Ceyhun Alekber - 21. Yüzyıl Dergisi

Transkript

Ceyhun Alekber - 21. Yüzyıl Dergisi
Azerbaycan’daki İranlı
Diplomatların Ev Ödevleri
Ceyhun ALEKBER*
Çoğu Bakü’de görev yapan birçok İranlı diplomat, devamlı olarak ülkelerinin
Azerbaycan ile aynı tarihe sahip olduğunu, kendilerinin aynı uygarlığı, kültürü ve gelenekleri paylaştıklarını ifade eden demeçler vermekteler. Tam bir samimiyet göstergesi
olan, şu neredeyse “sevecen” söylemlerin altında aslında başka şeyler saklı. Ödevlerini
yerine getirmek üzere görevlendirilen İranlı diplomatlar, Azerbaycan’da adeta misyoner
faaliyeti yürütmektedir. Başlıca ödevleri, önemli bilgilerden yoksun bazı Azerbaycan
Türklerinin akıllarını karıştırmak, psikolojik baskı uygulamak olsa gerek. Oysa bu tür
söylemlerin tamamının siyasi demeç olarak algılanması lazım. Zira İran’ın Azerbaycan
Cumhuriyeti’ne karşı toprak iddiasında bulunduğu bir gerçektir.
Fars Şovenistlerin Sahte Tarih Yazma Deneyimleri
Normal koşullarda eğitim gören herkesin kafasında soru işaretleri oluşabilir: “Nasıl
olur da yüzyıllar boyunca Azerbaycan Türkleri ve Farslar bir arada yaşamış olabilirler?”,
“Nasıl olur da aynı halifeye, emire, sultana, şaha veya hana hizmet yapmış olabilirler.”
Bir diğer deyişle, yüzyıllar boyunca Azerbaycan Türkleri ve Farsların hep aynı devletlerin vatandaşları oldukları aşikardır. Peki, hangi devletlerdi bunlar? İşte mesele tam da bu
noktada kilitleniyor. İranlı diplomatların bu soruyu samimi yanıtlamaları biraz zor.
Şansınızı kulislerde veya Azerbaycan dışında deneyebilirsiniz.
İran’ın resmi tarihi, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ezeli İran toprakları üzerinde
kurulduğunu ve söz konusu bölgenin 19. yüzyıl başlarında Rusya İmparatorluğu tarafından işgal edildiğini yazıyor. Bu da yetmiyormuş gibi Azerbaycan Türkleri’nin etnik
kimliğini tartışmaktan bile kendilerini alıkoyamıyorlar. Ülke nüfusunun yarısı kadarını
oluşturan 30 milyon Güney Azerbaycan Türkü’nün yedi sülalesinin Türk olduğu gerçeği, Farsların işine gelmiyor. İşte bu yüzden İranlı yetkililerin talimatıyla Azerbaycan’ın
tarihi saptırılıyor. Neymiş, Azerbaycan Türklerinin kökeni aslında Fars veya Azeri`ymiş,
Türkçe’ye geçen eski İran kavimleriymiş. Kaldı ki Azerbaycan, tarihi Fars topraklarıymış
da haberimiz yokmuş.
Saptırılmış İran Tarihi ve Sovyet İtirafları
Aslında, Sovyet tarih bilimi de aynı görüşü paylaşıyordu. Kremlin Sarayı’ndan gelen
özel talimatla tarihçiler, kollarını sıvayıp kendilerini ve akademik kariyerlerini
Azerbaycanlıların İran kökeni konusunda sahte tarih yazmaya adamışlardı. Maksatları
belliydi: Azerbaycan ve Anadolu Türkleri arasındaki kültürel bağları yıkmak ve aynı ulu*
[66]
Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi, Tarih Enstitüsü Doktora Programı, Araştırmacı, [email protected]
21. YÜZYIL
Aralık ’11 • Sayı: 36
Azerbaycan’daki İranlı Diplomatların Ev Ödevleri
sun mensupları arasındaki tüm akrabalık zincirlerini bir daha birleşmemek üzere koparmaktı.
Azerbaycan Türklerinin Farslar ve diğer İran kavimleriyle aynı çatı altında yüzyıllar
boyunca yaşadığını Azerbaycan Cumhuriyeti’nde kimse inkar etmiyor. Oysa, kapitalist
ilişkiler ortaya çıkıncaya kadar dünyada ulus devletler dahi yoktu. Ne var ki, devletleri
oluşturan ve diğerlerinden farklı kılan belirli etnik gruplar vardı. Bu açıdan, “İran” kelimesini “coğrafi yer” ismi olarak nitelendiren Azerbaycan tarih bilimi, en doğru değerlendirmeyi yapmıştır. İran kelimesinin Kafkaslar, Baltık devletleri veya Balkanlar ile
eşdeğer olduğu apaçık ortadadır. Tek farkı Farsların tüm bu coğrafyayı sahiplenmiş
olmalarıdır. Bir diğer deyişle, Farslara göre siyasi haritada, İran devletleri değil de, bir
tek İran devleti mevcuttur. Bu yüzden tüm dünyada İran coğrafyası denildiğinde akla
gelen ilk şey ne yazık ki Fars unsurlardır. Görünen manzara, İranlı şovenistlerin uyguladıkları ileri görüşlü politikaların doğal sonucudur.
Nitekim şovenistler, Azerbaycanlıların yüzyıllar boyunca İran’ın, dolayısıyla Farsların
egemenliği altında yaşadıklarını zaman zaman “hatırlatmak” istiyorlar. Üst düzey İran
yetkilileri ve basın organlarının dünya kamuoyunu bilinçli şekilde yanlış yönlendirmeleri dikkate alınırsa, tarihi gerçekleri gün ışığına çıkarmakta fayda vardır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, yüzyıllar boyunca Azerbaycan’ın sadece bir İran vilayeti olduğu düşüncesi gerçeği yansıtmıyor. Aksine İran, bu coğrafyada Türklerin kurduğu büyük imparatorlukların bir parçasıydı. Tarihi Azerbaycan şehri Tebriz, İran’ın en
eski başkentlerinden birisi olmanın yanı sıra, uzun süre ülkenin en büyük siyasi ve kültürel merkezi olma özelliğini korudu. Üstelik, İran’ı yöneten tüm Türk hanedanlarının
veliahtlarının neredeyse tamamı Azerbaycan Şehzadesi ünvanı taşıdı.
Aralık’11 • Sayı: 36
21. YÜZYIL
[67]
Ceyhun Alekber
Bir diğer gerçek ise 1400 yıl boyunca Farsların genel olarak devlet kavramından yoksun olmalarıdır. Zira ateşe tapınan İran kavimleri ile Müslüman Araplar arasında, 642
yılında, Nehavend yakınlarında meydana gelen savaşın ardından, tarih bir daha herhangi bir Fars devletinin oluşumuna tanıklık etmedi. Hilafet devri olarak tarihe geçen bu
aşamanın ardından Oğuz Türkleri İran coğrafyasına hakim oldu ve yüzyıllar boyunca
“şah” ünvanını taşıdı.
Bin yıl boyunca bu coğrafyada Selçuklular, Saciler, Atabeyler, Karakoyunlular,
Akkoyunlular, Safeviler, Afşarlar, Kaçarlar, bir diğer deyişle, Azerbaycan Türklerinin ataları hüküm sürdü. Nitekim tamamen siyasileşmiş Sovyet
tarih bilimine rağmen, Sovyet dönemi Rus tarihçi ve
Kremlin Sarayı’ndan
doğubilimcisi İlya Pavloviç Petruşevskiy de bu tarihi
gelen özel talimatla
olguyu onaylamaktadır.1
tarihçiler, kollarını
sıvayıp kendilerini ve
akademik kariyerlerini
Azerbaycanlıların İran
kökeni konusunda sahte
tarih yazmaya
adamışlardı.
Sovyet bilim adamı, İran coğrafyasını da kapsayan
büyük arazilerde kurulan ve bölgenin en büyük Ortaçağ
imparatorluğu konumundaki Safevi Devleti’nin aslında
bir Azerbaycan devleti olduğunu açıkça söylemektedir.2
Başkenti Tebriz, devlet dili Azerbaycan Türkçesi olan
Safeviler Devleti’ni bir Türk hanedanı ve Türk beylerbeyi yönetiyordu. Şiiliği devletin resmi dini ilan eden Şah
İsmail Safevi de Azerbaycan Türklerinin ulusal kimlik sürecini başlatmıştı. İran platosunda yaşayan ve sayıları Türklere göre çok daha az olan Farsların büyük çoğunluğu, o
zaman hala Ahura Mazda’ya tapınıyor, Mazdekizmin cinsel yaşam dahil sosyal hayat
koşullarının en iyi yanları üzerinde düşünüyorlardı.
İran Ruhban Sınıfının Kandırmaca Politikası
20. yüzyıl başlarında hızla gelişen pantürkizm ideolojisinin ışığında İran’a hükmeden son Azerbaycan hanedanı olan Kaçarlar’ın, İngilizlerin tasarladığı oyunun sonucunda yönetimi bırakmak zorunda kalmasıyla son 1400 yıllık süreçte ilk kez bir Fars hanedanı İran tahtına çıktı. Böylece, İran genelinde tarihi Türk devletlerinin izlerinin silinmesi süreci başlatıldı ve aşamalı bir şekilde uygulandı. Ortaçağ Türk Azerbaycan devletlerinin tarihini tamamıyla sahiplenebilmek ve tüm coğrafya üzerinde iddiada bulunabilmek için devletin adı “Persia” yerine “İran” ile değiştirildi. 1938’de yapılan bir idari
reform sonucu Güney Azerbaycan’ın tarihi topraklarının büyük bir kısmı alınarak
Farsların yoğun yaşadıkları diğer İran illerine birleştirildi. Güney Azerbaycan’dan kalan
topraklarda başkenti Tebriz olan Doğu Azerbaycan ve merkez şehri Urmiye olan Batı
Azerbaycan illeri kuruldu. Ulusal sınırlar göz ardı edilerek yapılan bu reformlar,
Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları tüm arazileri kapsamamaktaydı. Erdebil ve diğer
önemli şehirler Güney Azerbaycan illeri dışında bırakılmış ve bu arazilere İran dili
konuşan nüfusun yerleştirilmesi politikaları uygulanmaya başlamıştı.
Muhammed Rıza Şah Pehlevi de 1946’da Sovyet ordu birliklerinin Güney
Azerbaycan’ı terk etmelerinin ardından “21 Azer” Türk Azerbaycan ulusal hareketini ve
1
2
[68]
İlya Pavloviç Petruşevskiy, «История Ирана с древнейших времен до конца XVIII века»
İlya Pavloviç Petruşevskiy, «Государства Азербайджана в XV в.», s. 205
21. YÜZYIL
Aralık ’11 • Sayı: 36
Azerbaycan’daki İranlı Diplomatların Ev Ödevleri
kurulmuş olan milli hükümeti feshetmek üzere başlatılan özel operasyonu bizzat yönlendirdiğini hatıralarında itiraf ediyordu.
İslam Devrimi zamanında milyonlarca Azerbaycan Türkü Şah rejimine isyan etti.
İran ruhban sınıfı tarafından sinsice kandırılan Türkler, devrimin başarıyla sonuçlanmasının hemen ardından tüm haklarının sağlanacağına inanmışlardı. Ne var ki, İslam
Devrimi’nin ardından Azerbaycan Türklerinin meşru hakları sağlanmadı, aksine, Türk
Azerbaycan kimliğine karşı yepyeni takipler başlatıldı.
Daha 1918’de İran, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin İstanbul Büyükelçiliği’nin
açılmasına büyük tepki göstermişti. Rusya İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra
Kaçarlar, Kuzey Azerbaycan toprakları üzerinde hak iddia
etmeye başlamışlardı. İngilizler tarafından kışkırtılan
Sovyet bilim adamı
İran Şah Rejimi, Kuzey Azerbaycan’ın İran’a bağlanmasıPetruşevskiy, İran
nı açıkça gündeme getirmeyi amaçlıyordu. O zamanlar
coğrafyasını da kapsayan
Azerbaycan Cumhuriyeti halkı büyük değişimlere tanıkarazide kurulan Safevi
lık etmişti, siyasi kulislerde Türklük ideolojisi hakim
Devleti’nin aslında bir
kılınmış, Büyük Turan mefkuresi Azerbaycan aydınlarıAzerbaycan devleti
nın gönüllerinde taht kurmuştu. İşte bu yüzden
olduğunu açıkça
Kuzeylilerle Güneylilerin temasları İran yönetimini
söylemektedir.
rahatsız ediyordu. Sonuçta yönetim formaliten de olsa
hala Kaçarlar Türk Azerbaycan hanedanının elindeydi. Her şeye rağmen, Rus devriminin hemen ardından İran, Kuzey Azerbaycan konusunda somut adımlar atmaya başladı. O sıralarda Osmanlı Devleti, müttefik orduları ile savaşmanın yanı sıra eski Rusya
İmparatorluğu sınırlarındaki Türk halklarının haklarını da savunuyordu.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin İstanbul Büyükelçiliği’nin açılışını engellemek
için İran’ın büyük çaba sarfettiği biliniyor. O dönemin basın organlarında yayınlanan
makaleler şunu rahatlıkla söylemeye olanak sağlamaktadır: Osmanlı Devleti, kardeş
Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke oldu. İki ülke arasında diplomatik ilişkiler
kuruldu, İstanbul’da Azerbaycan Büyükelçiliği açıldı. Birçok ülke bu gelişmelere engel
olmak istedi, İran ve arkasındaki güç konumundaki İngiltere, elinden geleni ardına koymadı. Hasımların çabalarına rağmen, beklenen gün geldi ve Yusuf Vezir Çemenzeminli,
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin İstanbul Büyükelçisi olarak göreve başladı.
Bakü’deki Misyonerlik Faaliyetleri
Çağdaş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının tanınmasına karşı çıkanlar,
İran’da 1991’de de kendilerini gösterdiler. Yugoslavya’dan ayrılarak kurulan
Makedonya’nın bağımsızlığını tanımayı reddeden Yunanistan’ı örnek almak isteyenler
vardı. Bilindiği kadarıyla, buna gerekçe olarak Makedonya Cumhuriyeti’nin antik
Yunan vilayetlerinden birinin ismini taşıması gösteriliyordu. Bu durumun Azerbaycan
olarak bilinen ve 200 yıl önce ikiye bölünen büyük bir Türk coğrafyası için örnek olamayacağı ortadaydı. Üstelik, dünyadaki dengeler çoktan değişmiş ve Azerbaycan, uluslararası hukukun tanıdığı bir devlet konumuna gelmişti. Din, iman edebiyatı üzerinden
siyaset yapan İranlı şovenistler, taktik değiştirerek yeni ve çok daha verimli bir oyun tezgahlamayı yeğlediler. Böylece Azerbaycan’daki fanatik Şiileri kandırarak onları potansiyel ajan olarak kullanmayı öngören “İslam devrimi ihraç planı” gündeme taşınmıştı.
Aralık’11 • Sayı: 36
21. YÜZYIL
[69]
Ceyhun Alekber
Güney Azerbaycan Türklerinden olan siyasilerin İran
İslam Cumhuriyeti Bakü Büyükelçiliğine atanmaları pratiği, aslında molla rejimini hayal kırıklığına uğratmıştı.
Bir önceki büyükelçiler – Dr. Ahat Gazzayi ve Afşar
Süleymani’nin iyi niyetleri ve bu şahısların Azerbaycan
yayın organları ile işbirliği İran yönetimini rahatsız ediyordu. Zaten İranlı diplomatlara Azerbaycanlı gazetecilerle röportaj yapmama ve Azerbaycan Türkçesi’nde
konuşmama doğrultusunda verilen talimatlar apaçık
ortadadır. Bazıları Türkçe’yi bildiklerini dahi saklıyorlar.
Basın toplantılarında verilen sorular işlerine gelmediğinde anlamıyorlarmış gibi tavır
yapıyorlar ve “çeviri” yapılıncaya kadar kafalarında önceden hazır bulundurdukları
yanıtları devreye sokuyor, bazense soruyu ihmal ediyorlar. Gerçi, söz konusu İsrail veya
molla rejimini alakadar eden bir konu olduğunda İranlı diplomatlar beklenmedik bir
anda hemen müdahale ederler. Böylece, bırakın anlamalarını, Azerbaycan Türkçesi’ni
rahat konuştuklarını da ispatlamış olurlar.
İranlı şovenistler,
Azerbaycan’daki fanatik
Şiileri kandırarak onları
potansiyel ajan olarak
kullanmayı öngören
“İslam devrimi ihraç
planını” yürütmek
istiyorlar.
Bu anlamda İran Cumhurbaşkanı, Erivan Üniversitesi fahri doktoru Mahmud
Ahmedinejad da bir istisna değildir. İran Cumhurbaşkanı, Bakü’ye resmi ziyarette
bulunduğu sıralarda Azerbaycan Türkçesi’ni bildiğini unutuyor, oysa İstanbul’da kendisine İngilizce soru soran Türk gazeteciye Türkçe yanıt veriyor, hem de Azerbaycan
Türkçesi’nde.
İranlı Diplomatların, başlıca hedefleri sıradan insanların dini duyguları üzerinde
oynayarak halk arasında İran için olumlu imaj yaratmak, sözde dini liderlerin seçmen
tabanlarını oluşturmak, molla rejiminin fazlasıyla ihraç edilmesi olanaklarının önünü
açmak, halkı bir numaralı düşmanın Ermenistan değil, İsrail olduğuna inandırmak,
ardından ülkede ortalığı karıştırarak sıkıyönetim ilan edilmesini ve istikrarsızlığı sağlamaya çalışmaktı. Şu anda geliştirme aşamasında olan bu stratejik planın daha beşiğin21. YÜZYIL
deyken boğulması gerekmektedir.
[70]
21. YÜZYIL
Aralık ’11 • Sayı: 36