inovasyon - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

Transkript

inovasyon - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
K A L K I N M A D A
VERİMLİLİK
T. C . B İ L İ M , S A N A Y İ V E T E K N O L O J İ B A K A N L I Ğ I
İNOVASYON
Teknoloji ve İnovasyonun İktisadi
Arkeolojisi ve Önemi s. 4
Sanayi İşbirliği Programı (SİP),
Sivil Offset Değildir s. 24
Veriye Dayalı İnovasyon ve Açık Veri s. 34
TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi Teleskoplarına
Üç Yerli İnovasyon s. 36
A R A L I K 2 01 5 , Y ı l 27 , S a y ı 3 2 4
EMEK - ANKARA - PP - 2
ARALIK 2015
K A L K I N M A D A
VERİMLİLİK
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
AYLIK YAYIN ORGANIDIR
ARALIK 2015 YIL: 27 SAYI: 324
Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.
ISSN: 1300-2414
Yayın Türü: Yerel Süreli
Türkçe - İngilizce
SAHİBİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA
GENEL MÜDÜR
Anıl YILMAZ
GENEL KOORDİNATÖR
Dilek BİRBİL
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Cangül TOSUN
YAZI KURULU
Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU
Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU
WEB SİTESİ SORUMLUSU
Aytunç AYHAN
FOTOĞRAFLAR
Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM
DAĞITIM SORUMLUSU
Mehtap EMRE
(312) 467 55 90 / 331
[email protected]
Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay
düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini
istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp
[email protected] adresine boş bir e-posta
atabilirsiniz.
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir.
YÖNETİM YERİ
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No:5
Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)
Faks: (312) 427 30 22
Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: [email protected]
İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr
http://anahtar.sanayi.gov.tr
Modernleşmenin ardındaki temel oluşum olan ve Marshall McLuhan’ın 1960’ların
başlarındaki ünlü deyimiyle dünyayı “küresel bir köy” haline getiren küreselleşmenin
ana unsurlarından birini oluşturan novasyon genel olarak yeni veya
değiştirilmiş/iyileştirilmiş bir ürün, hizmet ya da üretim yöntemi geliştirmek ve bunu
ticari gelir elde edecek hale getirmek için yürütülen tüm süreçleri kapsamaktadır.
Günümüzün hızla değişen rekabet ortamında ayakta kalmak isteyen işletmelerin
küresel gelişmeleri takip etmenin yanında ürünlerini, hizmetlerini ya da üretim
yöntemlerini sürekli olarak yenilemeleri ve gerektiğinde değiştirmeleri
gerekmektedir. Değişim ve gelişim, birbiriyle ilintili ve kesintisiz bir süreçtir ve
inovasyon da bu sürecin en önemli aktörüdür. İşletmeler açısından önemli olduğu
kadar ülkeler için de sürdürülebilir büyüme, toplumsal refah ve artan iş olanakları
anlamına gelen inovasyon büyük önem taşımakta, tüm ülkeler inovasyon yarışında
öne geçmeye yönelik yoğun çaba sarf etmektedir. Bu çabaların belki de en önemlisi
ve sonuç vereni ise inovasyonun oluşabileceği ortamın -çevre koşullarınınsağlanması olmaktadır.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümü olan 2023 yılı itibarıyla dünyanın en
büyük 10 ekonomisinden biri olma hedefini uzun vadeli büyüme stratejisinin temeli
olarak kabul eden ülkemizin bu hedeflere ulaşabilmesi amacıyla kullanabileceği
araçlardan en önemlisi inovasyon ve Ar-Ge odaklı bir kalkınma modelidir. Ülkemizde
inovasyon ve Ar-Ge kapasitesinin geliştirilmesi konusundaki farkındalığın
artırılmasına katkı sağlama amacıyla dergimizin bu sayısını “inovasyon” temasıyla
hazırladık. Konuyu farklı açılardan ele almamızı sağlayan makale ve yazılarıyla bu
sayının hazırlanmasında emeği geçen tüm uzmanlarımıza, akademisyenlerimize
teşekkür ediyoruz.
2016 yılının başta ülkemiz olmak üzere tüm okuyucularımız açısından “verimli” ve
yeniliklerle dolu bir yıl olmasını diliyoruz...
Anıl YILMAZ
Genel Müdür
GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA
www.chesscreative.com
BASKI
KORZA YAYINCILIK
BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.
Büyük Sanayi 1. Cad. 95/1 İskitler - ANKARA
Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27
BASILDIĞI TARİH
Anahtar dergisinin ARALIK 2015 sayısı
03.12.2015 tarihinde basılmıştır.
01
ARALIK 2015
İÇİNDEKİLER
04
09
29
02
İnovasyon / Buğra KAYGISIZ
14
Bölgesel Kalkınmada Ar-Ge ve
İnovasyonun Önemi: Rekabetçi
Sektörler Programı Kapsamında
İncelenmesi / Sefa MAVİŞ
20
Türkiye’deki Ar-Ge ve İnovasyon
Ekosisteminde Uygulanmakta Olan
Politikalar ile Ekosistem İçerisinde Yer
Alan Kurumsal Yapılanmalar Üzerine Yeni
Bir Yol Haritasının Hazırlanması
Tolga ŞEFLEK
24
Sanayi İşbirliği Programı (SİP), Sivil Offset
Değildir / Prof. Dr. İbrahim KILIÇASLAN
29
Motor Mükemmeliyet Merkezi
Prof. Dr. İbrahim KILIÇASLAN
34
Veriye Dayalı İnovasyon ve Açık Veri
Dr. H. Sait ÖLMEZ
36
TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi Teleskoplarına
Üç Yerli İnovasyon
40
Rapor Özeti: KOBİ ve Girişimci
Finansmanına Yeni Yaklaşımlar
“Finansal Araçların Çeşitliliğini Artırmak”
İlknur FROLET
42
Kitap Özeti: Zorunlu Yenilik
Faruk YILDIRIM
04
14
Teknoloji ve İnovasyonun İktisadi
Arkeolojisi ve Önemi
Faruk YILDIRIM
ARALIK 2015
46
Rapor Özeti: Seçilmiş Asya
Ekonomilerinde İnovasyon ve KOBİ
Finansmanı / Rıdvan VERCAN
48
2015 Yılı Nobel Ekonomi Ödülü Prof. Dr.
Angus Deaton’a Verildi / Dr. Halit SUİÇMEZ
50
53
54
56
58
Projeler
Avrupa KOBİ Haftası
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Temiz Üretim (Eko-Verimlilik)
40
Innovation
61
Bölgesel Verimlilik İstatistikleri
Regional Productivity Statistics
62
Sanayi Göstergeleri
Industry Indicators
63
Bilim ve Teknoloji Göstergeleri
Science and Technology Indicators
64
Ulusal ve Uluslararası Verimlilik
İstatistikleri / National and
International Productivity Statistics
48
Ulusal Verimlilik İstatistikleri
National Productivity Statistics
50
03
ARALIK 2015
MAKALE
TEKNOLOJİ VE İNOVASYONUN İKTİSADİ ARKEOLOJİSİ VE ÖNEMİ
Faruk YILDIRIM / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Teknolojiyi geliştiren, yenilikler ortaya
koyan ve yenilikçilik kültürünü oluşturan
şirketler, yereller, bölgeler, ülkeler
20. yüzyılda olduğu gibi, 21. yüzyılda da
dünyayı istedikleri yönde şekillendirmeye,
geleceği yeniliklerle tayin etmeye devam
edeceklerdir. 21. yüzyılda ülkelerin,
bölgelerin, işletmelerin iktisadi güçlerini
doğrudan etkileyen ‘teknoloji’ ve
‘inovasyon’ etrafında güç dengeleri bir
kere daha kurulacaktır. Teknoloji ve
inovasyonu elinde bulunduranlar bu
yüzyılın da galipleri olacaklardır.
İktisadi Büyüme, Teknolojinin Önemi ve
Yenilik Politikaları
Robert M. Solow, 1956’da ‘İktisadi Büyüme
Teorisine’ yaptığı katkıyla (Solow, 1956)
ekonomik büyümeyi etkileyen en önemli
bileşenin teknoloji olduğunu ispatlamıştır.
Solow’un halefleri Robert E. Lucas (Lucas,
1988) ve Paul Romer (Romer, 1994),
iktisadi büyüme teorisinde teknolojinin
sadece dışsal (ekzojen)1 bir faktör olmayıp
aynı zamanda büyüme fonksiyonundaki
değişkenleri içsel (endojen)2 olarak
etkileyen bir parametre olduğunu
göstererek iktisadi büyüme teorisini bir
mertebe daha ileriye tekâmül
ettirmişlerdir. Teknoloji, ister Solow’un
modelinde olduğu gibi ekzojen veya İçsel
Büyüme Modellerinde olduğu gibi endojen
olarak kabul edilsin3, iktisadi büyümenin
önemli bir bölümünün teknolojiden
kaynaklandığı kanıtlanmış bir gerçektir.
Dolayısıyla kalkınma ve ekonomik büyüme
üzerinde etkili olan en önemli değişkenin
teknoloji olduğu artık kesinleşmiştir 4. Bu
nedenle iktisadi büyüme politikalarının
merkezinde inovasyon ve teknoloji
politikaları yer almak zorundadır. Elbette
ki Maliye Politikası ve Para Politikası
ekonominin gidişatıyla doğrudan alakalıdır
ve önemlidir ancak büyümenin omurgasını
oluşturan, teknoloji ve inovasyon
politikaları sistemsel olarak ele alınması
gereken ve rastlantısal gelişmelere
bırakılamayacak kadar önemli
politikalardır. İnovasyon ve teknoloji
politikalarına taraf olan tüm kamu ve tüzel
kişiliği bulunan aktörlerin bir araya
gelerek5 yenilikçiliği artırmak ve
geliştirmek üzere eşgüdüm içerisinde
politika oluşturmaları bir gerekliliktir.
Teknoloji ve Yeniliklerin Yayınımı
(Difüzyonu)
Bilginin pratik ve uygulanabilir bir forma
dönüştürülmesi teknolojidir. İnovasyon,
işletme terminolojisinde teknolojinin bir
adım ötesidir ve geliştirilen teknolojinin
yaygınlaştırılarak ticarileştirilmesi
süreçlerini kapsamaktadır. Teknoloji,
inovasyonun özünü oluşturan çekirdek bir
kavram olarak inovasyondan önce
gelmektedir ve hayati bir öneme sahiptir.
Geliştirilmiş olan birçok teknoloji,
yeniliklerin ortaya konmasında bir girdi
olarak kullanılır yeniliklerin oluşumu için
temel teşkil eder.
Yenilikler ortaya konurken, teknolojinin
geliştirilmesinden daha önemlisi,
teknolojinin yaygınlaştırılması ve
teknolojinin ticarileştirilerek inovasyona
dönüşmesinin sağlanmasıdır (yayınım
süreci). Bu süreç işletmelerin, politika
yapıcıların üzerinde önemle durması
gereken temel bir süreçtir. Çünkü
geliştirilmiş olan teknolojik ürünün
tanıtımı ve tüketiciye benimsetilmesi
başarılamazsa geliştirilmiş teknolojinin ve
yapılan tüm çalışmaların bir anlamı
olmayacaktır (OECD, 2005). Geliştirilen
teknoloji ancak inovasyona dönüşüp
ticarileştirilebilirse ekonomik değer
meydana getirir. Teknolojiyi geliştirmek
başlı başına zor bir iştir ancak teknolojinin
yayınımının sağlanması ondan daha
kompleks ve zor bir süreç olabilir. Yayınım
süreci, yapılan yeniliğin ekonomik değer
yaratıp yaratmaması noktasında diğer tüm
aşamaları (Ar-Ge, tasarım, üretim vb.)
¹ İktisadi büyüme modellerinde teknolojinin ekzojen olması (teknolojinin dışarıdan getirilmesi), teknolojinin bir yerden bir başka yere transfer edilebilmesini ifade etmektedir. Bu yaklaşım aynı teknolojik
seviyeye (tezgâh ve makinelere) sahip ülkelerde aynı büyüme oranlarının yakalanacağını öngörmektedir. Teknolojinin ekzojenliği (dışsallığı), gelişmekte olan ülkelerin teknoloji transferi yapmaları
halinde (makine ve donanımlarını yenilemeleri) gelişmiş ülkelerin büyüme oranlarını yakalayacaklarını ve refah farklarını kapatabileceklerini kuramsal olarak göstermektedir.
2
Teknolojinin endojen (içsel) olması ise teknoloji seviyesinin büyüme fonksiyonunda yer alan iki temel faktör olan emek ve sermayeye bağlı olarak geliştiğini göstermektedir. Teknoloji düzeyi, emek ve
sermayenin geliştirilmesi ile içsel olarak gelişen bir parametre olarak kabul edilmektedir. Örneğin eğitimli iş gücü ile eğitimsiz iş gücünün teknolojiye olan katkıları farklı olacaktır. Geliştirilen insan
sermayesi (emek) teknoloji düzeyini içsel olarak geliştirecektir.Teknolojinin içsel bir parametre olması ise ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarını daha doğru olarak anlamamızı sağlamaktadır. Sadece
makine ve tezgâhların yenilenmesi ile gelişmişlik farklarını tam anlayamayız. Teknolojiyi geliştiren, üreten ülkeler iktisadi olarak önde olacaklardır.
3
İktisadi büyüme modellerinde teknolojinin endojen alınması da ekzojen alınması da doğrudur. Büyümenin önemli bir bölümü teknolojiyle açıklanmaktadır ve teknoloji hem dışsaldır (dışarıdan transfer
edilebilir) hem de içseldir (insan sermayesi ve sermaye yoğunluğuna bağlı olarak geliştirilebilmektedir).
4
Teknolojinin iktisadi büyüme üzerindeki etkisini ispatlayan Robert M. Solow, Robert E. Lucas gibi iktisatçılar, bu katkılarından ötürü Nobel Ekonomi Ödülü’nü almaya layık görülmüşlerdir.
5
Bu aktörler başta işletmeler, üniversiteler, yenilikçi iş gücünü yetiştiren meslek yüksekokulları, meslek liseleri, yenilikçi iş gücünün yapısal olarak yetiştirilmesinin kurallarını belirleyen Milli Eğitim
Bakanlığı, Bilim ve Teknoloji politikalarını belirleyen Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, işletmelerin teknoloji geliştirmeleri için gereksinim duydukları finansal kaynakları sağlayan Bankalar, Finans
Kuruluşları vb. aktörler grubu olabilir. İlgili tüm aktörlerin birbirlerinin yaptıkları faaliyetlerden haberdar olmaları ve koordinasyon içinde politika belirlemeleri teknolojinin geliştirilmesini, yenilikçiliği
geliştirecektir. Koordinasyonsuz olarak yürütülen politika çalışmalarında gerçek ihtiyaçların saptanması, eksikliklerin giderilmesi ve iştişari mekanizmalar olmadan politikaların olgunlaştırılması
mümkün olmayacaktır.
04
ARALIK 2015
domine eden belirleyici bir süreçtir.
Dolayısıyla yayınım, teknolojinin
geliştirilmesinden daha kritik teknoloji
geliştirilmeden önce düşünülüp
planlanması gerekli olan bir süreçtir.
Yayınım sürecinin başarılı olup
olmamasında ortaya konan yeniliğin, hedef
kitle için oluşturduğu değer başat bir role
sahiptir. Kısaca yenilik ne oranda güçlü,
kullanışlı, tüketiciler için vazgeçilmez bir
ürün veya hizmetse o oranda teknolojiyi,
yeni ürünü yaygınlaştırmak kolay
olacaktır6. Bu bağlamda Ar-Ge ve teknoloji
geliştirmeye yönelik çalışmalara,
politikalara, sübvansiyonlara ilave olarak
teknolojinin öncelikle yerelde, sonrasında
bölgelerde, şehirlerde, ulusal seviyede ve
nihai olarak uluslararası düzeyde
yaygınlaştırılabilmesi için birtakım
mekanizmaların ihdas edilmesi, ‘Bilgi ve
İletişim Teknolojileri’ (BİT) altyapı
eksikliklerinin giderilmesi ve yayınımı
kolaylaştıracak çalışmaların yapılması,
politikaların ortaya konması mecburidir.
Yeni nesil iktisadi büyüme modellerinde
artık büyüme sadece Ar-Ge yatırım
seviyeleri ile ilişkilendirilmemekte, yayınım
ve yayılma etkisiyle (spillover effect) de
ilişkilendirilmektedir (OECD, 2007: 32). Bir
başka deyişle büyüme, inovasyonların
yayınımına bağlı olarak gelişmektedir.
İşletmeler açısından tüketici ihtiyaçlarını
doğru tespit etmek, pazar araştırmaları
yapmak, müşteri beklentilerini öngörmek,
yeni trendler oluşturarak müşterileri
cezbetmek ve tüketicilerin satın almaktan
başka çarelerinin bulunmadığı7 kalitede,
fonksiyonellikte ürünler tasarlamak
yayınım sürecinde başarıyı getirecek
faaliyetlerden bazılarıdır. İşletmeler Ar-Ge,
üretim, satın alma, kalite kontrol gibi
işletme içi faaliyetleri nasıl
gerçekleştirmek zorundalarsa, yayınım
sürecini aynı şekilde düşünmek ve bu
sürecin başarısı için stratejiler oluşturmak
zorundadırlar.
Endüstriyel Bölgeler ve Bilginin Yayınımı
Yenilikler, ileri teknolojiler, yüksek katma
değerli ürünler bilginin yan ürünleri olarak
ortaya çıkarlar ve bunlar genellikle bilgi
birikiminin yoğunlaştığı coğrafi olarak bir
yerelde toplanmış birbirleriyle bağlantılı
endüstriyel aktörlerin oluşturdukları
bölgelerde geliştirilip, ortaya konurlar.
Bugüne kadar Von Thünen ve Alfred
Marshall’dan Michael E. Porter ve Paul R.
Krugman’a kadar birçok iktisatçı ve bilim
adamı coğrafi olarak bir bölgede
konsantre olmuş endüstriyel aktörlerin
meydana getirdikleri pozitif dışsallıkları8,
farklı yönlerini ele alarak
doğrulamışlardır. Coğrafi yakınlıkla bir
yerelde yoğunlaşan endüstriyel
aktörlerin toplanmasında esrar vardır.
Bu esrar perdesini şimdi bir miktar
aralayalım:
Yenilikçilik bilginin kolay yayındığı
endüstriyel bölgelerde gelişmektedir.
İşletmelerin coğrafi yoğunluk
oluşturmadan bireysel konumlandıkları
durumla, endüstriyel bir bölgede
konumlanmaları arasında bilgi ve yenilik
açısından ciddi farklar meydana
gelmektedir. Bu durumu ilk ele alan
iktisatçılardan biri Alfred Marshall’dır
(Marshall, 1890). Marshall, endüstriyel
bölgelerle ilgili olarak şu tespitte
bulunmuştur:
“İyi iş, haklı olarak takdir edilir ve makinelerde,
süreçlerde, genel iş organizasyonunda, ortaya
konan icatlar ve geliştirmeler (iyileştirmeler)
hak ettikleri şekilde anında (hızlı olarak)
tartışılır: Bir adam yeni bir fikir ortaya
attığında, bu fikir diğerleri tarafından alınır ve
yeni önerilerle birleştirilerek başka bir fikre
dönüşür. Böylelikle yeni fikir daha ileri fikirlerin
oluşumu için bir kaynaklık oluşturur…”
Marshall’ın saptamaları bize endüstriyel
bölgelerde, yeni fikirlerin oluşumunun ve
bilginin yayınımının daha kolay olarak
gerçekleştiğini göstermektedir.
Endüstriyel bölgelerde yetenekli iş gücünü
bulmak kolaylaşmaktadır (Marshall, 1890).
Yetenekli iş gücünün bölgede birikmesi
emek hareketliliğini artırarak bilginin
yayınımını kolaylaştırmaktadır. ‘Silikon
Vadisi’ üzerinde yapılan bir araştırmada,
Silikon Vadisi’nin başarıya ulaşmasındaki
temel faktörlerden bir tanesinin personel
değişimi olduğu ortaya konmuştur.
Personel değişim oranlarının Silikon
Vadisi’nde daha yüksek seviyede
gerçekleştiği tespit edilmiştir (OECD, 2007:
32). İşletmelerin, personel değiştirmeleri
çapraz tozlaşma yoluyla fikirlerin,
yeniliklerin ve bilginin yayınımını
sağlamaktadır (Saxenian, 1994). Benzer
sonuçlar diğer yapılan araştırma
çalışmalarıyla da doğrulanmıştır.
Stockholm BİT kümelenmesinde yapılan
bir araştırmada iş gücü hareketliliğinin,
geriye kalan emek piyasaları ve diğer özel
6
Burada örnek olarak akıllı telefonları verebiliriz. Akıllı telefonlar çok fonksiyonlu elektronik cihazlar olarak hayatımızı kolaylaştırmaktadırlar. Yapabildiği işlemler açısından akıllı telefonlar,
bilgisayarların yaptıkları işlemlerin önemli bir bölümünü yapabilmektedirler. Bu araçlar, multimedya amaçlar için de rahatlıkla kullanılabilmektedirler. Uçak bileti rezervasyonu, elektronik alış veriş,
fotoğraf çekimi ve dijital kamera vb. amaçlar akıllı telefonların kullanıldıkları alanlardan sadece birkaçıdır. Çağımızın önemli yeniliklerden bir tanesi olan akıllı telefonlar, çok güçlü bir yenilik olması
nedeniyle hızla tüm dünyaya yayılmış ve tüketiciye nüfuz etmiştir. Bugün artık akıllı telefonları hayatımızdan çıkarmamız mümkün değildir.
7
Fifty Lessons (Compiler) (2008), Sparking Innovation (Lessons Learned)
8
Dışsallık; bir ekonomik birimin aldığı kararın, diğer ekonomik birimler üzerinde oluşturduğu pozitif veya negatif etkidir. Pozitif dışsallık, bir ekonomik birimin faaliyeti sonucunda diğer birimler için
faydalı sonuçların ortaya çıkmasıdır.
05
ARALIK 2015
MAKALE
TEKNOLOJİ VE İNOVASYONUN İKTİSADİ ARKEOLOJİSİ VE ÖNEMİ
sektör kuruluşlarındaki iş gücü
hareketliliğine kıyasla daha yüksek olduğu
sonucuna ulaşılmıştır (Power &
Lundmark, 2004).
Bilginin yayınımı yenilikçiliğe zirve
yaptıran, önemle üzerinde durulması
gereken bir başka faktördür. Bu çerçevede
işletmelerin sektörel olarak bir arada
toplandıkları yapıların geliştirilmesi ve bu
yapılarda iletişimsizlikten kaynaklanan
verimlilik kayıplarının asgari düzeye
indirilmesi önem arz etmektedir.
Ekonomik aktörlerin, coğrafi olarak
yoğunlaştığı ancak birbirleri arasında
iletişimin yoğun olmadığı yapılarda
06
yenilikçilikten ve bilginin yayınımından
bahsetmek mümkün değildir. Ülkemizde,
gerek devlet politikalarıyla ve gerekse de
spontane olarak gelişmiş coğrafi
yoğunluklarda aktörlerin birbirleriyle
iletişimini artıracak politikalara,
işletmelerin entegre olmalarına
sağlayacak yapısal dönüşümlere ihtiyaç
vardır.
Kalkınma ve Girişimcilik
Bir sosyal bilimci bakış açısıyla inovasyon
teorisinin temellerini sağlam bir zemine
oturtan ve bu konuda en değerli katkıları
sunan Joseph A. Schumpeter, iktisadi
kalkınmayı yenilikleri ekonomiye
uygulayan dinamik girişimciler üzerinden
açıklamıştır (Schumpeter, 1911).
Schumpeter, kalkınmanın merkezine
girişimcilerin dinamizmini yerleştirmiştir.
Schumpeter’e göre dinamik girişimcilerin
olmadığı bir ekonomide monotonluk
meydana gelecektir ve durağan bir
ekonomide kâr yoktur. Ekonomideki
hareketsizlik ve durağanlık ancak dinamik
girişimcilerin yenilikleri ekonomiye
uygulaması yoluyla aşılabilir. Böylelikle
yeniliklerin ortaya çıkması ve yeniliklerin
ekonomiye uygulamasının bir sonucu
olarak kâr da dinamik girişimcinin ödülü
olarak ortaya çıkar. Schumpeter girişimci
ile diğer yönetici tiplerini birbirinden
ARALIK 2015
en büyük şirketleri arasında
gösterilmektedir ve bu şirketlerin değeri
birçok ülkenin gayri safi milli hasılasılasını
geçmiş durumdadır. İşte Schumpeter’in
bize yüzyıl önce ifade ettiği girişimci tipi
budur. ABD’de geliştirilmiş olan Risk
Sermayesi (Venture Capital), yenilik fikri
olan ancak sermayesi bulunmayan
girişimcilerin hizmetindedir. ABD’de bu
tipolojiye uygun olarak kurulmuş sayısız
girişimcilik temelli dünya devi işletme
mevcuttur ve bu işletmeler ABD’yi
dünyanın en büyük ekonomik gücü haline
getirmişlerdir.
Ülkemizde yenilikçi girişimcilerin
başvurabileceği kısıtlı sübvansiyonlar ve
finansal araçlar mevcuttur. Yenilikçiliğin
gelişimi ve kalkınmanın sağlanması için
bu tür profesyonel finansal yapıların
oluşturulmalarına ve fikir sahiplerinin
fikirlerini korumalarına imkân sağlayan
çok güçlü hukuki bir zemine ihtiyaç vardır.
Bunu başarabilen ülkeler, geleceği
şekillendirme ve dünyaya yön verme
gücünü ellerinde bulunduracaklardır.
ayrıştırmıştır: Üretimi planlayan kişi
girişimci değil ancak yönetici sayılır. Sonuç
olarak kâr, işletmesinde yenilikleri ortaya
koyan girişimcinin ödülüdür.
Ülkemizde Schumpeter’in ifade ettiği tip
bir girişimciliğe ve bu girişimciliği
sistemselleştiren finansal yapılara ihtiyaç
vardır. Bu tip yenilikçi girişimciliğe örnek
olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde
kurulan Google ve Facebook şirketlerini
örnek verebiliriz. Temel olarak bu
şirketlerde irdelenmesi gereken kritik
nokta bu işletmelerin çok genç girişimciler
tarafından ve sermayesiz olarak kurulmuş
olmalarıdır. Google, Stanford
Üniversitesi’nde doktora eğitimi alan iki
öğrenci tarafından, Facebook ise Harvard
Üniversitesi’nde lisans eğitimi alan bir
öğrenci tarafından kurulabilmiştir. ABD’de
yenilikçi fikirlerin hayata geçirilmelerini
kolaylaştıran finansal araçlar, dünyanın
hiçbir yerinde olmadığı kadar gelişmiş
düzeyde girişimcilerin hizmetine
sunulmuştur ve Schumpeteryan
girişimcilik desteklenmektedir.
Günümüzde ABD’de kâr getirmesi
muhtemel herhangi bir projenin hayata
geçirilebilmesi için sermaye araçları
mevcuttur. Google ve Facebook, dünyanın
Sonuç
Bugün geçmişten farklı olarak bilgiye
ulaşmak ve uygulanması gereken
politikaları belirlemek, atılması gereken
adımların neler olduğunu tespit etmek
geçmiş yüzyıllardan çok daha kolaydır.
Yenilik ve teknoloji konusunda sunmaya
çalıştığımız konuların bazıları yüzyıllardır
bilinmektedir. Bilim insanları tarafından
defalarca irdelenmiş bu temel konularda
toplumun tüm kesimlerine düşen görevler
vardır. Bu bilgiler ışığında coğrafi
yoğunluklar içinde iletişimini
artırabilenler, bilginin endüstriyel
bölgelerde akışkan hale gelmesini
sağlayanlar, entegre yapılar
oluşturabilenler ve dolayısıyla yeni
9
9
Bu entegre yapıları bilim adamları farklı terminolojiler geliştirerek ifade etmişlerdir. Bunlardan bazıları Yerel Üretim Sistemleri, Bölgesel Yenilik Sistemleri, Kümelenmeler, Endüstriyel Bölgeler vb.
olarak tanımlanmışlardır. Esas önemli olan isimleri her ne olursa olsun coğrafi yoğunluk oluşturan aktörlerden sistemsel yapılar oluşturarak temel faydaları (yenilikçilik, verimlilik, rekabet gücü vb.)
elde edebilmektir.
07
ARALIK 2015
MAKALE
TEKNOLOJİ VE İNOVASYONUN İKTİSADİ ARKEOLOJİSİ VE ÖNEMİ
• OECD (2005), OECD Proposed
Guidelines for Collecting and interpreting
Technological Innovation Data - OSLO
Manual, Paris
• Marshall, Alfred (1890), Principles of
Economics, (İlk Baskı) London: Macmillan
• Fifty Lessons (Compiler) (2008),
Sparking Innovation (Lessons Learned)
• OECD (2007), OECD Reviews of Regional
Innovation Competitive Regional Clusters
National Policy Approaches, s.32, Paris
• Saxenian, Anna Lee (1994), Regional
Advantage: Culture and Competition in
Silicon Valley and Route 128, Harvard
University Press yayınları
• Power, D & Lundmark, M. (2004),
Working through Knowledge Pools:
Labour Market Dynamics, the
Transference of Knowledge and Ideas,
and Industrial Clusters, Urban Studies,
Vol. 41, s. 1025-1044.
• Schumpeter, J. A. (1911), Theorie der
wirtschaftlichen Entwicklung, (İngilizceye
çevirisi) The Theory of Economic
Development: An inquiry into profits,
capital, credit, interest and the business
cycle, 1934.
fikirlerle taklidi mümkün olmayan
yenilikler ortaya koyabilenler, rekabetle
karşılaşmayacakları bir alan oluşturarak
geleceğe ve kâra hakim olacaklardır.
Buradaki temel kavramları dikkate
almayan, teknolojinin ve yenilikçi
girişimciliğin iktisadi önemini
kavrayamayan, yeniliğin ekonomideki en
hayati parametrelerden bir tanesi
olduğunu anlayamayan ya da hak ettiği
değeri vermeyen/veremeyen işletmeler,
yereller, bölgeler, şehirler, ülkeler geride
kalmış veya kaybetmiş olacaklardır.
Burada irdelemeye çalıştığımız konuların
önemi yüzyıllar sonra da devam edecek
gibi gözükmektedir. Bu bağlamda
08
evrenselleşmiş bu bilgilerin ışığında
yapılması gerekenleri yerli yerinde yapan
işletmeler, bölgeler, şehirler ve ülkeler
kendi kaderlerini kendi istedikleri
güzellikte yeniliklerle tayin edeceklerdir.
Kaynaklar
• Solow, Robert M. (1956), A Contribution
to the Theory of Economic Growth,
Quarterly Journal of Economics, Volume 70
Issue 1Pp. 65-94.
• Lucas, Robert E. Jr. (1988), On the
Mechanics of Economic Development,
Journal of Monetary Economics, 22 (1988)
3-42. North-Holland
• Romer, Paul M. (1994), The Origins of
Endogenous Growth, Journal of Economic
Perspectives: Vol. 8 No. 1
ARALIK 2015
MAKALE
İNOVASYON*
Buğra KAYGISIZ / KOBİ Uzman Yardımcısı (KOSGEB İzmir Güney Müdürlüğü)
1. İnovasyon
Küreselleşen dünya pazarında ve yoğun
rekabet ortamında başarının anahtarı olan
yenilikçilik yöneticilerin, araştırmacıların
ve uygulamacıların ilgisini çekmeye
devam etmektedir. Buna karşın,
yenilikçilik kelimesinin net ve genel bir
kabul görüş tanımı literatürde
bulunmamaktadır.¹ Yenilik, yenilikçilik ile
inovasyon eş anlamlı ve birbirinin yerine
kullanılan tabirlerdir. Bu çalışmada her iki
kullanıma da yer verilmiştir. Öte yandan
buluş, keşif ve yaratıcılık gibi ifadelerin de
yeniliğe ilişkin çalışmalarda kullanıldığı
görülmektedir. Hâlbuki bu ifadeler
tamamen birbirinden farklı anlamlara
gelmektedir. Örneğin, en genel tanımıyla
bağlıdır.
5. Ulusalkoruyabilmelerine
Verimlilik Kongresi'ne
yoğun Örgütlerin
ilgi gösterildi.
yenilik, mevcut veya yeni yeteneklerle
sürdürülebilir rekabet avantajı elde
müşteri ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle
etmesinde ve var oluş mücadelesinde
işletmeye yeni imkânlar yaratmaktır.2 Öte
yenilikçilik, yaratıcılık ve Ar-Ge kavramları
yandan bir buluşun yenilik kapsamına
ön plana çıkmaktadır. Birbirine çok yakın
girmesi için ticari olarak istifade edilmesi
ancak farklı kavramlar bu kısımda ele
gerekmektedir. Kısacası bir buluşun ya
alınarak yenilikçilik başta olmak üzere
piyasaya yeni bir ürünmüş gibi tanıtılması
kavramlara açıklık getirilmektedir.
ya da üretimde yeni bir süreçte
Yukarıdaki tanımların yanı sıra, inovasyon
kullanılması zorunlu görülmektedir.3
hususunda önemli olduğu düşünülen
Benzer şekilde yaratıcılık yenilikçiliğin
değerlendirmeler aşağıda yer almaktadır.4
anahtarı ve yenilik yaratan bir süreçtir.
Diğer yandan günümüzde örgütlerin
¥ Bir işletme sürecidir,
başarısı, yeni ürün ve teknolojiler
¥ Safhalandırılması gerekir,
geliştirmeye yönelik bütünsel bir yeteneğe ¥ Fırsat odaklıdır,
sahip olmaları ve bu yeteneği
¥ İçeride veya dışarıda olabilir,
* Bu çalışma “Ar-Ge ve İnovasyon Süreçlerinin Etkin Yönetimi ve Verimliliğinin Artırılması İçin Bir Model Önerisi: İzmir Örneği - 2014” başlıklı uzmanlık tezinden derlenmiştir.
Philipp Herzog, Open and Closed Innovation, Wiesbaden: Gabler, 2007, s. 9.
Jan Verloop, Insight in Innovation, Hollanda: Elsevier, 2004, s. 141.
3
Philipp Herzog, a.g.e., s. 9.
4
Jan Verloop, a.g.e., s.139
1
2
09
ARALIK 2015
MAKALE
İNOVASYON
¥ Dışarıdan iş birliği gerektirir,
¥ Çeşitlilik ister,
¥ Risklidir,
¥ Girişimlere ihtiyaç duyar,
¥ Seçenekler sunar,
¥ Değişim gerçekleştirir,
¥ Sürdürülebilir olması için dengelenmiş
değer sürücülerine ihtiyaç duyar,
¥ Üst yönetimin desteğine ihtiyaç duyar.
Özetle, yenilik yeni veya geliştirilmiş ürün,
hizmet ve iş süreçlerinin geliştirilmesi ve
başarıyla piyasaya sunulmasıdır. Bununla
birlikte bir örgütün konumunu rakiplerine
kıyasla güçlendirmek için tasarlanan ve
uygulanan ve uzun vadede rekabet avantajı
yaratan her türlü faaliyeti yenilik olarak
tanımlamak da mümkündür. Zaten yenilik
dünya pazarlarında liderliği elde tutmanın
anahtarı olarak görülmektedir. Buradan
hareketle inovasyon yeni veya geliştirilmiş
bir ürün, hizmet, iş akışı veya piyasa
koşulunun rekabet avantajı kazanmak
maksadıyla geliştirilmesi ve başarıyla
uygulanması olarak ifade edilebilir.
2. Yenilik Süreç Yönetimi
Yenilik belki de 500.000 yıl kadar eski bir
sanattır ancak yenilik yönetimi daha genç
bir tekniktir ve yaratıcılık, girişimcilik veya
sermaye yatırımcılığı gibi yeniliğin diğer
alanlarına kıyasla daha az ilgilenilmiş bir
alandır. Şirket yönetimi tarafından
belirlenen stratejik hedeflere ulaşmak için
etkili bir işletme süreci haline gelen yenilik
yönetimi hâlâ gelişiminin ilk
aşamalarındadır.5 Yenilik olduğundan daha
fazla karmaşık bir süreç haline gelmiştir.
Aslında hâlâ Schumpeter tarafından
tanımlandığı gibi yeni kombinasyonların
bulunmasına ilişkin ancak yeni
kombinasyonlar şimdi daha karmaşık bir
çevrede faaliyet göstermekte, daha çok
paydaşa hitap etmekte ve örgüt dışındaki
ortaklardan girdiye gereksinim
duymaktadır. Bu karmaşık sistemi, yaratıcı
fikirlere imkân tanıyacak esneklik ve şirket
hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli
disiplin arasındaki dengeyi sağlayarak
etkili bir şekilde yönetmek başarılı bir
yeniliğin anahtarıdır.6 Yenilik ruhu
devrimsel olmaktan öte evrimseldir.
Yenilik yeni bir fikir veya buluşun ticari
maksatla kullanımı iken yenilik süreci
insanların yenilik fikirlerini kurumsal bir
yapıda geliştirmek ve uygulamak
maksadıyla birbirleriyle etkileşimde
bulundukça gerçekleşen olayların ardışık
sıralanması şeklinde ifade edilebilir.7
İnovasyonu yönetmek yeni birşeyler8
olmasını sağlamaktır. Yenilik süreci
işletme çevresindeki değişim sonucunda
değişikliğe uğramıştır. Değişim için temel
etkenler bilim ve teknolojinin değişen rolü,
yeni yönetim ve işletme tekniklerinin
doğuşu, piyasaların gelişen
sofistikasyonu/orta düzey teknolojilerden
Yeni Fikir
Fikir
Üretme
Yeni
5
Jan Verloop, a.g.e.
Teknoloji
Jan Verloop, a.g.e.
7
Phillip Herzog, a.g.e., s.10
8
John Adair, a.g.e., s.19
9
Jan Verloop, a.g.e., s.20
10
Peter F. Drucker, Klasik, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul: 2006, s.80
11
Peter F. Drucker, a.g.e., s.80
12
Peter F. Drucker, a.g.e., s.81
13
Peter F. Drucker, a.g.e., s.81
14
John Adair, a.g.e., s.13
ileri düzey teknolojilere geçmek ve büyük
şirketlerdeki yenilik tedarik zincirindeki
değişmeler olmuştur.9 Yeniliğin kaynakları
şirkette veya sektörde ve şirketin dışında
yer almaktadır. Şirketteki dört fırsat alanı;
beklenmedik olaylar, bağdaşmazlıklar,
süreç gerekleri ile sektör ve pazar
değişiklikleri iken şirket dışındaki
fırsatlar; demografik değişimler,
algılamadaki değişimler ve yeni bilgidir.10
Beklenmedik olaylara örnek olarak IBM’in
1930’lu yıllarda bankalar için ürettiği ilk
hesap makinesi verilebilir. Bankaların
satın almak istemediği hesap makinelerini
kütüphaneler talep etmiştir.11 Beklentiler
ile sonuçlar arasındaki ya da sektörel
varsayımlar ile içinde bulunan gerçeklikler
arasındaki bağdaşmazlıklar inovasyon için
imkân sunabilmektedir.12 Öte yandan
bilgiye dayalı yenilikler süre,
öngörülebilirlik, zorluk ve rastlantı oranı
açısından diğer türlerden farklıdır. Bilginin
ortaya çıkmasıyla kullanılabilir teknolojiye
dönüştürülmesi, teknolojinin piyasada
ürün, süreç veya hizmet olarak sunulması
oldukça uzun bir süre gerektirmektedir.13
Yenilikçilik, yeni fikirler edinmek ve
uygulamak gibi iki önemli süreci
birleştirmektedir.14
Toplum ve Pazarın İhtiyacı
Geliştirme
Prototip
İmalatı
İmalat
Pazarlama
Satışı
Toplum ve Pazarın İhtiyacı
6
10
Şekil 1. Yenilik Süreci Modeli
Kaynak: Ulusal İnovasyon Sistemi, 2003, s. 128.
Pazar
ARALIK 2015
Fikirleri hayata geçirmek için ihtiyaç
duyulan yenilik süreci Şekil 1’de yer
almaktadır. Ulusal İnovasyon Sistemi
tarafından belirtildiği gibi, işletme genel
stratejisi, bölüm stratejileri ve ürün
geliştirme süreci ile uyumlu yenilik
sürecinde yeni fikirler eş zamanlı olarak
teknolojilere dönüştürülmekte ve
nihayetinde yeni ürün, hizmet veya süreç
olarak pazara sunulmaktadır. Burada
sürecin her aşamasında belirleyici olan
toplum ve pazarın ihtiyacıdır.
2.1. KOBİ Yönetimi Bağlamında Verimli
Ar-Ge ve İnovasyonun Değerlendirilmesi
KOBİ’ler değişken müşteri
gereksinimlerine hızlı cevap verebilecek
esnek bir yapıya sahip olmaları nedeniyle
büyük işletmelere göre inovasyon
konusunda daha avantajlı görülmektedir.
KOBİ’ler büyük işletmelerin ürettikleri
ürünlerin aynısını değil, esneklik
üstünlüklerini iyi kullanarak büyük
işletmelerin giremediği pazar alanlarına
girmek, talep değişikliklerine uymak,
hatta gerektiğinde üretim alanlarını
değiştirmek biçiminde stratejiler izleme
imkânına sahiptir. Böylece, KOBİ’ler
yeniliklere giderek, kendilerine daha geniş
bir hareket alanı geliştirmiş olmaktadır.
KOBİ’lerde yenilikçiliğin karakteristik
özelliklerini belirleyen faktörler Şekil 2’de
yer almaktadır.
15
15
Edip Örücü, Recep Kılıç ve Abdullah Savaş, “Kobi’lerde İnovasyon stratejileri ve inovasyon yapmayı etkileyen faktörler: bir uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 12.1, 2011, s. 58-73.
11
ARALIK 2015
MAKALE
İNOVASYON
Kendi İşinde Çalışan Personelin
Karakteristik Özellikleri
Genel eğitim ve iş eğitimi
Motivasyonu
Bir çalışan olarak önceki deneyimleri
Şirketin Karakteristik Özellikleri
Ürün
Şirketin büyüklüğü
Sektörü
Tedarikçiler ve müşterilerin bağlılığı
İş birliği
Diğer yönetimsel aktiviteleri
İnovasyon
Süreç
Dış Çevre Karakteristik Özellikleri
Bireyler arasında bilgi paylaşımı
Ar-Ge kurumları ve üniversite ile ilişkileri
Kanun ve devlet desteği
Şekil 2. KOBİ'lerde Yenilikçiliği Etkileyen Faktörler
Kaynak: Şendoğdu ve Öztürk, 2013.
Yeniliğe ilişkin bu strateji eğilimi,
günümüzde özellikle küçük ve orta
büyüklükteki işletmelerde giderek
gelişmeye başlayan bilgisayar alanında
belirgin bir biçimde görülmektedir. Bu
noktada, köklü yenilikler olabileceği gibi,
çok küçük ve kimi zaman yapay yenilikler
de olabilmektedir. Önemli olan, yeniliğin
teknik niteliğinden çok piyasa değeridir.
Çünkü bir işletme açısından yeniliğin
değeri piyasa değeri ile ölçülmektedir. Bu
değer ise yeniliğin ulaştığı müşteri sayısı
ile ifade edilmektedir. Bu açıdan küçük ve
orta büyüklükteki işletmeler
16
incelendiğinde genelde pazarın ve talebin,
özelde ise üretim ve yönetimin değişen
koşullarına uyum bakımından daha
yenilikçi olduğu söylenebilmektedir.16
KOBİ’lerin ekonomik ve sosyal kalkınmaya
etkileri açısından öne çıkan özellikleri
aşağıda sıralanmıştır:17
• Küçük işletmeler daha ucuz ve daha çok
sayıda istihdam sağlamaktadır.
• Toplam istihdam için denge unsurudur.
• Esnektirler. Bu nedenle ekonomik
dalgalanmalardan daha az etkilenirler.
Rıfat İraz, a.g.e., s. 233.
İbrahim Halil Kayral, Küçük ve Orta Boy İşletmelere (KOBI) Yönelik Danışmanlık ve Eğitim Hizmetleri Pazarı ve Seçilmiş Bir Bölgedeki KOBİ’lerin Yapılarının Danışmanlık
ve Eğitim Hizmetleri İhtiyaçlarına Etkileri Üzerine Bir İnceleme, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008, s.8.
17
12
ARALIK 2015
• Ülke talebinin karşılanmasına olan
katkıları büyüktür.
• Gelir dağılımındaki çarpıklıkları asgariye
indirirler.
• Bölgelerarası dengeli kalkınmaya
olumlu etkileri vardır.
• Girişimcilerin yetişmesine uygun ortam
sağlarlar.
• Büyük ölçekli sanayilerin vazgeçilmez
destekleyicisi ve tamamlayıcısıdırlar.
• Pazar ekonomilerine kolayca uyum
sağlarlar.
• Düşük sermaye ile kurulurlar.
• Daha çok kişiyi kendi yaşam çevrelerinde
gelir ve iş sahibi yapmak suretiyle kent
merkezlerine sağlıksız yığılmayı önlerler.
• Tekelciliğe karşı koruma sağlarlar.
• Daha çok kişiye mesleki ve teknik eğitim
imkânı sağlarlar.
Kaynakça
• Adair, J., Yenilikçi Liderlik, Çev.Sedat
Uyan, İstanbul: Babıali Kültür Yayıncılığı,
2008.
• Drucker, P.F. Klasik, Bahçeşehir
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2006.
• Edip Örücü, Recep Kılıç ve Abdullah
Savaş, “Kobi’lerde İnovasyon stratejileri ve
inovasyon yapmayı etkileyen faktörler: bir
uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi,
12.1, 2011, s. 58-73.
• Gökçek, O., Yenilik Yönetim Süreci ve
Yenilik Stratejileri:Otomotiv Sektöründe
Bir Alan Araştırması, İstanbul Üniversitesi,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007.
• Herzog, P. Open and Closed Innovation,
Gabler, Wiesbaden, 2007.
• İbrahim Halil Kayral, Küçük ve Orta Boy
İşletmelere (KOBI) Yönelik Danışmanlık ve
Eğitim Hizmetleri Pazarı ve Seçilmiş Bir
Bölgedeki KOBİ’lerin Yapılarının
Danışmanlık ve Eğitim Hizmetleri
İhtiyaçlarına Etkileri Üzerine Bir İnceleme,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
2008, s.8.
• İraz, R., Yaratıcılık ve Yenilik Bağlamında
Girişimcilik ve KOBİ’ler, Çizgi Kitabevi,
Konya, 2005.
• Oğuztürk, B.S., Yenilik Kavramı ve Teorik
Temelleri, Süleyman Demirel Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, 2003, C.8, S.2.
• Şendoğdu, A.A. ve Öztürk, Y.E.,
KOBİ’lerde İnovasyon Yapma Eğilimi ile
İnovasyon Performans Başarı Derecesi
Arasındaki İlişkinin Araştırılması, Niğde
Üniversitesi İİBF Dergisi, 2013, Cilt: 6,
Sayı: 2, s.104-116.
• Verloop, J. Insight in Innovation, Elsevier,
Hollanda, 2004.
13
ARALIK 2015
MAKALE
BÖLGESEL KALKINMADA AR-GE VE İNOVASYONUN ÖNEMİ:
REKABETÇİ SEKTÖRLER PROGRAMI KAPSAMINDA İNCELENMESİ
Sefa MAVİŞ / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü)
Bölgesel kalkınma kavramı; bölgeler arası
gelişmişlik farklarının giderilmesi,
kaynakların, ekonomik faaliyetlerin ve
nüfusun coğrafi bölgeler arasında uyumlu
dağılması, bölgelerin potansiyellerinin
ortaya çıkarılması, bölgelerin dengeli
büyümesi gibi amaçlara yönelik istihdam
ve gelir artırıcı ekonomik faaliyetlerle
bölgelerin desteklenmesi şeklinde
tanımlanmaktadır. Bölgesel kalkınma
yaklaşımı, II. Dünya Savaşı’ndan sonra
ekonomi literatürüne girmesiyle birlikte
bugüne kadar zaman içinde çeşitli farklı
yaklaşımlarla uygulanmaya devam edilmiş
ve günümüzde daha adem-i merkeziyetçi,
14
yerel katılım ilkeleri doğrultusunda yerel
dinamiklere önem veren ve bölgenin sahip
olduğu içsel kaynaklara ve bilgiye dayalı
kalkınma anlayışının egemen olduğu bir
hal almaya başlamıştır. Küreselleşen
dünya düzeni içinde yerel dinamiklerin
büyümeye ve kalkınmaya olan etkilerinin
farkına varılmasıyla ortaya çıkan ve
yayılmaya başlayan yeni anlayışla bölgesel
stratejiler ve bölgesel aktörler daha çok
önem kazanmıştır.
Türkiye de kuruluş tarihinden günümüze
kadar bölgesel kalkınma yaklaşımını
zaman içinde değişen ağırlıkla uygulamaya
çalışmıştır. Bugüne kadar 10 adet ulusal
kalkınma planı hayata geçirilmiş ve bu
planlarda bölgesel kalkınma anlayışına
değişen ölçülerde yer verilmiştir. Bu
kapsamda özellikle 9. ve 10. Kalkınma
Planlarında bölgesel kalkınmaya verilen
önem dikkat çekmektedir. 9. Kalkınma
Planı’ndaki beş gelişme ekseninden
birinin bölgesel gelişmenin sağlanması
olarak belirlenmesi bunu açıklar
niteliktedir. 10. Kalkınma Planı’nda ise
gerek temel amaçlar kısmında ifade
edilen bölgeler arası gelişmişlik
farklarının azaltılması amacı, gerekse de
planın öncelikleri çerçevesinde bölgeler
arası farklılıkların azaltılmasına yönelik
ARALIK 2015
stratejiler yine bölgesel kalkınmaya verilen
değerin göstergeleri niteliğindedir. Ayrıca
bölgesel kalkınmayla ilgili temel
stratejileri belirleyen bir çerçeve belge
niteliği taşıyan Bölgesel Gelişme Ulusal
Stratejisi 2014-2023 (BGUS) ulusal
düzeyde bölgesel gelişme politikalarını
ortaya koyarken bölgesel ve yerel düzeyde
politika geliştirme, planlama ve
uygulamaya yön verecek bir doküman
olarak geliştirilmiştir.
Bölgesel kalkınmadaki yeni yaklaşımlarla
birlikte bir ülkenin ya da bölgenin
sosyoekonomik kalkınmasında ve rekabet
gücünün artmasında bilgi, Ar-Ge,
inovasyon ve teknolojik gelişme başat
unsurlar olarak değer bulmaya
başlamıştır. Robert Solow ve Paul Romer
gibi iktisatçılar teorilerinde büyümenin en
önemli dinamiğinin bilgi ve teknoloji
olduğunu savunmuşlardır. Dolayısıyla
günümüz ekonomileri için geçerliliğini
koruyan bu durumda Ar-Ge çalışmalarının,
yeni bilgi üretmenin, üretilen bilginin
teknolojiye dönüştürülerek
ticarileştirilmesinin rekabet gücüne ve
ekonomik gelişmeye etkisi gözle görünür
bir noktaya ulaşmıştır. Nitekim bugünün
gelişmiş ekonomileri olarak tanımlanan
ABD, Almanya, Fransa, Japonya, İngiltere,
Güney Kore, Finlandiya, İsveç, İsviçre gibi
ülkelere bakıldığında bilginin, Ar-Ge’nin,
inovasyonun ve teknolojinin ağırlığını
görmek mümkündür.
Temel araştırma, uygulamalı araştırma ve
deneysel geliştirme olarak üç kategoriye
ayrılan Ar-Ge kavramı; var olan bilgi
dağarcığını artıran, çalışmalar sonucunda
bilimsel, deneysel ve teknik özgün çıktıları
meydana getiren sistematik yaratıcı
faaliyetler olarak tanımlanmaktadır.
İnovasyon ise ekonomik ve toplumsal
değer yaratmak için ürün, hizmet ve iş
yapış yöntemlerinde yapılan değişiklik,
farklılık ve yenilikler olarak tanımlanırken,
ekonomik ve toplumsal değer yaratma
noktasıyla büyük önem arz etmektedir.
Ar-Ge ve inovasyon çevredeki birçok
etkenle karşılıklı etkileşim içinde
bulunduğundan ülkelerin ve bölgelerin
Ar-Ge ve inovasyon sistemleri de bu
yüzden önem kazanmaktadır. Dolayısıyla
dünyada rekabetçi bir yer edinebilmek için
inovasyon sürecinin sistematik bir biçimde
yönetilmesi, denetlenmesi ve gerekli
kurumsal altyapının hazırlanması
gerekmektedir. Bu kapsamda hem ulusal
inovasyon sisteminin hem de bölgesel
inovasyon sisteminin içinde yer alan
yapılarla birlikte etkin bir şekilde
düzenlenmesi ve işlemesi Ar-Ge ve
inovasyon kültürünün yayılması ve
içselleştirilmesi için önem arz etmektedir.
İnovasyon sistemi içinde özellikle
üniversite, sanayi ve devlet arasındaki üçlü
sarmal ilişki, üretilen bilimsel bilginin
ticarileştirilerek ekonomiye katkı
sağlamasında ve sanayinin ihtiyaç
duyduğu alanlarda üniversitelerin
olanaklarından ve bilgi birikiminden
faydalanılması noktasında kritik bir yerde
bulunmaktadır. Ekonomik sistem içinde bu
üç aktörün birbiriyle sıkı ilişkiler içinde
olması, sürekli karşılıklı bilgi akışının
sağlanması ve koordinasyonu, ülkelerin
rekabet gücünün artmasında kilit bir rol
oynamaktadır.
Üniversiteler ve/veya araştırma kurumları
bulundukları bölgelerin insan
kaynaklarının kalitesinin artmasına,
araştırma altyapısının tesis edilmesine,
bölgesel sorunlara çözüm üretilmesine
faydalar sağlamaktadır. Özellikle
üniversitelerin öncülüğünde kurulan
teknoparklar; üniversitelerin araştırma
sonuçlarını uygulamaya dönüştürmesine,
yeni teknoloji tabanlı kuruluşların
oluşturulmasına, KOBİ’lerin ve büyük
işletmelerin ürettikleri ürünlerin
geliştirilmesine, yenilikçi çalışmaların
yürütülmesine yardımcı olmaktadır.
Dünyada ve Türkiye’de teknoparklar
üzerine yapılan araştırmalar da
teknoparkların uzun dönemde bile olsa
bölgelerin gelişmesine katkıda
bulunduğunu, ekonomik ve sosyal
kapasitenin artırılmasında fayda
sağladığını, firmalara rekabetçi bir yapı
kazandırdığını, yenilikçilik anlayışının
yaygınlaşmasına destek olduğunu ortaya
koymuşlardır.
Bölgelerin üretim yapıları göz önünde
bulundurularak göreceli olarak üstün
olunan alanlarda laboratuvarlar gibi temel
altyapı olanaklarının tesis edilmesi ve
özellikle ihtisaslaşmış araştırma
kurumları oluşturulmasının verimli ve
etkin bir bilgi üretimi için önemli olduğu
düşünülmektedir. Bu tarz altyapıların
tesisi neticesinde edinilecek nitelikli
bilgilerin daha sonraki aşamada katma
değeri yüksek verimli üretimlere
yönlendirilmesi ve ekonomik getiriye
dönüştürülmesi ile bölgelerin
kalkınmasına katkı sağlaması
beklenmektedir. Bu itibarla, yapılacak
yatırımlarla araştırma kapasitesi ve
araştırma altyapılarının geliştirilmesi
hususunda kamunun öncü ve dönüştürücü
bir rol üstlenmesi, bölgelerin Ar-Ge
potansiyelinin ortaya çıkarılması ve
kullanılması için büyük önem arz
etmektedir.
Türkiye’de Ar-Ge ve inovasyon anlamında
kamu tarafından birçok destek
mekanizması kurularak bu alanda
projeler, iş birlikleri, yenilikçi fikirler ve
girişimler, altyapı hizmetleri finanse
edilebilmektedir. Bu hususta kanunun
görevlendirdiği ve yetkili kıldığı en önemli
kurum Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
olmuştur. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
15
ARALIK 2015
MAKALE
BÖLGESEL KALKINMADA AR-GE VE İNOVASYONUN ÖNEMİ:
REKABETÇİ SEKTÖRLER PROGRAMI KAPSAMINDA İNCELENMESİ
Bakanlığı’nın yanı sıra Bakanlığın ilgili
kuruluşları olan TÜBİTAK ve KOSGEB ile
birlikte Kalkınma Bakanlığı, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı
ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı gibi
kurum ve kuruluşların da Ar-Ge ve
inovasyon çerçevesinde verdikleri
destekler bulunmaktadır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın
sağladığı destekler; Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri (TGB) Desteği, Ar-Ge Merkezleri
Desteği, San-Tez Programı, Teknogirişim
Sermaye Desteği, Rekabet Öncesi İşbirliği,
Teknolojik Ürün Tanıtım ve Pazarlama
Desteği ve Teknolojik Ürün Yatırım Destek
Programı şeklindedir. Bakanlıkça
sağlanan bu desteklerin ülkenin Ar-Ge ve
inovasyon kapasitesini geliştirecek
nitelikte olduğu aşikârdır. Ancak verilen
bu desteklerin bilinirliğinin az olması
ve/veya destek üst limitinin düşük
seviyelerde kalması, finanse edilen
kalemlerin kısıtlı olması gibi nedenlerden
dolayı etkisinin umulandan daha az
olduğu düşünülmektedir. Bunun yanı sıra
söz konusu desteklerin hiçbirinde
bölgesel odaklanma ilkesinin
gözetilmemesi, Türkiye’nin bütün
yerlerine aynı oranlarda destek
sağlanması, desteğin de doğal olarak
Ar-Ge inovasyon kapasitesi güçlü olan
bölgelere gitmesine neden olmaktadır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın
yanı sıra diğer kamu kuruluşlarınca Ar-Ge
ve inovasyona sağlanan destekler
incelendiğinde de benzer sorunlar yine
ortaya çıkmaktadır. Özellikle verilen
desteklerde bölgesel farklılıkların
gözetilmemesi daha geri kalmış
bölgelerde Ar-Ge ve inovasyon
kapasitesinin ve farkındalığının
artırılmasına katkı yapamamaktadır.
16
Dolayısıyla bu bölgelerde Ar-Ge ve
inovasyonun sağlayacağı olumlu ekonomik
etkilerden ve bölgesel farklılıkları giderici
politikaların uygulanmasından mahrum
kalınmaktadır.
Türkiye’deki uygulamaların yanı sıra
Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik süreci
içerisinde AB’de yaşanan gelişmeler de
ülkemiz adına önem taşımaktadır. AB
Lizbon Stratejisi’nde ve daha sonra 2020
Stratejisi’nde belirlediği amaçlar
doğrultusunda Ar-Ge ve inovasyona
gereken önemi vererek ve bu kapsamda
hayata geçirdiği destek programları ve
mekanizmaları eliyle ulaşmayı arzuladığı
hedefleri yakalamaya çalışmaktadır.
2007-2013 döneminde 7. Çerçeve
Programı, Rekabetçilik ve Yenilik Programı
ve Avrupa Birliği Uyum Politikası
kapsamında sağlanan destekler söz
konusu amaçlara ulaşmak için planlanmış
araçlardır. 2014-2020 dönemi içinse 7.
Çerçeve Programının yerini alan ve
Rekabetçilik ve Yenilik Programının yenilik
kısmının birleştirildiği HORIZON 2020
Programı ve yine AB Uyum Politikası
kapsamında sağlanacak destekler önemli
sacayakları konumundadır.
Özellikle AB Uyum Politikası çerçevesinde
bölgesel odaklanma prensibi
benimsenmesinden dolayı sağlanan
desteklerin bölgesel kalkınmaya etkisi
oldukça yüksek olmaktadır. Bu sayede az
gelişmiş bölgeler lehine daha fazla destek
miktarı sağlanarak yapılan yardımların
etkisinin artarak gelişmiş bölgelere
yakınsaması amaçlanmaktadır.
Ayrıca, AB Uyum Politikasının 2014-2020
programlama döneminde araştırma ve
inovasyona verilen önem büyük ölçüde
artmış, bu çerçevede Avrupa Bölgesel
Kalkınma Fonu kapsamında gelişmiş
bölgeler ve geçiş bölgelerine tahsis edilen
fonların en az % 60’ının araştırma,
inovasyon ve KOBİ’lerin rekabetçiliğini
güçlendirici yatırımlara aktarılması ve
daha az gelişmiş bölgelerde ise fonların
en az % 44’ünün bu alanlara tahsis
edilmesi öngörülmüştür. Bu çerçevede,
Ar-Ge ve inovasyon 2014-2020 döneminde
AB Uyum Politikası’nın ana tematik
odaklanma alanı haline gelmiştir.
AB 2007-2013 döneminde aday ve
potansiyel aday ülkelerin iç ekonomik ve
sosyal gelişmelerine destek olmak ve
ülkelerarası gelişmişlik farklarını
azaltmak amacıyla katılım öncesi yardım
aracını hayata geçirmiştir. Türkiye’de bu
çerçevede oluşturulan yardım
kanallarından bir tanesi de Bölgesel
Rekabet Edebilirlik Operasyonel Programı
(BROP) olmuştur. BROP stratejisi
içerisinde bulunan sekiz tedbirden biri de
“Ar-Ge, İnovasyon, Teknoloji ve Bilgi
İletişim Teknolojileri Altyapısının
Geliştirilmesidir.” TGB altyapı ve üst yapı
destekleri, laboratuvar ve araştırma
merkezlerinin kurulması, ortak kullanım
atölyelerinin teknolojilerinin geliştirilerek
yenilikçilik kapasitelerinin artırılmasına
benzer faaliyetleri içeren projelerin
desteklendiği BROP kapsamında
araştırma ve yenilikçilik altyapısına
olumlu katkılar sağlanmaktadır. BROP
öncelik ve tedbirlerinin bölgesel
farklılıkları gözeterek uygulandığı
düşünüldüğünde bu durumun özellikle
Türkiye’nin daha az gelişmiş bölgelerinde
olumlu etki yapması kaçınılmazdır. Her ne
kadar ülkenin ekonomik, coğrafi ve
demografik büyüklüğü BROP fonlarının
muhtemel etkisinin sınırlı kalmasına
neden olsa da bölgede altyapı tesisi ve
farkındalık oluşturulması bakımından
fayda sağlamaktadır.
Diğer bir taraftan Katılım Öncesi Yardım
Aracının (IPA) birinci döneminde
(2007-2013) BROP kapsamında bölgesel
ARALIK 2015
kalkınma anlamında Ar-Ge ve inovasyon
temasının önemli araçlarından biri olan
bölgesel inovasyon sistemleri gibi, altyapı
yatırımından ziyade üniversiteler ile sanayi
ve diğer sivil toplum kuruluşları arasındaki
bağı kuracak ve güçlendirecek projelerin
olmaması bir eksiklik olarak
değerlendirilebilir. Ar-Ge ve inovasyon
kapasitesinin gelişmiş olduğu İstanbul,
Ankara, İzmir gibi yerlerin BROP hedef
bölgesinin dışında kalması bu tür
uygulamaların eksik olmasına yol
açmaktadır.
2007-2013 döneminde Bakanlığın Ar-Ge ve
inovasyona yönelik verdiği desteklerle
BROP arasındaki ilişkinin zayıf olması da
bir diğer olumsuz taraftır. IPA I döneminde
sadece TGB desteği dışında Bakanlığın
diğer destekleriyle ilgili herhangi bir proje
oluşturulamamıştır. BROP kapsamında bu
dönem içerisinde kâr amacı güden
firmalara ve gerçek kişilere doğrudan
destek sağlanması AB tarafınca uygun bir
harcama yöntemi olarak tanınmamıştır.
Dolayısıyla San-Tez Programı, Ar-Ge
Merkezi Desteği, Teknogirişim Sermaye
Desteği, Teknolojik Ürün Yatırım Desteği
gibi Bakanlık destekleri ile BROP’un bu
aşamada örtüşmemesi destekler
arasındaki ilişkinin güçsüzlüğüne neden
olmuştur.
Avrupa Komisyonu 2014-2020 dönemi için
aday ve potansiyel adaylara yönelik katılım
öncesi yardım programının devam
etmesine karar vermiştir. AB ile ortak
kararla yeni dönemde Türkiye’de beş farklı
politika alanında dokuz ayrı sektör tespit
edilmiştir. Bölgesel Kalkınma politika alanı
içinde belirlenen dört sektörden biri de
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın
lider Bakanlık olarak sorumlu olduğu
Rekabetçilik ve Yenilik Sektör Operasyonel
Programı (CISOP) olmuştur. Avrupa
Komisyonu tarafından onaylanan
Programda üç ana eylem doğrultusunda
projelerin desteklenmesi öngörülmüştür.
Bu üç eylemden biri ise Bilim, Teknoloji ve
İnovasyon olarak belirlenmiştir. Bilim,
Teknoloji ve İnovasyon ana eylemi altında
ise “Araştırma ve Geliştirme” ile “Teknoloji
Transferi ve Ticarileştirme” olarak iki alt
faaliyet ve bu alt faaliyetler kapsamında
desteklenecek uygun aktiviteler
geliştirilmiştir. Desteklenmesi öngörülen
faaliyetler ele alındığında Ar-Ge ve
inovasyon altyapısının güçlendirilmesi,
araştırma faaliyetlerinin
ticarileştirilebilmesini sağlayan ve
kolaylaştıran altyapıların ve
mekanizmaların tesis edilmesi, üniversite
sanayi iş birliğini geliştirecek
düzenlemeler ve Ar-Ge ve inovasyon
alanındaki personel kapasitesini artırmaya
dönük aktivitelere önem verilmiştir. Yeni
Programda destekleme mekanizmaları
arasında ulusal kamu kurumlarına ve
uluslararası organizasyonlara hibe
uygulaması ve bütçenin belirli bir
bölümünün sektör hedefleriyle uyumlu
olacak biçimde ulusal destek
programlarına sağlanabileceği ifadelerine
yer verilmiştir. Böylece Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı’nın ve diğer Ar-Ge ve
yenilik alanında destek sağlayan kamu
kurum ve kuruluşlarının bu çerçevede hibe
desteği şeklinde sağlamış oldukları
destekleri artırma olanağı mümkün hale
gelmiştir.
Sonuç olarak gerek ulusal kapsamda
Ar-Ge ve inovasyona verilen destekler
çerçevesinde gerekse de IPA kapsamında
2007-2013 ve 2014-2020 dönemleri için
Rekabetçi Sektörler Programı
çerçevesinde sağlanmış/sağlanacak olan
destekleriyle bölgesel gelişmişlik
farklarının azaltılması ve Ar-Ge ve
inovasyon temelli bir ekonomik yapı
oluşturulabilmesi için aşağıdaki önerilerin
faydalı olacağı düşünülmektedir.
• Bölgesel kalkınmada Ar-Ge ve inovasyon
kültürünü geliştirmede ve kapasite
artırmada bölgedeki üniversite, sanayi ve
diğer meslek odaları, sivil toplum
kuruluşları gibi yerel aktörleri bir araya
getiren ve bu aktörler arasındaki bağı
kuvvetlendiren bir mekanizma olan
bölgesel inovasyon sistemlerinin
kurulmasına yönelik projelere öncelik
verilmelidir. Bölgesel İnovasyon
Sistemlerinin Türkiye’de hayata
geçirilmesi kapsamında Türk Sanayicileri
ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), Türk
Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu
(TÜRKONFED), TÜSİAD-Sabancı
Üniversitesi Rekabet Forumu ve Ulusal
İnovasyon Girişimi (UİG) tarafından
“Bölgesel İnovasyon Merkezleri (T-BİM)”
projesi kapsamında Türkiye’nin yedi
bölgesinde sektörel odaklı çalışacak
bölgesel inovasyon merkezlerinin
kurulması amaçlanmıştır. Bu amaç
çerçevesinde yapılan analiz çalışmaları
sonucunda bölgeler için belirlenen
öncelikli sektörler Tablo 1'de gibidir.
• Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü ile iş
birliği içinde teknoloji geliştirme
bölgelerinin desteklenmesine (bina,
laboratuvar, test merkezi, makine,
ekipman, teçhizat, tefrişat ve teknik
yardım bileşeni ile insan kaynağının ve
kurumsal kapasitenin artırılması) devam
edilmelidir. Üniversitelerin bu alandaki
altyapı ihtiyaçlarının karşılanmasında ve
özellikle geri kalmış bölgelerde ihtiyaç
duyulan TGB’lerin kurulmasında IPA
fonları ek kaynak niteliğindedir.
• Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülen desteklere hibe
yoluyla IPA fonlarından ilave kaynak
sağlanabilir. San-Tez Programı,
Teknogirişim Sermeye Desteği Programı,
Teknolojik Ürün Tanıtım ve Pazarlama
17
ARALIK 2015
MAKALE
BÖLGESEL KALKINMADA AR-GE VE İNOVASYONUN ÖNEMİ:
REKABETÇİ SEKTÖRLER PROGRAMI KAPSAMINDA İNCELENMESİ
Tablo 1. T-BİM Projesi Kapsamında Tespit Edilen Bölge ve Sektör Öncelikleri (TÜSİAD, 2008).
Bölge
Sektörler
Batı Anadolu
Elektronik ve yazılım
Tarıma dayalı teknolojiler
Eko-teknolojiler
Marmara ve Kuzey Anadolu
Süt ve süt hayvancılığı
Seramik
Doğu Akdeniz
Tarım-gıda
Lojistik
Tekstil
Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Orta Karadeniz
Doğu Karadeniz
İstanbul
İç Anadolu
Destek Programı ve Teknolojik Ürün
Yatırım Destek Programı kapsamında
sağlanan desteklerin hedefleri ile CISOP
öncelikleri örtüşmektedir. IPA II
döneminde hibe mekanizmasının
öngörülmesi neticesinde bu desteklere
IPA fonlarından kaynak aktarılması imkânı
ortaya çıkmaktadır. Böylece hem IPA
fonlarının ülke içerisinde kullanılma
olanağı artmış olacak hem de söz konusu
ulusal programların bütçelerinde, destek
üst limitlerinde ve desteklenecek proje
sayısında artış meydana gelebilecektir.
• Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğünce
sağlanan desteklerin yanı sıra TÜBİTAK ve
KOSGEB tarafından verilen desteklerin
CISOP hedefleriyle uyumlu olanlarına da
yine hibe tarzında ilave kaynak temin
edilerek bu alandaki destek imkânlarının
artırılmasına katkı sağlanabilmesi
mümkündür.
18
Tarım-gıda
Doğal taş
Turizm
Tarım-gıda
İnşaat malzemeleri
Gemi sanayi
Ambalaj
Asansör ve yürüyen merdiven
Lojistik
Kimya/çevre
Makine ve alet sanayi
Yaşam bilim ve teknolojileri
• Bölgesel kalkınmayı önemseyen birçok
destek mekanizmasında olduğu gibi Bilim
ve Teknoloji Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülen desteklere de bölgesel bir bakış
açısı getirilmelidir. Az gelişmiş bölgelerden
gelen projelerin değerlendirme
kriterlerinin ve destek üst limitlerinin
farklılaştırılması bu bölgelerin Ar-Ge ve
inovasyon kapasitesini artırma yönünde
cezbedici nitelikte olacaktır. Bu sayede
Bakanlıkça verilen desteklerde bölgesel
farklılıkların gözetilerek farklılaştırılmaya
gidilmesi az gelişmiş bölgelerin Ar-Ge ve
inovasyon kapasitesinin geliştirilmesine
katkı sağlayacaktır.
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca
sağlanan destekler için öngörülen bölgesel
farklılıklara göre değişen destek şartları ve
üst limitleri TÜBİTAK ve KOSGEB gibi diğer
Ar-Ge ve inovasyon destek
mekanizmalarında da uygulanması görece
zayıf olan bölgelerin bu konuda teşvik
edilmesine katkıda bulunacaktır.
• Ülkemizdeki üniversite ve öğrenci
potansiyeli göz önüne alındığında, Bilim ve
Teknoloji Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülen destek programlarına başvuru
sayılarının yetersiz olduğu görünmektedir.
Bu noktada en önemli hususlardan birinin
de söz konusu destek programlarının ülke
çapında tanınırlığının az olmasından
kaynaklandığı düşünülmektedir. Bakanlık
tarafından verilen bu desteklerin özellikle
üniversite öğrencileri ve akademisyenler
arasında bilinirliğinin artırılması amacıyla
bir tanıtım projesinin tasarlanması faydalı
olacaktır. IPA II döneminde finanse
edilmesi de mümkün olan bu tür bir proje,
ilgili Bakanlık birimleriyle koordineli
olarak oluşturulup, IPA kaynakları
kullanılarak yürütülebilir.
• Kalkınma Bakanlığı tarafından yürütülen
Araştırma Altyapısı Desteği kapsamında
kamu ve özel sektörün öncelikli ihtiyaç
alanlarında Tematik İleri Araştırma
Merkezleri ve Merkezi Araştırma
Laboratuvarları kurulmasına destek
verilmelidir. Söz konusu tematik ileri
araştırma merkezlerinin ve merkezi
araştırma laboratuvarlarının kurulması ve
kapasitelerinin artırılması Ar-Ge ve
inovasyon altyapısının oluşturulmasında
kilit rol oynamaktadır. Özellikle az
gelişmiş bölgelerde bölge kaynakları ve
üretim yapısına uygun olarak
üniversitelerle iş birliği içinde kurulacak
araştırma merkezleri ve laboratuvarlarının
bölgesel kalkınmaya da etki edeceği
açıktır. Gerek kurulumu tamamlanan
tematik ileri araştırma merkezleri ve
merkezi araştırma laboratuvarlarının
gerekse de kurulumu devam edenlerin
CISOP kapsamında desteklenebileceği
düşünülmektedir. Kurulumu
tamamlananlardaki personelin kapasite
artışının sağlanmasında ve kurulumu
ARALIK 2015
devam edenler için hem tedarik desteğiyle
makine, teçhizat ve tefrişat hem de
personel kapasitesinin artırılmasına
katkıda bulunulabilir. Dolayısıyla Kalkınma
Bakanlığı ile bu konuda yapılacak iş birliği
önem arz etmektedir.
• İşletmelerin Ar-Ge ve inovasyon alanında
yatırım kararları getirisinin uzun dönemde
ortaya çıkabilmesi, riskli olması, öz kaynak
temininde yaşanan sıkıntılar, teminat
yetersizlikleri gibi nedenlerle
gecikebilmekte ya da hiç
gerçekleşememektedir. Firmaların bu
alandaki yatırımlarına finansman temin
edebilmek amacıyla CISOP altında
geliştirilecek finansal destek
mekanizmalarıyla söz konusu engellere
kısıtlı da olsa çözüm bulunacağı
düşünülmektedir. Bu çerçevede firmaların
Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarına katkı
sağlayacak projelerin geliştirilmesi önem
taşımaktadır.
• Orta düşük ve düşük gelirli bölgelerde
Ar-Ge ve inovasyon alanında insan kaynağı
artırılmalıdır. Bu bölgelerdeki kamu
kurumlarında, araştırma merkezlerinde,
üniversitelerde ve özellikle işletmelerde
Ar-Ge ve inovasyona yönelik bilincin ve
çalışan sayısının artırılması gereklidir. İlk
aşamada bölgedeki üniversitelerin Ar-Ge
ve inovasyon alanındaki insan
kaynaklarının artırılması büyük önem
taşımaktadır. Sonrasında ise özellikle
inovasyon kapsamında işletmelerin
farkındalığının oluşturulup daha yenilik
odaklı çalışmalarını sağlamayı teşvik
edecek mekanizmaların geliştirilmesi
gerekmektedir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı, KOSGEB, üniversiteler, sanayi ve
ticaret odaları ve yerel yönetimlerle bu
hususta yapılacak olan koordinasyon ve
işbirlikleri önem taşımaktadır.
• Ar-Ge ve inovasyona verilen önemin
artmasıyla birlikte bu destek araçlarına
aktarılan finansal kaynaklar da zaman
içinde artmaktadır. Söz konusu
kaynakların verimli ve etkili bir biçimde
kullanılabilmesi için amaca uygun, iyi
tasarlanmış, olgun, sonuç odaklı, kayda
değer çıktıları olan ve mümkün olduğunca
iş birliğini gözeten projelerin
oluşturulması ve uygulanması
gerekmektedir. Bu amaçlar ışığında Ar-Ge
ve inovasyon kapsamında sağlanan
desteklerin üniversiteler, organize sanayi
bölgeleri, üretici birlikleri, meslek odaları,
araştırma kurum ve kuruluşları, araştırma
merkezleri, işletmeler ve akademisyenler
tarafından daha iyi bir biçimde
kullanılabilmesi için bu aktörlerin proje
hazırlama ve uygulama kapasitelerini
artırmaya yönelik tedbirlerin geliştirilmesi
gerekmektedir.
• Verilen desteklerin amaçlarına ulaşıp
ulaşmadığı, ne ölçüde verimli olduğu,
öncesinde beklenen etkiyi yaratıp
yaratmadığı, ileriki zamanlarda çıkarılacak
dersler hususunda değerlendirme
çalışması yapmanın faydaları oldukça
önemli bir husustur. Zira değerlendirme
çalışmaları sonucunda elde edilecek bulgu
ve tavsiyeler gelecek dönemlerde
uygulanacak programların daha doğru bir
şekilde tasarlanmasında ve etkili ve
verimli bir şekilde uygulanmasında bir
girdi sağlayacaktır. Bu sayede
değerlendirme çalışması hem kamu
fonlarının hesap verilebilirliğini
sağlayacak hem de etkin bir sistem
tasarlanması için gerekli önlemlerin
alınmasına yardımcı olacaktır.
Kaynakça
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. (2011).
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının teşkilat
ve görevleri hakkında kanun hükmünde
kararname. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Veritabanı. Mart 2014.
http://www.sanayi.gov.tr/Files/ Mevzuat/635sayili-khk-son-hali2--18072012103346.pdf.
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. (2012).
Bölgesel rekabet edebilirlik operasyonel
programı. http://ipa.sanayi.gov.tr/tr/default.
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. (2014).
Rekabetçilik ve yenilik sektör operasyonel
programı taslağı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı Veritabanı. Mart 2014.
http://ipa.sanayi.gov.tr/tr/ content/rekabetcilikve-yenilik-sektor-operasyonel-programitaslagi/2192.
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. (2014).
Bilim ve teknoloji genel müdürlüğü. Ocak 2014.
http://sagm.sanayi.gov.tr/default.aspx.
• Dinler, Z. (2012). Bölgesel iktisat (9.Baskı).
Bursa: Ekin Basın Yayın Dağıtım.
• Elçi, Ş. (2006). İnovasyon kalkınmanın ve
rekabetin anahtarı. Ankara: Nova Basın Yayın
Dağıtım.
• European Commission. (2014). European
structural and investment funds. Mart 2014.
http://ec.europa.eu/regional_
policy/thefunds/index_en.cfm.
• Görkemli, H.N. (2011). Bölgesel kalkınmada
teknoparklar. Konya: Çizgi Kitabevi.
• Kalkınma Bakanlığı (2013 a). Onuncu
kalkınma planı (2014-2018). Kalkınma Bakanlığı
Veritabanı. Mart 2014.
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20
Planlar/Attachments/12/Onuncu_Kalk%C4%B1
nma_Plan%C4%B1.pdf.
• Kalkınma Bakanlığı. (2013 b). Bölgesel
gelişme ulusal stratejisi (2014-2023) 2. Taslak.
Ankara: Kalkınma Bakanlığı Yayını.
• Kara, M. (2008). Bölgesel rekabet edebilirlik
kavramı ve bölgesel kalkınma politikaları
yansımaları. Yayınlanmış uzmanlık tezi, Devlet
Planlama Teşkilatı.
• Ömürbek, N. Halıcı, Y. (2012). Üniversite
Sanayi İşbirliği Çerçevesinde Antalya Teknokenti
İle Göller Bölgesi Teknokenti Üzerine Bir
Araştırma. Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (15), 249-268.
• T.C. Resmi Gazete. (2006). Dokuzuncu
kalkınma planı (2007-2013). 1 Temmuz 2006
gün, 26215 sayılı, 1-100.
• TÜSİAD. (2008). Bölgesel inovasyon
merkezleri: Türkiye için bir model önerisi.
TÜSİAD Veritabanı. Aralık 2013.
http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/
file/bimrapor.pdf.
19
ARALIK 2015
MAKALE
TÜRKİYE’DEKİ AR-GE VE İNOVASYON EKOSİSTEMİNDE UYGULANMAKTA OLAN
POLİTİKALAR İLE EKOSİSTEM İÇERİSİNDE YER ALAN KURUMSAL
YAPILANMALAR ÜZERİNE YENİ BİR YOL HARİTASININ HAZIRLANMASI
Tolga ŞEFLEK / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü)
İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve
demokratikleşmenin evrensel değerler
olarak önem kazandığı günümüzde,
ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda
küreselleşmenin belirleyiciliği giderek
artmaktadır. Oluşan yeni ortam, ekonomik
ve sosyal alanlarda büyük imkânlar
yaratmakla birlikte, uluslararası ticaretin
serbestleşmesi ve sermaye
hareketlerindeki artış ülkelerin gelişme
potansiyellerini güçlendirmektedir. Artan
küreselleşme, rekabet gücünü elinde
bulundurma isteği, sürdürülebilir gelişme
ve teknolojik ilerlemeler, Ar-Ge
faaliyetlerinin ülkeler için önemli bir
kalkınma aracı olarak görülmesine sebep
olmuştur.
2023 yılı itibarıyla “dünyanın en büyük 10
ekonomisinden biri olma” hedefini uzun
vadeli büyüme stratejisinin temeline
koyan Türkiye’nin, belirlenmiş olan
hedeflere ulaşabilmesi amacıyla
kullanabileceği araçlardan en önemlisi,
Ar-Ge ve inovasyon odaklı bir kalkınma
modelini benimsemesidir. Türkiye’nin
ulusal politikalarına yön veren ve 2011
yılında gerçekleştirilen 23. Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu Toplantısı’nda
kabul edilmiş olan Türkiye’nin Ulusal
Yenilik Sistemi 2023 yılı hedefleri şu
şekilde belirlenmiştir:
• Ar-Ge harcamalarının GSYH içerisindeki
payının % 3’e çıkarılması,
• Özel sektör Ar-Ge harcamalarının GSYH
içerisindeki payının % 2’ye çıkarılması,
20
• TZE araştırmacı sayısının 300.000’e
ulaşması,
• Özel sektör TZE araştırmacı sayısının
180.000’e ulaşması.
Türkiye’nin gerek Kalkınma Planları ve
Ulusal Stratejiler özelinde gerekse de 2023
yılı için Ar-Ge ve inovasyon alanında
koymuş olduğu hedeflerin, belirlendiği
tarihten itibaren günümüze kadar olan
sürece bakıldığında, belirlenmiş olan
hedeflerin çok gerisinde kaldığı
görülmekte olup gidişatın mevcut hali ile
devam etmesi durumunda 2023 yılı için
konulmuş olan hedeflere ulaşamayacağı
öngörülmektedir.
Türkiye’nin 2023 yılı itibarıyla Ar-Ge
harcamalarının GSYH içerisindeki payını
% 3 seviyesine (yaklaşık 60 milyar Dolar)
çıkarabilmesi hedefi söz konusu iken 2002
yılından itibaren devam eden eğilim ve
ilerleme süreci dikkate alındığında gerek
Onuncu Kalkınma Planı’nın sona ereceği
tarih olan 2018 yılı gerekse de 2023 yılında
Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarının GSYH
oranının Şekil 1’deki gibi olması
öngörülmektedir.
Şekil 1. Türkiye’de Ar-Ge’ye Harcanan GSYH Oranı Öngörüsü (TÜİK, 2014).
ARALIK 2015
Şekil 1’de, 2002 yılından bu yana devam
eden artış trendi baz alındığında, 2023 yılı
için % 3 olarak hedeflenmiş olan Ar-Ge’ye
harcanan GSYH oranının, ilgili yıl itibarıyla
% 1,35 seviyelerinde kalacağı
görülmektedir. Yine şekildeki verilerden
yola çıkarak, Onuncu Kalkınma Planı’nın
tahminlerinden biri olan Ar-Ge
harcamalarının GSYH içerisindeki payının
2018 yılı itibarıyla % 1,8 olması hedefinin
de gerisinde kalınarak bu gerçekleşmenin
% 1,15 civarında kalacağı öngörülmektedir.
Konu ile ilgili diğer bir husus ise Avrupa
2020 Stratejisi ile AB ülkelerinin Ar-Ge
harcamalarının GSYH içerisindeki payının
2020 yılı itibarıyla % 3 olmasının
hedeflenmesidir. AB üyelik sürecinde olan
Türkiye’nin, mevcut eğilim devam ettiği
sürece 2020 yılında ulaşacağı harcama
oranının ise % 1,23 seviyelerinde
seyredeceği tahmin edilmektedir.
Türkiye’nin 2023 yılı itibarıyla ulaşmayı
amaçladığı % 3’lük Ar-Ge harcama
hedefinin bütçesel olarak karşılığının ise
yaklaşık 60 milyar Dolar olması
beklenmektedir. 2002 yılından itibaren
devam eden eğilim ve ilerleme süreci
dikkate alındığında gerek Onuncu
Kalkınma Planı’nın sona ereceği tarih olan
2018 yılı gerekse de 2023 yılında Türkiye’de
Ar-Ge’ye harcanan toplam GSYH’nin Şekil
2’deki gibi olması öngörülmektedir.
Şekil 2 incelendiğinde, Türkiye’deki Ar-Ge
harcama miktarının son 10 yıl içerisinde
çok ciddi bir artış sergileyerek yaklaşık
7 kat arttığı görülecektir. Bu 7 katlık artışın
oransal olarak karşılık bulamamasının
temel nedeni olarak, Türkiye’nin
GSYH’sinin 10 yıllık süre içerisinde ciddi bir
artış sergilemesi olarak gösterilebilir.
Buna karşın, 2023 yılında Türkiye’nin
GSYH’sinin 2 trilyon Dolar olması
Şekil 2. Türkiye'de Ar-Ge'ye Harcanan Toplam GSYH (TÜİK, 2014).
hedeflendiğine göre, toplam Ar-Ge
harcamasının da yaklaşık 60 milyar Dolar
civarı olması gerekmektedir. Fakat mevcut
harcama trendi dikkate alındığında, 2023
yılı itibarıyla bu harcamanın 24 milyar Avro
civarında kalması öngörülmektedir. Bu
sebeple, 2018 ve 2023 yıllarında
hedeflenen amaçlara ulaşılması amacıyla,
ihtiyaç duyulan politikaların oluşturularak
gerek kurumsal gerekse de programlar
kapsamında bazı değişikliklerin yapılması
ve bunun sonucunda da Ar-Ge
harcamalarının artırılması önem teşkil
etmektedir.
Türkiye’nin 2023 için koymuş olduğu
hedeflerden biri de, 300.000 TZE
araştırmacı sayısına ulaşılmasıdır. 2002
yılından itibaren devam eden eğilim ve
ilerleme süreci dikkate alındığında Onuncu
Kalkınma Planı’nın sona ereceği tarih olan
2018 yılı ile 2023 yılı özelinde Türkiye’deki
TZE araştırmacı sayısının Şekil 3’teki gibi
olması öngörülmektedir.
Şekil 3 incelendiğinde, 2002 yılında 28.964
olan TZE araştırmacı sayısının 2012 yılı
itibarıyla 105.122 seviyesine ulaştığı, bu
mevcut gelişim trendi dikkate alındığında
ise 2023 yılı için hedeflenen 300.000 TZE
araştırmacı sayısına ulaşılamayacağı ve bu
sayının yaklaşık 190.000 civarında kalacağı
öngörülmektedir.
Bu itibarla, Türkiye’nin 2023 yılı başta
olmak üzere belirlenmiş olan orta ve uzun
vadeli Ar-Ge ve inovasyon hedeflerine
ulaşabilmesi amacıyla yeni ve sistematik
bir yol haritasının hazırlanması büyük
önem arz etmektedir.
Hazırlanacak olan yol haritasının ilk
aşaması; Türkiye’de Ar-Ge ve inovasyon
alanında önceliklendirilmiş olan
sektörlerin tekrar gözden geçirilerek
belirlenmesi ve buna bağlı olarak bu
alandaki destek mekanizmalarının tekrar
kurgulanması amacıyla haritalama
çalışması hazırlanması aşamasıdır. İlk
aşama, 2023 yılı itibarıyla % 3 seviyesine
21
ARALIK 2015
MAKALE
TÜRKİYE’DEKİ AR-GE VE İNOVASYON EKOSİSTEMİNDE UYGULANMAKTA OLAN POLİTİKALAR...
Yol haritasının ikinci aşaması, Ar-Ge ve
inovasyon ekosisteminde yer alan
aktörlerin politika belirleme, destek
programları yürütme ve Ar-Ge faaliyetleri
gerçekleştirme görevlerinin hangi kurum
ve kuruluşlar tarafından yürütüleceği
üzerine kurumsal yapılanmalar düzeyinde
detaylı analizler yapılması aşamasıdır.
Şekil 3. Türkiye’deki TZE Araştırmacı Sayısı (TÜİK, 2014).
çıkarılması hedeflenen Ar-Ge
harcamalarının GSYH içerisindeki
oranının, önceliklendirilmiş sektörler
bazında kademeli alt hedeflere bölünerek
tekrar planlanması ile başlamaktadır.
TÜBİTAK tarafından yayımlanan Ulusal
Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023
Strateji Belgesi’nde öncelikli faaliyetler
olarak belirlenen stratejik teknolojiler;
bilgi ve iletişim teknolojileri, biyoteknoloji
ve gen teknolojileri, nanoteknoloji,
mekatronik, üretim süreç ve teknolojileri,
malzeme teknolojileri, enerji ve çevre
teknolojileri, tasarım teknolojileri olmak
üzere sekiz ana başlık olarak
belirlenmiştir. 2023 yılı hedeflerine
ulaşabilmek amacıyla bu öncelikli
alanlardan yapılabilirliği daha yüksek ve
Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak
önceliklerin belirlenmesi amacıyla
çalışmalar yapılması gerekmektedir. Belli
bir tematik ve sektörel alanda kaç
araştırmacı ve destek personeli olduğunu
bilmeden, geleceğe yönelik teknoloji
öngörüsünün yapılması kaynak israfını
22
kaçınılmaz kılmaktadır. Bu sebeple,
kaynaklar sınırlı olduğu için bu
harcamaların stratejik yapılması ve
önceliklerin buna göre belirlenmesi önem
arz etmektedir.
Önceliklendirilmiş sektörler ile ilgili detaylı
analizlerin tamamlanmasından sonra ise
% 3’lük Ar-Ge harcama hedefinin
belirlenmiş sektörler bazında alt hedeflere
bölünmesi gerekmektedir. Sektörler
bazında alt dağılım yapılırken eş zamanlı
olarak ayrıca Ar-Ge ve inovasyon alanında
yürütülmekte olan çok sayıdaki destek
programının gözden geçirilerek tekrar
planlanması, buna bağlı olarak Türkiye’de
yürütülmekte olan destek programlarının
Ar-Ge ve inovasyon sürecinin aşamaları
olan “altyapı oluşturma ve geliştirme,
temel araştırma, uygulamalı araştırma,
deneysel geliştirme, patent alma ve
ticarileştirme” basamaklarından hangisine
yönelik olduğunun belirlenmesine yönelik
detaylı bir haritalama çalışmasının
yapılması da büyük önem taşımaktadır.
Ekosistem içerisinde yer alan kurumların
en başında Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı (BSTB) gelmektedir. Bakanlık,
Ar-Ge ve inovasyon alanında almış olduğu
kararlar ve politika alanları belirleme
görevini üstlenmesi gerekirken, daha çok
San-Tez başta olmak üzere uygulamakta
olduğu destek ve teşvik programları
sebebiyle öne çıkmaktadır. 2023 yılı
hedeflerine ulaşılabilmesi için bu alanda
politika ve stratejiler oluşturacak
sistematik ve görev ayrışması net bir
şekilde belirlenmiş olan bir ekosistemin
kurgulanması büyük önem arz etmektedir.
Bu sebeple, Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulu (BTYK) sekretaryasının BSTB
tarafından yürütülmesi, buna karşın
Bakanlığın yürütmekte olduğu destek
programlarının da BSTB’den alınarak ArGe ve inovasyon alanındaki tüm destek
programlarını tek bir elden yönetecek
özerk bir yapıya devredilmesi önem arz
etmektedir.
Ekosistem içerisinde yer alan bir diğer
önemli aktör ise TÜBİTAK’tır. Mevcut
yapısıyla TÜBİTAK; politika yapan,
düzenleyen, fonlayan, araştırma yapan ve
şirket kuran bir yapı olarak işlevini
sürdürmektedir. Ekosistemin sağlıklı
işleyebilmesi açısından TÜBİTAK, ülkenin
öncelikleri bağlamında ulusal projelere
ilişkin araştırmalar ve çalışmalar yapan
ayrıca bu alanda eğitim faaliyetlerinde
bulunarak bilimsel yarışmalar
gerçekleştiren bir kurum hüviyetine
ARALIK 2015
bürünmelidir. Bu sebeple, BTYK
Sekretaryası’nın TÜBİTAK’tan BSTB’ye
devredilmesi, bunun yanı sıra TÜBİTAK
tarafından sağlanan desteklerin, Ar-Ge ve
inovasyon alanında sağlanan tüm kamusal
destekleri tek bir elden yürütecek olan
yeni bir kurumsal yapılanma altında
toplanmasının sağlanması önem
taşımaktadır.
Yol haritasının ikinci aşamasının
tamamlayıcı öğesi ise destek
programlarını tek bir elden yönetebilecek
bir “Ulusal Ar-Ge Destekleri Merkezi”
yapılanmasının kurulmasıdır. Ar-Ge ve
inovasyon alanında verilen kamusal
desteklerin gerek statüleri gerekse de
kuruluş amaçları birbirinden fazlasıyla
farklı olan çok sayıda kurum ve kuruluş
tarafından sağlanıyor olması, sistemin
verimli çalışmasını engelleyen en önemli
faktörlerdendir. Bu sebeple, kamu
tarafından sağlanan desteklerin tek bir
icracı birim üzerinden yürütülmesi, hem
programların etkinliğinin çok daha fazla
artmasına hem de sonuçlarının etkili bir
şekilde takip edilebilmesine neden
olacaktır. Bunun için, TÜBİTAK, BSTB ve
KOSGEB başta olmak üzere Türkiye’de
Ar-Ge ve yenilik alanında kamusal destek
sağlayan kurumların, yürütmekte olduğu
destek programlarının “Ulusal Ar-Ge
Destekleri Merkezi” yapılanmasının
kurulması ile tek bir çatı altında
toplanması iyi bir uygulama örneği
olacaktır.
Ulusal Ar-Ge Destekleri Merkezinin destek
programları yürütme görevi, merkezin
içerisinde yer alan ve sektörel bazda
planlanmış ve oluşturulmuş olan birimler
tarafından yürütülecektir. Sektörel olarak
kurgulanmış olan birimlerin altında ise biri
KOBİ’ler diğerleri de büyük işletmelere
hitap edecek şekilde iki alt birimin
kurulması sağlanacaktır. Kısa ve orta
vadede belirlenmiş olan Ar-Ge hedefleri,
gerek sektörel gerekse de verilmiş olduğu
işletmenin büyüklüğü bazında alt
hedeflere bölünecek ve bu hedeflere
ulaşılıp ulaşılamadığına ilişkin dönemsel
faaliyet gerçekleşmelerini belirten
raporlar da hazırlanacaktır.
Yapılacak olan kurumsal ve hukuki
düzenlemeler ile Türkiye’de Ar-Ge ve
inovasyon alanında sağlanan desteklerin
daha sağlıklı işletilmesi, böylelikle destek
programları arasındaki mükerrerliğin
önüne geçilmesi sağlanmış olacaktır.
Yol haritasının üçüncü ve son aşama ise
birinci ve ikinci aşama ile eş zamanlı
sürdürülmesi gereken ve daha çok politika
belirlenmesine yönelik tasarlanmış bir
aşamadır. Bu aşamada yapılması gereken
çalışmalar ise şu şekildedir:
• Bilim ve teknoloji politikalarının, bu
alanda çalışan araştırmacı ve ara eleman
yetiştirmeye yönelik eğitim politikalarıyla
birlikte ele alınması,
• Kamuda Ar-Ge sonucu ortaya çıkan
ürünlerin tedarikine ilişkin gerekli
düzenlemelerin yapılması,
• Türkiye’nin Ar-Ge ve inovasyon
konusunda belirlemiş olduğu hedeflere
ulaşması ve küresel pazarlarda rekabet
edebilmesi için yüksek katma değer
üreten teknolojik ürünlere yönelmesi
amacıyla politikalar belirlenmesi,
• Ara malı ithalatının yüksek olduğu
ürünlerde Ar-Ge ve inovasyonun teşvik
edilmesi,
• Çok uluslu şirketlerin Ar-Ge
faaliyetlerini Türkiye’de gerçekleştirmesi
amacına yönelik çalışmaların yapılması.
Ar-Ge ve inovasyon alanında belirlemiş
olduğu uzun vadeli hedeflerin
gerçekleştirilebilmesi amacıyla gerekli alt
yapının kısmen de olsa oluşturulmuş
olacağı söylenebilir.
Kaynakça
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı.
(2012 a). Bilim Sanayi Teknoloji Bakanlığı
2012 faaliyet raporu. Temmuz 2014.
http://strateji.sanayi.gov.tr/Files/Documen
ts/bstb-2012-yili-faaliyet-r2952013101844.pdf.
• Çürük, T. Türk, Z. (2004). Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetleri. Adana: Nobel
Kitabevleri.
• Ekonomi Bakanlığı. (2012 a). 2023
Türkiye İhracat Stratejisi ve Eylem Planı.
Ekonomi Bakanlığı Veritabanı. Temmuz
2014. http://www.ekonomi.gov.tr
/upload/slogan/ihracat_stratejisi.pdf.
• Elçi, Ş. (2006). İnovasyon: Kalkınmanın ve
rekabetin anahtarı. Ankara: NOVA Basın
Yayın Dağıtım.
• Erkek, D. (2011). Ar-Ge, İnovasyon ve
Türkiye: Neredeyiz? Güney Ege Kalkınma
Ajansı Veritabanı. Temmuz 2014.
http://geka.org.tr/yukleme/dosya/16f8058
1dc639ad5f68c7f3b891eccd0.pdf.
• Kalkınma Bakanlığı. (2013 a). Onuncu
Kalkınma Planı. Kalkınma Bakanlığı
Veritabanı. Temmuz 2014.
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma
%20Planlar/Attachments/12/Onuncu_Kalk
%C4%B1nma_Plan%C4%B1.pdf.
Netice itibarıyla, hazırlanacak olan yol
haritasındaki adımların hayata
geçirilebilmesi durumunda, Türkiye’nin
23
ARALIK 2015
DEĞERLENDİRME
“Şimdi Yeni Şeyler Söylemek Lazım”
Hz. Mevlana
SANAYİ İŞBİRLİĞİ PROGRAMI (SİP), SİVİL OFFSET DEĞİLDİR!
Prof. Dr. İbrahim KILIÇASLAN
Sanayi Genel Müdürü
Sanayi İşbirliği Programı, yüksek
teknolojili kamu alımlarında yerli sanayiye
iş payı verilerek, yerli sanayinin
“iş yapabilme yeteneği”ne ve “teknoloji
yoğunluğunun yükseltilmesi”ne yönelik
teknoloji transfer mekanizmasıdır.
24
Dünyada kamu alımları, yerli sanayinin ve
teknolojinin gelişmesine büyük katkı
sağlayan bir sanayi politikası aracı olarak
uygulanmaktadır. Birçok ülkenin, kamu
alımları gerçekleştirirken sanayi iş birliği,
sanayi katılımı, offset, sanayi dengesi, yerli
katkı gibi farklı isimler altında çeşitli
uygulamalara başvurduğu görülmektedir.
Günümüzde offset, savunma ve sivil
alanda olmak üzere 130 ülkede
uygulanmakta olup dünyadaki toplam
ticaretin yaklaşık % 12’si offsetle
bağlantılıdır.
ARALIK 2015
Genel olarak offset/sanayi katılımı yurt
dışından yapılan kamu alımı ve
yatırımlarında; “yerli sanayiye iş payı
verilmesi, ülkede yatırım yapılması ve teknoloji
kazanımı, ürün veya hizmet ihracatı
sağlanması” yoluyla yapılan kamu
harcamalarının ulusal ekonomiye belli
oranda geri dönüşünü sağlayan bir
mekanizmadır.
Offset uygulamalarının amacı;
• Kamu harcamalarının bir bölümünün
telafi edilmesi suretiyle cari açığın
azaltılması,
• Sanayi ve teknolojide yerlileşme,
yenileşme ve teknoloji transferinin
sağlanması,
• Ürün ve hizmet kalitesinin geliştirilmesi,
• Yerli sanayinin ihracat potansiyelinin
artırılması, yeni istihdam alanlarının
yaratılması,
• Uluslararası karşılıklı iş birliği ve yatırım
imkânlarının oluşturulmasıdır.
Ülkemizde uygulamaya konulan “Sanayi
İşbirliği Programı” tek başına offset
uygulaması niteliğinde olmayıp bir
teknoloji transfer mekanizması olarak
kurgulanmıştır.
“Teknoloji kullanarak değil,
teknoloji üreterek sosyal
refah artar.”
Dünyada Kamu Alımlarında Sanayi
Katılımı/Offset
Uluslararası alanda kamu alımlarını
düzenleyen bölgesel ve çokuluslu
anlaşmalara bakıldığında, offset/sanayi
katılımı şartına sınırlı olarak yer verildiği
görülmektedir. 1996’da Dünya Ticaret
Örgütü’nü kuran anlaşmayla birlikte
yürürlüğe giren Dünya Ticaret Örgütü
Kamu Alımları Anlaşması (DTÖ-KAA)
kamu alımları ile ilgili olarak yerli
üreticileri kayırmayan ve yabancı rakiplere
karşı ayrımcı uygulamalar öngörmeyen
yasal düzenleme ve prosedürlerin
yapılabilmesini amaçlamaktadır. Bu
çerçevede, söz konusu anlaşmayı
imzalayan devletler, sivil kamu
ihalelerinde yüklenici seçiminde herhangi
bir şekilde offset/sanayi katılımı gibi
karşılıklı ticaret işlemini zorunlu
tutmayacaklarına dair taahhütte
bulunmaktadır.
Ancak DTÖ-KAA’nın 5’inci maddesine göre;
gelişmekte olan ülkeler; yerli sanayilerini
geliştirmek, küçük işletmeleri ve belli coğrafi
bölgelerin gelişimini desteklemek amaçlı
olması koşuluyla bu anlaşmadan muaf
olabilmektedir.
Diğer taraftan Anlaşma’nın 16’ncı
maddesinde ise gelişmekte olan ülkelere
offset uygulamasına başvurabilme olanağı
tanınmıştır. Buna göre gelişmekte olan
ülkelere Anlaşma’ya katılma müzakereleri
aşamasında, offset kullanımının koşulları
konusunda pazarlık yapmasına izin
verilmektedir.
Bu koşullar;
• Ekonomik kalkınma programlarının
uygulanması aşamasında ödemeler
dengesinin iyileştirilmesi,
• Uluslararası rezervlerin korunması,
• Ulusal endüstrinin geliştirilmesi,
• Sadece kamu alımlarına dayalı sektörlerin
desteklenmesi ve iktisadi kalkınmadır.
DTÖ-KAA kapsamında şimdiye kadar
sadece İsrail, offset istisnası konusunda
pazarlık yapmıştır. İsrail, DTÖ-KAA’ya taraf
olmasına rağmen; sivil alımlarda
sözleşme değeri üzerinden yüzde 35, taraf
olan devletlerden de bu anlaşma
yükümlülükleri çerçevesinde yüzde 20
oranında offset taahhüdü istemektedir.
Türkiye, DTÖ Kamu Alımları Anlaşması’na
henüz taraf olmamıştır. Bu nedenle, sivil
alımlarda karşılıklı ticaret uygulamalarına
yer verilmesine herhangi bir engel
bulunmamaktadır. Bahse konu
Anlaşma’nın Türkiye tarafından
imzalanması durumunda dahi, İsrail
örneği dikkate alınarak gelişmekte olan
ülkelere ilişkin istisna hükümlerinden
yararlanılması durumunda sivil offset
uygulamalarına devam edilebilecektir.
Ülkemizin Avrupa Birliği üyelik sürecinde
kriterlerini yerine getirmesi beklenen
“Kamu Alımları” faslı kapsamında,
uyumlaştırılarak ulusal mevzuata
aktarılması gereken direktifler
incelendiğinde, kamu alımlarında AB’ye
üye ülkeleri arasında sivil offsete izin
verilmediği ancak üçüncü ülkelere
doğrudan sivil offsetin uygulanabildiği
anlaşılmaktadır.
Örneğin, AB sınırları dışındaki firmalar, su,
enerji, ulaştırma ve posta sektörlerindeki
kamu ihalelerinde, ihale kapsamında teklif
edilen ürünlerin AB ülkelerine katkı oranı
% 50’nin altındaysa reddedilebilmektedir.
Sanayi katılımı/offset konusundaki dünya
uygulamalarına bakıldığında, uygulamanın
birçok ülkede yerli sanayinin ve
teknolojinin gelişimi bakımından oldukça
25
ARALIK 2015
DEĞERLENDİRME
etkili biçimde kullanıldığı izlenmektedir.
ABD’de, Yerli Malı Alımı Kanunu (The Buy
American Act) çerçevesinde savunma
sanayisinin yanı sıra sivil sektörlerde de
yerli sanayi katılımı uygulamalarının
benimsendiği görülmektedir.
Örneğin;
• Bayındırlık ve ulaştırma yatırımlarında,
tedarik edilecek tüm ürünlerin ABD
sınırları içerisinde üretilmesi ve Amerikan
ham maddesi kullanılması zorunlu
tutulmaktadır.
• Taşımacılık ve havacılık alanlarında en
az % 60, enerji alanında ise en az % 50
yerli katkı ve nihai montajın ABD’de
tamamlanması istenmektedir.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde, 1996
yılından itibaren sanayi stratejisinin bir
parçası olarak uygulanan “Ulusal Sanayi
Katılımı Programı” (The National
Industrial Participation Programme) ile
ithalat miktarı 10 milyon ABD Dolar’ını
aşan tüm sivil kamu alımlarında sanayi
katılımı zorunlu hale getirilmiştir.
SİP’ in Ülkemiz Açısından Önemi
Ülkemizde 2014 yılında yaklaşık 114
milyar TL değerinde kamu alımı
yapılmıştır. Bu denli büyük alım gücünün
Türk sanayisinin “orta-yüksek ve yüksek
teknolojili ürünlerde Afro-Avrasya’nın
tasarım ve üretim üssü olmak” vizyonu ile
sürdürülebilir kalkınma hedeflerimize
yönlendirilmesi oldukça önemlidir.
Örneğin, EKAP’tan alınan verilere göre;
2013 yılında bedeli 10 milyon TL’yi geçen
490 adet ihale yapılmıştır. Bunların
parasal değeri 13,3 milyar TL’dir. Bu
listenin analizi sonucunda yenilik,
yerlileşme ve teknoloji transferi içerdiği
öngörülen 117 adet ihale belirlenmiştir.
26
Bu ihalelerin bedeli ise 3,6 milyar TL’dir.
Bu kapsamda, son dönemde yüksek
teknolojili ürünlerin üretim kapasitesinin
artırılması için kamu alımlarında sanayi
katılımı/offset uygulamaları tekrar
gündeme gelmiştir. Aslında ülkemizde
offset mevzuatının geçmişi 1998’e
dayanmaktadır.
Ancak bu zamana kadar savunma alanında
etkin bir şekilde uygulanan offset/sanayi
katılımı uygulamalarının sivil alanda sınırlı
olarak uygulanması nedeniyle yeni
mekanizmalara ihtiyaç duyulmuştur.
“SİP klasik manada
offset değildir.”
Bu kapsamda gündeme gelen “Sanayi
İşbirliği Programı” ülkemiz sanayisinin
teknolojik dönüşümüne katkı sağlayacak
bir mekanizma olarak planlanmıştır.
2023 Hedefleri Kapsamında Sanayi
Katılımı/Offset Şartının Yer Aldığı Önemli
Yatırımlar
Ankara Metrosu: Ankara Metrosu’nda
şartnameye % 51 yerli üretim şartı (offset)
konmuştur (Çin - CSR Electric Locomotive
firması) (324 metro aracı). Türkiye’nin 20 yıllık
projeksiyonunda 5 bin 500 metro aracına
ihtiyacı olduğu hesaplanmaktadır. Bunların
ekonomik değeri ise yaklaşık 45 milyar dolar
civarındadır. Bu alanda dünyada yaklaşık 2
trilyon dolarlık bir pazar vardır. Türkiye, bu
alanda oluşturacağı üretim kabiliyetleri ve
sanayi deneyimiyle dünya pazarından pay alma
olanağına kavuşacaktır
3G İhalesi-Çin Huawei Firması: 3G ihalesindeki
% 40 oranında yatırım yapma koşulunu yerine
getirmek üzere, 350 Türk mühendisin
çalışacağı yeni Ar-Ge merkezini İstanbul’da
açmıştır.
Marmaray Projesi - Vagon Üretimi –
EUROTEM: MARMARAY ihalesini kazanan
Güney Koreli EUROTEM firması, projede
kullanılacak 440 adet demiryolu aracını, Türkiye
Vagon Fabrikaları’nın (TÜVASAŞ)
Adapazarı’ndaki fabrikasında birlikte üretecek.
Türkiye, bu alanda oluşturacağı üretim
kabiliyetleri ve sanayi deneyimiyle dünya
pazarından pay alma olanağına kavuşacaktır.
ARALIK 2015
10 milyon doları aşan bir mal veya hizmet
alım ihalesinde SİP uygulanıp
uygulanmayacağına ve tedarik bedeli
üzerinden hangi oranda SİP taahhüdü
isteneceğine alım yapan idare karar verir.
Yönetmelik, mahalli idareler ve bağlı
kuruluşları ile belediyelere ait şirketleri de
kapsamaktadır. Ancak bu Yönetmelik
kapsamında mal veya hizmet alımı
yapmaya karar veren idareler, bu
Yönetmelik hükümlerine uygun olarak SİP
uygulanmasını sağlayacak şekilde
organizasyon yapılarını oluşturmak ve alt
düzenlemeler hazırlamakla görevlidir.
“SİP, uluslararası
düzenlemelere uygundur.”
Yönetmelik kapsamındaki projeler
verimlilik ve iktisadilik esaslarına göre
yapılacaktır. Proje tedarikinde iktisadilik,
sadece en düşük fiyatlı teklifin değil,
işletme ve bakım maliyeti, verimlilik,
kalite, teknik üstünlükler, yaşam döngüsü
maliyeti ve SİP taahhüdü gibi fiyat
dışındaki diğer unsurlar da dikkate
alınarak en avantajlı teklifin tespiti
suretiyle sağlanacaktır.
Yönetmeliğe göre yapılacak ihalelerde,
saydamlık, rekabet, eşit muamele,
güvenilirlik, gizlilik, kamuoyu denetimi,
ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında
karşılanması ve kaynakların verimli
kullanılması esas olacaktır. Yine
Yönetmelik kapsamında yapılan
sözleşmelerde Yatırımlarda Devlet
Yardımları Hakkındaki Kararı
uygulanabilecektir.
yaklaşık 30 milyar dolar olduğu tahmin
edilmektedir.
“DTÖ-KAA kapsamında taraf
olmasına rağmen yalnız
İsrail’e offset istisnası
verilmiştir.”
Bakanlığımız tarafından bu amaçla
hazırlanan Sanayi İşbirliği Programı (SİP)
ile başta ulaştırma, enerji ve sağlık
sektörlerinde olmak üzere kamunun
yüksek teknoloji içeren ve büyük maliyet
gerektiren alımlarında ülkemizin üretim
ve teknoloji yeteneklerinin
geliştirilmesinin yanı sıra uluslararası
firmalarla karşılıklı ticari ilişkiler ve
karşılıklı yarar ilkeleri çerçevesinde iş
birliklerinin artırılmasına imkân
sağlayacaktır.
Sanayi İşbirliği Programı ile sanayide
yenilik, yerlileşme ve teknoloji transferini
sağlamak, yerli sanayi için uluslararası
alanda yeni pazarlar yaratmak, istihdamı
ve iş gücü kalitesini artırmak, döviz
girdilerini artırarak cari açığın
azaltılmasını sağlamak mümkün
olabilmekte olup söz konusu uygulama
ülkemiz için büyük önem arz etmektedir.
Kamu alımları ile ilgili yapılan
hesaplamalara göre Türkiye'de yüksek
teknolojili alanlarda kamu harcamalarının
2011-2021 yılları arasında tahmini 600
milyar dolar olması hesaplanıyor. Yurt dışı
kamu alımlarında yüzde 50 oranında
offset uygulanması durumunda 10 yıl
boyunca sanayi katılımı, ihracat ve
teknolojik iş birliği yoluyla Türkiye
ekonomisine sağlanacak yıllık katkının
Sanayi İşbirliği Programının dayanağını
oluşturan 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu’ndaki değişiklik, 19 Şubat 2014
tarihinde yayınlanan “Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı’nın Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun”da yayınlanmıştır.
Kanunun yayınlandığı ilk zamanlarda konu
henüz ülkemizde bile yeterince
bilinmemesine rağmen yabancı ülkeler
nezdinde büyük ilgi uyandırmıştır.
Bunlardan dikkat çekici birkaç örnekten
bahsedilecek olursa, 25 Şubat 2014
tarihinde ABD Ticaret Bakanlığı sivil offset
uygulamalarının genişletilmesinden
duydukları rahatsızlığı ifade edip, Genel
Müdürlüğümüzden açıklama talep
etmişlerdir. 9 Nisan 2014 tarihinde ise ABD
Büyükelçiliği Ekonomi Bölümü, konu ile
alakalı olarak Genel Müdürlüğümüzden
randevu talep etmiştir. Yine 2014 Mayıs ayı
“ABD’de, Yerli Malı Alımı Kanunu
(The Buy American Act)
çerçevesinde, bayındırlık ve
ulaştırma yatırımlarında,
tedarik edilecek tüm ürünlerin
ABD sınırları içerisinde
üretilmesi ve Amerikan
ham maddesi kullanılması
zorunludur.”
27
ARALIK 2015
DEĞERLENDİRME
komisyon oluşturularak 5 toplantı
yapılmıştır.
“Sanayi İşbirliği Programı (SİP),
maliyeti en az 10 milyon
ABD Doları olan mal ve
hizmet alımlarında yenilik,
yerlileşme ve/veya teknoloji
transferinin sağlanması
amacıyla belirlenen SİP
kategorileri altında
gerçekleştirilen işlem ve
faaliyetlerin tamamını kapsar.”
içinde Rolls Royce firma yetkilileri konuyla
alakalı olarak Sayın Bakanımız Fikri
IŞIK’tan randevu almıştır. Sanayi İşbirliği
Programına yönelik yurtdışından gelen bu
yoğun ilgiye rağmen ülkemizde kamu
kurum ve kuruluşları ile STK’ların konuya
biraz daha gecikmeli olarak ilgi
gösterdikleri gözlenmiştir.
Kanun değişikliğinden sonra Yönetmelik
hazırlıkları kapsamında; SSM, KİK, Maliye
Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Kalkınma
Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Hazine
Müsteşarlığı, TAEK’in katılımlarıyla bir
“SİP, uluslararası
“Türkiye, DTÖ Kamu
düzenlemelere uygundur.”
Alımları Anlaşması’na
taraf değildir.”
28
Yönetmelik hazırlandıktan sonra
Bakanlığımız Müsteşarının başkanlığında;
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı,
Hazine Müsteşarlığı, AB Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Kalkınma
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı
Müsteşarlarıyla üst düzey yöneticilerin
bulunduğu “Müsteşarlar Toplantısı”
4 Aralık 2014 tarihinde gerçekleştirilerek
konunun önemi vurgulanmıştır.
Bu Yönetmeliğe göre özellikle kamu
alımlarının yüksek olduğu Sağlık
Bakanlığı, Ulaştırma Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı ile Enerji ve Tabi
Kaynaklar Bakanlığının alt düzenlemeler
hazırlayarak, Sanayi İşbirliği Programına
başlanması beklenmektedir.
Sürdürülebilir bir ekonomi ve
Sosyal refah için
“Sanayide Yapısal Dönüşüm”
başladı.
ARALIK 2015
“Şimdi Yeni Şeyler Söylemek Lazım”
Hz. Mevlana
Prof. Dr. İbrahim KILIÇASLAN
Sanayi Genel Müdürü
Türk sanayisinin global düzeyde rekabet
edebilmesi ve sürdürülebilir bir üretim
yapısının oluşturulabilmesi için teknoloji
yoğunluğunu yükseltmesi gerekmektedir.
Türkiye teknoloji yoğunluğunu
yükseltemediği sektörlerde de katma
değeri yükseltecek ürün profiline geçmek
zorundadır.
Bugün için ülkemizin ihracatının ithalatı
karşılama oranı % 65,1’dir. Bir başka
deyişle ihracatımız ithalata bağımlıdır.
Türkiye’nin toplam ihracatı içindeki ara
malı ithalat oranı % 73’tür (2014 yılı,
toplam ithalat 142,2 milyar $, ara malı
ithalatı 176,7 milyar $). İhraç edilen katma
değeri yüksek ürünlerin içinde, yurt içinde
üretilen ara malı kullanılması cari açığın
kapanması ve ekonomik istikrar açısından
önemlidir.
Bu sebeple, Sanayi Genel Müdürlüğü
olarak Türkiye’nin nitelikli insan kaynağı
ve sanayi uygulama deneyiminin derin
olduğu alanları önceleyerek, Türk
sanayisinin teknolojik yoğunluğunu
artırmaya çalışıyoruz. Motor üretimi
stratejik bir alandır. Türkiye, gerek insan
kaynağı olarak gerek sanayi uygulama
deneyimi olarak kendi motorunu üretecek
kapasitededir. Özellikle kamyon, traktör, iş
makinası ve jeneratör motorları alanında
29
ARALIK 2015
DEĞERLENDİRME
30
dünya ile rekabetçi olabilecek, markalar
oluşturabilecek potansiyelimiz
bulunmaktadır.
uygulanarak daha üst emisyon
standardına uygun motor geliştirmelerini
teşvik etmektedirler.
Hızlı sanayileşme sonucu oluşan çevre ve
atmosfer kirliliğinin insan sağlığını tehdit
etmesi ve küresel ısınmaya sebep olması,
AB mevzuatının, motorlu taşıtların
emisyonlarına sıkı kontrol getirmesine
neden olmuştur. Bununla birlikte,
“emisyon standardı” uygulamaları,
teknoloji yoğunluğu yüksek ülkelerin çevre
duyarlılığının yanı sıra ülkelerin kendi yerel
üreticilerini korumak için kullandıkları
teknik araçlardan biri haline gelmiştir.
Daha düşük yoğunlukta teknolojiye sahip
gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin
koyduğu emisyon standartlarına uygun
araç üretemedikleri için gelişmiş ülkelerin
pazarlarına girememektedir. Buna ilave
olarak az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeleri, çevre koruma adına yürürlüğe
yeni girmiş olan emisyon standardını
uygulamaya zorlamaktadırlar. Bu amaçla
lobi faaliyetleri yapılarak çeşitli
platformlarda çevrenin önemi konusunda
da kamuoyu oluşturmakta ve kimi az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde
gerek bürokrasi gerekse sivil toplum
kuruluşları aracılığıyla emisyon standardı
seviyelerini yükselterek bu ülkeleri kendi
pazarları haline getirmektedirler. Bu
tehditlerden kurtulmak amacıyla gelişmiş
ülkelerin uyguladığı emisyon seviyelerine
uygun motor üretemeyen ve sektörde
iddialı olmak isteyen Hindistan, Çin ve
Rusya gibi ülkeler, hem teknoloji
geliştirmek hem de kendi yerli firmalarını
gelişmiş ülkelerin dev üretici firmalarına
karşı rekabetten korumak amacıyla kendi
teknolojilerine uygun daha düşük seviyede
emisyon standardı uygulamaktadırlar. Bu
yöntem ile yerel firmaların Ar-Ge
yetenekleri geliştirilerek ve teşvikler
ABD, Japonya ve AB dünya otomotiv
ticaretinde egemen durumdadır. Bu
ülkelerde faaliyet gösteren firmalar, 70
ülkede 396 montaj hattı ile üretim
yapmaktadırlar. Dünya otomotiv
üretiminde bu ülkeler lehine tekelleşme
söz konusudur.
“Avrupa’da,
Türkiye Tedarik Sanayinden
parça almadan imal edilen
hiçbir araba, hiçbir
marka yoktur.”
Motor teknolojisi OECD’nin “teknoloji
yoğunluğu indeksine” göre, orta yüksek
teknoloji olmasına rağmen kritik, stratejik
ve doğurgan bir teknolojidir. Dünya
teknoloji klasmanında üst sıralarda olan
ülkeler, otomotiv sektöründe de üst
sıralarda olan ülkelerdir. Türkiye bu
teknolojinin gerisinde kalmış bir ülkedir.
Emisyon standartlarının her geçen dönem
daha sıkı hale gelmesiyle beraber, küçük
motor üreticilerinin zorlandıkları ve
piyasadan çekildikleri, genelde gelişmiş
ülkelerde yerleşik motor imalatçılarının
ise piyasada daha fazla hakim duruma
geldikleri görülmektedir. Bugün için iç
pazar büyüklüğü ve otomotiv tedarik
sanayinin kazandığı uluslararası akredite
üretim kabiliyetiyle kamyon, traktör, iş
makinası ve jeneratör motorlarının
ülkemizde üretilmesi açısından son bir
fırsat görülmektedir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak
ülkemizde kamyon, traktör-tarım
makinası ve iş makinaları konularında
yerli üreticiler oluşturma hedefimiz
bulunmaktadır. Ancak, Bakanlığımızca
uyumlaştırılarak ulusal mevzuata
kazandırılan AB emisyon mevzuatının
“yerli motor” üretimine fırsat vermediği,
motor emisyon seviyelerinin 3-4 yılda bir
üst seviyeye geçmesinin yerli yatırımcının
bu konuda yatırım yapmasını engellediği
değerlendirilmektedir. Zira motor
üreticilerimizin yaptıkları Ar-Ge’nin hızı AB
seviyesinin altında kalmaktadır.
Ülkemizde markalaşmanın ihmal
edilmesinden dolayı sanayimiz dünya
markaları için stratejik ortak olmayan
fason mallar üreten taşeron özelliği
göstermektedir. Yıllarca kendi markası
yerine fason üretim yaptığı yabancı
markaya yatırım yapan Türk firmaları, ana
firmanın daha kaliteli ve daha düşük
maliyetli yeni fason firma bulması sonucu
kapanmak zorunda kalmaktadır.
Bugün için Türkiye’de global üreticilerin
14 adet fabrikası bulunmaktadır. Diğer
taraftan Türkiye’de üretim yapmış kriz
ortamında da Türkiye’den ayrılmış Jeep,
Desoto, BMC ve Opel gibi global firmalar
da unutulmamalıdır.
Türkiye’de yalnız iç pazarda yıllık 60.000
civarında traktör, 7.500 civarında iş
makinası ve 30.000 civarında jeneratör
satışı yapılmaktadır. Türkiye’nin motor
ihtiyacı 70.000 olarak hesaplanmıştır. Bu
motorlar ve ekipmanları için 2014 yılı
itibarıyla yaklaşık 3 milyar $ ithalat
yapılmıştır.
Ülkemizde 11 adet traktör üreticisi
bulunmakta olup bunlardan 3 tanesi aynı
zamanda sahip oldukları lisans ile dizel
ARALIK 2015
motor da üretmektedir: Bu üreticiler, Türk
Traktör (New Holland), TÜMOSAN (Fiat) ve
Başak Traktör’dür. Tamamen yerli
sermayeli firmalar arasında yer alan
TÜMOSAN ve Başak Faz 3A kategorisinde
motor üretim kapasitesine sahiptir. Bu
motor, emisyon açısından oldukça iyi, Türk
köylüsünün yapısına uygun mekanik bir
motordur. Ayrıca Faz 3B ve Faz 4 motor
üretme projelerini sürdürmektedirler.
Faz 3B ve Faz 4 motorlar tamamen
elektronik motorlar olup egzoz filtreleme
donanımları dünyada 3 firma, yakıt ve
elektronik sistemleri ise dünyada 4 firma
tarafından üretilen oldukça pahalı
sistemlerdir. Faz 4 motor, Faz 3A motora
kıyasla motor gücüne göre değişmekle
beraber % 70 daha pahalıdır. Ülkemiz
motor üreticileri bu donanımları ithal
etmek zorundadır. Genel Müdürlüğümüz
araştırmasına göre Faz 3B ve Faz 4
motorun zorunlu hale gelmesiyle birlikte
yol dışı hareketli makine ve traktör
ithaline yıllık 500 milyon USD (2014) daha
fazla harcama yapılması gerekmektedir.
Türkiye, AB üyelik sürecinde, 1996 yılında
yürürlüğe giren Gümrük Birliğini teşkil
eden Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) gereği,
ticarette teknik engellerin kaldırılması
amacıyla “AB Teknik Mevzuatı”nı
uyumlaştırma taahhüdü vermiştir.
Türkiye’ye, AB’ye üye olmamasına rağmen
emisyon uygulamasında istisna
verilmezken, 2004 yılında AB’ye üye olan
Polonya’ya 120 milyar € alt yapı desteği ve
15 yıl AB normlarına teknik uyum
sağlaması için istisna verilmiştir.
Türkiye’nin ürettiği toplam emisyon
değeri, AB’nin ürettiği toplam emisyonun
1/10’undan daha az, yalnız Almanya’nın
ürettiği toplam emisyon değerlerinin
1/2’sinden az, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın
ürettiği toplam emisyon değerlerinden az
ve Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık yarısı
olan Polonya’nın ürettiği toplam emisyonu
kadardır.
AB uyum sürecinin otomotiv sektörü
özelinde yerli üretimin gelişimine engel
olduğu görülmektedir. AB’den alınan tip
onayları ülkemizde geçerliyken,
Türkiye’nin hazırladığı tip onayları AB
tarafından kabul edilmemektedir. Otomotiv
sanayinin çok zayıf olduğu Bulgaristan ve
Malta’nın tip onaylarını kabul eden AB’nin
bu uygulaması çifte standart olarak
algılanmaktadır.
“Teknoloji üretmek için
sektörel olarak sistematik
derinleşecek Mükemmeliyet
Merkezlerinin kurulması artık
bir zorunluluktur.”
Bakanlığımız, Türkiye’nin motor üretenler
liginde kalabilmesi ve kendi markalarını
üretebilmesi için önümüzdeki üç yılı fırsat
olarak gördüğünden, konu ile ilgili üretim
yapan (motor ve güç aktarma organları
imalatçıları ve kullanıcıları) 15 özel sektör
firması ve 4 kamu kurumunun katılımıyla
ile karar almaya yetkili temsilciler ile derin
Ar-Ge’nin ve akredite testlerin hızla
yapılabileceği “Motor Mükemmeliyet
Merkezi” kurulması ve Türkiye’nin ihtiyacı
olan motorların, elektronik sistemlerin ve
emisyon sistemlerinin yerli teknoloji ile
üretimi kararı aldı.
“MMM ve Yerli Araba birbirini
destekleyecek sistemli bir
yaklaşımın sonucu
olan projedir.”
Bu karar ile;
• Teknoloji gelişimine fırsat vermek,
• Türkiye’deki firmaları araştırmageliştirme projeleri ile desteklemek,
• Gerekli tüm testlerin Merkez bünyesinde
gerçekleştirilmesini sağlamak,
• Yeni teknolojiler geliştirilmesini ve
yüksek katma değerli parçaların
ülkemizde üretilmesini sağlamak,
• Türkiye’de üretimi olmayan aksamlar ve
parçalar için (after-treatment sistemler,
elektronik donanımlar, yakıt sistemleri)
Ar-Ge yapılması ve bunların yurt içinde
üretilmesini sağlamak,
• Firmalara markalaşma, tanıtım ve
pazarlama alanında destek vermek,
• Motor ve aktarma organları üretim
kabiliyetinin artırılmasını sağlamak için
uluslararası anlaşmalar ve taahhütlere
bağlı kalınmaya çalışılarak, ülkemizde
yayımlanmış olan emisyon mevzuatında
AB’ye göre yaklaşık 3 yıllık geçiş süreci
verilmesi kararı alınmış ve ertelemeye
ilişkin değişiklik içeren mevzuat Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır .
1
1
“Karayolu Dışında Kullanılan Hareketli Makinalara Takılan İçten Yanmalı Motorlardan Çıkan Gaz ve Parçacık Halindeki Kirletici Emisyonlara Karşı Alınacak Tedbirlerle İlgili Tip Onayı Yönetmeliği
(97/68/AT)” nde değişiklik yapan yönetmelik 26/06/2015 tarih ve 29398 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.
“Tarım veya Orman Traktörlerini Tahrik Etmek Üzere Tasarlanan Motorlardan Çıkan Gaz Emisyonları ve Parçacık Kirleticilere Karşı Alınacak Tedbirlerle İlgili Tip Onayı Yönetmeliği (2000/25/AT)” nde
değişiklik yapan yönetmelik 02/07/2015 tarih ve 29404 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.
31
ARALIK 2015
DEĞERLENDİRME
“Fırsatçı üretim,
fason üretim değil,
Esaslı üretim,
YERLİ MARKA”
Bu üç sene içerisinde, firmaların
motorunu ülkemizde üretebilmesi için
gerekli hazırlıklarını yapması, aynı
zamanda dünya pazarından kopmaması ve
uluslararası platformda yarışabilmesi için
rekabet edebilirliğinin de sürdürülebilmesi
amaçlanmaktadır.
Türkiye’de otomotiv üretimi 1950’li yıllarda
başlamıştır. Ancak ülkemizde üretim yapan
14 çok uluslu firmanın, çok yakın zamana
kadar Ar-Ge çalışmalarını yurt dışında
yapması ve üniversitelerimizin eğitiminin
Türk sanayinin ihtiyaçlarından uzak olması
nedeniyle; bugün için otomotiv üssü olan
ülkemiz (2014 yılı verilerine göre);
2008'de
Ar-Ge Merkezleri
2002'de
Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri
sayıda öğretim elemanı gönderilmesine
rağmen, sistematik bir planlama
yapılmadığı için, bugün Türkiye’de “özgün
motor tasarlayacak, patentleyecek”
nitelikte eleman bulunamamaktadır.
Sektörün tüm oyuncularının bir araya
gelmesiyle kurulan Motor Mükemmeliyet
Merkezi;
1. Sektörle ilgili derin Ar-Ge,
2. Sektör içinde Doğal Kümelenme,
3. Türkiye için, Entelektüel Birikim,
• Dünyada otomotiv üretiminde 17’inci,
• Avrupa Birliği’nde;
• Otobüs üretiminde 2’nci,
• Hafif ticari araç üretiminde 1’inci,
• Ağır kamyon üretiminde 2’nci,
• Otomobil üretiminde 8’inci,
• Toplam üretimde 6’ncı sırada yer
almasına rağmen,
yeterli bilgi birikiminin ve entelektüel
sermayenin oluşmadığını müşahede
etmekteyiz.
Bu süreç içerisinde yurt dışına otomotiv
konusunda doktora yapmak üzere çok
32
“MMM, Türk sanayisinin
Beraber iş yapamama,
Yanyana gelememe,
Küçük olsun benim olsun
anlayışını kıran
1,5 yıllık emektir, gayrettir.”
2015'te
Mükemmeliyet Merkezi
Hedeflerinin yanı sıra:
1. Motor üretimi ve tasarım kabiliyetinin
Türkiye’de geliştirilmesi,
2. Dağınık olan mevcut bilgilerin ve ileri
laboratuvarların optimize edilmesi,
3. Kamu bütçesiyle desteklenen projelerin
bir merkezde toplanarak sistematik
planlamanın yapılacağı,
4. Kamu desteklerinde mükerrerliğin
önlenmesi, Stratejilerini de yerine
getirecektir.
Türkiye yoğun olarak teknoloji üretimi ve
Ar-Ge ile 2002 yılında kurulan TGB’ler ile
başladı, 2008 yılındaki Ar-Ge merkezleriyle
de devam etti. Bugün için, mükemmeliyet
merkezleri gerekmektedir. Kurulacak
“Motor Mükemmeliyet Merkezi”nin bu
alanda derinlik oluşturarak sektörün
önünü açacağına inanıyoruz.
Sonuç olarak, bu yeni uygulama
neticesinde, devletimiz herhangi bir
sektörde firma firma Ar-Ge, ekipman ve
test cihazı desteği vermek yerine,
sektördeki her bir işletmenin
yararlanacağı mükemmeliyet merkezleri
kurarak, mükerrer desteklerin de önüne
geçecektir.
ARALIK 2015
Oluşturduğumuz mükemmeliyet
merkezlerinin dünya uygulamalarından
farkı, bu merkezlerde derin Ar-Ge
yapılanması ile birlikte, doğal bir
kümelenmenin oluşması ve entelektüel,
nitelikli sermayenin bir merkezde
toplanmasıdır.
Motor Mükemmeliyet Merkezi, Türk
sanayisinin “beraber iş yapamama”,
“yanyana gelememe”, “küçük olsun benim
olsun” anlayışının 1,5 yıllık üst düzey çaba
ile kırılmasıdır.
Sürdürülebilir bir ekonomi ve
Sosyal refah için
“Sanayide Yapısal Dönüşüm”
başladı.
Yerli arabanın, elektronik donanımlarının,
yazılımlarının, sensör teknolojilerinin ve
range extender donanımlı olan modelinin
içten yanmalı motorlarının geliştirilmesi
de bu merkezde yapılacaktır.
33
ARALIK 2015
MAKALE
VERİYE DAYALI İNOVASYON VE AÇIK VERİ
Dr. H. Sait ÖLMEZ / Sabancı Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi
Veri Analitiği ve Bilişim Teknolojisi Profesyonel Yüksek Lisans Programları Direktörü
Bugünün karmaşık ve rekabetçi
ekonomisinde organizasyonlar yaratıcı ve
yenilikçi olmak konusunda her
zamankinden daha fazla baskı altındalar.
Hemen her endüstride farklılık getirecek
ve iş değeri yaratacak süreçler ve
stratejiler konusunda şirketlerin kendi
bünyelerinde inovasyon için gerekli olan
kültürü oluşturmaları ve tüm kuruma
yayılmasını sağlamaları gerekiyor.
İnovasyon, etkin politikaların
uygulandığında ve kurum içinde tepeden
tabana herkes tarafından anlaşıldığında
sonuç vermeye başlıyor. İçinde
bulunduğumuz yüzyılın “veri yüzyılı”
olarak değerlendirildiği bir dönemdeyiz.
Bu nedenle veri bugün, inovasyonu
etkinleştirecek ve ölçülebilir değerler
yaratılmasına olanak sağlayacak önemli
bir kaynaktır. Veri kültürünün kurum
içinde hâkim olması ve veri güdümlü bir
organizasyona dönüşüm inovasyonda
sürekliliğin kritik bileşenleridir. Bu yazıda
kısaca kurumsal veri kültürü ile inovasyon
ilişkisinden ve veriye erişimde açık veri
inisiyatifinin öneminden söz edeceğiz.
Artık her türlü verinin sayısallaştırılarak
toplandığı ve işlendiği bir çağa giriyoruz.
Yakın bir zamana kadar elimizde yalnızca
geleneksel kurumsal veriden oluşan
veriye internet ve sosyal medyada
oluşturulan verilerle birlikte sensörler ve
akıllı sayaçlarda oluşturulan makine
verileri de eklenmeye başladı. Verinin
toplanması, yönetimi, paylaşılması, kalite
kontrolü ve kullanılması kuşkusuz bir
maliyetle gelmektedir. Ancak son yıllarda
veri miktarı ve çeşitliliğinde görülen hızlı
artışa ek olarak verinin temini ve
saklanması için gereken teknolojilerin
düşük maliyetlerle sağlanabilir olması
34
verinin stratejik bir değer olarak kabul
görmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Analitik yöntem ve yaklaşımlar uzun bir
süredir var olmakla birlikte veriyi toplama
ve analiz etme kapasitesindeki gelişmeler
veriye dayalı inovasyonu mümkün kılan
başlıca faktörler olmuştur.
Veriden katma değer yaratan sektörlerin
başında yalnızca bankacılık ve sigortacılık
gibi temel varlığı veri olan iş alanlarının
geldiği düşünülebilir. Bu ve benzeri
alanlardaki ticari şirketler veriyi rekabete
dayalı iş dünyasının dinamiklerine uygun
stratejiler belirlemek, müşterilerini daha
iyi anlamak, inovatif ürün ve servisler
geliştirmek ve operasyonel mükemmeliyet
amacıyla bir süredir kullanıyorlar. Oysa
bugün devletler, yerel yönetimler, sivil
toplum kuruluşları ve kâr amacı gütmeyen
organizasyonlar da veriyi daha isabetli
kararlar verebilmek, verimliliği artırmak,
maliyetleri düşürmek, mevcut kaynakları
daha etkin kullanmak, sosyal hayatı,
yaşam koşullarını, toplum güvenliğini ve
sağlığını iyileştirmek gibi amaçlarla
kullanmaya başladılar. Veri bugün
inovasyonu kolaylaştıran hatta mümkün
kılan işlevsel bir kaldıraç görevi üstlenmiş,
yarattığı ekonomik ve sosyal değerlerle iş
yapma, çalışma ve yaşam biçimlerimiz
üzerinde ciddi ve kalıcı dönüşümler
yaratmaya başlamıştır.
Yakın zamanlarda yapılan bir çalışmada[1],
veri analitiği dışında etkili olabilecek diğer
tüm faktörlerin kontrol altında tutulduğu
veri güdümlü şirketlerde üretkenliğin % 5
civarında artış gösterdiği gözlemlenmiştir.
2014 yılında Nucleus Research tarafından
yapılan bir başka çalışmada ise 60 farklı
vaka incelenerek iş analitiğine yapılan her
1 Dolar tutarındaki yatırımın geri dönüşü
13 Dolar olarak tespit edilmiştir. Ancak
veri güdümlü bir organizasyona
dönüşümün formülü yalnızca teknoloji
altyapısının oluşturulmasıyla ilgili değildir.
Organizasyon içinde veriye dayalı
düşünme kültürünün hâkim olması ve
buna olanak tanıyacak politikaların ve
yönetim anlayışının yerleşik olması
gerekir. Carl Anderson’un [2] belirttiği gibi
mevcut veriyi analiz eden raporlar ve
gösterge panoları bir organizasyonu
veri-güdümlü hale getirmez. Tanımlayıcı
olmanın ötesine geçerek geleceği tahmin
etmeye çalışan, öngörü sunabilen bir
analitik yaklaşıma ihtiyaç bulunmaktadır.
Kurumlarda bugün standart kapsamı ile
kullanılan iş zekâsı uygulamaları bunun
için yeterli değildir. Ne olduğundan çok
neden olduğunu açıklayan, ileriye dönük
öngörülerde bulunan, soruları gündeme
taşımaktan çok doğru soruları soran ve bu
sorulara cevap bulan, ham veriyi
enformasyona dönüştürmenin ötesinde
bundan bilgi üretmeye ve katma değer
yaratmaya çalışan bir kurumsal zihniyeti
hakim kılmak önemlidir. Veri güdümlü bir
organizasyona dönüşüm için şeffaf ve
demokratik bir veri kültürünün
oluşturulması, mevcut mevzuat ve
sorumlu politikalar kontrolünde tüm
şirket çalışanlarının veriye erişiminin
sağlanması, soru soran, araştırmacı,
meraklı, sürekli sınamaya hazır ve nesnel
düşünen bir kadro ile veri kalitesi ve veri
yönetişimine önem veren bir yönetim
anlayışı ve liderlik gerekmektedir. Bu
dönüşümün tatminkâr bir seviyeye
gelmesi ve analitik olgunluğun tüm
kuruma yayılması kısa bir zaman içinde
gerçekleşmeyebilir. Ancak bu konuda
zamanında girişimde bulunmayan
ARALIK 2015
şirketlerin süreç içinde rekabetten
uzaklaşarak yarıştan kopması çok şaşırtıcı
olmayacaktır.
Veriden, sosyal ya da ekonomik, bir değer
yaratmanın birinci koşulu veriye erişimin
olmasıdır. Bu kapsamda açık veri, bir kritik
kütle yaratması ve veri ekosistemi içindeki
yeri bakımından önemli bir potansiyel
sağlamaktadır. Açık veri inisiyatifleri
uygulamada, herkesin erişimine,
kullanımına ve paylaşımına açık veri
kümelerinin oluşturulması ve yönetimi
konularında düzenlemeler yapar. İngiltere
ve ABD gibi [3] bu konuda mesafe almış
ülkelerde açık veri politikaları KOBİ’lerin
ürün ve servis portföylerini genişletecek
araştırmalar yapmalarına, ülke
ekonomisine katkıda bulunacak ve
istihdam sağlayacak yeni iş alanlarının ve
inovatif girişimlerin yaratılmasına olanak
sağlıyor. 2013 yılında McKinsey tarafından
yürütülen bir çalışmada [4] yalnızca açık
verinin kullanılmasıyla 7 sektörde global
olarak yılda toplam 3 trilyon Dolar
tutarında bir ek değer yaratılabileceği
tespit edilmiştir.
Veriye dayalı inovasyonda potansiyeli
azami seviyede ekonomiye kazandırmanın
etkili yollarından biri devletin sistemli bir
açık veri politikası ile kritik önemi olan veri
kümelerine erişim sağlamasıdır. Bu
yaklaşım kamunun elinde bulunan veriden
ekonomik ve sosyal fayda sağlayacak türde
inovatif uygulama ve servislerin ortaya
çıkmasına yardımcı olacak, ekosistemdeki
paydaşların kamu adına inovasyon
yapmasına da olanak tanıyacaktır. Gerek
elindeki veri miktarı, gerekse bu verileri
yayınlamak ve politikalar düzenlemek
konusunda inisiyatif alma kabiliyet ve
yetkisi nedeniyle devletin bu ekosistem
içindeki yeri kritik önem taşımaktadır. Açık
veri kullanımı konusunda 86 ülke içinde
lider konumda bulunan İngiltere’de [3]
Open Data Institute (ODI) tarafından
yapılan bir çalışmada [5] şirketlerin
kullandıkları açık verinin % 70’inin devlet
tarafından sağlanan veri kümelerinden
oluştuğu tespit edilmiştir. Bu da açık veri
ile ölçülebilir bir ekonomik fayda yaratan
tüm ülkelerde lokomotif gücün devlet
olduğuna işaret etmektedir. Kamu
tarafından paylaşıma açılan başlıca veri
kümeleri arasında bilimsel, coğrafi ve mali
veriler, bütçe, GPS, ulaşım, meteoroloji,
çevre, enerji, sağlık ve nüfus verileri ile
diğer demografik bilgiler
gösterilebilir[6,7]. Açık veri ve açık
inovasyon konusunda Şikago kenti en
başarılı örneklerden biridir. Şehrin veri
portalındaki verileri kullanan birçok
uygulama geliştirilmiş ve bu verilere dayalı
yeni servisler sunan çok sayıda girişim
ortaya çıkmıştır. Ulaşımdan toplum
güvenliğine ve sağlığa uzanan birçok
alanda yaratılan servislerle şehirde sosyal
yaşam iyileştirilmiş, kaynaklar daha
verimli kullanılmaya başlanmıştır. Katma
değerli kamu hizmetlerine ek olarak bu
girişimlerde çok sayıda mühendis, yazılım
geliştirici ve analist için de istihdam
sağlanmıştır. Açık kamu verisi yalnızca
teknoloji meraklıları için sınırlı kullanım
görecek niş bir kavram değil, tüm ülke
ekonomisi için inovasyona yakıt
sağlayacak bir kaynak olarak
değerlendirilmelidir.
Ülkemizde paylaşıma açılacak olan veriyi
kullanarak ülke adına inovasyona katkıda
bulunacak çok sayıda şirket, araştırmacı,
öğrenci ve girişimci potansiyeli
bulunmaktadır. Açık veri inisiyatiflerinin
başarılı olduğu ülkelerdeki deneyimler
veriye erişimin sağlanmasının tek başına
yeterli olmadığını göstermektedir. Verinin
kolay bulunabilir olması ve standartlara
uygun, mümkün olduğunca kullanıma
hazır bir formatta tutulması da
uygulamaların başarısı açısından son
derece önemlidir. Bu ekosistemi yaratmak
ve geliştirmek için veri mahremiyeti
bakımından sorumlu bir yaklaşımla
verinin toplanması ve paylaşılması
konusunda hızlı üretilecek politikalara ve
etkin bir veri yönetişimi anlayışına ihtiyaç
bulunmaktadır. Hem kamuda hem de özel
sektörde veri toplama işinin ciddiye
alınması gerekmektedir. Açık veriyi
kullanarak değer yaratan ve
zenginleştirilmiş yeni veriler üreten özel
sektör de bu verileri ücretsiz ya da düşük
maliyetlerle paylaşıma açarak daha fazla
sayıda organizasyonun veri havuzundan
yararlanmasını sağlayacak ve ekosistemin
büyümesine yardımcı olacaktır. Tamamen
veriden beslenerek değer yaratan inovatif
firmalar belki kısa vadede değil ama orta
ve uzun vadede kritik bir değer zinciri
oluşturacak ve çoğalan bir etki yaratarak
ekonomik büyümeye katkıda bulunacaktır.
Öncü firmaları takip edenler, sürekli
büyüyen veri havuzundan ve sağlanmış
olan mevcut iş potansiyelinden
faydalanarak yeni ürün ve servisler
geliştirecek ve istihdamı da artıracaktır. Bu
yaratılan değer zinciri açık veri
inisiyatifinin başlatılması sırasında yapılan
kamu yatırımını da geri ödeyecektir.
KAYNAKÇA
1. E. Brynjolfsson et al 2011, Strength in Numbers:
How does data-driven decision making affect firm
performance?
2. Creating a Data-driven Organization, Carl Anderson,
O’Reilly Media, 2015
3. Open Data Barometer
(URL:barometer.opendataresearch.org/report/analysis
/rankings.html)
4. Open data: Unlocking innovation and performance
with liquid information, 2013
(URL:www.mckinsey.com/insights/business_technolog
y/open_data_unlocking_innovation_and_performance_
with_liquid_information)
5. Open Data Institute (2015) Open data means
business: UK innovation across sectors and regions
(URL:theodi.org/open-data-that-drives-business)
6. The Open Data economy unlocking economic value
by opening government and public data, 2013,
Capgemini Consulting
7. Driving innovation with open data, Joel Gurin, 2014
(URL:www.uschamberfoundation.org/drivinginnovation-open-data)
35
ARALIK 2015
YERLİ İNOVASYON
TÜBİTAK ULUSAL GÖZLEMEVİ TELESKOPLARINA ÜÇ YERLİ İNOVASYON
1.YERLİ TUY40 ROBOTİK TELESKOP
YAPIMI
TUY40 teleskopu, TÜBİTAK Ulusal
Gözlemevi (TUG) bünyesinde yürütülen
Kalkınma Bakanlığı destekli Teleskop
Uzmanı Yetiştirme (TUY) Projesi’nde
görevli mühendisler tarafından
geliştirilmiş bir robotik teleskoptur. TUY40
teleskopunda kullanılan yazılım, bazı
elektronik donanımlar, kubbe sistemi ve
teleskop binası TUY projesinde görevli
Ar–Ge personeli tarafından yerli olanaklar
ve tecrübeler kullanılarak yapılmıştır
(Şekil 1).
TUY40 teleskopu içerisinde kullanılan
teleskop kontrol yazılımının sağlamış
olduğu avantajdan dolayı robotik teleskop
olma özelliği taşımaktadır. Robotik
teleskoplar; (1) teleskop kontrolü, (2)
izlenecek gök cisimlerinin bulunması ve
takibi, (3) kamera veya görüntü
sensörlerinin kontrolü, (4) teleskop
kubbesinin kontrolü ve (5) meteoroloji
verilerinin gözlem için uygun olmasının
kontrolü vs. gibi birçok işlemin kendisi
tarafından otomatik olarak yapabilen
teleskoplardır. Bu amaçla geliştirilen
TUY40 teleskopu da bu vasıfları yerine
getirebilen ve akşamdan sabaha gözlem
zamanı boyunca istenilen gözlemleri
otomatik olarak yapabilen bir robotik
teleskop olma özelliği taşımaktadır.
TUY40 kubbe sistemi olarak tamamen
yerli tasarım ve yerli üretime dayalı kubbe
yapısı üretimi gerçekleştirilmiştir.
Tasarlanan kubbe yapısında (1) kubbe
kapak açma–kapama kontrolü, (2)
soğutucu fan–sıcaklık kontrolü ve (3)
aydınlatma sistemi montaj ve tasarımları
36
Şekil 1. TUY40 Teleskopu (Buradaki 40 Rakamı Santimetre Olarak Teleskop Ayna Çapıdır).
Şekil 2. Açılır-Kapanır Kubbesi ile TUY40 Teleskop Evi (Solda) ve İçi (Sağda).
gerçekleştirilmiştir. Böylece bir teleskop
kubbe yapısı içerisinde olması gereken
bütün sistemlerin üretimi ve montajı TUG
bünyesinde TUY mühendislerince
yapılmıştır (Şekil 2).
ARALIK 2015
TUY40 teleskopunda Meade LX–200
teleskopu kurgu sistemi kullanılmıştır.
Yapılan çalışmada kullanılan teleskopun
kendi orijinal elektronik kontrol sistemi ve
motor sürücü sistemi çıkarılarak yerine
TUY proje mühendislerince programlanan
ve “PXIe Real-Time Embedded Controller”
sistemi tabanlı motor sürücü sistemi
entegre edilmiştir. Geliştirilen yapıda
teleskop motor sürücü sistemi, teleskop
kontrol yazılımı olarak kullanılan ve Linux
işletim sistemi platformunda çalışan
TALON programına bağlı olarak çalışmakta
ve teleskopun robotik olarak kontrolü
gerçekleştirilebilmektedir (Şekil 3).
Böylece geliştirilen bu yapı sayesinde
teleskop robotik hale getirilmiş ayrıca
teleskopa kubbe kontrolü ve otonom
gözlem yapabilme özelliği kazandırılmıştır.
Şekil 3. TUY40 Kontrol Mimarisi.
TUY40 teleskopu laboratuvar şartlarında
teleskop modellemesi yapılmadan
gerçekleştirilen ilk ışık testlerinde elde
edilen performans analizlerinde yönlenme
hatası olarak dikey eksende 25 yay saniye
(∆DEC), yatay eksende 132 yay saniye
(∆RA) olarak bulunmuştur (Şekil 4). Takip
testlerinde ise hata yaklaşık olarak
saniyede 4.8 yay saniye olarak
saptanmıştır. Elde edilen bu ilk sonuçlara
göre TUY40 teleskop performansı, ideal
şartlardaki normal teleskoplara göre
başarılı sonuçlar verdiği gözlemlenmiştir.
2. ROBOTİK TELESKOPLARA
OTONOM YAZILIM
Şekil 4. TUY40 İlk Işık Testleri.
TUG T60 Robotik Teleskopu
Robotik teleskoplar, hazırlanan gözlem
programını ortam koşullarını (sıcaklık,
nem, rüzgâr, yağmur vs.) değerlendirerek
işleyen (gözlemleyen) teleskoplardır. T60
robotik teleskopu da 2010 yılında, TUG
37
ARALIK 2015
YERLİ İNOVASYON
Bakırlıtepe yerleşkesinde kurulmuş 60 cm
ayna çaplı robotik bir teleskoptur (Şekil 5).
Gama Işın Patlaması (GRB) Nedir?
Gama-Işın Patlamaları, yüksek enerjili
gama ışınlarının bir saniyeden kısa
zamanlarla birkaç dakikaya kadar
-kozmolojik zaman ölçeklerinde bir göz
kırpma süresi kadar- süren patlamasıdır.
Dünyadan oldukça uzak mesafelerde,
gözlenebilir evrenin sınırlarına doğru
oluştukları bilinmektedir [1]. GRB, evrenin
ilk oluşumunu ifade eden “Büyük
Patlama”dan sonra bilinen en büyük
enerjik olayıdır ve astrofiziğin en uç
problemlerinden biridir (Şekil 6).
GRB’lerin astrofiziksel özelliklerini daha
yakından araştırmak için HETE, FERMI,
SWIFT gibi çeşitli uydular geliştirilmiştir.
Bu uydular patlamaları algılamakta ve
hızlı bir biçimde dünyadaki sunuculara
göndermektedir.
T60 GRB Yazılımı
Robotik teleskoplar, GRB’ler gibi kısa
süreli ve rastgele gelişen astronomik
olayları uydulardan gelen sinyalleri
kullanarak algılamak ve gözlemek için
uygun yapıdadır.
Dünyada bu amaçla geliştirilmiş
teleskopları kapsayan ROTSE (TUG’da
konuşlandırılanı ROTSE III-d), BOOTES ve
MASTER gibi birçok proje bulunmaktadır.
Bu amaçla dünyada astronomi alanındaki
gelişmelere uzak kalmamak ve T60
robotik teleskopunun daha verimli
kullanılmasını sağlamak amacıyla Mart
2014’de TUG bünyesinde, GRB’leri hızlı bir
şekilde algılamak için açık kaynak kodlu
bir yazılım geliştirme çalışmaları
başlamıştır.
38
Şekil 5. TUG T60 Robotik Teleskopu.
TUG T60 robotik teleskopu için geliştirilen
GRB yazılımı açık kaynak kodlu olarak C ve
perl programlama dilleri kullanılarak TUG
tarafından geliştirilmiştir [2]. Yazılım,
SWIFT uydusundan gelen GRB verilerinin
yönlendirildiği NASA Atlas sunucusunu
kullanmaktadır. Bu sunucudan gelen
veriler yazılım tarafından işlenerek,
teleskopun gözlem programına uygun hale
getirilmektedir. GRB alarmı geldiğinde,
teleskop yürütmekte olduğu gözlem
programını durdurarak GRB alarmı için
oluşturulan programı yürütmekte ve GRB
gözlemi bittiğinde ise ilk
programa/gözlemeye kaldığı yerden devam
etmektedir. Yazılım, ilk başarılı testlerinin
ardından Haziran 2014’de Türk
astronomların hizmetine sunulmuştur. İlk
GRB patlaması 25 Aralık 2014 tarihinde
gözlemlenmiştir (Şekil 7) [3]. Bu GRB olayı,
patlama başladıktan 129 saniye sonra
gözlemlenmeye başlanmıştır ki bu
Şekil 6. Büyük Kütleli Bir Yıldızın Kara Delik
Oluşturmak Üzere Çökmesi Çizimi (Alıntı:
N.R. Fuller/NSF). Yıldızın Merkezinden Yüzeyine
Doğru Yer Alan Element Katmanları Şöyledir:
Demir, Magnezyum–Neon, Silisyum,
Karbon–Oksijen–Azot, Helyum ve Nihayet
Hidrojen.
patlamayı tespit eden uyduda bulunan
morötesi ve optik teleskopun (UVOT)
kaynağa yönelmesinden yaklaşık 5 dakika
daha erken bir evreyi kapsamaktadır. Bu
gama ışın patlamasının parlak optik
bileşeni T60 teleskopunun çektiği
görüntüde yuvarlak içerisinde gösterilmiş
olup, patlamadan önceki tüm zamanlarda
burada herhangi bir nesne
gözükmüyordu!!!
Bu inovasyonla Gözlemevinde aktif
çalışan robotik T60 teleskopunun
yazılımına müdahale edilerek yerli bir
yazılım geliştirilmiştir. Bu sayede
uyduların haber verdiği ani yıldız
patlamaları, anında otomatik alarak
teleskop hedefine yöneltilmekte ve
gözlemi gerçekleştirilmektedir. T60
teleskopunun bu özelliği Türk
Şekil 7. TUG T60 Robotik Teleskopunda Gözlenen İlk GRB Görüntüsü. Resmin Alınış Saati,
Türkiye’nin Saat Dilimi Başlangıca (Greenwich, İngiltere) Göre Verilen UT Saati Olarak Belirtilmiştir.
RA ve DEC Sırasıyla Saat ve Derece Olarak GRB Kaynağının Konumlarıdır.
ARALIK 2015
astronomların hizmetine sunulmuştur.
Ayrıca, TUG’un RTT150 ve T100
teleskoplarında da isteğe bağlı olarak
çalıştırılabilecektir.
3. RTT150 TELESKOPUNA POLARİMETRE
GELİŞTİRME
Gözlemevinde aktif çalışan RTT150
teleskopunun odak düzlemine yerli
tasarım ile bir polarimetre düzeneği
geliştirilmiştir. Ülkemizde ilk kez teleskop
arkasında çalışan bir polarimetreye TUG
eliyle kavuşmuş bulunmaktadır. Test
gözlemleri ve kalibrasyonlar
tamamlanmıştır. Ayrıca, kullanma kılavuzu
el kitabı hazırlanarak ülkemiz
üniversitelerinin ilgili bölümlerine
dağıtılmıştır [4]. Polarimetre 2016 yılından
itibaren Türk astronomlarının hizmetine
sunulacaktır.
Dünyada günümüzün en popüler
konularından biri “uzay madenciliği”dir.
Ülkemizin en büyük teleskopu olan
1.5 m’lik RTT150 teleskopuna uygun
polarimetre tasarım projesi ülkemizde bu
tür araştırmaların ilk basamağı olması
açısından önem arz etmektedir. Bizlere
çok uzak ve sönük olan gökcisimlerinden
bilgi elde edebilmenin tek yolu
elektromanyetik dalga olan ışıktır.
Güneş’ten çıkan ışınlar bir cisme çarparak
bize ulaşır. Yansıyan ışık, çarptığı cismin
fiziksel özellikleri hakkında bilgi taşır.
Böyle ışığa polarize olmuş ışık denir. Bu
yönteme de polarimetri denmektedir.
Dünyada TFOSC (TUG Sönük Nesne
Spektrograf ve Kamera) benzeri sistem
kullanan teleskoplarda polarimetrik
gözlemler yapılmasına rağmen Türkiye’de
yapılamamaktaydı. Bu inovasyon
sonucunda, Wedge-Double-Wollaston
(WeDoWo) prizmasının tasarımı yapılarak,
TFOSC’a entegre edilmesi ile ülkemizdeki
teknolojik bir sorun çözülmüştür. Bu
sistem ülkemizde bir ilk niteliğindedir.
Tasarlanan sistem gelecekte başka
astrofizik araştırmalarında da
kullanılabilir olacağı için TUG’u yeni bir
seviyeye çıkaracaktır.
belirlemeyi mümkün kılmaktadır. Şekil
8.a’da WeDoWo prizmasının TFOSC filtre
tekerine takılı iken Şekil 8.b’de WeDoWo
tutucu ile birlikte ve Şekil 8.c’de ise
RTT150 teleskopu görülmektedir.
Oldukça sönük cisimler olan DYA (Dünyaya
Yaklaşan Astereoit)’ların polarimetrik
araştırmalarına uygun ve TFOSC odak
düzlemi aletine uyumlu TFOSC-WP
(TFOSC-Wollaston Prizması)
polarimetresinin tasarımının yapılması ve
WeDoWo prizmasının parametrelerini,
optik performansını değerlendirebilmek
için ticari bir yazılım olan ZEMAX Optik
Tasarım Programı kullanıldı. Wedge,
Wollaston prizmalarının boyut ve açı
değerleri, isterleri karşılayacak şekilde
mevcut sisteme göre optimize edildi [5].
Polarize olmuş görüntüler TFOSC odak
düzleminde 60 yay saniyesi genişliğinde
bir yarıktan geçirilerek birbiriyle
çakışmaması sağlandı [6]. TFOSC
sistemine WeDoWo tabanlı yeni optik
sistem (TFOSC-WP), Ağustos 2014’te
entegre edildi ve ilk ışık alındı. Bir yıl
kadar test gözlemleri (kalibrasyon ve hata
analizi için) yapıldı. Bu inovasyon çalışması
TÜBİTAK Projesi (113F263) ve TUG gözlem
projesi (14BRTT150-665) ile TUG teknik
personel eşliğinde desteklenmiştir. Bu
sistem gök cisimlerinin (asteroidler vb.)
yansıtma oranı, çap, sınıfı, gözeneklilik gibi
fiziksel özelliklerini optik bölgede
Kaynakça
1. https://www.eso.org/public/turkey/
science/grb
2. Dindar, M., Helhel, S., Esenoğlu, H.,
Parmaksızoğlu, M., A new software on
TUG-T60 autonomous telescope for
astronomical transient events,
Experimental Astronomy, 39, 21-28, 2015
3. Sonbas, E., Guver, T., Gogus, E.,
Parmaksizoglu, M., Dindar, M., Kirbiyik, H.,
GRB141225A:very early T60 observations,
GCN Circular 17240, 2014
4. http://tug.tubitak.gov.tr/sites/images
/tug/tfosc-wp_kilavuz.pdf
5. Oliva E., Wegded double Wollaston, A
Device For Single Shot Polarimetric
Measurements, Astronomy and
Astrophysics Supplement Series, 123, 589592, 1997
6. Helhel, S, Khamitov, İ., Kahya, G.,
Bayar, C., Kaynar, S., Gumerov, G., Double
Wedged Wollaston Type Polarimeter
Design and Integration to RTT150-TFOSC,
Initial Tests, Calibration and
Characteristics, Experimental Astronomy,
39, 595-604, 2015
Şekil 8.a. Filtre Tekerine
Takılı Olarak WeDoWo.
Şekil 8.b. WeDoWo Tutucu
ile Birlikte.
Şekil 8.c. RTT150 Teleskopu.
39
ARALIK 2015
RAPOR ÖZETİ
OECD RAPORU: KOBİ VE GİRİŞİMCİ FİNANSMANINA YENİ YAKLAŞIMLAR
“FİNANSAL ARAÇLARIN ÇEŞİTLİLİĞİNİ ARTIRMAK”
İlknur FROLET / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Finansmana erişim, girişimciler ve
KOBİ’ler için daima bir sorun teşkil
etmişken bu durum küresel finansal kriz
ve takip eden ekonomik krizlerle daha da
şiddetlenmiştir. Pek çok ülkede KOBİ’lere
sağlanan kredilerin düzeyi kriz öncesi
düzeyine hâlâ ulaşmış değildir ve
öngörülebilir gelecekte de KOBİ’ler için
kredi kısıtlarında iyileşme
beklenmemektedir. Hükümetler,
yenilikçilik, iş yaratma ve büyümenin
katalizörleri konumunda olan KOBİ’lerin
ve girişimcilerin güçlendirilmesi
konusunda günümüzde giderek daha
bilinçli olmak, dönemsel kısıtlar ve yapısal
engellerin aşılması için çalışmak
zorundadır.
Bu çerçevede, KOBİ’lerin finansmana
erişimini ve kredi koşullarını iyileştirmek
için iki yönlü bir yaklaşım gerektiği
değerlendirilmektedir. Bir yandan, kredi
kullandırma koşullarının iyileşmesi için
bankaların finansal gücünün
iyileştirilmesi gereklidir zira banka kredisi
ile finansman daima KOBİ finansmanının
yaşamsal bir ayağını oluşturacaktır. Diğer
yandan, KOBİ’lerin banka kredisi dışındaki
finansman kaynaklarını da çeşitlendirmek
ve özel yatırımları teşvik etmek
gerekmektedir. Günümüzde, KOBİ
finansmanında alternatif yaklaşımlar
toplam finansmanın ancak çok küçük bir
kısmını oluşturmaktadır.
OECD, 2015 yılında yayımladığı “KOBİ ve
Girişimci Finansmanına Yeni Yaklaşımlar Finansal Araçların Çeşitliliğini Artırmak”
başlıklı raporunda KOBİ’ler, hükümetler
ve finansman kuruluşları nezdinde bu
alternatif finansman mekanizmaları
40
konusunda farkındalık ve anlayış
oluşturmayı amaçlamaktadır. Rapor,
mevcut finansman alternatiflerine ve
risk-geri dönüş analizlerine yer vererek bu
kaynakların KOBİ’ler ve girişimcilerin
çeşitli ihtiyaçlarını karşılama potansiyelini
incelemekte ve belirli politika
tavsiyelerinde bulunmaktadır. Böylelikle,
KOBİ’lerin finansman kısıtlarının
azaltılmasını ve büyümelerini desteklemeyi
amaçlayan ulusal ve uluslararası çabalara
somut bir katkı sağlamaktadır. Raporda
yer alan, günümüzdeki mevcut finansman
kaynaklarına ilişkin tespitler aşağıda
kısaca özetlenmektedir.
Banka kredileri, KOBİ’ler ve girişimciler için
en sık kullandıkları dışsal finansman
kaynağıdır zira yeni şirket kurmak, nakit
akışı sağlamak ve yatırım ihtiyaçlarını
karşılamak için var olan en geleneksel
kaynak budur. Ancak, banka kredisi
kullanmak, özellikle yeni, yenilikçi, hızlı
büyüyen ve daha yüksek risk-getiri oranına
sahip KOBİ’ler için bazı engelleri de
beraberinde getirmektedir. Pek çok
işletme için geleneksel krediler dışında
pek az alternatif bulunmaktadır ve
bankalar daha ihtiyatlı kurallar uygulamayı
ve iş modellerini değiştirmeyi sürdürdükçe
KOBİ’ler için geçerli olan kredi koşulları
öngörülebilir gelecekte de aynı kalacaktır.
KOBİ’lerin kredi piyasalarında değişen
koşullar karşısındaki dayanıklılıklarını ve
ekonomik büyümeye katkılarını artırmak,
farklı koşullara göre değişen finansman
ihtiyaçlarını karşılamak için KOBİ’lerin
erişebileceği finansman kaynaklarını
çeşitlendirmek gerekmektedir. Finansal
piyasalar KOBİ sektörünün ihtiyaçlarını
karşılamak için bazı alternatif fırsatlar
sunmaktadır ancak piyasa gelişimi için bir
dizi farklı aksiyon alınması da gereklidir.
Varlık bazlı fonlama, geleneksel kredilere
kıyasla, genç ve küçük işletmelere daha
hızlı ve esnek koşullarla işletme
sermayesi sağlamak için sıklıkla
kullanılan bir araçtır. Daha geniş bir varlık
yelpazesinin kullandırılan borçlar için
teminat kabul edilebilmesini sağlayan,
doğrudan kamu finansmanı ve devlet
garantilerini içeren bazı düzenlemeler bu
tür araçların geliştirilmesine olanak
sağlamıştır. KOBİ’lerin değer zincirlerine
katılımını kolaylaştırmak için özellikle
factoring giderek daha yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Sermaye piyasalarında alternatif borçlanma
araçları, KOBİ sektörü, şirket tahvilleri gibi
alternatif araçları çok kısıtlı
kullanmaktadır. Piyasayı geliştirebilmek
amacıyla, politika aksiyonları özellikle
şeffaflık ve yatırımcının korunması
konularına odaklanmıştır. Bazı ülkelerde
borsaya kayıtlı olmayan küçük işletmeler
için özel hisse değişimi olanakları
yaratılmış, borsaya kayıtlı olmayan
işletmelerin tahvil çıkarabilmesi ve
tahsisli satış yapabilmesi için
düzenlemeler yapılmıştır. Buna karşın,
bilgi eksiklikleri, ikincil piyasaların likit
olmayışı ve sektör oyuncularının
anlaşmazlıklarını çözecek yasal
mekanizmaların (adli tasfiye kanunları)
değişiklik göstermesi bu piyasaların
gelişimini sınırlamaktadır.
Sermaye piyasalarına dayalı borçlanma
kağıtları ve ipotekli tahviller, bankaların
borcu yeniden finanse etmesi ve portföy
riskini yönetmeleri için bir araç olarak
ARALIK 2015
geçtiğimiz 10 yılda hızla gelişmiştir. Ancak
2008 finansal krizi ile birlikte dikkatli bir
incelemeye tabi tutulmuşlar ve risk
kaldıracı ve finansal istikrarsızlık için
önemli etkenler arasında gösterilmişlerdir.
Kriz sonrası KOBİ’lerin borçlanmasını
sağlayabilmek için etkin ve şeffaf bir
sermaye piyasasının oluşturulması gereği
yeniden tartışılmaya başlamış ve bunun
için farklı düzeylerde tedbirler
geliştirilmiştir.
Kitle fonlaması (crowdfunding), geçtiğimiz
yıllarda hızla büyümüşse de işletme
finansmanının çok küçük bir bölümünü
oluşturmakta ve genellikle geniş kapsamlı
işletme ihtiyaçları yerine spesifik
projelerin fonlanması için kullanılmıştır.
Bağışlar, ödüller ve ön-satış mevcut
piyasanın liderleri konumunda olsa da
gelecekte denkler arası borçlanma ve
varlık bazlı kitle fonlamasının daha büyük
bir rol oynaması beklenmektedir. Özellikle
bazı ülkelerde bir dizi reformun
uygulamaya konulması ve varlık yatırımları
üzerindeki yasakların kalkması ve daha
fazla şeffaflık sağlanmasının destekleyici
olacağı öngörülmektedir.
Ara finansman (mezzanine finance) gibi
hibrid araçlar, hayatlarının belirli bir dönüm
noktasında sermaye akışına ihtiyaç duyan
ancak banka kredisi ya da özkaynak ile
finansmana kısıtlı erişimi olan işletmeler
için çekici bir finansman türüdür. İstikrarlı
bir gelir profili ve piyasa pozisyonu ile
belirli düzeyde finansal yeti gerektiren bu
teknikler pek çok KOBİ için uygun değildir.
Buna karşın, son yıllarda kamu
programlarının desteği sayesinde düşük
kredi profili olan ve düşük bütçeli
borçlanma ihtiyacı içindeki KOBİ’ler için
benzer araçlar giderek artan oranlarda
ulaşılabilir hale gelmektedir.
Risk sermayesi ve melek yatırımcılar gibi özel
sermaye fonları (private equity investments),
son birkaç 10 yılda kayda değer ölçüde
gelişmiştir. Bu fonlar, yenilikçi ve hızlı
büyüyen yeni işletmeler için yeni
finansman fırsatları yaratmışsa da küresel
finansal kriz yatırımları önemli ölçüde
etkilemiştir. Politika yapıcılar bu
piyasalara, özellikle tedarikçi açısından
büyük önem vermekte, vergi avantajları,
doğrudan yatırım ve ortak yatırım, sektör
ağları ve birliklerini desteklemektedirler.
KOBİ’lerin halka arzı, yenilikçi ve hızlı
büyüyen KOBİ’ler için fonlama potansiyeli
taşımakla birlikte mevcut durumda
piyasalar yetersizdir. Borsada işlem
görmek için işletmenin katlanması
gereken masraflar, işletme ve idare
giderleri ve yasal düzenlemelerin takibi
kısıt oluşturmaktadır. KOBİ’lerin yetersiz
yönetim becerileri de olumsuz etken
oluşturmaktadır. Yatırımcılar içinse yatırım
tutarı ile takip maliyetlerinin oransızlığı ve
düşük likidite sorun oluşturmaktadır. Son
düzenlemeler, bu alanın kendine özgü
düzenleme ve altyapı gereklerini dikkate
almakta olup likidite sorununu vergi
avantajları ve perakende yatırımı
desteklemek biçiminde çözme yolunu
denemektedir.
KOBİ’lerin alternatif fon kaynaklarına
ulaşımını kolaylaştırmak için OECD
raporunda önerilen önlemler ise şu
şekilde sıralanmıştır:
• KOBİ’lerin alternatif fonlama kaynakları
konusundaki bilgi düzeyini ve finansman
konusundaki stratejik vizyonlarını
iyileştirerek finansman konusundaki
becerilerini artırmak.
• Finansal istikrar, yatırımcının korunması
ve KOBİ’ler için yeni finansal kanalların
açılması arasındaki ödünleşmeleri
değerlendiren yasal düzenlemeler
yapmak.
• KOBİ finansmanı riskinin gerçek düzeyini
yansıtmak ve yatırımcıları teşvik etmek
için kredi riski değerlendirme bilgi
altyapıları geliştirmek.
• Yenilikçi ve hızlı büyüyen KOBİ’leri
fonlamak için, özel sektör ile iş birliği
içinde özel sektör fonlaması ve uygun risk
paylaşım mekanizmaları oluşturmak
üzere politikalar geliştirmek.
• KOBİ sektörünün farklı ihtiyaçlarını ve
gelişen finansal piyasaların bunları nasıl
karşılayabileceğini daha iyi anlayabilmek
ve gerekli politikaları geliştirebilmek için
KOBİ’ler konusunda daha fazla bilgi
kaynağı yaratmak.
41
ARALIK 2015
KİTAP ÖZETİ
ZORUNLU YENİLİK
1
Faruk YILDIRIM / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Günümüzde verimlilik, refah, kişi başına
düşen milli gelir artışları teknoloji ve
yeniliklere bağlı olarak gelişmektedir. Bu
nedenle ülke ekonomilerinin gelişiminde,
iktisadi büyümesinde yeniliklerin ortaya
konması yenilikçiliğin geliştirilmesi bir
zorunluluk halini almıştır.
Kabiliyet ve Yeteneklerin İnovasyon İçin
Geliştirilmesi
Geniş tabanlı bir takım politikalar,
yeniliğin gelişimini etkilemektedir. Bu
politikalar içinden en önemlisi yetenekli iş
gücü politikasıdır. İnovasyon açısından,
yeni fikirlerin ortaya konması, yeni
teknolojilerin geliştirilmesi, bunların
pazarlara taşınması ve teknolojik
değişikliklere toplum genelinde
adaptasyonun sağlanması yetenekli
işgücüne bağlıdır. Yetenekli insan gücünün
oluşturduğu yeni bilgilerle, yenilikler
oluşturulup uygulanabilir. Üstelik,
yetenekler yeni oluşturulan inovasyonların
tüm ekonomi ve toplum genelinde
özümsenebilmesi için gereklidir.
Yenilikçilik için ortaya konan beşeri
sermaye politikalarında, öncelikle
bireylerin seçim yapabildikleri, gereksinim
duydukları yetenekleri geliştirebildikleri
ve bu yetenekleri optimal olarak iş
hayatında kullanabildikleri bir ortamın
oluşturulması gereklidir. Bu çerçevede
eğitim hizmeti sağlayan kurumlara eğitim
kalitesini geliştirebilmeleri ve yaptıkları
öğretimin ihtiyaçlara olan uygunluğunu
geliştirebilmeleri için daha fazla teşvikler
verilmelidir. Politika yapıcılar akademik
¹Bu metin OECD’ye ait “The Innovation Imperative, Contributing to Productivity, Growth and Well-being” isimli kitap çalışmasından derlenerek hazırlanmıştır.
42
ARALIK 2015
araştırmalardaki kariyer imkânlarını
değerlendirmek ve eğer gerekiyorsa
akademik kariyeri daha cazip hale
getirmek durumundadırlar. Buna ilave
olarak kadınların bilime ve girişimciliğe
olan katılımlarına engel teşkil eden
bariyerlerin ortadan kaldırılması için
gerekli çalışmaların yapılması
gerekmektedir. Nihai olarak ülkeler arası
araştırmacıların birbirleriyle olan
bağlantılarını, iletişimlerini güçlendirecek
ve onların oluşturdukları ağların
gelişimlerini kolaylaştıracak politikalara
ihtiyaç vardır.
Yetenekli İş Gücü
Yetenekli bir iş gücü, yeni fikirler ve
teknolojiler geliştirebilir; bunları
pazarlanabilir bir mal veya hizmete
dönüştürebilir ve toplumsal tabanda
teknolojik değişimlere olan adaptasyonu
kolaylaştırabilir. Eğitim ve mesleki
oryantasyon sistemlerinde, yeteneklerin
geliştirilmesi amacıyla gerçekleştirilecek
reformlar, inovasyon açısından hayati bir
öneme sahiptir. Bu noktada öncelikle
bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik
(STEM2) mezunları (lisans, yüksek lisans,
doktora) üzerinde reformların planlanması
ve daha geniş bir yelpazede yeteneklerin
geliştirilmesi için diğer branşları
kapsayacak şekilde politikanın
genişletilmesi gerekmektedir. Bunlara ek
olarak yetenekli bireylerin, iş gücünün
serbest dolaşımı sağlanmalıdır.
Uluslararası mobilite (hareketlilik) ve
dolaşım, ortaya çıkan yeni ihtiyaçların
karşılanması, bilginin oluşumunun
desteklenmesi ve transferi bakımından
artan bir öneme sahiptir.
İş Ortamı
İşletmelerin teknoloji ve bilgi-tabanlı
sermaye (BTS3) yatırımlarını
cesaretlendiren, yenilikçi işletmelerin yeni
fikirler, teknolojiler ve iş modellerini test
edebildikleri, onların büyümelerine
yardımcı olan, pazar paylarını
artırabildikleri ve ölçek ekonomilerine
geçiş yapabildikleri bir iş ortamları
oluşturulmalıdır. OECD’nin yapmış olduğu
deneysel çalışmalarda yapısal reformlarla
inovasyon performansının, ürün
pazarlarında rekabetin desteklenmesi ve
yeni işletmelerin kurulmasına imkân
sağlanması yoluyla, emek piyasalarında iş
gücü kaynağının daha iyi tahsisiyle,
finansal piyasalarda riskli yatırımların
fonlanması için kaynakların ayrılması
yoluyla güçlendirilebildiği tespit edilmiştir.
Yapılacak düzenlemeler yenilikleri bastırıp
engellemekten ziyade teşvik edip
geliştirmelidir. Ayrıca ülke ekonomileri
ticaret, yatırım, bilgi ve insan kaynağı
akışını engelleyecek katı politikaları terk
etmek ve daha şeffaf bir hale gelerek,
esnekliklerini geliştirmek zorundadırlar ve
bilmelidirler ki inovasyon dar bir çerçeve
içerisinde sınırlandırılamaz, inovasyon
ülkeleri ve sınırlarını aşabilen bir
kavramdır.
Bilginin Oluşumu ve Yayınımı İçin Etkin ve
Güçlü Bir Sistem
Temel bilgi kaynaklarının takibi ve bu
bilgilerin toplum nezdinde yayılmasını
(yayınımını) sağlayacak insan kaynakları,
teknoloji transferi ve bilgi piyasalarının
kurulmasını da içine alacak sistemsel
yapıların kurulması ön görülmektedir. Bu
sistem güçlü, iyi yönetilen üniversitelerin,
kamu araştırma kuruluşlarının etkileşime
girdiği ve bilgi kuruluşlarıyla, ekonomi ve
toplum arasındaki bilgi alış verişinin
desteklendiği, yayınımın kolaylaştırıldığı
mekanizmaların oluşturulmasını
kapsamaktadır. Bu mekanizmalar
sayesinde inovasyonun performansı
güçlendirilmektedir. Bunlara paralel
olarak bilginin akışını sağlamada temel
teşkil edecek olan bilişim altyapı
çalışmalarının güçlendirilmesi, dijital
ağların geliştirilmeleri ekonomik
birimlerin birlikte iş yapma imkânlarını
geliştirerek, yeniliklerin ortaya çıkışını
kolaylaştıracaktır. Bilginin yaratılması ve
yeniliklerin yayınımı global çalışmalar
olduğundan, politika oluşturma
ajandasında, bilim ve inovasyon
faaliyetlerini birbirine entegre eden daha
iyi politikaların ortaya konmasına ihtiyaç
vardır.
İşletmelerin İnovasyon ve Girişimcilik
Faaliyetlerine Katılımını Cesaretlendiren
Politikalar
Yeniliklerin ortaya konmasında, bariyer
oluşturan birtakım engellerin
kaldırılabilmesi için daha spesifik
politikaların oluşturulmasına ihtiyaç vardır.
Uygun politika karışımı, araştırma
geliştirme (Ar-Ge) yatırımları için vergi
teşviklerinin verilmesi, elde edilen
başarılar için doğrudan kamu desteğinin
sağlanması, yenilik yarışmalarında devlet
sübvansiyonlarının serbest bırakılması ve
işbirliği ve ağların kurulabilmesi için bir
takım desteklerin verilmesini içerebilir.
Bunlara ilave olarak ekonomide talep
yönlü politikaların ortaya konmasına da
gereksinim vardır. Kamu ihtiyaçlarının
temini için endirekt olarak bir takım vergi
teşviklerinin verilmesi talep yönlü
politikalar olarak yeniliği güçlendirecektir.
² STEM: Science, Technology, Engineering, Mathematics
³ KBC: Knowledge-based capital
43
ARALIK 2015
KİTAP ÖZETİ
Bu türde ortaya konacak politikalar yenilik
için oluşan piyasaları güçlendirir ve
sektöre ait spesifik problemlerin
çözümünü sağlar ve ortaya çıkan yeni
fırsatlardan yararlanmayı kolaylaştırır.
Beşeri Sermayenin İnovasyon Açısından
Rolü ve Önemi
Politika metinlerinde beşeri sermayenin
geliştirilmesine atıfta bulunulmaması
nadiren gözlemlenen bir durumdur.
Bunun önemli bir nedeni beşeri sermaye
(bilgi ve yeteneklerin içerildiği iş gücü) ve
gelir, verimlilik ve büyüme arasında
sağlam bir pozitif ilişkinin kurulmuş
olmasıdır. 1980’lerden bu yana gelişen
içsel büyüme modelleriyle birlikte, beşeri
sermayenin makroekonomik büyüme
üzerinde etkili olduğunu gösteren yeni bir
kuramsal çerçeve ortaya konmuştur.
Beşeri sermayenin büyümeyi pozitif yönde
geliştirmesinin birçok alt nedenleri
bulunmaktadır. Daha uzun eğitim,
teknolojik ilerlemeyi geliştirerek
güçlendirmekte ve geliştirilmiş olan
yeniliklerin özümsenmesini
kolaylaştırmaktadır. Beşeri sermaye,
büyümeyi teknolojik olmayan yönlerle de
geliştirebilmektedir. Mesela eğitimli
bireyler daha sağlıklı olmaktadırlar, eğitim
düzeyi sağlığı geliştirmektedir. Sağlıklı iş
gücü ise daha verimli çalışarak ve daha
uzun yaşayarak büyümeye katkı
sağlayabilmektedir. OECD’nin yapmış
olduğu güncel araştırma çalışmaları,
OECD ekonomilerinde elle tutulmaz bir
takım varlıklara (bilgisayar
yazılımlarından yeni organizasyonel
yapılanma biçimlerine kadar) yapılan iş
yatırımlarının verimlilik ve iktisadi
büyüme açısından önemli olduğunu
göstermiştir. Bu soyut varlıklar aslında
beşeri sermayenin farklı formlara
44
ARALIK 2015
sokulmuş biçimlerinden başkası değildir.
Bilgisayar yazılımları, beşeri uzmanlık ve
tecrübenin bilgisayar kodlarına
dönüştürülmüş bir biçimidir. Kısaca bu
soyut varlıklar beşeri sermayeyle gelişen,
ortaya çıkan varlıklardır. Soyut varlıklara
yapılan yatırım artışı, eğitimsel faaliyetlere
iştiraklerin ve yeteneklere yapılan yatırım
artışlarının bir sonucu olarak gelişmiştir.
Beşeri sermaye, yenilikleri aşağıda
belirtilen yönler itibarıyla
şekillendirebilmektedir:
• Eğitimli ve yeteneklerle donanmış
insanlar, inovasyonların ortaya konması ve
uygulanması için gerekli olan yeni bilgi
kaynaklarını oluştururlar.
• Daha fazla yeteneklerin geliştirilmiş
olması, yeniliklerin absorbe edilip
özümsenme kapasitesini geliştirmektedir.
• Yetenek ve beceriler, yenilik sürecindeki
diğer girdiler ve sermaye yatırımlarıyla
etkileşimli olarak tepkimeye girerek
yeniliklerin oluşumunu sağlar.
• Eğitim ve yetenekler girişimciliğe imkân
sağlar, girişimciliği artırır ve geliştirir.
• Yeni ürün ve hizmetleri kullanan
yetenekli ve beceri sahibi tüketiciler,
sıklıkla ürün ve hizmetleri geliştiren
birimlere değerli fikirler sunarak ürün ve
hizmetlerin gelişimini sağlarlar.
Bilgi-Tabanlı Sermayenin (BTS) Gelişimi
Bilgi tabanlı sermaye, birçok varlığı (elle
tutulmayan) kapsayan bir kavramdır. BTS
kapsamındaki varlıklar daha çok elle
tutulamayan soyut varlıklardır: Bilgi, Ar-Ge
çalışmaları, veriler, fikri sınai mülkiyet
hakları, marka değeri, işletmelerin
spesifik yetenekleri, organizasyonel
ustalıklar ve beceriler (know-how). OECD
ülkeleri üzerinde yapılan araştırmalar
göstermiştir ki geniş tabanlı bir grup
OECD ülkesinde ve yeni gelişmekte olan
bazı ülkelerde BTS yatırımlarında son
birkaç on yılda ciddi artışlar meydana
gelmiştir. BTS’ye yapılan yatırımlar öyle
artmıştır ki geleneksel fiziksel sermayeye
(makine, teçhizat, bina vb.) olan
yatırımların hızından çok daha yüksek bir
hızla bu yatırımlar gerçekleşerek fiziksel
yatırımları geride bırakmıştır. Global kriz
dönemlerinde BTS yatırımlardaki azalış
fiziksel sermaye yatırımlarındaki azalıştan
daha düşük bir seviyede gerçekleşmiştir.
Global Değer Zincirinde yer almak ve
sürekli gelişmek isteyen işletmeler
açısından BTS artık mecburi bir bileşen
konumundadır. BTS sıklıkla rakiplerden
farklılaşmayı kolaylaştırarak işletmelerin
global değer zincirinde yer almalarına
imkan sağlamaktadır.
durumlarda işletmelerin yeni fikirleri daha
iyi ticarileştirebilmelerini ve yeni fikirleri
uygulayabilmelerini sağlayarak daha net
olarak ortaya çıkmaktadır. Faydalar,
başarısızlık durumunda maliyetlerin
azalması ve işletmelerin belirsizlik
durumunda risk alarak büyümelerine
imkân vermesi nedenleriyle de ortaya
çıkmaktadır.
Ülkelerin inovasyon ve büyüme
konularında doğru adımları atabilmeleri
BTS kavramını iyi anlamalarına ve bu
konuda müşterek olarak geliştirilmiş
rehber ölçütleri takip ederek BTS
gelişimini takip etmelerine bağlıdır.
İnovasyon politikaları açısından BTS
kavramı üzerinde önemle durulması
gereken birkaç konu vardır. Öncelikle BTS
yatırımlarının etkisi, BTS yoğun yatırımlar
yapmış firmalar arasında daha net olarak
gözlenmektedir. BTS yoğun işletmeler
arasında kaynakların akışı kolaylaşmakta
ve böylelikle bu işletmeler daha hızlı
gelişerek pazar paylarını
artırabilmektedirler (Andrews and
Criscuolu, 2013). İşin doğası gereği BTS’ye
ayrılan payın etkin olabilmesi için
taşınabilir, elle tutulur kaynakların yeniden
yerleştirilmesinin kolaylaştırılmasının
artan bir önemi vardır. Daha spesifik
olarak, iyi çalışan ürün, emek ve sermaye
piyasaları ve başarısızlık durumunda aşırı
cezalandırma yapmayan, iflasa ait kanuni
ve hukuki düzenlemeler BTS yatırımlarına
yapılan geri dönüşü artırmaktadır. BTS’ye
ait faydalar, rekabetçi baskının yoğun
olduğu piyasa koşullarında ve daha etkin
bir tahsisin gerçekleştirilebildiği
45
ARALIK 2015
RAPOR ÖZETİ
SEÇİLMİŞ ASYA EKONOMİLERİNDE İNOVASYON VE KOBİ FİNANSMANI
Rıdvan VERCAN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Büyümede ve gelişmede kritik rollerini
yerine getirebilmeleri için KOBİ’ler
teknolojiyi ve inovasyonu aynı anda
kapsamalıdır. İnovasyon verimliliği
körükleyeceği gibi üründe ve kaliteli
istihdamda büyümeye neden olacaktır.
İnovasyon olmaksızın, KOBİ’ler düşük
verimlilik tuzağına yakalanma ile yüz yüze
kalırlar.
İnovasyon ve verimlilik alanındaki
başarılarından dolayı da Uzak Doğu
ülkelerinin inovasyon politikalarının,
özellikle de finansman alanındakilerin,
örnek alınması önemlidir.
Özellikle KOBİ finansmanının
güçlendirilmesi için geliştirilebilecek
politikalar olarak aşağıdakiler sayılabilir:
• Güvenli finansman alanında KOBİ
yetkinliğinin geliştirilmesi için finansal ve
muhasebe sistemlerinin güçlendirilmesi,
• Daha geniş bir yelpazedeki finansman
kanallarının elde edilmesi adına, KOBİ
kredi garanti fonlarının kabiliyetlerinin
geliştirilmesi,
• KOBİ yetkinliğinin geliştirilmesi için
finansal ve muhasebe sistemlerinin
güçlendirilmesinin sağlanması üzerine
bina edilen, KOBİ kredileri garanti
sisteminin oluşturulması,
• Etkin tesirli büyüme potansiyeline sahip
KOBİ’lere yatırım sağlayan ulusal
inovasyon gelişim fonu oluşturulması ve
bu fona yüksek miktarda kaynak
sağlanması,
• KOBİ’lerin kendi ayakları üzerinde
durabilme potansiyelini oluşturmak için
rehberlik mekanizmalarının
oluşturulması, var olanlarının gözden
geçirilmesi,
46
• Yüksek değer yaratma potansiyeline
sahip KOBİ’lerin geçici olarak yaşadıkları
finansman güçlüklerinin tekrar
yapılandırılmasını sağlayan,
mekanizmaların oluşturulması
• Yerel endüstri geliştirme fonlarının
oluşturulması,
• KOBİ’lere rehberlik ve destek sağlamak
için farklı organizasyonlardan etkin
kaynakların sistemle bütünleşmesinin
sağlanması.
KOBİ’ler için finansman ihtiyacı, kredi geri
dönüşü ve yüksek ticari başarı önemli
kritik faktörler olarak ön plana çıkmakta
olduğundan, bu alanda başarı sağlayan
G. Kore’nin Oslo Kılavuzuna dayanan
yaklaşımı dikkate alınmalıdır.
G. Kore’de Oslo Kılavuzuna dayanan
inovasyon kapasitesinin yönetimini
değerlendiren sertifika oluşturulmuştur.
Oslo Kılavuzu firma rekabetçiliğinin
geliştirilmesine odaklanarak,
(1) Liderlik,
(2) Sürdürülebilir inovasyon,
(3) İK yönetim süreci,
(4) Müşteri ve pazar odaklı süreç,
(5) İmalat ve hizmet operasyon süreci,
(6) Üretim beceri durumu ve
(7) Ölçüm, analiz ve bilgi-bilgelik-ustalık
yönetimini değerlendirmektedir.
KOBİ’lerde inovasyonu yaygınlaştırmak
için de politikalar oluşturulmuştur.
Örneğin iş tipine ve büyüme evresine göre
inovasyon kapasitesinin geliştirilmesine
özen gösterilmiştir. Ayrıca KOBİ Teknoloji
İnovasyon Planı oluşturularak 2009-2013
yılları arasında yürütülmüştür. Bu planla
şu maddelerde başarı yakalanmaya
çalışılmıştır:
(a) KOBİ Ar-Ge yatırımlarının artırılması,
stratejik olarak yatırımların paylaştırılması
ve talep odaklı teknoloji inovasyon alt
yapısının geliştirilmesi,
(b) Gelecek vaat eden sahalar üzerine
odaklanılması, yeni büyüme
mekanizmaları ve bilgelik servisleri;
(c) KOBİ’lerin inovasyon kapasitesine ve
büyüme evresine dayanan desteklerin
güçlendirilmesi.
Finansman destek sistemleri geliştirilerek
2005-2011 yıllarında toplamda sırasıyla
43.0, 45.7, 47.6, 43.8, 55.3, 61.0, 63.1
milyar Dolar kaynak Oslo Kılavuzuna
dayanılarak hazırlanan sertifikalara sahip
KOBİ’lere kullandırılmıştır. KOBİ’lerde
oluşan inovasyon alanındaki başarısızlık
durumunda, kredilerin geri ödemesi
garanti fonundan karşılanmaktadır.
Pazar ve teknoloji odağındaki inovasyonla
ilgili sistemler olarak, Patent Destekleme
Sistemi ile Teknoloji ve Ar-Ge Destekleme
Sistemleri faaliyet göstermektedir.
Uzak Doğu’da öne çıkan G. Kore
ekonomisinde ayrıca, KOBİ’lerde
innovasyonu yaygınlaştıran çeşitli
faaliyetler ve sistemler bulunmaktadır.
G. Kore’de sekiz enstitü bu fonksiyonu
yerine getirmeye odaklanmıştır.
KOBİ’lerin özellikle de inovatif KOBİ’lerin
oluşturduğu yüksek kaliteli istihdam
sonucu işsizlik yüzdeleri G. Kore’de
2005 – 2012 arasında 3.7, 3.2, 3.6, 3.7, 3.4,
3.2 olarak gerçekleşirken, kişi başına
düşen gelir 17,531’den 22,708 Dolar’a
çıkmıştır.
ARALIK 2015
Malezya ise Ulusal İnovasyon Ajandasını
2007’den itibaren uygulamaktadır.
Bu uygulama üç başlık altında
gerçekleştirilmektedir:
• Rekabet avantajına sahip alanlara
odaklanılmasının ve ürünün
ticarileştirilmesinin sağlanmasına dönük
araştırmalar,
• Bilim ve teknoloji alanında entelektüel
kapasitenin geliştirilmesi,
• Ulusal İnovasyon Sisteminin kurulması.
İnovasyon alanındaki en büyük problem
ürünün ticarileştirilebilmesinin
sağlanmasıdır.
Tayland ise Ulusal İnovasyon Ajansı
inovatif teknolojilerin gelişmesini
yaygınlaştırmaya ve yüksek katma değerli
ürünlerin ticarileştirilmesini üç alana
odaklanarak sağlamaktadır:
• Bioteknoloji ve doğal ürünler,
• Eko-endüstri, temiz enerji, doğala dayalı
malzemeler ve organik tarım,
• Yazılım ve mekatronik, nano çözümler ve
ürün dizaynı.
Filipinler’de ise, KOBİ’lerde inovasyon
aşağıdaki gibi yaygınlaştırılmaktadır:
• Filipin Ulusal İnovasyon Sisteminin
kurulması,
• Teknoloji iş inkubasyonu
(kuluçkalanması),
• Akademik alanda girişimci
programlarının yaygınlaştırılması
Endonezya KOBİ İnovasyon Merkezi
kurarak inovasyonda gelişme kaydetmeye
çalışmaktadır. Ulusal İnovasyon Komitesi
ulusal inovasyon sisteminin
güçlendirilmesine, ulusal inovasyon
kültürünün geliştirilmesine ve öncelikli
programlar ile ilgili faaliyetler konusuna
destek vermektedir.
Hindistan inovatif nitelikteki girişimciler
için oluşturduğu paket içeriğinde şunlar:
E. Öncü rol oynayan, gelişime liderlik eden
yeni ürün geliştirme programı,
F. Destek servisi sağlayan sektörler için
teknoloji geliştirme programı.
• Teknik eğitim,
• Araştırma,
• İnovasyonun yaygınlaşmasına destek
veren laboratuvar servisleri,
• İnkubasyon üniteleri,
• Finansal yardım.
İnovasyonun yaygınlaştırılmasına
odaklanan KOBİ politikalarına bir diğer
örnek Uzak Doğuda öne çıkan Çin
ekonomisinden gelmektedir. Farklı
programlarda yer alan çeşitli faaliyetler ile
inovasyon ve Ar-Ge maliyetleri ve
şirketlerin karşılaştığı risk seviyeleri
düşürülmektedir.
KOBİ’lere finansman güvencesi getiren
farklı araçlar geliştirilerek olası riskler
karşılanmaktadır. Bu durum sadece Çin
ekonomisine de ait değildir.
Çin’de KOBİ’lerin inovasyon
kapasitelerinin artırılmasına odaklanılarak
geliştirilen programlar ise aşağıda yer
almaktadır:
A. Endüstriyel teknoloji geliştirme
programı (ITDP),
B. KOBİ inovasyon araştırma programı
(SBIR),
C. İnovatif teknoloji uygulamaları ve
servisleri programı (ITAS),
D. Geleneksel endüstri teknolojisi gelişimi
programı (CITD),
İnovasyonun yaygınlaştırılması için
öneriler ise aşağıda yer almaktadır:
• Özellikle Ar-Ge sektörü için İK
kapasitesinin ve kalitesinin geliştirilmesi
için eğitim sisteminin güçlendirilmesi,
• Entelektüel mal sahipliğinin
korunduğundan emin olunması,
• İlgili yatırımcıları ve inovasyon
sahiplerini destekleyen etkin ödül
sistemlerinin oluşturulması,
• Kamu ve özel akademik personelin
bağlantılarının güçlendirilmesi,
• Ar-Ge enstitülerinin kendi aralarında ve
iş ile endüstri arasındaki bağlarının
güçlendirilmesi,
• İnovasyon ve buluş kültürünün
geliştirilmesi,
• Finansman ve kredi garanti
programlarının güçlendirilmesi,
• KOBİ’lerin ilgili konularda bilgi
eksikliğinin giderilmesi.
Teminat eksikliği, yönetim becerisi
eksikliği, düşük kreditibilite, eksik kapital
bildirimi, düşük çaplı iş hacmi, düşük
kazanç seviyesi, nakit akış problemleri,
finansman market gelişim seviyesi,
finansman fonlarının azlığı, KOBİ
finansmanını sağlayan araçların
yetersizliği, KOBİ’lerin finansmana
erişimine engel teşkil eden diğer etmenler
önemli kısıtlardır.
Kaynak:
• Innovation and SME Financing in
Selected Asian Economies, Asian
Productivity Organization, 2015.
47
ARALIK 2015
NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ
2015 YILI NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ PROF. DR. ANGUS DEATON’A VERİLDİ
Dr. Halit SUİÇMEZ / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
ödüllerin “insanlığa hizmet edip etmediği
üzerine” yoğun tartışmalar olmaktadır.
Örneğin Ekonomi Ödülü’nde, radikal
sayılan iktisatçıların ödül almadıkları ve
hep belli bir toplumsal egemen kesimin
talepleri doğrultusunda çalışan kimselerin
ödül aldıkları yönünde değerlendirmeler
mevcuttur.
Ekonomi bilimi aslında son derece kritik
bir sosyal bilimdir. Egemen
piyasa/kapitalizm ideolojisi açısından
anaakım ekonomi paradigmasının işlevi
mevcut üretim biçimi olan kapitalizmi,
serbest piyasaları ve neoliberal politikaları
“bilimsel” olarak meşru bir zemine
oturtmaktır.
Bu yıl, Nobel Ekonomi Ödülü’nü,
Princeton Üniversitesi’nden Angus
Deaton kazandı. Peki, Deaton’un başarısı
neydi, ödülü niye kazandı? Bu konuya daha
sonra dönmek üzere, önce Nobel Ödülü
hakkında yazalım…
Nobel Ödülü, 27 Kasım 1895 tarihli ve 30
Aralık 1896 tarihinde Stockholm'de
açıklanan vasiyetnamesiyle Alfred Nobel
tarafından kurulan derneğin verdiği,
insanlığa hizmet edenleri ödüllendirmek
amacını taşıyan prestijli bir ödüldür. İlk
Nobel Ödülleri 1901 tarihinde verilmeye
başlanmıştır.
48
İnsanların, fizik, kimya, edebiyat, barış ve
fizyoloji veya tıp alanlarındaki olağanüstü
başarılarına verilmektedir.
Ekonomi dalında verilen bir başka ödül ise
1968 yılında Sveriges Riksbank ile Merkez
Bankası’nın İsveç ekonomisine yapmış
olduğu katkılar nedeniyle verilmeye
başlanmıştır.
Ekonomi Ödülü’nün gerçek adı Türkçesiyle
Alfred Nobel Anısına Verilen İsveç
Bankası Ödülü’dür.
Fen dallarında olmasa bile ekonomi,
edebiyat ve barış dallarında verilen
Anaakım iktisat literatüründe her sonuç
özünde rasyonel ve bireysel bir tercihtir.
Bugüne kadar 75 farklı kişiye verilmiş
İsveç Bankası Ödülü 28 kişiyle en çok
Chicago ekolünden gelen iktisatçılara
verilmiştir. 53’ü, yani üçte ikisinden fazlası
Amerikan vatandaşıdır. Amerikan
vatandaşı olmayanların çoğu da
Amerika’da bir üniversitede profesördür.
Ödül alanların tamamına yakını
marjinalisttir (matematiksel optimizasyon
yaparlar), serbest piyasa kapitalizminin ve
neoliberalizmin akademideki
temsilcileridirler.
Bu kısa bilgilendirme ve
değerlendirmeden sonra şimdi de bu yıl
ödül verilen iktisatçıya gelelim…
Bu yıl Nobel Ekonomi Ödülü alan Angus
Deaton’un başarısı şudur: Deaton,
tüketimin toplumun refahının önemli bir
parçası olduğunu kabul ediyor ve bireysel
ARALIK 2015
Tüketim ile gelişmekte olan ülkelerde
yoksulluk arasındaki ilişkinin tespiti
oluyor.
Böylece Deaton, tüketimi belirleyen
unsurların daha iyi anlaşılmasını ve bu
yolla yeni politika tasarımlarıyla refahın
nasıl değiştirilebileceğini açıklıyor.
Sonuçta Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan
Deaton; bireysel tüketimin ve toplam
gelirin tespitinde mikroekonomi,
makroekonomi ve gelişme ekonomisinin
dönüşümüne yardımcı oluyor. Dolayısıyla
refahın artırılması ve fakirliğin azaltılması
için daha etkin politika tasarımlarını
kullanıma sunuyor.
tüketim kararlarıyla ekonominin bütünü
arasında yakın bir ilişki olduğunu söylüyor.
Deaton’un bulgularına göre; devletin,
gıdalar üzerindeki katma değer vergisini
artırması ya da belli grupların gelir
vergilerinin azaltılmasıyla tüketim
çeşitlerinin nasıl değiştiği ve sosyal
gruplar arasında kazançların ve kayıpların
nasıl oluştuğu ölçülebiliyor. Dolayısıyla bu
ayrıntılı istatistiki veriler ekonomik
politikaların çizilmesine yardımcı oluyor.
Bütün bunların yanında Deaton’un hane
halkı tüketimi ve gelişmekte olan
ülkelerde fakirlik üzerine de detaylı
araştırmalar yaptığını belirtelim. Deaton,
gelişmekte olan ülkelerde ailelerin tüketim
harcamalarının nasıl değiştiğini ve
şekillendiğini uzun bir süre inceledi.
Bulgularından bir tanesi şöyle; gelişmekte
olan ülkelerde kız çocuklarına ailenin daha
az kaynak ayırdığını ve cinsiyet ayrımcılığı
yapıldığını istatistiki verilerle tespit etti.
Deaton’un araştırmalarına göre;
gelişmekte olan ülkelerde ailenin yeni
çocuğu kız olursa aile, tüketim
harcamalarını ve tüketim kalıplarını pek
değiştirmiyor. Ama erkek çocuk olduğunda
aile, yetişkinlerin tüketimi olan alkol,
sigara, giyecek harcamalarını azaltıyor.
Böylece aile, erkek çocuğa daha fazla
kaynak ayırıyor.
Yine Deaton’ın araştırmalarına göre;
Hindistan’da ücretler, kişinin alması
gereken günlük kalori miktarını sağlayan
gıda giderinin sadece yüzde 5'i üzerinde
seyrediyor. Yani gıda payı çıktıktan sonra
ücretlinin eline günlük ücretinin yüzde 5’i
kalıyor. Bu araştırmaya göre; beslenme ve
ücret arasındaki ilişkinin verimliliği
doğrudan etkilediği ortaya çıkıyor. Bu
tespit ise etkin ücret teorisine katkı yapan
bir bulgu oluyor.
Prof. Deaton’ın katkıları, ülkemizdeki
tasarruf, tüketim ve harcama eğilimlerinin
analizine ışık tutabilir. Kaynakların tam ve
etkin kullanımı ve dağılımı açılarından da
bu katkıların anlaşılması ve tartışılmasının
çok yararlı olacağı düşünülmektedir.
Örneğin Türkiye’de 2015 yılında tasarruf
oranı, milli gelirin yüzde 14.6’sı
oranındadır (TÜİK, 2015). Toplumsal
kalkınmasını daha hızlı ve kapsamlı
gerçekleştirmek isteyen bir ülke için, bu
düzeydeki bir tasarruf oranının, ülkede
tüketimi ve yatırımları nasıl etkilemekte
olduğu, ilginç konulardan biri olmalıdır.
Nobel Ödülleri, Alfred Nobel'in ölüm tarihi
olan 10 Aralık'ta törenle sahiplerine
sunulacak.
Gelelim Deaton’un ekonomi teorisine
katkılarına… Deaton teoriye üç temel
alanda katkı yapıyor: 1) Tüketim talebi
sistemi, 2) Tüketimde değişmeler ve 3)
49
ARALIK 2015
2015
VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ
PROJELER
KAÇKAR DAĞLARI MİLLİ PARKI, BAKANLIĞIMIZ REKABETÇİ SEKTÖRLER
PROGRAMIYLA ŞAHLANACAK
Rize’ye 68 kilometre, Çamlıhemşin’e 18
kilometre uzaklıktaki Kaçkar Dağları Milli
Parkı, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın
sayılı oksijen parkurlarından biri olarak
niteleniyor. Dünya Vahşi Yaşamı Koruma
Forumu’nun Avrupa’da korunması
gereken 100 ormandan biri olarak ilan
ettiği Kaçkar Dağları Milli Parkı,
Türkiye’de 1994 yılında doğal park
unvanına kavuştu. İlginç jeolojik ve
jeomorfolojik yapısı, zengin doğası, florası,
endemik bitkileri ve hayvanları, dağları ve
ormanlarıyla dağ ve kış sporları açısından
da büyük bir eko-turizm potansiyeline
sahip.
Proje sonuçlandığında, Milli Parka giriş
noktasına ziyaretçi merkezi yapılırken,
otel, barınak, dinlenme noktaları, yol, geçiş
noktaları, köprü ve otoparklar doğal
dengeyi bozmayacak şekilde dizayn
edilecek, yürüyüş parkurları inşa edilecek,
turistler park kılavuzu eşliğinde Milli Parkı
gezebilecek.
Panpark ne anlama geliyor?
Kaçkar Dağları Milli Parkı’nı
uluslararası kuruluşlarla akredite
olmuş yönetim mekanizmasına sahip
kılmak ve evrensel standartlarda
milli park altyapısına kavuşturmak.
Karadeniz’in oksijen deposu Kaçkar
Dağları Milli Parkı, Rize turizmini
ayağa kaldırıyor
Park, Bakanlığımızın Avrupa Birliği ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin mali iş birliği
kapsamında yürüttüğü Rekabetçi
Sektörler Programı ile yeni bir çehreye
kavuşuyor. Rekabetçi Sektörler Programı
bünyesindeki Kaçkar Dağları Milli
Parkında Sürdürülebilir Turizmi
Geliştirme Projesi 9.3 milyon Avro’luk
bütçesiyle göz dolduruyor.
Projenin amacı, Kaçkar Dağları Milli
Parkı’nı, uluslararası standartlara
kavuşturmak, dünya milli park ağına
entegrasyonunu sağlayarak Panpark
özelliğine kavuşması ve bu şekilde parkın
doğal dengesi bozulmadan turizme
kazandırılması olarak belirlendi.
50
PROJENİN KÜNYESİ
Projenin Adı: Kaçkar Dağları Milli Parkı’nda Sürdürülebilir Turizmi Geliştirme
Projesi
Nihai Yararlanıcı: Orman ve Su İşleri Bakanlığı/Doğa Koruma ve Milli Parklar
Genel Müdürlüğü
Bütçe: 9.298.512 Avro
Amaç: Kaçkar Dağları Milli Parkı üzerinden bölgede sürdürülebilir turizm/eko
turizm uygulamalarının canlandırılması, turizmin koruma-kullanma dengesi
içinde gerçekleştirilmesi ve milli parkın uluslararası ağlara akredite model olan
Panpark standardının oluşturulması.
Proje paydaşları, Rekabetçi Sektörler
Programı bünyesinde yürüyecek
çalışmaların ayrıntılarını ve Rize’ye
etkilerini anlattı.
ARALIK 2015
Doğa Koruma ve Milli Parklar 12. Bölge
Müdürlüğü Kaçkar Dağları Milli Park
Müdürü Sinan Aytan: Eko-Turizme Uygun
Mimari Geliştiriliyor
Turistimiz, Kaçkar Milli Parkı konusunda
yeterince bilgi sahibi değil. Bunların
sadece yüzde 10’u, trekking, dağ tırmanışı,
botanik ve kelebek turları ile kuşları
gözlemleme gibi aktivitelere katılıyor.
Proje ile koruma-kullanma dengesini
sağlamayı hedefliyoruz. Milli park alanı
içerisinde yer alan dokuz köyde yapılacak
koruma amaçlı imar planları ile yanlış
yapılaşmanın kontrol altına alınmasını
istiyoruz. Özellikle parktaki yapı ve
tesislerinin milli park içerisindeki mevcut
köy evi mimarisine uygun olarak
yapılmasına dönük imar çalışmaları
yapılıyor. Projenin önemli çıktılarından biri
Panpark standardına ulaşmak.
“Kaçkar Dağları Milli Parkı, 9 köy ve
yaklaşık 40 yayla yerleşimini barındırıyor.
Burası hem milli park, hem doğal hem de
arkeolojik sit alanı, aynı zamanda turizm
merkezi kimliğine sahip. Flora ve fauna
açısından oldukça zengin. Endemik bitki ve
hayvanlara da ev sahipliği yapıyor.
Türkiye’nin tek şimşir ormanı burada.
Özellikle Fırtına ve Palovit Vadisi’nde yer
alan 4 bin 603 hektarlık doğal yaşlı
ormanla, hem bölgenin hem de ülkenin
bozulmamış birkaç orman ekosistemi
arasında değerlendiriliyor.
Dünyada 4 bin 555, Türkiye’de 40 milli park
var. Kaçkar Dağları Milli Parkı ne yazık ki
dünyada ve Türkiye’de hak ettiği yerde
değil.
Karadeniz’in oksijen deposu Kaçkar
Milli Parkı, Panpark oluyor
Daha sonra parkın ulusal-uluslararası
düzeyde tanınırlığı ile marka oluşturacak
değerlerin ortaya çıkarılmasını ve
markalaştırılmasını hedefliyoruz. Ayrıca
yöre halkının alan içerisinde
gerçekleştirilecek turizm faaliyetlerinden
daha fazla pay almasını istiyoruz.
Neler Değişiyor?
Proje ile Çamlıhemşin ilçesinde üç katlı
Kaçkar Dağları Milli Parkı İdare ve
Ziyaretçi Tanıtım Merkezi inşa ediliyor.
Ayder Yaylası’nda Doğa-Sanat Merkezi
yapılıyor. Amaç hem ziyaretçi merkezine ve
hem de milli parka yönlendirme yapmak.
Burada parkı bilgilendirme materyalleri,
alanın haritası ve diğer yönlendirici objeler
bulundurulacak.
Ayrıca bir kapalı otopark (Ayder - Kalegon
mevkii) ve Ayder giriş kapısının yanında
açık otopark projelendirildi. Yine park
bünyesinde 150 kilometrelik patika ağı
üzerinde yaklaşık 10 köprü, 10 menfez, ani
fırtınalara karşı 5 taş sığınak ve 10 mola
noktası ile 20 gözlem terası inşa ediliyor.
51
ARALIK 2015
PROJELER
Milli park alanında ziyaretçi ve araç
trafiğinin kontrol altına alınabilmesi için
belli alanlarda giriş kontrol noktaları
önerildi. Bu noktalar aynı zamanda
ziyaretçi bilgilendirme ve yönlendirme
merkezleri olarak da hizmet verecek.”
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı (DOKA)
Rize Koordinatörü Fatih Özdemir:
Bölgenin Öz Mimarisine Uygun
Postmodern Yapılar İnşa Ediyoruz
“Projenin ilk fikri bizden geldi. DOKA’nın
bu projede hem maddi hem teknik
danışmanlık katkısı var. Çok dikkatli
olmak zorundayız. Çünkü Kaçkar hem
birinci ve ikinci derece sit alanlarını
barındırıyor hem de milli park statüsünü
içeriyor.
Turizmde gelişmek istiyorsak, mimari
dokuyla bütünleşen yapılaşmaya gitmek
zorundayız. Yaylalarda beton yapılaşmayı
önleyerek, yörenin kendi öz mimarisine
uygun post modern nitelikli bir
yapılaşmayı arzu ediyoruz. Yörenin kendi
mimarisinde ahşap işlemeli yapılar var.
52
Mevcut ustalarla konuştuğunuzda bu
ahşap işlemelerini yapamayacaklarını
söylüyorlar. Biz de mimari konuda
günümüz çizgisini geçmişle birleştiren bir
Karadeniz mimarisini yaratmak istiyoruz.
Bu konuya çok kafa yorduk, genel olarak
bölgede örnek teşkil edecek yapılar
oluşacağını düşünüyorum.
Parka kontrollü giriş noktaları, ziyaretçi
merkezleri, doğa sanat merkezi gibi
yapılar inşa edeceğiz. Bu proje, aynı
zamanda doğru yönetim usullerini
göstermek açısından da önemli bir pilot
proje olacak. Turistlerin milli parktan daha
fazla bilgi ve keyif alacağını sanıyorum.
Paket turlar da yapılacak.
DOKA’nın nihai hedefi, Kaçkar’ın
uluslararası standartlarda milli parka
sahip olmasıdır.”
ARALIK 2015
AVRUPA KOBİ HAFTASI
“AVRUPA KOBİ HAFTASI” KOSGEB ETKİNLİKLERİYLE KUTLANDI
Bu yıl 16 – 20 Kasım tarihleri arasında
hem Türkiye'de hem Avrupa ülkelerinde
KOBİ ve girişimcilik bilincinin artırılması
hedefiyle düzenlenen 7. Avrupa KOBİ
Haftası, çeşitli etkinliklerle kutlandı.
KOSGEB, 2009 yılından beri Avrupa KOBİ
Haftası yaklaşımını sürdürmektedir. Bu
kapsamda, ülkeler her yıl Avrupa
Komisyonu tarafından belirlenen bir hafta
boyunca kendi seçtikleri temalar
çerçevesinde Avrupa KOBİ Haftası’nın
mantığına uygun etkinlikler
düzenlemektedir. Bunun yanı sıra yıl
boyunca da benzer etkinliklerle Avrupa
KOBİ Haftası yaklaşımı canlı tutulmaya
çalışılmaktadır.
KOSGEB’in ulusal kamu koordinasyonunu
yürüttüğü Avrupa KOBİ Haftası’nda
Türkiye, 2009 yılından itibaren diğer 37
katılımcı ülke ile birlikte yer almaktadır. Bu
çerçevede, ülkemiz aktif olarak katılım
sağladığı ilk yıl olan 2010 yılında etkinlik
sayısı açısından üçüncü sırada yer alırken,
2011’den itibaren açıklanan istatistiklere
göre ülkemiz yapılan etkinlik sayısı
açısından birinci sırada yer almaktadır.
Avrupa KOBİ Haftası etkinlikleri
kapsamında, ülkemizin 81 ilinde yer alan
KOSGEB Müdürlüklerinin kendi illerinde
koordine etmesi ve sivil toplum kuruluşları
ve vatandaşların katılımlarıyla
gerçekleştirilen etkinlikler neticesinde
ülke çapında KOBİ ve girişimcilik
farkındalık çalışmaları oluşturuldu. İlkokul
çağındaki çocuklardan üniversite
gençliğine, ev hanımlarından
akademisyenlere değin geniş bir yelpazeyi
hedefleyen etkinlik çalışmalarıyla bir hafta
boyunca KOBİ ve girişimcilik konuşuldu.
Avrupa KOBİ Haftası Hakkında…
Küçük İşletmeler İçin Avrupa Şartı,
25 Haziran 2008 tarihinde, Avrupa Birliği
Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak
yürürlüğe girmiş olup Küçük İşletmeler
İçin Avrupa Şartı’nın 4. Bölümünün
1. Maddesi, Avrupa Komisyonu’nun İç
Pazar, Sanayi, Girişimcilik ve KOBİ’ler
Genel Müdürlüğü (DG GROW) tarafından
koordine edilmektedir. Hafta boyunca
gerçekleştirilen etkinliklerin önemli bir
kısmı katılımcı ülkelerde bulunan ticari
kuruluşlar, destek kuruluşları, bölgesel ve
yerel yetkililer tarafından
düzenlenmektedir. Komisyonun asıl çabası
var olan etkinliklerin Avrupa KOBİ Haftası
şemsiyesi altında yer alması yönünde olup
finansal destek sağlanmamaktadır.
Avrupa KOBİ Haftası ile KOBİ’lerin
desteklenmesi için AB’nin, ulusal
otoritelerin ve diğer ilgili kuruluşların
faaliyetlerini desteklemek ve
yaygınlaştırmak, girişimciliği desteklemek
ve girişimcilerin profilini artırmak,
gençleri girişimciliğe özendirmek
amaçlanmaktadır. Bunun yanı sıra yıl
boyunca da benzer etkinliklerle Avrupa
KOBİ Haftası yaklaşımı canlı tutulmaya
çalışılmaktadır. Avrupa Birliği çapında
KOBİ Haftası’nın ana etkinliği, KOBİ
Kurultayı (SME Assembly) ve Avrupa
Girişimci Ödül Töreni (European
Enterprise Promotion Awards Ceremony)
ile birlikte gerçekleştirilmektedir.
Ülkeler, kamu ve özel sektör
koordinatörleri vasıtasıyla ülkede
gerçekleşen etkinlikleri, Avrupa KOBİ
Haftası Projesi direktörlüğünün hazırlamış
olduğu web portalına kaydetmektedir. Bu
vesileyle hem etkinliklerin ve ülkelerin
tüm katılımcı ülkelerde görünür olması
sağlanmakta hem de etkinliklere ilişkin
istatistiksel veriler elde edilmektedir.
Bu kapsamda bahsi geçen portalda yer
alan ülke kayıtlarına göre Türkiye, Avrupa
KOBİ Haftası çerçevesinde, ülkemizin aktif
olarak katılım sağladığı ilk yıl olan 2010
yılında, içerisinde etkinlik sayısı açısından
üçüncü sırada yer alırken, takip eden
yıllarda açıklanan istatistiklere göre ise ilk
sıraya yükselmiştir. Bu süreçte KOSGEB
Müdürlüklerinin Hafta kapsamında
yaptıkları etkinlikler önemli bir yer
tutmuştur. KOBİ Haftası boyunca KOSGEB
Hizmet Merkezleri illerindeki, valilikler,
belediyeler, odalar, üniversiteler ve okullar
ile birlikte çalışarak, etkinliklerin amacına
ulaşması ve etkinliğinin artırılması için
çaba göstermektedir. KOSGEB tarafından
öğrencilere yönelik tasarlanan
etkinliklerle, on binlerce öğrenciye
ulaşılması, geleceğin girişimcilerine
şimdiden ulaşılması adına önemlidir.
53
ARALIK 2015
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ ALANINDA GÜNCEL GELİŞMELER*
edeceğini belirterek hızlı internet ve dijital
altyapı güvenliğini anahtar yatırımlar
olarak gösterdi. Diğer yandan GE’nin
Türkiye’de bulunan teknoloji merkezinde
başta havacılık olmak üzere çeşitli
branşlarda kullanılmak üzere
uygulamaların geliştirildiği ve GE çapında
kullanıldığı da belirtildi.
465 Milyar Dolar’lık Pasta:
Endüstri 4.0
Dijital endüstrinin öncü şirketlerinden
General Electric (GE) gelişmekte olan
ülkeleri büyük fırsatların beklediğini
duyurdu. İletişim teknolojilerinde yaşanan
devrimsel yenilikler günlük
faaliyetlerimizden sanayi üretimine kadar
hayatımızın hemen her alanını etkilemeye
ve dönüştürmeye devam ediyor. Bilişim
teknolojileriyle endüstrinin kaynaşmasının
yaratacağı yeni fırsat ve risklerin yönetimi
ise dünya üzerinde pek çok şirketin
gündeminde bulunuyor. Amerika merkezli
dijital endüstriyel şirket General Electric
(GE) de bu geçiş döneminin en iddialı
kuruluşlarından biri. 140 yıllık geçmişinde
çeşitli trend ve köklü değişimlere ayak
uyduran şirket şu sıralar küresel üretim
süreçlerinin dijitalleşmesi için kolları
sıvamış durumda. Bu dönüşümü öncelikle
kendi içerisinde yaşayan kuruluş, sanayi
kuruluşu kimliğini büyük ölçüde dev bir
yazılım şirketi özellikleriyle kaynaştırdı.
Değişen Kazanır
Şirket sanayide yeni bir devrim anlamına
gelen bu trendin dünya çapında
yaygınlaşması için ise çok sayıda etkinliğe
ev sahipliği yapıyor. GE bu kapsamda
4 Kasım 2015’te Dubai’de düzenlediği
Minds & Machines uluslararası
toplantısında sanayide küresel çapta
yaşanacak bir dijital dönüşümün 70 trilyon
Dolar büyüklüğündeki küresel ekonomiye
15 trilyon seviyesinde bir katkıda
bulunacağını duyurdu. Etkinlikte
açıklamalarda bulunan GE Yönetim Kurulu
Başkanı ve CEO’su Jeff Immelt, özellikle
gelişmekte olan ülkelerin bu değişimden
büyük avantaj sağlayabileceğini belirterek,
“Endüstrinin dijitalleşmesiyle birlikte
2025’e kadar Türkiye ve Pakistan ile
birlikte Ortadoğu ve Kuzey Afrika
Bölgesi’nde toplam 465 milyar Dolar’lık
ekonomik değerin oluşma potansiyeli var”
dedi. Immelt bu değişimi başaranların
küresel çapta yeni oluşan dijital ekonomi
sürecinde önemli bir avantaj elde
* Bu sayfalar; Avrupa Birliği Uzmanları Neriman Bozca, Tuba Demir Doğan tarafından hazırlanmıştır.
54
Predix İşletim Sistemine Türkiye de
Yazılım Üretiyor
Dijital endüstriye geçiş sürecinde en
önemli unsurların başında ortak bir
işletim sisteminin tesis edilmesi yatıyor.
Bu işletim sisteminin, üreticiden bağımsız
farklı makinelerin birbiriyle
haberleşmesinden karmaşık tedarik ve
üretim aşamalarına kadar tüm safhaların
üzerinde çalışmasına uygun bir yazılım
olması gerekiyor. GE geliştirdiği ve
Türkiye’den de yazılımın desteklediği bulut
bilişim temelli ‘Predix’ yazılımıyla bu
platformu oluşturduğunu belirtiyor.
Şirketin vizyonuna göre sağlık, enerji,
ulaştırma ve üretim başta olmak üzere
Predix platformu üzerinde işleyecek dijital
endüstri, aynı zamanda endüstriyel
internetin de temelini atmış olacak
(www.haberturk.com).
Kirli Havayı Vakumlayan Devasa
Kuleler, Hava Kirliliğini
Mücevherata Dönüştürüyor
Güneş enerjili bisiklet yolu, akıllı otobanlar
gibi projelerle adından bahsettiren
Hollandalı tasarımcı Daan Roosegaarde,
şehirlerin başlıca sorunlarından hava
kirliliğine karşı fütüristik ve akılcı bir
tasarım geliştirdi.
ARALIK 2015
Daan Roosegaarde ve onunla birlikte
çalışan bir mühendis ekibinin geliştirdiği
dünyanın en büyük kirli hava emen
temizleyicisinin hava kirliliği bulunan
şehirleri temizleme potansiyeli bulunuyor.
The Smog Free Project isimli proje,
Hollanda’nın Rotterdam şehrinde bulunan
Roosegaarde’nin stüdyosunda başlatıldı.
Yaklaşık 7 metrelik hava temizleme
cihazının beyaz konik dış yüzü,
hastanelerde kullanılan hava filtresinin
teknolojisi ile aynı teknolojiyi kullanıyor,
ancak Roosegaarde’nin geliştirdiği vakum
çok daha büyük ölçekli.
Tamamen yenilenebilir enerji ile çalışan
hava temizleme kulesi, tepesinden çektiği
kirli havayı yanlardaki yüzeyler üzerinden
bırakıyor. Yaklaşık bin 400 Watt’lık enerji
tüketimi ile bir tost makinesi kadar enerji
kullanan kule, şehirlerde temiz hava
alanları oluşturmak için oldukça ideal bir
teknolojiye benziyor.
Rotterdam şehrinden başlayacak proje,
hava kirliliğiyle mücadele eden Pekin,
Paris ve Los Angeles gibi şehirlerde
denendikten sonra tüm dünyada
kullanmaya başlanacak. Tabii bu ihtimaller
tamamen projenin ekonomik
sürdürülebilirliğine bağlı.
Bu modüler sistem, saatte 30 bin metre
kirli havayı temizleyerek hava içerisinde
bulunan küçük partikülleri alternatif bir
kullanımı bulunan farklı maddelere
dönüştürebiliyor. Bu işlem sayesinde
kirlilikten arındırılmış pozitif partiküllerle
yüklü hava atmosfere salınıyor. Böylece
salınan hava içerisinde bulunan pozitif
yüklü iyon partikülleri, kendilerini
inceltilmiş toz tanelerine tutundurarak bu
moleküllerin kulenin içerisine
hapsolmalarını sağlıyor.Toz partiküllerinin
toplanmasının ardından elde edilen siyah
renkli toz kendi içerisinde yüzde 42 karbon
barındırıyor ve kolaylıkla toz kömür ile
karıştırılabiliyor. Roosegaarde'ın
gelecekte herhangi bir biçimde atık
olmayacağına yönelik düşünceleri
nedeniyle elde edilen kir ve atık
sıkıştırılarak bileklik ve yüzüğe
dönüştürülüyor. Bu sayede de kampanyayı
destekleyenlere yaptıkları bağışın bir geri
dönüşü anlamında hediyeler gönderiliyor.
Kickstarter’da projeye fon talebi oluşturan
Roosegaarde, yaklaşık 113 bin Euro
toplayarak büyük bir zorluğun üstesinden
gelmeyi başardı
(http://www.gaiadergi.com)
NASA'dan İklim Atağı
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin
(NASA), atmosferdeki karbondioksit (CO2)
seviyesini ölçmek amacıyla fırlattığı
uydunun topladığı veriler açıklanmaya
başlandı.
NASA, OCO-2 (Orbiting Carbon
Observatory - Karbon İzleme Uydusu) adı
verilen uyduyu geçen yıl yörüngeye
fırlatmıştı. Uydunun dünya atmosferine
karbondioksit salımına ilişkin bir yıllık
gözlemini tamamladığı açıklandı.
Karbondioksit salınımının insan eliyle
iklim değişikliğinde en büyük rolü
oynadığına dikkat çeken NASA Uzmanı
Annmarie Eldering, "Karbondioksit
salımının uzaydan ve düzenli olarak
gözlenmesi, iklim değişikliğinin
anlaşılması ve öngörülerde
bulunabilmesi açısından önem taşıyor"
dedi.
NASA Yer Bilimi Bölümü Direktörü
Michael Freilich, OCO-2 tarafından
sağlanan verilerin karbondioksitin yıl
boyunca atmosfere salımı ve kısmen
emilimi konusunda bilgi sunacağını
söyledi. Freilich, "Nedenleri daha iyi
anlayabilmemiz lazım" dedi.
ABD Okyanus ve Atmosfer Araştırmaları
Merkezi'nin (NOAA) verilerine göre
atmosferdeki karbondioksit
konsantrasyonu Mart ayında 400 ppm’i
(parts per million – 1 milyon parçacıkta
400 CO2) aştı. İnsanların saldığı
karbondioksitin yarısı kadarı atmosferde
kalıyor. Diğer yarısı ise okyanus ve
ormanlar tarafından emiliyor. NASA
uzmanları muhtelif üniversitelerle
birlikte yürütülen araştırmalarda
fitoplankton gibi karbondioksit emme
özelliğine sahip bitki ve türleri inceliyor.
BM İklim Değişikliği Konferansı (COP21),
31 Kasım-11 Aralık 2015 tarihleri
arasında Paris’te yapılacak. Paris’teki
zirvenin en belirleyici konularından birini
iklim değişikliğinin etkileriyle baş
edilebilmesi için yoksul ülkelere
finansman sağlanması oluşturuyor.
Paris'te yapılacak zirvenin bir diğer
çetrefilli ayağı ise ülkelerin gönüllü
olarak düşürmeyi taahhüt ettikleri sera
gazı emisyonu oranları ile küresel ısınma
artışının 2 derece ile sınırlanması
hedefinin tutturulmasının mümkün
olmaması (www.ntv.com.tr).
55
ARALIK 2015
TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK)
İLK KEZ DÜZENLENEN “SWITCHMED CONNECT” ETKİNLİĞİNE
KATILIM SAĞLANDI
yılında başlatılmıştır. Program, Akdeniz
ülkelerinde kaynak verimliliğinin
artırılması, sürdürülebilir üretim-tüketim
kültürünün geliştirilmesi ve eko-inovasyon
konusunda girişimciliğin teşvik edilmesini
hedefleyen çok taraflı bir girişimdir.
UNIDO benzer bir programı Batı Balkanlar
ve Türkiye bölgesinde de hayata geçirmek
istemekte ve bununla ilgili girişimlerde
bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma
Teşkilatı (UNIDO), Birleşmiş Milletler
Çevre Programı Akdeniz Eylem Planı
(UNEP/MAP), Sürdürülebilir Tüketim ve
Üretim Bölgesel Faaliyet Merkezi
(SCP/RAC) ve UNEP Teknoloji, Sanayi ve
Ekonomi Birimi (UNEP-DTIE) tarafından
yürütülen SwitchMed Programı
bünyesinde bu yıl ilk kez düzenlenen
“SwitchMed Connect” etkinliği
29-30 Ekim 2015 tarihlerinde
Barselona’da düzenlendi.
UNIDO’nun davetiyle, Verimlilik Genel
Müdürlüğü Program Uygulama ve
Destekler Daire Başkan V. Mevlüt Hürol
56
Mete’nin Bakanlığı temsil ettiği etkinliğe,
aralarında programın uygulandığı Cezayir,
Mısır, Ürdün, İsrail, Lübnan, Fas, Filistin ve
Tunus’un da bulunduğu çeşitli ülkelerden
400’ün üzerinde temsilci katılım sağladı.
SwitchMed Connect kapsamında, döngüsel
ekonomi, yeşil girişimcilik, enerji
verimliliği, kamu-özel sektör ortaklığı,
sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir tarım,
mobil teknolojiler, eko-inovasyonun
finansmanı gibi pek çok konu başlığında,
4 yüksek düzeyli panel, 22 paralel oturum
ve 3 yan etkinlik düzenlendi.
SwitchMed Programı, Avrupa Birliği’nin
sağladığı 20 milyon Avro fon ile 2014
Etkinlik kapsamında, UNIDO Viyana Ofisi,
Akdeniz için Birlik (UfM) ve Sürdürülebilir
Tüketim ve Üretim Bölgesel Faaliyet
Merkezi (SCP/RAC) temsilcileri ile bir
toplantı yapılarak, Türkiye, Arnavutluk,
Karadağ ve Bosna Hersek’i kapsayan
“Rio+20 Sonrası: Akdeniz Bölgesi’nde
Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim
Kalıplarının Benimsenmesinin
Desteklenmesi (MED-ReSCP) Projesi”ne
Türkiye’nin katkı ve katılımı ile ilgili olarak
görüş alışverişinde bulunuldu. Buna göre
Projenin Türkiye ayağındaki faaliyetlerin
AB fonları ile finanse edilebilmesi
amacıyla proje teklifi hazırlanarak
Bakanlık sorumluluğunda yürütülecek IPA
II Programına sunulmasına karar verildi.
Etkinlik sırasında ayrıca, UfM Medya
Birimi tarafından M. Hürol Mete ile bir
video röportaj gerçekleştirildi. Röportajda
Türkiye’deki sürdürülebilir üretim
alanında yürütülen çalışmalar hakkında
bilgi verilerek, MED-ReSCP Projesine
ilişkin beklentiler aktarıldı.
ARALIK 2015
UNDP İLE YÜRÜTÜLEN “KOBİ’LERDE ENERJİ VERİMLİ ELEKTRİK
MOTORLARININ KULLANIMININ TEŞVİK EDİLMESİ PROJESİ”
DEĞERLENDİRME TOPLANTILARI ANKARA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Verimlilik Genel Müdürlüğü ev
sahipliğinde gerçekleştirildi. Verimlilik
Genel Müdürlüğü Program Uygulama ve
Destekler Dairesi Başkan Vekili M. Hürol
Mete’nin başkanlığında yapılan toplantıda
proje uzmanları Roland Wong, Egbert
Liese ve Tülin Keskin tarafından
hazırlanan taslak proje raporu ve
Türkiye’de uygulanması planlanan
finansman modeli üzerinde
değerlendirmelerde bulunuldu.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
10. Kalkınma Planı Öncelikli Dönüşüm
Programlarından “Enerji Verimliliğinin
Geliştirilmesi Programı” çerçevesinde,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
(UNDP) ile birlikte geliştirilen ve Küresel
Çevre Fonu’na (GEF) sunulan KOBİ’lerde
Enerji Verimli Elektrik Motorlarının
Kullanımının Teşvik Edilmesi Projesi”
kapsamında proje taslak raporu için
çalıştay ve değerlendirme toplantıları,
12-13 ve 17 Kasım tarihlerinde Ankara’da
gerçekleştirildi.
Çalıştay ve değerlendirme toplantıların ilki
UNDP ev sahipliğinde 12 Kasım 2015
tarihinde “Enerji Verimliliği Projeleri
Deneyim Paylaşımı Çalıştayı” ile başladı.
Proje hazırlık aşaması çerçevesinde
gerçekleştirilen çalıştayda UNDP,
Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM), Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir
Enerji Genel Müdürlüğü’nden (YEGM)
temsilciler ile büyük bir kısmı GEF projesi
olan projelerin uzmanları hazır bulundu.
Çalıştay kapsamında altı proje hakkında
kısa tanıtım yapıldı. Tanıtımı yapılan
projeler şöyledir:
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
tarafından yürütülen Sanayide Kullanılan
Verimsiz AC Elektrik Motorlarının
Dönüşümü, Kayseri Pilot Projesi,
• Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Kullanımı ve Enerji Verimliliğinin
Artırılması Projesi,
• Türkiye’de Binalarda Enerji Verimliliğinin
Artırılması Projesi,
• Türkiye’de KOBİ’lerde Enerji
Verimliliğinin Artırılması için KOSGEB
Teknik Destek Yardım Projesi,
• Türkiye’de Sanayide Enerji Verimliliğinin
Artırılması,
• Enerji Verimli Ürünlerin Piyasa
Dönüşümü Projesi.
Çalıştayda söz konusu projelerle ilgili
deneyim paylaşımında bulunuldu.
KOBİ’lerde Enerji Verimli Elektrik
Motorlarının Kullanımının Teşvik Edilmesi
Projesi” proje taslak raporu hazırlama
çalışmaları kapsamında yapılan diğer bir
etkinlik ise 13 Kasım 2015 tarihinde
Toplantıda, GEF sorumluları Necmettin
Tokur ve Birce Albayrak Coşkun ile
projeden sorumlu uzmanların da
aralarında bulunduğu proje heyetine ek
olarak Bakanlığımız Sanayi Ürünleri
Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü,
YEGM ve KOSGEB temsilcileri de hazır
bulundu.
17 Kasım 2015 tarihinde ise VGM Genel
Müdürü Anıl Yılmaz başkanlığında kapanış
toplantısı yapıldı. Toplantıda, 12-13 Kasım
tarihlerinde yapılan toplantılar genel
olarak değerlendirildi. Çalıştay ve toplantı
kapsamında gelen görüşler doğrultusunda
son hali verilen finansman modelleri
üzerinde değerlendirmelere devam
edilerek, projenin iş paketleri ve ortakları
netleştirildi.
Toplam süresi beş yıl olarak belirlenen ve
3,75 milyon Dolar’lık kısmı GEF katkısı
olmak üzere kurumların ayni katkıları ile
yaklaşık 30 milyon Dolar bütçeye sahip
olan projenin detaylı proje dokümanı
üzerinde çalışmalara devam edilecektir.
57
ARALIK 2015
SUMMARY
INNOVATION
The Importance Of R&D and
Innovation in Regional
Development: An Analysis Within
The Context Of Regional
Competitiveness Operational
Programme
Republic of Turkey has predominantly
carried out regional development
approach from time to time since its
foundation. Up to this point, ten
development plans have been
implemented and regional development
approach has been mentioned at varying
rates. In this scope, the emphasis given on
regional development in the 9th and 10th
Development Plans has been remarkable.
In the 9th Development Plan, the
determination of regional development as
one of the five axes in terms of
development has been explanatory in this
concern. At the same time, not only ‘the
purpose of reducing difference in regional
development levels indicated in primary
objectives’ but also ‘the strategies that
aim at reducing difference in regional
development mentioned within the context
of priorities of the plan’ are indicators of
the importance given to regional
development. Moreover, the draft
document of ‘National Strategy of
Regional Development 2014- 2023 (BGUS)’
holds qualification as a framework
determining main strategies of regional
development, and the document has been
improved with the aim of ‘directing
regional and local policy planning,
development and implementation’.
58
Preparation Of a New Roadmap
Concerning Policies Implemented
in R&D and Innovation Ecosystem
And Institutional Structuring
Turkey has put the goal of ‘being one of the
10 strong economies of the world by 2023’
into its long term growth strategy and
‘R&D and innovation focussed
development model’ is one of the most
important instruments for our country in
reaching its targets. Up until now, Turkey
has even fallen further behind its targets
not only in terms of Development Plans
and National Strategies but also in terms
of R&D and innovation objectives of 2023
and it is projected that it would not be
possible to reach 2023 targets under
existing circumstances.
Data Based Innovation and
Open Data
In today’s complicated and competitive
economy, the organizations are under
great pressure in being creative and
innovative more than ever. It is a
requirement for the organizations to form
and diffuse ‘innovation culture’ in its own
right with the purpose of ‘making
difference and creating added value in
different industries in terms of processes
and strategies.’ Innovation produces result
depending upon effective policy
implementation and internalization of the
process from top to bottom in the
organization. Since this century is
considered as ‘century of data’, data is an
important source in activation of innovation
and providing measurable value creation.
Dominant corporate data culture in the
organization and transformation of the
organization into a data driven
organization are critical components of
sustainability in innovation. This article
deals with the relationship between
innovation and corporate data culture and
it mentions the importance of open data
initiative in data access.
OECD Report: Increasing Diversity
in Financial Instruments and New
Approaches in SME’s and
Enterprise Finance
Access to finance is an important problem
for enterprises and SME’s and the
situation gets worse with global financial
crisis and following economic crisis.
SME’s finance has not reached to the level
before the crisis in many countries and
there is no expectation of progress in
limitations of SME’s finance in foreseeable
future. Governments have to be more
conscious in empowerment of SME’s and
enterprises which are catalyst of growth
and employment and have to work for
overcoming structural barriers and
periodic restrictions. Within this scope,
bilateral approach is required for SME’s
access to finance and improvement of
extension conditions. On the one hand,
bank’s financial power has to be improved
for the enhancement of extension
conditions since bank credit and finance
are vital for SME’s finance. On the other
hand, diversification of financing sources
for SME’s other than bank credit and
encouragement of private investment are
essential. Today alternative approaches in
SME’s finance have a very small share in
total finance.
ARALIK 2015
Switch Med Connect Programme
Switch Med Connect Activity, which has
been carried out within the body of Switch
Med Programme by United Nations
Industrial Development Organization
(UNIDO), United Nations Environment
Programme Mediterranean Action Plan
(UNEP/MAP), Sustainable Consumption
and Production Regional Action Centre,
(SCP/RAC) and UNEP Department of
Technology, Industry and Economy (UNEPDTIE) is held in October 29-30, 2015 in
Barcelona.
groups can be measured by government
tax boost in food or tax reduction in
income taxes of certain groups. Hence,
these detailed statistical data can be
helpful in planning and making economic
policies.
Over 400 participants from different
countries such as Algeria, Egypt, Jordan,
Lebanon, Morocco, Tunisia and
Palestine...etc. attended the Switch Med
Connect Activity and Mevlüt Hürol Mete
represented Directorate General for
Productivity. Within the context of the
activity, 4 panels, 22 parallel sessions and
3 events were organized under the
headings of energy efficiency, green
entrepreneurship, circular economy,
public-private sector partnership,
sustainable tourism, sustainable
agriculture, mobile technologies, and ecoinnovation finance.
Prof. Dr. Angus Deaton Receives
Nobel Prize in Economy
The success of Deaton lies in the fact that
he accepts consumption as an important
part of social welfare and he indicates a
close relationship between individual
consumption behaviours and economy.
According to his findings, consumption
preferences, gains and losses of social
59
İBBS TR Düzey 2 Bölgelerinde Ekonomik Faaliyet Kısımlarına Göre Çalışan Başına Ciro Bazında En Yüksek Üç Sektör, 2012 (Nace Rev. 2) (1000 TL)
The Highest Three Sectors Based on Turnover Per Employee Value According to Economic Activity Sections in NUTS 2 Regions, 2012 (Nace Rev. 2) (1000 TL)
ARALIK 2015
BÖLGESEL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / REGIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
61
ARALIK 2015
SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS
Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)
Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)
Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat
İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)
Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)
62
Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey
ARALIK 2015
BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS
OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2013)
R&D Expenditures as a Percentage of GDP in OECD Countries (2013)
Kaynak: OECD MSTI - Source: OECD MSTI
Türkiye’de Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2000 – 2013)
R&D Expenditures as a Percentage of GDP in Turkey (2000 – 2013)
Kaynak: TÜİK, - Source: TurkStat
63
ARALIK 2015
ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ
NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler
Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data
Resmi İstatistik
Kalite Belgesi
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey
Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları /
Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT
64
ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
Resmi İstatistik
Kalite Belgesi

Benzer belgeler