2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı Okul Dergimiz

Transkript

2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı Okul Dergimiz
6-7
YEDİKULE ZİNDANLARI
HİSAR
Zeytinburnu Anadolu Lisesi
10-11
RÖPORTAJ
Adına İmtiyaz Sahibi
20 YARDIM KURULUŞLARI
Bekir Kısa
Genel Yayın Yönetmeni
Fatma Özdemir
Editör
Hanife BATU
Simay SAĞ
Yayın Kurulu
Volkan TIRPANCI
Esra USTA
Şevval AKBOLAT
M. Berke PEHLİVANOĞLU
Gülnihal BUDAK
Kübra Işıl SEVİNÇ
Yönetim Adresi
10. Yıl Cad. No: 5 Zeytinburnu - İstanbul
Telefon: (0212) 582 69 93
Fax: (0212) 582 69 94
Dergide yazılan yazıların
sorumluluğu yazarlarına,
röportajlardaki görüşler
sahiplerine ait olup
dergimiz sorumluluk üstlenmez.
Kaynak göstermek şartıyla alıntı yapılabilir.
45 DÖNEM SONU TÖRENİMİZ
1.
2.
3.
4.
5.
6-7
8-9
10-11
12-13
14.
15.
16-17
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26-27
28-29
3-31
32-33
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40-41
42.
43.
44.
45.
İÇİNDEKİLER KÜNYE
OKUL MÜDÜRÜ TANITIM
MİSYON VİZYON
YENİ OKULUMUZ
ŞİİR BİR BAŞKA TEPEDEN
YEDİKULE ZİNDANLARI
İSTANBUL TÜRKÇESİ
İBRAHİM AYBAR RÖPORTAJ
MİSAFİRLERİMİZ
BEKLEMEK ÜZERE
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET
BİLİNMEYEN ÜNİVERSİTE BOLÜMLERİ
KİMLİĞİMİ KAYBETTİM HÜKÜMSÜZDÜR.
GÖNLÜME DÜŞEN HİSAR
YARDIM DERNEKLERİ
MAKALE
MEHMET AKİF
KAN VE KALEM - BİLİRİM
OBEZİTE
BASKETBOL VE DÜNYA
İSTANBUL SENDİN
GÜNEŞİN GÜNLÜĞÜ
KAYIPLARIMIZ
DİZİ DÜNYAMIZ VE OYUNLAR
ÜNİVERSİTE GEZİLERİ
KÜLTÜR GEZİMİZ
BİZDEN HABERLER
KISA KISA
SEMİNERLER
TÖRENLER
ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ
DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜYÜZ
DİSNEYLAND
MEZUNİYET
DÖNEM SONU TÖRENİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
1
Hİ S A R ’ A B A ŞL A R KE N
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
2
Değerli okurlar;
Okul dergimiz HİSAR’ın bu yıl 2. sayısını öğrenci, öğretmen ve okul idaremizin katkılarıyla çıkarıyoruz. Öncelikle
görev alan ve emeği geçen herkese teşekkür ederim.
Bu yıl, geçen yıldan farklı olarak yeni binamızda eğitim- öğretime başladık ve eğitimde birçok konuda yeni sayfalar
açtık. Okul binamızın altı yıldır olmayışı eğitim- öğretim açısından birçok problemleri beraberinde getirmişti. Eksiklikler
konusunda fazla bir mazeret kalmadı. Okulumuz başka okullarda olmayan birçok birime kavuştu. Geleceğe umutla
bakmak ve öğrencilerimizi hayata, geleceğe ve üniversiteye en iyi şekilde hazırlamak zorundayız. Okul olma, kurum
kültürü geliştirme, tüm paydaşlarının mutlu olduğu bir kurum haline gelme yönünde iyi mesafeler almaya başladık.
“Ben” değil “biz” anlayışı ile çalışmalarımız sürmektedir. Bu konuda M. Kemal ATATÜRK “Büyük işler, önemli girişimler ancak ortak çalışma ile sağlanabilir.” demiştir.
Gelecek neslimizi yetiştirme sorumluluğunda olan öğretmenlerimizle, yeteneklerine uygun üniversitelere giden, milli
değerlerini yaşayan ve yaşatan, inisiyatif sahibi, ahlâklı gençler yetiştiren, kendisine, ülkesine ve dünyaya karşı sorumluluğunun bilincinde, başarılı bireyler yetiştirme gayretindeyiz. Bu çalışmalarımız devam ederken öğrencilerimizde gözlemlediğimiz bazı eksikliklere de değinmek gerekir. Milli Eğitim Bakanlığımızın da üzerinde ısrarla durduğu “Değerler
Eğitimi” ile saygı, ahlâk, erdem, yardımlaşma, vatan sevgisi gibi özellikleri kazandırmaya dönük bir projede bize düşen
“İyi İnsan” yetiştirme görevidir. İyi insan olma özelliği önce aileden başlayan ve toplumun değer yargıları ile eğitimin
bütünleşmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Eğitimin amacı da budur.
21. yüzyılda teknolojinin hızla gelişmesi ve gençlerin çoğunluğunun teknoloji bağımlısı olması, bazı değerlerin yozlaşmasına sebep olmaktadır. Aileler, çocuklarının teknolojiyi çok iyi kullandıkları ile övünmektedir. Bu yanlış bir algı
ve durumdur. Sadece tuşlara dokunarak teknolojiyi kullanmak çağımızın getirdiği bir eksikliktir. Çocuklarımızda düşünme, sorgulama ve yorum yapma yeteneğini ortadan kaldıran bir duruma dönüşmüştür. Gençlerimizin teknolojiyi
yanlış kullanmaya ayırdıkları zaman arttıkça aile içi iletişim azalmakta, bireysellik artmakta, teknoloji kullanımı moda
haline gelmektedir. “Akıllı olan, aklını kullanır; daha akıllı olan, başkalarının da aklını kullanır.” demiştir. (B. SHOW)
Her insanın akıllı olduğu malûmdur, ihtiyacımız ise daha akıllı olmaktır. Aileden başlayan iletişim, kültür ve eğitim üzerine çocuklarımıza değer katabiliriz. Buradaki en temel özellik ise okumaktır. Okullar ise okumak ve okuduğunu anlamak yolunda bir mutfaktır. Okullar, farklı eğitim- öğretim yöntemlerini kullanarak gençlerimizi geleceğe hazırlamak
yolunda rehberlik görevini sağlıklı ve başarılı olarak sürdürmek zorundadırlar.
Okul dergileri, kültür, sanat ve araştırma gibi konularda okulların gülen yüzleri ve aynalarıdır. O kurumun kalitesini
ve işleyişini yansıtır. Kurum kültürü, kurumun kişiliğidir. Mevlana C. Rumi: “Fikir ona derler ki bir yol açsın; yol ona
derler ki bir gerçeğe ulaşsın.” demiştir. Kurum yöneticisi olan bizler bu vesile ile siz değerli okurlarımızla fikirlerimizi
paylaşma fırsatı buluyoruz. Eğitimde ve kalitede uygulama birliği önemlidir. “Birçok insan duvar inşa edebilir, ama
pek az insan köprü yapabilir.” diyor (Isıac Newton) Zeytinburnu Anadolu Lisesi olarak bizler köprü yapan insanların
sayısını artırmak için çalışmaktayız.
Surların Denizle Buluştuğu Yerde, Hayallerinizi Gerçeğe Taşıyoruz’ a devam ediyoruz.
Bekir KISA
Okul Müdürü
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
M İ SYO N - V İ Z YO N
<(1ø2.8/808='$/2*208=80ø6<21808=89ø=<21808=8<(1ø/('ø.
0ø6<21808=
9ø=<21808=
%ø=
ø67ø<258=.ø
$WDWUNøONHYHLQNÕOkSODUÕQÕ|]PVHPLú
0LOOLGH÷HUOHULQL\DúD\DQYH\DúDWDQ
(YUHQVHOGH÷HUOHUHKDNLP
2OD\ODUDoRN\|QOYHWDUDIVÕ]EDNDELOHQ
)DUNOÕGúQFHOHUHGHKRúJ|UO
6RV\DONLúLOLNOL|]JYHQL\NVHN
<HWHQHNOHULQLQIDUNÕQGDLúELUOL÷LQH\DWNÕQ
hONHVLQHYHGQ\D\DNDUúÕVRUXPOX
%DúDUÕOÕELUH\OHU\HWLúWLUPHNLoLQ
=(<7ø1%8518$1$'2/8/ø6(6ø
$QDGROXOLVHOHULDUDVÕQGD|QFHOLNOHWHUFLKHGLOHQ
g÷UHQFLOHULQLVHoNLQQLYHUVLWHOHUH\HUOHúWLUHQ
'HPRNUDWNDWÕOÕPFÕSD\ODúÕPFÕ
øQLVL\DWLIVDKLELDKOkNOÕJHQoOHU\HWLúWLUHQ
6RV\DONOWUHOHWNLQOLNOHUGHDGÕQGDQV|]HWWLUHQ
7PSD\GDúODUÕQÕQSDUoDVÕROPDNWDQPXWOXROGX÷X
.XUXPNOWUJHOLúPLúELUH÷LWLPNXUXPX
OLSUN.
VARIZ.
685/$5,1'(1ø=/(%8/8ù78ö8<(5'(
+$<$//(5ø1ø=ø*(5d(ö(7$ù,<258=
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
3
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
4
Y E Nİ O KU LU M U Z
2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı Eylül ayında itibaren yeni binamızda eğitimöğretim faaliyetine devam etmekteyiz. Yeni binamızda 22 derslik, BT sınıfı,
kütüphane, yemekhane, Resim ve Müzik sınıfları ve Fizik - Kimya - Biyoloji
Laboratuarları konferans salonu , Spor alanı bulunmaktadır. Okulumuzu ziyaret eden İlçe Kaymakamız Sayın Mustafa DÜNDAR ile Belediye Başkanımız Sayın Murat AYDIN’a İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Yakup
HAYIRLIOĞLU’na teşekkür ederiz.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
5
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
Ş İ İ R BA ŞK A B İ R TE P E D E N
BİR BAŞKA TEPEDEN
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Yahya Kemal BEYATLI
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
6
YED İ KU L E Z İ NDA NL A R I
İstanbul’un ve Türkiye’nin en eski açık hava müzelerindendir.
Yedikule Hisarı ve Zindanları Sarayburnu’ndan Bakırköy’e uzanan sahil yolu üzerindedir. 413-439 yılları arasında II. Theodosios zamanında yaptırılan, imparatorların
zafer alayları ile şehre giriş yaptığı zamanlarda kullandığı
Altın Kapı’nın iki pilonu ile kara surlarına ait iki kuleye ;İstanbul’un fethinin ardından üç kuleli bir surun eklenmesiyle Yedikule Hisarı bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
Yedikule Hisarı ve Zindanları, fethin ilk yıllarından başlayarak uzunca bir dönem hazinenin ve ganimetlerin saklandığı bir yer olmuştur. Daha sonraları da yerli ve
yabancı, dönemin bir çok önemli insanın mahkumiyetine
tanıklık etmiştir. Bunlardan en önemlisi Genç Osman’ın
yeniçeriler tarafından tahttan indirilip Yedikule Zindanları’na getirilip burada katledilmesidir. Genç Osman’dan
başka Trabzon Rum İmparatoru David Kommenos ve
oğulları, son Abbasi halifesi IV. Mütevekkil ve Kırım Hanı
Mehmet Giray vardır.
ZİNDANIN KURULUŞU VE ALTIN KAPI
Yedikule, Bizans’a misafir gelen kralları ve yabancı
saray mensuplarını karşılamak amacıyla yapıldı. Altın
Kapı’yı bir zafer takı olarak Bizans İmparator’u Theodosios inşa ettirdi. Theodosios’tan sonra tahta geçen oğlu
da dört tane yüksek gözlem kulesinden oluşan bir kaleyi
kapı ile birleştirdi.
FATİH SULTAN MEHMET KULELERİ GARNİZONA
ÇEVİRDİ
İstanbul’un fethi ile Fatih Sultan Mehmet, yapıya üç
kule daha ekler ve böylece yedi kule olur. Ayrıca kulelere
surlar ekleyip birbirine bağlayan padişah bir garnizon
oluşturdu. Böylece Bizans ve Osman’lı uygarlıkları birleşmiş oldu.
ZİNDANLARIN ADINI ALDIĞI YEDİ KULE
Dört tane Bizans, üç tane de Fatih’in yaptırdığı kulelere
tek tek isimler verilmiştir.
• GENÇ OSMAN KULESİ
Osmanlının en genç padişahı olan Genç Osman’ın katledildiği yerdir.
• CEPHANELİK KULESİ
Cephane deposu olarak kullanılmış. Devlet suçlularının
hapsedildiği zindanlardan biriydi. Kirişle tutturulmuş
ahşap katları şimdi de görülmektedir.
• III. AHMET KULESİ
Depremlerle yıkılmıştır. III. Ahmet’in adını alma sebebi,
onarıma bu padişahın büyük katkıda bulunmuş olmasıdır.
• HAZİNE KULESİ
Devlet hazinesi bu kulede tutturuldu. III. Murat döneminde hazine saraya aktarılırdı.
• ZİNDAN KULESİ
Kitabeler kulesi olarak da anılır. Zindan olarak kullanılırdı. Yangınlarda büyük hasar görmüştür.
• TOP KULESİ
Yangında yanan diğer kuledir. Hapishane olarak da kullanılmıştır.
• BAYRAK KULESİ
Altın Kapı’nın üstündeki kuledir. Sancak burada dalgalandığı için yeniçeriler burada nöbet tutarlardı.
YEDİKULE ZİNDANLARI HAKKINDAKİ
AYRINTILAR
• Altın Kapı’ya uzanan yolun adı Trimphalis yoludur. Bu
yola kırmızı halı serilip, misafirler burada karşılanırdı.
• Kesinlen başlar Genç Osman Kulesi’nde bulunan
kanlı kuyuya atılıyordu. Bu kuyu ziyarete açıktı.
• İstanbul’un eski mescidi de Yedikule’nin yanındadır.
Fatih Sultan Mehmet yaptırmıştır.
• Yapıtın bir başka tarihi eseri ise Korkuluk Zinciri’dir.
Bu zincir onarım sırasında işçiler tarafından konulmuş;
fakat onarımdan sonra da kaldırılmamıştır.
• Özel bir şirkete devredilen Zindan, tarihi dokuya zarar
vermiş, zindana buldozerlerle girilmiş, orijinal taşlar sökülüp yerlere mıcır dökülmüş, sökülen taşlar etrafa rastgele atılmıştır.
• Yedikule Hisarı’nın surları beş köşeli bir yıldız biçimindedir. Şehir tarafında tek bir kapı bulunmaktadır. Surların
bitişiğine hiçbir yapı eklenmemiştir. Hisardaki garnizonda
bir dizdar (kale muhafızı), dizdar yardımcısı, 6 subay ve
50 asker buluyordu.
• Kale içinde bir dizdar evi ile 12 nefer evi de mevcuttu.
• Hisar içindeki barınak ve depoların izi bile kalmamıştır.
• Avlu ortasında yer alan ve 1905 yılına kadar ayakta
kalabilen mescidin minaresinden bir bölüm ile önündeki
çeşme görülebilir. Bu mescidin bir de mahallesi vardır ki
XVII. yüzyıla ait bir resimde görülebilen bu mahallenin de
ne zaman ortadan kalktığı bilinmemektedir.
• Yedi bahçesinde taş, top güllesi, mermer sütun başlığı, sütun parçası ve pişmiş toprak küp gibi toplam 17
parça eser açık teşhirde yer almaktadır.
YEDİKULE ZİNDANLARI EFSANESİ
Rivayete göre, Zindanlara hapsedilen esirler arasında
bir pagan da vardı. Görevliler ya da diğerleri o adamın
pagan olduğunu bilmiyorlar, adama korkunç işkenceler
yapıyorlarmış. Hatta bütün yeni işkence çeşitlerini önce
bu pagan üzerinde deniyorlarmış. Ama pagan, tüm bu işkencelere rağmen hiç sesini çıkartmıyor, acıya dayanıyormuş. İşkencenin boyutunu iyice abartmaya
başlamışlar ve bu işkencelere dayanamamış. Ölürken,
Antik Latinceye benzer dua şeklinde sözler söylemiş.
Pagan cesedi inanılmaz şekilde erimiş. Sonradan, ölen
paganın lanet okuduğunu anlamışlar. Pagan lanetinde;
zindanda işkence gören insanların ruhlarının, Mesih dünyaya gelinceye kadar zindanda hapsolmasını, Mesih geldiğinde ise ruhların hesap sorması için serbest kalmasını
dilemiş. O yüzden Zindanda bazen çığlıklar hatta Latinceye benzer sözler duyulduğu söylenir.
İşte, her gün okula gelirken ve giderken önünden geçtiğimiz Yedikule Zindanları’nın tarihçesi bu şekildedir.
Okulumuz konumu bakımından önemli bir yer teşkil etmektedir. Yedikule Zindanları’nın Bizans döneminde yaklaşık 430’lu yıllarda yaptırıldığı düşünüldüğünde, bizden
yaklaşık 1600 sene öncesinde de şu yürüdüğümüz yollarda yaşamış insanların varlığı bile bulunduğumuz konumun önemini bize göstermektedir. Bununla birlikte
eğer İstanbul’un trafik ve nüfus yoğunluğu sorunu o yıllarda düşünülebilinseydi eminim ki sur kapıları bu kadar
dar değil, iki kat büyük olurdu.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Y EDİ K UL E Z İ NDA NL A R I
Antik Latinceye benzer dua şeklinde sözler söylemiş.
Pagan cesedi inanılmaz şekilde erimiş. Sonradan, ölen
paganın lanet okuduğunu anlamışlar. Pagan lanetinde;
zindanda işkence gören insanların ruhlarının, Mesih dünyaya gelinceye kadar zindanda hapsolmasını, Mesih geldiğinde ise ruhların hesap sorması için serbest kalmasını
dilemiş. O yüzden Zindanda bazen çığlıklar hatta Latinceye benzer sözler duyulduğu söylenir.
İşte, her gün okula gelirken ve giderken önünden geçtiğimiz Yedikule Zindanları’nın tarihçesi bu şekildedir.
Okulumuz konumu bakımından önemli bir yer teşkil etmektedir. Yedikule Zindanları’nın Bizans döneminde yakYEDİKULE ZİNDANLARI EFSANESİ
laşık 430’lu yıllarda yaptırıldığı düşünüldüğünde, bizden
yaklaşık 1600 sene öncesinde de şu yürüdüğümüz yol-
Rivayete göre, Zindanlara hapsedilen esirler arasında
larda yaşamış insanların varlığı bile bulunduğumuz ko-
bir pagan da vardı. Görevliler ya da diğerleri o adamın
numun önemini bize göstermektedir. Bununla birlikte
pagan olduğunu bilmiyorlar, adama korkunç işkenceler
eğer İstanbul’un trafik ve nüfus yoğunluğu sorunu o yıl-
yapıyorlarmış. Hatta bütün yeni işkence çeşitlerini önce
larda düşünülebilinseydi eminim ki sur kapıları bu kadar
bu pagan üzerinde deniyorlarmış. Ama pagan, tüm bu iş-
dar değil, iki kat büyük olurdu.
kencelere rağmen hiç sesini çıkartmıyor, acıya dayanıyormuş.
İşkencenin
boyutunu
iyice
abartmaya
başlamışlar ve bu işkencelere dayanamamış. Ölürken,
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Ülkü Dilek MÜEZZİNOĞLU 10-D
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
7
İ STA NB U L TÜ R KÇE Sİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
8
İstanbul tarih sahnesinde her zaman başrole sahip
İSTANBUL’UN TÜRKÇESİ ÜZERİNE
olmuş, benzerinin dünyada rastlanmadığı, paha biçilmez
“Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü behâdır
bir şehir. Ona bugünkü güzelliğini veren ise birçok Ana-
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır.”
dolu ve dünya kültürünü kendi bünyesinde yoğurup, sen-
Nedim
tez edip yeni bir mahsul ortaya çıkarmasıdır. Bu terkibatı
yaparken o kadar ölçülü davranmıştır ki tüm güzellikleri
Yüzyılları aşan ve geçen her asırda daha da artan gü-
bir edip ziyadesiyle letafet peyda kılmıştır ki İstanbul’un
zelliği, İstanbul’u daima konu etmiştir edebiyata. Kimi
Türkçesi de bu lâtifliğin eşsiz parçasından biridir. Asır-
zaman taşı toprağı altındır denmiş kimi zamansa taşına
larca diyardan diyara yayılan ve gittiği her yerin iklimin-
Acem Mülkü feda., , Kimi yazarlar, şairler sonu gelmek
den bir şeyler yüklenerek yarınlara ulaşan, ana sütü gibi
bilmeyen kitaplar, kasideler hediye eylemiş ona. Her yaz-
halkın içine doğan Türkçe, adeta medeniyetin merke-
maya kalkıştıklarında bir kez daha yârine bakmaya kıya-
zinde olgunlaşmış ve kemale ermiştir İstanbul Türkçesi
mayan âşıklar gibi göz ucuyla süzmüşler o koca asalet
diye.
timsali imparatorluğu. İstanbul’a, anlamak için bakan
kimse hiç çıkar mı bî-vaye? İnceleyeme kalkışan büyü-
İstanbul’un taşının toprağının güzelliği bütün âleme
sünden basiretini kaybetse de yine de bulur bir meenne.
ma’lum olmuştur. Cümle âlemde gören görmeyen, bilen
Âli baht, altın ustası inceliğiyle payına düşeni işlemeye
bilmeyen pek çok kimse o güzelliği beyûs edinmiştir bah-
başlar nâzikâne. Âsitâne-i Saadet’e yaraşır olsun diye
setmeye eserinde. Lâkin bahislerde öyle bir dil kullanıl-
yazar birbirinden nadide, birbirinden şahane nice med-
malıydı ki İstanbul’un şıklığı kelimelerde yaşamalıydı. Bir
hiye. İşte Nedim de durmak bilmeyen kalemine kâğıt ye-
kimse te’sir-i âlâyı; şiirlerde, nesirlerde onun tasavvurunu
tiştirebildiği müddetçe o güzelliği âlem-i beşeriyyete
okurken adeta hissetmeliydi çeşm-i dilinde. İşte Yahya
aktarmaya çalışanlardandır.
Kemâl de bu emsalsiz tesiri, on dokuzuncu asırdan beri
bizlere sunan usta şuaradan biri:
İstanbul denince akla ilk olarak gelenler malum Osmanlı ve medeniyettir. Binâenaleyh birçok eserin gene-
“Üsküdar, bir ulu rüyâyı görenler şehri!
linde İstanbul olgusu bunlar üzerinden işlenmektedir.
Seni gıptayle hatırlar vatanın her şehri.
Lâkin İstanbul sadece medeniyetin mimarlarının ve padişahların, sultanların mekânı mıdır? Hakk-ı âliniz var,
Hepsi der: “Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?
tabiî ki de değildir. Zira İstanbul’un kimliği bunlarla sınırlı
Bizim İstanbulʼu fethettiğimiz mutlu günü.”
değil. Bu ince ayrıntıyı, idrakine hepimizden çok daha
önce varandan, Yahya Kemal’den dinleyelim:
Genellikle İstanbul’un beyefendileriyle özdeşleştirilen
İstanbul’un Türkçesini kullanmak tam manasıyla bir
“İstanbul, vatanın dört bir bucağından, Konya’dan, Bur-
san’attır. Onu kullanmak, kullanılan nazarca etki yarata-
sa’dan, Edirne’den, Sivas ve Tokat’tan, Erzurum’dan, Hi-
bilmek, emek ve yetenek gerektirir. Neden, diye soracak
caz’dan, Bağdat’tan; Tunus, Trablus, Cezayir gibi mağrip
olursanız her alanda idaresinin meşakkatli olduğu bir kül-
topraklarından buralara gidip gelen yahut buralardan
tür imparatorluğun dilinin de idaresi elbette ki güç olacak-
gelip İstanbul’da kalan, burada yerleşen nice Müslüman
tır. Lâkin bu istis’abın müddetle sınırlı olması hasebiyle
Türkler, kadınları, ihtiyarlarıyla, el sanatları, musikîleri,
herkes alâkadar olmak ister ve de pek çok kimse eline
halk ve divan şiirleriyle; şehir, sokak, ev ve oda mimari-
gözüne bulaştırmadıkça berhudar olur o bülbül kokan
leriyle hâsılı vatanın ve tarihin her bucağıyla, her asırdan
Türkçeyle.
getirdikleri hünerler ve hatıralarla bu şehri hep birden
bina etmişlerdir. ”
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
İ S TA N B U L TÜ R KÇE Sİ
“Bu âlemde her şey var. Geçmiş günlerimiz, hasretle-
nümayişinin bir parçası olarak görenler fikriyatının teme-
rimiz, ıstıraplarımız, sevinçlerimiz, ümitlerimiz hepsi
lini örer, temaşasında ruhları vecde getiren İstanbul Türk-
orada kendi hususiyetlerini yapan renklerle mevcut.”
çesi’yle. Badehâ oynatır kalemini Kur’an’ın neşrini yapan
Ahmet Hamdi Tanpınar
hattat inceliğiyle kâğıdın erişilmez hassasiyetinde. Mef-
Bu İstanbul denilen âlî-mekân gerçekten de bambaşka
kûre sahibi inşasını yaparken, İstanbul’un mehabetli
bir âlem Tanpınar’ın da dediği gibi. Ta İstanbul’un Fet-
Türkçesine hürmeten pürdikkat kesilir ve yazan fâkir,
hi’nden bu yana her semtine her mahallesine sinmiştir
unutmaz şunu altın mürekkebi aktığı müddetçe; kullan-
buram buram Türkçe ve Türkiye. İstanbul’u da âlem
dığı mühelhel kelimelerin her biri altın ayniyle yani İstan-
içinde nev âlem yapan özelliği de budur fikrimce. Zira her
bul Türkçesiyle müsemmadır.
bir köşesinde farklı türden insana bundan mütevellid
farklı fikirlere rast gelirsiniz. Bu kadar farklı düşünüşü ve
“Gecesi sümbül kokan
söyleyişi ortak bir haznede toplayabilecek olansa İstan-
Türkçesi bülbül kokan
bul Türkçesi olmuştur elbette. Bu hazinenin derinliğini
İstanbul
ölçmeye kalkan bir kimse ilk önce sırasıyla gezmelidir
İstanbul...”
Eyüp’te, Üsküdar’da nice çeşme. Gül suyundan daha
leziz olan o çeşmelerin suyunu taçlandıran nice alınlıklar
vardır bilene. Hepsi de suyun billurluğuna, çeşmenin za-
Mustafa Kaan ACAR 12-D / 18. 05. 2012
rafetine yaraşır olsun diye İstanbul Türkçesi’yle alınmıştır
Dil Edebiyat Derneği Deneme Yarışması
kaleme. Kişinin suratına çarpıp akseden bir damla su ra-
İstanbul İl Finalisti
hatlatırken tüm uzuvları, o eşsiz kitabelerin dili olan İstanbul Türkçesi de aydınlatır akva-i mana ile ruhları. Lafın
özü, çeşme deyip geçmemek gerek, çünkî içlerinde İstanbul’a ve Türkçesine hususiyetler katan milli ve manevi
nice renkler mevcuttur idrakine varabilene.
“Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, edâ, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.”
Necip Fazıl Kısakürek
İstanbul Türkçesi’nin bir başka edâsı, tavrı vardır diğer
ağızlara göre. Bu sebeptendir ki kullanıldığı her mekânda
belli eder farkını değil mi? Hasb-i hal edilen bir cemiyette
kalpteki niyetler deniz misali İstanbul Türkçesi’yle ahseni hâlde vurur dil denen kıyıya. Kıyıdakilerin manası pek
çok zaman o kadar saf, kesif ve canperver olur ki o
malum cemiyet görünmeyen âlemde ufuklar kazandırır
Necip Fazıl gibi nicesine.
Hulâsa, İstanbul’u sözde değil, özde yaşayan herkesin
esas gayesi olmuştur onun Türkçesi. Kendini o ihtişam
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
9
Re n a u l t M a i s G e n e l M ü d ü r ü
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
10
- Ben öncelikle sizin güler yüzünüze değinmek istiyorum. Çok pozitifsiniz. Bu hayata bakış açınız mı?
* Ben hayata pozitif bakmaya çalışan bir insanım. Hiç
bir zaman, zor durumlarda karamsarlığı arttıracak şekilde
yaklaşmamaya özen gösteririm. Çünkü zor bir gerçekleşmişe zaten olmuştur. Bundan sonra mesele onu düzeltmeye çalışmaktır. Normale döndürmektir. Normale
döndürürken de önce sakin, soğukkanlı ve iyimser olacaksınız ki ona göre şartları iyimser tarafa dönüştürmeye
çalışın ve netice alın. Eğer sizde kötümser bakarsanız o
noktada çözüm pek mümkün olmaz. Tabiî ki bir yönetici
olarak hele ki bizim gibi büyük sorumluluğu olanlardansanız tedbiri elden bırakmamak gerekiyor. Olabilecek en
kötü şeyi düşünmek gerekiyor. Ama olabilecek en kötü
şeyi düşünmek illa da onun olacağı anlamına gelmez.
Öyle bir şey olursa nasıl hazırlıklı olacağını göstermiş
oluruz. Siz en kötünün oluşuna göre hazırlığınızı yaparsınız ama şartlarınızın olumlu sonuçlanması için elinizden geleni yaparsınız bunun için öncelikle insanlara
olumlu mesajlar vermeniz onların moral seviyesini yukarda tutmanız gerekir. Onun için ben olabildikçe insanlara bu şekilde yaklaşmaya çalışıyorum. Benim gayem
budur.
- Peki dönüm noktam dediğiniz bir olay var mı?
* O kadar çok ki...
- Sizce en önemlisi?
* Dönüm noktam dediğim hayatımdaki en önemli konu
1988 yılında, henüz sizler dünyada yokken(gülüyor) Ankara’da o zaman rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut
Özal başbakandı. Başbakanlık ofisinden Ankara’da çalışma teklifi aldığım an benim için birinci dönüm noktasıdır. Çünkü o tekliften sonra benim Ankara’da bürokrasi
hayatım başladı. Fakat o taraftaki hayatım bir büyük bürokrat gibi olmadı. Çok yoğun, çok fazla projeyi kısa sürede hayata geçirmek zor oldu ve bana gerçekten çok
şey kattı. Benim donanımımı çok arttırdı. O yüzden dönüm noktam 1988 yılının yaz aylarına tekabül eder. Bundan sonra, o dönem bittikten itibaren yine özel sektörde
çalışmaya devam ederken, işte burada da 2000 yılından
itibaren genel müdür olarak çalışmaya başlamamda
diğer önemli dönüm noktalarımdır. Yaklaşık 13 yıla yakındır bu şirkette Türkiye Otomotiv sektörüne katkı yapmaya çalışıyorum. Türkiye’nin en önemli, katma değer
düzeyi en yüksek ve ihracat boyutu en yüksek sektörü
içerisinde katkılarımızı sürdürmeyi başarmaya çalışıyoruz.
- Peki siyasete neden devam etmediniz? Yani o yola
girmişsiniz neden otomotive yöneldiniz?
* Güzel soru. (gülüyor). Ben otomotivle ilgili uluslar
arası bir projeyi yönetiyordum. Ankara’ya davet edilmeden önce. Yani aslen uçak mühendisi daha doğrusu Havacılık ve Uzay yüksek mühendisiyim. Ama hiç bu dalda
ne yazık ki çalışamadım. Ama daha çok otomotiv üzerine
gelişti benim hayatım. O yüzden dönüşümün otomotive
olması benim için sürpriz değildi. Bunu açıkça söyleyebilirim. Siyasete girmeme konusunda ise;kendi yapımla
siyaseti çok bağdaştıramadım. Açık söyleyeyim, siyaset
ayrı bir mücadele konusu, ayrı bir yetenek istiyor. Ayrı bir
uğraşı. Ben daha çok teknik seviyede çalışmayı kendime
daha uygun gördüm. O yüzden siyaset alanında hiçbir
deneyim arayışında olmadım.
- Bu konumda olmasaydınız ne olurdunuz?
- Bir ikiziniz varmış. Onunla başınızdan geçen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
* Valla o kadar çok anı var ki. Tabi tek yumurta ikizi
olunca. Gerçi kendisi A. B. D’de yaşıyor, epeydir zaman
oldu. O da otomotivci, tabi ikizlik orada da geçerliliğini koruyor. (gülüyor). Bir garajı var. O garajında otomobillerin
bakımını yapıyor. Eyalet tarafından yetkili bir servis. Yaptığı işin niteliği çok iyi bilinen ve çok güvenilir olarak algılanan bir insan. Müşteri kitlesi çok fazla. Sadece bir
modelin, bir markanın yetkili servisi gibi çalışmıyor.
Orada böyle bir şey yok, daha genel çalışabiliyor. Çok
anımız var tabi. Bir kere üniversite yıllarında birlikteyken
o gemi fakültesinden mezun olmuştu orada anılarımız
var. Lisede anılarımız var. Ama ben size en ilginci , ilkokul
yıllarımızın başları herhalde 2. sınıfta sabaha karşı bizim
azı dişim ağrıdı şişti. Babam sabahleyin hemen götürdü
dişçiye ve dişim çekildi. Ertesi sabah aynı saatte kardeşimin aynı dişi apse yaptı. Onunda hemen 24 saat sonra
aynı dişi aynı doktor tarafından çekildi. Böyle ilginç bir
anıydı. Onun dışında hissiyatımızda paralellikler var. Aynı
şeyleri aynı anda düşünebiliyoruz. Birimiz üzüldüğünde
aramızdaki mesafe ne olursa olsun diğerinde de bir
üzüntü olayı oluyor. Tersi de oluyor. Bunlar telepatik olarak devam etmekte. Bunların izahını yapmak kolay değil.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
İ b ra him AYB A R i l e R ö p o r t a j
* Benim için hayatımda Şubat ve Ağustos ayları önemli
dönüm noktaları oluşturmuştur. Önemli iş değişikliklerinde, bir takım gelişmelerde bu iki aya nedense tesadüf
etmiştir. Pek burçları takip etmem ama başak burcuyla
alakası var mıdır bilemiyorum. Bu şubattan ne bekliyorum? Öncelikle tabi ülkemiz için barış ve huzur bekliyorum. İş hayatımız için istikrar bekliyorum. Mühim olan
istikrar siz önünüzü görebilirseniz gelecek için daha isabetli öngörülerde bulunabilirsiniz ve yaptığınız planlar sizi
hayata götürmez. Bu bakımdan istikrar çok önemli. Türkiye’nin şuanda elde ettiği makroekonomik avantajı diğer
komşu ülkelerle olan pozitif ayrıştığı bu noktayı kaybetmemesi için son derece önemli. Kaybetmesi için bir
sebep yok ama ben bunu özellikle son derece önemsiyorum. Bir başka konuda sürdürebilirlik konusu. Türkiye’de bir çok proje başlamıştır ama sonuna kadar
sürdürülemediği için sonucunun ne olduğu bilinmez. Biz
bu konuyu kesinlikle farklı farklı yönetmeliyiz ve ele aldığımız inşaatına başladığımız ne varsa sonuna kadar sürdürebilmemiz lazım ki sonuç alalım ve çıkacak olan
katma değeri Türkiye’nin refahına katabilelim. bu son derece önemli dolayısıyla sürdürebilirliği çok önemli bu şubattan açıkçası olumsuz bir şey beklemiyorum. Şubat
ayına girdik kişisel olanakta olumsuz bir şey beklemiyorum. Neticede bu ülkede yaşamanın avantajını hepimiz
kullanabilmeliyiz.
Okul Müdürümüz Bekir KISA, Müdür yardımcımız
İbrahim KOCASARI ve öğrencilerimizle Renault Mais
Genel Müdürü İbrahim AYBARʼa teşekkür ziyareti.
- Peki iş hayatına gelecek olursak insanlar neden Renaultʼu seçmeli?
* Şimdi biliyorsunuz onlarca marka var dünyada. Bu
markaların hepsi bu sektörde yoğun rekabet yapıyorlar.
Ve günün ihtiyaçlarına göre müşterilerin beklentilerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu rekabette üstte ve önde
olabilmek en önemli meziyettir. Şimdi baktığımızda biz
bunu nasıl başarıyoruz. Önümüzdeki yıllarda artık yavaş
yavaş otomotivdeki tercihlerin değiştiğini görüyoruz.
Neler var bu tercihlerin içerisinde kişiselleştirme var. Artık
ürettiğimiz araçlarda kişiselleştirmeyi zenginleştirmemiz
lazım. Çok fazla kişiselleştirmemiz lazım. Onun dışında
başka herkesin vazgeçilmezi akıllı telefonla iletişim
kurma olduğuna göre otomotivlerimizden bu imkanlarında bulabilmemiz lazım. Yani otomotiv yolda güvenli yol
halindeyken bile sizin dünyadan kopmamanızı sağlıyor.
Size sesli olarak internet bağlantılarından bilgileri aktarabilmeli ve sizin sesinizi de karşı tarafa iletebilmeli. Artık
bunlar aranıyor. Bunun dışında insanlar son derece çevreci çözümler bekleniyor ve arzulanıyor. Çevreciliği maksimum düzeye çıkaracak çözümleri de kolay uygulanılır
bir şekilde sizden bekliyor. İşte yeni geliştirilen otomotivlerinde çevreye son derece katkıda bulunması lazım,
ekonomik olması lazım çalıştırırken işletirken ve cebinizden fazla para almaması lazım ve tabiki ilk çizimlerinizde
sizleri etkileyecek sizleri gerçekten cezbedicek şekilde
yeni ve ilgi çekici özellikler taşıması lazım. Ve bizim Rönesans dönemi dediğimiz geçen yıldan bu yana başlayan
döneminde bu özellikleri ifade eden ve dünyada en üst
seviyede uygulama alanı bulunan modeller gelmeye başladı. Bunun içerisinde tamamen alternatif enerjiyle işletilen malum sıfır endüsyon otomobillerde var. Son derece
çarpıcı yeni dizaynlara sahip yeni otomotivlerde var. Renault’ta büyük bir çıkış söz konusu bu konuda. Bütün
bunların bir parçası olmak ve özellikle lokal pazarlarda
bildiğimiz gibi bu yöntemlere katkı sağlıyor olmak ve bu
imkan eğer o kurum veya marka tarafından diyebiliyorsa
ki Renault bunu net bir şekilde verebiliyor. Çalışmanın
keyfi bir başka oluyor ki bu yüzden ben genç arkadaşlarımızın Renault’un bir parçası olmaya özen göstermelerini tavsiye ederim. Bir de sizin gibi yaptıklarınızı bize çok
net bir şekilde gösterdiniz ve gelecekte çok ümit beslediğiniz genç kardeşlerimizin bizlerin bünyesinde çalışmasına ben çok sıcak bakıyorum ve bunu birlikte yapacağız
burda. Ondan sonrada sizin yeteneğinize göre yönlendireceğiz.
Çalışmalarınızda başarılar, bu keyifli sohbet için teşekkür ederiz.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Sindy Talita GÜLÇE 11-C
Kübra Işıl SEVİNÇ 11-C
Gülnihal BUDAK11-C
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
- Bir röportajınızda Şubat ve Ağustos aylarının sizin için
çok önemli olduğunu söylemişsiniz. Bu Şubatʼtan neler
bekliyorsunuz?
11
MİSAFİRLERİMİZ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
12
İstanbul MEM, Renault Mais ortaklığı ile düzenlenen “Sizin Fikriniz Sizin Projeniz”
Trafik ve Yol Güvenliği konulu yarışmada okulumuz Türkiye 1. Dünya 3. olmuştur.
Ocak Ayı içerisinde
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Sayın Dr. Muammer YILDIZ,
Renault Mais Genel Müdürü Sayın İbrahim AYBAR
Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği Başkanı Sayın Hitay GÜNER,
İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Yakup HAYIRLIOĞLU
okulumuzu ziyaret ettiler. Ziyaret sırasında öğrencilerimizle bir araya geldiler.
Trafikten, eğitimden bahsettik. Bu nazik davranışlarından dolayı kendilerine
teşekkür ederiz.
İbrahim AYBAR
ZEYTİNBURNU 12
ANADOLU LİSESİ
Hitay GÜNER
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Dr. Muammer YILDIZ
öğretmenlerimizle bir araya geldi.
Günün anısına hatıra fotoğrafı çektirdik.
Son derece keyifli bir sohbet eşliğinde öğretmenlerimiz
Sayın Müdürümüze sorular yönelttiler. Samimi cevaplar aldık.
Yoğun temposunda bize vakit ayırdığı için kendilerine
şükranlarımızı sunuyoruz.
Dr. Muammer YILDIZ
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
13
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
MİSAFİRLERİMİZ
B E KL E M E K Ü Z E R İ NE
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
14
BEKLEMEK ÜZERİNE
Yaşamak maceramızı beklemek sözcüğüyle özetlersek, gelmeyen, çok beklenen, gecikilen yahut da beklediğimize
değmeyen pek çok şey sıralarız belleğimizde.
Beklemek aslında öyle yabana atılacak bir sözcük değildir yaşantımızda. Şöyle bir yolculuk yaparsak geçip giden
zalim zamana, kim bilir neler neler gelir aklımıza. İşte o zaman bir kez daha bağlanırız bu duyguya.
İnsan neleri bekler? Nasıl atılır bu döngünün içine ve nasıl tutunur beklenene? Verilen cevaplar türlü türlü olsa da
tema değişmez sanırım. İnsan kendini bulur her defasında. Anlar ki en sadık bekleyen yine kendidir ve beklediği de
zaten kendine dönecektir. Tabii hayata başlarken beklenilen olarak doğmak da bu dünyanın küçük bir oyunudur zamana. Küçücük bir bebek daha anne karnında tanışır bu duyguyla. Doğduğunda hemen kucak ister, doyurulmak,
duyulmak ister; ilgi bekler. Hele bir karşılanmasın istekleri, ağızlarını adeta bir makas keskinliğinde açarak, hızla
kesmeye gelirler kulaklarınızı. Evet şimdi beklemek öğretilecektir ona. İtinayla, seve okşaya ya da avaz avaza. Ama
en sonunda ... Anlayamasa da mantığını beklemenin, parkta salıncak en somut öğreticisi olur bu hayat şaşkınına.
Büyür, okula gider. Kurallar çoğalmış, yer yer sertleşmiş ve beklemenin dozu da artmıştır artık. Hayat sökün etmeye
başlamıştır. Tam da o noktada yaşamın sırrını çözse insanoğlu, çok daha farklı yaşar bundan sonrasını. Ama işte
bir oyun daha! O idrak oluşmamıştır o çocuk dimağında. Yoksa kim, niçin beklesin bu kadar bir şeyi?
Büyür işte böyle... Örselene örselene. Amaç edinmek gerekir, çok çalışmak. Saygı duymak, ilgi göstermek gerekir
bir de. Çokça.... Daha ömrünün baharında yorulmuştur bu beden. Oradan oraya koşturmak gerekir tutunmak için.
Heyhat! Ruh hep ihmal edilir. Beden bir hırsın peşinde kendini kaybederken ruh acılarını ilmik ilmik örerek sessizleşir,
yokmuş gibi olur.... Otuzların sonu ama nihayet kırklarda nasıl da çetin bir muhasebenin içine gireceğini kendi bile
bilmez. Üzülür bekler, ağlar bekler, hırçınlaşır bekler. Karşı tarafın bu türlü duygu durumlarından etkilenmediğinde
ise sadece bekler. Yavaş yavaş çözmüştür sırrı. Bekler artık, hep bekler. Derste zili, teneffüste arkadaşını, kantinde
sırayı, sınavda kopyayı bekler. Biter mi? Bitmez. Metrobüste kuyruk, bayramda harçlık, sevgiliden mesaj bekler. Yetişir artık, beklemelerden bıktım bennnn (!) deme lüksü kalmamıştır. Bunu da bu sıralarda , bir ara öğrenir işte. Ortaya
çıkan kendinin bitmek bilmeyen hayallerini, kırılanları bir tarafa ayırarak, sağlam duranlara yenilerini ekleyip devam
eder yolculuğuna. Hayat taşmıştır artık içinden. Okulda öğrenci, evde evlat, yolda yetişkin, kolda sevgilidir. Gençtir,
ne yapsa yeri değildir, ergendir... Aman ne tuhaf bir gidiştir? Pes eder sonunda... Hayallerini azaltır, beklentilerini ufaltır, gözlerini yoldan çeker, kulağını kalbine döndürür, dudaklarından az sözcük dökülür... Ve sessizlik... İşte burda
başlar yeni hayat. Hayrını gör, çok yaşa. Yeni hayat tazeliktir aslında. Bunu tek başına başarmışsındır ve bizzat senindir. Artık bilerek yaşa. Bu uğurda dökülen göz yaşları, söylenmeyen sözcükler, çarpıp çıkılmayan kapılar, hasretten
kıvranılsa da buluşmayan kollar ve daha niceleri senin hayata verdiklerin. Mutluluktan alacaklısın. Dön bak yaşamına.
Asla beklemekten bıkma. Ağaç baharı bekler çiçek açmak için, yağmur bulutu bekler, uygu geceyi, sözcük heceyi
bekler konuşmak için... Sen de bekle duygunu yüklediğin her şeyi. Bekleneni düşünüp beklemeyi unut. Sabrını kat
umuduna ve azmini sabrına... Ben en çok da şiiri seviyorum böyle durumlarda. Beklemekle ilgili iki üç mısra düşüyorsa aklıma’’ Aman canım ne olacak, bak ben neleri beklemiş, neleri bulmuşum;neymişim de ne olmuşum. ’’ diyorum.
Bu konuda iki şiir favorim: Biri Necip Fazıl’ın.... Pek muteber!
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar.
...
Biri de Beşir Ayvazoğlu’nun...
Hem gelmeni istedim.
Hem bekletmeni
Sen mi daha güzelsin
Beklemek mi seni.
Beklediklerinize değecek bir yaşam diliyorum hepinize....
Gelmeseler de boş verin.
Hep böyledir
Yanlış insanlar öğretir
Yalnız insan olmayı
HANİFE BATU
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
K E N Dİ N İ GE R ÇE KL E ŞTİ R E N KE H A NE T
Öğrendiklerimiz hayallarimizi, inanaçlarımızı, tercihlerimizi oluşturuyor. Kuruyoruz kurguluyoruz kendimizi, inanıyoruz inandıklarımızı gerçekleştiriyoruz. Şöyle diyor bir
Yunan atasözü “Kafanda kurduğun düşünceye benziyorsun.” Evet insan ister yapacağına inansın ister yapamayacağına, inandığı şey gerçek oluyor. İşte bu duruma
psikolojide kendini gerçekleştiren kehanet denilir. Peki
nedir kendini gerçekleştiren kehanet?
ğerine sahip olan birey bardağın dolu tarafını görecek,
olumsuz benlik değeri olan birey ise bardağın boş tarafını
görecektir. Öğrenilmiş çaresizlik geliştiren bireyler zayıf
yetersiz bir benlik değerine sahiptir ( Öğrenilmiş çaresizlik; bireyin ne yaparsa yapsın sonucu değiştiremeyeceğine ilişkin geliştirdiği düşüncedir. Bir grup psikolog,
pireleri kullanarak bir deney yapar. Pirenin ne kadar zıpladığını ölçerler ve 50 cm zıpladığını görürler. Pireyi yüksekliği 30 cm olan cam kavanoza koyarlar. Kavanozun
ağzını kapatırlar. Kavanozu altından ısıtırlar. Pire ısındıkça zıplar ve zıpladıkça kapağa çarpar. Bir süre sonra
pire kapağa çarpmamak için 29 cm sıçrar, düşer. Ama
kapağa çarpmaz. Pire bunu alışkanlık haline getirdikten
sonra kavanozun kapağını açarlar. Pire kapak açık olduğu halde 29 cm’den fazla sıçramayı denemez., Hâlbuki eskiden 50 cm sıçrardı. Pire bu deneyle 29 cm' den
fazla sıçrayamayacağını öğrenir ve bu sebeple hiçbir
zaman kavanozun dışına çıkmayı başaramaz. Gördünüz
gibi öncelikle öğrenilmiş çaresizlik ve sonrasında gelen
Kendini gerçekleştiren kehanet. )
Kişinin başına gelebileceklerle ilgili öngördüğü şeylerin
bir biçimde vuku bulması gerçekleşmesidir, kendini gerçekleştiren kehanet. Bu durum çoğu zaman kendiliğinden gerçekleşir.
Mitolojide ‘Pygmalion Etkisi’ olarak ta ifade edilir. Mitolojiye göre Pygmalion bir kadın heykeli yarattı ve ona öylesine bir sevgi gösterdi ki, heykel bir canlıya dönüşerek
onun sevgisine yanıt verdi.
Kendini gerçekleştiren kehanete göre neyi beklersek o
gerçek olur. - Kötü olan her şey üst üste geliyor, Nerde
olumsuzluk varsa beni bulur zaten, Bu sınavda kötü alacağımı biliyordum - Örneklerde görüldüğü gibi kişinin bir
zaman sonra yaptığı genellemeler kendisinin gerçekleriyle örtüşmeye başlar. Bunların nedeni aslında gerçekten bütün olumsuzlukların bizi bulmak istemesi
midir?Bütün şansızlıklar bizim için midir?Yaşadığımız
güzel olaylar yok mudur?Daha pozitif bakabilsek hayata
yinede yaşadıklarımız değişmez mi? Biz de güzel bir söz
vardır ‘Nasıl Bakarsan Öyle Görürsün.’ Bireyin nasıl göreceğini ise, benlik değeri belirler. Olumlu bir benlik de-
Birey önce çaresizliği öğrenir sonrada kendini gerçekleştiren kehanet yaşanır. Birey önce hayata ilişkin beklenti oluşturur. Doğal olarak beklentilerin oluşmasında
birçok faktör ( problem çözme becerisi, bireysel özellikler,
sosyal imkânlar vb. ) etkilidir. Yalnız bireyin girişimlerinin
sonuçları ve çevreden aldıkları tepkiler oldukça önceliklidir... Evet arkadaşlar kimimiz için zorlu bir sınav süreci
başlıyor bu süreçte kendimizle ilgili algılarımızı ‘Ben yapamıyorum o yuzden sınava hazırlansam ne olur’dan
‘Neden olmasına’a değiştirme zamanı.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Rehberlik Servisi
Davut YILMAZ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
Yaşamak, öğrenmek , uyum sağlamak. Her yeni
günde, bu tekrarlar içerisinde yeni düzenlemelerle, hayatımızda ki bilinmezlik ufkuna doğru yeni yelkenler açıp
yeni demirler atıyoruz. Yaşıyoruz... yaşarken öğreniyoruz. Öğrendiklerimizle yaşantımıza uyum sağlıyoruz.
15
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
16
Bİ Lİ N M E Y E N Ü Nİ V E R Sİ TE B Ö L Ü M L E R İ
Üniversite öğreniminde bölüm seçerken öğrenciler genellikle kulaktan dolma bilgilerle hareket ederler. Bilinmeyen birçok üniversite bölümü vardır. Öğrenciler sınava
hazırlanırken gidecekleri üniversite bölümlerini önceden
seçerler. Ama birçok öğrencinin seçmediği üniversite bölümleri bulunmaktadır. Öğrenciler genellikle para kazanılacak bölümleri tercih etmek isterler.
Öğrencilerin en büyük istekleri doktor veya avukat olmaktır. Bununla birlikte öğretmen olmak isteyen hemşire
olmak isteyen milyonlarca öğrenci bulunmaktadır. Ayrıca
mühendis olmak isteyen öğrencilerin sayısı da oldukça
fazladır. Okullarda öğrencilerin yetenek ve becerilerine
göre bölüm seçmeleri için özel dersler verilmelidir. Öğrencilerin beceri ve yetenekleri keşfedilmeli üniversite ortamındaki bilinmeyen bölümlere yöneltilmelidirler.
Bilinmeyen ve tercih edilmeyen birçok üniversite bölümü
bulunmaktadır.
Arkeoloji astroloji biyokimya biyomedikal dil bilimi ekonomi farmakoloji fotoğrafçılık finans grafik tasarım finans
iç mimarlık otomotiv peyzaj reklamcılık moda ve zooloji
bilinmeyen üniversite bölümleridir. Bilinmeyen üniversite
bölümlerine yerleşmek diğer bölümlere göre daha kolay
olacaktır. Üniversite tercihi yapan öğrenciler bilinen ve
sürekli tercih edilen bölümleri tercih ederler. Bu olay onların yerleşme oranını oldukça düşürür diyebiliriz.
Batı ülkelerinin çoğunluğu çocuklarını erken yaşlarda
ilgi ve becerilerine göre üniversite bölümlerine yerleştirirler. Öğrenciler bu bölümleri okurken hem zorlanmazlar
hem de ileriye dönük sağlam adımlar atmış olurlar. Öğrenciler küçük yaşlarda kendilerini geliştirerek ileriki dönemlerde bölümlerinin uzmanı olarak iş ve sosyal hayata
kazandırılmış olurlar. Bilinmelidir ki erken yaşlarda eğitilen bir öğrenci bir seçtiği bölümü üniversite bitimine kadar
okursa o bölümün uzmanı olur diyebiliriz.
cek?¨
¨Maaşım
ne
olacak?¨
¨Ya
ailemin/arkadaşlarımın/çevremdekilerin beğenmediği bir
işim olursa?¨ Ve bitmek bilmez üniversite sonrası kariyerle ilgili bir sürü başka endişe... Ve bu endişelerin hepsi
anlaşılır. Kimimiz hayatımız boyunca ne yapmak istediğimizi çok iyi bilebiliyorken ve rahatça o adımda ilerliyorken, kimimiz tutkulu yapacağımız işi bulmayı hayat boyu
sürecek bir macera haline getirebiliyoruz. Sizinki nasıl bir
yolculuk olacak bilemeyeceğim ama işte sizlere hayalinizdeki işin peşinden koşmanın 5 sebebi:
1. Ne olursa olsun bir işe ihtiyacınız olacak. Evet,
ilk koşul bu elbette. Para istediğimiz şeyleri elde etmek
için (statü, tatiller, ekonomik özgürlük, bir çift ayakkabı
vs. ) 2. dereceden bir ödül (secondary reinforcement).
İşe gitmek malesef ki yoklaması alınmayan, sonradan
çalışıp sınavdan A alabileceğimiz bir üniversite dersi
değil. Dolayısıyla sevmediğiniz ve hayatınızı kahreden
bir işte çalışıyorsanız bu hayatınızın tamamını etklieyecek.
Ülkemizde de meslek liseleri ve meslek yüksek okulları
bulunmaktadır. Ancak batı ülkeleri çocukları küçük yaşlardan itibaren meslek okullarına yazdırırlar. Çocuklar
çok küçük yaşlarda istedikleri bölümlere yerleştirilirler.
Ülkemizde de bu tip uygulamalara geçilmeli öğrenciler
üniversite dönemlerine kadar alanlarında uzmanlaştırılmalıdırlar. Böylelikle üniversite tercihleri daha doğru yapılır ayrıca diğer üniversite bölümleri de seçilmiş olunur.
2. İşiniz hayat stilinizi belirler. Saat kaçta kalktığınızdan tutun da, akşamları kendinize ne kadar vakit ayırabileceğinize kadar işiniz hayatınızı etkileyecek. Evinizden
çok uzak bir ofiste çalışıp saatlerinizi yolda kaybediyorsanız, bu ya sizin kabullendiğiniz bir fedakarlık, ya da hayatınızı kabusa çeviren ağır bir sorumluluktur. İşlerimiz
bizim kim olduğumuzu tam anlatmasa da, yine de arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetlerin çoğunluğunun içeriğini oluşturacak kadar hayatımızda önemli bir yeri var.
Sizin yaşamdan beklentilerinizi (işe kısa yolculuk/az
stres/çok yüksek maaş/kendini geliştirme imkanı) karşılamayan bir işte hayatınızı sürdürmek sadece yaşam isteğinizi alıp götürecektir.
Özellikle üniversitenin son senesinde eğitimine devam
etmeyen herkesi gelecekle ilgili korkular kaplar: ¨Acaba
hayalimdeki iş nedir?¨ ¨İşim hayatımı ne kadar değişte-
3. Bazı insanlar sizi ne olursa olsun eleştirecekler.
Ve belki de bu kişilerin başında aileniz gelecek. Tabii ki
bizlerin eğitimine, işe kadar olan yaşamına büyük paralar
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Bİ Lİ N M E Y EN ÜNİ V E R Sİ TE B Ö L Ü M L E R İ
4. İşle ilgili istekleriniz arayışınız sırasında değişebilir. Belki de üniversitenin hemen sonrasında aklınızda
ideal bir iş var: hip bir ofis, yüksek maaş, ofiste iyi bir sosyal ortam, vs. Ancak iş hayatına atıldığınız anda sizin
beklentilerinizle gerçeklerin uyuşmadığını, veya zamanla
beklentilerinizin değiştiğini farkedebilirsiniz. Elbette bir
işten ötekine geçmek zamanla sizin işe alınabilirliğinizi
de azaltsa da, belki de bu aklınızda kendinize ait bir iş
planı oluşturmak veya asıl kariyer hedefinizi iyi belirlemek
için gerekli de olabilir. Neden siz kısa kibriti çekmiş olun
ki?
5. Başka birinin başarısını kıskanmak istemezsiniz.
Yaşınız ilerledikçe sevdiği işin peşinden koşup başarılı
olmuş bir insanı görüp ¨Ben de bunu yapabilirdim.¨
demek belki de sizi orta yaş krizine en hızlı biçimde teslim edecek hislerden biri olacaktır. Başarısız olmak sonunda başarıya kavuşmanın bir parçası. Başarısızlıktan
korkmak eğer sizi yapmak istediğiniz işin peşinden koşmanızı engelleyen bir sebepse Larry Smith’ten, TED’de
yayınlanmış Harika Bir Kariyeriniz Olmak İçin Neden Başarısız Olacaksınız adlı konuşmayı dinleyin. Ve unutmayın, Calvin Coolidge’in dediği gibi: ¨Bu hayatta hiçbir
şey kararlılığın yerini tutamaz. Yetenek çözüm değil,
bir sürü yetenekli ama başarısız insan var. Dehalık
çözüm değil, ʻHakettiğini bulamamış dehaʼ neredeyse bir deyim olmuş dilimize. Eğitim de anahtar
değil, dünya bir sürü eğitimli fiyaskoyla dolu. Ama
kararlılık ve istikrarlılık. Bu iki özellik başarıya kadirdir. ¨
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Simay SAĞ 10-A
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
dökmüş ailelerimizi mutlu edecek bir işimiz olsun isteriz.
Ancak iş hayatının ilk birkaç senesinde bu iş seçimimizin
ne olduğuna dair önemli bir faktör olsa da, iş hayatını (ve
kendimizi) tanıdıkça inatla sadece ailenin istekleri doğrultusunda bir kariyere yönelmek zamanla aileyle olan
ilişkiyi de gerginleştiren bir hal alabilir. Sizi iş seçiminiz
için yargılayan insanlar aile dışından bireyler olduğu
anda kulaklarınızı tıkayın, çünkü onlar zaten büyük ihtimalle siz ne yapsanız sizi yargılayacak insanlardır.
17
K İ M Lİ Ğİ M İ K AY B E T Tİ M , H Ü KÜ M SÜ Z D Ü R !
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
18
Her şey bebekken başlıyordu. Önce dünyanın nefesi doluyordu ciğerlere, ardından derinlerden gelen bir feryat
duyuluyordu. “Hoş geldin güzel bebek!” sesleri değiyordu saf kulaklara, henüz netleşmemiş şekiller, gölgeler uzanıyordu açılmamış gözlere... İnsanın hayat serüveni işte böyle başlıyordu.
Su gibiydi bir bebek... İçinde hiçbir kir, aykırılık ve yabancılık barındırmıyordu. Hem arıydı hem de arıtıcı. Ona bakanların gönüllerinde sevgi oluyordu, dillerinde en tatlı kelimelere dönüyordu. Bir bebek yüzüne bakmak mutlu olmak
demekti. Çünkü birilerine aitti değildi varlığı, fıtratının saflığı herkese ait olan ve herkesin bir yerlerde unuttuğu saf
özünü ve değerini hatırlatıyordu. Bir bebeğe bakınca değişiyordu hemen çehreler, tatlı bir huzur akıyordu gözlerden
yüreklere. Tarafı yoktu bebeğin, davası, kıyası, beklentisi.... Dünyanın en güçlü varlığıydı aslında. Yaratılışında bütün
değerlere yüklü gelen, dünyanın yükü altında şekilden şekle girmeyen, her varlığın muhtaç olduğu huzura ve sükuta
sahip olan....
Sonra yavaş yavaş şekilleniyordu çocuk. Duygular, düşünceler renklenmeye şekillenmeye başlıyordu. Alışkanlıklar
yavaş yavaş ve sinsi sinsi yürüyordu üzerine. Davranışlara, olaylara, yaşantılara alışıyordu çocuk. Bir müddet sonra
da alışkanlıkları yaşama veya yaşayamama telaşı baş gösteriyordu. Gittikçe unutuyordu içindeki sükûtu, sonsuzluğu.
Bağımlılıklar dizgesine dönüyordu bazen hayat. Korkular, beklentiler.... Artık kendiyle bir saniye bile baş başa kalamayan kendine tahammül edemeyen bir hal beliriyordu.
Büyümek için zamanın hemen geçmesini istiyordu çocuk. Yarınlara hayaller, umutlar biriktirmişti. Bir şey olacaktı
büyük adam, anne, baba, doktor.... Ve zaman durmadan bugünü düne taşıyordu. Derken büyüdükçe dertler de büyüyordu. Çünkü bir türlü doymuyordu varlık hep bir şey eksikti, hep bir şey yarım... Elini içinden dışına doğru uzatıyordu. Biraz sevgi, biraz ilgi, biraz saygı.... Ya da kendi varlığını oyalayacak faaliyetler arıyordu. Başkalarının
yaşantıları, giysiler, evler, arabalar...
Gittikçe yalnızlaşıyordu insan. Bunca kalabalığa, bunca varlığa rağmen yalnızdı. Çünkü bir yerlerde unutmuştu
kendisini. Bir yerlerde unutmuştu kendisinden değerler üretileceğini... Bir yerlerde unutmuştu hayatı onun işlediğini.
Kendisinin sonsuz bir kaynak olduğunu unutmuştu insan. Sonra derde düştü. Nereye varsıysa hep bir şey eksikti.
Neye sahip olduysa hep bir şeye hasretti. Sevgiye ilgiye muhtaçtı ama sevilse de içinde yine koca bir hüzün vardı.
Anladı ki kimliğini kaybetti insan. Kim olduğunu bulamıyordu. Bir kimlik ki kaybedilen her şey gibi o da hükümsüz
kalmıştı, çünkü artık ne sahibine aitti ne de başkasına uyardı.
Hayat kayıp kimliklerle doluydu. Dünyanın hengâmesi içinde unutulan ve kaybolan kimlikler... Kimileri bulmuştu
kimliğini ama insanın kimliğini bulması uzun bir emek gerektiriyordu. Çünkü insan çok uzaklarda ararken onu o içinde
bir yerde unutulmuş oluyordu.
“Canında bir can var, o canı ara... Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara... A yürüyüp giden
sûfî gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara” (Mevlana Celaleddin Rumi)
Derya ÇETİN
Türk Dili Ve Edebiyatı Öğretmeni
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Vakit belirsiz. Belirgin olan ise karanlığın ve ayazın hüküm sürdüğü gecelerden herhangi biri
olduğudur. Mekan; sırtımı dayadığım hisar, yüzümü çevirdiğim deniz. Gözbebeklerimin dünyanın
dört bucağından öfkeli, denizi seven, yalnız, özlem yüklü, gam yüklü, kırgın, mahzun kullarla
hemhal olduğu girift şehir.
Burcun tam üstündeyim. Yıldızlı semalardaki haşmet beni mest ederken, sen, ey İstanbul; zifiri
karanlıkta ve ayaklarımın altındasın. Kim bilir kaç deniz mili öteden dersaadete yolu düşen gemilerin aksi beynime yansıyor. Gemiler… Özlem yüklü, azık yüklü gemiler… Karanlığı yırtan gemilerin sesleriyle irkiliyorum.
Meydandayım. Evliya Çelebi'nin Seyahatname’sindeki satırlar aklıma düşüyor: “Yedikule kasabasının dışında büyük meydanda dört köşe, beyaz mermer üzeri üstat-ı mermer bir kaz tasvir etmiştir ki dillerle tabiri imkânsızdır. Gören, canlı zanneder. Buna binaen o çeşme Kazlı Çeşme
namı ile şöhretyab olmuştur” dediği şimdilerde şehrin en netameli toplantılarına ev sahipliği yapan
mekân…
Ezan sesleri birbirine karışıyor semada. Kulak kesiliyorum. Davudi sesle zikir ehli “ namaz uykudan daha hayırlıdır” nidasını haykırırken dalgaların virdi de ona eşlik ediyor. Fatih’in Mescidi
…. Kutlu müjdenin varisi asker hala ordaymış gibi dimdik duruyor ve çağlara meydan okuyor.
Yanı başında bir dergâh, yeniçeri mekânı… Rabbine yönelen Allah dostu, evliya, kışın ortasında
buzun içinden erik çıkaran keramet sahibi “Erikli Baba”…
“Âlemi sen yaratsan nasıl yaratırsın?” sorusuna “her şeyi merkezinde bırakırım” diyen bir diğeri,
Merkez Efendi… Semavi dinlerin hepsinin mekânları arz-ı endam ediyor. Kalbîm, hepsini ayrı
ayrı selamlıyor. Meryem Ana Ayazması, havralar, Süryani, Rum, Ermeni kiliseleri, mescitler, minberler ve mezarlıklar.. Mezarlıklar… Hesaplaşma mekânları…
Ve ben… Yalnızlığın, özlemlerin, kırgınlıkların, kızgınlıkların, öfkelerin, hoyratlığın ,devrimlerin,
devinimlerin, ihtilallerin, ihlallerin, ihtişamın vücuda geldiği ben…. Ta fecre dek yürüyorum. Gönlüme ıhlamur ağaçlarının kokusu ve denizden yayılan o müthiş rayiha doluyor. Gönlüm yükseliyor;
hasret kulelerine, uzlet mekânlarına varıyor.
Şairin diliyle sesleniyorum kendime: “Bilmiyorum hangi suyun sakasıyım yarabbelalemin/ Tütmesi gereken ocak nerede?”. Vakit muhasebe vakti… Nefsim ses veriyor. ”İmtihan” diyor, yalnızlık “imtihan”, aşk” imtihan” ,özlem “imtihan”, öfke “imtihan”… Rabbin lisanı gönlüme düşüyor
Yakup (a.s)’ın diliyle…. “Ben hüznümü, kederimi yalnızca Allah’a arz ederim”. Zaten “dost istersen Allah yeter” diyenlerin mekanında değil miyim?. Seyit Nizamlar, Itriler, Sümbül Efendiler,
erenler, arifler, şehitler uzlet için burada değiller miydi?
İçim susuyor, susuyor, “sus” diyor. Derin bir sükût… Sükûn içindeki ruhum da inkişaf beliriyor.
Sahi hala yalnız mısın?
Fatma ÖZDEMİR
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
19
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
H İS AR A DÜŞ E N GÖ NL Ü M , G Ö NL Ü M E D Ü ŞE N H İ S A R
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
20
YA R D I M KU R U LU ŞL A R I
Ülkemizdeki yardım kuruluşları çeşitli sebeplerden zarar görmüş vatandaşlarımızın, mağdur ve yardıma muhtaç
hayvanların ve doğanın yardımına koşmaktadır. Bu kuruluşlar ülkemize büyük yardım sağlamakta ve yardım etmektedir. Bunlardan bazıları kısaca şunlardır:
KIZILAY: Sağlık ve sosyal dayanışmayı destekleyen dernek doğal afetlerde zara görenlere alini uzatır. Kan hizmetlerini yürütür ve belirli yerlerde aş evleri açarak açlara yardım eder. İlk yardım görevlileri yetiştiren dernek bağışlar
yanında düzenlediği çeşitli organizasyonlardan yardım alır.
YEŞİLAY: Amacı kötü alışkanlıkları engellemek ve insanları bundan uzak tutmak olan dernek çeşitli konferanslar
düzenleyerek insanları bilinçlendirmeye çalışmaktadır.
TÜRK HAVA KURUMU: Baştaki amaçlarından biri Türk gençliğine havacılığı sevdirmek olan dernek havacılığın
sivil ve askeri alandaki önemini vurgulamakta, bunun için yarışlar düzenlemekte ve çeşitli kurslar açarak havacılığa
özendirmektedir.
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİREME KURUMU: Derneğin bir numaralı amacı korunmaya ve bakıma
muhtaç çocukları topluma geri kazandırmaktır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yurdun birçok yerinde
bakım evi çocuk yuvası hastane ve dispanser açar. Şehitlerin eş ve çocuklarını malûl ve gazileri korur. Onların toplumda kendilerine yakışır bir hayat sürmelerini sağlar.
TÜRKİYE DEPREM VAKFI: Bu derneğin amacı insanları deprem hakkında bilgilendirmek ve bu konuda çalışmalara yardım etmektir. Deprem öncesi ve sonrası hakkında uyarılar yapmak ve vatandaşlarımızı hazırlamak gibi görevleri üstlenen bu dernek depreme dayanıklı bina yapımı konusunda devlete katkıda bulunmak, bilgilendirme amaçlı
kurslar açmak, araştırmalar yapmak, konferanslar düzenlemek gibi niyetleri amaçlamıştır.
ARAMA KURTARMA DERNEĞİ (AKUT): Temel amacı doğa koşullarında meydana gelen kazalarda vatandaşlarımıza yardımcı olmaktır. Doğal afetlerde ve yıkıntılarda arama yaparak can kaybını indirgemeye çalışan bu dernek
gönüllü profesyonellerle çalışmakta ve bilinçli bir ilk yardımın ardından kazazedeleri güvenli bir ortama ulaştırmaktadır.
TÜRKİYE EĞİTİM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI: Bir numaralı görevi ülkemizde eğitimin daha iyi bir yer bulması ve eğitimi daha kalıcı yapmaktır. Ülkemizde okur yazar oranını arttırmaya çalışan dernek çeşitli eğitim parkları da kurmuştur.
İrem Ezgi USTAOĞLU 9-A
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
İnsanlar doğar, yaşar ve ölürler. İnsan dışındaki diğer tüm canlıların da akıbeti bu silsiledir. Ama biz insanlar bazı
yüce niteliklerimizden ötürü bu silsilenin ortasındaki kelimeye ayrı anlamlar ve renkler katarız. Bu noktada diğer canlılardan en önemli ayırt edici özelliğimiz aklımız sayesinde düşünebilen ve bu özelliğimizden dolayı üretebilen bir
yapıda ve potansiyelde olmamızdır. Aklımız sayesinde icat ettiğimiz alfabe ve o alfabe ile yaşanmamışlıklara edebiyat
tılsımıyla ete kemiğe büründürürcesine hayat verme yaratıcılığı en muhteşem buluşumuzdur. Söz konusu yazınsal
yaratıcı üretim aracılığıyla en olmazları olur kılmış en yanıbaşımızdaki olabilirlikleri de pekiştirerek, güzelleştirerek
tekrardan hayatlara dahil etme mucizesini, kalıcılığı su götürmezcesine gerçekleştirmişiz. Yazınsal üretim, üretmenin
en asillerindendir. Bembeyaz sayfalara nakış gibi işlenen harflerin meydana getirdiği anlam bütünlüğü insanı düşten
düşe, düşünceden düşünceye gezdirir oturduğu yerde. Bu tam anlamıyla bir mucizedir aslında. Öyle bir mucizedir
ki hiç tanışık olmadığımız insanların hayatlarına ortak olur, dertlerini sıkıntılarını onlarla birlikte yaşar, mutluluklarını
onlarla eş zamanlı hissederiz. Hatta bazen öyle bir duygusallık yaşarız ki okuduğumuz hikayenin-romanın kahramanlarını gerçek hayatımızdaki bir dostumuz, yakınımız gibi görüp hikayeyi bitirince on(lar)dan ayrılıyor olduğumuz
için gerçek anlamda bir ayrılık hissi yaşayıp hüzünleniriz. Çünkü bu düşsel yaşamdan bazen tıpkı gerçek yaşamda
birilerinden bir şeyler öğrendiğimiz gibi tecrübe kazanıp o karakterlerin düşmüş olduğu hatalara düşmemeye çalışıp
kendimizi bir bakıma o kahramanlara karşı biraz minnet borçlu hissederiz. Aslında bu minnet borcu o karakterleri
yaratan yazaradır. Bunun için yazar gözümüzde değer bakımından büyüdükçe büyür.
Yazı, insanın ölüm karşısında var olduğunun isyanıdır, kocaman evrende ben de bulundum, dünyadan ben de
‘geldim geçtim’in dışavurumudur ve de zaferidir geçiciliğin varlığı silikleştiren savaşımına karşı. İnsanoğlu ölüm gerçeğinin bilincine varmakla kaygılanmaya başlar ölüp gittiğinde kendinden sonraya onu hatırlatacak bir şeyi bırakmamış olmaktan. Kendisine biçilen ömür vaadinin dolmasından bir zaman sonra sanki hiç yeryüzüne gelmemiş gibi,
hayatı boyunca alıp verdiği nefesleri alıp vermemiş gibi olma durumuna düşme kaygısını rahatsız edici bir biçimde
yoğun yaşamaya başlar. Bu duygunun vermiş olduğu rahatsızlığın etkisini kimi insanlar ağaç dikerek, kimileri çocuk
sahibi olarak kimileri de hayrat imar, inşa ederek-ettirerek düşürmeye, ruhlarının bu rahatsızlıktan dolayı çalkalanışlarını dinginleştirmeye çalışırlar unutulmamak, yâd edilmek yahut da iz bırakmak için dünyada. Bu olumsuz duygunun
bertaraf edilmesinin en etkili yolu insanın kendisinden sonraya yazılı eserler bırakmasıdır.
Yazı, okuyanın önüne geniş ufuklar açarak algılamasını zenginleştirir. Okuyanın çevresinde olup bitenleri daha iyi
fark etmesini, insani ilişkileri daha iyi analiz ve sentez etme becerisini kazandırır. Böylece okuyucunun öngörüsünü
arttırıp onu hayatı yaşama anlamında daha tecrübeli bir insan seviyesine yükseltir. Bu tezi güçlendirir nitelikte Çetin
ALTAN der ki “Kitap okumak insanın ömrünü uzatır. ” Bu biyolojik bir ömür uzaması olmayıp kitaplarda karşılaştığımız
karakterlerin, gerçek hayatın taklidi olan o sanal hayatlarının bize, ufkumuza kazandırmış oldukları tecrübe zenginliğinin yaşamımıza yansımasıyla bizde bıraktıkları izdüşümler neticesinde meydana gelen bir ömür zenginliği, ömür
uzamasıdır. Çünkü biz o yazarların uzun zaman alan emeklerini, düşünüşlerini, kurguladıkları olaylar arasındaki
bağlantıları, kimi zaman ortaya çıkması yıllarını alan o yazıları kısa bir zaman sürecinde okuyarak belleğimize aldığımız bu sıralananlar sayesinde bir bakıma onların ömründen ömrümüze zaman katmış oluruz ki bu da bize kazandırmış olduğu düşünsel kapsayıcılıktan ötürü bir çeşit ömür uzamasıdır. Yazarların yaratıcı yazılarını okumak okuyana
böylesine bir avantaj sağlarken yazıyı yazan yazar da ismini hep anılan, yaşayan bir isim aşamasına erdirerek
kendini mükâfatlandırmış olur. Bir Latin atasözünde denilir ki “Bir insan gerçek anlamda adı en son anıldığı gün ölür.
” O zaman yazı yazarak kendisinden sonraki nesillere soylu bir üretim bırakmış olan bir yazar, ismi kuşaklar boyunca,
asırlarca hatta belki de sonsuza değin anılacağından hiçbir zaman gerçek manada ölmeyecekmiş gibi bir konuma
kendini vardırmış sayılır. Bu noktada bu söylemimizi kanıtlayıcı manada Boccacio’nun, Cervantes’in, Dede Korkut’un,
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sait Faik Abasıyanık’ın ve daha binlercesinin isimlerini sıralayabiliriz. Bu insanların adının
hâlâ anılıyor olması onların hâlâ aramızda yaşadığı demek değil midir? Ortaya çıkardıkları eserlerle bir manada
bengisuyu içmişlerdir. Bu konumdaki bir insan olmak büyük bir ayrıcalık olsa gerek.
Yunus DEMİRBAĞ
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
21
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
YAZI(N)IN ZAMANA ve GEÇİCİLİĞE DİRENCİ ve ZAFERİ
M E H M E T A Kİ F
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
22
TANIMSIZ ANLAMAK
Ben kimim ki onu anlama şerefine layık olayım; O ki vatan şairi, büyük dava adamı Mehmet Akif. Ben ki, onun
sahip olduklarının zerresine sahip olmayı tek bir şafağın bile çakmadığı bir hayat... Bu şerait içerisinde bile insanı
insan yapan değerleri ve güzel ahlakı en mükemmel şekilde kendisine barındıran müthiş insan. Onu anlayabilmek
için onun yaşadıklarını yaşamak; geçtiği yollardan geçmek gerekir. Lakin bu imkansızdır. Çünkü onun inandığı değerler uğrunda yani vatanı, milleti, dini uğruna çektiği cefa, bir insanın kaldırabileceğinin çok üstündedir. Yazdıklarıyla
, söyledikleriyle ve yaptıklarıyla yegane gayesi bu vatanın evlatlarına hizmet etmek oldu. Hasta yatağında, biçare
yatarken bile davasından ve hizmetinden ayrılmadı.
Gün geldi, umutlandı, içinde ümidin tohumları yeşerdi. Kimi zaman da ağladı. Yüreğini hüznün karanlığı kapladı.
Fakat onun lisanı, vatanı ve dava aşkı; bedeni ise kanla sulanmış şehit toprağıydı. Ve onu diğerlerinden farklı kılan
bir husus vardı. O, milletinin sadece bugünü için değil, yarını içinde çırpınıyordu. Kuruşunu dahi milletine vakfedecek
kadar tevazu ve tevekkülün vücut bulmuş haliydi.
İtiraf ediyorum: Aciz kaldım. Neden mi aciz kaldım? Size onu anlatmaktan. Lisanımdaki en nadide sözcükler bile
onun için kifayetsiz kalıyor. Ve kalemim belki de ilk kez yazdıklarına değil, yazamadıklarına ağlıyor.
Onu anlamaya çalışmak boğazımı düğüm düğüm ediyor. Anma denen şeyin sözde kaldığı şu günlerde, onu yüreğimde hissediyor;anmanın gerçek anlamını idrak ederek onu anıyorum. Yıllar önce, henüz ben doğmamışken benim
için gözyaşı dökeni anlayamadığım için üzülüyorum. Onun bizlere işaret ettiği Asım’ın nesliyle kendimi kıyaslıyor,
utanıyorum. Fakat sonra diyorum ki ey genç! Haksızlık etme kendine. Onu böylesine tanımlayabilmek bile su serpsin
söz geçiremediğin şu yüreğine!
Mehmet Akif’i Anlamak Kompozisyon Yarışması İlçe Birincisi
Hayrettin Buğra CİNGÖZ 11-D
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
İ Kİ Şİ İ R
KAN VE KALEM
BİLİRİM
Ey Türk! Bilmez misin ataların neler başardı.
Kimselerin yoktur vefası,
Olunca tehlikede sefası;
Kanlarıyla cihanın her karışını suladı.
Candan dile aşina değildir halim
Ne alınmamış öç, ne ödenmemiş borç bıraktı.
Dost olunca bekanın sevdalısı.
Ceddinin gölgesinde kalmak sana yakışmadı.
Kimselerin kimsesine sesleneli Avni
Sanki bilirmiş o vakitler şu halimi;
Fikirleri bileyip düşman önüne çıkmalı
Şimdi bildim; kendinden sınatırmış dost kendini:
Kanla kazanılan kalem ile korunmalı
Bir hiçlikte gördüm ben bu meyüs hali.
Yıllardır yattığın yerden cesaretle kalkmalı
Vakit muhteliftir, hıyanet tek
Uyan ey Türk genci! Şimdi tam doğrulma zamanı
Sanırsan fikirler, vücutlar yek,
Oysa en yakına hep en büyük ihanet,
Üstelik yoku bilerek, kaybı hissederek
Berkay ÖZTÜRK
12-D
Tanırım ben bu meyli öteden
Kâh sorgusu olanlardan bugünden
Kâh en kadim sırrı saklayan kaleden
Bilirim ihaneti, hariçten ve dâhilden.
Fatma Nur TURAN
12-D / 33
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
23
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
24
O B E Z İ TE
Bilindiği üzere beslenme; anne karnından başlayarak yaşamın sonlandığı ana kadar devam eden vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Aynı zamanda büyüme ve gelişme de sağlığımız açısından çok büyük bir öneme sahiptir.
Günümüzde beslenmek halk tarafından ‘karın doyurmak’ olarak biliniyor.
Sizin de ilk aklınıza geldiği gibi yemek, içmek değildir. Beslenmek; bir insanın bir gün içerisinde gerek fizyolojik gerek gün içerisinde ki yaşantısına
göre şekillenen, vücuda alınan enerji ile harcanan enerjinim dengede tutulması gerekiyor.
Şimdiye kadar enerji ve beslenmeyi dengede tutmanız gerektiğini söyledim. Peki ya nasıl yapacaktık bunu? Enerjinin ana kaynağı olan karbonhidratlardan yararlanırız. Vücuda alınan karbonhidratlar hemen glikoza
çevrilir. Enerji gerekli ise glikoz hemen kullanılır, eğer değilse daha sonra
kullanılmak üzere biriktirilir. Glikoz, ayrıca karaciğerde glikojen adı altında
depolanır. Glikojen, günlük kan şekerini sabit tutmaya ve vücudun günlük enerji gereksinimini sağlar. Diğer bir etken
ise yağlardır. Yağlar günlük besinimizin %30’unu oluşturmaktadır. Günlük aldığımız doymamış yağ oranı günde aldığımız yağ oranının %10’unu geçmemelidir. Yağlar trigliseritler denilen yapıların birleşimidir. Doymuş yağlar başlıca
ette, tereyağında bulunan katı yağlardır. Doymamış yağlar ise sıvı yağlar olup en çok zeytinyağında olur. Bunların
yanında lifler de önemli bir yere sahiptir. Yeterli miktarda alınmaması kabızlık gibi sorunlara yol açar. Ayrıca lif oranı
yüksek bir diyet uygulamanız kolesterol oranınızı dengede tutmanıza yardımcı olur.
Az önce bahsettiğim gibi temel besinleri dengede tutarak beslenme ihtiyacımızı karşılamalıyız. Ancak bu denge
çoğu zaman sağlanamıyor. Bunun doğurduğu en büyük sorunu ise günümüz problemi OBEZİTE! Çünkü gerektiği
gibi değil keyfi besleniyoruz. Öncelikle OBEZİTE ne demek, nedenleri, nasıl tedavi edebiliriz gibi bazı bilgilere beraber
göz atalım.
OBEZİTE: Dünya Sağlık Örgütü ( DSÖ ) tarafından sağlığı bozacak ölçüde aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır.
Bir başka deyişle; vücutta aşırı yağ artımı ile ortaya çıkan, çevresel etkilerle tetiklenen genetik zeminli kronik bir hastalıktır. Çoğu kişi tarafından önemsenmeyen bu hastalık yaşamımızda birçok hastalığı da beraberinde getirmektedir.
Özellikle kalp hastalıkları, sindirim, solunum ve bağışıklık sistemi hastalıklarına yol açıyor. Fakat en büyük sorun
psikolojik yönde etkilemesidir. Negatif yönde ilerleyen ve toplumdan soyutlanma yaşanırsa ruhsal çöküntüleri de beraberinde getirir. Bu da hastanın yaşama ve kendisine olan saygı, sevgisini yitirmesi demektir. Bu tür hastalıklara
yol açmadan yaşama ve kendimize olan saygımızı arttırarak bu yolda yürümeye devam edersek var mı bizden özeli?
Tabi ki yok! Gel gelelim OBEZİTE’ YE karşı nasıl önlemler alabileceğimize...
Öncelikle gerektiği kadar ve düzenli beslenmeliyiz. Elimizden olmadan bu hastalığa sahipsek gerekli uzmanlara
gidilmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır. OBEZİTE’Yİ tedavi etmek amaçlı kullanılan ya da uygulanan yollarsa: Mide
Bandı, Mide Balonu ve Bay-pass ‘tır.
OBEZİTE KADERİMİZ OLMASIN. UNUTMAYIN! SAĞLIK BİR YAŞAM, BU İSE SİZİN ELİNİZDE.
FEYZA NUR KAYA
10-C / 560
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
BA S K E TB O L V E D Ü NYA
-NBA'de ilk şampiyonluk yaşayan oyuncu Mehmet
Okur2003-2004 sezonunda Detroit Pistons'ta şampiyonluk
sevincine ulaşan milli basketbolcu Mehmet Okur ise
NBA'de şampiyonluk yaşayan ilk Türk oyuncu.
Mehmet Okur, ayrıca Batı Konferansı'nda daha önce
All-Star'a seçilen ancak sakatlığı nedeniyle oynayamayan Allen Iverson'un yerine kadroya girerek, NBA tarihinde All-Star maçına çıkan ilk Türk sporcu olarak da
tarihe geçti.
NBA’dan ilginç bilgiler, şaşıracaksınız!
• Allen Iverson 1998 yılında Orlando maçında tam 10
top çalmıştır bu bir playoff rekorudur ve hala kırılamamıştır.
• Kobe Bryant bir maçta 9 u art arda olmak üzere tam
12 tane üç sayılık basket atmıştır.
• LeBron James 19 yaşında baba olmuştur.
• Damon Stoudamire bir maçta tek başına 32 tane üç
sayılık basket denemiştir.
• Paul Pierce bir bar çıkışında tam 26 yerinden bıçaklandığını ve 3 hafta sonra sahalara dönmüştür.
• Allen Iverson maçın ilk periyodun da parmağını kırmıştır, maça devam etmiş ve yarı bitene kadar tam 26
sayı atmıştır.
• Shaquille O’neal daha 2. Sezonunu doldurmadan potayı kırmıştır.
• Karl Malone hep bir tır şöförü olmak istemiştir.
• Allen Iverson daha 15 yaşında bir streetball maçında
smaç yapıp basketbolcu olmaya karar vermiştir.
• Kobe Bryant bir yaz okuluna gittiğinide gerekçe olarak
nba’de oynamak istediğini ve yaz okulundakilerin buradakilerin milyonda biri nba’de oynar demeleri üzerine Kobe’nin ben o milyonda birim demiştir.
• Ve Yine Kobe Bryant’ın nba de oynadığı ilk maçta kullandığı ilk şut airball’dır. (Yani potaya bile değmemiştir. )
• Kareem Abdul Jabbar’ın müslüman olmadan önceki
adı Lew Alcindor’dur.
• Tracy McGrady 35 saniyede tam 13 sayı atıp maçı
kazandırmıştır.
-Anadolu Efes'in ilkleriBu sezon ismini Anadolu Efes olarak değiştiren Efes
Pilsen, 1996 yılında Avrupa Radivoj Koraç Kupası'nı müzesine götürerek, ilk kez bu spor dalında Avrupa kupası
kazanan Türk takımı olma başarısını gösterdi.
Lacivert-beyazlılar, Avrupa kupalarında finale çıkan ilk
takım olma özelliğini de taşıyor. 1993 yılında da Avrupa
Kulüpler Kupası'nda final oynayan Anadolu Efes, Torino'da Yunan rakibi Aris'e 50-48 yenilmişti.
Anadolu Efes, 1999-2000 sezonunda da Avrupa Ligi'nde dörtlü finale kalıp, Avrupa üçüncüsü olarak bir ilke
daha imza attı.
Anadolu Efes de Türkiye'de bir NBA takımıyla karşılaşan ilk Türk takımı unvanını aldı.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Berk Kaan Turan
9-B 149
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
-En fazla ücrete imza atan Türk oyuncu HidayetNBA takımlarından Sacramento Kings tarafından 11
sezon önce seçilen Hidayet Türkoğlu, tarihte en fazla ücrete imza atan Türk oyuncu oldu.
25
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
26
İ STA NB U L SE ND İ N
Yavaşça aşağı iniyorum. Ah İstanbul! Ne güzel şehir!
Ne çok özlemişim. Bir kadının nefes alışı kadar gerçek,
öyle somut bir deniz... Boğazın farklı bir ruhu var sanki
canlıymış gibi, dizlerinin dibine çöksen sana Galata Kulesi ile Kız Kulesi’nin o eski, bildik hikâyesini anlatacakmış gibi. İstanbul konuşan, nefes alan, sen kokan şehir...
Martılar burada hep aynı şarkıyı söyler. Seninle başlayıp
sende biten şarkıyı, ikimizin şarkısını... Şuradan bir simit
alsam, şuradaki banka çöküp yemek istesem simit ağlamaya başlayacak sanki seninle bölüşmedim diye. İstanbul, senin şehrin, benim şehrim; ikimizin şehri.
Sahil boyunca yürüyen bir çift takılıyor gözüme. Birbirlerinin ellerini tutmuşlar. Kızın saçları alev, teni süt, gözleri zümrüt. Yanındaki adamın da güzellikte ondan aşağı
kalır yanı yok. Altın sarısı saçları kıvır kıvır dökülüyor kulaklarından aşağı. Bu can sıkıcı havaya rağmen parıldıyorlar. Gözleriyse en az şu karşımda bütün ihtişamıyla
duran deniz kadar mavi. O gözler aklıma yine seni getiriyor. Hanginizin gözleri daha mavi? Sonra durup kendi
kendime söyleniyorum. Kimsenin gözleri senin gözlerinden daha mavi olamaz.
Kız, yanındaki adama hararetle bir şeyler anlatıyor. Ne
anlatıyor acaba? Adam, kızın söylediğine gülüyor. Gözleri sen, gülüşü sen... Adamın yanağındaki gamze de
seni aklımdan çıkarmama hiç yardımcı olmuyor. Bir anda
kendime kızıyorum. Seni aklımdan çıkarmak için geldim
ben buraya. Ama insan nasıl kaçamıyorsa kendinden,
ben de senden öyle kaçamıyorum işte. Bak, yine geldim
buraya. Geldim çünkü belki de sen bu banka oturup şu
denize bakmış, dalgaları seyretmiş ve beni düşünmüştün. Belki sen sahil boyunca yürürken Boğaz Köprüsü’nün ihtişamından tekrar tekrar büyülenip sessizce bir
sigara yakmıştın. Belki sen, şu yakınlarda balık tutan sevimli amcaya tatlı tatlı gülümseyip ‘’Rastgele!’’ demiştin.
Çünkü biz, sen farkında olmasan da birbirimize dolanmışız; bir sarmaşık gibi sıkı sıkıya. Artık neresi sen neresi
ben kestiremiyorum. Kimse çözemez bizi, ne sen ne de
ben.
Kızla çocuk gülüşerek yanımdaki banka oturuyorlar.
Gözlerimi denize kaydırıyorum, suyun üzerinde yemek
bulmak umuduyla aheste aheste dans eden martılara,
denizin üzerinde görkemlice yükselen bacaklarını iki yanına atmış bir deve benzeyen Boğaz Köprüsü’ne, İstanbul’un bütün bu ihtişamından etkilenerek utanıp kızaran
güneşe, güneşin kızıllığını içine alan, onunla beraber zayıfça kararmaya başlayan gökyüzüne... Burası İstanbul’un tam merkezi... İnsan gibi bir şehrin özeti... İçinde
hem kadını hem erkeği, hem iyiyi hem kötüyü, hem siyahı hem beyazı, hem camiyi hem kiliseyi, hem gökyüzünü yarmak istercesine uzanan binaları, hem
gökdelenlere inat küçücük olan, küçücük kalan pembe
panjurlu evleri, hem dar ve boş sokakları hem de hınca
hınç dolu koca koca meydanları barındıran, hepsini hiç
ayırt etmeden sarıp sarmalayan İstanbul’un tam göbeği...
Yani tam isabet... Boşuna yüzyıllar boyu padişahlar, sultanlar İstanbul’u almak için kan dökmemişler.
Kızın gülüşü beni dalıp gittiğim rüyadan gerçeğe geri
getiriyor. Dönüp şöyle bir bakıyorum. Hala keyifleri yerinde... Tabii öyle olacak, birbirlerini seviyorlar ve buraya
gelmişler. Onların keyifleri yerinde olmasın da kimin
olsun? Onlar bu şehrin insanları. Bu denizi, bu boğazı
görmek için kilometreler kat etmeleri gerekmiyor. Senin
şehrinde biraz da olsun seni bulabilmek için evlerinden
uzaklaşmaları gerekmiyor. Acaba neden böyle oldu?
Neden böyle olduk? Artık kendi şehrim bana yabancı.
Orası evim değil sanki. Beni evim burası artık. Çünkü bu
şehrin içinde sen varsın, anılarımız var.
Omzuma dokunan bir el beni ürpertiyor. Bu da kim? Arkama dönüp bakmak için boynumu uzatıyorum. Ah!
Ama... Sen! Gözlerin hakkında yanılmadığımı bir kez
daha anlıyorum. Gözlerinden başka bir yere neden bakamıyorum? Çok özlediğim için mi? İstanbul’un özetinin
burası olduğunu düşünürken nasıl da yanılmışım. İstanbul’un özeti sensin, gözlerin. Neden öyle gülümsüyorsun
sanki hiç ayrılmamışız gibi? Neden bir şey söyleyemiyorum ki? Sen neden bir şey söylemiyor suskun şehirler
gibi?
Sen bankın etrafında dönüp yanıma otururken ne giydiğine bakıyorum; salaş bir bluz, altına kirli ve yırtık bir
kot. Neden bu haldesin? Üşüyor olmalısın. Üşüme! Gözlerini denize sabitlemişsin. Ne düşünüyorsun?
Bana beni istemediğini söylerken de gözlerini bu denize sabitlemiş, sakin ve soğuk konuşmuştun. Ben ağlayıp sana yalvarırken sen aldırmadan çekip gitmiştin.
Aslına bakarsan ne olursa olsun İstanbul’un senin yanında olacağını hep biliyordum. İstanbul’un sadık olduğu
tek taraf kendisiydi, sen de İstanbul’dun. Ama o gece en
az gözlerin kadar soğuk, en az onlar kadar acımasızca
soğuğunu üzerime serdiğinde şaşırmıştım. İstanbul,
sadık bir sevgili gibiydi ama sen beni terk edip gittiğinde
bana ihanet etmişti. Ben de bir daha ikinize de dönmeyeceğime yeminler ederek ayrılmıştım buradan.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
İ S TA NB U L SE ND İ N
Yanımızda oturan çifte bakıyorum yavaşça. Onların da
bizi izlediğini görünce başımı çeviriyorum. Hala denize
bakıyorsun. Neden konuşmuyorsun? İfadenden, yüzündeki o bildik, sıcak gülümsemeden cesaretlenip konuşmak için yutkunuyorum. Derin bir nefes alıp fısıldarken...
Tanrım! Kalbimin böyle atması normal mi? Neden bu
kadar zor olmak zorunda? “Neden, ?” Tüm sorularıma
cevap alabilmek umuduyla neden diye soruyorum. Devamını getirmeye halim yok.
“Canım sıkıldı. Ben de geldim. ” diyorsun yüzsüzce.
Sen hep böyle arsız, hep böyle utanmasız olmuştun.
Kendime engel olamayıp gülüyorum. Öylesine umursamazsın ki! Gözlerin hala denizde... Alaycı bir sesle sana
içimdeki öfkeyi kusacakken bana başınla denizi gösteriyorsun. Öyle tuhafsın ki... Deniz sanki tüm sorularımı cevaplayacak, yaralarımı saracak.
Vazgeçiyorum ve susuyorum. Susup öylece sana bakıyorum. Hareket etmiyorsun bile. Sen de sadece susup
izliyorsun.
Yaşlı bir kadın önümüzden geçiyor. Başınla selam veriyorsun. Tam o sırada sen gelmeden önce izlediğim çift
ayağa kalkıyor. Onlar için veda vakti... Kız mutsuzca ada-
mın yanağına bir öpücük konduruyor. Birbirlerinden ayrılmak istemeyerek sarılıyorlar. Biz de böyleydik, hatırlıyor musun? Sana bakıyorum. Gözlerin hala denizde...
Peki, bizim için ayrılık vakti ne zaman?
Adam bizim önümüzden geçip giderken kız durup öylece adamı izliyor. Buruk bir şekilde gülümsüyorum. Evet,
bizim için de veda vakti... Ama sadece biraz daha sana
bakmak istiyorum. Hayır! Gitmeliyim. Hemen şimdi.
“Seni özledim. ” diyen kendi sesimi duyuyorum. Ne?
Ben ne dedim şimdi? Susmalıydım, çenemi kapatmalı ve
seni daha fazla izlemeden çekip gitmeliydim. Bunu söylemek işleri daha da zorlaştıracak. Ama sen bunu umursamıyorsun. Cevap vermeye tenezzül bile etmiyorsun.
Yeter. Bu kadar kaldığım fazla bile. Hızla ayağa kalkıyorum. Gözlerin hala denizde... Daha da sinirlenip yürümeye başlıyorum. Beni böyle yok saymaya hakkın yok!
Geldiğim merdivenlere geri gelince İstanbul’a son bir
kez daha bakıyorum. Buraya hiç gelmemeliydim. Fakat
yine de tüm bu ihtişamı tekrar görmeye değer. Başımı
çevirip bulunduğun banka bakıyorum ama sen yoksun.
Bir anda içim burkuluyor. Sen yoksun, sana veda bile
edemedim ve bu kez bir daha asla görüşemeyeceğiz. İstanbul’a tekrar bakıyorum.
“İstanbul hayal misin gerçek misin?”
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Damla MOLLA 10-D
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
Aklımda binlerce soru var ama bunlarla seni boğmak
istemiyorum. Sessizliği bozmaktan korkuyorum. Sanki bir
şey söylesem, sesimin etkisiyle büyü bozulacak ve sen
yanımdan kaybolacak, ellerimden kayıp gideceksin. Susuyorum.
27
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
28
G Ü NE Şİ N G Ü NL Ü Ğ Ü
Merhaba arkadaşlar, sizlerle ilginç bulduğum ve sizin de ilginizi çekeceğini düşündüğüm tasarımları paylaşmak
istiyorum.
İlk olarak bana göre gerçekten etkileyici bir çalışma olan ‘Bulut Makinesi’yle başlamak istiyorum. Berndaut Smilde
adlı tasarımcı, bulut makinesinin yaratıcısıdır. Bu çalışma neden ilgini çekti diye soracak olursanız, bulut makinesiyle ortamın havası değiştirilerek oluşturulan bulutlar ülkemizde de sergilenmiş. İşte o gösterimlerden bir kare.
Smildeʼın ortamın nemini ve
derecesini ayarlayıp, buhar
makinesinin de yardımıyla suyu
ve ışığı birleştirerek ürettiği
bulutların ömrü birkaç dakika
oluyor. Kısa ömürlü olduğu kadar
da etkileyci bir çalışma olmuş.
Yukarıdaki fotoğraf da Çukurcumaʼda çekilmiş.
Sokaklarda yerlere baktığınızda çoğu zaman çiğnenip yere atılmış sakızlar görürsünüz. Çoğumuz için ayağımıza
yapışmadığı sürece bir anlam ifade etmeyen bu sakızlar Ben Wilson adlı sanatçı için gerçekten çok önemli, çünkü
sanatçımız bu sakız parçalarının üstüne resim yapıyor. İşte yapılan resimlerden birkaçı.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
GÜN EŞİ N G Ü NL Ü Ğ Ü
Şimdiyse sırada büyük çoğunluğun ilgileneceği bir tasarımı anlatmak istiyorum. Şuan kullandığımız kalemlerden
çok farklı olan aklımızdakileri üç boyutlu olarak çizebilen bir kalem tasarlanmış. Üç boyutlu çizebilen kalemimizin
mucitleri Peter Dilworth ve Max Bogue.
İspanyol sanatçı Alvaro Arteaga Sabaini, nam-ı diğer Alvarejo, tam bir başkalaştırma ustası. Müziği alıp salama
çeviriyor, altıpatlardan 35mm kamera çıkarıyor, film ve çizgi film karakterlerini yeni kılıklara sokuyor, hayvanlar aleminden değişik hikâyeler üretiyor.
Son olarak da yine müzikle ilgili kendi müzik zevkime güvenerek birkaç öneride bulunmak istiyorum. Sevgiyle
kalın...
Peggy Lee - Fever & Frank Sinatra - Strangers In The Night
Metallica - Shoot Me Again & Metallica - Master of Puppets & Iron Maiden - Revelations
Rammstein - Sonne & Rammstein - Ich du dir weh & Pink Floyd - Hey You
Micheal Jackson - Dirty Diana & Duman - Hatun & Duman - Sevdim Desem
Plain White T’s - Hey There Delilah & David Guetta - She Wolf
Güneş ÖZCAN 9-D
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
29
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
30
K AY I P L A R I M I Z
Mehmet Ali BİRAND (9 Aralık 1941 - 17 Ocak 2013
Türk gazeteci, yazar, köşe yazarı, haber sunucusu, televizyon yapımcısı. 1964 yılının Temmuz ayında Abdi
İpekçi'nin vasıtasıyla Milliyet gazetesinde mesleğe başladı. Bir dönem Brüksel'e yerleşti. 1985 yılında TRT 1'de
32. Gün adlı bir aylık haber programı yapmaya başladı.
1991'de Türkiye'ye dönerek gazeteciliğe ve program sunuculuğa farklı yayın organlarında devam etti. 17 Ocak
2013'te vefat etti.
Müslüm GÜRSES (7 Mayıs 1953-3 Mart 2013)
Türk ses sanatçısı. Gerçek adı Müslüm Akbaş'tır. Son
yıllarda bazı pop ve rock tarzındaki parçaları da repertuarına katarak Nilüfer’in Olmadı Yar isimli şarkısını, Teoman’ın Paramparça ve Tarkan’ın İkimizin Yerine adlı
çalışmalarını da seslendirdi. 1979 yılında ilk defa İsyankar filmiyle kamera karşısına geçen Gürses, toplam 38
sinema filminde rol almıştır.
Metin SEREZLİ(12 Ocak 1934 -10 Mart 2013)
Türk sinema oyuncusu, tiyatrocu ve seslendirme sanatçısı. 1954’de İstanbul Üniversitesi Gençlik Tiyatrosu’nda amatör olarak oyunculuğa atıldı. Usta
oyunculuğunun yanı sıra, yönetmenlik de yapmıştır.
1969'da en iyi yönetmen ödülünü aldı. 1971’de Çevre Tiyatrosu adı ile kendi tiyatrosunu kurdu. 10 Mart 2013 tarihinde uzun süredir tedavisini gördüğü akciğer kanseri
nedeniyle hayatını kaybetti.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Ferdi ÖZBEĞEN ( 17 Ağustos 1941 - 28 Ocak 2013)
Ferdi Özbeğen özellikle, yakın dostu Ülkü Aker'in , dönemin yabancı şarkılarına yazdığı Türkçe sözleri kendine
has bir üslupla okumasıyla 80'lere damgasını vurmuş piyanist ve sanatçıdır. O günden bugüne
48 yıla, 26 albüm, 3 film sığdırdı.
Unutulmuş şarkıları yeniden düzenleyerek seslendirdi
ve milyonları peşinden sürükledi. Sanatçı, 2001 yılında
yakalandığı kanser hastalığına 2013 Ocak ayında yenik
düşerek tedavi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma
Hastanesi yoğun bakımında yaşamını yitirdi.
Ahmet Mete IŞIKARA (1941-21 Ocak 2013)
1965 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nin jeofizik bölümünden mezun olmuştur. 1999 Gölcük depremi
sonrasında toplumu bilinçlendirme konusunda çalışmalar
yapmış ve Deprem Dede ismiyle tanınmıştır. 21 Ocak
2013 tarihinde İstanbul'da çoklu organ yetmezliğinden
vefat etmiştir.
Neşet ERTAŞ(1938 - 25 Eylül 2012)
Neşet Ertaş abdallık geleneğinin son büyük temsilcisidir. "Bozkırın Tezenesi" olarak da bilinir. 25 Nisan 2011
tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüş, bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuarlarda ders olarak okutulmuştur. 25 Eylül
2012 tarihinde İzmir'de tedavi gördüğü hastanede ileri
evrede kanser nedeniyle vefet etmiştir.
Zeynep SEZER & Büşra DEMİRTAŞ & Gamze PEHLİVAN 10-B
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
31
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
K AY I P L A R I M I Z
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
32
Dİ Z İ D Ü NYA M I Z v e OY U NL A R
Aynı gün, aynı hastanede dünyaya gelen iki
bebek, yatak sayısının azlığından dolayı yan yana
yatırılırlar. Ailelerinin "doğar doğmaz birbirlerini buldular" sözü üzerine beşik kertmesi yapılan bebekler,
isimlerini de efsane aşıklar Leylâ ve Mecnun'dan
alırlar. Aradan 25 yıl geçer. Bir sabah ailesi Mecnun'a durumu anlatır ve Leyla'yı istemeye giderler.
Mecnun başta bu durumdan rahatsızlık duysa da
Leyla'yı görür görmez aşık olur. Onu etkilemek için
ne yapacağını bilemeyen Mecnun, bir gece rüyasında aksakallı dedeyi görür. Aksakallı dedenin rüyalarından çıkıp Mecnun'la beraber yaşamaya
başlamasıyla da işler karışır.
Level-5 ve Stüdyo Ghibli’nin ortak çalışması Ni no
Kuni, JRPG’lerin ölmediğini, hâlen bu oyunların
diğer RPG’lere taş çıkartabileceğini kanıtlamak için
yapıldı ve bir JRPG sever olarak Ni no Kuni’yi incelemek benim için büyük bir zevkti. Hiç vakit kaybetmeden bu destan için start tuşuna basıyor ve bu
senenin en farklı ve sıradışı yapımıyla sizi tanıştırmaya başlıyorum:
Ancak bu yolculuk o kadar da kolay değil, binbir
türlü zorlukla kaplı. Efsanelerde adı geçen “Saf kalpli
kişi” olduğuna inanılan Oliver’ın, Diğer Dünya’daki
kötü kalpli Shaddar’ı yenip herkesi kurtaracağına
inanılmakta, Oliver da o güçlü yüreğiyle bunu yapıp
biricik annesinin ruh eşi olan Alicia’yı bulmak için ant
içiyor ve asasını kaptığı gibi büyücülük kariyerine ilk
adımını atmaya başlıyor.
Ni no Kuni’yi bitirmek 40 saat sürüyor, fakat tüm
yan görevleri ve ekstraları yapıp oyunun keyfine tamamen varmak istediğinizde bu süre 80 saate kadar
çıkabiliyor. Ni no Kuni, oyun ömrü ve sunduğu bonuslarıyla, JRPG severleri fazlasıyla doyuracak bir
içeriğe sahiptir.
Cenk AKAY. 9-D
The Walking Dead, Frank Darabont tarafından geliştirilen
Amerikan televizyon dizisi. Robert Kirkman, Tony Moore ve
Charlie Adlard 'ın aynı adlı çizgi romanınadayanmaktadır. Dizinin başrolünde, komadan uyandığında George A. Romero'nun korku filmlerindeki zombileri andıran et yiyen
"aylaklar"ın dünyaya egemen olduğunu fark eden şerif yardımcısı Rick Grimes rolüyle Andrew Lincoln yer almaktadır. Ailesini
bulmak için yola koyulur ve yol boyunca diğer birçok sağ kalan
kişiyle karşılaşır.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Carter Bays ve Craig Thomas'ın yarattıkları
"How I Met Your Mother" konu olarak, romantik
başrol Theodore -Ted- Mosby'nin (Bob Saget) hayatının aşkı -eşiyle- tanışma hikayesini flashbacklerle anlatan bir sit-com. 2030 yılında evli, iki
çocuk babası Ted çocuklarını karşısına alıyor
(David Henrie, Lyndsy Fonseca) ve hikayesini anlatmaya başlıyor. 2005'te 27 yaşındaki mimar Ted
(Josh Radnor), arkadaş grubuyla kendisine küçük
bir dünya yaratmış bir genç. Arkadaş grubu; en iyi
arkadaşı, hukuk öğrencisi Marshall (Jason
Segel), Marshall'ın dokuz yıldır birlikte olduğu
anaokulu öğretmeni Lily (Alyson Hannigan) ve
absürt bir kişiliğe sahip olan takım elbisesiz nefes
almayan, capkin, hiperseksüel Barney Stinson
(Neil Patrick Harris). Günler akıp giderken, Marshall, tek aşkı Lily'e evlenme teklifi etmeye hazırlanıyor. Kahramanımız Ted bu noktada hayatını
gözden geçirmeye karar veriyor. Romantik Ted
bekâr kalmaktan hiç haz etmeyen biri olduğu için,
gerçek aşkını aramaya koyuluyor. Ve hikâye böylece başlıyor
The Big Bang Theory veya kısaca TBBT, Chuck
Lorre ve Bill Prady tarafından yaratılmış Amerikan
durum komedisi. Kaliforniya'nın Pasadena şehrinde
geçen dizi beş ana karakter etrafında gelişiyor: Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde çalışan iki üstün zekalı ev
arkadaşı olan deneysel fizikçi Leonard Hofstadter ve
teorik fizikçi Sheldon Cooper, garson ve oyunculuğa
hevesli sarışın karşı komşuları Penny, Leonard ve
Sheldon'ın doktorası olmayan uzay mühendisi tuhaf iş
arkadaşları Howard Wolowitz ve yine aynı yerde çalışan astrofizikçi Rajesh Koothrappali. Bu dört erkeğin
bilime ve bilim kurguya olan ilgileri ve zekaları,
Penny'nin sosyal beceri ve normal davranışlarıyla yan
yana gelince komik sonuçlar doğuruyor. Ayrıca 3 yardımcı oyuncu bazı bölümlerde ana oyuncu olarak dizide yer almıştır: Üniversiteden iş arkadaşları ve hem
Leonard hem de Howard'ın eski sevgilisi Leslie Winkle,
Penny'nin çalıştığı şirkette part-time garson olarak çalıştığı sırada Howard'la arkadaş olan mikrobiyolog Bernadette Rostenkowski ve bir çevirimiçi arkadaşlık sitesi
aracılığıyla Sheldon ile tanışan nörobiyolog ve bir nevi
Sheldon'ın kadın versiyonu Amy Farrah Fowler. Prodüksiyonu Warner Bros. Television ve Chuck Lorre
Productions tarafından yapılan dizi, 2009 yılında Televizyon Eleştirmenleri Derneği tarafından en iyi komedi
dizisi seçilmiş ve Jim Parsons da canlandırdığı Sheldon Cooper karakteri ile komedi dalında bireysel başarı
ödülü almıştır.
THE BİG BANG THEORY
Rümeysa ALTUNSOY - Alp ÖZTÜRK
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
33
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
Dİ Z İ DÜN YA M I Z v e OY U NL A R
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
34
ÜN İ V E R Sİ TE G E Z İ L E R İ M İ Z
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ
İTÜ
BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
AYDIN ÜNİVERSİTESİ
KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ
Ziyaret ettiğimiz
üniversitelerden bazılarıdır.
Rehberlik Servimiz tarafından 12. sınıflara yönelik üniversitelere tanıtım amacıyla
geziler düzenlendi. Katıldığımız bu gezilerde üniversite ortamını teneffüs edip,
gelecek yolunda kendimizi daha emin adımlar atmamızı sağladı.
Bize bu imkanı sağlayan Rehberlik Servisine teşekkür ederiz.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
K ÜLTÜ R G E Z İ M İ Z
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
35
12. Sınıf öğrencilerimiz Ocak ayı içerisinde
Zeytinburnu Belediyesi’nin
Kültür Gezisi Projesi kapsamında
Zeytinburnu’nun tarihi yerlerini dolaştılar.
Üniversite Sınavı öncesi birlikte vakit
geçiren öğrencilerimiz son derece keyifli bir
gün geçirdi.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
BİZDEN HABERLER
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
36
Tüm okula dönemde bir kez , 12. sınıflara
her dönem 2 kez olmak üzere deneme
sınavı uygulaması yapıyoruz.
Bu çalışma ile öğrencilerimizin
üniversite sınavlarına hazırlanmasında
etkin rol oynadığımıza inanıyoruz.
Osmanlıca Kursiyerlerimiz belgelerine
kavuştu. Halk Eğitim Müdürlüğü işbirliği i
çinde yapılan kurs sonunda öğrencilerimize
belgelerini hafta sonu töreninde
Okul Müdürümüz Bekir KISA
tarafından verildi.
Biz üniversitelere giderken bizim de
ilköğretim okullarından misafirlerimiz oldu.
Öğrencilerimiz tecrübelerini minik
misafirlerimizle paylaştılar.
Geleceğin Anadolu Lisesi aday öğrencilerine okulumuzu yakından tanıma fırsatı
verdik. Öğrencilerimizle sınıflarımızda
buluşturduk.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
K IS A KI S A
Biyoloji Öğretmenimiz Özlem EBİNÇ koordinasyonunda okulumuzda atık malzemelerden
oluşan bir sergi yapıldı. Arkadaşlarımızın yaptıkları değişik tasarımlar izleyenlerin ilgisini
çekti. Ayrıca Okulumuzun koridorlarını çiçeklerle donatması gerçekten bir yeşil okul olma
gayretimizin bir parçasıdır. Çalışmalarda
emeği geçen herkese, başta öğ-retmenimiz ,
olmak üzere teşekkür ederiz.
Maltepe Üniversitesi tarafından
düzenlenen Rock in Purple Müzik
yarışmasında okulumuz İstanbul
3. oldu. Erkin Koray’a ait Anma
Arkadaş isimli şarkıyla okulumuzu
temsil eden
Deniz KAÇAR,
Mert NOYA,
Ali Ekrem MİSİLLİ,
Canberk VARLI’yı
tebrik ediyor başarılarının
artarak devamını diliyoruz.
GENÇ GİRİŞİMCİLER...
Okulumuz öğretmenlerinden Tansu İNCEKALAN rehberliğinde 10. ve 9. sınıflardan bir grup arkadaşımız şirket kurarak, nesli tükenmekte olan hayvanlarla ilgili t-shirt
üretmeye başladılar. Bu çalışmalarında gençlik haftasında
alışveriş merkezlerinde stant açarak sergileyecekler.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
37
TÖ R E NL E R İ M İ Z
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
38
Okulumuzda
Belirli Gün ve Haftalar
yıl boyunca
öğretmenlerimizin
rehberliğinde arkadaşlarımız
tarafından hazırlanan
programlarla kutlandı.
Bu çalışmalarda emeği geçen
öğretmenlerimize
arkadaşlarımıza
teşekkür ederiz.
18 Mart Çanakkale Zaferini dolayısıyla
Edirnekapı Şehitliğini okulumuzu temsilen
Rıza IŞIK ve Öğrencilerimizden İpek Salbacak
ziyaret etmiştir.
Şehitlerimizi minnetle ve rahmetle anıyoruz.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
S EM İNE R L E R İ M İ Z
Öğrencilerimizi hayata
hazırlamak en önemli
hedefimiz. Bu sebeple
okulumuzda düzenlenen
seminer, toplantılar bizim
için son derece önemli.
Bu seminerlerden
bazı örnekler.
Nişantaşı Üniversitesi
“Meslek Tanıtımı”,
Mesleki Eğitim Genel
Müdürlüğü “Hijyen”,
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Vehbi Altuncul’un
“Sağlıklı Beslenme”
konulu seminerleri.
Katılımcılara ve onları
dikkatli bir şekilde dinleyen
arkadaşlarımıza teşekkür
ederiz.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
39
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
40
Ö Y LE B İ R G E ÇE R Z A M A N Kİ . . .
‘’Ž—Žƒ”ǐƒ›ƒ•Ç†Ç””‡ŽƒŽƒ”ǤǤ•‹Ž‡”†‡•‘†‡”‡…‡‰ò†‡†‡‘Ž—’
狏†‹Ž‡”†‡Š‹­‹Ž‰‹‹œ‹­‡‡›‡ò”òŽ‡”ǤǤƒ†ƒç‹†‹Ž‡”†‡•Ç
—ŽŽƒ†ÇºÇÇœƒ–…‹ŠƒœŽƒ”ǐǐ‡•‹ŠƒŽ‹‹‡”ƒ‡†‹›‘”•ƒÇœ
‡•‹”‡ŽƒŽƒ”‹Ž‰‹‹œ‹­‡‡…‡Ž‡”Ǥ
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
41
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
Ö Y LE Bİ R G E ÇE R Z A M A N Kİ . . .
&H\GDù$95$1$VHQD.$ù,.d,
Ceyda ŞAVRAN & Asena KAŞIKÇI
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
42
DÜN YA Ü ÇÜ NCÜ SÜ Y Ü Z . , , ,
OKULUMUZ 8 HAZİRAN 2012 TARİHİNDE PARİS’TE DÜZENLENEN
“SİZİN FİKRİNİZ SİZİN PROJENİZ ULUSLARARASI BULUŞMA” DA 3. OLDU.
GÜLNİHAL BUDAK, KÜBRA IŞIL SEVİNÇ, SİNDY TALİTA GÜLÇE‘DEN OLUŞAN
EKİBİMİZİ VE ONLARA REHBERLİK EDEN MÜDÜR YARDIMCIMIZ FATMA ÖZDEMİR’E
TEŞEKKÜR EDERİZ
Fransa’da yarışmada İl Müdür Yardımcımız
Saadettin PİRCİOĞLU, Okul Müdürümüz
Bekir KISA ve Renault - Mais Temsilcisi
Aslıhan ŞEREMET okul ekibimize eşlik ettiler
teşekkür ederiz.
Okulumuzda projemize uygun trafik sınıfı
oluşturduk ve Anasınıfı öğrencilerine uygulamalı eğitim verdik.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
Fransa gezimizin diğer günlerinde
Disneyland ‘da değişik ülkelerden
arkadaşlarla vakit geçirdik.
Son derece eğlenceli iki gün ve birçok
deneyim yaşadık.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
43
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
Dİ S N E Y LAND İ Z L E Nİ M L E R İ
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
44
DÖ NE M S O NU TÖ R E Nİ M İ Z
Okulumuzda 1. dönem sonu törenimiz yapıldı.
Törenimiz esnasında tüm sınıf düzeylerinde dereceye giren öğrencilere
anı plaketi ve kitap hediyesi verilirken, 1. dönem boyunca etkinliklerde
dereceye giren öğrencilerimiz de aynı şekilde ödüllendirildi.
Öğrencilerimizi tebrik eder başarılarının artarak devamını dileriz.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
2011-2012 Eğitim Öğretim Yılı mezunlarımızı verdik.
114 öğrencimizi mezun edip farklı üniversitelere gönderirken
gözlerindeki mutluluğa şahitlik etmek son derece keyifliydi.
Mezunlarımıza hayatlarının devamında
başarılar dileriz.
ZEYTİNBURNU ANADOLU LİSESİ
45
HİSAR • KÜLTÜR-SANAT-ARAŞTIRMA DERGİSİ 2013 SAYI: 2
M E Z UN İ Y E T TÖ R E Nİ M İ Z

Benzer belgeler