Kaybolan Meslekler ve Köyleşen Şehirler

Transkript

Kaybolan Meslekler ve Köyleşen Şehirler
Kaybolan Meslekler ve Köyleşen Şehirler
Cuma, 11 Eylül 2009 11:04
Ahmetlerli demirciler, dikiciler, kalaycılar mesleklerini kaybettiler;
çünkü ülkemizin sosyal yapısı çok büyük değişime uğradı; bundan herkes etkilendi;
birçok kültür kayboldu, birçok insan kimlik bunalımına girdi ve bozuldu;
ama köylülerimiz, kendi öz değerlerini kaybetmedi...
Yazan: Mustafa Koç
Eskiden köyümüzde demirci, terzi, kalaycı, dikici gibi çeşitli meslekleri yerine getiren insanlar
bulunurdu. Demirci Mehmet, Demirci Süleyman’la birlikte köyde demircilik yaparlardı. Ayrıca
Terzi Ramazan, Dikici (Ayakkabıcı) Süleyman, Dikici Mehmet ve Kalaycı Ali de vardı. (*)
Zamanla bazı meslekler önemini yitirdi; teknolojik gelişmeler birçok mesleği yuttu. İş hayatındaki
gelişmeler, ihtiyaçların değişimi ve fabrikalaşma “demircileri” sildi süpürdü.
“Çarık”tan sonra hepimizin ayaklarını taştan topraktan kurtaran plastik ayakkabılar “dikicileri”
yok etti. Köyümüze ilk kez gelen plastik “Dora” ayakkabıları, taşların arasındaki ayaklarımız için
gerçek bir devrimdi. Yeni çıkan bu ucuz ve pratik ayakkabılarla ayaklarımız bayram etmişti…
Melamin, aluminyum ve çelik kapların çıkması ve bakır kapların azalması, kalaycıları aldı
götürdü.
Konfeksiyon ve hazır giyimdeki hızlı gelişmeler ise terzileri bitirdi.
Mahalle bakkallarımız da gördüğünüz gibi süpermarketlerle yaptığı savaşı kaybediyor. Bir süre
sonra, ekmeğin, gazetenin parasını sonra da verebileceğimiz bakkal amcaları hepimiz
özleyeceğiz. Çünkü her tarafı peşin parayla çalışan marketler sardı.
1/5
Kaybolan Meslekler ve Köyleşen Şehirler
Cuma, 11 Eylül 2009 11:04
Eskiden şehirlerde her köşe başında bir terziye, bir demirciye, bir kalaycıya, ya da dikici
dediğimiz ayakkabı tamircilerine ve yapıcılarına, bileycilere rastlanırdı. Hatta hayvanlara semer
diken semerciler bile vardı. Adım başı çorbacılar, börekçiler olurdu. Ama artık yoklar…
Neredeyse tarihe karışmakta olan bu meslekler, her yerde yok olurken köyümüzde çok önce
ortadan kalktı.
Şehirlerde sokak başlarını, bankalar, telefoncular, televizyoncular, bilgisayarcılar doldurdu. Her
köşeyi, adları bile Türkçe olmayan “İnternet Cafe”ler, “Büfe”ler, “Market”ler, “Pub”lar işgal etti.
Öyle olunca Demirciler gibi, Terziler de Kalaycılar da Dikiciler de sonradan bu işleri bıraktılar ve
teker teker kaybolup gittiler…
1970’lerden sonra, yarım yamalak da olsa bir sanayileşme hamlesi yapıldı. Yeni fabrikalar
açılırken şehirlerdeki yeni iş yerleri artınca köyler boşalmaya başladı. Büyük umutlarla büyük
şehirleri dolduran insanlar sanıyordu ki “Şehirlerin yeri göğü altındı.” Ama hiç de öyle olmadı.
Sadece köylerin nüfusu azalınca köyün eski gücü, ağırlığı azaldı. Halkının yüzde yetmişi köyde
yaşayan bir ülkede köylülük elbette daha büyük bir önem taşıyordu. Eskiden siyaseti bile köyler
belirlerdi. Bu nedenle Atatürk, kendi zamanında; “Milletin hakiki efendisi köylüdür.” demişti.
Şimdi köylüye dönüp bakan bile yok.
Artık şehirleşiyoruz. Nüfus yerleşimi tersine döndü. Daha doğrusu, çoğunluğumuz şehirlerde
yaşıyor hale geldik. Elbette insanların şehirli olmak istemesi, şehirli nüfusun artması, kalkınma
ve uygarlaşma için güzel bir gelişme. Gerçekte şehirli olmak, elbette köylü olmaktan daha ileri,
daha gelişmiş, daha medeni, daha kültürlü ve daha sosyal bir yaşam tarzı demekti. Ama akın
akın şehirlere taşınan köylülerimizle şehirler, adeta köyleşti. Çünkü şehirlere taşınanlar, tam
anlamıyla şehirli olamadılar. Gecekondu mahallelerini dolduran milyonlar, şehirlerin köşe
bucağında yeniden kendi köylerini kurdular.
Evet, şehre gelenler elektriğe, suya, okula, teknolojiye ve modern hayata kavuştular ama bu
yığınlar asla şehirli olup kentli gibi yaşayamadılar. Şehirde köylü gibi yaşamaya devam ettiler.
Çünkü şehirde yeteri kadar para kazanamadılar, yeteri kadar okuyamadılar, yeteri kadar eğitim
ve kültür alamadılar. Sadece evleri şehirli oldu; ancak düşünceleri ve sosyal yaşam tarzları
köylü kaldı. Bir anlamda ne tam şehirli olabildiler ne de tam köylü olarak kaldılar. İşte bu
nedenle şehirlerimiz, kültür ve yaşam tarzı bakımından bozulmaya uğrayarak dev gibi köylere
dönüştü. Bugün Türkiye’nin en büyük köyü 12 milyonu aşan nüfusuyla İstanbul’dur. Sanırım bu
örnek her şeyi anlatmak için yeterlidir.
2/5
Kaybolan Meslekler ve Köyleşen Şehirler
Cuma, 11 Eylül 2009 11:04
Diğer yandan siyaseti de ekonomiyi de artık şehirler belirliyor. Şehir nüfusu hızla artıyor ve
şehirleşiyoruz ama yaşam tarzımız köylerden farklı değil. Köyler hiç değilse kendi aslını, özünü
ve kültürel farklılıklarını koruyor. Şehirler ise yutucu… Köylerden inen ve soylu değerlere sahip
olan temiz, saf Anadolu köylüsünü tam anlamıyla yutan şehirler, onları kendilerine de
yabancılaştırdı. İnsanlardan kendi değerlerini söküp aldı; bozulmayı ve yozlaşmayı getirdi.
Basın yayın araçları, gazeteler, televizyonlar, kendi özümüzü inkar edercesine yeni yaşam ve
düşünce tarzlarını pompaladı. Bir kısmı Batıya özendirdi; bir kısmı da Arap’ı taklit ettirdi. Sanki
Avrupa’yı taklit etmeden “Batılı”; Arap’ı taklit etmeden “Müslüman“ olamayacakmışız gibi
kendimizi unuttuk. Sanki “Batılı” olmak da “Müslüman” olmak da dış görünüşe, gösterişe ve
şekilciliğe indirgendi. Ne yazık ki “Batılı” olmanın, bilimi, aklı kullanarak ilerlemeyi ve kalkınmayı
gösterdiğini; “Müslüman” olmanın da “kul hakkı yemeden güzel ahlaklı olmayı” gerektirdiğini
unutturdular.
Yunus Emre ne demişti bakalım:
“İlim, ilim bilmektir
İlim, kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Bu nice okumaktır.”
Bir de şöyle diyor Yunus:
“Bir tek gönül yıktı isen
Şu kıldığın namaz değil.”
Günümüzde hala devam eden bu kültür bombardımanı ve yozlaşma, arada Türk kültürünün
unutulmasına yol açtı. Zevklerimiz, giyim tarzımız hep özentiye dönüştü. Gelenek ve
göreneklerimiz siliniyor. “Türk’ü anlamak için türkü söylemek gerekir.” denirdi; ama türkülerimiz
söylenmez oldu. Düğünlerimizin, yemeklerimizin biçimi değişti. Dayanışmacı, paylaşımcı Türk
töreleri, “imece” anlayışımız, bütün dünyaca bilinen misafirperver Türk ahlakı yavaş yavaş
kayboluyor. Anadolu’nun her köşesinden fışkıran zenginliğin kimse farkında değil. Bizi, tarihten
3/5
Kaybolan Meslekler ve Köyleşen Şehirler
Cuma, 11 Eylül 2009 11:04
gelen alışkanlıklarımızı ve farklı yaşam tarzımızı, başkalarınınkiyle değiştirmeye zorluyorlar.
Oysa Türklerin töreleri ve değerleri, özendirilenlerden daha eski ve daha insancıl. Bizim
“Amerikanlaşmamız” ya da “Araplaşmamız” gerekmez ki… Bizim sahip olduğumuz kültür
değerleri neredeyse tarih kadar eski ve zengin.
Benim düşünceme göre medeniyet ve insanlık, dış görüntümüzde değil insanın içindeki sevgi,
merhamet, sabır ve hoşgörüde gizlidir. İşte, yurdun ve dünyanın birçok yerini, birçok insanını
tanımış biri olarak, bizim köylülerimizin, bizim insanımızın henüz kendi değerlerini
kaybetmediğini görüyorum. Sanki köyümüzü kuran üç Ahmet’ten kalan cesaret, adalet ve asalet
özelliklerimizi inatla korumaya çalışıyoruz.
Bizler, Ahmetlerliyiz. Ahmetlerli olmakla gurur duymayan var mı? Ben Ahmetlerlilerin daima
farklı olduklarına, şehirde bile kendi asaletlerini kaybetmeyen insanlar olduklarına yürekten
inanan biriyim. Yeni yetişenler, siz de inanın! Çünkü hepimiz, köyde ya da şehirlerde
yaşayanlarımızla birlikte, bozulmadan ve kendi özelliklerimizi, içimizdeki güzellikleri
kaybetmeden bugünlere gelebildik. Bazı meslekler kaybolsa da mesleklerini kaybedenlerimiz de
dahil, hiçbirimiz kendimizi, insanlığımızı ve öz benliğimizi kaybetmedik.
Bizler, hepimiz, Ahmetlerli olmakla gurur duyuyoruz; yeni kuşaklar, siz de duyun!
(*) Dipnotu:
Demirci Mehmet : Demirci Hacı Mehmet Çalı
Kardeşi Demirci Süleyman: Süleyman Çalı
Terzi Ramazan : Ramazan Öz
4/5
Kaybolan Meslekler ve Köyleşen Şehirler
Cuma, 11 Eylül 2009 11:04
Dikici (Ayakkabıcı) Süleyman:
Dikici Mehmet : Mehmet Ecevitoğlu (Uzun)
Kalaycı Ali : Ali Zor
Acaba bu insanlar, bu meslekleri nasıl edindi? Bu da ayrı bir yazı konusu olabilir.
Araştırıp yazan olursa seviniriz.
Biz bu yazıda bu köylülerimizin mesleklerini neden kaybettiklerini anlatmaya çalıştık.
Köyümüzdeki demirciler, Demirci Mehmet’le Demirci Süleyman, evlerinin altındaki demircilik
atölyesini kapatsalar da isimleri “Demirci” olarak kaldı. Daha önceden olsa onlara “Demirci”
soyadı verilebilirdi ve çok da uygun düşerdi ama bu mesleği geç edinmişler.
Terzi Ramazan'la, Dikici Süleyman, Manavgat'a taşındılar.
Dikici Mehmet, bu işi bırakıp Manavgat'ta kahve ve pastane açtı.
Rahmetli Kalaycı Ali de işsiz kaldı.
5/5

Benzer belgeler