İslâm`da Kadının Yeri

Transkript

İslâm`da Kadının Yeri
İslâm’da Kadının Yeri
Çarşamba, 05 Mart 2014 09:59
Toplumların kadına bakış açısı sahip oldukları kültürel değerler ışığında farklılık göstermiştir. Yahudi inancına göre Âdem’i yoldan çıkaran Havva’ydı. Bu sebeple kadın, Yahudilerce lanetli
kabul edilirdi. Hıristiyanlık kadını “pis varlık” sözleriyle nitelendiriyordu. Hindistan’da ise eşi ölen
kadının yaşama hakkı olmadığını gözler önüne seren dul kadının öldürülmesi geleneği vardı.
Cahiliye dönemine baktığımızda bazı Arap kabileleri, sırf fakirlik korkusundan ya da düşman
eline geçip yüz kızartıcı bir olay yaşanmaması için kızlarını diri diri toprağa gömerlerdi. Kız
çocukları doğduğunda, babalar utancından kızarıp bozarır, dışarı çıkmaya yüzleri kalmazdı.
İşte dünyanın çeşitli toplumlarında kadın böyle horlanırken; İslam, doğmasından utanç duyulan
kadını, horlandığı mevkiden alıp yükseltmiştir. Her iki cinside Allah’a kulluk açısından eşit
saymıştır. Ancak şu da bir gerçektir ki Allah her iki cinsi de ayrı yaratılış özelliklerine sahip
varlıklar olarak yaratmıştır. Kadın daha duygusaldır. Acıma, sevme, şefkat yoğunluğu açısından
erkekten daha zengindir. Bundan dolayıdır ki İslam kadını yapısına göre vazifelendirmiştir. Ona
annelik gibi güzide bir görev vermiştir. Kadın evinin iç işlerine bakar. Çocuğunu Hakk’ın rızasına
uygun şekilde yetiştirir. Çocuğunun ahlâk öğretmenidir. Erkek ise evi dışından korur. Evin mâli
yönden devamını sağlar. Allah Teâlâ herkese kaldırabileceği yükü yüklemiştir. Dolayısıyla
İslam, kadın-erkek eşitliğine değil, kadın-erkek adaletine vurgu yapar. Eşitlik ile adalet
birbirinden farklı kavramlardır. Kadını erkekle eşit tutma uğruna ancak bir erkeğin taşıyabileceği
bir yükü kadına yüklerseniz, ona yapabileceğiniz en büyük kötülüğü yapmış olursunuz. İslam
kadının kadın; erkeğin erkek gibi olmasını öngörür.
Hâl böyle iken bazı İslam düşmanları, İslam’ın kadınları ezen, ikinciliğe hapseden, aile kurumu
içinde erkeğin reisliğine mahkum eden bir din olduğunu ileri sürerler. Oysaki İslam, insan olup
olmadığı tartışılan kadını yüceltmiş, cenneti ayaklarının altına sermiştir. Şu bilinmeli ki kadın
ikinci plana atılıyorsa bu, Kitab’a uyulduğundan değil, kitabına uydurulduğundandır. Kadını asıl
değersiz kılan ve sömüren, özellikle de kadınlar tarafından o çok özenilen modern dünyanın
kurallarıdır. Kur’an ahkâmının uygulanmadığı toplumlarda kadının sömürülmesi çağlara göre
farklılaşarak devam etmiştir. Önceki yıllarda küçümsenerek, şiddet uygulanarak sömürülen
kadın, bugünlerde övülerek, iltifat edilerek çıkar sağlanılmaya çalışılıyor. Kadının bedeni
üzerinden ekonomik sömürü yapılıyor. Reklam malzemesi olarak kullanılıp ekonomik çıkarlara
alet ediliyor. Otomobil reklamlarındaki hedef kitle erkekler olmasına rağmen tanıtımda kadınlar
kullanılıyor. Kadın kimliksizleştirilerek cinsel cazibesi ön plana çıkarılıyor. Şeraitsizliğin bedelini
en çok da kadınlar ödüyor.
Modernizenin en büyük aktörü “kadın”dır. “Kadın evinden ne kadar uzaklaşırsa o ölçüde modern
olur.” mesajını senelerce kadınların beynine kazıdılar. Kadınlar çalışmaya özendirildi, çalışan
kadına imrenildi. Kadın sandı ki çalışırsam özgürlüğümü elde ederim. Çalışmanın yanında ev
hanımlığı ve annelik rolünü de terk edemeyen kadın, bu yüklerin altında daha da ezildi. Bu
1/3
İslâm’da Kadının Yeri
Çarşamba, 05 Mart 2014 09:59
özgürlük arayışında zararlı çıkan yine kadın oldu. Amacımız, elbette ki kadını sosyal hayattan
tamamen dışlamak değil, “ev hanımlığı” ve “çocuk annesi” rollerini bulaşıcı bir hastalık olan
modernizmin pençesinden kurtarmaktır. Bu hastalıktan kurtulmanın tek yolu ise İslam’a
dönüştür. Çünkü kadınların çalışmayı bir ihtiyaç olarak görmesi, ancak çalışarak kendini garanti
altına alabileceğini düşünmesi, İslam’ı yaşama özürlüsü olmamızdan kaynaklanır. Zira
İslamiyet’te geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaştırılmamıştır. Kadın, para kazanmak
zorunda değildir. Evli ise erkeği, evli değil ise babası, babası da yoksa en yakın akrabası çalışıp
onun her bir ihtiyacını zaten karşılamak zorundadır. Demek oluyor ki kadının aslî görevi para
kazanmak değildir. Allah Teâlâ kadını da erkeği de her işe elverişli olarak yaratmamıştır. Daha
önce de belirttiğimiz gibi İslam’ın kadın ve erkek için tesis ettiği konum, onun fıtratına tam uygun
bir konumdur.
İslam’a ters düşen, evliliğin baskıcı olduğunu iddia ederek ailenin altını oyan diğer bir unsur da
Feminizm’dir. Feministler, güçlü olanın ayakta kaldığını, dolayısıyla kadının erkekten daha güçlü
olması gerektiğini öğütler. Kadınlar bu tembih doğrultusunda hareket ederek erkekler üzerinde
hâkimiyet kurmaya çalışmışlardır. Artık evlilik, İslâm’ın ışığı ile aydınlanmayan evler için “ben
güçlüyüm” çatışmasının yaşandığı bir savaş meydanına dönüşmüştür. Feministler, annelik gibi
kadına yüklenen görevlerden dolayı kadının, adeta bir yarış gibi telakki ettikleri çalışma hayatına
1-0 geriden başladıkları kanaatindedirler. Bu yüzden feminizm, kadını aile, çocuk gibi “zorunlu”
bağlardan kurtarmayı hedefler.
Feminizm ve modernizm gibi aileyi yıpratan bu hastalıklar sonucu boşanmalar artmış, annelik
duygusu zarar görmüş, aile kurumu derin yaralar almıştır. Aile toplumun en küçük parçasını
oluşturduğundan, bozulan aile yapısı, toplumsal çöküntüyü de beraberinde getirmiştir.
Görüldüğü gibi aile kurumu onunla ayakta durur. İşte bu yuvanın direği, toplumun mimarı olan
kadına esas değerini veren, onu muallâ tahtına oturtan İslam dinidir. İslamiyet onu saplandığı
zillet batağından çıkarıp, izzetin zirvesine çıkarmıştır. İşte gerçek kimliği İslam’da bulan kadın
Allah tarafından kendisine verilen nimetlerin farkına varıp, emrolunduğu gibi olduğunda
özgürlüğünü yeniden elde eder, kemâle ulaşır. Ancak Allah’ın kendisine bahşettiği
hususiyetlerine ters düşen eğilimde bulunur da kendi vasıflarını görmezden gelirse, İslam’ın
yücelttiği “kıymetini” kendisi ayaklar altına alır.
Hayrunnisa NEBİOĞLU
2/3
İslâm’da Kadının Yeri
Çarşamba, 05 Mart 2014 09:59
3/3

Benzer belgeler