinde sanığın, adı-soyadı, baba ve ana adı, doğumu, ikametgahıyla
nüfusa kayıtlı olduğu yer, ne işle uğraştığı, medeni hali, okur yazar olup
olmadığı ve sabıka durumu sorulur.
b) TUTUKLAMA:
CMUK 104. Madde- “ Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler aşağıdaki hallerde tutuklanabilir.
1 - Kaçma şüphesini uyandıracak vakıalar bulunması.
2 - Delillerin yok edilmesi, değiştirilmesi, gizlenmesi, şeriklerin uydurma
beyana veya tanıkların yalan tanıklığa veya tanıklıktan kaçmaya sevk
edildiğini, bilirkişilerin etki altına alınmasına çalışıldığını gösteren hal ve
davranışların bulunması.
Soruşturma konusu olan suçun, kanunda öngörülen cezasının üst sınırı
yedi yıldan az olmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmesi veya sanığın
ikametgahı veya meskeninin bulunmaması veya kim olduğunu ispat
edememesi durumunda yukarıda bir ve iki numaralı bentlerdeki haller var
sayılabilir.
Altı aya kadar hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda sanık ancak,
suçun toplumda infial uyandırması veya ikametgahı veya meskeninin
bulunmaması veya kim olduğunu ispat edememesi halinde tutuklanabilir.
Soruşturma konusu fiilin önemi veya uygulanabilecek ceza veya emniyet
tedbiri dikkate alındığında tutuklama haksızlığa sebep olabilecekse veya
tutuklama yerine bir başka yargılama önlemi ile amaca ulaşılabilecek ise
tutuklamaya karar verilemez.”
Anayasa
19.
Maddesi
gereğince,
CMUK
104.
maddesinde öngörülen şartların gerçekleşmesi halinde, henüz suçluluğu
kesinleşmemiş, bir kişinin özgürlüğünün kaldırılmasıdır.
- 31 -
Sanığın,
yargılamadan
veya
verilecek
cezadan
kaçmasını, delillere zarar vermesini önlemek ve suçla bozulan toplumsal
dengenin sağlanması amacıyla zorunlu hallerde başvurulacak bir yargılama
önlemi olarak mevzuatımızda yer almıştır.
Hazırlık aşamasında tutuklamaya, Cumhuriyet Savcısının
talebi üzerine Sulh Hakimi karar verir. Yetkili Sulh Hakimi suçun işlendiği veya
sanığın yakalandığı yerdeki hakimdir. (CMUK 124. ,125.Md.) Tehirinde zarar
bulunan hallerde Sulh Hakimi doğrudan tutuklama kararı verebilir. (CMUK
125. 158.md.) Fiili veya hukuki imkansızlık hallerinde asıl, yetkili olan hakimin
mensup olduğu Ağır Ceza merkezindeki Sulh Hakimi de bu yetkiyi haizdir.
(CMUK 125/Son.)
Tutuklama kararına sanık, tutuklama isteminin reddi
kararına da Cumhuriyet Savcısı itiraz edebilir. Yargılama aşamasında
tutuklamaya ve salı vermeye yetkili olan ve davayı gören mahkemedir.
“Ceza Usul Hukukumuzda “Vicdani delil sistemi” kabul
edildiğinden, mevcut verilerin tutuklamaya yeterli (Kuvvetli belirti) sayılıp
sayılamayacağı ve diğer ek şartlarında var olup olmadığını hakim takdir
edecektir. Takdir hakkını kullanırken tamamen serbest olmayıp, Anayasa’nın
kişi özgürlüğüne verdiği önemi göz önünde bulundurmak, takdirini Anayasa’
nın ruh ve amacına uygun kullanmak durumundadır.”
(5) A.Y.Mah.13.5.1963 tarih ve 1963/200-110
- 32 -
(5)
c) TUTUKLAMA MÜZEKKERESİ:
CMUK 106. Madde- “
Sanığın tutuklanmasına ancak
hakim karar verir. Tutuklanması talep edilen sanık hazırsa karardan önce
dinlenir,
hazır
bulunan
sanık
isterse
sorgu
sırasında
vekaletname
aranmaksızın müdafii de hazır bulunabilir ve karar verilmeden önce
Cumhuriyet Savcısı ile hazır olan müdafi dinlenir. Sanık hazır değilse talebe
ilişkin karar, yokluğunda ve evrak üzerinden verilir.
Tutuklama müzekkeresinde, sanığın mümkün olduğu kadar açıkça kim
olduğu ve şekli ile kendisine isnat olunan fiil, fiilin gerçekleştiği zaman ve yer,
fiilin kanunda hükme bağlandığı maddeler, suçun kanuni unsurları ve
tutuklamanın sebebi belirtilir.
Tutuklama müzekkeresinin sureti tutma anında tebliğ edilir. Bu
mümkün olmadığı takdirde de, tutma sebepleri ve aleyhindeki isnat sanığa
hemen yazılı olarak bildirilmekle beraber tevkif evine konulduğunun en geç
ertesi günü kendisine tebliğ olunur. Tebliğ, tutuklama müzekkeresinin aslına,
bir suretinin sanığa verildiği ve tarihi yazılmak ve sanığın yakalandığı gün
gösterilmek ve altı sanık ile tebliğ yapan memur tarafından imzalanmak
suretiyle olur ve bu asıl tevkifevi dosyasında saklanır.Bu muamelenin
yapıldığı yazılı olan tutuklama müzekkeresinin diğer bir sureti dava dosyasına
konur.
Sanığa, tutuklama müzekkeresinin tebliğinde tutuklama kararına itiraz
hakkı olduğu bildirilir.”
Maddenin değiştirilen 2. fıkrasına göre tutuklanan sanık
hakkında, bir tutuklama yazısı düzenlenecek ve tutuklama yazısında:
a) Sanığın olanaklar çerçevesinde açıkça kim olduğu ve özellikleri,
b) Üzerine yüklenen fiil,
c) Fiilin işlendiği yer ve zaman,
d) Fiilin oluşturduğu suça uyan yasa maddeleri,
e) Yüklenen suçun yasal unsurları,
- 33 -
f)
Tutuklamanın nedenleri,
yazılmalıdır.
2. Somut Olay:
Maktülün
yakınlarının
dilekçeleri
verdikleri
tarihte
C.Savcısı H. C. hakkında “Tutuklama Müzekkeresi”(EK-21) tanzim etmiş,
bunun üzerine Bulanık Sulh Ceza Hakimliği gıyabi tutuklama kararı
vermiştir.(EK-22)
Bu karar üzerine 1.7.1996 tarihinde Jandarma H. C.’nin
evini aramış, ‘Muvafakatli Ev Arama Tutanağı” tanzim etmiştir.(EK-23) Bu
tutanağa göre evde herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış, H. C. ise
Jandarma tarafından Sulh Ceza Mahkemesine götürülmüştür.
Sulh Ceza Mahkemesi ise Sanığı dinlemiş, Sanık atılı
suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiş, kendisine iftira atıldığını belirtmiştir.
Mahkeme suçun niteliği sabit olması halinde verilecek cezanın miktarını göz
önüne alarak; Gıyabi Tutuklama Kararını VİCAHİYE çevirmiştir.(EK-24)
II. SON SORUŞTURMA SAFHASI
A) İDDİANAME
1. Genel Olarak :
CMUK 163. Madde- “Yapılan hazırlık tahkikatı sonunda,
toplanan deliller kamu davasının açılmasına yeterli ise Cumhuriyet Savcısı
mahkemeye bir iddianame vermek suretiyle kamu davasını açar.
İddianamede sanığın açık kimliği, isnat olunan suçun neden ibaret
olduğu, suçun kanuni unsurlarıyla uygulanması gereken kanun maddeleri,
deliller ve duruşmanın yapılacağı mahkeme gösterilir.
- 34 -
Asliye ve Ağır Ceza Mahkemelerine ait işlerde, hazırlık tahkikatının verdiği
esaslı neticeler dahi iddianameye yazılır.”
“Üzerine suç atılan kimse aleyhine, kamu davasının
açılmasını haklı göstermeye yeterli delil ve emarelerin elde edilmesi halinde,
duruşması yapılarak, eyleminin temas ettiği kanun maddeleri uygulanarak
cezalandırılması için, Cumhuriyet Savcılığınca, görevli mahkemeye hitaben
yazılan belgeye ‘iddianame’ denir.(1)
YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME
“Mahkemenin görevi, işlenilen suçun niteliği ve sanığın sıfatı
bakımından, Cumhuriyet Savcılığının görevli mahkemeyi tayin ve işin adli
yargı organlarına ait olup olmadığını tespit etmeleri keyfiyetidir.” (2)
“Cumhuriyet Savcıları, kamu davasını ancak; bulundukları
yargı çevresindeki adli yargı organlarına dahil olan ceza mahkemelerinde
açabilirler. Kanun, Ağır Ceza, Asliye Ceza ve Sulh Ceza Mahkemelerinin
bakabilecekleri davaları da ayrı ayrı belirlemiştir. Bu itibarla, Cumhuriyet
Savcılarının bu kanuni esasları göz önünde tutarak, davayı görevli
mahkemede açmaları gerekmektedir.” (3)
2. Somut Olay :
Bulanık C.Başsavcılığının 1.7.1996 tarih ve 1996/8
numaralı FEZLEKE’si üzerine Muş C.Başsavcılığı 8.7.1996 tarih ve 1996/28
numaralı İDDİANAMESİNDE;
“ Olay günü maktülün İzmirde kaza geçiren akrabalarının
durumunu sormak üzere köylüsü Hamza Boğuç’un evine akşamüzeri gittiği
daha sonra da saat 22.00 sularında evine doğru dönerken yolda kaleşnikof
marka tüfek ile karın ve bacağından vurularak öldürüldüğü yapılan tahkikatta
olayı gören tanık olmadığı ayrıca maktülün vurulduğu silahın elegeçirilemediği
(1) Çağlayan, M: Muhtar, Uygulama Yönünden Ceza ve Usul Hukuku, Ank s. 345.
(2) Bilecen, s. 258. (3) Bilecen, s. 258
- 35 -
ancak maktülün ailesinden edinilen bilgilere göre sanığın 1 yıl kadar önce
maktülün kızını istediği onun da vermediği bunun üzerine sanığın maktüle
düşmanlık
beslediği
düşmanlık
sebebiyle
birkaç
yerde
maktülü
öldüreceğinden bahsettiği ayrıca maktüle beraber gönüllü köy korucusu
olmaları sebebiyle beraber devriyeye çıktıkları halde başka devriyeye geçtiği
ve o günden beri konuşmadığı, maktülün öldürülmesinden bir gün önce de
maktül ve eşi medinenin bir ziyaret dönüşü evlerine dönerken sanığın her
ikisini takip ettiği, olayın taammüden icra olduğu, maktülün köyde başka
herhangi bir düşmanının bulunmadığı maktülün akrabalarının yalnızca sanığı
sorumlu gördükleri ayrıca sanığın, maktülün öldürülmesinden sonraki
tavırlarının da kuşku uyandırıcı bulunduğu buna göre müsnet suçu sanığın
işlediğinin
kuvvetle
muhtemel
bulunduğu
tüm
dosya
kapsamından
anlaşılmakla sanığın yargılaması yapılarak eylemine uyan T.C.K.’nun 450-4,
31,33 ve 40. maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu
adına talep ve iddia olunur.” şeklinde iddiada bulunmuştur. (EK-25)
B) TENSİP VE TENSİP ZAPTIYLA VERİLEN KARARLARIN
DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Genel Olarak :
Muş
Ağır
Ceza
Mahkemesinin
Tensip
Zaptını
incelemeden önce, Tensip Zaptında verilen kararlarla ilgili genel bir bilgi
verecek olursak:
CMUK 112. madde gereğince; hazırlık soruşturmasında,
tutuklu sanığın tutukluluk halinin devamına gerek olup olmadığı hususu, en
geç 30’ar günlük süreler içinde, Cumhuriyet Savcısının talebi ile, Sulh
- 36 -
Hakimince incelenecektir. Aynı süreler içinde sanığında bu talepte bulunmaya
hakkı vardır.
Hakkında son soruşturma açılan tutuklu sanığın tutukluluk
durumu ise; gerek tensip kararı ile birlikte, gerekse her celse talep olmasa da
inceleneceği gibi, şartların gerçekleşmesi halinde celse aralarında da
kendiliğinden karara bağlanacaktır.
Diğer yandan; zaruret olmadıkça duruşmaya 8 günden
fazla ara verilemeyeceği, tutuklu işlerde ise, zaruret bulunsa dahi ara verme
süresinin 30 günü geçemeyeceği hükmü konularak (CMUK 222.Md.) gerek
hazırlık gerekse Son Soruşturma safhalarında tutukluluk halinin 30 günü
geçmeyecek süreler içinde incelenmesi imkanı yaratılmıştır.
CMUK 33. Madde- “Alakadar tarafın yüzüne karşı ittihaz
edilen kararlar kendisine tefhim olunur ve isterse kararın bir sureti de verilir.
Diğer kararlar tebliğ olunur. Alakadar olan taraf tutuklu ise tebliğ edilen varaka
talebi halinde kendisine okunup anlatılır.
CMUK 209. Madde- “Tutuklu olmayan bir sanığa tebliğ
olunacak celpnameye, mazereti olmaksızın gelmediği halde tutuklanacağı ve
zorla getirileceği yazılır.Ancak 225. maddede beyan olunan halde bu ihtar
yazılmaz. Tutuklu bulunan sanığın daveti 33. madde mucibince durumsa
gününün tebliği suretiyle olur. Aynı zamanda sanığın duruşmada kendisini
müdafaa için bir talepte bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret
olduğunu bildirmeğe davet olunur. Bu muamele tutuklunun mahkeme katibi
yanına getirilerek bir tutanak tutmak suretiyle yapılır.”
Sanık tutuklu ise, CMUK 33. maddesi uyarınca kendisine
duruşma gününü bildirmek suretiyle Cumhuriyet Savcılığınca duruşmada
bulunması sağlanır. Tutuklu olan sanık duruşma hazırlığı devresinde
mahkeme kalemine getirilerek, duruşmada kendini savunabilmek için bir
istemi olup olmadığı, böyle bir istemi varsa nelerden ibaret olduğunu
bildirmesi istenir. Buna kalem sorgusu (isticvap) denir.
- 37 -
Sanıkların daha önce suç işleyip işlemedikleri, işledilerse
ne tür bir suçla mahkum oldukları, yargılama sonucunda verilecek olan
hükmün,
takdiri
hafifletici
nedenlerin
uygulanıp
uygulanmayacağının
tespitinde önem taşıyacağından, mahkeme tarafından yargılamanın başında
Adli Sicil Müdürlüğünden istenir..
CMUK 45. Madde- “Tanıklar davetiye ile çağrılır. Davet
üzerine gelmemenin kanuni neticeleri davetiyede gösterilir.
Tutuklu veya acele işlerde, mahkeme davetiye tebliğ ettirmeksizin tanıklar
için ihzar müzekkeresi verebilir. Şu kadar ki müzekkerede bu yoldan
getirilmenin sebepleri gösterilir ve bunlara mahkemece davetiye ile gelen
tanıklar hakkındaki işlemler uygulanır.
Davetiye fiili hizmette bulunan askerlere bulundukları yerlerdeki askeri
makamlar vasıtasıyla tebliğ olunur.”
“Tanık, taraflardan olmayan bir kişinin olay hakkında beş
duyusu ile edindiği bilgiyi sübut konusunda karar verecek olan (veya naip
veya istinabe olunan ) hakime sözle anlatan kişidir.” (1)
Tanıklar kural olarak davetiye ile çağrılır ve bu davetiyeye
gelmemesi halinde uygulanacak hükümler yazılır. Ancak, tutuklu ve acele
işlerde
doğrudan
ve
ilk
defa
ihzar
müzekkeresi
çıkarılabilir.
İhzar
müzekkeresinde bu neden (tutuklu iş-acele iş) belirtilmelidir.
Ceza yargılamasında, ceza yargıcı hukuk yargılamasının
aksine tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı değildir. Maddi gerçeğin
öğrenilmesi ve vicdani kanaatin oluşabilmesi için kendiliğinden kanıt toplama
serbestisine sahiptir. Mahkeme gerekli gördüğü kanıtların toplanmasını
kendiliğinden bilirkişi incelemesi yaptırmasını da karar verebilir. Bu tanık veya
bilirkişilerin hazırlık soruşturması sırasında dinlenmiş olmaları gerekli değildir.
(1)
Erem, age. s. 370
- 38 -
CMUK 211. Madde- “Müdafii gerek mahkemece tayin
edilmiş olsun gerek maznun tarafından intihap edilipte mahkemeye haber
verilmiş bulunsun maznun ile birlikte davet olunur.”
Müdafiin duruşmaya davet edilmemesi savunma hakkının
kısıtlanması sonucunu doğuracağından bu husus bozma sebebi oluşturur.
Zira bu kural emredici niteliktedir.
Sanığa duruşma gün ve saatini bildirir davetiye tebliği ve
davetiyeyle birlikte iddianamenin de gönderilmesi ve ayrıca duruşmanın
celpnamenin tebliğinden itibaren bir haftadan önce yapılmaması, sanığın
savunma hakkını kullanması açısından getirilmiş düzenlemelerdir. Zira;
sanığın duruşmada kendini savunması, ancak ve ancak duruşma gününden
haberdar olmasına bağlıdır. Öte yandan, kendisine davetiye ile beraber
iddianame de gönderilen sanık, üzerine atılı suçun neden ibaret olduğunu,
neyle yargılanacağını bileceğinden savunmasını ona göre hazırlayacaktır ki,
bu da sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması açısından önemlidir.
1) Somut Olay :
Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 8.7.1996 tarihli “Tensip
Zaptı”’na (EK-26) yukarıdaki genel bilgiler doğrultusunda bakarsak;
Müşteki ve Tanıkların dinlenmeleri için Bulanık Asliye
Ceza Mahkemesine Talimat yazılmasına,
Sanığın Jandarmada kayıtlı silahının olup olmadığının,
var ise emanete alınarak emanet makbuzunun celbi için C.Savcılığına
müzekkere yazılmasına,
Sanığın evinde uzun namlulu silah olup olmadığının
tespiti için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına,
Sanığın tutukluluk halinin devamı ile, duruşmada hazır
edilmesi için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına,
Sanığın kalemce isticvabının yapılması ve hazır
bulundurulması için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.
- 39 -
C) MAHKEMECE YAPILACAK TAHKİKAT
1. Genel Olarak :
a) Taammüden Adam Öldürme Suçu:
aa) ADAM ÖLDÜRME SUÇLARI :
Adam öldürme suçları icrai veya ihmali hareketle
işlenebilir. İhmal suretiyle bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren kimsenin
kasten adam öldürme suçundan sorumlu tutulabilmesi için, hareketsiz
kalmanın illi bir değer taşıması yanında, failin ölüm sonucuna engel olmakla
hukuken yükümlü olması ve kastının ölüm sonucunu kapsaması, bir başka
ifadeyle ölümün oluşmasını sağlamak amacıyla failin hareketsiz kalması
gerekmektedir. İcrai hareketin fail tarafından doğrudan doğruya veya
dolayısıyla yapılması arasında bir fark yoktur. Bir kimsenin öldürmek kastı ile
bir kimseyi aç ve susuz bırakması halinde ihmali davranışla adam öldürme
suçu oluşabilir. Önemli olan hareketin illi bir değer taşımasıdır.
bb) KASTEN ADAM ÖLDÜRME SUÇLARI
Kasten adam öldürme suçu kasıtlı suçlardandır. Ölüm
sonucunun gerçekleşmediği hallerde failin etkili eylem suçunu mu, yoksa
adam
öldürmeye
tam
kalkışma
suçunu
mu
işlediği
hususu
önem
kazanmaktadır. Bu halde failin kastının belirlenmesi gerekir. Kasten adam
öldürme suçunda aranması gereken genel kasttır. Saik önemli değildir.
Failin
kastının
belirlenmesi
aslında
bir
kanıtlama
sorunundur. Kast, failin iç dünyası ile ilgili bir husustur, bu bakımdan dış
dünyaya yansıyan davranışlarından hareketle failin kastının belirlenmesi
gerekir.
- 40 -
SUÇUN
İŞLENİŞ
BİÇİMİNDEN
FAİLİN
KASTININ
BELİRLENMESİ:
Suçta kullanılan araç: Failin suçta kullandığı aracın
öldürmeye elverişli olup olmadığı kastın belirlenmesinde etkilidir. Ateşli bir
silahın ve kesici-delici bir aletin olayda kullanılmış olması, failin kastının
belirlenmesinde etkilidir.
Aracın etkili kullanılması: Aracın tek başına öldürmeye
elverişli olması yeterli değildir. Etkili mesafeden kullanılıp kullanılmadığına
bakılmalıdır. Örneğin av tüfeğinin etkili olduğu mesafeden daha ötesinden
mağdura yöneltilerek ateş edilmesinde öldürme kastının varlığından söz
edilemeyecektir.
Yaranın nahiyesi: Failin mağdura yönelik darbelerinin,
mağdurun
yaşamsal
bölgelerine
isabet
edip
etmediği
de
kastın
belirlenmesinde gözetilmelidir. Fakat yara nahiyesi gözetilerek bunun
tesadüfen olup olmadığı belirlenmelidir.
Darbenin sayısı ve şiddeti: Fail tarafından mağdura karşı
kullanılan elverişli araç ile kaç darbe vurulduğu, bu darbelerin ağırlığı, şiddeti
gözetilmeli ve kastın belirlenmesinde göz önünde tutulmalıdır. Ancak
darbenin sayısı ve şiddetinde de tesadüfen etkisi bulunup bulunmadığı
belirlenmelidir. Hedefin hareketli oluşu faildeki heyecan ve panik, alette
oluşan teknik bir arıza darbelerin sayısı ve şiddetinde etkili olabilir.
Mağdurda oluşan yaranın niteliği: Failin elverişli aracı ile
mağdurda oluşan yaranın niteliği de önemlidir. Hayati tehlike geçirip
geçirmediği, yapılan bir operasyonla yaşama geri döndürülüp döndürülmediği
göz önüne alınmalıdır.
Engel sebep yokken fiile kendiliğinden son verme: Fail,
mağdura yönelik atış veya darbelerine devam ederken, dış bir engel olmadığı
- 41 -
halde, kendiliğinden fiiline son vermişse bu husus kastın belirlenmesinde
önem taşımaktadır. Dış etki manevi de olabilir.
Failin icra hareketlerini bitirmesine rağmen sonucun
oluşup oluşmaması: Ölüm geçekleşmişse failde genel kast, yani doğrudan
doğruya -dolayısıyla- gayrı muayyen varsa sorun yoktur. Ölüm sonucu
gerçekleşmediğinde, icra hareketlerinin tamamlanıp tamamlanmadığı önem
taşımaktadır.
1- Failin suç işlemeden önceki davranışları: Taraflar
arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir nitelikte ciddi bir
husumetin olması, mağduru öldüreceğine ilişkin tehdit ve beyanları olması.
2- Failin suç işlendikten sonraki davranışları: yaralanan mağduru hastaneye
yetiştirmek için yoğun bir çaba sarf etmesi, pişmanlık gösteren davranışlar ve
yakınmalarda bulunması gibi.
Fail birden fazla sonuç gerçekleştirdiği taktirde, sonuç
kadar suç vardır. Ancak, sorumluluk kastına göre belirlenir.
“Suç doğrudan vasıtalarla işlenebileceği gibi, doğrudan
doğruya olmayan vasıtalarla da işlenebilir. Kendini koruma gücü olmayan
kimseyi soğukta bırakma, tehlikeli bir hayvanı mağdura karşı kışkırtma gibi.
Ayrıca suçun manevi vasıtalarla işlenmesi de mümkündür Şiddetli bir korku
ve heyecan yaratarak, mağdurun mevcut hastalığını ağırlaştırmak sureti ile
ölüme sebep olmak gibi.” (1)
Fiil ile netice arasında illiyet bağı olması gerekir. İlliyet
bağı yoksa fail neticeden sorumlu tutulamaz.
Kasten adam öldürme suçlarında, fiilin ,işlendiği yerde
neticenin meydana gelmesi şart değildir. Zira bu suç neticesi harekete bağlı
suç değildir. Hareket başka bir yerde sonuç başka bir yerde meydana
gelebilir. Fiil ile neticenin meydana geldiği an arasındaki geçen zaman pek
(1)
Eren, Türk Ceza Hukuku
- 42 -
önemli değildir. Ancak fiil ile netice arasında çok uzun bir zaman geçmiş ise
araya başka sebeplerin girip girmediğine bakmak gerekir.
Ölümün meydana geldiği an suç tamamlanmış olur. Zira
adam öldürme suçu, maddi suçlardandır. Neticenin meydana gelmesi şarttır.
Bu suça eksik ve tam kalkışma mümkündür. Doktrinde ve
uygulamada da bu şekilde kabul edilmektedir.
cc) TASARLAYARAK ADAM ÖLDÜRME (T.C.K. 450/4)
MADDE 450 - (Değişik: 6123 - 9.7.1953) Öldürmek fiili:
1. Usul ve fürudan biri aleyhine işlenirse;
2. (Değişik: 2370 - 7.1.1981) Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden biri
aleyhine veya üyelik sıfatı sona ermiş olsa bile bu görevinden dolayı işlenmiş
olursa;
3. Canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile ika edilirse;
4. Taammüden icra olunursa;
5. Birden ziyade kimseler aleyhine işlenirse;
6. Yangın, su baskını ve gark gibi yedinci babın birinci faslında beyan olunan
vasıtalarla yapılırsa;
7. Velevki husule gelmiş olmasın diğer bir suçu hazırlamak veya
kolaylaştırmak veya işlemek için ika olunursa;
8. Bir suçtan hâsıl olacak faydayı elde etmek veya bu gayeye vâsıl olmak
maksadıyla yapılan ihzaratı saklamak için veya takip edilen gayeye vâsıl
olamamaktan mütevellit infial işlenmiş olursa;
9. Bir suçu gizlemek veya delil ve emarelerini ortadan kaldırmak veya
kendisinin yahut başkasının cezadan kurtulmasını temin maksadiyle vukua
getirilirse;
10. Kan gütme saikiyle işlenirse;
11. (Ek: 2370 - 7.1.1981) Devlet memurlarından biri aleyhine görevi
esnasında veya Devlet memurluğu sıfatı zail olsa bile bu görevi yapmasından
dolayı işlenirse;
Fail, (Değişik ibare: 5218 - 14.7.2004 / m.1/A-44) "ağırlaştırılmış müebbet ağır
hapis" cezasına mahkûm edilir.( 3.8.2002 tarih ve 4771 sayılı kanunun 1-A
maddesi hükmü gereğince, Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde
işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, kanunda yer
alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür.)
Türk Ceza Kanununda taammüt (tasarlama) tarif
edilmemiş, kavramın tanımlanması uygulamaya bırakılmıştır.
- 43 -
Taammüdün tanımı ile ilgili doktrinde farklı görüşler
mevcuttur:
Soğukkanlılık : Taammüden adam öldüren şahısta
anormal bir “Soğukkanlılık” müşahede edilmektedir. Başkasını öldürürken hiç
heyecan duymamış olması ondaki ruh kötülüğünün delilidir. (2)
Teemmül ölçüsü : Taammüden adam öldürmede suça
karar verildiği an ile suçu işleme anı arasında uzunca bir zaman geçmiştir.
Fail bu fasıla zarfında kararından dönebilirdi. Bu imkandan faidelenmemiş
olması cezasının arttırılmasına sebep sayılmıştır. (3)
Tertip ölçüsü : Teammmüden işlenen adam öldürme
hadiselerinde, suç iyi hazırlanmış, iyi tertiplenmiştir. Bu hazırlık ve tertip (pusu
kurmak, mağduru hile ile öldüreceği yere getirmek gibi) suçun neticelenmesini
daha emin ve kat’i hale getirir ve hadise anında mağdurun kendisini müdafaa
imkanı da bertaraf edilmiş veya tesirsiz hale getirilmiş olur. İşte bu “tertip”
cezanın teammüdden dolayı arttırılmasına sebep sayılmalıdır. (4)
Yüksek Mahkememizin tasarlama konusundaki kararları
incelendiğinde kronolojik seyir içinde bu kavram ile ilgili değişik ölçütler
kullandığı gözlenmektedir.: “ soğukkanlılık” ölçütüne ağırlık veren kararlar
yanında, bu ölçütten hiç söz etmeksizin, bazen “kararla suç işleme arasındaki
süreye”, kimi zaman “tertip ve planlamaya” dayalı kararlar verdiği, zaman
zaman “karma” bir ölçüte dahi başvurduğu görülmektedir. (5)
Şu an ise; Ceza Genel Kuruu ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi
tasarlama kavramı ile ilgili belirli bir çerçeve belirlemiştir. Ceza Genel
Kurulunun 27.3.1995 tarih, 1-60/89 sayılı ilamına bakarsak:
“ÖZET : Yargıtay'ın duraksamasız uygulamalarına göre, failin bir kimseye karşı
belli bir suçu işlemeye sebatla ve koşulsuz olarak karar verip vermediği,
ulaştığı ruhi sükunete rağmen, bu kararından vazgeçmeyip kararını ısrarla
(2) (3) (4)
(5)
Erem- Toroslu Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler,Ankara 2000, s.345
Ahmet Zeki POLAT, Adam Öldürme Suçları, s.94
- 44 -
icraya başlayıp başlamadığı, olaya göre değerlendirilerek tasarlamanın varlığı
saptanmalıdır. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi, fakat bir başka nedenle ve
ani bir kararla fiili işlemesinde, tasarlamadan söz edilemez. Somut olayda
sanık maktülün kendisine ilişki teklif etmesi üzerine suçu işlemeye karar
vermiş, bıçağı alarak odasına çıkmış, kısa bir süre sonra da fiili
gerçekleştirmiştir. Suçu işlenmeye kesin karar veren sanık, bu konuda bir plan
yapmamıştır. Suçun işlemesinde maktülün olay akşamı yaptığı teklifi ve sözleri
etkili olmuş, ani bir karar vererek cinayeti işlemiştir. Soğukkanlılıkla verilmiş
bir suç kararı yoktur. Sanığın camiden dönüşte karar verip, bıçağı alması ve
kendi evine gidip olay yerine gelmesi arasında geçen süre ruhi sükunete
ulaşması için yeterli değildir. Bu nedenle suçun kasten işlendiğinin kabulü
gerekir.
DAVA : Adam öldürmek suçundan sanık A. Y.nim, TCY'nin 450/4, 51/1, 55/2, 59
maddeleri gereğince 6 sene, 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
Ankara 5.
Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen 14.12.1993 tarih, 18/201 sayılı re'sen temyize
tâbi olan hükmün sanık vekili tarafından da temyizi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay 1. Ceza Dairesi 7.7.1994 tarih, 1702/425 sayı ile;
"a- Mahkeme, sanığın ikrarına bağlı olarak 'maktülün, sanığa çirkin tekliflerde
bulunduğunu, bakışları ile de rahatsız ettiğini, bunu hazmedemeyen sanığın
sebze ayıklamakta kullandığı tahta saplı bıçakla onu öldürerek kendisine
yaptığı teklifin acısını çıkarmayı aklına koyduğu, olay gecesi camiye gitmekte
olan sanığa maktülün yine aynı teklifi tekrarladığını' kabul ettiğine göre olay
gecesi tekrarlanan haksız hakaret nedeniyle sanığın suçu işleme kararında
maktülün yenilenen teklifinin etkili bulunduğu dikkate alınmadan suçun kasten
ve tehevvüren işlendiğinin kabulü yerine soğukkanlı olarak karar vermesi,
kararla icra arasında sebat ve ısrarı gösteren sürenin geçmesi gibi unsurları
bulunmayan taammüdün varlığı ile yazılı şekilde karar verilerek suç vasfının
tayininde hata edilmesi,
b- Sanık hakkında TCK'nin 450/4, 51/1, 55/2. maddeleri uygulanırken, 15 yıl olan
cezanın gerekçe gösterilmeden asgari haddin üstünde 20 yıl olarak verilmesi"
isabetsizliğinden bozmuş,
Yerel mahkeme 10.11.1994 tarih, 176/174 sayı ile, bozmanın ( b ) bendine
uymuş, ( a ) bendinde ise, "sanığı suça sevkeden saik, maktülün çirkin
teklifleridir. Sanık, bu teklifler üzerine tahrike kapılmış, öldürmeye karar
vermiş, olay günü bıçağını alarak camiye gitmiş, dönüşünde bir süre etrafta
dolaşmış, kararından vazgeçmeyerek maktülün evine gitmiş, onun gelmesini
beklemiştir. Maktül gelince bu kararından vazgeçmeyip onu bıçaklamıştır.
Maktülü beklemekle, kararından vazgeçmediğini göstermiştir. Suçun aniden ve
kızgınlıkla işlendiği kabul edilemez" gerekçesiyle direnmiştir.
Re'sen temyize tâbi olan bu hükmün ayrıca sanık vekili tarafından da temyizi
üzerine dosya; Yargıtay C. Başsavcılığı'nın "onama" istemli 15.2.1995 tarihli
tebliğnamesiyle birinci başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca
okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanık hakkında adam öldürmek suçundan açılan davada, Özel Daire
ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suçun taammüden işlenip
işlenmediğine ilişkindir.
Kaynak İtalyan ceza yasası ile Türk ceza yasasında tasarlama ( taammüd ) tarif
edilmemiş, bazı suçlarda ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmiş ve
tasarlamanın tanımı uygulamaya bırakılmıştır.
- 45 -
Tasarlama, ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir.
Hukuki mahiyeti öğretide tartışmalıdır. Yargıtayımızın duraksamasız
uygulamalarına göre, failin bir kimseye karşı belli bir suçu işleme niyetinde
sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu
kararından vazgeçmeyip, kararını ısrarla ve bu akış içerisinde icraya başlayıp
başlamadığı olaysal olarak değerlendirilmek suretiyle tasarlamanın varlığı
saptanmalıdır. Fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile
fiilin icrası arasında bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip
işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir.
Failin suçu işlemekten vazgeçmesi fakat bir başka nedenle ve ani bir kararla
fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının ne zaman
alındığı ve eylemin ne zaman işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç
kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp
ulaşılamayacağı araştırılmalıdır.
Maddi olayda; 16 yaşında olup ablasının yanında kalan ve pazarcılık yapan
sanığa, aynı apartmanın giriş katında oturan maktül ahlâka aykırı tekliflerde
bulunmuş, sarkıntılık yapmıştır. Sanık; olay gecesi camiye giderken, maktülün
kapısının önünden geçtiği sırada kapı açılmış, maktül cinsel ilişki önerisinde
bulunarak sanığı eve çağırmış, sanık ise kaçmıştır. Saat 23.30 sıralarında eve
dönen sanık, öldürülenin bu davranışları üzerine kömürlükte bulunan ve
pazarcılıkta kullandığı bıçağı alarak evine çıkmış, çok kısa bir süre oturduktan
sonra geri gelerek balkondan maktülün evine girmiş, evde onu bulamamış,
dışarı çıkacağı sırada eve gelen maktülle karşılaşmış, "ikna olup geldin mi?"
demesi üzerine de bıçakla saldırıp maktülü öldürmüş ve bıçağı da orada
bırakarak kaçmıştır.
Sanık, olay akşamı maktülün kendisine ilişki teklif etmesi ve eve almak
istemesi üzerine, camiden dönüşte suçu işlemeye karar vermiş, bıçağı alarak
odasına çıkmıştır. Kısa bir süre sonra ise fiili gerçekleştirmiştir. Maktülün daha
önceki teklifleri üzerine suçu işlemeye kesin karar vermiş, bu konuda bir plan
yapmamıştır. Fiilin işlenmesinde; maktülün, olay akşamı yaptığı teklifi ve
sözleri etkili olmuş, bu davranış üzerine sanık ani bir karar vererek cinayeti
işlemiştir. Soğukkanlılıkla verilmiş bir suç kararı yoktur. Sanığın camiden
dönüşünde karar verip, bıçağı alması ve kendi evine gidip bilahare olay yerine
gelmesi arasında geçen süre, ruhi sükûnete ulaşması için yeterli bir zaman
süresi değildir. Sanığın, müsnet suçu işleme niyetinde sebatla ve koşulsuz
olarak karar verdiği, ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından
vazgeçmeyerek bu kararını ısrarla yerine getirdiği kabul edilemez. Bu
nedenlerle, suçun kasten işlendiğinin kabulü gerektiğinden, yerel mahkeme
direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, yerel mahkeme direnme hükmünün
BOZULMASINA, tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak, 27.3.1995 tarihinde,
oybirliği ile karar verildi.”
Tüm
bu
açıklamalardan
da
anlaşılacağı
üzere;
tasarlamadan bahsedilebilmesi için iki unsurun birleşmesi lazımdır: Suç
işleme niyetinin belirlenmesiyle fiilin gerçekleşmesi arasında bir sürenin
(6)
Kazancı Hukuk Otomasyon Mevzuat, İçtihat Programı
- 46 -
geçmesi ve bu süre içinde sükunet ve soğukkanlılıkla düşünülmüş olmasına
rağmen eylem kararından dönülmemiş olması gerekir.
b)
Mahkemece
Yapılacak
Tahkikatın
CMUK
Çerçevesinde Açıklanması :
CMUK 219. Madde- “Duruşma, hükme iştirak edeceklerin
huzuriyle ara vermeksizin cereyan eder. Cumhuriyet Savcısının ve zabıt
katiplerinin bulunmaları şarttır.”...
Duruşma safhasında, kesintisizlik esastır. Celseler üst
üste yapılır. Bu aşama sonucunda olay hakkında kapsamlı bilgi ve kanaate
ulaşan yargılama makamı, “sonuç çıkarma” devresine ulaşır, hüküm verir.
CMUK 236. Madde – “Duruşmaya tanık ve bilirkişi
yoklaması ile başlanır.
Bundan sonra sanığın açık kimliği ve şahsi durumu tespit olunur. Daha
sonra iddianame okunur ve 135. maddeye göre sanık sorguya çekilir.
İddianamenin okunması ve sanığın sorguya çekilmesi tanıklar hazır
bulunmaksızın yapılır.”
CMUK 236. madde uyarınca sanık, mahkeme heyetinin
huzuruna alınarak, kimlik tespiti yapılır, ikametgahı, ne işle iştigal ettiği,
medeni hali, uyruğu ve sabıka durumu sorulur. CMUK 236. maddeye uygun
olarak iddianame okunur, sanıklara üzerlerine atılı suçun neden ibaret olduğu
açıklanır, CMUK 135. maddedeki hakları tek tek hatırlatılır,
CMUK 250. Madde – “Tanığın, bilirkişinin veya şerikinin
dinlenmesinden ve herhangi bir varakanın okunmasından sonra bunlara karşı
bir diyeceği olup olmadığı sanığa sorulur.”
CMUK 61. Madde – “Tanığa tanıklığından evvel adı,
sanı, yaşı, işi, ve ikametgahı sorulur. İktiza ederse, tanıklığa ne dereceye
kadar itimat edilebileceği hakkında hakimi tenvir edecek hallere müteallik ve
hele sanık ya da mağdur ile münasebetlerine dair sualler sorulur.”
CMUK 47. Madde- “Aşağıdaki kimseler şahitlikten
çekinebilirler:
- 47 -
1 - Maznunun nişanlısı,
2 - Evlilik bağı kalmasa bile karısı veya kocası,
3 - Maznunun nesepten veya sebepten usul ve füruu yahut üçüncü dereceye
kadar (Bu derece dahil) nesepten veya kendisiyle sıhriyet hasıl olan evlilik
bağı kalmasa bile ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) sebepten civar
hısımları ve maznun ile aralarında evlatlık bağı bulunanlar.
Yukarda yazılı kimselere dinlenmezden evvel şahitlikten çekinmek hakları
olduğu
bildirilir.
Bu
hakkı
istimalden
vazgeçenler
dinlenirken
dahi
vazgeçmelerini geri alabilirler.”
CMUK 52.Madde–“ Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
1 -Dinlenme sırasında on beş yaşını bitirmemiş olanlar, veya akıl ve
fehim kuvvetlerinin tekemmül edememesinden veya zayıf bulunmasından
dolayı yeminin mahiyet ve ehemmiyeti hakkında kafi bir fikir sahibi
olmayanlar.
2 -Ceza müddetleri içinde umumi hizmetlerden memnu bulunanlar.
3 -Tahkikatın mevzuu olan vakıalara iştirakten veya yataklıktan maznun
veya bu sıfatlardan biriyle mahkum olanlar.
CMUK 61. Madde – “Tanığa tanıklığından evvel adı, sanı,
yaşı, işi, ve ikametgahı sorulur. İktiza ederse, tanıklığa ne dereceye kadar
itimat edilebileceği hakkında hakimi tenvir edecek hallere müteallik ve hele
sanık ya da mağdur ile münasebetlerine dair sualler sorulur.”
CMUK 56. Madde – “Tanıklar ayrı ayrı ve tanıklıktan
evvel yemin ederler. Bununla beraber icabında ve hele bir kimsenin tanık
sıfatıyla dinlenmesi caiz olup olmadığına tereddüt edilirse yemin tanıklığından
sonraya bırakılır.”
CMUK 250. Madde- “Tanığın, bilirkişinin veya şerikinin
dinlenmesinden ve herhangi bir varakanın okunmasından sonra bunlara karşı
bir diyeceği olup olmadığı maznuna sorulur.”
- 48 -
Bu madde , Vicahilik (yüze karşı olmak) ilkesinin gereği
olan bir düzenlemeyi içermektedir. Bu ilke gereği dinlenen tanık veya bilirkişi
veya teknik danışman beyanına ya da okunan bir yazılı belgeye karşı
sanıktan diyeceği sorularak kanıtların tartışılması sağlanmalıdır. Bu hususlara
ilişkin olarak hazır olan sanık yerine müdafiinden sorulması yetmez; öte
yandan sanığın yokluğunda bir takım usul işlemleri yapılmış, kanıtlar
toplanmışsa, geldiği ilk oturumda sanıktan diyecekleri mutlaka sorulmalıdır.
CMUK 233. Madde – “Reis, talepleri üzerine mahkeme
azasına dahi bilirkişi ve tanıklara sual sormaya müsaade verir.
Bu müsaade Cumhuriyet Savcısına, sanığa ve müdafie dahi verilir.”
Türk
yargılama
sisteminde,
Cumhuriyet
Savcısının,
sanığın ya da müdafiinin direkt olarak, tanığa soru sorma imkanı yoktur.
Tanığa soru sormak isteyen Cumhuriyet Savcısı, mahkeme azası, sanık ya
da müdafii, tanığa soracağı soruyu ancak mahkeme reisi aracılığıyla sorabilir.
Öte yandan bir sorunun sorulmasının caiz olup olmadığı hususunda
tereddüde düşülecek olursa, mahkeme bu konuda bir karar verir. Türk Ceza
Yargılaması Usulünde, çapraz sorgu yöntemi benimsenmemiştir. Çapraz
sorgu
yönteminde,
mahkeme
reisinin
aracılığına
gerek
olmaksızın,
Cumhuriyet Savcısı, mahkeme azası, sanık veya müdafii direkt olarak tanığa
soru sorabilmektedir. Böylece tanık, düşünme fırsatı olmaksızın olay
hakkında tüm bilgi ve görgüsünü aynen aktarmak zorunda kalmaktadır.
CMUK 221. Madde - “Duruşmaya ara verilmesine
mahkemece karar verilir.”
CMUK 222. Madde – “Duruşmaya zaruret olmadıkça
sekiz günden fazla arar verilemez.
Tutuklu işlerde zaruret olsa dahi bu süre otuz günü geçemez.”
- 49 -
Duruşma
safhasında
kesintisizlik
esas
olduğu
için
celseler mümkün olduğu kadar aralıksız ve arka arkaya yapılmalıdır. Kanun
koyucu da bu ilkeyi nazara alarak yukarıdaki madde hükmünü düzenlemiştir.
Ancak kanun koyucu, bu düzenlemeyi zaruret olması halini saklı tutarak
getirmiştir. Türk Adalet Sisteminin içinde bulunduğu zor şartlar, iş yoğunluğu,
mahkemelerdeki dosya sayısının fazlalığı, adli personelin sayı ve nitelik
itibariyle yetersizliği, diğer kurumlarla olan yazışmaların uzun sürede
gerçekleşmesi ve daha pek çok sorun düşünüldüğünde, bu madde hükmünün
uygulanırlığı da zorlaşmaktadır.
CMUK 264. Madde – “Duruşma için tutanak tutulur ve
mahkeme başkanı ile zabıt katibi tarafından imzalanır.”
CMUK 265. Madde – “Muhakeme tutanağı duruşmanın
icra kılındığı yer ve tarihi, hakimlerin, cumhuriyet savcısının, zabıt katibinin ve
varsa tercümanın adını, iddianamede tavsif edildiği üzere suçun ne olduğunu,
sanıkların, müdafilerin, davacıların adlarını, muhakemenin açık mı, yoksa gizli
mi olduğunu ihtiva eder.”
CMUK
266.
Madde
–“Tutanak kısaca duruşmanın
cereyanı ile neticeleri ve muhakeme usulünün esaslı merasimine riayet
olunduğunu vuzuhla gösterir.
Duruşma sırasında okunan evrak ve vesikaların
neden ibaret olduğunu ve dermeyan edilen iddiaların hülasalarını ve verilen
kararlarla hüküm fıkrasını ihtiva eder.”
DELİLLERİN İKAMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Delillerin ikamesi, davet edilen bütün tanıkların ve bilirkişinin
dinlenmesi ve sair sübut vasıtalarının irat edilmesi demektir. Sanığın sorguya
çekilmesinden sonra delillerin ikamesi işine başlanır. Ancak sanığın
sorgusunun yapılmamış olması delillerin ikamesine mani değildir. Sonradan
gelen sanığa, ikame edilen deliller bildirilir.
- 50 -
CMUK 237. Madde – “Mahkeme talep üzerine veya
kendiliğinden tanık ve bilirkişi celbini ve başkaca sübut sebeplerinin ihzar ve
iradını emredebilir.”
CMUK 254. Madde – “Mahkeme irat ve ikame edilen
delilleri duruşmadan ve tahkikattan edineceği kanaate göre takdir eder.”
Ceza muhakemesi usulünde, delil serbestisi ilkesi
mevcuttur. Bu ilkeye göre, ispatına çalışılan bir husus her türlü delil aracıyla
ispatlanabilir, delil araçlarının ileri sürülmesinde zaman kısıtlaması yoktur,
hakimin delilleri serbestçe değerlendirme yetkisi vardır. Bu durumda
mahkemenin veya hakimin, duruşma ve tahkikat sonucunda ulaşacağı vicdani
kanaat önem taşır.
BİLİRKİŞİ RAPORU
CMUK 66. Madde – “Çözümü özel veya teknik bilgiyi
gerektiren hallerde bilirkişinin rey ve mütalaasının alınmasına karar verilir.
Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi
mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez. Bilirkişinin tayini ve üçten fazla
olmamak üzere adetinin tespiti hakime aittir.
Hazırlık soruşturmasında, gecikmede sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
Savcısı da bu yetkiyi haizdir.
Belli hususlar hakkında rey ve mütalaalarını beyan ile kanun tarafından
görevlendirilmiş resmi bilirkişi varsa, hususi sebepler olmadıkça başkası tayin
edilemez.
Tedavi ve muhafazaya hükmolunması veya Ceza Kanununun 47 nci
maddesinin uygulanması bakımından bilirkişi tetkikatı yaptırmaya hakimler
mecburdur. Bilirkişinin, adli tabip yoksa, mütehassıs bir hekim olması şarttır.
Hazırlık soruşturmasında muayeneleri icap eden kimselerin muayeneleri,
- 51 -
Cumhuriyet Savcılarının talebi ile yapılır.”
“Bilirkişi, delillere taalluk eden bir meselede, haiz
oldukları vukuf ve ihtisas kuvvetiyle, hakime yardımla mükellef kimselerdir.”(1)
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, bilirkişi mütalaası, bir
ispat aracı değil, hakimin yardımcısıdır. Bir hakimden bilimin her alanında
uzman olması beklenemeyeceğinden, ihtisasa ilişkin konularda hakim,
bilirkişinin yardımına muhtaçtır. Soruşturmanın amacı, ceza davasının isabetli
bir sonuca ulaştırılması, hakikatin meydana çıkarılması olduğuna göre,
uzmanlık
gerektiren
konularda,
bilirkişiye
başvurulmalıdır.
görüşünü değerlendirmek yetkisi, hakim ya da mahkemeye aittir.
Bilirkişilerin
mütalaaları
mahkemeleri
Bilirkişinin
(2)
kati
surette
bağlamamakla beraber bunlar aksi ispatlanmadıkça karara dayanak olacak
kuvvetli birer delil niteliğindedirler.
Gerçeğin açığa çıkarılmasında hakime ışık tutacak
bilirkişinin seçiminde dikkat edilecek bazı hususlar vardır.
a) Her şeyden önce, bilirkişi de hakim gibi tarafsız bir
kimse olmalıdır. Tarafsız olmadığı anlaşılan bilirkişi, hakimin reddini mucip
kılacak hallerde reddolunabilir. Bu husus CMUK 67. maddede düzenlenmiştir.
Belli
hususlarda
yasa tarafından
belirlenmiş resmi
bilirkişiler varsa, özel nedenler bulunmadığı sürece bunlardan başkası bilirkişi
olarak görevlendirilemez.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının 1, 2 ve 11.
maddelerinde-
“Adli
Tıp
Kurumunun,
mahkemeler,
hakimler
ve
C.Savcılıklarından sorulan adli tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik
görüşlerini bildirmekle yükümlülerdir.”
(1) Çağlayan, s. 217. (2) Çağlayan, s. 217.
- 52 -
CMUK m. 67/son – “Red talebini işi soruşturmakta veya
davayı görmekte olan hakim veya mahkeme inceler. Reddi isteyen taraf, red
sebebini ispatla mükelleftir. Yemin delil olmaz.”
b) Bilirkişi iştigal sahasına giren konularda bilgi ve
tecrübe sahibi olmalıdır. Başka bir deyişle kendi bilim dalının uzman kişisi
olmalıdır. Bilirkişi, hakimin uzmanlığına yani hukuk alanına girmeyen
konularda
bir
delili
incelemek
ve
sonuçlara
varmak
için
yardımda
bulunduğundan, bu işi yapabilecek bilgi ve tecrübeye sahip olmalıdır.
c) Bilirkişinin açıklamaları doğru olmalı, gerçeğin tam
ifadesi bulunmalıdır.(3)
CMUK 71. Madde – “Hakim lüzum görürse bilirkişinin
yapacağı tetkikleri kendisi sevk ve idare eder.”
Yukarıdaki madde hükmünde sevk ve idare ifadeleriyle
kastedilen, hakimin, anlaşılması, açığa çıkarılması gereken noktaları,
soruşturma için faydalı olacağını düşündüğü cihetleri bilirkişiye bildirmesi ve
tetkiklerin seyrini, safhalarını takip ederek, bunların vereceği sonuçlara göre,
bilirkişiye daha başka sorulması gereken hususlar ortaya çıkarsa, onlar
hakkında da bilirkişiden bilgi istemesidir. (4)
Hakim, bilirkişi tetkiklerini bizzat sevk ve idareye gerek
görmediği takdirde, tetkikini istediği hususları yazı ile bildirir ve bilirkişinin
inceleme sonucu vereceği raporu bekler. (5)
Hakim, dosyayı bilirkişiye tevdi etme hususunda verdiği
kararında, bilirkişinin yetkisinin sınırlarını da çizmelidir. Aksi takdirde,
bilirkişinin yetkisini aştığına dair bir itiraz söz konusu olduğunda, bu konuda
(3) Çağlayan, s. 228. (4) Çağlayan, s. 234. (5) Çağlayan, s. 234.
- 53 -
ne yapılacağına ilişkin bir kanun hükmü yoktur. Bu durumda hakimden karar
istenmelidir. (6)
CMUK 75. Madde – “Bilirkişi mütalaasını yazı ile bildirir.
Ancak hemen mütalaa verilmesi mümkün olan işlerde, bilirkişinin sözlü
mütalaası ile yetinilebilir ve bu mütalaa tutanağa geçirilerek imza ettirilir.”
CMUK 76. Madde – “Hakim verilen raporu kafi görmediği
takdirde, aynı bilirkişi yahut tayin edeceği diğer bilirkişi tarafından yeni bir
rapor tanzim edilmesini emredebilir.”
Daha önce de belirtildiği gibi, hakim, bilirkişi mütalaasıyla
bağlı değildir. Hakim, takdir yetkisini vicdani delil sistemi çerçevesi içinde
kullanır. Hakimin de, bilirkişi raporunun –ihtisasa ilişkin olsa bile- kıymetini
takdir ve tayin edecek düzeyde genel bilgi sahibi olması gereklidir.
Bilirkişi
görülmemesi
durumunda,
raporunun
bir
mahkemece,
bu
kanaat
oluşturmaya
mütalaanın
neden
yeter
yeterli
görülmediğine ilişkin gerekli açıklama yapılmak kaydıyla, yeniden bir başka
bilirkişinin görüşüne başvurulması mümkündür. Hatta, usul kanunları ve
Yargıtay uygulaması, bir davada farklı mütalaalar içeren bilirkişi raporları
bulunmasına rağmen, hakimin makul gerekçeye dayanarak bunlardan birine
itibar etmesine de cevaz vermektedir. Ancak, mahkeme tarafından herhangi
bir rapora itibar edildikten sonra, sübjektif kanaat ve takdire dayanarak bu
raporun dışına çıkılması mümkün değildir. (7)
CMUK 73. Madde – “Bilirkişi lüzum gösterirse raporunu
tanzim için tanıkları dinlemek ve sanığı sorguya çekmek suretiyle muhtaç
olduğu mütemmim malumatın istihsali temin olunabilir. Aynı maksatla
bilirkişinin kısmen veya tamamen dosyayı tetkik etmesine ve tanıkların
(6) Çağlayan, s. 235. (7) Çağlayan, s. 240-241.
- 54 -
dinlenmesinde veya sanığın sorguya çekilmesinde hazır bulunmasına ve
hatta bunlara doğrudan doğruya soru sorulmasına dahi müsaade olunabilir.”
2 . Somut Olay :
Duruşma
öncesi
Tensip
Zaptında
karar
bağlanan
hususlar yerine getirilmiş,ilgili yerlere Mahkemece talimat ve müzekkere
yazılarak, yargılama öncesi hazırlık tamamlanmıştır. (EK-27) Buraya kadarki
kısımda; H. C.’ye ait uzun namlulu bir silahın bulunamayışı, sadece ruhsatlı
tabancasının mevcut olduğunun belirlenmesi önemlidir. Ancak dikkati çeken
en önemli husus; Bulanık Asliye Ceza Mahkemesinin talimat üzerine müşteki
ve tanıkları dinlediği 6.8.1996 tarihli “Talimat Tensip Zaptı”’dır.(EK-28) Zapta
baktığımızda; Müşteki Musa UĞUR ifadesinde; 28.6.1996 tarihli ifadesinin
aksine; “...sanığın maktülün kızı ipeği isteyip istemediğini bilmiyorum...”
demiştir.
Tanık İpek UĞUR’un ifadesi ise 6.8.1996 ’daki ifadesiyle
tamamen çelişkilidir. 6.8.1996 tarihli ifadesinde ; “ ..kendisini köyümüz
halkından H. C. öldürmüştür. BEN OLAYI GÖRMEDİM. Ancak daha önce
meydana
gelen
olaylara
göre
BU
DEĞERLENDİRMEYİ
YAPIYORUM...”
demesine rağmen, Bulanık Asliye Ceza Mahkemesindeki yeminsiz 6.8.1996
tarihli ifadesinde “ ...kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür. BEN
OLAYA BİZZAT TANIK OLDUM. Şöyle ki; olay günü akşam vakti babam eve
gelmeyince babamın nerede kaldığına bakmak için kapının önüne çıktığımda
silah sesleri duydum. H. C.lerin sokak kapısı açıktı. Ve akabinde H. C.”nin
evlerinden içeri girdiğini gördüm... H.”nün evi babamın evine göre daha
yüksekte...Bu sebeple H.”nün evini daha rahatlıkla görmekteyiz. Ben silah
sesini duyunca babamın yere düştüğünü görmedim. Yalnızca H.”nün evine dış
kapıdan girdiğini gördüm...dedemin evinde kaldığını düşünerek babamı takip
edip vurmuş olabilir...H. C. beni babamdan PKK örgütü için istemiş. Babam da
kendisine vermedi...H. bu sebeple babamın pişman olup sağda solda babamı
öldüreceğini söylemiş...” şeklinde beyanda bulunmuştur. Görüldüğü üzere; ilk
ifadesinde olayı görmediğini, ikinci ifadesinde de olaya bizzat tanık olduğunu
- 55 -
söylemiştir. Buna rağmen Bulanık Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi zapta; “...
28.6.1996 tarihinde bulanık c.b. savcılığında verdiği ifadesi okundu şimdiki
ifadesi ile benzer olduğu görüldü...” nitelendirmesini yapmıştır. Böyle önemli
bir çelişkinin dikkatten kaçmaması gerekirdi düşüncesindeyim.
İlk duruşma 9.8.1996 (EK-29) tarihinde yapılmış, yukarıda
belirttiğim çelişki Mahkemenin de dikkatini çekmiş ve tanık İpek UĞUR’un
İhzaren Celbine karar verilmiştir. 9.9.1996 tarihli ikinci celsede (EK-30) İpek
UĞUR dinlenmiş ama Türkçe bilmediği anlaşıldığından Mahkeme mübaşiri
Burhan TURAN tercüman olarak seçilmiştir. Burada dikkati çeken husus;
daha önce bu tanık tarafından verilen ifadelere ne kadar itibar edileceğidir.
Çünkü Türkçe’yi yeterince bilmemesi sonucu Tercüman atanmıştır. Gerek
Savcılıkta gerekse Bulanık Asliye Ceza Mahkemesinde alınan ifadelerin
zaptlarında tercüman kullanıldığından bahsedilmemektedir.Hem Savcı hem
de Bulanık Hakimi de kürtçe mi biliyorlardı da tercümana ihtiyaç duymadılar?
Tanık İpek UĞUR’un Huzurda verdiği ifadesine bakacak olursak : “...babam
Mehmet UĞUR telefon etmek üzere Kasımgile gidecekti. Evde erkek kimse
yoktu. Evde amcamın hanımı vardı. Yatıyordu. Başkaca hiç bir kimse yoktu.
Babam evden çıktıktan sonra 10-15 dakika sonra silah sesi duydum.
Zannediyorum babam telefon edip geri dönerken silah atıldı. Silah sesleri
gelmesi üzerine dışarı çıktım. H. C. HALA
ATEŞ EDİYORDU. ATEŞ ETTİĞİ
YERDEN BİR ADAM DÜŞTÜ. BUNUN ÜZERİNE BEN GERİ GELİP İÇERİ GİRDİM.
SABAHLEYİN ÖĞRENDİĞİMDE BABAM VURULMUŞTU. ÜÇ ŞARJÖR ATEŞ
ETTİ. ATEŞ ETTİĞİ YER İLE MAKTÜLÜN ÖLDÜĞÜ YER ARASINDA 20M.
MESAFE VARDI. DAHA SONRA ATEŞ ETTİ. H. EVİNE GİRDİ. ELİNDE SİLAH
VARDI. EVİNİN IŞIĞI YANDIĞI İÇİN BEN H.”YÜ GÖRDÜM. ANCAK VURDUĞU
KİŞİYİ GÖREMEDİM. KORKUDAN EVE GİTTİM. DIŞARI ÇIKMADIM. H. İLE
BABAMIN ARASINDA DAHA ÖNCEYE DAYANIR BİR DÜŞMANLIĞI VARDI.
Vurulan kişinin babam olduğunu ancak tahmin edemedim...” şeklinde beyanda
bulunmuş, Mahkeme Heyeti sanığın maktül ile düşmanlığını bildiği halde
H.”nün de ateş ettiğini gördüğü, babasının eve gelmediği halde neden
akşamdan sabaha kadar aramadığı veya merak etmediği sorulmuş, tanık
cevaben “...ATEŞ EDİLDİĞİ ZAMAN BABAMIN EVDE OLDUĞUNU TAHMİN
- 56 -
EDİYORUM. VE GELİP GELMEDİĞİNİ DE BİLEMİYORUM. SİLAH SESİ ÜZERİNE
KENDİM DIŞARI ÇIKTIM. BEN İÇERİ GİRDİM. AKLIM BAŞIMDA DEĞİLDİ. ONUN
İÇİN BABAMIN ODASINA BAKIP DA SİLAH ATILDIĞINI SÖYLEMEK AKLIMA
GELMEDİ...” demiş, çelişki nedeniyle sorulduğunda daha önce aklının
başında olmadığını onun için önceki ifadelerini kabul etmediğini söylemiştir.
İpek UĞUR 14.7.1997 tarihinde Mahkemeye bir dilekçe vermiştir. (EK-31) Bu
dilekçesinde;“...ben sanık H. C.’ yi ateş ederken görmedim sadece daha önceki
küçük problemlerden dolayı ondan şüphelendiğim için böyle demiştim...ben
olayı ve vuran kişiyi kesinlikle görmediğimi beyan eder.”.. şeklinde beyanda
bulunmuştur. 15.5.1999 tarihli Celsede (EK-32)yeniden ifadesine başvurulan
İpek UĞUR, bu sefer de; “...BEN DAHA ÖNCE İFADE VERMEŞİM. O
İFADELERİMDE SANIĞI GÖRDÜĞÜMÜ İFADE ETMİŞTİM. ANCAK BENİM
GÖRDÜĞÜM SANIK OLMAYABİLİR. ONA BENZETTİM. O OLMAYABİLİR. ŞU
ANDA BENİM AMCAM DİLEKÇE YAZDIRDI. ALTINADA PARMAK İZİMİ
ALDILAR. O DİLEKÇE DOĞRUDUR. DAHA ÖNCEKİ İFADELERDE BELİRTTİĞİM
OLAYLAR DOĞRU DEĞİLDİR...” demiş, eski ifadeleriyle çelişki hatırlatılıp
sorulduğunda “...ateş ederken gördüm demişsem de ben ateş edeni sanığa
benzettim. Amcam da trafik kazası geçirmişti. Başsağlığına gelmeyince ayrıca
ondan da şüphelendim. Bu nedenle onun ismini verdim. Benim şimdiki ifadem
daha doğrudur.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Tüm bu çelişkilere rağmen
Mahkeme bu kişinin ifadesine itibar ederek hüküm tesis etmiştir. Oysa ki İpek
UĞUR’un diğer yakınıcılar gibi birisi tarafından yönlendirildiği çok açıktır.
İkinci Celseden sonra, Tutuklu Sanık H. C. 25.9.1996
tarihinde Mahkemeye bir dilekçe vermiş (EK-33), bu dilekçesinde de
Mahkemeye yardımcı olabilmesi açısından abisine ait kalaşnikof marka silahı
nöbet tutarken yanında bulundurduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine söz
konusu silaha el konulmuş (EK-34), bir sonraki 3.10.1996 tarihli celsede de
bu silah ile olay yerinde bulunan kovanların, bağlantılarının tespiti için Adli
Tıp Kurumuna gönderilmesi kararı verilmiştir (EK-35).
31.10.1996
tarihli
celsede
Adli
Tıp
raporunun
beklenmesine, olayın esasına etki etmeyeceğinden ve bulunamadığından
daha sonraki aşamada dinlenmesinden vazgeçilecek olan tanık Celal
- 57 -
Şaşmaz’ın ifadesinin alınması için müzekkere yazılmasına, Sanığın gönüllü
yada geçici köy korucusu olup olmadığının araştırılması için C.Savcılığına
yazı yazılmasına karar verilmiştir (EK-37). Jandarmanın yazı üzerine verdiği
cevap da dosyasına konulmuştur (EK-38).
22.11.1996 tarihli celsede ise Mahkeme; Sanık vekilinin
talebi üzerine; Hamza BOĞUÇ hakkında Hazırlık aşamasında bir işlem
yapılıp yapılmadığının araştırılması için C.Savcılığına müzekkere yazılmasına
karar vermiştir (EK-39). Hamza BOĞUÇ; maktülle en son görüşen kişidir, olay
anında köy korucuları Hamza BOĞUÇ’u olay yerinden elinde silahla gelirken
görmüşlerdir ve 15.7.1997’de Tanık İpek UĞUR ifadesinde; 14.7.1997’deki
dilekçesini amcasının yani Hamza BOĞUÇ’un yazdırdığını beyan etmiştir.
19.12.1996 tarihli Celsede müzkkere cevapları gelmemiş,
duruşma 16.1.1997 tarihine bırakılmıştır. (EK-40)
Hamza BOĞUÇ hakkında Hazırlık aşamasında bir işlem
yapılıp yapılmadığı araştırılmış, bazı işlemlerin yapıldığı anlaşılmış (EK-41),
ancak tam bir sonuç alınamamıştır. Ama açık olan husus; Hamza BOĞUÇ’un
hazırlık aşamasında gözaltına alındığı,göz altına alınma süresinin uzatıldığı
tespit edilmiş, ancak hem alınan ifadeleri hem de söz konusu bu belgeler
dosyadan bir şekilde alınmış, yok edilmiştir.
Nitekim
16.1.1997
tarihli
Celsede
de
bu
durum
Mahkemece fark edilmiş; “... 3.6.1996 tarihinde emniyet odasına alınan
4.6.1996 tarihinde Bulanık Savcılığına sevk edilen Hamza Boğuç hakkında
savcılıkca ne işlem yapıldığını ayrıntılı olarak araştırılıp sonucundan bilgi
verilmesi için C.savcılığına müzekkere yazılmasına..” karar verilmiştir(EK-42).
Bu arada 24.12.1996 tarihli Adli Tıp Kurumu Raporu
22.1.1997 tarihinde Dosyaya girmiştir(EK-43). Bu Rapora göre; olay yerindeki
kovanların H. C.’nin abisine ait Kalaşnikof marka silahtan atıldığı tespit
edilmiştir.
7.2.1997
tarihli
Celsede;
Sanık
vekilinin
talebi
doğrultusunda “Olay Yeri Tespit Tutanağı”nı tanzim edenlerin tanık olarak
- 58 -
dinlenmelerine karar verilmiştir. Hamza BOĞUÇ hakkında ise C.Savcılığı; tüm
işlemlerin dosya içerisinde olduğunu müzekkere cevabında belirtmiş, dosyada
da bu konuda herhangi bir evrak olmadığından “... Tahkikat evrakında Hamza
Boğuçun ismi geçmiş olup bu konuda karar verilmediğinden takipsizlik veya
ek iddianame tanzim edilmek üzere dosyanın C.Savcılığına tevdiine...” karar
verilmiştir. (EK-44)
Tüm bu yargılama sürecinde H. C.; gerek Celselerde,
gerekse Tutuklu bulunduğu Muş Kapalı Cezaevinden Mahkemeye yazdığı
dilekçelerinde
sürekli
olarak
iftiraya
uğradığını,
bu
suçu
kendisinin
işlemediğini ısrarla belirtmektedir. (EK-45)
20.2.1997, 20.3.1997 ve 14.4.1997 tarihli duruşmalarda
da sanığın tutukluluk hali devam etmiştir.
Talimat üzerine olay günü “Olay Yeri Tespit Tutanağı”nı
düzenleyen İbrahim BAŞKENT ve Mehmet ŞAHAN’ın ifadeleri alınmış, bu
kişiler ifadelerinde olay ihbarı üzerine olay yerine gittiklerini, failin kim
olduğunu bilmediklerini belirtmişlerdir (EK-46).
9.5.1997,
5.6.1997
tarihli
Celselerde
de
Sanığın
tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir (EK-47).
Olay günü “Olay Yeri Tespit Tutanağı”nı düzenleyen diğer
tanık Cemal AÇIKGÖZ de ifadesinde de olayla ilgili önem arz edecek bir
bilgisinin olmadığı görülmüştür. (EK-48)
3.7.1997 tarihli Celsede H. C.’nin abisi Hasan C. tanık
olarak dinlenmiştir(EK-49). İfadesine bakıldığında olayla ilgili önem arz
edecek bir bilgisinin olmadığı görülmüştür (EK-50).
14.8.1997 tarihli Celsede ise yeni bir olguya rastlanmıştır:
Savunma tanıklarından Ahmet KARA ifadesinde; “...olay tarihinde ben muhtar
olmadığı için muhtarın yerine bakıyordum, benim evim olay mahaline 1. Km.
uzakta idi geceleyin silah sesi duymadım köy bekçisi gelerek bana sabah saat
6 sıralarında haber verdi, bunun üzerine olay mahaline gittim, olay mahalinde
cenaze yerde idi, insanlar kalabalıktı ben kalabalığı dağıtmaya çalıştım, orda
- 59 -
boş kovan görmedim, korucular geldi koruculara teslim ettim, boş kovanların
nasıl toplandığını ve kim tarafından toplandığını görmedim baktığımda boş
kovanlarda görmemiştim, otopsi sırasında boş kovan adı geçti, ben komutana
boş kovan yok diye söylediğimde koruculardan Hamit isminde birisinin
kendisine boş kovanları verdiğini söyledi ancak ben Hamitin boş kovanları
teslim ettiğini de görmedim...” şeklinde,
Tanık Abdullah AYIK ifadesinde; “... Olaya hakkında
görgüye
dayalı
bir
bilgim
yoktur,
olay
tarihinde
sabahleyin
adam
öldürüldüğünü söylediler bunun üzerine olay mahaline gittim olay maheline
gittiğimde bütün köylü orda idi kalabalıktı kalabalığı dağıtmaya çalıştık
jandarmaya da telefonla haber verdik ilk gördüğümde boş kovan falan
görmedim, bilahare jandarma komutanı ibrahim astsubay geldi ibrahim
Astsubay boş kovanların temini için tutanak tutmuştu, tutanakta boş
kovanların olduğu yazıyordu, bizde olmadığını söyleyince bize korucu hamitin
verdiğini söyledi. Ben korucu hamitin boş kovan topladığını görmedim...”
şeklinde beyanda bulunmuşlardır (EK-51).
Tanık Astsubay İbrahim BAŞKENT 7.8.1997 tarihinde
Tokat Ağır Ceza Mahkemesine verdiği talimat ifadesinde; “... Olay yerinde
bulunan boş kovanları kendimiz toplamadık olayı duyduğumuzda olay yerine
gittik ancak biz olay yerine ulaşmadan önce Sarıpınar köyünden geçici köy
korucusu olan tim olay yerine gitmiş, biz gittiğimizde köy korucuları bize boş
kovanları verdiler, boş kovanları veren şahsın ismi yanlış hatırlamıyorsam
sözünü ettiğim korucu timden olan Hamit isimli bir şahıstı, ben kendilerine boş
kovanları aldıkları yerlere koymalarını söyledim, onlarda kovanaları buldukları
yerlere koydular,onların anlattığına göre boş kovanların bulunduğu yerleri
gösterir kroki
düzenledik,
düzenlemiş olduğumuz
kroki ve
tutanaklar
doğrudur...” şeklinde beyanda bulunmuş, söz konusu zabıt 15.8.1997
tarihinde dosyasına girmiştir (EK-52).
Bir sonraki celsede Hamit SABIRLI isimli şahsın Huzurda
ifadesi alınmıştır. C.Savcısının esas hakkında mütalaasını da beyan ettiği
11.9.1997 tarihli celsede Hamit SABIRLI; “... Olay tarihinde ben köyde korucu
idim diğer korucular göreve gitmişti sadece ben vardım telefon geldi telefonda
- 60 -
bana H. isminde bir vatandaş bizim köyde cinayet olmuş diye söyledi bunun
üzerine ben de o köye gittim olay mahaline gittiğimde kalabalık vardı kalabalık
sırasında aralarından Hamza adlı birisi bana olay mahalinde boş kovan
topladığını söyleyerek boş kovanları verdi ben de bu boş kovanları astsubaya
geldiğinde astsubaya verdim ben olaya ilk gittiğim zaman sabahleyin saat
5.sıralarıydı maktülü kimin öldürdüğünü bilmiyorum...” Sanık vekilinin talebi
üzerine yeniden sorulması üzerine; “...Astsubay geldiği zaman daha doğrusu
jandarma geldiği zaman olay mahalinde boş kovan yoktu bana hitaben boş
kovanlar varsa alın muhafaza edin dedi ben de baktım göremedim boş kovan
varsa olay mahalindeki boş kovanları getirin diye söyledim hamza isimli bir
şahıs bana bu boş kovanları verdi bu hamzanın babasının ismini bilmiyorum
şahsını da tanımıyorum...” şeklinde beyanda bulunmuş, Astsubay İbrahim
BAŞKENT’in ifadesi ile çelişki üzerine sorulduğunda da “... Tanık ibrahim
başkentin beyanı doğrudur boş kovanları ben verdim ancak ona verdiğim boş
kovanları ben başka şahıstan aldım bu şahıslardan nereden aldığını
sorduğumda bana söyledi bunun üzerine ben de o şahsın aldığı yeri astsubaya
söyledim beyanıma göre tutanak doğrudur...” şeklinde ifade vermiştir (EK-53).
Boş kovanlar H. C.’nin abisine ait silahtan atılmıştır. Ama
bu kovanlar, olay anında olay yerinde Jandarma krokisinde belirtilen yerlerde
bulunmamaktadır. Kovanları Hamit, Jandarmaya eliyle vermiş, Jandarma Tim
Komutanı İbrahim BAŞKENT de bu durumu ifadesiyle onaylamıştır. Hamit’in
ifadesine göre ise kovanları kendisine veren isim : Hamza BOĞUÇ’tur.
Yukarıda anlatılmaya çalışılan tüm bu olgulardan da görüleceği üzere; eğer
bir şüpheli varsa bu kişinin Hamza BOĞUÇ olacağıdır. Mahkeme ise tüm bu
verileri değerlendirme dışı bırakarak, H. C.’yi olayın faili ilan etmiştir. Oysa ki,
kovanlar, başka bir bölgeden başka bir zamanda toplanıp (öreğin; düğün,
çatışma v.b.), olay sonrası sanki olay yerinde bulunmuş gibi Jandarmaya
teslim edilmiş olabilir.
Türk Ceza Hukukunun temel prensiplerinden birisi de:
“ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR” ilkesidir. Bu ilke her hukuk devletinde
kabul
edilen
en
temel
ilkelerdendir.Bu
- 61 -
ilkeye
göre;
yapılan
ceza
muhakemesinin sonunda, fiilin sanık tarafından işlendiği kesin kanaatine
varılmadığı taktirde beraat kararı verilmesi zorunludur. Bu zorunluluk hem
Avrupa
İnsan
Hakları
Sözleşmesinin
hem
de
Türkiye
Cumhuriyeti
Anayasasının emridir.
Ceza yargılamalarında amaç, maddi gerçeğin hiçbir
kuşkuya yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır; kuşkunun bulunması
halinde, mahkumiyet kararı verilmesi ceza hukukunun genel ilkelerine
aykırıdır; kuşkudan sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza hukuku ilkesidir
ve varsayımlara dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. (Prof. Dr. Bahri
ÖZTÜRK, Ceza Muhakemesi Hukuku, 138.sy. Ankara.2000)
Sanığın suçsuzluğunu ispat edememesi halinde mahkum
edildiği sistemler Modern Hukukun kabul edemeyeceği sistemlerdir.
D) ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE SAVUNMALAR
1. Genel Olarak :
“CMUK 251. Madde – “Delillerin ikame ve münakaşası
bittikten sonra söz davacıya ve ondan sonra Cumhuriyet Savcısına, sonra
malen sorumluya ve daha sonra da hemen sanığa verilir
Cumhuriyet Savcısı sanığa ve sanık ve müdafii de Cumhuriyet Savcısına
cevap vermek hakkını haizdirler. Reisin müsaadesiyle davacı ve malen
sorumlu da cevap verebilir. En son söz sanığındır.
Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya
ilave edecek bir şey olup olmadığı sanığa sorulur.”
Son soruşturma aşamasının, kanıtların ortaya konulması
ve tartışılması devresi bitince sonuç çıkarma bölümünün birinci devresi olan
- 62 -
tartışmaya sıra gelir. Tartışma bölümünden sonra ek kanıtların ortaya çıkması
halinde bu kanıtlar toplanır ve bu kanıtlar üzerinde iddia ve savunma
makamlarının diyecekleri belirtildikten sonra yeni bir tartışma bölümü başlar.
Tartışmadan amaç, hükmün verilmesini sağlamak için mahkemece verilecek
son kararın nasıl olması gerektiği hakkında görüş bildirilmesidir. İddia makamı
bakımından “esas hakkındaki iddia”, savunma makamı bakımından “esas
hakkındaki
savunma”
sorgu
niteliği
taşımadığından
yazılı
bildirilmesi
olanaklıdır.
Dikkat edilirse, önce iddia makamını oluşturanlara sonra
da savunma makamı sahiplerine söz verilmektedir. Buna uyulmaması mutlak
bozma nedenidir.
Usul kanununun 251. maddesi gereğince, mahkeme,
delillerin ikamesi ve münakaşasının tamamlandığına hükmettiğinde, önce
katılana, sonra Cumhuriyet Savcısına, daha sonra malen sorumlu olana ve en
son olarak da sanığa söz vererek, soruşturmanın genişletilmesi talebinin olup
olmadığını sorar. Soruşturmanın genişletilmesi yönünde talep söz konusu
olursa mahkeme, bu konuda bir karar verir. Bu talep kabul edilirse o yönde
işlem yapılır, reddedilirse CMUK m251’ deki sıraya uyularak katılanın,
Cumhuriyet Savcısının, varsa malen sorumlunun ve son olarak da sanığın
esasa dair görüşü sorulur.
SUÇUN MAHİYET VE VASFININ DEĞİŞMESİ
CMUK 258. MADDE - (Değişik: 3006 - 08.06.1936)
(Değişik 1. fıkra: 3206 - 21.05.1985) Sanık, suçun hukukî niteliğinin
değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir halde
bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun temas
ettiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez
- 63 -
Ceza Kanununda tayin edilmiş olup cezanın artırılmasını icab edecek
mahiyette bulunan hallerin ilk defa duruşma sırasında serdedilmesi halinde
dahi aynı hüküm caridir.
(Değişik: 3206 - 21.05.1985) Sanık, iddianamede yazılı suçtan daha
ağır bir madde hükmüne maruz bırakıldığını veya ikinci fıkrada gösterilen
nitelikte yeni ileri sürülen hallerin mevcudiyetini bildirerek, savunmasını
hazırlayamadığı itirazında bulunacak olursa, mahkeme, duruşmanın başka
güne bırakılmasına karar verir.
Bundan başka mahkeme vaziyette hasıl olan değişiklikler neticesinde
iddia ve müdafaayı lâyıkıle hazırlamak için muhakemenin talikine lüzum
görürse gerek taleb üzerine ve gerek kendiliğinden muhakemeyi talik edebilir.
(Ek 5. fıkra: 1696 - 05.03.1973) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirmeler
varsa müdafie yapılır. Müdafi sanığa tanınan haklardan onun gibi faydalanır.
(Ek 6. fıkra: 2369 - 07.01.1981) (Değişik: 3206 - 21.05.1985)
İddianamede gösterilen suçun temas ettiği kanun maddelerinde belirtilen
cezadan daha az bir ceza verilmesini gerektiren hallerde sanık, meşruhatlı
davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmez veya davetiye tebliğ edilemez
ise bu maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanmaz.”
Mahkeme iddianamede açıklanan eylem dışına çıkamaz
ise de, suçu nitelemede özgürdür. Mahkemenin eylemin kanıtlandığını ve suç
oluşturduğunu görmesi durumunda, o eylemin Yasanın hangi maddesine
uyduğunu belirlemesi gerekir. Uygulanacak madde iddianamedeki nitelemeye
uygun ise, sorun yoktur. Çünkü, iddianame okunup sorgusu yapıldığında
sanık suçlamaya göre esasen savunmasını yapmış olmaktadır. Ancak,
yargılama sırasında suçun hukuksal niteliği değiştiği taktirde, bu yeni durum
karşısında ek savunma yapması zorunlu olup sanığın beklemediği ve
savunmasını yapmadığı suçtan hükümlendirilmesi doğru olmayacaktır. (1)
(1) Osman YAŞAR, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ankara 1998, s.1182
- 64 -
2. Somut Olay :
11.9.1997 tarihindeki Celsede (EK-53) C.Savcısı TCK
448. maddesinin uygulanmasına binaen Ek savunma hakkı verilmesini talep
etmiş, talebi doğrultusunda sanığa ek savunma hakkı verilmiş, Sanık eski
savunmasını tekrar etmiş, suçsuz olduğunu beyan etmiştir.
Aynı celsede C.Savcısı ; “...Olay günü saat 22.00
sıralarında Maktülün İzmir’de kaza geçiren akrabalarının durumunu sormak
için telefon etmek üzere evinden çıktığı, bilahare evine dönerken sanığın
maktüle kelaşınkof silahla ateş ederek öldürdüğü sanığın eylemi abisi
Abdullah C.’ye ait silahla gerçekleştirdiği iddia, savunma, tanık anlatımları,
Adli tıp raporu ve otopsi raporu ve tekmil dosya kapsamından anlaşıldığından
eylemine uyan TCK 448,31,33,40, maddeleri gereğince cezalandırılmasına
emanete bulunan boş kovan ve çekirdeğin TCK 36. maddesi gereğince
müsaderesine yine emanete bulunan silahın sahibi Abdullah C.’ye iadesine,
suç vasfı ve mevcut delil durumuna göre sanığın tutukluluk halinin devamına
karar verilmesi...” şeklinde Esas Hakkında Mütalaada bulunmuştur.
III. HÜKÜM
A) KISA KARAR:
CMUK 253. Madde – “ Duruşmanın sona erdiği tefhim
olunduktan sonra hüküm verilir.
- 65 -
Sanığın
bereatına
veya
mahkumiyetine,
davanın
reddine
veya
düşmesine ve muhakemenin durmasına dair kararlar hükümdür.”
CMUK 261. Madde – “Hükmün tefhimi duruşmanın
sonunda, en az 268. maddede belirtilen hüküm fıkrasının duruşma tutanağına
geçirilerek okunması ve gerekçenin başlıca noktalarının sözlü olarak
bildirilmesi suretiyle olur.
Hüküm fıkrası ayakta dinlenir.
Hükmün tefhimi sırasında sanık hazır bulunduğu takdirde, varsa kanun
yolları kendisine bildirilir.”
CMUK 268. Madde – “ Hükmün gerekçesi tamamiyle
tutanağa dercedilmemişse, tefhimden itibaren üç gün içinde dava dosyasına
raptolunur.
Hüküm ve kararlar buna iştirak eden hakimler tarafından imzalanır.
Hükmün beyan edilmesinde, hakimlerden biri imza edemeyecek durumda
ise, maninin sebebi reis tarafından ve bunun da bulunmaması halinde,
hükümde hazır bulunan hakimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına
yazılır.
Hüküm fıkrasında, 253. Maddeye göre verilen kararın ne olduğunun,
uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına
başvurmanın mümkün olup olmadığının tereddüde yer vermeyecek şekilde
açıkça gösterilmesi gerekir.
Hükümlerin ikinci nüshaları ve hülasaları reis ve zabıt katibi tarafından
imzalanır ve mahkeme mührü ile mühürlenir”.
CMUK 260. Madde –“Sanık mahkum olursa hükmün
gerekçesinde mahkemece suçun kanuni unsurları olmak üzere sabit ve
muhakkak addedilen vakıalar gösterilir;eğer delil başka vakıalardan istintaç
edilmiş ise bunlar dahi hükümde söylenir.
Duruşma sırasında Ceza Kanununda muayyen olup cezanın kaldırılmasını
veya tahfif veyahut teşdidini mucip olacak mahiyetteki hallerin vücudu
- 66 -
serdedilmiş ise hükmün gerekçesinde bu hallerin sabit addedilip edilmediği
gösterilir.
Bundan başka mahkumiyete dair hükmün gerekçesinde Ceza Kanununun
tatbik olunan maddesini veya ceza miktarının tayinine hakimi sevkeden halleri
muhtevi olur.
Ceza Kanunu umumi surette daha hafif bir cezanın tatbikini esbabı
muhaffife vücuduna bağlı kılmış ise bu sebeplerin vücudu kabul veya
reddolunduğu takdirde hükmün gerekçesinde bunlara mütaallik kararları dahi
gösterir.
Kanun yollarına müracaata yetkisi olanlar bu haklarından vazgeçtikleri
beyan ederlerse suçun kanuni unsurlarını gösteren vakıaların ve tatbik edilen
kanun maddesinin söylenmesi yeter.
Beraat halinde hükmün gerekçesinde sanığın isnat olunan suçu işlediğinin
sabit olmamasından mı yoksa sabit ve mütehakkik addedilen suçun kanunda
bir mahkumiyeti istilzam edemediğinden mi beraatına hükmolunduğunu
gösterir.”
CMUK 260. maddesi uyarınca mahkumiyet kararlarında,
suçun yasal unsurları, sabit ve muhakkak kabul edilen olaylar, kanıtlar
gösterilmelidir. Ceza yasasında yer alan ve cezayı kaldıran, azaltan ya da
ağırlatan nedenlerin sabit sayılıp sayılmadığı, uygulanan yasa maddeleri ile
ceza tayininde rol oynayan faktörler, hafifletici nedenlerin kabul veya reddine
ilişkin nedenler gösterilmelidir. Son kararın gerekçesinin, özellikle mahkumiyet
kararında bütün ayrıntısı ile yer almasının istenme nedeni, üst mahkemelerce
iyi bir denetim yapılmasına olanak tanımaktır.
Kısa karar uyuşmazlığın çözüm şeklini gösterir. İnfaz için
C.Savcılığına verilen de hüküm fıkrasıdır. Hüküm fıkrasında tüm sonuçlar
gösterilmelidir. Buna göre;
•
CMUK’ nun 253. maddesine göre verilen kararın ne olduğu,
- 67 -
•
Uygulanan yasa maddeleri,
•
Verilen ceza miktarı,
•
Yasa yollarına başvurmanın olanaklı olup olmadığı belirtilmelidir.
CMUK 256. Madde – “Mahkemece hüküm ve kararlar,
ittifak veya ekseriyetle verilir.
Muhalefet sebeplerinin tutanakta gösterilmesi mecburidir.”
11.9.1997
tarihli
celsede
(EK-53)
C.Savcısı
esas
hakkındaki mütalaasını vermiş, Sanık vekilinden mütalaaya karşı diyecekleri
sorulmuş, sanık vekilinin beyanına itibar edilmemiş, akabinde Mahkeme de
kısa Kararını açıklamıştır. Buna göre; “... Sanığın Kasten Adam öldürmek
suçundan eylemine uyan TCK 448. maddesi uyarınca taktiren YİRMİDÖRT
SENE AĞIR
HAPİS
CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,
...TCK.59.
maddesi gereğince taktiren 1/6 oranında indirim yapılarak YİRMİ SENE AĞIR
HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA...” oybirliğiyle karar verilmiştir.
B) GEREKÇELİ KARAR:
CMUK 268. Madde – “ Hükmün gerekçesi tamamiyle
tutanağa dercedilmemişse, tefhimden itibaren üç gün içinde dava dosyasına
raptolunur.
Hükmün gerekçesi tamamen tutanağa geçirilmemişse
268. Maddeye göre tefhimden itibaren üç gün içinde yazılarak dosyaya
konması gerekir.
Duruşma tutanağına yazılan hüküm fıkrasında belirtilen
hususların sonradan yazılacak gerekçeli hüküm fıkrasındaki hususlarla
tamamen uyuşması gerekir. Tutanakta yazılı olan kısa kararın hüküm
kısmıyla, gerekçeli karardaki hüküm kısmı birbirinden farklı olursa, tutanaktaki
hüküm fıkrası esas tutulur.
- 68 -
CMUK;
düzeneğinde
gerekçelendirmeyi
tüm
yargı
organlarının karar/muhalefet şerhleri ve mütalaaları için gerekli bulmakla
birlikte gerekçelendirmede gözetilecek hususlar yönünden mahkumiyet ve
beraat
kararları
arasında
ayırım
yapmıştır.
Mahkumiyet
kararlarının
gerekçesinde; kanıtlanmış ve kesin olgular, başka olgulardan edinilen kanıtlar
(260/1), T.C.K.’da yer alan ve cezayı kaldıran indiren yada ağırlaştıran
nedenlerin sübuta erip ermediği (260/2), uygulanan ceza kuralı, cezanın
tayininde etkili haller (260/3), ceza yasasında cezanın indirilmesi nedeni
olarak gösterilen nedenlerin kabul yada reddinin mutlaka temellendirilmesi
gerektiği belirtilirken, Beraat kararlarının gerekçesinde ise sanık hakkında
verilen beraat kararının hangi nedene dayalı olarak verildiğinin açıklanması
yeterli görülmektedir.
Yargılamaya katılanların yasa yollarına başvurma
hakkından vazgeçtikleri taktirde, suçun yasal unsurlarını gösteren olgularla
uygulanan yasa maddesinin son kararın gerekçesinde yer almasının yeterli
(260/5) görüldüğü anlaşılmaktadır. Yasa yolundan vazgeçme durumunda,
gerekçede başka hususlara yer verilmesine gerek görülmemesinin nedeni, bu
kararın başka mahkeme yada yargı organlarınca gözden geçirilmeyecek
olmasındandır.
Son kararın gerekçesinin, özellikle mahkumiyet kararında
bütün ayrıntısı ile yer almasının istenme nedeni, üst mahkemelerce iyi bir
denetim yapılmasına olanak tanımaktadır.
Muş Ağır Ceza Mahkemesi 22.9.2297 tarihinde (EK-54)
Gerekçeli Kararını yazmış, Bu karara göre “... “...taktiren YİRMİDÖRT SENE
AĞIR HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
Sanığın mahkemeye olan saygılı tutumu, suça konu olan
silahın emanette tesliminde yardımcı oluşu Lehine taktiri hafifletici sebep
kabul edilerek sanığa verilen cezadan TCK. 59 maddesi gereğince taktiren
1/6 oranında indirim yapılarak YİRMİ SENE AĞIR HAPİS CEZASIYLA
- 69 -
CEZALANDIRILMASINA, Sanığa verilen cezadan başkaca eksiltme veya
arttırma yapılmasına taktiren YER OLMADIĞINA,
Sanığın tutuklulukta geçen günlerini TCK. 40 maddesi
gereğince cezasından MAHSUBUNA,
Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı nazara alınarak
TCK.
31
maddesi
gereğince
sanığın
MÜEBBEDEN
KAMU
HİZMETLERİNDEN YASAKLANMASINA,
Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı nazara alınarak
sanığın TCK. 33 maddesi gereğince ceza müddeti zarfında YASAL
KISITLILIK ALTINDA BULUNDURULMASINA,
Sanığa verilen cezanın nevi ve miktarı mevcut delil
durumu nazara alınarak sanığın TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA,...”
şeklinde hüküm tayin etmiştir.
IV. KANUN YOLLARI
A) TEMYİZ
CMUK 305. Madde – “ Ceza mahkemelerinden verilen
hükümler temyiz olunabilir. Ancak on beş sene ve ondan yukarı hürriyeti
bağlayıcı cezalar ile ölüm cezalarına ait hükümler hiçbir harç ve masrafa tabi
olmaksızın Yargıtayca re’ sen tetkik olunur.
1- İki milyon liraya kadar (iki milyon dahil) para cezalarına dair olan
hükümler,
2- Yukarı sınırı on milyon lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren
suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri
3- Bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
- 70 -
Temyiz olunamaz.”
Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, bir kısım
hükümler Yargıtay’ca talep olmasına bakılmaksızın tetkik edilirken, bir kısım
hükümler ise temyizi kabil olmayan hükümler olarak sayılmaktadır. Bunların
dışında kalan hükümler ise, ancak ilgililerin kanunda belirtilen süre içinde
temyiz talebinde bulunmaları halinde temyiz olunabilir.
Öte yandan, kanun ceza mahkemelerinden verilen
hükümlerin temyiz olunabileceğini belirtmiş olduğundan, hüküm mahiyetinde
olmayan kararlar aleyhine temyiz yoluna müracaat olunamayacağı aşikardır.
CMUK 305. Madde - " Ceza Mahkemelerinden verilen
hükümler temyiz olunabilir. Ancak, onbeş sene
ve ondan yukarı hürriyeti
bağlayıcı cezalar ile ölüm cezalarına ait hükümleri hiç bir harç ve masrafa tabi
olmaksızın Yargıtayca re'sen tetkik olunur.”
CMUK m. 305’ de Yargıtay’ca re’sen temyiz incelemesine
tabi olan hükümler sayılmıştır. Bu hükümlerin re’ sen temyize tabi olması,
Cumhuriyet Savcısının ve diğer ilgililerin hükmü temyiz etmelerine engel
değildir.
CMUK 307. Madde - “Temyiz ancak hükmün kanuna
muhalif olması sebebine müstenit olur.
Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna
muhalefettir.”
CMUK m. 307’ de bir hükmün ancak kanuna muhalif
olması durumunda temyiz edileceği belirtilmiş olup, m. 308’ de ise mutlak
- 71 -
temyiz nedenleri sayılmıştır. Bu maddede sayılan hallerde mutlaka kanuna
muhalefet edilmiş olmaktadır.
Temyiz incelemesinde, ilk derece mahkemelerinin vermiş
oldukları hükümler hukuka aykırılık yönünden denetlenirken, mahkemenin
sabit kabul ettiği olaya uygulamayı uygun gördüğü hukuk kuralının doğru olup
olmadığı denetlenir. Maddi sorunun tespitiyle temyiz mercii ilgilenmez.
Yargıtay temyiz incelemesini dosya üzerinden yapar. Temyiz yolunda, hüküm
mahkemesinin kararı yalnızca hukuka uygunluk bakımından incelenir. Hüküm
mahkemesince incelenen vakıalar temyiz yolunda tekrar inceleme konusu
yapılamayacağı gibi yeni vakıalar da ileri sürülemez. Temyiz talebinin
dinlenebilmesi için temyiz edilen karar verilirken hukukun yanlış uygulandığını
bildirmek gerekli ve yeterlidir. Yargıtay temyiz edenin ve karşı tarafın bildirmiş
olduğu hukuki sebeplerle bağlı değildir.
CMUK 310. Madde – “Temyiz talebi, hükmün tefhiminden
itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya
zabıt katibine yapılacak beyanla olur, beyan tutanağa geçirilir ve tutanak
hakime tasdik ettirilir.
Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden
başlar.”
CMUK 312. Madde – “Müddeti içinde verilen temyiz
dilekçesi hükmün kati’leşmesine mani olur.”
CMUK 421. Madde – “Bu Kanuna göre ağır ceza
işlerinden maksat, ölüm ve ağır hapis ve on seneden fazla hapis cezalarını
gerektiren cürümlere ilişkin davalardır.”
Sanık
veya
vekili
temyiz
incelemesinin
duruşmalı
yapılmasını talep ettiği taktirde ağır cezalı işlerde duruşmalı inceleme
- 72 -
yapılabilir. Yargıtay’ca re’sen de duruşmalı inceleme yapılmasına karar
verilebilir. Tutuklu olan sanık bizzat duruşmalara katılamaz.
Dava konusu olayda verilen hüküm Yargıtay’ca re’sen
tetkik olacak hükümlerden olduğundan, temyiz incelemesinin yapılabilmesi
için ilgililerin talebi gerekmemektedir; dava konusu olayda, mahkemenin
verdiği hükme karşı ilk derece Mahkemesindeki Sanık Vekilinin süresi içinde
dilekçe vermek suretiyle duruşma talepli temyiz talebinde bulunmuştur (EK55). Böylece, dosya Yargıtay’a gönderilmiş ve temyizen tetkiki yapılmıştır.
Usulüne uygun olarak gerçekleşen talep üzerine hükmün kesinleşmesi
engellenmiştir.
Yargıtay
dairelerinde
kararlar
oybirliğiyle
ya
da
oyçokluğuyla alınır. Genel kurallarda ilk oturumda katılanlardan üçte ikisinin
oyuyla bu oturumda en az üçte iki çoğunluk elde edilemezse ikinci oturumda
karar için çoğunluk oyu yeterlidir.
Temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay’ın verebileceği üç
tür karar vardır. Bunlar bozma, onama ve değiştirerek ve düzelterek
onamadır. Yerel mahkemelerce verilen hükümlerde kanuna aykırı bir cihet
görülmezse, Yargıtay’ca bu hükümler onanır ve onama halinde hüküm
kesinleşir. Bu itibarla, kesinleşmiş olan bu hükümlere karşı gidilebilecek
başka bir olağan kanun yolu kalmaz.
CMUK 321. Madde –“ Temyiz Mahkemesi, aleyhine itiraz
olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme
esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı
zamanda bozulur.”
Bu aşamada devreye Ankara Barosu Avukatlarından
Nusret GÜLER girmiş, Sanığın vekaletini almıştır. Nusret GÜLER’in devreye
girmesiyle olayın gidişatı değişmiştir. Yoğun araştırmaları ve çalışması
sonucu hazırladığı 19.3.1998 tarihli dilekçesi (EK-56) ve Yargıtay 1. Ceza
Dairesinde yaptığı savunmasıyla H. C.’nin tahliyesini sağlamıştır. Söz konusu
dilekçesine ve bu dilekçede dikkat çektiği hususlara bakarsak:
- 73 -
“... 1- Yüce heyetinize şunu arzetmek isterimki: Doğu ve
güneydoğuda askeri operesyonlarla terör büyük ölçüde çökertilmiştir.Ancak terörün bir daha
hortlamaması için ekonomik ve kültürel reformların yanında yargı reformunada ihtiyaç
vardır.Aşağda anlatacağımız hadise bu reformun ne kadar gerekli olduğunu sanıyoruz gözler
önüne serecektir.
Soruşturmanın başından karar aşamasına kadar olan
gelişmeleri ve dosya icersindeki mevcut delilleri derinlemesine incelediğimiz taktirde yapılan
yanlışlıklar usuli hatalar.soruşturma noksanlıkları ve subutu kabuldeki haksızlık
kendiliğinden görülecektir
26.05.1996 günü akşamı 21.30 - 22.00 arasında iki defa
seri şekilde silah sesi duyulur. Silah sesinin duyulması üzerine köyün alt tarafında
nöbet tutan Fuat AYIK Şahmurat KÖSE.Bahattin KIYAK ve Celal ŞAŞMAZ isimli
gönüllü köy korucuları sesin geldiği tarafa yöneldikleri anda, silah sesinden 5
dakika sonra sesin geldiği taraftan gelen elinde kaleşnikof marka silahıyla
Hamza BOGUÇ isimli şahısla karşılaşırlar.Kendilerinin sormasına meydan
kalmadan. Hamza BOGUÇ koruculara hitaben “..amcam oğlu Mehmet
UĞUR(maktül) evimize gelmişti evimizden ayrıldıktan hemen silah sesi
geldi.Evine gidip,gitmediğini merak ettiğim için bakmaya çıktım..” şeklinde
söylemiş,kendilerinden birinin gelmesi halinde bakabileceklerini söylemesi üzerine,
Bahattin KIYAK ile maktülün evine doğru gitmişler(Hamza BOGUÇ ilk ifadesinde
ışıklar söndüğü için,mahkemedeki ifadesinde köpek olduğu için eve bakmaya
gitmediklerini belirtmiştir) eve bakmadan geri dönmüşlerdir.Ertesi günü maktül
tarafın gelini Hasan C.’nin kızı sabahleyin su almağa gittiğinde maktülün cesediyle
karşılaşır. Jandarmaya haber verilmesi üzerine jandarma tutanak tutar. 27.5.1996 t.li
“OLAY YERİ TESBİT TUTANAĞI”na göre “..ceset maktülün evine 20-25 metre
mesafede.sağ yanına yatık vaziyette.bel kısmında 1 cm genişliğinde giriş deliği karın
kısmında 3 cm çıkış deliği.sağ ayak baldırının dış kısmında 1 cm genişliğinde giriş
deliği, baldırının iç kısmında 2 cm çıkış deliği,cesede 40-50 cm mesafede (1) 6 metre
mesafede (7) adet kaleşnikof silaha ait boş kovan, enseye 20 cm mesafede (1) adet
çekirdek,olayın namus meselesinden işlenebileceği tesbit edildi..” şeklinde yazılıdır.
Tarihsiz birde J. Ast. sb. üçvs İbrahim BAŞKENT tarafından tanzim edilen kroki
vardır.
Her iki belgede gerçeği
yansıtmaktan
uzaktır.Şöyleki:
Cesedin bulunduğu yer maktülün evine 20-25 metre mesafede olmayıp, 250-300 metre
mesafededir. Maktülün evi diye bahsedilen yer maktülün babasına ait evdir. Boş kovanlar ve
mermi çekirdeği cesedin yanında
bulunmamıştır. Köy azalarınıdan AHMET kara, Abdullah AYIK’ın 14.81997 tarihli son
soruşturma sırasında vermiş oldukları ifadelerinde ve J. Ast. Sb. İbrahim BAŞKENT’in
talimatla alınan 7.8.1997 tarihli ifadesinde bahsetiği gibi, kendisi Hamit isimli korucudan
almış, Hamit SABİRLİ’de 11.9.1997 mahkemede vermiş olduğu ifadesinde belirttiği gibi
tanımadığı Hamza isimli şahıstan (Hamza BOGUÇ) almış, Astsubayın yerine koyun demesi
üzerine Hamza’nın gösterdiği yerlere Hamit tarafından konulmuştur.
Olay yerine daha sonra Savcı ve ilçede pataloğ
bulunmadığından sağlık ocağındaki doktor gelerek 27.5.1996 tarihli “ÖLÜ MUAYENE VE
OTOPSİ ZAPTI” adı altında hayret verici bir tutanak tutmuşlardır. Cesedin yeri tarif
edildikten sonra sadece 8 adet boş kovan bulunduğu mermi çekirdeğinden bahsedilmediği
üzerindeki battaniye kaldırılarak
giydiği elbiselerden ve cesedin özelliklerinden
- 74 -
bahsedildikten sonra ceset doktorun uhtesine teslim edilmiş, Doktor ise ceset üzerindeki
elbiseleri çıkarmaya dahi gerek duymadan “...cesedin sol yan kısmından bir adet kurşun
deliği mevcut göbek kısmından da çıkış deliği mevcuttur. Başka bir yerinde herhangi
bir kurşun deliği yoktur...” dediği anda sanıyoruz orada bulunan görevlilerin
hatırlatması üzerine devamla “..başkaca bir daha doğrusu saikrum kemiğinin (sol) üstü
kısmında bir kurşun girişi daha mevcut olup sağ bacağının ön kısmında çıkış deliği
mevcuttur. Başkaca bir ateşli silah yarası veya kesici bir alet yara ve emaresi yoktur.
Kurşun deliklerinin girişi çıkış deliğine göre daha üsttendir. Mevcut bulgulara göre
sanığın ölümüne sebep olan kurşunlar tekrar çıkmıştır. Klasik otopsiye ve mermi
çekirdeğini vücut içersinde aramaya gerek yoktur. Maktülün ölüm sebebi
HİPOVOLEMİK ŞOKA BAĞLI DOLAŞIM YETMEZLİĞİ VE SOLUNUM
YETMEZLİĞİDİR..” şeklinde doktorlukla ilgisi olmayan ve usule aykırı bir tesbitte
bulunmuştur. Görüldüğü üzere elbiseleri dahi çıkarmaya gerek duymamıştır.Ortada bir
cinayet olduğu ve baş göğüs ve karın nahiyelerinin mutlaka açılması lazım geldiği halde
buna gerek duymamış, kendi bulgusuna göre iki adet kurşun yarası olduğu halde, sanki
boş kovanların tek silahtan atıldığını biliyormuş gibi hangisinin öldürücü hangisinin
öldürücü olmadığını tesbite dahi gerek duyulmıyacağı kanaatine varmıştır. Bacaktaki
yara dahi artere isabet ettiği taktirde öldürücü olabileceğini düşünememiştir.Ayrıca
yaraların giriş ve çıkış deliklerinin bulunduğu yeri tarifi çok basit ve hekimlik
mesleğiyle bağdaşmayan bir ifade tarzıdır. Zira sol yan kısmından bahsederken lomber
bölgemi ? Lateral bölgemi? Baldırdan kastının ingünal bölgemi? Femormu? Yoksa
tibia bölgesimi? Olduğunu dahi belirtmek lüzumunu dahi hissetmemiştir.
Tutulan bu tutanaklardan sonra Jandarma çevrede yapmış
olduğu araştırmadan sonra korucularla müvekkilin ifadesine başvurmuş, bu ifadelere göre
başta Hamza BOGUÇ olmak üzere maktülle kavgalı İbrahim ÜLKER isimli şahsı
gözaltına almış, İbrahim ÜLKER’in olayla ilgisi olmadığı anlaşılınca bu şahsı serbest
bırakmış Hamza BOGUÇ üzerindeki şüphelerin fazlalığı nedeniyle bunu serbest
bırakmıyarak soruşturmaya devam etmiştir. Jandarma bu kuşkusunda da haklıdır.
Zira olaydan 5 dakika sonra silah sesinin duyulduğu yerden elinde kaleşnikof silahıyla
gelen bütün korucuların ifadelerinde açık olarak belirttikleri gibi Hamza BOGUÇ’tur.
Hernekadar ilk başta Hamza BOGUÇ’la ilgili bir evrak dosyada görünmemekte isede
dosyada mevcut Bulanık C.Savcılığının 1996/473 Hz. 5.6.1996 tarihli Jandarmaya
hitaben yazmış olduğu yazı, Mahkemenin 22.11.1996 tarihli yazısı üzerine Bulanık
Jandarma Komutanlığının 28.12.1996 tarihli yazısı ve buna ekli tutanak (hernekadar
söz konusu yazıda Hamza BOGUÇ’un 3.6.1996 tarihinde gözlem altına alındığı ve
4.6.1996 tarihinde Savcılığa sevkedildiği yazılı isede bu yanlıştır.Zira dosyada mevcut
aynı komutanlığın 5.6.1996 tarihli yazısında Hamza BOGUÇ için gözlem süresinin
uzatılması istenmekte, aynı tarihli Savcılık yazısında da iki günlük süre verildiği
yazılıdır.7.6.1996 tarihinde evraklarıyla birlikte gönderildiğine ilişkin Jandarma
Komutanlığının yazısı vardır) Hamza BOGUÇ’un 5.6.1996 tarihli Adli Tabiplikçe
verilen ve 7 gün öncesine ait ekimoz izlerinin bulunduğuna dair rapor ve Bulanık C.
Savcılığının 20.1.1997 tarihli yazısı şahısla ilgili evrakların olduğunu hernasılsa Bulanık
C. Savcılığına sanığın mevcutlu olarak evrakla birlikte gitmesinden sonra hakkında bir
işlem yapılmadığı açık olarak görülmektedir. Hamza BOGUÇ hakkında bir işlem
yapılmamasına karşı Savcılık 17.6.1996 tarihli müzekkeresinde müvekkilim,Hamza BOGUÇ
ve İbrahim ÜLKER’in de içinde bulunduğu 11 kişinin ifadesinin alınması için hazır
bulundurulmasını Jandarmadan istiyor. Talimat üzerine hazır bulundurulan kişilerin tanık
sıfatıyla 16.6.1996 tarihinde ifadeleri alınıp hepsi serbest bırakılır. Bu ifadelerden 2 olaydan
33 gün sonra nereden çıktıkları belli olmayan, daha önce hiçbir surette ifade vermeyen
maktülün babası Musa, kardeşi Ali, karısı Medine ve kızı İpek UĞUR’un ifadesine
28.6.1996 tarihinde başvuruluyor. İfadesine başvurulan bu şahısların hepside olayı
- 75 -
görmediklerini ancak tahminlerine göre maktülü müvekkilimin öldürdüğünü
söylemekte sebeplerinide ortak olarak şöyle sıralamkadırlar.
İki yıl önce maktülle müvekkilimin birlikte nöbet tuttukları
halde bir yıl önce müvekkilimin nöbetini değiştirerek maktülden ayrıldığını,
Bir yıl önce maktülün kızını müvekkilimin PKKya dağa
götürmek için
istediğini, maktülün vermemesi üzerine müvekkilimin maktülle
konuşmadığını, maktülün korkusundan kızını müvekkilimin amcası oğluna verdiğini,
Olaydan bir gün önce maktülle karısının kayınpederlerinden
gelirken arkalarında bir kişinin takip ettiğini karısının dönüp baktığında bunun H. C.
olduğunu gördüğünü bunun üzerine hızla evlerine girdiklerini ,
Bunun dışında maktülün ölümünden sonra herkes taziyeye
geldiği halde müvekkilimin taziyeye gitmemesi nedeniyle,
Maktülü müvekkilimin öldürdüğü kanaatine vardıklarını
hazırlanmış bir senaryonun gereği olarak söylemişlerdir.Bu ifadeler üzerine soruşturma
Savcısı derhal müvekkilimin gıyaben tutuklanmasını Mahkemeden istemiş, talep üzerine
Bulanık SULH Cza Mahkemesi müvekkilimin gıyaben tutuklanmasına karar vermiştir.
Müvekkilin evinde arama yapılıp suç unsuruna rastlanmadıktan sonra evinden alınarak
hakkındaki gıyabı tutuklama kararı 1.7.1996 tarihinde vicahiye çevrilmiş Bulanık
C.Savcılığının aynı tarihli fezlekesi üzerine Muş C. Savcılığının 8.7.1996 tarihli
iddianamesiyle taamüden adam öldürmekten Muş Ağır Ceza Mahkemesine dava açılmışıtır.
Sayın Mahkeme tensip zaptıyla müşteki ve tanıkların
ifadesinin alınması için Bulanık Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazmış,ayrıca müvekkilin
üzerine kayıtlı silah olup olmadığını sormuş evinde de arama yapılmasını istemiştir.Gelen
cevabı yazıda arama sonunda suç unsuruna rastlanmadığı ve müvekkilin üzerine kayıtlı vizor
marka bir silahın olduğunu el konularak emanete alındığı belirtilir. Talimat cevabına aşağda
geniş olarak değinilecektir. Talimatla maktülün kızı İpek UĞUR tanık olarak dinlendiği
(yeminsiz) halde, müdahil vekili 9.8.1996 günlü duruşmada olayı gören tek tanık olarak
duruşmada dinlenmesini ister, Sayın Mahkeme de bu talebe uyarak tanığın dinlenmesine
karar verir. 9.9.1996 tarihli celsede İpek’le beraber Ali UĞUR’un da dinlenmesine karar
verilir. Ancak duruşmada tanığın daha önce tercümansız alınmasına rağmen yeterince Türkçe
bilmediği anlaşılır. Bunun üzerine tercüman vasıtasıyla ifadesine başvurulur. Çelişki ve
hayatın doğal akışına uymayan ifadesi karşısında sorulduğunda huzurdaki ifadesinin doğru
olduğunu söyler.(Bu tanığın ifadesine aşağda etraflıca değinilecektir) Aynı celsede
müvekkilimden sorulması üzerine müvekkilim korucu olmadığını acak köyde nöbet tuttuğunu
silah olarak ağabeyi Abdullah C.’nin silahını alarak nöbet tuttuğunu açık olarak ve
çekinmeden söyler. Ayrıca cezaevinden gönderdiği 25.9.1996 tarihli dilekçesinde gerekli
bilgiyi vererek silahı nöbetlerde kullanmaktan dolayı af yasasından istifade etmek istediğini
talep eder. Bu beyan üzerine Mahkeme Abdullah C.’ye ait silahın emanete alınarak boş kovan
ve mermilerle Adlı Tıpa gönderilmesini Savcılıktan ister. Bu arada Avukatı olduğu halde
doğru dürüst Türkçe bilmeyen Musa UĞUR adına çok bilinçli dilekçeler verilir.
Hamza BOGUÇ’la ilgili yukarda temas ettiğimiz gelişmeler olur. Adli Tıp fizik/balistik
şubesince 24.12.1996 tarihli raporda olay mahalinde bulunan boş kovanların birlikte
gönderilen kalaşnikof silaha ait olduğu belirtilir. Hamza BOGUÇ’la ilgili evrakların gelmesi
üzerine refik arkadaşımız haklı olarak zabıt münzilerinin daha sonrada olay mahaline gelen
muhtar ve köy ihtiyar heyetinin dinlenmesini ister. Nitekim dinlenen tanık beyanlarından
sonra 11.9.1997 tarihli son duruşmada C.Savcısı zabıt münzilerinin ifadesinde geçen ve
sabahleyin cesedin başına gelen Sarıpınar köyü korucusu Hamit SABİRLİ’nin dinlenmesini
talep eder ve dinlenir.
Yargılama sonunda Sayın Mahkeme Dosyadaki belge ve
beyanlara aykırı gerekçe ve kararıyla müvekkilin mahkumiyetine karar verir. Yukarda geniş
- 76 -
olarak değindiğimiz hususlar ve görevlilerin davranışları sanıyoruz neden dolayı yargı
reformunun yapılmasının gerektiğini yeterince açıklayacak mahiyettedir. Belirtilen
sebeplerin hepsi dikkat çekici olmakla birlikte kararın haksızlığını somut olarak belirlemek
için aşağıdaki temyiz itirazlarımızı da kısaca yüce heyetinize arzetmek istiyoruz.
B) T E M Y İ Z İ T İ R A Z L A R I M I Z
1- USULE İLİŞKİN OLARAK
CMUK nun 81. Maddesine aykırı olarak klasik otopsinin
yapılmış olmasına rağmen sayın mahkemenin gerekirse fet-i kabir yapmak suretiyle bu
aykırılığı gidermeden karar vermesi yasaya aykırıdır.
2- NOKSAN TAHKİKATA İLİŞKİN OLARAK
a) Gerek “olay yeri tesbit tutanağı”,gerek “ÖLÜ
MUAYENE VE OTOPSİ TUTANAĞI”, gerekse müşteki ve tanık beyanları büyük
farklılık arzettiği halde,bunların hal ve telifinin yerinde tatbiki bir keşifle mümkün
olduğu halde arzedilen hususun yapılmamış olması,
b) Hamza BOGUÇ’un ifadesinin değerlendirilmesi
açısından silah atıldıktan önce mi? Yoksa sonra mı? Evden ayrıldığının, Hamza
BOGUÇ’un ev halkından sorulması ve bunların tanık olarak dinlenmesi gerekirken
bundan sarfınazar ile hüküm tesisi,
c) Abdullah C.’nin çocuklarından müvekkilin
evlerinden olaydan önce veya sonra silah alıp almadığının,en son ne zaman aldığının
sorulması ve bunların dinlenmesi gerekirken bundan sarfınazar ile hüküm tesisi,
d)
Hamza
BOGUÇ’un
telefonunun
çalışmadığının PTT den sorulması gerekirken sorulmadan hüküm tesisi,
azalarının isimlerinin
dışında köy ihtiyar
çalışıp
e) 15.7.1997 günlü ara kararında köy muhtar ve
tesbiti istenmiş buna göre yapılan tesbitte dinlenen tanıkların
heyeti azalarından birisinin de Behçet GÜR olduğu ve hazır bulundurulduğu belirtildiği
halde adı geçen şahsın dinlenmesinden sarfınazar edilmesi, bu hususta bir karar
verilmemiş olması,
Noksan tahkikattır.
3- SÜBUTA İLİŞKİN OLARAK
Sayın mahkeme sübutu Adli Tıp raporu ve raporu teyit
eder mahiyette bulduğu İpek UĞUR’un ifadesine binaen kabul etmiştir.
- 77 -
Adli tıp raporu gelene kadar alınan tanık beyanlarının
arasında bir çelişki olmadığını,rapor geldikten sonra dinlenen tanık beyanlarının çelişkili
olduğunu belirtmiştir.
Münzi tanıkları ve ihtiyar heyeti üyelerinin beyanları rapor
geldikten sonra olduğundan, ilk beyanlarda tutulan tutanağa bir itiraz olmadığından bu
beyanların sanığı kurtarmayı amaçladığı kanaatine varıldığından bu beyanlara itibar
edilmediği açıklanmıştır.
Biran için bu ifadelere itibar edilse dahi,silahın olayda
kullanıldığı raporla tesbit edildiğinden, mahallinde başka boş kovan bulunmadığından , silahı
taşıyan başka kimse olmadığından, boş kovanların başkası tarafından toplanmasının da
mümkün olmadığından ve başka yerden toplansa dahi değişik silahlardan atılacağından
bunun mümkün olamıyacağı ileri sürülmüştür
Bu kabul ve gerekçeye katılmaya imkan yoktur. Yukarıdaki tüm
gerekçeler dosya kapsamına ve oluşa aykırıdır. Şöyle ki:
İfadesine itibar edilen İpek UĞUR”un aşamalardaki
beyanlarına kısaca değinirsek: 28.6.1996 tarihli Savcılık -ki olaydan 33 gün sonradırifadesinde “ ..kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür. BEN OLAYI GÖRMEDİM.
Ancak daha önce meydana gelen olaylara göre BU DEĞERLENDİRMEYİ YAPIYORUM...”
şeklinde beyanda bulunduktan sonra yukarıda sıraladığımız annesi, dedesi ve amcasıyla
müştereken ve kendilerine öğretildiği şekildeki senaryonun gereği olan sebepleri sıralıyor.
Talimatla alınan Bulanık Asliye Ceza Mahkemesindeki yeminsiz 6.8.1996 tarihli ifadesinde “
...kendisini köyümüz halkından H. C. öldürmüştür. BEN OLAYA BİZZAT TANIK
OLDUM. Şöyle ki; olay günü akşam vakti babam eve gelmeyince babamın nerede kaldığına
bakmak için kapının önüne çıktığımda silah sesleri duydum. H. C.lerin sokak kapısı açıktı.
Ve akabinde H. C.”nin evlerinden içeri girdiğini gördüm... H.”nün evi babamın evine göre
daha yüksekte...Bu sebeple H.”nün evini daha rahatlıkla görmekteyiz. Ben silah sesini
duyunca babamın yere düştüğünü görmedim. Yalnızca H.”nün evine dış kapıdan girdiğini
gördüm...dedemin evinde kaldığını düşünerek babamı takip edip vurmuş olabilir...H. C. beni
babamdan PKK örgütü için istemiş. Babam da kendisine vermedi...H. bu sebeple babamın
pişman olup sağda solda babamı öldüreceğini söylemiş...” Bu ifadeyi verdikten sonra ifadeyi
alan Bulanık Asliye Ceza hakimi ifade altına aynen şu cümleyi geçmiştir: “ ...Bulanık
Cumhuriyet Savcılığında 28.6.1996 tarihinde verdiği ifadesi okundu. Şimdiki ifadesiyle
benzer olduğu görüldü...” Ne kadar benzediğini izaha gerek görmüyoruz. Aynı tanık
mahkeme huzurundaki 9.9.1996 tarihli celsede daha önceki ifadelerinin tercümansız
alınmasına rağmen yeterince Türkçe bilmediği anlaşıldığından tercüman vasıtasıyla alınan
ifadesinde “...babam Mehmet UĞUR telefon etmek üzere Kasımgile gidecekti. Evde erkek
kimse yoktu. Evde amcamın hanımı vardı. Yatıyordu. Başkaca hiç bir kimse yoktu. Babam
evden çıktıktan sonra 10-15 dakika sonra silah sesi duydum. Zannediyorum babam telefon
edip geri dönerken silah atıldı. Silah sesleri gelmesi üzerine
dışarı çıktım. H. C. HALA ATEŞ EDİYORDU. ATEŞ ETTİĞİ YERDEN BİR ADAM
DÜŞTÜ. BUNUN ÜZERİNE BEN GERİ GELİP İÇERİ GİRDİM. SABAHLEYİN
ÖĞRENDİĞİMDE BABAM VURULMUŞTU. ÜÇ ŞARJÖR ATEŞ ETTİ. ATEŞ ETTİĞİ
YER İLE MAKTÜLÜN ÖLDÜĞÜ YER ARASINDA 20M. MESAFE VARDI. DAHA
SONRA ATEŞ ETTİ. H. EVİNE GİRDİ. ELİNDE SİLAH VARDI. EVİNİN IŞIĞI
YANDIĞI İÇİN BEN H.”YÜ GÖRDÜM. ANCAK VURDUĞU KİŞİYİ GÖREMEDİM.
KORKUDAN EVE GİTTİM. DIŞARI ÇIKMADIM. H. İLE BABAMIN ARASINDA
DAHA ÖNCEYE DAYANIR BİR DÜŞMANLIĞI VARDI. Vurulan kişinin babam
olduğunu ancak tahmin edemedim...” şeklinde beyanda bulunmuş, mahkeme heyeti sanığın
maktül ile düşmanlığını bildiği halde H.”nün de ateş ettiğini gördüğü, babasının eve
gelmediği halde neden akşamdan sabaha kadar aramadığı veya merak etmediği sorulmuş,
- 78 -
tanık cevaben “...ATEŞ EDİLDİĞİ ZAMAN BABAMIN EVDE OLDUĞUNU TAHMİN
EDİYORUM. VE GELİP GELMEDİĞİNİ DE BİLEMİYORUM. SİLAH SESİ ÜZERİNE
KENDİM DIŞARI ÇIKTIM. BEN İÇERİ GİRDİM. AKLIM BAŞIMDA DEĞİLDİ. ONUN
İÇİN BABAMIN ODASINA BAKIP DA SİLAH ATILDIĞINI SÖYLEMEK AKLIMA
GELMEDİ...” Çelişki nedeniyle sorulduğunda daha önce aklının başında olmadığını onun
için önceki ifadelerini kabul etmediğini söylemiştir. Daha sonra kim tarafından tanığa
verildiği belli olmayan 14.7.1997 tarihli dilekçesiyle kesinlikle sanık H. C.”yi ateş ederken
görmediğini belirterek önceki küçük problemlerden dolayı şüphelendiği için mahkemede
öyle ifade verdiğini söylemiş, müdahil vekilinin talebi üzerine yeniden 15.7.1997 tarihli
celsede vermiş olduğu ifadesinde “...BEN DAHA ÖNCE İFADE VERMEŞİM. O
İFADELERİMDE SANIĞI GÖRDÜĞÜMÜ İFADE ETMİŞTİM. ANCAK BENİM
GÖRDÜĞÜM SANIK OLMAYABİLİR. ONA BENZETTİM. O OLMAYABİLİR. ŞU
ANDA BENİM AMCAM DİLEKÇE YAZDIRDI. ALTINADA PARMAK İZİMİ
ALDILAR. O DİLEKÇE DOĞRUDUR. DAHA ÖNCEKİ İFADELERDE BELİRTTİĞİM
OLAYLAR DOĞRU DEĞİLDİR...” Eski ifadeleriyle çelişki hatırlatılıp sorulduğunda “...ateş
ederken gördüm demişsem de ben ateş edeni sanığa benzettim. Amcam da trafik kazası
geçirmişti. Başsağlığına gelmeyince ayrıca ondan da şüphelendim. Bu nedenle onun ismini
verdim. Benim şimdiki ifadem daha doğrudur.” Şeklinde beyanda bulunmuştur.
Sayın Mahkemenin itibar ettiği ifadeler yukarıda etraflıca
belirttiğimiz ifadelerdir. İfadeler arasında çelişki var mı yok mu? İtibar edilir mi edilmez mi?
Konusunu yüce heyetinizin taktirine bırakıyoruz. Bunun dışında yüce heyetinize şunu
arzetmek isteriz ki dosyanın dışında edindiğimiz bilgilerden: maktülle müvekkilimin
evlerinin arası 20-25 metre olmayıp 200-300 metre mesafededir. Aradaki evler nedeniyle
tanığın müvekkilimin evini görmesi imkansızdır. Krokide görülen ve maktüle ait olduğu
gösterilen ev maktüle ait olmayıp maktülün babasına aittir. Bu tanığa bu yalan ifadeleri
verdiren dosyaya isimsiz mektup gönderen ve müdahillerin vekilleri olduğu halde müdahil
adına dilekçe verdiren dosyada görünmeyen gizli eldir. Bütün amaç, hiçbir ilgisi olmayan
müvekkili işlemediği bir suçun faili yapmaktır. Tanık İpek UĞUR”un ifadesine itibar
edilmesi mümkün değildir.
Sayın mahkeme rapor geldikten sonra dinlenen tanık
beyanlarında mubayenat olduğundan bahsetmektedir. Raporun mahkemeye intikal ettiği tarih,
havale tarihinden anlaşılacağı üzere 22.1.1997”dir. Yukarıda ifadesine geniş olarak
değindiğimiz İpek UĞUR”un bu tarihe kadar üç ifadesi alınmıştır. Bu tarihten sonra alınan
bir tek ifadesi vardır. Yine bu tarihten sonra alınan ifadeler zabıt münzileri Mehmet ÇAĞAN,
İbrahim BAŞKENT, Cemil AÇIKGÖZ, mahkemenin resen çağırdığı Abdullah C. ve olay
mahalline ilk gelen köy ihtiyar heyeti azalarından Ahmet KARA, Abdullah AYIK ve köy
muhtarı Mecit C.”dir. Bunun dışında Savcılığın bizzat getirip
dinletme talebinde bulunduğu köy korucusu Hamit SABİRLİ”nin ifadesi vardır. Tanık İpek
UĞUR”un ifadelerine yukarıda değindik. Bunun dışında 22.1.1997 tarihine kadar talimatla
ifadesine başvurulan müvekkilim dışında 13 müşteki ve tanık ifadesi vardır. Bunların hepsine
değinmek istemiyorum. Ancak silah sesi duyulduktan sonra, silah sesinin geldiği yöne doğru
hareket eden köy korucusu olarak görev yapan Fuat AYIK, Bahattin KIYAK, Şahmurat
KÖSE ve Celal ŞAŞMAZ”ın ifadelerine ayrıca bu dosyada çok önemli yeri olan Hamza
BOGUÇ”un ifadesine kısaca değinmek istiyorum.
Bahsettiğimiz dört korucu çelişkisiz olarak örneğin Bahattin
KIYAK Savcılığa vermiş olduğu 26.6.1996 ifadesinde aynen: “ Saat 22 sıralarında üç defa
seri şekilde sıkılan kalaşnikof tüfek sesi duyduk. Silah sesinden hemen sonra sesin geldiği
yöne doğru gittiğimizde Hamza BOGUÇ ile karşılaştık. Elinde Kalaşnikof marka tüfek
vardı...Bize Mehmet UĞUR”un az önce evinden çıktığını ve daha sonra silah sesi geldiğini,
sesin geldiği yönün Mehmet”in gittiği yönden olduğunu söyledi. Bunun üzerine ben ve
- 79 -
Hamzüa BOGUÇ Mehmet UĞUR”un evine doğru gittik...Hamza BOGUÇ maktülün evine
doğru gitti. Ben Hasan”ın evinin yanında onu bekledim. Maktülün evinin ışıkları sönmüştü.
Bunun üzerine Hamza ve ben geriye döndük...” şeklinde ifade vermiş, birlikte nöbet tuttuğu
diğer arkadaşları da aynı ifadeyi vermiş, Hamza BOGUÇ da bu ifadeler karşısında olayı
doğrulamıştır. Buna karşılık talimatla alınan 6.8.1996 tarihli Bulanık Asliye Ceza Mahkemesi
ifadesinde Bahattin KIYAK “...olay gecesi Hamza BOGUÇ”la birlikte devriye geziyordum.
Silah sesleri duyunca silahın sesleri gelen yere doğru gittik. Fakat herhangi bir şey
göremedik. Ben Mehmet UĞUR”u kimin ne şekilde öldürdüğünü görmedim ve
bilmiyorum...” şeklinde Hamza BOGUÇ ise “...olay akşamı Mehmet UĞUR bize gelmişti.
Ertesi günü ben vurulduğunu duydum. Ancak kim tarafından nasıl ve ne şekilde vurulup
öldürüldüğü konusunda bir bilgim yoktur...” şeklinde ifade vermiş, kesinlikle olay
akşamındaki buluşmadan bahsedilmediği halde talimat mahkemesi hakimi diğer 11 ifadeye
olduğu gibi aynı cümleyi düşmüştür: “Cumhuriyet Savcılığında vermiş olduğu ifadesi
okundu. Şimdiki ifadesiyle benzer olduğu görüldü.” Bu nasıl benzerlik? Bu olayda en önemli
karşılaşmadan bahsedilmiyor ve benzer olduğu söyleniyor. Böyle bir benzerlik tasavvur
edemiyoruz. Diğed ifadelerde aynı şekildedir. İşte sayın mahkemenin 22.1.1997 tarihinden
önce mubayenat yok dediği ifadeler bunlardır.
Buna karşılık 22.1.1997”den sonra alınan ifadelerde ise İpek
UĞUR”un bir ifadesi vardır. Yukarıda arzettik. Bunun dışında yine yukarıda değindiğimiz
Hamza BOGUÇ"”a ilgili çıkan evraklar üzerine zabıt münzilerinin ifadeleri vardır. Bu
ifadelerde İbrahim BAŞKENT talimatla alınan ifadesinde cesedin bulunduğu yerde boş
kovan bulamadıklarını, boş kovanları Hamit isimli korucunun kendisine verdiğini kendisinin
de boş kovanların bulunduğu yere konulmasını istediğini söylemiş, Hamit SABİRLİ de köyde
nöbetçi olduğunu, olay mahalline gittiğinde kalabalık arasında Hamza isimli birisinin olay
mahallinde boş kovanları topladığını söyleyerek kendisine verdiğini kendisinin de ona
verdiğini, geldiğinde olay yerinde boş kovan olmadığını söylemiş, bu ifadeyi dinlenen köy
azaları Ahmet KARA ve Abdullah AYIK da teyit ederek olay mahalline geldiklerinde ceset
etrafında boş kovan görmediklerini tutanağa boş kovanların yazıldığını görünce sorduklarında
Astsubayın cevaben boş kovanları köy korucusu Hamit isimli şahsın verdiğini söylemişlerdir.
İşte sayın mahkemenin çelişkili olarak kabul ettiği ve itibar etmediği beyanlar da bunlardır.
Bunların hiçbirisi savunma tanığı değildir. Zabıt münzisi köy ihtiyar meclisi azaları ve köy
korucularıdır. Aslında bu ifadeler birlikte değerlendirildiğinde esas failin kim olduğunu da
gözler önüne sermektedir.
Yalnız başına sırf Abdullah C.”ye ait silahtan toplanan boş
kovanların atıldığı zannıyla müvekkilin mahkumiyetine imkan yoktur. Eğer müvekkil bu fiili
o silahla işlemiş olsaydı hiç kimsenin haberi yokken silahın varlığını açıklar mıydı? Daha
açık bir deyimle bir insan kendi parmağıyla gözünü çıkarır mı? Olayla müvekkilin uzaktan
yakından ilgisi yoktur. Müvekkile atılan korkunç bir iftiradır. Barışma diye bir olay da
yoktur. İpek UĞUR”un dilekçesi dahi maksatlı verilmiştir. Zira dilekçesinden bir şey
anlamak mümkün değildir. Bu durumda suçun sübutuna imkan yoktur. Mahkeme sübutta da
hatalı davranmıştır.
Sayın Başkanım, Yüce Mahkemenin Sayın Üyeleri, aşağıda
sıralayacağımız hususlar sanıyoruz gerçek faili tanımlamaya yeterli olacaktır:
a) Abdullah C. ile Hamza BOGUÇ köyde birlikte nöbet tutan
köy korucularıdır. (Dosyadan da anlaşılacağı üzere köyde devamlı silah sıkıldığına göre
Abdullah C.”nin sıktığı mermilerin boş kovanlarının toplanması her zaman mümkündür.)
b) Maktülle en son görüştüğünü söyleyen Hamza
BOGUǔdur.
c) Geceleyin silah sesinden beş dakika sonra silah sesinin
geldiği taraftan elinde kalaşnikof silahıyla gelen ve korucularla görüşen Hamza BOGUÇ”tur.
- 80 -
Merak ettiği bir insanı evinden gittikten beş dakika sonra ışıkların söndüğünden daha sonra
köpekler olduğundan bahsederek gitmediğini beyan eden Hamza BOGUÇ”tur.(Evinden
gittikten beş dakika sonra evine girdiği anda ışıkları söndürmesi mümkün değildir.)
d) Cesedin yanında boş kovan olmadığı halde sanki orada
bulunmuş gibi boş kovanları Hamit isimli şahsa veren Hamza BOGUÇ”tur.
e) Hamza BOGUÇ, İpek UĞUR”un amcasıdır. İpek UĞUR,
mahkemedeki son ifadesinde kendisine dilekçeyi verdirenin amcası olduğunu söylediğine
göre o dilekçeyi ve Avukata rağmen müdahil adıyla verilen dilekçeleri hatta ifadeleri
altındaki imza ile ihbar mektubunun altındaki imzanın işlerlik, başlangıç ve ortak karakterleri
benzerlik arzettiğinden söz konusu ihbar mektubunu da veren büyük ihtimalle Hamza
BOGUǔtur.
f) Kendisi gözaltında kalıp işkence gördüğüne dair rapor
dosyada mevcut olmasına, uzun müddet gözaltında kalmasına rağmen ve mevcutlu
gönderildiği halde Savcılıkca hakkında hiçbir işlem yapılmayan Hamza BOGUÇ”tur. Bunu
sır gibi saklayan yine Hamza BOGUÇ”tur.( Nitekim 3.6.1996 tarihinde gözlem altına alındığı
5.6.1996 tarihli yazı ile gözlem süresinin uzatılmasına dair yazı ve sürenin uzatıldığına dair
yazı olmasına rağmen bu tarihler arasındaki ifadesi dosya içerisinde mevcut değildir.)
g) Neden ise namus meselesidir.
Yüce heyetinizin en isabetli kararı vereceği inancındayız.
SONUÇ VE İSTEK : Yukarıda arzettiğimiz nedenlere ve yüce heyetinizin resen tesbit
edeceği sair sebeplere binaen haksız, yasaya, dosya kapsamına ve oluşa aykırı mahalli
mahkeme kararının BOZULMASINA, bozma nedenine binaen günahsız yere uzun zamandır
tutuklu
bulunan
müvekkilin
daha
fazla
mağduriyetine
mahal
verilmemesi
için
TAHLİYESİNE karar verilmesini saygılarımla vekaleten arz ve istirham ederim.”
şeklinde beyanda bulunmuştur.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme
sonucunda “... Tanık İpek ve Medine’nin olaydan bir ay kadar sonra anlaşılan
beyanları olay yerinden zabıtaca toplanmayan ve zabıtaya intikal edişi biçimi
de kuşku yaratan boş kovanlar ile Abdullah C.’ye ait kaleşinkof silahın
başkaları tarafından da kullanılmasının mümkün ve muhtemel bulunması ve
sanık tarafından inkar edilen olayın görgü tanığının da bulunmaması
karşısında, sanığın mahkumiyeti için her türlü şüpheden uzak kesin ve
inandırıcı delillerin bulunmadığı ve beraatına karar verilmesi gerektiği
gözetilmeden mahkumiyetine karar verilmesi,
- 81 -
Yasaya aykırı duruşmalı incelemede sanık müdafiinin
temyizi bu nedenle yerinde görülmekle hükmün tebiğamedeki düşünce
hilafına (BOZULMASINA), bozmaya göre sanık H. C.’nin başka suçtan
tutuklu veya hükümlü bulunmaması halinde bihakkın TAHLİYESİNE,
tahliyesinin temini için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına...”
şeklinde 23.3.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir (EK-57).
B) TUTUKLAMA MÜZEKKERESİNİN GERİ ALINMASI :
Tutuklama müzekkeresinin hükümsüz kalacağı haller
CMUK 123. maddesinde 2 bent halinde gösterilmiştir.
2)
Tutuklama sebeplerinin ortadan kalkmış
olması ;
Gerekçede bu husus “Tutuklamaya neden olan
delillerin kuvvetini yitirmesi, lehinde yeni delillerin ortaya çıkarılmış olması “
şeklinde açıklanmıştır.
3)
Beraat kararı verilmesi,
Bunlara aşağıdaki halleri de ekleyebiliriz.
4)
Kamu davasının düşmesine veya kesin
hüküm sebebiyle, kamu davasının reddine karar verilmesiyle ( CMUK 253
md. )
5)
Suçu işlediği sırada akıl hastası olan ve bu
hastalığı nedeniyle hakkında muhafaza ve tedavi kararı verilmesiyle( TCK
46.md.)
6)
Zira
bu
durumda
“Hükmen
Mahkumiyet
hükmünün
tutukluluktan”,
geçirilecektir. O artık tutuklu değil, hükümlüdür
- 82 -
kesinleşmesiyle.
“Hükümlülük”
statüsüne
7)
Verilmesi
muhtemel
cezadan
,
infaz
indirimlerinin düşülmesi sonucu bulunacak süre kadar tutuklu kalmış
olanlarında salı verilmeleri yerinde olacaktır. ( 647 CİK. 19. maddesi ve EK-2 )
8)
Hükmü esastan bozan ve sanığın tutuklu
kalmasının, giderilmesi imkansız zararlarını gerektireceği görüşüyle Yargıtay
ilgili dairelerince de tahliye kararları verilmektedir.
9)
CMUK
126.maddesindeki
“C.Savcısının
sanığı serbest bırakma yetkisini” de burada bahsedebiliriz.
C)
YARGITAY
BOZMA
KARARINDAN
SONRA
YARGILAMA
CMUK 326. Madde – “Yargıtaydan verilen bozma
kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı
diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya
davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle
bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam
edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza,
bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir.
Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr
üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir.
Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya
291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden
verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır
olamaz.”
- 83 -
Bozma kararı üzerine yerel mahkemece duruşma günü
saptanıp, taraflara bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması için
davetiye
çıkartılır. Davetiyeye bozma ilamının örneği eklenir. Bozma kararı sanık
aleyhine ise, CMUK 326. maddesinin emredici hükmü uyarınca mutlaka sanık
dinlenmeli, aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmalıdır.Yargıtay Ceza
Genel Kurulu ve Özel Dairenin süreklilik arzeden uygulamaları bu yöndedir.
Bozma kararı sanık lehine olsa bile mutlaka sanığın duruşma gününü bildirir,
gelmediğinde yokluğunda yargılama yapılacağını bildirir davetiye tebliğ
olunmalıdır. Tebligata rağmen duruşmaya gelmediği taktirde, lehe olan
bozma nedeniyle bir karar verilmelidir. Sanığa duruşma günü bildirilmeden
yokluğunda
yargılama
yapılması
CMUK
326/2.
maddesine
aykırı
bulunduğundan bozma nedenidir. Davetiye tebliğ olunmadan doğrudan ihzar
müzekkeresi çıkartılması ve bu müzekkerenin yerine getirilememesi halinde,
ihzarla
yetinilerek
karar
verilemez
çünkü
sanık
duruşma
gününü
öğrenememiştir. Mutlaka davetiye çıkartılmalıdır.
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin İlamı üzerine ilk derece
Mahkemesi olan Muş Ağır Ceza Mahkemesi, bozmaya uyarak yeniden
yargılama yapmış, Yargıtay’ın bozma sebeplerini de dikkate alarak verdiği
17.6.1998 tarihli Kararda(EK-58). Sanığın BERAATİNE karar vermiş,adalet
yerini bulmuş, bu sayede H. C. özgürlüğüne kavuşmuştur.
Kanımca, özgürlüğe giden bu uzun süreçte en
önemli rolü; Dosyaya Yargıtay aşamasında müdahale eden Av. Nusret
GÜLER üstlenmiş; adaletin yerini bulmasında ve işlemediği bir suç yüzünden
20 yıl hapse mahkum edilen H.C.’nin özgürlüğüne kavuşmasında büyük emek
sarf etmiştir.
- 84 -
KAYNAKÇA
BAKICI, Sedat, Olaydan Kesin Hükme Kadar Ceza Yargılaması ve Ceza
Kanunu Genel Hükümleri, Ankara 2000
ÇAĞLAYAN, M. Muhtar, Uygulama Yönünden Ceza ve Usul Hukuku,
Ankara 1977
EREM, Faruk, Türk Ceza Hukuku Özel, İstanbul 1985
EROL, Haydar, İçtihatlı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ankara 2002
EROL, Haydar, Türk Ceza Kanunu, Ankara 2003
GÖRGÜN Mehmet, Uygulamada Ağır Ceza Davaları, Ankara 1997
MALKOÇ İsmail, GÜLER Mahmut, Uygulamada Ceza muhakemeleri
Usulü Kanunu , Ankara 1998
ÖZTÜRK, Bahri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2000
POLAT, Ahmet Zeki, Adam Öldürme Suçları, Alfa Yayınları 1999
SAVAŞ, Vural, MOLLAMAHMUTOĞLU Sadık, Ankara 1994
SOYASLAN, Doğan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 1997
TOROSLU, Nevzat, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2001
TOROSLU, EREM Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Ankara 2000
ÜNVER, M. Naci, Ceza Yargılamasında Yasa Yolları ve Bireysel Başvuru
Hakkı, Ankara 1998
YAŞAR, Osman, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ankara 1998
- 85 -

Benzer belgeler