Eleştirel Psikoloji, Eleştirel Bağlantılar

Transkript

Eleştirel Psikoloji, Eleştirel Bağlantılar
Eleştirel Psikoloji, Eleştirel
Bağlantılar*
Ian Parker
Özet. ‘Eleştirel psikoloji’yi en basit şekilde açıklamak için bile, farklı ‘eleştirel’ eğilimlerin ortaya çıkışlarına dair kültürel-tarihsel bir değerlendirme yapmak zorundayız ve kendilerini
eleştirel olarak tanımlayan pekçok faaliyet arasında ‘eleştirel bağlantılar’ kurmak zorundayız.
Öyleyse bu eğilimler ve faaliyetleri bir araya getirmek istiyorsak ‘sınırlar’ı nasıl algıladığımızı
sorgulamalıyız ki bu sınırlar disiplinin içindekileri dışındakilerden, akademiyi ve uzmanları
hizmet alanlardan ve uygun bir şekilde eleştirenleri uygunsuz eleştirenlerden ayırmakta.
Bu yazıda, eleştirel psiklojinin dayandığı temellere, mümkün olan en geniş açıdan bakmaya çalışarak psikolojinin ‘içindeki’ gelişmeleri inceleyecek, sonra ‘dışarıda’ kalan eleştirel
çalışmalara bakacak, sonra da dispilinin ‘içinde ve ona karşı’ olan faaliyetlere göz atacağım.
Son bölümde ise içinde çelişkileri de barındıran eleştirel psikoloji alanının dört özelliğini
tanımlayacağız.
Anahtar kelimeler: eleştiri, politika, direniş
‘Eleştirel psikoloji’ son yıllarda akademik çevrelerde çok hızlı bir şekilde ortaya çıktı
ve herhangi iyi bir anaakım araştırmada olması gereken kendine eleştirel bakabilme
refleksini de kapsayacak şekilde genişledi. Herşeyden önce belirtilmelidir ki başlangıçta akademik psikolojinin diğer disiplinlerden daha fazla eleştirel çalışmaya hazır
bir alan olmasının hiçbir özel nedeni yoktur. Örneğin, sosyolojik teorinin radikal bir
eleştirisini geliştirmek de aynı derecede önemlidir ve diğer disiplinlerden yararlanırken bunu daima akılda tutmak gereklidir. Diğer disiplinlerin kendimizinkinden daha
radikal olduğuna inanma yanılgısına karşı uyanık olmalıyız. Psikolojinin kendine has
bir gücü olduğu doğru ama eleştirel çalışmamızın, diğer baskıcı pratiklere yönelik
eleştirel bakış ile birlikte yürütülmesi gerektiğini akılda tutmalıyız.
Son yirmi yılda, psikoloji içinde, büyük ve radikal değişiklikler yarattığı izlenimi veren,
bir dizi teorik ve metodolojik gelişme oldu. Bu gelişmeleri incelemek üzere kaleme
alınmış bu yazı, psikolojinin gelişiminde ABD’nin hakimiyetini ve benim İngiltere’deki
konumumu yansıtıyor. Bu yazı, dünyada meydana gelen gelişmelerin Anglo-Amerikan
psikoloji geleneğini nasıl etkilediğini gözden geçirmek çabasındadır, ancak bunu yaparken bugüne dek teori ve pratiğimizi belirlemiş merkez-çevre ayrımından kurtulacağımızı varsaymak saçma olur.
Radikal tartışmalar
ABD’de davranışçı anaakım (ki 1950’lerde bilgi-işlem, bilişim ve ‘bilişsel bilim’ yaklaşımları ile daha da büyümüştü) ile küçük fakat ses getiren fenomenolojik karşı çıkış
* Yazının orijinal başlığı Critical Psychology, Critical Links aslında ikili bir anlam taşıyor. “Critical links”
hem eleştirel, hem de kritik bağlantıları ifade ediyor. Yazının içeriğiyle daha ilgili olduğunu düşünerek,
çevirinin başlığında “eleştirel bağlantılar” ifadesini kullandık. Bu metnin orjinali Annual Review of Critical
Psychology dergisinin ilk cildinde (s. 3-18) yayınlandı. (Ed.)
35 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008
arasında eskiden beri var olan bir anlaşmazlık vardır. Fenomenoloji, 1960’larda ortaya çıkan en önemli hümanist psikoloji eleştirilerinin kaynaklarından biri olacaktır.
1960’ların sonları ve 1970’lerin başlarındaki ‘kriz’ süresince sosyal psikolojide laborotuvar-deney ortamının kıymeti üzerine dönen tartışmalar bile hâlâ davranışçılık ile
fenomenoloji karşıtlığı üstünde temelleniyordu. Böylece “kendilik” de bu iki gelenek
arasındaki çatışma alanlarından biri haline geldi. Örneğin Amerika’dan çıkan çok sayıdaki ‘kişilik teorileri’ne alternatif olarak İngiltere’den çıkan Kelly’nin kişisel kurgu
teorisi, radikalleştirilmiş ve bugün ABD’de anlaşıldığından çok daha fenomenolojik
ve sosyal bir karaktere büründürülmüştü. Arada sırada İngiliz radikal psikoloji hareketi (Skelton-Robinson, 1970ler n.d.) içinden çıkan katı eleştirilere rağmen, National
Health Service’te (Ulusal Sağlık Servisi) çalışan eleştirel klinik psikologlar için önemli
bir odak noktası haline gelmişti. Kellyen gelenek ‘Psikoloji ve Psikoterapi Birliği’ ve
Changes dergisi gibi gruplar içinde varlığını sürdürdü.
Hümanizma, Kelly ve fenomenoloji, ‘yeni paradigma’ sosyal psikolojinin çeşitli versiyonlarının zeminini oluşturuyordu (Armistead, 1974; Reason and Rowan, 1981).
Marksizm ile birleştirilmiş fenomenoloji de, psikolojinin bir şeyleştirme biçimi olarak değerlendirilmesinin önünü açtı (Ingleby, 1972). Bu kavramlar aynı zamanda
1970’lerdeki öğrenci hareketinden, Rat, Myth and Magic (Sıçan, Mit ve Sihir) gibi aktivist akımları da etkiliyordu (1970ler n.d.). Gelişimsel psikolojinin benzer ‘sosyal’ endişeleri yanında zaman zaman Marksist bir duruştan gelen eleştirilerle de bağlantıları
vardı (Riley, 1978). Bazıları için (İngiltere’de Humpty Dumty ve Red Rat gibi dergilerle ilişkisi olanlar gibi), bu bağlantı daha humanist Nesne İlişkici psikanalitik teoriyle
yakınlaşmaya yol açıyordu. Bu, yeni kurulmaya başlayan Kadınlar’ın Terapi Merkezi
hareketi ile de ilgiliydi (Eichenbaum and Orbach, 1982; Ernst and Maguire, 1987).
1970’lerden beri gerek İngiltere, gerekse Amerika’da, hatta Lacan’ın çalışmalarından etkilenmiş Fransızca ve İspanyolca-konuşan kültürlerde daha da hızlı bir şekilde,
eski psikoloji radikallerinin psikodinamik psikoterapiye kaydığına tanık olduk. Bazı
durumlarda psikanalizin keşfi, aynı zamanda radikallerin sosyal değişim hakkında
fazla iyimser olduklarının da ‘keşfi’ oldu (Craib, 1988; Richards, 1988). Psychology
and Social Theory gibi bazı kısa ömürlü Amerikan radikal psikoloji dergileri ya çok
hızlı bir şekilde disipline yönelik genel bir eleştiri yapmak noktasından psikanalitik
yazına kaydılar (Parker and Jones, 1981; Parker et al., 1981), ya da birkaç yıl sonra
PsychCritique (Bassin et al., 1985) gibi yayın hayatlarına psikoloji eleştirisi için psikanalizin yeterli bir temel oluşturduğu önermesiyle başladılar ki bugün onun ardılı olan
PsychCulture için bu durum hâlâ geçerli görünmektedir.
Nam-ı diğer ‘kriz’ süresince, sosyal psikolojinin tarihle derinden bağlantılı olan karakteri üzerine söylenenlerin bir kaynağı da Amerika’daki sosyal psikoloji idi (Gergen,
1973). Bu iddia üzerine yapılan tartışmalar bugün kapsamını bütün psikolojiyi kaplayacak şekilde genişletmiş olan ‘sosyal inşacı’ (social constructionist) akıma ilham
vermektedir. Yapısalcılık ve ‘sıradan dil teorileri’nden yararlanan ‘yeni paradigma’
sosyal psikoloji çeşitleri (Harré and Secord, 1972; Harré, 1979) de cüretkâr iddialarda
bulunarak, 1950’lerdeki katı davranışçılığın yerine geçecek ‘ikinci bilişsel devrim’in
gerçekleştiğini söylemektedirler (Harré and Gillett, 1994). Bugün gelinen noktada, radikal psikoloji hareketinin fenomenolojik ve sosyal inşacı kanadından gelenler ile yapısalcı ve dilbilimci kanadından gelenler, psikolojinin diskur analitik eleştirisini oluşturmuş ve post-yapısalcı fikirleri kullanmakta (Potter and Wetherell, 1987; Parker
and Shotter, 1990) ve psikolojiyi ‘postmodern’ yapma uğraşında birleşmiş durumdadırlar (Kvale, 1992). ‘Post-yapısalcı’ yazın ile Lacan ve Foucault üzerine yapılan ciddi
tartışmalar, İngiltere’de, psikolojiye, 1970’lerin sonlarında Ideology & Consciousness
(İdeoloji ve Bilinç) dergisi aracılığıyla girdi (Adlam et al., 1977). Derginin iflasından
sonra, bu projeden ortaya çıkan kitap Changing the Subject (Henriques et al., 1984),
1980’lerde, 1970’lerin radikal psikoloji hareketi üzerine tekrar birşey inşa etmek is-
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008 36
teyenler için güçlü bir ilham kaynağı olmuştu.
Bu yazarların bazıları kendilerine ‘eleştirel psikolog’ demeyi tercih ederken bazıları
etmez. Bazılarının tek ilgilendiği, dil ve kendiliğe dair daha iyi bir tanım geliştirmektir;
var olan dil ve kendilik biçimlerini yerlerinde tutan iktidar yapılarını anlamak ve değiştirmek çabasında değildirler. Örneğin feminizm, gecikmiş bir şekilde, yeni paradigma tartışmalarında önemli bir eleştirel düşünce kaynağı olarak görülmeye başlandığı
halde (Reason and Rowan, 1981) ve feminist çalışmalar ile diskur analizi arasında bağ
kurma çabaları olduğu halde (Wilkinson and Kitzinger, 1995), sosyoloji ve politikada
yürüyen paralel tartışmalarda gayet öne çıkmış olan bu radikal sosyal hareket, burada
marjinalize olmuş veya susturulmuştur. 1970’lerin radikal psikoloji ve psikoterapi hareketi içinde ortaya çıkmış olan feminist çalışmalar (Brown, 1973; Radical Therapist
Collective, 1974), akademik alanda ilk olarak sosyal psikolojide (Wilkinson, 1986)
görülmüş, daha sonra bakışını genel psikoloji pratiğini kapsayacak şekilde genişletmiştir (Burman, 1990). Amerika’da Amerikan anaakım çalışması tarafından çabucak
`Lezbiyen ve Gay Psikolojisi` adı altında yeniden diriltilen lezbiyen ve gay aktivizmi
de, son onyıl içinde, Amerika’da ve özellikle İngiltere’de disipline yapılan ideolojik ve
pratik saldırıların kaynağı ve alanı olmuştur (Brown, 1989; Kitzinger, 1987). Bu çalışmalarda hâlâ radikal refleksif bir itki bulunmaktadır ve eleştirel psikolojinin yapması
gereken, psikolojik bilginin nasıl kurgulandığı ve bu bilginin politik olarak nasıl bir
işlev gördüğüne dair farklı analizler arasındaki bağlantıları bulup çıkarmaktır.
Disiplin içindeki kavramlar ve yaklaşımların tarihin birer ürünü olduğuna karşı zaten
duyarlı olan eleştirel psikoloji, ‘alternatiflerin’, sadece belli bağlamlarda alternatif teşkil edeceği durumlara karşı da uyanık olmalıdır. Önemli bir tartışma konusu olarak,
psikolojide ‘görecelilik’ (relativism) ve ‘gerçekçilik’ (realism) sorunu farklı bağlamlarda farklı işlev görmektedir ve birini ‘radikal’ diğerini ‘tutucu’ olarak nitelemek için
elimizde hiçbir kanıt yoktur. Eleştirel psikoloji daima ‘görecelikçi’ olarak (disiplinin
bütün olgularını sosyal kurgular olarak görse bile) ya da ‘gerçekçi’ olarak (altta yatan
sosyal şartların disiplin içindeki bazı fikirlere yol açtığını gösterse bile) tanımlanmamalıdır (Parker, 1998). Eleştirel psikoloji bir epistemolojik duruşu diğerinden üstün
görmez ancak disipline getirilen farklı radikal yaklaşımları bir araya getirmeye çalışır. Bu, bazı radikal iddiaları tartışmaya açmak için relativizmin kullanılmasını da,
disiplinin kendisine gelen eleştirilere karşı, hakikatleri ortaya koymak için realizmin
kullanılmasını da gerektirebilir. Her halükarda, farklı duruşların politik avantaj ve dezavantajlarını değerlendirmek için bir şekilde gerçekçi bir duruş gerekecektir.
Bazı ‘eleştirel’ yaklaşımlar içinde, mücadeleci bilinen akımların bazı durumlarda disiplinin daha tutucu pratikleriyle uyumlu hale geldiği gerçeğiyle karşılaşabiliyoruz.
Örneğin Kelly’nin çalışmaları Amerika’da hala anaakım kişilik teorilerindendir, ve
daha radikal İngiliz fenomenolojik Kellyen yazarlar onların dergilerinde yazamazlar. Bir başka örnek Q-Metodolojisinin ‘İngiliz diyalekti’dir ki ‘Beryl Curt’ün ellerinde
Amerika’daki metodolojiden çok farklı tarzda radikal çalışmalara dönüşmüşlerdir. Bu
çalışmalar, bugün “eleştirel psikolog’ diyebileceğimiz kuşak için de ilham kaynağı olmuştur (Curt, 1994; Stainton Rogers et al., 1995).
Özellikle fenomenolojinin, Güney Afrika’daki ayrımcılık ile ilgili, danışıklı dövüş olarak
adlandırılabilecek hazin bir tarihi vardır. Sosyal psikolojideki grup çatışmaları üzerine yapılan laborotuvar-deneysel yaklaşımlı çalışmalar, oradaki radikal kaynaklardan
biridir. Psikanaliz, İskandinavya’daki anaakım psikolojideki prestij ve gücünü ‘ego
psikolojisi’ adı altında, Güney Amerika’da Lacanyen teori olarak kurmuş, başka yerlerde de onlara teorik destek sağlayacak başka radikal alternatifler çıkmıştır. Örneğin
Fransa’da önemli radikal çalışmalardan biri Eylem/Faaliyet/Hareket (Activity theory)
teorisidir (Sève, 1978). Hatta bu akım Almanya ve kısmen de Danimarka’da ‘Eleştirel
Psikoloji’ adını almıştır (Tolman, 1994). Ancak 1990’lara kadar Sovyetler Birliği ve
37 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008
Doğu Avrupa’nın bürokratikleşmiş devletlerinde gördüğü işlev hâlâ, anaakım psikoloji olmaktan öteye gitmez. Berlin’den çıkan Kritische Psychologie de ‘öznenin bilimi’ni
kurgulamayı amaçlamıştır ancak şurası açıktır ki bu çalışmalar yandaşlarını teoriyle
pratiği birleştirmeye teşvik etse de, hâlâ psikoloji hizmetlerinden yararlananlarla teması gerektirmeyen, bilimci ve salt akademik çalışmaları öngörmektedir (Tolman and
Maiers, 1991). Bu noktada bilimi reddetmek de sorunu çözmez. Görünüşte en radikal
‘postmodern’ yaklaşımlar bile, örneğin Hindistan’da, baskıcı kültürel pratiklerin garanti altına alınmasını sağlamıştı; bir akademik disiplinin içinde görünürde en eleştirel olan duruşlar bile, ilke olarak, dış dünyada kadınların ezilmesine karşı eleştirel
olamadığını farketmişti (Mitter, 1994).
Radikal Uç
Psikoloji ‘içinde olanların’ radikal ucunda disiplin içindeki iktidar oyunlarını ve ideolojik kabulleri ifşa edenler bulunuyor. Psikolojide ‘disipliner tepkisellik’in (disciplinary reflexivity) gelişmesi (Wilkinson, 1988) diğer insan bilimleri, feminist politikalar ve Feminism & Psychology dergisi gibi kurumsal tartışma alanlarında gelişen
tartışmalar ve örgütlenme biçimlerinden faydalanmış disiplin içinde cinsiyet ayrımcılığı, hetero-sexism, ırkçılık ve sınıf baskısına karşı akademik ve pratik girişimler için
alan açmıştır (Kitzinger et al., 1992; Bhavnani and Phoenix, 1994; Walkerdine, 1996).
Zaten bir eleştirel psikoloji, disiplini eleştirmek ve geliştirmek üzere uğraşanlara hem
kadın hem erkeklerin katılımını mümkün kılacak şekilde çalışıyorsa, aynı zamanda
‘feminist psikoloji’dir.
Psikoloji ahlakı ve politikaları üzerine yapılan eleştirel yaklaşımlı son tartışmalar
(Prilleltensky, 1994), kendinden menkul `Eleştirel Psikoloji` (Fox and Prilleltensky,
1997) ve `Eleştirel Sosyal Psikoloji ` (Ibáñez and Íñiguez, 1997) artık feminist yaklaşımı da bünyesine katmıştır ve disiplinin içindeki feminist yaklaşımların kendileri de
eleştirel özdeğerlendirmeye, ilerlemeci yapıbozumuna (progressive deconstruction)
ve pratikle bağlantılandırılma çabalarına maruz kalmıştır (Burman, 1998; Burman et
al., 1995). Feminist psikologların en çok mücadele vermek zorunda kaldıkları alanlardan biri kadınlar olarak ayrı örgütlenme haklarını kazanmak olmuştur. İngiltere gibi
bazı yerlerde, ayrı bir akademik örgütlenme gerektiren belirli entellektüel bir alanın
olması gerektiği savunulmuştur. İskandinavya gibi başka yerlerde ise, psikoloji alanındaki kadın örgütlenmesi sendika hareketinin içinde yer almış ve ancak bu şekilde
disiplinin ötesindeki baskı ve pratiğe yönelik daha geniş çerçeveli sorunlarla bağlantılandırılması mümkün olmuştur.
Psikoloji dışından
Bu arada, psikoloji dışından gelen radikal eleştiriler, yeni zihin modellerinin ortaya
çıkmasına ve sosyal ilişkileri anlamak ve yeniden yapılandırmak için yeni pratiklere
yol açtı. Bu ‘dışarıda’lık elbette psi-kompleksinin tamamen dışında kalan anlamına
gelmez; Batı kültüründe (yani Batı Kültürünün işgali altındaki dünyanın geri kalanında da) psi-kompleksini oluşturan zihin ve davranış üzerinde çalışan teorik ve kurumsal ağların içinde, en sıradışı ‘alternatif’ açıklamalara da yer vardır (Ingleby, 1985;
Rose, 1985). ‘Dışarıda olanlar’ın psikoloji dışında olmaktan ziyade psy-kompleksinin
sınırlarında yer aldığını söylemek daha doğru olacaktır. Bunların nadiren psikolojinin
ilke ve varsayımlarını görmezden geldiği olur ancak sonuçta onun etrafında dönen
fikirlerden alınmış ve uyarlanmış bir dil içinden konuşmak zorundadırlar. Eleştirel
psikoloji, bu zaman zaman idiyosinkratik durumlar üzerine çalışan ve bu nedenle de
psikolojinin ne yaptığına dair daha karmaşık bir anlayış geliştiren psikoloji dışı grubu,
müttefiki olarak görür.
Farklı disiplinler
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008 38
Psikolojinin içinden çıkan eleştirilerin üzerinde temellendiği ve hümanizmden Eleştirel Teori’ye ve post-yapısalcılığa kadar geniş bir çerçeveden gelen en güçlü teorik
kaynaklar komşu disiplinlerden çıkmıştır. Örneğin Foucault’nun çalışması üzerine
kurulan ‘psi-kompleksi’ fikri, önce Ideology & Consciousness (Rose, 1979) dergisinde,
sonra psikolojide geliştirilmişti (Ingleby, 1985), ancak psi-kompleksinin ortaya çıkışına dair yapılan eleştirilerin ana kaynağı sosyolojiydi (Rose, 1985, 1989). Elbette bu
bizi diğer disiplinlerdeki gelişmeleri yüceltmeye götürmemeli ve eleştirel bir psikoloji
eleştirel sosyolojiyi ve diğer disiplinlerdeki anaakımı sorgulayan eylem ve deneyim
üzerine kurulu gelenekleri kapsamalıdır. Psikoloji ve sosyoloji arasındaki ayrım, insanları, bireysel olarak yaptıkları ile toplum içinde yaptıklarının ayrı ayrı ele alınması
gerektiğine inandrımaya çalışan akademik iş bölümünün güzel bir örneğidir.
1970’lerin ‘yeni paradigma’ tartışmaları ile 1980’lerin ‘diskura dönüş’ modası, ‘gündelik dil’de zihin teorileri ve hakikatin ‘sosyal inşası’ için felsefe ve sosyolojiyi arsızca
talan ettiler. Bu fikilerin çoğu pek çok psikolog için gerçekten de ‘yeni’ydi, ama radikaller için başka bir yerde hali hazırda bir yazı külliyatını bulmuş olmak çok yararlı oldu.
Örneğin Amerikan dergisi PsychCritique veya İngiliz Ideology & Consciousness’ta yürüyen tartışmalar, Frankfurt Okulu Eleştirel Teorisi veya Fransız post-yapısalcılığı geleneğinden beslenmişti. Bugün psikolojide ırkçılık üzerine yapılan tartışmalar dergi ve
ders kitaplarını inceleyen somut örnekleri (Billig, 1979; Howitt and Owusu-Bempah,
1994) ve faşist hareketleri ifşa eden araştırmaları kullanmaktadır (Billig, 1978). Ancak psikoloji’deki ırk imgesinin içine sindiği ‘ötekilik’ ve oryantalizm konuları üzerine
yapılan kavramsal ve teorik incelemelerin, post-kolonyal edebiyat teorisi ve kültürel
çalışmalar dışında layıkıyle yapıldığı söylenemez (Said, 1978; Spivak, 1990). Aşırı-sanayiileşmiş dünya ile ‘üçüncü’ dünya arasındaki sömürüye dayalı ilişkiler ağında psikolojinin yerini inceleyen çalışmalara hâlâ nadiren rastlanabilmektedir (Sloan, 1990).
Disiplin dışından
Son yıllarda çıkan yenilikçiler biraz daha geniş bir yelpazede okumalar yapmış ve edebiyat teorisinden tektüaliteye dair yapıbozumcu düşünceler ve coğrafyadan uzamın
postmodern yorumlarını ithal etmek üzere konunun biraz dışına çıkmışlardır. Eleştirel psikologlar bu kişiler ile buluşmaya çok heveslidir ancak bu buluşmaların akademik ortamlardan uzak olmasını isterler ve bunlardan bazılarının teorik katkılarını
gerçek dünyada ilerlemeci çalışmalar olarak görürler. Burada üç farklı alan örnek olarak verilebilir.
Eğitim. Öncelikle, eğitimde radikal yaklaşımların eğilim olarak ABD ve Avrupa dışında
geliştiğini belirtelim. Amerika ve İngiltere’de büyük oranda özel teşşebbüsle yürüyen
‘özgür okul’ hareketi, gelişimi teşvik etmek için daha iyi yollar olabileceğine inananlar
için ilham kaynağı olmuştu, ancak bu heyecan 1980’lerdeki Reagan rejiminde sönme
eğilimi gösterdi. Latin Amerika’da yürüyen araştırmaların bir parçası olan `conscientization` (bilinç yükseltme) projesi çocuk gelişiminin nasıl olabileceğine dair alternatif modelleri, gelişim sürecini sadece ‘çocukluk’la sınırlı değil yaşamboyu devam eden
bir süreç haline getirmenin yollarını ve bu süreçlerin nasıl ezme-ezilme ile ve politik
farkındalığın gelişmesiyle ilgili olduğunu gösteriyordu. Brazilya’da Paulo Freire’in,
Kolombiya’da ise Orlando Fals-Borda’nın çalışmaları en iyi eylem araştırmaları ge16 Yedi yaşında başka bir çocuk orada tereyağı çok tuzlu olduğu için Yeni Zelanda’yı sevmiyordu (Jahoda
1962, s. 95).
17 Bilişsel gelişimde burada her zaman “ülke” kullanılırken, artık yazarlar “ulus” kavramını kullanıyorlar!
“Ulus” kavramı daha çok coğrafi çağrışımlar uyandırırken ve bu kavram kullanıldığında kent, kanton ve
ülke arasındaki ilişkide söz konusu olan ör. parça ve bütün arasındaki “mantıksal” ilişkilerken, “ulus”
kavramı başka bir doğrultuya daha işaret eder. Ama burada kullanılan temel metinlerde kavramlar eş
anlamlı kullanılmıştır.
39 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008
leneğinden beslenmişlerdi, ancak Amerika’daki fikirlere de araştırma, eylem ve güçlenme/yetkilenme (empowerment) arasında yakın bir ilişki kurulması gerektiğine
vurgu yaparak radikal bir bakış kazandırdılar (Freire, 1972; Fals Borda ve Rahman,
1991). Latin Amerika’da yapılmaya çalışılan Katılımcı Eylem Araştırmaları yaklaşımı
da Endonezya’da geliştirilmişti.
Bu çalışmanın yönteme dair önemli katkıları olmuştur çünkü katılımcı eylem araştırması geleneksel psikoloji mefhumlarından ayrılarak yeni bir bilgi üretme ve üzerinde düşünme tarzı geliştirmiştir. Bu tarz, liberal Amerikan sosyolojisindeki ‘grounded
theory’nin yaptığı gibi metinlerin kapalı okumalarını yapmaktansa, araştırmacının
pratiğini de sosyal gerçeklik üzerine kurar. Latin Amerika’daki eğitimsel ve sosyal psikolojinin politikleşmesi, bu katılımcı araştırma pratiğine çok şey borçludur. Fikirler
Avrupa’dan gelse de entegre edilmeleri ve yeniden anlam kazanmaları bu ilerlemeci
yaklaşım sayesinde olmuştur (Montero, 1987). El Salvador’da 1989’da askeri rejim
tarafından öldürülen sosyal psikolog Ignacio Martín-Baró’nun çalışmaları, özellikle
önemlidir (Aron and Corne, 1994; Pacheco y Jiménez, 1990). Bugün hâlâ dünyanın
her yerinden eleştirel psikologlar onun çalışmalarından faydalanmaktadırlar.
Sosyal hizmet. İkinci bir örnek olarak sosyal hizmetlere bakmak gerekirse – ki buraya
toplum hizmeti, sağlık hizmeti, sosyal ruh sağlığı hizmeti ve sivil toplum örgütlerinde
yürütülen her türlü gönüllü destek hizmetini katıyoruz – anaakım psikolojiden belirgin bir şekilde farklılaşan öznellik ve sosyal değişim tartışmaları görülür. Akademik
bir girişim olarak psikoloji, genelde felsefedeki hangi alanın nerede bittiği tartışmalarına kadar gider, oysa profesyonel yaşamda psikoloji pratiğinin kökenleri sosyal hizmetin gelişiminde yatar. Dolayısıyla radikal sosyal hizmet pratiğiyle olan unutulmuş
bağların tekrar kurulması eleştirel psikolojiye de güç kazandırabilir. Örneğin, Lucien
Sève (1978) nin yazılarında geçen emek ile kişilik arasındaki ilişkilere dair araştırmalar, İngiltere’de radikal sosyal hizmetler adı altında geliştirilmiştir (Leonard, 1984).
Güney Afrika’da ırk ayrımcılığının gölgesi altında, disiplinin fenomenolojik altyapısı
rejimle elele giderken, çok zor koşullarda yürüyen radikal psikoloji çalışmaları sırasında, ‘eleştirel psikologlar’ın eylemlilikleri, toplum ve sosyal hizmet alanlarında ve
orada çalışan aktivistlerin de destekleriyle hayat buluyordu. Örneğin, “Organization
for Appropriate Social Services in South Africa (OASSSA)” (Güney Afrika’ya Uygun
Sosyal Hizmetler Geliştirme Derneği)’nde psikologlar psikolog olarak değil, daha büyük bir direniş ve sosyal destek hareketinin parçası olarak çalışıyorlardı (Nicholas,
1994). Polisin yaptığı işkenceyi ifşa eden radikal araştırmalar, mağdur hikâyelerini ve
istatistiklerini sunmak için sosyal bilim retoriğini kullanabiliyorlardı (Foster, 1987).
Psychology in Society dergisi ise genel olarak sosyal hizmet ve psikoloji alanlarında
çalışan aktivistler için bir direniş odağı haline gelmişti. (Apartheid düştükten sonra
da bu kişlilerden bazıları, yeni Güney Afrika psikoloji Birliği’nde ‘eleştirel psikoloji’
komisyonu kurulması önerisini getirdiler.).
Terapi. Terapideki gelişmeler de üçüncü bir örnek olarak verilebilir. İlaç tedavisine
alternatif olarak terapi görme talebi, 1950’lerin radikal hümanist taleplerinin bir
yansımasıdır ve belirli bir tarzda hizmet alma kaygısı ile bunu engelleyen kurumsal koşullar hakkında düşünme zorunluluğu arasındaki bağlantı içinde daha radikal
güçlendirici terapi çeşitlerinin gelişebileceği bir bağlam yaratmıştır. Gerek Amerika
gerekse İngiltere’de radikal psikoloji hareketi içinde hem terapi taraftarları hem de
eleştirmenleri yer aldı (Brown, 1973; Radical Therapist Collective, 1974). Burada bir
çelişki yatmaktadır; daha liberal Laing’in (1965) peşinden giderek psikiyatri ve psikoterapiye en derinlikli eleştirileri getirenler, İngiliz solundan değil Amerika’daki sağ
liberterlerden çıkmıştır – ki ne yazık ki bunlara Szasz’ı (1961) da eklemek zorundayız
(Sedgwick, 1982). Bu eğilime karşı koyan bazı akımlar (örneğin Asylum çevresi), farklı
biçimler alarak, farklı gruplaşmalara gitmiş ve değişik ideolojik akımları takip etmişlerdir. Bunlardan bazıları Self & Society dergisinde yansımalarını bulan kişisel girişim
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008 40
hareketi ile önce Humpty Dumpty daha sonra da Kadın Terapi Merkezleri’nde ses bulan psikodinamik ve femisint akımlardır. İngiliz psikanalizinin ‘merkezin solu’olduğu
şiarından yola çıkarak Free Associations dergisini çıkartan İngiliz Radikal Bilim Kollektifi (The UK Radical Science Collective) (1984) de benzer bir şekilde politik hedeflerini son on yıl içinde değiştirmiştir (Cooper ve Treacher, 1995). Bir psikanaliz
versiyonu, terapistin bireyci hümanizmine en ağır eleştirileri yöneltenler tarafından
bile tercih edilir hale gelmiştir (Jacoby, 1977).
Örneğin Marie Langer (1989)’in Uruguay, Arjantin, Meksika ve Nikaragua’daki çalışmalarında, radikal psikanaliz, psikoloji dışında gelişmiş ve ancak sonrasında psikologlar tarafından ele alınmaya başlanmıştır. Hatta bazı durumlarda psikanaliz Solven
Slavoj Žižek’in (1989) yazılarında olduğu gibi politik direniş ile birleştirilmiş, önce
kültürel çalışmalar ve felsefede sonra psikolojide tartışılmıştır. Burada ortaya çıkan
zorluk kısmen radikal eğilimlerin genelde tutucu psikanalitik kurumlarca susturulmuş olmasından kaynaklanmaktadır (Jacoby, 1983). Bu nedenle radikallerin psikanalizi baskıyla özdeşleştirmeleri ve terapi projesinin kendisinin baskıcı ve ezici olduğu
sonucuna varmaları şaşırtıcı değildir (Rush, 1977; Masson, 1990). Burada da yine,
diğer disiplinlerin psikolojiye hazır ilerlemeci alternatifler sunacağı yanılgısına düşmememiz ve farklı akademik alanlarda ve profesyonel pratiklerde radikal muhaliflik
temelinde bir yandaşlık arayışında olmamız gerekmektedir.
Genelde ilk eğitimlerini sosyal hizmet alanında yapanlar tarafından yürütülen bazı
aile terapisi akımları, sistemik terapiyi çok daha özgürleştirici bir şeye dönüştürmek
için yapıbozumcu ve söylemsel fikirlerden yararlanmışlardır. Yapıbozumcu (deconstructive) fikirler, genellikle Amerikan edebiyat teorisinde olduğu gibi, herhangi bir
politik angajmana yönelik, oyuncu ve acımasızca relativist bir karşı duruşun garantisi
olarak görülebilirler. Bu duruşun söyleyeceği şey şu olacaktır: ‘politika’ da nihayetinde bir metinden başka birşey değildir (örneğin, de Shazer, 1991). Ancak bu fikirler
başta Avustralya ve Yeni Zelanda’da olmak üzere terapinin demistifize edici ve güçlendirici biçimleri için kullanılmışlardır (White and Epston, 1990). Relativizm ile realizm
arasında veya psikolojide niceliksel ile niteliksel araştırma yöntemleri arasında çıkan
tartışmalarda olduğu gibi, aile terapisindeki bu radikal itkiyi öne çıkarmalıyız. Eleştirel psikoloji anlatısal (narrative) terapistlerin politik projesine, ancak iktidar, uzmanlığın istismarı ve sosyal adalet gibi meseleler tartışılırsa sahip çıkabilir (Waldegrave,
1990; Epston, 1993). Bu noktada aile terapisinden radikal bir kopuş olmaktadır çünkü burada aile, patolojinin alanı olarak görülmez. İnsanları, ailelere ve aileci ideolojilere kıstıran diskur sistemleri de sorunun bir parçası olarak görülmeye başlanmıştır
(Parker, 1999).
Psikolojinin içinden ve psikolojiye karşı
Eleştirel psikoloji, disiplinin içinde ve dışında kalanlar arasındaki sınırlara esneklik
getirmiştir. Akademik alandan profesyonel alana geniş bir yelpazedeki iddialardan
yararlanması gerektiği anlamında sadece “interdisipliner” değil, meslekten olanlar
ve eğitim kurumları tarafından konulan ve denetlenen sınırları sorgulamak ve psikompleksinin en uç noktalarından psikolojinin merkezine dek yayılmak anlamında
“transdisipliner”dir. Eleştirel psikoloji bu anlamda devamlı hareketli ve tetikte olmalıdır ve ‘kenarda’ kalanlar ile ‘merkezde’ olanlara dair çıkarttığı harita, zihnin haritasını
çıkartan uzmanlarınkinden biraz daha farklıdır.
Kenarlar
Bir an için farklı kültürlerdeki gelişmelerin sürekli görmezden gelinmesini bir kenara bırakacak olursak, geleneksel psikolojide birbirine bağlı iki eğilimi görmek müm-
41 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008
kündür. Bu eğilimler sayesinde neyin kuralına uygun bir ‘bilimsel’ anlayışın içinde,
neyin ise dışında kalacağı denetlenebilmiştir. Bu eğilimlerden ilki psikolojiyi bir disiplin, ruhsal sağlık ve tedaviyi tespite yönelik bir uzmanlık olarak görme eğilimi,
diğeri ise kendi ‘patolojik’ kült psikolojilerinden muzdarip oldukları için psikolojik
süreçler üzerine rasyonel birşey söyleyemez duruma gelmiş grupları dışlama eğilimidir. Avusturalya’da kayıt olma kriterlerinin sıkılaştırılması “Scientologist” tehdidine
karşı bir yanıt niteliğindeydi ve diğer ülkelerdeki profesyonel psikoloji birlikleri de
Avustralya’yı önrek almaya istekliydiler. Örneğin İngiltere’deki “British Psychological
Society” (İngiliz Psikologlar Birliği) NLP (Neuro-Linguistic Programming) çalışmalarını tam bir şarlatanlık olarak göstermişti. Eleştirel psikologlar için sorun Dianetics
veya NLP’nin ‘düzgün’ psikoloji olup olmadığı değildir (her ne kadar ne kadar tehlikeli
olabileceklerini biliyor ve bilmemiz gerekiyorsa da) çünkü biz zaten düzgün psikolojinin ne demek olduğunu hiç bir zaman anlayamadık; bizim meselemiz herhangi bir
psikoloji sisteminin güçlendirmeye mi yoksa ezmeye mi alet olduğudur.
FBI tarafından ‘kült’ olarak mimlenmiş olanlar bile radikal teori ve pratiği için yararlı
bir kaynak sağlayabilirler. Yabani ot gibi, bir kült de büyümek için yanlış yerde bitmiş olandır. Bizim sormak isteyeğimiz “kimin için ‘yanlış’?” ve bizim için bazen doğru
olup olamayacağı soruları olmalıdır. Irkçılık karşıtı, feminist veya işçi-sınıfı pratiğine
değerli bir katkı sağlayacak herhangi bir tartışmayı saf dışı bırakmak üzere psikoloji kurumlarıyla yandaş olma gibi bir niyetimiz yok. (Newman and Holzman, 1993,
1997). Aynı zamanda, her alternatife eleştirel yaklaşmaya ve radikal bir bakış geliştiren her türlü yaklaşımı tartışmalara dahil etmeye dikkat ediyoruz (Harris, 1995;
Parker, 1995). Bu noktada ‘eleştirel psikoloji’nin ilkesel olarak ‘pop-psikolojiyi’ dışlamak gibi bir derdi olmadığını belirtmek yerinde olur, ancak bu akımın farklı bağlamlarda nasıl bir politik işlevi olduğunu sorguluyoruz. Örneğin Latin Amerika’da Freire
ve Fals-Borda’nın çalışmaları, bir çeşit ‘popüler psikoloji’dir ve öyle de olmalıdır. Bu
tartışmalar bizim evrenimizin ‘kenarlarında’ değil merkezinde yer almalıdır. Bundan
sonra yapmamız gereken ise ‘anaakım’ psikolojinin faaliyetlerine garip ve marjinal
bir girişimmiş gibi bakmak ve bu faaliyetlerin kendisini bir çeşit ‘kült’ pratiğiymiş gibi
anlamaya ve incelemeye çalışmaktır.
Merkezler
Eleştirel psikologların dünyasının merkezinde anaakım dergilerde olduğu gibi soyut
tartışmaları değil; psikoloji teori ve pratiğiyle çalışan kendi kendine örgütlenme (selforganization) biçimleri yer alır. Örneğin farklı konular etrafında şekillenmiş çok çeşitli kendine yardım grupları (self-help groupings) kendilerine yardımcı olacak ve kendilerini koruyacak psikoloji biçimleri geliştirmelidir. Anaakım akademik ve profesyonel
psikoloji pek yardımcı değildir. Dahası kendine-yardım hareketlerini geleneksel psikoloji çerçevesine oturtma çabaları da varolan güçlerini ellerinden almıştır. Örneğin
‘şizofreni’ destek grupları önce psikiyatristlerin sonra da farmakoloji endüstrisinin
kontrolüne geçmiştir (Breggin, 1991).
Kendine-yardım grupları hakkındaki mitlerden biri de yerel oldukları ve belirli bir
soruna odaklandığı için sınırlı bir düşünüş tarzı geliştirdikleri yönündedir. Bu mit,
‘merkez’ olan psikoloji disiplini ile sanki taşrada yaşıyorlarmışçasına onun dışında kalanlar arasındaki geleneksel zıtlaşma ile pekiştirilmektedir. Oysa kendine-yardım hareketlerindeki tartışmaların eleştirel psikologlara öğreteceği çok şey vardır. Örneğin
İngiltere’deki radikal psikiyatri hareketi, İtalya’daki reformlar üzerinde dönen yoğun
tartışmalarla tekrar güç kazanmıştı. İtalya’nın Trieste bölgesinde Basaglia’nın (1987)
girişimiyle akıl hastanesi kapatılmış ve bunların yerine, orada çalışanlar ve hizmet
alanlar tarafından yönetilen bir dizi toplum ruh sağlığı merkezi açılmıştı. ‘Demokratik
psikiyatri’ dergisi Asylum’un ilk sayılarında Trieste çalışmalarıyla ilgili pek çok yazıya
yer verilmişti (örneğin, Jenner, 1986), bunları Almanya, Yunanistan gibi bazı ülkeler-
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008 42
de oluşan radikal hareketler hakkındaki tartışmalar izlemişti. Hollanda’da Romme
ve Escher’in (1993) ‘sesleri duymak’ (hearing voices) üzerine yaptığı çalışmalar yeni
bir politikleşmiş anti-psikiyatrik aktivizm dalgasına ilham vermişti (Coleman, 1998).
Amerika’daki The Support Coalition (Destek Koalisyonu) da Dendron gazetesi aracılığıyla Kuzey Amerika’daki kendine-yardım gruplarının hareketlenmesine güzel bir
örnektir. Bugün bu hareket internet aracılığıyla denizaşırı gruplarla bağlantıya geçmiş bulunmaktadır. Bütün bunlar, psikiyatri pratiğine eleştirel bir bakış geliştirmek
ve kampanyalar örgütlemek için, eleştirel psikologların içinde yer alması gereken modellerdir. Bu da ancak gizemli tıp uzmanlığını sorgulamak ve psikoloji bilgisini ‘pratik
olarak yapıbozumu’ndan geçirmek ile mümkündür (Parker et al., 1995).
Burada eleştirel psikologlara sıkça sorulan ve cevaplanmayı hakeden bir soruyla karşılaşıyoruz. Bu eleştirel yaklaşım, bilgiye nasıl bir katkı sağlayabilir? Bu noktada yine
haritamıza bakmalıyız, çünkü bu soru geleneksel psikologların kullandığı harita kalıplarına ve kendilerini nasıl merkezde gördüklerine dair birşey söylemektedir. Psikologlar yolculuklarına kurak topraklardan başladıklarını düşünürler ve garip ve farklı
sularda yaptıkları araştırmalar sonrasında kurumlarına geri döndüklerinde bulduklarını anlamlandıracaklarını varsayarlar. Geleneksel psikoloji kendisinin zihin teorilerinin tek merkezi olduğuna inanmak ister. Dolayısıyla geleneksel çerçeve dışında kalmış
veya onu herhangi bir şekilde sorgulayan her türlü tartışmanın bilgiye bir katkı sağlamayacağı düşünülür. Eleştirel psikologlar buna iki şekilde karşı çıkarlar. Birincisi, bir
‘merkez’in olduğu kabul edilse bile anlama dair daima birden fazla merkez vardır ve
bir entellektüel sistemi ayrıca ele alarak onu oluşturan parçalar incelendiğinde, farklı
ideolojik temsillerin veya bu parçaların belli sosyal grupların çıkarlarına hizmet ettiğinin izlerini sürmek mümkündür. Bu, görünürde en radikal olanlar dahil bütün ‘psikolojiler’ için geçerlidir. Dikkatlice yapılmış her türlü analiz, kültür ve teori ile teori ve
pratik arasındaki ilişkiye dair eleştirel psikoloji bilgimizi zenginleştirecektir.
İkincisi, bir kültürün entellektüel yaşantısında her zaman farklı merkezler vardır. Bu,
dünya üzerindeki alternatif kültürler arasında bağlar kurduğumuzda ve bu bağlardan
yeni bilgi biçimleri ürettiğimizde çok daha fazla geçerlilik kazanır. Bizim haritamıza
göre psikoloji disiplini, belirli bir sosyal sistemi tanımlamak ve yönetmek gibi çok
zor bir işle görevlendirilmiş belirli bir entellektüeller grubunun bölgesinde var olur.
Onların psikolojiyi kafanın içinde olanlar olarak, özellikle de uygar beyaz adamların
kafalarında olanlar olarak görmeleri şaşırtıcı değildir. Böyle bir durumda entellektüel
faaliyet genellikle soyut kalır ve psikologlar genellikle, bırakın öteki insanları kendi
teorileri ve kendi deneyimleri arasındaki bağlantıyı bile kurmazlar. Oysa eleştirel psikologlar İtalyan yazar Gramsci’nin (1971) 1930’larda hapisaneden yazdığı yazılarda
kavramsallaştırdığı gibi ‘organik entellektüeller’le aynı zeminden konuşur. Ancak
onlar psikolojiyi yaşayanların hayatlarının bir parçası olan teorik kavramlar ve farklı
analizler üzerine derinleşebilirler. Bu aynı zamanda akademik kurumların içinde kalanlarla dışında kalanlar arasında farklı bir ilişki kurma çabası anlamına gelir (Mandel, 1972).
‘Eleştirel psikoloji’nin, disiplinle uğraşan insanların hiçbir işine yaramayacak bir dizi
esrarengiz tartışmadan ibaret bir şey olmasını engellemesi açısından, bu farklı ilişkinin hayati bir bir önemi vardır. En radikal biçimlerinden bahsediyor dahi olsak, psikolojiye insan devşirmek niyetinde değiliz, bizim niyetimiz ‘dışarıdan’ mükün olduğu
kadar çok insanın psikolojinin ne yaptığını anlamak için kaynak geliştirmesi ve birbirleriyle ilişkiye geçmesi. Eleştirel psikolojinin amacı, disiplinin fragmantasyonunu
sonlandırmak değil, birbirine zıt teori ve pratiklerin içinde yer alan farklı alanlarda,
disiplinin nasıl bir işlev gördüğünü anlama çabasını göstermektir.
43 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008
Eleştirel psikolojiyi tanımlamak için öğeler arasında bağ kurmak
Eleştirel psikolojinin akademik araştırma, profesyonel uygulama ve psikoloji hizmetlerinden yararlananların kendi-örgütlenmelerini kapsaması, bu alanların her birinde teori ve pratik arasında bağ kurması ve üniversite ve kliniklerin içinde ve dışında
kalan farklı bilgi biçimleri arasındaki ayrımlara karşı durması gerekir. İyi çalışmalar
arasında bağlantı kurmabilecek ve farklı duruşlar arasındaki gerilimlerin tartışalabileceği bir zemin oluşturabilecek bir tanımlamanın öğelerine ihtiyacımız var. Psikolojinin bizi, aklımızı çelerek insanlar üzerine kendi düşünme biçimlerine çekmesinden
kurtulmak için bağlantılar kurarken, bu öğeler disiplinin bize kurduğu tuzaklardan
kurtulma yollarını gösterebilir.
Sınırlar
Bilgiyi sabitleyen ve şüpheci sorgulamalara kapatan kökensel mitlere düşme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Örneğin ‘psikoloji’nin 1870’lerde Leipzig’de başladığını söylemek de ‘Eleştirel Psikoloji’nin 1960’larda Berlin’de başladığını ileri sürmek de bizi
aynı tuzağa düşürerek sabitlemekte ve sınırlamaktadır. Bu nedenle eleştirel yaklaşımlar, psikolojinin bundan çok daha geniş bir alanı kapsadığı ve sanılandan çok daha
derin bir tarihsellik barındırdığı konusunda ısrarlı davranmalıdır. Biz psikolojiyi keşfetmeyiz, onu yaşarız ve üretiriz. Biz eleştirel psikologların psikolojiye dâhil etmek
istediği şey, farklı sınıf ve kültürlerden gelen kadın ve erkeklerin eylem ve deneyimleri
yapılandırış ve değerlendiriş yollarıdır. Geçmişte olsun bugün olsun bütün bu yollar
dağarcığımız içinde yer almalıdır. Bu nedenle eleştirel psikoloji herşeyden önce,
bazı psikolojik eylem ve deneyimlerin diğerlerinden nasıl daha ayrıcalıklı olduğunun
ve egemen ‘psikoloji’ bilgisinin nasıl ideolojik bir işlevi olduğu ve iktidarın çıkarına
hizmet ettiğinin sistematik olarak incelenmesidir.
Bazı eleştirel psikologların (örneğin Foucault`nun (1980) çalışmalarını kullananların),
yanlışlık/sahtelik (falsehood) karşısında ‘hakikat/doğruluk’ (truth) arayışına saplanmaktan kurtulmak adına ,‘ideoloji’ terimini kullanmaktaki rahatsızlığına rağmen, fikirlerin iktidarın hizmetinde kullanılma yollarını ve şüpheli bir durumun meydana
geldiğinden kuşkulananları yanlış yönlendirme ve şaşırtmak için nasıl bir işlevleri
olduğunu göstermek için, burada bir ideoloji mefhumuna ihtiyacımız var (Eagleton,
1991). Psikolojinin ondokuzuncu yüzyılda birşey keşfettikleri iddiasının, insanları,
zihin hakkındaki kendilerinden bağımsız ‘hakikatler’ (fact) konusunda yanlış yönlendirdiği ve şaşırttığı su götürmez ve dolayısıyla bunun ideolojik bir işlevi vardır.
Direniş (Resistance)
Ancak aynı derecede dikkatli olmamız gereken başka bir tuzak daha var. Bu da psikolojinin Greklere ve hatta daha uzak egzotik entellektüel alanlara kadar gittiği ve psikolojik içgörülerin dünyanın dört bir köşesinden ve çok eski zamanlardan gelenlerle
şekillendiği fikridir. Burada genellikle bütün ufak tefek bilgi kırıntılarının ve içgörünün zaman içinde büyük resme, hakiki resme oturacağı düşünülür veya bütün bu ufak
tefek bilgilerin, bir hologramın parçacıklarıymışçasına, büyük resmi minyatür olarak
zaten içerdiğine inanılır. Psikoloji, insanların kendileri hakkında konuşmaya başladıkları tüm zamanları ve mekânları kapsamaya çalıştığında, disiplindeki büyüklenmeci
ve sömürgeleştirici itkiyle karşı karşıyayız demektir. Bu yaklaşım, farklı davranış ve
mentalite çeşitlerini aynı nam-ı diğer bilimsel gözlem, öngörü ve kontrol sistemine
sokmaya çalışır. Öyleyse eleştirel yaklaşımların, psikoloji disiplininin, araştırma nesnesini kurgulamaya dair geliştirdiği hususi yolları ve gündelik yaşamın daima sınırlı
psikolojik modellere üstün geldiğini vurgulaması gerekir. Dolayısıyla eleştirel psikoloji ikinci olarak,
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008 44
tüm psikoloji çeşitlerinin kültürel-tarihsel olarak kurgulanış yollarının ve alternatif
psikoloji çeşitlerinin, anaakım modellerin ideolojik varsayımlarını nasıl onayladıklarının veya bu varsayımlara karşı nasıl direndiklerinin incelenmesidir.
Öyleyse eleştirel psikologlar ‘ideoloji’ teriminin avantaj ve dezavantajlarını tartışacaklar ancak bir direnme olanağı ve potansiyeli olduğunu hep akılda tutacaklardır.
Eleştirel çalışma için, içeride veya dışarıda, her zaman bir alan vardır ve eleştirel çalışma daima psikolojiden etkilenenlerin ve psikolojinin onlara ne yaptığının farkına
varanların çıkarlarıyla bir şekilde kesişir.
Psikoloji Kültürü
Disiplinin (dışarıda kalan hereyi önemsiz addedip görmezden gelerek veya içine aldığı
herşeyi kendi terimlerine çevirip kendine uydurmaya çalışarak) kurduğu tuzaklardan
her biri, bu tuzaklara takılmaktan kurtulmayı başarmış olanları yakalamayı bekleyen
başka bir dizi tuzak tarafından çevrelenmiştir. Psikolojideki radikaller disiplinin sınırları dışında neler olduğuna, fazla farklı oduğu için psikolojinin dışarda bıraktıklarına
veya psikolojinin aynı olduklarını düşündüğü için içine kattığı şeylere baktığında, psikoloji kültürü denen şeyin kollarına düşme riskiyle karşı karşıya kalırlar. Psikolojik
kültüre içkin olan sağduyu kendimiz hakkında en derinden ‘bildiğimiz’ ve sorgulanamaz şekilde doğru olduğuna inandığımız herşeyi kapsar. Oysa bütün bunlar tam da bu
yüzden yanıltıcı olabilir ve kendimiz ve ötekilere dair ideolojik temsillerle kaplanmış
olan bu kültür görünürde kendi spontan psikolojimizi yapılandırır. İdeoloji sadece hemen kabul edilecek veya kolayca reddedilebilecek bir düşünce sunduğu için değil tam
da sağduyuyu doyurduğu için işe yarar. Toplumsal cinsiyet farklılıkları, ırkçı özellikler
ve kendi bedenimiz ve öteki insanların cinsellikleri hakkında duyulan kaygı meselelerinin her biri, dışlama, patoloji ve iktidar kalıplarını yeniden üretmek üzere psikolojimizi haberdar eder ve her biri, bize ve bizim aracılığımızla, sağduyu tarafından taşınır.
Öyleyse psikolojinin bir disiplin olarak nasıl sağduyunun içine işlediğini, disiplin içinde sıkıştırılmış biçimde varolarak zihin, davranış ve insan doğası hakkındaki ideolojik
varsayımların nasıl kültürü delik deşik ettiğini ve insanların gündelik yaşantılarında
kendilerini nasıl düşündüğünü ve önlerine çıkan sorunlarla nasıl mücadele ettiklerini
aydınlatmak zorundayız. Bugün çağdaş kültürde psikoloji uzmanları ve kurumlarının
iktidarı, sağduyunun ona sağladığı en zorlama ideolojik meşruiyeti bile aşmış durumdadır. Bu nedenle de bazen psikolojinin disipliner tarafı daha görünür hale gelmektedir. Tehdit ve istismar, ancak psikolojiik bilginin acı meyvelerinin uç örneklerinde ortaya çıkıyor olabilir ancak disiplinin sunduğu gündelik tatlara karşı da dikkatli olmak
zorundayız. Dolayısıyla eleştirel psikoloji üçüncü olarak,
gündelik yaşantıdaki gözetim ve öz-denetim biçimlerinin ve psikoloji kültürünün ,
akademik ve profesyonel pratiklerin sınırlarının dışında da nasıl bir işlerlik kazandığının incelenmesidir.
Burada eleştirel psikologların odaklandığı mesele, iktidarın insanları nasıl ezen-ezilen ilişkileri ve kurumları içine soktuğu ve temelden itibaren aktif olarak ‘alternatif’
pratikler ürettiklerini sanırken, kendilerini nasıl salt yukarıdan aşağı aktığını düşündükleri bir iktidar ilişkisine daha da dolanmış bir biçimde buldukları ile ilgidilir (Foucault, 1980).
Bir kaynak olarak gündelik psikoloji
Diğer taraftan, psikoloji sık sık davranış tanımlarını geriye doğru okuyarak sağduyu
ve farklı kültürlerin aktivitelerine dönmeyi dener. Öyleyse buna tepki olarak disiplinin
sınırlarını daha da dikkatli bir biçimde çizmek ve laboratuar dışında hayattan nasıl
kopuk olduğunu göstermek çekici görünmektedir. Psikolojik araştırmalar yapan mes-
45 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008
lektaşları daha az baskıcı olmaya teşvik edebiliriz ve örneğin deneylerini çok daha
katı bir biçimde belirlenmiş ortamlarda yaparak araştırmada deneye katılan grup dışında hiçkimseye dair bir iddiada bulunmamaları gerektiğini söyleyebiliriz. Bu, zararı
önlemek için bir strateji olarak işe yarayabilir ancak psikolojinin nasıl olup da modern
topluma bu kadar temelden ‘uygulanabilir’ olduğunun sebeplerini açıklamamıza yardım etmez. Burada, sağduyu psikolojiden sakınılmış gibi görünüyor olabilir ancak sonuçta ortaya çıkacak durumlardan birisi de ne yazık ki ‘psikoloji’nin sağduyudan ayrı
bilimsel ve entellektüel bir alan olabilirmiş gibi korunması olacaktır.
Psikoloji, zihnin işleyişine dair gündelik açıklamalardan beslenir ve sağduyuyu çok
sıradışı birşey gibi geri çıkarmadan önce sindirimden geçirir. İnsanların bildikleri
şeyler onlardan alınır ve onlara geri yedirilir. Bu akademik yemek zincirini kırmanın
yollarından biri de isanların kendilerine yetecek üretimi yapabilir hale gelmeleri ve
psikolojik bilgiyi havadan gelen bir kudret helvası gibi görmeyi reddetmeleridir. Öyleyse eleştirel psikoloji dördüncü olarak,
gündelik ‘sıradan psikoloji’nin akademik ve profesyonel psikoloji çalışmalarını nasıl yapılandırdığının ve gündelik faaliyetlerin çağdaş disipliner pratikelere direnmek
için nasıl bir temel olabileceğinin araştırılmasıdır.
İnsanların kendilerine anlam vermek için gündelik açıklamalardan yararlanmaları
bizi relativizim bataklığına saplayabilir. Ancak kişisel yaşamların kalbinde yatan politik zıtlıkları açmak istiyorsak bu riski göze almak zorundayız. Bir tarihselliğe yerleştirilmiş ve kendisine bakabilen bir psikoloji eleştirisi geliştirmek istiyoruz. Aynı
zamanda bu eleştiri, akademik psikolojinin pedagojik pratiklerinin, ya yararlı bilgiyi
sağduyudan ayırıp insanları deneyimlerine yabancılaştıran bir ‘uzmanlığa’ dönüştürdüğünü ya da yararlı bilgiyi sağduyu alanına sürüp insanları onun değersizliğine inandırdığını, gösterme yeteneğine sahip olmalıdır.
Eleştirel olmak isteyen psikologları ve müttefiklerini bekleyen tuzakların farkında olmak yeterli değildir ve tekil sahtekârlıkları ifşa etmek üzerinden gitmek bunlara izin
veren ve teşvik eden sosyal ve tarihsel şartları görmemizi sağlamaz. Teorinin psikolojiden daha gizemli olmasının hiç gereği yok ve eleştirel psikolojinin içinde olanların
çevrelerinde neler döndüğünü anlamaları için ciddi bir teorik birikime ihtiyaçları var.
Ancak bizim ihtiyacımız olan teorinin kökleri, psikolojiden muzdarip olanların deneyimlerinden çıkmalı ve bu durumu değiştirecek eylemle bağlantıda olmalıdır.
Sonuç
Her türlü psikoloji eleştirisini ve her türlü ideoloji ve iktidar eleştirisini ciddiye almak
zorundayız. Çünkü ancak bu şekilde içeride ve dışarıda, disiplinin içinden veya ona
karşı olan çok çeşitli radikal faaliyetleri ilişkilendirebilir ve farklı teorik duruşların
tartışılabileceği ve pratik insitiyatiflerin alınabileceği, geliştirilebileceği ve işlenebileceği bir zemin yaratabiliriz. Eleştirel faaliyet bağımsız çalışan bireyler tarafından
yürütülemez ve bu yüzden eleştirel psikologların kendi kurumlarına ihtiyaçları vardır.
Bunlara örnek olarak Asylum, Nordiske Udkast, Psychology in Society ve Annual Review of Critical Psychology gibi dergiler ile Psychology Politics Resistance gibi kurumlar
verilebilir. Ancak burada ‘eleştirel psikolog’ kimliği, psikolojinin ne yaptığını anlamaya çalışan bir kimliktir; bunu zaten bildiğini düşünen bir kulübe üye olmak için verilen
bir kimlik değil. Bu anlamda eleştirel psikoloji gerek teorik gerekse pratik anlamda
yoğunlaşmış bir çalışma gerektirir.
Kaynaklar
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008 46
Adlam, D., Henriques, J., Rose, N., Salfield, A., Venn, C. and Walkerdine, V. (1977)
Psychology, ideology and the human subject. Ideology & Consciousness, 1, 5-56.
Armistead, N. (1974) Reconstructing Social Psychology. Harmondsworth: Penguin.
Aron, A. ve Corne, S. (yay. haz.) (1994) Writings for a Liberation Psychology: Ignacio
Martín-Baró. Harvard: Harvard University Press.
Basaglia, F. (1987) Psychiatry Inside Out: Selected Writings of Franco Basaglia. New
York: Columbia University Press.
Bassin, D., Broughton, J., Gadlin, H., Goldner, V., Honey, M., Lichtenstein, D., Moreau, D.
ve Moss, D. (1985) Introducing PsychCritique. PsychCritique: The International Journal
of Critical Psychology and Psychoanalysis, 1 (1), ii.
Bhavnani, K.-K. ve Phoenix, A. (1994) Special Issue: Shifting Identities Shifting Racisms, Feminism & Psychology, 4, (1)
Billig, M. (1978) Fascists: A Social Psychological View of the National Front. Londra:
Harcourt Brace Jovanovich.
Billig, M. (1979) Psychology, Racism and Fascism. Birmingham: Searchlight.
Breggin, P. (1991) Toxic Psychiatry. New York: St. Martin`s Press.
Brown, L. S. (1989) New voices, new visions: toward a lesbian/gay paradigm for
psychology. Psychology of Women Quarterly, 13, 445-458.
Brown, P. (yay. haz..) (1973) Radical Psychology. New York: Harper and Row.
Burman, E. (yay. haz.) (1990) Feminists and Psychological Practice. Londra: Sage.
Burman, E. (yay. haz.) (1998) Deconstructing Feminist Psychology. London: Sage.
Burman, E., Alldred, P., Bewley, C., Goldberg, B., Heenan, C., Marks, D., Marshall, J., Taylor, K., Ullah, R. ve Warner, S. (1995) Challenging Women: Psychology`s Exclusions, Feminist Possibilities. Buckingham: Open University Press.
Coleman, R. (1998) Revolutionary politics and mental health. Stockport: Handsell.
Cooper, A. ve Treacher, A. (1995) Free Associations, truth, morality and engagement.
Free Associations: Psychoanalysis, Groups, Politics, Culture (Number 33), 5, (1), 1-9.
Craib, I. (1988) The Personal and Political: 20 Years On. Radical Philosophy, 48, 14-15.
Curt, B. C. (1994) Textuality and Tectonics: Troubling Social and Psychological Science.
Buckingham: Open University Press.
Eagleton, T. (1991) Ideology: An Introduction. Londra: Verso.
Eichenbaum, L. ve Orbach, S. (1982) Outside In...Inside Out: Women`s Psychology, A Feminist Psychoanalytic Account. Harmondsworth: Penguin.
Epston, A. (yay. haz.) (1993) Professional Sexual Abuse` Special Issue, Dulwich Centre
Newsletter, 3/4.
47 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008
Ernst, S. ve Maguire, M. (eds) (1987) Living with the Sphinx: Papers from the Women’s
Therapy Centre. Londra: Women’s Press.
Fals Borda, O. ve Rahman, M. A. (1991) Action and Knowledge: Breaking the Monopoly
with Participatory Action Research. New York: Apex Press.
Foucault, M. (1980) Power/Knowledge. Sussex: Harvester Press.
Foster, D. (1987) Detention and Torture in South Africa. Londra: James Currey.
Fox, D. and Prilleltensky, I. (yay. haz.) (1997) Critical Psychology: An Introduction.
Londra: Sage.
Freire, P. (1972) Cultural Action for Freedom. Harmondsworth: Penguin.
Gergen, K. J. (1973) Social psychology as history. Journal of Personality and Social
Psychology, 26, 309-320.
Gramsci, A. (1971) Selections from the Prison Notebooks. Londra: Lawrence and Wishart.
Harré, R. (1979) Social Being: A Theory for Social Psychology. Oxford: Basil Blackwell.
Harré, R. ve Gillett, G. (1994) The Discursive Mind. Londra: Sage.
Harré, R. ve Secord, P. F. (1972) The Explanation of Social Behaviour. Oxford: Basil
Blackwell.
Harris, B. (1995) Psychology and Marxist Politics in America. i.y.e.: I. Parker ve R.
Spears (yay. haz.) Psychology and Society: Radical Theory and Practice. Londra: Pluto
Press.
Henriques, J., Hollway, Urwin, C., Venn, C., ve Walkerdine, V. (1984) Changing the Subject: Psychology, social regulation and subjectivity. Londra: Methuen.
Howitt, D. ve Owusu-Bempah, J. (1994) The Racism of Psychology: Time for Change.
Hemel Hempstead: Harvester Wheatsheaf.
Ibáñez, T. ve Íñiguez, L. (eds) (1997) Critical Social Psychology. Londra: Sage.
Ingleby, D. (1972) Ideology and the Human Sciences: Some Comments on the Role of
Reification in Psychology and Psychiatry. İ.y.e.: T. Pateman (yay. haz.) Counter Course:
A Handbook for Course Criticism. Harmondsworth: Penguin.
Ingleby, D. (1985) Professionals as socializers: the `psy complex`. Research in Law, Deviance and Social Control, 7, 79-109.
Jacoby, R. (1977) Social Amnesia: A critique of conformist psychology from Adler to Laing. Hassocks, Sussex: Harverster Press.
Jacoby, R. (1983) The Repression of Psychoanalysis. New York: Basic Books.
Jenner, A. (1986) Italy and the legitimation of psychiatry. Asylum, 1 (1), 4-5.
Kitzinger, C. (1987) The Social Construction of Lesbianism. Londra: Sage.
Kitzinger, C., Wilkinson, S. ve Perkins, R. (1992) Special Issue on heterosexuality, Feminism & Psychology, 2, (3).
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008 48
Kvale, S. (yay. haz.) (1992) Psychology and Postmodernism. Londra: Sage.
Laing, R. D. (1965) The Divided Self: An Existential Study in Sanity and Madness. Harmondsworth: Penguin.
Langer, M. (1989) From Vienna to Managua. Londra: Free Association Books.
Leonard, P. (1984) Personality and Ideology: Towards a Materialist Understanding of
the Individual. Londra: Macmillan.
Mandel, E. (1972) The Changing Role of the Bourgeois University. İ.y.e.: T. Pateman
(yay. haz..) Counter Course: A Handbook for Course Criticism. Harmondsworth: Penguin.
Masson, J. M. (1990) Against Therapy. Londra: Fontana.
Mitter, S. (1994) What women demand of technology. New Left Review, 205, 100-110.
Montero, M. (comp) (1987) Psicología Politica Latinoamericana. Caracas: Editorial Panapo.
Newman, F. ve Holzman, L. (1993) Lev Vygotsky: Revolutionary Scientist. Londra: Routledge.
Newman, F. ve Holzman, L. (1997) The End of Knowing: A New Developmental Way of
Learning. Londra: Routledge.
Nicholas, L. (yay. haz.) (1994) Psychology and Societal Transformation in South Africa.
Cape Town: David Philip.
Pacheco, G. y Jiménez, B. (comps) (1990) Ignacio Martín-Baró (1942-1989): Psicología
de la Liberación Para America Latina. Guadalajara: Universidad de Guadalajara.
Parker, I. (1995) `Right` said Fred `I`m too sexy for bourgeois group therapy`: The case
of the Institute for Social Therapy. Changes: An International Journal of Psychology and
Psychotherapy, 13, (1), 1-22
Parker, I. (yay. haz..) (1998) Social Constructionism, Discourse and Realism. Londra:
Sage.
Parker, I. (yay. haz..) (1999) Deconstructing Psychotherapy. Londra: Sage.
Parker, I., Georgaca, E., Harper, D., McLaughlin, T. ve Stowell-Smith, M. (1995) Deconstructing Psychopathology. Londra: Sage.
Parker, I.ve Shotter, J. (yay. haz.) (1990) Deconstructing Social Psychology.
Londra:Routledge.
Parker, L.ve Jones, E. (1981) Breaking the Neopositivist Stranglehold. Psychology and
Social Theory, 1, 1-5.
Parker, L., Jones, E. ve Wexler, P. (1981) Critical Directions: Psychoanalysis and Social
Psychology. Psychology and Social Theory, 2, 1-3.
Potter, J. ve Wetherell, M. (1987) Discourse and Social Psychology: Beyond Attitudes
and Behaviour. Londra: Sage.
49 ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008
Prilleltensky, I. (1994) The Morals and Politics of Psychology: Psychological Discourse
and the Status Quo. New York: SUNY Press.
Radical Science Collective (1994) Editorial. Free Associations: Psychoanalysis, Groups,
Politics, Culture (Deneme Sayısı)/Radical Science, 15, 5-7.
Radical Therapist Collective (yay. haz.) (1974) The Radical Therapist. Harmondsworth:
Penguin.
Rat, Myth ve Magic (1970’ler tarihsiz) Rat, Myth and Magic: A Political Critique of
Psychology.
Reason, P. ve Rowan, J. (yay. haz.) (1981) Human Inquiry: A Sourcebook of New Paradigm Research. Chichester: Wiley.
Richards, B. (1988) The Eupsychian Impulse: Psychoanalysis and Left politics since
68. Radical Philosophy, 48, 3-13.
Riley, D. (1978) Developmental psychology, biology and marxism. Ideology & Consciousness, 4: 73-92.
Romme, M. ve Escher, A. (1993) Accepting Voices. Londra: MIND.
Rose, N. (1979) The psychological complex: mental measurement and social administration. Ideology & Consciousness, 5, 5-68.
Rose, N. (1985) The Psychological Complex: psychology, politics and society in England
1869-1939. Londra: Routledge and Kegan Paul.
Rose, N. (1989) Governing the Soul: the shaping of the private self. Londra: Routledge.
Rush, F. (1977) The Great Freudian Cover-Up. Trouble and Strife, 4, 29-32.
Said, E. (1978) Orientalism. New York: Random House.
Sampson, E. E. (1981) Cognitive Psychology as Ideology. American Psychologist, 36,
(7), 730-743.
Sedgwick, P. (1982) Psychopolitics. Londra: Pluto Press.
Sève, L. (1978) Man in Marxist Theory and the Psychology of the Personality. Hassocks,
Sussex: Harvester Press.
de Shazer, S. (1991) Putting Difference to Work. New York: W. W. Norton.
Skelton-Robinson, M. (1970’ler tarihsiz) George Kelly; another nasty liberal. Rat, Myth
and Magic, 20-22
Sloan, T. (1990) Psychology for the Third World? Journal of Social Issues, 46, (3), 1-20.
Spivak, G. C. (1990) The Post-Colonial Critic. Londra: Routledge.
Stainton Rogers, R., Stenner, P., Gleeson, K. ve Stainton Rogers, W. (1995) Social Psychology: A Critical Agenda. Cambridge: Polity Press.
Szasz, T. (1961) The Myth of Mental Illness. New York: Harper & Row.
Tolman, C. (1994) Psychology, Society and Subjectivity: An Introduction to German Cri-
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ BÜLTENİ, SAYI 1, MART 2008 50
tical Psychology. Londra: Routledge.
Tolman, C. ve Maiers, W. (yay. haz.) (1991) Critical Psychology: Contributions to an Historical Science of the Subject. Cambridge: Cambridge University Press.
Waldegrave, C. (1990) Just Therapy. Dulwich Centre Newsletter, 1, 6-46.
Walkerdine, V. (yay. haz..) (1996) Special Issue on social class, Feminism & Psychology
Wertz, F. J. (1994) Of rats and psychologists: a study of the history and meaning of
science. Theory and Psychology, 4, (2), 165-197.
White, M. ve Epson, D. (1990) Narrative Means to Therapeutic Ends. Adelaide: Dulwich
Centre Press.
Wilkinson, S. (yay. Haz.) (1986) Feminist Social Psychology: Developing Theory and
Practice. Milton Keynes: Open University Press.
Wilkinson, S. (1988) The role of reflexivity in feminist psychology. Women`s Studies
International Forum, 11, (5), 493-502.
Wilkinson, S. ve Kitzinger, C. (yay. haz.) (1995) Feminism and Discourse. Londra: Sage.
Žižek, S. (1989) The Sublime Object of Ideology. Londra: Verso.
Teşekkür: Erica Burman, John Cromby, David Glenister, Brenda Goldberg, Angel GordoLópez, Alexa Hepburn, Celia Kitzinger, Terence McLaughlin ve Nordiske Udkast’taki
isimsiz bir eleştirmene, bu yazının daha önceki bir versiyonuna getirdikleri eleştirel
ve kimi zaman katı görüşleri için teşekkür etmek isterim.
Çeviri: Evrem Tilki