PDF Versiyonu - Kahve Molası

Transkript

PDF Versiyonu - Kahve Molası
Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 3 Sayý: 488
21 Nisan 2004 - Fincanýn Ýçindekiler
■
■
ISSN: 1303-8923
■
■
Arkadaþlarýnýza önermek ister
misiniz?
■
■
"TAÞ FIRIN ERKEÐÝ" MODELÝ ZARAR VERÝYOR ... Nevzat
Tarhan
Amele Pazarý ... Özlem Özdemir
Köy Ekmeði ... Suna Keleþoðlu
ÝNTÝKAM TANRIÇASI NEMESÝS ... Leyla Ayyýldýz
Jose ... Tarkan Ýkizler
MÜRDÜM ERÝÐÝ SEVENLER DERNEÐÝ ... Burak Ü.KILIÇASLAN
KISAYOLLAR
■
SON BASKI
kahvemolasi.com
Arþivimiz
Yazarlarýmýz
Manilerimiz
Forum Alaný
Ýletiþim Platformu
Sohbet Odasý
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
Kütüphane
Kahverengi Sayfalar
FÝNCAN/SÝPARÝÞ
Medya
Ýletiþim
Reklam
Gizlilik Ýlkeleri
■
Milenyumun Mandalý...Sait Haþmetoðlu
Dost Meclisi, Tadýmlýk Þiirler, Biraz Gülümseyin, Ýþe Yarar Kýsayollar, Damak Tadýnýza Uygun
Kahveler
Editör'den : Geçiyordum uðradým!..
Merhabalar,
Yüklü bir sabah programý nedeniyle dükkaný erken kapatýp kaçmak zorundayým. Dünkü
yazýnýn devamý getirmek istiyordum ama olmadý. Kýsmetse yarýn devam ederiz. Þimdi
sizleri birbirinden deðerli arkadaþlarýmla baþbaþa býrakýyor ve huzurlarýnýzdan Ýzmir
marþý ile ayrýlýyorum. Kalýn saðlýcakla.
Bir sonraki sayýda buluþuncaya kadar bulunduðunuz yerden bir adým öne çýkýn.
Sevgiyle...
Cem Özbatur
Kim Bu Editor?
Yukarý
KAPI KOMÞULARIMIZ
AKIL OYUNLARI : Prof. Dr. Nevzat Tarhan
"TAÞ FIRIN ERKEÐÝ" MODELÝ ZARAR VERÝYOR
"Kavga çýkarýp, olay yaratan; kadýna para koklatmayacaksýn, mal vermeyeceksin " diyerek evde kontrolü
elinde tutmaya çalýþan erkek tipi model alýnmaya baþlandý. Geleneksel aile yapýmýzda zaten var olan kadýnýn
özgürlüðünü kýsýtlayan, mutsuzluluðunu attýran erkek tipi þimdi sorgulanmaya baþladý. "Çocuklar Duymasýn"
dizisi aile yapýmýza zarar veriyor.
Erkekler "Taþ Fýrýn Erkeði" modelini kahraman gibi görüp erkek dediðin böyle olmalý diyerek erkek egemen
kültürünü pekiþtiriyor.
KADIN DEPRESYONA GÝRÝYOR
Ezilen kadýn üç türlü tepki veriyor. Karþýlýk vererek kendisini savunmaya çalýþýyor. Böyle durumlarda evde
þiddet baþlýyor, evlilik tartýþýlýr hale geliyor. Boþanmaya giden süreç baþlýyor. Ýkincisi dizide olduðu gibi eþine
büyük çocuk muamelesi gösterip çeþitli hile ve yalanlarla onu oyalamaya çalýþýyor. Üçüncüsü kadýn
duygularýný bastýrýyor. Kendisini deðersiz ve yetersiz hissediyor ve depresif hali ortaya çýkýyor.
Çözüm bu dizileri izleyenlerin sorgulayarak izlemeleridir. Dizideki rollerin sanat gereði dramatize edildiði,
özellikleri, çarpýcý hale getirebilmek için abartýldýðýný izleyenler unutmamalýlar.
Yapýmcý da, zaman zaman dizi kahramanlarýna " ben eþime haksýzlýk ediyorum, bu þekilde ona
baðýrmamalýyým, böyle baðýran çaðýran erkekle yaþamak zor" gibi söylemlerde bulundurmalý.
MAÇO ERKEK TÝPÝ
- Gücü sever
- Kavga ve korkunun verdiði heyecan onu mutlu eder
- Kýzgýnlýk ve öfkeye baðýmlýdýr, onu mutlu eder
- En güzel anda gününüzü mahveder
- Kurallara uymayý aptallýk olarak görür
- Yaptýklarýndan derin suçluluk duymaz
- Özgürlük tutkunudur, hep hareket arar
- Planlý yaþamayý sevmez, yaþamak zorunda ise hep þikayetçidir
- Canlý, enerjik, heyecanlýdýr ama güvenilmez.
NASIL DAVRANILMALI:
Böyle bir erkekle yaþamak zorunda iseniz, onlarý tanýmalýsýnýz. Bu kiþiler, karþý tarafýn duygulara tepkisi ile
beslenirler. Misilleme yaparsanýz, davranýþlarý pekiþir. Onlarý kontrol etmek yerine kendimizi kontrol etmeliyiz.
Düþünen beyin ile hareket edip halden saptýrýlabilir. Çekip gider ateþini baþka yerde söndürürse kazandýnýz
demektir.
Empati duygusu geliþtirmediði için eþini anlayamaz. Sizi kýþkýrtmak için elinden geleni yaptýðýnda onu
umursamazsanýz egosunu tatmin ederek psikolojik gýdayý bulamadýðý için baþka yollar arayacaktýr.
Böyle davrandýðýnýzda sizi can sýkýcý, korkak bulacaktýr. Aldýrmamalýsýnýz.
Bir örnek: Bir maganda size baðýrmaya baþladýðýnda "lütfen yavaþ konuþun, sizi anlamam lazým", þeklindeki
cevabýnýz onu þaþýrtýr ve düþündürebilir. Onu düþündürebilecek bir þey yaparsanýz kazanýrsýnýz.
Nevzat Tarhan
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Ucundan Kenarýndan : Özlem Özdemir
Amele Pazarý
Caminin duvarýna yaslanan yaþlý adama baktý göz ucu ile. Onun da elinde bir sigara, gözü yolda,
yavaþlayan arabalara umutla bakýp bekliyordu.. Bu yaþta birini kim ne için isteyebilirdi ki? Raconu
sigara idi sanki bu iþin, hemen hemen hepsinin elinde bir sigara, elinde ya da duvar dibinde naylon
bir poþet, duracak bir arabanýn kendilerini almasýný bekliyorlardý.
Sabahýn yedisinden beri beklemekten yorgun düþen Osman, daha fazla dayanamamýþ ve oturmuþtu
duvarýnýn dibine. Ýçmek öyle fazla içinden gelmese de vakit geçirmek için yakmýþtý bir sigara daha,
yaktý ve gözü yolda daldý yine düþüncelere. Bu üçüncü günüydü, artýk umudunu yitirmeye baþlamýþtý.
Erkek kardeþi yoktu Osman'ýn, bu yüzden amca oðlu Halil'i en yakýný bilirdi. Kendinden sekiz yaþ büyük de
olsa, ona küçük muamelesi yapmaz, her derdini, sýkýntýsýný dinler, arkadaþlýk ederdi. Þu Ýstanbul iþi çýkana
kadar..... Dokuzuncu ayda, çalýþmaya gidiyorum diyerek ayrýlmýþtý köyden Halil. Tek söylediði Ýstanbul'a gittiði
idi. Gittikten sonra uzun bir süre hiç aramadý Halil, her gördüðünde amcasýna, bacanaðýna, yengesine Halil
Abisini sorduysa da bir cevap alamadý kimseden. Derken bir Pazar günü evi aradýðý duyuldu, Ýstanbul'da
çalýþýrmýþ, iyi para kazanýrmýþ, halinden de çok memnunmuþ..... Ve Ýstanbul çok güzelmiþ.... O günden sonra
Osman'ýn aklý hep Halil'den gelen telefona takýldý kaldý. Halil Abisi gittiðinden beri köyün zaten olmayan tadý
tuzu hepten kaçmýþtý Osman için. O da Halil gibi gitmek istiyordu köyden, köyden uzaklaþmak, Ýstanbul'a
gitmek, kendi parasýný kazanmak istiyordu. Artýk dört gözle Halil'in gelmesini bekler oldu Osman. Kurban
Bayramýna bir hafta kalmýþtý ki, kahvede Halil'in adý geldi kulaðýna Osman'ýn.
Ýþte bir araba daha yanaþtý. Fýrladý yerinden Halil.
- Fayansçý arýyoruz? Var mý içinizde fayanstan anlayan?
Dünden beri bekleyen bir çocuk vardý, saçlarý neredeyse kýrmýzý..
- Ben anlarým abi. Dedi.
- Hadi Gel. Baþka yok mu bir kiþi daha lazým bize.
Kimse çýkmadý baþka fayanstan anlayan. Beklemeye devam.
Arkasýný döndüðünde Halil'in bacanaðý ile arkadaþlarýný gördü Osman. Her ne kadar kulak kabarttýðýysa da
duyamadý konuþulanlarý. Daha fazla dayanamayýp yanlarýna gitti.
- Selamun Aleyküm
- Aleyküm Selam.
- Halil Abimden mi bahsediyodunuz az evvel? Adýný duydum gibi oldu da.
- Halil Abimden bahsediyoduk. Dün telefon etmiþ ablama, arefe günü gelirmiþ Allah kýsmet ederse.
Uzun zamandýr beklediði haber buydu iþte Osman'ýn. Halil Abisi gelecek ve onu da Ýstanbul'a götürecekti.
Doðru evin yolunu tuttu, bir an evvel gidip anasýna anlatmak istedi gönlünden geçenleri. Neden bu kadar
heyecanlandýðýna anlam veremeden dinledi anasý Osman'ý.
- Dur bakalým, bir gelsin Halil. O kadar kolay mý Ýstanbul'da iþ bulmak. Senden büyüktür Halil. Ne iþ olsa
yapar, sen ne iþ yapacaksýn?
Yanaþan arabaya bu kez isteksiz kalktý, zaten arabanýn baþý anýnda dolmuþtu. Sesleri duyabiliyordu,
konuþaný göremese de.
- Bahçe iþi için adam arýyoruz. Çiçekler budanacak, yenileri ekilecek.
- Ben yaparým, dedi. Cýlýz bir sesle Osman.
- Sen inþaatçý deðil miydin? Dedi , iki gündür beraber beklediði gençten bir çocuk.
Þimdi ona cevap verecek hali yoktu, kalabalýðý açýp, yaklaþtý arabanýn camýna.
- Ben anlarým bahçe iþinden.
- Eyvallah, aldýk arkaya üç kiþi, yeter bize.
Dönerken verdi cevabýný genç adamýn.
- Olsun bahçe iþinden de anlarým, hem de daha iyi anlarým.
Halil Abisi, bahçe iþi uzun sürmez diyerek akýl vermiþti, hem kalacak yer de vermezmiþ bahçe iþi
yaptýranlar. Ýnþaat iþinden de pek anladýðý söylenemezdi ama sývacýlýk hem uzun sürer hem de kolay
öðrenirsin diyen Halil Abisinin dediklerini yapýyordu. .
Beklemeye devam.... Yoldan geçenleri seyretmeye baþladý. Pek çoðu anasýndan daha yaþlý ama
dipdiri, anasý gibi kambur deðil. Kendinden genç kýzlar, oðlanlar, hepsi bir yerlere koþturuyordu.
Hepsinin bir iþi vardý. Karþýda üzerinde ''Simit Sarayý'' yazan dükkan dolup taþýyordu, simidin ne
olduðunu bilse de ''Simit Sarayý'' nýn ne demek olduðuna anlam veremeden giren çýkaný seyretmeye
devam etti Osman. Umutlarý kýrýlmak üzere olsa da Halil abisinin de beþinci gün iþ bulduðunu
hatýrlayýp rahatlýyordu..
Anasýna anlatýrken yaþadýðý coþku, anasýnýn ifadesiz yüzüne raðmen yok olmadý. Aklýna koymuþtu bir kere
gidecekti.
Bayram yaklaþtýkça içi içine sýðmaz oldu Halil'in. Artýk sadece Ýstanbul süslüyordu hayallerini. Ýstanbul'a
gitmek ve çalýþmak, köyden kurtulmak. Nihayet beklenen gün geldi, duydu ki gelmiþ Halil abisi, sabah
erkenden gelmiþ. Yemeðini yiyip hemen gitmek istediyse de daha yeni gelmiþti, hele biraz dinlensin diye
bekledi. Ýkindiyi zor buldu.
Arefe günü bütün köy halký ikindi ezanýndan sonra, bayramlýklarýný giyip, mezarlýða gider, yakýnlarýnýn
mezarýna su döker, dua ederdi. Herkesden önce mezarlýða gidip dedesinin mezarýnda beklemeye baþladý.
Babasý gelmeden bir tane de sigara yaktý mezarýn taþýna oturup. Bütün köy görünüyordu buradan. Gözleri
artýk alýþmýþtý bu manzaraya, bakar bakmaz buldu kendi evini, amcasýnýn evini.... uzaktan baktý köyüne,
içinden, uzun süre bu manzaraya hasret kalmayý dileyerek. Mezarlýk yavaþ yavaþ dolmaya baþlamýþtý.
Camiden çýkan köyün erkekleri, köyden gelen kadýnlar, bayramlýklarýný giyinmiþ çocuklar mezarlýkta
toplanmýþlardý. Az sonra, Halil Abisi göründü yolun baþýnda, yanýnda amcasý, yengesi, çocuklar. Koþtu sarýldý
boynuna. Deðiþmiþti sanki, üstü, baþý, parlayan saçlarý, kemerine taktýðý cep telefonu. Deðiþmiþti Halil Abisi.
Hal hatýr sorup, konuþtular ayak üstü. Bütün ailenin toplanmasýný bekleyip, dua ettiler dedenin mezarý
baþýnda.
- Seninle konuþmam lazým. Dedi, Osman.
- Ne hakkýnda?
- Ýstanbul. Ben de gelmek istiyorum seninle.
- Hele gel akþam kahveye konuþalým. Kýsmetse neden olmasýn.
Dünyalar Osman'ýn olmuþtu. Ýþte görünmüþtü Ýstanbul yolu sonunda. Akþamý zor etti, yemeðini bitirmeden
kalktý, amcamlara gidiyorum diyerek. Amcasýnýn evine uðramadan doðru kahveye gitti. Halil Abisinin baþý
kalabalýktý, herkes Ýstanbul'u dinliyordu. Onlar dinledikçe Halil de ballandýra ballandýra anlatýyordu
yaþadýklarýný. Sokuldu yanýna Halil Abisinin, fýrsat kolluyordu, konuya girmek için. Kimsenin yanýndan
ayrýlacaðý yoktu, zaten bekleyecek sabrý da kalmamýþtý Osman'ýn.
- Ne iþ yapýyosun sen abi? Diye girdi söze.
- Ýnþaatte çalýþýrým.
- Nerede kalýyorsun?
- Ýnþaatta.
- Ben de gelsem seninle, bana da iþ var mýdýr inþaatta?
- Benimkinde yok ama inþaat çok Ýstanbul'da gelir beklersin, elbet çýkar bir iþ.
- Nerede beklerim?
- Amele Pazarý'nda.
- Amele Pazarý mý? O da ne?
- Bir sürü yerde var, sabahtan gider beklersin. Ýþçi arayanlar gelir seçer götürür istediklerini.
- Sen de mi orada bekledin?
- Evet, Ümraniye'de bir cami var yol üstünde. Herkes orada bekler, Kadýköy de de var Baþka yerlerde de.
Hangisinde istersen beklersin.
- Sývacý arýyoruz, var mý sývacýlýktan anlayan?
- Anlarým, ben anlarým.
- Çalýþtýn mý daha önce?
- Çoooooookkkk.
- Kalacak yerin varmý?
- Yok.
- Atla arkaya, baþka anlayan varmý?
Oldu iþte, atladý bir arabanýn arkasýna Osman. Halil Abisinin dediði gibi, atladýn mý kamyonetlerden
tekinin arkasýna, bitti bu iþ demektir, dediydi.
Ohhh be kurtuldum iþte, diye geçirdi içinden. Sonunda bir iþe yarayacak, para kazanabilecekti.
Elveda iþsizlik,
Elveda Simit Sarayý.
Elveda Amele Pazarý.....
Özlem Özdemir
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Café Azur : Suna Keleþoðlu
Köy Ekmeði
Þehrin parlak ýþýklarýný seyrederek akþam karanlýðýna panjurlarý kapatýyordum.
Ýþte ilk o zaman geldi burnuma o koku...
Yakýndaki parfüm fabrikalardan gelen bilindik çiçek kokularýndan deðildi.
Biraz yaðmur, biraz bahar, biraz nemli toprak, biraz da yeni dikilmiþ güllerin dibine atýlmýþ gübre kokusu.
Hepsi birbirine karýþýnca tanýdýk bir kokuyu anýmsatýyordu. Karanlýða kapatmaya çalýþtýðým panjurlarý sonuna
kadar açtým. Kafamý pencereden çýkartýp doya doya içime çektim bu kokuyu; topraðýn uyanýþýnýn kokusunu...
Þehir ýþýklarý seyircim, ben akþamýn serinliðinde ürperiyorum.
Bu koku, bu koku....Beni bir yerlere götürüyor.
Yaðmurun gözyaþlarý daha çýkmamýþ çimlere dokunuyor ve ellerim de yýldýzlarý tutuyor.
Bu koku. Topraðýn ve havanýn bu kokusu.
Ellerim, ellerim.
Bu akþam burasý köyüm kokuyordu. Özlediðim, uzaklardaki, nicedir gitmediðim köyüm.
Özlemlerim mi, toprak mý böylesi anýmsatýcý olmuþtu bilmiyorum.
Duyduðum tek koku bu.
Sonra rüyama giriyor halam. Yeni yaptýðý ekmeklerden uzatýyor bana üstünde dumanlarý tüterken. Ben
tarlalarda dolaþýyorum yalýn ayak.
Nicedir gitmiyorum, nicedir...
Babamla nasýl aramýþtýk buradaki marketlerde oradaki elmalarý. Çocukken dallardan toplamaya alýþýk
olduðum gibi kýrmýzý olanlarýndan.
Hepimiz bir yerlere daðýldýk.
- Nasýl güzel elmalardý deðil mi?
- Þimdi tüm aðaçlar öylece duruyor. Toplayýp yiyen de yok.
- Çocuklar da mý yemiyor?
- Çocuk mu kaldý köyde. Giden gidene.
- Ya kuzenlerimle acemice balýk tutmaya çalýþtýðýmýz dere?
- Kurudu kuruyacak.
- Ya deðirmen?
- Ben de kaç zamandýr gitmedim...
Ben sordukça, babamýn cevaplarý içimi acýtýyor. Çocukluðumda köyümüze senede bir kez gittiðimiz
zamanlarda nasýl mutlu olurdum.
Kendi kahkahalarýmý hatýrlýyorum. Dededen kalma evde amca çocuklarýyla oynadýðýmýz saklambaçlar,
bahçeden domates toplamaya koþuþturuþlarýmýz, halamýn benim ismimi verdiði küçük buzaðýsý. Ýlk baþlarda
ne çok kýzmýþtým. O da senin gibi küçücük diye kandýrmýþtý beni.
Tarlalarda, bahçelerde gezinirken tüm yaþama yayýlan çocukca özgürlüklerimiz vardý. Issýz tarlalarýn
ortasýnda, þehirdeki sessizliðe inat kocaman seslerle akþama baðýrabilmek.
Kendi evlerimizde banyo saatlerinden kaçarken, mahalle çeþmesinden su taþýrken bakraç bakraç su ile
yýkanmak. Geceleri korkmadan sokaklarda dolaþabilmek, gündüzleri köy meydanýnda oturan tüm yaþlýlara
merhaba diyebilmek... Doyasýya gülmek,doyasýya oynamak, doyasýya çocuk olmak...
Sabahtan akþama kadar çalýþan büyükleri seyredip, tarlada onlara bir testi su taþýmayý en güzel görev
bilmek. Akþamlarý hayvanlarý evlerine getiren çobanlarý selamlamak. Bir buðdayýn baþak halinden
deðirmende iþleniþine kadar her aþamayý merakla gözlemlemek. Topraðý doya doya koklamak. Koklarken
topraða sinen emeðin ve ona emek verenlerin ter kokusunun yaþam demek olduðunu anlamak. Haftada bir
köy bakkalýna gelen pembe akide þekerlerini avuç avuç yerken, üzüntüyle eve dönüþ zamanýný hatýrlamak ...
Þimdi oralarda gidilmeyen bir köy, aðaçlarda çürüyen elmalar, halamýn da bizi terketmesiyle kalýnmayan bir
dede evi var. Þimdi oralarda bu koku. Buralarda özlem var.
Ve bu akþama hiç kapatmadan panjurlarý, buradaki kokuyu iyice içime çekeceðim. Belki oralarda yere kýrmýzý
bir elma düþer de bir çocuk yer diye...
SunA.K. Grasse
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
YazýYorum : Leyla Ayyýldýz
ÝNTÝKAM TANRIÇASI NEMESÝS
Þu onbeþ metrekarelik koðuþun karolarý üzerine kaç kez resmini çizdim bilsen. Soldan üçüncü ve beþincisi
gözlerin, aþaðýdan dördüncü karo da dudaklarýn... Kaç kez çiðneyip geçtim seni, kaç kez tükürdüm suratýna...
Ýlk geldiðim zamaný tek þu ayna hatýrlar. O zaman onun ortasýndan geçen bu çatlak yoktu, benim de
yüzümdeki çizgiler. Kaç yaþýndaydým buraya geldiðimde?
Bahardý, baharýmdý...
Toprak kokulu yaðmur yaþýmdý.
Hala kabuslarýmda seni görürüm. Bakýþlarýna kilitlenirim. Bir girdap beni derine çeker, iðrenç ellerin tenimde
gezinir, beyazlarým lekelenir. Ahtapot kollarýn boðazýmý sarar, çýðlýk atmak isterim, sesim çýkmaz. Kaçmak
isterim, kýpýrdayamam. Yataða yapýþmýþ terli bir vücut uyanýr ve sana doðru bir küfür savurur.
Sandýðýmdaki dantelin kenarýna kan damlar...
.....
'Unut' diyor bir ses. Unutmak mý? Onlarýn vücutlarýndan baþka bir can kazýndý mý? Yavrularý giderken çýðlýk
çýðlýða baðýrdýlar mý? Yüzünün yarýsýna ay doðmuþ, diðer yarýsý zifiri karanlýk bir bebek girdi mi rüyalarýna?
Bataklýðýn içine doðru çekilen bir bebeðin 'Anne, anneciðim' diye haykýrýþlarýný duydular mý?
Ve sonra bir daha hiç anne olamayacaklarýný öðrendiler mi? El örgüsü bir çift patiðin üzerine kan damladý mý?
.....
Avluda yürür, yürür, yürürüm... Gökyüzünden Ýntikam Tanrýçasý Nemesis bana gülümser, fýsýltýlý bir sesle; ''Ne
zaman ki; tacýna onun kaný sýçrayacak, o zaman ondan kurtulacaksýn'' der.
Bir kez denedim olmadý, ancak kendime sözüm var, bebeðime sözüm var, tüm deðerlerime sözüm var 'Elbet,
intikamýmý alacaðým!'....
......
Konusu 'intikam' olan bir yazý yazmam istenildiðinde günlerce bir kurgu oluþturmaya çalýþtým. Benzer
zamanlarda baþka bir arkadaþým da 'nefret edilen adam' konulu bir yazý yazmamý istemiþti. 'Nefret ve
intikam'ý yazmak için öðrenmek gerekiyordu belki de... Yazmaya çalýþtým, öðrenmek ise istemiyorum.
Geçmiþinde tecavüze uðrayan bir kadýna radyo programýnda sormuþlar; 'Daha sora yaþamýnýzý nasýl etkiledi
bu olay?' . Kadýn yanýtlamýþ; 'Bana her gün tecavüz etmesine izin vermedim.' ... Yani yaþamýmdan çýkardým
attým bu olayý diyordu, bana defalarca acý çektirmesine müsaade etmedim... Bu olayý ilk duyduðumda 'iþte bu'
demiþtim, tek bir cümle, ancak bir çok kiþiye þok terapi yapabilecek güçte bir yanýt.
Nefret duygusunun yaþamýma girmesine hiç izin vermedim. Israrla 'benden nefret et, benden nefret et' diye
sýnýrlarýmý zorlayanlar olmadý mý? Hiç mi kandýrýlmadým, hiç mi aldatýlmadým, hiç mi acý çekmedim. Evet, evet
hepsi oldu. 'Sen de mi Brutus?' ü ben de dedim. Ancak nefret edemedim. Ya da ben böyle doðmuþtum.
Baðýþlamak ise nefret etmek ve intikam almaktan çok daha kolaydý. Tanrý diyordu ki; 'Bilin ki; Allah esirgeyen
ve baðýþlayandýr', öyleyse kulun baðýþlayýcý olmasý çok daha kolay olmalýydý.
ABD'de bir idam mahkumuna sormuþlar; 'Son sözün nedir?'. Mahkum yanýtlamýþ, 'Siz benim çocukluðumu
biliyor musunuz?' ...
Tüm güzel duygulara ve sevgiye...
Leyla Ayyýldýz
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Bir öyküm var anlatacak!.. : Tarkan Ýkizler
Jose...
Jose'nin ülkesinde, Güney bölgelerinde yaþayanlar, kýraç Kuzey bölgelerindekilerden daha þanslýydýlar. Jose
ve ailesi ise ne Kuzey'de ne de Güney'de sayýlýrlardý. Onlar, volkanik daðlar arasýnda, minik vadileri
barýndýran Mesa Balsas Bölgesi'ndeydiler. Ailenin en önemli iþi; tek geçim kaynaklarý olan birkaç sýðýrý saðlýklý
tutmaya çalýþmaktý. Bunun için Jose çok erken bir saatte sýðýrlarýný alýr, güngeçtikçe daralan otlaklara
götürürdü.
Jose o yýl 8. Sýnýfa geçmiþti. Öðretmeni, yaþlý babasýyla konuþunca, Jose'nin hergün okula gelmeden sadece
sýnavlara girerek, derslerini dýþarýda çalýþmasýný kabul etmiþti. Daðlarda sýðýrlarýna ot aramak için, güneþ
doðmadan yollara düþen jose, akýllý fakat içine kapanýk bir gençti.
Jose hergün farklý bir yöne ve daha uzaða gitmeyi adet haline getirmiþti. Yolunu yarýladýðý zaman, bir yandan
yanýnda getirdiði ev yapýmý ekmeðini yer, bir yandan da okuldaki en iyi arkadaþý Sanche gibi radyodan futbol
maçlarýný dinlerdi. Þans eseri, küçük bir daðýn gölgesinde herkesin gözünden kaçmýþ taze otlarla dolu bir yer
bulunca, yolu kýsaldýðý için çok sevinir, sýðýrlarýný otlakta býrakýp çevreyi iyice tanýmak için de tek baþýna keþfe
çýkardý.
Jose, akýlsýz dostlarýný bazen býraktýðý yerde, bazen de baþlarýnda duran çobandan aldýklarý ruh esintisiyle,
süpürge darýsý ekilen yerleri veya tekila yapýmýnda kullanýlan maguey tarlalarýný keþfe çýkmýþ olarak bulurdu.
Sýðýrlar otlarken Jose de ya yakýndaki bir köy kilisesinde Guadelupe Meryemi'ne* dua ederek ailesi için bir
hacienda* diler, ya da uyumak için gölgeli bir aðaç dibi arardý.
Hayvanlarýný otlakta býraktýðý böyle günlerden birinde, yine çevreyi araþtýrmak amacýyla, yakýndaki minik bir
tepenin üstüne çýkmaya karar verdi. Dönerken alacaðýný düþünerek, her sabah üþümesin diye annesinin
ýsrarla omuzlarýna býraktýðý rebozosunu,* tepenin baþýndaki aðaca astý. Tepeyi týrmanýp en uca ulaþtýðýnda
gördüðü ilk þey, tepenin diðer yanýndaki portakal aðaçlarýyla çevrili minik bir çiftlik eviydi.
Evin kapýsýna geri geri yanaþmýþ eski bir kamyona, aðzýna kadar portakal dolu kasalarý aceleyle taþýyan iki
kiþi, kamyonu yüklemeye devam ediyordu.
Jose olan biten hakkýnda hiç birþey bilmiyordu. Buralarda böyle bir çiftliði de ilk kez görüyordu. Daha önceden
babasýndan da iþitmemiþti. Evet bazý uzak köy yollarýnýn üzerinde, bir kaç ardiye benzeri çiftlik evi bulunurdu
ama onlar da kurutulmuþ tütün balyalarýný aktarmak için kullanýlýrdý.
Portakal iþleyen ya da taþýyan birileri olsa bu güne kadar mutlaka haberi olurdu. Merakýný yenemeyerek
ayaðýnýn altýnda daðýla daðýla akan topraklara aldýrmadan, tepeden çiftlik evine doðru inmeye baþladý.
Yukarýdan bakýnca küçük gibi görünen çiftlik evine geldiðinde, aslýnda buranýn ortaboy bir ahýr olduðunu
anlamýþtý. Çalýþanlarý gizlice izlemeyi düþündüyse de, kasalarý taþýyanlarýn kendini göreceklerinden korktuðu
için bundan vazgeçmiþti. Doðruca çalýþanlarýn yanýna gitti.
Aþaðýdan verilen kasalarý kamyonun üst sýralarýna yerleþtiren adam Jose'yi farkedince, yatýðý iþi birden
durdurdu. Ayný anda elindeki kasayý yukarý uzatarak alýnmasýný bekleyen adam da, kollarýný indirmeden
kasayla birlikte Jose'ye doðru döndü. Jose kendini zorlayarak, gülümseyen bir sesle onlara "Merhaba!" dedi.
Önce aþaðýdaki adam elindeki kasayý yere býraktý, sonra yukarýdaki adam kamyondan atladý. Ýkisinin de
yüzünde merakla karýþýk, sorgulayan bir ifade vardý. Jose adamlarý yumuþatmak ve kötü bir amacý olmadýðýný
göstermek için bir açýklama yapma zorunluluðu hissetti. "Aþaðýdaki köyden geliyorum, çobaným. Sýðýrlarým da
þu tepenin arkasýndaki otlakta."
Adamlarda yersiz bir endiþeden kurtulmuþçasýna rahatlayarak "Haaa...Ýyi, iyi, ne iþin var taa buralarda?" diye
Jose'yle konuþmaya baþladýlar. Bu sýrada evin içinden iki çocuk ve bir adam daha yanlarýna geldi, onlar da
neler oluyor diye merakla konuþanlara bakýyorlardý. Bir ayaðýný, yere býraktýðý kasanýn üstüne koyan adam,
içerden gelenleri "Yok birþey, aþaðýdaki köyden çobanla konuþuyoruz." diyerek, içeri geri gönderdi. Jose, sivri
býyýklarýný çekiþtirip duran adama "Aslýnda baþka yapýlacak iþ yok, onun için çobanlýk yapýyorum, burada
bana göre iþ var mý?" diye sordu.
Sivri býyýklý yavaþ yavaþ gidip, evin duvarýna sýrtýný vererek, açýk kapýnýn gölgesine sýðýndý. Yere oturup, bir
sigara yaktýktan sonra Jose'ye "Ýsmin ne senin?" diye sordu, Jose de "Jose." diye yanýtladý.
Diðer adam içerden, elinde küçük bir su bidonuyla yanlarýna geldi. Su bidonunu yere býrakarak cebinden
çýkardýðý çakýyla oynamaya baþladý. Sivri býyýklý "Bizim iþimiz sana göre deðil, burada kimse bu iþi yaptýðýmýzý
bilmiyor, umarým sende kimseye bundan bahsetmezsin" diyince Jose "Portakal toplayýp, satmanýn nesi uygun
deðil ki?" diyince adam da " PRI* her türlü sebze ve meyve ihracýný yasaklattý, sen bunu bilmiyor musun
yoksa?" sorusuyla Jose'nin kafasýný karýþtýran bir cevap verdi.
Jose "hayýr" dediði anda, tekrar dýþarý çýkan iki çocuk, duvara yaslý mavi, varil görünümlü, siyah kapaklý
plastik bidonlardan birini yuvarlayarak içeri götürdü. Sivri býyýklý ayaða kalktý, yere attýðý yarým sigarasýný
ezerek söndürdü, diðer adamýn getirip gölgeye býraktýðý bidondan bir iki yudum su içti. Bidonu eski yerine
býrakýnca Jose'ye dönerek "Bak Jose, tepenin ardýndaki otlak bizim patronun arazisi, bundan sonra oraya
hayvanlarýný getirme, yoksa seni þikayet ederim? Ama, bir daha buraya gelmeyeceðine söz verirsen, bu
seferlik seni affedebilirim. Beni anlýyor musun Jose? Ne sen bizi gördün, ne de biz seni, anlaþtýk mý?" dedi.
"Tamam bayým, ben çobaným ama ayný zamanda da 8. sýnýf öðrencisiyim, söylediklerinizi çok iyi anladým"
diyen Jose arkasýný dönerek, yavaþ yavaþ tekrar geldiði yöne doðru, tepeye týrmandý. Tepenin üstünde
gözden kaybolmak üzereyken iki adam ayný ilk gördüðü zamanki gibi kamyona kasalarý yerleþtirmeye
baþlamýþlardý bile.
Jose hayvanlarýný topladý, her zamankinden farklý olarak ara sýra arkasýndan gelen var mý diye kontrol ede
ede evinin yolunu tuttu. Eve gittiðinde de ilk iþi baþýndan geçenlerin hepsini babasýna anlatmak oldu. Babasý
yer yer korkuyla, yer yer merakla oðlunu dinliyor, iki de bir "Ah oðlum, tanrý seni bize baðýþlamýþ." diyordu.
Önceleri Jose, babasýnýn böyle küçük bir olaydan, bu kadar endiþe duymasýna anlam veremiyordu ama,
babasý "Bu böyle olmaz. Ne olacak diye günlerimizi korkuyla geçiremeyiz, yürü bakalým doðru polise
gidiyoruz." diyince iþin ciddiyetini anladý...
Karakoldan kendileriyle Jeep'e binen polis muhabiri Jose'ye yol boyunca hiç durmadan sorular soruyor. Jose,
bir yandan polis muhabirinin sorularýný cevaplarken, Bir yandan da polislere yolu tarif ediyordu.
Polis muhabiri, polisler, Jose ve Jose'nin babasý, yamuk yumuk, karanlýk dað yollarýnda zýplaya zýplaya giden
Jeep'le yaptýklarý bir saatlik yolculuktan sonra, Jose'nin baþýndan geçenlerin yaþandýðý yere vardýlar. Ne
ahýrdan bozma küçük çiftlik evinde kimseyi bulabilmiþlerdi, ne de yapýlan aramalarda bir tek portakal
kasasýna rastlandý. Polis muhabiri sadece, evin içinde, alelacele topraða gömülmüþ, iðne yapmaya yarayan
birkaç plastik þýrýnga bulabilmiþti. Bir de Jose'nin sözlerini doðrulayan, oldukça yüklü kamyonun tekerlek izleri
vardý...
Onbeþ gün sonra yerel gazetelerden birinde, hiç kimsenin dikkatini çekmeyen þöyle bir haber çýktý:
Avrupalý ilaç firmalarýnýn yeni satýþ yöntemi...
"Eski bir köy evine yapýlan baskýn sonucunda, çok sayýda, kullanýlmýþ þýrýnga bulundu. Yapýlan
laboratuar incelemelerine göre, ülkemizden avrupanýn bir çok ulkesine ihraç edilen portakallara bu
þýrýngalarla, kendi ürettikleri grip mikrobu enjekte edilmiþtir.
Araþtýrmalarýmýzdan çýkan sonuç :
Dev ilaç firmalarýnýn Avrupa'da sahte þirketlere ithal ettirdiði sebze ve meyveleri, Asya ülkelerine çok
ucuz fiyatla satýp, ilaçlarýný satacaklarý dev pazarlar yaratmalarýdýr..."
* Guadelupe Meryemi: Koruyucu azize.
* Hacienda: Büyük çiftlik.
* Rebozo: Yöresel, yün omuz atkýsý.
* PRI: Ýþçi sendikasýna üye "Kurumsal Devrimci Parti."
Tarkan Ýkizler
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Kahvecigillerden : Burak Ü. KILIÇASLAN
S.E.K.S HAKKINDA BÝLMEDÝKLERÝMÝZ ve MÜRDÜM ERÝÐÝ SEVENLER DERNEÐÝ
Dernek baþkaný olarak, mürdüm eriði ve s.e.k.s gücü arasýnda ironik bir bað olduðuna dair savýmýn tek
savunucu olduðumu izninizle itiraf etmek istiyorum.
Doðal olarak s.e.k.s hakkýnda sahip olduðunuz bilgileri sorgulama isteði, mürdüm eriði sevenlerin
dernekleþme çabasýný sorgulama isteðinden daha fazladýr. Bunun nedenleri üzerine odaklanmayacaðým
ancak yazýnýn baþlýðýnýn yazýnýn içeriði olmadýðýný da söylemeden devam edemeyeceðim!
Demem o ki, ilgimizi çeken ya da bize ilginç gelen konular üzerinde gereðinden fazla- ya da az- emek yoðun
performans içerisinde olmamýz bizi eksiltmese de birilerini ya da bir yerleri eksiltiyor. Toplumsal yanýmýzdan
bahsediyorum; yaþadýðým kentin sokaklarýna, yeþil alanlarýna, tarihi ve kültürel yapýlarýna, insanlarýna
bakýyorum da bir çaðdaþlýk, bir estetik, bir eðitim kaygýsý taþýmadan yaþamý olaðan hallerde devam
ettiriyorlar.
Þu aralar yerel yönetim uzmanlarý, politikacýlar, bürokratlar, devlet baba her gün sanki bilime bir katkýda
bulunmuþ gibi, bir kolaylaþtýrýcý keþfetmiþ gibi, üretkenmiþ gibi toplumsal nekrofili hastalýðýnýn sonuna kadar
zevkini alýyor almasýna da biz niye ceset olmayý kabul ediyoruz bunu anlamýþ deðilim.
Hep ayný yaklaþýmlar; seçim zamaný ve seçim sonrasý rutin, ucuz ve populist politikalar. Bir katma deðeri
olmalý politikanýn, üretkenliði ve kendini sorgulayan iç dinamikleri olmalý.
Yaþadýðým kentin -mýþ gibi tasarlanmasýný istemiyorum. Çaðdaþ kent-miþ gibi, altyapý sorunlarý çözül-müþ
gibi, kentin tarihselliði ve doðasý korun-muþ gibi... insanlarýn bunlarý onaylýyorlar-mýþ gibi olmalarýný da hiç
kabullen(e)miyorum.
Bize sunulan yaþam biçimini, ilgimizi çekilen konularý, ilginç olduklarýna inandýrýldýðýmýz konularý gereðinden
fazla -ya da az- önemsiyoruz. 29 Þubat gibi 4 yýlda bir sunulan vatandaþ profilini daha fazla önemsiyoruz.
Bir karamsar tablo çizme niyetinde deðilim, aksine her anlamda çaðdaþ kentlerin olduðu bir Türkiye'de
yaþamanýn umudunu sürekli taþýyorum. Bu umudun kadýnlar ve onlarýn yetiþtireceði yeni nesil üzerine olduðu
fikrimi de yineliyorum. 80 öncesi bilinçsizce politize edilen, 80 sonrasý da bilinçli bir þekilde apolitize edilen
gençliðin önümüzdeki 10-20 yýl ülke geleceðinde söz sahibi olup olmayacaðý konusunda kuþkularým var. Bu
kuþaðýn þu an ülke yönetiminde olmasý gerekiyordu ancak biz bir kuþak geriden izliyoruz çaðdaþ yaklaþýmlarý.
Batýmýz içinde farklýlýklar var, hadi bu kültürümüzün bir yansýmasý da, doðumuz ile batýmýz arasýnda da
"S.e.k.s ile Mürdüm Eriði" arasýndaki benzerlik kadar da fark var. Düþünceden bahsediyorum; doðasýndan,
kiþi baþýna düþen gelirinden, ekonomik göstergelerinden, endüstrisinden deðil... Þark kültürünü benimsemiþ
insanlardan bahsediyorum. Batýdan gelen insanlarýn, misafirperverliðinden, sýcaklýðýndan, insancýllýðýndan,
cömertliðinden, gönlü geniþliðinden memnun olmalarýndan deðil, bu feodal yapýnýn bu tür ritüel ile
sunulmasýndan bahsediyorum. Doðu, doðulu kültürü bir þov halinde batýya sunuyor. Erk sahibi olduðunu
düþünen populistler de bu kültüre yatýrým yapýyor. Oysa bu kültürün geliþimine yönelik yapýlacak yatýrýmýn
ülkenin yaþam biçimine katkýsý daha fazla olacaktýr.
Doðu ve Batý bir düþünce biçimi ise, batýlý düþünce sistemini önemseyecek yaklaþýmlara gereksinim
duyduðumuz açýktýr.
S.e.k.s hakkýnda bilmediklerimiz, bildiðimiz konularýn dýþýnda olanlardýr. Mürdüm Eriðini Sevenler Derneði de
mürdüm eriðini sevenlerin bir çatý altýnda amaçsýzca buluþmalarýna yönelik bir tüzüðü bile olmayan, aslýnda
dernek bile olmayan bir oluþumdur.
Etkin oluþumlarý önemseme dileðiyle...
Burak Ü. KILIÇASLAN
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Milenyumun Mandalý : Sait Haþmetoðlu
Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haþmetoðlu'nun e-romaný görsel öðelerle süslendiðinden, aþaðýdaki
adresten tek týklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üþenmeyin... Týklayýn... Ayrýca bugünden itibaren duygu ve
görüþlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/mandal_1.asp
Devamý yok. BÝTTÝ
[email protected]
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Dost Meclisi
Kahve Molasý 2.Doðum Günü Anýsý'na
Bu kez Ataþehir'de Food Court Restaurant'ýný SEÇTÝK,
Her zaman olduðu gibi yine kendimizden GEÇTÝK...
Koskoca 2 yýlý geride býrakmanýn sevinciyle MAYHOÞTUM,
David Beckham stili saçlarýmla doðrusu pek bi HOÞTUM...
Ýlk kadeh þarapla heyecanýmý dindirirken DALGIN DALGIN,
Bob Marley saçlarýyla çýkageldi Sevgili Kýzým Ebru KARGIN...
Sevgili Charlie'miz Ýsmail BABA her zaman neþe SAÇAR,
Sevgili Melekleri Zehra ve Özlem ile içimizde güller AÇAR...
Hazýr Baba demiþken Baba Aday'ý Gültekin GÖK'ün kulaðýna ÇINLAMIÞTIK,
Döþemelerin sarsýntýsýyla Aðýr Vasýta FATMA'nýn geldiðini zaten ANLAMIÞTIK...
Gülümse GÜLCAN bir arkadaþýmý daha getireceðim diye etmiþti TARÝF,
Meðerse çifte gitmiþ; bir kolunda Captain KAYHAN diðerinde Miço ARÝF...
Biraz müzik için bakayým derken saða SOLA,
Kapý eþiðinden göründü Sarý Papatya'mýz LA...
Gözlerimiz kapýda; solumuzda cam, saðýmýzda DUVAR,
Ýlk kez yemeðimize þeref veriyordu Sedat TUVAR...
Faik KARAEGE ile Ankara'dan gelenler 3'e YÜKSELDÝ,
Hereke'den KAYA bile tam zamanýnda çýktý GELDÝ...
Ünümüz Türkiye'yi aþmýþ Belçika'ya dek YAYILMIÞTI,
Ayþenur GÜVEN'i görünce inanmayanlar BAYILMIÞTI...
Filiz MERCANKÖÞK ekiverdi bizim için kuzeninin DÜÐÜNÜNÜ,
Zaten Avustralya'ya kadar yayýlmamýþ mýydý onun ÜNÜ...
Mabel Arap Sakýzý daðýtýrken bir ara düþüverdim BÝTKÝN,
Bir ýþýk çakýverdi gözüme anladým ki gelen bizim Iþýk ETKÝN...
Tam da "Ankara'dan abim geldi" diye ýslýk çalarken Sevgili EDÝ,
Cumhur AYDIN dostumuz bir geldi, pir geldi ve "Dalyaaa" DEDÝ...
Bülent YÜCEL; "Ne güzel kalabalýk" diye düþünürken DERÝN DERÝN,
Bir iLK'e o da imza atarak aramýza katýldý Sevgili Burcu SERÝN...
Finansbank'tan UFUK ve ( ÞULE-JALE olmaksýzýn ) HALE sürpriz YAPMIÞLAR,
Alýþmamýz için tüm MAHALLE öncesinde Halkbank'tan SEMRA'yý KAPMIÞLAR...
ÞAKÝR Dost'umuzu da davet etmiþtik Nevizade'de TANIÞINCA,
Eþi SERAP ile teþrif ettiler, çok sevindik aramýza KAYNAÞINCA...
Küba gezginleri SERPÝL ile CÜNEYT Ankara'dan geldiler iki ENSE,
BeT Böcük'ümüz gelememiþti hala Maslak yollarýndan NEDENSE...
AKDENÝZ'in fýrtýnalarý MEHTAP ile TANJU da gelmiþlerdi en NÝHAYET,
Bir ara telde "Ataköy'ün neresindesiz ?" diye beni yedikleri RÝVAYET...
Eþ-i Nadide Dr.umuz SEDA yeni cicilerine bir de kocaman gül EKLERKEN,
Diðer Dr.umuz ANUR viski mahmuru olmuþ Maslak Servisi'ni BEKLERKEN...
Zeynep ve Cem POLATOÐLU çiftini görünce hepten SEVÝNDÝK,
Son misafirimiz Nevizade'den tanýdýðýmýz MEHMET ile ÖVÜNDÜK,
Tamý tamýna 36 kiþi... 17.Nisan.2004'de TOPLAÞTIK,
Mukadder ve Suavi'nin müzikleriyle iyice HOPLAÞTIK...
Neþeyle sürdü gece hayattan bir dem ALDIK, koyu sohbete DALDIK,
Müzik yetmedi, 3.Yýl'a girerken EDÝ'yle darbuka bile ÇALDIK...
Bundan sonra sýrada bir PÝKNÝK'imiz ( 19 Haziran gibi ) OLACAK,
Ona katýlabilirseniz yüreðimiz daha da neþeyle DOLACAK...
17.Nisan.2004
Eniþte
Not : Kapý eþiðinden uðrayýp, kutlayan Özlem ÖZDEMÝR'e de teþekkürlerimizle...
<#><#><#><#><#><#><#>
Fotoðraf: Süha Derbent (www.suhaderbent.com)
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molasý, siz sevgili kahvecilerden gelen yazýlarla hayat bulmaktadýr.
Her kahveci ayný zamanda bir yazar adayýdýr. Yolladýðýnýz her özgün yazý deðerlendirilecektir.
Kahve Molasý bugün 4.373 kahveciye doðru yola çýkmýþtýr.
Yukarý
Tadýmlýk Þiirler
YUNUS GÝBÝ...
Aþk oduyla yanabilsem,
Kevser ile yunabilsem,
Caný bir Hakk’a adayan
Yunus gibi olabilsem...
Gönül haddini aþmayan,
Doðru yolundan þaþmayan,
Eðri yolu dolaþmayan
Yunus gibi olabilsem...
Gönül gözü ile gören,
Tezgâhta sevgiyi ören,
Canýný hak yolda veren
Yunus gibi olabilsem...
Bülent Özcan
Yukarý
Biraz Gülümseyin
Amerikanvari takýlayým dedim; No Comment
Yukarý
Ýþe Yarar Kýsayollar - Þef garson: Akýn Ceylan
http://www.istfest.org/film
http://www.istfest.org/film/cizelge/
10-25 Nisan tarihleri arasýnda 23. Uluslararasý Ýstanbul Film Festivali var.
Bu konuda geniþ bilgiye ulaþabileceðiniz adresler. Hepinize iyi seyirler.
http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=3254
Örnekleriyle Minyatür ve Gravürler ...Minyatür ve Gravürler, Resim
sanatýnýn türleridir. Kendilerine özgü duygu, düþünce ve yaklaþýmlarý, çizim ve teknikleri vardýr. Resim
sanatýnýn tarihi geliþiminde rol almýþlar, etkinlik saðlamýþlardýr. Farklý coðrafyalarda tarihi varlýk alanýna
çýkmýþlar, çeþitli kültür çevrelerini temsil etmiþlerdir. Minyatürler renklidir. Gravürler siyah beyazdýr. Her iki
sanat türünün ortak noktasý, satýh sanatý oluþlarýdýr. Ýçinde oluþtuklarý veya ilgilendikleri toplumlumun siyasi,
sosyal, iktisadi, kültürel, askeri hayatlarýný ve deðindikleri konularýn sanat ve estetik güzelliklerini günümüze
yansýtmalarý benzer özellikleridir...
http://www.martiuk.org
Martý uçurtma kulübü'nün web sayfasý. Malum bahar geldi, çocuklar babalarýnýn, annelerinin hafta sonlarýnda
birlikte uçurtma uçurmaya gidelim tekliflerini beklemeye baþlarlar. Bazýlarý da daha pazartesi gününden
baþlayýp, "hadi baba ne zaman uçurtma uçuracaðýz, bak yaz bitiyor sen hala bana bir uçurtma almadýn",
sitemlerini sürdürürler. Eðer sabýrlý yada sert mizaçlý biriyseniz lafým yok. Ama biraz el beceriniz var ve
çocuðunuza vakit ayýrmayý seviyorsanýz, buyrun size en güzel uçurtma planlarý. Planlarý görmek için,
"kendinyap" kýsayolunu týklayýn. El beceriniz yoksa, doooðru oyuncakçýlara marþ marþ.
http://www.yahoogames.8m.com/
Amatör bir web sayfasý olmasýna raðmen bol miktarda kýsayolu giriþ sayfasýnda barýndýrdýðý için güzel bir
kaynak olarak kullanabilirsiniz. Telefon borcu sormadan, günlük gazetelere ve hatta canlý yayýn yapan radyo,
tv kanal kýsayollarýna kadar bir çok kýsayol burada.
http://www.addictinggames.com/
Bu zamana kadar gördüðüm en büyük oyun arþivini sizlerle paylaþmak istiyorum. Yüzlerce oyunu içerisinde
barýndýran ve hatta bir çok oyun sitesi için kýsayol veren bu siteyi oyunseverlere ýsrarla tavsiye ediyorum. Ýyi
eðlenceler.
[email protected]
Yukarý
Damak tadýnýza uygun kahveler
Fast Backup v1.3.0.0 [261K] Win9x/2k/XP FREE
http://www.geocities.com/roy_saad/
Sadece iþini yapan, basit arayüzlü, deðiþik iþletim sistemleri arasýnda sorunsuzca çalýþan bir backup-restore
programý. Standard backup'tan çok daha kolay ve iþlevsel. Siteye girmek sorun olabilir, zira bayaðý ilgi
çekiyor. Mutlaka deneyin.
Yukarý
http://kahvemolasi.com/sayilar/20040421.asp
ISSN: 1303-8923
21 Nisan 2004 - ©2002/04-kahvemolasi.com
istanbullife.com
Kahve Molasý MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiþtir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakký saklýdýr. Yayýn Ýlkeleri