PDF`ini burdan görebilirsiniz.

Transkript

PDF`ini burdan görebilirsiniz.
Sir
WINSTON
TEAHouse
•
•The Winston Brasserie’nin
ikinci şubesi çok yakında
Bursa Divan Otel’de
açılıyor. Hem iç hem de
dış mekânda bulunan
barların zengin kokteyl ve
şarap menüsüne bir göz
atmanızı öneririz!
•Meraklılarına duyurulur,
Akaretler The Winston
Brasserie menümüzde
prosciuttolu pizza, ızgara
jumbo sosis ve bacon
burgerle menümüze domuz
ürünlerini de dâhil ettik.
•Bu yaz Çeşme
şubelerimizde en çok
tercih edilen yemeklerimiz
tavuk şinitzel, Cafe de
Paris bonfile, Sir Winston
Special pizza ve The
Winston Burger oldu.
•
•Akaretler menüsünde
birkaç yenilik: ev yapımı
lazanya, tavuk külbastı
ve sipariş üzerine “a la
minute” hazırlanan ev
kreması ve çilekli taze
milföy tatlısı!
•Sir Winston Tea House ve
The Winstan Brasserie
şubelerinde yediğiniz
ekmeğin, parmesanlı
galetanın, aperatif
peynir toplarının ve
tüm pastaların kendi
üretimimiz olduğunu
biliyor muydunuz?
•içerik ekibi:
Aylin Güngör - J. Hakan Dedeoğlu
Yetkin Nural - Doruk Yurdesin - Ekin Sanaç
•tasarım ekibi:
Sadi Güran - Ethem Onur Bilgiç
•katkıda bulunanlar:
Zafer Bilge - J. Batu Dedeoğlu Siğnem Sangüder - Ozan Şentürk
[email protected]
kırıntılar
Hazırlayan: Siğnem Sangüder - Yetkin Nural
“Sim”ler sosyalleşiyor
Popüler bilgisayar oyunu
The Sims’i yakında
Facebook üzerinden
oynayabileceksiniz.
The Sims Social
ile Facebook
arkadaşlarınızı oyunun
içine katıp, sanal
dünyanızın keyfini
çıkartacaksınız. Oyunun
çıkış tarihi tam olarak
açıklanmadı, fakat
Facebook’ta The Sims
Social adıyla açılan
sayfa daha şimdiden
1 milyon kişi tarafından
beğenilmiş durumda.
facebook.com/
TheSimsSocial
Çevreci telefon
Samsung’un yeni cep
telefonu Samsung
Replenish, geri
dönüştürülmüş
malzemelerden
üretilmiş. Haziran
ayından itibaren satışa
sunulan bu çevre
dostu telefon teknik
özellikleriyle de göz
dolduruyor. 2.8 inç
dokunmatik ekrana ve
android işletim sistemine
sahip telefonun pembe
ve mavi olmak üzere iki
renk seçeneği mevcut.
samsung.com
Olympus PEN E-P3
Olympus PEN serisinin
en yeni üyesi E-P3,
serinin klasik tasarım
özelliklerini sürdürmekle
birlikte beraberinde
birçok yeni özellik
getiriyor. PEN E-P3
12.3 megapiksel lens
ile daha iyi ışık ve renk
sunarken; gelişmiş
işlemcisi çok daha
hızlı görüntü izleme
olanağı tanıyor. Bir
diğer özellikse iPhone
kameralarında bulunan
ekranda dokunduğunuz
noktaya odaklanarak
fotoğraf çekme imkânı…
olympus.com.tr
Stilboard
Adidas Originals ve
Burton markaları 2011
sonbahar koleksiyonu
için ikinci kez ortak
bir çalışma yapıyor.
90’ların snowboard
ekipmanlarını kendi
markalarının estetiğiyle
birleştirerek, dikkat
çekici bir koleksiyon
yaratmışlar. Sekiz
ayakkabı ve 25 giysiden
oluşan koleksiyon,
tişörtlerden kışlık
montlara kadar birçok
ürün içeriyor.
adidas.com
Gucci’den Altın
Tarlaları
Gucci’nin Fields of
Gold adını verdiği zarif
mücevher koleksiyonu
göz kamaştırıyor.
Fields of Gold,
elmaslarla süslü,
pembe, sarı ve beyaz
altından yüzükler ve
bileziklerden oluşuyor.
Bu enfes takılarla
gündoğumundan
günbatımına
ışıldayacaksınız.
gucci.com
olmaya aday. Ekranına
bir dokunuş ile tüm
performansınızı takip
edebildiğiniz Nike+
Sport Watch ile kat
ettiğiniz mesafeden
hızınıza kadar tüm
bilgiler gözünüzün
önünde olacak. USB
bağlantısı sayesinde
de bilgilerinizi
bilgisayarınıza
yükleyip, saati şarj
edebiliyorsunuz. Nike+ Sport Watch
GPS
Nike+ Sport Watch
GPS, spor yaparken
kullanacağınız en
önemli aksesuarınız
•MÖ 4000
Mısır ve Mezopotamya’da
zamanı ölçmek için
bugün hâlâ geçerli
olan altmışarlık sistem
kullanılmaya başladı.
•MÖ 3500
Bilinen ilk güneş saati,
günün bölümlerini
hesaplamak için Mısır’da
kil taşından yapıldı. Bu
saatler günü 10 parçaya
bölüyordu.
•MÖ 1500
Bulutlu havalarda ve
geceleri işe yaramayan
güneş saatlerine
alternatif olarak Mısır’da
su saatleri geliştirildi.
Ayarlanmış su akışının
bir kaba doldurduğu ya
da boşalttığı süreye göre
zaman hesaplanıyordu.
Mısırlıların kum saatini
de bu dönemlerde
geliştirdiğine inanılır.
•MÖ 400
Filozof Plato, geceleri
kullandığı, muhtemelen
gündoğumunda derslerinin
başlangıç saatlerine
ayarladığı su saati
alarmlarını icat etti.
•Mekanik saatler icat
edildiğinde sadece
saat kolları vardı,
dakikalar gösterilmezdi.
Dakikaların gösterilmesi
ilk mekanik saatlerin
kullanılmasından yaklaşık
yedi yüzyıl sonra, 1690’da
sarkaçlı saatlerin icadıyla
mümkün oldu.
•Mekanik saatlerde
İngilizcede saatleri
gösteren kolan “hourhand”, dakikaları
gösterene de “minutehand” denir. Bizdeki
isimler, yani “akrep”
saati gösteren kolun
akrebe benzetilmesinden,
“yelkovan” ise Türkçede
•520
Çin’de geceleri zamanı
ölçmek için mum saatleri
kullanıldığı ilk kez yazılı
olarak kayda geçti.
•700
Su saatinin düzenekli bir
saat hâline getirilmesi
Çin’de gerçekleşti. Ancak
bu saatlerin kusuru,
su sıcaklığı değiştikçe
şaşırmalarıydı. •976
Zhang Sixun su yerine
cıva kullanarak düzenekli
su saatlerinin zamanı
şaşırma problemini
hâlletti. Bu değişikliği 10
metre yüksekliğindeki ilk
saat kulesinde kullandı.
1386
1000
520
MÖ 1500
saatin zaman yolculuğu
•1000
Çin’de geliştirilen tütsü
saatler, dakika, saat
ve günlerin hesabında
kullanılmaya başladı.
Hesaplar, aşırı hassas
bir tütsü kabına konulan
tütsü çubuklarıyla
yapılıyordu. •1100
Çin’de ve Şam’da ve
Bağdat’ta saat başı çalan
saatler yapıldı. Bu arada,
İber yarımadasındaki
İslam mucidi İbni Halef
El Muradi, birden fazla
dişlinin kullanıldığı ilk
saati yaptı ve bunun
ilerisine geçilmesi 14.
yüzyılı buldu.
biliyor muydunuz?
•
•Geliştirilen onlarca zaman
ölçme âletine rağmen,
kum saatleri uzun süre
bunların en güveniliri
oldu. 15. yüzyıldan
itibaren kilisede,
endüstride, aşçılıkta ve
denizcilikte kum saatleri
kullanıldı.
18. yüzyıla kadar
kullanılan “yelkelemek”,
yani “yel yepelek
eteklerini hızlı uçurarak
gitmek” fiilinden
kaynaklanır.
•Saat teknolojisindeki
tarihî gelişmeler hayatın
her alanına aynı anda
yansımadı. Örneğin
Japonya’da bir geyşanın
ücretinin müşteriyle
geçirdiği süre içinde
tüketilen tütsülerin
sayısına göre ödenmesi
geleneği 1924’e kadardı.
•Bugün dünyadaki en
yaygın saat teknolojisi
kuvars saatlerdir. Kol
saatlerinden duvar
saatlerine, hattâ
bilgisayarlara kadar,
zaman ölçümüne ihtiyaç
duyulan çoğu yerde bu
saatler kullanılır.
•1382
İngiltere’de, bugün çoğu
parçası orijinal olan ve
hâlen çalışan en eski
saat olan Salisbury
Katedrali’nin saati
yapıldı. Tek işlevi belli
zamanlarda çan çalmak
olan saatin kadranı yoktu.
•1466
O zamana kadar dinî
amaçlarla kullanılan
saatlerin seküler amaçla
ilk kullanıldığı yer Dublin
oldu. Şehrin merkezine bir
saat yerleştirildi ve zaman
ölçümü resmîleştirildi.
•17-18. yüzyıllarda
sarkaçlı saatlerin
gelişimine en büyük
katkılardan biri,
“alışılmadık bir kesinlik
algısı” olan ve birçok
saat yapımcısına yardım
eden Cizvitlerden geldi.
Örneğin astronom
Giovanni Batista Riccioli,
•1500 Almanya’da dakika ve
saniyeleri gösteren ilk
kadranlar yapıldı.
•1556
Osmanlı bilgini
Takiyüddin, İstanbul
Rasathanesi için
astronomik amaçlarla
kullanılabilecek kadar
dakik bir saat tasarladı.
bir saniyede bir salınım
yapan sarkacı doğru
kurabilmek için dokuz
Cizvit’e bir günde 87 bin
salınım saydırtmıştı.
Eylül seyahati: Bira
Festivali
Geleneksel Münih
Oktoberfest bira festivali
bu yıl 17 Eylül’de
Mutfağın Simyası
Baharat
Baharatlı yemeklere
gönül verenlerdenseniz,
Hindistan’ın veya
•1656
Hollandalı bilim insanı
Christiaan Huygens,
Galileo Galilei’nin
yaklaşık yüz yıl önceki
çalışmalarını kullanarak
ilk sarkaçlı saati yaptı. Bu
saatler günde sadece bir
dakika şaşıyorlardı.
•1800-1900
Saat yapımı seri kitlesel
üretim hâlini aldı. Önce
Fransa, ardından Almanya
ve İngiltere, ve en
nihayetinde İsviçre, saat
yapımında öne geçtiler.
•Fransa’da devrimden
bir süre sonra hükümet
zaman ölçmek için onluk
sistemin kullanılmasına
karar verdi. Bu sistemde
günler 10 saat ve 100’er
dakikaya bölünüyordu.
Birkaç bilim insanı bunu
hemen benimsedi ama
ülkenin bütün saatlerini
•1868
İsviçreli saat firması
Patek Philippe, kadınlar
için mücevherli bir
aksesuar olması
öngörülen ilk kol
saatlerini üretti.
•1904
Louis Cartier, bir pilotun
siparişi üzerine erkekler
için tasarlanmış ve
kullanıma yönelik ilk kol
saati Santos’u üretti. I.
Dünya Savaşı’yla beraber
kol saatlerinin kullanımı
yaygınlaştı.
değiştirmenin masrafı
çok geçmeden hükümeti
caydırdı ve metrik
sistemle ilgili en başarısız
değişiklik girişimi olarak
tarihteki yerini aldı.
kuzey Afirka ülkelerinin
mutfağından çıkan
formüllerde özel baharat
karışımlarının ne
kadar önemli olduğunu
bilirsiniz. Dünyanın
önemli şefleri tarafından
“baharat ustası” olarak
tanımlanan Jing Tio,
önemli restoranların
mutfağındaki tatların
arkasında yatan baharat
karışımlarını, See
Smell Taste isimli ufak
dükkânında oldukça
şık sunumlarla ev
mutfakları için piyasaya
sürmüş. Tio’nun özel
karışımlarını online
sipariş etmek de
mümkün.
seesmelltaste.com
•1957
Bir yayın hareket ettirdiği
kasnakla zaman ölçen ve
pille çalışan ilk elektrikli
saatler üretildi.
•1969
İlk kuvars kol saatleri
Seiko tarafından üretildi.
Bu saatlerde elektronik
mekanizmayı kuvars
kristali düzenliyor, böyle
saatler daha önceki hiçbir
düzeneğin beceremediği
bir kesinlik kazanıyordu.
•Osmanlı Devleti’nde
saatler Ayasofya’nın
kubbesinden geçtiği
varsayılan ve Arz-ı Halife
ya da Arz-ı İstanbul olarak
anılan meridyene göre
hesaplanırdı. Uluslararası
alanda geçerli olan ve
Greenwich’in üzerinden
geçen meridyeni “0”
2011
1969
MoMA Store’dan
İstanbul
MoMA Store’un
özel ‘‘Destination
ISTANBUL’’ koleksiyonu
Kokteyl nasıl yapılır?
İlk kez 1862’de yazılan,
Jerry Thomas’ın
Bartender’s Guide:
How to Mix Drinks isimli
kitabı yeni basımıyla
tekrar karşımızda. Kitap
barmenler ve karışım
içkiler için yazılmış ilk
kılavuz olma niteliğini
taşıyor. Yazımından 100
yıldan fazla süre geçmiş
olmasına rağmen bu
kitap kokteyl yapımıyla
ilgilenen amatör/
profesyonel herkesin
mutlaka sahip olması
gereken bir bilgi kaynağı
olmayı kaynağı olmayı
sürdürüyor.
Amazon.com
başlıyor. Açılış günü
öğlen 12’de Münih valisi
ilk bira fıçısını bizzat
açacak. Ardından tüm
ziyaretçiler susuzluğunu
giderecekler. Eğer siz
de orada bu keyfi tatmak
istiyorsanız erkenden
yerinizi almanızda fayda
var. 3 Ekim’de sona
erecek olan festival için
şimdiden şerefe!
oktoberfest.de/en/
1914
1600
Bir “tık”la dünya turu
Fathomaway.com,
orijinal seyahat
kültürleri birleştiren,
Doğu’nun Batı’yla,
eskinin yeniyle, klasiğin
modernle buluştuğu
bir estetik sergiliyor.
Bizans ve Osmanlı etkisi
gösteren tasarımlar,
ritmik çizgilerin,
geometrik şekillerin
ve canlı renklerin
oluşturduğu bir karışım
sunuyor. İstanbul’un
yeni nesil tasarımcıları
tarafından tasarlanan
bu farklı ürünler oldukça
sınırlı sayıda üretilmiş.
momastore.org
1800
Uzayı keşfet!
Nasa Visualization
Explorer isimli iPhone
uygulamasıyla
dünyayı daha önce hiç
görmediğiniz bir şekilde
göreceksiniz. NASA’nın
uzay araştırma filosuna
doğrudan bağlanan
uygulama, sizlere
NASA uydularının bakış
açısıyla eşsiz görüntüler
sunuyor.
hikâyelerinin yanısıra
alışılmadık yerlere
yapılabilecek gezilerle
ilgili tavsiyeler
bulabileceğiniz bir
çevrimiçi sosyal
seyahat sitesi. Görsel
tasarımıyla ön plana
çıkan sitedeki fotoğraf
linkleri ile uluslararası
seyahat keyfi sadece
bir tık uzağınızda.
Fathom ayrıca dünyanın
her köşesinden birçok
şehirle ilgili çok faydalı
bilgiler içeriyor.
fathomaway.com
•1970
İlk dijital elektonik saat
üretildi.
•2008
Bir milyar yılda ancak
bir saniye kadar şaşıran
kuantum saat icat edildi.
olarak alan GMT sistemi
Türkiye’de 1923’te kabul
edildi. Bugün genel
olarak GMT kullanılsa da,
saniyeden küçük sürelerin
önem taşıdığı durumlarda
dünyanın deviriyle daha
uyumlu olan UTC, yani
Eşgüdümlü Evrensel
Zaman kullanılır.
soru & cevap
Röp: Yetkin Nural - Melikşah Altuntaş
İllüstrasyon: Sadi Güran
caner özyurtlu
İşlerini ve üretimlerini yakından takip ettiğimiz
dört kişiye, alışılmış röportaj soruları yerine
içimizden geldiğince sorular yönelttik.
nebil evren
oyuncu
spor spikeri
En son hatırladığın rüyanda neler gördün?
Saçlarımı Conan O’Brien’ınki gibi kestirip boyatıyordum.
En sevdiğin üç kelimeyi bizimle paylaşır mısın?
Au, ueeee, prrrrr... Oğlum birşeyler anlatmaya çalışıyor ama anlamıyorum.
Eğer başka bir objeye, canlıya dönüşebilecek olsan neye dönüşürdün?
Maymuna dönüşürdüm kesinlikle.
Seni en son ne çok heyecanlandırdı?
Oğlumun dünyaya gelişi... Herhalde hiçbir anla kıyaslanamaz.
Hangi filmin yeniden çekiminde oynamak isterdin?
Monty Python filmi Life Of Brian…
Eğer başka bir objeye, canlıya dönüşebilecek olsan neye dönüşürdün?
Yunus olmayı tercih ederdim. Yüzmeyi severim, kavgayı sevmem.
Son altı ay içinde okuduğun en iyi kitap neydi?
Hakan Bıçakçı, Karanlık Oda.
Yemek yapmayı mı, yemeyi mi seversin? Yemeyi seviyorsan en sevdiğin yemek, yapmayı
seviyorsan spesiyaliten nedir?
Yemek yapmak konusunda yumurta kıramayacak kadar beceriksizim… Ama yeme
konusunda fazlasıyla becerikliyim. En sevdiğim yemek bir Ortadoğu klasiği, falafel...
Bir süper gücün olsaydı ne olmasını isterdin?
Uçmak…
Son yemeğin için isteyeceğin menü ne olurdu?
Mantı-kola
En sevdiğin keyif kombinasyonu?
Bezelye ve pilav… Hele bir de yanında yoğurt, turşu ve yeşil soğan varsa her öğün
yenir. Tabiî kahvaltı hariç.
Bir takıntın/takıntıların var mı?
Her türlü havada yorganla uyuyorum.
Tarihten en çok hangi olaya karşı bir merakın var?
İstanbul’un fethi.
En son neyden korktun?
Uçağıma havada şimşek çarptığında korkmuştum.
Dağda, şömine başında kış tatili mi, kumsalda “flip flop” tatili mi?
Kesinlikle kumsal, deniz ve güneş. Hiç tartışmam..
Tuvalette ne okuyorsun?
NTV yayınlarından çıkan çıtır çerez kitaplar.
Hayatında en çok görmek istediğin yer neresi ve neden?
Güney Amerika... İşim gereği Avustralya da dâhil birçok ülkeyi görme fırsatım oldu ama
Güney Amerika eksik. Brezilya, Arjantin, Şili... Bu tercihimde futbolun da etkisi var tabii.
Bir film veya kitap karakteriyle akşam yemeği yeme şansın olsaydı kimi seçerdin?
The Dude! (The Big Lebowski)
En çok tanışmak istediğin insan?
Johan Cruyff, çünkü o futbolun filozofu...
Zaman içinde yolculuk yapabiliyor olsan nereye yönelirdin?
Çok geriye değil, lise yıllarıma. Yani 90’ların başına.
•1986 doğumlu Caner
Özyurtlu, Anadolu Güzel
Sanatlar Lisesi Resim
Bölümünü, daha sonra
da İstanbul Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı
Tiyatro Bölümünü bitirdi.
•Sinema oyunculuğu
kariyerine 2003’deki
Okul filmiyle başlayan
Özyurtlu’yu Türkiye
seyircisi özellikle 2006
senesinde vizyona giren
Sınav filmindeki Kaan
rolüyle hatırlıyor.
•Sınav sonrasında
Kızlar Yurdu, Ters Yüz,
Doktorlar, Elveda Rumeli
gibi televizyon dizilerinde
rol alan Caner Özyurtlu
en son 2009 senesinde
kardeşi Alper Özyurtlu
ile beraber Ev filminin
senaryo, yapım ve
yönetmenliğini üstlendi. •İstanbul Üniversitesi
İşletme bölümünden
mezun olan Nebil Evren
yayın hayatına 1995’de
kısa bir süre çalıştığı
radyoyla başladı. 1997
yılında Kanal D Spor
Servisi’nde aldığı görevle
televizyona adım attı.
•Kanal D Spor Servisi’nde
çalıştığı altı sene
içinde 3. Devre,
Futbol Mahkemesi,
Avrupa’dan Futbol ve
Televole programlarının
hazırlanışında farklı
görevler aldı.
•Televizyon kariyerine
2004 yılı itibariyle CNN
Türk spor servisinde
yönetici, spiker ve sunucu
olarak devam eden Nebil
Evren, 2011 yılı itibariyle
Al Jazeera Türk Spor
Servisi’nde spiker olarak
görev yapıyor.
pınar öğün
mehmet tez
oyuncu
En son hangi filmi izledin? 5 üzerinden kaç yıldız verirsin?
Exit Through The Gift Shop: a Banksy Film. 5 üstünden 5 veririm... Tam not!
Zaman içinde yolculuk yapabiliyor olsan nereye yönelirdin?
Çatalhöyük’te yaşamak isterdim. M.Ö. 9 bin, sanırsam...
Eğer başka bir objeye, canlıya dönüşebilecek olsan neye dönüşürdün?
Kesinlikle insan olmak istemezdim... Cansız olmak da istemem. Belki de açık okyanusta
yaşayan bir balık olabilir... Suda yaşamak isterdim, o kesin... Kara ve hava asla...
Hangi filmin tekrar çekiminde oynamak isterdin?
Kesinlikle 2003 yapımı olan Monster filmi. Daha da sayarım... Kubrick’le çalışmak çok
isterdim, onun herhangi bir filminin yeniden çekimi olabilir. Yemek yapmayı mı yemeyi mi seversin? En sevdiğin yemek ve spesiyaliten nedir?
Yemek yapmayı da yemeyi de çok seviyorum. Kendi yaptığım yemeklerle misafir
ağırlamak çok hoşuma gidiyor. Hamur işlerine elim çok yatkın. En sevdiğim yemekse
o anki ruh hâlime göre değişiyor. Ama tam bir etobur olduğum hâlde iyi et pişirmeyi
beceremiyorum. Ya yanıyor ya da çiğ kalıyor.
Yemekte en sevdiğin keyif kombinasyonu?
Bir su bardağı yoğurt, üç dört muz, bir tatlı kaşığı tarçın, bir çorba kaşığı bal ve bir miktar
buzu mikserde karıştırıp içmek... Nefis oluyor!
Tarihten en çok hangi olaya karşı bir merakın var?
Cadı avları... 1400’lü yıllar Avrupa’da kadın korkusunun ayyuka çıktığı dönem. Gerçi
hiçbir şey değişmedi...
köşe yazarı
Bu soruları yanıtlarken nerdesin, saat kaç, ve dinliyorsan eğer ne dinliyorsun? Evdeyim. Sabah 08:30. Şu ara sabahları dinlemeyi en çok sevdiğim albümü dinliyorum.
Raphael Saadiq’in Stone Rollin’ albümü. “Day Dreams” çalıyor.
Zaman içinde yolculuk yapabiliyor olsan nereye yönelirdin?
60’larda Amerika’nın Batı sahillerinde olmak fena olmazdı. Hem sonraki 40 yılı etkileyen
müzik ve gençlik akımlarına yakından bakmak, hem de Blake Edwards filmi tadında
ortamlara takılmak için. Mesela The Party.
Mp3 çalarında sürekli çalan üç parça nedir?
“It Is Not Meant To Be” – Tame Impala, “I Learned the Hard Way” – Sharon Jones and
the Dap Kings, “Empire Ants” - Gorillaz feat. Little Dragon.
Hangi filmin yeniden canlandırmasında oynamak isterdin?
La Notte. Marcello Mastroianni’nin rolünü isterdim.
En son hangi filmi izledin? 5 üzerinden kaç yıldız verirsin? Shaun of the Dead’i izledim. 10 üzerinden 8 veriyorum. Plak atarak zombi öldürdükleri
sahneye de 10 üzerinden 10.
Yemek yapmayı mı yemeyi mi seversin? Yemeyi seviyorsun en sevdiğin yemek, yapmayı
seviyorsan spesyaliten nedir?
Bir ara pizza yapabiliyordum. Ben beğeniyordum ama etraftan “senin pizzan olmazsa
perişan oluruz” şeklinde bir tepki gelmedi. Ben size sevdiğim şeyi söyleyeyim. Her tür
ıvır zıvırın bulunduğu bol kahveli çaylı uzun süren kahvaltı.
Bir takıntın/takıntıların var mı?
Kıyafetlerimi ters bırakamam. Anneannemden kalan bir batıl inanç… İşler ters gider.
Çocukluğundan beri yanında taşıdığın, sakladığın bir eşyan var mı?
Yok. Ama bir iki plak var. Çocukken ilk dinlediğim şeyler. Anneme ait olan ama gasp
ettiğim Beatles’ın ilk albümü ve bana ait olan Michael Jackson’ın Thriller’ı. Bir tane de
Breakdance compilation’ı var. Hepsini çok seviyorum.
En son neyden korktun?
Uykumda boğulmaktan. Bazen uykumda nefes almayı bırakıyorum. Bu aralar seni en çok ne uyuz ediyor? Her zaman olduğu gibi hoşgörüsüzlük, dayatmalar, karşıdakini dinlememek.
•Pınar Öğün, meslekî
eğitimine Bilkent
Üniversitesi Müzik
ve Sahne Sanatları
Fakültesi Tiyatro
Bölümü’nde başladı.
Bilkent Üniversitesi’nde
öğrenciyken
Atıf Yılmaz’ın
yönetmenliğinde Eğreti
Gelin isimli sinema
filminde oynadı.
•Türkiye’deki en
sözü geçen müzik
yazarlarından olan
Mehmet Tez bugüne
kadar Radikal, Milliyet
ve Aktüel gibi yayınlarda
köşe yazarlığı ve
editörlük yaptı. Artık
yayım hayatına devam
etmeyen Rolling Stone
dergisinin ise yayın
yönetmenliğini üstlendi.
•İngiltere’nin en prestijli
akademilerinden biri olan
LAMDA’da oyunculuk
bölümünde iki sene
eğitim gördü. İngiltere’de
kaldığı süre boyunca
Vajina Monologları, Sözü
Kim Taşıyacak?, Her Şey
Namus İçin gibi pek çok
tiyatro oyununda rol aldı.
•İlk rolü henüz Bilkent
Üniversitesinde
öğrenciyken rol aldığı
Atıl Yılmaz filmi, Eğreti
Gelin’deydi. En son
Kanal D’de yayınlanan
Türkan adlı dizide Türkan
Saylan’ı canlandırdı.
•Müzik dışında zaman
zaman politika ve sosyal
konular üzerine de yazan
Mehmet Tez’in televizyon
macerası da bulunuyor.
•Moda’da oturan Mehmet
Tez’in kendi blogu
hafifmuzik.org ise bugün
Türkiye’de en çok takip
edilen müzik sitelerinden.
art on galeri
Röp: Ekin Sanaç
Plastik sanatlarla ilgili kapsamlı içeriğiyle dünyaca ünlü isimleri
Akaretler’deki mekânında ağırlayan Art ON Galeri, aynı zamanda
Türkiye’de yetenek avcılığı rolünü de üstlenerek genç sanatçıları
desteklemeyi kendine misyon ediniyor. Art ON Galeri, önceliklerini ve
ilerleyen günlerdeki gündemini bize anlatıyor.
Art ON olarak İstanbul’daki sanat paylaşımına ne katkılar sağlamayı amaçladığınızı anlatabilir
misiniz?
Art ON olarak yetenekli genç Türk sanatçılara yol açmayı ve destek olmayı, Türk
sanatçılarının isimlerinin dünyaca tanınmış sanatçılarla bir arada anılmasını sağlamayı
amaçlıyoruz. Türk sanatının hak ettiği yere kavuşmasına ve sanat işletmeciliğinin dünya
standartlarına ayak uydurmasına elimizden geldiğince katkıda bulunmayı hedefliyoruz.
Art ON’u Akaretler’de konumlandırmanızda etkili olan sebepler neler?
Sanat ile tasarımın birbirinin alanlarına taştığı günümüzde Akaretler gibi İstanbul’un yeni
sanat ve tasarım aksı hâline gelen bir destinasyonda yer almayı uygun bulduk.
Sanatçılarınızı belirlerken ne gibi kriterlere önem veriyorsunuz?
Bizim için genç sanatçıların işlerinde çağdaş sanat lisanını konuşup konuşmadıkları son
derece önem taşıyor. Bunun dışında sanatçıların işleriyle ilgili bir söylemleri olmasına ve bu
söylemi kendilerine has bir estetikle dile getirmelerine dikkat ediyoruz.
İzleyici profiliniz nasıl bir karaktere sahip?
Çağdaş sanatı takip eden ve yaşamının bir parçası hâline getirmek isteyen genç, kültürlü ve
dinamik bir izleyici profiline sahibiz. Bunun yanında yabancı sanatseverlerin ilgisi de oldukça
yoğun.
Art ON olarak sonbahar takviminizde neler yer alıyor?
Sonbaharda Art ON’da kendi çatımız altındaki sanatçıların sergilerini ve genç yeteneklerden
oluşturacağımız karmaları göreceğiz. Türk sanatseverler ve kurumlar, ihtiyaçlarına göre
sanat danışmanlığı, sanat seminerleri, kurumlara sanatsal çözümler gibi hizmetlerimizden de
yararlanabilecekler.
geri dönüşüm dedikleri
Hazırlayanlar: Ekin Sanaç, Doruk Yurdesin
İllüstrasyon: Sadi Güran
Geri dönüşümün kısa tarihi
Geri dönüşümün eski ismi “tutumluluk”tu aslında. İnsanlar
binlerce yıldır, malların yetersizliğinden dolayı onları
tekrar tekrar kullanmak zorundaydılar. Arkeologlar bunu
eski çöplüklerde ev malzemelerinin azlığına dayanarak
bulmuşlar. Kırık âlet ve tabak çanak azlığı, bunların
yeniden üretimde kullanıldığına delalet zira. Endüstri
öncesi dönemde bronz gibi metaller habire eritilip yeniden
kullanıldı. Örneğin Britanya’da kömür ateşinden kalan
küller tuğla yapmak üzere toplanırdı. Tekstil endüstrisinin
geliştiği dönemde eski halıların düşük kalitede yün
üretiminde kullanılması da yaygındı. 19. yüzyılda
çöpleri karıştıran, kapı kapı dolaşıp eski metalleri alan
seyyar satıcılar endüstrinin ucuz hammadde ihtiyacını
değerlendiren ilk toplayıcılar oldular. Bunların sayısı I.
Dünya Savaşı sırasında ABD’de binlere çıktı. II. Dünya
Savaşı’na muhatap olan bütün ülkeler vatandaşlarına
bir şekilde eski metal ve konserveleri yetkililere teslim
etme görevi verdi. Tüketim patlaması sonucu 1970’ten
sonra çevre bilincinin gelişmesi ve hammaddenin
pahalanmasının aynı anda meydana gelmesi, bugün hâlâ
yaygınlaştırılmaya çalışılan geri dönüşüm yöntemlerinin
başlamasını sağladı. 1960’lardan itibaren sadece
ABD’de atıkların üçe katlandığı düşünülürse, zaten bu
kaçınılmazdı.
Geri dönüşüm logosunun ortaya çıkışı
Geri dönüşüm deyince akla gelen ilk şey olan uluslararası
geri dönüşüm logosunun ortaya çıkışı 1970 senesinin
nisan ayında düzenlenen 1. Dünya Günü’ne dayanmakta.
Bugün 175 ülkede kutlanan Dünya Günü, ilk kez
Amerika’da, çevreye karşı duyarlılığın yayılmakta olduğu
o günlerde hayata geçirilmişti. Karton şirketi Container
Corporation Of America, kâğıdın geri dönüşümünün
büyümekte olan çevresel harekete büyük katkı
sağlayacağının farkına vardığında bunu teşvik etmeye
karar verdi ve şirketin ürünleriyle ilişkilendirilmesi için
ülke genelinde bir logo tasarım yarışması düzenledi.
Kazanan logonun geri kazanılabilen malzemelerden
üretilen ürünleri, kâğıdın geri dönüşümünü simgelemesi
bekleniyordu. Colorado’da düzenlenen yarışmaya 500’ün
üzerinde öğrenci ve aktivist katıldı. Bugün dünyanın dört
bir yanında tek bir dil oluşturan bu tasarım, Los Angeles’ta
yaşayan 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Gary Dean
Anderson’a aitti.
Geri dönüşüme dair kısa bilgiler
•ABD kişi başına 720
kilogramla dünyada en
çok atık üreten ülke.
Türkiye’de bu rakam,
kişi başına 310 kilogram.
ABD atıklarının yüzde
32’sini geri dönüşüme
yöneltiyor. Bu konuda en
başarılı ülke, yüzde 60’la
Hollanda.
•Kâğıt, Türkiye’de geri
dönüşümde en çok verim
alınan materyal. En son
verilere göre piyasadaki
kâğıtların yüzde 47’si geri
kazanılıyor.
•Yale Üniversitesi Çevre
Hukuku ve Politikası
Merkezi ve Columbia
Üniversitesi Yerbilimi
Bilgi Merkezi’nin
hazırladığı Çevresel
Performans Endeksi’nde,
Türkiye 2010 yılında çevre
liginde 163 ülke arasında
77. sırada yer alıyor.
•Türkiye’de hâlen yaklaşık
200 milyon adet ikinci
el cep telefonu var (!).
Teleses’in hazırladığı
“Cep’teki Fırsatlar
Raporu”, dünyada
birçok ülkede uygulanan
cep telefonlarını geri
dönüştürme projelerinin
Türkiye’de de ekonomik
ve ekolojik bir zorunluluk
olduğuna dikkat çekiyor.
•Geri dönüşüme katılan
alüminyumun yeniden
üretilmesi, hammaddeden
üretilmesine oranla
yüzde 95 enerji tasarrufu
sağlıyor. Geri dönüşüm
sayesinde plastiklerin
üretilmesinde yüzde 70,
çelikte yüzde 60, kâğıtta
yüzde 40 ve camda yüzde
30 enerji tasarrufu oluyor.
•Avrupa ve Japonya’da
kanunlar gereği
elektronik üreticileri
kendi ürettikleri
malları kendileri geri
dönüştürmekle yükümlü.
Bunun ilk adımı 1991’de
Almanya’da materyallerin
bütün yaşam süreçlerini
üreticilerin sorumluluğuna
veren bir kanunla atıldı.
•Geri dönüşüm konusunda
üşengeç olanlara
basit bir çağrı: banyo
yapmak yerine duş
almak, yüzde 30 daha
az su tüketimi sağlıyor.
Böylece hiç değilse
geri dönüştürmediğiniz
malzemelerin sıfırdan
üretiminde kullanılan
suyu karşılayabilirsiniz!
Geri dönüşüm gerçekten faydalı mı?
1990’larda ABD’de birtakım
şüpheciler geri dönüşümün
gerçekten işe yarayan
bir faaliyet olup olmadığı
konusunda sorular
sormaya başladılar. Onlara
göre bu hem insanların
zamanını çalıyor, hem de
ekonomiye yük oluyordu.
Tabiî çok geçmeden
bu mesele akademik
araştırma konusu oldu.
Sonunda Danimarka Teknik
Üniversitesi’nde yapılan
kapsamlı bir araştırma,
55 farklı maddenin
dönüştürülmesi, yakılması
ya da gömülmesi üzerine
yaptığı çalışmada yüzde
83’ünün geri dönüşümünün
faydalı olduğu sonucuna
vardı. Geri dönüşümün
fayda sağlamadığı
durumlar da mevcut elbet.
Bunun bir örneği, bol
miktarda şarap ithal eden
ama şarap üretmeyen
İngiltere’ye gelen yeşil
şişeler. Bunların bir gemiyle
geri döndürülmesi çok
masraflı, o yüzden zaten
çakıl ve kuma dönüştükleri
için çöp olarak kalmaları
daha iyi. Çeşitli ülkeler
bu tür hesaplarla geri
dönüşümü ekonomilerine
faydalı hâle getirmenin
yollarını arıyorlar. Batı
ülkelerinde bulunan bir
başka hesaplı yöntem,
atıkları üretim gücünü
günbegün arttıran Çin’e
göndermek. Böylece
Çin’den Batı’ya mal
gönderen koca gemiler
elleri boş dönmemiş oluyor.
Bunların Çin’de ziyan
olduğuna, boş arazileri
boyladığına dair şüphe
duyanlar da var elbette,
ama uzmanlar parası
ödenmiş hiçbir şeyin boşa
harcanmayacağı gibi bir
kabulle hareket ediyorlar.
Çöpler nasıl ayrılıyor?
Şehirlerde oturanların
kendi çöplerini ayrıştırması
işlemi de çeşitli
merhalelerden geçti.
Tek tek ayırmak yerine
geri dönüştürülebilecek
maddelerin hepsini tek
bir kutuda toplama işlemi
devreye girdi. Birçok
insanın kafasında “hepsi bir
araya toplanıp bir yere mi
gömülüyor” şeklinde, geri
dönüşüm için çabalamanın
beyhude bir faaliyet olduğu
şüphesine yol açan bu
gelişme, aslında çok
basit ve çoğu beklentinin
aksine, insan gücüne çok
az dayanan bir işlem.
Evlerden toplanan atıkları
taşıyan çöp kamyonu
tesise geliyor ve bütün
çöpleri bir taşıma bandının
üzerine boşaltıyor.
Sonra burada insanlar
devreye girip plastik
torba ve karton kutular
gibi, daha sonra otomatik
Türkiye ve çöp toplayıcıları
olarak gerçekleştirilecek
süreçlerde âletlerde
arızaya yol açabilecek
büyük malzemeleri
ayıklıyorlar. Kalan
malzemeler bir döner diskin
içinden geçerken, bu disk
daha ağır malzemeleri
bir yana, kâğıtları başka
bir yöne gönderiyor.
Buruşmuş kartonlar ve
kâğıtlar bir araya toplanıp
satılıyor. Ardından pet
şişeler elle toplanıp
plastik kutusuna atılıyor.
Bunun sonrasında bir
mıknatıs, taşıma bandının
üzerindeki demirli metalleri
ayıklıyor. Alüminyum bazlı
hafif metallerse daha
karmaşık, elektromanyetik
girdap yaratan bir sistem
içerisinde diğerlerinden
ayrılıyor. En sonunda
geri kalan camlar el
yordamıyla renklerine göre
ayrılıyor ve işlem bir saatte
tamamlanıyor.
Yakın zamanda İTÜ’de
yapılan bir araştırmaya
göre İstanbul’da 100 bin,
Türkiye genelindeyse
200 bin çöp toplayıcı var.
Bu toplayıcılar giderek
sektörel bir ihtiyaç hâline
de geliyorlar. Zira kanunen
şirketler ürettikleri malların
ambalajlarının yüzde 35’ini
geri toplamak zorunda ama
hanelerde çöp ayrıştırma
bilinci gelişmediği için bu
toplayıcılar sistemin önemli
bir dişlisi. Bugün artık
dernekler altında bir araya
gelen toplayıcıların bazıları
maaşlı ve sigortalı çalışma
koşulları da elde ediyorlar
ama bu oran toplamın çok
altında ve koşullar zayıf.
Çoğu şirket bu insanları
“maliyetten tasarruf” olarak
algılıyor.
kullanılan sert ve yalıtkan,
vinil tipi plastik.
Geri kazanımı: plastik
döşeme.
4. Sıkılabilir kutular,
elbiseler, halılar ve
mobilyalarda kullanılan
esnek tipli plastik.
Geri kazanımı: plastik
alışveriş çantaları, yer
döşemeleri, plastik çöp
kutuları.
5. Ketçap kutuları,
ilaç kutuları ve şişe
kapaklarında kullanılan,
sıcak ürünlerde kullanım
alanı bulunduğundan ötürü
geri dönüşüm şirketlerinin
en çok ilgisini çeken plastik
türü.
Geri kazanımı: sinyal
lambaları, palet, kutu, fırça.
6. Strafor olarak da
bilinen köpük malzemenin
yapımında kullanılan,
atılabilir bardak, tabak,
yumurta kutuları ve CD
kaplarında karşımıza
çıkan, geri kazanımı zor,
çevreye zararı da fazla
olan plastik türü.
Geri kazanımı: yalıtım
malzemesi, cetvel, köpük
dolgu.
7. Güneş gözlüğü,
bilgisayar kasası,
damacana ve naylon
poşetlerde kullanılan sert
plastik türü.
Geri kazanımı: plastik
döşeme.
Farklı plastik türleri hayatımıza nasıl geri dönüyor?
Günlük hayatta
kullandığımız birçok ürün,
bünyesinde farklı plastik
türlerine yer veriyor.
Hayatımızın bu kadar
içinde olan bu madde,
aynı zamanda çevre için
bir baş belası. Ancak
son yıllardaki gelişmeler
bu maddenin sıfırdan
üretimini azaltırken, farklı
kılıklarda geri dönmelerini
de sağlıyor. İşte plastiğin
günlük yaşantımızda
kullandığımız başlıca
yedi türü ve bunların geri
kazanımlarına kısa bir
yolculuk…
1. Kırılma riski düşük
olduğu için su ve sıvı yağ
•Türkiye’deki ev atıkları
içinde mutfak ve
bahçeden kaynaklanan
organik maddelerin
oranı en az yüzde 60’lar
civarında. Gelişmiş
ülkelerde daha düşük
olan bu oranın bizde
yüksek olmasının sebebi
büyükşehirlerde bile
yaygın olan semt pazarı
kültürüne bağlanabilir. Bu
durum organik çöplerin
oluşmasına neden
oluyorsa da, aynı zamanda
ambalaj atıklarının
oranını düşürdüğü için de
olumlu. •Eskiden, ambalajların
fazla olmadığı, atıkların
at arabalarıyla toplandığı
günlerde atıkların
içindeki organik madde
oranı çok daha yüksekti
ve tabiata zararlı
olabilecek maddeler
yok denecek kadar azdı.
Şimdi “katı atık” olarak
adlandırdığımız çöplere o
zamanlar “zibil” denilirdi.
Zibil toplandıktan sonra
şehrin çevresindeki
bostan ve bahçelere
yığılır, kendi içinde
ısınmaya bırakılarak
dönüşmüş madde yığını
üreticileri tarafından tercih
edilen, tek kullanımlık,
ucuz ve hafif pet şişe
ambalajları.
Geri kazanımı: polar
ceketler, fiber, taşıma
çantaları, mobilya, halı,
yeni su ve sıvı yağ
şişeleri…
2. Çöp ve alışveriş
poşetleri, şampuan
kutuları, motor yağı
kutuları, margarin ve yoğurt
kutularında kullanılan
plastik türü.
Geri kazanımı: drenaj
borusu, piknik masaları,
döşeme, yağ kutuları,
deterjan kutuları.
3. Plastik borular, elektrik
kabloları ve pencerelerde
hâline getirilirdi. Bu,
bugün “kompost”
dediğimiz işleme tekabül
ediyor.
•Moritanya, plastik atık
sorununa çokyönlü bir
çözüm buldu. Plastik
atıklar geri dönüştürülmek
üzere toplanmalarının
ardından kadınların
işlettiği merkezlere
götürülüyor. Bir taşla iki
kuş!
•Türkiye’de birçok
süpermarkette
kullanılmaya başlayan
“çevre dostu” naylon
poşetler 24 ay içinde
yüzde 100 çözünerek
doğaya dönebiliyor.
Ancak birçok çevreci
bu uygulamanın doğaya
daha da zarar verdiği
kanısında. Yani yüzde
100 çözünebilir olsa da
hiçbir poşet uygulaması,
çevrenin korunmasında
file ya da bez çantalar
kadar etkili olamıyor.
•Paris’te naylon torba
kullanımı iki sene önce
yasaklandı, bu sene
sonundan itibaren ise
tüm ülkede yasaklanması
planlanıyor. Hindistan’da
Yeni Delhi ve Bombay
dâhil dört bölgede naylon
torba, Tayvan’da ise
yalnızca torba değil
plastik çatal bıçak da
yasaklandı. İrlanda’da
plastik torba kullanmak
isteyen, 20 cent
vergi ödüyor. Güney
Afrika’da ince torba
yasak, geri dönüşümlü
olanlar serbest. Çin,
plastik poşetleri ücretli
yapmasının ardından
yılda 37 milyon fıçı
petrol tasarrufu sağladı.
Uganda’da ince naylon
poşetler yasak, kalın
poşetler ise vergi
ödenerek kullanılabiliyor.
Kenya ve Ruanda’da ise
2008’de naylon poşet
yasaklanmıştı.
mutfak sanatı
the winston brasserie mutfağı
Hazırlayan: Zafer Bilge
[email protected]
Bir menüde çeşitli mutfaklardan birçok farklı tadı aynı anda sunmanız çoğu zaman risklidir, hüsranla sonuçlanır ve akıllara “nitelik mi nicelik mi?”
sorusunu getirir. Menüde yediğiniz her şeyden aynı tatmini duymayabilirsiniz, zira hem çeşitliliği hem de kalite standardını bir arada başarıyla
yürütebilen çok az mekân vardır. Hangi mutfaktan gelirse gelsin, bir yemeği hakkıyla yapmak zor zanaattır.
Peki, MAGİ ailesi olarak
biz menümüzün yapısına
nasıl karar veriyoruz?
Hangi mutfaklardan
yemekler menüye girsin,
nasıl sunumlar yapalım
sorularına cevap ararken
hem tecrübelerimize
güveniyoruz hem de iyice
araştırmadan ve işi pratiğe
dökmeden kesinlikle karar
vermiyoruz. Dünyanın çeşitli
mutfaklarından yemeklerin
aynı menüde olduğunu
düşünün ve hepsinin tadının
istikrarlı bir şekilde her
yediğinizde aynı olduğunu
ve orijinaline sadık
kalındığını hayal edin...
“Aynı annemin köftesi gibi
olmuş” veya “Sekiz sene
önce Floransa’da yediğim
risottodan bile daha güzel”
lafını dedirtmek gerçekten
kolay değil. Öncelikle doğru
malzeme seçimi ve doğru
üretim gerekiyor.
duyduğu saygıyı, üretim
aşamasında işimize
verdiğimiz önemi fazlasıyla
göstermelidir…
Türk mutfağının kendisi
başlı başına bir füzyon
mutfağıdır bana göre.
Coğrafî yapımız, bu
topraklarda yaşayan farklı
kültürler, gelenler gidenler,
hep mutfağımıza etki
yapmıştır. Füzyon mutfağı,
birkaç yıldır sık karşımıza
çıkan bir kavram olmaya
başladı. Aynı zamanda
az sayıdaki bazı aşçı
kardeşlerimiz tarafından
da yaygın uygulanan
bir mutfak tarzı hâline
geldi: karıştır normalde
bir arada olamayacak
birkaç malzemeyi, iki
farklı tekniği de kombine
et, olsun sana bir füzyon.
Çoğu zaman lezzet
mezzet hak getire. Yeter
ki bilinmemiş bir yemek
ortaya çıksın ve müşteriye
Bir yemeği oluşturan
(ya da senden daha az
malzemeleri seçerken tabiî
ki tazeliğine dikkat ediyoruz; bilgili meslektaşlara)
anlatması seksî olsun…
o günün koşullarında
Rahmetli Arman Kırım’ın
istediğimiz standartlarda
bir yazısında söylediği gibi
ürün gelmediği zaman o
“Ağbi, trança karpaçiosuna
yemeği yapmamayı tercih
ediyoruz. Üretim aşamasına bizim tahin ile bir sos
yaptım, onu da Arap işi
gelindiğindeyse, doğru
tabuleh karışımı üzerinde
ürünü doğru işlemek çok
bir sundum, millet bayıldı.”
önemli... İster bakliyat
Osmanlı kültürünün
olsun, ister Norveç’ten
mirasçısı olan Türk mutfağı,
gelen birinci sınıf bir
somon füme, mutfak şefleri Balkan ve Ortadoğu
mutfaklarından etkilenmiştir.
kullandıkları malzemeye
Daha da eskiye gidersek
Hitit ve Bizans kültürlerinin
de etkisiyle mutfak
araç ve gereçlerini
geliştirmişler, besinlerini
çeşitlendirmişlerdir Kendi
içimizde de Karadeniz
mutfağı, Ege mutfağı,
Orta Anadolu mutfağı,
Güneydoğu mutfağı gibi
yöresel farklılıklar içeren
birçok mutfağımız vardır.
Avcılık, tarımsal yapı,
göç kültürünün etkisi
ve saray mutfakları gibi
önemli faktörler Türk
mutfağını şekillendirmiştir.
Türklerin uzun yıllar
baharat yolunu da denetim
altında tutmalarıyla birlikte
günümüze kadar uzanan
bir nevi füzyon mutfağı
ortaya çıkmıştır. Cacık,
yaprak sarma, midye
dolma, işkembe mezesi,
pancar turşusu, kebap gibi
günlük hayatta tükettiğimiz
veya adını fazlasıyla
duyduğumuz daha birçok
yemek bu topraklarda
yaşayan milletlerin
etkileşimleriyle ortaya
çıkmıştır.
Uzun lafın kısası, yazımın
başında bahsettiğim gibi,
füzyon mutfağını nasıl
algıladığınıza bağlı olarak
yoruma çok açık yemekler
üretebilirsiniz. Sonuç
hüsran da olabilir, zaferle
de bitebilir. Gelelim bizim
menülerimize… Yakın
zamanda değiştirmeye
başladığımız yeni
konseptimiz The Winston
Brasserie markamızın
mutfaklarında farklı
mutfaklardan çok çeşitli
tatlar bir arada pişiriliyor.
Brasserie şubelerimizin
ilki Akaretler’de açıldı.
Yıllardır isminden başarıyla
söz ettiren Sir Winston
Tea House markamız
özellikle menüsünde ve
ambiyansında yaptığı
değişikliklerle kendini
geliştiren bir markanın
doğmasına sebep oldu.
Önce menümüzdeki
yabancı tatlara bakalım.
Japon mutfağından teriyaki
soslu tavuğu yerken
veya noodle çeşitlerimizi
tadarken kendinizi gerçek
bir Uzakdoğu restoranında
gibi hissedebilirsiniz.
Damak tadımıza en yakın
yemekleri seçmeye dikkat
ettik. Mutfaklarımıza
giren malzeme çeşitliliği
bir hayli zengin olsa da,
bizler ürün ayırt etmeden,
ısrarla her şeyin en
iyisini kullanmaya ve en
doğru şekilde işlemeye
çalışıyoruz. Risottolarımızı
birinci sınıf Arborio
pirincinden yapıyoruz,
ithal et kullanmıyoruz ve
bonfilelerimizi dolaplarımıza
girdikten sonra mutlaka
dinlendiriyoruz, tavuk
şinitzelin inceliğine ve
o meşhur “The Winston
Kebap”ımızı oluşturuyor.
Herkesin ağzında
farklı bir tat bırakan ve
üzerinde fazlasıyla yorum
yaptıran Beğendi’miz
ise patlıcanların
seçilmesinden, içerisinde
kullanılan tereyağı, süt ve
peynire kadar çok özenle
hazırlanıyor. En güzelini
en sona sakladım tabiî
Artık erkekler de salata
yesinler diye, salatalarımıza ki... Direkt yemeklerden
gittik bu yazıda; en
tavuk, et, deniz mahsulleri
favori yemeklerimizden
gibi protein açısından
Beş Baharatlı Izgara
zengin gıdalar ekledik.
Doyuruculuğu ve sunumları, Tavuk tabağından
bahsetmeden bu yazıyı
tadıyla aynı oranda
bitirmek The Winston
geliştirdik. Özel olarak
Brasserie mutfaklarına
seçilen pizza ustalarımızın
haksızlık olurdu… Taze
elinden çıkan incecik
baharatlarla Ege’nin nefis
pizzalar, kendi yaptığımız
zeytinyağında saatlerce
cevizli, zeytinli mis kokulu
bekleyen, Datça’nın
ekmekler, misafirlerimiz
oturur oturmaz servis edilen kekiğinde, mis kokulu
fesleğen, adaçayı, defne
ufak peynir toplarımız,
ve biberiye ile özdeşleşen
parmesanlı galetalarımız
tavuğun göğüs eti, “göğüs
ve her gün taze olarak
eti kuru olur” algısını âdeta
pastanemizde üretilen
yıkıyor. Izgarada piştikten
pastalarımız şimdiden
sonra dilimlenip, yanında
fazlasıyla ün yapmış
Patlıcan Beğendi’yle
durumda…
tabağa uzandığı zaman
bütün bildiklerinizi âdeta
Füzyon topraklarında
yaşıyoruz ve biz de bundan unutturuyor, doysanız da
canınız bir tabak daha
yararlandık derken, The
Winston Kebap ve Beğendili yemek istiyor!
Kebap’tan bahsetmeden
geçemeyeceğim. Özel
tırnak pidemiz, üzerinde
ızgara köfteler ve ızgara
bonfile dilimleri, nefis yoğurt
ve tereyağlı domates sosu
kurumamasına dikkat
ediyoruz, katkı maddeleri
kullanmıyoruz, margarin ve
katı yağlar kullanmıyoruz,
sızma zeytinyağı ve
ayçiçeği yağı kullanıyoruz.
Ve bizim için en önemlisi,
yerli üreticilerden yöresel
ürünler kullanmaya dikkat
ediyoruz.
Kısa kısa
Yeme-içme sorumlumuz Zafer Bilge’den hem amatörler hem de daha
profesyonel ilgilenenler için mutfak sanatının bazı püf noktaları: •Yemeklerinizde mantar
kullanmak istediğiniz
zaman, mantarları
haşlamadan önce 10 dakika
tuzlu ve limonlu suda
bekletin. Mantarlarınızın
renginin bozulmadığını
ve daha lezzetli olduğunu
göreceksiniz.
•Hazırladığınız pizza
hamurunun daha yumuşak
olmasını istiyorsanız sade
un ile patates nişastasını
yarı yarıya kullanın.
şef portre:
osman barkın gökhan
Röp: Yetkin Nural
1986 doğumlu genç bir şef olan Osman Barkın Gökhan, mutfağa çocuklukta
gönül verenlerden… Aşçılık deyince disiplin, bağlılık ve yaratıcılıktan
bahsediyor. Dedesinin kereviz çorbası onu bir arkadaşının babasının
restoranında yoğun bir öğle yemeği servisine, 2003 Oscar’larında en iyi
10 şefin yer alacağı haberi ise Johnson & Wales Üniversitesi’nde mutfak
sanatları okumaya yönlendirmiş. Bu sayımızın şef portresi için kendisiyle
mutfak üzerine sohbet ettik.
Biraz kendinden
bahseder misin?
Gastronomi eğitimini
nerede aldın, hangi
mutfaklarda çalıştın, şu
an neredesin?
5 yaşında iken Bodrum’da
yedi odalı bir küçük bir
pansiyonu aile olarak üç
sene işlettiğimizde tanıştım
mutfakla. Okul hayatım
boyunca lise zamanlarına
kadar tiyatro, müzik,
resim ve edebiyat olmak
üzere birçok sanat dalıyla
amatör olarak ilgilendim.
Fakat Bodrum’da o küçük
pansiyonun mutfağında
aldığım heyecan hep
hayatımın bir parçası oldu.
Ortaokul ve lise çağlarıma
geldiğimde arkadaş
çevreme ve aileme sürekli
yemek yaparken buldum
kendimi ve bunu mesleğim
hâline getirme düşüncesi
bana çok heyecan
verdi. Lise birinci sınıfa
geldiğimde artık bir şef
olmaya karar verdim. Lise
bittiğinde mutfak sanatları
okumak için ABD’ye
gittim. Johnson & Wales
Üniversitesi’nde mutfak
sanatları bölümünde üç
yıl eğitim gördüm. ABD’de
Boston ve Miami’de birçok
restoranda ve dünyaca
ünlü otellerde değişik
pozisyonlarda çalıştım.
Türkiye’ye dört sene önce,
eğitimimin bitmesiyle geri
döndüm. Bebek Roomy
•Pasta ve kekleriniz için
kullandığınız kremanın
daha sert olmasını
istiyorsanız hem
Lounge, 1453 Club, Mest
gibi davet, “catering” ve
“a la carte” servis veren
mekânlarda şeflik yaptım.
İki sene sektörün işletme
kısmında da müdürlükler
ve danışmanlıklar yaptım.
Şu anda DOT tiyatrosunun
bir işletmesi olan Pop Up
kafe ve restoranın şefliğini
yapıyorum.
İlk yemek anın nedir?
Dedemin kereviz çorbası
tarifiyle ilk yemeğimi 5
yaşında, dedemin denetimi
altında yaptım. Mutfakla
en ciddî tanışıklığım bu
anıyla başladı diyebilirim.
Annemin bana söylediğine
göre ise oyuncaklarla değil
tencere tavalarla mutfak
dolaplarının içinde geçen
bir çocukluğum olmuş.
Aslında doğru çünkü
kendimi bildim bileli bir
evin en mutlu eden kısmı
mutfağı benim için.
Kariyerini bu yönde
ilerletmeye ne zaman
karar verdin? Senin bu
yönde adım atmana yol
açan özel bir anı mesela?
Lise birinci sınıfta artık
geleceğimle ilgili bazı
kararlar almam gerektiğini
hissettim. Bir ofis çalışanı
olamayacağım kesindi.
Masa başında saatlerce
rakamlara ve bilgisayar
ekranına bakmak mümkün
olmayacak bir durumdu.
çırpacağınız kâseyi,
hem kremanızı hem de
çırpıcınızı buzlukta birkaç
dakika bekletin.
Bütün çocukluğum ve
ergenlik dönemim birşeyler
üretmekle ve sosyal
ortamlarda bulunmakla
geçti. Bundan dolayı
sanatla veya yaratıcılıkla
ilgili birşeyler yapmam
gerektiğini biliyordum.
Bir gün gazetedeki bir
haber beni bu mesleğe
yönlendirdi. 2003 Oscar
töreninin sonunda
yapılacak kokteylde
dünyanın en iyi 10 şefinin
görev alacağı haber
olmuştu. İşte o gün ben
de o 10 şefin içinde olmak
istediğime karar verdim.
Profesyonel mutfakla ise
ilk defa bir arkadaşımın
babasının restoranında
tanıştım. İlk günüm “eti
senin kemiği benim”
cümlesiyle başladı.
Ancak ilk öğlen servisinin
ardında o bağrışmalar,
tavalardan çıkan alevler
ve 45 derecelik mutfak
sıcaklığı bana o cümleyi
unutturdu. O günden beri
mesleğime olan heyecanım
ve yaşadığım adrenalin
devam ediyor.
Yemek meraklılarına
ve amatör aşçılara
verebileceğin, mutfakta
hayat kolaylaştıracak bir
kaç ipucu var mı?
25 yaşında, genç ve
kariyerinin nerdeyse
başında olan bir şef olarak
verebileceğim ipuçları
•Mayalanma işlemini ne
kadar sıcak ortamda
yaparsanız, mayalanma
süresi o kadar kısalır.
epeyce fazla, fakat en
önemlisi etin pişme
derecesi veya nişasta katıp
çorbayı koyulaştırmak
yerine, kullandıkları tarifleri
kendilerine uyarlamaları ve
kendi tariflerini çıkarmaları.
Çünkü herkesin
yemek yapabileceğine
inananlardanım. Bunu
biraz fazla sevenlerin
ve hayat boyu
yapmak isteyenlerinse
şefler olduğunu
düşünenlerdenim.
Tariflerin ilerlemesi ve yeni
yemeklerin ortaya çıkması
da bu şekilde olmuştur.
Takip ettiğin, ilham
aldığın şefler var mı?
Ferran Adria ve Jamie
Oliver uzun süreden
beri takip ettiğim iki şef.
Ferran Adria mutfakta
yeni teknikler geliştirerek,
yemek yapmada sınırların
ne kadar uçsuz bucaksız
olduğunu kanıtlayan
ve kanıtlamaya devam
eden, işin laboratuvar
bölümünde olduğunu
kanıtlayan bir şef. Onu
takip etmemek veya ondan
ilham almamak mümkün
değil. Jamie Oliver ise
aslında yemek yapmanın
ne kadar basit olduğunu ve
az sayıda malzemeyle ne
kadar lezzetli yemeklerin
çıkabileceğini dünyaya
gösteren bir şef.
•Ciğer sevenler! Kızartma
işlemi sırasında
ciğerlerinizi kızartacağınız
una bir kaşık kabartma
tozu koyarsanız ciğerleriniz
daha yumuşak olacaktır.
Dünya mutfaklarından
hangileri ilgini çekiyor?
Onları senin için farklı
kılan ne?
İspanyol, Meksika, İtalyan
ve Fransız mutfakları
en ilgimi çekenler…
İspanyolların deniz ürünleri,
Meksikalıların baharatlı
karışımları, İtalyanların
taze bitkilerle oynamaları,
tencere yemekleri ve
hamur işleri, Fransızlarınsa
rafine damakları beni en
etkileyen yönleri… Türk
mutfağına ise çok ayrı bir
ilgim var, üstünde çalışmak
istediğim en önemli mutfak
Anadolu mutfağı.
Yeni tatlar, tarifler
geliştiriyor musun?
Üzerinde çalıştığın bir
yemek örneğin?
Tariflere hiçbir zaman
bağlı kalmam. En klasik
yemeklerde bile anarşist
bir tavrım vardır. Biz
şeflerin görevinin yaratıcılık
olduğuna inanıyorum.
Servis ettiğimiz her tarife
kendimizden birşeyler
katmamız gerektiğine,
bir nevi imzamız olması
gerektiğine inanıyorum.
En son ne zaman seni
şaşırtan bir şey yedin?
Çiya’da işletme
bölümünde çalışırken
yediğim her yemek benim
için şaşırtıcıydı. Dağ
kekiğinden yapılan zahter
•Tavuğun kalitesi göğüs
etinin dolgun ve sıkı
olmasından anlaşılır.
Tavuk tazeyse göğüs
kemiğinin ucu esnek olur.
çayı mesela her gün
tecrübe edeceğimiz bir
tat değil. Veya kaymaklı
domates tatlısı…
Bir şef olarak ileriye
dönük hayallerinden ve
gerçekleştirmek istediğin
projelerden bahseder
misin?
Sektörde sekiz yılı dolu
dolu devirdikten sonra en
büyük hayalim güneyde bir
sahil kasabasında, kendi
yetiştirdiğim taze sebze
meyvelerle, taze deniz
ürünleri ve etlerle, her gün,
sadece meslek sevgim ve
damak zevkim için yeni
şeyler denemek ve bunları
insanlara sunmak. Tabiî ki
bu hayal belki de sadece
bir şefe özgü değildir. En
büyük projem Anadolu’yu
köy köy kasaba kasaba
gezerek Türkiye mutfağını
çok daha yakından tecrübe
etmek... Türkiye’deki
malzeme sıkıntısının
getirdiği kısırlıktan bir
şekilde kurtulabilmek ve
üretimden mutfağa bir yol
çizebilmek. Bir şef olarak
mutfağın içinde kalıp
serzenişte bulunmaktansa
bu sorunlarla ilgili birşeyler
yapmayı daha akılcı
buluyorum.
Tavuğun derisinde oluşan
mavi lekeler bozulma
işaretidir.
kulağımıza çalınanlar
SWT müzik direktörü ve dergi ekibi tarafından seçilen toplamaları
tüm Sir Winston Tea House’larda dinleyebilirsiniz.
playlist: ekin sanaç
playlist: aylin güngör - j. h. dedeoğlu
playlist: ozan şentürk
Little Dragon - Ritual Union
Bo Carter - Baby, How Can It Be?
David Axelrod - Holy Thursday
London Elektricity - Elektricity Will Keep Me Warm
Caetano Veloso - Jamaica Farewell
Monk Higgins - Little Green Apples
Soft Metals - Always
The Tiger - Down the Road
The Meters - Cissy Strut
Ursula 1000 - Disko-Tech
Rupa & The April Fishes - La Linea
Kool Inc - Kool’s Back Again
Paul Weller - Starlite (Drop out Orchestra Remix)
Ranil y Su Conjunto Tropical - Cumbia Sin Nombre
Cheryl Lynn - Got to Be Real
Aphex Twin - Fingerbib
The Very Best - Tengazako
Aaron Neville - Hercules
Work Drugs - Curious Serge
Schneeweiss Und Ronrot - Cykle
Johnny Hammond - Shifting Gears
OMD - Messages
Uknown - Standing in the Safety Zone
Joe Simon - Drowning in the Sea Of Love
Peaking Lights - All the Sun That Shines
The Caresser - Edward the VIII
Average White Band - Love Your Life
Roof Light - Heart Like an Airport Runaway
Juan Vicente Torrealba - Chipolenado
James Brown - Funky President (People It’s Bad)
Twin Shadow - Shooting Holes
Wilmouth Houdini - Blow Wind Blow
The J.B.S - The Grunt
Air France - It Feels Good to Be Around You
Orchestre Régional de Kayes - Sanjina
The Commodores - The Assembly Line
Broadcast - Valerie
Ananda Shankar - Mamata
Ralph McDonald - Jam on the Groove
Danny Massure - Corkscrew
Meklit Hadero - Leaving Soon
All The People - Cramp Your Style
Lenzman - Broken Dreams
Tinariwen - Chegret
Johnny Pate - Shaft in Africa
Little Dragon
Ananda Shankar
Commodores
İsveçli elektronik müzik ekibi Little Dragon, faaliyetlerini
1996 yılından beri Göteborg’da yürütmekte, ancak kendi
isimlerini taşıyan ilk resmî albümleri, Nouvelle Vogue
gibi son yılların gözde birçok ismine ev sahipliği yapan
Peacefrog etiketiyle 2007 yılında dinleyiciyle buluştu.
Bu yaz son albümü Ritual Union’u yayınlayan Little
Dragon, gevrek elektronik ritimlerini pop melodileri ile
kamçıladığı tınılarını geniş kitlelere sevdirmekte hiç de
zorluk çekmiyor.
Soyadından anlaşılacağı üzere, efsanevî sitar ustası
Ravi Shankar’ın yeğeni olan Ananda Shankar aynı
dayısı gibi bir sitar ustasıydı ancak müzik eğitimini
ondan almadı. Ananda’nın ayrıca bir hayali vardı; Batı
müziği ile klasik Hint müziğini harmanlamak. Bunun
için 60’larda Los Angeles’e yerleşti, Jimi Hendrix gibi
müzisyenlerle çalıştı ve bu hayalini iki emsalsiz albümle
süsledi; 1970 tarihli kendin taşıyan debut albümü ve
1975 çıkışlı Ananda Shankar and His Music. 1999
yılında hayata veda eden Shankar’ın, 2000 yılında
Londralı müzisyen State of Bengal ile ortak çalışması
Walking On albümü raflarda yerini aldı.
Commodores, Amerika’da 1970 ve 1980’lerde etkin
olmuş bir funk/soul grubu. Grup üyeleri birbirleriyle
Tuskegee University’deki ilk senelerinde tanışmışlar.
Kasım 1972’de Motown ile sözleşen grup, The Jackson
5’ın konserlerinde açılış grubu olarak sahneye çıkarak
seslerini duyurmuşlar. Commodores, günümüze dek
dünya çapında 75 milyon albüm sattı. Ayrıca çok sayıda
Grammy adaylığı bulunan grup, 1986’da “Nightshift” ile
bir Grammy de kazandı.
playlist: sadi güran
playlist: yetkin nural
playlist: doruk yurdesin
Blood Orange - The Complete Knock
Travis - Baby One More Time
Love - Listen to My Song
Duran Duran - Hold Back the Rain
Chris Cornell - Billy Jean
14 - Please Girl Put Me on Your List
Gang Gang Dance - House Jam
David Bowie - China Girl
Tim Hardin - Reason to Believe
Jessica 6 - White Horse
Animals - Don’t Let Me Be Misunderstood
The Bells - Moody Manitoba Morning
Kavinsky - 1986
Garou - Sorry
Fargo - Sunny Day Blue
Lady GaGa - Disco Heaven
Helena - Can’t Get You out of My Head
The Moody Blues - Everyday
Niki & The Dove - DJ Ease My Mind
Beyonce - Wishing on a Star
Kaleidoscope - Please
Blur - London Loves
Ryan Adams - Wonderwall
The Sandals - Theme from the “Endless Summer”
Emilie Simon - Rainbow
Amy Winehouse - To Know Him Is to Love Him
The New Wave - Little Dreams
INXS - Mediate
311 - Love Song
Erasmo Carlos - A Semana Inteira
Kasper Bjorke - Alcatraz
Nina Simone - Here Comes the Sun
The Association - Never My Love
Kids of 88 - Just a Little Bit
Madonna & Massive Attack - I Want You
Them - Friday’s Child
Ladyhawke - Another Runaway
Kylie Minogue - Physical
Bobbie Gentry - I’ll Never Fall in Love Again
Tom Vek - Aroused
Michael Jackson - Ain’t No Sunshine
Chad & Jeremy - A Summer Song
Yeasayer - ONE
Ru Paul - Santa Baby
Harry Nilsson - Everybody’s Talkin’
Blood Orange
Helena Noguerra
Harry Nilsson
Florance and the Machine, Diana Vichers, The
Chemical Brothers gibi müzisyenlere ödüllü albümler
yapmış olan İngiliz söz yazarı, kompozitör, prodüktör
Dev Hynes’in New York semalarındaki son projesi Blood
Orange. 1985 Texas doğumlu İngiliz müzisyen daha çok
Lightspeed Champion projesi ile tanınıyor.
1969 doğumlu Helena Noguerra, Portekiz asıllı bir
Belçikalı şarkıcı, film oyuncusu ve televizyon sunucusu.
1980’lerde bir Fransız pop ikonu olan şarkıcı Lio’nun kızı
olan Noguerra reklam filmlerinden bilgisayar oyunlarına
kadar uzanana bir müzik yelpazesine sahip. 2010’da
Fransız grup Nouvelle Vogue ile turneye çıkan yıldız,
aynı zamanda aralarında geçen sene vizyona giren
Heartbreaker filminin de bulunduğu pek çok Fransız
filminde de rol alıyor.
Bugün birçok film ve dizide karşımıza çıkan “Without
You”, “Everybody’s Talkin’” ve “Coconut” gibi şarkılarıyla
tanınan Harry Nilsson, ününün zirvesinde olduğu
1970’lerin başında John Lennon’la beraber Los Angeles
barlarındaki aşırılıklarıyla da manşetteydi. Farklı
vokaliyle iki kez Grammy ödülü de alan şarkıcı, The
Who’nun davulcusu Keith Moon’un, onun Londra’daki
evinde aşırı dozdan ölmesiyle de tarihte yerini aldı. Hızlı
hayatı henüz 52 yaşındayken kalp yetmezliğiyle son
bulan Nilsson’ın ilginç yaşamı 2006 yılında seyirciyle
buluşan Who’s Harry Nilsson? (And Why Is Everybody
Talkin’ About Him) adlı belgeselde işlendi.
İzmir Mustafabey cad. No:20/a-b-c-d-e Alsancak t: 0232 421 88 61 - 0232 463 10 21 • İzmir Cemal Gürsel cad. No:474/a Bostanlı t: 0232 330 95 75
İzmir Forum Bornova AVM Kiosk 10 t: 0232 388 35 00 • İzmir - Swiss Otel Alsancak Şehit Nevres Bulvarı
No:2 K 01-02 t: 0232 441 10 90 - 441 10 30
İzmir Ege Park Balçova A.V.M Mithatpaşa cad. No:1460 Kat:1 No:150 t: 0232 259 65 75 • Sports International Mavişehir 2040 sok. no:2 Mavişehir / İzmir t: 0232 324 03 65
Aydın Aydın Forum AVM t: 0256 232 02 57 • Bursa Kükürtlü Mah. Dr. Rüştü Burlu Cad. No:11 Dükkan 7 Osmangazi - Bursa
• Çeşme Çeşme Altınyunus Boyalık Mevkii t: 0232 723 33 98 • Çeşme Çeşme Alaçatı Solto Beach Hotel t: 0232 716 03 41 • Çeşme Alaçatı Port Alaçatı Port Marina
Denizli Denizli Çamlık Forum
AVM S Blok No:19 t: 0258 215 11 13
Merkez Ofis Adres: 379 Sok No 14 Kat:5 D:14 Şenler İş Hani 2.Sanayi Bornova / İzmir t: 0232 462 04 70
no: G/6 Çeşme t: 0232 716 03 41

Benzer belgeler