Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life

Transkript

Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life
ÖZEL
Detoksla şifa
bulanların öyküleri
SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ
SAYI: 5 EKİM 2012
diyet
YETENEKLİ
BADEM
YENİLMEZ SAVAŞÇI
C VİTAMİNİ
ISSN 2146-6378
Beslenmede
D-Life/Bag ve
D-Life/Snacks dönemi
Sonbahar detoksu
Renklerin gücü
Trambolin egzersizleri
Güneş tedavisi
içindekiler
SAYI 5 EKİM 2012
İLKSÖZ
K
oşturmaca içinde geçen hayatlarımızda
her an doğal ürünlerle, doğru miktarda
vitamin ve mineralleri alarak beslenmek hiç kolay değil. İki toplantı arası bir
şeyler atıştırmak, akşam geç saatte aceleyle
hazırlanan öğünlerle karın doyurmak zamanla
sağlığı tehdit eden alışkanlıklara dönüşüyor.
İnsanları uzun ve sağlıklı yaşama konusunda
bilinçlendirmek için kurulan D-Life Sağlıklı
Yaşam Merkezi, bu konuda çok önemli bir
adım daha attı ve yemeklerinizi sizin yerinize
hazırlayacak bir mutfak kurdu. Ve bu mutfaktan şifa dağıtan bir çanta ile atıştırmalıklar çıktı:
D-Life/Bag ve D-Life/Snacks.
D-Life/Bag, her gün, istediğiniz adrese sipariş verebileceğiniz bir beslenme paketi. Kahvaltı,
öğle, akşam yemekleri, ara öğünler ve içeceklerden oluşuyor. Her gün değişen 21 günlük
bir yiyecek listesine sahip D-Life/Bag tamamen doğal öğünler sunuyor. İçindeki her şey
taze sebze-meyvelerle, sağlıklı yağlar ve doğal
şekerlerle hazırlanıyor. Bir şeyler atıştırmak istediğinizde kurtarıcınız olacak D-Life/Snacks’ler
de aynı doğallıkta yiyeceklerden oluşuyor. Bu
ürünlerle ilgili tüm detayları D-Life sayfalarında
bulabilirsiniz.
D-Life, beslenmenizi sizin için düşünen projeler yaratmaya devam edecek...
D-LIFE DERGİ
İMTİYAZ SAHİBİ
D-LIFE Yönetim Kurulu Üyesi Damla ÇELİKÇİ GÜLENER
YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Şebnem DENKTAŞ
SORUMLU MÜDÜR
Gül KAYNAK
ART DİREKTÖR
Hasan Fehmi BAYRAMOĞLU
GÖRSEL YÖNETMEN
Nurhan POLAT ÖNİER
YAYIN DANIŞMA KURULU
Seçkin Aydın, Feyza Bayraktar,
Prof. Dr. Gönül Ergenekon, Prof. Dr. Hülya Günöz,
Prof. Dr. Hasan İlkova, Gül Kaynak, Prof. Dr. Yaser Süleymanoğlu
YAPIM
Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.
Doğuş Power Center Ahi Evran Caddesi No: 4
Maslak - İstanbul Tel: (212) 304 0000, Faks: (212) 346 3000
YÖNETİM YERİ
Doğuş Holding A.Ş.
Eski Büyükdere Caddesi Ayazağa Mahallesi Oycan Plaza
No: 15 Kat: 4 Maslak - İstanbul
Tel: (212) 335 3232, Faks: (212) 335 3090
YAYIN TÜRÜ
Üç aylık yaygın süreli yayın
BASKI YERİ
Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstanbul Asfaltı,
Ömerli Köyü, Hadımköy - İstanbul Tel: (212) 798 28 40
ISSN 2146-6378
56
80
ş
ş
32
İşkadını Dilşat Arpacıoğlu
detoksu nasıl yaşam
tarzına dönüştürdüğünü
anlatıyor.
48
Siyah renkli sebze ve
meyveler gençlik
vaat ediyor.
BÖLÜMLER
5 Hayattarzı
Uzakdoğu’da bir sağlık sığınağı, çevreci jean,
katkısız duvar kağıdı, pilli otomobil, aktivist
takılar, doğal festival...
11 Sağlık
Bütün hastalıkların temeli obezite, yenilmez
savaşçı C vitamini, alışveriş hastalığı, sigarayı
bırakmanın yolları, renklerin gücü...
29 Diyet-Hareket
Sonbahar detoksuyla vücudu kışa hazırlamanın
püf noktaları, tüm faydalarıyla badem,
zayıflamaya yardımcı trambolin egzersizleri...
14
47 Beslenme
C vitamini
sayısız hastalığa
karşı kalkan
oluşturuyor.
Gençlik vaat eden siyah renkli gıdalar, sağlık
dağıtan çanta D-Life/Bag ve faydalı atıştırmalıklar
D-Life/Snacks, Uzakdoğu’dan vegan tarifler...
65 Yenilenin
A’dan Z’ye aromaterapi, organik yağlar,
güzellik dağıtan mineraller, yazın yıpranan
bedenleri kışa hazırlamanın yolları...
ğ
4
54
FOCUS
72 Şeker hüznü
Diyabetten kalp-damar rahatsızlıklarına, hatta
kansere kadar pek çok ölümcül hastalığa yol
açan rafine şeker, insanları depresyona iterek
yaşama sevinçlerini ellerinden alıyor.
74 e-reçete suistimale
açık mı?
Sağlık sektörünün önde gelen isimleri,
geçtiğimiz temmuz ayında başlayan e-reçete
uygulamasını masaya yatırdı.
24
78 Domancic metodu
D-Life’ta her hafta uygulanan Domancic
Metodu, enerjinin iyileştirici gücüne
odaklanıyor.
EKİM 2012 D-LIFE
| 3
hayattarzı
HOLİSTİK ARINMA
Kamalaya, Tayland Körfezi’nde, karaya yaklaşık
15 km mesafedeki bir ada olan Koh Samui’de yer
alıyor. Tropikal bitki örtüsüyle kaplı bir tepede
kurulan resort çevreyle uyumlu bir yapıda inşa
edilmiş. Üçü özel villa olmak üzere 59 odası
bulunan resort aynı zamanda holistik spa’sıyla da
dikkat çekiyor. Kurucuları John ve Karina Stewart,
merkezde kullanılan programları kendi yaşam
deneyimlerine ve eğitimlerine göre oluşturmuş.
Zayıflama ve detoks, dinlenme ve stresten arınma,
iridoloji, Bach Çiçek Terapisi gibi programlardan
yararlanabileceğiniz Kamalaya’da doğayla iç içe
kalarak kendinizi yeniden keşfedebilirsiniz.
EKİM 2012 D-LIFE
| 5
hayattarzı
ÜRÜN
Tohumlu
kalem
Steppen, 1992 yılından
bu yana Türkiye’de doğa
dostu kalemler üretiyor.
Doğal koşullarda 1 ila 3 yıl
arasında çözülüp gübreleşen
geridönüşümlü plastik
hammadde ve kağıttan
yapılan kalemler, insan
sağlığına ve çevreye zararlı
hiçbir madde içermiyor.
Tasarımcılar, kalemlerin
doğal yaşamı desteklediğini
vurgulamak için kapağındaki
özel bir bölüme manolya,
erguvan, göknar, sedir,
karaçam ve ladin tohumları
yerleştirmiş. Tohumların nasıl
ekileceği ise kutularındaki
talimat kitapçığında belirtilmiş.
www.steppen.com.tr
TAKI
AKTİVİST TASARIMLAR
Moda tasarımcısı Violeta Villacorta tarafından
yaratılan ORG by vio (Organic Rainforest Goods)
markası, Amazon kültürünü ve yağmur ormanlarını korumak için Amazonlu sanatçılar tarafından
yapılan el yapımı mücevher ve aksesuvarlar satıyor. Tasarımlarda yağmur ormanlarındaki doğal
malzemeler kullanılıyor. Fotoğraftaki Etsa kolye
tuju, kumpia and chichao bitkilerinin tohumları
kullanılarak yapılmış. 195 dolarlık bu kolye ve diğer tasarımların satışlarından elde edilen gelirin
bir kısmı yağmur ormanlarını korumak için geliştirilen projelere aktarılıyor. www.orgbyvio.com
SAĞLIK
Organik diş macunu
BDIH Doğal Kozmetik ve NaTrue sertifikalı Logodent Organik Diş Macunu nane
ferahlığını yaşamanızı sağlıyor. Özellikle hassas dişetleri için ideal bileşime sahip olan
diş macunu homeopatik tedaviler sırasında doğal bir arındırıcı olarak kullanılabiliyor.
Sentetik florür, koruyucu, parafin yağları ve petrol kaynaklı diğer ürünler,
renklendirici ya da koku içermeyen Logodent aynı zamanda çok az köpürüyor.
75 ml’lik organik diş macununun cilde uygunluğu ve etkisi dermatolojik olarak
test edilmiştir. Bu ürünü D-Life’ta bulabilirsiniz. Telefon: 0212 381 3000
GİYİM
Çevreci jean
1908’de Londra’da doğan Lee Cooper çevreye duyarlılığını çevreci kumaşlarla
gösteriyor. Yepyeni koleksiyon ile yeniden Türkiye pazarına giren Lee Cooper’da
teknolojik gelişmelerin yanı sıra yenilikçi ve çevreci özellikler ön plana çıkıyor. Lee
Cooper bu anlamda Better Cotton olarak adlandırılan ve özel bir pamuktan üretilen
kumaşlardan destek alıyor. Ürünlerinde better cotton teknolojisi ile üretilen kumaşları
kullanan Lee Cooper çevre bilincinin yaygınlaşmasına ve korunmasına da destek
oluyor. Dünya çapında milyonlarca çiftçinin daha sağlıklı koşullarda pamuk üretmesini
sağlamak için oluşturulmuş gönüllü bir program olan Better Cotton Initiative (BCI)
ile pamuk üretimi sırasında tüketilen su ve kimyasal madde normal pamuk üretimine
göre daha az oluyor ve böylece kaliteli verimli alanlar oluşturulurken çevrenin
korunmasına katkı sağlanıyor.
6 | D-LIFE EKİM 2012
hayattarzı
Pilli otomobil
TEKNOLOJİ
ğ
ş
DEKOR ASYON
Katkısız duvarlar
HannaHome’un temsilcisi olduğu ünlü duvar kağıdı markası Rasch’in, tasarımcı Barbara Becker
tarafından hazırlanan 2014 koleksiyonu satışa çıktı. 2012 ile birlikte “Ev Tutkusu” konsepti
altında yepyeni koleksiyonlara imza atan Becker’in 2014 çalışmasında modern desenler ve
dokular ön plana çıkarken sıra dışı renkler ve tasarımlar mekanlara canlılık katıyor. Morning
Breeze, Bali Blue, Chalet Chic, Safari Lodge ve O la la... olmak üzere beş farklı temadan oluşan
koleksiyonun en önemli özelliği ise kolay temizlenebilmesi, güneş ışınlarına dayanıklı olması,
sertifikalarıyla insan sağlığına zararlı hiçbir madde içermemesi.
TASARIM
SPA’YI EVİNİZE TAŞIYIN
Sadece temizlik ve kişisel bakım için değil,
rahatlamak ve yenilenmek için evinizin
en önemli yerlerinden biri banyonuz.
Banyonuzda farklı renk ve malzemeler
kullanarak sağlığı evinize sokabilirsiniz.
Örneğin koyu ahşap, soluk taş veya
beyaz tonları rahatlama mekanınızın
temelini yaratmanızı sağlar. Buna çeşitli
ışık kaynaklarından oluşan bir aydınlatma
seçeneği eklerseniz rahatlama en üst noktaya
ulaşır. GROHE özel spa koleksiyonu ile artık
banyonuzu spa’ya gönüştürmeniz mümkün.
GROHE SPA üç farklı koleksiyondan
oluşuyor. GROHE Ondus, Allure ve Atrio
oval, yalın ve kare olmak üzere üç geometrik
şeklin sunduğu olanaklardan yararlanarak
banyolara denge ve ahenk getiriyor.
Ulubaşlar Holding’in distribütörlüğünü
yürüttüğü Proton otomobillerin doğa
dostu, elektrikli modelleri önümüzdeki
yıldan itibaren Türkiye’de de satışa
sunulacak. Markanın Exora Reev ve
Saga Ev otomobilleri hem pil hem de
yakıt kullanımına elverişli. Bugüne kadar
üretilen hibrid otomobillerden farklı
olarak 400 cc gücünde lityum iyon pilleri
besleyen jeneratörleri, full şarj ile 1000
km sürüş menzili sağlıyor. Araçlar hareket
halindeyken de şarj edilebiliyor.
ETKİNLİK
Doğal festival
13 yıldır Türkiye’de
doğal ve sağlıklı yaşam
konusunda toplumsal
bilincin oluşması ve
tüketici alışkanlıklarının
değişmesine öncülük
eden Naturel Beden,
Zihin ve Ruh Sağlığı
Festivali, 15-18 Kasım
2012 tarihleri arasında
Harbiye Askeri Müze Kültür Sitesi’nde
düzenlenecek. İnsan sağlığını beden-zihin-ruh
bütünlüğüyle ele alan Naturel Festivali’ne bu
yıl Türkiye’nin yanı sıra Almanya, Hollanda,
İngiltere ve Kanada’dan uzmanlar da katılacak.
Standlarda doğal yaşamı destekleyen hizmet
ve ürünleri bulabileceğiniz festivalde ayrıca
uygulamalı atölye çalışmaları, müzik ve
performanslara da katılabileceksiniz. D-Life’ın
da yer alacağı, her gün 11.00-20.00 arası
ziyaret edebileceğiniz Naturel Festivali’nin
giriş ücreti 25 TL. Daha fazla bilgi için
www.festivaistanbul.com
EKİM 2012 D-LIFE
| 7
hayattarzı
G
GÜZ TINILARI
MÜZİK
Müziğin vahşi hayvanları yatıştıracak,
kayaları yumuşatacak ve yüzyıllık çınarları
eğecek bir çekiciliği vardır. / William Congreve
üneşin pırıltısının ve sıcağının yerini serin, bulutlu, yağmurlu
günlere bırakmaya hazırlandığı şu günlerde doğa da yepyeni
kreasyonu için büyük bir hazırlık içinde. Yaz boyu sergilediği binbir çeşit yeşil, yavaş yavaş kırmızı, sarı, kahverengi tonlarına bürünürken,
gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliği, gri bulutlara davetiye çıkarıyor. Ve
yazın bitimi ile şairlere dize, yazarlara roman, müzisyenlere beste ve ressamlara renk olan sonbahar usulca hayatımıza girmeye başlıyor. Sonbahar, sadece mest eden renk cümbüşüne değil, ilk çağlardan bu yana toprağın bereketini müjdeleyen bağbozumuna da ev sahipliği yapıyor. Tarihi
MÖ 2000’lere kadar uzanan şarap, Yunan mitolojisindeki sefa düşkünü
Tanrı Dionysos’un insanlara armağanı. Bu özel armağanla insanlar her
sene bağbozumunda tekrar toprakla, doğayla buluşuyor.
Acaba biz hayatın hızlı koşturmasından başımızı kaldırıp ne kadar
fark edebiliyoruz doğanın bu muhteşem ikramını? Belki de sadece sarı
yaprakların üzerine basıp, yürüyoruz. Ne sesini duyuyor, ne de varlığını
hissediyoruz. Halbuki hayat, tadına varılan güzelliklerin toplamı değil
midir? Kim bilir, belki de bize bu güzellikleri fark ettirecek bir şeye ihtiyaç
duyuyoruz. İşte bu noktada bilim, ‘evrensel bir dil’ olan müziğin algıları
genişleten etkisini hatırlatıyor bize.
Müziğin, beyin ve psikolojiye etkileri bilim dünyasının en çok araştırdığı
konuların başında geliyor. Fransa’da yapılan bir araştırmada farklı yaş
ve eğitim seviyesinden deneklere değişik doğa fotoğrafları, klasik ve
yumuşak müzikler eşliğinde ve sessiz bir ortamda gösterilerek, mutluluk
seviyelerini belirtmeleri ve fotoğraf hakkında bir kelime yazmaları
istenmiş. Müzik dinleyen odadaki denekler, sessiz odadaki deneklere
göre daha mutlu olduklarını belirtip, daha pozitif kelimeler kullanmış.
Araştırmanın devamında aynı deneklere yine farklı müzik türlerinde
fotoğraflar kısa süreli gösterilip, ardından fotoğraflarda gördüklerini
sıralamaları istenmiş. Yumuşak müzik dinleyen deneklerin, sessiz odada
ve yüksek ritimli müzik dinleyenlere oranla fotoğrafta çok daha fazla şeyi
hatırladığı tespit edilmiş.
“Müziğin vahşi hayvanları yatıştıracak, kayaları yumuşatacak ve yüzyıllık
çınarları eğecek bir çekiciliği vardır” diyor İngiliz şair ve oyun yazarı
William Congreve. Tıpkı bilimin de tespit ettiği gibi. Öyleyse, sonbahar
tüm güzelliği ve keyfiyle kapıda iken müziğin algıları genişleten etkisi ile
onun tadına ve keyifine varmaya ne dersiniz?
Ve sizi sonbaharın renklerine taşıyacak, günün her saatinde
dinleyebileceğiniz Radyo Voyage’ın müzik listesinden seçtiklerimiz:
1. Nicos - Carol’s Theme
(The Classic Collection)
2. Bernward Koch - Wonderful Glider
(Still Magic)
3. Dave Grusin & London Symphony Orchestra
- Mountain Dance (Cinemagic)
4. Hasan Cihat Örter - Jamais (Re-formation)
5. Secret Garden - Passacaglia (Dreamcatcher)
6. Oscar Lopez - Guitarras from Heaven
(Flashback - The Best of Oscar Lopez)
7. Secret of Dubai - Shamsi (Secret of Dubai)
8. William Ellwood - Dreamwalk (Touchstone)
9. Pochill - Porque (Nothing but the Hill)
10. Sarah Brightman - Dust in the Wind (Eden)
radyovoyage.com
facebook.com/RadyoVoyage107.4
twitter.com/voyage1074
Katkılarıyla
8 | D-LIFE EKİM 2012
The Marquis Ensemble - Reflections
from the Wine Country
Neo Pacifica Recordings tarafından 2001 yılında çıkan albümdeki müzikler,
tınılarındaki keyif ve güzellikle sizi bağbozumunun o tatlı keyfine davet
ediyor.
Tim Janis - Flowers in October
Gözlerinizi kapatın, derin bir nefes alın ve kendinizi Tim Janis’in yüreğinden
dökülen sonbahar rüzgarına bırakın. Bırakın ki o muhteşem melodiler sizi
sonbaharın en güzel renklerine, keyfine ve tadına taşısın. 1999’da Tim Janis
Ensemble tarafından çıkarılan bu albümün müziksever herkesin arşivinde
yer alması gerekiyor.
İ
ğ
hayattarzı
KİTAP
ğ
Alkali diyet
ğ
Sağlıklı ve uzun bir yaşamın sırrı vücudun asit-alkali
dengesini sağlamakta olabilir.
A
ş
ğ
ğ
ş
ğ
ş
ş
ş
ğ
ş
yşegül Çoruhlu, “Bugüne kadar belki de denemediğiniz diyet kalmadı. Çoğu tek yönlü
olan bu diyetlerin her biri farklı noktalara vurgu yaptı. Ancak hepsi çok önemli bir şeyi
göz ardı etti: Vücudun asit-alkali dengesi” diyor. 1994 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden
mezun olan, Şişli Etfal Hastanesi’nde biyokimya uzmanlığı ihtisasını tamamlarken Boğaziçi
Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendisliği Master’ı yapan Dr. Ayşegül Çoruhlu, antioksidan, gıda
duyarlılığı, kişiye özel hormon ve genetik testleri gibi kavramlara dayanan ileri anti-aging yaklaşımlarının ülkemizdeki ilk temsilcilerinden biri.
Çoruhlu’nun Okuyan Us Yayınları’ndan çıkan kitabı Alkali Diyet, vücudumuzun alkali ve asit
dengesinin neden önemli olduğunu, dengeyi sağlayarak hastalıklarla nasıl baş edeceğimizi, nasıl
kilo verebileceğimizi ve sağlıklı kalabileceğimizi gösteriyor. Kitap, Asitlenme, Asitlenmenin Sonuçları, Asitlerden Kurtulmanın Yolları, Vücut Yağları, Asitlenmeye Yol Açan Yiyecekler, Alkali Beslenme, Vücut Asitliğini Ölçme ve Alkali Beslenme Rehberi olmak üzere sekiz bölümden oluşuyor.
Dr. Çoruhlu, “Her yiyecek sindirim sonrasında vücudumuzda asit ya da alkali artıklar bırakır.
Alkali, asidin zıddıdır ve asidi yok edebilir. Yiyeceğin kendisinin asit olmasının önemi yoktur.
Önemli olan yiyeceklerin sindirim sonrası vücutta bıraktığı atıklardır” diyor. Örneğin limon asitli
vücudu her bir hücresinde bulunan asit
bir besindir ama sindirim sonrası vücudu alkali yapar. İnsan vücu
dışkıyla atmaya çalışır. Ancak vücut
artıklarını ter, idrar ya da d
günlük atılabilenden fazla asit yüklenirse bunlar vücudun bir
yerinde birikir. Guttan böbrek taşına, hatta kansere kadar
temelinde bu asit yükü yatar.
pek çok hastalığın tem
bozulması ve vücudun fazla asit yükAsit dengesinin bo
lenmesi zayıflamayı engeller. Dr. Ayşegül Çoruhlu’ya
yağları eritmek için diyet yaparken algöre bu nedenle yağ
kali beslenmeye dikkat edilmelidir. Alkali diyet ise asitlenme yapan besinlerin yanına
yan alkali besinleri ekleme üzerine
dengeleme diyetidir. Unlu, işlenmiş, hazır
kurulu bir dengele
gıdalar, basit şşekerler, alkol, kahve, kola gibi içekömürde pişmiş yiyecekler vücutta daha
cekler, kömü
fazla asit bir
birikmesine neden olur. Çoruhlu’nun
bu birikimi atmak için önerdiği en basit reçetelerden biri
bir günde en az iki litre su içmek ve
her tür çiğ sebze ve meyveden tüketmek.
Alkali Diyet kitabında, “Çocuklar dahil
herkes bu diyeti uygulayabilir” diyen Dr. Ayşegül Çoruhlu,
alkali beslenmenin modern
Ço
çağın
sık yaptığımız beslenme
ç
hatalarını
gidermenin en iyi yolu
h
olduğunu
söylüyor. “Tıpkı Yingo
Yang gibi evrende her şey karşıtY
ları ile dengededir. Dengeyi bozarsak hastalanırız.” Bu diyetin
en önemli noktası da kendinizi
kısıtlamak yerine beslenme şeklinizde yapacağınız basit eklemeler ve dengelemeler olarak
karşımıza çıkıyor.
Bitkilerin En
Güzel Tarihi
Bitki biyoloğu JeanMarie Pelt; orman
mühendisi Marcel
Mazoyer; botanikçi
zoolog, Thedore
Monod ve gazeteci
Jacques Girardon’un
kaleme aldığı Bitkilerinn
En Güzel Tarihi,
Türkiye İş Bankası
çıktı Doğanın
Kültür Yayınları’ndan çıktı.
oluşumundan bitkilerin tarihine merak
edilen pek çok soruya cevap veren kitapta
insanoğlunun tarımı nasıl keşfettiği, ilk
yetiştirilen bitkilerin neler olduğu, insanın
en eski atasına dair bilgileri bulabilirsiniz.
Mutluluk Ciddi Bir
Sorundur
Yazar Dennis Prager’in
kaleme aldığı Mutluluk
Ciddi Bir Sorundur ile
okurlarının mutluluğun
önündeki en büyük
engelin kendileri
olduğunu görmesini
sağlıyor. Kendi kendini
onarma rehberi
görevi gören kitapta
mutsuzluğun bir istisna değil, hayatın kuralı
gibi görülmesine değinen yazar, bunu
doyumsuzluğa bağlıyor ve önce kendimizle
savaşmamız gerektiğini söylüyor.
Tıp Bu Değil
Prof. Dr. İlnur
Arslanoğlu’nun
editörlüğünde İthaki
Yayınları’ndan çıkan
Tıp Bu Değil, içeriği
ve kalabalık yazar
kadrosuyla dikkat
çekiyor. Hepsi
alanlarında uzman
doktorların kaleme
aldığı kitapta, modern tıbbın verdiği zararın
yararlarıyla yarışır hale geldiği anlatılıyor
ve tıbbın yeniden ele alınması gerektiği
savunuluyor.
EKİM 2012 D-LIFE
| 9
hayattarzı
ALIŞVERİŞ
Mutfakta doğallık var
Mutfak ekipmanı alırken
doğal tercihler yaparak
ailenizin sağlığını koruyun.
1
S
eramik tavalar, çevreci dökme demir
tencereler, bambu pişiriciler, buharlı fırınlar... Pişirme ya da yiyecek-içecek hazırlama ürünleri tasarlayan firmalar artık çevreye
zarar vermeyen, daha sağlıklı gıdalar hazırlayabilen ekipmanlar yaratıyor. Sebzeleri ister
soteleyin ister buharda hafifçe pişirin. Vegan
beslenme için birçok farklı ekipman bulabilirsiniz. Çiğ beslenmeyi tercih ediyorsanız yemek
mek
yaparken en büyük yardımcılarınızın blender
der
ve mutfak robotu olacağını unutmayın. Seçieçiminizi yaparken kap hacmi ve motor gücünü
ünü
de dikkate alın.
Uzakdoğu mutfağında sıkça kullanılan, buhar yöntemiyle pişirme için tercih edebilececeğiniz bambu sepet dört farklı ölçüde satılıyor.
yor.
Koza Gıda’nın getirdiği sepetlerin fiyatları
tları
10 cm 8,69 TL, 15 cm 22 TL, 20 cm 27,5 TL,
25 cm 49,5 TL (1). Esse mağazalarında satılan
lan
Kitchenaid blender’ın güçlü motoru sayesinde
nde
badem sütü hazırlamak çok kolay. Fiyatı 895
TL (2). Electrolux’ün 74 litre iç hacme sahip
hip
kombi buharlı fırını CombiSteam Deluxe tam
am
buhar fonksiyonuyla dikkat çekiyor. Fırının geniş hacmi sayesinde tek seferde birçok yemek
mek
pişirebilirsiniz. Fiyatı 5586 TL (3). Meyvelerin
erin
doğal tadını, rengini ve besin değerlerini koruruyan sağlıklı meyve ve sebze suyu sıkıcı Hurom
om
Slowjuicer’ı D-Life’ta bulabilirsiniz. Telefon:
0212 381 3000. Fiyatı 1250 TL (4). Esse’nin
Greenpan ürünlerine yapışmazlık özelliğini
veren ThermolonTM, cam ve seramik yapımında kullanılan doğal hammaddelerle üretilmiş. Ürünler PTFE ve PFOA içermiyor. Fiyatı 79,50 TL (5). 12 farklı hız ayarına sahip
Tefal Smart Mutfak Robotu’nun paslanmaz
çelikten 6 farklı bıçağı bulunuyor. 1,5 litrelik
karıştırma haznesine sahip robot, ince ya da
kalın dilimliyor, rendeliyor, parçalıyor. Fiyatı
219,90 TL (6). Hecha’nın yüzde 100 dökme
demirden imal edilen, doğa dostu ve geridönüşümlü ürünlerinden Ottoman 24 ve 28 cm
ölçülerinde satışa sunuluyor. Fiyatı 239 TL (7).
Tefal’in buharlı pişiricisi VitaCuisine Compact
ile tek seferde üç çeşit yemek yapabilirsiniz.
İç içe geçen cam hazneleriyle az yer kaplayan
pişiricinin fiyatı 349,90 TL (8).
10 | D-LIFE EKİM 2012
2
4
3
6
5
7
8
sağlık
KUŞBURNU
C vitamini açısından dünyanın en zengin meyvesi olan
kuşburnu, enfeksiyonlara ve soğuk algınlığına karşı vücut
direncini artırır. Özellikle de kurutulmuş meyvelerinden yapılan
çayı grip ve nezleye çok iyi gelir. C vitamininin yanı sıra içeriğinde
A, B1, B2, K, P vitaminleri, protein, mineraller, potasyum, sodyum,
kalsiyum, magnezyum ve fosfor bulunur. Çekirdeğinden elde
edilen yağı cilt hücrelerini yeniler, cildi korur, yaşlanmayı
geciktirir. Ayrıca sindirimi kolaylaştırır, idrar söktürür. Kandaki
insülin miktarını ayarlamaya yardımcı olduğundan şeker
hastalığına da çok iyi gelir. Günde bir büyük fincan kuşburnu çayı
tüketerek gribe karşı korunma sağlayabilirsiniz.
EKİM 2012 D-LIFE
| 11
sağlık
M
Obezite bütün
hastalıkların anası
Aşırı şişmanlık çağın salgını. Sıklığı son 30 yılda
tam iki kat arttı. Dünya Sağlık Örgütü verilerine
göre her yıl toplam 2,8 milyon kişi fazla kiloları
nedeniyle ölüyor. MESUDE ERŞAN
12 | D-LIFE EKİM 2012
odernleşen dünyanın başındaki
en büyük belalardan biri olan
obezite salgını virüs, bakteri
vs.’den değil, aşırı yemek ve hareketsiz yaşamdan kaynaklanıyor. “Can
boğazdan gelir”li günler geçti, artık can boğazdan kaybediliyor. Obezitenin üzerinde
bu kadar durulmasının nedeni başta kalp ve
damar, hipertansiyon, diyabet, kanser gibi
birçok ciddi hastalığa davetiye çıkarması,
erken ölüm ve sakatlıklara yol açması, sağlık harcamalarını kat kat artırması. Dünya
Sağlık Örgütü 1997 yılında şişmanlığın
küresel bir epidemi (salgın) halini aldığını
ve mutlaka tedavi edilmesi gereken kronik
bir hastalık olduğunu ilan etmişti. Çünkü 15 yaş üzerindeki nüfusun yaklaşık 1,6
milyarı fazla kilolu, 400 milyonu ise obez.
2015 yılında fazla kilolu erişkinlerin sayısının yaklaşık 2,3 milyara, obez sayısının
ise 700 milyonun üzerine çıkacağı tahmin
ediliyor. Türkiye’de de durum parlak değil.
3,2 milyon erkek ve 5,5 milyon kadın obez.
Obezite yaygınlığı 1970’lerdeki düzeyinden bugün 10 kat daha fazla. Dünya Sağlık
Örgütü’nün Asya, Afrika ve Avrupa’nın
6 ayrı bölgesinde yaptığı MONICA araştırması, obezite sıklığında 10 yılda yüzde 1030’luk artış olduğunu ortaya koydu. Türkiye’deki artışı ortaya koyan araştırmalardan
biri, Türk Kardiyoloji Derneği’nin yaptığı
TEKHARF. 1990 verilerine göre, 30 yaş üstü
erkeklerin yüzde 12,5’i, kadınların yüzde
32’si obezdi. 2002 verilerine göre bu oran
aynı yaş grubundaki erkeklerde yüzde 25,3,
kadınlarda yüzde 44,2’ye çıktı. Rakamlar 12
yılda obez sayısının yüzde 90 oranında arttığını söylüyor.
Karın bölgesi obezitesinde de durumumuz parlak
değil. 2,8 milyon erkeğimiz göbekli. Kadınlarda durum
çok daha vahim: 7,6 milyon kadınımız (toplam yaklaşık 10,5 milyon) göbek zengini. Bu bölgesel birikimin
kalp-damar hastalıkları ile erken ölüm riskini artırdığını hatırlatmakta yarar var. Uzmanlar, göbeğin Türk
erişkinler için sigara içme, düşük HDL-kolesterol (iyi kolesterol ve hipertansiyondan sonra 4’üncü risk faktörü
olduğunu söylüyor. Kilonun vücut kitle indeksine göre
normal olması yetmiyor. Eğer göbek çevresi normalin
üzerindeyse alarm kabul ediliyor. Göbek çevresinin
erkeklerde 102 santim, kadınlarda 88 santimden kalın
olması da obezite. Çünkü bu iç organlardaki yağlanmaya işaret ediyor. İç organlarda toplanan yağlar, vücutta
çeşitli hormonların salınmasına yol açıyor. Kanın sulanmasını engelleyen maddeler açığa çıkıyor. Kan basıncı
yükseliyor, insülin direncine zemin hazırlanıyor.
ğ
ş
ş
ş
ş
İ
ğ
ğ
ğ
ğ
ğ
ğ
ğ
ş
ğ
ş
kentlerde yeterli oyun alanı bulunmaması, sınavlar
Obeziteden sonra hayatımıza metabolik sendrom
nedeniyle çocukların spora zaman ayıramamaları,
diye bir kavram girdi. Bel çevresi genişliğinin normal
stresle daha çok gıda tüketmeleri, ergenlik dönemi sodeğerlerin üzerinde, kan şekerinin 100’ün üzerinde,
runları, çalışan anne, besin hazırlığına yetersiz zaman
kan basıncının 13/8,5’in üzerinde seyretmesi, iyi koda etkili. Obezitenin derecesine bağlı hızlı büyüme,
lesterolün (HDL) erkeklerde 40’ın altında, kadınlarda
erken adet görme, kan yağlarında artış, damar sertliği,
50’nin altında olması, trigliserid değerinin 150’nin üzerine çıkması durumlarından üçünün bir kişide mevcut
hipertansiyon ve şeker hastalığına eğilim, karaciğerde
olmasına metabolik sendrom deniyor. Normal kiloyla
yağlanma ve safra taşı, yumurtalıklarda kist oluşumu
obezite arasında olmak bile yetebiliyor. Türkiye’de
(adet düzensizliği), tüylenme, erkek çocuklarda meme
bu sıklık yüzde 36. Bu rakam obezlerle toplandığında
bölgesinde yağlanma, deri enfeksiyonları, ortopedik
ciddi bir oran oluşturuyor. METSAR araştırmasının
problemler, uyku apnesi gibi sorunlar gelişebilir.
sonuçlarına göre, Türkiye’de 20 yaş üstü nüfusun 3’te
Anadolu Uluslararası İktisat Kongresi’nde Obezi1’inde metabolik sendrom sorunu var. Metabolik sendtenin Ekonomisi konulu tebliğde yer alan bilgilere
rom sıklığı kadınlarda yüzde 41, erkeklerde yüzde 29.
göre, obezitenin ekonomilere yükü ağır. ABD’de sağKadınların yarısından fazlası bel bölgesi şişmanlığı solık harcamalarından obeziteye ayrılan oran yüzde 9,1
(yaklaşık 92,6 milyar dolar). Dolaylı maliyet (çalışmarunuyla karşı karşıya.
verimlilik-gelir kaybı) hesaba katıldığında maliyet
Harcanandan fazla kalori alınması halinde fazla
enerji vücutta yağ olarak depolanıp, şişmanlığa neden oluyor. Şişmanlatan faktörler arasında alınan bazı ilaçlar ve hormonOBEZİTEDE EN SIK KULLANILAN ÖLÇÜT, VÜCUT
lar (kortizon, psikiyatrik bazı ilaçlar), sık
KİTLE İNDEKSİDİR. KG CİNSİNDEN VÜCUT
ve aşırı yeme, yağlı yeme, bazı hormonal
hastalıklar (cushing, hipotiroidi, polikistik
AĞIRLIĞININ METRE CİNSİNDEN BOYUN KARESİNE
over), sosyoekonomik ve psikolojik faktörBÖLÜNMESİ İLE HESAPLANIR (ÖRNEĞİN 60/1,742 GİBİ)
ler, genetik yatkınlık ve hareketsiz yaşam
VE 30 KG/M2 ÜZERİ OBEZ OLARAK ADLANDIRILIR
başta geliyor. Obezite endüstrileşmiş, gelişmiş ülkelerde köylere göre şehirlerde,
erkeklere göre kadınlarda, kısa ve orta boylularda daha
yükseliyor. Bazı Avrupa ülkelerinde doğrudan malisık görülüyor. Ayrıca yaşla artıyor. Yine doğum sayısı
yetin sağlık harcamalarındaki payı yüzde 7. Fransa’da
yüzde 2, Hollanda’da yüzde 4, Avustralya’da yüzde 2.
arttıkça, evlilik sonrası, sigara bırakanlarda ve alkol
Avrupa’da 2002 yılında obezite maliyetinin yaklaşık 33
alanlarda daha fazla görülüyor.
milyar euro olduğu hesaplanıyor. ABD’de obezler diğer
meslektaşlarına göre saatte 3,14 dolar daha az kazanıGENETİK MİRAS
yor. Birçok ülkede okullarda meyve-sebze ve yağsız süt
Obezite, hipertansiyon, felç, diyabet, kalp ve damar,
gibi sağlıklı gıdaların satılması, spor-sağlık eğitimi ve
safra kesesi taşı, karaciğer yağlanması, artroz, reflü, gut,
fiziksel aktivite programları yürütülüyor. Okullarda
uyku apnesi, kanser sıklığında (kadınlarda meme, rasağlıklı ürünler dışındaki gıdaların satışı sınırlandırıhim ve safra kesesi, erkeklerde kolon-kalın bağırsak ve
lıyor. ABD’de bazı eyaletlerde şekerli içecek ve gıdalarprostat kanseri) artışa yol açar. Adet görme bozuklukladan maktu vergi alınıyor.
rı ve polikistik over sendromu riskini artırır. Psikolojik
sorunları da beraberinde getirir: Aşağılık duygusu, özgüven azalması, sosyal yaşamdan uzaklaşma gibi.
Çocukluktaki obezite yağ hücre sayısının artmasıyYemek küçük, salata büyük tabakta
la seyrediyor. Yetişkinlerde ise yağ hücre sayısı artmıPorsiyon miktarları giderek büyüyor. 20 yıl önce bir porsiyon kızarmış
yor ancak hacmi artıyor. Anne-babanın çocuklarına bıpatates 210 kaloriyken bugünün porsiyonlarıyla 610 kalori. Aynı şekilde
rakabileceği en kötü miraslardan biri şişmanlık. Sadece
bir hamburger 333 kaloriyken şimdi 590 kalori. Kalori ve şekerin büyük
bir ebeveynde şişmanlık varsa bile çocukta risk yüzde
bölümü, marketlerden aldığımız hazır yiyeceklerden geliyor. Çalışmalar,
40. İki ebeveynin şişman olması, riski ikiye katlıyor. Bu
günlük aldığımız kalorinin neredeyse yüzde 67’sinin markette yaptığımız
sadece genetik geçişten kaynaklanmıyor. Fazla yeme isseçimlerden geldiğini gösteriyor. Seçtiğimiz yiyecekler, ideal porsiyonlardan
teğinin ve beslenme alışkanlıklarının ailede edinilmesi
yüzde 20 daha fazla kalorili. Ve yapılan araştırmalara göre insanlar
bir diğer önemli faktör. Evde giderek daha fazla zaman
kendilerine sunulan herhangi bir yiyeceğin ortalama yüzde 92’sini bitiriyor.
geçiren zamane çocuklarında fiziki aktivite eksikliği,
Yani yiyeceklere “Hayır” deme alışkanlığımız yok denecek kadar az. Bu
nedenle kilo alma olasılığımız da giderek artıyor. Kilo verme programlarında
saatlerce televizyon izleme, bilgisayar kullanma, fast
başarılı olmak istiyorsanız, işe porsiyon kontrolü sağlamakla başlamalısınız.
food, cips, çikolata, şekerli gıdalar ve kolalı içeceklerin
Yemekler için küçük tabak, salata için büyük tabak kullanın.
çok tüketilmesi gibi nedenler çocukları genişletiyor.
Ayrıca okula servisle gidip gelme, asansör kullanımı,
EKİM 2012 D-LIFE
| 13
sağlık
Kansere karşı etkili
olduğu bilinen brokoli,
aynı zamanda C vitamini
açısından zengin bir sebze.
14 | D-LIFE EKİM 2012
Yenilmez Savaşçı:
C VİTAMİNİ
C vitamininin faydaları yeni bir haber
değil ama radyasyonla bile mücadele
edebilen bir savaşçı olduğunu bilmek
modern yaşamın telaşında işimize
çok yarayabilir. AHU YILDIZ
Ş
ubat ayında yayımlanan bir araştırma, yıllardır bilinen ama tazelenen
hayati bir bilgiyi yeniden gündeme
taşıdı. Yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen Fukushima Nükleer Santrali’nde
tahrip olan bölgeye giren işçilerle bir çalışma gerçekleştiren Japanese College of Intravenous Therapy (JCIT) Başkanı Dr. Atsuo
Yanagisawa ve ekibinin ulaştığı sonuçlar
çok çarpıcıydı. Zira radyoaktif atıkları temizlemeye başlamadan önce yüksek dozda C vitamini desteği alanlar DNA hasarı
ve kansere karşı korunurken, C vitamini
desteği almayanlarda kanser riski tehlikeli
oranda yükselmişti. Aynı kişiler iki ay boyunca yüksek C vitaminiyle tedavi edildi-
ğinde yükselen serbest radikal seviyeleriyle birlikte kanser riski de normale döndü.
Böylece tüm dünya C vitamininin radyasyon karşısında bile yenilmeyen bir savaşçı
olduğunu bir kez daha anladı.
Vitamin denince pek çok kişinin aklına
önce C vitamininin gelmesi nedensiz değil. Vücuttaki dokular gelişmek ve kendi
kendini tamir edebilmek için mutlaka C
vitaminine ihtiyaç duyar. Cildiniz, kıkırdaklarınız, tendonlarınız, bağlarınız ve kan
damarlarınızı oluşturan kolajen proteininin yapımında önemli pay sahibi. Yaralar
iyileşirken, kemikler ve dişler güçlenirken
başvurdukları adres yine o.
C vitamini aynı zamanda bir antioksidan. Antioksidanlar bazı serbest radikallerin, yani DNA’ya zarar veren maddelerin
oluşumunu engeller. Yaşlanma süreci serbest radikallerin oluşumunu hızlandıran
bir etkendir, kanser, kalp rahatsızlıkları ve
eklem iltihaplarını da beraberinde getirir.
Öte yandan C vitamini suda çözünen bir vitamin; yani vücutta depolanamıyor. Başka
bir deyişle insanlar, goril, şempanze, yarasa, hint domuzu ve kuşlarla birlikte vücudunda C vitamini üretemeyen birkaç canEKİM 2012 D-LIFE
| 15
sağlık
ilişkin ciddi kuşkular var.
lıdan biri. O yüzden turunçgiller, brokoli
ve domates başta olmak üzere gereksinim
duyduğumuz miktarı yiyecekler yoluyla
almak zorundayız.
C vitamininin vücutta önemli ölçüde
koruyucu rol oynadığından bahsetmiştik. Öyle ki, bu vitaminin rolü 1700’lü
yıllarda keşfedilmiş ve C vitamini eksikliğinden kaynaklanan iskorbüt hastalığı
yüzünden “iskorbüt önleyici unsur” diye
anılır olmuştu. İskorbüt hastalığı ilk kez
uzun dönemler boyunca denizde kalan
Britanyalı denizciler sayesinde tanımlandı. Doğal beslenemediklerinden, vücutlarındaki C vitamini oranı 300 miligramın
altına düşen denizcilerde dişeti ve deri
kaybı baş göstermiş, enfeksiyonlara karşı
direnç düşüklüğü tespit edilmişti. Misket
limonunun C vitamini deposu olduğunu
keşfedince gemilere tonlarca misket limonu yüklemeye başladılar. İngiliz İngilizcesinde denizcilere “lime” (misket limonu)
kelimesinden dolayı “limey” denmesinin
nedeni de bu.
Günümüzde C vitamini eksikliğine sık
sık rastlanıyor. Örneğin sigara içmek C vitamininin düşmanlarından biri. Saçlarda
dökülme ve kuruma, dişetlerinde iltihap
ve kanama, cildin kuruması, sertleşmesi,
pul pul dökülmesi, yaraların geç iyileşmesi,
burun kanamaları ve bağışıklık sisteminin
zayıflaması vücudun uyarı sinyalleri. Peki,
bu sinyallere kulak asmazsak ne olur? C
vitamini eksikliğinin ilişkilendirilmediği
hastalık yok neredeyse: Yüksek tansiyon,
kalp-damar hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, felç, bazı kanser türleri, ateroskleroz
ve katarakt bunların bazıları.
Kalp-damar hastalıkları
C vitamininin kalp krizi ya da felçle ilişkisine dair yapılan çok sayıda bilimsel araştırma vitaminin bu rahatsızlıkları doğrudan
engellemediğini, kolesterol seviyesinin
düşmesinde ya da kalp krizi üzerinde doğrudan bir etkisinin bulunmadığını gösteriyor.
Ama atardamarları koruduğu kanıtlanmış
durumda. Dolayısıyla C vitamini seviyesi
düşük kişilerde aterosklerozun (damar sertleşmesi) potansiyel sonuçları olan kalp krizi,
felç ve damar rahatsızlıkları riski yükseliyor.
Örneğin Amerikan Kalp Derneği’nin geçen
yılki oturumunda açıklanan ve Kore’deki
Ulsan Üniversitesi’nden Profesör Eun Kyeung Song ve ekibinin yaptığı araştırmanın
sonuçları, yeterli ölçüde C vitamin alımının
16 | D-LIFE EKİM 2012
Osteoartrit
kalp rahatsızlıklarından muzdarip hastaların yaşam süresini uzattığını ortaya koydu.
Bunun anlamı şu: Kalp rahatsızlıklarında C
vitamini eksikliği dolaylı olarak ölüme yol
açabilir.
Hipertansiyon
Belli bir zaman diliminde büyük insan toplulukları üzerinde yapılan araştırmalar,
yani nüfusa dayalı çalışmalar C vitamini
dahil antioksidan zengini gıda tüketenlerde
hipertansiyon riskinin daha düşük olduğunu kanıtlıyor. Özellikle hipertansiyon riski
taşıyan ya da hipertansiyondan muzdarip
olanlara diyetlerinde yoğunlukla antioksidan ve C vitaminiyle yüklü meyve ve sebzeye yer vermeleri tavsiye ediliyor. John
Hopkins Üniversitesi’nde yapılan ve nisan
ayında açıklanan bir araştırmanın sonuçları
da bunu doğrular nitelikte. 1400’den fazla
insanı içeren eski tarihli 29 klinik çalışmayı
inceleyen araştırmacılar, yüksek dozlarda C
vitamini takviyesinin yetişkinlerde hipertansiyonu düşürdüğünü belirledi.
Soğuk algınlığı
C vitamininin soğuk algınlığını tedavi ettiğine dair yaygın kanaatin aksine, bilimsel
bulgular bu efsaneyi desteklemiyor. Soğuk
algınlığının başlangıcında değil, düzenli olarak C vitamini alıyor olmak bile hastalığı en
fazla bir gün erteliyor. Ancak C vitamininin
bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vücut
direncini artırdığından, soğuk algınlığı gibi
hastalıklara karşı kalkan görevi gördüğü kabul edilen bir gerçek.
Kanser
Özellikle 1970’lerde yüksek dozda C vitamini tüketiminin kanserli hücre oluşumunu
bloke ettiğine dair üretilen tezler sonraki yıllarda anlamını yitirdi. Çünkü bunu destekleyecek kesin verilere ulaşılamadı. Öte yandan
antioksidan ve C vitamini zengini gıdaların
deri, rahim ağzı, göğüs gibi kanser türlerine
yakalanma riskini azalttığı biliniyor. Ama C
vitamininin doğrudan ilgisi kanıtlanmış durumda değil. Bir önemli nokta daha: Kemoterapi esnasında normalden yüksek dozlarda
antioksidan alımının tedaviyi aksattığına
C vitamini, kıkırdak dokunun parçası olan
kolajenin yapıtaşlarından. Osteoartritte (kireçlenme) kıkırdak dokunun tahribi kemik
ve eklemlere basınç uygulanmasına neden
olur. Ayrıca bazı araştırmacılar hücrelere ve
DNA’ya zarar veren vücudun ürettiği serbest radikallerin kıkırdak tahribatında rol
oynadığını düşünüyor. C vitamini gibi antioksidanlar serbest radikallerin yol açtığı hasarı sınırlandırabilir. C vitamini takviyesinin kireçlenmeyi önlediği ya da tedavisinde
etkili olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmasa da, C vitamini yönünden zengin gıdalar tüketenlerde kireçlenme şikayetlerine
çok daha az rastlandığı kesin.
Depresyon
Ruh halinde ani değişiklikler, yorgunluk
ve uyuşukluk C vitamini eksikliğinin en
önemli göstergeleri arasında. Bu semptomlar aynı zamanda depresyona da işaret ediyor. American Journal of Geriatric
Psychiatry dergisinin Ocak 2011 tarihli sayısında yayımlanan bir araştırma, düşük C
vitamini seviyesinin hem depresyon hem
de psikolojik rahatsızlıklarla ilişkili olduğunu ortaya koydu. Diyetlerinde sebze ve
meyveye az yer verenler, yani C vitamini
zengini besinler yerine fast food türü ürünleri tercih edenlerin depresyon riski yükseliyor. C vitamini takviyesinin alkol ve madde bağımlılığı tedavisinde etkili olduğu da
kanıtlandı.
Az bilinen 7 faydası
Astım, egzama, saman nezlesi gibi
alerjik rahatsızlıklarda fayda sağlar.
Güneş yanığı ya da kızarma gibi
güneşten kaynaklanan rahatsızlıkları
iyileştirir.
Antidepresan tedavilerinin yan
etkilerinden biri olan ağız kuruluğunu
hafifletir.
Yanıkların ve yaraların tedavisinde
etkili olur.
Diyabetli hastalarda kan şekerinin
düşmesine yardımcı olur.
Alzheimer ve Parkinson
hastalıklarının tedavisini destekler.
Kolajen üretimine katkı sağlar.
Günlük ihtiyaç
ne kadar?
ğ
ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin
önerdiği dozaj şöyle:
1-3 yaş: 15 mg
4-8 yaş: 25 mg
9-13 yaş: 45 mg
14-18 yaş arası ergen kızlar: 65 mg
14-18 yaş arası ergen erkekler: 75 mg
18 yaş üzeri erkekler: 90 mg
18 yaş üzeri kadınlar: 75 mg
Sigara içenler: Fazladan 35 mg
Vücudun tolere edebildiği
maksimum doz: 2000 mg
ğ
ş
ş
HENRIK SORENSEN / STONE / GETTY IMAGES TURKEY (BÜTÜN FOTOĞRAFLAR)
ğ
Bağışıklık sistemini
güçlendiren yeşil
biber en iyi C vitamini
kaynaklarından.
EKİM 2012 D-LIFE
| 17
sağlık
sigarayı
6bırakın
saatte
60 ülkede milyonlarca kişinin
sadece bir seminerle sigarayı
bırakmasını sağlayan Allen
Carr Easyway yöntemi artık
D-Life’ta da uygulanıyor.
BURCU SEVER
18 | D-LIFE EKİM 2012
ğ
ğ
S
igarayı bırakmanın kolay bir yolu
olmadığını
düşünenlerdenseniz
henüz Allen Carr Easyway yöntemiyle tanışmamışsınız demektir. 33
yıl boyunca günde 5 paket sigara içtikten
sonra 1983 yılında sigarayı bırakan Allen
Carr, kendi geliştirdiği yöntemle tüm dünyada 11 milyon tiryakinin sağlıklı günlerine kavuşmasına yardımcı oldu, olmaya da
devam ediyor. Ve bunu sadece 6 saatlik bir
seminerle yapıyor.
Yaklaşık 6 yıl önce Allen Carr yöntemini Türkiye’ye getiren Emre Üstünuçar, kısa süre önce D-Life Sağlıklı Yaşam
Merkezi’nde de sigarayı bırakmak isteyenlere yardımcı olmaya başladı. Merkezde
iki haftada bir düzenlenen seminerlerde
tiryakilerin psikolojik bağımlığına son veriliyor. Bunu yaparken ne ilaç, ne kimyasal
madde, ne de bir makine kullanılıyor. Tiryakilere neden sigara içmemeleri gerektiği
değil, sigara içmelerinin nedenleri anlatılıyor. “Hem bilinç hem de bilinçaltı düzeyinde psikoterapi uyguluyoruz. Bilinç düzeyinde sigaraya bakış açısını, bilinçaltında
ise yanlış inançları değiştiriyoruz. Bir nevi
bilinçaltına format atıyoruz.”
Yöntem daha çok psikolojik bağımlılığa
odaklanıyor çünkü sigara bağımlılığının
yüzde 5’i fizyolojik, yüzde 95’i psikolojik.
“Nikotin bağımlılığı diye bir şey var ama
bu sadece üç günde bitiyor ve hiçbir fiziksel ağrı ya da sancı yaşatmıyor. ‘Çayın yanına iyi gider, strese girdim ver bir tane,
ğ
ş
ğ
yı
n
ş
ğ
ğ
ğ
keyiflendim bir tane içeyim, bu manzaraya karşı rakı-balık da var yakılmaz mı
bir tane...’ gibi kalıpların hepsi psikolojik
bağımlılık ve biz bunu yok ediyoruz.” Üstünuçar, amacın sigara içme isteğini bitirmek olduğunu, bunu halletmeden bağımlılıktan kurtulmanın mümkün olmadığını
söylüyor. “Canın istiyorsa ve ona karşı direniyorsan psikolojik bağımlılık daha da
güçleniyor, sigaranın kuvveti artıyor. Hani
masanın üzerinde duran, yememeye çalıştığı profiterole sonradan saldırır ya insan,
tıpkı onun gibi.”
DETOKS DESTEĞİ
Sigarayı bırakmak isteyenlerin en büyük
korkularından biri kilo almaktır. Allen
Carr Easyway yöntemini dener ve yapılması gerekenlere uyarsanız korkmanıza
gerek yok. Sigarayı bırakanların daha fazla
yemeleri, vazgeçtikleri bir keyfin yerine
bir başkasını bulma arayışının sonucu.
Üstünuçar bu eğilimde olanların gerçek
anlamda bağımlılıktan kurtulmadığına,
sadece sorunun bir başkasıyla yer değiştirdiğine dikkat çekiyor. Kendisi dokuz
yıl önce sigarayı bu yöntemle bıraktığında
2,5 kilo vermiş. “Sigarayı bırakınca diyet
ya da hayatınızda çok büyük değişiklikler
yapmaya gerek yok. Beslenme alışkanlığı
sigaradan bağımsız bir konu. Beslenme bir
hafta ya da 10 günde değiştirilebilecek bir
şey değil. Hayat tarzı değişikliği gerektirir.
Bu, D-Life ve Gül Kaynak’ın uzman olduğu
bir konu.” Söz konusu detoks olduğunda
sigarayı bırakmanın önemi daha da artıyor. Üstünuçar sigara içenler ve içmeyenlerin detoks deneyimlerinin çok farklı olduğunu belirtiyor. “Detoksa giren birinin
ilk üç günde sigara içip içmediği belli olur.
Detoksa başlayan ve sigara içen biri gergin,
sinirli olurken, hiç içmeyen biri sadece biraz yorgunluk hisseder.”
6 saatte sağlıklı bir hayata merhaba
demenin bedeli ise sadece üç aylık sigara
masrafınız kadar. “Seminerin ücreti 500
ila 600 lira arasında. Günde bir paket sigara
içen birinin ortalama üç aylık harcamasına denk geliyor. Aslında hiç para vermiyorsunuz. Sigaraya verdiğiniz parayı buraya verince, ücreti sigara firması ödemiş
oluyor.” Para iadesinin olduğu 612 liralık
paketlerde üç ay içinde üç seminere katılıp
hâlâ sigarayı bırakamazsanız, sözünüze
güvenip paranız iade ediliyor. Para iadesi
olmayan süre paketinde (470 TL) ise bir
yıl boyunca ücretsiz destek seminerlerine
katılabiliyorsunuz. Seminerin merkezde
değil, kendi belirlediğiniz bir mekanda ve
size özel yapılmasını isterseniz 1836 liralık
VIP Seansı’nı talep edebilirsiniz. Anthony
Hopkins, Allen Carr VIP Seansı ile sigarayı
bırakan isimlerden. “Kimi 6 saatte, kimi ise
üç saatlik destek seminerlerine de katıldıktan sonra bırakıyor. Bazılarına ise maalesef
hiç yardım edemiyoruz. Onlar biz ne yaparsak yapalım dediklerimizi uygulamadıkları için içmeye devam ediyor.” Üstünuçar
6 yılda Türkiye’de yaklaşık 10 bin kişiye
sigarayı bıraktırmış. “Araştırmalara göre
sigarayı bırakmada en başarılı yöntem bu
ama bizim bile en başarılı olduğumuz yer
yüzde 65-70 arası. Bağımlılıkta çok iyi bir
orandır.”
Türkiye’de şimdilik sadece İstanbul’da
hizmet veren Allen Carr Easyway, yakın
zamanda İzmir ve Kayseri’de şubeler açacak. Merkeze gelemeyenler için Carr’ın
seminerin bir özeti niteliğindeki kitapları
okunabilir ya da DVD’si izlenebilir. Ama
yine de yöntemden tam anlamıyla faydalanmak için seminerlere katılmak gerek.
“Bırakmak çok kolay ama karar verip buraya gelmek bırakmaktan daha zor. Bunu
başarırsanız gerisini biz hallediyoruz.”
Yöntemin Türkiye’deki
uygulayıcısı
Emre Üstünuçar.
ğ
ğ
D-Life’ta uygulanan alternatif yöntemler
Sigarayı bırakmanın öncelikli kuralı kararlı olmak. Ama uzun yıllar sigara içenlerin herhangi bir
yardım almadan kendi iradeleriyle sigarayı bırakması oldukça zor bir süreç. Bu süreçte size
yardımcı olacak etkinliği kanıtlanmış yöntemlerden bazıları şöyle:
Akupunktur ile nikotin yüzünden endorfin salgılayamayan sinir uçları uyarılarak, sigara
bırakıldıktan sonra endorfin salgılanması ve bireyin kendini sakin, huzurlu hissetmesi sağlanıyor.
Yöntem, nikotin yoksunluğundan kaynaklanan olumsuz belirtileri azaltıyor.
Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirilen proje kapsamında 171 numaralı hattı arayanlar
kendilerine en yakın sigarayı bırakma polikliniğine yönlendiriliyor. Polikliniğe gelenlere bağımlılık
derecelerine uygun olarak ücretsiz ilaçlar veriliyor.
Hormon ve hücreleri etkilemek için ışığın iyileştirici gücünü kullanan biofoton tedavisi etkili
bir sigara bırakma yöntemi. Bu yöntemle depresyon ve kilo alımına neden olan serotonin
eksikliği gideriliyor. Vücutta serotonin salgılanmasını sağlamak için kulak ve bilek içlerine
biofoton ışını yollanıyor. Yurtdışında sigara bağımlıları üzerinde yapılan uygulamada yüzde
90 başarı oranı yakalanmış.
EKİM 2012 D-LIFE
| 19
ş
ş
sağlık
ğ
ş
ğ
şğ
ş
ş
ş
ş
Güneşten maksimum
yararlanmak için günde
birkaç kez güneşe bakın.
ş
20 | D-LIFE EKİM 2012
Güneş tedavisi
Helyoterapi, yani güneş ışınlarıyla tedavinin sağlığa katkısı büyük. Uzmanlar
her gün güneşe bakıp defalarca göz kırpmamızı öneriyor. PINAR DENİZER
Y
unan mitolojisinde Güneş Tanrısı Helios’un,
her gün Güneş’in gökyüzünde süzülmesini
sağladığına inanılırdı. Hipokrat, bu devasa
yıldızın iyileştirici etkilerinin en güçlü savunucularından biriydi. Eski Çin tıbbında da güneş, ‘beyin besini’ olarak tanımlanırdı. Bu hayati besinin yokluğundan kaynaklanan durumların düzeltilmesi için
hastalara adını Helios’tan alan helyoterapi, yani güneş
ışınlarıyla tedavi uygulanır ve hastaların hem göz hem
de cilt yoluyla güneş ışını almaları sağlanırdı.
Bugün güneş ışığı yetersizliğinin D vitamini eksikliğinden depresyona, hatta bağışıklık sisteminin çökmesine kadar birçok rahatsızlığa davetiye çıkardığı
bilinen bir gerçek. “Üstelik eksiklik bedenin kendini
temizleme ve onarma yeteneğini de azaltıyor” diyor
ünlü detoks uzmanı Daniel Reid, helyoterapiye bir bölüm ayırdığı “Detoks” adlı kitabında. Modern tıp güneş
ışığındaki beyni besleyen faktörün, göze ışığın görülebilen frekanslarla birlikte giren uzun-dalga ultraviyole
(UV) ışınları olduğunu keşfetti ve buna okülo-endokrin sistemi adı verildi. Okülo-endokrin sisteminin işleyişinde güneş ışığındaki uzun-dalga UV ışınları gözün
retinasındaki epitelyal hücrelerde, yani organ ve vücut
yüzeyini örten hücre tabakasında güçlü bir sinir uyarısı yaratır. Bu uyarı, optik sinir aracılığıyla epifiz ve
hipofiz bezlerine iletilir. Sinyaller tüm endokrin sistemini düzenleyerek vücudu tekrar dengelemek ve onarmak için gereken hayati hormonların üretimini sağlar.
FAZLASI ZARAR
Gözün yanı sıra cilt de güneş ışınlarından beslenir. Güneş, insan için temel D vitamini kaynağıdır ve vücut bu
vitamini cilt yoluyla alır. D vitamini olmadan vücut en
güçlü kalsiyum kaynağını bile kullanamaz. Tabii daha
‘güzel’ görünmek için öğle güneşinde bronzlaşmaya
çalışmak da Reid’e göre tıpkı beslenmedeki gibi bir tür
oburluktur. Sabah 11.00 ila öğleden sonra 15.00 arasında, ışınların dik geldiği saatlerde güneşlenmek vücutta
asidik bir etki yapar. Bu da endokrin sisteminde dengesizliklere, kan ve diğer vücut sıvılarında asitleşmeye
yol açar.
Modern yaşam koşulları nedeniyle günümüzde
birçok insan iç mekanlarda, UV ışınlarını geçirmeyen
camların arkasında hareketsiz bir yaşam sürüyor ve
güneş ışığından mahrum kalıyor. Üstelik dışarı çıkılan
kısa sürelerde bile devamlı güneş gözlüğü kullanarak
ışıktan yeterince yararlanamıyor. Oysa hipofiz bezine
yeterince uzun-dalga UV ışığı uyarısı iletilmezse, bütün okülo-endokrin sistemi sekteye uğrar ve bağışıklık
sistemi çöker. Böylece Daniel Reid’in de kitabında belirttiği gibi, ‘solar kötü beslenme’ ortaya çıkar.
Işık terapisi olarak da bilinen helyoterapi için günün en iyi zamanı, güneşin gözlere ve cilde zarar vermediği saatlerdir. Sabah 10.30’dan önce, öğleden sonra
15.30’dan itibaren günde birkaç kez, 20-30 dakikalık
seanslar güneşten maksimum yararın alınmasını sağlar. Tabii gün içindeki toplam güneş banyosu süresinin
bir saati geçmemesine ve terapi sırasında cildin olabildiğince geniş bölümünün güneş görmesine dikkat
edilmeli. Aynı şey gözler için de geçerli. Güneş gözlüğü
uzun-dalga UV frekanslarını filtrelediği için helyoterapi sırasında güneş gözlüğü takılması önerilmez.
GÜNEŞ ETKİLİ AMPUL
Özellikle kış aylarında ve yüksek kuzey enlemlerinde
yaşayanlar helyoterapi için yeterli güneşi bulamayabilir. Ancak modern teknoloji bu soruna da çözüm üretti
ve tam spektrumlu ampuller ile ışıklandırmaları yarattı. Kolayca temin edilebilen bu aydınlatmalar parlak
güneş ışığındaki tüm doğal ışık frekanslarını iç mekanlara taşır. Evde, ofis ortamında, okullarda kullanılabilen bu aydınlatmalarla okülo-endokrin sisteminizi D
vitamini üretmek üzere hakerete geçirebilir, vücudun
bağışıklık tepkisini güçlendirebilir ve doğal güneş ışığı
eksikliğini tamamlayabilirsiniz. Ayrıca mekanları bu
ışıklarla aydınlatarak yapay ışık kaynaklarının bağışıklık üzerindeki olumsuz etkilerine karşı koyabilirsiniz.
Helyoterapi için bir başka alternatif ise enfraruj saunalar. Bu yöntem, doğal ışığın enfraruj bandının ışınır
enerjisinin içe işlemesiyle çalışır. Işınır enerji, cildin ve
solunum sisteminin saunadaki gibi aşırı ısıya maruz
kalmasına neden olmaz. Aksine cildin ve altındaki derin ve yoğun dokuların içine işler, vücuttaki kristalize
toksin birikintilerini ve asidik atıkları yumuşatır.
Güneşin yararlı ışınları doku kirliliği ile savaşmak,
bağışıklık sistemini güçlendirmek ve sağlığınızı korumak için en önemli doğal kaynaklardan biri. Sohbaharla birlikte azalmaya başlayan güneş ışığından yeterince
faydalanamıyorsanız, alternatif aydınlatma ve yöntemleri kullanarak ışığı hayatınızın içine alabilirsiniz.
Püf
noktası
Daniel Reid kolay
bir helyoterapi
yöntemi öneriyor.
Yapmanız gereken,
gündoğumu ile
08.30 arasında
veya akşamüstü
16.30 ile günbatımı
arasında yüzünüzü
güneşe dönmek.
Güneşe doğrudan
bakmadan, tüm
retina güneş
görecek şekilde
gözlerinizle büyük
daireler çizin. Daha
sonra gözlerinizi
kapatın ve güneşe
doğru 10 kez
hızlı bir şekilde
göz kırpın. Bir
dakika gözlerinizi
kapatarak
dinlendirin. Sonra
10 kez daha
gözlerinizi kırpın.
EKİM 2012 D-LIFE
| 21
sağlık
Damarlarımızdaki kanın düş ma
Hipertansiyon ne yazık ki çoğu zaman belirgin bir
belirti vermez. Hasta devamlı yüksek tansiyona
alıştığı için, tansiyonu 180 mmHg sistolik gibi
yüksek bir değer ve hatta üzeri olduğu halde
hiçbir sıkıntısı yoktur. Bu nedenle doktora
gitmez. Düzenli kontrollerini yaptırmıyorsa da
ancak yüksek tansiyon nedeniyle başına kötü bir
hadise gelince farkına varır. DR. DEMET ERCİYES
T
ansiyon, kanın damar cidarına uyguladığı
basınçtır ve bu basınç normalden yüksek
ise önce damarın kendisine, dolayısıyla da
tüm vücuda zararı dokunur. Hipertansiyonun (kan basıncı yüksekliği) tanımını
yapmak için önce ideal tansiyonu bilmek gerekir.
120/80 mmHg ideal tansiyon ölçümüdür. 120 halk arasında büyük tansiyon olarak bilinen sistolik tansiyon,
80 ise küçük tansiyon olarak bilinen diastolik tansiyondur. Bu değer 140/90 mmHg'nın üzerindeyse yüksek tansiyondan bahsedilir.
ğ
ş
Ş
ş
NEDENLERİ
ş
Tansiyon, emosyonel olaylardan, efordan, yiyecek ve
içeceklerden (tuzlu yiyecek, çay, kahve vs) etkilenerek gün içinde değişiklikler gösterebilir. Bir de beyaz
gömlek etkisi vardır ki, bu doktor muayenesi sırasında heyecan ve merakla olan yükselmedir.
Hipertansiyon yüzde 90-95 oranda bir sebebe bağlanamaz. Buna esansiyel ya da primer hipertansiyon
deriz. Yapısaldır. Yüzde 5-10 oranında ise hipertansiyonun belirli bir sebebi saptanır (sekonder hipertansiyon). Genellikle tedavi de bu sebebi ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu sebepler arasında bazı böbrek
hastalıkları (nefrit vs), böbrek arteri darlığı, hormon
salgılayan çeşitli tümörler ve bazı hormonal değişiklikler sayılabilir. Bu nedenle hastada hipertansiyon
saptandığında bu sebeplerin de araştırılması gerekir. Kimi zaman bu hastalıklar sadece ilaçlarla kolay
düşmeyen yüksek tansiyon şeklinde kendini gösterir
ve gözden kaçarsa böbrek yetmezliği veya diğer bazı
komplikasyonlara kadar giden neticeler verebilir. Birinci derece akrabalarında hipertansiyon saptanmış
kişilerde görülme olasılığı yüksektir. Bu bize hipertansiyonun genetik faktörlerden etkilendiğini gösterir. Ancak çevresel faktörleri de göz ardı etmemeli,
ailede yüksek tansiyon gözlenen kişilerin de mutlaka
hipertansiyon hastası olacağını düşünmemeliyiz.
ş
BELİRTİLERİ
Hipertansiyon ne yazık ki çoğu zaman belirgin bir
belirti vermez. Hasta devamlı yüksek tansiyona alıştığı için, tansiyonu 180 mmHg sistolik gibi yüksek bir
değer ve hatta üzeri olduğu halde hiçbir sıkıntısı yoktur. Bu nedenle doktora gitmez. Düzenli kontrollerini
yaptırmıyorsa da ancak yüksek tansiyon nedeniyle
başına kötü bir hadise gelince farkına varır. Bu aşamada çoğu zaman da iş işten geçmiştir, bu sinsi hastalık
kötü amacına ulaşmış ve kalıcı bir hasar bırakmıştır.
Bazen yüksek tansiyon düşük tansiyonda da görülebi22 | D-LIFE EKİM 2012
ş
ğ
düş man hali =Hipertansiyon
ğ
lecek belirtiler verebilir. Bunlar enseden başlayan baş
ağrısı, çarpıntı, fenalık hissi, göğüste baskı, sırt ağrısı
ve baş dönmesi olabilir.
TEŞHİSİ
ğ
ğş
ş
ş
ş
ş
Tansiyonu ölçerek teşhisi koymak çok basittir. Tercihen doktor ve hemşirelerin kullandığı gibi steteskop ve
pompalı tansiyon aleti ile ölçüm yapılmalıdır ve ölçme
işlemi aslında çok basittir. Tansiyon aletinin manşonu kola yerleştirildikten sonra steteskop da atımların
duyulacağı şekilde dirsek içine yerleştirilir. Pompa ile
musluğun kapalı olduğu kontrol edilerek manşon kalp
sesleri duyulmayana kadar şişirilir. Musluk yavaşça
gevşetilir, kalp seslerinin ilk duyulduğu rakam sistolik,
yani büyük tansiyon seslerin kaybolduğu rakam diastolik, yani küçük tansiyondur. Tabii ki ilk denemenizde
bilen birinden yardım almanız uygun olacaktır. Birkaç
ölçümle kolayca tecrübe kazanılabilir. Ancak yine de
bu şekil ölçümde zorluk çeken kişiler için elektronik
cihazları önerebiliriz. Pil zayıflamasını, kalibrasyon
ayarını takip ederek yanlış ölçme olasılığını, ölçümleri
zaman zaman pompalı klasik aletlerle karşılaştırarak
kontrol etmek gerekir. Tansiyon yüksekliğinin bazı
faktörlerden etkilendiğini düşünürsek uygun şartlarda
yapılmış 3 veya daha fazla ölçümde tansiyonun 140/90
mmHg üzerinde olduğu durumları hipertansiyon teşhisini koymak üzere göz önüne almalıyız. Sigara, çay,
kahve, kafeinli içecekleri tükettikten sonra alınan ölçümler yüksek çıkabilir. Burun tıkanıklığını gidermede kullanılan bazı ilaçlı damlalar da tansiyonu yüksek
çıkarabilir. Tansiyon ölçümünün hekim tarafından
bizzat yapılmasının faydası, ölçümün doğruluğu ve
gerekirse hemen müdahalenin yapılabilirliği olduğu
gibi tıp literatürüne geçmiş “Beyaz gömlek etkisi”ni de
unutmamak gerekir. Çoğu kimsenin günlük hayatta
tansiyonu normal değerlerde seyrettiği halde hastaneye, doktor muayenehanesine geldiğinde ve muayene
esnasında tansiyonu yükselebilir. Bu, “Aman bir şey
çıkacak” heyecanı ve merakı yüzündendir. Biz bunu
hastanın kalbini steteskopla dinlerken, hele dinleme
süresini biraz uzun tuttuysak kalbin giderek hızlanmasından anlamaktayız. Çünkü kardiyolog kalbi dinleme süresini uzun tutunca insanlar “Eyvah, kalbimde
bir şey buldu” diye korkabiliyor. Tansiyon ölçümü hasta
oturur haldeyken tercihen sağ koldan yapılmalıdır. Bir
diğer önemli konu tıp dilinde ortostatik hipotansiyon
denilen durumdur. Normal durumlarda uzun süren yatak istirahatinde veya gece uykudan uyandıktan sonra
aniden yataktan kalkınca bir baş dönmesi olur. Bunun
sebebi kanın yerçekiminin etkisiyle önce bacaklara
doğru gitmesidir. Aynı esnada beyne giden kan azaldığından baş dönmesi, hatta daha ileri derecede kimi
zaman bayılmalar olur. Daha sonra da vücudun adaptasyonu sağlamasıyla beyne giden kan normale döner
ve şikayet ortadan kalkar. Bu durum tansiyonu düşük
kişilerde, tansiyon ilacı kullananlarda, diabetiklerde,
ileri yaştaki kimselerde mekanizma yaşlandığından
ve yeterince sıvı alınmadığı durumlarda daha sık gözlenir. Biz her zaman için herkese yattığı ya da oturduğu
zaman hızla kalkmamasını öneririz.
KORUNMA VE TEDAVİSİ
Kan basıncı yüksekliği kişinin yaşam tarzı ve beslenme özellikleri ile bağlantılıdır. Stresli bir hayat, korku
ve heyecan vücutta bazı hormonal değişikliklere yol
açarak tansiyonu yükseltir. Stresin vücuda verdiği zararlar saymakla bitmez. Bağışıklık sistemini zayıflatır,
cilt, mide, kalp gibi birçok organı etkiler ve hipertansiyona da yol açar. Hatta emosyonel faktörlerden yoğun
etkilendiğini gördüğümüz hastalarda, bilinen hipertansiyon ilaçları yerine psikoterapi ile ya da anksiyolitik dediğimiz sakinleştirici ilaçlarla yüksek tansiyonu
kontrol altına alırız. Hipertansiyondan korunmak için
stresin yanı sıra yaşantımıza ve beslenmemize de dikkat etmeliyiz. Düzenli uyumaz, sigara ve alkolü fazla
tüketirsek, sedanter bir hayat sürerek spordan, fiziksel
aktiviteden yoksun davranırsak hipertansiyon oluşumuna gerekli zemini hazırlarız. Doktorların spordan
kastı tenis, futbol gibi yarışmalı sporlardan ziyade
yürüme, yüzme, jimnastik gibi münferit yapılan sporlardır. Amaç fiziksel aktiviteyi artırarak kondisyonu
düzeltmektir. Zira gün içinde fazla hareketten kaçınan
kimseler çok az mesafe yürüseler dahi hemen nabız ve
tansiyonları çıkar. Biz kardiyologlar bu ipucunu efor
testinin daha ilk dakikalarında yakalarız. Yoga ve meditasyon da beden ve ruh sağlığında zindelikle beraber
rahatlamak için yapılan aktiviteler olarak önerilir.
Hipertansiyon tedavisi eşlik eden diğer hastalıklar,
hastanın yaşı ve kilosu göz önüne alınarak düzenlenmelidir. Tüm ilaçlarda olduğu gibi ilacın dozajı kişinin
kilosu ile bağlantılı olarak artabilir. Başlanılan ilaç ile
istenilen netice alınamazsa önce dozaj artırılır. Beslenme ve yaşam tarzında gerekli değişiklikler yapıldığı
halde hala istenilen sonuç alınamazsa, başka grup antihipertansif ilaç eklenmesi gerekir. Beslenmede tuz kullanımı özellikle sofra tuzundaki Na miktarı tansiyon
yükselmesine yol açtığı için önemlidir. Vegan diyet ile
tansiyon düşüklüğü gözlenir. Liften zengin gıda alımı
da, omega 3’ten zengin beslenme de tansiyon düşüklüğüne yardım eder.
Püf
noktası
Hipertansiyondan
korunmada
ve tedavisinde
beslenme
tarzının ve kilo
kontrolünün
etkisi tartışılmaz
bir gerçektir.
Biz sadece kilo
verme neticesinde
yüksek tansiyonun
düzeldiğini ve ilaca
ihtiyacın ortadan
kalktığını çok kez
gözlemlemişizdir.
Tabii tüm bu
süreç muhakkak
bir kardiyolog
takibinde olmalıdır.
EKİM 2012 D-LIFE
| 23
sağlık
Şifalı
ş
renkler
Ted Andrews, “Renklerin İyileştirici Gücü” adlı
kitabında renklerin insan psikolojisini nasıl etkilediği
ve bazı fiziksel rahatsızlıklara nasıl iyi geldiğine dair
ipuçları sunuyor. GÜLAY KOÇ
H
erkes renklerden etkilenir.
Hem de tahmin edilenden
çok daha fazla. Renkler hayatımızın her alanına derinlemesine işlemiştir. Hatta hislerimizi belirtmek için dilimizin önemli bir kısmını bile
oluştururlar. Fiziksel açıdan zindeliğimizi,
duygularımızı, davranışlarımızı ve ruhani
deneyimlerimizi ifade etmek için renklere
başvururuz, diyor “Renklerin İyileştirici
Gücü” kitabında. Türkiye’de ilk baskısı
geçtiğimiz mart yayımlanan kitabın yazarı Ted Andrews, aynı zamanda metafizik
ve ruhsal öğreti hocası olarak tanınıyor.
Mistik öğretilerin belirli yönleri üzerine
Amerika, Avrupa ve Asya’da seminerler ile
çalışmalar düzenlemiş. Eski yaşam analizleri, aura yorumları, numeroloji, tarot, içimizdeki potansiyeli genişletme ve geliştirme açısından Kabala üzerinde de çalışıyor.
Andrews’a göre renkleri hem şifa ve
dengeleme hem de daha derin bir bilinç seviyesine ulaşma için kullanmak mümkün.
Her rengin canlandırmaktan moral bozmaya ve yıkmaya dek kendine özgü etkileri
24 | D-LIFE EKİM 2012
var. Kitap boyunca açıklanan teknikler
de bu anlamda okura kılavuzluk ediyor.
Andrews, renkleri üç ayrı kategoride ele
alıyor. Bilindiği üzere ana renkler kırmızı,
sarı ve mavi. Bu üç rengin karışımıyla diğer
renkler elde ediliyor. Andrews’un tasarladığı üçüncül renkler ise ana renklerle ara
renklerin bileşimlerinden meydana geliyor. Yazar, renklerin çağrışımlarından kullanım alanlarını kapsayan bir listeye yer
veriyor kitabında. Buna göre;
Sarı, zihinsel yetkileri teşvik ediyor.
Kendine güveni ve iyimserliği büyük ölçüde artırıyor. Bu sebeple depresyon tedavisinde kullanılıyor. Üstelik hazım sorunlarında da yararlı olabiliyor. Vücudun
mesane dahil olmak üzere tüm mide-bağırsak sistemiyle boşaltım sistemini dengelemeye yardımcı oluyor. Ancak çok fazla sarı
gerginliğe sebep oluyor.
Mavi, sistemimiz için soğutucu görevini üstleniyor. Yani, boğaz çakrasını harekete geçiriyor. Çocukluk hastalıklarını,
özellikle astım, suçiçeği, sarılık ve romatizmayı yatıştırmada etkili bir rol üstleniyor.
Yüksek tansiyonu tedavi edebiliyor. Sanatsal ifade gücü ve ilham uyandırmak için de
faydalanılıyor bu renkten.
Kırmızı, teşvik edici bir renk. Vücut
sıcaklığını artırmak ve kanı harekete geçirmek için kullanılıyor. Ancak kırmızının
çok fazla bulunduğu ortamlarda yer almak
hastalıkların tetiklenmesine sebep olabiliyor. Özellikle yüksek tansiyona yol açıyor.
Beyaz, güçlendirici renk olarak tanımlanıyor. Aynı zamanda kişinin tüm
enerji sistemi için oldukça temizleyici ve
arındırıcı. İçimizde inanılmaz derecede bir
yaratıcılık uyandırabiliyor. Hangi sebeple
kullanılırsa kullanılsın beyaz tüm renklerin etkisini artırıyor.
Siyah, tüm renk spektrumunu içeriyor. Bu yüzden yazar, bu rengi kaosla gizlenmiş bir renk olarak tanımlıyor. Her ne
kadar birçok şifa yönteminde siyah renk
kullanılmasa da, Andrews siyahı zaman zaman yararlı bulduğunu anlatıyor. Ona göre
siyah koruyucu bir renk. Bedenin dişi ya
da manyetik enerjisini harekete geçiriyor.
Özellikle bireyin kontrolünü yitirdiğini
ş
lı
r
ğ
düşündüğü durumlarda kutuplarını dengelemek için beyazla birlikte kullanıldığında etkili oluyor.
Turuncu, neşenin ve bilgeliğin rengi
olarak tanımlanıyor. Sosyalleşmeyi teşvik
ediyor. Duygusal sağlığımızla ve vücudun
kas sistemiyle bağlantılı. Böbreküstü bezleri,
dalak, pankreas, mide ve bağırsak rahatsızlıklarını tedavi etmeye yardımcı oluyor. Felç
ya da depresyon geçiren bireylere bu parlak
ve enerji verici renkle yardım edilebiliyor.
Ancak çok fazla turuncu sinirleri etkiliyor.
Yeşil, dünyadaki en etkili renk. Çünkü enerjimizi dengeliyor. Özellikle vücudun iltihabi süreçlerinde rahatlatıcı bir
etkisi var. Sinir sistemi için sakinleştirici
özelliğe sahip. Güçlü bir şekilde kalp çakrasına etki ediyor ve otonom sinir sistemini dengeliyor. Kalp hastalıklarında, yüksek
tansiyonda, bitkinlikte ve baş ağrılarında
yeşilden yarar sağlanabiliyor.
Menekşe, vücudun iskelet sistemini etkiliyor. Fiziksel ve ruhsal enerjileri
dengelemede destek sağlıyor. Vücudun
mineralleri sindirme ve kullanma gücünü
artırıcı bir rol üstleniyor. Ancak yoğun kullanıldığında kişiyi depresyona sürükleyebiliyor.
Pembe, tutku, aşk ve masumiyet
uyandırmak için kullanılıyor. Ayrıca timüs
bezini ve vücudun bağışıklık sistemini harekete geçiriyor. Öte yandan çok fazla pembe aşırı duygusal olmanıza neden oluyor.
Mor, sistem için arındırıcı bir renk. Baş
ağrılarına iyi geliyor. Vücutta toplardamar
hareketliliğini artırmak için kullanılıyor.
Gümüş rengi, beyazın etkilerini
kuvvetlendirmek için tercih ediliyor. Kitapta hastalıkların ya da rahatsızlıkların
metafiziksel kaynağını keşfetmek için
yapılan meditasyonlarda etkili olduğu belirtiliyor. Bireylerin kendi hayal güçlerini
keşfetmelerine ve bunu kullanmalarına
yardımcı oluyor.
Kahverengi, duygusal ve zihinsel sorunlarda etkili bir renk. Uzmanlar kafa karışıklığını gidermede de faydalı olduğunu
düşünüyor. Ancak fazlası yoğun bir şekilde
materyalist düşünmeye neden oluyor.
Peki, renklerle tedavi mümkün mü?
Andrews’a göre renklerle terapi kolaylıkla
öğrenilebilir. Diğer ilaç ve terapi türlerinin
yerine geçemese de renk terapisi iyileşme
sürecimizle ilgili sorumluluğumuzu ve etkinliğimizi artırmamızı sağlar. İyileştirme
amacıyla renkli ışık kullanabileceğimiz bir
dizi yöntem bulunuyor. En kolayı, kulağa
garip gelse de, renkli lambalardan yayılan
ışığın altında oturmak. Işığın altında oturduğumuzda, vücudun enerjiyi emdiğini
bilerek derin ve düzenli nefes almak yeterli oluyor. Andrews, bu tarz lambaları
bulmak zor olur düşüncesiyle okura kendi ışık kaynaklarını üretmesini öneriyor:
“Kendi slaytlarınızı yapabilirsiniz. Normal
bir slayt projeksiyon makinesi kullanarak
basit ve hızlı bir şekilde çeşitli kombinasyonlarla ışık yansıtabilirsiniz. Bunun için
renkli filtrelerden satın almanız gerekiyor.
Bu filtreleri de tiyatro malzemeleri satan
yerlerde bulabilirsiniz.”
Hastalık
Şifa rengi
Mide krampı
Apseler
Kulak ağrısı
Baş ağrısı
Kas ağrısı
Diş ağrısı
AIDS
ş
Sarı, limon rengi
Mavi, mavi-menekşe
Turkuvaz
Mavi, yeşil
Pastel turuncu
Mavi, mavi-menekşe
Kırmızı, çivit mavisi
ya da menekşeyi takiben
pembe ile altın rengi
Alerjiler
Çivit mavisi ve sarı
Kaygı bozuklukları Açık mavi ve yeşil
Alzheimer
Koyu mavi ya da mavimoru takiben sarı
Kanser
Mavi ya da mavimenekşeyi takiben
pembe
Egzama
Limon rengi
Ateşli hastalıklar Mavi
Mide bulantısı
Buz mavisi
Grip
Lacivert, turkuvaz, mor
Parkinson
Çivit mavisi
Zatürre
Kırmızı ya da kırmızıturuncunun çivit mavisi
ile kombinasyonu
Şişmeler
Soluk maviler ve buz
mavisi
ğ
EKİM 2012 D-LIFE
| 25
sağlık
Alışveriş çılgınlığı
Çoğu zaman, özellikle
de kadınlar için en iyi
terapi yöntemlerinden
biri olan alışveriş, modern
toplumlarda gittikçe
yaygınlaşan bir hastalık
olmaya başladı.
BURCU SEVER
26 | D-LIFE EKİM 2012
P
aranın tarih boyunca kültürler ve
toplumsal ahlaki değerler üzerindeki etkisi herkesin malumu. Yaşamın bu yapay kaynağı insanların
kazandıklarından daha fazlasını harcamasıyla tüketim toplumlarında zihinleri de
etkilemeye başladı. Alışveriş yapma, satın
alma eylemine karşı duyulan kompulsif,
kontrol edilemeyen arzuyu tanımlayan
Oniomania (onio Yunancada satış anlamına geliyor) 20’nci yüzyılın başlarında Alman psikiyatrist Emil Kraepelin’in
akademik çalışmalarında yer verdiği bir
sendrom. Fakat 90’lı yılların başlarında
Amerika, Kanada, İngiltere, Almanya,
Fransa ve Brezilya’da yürütülen bilimsel
çalışmaların sonuçları açıklanana kadar
çok fazla dikkate alınmayan bir rahatsızlık.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda dahi bu
sendromun zihinsel bir rahatsızlık olup olmadığı tartışılıyor. Ama bu, sorunun giderek yaygınlaştığı gerçeğini değiştirmiyor.
2006 yılında yapılan bir araştırmaya
göre, Amerika’da yetişkin nüfusta Oniomania ya da daha yaygın kullanılan ismiyle Kompulsif Satın Alma Bozukluğu’nun
görülme oranı yaklaşık yüzde 5,8. Ve yine
araştırmaların sonuçlarına göre, yüzde
80 ila 94 oranında kadınlarda görülüyor.
Doktor Lorrin M. Koran ve ekibinin 2500
yetişkin üzerinde telefonla yaptığı ve The
American Journal of Psychiatry’de yayımlanan araştırmanın sonuçlarına göre
Amerika’da altı kadından birinde, erkeklerin ise yüzde 5,5’inde bu rahatsızlığın
olduğu düşünülüyor.
ş
ğ
ğ
ğ
Ğ
ğı
Sosyal, mesleki ve bireyler arası ilişkilerde önemli sorunlara yol açan kronik bir
problem olan Kompulsif Satın Alma Bozukluğu, maddi sıkıntılar, iflas, boşanma,
işten atılma, hatta intihara varan ciddi sonuçlar doğuruyor. Hastalık daha çok bireylerin kredi kartı kullanıcısı olduğu ilk yıllar olan 20’li yaşlarda başlıyor. 2003 yılında
yapılan bir araştırma depresyon, anksiyete,
can sıkıntısı ve kendini aşırı eleştirme gibi
olumsuz duygu durumlarının bu bozukluğun öncülleri, mutluluk ve rahatlamayı da
sonuçları olarak açıkladı. Kompulsif Satın
Alma Bozukluğu olan birey alışverişi duygusal boşlukları doldurmak, özellikle de
yalnızlıkla baş edebilmek ve kendini özel
hissetmek için bir kaçış yöntemi olarak
kullanıyor.
BAĞIMLILIK YAPIYOR
ğ
Diğer tüm kompulsif bozukluklarda olduğu gibi Oniomania hastaları satın alma
eylemini depresyon, anksiyete, düşük özgüven, hatta can sıkıntısı gibi olumsuz
duygularla baş edebilmek için kullanıyor.
Yeni ve lüks bir şeyler satın almak kısa süreli duygusal rahatlama sağlasa da, bu bir
yanılsama. Alışveriş bir uyuşturucu gibi
getirdiği kısa süreli mutluluğun ardından
yerini utanç, suçluluk duygusu, pişmanlık
ve maddi problemlerden kaynaklanan korku gibi olumsuz duygulara bırakıyor.
Bazı araştırmacılar Kompulsif Satın
Alma Bozukluğu’nu alkol ve uyuşturucu
gibi bağımlılık sınıfında değerlendirirken
diğerleri Obsesif Kompulsif Bozukluk’un
bir parçası olarak görüyor. İkinci kategoride rahatsızlık kumar oynama, kleptomani,
internet bağımlığı, piromani gibi hastalıklara eşlik ediyor. Kontrol edilemeyen satın
alma davranışı genellikle sigara, alkol ve
uyuşturucu bağımlılığıyla birlikte görülüyor. Son yıllarda online alışverişin yaygınlaşmasıyla bu hastalarda yüzde 19 oranında kompulsif bilgisayar kullanımına ve
internet bağımlılığına rastlandı.
Hastalığın teşhisinde temel alınan kriterler: Anlamsız ve önlenemeyen satın
alma dürtüleri, alışverişle gereğinden fazla meşguliyet, ihtiyacı olduğundan ya da
gücü yettiğinden daha fazlasını satın alma,
satın alma davranışından sonra rahatsız
olma, iş ve sosyal yaşamda olumsuz değişiklikler... Tedavi için genellikle psikoterapi, grup terapileri ya da ilaç kullanılıyor.
Kısa süre önce Daily Mail’in verdiği bir habere göre psikiyatristler rahatsızlığın tedavisinde, Alzheimer hastalarında kullanılan
Memantine (Ebixa) adlı ilacı kullanmaya
başladı. Minnesota Üniversitesi psikiyatrları ilacın alışveriş yapma süresi ve harcanan para miktarında gözle görülür bir düşüş sağladığını açıkladı.
Uzmanlar risk altındaki kişilere bazı
önerilerde bulunuyor: Kredi kartlarınızı
ihtiyacınız olmadığında yanınızda taşımayın. Sadece sınırlı miktarda, yeteri kadar
nakit taşıyın. Sizi “günaha” teşvik eden vitrinlerden mümkün olduğunca uzak durun.
Alışveriş yapmak yerine alternatif aktiviteler planlayın.
EKİM 2012 D-LIFE
| 27
diyet-hareket
HENRIK SORENSEN / STONE / GETTY IMAGES TURKEY
LİMON
Çok güçlü bir antioksidan olan limon zararlı
serbest radikalleri vücuttan uzak tutar. Bütün
antioksidan besinler gibi kansere karşı etkilidir.
Bazı araştırmalar limonun akciğer, kolon, prostat
ve pankreas gibi tehlikeli kanser türlerine karşı
koruyucu olduğunu gösteriyor. Yüksek tansiyonu
düşürmek için en etkili doğal ilaçlardan olan limon,
anti mikrobik özelliği sayesinde enfeksiyonlara
karşı koruyucudur. Suyu boğaz ağrılarına iyi
gelirken kabuğu cilt için çok faydalıdır. Akneleri
iz bırakmadan kurutur. Yağı beyin aktivitesini
artırdığı için yorgunluğa iyi gelir.
EKİM 2012 D-LIFE
| 29
diyet
ş
ğ
ş
ş
ş
ğ
30 | D-LIFE EKİM 2012
ğ
Sonbahar detoksu
Yazın yoldan çıkan bedenlerimizi bakıma almak ve kış
aylarını güçlü bir bağışıklık sistemiyle karşılamak için en
ideal hazırlık dönemindeyiz. GÜL KAYNAK
S
izin yazınız nasıl geçti? Bazısı kısa
bazısı uzun seyahatler, gece geç saatlere kadar süren eğlenceler, konserler, kutlamalar, davetler, dostlar
ve aile ile birarada bolca yenip içilen çeşidi
zengin, kalabalık sofralar...
Nemin artması ile bedenin sıvı ihtiyacını bol su ile karşılayıp, mevsim meyve
ve sebzelerini taze ve çiğ tükettiyseniz,
öğle sıcaklarında dinlenmek için ufak
şekerlemeler yapıp, vücudunuzu sıkca deniz, havuz, duş vb ile dıştan da su ile buluşturduysanız, sabah serinliğinde veya
akşam saatlerinde hafif yürüyüşler bile
olsa egzersize devam ettiyseniz sorun yok.
VÜCUDUMUZ BİTKİN
Öte yandan vücudu dinlemeyip ağır yemeklere devam edildiyse, su tüketiminin
yerine ağız kuruluğu bolca asitli, kafeinli
içeceklerle giderilip saf su unutulduysa, dondurmanın ölçüsü kaçtıysa, sıcağı
bahane edip hareket azaldıysa, klimalı
ortamlarda günü çalışarak geçirip, bir de
gece gezmelerinde uykusuz kalındıysa,
vücudumuz da yaz aylarından biraz bitkin, biraz ödem toplamış, yağ bağlamış
ve enerji düşüklüğü ile çıkmış olabilir. Bu
tarz bağışıklığı zayıflamış bir bedenin, kışın hastalıklara yakalanma ihtimali maalesef çok yüksektir.
Yazın bu sebeplerle zayıflayan bağışıklığımızı güçlendirmek, fazlasıyla tükettiğimiz toksik maddelerden vücudumuzu
arındımak, güneş ve susuzlukla yıpranan
cildimizi yenilemek, aldığımız 3-5 kiloyu
vermek ve kışa hazırlanmak için en ideal
mevsimdir sonbahar. Bize verilmiş bir tamirat, toparlanma, yenilenme şansıdır bu
güzel dönem.
Nasıl ilkbaharda yaza hazırlanmak
için detoks kürleri yaptıysak, sonbahar-
da da kışa hazırlanmak adına detoks için
birkaç haftamızı ayırmalıyız. Bol su, bol
mineral, vitamin ve enzim içeren sebze
suyu ağırlıklı içecekler, masajlar, cilt bakımları, ozon, oksijen kürleri, bağırsak temizliği, yoga, hafif egzersiz ve akşamları
erken uykuya yatmak bedenimizi tekrardan yenileyecektir.
1-3 haftalık bir arınma/detoks
kürünün ardından sonbahara uygun beslenmeye geçiş vakti gelir.
Doğanın hasat zamanı olan sonbahar,
aynı zamanda mevsimlerden en Yang olanından en Ying olanına bir geçiştir. Yazın
ihtiyacını duyduğumuz bizi serinleten
yiyecek ve içecekler, yerini kışın ısınma
ihtiyacımızı karşılayacak besinlerine bırakmadan önce, vücudun geçiş yapması
için sonbaharda bu ara döneme uygun
beslenmek önemlidir.
Yavaş yavaş yaz aylarında ihtiyaç duyulan daha serinletici gıdalar, yerini iç ısıtıcı çorbalara, karabuğday, kepekli pirinç
katılmış ve böylece ılıtılmış salatalara
bırakır. İçine limon sıkılmış bol su, çeşit
çeşit zeytin, salata, zeytinyağlı yemekler,
soğuk/sıcak sebze çorbaları ve kışa girmeden son demini yapan meyvelerden tüketip, hayvansal gıdaları azaltma zamanıdır
bu aylar. Her gün 1-2 çay kaşığı Himalaya
tuzu, zengin mineralleri ile enerji seviyemizi artıracaktır. 30 gün yapılacak probiyotik desteği kürü, kış öncesi floramızı
güçlendirecek, bağışıklığımıza destek olacaktır. Yaz mahsulü Datça bademleri bolca ve çiğ olarak tüketildiğinde hem bizi
tok tutup kilo kontrolümüze yardımcı
olacak, hem de içindeki yoğun doğal folik
asit, damarlarımızdaki yağ oluşumlarını
temizleyecektir. İçindeki yoğun ve doğal
mineral ve vitaminler bizi hastalıklardan
koruyacaktır.
Kil maskeleri, hamamda güzelce keselenmek ve cildimizin yazın kaybettiği
nemi geri kazanması için doğal, parabensiz ürünlerle düzenli bakımlar da sonbahar mevsiminde yapılması gerekenlerden.
Düzenli yoga ve doğa yürüyüşleri yine
kış öncesi vücudumuzun enerjisinin artmasında ve dengelenmesinde çok faydalı.
Düzenli hareket ve esneme, soğuk havalarda ani hareketlere daha hassas olan
vücudumuzda sakatlanma ve incinme ihtimallerini ortadan kaldıracaktır.
İDEAL UYKU SAATİ
Yaz aylarında düzeni bozulan uykumuzu
toparlamak için en güzel zaman sonbahar. En ideal uyku saati olan 23.00-05.00,
haftanın en az 5 gecesinde en minimumda uymamız gereken aralık olmalı. Bu
saatlerde özellikle karaciğer çok önemli
enzimler üretiyor. Bu saatlerde uyumayıp,
tüm günü uykuda geçirsek bile aynı gerekli salgılanma olmuyor.
Doğanın kabuk değiştirdiği, ağaçların
yapraklarını döküp kış için enerjilerine
içine çekmeye başladığı bu muhteşem
mevsimde, en değerli varlığımızı, "bedenimizi" güzel bir bakıma alalım.
Yapılması gerekenler
Uzman eşliğinde 1-3 haftalık detoks
Bol alkali su tüketimi
Yeşil sebze-meyve ağırlıklı beslenme
Haftada en az 3-4 gün vegan tarzda
gıda tüketimi
Bağışıklığı güçlendirmek için probiyotik
takviyesi
Ölü derilerden arınmak için hamamda
kese
Kaybedilen nemi kazanmak için
parabensiz doğal cilt bakımları
Düzenli Himalaya tuzu kullanımı
Haftada 2-3 gün yoga
En az 5 gece 23.00-05.00 arası uyku
Sabahları 30-40 dakika doğa yürüyüşleri
EKİM 2012 D-LIFE
| 31
NAS
diyet
PORTRE
Hayatım
Detoks
DİLŞAT ARPACIOĞLU
DETOKS YAPTIKTAN SONRA
BESİN TERCİHLERİM
KONUSUNDA ÇOK DAHA
TİTİZ VE SEÇİCİ OLMAYA
ÇALIŞIYORUM.
32 | D-LIFE EKİM 2012
ş
ASIL
başardım?
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
m
s
Eşinden etkilenerek uyguladığı
programla gençleşen işkadını Dilşat
Arpacıoğlu ve sosyal yaşamın getirdiği
kirlenmeden vücudunu arındırmak
isteyen üniversite öğrencisi Emir
Temizkan, detoksla elde ettikleri sağlık
bilincini hayat tarzı haline getirmişler.
GÜLAY KOÇ
EMİR TEMİZKAN
DETOKSA BAŞLAMADAN
ÖNCE PEK SEBZE
YEMEZDİM. ŞİMDİ BİR
VEGAN KADAR ÇOK YEŞİL
SEBZE TÜKETİYORUM.
EKİM 2012 D-LIFE
| 33
diyet
PORTRE
Günlük temponuz ne derece yoğun,
biraz bahsedebilir misiniz?
Şu anki iş hayatımın rutini bankacılık günlerime kıyasla çok daha konforlu. Düzenlediğimiz aktiviteler nedeniyle dönemsel
yoğunluk oluyor. Bir de çok sık seyahat ettiğim için birikmiş işlerin yoğunlaştırdığı
bir tempo söz konusu.
Dilşat Arpacıoğlu,
sabah kahvaltısında
avokado, zeytin
ezmesi ve yufka
ekmek tüketiyor. Gün
içerisinde de bol bol
limonlu su içiyor.
ş
Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız?
Eşimin yakın bir arkadaşı Doğuş
Grubu’nda çalışıyor. Onun sağlıklı yaşam
ve detoks deneyimlerini, özellikle de yurtdışında gittiği detoks merkezlerini hep
merakla ve biraz da kıskanarak dinlemişimdir. Ama bir türlü çocuklarımı, işimi
ve eşimi bırakıp belli bir süre yurtdışında
bir yere kapanma fikrini kabullenemedim.
Bir gün eşim, D-Life’ın İstanbul’da, hem de
Ulus’ta –evimize 10 dakika uzaklıkta– açıldığını ve mutlaka gitmek istediğini söyledi. Dürüst olmak gerekirse, detoks ile ilgili
duyduğum tüm hurafeleri ona anlatıp caydırmaya çalıştım. Ancak başaramadım. İyi
ki de başaramamışım! Bir haftalık detoks
sonunda eşimi hem 10 yaş gençleşmiş hem
de çok pozitif gördüm. Hamileliklerim süresince aldığım fazla kilolardan bir türlü
kurtulamamıştım. Denediğim kilo verme
yöntemleri uzun dönemde çok sıkıcı ve bir
şeklide zorlayıcı hale gelmişti. Böylece ben
de detoksa başladım ve 8 kg verdim. Ancak
benim için detoks süreci bitmiş değil. Bu
deneyim sonucunda, öğrendiklerimi sadece kilo vermek için değil, daha sağlıklı olmak için sürekli kullanmayı planlıyorum.
ğ
ğ
ş
Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz?
Son 6 ayda iki kez yaptım. Birbirinden çok
farklı iki deneyim oldu benim için. İlki
Master Detoks’tu. Başlangıçta yaşadığım
en büyük sıkıntı korkuydu. Çok zorlanacak mıyım endişesi, ya yarım bırakırsam,
beceremezsem gibi performans korkusu
vardı. Detoks öncesi pre-detoksu da üç gün
yapmıştım. İlk gün biraz zor geçti. Fakat
sonra kendimi inanılmaz enerjik hissettim. Eşimin aksine uyku ve baş ağrısı şikayetim olmadı. Detoks yaparken yaşanılan
en büyük zorluk sanırım yemek kokusu aldığımızda vücudumuzun verdiği tepki. Aç
olmasanız bile nefsiniz bir testten geçiyor.
Mümkün olduğu kadar D-Life’ta vakit geçirerek sorunun üstesinden geldim. Sabah
07.45’te D-Life’ta oluyor ve bütün günümü
34 | D-LIFE EKİM 2012
ğ
ğ
ğ
ğ ş
ş
ş
ş
merkezde geçiriyordum. Yoga, masaj ve hamam gibi her gün bir aktivite ile kendimi
ödüllendiriyordum. Çok keyifli bir ortamdı açıkçası. Bol bol DVD seyredip, kitap
okuyordum. Arkadaşlarımla bile D-Life’ta
buluşuyordum. Hatta onlara çim suyu ve
benim de favorim olan kabak çekirdekli
Selami’nin Salatası’ndan ısmarlıyordum.
Böylece sosyal hayatımdan da kopmamış
oluyordum. İkinci detoks deneyimim ise
14 gün sürdü. Bu kez maalesef sadece içeceklerimi almak için D-Life’a uğrayabildim. Çok yoğun bir dönemdi ama buna
rağmen vazgeçmedim. Rahatlıkla söyleyebilirim ki bundan sonra yılda iki-üç kez
detoks yapacağım.
Detoks hayatınızda neleri değiştirdi?
İ
ş
İ
ğ
ş
Bende de artık sağlıklı yemek seçimleri
yapan insanların yüzünde gördüğünüz
bilmiş ve bilge ifade var. Latife bir yana,
yemek pişirme ve mutfak alışverişi alışkanlıklarım tamamen değişti. Daha da
önemlisi, çouklarımın beslenmesi ve doğru tercihler yapması ile ilgili çok daha biliçliyim. Bu da vicdani olarak bana huzur
veriyor. Önce ailemden erkek kardeşimi,
sonra üç-dört arkadaşımı daha peşimden
sürükledim. Hepsi de yaşadıkları deneyimden benim gibi çok memnun.
martıyorum. Eskiden yaptığım en büyük
yanlışı artık hiç yapmıyorum: Tok karnına
kesinlikle meyve yemiyorum. Bir de unutmadan, ne içersiniz sorusunun cevabını
otomatikleştirdim ve her şartta limonlu su
diyorum.
Detoksun ruhsal anlamda arınmaya
da katkısı oluyor mu?
Benim için doğru kelime arınma mı tam
olarak bilemiyorum. Belki aydınlanma
daha doğru olabilir. Açıkçası detoks sonrası, aldığım bir kıyafet ya da mobilyaya
gösterdiğim özeni içime aldığım gıdalara
göstermediğim gerçeği ile yüzleştim. Kısacası yediklerim konusunda artık daha
seçiciyim. Sanıyorum bu seçici olma durumunu çok sevdim ve hayatımdaki diğer
tercihlerime de uyguluyorum.
Detoks süresince ne tür egzersizler
yaptınız?
Yoga ile tanıştım. Tıpkı briç gibi keşke daha
önce tanışsaydım diyorum. Sonra keşkenin
“asidik” bir duygu olduğunu hatırlayıp, iyi
ki D-Life’ta yoga ile tanıştım diyorum.
Detoks size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı?
İLK KEZ DETOKS
YAPACAKLARA ÖNERİLER
Artık mutfak alışverişini kendim yapmaya
başladım. Mideme giden şeyler konusunda
çok daha titiz ve seçici olmak istiyorum.
Tabir-i caizse temizlenmiş vücudumu tekrar kirletmek istemiyorum. Mutfağımızdaki en büyük değişim, mayasız ekmek yapıyor olmamız. Bir de eve taze meyve-sebze
sıkacağı aldık. Eskiden mutfakta harikalar
yaratan biri hiç değildim. Fakat D-Life’ta
öğrendiklerimle güneyli bir ailenin damak
zevkini biraraya getirip lezzetli ve hiç de
sıkıcı olmayan şeyler yaratıyorum. Bulguru, tahini, çörekotunu, kabak çekirdeğini
hemen her yemeğe ve salataya katıyorum.
Hayvansal gıdalara kuşkuyla bakıyorum
ve eskisi kadar tutkuyla tüketmiyorum.
Özellikle peynirle arama ciddi bir mesafe
koydum. Detoks sonrası sabah kahvaltılarında çok zorlanırım sanıyordum. Ama
avokado, zeytin ezmesi ve yufka ekmek ile
süper bir geçiş yaptım. Ara sıra da agaveli,
tarçınlı, çörekotlu greyfurt ile kendimi şı-
DİLŞAT ARPACIOĞLU
İlk kez 41 yaşında sıvı detoksu yapan biri olarak, doğduğumuz günden beri mesai yapan
midemize ve bağırsaklarımıza hiç olmazsa sadece yılda bir hafta izin verelim diyorum. Düşünsenize, ne büyük hediye, ne eşsiz bir tatil
vücudumuz için...
41 yaşındaki Dilşat Arpacıoğlu, 10 yıl finans
sektöründe çalıştıktan sonra bankacılık kadar
stresli olmayan bir iş arayışı içine girmiş. Biraz
da 8 ve 10 yaşlarındaki kızlarının varlığı etkili
olmuş bu arayışta. Hem bu hayalini gerçekleştirmek hem de bir anne olarak İstanbul’da
gözlemlediği çocuk kitabevi eksikliğini gidermek için İstinye Park’ta Tırtıl Kids’i açmış. Ailece yelken ve kayak temalı gezilerden hoşlandıklarını söyleyen Arpacıoğlu, son zamanlarda
kendisine yeni bir hobi daha edinmiş: Briç.
35
diyet
PORTRE
Emir Temizkan, güne her
sabah karpuz suyu ile
başlıyor. Günde
3 ila 4 litre su içiyor.
Günlük temponuz ne derece yoğun, biraz bahsedebilir misiniz?
Öğrenci olduğum için çok yoğun bir tempom yok. Hayatım genelde okuldan eve,
evden okula şeklinde ilerliyor. Tabii sosyal faaliyetlere de zaman ayırmaya gayret
ediyorum. Genellikle arkadaşlarımla vakit
geçiriyorum.
Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız?
Beni detoksa ailem yönlendirdi. Annem ve
babam yılda bir kez detoks yapardı. Onları
gördükçe merak ediyordum. Ancak detoksu her ikisinden daha çok hayat tarzına
dönüştürdüğümü söyleyebilirim. Dayım,
yengem ve kuzenim de yılda bir kez detoks
yapar. Detoksun sosyal hayatın fazlasıyla
yıprattığı insan vücudu için bir temizlik
olduğunu düşünüyorum. İki sene önce tartıya çıktığımda üç haneli sayıları gördüm.
Yaklaşık 102 kiloydum. Aslına bakarsanız
ilk başlarda kilo vermek amacıyla yapmadım detoksu. Eh bir de soyadım Temizkan olunca, “Bakalım kanımız ne kadar
temizmiş?” diye merak etmiştim. Canlı
Kan Testi’nin sonuçları pek iç açıcı değildi. Vücudumun yorgun ve susuz kaldığını
söylüyordu. Peki, ama nasıl temizlenecektim? “Detoksla” yanıtını alınca hemen başlamak istedim. Ancak öncesinde, vücudumu hemen şoka sokmamak adına, hafif bir
diyet uyguladım. Kendimi “O kan mutlaka
temizlenecek” diye şartlandırmıştım. Sonra bir haftalık Master Detoks’a başladım.
ğ
ğ
ğ
Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz?
Bugüne kadar bir kez detoks yaptım. Ama
bundan sonra yılda bir kez yapmayı planlıyorum. Hatta önümüzdeki günlerde tekrar
başlayacağım. Aslında hiç diyet geçmişim olmamıştı. Yediğime, içtiğime hep dikkat ederdim. Özellikle de ipin ucu kaçtığı zamanlarda. 102 kiloyken detoks yapmaya karar
verdim. Öncesinde yaptığım hafif bir diyetle
8 kilo kaybetmiştim. Detoksun ardından bir
hayli zayıfladım. Şu anda 81 kiloyum.
Detoks hayatınızda neleri değiştirdi?
Daha fazla su içmeye başladım. Günde
3-4 litre içiyorum. Suyun pH oranına
dikkat eder hale geldim. Zaten ciddi anlamda spor yapardım, devam ediyorum.
Kayak ve snowboarddan büyük keyif
alıyorum. Okuduğum üniversitenin ko-
36 | D-LIFE EKİM 2012
ğ
numu bu sporları yapmam için elverişli.
Ailem bana, “Senin hayatın detoks oldu”
diyor. Nasıl olmasın? Her sabah güne taze
sebze suyu ile başlıyorum. Hatta evdeki
kahve makinesini kaldırıp, sebze-meyve sıkacağı bile aldım. Eskiden çok fazla
espresso içerdim. Detoks sonrasında hayatımdan tamamen çıkardım. Sonuçta sebze
suları da aynı enerjiyi veriyor. Vücudumu
bu yeni düzene alıştırdıktan sonra kahveden aldığım keyfi sebze suyundan alıyor
olmak beni çok etkilemişti. Mesela Amerika’daki öğrenci evimde kahve makinem
bozuldu, yenisini almadım.
Mutluluk göreceli bir kavram belki ama
çok daha sağlıklı düşüncelere sahip olanlar
mutlu da oluyor.
Detoks süresince ne tür egzersizler
yaptınız?
Zaten sporla uğraştığım için ekstra herhangi bir egzersiz yapmadım.
Detoks size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı?
ğ
ğ
ş
Detokstan önce her şeyi yerdim. Tükettiğim gıdaların bu kadar zararlı olduğunu
bilmezdim. Ev yemeğini de fast food’u da
aynı ölçüde tercih ederdim. Bir de yemek
yerken porsiyonlarım çok büyüktü. Kilo
vermeye başlayınca önce porsiyonlarım
küçüldü. Hepsinden önemlisi doyma derecem düştü. Eskisinden çok daha az miktarda yemek yemeye başladım. Şimdi çok
daha seçiciyim. Çok geç yemek yememeye
gayret ediyorum. Yaptığım sporlar gereği
karbonhidrat hiç almıyorum. Ama vegan
da değilim. Çünkü ciddi anlamda spor
yapıyorum. Yine de bir vegan kadar yeşil
sebze tükettiğimi söyleyebilirim. Detoks
sonrasında sebzelere çok daha fazla saygı
duymaya başladım. Çocukken burun kıvırdığım brokoli, ıspanak ve kabağı şimdi
büyük bir zevkle ve iştahla yiyorum. Juice
konusunda seçici olduğumu da belirtmek
isterim. Her sebzeyi karıştırmam. Mesela
günlük sebze ihtiyacını gideren bir toz vitamin var. Herhangi bir meyve ya da sebzenin suyunu sıkıp bir doz bu tozdan ilave
ediyorum. İçinde antioksidanlar ve probiyotikler var. Karpuz suyuna hayır diyemiyorum. Çok fazla yağlı tüketmediğim için
ketentohumu kullanıyorum. Hem yağ yakımını hızlandırıyor hem de enerji veriyor.
Detoksun ruhsal anlamda arınmaya
da katkısı oluyor mu?
Tabii ki. Atatürk’ün dediği gibi sağlam kafa
sağlam vücutta bulunur. Gerek detoks gerek sporla olsun, insan yaşamını geçirdiği
bu makineye sağlık anlamında yatırım
yapıyorsa, her alanda başarıyı yakalıyor.
İLK KEZ DETOKS
YAPACAKLARA ÖNERİLER
Detoks öncesinde bir hafta hafif bir diyet yapıp yediklerine, içtiklerine dikkat etsinler. Böylelikle detoksa kendilerini alıştırabilirler. Bu iş
aslında biraz da düşüncede bitiyor. Yapmak
istiyorsan zaten bir şekilde oluyor. Sonuçta
hayatlarından ayıracakları bir hafta onlara çok
iyi gelecek. Bunu düşünüp detoks yapmaktan
korkmasınlar.
EMİR TEMİZKAN
1990’da İstanbul’da doğan Emir Temizkan, Avusturya Lisesi mezunu. Öğrenimine
ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki Lehigh
Üniversitesi’nin Lojistik bölümünde devam
ediyor. Okuldan arta kalan zamanlarda, özellikle de hafta sonları kayak ve snowboard yapan Temizkan, otomobilleri çok sevdiğini söylüyor. Bir de fanatik Fenerbahçeli olduğunu...
EKİM 2012 D-LIFE
| 37
diyet
“Dünyanın Uzun Yaşayan
İnsanlarının Sırları” adlı
kitapta kendi hikayelerini
anlatan kişilerin ortak “Yap
ve Yapma (Do and Don’t)”
listesi şöyle:
Yap
Besin değeri yüksek,
kalori değeri düşük gıdalar
tüketmek
∂ Her gün bolca taze ve çiğ
sebze-meyve yemek
∂ Bol bol su içmek, susamayı
beklememek
∂ Düzenli (her gün) hareket
etmek
∂ Proteini sebzelerden almak
∂ Tam tahılları tüketmek
∂ Yararlı yağlar tüketmek
∂ Stresi yönetmeyi
öğrenmek
∂ Aktif bir sosyal hayat ve
arkadaşlara sahip olmak için
çaba göstermek
∂ Her gün mutluluk verici
en az bir şey yapmak ve
hayattan keyif almak
∂
ş
ş
ş
ğ
Yapma
Doyuncaya kadar yemek
∂ Sigara içmek
∂ Siyah çay ve kahve
tüketmek
∂ Alkol almak
∂ İşlenmiş şeker tüketmek
∂ Gıdaları içindeki vitamin ve
mineralleri öldürene kadar
pişirmek
∂ Paketlenmiş ve işlenmiş
gıdalar tüketmek
∂ Her gün hayvansal gıda
tüketmek
∂ İşlenmiş karbonhidratlar
tüketmek
∂ Negatif düşüncelerle
yaşamak
∂
38 | D-LIFE EKİM 2012
ş
ş
ş
ğ
ş
I want to be
forever young
Alphaville’in şarkısında söylediği gibi siz de genç kalmak
istiyorsanız bunu başaranların uyguladığı reçetelere sıkı
sıkıya bağlı kalarak amacınıza ulaşabilirsiniz.
A
lphaville’in o güzel şarkısını her duyduğumda ürperirim. “I want to be
forever young.” İnsanoğlu sonsuz
gençliğin sırrını araştırmaktan hiç vazgeçmemiş. Gençlik Pınarı gerçekten var mı, sonsuza
dek genç kalmak mümkün mü? Amaç sadece
uzun yaşamak değil, uzun, sağlıklı ve genç yaşamak. 120 yaşında su kayağı yapmak istiyorum diyorsanız, 120 yıl genç kalabileceksem
yaşayayım diyorsunuz. Yaşımız kaç olursa
olsun, hedefimiz her güne aynı gençlik, aynı
sağlık kalitesi, aynı mutlu enerji ile başlayıp,
günü güzel bir huzur hissi ile bitirmek olmalı.
Dünyada en uzun yaşayan insanların bulunduğu yerlerde (Japonya-Okinawa, Campodimele-İtalya, Bama-Çin, Hunza-Pakistan)
kişilere sağlıklı ve uzun yaşama sırları sorulmuş. Hepsi kendi sırrını söylemiş. Sabah ve
akşam içilen özel yeşil çaylar (Oolong), yağ
olarak sadece çiğ sızma zeytinyağı tüketimi
(en ideal yağ), her gün bolca kefir tüketmek
(flora için faydalı probiyotik kaynağı), köyde
doğal olarak yetişen mavi yaban mersinini çocukluktan itibaren bolca yemek (çok yüksek
antioksidan kaynağı) gibi...
Öte yandan araştımayı yapanlar, bir köyde
zeytinyağı olmadığı için başka bir sağlıklı yağ
olan hindistancevizi yağı kullanıldığını, diğerinde hiç yeşil çay içilmediğini, başkasında kefirin
bilinmediğini, bir başkasında yaban mersini
olmadığını görünce, bu ayrı kıtalarda yaşayan
insanların başka ortak yaptıkları alışkanlıkları
incelemeye koyulmuşlar. Ve hepsinin yaptığı
4 şey bulmuşlar.
1. Güneş battıktan sonra yemek yememek:
Güneş battıktan sonra derimizdeki sensörler
iç organlara, “Gece oldu, sindirimi durdurup
dinlenme, arınma (detoks), tamirat ve benzeri
işlemlere geç” komutu verir. Bu sebeple güneşin daha erken battığı kış aylarında, yaz ayları ile
aynı saatte yemek yenirse daha hızlı kilo alınır.
Hazmın ciddi olarak azaldığı geç saatlerde yemek yemek hem kilo yapar hem de sindirim
sistemini zorlayarak gece yapılacak olan tamir
etme, toksin atma, yenilenme gibi işlemlerin
enerjisini çalar. Doğal yaşamda güneşin battığı zaman karanlıkta yemek hazırlanıp yenemeyeceği için her gün geç saatlerde yemek
yemek bize modern hayatın getirdiği sağlıksız
bir alışkanlık. Uzun yaşayan insanların yaşadığı
yerlerde güneş batınca bütün sofralar kalkıyor.
2. Paketlenmiş gıdaları hiç tüketmemek: Bu
yerlerde insanlar her şeyi yiyip içiyorlar çünkü
her şey doğal. Hayatlarında paketten altı ay
raf ömrü olan bir patates cipsini çıkarıp yememişler. Yoğurt kendi hayvanlarının sütünden,
yumurta komşunun tavuğundan ve günlük.
Her şey mevsiminde ve olması gerektiği miktarda, abartıya kaçmadan tüketiliyor.
3. Her gün hareket etmek: Uzun yaşayan
insanların bulunduğu yerlerde herkes her
gün hareket ediyor ama hayatlarında hiç spor
merkezi görmemişler. Tarlada çapa yapıyorlar, balıkçılıkla uğraşıyorlar, su kaynağı olmayan bir köyde su için her gün iki kilometre yol
yürüyorlar, ev temizliklerini kendileri yapıyorlar. Köylerden birinde ergenlik çağını geçen
herkes, her sabah dua için dört yüz basamaklı
bir tapınağın tepesindeki ibadet yerine çıkıp
iniyor. Kısacası kimse evinden ofisine arabayla
gidip, bütün günü bir bilgisayarın başında hareketsiz geçirmiyor.
4. Bir topluluk içinde, kalabalık ailelerle yaşamak ve kendinden daha büyük bir güce inanmak: Kalabalık aileler, herkesin birbirine imece
usulü yardım etmesi, sevinçlerin ve acıların
devamlı paylaşımı demek. Yani bu köylerde
kimse akşam olunca bir apartman dairesinde
tek başına internette vakit geçirmiyor. Ayrıca
hepsinin birbirinden farklı olsa da bir inancı var.
Ellerinden geleni yapıp, gerisini bu gücün takdirine bırakmak (tevekkül) onları daha sağlıklı
yapıyor. Gelişmiş toplumların övdüğü her şeyi
kontrol etme isteğinin getirdiği stresi ve bunun
hem bedene hem de zihne yaptığı hasarı önlüyorlar.
Ayrıca birçok kültürde senede bir ay tutulan değişik oruçların sağlıklı ve uzun yaşamak
konusunda en büyük sır olduğuna inanılıyor.
Günümüzdeki çılgın tüketim, teknolojinin bizleri doğamızdan uzaklaştırması ve hızın makbul olduğu bu çağda, bir ay süresince yoka
yakın tüketmek, yavaşlamak ve doğayla bir
bütün olmak, güneşle uyanıp güneşle uyumak
belki en çok da bir hafta her şeyden kaçıp
sığınacağınız ve Gençlik Pınarı’nı tadacağınız
detoks merkezlerinde mümkün. Bunun için
bugün bir adım atın.
Günümüzde birçok hastalığa yakalanma
yaşı, suni ve doğadan uzak yaşamlarımız ve
hayat tarzı tercihlerimiz yüzünden inanılmaz
düştüyse, her şey bugün vereceğimiz bir karara bağlı. Yine Alphaville’in dediği gibi “Let
us die young or let us live forever...” (Ya genç
ölelim ya daa sonsuza kadar yaşayalım)
EKİM 2012 D-LIFE
| 39
hareket
ğş
ş
Trambolinle
zayıflayın
ş
20 dakikada yaklaşık
400 kalori yaktıran
trambolin egzersizleri
etkili kilo verme
yöntemlerinden.
Vücudu sıkılaştıran ve
bağışıklığı güçlendiren
bu hareketler yağ
yakmanın en keyifli
yolu. BURCU SEVER
ş
ş
ş
40 | D-LIFE EKİM 2012
V
e
ş
ğ
1- YUMUŞAK
SIÇRAMA
Bacaklar kalça genişliğinde açılarak
trambolinin tam ortasında durulur. Sırt dik
dururken dizler hafifçe bükülür. Kollar iki
yana açık şekilde hafifçe zıplanır.
2- ZIPLAYAN KUKLA
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
n
ücudu güçlendirir, dolaşımı hızlandırır, sindirimi ve boşaltımı
kolaylaştırır, kalbi korur, endokrin sistemi ve böbreküstübezlerini
destekler, tiroit fonksiyonlarını geliştirir,
adet öncesi problemleri hafifletir, kasları
güçlendirir, kemik yoğunluğunu artırır,
stresi azaltır, lenf sistemini pompalar, hücre büyümesini ve onarımını destekler, bağışıklık sistemini güçlendirir ve yaşlanma
belirtilerini yok eder... D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi Spor Eğitmeni Özgür Övün’ün
sıraladığı bu etkiler trambolin egzersizlerinin saymakla bitmeyen faydaları.
Pazartesi, perşembe ve cumartesi sabahları merkezin bahçesinde trambolin dersleri veren Övün, “Dersin en önemli özelliği
15-20 dakika içinde yaklaşık 300-400 kalori
yakılmasına ve yüksek düzeyde toksinin
terle vücuttan atılmasına yardımcı olması”
diyor. 8 ila 10 katılımcıyla gerçekleştirilen
trambolin dersleri ısınma-esneme-kassal
egzersiz-kardiyovasküler çalışma-esneme
olmak üzere beş etaptan oluşuyor. “Vücudumuzdaki 75 trilyon hücrenin ideal bir
çalışmaya dahil olduğunu garanti eden
tek egzersiz yöntemidir.” Trambolin egzersizi sırasında hücrelerimiz genişler ve
zıplarken iletişime geçer. Bütün hareketler
bir çeşit hücresel masaj sağlar. Bu etki dolaşımı hızlandırır, kan damarlarını açar ve
tıkanıklıkları giderir, lenflerin boşaltımını
geliştirir, hücre zarını güçlendirir.”
Övün’ün verdiği bilgiye göre yerçekimine karşı koyarak yapılan trambolin egzersizlerinde sert zemine basılmadığı için
eklemlerde bir travma oluşma riski ortadan
kalkıyor. Yerçekimine karşı çalışmak, zıplama noktasında ağırlığı değiştirmek ve yerde yerçekimini iki kat hissetmek asidik atık
maddeleri hücre dışına pompalayan, oksijen ve diğer besinleri kan dolaşımına yollayan bir itme hareketi oluşturuyor. Her ne
kadar çok etkili ve sağlıklı bir egzersiz yöntemi olsa da yüksek tansiyon, kalp-damar
hastalıkları, dolaşım bozukluğu, diz ya da
ayak eklemleri hasar görenler ve hamilelere trambolin egzersizleri önerilmiyor.
Övün, metabolizmayı uyararak etkili bir
şekilde kalori yakmaya yardımcı olan trambolin egzersizlerinden özellikle bacak, kalça ve karın bölgelerini çalıştıran en etkili
hareketlerden bazılarını D-Life dergi okurları için hazırladı.
Trambolinin ortasında ayaklar bitişik,
kollar yanlarda durulur. Zıplayarak ayaklar
trambolinin karşı kenarlarına doğru açılır.
Bu sırada kollar başın üzerine gelecek
şekilde kaldırılır. Tekrar zıplayarak başlama
pozisyonuna dönülür. Bu hareket baldırlar,
quadriceps kasları, diz kirişleri, kalça, karın,
kol ve omuzlar için çok faydalıdır.
3- DİZ KİRİŞLERİ VE
KALÇA KIVIRMASI
Hafif bir sıçramayla vücut ağırlığı bir bacağa
verilir ve diğer bacak geriye doğru kaldırılır.
Bacak, ayaklar kalçaya gelecek şekilde dizden
kırılır. Aynı anda iki kol, avuç içleri vücuda
bakacak şekilde geriye uzatılır. Kollar ve
bacak indirildikten sonra hareket diğer tarafta
tekrarlanır. Bacaklar arkaya kaldırılırken
hafifçe öne doğru eğilin. Kalça ve triceps
kaslarının kasıldığından emin olun.
EKİM 2012 D-LIFE
| 41
hareket
4- ELLER DİZE
Yavaşça hafif tempolu koşu yaparken sol elle sağ dize,
sağ elle sol dize dokunulur. Bu egzersiz bütün vücudu
çalıştırırken koordinasyon ve dengenin sağlanmasına
yardımcı olur.
5- DİRSEK DİZE
Zıplarken sağ diz sol dirseğe değecek şekilde
kaldırılır. Hareket diğer tarafa yapılmadan
önce iki ayak üzerinde zıplanır. Her iki taraf
arasında iki ayak üzerinde zıplayıp yön
değiştirerek harekete devam edilir. Denge ve
koordinasyon için mükemmel bir harekettir.
6- ELLER TOPUĞA
Zıplarken sağ bacak arkaya doğru
kaldırılır ve sol elle ayak topuğuna
dokunulur. İki ayak üzerinde
zıpladıktan sonra aynı hareket diğer
tarafa uygulanır.
7- YÜKSEK SIÇRAMA
Trambolinin ortasında durulur. Dizler
bükülür ve brandadan yükselmek için
baldırlar ve ayak parmaklarından güç alınır.
10 ila 25 cm arasında yükselip yine aynı
noktaya inilir. Bu hareket kollar yanda ya da
başın üstüne kaldırılarak iki farklı şekilde
uygulanabilir. Bütün vücudu çalıştırır.
42 | D-LIFE EKİM 2012
9- SLALOM
Bacaklar bitişik, ayaklar paralel ve ayak
parmakları sola bakacak şekilde brandanın
üzerinde sağ tarafa yakın durulur. Ayaklar
brandadan kalkacak şekilde zıplanır ve
pozisyon değiştirilip sola geçilir. Yön
değiştirilerek hareket tekrar edilir. Dizler ve
kalça kayakçı duruşu gibi hafif eğik olmalıdır.
Bütün hareket kalçanın alt kısmında
gerçekleşir. Vücudun üst bölümü hareketsiz
kalır ve yüz karşıya bakar. Sırt dik olarak,
ayakuçlarında durulur. Baldır, ayak kasları
ve özellikle kalçanın koordinasyonu ve
güçlenmesi için çok faydalı bir harekettir.
8- DİKEY KÜREK
Hafif bir zıplamayla uyluklar zemine
tamamen paralel olana kadar dizler
kaldırılır ve ağırlık diğer tarafa verilir.
Daha sonra ayaklar değiştirilir. Genel
bir yürüme hareketidir. Harekete kollar
yanda başlanır. Sonra kürek çekme
hareketi gibi eller göğüs hizasına
gelene kadar dirsekler dışarı uzatılır
ve kollar başa doğru içeri kırılır. Bu
hareket göğüs, karın kasları, kolların
üst bölümü, omuz, baldır, quadriceps
kaslarını, diz kirişlerini ve kalçayı
çalıştırır.
10- ÇAMAŞIR
MAKİNESİ
Trambolinin ortasında bacaklar ve kalça sola
döndürülürken göğüs sağa çevrilir. Sağ kol
omuz hizasında uzatılır ve sol kol, yumruk
yapılan el göğse gelecek şekilde dirsekten
dışa dönük olarak kırılır. Hareket diğer tarafa
da uygulanır. Baldırları, bacak kasları, diz
kirişleri, kalça, karın kasları, omuz ve ikibaşlı
kasları çalıştırır.
11- KARIN ZIPLAMASI
Bacaklar zeminde ya da havadayken kalçaların üzerinde yapılan bu
hareket zorluk derecesini artırmak için bacaklar ve kollar kaldırılarak
da yapılır. V pozisyonunda tramboline oturarak yapılan harekette
sırasıyla sağ ve sol kalçaların üzerinde zıplanır. Başlangıçta bir bacak
düz ve zemine paralel veya hafifçe kalkık şekilde ileri doğru uzanmış
durumda zıplanır. Diğer bacak göğse doğru çekilir. Sonra kıvrılan
bacak uzatılırken diğer bacak bükülür. Bu hareket bel ve karın
kaslarını çalıştırır.
EKİM 2012 D-LIFE
| 43
diyet
Yağlı Tatlı
ş
Sağlıklı
Yemek kültüründe yıllar yılı çerez muamelesi gören badem, çiğ tüketildiğinde insan
sağlığına çoğu besinden çok daha ciddi katkılar sağlıyor. MELİS ERDEN
H
em yağlı, hem tatlı, hem de sağlığa
faydalı bir besin olabilir mi? Evet,
bademden bahsediyoruz. Kalp
dostu olduğu çoktan kanıtlanan
zeytinyağı ile aynı tekli doymamış yağları
içeren badem, aslında yemiş değil, pembebeyaz
çiçekler açan badem ağacının
meyvesinin çekirdeği. Kuzeni şeftali, kiraz
ve kayısı ağacı gibi badem ağacı da içinde
sert çekirdekler bulunan meyveler veriyor.
Bu çekirdek, yani badem keşfedildiği
günden beri insanlığa şifa dağıtıyor.
Hindistan’da yüzyıllardır bademin
beyin gelişimi için önemli olduğunu
düşünen kadınların çocuklarına her gün bir
bardak sütle birlikte 4-5 badem yedirdikleri
bilinir. Ayurveda felsefesine göre badem
sinir sisteminin yıldızıdır. Ünlü beslenme
uzmanı Ann Kulze, “Beyin, yiyeceklere
karşı diğer organlardan daha duyarlıdır”
diyor. Ve beyni besleyen besinler
tüketmenin hem kalbi koruyacağını
hem de vücudun fazla yağ depolamasını
önleyeceğini belirtiyor. Badem işte bu
besinlerden biri. Her şeyden önce mineral
açısından çok zengin. Bu sayede beyni
destekliyor ve hafızayı koruyor. Günde
sadece 30 gram tüketildiğinde –yaklaşık
20-25 adet– vücudun magnezyum
ihtiyacının
yüzde
25’ini
sağlıyor.
Ayrıca protein kaynağı olarak et yerine
geçebilecek en değerli yemişlerden. Günde
44 | D-LIFE EKİM 2012
Kolesterol içermeyen
bademden günde
30 gr tüketmek
günlük protein
ihtiyacının yüzde
12’sini karşılıyor
30 gram badem günlük protein ihtiyacının
yüzde 12’sini karşılıyor. Üstelik et gibi
kolesterol de içermiyor. Onun yerine kalp
dostu fitosteroller barındırıyor. Günde
dörtte bir fincan badem, dörtte bir fincan
sütün sunduğu kalsiyumu sunuyor. Ve
bu eşsiz yemiş E vitamini içeriğiyle harika
bir antioksidan olarak karşımıza çıkıyor.
Sağlığı koruyor, cildi güzelleştiriyor,
yaşlanmayı geciktiriyor. Kısacası, günde
yaklaşık 100 gram çiğ badem tüketerek
vücut için gerekli tüm vitamin ve
mineralleri almak ve sağlığı her yönüyle
koruyup hastalıklarla baş etmek mümkün.
Dünyanın
en
saygın
detoks
merkezlerinden biri olan Koh Samui,
Tayland’daki
Kamalaya
Wellness
Sanctuary and Holistic Spa, bademin
önemini en iyi kavrayan sağlık
kurumlarından. Ziyaretçilerine dağıttığı
broşürlerde besinin faydalarıyla ilgili çok
önemli bilgiler sunuyor. Bu bilgilerden
bazıları şöyle:
Haftada 5 kez badem tüketenlerin kalp
hastalığı ve kalp krizine yakalanma riski
yüzde 50 azalıyor.
Badem tekli doymamış yağlardan
oluşan içeriğiyle kötü kolesterolü
düşürüyor.
Fosfor, kalsiyum ve magnezyum
içeriğiyle kemik ve dişleri güçlendiriyor.
Folik asid içeriğiyle damarlarda
yağ plakası oluşumuna neden olan
homosistein –protein yapan bir amino
asid– seviyesini düşürüyor.
Bademle
ilgili
yapılan
son
araştırmalarda
en
heyecan
verici
sonuçlardan biri de, bu doğal gıdanın
çağımızın en tehlikeli hastalıklarından
biri olan kanserle mücadele ettiği
yönünde. Bademde bulunan bazı
maddeler kanser tedavisinde olumlu
sonuçlar yaratıyor. Bunlardan bazıları
şöyle:
Amerika’daki Kaliforniya Üniversitesi
uzmanlarından Dr. Paul Davis, bademdeki
tekli doymamış yağların kolon kanseri
riskinin azaltılmasında önemli rol
oynadığını ortaya koydu.
Az bilinen 6 faydası
lı
ğ
ğ
Kan akışını düzenler. Safra taşı
oluşumunu engeller. Kilo verdirir. Ruh
halini ve bilişsel fonksiyonları iyileştirir.
Kabızlığı giderir. Hızlı enerji artışı sağlar.
ğ
ğ
EKİM 2012 D-LIFE
| 45
diyet
Penn State’ta yapılan bir araştırmada
bademdeki fitokimyasalların tümörlü
hücre gelişimini engellediği ve güçlü bir
antioksidan olan E vitamini içeriğiyle
prostat ve rahim kanserine karşı
koruduğu tespit edildi.
İçeriğindeki folik asidin kanser riskini
düşürdüğü açıklandı.
Finlandiya’da bir grup bilim insanı
bademin
akciğer
kanseri
riskini
azalttığını kanıtladı.
Dünyada
badem
üretimi
yılda
yaklaşık 1,5 milyon ton civarında. En çok
Kaliforniya’da üretilse de Yunanistan, Çin,
İtalya, İran, Fas, Portekiz, İspanya, Suriye ve
Türkiye bademin anavatanı kabul ediliyor.
Ülkemizde bolca yetişen bu gıdadan bizler
de bolca faydalanmalıyız. Günde sadece 60
gram tüketmemiz yeterli. Bademi ara öğün
olarak tüketmenin yanı sıra Çinlilerin
asırlardır yaptığı gibi evde badem sütü
hazırlayarak ya da bademi sağlıklı yemek
tarifleri ve salatalara katarak sağlığımız
için maksimum fayda sağlayabiliriz.
BİTKİSEL SÜT
Badem sütü hayvansal
süte karşı en sağlıklı
alternatiflerden biri.
Yiyecek ve içeceklerde
kolaylıkla kullanılan bu süt
güçlü bir kalsiyum kaynağı.
Hatta bir bardağı ile günlük
kalsiyum ihtiyacınızın yüzde
30’unu karşılayabilirsiniz.
Kolesterol düşürücü, kilo
vermeyi destekleyici düşük
karbonhidratlı badem
sütünü aşağıdaki adımları
takip ederek evde kolayca
yapabilirsiniz.
1. Adım
Bir bardak çiğ bademi akşamdan
suya koyun ve 8 saat bekletin.
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
Besin değeri tablosu
100 gram bademde
Enerji
Protein
A vitamini
Tiamin (vit. B1)
Riboflavin (vit. B2)
Niasin (vit. B3)
Pantotenik asid (B5)
Vitamin B6
Folik asid (vit. B9)
E vitamini
Kalsiyum
Demir
Magnezyum
Manganez
Potasyum
Sodyum
Çinko
2503 kJ (598 kcal)
19,5 g
2,0 μg (% 0)
0,19 mg (% 17)
1,4 mg (% 117)
3,9 mg (% 26)
0,47 mg (% 9)
0,14 mg (% 11)
29 μg (% 7)
26,2 mg (% 175)
250 mg (% 25)
3,9 mg (% 30)
3. Adım
Süzdüğünüz bademleri iki
bardak su ile karıştırıcıya
aktarın ve bademler iyice
püre haline gelene kadar
karıştırın.
Badem püresini ince
bir tel süzgeçten ya da
temiz bir tülbentten
geçirin.
260 mg (% 73)
2,29 mg (% 109)
740 mg (% 16)
5,0 mg (% 0)
3,7 mg (% 39)
* %’ler günlük ihtiyacın ne kadarını karşıladığını gösterir.
46 | D-LIFE EKİM 2012
2. Adım
5. Adım
Kalan badem püresini fırınlayarak ya da yağlı kağıt
üzerine serip oda sıcaklığında kurutarak daha
sonra kullanabilirsiniz.
4. Adım
Sütü ağzı kapalı bir kaba aktararak
yaklaşık dört gün boyunca
buzdolabında saklayabilirsiniz.
beslenme
BULGUR
Çözünebilen ve çözünemeyen lifler açısından
zengin olan bulgur, eşsiz bir besindir. Bağırsakları
korur, düzenli olarak tüketildiğinde bağırsak kanseri
riskini azaltır. Karbonhidrat değeri düşük, protein
değeri yüksektir. B1, B6 vitaminlerinin yanı sıra kan
dolaşımını düzenleyen ve santral sinir sisteminin
çalışmasına yardımcı olan niyasin (B3) içerir. Liflerdeki selüloz, pektin gibi yapıtaşları vücudu dengeler;
ayrıca yine lifler sayesinde kan şekerini denetleyerek
kolesterolün düşmesine yardımcı olur. Bir kase bulgurda 1,11 mg manganez mevcut; başka bir deyişle
günlük önerilen manganez miktarının yüzde 55.5’i
kadar. Ayrıca yine bir kase pişmiş bulgurda vücuttaki kalsiyum seviyesinin düzenlenmesini sağlayan
magnezyum oranı 58.24 mg. Bu da günlük önerilen
miktarın yüzde 14.6’sına denk gelir.
EKİM 2012 D-LIFE
| 47
beslenme
B
ÖĞÜRTLEN
öğürtlende bulunan polifenoller, yaşlılıkta hasar gören
beyin hücrelerini yenileyerek hafızayı ve bilişsel fonksiyonları koruyup geliştirir. Doğal bir fotokimyasal olan elajik asid kaynağı bu meyve Amerikan Kanser Derneği’nin yaptığı
çalışmalarda kanser tedavisinde umut vaat eden bir besin olarak
değerlendirildi. Böğürtlen ayrıca içerdiği lifle kolesterolü düşürüyor, yüksek C vitamini içeriğiyle soğuk algınlığından koruyor.
48 | D-LIFE EKİM 2012
SİYAHIN
GÜCÜ
Siyah renkli sebze ve meyveler
gençlik vaat ediyor. MELİS ERDEN
Y
eşil renkli sebzelerin uzun ve sağlıklı bir
ömrün anahtarı olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Ancak doğa her zaman çok cömert ve
sağlıklı yaşamamız için bize alternatif besinler sunmaya devam ediyor. Beslenmede yeni
trend, siyah renkli gıdalar. Renklerini antosiyanin adlı pigmentten alan bu sebze ve meyveler diyabet,
kalp-damar rahatsızlığı ve kansere yakalanma riskini azaltıyor, kötü kolesterolü düşürüyor ve serbest radikallerle
mücadele ederek hücre tahribatını engelliyor. Cornell
Üniversitesi’nde görevli Gıda Kimyageri Prof. Cy Lee, “Siyah renkli besinler, yüksek pigment içeriklerinden ötürü,
açık renkli olanlardan çok daha fazla antioksidan içerir”
açıklamasını yaptı. Pirinçten fasulyeye, sarmısaktan susama siyah renkli gıdalara mutfağımızda yer açarak onların
bu süper özelliklerinden biz de yararlanabiliriz.
EKİM 2012 D-LIFE
| 49
beslenme
S
İYAH SARMISAK
Kore ve Japon mutfaklarından dünyaya yayılan siyah sarmısak, dişlerinin yüksek ısı ve nemli ortamda fermante edilmesi
sonucu elde ediliyor. Ağızda kötü koku bırakmıyor ve geçirdiği işlem sonucu, normal sarmısaktan iki kat daha fazla antioksidan
özellikler içeriyor. Enfeksiyon ve soğuk algınlığıyla mücadelede etkili
olan bu besin, hücreleri serbest radikalleri etkisiz hale getiriyor, kansere karşı koruyucu bir kalkan oluşturuyor.
ğ
50 | D-LIFE EKİM 2012
S
İYAH PİRİNÇ
Düşük glisemik indeksiyle kan şekerini dengede tutarak diyabet ve kalpdamar hastalıklarına kalkan oluşturan siyah prinç, sağlık için birebir. Ama bir
adım daha öteye giderek zengin E vitamini
içeriğiyle bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve hücreleri serbest radikallerin zararlı
etkilerinden koruyor. Siyah pirinç sadece E
vitamini deposu değil. B vitamini, kalsiyum,
magnezyum, demir ve çinko da içeriyor.
EKİM 2012 D-LIFE
| 51
beslenme
S
İYAH SUSAM
Asya mutfağının bir diğer yıldızı siyah susamın besin değeri
oldukça yüksektir. Kalsiyum, demir, bakır, fosfor ve magnezyum deposu olan siyah susam, kemikleri güçlendirir, kan akışını düzenler, sinir sistemini destekler. İçeriğindeki bakır eklemleri
koruyarak artritle mücadele eder. Ayurvedik tedavilerde önemli yeri
olan siyah susam antioksidan açısından da zengin bir besindir ve
magnezyum içeriğiyle solunum yollarında iyileştirici etkiye sahiptir.
S
İYAH FASULYE
Bu fasulyenin siyah renkli zarı
bioflavonoid deposudur. P vitamini
olarak da bilinen bioflavonoid, vücutta C vitamininin emilimini artırır ve onu
okside olmaktan korur. Kılcal damarların
yapısının korunmasında söz sahibi olan ve C
vitamininin tüm işlevlerini gören P vitamini
açısından zengindir. İçerdiği yüksek lifle sindirim sistemini destekler ve kolon kanseri
riskinin düşürülmesinde önemli rol oynar.
52 | D-LIFE EKİM 2012
ğ
S
İYAH MERCİMEK
Siyah mercimek süper bir demir kaynağı olarak son dönemde sağlıklı beslenme reçetelerinin baş köşesinde yer alır oldu.
Bir fincan siyah mercimekte 8 miligram demir bulunuyor.
Yetişkin bir kadının günde 18 miligram demire ihtiyacı olduğu
düşünülürse, bu besinin ne kadar faydalı olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Ayrıca yüksek lif yapısıyla kötü kolesterolü düşüren siyah
mercimek, bağışıklık sistemini güçlendirerek sayısız hastalığa karşı
koruma sağlıyor.
EKİM 2012 D-LIFE
| 53
beslenme
Sağlık
bu çantada
D-Life, yüzde 100 vegan D-Life/Bag’i
yarattı. Ağırlıklı olarak canlı ve doğal
gıdaların biraraya geldiği kahvaltı, öğle,
akşam yemeği ve atıştırmalıklardan oluşan
beslenme paketi ile gün boyu sağlıklı
beslenmeniz mümkün. PINAR DENİZER
S
on yıllarda obezite, diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları,
eklem romatizması ve kanser gibi hastalıklarla mücadele
için birçok uzman özellikle canlı gıdalar ve vegan beslenme
tarzını öneriyor. Reversing Diabeties in 30 Days, Simply
Raw, Forks Over Knives ve The China Study gibi birçok yayın
bu beslenme tarzlarıyla ilgili başarı öyküleri ve belgelerle dolu.
Dünyaca ünlü sağlıklı yaşam merkezlerini ziyaret eden hastalar
bu beslenme alışkanlıkları sayesinde sağlıklarına kavuşuyor.
Hatta ünlü Hippocrates Health Institute (Palm Beach, Florida) tüm
iyileştirme programını canlı gıdalar ve vegan beslenme üzerine
kurmuş bir enstitü ve bu alanda büyük başarılara sahip. ABD
Eski Başkanı Bill Clinton’dan tenisin önemli isimleri Williams
kardeşlere, atlet Carl Lewis’ten ünlü şarkıcı Brian Adams’a kadar
birçok ünlü ömür boyu vegan beslenme tarzını benimseyen isimler
arasında yer alıyor.
Canlı gıda, pişirilme sıcaklığı 41°C’nin üzerine çıkmamış, bitkisel kaynaklı doğal gıdadır. Hayvansal ve işlenmiş gıdalar içeren bir
öğünden sonra üstünüzde hissettiğiniz ağırlığı canlı ve vegan bir
öğün tükettikten sonra hissetmezsiniz. Özellikle enzimler gıdaların fazla enerji harcanmadan sindirilmesini ve besinlerin vücuda
tam olarak geçmesini sağlar. Yüksek ısıyla pişirme ve diğer klasik
işleme yöntemleri, gıdanın besin değerini ve enzimleri yok eder. Pişirilme işlemi uygulanmayan yiyeceklerde enzim kayıpları olmaz,
güçlü antioksidanlardan, mineral ve vitaminlerden maksimum
54 | D-LIFE EKİM 2012
ğ
ğ ğ
ğ
ş
ş
ş
fayda sağlanır. Ayrıca hayvansal ve işlenmiş gıdalar içermeyen bir
öğün sindirim için harcadığınız enerjiyi en aza indirir. Ve böylece
daha enerjik olmanızı sağlar. Bu sebeple tüm dünyada yoğun ilgi
gören canlı gıdalar en ideal beslenme şekillerinden biridir.
Bu iki beslenme tarzını kısa veya uzun sürelerle deneyip vücudunuzdaki değişikliği fark etmek D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi’nin
hazırladığı D-Life/Bag’lerle çok kolay. Çiğ (raw) ve vegan beslenme
konusunda uzman bir ekip tarafından hazırlanan D-Life/Bag’leri
sağlığına önem veren, kilo vermek ve tüm gün kendini enerjik hissetmek isteyen herkes satın alabiliyor. Bir çantada üç ana, iki ara
öğün olarak hazırlanan D-Life/Bag’in yemekleriyle enzim, antioksidan, vitamin ve mineral bakımından zengin beslenebiliyor, daha
enerjik ve fit olarak gerçek anlamda kilo kontrolü sağlayabiliyorsunuz. Üstelik sağlıklı beslenmenin damak tadından vazgeçmek
olmadığını görebiliyorsunuz.
21 GÜNLÜK MÖNÜLER
D-Life/Bag’in ana öğünleri mevsiminde yetişen taze, organik meyve, sebze, baklagil ve kuruyemişlerle çiğ mutfağın yaratıcı tarifleri
birleştirilerek hazırlanmış sağlıklı ve lezzetli yemeklerden oluşuyor. Ara öğünler ise 41 ˚C’nin altındaki sıcaklıkta kurutulmuş ya da
pişirilmemiş meyve, kuruyemiş, lif veya sebzelerden yapılmış tuzlu-tatlı atıştırmalıklar şeklinde sunuluyor. Her gün için farklı taze
meyve ve sebzelerden hazırlanan içecekler de D-Life/Bag’in günlük
mönülerinde yer alıyor.
D-Life’ın mutfak ekibi D-Life/Bag’ler için 21 günlük özel mönüler oluşturuyor. Her gün farklı lezzetlerin sunulduğu mönüler
21 günde bir yenileniyor. Mönülerin hazırlanmasında en önemli
kural, yiyeceklerin çiğ ve vegan olması. Bir diğer önemli nokta
ise Türk damak tadına uyması. Bununla birlikte günlük ihtiyaç
duyulan tüm protein, vitamin, mineral, antioksidan ve enzimleri
karşılayacak porsiyonlarla kilo kontrolünün sağlanması. Şimdilik
sadece İstanbul içindeki ilçelere kurye ile dağıtılan D-Life/Bag’leri
D-Life’ın Ulus’taki merkezini arayarak dilediğiniz gün, saat ve adrese sipariş verebiliyorsunuz. Günlük olarak sipariş verme imkanınız
olsa da vücudunuzdaki değişimi tam olarak anlayabilmek için en
az 21 günlük mönüyü tamamlamanız öneriliyor.
CANLI ATIŞTIRMALIK: D-LIFE/SNACKS
D-Life, sağlıklı beslenme çantası D-Life/Bag’in yanı sıra D-Life/
Snacks ile atıştırmalık kavramına da yeni bir boyut getiriyor. Çiğ
ve vegan atıştırmalıklar tamamen doğal ürünlerle hazırlanıyor.
Herhangi bir katkı maddesi, gıda boyası, glüten, maya, beyaz un, rafine şeker, süt ve süt ürünleri ile rafine beyaz tuz içermeyen D-Life/
Snacks ürünleri, yüksek ısı gerektiren bir pişirme tekniği uygulanmadan, özel makinelerde kurutularak hazırlanıyor.
Beşi tuzlu altısı tatlı, 11 çeşidi bulunan D-Life/Snacks’in yapımında mevsiminde yetişen organik ya da ekolojik taze sebze-meyveler kullanılıyor. Mevsiminde olmayan ürünlerin kullanılması
gerektiğinde ise mevsiminde tedarik edilip dondurulmuş ya da
kurutulmuş ürünler tercih ediliyor. İstanbul civarındaki köylerden ve çevre illerde organik tarım yapan çiftçilerden toplanan
ürünler, haftanın belirli günlerinde merkeze getiriliyor. Ve D-Life
mutfak ekibi tarafından büyük titizlikle hazırlanıyor. Örneğin özel
fırınlarda kurutularak pişirilen krakerler hazırlıklara başladıktan
ancak 24 saat sonra yenebilir hale geliyor. Yakında internet üzerinden de satışı yapılacak olan D-Life/Snacks’in uzun vadede sinema,
kafe, okul kantini ve kitabevi gibi ulaşılması kolay yerlerde sağlıklı
atıştırmalık isteyenlerle buluşması planlanıyor.
(soldan sağa): Limonlu, frambuazlı
ve mangolu rawcaron; Mısırlı,
ketentohumlu kraker; Himalaya tuzlu
badem; Agave şuruplu, tarçınlı ceviz
D-Life/Bag ve D-Life/Snacks ürünlerini
D-Life'tan temin edebilirsiniz.
DTelefon: 0212 381 3000
EKİM 2012 D-LIFE
| 55
beslenme
Sağlık
bu çantada
D-Life, yüzde 100 vegan D-Life/Bag’i
yarattı. Ağırlıklı olarak canlı ve doğal
gıdaların biraraya geldiği kahvaltı, öğle,
akşam yemeği ve atıştırmalıklardan oluşan
beslenme paketi ile gün boyu sağlıklı
beslenmeniz mümkün. PINAR DENİZER
S
on yıllarda obezite, diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları,
eklem romatizması ve kanser gibi hastalıklarla mücadele
için birçok uzman özellikle canlı gıdalar ve vegan beslenme
tarzını öneriyor. Reversing Diabeties in 30 Days, Simply
Raw, Forks Over Knives ve The China Study gibi birçok yayın
bu beslenme tarzlarıyla ilgili başarı öyküleri ve belgelerle dolu.
Dünyaca ünlü sağlıklı yaşam merkezlerini ziyaret eden hastalar
bu beslenme alışkanlıkları sayesinde sağlıklarına kavuşuyor.
Hatta ünlü Hippocrates Health Institute (Palm Beach, Florida) tüm
iyileştirme programını canlı gıdalar ve vegan beslenme üzerine
kurmuş bir enstitü ve bu alanda büyük başarılara sahip. ABD
Eski Başkanı Bill Clinton’dan tenisin önemli isimleri Williams
kardeşlere, atlet Carl Lewis’ten ünlü şarkıcı Brian Adams’a kadar
birçok ünlü ömür boyu vegan beslenme tarzını benimseyen isimler
arasında yer alıyor.
Canlı gıda, pişirilme sıcaklığı 41°C’nin üzerine çıkmamış, bitkisel kaynaklı doğal gıdadır. Hayvansal ve işlenmiş gıdalar içeren bir
öğünden sonra üstünüzde hissettiğiniz ağırlığı canlı ve vegan bir
öğün tükettikten sonra hissetmezsiniz. Özellikle enzimler gıdaların fazla enerji harcanmadan sindirilmesini ve besinlerin vücuda
tam olarak geçmesini sağlar. Yüksek ısıyla pişirme ve diğer klasik
işleme yöntemleri, gıdanın besin değerini ve enzimleri yok eder. Pişirilme işlemi uygulanmayan yiyeceklerde enzim kayıpları olmaz,
güçlü antioksidanlardan, mineral ve vitaminlerden maksimum
54 | D-LIFE EKİM 2012
ğ
ğ ğ
ğ
ş
ş
ş
fayda sağlanır. Ayrıca hayvansal ve işlenmiş gıdalar içermeyen bir
öğün sindirim için harcadığınız enerjiyi en aza indirir. Ve böylece
daha enerjik olmanızı sağlar. Bu sebeple tüm dünyada yoğun ilgi
gören canlı gıdalar en ideal beslenme şekillerinden biridir.
Bu iki beslenme tarzını kısa veya uzun sürelerle deneyip vücudunuzdaki değişikliği fark etmek D-Life Sağlıklı Yaşam Merkezi’nin
hazırladığı D-Life/Bag’lerle çok kolay. Çiğ (raw) ve vegan beslenme
konusunda uzman bir ekip tarafından hazırlanan D-Life/Bag’leri
sağlığına önem veren, kilo vermek ve tüm gün kendini enerjik hissetmek isteyen herkes satın alabiliyor. Bir çantada üç ana, iki ara
öğün olarak hazırlanan D-Life/Bag’in yemekleriyle enzim, antioksidan, vitamin ve mineral bakımından zengin beslenebiliyor, daha
enerjik ve fit olarak gerçek anlamda kilo kontrolü sağlayabiliyorsunuz. Üstelik sağlıklı beslenmenin damak tadından vazgeçmek
olmadığını görebiliyorsunuz.
21 GÜNLÜK MÖNÜLER
D-Life/Bag’in ana öğünleri mevsiminde yetişen taze, organik meyve, sebze, baklagil ve kuruyemişlerle çiğ mutfağın yaratıcı tarifleri
birleştirilerek hazırlanmış sağlıklı ve lezzetli yemeklerden oluşuyor. Ara öğünler ise 41 ˚C’nin altındaki sıcaklıkta kurutulmuş ya da
pişirilmemiş meyve, kuruyemiş, lif veya sebzelerden yapılmış tuzlu-tatlı atıştırmalıklar şeklinde sunuluyor. Her gün için farklı taze
meyve ve sebzelerden hazırlanan içecekler de D-Life/Bag’in günlük
mönülerinde yer alıyor.
D-Life’ın mutfak ekibi D-Life/Bag’ler için 21 günlük özel mönüler oluşturuyor. Her gün farklı lezzetlerin sunulduğu mönüler
21 günde bir yenileniyor. Mönülerin hazırlanmasında en önemli
kural, yiyeceklerin çiğ ve vegan olması. Bir diğer önemli nokta
ise Türk damak tadına uyması. Bununla birlikte günlük ihtiyaç
duyulan tüm protein, vitamin, mineral, antioksidan ve enzimleri
karşılayacak porsiyonlarla kilo kontrolünün sağlanması. Şimdilik
sadece İstanbul içindeki ilçelere kurye ile dağıtılan D-Life/Bag’leri
D-Life’ın Ulus’taki merkezini arayarak dilediğiniz gün, saat ve adrese sipariş verebiliyorsunuz. Günlük olarak sipariş verme imkanınız
olsa da vücudunuzdaki değişimi tam olarak anlayabilmek için en
az 21 günlük mönüyü tamamlamanız öneriliyor.
CANLI ATIŞTIRMALIK: D-LIFE/SNACKS
D-Life, sağlıklı beslenme çantası D-Life/Bag’in yanı sıra D-Life/
Snacks ile atıştırmalık kavramına da yeni bir boyut getiriyor. Çiğ
ve vegan atıştırmalıklar tamamen doğal ürünlerle hazırlanıyor.
Herhangi bir katkı maddesi, gıda boyası, glüten, maya, beyaz un, rafine şeker, süt ve süt ürünleri ile rafine beyaz tuz içermeyen D-Life/
Snacks ürünleri, yüksek ısı gerektiren bir pişirme tekniği uygulanmadan, özel makinelerde kurutularak hazırlanıyor.
Beşi tuzlu altısı tatlı, 11 çeşidi bulunan D-Life/Snacks’in yapımında mevsiminde yetişen organik ya da ekolojik taze sebze-meyveler kullanılıyor. Mevsiminde olmayan ürünlerin kullanılması
gerektiğinde ise mevsiminde tedarik edilip dondurulmuş ya da
kurutulmuş ürünler tercih ediliyor. İstanbul civarındaki köylerden ve çevre illerde organik tarım yapan çiftçilerden toplanan
ürünler, haftanın belirli günlerinde merkeze getiriliyor. Ve D-Life
mutfak ekibi tarafından büyük titizlikle hazırlanıyor. Örneğin özel
fırınlarda kurutularak pişirilen krakerler hazırlıklara başladıktan
ancak 24 saat sonra yenebilir hale geliyor. Yakında internet üzerinden de satışı yapılacak olan D-Life/Snacks’in uzun vadede sinema,
kafe, okul kantini ve kitabevi gibi ulaşılması kolay yerlerde sağlıklı
atıştırmalık isteyenlerle buluşması planlanıyor.
(soldan sağa): Limonlu, frambuazlı
ve mangolu rawcaron; Mısırlı,
ketentohumlu kraker; Himalaya tuzlu
badem; Agave şuruplu, tarçınlı ceviz
D-Life/Bag ve D-Life/Snacks ürünlerini
D-Life'tan temin edebilirsiniz.
DTelefon: 0212 381 3000
EKİM 2012 D-LIFE
| 55
FOTOĞRAFLAR: BURCU ATALAY TANKUT
beslenme
56 | D-LIFE EKİM 2012
TARİF
UZAKDOĞULU
VEGAN
D-Life Mutfak Şefi Mehmet
Çamcı’nın D-Life/Bag için
hazırladığı bu tarifleri siz de evde
deneyebilirsiniz. PINAR DENİZER
Y
üz yaşını devirmenin neredeyse sıradan kabul edildiği
Uzakdoğu için uzun yaşamın merkezi demek yanlış olmaz.
Tabii bunun en önemli nedenlerinden biri, beslenme alışkanlıkları. Dengeli, az ve öz felsefesine dayanan Uzakdoğu
mutfağında 20’den fazla türüyle yosun, yemeklerin vazgeçilmez
parçası. Vegan beslenenler için önemli bir protein kaynağı olan
yosun, D-Life/Bag mönülerinde sıkça kullanılıyor.
EKİM 2012 D-LIFE
| 57
beslenme
TARİF
ş
AVOKADO VE SALATALIK ÇORBASI
(4 kişilik)
Malzemeler: Sekiz saat soğuk suda bekletilmiş 300 gr çiğ badem, 1 lt
su, 1 olgun avokado, 5 Çengelköy salatalığı, Himalaya tuzu, karabiber.
Hazırlanışı: Su ve suda bekletilmiş bademi karıştırıcıda iki dakika
kadar yüksek hızda karıştırın. Süzgeçten geçirerek badem sütü elde
edin. Karıştırıcının içine badem sütü, avokado ve salatalıkları ekleyin.
Pürüzsüz kıvama gelene kadar karıştırın. Damak tadınıza göre tuz ve
karabiber ekleyip dolapta yarım saat kadar bekletin. Kaselere aktararak
soğuk olarak servis yapın.
58 | D-LIFE EKİM 2012
WAKAME SALATASI
(4 kişilik)
Sos malzemeleri: 60 gr tahin, 10 ml susam yağı, 10 gr zencefil,
1 limonun suyu, Himalaya tuzu, karabiber.
Hazırlanışı: Zencefili soyup rendeleyin ve bütün malzemeyi karıştırın.
Salata malzemeleri: 20 gr wakame yosunu, 1 havuç, 1 kırmızı biber,
1 sarı dolmalık biber, 1 dal taze soğan, 1 salatalık, 1/6 kırmızı lahana,
2 adet kuşkonmaz, 10 gr siyah susam.
Hazırlanışı: Kuru wakame yosunlarını 10 dakika kadar sıcak suda
bekletin. Bir süzgeç yardımıyla süzdüğünüz yosunları soğumaya bırakın.
Sebzeleri kibrit çöpü büyüklüğünde jülyen doğrayın. Sebzeler ve
wakameyi karıştırın. Üzerine sos dökün ve susam serpip servis yapın.
ş
EKİM 2012 D-LIFE
| 59
beslenme
TARİF
KARABUĞDAYLI VEGAN SUŞİ
(4 kişilik)
Malzemeler: 200 gr karabuğday, 15 ml elma sirkesi, 5 ml agave
şurubu, 1 salatalık, 1 havuç, 1 turp, 4 adet nori yaprağı, 40 gr
wasabi, 40 ml soya sos, 40 gr zencefil turşusu.
Hazırlanışı: Karabuğdayı bol suda 20 dakika kadar haşlayıp süzün.
Elma sirkesi ve agave şurubunu karıştırıp buğday sıcakken üzerine
dökün. Ağzını kapatarak 30 dakika kadar demlendirin. Salatalık,
havuç ve turbu ince, uzun şeritler halinde doğrayın. Nori yaprağının
üstüne karabuğdayı elinizle eşit kalınlıkta yayın. Doğradığınız
sebzelerle sarın. 5 dakika kadar bekletip 6 eşit parçaya bölün.
Suşinizi wasabi, soya sos ve zencefil turşusu ile servis yapın.
ş
ş
60 | D-LIFE EKİM 2012
DOĞAL KAKAOLU TART
(8 kişilik)
Taban malzemeleri: 200 gr ceviz içi, 50 ml agave şurubu, 60 ml
hindistancevizi yağı.
Hazırlanışı: Ceviz, agave ve hindistancevizi yağını rondo ile cevizler
pirinç büyüklüğünde olana dek karıştırın. İki numara büyüklüğünde tart
kalıbının tabanına eşit şekilde yayın ve 5 dakika dondurucuda bekletin.
Dolgu malzemeleri: 300 gr doğal kakao, 300 gr hurma, 100 gr agave
şurubu, 100 gr kakao yağı, 10 ml soya sos, 1 adet çubuk vanilya
Hazırlanışı: Bütün malzemeyi rondoda karıştırın. Tart kalıbındaki cevizli
tabanın üzerine yayın. Yaklaşık 3 saat kadar dondurucuda bekletin.
Tartınızı dilediğiniz taze mevsim meyveleri ile süsleyip servis yapın.
EKİM 2012 D-LIFE
| 61
beslenme
Beslenme çantasına
bugün ne koysam?
Ebeveynler için çocuklarını okula
yazdırmak kadar zorlu geçen
süreçlerden biri de okulda
sağlıklı beslenmelerini sağlamak.
PINAR DENİZER
B
irçok çocuk gibi siz de cebinizdeki harçlıkla
soluğu okul kantininde alıp sağlıksız, katkı
maddeli, kalorisi ve glisemik indeksi yüksek
gıdalarla karnınızı doyurmadınız mı? Günümüzde pek çok çocuk hâlâ aynı durumda. Oysa artık
aileler daha bilinçli ve çocuklarını sağlıklı beslenmeye
yönlendiriyor. Günlük gıdasının üçte birini okulda aldığı düşünülürse, en önemli adımlardan biri de çocuğun okulda doğru beslenmesini sağlamak.
62 | D-LIFE EKİM 2012
Ancak paketli ve hazır gıdalardan gazlı içeceklere
günümüz çocukları sağlıksız seçeneklerle karşı karşıya
bırakılıyor. Ayrıca beslenme çantaları da çoğu zaman
kek, poğaça, hazır sandviç gibi yağ, karbonhidrat ve şeker yüklü gıdalardan oluşuyor. Çocuğunuz için meyve,
sebze, yağlı tohumlarla donatılmış, vitamin ve mineral
yüklü sağlıklı bir beslenme çantası hazırlamak sizin
elinizde. Üstelik hazırlayacağınız sağlıklı ve dengeli
beslenme çantaları çocuğunuzun gelecekte doğru bir
beslenme alışkanlığı kazanmasına destek oluyor ve
erken yaşlarda edinilen alışkanlık ileri dönemde ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının önüne geçilmesine
destek oluyor.
ş
ğ
ş
ğ
PAKETLİ GIDAYI YASAKLAYIN
Sağlıklı bir beslenme çantasının en önemli kuralı, denge. Dengeli ve doğru beslenme çantası için ilk adımı
beyaz unla hazırlanmış, şeker ve yağ yüklü, işlenmiş,
katkı maddeli yiyecekler, cips gibi atıştırmalıklar ve
kutu meyve suyu gibi sağlıksız içecekleri beslenme
çantasından çıkararak atın. Çantaya girecek her ürün
konusunda seçici olun. Meyve, sebze, baklagil, yağlı
tohum, yemiş gibi yiyeceklerin bile organik ya da ekolojik, mevsiminde toplanmış ürünler olmasına dikkat
edin. Yüksek ısıda pişirilmiş, bu nedenle içeriğindeki vitamin ve mineralleri kaybetmiş yiyecekleri, hayvansal
ürünleri beslenme çantasından uzak tutmaya çalışın.
Çocuğunuz için sindirimi daha kolay, enzim, mineral ve vitamin açısından daha zengin olan sebze
ağırlıklı beslenme tarzını seçtiyseniz dikkat etmeniz
gereken noktalar olduğunu da unutmayın. Öncelikle
vegan beslenme tarzında çocuğunuz daha az kalori
alır. Doğal olarak her gün ne kadar yemek yediğini
hesaplamanız gerekmez ama gelişimi için gerekli olan
ideal kalori miktarını almasını sağlayın. Genel olarak
dengeli ve çok çeşit barındıran bir beslenme şekline
sahipse, gelişimi normalse, hareketli ve enerji doluysa
yeterli besleniyor denebilir.
Vücutta B12 vitamini eksikliği kansızlık, zihinsel
bozukluk, kabızlık, halsizlik gibi sorunlara yol açabilir. Çocuğunuzun B12 vitamini almasını sağlayacak
badem, fındık, mercimek, brokoli, ıspanak gibi sebze
ve yemişlere çantasında yer açın. Kalsiyum emilimine
destek olan ve bu sayede kemik ve diş gelişimini sağla-
ğ
a
ş
ş
ş
ğ
yan D vitamini büyük ölçüde güneşten alınabilir. Ancak sonbahar ve kış aylarında vücut yeterli miktarda
güneş ışığı alamaz. Bu durumda D vitamini takviyesine başvurabilirsiniz. Ayrıca çantaya mantarı eklemek
de çocuğun ekstra D vitamini almasını sağlayabilir.
SEBZELERE YER AÇIN
Kalsiyum kemik gelişimi için olmazsa olmaz bir mineral. Ayrıca kas ve damarların kasılıp genişlemesi,
hormon ve enzimlerin salgılanması için de gerekli.
Kalsiyum açısından zengin bir beslenme şekli çocuğun güçlü kemiklere sahip olmasını sağlar ve ileri
yaşlarda kemik erimesi riskini düşürür. Yaygın kanının aksine kalsiyum sadece süt ve süt ürünlerinde
bulunmaz. Portakal, nar, hurma, kereviz, kara lahana,
brokoli, susam, badem gibi gıdalarla da vücudun kalsiyum ihtiyacı karşılanabilir. Ayrıca kuru kayısı, erik,
avokado, kivi, ıspanak, kuşkonmaz, brokoli, karnabahar, soya, mercimek, fasulye, nohut, badem, kabuklu
fıstık protein zengini gıdalardır ve beslenme çantasında bunlardan bulundurmak vücudun gerekli proteini
alması için önemlidir.
Gelişim için önemli bir mineral olan çinkonun eksikliği bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve öğrenme güçlüğüne yol açabilir. Özellikle kış aylarında ve
okul döneminde çocuk bu minerale daha fazla ihtiyaç
duyabilir. Böğürtlen, avokado, hurma, balkabağı, bakla, çam fıstığı, barbunya, kahverengi pirinç ve ıspanak
gibi pek çok sebze, meyve, baklagil ve yemişte çinko
bulunur. Bu nedenle beslenme çantasında çinko zengini ürünlerden birinin bulunmasına dikkat edin.
Omega-3’ün beyin ve zeka gelişimi üzerindeki etkileri birçok araştırmayla kanıtlandı. Kalp, damar ve
gözlerin sağlıklı gelişimi için çocuğunuzun ketento-
humu ve ceviz gibi omega-3 deposu gıdalar tüketmeye
yönlendirin. Bitkisel kaynaklı demir vücut tarafından
kolay emilemediği için C vitaminiyle birlikte tüketilmesi tavsiye edilir. Bu nedenle çocuğunuzun sebze ve
meyvelerin içeriğindeki demirden en fazla şekilde yararlanabilmesi için her öğün C vitamini almasına dikkat
edin. Üzüm, incir, karpuz, çilek, pırasa, bezelye, börülce, badem, çam fıstığı, kabuklu fıstık, bazı kurutulmuş
meyveler, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve fasulye gibi
baklagillerle çocuğun demir alımına destek olabilirsiniz. Hücre üretimi ve vücut gelişimi açısından önemli
bir vitamin olan B2, karbonhidratlardaki enerjiyi açığa
çıkarır. Çocuğunuzun beslenme çantasına ekleyeceğiniz avokado, muz, nar, armut, Brüksel lahanası, fasulye,
enginar gibi sebze ve meyvelerle daha fazla B2 vitamini
tüketerek daha enerjik olmasını sağlayabilirsiniz.
PLAN YAPIN
Sağlıklı, dengeli ve doğru bir beslenme çantası hazırlamak için her şeyi önceden planlayarak hareket edin. Haftalık yemek mönüleri hazırlayabilir ve alışverişlerinizi
bu şekilde yapabilirsiniz. Böylece beslenme çantasına
koyacağınız yiyecekleri hazırlamak ya da malzemeleri
almak için zaman kaybetmezsiniz. Beslenme çantası ve
su matarası olarak kullandığınız ürünleri hafife almayın. Plastik çanta ve kaplar pratik olabilir ama sağlıklı
oldukları söylenemez. Mümkün olduğunca BPA içermeyen plastikleri, hatta doğal kumaşlardan yapılmış çantaları, paslanmaz çelik kutuları ya da su şişelerini tercih
edin. Çocuğunuzun gazlı içecek ve şekerli hazır meyve
suları yerine bol bol su içmesini destekleyin. İmkanınız
varsa hazırlayacağınız mevsim meyve ve sebzelerinden
oluşan içecekleri beslenme çantasıyla birlikte yanında
götürmesini sağlayın.
D-Life/
Snacks
Çocuğunuzun
beslenme
çantasında sağlıklı
atıştırmalıklardan
bulunmasına
istiyorsanız D-Life/
Snacks bunun için
ideal. Koruyucu
katkı maddesi,
gıda boyası, glüten,
maya, beyaz un,
şeker, tuz, süt
ve süt ürünleri
içermeyen;
doğal, lezzetli
ürünlerden oluşan
bu atıştırmalıkları
D-Life’ta
bulabilirsiniz.
Tel: 0212 381 3000
ÇANTADA BULUNMASI GEREKENLER (günlük miktarlarla)
ş
ğ
ğ
Yağ asitleri
1,1-1,3 mg
Kalsiyum
800-1300 mg Böğürtlen, hurma, nar, brokoli, bakla,
karalahana, badem, susam, fındık
A vitamini
4000-7000 IU Havuç, ıspanak, yeşil ve sarı biber,
domates, yeşil yapraklı sebzeler
Bakır
1,5-3 mg
Kivi, avokado, hurma, nar, bakla,
balkabağı, kaju, kestane, ceviz, fındık
B2 vitamini
0,6-0,9 mg
Avokado, muz, üzüm, nar, brokoli,
kuşkonmaz, enginar, mantar
Demir
10-12 mg
Kuru üzüm, kiraz, incir, limon,
Trabzon hurması, bakla, kara lahana
B12 vitamini 0,9-2,4 mg
Yosun, muz, ayçekirdeği, pırasa,
hurma, pancar, yeşil fasulyeler
Magnezyum 130-240 mg
Avokado, muz, böğürtlen, hurma,
kivi, enginar, bakla, bamya, badem
C vitamini
45-50 mg
Greyfurt, kivi, portakal, çilek, brokoli,
Brüksel lahanası, balkabağı, kestane
Manganez
0,3-3 mg
Avokado, muz, böğürtlen, nar,
hurma, bamya, bezelye, siyah pirinç
E vitamini
6-11 mg
Badem, fındık, çamfıstığı, patates,
balkabağı
Fosfor
500-1250 mg Hurma, kivi, nar, enginar, bakla,
bezelye, patates, kabak çekirdeği
K vitamini
30 mcg
Enginar, brokoli, havuç, salatalık,
bamya, bezelye, karnabahar
Potasyum
2000 mg
Kiraz, greyfurt, nar, karpuz, patates,
balkabağı, tatlı patates, badem
Protein
25-150 mg
Avokado, muz, böğürtlen, hurma,
enginar, bakla, bezelye, badem, fındık
Çinko
10-15 mg
Böğürtlen, hurma, nar, ahududu,
kuşkonmaz, bakla, bezelye
Ketentohumu yağı, zeytinyağı,
avokado, fındık, badem
EKİM 2012 D-LIFE
| 63
yenilenin
KİRPİK CAZİBESİ
Uzun kirpikler gözleri daha çekici ve etkileyici gösterir.
Doğa bize kendiliğinden uzun kirpikler vermediyse, onlara
sahip olmanın pek çok yöntemi var. Kozmetik ürünleri
bu yöntemlere dahil. Doğal yağlar her zaman kirpikleri
uzatmaya destektir. En iyi sonuç için, yatmadan önce
kirpiklerinize biraz hint veya badem yağı sürün. Kısa
sürede sonuçlarını görürsünüz. Ayrıca, E vitamini yağı
da uygulayabilirsiniz. Bu yağları her gece yatmadan önce
bir pamuk yardımı ile hafifçe kirpik diplerinize sürün.
Sürerken gözünüze kaçırmamaya dikkat edin.
EKİM 2012 D-LIFE
| 65
yenilenin
ğ
ş
ş
İ
Her şey lavantayla başladı
Aromaterapi, binlerce yıldır ruh ve beden sağlığına fayda sağladığı bilinen bir şifa
yöntemi. İşte lavantanın yaraları iyileştirmesinin keşfiyle popüler olan terapinin
A’dan Z’ye tüm yönleri... SEREN PAK GENÇEL
66 | D-LIFE EKİM 2012
A
romatik bitkilerden elde edilen
yağların -ki bunlara esansiyel yağlar diyoruz- fiziksel ve duygusal
sağlığı güçlendirmek amacıyla
kullanılmasına aromaterapi adı verilir. Aromaterapinin en az 6 bin yıllık bir geçmişi var.
Esansiyel yağlar, stres, endişe, depresyon, mutsuzluk, baş ağrısı, regl huzursuzluğu, cilt sorunları gibi sıkıntılı durumlarla baş etmek için uygulanıyor. Burada söz
konusu olan uçucu yağlar oda sıcaklığında
buharlaştıkları için “esans” olarak isimlendiriliyor. Bu yağların uygulanış biçimleri de
çok çeşitli: Masaj yağları ve vücut losyonlarına ekleniyor, banyo suyuna katılıyor,
hatta rahat bir uyku için yastıklara sıkılması tavsiye ediliyor ya da havaya sıkılarak
dinlendirici etkisinden faydalanılıyor. Son
yıllarda yapılan araştırmalar, güzel kokan
her şeyin sağlığa ve ruh haline iyi geldiği
yönünde. Bu açıdan da aromaterapinin yararları yadsınamaz.
Aromatik bitki yağları çok çok eski zamanlardan beri kullanılmasına rağmen,
modern aromaterapinin ortaya çıkışı lavanta ile ilgilidir. Lavanta, adını Latince
lavera, yani yıkanmak kelimesinden alır.
İnsan sağlığına iyi geldiği bir tesadüf eseri
keşfedilmiştir. 1928’de bir Fransız kimyacı
çalışırken elini yakar ve aceleyle en yakındaki soğuk sıvı dolu kaba sokar. Bu kapta
saf lavanta esansiyel yağı vardır. Yara, hızla
ve iz bırakmadan iyileşir. Bu keşif, kimyacının hayatını lavantanın ve diğer esansiyel
yağların terapi amaçlı kullanılmasını araştırmaya yöneltir. Yağının özellikle migren
ve soğuk algınlığına iyi geldiği bilinir.
ENDİŞE İÇİN YLANG YLANG
Günlük sıkıntılardan kurtulmak için lavanta banyosundan daha iyi bir seçenek yoktur. Küveti sıcak suyla doldurun. Bu suya
7 damla lavanta, 5 damla papatya, 3 damla
adaçayı yağını bir kapta karıştırarak dökün.
Birkaç kokulu mumu da yakıp küvetin etrafına koyun. Işıkları kapatın ve küvete
uzanın. Kaslarınızı kasın, 10’a kadar sayın
ve gevşeyin. Bunu tamamen gevşeyinceye
kadar yapın. En az yarım saat küvette kalın
ve bu güzel terapi banyosunun tadını çıkarın. Banyodan sonra hem bedenen hem de
zihnen rahatladığınızı, sıkıntılarınızdan
arındığınızı fark edeceksiniz.
Aromatik bitkilerden elde edilen yağlar
cilt tarafından kolay emilen, güçlü etkileri
olan yağlardır. Çünkü hepsi bitkilerin kendi-
lerini korumaları, çoğalmaları ve yaşamlarını
sürdürebilmeleri için ürettikleri özlerdir. En
önemli faydaları, koku hafızamızı harekete
geçirerek psikolojik olarak huzur vermeleri
ve kimyasal aktif içerikleriyle fizyolojik sıkıntılara iyi gelmeleridir. Örneğin gül yağında
300’e yakın aktif içerik vardır. Aromaterapide
en sık kullanılan yağlar papatya, bergamot,
greyfurt, gül, melisa, biberiye, okaliptüs, portakal, sedir, selvi, çay ağacı, paçuli, yasemin
ve ylang ylang’dır. Stresli veya üzüntülü iseniz, etrafınıza canlandırıcı esansiyel yağların
teskin edici aromasını yayarak kendinizi iyi
hissedebilirsiniz. Gerilimi, endişeyi ya da
üzüntüyü gidermek için ylang ylang, lavanta ve gül yağlarını deneyin. Portakal çiçeği,
bergamot, sardunya ve adaçayının teskin
edici, rahatlatıcı olduğu ve bir denge, iyimserlik duygusu kazandırmaya yardımcı olduğu kabul edilir. Aromalarını yaymaları
için esansiyel yağları bir yayıcıya dökmek
ruh halinizi iyileştirmenin ve bu yağların
çeşitli terapi özelliklerini ortaya çıkarmanın hoş ve etkili bir yoludur. Aromaterapi
yayıcıların kil, metal ve seramikten yapılan
türlerini piyasada bulabilirsiniz. Esansiyel
yağın bir dizi ince bambu kamış içinde hareket ettiği kamış yayıcılar da çok işe yarar.
Editörün seçtikleri
DR.HAUSCHKA BIRCH ARNICA VÜCUT YAĞI
Egzersizden önce ve sonra cilt metabolizmasını
aktive edecek bitkilerden oluşan bir vücut
yağıdır. Dolaşımı uyarmaya, gergin kasları ve çok
çalışan eklemleri rahatlatmaya yardımcı olur.
Cildi besleyip canlandıran Birch Arnica Body
Oil içeriğindeki arnika bitkisi, ısırgan otu ve
huş yaprakları sayesinde yatıştırıcı ve gerginliği
azaltıcı bir masaj yağı olarak tercih edilebilir.
ı
RAREBLOSSOM CANLANDIRICI MASAJ YAĞI
rareblossom Canlandırıcı Masaj Yağı biberiye,
okaliptüs, karabiber, ardıç, servi ve lavanta saf
uçucu yağlarını içerir. Bu yağların karışımı ile
yapılan masaj ciltte canlandırıcı etki gösterir.
İçeriğindeki susam yağı ve kayısı çekirdeği ile
cildi nemlendirir.
ERBAVIVA ORGANİK ANNE SIRT MASAJ YAĞI
Sardunya, lavanta ve Roma papatyası içerikli
yatıştırıcı organik esansiyel yağlar, yorgun kasları
ve zihinleri rahatlatır. Moral yükseltmek, acı ve
ağrıları dindirmek için çalışır. Özellikle hamilelikte
kullanılacak şekilde tasarlanmıştır. Esans yağlarının
iyileştirici özellikleri ortaya çıkarılarak, sıklıkla
hamileliğin üçüncü dönemine girişte beliren sırt
ağrılarının geçici rahatlatılmasına yardımcı olur.
INLIGHT ARNIKALI ORGANİK VÜCUT YAĞI
Yatıştırıcı ve besleyici kayısı çekirdeği ve susam
yağları, E vitaminince zengin, canlandırıcı ve
antioksidan çuha çiçeği yağı, ödem giderici arnika,
ylang ylang ve paçuli içerir. Cildin esnekliğini
artırır. Maksimum fayda için sıcak bir duş veya
banyodan sonra uygulayın.
EKİM 2012 D-LIFE
| 67
yenilenin
SABAHLARI LİMON YAĞI
Aromaterapi uzmanlarına göre taze ve
canlandırıcı kokusuyla limon, zihni uyandıran faydalı esansiyel yağlardan biridir.
Güne limon yağının canlandırıcı etkisiyle
başlamak tüm gün kendinizi zinde hissetmenize yardımcı olacaktır. Limon esansiyel yağı döktüğünüz bir havluyu suyla seyreltip, duştan sonra vücudunuzu ovun. Ya
da limon kokulu bir sabun ve vücut şampuanı ile duş almak ve sonrasında limon
kokulu bir vücut nemlendiricisi uygulamak da alternatif olabilir. Böylece tazelik
duygusunu gün boyu sürdürürsünüz.
YORGUN AYAKLARA NANE
Canlandırıcı aromatik yağlardan biri olan
nanenin başlıca aktif bileşeni mentoldür.
Mentol, cilde uygulanır uygulanmaz soğutma hissi verir. Vücut, buna o bölgeye
kan akışını artırarak tepki gösterir ve bu
da rahatlatıcı bir his yaratır.
Geniş bir kaba bilek hizasına gelecek
kadar sıcak su koyun ve bir yemek kaşığı
nane yağı ekleyin. Ayaklarınızı bu suda en
az 15 dakika bekletin. Böylece ayaklarınız
rahatlayacak, yumuşayacak ve cildiniz
tazelenecektir. Ayak banyosundan sonra
yine nane aromalı bir nemlendiriciyi ayak
tabanlarınıza masaj yaparak uygulayın.
SPORDAN ÖNCE BİBERİYE
Bazı aromatik yağların fiziksel ve zihinsel
performansı artırıcı etkilerinden sporda
faydalanmak iyi olur. Bunların içinde en
mükemmel seçenek biberiyedir. Biberiyenin uyarıcı etkisi çok yüksektir. Ama
kokusunu sevmiyorsanız okaliptüs, nane
ve İspanyol güvey otu gibi başka esansiyel
yağları da tercih edebilirsiniz.
Üzerine biberiye yağı serpilmiş bir
mendili, ağzı kapalı plastik bir torbanın
içine koyun. Spordan önce torbayı açın
ve gözlerinizi kapalı tutarak yaklaşık 20
saniye kadar içinize çekin. Canlandırıcı
etkiyi anında hissedeceksiniz. Biberiyenin
canlandırıcı kokusunu spordan önce içinize çekmek, konsantrasyonu artırmaya
ve yorgunluğa karşı direnmeye yardımcı
olur. Ayrıca masaj yağına biberiye yağı
katılması, dolaşımı uyarır. Biberiye yağı
ile yapılan ovma ya da bu yağın banyoda
kullanılması gerilmiş, sertleşmiş adaleleri
yumuşatır.
68 | D-LIFE EKİM 2012
Püf noktası
Masaj: İnsanların dokunuşa ihtiyacı vardır. Çünkü dokunuş çok güçlü bir iyileştiricidir. Araştırmalar dokunuşun stres hormonlarını azaltmaya, depresyonu yatıştırmaya, bağışıklık sistemini
güçlendirmeye ve ağrıları azaltmaya yardımcı olduğunu göstermiştir. Masajı kendiniz ya da
yakınlarınız da yapabilir. Ama sağlık sorunları için masaj yaptırmak istiyorsanız uzman bir terapistten yardım almalısınız.
Kompres: Soğuk veya sıcak yapılır. Soğuk kompres baş ağrısı, burkulma ve şişmelerde
faydalıdır. Sıcak kompres kas ağrıları, romatizma, diş ağrıları ve apseler için etkili sonuçlar verir.
Teneffüs: Solunum yolu rahatsızlıkları, soğuk algınlığı, nezle, sinüs rahatsızlıkları, öksürük ve
boğaz problemleri ile cilt bakımında etkili bir yöntemdir. Bir nevi buhar banyosu denebilir.
Sıcak su dolu bir kaba birkaç damla uçucu yağ damlattıktan sonra, başın üzerini bir havlu ile
kapatıp, birkaç dakika derin nefes alınması şeklinde uygulanır. Ayrıca evlerde kullanılan koku
yayıcılar da iyi bir çözümdür. Bunların üzerine esansiyel yağ ilave edilerek sakinleştirici, dinlendirici ve rahatlatıcı ortamlar oluşturabilir.
Banyo: Banyo suyuna katılan yağlar içinde dinlenmek; uyku sorunları, sinirlilik ve soğuk
algınlıklarına iyi gelir.
ş
ğ
Güzellik dağıtan
mineraller
Mineraller de vitaminler gibi cildin
korunmasında önemli rol oynuyor.
Uzmanlar bu konuda özellikle beş
mineralin öne çıktığında hemfikir.
Ç
amur banyosu, termal su, deniz suyu ve deniz tuzu yüzyıllardır güzellik peşindeki kadınlar tarafından sıkça kullanılıyor. Çünkü hepsinin ortak özelliği, sayısız mineral içermeleri. Minerallerin cilde faydası ise sır değil. Cildi besliyor, yatıştırıyor,
hücre yenilenmesine yardımcı olarak cildi gençleştiriyorlar. Bu
yüzden kozmetik sektöründe çok tercih ediliyorlar. Hele bazıları
var ki, hepsinden çok öne çıkıyor: Çinko, silis, selenyum, kükürt ve
bakır.
Çinko: Hücre yeniliyor
Akneye karşı çok etkili. A vitaminiyle birlikte kullanıldığında aknelerin kaybolmasını sağlar. Egzama ve sedef hastalığının tedavisinde de önemli rol oynar. Hücre yenilenmesini desteklediğinden
cildi güzelleştirir ve gençleştirir. Sıkı bir cilt, güçlü tırnaklar ve ışıldayan saçlar yaratır.
Kükürt: Pürüzsüzleştiriyor
Cilt, saç ve tırnak sağlığı için gerekli bir mineral. Cilt kusurlarını
düzeltici ve cildi pürüzsüzleştirici bir etkisi var. Her hücremizde
bulunur. Sodyum-potasyum dengesini düzenler, hücrelere besin ve
oksijen taşır. Saçlara parlaklık ve ışıltı verir, tırnakları güçlendirir.
Ciltte, tırnaklarda ve saçlarda bulunan keratin kükürt bakımından
zengindir.
ş
Selenyum: Gençleştiriyor
Süper antioksidan mineral olarak kabul edilen selenyum, dokuların yaşlanma sürecini yavaşlatır. Ayrıca cildin pürüzsüzlüğünü sağlayan prostaglandin hormonlarının sentezine yardımcı olur. Dokulara elastikiyet kazandırır ki, bu da erken yaşlanmayı önlemek için
çok önemlidir.
Silis: Sıkılaştırıyor
Silis, kolajen üretimine yardım eder, kemikleri güçlendirir, cildi
sıkılaştınr ve kırışıkları önler. Saçları güçlendirir ve saç kaybını
engelleyerek parlak saçlar yaratır. En yüksek silis konsantrasyonu
bağdokularda, kıkırdakta ve ciltte bulunur.
Bakır: Nemlendiriyor
ğ
Bakır, pek çok nemlendiricide bulunur. Çünkü kolajen ile elastin
üretimine ve aynı zamanda nem tutucu moleküller olan glikosaminoglikanların (GAG’lar) üretimine yardımcıdır. Ayrıca saç kaybını,
saç rengi ve yapısındaki bozulmaları da önler.
MİNERAL FUSION
ŞAMPUAN
Dalgalı ve boyalı saçlar
için, kepek önleyici,
hacimlendirici ve güçlendirici
olmak üzere beş farklı
çeşidi bulunan Mineral
Fusion şampuanlar kimyasal madde, yapay renklendirici
ve koku barındırmayan yoğun mineral içerikli ürünlerden.
Hayvansal içerik ve paraben kullanılmayan bu ürünleri
D-Life'ta bulabilirsiniz. Telefon: 0212 381 3000
EKİM 2012 D-LIFE
| 69
yenilenin
Cilt
sonbaharda
yenilenir
Ğ
ğ
Kışa girmeye hazırlandığımız bu günler cildin baharı sayılır.
Çünkü yaz boyu güneş, deniz ve sıcaktan hırpalanan vücudun
yenilenmesi için bu mevsim iyi bir fırsattır. SEREN PAK GENÇEL
G
üneş ışınlarının zararlı etkilerini göz önünde bulundurup cildimize yaz aylarında büyük önem gösteririz. Kış
aylarında ise ne yazık ki onu çoğunlukla ihmal ederiz.
Oysa ki vücudumuzun koruyucusu cildimizi kışa girerken bakıma almak, deniz, güneş ve kumlarla yıpranan deriyi yeniden canlandırmak mümkün. Nasıl mı? Yaz sonunda ilk yapmamız
gereken, cildi ölü deriden kurtarmak olmalı. Güneş altında saatlerce
yatarak cilt yüzeyinde kirli bir tabaka oluşmasına sebep oluyoruz.
Kışa hazırlanırken öncelikle bu kirli ve sertleşen yüzeyleri temizlemeliyiz. Yoksa küçük sivilcelere ve bronzluğumuzu kaybederken
ortaya çıkan renk düzensizliklerine katlanmak zorunda kalırız.
Vücut için üretilen iri taneli peeling ürünlerini sırtımız dahil
tüm vücudumuza ovalayarak uygulamalıyız. İlk etapta peeling
bakımı haftada birkaç kere uygulanmalı ki, kısa sürede tertemiz
ve pırıl pırıl bir cilde kavuşalım. Peeling sayesinde potansiyel
siyah nokta ve sivilcelerden de arınmış oluruz.
ğ
ş
ş
70 | D-LIFE EKİM 2012
t
a
r
ş
DOĞRU NEMLENDİRİCİ
Yazın kullandığımız nemlendiriciler daha
çok su bazlıdır. Cilt terlese bile kremi çok
fazla kusmaz. Kışın ise cildin ihtiyacına
uygun daha yoğun bir nemlendirici kullanmakta fayda var. Çok kuru bir cildiniz varsa,
yağ bazlı vücut nemlendiricileri ihtiyaç duyulan nemi sağlayacaktır.
Yeterince bronzlaştık, cildimizde ölü deriler kadar güneşlenmenin vermiş olduğu
bir ödem de var. En iyisi bundan bir an önce
kurtulmak. Vücuda fırça ile yapılan masaj,
sadece kan dolaşımını hızlandırmakla kalmaz, aynı zamanda lenf akışını da uyarır.
Böylece ödem sorunlarını gidermiş oluruz.
Masaj için en uygun zaman duştan sonradır.
Yumuşak fırçayı cildiniz pembeleşinceye
kadar uzun kavisler çizerek vücudunuzda gezdirin. Bunu ayak parmaklarınızdan
kalçalarınıza doğru ve ellerinizin tersinden omuzlarınıza kadar yapın. En son karın ve sırtınıza daireler çizerek uygulayın.
DEKOLTE BAKIMI
Dekolte, en hassas bölgelerimizden biridir.
Tıpkı göz çevremiz gibi. Ona da göz çevremize davrandığımız gibi nazik davranmalıyız.
Bu hassas bölgeye masaj yerine sadece çok
yumuşak taneli peeling jeli uygulamalıyız.
Ardından nemlendirici krem sürüp özel bir
maske kullanabiliriz. Badem yağı ve portakal
yağını E vitamini ile karıştırıp, dekolte ve boynunuza sürün, kurumasını bekleyin ve 15-20
dakika sonra ılık suyla durulayın. Bu maske
uzun vadede leke ve kırışıklara iyi gelir; ayrıca
çok iyi bir nemlendirici bakım sağlar.
Vücut yağı, boyundan ayaklara cildimizin her yerine bakım uygular. Üstelik kuru
bölgelerin kaşıntısını ve döküntüsünü giderir. Banyodan hemen sonra, henüz sıcak
ve nemli olan cildinize vücut yağı sürün.
Üşenmezseniz, vücut yağını sürdükten sonra jelatin ile sararsanız yağın etkisini ikiye
katlamış olursunuz.
Gül yağı ile vücudunuzu tazelenmiş,
kendinizi dinlenmiş hissedebilirsiniz. Güneş ve kumun etkisiyle iyice kuruyan dirsekleri yumuşak bir vücut fırçası ile hafifçe
fırçalayıp yoğun bir nemlendirici kullanabilirsiniz. Duşun ardından bacaklarınıza 2-3
dakika boyunca uygulayacağınız soğuk su
kompresiyle kan dolaşımını hızlandırabilir,
varise karşı önlem alabilirsiniz.
DOĞAL BAKIM
SUKI EXFOLIATE
FOAMING
CLEANSER
2009 yılında Natural
Health Magazine
tarafından ödüle layık
görülen bu yüz temizleyici
sentetik kimyasallar,
yapay renklendirici ve
koku içermiyor. Haftada
bir kez kullanıldığında
siyah noktalar dahil
yüzde istenmeyen leke
ve oluşumları önleyen
bu ürünü D-Life'ta
bulabilirsiniz.
Telefon: 0212 381 3000
RAREBLOSSOM
VÜCUT İÇİN SCRUB
-ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ VE
BERGAMOT
rareblossom Vücut İçin
Scrub, doğal yöntemlerle ölü
hücrelerin atılmasını sağlar,
cildi derinlemesine temizler,
canlandırır ve kan dolaşımını
tetikler. Formülündeki deniz
tuzu ve üzüm çekirdeği
tozu arındırıcı etkisi ile cilde
parlaklık verir.
FLORAME İPEKSİ
VÜCUT YAĞI
Derma-Stress Protection®
içeriğindeki serbest
radikallere karşı etkinliği
kanıtlanmış esansiyel yağlar
bileşimi ile ciltteki ilk
yaşlanma belirtilerine karşı
savaşır. Organik sabit ve
esansiyel yağların turunç
ve zencefil kokulu besleyici
bir karışımıdır. Kullanım
sonrasında cildinizde yağlı
bir his bırakmaz.
D-LIFE DOĞAL
DEODORANT TAŞI
Doğal mineral
tuzlardan üretilen
deodoran taşı sentetik,
kimyasal madde ve yağ
içermiyor. Antialerjik
ürünü hem erkekler
hem de kadınlar
kullanabilir. 24 saat
etkili bu ürünü D-Life'ta
bulabilirsiniz. Telefon:
0212 381 3000
LAUNDRESS SIVI EL
SABUNU
Yapısında yüzey aktif,
klorat, fosfat, benzen,
parfüm ve diğer zararlı
kimyasallar bulunmayan
Laundress el sabunu ciltte
kaşıntı, kızarıklık ve benzeri
olumsuz etkilere neden
olmuyor. Ekolojik olan
ürünü D-Life'ta bulabilirsiniz.
Telefon: 0212 381 3000
BESAVE ORGANİK
BESLEYİCİ VÜCUT
SÜTÜ
Nane floral suyu, shea
yağı, balmumu, yalancı iğde
yaprak ekstresi, zeytin
mumu, pirinç unu ve E
vitamini içerir. Bitkisel içerik
olarak zengin olan ekolojik
ve organik vücut sütü
sayesinde gün boyu konfor
sağlar. Pürüzsüz ve eriyen
tekstürü cildinizi gün boyu
kalıcı olarak nemli tutar.
EKİM 2012 D-LIFE
| 71
focus
Şeker hüznü
Tıp dünyası uyarıyor: Şeker, kanser dahil sayısız
hastalığın ve erken yaşlanmanın temel sebepleri
arasında. Ayrıca insanı depresyona iterek yaşama
sevincini de çalıyor. MELİS ERDEN
Ş
ekeri çoğumuz severiz. Mutlu anlarımızı pastayla taçlandırır, biraz
mutsuz hissetsek, moral bulmak için
tatlıya sarılırız. Bazı psikologlar bu
durumu, “Bilinçaltında tatsız olduğunu
düşündüğümüz hayatlarımıza tat katmak
için şekere sığınırız” diye açıklasa da, hayatımızı tatlandırırken bedelini çok ağır
ödediğimiz ortaya çıktı. Yıllardır bilinen
şişmanlatıcı özelliği bir yana, tıp dünyası
kanser dahil pek çok hastalığın oluşumundan rafine şekeri sorumlu tutuyor. Kısacası,
şeker tatlı ama sonuçları çok acı olabiliyor.
Konuyla ilgili kaleme alınmış en aydınlatıcı çalışmalardan biri olan “Sugar Blues
(Şeker Hüznü)” isimli kitabın yazarı William Dufty, “Şeker bağımlılığı ile narkotik
bağımlılıklar arasındaki fark çok azdır” diyor. Bugün dünyada kişi başı şeker tüketimi
yılda 70 kg civarında. Dufty, “Bu kesinlikle
bir madde kullanımıdır ve böylesi yüksek
miktarda şeker tüketimi alışkanlık yapıcıdır. Uyuşturucu bağımlılığına benzer semptomlara neden olur.”
“Detoks” kitabıyla tüm dünyada rekor
satış elde eden Daniel Reid ise bu kadar
yüksek miktarda rafine şeker vücuda girdiğinde bağışıklık sisteminin bunu toksik
madde olarak kabul ettiğini söylüyor. Ve
bu durumun, tüm sistemin dengesini bozacak şekilde bağışıklık tepkisini sürekli
tetiklenmiş konuma geçirdiğini belirtiyor.
“Bu acil durum tepkilerinden biri de pankreasın kandaki aşırı şekeri parçalamak için
sürekli insülin salgılamasıdır. Zamanla
pankreas fazla uyarıldığı için şişer ve tüken72 | D-LIFE EKİM 2012
diği noktada diyabet başlar. Bu arada kandaki aşırı insülin aktivitesi hipofiz bezindeki
büyüme hormonu salgısını durdurarak bağışıklık tepkisini ve direnci düşürür.”
KALSİYUM HIRSIZI
Rafine şeker, şu an dünyanın en büyük sağlık sorunları arasında yer alan obezite ve damar sertliğinin temel sebebi. Aşırı miktarda
tüketildiğinde büyük çoğunluğu karaciğer
tarafından trigliseride dönüştürülüyor ve
yağ olarak depolanıyor. Geri kalanı ise atardamar duvarlarına yapışan yağlı bir çamur
olarak biriken kötü kolesterole çevriliyor.
Şeker, osteoporozun da ana sebebi. Çünkü
vücut onun yarattığı aşırı asidozu dengeleyip kendini tekrar alkalik yapabilmek için
kemik ve dişlerden kalsiyum almak zorunda kalıyor. Kanserle ilişkisi ise son yıllarda
bilim dünyasını harekete geçiren en önemli tespitlerden biri. Aşırı şeker tüketimi ile
kanser arasındaki ilişki ilk olarak Nobel Tıp
Ödüllü Alman bilim insanı Otto Warburg
tarafından ortaya kondu. Warburg, kanser
hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir
metabolizması olduğunu saptadı. Ve kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelere göre 3-5
kat daha fazla şeker kullandığını açıkladı.
İsveç’te 64 bin 500 kişi üzerinde 13 yılda
tamamlanan bir araştırmanın sonuçlarına
göre ise kandaki şeker seviyesinin yükselmesi kansere davetiye çıkarıyor. Yüksek
kan şekeri olan ve yağlı yiyeceklerle beslenen 49 yaş altındaki kadınlarda pankreas,
cilt ve rahim kanserine yakalanma riskinin
yüzde 26 arttığı ortaya çıktı.
Aşırı rafine şeker tüketimi insan davranışını da etkiliyor. Bol miktarda şeker ve karbonhidrat tüketen kişilerin ani ruhsal inişçıkışlar yaşamasının ve depresyona yatkın
tavırlar sergilemesinin önemli sebeplerinden biri, şekerin vücuttaki B vitaminlerini
yiyip bitirmesi. 3456 orta yaşlı denek üzerinde yapılan ve sonuçları British Journal
of Psychiatry’de yayımlanan bir çalışmada,
bol miktarda şeker ve işlenmiş gıda tüketen
kişilerin depresyona yakalanma riskinin
yüzde 58 arttığı, düşük glisemik indeksli gıdalarca zengin bir beslenme uygulayanlarda ise bu riskin yüzde 26 azaldığı açıklandı.
Daniel Reid, günümüzde pek çok çocukta
görülen hiperaktivite, öğrenme zorluğu ve
diğer davranış bozukluklarının temelinde
de aşırı şeker tüketiminin yattığını söylüyor. Reid’in konuyla ilgili verdiği örnekte,
Washington, D.C. Hastanesi’nde görevli
Dr. C. Keith Connor tarafından yürütülen
çalışmada, günlük aşırı şeker tüketiminin
nişasta ile birleştiğinde çocuklarda yüksek
tansiyon ve şiddet içeren davranışlara yol
açtığı ortaya konuyor.
GENÇLİK DÜŞMANI
Ve işte tatlı şekerden özellikle kadınları
ilgilendiren bir acı sonuç daha: Şeker yaşlandırıyor. Cildin hızla elastikiyetini kaybetmesine ve kırışmasına yol açıyor. Nasıl
mı? Kan şekeri yükseldiğinde doku ve organlarda glikasyona, yani şekerlenmeye neden oluyor. Söz konusu şekerlenme destek
dokularının sertleşmesine ve bozulmasına
yol açarak dermal liflere zarar veriyor. Bunun sonucunda dermis giderek esnekliğini,
canlılığını kaybediyor ve yüzeyde kırışıklar
ortaya çıkıyor, sarkmalar başlıyor. Uzmanlar, erken yaşlanmak istemeyenlerin kesinlikle şekerden uzak durması gerektiğinin
altını çiziyor. Kısacası, uzun yaşamak ve
genç kalmak isteyenlerin yapması şart olan
en önemli şey, şekeri terk etmek.
ü
ş
RUBBERBALL / MARK ANDERSEN / GETTY IMAGES TURKEY
ğ
ş
ş
ğ
ğ
Sağlıklı alternatif: Stevia
Aspartam ve sakarin gibi yapay tatlandırıcılar rafine şeker kadar
zararlı. Hele de bu sentetik tatlandırıcılar ve kanser dahil çeştili
hastalıklar arasındaki ilişki düşünüldüğünde asla tüketilmemeleri
gerekiyor. Doğa bizlere stevia adlı bitki formunda mükemmel
bir tatlandırıcı sunuyor. Stevia, Güney Amerika kökenli bir çalının
yapraklarından çıkarılıyor. Kibrit başı büyüklüğünde stevia herhangi
bir içeceği tatlandırmaya yetiyor ve yemeklerde kullanılabiliyor.
Detoks adlı kitabında Daniel Reid, “Stevia diyabetlilerde kandaki
insülin aktivitesinin verimliliğini artırmaya yardımcı da olur” diyor.
“Şeker düşkünlüğü olan fakat kilo almak istemeyen ya da aşırı
rafine şeker tüketimi yüzünden diyabet hastası olmaktan korkanlar
için en rasyonel ve sağlıklı alternatiftir.” Stevia satın almak isteyenler
D-Life’a başvurabilir: 0212 381 3000
EKİM 2012 D-LIFE
| 73
focus
ş
İş
74 | D-LIFE EKİM 2012
e-reçete
suistimale açık mı?
Geçtiğimiz temmuz ayında
uygulamaya sokulan e-reçete
sistemi gereksiz tetkik ve fazla
ilaç yazımı konularıyla birlikte
etken madde tartışmasını da
gündeme taşıdı. GÜLAY KOÇ
S
osyal Güvenlik Kurumu (SGK), 1 Temmuz 2012’den itibaren
e-reçete uygulamasına geçti. Amaç, ilaç israfını önleyip reçetelerin izinsiz ya da yanlışlıkla değiştirilmesini engellemek.
e-reçete doktora özel olacağından, kötü amaçlı yeni reçete
üretilmesi önleniyor. Bunun için doktorların daha önce reçetelerde
bulunan ıslak imzalarının kaldırılarak e-imza kullanmaları uygun
görüldü. Kamuda görevli doktorların e-imzalarını TÜBİTAK, özel
sektörde çalışanlarınkini ise ismi açıklanmayan üç firma hazırladı.
Bilgisayar ortamında normallerine göre 30 kat daha fazla yer kaplasalar da 5 yıl saklanabilen yeni reçetelerin kaybolmaları da önlenmiş olacak.
e-reçete uygulamasına neden gerek duyulduğunu, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası’nın (İEİS) geçtiğimiz yıl yayımladığı İlaç
Sektörü raporundaki veriler netlikle ortaya koyuyor. Buna göre
2011’de Türkiye reçeteli ilaç pazarı tutar ölçeğinde yüzde 1,4 büyüyerek 14 milyar TL’ye, kutu ölçeğinde yüzde 9,1 büyüyerek 1,56
milyar kutuya ulaşmış durumda. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) verilerine göre de Türkiye’de kişi başı ilaç harcaması
2004’te 87 milyon dolardan 2009’da 144 milyon dolara ulaştı.
İşte bu israfı önlemek için reçetelere ilacın adı yerine sadece
etken maddesinin yazılması gündeme taşınıyor. MEDULA sistemi
aracılığıyla eczanelere iletilecek olan reçetelere ilacın adı yazılsa
bile eczacı, hastaya muadil ilaçlardan düşük maliyetli olanı verecek
(medikal ve ulak sözcüklerinin birleşmesinden oluşan sistem genel
sağlık sigortası ile hastaneler arasındaki fatura bilgisini elektronik
ortamda toplamak ve geri ödemesini gerçekleştirmek için kullanılıyor). Sırf bu yüzden yeni uygulamanın hastanın lehine olduğu
söylenebilir. Çünkü uygulamadan önce SGK, alınan ilacın muadili
olan daha düşük fiyatlı ilaca geri ödeme yapıyordu. Bu durum hastaların cebinden daha fazla para çıkmasına neden oluyordu.
Tüm Eczacı İşverenler Sendikası’nın (TEİS) hazırladığı son rapora göre ilacın etkisi isminden değil, etken maddesinden geliyor.
e-reçete uygulamasıyla ilaç harcamalarının yüzde 20 azalacağı ifade ediliyor. SGK verileri, Türkiye’deki doktorların beşte birini oluşturan aile hekimleri ilaçların yüzde 76,9’unu yazarken bu ilaçların
devlete maliyetinin 7 milyar TL’yi bulduğunu ortaya koyuyor.
Her açıdan kazançlı bir sistem olarak görülse de e-reçete uygulamasına geçildikten bir gün sonra tartışmalar da beraberinde geldi.
İlk sorun, Sağlık Bakanlığı’nın pek çok ilacı, biyoeşdeğerliliği (aynı
EKİM 2012 D-LIFE
| 75
focus
etken maddeyi, aynı miktarda, aynı ya da benzer farmasötik formda
içeren, uygulandığı vücut bölgesinden kana geçiş hızı ve miktarı
belli sınırlar içinde aynı olan iki ilaç, birbiriyle biyoeşdeğer olarak
kabul görüyor) kanıtlanamadığı için piyasadan kaldırması. Bir diğeri MEDULA sisteminin çökmesi ve pek çok hastanın ilaçlarını
alamayarak mağdur oluşu.
TEDAVİLER BAŞARISIZ OLABİLİR
Peki, sektör profesyonelleri uygulama hakkında ne düşünüyor?
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) Genel Sekreteri Turgut
Tokgöz, mevcut haliyle e-reçete uygulamasının ilaç endüstrisinin
çalışma sistemine ciddi bir değişiklik getirmeyeceği düşüncesinde.
Ancak bununla birlikte ilaçların markaları ile değil, etken madde
ismi ile yazılacağı bir sisteme dönüştürülürse sorunlar ortaya çıkacak. Bu şekilde bir reçeteleme sistemi, pazarın yapısını tümüyle değiştirecek. “Son derece dinamik ve yoğun rekabet altındaki ilaç pazarında marka, ürünün insan sağlığı ile doğrudan ilişkisi nedeniyle
özel bir önem ve anlam taşır. Marka, hastaların tedavileri süresince
aynı ürünü kullanabilmeleri, kullandıkları ürüne güven duymaları, sağlık profesyonelleri açısından ise markayı ürünün kalitesi ve
güvencesi olarak görmeleri nedeniyle çok önemlidir. Hastaların
düzenli kullandıkları ürünlere duydukları güven, tedavinin başarısında önemli bir etkendir. Hastaya her reçetede farklı bir ürünün
verilebilme olasılığı, hastanın ilaca duyduğu güveni olumsuz etkileyecek ve tedavinin başarısını düşürebilecektir.”
Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Başkanı Güldem
Berkman’a göre pek çok alanda olduğu gibi sağlık alanında da hizmetlerin daha etkin bir şekilde yürütülmesi için teknolojiden faydalanılıyor. “e-reçete uygulaması eczacıların işini kolaylaştıracak.
Vatandaş ve hekim bazındaki reçete verilerinin daha sistematik bir
şekilde kayıt edilmesi ve izlenmesini sağlayacak. Reçeteler sistem
tarafından izin verilen prosedür dışında değiştirilemeyeceği için
reçete tahrifatının önleneceğini umut ediyoruz. Ancak e-reçete uygulamasının sanılanın aksine sahte muayene ve gereksiz tetkiklere
yönelik doğrudan bir etkisinin olacağını düşünmüyorum.”
Berkman, uygulamayla birlikte reçetelerden ıslak imzaların kaldırılmasının herhangi bir soruna yol açmayacağını düşünüyor. “Bilişim sektörünün sağladığı güvenlik önlemleri kullanıldığı takdirde reçetede ıslak imzanın olmaması sorun olmayacaktır.” Ve etken
madde bazlı reçete uygulamasının orta ve uzun vadede bir markayı
yaşatırken diğerlerini ortadan kaldırabileceğini ve rekabeti yok
edebileceğini ekliyor. “Bu da kamu için daha pahalı ilaç anlamına
geliyor. Halbuki Türkiye’de hâlâ yüzde 10’luk bir bant içinde kamu
zaten ilaçların en ucuz eşdeğerini alabiliyor.”
1,56
76 | D-LIFE EKİM 2012
ş
Reçetede ilaç adı yazmamasının markalara zarar verip rekabet
koşullarını kötüleştireceğini de düşünen Berkman, bu uygulamaya geçilmeden önce geçerli olduğu ülkelerde alınan sonuçların
dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. MEDULA sistemindeki aksaklıklar için de şöyle bir öneri sunuyor: “Muayene
sonrasında hekim tarafından reçetelerin elektronik ortama kaydı
yapılırken, hastalara da kullanacakları ilaçlarla ilgili bilgilendirici
dökümanların verilmesi yararlı olur. Hastanın kullanacağı ilaçların markalarının yazılı olduğu dökümanlara sahip olması, sistemdeki olası aksamalar karşısında onu korur.”
SİMSARLIK ENGELLENECEK
Türk Eczacılar Birliği Başkanı Eczacı Erdoğan Çolak, bir sağlık görevlisi tarafından hazırlanmayan ya da hastanın bilgisi dahilinde
olmadan yazılan reçetenin eczacı tarafından verilmeyeceğini, böylece sahtecilik, usulsüz tetkik ve ilaç yazımının önüne geçileceğini düşünüyor. “Reçete giriş, reçete kontrol ve ilaç takibinin çok
daha etkin hale gelerek reçete simsarlığı olgusu ortadan kalkacak,
eczacı kendi ekranında takip numarası yazılı reçeteyi doğrudan
görebilecek.” Uygulama sayesinde eczacıların reçete bilgilerinin
kaydı konusunda sisteme artık daha az bilgi gireceğini, reçetelerin
okunamamasından kaynaklanan yanlış ilaç verilmesinin önleneceğini, kağıt ve kartuş tasarrufu sağlanacağını belirtiyor. Ayrıca
doktorlar reçete yazarken daha önce tek tek yazdıkları bazı hasta
bilgilerini sisteme tekrar girmekten kurtulacaklar. Yeni uygulamada ıslak imzanın reçeteden kaldırılmasıyla birlikte herhangi
bir sorunun yaşanmayacağına da dikkat çeken Çolak, “Tüm doktorların sistemden şifre alma zorunluluğu var. Kendi özel şifreleriyle sisteme girecekler. Böylelikle herhangi bir karışıklık olmayacak” diyor.
Sinir Sistemi Cerrahisi Derneği Eski Başkanı Prof. Dr. İsmail
Hakkı Aydın’a göre, e-reçete gerçek anlamda ugulanabilirse çok
doğru, formaliteleri azaltan, eczanelerin yanlışlık yapmasının
önüne geçen, kağıt israfını önleyen bir yöntem. Ancak kötü kullanıma da açık. “Art niyetli kişiler, kurum ve kuruluşlarca bu husus
kötü kullanılarak haksız kazançların yanında, sağlık sektöründe
akıl almaz spekülasyon ve manipülasyonlara neden olabilir.”
Hiçbir ilacın diğer bir
ilacın aynısı olmadığını söyleyen Aydın, e-reçete uyguMİLYAR KUTU
lamasıyla gündeme gelen
etken madde tartışmasına da
TÜRKİYE’DE SATILAN
değiniyor. “Aynı grup ilaçlaYILLIK İLAÇ MİKTARI
rın farklı gruplarla kombine
edildiğinde hastalardaki etki
ş
ş
ğ
ş
UZMANLAR
KONUYU TARTIŞIYOR
ve komplikasyonları akıl almaz derecede farklılıklar gösteriyor.
Bu tecrübemizin verdiği kanaattir. Etken madde konusuna kesinlikle taraftar değilim. Ülke şartlarımıza, felsefemize, etik anlayışımıza, kültür seviyemize, inançlarımıza ve hele hele eczanelerimizin işleyişine çok ters.
Kötü kullanımlara yol açabilir.
Bir süre sonra olay bırakın etken madde uygulamasını, etken
MİLYAR TL
grup uygulamasına da dönebilir.
TÜRKİYE
REÇETELİ
‘Antibiyotik mi, antibiyotik. Al
İLAÇ PAZARININ
kullan ne fark eder’ düşüncesine
kadar gidebilir.”
TOPLAMI
14
REÇETE DOĞRU
YAZILMALI
Medicana International Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Prof. Dr. Tanfer Kunt, e-reçetenin, muayenesi MEDULA sistemince kabul edilen hastaya yazılabileceğine dikkat çekiyor. “Bu
nedenle sahte muayene olup olmadığı sadece bildirimi yapan
tedavi merkezini ilgilendirir. Sistem gereksiz ilaç yazılmasını sadece bildirilen tanıya göre denetleyebilecek. Tam bir kontrol yok.
Gereksiz tetkik de olabilir.” Kunt’a göre uygulama bilgisayardan
girilmek zorunda olduğundan doktorlar için vakit kaybı, eczacılar
için vakit kazancı oluşturuyor. “Çünkü reçete yazıldıktan sonra
MEDULA tarafından onaylanıyor. Ancak tabii ki reçetenin doğru
yazılması gerekiyor. e-reçete sistemi, tanınan tedavi kurumunu,
tanınan hekimi baz aldığı ve hekimin belirli bilgisayardan şifre ile
giriş yaparak işlemi tamamladığını ve MEDULA sistemine online
olarak gönderdiğini kabul ettiğimizde, sistemi oluşturan tüm birimlerin hukuki sorumluluğu vardır. Ancak yasal olarak ne sakıncalar getireceği belirsiz. Otomasyon sisteminde hekimin şifresinin
ele geçirilmesi durumunda ne olacağı belli değil.”
Memorial Hastanesi Genel Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, e-reçete uygulamasının ilaç israfını önlemeye yönelik kontrol mekanizmasının güçlenmesi ve gereksiz ilaç yazımının engellenmesi için olumlu bir gelişme olduğu
inancında. Sektörde tartışıldığı üzere uygulamayla birlikte sahte
muayene ve gereksiz tetkiklerin yapılamayacağını öngörüyor. Ve
hepsinden önemlisi, uygulamayla birlikte doktor ve eczacılar arasındaki uyumlu çalışmayı artıracağını sözlerine ekliyor.
Acıbadem Kozyatağı Hastanesi aile hekimlerinden Prof. Erhan
Çatalbaş ise uygulama sonrasında çöken MEDULA sisteminin
geliştirilmesi konusunda acilen bir B planı yapılması gerektiğini
söylüyor. Hastaların mağdur olmaması ve hizmetin aksamaması
için bu gerekli. Kendisi de aile hekimi olduğundan en fazla reçeteyi meslektaşlarının yazmasını da doğal buluyor. “Aile hekimlerinin çok sayıda hasta bakması ve raporlu ilaçları reçete etmesinden
kaynaklanan bir durum bu.” İlaçların etken madde denetimlerinin
doğru bir şekilde yapıldığında herhangi bir sorun yaşanmayacağını söyleyen Çatalbaş, ancak etken madde uygulamasının hem ilaç
firmaları hem de eczacılar için dezavantaj olacağını belirterek tartışmayı farklı bir boyuta taşıyor.
Sektörün uzman isimleri ve sağlık
profesyonelleri e-reçete uygulamasının
sonuçlarını D-Life dergi için tartıştı.
ERDOĞAN
ÇOLAK
TEB (Türk Eczacılar Birliği)
Başkanı, Eczacı
TURGUT
TOKGÖZ
İEİS (İlaç Endüstrisi
İşverenler Sendikası)
Genel Sekreteri
GÜLDEM
BERKMAN
AİFD (Araştırmacı
İlaç Firmaları Derneği)
Başkanı
PROF. DR.
İSMAİL HAKKI
AYDIN
Sinir Sistemi Cerrahi
Derneği Eski Başkanı
PROF. DR.
TANFER KUNT
Medicana International
Hastanesi Kulak, Burun,
Boğaz Uzmanı
PROF. DR.
MÜNCİ
KALAYOĞLU
Memorial Hastanesi
Genel Cerrahi ve Organ
Nakli Merkezi Başkanı
PROF. DR.
ERHAN
ÇATALBAŞ
Acıbadem Kozyatağı
Hastanesi Aile Hekimi
EKİM 2012 D-LIFE
| 77
focus
Yaşam
enerjisini
hissedin
D-Life’ın sağlık dağıtan terapilerinden Domancic
Metodu, hayat enerjisini kullanarak sayısız hastalığın
tedavisine destek oluyor. BURCU SEVER
5
bin yıl önce Hindistan’da Prana,
Çin’de Chi olarak adlandırılan biyoenerji (kökeni Yunancada yaşam
anlamına gelen bios kelimesinden
geliyor), en basit anlamıyla fiziksel vücudun enerji resmi olarak tanımlanıyor. İnsan
vücudunun enerji alanını ifade eden biyoenerji, fiziksel vücudun ihtiyaçlarını anlamak
ve sağlık problemlerinin giderilmesine
yardımcı olmak amacıyla kullanılıyor. 35
yıl önce kendi ismiyle anılan bir biyoenerji terapi yöntemi geliştiren Zdenko
Domancic, bu yöntemle dünya genelinde
1 milyonun üzerinde hastanın iyileşmesine
yardımcı oldu.
Zdenko Domancic, biyoenerji terapisi Domancic Metodu ile Slovenya’daki kliniğinde
her hafta ortalama 180 kişiye şifa dağıtıyor.
Yöntem o kadar popüler ki, bugün kliniğine
gitmek isteyenler en az üç ay olan bekleme
listelerine alınıyor. Terapi Parkinson’dan
epilepsiye, felçten kansere kadar pek çok
hastalığın tedavisine yardımcı oluyor. 80’li
yıllarda Stanford Üniversitesi’nde AIDS araştırmalarına katılan Zdenko Domancic’in
yöntemi 2007’de Slovenya’daki bir onkoloji
kliniğinde kanser araştırmalarında kullanılmış. Elde edilen sonuçların çok çarpıcı olduğu iddia ediliyor.
78 | D-LIFE EKİM 2012
“Fiziksel vücut, enerji alanının gözlem
ve emirlerine cevap verir” diyen Zdenko
Domancic, enerji bilgisi ve frekanslarını
kullandığı yöntemiyle Biofield’ı, yani bedene nüfuz eden ve auradan genişleyen enerji
alanını dengeleyip duygusal ve fiziksel sağlığın yeniden yapılandırılmasına yardımcı
olduğunu söylüyor. Domancic Metodu ile
fiziksel ya da psikolojik stres altında zayıflayan bağışıklık sisteminin yeniden güçlenmesi için yaşam enerjisiyle vücuda doğru
bilgiler gönderiliyor.
AKILLI ENERJİ
Zdenko Domancic’in dünyaya tanıttığı yöntem üç Türk terapist, Yaprak Yuran Üner,
Eralp Caner ve Semra İnce tarafından artık
D-Life’ta da uygulanıyor. Terapistler metodun özel bir sistematiği olduğunu ve bağışıklık sistemini uyaran yedi temel teknikten
oluştuğunu belirtiyor. Amaç, vücudun etrafını saran elektromanyetik alanın dengelenmesi, zihinsel ifadenin tedavi amacıyla
yöneltilmesi ve evrensel yaşam gücünün
dengelenmesi (almak ve vermek). “Terapist
tarafından enerji bedeninin dengelenmesi
basit bir fizik kuralı temelinde gerçekleşir:
Yüksek potansiyel düşük olanı etkiler. Terapist kendi enerjisini kullanmaz, dışarıdan
akan enerjiye kanal olur. Enerji, bedenin kendini iyileştirmesi için gerekli bilgiyi içerir,
yani ihtiyacı olan bölgeye transfer edilir ya da
fazla olduğu yerden uzaklaştırılır. Bu şekilde
terapist, biyoenerjide varolan araçları vücuda
sağlayarak, bağışıklık sisteminin gerektiği şekilde çalışmasını sağlar ve vücut kendi kendini dengeleyerek iyileştirmeye başlar.”
D-Life terapistleri tüm Domancic Metodu terapistlerinin aynı tekniği kullandığını
ve bu sebeple aldıkları sonuçların da aynı
olduğunu söylüyor. Metod, tekniklerin
belli sayıda tekrarını ve kombinasyonlarını
içeren protokoller şeklinde uygulanıyor.
“Belli bir şekilde nefes almak, semboller
kullanmak, meditasyon yapmak, kristal,
pendulum, taş gibi başka tekniklerde kullanılan yardımlar bu yöntemde gerekli değil.
Domancic Metodu 160’ın üzerinde rahatsızlık için oluşturulmuş protokollerin, terapistin ellerini ve gözlerini kullanarak uygulamasıyla gerçekleşiyor. Başka bir deyişle
ellerimiz ve gözlerimiz dışında hiçbir cihaz
kullanmıyoruz. Yardım alanların bu metoda inanmaları ya da inanmamaları da terapinin başarısını ve sonucunu etkilemiyor.”
Metod sadece belli hastalıkların değil,
aklınıza gelebilecek her türlü sağlık sorununda hastalara yardım ve destek amaçlı
kullanılıyor. D-Life’ta grup terapileri uygulanıyor ve terapilere 15 ila 20 kişi katılıyor.
Her seans bir kişi için yaklaşık 10 ila 20 dakika sürüyor. Terapinin etkili olabilmesi
için birbirini takip eden dört gün devam
edilmeli. Katılımcıların kendilerini rahat,
huzurlu ve günlük sıkıntılarından uzak
hissedebileceği bir ortamda müzik eşliğinde yapılan seanslar sırasında hissedilenler
kişiden kişiye farklılık gösteriyor. “Hiçbir
şey hissetmeyen olduğu gibi, çok güçlü etkiler hissedenler de olabilir. Çoğu insanda
gıdıklanma, ısınma, baskı, hatta istem dışı
ağlama ya da gülme gibi rahatlatıcı durumlar görülebilir.”
Mücadele ettikleri
Astım, bronşit, alerji, böbrek ve karaciğer
rahatsızlıkları, diyabet, gastrit, reflü, ülser,
gut, hemoroid, kolesterol, migren, sinüzit,
siyatik, tiroid, varis, omurga sorunları,
psikolojik rahatsızlıklar Domancic
Metodu’nun destek amaçlı kullanıldığı
sayısız hastalıktan sadece birkaçı.
ğ ş
Terapiler birbirini takip eden dört gün
boyunca uygulanıyor ama kişiye ve katılım sebebine göre seans sayısı artabiliyor. Her hafta terapinin yapılacağı gün ve
saatler www.facebook.com/bioterapi ve
www.bioterapi.com adreslerinden duyuruluyor. Online randevu sistemiyle kayıt
mümkün. “Uygun gördüğümüz durumlarda
uzaktan uygulamalar da yapıyoruz. Birebir yapılan uygulamalarla çok benzer bir
ğ
ğ
yönteme ve aynı etkiye sahip. Bu yöntem
herkese uygun. Herhangi bir kısıtlama söz
konusu değil. Kullanılan akıllı bir enerji
olduğu için ilaç kullanan, hatta kemoterapi tedavisi gören birine dahi başarıyla uygulanabiliyor.” Terapi insanlarda olduğu
kadar hayvanlarda da etkili oluyor. Köpekler ve atlar üzerinde yapılan çalışmalardan
oldukça olumlu sonuçlar alınmış. Randevu için, D-Life: 0212 381 3000
Terapistler seans sırasında
elleri ve gözlerinden başka
hiçbir şey kullanmıyor.
ş
ğ
ş ğ
ş
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
ğ
D-Life’ın Domancic Metodu
terapistleri (soldan sağa):
Eralp Caner, Yaprak Yuran
Üner ve Semra İnce.
EKİM 2012 D-LIFE
| 79
focus
Karbon pati izini
azaltmanın yolları
Doğal hayvan bakım ürünleri
kullanarak sevimli dostunuzun
çevreyi korumasına yardım edin.
PINAR DENİZER
ş
ş
ğ
ş
ş
ğ
ğş
80 | D-LIFE EKİM 2012
ı
E
vcil dostlarımız da bizler gibi
birer tüketicidir. Üstelik onlar
ne yedikleri mamanın markasına dikkat edebilir, ne de
içindekiler kısmını okuyabilir. Bu
nedenle hem onlar hem de gezegenimiz için en iyi yiyeceği, yatağı ve
temizlik ürününü seçmek bizim görevimiz.
Yeni Zelandalı iki bilim insanının yaptığı araştırmaya göre, orta
büyüklükte bir köpek bir SUV araç
kadar karbon pati izi bırakıyor. Aynı
araştırmaya göre kediler normal bir
binek otomobil, iki hamster bir plazma televizyon, Japon balığı iki cep
telefonu kadar karbon izi yaratıyor.
Bu da evcil hayvanların tüketim alışkanlıklarının çevre için bir tehdit
oluşturduğunun göstergesi. Ancak
giderek yaygınlaşan çevre dostu, organik, doğal, hatta vegan evcil hayvan ürünleriyle Dünya’nın sağlığını
korumak mümkün.
Doğal mama
Evcil hayvanlarınıza verdiğiniz yiyeceklerde süt ve süt ürünleri, soya,
aşırı işlenmiş gıda ile suni lezzet artırıcı olmamasına dikkat edin. Proseries, Proformance gibi organik ya
da yüzde 100 doğal evcil hayvan mamalarını seçin. Taze et, tavuk yağı ve
tam tahıllar ile sebze, meyve ve bitki
içeren bu tür ürünlerde katkı maddesi, kimyasal ya da GDO’lu ürün,
mısır, buğday, glüten ve soya yok.
Seramik mama kabı
Plastiğin çevreci bir ürün olmadığı
bir gerçek. Bu madde doğada daha
uzun sürede yok olur, daha fazla
bakteri ve mantar oluşumuna yol
açar. Bunun yanı sıra plastik ve
melamin kaplar evcil dostunuzda
alerjik reaksiyonlara neden olabilir.
Ayrıca özellikle çiğnemeyi seven
hayvanların mama kaplarını sık sık
değiştirmek gerekir. Kedi, köpek ya
da kemirgenleriniz için daha dayanıklı olan, temizlemesi kolay ve hijyenik paslanmaz çelik ya da seramik
kapları tercih edin. Hamster, tavşan
gibi kemirgenler için aldığınız sulukların BPA içermeyen plastikten
üretilmiş olmasına özen gösterin.
Parabensiz bakım
Kendi kişisel temizlik malzemelerinde zehirli, kanser gibi hastalıklara yol açan ve doğayı kirleten
kimyasallar olmamasına dikkat ediyorsanız, aynı şeyi evcil hayvanınız
için de yapabilirsiniz. Four Paws Magic Coat, B&B, Earthbath, Vet’s Best,
Petag Mirra Coat ve Green Spot gibi
organik evcil hayvan temizlik ürünleri çoğunlukla doğal bitki özleriyle
hazırlanıyor. Yapay boya ve paraben
içermeyen bu ürünler hayvanların
tüylerini ve derilerini doğal yollarla
korurken doğayı kirletmiyor.
Doğa dostu tuvalet torbası
Çevrenizi temiz tutmaya özen gösteriyorsanız köpeğinizi gezdirmeye
çıktığınızda yanında mutlaka bir
tuvalet poşeti bulundurun. Ancak
plastik poşetlerin doğada yok olmasının en az bin yıl sürdüğünü
aklınızdan çıkarmayın. Bu nedenle
doğada çözünebilir ürünleri tercih edin. Birçok pet shop ile online
alışveriş sitesinde bulabileceğiniz
bu tuvalet toplama poşetleri doğal
hammaddelerden üretiliyor. Örneğin Trixie Organik Köpek Tuvalet
Torbası’nın üretimi mısır koçanı
kırığından elde edilen bir hammaddeden yapılıyor ve poşet kısa sürede
doğada yok oluyor.
Geridönüşümlü kum
Kedi ve bazı kemirgenler için kullanılan kumların çoğu çevre ve hayvanınız için zararlıdır. Bentonitten
üretilen kumlar doğada çözünemez
ve üretimi için yapılan maden çalışmaları erozyona yol açar. Ayrıca kedilerin kendilerini temizlerken bu
taneleri yutması sağlık sorunlarına
yol açar. Silikat kumlar ise kanserojendir. Yine de geridönüştürülmüş
gazete kağıtları, buğday, talaş ya da
parçalanmış mısır koçanından elde
edilmiş çevreci ürünler bulmak zor
değil. Cat Pellet, Breeder Celect, Feline Fresh, Cat’s Best ve Cat&Rina gibi
kedi ve kemirgenler için kullanılabilen bu çevreci kumlar kolayca temizleniyor, koku yapmıyor, doğaya
zarar vermiyor ve geri dönüştürülebiliyor.
Organik yatak
Kedi ve köpek yatağı, uyku battaniyesi ya da minderleri için artık
pek çok seçenek bulabiliyorsunuz.
Ancak çevreci ve sağlıklı seçim yaparken yatağın dış yüzeyinin yüzde
100 organik pamuk ya da kenevirden yapılmış, içinin pet şişelerin
geridönüştürülmesiyle elde edilen
sentetik ya da doğal yünle doldurulmuş olmasına dikkat edin. Ayrıca
evde kullanmadığınız ürünleri de
dostunuzun yatağı olarak dönüştürebilirsiniz.
Sağlıklı oyuncak
Eğlenmek hayvanların da hakkı ve
onlar için çevreci oyuncaklar bulmak artık zor değil. Örneğin, Hayvan
Hakları Federasyonu HAYTAP’ın
geliri kendi çalışmalarında kullanılmak üzere yüzde 100 doğal ve
sertifikalı organik malzemelerden
ürettiği pelüş oyuncaklar köpeğiniz
için eğlenceli olabilir. Ya da karton
oyuncaklarla kedinizin sıkılmasını
önleyebilirsiniz.
Kenevir tasma
Evcil hayvanınız için geridönüştürülmüş lastikten elde edilen, gerçek
deri gibi görünen, suya ve kemirmeye dayanıklı tasmaları ya da kenevirden yapılanları tercih edebilirsiniz.
Pire tasması olarak da parazitleri
uzaklaştırırken doğal kokuları kullanan, geridönüştürülmüş lastikten
ürünleri kullanarak dostunuzu ve
çevreyi koruyabilirsiniz. Örneğin
Royale Dog ve Royale Cat ekolojik
tasmalar hem istenmeyen parazitleri hem de kötü kokuları önler. Doğal bitki yağlarıyla hazırlandığı için
hayvanlara ve doğaya zarar vermez.
Püf
noktası
Pet Burada, Adrese
Mama, Dog and
the City, Pati
Market, Kolay
Mama, Haytap
Shop, Mama Sepeti,
Pet Sipariş, Pati
Market gibi Türkiye
merkezli sitelerin
yanı sıra Newman’s
Own, Simply Fido,
Only Natural Pet
Store, Natural
Woof, My Eco
Pets ve The Green
Hound gibi internet
sitelerinden
çevreci ürünler
bulabilirsiniz.
EKİM 2012 D-LIFE
| 81
focus
Havayı temizleyen
Evinizi renklendiren bazı bitki ve çiçekler
aynı zamanda havayı temizleyerek sağlığınızı
korumanıza yardımcı oluyor. AHU YILDIZ
ş
bitkiler
ş
VERITY WELSTEAD / DORLING KINDERSLEY / GETTY IMAGES TURKEY
N
Kurdele çiçeği
82 | D-LIFE EKİM 2012
ASA’nın 1989’da uzay çalışmaları
kapsamında gerçekleştirdiği bir
araştırma son derece “dünyevi”
sonuçlar doğurdu: Dr. B. C. Wolverton, Anne Johnson ve Keith Bounds’un
yaptığı araştırma uzay istasyonlarında uzun
süreli konaklama durumlarında havanın
nasıl temiz tutulabileceğine odaklanmıştı
ve sonuçta birçok ev bitkisinin kapalı alanlarda havanın temizlenmesine yardımcı olduğu görüldü.
Enerji tasarrufunu hedefleyerek inşa edilen modern yapılarda genellikle ısınma ve
havalandırma sistemleri için enerji kaybını
önleyecek malzemeler kullanılır. Ancak sentetik inşaat malzemeleri bu havasız ortamlarda kirliliğe yol açan maddeler de üretir.
Dolayısıyla ısı kaybından kurtulalım derken
dış dünyayla tüm bağlarını kopararak korunaklı bir ortam haline getirdiğimiz modern
ev ve ofislerimizde Bina Hastalığı Sendromu
dahil birçok tehlike bizi bekler. Bitkilerin
fotosentez yoluyla karbon dioksidi oksijene
dönüştürdüğünü biliyoruz.NASA’nın araştırması ise bazı ev bitkilerinin trikloretilen,
benzen ve formaldehid gibi zararlı kimyasalları da temizlediğini ortaya koydu. İki yıl
boyunca 19 farklı ev bitkisine yoğunlaşan
NASA, diğer bitkilere oranla bunların en
önemli avantajlarının, orijinal olarak yoğun
tropikal ağaç örtüleri altında yetiştiklerinden, az ışıkla yaşayabilmeleri olduğunu keşfetti. Anlamı şu: Fotosentez için gerekli gazları emmekte çok daha etkililer. Bu yüzden
de potansiyel zararları olan diğer gazları da
çok daha hızlı emebiliyorlar.
NASA’nın temel eksen olarak belirlediği
sağlığa zararlı üç kimyasaldan formaldehid,
elyaf levha ve köpük izolasyon gibi birçok
inşaat malzemesi ve deterjanda kullanılıyor.
Benzen yağlarda ve boyalarda; trikloretilen
ise boya, tutkal ve cilalarda bulunuyor.
ş
ş
ş
ş
İ
n
r
ğ
HANGİSİ, NE YAPAR?
Peki, ama bu bitkiler hangileri? Aslında listeye göz attığınızda göreceksiniz ki çiçek yetiştirmeye biraz meraklıysanız onları zaten
evinizden eksik etmiyorsunuz. Püf noktasını
da biz ekleyelim: Evinize her 10 metrekarede
bir bu bitkileri yerleştirirseniz faydalarından
etkin biçimde yararlanabilirsiniz.
Barış çiçeği: Mürekkep ve boyalarda bulunan trikloretilen ve tütün dumanındaki
benzeni havada filtreler. Parlak yaprakları,
beyaz zarif çiçekleri vardır. Hassas bir bitkidir. Öğle vakti direkt güneş ışığına maruz
kalması önerilmez. Aydınlık ve biraz güneşli mekanlarda daha güzel yetişir. Aşırı
ya da az sulanması bitkiyi güçsüzleştirir.
Toprağı hafif nemli olmalıdır.
Benjamin: Benjamin kauçuğu formaldeş
ş
hidi filtreler. Aydınlık ve az güneşli, ama
mutlaka havadar bir ortam ister. Suyu iyi
süzdüren ve kaliteli bahçe toprağında yetişir. Toprak biraz kuruduğunda sulanmalıdır. Mekan değiştirdiğinde yaprak dökebilir.
Paşa kılıcı: Kağıt ürünlerindeki formal-
ş
İ
ş
Kurdele çiçeği: Kontrplak ve suntalardaki formaldehidi süzer. Bakımı ve yetiştirilmesi en kolay iç mekan bitkilerinden
biridir. Susuzluğa dayanır, aşırı güneşe de
güneşsizliğe de uyum sağlar. Toprağı biraz
kuruduğunda sulanmalıdır.
Pothos sarmaşığı: Köpük izolasyonlar-
ğ
ş
ğ
daki formaldehidin süzülmesini sağlar. Bakımı çok kolaydır. Uzun süre susuz kalabilir, aydınlık olmayan ortamlara tahammül
edebilir. Ama ne kadar iyi ışık alırsa yaprakları o kadar canlı ve güzel olur. Fazla gölge de, aşırı güneş de sevmez. Toprak biraz
kurudukça sulanabilir. Nemli havayı sever.
Havadaki formaldehid maddesini emer.
İngiliz sarmaşığı: Havadaki zehirli gazları emmekte mucizeler yaratır. Plastiklerdeki benzen ile ksilen, formaldehid ve
tolueni filtreler. Sıcağa, soğuğa, susuzluğa
Paşa kılıcı
Bambu palmiyesi:
Özellikle halı ve kilimlerde bulunan formaldehid
toksinini yok eder. Güneş
almayan mekanlara uygundur. Kuru havadan, yakıcı
güneşten ve susuzluktan hoşlanmaz.
Bakımı hassasiyet
ister. Öğle güneşine
maruz kalmaması
tavsiye edilir. Benzen, formaldehid ve
trikloretilen maddelerinin üçünü de
havada filtreler.
Çin
herdemyeşili
Jerbera: Kauçuk
ürünlerindeki bezeni filtreler. Aydınlık
ve güneş alan yerleri sever. Bu yüzden
gölge
alanlardan
uzak tutulmalıdır.
Benjamin
Organik
madde
açısından zengin,
gevşek yapılı ve geçirgen toprakları sever.
Yazın sıcak havalarda bol bol sulanması gerekir. Ancak çiçeklerinin üzerine su gelmemesine dikkat edilmelidir.
Devetabanı çeşitleri: Bu nostaljik
ev bitkisi sadece ortamı güzelleştirmekle
kalmaz, havayı filtreler ve zehirli pek çok
gazdan, özellikle mobilyalardaki formaldehidden arındırır. Az güneşli, aydınlık, sıcak
ve çok nemli mekanlarda yaşamaya bayılır. Ancak olumsuz şartlara da uzun süre
dayanır. Özellikle direkt musluk suyuyla
sulamamaya dikkat edin. Dinlendirilmiş
ve tortusu çökmüş suyu tercih edin. Yazın
toprak ıslaklığını yitirince, kışın nemi azalınca sulayın. Tahammül edemediği tek şey
nemsizliktir.
Çin herdemyeşili: Deterjanlarda bulunan benzeni filtreler. Sıcak ya da ılıman,
nemli ortamları sever. Kışın sulama miktarı azaltılsa da yazın susuz bırakılmamalıdır.
Direkt güneş ışığından ziyade biraz gölgeyi
tercih eder. Yaprakları ara sıra nemlendirilmelidir.
Jerbera
Dracaena
Janet Craig Dracaena, Warneck
Dracaena ve Kırmızı Dracaena:
Bu Dracaena çeşitlerinin üçü de ofis ve iç
mekanlarda sıkça kullanılır. Üçü de havayı
temizleme özelliğine sahiptir. Tutkal gibi
yapıştırıcılarda ve cilalarda bulunan trikloretilen ile petrol ürünlerindeki ve sentetik
fiberlerdeki benzeni filtrelerler. Direkt güneş ışığından hoşlanmazlar ama aydınlık
bir ortam isterler. Nemli havayı severler
ama arada sırada yapraklarını ıslatmanız
da yeterli olabilir. Toprağı kurudukça sulanmalıdır. Yapraklarının temizlenmesi
önemli bir ayrıntıdır. Yoksa fotosentez oranı düşer. Haftada birkaç kez yaprakların
temizlenmesi ya da yıkanması ihmal edilmemelidir.
EKİM 2012 D-LIFE
| 83
MATTHEW WARD / DORLING KINDERSLEY / GETTY IMAGES TURKEY (ÇİN HERDEMYEŞİLİ)
dehidi filtreler. Güneş ışığını direkt almaktan hoşlanır ama fazla aydınlık olmayan
mekanlarda bile büyüyebilir. Işıksız ortamlara ve susuzluğa dayanıklı olsa da bu durumda gerektiği gibi fotosentez yapamaz.
Toprağı biraz kuruyunca ve kışın çok daha
az sulanması önerilir. Geceleri oksijen açığa
çıkardığından özellikle havalandırma sorunu olan mekanlarda rahatça kullanılabilir.
dayanıklıdır. Toprağı kurudukça sulanır. Bu bitkinin
oldukça istilacı bir doğası
vardır. Zaman zaman budanması gerekir.
Esneklik
çalışmalarının önemi
Her ekleme özgü ayrı stil ve açılarda yapılması gereken esneme egzersizlerine
bir uzmanın eşlik etmesi beden sağlığı açısından olmazsa olmaz bir kuraldır.
GÖKHAN BİLGİÇ / D-GYM
E
sneklik tanım olarak eklemin, kas
ve tendonların hareket alanının tamamını kullanabilme kapasitesidir.
Latincede “eğilmek” anlamına gelen
sözcükten ileri gelir. Esneklik planlı, tasarlanmış ve belirli bir süre içinde hem eklemin hem de destekleyen unsurların (kas,
tendon) hareket kabiliyetini artırmaya
yönelik reçetelendirilmiş hareketleridir.
Esnekliğin birçok faydasının bilimsel araştırmalarla ortaya konması sonucu ACSM
(American College of Sports Medicine)
esneklik kavramını ilk defa 1998 yılında
tavsiyeleri arasına yerleştirdi. Esneklik her
ekleme özgü ayrı bir stile ve değişik açılara
sahiptir. Örneğin omuz eklemi esnek olan
bir kişinin kalça eklemi kısıtlı olabilir. Dolayısıyla ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus
hamilelikte relaksin ve progesteron hormonlarına bağlı olarak eklemlerde oluşan
aşırı esneklik sonucu aşırı zorlamalardır.
Bu durum eklemlere zarar verebilir.
Esneklikte dört temel kural vardır: Frekans (gün/hafta 2-3), süre (10-30 saniye), şiddet (overstretch-ağrı hissetmeden) ve çeşit
(statik stretching-dinamik stretching-PNF).
ESNEKLİK ÇEŞİTLERİ
Statik Esneklik: Kasın sabit bir noktada
kalması ve o şekilde hafif gergin ama ağrı-
sız olarak belli bir süre bekletilmesidir. Uzman yardımı olmadan yapılması en kolay
tekniktir.
Dinamik Esneklik: Vücudun hareketli
bir akış halinde yaptığı esneklik türüdür.
PNF: En fazla esneklik verimliliği sağlayan çalışmadır. Partner ile yapılır. Daha
fazla zamana ihtiyaç duyulur. Ayrıca daha
fazla kas ağrısı yaratır. Bir uzman yardımına ihtiyaç vardır.
Aşırı Gerim (Overstretch) nedir? Bu konudaki en önemli kural, hiçbir zaman kası
aşırı esnetmemektir. Stretching yapan kişi
her zaman rahat olmalıdır ve yüz ifadesinde ağrı eşiği takip edilmelidir. Aşırı esnetilen kas, esnekliği artması yerine kopmamak için kasılmaya geçer ve esnetmeye izin
vermez. Overstretch denilen bu olgu kas
grubunda mikro travma yaratır. Sonuç olarak esnekliğin artması hedeflenirken aşırı
esneme sonucu tam tersi bir sonuç elde
edilir. Esneklik sırasında duyulan ağrı bu
olumsuz gelişmenin işaretidir. Laktik asitin antrenman sonrası yaşanan “gecikmiş
kas ağrısı” (DOMS-delayed onset muscles
soreness) ile hiçbir ilişkisi yoktur. Egzersiz
sonrası kastaki laktik asit streching yapılsın veya yapılmasın zaten uzaklaşır.
Sağlık için egzersizde yapılan esneklik
çalışması bel sağlığına ve diğer omurga
ağrılarına karşı koruma, hareketlerin daha
estetik sergilenmesi, kassal ve kas kramplarına yönelik rahatlama, zihinsel gerginliği
rahatlatma, daha iyi postür, kendine güven,
simetride gelişme, sakatlanmaktan korunma, rehabilitasyon ve ağrı tedavisi sağlar.
D-GYM: 0212 346 35 45 / 346 30 46
www.dgym.com.tr
84 | D-LIFE EKİM 2012

Benzer belgeler