Modern Şehrin Paşaları

Transkript

Modern Şehrin Paşaları
Modern Şehrin Paşaları
Emrah Şahin © Canada Türk, Mayıs 2010
Eskiden ağa vardı. Kırsalın marabası bu adama bel bağlar, bu adamdan medet
umardı. İaşeden temaşaya işler ondan sorulur, mukabilinde onun davulu çalardı.
Kentte ise aynı düzenin ayrı bir şekli sürer, ayan veya dükün borusu öterdi. Bu
düzen kapandı. Geçmiş olsun. Devir değişti tabii. Ne var ki o düzen, tabiatıyla
devam etti. Evvelin marabası şimdi orta direk, asırların ağası modern şehrin
paşası. Bu afaki rabıtadan şunu demeye getiriyorum: sosyal statümüzü ve hayat
kalitemizi bizden çok; düzen ve diğerleri takdir ediyor.
Modernden önce sermaye tasarrufu yoktu. Medeniyet kendi yağınla kavrulmaktı
ve rençber, milletin efendisiydi. Nasıl “efendi” olmasın, devlet erkanı, asakir ve
ulema vergiden muaf. Çiftçi buğday mı eker zeytin mi diker; her türlü haracı var,
öşürü var. Mecbur artanı gönderecek şehirdeki yiyicilere.
Modernleşme köklü değişiklik getirdi. Kent endüstrileşirken iktidarın karşısına
burjuvalardan mürekkeb bir sınıf koydu. “Kıroyum emme para bende” diyor
burjuvalar. Ekseriyet Avrupa’da zenginleşen, hatta Fransa Kralını devirip işleri
karıştıran adamlardan bunlar. Eşitlik ve özgürlük isteyenleri var. Lakin asıl hedef
güce müktedir olanı yok etmek. Bencil ve biraz tek taraflı. Adaleti getireyim
diyor; ama kendi adaletini.
Toprağı bol olsun, Foucault namlı filozof şikayetçiydi bunlardan. Modernleşen ve
kutuplaşan dünyaya kafa yormuş zamanında. Eşitlik, özgürlük ve adalet üzerine
bir düzen hiçbir zaman kurulmadı diye haykırmış. Yeni dünyada bilgi, insanın
kimliğini ve geleceğini tayin eder. Fakat eğitim evrensel değil, gücü olan muteber
azınlığa has bir imtiyazdır. Yani, kodaman ailenin çocuğu meşhur okullarda
okuyacak; fukaranın çocuğu tedrisi aklına getirmeyecek. Amele veya çırak falan
olacak, en iyisi baba mesleğini yapacak. İşçisin sen, işci kal cinsinden bir dünya.
Düzene karşı çıkmak akıntıya kürek çekmektir. Çocuğunu okumaya özendir;
ihtisas yapsın, kariyer sahibi olsun. Kendisi öyle yapmış olacak, kutsal bir edayla
bu minvalde nasihat veren çok aramızda. Allah’ın hodbini, mâ-aile çekilen ezâdan
bî-haber. Elbet öğüt vermek bedava, laysa’l habar ka’la’yân! ( “eski yazı” yoktur
belki, hiçbir şey göründüğü gibi değildir demek...)
Bin keder yükün altında, kitabın büyülü dünyasına yolculuk için gerekenler: Eyüp
sabrı, sonsuz kararlılık ve keçi inadı. Evet işte, bu kadar zor. Kreşten üniversiteye,
başarının kriteri karne notu (bir de soyisim: Şahin ile Trudeau; mukayese et,
hangisi Toronto Hukuk’tan kabul alacak. Elbette T ile başlayan) olduğu için bizim
sabiler zaten yarışa geriden başlıyor. Hımbıl ebeveynler ve Tim’de hortonlanan
ayak takımı dışında etrafta örnek alacağı kimsesi olmayan, ellerinde Beyblade ve
PSP cihazıyla volta atan sıbyanların hangisi kitap okuyacak. Okuyanlar
müstesnadır. Görürsem selam söylerim, henüz rastgelmedim.
Ahvalimizin evveli de tasviri de tarihte. Müstesna bir şahsiyetten bahsedeyim.
Sefaletten çıkıp sabırla, kararlıca ve inatla, statüsünü değiştirmek isteyen bir
karakterdir bizdeki Ahmet Mithat Efendi. 1840’ların İstanbul’unda bezci bir
babanın ve çamaşırcı bir annenin sabisi. Ne bürokrat ne burjuva, bir fukara ailenin
sıradan bir mektepte tedris alan bu öksüz çocuğu, güç bela memur olduğu devlet
kapısında gündüz mesai, gece lisan (Arapça ve Farsça’nın yanında Fransızca!)
yapar, gazete editörlüğü ve tercümanlık işine girer, hatta Tuna isimli gazetenin
başyazılarını yazar. Zengin dostu (yine para!) Şakir Bey’in hanesinde sığıntı
yaşarken buradaki kitapları hatmeder. Kendisini ve çevresini bilinçli olarak
gözlemleyen ve yorumlayan bir alim olup çıkar. Felatun Bey ile Rakım Efendi
adlı bir roman yazar ki bu bir başyapıttır, kesinlikle okuyun. Önce yazdığım
mevzuları bulursunuz orada, batılılaşmayı iki keskin karakter üzerinden tahlil eder
Mithat. Bir tarafta sefa içinde batıya özenen Felatun, diğer yanda çalışkan ve
tutumlu Rakım. Hikayenin sonunu söylemeyeyim, heyecanı kaçmasın.
Ağayla başladım ve Ahmet Mithat’la devam ettim. Nitekim arada ciddi bir ilişki
var. Mithat, onca devletlü paşaya rağmen (1870’lerde Rodos’a sürgüne bile
gönderirler adamcağızı), kendi yolunu çizmeye çalışan istibdad devrinin şahsına
munhasır bir karakteri. Modernleşen batıya karşı muvaffak olamaz, lakin özünü
savunmaya devam eder. Onun için de düzene karşı çıkmak akıntıya kürek
çekmekti. O zaman efendim; şayet güçlü olmak, zengin olmak veya mektepli
olmak isterseniz, bana kolay gelsin demek düşer. İster isen sulh-u refah, cenge
hazır ol!

Benzer belgeler