PDF ( 0 ) - DergiPark
Transkript
PDF ( 0 ) - DergiPark
ISSN 1300-6363 HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIP DERGİSİ THE MEDICAL JOURNAL OF HAYDARPAfiA NUMUNE TRAINING AND RESEARCH HOSPITAL C‹LT: 49 SAYI: 2 N‹SAN - MAYIS - HAZ‹RAN VOLUME: 49 NUMBER: 2 APRIL - MAY - JUNE Editör Doç. Dr. R e f i k D e m i r t u n ç B ‹ L ‹ M S E L DANIfiMA KURULU Prof. Dr. Suphi Acar Dr. Y›ld›z Özel Doç. Dr. Gülüm Altaca Dr. Ahmet Özgüner Prof. Dr. Süleyman Aktafl Prof. Dr. Recep Öztürk Dr. Nefle Ayd›n Prof. Dr. Necmettin Pamir Doç. Dr. ‹kbal Ayd›ngöz Doç. Dr. Önder Peker Doç Dr. Zafer Berkman Prof. Dr. ‹rinel Popescu Doç Dr. Mustafa Bilici Prof. Dr. Ayd›n Sav Prof. Dr. Nejat Ceyhan Doç. Dr. Haluk fiavl› Dr. Mecit Çal›flkan Dr. Nur Akgün fienel Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Yard›m Derne¤i Ad›na Sahibi Doç. Dr. M ü c a h i t G ö r g e ç Prof. Dr. Mine Çal›flkan Doç. Dr. Feridun fiengör Prof. Dr. Y›ld›r›m Ç›nar Prof. Dr. Mehmet Masum fiimflek Dr. Do¤an Çorbac›o¤lu Prof. Dr. Fecri Sevilen Yaz› ‹flleri Müdürü Prof. Dr. Suphi A c a r Dr. Aslan Da¤ar Doç. Dr. Hülya Tireli Doç Dr. Remzi Dalay Doç. Dr. ‹zzet Titiz Doç. Dr. Kemal Demir Prof. Dr. Ümit Topalo¤lu Doç. Dr. Mücahit Görgeç Prof. Dr. Cemalettin Topuzlu Dr. Turgut Gül Prof. Dr. Nurdan Tözün Dr. Osman Güney Doç. Dr. Zeynep Vural Tuzcular Doç. Dr. Önal Gürsan Prof. Dr. Metin Türkmen Doç. Dr. Pafla Göktafl Prof. Dr. Nükhet Tüzüner Doç. Dr. Ümit ‹nce Dr. Y›lmaz User Doç. Dr. Cihangir ‹slam Doç. Dr. Celil Uslu Dr. Osman Karaaslan Prof. Dr. Ata Uysal Doç. Dr. Neflet Köksal Prof. Dr. Adnan Uzunismail Dr. Gültekin Köse Prof. Dr. Cüneyt Üneri Prof. Dr. Tuncay Küçüközkan Dr. Yaflar Y›ld›r›m Dr. Ahmet Nohutçu Dr. Ahmet Cevri Y›ld›z Doç. Dr. Ça¤atay Oysu Doç. Dr. Kürflat Y›ld›z Doç. Dr. Oya Övünç Prof. Dr. Bülent Zülfikar Yard›mc› Editörler Doç. Dr. ‹ l k n u r E r d e m Doç. Dr. Cevdet Kaya Dr. Ça¤atay Nuho¤lu Editorial Komite Doç. Dr. Ömer Ceran Prof. Dr. M. ‹hsan Karaman Prof. Dr. A b d u l l a h S a ¤ l a m Doç. Dr. D u r s u n D u m a n Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Yard›m Derne¤i Yay›n Organ›d›r. Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi y›lda 4 kez Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylar›nda yay›nlanmaktad›r. ‹ntemet üzerinde bulunan Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi web sitesi içinde (http://www.haydarpasanumu ne.gov.tr/dergi.htm) yay›nlanan yaz›lar›n özetleri sunulmaktad›r. Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi World Wide Web Servisi, http://neuro-www2.mgh.harvard.edu/ hospitalwebworld.html adresindeki "Harvard Üniversitesi Dünya Hastaneler Katalo¤u" ve http://www.hon.ch adresinde "‹ntemet Üzerinde Sa¤l›k Vakf›" Dünya Hastaneler Katalo¤u’nda site edilmifltir. Haydarpafla Numune Training and Research Hospital Medical Journal may be found on the Haydarpafla Numune Training and Research Hospital World Wide Web Site from the URL http://www.haydarpasanumune.gov.tr/dergi.htm as abstracts. Haydarpasa Numune Training and Research Hospital World Wide Web service has been sited in the Harvard University Global Hospitals Catalogue at http://neuro-www2.mgh.harvard.edu/hospitalwebworld.html , and the "Health on The Net Foundation" Hospitals List at http://www.hon.ch . Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Mecmuas› TÜB‹TAK Ulusal Akademik A¤ ve Bilgi Merkezi (ULAK-B‹M) Ulusal T›p Veri Taban› kapsam›ndad›r. Yay›n ve Bask› Haz›rl›¤› Kavuk Gazetecilik Matbaac›l›k Ltd. fiti. Alemdar Mah. Baflmusahip Sk. No: 3/3 CA⁄ALO⁄LU Tel: (0212) 512 07 26 Fax: (0212) 512 97 57 Bask› Tarihi: Kas›m 2009 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Mecmuas› TÜB‹TAK Ulusal Akademik A¤ ve Bilgi Merkezi (ULAKB‹M) Ulusal Veri Taban› kapsam›ndad›r. İçindekiler Klinik Çalışma 79 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Reçetesiz Non-Steroid Antiinflamatuar ‹laç Kullan›m›n›n Rolü Gül Babacan Abanonu, Nalan Okuro¤lu, Emel Üstün, Sevil Özkan, Refik Demirtunç 86 Henoch Schönlein Purpuras› Olan Çocuk Olgular›n Demografik Özellikleri ve Laboratuar Bulgular›n›n Retrospektif Analizi Ça¤atay Nuho¤lu, Hakan Gediko¤lu, Esra Önal Sönmez, Tamay Özkozac›, Ömer Ceran 92 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i Ça¤atay Nuho¤lu, Yakup Paçal, Nihal Karatoprak, Narin Ak›c›, Ömer Ceran 102 Kolorektal Kenserlerde Lenf Nodu Metastaz›n› Etkileyen Faktörler Ali Aktekin, Pembegül Günefl, Tolga Müftüo¤lu, Günay Gürleyik, Abdullah Sa¤lam 107 Gebelikte Appendektomi Komplikasyonlar› Kas›m Ça¤layan, Emel Ça¤layan, Halil Do¤an, Ali Koç 111 Gastrointestinal Kanamalarda Mezenterik Anjiyografinin Yeri Asl›han Semiz Oysu, Kyung J. Cho 117 Aorta ‹lyak Stent Patensisinin De¤erlendirilmesinde Renkli Doppler USG ve Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografi Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas› A. Müfid Okbay, Sinan fiahin, Nail Uzunlulu, Hakan Barutca, Özden Y›ld›r›m Çamur 123 ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i Yücel Canca, Gamze K›l›ço¤lu, Burcu An›l Narin, Esin Yencilek, Rukiye K›l›çaslan, Deniz Arslan, M. Masum fiimflek Derleme 132 Dirençli Hipertansiyon Semiha Ayayd›n Kaplan, Sevil Özkan, Refik Demirtunç Olgu Sunumu 137 Olgu Sunumu: Vitiligo, Hipotiroidi ve Selektif IgA Eksikli¤i Birlikteli¤i Nihal Karatoprak, Gamze Ba¤daçiçek, Esra Önal Sönmez, Ça¤atay Nuho¤lu, Ömer Ceran 140 Olgu Sunumu: Morgagni Hernisi Nihal Karatoprak, Pelin Akbafl Do¤an, Tamay Özkozac›, Esra Önal Sönmez, Ömer Ceran 142 Trikobezoar- Kar›n A¤r›s›n›n Nadir Bir Nedeni Nihal Karatoprak, Pelin Akbafl Do¤an, Gamze Ba¤daçiçek, Ça¤atay Nuho¤lu, Esra Önal Sönmez, Tamay Özkozac›, Ömer Ceran Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Reçetesiz Non-Steroid Antiinflamatuar ‹laç Kullan›m›n›n Rolü Gül Babacan Abanonu1, Nalan Okuro¤lu1, Emel Üstün2, Sevil Özkan3, Refik Demirtunç4 ÖZET Amaç: Non-steroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAID) tüm dünyada en s›k kullan›lan ilaçlardand›r. Düflük doz aspirin de dahil olmak üzere NSAID ilaçlar, üst gastrointestinal sistem (GIS) kanamalar›na ve di¤er bir çok yan etkiye neden olurlar. Bu ilaçlar bir çok ülkede oldu¤u gibi ülkemizde de reçetesiz temin edilebilmektedir. Biz bu çal›flmam›zda üst GIS kanamalar›nda reçetesiz NSAID kullan›m›n›n rolünü araflt›rd›k. Materyal ve Metod: Hastanemiz Acil poliklini¤i’ne üst GIS kanamas› nedeniyle baflvuran 228 hasta de¤erlendirildi. Önceden bilinen karaci¤er sirozu veya gastrointestinal sistem malignitesi bulunanlar, oral antikoagulan kullan›m›na ba¤l› kanama geçiren hastalar çal›flma d›fl› b›rak›ld›. Son iki hafta içinde NSAID kullanm›fl olan hastalar NSAID kullan›c›s› olarak tan›mland› ve ilaçlar›n› reçete ile al›p almad›klar›na göre s›n›fland›r›ld›. Hastalar›n muayeneleri yap›ld›, rutin tetkikleri incelendi ve endoskopik giriflim planland›. Bulgular: Üst GIS kanamas› tan›s› alm›fl 228 hasta (191 erkek, 37 kad›n; 16-92 yafl aral›¤›nda; ortalama yafl: 54.9 y›l) çal›flmaya dahil edildi. 196 hastaya endoskopik inceleme yap›ld›. Peptik ülser %54.38 ile en s›k kanama nedeni idi (124 hasta). 228 hastadan 149’u NSAID ilaç kullanm›flt› (65.35 %). Bunlar›n 58’i ilac›n› reçetesiz temin etmiflti (%38.92). En s›k reçetesiz kullan›lan ilaç aspirindi (%65.51). Reçetesiz NSAID kullanan 58 hastan›n 44’ü (%75.86) önceden dispeptik yak›nmalar› mevcut olmas›na ra¤men ilaç kullanmaktayd›. Sonuç: Üst GIS kanamal› hastalarda reçetesiz NSAID kullan›m oran› dikkate de¤er flekilde yüksektir. Aspirin de dahil olmak üzere NSAID ilaçlar›n endikasyonlar›, dozlar› ve yan etkileri konusunda hastalar›n bilgilendirilmesi gerekmektedir. Zira bu ilaçlar›n uygunsuz kullan›m› ölümcül komplikasyonlara dahi yol açabilir. RELATION OF UPPER GASTROINTESTINAL BLEEDING TO NON-PRESCRIPTION NON-STEROIDAL ANTI-INFLAMMATORY DRUGS ABSTRACT Objective: Non-steroidal anti-inflammatory drugs (NSAIDs) are among mostly used medications worldwide. NSAIDs including low- dose aspirin can cause some adverse effects, like upper gastrointestinal system (GIS) bleedings. In most countries NSAIDs are available without prescription. In this study we investigated the role of non-prescribed NSAID use in our patients with upper GIS bleeding. Methods: Two hundred twenty eight patients with upper GIS bleeding who applied to our hospital were evaluated. The patients with present hepatic cirrhosis or GIS malignity and the patients who have bleeding due to use of oral anticoagulants were excluded. The patients who have taken any non-steroidal anti-inflammatory drug within two weeks are defined as non-steroidal anti-inflammatory drug users, and divided into two groups according to the prescription status. Endoscopic examination was planned for all patients. 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Uzman Doktor, ‹stanbul. 2 Bayrampafla Lütfiye Nuri Burat Devlet Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Uzman Doktor, ‹stanbul. 3 Siyami Ersek Gö¤üs Kalp ve Damar Cerrahisi Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Poliklini¤i, Uzman Doktor, ‹stanbul. 4 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi ‹ç Hastal›klar› Klini¤i, Klinik flefi, Doçent Doktor, ‹stanbul Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Reçetesiz Non-Steroid Antiinflamatuar ‹laç Kullan›m›n›n Rolü kanama-perforasyon gibi komplikasyonlar›n geliflimi ile iliflkisini ortaya koyan çok say›da çal›flma mevcuttur (10,11,12). COX-2 selektif inhibitörlerin NSAID’lerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda gastrointestinal sistem kanamas›na yol açma potansiyeli daha düflüktür (13,14) ancak akut myokard infarktüsü riskini art›r›yor olabileceklerini ortaya koyan çal›flmalar mevcuttur (14,15,16). Bu nedenle romatolojik hastal›klarla ilgili tedavi klavuzlar›nda kardiyovasküler korunma ihtiyac› içinde olan hastalarda COX-2 selektif inhibitörlerin düflük doz aspirin ile birlikte verilmesi önerilmektedir (17,18,19). Öte yandan COX-2 selektif ajanlar›n düflük doz aspirin ile birlikte kullan›ld›klar›nda gastrointestinal yan etki aç›s›ndan avantajlar›n› koruyamad›klar› ve geleneksel NSAID’lerle ayn› kanama riskini tafl›d›klar› ortaya konulmufltur (13,14,20,21). Son y›llarda tüm dünyada reçetesiz NSAID ve aspirin kullan›m› ile ilgili çal›flmalar yap›lmaya bafllan›lm›flt›r. Ülkemizde üst gastrointestinal sistem kanamalar›n›n epidemiyolojik özelliklerini inceleyen bir çok çal›flma yap›lm›fl olmas›na ra¤men reçetesiz aspirin ve/veya NSAID kullan›m oranlar›n› ortaya koyan bir çal›flma henüz mevcut de¤ildir. Biz bu çal›flmam›zda, üst GIS kanamalar›nda reçetesiz aspirin ve/veya NSAID kullan›m›n›n rolünü araflt›rd›k. Results: Two hundred twenty eight patients (191 men, 37 women; 16-91 years old; average age:54.9 years) were evaluated. Endoscopic examination was performed in 196 patients. Peptic ulcer was the most common reason for GIS bleeding with 54.3% (124 patients). Among 228 subjects, 149 (65.35 %) used an NSAID within two weeks. Fifty eight (38.92 %) of them obtained the drug without prescription. Aspirin was the most common used non-prescribed NSAID with 65.51%. Although 44 of 58 (75.86%) had already reported dispeptic complaints, they continued using NSAIDs. Conclusion: We established that the ratio of non-prescribed NSAID use in our patients with upper GIS bleeding was remarkably higher. The patients should be educated about indications, doses and advers effects of NSAIDs. Because inappropriate use of these medications can result in serious even fatal consequences. G‹R‹fi Aspirin ve nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlar (NSAID) tüm dünyada en s›k kullan›lan ilaçlardand›r. 2006 y›l› verilerine göre, akut a¤r› tedavisinde US Food and Drug Administration (FDA) onay› bulunan 8 ilaç preparat› (parasetamol/hidrokodon, parasetamol/oxikodon, selekoksib, ibuprofen, parasetamol/kodein, parasetamol/propoxifen napsilat, naproxen, tramadol hidroklorid) Amerika Birleflik Devletlerinde en çok reçete edilen 200 ilaç aras›ndad›r (1). Parasetamol, ibuprofen ve naproxen, bafl a¤r›s›, s›rt a¤r›s›, kas spazm› ve dismenorenin tedavisinde a¤r› gidermeleri amac›yla, reçeteli sat›fllar›n›n yan›nda reçetesiz olarak da sat›lmaktad›r (2,3,4,5,6,7). 2004 y›l› verilerine göre Amerika Birleflik Devletleri’nde reçetesiz NSAID grubu ilaçlara 2.5 milyon dolar›n üzerinde harcama yap›lm›flt›r (7). Ülkemizde de durum farkl› de¤ildir. Analjezik ilaçlar Türkiye’de en s›k kullan›lan ilaçlard›r ve toplam ilaç tüketiminde grup olarak % 9.5 gibi bir orana sahiptirler (8). Türk Eczac›lar› Birli¤i ve Türk Algoloji Derne¤i’nin fiubat-Ekim 1999 tarihleri aras›nda gerçeklefltirdi¤i "Türkiye'de Eriflkinlerin A¤r› S›kl›¤› ve Bafl Etme Yöntemleri" konulu araflt›rmalar›nda; a¤r› yak›nmas› bulunanlar›n %73'ünün a¤r› kesici kulland›¤›, a¤r› kesici kullananlar›n %58.4'ünün ilaçlar›n› hekim tavsiyesi ile, geri kalan %41.6’s›n›n ise hekim görüflü almaks›z›n temin ettikleri belirlenmifltir (9). Nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlar özellikle gastrointestinal sisteme yönelik iyi tan›mlanm›fl yan etkilere sahiptirler. NSAID kullan›m›n›n peptik ülser oluflumu ve MATERYAL METOD Hastanemiz Acil Dahiliye Servisi’ne Üst GIS kanamas› ile baflvuran 228 hasta çal›flmaya dahil edildi. Hastaneye baflvuru öncesinde hepatik siroz veya gastrointestinal sistem malignitesi tan›s› bulunan hastalar, oral antikoagulan kullan›m›na ba¤l› kanama geçiren hastalar çal›flma d›fl› b›rak›ld›. Çal›flmaya dahil edilen vakalara sigara, alkol kullan›m›, kanama öncesi dispeptik flikayetleri veya kanama öyküsü olup olmad›¤›, aspirin, NSAID kullan›m hikayesi, ilaçlar›n›n reçeteli olup olmad›¤›, beraberinde mide koruyucu ilaç al›p almad›klar› sorgulanarak kaydedildi. Son iki hafta içinde aspirin ve/veya antiinflamatuar ilaç kullanm›fl olan hastalar “NSAID kullan›c›s›” olarak tan›mland› ve ilaçlar›n› reçete ile temin edip etmemelerine göre s›n›fland›r›ld›. Hastalar›n muayeneleri yap›ld›, rutin tetkikleri incelendi ve endoskopik ifllem planland›. BULGULAR Hastalar 16 ile 91 yafl aral›¤›nda idi (Yafl ortalamas›: 54.9 y›l). Vakalar›n 191 tanesi erkek (%83.7), 37 tanesi kad›n (%16.2) idi. 228 hastadan 196 hastaya endoskopik giriflim gerçek- 80 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Reçetesiz Non-Steroid Antiinflamatuar ‹laç Kullan›m›n›n Rolü Tablo 1: Endoskopik olarak saptanm›fl üst GIS* kanama nedenleri. *Gastrointestinal sistem. **Endoskopik ifllem yap›lmam›fl hastalar. lefltirildi. Endoskopik ifllemi tolere edemedi¤i için 5 (%2.2), ifllemi kabul etmedi¤i için 21 (%9.2), myokard infarktüsü geçirmekte oldu¤u için 4 (%1.8), yaflam›n› yitirdi¤i için 2 (%0.8) hastaya olmak üzere toplam 32 (%14) hastaya endoskopik inceleme yap›lamad›. Tablo 1’de de görüldü¤ü gibi, hastalar›m›zda en s›k kanama nedeni peptik ülserdi (124 hasta, %54.38). Hastalar›n 69’unda (3’ü kad›n, 66’s› erkek) sigara kullan›m› (tüm hastalar›n %30.26’s›), 26 hastada alkol kullan›m› (tüm hastalar›n %11.40’›) mevcuttu. Yüz yirmi üç hastada komorbid hastal›k mevcuttu (tüm hastalar›n %53.94’i). Komorbid durumlar s›kl›k s›ras›na göre koroner arter hastal›¤›, diabetes mellitus, hipertansiyon, kronik böbrek yetmezli¤i, kronik obstrüktif akci¤er hastal›¤› ve geçirilmifl serebrovasküler olay fleklinde s›ralanmaktayd›. Hastalar›m›z›n 67’sinde daha önceden geçirilmifl üst GIS kanamas› öyküsü mevcuttu (%29.38). Hastalar›n 149’u son 15 gün içinde NSAID kullanm›flt› (%65.35). Bunlar›n da 58’i ilac›n› reçetesiz olarak temin etmiflti. Bu durumda NSAID kullan›c›lar›n›n %38.92’si, tüm hastalar›n %25.43’ü ilac›n› reçetesiz temin etmiflti. Reçetesiz NSAID kullanan 58 hastan›n 51’i erkek (toplam 191 erkek hastan›n %26.7’si), 7’si kad›n (toplam37 kad›n hastan›n %18.9’u) idi. 60 yafl üzerindeki toplam hasta say›s› 98’di (%42.9), bu hastalar aras›nda reçetesiz NSAID kullanan hasta say›s› 19 (%20), reçeteli NSAID kullanan hasta say›s› 64’dü (%68). Tablo 2’de görüldü¤ü üzere en s›k reçetesiz kullan›lan ilaç 38 hasta ile aspirindi (%65.51). Reçetesiz aspirin kullanan hastalar›n aspirin kulan›m nedenleri sorguland›¤›nda; hastalar›n 14’ünün (%36.84) a¤r› kesici amaçl›, 18’inin (%47.36) kan suland›r›c› olmas› nedeniyle, 6‘s›n›n (%15.78) gribal enfeksiyon nedeniyle kulland›¤› tespit edildi. Aspirini reçetesiz olarak kan suland›r›c› özelli¤inden dolay› kulland›¤›n› ifade eden 18 hastan›n 10 tanesi (%55.55) kardiyoprotektif dozda (80-300mg/gün) kullan›yor iken, 8’i (%44.44) analjezik-antiinflamatuar dozunda (500mg/gün ve üzeri) kullanmaktayd›. Hastalar›m›zda aspirin d›fl› NSAID’lerin (NANSAID) reçetesiz kullan›m›n›n en s›k nedeni eklem a¤r›lar›yd›; di¤er nedenler genel vücut a¤r›lar›, bafl a¤r›s› ve gribal enfeksiyondu. Reçetesiz NSAID kullanmakta olan 58 hastan›n 44’ünün (%75.86) önceden dispeptik yak›nmas› mevcuttu. Bu hastalardan 3 tanesi proton pompa inhibitörü, 12 tanesi H2 reseptör blokörü, 1 tanesi antiasit olmak üzere 16 tanesi (%36.36) mide koruyucu ilaç kul- 81 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Reçetesiz Non-Steroid Antiinflamatuar ‹laç Kullan›m›n›n Rolü Tablo 2: Aspirin ve/veya NANSAID* kullan›m oranlar›. *NANSAID: aspirin olmayan non-steroidal antiinflamatuar ilaç. **Mükerrer say›m olaca¤› için toplam içine dahil edilmediler. lanmaktayd›. Geri kalan 28 hasta (%63.63) mide koruyucu herhangi bir ilaç almaya gereksinim duymam›flt›. Reçeteli olarak NSAID kullanan 91 hastan›n 52’sinde (%57.14) önceden dispeptik yak›nmalar mevcuttu, 12’si proton pompa inhibitörü, 7’si H2 reseptör blokörü, 4’ü antiasit olmak üzere toplam 23’ü (%44.23) mide koruyucu ilaç kullanmaktayd›. Üst gastrointestinal sistem endoskopisinde peptik ülser tespit edilen 124 hastadan reçetesiz aspirin kullanan hasta say›s› 16 (%12.90), reçetesiz NANSAID kullanan hasta say›s› 12 (%9.67), reçetesiz aspirin ve NANSAID’i birlikte kullanan hasta say›s› ise 21’di (%16.93). Peptik ülser tespit edilen 124 hastadan reçeteli aspirin kullanan hasta say›s› 19 (%15.32), reçeteli NANSAID kullanan hasta say›s› 17 (%13.70), reçeteli aspirin ve NANSAID’i birlikte kullanan hasta say›s› 32 (%25.80) idi. Hastalar›n tümü dikkate al›nd›¤›nda aspirinden sonra en s›k kullan›lan ilaçlar s›ras›yla naproxen sodyum (%37.5), flurbiprofen (%13.8), dipyrone (%11), meloksikam (%8) ve diklofenak (%6) idi. Üst GIS kanamas› geliflimi için majör risk faktörleri; geçirilmifl üst GIS kanamas› öyküsü, aspirin veya NSAID kullan›m›, Helicobacter pylori enfeksiyonu, antikoagulan veya antitrombosit tedavi, eroziv özefajit, perioperatif dönem, yo¤un bak›m ünitesinde tedavi ve Zollinger Ellison sendromu olarak tan›mlanmaktad›r (27). Bizim çal›flmam›zda hastalar›m›z›n 123’ünde komorbid hastal›k (%53.94), 67’sinde daha önceden geçirilmifl üst GIS kanamas› öyküsü mevcuttu (%29.38). Hastalar›m›z›n 149’unun hastaneye baflvurmadan önce 15 gün içinde NSAID kullan›m öyküsü vard› (%65.35); bunlar›n 58’i ilac›n› reçetesiz temin etmiflti. Bu durumda NSAID kullan›c›lar›n›n %38.92’si, tüm hastalar›n %25.43’ü ilac›n› reçetesiz temin etmiflti. Amerikan Ulusal Tüketici Derne¤inin 2002 y›l› sonlar›nda yapt›¤› bir incelemeye göre, 4263 kat›l›mc›n›n %83’ü geçen 1 y›l içinde reçetesiz analjezik kulland›klar›n›, bunlar›n da %15’i bu ilaçlar› günlük olarak ald›klar›n› ifade etmifllerdir. Bu reçetesiz analjezikler içinde ibuprofen %38 ile birinci s›rada tercih edilmekte, bunu %33 ile parasetamol, %16 ile aspirin, %9 ile naproksen sodyum takip etmektedir. Ayn› çal›flma reçetesiz analjezik kullan›c›lar›n›n %44’ünün ilac› tavsiye edilen dozlar›n›n üzerinde kulland›¤›n› ortaya koymufltur (28). Porteous ve arkadafllar› ‹skoç halk› üzerinde yapt›klar› bir çal›flmada kat›l›mc›lar›n %37’sinin son iki hafta içinde reçetesiz analjezik kulland›klar›n› bildirmifllerdir (29). Bizim çal›flmam›zda reçetesiz olarak en s›k kullan›lan TARTIfiMA Üst GIS kanamalar›n›n insidans› 40-150/100.000’dir, mortalite h›z› erkeklerde ve 60 yafl›n üzerindekilerde daha s›k olup % 6-10 aras›nda de¤iflmektedir (22,23,24,25,26). 82 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Reçetesiz Non-Steroid Antiinflamatuar ‹laç Kullan›m›n›n Rolü ilaç aspirindi (%65.51), bunu s›kl›k s›ras›na göre naproxen sodyum, flurbiprofen, dipyrone, meloksikam ve diklofenak izlemekteydi. Aspirin, ibuprofen ve naproksen gibi geleneksel NSAID’lerin, özellikle relatif yüksek dozlarda kronik kullan›mlar›nda, gastrointestinal mukoza ve trombositler üzerindeki COX-1 inhibisyonu yolu ile gastrointestinal kanama riskini artt›rd›klar› bilinmektedir (4,30,31). Havuz verilerinin kullan›ld›¤› çal›flmalarda NSAID kullan›c›lar›nda gastrointestinal risk art›fl› için Odd.Ratio’lar NSAID kullanmayanlar ile karfl›laflt›r›ld›klar›nda 3.7 ile 4.5 aras›nda bulunmufltur (32,33). Günümüzde, kardiyoproteksiyon amaçl› günlük kullan›lan düflük doz aspirinin dahi gastrointestinal kanamalara yol açabildi¤i bilinmektedir (34,35). Düflük doz aspirin kullan›m› ile birlikte, baz› NSAID ilaçlar›n uzun süreli veya s›k aral›klarla kullan›m›n›n kardiyovasküler mortaliteyi artt›rd›¤›na veya aspirinin kardiyoprotektif etkilerini ortadan kald›rd›¤›na dair yay›nlar mevcuttur (36,37,38,39). Uluslararas› bir çok çal›flmada, analjeziklerin ço¤unlukla tezgahüstü veya reçetesiz elde edildi¤i, bu a¤r› kesicilerin tezgahüstü ilaçlar aras›nda önemli bir yer tuttu¤u gösterilmifltir (40,41,42,43). Yap›lan çal›flmalar ülkemizde de reçeteli veya reçetesiz analjezik ilaçlar›n irrasyonel kullan›m›n›n yüksek oranlarda oldu¤unu göstermifltir (8,44,45). Özkan ve arkadafllar›n›n 2009 y›l›nda yay›nlad›klar›, ülkemizin 15 ayr› co¤rafik bölgesinden 1909 eriflkinin incelendi¤i bir çal›flmada, a¤r› yak›nmas› olan hastalarda a¤r› kesici kullan›m oran› %73.1 olarak bulunmufl; bunlar›n 1/10’unun reçetesiz oldu¤u bildirilmifltir (46). Aspirinin kardiyovasküler hastal›klar›n hem primer (47,48,49,50,51,52) hem de sekonder (52,53) korumas›nda yayg›n olarak kullan›lmakta olmas›, hem de NSAID ilaçlar›n ve aspirinin baz› kanser türlerine karfl› profilakside yeri olabilece¤ine dair çal›flmalar (54,55,56) bu ilaçlar›n reçeteli ve reçetesiz olarak yayg›n kullan›m›na katk›da bulunmufltur. Bizim çal›flmam›zda reçetesiz aspirin kullanan hastala- r›n 14’ü (%36.84) a¤r› gidermek amac›yla, 18’i (%47.36) kan suland›r›c›l›¤›ndan dolay›, 6‘s› (%15.78) gribal enfeksiyon nedeniyle kulland›¤›n› ifade ettiler. Aspirini kan suland›r›c› özelli¤inden dolay› reçetesiz olarak kullanan 18 hastan›n 10 tanesi (%55.55) uygun dozda (80-300 mg/gün) kullan›yor iken, 8’i (%44.44) yüksek dozda (500 mg/gün ve üzeri) kullanmaktayd›. Hastalar›m›zdan reçetesiz NSAID kullanan 58 hastan›n 44’ü (%75.86), önceden dispeptik yak›nmalar› olmas›na ra¤men bu ilaçlar› kullanm›fllard›. Üstelik bu 44 hastan›n 28’i (%63.63) beraberinde mide koruyucu herhangi bir ilaç almaya gereksinim duymam›fllard›. Bu veriler ilaçlar›n hekim tavsiyesi olmadan kullan›ld›klar›nda hem yanl›fl endikasyonlarda hem de yanl›fl dozlarda kullan›labileceklerini göstermektedir. Ülkemizde bir üniversite hastanesine herhangi bir sa¤l›k sorunu nedeniyle baflvuran ve kendisine reçete yaz›lm›fl 2011 hastada ilaç kullanma al›flkanl›klar›n›n belirlenmesi konusunda yap›lan bir çal›flmada, hastalar›n %28,6’s› doktorun önerdi¤i ilaçlar› kullan›lmas› gereken süreden önce kestiklerini, %34,9’u prospektüsleri okumad›¤›, %28,3’ü ilaçlar›n son kullanma tarihlerine bakmad›¤›n› söylemifllerdir (57). Ayn› çal›flmada hekim tavsiyesi olmaks›z›n arkadafl, akraba, komflu tavsiyesiyle ilaç kulland›¤›n› belirtenlerin oran› %25,6, baflkalar›na ilaç tavsiye etti¤ini belirtenlerin oran› ise %22,6’d›r. ‹laçlar›n reçetesiz olarak temin edilebiliyor olmas›, toplumda bu ilaçlar›n güvenli oldu¤una dair bir kanaat oluflturmaktad›r. Kifliler bu ilaçlar› yan etkilerinden habersiz, yanl›fl endikasyonlarda ve yanl›fl dozlarda kullanabilmektedir. Yurtd›fl›nda yap›lan benzeri çal›flmalarda NSAID kullan›m›na iliflkin veriler genellikle reçete kay›tlar›n›n veya bilgisayar kay›tlar›n›n incelenmesi ile elde edilmifllerdir. Bizim çal›flmam›zda ise hastalarla tek tek görüflülmüfl, ilaç kullan›m öyküleri ve reçeteli olup olmad›¤› bilgisi hastadan bizzat al›nm›flt›r. Sonuç olarak, bu çal›flma ile üst GIS kanamalar›nda reçetesiz NSAID kullan›m›n›n önemli rol oynad›¤›n› göstermifl bulunmaktay›z. Bu ilaçlar›n reçetesiz elde edile- 83 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Reçetesiz Non-Steroid Antiinflamatuar ‹laç Kullan›m›n›n Rolü KAYNAKLAR 1. Lamb E. Top 200 prescription drugs of 2006. Pharm Times. 2007; 73:34-37) 2. Schactel BP, Furey SA, Thoden WR. Nonprescription ibuprofen and acetaminofen in the treatment of tension-type headache. J. Clin. Pharmacol. 1996; 36:1120-1125. 3. Zhang WY, Li Wan Po A. Efficiacy of minor analgesics in primary dysmenorrhea : A systematic review. Br J Obstet Gynaecol. 1998; 105; 780-789. 4. Hersh EV, Moore PA, Ross GL. Over-the-counter analgesics and antipyretics: Acritical asse ssment. Clin Ther. 2000; 22:500-548. 5. Wilcox CM, Cryer B, Triadafiloppoulos G. Patterns of use and public perception of over-the-counter pain relievers: Focus on nonsteroidal antiinflammatory drugs. J Rheumatol. 2005; 32:2218-2224. 6. Patrono C. Aspirin: New cardiovascular uses for an old drug. Am J Med. 2001; 110:62S-65S. 7. Gaziano JM. Nonnarcotic analgesics and hypertension. Am J Cardiol. 2006; 97:10-16 8. Pharmaceutical Manufacturers Association of Turkey. Pharmaceutical market and consumption in Turkey 2005. Istanbul: IEIS; 2006 [cited 2006 Aug 22]. Available from: http://www.ieis.org.tr/asp_pages/index.asp 9. Türkiye'de Eriflkinlerin A¤r› S›kl›¤› ve Bafl Etme Yöntemleri, Türk Eczac›lar› Birli¤i ve Türk Algoloji Derne¤i, Ankara, Ekim 1999. 10. Wolfe MM, Lichtenstein DR, Singh G. Gastrointestinal toxicity of nonsteroidal antiinflammatory drugs. N Engl J Med 1999;340:1888-1889. 11. Singh G and Triadafi lopoulos G: Epidemiology of NSAID induced gastrointestinal complications. J Rheumatol Suppl (1999) 56: 18-24. 12. Tsokos M and Schmoldt A: Contribution of nonsteroidal antiinflammatory drugs to deaths associated with peptic ulcer disease: a prospective toxicological analysis of autopsy blood samples. Arch Pathol Lab Med (2001) 125: 1572-1574. 13. Silverstein FE, Faich G, Goldstein JL et al. Gastrointestinal toxicity with celecoxib vs nonsteroidal anti-inflammatory drugs for osteoarthritis and rheumatoid arthritis: the CLASS study: a randomized controlled trial. Celecoxib Long-term Arthritis Safety Study. JAMA 2000;284:1247–55. 14. Bombardier C, Laine L, Reicin A et al. Comparison of upper gastrointestinal toxicity of rofecoxib and naproxen in patients with rheumatoid arthritis. VIGOR Study Group. N Engl J Med 2000;343:1520–8. 15. Solomon SD, McMurray JJV, Pfeffer MA et al. Cardiovascular risk associated with celecoxib in a clinical trial for colorectal adenoma prevention. N Engl J Med 2005;352:1071–80. 16. Bresalier RS, Sandler RS, Quan H et al. Cardiovascular events associated with rofecoxib in a colorectal adenoma chemoprevention trial. N Engl J Med 2005;352:1092–102. 17. Guidelines for the management of rheumatoid arthritis: 2002 Update. Arthritis Rheum 2002;46:328–46. 18. American College of Rheumatology Committee on Osteoarthritis Guidelines. Arthritis Rheum 2000;43:1905–15. 19. Tannenbaum H, Peloso PM, Russell AS, Marlow B. An evidence-based approach to prescribing NSAIDs in the treatment of osteoarthritis and rheumatoid arthritis. Can J Clin Pharmacol 2000;7(Suppl A):4–16A. 20. Goldstein JL, Lowry SC, Lanza FL, Schwartz HI, Dodge WE. The impact of low-dose aspirin on endoscopic gastric and duodenal ulcer rates in users of a non-selective non-steroidal antiinflammatory drug or a cyclooxygenase-2-selective inhibitor. Aliment Pharmacol Ther 2006; 23: 1489-98. 21. Henry D, McGettigan P. Selective COX-2 inhibitors: a promise unfulfilled? Gastroenterology 2007; 132: 790-4. 22. De Caestecker J. Upper Gastrointestinal Bleeding: Surgical Perspective. Medicine 2002; 9:1 33. 23. Di Fiore F, Lecleire S, Merl V, et al. Changes in charecteristics and outcome of acute upper gastrointestinal haemorrhage: a comparison of epidemiology and practices between 1996 and 2000 in a multicentre French study. European Journal of Gastroenterology & Hepatology 2005; 6: 641-7. 28. 24. Dimmitt L, Dimmitt S, Wilson G. Diagnosis of gastrointestinal bleeding in adults. Am Fam Physician 2005; 71: 1339-1346. 25. Wilcox CM, Clark WS. Causes and outcome of upper and lower gastrointestinal bleeding: the Grady Hospital experience. South Med J 1999; 92: 44-50. 26. Yavorski RT, Wong RK, Maydonovitch C, Battin LS, Furnia A, Amundson DE. Analysis of 3,294 cases of upper gastrointestinal bleeding in military medical facilities. Am J Gastroenterol 1995; 90: 568-573. 27. Oh DS, Pisegna JR. Management of upper gastrointestinal bleeding. Clinics in Family Practice 2004; 6(3):631-645 28. Wilcox CM, Cryer B, Triadafilopoulos G. Patterns of use and public perception of over-the-counter pain relievers: Focus on Nonsteroidal antiinflammatory drugs. The journal of Rheumatology 2005; 32:2218-24. 29. Porteous T, Bond C, Hannaford P, Sinclair H. How and Why are Non-Prescription Analgesics Used in Scotland? Family Practice 2005; 22:78–85. 30. Henry D, LimmLL, Garcia Rodriguez LA, et al. Variability in risk of gastrointestinal complications with individial non-steroidal antiinflammatory drugs: Results of a collaborative metaanalysis. BMJ. 1996; 312:1563-1566. 31. Lewis SC, Langman MJ, Laporte JR, et al. Dose-response relationships between individual nonaspirin nonsteroidal anti-inflammatory drugs (NANSAIDS) and serious upper gastrointestinal bleeding: Ametaanalysis based on individial patient data. Br J Clin Pharmacol. 2002; 54:320-326. 32. De Abajo FJ, Rodriguez LA, Montero D. Asssociation between selective serotonin reuptake inhibitors and upper gasrointestinal bleeding: Population based case-control study. BMJ. 1999; 319: 1106-1109. 84 Üst Gastrointestinal Sistem Kanamalar›nda Reçetesiz Non-Steroid Antiinflamatuar ‹laç Kullan›m›n›n Rolü 33. Langman MJ, Weil J, Wainright P, et al. Risks of bleeding peptic ulcer associated with individual nonsteroidal anti-inflammatory drugs. (published correction appears in Lancet. 1994; 343:1302). Lancet. 1994; 343:1075-1078. 34. Derry S, Loke YK. Risk of gastrointestinal haemorrhage with long term use of aspirin: Meta-analysis. BMJ. 2000;321:1183-1187. 35. Serebruany VL, Steinhubl SR, Berger PB, et al. Analysis of risk of bleeding complications after different doses of aspirin in 192,036 patients enrolled in 31 randomized controlled trials. AmJ Cardiol. 2005; 95:1 218-1222. 36. MacDonald TM, Wei L. Effect of ibuprofen on cardioprotective effect of aspirin. Lancet. 2003;361: 573-574. 37. Steering Committee of the Physicians' Health Study Research Group. Final report on the aspirin component of the ongoing Physicians' Health Study. N EnglJ Med. 1989;321:129-135. 38. Kurth T, Glynn RJ, Walker AM, et al. Inhibition of clinical benefits of aspirin on first myocardial infarction by nonsteroidal antiinflammatory drugs. Circulation. 2003;108: 1191-1195. 39. Kimmel SE, Berlin JA, Reilly M, et al. The effects of nonelective non-aspirin non-steroidal antiinflammatory medications on the risk of nonfatal myocardial infarction and their interaction with aspirin. J Am Coil Cardiol. 2004;43: 985-990. 40. Linden KA. Pharmacoepidemiological study of medicine use among Finnish conscripts. Finland: Institute of Military Medicine; 2005[cited 2006 Sep 22]. Available from: http://ethesis.helsinki.fi /julkaisut/far/farma/vk/ linden/apharmac.pdf 41. Paulose-Ram R, Hirsch R, Dillon C, Losonczy K, Cooper M, Ostchega Y. Prescription and non-prescription analgesic use among the US adult population: results from the third National Health and Nutrition Examination Survey (NHANES III). Pharmacoepidemiol Drug Saf. 2003;12(4):315–26. DOI: 10.1002/pds.755 42. Paulose-Ram R, Hirsch R, Dillon C, Gu Q. Frequent monthly use of selected non-prescription and prescription non-narcotic analgesics among U.S. adults. Pharmacoepidemiol Drug Saf. 2005;14(4):257–66. DOI: 10.1002/pds.983 43. Porteus T, Bond C, Hannaford P, Sinclair H. How and why are non prescription analgesics used in Scotland? Fam Pract. 2005;22(1):78-85. DOI: 10.1093/fampra/ cmh719. 44. Balc› E, Gün I, Öztürk Y. Kayseri’de 7 sa¤l›k oca¤› bölgesinde halk›n a¤r› kesici kullan›m ve bulundurma özellikleri. 8. Ulusal Halk sa¤l›¤› toplant›s›, Sivas, Türkiye; 2003 Haziran 23-25. Sayfa:86. 45. Önder E, Koca O, Öztürk S, Sabuncu Z, Soyutemiz Ö, Alt›ntas H. Yunus Emre Sa¤l›k Oca¤› bölgesinde yaflayan 18 yafl ve üstü bireylerin a¤r› kesici kullan›m› ve bu konudaki baz› bilgilerinin saptanmas›. Hacettepe Toplum Hekimli¤i Bülteni. 2002;23(1):2-4. 46. Özkan Ö, Hamzao¤lu O, Erdine S, Balta E, Domaç M. Use of analgesics in adults with pain complaints: prevalance and associa- ted factors, Turkey. Rev Saude Publica 2009; 43(1):140-146. 47. De Gaetano G, for the Collaborative Group of the Primary Prevention Project. Low-dose aspirin and vitamin E in people at cardiovascular risk: a randomised trial in general practice [published correction appears in Lancet 2001;357:1134]. Lancet 2001;357:89 –95. 48. Hansson L, Zanchetti A, Carruthers SG, Dahlof B, Elmfeldt D, Julius S, Menard J, Rahn KH, Wedel H, Westerling S, for the HOT Study Group. Effects of intensive blood-pressure lowering and lowdose aspirin in patients with hypertension: principal results of the Hypertension Optimal Treatment (HOT) randomised trial. Lancet 1998;351: 1755–1762. 49. The Medical Research Council’s General Practice Research Framework. Thrombosis Prevention Trial: randomised trial of low-intensity oral anticoagulation with warfarin and low-dose aspirin in the primary prevention of ischaemic heart disease in men at increased risk. Lancet 1998;351:233–241. 50. Peto R, Gray R, Collins R, Wheatley K, Hennekens C, Jamrozik K, Warlow C, Hafner B, Thompson E, Norton S, Gilliland J, Doll R. Randomised trial of prophylactic daily aspirin in British male doctors. BMJ 1988;296:313–316. 51. Steering Committee of the Physicians’ Health Study Research Group. Final report on the aspirin component of the ongoing Physicians’ Health Study. N Engl J Med 1989;321:129 – 35. 52. Aspirin for the prevention of cardiovascular disease: U.S. Preventive Services Task Force recommendation statement. Calonge N, Petitti DB, DeWitt TG, Gordis L, Gregory KD, Harris R, Isham G, LeFevre ML, Loveland-Cherry C, Marion LN, Moyer VA, Ockene JK, Sawaya GF, Siu AL, Teutsch SM, Yawn BP. Ann Intern Med. 2009;150:396-404. 53. Antithrombotic Trialists’ Collaboration. Collaborative meta-analysis of randomised trials of antiplatelet therapy for prevention of death, myocardial infarction, and stroke in high risk patients [published correction appears in BMJ 2002;324:141]. BMJ 2002;324:71– 86. 54. Narisawa T, Sato M, Tani M, Kudo T, Takahashi T, Goto A. Inhibition of development of methylnitrosourea-induced rat colon tumors by indomethacin treatment. Cancer Res 1981;41: 1954–7. 55. Waddell WR, Ganser GF, Cerise EJ, Loughry RW. Sulindac for polyposis of the colon. Am J Surg 1989;157:175–9. 56. Iwama T, Akasu T, Utsunomiya J, Muto T. Does a selective cyclooxygenase-2 inhibitor (tiracoxib) induce clinically suffi cient suppression of adenomas in patients with familial adenomatous polyposis? A randomized double-blind placebo-controlled clinical trial. Int J Clin Oncol 2006;11:133–9. 57. Özkan S, Özbay OD, Aksakal FN, ‹lhan MN, Aycan S. Bir üniversite hastanesine baflvuran hastalar›n hasta olduklar›ndaki tutumlar› ve ilaç kullan›m al›flkanl›klar›. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2005: 4 (5):223-237. 85 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Henoch Schönlein Purpuras› Olan Çocuk Olgular›n Demografik Özellikleri ve Laboratuar Bulgular›n›n Retrospektif Analizi Ça¤atay Nuho¤lu1, Hakan Gediko¤lu2, Esra Önal Sönmez1, Tamay Özkozac›1, Ömer Ceran3 ÖZET Henoch Schönlein purpuras›, çocukluk ça¤›nda s›k görülmesine ra¤men etyolojik, prognostik, relaps ve renal tutulum aç›s›ndan hala gizemini korumaktad›r. Bu nedenle klini¤imiz ölçe¤inde hastal›¤›n demografik özelliklerini ve hematolojik parametrelerini dokümante etmek üzere 44 Henoch-Schönlein purpural› hasta retrospektif olarak de¤erlendirildi. Hastalar›n yafllar› 3-15 yafl aras›nda de¤iflmekteydi (ortalama 8,5 ± 2,7 yafl). Olgular›n 26’s› (%59,1) erkek, 18’i (%40,9) k›zd›. Hastal›k 23 olguyla en çok k›fl mevsiminde görüldü (%52,3). Sonbahar ve k›fl aylar›nda belirgin kümelenme dikkati çekti. Hastalar›n hemogramlar› incelendi¤inde hemoglobin de¤erinin 3 hastada (%6,8) düflük, 3 hastada (%6,8) yüksek, hematokrit de¤erinin 4 olguda (%9,1) düflük, 2 olguda (%4,5) yüksek, MCV de¤erinin 2 vakada (%4,5) düflük oldu¤u saptand›. 12 olguda lökositoz (%27,3), bir olguda lökopeni (%2,3) tespit edildi. 7 çocukta trombositoz (%15,9) mevcuttu. Eritrosit sedimentasyon h›z› 9 vakada (% 20.5) yüksek olup 15 vakada (%34.1) CRP pozitif tespit edildi. ‹mmün globülinler incelendi¤inde 4 vakada (%9,1) IgA yüksek, 3 vakada (%6,8) IgG yüksek, 2 vakada (%4,5) IgM yüksek iken 2 vakada (%4,5) ise IgE yüksek bulundu. Kompleman de¤erleri incelendi¤inde, 3 olguda (%6,8) C3 ve 1 olguda (%2,3) C4 yüksekti. Yap›lan idrar analizlerinde 17’sinde hematüri (38,6), 3’ünde proteinüri (%6,8) tespit edildi. Gaitada gizli kan 7 çocukta (%15,9) saptand›. Bir hastada (%2,3) PT (protrombin zaman›) ve INR uzam›flt›. Bir hasta d›fl›nda (%2,3) hiçbirinde hipertansiyon görülmezken lacet testi de ancak bir çocukta pozitifti (%2,3). Elde edilen veriler hastal›¤›n bilinen özelliklerini teyit eder nitelikteydi. Tipik klinik bulgular mevcuttu. Spesifik bir laboratuar testi söz konusu de¤ildi. Hizmet verdi¤imiz popülasyonda önemli komplikasyonlar›n görülmedi¤i, genel olarak hastal›¤›n selim seyretti¤i gözlendi. Anahtar sözcükler: Çocuk, demografik özellikler, Henoch Schönlein Purpuras›, laboratuar bulgular›. RETROSPECTIVE ANALYSIS OF DEMOGRAPHIC CHARACTERISTICS AND LABORATORY FINDINGS OF CHILDREN WITH HENOCH SCHÖNLEIN PURPURA ABSTRACT Henoch Schölein Purpura (HSP), although seen in childhood is still a subject of debate with respect to its prognosis, relapse rate and renal involvement. We aimed to document the demographic characteristics and the hematological parameters of the disease on 44 children who are admitted to our clinic for HSP. The ages of the patients were between 3-15 years (mean 8.5 ± 2.7 years). Twenty-six patients were male (59.1 %), 18 were female (40.9 %). The disease is mostly seen in winter season (n=23, 52.3%). An obvious accumulation is observed in fall and winter. When the hemograms of the patients are analyzed it is detected that hemoglobine value is low in three patients (6.8 %), high in three patients (6.8 %). The hematocrite value is low in 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i, Baflasistan, ‹stanbul. 2 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Aile Hekimli¤i Uzman›, ‹stanbul. 3 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i fiefi, Doç. Dr., ‹stanbul. Henoch Schönlein Purpuras› Olan Çocuk Olgular›n Demografik Özellikleri ve Laboratuar Bulgular›n›n Retrospektif Analizi four patients (9.1 %), high in two patients (4.5 %), and MCV value is low in two patients (4.5 %). Leucocytosis is detected in 12 patients (27.3 %), and leucopenia is detected in one patient (2.3 %). In seven children thrombocytosis was present (15.9 %). Erythrocyte sedimentation rate was high in nine patients (20.5 %). In 15 patients CRP was positive (34.1 %). When the immunoglobulin levels are analyzed in four subjects IgA was higher than normal (9.1 %), in three subjects IgG was higher than normal (6.8 %) and in two patients IgM was detected to be higher than normal (4.5 %). IgE levels were higher than normal in two patients (4.5 %). C3 levels were high in three patients (6.8 %) and C4 level was high in one patient (2.3 %). In urine analysis hematuria was detected in 17 patients (38.6 %), proteinuria was detected in 3 patients (6.8 %). Fecal benzidine test was positive in seven children ((15.9 %). In one patient the prothrombine time and INR was elevated in one patient (2.3 %). Hypertension was not detected in most of the patients except one (2.3 %). Lacet test was positive only one patient (2.3 %). The results were similar to the known characteristics of the disease. Typical clinical symptoms and signs were present. There was no specific laboratory test for the disease diagnosis. We observed that no significant complication was seen in our population and that disease was relatively benign. Keywords: Child, demographic characteristics, Henoch Schönlein Purpura, laboratory findings. Çeflitli antijen uyar›lar›yla oluflan sistemik dolafl›mda bulunan immünkompleksler kapiller duvarda birikip kompleman sistemini aktive etmekte, kemotaksis meydana gelmekte, PNL (polimorfonükleer lökosit) göçü oluflmakta, degranülasyon sonucu polimorfonükleer lökositler parçalan›p (lökositoklasis) damar duvar› ve çevresinde destrüksiyon meydana gelmektedir (3,4). Damarlarda yayg›n olarak IgA birikimi olmas›, IgA ile ilgili ba¤›fl›kl›k sistemi cevab›n›n hastal›¤›n patogenezinde rol oynayabilece¤ini düflündürmektedir. Bununla beraber hastal›¤›n kesin patogenezi bilinmemektedir (1,2). Genel olarak 4-6 haftada kendili¤inden düzelen HSP, relapslarla da seyredebilir hatta kronikleflebilir. Hastal›¤›n en önemli morbidite ve mortalite nedeni; erken dönemde a¤›r gastrointestinal tutulum iken özellikle geç dönemde ise renal tutulumdur. Hastalar›n % 1’e yak›n bir k›sm›nda kronik böbrek yetmezli¤i geliflebilir (1). Henoch Schönlein purpuras›, çocukluk ça¤›nda s›k görülmesine ra¤men etyolojik, prognostik, relaps ve renal tutulum aç›s›ndan hala gizemini korumaktad›r. Bu sebeple çal›flmam›z, 9 y›ll›k süreçte klini¤imizde HSP tan›s› alarak izlenen çocuk olgular›; yafl, cinsiyet, baflvuru mevsimi, epidemiyolojik özellikleri yan›nda klinik ve laboratuar bulgular›n› de¤erlendirmek maksad›yla yap›ld›. GEREÇ VE YÖNTEM Sa¤l›k Bakanl›¤› ‹stanbul Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar› Klini¤ine 2000-2008 tarihleri aras›nda baflvuran ve öykü, fizik muayene ve laboratuvar bulgular›yla HenochSchönlein purpura tan›s› alan 44 hasta çal›flmaya dahil edildi. Çal›flmaya al›nan HSP’li hastalar baflvuru flikayetleri (döküntü, kar›n a¤r›s›, eklem a¤r›s›, gaita ve idrarda kanama), hastaneye baflvurudan önceki son dört hafta içinde geçirdikleri enfeksiyonlar (üst solunum yolu enfeksiyonu, akut gastroenterit), ilaç kullan›m›, afl›lama ve travma öyküsü aç›s›ndan sorguland›. Baflvuru esnas›nda yap›lan fizik muayenede kilo ve tansiyon ölçümü yap›l›p, ödem varl›¤›, döküntünün tipi ve da¤›l›m›, eklem fliflli¤i, hassasiyeti ve hareket k›s›tl›l›¤›, bat›n hassasiyeti, hepatosplenomegali ve lenfadenopati varl›¤› araflt›r›ld›. Lacet testi yap›ld›. Basmakla solmayan deriden hafif kabar›k 2-5 mm çap›nda deri alt› kanamalar palpabl purpura, 5 mm’den daha büyük deri alt›n kanamalar ekimoz, 1-2 mm çap›ndaki küçük deri alt› kanamalar ise petefli ad› alt›nda topland›. Eklemlerin herhangi birinde yaln›zca a¤r›dan bahsedildi¤inde artralji; a¤r› olsun veya olmas›n flifllik, k›zar›kl›k, ›s› art›fl›, G‹R‹fi Henoch-Schönlein purpuras› (HSP) çocukluk ça¤›nda en s›k görülen vaskülitlerinden biridir. Trombositopeni olmaks›z›n palpabl purpura, kolik fleklinde kar›n a¤r›s›, artrit ve/veya artralji fleklinde eklem tutulumu ile mikroskopik hematüriden akut glomerulonefrite kadar de¤iflen böbrek tutulumu tipik olarak gözlenen bulgular›d›r (1,2). Asl›nda çocukluk ça¤› hastal›¤› olsa da nadir olarak eriflkinlerde de bildirilmifltir. En s›k 3-15 yafllar› aras›nda ve erkeklerde 1,5 kat daha fazla görülür (1,2). Toplumda görülme oran› 10-20.4/100,000 olarak tahmin edilmektedir (3). Hastal›¤›n ortaya ç›kmas› mevsimsel farkl›l›k gösterip özellikle k›fl aylar›nda ve üst solunum yolu enfeksiyonu sonras› gözlenir. Enfeksiyöz ajanlar›n, özellikle de betahemolitik streptokoklar›n hastal›¤› tetikledi¤i bildirilmektedir. Bunun d›fl›nda Mikoplasma pnömonie, Bartonella henselae ve afl›lar en s›k suçlanan di¤er predispozan faktörlerdir (1,2). 87 Henoch Schönlein Purpuras› Olan Çocuk Olgular›n Demografik Özellikleri ve Laboratuar Bulgular›n›n Retrospektif Analizi hareket k›s›tl›l›¤› kriterlerinden biri veya birkaç›n›n efllik etmesi durumunda artrit terimi kullan›ld›. Hastalar›n tam kan say›m›, tam idrar tahlili, gaitada gizli kan (GGK), immunglobulin A, G, M ve E düzeyleri, eritrosit sedimentasyon h›z› (ESR), C reaktif protein (CRP), koagülasyon testleri (PT, aPTT ve INR), kompleman testleri (C3 ve C4) çal›fl›ld›. Ayr›ca hastalar›n kanama ve p›ht›laflma zamanlar›na bak›ld›. Çal›flma dahilindeki 44 hastada; sosyodemografik ve laboratuvar analizi aç›s›ndan 32 parametre retrospektif olarak de¤erlendirildi ve inceleme sonuçlar›, bunun için haz›rlanan tabloya kaydedildi. Yafl, cinsiyet, hastal›¤›n tespit edildi¤i mevsim ile ay ve aile öyküsü incelenen sosyodemografik parametrelerdi. Laboratuvar incelemesinde ise 27 parametre incelenmifl olup tam kan say›m› dâhilindeki Hb, Htc, MCV, lökosit, trombosit, nötrofil, lenfosit, monosit, eosinofil ve bazofil de¤erlerine bak›l›p kaydedildi. Di¤er de¤erlendi- rilip kaydedilen kan sonuçlar› IgA, IgG, IgM, IgE, ESR, CRP, PT, aPtt, INR, C3 ve C4 idi. ‹drar analizinde ise idrardaki eritrosit ve protein sonuçlar›, gaitada gizli kan sonuçlar›, kanama ve p›ht›laflma zamanlar› ile lacet testi sonuçlar› de¤erlendirilip kaydedildi. BULGULAR Toplam 44 Henoch-Schönlein olgusunda 32 parametre de¤erlendirildi. Hastalar›n yafllar› 3-15 yafl aras›nda de¤iflmekteydi (Ortalama 8,5 ± 2,7 yafl). Olgular›n 26’s› (%59,1) erkek, 18’i (%40,9) k›zd› (fiekil 1). Erkek/k›z oran› 1,44/1’di. Hastal›k 23 olguyla en çok k›fl mevsiminde görüldü (%52,3) (fiekil 2). Sonbahar ve k›fl aylar›nda belirgin kümelenme dikkati çekti. Olgular›n 17’sinde hematüri (38,6), 3’ünde proteinüri (%6,8) tespit edildi. Gaitada gizli kan 7 çocukta (%15,9) saptand› (Tablo 1). Bir hastada (%2,3) PT (protrombin fiekil 1: Olgular›n cinsiyet da¤›l›m›. fiekil 2: Olgular›n aylara da¤›l›m›. 88 Henoch Schönlein Purpuras› Olan Çocuk Olgular›n Demografik Özellikleri ve Laboratuar Bulgular›n›n Retrospektif Analizi Tablo 1. Henoch Schönlein Purpuras› Olgular›nda Tipik Bulgular›n S›kl›¤›. Bulgular Olgu (n) % Hematüri 17 38,6 Proteinüri 3 6,8 D›fl›kda gizli kan 7 15,9 Lacet Testi (+) 1 2,3 Yüksek IgA 4 9,1 zaman›) ve INR uzam›flt›. Bir hasta d›fl›nda (%2,3) hiçbirinde hipertansiyon görülmedi. Coulter cihaz›yla de¤erlendirilen hemogram sonuçlar› her bir parametre için de¤erlendirildi¤inde, hemoglobin de¤erinin 3 hastada (%6,8) düflük, 3 hastada (%6,8) yüksek, hematokrit de¤erinin 4 olguda (%9,1) düflük, 2 olguda (%4,5) yüksek, MCV (ortalama eritrosit hacmi) de¤erinin 2 vakada (%4,5) düflük oldu¤u saptand›. 12 olguda lökositoz (%27,3), bir olguda lökopeni (%2,3) tespit edildi. 7 çocukta trombositoz (%15,9) mevcuttu. Lökosit formülü de¤erlendirildi¤inde 9 olguda nötrofili (%20,5), 3 olguda lenfositoz (%6,8), 5 olguda monositoz (%11,4), 3 olguda bazofili (%6,8) görüldü. ‹mmün globülinler incelendi¤inde 4 vakada (%9,1) IgA yüksek, 3 vakada (%6,8) IgG yüksek, 2 vakada (%4,5) IgM yüksek, 2 vakada (%4,5) IgE yüksek bulundu. Lacet testi ancak bir çocukta pozitif bulundu (%2,3). Kompleman de¤erleri incelendi¤inde, 3 olguda (%6,8) C3 ve 1 olguda (%2,3) C4 yüksek bulundu. Eritrosit sedimantasyon h›z› 9 vakada (%20,5) yüksekti. 15 çocukta (%34,1) CRP (C-reaktif protein) yüksek bulundu. ber akut dönemde a¤›r gastrointestinal tutulum, akut ve kronik dönemde renal tutulum ciddi morbidite ve mortaliteye neden olabilir (1,6,7). Çocuklarda HSP tan›s› için normal trombosit say›s› ile birlikte palpabl purpuran›n olmas› yeterli olmakla beraber birçok çocuk kar›n a¤r›s›, purpura ve artritten oluflan klasik triad ile sa¤l›k kurumuna baflvururlar. Genelde 2 yafl üstü çocuklarda renal ve gastrointestinal tutulum ile artrit s›k görülürken, 2 yafl›n alt›ndaki çocuklarda ise saçl› deri ve di¤er bölgelerde geliflen ödem daha fazlad›r (8). Çal›flmam›zda hastalar›n yafllar› 3-15 yafl aras›nda de¤iflmekteydi (Ortalama 8,5 ± 2,7 yafl). Olgular›n 26’s› (%59,1) erkek, 18’i (%40,9) k›zd›. Erkek/k›z oran› 1,44/1’di. S. Kalman ve ark.’n›n HSP’de renal tutulumu de¤erlendirmek için yapt›klar› çal›flmada 30 hastan›n yafl ortalamas› 7.2±3 (3-13) y›l olarak bulunmufltur. Olgular›n 12’i k›z, 18’i erkektir, (k›z/erkek oran›:0,66) (70). Literatürde hastal›¤›n erkek çocuklarda daha çok görüldü¤ü ve erkek / k›z oran›n›n 1.5-2.1 aras›nda de¤iflti¤i bildirilmektedir (1,3,9,10). Tayvan’dan YH Yang ve arkadafllar› 2759 HSP’li çocu¤u içeren çal›flmalar›nda erkek/k›z oran›n› 1.11 olarak bulduklar›n› bildirmifllerdir (11). Hindistan’dan Kumar ve arkadafllar›n›n retrospektif çal›smas›nda ise yafl ortalamas› 7.6, erkek/k›z oran› 2/1 olarak tespit edilmistir (12). D. Anuk ve ark.’n›n yapt›klar› çal›flmada ise 54 HSP’li hasta de¤erlendirilmifl olup hastalar›n yafllar› 4-17 (ortalama yafl:9.2±3.42) aras›nda de¤iflmekte olup 20’si k›z (%37), 34’ü erkek bulunmufltur (%63) (13). R. Coppo ve ark. ise 83 HSP’li çocu¤u inceledi¤inde hastalar›n yafl ortalamas› 9.8±3.7 (3-16) olup erkek/k›z oran› 1.44 saptanm›flt›r (14). S. Trapani ve ark. 150 HSP’li çocu¤u analiz etmifller; E:K= 1.8:1; yafl ortalamas› 6.1 ± 2.7 y›l saptanm›flt›r (15). M. Çak›r ve ark’n›n yapt›¤› çal›flmada ise 116 HSP’li çocuk teflhis edilmifl (73 erkek: %63) olup ortalama yafl 8.9 TARTIfiMA Henoch-Schönlein purpuras› sebebi halen tam olarak bilinmeyen, arteriollerin kapillerlerin ve venüllerin aseptik akut vaskülitidir. Etyolojide; geçirilmifl enfeksiyonlar, ilaç kullan›m›, genetik ve çevresel faktörler, afl›lamalar rol oynamaktad›r. Çocukluk ça¤›n›n en s›k tan›mlanan vasküliti olmakla beraber nadir olarak eriflkinlerde de görülebilmektedir (5). Genelde akut bafllang›çl› olan HSP; ele gelen purpura, gastrointestinal tutulumunu gösteren kar›n a¤r›s›, artralji ve/veya artrit ve baz› hastalarda görülen renal tutulumla karakterize bir hastal›kt›r (1,2). Prognoz hastalar›n çogunda mükemmel olmakla bera- 89 Henoch Schönlein Purpuras› Olan Çocuk Olgular›n Demografik Özellikleri ve Laboratuar Bulgular›n›n Retrospektif Analizi (3.7-9) bulunmufltur (16). B. Nong ve ark.’n›n 107 HSP’l› hasta üzerinde yapt›klar› araflt›rmada (63 erkek, 44 k›z) erkek:k›z oran› 1.0:0.7 olup hasta yafllar› 2 ile 13 aras›nda de¤iflmektedir (ort. 6.2± 2.5) (17). G. Ç. Erda¤ ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada 101 HSP olgusu de¤erlendirilmifl olup hastalar›n 47’si (%46,5) k›z, 54’ü (%53,5) erkek olarak tespit edilmifltir (erkek/k›z =1,15). Hastalar›n yafllar› 2-14 aras›nda de¤iflmekle birlikte yafl ortalamas› 8,76±2,86 olarak saptanm›flt›r. Bunlardan 79 (%78) hasta 2–10 yafllar› aras›nda de¤ifliyordu (18). M. Candemir ve ark.’› 45 HSP’li çocu¤u de¤erlendirmifllerdir. Çal›flmada hastalar›n 27'si (%60,0) k›z, 18'i (%40,0) erkek, k›z/erkek oran› 1.5 bulunmufltur. Yafl ortalamas› 6yafl 9ay (8ay-14yafl) olarak saptanm›flt›r (19). M.H.B. Kiss ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada hastalar›n 28’i k›z 18’i erkek olarak bulunmufltur (k›z/erkek 1.55) ve yafllar› 2yafl 8ay ile 12yafl 7ay aras›nda tespit edilmifltir (20). Çal›flmam›zda yafl ve cinsiyet aç›s›ndan elimizdeki sonuçlar literatürle uyumlu bulunmufltur. Hastal›¤›n mevsimsel özellik gösterip en fazla sonbahar, k›fl ve ilkbahar aylar›nda ortaya ç›kt›¤› bilinmektedir (1,3,4,21,22) ‹spanya’dan Carlos Garcia ve arkadafllar›n›n çal›flmas›nda mevsim da¤›l›m› % 40 ilkbahar, % 29 k›fl, % 22 sonbahar, % 10 yaz olarak bulunmufltur (23). Tayvan’dan YH Yang ve arkadafllar›n›n % 97.7’sini Çin’li çocuklar›n oluflturdu¤u retrospektif çal›flmada sonbahar ve k›fl aylar›nda hastal›¤›n daha çok ortaya ç›km›fl oldugu sonucuna vard›klar›n› bildirmifllerdir (11). R. Coppo ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada vakalar›n ço¤u Haziran ay›nda gözlenmifltir (%18) (14). M. Çak›r ve ark’n›n yapt›¤› çal›flmada ise hastalar a¤›rl›kl› olarak Eylül ile Ocak aylar› aras›nda görülmüfltür (%37.1) (16). S. Kalman ve ark.’n›n çal›flmas›nda görülme mevsimi de¤erlendirildi¤inde ilkbahar 6 hasta (%20), yaz 4 hasta (%13,3), sonbahar 14 hasta (%46,6), k›fl 6 hasta (% 20) olarak belirlenmifltir (22). B. Nong ve ark.’n›n araflt›rmas›nda hastalar en fazla k›fl mevsiminde görülmüfl (37/107; 34.6%) olup sonbaharda 25/107; 23.4%, ilkbaharda 23/107; 21.5% ve yaz›n 22/107; % 20.6 oran›nda saptanm›flt›r (17). G. Ç. Erda¤ ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada vakalar›n 43’ünün (%42,5) ilkbahar, 30’unun (%29.7) k›fl, 18’inin (%17.8) sonbahar, 10 (%9.9)’nun yaz döneminde baflvurdu¤u gözlenmifltir (18). Çal›flmam›zda hastal›k 23 olguyla en çok k›fl mevsiminde görülmüfltür (%52,3). Sonbahar ve k›fl aylar›nda belirgin kümelenme dikkati çekmektedir. Görüldü¤ü gibi sonuçlar›m›z literatürdeki verilerle uyumludur. Çal›flmam›zda hemogram sonuçlar› her bir parametre için de¤erlendirildi¤inde, hemoglobin de¤erinin 3 hasta- da (%6,8) düflük, 3 hastada (%6,8) yüksek, hematokrit de¤erinin 4 olguda (%9,1) düflük, 2 olguda (%4,5) yüksek, MCV (ortalama eritrosit hacmi) de¤erinin 2 vakada (%4,5) düflük oldu¤u saptand›. 12 olguda lökositoz (%27,3), bir olguda lökopeni (%2,3) tespit edildi. 7 çocukta trombositoz (%15,9) mevcuttu. M. Çak›r ve ark’n›n yapt›¤› çal›flmada ise laboratuar analizinde ise lökositoz (>12.000/L) %57.7 (67/116), anemi (<11 mg/dl) %20.6 (24/116), trombositoz (>600.000/L) %5.1 (6/116) olarak saptanm›flt›r (16). M. Candemir ve ark.’n›n çal›flmas›nda laboratuar analizinde anemi 8/45 %17,7, lökositoz 6/45 %13,3, trombositoz 16/45 %35,5 tespit edilmifltir (19). M.H.B. Kiss ve ark.’n›n araflt›rmas›nda ise anemi (Hb <11g/dl) 9/46 (%20), lökositoz (>10.000 mm3) 5/46 (%11), trombositoz (>400.000 mm3) 14/46 (%30) bulunmufltur (20). Çal›flmam›zda ayr›ca eritrosit sedimantasyon h›z› 9 vakada (%20,5) yüksek iken 15 çocukta (%34,1) CRP (C-reaktif protein) yüksek bulundu. S. Trapani ve ark.' n›n çal›flmas›nda da en fazla görülen laboratuar anormalli¤i yüksek eritrosit sedimentasyon h›z› (%57) olarak saptanm›flt›r (15). M. Çak›r ve ark’n›n yapt›¤› çal›flmada ise ESR yüksekli¤i %58.2 (53/91), CRP yüksekli¤i %44.6 (21/47) bulunmufltur (16). M. Candemir ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada ESR yüksekli¤i 16/25 %64,0, CRP yüksekli¤i 33/34 %97,0 (19) iken M.H.B. Kiss ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada ESR yüksekli¤i (>20mm/1 saatte) 23/46 (%50) olarak tespit edilmifltir (20). HSP’li olgularda lökositozun, trombositozun, ESR ve CRP yüksekli¤inin saptanmas› akut faz yan›t› olarak anlaml›d›r (21). Olgular›m›z›n 17’sinde hematüri (38,6), 3’ünde proteinüri (%6,8) tespit edildi. Gaitada gizli kan 7 çocukta (%15,9) saptand›. M. Candemir ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada ise proteinüri 3/45 %6,6, hematüri 4/45 %11.1, gaitada gizli kan varl›¤› 14/42 %33,3 olarak tespit edilmifltir (19). S. Kalman ve arkadafllar› 6 hastada hematüri (%20), 4 hastada da proteinüri (%13.3) tespit ederken (22) D. Anuk ve ark.’n›n yapt›klar› çal›flmada hastalar›n 10’unda proteinüri (%18.5), 11’inde hematüri (%20.3) oldu¤u gözlenmifltir (13). S. Trapani ve ark.'› proteinüriyi %42 olarak saptam›flken (15) B. Nong ve ark.’n›n çal›flmas›nda ise 30 hastada hematüri veya proteinüri görülmüfltür (%28) (17). G. Ç. Erda¤ ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada 38 hastada (%37.6) hematüri, 25 hastada (%24.7) proteinüri mevcutken (18) M.H.B. Kiss ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada hematüri 9/46 (%19), proteinüri 10/46 (%22) bulunmufltur (20). Çal›flmam›zda immün globülinler incelendi¤inde 4 vakada (%9,1) IgA yüksek, 3 vakada (%6,8) IgG yüksek, 2 90 Henoch Schönlein Purpuras› Olan Çocuk Olgular›n Demografik Özellikleri ve Laboratuar Bulgular›n›n Retrospektif Analizi vakada (%4,5) IgM yüksek, 2 vakada (%4,5) IgE yüksek bulundu. HSP’li çocuklarda serum IgG, IgM, IgD düzeyleri genellikle normal bulunurken, IgA düzeyi hastal›¤›n bafllang›c›nda s›kl›kla yüksek saptan›r (21). S. Trapani ve ark.'n›n yapt›¤› çal›flmada IgA yüksekli¤i %37 tespit edilirken (15) M.H.B. Kiss ve ark. serum IgA yüksekli¤ini 4/32 (%12) (20), M. Çak›r ve ark ise %43.8 (25/57) olarak bulmufllard›r (16). Genel olarak bu IgA de¤erleri bizim çal›flmam›za göre anlaml› olarak yüksektir. Çal›flmam›zdaki kompleman de¤erleri incelendi¤inde, 3 olguda (%6,8) C3 ve 1 olguda (%2,3) C4 yüksek bulun- du ise de M.H.B. Kiss ve ark.'n›n çal›flmas›nda C4 düflüklü¤ü 1/30 (%3) bulunmufltur (20). HSP’de C3 de¤erleri bizim çal›flmam›zdan farkl› olarak genelde normaldir ve bunun normal olmas› patogenezde kompleman›n alternatif yoldan aktive edildi¤ini düflündürmektedir (21). Sonuç olarak araflt›rmam›zda elde edilen veriler hastal›¤›n bilinen özelliklerini teyit eder nitelikteydi. Tipik klinik bulgular mevcuttu. Spesifik bir laboratuar testi söz konusu de¤ildi. Hizmet verdi¤imiz popülasyonda önemli komplikasyonlar›n görülmedi¤i, genel olarak hastal›¤›n selim seyretti¤i gözlendi. KAYNAKLAR in Purpural› 54 Olgunun ‹ncelenmesi 1. Uluda¤ Pediatri K›fl Kongresi Poster No:29. 14. R Coppo, A Amore, B Gianoglio for the Italian Group of Renal Immunopathology Clinical features of Henoch-Schönlein purpura Ann. Med. Interne, 1999 150, p. 143-150. 15. Trapani S, Micheli A ve ark. Henoch Schonlein Purpura in Childhood: Epidemiological and Clinical Analysis of 150 Cases Over a 5-year Period and Review of Literature, December 2005, Pages 143-153. 16. Çak›r M, Orhan F, Mungan I, Sönmez M, Aslan Y. HenochSchönlein Purpura in North-Eastern Turkey. Annals of Trop Pediatr 2006; (26):59-65. 17. Nong B, Huang Y, Chuang C, Liu C, Hsieh K Fifteen-year experience of children with Henoch-Schönlein purpura in southern Taiwan, 1991-2005 J Microbiol Immunol Infect. 2007;40:371-376. 18. Erda¤ G Ç, Vitrinel A, Yefliltepe G, Gürsu D. A, A¤z›kuru T, Ak›n Y Henoch schönlein purpural› 101 olgunun retrospektif de¤erlendirilmesi Bak›rköy T›p Dergisi, Cilt 3, Say› 1, 2007. 19. Candemir M, Halis H ve ark. Henoch-Schönlein Purpural› Hastalar›n Analizi. ADÜ T›p Fakültesi Dergisi 2006; 7(3):39-43. 20. Kiss B M H, Gomes E, Lotufo S A, SogabeT, Moretto P A Aspectos clínicos, laboratoriais e terapêuticos de 46 crianças com púrpura de Henoch-Schönlein de Pediatria Vol. 70, Nº4, 1994 00217557/94/70-04/234 Jornal de Pediatria. 21. Edekmann CM Jr, Bernstein J, Meadow SR, Spitter A, Travis LB. Schönlein-Henoch Syndrome. In: Pediatric Kidney Disease, (2nd edition), Little, Brown and Company 1992;1525-1533. 22. Kalman S, Ayd›n I, Sar›c› Ü ve ark. Henoch-Schönlein Purpural› Çocuklarda Renal Tutulum. Cumhuriyet Üniversitesi T›p Fakültesi Dergisi 2003; 25: 123-128. Med Chir 1999; 21: 9-12. 23. Carlos Garcia, Maria Calvino, Henoch Schönlein purpura in children and adults: Clinicaldiferenses in a defined population. Semin atrhritis 2002, 32:149-156. 1. Özçakar Ö, Fitöz S, Yalç›nkaya F. Henoch Schönlein purpura. Klinik Geliflim dergisi 2006; 19:52-55. 2. Cassidy JT, Petty RE. Vasculitis and its classification. In Cassidy JT, Petty RE, Laxer RM, Lindsley CB, Textbook of Pediatric Rheumatology. Elsevier Saunders, Philadelphia, 2005, pp 492-496. 3. Michael L, Miller and Lauren M, Pachman. Vasculitis Syndromes, Henoch Schönlein purpura Behrmann RE, Kliegman RM, Jenson HB. Nelson Textbook of Pediatrics (17th edition), W.B. Saunders Company, Philadelphia 2004;826-828. 4. Dedeoglu F, Sundel R. Vasculitis in children. Pediatrics Clinics 2005; 547-575. 5. Arslan fi, Saatçi Ü. Henoch-Schönlein Purpuras›. Katk› Pediatri Dergisi 1995;2:165-174. 6. Behrmann RE, Kliegman RM, Jenson HB. Henoch-Schönlein Purpura. In: Nelson Textbook of Pediatrics, (16th edition), W.B. Saunders Company, Philadelphia 2000;728-729. 7. Kawasaki Y, Suzuki J, Sakai N, at al. Clinical and pathological features of children with Henoch Schönlein purpura nephritis: risk factors associated with poor prognosis. Clin Nephrol 2003; 60:153-160. 8. Szer IS. Henoch-Schonlein purpura. Curr Opin Rheumatol 1994;6:25-31. 9. E J Tizard. Henoch-Schönlein purpura Arch. Dis. Child. 1999;80;380-383. 10. Shih Yann Chen, MD; Man Shan Kong, MD Gastrointestinal Manifestations and Complications of HenochSchönlein Purpura. Chang Gung Med 2004;27:175-181. 11. Yang YH, Hung CF, Hsu CR. A Nationwide survey on epidemiological characteristics of childhood Henoch-Schönlein Purpura in Taiwan. Oxford Journals Medicine Rheumatology 2005;44:618-622. 12. Kumar L, Singh S, Goraya JS, Uppal B, Kakkar S, Walker R. Henoch Schonle›n Purpura: The Chand›garh Exper›ence. Ind›an Pediatrics 1998;(35):19-24. 13. Anuk D, Bask›n E, Melek E, Cengiz N ve ark. Henoch-Schönle- 91 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i Ça¤atay Nuho¤lu1, Yakup Paçal2, Nihal Karatoprak1, Narin Ak›c›2, Ömer Ceran3 ÖZET Dünyada her y›l 4 milyon diyare ata¤› oluflmakta ve tüm ölümlerin %5’ine neden olmaktad›r. Özellikle geliflmekte olan ülkelerde çocukluk ça¤› ölümlerinde ilk s›ray› diyare almaktad›r. Probiyotikler belirli miktarlarda al›nd›¤›nda kona¤›n sa¤l›¤›nda olumlu etkilere neden olan canl› mikroorganizmalard›r. S. boulardii, enteropatojenlere karfl› etkin oldu¤u düflünülen bir nonpatojen probiyotikdir. S. boulardii’nin antibiyotikle iliflkili diyarenin önlenmesindeki etkinli¤i konusunda pek çok çal›flma mevcuttur. Çocukluk ça¤› akut diyaresindeki etkileri konusunda yap›lan çal›flmalar say›ca azd›r. Bu çal›flmada, çocukluk ça¤› akut diyaresinde S.boulardii’nin etkinli¤i araflt›r›larak literatüre katk›da bulunulmas› amaçlanm›flt›r. Klini¤imize akut diyare belirtileriyle getirilen 13 ay – 13 yafl aras›ndaki 55 olgunun (5,56 ± 2,93 yafl), rastlant›sal olarak 29 ‘una S. boulardii (Reflor) günde tek doz olarak 250 mg safle verildi. 26 olgu ise herhangi bir probiyotik preparat› verilmeksizin izleme al›nd›. 1, 3, 7, 14. günlerde d›flk› say›s› kaydedildi. D›flk› say›s›ndaki azalma miktar› ilk güne göre S. boulardii kullan›lan grupta 1. günde azalma say›s› 3,27 ± 2,77, 3. günde 4,89 ± 4,78, 7. günde 6,79 ± 3,48 bulundu. Kontrol grubunda 1. günde ilk güne göre azalma 1,38 ± 1,69, 3. günde 2,27 ± 1,68, 7. günde 4,69 ± 1,64 tespit edildi. Her iki grup karfl›laflt›r›ld›¤›nda d›flk› say›s›ndaki azalma h›z› aç›s›ndan S. boulardii grubunda belirgin fark saptand› (s›ras›yla p=0,001, p=0,001, p=0,006). S. boulardii’nin akut ishaldeki etkinli¤ine iliflkin olumlu sonuçlar, çocuk olgularda eriflkinlere göre daha belirgindir. Ancak bugüne kadar yap›lm›fl çal›flmalar›n say› ve içerikleri de¤erlendirildi¤inde küresel bir tedavi flemas› olarak önerilmesi için kan›tlar yeterli de¤ildir. Çok merkezli, çift kör plasebo kontrollü genifl serileri içeren ileri araflt›rmalar›n yap›lmas›na gereksinim vard›r. Anahtar Kelimeler: Akut diyare, çocukluk ça¤›, Saccharomyces Boulardii EFFECTIVENESS OF SACCHAROMYCES BOULARDII IN CHILDHOOD ACUTE DIARRHEA ABSTRACT Four million diarrhea attacks occur every year in the world, which is the cause of death for the 5 % of all deaths. Especially in the developing countries diarrhea is the leading cause of death for children. Probiotics are living microorganisms that have positive effects of the health of the host when consumed in certain amounts. S. boulardii is a nonpathogenic probiotic that is effective against enteropathogens. There are many studies that investigate the effectiveness S. boulardii in diarrhea caused by the use of antibiotics. Yet there are limited numbers of studies that investigate its effectiveness in childhood acute diarrhea. In this study we aimed to find out the effectiveness of S. boulardii in the acute diarrhea of childhood. S. boulardii (Reflor, 250 mg safle) once a day is prescribed to 29 children out of 55 (5.56 ± 2.93) who applied 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i, Baflasistan., ‹stanbul 2 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i, Uzman Dr., ‹stanbul 3 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Çocuk Klini¤i fiefi, Doç. Dr., ‹stanbul Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i to our clinic for having acute diarrhea. 26 children are to observed without a probiotic treatment. Numbers of defecations were recorded on the day 1, 3, 7 and 14. The decrease in the number of defecations is 3.27 ± 2.77 on the day 1, 4.89 ± 4,78 on the day 3, and 6.79 ± 3.48 on the day 7 in S. boulardii group. The decrease in the number of defecations is 1.38 ± 1.69 on day 1, 2.27 ± 1.68 on day 3 and 4.69 ± 1.64 on day 7 in the control group. When the two group are compared a significant difference was detected (p=0.001, p=0.001, p=0.006, respectively) with respect to the decrease in number of defecation in favor of S. boulardii group. Positive results were prominent for the effectiveness of S. boulardii in acute diarrhea of childhood than adults. Yet when the number and the content of the studies in this context are analyzed it is seen that evidence suggesting for the use of S. boulardii as a worldwide treatment procedure is not sufficient. Doubleblind, placebo controlled multiple center studies are needed for further investigations. Keywords: Acute diarrhea, childhood, Saccharomyces boulardii. G‹R‹fi Sa¤l›kl› bireylerde mikroorganizmalar›n belirli bir bölgede hastal›¤a neden olmaks›z›n bulunmalar› kolonizasyon olarak tan›mlan›r. Fetüsün gastrointestinal sistemi sterildir. Do¤um s›ras›nda do¤um kanal›ndan, perianal bölgeden ve hemen sonras›nda çevreden ve temas etti¤i insanlardan ald›¤› mikroorganizmalarla ba¤›rsa¤› kolonize olmaya bafllar. Mikroorganizmalar›n kolonize olabilmesi için önce duvar›ndaki adhezyon sa¤layan yap›lar arac›l›¤›yla mikrovillus membran›ndaki glikokonjugatlara (reseptör görevi gören lipid yada glikoprotein yap›lar) tutunmal›d›r. Mikroorganizma bir kez tutununca kolonize olmak için ço¤almaya bafllar. Konakç› hücre reseptörlerine tutunan mikroorganizmalar konakç› immün sistemini harekete geçirmemek için konakç› antijenlerine benzer olmal›d›r. Ba¤›rsaklar›n kolonizasyonu mukozal savunma sistemlerinin geliflmesi için çok önemlidir. ‹leri yafllarda oluflacak kolonizasyon mukozal immün yan›t› tam olarak uyaramaz. Kolonizasyonun yetersiz çeflitlilikte mikroorganizmalarla olmas› da lamina propriadaki immün hücrelerin say› ve aktivasyonunun yetersiz olmas›na yol açar. Ba¤›rsa¤›n bafllang›çta patojen olmayan bakterilerle kolonizasyonu yenido¤an mukozal savunmas›n›n önemli bir parças›d›r. ‹lk kolonize olan bakteriler, konakç› epitel hücrelerinde gen ekspresyonunu uyararak sonradan gelen bakterilerin kolonize olmas›n› engelleyebilir (1,2). Kolondaki bakteriler için birincil besin kayna¤› sindirilmeden kolona ulaflan karbonhidratlard›r. Ayr›ca aminoasitler, lizis ürünleri, dökülen epitelyum hücreleri ve müsin de besin olarak kullan›l›r. Bu besinlerin metabolizmas› sonucu k›sa zincirli ya¤ asitleri, laktik asit, pirüvik asit,etanol, hidrojen ve süksinik asit oluflur. Bu maddeler redoks dengesini korumak için üretilir (3,4). Yunancada ‘for life’ (yaflam için) anlam›na gelen probiyotikler; besinlerle al›nan ve belirli miktarlarda al›nd›¤›nda ba¤›rsak floras›n› dengeleyip konakç›n›n sa¤l›¤›n› olumlu yönde etkileyen canl› mikroorganizmalar olarak tan›mlanabilir. Probiyotiklere verilen bir baflka ad da ‘biogenics’dir (5). Probiyotikler, canl› ilaçlar olarak da nitelenmektedir. Probiyotik uygulamalara bakteriyal replasman tedavisi diyen otörler de bulunmaktad›r (6). Probiyotikler yüzy›l› aflk›n bir süredir vaginal ve gastrointestinal enfeksiyonlar›n tedavisinde kullan›lm›fl, antibiyotiklerin gelifltirilmesi ile geri plana at›lm›flt›r. Antibiyotiklere direnç giderek artt›kça ve probiyotiklerin etkinli¤i gösterildikçe eskiden yayg›n bir flekilde kullan›lan probiyotiklere günümüzde geri dönüfl olmaktad›r (7,8,9,10). Probiyotikler bafll›ca gastrointestinal sistem hastal›klar›n›n önlenmesi ve tedavisi ile gastrointestinal sistemin sa¤l›¤›n› koruma ve gelifltirmede kullan›lmaktad›r. Bu amaçla Laktobasiller ve Bifidobakteriler yayg›n olarak kullan›lmaktad›r. Nonpatojen bir maya olan saccharomyces boulardii eriflkinlerde antibiyotik iliflkili ishalin önlenme ve tedavisinde kullan›lm›flt›r (11). S. boulardii’nin akut ishaldeki etkinli¤ine iliflkin olumlu sonuçlar, çocuk olgularda eriflkinlere göre daha belirgindir. Ancak bugüne kadar yap›lm›fl çal›flmalar›n say› ve içerikleri de¤erlendirildi¤inde küresel bir tedavi flemas› olarak önerilmesi için kan›tlar yeterli de¤ildir. Bu çal›flmada, çocukluk ça¤› akut diyaresinde S.boulardii’nin etkinli¤i araflt›r›larak literatüre katk›da bulunulmas› amaçlanm›flt›r. GEREÇ VE YÖNTEM Uygulanacak yaklafl›m ve yöntemler: Çal›flman›n 50 hasta ile yap›lmas› planlanm›flt›r. Çal›flmaya Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar› Poliklinikleri ve Acil Poliklini¤ine 16.06.2008 - 11.11.2008 tarihleri aras›nda sulu, mukuslu veya kanl› ishal flikayeti ile baflvuran 1 -14 yafl aras› hastalar dahil edilmifltir. Akut diyare tan›m›, her zamanki d›flk›lama s›kl›¤›ndan 2 kat fazla, sulu, mukuslu veya kanl› d›flk›lama olarak belirlendi. Baflvuru tarihi tek günler olan hastalar›n S. Boulardii ile 93 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i tedavi grubuna (grup1) çift günlerde baflvuran hastalar›n ise kontrol grubuna (grup 2) al›nmak üzere randomize edildi. Baflvuru s›ras›nda tüm hastalar bir çocuk hekimi taraf›ndan de¤erlendirildi, semptomlar› ve hidrasyon durumu de¤erlendirilerek kaydedildi. Her hastan›n geliflinde ve takipte 1-3-7-14. günlerde günlük d›flk›lama say›s›, d›flk› özelli¤i, kusma say›s›, atefl varl›¤›, ifltah ve yan etkileri sorguland›. Bir k›s›m hastaya ilk baflvuru s›ras›nda gaita mikroskobisi, gaitada parazit bak›s› ve gaita kültürü (lökosit/eritrosit saptanmas› halinde) incelemeleri yap›ld›. Tedavi grubuna al›nan hastalara (grup1) 250 mg/gün Saccharomyces boulardii’nin safle formu su veya meyve suyu ile suland›r›larak 5 gün boyunca verildi. Kontrol grubuna (grup 2) ise S. Boulardii verilmedi. Her iki gruba da gerekli görüldü¤ü durumlarda uygun flekilde ORS (oral rehidratasyon s›v›s›), ‹V s›v› tedavisi, antibiyotik uyguland›. Çal›flman›n yap›ld›¤› yer: Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar› Klini¤i Poliklinikleri ve Acil Poliklini¤i. Hastalar›n niteli¤i: HNEAH Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar› Poliklinikleri ve Acil poliklini¤i’ne 16.06.200811.11.2008 tarihleri aras›nda baflvuran ve akut diyare tan›s› alan, klini¤e yat›fl› yap›lan veya ayaktan takip-tedavi planlanan, 1-14 yafl aras› hastalar. Araflt›rmaya dahil olma ve dahil olmama kriterleri: Bu çal›flmada her zamanki d›flk›lama s›kl›¤›ndan 2 kat fazla, sulu, mukuslu veya kanl› ishal flikayeti ile baflvuran 1 -14 yafl aras› hastalar de¤erlendirildi. Araflt›rmaya dahil olma kriterleri: 1) ‹shal yak›nmas› olan 2) 1-14 yafl aras›nda 3) ‹shal yak›nmas› 12 saatten fazla 7 günden k›sa süren 4) A¤›zdan preparat alacak durumda olan tüm hastalar dehidratasyon derecesine bak›lmaks›z›n çal›flmaya dahil edilecektir. Araflt›rmaya dahil olmama kriterleri: 1) Kronik hastal›¤› olan 2) Malnutrisyonu bulunan 3) Son bir hafta içersinde antibiyotik, antidiyareik veya barsak motilitesini etkileyecek ilaç kullanan hastalar çal›flmaya dahil edilmedi. Çal›flmada elde edilen bulgular de¤erlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) program› kullan›ld›. Çal›flma verileri de¤erlendirilirken tan›mlay›c› istatistiksel metodlar›n (Ortalama, Standart sapma, Frekans) yan› s›ra normal da¤›l›m gösteren niceliksel verilerin karfl›laflt›r›lmas›nda Student t test; normal da¤›l›m göstermeyen niteliksel verilerin da¤›l›m›nda ise Mann Whitney U test kullan›ld›. Niteliksel verilerin karfl›laflt›r›lmas›nda ise KiKare testi kullan›ld›. Sonuçlar %95’lik güven aral›¤›nda, anlaml›l›k p<0.05 düzeyinde de¤erlendirildi. BULGULAR Çal›flma 23.07.2008 -11.11.2008 tarihleri aras›nda toplam 55 çocuk üzerinde yap›lm›flt›r. Çocuklar›n ortalama kronolojik yafllar› 13 ay ile 13 yafl aras›nda de¤iflmekte olup ortalama 5,56±2,93’tür. Çocuklar “Reflor” (n=29) ve “Kontrol” (n=26) olmak üzere iki grup alt›nda incelenmifltir. Tablo 1: Çocu¤a ‹liflkin Demografik Özelliklerin Da¤›l›m› (n=130) Çocuklar›n atefl ölçümleri 36 ile 39,3 derece aras›nda de¤iflmekte olup; ortalama atefl 37.24±0.97 derecedir. Çocuklar›n kusma say›lar› 0 ile 16 kez aras›nda de¤iflmekte olup; ortalama kusma say›s› 2.96±3.21 dir. Tablo 2: Cinsiyetlerin da¤›l›m› (n=130) Çocuklar›n 28’i (%50,9) k›z ve 27’si (%49.1) erkektir. 94 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i fiekil 1: Olgular›n cinsiyetlere göre da¤›l›m›. Tablo 3: Dehidratasyon da¤›l›m› (n=55) Çocuklar›n dehidratasyon durumlar›na bak›ld›¤›nda %16,4’ünde dehidratasyon görülmezken; %49,1’inde hafif düzeyde; % 23,6’s›nda orta düzeyde ve % 10,9’unda a¤›r düzeyde dehidratasyon vard›r. fiekil 2: Dehidratasyon da¤›l›m› A¤›r Mikroskopisi normal olan % 49,1 çocuk; herhangi bir anormallik bulunan ise %50,9 çocuk vard›r. Reflor kullanan çocuklar›n yafl ortalamalar› 6,24±3,09 y›l; Kontrol grubundan 4,80±2,58 y›l istatistiksel olarak anlaml› düzeyde yüksek bulunmufltur (p<0,05). Cinsiyet da¤›l›mlar›na bak›ld›¤›nda ise; reflor grubunun 13 k›z 16 erkek; Kontrol grubunun 15 k›z 11 erkek olgudan olufltu¤u ve gruplar aras›nda anlaml› farkl›l›k olmad›¤› görülmektedir (p>0,05). Reflor kullanan çocuklar›n atefl derecesi ortalamas› 95 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i fiekil 3: Mikroskopi sonuçlar›n›n da¤›l›m›. Tablo 4: Gruplar›n yafl ve cinsiyetlere göre de¤erlendirilmesi Reflor kullanan çocuklar›n yafl ortalamalar› 6,24±3,09 y›l; Kontrol grubundan 4,80±2,58 y›l istatistiksel olarak anlaml› düzeyde yüksek bulunmufltur (p<0,05). Cinsiyet da¤›l›mlar›na bak›ld›¤›nda ise; reflor grubunun 13 k›z 16 erkek; Kontrol grubunun 15 k›z 11 erkek olgudan olufltu¤u ve gruplar aras›nda anlaml› farkl›l›k olmad›¤› görülmektedir (p>0,05). fiekil 4: Gruplar›n yafl da¤›l›mlar›. Yafl (ay) da¤›l›m› 37,45±0,99; Kontrol grubunda 37,01±0,91 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemifltir (p>0,05). Reflor kullanan çocuklar›n kusma say›lar› ortalamas› 3,37±4,02; Kontrol grubunda 2,5±1,94 olarak saptan- m›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemifltir (p>0,05). Dehidratasyon da¤›l›mlar›n› de¤erlendirirken dehidratasyon görülmeyen ve a¤›r dehidratasyon grubundaki olgu say›lar›n›n azl›¤›ndan yok ile hafif grubu ve orta ile 96 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i Tablo 5: Atefl, kusma say›s›, dehidratasyon ve mikroskopi durumunun gruplara göre de¤erlendirilmesi. Reflor kullanan çocuklar›n atefl derecesi ortalamas› 37,45±0,99; Kontrol grubunda 37,01±0,91 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemifltir (p>0,05). Reflor kullanan çocuklar›n kusma say›lar› ortalamas› 3,37±4,02; Kontrol grubunda 2,5±1,94 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemifltir (p>0,05). fiekil 5: Gruplar›n dehidratasyon da¤›l›mlar› Orta-a¤›r Mikroskopi da¤›l›mlar›na bak›ld›¤›nda ise; reflor grubunun % 48,3’ü anormal; Kontrol grubunun ise % 53,8’i anormal olarak saptand›¤› olgulardan olufltu¤u ve gruplar aras›nda anlaml› farkl›l›k olmad›¤› görülmektedir (p>0,05). a¤›r grubu birlefltirerek de¤erlendirmeye al›nd›. Dehidratasyonu yok ve hafif düzeyde görülen olgular % 80,8 oran›nda kontrol grubunda; orta ve a¤›r düzeyde görülen olgular ise % 48,3 oran›nda reflor grubunda anlaml› düzeyde yüksek oranda saptanm›flt›r (p<0,05). Mikroskopi da¤›l›mlar›na bak›ld›¤›nda ise; reflor grubunun % 48,3’ü anormal; Kontrol grubunun ise % 53,8’i anormal olarak saptand›¤› olgulardan olufltu¤u ve gruplar aras›nda anlaml› farkl›l›k olmad›¤› görülmektedir (p>0,05). Reflor kullanan çocuklar›n geliflindeki d›flk› ortalamas› 7,48±3,53; Kontrol grubunda 4,96±1,73 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmektedir (p<0,01). 97 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i Tablo 6:D›flk› say›s›na göre gruplar›n de¤erlendirilmesi Reflor kullanan çocuklar›n geliflindeki d›flk› ortalamas› 7,48±3,53; Kontrol grubunda 4,96±1,73 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmektedir (p<0,01). Reflor kullanan çocuklar›n 1.gün d›flk› ortalamas› 4,20±3,0 düflmüfl; Kontrol grubunda 3,57±2,10 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemektedir (p>0,05). Reflor kullanan çocuklar›n 3.gün d›flk› ortalamas› 2,58±3,12; Kontrol grubunda 2,69±1,54 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemektedir (p>0,05). Reflor kullanan çocuklar›n 7.gün d›flk› ortalamas› 0,68±1,22 düflmüfl; Kontrol grubunda 0,278±0,77 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemektedir (p>0,05). fiekil 6: Gruplar›n d›flk›lama say›lar›n›n da¤›l›mlar› D›flk›lama say›s› Reflor kullanan çocuklar›n 1.gün d›flk› ortalamas› 4,20±3,0 düflmüfl; Kontrol grubunda 3,57±2,10 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemektedir (p>0,05). Reflor kullanan çocuklar›n 3.gün d›flk› ortalamas› 2,58±3,12; Kontrol grubunda 2,69±1,54 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemektedir (p>0,05). Reflor kullanan çocuklar›n 7.gün d›flk› ortalamas› 0,68±1,22 düflmüfl; Kontrol grubunda 0,278±0,77 olarak saptanm›fl olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k görülmemektedir (p>0,05). Reflor grubunda; geliflteki d›flk› say›s›na göre 1.günde azal›fl miktar› medyan de¤eri 4.0; Kontrol grubunda ise gelifle göre 1.günde azal›fl miktar› 2,0 olarak saptanm›flt›r. Reflor grubunda d›flk›lama say›s›nda görülen 98 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i Tablo 7:D›flk› say›s› farklar›na göre gruplar›n de¤erlendirilmesi fark›n kontrol grubundan anlaml› düzeyde yüksek oldu¤u saptanm›flt›r (p<0,01). Reflor grubu olgular›nda d›flk›lama say›s›ndaki düflüfl çok daha yüksek bulunmufltur. Reflor grubunda; geliflteki d›flk› say›s›na göre 3.günde azal›fl miktar› medyan de¤eri 4.0; Kontrol grubunda ise gelifle göre 3.günde azal›fl miktar› 2,0 olarak saptanm›flt›r. Reflor grubunda d›flk›lama say›s›nda görülen fark›n kontrol grubundan anlaml› düzeyde yüksek oldu¤u saptanm›flt›r (p<0,01). Reflor grubu olgular›nda d›flk›lama say›s›ndaki düflüfl çok daha yüksek bulunmufltur. Reflor grubunda; geliflteki d›flk› say›s›na göre 7.günde azal›fl miktar› medyan de¤eri 7.0; Kontrol grubunda ise gelifle göre 7.günde azal›fl miktar› 4,0 olarak saptanm›flt›r. Reflor grubunda d›flk›lama say›s›nda görülen fark›n kontrol grubundan anlaml› düzeyde yüksek oldu¤u saptanm›flt›r (p<0,01). Reflor grubu olgular›nda d›flk›lama say›s›ndaki düflüfl çok daha yüksek bulunmufltur. TARTIfiMA Probiyotikler yüzy›l› aflk›n bir süredir vaginal ve gastrointestinal enfeksiyonlar›n tedavisinde kullan›lm›fl, antibiyotiklerin gelifltirilmesi ile geri plana at›lm›flt›r. Antibiyotiklere direnç giderek artt›kça ve probiyotiklerin etkinli¤i gösterildikçe eskiden yayg›n bir flekilde kullan›lan probiyotiklere günümüzde geri dönüfl olmaktad›r (7,8,9,10). Çocukluk ça¤› akut diyaresinde S. boulardii’nin etkinli¤ini ortaya koymaya yönelik olarak sürdürdü¤ümüz araflt›rma, bu e¤ilime uygun olarak yürütülmüfltür. T›bbi kaynaklar›n taranmas› sonucunda probiyotiklerle ilgili çal›flmalar dökümante edilmifl, klini¤imizde gerçeklefltirilen araflt›rmayla benzer ve ayk›r› yönleri irdelenmifltir. Kurugöl’ün 2005 y›l›nda 3 ay – 7 yafl aras›nda, yedi günden k›sa süren sulu ve öncekinden fazla d›flk› ç›k›fl› olan 200 çocuk olgu üzerinde gerçeklefltirdi¤i araflt›rmas›nda, S. boulardii kullan›lan ve plasebo verilen vakalarda, ilk günde her iki grupta d›flk› miktar›nda anlaml› bir fark bulunmam›fl, ancak 2. günde çal›flma grubunda plaseboya göre d›flk› miktar›nda anlaml› bir azalma görülmüfltür. Plasebo grubuna göre S. Boulardii alanlarda ishal süresinin anlaml› oranda daha k›sa sürdü¤ü tespit edilmifl. Atefl süresi ve kusma sürelerinde anlaml› bir de¤ifliklik görülmemifltir. Probiyotik kullan›lan grupta önemli bir yan etki gözlenmemifltir (12). Klini¤imizde 55 olgu ile gerçeklefltirilen araflt›rmam›zda yafl grubu 13 ay – 13 yafl aras›nda de¤iflmektedir. Kurugöl’ün çal›flma grubuna göre daha büyük yafl grubundaki çocuklar da araflt›rmaya dahil edilmifltir. Kurugöl’ün sonuçlar›n› destekler biçimde Reflor kullan›lan grupta 1. 3. ve 7. günlerde d›flk›lama say›s›nda kontrol grubuna göre anlaml› olarak h›zl› bir düflüfl görülmüfltür. Bizim olgular›m›zda daha büyük yafl grubu çocuklarda ilk geliflte daha fazla say›da d›flk›lama olmas›na karfl›l›k düflüfl istatsitiksel olarak anlaml› ölçüde belirgin bulunmufltur. Her iki çal›flman›n sonuçlar› Reflor’un akut ishal vakalar›nda etkinli¤ini göstermesi bak›m›ndan benzerdir. Stefano Guandalini’nin çocukluk ça¤› ishallerinde probiyotiklerin kullan›m›na iliflkin derlemesinde 23 klinik çal›flman›n meta analizinde 1449 olgu 18 ay›n alt›nda, 352 yetiflkin hastan›n sonuçlar› de¤erlendirilmifl, birçok probiyotik ajan kullan›m›fl, farl› ajanlar ve farkl› süre ve dozlarda araflt›r›lm›flt›r. Tüm farkl›l›klara ra¤men genel olarak ishal süresinin k›salmas›nda probiyotik kullan›m›n anlaml› derecede faydal› oldu¤u gözlenmifltir (13). Guandalini’nin sonuçlar›na paralel olarak bizim araflt›rmam›zda da hem süt çocuklar› hem de büyük çocuklarda akut diyarede S. boulardii’nin (Reflor) ishalin hem süresinin hem de say›s›n›n, kontrol grubuna göre an- 99 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i laml› ölçüde azalmas›nda etkili oldu¤u gösterilmiflti. Sazawal ve Arkadafllar›n›n gerçeklefltirdikleri bir meta analizde probiyotik kullan›m›yla akut ishallerin önlenmesine iliflkin toplam 34 klinik çal›flma de¤erlendirilmifl, probiyotik kullan›m›n akut ishallerin önlenmesinde faydal› oldu¤una iliflikin sonuçlar tatmin edici bulunmufltur. 12 araflt›rma 18 yafl alt› çocuklar› kapsamaktad›r. Çocuklarda ve özellikle antibiyotik kaynakl› ishallerde probiyotiklerin etkinli¤i maksimum düzeydedir. Kullan›lan ajanlar konusunda ise anlaml› bir fark bulunmam›flt›r. Kullan›lan major probiyotik ajanlar S. boulardii, L. Rhamnosus, L. Acidophilus, L. Bulgaricus olarak belirtilmifltir (14). Bizim çal›flmam›z akut ishallerin tedavisine iliflkin olmakla birlikte diyarenin önlenmesindeki etkinli¤ine dikkat çekilen S. boulardii’nin çocukluk ça¤› akut ishallerinde önleme ifllevi yan› s›ra tedavide de etkili olabilece¤ine iflaret etmektedir. Billoo ve Arkadafllar›n›n randomize kontrollü araflt›rmas›nda 2 ay ile 12 yafl aras›ndaki çocuklar ele al›nm›fl, akut sulu sihal vakarl›n›n klinik gidiflat› ebeveynlerden hikaye al›narak kontrol edilmifltir. Hastaneye yatacak kadar dehidrate olan, antibiyotik tedavisi gerektiren ciddi ishali olan, atefli 38.5 ve üzeri olan hastalar araflt›rmadan ç›kar›lm›fl. Olgular iki gruba ayr›larak, bir gruba plasebo, di¤er gruba 250 mg/gün S. boulardii tek doz olarak verilmifltir. Tüm çocuklar 0. 3. 6. günlerde ve tedavi sonras›nda 2 ay boyunca ayda bir defa muayene edilmifl. Muayenelerinde ishalin bafllang›ç say›s›, d›flk› miktar›, d›flk› say›s›, çocuklar›n tart›lar›, kusma, vücut s›cakl›¤›, dehidratasyon bulgular› de¤erlendirilmifl. 3. gün yap›lan muayenede çal›flma grubunda d›flk› miktar› ve s›kl›¤›nda önemli oranda düflme gözlenmifltir. Ortalama ishal say›s› S. boulardii alan grupta 3,5 gün, kontrol grubunda 4,8 gün saptanm›flt›r. Ayl›k kontrollerde ishal tekrar oran› çal›flma grubunda 0,32 ve plasebo grubunda 0,56 bulunmufltur. Bu çal›flmada S. boulardii kullan›lan grupta %50 oranda ishal say›s›nda azalma gözlenmifltir (15). Bizim çal›flmam›zda benzer yafl grubu çocuk olgular araflt›rmaya dahil edilmifl, baflvuru s›ras›nda vücut s›cakl›¤› ortalamas› 37,24 C bulunmufltur. Billoo ve Arkadafllar› atefli olan olgular› çal›flmaya dahil etmemifltirler. Bu yönüyle iki araflt›rma farkl›l›k göstermektedir. Her iki çal›flman›n sonuçlar› aras›ndaki önemli bir farkl›l›k da d›flk› say›s› ile ilifliklidir. Bizim çal›flmam›zda Reflor kullan›lan olgular görece daha büyük yafl grubudur ve bafllang›çta daha fazla say›da d›flk›lamalar› söz konu- sudur. 3. ve 7. günlerde çal›flma ve kontrol gruplar›nda d›flk› say›s› benzer olmakla birlikte bafllang›ç d›flk› say›s›na göre düflüfl Reflor kullanan olgularda dramatik olarak h›zl›d›r. Bunun bir nedeni olas›l›kla büyük yafl grubu olup ishali belirgin olan çocuklar›n annelerinin çal›flmaya kat›lma konusunda daha fazla istekli olmalar›d›r. Sonuç olarak d›flk› say›s›ndaki azalma say›s› bafllang›ç de¤ere göre S. boulardii kullan›lan çocuklarda çok belirgindir ve bu yönüyle önceki çal›flmalarla paralellik göstermektedir. Szajewska ve Arkadafllar›n›n S. boulardii’nin çocuklardaki akut infeksiyöz diyaredeki etkinli¤ini inceledikleri meta analizlerinde 5 klinik araflt›rma de¤erlendirilmifl, bunlar›n üçünde S. boulardii plasebo ile karfl›laflt›r›lm›fl, ikisinde kontrol grubu ile görüflme yap›lamam›flt›r. Çal›flmaya dahil edilen olgular 2 ay 12 yafl aras›nda de¤iflmektedir. Günlük doz 250-750 mg aras›nda de¤iflmifl, tedavi 5-6 gün sürdürülmüfl, iki araflt›rma çift kör olup, bir araflt›rma tek kör olarak gerçeklefltirilmifltir. Plaseboya göre S. boulardii kullan›lan 473 kat›l›mc›da ishal flikayetinin daha k›sa oldu¤u tespit edilmifltir. ‹shal varl›¤› aç›s›ndan S. boulardii grubunda plaseboya göre 3. 6. ve 7. günlerde anlaml› bir azalma görülmüfltür. S. boulardii grubunda kontrol grubuna göre kusma aç›s›ndan anlaml› bir fark bulunmam›flt›r. Dört araflt›rmada S. boulardii alan grupta önemli oranda d›flk› s›kl›¤›nda azalma görülmüfltür. S. boulardii kullan›m›na ba¤l› yan etki ise hiçbir araflt›rmada görülmemifltir (16). Klini¤imizde yürütülmüfl olan araflt›rmada çal›flmaya dahil edilen olgular›n yafl aral›¤› metanalizde dökümante edilen yafl aral›¤› ile, kullan›lan probiyotik dozlar› ve kullan›m süresi benzerdir. Bizim çal›flmam›zda, sözü edilen çal›flmalara benzer flekilde, farkl› günler esas al›nm›fl da olsa - d›flk› say›s›ndaki azalma miktar›n›n belirgin olarak daha h›zl› oldu¤u görülmüfltür. Klini¤imizde yürütülen araflt›rmada ilk gün kusma verileri kayda geçirilmifl, ancak takibi sürdürülemedi¤inden bu yönüyle herhangi bir de¤erlendirme yap›lamam›flt›r. S. boulardii’nin akut ishaldeki etkinli¤ine iliflkin olumlu sonuçlar, çocuk olgularda eriflkinlere göre daha belirgindir. Ancak bugüne kadar yap›lm›fl çal›flmalar›n say› ve içerikleri de¤erlendirildi¤inde küresel bir tedavi flemas› olarak önerilmesi için kan›tlar yeterli de¤ildir. Bu nedenle çok merkezli, çift kör plasebo kontrollü genifl serileri içeren ileri araflt›rmalar›n yap›lmas›na gereksinim vard›r. 100 Saccharomyces Boulardii’nin Çocukluk Ça¤› Akut Diyaresinde Etkinli¤i KAYNAKLAR 1. Aureli P, Franciosa G. Interactions between novel micro-organisms and intestinal flora. Digest Liver Dis 2002;34(Suppl 2):29-33. 2. Bezirtoglu E. The intestinal microflora during the first weeks of life. Anaerobe1997;3:173-177. 3. Heller F, Duchmann R. Intestinal flora and mucosal immune responses. Int J Med Microbiol 2003;293:77-86. 4. Torun MM, Bahar H, Gür E, Tafltan Y, Alikaifo¤lu M, Arvas A. Anaerobic fecal flora in healthy breast-fed Turkish babies born by different methods. Anaerobe 2002;8:63-67. 5. Holzapfel WH, Schillinger U. Introduction to pre- and probiotics. Food Res Int 2002; 35: 109-11. 6. Elmer GW. Probiotics: "living drugs". Am J Health Syst Pharm 2001; 58: 1101-1109. 7. Amital H, Gilburd B. Shoenfeld Y. Intelligent nutrition: health-promoting mechanisms of probiotics. Isr Med Assoc J 2003; 5: 812-813 x7 8. Bengmark S. Pre-, pro- and synbiotics. Curr Opin Clin Nutr Metab Care 2001; 4: 571-579. 9. Berg RD. Probiotics, prebiotics or 'conbiotics’ Trends Microbiol 1998; 6: 89-92. x9 10. Gill HS, Probiotics to enhance anti-infective defences in the gastrointestinal tract. Best Pract Res Clin Gastroenterol 2003; 17: 755-773. 11. Kopp-Hoolihan L. Prophylactic and therapeutic uses of probiotics: a review. J Am Diet Assoc 2001: 101:229-238. 12. Kurugöl Z, Koturo¤lu G. Effcets of Saccharomyces boulardii in children with acute diarrhoea. Acta Pediatr 2005; 94(1): 44-7. 13. Guandalini S. Probiotics for chilren use in diarrhea. J Clin Gastroenterol 2006; 40(3): 244-8. 14. Sazawal S, Hiremath G, Dhingra U, Malik P, Deb S, Black RE. Efficiacy of probiotics in prevention of acute diarrhoea: a metaanalysis opf masked, randomized, placebo controlled trials. Lancet Infect Dis 2006; 6(6): 374-82. 15. Billoo AG, Memon MA, Khaskheli SA, Murtaza G, Iqbal K, Saeed Shekhani M, Siddiki AQ. Role of probiotic (Saccharomyces boulardii) in management and prevention of diarrhoea. World J Gastroenterol 2006; 12(28): 2557-60. 16. Szajewska H, Skorka A, Dilag M. Meta-analysis: Saccharomyces boulardii for treating acute diarrehoea in children. Aliment Pharmacol Ther 2007; 25(3): 257-64. 101 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Kolorektal Kenserlerde Lenf Nodu Metastaz›n› Etkileyen Faktörler Ali Aktekin1, Pembegül Günefl2, Tolga Müftüo¤lu1, Günay Gürleyik1, Abdullah Sa¤lam1 ÖZET Amaç: Kolorektal kanserlerde lenf nodu metastaz› adjuvan kemoterapi verilmesini belirleyen prognostik faktördür. Bu amaçla kolorektal kanserlerde lenf nodu tutulumunu etkileyen faktörlerin belirlenmesi. Yöntemler: 01 Haziran 2005 ve 30 May›s 2008 y›llar› aras›nda kolorektal kanserli hastalarda küratif tedavi amac› ile cerrahi uygulanan 85 hastan›n demografik özellikleri ve histopatoloji raporlar› incelendi. Yafl, cinsiyet, tümörün lokalizasyonu ve boyutu, lenfovasküler invazyon, histolojik grade, lenfositik infiltrasyon, perinöral invazyon ve ç›kart›lan lenf nodu say›s› incelendi. Bulgular: Hastalar›n 34’ ünde (%40) lenf nodu metastaz› saptand›. ‹ncelenen veriler aras›nda lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon ve tümör boyutunun lenf nodu metastaz›n› art›ran istatistiksel anlaml› faktörler oldu¤u saptand›. Sonuç: Lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon ve tümör boyutu kolorektal kanserlerde lenf nodu metastaz›n› art›ran risk faktörleridir. Anahtar Kelimeler: Kolorektal karsinom, lenf nodu metastaz› THE RISK FACTORS THAT INCREASE LYMPH NODE METASTASIS IN COLORECTAL CARCINOMA Introduction Lymph node metastasis is the leading prognostic factor to decide adjuvant therapy. The purpose of this study was to evaluate the risk factors of lymph node metastasis in patients with colorectal carcinomas. Methods: A review was performed of 85 patients who underwent curative resection for colorectal carcinoma between June 2005 and May 2008. The following clinic and pathologic variables were evaluated: sex, age, location and size of the tumor, lymphovascular invasion, histologic grade, lymphocytic invasion, perineural invasion, and number of the dissected lymph nodes. Results: The overall lymph node metastases were present in 34 (40%) of patients. The presence of lymphovascular and perineural invasion and also size of the tumor were the significant risk factors for lymph node metastasis. Conclusion: Lymphovascular and perineural invasion and the size of the tumor are the significant risk factors for lymph node metastasis in colorectal carcinoma. Key words: Colorectal carcinoma, lymph node metastasis G‹R‹fi Kolorektal kanserler, gastrointestinal sistemde görülen en s›k tümörler olup, kansere ba¤l› ölümlerin en s›k nedenlerinden biridir. Kolon adenokarsinomlar› her y›l dünyada 1 milyon insan› etkilemektedir (1). Kolorektal kanserde ölüm daha çok metastatik yay›l›ma ba¤l› oldu¤undan, primer tümörün rezeksiyonu yan›nda vasküler anatomiye uygun olarak lenfatik drenaj›n oldu¤u lenfoareolar dokunun da rezeksiyonu gerekmektedir. Bu nedenle lenf nodu metastaz (LNM) riskini art›ran faktörle- 1 Haydarpafla Numune E¤itim Ve Araflt›rma Hastanesi, 4. Genel Cerrahi Servisi, ‹stanbul. 2 Haydarpafla Numune E¤itim Ve Araflt›rma Hastanesi, Patoloji Bölümü, ‹stanbul. Kolorektal Kenserlerde Lenf Nodu Metastaz›n› Etkileyen Faktörler Tablo 1: Kolorektal kanserlerde lenf nodu metastaz›n› etkileyen faktörler. rin bilinmesi önem tafl›maktad›r. Yafl, kötü differansiyasyon, lenfovasküler invazyon, yak›n veya bitiflik cerrahi s›n›r, düz veya deprese lezyonlar, invazyon derinli¤i ve tümörün invazyon yapt›¤› yöne do¤ru tomurcuklanarak ilerlemesi, LNM riskini art›rmaktad›r (2, 3). Son y›llarda kanser cerrahisinde organ koruyabilmek için, etkinlikleri eflit oldu¤u takdirde, daha k›s›tl› cerra- hinin uygulanmas› gerekti¤i önerilmektedir. Kanser cerrahisi planlarken lenfadenektominin geniflli¤i onkolojik tedavi aç›dan önem tafl›mas› nedeni ile daha k›s›tl› cerrahiler olan lokal eksizyon veya endoskopik rezeksiyon yap›lacak hastalar seçilirken tereddütler yaflanmaktad›r. Radikal cerrahi yap›lmadan metastatik lenf nodu varl›¤›ndan emin olunamayacakt›r. Ameliyat öncesi len- 103 Kolorektal Kenserlerde Lenf Nodu Metastaz›n› Etkileyen Faktörler nöral invazyon saptand› (p=0.004). Ayr›ca tümör boyutu artt›kça, LNM’n›n artt›¤› gözlendi. Lenf nodu metastaz› olan hastalarda tümör boyutu ortalama 6.3cm, olmayanlarda 5.7cm olarak saptand› (p=0.04) (Tablo 1). fatik yay›l›m varl›¤› tahmin edilirse, hasta için en uygun cerrahi planlanabilir. Preoperatif de¤erlendirmeler, rezeksiyon materyaline ait histopatolojik veriler ile uyumluluk göstermeyebilir (4, 5). Çal›flmam›z kolorektal kanserlerde LNM etkileyecek risk faktörlerini tespit ederek daha lokal eksizyon veya endoskopik rezeksiyondan fayda görebilecek ve LNM olamayaca¤› için kemoterapiden fayda göremeyecek hastalar› belirleyebilmek. TARTIfiMA Kolorektal kanserlerde, LNM varl›¤› yaflam süresini %30 azaltmaktad›r. ‹lerleyen teknolojik yöntemler ile kolorektal kanserler daha erken evrede yakalanmakta, lokal eksizyon veya endoskopik rezeksiyon ile tedavi edilmektedir. Polip üzerinde geliflen ve submukozal invazyon gösteren tümörlerde oldu¤u gibi erken evre rektum kanserleri transanal rezeksiyon gibi daha k›s›tl› cerrahiler ile tedavi edilmektedir. Endoskopik olarak tedavi edilen, histopatolojik submukozal invazyon varl›¤› kan›tlanan olgularda tedavinin tamamlanmas› için tekrar ameliyat edilmeleri gerekmektedir. Bu tümörlerin sadece %10’ unun LNM yapt›¤› gerçe¤i göz önüne al›n›rsa, hastalar›n %90’ ›na gereksiz ek tedavi yap›lmaktad›r (6, 7). Bu hastalarda preoperatif olarak LNM olmad›¤› bilinirse, gereksiz ikinci bir operasyondan kaç›n›lm›fl olunacakt›r. Rezeksiyon temel tedavi olmakla birlikte, adjuvant kemoterapi yüksek riskli hastalarda nüks insidans›n› %40-50 azaltmaktad›r. Ancak kemoterapetik ilaçlar›n periferik nöropatiye ve %40 oran›nda grade 3-4 nötropeniye neden olmaktad›r (8, 9). LNM olas›l›¤› düflük olan grup saptand›¤›nda hastalar kemoterapinin morbiditelerinden korunmufl olacakt›r. Yap›lan daha k›s›tl› minimal cerrahi sonras› LNM olas›l›¤›n›n bilinmesi, ikinci cerrahi müdahaleyi ve adjuvan tedaviyi planlamada yard›mc› olacakt›r. Yapt›¤›m›z çal›flmada lenfovasküler ve perinöral invazyon varl›¤›n›n ve ayn› zamanda tümör boyutunun LNM etkileyen faktörler oldu¤u saptand›. Bunlar aras›nda en önemlisi lenfovasküler invazyon varl›¤› olarak bulundu. LNM olan hastalar›n %85’ inde, olmayanlar›n ise sadece %15’ inde lenfovasküler invazyon tespit edildi. Minimal cerrahi yap›lan hastalarda lefovasküler invazyon görüldü¤ünde LNM olma ihtimali yüksek olaca¤› görülmektedir. Özellikle Okabe ve Yamamoto ve arkadafllar› baflta olmak üzere kolorektal kanserlerde LNM etkileyen faktörleri inceleyen çal›flmalarda da lenfovaküler invazyonun en önemli faktör oldu¤u bulunmufltur (2, 6, 10, 11, 12). Bu sonuçlar ile lenfovasküler invazyon görülmeyen hastalarda LNM ihtimali düflük olaca¤›ndan endoskopik rezeksiyon yap›lan hastalarda lenfadenekomi yap›lmayabilir veya kemoterapi uygulanmayabilir. Perinöral invazyon varl›¤›, LNM etkileyen ikinci önemli MATERYAL VE METOD 01 Haziran 2005 ve 30 May›s 2008 y›llar› aras›nda kolorektal adenokarsinom nedeni ile küratif tedavi amaçl› cerrahi uygulanan 85 hastan›n ameliyat öncesi demografik özellikleri ve hemotoksilen-eosin ile boyand›ktan sonra haz›rlanan patoloji raporlar› incelendi. Neoadjuvan tedavi almayan hastalar LNM durumlar›na göre iki gruba ayr›ld›. Gruplarda yafl, cinsiyet, tümörün lokalizasyonu ve boyutu, lenfovasküler invazyon, differansiyasyon derecesi, lenfositik infiltrasyon, perinöral invazyon, ç›kart›lan lenf nodu say›s› de¤erlendirildi. Veriler bilgisayar ortam›nda t test ve Fisher’s exact testleri ile istatistiksel olarak incelendi ve p de¤erinin 0.05’ den küçük olmas› istatistiksel olarak anlaml› kabul edildi. SONUÇLAR Veriler incelendi¤inde, 85 hastan›n sadece 34’ ünde (%40) LNM saptan›rken 41 hastada (%60) LNM olmad›¤› görüldü. Hastalar›n ortalama yafl› LNM olanlarda 63 ve olmayanlarda 64 olup aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› fark bulunmad› (p=0.09). Cinsiyetin LNM art›rmad›¤› görülmekle birlikte LNM olan (19/34) ve olmayan (32/51) her iki grupta erkek say›s›n›n fazla oldu¤u görüldü. Tümörün kolondaki lokalizasyonunun LNM etkilemedi¤i gözlendi (p=1.00). Her iki grupta ortalama ç›kar›lan lenf nodu say›s› 16 ve 17 idi. Her iki grupta tümörlerin ço¤unlukla iyi-orta derece differansiye oldu¤u görüldü (27/34 ve 46/51, p=0.11). Peritümöral lenfositik infiltrasyon, LNM olmayan grupta daha fazla oldu¤u görülmekle birlikte aralar›nda istatistiksel olarak anlaml› fark bulunmad›(p= 0.07) (Tablo 1). ‹ncelenen veriler aras›nda lenfovasküler invazyon varl›¤›n›n, LNM etkileyen en önemli özellik oldu¤u görüldü. LNM olan hastalar›n %85’ inde lenfovasküler invazyon oldu¤u görülürken, olmayanlar›n sadece %15’ inde lenfovasküler invazyon saptand›. Her iki grup aras›ndaki farkl›l›k istatistiksel olarak anlaml› idi (p<0.0001). LNM etkileyen di¤er faktörün ise perinöral invazyon varl›¤› oldu¤u görüldü. LNM olan hastalar›n %50’ sinde, olmayanlar›n ise sadece %19’ unda peri- 104 Kolorektal Kenserlerde Lenf Nodu Metastaz›n› Etkileyen Faktörler faktör olarak bulundu. LNM olan hastalar›n yar›s›nda (%50) perinöral invazyon tespit edilirken olmayanlar›n sadece %19’ unda tespit edildi. Shirouza ve arkadafllar›n›n yapt›klar› çal›flmalar baflta olmak üzere yap›lan çal›flmalarda perinöral invazyonun daha çok hastalarda yaflam süresini etkileyen prognostik bir faktör oldu¤u bulunmufltur (13, 14, 15, 16, 17, 18). Perinöral invazyon di¤er çal›flmalarda yaflam süresini etkileyen prognostik bir faktör bulunmas› yan›nda çal›flmam›zda LNM etkileyen bir faktör de oldu¤u görülmektedir. Yap›lan çal›flmalarda yaflam süresini etkiledi¤i ve çal›flmam›zda LNM etkileyen bir faktör olarak perinöral invazyon, lenfadenektomi veya kemoterapi karar› verilece¤i zaman de¤erlendirilmesi gereklidir. Minimal cerrahi uygulanan hastalarda perinöral invazyon tespit edilmedi¤inde ileri tedaviden kaç›n›labilece¤i akla gelmelidir. Kolorektal kanserlerde tümör boyutunun artmas› ile tümör yükü fazla olaca¤›ndan LNM görülme s›kl›¤›n›n artmas› beklenmektedir. Çal›flmam›zda tümör boyutu artt›kça LNM artt›¤› görüldü. LNM olan hastalarda tümörün ortalama çap› 6.3cm iken, olmayanlarda 5.7cm olarak bulundu. Tümör boyutu artt›kça invazyon derinli¤i de artacakt›r. Yap›lan birçok çal›flmada invazyon derinli¤inin önemli bir prognostik faktör oldu¤u bildirilmektedir. Wang, Yamamoto, Nascimbeni ve Saclarides ve arkadafllar› evre T1 tümörlerde özellikle sm3 submukozal invazyon varl›¤›n›n LNM riskini art›rd›¤›n›, bu yüzden sm3 submukozal invazyonu olup minimal cerrahi yap›lan rektum tümörlerinde lenfadenektominin yap›lmas› gerekli ek ameliyat oldu¤unu belirtmifllerdir (3, 12, 19, 20). Stor ve arkadafllar› perinöral invazyona ek olarak tümörün pT4 evresinde olmas›n›n veya evre II kolorektal kanserlerde hasta yafl›n›n yaflam süresini etkiledi¤ini bildirmifltir (14). Bu bulgular, tümör boyutunun ve derinli¤inin artmas› ile kolorektal kanserlerde LNM riski artaca¤›ndan, küratif tedaviye ulaflmak için ek tedaviler gerekirken, küçük boyutlarda ve derin invazyon olmayanlarda gerekmeyebilece¤ini göstermektedir. Çal›flmam›zda yafl, tümör lokalizasyonu, differansiyasyon derecesi, peritümöral lenfositik infiltrasyonun LNM üzerine etkisi olmad›¤› görüldü. Bizim sonuçlar›m›za göre tümör lokalizasyonun LNM art›rmad›¤› gösterilse de, Nascimbeni ve arkadafllar› T1 tümörlerde özelikle rektumun distal 1/3 k›sm›n› tutan tümörlerin LNM art›ran faktör oldu¤unu göstermifllerdir (3). Bizim çal›flmam›zda kolorektal kanserlerde differansiyasyonun LNM etkileyen bir faktör olmad›¤› gösteril- mifltir. Ancak Saclarides ve arkadafllar› kötü differasiyasyonun LNM etkileyen faktör oldu¤u gösterilmifltir (20). Buna ek olarak Wang ve arkadafllar› T1 kolorektal kanserlerde histolojik grad›n LNM art›ran bir faktör oldu¤unu belirtmifltir (19). Çal›flmam›zda LNM olan hastalar›n yaklafl›k %70’ inde peritümöral lenfositik infiltrasyon mevcut iken, LNM olmayanlar›n ise yaklafl›k %50’ sinde peritümöral lenfositik infiltrasyonu saptand›. Bu verileriler ›fl›¤›nda lenfositik infiltrasyonun LNM art›ran istatistiksel olarak anlaml› bir faktör olmad›¤› sonucuna var›ld›. Wang ve arkadafllar› T1 kolorektal kanserlerde peritümöral lenfositik yan›t›n olmas›n›n LNM art›ran önemli bir faktör oldu¤unu belirtirken, aksine Egashira ve arkadafllar› lenfotik infiltrasyonun olmamas›n›n LNM art›ran bir faktör oldu¤unu bildirmifller (19, 21). Literatürde LNM riskini art›ran di¤er faktörler incelendi¤inde, Egashira ve arkadafllar› submukozal invazyon gösteren kanserlerde yapt›klar› çal›flmada, kribriform tipte yap›sal atipinin LNM art›ran faktör oldu¤unu belirtmifllerdir (21). Wang ve arkadafllar› T1 kolorektal kanserlerde tomurcuklanman›n, Saclarides ve arkadafllar› ise mikrotübüler yap›n›n %20’ den fazla olmas›n›n LNM art›ran faktör oldu¤unu belirtmifllerdir (19, 20). Yamamoto, Nascimbeni ve arkadafllar› T1 kolorekal kanserlerde submukozal invazyon derinli¤inin (sm3) LNM riskini art›ran faktör oldu¤unu bildirmifllerdir (3, 12). Literatürdeki bu çal›flmalar ›fl›¤›nda, histolojik grade, tümör lokalizasyonu, tümör invazyon derinli¤i, glandüler yap›larda tomurcuklanma, peritümöral lenfositik infiltrasyon LNM etkileyebilecek faktörler oldu¤u görülmektedir. Histopatolojik incelemelerle elde edilen veriler ile yaflam süresini irdeleyen çal›flmalar incelendi¤inde Oh ve arkadafllar› lenfovasküler invazyonun, Tsai ve arkadafllar› invazyon derinli¤inin ve incelenen lenf nodu say›s›n›n, Shirouzu ve arkadafllar› perinöral invazyonun, Fujita ve arkadafllar› lenf nodu statüsünün yaflam süresini etkileyen faktörler oldu¤unu göstermifllerdir (13, 15, 17, 18). Lenfatik yay›l›m› etkileyen faktörlerin, ayn› zamanda, hastalarda yaflam süresini de etkileyen faktörler oldu¤u görülmektedir. Sonuç olarak, kolorektal kanserlerde hastalar›n ve tümörün özeliklerine göre LNM riski artmaktad›r. Lenfovasküler ve perinöral invazyon, ayn› zamanda tümör boyutu çal›flmam›zda LNM art›ran en önemli faktörler olarak bulunmufltur. Bu gibi risk faktörleri tespit edildi¤inde kolorektal kanserlerinde daha k›s›tl›, minimal cerrahi ifllemler uygulanabilecek ve adjuvan tedaviler planlanabilecektir. 105 Kolorektal Kenserlerde Lenf Nodu Metastaz›n› Etkileyen Faktörler KAYNAKLAR diction of colon cancer recurrence using nomogram. J Clin Oncol 2008;26:380-5. 12. Yamata S, Watanabe M, Hasegawa H, et al. The risk of lymph node metastasis in T1 colorectal carcinoma. Hepatogastroenterology 2004;51:998-1000. 13. Shirouzu K, Isomoto H, Kakegawa T. Prognostic evaluation of perineurotic invasion in rectal cancer. AM J Surg. 1993;165:233-7. 14. Stor Z, Frkovtz GS,Braco M, Repse S. Prognostic value of clinical, pathological and immunohistochemical markers in stage II colon cancer patients. Acta Chir Iugosl 2008;55:39-44. 15. Oh SY, Kim YB, Paek OJ, Suh KW. Contiguous invasion per se does not affect prognosis in colon cancer. J Surg Oncol 2009;99:71-4. 16. Quah HM, Chou JF, Gonen M, et al. Identification of patients of patients with high-risk stage II colon cancer for adjuvant therapy. Dis Colon Recum 2008;51:503-7. 17. Tsai HL, Cheng KI, Lu CY, et al. Prognostic significance of the depth of invasion, vascular invasion and numbers of the lymph node retrievals in combination for patients with stage II colorectal cancer undergoing radical resection. J Surg Oncol 2008;97:383-7. 18. Fujita S, Shimoda T, Yoshimura K, Yamamoto S, Akasu T, Moriya Y. Prospective evaluation of prognostic factors in patients with colorectal cancer undergoing curative resection. J Surg Oncol 2003;84:127-31. 19. Wang HS, Liang WY, Lin TC, et al. Curative resection of T1 colorectal carcinoma: Risk of lymph node metastasis and long-term prognosis. Dis Colon Rectum 2005;48:1182-92. 20. Saclarides TJ, Bhattacharyya AK, Britton-Kuzel C, Szeluga D, Economou SG. Predicting lymph node metastases in rectal cancer. Dis Colon Rectum 1994;37:52-7. Egashira Y, Yoshida T, Hirata I, et al. Analysis of pathological risk factors for lymph node metastasis of submucosal invasive colon cancer. Modern Pathology 2004;17:503-11. 1. Jerna A, Murray T, Ward E, et al. Cancer statistics, 2005. CA Cancer Clin 55:10-30, 2005. 2. Tanaka S, Haruma K, Teixeria CR, et al. Endoscopic treatment of submucosal invasive colorectal carcinoma with special reference to risk factors for lymph node metastasis. J Gastroenterol 1995;30:710-7. 3. Nascimbeni R, Burgart LJ, Nivatvongs S, Larson DR. Risk of lymph node metastasis in T1 carcinoma of the colon and rectum. Dis Colon Rectum 2002;45:200-6. 4. Jeffers MD, O’Dowd GM, Mulcahy H, Stagg M, O’Donoghue DP and Toner M. The prognostic significance of immunohistochemically detected lymph node micrometastases in colorectal carcinoma. J Pathol 1994;172:183-7. 5. Le Voyer TE, Sigurdson ER, Hanlon AL, et al. Colon cancer survival is associated with increasing number of lymph node analyzed: a secondary survey of intergroup trial INT-0089. J Clin Oncol 2003;21:2912-9. 6. Haggitt RC, Glotzbach RE, Soffer EE, Wruble LD. Prognostic factors in colorectal carcinoma arising in adenomas: implications for lesions removed by endoscopic polypectomy. Gastroenterology 1985;89:328-36. 7. Haggitt RC. Management of the patients with Carcinomas in an adenoma. Prog Clin Biol Res 1988;279:89-99. 8. Andre T, Boni C, Mounedji-Boudiaf L, et al. Oxaliplatin, fluorouracil, and leucoverin as adjuvant treatment for colon cancer. N Engl J Med 2004;350:2343-51. 9. Adjuvant therapy for patients with colon and rectum cancer. Consens Statement 1990;16-18;8:1-25. 10. Minsky BD, Miles C, Rich TA, et al. Lymphatic vessel invasion as an independent prognostic factors for survival in colorectal cancer. Int Radiat Oncol Biol Phys 1989;17:311-8. 11. Weiser MR, Landmann RG, Kattan MW, et al. Individualized pre- 106 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Gebelikte Appendektomi Komplikasyonlar› Kas›m Ça¤layan1, Emel Ça¤layan2, Halil Do¤an3, Ali Koç4 ÖZET Girifl: Appendektomi, gebelikte jinekolojik prosedürler d›fl›nda en s›k ifllenen cerrahi ifllemdir. Bu çal›flmada akut apandisit ön tan›s› ile opere edilen hastalar retro spektif olarak incelenmifltir. Materyal-Metod: Bu çal›flmada Eylül 2004-Nisan 2008 tarihleri aras›nda Kars Devlet hastanesinde akut appendisit ön tan›s› ile opere edilen 22 hasta çal›flmaya dahil edilmiflir. Sonuçlar: Akut apandisit ön tan›s› ile 22 hasta opere edildi. Hastalar›n yafl ortalamas› 26.7 (19-38)y›l idi.Hastalar›n 5’ i (%22.7 ) I.trimestr, 16 ‘s›(%72.8) II.trimestr, 1‘i (%4.5) III trimestr idi.Hastalar›n 14’ünde akut apandisit, 5’ünde perfore apandisit, 4 hastada ise appendiks normal bulundu. Fetüs kayb› bir olguda, abortus iki olguda gözlendi. Perfore apandisit olan bir hastada yara infeksiyonu geliflti ve hasta konservatif olarak tedavi edildi. ‹ki olguda ise erken ileus tablosu geliflti ve hastalar konservatif olarak tedavi edildi. Tart›flma: Gebelikte oluflan fizyolojik de¤ifliklikler nedeniyle akut apandisit tan›s› zordur ve tan›da gecikme maternal ve fetal komplikasyonlara neden olmaktad›r. Bu nedenle akut apandisit düflünülen olgular dikkatli de¤erlendirilmeli ve gereksiz appendektomiden kaç›nmak için yard›mc› tan› yöntemleri kullan›lmal›d›r. Anahtar kelimeler: Appendektomi, gebelik, komplikasyon. 1 Bozok Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dal›, Yozgat. 2 Kars Kad›n Hastal›klar› ve Çocuk Bak›mevi, Kars. 3 Kars Devlet hastanesi Acil Servisi, Kars. 4 Kars Devlet Hastanesi Radyoloji Bölümü, Kars. COMPLICATIONS OF APPENDECTOMY IN PREGNANCY ABSTRACT Introduction: Appendectomy is the most achieved surgical procedure in pregnants without gynecologic interventions. In this study, patients operated for possible acute appendicitis, evaluated retrospectively. Material-Metods: In this study, we evaluated 22 pregnant women that operated for acute appendicitis in Kars State Hospital from September 2004 to April 2008. Results: 22 pregnant women were operated with a diagnosis of acute appendicitis. Average age of patients was 26.7 (19-38) years. Five(22.7 % ) patients were at first trimestr, 16 (72.8 %) were at second trimestr and one (4.5 %) at third trimestr. 14 of patients were found as acute appendicitis, five as perforated appendicitis and four as normal. Fetal loss occured in one patient and abortous in two patients. In one patient with perforated appendicitis, wound infection developed and treated as conservatively. Early ileus occured in two patients and they were followed as conservatively. CONCLUSION Diagnosis of acute appendicitis is difficult in pregnancy for the reason of physiologic changes and any delay cause increased maternal and fetal complications. So that cases whit possible diagnosis of acute Gebelikte Appendektomi Komplikasyonlar› appendektomi de güvenli olarak uygulanabilir(3) . GEREÇ VE YÖNTEM Eylül 2004- -May›s 2008 tarihleri aras›nda Kars Devlet hastanesinde akut appendisit ön tan›s› ile opere edilen 22 gebe kad›n hastalar›n verileri retrospektif olarak incelenmifltir. Hastalar›n yafl ortalamlar›, gebelik say›s›, canl› do¤um say›lar›, preoperatif muayene, gebelik trimestr dönemlerine göre ultrasonografi sonuçlar›, peroperatif bulgular, patoloji sonuçlar›, materal ve fetal komplikasyonlar aç›s›ndan de¤erlendirildi. appendicitis must be carefully evaluated and assisted diagnostic methods should be used for avoiding unnecessary appendectomy. Keywords: appendectomy, complication, pregnancy G‹R‹fi Gebelikte akut appandiist ilk olarak 1848 y›l›nda rapor edilmiflir(1).Gebelikte akut apandisit görülme oran› % 0.06-0.1 dir ve appendektomi gebelik döneminde jinekolojik d›fl› nedenlerden dolay› uygulanan en s›k cerrahi ifllemdir(2).1908 y›l›nda 200 vakal›k seri yay›nland›¤›nda maternal mortaite % 24 ve fetal mortalite yaklafl›k %40 civar›nda bildirilmifltir. Ancak antibiok tedavisi, yo¤un bak›m flartlar›nda ve neonatalojide ki geliflmeler sonucu son y›llarda materanal mortalite hemen hemen % 0 ve fetal mortalite minimaldir(1).Gebelikte oluflan anatomik ve fizyoloojik nedenlerden dolay› akut apandisit tan›s› koymak gebe olmayan durumlara göre daha zordur. Yard›mc› tan› yöntemi olarak kullan›lan ultrasonografi non invaziv, h›zl›, ucuz ve iyonize radyosyon kullan›lmamas› avantajlar› olmakla birlikte retroçekal apandisit, hastan›n obez olmas› ve yapan kifliye ba¤›ml› olmas› ise dezavantajd›r(2).Gebelerde akut apandisit tan›s› durumunda aç›k appendektoninin yan›nda laparoskopik SONUÇLAR: Akut apandisit ön tan›s› ile 22 gebe kad›n hasta opere edildi. Hastalar›n yafl ortalamas› 26.7 (19-38)y›l idi. Gebelik say›lar› ortalama 2.6 (1-7), canl› do¤um say›lar› ortalama 1.72 (0-5) idi. Hastalar›n hepsinde klinik olarak akut apandisit düflünüldü. Hastalar›n hepsine preopratif jinekoloji konsültasyonu yap›ld›. Olgulardan 21’ine USG yap›ld› ve 18 (%85.7) olguda apandisit oldu¤u ifade edildi. Olgular›n 5’i (%22.7 ) I.trimestr, 16 ‘s›( %72.3) II.trimestr, 1 ‘i (% 4.5 ) III trimestr idi.Hastalar›n 13’ünde(%59.1) akut apandisit, 5’ünde (%22.7)perfore apandisit, 4 hastada(% 18.2)ise appendiks vermiformis saptand›. Fetüs kayb› bir olguda(%4.5), abortus üç olguda(%%13.6) gözlen- Tablo 1: Olgular›n trimester, apandisit patolojisi ve fetal komplikayonlara göre analizi. Tablo 2: Fetal kay›p olan hastalar›n analizi. 108 Gebelikte Appendektomi Komplikasyonlar› da Bilgisayarl› tomografiye iyi bir alternatif olabilece¤i ifade edilmektedir(5).Baflka serilerde MRI akut apandisit d›fl›nda abdominal sa¤ taraf a¤r› nedenlerini örne¤in over torsiyonu, pelvik abse, üreter tafllar›n› veya bilier obstrüksiyonu gösterebilir(7). Bu nedenle MRI normal appendiksi gösterebilir ve gereksiz appendektomileri önleyebilir(7). Akut apandisit düflünülen gebe hastalarda tan› ve tedavi için laparaskopinin kullan›m› tart›flmal›d›r(8). Akut apandisit düflünülen gebe hastalarda tan› ve tedavi h›zl› olmal›d›r.Gebe apandisitlerde seçilecek cerrahi flekli aç›k veya laparoskopik appendektomi olabilir. Seri çal›flmalarda perfore olmayan gebe apandisitlerde fetal kay›p %3-5 oran›nda görülmüfltür. Bizim çal›flmam›zda akut apandisit olan iki olguda (%15.4)) fetal kay›p görülmüfltür. Literatürde perfore apandisitlerde fetal kay›p oran› % 36 oldu¤u ifade edilmektedir(7).Bizim çal›flmam›zda toplam befl hasta perfore apandisit nedeniyle opere edilmifl ve bir olguda (% 20) görülmüfl olup literatür ile uyumlu bulunmufltur. Gebe apandisitlerde maternal mortalite oran› % 0 d›r (8).Bizim çal›flmam›zda maternal mortalite görülmemifltir. Son zamanlarda yap›lan çal›flmalarda iki tedavi flekli aras›nda komplikasyon aç›s›ndan fark olmad›¤› belirtilmifl olmakla birlikte özellikle I. Ve II. Trimestrerde aç›k appendektominin tercih edilebilece¤i vurgulanmaktad›r(9). Gebelikte akut apandisit tan›s› gebelikte oluflan baz› fizyolojik ve anatomik de¤ifliklikler nedeniyle zor olmaktad›r. Ancak tan›da olas› gecikmeler fetal ve maternal komplikasyonlar›n art›fl›na neden olacakt›r. Bu nedenle akut apandisit düflünülen gebe hastalarda tan› ve tedavi h›zl› olmal›d›r. Bununla birlikte negatif appendektomilerin önlenmesi için mümkün olan yard›mc› tan› yöntemleri kullan›lmal›d›r.Bu aç›dan kolay ulafl›labilir, ucuz, fetal ve maternal yan etkilerinin olmamas› nedeniyle klinik muayenenin yan›nda yard›mc› tan› yöntemi olarak ultrasonografinin kullan›labilece¤ini düflünmekteyiz. di (Tablo -1). Fetal kay›p olan hastalar›n iki olgu II.trimester, bir olgu ise I.trimester idi.Olgular›n tümünde akut apandisit mevcut(Tablo-2). TARTIfiMA Akut apandisit gebelik döneminde jinekolojik d›fl› nedenlerden dolay› en s›k uygulanan cerrahi ifllemdir ve insidans› % 0.05-0.1’dir.Gebelikte oluflan anatomik ve fizyolojik de¤ifliklerden dolay› akut apandisit tan›s› gebe olmayan kad›nlara göre zordur. Çünkü gebelikte görülen ifltahs›zl›k, bulant›, kusma ve hafif düzeyde olan lökositoz bulgular benzer olarak akut apandisitte de görülür (2,4).Gebelikte appendiks yukar› do¤ru yer de¤ifltirir ve 24. Gebelik haftas›nda iliak crest düzeyine ulafl›r. Hastalarda tipik abdomial kolk a¤r› olur. A¤r› epigastrik, periumblikal veya sa¤ kadranda olabilir. Akut apandisit tan›s›nda yard›mc› tan› yöntemi olarak kullan›lan ultrasonografinin non-invaziv, h›zl›, ucuz ve radyasyon içermemesi avantaj› olmakla birlikte hastalar›n obez olmas›, retroçekal apandisit durumunda kullan›m› s›n›rl›d›r ve bu tetkik yapan kifliye ba¤›ml›d›r.Literatürde yap›lan çal›flmalarda gebe akut apandisit durumunda sadece klinik tan› ile yap›lan apendektomilerde % 35-54 oran›nda negatif appendektomi saptanm›flt›r(2,4). Bunun yan›nda klinik ile beraber ultrasonografi kullan›ld›¤›nda negatif appendektomi oranlar›n›n % 36 oldu¤unu bildirmifllerdir. Bizim çal›flmam›zda 21 hastaya USG yap›lm›fl olup bu hastalar›n üçünde(%13.6) negatif appendektomi yap›lm›flt›r. Bizim çal›flmam›zda negatif appendektomi oranlar›n›n düflük olmas›n› vaka say›s›n›n az olmas›na ba¤l› oldu¤unu düflünmekteyiz.Ayr›ca tan› yöntemi olarak Bilgisayarl› tomografinin kullan›labilece¤i ve negatif appendektomi oranlar›n›n bu sayede düflece¤i iddia edilmifltir(2). Bilgisayarl› tomografinin iyonize radyasyon içermesi nedeniyle fetal ve maternal etkileri nedeniyle kullan›m› k›s›tl›d›r. Biz olgular›m›z›n hiçbirinde Bilgisayarl› tomografi kullanmad›k. Magnetik resonans görüntüleme genifllemifl ve kal›nlaflm›fl appendiksi, periappendiküler inflamasyonu veya abseyi gösterebilir. Bu nedenle MRI gebe olgular›n- 109 Gebelikte Appendektomi Komplikasyonlar› KAYNAKLAR 1. Hee P, Viktrup L. The diagnosis of appendicitis during pregnancy and maternal and fetal outcome after appendectomy .International Journal of Gynecology & Obstetrics 1999;65:129-135. 2. Wallace CA, Petrov MS, Soybel DI et al. Influence of Imaging on the Negative Appendectomy Rate in Pregnancy. J Gastrointest Surg 2008 12:46–50. 3. Wu JM, Chen KH, L›n HF et al. Laparoscopic Appendectomy in Pregnancy. Journal Of Laparoendoscop›c & Advanced Surg›cal Techn›ques 2005;15(5):447-450. 4-. Moreno SC, Pascual PA, Picazo YJS et al.Laparoscopic Appendectomy During Pregnancy: Between Personal Experiences and Scientific Evidence. J Am Coll Surg 2007;205(1):37–42. 5. Oto A. MR Imaging Evaluation of Acute Abdominal Pain During Pregnancy.Magn Reson Imaging Clin N Am 2006;14(4):489-501. 6. Al-Qudah MS, Amr M, Srouj›eh A et al.Appendectomy in pregnancy: the experience of a university hospital .Journal of Obstetrics and Gynaecology 1999;19(4):362-364. 7. Ferentz KS, Nesbitt LS. Common Problems and Emergencies in the Obstetric Patient. Prim Care. 2006;33(3):727-750. 8. Ueberrueck T, Koch A , Meyer L et al. Ninety-four Appendectomies for Suspected Acute Appendicitis during Pregnancy. World J. Surg. 2004;28(5)508-511. 9. Carver TW, Antev›l J, Egan JC.Appendectomy During Early Pregnancy: What is the Preferred Surgical Approach? Am Surg. 2005;71(10):809-812. 110 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Gastrointestinal Kanamalarda Mezenterik Anjiyografinin Yeri Asl›han Semiz Oysu1, Kyung J. Cho2 ÖZET Amaç: Gastrointestinal kanama nedeniyle yap›lan mezenterik anjiyografilerin retrospektif olarak de¤erlendirilmesi ve anjiyografik olarak uygulanan tan› ve tedaviye yönelik giriflimlerin sunulmas›d›r. Gereç ve Yöntem: Gastrointestinal kanama ön tan›s› ile mezenterik anjiyografi ve gereklilik halinde embolizasyon istemi yap›larak radyoloji klini¤ine gönderilen 14 olguda yap›lan 20 mezenterik anjiyografinin bulgular› retrospektif olarak de¤erlendirildi. Anjiyografide aktif ekstravazasyon saptanan olgularda süperselektif embolizasyon ya da vazopressin infüzyonu uyguland›. Ekstravazasyonu görülmeyen ancak klinik olarak aktif kanama flüphesi yüksek olan olgularda provokatif anjiyografi uyguland›. Bulgular: Olgular›n tümünde transfüzyon gerektiren aktif ya da kronik intermittan gastrointestinal kanama mevcuttu. Yedi olguda endoskopi ile kanaman›n kayna¤› saptanamam›fl ya da kanama kontrol edilememiflti. On olguda sintigrafide aktif kanama yeri belirlenmiflti. On olguda çekilen oniki mezenterik anjiyografide aktif ekstravazasyon görülmedi. Befl olguda provokatif anjiyografi uyguland› ve birinde aktif ekstravazasyon saptand›. Aktif ekstravazasyon saptanan sekiz olgunun alt›s›nda süperselektif embolizasyon ve bir olguda vazopressin infüzyonu uyguland›. Aktif ekstravazasyon nedeniyle süperselektif embolizasyon uygulanan olgularda teknik baflar› % 100 idi, ancak bunlar›n ikisinde klinik olarak devam eden kanama bulgular› nedeniyle cerrahi giriflim uyguland›. Sonuç: Mezenterik anjiyografi gastrointestinal kanaman›n tan› ve tedavisinde önemli rol oynar. Anjiyografide aktif ekstravazasyon gösterilebilen olgularda süperselektif embolizasyon ve vazopressin infüzyonu etkin tedavi yöntemleridir. Anahtar Kelimeler: Gastrointestinal kanama, mezenterik anjiyografi, embolizasyon, provokatif anjiyografi, vazopressin. MESENTERIC ANGIOGRAPHY IN THE MANAGEMENT OF GASTROINTESTINAL SYSTEM BLEEDINGS ABSTRACT Purpose: To retrospectively evaluate the mesenteric angiographies performed for gastrointestinal bleeding and to present diagnostic and therapeutic angiographic interventions. Materials and methods: The findings of 20 mesenteric angiograms in 14 gastrointestinal bleeding patients who were referred to radiology department for mesenteric angiography and possible embolization. Patients who had active extravasation of contrast at angiography underwent superselective embolization or vasopressin infusion. Provocative angiography was performed in patients who failed to show active extravasation but had a high clinical suspicion of active bleeding. Results: All of the patients had active or chronic intermittent gastrointestinal bleeding which necessitated 1 Dr. Siyami Ersek Gö¤üs Kalp ve Damar Cerrahisi E¤itim Araflt›rma Hastanesi Radyoloji Klini¤i, ‹stanbul. 2 Michigan Üniversitesi Hastanesi, Radyoloji ABD. Gastrointestinal Kanamalarda Mezenterik Anjiyografinin 20 mezenterik anjiyografinin bulgular› retrospektif olarak de¤erlendirildi. Anjiyografiler GE DF 5000 (General Electric, Milwaukee, WI, ABD) dijital substraksiyon anjiyografi cihaz› ile gerçeklefltirildi. Tüm olgularda anjiyografi bilinçli sedasyon alt›nda lokal anestezi ile yap›ld›. Tüm olgularda süperior mezenterik artere ek olarak kanaman›n lokalizasyonuna göre çölyak trunkus veya inferior mezenterik arterlerin selektif kateterizasyonu yap›larak iyotlu kontrast madde enjeksiyonunu takiben venöz fazlar› da içerecek flekilde anjiyografik görüntüler elde edildi. Gereklilik halinde ekstravazasyon ya da hipervaskülarite gösteren dallara mikrokateter (Renegade Hi-Flo, Boston Scientific, Natick, MA, ABD) kullan›m›yla girilerek süperselektif anjiyogramlar elde edildi. Süperselektif embolizasyon anjiyografide aktif ekstravazasyon görülen olgularda uyguland›. Aktif ekstravazasyonu gösteren damara mikrokateter ile girilerek ve mikrokateter teknik olarak olabildi¤ince distale ilerletildikten sonra mikrokateterden embolik ajanlar›n enjeksiyonu yoluyla süperselektif embolizasyon gerçeklefltirildi. Embolik ajan olarak mikrokoiller (Tornado, Cook, Bloomington, IN, ABD), jelatin torpilleri (Gelfoam, Upjohn, Kalamazoo, MI, ABD), polivinil alkol partikülleri (Contour, Boston Scientific, Natick, MA) ya da lipiodol ile kar›flt›r›lm›fl N-bütil siyanoakrilat yap›flt›r›c› (NBCA, Cordis Neurovascular, Miami Lakes, FL, ABD) operatörün deneyimi ve tercihine göre bir ya da birkaç› kombine edilerek kullan›ld›. Embolizasyon gerçeklefltirildikten sonra mikrokateter ve selektif kateterden iyotlu kontrast madde enjeksiyonlar›n› takiben kontrol mezenterik anjiyogramlar elde edildi. Aktif ekstravazasyonun durmas› ve embolize edilen damardaki ak›m›n kesilmesi teknik baflar› olarak kabul edildi. Provokatif anjiyogramlar negatif mezenterik anjiyografi sonras›nda intravenöz heparin enjeksiyonu ve/veya nitrogliserin, verapamil, doku plazminojen aktivatörü (tPA), retaplaz gibi vazodilatatör ve trombolitik ajanlardan bir ya da birkaç›n›n transkateter intraarteriyel enjeksiyonlar›n› takiben mezenterik anjiyografi tekrar› ile gerçeklefltirildi. Vazopressin infüzyonu intraarteriyel anjiyografik kateterin bir konnektör arac›l›¤›yla infüzyon pompas›na ba¤lanmas› ile uyguland›. transfusion. In seven patients endoscopy failed to demonstrate or control the source of bleeding. Scintigraphy revealed the site of bleeding in ten patients. Twelve angiograms in ten patients showed no extravasation of contrast. Provocative angiogram was performed in five cases and induced active bleeding only in one. Among eight patients with active extravasation six underwent superselective embolization and one vasopressin infusion. Technical success rates were 100 % in patients who had superselective embolization; however, two of these underwent surgery due to clinically continued bleeding. Conclusion: Mesenteric angiography has an important role in the diagnosis and treatment of gastrointestinal bleeding. In patients with active extravasation at angiography superselective embolization and vasopressin infusion are effective treatment methods. Key words: Gastrointestinal bleeding, mesenteric angiography, embolization, provocative angiography, vasopressin. G‹R‹fi Gastrointestinal kanama s›k rastlan›lan, ço¤unlukla kendili¤inden duran ancak a¤›r seyirli olgularda hayat› tehdit edebilen bir patolojidir (1-4). Gastrointestinal kanaman›n yerinin saptanmas›nda sintigrafi önemli rol oynar (5). Endoskopi özellikle üst gastrointestinal sistemde tan› ve tedavide önemli bir yere sahiptir ancak endoskopi ile yeri saptanamayan ya da kontrol edilemeyen kanamalar söz konusu olabilir (4,6). Kolonoskopi ise alt gastrointestinal sistemde tercih edilen yöntemdir ancak endoskopik terapötik giriflimler olgular›n ancak bir k›sm›nda baflar›l› olmaktad›r (4,6). Tedavide endoskopinin baflar›l› olamad›¤› olgularda cerrahi müdahale gerekebilir (6). Aktif gastrointestinal kanamal› olgularda acil cerrahi giriflimlerin morbidite ve mortalitesi yüksektir (4). Anjiyografi, gastrointestinal kanaman›n yerinin ve nedeninin belirlenmesinde oldu¤u kadar tedavisinde de yeri olan bir modalitedir (7). Çal›flmam›z›n amac› gastrointestinal kanama nedeniyle yap›lan mezenterik anjiyografilerin retrospektif olarak de¤erlendirilmesi ve söz konusu olgularda uygulanan tan› ve tedaviye yönelik anjiyografik giriflimlerin sunulmas›d›r. BULGULAR Gastrointestinal kanama nedeniyle 14 olguda 20 mezenterik anjiyografi seans› gerçeklefltirildi. Olgular›n yafllar› 27 ile 86 aras›nda (ortalama: 58) de¤ifliyordu. Kad›n erkek oran› 5:9 idi. GEREÇ VE YÖNTEM Gastrointestinal kanama ön tan›s› ile mezenterik anjiyografi ve gereklilik halinde embolizasyon istemi yap›larak radyoloji klini¤ine gönderilen 14 olguda yap›lan 112 Gastrointestinal Kanamalarda Mezenterik Anjiyografinin Olgular›n tümünde transfüzyon gerektiren aktif ya da kronik intermittan gastrointestinal kanama mevcuttu. Üç olguda üst, 11'inde ise alt gastrointestinal sistem kanamas› bulgular› mevcuttu. Üst gastrointestinal sistem kanamas› olan tüm olgulara gastroskopi yap›lm›fl olup, bir olguda kanaman›n ince barsaklardan geldi¤i görülmüfl, bir olguda ise aktif kanama saptanmam›flt›. Di¤er bir olguda ise kanamal› duodenal ülser saptanarak ülser taban›na epinefrin enjeksiyonu uygulanm›fl ve kanama kontrol edilmiflti ancak daha sonra tekrar bafllam›flt›. Alt gastrointestinal sistem kanamas› olan olgulardan dördünde kolonoskopi uygulanm›fl olup, bir olguda çekal bölgede kanama, bir olguda diffüz kolonik arteriyovenöz malformasyonlar, bir olguda divertikülit zemininde kanama saptanm›flt›. Bir olguda ise melena d›fl›nda özellik görülmemiflti. Olgular›n dördü kardiyak nedenlerle antikoagülan tedavi almaktayd›. Befl hastada geçirilmifl cerrahi öyküsü ve 1 olguda multitravma öyküsü mevcuttu. Multitravmal› olguda karaci¤er laserasyonu nedeniyle koil embolizasyonu uygulanm›flt›. Ayr›ca obezite nedeniyle gastrik cerrahi uygulanm›fl olan bir olguda, siroz ve portal hipertansiyona ek olarak çok say›da medikal problem, sepsis ve splenik arter psödoanevrizmas› nedeniyle geçirilmifl koil embolizasyonu öyküsü mevcuttu. Yine obezite cerrahisi öyküsü olan, üst ve alt endoskopileri negatif olan bir olguda kapsül endoskopisi uygulanm›fl ve distal jejunumda flüpheli anijyodisplazi görülmüfltü. Oniki olguda teknesyum (Tc99m) ile iflaretlenmifl eritrosit sintigrafisi uygulanm›fl olup, on olguda aktif kanama saptanm›fl ve kanama yeri belirlenmiflti. Bu olgular›n mezenterik anjiyografi ifllemleri acil flartlarda gerçeklefltirildi. On olguda çekilen oniki mezenterik anjiyografide aktif ekstravazasyon görülmedi. Befl olguda provokatif anjiyografi uyguland› ve sadece birinde provokasyon sonras›nda aktif ekstravazasyon saptand›. Aktif ekstravazasyon saptanan sekiz olgunun alt›s›nda süperselektif embolizasyon uyguland› (Resim 1 ve 2). Bir olguda ise anjiyografi esnas›nda ektravazasyonun kendili¤inden durdu¤u görüldü. Ertesi gün yap›lan provokatif anjiyografide kanama saptanmad›. Aktif ekstravazasyonu olan di¤er bir olguda ise damarlardaki afl›r› tortüözite nedeniyle mikrokateter yeteri kadar distale ilerletilemedi¤inden süperselektif embolizasyon uygulanamad› ve vazopressin infüzyonu yap›lmas›na karar verildi (Resim 3). Anjiyografi suitinde s›ras›yla dakidada 0.2 IU, 0.4 IU ve 0.5 IU vazopressin verilecek flekilde yirmifler dakikal›k infüzyonlar uygu- Resim 1: Süperior mezenterik arter (A) ve süperselektif orta kolik arter (B) anjiyografilerinde kontrast madde ekstravazasyonu (ok). N-bütil siyanoakrilat ve lipiodol kar›fl›m› ile embolizasyonu takiben al›nan kontrol anjiyogramda (C) embolizan ajana ait imaj (ok) mevcut. Bu lojda art›k kontrast madde ekstravazasyonu izlenmiyor. 113 Gastrointestinal Kanamalarda Mezenterik Anjiyografinin Resim 2: A:Gastroduodenal arter distalinden duodenum içerisine kontrast madde ekstravazasyonu (ok). B: Polivinil alkol partikülleri ile embolizasyonu takiben gastroduodenal arter distal dallar›nda ak›m ve ekstravazasyon izlenmiyor. Resim 3: Süperior mezenterik arter anjiyografisinde (A) sa¤ ve orta kolik arter dallar›ndan kanlanan anjiyodisplaziye ba¤l› aktif kontrast madde ekstravazasyonu (ok). Sekiz saatlik vazopressin infüzyonu sonras›nda al›nan anjiyografide (B) aktif ekstravazasyon izlenmiyor. land› ve her yirmi dakikada süperior mezenterik arter anjiyografisi tekrarland›. Ekstravazasyonun belirgin flekilde azald›¤› ancak tamamen durmad›¤› saptand›ktan sonra hasta yo¤un bak›m ünitesine transfer edilerek infüzyona 0.5 IU/dakika h›z›nda 8 saat boyunca devam edildi. Bu süre zarf›nda hasta olas› sistemik iskemi bulgular› aç›s›ndan yak›ndan takip edildi. Sekiz saat sonra tekrar anjiyografi süitine getirilen hastan›n çekilen kontrol anjiyografisinde aktif ekstravazasyon saptanmad› (Resim 3). Olgular›n birinde anjiyografi ve süperselektif embolizasyon sonras›nda nedeni bilinmeyen ajitasyon meydana geldi. Bir olguda süperselektif embolizasyon iflleminin sonunda mikrokoil hafif proksimale migrasyon gösterdi ancak klinik olarak problem oluflmad›. Sepsis ve çoklu medikal problemleri olan bir olgu iki ay sonra kanama d›fl› nedenlerle hayat›n› kaybetti. Aktif ekstravazasyon nedeniyle süperselektif embolizasyon uygulanan olgularda teknik baflar› % 100 iken, olgular›n dördünde klinik olarak tekrar kanama görülmedi ve bulgular düzeldi. ‹ki olguda ise klinik olarak kanama flüphesi devam etti¤inden toplam üç seans daha mezenterik anjiyografi yap›ld› ancak aktif ekstravazasyon görülmedi. Bu olgulara daha sonra cerrahi giriflim ile intestinal rezeksiyon uyguland›. Provokasyona ra¤men kanama görülmeyen bir olgu yeri belirlenemeyen bir kanama ata¤› daha geçirdi. Di¤er olgularda klinik olarak tekrar kanama olmad›. 114 Gastrointestinal Kanamalarda Mezenterik Anjiyografinin Vazopressin infüzyonu da anjiyografide aktif kanama saptanan olgularda kanamay› durdurmak için alternatif bir tedavi yöntemidir (7,8). Aktif ekstravazasyonu olan ancak arteriyel afl›r› tortüözite nedeniyle süperselektif kateterizasyonun mümkün olmad›¤› bir olgumuzda transkateter intraarteriyel vazopressin infüzyonu bafllat›larak hasta yo¤un bak›ma gönderilmifl ve ertesi gün yap›lan kontrol anjiyografisinde kanaman›n durdu¤u görülmüfltü. Bir çal›flmada, klinik olarak kanaman›n devam etti¤i düflünülen olgularda mezenterik anjiyografi negatif olsa dahi vazopressin infüzyonu önerilmifltir (7). Gastroskopi ve kolonoskopide nedeni saptanamayan kanamalar›n kayna¤›n›n ince barsak oldu¤u kabul edilir (9). Kayna¤› bulunamayan gastrointestinal kanamalar›n araflt›r›lmas›nda kapsül endoskopisi de önemli bir yöntemdir (9). Çeflitli yöntemlerle yo¤un diyagnostik araflt›rma yap›lmas›na ra¤men kayna¤› saptanamayan gastrointestinal kanamal› olgularda son çare kör cerrahi rezeksiyon dahi olabilir (3). Bu nedenle heparin, vazodilatatörler, trombolitik ajanlar gibi maddeler ile yap›lan provokatif anjiyografi bir tan› yöntemi olarak ortaya ç›km›flt›r (3,10,11). Selektif kateterizasyon ve mezenterik arteriyografiyi takiben provokatif ajanlar kateter yoluyla mezenterik artere enjekte edilir ve sonras›nda selektif arteriyografi tekrarlan›r. Ancak bu teknik, kontrol edilemeyen kanamalara yol açma riskinden dolay› son tan›sal çare olarak kullan›lmal›d›r (3). Bizim serimizde, mezenterik anjiyografisi negatif olan ancak klinik olarak aktif kanamas› oldu¤u düflünülen befl olguda provokasyon uygulanm›fl ve bir olguda bu yöntemle kanama gösterilerek süperselektif embolizasyon ile kontolü sa¤lanm›flt›r. Sonuç olarak, mezenterik anjiyografi gastrointestinal kanaman›n tan› ve tedavisinde önemli rol oynar. Mezenterik anjiyografiye gönderilen olgular›n ço¤unlu¤unu endoskopide kanama kontrolü sa¤lanamayan ve sintigrafide aktif kanamas› gösterilen olgular oluflturur. Bu olgulardan anjiyografide aktif ekstravazasyon gösterilebilenlerde süperselektif embolizasyon ve vazopressin infüzyonu etkin tedavi yöntemleridir. TARTIfiMA Üst gastrointestinal sistem kanamalar›n›n lokalizasyonu, etyolojisinin belirlenmesi ve tedavisinde endoskopi ilk tercih edilen yöntemdir (2). Ancak endoskopik olarak saptanamayan ya da kontrol edilemeyen kanamalarda tan› ve tedavide mezenterik anjiyografi tercih edilebilir (6). A¤›r olgularda gastroskopik tedavi sonras›nda kanama tekrar› olabilir ve mortalite oranlar› % 50’lere varabilir (2). Endoskopi ile belirlenen ancak kontrol edilemeyen gastroduodenal kanama olgular›nda anjiyografinin erken aflamada uygulanmas›n›n hayat kurtar›c› oldu¤u gösterilmifltir (2). Treitz ligaman›n›n distalinden kaynaklanan alt gastrointestinal sistem kanamalar›n›n tedavisinde ise mezenterik anjiyografi ve embolizasyon primer terapötik modalite olarak kabul edilmektedir (4). Akut alt gastrointestinal sistem kanamalar›nda süperselektif mezenterik embolizasyon ço¤u olguda kesin tedavi olmaktad›r (4). Tan ve ark. (4) seriler›nde % 97 teknik baflar› ve % 3 postembolizasyon iskemi oranlar› ile etkin ve güvenli bir tedavi yöntemi olarak bildirilmifltir. Akut gastrointestinal kanaman›n anjiyografide görülebilmesi kanaman›n h›z›na ba¤l›d›r (5). Kanaman›n saptanabilmesi için gereken h›z anjiyografide 0.05 ml/dk iken, sintigrafi 0.05 ml/dk ile 10 kat›na kadar daha duyarl›d›r (5). Sintigrafide aktif kanama saptanan olgular›n ço¤unlu¤unda mezenterik arteriyografide kanama görülmez (5). Bunun nedeni kanama h›z›n›n saptanabilir efli¤in alt›nda olmas›, kanaman›n durmufl olmas› ya da venöz kaynakl› olmas› olabilir. Ayr›ca intermittan kanamal› olgularda da mezenterik anjiyografi ile kanama görülmeyebilir (7). Bu nedenle, klinik olarak aktif kanama düflünülüyorsa mezenterik anjiyografinin tekrar› gerekebilir. Bunun için yo¤un bak›mda yatan olgularda tekrar anjiyografinin h›zl› ve kolay yap›labilmesi için femoral arterde arteriyel yol, hatta mezenterik arterde bir kateter b›rak›labilir. Bizim olgular›m›zdan beflinde femoral arterde arteriyel k›l›f ve iki olguda superior mezenterik arterde anjiyografik kateter b›rak›lm›flt›. 115 Gastrointestinal Kanamalarda Mezenterik Anjiyografinin KAYNAKLAR 1. Karanicolas PJ, Colquhoun PH, Dahlke E, Guyatt GH. Mesenteric angiography for the localization and treatment of acute lower gastrointestinal bleeding. Can J Surg. 2008;51:437-41. 2. Walsh RM, Anain P, Geisinger M, Vogt D, Mayes J, GrundfestBroniatowski S, Henderson JM. Role of angiography and embolization for massive gastroduodenal hemorrhage. J Gastrointest Surg. 1999;3:61-5. 3. Malden ES, Hicks ME, Royal HD, Aliperti G, Allen BT, Picus D. Recurrent gastrointestinal bleeding: use of thrombolysis with anticoagulation in diagnosis. Radiology. 1998;207:147-51. 4. Tan KK, Wong D, Sim R. Superselective embolization for lower gastrointestinal hemorrhage: an institutional review over 7 years. World J Surg. 2008;32:2707-15. 5. St George JK, Pollak JS. Acute gastrointestinal hemorrhage detected by selective scintigraphic angiography. J Nucl Med. 1991;32:1601-4. 6. Defreyne L, Vanlangenhove P, De Vos M, Pattyn P, Van Maele G, Decruyenaere J, Troisi R, Kunnen M. Embolization as a first appro- ach with endoscopically unmanageable acute nonvariceal gastrointestinal hemorrhage. Radiology. 2001;218:739-48. 7. Sos TA, Lee JG, Wixson D, Sniderman KW. Intermittent bleeding from minute to minute in acute massive gastrointestinal hemorrhage: arteriographic demonstration. AJR Am J Roentgenol. 1978;131:1015-7. 8. Cavaluzzi JA, Kaufman SL, White RI Jr. Vasopressin control of massive hemorrhage in chronic ulcerative colitis. AJR Am J Roentgenol. 1976;127:672-5. 9. Saperas E, Dot J, Videla S, Alvarez-Castells A, Perez-Lafuente M, Armengol JR, Malagelada JR. Capsule endoscopy versus computed tomographic or standard angiography for the diagnosis of obscure gastrointestinal bleeding. Am J Gastroenterol. 2007;102:731-7. 10. Johnston C, Tuite D, Pritchard R, Reynolds J, McEniff N, Ryan JM. Use of provocative angiography to localize site in recurrent gastrointestinal bleeding. Cardiovasc Intervent Radiol. 2007;30:1042-6. 11. Widlus DM, Salis AI. Reteplase provocative visceral arteriography. J Clin Gastroenterol. 2007;41:830-3. 116 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Aorta ‹lyak Stent Patensisinin De¤erlendirilmesinde Renkli Doppler USG ve Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografi Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas› A. Müfid Okbay1, Sinan fiahin1, Nail Uzunlulu1, Hakan Barutca1, Özden Y›ld›r›m Çamur1 ÖZET Amaç: Aorta ilyak stent uygulanan hastalarda stent patensisinin de¤erlendirilmesinde çok kesitli bilgisayarl› tomografi ve renkli Doppler ultrasonografi bulgular›n›n karfl›laflt›r›lmas›. Materyal ve Metod: Aorta ilyak lezyon nedeni ile stent uygulanan, 2’si kad›n (%6.6), 28’i erkek (%93.4), yafllar› 34-78 (ortalama 56.4±21.2 y›l) aras›nda de¤iflen 30 olgu çal›flmaya al›nd›. Stent tedavisini takiben 3-43 ay (ortalama 18±0.25 ay) sonra renkli Doppler ultrasonografi (RDUS) ve çok kesitli bilgisayarl› tomografi (ÇKBT) ile stent patensisi de¤erlendirildi. ÇKBT de¤erlendirmede aksiyel, koronal, multiplanar reformat (MPR), curved planar reformat (CPR) görüntüler oluflturularak patensi de¤erlendirildi. Bulgular karfl›laflt›r›ld›. Bulgular: Toplam 30 olguya uygulanm›fl 40 stent de¤erlendirmeye al›nd›. Stentlerin 17’si (%42.5) sa¤ ana ilyak arter, 12’si (%30) sol ana ilyak arter, 6’s› (%15) sa¤ eksternal ilyak arter, 5’i (%12.5) sol eksternal ilyak arterde lokalizeydi. RDUS ile 28 olguda 38 stent patensisi gösterilebildi. Sensivite %95, spesifisite %100 olarak saptand›. ÇKBT ile tüm olgularda stent patensisi gösterildi. Rekonstrüksiyon görüntülerde 9 (%22.5) olguda anlaml› stenoza neden olmayan intimal hiperplazi saptand›. Sonuç: Stent patensisinin takibinde görece invaziv bir metod olan konvansiyonel anjiografiye göre, ÇKBT ve RDUS gibi noninvaziv görüntüleme metodlar› etkin ve güvenilir biçimde kullan›labilir. Geliflen teknoloji ile ÇKBT, çözümlenmemifl bir sorun olan intimal hiperplazinin görüntülenmesinde alternatif bir tan› metodu olabilir. Anahtar Kelimeler: Renkli Doppler ultrasonografi, çok kesitli bilgisayarl› tomografi, stent patensisi. COMPARISION OF COLOR DOPPLER ULTRASOUND AND MULTIDEDECTOR COMPUTED TOMOGRAPHY FINDINGS FOR AORTOILIAC STENT PATENCY EVALUATION Purpose: Comparison of multidedector computed tomography (MDCT) and color Doppler ultrasound (USG) findings for evaluating the stent patency in the patients that have aorta iliac stents. Materials and Method: Thirty patients (two female (6.6 %) and 28 male (93.4 %) ) who had stent implantation due to aorta iliac lesions were enrouted . 3-43 months after stent implantation stent patency was evalueted with color Doppler USG and MDCT. Result: Total fourty stent that implanted to thirty patients were enrouted. Seventeen stents located in the right iliac arteries , twelve stents located in the left iliac arteries and six stents located in right external iliac arteries, five stents located in left external iliac arteries. 38 stents in 28 patients were evaluated by color Doppler USG.. Sensitivity and spesifity was detected %95 and %100. Stent patency in all patients evaluated by MDCT; in 9 patients initimal hyperplasia that is not caused significant stenosis 1 Dr. Siyami Ersek Gö¤üs Kalp ve Damar Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Radyoloji Bölümü, ‹stanbul Aorta ‹lyak Stent Patensisinin De¤erlendirilmesinde Renkli Doppler USG ve Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografi Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas› established by reconstruction images. Conclusion: Use of noninvazive methods like MDCT and color Doppler USG allows very accurate evaluation of stent patency to be compared with an invazive method conventional angiography. As technology improves , MDCT may be considered as a valuable alternative method to conventional angiography to evaluate stent patency and in-stent restenosis. Keywords: Color Doppler ultrasonography, multidedector computer tomography, aorta iliac stent patency. Bilgisayarl› Tomografi cihaz› ile yap›ld›. Umbilikus düzeyinden ana femoral arterler düzeyine kadar topogram al›nd›. Kontrasts›z ve sonras›nda kontrastl› incelemeler ayn› teknik parametreler kullan›larak yap›ld›. Kontrast madde olarak 350-370 mg/80-100 ml konsantrasyonda noniyonik iyotlu kontrast madde (Iopromide, Iohexol) kullan›ld›. Kontrastl› incelemeler 4-5 ml/sn enjeksiyon h›z› ile 120 HU’de bolus tetikleme tekni¤i kullan›larak, 16x0,75mm kolimasyon, 13,5 mm/sn masa h›z› ile gerçeklefltirildi. Elde edilen ham görüntüler 1.25 mm kal›nl›k, 1 mm aral›k ile rekonstrüksiyon yap›ld›ktan sonra, görüntü de¤erlendirme aksiyel, koronal, gerekli oldu¤u durumlarda multiplanar reformat (MPR), curved planar reformat (CPR) görüntüler üzerinden yap›ld›. Yumuflak ve sert kernel kullan›larak pencere ayarlar› de¤ifltirilerek de¤erlendirildi. G‹R‹fi Alt ekstremite aterosklerotik okluziv lezyonlar›n insidans› en çok femoropopliteal bölgede olup, bunu ikinci s›rada aorta-ilyak segment takip etmektedir(1). Özellikle aorta-ilyak lokalizasyonlu, k›sa segment distal ak›m› iyi olgularda endovasküler tedavi, cerrahiye göre noninvaziv ve etkin bir tedavi seçene¤i haline gelmifltir. Bu çal›flmada aorta ilyak stenooklüzif hastal›k nedeni ile endovasküler stent tedavisi uygulanan olgularda stent patensisinin de¤erlendirilmesinde çok kesitli bilgisayarl› tomografik anjiografi (ÇKBTA) ve renkli Doppler ultrasonografi (RDUS) bulgular›n›n karfl›laflt›r›lmas› amaçlanm›flt›r. BULGULAR Olgular›n 2’si kad›n (%6.6), 28’i erkek (%93.4) idi. Olgu yafllar› 34–78 aras›nda de¤iflmekte olup ortalama yafl 56,1 ± 21.2 olarak bulundu. Stentlerin 17’si (%42.5) sa¤ ana ilyak artere, 12’si (%30) sol ana ilyak artere, 6’s› (%15) sa¤ eksternal ilyak artere, 5’i (%12.5) sol eksternal ilyak artere uygulanm›flt› (Tablo 1). Stent patensileri 3-43 ay (ortalama 18± 0.25 ay) süreyle RDUS ve ÇKBTA ile takip edildi. RDUS incelemede bir olguda (%2.5) obesite ve yo¤un meteorizm nedeniyle stent patensisi optimal de¤erlendirilemedi; bir olguda (%2.5) stent patent izlenmesine ra¤men stent distalinde bifazik ak›m paterni saptand›. Bu olguda abdominal aortada lümenin %50‘si tromboze anevrizma saptand›. RDUS ile 28 olguda 38 stent pa- MATERYAL ve METOD Periferik damar hastal›¤› nedeni ile yap›lan tetkiklerinde aorto-ilyak bölgede steno-oklüzif lezyon saptanan ve stent ile tedavi edilen 30 olguya uygulanan 40 stent patensi aç›s›ndan de¤erlendirildi. Stent patensisi RDUS ve ÇKBTA ile de¤erlendirildi. Stent patensi kontrolleri 3-43 ay (ortalama 18±0.25 ay) aras›nda yap›ld›. Ultrasonografik incelemeler ATL 3500 RDUS cihaz›nda 5-7MHz lineer ve/veya 3-5 MHz konveks problarla gerçeklefltirildi. RDUS inceleme s›ras›yla B mod, renkli ve power mod ile yap›ld›. B mod ile transvers ve longitudinal düzlemde stent proksimali nativ damar, stent ve stent distali nativ damar incelendi. Stent içinde yer kaplayan oluflum araflt›r›ld›. Daha sonra renkli inceleme yap›larak B mod ile gözden kaçabilecek dolum defektine neden olabilecek oluflumlar de¤erlendirildi. Pulse inceleme ile stent seviyesi ve distal ak›mlar›n spektral paternleri kay›t edilerek pik sistolik h›z, diyastol sonu h›z de¤erleri ölçüldü. Örnekleme hacmi damar orta kesiminde, 1 mm pencere geniflli¤inde ve lümene 30-60 derece aç›yla yap›ld›. Artefaktlar› azaltmak için uygun de¤erlerde duvar filtreleri uyguland›. ÇKBTA incelemeler Siemens Somatam Sensation 16 Tablo 1: Stentlerin lokalizasyonlar›na göre da¤›l›m›. A‹A: Ana ilyak arter. E‹A: Eksternal ilyak arter. Tablo 2: Renkli Doppler Ultrasonografi ve Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografide stent patensisi de¤erlendirme. RDUS: Renkli Doppler Ultrasonografi. ÇKBT: Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografi. 118 Aorta ‹lyak Stent Patensisinin De¤erlendirilmesinde Renkli Doppler USG ve Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografi Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas› Resim 1: Aksiyel BT görüntülerde a) Bilateral ana ilyak arterlere kissing ilyak stent uygulanan olguda sa¤ ana ilyak arterde lokalize stent medial duvar›nda daha belirgin olmak üzere medial ve lateral duvarlarda intimal hiperplazi ile uyumlu hipodens alanlar (beyaz ok)., b) Sol ana ilyak arterde lokalize stent anteior, lateral ve posterior duvarlarda devaml›l›k gösteren intimal hiperplazi ile uyumlu hipodens alan (beyaz oklar). Resim 2: Sol ana ilyak artere uygulanan stent a) BT anjio incelemesi koronal reformat görüntüde lateral duvarda hiperplazi ile uyumlu hipodens alanlar (beyaz oklar)., b) Renkli Doppler USG incelemede stentin patent oldu¤u, anterior kesimde lümende anlaml› daralmaya neden olmayan, stent lüminal kesiminde intimal hiperplazi ile uyumlu lineer hipoekoik oluflum. tensisi gösterilebildi. Duyarl›l›k %95, özgüllük %100 olarak saptand›. ÇKBT ile stent patensisi %100 olarak saptand› (Tablo 2). Magnifiye reformat aksiyel ve MPR uygulamalarda 9 (%22.5) olguda lüminal daralmaya neden olmayan stent iç lümeninde intimal hiperplazi ile uyumlu lineer milimetrik hipodens alanlar izlendi (Resim 1, Resim2). ler tedavinin, cerrahiye göre noninvaziv ve etkin bir tedavi seçene¤i haline geldi¤i bu çal›flmalarda ortaya konmufltur. Balon ekspandable stent uygulamas›nda primer ve sekonder aç›kl›k oranlar› %86–94 olarak bildirilmektedir(3). Karl ve arkadafllar›, 5 ve 10 y›la kadar takip edilen 110 olgunun dahil edildi¤i çal›flmada, takibe bafllama süresini 3 ay kabul etmifl, RDUS ve DSA ile stent patensileri de¤erlendirilmifl, primer ve sekonder patensi oranlar›n› 5 y›lda %66, %75, 10 y›ll›k patensi oranlar›n› ise %46, %55 olarak bildirmifllerdir(4). Gary ve arkadafllar› primer patensi oranlar›n› 2 ve 3 y›l için %86 ve %72, sekonder patensi oranlar›n› %90 ve %88 olarak bildirmifllerdir(5). G.Kore’de yap›lan bir çal›flmada; aorta-ilyak lokalizasyonlu, 203 hastada, 249 ekstremiteye, 280 stent yerlefltirilmifl olup, teknik baflar› oran› %98, 3,5,7 ve 10 y›l›k primer patensi oranlar› %87, %83, %61 ve %49 olarak saptanm›flt›r. Bu çal›flmada 30 hastada sekonder giriflim uygulanm›flt›r. Özellikle eksternal ilyak arter (E‹A) lokalizasyonlu ve ana ilyak arter (A‹A)’den E‹A’e uzanan, 5 cm’i geçen lezyonlarda stent patensisinin kötü bulundu¤u saptanm›fl, uzun zaman patensi oranlar› aç›s›ndan ilyak arter stent tedavisi güvenli ve tercih edilen bir modalite olarak de¤erlendirilmifltir(6). Bizim çal›flmam›zda ortalama takip süresi 18±0.25 ay olup, primer patensi oran› TARTIfiMA Aorta-ilyak lokalizasyonlu steno-okluziv hastal›klar s›kl›kla ateroskleroz zemininde geliflir ve yafl art›kça prevalans› artar. Ateroskleroza ba¤l› hastal›klar›n geliflmesinde en önemli predispozan nedenler sigara, hiperlipidemi, hipertansiyon ve diyabettir. Aorta-ilyak lokalizasyonlu steno-okluziv arter hastal›klar›nda anjioplasti ve endovasküler stent tedavisi uygun lezyonlarda cerrahi tedaviye alternatiftir. Trans Atlantic Intersociety Consensus (TASC) taraf›ndan belirlenen TASC A ve TASC B tipi lezyonlarda ana tedavi metodu olarak anjiyoplasti ve endovasküler stent tedavi önerilmektedir (2-3). Stent patensisinin k›sa-orta ve uzun dönem sonuçlar› ve bu tedavi modalitesi ile cerrahi tedavi sonuçlar›n›n karfl›laflt›r›lmas› ile ilgili birçok çal›flma mevcuttur. Özellikle aorta-ilyak lokalizasyonlu TASC A tipi, yani 3 cm’den k›sa segment distal ak›m› iyi olgularda endovaskü- 119 Aorta ‹lyak Stent Patensisinin De¤erlendirilmesinde Renkli Doppler USG ve Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografi Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas› %95, sekonder patensi oran› ise %100 bulundu. Cerrahi tedavi ile endovasküler tedavide patensi sonuçlar› birbirine yak›n düzeylerdedir. Literatürde cerrahi uygulamada patensi oranlar›n› 5 y›lda %70–75, 10 y›lda %50–60 olarak bildiren çal›flmalar mevcuttur(7,8). Endovasküler tedavi ile cerrahi tedavi karfl›laflt›r›ld›¤›nda; endovasküler stent tedavisi, genel anestezi gerektirmemesinden, daha k›sa hospitalizasyon süresine kadar birçok avantaja sahiptir. Anjioplasti sonras› oluflan rüptür, tromboemboli, diseksiyon, ponksiyon yeri hematomu ve ifllem sonras› enfeksiyon, psödoanevrizma geliflimi gibi genel komplikasyonlar %412 oran›nda bildirilmektedir(9). Günümüzde cerrahi tedavide teknik baflar› oran› %99’lara ulafl›rken, morbidite oran› %9–27, mortalite oran› ise %3.4–11.8 olarak bildirilmektedir(10). Bir baflka çal›flmada aorta bifemoral bypass cerrahisinde morbidite oran› %5–10, mortalite oran› %1-5 olarak bildirilmektedir(11). Çal›flmam›zda takip süresinde 2 olguya 3. ve 7.aylarda ikinci müdahale gerekmifl olup, primer patensi oran› %95, sekonder patensi oran› ise %100 olarak saptand›. Bu oranlar literatür bilgileriyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda primer ve sekonder patensi oranlar›, genel ortalamalar› ile uyumlu bulunmufltur. Bu, endovasküler tedavinin uygun hasta grubunda, cerrahi tedaviye eflde¤er patensisiyle, ilk tercih edilecek tedavi metodu olma önermesini desteklemektedir. Geliflen görüntüleme teknolojisi, tan› ve takipte, görece invaziv bir tetkik olan anjiyografiye göre RDUS, BT ve manyetik rezonans incelemeler alternatif modaliteler haline gelmektedir. Stent patensisinin takibi RDUS ve anjiyografi ile yap›lmakta olup, MRA ve eski jenerasyon BT cihazlar›yla takip efektif de¤ildir. Ancak USG ve BT teknolojisinin geliflimi noninvaziv bu teknikleri stent patensisi takibinde invaziv bir metot olan anjiyografiye alternatif bir yöntem haline getirmifltir. Ancak anjiyografi hala alt›n standart olarak kabul edilmektedir. Renkli Doppler US’nin stenozlar› belirlemedeki etkinli¤i, ilyak ve krural arterlerde ve %50’nin alt›ndaki stenozlarda düflüktür. Kohler, Cossman, Polak, Mulligan, Whellan gibi araflt›rmac›lar›n çal›flmalar›nda %50’nin üzerinde stenozu olan olgularda ortalama duyarl›l›k %87’ye ulafl›rken, özgüllük %92’ye ulaflmaktad›r(1213). Bunun yan›nda RDUS, gerek endovasküler gerekse cerrahi tedaviyi takiben tekni¤in baflar›s›n›n de¤erlendirilmesinde ve patensi takibinde de kullan›labilir. Safen bypass greft patensisini de¤erlendiren 170 olguluk bir çal›flmada 39 ayl›k periyodda 110 stenoz saptanm›flt›r Literatürlerde benzer izlem planlar›n›n an- jiyoplasti veya periferik arterlerin stentlenmesinden sonrada yap›lmas› önerilmektedir. Periferik anjiyoplasti ve stent tedavisi sonras› baflar›s›zl›¤›n en önemli sebebi olan intimal hiperplazi ve bu zeminde oluflan restenozun saptanmas› için RDUS etkin bir metottur. ‹lyak arter anjiyoplasti sonras› takip algoritminde 1, 3 ve 6 ay sonra yap›lan RDUS incelemeleri önerilmektedir. De¤erlendirmede PSV’de art›fl (greftlerde 180 cm/sn üstü, stentlerde 300 cm/sn üstü ya da 2 kat pik sistolik h›z art›fl oran› ) olmas› veya distalde trifazik ak›m paterninde bozulma, monofazik, bask›lanm›fl ak›m formu proksimalde stenozu düflündürmelidir(14). Ancak ekonomik, defalarca uygulanabilir, noninvaziv ve yan etkileri olmayan RDUS uygulamas› baz› s›n›rlamalar da tafl›r. Tekni¤in basamakl› uygulan›fl›, tecrübe gereksinimi, operatör ba¤›ml› olmas›, obez ve gazl› hastalarda uygulama zorlu¤u, cerrahi bandajlar-enfeksiyon varl›¤› yada a¤r› uygulamay› s›n›rlayan bafll›ca nedenlerdir. Femoro popliteal hastal›klar›n ço¤unun tan›s›nda ve tedavi planlamas›nda RDUS s›kl›kla yeterli olurken, aorta-ilyak segment ve infra popliteal segment revaskülarizasyonu düflünüldü¤ünde RDUS’nin anjiyografi ile kombine kullan›lmas›n›n pre-operatif de¤erlendirmeyi kolaylaflt›rd›¤› bildirilmifltir(15). Olgular›m›z›n RDUS ile de¤erlendirilmesi sonucu elde edilen sonuçlarda obesite ve yo¤un meteorizm stent patensisi de¤erlendirmeye engel olan nedenler aras›ndad›r. Bir olguda stent patensisi optimal de¤erlendirilememifltir. Di¤er bir olguda tortiyöz seyir gösteren vasküler yap›da stentte stenoz oldu¤u düflünülmüfltür. Olguda pik sistolik h›z art›fl› stenoz kriteri olarak al›nan 300 cm/sn ulaflmam›fl olmas›na karfl›n yükselmifl olup proksimal seviye ile stent seviyesinden al›nan PSH oran›nda iki kattan az h›z fark› saptanm›flt›r. Distal ak›m paterni ise hafif-orta derece iskemiyle uyumlu bask›lanm›fl trifazikti. Bulgular stent stenozu aç›s›ndan flüpheli olarak de¤erlendirildi. Ancak ÇKBTA’da gerçek bir stenozun olmad›¤›, tortiyöz seyirden kaynaklanan yalanc› bir görünüm ile h›z art›fl› oldu¤u anlafl›ld›. Ayr›ca stent distalinde bifazik ak›m saptanan di¤er bir olguda, stent patent olmas›na karfl›n abdominal aortada lümenin %50‘si tromboze anevrizma saptand›. Bu olguda takip süresinde %50’ye ulaflan stenoz nedeniyle ikinci kez giriflim yap›ld›. Renkli Doppler US ile 28 olguda 38 stent patensisi gösterilebildi. Renkli Doppler US’de duyarl›l›k %95, özgüllük %100 olarak saptand› (Resim 1-2-3). Çok kesitli BT, çok say›da vasküler hastal›¤›n de¤erlendirilmesinde h›zl› ve güvenilir vasküler görüntüleme 120 Aorta ‹lyak Stent Patensisinin De¤erlendirilmesinde Renkli Doppler USG ve Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografi Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas› tekni¤idir. Çeflitli plan ve aç›lardan anatomik görüntülemeyi ortaya koyabilmesi, volümetrik görüntüleme olana¤› sa¤lamas› ve daha az invaziv bir metot oluflu avantajlar›d›r. Rubin ve arkadafllar› BTA ve konvansiyonel anjiyografiyle arteryel segmentlerin görüntülenmesinin %100 konkordans gösterdi¤ini saptam›fllard›r(16). Bir baflka çal›flmada BTA ile anjiyografi bulgular›n›n karfl›laflt›r›lmas›nda BTA duyarl›l›¤› %96, özgüllü¤ü %93 bulunmufltur(17). ÇKBTA arteryel aterosklerotik hastal›¤› göstermede anjiyografi kadar baflar›l› olup krural bölgede daha fazla vasküler bölge saptad›¤› bildirilmifltir(18). BT cihazlar›ndaki geliflmeler ÇKBT’yi anjioyografiye alternatif bir görüntüleme metodu haline getirmektedir. Örne¤in 4 kesitli bilgisayarl› tomografi cihaz› ile alt ekstremitelerde stenoz saptanmas›nda duyarl›l›k düflük bulunurken, 16 detektörlü BT cihazlar›n›n periferik arter hastalar›nda aorta-ilyak ve alt ekstremite arterlerinin de¤erlendirilmesinde anjiyografiye alternatif, do¤ru ve noninvaziv bir yöntem oldu¤unu bildiren çal›flmalar mevcuttur(19,20). Ayr›ca periferik arter hastal›¤›nda anjiyografi yerine noninvaziv ÇKBT kullan›m›n›n tedavi karar› için yeterli bilgi sa¤lad›¤›n› ve görüntüleme maliyetini azaltt›¤›n› bildiren çal›flmalar da mevcuttur(21). Stent patensisinin gösterilmesinde ÇKBT ile oturmufl bir protokol yoktur. Daha çok koroner arterlere uygulanan stent patensisini göstermeye yönelik çal›flmalar mevcuttur. Çal›flmam›zda BTA bulgular›na göre stent patensisi %100 olarak saptand›. (Resim 4-5). Magnifiye reformat aksiyel ve MPR uygulamalarda 9 olguda (%22.5) intimal hiperplazi ile uyumlu stent içi hipodens alanlar saptanm›flt›r (Resim 6-7). Lezyonlardan 5’i E‹A’de olup 3 lezyonun uzunlu¤u 50 mm’nin üzerindedir. Bu da vasküler yap›n›n çap›n›n azalmas› ve stenotik segment mesafesinin artmas›n›n intimal hiperplaziyi art›rd›¤›n› düflündürmektedir. ‹ntimal hiperplazinin gösterilmesinde alt›n standart invaziv ve pahal› bir uygulama olan intravasküler ultrason(‹VUS)’dur(22). Yeni birçok teknolojik geliflmeye karfl›n intimal hiperplazi hala çözümlenmemifl bir sorun oluflturmaktad›r. Anjiyoplastik uygulamalar›n %5-30’unda intimal hiperplaziye sekonder baflar›s›zl›k söz konusudur(23). Sonuç olarak uygun lezyonlarda endovasküler stent uygulamas› cerrahi tedaviye göre noninvaziv ve etkin bir tedavi seçene¤i haline gelmifl olup; geliflen teknoloji ile birlikte stent patensisinin takibinde ÇKBT’nin kullan›labilece¤i düflünülse de bu konuda randomize çok merkezli çal›flmalara ihtiyaç vard›r. KAYNAKLAR 1. Manegement of peripheral arterial disease, TASC Working Group, Eur J Vasc Endovasc Surg 2000;19. 2. Enver Duran. Kalp ve Damar Cerrahisi. Edirne 2004; s563–769 3. Henry et al. Which stent for which lesion in peripheral interventions? Tex Heart Inst J 2000; 27(2): 119–126. 4. Karl Schürmann et al. Long-term Results 10 Years after Iliac Arterial Stent Placement- RSNA Radiology 2002;224:731–738. 5. Gary P. Siskin, MD, Meridith Englander, MD, Sean Roddy et al.Results of Iliac Artery Stent Placement in Patients Younger than 50 Years of Age Journal of Vascular and Interventional Radiology 2002;13:785-790 . 6. Park KB et al. Stent placement for chronic iliac arterial occlusive disease: the results of 10 years experience in a single institution.Department of Radiology and the Center for Imaging Science, Samsung Medical Center, Sungkyunkwan University School of Medicine, Seoul, Korea, Korean Radiol 2005 OctDec;6(4):256-266. 7. Crawford et al.Aortailiac occlusive disease: factors influencing survival and function following reconstructive operation over a twenty-five year period- Surgery 1981;90:1555. 8. Martinez et al. Influence of distal arterial occlusive disease on prognosis following aortobifemoral by pass.; Surgery 1980; 88:795. 9. Redman A, Cope L, Uberi R. Iliac artery injury following place- ment of the Memotherm arterial stent. Cardiovasc Intervent Radiol 2001; 24:113-116. 10. Gardiner et al. Complications of transluminal angioplasty –Radiology 1986;159; 201–208. 11. De Vries SO, Hunink MG, Results of aortic bifurcation grafts for aortoiliac occlusive disease: a meta analysis.J vasc Surg 1997;26:558-569. 12. Zwiebel,Pelerito / Çev.Mihrimanl› ‹ .Vasküler Ultrasona Girifl, Istanbul 2006; s3-91, s253-297, s341-381, s513-553. 13. Atherosclerotic Vascular Disease Conference Writing Group IV: Imaging Jeffrey W. Olin, DO, Chair; John A. Kaufman, MD et al. Circulation 2004;109:2626–2633. 14. Mewissen MW et al. The role of duplex scaning versus angiography in predicting outcome after balon angioplasty in the femoropopliteal artery –J vasc Surg 1992;15; 860–865. 15. Katsamouris AN, et al. Can ultrasound replace arteriography in the management of chronic arterial occlusive disease of the lower limb? Eur J Vasc Endovasc Sur 2001 Feb;21(2):155-159. 16. Rubin GD. Techniques for performing multidetector-row computed tomographic angiography –Tech Vasc Interv Radiol. 2001;4:2–14, 17. Carlo Catalano. Multi-Detector Row CT Angiography Accurate in Infrarenal, Lower Extremity Arterial Disease - Radiology 121 Aorta ‹lyak Stent Patensisinin De¤erlendirilmesinde Renkli Doppler USG ve Çok Kesitli Bilgisayarl› Tomografi Bulgular›n›n Karfl›laflt›r›lmas› 2004;231:555–563. 18. Michael L. Martin, et al. Multidetector CT Angiography of the Aortoiliac System and Lower Extremities: A Prospective Comparison with Digital Subtraction Angiography AJR 2003; 180:1085-1091. 19. Edwards AJ, et al. Multidetector row CT angiography of the lower limb arteries: a prospective comparison of volume-rendered techniques and intra-arterial digital subtractioN angiography. Clin Radiol. 2005;60:85–95. 20. Willmann JK, et al. Aortoiliac and Lower Extremity arteries asses- 122 sed with 16-Dedector Row CT angiography: Prospective Comparision with Digital Subtraction Angiography. Radiology 2005:236;1083–1093 21. Kock MC, et al.DSA versus multi-detector row CT angiography in peripheral arterial disease:randomized controlled trial. Radiology 2005; 237:727–737. 22. Haimovici . Haimovici's vascular surgery priciples and technigues 2004; s7-175. 23. Kent KC et al. Int›mal hyperplasia –Stil here after all years these years! Ann Vasc Surg 2004;18.135–137. Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (1) ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i Yücel Canca1, Gamze K›l›ço¤lu1, Burcu An›l Narin1, Esin Yencilek1, Rukiye K›l›çaslan1, Deniz Arslan1, M. Masum fiimflek1 ÖZET Amaç: Hastanemize yeni gelen noninvaziv bir yöntem olmas› nedeniyle ÇKBT kolonografinin eriflkin yafl grubundaki kolorektal kanser riski yüksek hastalarda, kolorektal polip ve kitlelerin saptanmas›ndaki tan›sal etkinli¤ini de¤erlendirmektir. Gereç ve Yöntem: fiubat 2008 ile Ocak 2009 tarihleri aras›nda Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Genel Cerrahi ve Gastroenteroloji polikliniklerine baflvuran, yafllar› 43-81 aras›nda (ortalama:60±11) de¤iflen 22 hasta (11 erkek)(11 kad›n) çal›flmaya al›nd›. Çal›flmaya 50 yafl üzeri hastalar, hematokezya flikayeti, gaytada gizli kan pozitifli¤i, demir eksikli¤i anemisi klini¤i, polip öyküsü, ailesinde kolorektal kanser öyküsü, kolon kanseri nedeniyle geçirilmifl operasyon öyküsü olanlar ve ayr›ca kolorektal kanser flüphesi bulunan hastalar, uygulanamayan veya tamamlanmayan konvansiyonel kolonoskopi öyküsü olan hastalar dahil edilmifltir. ÇKBT kolonografi Somatom Sensation Siemens 40 syngo CT 2007S cihaz› ile yap›ld›. BT kolonografi ve konvansiyonel kolonoskopi tetkikleri ayn› gün içerisinde önce BT kolonografi daha sonra da konvansiyonel kolonoskopi fleklinde uyguland›. Saptanan kolon patolojileri lokalizasyonlar›na göre tan›mlanarak konvansiyonel kolonoskopi tetkikinin sonucundan ba¤›ms›z olarak raporland›. Bulgular: BT kolonografi yap›lan 22 olgudan ikisinde t›kay›c› kolon kanseri nedeniyle proksimal kolon de- 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹stanbul ¤erlendirilemezken birinde kolonik tortüözite nedeniyle hepatik fleksuradan ileriye geçilemedi ve bu üç hastada konvansiyonel kolonoskopi tetkiki tamamlanamad›. Çal›flmaya al›nan 22 hastadan 11 i(%50) normal olarak de¤erlendirilirken, 11 tanesinde(%50) patoloji saptand›. Konvansiyonel kolonoskopide tespit edilen 30 polipoid lezyondan 25 tanesi BT kolonografi ile do¤ru olarak saptan›rken, saptanamayan lezyonlar›n retrospektif incelemede rezidü gayta veya mukoza katlant›lar› ile kar›flt›r›ld›¤› anlafl›ld›. BT kolonografinin tüm poliplerde duyarl›l›¤› %83,33, özgüllü¤ü %83,33, pozitif prediktif de¤er %92,59, negatif prediktif de¤eri ise %66,67 olarak hesapland›. BT kolonografinin polipoid lezyonlar›n boyutlar›na göre lezyonlar› saptamadaki duyarl›l›¤› ise 5mm’nin alt›ndaki poliplerde %72,72, 6–9mm aras›ndaki poliplerde %84,61, 10mm’den büyük poliplerde %100 olarak bulundu. Sonuç: Noninvaziv bir yöntem olan ÇKBT, invazif bir metod olan konvansiyonel kolonografi ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda hasta rahat›, maliyeti ve potansiyel komplikasyonlar aç›s›ndan avantajlar› nedeniyle kolorektal poliplerin tarama ve tan›s›nda, ayr›ca t›kay›c› lezyon varl›¤› gibi konvansiyonel kolonoskopinin tamamlanamad›¤› durumlarda proksimal kolon segmentlerini de¤erlendirmesinde alternatif olarak kullan›labilecek noninvazif etkin bir görüntüleme yöntemidir. Anahtar kelimeler: ÇKBT Kolonografi, polip, konvansiyonel kolonografi ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i THE DIAGNOSTIC VALUE OF MDCT COLONOGRAPHY IN DETECTION OF COLORECTAL POLYPS Purpose: To evaluate the diagnostic value of MDCT colonography, a new noninvasive method, in identifying colorectal polyps in adult patients with a high risk for colonic cancer. Method: From February 2008 to January 2009 a total of 22 patients (11 men, 11 women) with a mean age of 60.63 years (range 43-81 years) were examined. Inclusion criteria were age over 50 years, history of rectal bleeding, occult blood in feces, iron deficiency anemia, history of polyps, familial colonic cancer, previous surgery due to colorectal cancer and incomplete conventional colonography due to technical difficulties. MDCT colonography was performed with a 40 slice scanner (Somatom Sensation Siemens 40 syngo CT 2007S). After completing MDCT colonography, conventional colonoscopy was performed on the same day. Pathological findings in MDCT colonography were defined according to the localization of the pathology in the colon and reported on the same day independently from conventional colonography examination. Results: Of the 22 patients, conventional colonoscopy was incomplete in 3 patients due to obstructive colonic cancer in two and colonic tortuosity in one. Colonic pathologies were detected in 11 patients (%50). Of the 30 polipoid lesions which were detected by conventional colonography, 25 lesions were also detected by MDCT colonography. Retrospective analysis of the data shows that 5 of the 30 polipoid lesions were missed in MDCT colonography because of residual feces and mucosal folds. Sensitivity and specificity of MDCT colonography were 83.33% and 83.33%, respectively. Positive predictive value was 92.59% but negative predictive value was 66.67%. The sensitivity of the technique for polipoid lesions smaller than 5 mm, between 6-9 mm and over 10 mm was found to be 72.72%, 84.61% and 100%, respectively. Conclusion: MDCT colonography is a noninvasive diagnostic method. Compared to conventional colonography which is an invasive method, MDCT colonography has reasonable sensitivity and specificity values in the diagnosis of the colonic polyps. Because of its noninvasive nature it may be accepted as an alternative to conventional colonography. Keywords: MDCT colonography, colon, polyps, conventional colonography. AMAÇ Kolorektal kanserler geliflmifl ülkelerde ciddi morbidite ve mortaliteye yol açan önemli bir sa¤l›k sorunudur. Kolorektal kanserlerin ço¤unlu¤u varolan adenomatöz poliplerden geliflir. Bu adenomatöz polipkarsinom süreci 10–15 y›l olup bu süreçte prekanseröz adenomatöz poliplerin saptanmas› ve tedavisi mümkündür (1). Bu amaçla yap›lan birçok prospektif, vaka-kontrol çal›flmalar› ve prediktif çal›flmalarda, çeflitli tarama stratejilerinin ve testlerinin kolorektal kanser mortalitesini azaltt›¤› kan›tlanm›flt›r (2,3,4,5,6). Bu aç›dan bak›ld›¤›nda kolorektal kanserler önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastal›k olarak görülmektedir. Bu sebeple prekanseröz adenomatöz lezyonlar›n tan›s› için tarama yöntemlerinin uygulanmas› kolorektal kanser mortalite ve morbiditesini azaltmak aç›s›ndan büyük önem tafl›maktad›r. 2008 y›l›nda Amerikan Kanser Derne¤i 50 yafl ve üzeri asemptomatik eriflkinlerde adenomatöz polip ve kolorektal kanserin erken tan›s› için tetkikleri iki gruba ay›r›p afla¤›da belirtilen flekilde öneride bulunmufltur (7): Kolorektal kanserleri saptamaya yönelik tetkikler: • Yüksek duyarl›l›kl› gaytada gizli kan testi, y›lda bir kez veya • Yüksek duyarl›l›kl› immunokimyasal gayta testi, y›lda bir kez veya • Yüksek duyarl›l›kl› gayta DNA testi, süre belirsiz Adenomatöz polip ve kolorektal kanserleri saptamaya yönelik tetkikler: • Fleksibl sigmoidoskopi, her 5 y›lda bir veya • Konvansiyonel kolonoskopi, her 10 y›lda bir veya • Çift kontrastl› baryumlu kolon grafisi, her 5 y›lda bir veya • Bilgisayarl› tomografi (BT) kolonografi, her 5 y›lda bir Yeni gelifltirilen çok kesitli bilgisayarl› tomografi (ÇKBT) cihazlar› ile yap›lan çal›flmalarda, h›zl› çekim süresi ve yüksek uzaysal rezolüsyon sayesinde 3mm’den küçük poliplerin dahi saptanabilece¤i kaliteli sanal rekonstrüksiyonlar yap›labilmektedir. BT kolonografi kolon lümeninin yan› s›ra kolon d›fl› organ, vasküler ve kemik yap›lar› da görüntüleyerek ekstrakolonik patolojileri saptamada olanak sa¤lamaktad›r. Yap›lan çal›flmalar BT kolonografinin nispeten güvenilir ve minimal invaziv olmas› nedeni ile kolorektal hastal›klar aç›s›ndan di¤er tarama yöntemlerine iyi bir alternatifoldu¤unu göstermektedir (8). Kolorektal kanserlerinin evrelemesinde “Amerikan Joint Com- 124 ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i mittee on Cancer (AJCC)” taraf›ndan önerilen TNM s›n›flamas› ve evreleme sistemi kullan›lmaktad›r (9). Konvansiyonel kolonoskopinin temel endikasyonlar›ndan biri adenomatöz poliplerin tespiti ve ç›kar›lmas›d›r. Kolonoskopi kolorektal hastal›klar›n tan›s›nda alt›n standart yöntem olmakla beraber (10) günümüzde kolon kanserinin tespit edilmesinde görüntüleme ve bilgisayarl› sistemlerde devam eden geliflmeler, polip ve erken evre kolon kanserinin tespit edilmesinde rutin olarak kullan›lmamakla birlikte, BT’nin önemli rol oynamas›na olanak sa¤lamaktad›r (11). Bu çal›flman›n amac›, eriflkin yafl grubundaki kolorektal kanser riski yüksek hastalarda, ÇKBT kolonografinin kolorektal polip ve kitlelerin saptanmas›ndaki tan›sal etkinli¤ini de¤erlendirmektir. GEREÇ ve YÖNTEM fiubat 2008 ile Ocak 2009 tarihleri aras›nda Haydarpafla Numune Hastanesi Genel Cerrahi ve Gastroenteroloji klinikleri taraf›ndan 23 hasta BT kolonografi çekimi için Radyoloji klini¤ine yönlendirildi. 50 yafl üzeri hastalar, hematokezya flikayeti, gaytada gizli kan pozitifli¤i, demir eksikli¤i anemisi klini¤i, polip öyküsü, ailesinde kolorektal kanser öyküsü, kolon kanseri nedeniyle geçirilmifl operasyon öyküsü olanlar ve kolorektal kanser flüphesi bulunan hastalar, konvansiyonel kolonoskopi uygulanamayan veya tetkikleri tamamlanamayan hastalar çal›flmaya dahil edildi. Çal›flmaya al›nan tüm hastalar tetkik hakk›nda bilgilendirildi. 23 hastadan biri yetersiz barsak temizli¤i nedeni ile çal›flma d›fl›nda b›rak›ld›. Kalan 22 hasta (11 erkek, 11 kad›n) 43–81 yafllar› aras›nda olup ortalama yafllar› 60,63±11,55’di. Konvansiyonel kolonoskopi ve BT kolonografi tetkikleri ayn› gün içerisinde yap›ld›. Hastalara ilk olarak BT kolonografi daha sonra da konvansiyonel kolonoskopi uyguland›. Hastalara BT kolonografi tetkikinden iki gün önce barsak temizleme protokolü uyguland›. Bu amaçla hastalara diyetin birinci günü ya¤s›z, hafif ve posa b›rakmayan g›dalar, ikinci günü sadece berrak s›v› g›dalar (›hlamur çay›, bal, süzülmüfl et suyu, komposto, viflne suyu, tavuk suyu, sade jöle, tanesiz ve posas›z çorba sular›) rejimi uyguland›. Hastalar ilk gün akflam yeme¤i sonras› 90ml sodyum fosfat preparat› (Fleet Phospho-soda), ikinci gün yar›s› ö¤len, yar›s› akflam yeme¤i sonras› olmak üzere toplam 90 ml sodyum fosfat preparat› kulland›. BT kolonografi çekimleri 40 dedektörlü ÇKBT (Somatom Sensation Siemens 40 Syngo CT 2007S) ci- haz› ile yap›ld›. 40x0,6mm’lik dedektör kolimasyonu, 120 kV, 50 mAs, 1,4 pitch, 0,5 sn’lik gantri rotasyon parametreleri ile çekimler gerçeklefltirildi. BT imajlar› 1mm kal›nl›¤›nda ve 0,6mm’lik rekonstrüksiyon intervali ile rekonstrükte edildi. Hastan›n daha az radyasyona maruz kalmas› amac›yla pron pozisyonda mAs düflürülerek çekimler yap›ld› (30 mAs). Tüm bat›n 10–15 sn (ortalama 13 sn) içerisinde kesintisiz tek bir nefes tutumuyla tarand›. Saptanan kolon patolojilerinin lokalizasyonlar›, çekum, ç›kan kolon, transvers kolon, inen kolon, sigmoid ve rektum olmak üzere kolonu 6 segmente ay›rarak tan›mland›. Tüm hastalar ayn› gün yap›lan konvansiyonel kolonoskopi tetkikinin sonucundan ba¤›ms›z olarak raporland›. Bir lezyonu, ayn› anatomik segmentte, benzer morfolojik yap› ve boyutta konvansiyonel kolonoskopi ve BT kolonografi tetkiklerinin her ikisi de tespit etmifl ise gerçek pozitif olarak de¤erlendirildi. Her iki yöntemde de ayn› segmentlerde herhangi bir bulgu saptanmam›fl ise gerçek negatif olarak tan›mland›. E¤er bir lezyon BT kolonografide tan›mlanm›fl ancak konvansiyonel kolonoskopide ayn› segmentte herhangi bir lezyon tan›mlanmam›fl ise yanl›fl pozitif olarak de¤erlendirildi. Bir lezyon konvansiyonel kolonoskopide tespit edilmifl ancak BT kolonografide ayn› segmentte saptanmam›fl ise yanl›fl negatif olarak de¤erlendirildi. Her iki tetkikte de bir lezyon ayn› segmentte, benzer morfolojik özelliklere sahip ancak boyut bak›m›ndan birbirinden bir miktar (4mm’ye kadar) farkl› ise ayn› lezyon olarak kabul edildi. BULGULAR BT kolonografi yap›lan 22 olgudan 3’ünde konvansiyonel kolonoskopi tetkiki tamamlanamad›. Konvansiyonel kolonoskopi ifllemi tamamlanamayan üç olgunun ikisinde t›kay›c› kolon kanseri (resim 1) nedeniyle proksimal kolon de¤erlendirilemezken birinde kolonik tortüözite nedeniyle hepatik fleksuradan ileriye geçilemedi. Konvansiyonel kolonoskopi yap›lan 22 olgunun 11 tanesi (%50) normal olup 11 tanesinde (%50) patoloji saptand›. Patoloji saptanan 11 olgudan 4 tanesinde 1, 2 tanesinde 2, 1 tanesinde 3, 1 tanesinde 4 ve 3 tanesinde 5 polipoid lezyon saptand›. Toplam 30 polipoid lezyondan 11 tanesi (%36,7) 5mm ve daha küçük, 13 tanesi (%43,3) 6–9mm aras›nda, 6 tanesi (%20) 10mm ve üzerindeydi. Lezyonlar›n lokalizasyon da¤›l›mlar›na bak›ld›¤›nda 6 tanesi (%20) çekum, 125 ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i Resim 1. Konvansiyonel kolonoskopi tetkiki tamamlanamayan 54 yafl›nda erkek hasta; rektum yerleflimli lümende belirgin daralmaya neden olan kitlenin 3B endoluminal (A), BT kolonografi tetkikinde (B) kitlenin yol açt›¤› elma yeni¤i fleklinde hava sütunu defekti gözlenmektedir. Histopatolojik incelemede adenokarsinom tan›s› ald›. Tablo 1: Konvensiyonel kolonoskopide saptanan polipoid lezyonlar›n boyut ve lokalizasyon da¤›l›m›. Tablo 2: BT Kolonografide saptanan polipoid lezyonlar›n boyut ve lokalizasyon da¤›l›m›. 126 ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i Resim 2. . 53 yafl›nda erkek hasta; sigmoid kolon yerleflimli divertiküle ait 3B endoluminal görüntülerde (A) tipik periferal gölgelenme ve konveksite görünümü, 2B aksiyel (B) görüntülerde kolon lümeninin d›fl›na taflan hava cebi fleklindeki görünümü. Tablo 3: BT Kolonografinin Lezyonlar› Saptamadaki Duyarl›l›¤›. Tablo 4: BT Kolonografinin Polipoid Lezyonlar›n Boyutlar›na Göre Lezyonlar› Saptamadaki Duyarl›l›¤›. 1 tanesi (%3,3) ç›kan kolon, 9 tanesi (%30) transvers kolon, 9 tanesi (%30) inen kolon, 3 tanesi (%10) sigmoid kolon ve 2 tanesi rektum yerleflimliydi (Tablo 1). Konvansiyonel kolonoskopide tespit edilen 30 polipoid lezyondan 25 tanesi BT kolonografi ile do¤ru olarak saptand› (Tablo 2). Retrospektif inceleme sonucunda saptanamayan lezyonlar›n rezidü gayta nedeniyle veya mukoza katlant›lar› ile kar›flt›r›ld›¤› anlafl›ld›. Yanl›fl pozitif olarak saptanan 2 polipoid lezyonun haustralar aras›na girmifl gayta retansiyonu ne- deniyle kar›fl›kl›¤a yol açt›¤› anlafl›ld›. Ayr›ca polipoid lezyon saptanan 11 olgudan 4’ünde multipl divertiküller (resim 2) ve 1’inde non-spesifik kolit ile uyumlu mukozal de¤ifliklikler rapor edildi. BT kolonografinin tüm poliplerde duyarl›l›¤› %83,33, özgüllü¤ü %83,33, pozitif prediktif de¤er %92,59, negatif prediktif de¤eri ise %66,67 olarak hesapland› (Tablo 3). BT kolonografinin polipoid lezyonlar›n boyutlar›na göre lezyonlar› saptamadaki duyarl›l›¤› 5mm’nin al- 127 ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i Resim 3. 63 yafl›nda erkek hasta; inen kolon yerleflimli 8 mm çap›nda sapl› polipin 3B endoluminal (A), (B), ve koronal MPR görüntüleri. Histopatolojik incelemede tubüler adenom tan›s› ald›. Resim 4. 77 yafl›nda erkek hasta; rektum yerleflimli 10mm çap›nda genifl tabanl› (sesil) polipin 3B endoluminal (A), konvansiyonel kolonoskopi (B), görüntüleri. Histopatolojik incelemede tubüler adenom tan›s› ald›. t›ndaki poliplerde %72,72, 6–9mm aras›ndaki poliplerde %84,61, 10mm’den büyük poliplerde %100 olarak bulundu (Tablo 4). Boyutlar› 5mm ve alt›ndaki 11 polipoid lezyondan 2 tanesi 3mm boyutlar›ndayd›. Konvan siyonel kolonoskopide tespit edilen bu iki lezyondan biri BT kolonografide tespit edilemedi. Boyutu 5mm ve alt›ndaki lezyonlardan 5 tanesi 4mm boyutlar›ndayd›. Histopatolojik tan›s› hiperplastik adenom olan 4 tanesi BT kolonografide do¤ru olarak tespit edilirken, adenomatöz polip tan›s› alan 1 tanesi tespit edi- lemedi. Boyutu 5mm olan 3 lezyondan 2’si adenomatöz polip, 1’i hiperplastik polip tan›s› ald›. Bu lezyonlardan hiperplastik tan›s› alm›fl polipoid lezyon BT kolonografide tespit edilemedi. Boyutlar› 6–9mm aras›ndaki 13 lezyondan 6 tanesi 6mm boyutlar›ndayd›. Bu 6 polipoid lezyondan 2 tanesi hiperplastik polip, 4 tanesi adenomatöz polip tan›s› ald›. Adenomatöz polip tan›s› alan 6mm boyutlar›ndaki lezyonlardan biri BT kolonografide tespit edilemedi. Boyutlar› 6–9mm aras›ndaki lezyonlardan 5 tanesi 7mm boyutlar›ndayd›(resim 3). 128 ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i Tablo 5: BT Kolonografinin Polipoid Lezyonlar›n Boyutlar›na Göre Lezyonlar› Saptamadaki Duyarl›l›¤›. Boyutu 10mm ve üzerindeki 6 polipoid lezyondan 10mm (resim 4) ve 12mm boyutunda ölçülen iki tanesi adenomatöz polip tan›s› ald›. Boyutu 16mm ölçülen 1 lezyon tubülovillöz zemininde geliflen adenokarsinom tan›s› ald›. 50mm boyutundaki 1 lezyon lipom tan›s› ald›. Boyutu 40mm ve 50mm olan di¤er iki lezyonun histopatolojik tan›s› adenokarsinom idi. Bu alt› lezyon da BT kolonografide tespit edildi. Polipoid kitlelerin histopatolojilerine bak›ld›¤›nda, %33,3’ünün hiperplastik polip, %53,3’ünün adenomatöz polip, %3,3’ünün lipom ve %10’unun adenokarsinom oldu¤u görülmüfltür. BT kolonografinin hiperplastik polipleri saptamadaki duyarl›l›¤› %80, adenomatöz polipleri saptamadaki duyarl›l›¤› %81,25, lipomlar› saptamadaki duyarl›l›¤› %100, adenokarsinomlar› saptamadaki duyarl›l›¤› %100’dür. TARTIfiMA Kolorektal kanserler günümüzde ciddi morbidite ve mortaliteye yol açan önemli bir sa¤l›k sorunudur. Kolon kanserleri ABD’de en s›k üçüncü (12) ve Avrupa’da en s›k ikinci kanser tipi olarak tan›mlanm›fl olup, her iki cinsiyette de kansere ba¤l› ölümlerde de ikinci s›rada yer almaktad›r (13). Bu çal›flmalardaki kolorektal kanserlerin insidans› ve mortalitesindeki yüksek oranlara ra¤men son y›llarda bu oranlar giderek azalmaktad›r. Bu azalman›n nedeni kolorektal kansere yönelik tarama programlar› sayesinde henüz kansere dönüflmemifl adenomatöz poliplerin ya da küçük ve lokal olarak kalm›fl kanserlerin tespiti ve tedavisindeki geliflmelerdir. Bu amaçla kullan›lan en önemli tarama protokolü konvansiyonel kolonoskopidir (4). Konvansiyonel kolonoskopi ve bunun d›fl›ndaki tarama testleri (gaytada gizli kan testi, çift kontrast baryumlu kolon grafisi) baz› s›n›rl›l›klara sahiptir. Bu nedenle yeni tan› ve tarama yöntemlerine ihtiyaç duyulmufltur. Vining ve ark. (14), 1994 y›l›nda ilk kez BT kolonografiyi tan›mlam›fllard›r. Bu tetkik daha sonra gelifltirilmifl ve 2008 y›l›nda Amerikan Kanser Derne¤i taraf›ndan tarama yöntemi olarak kabul edilmifltir. Konvansiyonel kolonoskopi ve BT kolonografinin her ikisinde de öncelikli olarak istenen hasta uyumudur. Konvansiyonel kolonoskopide bu oran %40 civar›ndad›r (15). BT kolonografinin ve konvansiyonel kolonoskopinin rahats›zl›k verici yanlar›ndan biri olarak barsak temizli¤ini sorgulayan yay›nlarda ise ço¤u hasta bu konuda BT kolonografiyi konvansiyonel kolonografiye tercih etmifllerdir (16,17,18,19). BT kolonografi tetkiki s›ras›nda kolon d›fl› patolojiler de tespit edilebilmektedir. 681 asemptomatik hasta üzerinde yap›lan bir çal›flmada rastlanan lezyonlar yüksek, orta ve düflük klinik öneme sahip olarak s›n›fland›r›lm›flt›r. Bu çal›flmada hastalar›n %10’unda yüksek klinik öneme sahip bulgular elde edilmifltir (20). Yap›lan baflka bir çal›flmada hastalar›n %57’sinde kolon d›fl› patolojiler saptanm›flt›r (21). Bizim çal›flmam›zda BT kolonografi s›ras›nda %40 oran›nda kolon d›fl› patolojilere rastlad›k. BT kolonografi, konvansiyonel kolonoskopinin tamamlanamad›¤› durumlarda iyi bir alternatiftir. T›kay›c› kolon kanserlerinde kolonun proksimalinin de¤erlendirilmesinde konvansiyonel kolonoskopi yeter- 129 ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i siz kalmaktad›r, ki bu durum tamamlanamayan konvansiyonel kolonoskopinin en önemli nedenlerindendir. Morrin ve ark.’n›n yapt›¤› çal›flmada tamamlanamayan kolonoskopi sonras› yap›lan BT kolonografi, hastalar›n %90’›nda kolonoskopi ile incelenemeyen alanlar›n de¤erlendirilmesini sa¤lam›flt›r (22). Bizim çal›flmam›zda, iki tanesi t›kay›c› kolon kanseri, bir tanesi kolonik tortüözite nedeniyle konvansiyonel kolonoskopisi tamamlanamayan 3 olguya BT kolonografi tetkiki yap›ld›. Bu üç vakadan birinde konvansiyonel kolonoskopide de¤erlendirilemeyen çekal bölgede BT kolonografide bir adet polip saptad›k. Konvansiyonel kolonoskopinin kolon kanserinin tespitinde duyarl›l›¤› %90–95, 1cm veya daha büyük poliplerin tespitinde duyarl›l›¤› %90, 1cm’den küçük poliplerin tespitinde duyarl›l›¤› %75’tir (23,24). Yap›lan bir çal›flmada ise kolonoskopinin özgüllü¤ü %100’e ç›kmaktad›r (25,26). BT kolonografi ile konvansiyonel kolonoskopiyi karfl›laflt›ran baz› çal›flmalarda 5mm veya daha küçük polipler için BT kolonografinin duyarl›l›¤› %3–12, 6–9mm boyutundaki polipler için %33–70, 10mm ve daha büyük boyutlardaki polipler için %82–93 bulunmufltur. Özgüllü¤ü ise %90–97 olarak bildirilmifltir (27,28). BT kolonografinin etkinli¤ini de¤erlendiren, 2003 y›l›nda yap›lan 1324 hasta, 1411 polip içeren bir metaanalizde duyarl›l›k 10mm ve büyük polipler için % 81 iken, 6–9 mm polipler için %62, 5mm ve daha küçük polipler için %43 olarak bulunmufltur (29). Biz çal›flmam›zda BT kolonografinin duyarl›l›¤›n› 5mm’den küçük polipler için %72,72, 6-9mm aras›ndaki polipler için %84,61 ve 10mm’den büyük polipler için %100 bulduk. Tablo-5'te baz› çal›flmalarda kolorektal kanserlerde kullan›lan tarama metotlar›ndan konvansiyonel kolonoskopi ve BT kolonografi aras›ndaki karfl›laflt›rmal› sonuçlar yer almaktad›r (30). Yukar›da verilen bilgilere ek olarak Graser ve ark.’n›n 2009 y›l›nda yay›nlanan çal›flmas›nda ise konvansiyonel kolonoskopi ve BT kolonografi incelemelerinin ilerlemifl kolonik neoplazileri saptamadaki duyarl›l›klar› s›ras›yla %100 ve %96,7 bulunmufltur (31). Bu çal›flmalarda da belirtildi¤i gibi teknikte ve yaz›l›m programlar›ndaki geliflmeler sayesinde BT kolonografinin etkinli¤i artm›fl ve sonuçta BT kolonografi kolorektal patolojilerde tarama yöntemi olarak kabul görmüfltür (7). SONUÇ BT kolonografinin konvansiyonel kolonoskopiye göre bir tak›m üstünlükleri vard›r. BT kolonografi güvenli, minimal invaziv ve sedasyon gerektirmeyen bir yöntemdir. Hasta konforu yüksektir. Konvansiyonel kolonoskopiye göre hasta için ifllem süresi k›sad›r. T›kay›c› lezyon varl›¤› gibi konvansiyonel kolonoskopinin tamamlanamad›¤› durumlarda proksimal kolon segmentlerinin de¤erlendirmesine olanak sa¤lar. Kolonda ileri-geri inceleme yaparak, haustralar›n arkas›na saklanm›fl lezyonlar› da saptayabilir. Ek olarak kolon d›fl› patolojiler de de¤erlendirilebilir. Ayr›ca BT kolonografi daha sonra baflka bir radyolog taraf›ndan da incelenebilir, ikinci görüfl al›nabilir. BT kolonografinin dezavantajlar› aras›nda hala iyi bir barsak temizli¤ine ihtiyaç oluflu, küçük ve yass› lezyonlar›n tespitinin güç oluflu, de¤erlendiren radyologlar›n deneyimine göre sonuçlar›n de¤iflebilirli¤i, uzun de¤erlendirme süresi, hastalar›n radyasyon almas› say›labilir. Ancak en önemli dezavantaj› BT kolonografide saptanan lezyonlar›n konvansiyonel kolonoskopiyle desteklenmesi ve tedavi edilmesinin gereklili¤idir. Bu bilgiler göz önüne al›nd›¤›nda, BT kolonografi, kolorektal polip ve kanserlerin tarama ve tan›s›nda di¤er görüntüleme yöntemlerine iyi bir alternatiftir. 130 ÇKBT Kolonografinin Kolorektal Poliplerin Saptanmas›ndaki Tan›sal Etkinli¤i KAYNAKLAR 1. Morson BC. Evolution of the cancer of colon and rectum. Cancer 1974; 34:845–849. 2. Mandel JS, Bond JH, Church TR, et al. Reducing mortality from colorectal cancer by screening for fecal occult blood. N Engl J Med 1993; 328:1365–1371. 3. Hardcastle JD, Chamberlain JO, Robinson MH, et al. Randomised controlled trial of faecal-occult-blood screening for Colorectal cancer. Lancet 1996; 348:1472–1477. 4. Kronborg O, Fenger C, Olsen J, et al. Randomised study of screening for colorectal cancer with faecal-occult-blood test. Lancet 1996; 348:1467–1471. 5. Selby JV, Friedman GD, Quesenberry CP Jr, et al. A case-control study of screening sigmoidoscopy and mortality from Colorectal cancer. N Engl J Med 1992; 326:653–657. 6. Newcomb PA, Norfleet RG, Storer BE, et al. Screening sigmoidoscopy and colorectal cancer mortality. J Natl Cancer Inst 1992; 84:1572–1575. 7. Levin B, Lieberman DA, McFarland B, et al. Screening and Surveillance for the Early Detection of Colorectal Cancer and Adenomatous Polyps, 2008: A Joint Guideline from the American Cancer Society, the US Multi-Society Task Force on Colorectal Cancer, and the American College of Radiology CA Cancer J Clin, May 1, 2008; 58(3):130–160. 8. Fenlon HM, Nunes DP, Schroy PC 3rd, Barish MA, Clarke PD, Ferrucci JT. A comparison of virtual and conventional colonoscopy for the detection of colorectal polyps. N Engl J Med 1999; 341:1496–1503. 9. American Joint Committee on Cancer. Colon and rectum. Philadelphia: Lippincott– Raven, 2002; 113. 10. Hafner M, Conventional Colonoscopy: Technique, ‹ndications, limits. Eur J Radiol 2007; 61(3), 409–414. 11. Horton KM, MD, Abrams RA, MD and Fishman EK, MD. Spiral CT of Colon Cancer: Imaging Features and Role in Management. RadioGraphics 2000; 20:419–430. 12. Jemal A, Thomas A, Murray T, Thun M. Cancer statistics. CA Cancer J Clin 2002; 52:23–47. 13. Ferlay J, Autier P, Boniol M, Heanue M, Colombet M, Boyle P. Estimates of the cancer incidence and mortality in Europe in 2006. European Society for medical Oncology 2007 14. Vining DJ, Gelfand DW and Bechtold RE, et al. Technical feasibility of colon imaging with helical CT and virtual reaity. AJR 1994; 162:104. 15. Angtuaco TL, Banaad-Omiotek GD, Howden CW. Differing attitudes toward virtual and conventional colonoscopy for colorectal cancer screening: surveys among primary care physicians and potential patients. Am J Gastroenterol 2001; 96:887–893. 16. Svensson MH, MD, Svensson E, PhD, Lason A, MD and Hellström M, MD, PhD. Patient acceptance of CT colonography and conventional colonoscopy: prospective comparative study in patients suspected of having colorectal disease. Radiology 2002; 222:337–345. 17. Thomeer M, Bielen D, Vanbeckevoort D, et al. Patient acceptance for CT colonography: what is the real issue? Eur Radiol 2002; 12(6):1410–1415. 18. Ristvedt SL, PhD, McFarland EG, PhD, Weinstock LB, MD, Thyssen EP, MD. Patient preferences for CT colonography, conventional colonoscopy and bowel preparation. Am J Gastroenterol 2003; 98:578–585. 19. Gluecker TM, MD, Johnson CD, MD, Harmsen WS, et al. Colorectal cancer screening with CT colonography, colonoscopy, and double-contrast barium enema examination: prospective assessment of patient perceptions and preferences. Radiology 2003; 227:378–384. 20. Gluecker TM, Johnson CD and Wilson LA, et al. Extracolonic findings at CT colonography: Evaluation of prevlence and cost in a screening population. Gastroenterology 2003; 124:911–916. 21. Kalra N, Suri S, Bhasin DK, et al. Comparison of multidetector computed tomographic colonography and conventional colonoscopy for detection of colorectal polyps and Cancer. Indian J Gastroenterol 2006; 25(5):229–232. 22. Morrin MM, Kruskal JB and Farrell RJ, et al. Endoluminal CT colonography after incoplete endoscopic colonoscopy. AJR 1999; 172:913–918. 23. Glick S, Wagner JL and Johnson CD. Cost-effectiveness of double-contrast barium enema in screening for colorectal cancer. AJR 1998; 170:629–636. 24. Gazelle GS, MD, MPH, PhD, McMahon PM, BS and Scholz FJ, MD. Screening for colorectal cancer. Radiology 2000; 215:327–335. 25. Glick S. Double-contrast barium enema for colorectal cancer screening: a review of the issues and a comparison with other screening alternatives. AJR 2000; 174: 1529–1537. 26. Smith C. Colorectal cancer. Radiol Clin N Am 1997; 35:439–456. 27. Macari M, Bini EJ, Xue X, et al. Colorectal neoplasms: prospective comparison of thin section low-dose multi-dedector row CT colonography and conventional colonoscopy for detection. Radiology 2002; 224:383–392. 28. Gluecker T, Dorta G, Keller W, Jornod P, Meuli R and Schnyder P. Performance of multidetector computed tomography colonography compared with conventional colonoscopy. Gut 2002; 51:207–211. 29. Sonsa J, Morrin MM, Kruskal JB, et al. CT colonography of colorectal polyps: a metaanalysis: AJR 2003; 181:1593–1598. 30. Ajaj W, Lauenstein T, Papanikolaou N, Debatin JF, Rühm SG. Dark lumen MR colonography: comparison to standard colonoscopy (abstr). Eur Radiol 2003; 13(suppl):104- 105. 31. Graser A, Stieber P, Nagel D, et al. Comparison of CT colonography, colonoscopy, sigmoidoscopy and faecal occult blood tests for the detection of advanced adenoma in an average risk population. Gut 2009; 58(2):241–248. 131 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Dirençli Hipertansiyon Semiha Ayayd›n Kaplan1, Sevil Özkan2, Refik Demirtunç3 ÖZET En önemli mortalite ve morbidite nedenlerinden biri olan hipertansiyon tüm dünyada eriflkinlerin % 20’sinde görülmektedir. Koroner arter hastal›¤›, inme, konjestif kalp yetmezli¤i ve son dönem böbrek yetmezli¤i için en önemli risk faktörüdür. Primer hipertansiyonu olan hastalar›n büyük bölümü bir veya iki ilaca cevap verir. Baz› hastalarda yaflam tarz› de¤ifliklikleri ile birlikte uygun ilaç seçimi hipertansiyonun regulasyonunda yeterli olmamaktad›r. Dirençli hipertansiyon biri diüretik olmak üzere en az üç tam doz antihipertansif ilaçlarla tedaviye ra¤men kan bas›nc›n›n halen 140/90 mmHg ve üzerinde seyretmesi veya diyabeti ve böbrek hastal›¤› olan hastalarda kan bas›nc›n›n 130/80 mmHg ve üzerinde olmas› fleklinde tan›mlan›r. Dirençli hipertansiyonun prevalans› % 11-13 oran›nda görülmektedir. Bu derlemenin amac› dirençli hipertansiyonun nedenleri ve tedavisini son bilgiler ›fl›¤›nda gözden geçirmektir. Anahtar kelimeler: Dirençli hipertansiyon, etyoloji, tedavi RESISTANT HYPERTENSION SUMMARY Hypertension being one of the most important mortality and morbidity causes is seen in 20% of adult population worldwide. It is the most important risk factor for coronary artery disease, stroke, congestive heart failure and end stage renal failure. Most of the patients with primary hypertension respond to one or two medications. Life style changes, together with convenient drug selection are not adequate for regulation of hypertension for some patients. Resistant hypertension is defined as blood pressure that remains elevated above 140/90 mmHg despite administration of at least three whole dose antihypertensive drug regimen that includes a diuretic, or above 130/80 mmHg for those with diabetes and renal disease. Prevalence of resistant hypertension is 11-13%. The rationale of this compilation is to revise the causes and treatment in light of the most recent attainments. Keywords: Resistant hypertension, etiology, treatment Hipertansiyon koroner arter hastal›¤›, inme, konjestif kalp yetmezli¤i ve son dönem böbrek yetmezli¤i için en önemli risk faktörüdür (1). NHANES-III (National Health and Nutrition Examination Survey) çal›flmas›nda hipertansif hastalar›n % 29’unda kan bas›nc› 140/90 mmHg’›n alt›na indirilebilmifltir (2). Hipertansiyon ABD’de koroner arter hastal›¤› ve inmeden sonra en s›k üçüncü ölüm nedenidir (3). Sistolik kan bas›nc›nda her 20 mmHg art›fl veya diyastolik kan bas›nc›nda her 10 mmHg ‘lik art›fl inme ve koroner arter hastal›¤›ndan ölüm h›z›nda 2 kat art›fla neden olur (4). TANI Primer hipertansiyonu olan hastalar›n büyük bölümü bir veya iki ilaca cevap verir. Baz› hastalarda yaflam 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 3. Dahiliye Klini¤i ‹ç Hastal›klar› Uzman Doktoru, ‹stanbul. 2 Dr. Siyami Ersek Gögüs Kalp Damar Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹ç Hastal›klar› Uzman Doktoru, ‹stanbul. 3 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 3. Dahiliye Klini¤i, Doç. Dr. Klinik fiefi, ‹stanbul. Dirençli Hipertansiyon tarz› de¤iflikleri ile birlikte uygun ilaç seçimi hipertansiyonun regülasyonunda yeterli olmamaktad›r. Yüksek kan bas›nc› tedavisinde karfl›lafl›lan en büyük sorunlardan biride tedaviye dirençtir. Dirençli hipertansiyon, biri diüretik olmak üzere en az üç tam doz antihipertansif ilaçlarla tedaviye ra¤men kan bas›nc›n›n halen 140/90 mmHg ve üzerinde seyretmesi veya diyabeti ve böbrek hastal›¤› olan hastalarda ( kreatinin > 1.5 mg/dl, proteinüri >300 mg/24 saatlik idrar) kan bas›nc›n›n 130/80 mmHg ve üzerinde olmas› fleklinde tan›mlan›r (5). Hipertansiyon tan›s› yeni konulmufl hastalar veya henüz tedavisine bafllanmam›fl hastalar, kan bas›nc› de¤eri ne olursa olsun, dirençli hipertansiyon hastas› kabul edilmemelidir. Dirençli yada kontrolü zor sistolik hipertansiyona genç hastalardan çok 60 yafl üstü hastalarda daha s›k rastlanmaktad›r (6). Dirençli hipertansiyonun prevalans› % 11-13 oran›nda görülmektedir (7). Tansiyonu kontrol alt›nda olmayan hastalar, tansiyonu kontrol alt›nda olan hastalara göre hedef organ hasar›na daha e¤ilimlidirler ve yüksek kardiovasküler riske sahiptirler (8). Kan bas›nc› hastan›n 5 dakika hareketsiz oturmas›n› takiben kolu kalp hizas›nda desteklenecek biçimde uygun kalibre edilmifl ve uygun büyüklükte manflet kullan›larak ölçülmelidir. E¤er manflet çok dar yada k›sa olursa okumalar yanl›fl olarak yüksek olabilir. Sigara sistolik kan bas›nc›n› 5-20 mmHg yükseltebildi¤i için hastaya son 15-30 dk içinde sigara içip içmedi¤i sorulmal›d›r. Bir fincan kafeinli kahve kan bas›nc›nda sadece 1-2 mmHg yükseltmesine ra¤men kahveden uzak durulmas› önerilmektedir (10,11). Tan›, üç ilaç içeren tedavi rejimine ra¤men en az 2 yada 3 yükselmifl kan bas›nc› ölçümü yap›larak konul- maktad›r. E¤er tek ölçümde kan bas›nc› 160/100 mmHg ve üzerinde saptanm›flsa ek ölçümler gereksizdir. De¤erlendirme fizik muayene ve laboratuar testlerini içeren rutin olarak hipertansiyonla iliflkili hedef organ hasar› ve di¤er kardiyovasküler risk faktörlerini araflt›rmay› gerektirmektedir (5). Dirençli hipertansiyonmufl gibi görünen baz› hastalar evde normal kan bas›nc›na sahip olabilirler. Beyaz önlük hipertansiyonu, evde kan bas›nc› ölçümleri normal olmas›na ra¤men muayenehane ölçümlerinin yüksek olmas›d›r. Bu tip hastalar› gerçek dirençli hipetansiyonlu hastalardan ay›rabilmek için tekrarlayan ev ölçümleri ve 24 saat kan bas›nc› ambulatuar monitörizasyonu gerekmektedir (12). Dirençli hipertansiyonun önemli ve s›k nedenlerinden birisi de tedaviye uyumsuzluktur. Tedaviye uyumsuzlu¤un nedeni hastalar, doktorlar veya ilaçlar olabilir. Baz› hastalar ekonomik ya da di¤er sebeplerden ilac› reçete edilen dozdan daha az kullan›rlar. ‹laçlar›n yan etkileri tedavi uyumsuzlu¤unda önemli bir gerekçe olarak bulunmamakla birlikte katk›da bulunabilir (9). Birçok ilaç grubu kan bas›nc›nda yükselmeye ve antihipertansif tedaviye direnç geliflimine neden olur (13). Bu maddeler; sempatomimetik ilaçlar (efedrin, fenilefrin, kokain, amfetamin), bitkisel maddeler (ginseng, yohimbin), kortikosteroidler, ifltah bask›lay›c›lar› ve eritropoetinleri içerir. Nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlar ve siklooksijenaz-2 inhibitörleri hem sistolik hem de diyastolik kan bas›nc›n› yükseltebilirler. Bu ajanlar sodyum at›l›m›n› bozarak su tutulumuna yol açar. Ayr›ca lokal renal vazodilatatör prostaglandinlerin yap›m›n› inhibe ederler. ACE inhibitörleri ve loop diüretiklerinin terapötik etkisi bu prostaglandinlerin Tablo 1. Dirençli hipertansiyon nedenleri. 1. Endokrin hastal›klar • Cushing sedromu • Primer hiperaldosteronizm • Feokromasitoma • Hiper/ hipotiroidizm • Hiperparatiroidizm • Hiperkalsemi 3. ‹laçlarla ilgili nedenler 2. Böbrek hastal›klar›yla • Nonsteroid antiilgili nedenler inflamatuar ilaçlar • Renal arter stenozu • Kortikosteroidler • Kronik böbrek hastal›¤› • Antidepresanlar • Aort koartasyonu • Eritropoetin • Östrojen 133 4. Yaflam tarz› ile iliflkili nedenler • Diyete uyumun olmamas› • ‹laçlara uyumun olmamas› • Obezite • Uyku apnesi • Afl›r› alkol kullan›m› (>30 mL/gün) • Afl›r› kafein kullan›m› Dirençli Hipertansiyon varl›¤›na ba¤l›d›r (14,15). Diyet ve yaflam tarz› faktörlerinin de¤erlendirilmeside önemlidir. Afl›r› alkol kullan›m› ve yüksek sodyum al›m› (10-15 mg/gün) dirençli hipertansiyona katk›da bulunabilir (13). Araflt›rmalar dirençli hipertansiyon hastalar›n›n %40’dan fazlas›n›n obez oldu¤unu göstermifltir. Obez hastalar, obez olmayan hastalardan daha yüksek dozlarda antihipertansif ilaçlara ihtiyaç duyabilirler (16,17). Dirençli hipertansiyona neden olan bafll›ca endokrin hastal›klar; primer hiperaldosteronizm (PHA), Cushing sendromu ve feokromasitomad›r (1). Primer hiperaldosteronizm; dirençli hipertansiyon hastalar›n›n % 1.5-15 s›kl›¤›nda görülür (9). Halsizlik, hipokalemi ve metabolik alkaloz mevcuttur. Plazma aldosteron (PAL) düzeyinin (ng/dl), plazma renin aktivitesine (PRA) (ng/ml/saat) oran›n >20 olmas› PHA tan›s›n› düflündürür. Hipertansif bir olguda PRA’s› 1 ng/ml/ saat ve PAL düzeyinin >15 ng/dl olmas› PHA’n›n tan›s›n› desteklemektedir. Baz› çal›flmalarda bu testin sensitivitesi ve spesifitesi %90 d›r. Antihipertansif ilaçlar›n tetkiklerden önce ( beta blokerler 2-4 hafta, ACE inhibitörü ve anjiyotensin reseptör blokerler (ARB) 2-3 hafta, diüretikler 3-4 hafta ve sprinolakton grubu ilaçlar›n 6-8 hafta) kesilmesi gerekmektedir (18). PAC/ PRA tarama testi yap›ld›ktan sonra tan›y› do¤rulamak için 24 saatlik idrar kreatinin, aldosteron, sodyum ve potasyum düzeyine bak›lmal›d›r. Hastaya testten 3 gün önce normal tuzlu diyet (100-120 mEq/gün Na veya 6 gr/gün NaCl) uygulan›r. 24 saatlik Na at›l›m›n›n 200 mEq/gün bulunmas› test öncesi yeterli sodyum al›nd›¤›n› ve testin güvenilir oldu¤unu gösterir (19). Test sabah› 1 saat süreyle s›rt üstü yatmay› takiben PAL düzeyinin >22 ng/dl bulunmas› PHA tan›s›n› destekler. Üç günlük normal tuzlu diyeti izleyen 4. günde 24 saatlik idrardaki aldosteron düzeyinin >14 mcg/gün bulunmas› PHA için alternatif tan› testidir. Anatomik lokalizasyonu saptamak için BT ve MR ile görüntüleme yap›lmal›d›r. Tedavide aldosteron antagonisti, ACE inhibitörü, ARB ve adenomda cerrahi rezeksiyon uygulan›r (18). Cushing sendromu dirençli hipertansiyonlu vakalar›n %0.5’ini oluflturur (9). Klinikte trunkal obezite, aydede yüzü veya bufalo hörgüçü geliflir. Kolay morarma, strialar, postservikal ve supraklavikuler ya¤ keseleri, hiperglisemi ve kad›nlarda menstrüel bozukluklar mevcuttur. Yirmi dört saatlik idrarda serbest kortizol miktar›n›n normal s›n›r›n üç kat fazla olmas› cushing sendromu için önemli bir tarama testidir. Düflük doz deksametazon süpresyon testinden sonra sabah 08:00 daki korti- zol seviyesinin > 1.8 mcg/dl bulunmas› oldukca önemli bir tan› testidir (20). Biyokimyasal tetkiklerden sonra anatomik lokalizasyon için BT, MR ile görüleme yap›lmal›d›r. Tedavi cerrahidir (21). Feokromasitoma dirençli hipertansiyonda > 0.5’den daha az s›kl›kta görülür. Klinikte bafl a¤r›s›, çarp›nt› ve paroksismal hipertansiyon görülür. Plazma katekolaminleri ve 24 saatlik idrarda metanefrin veya katekolaminlerin ölçümü genellikle tarama testi olarak kabul edilmifltir (22). Son çal›flmalar plazma serbest metanefrin düzeyini s›ras›yla %99 ve %89 sensitivite ve spesifiteyle diagnostik test olarak tavsiye etmektedir (23). Klonidin süpresyon ve glukagon stimülasyon testleri provakatif testlerdir. Tarama testlerinde 1000 ve 2000 pg/ml aras›nda artm›fl plazma katekolamin de¤eri olan hastalarda klonidin süpresyon testi uygulan›r. Tarama testlerinin negatif oldu¤u ancak klinik flüphenin devam etti¤i durumlarda glukagon stimulasyon testi yararl›d›r. Glukagon enjeksiyonu feokromasitomay› katekolamin salg›lamas› için stimüle eder. Üç kat› art›fl veya 2000 pg/ml’nin üstünde art›fl diagnostiktir (24). Tümorün lokalizasyonu için BT, MR ve sintigrafi kullan›l›r (23) Renal arter hastal›¤› %3-4 s›kl›¤›nda görülür (9). Aterosklerotik renal arter stenozu en s›k sigara kullanan, yayg›n aterosklerotik kardiyovaskuler hastal›k öyküsü ve hiperlipidemisi olan yafll› hastalarda s›k olarak görülür (25). Di¤er klinik özellikleri hipertansiyonun 30 yafl›ndan önce bafllamas› veya 55 yafl›n üstünde olan tansiyonu kontrol alt›nda olan hastalarda ani bafllang›çl› hipertansif krizlerin olmas›d›r (26). Tan›da doppler ultrasonografi, ACE inhibitörlü renografi kullan›l›r. Tedavide anjioplasti, ACE inhibitörü veya ARB, diüretik kullan›labilir (9). Renal parankimal böbrek hastal›¤› %1-8 s›kl›¤›nda görülür. Noktüri, ödem, proteinüri ve yüksek kreatinin düzeyi vard›r. Tedavide ACE inhibitörü veya ARB, diüretik, beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri kullan›l›r (9). Aort koarktasyonu dirençli hipertansiyonun nadir nedenidir. Brakial veya femoral nab›z farkl›l›¤›, EKO, CT veya MR ile tan› konulabilir. Tedavi cerrahi veya anjiplastidir (27). Hipertiroidizm de yüksek sistolik kan bas›nc› ve hipotiroidi de yüksek diyastolik kan bas›nc› görülür (9). TEDAV‹ Nonfarmakolojik öneriler: Yap›lan bir meta-analiz çal›flmas›nda ortalama 5.1 kg kilo kayb› ile ortalama sistolik ve diyastolik kan bas›nc›nda meydana gelen azalma, s›ras›yla 4.4 ve 3.6 mmHg olarak bulunmufl- 134 Dirençli Hipertansiyon tur (28). Alkol al›m›n› azaltma çal›flmalar› sistolik ve diyastolik kan bas›nc›nda anlaml› bir azalmay› göstermifltir (29). Sodyum al›m›n›n günde yaklafl›k 180 mmol’lik bafllang›ç düzeyinden (10.5 g sodyum klorür) 80-100 mmol (4.7-5.8 sodyum klorür) azaltman›n kan bas›nc›n› ortalama 4-6 mmHg düflürdü¤üne iflaret etmektedir (30). Son yap›lan çal›flmalarda DASH diyetine (meyve, sebze ve düflük ya¤ içeren süt ürünlerinden zengin, diyetle al›nan kolesterol, doymufl ya¤ ve toplam ya¤ içeri¤i azalt›lm›fl bir diyet) dayal› diyet paternlerinin kan bas›nc›n› düflürücü etkilerinin oldu¤u ortaya ç›km›flt›r (31). Yap›lan bir metaanaliz çal›flmas›nda dinamik aerobik egzersizin istirahat halindeki sistolik ve diyastolik kan bas›nc›n› 3.0/2.4 mmHg ve gündüz ambulatuar kan bas›nc›n› 3.3/3.5 mmHg azaltt›¤› sonucuna var›lm›flt›r (32). Hastalara düzenli olarak orta düzeyde 30-45 dakika/gün egzersiz yapmalar› tavsiye edilmektedir (33). Farmakolojik tedavi: Birçok hastada volüm yüklenmesi oldu¤undan tedaviye diüretik eklemek veya dozunu artt›rmak gerekir. Dirençli hipertansiyonu olan hastalar›n %60’dan fazlas› bu tedavi yaklafl›m›na cevap verir (34). Tiyazid diüretikler günlük 12.5-25 mg dozlar›nda, renal fonksiyonlar›n normal oldu¤u flartlarda efektiftir. Glomeruler filtrasyon h›z› 30-50 ml/dk ve kreatinin 1.5 mg/dl fazla ise loop diüretikleri kullan›lmal›d›r. K›sa etki süreli loop diüretiklerinden furose- mid (20-80 mg/gün) veya bumetanid (0.5- 2 mg/gün) günde 2 veya 3 kez verilmelidir (9). Genel olarak farkl› s›n›f ilaçlar› birlikte vermek faydal› olabilir. Volüm yüklenmesinde diüretik ve aldosteron antagonistleri, fazla aktif sempatik aktiviteyi azaltmak için ACE inhibitörü veya ARB, düz kas relaksasyonu için dihidropiridin kalsiyum kanal blokeri ve alfa blokeri, direkt vazodilatasyon için hidralazin ve minoksidil kullan›l›r (9). Kombine tedaviler (ACE inhibitörü + diüretik, ARB + beta-bloker, ACE inhibitörü + KKB gibi) kullan›labilir. ACE inhibitörü ve ARB kombine olarak kullan›lmas› sinerjik etki sa¤layarak nefrotik hastalarda proteinüriyi azalt›r ve KKY de sa¤kal›m üzerinde olumlu etkisi vard›r (35). Günümüzde 3., 4. ve 5. seçenek antihipertansif ilaçlarda optimum seçim rastgele yöntemli uygun çal›flmalarla ele al›nmam›flt›r. Bununla birlikte yak›n tarihli gözlemsel çal›flmalar, aldosteron antagonisti spironolaktonun, dirençli hipertansiyonu olan hastalarda çoklu ilaç tedavisi rejimlerine eklendi¤inde kan bas›nc›nda anlaml› düzeyde ek azalma sa¤lad›¤›n› düflündürmektedir (35). Baz› dirençli hipertansif hastalar›n antialdosteronizm ilaçlara iyi yan›t vermesinin, saptanmam›fl birincil aldosteronizme mi yoksa çoklu tedaviyle indüklenen ikincil aldosteronizme mi ba¤l› oldu¤u halen bilinmemektedir (36). KAYNAKLAR ac and extracardiac organ damage in refractory hypertension. J Hypertens 2001; 19:2063-70. 9. Moser M, Setaro JF. Resistant or difficult-to- control hypertension. N Engl J Med 2006; 355:385-92. 10. Omvik P. How smoking affects blood pressure. Blood Pres 1996; 5:71-7. 11. Jee SH, He J, Whelton PK, et al. The effect of chronic coffee drinking on blood pressure: a meta-analysis of controlled clinical trials. Hypertension 1999; 33:647-52. 12. Burnier M, Schneider MP, Chiolero A, et al. Electronic compliance monitoring in resistant hypertension: the basis for rational therapeutic decision. J hypertens 2001; 19:335-41. 13. Ak›ll› A. Dirençli hipertansiyon. T Klin J Cardiol 2000; 13:407-10. 14. Sowers JR, White WB, Pitt B, et al. The effects of cyclooxygenase-2 inhibitors and nonsteroidal anti-inflammatory therapy on 24 hour blood pressure in patients with hypertension, osteoarthritis, and type 2 diabetes mellitus. Arch Intern Med 2005; 165:161-8. 15. Whelton A, Fort JG, Puma JA, et al. Cyclooxygenase-2- specific inhibitors and cardiorenal function: a randomized, controlled trial of celecoxib and rofecoxib in older hypertensive osteoarthritis in 1. James AS, Sangeetha LB, Michael WF, et al. Evaluation and treatment of resistant hypertension. Cardiol J 2007; 14:329-339. 2. Hajjar I, Kotchen TA.Trends in prevalence, awareness, threatment and control of hypertension in the United states, 1988-200. JAMA, 2003; 290:199-206. 3. Jemal A, Ward E, Hao Y, et al. Trends in the leading causes of death in the United States, 1970-2002. JAMA, 2005;294:1255-1259. 4. Lewington S, Clarke R, Qizilbash N, et al. Age-specific relevance of usual BP to vascular mortality: a meta-analysis of individual date for one million adults in 61 prospective studies. Lancet, 2002;360:1903-1913. 5. Chobanian AV, Bakris GL, Black HR, et al. The Seventh Report of the Joint National Commite of the Detection, Evaluation and treatment of High Blood Pressure: the JNC 7 report. JAMA 2003;289:2560-72. 6. Hyman DJ, Pavlik VN. Characteristics of patients with uncontrolled hypertension in the United States. N Engl J Med 2001; 345: 479-86. 7. Swales JD, Bing RF, Heagerty A, et al. Treatment of refractory hypertension. Lancet, 1982; 1:894-896. 8. Cuspidi C, Macca G, Sampieri L, et al. High prevalance of cardi- 135 Dirençli Hipertansiyon older hypertensive osteoarthritis patients. Am J Ther 2001; 8: 85-95. 16. Bromlage P, Pittrow D, Wittchen HU, et al. Hypertension in overweight and obese primary care patients is highly prevalent and poorly controlled. Am J Hypertens 2004; 17:904-10. 17. Modan M, Almog S, Fuchs Z, et al. Obesity, glucose intolerance, hyperinsulinemia and responce to antihypertensive drugs. Hypertension 1991; 17:565-73. 18. Özmen B. Primer hiperaldosteronizmin tan› ve tedavisi. Türkiye Klinikleri J Med Sci 2007, 27:79-85. 19. Uwaifo GI, Sarlis NC.Hyperaldosteronism, Primary The Medstar Research Institute and the Washington Hospital Center. Live Update March 17,2004. 20. Blethen SL,Chasalow FI.Overnight dexamethasone suppression test: normal responses and the diagnosis of Cushing’s syndrome steroids, 1989;54:185-193. 21. Raff H, Findling JW. Aphysiologic approach to diagnosis of the Cushing syndrome. Ann Intern Med, 2003;13:980-991. 22. Witteles RM, Kaplan EL, Roizen MF. Sensitivity of diagnostic and localization tests for pheochromocytoma in clinical practice. Arch Intern Med, 2000; 160:2521-2524. 23. Lenders JWM, Pacak K, Walther MM, et al. Biochemical diagnosis of pheochromocytoma: which test is best? JAMA, 2002; 287:1427-1434. 24. Gifford RW, Manger WM, Bravo EL. Pheochromocytoma . Endocrinol Metab Clin North Am, 1994; 23:387-404. 25. Lenders JWM, Pacak K, Walther MM, et al. Biochemical diagnosis of pheochromocytoma: which test is best? JAMA, 2002; 287:1427-43. 26. Alhaddad IA, Blum S, Heller EN, et al. Renal artery stenosis in minority patients undergoing diagnostic cardiac catheterization: Prevalence and risk factors. J Cardiovasc Pharmacol Ther, 2001; 6: 147-153. 27. Marvin M, John F, Stero M, et al. Resistant or difficult to control hypertension. N Engl J Med, 2006; 355:385-92. 28. Neter JE, Stom BE, Kok FJ, et al. Influence of weight reduction on blood pressure: a meta-analysis of randomized controlled trials. Hypertension, 2003; 42: 878-84. 29. Dickinson HO, Mason SM, Nicolson DJ, et al. Lifestyle interventions to reduce raised blood pressure: a systematic review of randomised controlled trials. J Hypertens, 2006; 24: 215-233. 30. Cutler JA, Follman D, Alexander PS. Randomized controlled trials of sodium reduction: an overview. Am J Clin Nutr, 1997; 65:643-51. 31. Sacus FM, Svetkey LP, Vollmer WM, et al. DASH-sodium collaborative research group. Effects on blood pressure of reduced dietary sodium and the dietary approaches to stop hypertension (DASH) diet. N Engl J Med, 2001; 344:3-10. 32. Cornellssen VA, Fagard RH. Effects of endurance trainning on blood pressure, regulating mechanisms and cardiovascular risk factors. Hypertension, 2005; 46: 667-75. 33. Jennings GL. Exercise blood pressure: Walk, run or swim? J Hypertens, 1997; 15: 567-69. 34. Garg JP, Elliott WJ, Folker A, et al. Resistant hypertension revisited: a comparison of two university based cohorts. Am J Hypertens, 2005; 18: 619-26. 35. Zannad F. Aldosterone antagonist therapy in resistant hypertension. J Hypertens 2007; 25:747-50. 36. De Leeuw PW, Kroon AA, Scheffers I, et al. Baroreflex hypertension therapy with a cronically implanted system: preliminary efficacy and safety results from the rheos debut-ht study in patients with resistant hypertension. J Hypertens 2006; 24:300. 136 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Olgu Sunumu: Vitiligo, Hipotiroidi ve Selektif IgA Eksikli¤i Birlikteli¤i Nihal Karatoprak1, Gamze Ba¤daçiçek2, Esra Önal Sönmez1, Ça¤atay Nuho¤lu1, Ömer Ceran3 ÖZET Vitiligo patogenezinde otoimmun mekanizmalar sorumlu tutulmaktad›r, tiroid hastal›klar›yla (hipo veya hipertiroidizm), adrenal yetmezlik, pernisiyoz anemi ve diabetes mellitusla s›k olarak birlikteli¤i tan›mlanm›flt›r. Selektif IgA eksikli¤i ise en iyi tan›mlanm›fl immun yetmezlik tablosu olup otoimmun hastal›klarla birlikteli¤i s›k görülmektedir. Farkl› üç hastal›¤›n bir arada görüldü¤ü hastam›z› sunarken vitiligo, hipotiroidizm, selektif IgA birlikteli¤ine dikkat çekilmek amaçlanm›flt›r. 6 yafl›nda erkek hasta ellerde ve vücutta beyaz lekeler, kulakta ak›nt› flikayetiyle baflvurdu. Öyküsünde 2 yafl›ndan beri vücutta giderek artan beyaz alanlar, tekrarlayan ishal ve kulak enfeksiyonu ataklar› vard›. Tüm vücutta yayg›n hipopigmente alanlar vard›, otoskopik muayenede bilateral timpanik membran perforeydi. Laboratuar tetkiklerinde demir eksikli¤i anemisi, düflük IgA düzeyi (4 mg/dL), düflük T3 ve serbest T4 düzeyi, yüksek TSH (100 mIU/L üzerinde) bulundu. AntiTPO, AntiTG antikorlar› yüksek, kemik yafl› 4 yaflla uyumluydu, tiroid ultrasonografisi ve tiroid sintigrafisi tiroidit olarak de¤erlendirildi. Tiroid hormon replasman› ve vitiligo tedavisi baflland›, elektif flartlarda kulak operasyonu planland›. Anahtar Kelimeler: Vitiligo, hipotiroidi, selektif IgA eksikli¤i CASE REPORT THE PRESENCE OF VITILIGO, HYPOTHYROIDISM WITH SELECTIVE IGA DEFIENCY SUMMARY Autoimmune mechanisms are responsible fort he pathogenesis of vitiligo. Vitiligo especially presents with thyroid hormone disfunctions, adrenal defiency pernicious anemia and diabetes mellitus. Selective IgA defiency is the commonly seen ›mmundefiency syndrome that accompanies with the auto›mmune diseases. We demostrated three syndromic manifestations of vitiligo, hypothyroidism and selective IgA defiency in this case. Six years old boy was taken to our clinic with white macules in his body and ear discharge. White macules in his body, recurrent diarrheal intervals and ear infections were his complaints since 2 years old. Hypopigmentations in his body were seen and in otoscopic examination tympanic membranes were perforated. Laboratory findings revealed iron defiency anemia, low IgA levels (4mg/dl), high TSH and low T3 and T4 levels. AntiTPO, antiTG antibodies were high, bone age was associated with 4 years. Thyroid ultrasonography and scintigraphy revealed thyroiditis. Thyroid hormone treatment was given. Operation for ear was planned. Key Words: Vitiligo, hypothyroidism, selective IgA defiency. G‹R‹fi Vitiligo, patogenezinde otoimmun mekanizmalar›n sorumlu tutuldu¤u nedeni tam olarak aç›klanamam›fl bir hastal›kt›r. Ciltte depigmente alanlarla karakterizedir, bu 44. Türk Pediatri Kongresi 14-18 Haziran 2008, ‹stanbul. Bildiri olarak sunulmufltur. 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Klini¤i, Baflasistan Dr., ‹stanbul. 2 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Klini¤i, Asistan Dr., ‹stanbul. Olgu Sunumu: Vitiligo, Hipotiroidi ve Selektif IgA Eksikli¤i Birlikteli¤i bu zeminde s›n›rlar› belirsiz hipoekojen karakterde mikronodül formasyonlar› seçilmektedir. Tiroid lobunda kistik veya solid yer kaplayan nodüler oluflum saptanmad›. Sonuçta ultrasonografi bulgular› tiroiditle uyumluydu. Yap›lan tiroid sintigrafisinde tiroid bezi normal anatomik lokalizasyonda ve normal büyüklükte, her iki lobun flekil-kontur düzeni korunmufltur, nodülle uyumlu patolojik görünüm saptanmam›flt›r, radyoaktif madde tutulumu her iki lobda da azalm›fl bulunmufltur. Hastam›z çocuk endokrinoloji, kulak burun bo¤az ve dermatoloji uzmanlar›yla konsülte edildi, tiroid hormon replasman› ve vitiligo tedavisi baflland›, elektif flartlarda kulak operasyonu planland›, HIB ve pnömokok afl›lar› yap›larak hasta izleme al›nd›. alanlar genelde simetrik tutulum gösterir. Vitiligo ile tiroid hastal›klar› (hipo veya hipertiroidizm), adrenal yetmezlik, pernisiyoz anemi ve diabetes mellitusun s›k olarak birlikteli¤i tan›mlanm›flt›r. Bu hastalar›n serumunda tiroid, gastroparietal ve adrenal dokuya karfl› organ spesifik antikorlar normal popülasyondan daha s›kt›r. Selektif IgA eksikli¤i, IgA’n›n yoklu¤u ya da 10 mg/dL’nin alt›nda olmas›d›r, en iyi tan›mlanm›fl immun yetmezlik tablosudur. Di¤er immun yetmezlik tablolar› ve otoimmun hastal›klarla s›k birlikteli¤i tan›mlanm›flt›r. Farkl› üç hastal›¤›n bir arada bulundu¤u hastam›z› sunarken vitiligo, hipotiroidizm ve selektif IgA birlikteli¤ine dikkat çekilmesi amaçlanm›flt›r. OLGU 6 yafl›nda erkek hasta klini¤imize ellerde ve vücutta beyaz lekeler, kulakta ak›nt› flikayetiyle baflvurdu. Öyküsünde 2 yafl›ndan beri vücutta giderek artan beyaz alanlar, tekrarlayan ishal ve kulak enfeksiyonu ataklar› vard›. Soygeçmisinde anne ve baban›n teyze çocuklar› olmas› d›fl›nda özellik yoktu. Fizik muayenede 18 kg (25 persentil), 110 cm (10-25. persentil), atefl 37 C aksiller, TA 80/50 mmHg idi. Tüm vücutta yayg›n hipopigmente alanlar vard›, otoskopik muayenede bilateral timpanik membran perforeydi. Di¤er sistem muayeneleri do¤ald›. Laboratuar tetkiklerinde demir eksikli¤i anemisiyle uyumlu olarak serum demir düzeyi düflük, total demir ba¤lama kapasitesi yüksekti, karaci¤er ve böbrek fonksiyon testleri, elektrolitler normal de¤erlerdeydi. S›k tekrarlayan enfeksiyon öyküsü nedeniyle bak›lan IgG, IgM normaldi, tekrarlanan IgA düzeyleri (4 mg/dL alt›nda) düflük olarak bulundu. Hastan›n tiroid fonksiyonlar›nda serbest T3 düzeyi 2.25 pg/mL (2.3-3.9), serbest T4 0.30 ng/dL (0.58-1.64) total T3 25 ng/dL( 90240), total T4 1.5mcg/dL (5.5-12.8) düflük, TSH (100 mIU/L üzerinde) yüksek bulundu. AntiTPO, AntiTG antikorlar› yüksek, kolesterol paneli, ANA, antidsDNA, RF, C3 ve C4 de¤erleri normaldi. Hipotiroidi tespit edilen hastan›n kemik yafl› 4 yaflla uyumluydu, tiroid ultrasonografisinde sa¤ lob 16*41*10 mm, sol lob 19*46*10 mm, isthmus 5.1 mm ile normal boyutlardad›r. Parankim ekojenitesi diffüz heterojen olarak izlenmekte olup TARTIfiMA Vitiligo depigmente maküllerle karakterize yayg›n bir cilt hastal›¤›d›r, yap›lan birçok çal›flma otoimmun bir hastal›k oldu¤unu ve di¤er otoimmun hastal›klarla da iliflkili olabildi¤ini göstermifltir. Vitiligo ile otoimmun tiroidit, alopesi, otoimmun gastrit, Tip 1 diabetes mellitusun birlikte oldu¤u vakalar bildirilmifltir (1). Yunanistan’da Kakourou ve arkadafllar›n›n çal›flmalar›nda vitiligolu çocuk ve adolesanlarda otoimmun tiroidit normal çocuklardan 2.5 kat fazla bulunmufltur. Hastal›¤›n ortaya ç›k›fl› vitiligoyu izlemifltir, bu nedenle vitiligolu çocuklarda tiroid fonksiyonlar›n›n düzenli izlemi önerilmifltir (2). Amerika’da Human Medical Genetics Programme dahilinde Romen popülasyonunda yap›lan çal›flmada vitiligo ve iliflkili otoimmun hastal›klar›n s›kl›¤› araflt›r›lm›flt›r. Vitiligoda hastal›¤›n genetik bir komponentin olmas›n›n yan›nda çevresel faktörlere de dikkat çekilmifltir (3). Türkiye’den yap›lan olgu bildiriminde 28 yafl›nda vitiligolu bir hastada selektif IgA eksikli¤i ve liken planus birlikteli¤i tan›mlanm›fl, bak›lan di¤er immunglobulin de¤erleri normal düzeyde ve tiroid antikorlar› negatif bulunmufltur (4). Bizim vitiligosu olan hastam›zda da IgA düzeyi düflüklü¤ü d›fl›nda di¤er immunglobulin de¤erleri normal bulundu, literatürde vitiligo ve otoimmun hastal›klar›n birlikteli¤i s›k olarak bildirilmiflken, selektif IgA eksikli¤i ve otoimmun tiroidit ile birlikte bulunmas›na rastlanmam›flt›r. 138 Olgu Sunumu: Vitiligo, Hipotiroidi ve Selektif IgA Eksikli¤i Birlikteli¤i KAYNAKLAR 1. Amerio P, Tracanna M, De Remigis P, Betterle C, Vianale L, Marra ME, Di Rollo D, Capizzi R, Feliciani C, Tulli A. Vitiligo associated with other autoimmune diseases: polyglandular autoimmune syndrome types 3B+C and 4. Clin Exp Dermatol. 2006 Sep;31(5):746-9. 2. Kakourou T, Kanaka-Gantenbein C, Papadopoulou A, Kaloumenou E, Chrousos GP. Increased prevalence of chronic autoimmune (Hashimoto's) thyroiditis in children and adolescents with vitiligo. J Am Acad Dermatol. 2005 Aug;53(2):220-3. 3. Birlea SA, Fain PR, Spritz RA. A Romanian population isolate with high frequency of vitiligo and associated autoimmune diseases. Arch Dermatol. 2008 Mar;144(3):310-6. 4. Gül U, Soylu S, Demiriz M. Colocalization of lichen planus and vitiligo associated with selective IgA deficiency. Skinmed. 2007 JulAug;6(4):202-3. 139 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Olgu Sunumu: Morgagni Hernisi Nihal Karatoprak1, Pelin Akbafl Do¤an2, Tamay Özkozac›1, Esra Önal Sönmez1, Ömer Ceran3 ÖZET Morgagni hernisi kongenital diafragma hernileri aras›nda %2 oran›yla en az görülenidir. Yenido¤an döneminde genellikle belirti vermez, solunum sorunlar›n›n ortaya ç›k›fl› daha ileri yafllarda olabilece¤i gibi tesadüfi olarak ta tan›nabilir. Önceden hiçbir sa¤l›k problemi olmayan 12 yafl›ndaki erkek çocuk zor nefes alma yak›nmalar›n›n bafllamas› üzerine acil poliklini¤imize getirilmiflti. Dispneik olan hastada sa¤ orta ve alt akci¤er alanlar›nda solunum sesleri az al›n›yordu. Akci¤er PA grafisinde sa¤ akci¤erde parakardiyak alanda izlenen heterojen dansiteler lateral grafilerde ön mediasten lokalizasyonuna uymakta olup Morgagni hernisi olarak de¤erlendirildi. Gö¤üs tomografisi Morgagni hernisi ile uyumlu olarak tespit edildi. Gö¤üs cerrahisi ile konsülte edilen hasta opere edildi. Olgu 12 yafl›na kadar semptomsuz kal›p nonspesifik semptomlarla karfl›m›za ç›kt›¤› için, nadir de görülse solunum veya gastrointestinal sistem bulgular›yla baflvuran her yafltaki hastada Morgagni hernisinin ay›r›c› tan›da düflünülmesi gerekti¤ini vurgulamak amac›yla sunuldu. Anahtar Kelimeler: Morgagni Hernisi, konjenital anomali zed in later ages sometimes randomly. 12 years old boy was taken to our clinic with respiratory distress sign. The chest radiograph showed heterogen densities in right lung and it was evaluated as Morgagni hernia. Chest tomography confirmed the diagnosis. The patient was operated by chest surgery. The case was asymptomatic until 12 years old and presented with nonspesific symptoms. Morgagni hernia must be recognized in differencial diagnosis of the patients who present with respiratory and gastrointestinal symptoms. Key Words: Morgagni hernia, congenital anomaly CASE REPORT: MORGAGNI HERNIA SUMMARY The Morgagni hernia accounts for 2% of congenital diaphragmatic defects. The clinical signs can’t be seen neonatal period, respiratory symptoms can be recogni- OLGU Zor nefes alma flikayeti ile acil poliklini¤imize baflvuran 12 yafl›ndaki erkek çocu¤unda 1.5 ayd›r ara ara nefes al›p vermede zorlanma ve son 5 gündür yan yatt›¤›nda bu flikayetlerinde art›fl olmufl. Özgeçmiflinde ve soy G‹R‹fi Fetal yaflam›n 8-10. haftalar›nda diafragma oluflur ve orta barsak geliflerek kar›n bofllu¤una döner. Barsaklar›n erken dönüflü veya diafragman›n geliflimini tamamlayamam›fl olmas› diafragma hernisine neden olur (1). Morgagni hernisi retrosternal diafragmatik defektten abdominal içeri¤in torasik bofllu¤una kongenital olarak girmesidir. ‹nsidans› 1/2000-5000 olan kongenital diafragmatik hernilerin %2’sini oluflturur (2). Di¤er sistem anomalileri veya sendromlarla birlikte olabilir. 50. Milli Pediatri Kongresi 8-12 Kas›m 2006, Antalya. Bildiri olarak sunulmufltur. 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Klini¤i Baflasistan›, ‹stanbul 2 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Klini¤i Asistan›, ‹stanbul 3 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Klini¤i fiefi, Doçent Dr., ‹stanbul Olgu Sunumu: Morgagni Hernisi geçmiflinde özellik yoktu ve afl›lar› tamamd›. Fizik muayenesinde dispneik, solunum say›s› 20/dk, burun kanad› çekilmesi var, KTA: 124/dk, ritmik, ek ses ve üfürüm yok, sa¤ orta ve alt akci¤er alanlar›nda akci¤er sesleri az al›n›yordu. Di¤er sistem muayeneleri normaldi, boy-kilo 50.persentildeydi. Laboratuar incelemelerinde WBC: 10.60 10_3/μL, RBC: 4.27 10_6/μL, HGB: 12.10 g/dL, HCT: %35, MCV: 82 fL, MCH: 28.30 pg, MCHC: 34.50 g/dL, PLT: 409 10_3/μL. CRP: 7.240 mg/dl, ESR: 37mm/saat. Kan flekeri, karaci¤er ve böbrek fonksiyon testleri normal bulundu. PPD negatif idi. PA Akci¤er grafisinde sa¤ akci¤erde parakardiyak alanda izlenen heterojen dansiteler lateral grafilerde ön mediasten lokalizasyonuna uymakta olup Morgagni hernisi lehine de¤erlendirildi. Kardiyotorasik oran fizyolojik s›n›rlarda olup kardiyak konfigürasyon ve mediasten geniflli¤i normal, bilateral hiluslar normal boyut ve lokalizasyondayd›. Her iki tarafda diafragma konturlar› düzgün, yükseklikleri do¤al görünümdeydi. Diafragmatik sinüsler aç›k ve toraks duvar› kemik yap›lar› ve yumuflak dokular› normaldi. Gö¤üs BT’sinde Morgagni hernisi ile uyumlu olarak mezenterik ya¤l› doku ile birlikte barsak anslar›n anteromedial defektten sa¤ hemitoraksa herniasyonu tespit edildi. EKG ve EKO’su normal olarak de¤erlendirilip bat›n tomografisinde ek anomalileri bulunmayan hasta gö¤üs cerrahisi ile konsülte edildi ve hasta opere oldu. ortaya ç›kabilir. Kongenital Herni Çal›flma Grubu geç ortaya ç›kan kongenital hernilerde solunum semptomlar›n›n %43, gastrointestinal semptomlar›n %33, ikisinin bir arada %69 oran›nda görüldü¤ünü bildirmifllerdir (6). Massachusetts General Hospital’de 15 y›ll›k sürede Morgagni hernisi tan›mlanan 20 hastada ortalama yafl 45 y›l, olgular›n yar›s›n›n asemptomatik, hepsinin sa¤ tarafta ve herni içeri¤inin s›kl›kla omentum ve kolon oldu¤u bildirilmifltir (5). Ani bafllayan gö¤üs a¤r›s› ve akci¤er fonksiyonlar›nda akut bozulma olan 32 yafl›ndaki erkek hastada Rogers FB ve ark. tomografi ile inkansere Morgagni hernisi teflhis etmifller, Morgagni hernisinin akut semptomlar›n veya inkarserasyonun ortaya ç›kt›¤› eriflkin ça¤a kadar asemptomatik kalabilece¤ini vurgulam›fllard›r (8). ‹leri yafllarda intestinal obstrüksiyona neden olabilen Morgagni hernisi 71 yafl›ndaki kad›n hastada kar›n a¤r›s› ve intestinal obstrüksiyon bulgular›yla baflvurunca tan›mlanm›flt›r (7). Olgumuzda zor nefes alma flikayetinin bafllad›¤› 12 yafla kadar akci¤er grafisinin çekilmesini gerektirecek hiçbir solunum problemi yaflamam›fl, semptomlar ortaya ç›k›nca çekilen akci¤er grafisi ile Morgagni hernisi tan›s› konmufltur. Tan› için rutin radyolojik incelemeler genellikle yeterli olmakta, ama ultrasonografi ve tomografi de gerekebilmektedir. Tomografinin sensitivitesi Mineci PC ve ark. çal›flma grubunda %100 olarak bildirilmifltir (5). Sar›han H ve ark. Morgagni hernisi olan iki olguyu da solunum sistemi enfeksiyonu nedeniyle çekilen akci¤er grafisi ile teflhis etmifllerdir (3). Sonuç olarak Morgagni hernisinin nadir görülse de solunum veya gastrointestinal sistem bulgular›yla baflvuran her yafltaki hastada ay›r›c› tan›da ak›lda tutulmas› gereken kongenital bir anomali oldu¤unu vurgulamak amaçlanm›flt›r. TARTIfiMA Morgagni hernisi yenido¤an döneminde genellikle belirti vermez, eriflkin yafllara kadar asemptomatik kalabilece¤i gibi süt çocuklu¤u ve çocukluk döneminde dispne, öksürük, h›r›lt› ataklar› veya gastrointestinal bulgularla KAYNAKLAR 5. Minneci PC, Deans KJ, Kim P, Mathisen DJ. Foramen of Morgagni hernia: changes in diagnosis and treatment. Ann Thorac Surg 2004 Jun; 77(6): 1956-1959. 6. Kitano Y, Lally KP, Lally PA, Congenital Diaphragmatic Hernia Study Group. J Pediatr Surg 2005 Dec; 40(12): 1839-1843. 7. Barut I, Tarhan OR, Cerci C, Akdeniz Y, Bulbul M. Intestinal obstruction caused by a strangulated Morgagni hernia in an adult patient. J Thorac Imaging 2005 Aug; 20(3): 220-222. 8. Rogers FB, Rebuck JA. Case Report: Morgagni hernia. Hernia 2006 Mar; 10(1): 90-92. 1. fienocak ME. Kongenital diafragma hernisi. Katk› Pediatri Dergisi ‘Çocuk Cerrahisi I-II’. 2004; 26(4-5): 529-531. 2. Hartman GE. Diaphragmatic Hernia. In: Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB. Nelson Textbook of Pediatrics. 17th Edition. 2004: 1353-1355. 3. Sar›han H, Imamo¤lu M, Abes M, Soylu H. Pediatric Morgagni hernia. Report of two cases. J Cardiovasc Surg (Torino) 1996 Apr; 37 (2): 195-197. 4. LaRosa DV Jr, Esham RH, Morgan SL, Wing SW. Diaphragmatic hernia of Morgagni. South Med J 1999 Apr; 92(4): 409-411. 141 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi 2009; 49 (2) Trikobezoar- Kar›n A¤r›s›n›n Nadir Bir Nedeni Nihal Karatoprak1, Pelin Akbafl Do¤an2, Gamze Ba¤daçiçek2, Ça¤atay Nuho¤lu1, Esra Önal Sönmez1, Tamay Özkozac›1, Ömer Ceran3. ÖZET Trikobezoar, çocukluk ça¤›nda nadir görülen, d›flar›dan al›nan saç, k›l gibi sindirilemeyen yabanc› maddelerin gastrointestinal kanalda birikmesi ile oluflan kitlelerdir. Jüvenil ‹diyopatik Artrit tan›s›yla izlenmekte olan 12 yafl›ndaki k›z çocuk kar›n a¤r›s› ve kusma flikayetleriyle getirildi. Fizik muayenesinde kar›nda epigastrik bölgede ele gelen kitle vard›. Kar›n ultrasonunda sol üst kadranda yo¤un kalsifikasyon nedeniyle posterioru de¤erlendirilemeyen lezyon saptand›. Kar›n tomografisinde mide lümeninde fundus-corpus bileflkesinde ve antrumda izlenen hipointens yap›lar ve milimetrik kalsifikasyonlar trikobezoar ile uyumlu de¤erlendirildi. Anamnezi ayr›nt›l› olarak sorgulan›nca t›rnak, saç, kum, toprak, hal› tüyü, k›l ve duvar yal›t›m maddesi strafor yeme al›flkanl›¤›n›n oldu¤u ö¤renildi. Hastan›n özogastro-duodenoskopisinde antrumda duvara yap›fl›k sap› olan kitle trikobezoar olarak de¤erlendirildi. Endoskopi ile ç›kar›lamayan kitle laparatomi ile ç›kar›ld›, patolojik incelemede içinde yemek art›klar› bulunan mide fleklini alm›fl k›l yuma¤›-trikobezoar tespit edildi. Anahtar Kelimeler: Trikobezoar, çocukluk ça¤› TRICHOBEZOAR-RARELY SEEN CAUSE OF STOMACHACHE SUMMARY Trichobezoars, rarely seen in childhood,are foreign bodies like hair, fur, wool which are accumulated in the gastrointestinal tract. 12 years old child who was follo- wed up by juvenil idiopathic artrit has been taken with the symptoms of stomachache and vomitig. In physicial examination, there was a palpabl mass in the epigastrium. In plain tomography, in the fundus-corpus region of the stomach and antrum hypointense masses and calcifications were evaluated as trichobezoars. When we searched, we learnt that the child had habit of swallowing hair, fur, wool and cotton from weaning apperal or blankets. Esophagogastroscopy was planned to retrieve the mass in the antrum, but it couldn’t be removed. Laparotomy was able to remove the masses which were trichobezoars in the pathological examination. Key Words: Trichobezoar, childhood G‹R‹fi D›flar›dan al›nan baz› maddelerin gastrointestinal kanalda birikmesi ile oluflan kitleler bezoar olarak adland›r›l›r, içeri¤i saçtan olufluyorsa trikobezoar denmektedir. En çok midede bulunur ve uzun y›llar kalarak midenin fleklini alabilir (1). Mideden ince ba¤›rsa¤a uzanarak t›kanma sar›l›¤› ve pankreatite neden olabilir, protein kayb› enteropatisi ve steatore nedeni olarak da bildirilmifltir. OLGU Kusma, kar›n a¤r›s› flikayetleri bir ayd›r devam eden 12 yafl›ndaki k›z hastada kar›n a¤r›s› epigastrik bölgede kolik fleklinde oluyor ve a¤r›dan sonra kusma gelifliyormufl. 5 ay önce artrit nedeniyle klini¤imizde izlenen hasta jü- 50. Milli Pediatri Kongresi. 8-12 Kas›m 2006, Antalya. Bildiri olarak sunulmufltur. 1 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Klini¤i, Baflasistan Dr., ‹stanbul 2 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Klini¤i, Asistan Dr., ‹stanbul 3 Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi Çocuk Klini¤i, fief, Doçent Dr., ‹stanbul Trikobezoar- Kar›n A¤r›s›n›n Nadir Bir Nedeni venil idiopatik artrit (JIA) ve demir eksikli¤i anemisi tan›s›yla Çocuk Romatoloji bölümünde takibine al›nm›fl, kontrol muayenesinde kar›nda kitle tespit edilmesi üzerine ileri tetkik amac›yla klini¤imize yat›r›ld›. Soy geçmiflinde özellik bulunmayan hastan›n k›zam›k ve hepatit afl›lar› eksikti. Fizik muayenede atefl 36.5 derece aksiller, TA 110/60 mmHg, KTA 104/dk, mezokardiyak odakta 2/6 sistolik üfürüm duyuluyordu. Kar›n distandü, hassasiyet, defans, rebound yoktu, palpasyonla epigastrik bölgede s›n›rlar› düzensiz, sert, a¤r›s›z kitle ele geliyordu, organomegali yoktu, traube alan› aç›kt›, barsak sesleri dört kadranda da normoaktifdi. Di¤er sistem muayeneleri normal, boy ve kilo 25. persentilde idi. Laboratuar incelemelerinde hemogram›nda WBC 8.70 10_3/μL, RBC 4.83 10_6/μL, HGB 10.40 g/dL, HCT %31.40, MCV 69.00 fL, MCH 21.60 pg, MCHC 31.20 g/dL, PLT 366.00 10_3/μL, RDW %23.60, periferik yaymada hipokrom mikrositer eritrositler, anizositoz, target hücreleri mevcuttu, trombositler kümeli, %62 PNL, %28 lenfosit, %10 eozinofil vard›. ESR 31 mm/saat, CRP 0.189 mg/dl idi. Hastada kan flekeri, karaci¤er ve böbrek fonksiyon testleri, amilaz, elektrolitler normal de¤erlerdeydi. Serum demiri 8 μg/dL, total demir ba¤lama kapasitesi 395 μg/dL, ferritin 3.85 ng/mL, düzeltilmifl retikülosit %1.23 idi. ASO 76 Todd Ü, CRP 0.588 mg/dl, RF negatifdi. Grup aglütinasyon testleri, monotest, hepatit markerleri, TORCH grubu enfeksiyonlar ve AntiHIV negatif bulundu. ANA, AntidsDNA, antiendomisyum antikorlar› negatifdi. Kanda tümör belirleyiciler olan AFP 0.78 ng/mL, CEA 0.81 ng/mL, CA 125 12.9 U/mL, CA 15-3 11.5 U/mL, CA 19-9 8.4 U/mL normal de¤erlerdeydi. PPD negatif ve idrar incelemesi normaldi. Akci¤er PA ve ayakta-yatarak kar›n grafisi, EKG ve ekokardiyografi normal olarak de¤erlendirildi. Befl ay önce yap›lan kemik ili¤i incelemesi ve kar›n ultrasonografisi normal bulunmufltu. ‹kinci yat›flta kar›n ultrasonografisinde karaci¤er ve dalak boyutlar› artk›n, bat›n sol üst kadranda 73 mm çap›nda, yo¤un kalsifikasyon nedeniyle posterioru de¤erlendirilemeyen lezyon belirlendi. Tüm bat›n BT incelemesinde mide normalden belirgin ekspanse, mide lümeninde fundus-cor- pus bileflkesinde ve antrumda linear konfigürasyonda, gruplaflma oluflturan hipointens yap›lar ve efllik eden milimetrik kalsifikasyonlar mevcuttu. ‹zlenen görünüm iki adet trikobezoar ile uyumlu bulundu. Hastan›n anamnezi ayr›nt›l› olarak tekrar sorgulan›nca saç, t›rnak, kum, toprak, hal› tüyü, k›l ve duvar yal›t›m maddesi strafor yeme al›flkanl›¤›n›n oldu¤u ö¤renildi. Hastan›n özo-gastro-duodenoskopisinde özefagus hafif hiperemik, mide giriflinden itibaren hemen görülen, 8-10 cm çap›nda, antrumda duvara yap›fl›k sap› olan kitle trikobezoar olarak de¤erlendirildi. Endoskopi ile ç›kar›lamayan kitle laparatomi ile ç›kar›ld›, patolojik incelemede 12-5 cm ölçülerde içinde yemek art›klar› bulunan mide fleklini alm›fl k›l yuma¤›-trikobezoar tespit edildi. Hasta ayn› zamanda çocuk psikiyatrisi ile konsülte edildi, depresif kiflilik bozuklu¤u tespit edildi. TARTIfiMA Kar›n bölgesindeki kitleler çocukluk ça¤›nda yavafl büyüdüklerinden genellikle sinsi davran›fll›d›rlar ve uzun bir süre gizli kalabilirler (2). Gastrik bezoarlar çocuklarda kronik abdominal a¤r›n›n nedenleri aras›nda yer al›r, tan› konulmad›¤›nda gastrik ülserasyon, kanama, perforasyon ve ince barsak t›kan›kl›¤› gibi akut komplikasyonlarla sonuçlanabilir (3). Trikobezoarl› hastalarda midenin boflalmamas› veya barsak t›kan›kl›¤›n› düflündüren kusma, ifltahs›zl›k, kar›nda gerginlik, a¤r› gibi bulgular ortaya ç›kabilir. Kar›n palpasyonu ile sa¤ üst kadranda sert bir kitle palpe edilebilir. Demir eksikli¤i anemisi, hipoproteinemi, steatore, kötü a¤›z kokusu saptanabilir. Direkt kar›n filmi, bat›n ultrasonografisi bulgular› bezoar tan›s›n› düflündürür. Üst endoskopik incelemede bezoar›n kesin varl›¤› ve tipi saptan›r (4). K›smi intestinal obstrüksiyon bulgular›, pika öyküsü ve derin demir eksikli¤i anemisi bulunan hastada tan›mlanan trikobezoar bildirilmifltir. Larsson LT ve ark. (5) çocukluk döneminde trikofaji ve trikobezoar ile ortaya ç›kan çöliak hastal›¤› olan olguda, trikobezoar›n çöliak hastal›¤›n neden oldu¤u pika sonucu olufltu¤unu bildirmifllerdir. Hastam›zda da birlikte JIA bulunmas› kronik hastal›klarda görülebilen anemi ve kiflilik de¤ifliklikleri sonucu trikobezoar›n ortaya ç›kt›¤›n› düflündürdü. KAYNAKLAR 1. Zamir D, Goldblum C, Linova L, Polychuck I, Reitblat T, Yoffe B. Phytobezoars and trichobezoars; a 10-year experience 2004; 38(10): 873-876. 2. fienocak ME. Kar›n kitleleri. Katk› Pediatri Dergisi ‘Çocuk Cerrahisi I-II’. 2004; 26(4-5):738-759. 3. Lynch KA, Feola PG, Guenther E. Gastric Trichobezoar; an important cause of abdominal pain presenting to the pediatric emergency department. Pediatr Emerg Care 2003; 19(5):343- 347. 4. Correa Antunez MI, Serrano Calle A, Pimentel Leo JJ, Sanjuan Rodriguez S. Gastrik Bezoar. Cir Pediatr 2001; 14(2): 82-84. 5. Larsson LT, Nivenius K, Wettrell G. Trichobezoar in a child with concomitant coeliac disease: a case report. Acta Paediatr 2004; 93(2): 278-280. 143 DÜZELTME Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi T›p Dergisi’nin 2009;49(1) say›s›nda Okan Morkoç, Elif Eren Ayd›n, Habib Baflkurt, Bora Ok ve Adnan Uzunismail adl› yazarlara ait “Ganglia: 40 Olgunun Retrospektif Analizi” bafll›kl› klinik çal›flman›n kaynaklar bölümü (sayfa 22-23) hatal› olarak bas›lm›fl olup do¤ru kaynak dizinini afla¤›da sunarken yap›lan yanl›fll›ktan ötürü yazar ve okuyucular›m›zdan özür dileriz. Editör Doç. Dr. Refik Demirtunç KAYNAKLAR 1. Pediatric ganglion cyts of the hand and wrist: an epidemiologic analysis. Coffey MJ, Fazlur Rahman M, Thirkannad SM. Hand (N Y). 2008 Dec;3(4):359-62. Epub 2008 Jul 16. 2. Green D., Hotchkiss R. , Pederson W. , Wolfe S.: Green’s Operative Hand Surgery Fifth edition, Livingstone , Elsevier ,Volume 2. 2005. p 2221. 3. Ganglion cyts and carpal tunnel syndrome. Kerrigan JJ, Bertoni JM, Jaeger SH. J Hand Surg (Am). 1988 Sep;13(5):763-5. 4. Ulnar nerve compression at the wrist. Kuschner SH, Gelberman RH, Jennings C. J Hand Surg (Am). 1988 Sep;13(4):577-80. 5. Compression of the palmar cutaneous nerve by ganglions of the wrist. Gessini L., Jandolo B, Pietrangeli A, Senese a. J. Neurosurg Sci. 1983 Oct-Dec;27(4):241-3. 6. Arthroscopic resection of volar ganglion of the wrist: A new technique. Ho Pc, Lo WN, Hung LK. Arthroscopy. 2003 Feb;19(2):218-21. 7. Fine needle aspiration in the treatment of ganglion cytsts. Este- ban JM, Oertel YC, Mendoza M, Knoll SM. South Med J. 1986 Jun; 79(6):691-3. 8. Phenol cauterization for ganglions of the hand, wrist, and foot: a preliminary report. Park S, lida T, Yoshimura K,Kawasaki Y.Ann Plast Surg. 2002 Jun ;48(6):582-5. 9. Electroacupuncture in the treatment of a ganglion of the wrist a case report .Tekeo¤lu I, Do¤an A. Acupunct Med. 2006 Mar; 24(1):29-32. 10. Intraosseous ganglion of lunate. Bennett DC, Hauck RM.Ann Plast Surg. 2002 Apr;48(4):439-42. 11. Arthrographic studies of wrist ganglions. J Of Bone joint surgery 1971 Mar;53(2): 99-302Andrén L, Eiken O.123. 12. Arthroscopic Versus Open Dorsal Ganglion Excision: A Prospective, Randomized Comparison of Rates of Recurrence and of Residual Pain. Journal of Hand Surgery 2008;33A:471–475. Lana Kang, MD, Edward Akelman, MD, Arnold-Peter C. Weiss, MD. 144