Stratejik Rekabet – Mayıs 2016

Transkript

Stratejik Rekabet – Mayıs 2016
ISSN:2458-9713
StratejikRekabet
Strategic&Rivalry
Mayıs2016Sayı:3Cilt:1Ücretsiz
AylıkTefekkürDergisi
ErmeniMeselesi
AliArslan
ABDDenizKuvvetleri’nin2021
Stratejisi
KenanÇabuk
ImpactsoftheRefugeeCrisison
Turkey:Socio-Economicand
SecurityDimension
CemApaydın
Türkiye’ninNATO’yaGiriş
SüreciveDemokratParti
ŞerifeKodal
İslamDünyası’nıGeriBırakan
SebeplerveEkonomik
KalkınmasınınŞifreleri
M.AbidinKartal
ÖnAsya’nınYeniden
Yapılan(dırıl)masıSürecinde
DemografikOperasyon
AltındakiBirTürkToplumu:
Şebekler
GökçeEser
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
Sahibi:KadimStratejiler
EncümeniMerkeziadına
AliArslan
Editör:KenanÇabuk
EditörYrd.:RahimeEdibali
SorumluYazıİşleriMüdürü:
GökçeEser
YayınKurulu
Prof.Dr.AliArslan
Prof.Dr.HalilBal
Prof.Dr.HalilToker
Doç.Dr.EyüpSarıtaş
Yrd.Doç.Dr.FatihÖztürk
YönetimMerkezi
KadimStratejilerEncümeni
MerkeziDerneği(KASEM)
SümerMah.9.Sok.Özgöller
Sitesi,A-1,D:9
Zeytinburnu/İSTANBUL
www.kasem.org
ISSN:2458-9713
Sayı3,Cilt1,Mayıs2016
YerelSüreliYayın
YayınTarihi:15Mayıs2016
GrafikTasarım:DYGMedya
KADİMARAŞTIRMALAR
ENCÜMENİMERKEZİyayınıdır.
Budergideyeralan
yazılardakideğerlendirmeler,
aksibelirtilmedikçeKASEM’in
kurumsalgörüşünü
yansıtmamaktadır.
©2016KASEM–BütünFaaliyetler
GönüllülükEsasınaGöredir.
Dergideki tüm yazıların telif hakları Kadim
AraştırmalarEncümeniMerkeziDerneğiKASEM’eait
olup,5846sayılıFikir veSanatEserleriKanununun
uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak
makulalıntılarveyararlanmadışındahiçbirşekilde
önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden
yayınlanamaz. Yazılara telif ücreti ödenmez. Yayın
kuruluyazılardadeğişiklikyapabilir.
DeğerliOkuyucularımız…
Dergimizin üçüncü sayısında karşınızda olmaktan
büyük gurur duyuyoruz. Bizim için buralara
ulaşmak bir hayal değildi. Azimle ve inançla
geldiğimiz bu nokta bizim için bir başarıdır.
KASEM’in her tür faaliyetini gönül esasıyla
uyguladığımıziçinbudergidegönüllerinbiraraya
gelmesiyleortayaçıkmaktadır.Emeğigeçenbütün
arkadaşlarım ve ben bu gönül birliğine çok şey
borçluyuz. İnsani değerlerimizi ön planda tutarak
başarılamayacak hiçbir şey yoktur. Biz bunun
örneğiniyaşıyoruz…
Sözlerimin üzerine uzmanımız M.Abidin Kartal’ın
günümüzü açıklayan yazısını size sunduk. Neden?
İslam dünyası geri kaldı? Neden bütün
olumsuzluklarİslamdünyasındagörünüyor?Bunlar
biroyunmuyoksabirkurgumu?Pekibudurumu
düzeltmekiçinneleryapabiliriz?İslamdünyasının
bu olumsuzluklar için bir çaresi yok mu? İşte
uzmanımızınbütünsorularınızacevapverebilecek
niteliktebiryazıilesizlereulaşıyor.
Nisan ayının sonuna doğru Ermeni lobilerinin
ortayaattığısoykırımyalanıyinegündemdeydi.Bu
konuylailgiliyazımızısayımızdasizleresunuyoruz.
KASEM Başkanı Ali Arslan hocamızın “Ermeni
Meselesi” yazısı bize tarihsel süreci tamamen
ortaya koymuştur. Ermeni meselesi nasıl ortaya
çıkmıştır? Sevk ve iskanın soykırım yalanına nasıl
döndüğünü? Osmanlı Devleti ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin bu yalanla nasıl oyalandığını? Bu
gibi soruların cevaplarını bulabileceksiniz
yazımızda…
Benimdebiryazıilekatkıdabulunduğumbusayıda
ABDDenizKuvvetleri’nin2021’deneyapacağınıve
nasıl bir konuma sahip olacağını anlatmaya
çalıştım.
Teşekkürler…
Editör
KenanÇABUK
1
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
İslamDünyası’nıGeri
BırakanSebeplerve
Ekonomik
Kalkınmasının
Şifreleri
MehmetAbidinKartal
T
KASEMUzmanı
arihin akışı içinde benzerine
rastlanmayan,Asr-ıSaadetolarak
isimlendirilen ve insanlığa bu
dünya da yaşayabileceği en mükemmel,
refah dönemi yaşatan, Çin Seddinden
Avrupanın ortalarına kadar üç kıtaya
hükmeden ve asırlarca coğrafyasında
yaşayanfarklıetnik,dinvekültüresahip,
insanlara barış, huzur ve mutluluk
getiren İslâm dininin mensupları olan
Müslümanlar ve İslâm Dünyası, neden,
sürekli savaş ve kaosla çalkalanan bir
bölgehalinegelmiştir.Nedengerikaldık
veİslâmDünyası’nıgeribırakansebepler
nelerdir?
Tarihi süreçte gerileme dönemine
girmeden
önce,
Batı’nın
henüz
ilerlemeye başladığı on üçüncü yüzyılda
İslam dünyasında bilim ve ekonomik
kalkınma, refah düzeyi doruk noktasına
çıkmıştır. Avrupa Ortaçağ karanlığını
yaşarken, Müslümanlar yüksek bir
ekonomikvesosyalmedeniyetdüzeyine
sahiptiler. On dört asır önce İslam’ın,
insan hayatının iman, bilim, ekonomik,
teknik, sosyal, psikolojik, bütün
yönlerinin bütünleşmesini içerecek
tarzda meydana getirdiği yapı, sadece
teoride kalmamış, İslam medeniyetinin
altın çağları yaşanmıştır. Asr-ı Saadet
devri, Endülüs Emevilerini de içine alan
İslam medeniyeti, Ortaçağ, Selçuklular,
Osmanlılar bu altın çağlara bir örnektir.
İslam medeniyetinin altın çağlarını
yaşadığı dönemlerde, Müslümanlar aynı
zamanda ekonomide de dünya lideri
olmuş,özellikleticarettebüyükbaşarılar
kazanmışlardır. Ancak bu zenginleşme,
bugünkü beşeri sistemlerde olduğu
gibibirgrupzengininelindekalmamış;
zekatın, bir kurum olarak devletin
gözetiminde uygulanmasıyla sosyal ve
ekonomik
adaletin
sağlanması
gerçekleştirilmiştir. Fakirlik toplumun
gündemindençıkmıştır.Faizsizekonomi,
zekat, İslam medeniyetinin sosyal
yardımlaşma kurumları olan vakıflar,
külliyeler, aş evleri, kervansaraylar,
halka açık hamamlar, kütüphaneler;
İslam’da refahın ve kültürün sadece bir
zümrenin elinde kalmadığını, tüm
topluma yayıldığını göstermiştir. Bu
yüzden, İslam’ın gelişmeyi engellediği,
geciktirdiği iddiası realiteye aykırıdır.
İslam’ıninançsistemini,toplumhayatına
getirdiği
kurum
ve
kuralları
incelediğimizde herhangi bir sistemle
karşılaştırıldığında, İslami değerlerin,
kurallarınekonomikvesosyalgelişmeyi
daha
destekleyici
olduğunu
söyleyebiliriz.
On altıncı yüzyılın ortalarında Viyana
önlerine kadar genişleyebilen İslam
dünyası,birçokiçvedışunsurlabirlikte
gerileme sürecine girmiştir. Buna
karşılık Batı, başta İslam dünyası olmak
üzere dünyanın diğer coğrafyalarına
üstünlük kurmaya başlamıştır. On
dokuzuncuyüzyılagelindiğinde,Osmanlı
Devleti dışında, neredeyse İslam
coğrafyasınınönemlibirkısmıyaBatının
ya da Rusların sömürgesi haline
gelmiştir.
İslam Dünyasını Maddi Alanda Geri
BırakanAltıHastalık
İslam dünyasının gerileme sürecine
girmesi olan on altıncı yüzyılın
ortalarındanitibaren,insanlığınİslamsız
yolculuğu başladı. Yıllar, yüzyıllar geçti,
kalpler imandan, İslam’dan uzak. Bu
uzaklık, İslamiyet’in adalet, paylaşma,
sevgi,
şefkat
anlayışının
ve
uygulamasının aksine, en üstte benim
altta kalanın canı çıksın diyen, beşeri
sistemleri ekonomide, teknolojide,
bilimde, sanatta yükseldikçe aç
2
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
gözlülüklerini, modern yamyamlıklarını,
zulümlerini de arttırdı. Doymak
bilmeyen hırsları insanlığı ağlattı,
insanlığı kanattı, dünyayı kan gölüne
çevirdiler.
Önlerindeki
sofrayı
bitirmeden, binlerce kilometre ötedeki
sofralara gözlerini diktiler. İnsanların
sofralarındaki ekmeği çaldılar. Barışa
darbe yaptılar. Bugün dünyada yaşanan
olaylar, savaşlar bunlardan ibarettir.
Sonuç, insanlar huzursuz, toplumlar
huzursuz.
Dünya küreselleşmeyi konuşuyor. Yani
dünyanınulaşımveiletişimaçısındanbir
köykadarküçüldüğübirortam…Paranın
ve gücün, haksızın, adaletsizin,
merhametsizin eline geçtiği bir
ortam…Bu ortamda müthiş savaş gücü
olan, küreselleşmeye paralel bir imha
gücüneerişeninsan…Teknolojiyikötüye
kullanma
sayesinde,
insanları,
hayvanları,bitkileriönünegelenherşeyi
öldüren insan… Ateşle yemek pişirmesi
gerekirken, dünyayı yangın meydanına
çevireninsan…İnsankıyametbombasını
kucağındataşıyor.Biryandanalkolle,bir
yandan uyuşturucu ile, bir yandan
şiddetle, savaşla, bir yandan cinsel
çürüyüşle kıyamete doğru yol alan
insan…Ahir zamanda, dalalet asrının
merkezinde bir merkez hükmünde
insan… Asır yeniden keşfediyor insanı…
Bunca akan kan, zulüm, tecavüzler,
sapıklıklar insan eliyle. Patlayan
bombalar gücünü insanın esfel-i safilin
tarafından alıyor. Bunca gözyaşı,
şeytanınsecdeetmediğiinsanınşeytana
secdeetmesindenkaynaklanıyor.
İnsanlığın İslam’dan uzaklaşması onlara
adaletsiz,sömürüyedayalıbirekonomik
refahı
getirmişti,
fakat
huzuru
getirememişti.
Beşeriyete
adaletli
ekonomik refah ve huzur hakim
olabilmesi
için,
İslam
medeniyetinin tekrar yaşanır hale
getirilmesi elzemdir. Önce İslam
dünyasının ekonomik, teknolojik ve
sosyalolarakgerikalışsebeplerinintahlil
edilmesi gerekir. Bu konuda yaşanan
olayları
dikkate
aldığımızda,
Bediüzzaman’ın tespitleri ve çözüm
önerilerinin
önem
arz
ettiğini
görmekteyiz.
Bediüzzaman Hütbe-i Şamiye adlı
eserinde,Müslümanlarınpsikolojisinive
İslam
aleminin
sosyal
ve
ekonomikhayatınıgözlemleyerek,İslam
dünyasının ekonomik, teknolojik ve
sosyalolarakgerikalışsebeplerinitemel
altı hastalıktan kaynaklandığını teşhis
eder. Hastalıkların reçetesini de yazar.
İştebuhastalıklar:
1. Ye’sin,ümitsizliğiniçimizdehayat
bulupdurulması,
2. Sıdkın, doğruluğun sosyal ve
siyasihayattaölmesi,
3. Adavete muhabbet(düşmanlığın
toplumayerleşmesi),
4. Müslümanları birbirine bağlayan
manevibağlarıbilmemek,
5. İstibdat
arzularının
gerçekleşmesineçalışmak,
6. “Menfaat-işahsiyesinehimmetini
hasretmek”1
Bediüzzamanbusebepleri,İslamalemini
kurun-u vustada, yani Ortaçağ şartları
içinde bırakan amiller olarak görmekte
ve terk edilmesi gerekli sıfatlar olarak
işaretetmektedir.2
Bediüzzaman yukarıda ifade ettiği
kalkınmaya engel hastalıklara karşı, şu
reçeteyiyazmaktadır:
1. Emel(ümit),
2. Ye’sinöldürülmesi,
3. Sıdk(doğruluk),
4. Muhabbete muhabbet, husumete
husumet,
5. Himmetimilletolmak,
6. Meşveret-iŞeriye.3
1BediüzzamanSaidNursi,Risale-iNurKülliyatıC.
2a.g.e.,s.1961.
2,Hutbe-iŞamiye,NesilYayınları.İstanbul1996,
s.1961.
3a.g.e.,s.1961-1971.
3
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
Bediüzzaman, “Hutbe-i Şamiye” isimli
eserinde bu kelimeleri uzun uzun tahlil
eder; “Niçin geri kaldık, nasıl tekrar
kalkınırız?”
sorularına
doyurucu
cevaplarverir.
“Münazarat” isimli eserinde de, insanın
davranış ve yaşayışına tesir eden bazı
sebeplere temas etmekte ve bunları
zindan-ı atalet, yani geri kalmışlığın bir
sebebi şeklinde ifade edilebilir sıfatlar
olarakşöylenazaravermektedir:
1. Ümitsizliğekapılmak,
2. Meylü’t-tefevvuk(kendini üstün
görmehastalığı),
3. Acelecilik,
4. Fikr-i infiradî ve tasavvur-u
şahsî(kişisel
düşünme
ve
kendindenbaşkasınıdüşünmeme
hastalığı),
5. Başkasının tembelliğini kendine
mazeretgöstermek,
6. İşibirbirinebırakmaalışkanlığı,
7. Rahatınıdüşünmearzusu,
8. Kendi mesuliyetini aşıp, Allah’ın
vazifesinekarışmak.4
Ferdin özel hayatındaki alışkanlık ve
sıfatlardan ileri gelen bu şartların
ortadan kaldırılması, kalkınmanın en
mühimbirsafhasınıteşkileder.Böylece
fert,toplumhayatınaheryöndenfaydalı
bir unsur olarak katılmak durumuna
gelecektir. Bu sebeple, yukarıdaki
şartların hangi görüş ve ölçülerle ıslah
edilebileceği hususunu tespit etmek
gerekir. Bu yolda şu ölçüler nazara
verilmektedir.
1.Emel
Ümitsizlikten kurtulmak için emele
sarılmakgerekir.Çünkü,ümitsizliktemiz
ahlâkı öldürür, maneviyatı kırar,
nemelâzımcılık duygusunu geliştirir. Bu
sebeple, Müslümanlara dört yüz yıl
esaret hayatı yaşatan ümitsizlikten
kurtulmak için emele sarılmak ve şevk
dolu duygularla istikbale hazırlanma
arzusuna sahip olmak gerekir. Çünkü,
ümitsizlik,
yeis
“mâni-i
5
herkemaldir”. Yani,hertürlüilerlemeve
mükemmelliğinengelidir.
2.MenfîRekabetinKaldırılması
Meylü’t-tefevvuk,yaniferdinüstünolma
arzusununortayaçıkardığıkıskançlıkve
zararlı rekabet hissi, kalkınmanın ve
yapıcı teşebbüsün mühim engellerinden
birisi durumundadır. Hâlbuki, bu
durumda, herkesin, Allah’a olan imanın
telkin ettiği bir fedakârlık ve gayret
içinde olması asıldır. Gerçek bir iman,
hırsa girmeden, hakkına razı olma
sınırındakalmayıneticevermelidir.
3.ÇalışmadaMerhalelereRiayetEtme
veSabırlıOlmaİhtiyacı
Toplumiçindegereklivazifeninifasıiçin
uyulmasıicapedenpsikolojikşartlardan
biri de, işin icabına ve çalışma
hiyerarşisine riayet edilmesidir. Aksi
takdirde gösterilecek acelecilik, insanı
neticeye götürmediği gibi, alınan menfî
sonuçlargayretvehimmetduygusunuda
söndürmeye sebep teşkil eder. Bu
bakımdan, zamana bağlı neticelerin
alınmasıiçinaceleciolmamakvesabırla
çalışmakgerekmektedir.
4.KollektifÇalışmaŞuuru
Her fert, toplum içinde sosyal yaşama
şuurunu muhafaza etmeli ve böylece
kollektif çalışmaya zemin hazırlayarak,
büyük teşebbüslere girmek imkânı
doğmalıdır.Toplumiçinzararlıneticeleri
bulunan fikr-i infiradî, yani zararlı
ferdiyetçiliğe taraftar olunmamalıdır.
“İnsanlarınenhayırlısı,insanlarafaydalı
olanıdır” hadisindeki manaya uygun
yaşanmalıdır. Bu konuda başkasının
tembelliğine bakarak, manasız bir
tevekkül
ile,
himmet
hissi
köreltilmemelidir.
Toplumun
meselelerini müşterek bir gayretle ele
almalı ve kollektif çalışma şuurunu her
şeyinüzerindetutmalıdır.
4a.g.e.,Münazarat,s.1958.
5a.g.e.,Divan-ıHarbiÖrfi,s.1930.
4
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
5.HavaleciliğinTerkEdilmesi
Ferdin,toplumhayatındasorumluluğunu
yerine getirirken kendisine güvenmesi
veacizlikgöstermemesilazımdır.İnsanın
kendisine güvensizliğinin neticesi olan
havalecilik, toplum hayatının en büyük
yaralarından birisidir. Bu durumda, fert
vazifesiniyapamazhaledüşmektedir.İşi
birbirine bırakmak şeklindeki tembelce
bir havalecilik, ferdin çalışma şuurunu
zedeler ve şevkini kırar, onu âtıl hale
getirir.Budurumda,başkasınınhatasıve
yanlış
hareket
tarzına
itibar
edilmemelidir. Yapılması gereken işi
bizzattamamlamayaçalışmalıdır.
6.RahatMeyliniTerkEtmek
Toplumun fakirlik ve sefaleti ile
sefahetini kaçınılmaz kılan unsurlardan
biriside,“meylü’r-rahattır”.Çünkü,rahat
yaşama arzusu çalışma şevkini kırar,
işsizliğe yol açar, işsizliğin getirdiği
tembelliksefaletvefakirliğineticeverir.
Bediüzzaman, pek çok kötülüğün,
sefahetin, sıkıntının temelinde ataleti
yaniişsizveboşdurmayıgörür.Onagöre,
atalettenhâsılolansıkıntıinsanısefahete
atar. Sefahet ise medeniyetleri yıkıma
götürenanaamillerdenbiridir.
Rahat yaşama arzusu fikrinin karşısına,
Bediüzzaman’ın dediği gibi, “Fıtratı
müteheyyiç olan insanın rahatı yalnız
sa’y ve cidaldir” şeklindeki bir görüşle
çıkmak
gerekir.
Yani,
yaratılışı
bakımından hareketli ve heyecanlı bir
mizaç üzerinde olan insanın gerçek
rahatı, çalışmada ve emeğini meşru
yollardandeğerlendirmemücadelesinde
bulur.
7.Doğruluk
İmanın gereği doğruluktur. Kâfir ve
münafıklarınvasfıolanyalanınherçeşidi
İslamiyette reddedilmiştir. Allah’ın Adil
ismi nasıl zulmü yasaklıyorsa, Hak ismi
de yalanı şiddetle yasaklar, doğruluğu
emreder. “Sıdk(doğruluk), İslamiyet’in
üssü’l-esasıdır ve ulvi seciyelerin
rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyenin
mizacıdır.”
Kalkınma problemi içinde ele alınması
gerekenpsikolojikhususlardanbiriside
doğruluk ve doğru olma ihtiyacıdır.
“Kalkınmayı temin için bize önce lazım
olan nedir?” diye sorulan suale,
Bediüzzaman, “Doğruluk” diye cevap
verir.
- “Daha”
denince,
“Yalan
söylememek”der.
- “Sonra” denince sayar: “Sıdk,
ihlâs,sadakat,sebat,tesanüt.”
- Soru
sahibi
ısrar
eder:
“Yalnız?”(Sıdkmı?)
- Bediüzzaman,“Evet”der.
- Soru sahibi, “Neden?” deyince,
açıklar:
- “Küfrün
mahiyeti
yalandır.
İmanın mahiyeti sıdktır. Şu
burhan kâfi değil midir ki,
hayatımızın bekası imanın ve
sıdkın
ve
tesanütün
6
devamıyladır.” Bediüzzaman’a göre toplum hayatında
şiddetli
bir
ihtiyaç
olan
doğruluk,“İslamiyetin
üssü’lesasıdır(temel prensibidir). Ve ulvî
seciyelerin, rabıtasıdır. Ve hissiyat-ı
ulviyenin mizacıdır. Öyleyse, hayat-ı
içtimaiyemizde(sosyal
hayatımızda)
hayat-ı içtimaiyemizin esası olan
sıdkı(doğruluğu) içimizde ihya edip
onunla manevi hastalıklarımızı tedavi
etmeliyiz”.7 Çünkü, “necat(kurtuluş)
yalnız sıdkla, doğrulukla olur. Urvetü’lvüska(sağlam tutulacak İslamiyet)
sıdktır. Yani en muhkem ve onunla
bağlanılacakzincirdoğruluktur”.8
Her yönden kalkınmaya niyetli bir
toplumunfertlerindebulunmasıgereken
manevi mahiyetteki bu esaslar, İslam’ın
6a.g.e.,Münazarat,s.1951.
8a.g.e.,s.1967.
7a.g.e.,Hutbe-iŞamiye,s.1967.
5
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
ahlâkî değerler bütünlüğünün özünü
teşkil etmektedir. Bu bakımdan, toplum
kalkınmasını İslam’ın manevi dinamizm
kaynağı olan esaslarından ayrı
düşünmek mümkün değildir. Maddeten
tatmin içinde bulunan bir insanı, ruhen
hasta ve bedbaht halde bırakan bir
anlayış,kalkınmakisteyenbirtoplumun
ölçüsü olamaz. İnsanı madde ve
maneviyatıylakuşatanbirdünyagörüşü,
toplum kalkınmasının ve insan
mutluluğunun son teminat kaynağıdır.
Böyle bir hayat görüşü, en mükemmel
haliyle İslam’ın bünyesinde mevcuttur.
Fert ve toplum olarak İslam alemi
İslam’danuzaklaştığıiçindirki,geriledik,
kukla diktatörler ülkelerin başına geçti.
Eğer biz ahlâk-ı İslamiyenin ve hakaik-i
imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar
etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette
cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki
küre-iarzınbazıkıt’alarıvedevletleride
İslâmiyet’edehâletedecekler.”9
Said Halim Paşa’ya Göre Geri Kalış
Sebepleri
MısırValisiKavalalıMehmedAliPaşa’nın
oğullarından Abdulhalim Paşa’nın oğlu
olanSaidHalimPaşa,11Haziran1913–
14Şubat1917tarihleriarasındakiİttihat
ve Terakki hükümetinde sadrazamlık
yapmış, yazdığı eserler ile ülkenin
sorunlarını çözmeye yönelik fikirler
ortaya koymuş, İslam medeniyetini,
İslam’ın siyasal sistemini, İslam
medeniyetiningerikalmasebeplerinive
yeniden yükseliş için çıkış yollarını
sorgulamıştır.
SaidHalimPaşa,İslamaleminingerikalış
sebeplerini
şöyle
ifade
etmektedir: “Müslümanlar, yükseliş
devirlerinde olduğu gibi, yine dinlerine
bağlı bulunuyorlar; fakat eskisi gibi
yükselmek şöyle dursun, gerileyip
alçalıyorlar. Demek aynı sebepler, aynı
neticeyi vermiyor”. Bu duruma sebep
olan
ise
Müslümanların
İslami
sorumluluklarını
yeterince
yerine
getirmemeleridir. Dolayısıyla çöküşün
sebebi, zihniyet ve ahlak değişikliği,
bunun yanı sıra iktisadi hayatın
bozulmasıolarakbelirtiliyor.Kurtuluşun
ise Müslümanların büyük bir gayret ve
azimle
çalışarak
“tabiatın
sırlarını” keşfetmelerinin şart olduğunu,
çünkü
Müslümanların
“şeriatın
kendilerine sağladığı sosyal ve ahlaki
saadetinyanında,onauygunveyardımcı
bir maddi mutluluk da elde
etmeleri” gerektiğini kaydediyor. Maddi
kudret ve saadet için tabiatta bulunan
nimetlerden faydalanılmasını, bunun da
ancak “tabiatı idare eden kanunları
tanımak ve bu kanunlardan çıkan
ilimlere
sahip
olmakla”
gerçekleşebileceğinivurguluyor.10
Said Halim Paşa, İslam dünyasının geri
kalma sürecinden kurtulması ile ilgili
olarak şu çareyi öneriyor: İslam
Dünyasının,”kendisindebulunmayanve
bulunmaması gerileme ve çökmesinin
biriciksebebiniteşkiledenilimvefenleri
durmadan
kazanmaya
ve
elde
etmeye” çalışması şarttır. Bu ilim ve
fenlerin bugün Avrupa’da olduğunu,
bunları almamız gerektiğini vurguluyor.
BizimBatıdanalmamızgerekenşeylerin
bunlarla sınırlı olduğunu, onların
“iktisadi ilkelerini, çalışma ve sermaye
teşkilatına ait usullerini ve bunlar
arasındaki münasebetleri tıpkı orada
olduğugibikabuletmeyetaraftarolmak
manasının” anlaşılmamasını istiyor.
Kendiiktisadiilkelerimiziortayakoymak
için yapılacak işin; fıkha başvurmak
olduğunuaçıkçaortayakoyuyor.
Yine Paşa, İslam Dünyası’nın kurtuluş
yolunun“bütünsosyalvesiyasihayatını,
İslamiyet’in değişmez ve ebedi
hakikatleri
üzerine
kurmaktan
ibaret” olduğunu, bunun dışında takip
edilecek herhangi bir yolun “İslam
9a.g.e.,Hutbe-iŞamiye,s.1962.
10SaidHalimPaşa,BuhranlarımızveSonEserleri,
İzYayıncılık,İstanbul2015,s.245–251.
6
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
dünyasını devamlı olarak Batının
hücumları altında ve netice olarak da
devamlı bir esaret ve zillet içinde
yaşamaya
mahkûm”
edeceğini
kaydediyor.11
İslam Ülkelerinin İmkanları ve
Demokrasi
İslam ülkelerin bir kısmı “bayraklı
kabileler”dir.
Batılı
emperyalist
devletlerin güdümündeki hanedanlarca
yönetilmekte ve efendileri tarafından
korunmaktadırlar. Bir kısmı askeri
diktatörlüklerdir. Bunlar da çoğunlukla
Batılılarca desteklenmektedir. Halbuki
İslam’ın idare şeklinde diktatörlük,
krallık, halkın isteklerine göz kapayan
idare şekli yoktur. Gerçek anlamda
hürriyet ve cumhuri idare İslam’dadır.
İslam adalet, hürriyet, hukukun
üstünlüğü, meşveret, seçim gibi
prensipleriva’zetmiştir.Demokrasişer’i
prensiplere dayandırılmak suretiyle,
Bediüzzaman’ın ifadesiyle “İslamiyet’in
bahtını ve Asya’nın talihini” açacaktır.
Bunun için demokrasinin moral
değerlerle terbiye edilmesi gerekiyor.
Müslüman toplumlar dışa kapalılıktan
kurtuldukları ölçüde haklarının farkına
varıyorlar. Şu anda farklı boyutlarda da
olsa, İslam ülkelerinin idarecisi
durumunda olan kimseler, bazı sosyal
taleplerle karşı karşıya bulunuyorlar.
Toplumların siyasi, ekonomik ve sosyal
taleplerinin artması, bu ülkelerin
idarelerinin demokratikleşmesine ve
Müslüman
toplumların
sosyal
karakterlerinin güçlenmesine sebep
olacaktır. Bu ülkelerde demokratik
talepler arttıkça Batının ikiyüzlülük ve
çifte standart alanı da daralacaktır. Bu
gün başta Suriye ve Irak’ta yaşanan
kargaşa, kaos, savaş bizleri ümitsizliğe
sevk etmesin. Olaylara ve yaşananlara
“olakisizinhayırbildiklerinizdeşer,şer
bildiklerinizde hayır vardır. Allah bilir,
siz bilemezsiniz(Bakara 216)” ayet-i
kerimesininrehberliğindebakalım.
İslam dünyası zengindir. Dünya petrol
için İslam dünyasına her zaman
muhtaçtır. İslam ülkelerinin hepsi aynı
yapıda olmayıp, çok farklı bir oluşum
içindedir. Zenginlik, resmi ve ekonomik
yapı bakımından farklılıklar çoktur.
Bazılarının sermayesi bol, bazıları
teknolojik gelişme, bazılarının iş gücü,
bazılarınınyeraltıkaynaklarızengingibi
farklılıklar arz etmektedirler. Bütün
bunlar arasında bir insicam ve işbirliği
yapılırsa büyük imkanlar doğar.
Bediüzzaman’ın dediği gibi, “maddeten
İslamiyet’in
terakkisinin
kuvvetli
sebepleri gösteriyor ki, maddeten dahi
İslamiyet
istikbalde
12
hükmedecek” gerçeğitahakkukeder.
KalıcıBirKalkınmaİçinTespitler
Bediüzzaman kalıcı bir kalkınma için,
“bizim düşmanımız; cehalet, zaruret,
ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat,
marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz”
der.Buradakicehalet,hemdinhemfenne
bakar. Buna karşı, marifet ve ilim silahı
ile karşılık vereceğiz. Cehalet, eğitim ve
irfanileyokedilmedikçe,butopraklarda
gerçek kalkınmayı, huzuru yakalamak
mümkün olamayacaktır. İhtilaf, ittifakın
zıddıdır. Aslında tüm Müslümanları
birbirine sımsıkı bağlayacak nurani
bağlar dinimizde var iken bunların
bilinmemesi veya bilenlerce de
uygulanmaması sebebiyle, İslam alemi
birbirine yabancı hatta bazen düşman
hale gelmiştir. Bu nedenle, İslam
dinindeki kardeşlik bağlarını artırıcı
unsurları aramızda yaymak ve kuvvetli
bağlarkurmalıyız.Sanattankastınsanayi
ve teknoloji olduğu anlaşılıyor. Keza
eskilerinzanaatdedikleribellibiralanda
usta olmak da buna dahil edilebilir.
zaruret ve fakirliği de sanat silahı ile
mağlupedeceğiz.
11a.g.e.,s.228,255-256,264.
12a.g.e.,Hutbe-iŞamiye,s.1962.
7
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
Bediüzzaman, İslam toplumlarının
birbirlerinianlayabilmeleriveekonomik,
sosyal ilişkiler kurarak topyekun
kalkınabilmeleri için İttihad-ı İslam’a
kültürel zemin oluşturmak maksadıyla
Medresetüzzehraadınıverdiğibireğitim
projesiönermiştir.Toplumsalbarışınve
refahın sağlanabilmesi için de zekatın
hayata geçirilerek, faizin yasaklanması
üzerine tahşidat yapmış, bu yolla
toplumsal tabakalar arasındaki farkın
azalarak
karşılıklı
muhabbetin
gelişeceğinibelirtmiştir.
KalıcıbirkalkınmaiçinBediüzzamanşu
tespitininde dikkate alınması gerekiyor,
İkinci Meşrutiyetin üçüncü günü
Sultanahmet Meydanındaki mitingde
irad ettiği ve ardından Selânik’te
tekrarladığı “hürriyete hitap” nutkunda
“Kesb-i medeniyette Japonlara iktida
bize lazımdır ki” diyen Said Nursî,
devamında,“onlarAvrupa’danmehasin-i
medeniyetialmaklaberaber,herkavmin
mâye-i bekası olan âdât-ı milliyelerini
muhafaza ettiler” ifadesini kullanıyor .
Medeniyetin güzelliklerini ve iyi
taraflarını alacağız ve bunu yaparken
kendi millî âdetlerimizi muhafaza
edeceğiz.
Fertvetoplumolarakbugünİslamalemi
İslam’dan uzaklaştığı için geriledi ve
huzursuzBediüzzaman,“Eğerbizahlâk-ı
İslamiyenin ve hakaik-i imaniyenin
kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair
dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle
İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın
bazıkıt’alarıvedevletlerideİslamiyet’e
dehâletedecekler”diyor.
SaidHalimPaşanındabusözleredestek
verdiğinigörüyoruz:
“Müslüman milletler, İslam dinini kabul
etmekle çok büyük ve parlak bir
medeniyet
kurmaya
muvaffak
olmuşlardı. Bugün de, İslâm esaslarını
dahagüzelanlayıp,dahaderinbirbilgive
faziletle tatbik ve icra eder, onlara daha
ciddi ve daha samimi bir bağla
bağlanırlarsa,
bugünkü
gerilik
çukurundan
yükselerek,
şimdiki
medeniyetin de üstünde yeni bir
medeniyetkuracaklardır”13
AvrupaZalimleri,AsyaMünafıkları
1900’lerin başlarında bütün dünyanın
neredeyse sömürge haline geldiğini bir
tarihi hakikattir. Bundan dolayı sadece
İslamdünyasıdeğilbütünsömüreldünya
iktisadi açıdan perişandır. Bu şu şekilde
özetlemek mümkündür: “Âyâ, zanneder
misin,bumilletinfakr-ıhalidindengelen
bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir
tembellikten neş’et ediyor? Bu zanda
hataediyorsun.Acabagörmüyormusun
ki,ÇinveHint’tekiMecusîveBerâhimeve
Afrika’daki zenciler gibi, Avrupa’nın
tasallutu altına giren milletler bizden
daha fakirdirler? Hem görmüyor musun
ki, zarurî kuttan ziyade Müslümanların
elinde bırakılmıyor? Ya Avrupa kâfir
zalimleri veya Asya münafıkları,
desiseleriyleyaçalarveyagaspediyor.”14
İslam aleminin geri kalmasının
sebeplerinden birisi de, Avrupa kafir
zalimleri ve Asya münafıklarıdır. Bu
zalimler ve münafıklar, Türkiye’nin,
İslam
aleminin
güçlenmesini,
kalkınmasınıistemezler.Türkiye’ninson
onyılıaşkınsüredegösterdiğiekonomik
ve sosyal gelişmeler, münafıkları ve
zalimlerirahatsızetmektedir.Türkiye’de
ve İslam aleminde meydana getirilen
karışıklıkların, savaşların hedefi bu
gelişmelerin önünü kesmek, İslam
ülkelerinin Türkiye’nin liderliğinde,
ekonomik ve sosyal kalkınmalarını
engellemektir.Amanafile…Türkiye’deki
gelişmeler İttihad-ı İslam için ümit
veriyor.
Bunu
görmemezlikten
gelemeyiz.İslamdünyasınınonyılsonra
nerede, hangi konumda olacağını kim
13SaidHalimPaşa,a.g.e.,s.181.
14BediüzzamanSaidNursi,Risale-iNurKülliyatı
c.1,Lem’alar,NesilYayınları.İstanbul1996,s.
647.
8
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
bilebilir.
Ülkemizdeki,
İslam
dünyasındaki olumsuzluklar, savaşlar,
terör olayları bizi ümitsizliğe sevk
etmesin.Herkışınbirbaharı,hergecenin
bir sabahı, gündüzü vardır. Her gelecek
şeyyakındır.
BuaradaİslamİşbirliğiTeşkilatı(İİT)13.
Zirve toplantısı 14-15 Nisan 2016
tarihlerinde yapıldı. İslam İşbirliği
Teşkilatı’nın İstanbul’daki toplantısı,
Teşkilatıntarihinde,onubirgöstermelik
kurum olmaktan çıkarıp etkin kılacak
önemli bir dönüm noktasını olmuştur
diyebiliriz.
Toplantıda
teşkilatın
tarihindeilkdefaİslamülkelerindekive
dünyadaki meselelere bu kadar cesurca
itirazdabulunan,bugünündünyadüzeni
içinde bir tür muhalefet görevini
yüklenmesinetanıkoluyorduk.
Toplantıda Cumhurbaşkanımız Erdoğan
üye ülkelerin temsilcilerine ders
veriyordu. Konuşmalarında gelecek için
ümit veriyordu. Mezhep krizine karşı,
teröre karşı, bölgenin asli kimliğini öne
çıkarmak için uyarıyordu. Beraber
olalım,ittifakoluşturalım,meselelerimizi
kendimiz çözelim, ortaklıklarımızı öne
çıkaralım, bu acıya ve savrulmaya son
verelimdiyordu.
Erdoğan verdiği derste, bu toprakların
yüz yıllardır olduğu gibi, millete ve
ümmete çıkış yolunu gösteriyordu.
Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk
kez, sadece Anadolu için değil İslam
dünyası için uyarıyor, yol gösteriyordu.
Müslüman
ülkelerin
idarecilerin
yüzlerine acı gerçekleri söylerken, artık
birşeyleryapılmasıgerektiğinindersini
veriyordu.
İslam dünyasının Avrupa ve ABD
ölçüsündekalkmamaklabirlikte,bellibir
tecrübe birikimi kazanması, âdeta
patlamaya hazır bir atom çekirdeği
haline gelmesi demektir. İnsan
potansiyeli açısından bakir bir gücün
İslam kardeşliği çerçevesinde, belli bir
tecrübebirikimiyle,İslambirliğişeklinde
organize olduğu gün, dengeler alt üst
olur. Türkiye’de yapılan İslam İşbirliği
Teşkilatı(İİT) 13. zirve toplantısı bunun
ilk ümit ışığıdır diyebiliriz. Bugün
Türkiye ve dünyada yaşanan terör
olaylarının, savaşların, başka hain
planların tek amacı, Türkiye’nin
liderliğindeki
İslam
birliğini
engellemektir.İçeridevedışarıdahainler
niçin bu aziz milletin seçtiği
Cumhurbaşkanınasaldırıyorlar.Çünküo
milli irade ve ümmetin dik duruşunun
umududur. Saldırılar boşuna. Kader
inşallah hükmünü milletin ve ümmetin
lehineicraedecektir.Ümitvarolalım.
Sonuç olarak; İngiliz Sömürgeler Bakanı
Gladstone’un:“BuKur’anMüslümanların
elinde bulundukça biz onlara hakim
olamayız. Ne yapıp yapmalıyız ya
Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız veya
Müslümanları ondan soğutmalıyız”
sözüne
“Kur’an’ın
sönmez
ve
söndürülemez mânevi bir güneş
olduğunu ben dünyaya göstereceğim ve
ispat edeceğim” diyen Bediüzzaman’ı
dinleyelim.
“Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabatı
içinde en yüksek ve gür seda İslam’ın
sedasıolacaktır.”
ErmeniMeselesi15
Prof.Dr.AliArslan
İstanbulÜniversitesi
E
rmeni
Meselesi
ilk
defa
“1880’lerde, 1877-1878 savaşının
sonrasında, Berlin Konferansında
ortaya çıkmıştır” ifadesi kısmen
doğrudur.ÇünküBerlinkonferansındaki
Ermeni meselesi, konunun diplomatik
alanda ortaya çıkışıdır. Ermeni Meselesi
15Buyazı,İstanbulAydınÜniversitesi’nebaskıiçin
verilmişbirkonferansmetnidir(2015).
9
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
nasıl ortaya çıktı? Bizimle Ermenilerin
arası ne zaman bozuldu? Ermenilerle
aramızı kim bozdu? Konuya buradan
başlarsak daha iyi anlatmış oluruz. Biz
Ermenilerle dost muyduk? Düşman
mıydık?Bizuzunsüredosttuk.Türklerle
Ermenilerin ilk karşılaştıkları dönemde
devletler arası statü gereği dünyanın
şartları, onların başına gelen felâketler,
onlarıbizedostyapmıştı.
Doğu Roma/Bizans-Pers Arasındaki
DüşmanErmenilerin
Ermenilerin ilk defa düşman olarak
gördükleri devlet, Doğu Roma’dır.
Neden?ÇünküDoğuRomaKilisesionlar
açısından düşmanın kendisidir. Çünkü
KadıköyKonsülündeErmeniler,bizsizin
dinî inancınızı kabul etmiyoruz. Roma
Kilisesinin ve sizin söylemiş olduğunuz
Hz. İsa’nın dünyevî ve ruhanî kimliği
doğru değildir. Bunun için size itiraz
ediyoruz. Ermeniler itirazlarını ne ile
gösteriyorlar? Ayrı bir mezhep kurarak.
BugünküomezhebinadıolanGregoryen,
ben buna itiraz ediyorum diyen Aziz
Gregoryen’den gelmektedir. Roma
kilisesine muhalefet üzerine Aziz
Gregoryen, bugünkü Kayseri bölgesine,
oradan Van üzerinden bugünkü
Ermenistan’ın bulunduğu coğrafyaya
gider.
Ermenilerin Roma ile arası bozulma
süreci iki şey birden düşünülmesini
gündemegetirir.
Birincisi; dini gerekçe ile Roma
Gregoryenlere saldırır. Bu Ermenilerin
esasında bir kavim-millet değil, dini
cemaat olduğunu ortaya çıkarır.
Ermeniler zannedildiği gibi bir millet
değildir.Romakilisesinekarşıgelendini
bir gruptur. Bundan dolayı bir Ermeni
milletinden bahsetmek de bir tartışma
konusudur.
İkincisi; Birinci aşamada Ermenilerin
doğuyadoğrukaçtıklarıdönemdenereye
doğru gittiler? Bugünkü Kuzey-Güney
Azerbaycan’ınadoğrugittiler.Peki,orada
kim vardı? Güney tarafında Persler,
KuzeytarafındaiseTürklerinatalarıolan
Kıpçaklarıvardı.Bundandolayıİslamiyet
öncesiTürklerleyaniAlbanlar-Kıpçaklar
gibi Türklerle Ermeniler arasında bir
ilişki var. Albanlar mı eski Hristiyandır
yoksaErmenilermieskiHristiyandır?Bu
dabirtartışmakonusudur.Hristiyanolan
Albanlar,
Ermenileri
sevmezler.
Ermeniler, Kafkasların ilk ve tek
Hıristiyanları biziz diyemiyorlar. Bu
konuda en büyük engel Albanların ilk
Hristiyan grup olmalarıdır. Ermeniler
Albanları yok sayarlar ve bu hususta
Ruslardaonlarayardımediyor.Diğerbir
husus ise, Doğu Romalılar Ermenileri
doğuya sürdükleri gibi Persler din farkı
dolayısıylaPersleronlarısıkıştırdılar,bu
haldeki Ermeniler de batıya doğru
geldiler. Kısacası Ermeniler Roma ile
Perslerarasındasıkışmışbirgruptu.
Türk–ErmeniİlişkilerininBaşlaması:
DostlukDönemi
Tambusıradaİslamiyetbölgeyegelince
Ermenileri rahatlattı. İslamiyet bunlara
din ve vicdan özgürlüğü verdi. Bizans
doğuya doğru saldırınca bunların başı
yine belaya girdi. Bunlara en büyük
rahatlığı veren Selçuklulardır. Bundan
dolayı Ermeniler Selçuklulara pek kötü
laf etmezler. Emevi ve Abbasilerden
sonra Anadolu’yu da hakimiyetlerine
alan Selçuklular bölgede Ermenilerin
hayatını kurtaran bir devlet oldu.
Selçuklular onlara yayıldıkları, hakim
oldukları,yerlerdeticaretyapmaimkanı
sağladı. Moğolların bütün bölgeyi ele
geçirmesi
üzerine
bugünkü
Ermenistan’daki kiliselerini tarumar
edince Ermeniler Van’a geldiler ve orda
Akdamar Kilisesini kurdular. Moğollar
Van’a gelince bu sefer Anadolu içlerine
yayıldılarAdana’yaKozan’dakiSis’ikilise
merkezi yaptılar. Moğollar çekilince bir
kısmı tekrar eski yerlerine giderlerken
birkısmıdabubölgelerdekaldı.
BundansonraErmenilerirahataerdiren
devletOsmanlıDevletioldu.HemBizans,
hem Moğollar tarafından sıkıştırılan
10
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
Ermenileri,beylikleryaniküçükAnadolu
devletleridönemindedeğişikdevletlerin
hakimiyeti altında kaldılar. Ancak
Osmanlı Devleti Ermenileri rahata
erdirmiş ve neredeyse tamamını tek bir
devlet idaresinde toplamış ve ortak
kimliklerinin oluşmasına büyük katkı
sağlamıştı. Osmanlılar bir ileri adım
attı. O da şudur ki Osmanlı Devleti
verdiği imkânla Ermeniler Tekirdağ’a,
Edirne’ye, Bosna’ya kadar yayıldılar.
Osmanlı Devleti onlara bu geniş
topraklarda serbest ticaret yapma
imkânı sağladı. Doğu Roma, Bizans
döneminde gidemedikleri bölgelere bu
sayede gittiler. Mesela Bulgaristan’daki
Ermenilerin
varlığı
bu
dönem
sayesindedir.Yoksaneişivarobölgede
Ermenilerin? Bu 1700’lere kadar
herhangibirproblemoluşmadandevam
etti.Tersineavantajıvardır.
Hatta1500’lerinsonundaErmenilerinen
eski kilisesi olan Eçmiyazin, Osmanlı
Devletine bir müracaatta bulundu. “Biz
kendiisteğimizlesizebağlanmakisteriz.”
Ermenilerin bir nevi Papalığı olan
Eçmiyazin Osmanlı Devleti’ne bağlı bir
kurum haline getirilmesini bizzat
EçmiyazinKatogigosuyaniPapasıistiyor
ve bu sağlanıyor, 1828 yılına kadar
Eçmiyazin Katogigoslarını Osmanlı
yönetimi atıyor. Papalık ne? Dini ve
dünyevi her türlü işin yapıldığı yerin
adıdırpapalık.Birneviiçtihatmakamıdır
aslında. Burası Osmanlı Devletine
bağlandı.
Ben Eçmiyazin’in Osmanlı Devletine
bağlı olduğunu tesbit ettiğim makalemi
yazana kadar, yani 1999’lu yılara kadar
Ermeniler, “bizim bağımsız devletimiz
yokamabağımsızkilisemizvar”derlerdi.
Bu kilise Safevilere bağlı Azeri Revan
Hanlığı topraklarındaydı. Buradaki
Ermeni Papasını atama yetkisi Osmanlı
Padişahına ait. Padişah onu atadıktan
sonraondanvergidealıyordu.Amabazı
ek görevler de veriyordu. Katogigos bir
nevi büyük elçi gibi oluyordu. Bir şahıs
Osmanlı sınırlarına gideceği zaman
Katogigos’tan aldığı belge, pasaport
yerine geçiyor. Kiliseden bir kâğıt aldığı
zaman hiçbir Osmanlı memuru neden
Osmanlı ülkesine girdin diye sormuyor.
Üstelik Osmanlı Devleti kilisenin
içişlerine karışmıyor, atıyor ve serbest
bırakıyor. O da Ermenilerin büyük
kısmınabirdiniliderolarakulaşıyordu.
Şöyle ki İstanbul’daki Patrikhane küçük
birpiskoposlukseviyesindedir.Birdefa
doğanherçocuğunvaftizolabilmesiiçin
mutlak
surette
Papa’nın
yani
Katogigosun kutsal suyuna ihtiyaç var.
Bu bugün de geçerlidir. İkinci olarak
kilisedeki törenlerinin nasıl yapılacağı
konusundakimerciburasıdır.Birşahsın
psikopos olabilmesi için mutlaka
Eçmiyazin
Katogigosluğundan
piskoposluk rütbesi alması şarttır. Eğer
bu alınamazsa hiç kimse Patrik olamaz.
Patrik olması için Papa’dan psikoposluk
unvanı alması gerekir. Psikoposluk
unvanı yoksa o ancak vekili olur. Bu
kadaryetkiliolanbirkurumyalnızkendi
haline bırakılır mı? İşte Ermeni
meselesininortayaçıkışıböylebaşlar.
Rusların Ermenileri Güney’e Doğru
Yayılmada Kullanma Projesi ve
ErmeniMeselesi’ninOrtayaÇıkışı
İlkdefaErmenimeselesininortayaçıkış
tarihi olan 1769, neyi ifade ediyor? Rus
İmparatoru Eçmiyazin kilisesine bir
teklifte bulunuyor. Bu teklif, Türkiyeİran-Rusya arasında bir Ermeni Ararat
Krallığı’dır.BundandolayıaslındaArarat
kelimesi Ermeniler için kutsal değil,
Ruslar için kutsaldır. Bu açıdan Ararat
filmideesasındaErmenilereaitdeğil.O
zaman ki Katogigos buna güler. Çünkü
Rusyauzakta,Osmanlıgibibirdevletvar,
İrangibibirdevletvar.NasılbirErmeni
devletikurulur,der.Revanbölgesindeki
Ermeni oranı %10. Bölgedeki nüfusun
çoğunluğuAzerbaycanTürkleri.
Ruslar Gürcistan’ı aldıktan sonra
Osmanlı Padişahını kendi istedikleri
psikoposu katogigos olarak atattılar.
Rusların istedikleri bir şahsı Osmanlı
11
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
vatandaşı Ermenilerin de bağlı olduğu
Katogigosluğa atanması Ermeni, Rus ve
Türkler arasındaki ilişkilerin rengini
değiştirdi. Rusların elindeki bu makam
Osmanlıdaki Ermenileri manevi olarak
nüfuzedebilenbiryapıyadönüştü.Fakat
buşahsınömrüfazlauzunsürmedi.Vefat
edince bu proje suya düştü. 1827-1828
deRusya-İransavaşısırasındaRuslarçok
önemli işler yaptılar. Kuzey Azerbaycan
bölgesini İran’dan aldıkları gibi Güney
Azerbaycan’daki Ermenileri bir kısmını
toplayıp Revan ve Karabağ’a getirdiler.
Ruslar bir yıl sonra Osmanlı Devleti ile
savaşa girdiler. O savaşta da Doğu
Anadolu’dakiErmenilerdenbazılarınıbu
bölgeyegetirdiler.
Revan bölgesi Ermenilerden çoğunluğu
olan bir bölge değildi, Ruslar biraz
Ermeni kesafeti olan bir bölge
oluşturmak
istediler.
Böylelikle
Ermenistan’ın
temelleri
oluşmaya
başlandı.RusyaÇarlığı,kurulanbölgenin
adını Ermeni vilayeti olarak ilan etti.
Ermenilerin olmayan, ama adı Ermeni
olan bir yer oluşturdular. Fakat bir hile
yaptılar. Normalde bir Ermeni krallığı
kuracaklardı,
bundan
vazgeçtiler.
“Mademkibizburayıeldeettik,ozaman
buradadevletkurmayagerekyok,burası
artıkRusyatoprağıoldusizeyenibiryer
gösteriyoruz”dediler.ArtıkRuslaragöre
Ermenistan
denen
yer
Doğu
Anadolu’dur. Bu yeni bir işlem oldu.
Ruslarelegeçirdikleriyerinbirilerisine
Ermenistan diyerek yeni bir kavram
geliştirdiler. Batı Ermenistan kavramı
böylece doğdu. Ermenilere, “Siz orayı
kurtarın”
dediler.
Rusların
bir
uygulamasıbölgeyidahadakarıştırdı.
Ruslar,buyenidinimerkeziEçmiyazin’i
de doğrudan Rusya imparatorluğuna
bağladılar.
Katogigos
Rus
imparatorluğundan memnun olmadı ve
katogigosluk ciddi bir problem haline
dönüştü. Ruslar karşı gelenleri
Ermenileri cezalandırdı. Artık gönüllü
gönülsüz Ermeniler Rus kontrolüne
girmişti.
İngiltere, Fransa, ABD’nin Ermeni
MeselesineMüdahilOlması
Osmanlı Devleti’nin bu dönemde bir
şansı vardı. Ruslar ve İngilizler
birbirleriyle kapıştılar. Rusların kiliseyi
ele geçirdiği tarih, 1828, İngilizlerle
kapıştığı tarih 1833’dir. Bu sayede
Rusların etkisi nisbeten kırıldı. O vakte
kadar Osmanlı Devleti, Ermenilere
mezheplerini değiştirmek konusunda
hiçbir baskı yapmamıştı. Bütün
Ermeniler Gregoryandı. Sadece kilise
merkezleriEçmiyazin,AhtamarveSis’ti.
O dönemlerde çok önemli bir gelişme
oldu.Fransa,İngiltereveAmerikadediki
biz bu bölgeyi Ruslara bırakmayız.
Rumeli ve Anadolu üzerinde paylaşım
hesapları yapılıyordu. Her alanda
çatışmaverekabethızlandı.İşteburada
İngiltere’nin yandaşı Fransa Rusya’ya
karşıbiratakyapıyor.İstanbul’daKatolik
Ermeni kuruyor. Osmanlı Devleti de
bunukabulediyor.ErmenilerGregoryan
veKatolikolmaküzereikikiliseyebağlı
oluyor, İngiltere bunu bırakmıyor.
İstanbul’daİngilteredesteğiileAmerika
Protestan
Ermeni
kilisesi
kuruluyor(1848-1849)busefer.Böylece
Ermeniler üç ayrı parçaya bölünüyor.
Ermenilerdeartıkbirbütünlükkalmıyor.
OsmanlıDevleteaçısındanbubaşlangıçta
avantajoluyor.BuparçalanmaRusların,
Ermenileri yutmasını engelliyor. Ancak
Fransa, İngiltere ve ABD’yi de Ermeni
mesesinemüdahilhalegetiriyor.
18. yüzyıldan itibaren Ermenilerin bir
Rus hamisi vardı. 19. Yüzyılın
ortalarından itibaren bu sayı üç çıkmış
Fransa ve İngiltere de Ermenilerin
hamisi konumuna gelmişti. Aynı
dönemde Almanya da Ermenileri
desteklerbirtavırortayakoymuşancak
biraz geç kalmıştı. Ermenilerin üç
emperyalist güç tarafından himaye
edilmesi Osmanlı Devleti açısından
kısmen bir rahatlama sağlamışsa
da Birinci Dünya Savaşı sürecinde bu
tam tersine dönüşüyor. Çünkü bu üç
merkezin bağlı olduğu devletler
12
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
Almanlara karış birleşiyorlar. Bunlar
daha
sonra
itilaf
devletlerini
oluşturuyorlar. Artık parçalı olan
Ermeniler de hamileri birleştiği için
kendileridebirleşmişbulunuyordu.Tam
bu dönemde Ermenileri umutlandıran
bir gelişmede meydana geldi. Bu
Ermenilerin
model
aldıkları
Bulgaristan’ın
kuruluşu
idi.
Bulgaristan’ın kuruluşu onlar açısından
sondereceönemlibirörnekoldu.Çünkü
Bulgaristan kurulurken Bulgaristan’ın
Hıristiyan nüfusu %40, Müslüman-Türk
nüfusu%60’ıoluyor.Ermenilerdiyorki,
mademkiçoğunluğuBulgarolmayanbir
yerdeBulgarkrallığıkuruluyorsa,neden
Hıristiyan nüfusu %10’larda olan Doğu
Anadolu’da bir yerde de Hıristiyan bir
Ermeni devleti kurulmasın. İşte bu
Ermenileri harekete geçiren husustur.
Bizbudevletikurabiliriz,diyorlar.Buna
Ruslar dahi kızıyor. Çünkü İngiltere ve
Fransa ortak çıkıyor. 1878 Berlin
Anlaşması’nadaErmenilerlehineıslahat
yapılacağı maddesi konması Ermenilere
yeni bir çalışma şekli başlatmalarına
sebep oluyor. Zaten Ermenilerin
İsyanlarıdabutarihtenitibarenbaşlıyor.
Tabiki Ermeniler, Ruslardan bir önemli
bir şey öğreniyor: Doğu Anadolu’da
nüfusumuz çok az. Ermeniler bu
problemlerini çözmek için hareket
geçtiler. Çare çok basitti, Ya bölgedeki
Müslümanlar
sürülecek,
ya
da
öldürüleceklerdi.
İlk defa Ermeni terör örgütlerinin
faaliyete geçtiği tarih 1879’dur. Bunda
sonraErmenilerDoğuAnadolu’daisyanı
başlatırlar.
Durmadan
katliamlar
yapılıyor. Çünkü Ermenilerin en büyük
problemi
Doğu
Anadolu’da
bir
çoğunlukları yok. bazı yerlerde şehir
merkezlerindeyoğunluklarıolsadagenel
olarak bölgede Ermenilerin nüfus
oranları%10’lardaidi.Bunüfusoranıile
bir devlet kurumak çok zor. Terörü
faaliyetlerindeokadarilerigidiyorlarki
1895 yılında Padişah’a suikast yapma
teşebbüsünedahiyelteneceklerdi.
BirinciDünyaSavaşıDönemindeSevk
veİskan
Busüreçiçinde,BirinciDünyaSavaşı’na
giderken Ermeniler, ciddi bir avantaj
sağladıklarını düşünüyorlar. Gerçekten
deşanslarıyavergidiyor,neden?Çünkü
bir de Almanya katılıyor Ermeni
destekçilerine. Savaş başlamadan önce
Osmanlı Devleti bütün sömürgeci
devletlerin Almanya dahil, baskısıyla
Doğu Anadolu’da Hıristiyan valiler
kontrolünde bir Ermeni devleti
kurulması sürecini başlatıyorlar. Bunu
hızlandırmakisteyenErmeniKatogigosu
1914 tarihinde Rus Çarına “isyan
çıkaralım mı?” diye soruyor. Tiflis valisi
kanalıyla verilen cevap çok net, “bizden
emir bekleyin, zamansız hareket
etmeyin, yoksa mahvolursunuz.” İsyan
çıkmayışının
sebebi
Rus
İmparatorluğununkararıdır.
BirinciDünyaHarbiöncesindeİttihatve
TerakkiHükümetiniençokrahatsızeden
konulardan birisi budur. Çünkü eğer
Almanyadaaynıgörüşteise,yapacağımız
iş son derece sınırlıdır. Osmanlı Devleti
bir anda bitebilir. İngiltere-FransaRusya’nın niyeti, İskenderun-Adana’dan
Trabzon’a,
Trabzon’dan
Bakü’ye,
Bakü’den İskenderun’a uzanacak bir
üçgen içerisinde bir Ermeni devleti
kurulursa Araplar ve Kafkas-Türkistan
Türkleri ile Anadolu Türklerinin arası
kesilir ve böylece stratejik bakımdan
Türklerin, aynı zamanda Müslümanlar
etkisizhalegetirilebilir.
Savaş sırasında bu strateji uygulamaya
konulacaktı. İngiltere ve Fransa batı ve
güneyden, Rusya ise doğudan Osmanlı
topraklarına saldıracaktı. Rusların Doğu
Anadolu’da en büyük yardımcıları ise
hazır
bekleyen
Ermeniler
ve
başlatacakları isyandı. Ancak Osmanlı
ordusunun direnmesi bütün planları
bozdu. Bir de Rusya’da Sovyet ihtilali
patlayıncabütündengelerbozulmuştu.
2008 yılı Florida eyaletinde bir
akademisyen
Türkiye’yi
çok
beğeniyorum.AncakErmenilerleTürkler
13
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
savaşıyorlar onun için gelemiyorum,
demişti.Benonaüstüstesorularsormuş,
o da cevap verememişti: 24 Nisan’da
acaba kimse öldürülmüş mü? Hayır,
SadeceİngilizveRuslarlaişbirliğiyapan
200 kişilik bir grubun Ankara–Çankırı
civarına
gönderilmesidir.
Kimse
öldürülmemiştir. Kimse asılmamıştır.
Sonra bunların hepsi geri dönmüştür.
Hasta olanlardan birisi bizzat Talat
Paşa’nın imzasıyla tedavi için Paris’e
gönderilmiştir.
Aramızdakikonuşmaşuşekildecereyan
etmişti.
- Bu Ermenileri Türkler kesti ise
savaşın başlamasından önce
hazırlık yapmışlardır değil mi?
Diyesordum.
- Önce,dedi.
- Hayır dedim. Savaş başladıktan
bir yıl sonra Ermeni Van
isyanından bir ay sonra
dediğimdeçokşaşırdı.
Diğerbirsorum:
- Öldürenşahıskayıttutarmı?
- Tutmazdedi.
- Ben de izah ettim. Peki, Osmanlı
neyapmış.Nekadar,keçi,koyun,
adam, ev varsa hepsinin kaydı
tutulmuş. Hangi Ermeni’nin
nereye nakledileceği yazılmış.
Öldüren adam kayıt tutmaz.
Çünkü bu belge olur. Öldürenin
izini
bulamazsınız.
Sevk
yapılırken yardım kuruluşları
Ermenilere Batı’dan yardım
getirmeye, dağıtmaya devam
ediyorlar…Yinehayretetmişti.
Diğerbirsorum;
- Acaba Hitler, bir Yahudi öldüren
askere mükâfat mı verir, yoksa
cezamıverir?diyesordum.
- Mükâfatverirdedi.Peki,Osmanlı
ne yapmıştır? O da mükâfat
vermiştirdedi.
- Hayır! Dedim. Yine şaşkınlık
içinde kalmıştı. Şu şekilde izah
ettim:
-
1915-1916 yılında buradaki
Ermeniler sevk-i iskân edilince,
onlara kötü davranan 1500
civarında
görevli
yetkili
mahkemeye çıkmıştır. Bunların
içinde 67’sine idam cezası
verilmişveyakalanabilenleridam
edilmiştir.Buyargılamalarbizzat
1915-1916 yıllarında bizzat
İttihat ve Terakki hükümeti
iktidarda iken gerçekleşmiş
dediğimde, “ben çok kötü
kandırılmışım,
bütün
fikirlerimdenvazgeçtim”dedi.
Buanlattığımaslındaişinözeti.
Burada şunu da eklemek gerekir ki,
bizzatBagosNubourPaşa’nınParisBarış
Konferansı’nda sunduğu raporlara göre,
Ermeniler İttilaf Devletleri’nin bir
müttefiğiidi.Yaklaşık200binErmenibu
savaşadahilolmuştu.
Ermeniler isyan ettikleri halde toptan
cezalandırılmıyor, böyle bir yanlışa
düşülmüyor. Sadece savaş mahallindeki
Ermeniler Osmanlı topraklarının başka
kısımlarına gönderiliyorlar. Bunlar ülke
dışına
gönderilmiyor.
Çoğunluğu
bugünkü Suriye ile Irak arasına
gönderiliyor.
Sahil
boyuna
yerleştirilmiyor.Çünküİngilizlerbiryere
çıkartma yapacağı zaman Ermenilerden
veya Rumlardan faydalanıyor. Bundan
dolayı sahil boyuna konulmuyor
Ermeniler. Mesela İngilizler İskenderun
körfezine çıkartma yapacağı zaman
Ermeniler haber veriyor. Osmanlı
yönetimi de Ermenileri Amanos
dağlarının arkasına gönderiyor. Çünkü
İngilizler oraya ulaşamaz. İngilizlerin
bunun üzerine İskenderun çıkartması
suya düşüyor. Hâlbuki sahilde olmayan
Belen’daki
Ermeni
köyüne
dokunulmuyor. Yani Ermenilere karşı
topyekûnbirişlemyapılmışdeğildir.
Sovyet ihtilalinden dolayı 1918’de
Ruslar savaştan düşünce başka yerlere
iskanedilenErmenilereskiyerlerinegeri
dönmelerine izin verildi. Önemli bir
kısmı yerlerine dönmüştü.18 Mart
14
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
1918’den itibaren Ruslar bölgeyi terk
ettikleri için Ruslar buradaki ordunun
tamamınıErmenilerebıraktılar.Osmanlı
ordusu yaklaşık 5-6 ayda ancak Doğu
Anadolu bölgesinde, Erzincan’dan
başlamak üzere Van’a kadar ele
geçirebildi.KarşıdaRusordusununartığı
olan birlikler var. Esasında Ermenilerin
Doğu Anadolu’yu terk etmeleri bu
dönemde olduğunu söylemek yerinde
olacaktır.
Osmanlı Devleti’ndeki hiçbir kayıt
Ermenileri
1.400.000’den
fazla
gösteremiyor. Peki, nasıl olur da 1.5
milyon Ermeni ölür? Peki, Fransa’daki
Ermeniler nerden çıktı? Amerika’daki
Ermeniler
nerden
gittiler?
Rusya’daki Ermenilerin ne kadarı
Osmanlı coğrafyasından. Suriye ve
Lübnan’daki Ermeniler nere kökenli?
Ermenistan’da daha önce bu kadar
Ermeni var mı idi? Yok. Kısacası Birinci
Dünya Savaşı’ndaki Ermeni nüfusunun
kaybı
Müslüman
nüfus
ile
kıyaslandığında oran bakımından farklı
çıkmayacaktır.
Ermeni Meselesinin Yeniden Siyasi
SahneyeÇıkışı
Sevr Antlaşma taslağı ile Doğu
Anadolu’dabaşkentiErzurumolacakVan
ve Bitlis eyaletlerini de içine alacak bir
ErmenidevletikurulmasıteşebbüsüMilli
Mücadele ve Lozan ile engellenmişti.
İkinciDünyaSavaşı’ndansonraSovyetler
Birliği Dünya Politikası izlemeye
başlarken, Ermenileri yeniden sahneye
çıkardı. Sovyetler Birliği ve Türklerden
Kars ve Ardahan’ı istediler. Ben kendim
içindeğilErmenileriçinistiyorumdiyor.
Tabii Amerika ile Rusya kapışınca
problem o an için bitmişti. Fakat 19641966KıbrısproblemiağırlaşıncaBatı’da
NATO üyesi Türkiye’ye karşı Ermeni
kartıoluşturulmayabaşlandı.Enönemli
gelişme 1969’da Ermeni Katogigosu
Amerika başkanını kutsuyor. Bundan
sonraErmenidavasınahizmetedeceksin
diye bir kutsama yapıyor. Bu aynı
zamanda Amerika ile aramızın
bozulduğu tarihlere denk geliyor.
Bundansonrabizimyurtdışındakielçilik
temsilcilerine Ermeni ASALA terör
örgütünün saldırıları başlıyor. Ermeni
terörü1982’yekadardevamediyor.Türk
diplomatlarımızıöldürdüler.
1983’de bu iş biterken başka bir şey
başladı. Sovyetler Birliği ile Amerika
arasındaki soğuk savaş biterken Lozan
antlaşmasının 50 yılı, bütün Dünya
Kiliseler Birliğinin desteklediği bir
toplantıyapıldıLozan’da.Buantlaşmayı
değiştirmekisteyenbiricraatyaptılar.O
daşu;
- Türkler mutlak surette soykırımı
tanımalıdır.
- Tazminatvermeliler.
- Toprakvermeliler.
Bunun yolu ise önce her ülke
parlamentosunda kabul ettirilecek, en
sonunda Birleşmiş Milletlere kabul
ettirilerek Türkiye’ye baskı yapılacaktı.
Şu andaki parlamentoların kararının
sebebidebundanibarettir.
Sonuç
1918’de Ermenistan’ın bağımsızlığını
tanıyan ilk devlet Osmanlı Devleti’dir.
Türklerin
Ermenilerle
problemi:
sömürgeci devletlerin politikalarının bir
aracıhalinegeldikleri,hattabunubüyük
kısmının tercih ettiği için Birinci Dünya
Savaşı’ndan
faydalanarak
Doğu
Anadolu’yu ele geçirmek istemeleridir.
Osmanlıkenditopraklarınıkorumakiçin
bölgede yüzde onlarda olan Ermeni
nüfusunu ülkenin başka yerlerine iskan
etmiştir. Bunu yaparken de Bütün
Ermenileri hedef almamış, Ermenilere
kötü davrananlara idam dahil gerekli
cezaları vermiştir. Bunlar Türklerin
soykırım yapmadığının açık delilleri
olduğu gibi Osmanlı Arşivleri açıkken
Ermeniler söylem dışında bir belge
ortaya koyamamakta arşivlerini bile
açamamaktadır.Ayrıcatoplumezarların
hep Müslümanlara ait olduğunu,
Ermenilerin gömülü olduğu toplu
15
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
mezarınbulunmamasıdadikkatalınması
gerekenbirhusustur.
ÖnAsya’nınYeniden
Yapılan(dırıl)ması
SürecindeDemografik
OperasyonAltındaki
BirTürkToplumu:
Şebekler
GökçeEser
KASEMUzmanı
Ş
ebeklerIŞİD(ISIS/ISIL/IS/DAEŞ)adı
verilen yapının yarattığı terör
sarmalı içinde gündeme geldiler.
Daha önce nadir araştırmalarda16 veya
dergi haberlerinde17 varlıklarından söz
edilen
Şebekler,
böylece
2014
Haziran’ından
itibaren
ulusal
gazetelerimizdeyeralmayabaşladılar.18
Şebeklerin hangi etnik kökenden
geldikleri ve Musul’a ne zaman
yerleştikleri konusuna kesin cevaplar
verilememekle birlikte, günümüze
gelinceye kadar çeşitli savların
geliştirilmiş olduğu görülmektedir.
Konunun ele alındığı disiplinde
kullanılan yaklaşımların izlerinin açıkça
görüldüğü söz konusu çalışmalarda
Şebeklerin kökenine dair tartışmalar,
etnisite kavramının tarihsel sürecine
paralel şekilde inanç alanından ırk
temelinedoğrubiryönizlemiştir.19Buna
göre
Şebekler
öncelikle
inanç
kapsamında ve Bektaşî, Kızılbaş, Gulât-ı
Şia kavramları ile nitelendirilirken
zamanla tartışmalar inanç boyutundan
ayrılarakhangiırkaaitolduklarınadoğru
yönelmiştir.20
Şebekler,kendilerini“Şebek”ismialtında
özgünbirkimlikletanımlamaktadır.Belli
birihtiyatpayıyladilegetirilenbukabule
16Konuüzerinedetaylıbirincelemeiçinbkz.
18Sözkonusuhaberlereilişkinörnekleriçin
AhmetTaşğın,Irak’taMezhepÇatışmaları
ArasındaAlevîlerveBektaşîler,İstanbul-Haziran
2012;BurakGümüş,“Irak’ınKuzeyindeŞabak
ToplumununKonumuÜzerine”,SosyalveBeşeri
BilimlerDergisi,2/2(2010),s.1-9.
bkz.http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26935
338.asp,03.08.2014,sonerişimtarihi:
05.01.2015;http://www.yenisafak.com.tr/dunya/
musul-halki-isidden-kaciyor-675019,07.08.2014,
sonerişimtarihi:
05.01.2015;http://www.iha.com.tr/haberiraktaki-dini-azinliklar-artan-isid-tehdidi-altinda380767/,09.08.2014,sonerişimtarihi:
05.01.2015;http://www.cumhuriyet.com.tr/habe
r/
turkiye/80243/Musul_kan_golune_dondu__165_ol
u.html#,07.06.2014,sonerişimtarihi::
05.01.2015.
17Konununilkolarakincelendiğidergi
haberlerindenbirtanesiHaşimSöylemez’in
AksiyonDergisi’ndeyayınladığı1Eylül2008
tarihli“KuzeyIrakŞebekleri”ve24Ağustos2009
tarihli“ŞebeklerKimVurduyaGidiyor”isimli
makaleleridir.Hernekadarmetiniçerisinde
kullanılanbilgilerinkaynaklarınaişaret
edilmiyorsadamakalelerinakademidünyası
açısındanilgiçekenboyutu,Şebeklerinkimlik
sorununadeğinmesivekonuyailişkinyurtiçive
yurtdışındayapılançalışmalaraatıfta
bulunmasıdır.
Bkz.http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber23090-34-kuzey-iraksebekleri.html?sectionId=262,01.09.2008,son
erişimtarihi:05.01.2015
vehttp://www.aksiyon.com.tr/kuzeyirak/sebekler-kim-vurduya-gidiyor_524830,
24.08.2009,sonerişimtarihi:05.01.2015.
19Detaylıbilgiiçinbkz.AbdurrahimÖzmen,Tur-
AbdinSüryanileriÖrneği’ndeEtno-Kültürel
Sınırlar,YayınlanmamışDoktoraTezi,Ankara
ÜniversitesiSosyalBilimlerEnstitüsü
Halkbilim(Etnoloji)AnabilimDalı,Ankara2006,s.
27-61.
20AhmetTaşğın,Irak’taMezhepÇatışmaları
ArasındaAlevîlerveBektaşîler,İstanbul-Haziran
2012,s.30.
16
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
göreŞebekler,Musul’aDoğu’dangelerek
kendi özlerini kaybetmeden bölgedeki
mevcut unsurlarla kaynaşmış ve
günümüze
kadar
bu
yapılarını
sürdürmüşlerdir.21 Şebeklerin etnik
kökeni hakkındaki bir diğer iddia ise,
Kürtolduklarıyönündedir.22Sözkonusu
iddianın savunucularından olan ve
Kürtlerle ilgili çalışmaları ile tanınan
Martin von Bruinessen, Şebeklerin
kendilerini genelde Kürt olarak
gördüğünü ifade ederek, Şebeklerin
Dersim’inZazacakonuşanAlevîleriylede
bağlantılı
olabileceklerini
ifade
etmektedir.23 Bu noktada kamuoyunda
benzer bir algının ön plana çıkarılmak
istendiğini söylemek mümkündür.
Nitekim IŞİD’in Musul’a girmesinden
sonra gerçekleşen olaylarla ilgili
haberlerin
çoğunda
Şebekler,
“Şebek/Şabak (Şahbek) Kürtleri” olarak
tanımlanmaktadırlar.24 Uygulamada da
Şiî Türkmenlerin, İran sınırına yakın
kesimlere veya Irak’ın Şiî bölgelerine
geçirilirken25 Şebeklerin, Kürt kabul
edilen Yezidî toplumu26 gibi Erbil’e
yönlendirilmeleri27 grubun Kürt tanımı
içerisine yerleştirilme gayretini ortaya
koymaktadır.
Konunun
politik
yansımasınıgösterengüzelbirörnekise,
Türkiye
Cumhuriyeti
Dışişleri
Bakanlığı’nın
resmi
internet
sitesinde28 Şebekler için “aslen
çoğunluğu Bektaşi olan bir Oğuz boyu,
kelimekökeni“Şahbek”tengelmektedir”
şeklinde kullanılan tanımlayıcı ifadenin
geçenseneitibariylekaldırılmasıdır.
Şebeklerin Türk kökenli olduklarına
yönelikgörüş,kültürveinançdairesinde
somut delillere sahiptir ve esasen,
ŞebeklerinMusul’anezamanvenereden
geldikleri
sorularına
cevap
29
aramaktadır. Tarihî
kaynaklara
bakıldığında Osmanlı hâkimiyetinin el-
21Şebeklerinkonuyailişkiniddialarıendetaylıbir
şekilderesmiwebsitelerindedilegetirilmektedir.
Bkz.http://www.alshabak.net/PageViewer.aspx?i
d=1,sonerişimtarihi:05.01.2015.
22Taşğın,Irak’taAlevîlerveBektaşîler,s.33-34;
İlkolarakAnastasMariKıremlitarafındanöne
sürülenbugörüşüMinorskydekabul
etmektedir.KıremliveMinorsky’niniddialarının
tenkidiiçinbkz:Taşğın,aynıyer.
23MartinvonBruinessen,Kürtlük,Türklük,
Alevilik,EtnikveDinselKimlikMücadeleleri,
İstanbul,İletişimYayınları,2001,s.133;
Bruinesseniddiasını;Ehl-iHakdilini
konuştuklarınısöylediğiŞebekleriAnadolu
Alevîliğinebağlayanunsurun,inançlarının
içeriğininyanında,GoranîileZazadillerinin
akrabadillerolmasınadayandırmaktadır.Ancak
bukonuyailişkinsavlarının,ikibölgedeyapılacak
birsahaaraştırmasıileaçığaçıkarılabileceğinide
eklemektedir.Bruinessen,a.g.e.,s.138.
24Örneğinhttp://www.aksam.com.tr/dunya/isid-
110-kisiyi-kacirdi/haber-325076,16.07.2014,son
erişimtarihi:
05.01.2015;http://www.hurriyet.com.tr/gundem
/26935338.asp,03.08.2014,sonerişimtarihi:
05.01.2015;http://www.milliyet.com.tr/isidkabusu-milyonlari-
yollara/dunya/detay/1925840/default.htm,
14.08.2014,sonerişimtarihi:
05.01.2015;http://www.radikal.com.tr/yazarlar/
fehim_tastekin/kurt_dayanismasi_ezidi_surgunu_
turkmen_yalnizligi-1205241,06.08.2014,son
erişimtarihi:05.01.2015.
25
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_taste
kin/kurt_dayanismasi_ezidi_surgunu_turkmen_yal
nizligi-1205241,06.08.2014,Sonerişimtarihi:
05.01.2015.
26http://t24.com.tr/haber/ismail-besikci-vakfi-
isid-sadece-siilere-degil-herkese-tehdit,267118,
09.08.2014,sonerişimtarihi:05.01.2015.
27http://www.yenicaggazetesi.com.tr/korku-
cukuru-102819h.htm,14.09.2014,sonerişim
tarihi:05.01.2015.
28http://www.mfa.gov.tr/irak-turkiye-ikili-
iliskilerinde-son-donemde-meydana-gelengelismeler.tr.mfa,Sonerişimtarihi:18Ekim2011.
Ayrıca
bkz:http://www.orsam.org.tr/en/enUploads/Arti
cle/Files/20111129_orsamrapor88.pdf,s.51-dp.
21.sonerişimtarihi:27.01.2015.
29Sözkonusutartışmanındetaylandırılmasıve
kaynakgösterimibuyazınınkapsamını
17
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
Cezire’de tesisinden evvel, Şebeklerin
Musul’da
yerleşik
bulundukları
anlaşılmaktadır. Zira Osmanlı TapuTahrir kayıtlarına göre; Musul’da
1523’de 404 kişi, 1540’da 1098 kişi,
1557’de 686 kişi, 1575’de 1231 kişi
olarak hesaplanan yerleşik bir Şebek
nüfusmevcuttur.30
Tanzimat’ınardındanbaşlatılanOsmanlı
yenileşmesi
kapsamında
devletin
merkezîleştirmepolitikalarısüreçiçinde
Musul’da
da
uygulanmaya
başlanmıştır.31 Özellikle II. Abdülhamid
devrinde Osmanlı sınırları içerisinde
yaşayanveMüslümankabuledilenfakat
Sünni olmayan gruplar bir ıslah
programına
tâbi
32
tutulmuştur. Şebeklerin de “fırka-i
dâlle” olarak vasıflanan bu gruplara
dâhilinde değerlendirilip “tashîh-i
iʻtikâd” etmeleri beklenmiş ve bu yönde
farklıuygulamalargeliştirilmiştir.33Her
ne kadar konuya ilişkin bir takım arşiv
belgelerinden bahsetmek mümkünse
de,34 konu üzerine ileride yapılacak
ayrıntılı araştırmalar, bahse konu
dönemde Şebeklerin ne kadarlık bir
bölümünün Sünnileştirildiği sorusuna
cevapvermemizisağlayacaktır.
Şebeklerin I. Dünya Savaşı sırasında ve
akabindeki
durumları
halen
aydınlatılmayı beklemektedir. Bununla
birlikte 1915 yılına ait bir İngiliz
istihbarat raporunda diğer Kızılbaş
toplumlar
gibi
Kürt
olarak
vasıflandırıldıkları bilinmektedir.35 I.
Dünya Savaşı’nı izleyen İngiliz işgali ve
mandadönemineaithatırateserlerinden
birininmüellifiolanve1924’deMusul’da
bulunanİngilizgörevliHarryC.Lukeise
“Musul ve Azınlıkları” isimli kitabında
Şebekler için şu ilginç ifadeleri
kullanmaktadır: “Kürt Şiîlerin bir
mezhebi olma ihtimali bulunan
Şebeklerin tuhaf bir lehçeleri var ve
kendilerine ait camileri bulunmuyor.
Komşuları, bu kabilenin büyük Moğol
istilalarından sağ kalan bir kavim
olduğunu düşünüyor, yani Hülagu’nun
veyaTimurlenk’inyaşayanbirkalıtı”.36
Luke’un ifadelerinde görülen çelişkiler
Şebeklerin tarih boyunca etnik ve dinî
kökenlerine ilişkin hedef oldukları
iddiaların adeta bir özeti şeklindedir.
İçinde olduğumuz Ön-Asya’nın yeniden
yapılan(dırıl)ması sürecinde de bölgede
yaşayan toplulukların aidiyetlerinin
kendi seçimlerinden ve/veya ilmî
tartışmalardan
ziyade
kim(lerin)
“öteki”si
olacakları
noktasında
belirleneceği öngörüsü herhangi bir
şaşkınlıkyaratmayacaktır.
aşmaktadır.Diğerbirakademikçalışmamızda
konutafsilatıylaelealınmaktadır.
33Hut,a.g.t.,358,360-361.
30AhmetGündüz,OsmanlıİdaresindeMusul,
1523-1639,YayınlanmamışDoktoraTezi,Fırat
Üniversitesi,SosyalBilimlerEnstitüsü,Elazığ,
1998,s.225.
1919),T.C.BaşbakanlıkDevletArşivleriGenel
Müdürlüğü-OsmanlıArşiviDaireBaşkanlığı-Yayın
nu.11,(Haz.İsmetDemirvd),Ankara,1993,
s.222-237.
31Taşğın,Irak’taAlevîlerveBektaşîler,s.23.
35Hut,a.g.t.,s.361,dn.1701.
32DavutHut,MusulVilayeti’ninİdarî,İktisadîve
36Luke,HarryCharles,MusulveAzınlıkları,çev.
SosyalYapısı1864-1909,YayınlanmamışDoktora
Tezi,MarmaraÜniversitesi,Türkiyat
AraştırmalarıEnstitüsü,İstanbul,2006,s.125127.
UtkuKavasoğlu,NesnelYayınevi,2007,s.30.
34Musul-KerkükİleİlgiliArşivBelgeleri(1525-
18
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
ABDDeniz
Kuvvetleri’nin2021
Stratejisi
KenanÇabuk
KASEMUzmanı
D
ünya yüzeyinin %80’inin su ile
kaplı olduğu su götürmez bir
gerçektir.Buoranadayanarakda
stratejik olarak dünyada söz sahibi olan
ülkelerin hepsinin de deniz gücü
açısından kayda değer bir noktada
olduklarını açıkça belirtmek gerektir.
Geçmiştebununörneklerinigörmekbize,
geleceğe bakış açımızı yansıtmaktadır.
Büyüyen ve gelişen dünyada su
yollarının kontrolü Papalık’ın başlattığı
bir nevi Haçlı Seferleri olarak
görebileceğimiz doğuya hücumdur.
Portekiz, İspanyol, Hollanda gibi
ülkelerin doğuya kurdukları ticaret
yollarını İngilizler devlet eliyle şirketler
düzeyinde yönetmeye başlamıştır. Bu
hakimiyet 20. yüzyılın ortasına kadar
sürmüştür.BüyükrakipHitlerAlmanyası
özellikle Amiral Karl Dönitz sayesinde
İngiltere’yi II. Dünya Savaşı’nda geçerek
dünyanın en büyük deniz gücüne sahip
olduğunu ispat etti. Ta ki ABD’nin 7
Aralık 1945 günü Pearl Harbor’da
uğradığı baskına kadar, o günden
günümüzekadarABD,Sovyetlerdedahil
olmak üzere hala dünyanın en etkili
deniz kuvvetlerine sahiptir. Bu
pozisyonuna rağmen mezkur alanda
teknolojik ve silah gücü açısından ABD,
hala deniz kuvvetlerine yatırımını
sürdürmektedir.
ABD Deniz Kuvvetleri, bizim ülkemizde
bilindiğişekildesadecedenizgücüolarak
kullanılmamaktadır. Deniz Kuvvetlerini
ikiye ayıran bir sistemle ABD ordusu,
Deniz Piyadeleri Kuvvetleri(Marines) ve
Deniz Kuvvetleri(NAVY) olarak parçalı
bir yapıdadır. Yani operasyonel olarak
denizdengidilerekkaradakimüdahaleyi
yapacaklarayrı,sadecedenizgücüolarak
yapılacak muharebeyi ayrı olarak
organize etmiştir. Burada bizim
anlamamız gereken ABD ordusunun
strateji ve taktiksel olarak alan
uzmanlığınaverdiğiönemdir.
ABDDonanmasınınşuanhizmetinde10
adetuçakgemisibulunmaktadır.BuUçak
gemileri Nimitz tipi olup hepsi nükleer
santralileçalışmaktadır.Tabiiçlerindeki
teknolojik altyapı vs. günümüze
yaklaştıkça artmaktadır. CVN-65 model
uçak gemisi USS Enterprise 1 Aralık
2009’dagörevdenuzaklaştırıldığındabu
sayı 10’a inmişti. Ama bu yılın sonunda
göreve başlayacak olan USS Gerald
R.Ford(CVN-78) uçak gemisi 11. uçak
gemisi olarak donanmaya hizmet
verecektir.
Öncelikle ABD Donanmasının yeni bir
sınıf olarak envanterine katmayı
planladığı Ford sınıfı uçak gemileri bir
önceki modele göre yani Nimitz-class
uçakgemilerinden%33dahaazyakıtve
enerji harcamaktadır. Ayrıca taşıma,
günlükoperasyonkapasitesivepersonel
açısından da Nimitz-class’a göre %30
oranında bir avantajı bulunmaktadır.
ABD Donanması için en hayati noktası
ise, görev süresi açısından Ford-class
uçak gemilerinin 50 yıl daha fazla
ömürlerininbulunmasıdır.
ABDDonanması’nınbuuçakgemileriile
oluşturacağı genç filo için ABD
Donanması’nın Satınalma Sorumlusu
Sean J. Stackley’in 6 Nisan 2016 günü
yaptığıaçıklamayagöre13milyardolara
mal olan ve 2009’da inşasına başlanan
USS Gerald R. Ford(CVN-78) uçak
gemisinin Eylül 2016’da donanmaya
hizmetvereceğinibelirtti.Ayrıca2011’de
inşaasına başlanan ve 2020 yılında
hizmete girecek olan John F.
Kennedy(CVN-79) uçak gemisinin de
%18’inin tamamlandığını belirtti. ABD
Donanması önümüzdeki 5 yıl için rekor
düzeyde bütçe talep etmiş ve 38 yeni
savaşgemisiiçin81milyardolarbütçeyi
senatodan geçirmiştir. ABD Donanması
19
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
buprojelerleelindekigemisayısını308’e
çıkarmayı hedeflemektedir. Planlamaya
göre USS Enterprise(CVN-80) 1 Aralık
2012’de inşaasına başlandı ve 2018’de
görevebaşlayacaktırvesonolarakCVN81; adı henüz belli değil, 2017’de
inşaasına başlanacak ve 2021-2022
arasındagörevebaşlayacaktır.
Sonuç olarak ABD Donanması’nın filo
bazında değerlendirecek olursak, uçak
gemileri filoların vuruş gücü, operasyon
merkezi ve istihbarat açısından en
önemli silahlarıdır. ABD Donanması’nın
6. Filosu’nun İtalya Napoli’deki kontrol
merkezinde önümüzdeki 5 yıl içinde
üretimdebulunanbuuçakgemilerinden
bir tanesini Akdeniz ve belki de
Karadeniz’de görebiliriz. Ayrıca 5.
FilonunBahreyn’dekimerkezindedebir
Ford-class uçak gemisi ile ABD, bölge
üzerinde kendi ağırlığını daha da
hissettirecektir.
Bu görüşler doğrultusunda gelişmeleri
takip eden rekabet veya dayanışma
içindeki
diğer
ülkeler,
Rusya
Federasyonu ve Almanya gibi durumu
anlayıp ona göre belki de tertibat
almışlardır. Rusya Federasyonu’nun
Kırım’ı işgali ile başlayan ve Türkiye
üzerine
oynayarak
boğazları
kapattırmak hamlesinin ABD ve Rusya
Federasyonu’nun AB’ye karşı bir
işbirliğine dönüşmesini de görebiliriz.
VeyaABD’ninKaradeniz’deolmasınıçok
fazla bulan Rusya Federasyonu
Karadeniz’e ABD gemilerinin girişini
uluslararası hukuk ile engellemeye
çalışabilir. Almanya ise Türkiye ile
arasındaki
sıcak
bağları
kuvvetlendirerek Ön Asya’daki çatışma
gücünü ve terör artıklarını Edirne’den
ileriyegeçmesiniistememektedir.
Büyük oyuncular büyük oynarlar, ama
her zaman büyük hayallerin yıkılması
dahabüyükolur.
Kaynakça:
- NTV,8Nisan2016.
- Ronald O’Rourke, Navy Ford (CVN-78)
Class Aircraft Carrier Program:
Background and Issues for Congress, 5
Nisan2016.
Impactsofthe
RefugeesCrisison
Turkey:SocioEconomicandSecurity
Dimension
CemApaydın
KASEMExpert
T
he refugee crisis that the Arab
Springtriggeredandthecivilwar
inSyriahasdeepenedhasalready
turned
into
an
interregional
humanitarian crisis. Turkey alone hosts
more than 2.2 million Syrian and Iraqi
refugees. Moreover, it is now home to
42% of Syrians, who migrated to
neighboringcountriesandvariousparts
of the world. Out of about 2 million
Syrians who came to Turkey in the last
threeyears,theTurkishauthoritieshave
registered 1,758,000. However, it is
estimated that the actual number is
around3million.Fifteenpercentofthose
registered as Syrian refugees have been
accommodated in 22 different camps,
which meet their needs. Since camp
residents do not receive work permits,
there are many more refugees living
outside the refugee camps. There are
ongoingattemptstouserefugeeidentity
cardstosolvetheeducationalandhealth
challenges that refugees living outside
the camps face. Regarding education,
100,000 Syrian children are continuing
topursuetheireducationin450schools.
TheTurkishgovernment,NGOs,andthe
educationcommissionthattheCoalition
of Syrian Opposition created pay for
these schools’ needs. According to
20
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
UNHCRdata,37Turkeyisthecountrythat
has accepted the largest number of
refugees over the course of this crisis,
and, to date, it has spent more than 7.5
billion dollars on refugees.38 While the
figures are obvious, comments that
Turkey has used the refugees as a
weapondonotfitintotheframeworkof
fairness as response the Turkish
authorities’ attempts to share the
responsibilities.
By 2015, an increase in the number of
thosetryingtoreachEuropebyseaand
losing their lives on the road led to the
need to address the issues between the
EU and Turkey. According to the plan
theyagreeduponafterthenegotiations,
Turkey is responsible for convincing
Syrian immigrants to remain within the
Turkish borders and exercising more
stringentcontroloverthosewhowantto
enterEUcountriesillegally.Inexchange,
itisanticipatedthatTurkeywillreceive
3billionEurosinfinancialaidandbenefit
fromsuchactionsastheopeningofnew
chapters in negotiations on EU
membership,theaccelerationofthevisa
exemption process, invitation to highlevel EU summits, and inclusion in the
‘safecountries’list.39Atfirstsight,itmay
seem that 3 billion Euros constitutes a
significant amount .In fact, EU
representatives have stated as much.
However, considering the nature of the
problem, this inference is not accurate.
AstheresearcherMustafaKutlaystates,
EU financial aid corresponds to 1,145
Eurospercapitafortheentirelivesofall
the refugees in Turkey. This figure is
equivalenttoalowermonthlyincomefor
a minimum-wage worker in many EU
countries, especially the Central
European countries that are opposed to
the greater resistance to receiving
refugees. For example, the minimum
wage is 1,923 Euros in Luxembourg,
around1,500EurosinEngland-BelgiumNetherlands, and 1,473 Euros in
Germany. So, in terms of per capita aid
for refugees in Turkey, the amount is
undertheEU’ssupportcapacity.40
In Syria, there was a change in the
balanceofpowerinfavoroftheregimeas
aresultofRussia’sheavyairstrikesand
itcreatesnewwavesofimmigration.Due
tokeepingcloseofbordersbyAnkarafor
a short time after Russian involvement,
the High Representative for EU Foreign
Affairs and Security Policy, Federica
Mogherini, stated, “Protection of
refugeesisTurkey’smoralandevenlegal
liability.”However,atthesametime,EU
representatives warned Greece to
control its borders tightly and prevent
the entry of refugees to the Schengen
area, threatening that Greece would
otherwise be removed from the
Schengen zone.41 These statements
appear to have revealed the
contradiction of official EU sources’
“moral liability”. Moreover, the EU’s
approachisplayingnosmallpartinthe
turningofTurkeyintoanopen-airprison
for Syrian refugees seeking to reach
Europe.
Turkey was previously trying to cope
withitsownproblems,especiallyinthe
area of labor and employment. Now it
37http://www.unhcr.org.uk/about-us/key-facts-
39
and-figures.html
http://www.consilium.europa.eu/en/press/pressreleases/2016/03/18-eu-turkey-statement/
38Erdoğan,Murat&Ünver,Can,Perspectives,
ExpectationsandSuggestionsoftheTurkish
BusinessSectoronSyriansinTurkey,TİSK
PublicationNo:354,p.9,30.09.2015.
40Kutlay,Mustafa,MülteciKrizi:AB’ninDerin
Çelişkisi,USAK,http://www.usak.org.tr/tr/koseyazilari/multeci-krizi-ab-nin-derinceliskisi11.02.2016.
41Kutlay,Mustafa11.02.2016.
21
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
faces bigger problems involving the
distribution of Syrian refugees
throughout the country. Economic
imbalancehasconsiderablyexacerbated
the developments associated with the
crisis.Intheabsenceofalegalbasisfor
theiremployment,unregisteredrefugees
across the country have brought cheap
labor,whichhashadanegativeimpacton
Turkey’s peculiar economic policies.
Another noteworthy economic problem
isthefactthatunregisteredworkersdo
not benefit from social security
protection. According to the Council of
Ministers’ Regulation dated January 11,
2016, work permits will be granted to
Syrian refugees who are under
temporary protection, and this will be
abletoresolvesomeoftheproblemsthat
theyhaveexperienced.42Theintentionis
to prevent the issues associated with
unregistered employment and cheap
labor in this manner. However, the
effectsofthissituationoncompetitionin
the labor market and social cohesion
remaintobeseen.
Theneedtoestablishpoliciestoaddress
thehealthproblemsofSyrianrefugeesis
also an issue worthy of research. The
health sector is experiencing problems
regarding dozens of issues, including
basic health insurance, the use of state
hospitals, pharmaceutical and surgical
expenses,basicvaccinesforchildren,and
birthrates.Accordingtothedeclaration
oftheMinistryofHealthregardinghealth
expenditure, it has been decided not to
charge Syrians.43 As a result the
remunerationpolicythatwaspreviously
implemented for Turkish citizens
becomequiteproblematic.Ofcourse,the
righttohealthisoneofthebasichuman
rights that are guaranteed in
international and national legal
documents. Health is every human’s
right,regardlessofhisorhercitizenship.
The state has a duty to protect
everybody’s health, including its own
citizens and displaced refugees to the
extent that its facilities allow. However,
the duality that has emerged regarding
thefinancialaspectofhealthcarehasled
to problems in terms of sociological
balance.
InmanyWesterncountries,immigration
is examined from the perspective of
security. Thus, it is emphasized as a
security problem, and its social and
humanitarian aspects receive less
emphasis. Turkey has shown the
weaknessesinthesecuritydimensionof
immigration,andtheperceptionisthatit
is necessary to apply more drastic
measures. One of the problems that
should be addressed regarding the
securitydimensionoftheSyriancrisisis
the smuggling issue. There were
previously cases of smuggling in the
region,buttheSyriancrisishasledtothe
rise of the same. In the past, border
smugglingoccurredinspecificareas,but
withthecollectiveentryofrefugeesinto
the
country,
it
has
reached
44
uncontrollable dimensions. Moreover,
demographic changes in areas with
concentrated refugee populations may
facilitate the rise of ethnic tensions. As
Syrianstendtolivetogetherintheslums,
their integration with locals has been
complicated. This has incited ethnoreligiouspolarization.
42http://www.hurriyetdailynews.com/turkeys-
granting-work-permits-to-syrian-refugeespublishedofficially.aspx?pageID=238&nID=93905&NewsCat
ID=345
43JohnP.Howe,III,M.D.,MedicalNeedsGrowing
Turkey,http://www.projecthope.org/newsblogs/In-the-Field-blog/2015/medical-needsgrowing-for.html,11.02.2015.
44http://www.al-
monitor.com/pulse/originals/2014/11/turkeyborder-security-problem.html#
forSyrianRefugeesIn
22
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
IncomparisontotheimpactoftheSyrian
crisis on public order, the dimension of
terrorism holds immense importance.
TherecentSyria-linkedterroristattacks
in particular have necessitated higherlevelsecuritymeasures.Theissueisalso
sensitive given Turkish citizens’
approach to asylum seekers. The
perception that the refugee population
mayincludesPKKorDAESHterroristsor
Assad-connected entities who want to
punish Turkey risks turning security
concerns into overall anti-immigrant
sentiment. During the initial influx of
refugees, security units devoted serious
worktosuchissuesastakingfingerprints
andkeepingpassportrecords.However,
later,theuncontrolledentryofrefugees
occurred due to large influxes. In
addition to the weak points of the
frontier, the geographical conditions
have made it impossible to control the
entry of refugees effectively, especially
during periods of great flows.
Considering that Turkey has a 900-km
border with Syria, its current border
security capacity is insufficient for the
prevention of such crossings. Lately,
border security has gained even more
importanceduetorecenteventsinSyria.
The latest developments include the
territorial
gains
of
terrorist
organizations such as DAESH and PYD
close to the Turkish border, the
involvement of Russia in Syria and its
actionsagainsttheSyrianoppositionand
TurkmenFront,andtheintensificationof
Turkey’s
fight
against
DAESH
occurrences have encouraged the
strengthening of security at the Turkish
border.45
At this point, the open support of
Western states46 and the Russian
decision to bomb Latakia and the
Turkmen Mountain rather than
Raqqa47hasempoweredPYDanditseeks
to implement a strategy to expand its
areaofdominancetotheMediterranean
Sea. In pursuit of demographic
domination, PYD aims to subject the
Turkmen and Arab population of the
region to forced migration towards
Turkey.48 Not only will the forced
migration strategy create new waves of
migration,butitwillalsocomplicatethe
living conditions of people who are
already refugees and affect local
attitudes towards them. Withdrawing
supportfromterroristorganizationsthat
implementthiskindofforcedmigration
policywillbeintheinterestsofWestern
countriesthatarestrivingtostoprefugee
flows.
To summarize, as a sociological reality,
the refugee issue has turned into
integration and security issues, and its
social,
political,
and
economic
dimensionshaveimpactedTurkey.Since
thecrisisbegan,Turkeyhasmadeefforts
atcapacityinordertoserveanexample
to the whole world when it comes to
meeting refugees’ basic and vital needs.
However, besides meeting the Syrian
refugees’ basic needs, Turkey needs to
achieve more holistic social and legal
regulationsfortheSyrianslivingoutside
the camps. Furthermore, successful
integration process management would
contribute to social diversity and the
development of multicultural structure
in the long term. In addition, the
strengtheningofthesocialtiesbetween
45Akgül,Arif&Kaptı,Alican&Demir,Oğuzhan
47
Ömer,MigrationandPublicPolicies:AnAnalysis
ofSyrianCrisis,TheGlobal,Volume:1,Issue:2,pp.
1-22,p.15,2015.
http://www.independent.co.uk/news/world/midd
le-east/russia-accused-of-ethnic-cleansing-ofturkmen-in-syria-air-strikes-a6755186.html
46
48
http://rudaw.net/english/middleeast/syria/2602
20162
http://www.liveleak.com/view?i=081_143792981
5
23
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
the people of the neighboring countries
will prepare the ground for more
powerful political and economic
cooperationinthefuture. Türkiye’ninNATO’ya
GirişSürecive
DemokratParti
ŞerifeKodal
KASEMUzmanı
N
ATO(North Atlantic Treaty
Organization – Kuzey Atlantik
AnlaşmasıÖrgütü),4Nisan1949
tarihinde,baştaABDolmaküzereKanada
ve diğer Batı Avrupa ülkelerinin
girişimleriyle toplam on iki ülkenin
imzaladıkları
bir
antlaşma
ile
kurulmuştur. NATO bir savunma
organizasyonu olmasının yanı sıra, üye
ülkeler arasındaki askeri ve siyasi
ilişkileridüzenlemekledemükelleftir.
Türkiye,İkinciDünyaSavaşı’ndansonra
Batı dünyası ile daha fazla yakınlık
kurmayabaşlamıştır.Zirasavaştansonra
Türkiye, Sovyetler Birliği karşısında tek
başına kalmıştır ve ilk olarak ABD’den
destek görmüştür. Buna örnek olarak
Missouri zırhlı gemisinin 5 Nisan
1946’daİstanbul’agelmesigösterilebilir.
ABD’li kumandanlar İsmet İnönü’yü
ziyaret etmiştir. Bu da Türk-Amerikan
ilişkilerinin gelişmesi açısından önemli
bir adımdır. Tarihe baktığımızda
NATO’yailkmüracaatınCumhuriyetHalk
Partisi’nin iktidarda olduğu dönem
gerçekleştirildiğini görüyoruz. Söz
konusu
müracaat,
olumlu
neticelenmemiştir.
İkiülkearasındadostlukkurmaçabaları
Demokrat Parti döneminde artış
göstermiştir. Demokrat Parti, 14 Mayıs
1950 tarihindeki seçimlerle iktidara
gelmiştir. Hükümet programında ise
baştaABDveİngiltereolmaküzereBatılı
ülkeler ilke sıkı dostluk ve işbirliğine
dayanan bir dış siyaset anlayışı yer
almaktaydı.ABD,SovyetlerBirliği’ninve
dolayısıyla Sovyet emperyalizm ve
komünizmin tehdidine karşı “Truman
Doktrini”
ve
“Marshall
Planı”
uygulamalarını devreye sokmuş ve
bunlarınneticesindeTürkiyeileABDve
diğer Batı ülkeleri arasındaki yakınlık
artmıştır. Fakat bu çalışmaların yeterli
olmadığına kanaat getirilmiştir. Türkiye
kendisini tehlikede görüyor ve
güvenliğini sağlamak için NATO’ya
girmek istiyordu. Yani Türkiye’nin
NATO’nunbirparçasıolmayıistemesinin
ananedeniSovyetlerBirliği’ninyarattığı
tehditti. Buna ek olarak, savaş sonrası
yaşanan
ekonomik
sorunlardan
kurtulmak ve Türk ordusunun
geliştirilmesivekalkındırılmasıdadiğer
nedenler arasındaydı. Tüm bunlar; eğer
süreç olumlu neticelenirse, iç politikada
daDemokratParti’yeavantajsağlayacak
kozlar olacaktı. Zira tüm bu gelişmeler
1950
seçimlerinde
adeta
birer
propagandamalzemesihalinegelmiştir.
İşte Demokrat Parti tam da bu
nedenlerden dolayı NATO’ya üye olmak
istemiş ve bu nedenle kendisine
kilometrelerceuzaklıktaolan20Haziran
1950’de çıkan Kore Savaşı’na müdahil
olarak asker göndermiştir. Bu girişim
halk nezdinde olumlu karşılanmasına
rağmen muhalefetteki Cumhuriyet Halk
Partisi tarafından eleştiriye maruz
kalmış ve bir Anayasa ihlali olarak
nitelendirilmiştir.Ayrıcakararıeleştiren
çeşitlidernekvebasın-yayınorganlarıda
komünist
oldukları
iddiasıyla
kapatılmıştır. Kore’ye asker gönderme
kararı bazı yönleriyle de ilklerin kararı
olmuştur. Bu tarihe kadar Türkiye, ülke
sınırları dışında herhangi bir askeri
harekâta katılmıyordu. Bu gelişmeyle
beraber hem bu kuralın dışına çıkılmış,
hemdehükümetlerindışpolitikayadair
kararları
mecliste
tartışmaya
24
STRATEJİKREKABET–MAYIS2016
açılmıştır.49 Fakat bu girişimden önce
Türkiye Haziran 1950’de NATO üyeliği
için müracaatta bulunmuş, Norveç,
İngiltere, Danimarka, Hollanda, Belçika
gibi
bazı
devletler
Türkiye’nin
başvurusuna muhalefet etmişlerdir.
Eylül 1950’de toplanan NATO Bakanlar
Konseyi başvuruyu reddetmiş ve üyelik
gerçekleşememiştir.50 Bunun nedenleri
arasında,
Türkiye’nin
sınırlarının
genişliği ve üye ülkelerinin aldıkları
yardımın azalacağı endişesi yatıyordu
denebilir. Bunun yanı sıra eğer Türkiye
üye olarak NATO’ya kabul edilirse
Sovyetler Birliği’nin saldırıya geçme
ihtimalindenkorkuyorlardı.İngiltere’nin
karşı çıkma sebebi diğerlerinden biraz
dahafarklıydı,zirabuülkeÖnAsya’daki
menfaatlerini ön planda tutmaktaydı.
Fakat daha sonra İngiltere Türkiye’nin
ÖnAsya’dakietkinliğinigörmüşveüyelik
konusundamuhalefetetmeyibırakmıştı.
KoreSavaşıçıktığındaBirleşmişMilletler
üye ülkelerden asker talep etmişti.
Türkiye de bu çağrı üzerine bir tugay
askerini Kore’ye göndermişti. İlk olarak
4500 asker Kore’ye gönderildi. Daha
sonraiseyaklaşık6000’inüzerindeasker
Kore’ye gitti. Türk askerinin bu
coğrafyada başarılı olması Türkiye’nin
NATO’yaüyeliksüreciniolumluetkilemiş
ve Atlantik Konseyi, Eylül 1951’de
Kanada’daki toplantısında Türkiye’nin
paktın bir parçası olmasını kabul
etmiştir. Fakat başarılara rağmen,
Türkiye Kore’de 751 şehit vermiştir.
Süreç ilerlerken Cumhurbaşkanı Celal
Bayar bizzat devreye girmiş ve
Türkiye’ye 1951 senesinde gelen bir
Amerikan
heyetiyle
görüşmeler
yapmıştır. Tüm bu gelişmeler olumlu
neticelenmiş ve 16 Şubat 1952’de
AmerikanBüyükelçisiTürkHükümeti’ni
paktın Portekiz’deki konferansına davet
etmiştir. 19 Şubat 1952’de Türkiye’nin
NATO’yaüyeliğiTBMM’deonaylanmıştır.
Süreç, özellikle basında Demokrat
Parti’nin üstün çabalarının neticesi olan
bir başarı olarak yer almıştır. Türkiye
NATOüyeliğisayesindeBatılıülkelerile
daha iyi ilişkiler kurarak komünizme
daha doğrusu SSCB’ye karşı önlemlerini
de almış oluyordu. Bu da ilerleyen
yıllarda ülkede komünizme karşı bir
antipatinin başlayacağının habercisiydi.
Şunu da açıklıkla belirtmek gerekir ki,
NATO’nun üyesi olan Türkiye’nin ne
kadar menfaat temin ettiği veya zararla
çıktığını analizi için başka bir makale
yazmayaihtiyaçvardır.
49SedefBulut,“SovyetTehdidineKarşıGüvenlik
50İlbeyiÖzer,DemokratPartiDönemiSiyasive
Arayışları:I.veII.MenderesHükümetlerinin
(1950-1954)NATOÜyeliğiveBalkanPolitikası”
AnkaraÜniversitesiTürkİnkılâpTarihiEnstitüsü
AtatürkYoluDergisiSayı:41,Mayıs2008,s.3561.
SosyalHayat,İskenderiyeKitap,İstanbul2015,s.
84.
25

Benzer belgeler