geniş grup kimliği ve barış sağlama üzerine bazı düşünceler

Transkript

geniş grup kimliği ve barış sağlama üzerine bazı düşünceler
GENİŞ GRUP KİMLİĞİ VE BARIŞ SAĞLAMA
ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
Vamık VOLKAN
.
Geniş Grup Kimliği ve
Barış Sağlama Üzerine
Bazı Düşünceler*
Vamık VOLKAN, DLFAPA, FACPsa
Prof. Dr., Virginia Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi, Amerikan Psikiyatri Cemiyeti Üyesi,
Amerikan Psikanaliz Cemiyeti Üyesi.
Özet: Türkiye’de başlıca iki geniş grup kimliği krizi mevcuttur. İlk kimlik meselesi son birkaç onyıldır modern Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk ve takipçilerinin algıladığı ve geliştirdiği ‘Türklük’ kavramını değiştirmeye yeltenen ve
içine dini unsurlar sokmaya zorlayan bir düşünceye karşılık gelmektedir. İkinci
geniş grup kimliği meselesi ise etnik olandır. 1984’ten beri PKK’nın terörist eylemleri ve karşılığında Türk hükümetinin askeri operasyonları ile on binlerce Türk
vatandaşı, Türkler ve Kürtler, hayatını kaybetmektedir. Şu an Türkiye’de birçoğu
barışçıl vatandaşlar olan milyonlarca Kürt, hayatlarının her günü etnik kimliklerinin farkındalığını yaşamaktadırlar. Etnik Türkler ise tekrarlayan trajik olaylar
nedeniyle ve ülkede ‘Kürt sorunu’ olarak bilinen etnik meseleye her gün maruz
kaldıklarından, etnik kimliklerinin farkındalığını her gün yaşamaktadır.
Ben bu makalede Türkiye’deki geniş kimlik meselelerine odaklanmayacağım.
Bunun yerine ‘geniş grup kimliği’ psikolojisini, onun paylaşılan narsisizmini, yarattığı ‘psikolojik sınır’ı, ‘öteki’ ile ilişkili ağır travmalara etkisini, ulusal ve uluslararası meselelerdeki rolünü ve karşıt grupların barış içinde yaşamasına engel teşkil
etmesini ele alacağım. Bu ele alışın Türk sorunlarıyla baş etmede işe yarar olacağını
umuyorum.
Geniş grup kimliğini, çoğunluğu birbirini hiç görmeyecek ve hiç tanımayacak
olsa bile geniş grup kimliğinin aynılık hissini paylaşan onbinlerce ya da milyonlarca
insan için kullanıyorum. Bir geniş grup kimliği; ortak başlangıç mitleri ve gerçeklerinin, tarihi devamlılıkların, coğrafik gerçeklerin ve paylaşılan diğer dille ilişkili,
toplumsal, dini, kültürel ve politik faktörlerin sonucu olarak oluşur. Günlük yaşantıda bizler, ortak yönümüzü belirtmek için‘ biz Bedeviyiz, biz Litvanyalı Yahudileriz, biz Kürtüz, biz Slavız, biz Sünni Müslümanlarız, biz Taliban Kardeşleriz,
biz Komünistiz’ gibi kimlikleri kullanarak sözler sarf ediyoruz. Yine de bu özetteki
*
Çeviren: Dr. Bilge Bilgin, Arş. Gör. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
9
Vamık VOLKAN
basit geniş grup kimliği tanımı, konunun politik, ekonomik, yasal ve askeri girişimleri geliştirmek üzerindeki gücünü ve bu girişimler karşı anlamsız dirençler
oluşturmakta etkisini anlatmak için yeterli değildir.
Anahtar Kelimeler: Geniş grup kimliği belirleyicileri, yalancıtür kavramı, yas
tutamama, kuşaktan kuşağa aktarım, depolama, seçilmiş zafer, seçilmiş travma,
haklılık ideolojisi, zaman çökmesi, Ağaç Modeli.
Abstract: There are two major large-group identity crises in Turkey. The first
identity issue refers to the attempts during the last few decades to change symbols
of “Turkishness” as they had been perceived and evolved by the founder of modern
Turkey Kemal Atatürk and his followers and to force religious amplifiers into it.
The second large-group identity problem is an ethnic one. Tens of thousands of
Turkish citizens, Turks and Kurds, have died following the terrorist actions of the
Kurdistan Workers’ Party (Partiya Karkerên Kurdistan or PKK) since 1984 and
the Turkish governments’ military response to it. Now millions of Kurds in Turkey,
many of them peaceful citizens, have no choice but be aware of their ethnic identity as Kurds every day of their lives. Ethnic Turks, too, due to repeated tragic
events, are also exposed daily to what has become known as the “Kurdish question”
in the country and therefore are also aware of ethnic issues on a daily basis.
In this paper I do not focus on Turkish large-group identity issues. Instead, I
examine the psychology of “large-group identity,” its absorbing shared narcissism,
its creating a “psychological border,” its relationship to massive traumas at the
hand of the “other,” its role in national or international affairs, and its raising substantial barriers to peaceful co-existence between opposing groups. I hope that
such an examination may be useful for those dealing with the Turkish problems.
I use the term “large group” to refer to tens of thousands or millions of people,
most of whom will never know or see each other, and who share a feeling of sameness, a large-group identity. A large-group identity is the end-result of myths and
realities of common beginnings, historical continuities, geographical realities, and
other shared linguistic, societal, religious, cultural and political factors. In our
daily lives we articulate such identities in terms of commonality such as “we are
Bedouins; we are Lithuanian Jews, we are Kurdish; we are Slav; we are Sunni Muslims; we are Taliban brothers; we are communist.” Yet, a simple definition of this
abstract concept is not sufficient to explain the power it has to influence political,
economic, legal, and military initiatives and to induce seemingly irrational resistances to change such initiatives.
Key Words: large-group markers, pseudo species, inability to mourn, transgenerational transmission, depositing, chosen glory, chosen trauma, entitlement ideoplogy, time collapse.
10
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
Filistinlilerin Taşları: Geniş grup kimliğinin ‘keşfi’
1932 yılında Kıbrıs’ta doğduğumda bu Akdeniz adası İngiliz Kolonisiydi. Onlu
yaşlarımdan önce ailem başkent Lefkoşa’da Türkler ve Rumların yaşadığı bölgelerin
tam bitiştiği yerde yaşardı. Evimizin yanında Rum bir aile oturuyordu. Benden
biraz küçük bir kız çocukları vardı. Evlerimizin bahçesi çamurdan yapılmış briketlerle ayrılıyordu. Büyüyüp boyum uzadıkça onu yan bahçeden görebiliyordum.
İlk defa nerede tanıştığımızı hatırlamıyorum; fakat evlerimizin önünde karşılaşırdık. Caddedeki arabaları ve bisikletleri işaret ederek Türkçelerini ona söylerdim.
O da bana Yunancalarını söylerdi. Kısa bir süre sonra ergenliğe ulaştığımızda Kıbrıs’taki Türk ve Yunan geniş grubu arasında yapılacak evlilikleri ensest gibi şiddetle
yasaklayan kültürel kalıplar gibi nedenlerle bizim buluşmamız sona erdi. Çocukluğumda bunu fark etmemiştim; ancak somut şekilde geniş grup kimliğinin insanları nasıl ayırdığını tecrübe etmiştim.
Çocukluk yıllarımda beni geniş grup kimliğinin insanlar ve toplumlar üzerindeki etkisine maruz bırakan başka olaylar da vardı. Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı
Rumların her ikisi de, benim çocuk aklımın tam olarak anlayamayacağı, adanın
sınırları dışından gelen tehlikeye engel olma konusuyla takıntılı bir şekilde uğraşıyorlardı. Nazilerin 1941 yılında bir başka Akdeniz adası olan Girit adasına hava istilasından sonra, bir sonraki saldırı hedefi Kıbrıs’tan başkası değildi. Bahçemize
sığınaklar kazdık, bazı durumlarda orada kalabilmek için. Bazen yağmurlu gecelerde, gecenin ortasında siren sesleriyle uyandırılırdık. Yiyecek sınırlıydı, bayat ve
lezzetsiz ekmekleri yemeye zorlanırdık, bize gaz maskesi takmayı öğretmişlerdi.
Sokaklarda yürüyen başları sarıklı, uzun sakallı Hintli askerleri dikkatimi çekerdi.
Okulun bahçesinde diğer çocuklarla oynarken bir İtalyan savaş uçağının vuruşuna
tanık oldum. Denilebilirdi ki çocukluğum Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Runların
İngiliz hâkimiyeti altında Alman ve İtalyanların dış düşman olduğu bir ortamda
geçti. Nazi Almanlarının Yahudileri öldürdüğünü duydum; ancak hiçbir Yahudiyle
karşılaşmamıştım. Özetle, onlu yaşlarımdan önce bazıları çok korkunç olan olaylara maruz kaldım ve bunlar yukarıda bahsettiğim geniş grup kimliğiyle ilişkiliydi.
Eminim çocukluğumda yaşadıklarım, bir psikanalist olarak 35 yıldır dünyadaki
‘öteki’lerin neden olduğu travmatik olaylarla ilişkili, barış içinde yaşamak üzere
gayri resmi toplantılarda düşman grupları bir araya getirdiğim projeleri gerçekleştirmemde önemli rol oynamıştır.1 .1984’te Amerikan Psikiyatri Derneği’nin sponsorluğunda yapılan, itibarlı İsrailli, Filistinli ve Mısırlı kişileri bir araya getiren
interdisipliner Amerikan takımının başkanı oldum. O sene İsviçre’de toplandığımızda, geniş grup kimliğinin uluslararası ilişkilerdeki merkezi rolünü tamamen
1
Volkan, Vamık (1988), The Need to Have Enemies and Allies: From Clinical Practice to International Relationships.
Northvale, NJ: Jason Aronson; Volkan, Vamık (1997), Volkan, V. D. 1997. Bloodlines: From Ethnic Pride to Ethnic Terrorism. New York: Farrar, Straus and Giroux; Volkan, Vamık (2004), Volkan, V. D. 2004. Blind Trust: Large Groups and
Their Leaders in Times of Crises and Terror. Charlottesville, VA: Pitchstone Publishing; Volkan, Vamık (2006a), Volkan, V.
D. 2006a. Killing in the Name of Identity: A Study of Bloody Conflicts. Charlottesville, VA: Pitchstone Publishing.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
11
Vamık VOLKAN
anladım. Bu toplantının ilk gününde, küçük bir grupta sağ tarafında Gazze’den
gelen Filistinli bir psikiyatristin oturduğu, iyi tanınan emekli bir asker olan General
Shlomo Gazit’in solunda oturuyordum. Bir anda Filistinli psikiyatrist Gazze Şeridi
için ilk kez görevlendirilen İsrailli generale dönüp şöyle dedi: “Siz, Araplarla ilişkilerde adil olan Gazze’den sorumlu ilk ve son İsrailli generalsiniz. Ben İsrail ablukası altında yaşamayı bir parça bile sevmiyorum. Bir insan olarak, size saygı
duyuyorum. Sizin görev süreniz dolduktan sonra yeni İsrailli komutanlardan hiç
biri bize sizin davrandığınız gibi adil davranmadı.” Filistinli konuştukça duygulandı. Sağ elini pantolonun cebine soktu. Ben kumaşın altından parmağının telaşlı
hareketini görebiliyordum. O anda ben şiddetle Gazze ablukasının başındaki ilk
komutan olan İsrailli generalin yanında oturmanın Filistinli’de, biz psikanalistlerin
‘kastrasyon kaygısı’ olarak nitelendirdiğimiz şeyi tetiklediğini ve kastre olmadığından emin olmak için cinsel organına dokunduğunu düşündüm. Ancak; Filistinli
doktor neredeyse bağırıyordu ve şu sözleri sarfetti: “Ben buna sahip olduğum sürece, siz benim Filistinli kimliğimi benden alamayacaksınız.” O anda bahsettiği
şeyin pantolonunun cebindeki bir şey olduğu belliydi; ancak benim bu nesnenin
ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu.
Daha sonra tüm hikâyeyi öğrendim: Bahsettiği şey üzerinde Filistin bayrağı
renklerinin boyalı olduğu bir küçük taş parçasıymış. Filistinli psikiyatrist bunu
bana hiç direk olarak göstermediği halde, bana onu tarif etti ve Gazze’deki birçok
Filistinli’nin böyle bir taşa sahip olduğunu söyledi. Onun için çok anlam taşıyordu
ve onun güvenliğini hissettiriyordu. Bu taşı yanında tutmak ona diğer Filistinlilerle
bir olduğu hissini somut olarak hissettiriyordu. Politik kargaşa ve paylaşılan aşağılanma sırasında, bu küçük boyalı taşlar Filistinlilerin sembolik olarak etnik kimliklerinin dışlaştırılan özelliklerini depolayan bir paylaşılmış rezervuar halini
almıştı. Bu rezervuarlarla İsrailliler görmeden güvenli ve gizli şekilde etnik kimlik
hislerini saklayabilmişler. Benim geniş grup kimliği olgusunu psikolojik açıdan
incelememi ve bunun nasıl geniş gruplar arasında temel bir unsur olduğu konusuna dikkatimi yönlendiren olay bu Filistinli psikiyatrist ile emekli İsrailli general
arasındaki bu etkileşim oldu. Savaşlar, savaş benzeri durumlar, terör, diplomatik
çabalar, paylaşılan yas, ve paylaşılan kayıplar ve kazançlar hep geniş grup kimliği
adı altında ortaya çıkar. Bu psikolojik köken; politik, ekonomik, yasal, tarihi ve
etik gerçek dünya sorunlarının arkasına saklanmaya çalışsa da geçerlidir.
Birey Kimliği
Sigmund Freud ve ilk psikanalistler ‘kimlik’ kavramına nadiren değinmişlerdir.
Psikanalitik ‘kimlik’ kavramını geliştiren esas olarak Erik Erikson olmuştur. Birey
üzerinden ‘kimlik’ kavramını “bir kişideki kalıcı aynılık... [ve] bir kişinin diğerleri
ile ilişkideki paylaşımındaki devamlılık” olarak tarif etmiştir.2 Günlük yaşantıda,
2
12
Freud, Sigmund (1921), Group psychology and the analysis of the ego. Standard Edition, 18:63-143. London: Hogarth
Press, s. 57.
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
yetişkinler sosyal ya da profesyonel statüyle ilişkili olarak kimliklerinin çok sayıda
tavır ve davranışını gösterirler; bir kişi aynı anda anne, baba, doktor, marangoz ya
da sportif ya da yaratıcı aktivitelerden hoşlanan biri gibi davranabilir. Bu taraflar
kabaca Erikson’un tanımına uymaktadır; ancak bir kişinin sürdürülen aynılığının
içsel duyusunu tam olarak yansıtmamaktadır. Bir kişinin sosyal ya da kariyer kimliği tehdit altındaysa, kişi kaygıya kapılabilir ya da kapılmayabilir. Bazı durumlarda
bu kaygı şiddetli olabilir; ama öte yandan örneğin meslek ya da bir spor kulübü
üyeliğini değiştirmeye benzemeksizin ciddi psikolojik problemlere neden olabilir.
Diğer taraftan, aniden kontrolünü yitirip gerçeği değerlendirmesi bozulan bir yetişkini ele alalım. Böyle bir kişinin özgün kişiliği parçalara bölünür ve kişi dehşete
kapılıp bir yıldızın patlayıp milyonlarca parçaya bölünmesi gibi bir his deneyimleyebilir.3 Bu kişinin deneyimi kişinin kaybetmekten korktuğu çekirdek kimliğini
tarif etmeye yardımcı olur ve onu diğer hafif sosyal ya da profesyonel kimliklerden
ayırır. Kişi kendini koruyamadığında ve kendi çekirdek kimliğini kaybettiğini gördüğü zamanlarda bu psikolojik ölüm gibi bir his yaratır. Erikson’un kimlik hakkında kişideki içsel kalıcı aynılık derken çekirdek kimlikten söz ettiğine
inanıyorum.
Son birkaç on yıldır yeni doğanın bilimsel gözlemleri, çocuk-anne/bakımveren
ilişkilerinin çocuğun zihnindeki rolünü açıklamıştır4 ve bize yeni doğan beyninin
birkaç onyıl önce düşündüğümüzden çok daha aktif olduğunu göstermiştir. Robert
Emde5 yeni doğan zihninin evrimi üzerine yaptığı araştırmada ‘biz-lik’ ve grupilişkili davranış için var olan bir potansiyel olduğunu öne sürmektedir. Paul Bloom6
bizim erken çocukluktan itibaren neden ve neyi sevdiğimizi ve nasıl kendi cinsimize meyilli olduğumuzu ifade etmiştir. Daha 3 aylık bir bebeğin kendi ırkından
birinin yüzünü daha çekici bulduğunu ve küçük çocukların kendi grubundan yetişkin insanlarla aynı renkte ve stilde giyinmeye çalıştığını hatırlatmıştır. Ancak
bir yeni doğanın çevresi ebeveynleri, kardeşleri, akrabaları, ve diğer bakım verenlerden oluştuğundan ‘biz-lik’ kapsamı geniş grup kimliğinin çok belirgin bir boyutunu içermemektedir. Bir yenidoğan ve çok küçük bir çocuk, Erik Erikson’un7
tabiriyle kabile kültürüne bağlanana, milliyetçilik, etnik, dini ya da politik bir
ideolojiye ilişkilenene kadar bir ‘genellemeci’dir, bunun ardından öznel olarak bir
geniş gruba aidiyet deneyimi oluşur.
3
Glass, J. (1989). Private Terror/Public Life: Psychosis and Politics of Community. Ithaca, NY: Cornell University Press; Volkan,
Vamık (1995) Volkan, V. D. 1995. The Infantile Psychotic Self: Understanding and Treating Schizophrenics and Other
Difficult Patients. Northvale, NJ: Jason Aronson.
4
Fonagy, P (2001) Attachment Theory and Psychoanalysis. New York: Other Press; Fonagy, P. and Target, M. (1997) Attachment and reflective functions: Their role in self-organization. Developmental Psychopathology, 9:679-700; Lehtonen, J.
(2003) The dream between neuroscience and psychoanalysis: Has feeding an infant impact on brain function and the capacity to create dream images in infants? Psychoanalysis in Europe, 57:175-182.
5
Emde, Robert. (1991). Positive emotions for psychoanalytic theory: Suprises from infancy research and new directions.
Journal of the American Psychoanalytic Association (Supplement), 39:5-44.
6
Bloom, Paul. (2010). How Pleasure Works: The New Science of Why We Like What We Like. New York: W. W. Norton
7
Erikson, Erik. (1966). Ontogeny of ritualization. In Psychoanalysis: A General Psychology, eds. R. M. Lowenstein, L. M.
Newman, M. Schur, and A. J. Solnit, pp. 601-621. New York: International Universities Press.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
13
Vamık VOLKAN
‘Genellemeci’ olmaktan geniş grup kimliği geliştirmeye
Yeni doğanın üstesinden gelmesi gereken birçok işten birisi de kendisini psikolojik olarak bakım verenden ayırması ve diğerleriyle arasındaki farkı duyumsamasıdır. Diğer bir görevi ise kendisini memnun eden annesi (ya da bakım vereni)
ile kendisine engel olan annesinin aynı kişi olduğunu ve takiben sevilen ve geri
çevrilen bebeğin de tek bir kişi olduğunu fark etmektir. Yeni doğan karşıtlıkları
onarmayı başarmalı ve kendisini diğerlerinden ayırma kabiliyetini geliştirmelidir.8
Yeni doğanların bilimsel incelemelerinin öncülerinden biri olan Daniel Stern9,
bize yeni doğanların günde dört ila altı kez beslendiğini hatırlatmaktadır. Her beslenme deneyimi farklı derecelerde mutluluk yaratır. Çocuk büyüdükçe, bir anlamda, bu değişik deneyimler ‘iyi’ ve ‘kötü’ olarak kategorize edilir. Sevmek ve
engellemek, aynı zamanda sevilmek ve engellenmek de bu deneyimlerle bağlantılı
görünen kişilerle ilişkilendirilir ve birleştirme fonksiyonu etkin bir şekilde tamamlanana kadar bu kişileri de benzer şekilde ayırır. Çocuğun birleştirmiş olduğu ve
aynı zamanda ayrıştırmış olduğu, öznel olarak duyumsadığı kendiliği, çocuğun
kişisel kimliğidir. Eğer çocuk, biyolojik ya da çevresel etmenler nedeniyle birleştirme işini tam olarak başaramamış ve kendisini psikolojik olarak diğerlerinden
ayıramamışsa, bireyin kimliği, yetişkinlikte, ayrılmış hatta parçalı ve stabil olmayan
şekilde kalır.
Daha önce10 geliştirdiğim bir teoriye göre, çocuklar büyürken, özellikle de en
yoğun şekilde kendi parçalanmış (hala entegre edemediği) yanlarını bir araya getirdikdikleri sırada, benim sabit ve kalıcı dışsallaştırmaları için “paylaşılan rezervuarlar” olarak adlandırdığım çevrelerindeki hedefler yetişkinler tarafından
çocuklara sağlanır. Bu hedefler yetişkinler tarafından desteklenen ve korunan çoğunlukla da cansız nesnelerden oluşmaktadır. Bu kalıcı ve sabit dışsallaştırmalar
çocuğa geri dönmez ve çocuktaki ‘biz-lik’ ve aynı zamanda ‘diğerleri’ kavramını
somut olarak başlatırlar. Bu işlem daha sonra büyüyen çocuğun klan, etniklik,
milliyet ve diğer geniş grup etiketleri gibi kavramların daha sofistike bir biçimde
anlaşılmasıyla birleşir.
Benim teorimin uygulamasını örneklemek için, Kıbrıs’ı düşünelim. Kanlı olayların arkasından 1974’te iki ayrı politik oluşum haline gelen, bu süreye kadar yüzyıllarca Türklerin ve Rumların yan yana yaşadığı bir yerdi Kıbrıs. Rum çiftçiler
çoğunlukla domuz yetiştirirlerdi. Türk çocuklar da Rum çocuklar gibi çiftlik hayvanlarına meraklıdır ve bir Türk çocuğun gidip bir domuz yavrusuna dokunup
sevmek istediğini hayal edin. Türk çocuğun annesi ya da etrafındaki önemli bir
8
Kernberg, Otto. (1976). Object Relations Theory and Clinical Psychoanalysis. New York: Jason Aronson.; Volkan, Vamık.
(1976). Primitive Internalized Object Relations: A Clinical Study of Schizophrenic, Borderline and Narcissistic Patients. New
York: International Universities Press.
9
Stern, Daniel. (1985). The Interpersonal World of the Infant: A View from Psychoanalysis and Developmental Psychology. New
York: Basic Books.
10
Volkan, (1988). A.g.e.
14
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
kişi çocuğun domuz yavrusuyla oynamasına şiddetle karşı çıkar; çünkü Müslüman
Türkler için domuz ‘kirli’dir. Böylelikle Türk çocuk için domuz sadece Rumlara
ait bir şey gibi ve Türkler’in geniş grubuna ait değil şeklinde algılanır. Bundan
sonra Türk çocuk kalıcı şekilde dışlayacağı ya da entegre edemediği ‘kötü’ kendilik
ve nesne imajları için bir rezervuar bulmuş olur. Müslüman Türkler domuz eti yemediğinden, somut olarak domuz imajının içine atılan, dışlanan şeyler tekrar içe
alınmaz.
Çocuk, entegre edemediği ‘kötü’ kendilik ve nesne imajları için uygun bir rezervuar bulduğunda, çocuğun zihninde ‘diğer’ kavramının öncüleri deneysel düzeyde yerleşir. Türk çocuk bu noktada, Rum olmanın ne demek olduğunu tam
olarak anlayamaz. Sofistike düşünceler, algılar ve duygular, ve ‘diğer’iyle ilgili tarihi
imajlar bireyin nesne ilişkileri gerilimine bağlı duygudan kurtulmasına yardımcı
olan ilk düşman sembolü, o farkında olmadan zamanla evrimleşir. Kıbrıs’taki neredeyse tüm Türk çocuklar aynı hedefi kullandığında gerçek dünya problemleri
karmaşıklaştığında, hepsi aynı ‘öteki’ öncüsünü paylaşarak onu ‘düşman’ haline
getirecektir.
Birleştirilmemiş ‘iyi’ kendilik ve diğer imajlar da çocuk büyüdükçe, uygun kalıcı dışlama rezervuarları bulacaktır ve ‘biz-lik’ kavramını temsil edecek ve onun
geniş grubu için önemli kültürel değerler haline gelecektir. Finli çocuklar ‘iyi’ rezervuarı için Fin hamamını kullanırlar. Finli çocuklar büyüdüklerinde, Finli olmakla ilişkili sofistike düşünce ve duygular geliştirebilirler. Daha genel bir şekilde,
dil, müzikler, yemekler, danslar, dini semboller ya da spesifik coğrafik yerler gibi
belli kültürel değerler, kalıcı ‘iyi’ dışlaması için uygun hedefler haline gelir. Belli
tarihi olaylar da uygun dışlama rezervuarına katılarak geniş grubun yatırımını artırabilir. İskoçya’da, on üçüncü yüzyıldan beri geleneksel İskoç kıyafeti giyiliyordu;
ancak on sekizinci yüzyıldan sonra ekose İskoç eteği bir ‘iyi’ rezervuar haline gelmiştir. İngiltere 1746’da Bonnie Prens Charles’ı Culloden Savaşı’nda yenilgiye uğrattığında, İngilizler İskoç eteği giymeyi kanun ile yasaklamışlardır. Otuz altı yıl
sonra bu yasak yürürlükten kaldırılmış ve İskoç eteği İskoçlar’ın askeri kıyafeti haline gelmiştir. IV. George, 1882’de İskoçya’ya resmi ziyaretinde, güçlü İngiltere
sembolüne karşı İskoç ‘biz-liği’ni kıymetlendirmek için İskoç eteğine yatırımı güçlendirmiştir. Hatta birçok İskoç ailesinin kişisel giysilerinde kullandığı kendi ekose
tasarımı bile vardır. İskoç eteğinin giyilmesini engelleme çabaları başarısız olmuştur
ve bu giysi halen İskoçluğu simgelemeye yarayan bir etnik rezervuar olmaya devam
etmektedir.
Bir başka psikanalitik kavram ise çocuklarda geniş grup kimliğinin oluşumunda
rolü iyi bilinen ‘özdeşim’ kavramıdır. Çocuklar gerçeklere, fantezilere, dileklerine
ya da korkutucu görünümlerine göre çevrelerindeki önemli kişiler ve onların psikolojik fonksiyonları ile özdeşim kurarlar. Bu kişiler annelik, babalık, kardeşlik ve
yol göstericilik fonksiyonlarıyla, sorunları ele alışlarındaki psikolojik yönlerle,
inanç sistemleriyle, kültürel değerlere yapılan yatırımla, geniş grup ritüelleriyle içe
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
15
Vamık VOLKAN
alınırlar ve çocuğun küçük ve geniş gruplar ile uyumlu ya da bazen de uyumsuz
şekilde ilişki kurmasında iç dünyalarını genişletmek için kullanılırlar. ‘Özdeşim
kurma’ ve ‘kimlik’ ilişkili kavramlardır; ancak bunlar birbirleri arasında değişebilen
olgular değildir. Erik Erikson’un11 dediği gibi kimlik ancak özdeşim kurma işlemi
tamamlandıktan sonra başlar. Bir çocuk ‘genellemeci’ olmayı bırakıp, kabileye
kabul edilmeye, milliyetçilik, dini ya da politik ideolojiye bağlandığında bir geniş
gruba bağlı olduğu deneyimini öznel olarak hisseder. Bir çocuk Katolik bir ailede
büyürken, farkında olmaksızın ‘genellemeci’ olmayı bırakıp bir Katolik olur. Eğer
Katolik mezhebini içselleştirerek büyüyen çocuk bir Katolik rahip tarafından taciz
edilirse, dini geniş grup kimliği büyük olasılıkla entegre edilmeyecektir.
Kim olduğumuzu oluşturmak, biyolojik ve genetik potansiyelimizin yanı sıra,
çocukluk deneyimlerimizdeki kalıcı dışlaştırmalarımıza, önemli diğer kişilerle ve
onların fonksiyonlarıyla özdeşim kurmamıza, kişisel ve geniş grup kimliklerimizi
geliştirme kabiliyetimize bağlıdır. Çevrede var olan koşullar, çocukların ne tipte
bir geniş gruba ait olmaya uğraştıklarını belirler. Örneğin, Hindistan’ın Haydarabad şehrinde doğan bir çocuk, oradaki yetişkinler kendilerini Müslüman ya da
Hindu gruplarına dâhil olarak tanımladıklarından, geniş grup kimliğini dini/kültürel konularla ilişkili geliştirir.12 Kıbrıslı Türk- Kıbrıslı Rum çatışması sırasında
Kıbrıs’ta doğan bir çocuk geniş grup kimliğini etnik/milliyetçi duygularla tanımlarlar. Bunun nedeni o zaman o bölgede önemli olan şeyin, Rum Ortodoks Hıristiyan ya da Sünni Müslüman olmaktan ziyade Rum ya da Türk olmak olmasıdır.
Etnisiteye karşı dini, milliyetçiliğe karşı ırkçı, ya da bir ideolojiye karşı diğer bir
ideolojiye yapılan yatırım meselelerini anlamak; birey kimliğinin geniş grup kimliğiyle ilişkilendirildiği psikodinamik süreçleri ve geniş grupların etkileşimlerinde
bunu nasıl kullandıklarını anlamak kadar önemli değildir.
Bazı çocukların farklı iki etnik ya da dini gruba ait olan ebeveynleri vardır.
Eğer bu iki geniş grubun uluslararası bir çatışması varsa, o zaman bu gençlerin,
hatta yetişkinliklerinde bile ciddi psikolojik problemleri olabilir. Örneğin ben Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra Gürcistan Cumhuriyeti’nde çalıştığım sırada
Gürcüler ve Kuzey Osetyalılar arasındaki savaşların karışık soydan gelenlerde ne
kadar kafa karışıklığı ve psikolojik rahatsızlığa neden olduğunu fark ettim. Aynısı
Transilvanya’da Romanyalı ve Macar evliliklerinden doğan çocuklarda da bu iki
grup arasında düşmanlık ortaya çıktığı zamanlar için geçerlidir.
Geniş grubun kabilesi, milliyeti, etnik, dini ve diğer unsurları ve geniş grubun
düşman ve müttefikleri ile ilgili fikirler çocukluktan başlar. Bu aynı zamanda bir
politik ideolojik grup üyesi için de geçerlidir. Bu kişinin de çocukluğunda ebeveynleri ya da çocukluğunda etrafındaki insanlar da aynı ideolojiye inananlardır
ve büyürken bu ideolojinin spesifik sembol, inanç ve geniş grupla ilişkili tarihi ha11
Erikson, Erik. (1956). The problem of ego identity. Journal of the American Psychoanalytic Association, 4:56–121.
12
Kakar, S. (1996). The Colors of Violence: Cultural Identities, Religion, and Conflict. Chicago: University of Chicago Press.
16
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
tıraları özümserler. Bir yetişkin olarak bir politik ideolojiye bağlanmakta başka
psikolojik motivasyonlar da vardır. Ergenlik çağında kişinin kendi içinde bir psikobiyolojik gözden geçirme olur. Gençler çocukluklarındaki önemli diğerlerinin
imajlarına yaptıkları yatırımını kaybederler, bu özdeşimleri modifiye edip bazen
güçlendirir bazen ise hiçe sayarlar. Ayrıca bazen akranlarıyla ya da sınırlı çevreden
uzaklaşarak yaşadıkları deneyimlerden edindikleri, yeni özdeşimler eklerler.13 Bu
içsel aktivitelerde gençlerin kalıcı içsel aynılık duyusu gözden geçirilir.
Sağlam bir kimliğin oluşması bu dönemde geniş grup kimliğiyle beraber tamamlanır14 ve çocukların geniş gruba ait olma duygusu onları diğer geniş grup
kimliklerinden farklılaştırmış olur. Ergenlik döneminden sonra, geniş gruba ait
olma, tüm yaşam boyunca devam eder. Sadece nadiren bazı uzun süren zorlayıcı
tarihi olaylar bir grup bireyin yeni bir geniş grup kimliği edinmesine neden olabilir.
Örneğin, belli bir grup güneyli Slav yüzyıllarca süren Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeyken Bosnalı Müslüman haline gelmiştir. Bazen bir kişi özellikle gönüllü
ya da zorunlu göçlerden sonra ya da ideolojik ve politik olarak muhalif olduğundan kendisine sunulan gruba ait olmayı ret ederek ve diğer bir gruba olan aidiyetini
gizleyebilir. Ancak, kendi gözlemime göre, bir kişi ergenlik çağından sonra narsistik
yatırım yaptığı esas geniş grup kimliğini değiştiremez, onu sadece saklayabilir.
“Yalancı Türler” ve Geniş Grup Kimliği Adına Öldürmek
Kasım 2006’da Kuzey Afrika’daki Cape Town Üniversitesi’nde Başpsikopos
Desmond Tutu’nun 75inci doğum günü kutlama ve 10. Yıllık Hakikat ve Barış
Komisyonu’nun toplantısında açılış konuşmasını yapmak üzere onurlandırıldım.
Bu toplantının ardından zamanımın bir kısmını vahşi hayvan ve kuşların korunduğu bir bölge olan Kruger Park’ta geçirdim. Orayı ziyaret eden insanların vahşi
hayvanlardan korunmak için etrafı kapalı yerlerde kaldıklarını gördüm. Bir gün
de bir rehber ve diğer turistlerle beraber dört saatlik bir safari turuyla hayvanları
doğal ortamında gözlemlemek fırsatı buldum. Bize eğer şanslıysak hayvanların alışılmadık aktivitelerine tanık olabileceğimiz söylendi. Şanslı olduğumuz birkaç
durum oldu. Ben hayvan davranışları konusunda uzman değilim; ancak onları izlerken aklıma gelen şeyleri burada paylaşacağım.
Gezi sırasında filler tarafından sahnelenen bir tür ‘ödipal hikaye’ye tanık oldum.
Biz etrafta dolaşırken havada tuhaf bir koku oluştu. Rehber bize kokunun cinsel
olarak uyarılmış genç bir erkek filden geldiğini söyledi, bu testosteronun kokusuymuş. Bu heyecanlı fil, yanında iki tane dişi ve iki tane de yavru fil olan, kendisinden yaşlı fili gördü. Genç erkek fil, bu ‘aile’ toplantısının içine öfkeyle daldı
ve dişi fillerin yavrularını alıp yavaşça uzaklaşmasına neden oldu. İki erkek fil,
genç ve yaşlı olan, birbirlerine vurmaya başladılar. Biz bir süre onları şaşkınlıkla
13
Blos, Peter. (1979). The Adolescent Passage: Developmental Issues, New York, International Universities Press.
14
Bkz:Volkan, (1988). A.g.e.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
17
Vamık VOLKAN
izledik; ancak bu fantastik savaşın sonunu göremeden oradan ayrıldık. Kruger
Park’ta şaşırtıcı başka manzaralara da şahit olduk. Kendilerini korkutan bir gök
gürültüsünün ardından gergedanların bir araya gelip bir göletin etrafında adeta
dans edişi, ‘biz-lik’ kavramının somut bir örneği gibiydi. Bir de yavruları birkaç
gün önce öldürülmüş bir dişi aslanı başka bir dişi aslanın yavrularına şefkat gösterirken gözlemledik. Ayrıca bir ağacın altında ahşaptan bir haç gördük, orada
daha önce bir safari rehberi tuvalet ihtiyacı için durup cipten inmiş ve bir aslan
tarafından yenmiş.
Gün sonunda, onca ilginç manzara ve olaya şahit olduktan sonra kapalı ve güvenli bir yerde otururken, o gün Kruger Park’ta hayvanların ne yaptığı konusundaki gözlemlerimi listelemeye karar verdim. Bunlar yiyecek arama, bir yere sahip
olma, cinsel istek, üreme, yavrularını koruma, sevdiğini kaybetme, grup kurma,
aynı gruptan erkeklerin birbiriyle rekabet etmeleri, agresyon ve itaat sergileme,
korku yaşama, türe özgü savunma, kaçma ya da savaşıp ‘diğer’ini öldürme ve bireysel ve grup olarak hayatta kalmak için uğraşmaydı. Bana aynı türe ait olup kavga
eden o iki filin birbirlerini öldürmeyeceği söylendi. Kruger Park’taki vahşi hayvan
dünyasında genelde öldürülenler öldürenden farklı bir türden; tıpkı cipinden tuvalet ihtiyacı için inen talihsiz rehber ya da grup halinde gezen çok sayıda antilop
gibi. İnsanların ise geniş grup kimliği adı altında tereddüt etmeden kendi türüne
ait bazen binlerce hatta milyonlarca insanı nasıl öldürdüğünün nedenleri araştırılmalıdır. O gece Erik Erikson’un insan türünün kendi arasındaki farklılıklarına
karşılık olarak adlandırdığı yalancıtür kavramını anımsadım. Erikson15 ‘İnsan sanki
zamanın başından beri doğaüstü bir nedenle ayrı türler olarak ayrılmış kabile,
klan, sınıf gibi çeşitli yalancı türler halinde evrimleşir (her ne şekilde bir evrimleşme ve hangi duruma adaptasyon için ise)’ demiştir. Erikson ilkel insanın, çıplaklığına katlanamayıp bunun için bir korunma yolu aradığını ve diğer hayvanların
zırhlarından faydalanarak, onların derilerini, kürklerini, pençelerini giymeye başladıkları kuramını öne sürmüştür. Bu dış kıyafete göre her bir klan, kabile ya da
grup paylaşılan kimlik duygusunu ve aynı zamanda bunun yalnızca bir insan kimliği barındırdığı inancını geliştirmiştir. Erikson’un bu düşüncesini temel alarak,
ben de büyük insan gruplarının ancak farklı türlere ait olduklarını hissederlerse
birbirlerini öldürebileceklerini düşündüm.
Biz Erikson’un bu varsayımına spekülatif olmakla beraber insanoğlunun evrimleşme sürecinde neler olduğuna dair başka bir düşünce daha ekleyebiliriz. Yüzyıllardan beri komşu kabileler doğal sınırlarından ötürü sadece birbirleriyle
etkileşime geçmişlerdir. Komşu gruplar hayatlarını devam ettirebilmek için toprak,
yiyecek, cinsel ihtiyaç ve fiziksel mallar için birbirleriyle yarışmak zorunda kalmışlardır. Sonuçta, bu primitif yarış daha çok psikolojik anlam içermeye başlar. Fiziksel esaslar, gerçek ihtiyaç statülerini korumanın yanı sıra; prestij, onur, güç,
15
18
Erikson, Erik. (1966), Ontogeny of ritualization. In Psychoanalysis: A General Psychology, eds. R. M. Lowenstein, L. M.
Newman, M. Schur, and A. J. Solnit, pp. 601-621. New York: International Universities Press, p. 606.
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
imrenme, öç, coşku, aşağılama, itaat ve kayıp gibi zihinsel anlamlar kazanmıştır.
Ayrıca bunlar yaşam işaretleri olmaktan geniş grup sembolleri, gelenekleri, dinleri
ya da tarihi “anılar”ı gibi bir geniş grubun özsaygısını, narsisizmini ve kimliğini
içeren tarihsel anılar olmaya doğru evirilmiştir.
Erikson’un varsayımları geçmişten kalan doküman ve dil aracılığıyla ‘diğer’ine
yapılan göndermelerle desteklenmektedir. Eski Çinliler, kendilerini insan ve ‘öteki’leri kuei ya da “avlanan ruhlar” olarak görmüşlerdir. Apaçi Kızılderilileri, kendilerini indeh, yani insan, ve ötekileri indiah, düşman16 olarak farz etmişlerdir.
Brezilya yağmur ormanlarından Mundurucular, bazı belli komşuları hariç dünyayı
Mundurucu olanlar, yani insanlar ve Mundurucu olmayanlar, pariwatlar (düşmanlar) olarak ikiye ayırmışlardır. Bir antropolog olan Howard Stein17 bu kalıbın
“bütün kültürlere genelleştirilemeyeceğini, ancak uç noktada ‘insan’ olmayanlara
yönelik duygularda, onların algılanma şeklinde ve onlara karşı eylemlerde evrensel
bir eğilim gösterdiğini” söyler. Yazılı tarihine ulaşabildiğimiz dönemlerde, Erikson’un yalancı türlerini ve bir grubun diğerlerini daha az insan olarak gördüğünü
görebiliyoruz. Orta Çağda, Hıristiyan Avrupalıların Yahudilere, Amerika Birleşik
Devletleri’nde beyaz Amerikalıların Afrikalı Amerikalılara muameleleri, Nazilerin
davranışları, daha da yakın tarihten eski Yugoslavya, Rwanda ve sayısız birçok yerdeki olaylar, geniş grupların birbirlerini gayri insanileştirme örnekleridir.
‘Çadır’ Metaforu
Tarihi, sosyolojik, antropolojik, ve filozofik literatürlerde; kabileleri, etnik, ulusal veya politik geniş grupları tarif eden birçok fenomen bulunabilir. Sıklıkla geniş
grup başlığı o disiplinin çalıştığı varlık ve amaca göre değişir. Binler hatta milyonlarca bireyin paylaştığı kimlik belirleyicileri; tarihsel akış, devrimler, ekonomik
durumlar, göçler, yaptıkları işler, liderlerin kişilik özellikleri ve başka sebeplerle
değişebilir. Örneğin, 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde modern Türkiye’nin batılılaşma ve modernizasyonunda fes uzun süre sembol olmaktan çıkmıştır.
Ancak günümüzde Türkiye’de dini semboller milli olanları gölgede bırakmaya başlamıştır. Ben bir psikanalist olarak bizlerin yüzeysel geniş grup kimliği tanımlarıyla
uğraşmak yerine geniş grupların içinde ve diğer gruplarla olan ilişkilerinde gerçekleşen psikodinamik süreçlerle daha derinlemesine ilgilenmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Grup liderini temsil eden bahar direğinin etrafında sıralanmış insanları seyrettiğimi hayal ederek, geniş grupların klasik Freudyen kuramını18 (1921) düşünmeye
16
Boyer, L.B. (1986). One man’s need to have enemies: A psychoanalytic perspective. Journal of Psychoanalytic Anthropology,
9:101-120.
17
Stein, Howard (1990), The international and group milieu of ethnicity: identifying generic group dynamic issues. Canadian
Review of Studies in Nationalism, 17:107-130, s.118.
18
Freud, (1921), a.g.e.s.18:63-143
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
19
Vamık VOLKAN
başladım.19 Gruptaki kişiler direk/lider etrafında tıpkı dans edercesine birbirleri
ile özdeşim kurarak liderlerini idealize edip desteklerler. Direğin üstüne gerilmiş
çadır bezinin on binlerce hatta milyonlarca insanı topladığını ve sanki dev bir çadır
oluşturduklarını hayal ederek bu metaforu genişlettim. Bu metaforda özellikle de
başka bir çadırdaki insanlarla yaşanan bir zıtlaşma olduğunda, insanlar hala lideri
desteklerler; ancak bunun altında yatan esas amaç çadırı gergin, sağlam, korunaklı
halde tutabilmektir. Bu çadırın kumaş görünümü geniş grubun kimliğinin ve sınırlarının simgesidir. Ben böylesi grupların kendilerine giderek narsistik bir yatırım
yaptıklarını, liderin etrafında toplanmanın bu yatırıma hizmet ettiğini düşünüyorum.
Metaforik dev çadır altında yaşayan insanlar, kendi kişisel giysilerinde ait oldukları sosyal ya da politik alt grupların sembollerinin yanı sıra bazı durumlarda
altında yaşadıkları çadır kumaşının motiflerinden de ikinci bir giysi olarak yararlanırlar. Barış dönemlerinde insanlar dikkatlerini ailelerine, komşularına, okullarına, kişisel sportif, sosyal kulüp ve faaliyetlerine, facebook sayfalarına
yönlendirirler. Ancak bu geniş grup, ‘öteki’leri olarak nitelendirilen bir başka grup
tarafından aşağılanır ve tehdit edilirse, saldırıya uğrayan topluluk dikkatlerini rutin
uğraşlarından çekip, çadırlarını onarmaya, korumaya, onun devamını sağlamaya
yönelik ciddi bir uğraş vermeye odaklanır. Geniş grup kimliği altında aşağılayan,
inciten ve öldüren saldırganlar da kendi çadır metaforlarında yaşayıp, o simgesel
motifleri giyerler. İki taraftan da küçük muhalif gruplar, bu iki düşman grubun
ilişkisinde etkisiz kalır.
Bu on binlerce, milyonlarca aynı metaforik çadırı paylaşan insanı, nefes alıp
verdiğini fark etmeyen kişilere benzetebiliriz. Bu kişiler ancak sigara dumanıyla
kaplanmış bir odaya girdiklerinde ya da zatürree olduklarında aldıkları her nefesi
fark etmeye başlarlar. Benzer şekilde, geniş grup ancak bir stres altındayken ve
geniş grup kimlikleri zedelenmeye, diğer grup kendi geniş grup kimliği altında
onları öldürmeye başladığında, tehdit altındaki grup, hızlıca kendi geniş grup kimliklerini ‘diğer’lerininkinden, ‘düşman’ gruptan, ayırıp ‘biz-lik’ lerini fark ederler.
Bu müzakere masalarındaki kişiler için de sokaktaki sıradan insan için de geçerlidir.
Geniş grup psikolojisi, kendi haklılığı içinde narsisizme yatırım yapma, çadırlarını koruma ve devamını sağlama ihtiyacını paylaşır. Binlerce ya da milyonlarca
kişi, farkında olarak ya da olmayarak, kendilerine bu görevi atfederek etnik, dini,
ideolojik ve uluslararası ilişkilere karşılık verirler. Eğer bir yabancı geniş grup eğer
kendi geniş gruplarına ait kişileri küçük düşürecek, aşağılayacak ya da zedeleyecek
bir davranışı geniş grup kimliği adı altında yapacak olurlarsa, -örneğin bir ülkenin
kuzeyinde yaşayanlara yapılacak olursa bu davranışlar- o ülkenin güneyinde yaşayan aynı geniş grup kimliğine sahip kişiler de aynı acıyı hissederler. El-Kaide 11
19
.
20
Bkz:Volkan, (2004). A.g.e., Volkan, (2006a). a.g.e.
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
Eylül 2001’de New York ve Washington’a saldırı düzenlediğinde, Louisiana veya
California’da yaşayan Amerikalılar da kendilerine saldırılmış gibi hissettiler. Geniş
grup kimliği, insanları nerede yaşarlarsa yaşasınlar, metaforik devasa çadır altında
duygusal olarak birleştirir. Bir yerdeki geniş grup üyelerine ‘öteki’ tarafından yapılan saldırı, bölgesel kalmaz.
Psikolojik Sınır
Yukarıda ifade ettiğim aynı duyarlılıkları paylaşan binlerce ya da milyonlarca
insanın altında yaşadığı metaforik çadır; geniş grubun kimliği ve sınırlarını temsil
eder. Bu sınır ‘biz’ ve ‘onlar’ arasında bir geniş grubun dışlamak ve diğerleri şeklinde yansıtmak için uğraştığı şeyler için bir psikolojik sınırdır. Globalleşen şimdiki
dünyada bile20 farklı geniş gruptan insanlar karışık topluluklar halinde yaşamlarını
sürdürmekteyken çoğunlukla binler ya da milyonlarca ‘ötekiler’ halen karşı taraftır
ve bir tür fiziksel sınır ile ayrılırlar. Bir ülkenin yasal sınırları, kabile ya da klanları
ayıran doğal coğrafik ya da büyük grubu kuşatan düşmanın zorla yarattığı sınırlar
olabilir bunlar. Komşular arasında çatışma olmadığı zamanlar fiziki sınırların pek
anlamı kalmamaktadır; ancak çatışma varlığında bu fiziki sınırlar psikolojik olarak
geniş grupların kimliklerini ayırmada önemli anlam taşır.
Burada, iki karşıt geniş grup arasındaki fiziki sınırın, nasıl psikolojik bir sınır
haline de geldiği hakkındaki gözlemlerimi dile getireceğim. İsrail ve Ürdün arasındaki gerginliğin çok yükseldiği 1986 yılında İsrail’in davetlisi olarak, iki ülkeyi
ayıran, Ürdün Nehri’nin üzerindeki Allenby köprüsünü ziyaret ettim. Gördüm ki
köprü üstünde iki ülkenin sınırını ifade eden beyaz bir çizgi çizilmişti. Bu gözlemimde 16 kamyonun sınırdan geçişine tanık oldum. Araçlar adeta fabrikada parçaların takılması unutulmuş gibi duruyordu. Araçların sökülebilir tüm parçaları
çıkarıldı, her yeri açıldı, tüm bölmeler kaçak bir malzeme saklanamayacak şekilde
arandı. Ürdün tarafından gelen araçları aramak İsrailli görevlilerin epey uzun zamanlarını alıyordu. Bu sınırda mücevher dükkanını andıran bir odada Arap kadınların altın yüzük veya bilezikleri iyice incelenip onlar hakkında not alınıyor ve
böylece bu hanımların İsrail’den ayrılmadan önce Arap akrabalarına bir şey bırakmamış olduklarından emin olunmaya çalışılıyordu. Burada ana fikir, bu kadınların
Arap akrabalarına bıraktıkları altınlarla İsrailli Arapların, İsrailli Yahudilere karşı
‘tehlikeli’ olabilecek şeyler almalarına engel olmaktı.
Başka bir önlem ise, İsraillilerin rutin olarak sınıra paralel yolu süpürmeleriydi;
böylelikle ayak izlerinden karşıya geçmeye çalışanlar yakalanabilecekti. Ayrıca sınırın en modern elektronik izleme aletleriyle doldurulduğunu da söylemek gerekir.
Bir İsrailli memur, belki de şaka olarak, İsrailli güçlerin bu izleme aletleriyle önemli
bir Ürdünlü kişiyi banyoda ya da bir kadınla kaçamak sırasında bile izleyebileceğini
20
Çevik, Abdülkadir. (2003). Globalization and identity. In Violence or Dialogue: Psychoanalytic Insights to Terror and Terrorism,
eds. S. Varvin and V. D. Volkan, pp.91-98. London: International Psychoanalysis Library.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
21
Vamık VOLKAN
söylemişti. Bu ekstra önlemlerin mazeretleri olsa da, Allenby Köprüsü’ndeki fiziksel
sınır psikolojik sınırla bütünleşmiş ve iki ülke arasındaki psikolojik boşluğu sembolize eden ritullere neden olmustu.
İki geniş grup arasındaki çatışmada kaygı ve regresyon –gerileme- her iki tarafça
da paylaşılıyorsa fiziksel sınır karşıt kimlikleri korumaya yetmez, bu fiziki sınır
herhangi bir şekilde bir kimliğin diğerine geçişini/temasını engellemek için psikolojik sınıra dönüşmek zorundadır.
Büyük grup kimliği belirleyicileri
Her geniş grubun metaforik çadırlarının farklı rengarenk dizaynda kumaşları
olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Bu sadece o çadır altındaki binler ya da milyonlara
ait ve onlar için anlamlıdır. Ben bunlara ‘geniş grup kimliği belirleyicileri’ diyorum.
Bunlar somut ve soyut çok farklı şeyler olabilir; diller, bayraklar, müzikler, yemekler, Finliler için Fin hamamı, İskoçyalılar için İskoç etekleri geniş grup kimliği belirleyicileridir. Bu kolay görülebilir ve algılanabilir tipik kimlik belirleyicilerinin
yanı sıra üç tane daha farklı tipte geniş grup çadırı dizaynı ele alalım:
Birincisi, “diğer” grup tarafından üretilir. Yan yana iki geniş grup çadırı hayal
edin. Birinci çadırdaki bireyler ikinci çadırın üstüne çamur atarlar- bu onların ve
diğerlerinin “kötü” imajlarını dışsallaştırma ve istemedikleri düşünce, duygu,
tutum ve beklentilerini yansıtmalarıdır. Bu eylem geniş grup kimliğinin kendisine
yapılır, çadıra karşı yapılır ve eylemin içindeki bireylere yapılması gerekmez. Maurice Apprey21 beyaz Amerikalı geniş grubun Afrikalı Amerikalı geniş grubu algılamalarının, Afrikalı Amerikalı geniş grup kimliği deneyimlerine nasıl asimile
olduğunu - mesela, siyahilerin birbirlerine karşı işledikleri suçların nasıl zihinsel
olarak beyaz-siyahi etkileşimlerinin temsili olduğunu çalışmıştır.
İkincisi, Kemal Atatürk, Vladimir Lenin, Mahatma Gandi, Mao Zedong gibi
“karizmatik” liderlerin yarattığı geniş grup kimlikleri vardır. Bu gibi liderler yüz
binlerce milyonlarca insanı yeni bir politik ortaklıkta bir araya getirmişlerdir.22
Bazen bu liderler bir adım daha ileri giderler ve kendi iç dünyalarının ihtiyaçlarına
göre takipçilerinin dış dünyalarını ve geniş grup kimlikleri hakkındaki öznel duygularını da yeniden şekillendirebilirler.
21
Apprey, Maurice. (1993). The African-American experience: Forced immigration and transgenerational trauma. Mind and
Human Interaction, 4:70-75; AppreY, Maurice. (1998). Reinventing the self in the face of received transgenerational hatred
in the African American community. Mind and Human Interaction, 9:30-37.
22
Weber, Max. (1923). Wirtschaft und Geselschaft (Economy and Society). 2 vols. Tübingen, Germany: J. C. B. Mohr.; Abse,
D. W. and R. B. Ulmann. (1977). Charismatic political leadership and collective regression. In Psychopathology and Political
Leadership, ed. R. S. Robons, pp.35-52. New Orleans: Tulane University Press; Zaleznick, A. (1984). Charismatic and consensus leaders: A psychological comparison. In The Irrational Executive, ed. M. R. F. Kets de Vries, pp.122-132. New York:
International Universities Press; Volkan, Vamık ve Itzkowitz, Norman. (2011). Atatürk/Anatürk: Yaşamı, İç Dünyası, Yeni
Türk Kimliğinin Yaratılışı ve Bugünkü Türkiye’deki Kimlik Sorunları. İstanbul: Alfa.
22
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
Üçüncüsü, mitolojik veya yaşanmış kahramanlıklar gibi tarihsel olaylar ve bunlara eşlik eden kahramanları ifade eder. Bu tarihi olaylar gurur verici ve travmatize
edici olarak ayrılabilir. Çok zaman aralarındaki farkı görmek zor olur. Örneğin,
inanılmaz travmatik olmasına rağmen Sovyetlerin Büyük Kahramanlık Savaşı,
Sovyet halkı için kahramanlık ve azim nedeniyle gurur vericidir. Geniş grubun
kimlik belirleyicileri burada paylaşılan narsisizme yatırımdır ve genelde ‘üstün’
olarak kabul edilir ve gurur kaynağıdır. Eğer bunlar tarihi zedelenmelerle ilgili ise
‘öteki’nin zedelenmelerinden daha ‘büyüktür’.
İlk kez 1991’de ‘seçilmiş zafer’ ve ‘seçilmiş travma’ kavramlarını tanımladım.
Bunlar geniş grupların üçüncü tip çadır bezi tasarımlarını temsil ediyor. Seçilmiş
zaferler geçmiş olayların ve kahramanların paylaşılmış gurur ve mutluluğunun zihinsel temsilidir. Bu anlamda cephelerde kazanılmış zaferler, politik ve dini başarılar genellikle seçilmiş zafer olarak karşımıza çıkar. Örneğin, geniş gruplar
bağımsızlık günlerini kutlarlar. Bazı seçilmiş zaferler ve bunlarla ilişkili kahraman
kişiler de çoğunlukla zaman içinde aşırı mitolojik hale gelir.
Seçilmiş zaferler öğretmen/ebeveyn-çocuk ilişkileri ile ya da ritüalistik törenlerle
kuşaktan kuşağa aktarılır. Bu geniş grubun çocuklarını birbirine ve geniş gruba
bağlamada, çocukların bu zaferlerle ilişkilenerek kendilerine saygılarının artmasında etkilidir. Ebeveynlerin ya da diğer önemli yetişkinlerin neden bu aktarımı
yaptıklarını anlamak hiç de zor değildir; yaparlar çünkü bu mutluluk verici bir
aktivitedir. Zor durumlarda liderler desteği artırabilmek için seçilmiş zafer ve ilişkili
kahramanları yeniden canlandırmaya çalışırlar. I. Körfez savaşı esnasında Saddam
Hüseyin, aslında bir Arap olmayıp Kürt olan Selahattin Eyyubi’nin başarılarına
göndermeler yapmıştır.
Geniş grubun facia olarak nitelenebilecek kayıp, aşağılanma, düşman elinde
çekilen eziyet benzeri tarihi olaylar da ‘seçilmiş travma’ belirteçlerindendir. Seçilmiş
zaferler kendine güveni artırmakla beraber, seçilmiş travmalarda olduğu gibi gelecek kuşakların yüklenmesi gereken bir psikolojik görev vermez. Aşağıda seçilmiş
travmaların neden seçilmiş zaferlere göre geniş grup kimliğinde daha karmaşık ve
güçlü belirleyiciler olduğuna değineceğim.
Seçilmiş Travmaların Evrimi
Geniş grupların ağır travmaları çok çeşitli tipte olabilir. Bazıları depremler,
büyük yangınlar, volkanik patlamalar, fırtınalar gibi doğal nedenlerle olur. Bazı
toplumsal travmalar ise 1986’da atmosfere tonlarca radyoaktif madde salınmasına
neden olan Çernobil kazası gibi insan eliyle olan yıkımlar olabilir. Bazen büyük
grubun çoğunluğu için paylaşılmış “aktarım figürü” olarak rol oynayan birisi öldürüldüğünde veya beklenmeden öldüğünde, bu travmatik toplumsal olayları pro21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
23
Vamık VOLKAN
voke edebilir- Amerika Birleşik Devletlerinde John F. Kennedy’nin23 ve Martin
Luther King’in İsrail’de Yitzhak Rabin’in24, İsveç’te Devlet Başkanı Olof Palme’in,
Gürcistan Comhuriyeti’nde Ulusal Demokratik Parti lideri Giorgi Chanturia’nin,
Lübnan’da eski Devlet Başkanı Rafik Hariri’in katlima uğramalarından ya da Amerikan astronotlarının, özellikle de 1986’da uzay mekiğinin patlamasının ardından
öğretmen Christa McAuliffe’in ölümünden sonra25 olduğu gibi.
Diğer ağır travmalar, düşman grubun etnik, ulusal, dini ve politik ideolojilerindeki çatışmalara bağlı kasti yapılmış eylemleridir. Bu tip facialar, bir ulus sınırları içindeki “ötekilerin” bir grubu kronik kötü davranış veya boyunduruğu altında
tutmasından, terörist saldırılar, savaşlar ve hatta soykırımlara kadar, ve travmatize
grubun güçlü düşmanıyla umutsuzca aktif kavgasından, tamamıyla pasif ve çaresiz
duruma düşürülene kadar bir çeşitlilik içinde olabilir.
Doğa, öfkesini gösterdiğinde ve insanlar bundan zarar gördüğünde, etkilenenler
bu olayı kader ya da Tanrı’nın isteği olarak yorumlamaya eğilimlidir.26 İnsan eliyle
oluşan kazalardan sonra ise, kurtulanlar dikkatsizliklerinden dolayı küçük bir grup
ya da hükümeti sorumlu tutarlar. Bir geniş grubun lideri aynı gruptan bir kişi tarafından öldürülürse öfke bu kişiye, eğer varsa onun politik grubuna yönelir.
Ancak eğer travma baskı, zulüm, savaş ya da diğer etnik, milliyetçi, dini ve politik
çatışmalar nedeniyle olursa, özellikle de kurban edilen pasif ve çaresiz kalmışsa,
öfkenin yönlendirildiği; kasten acı çektirip, aşağılamış olduğuna inanılan; açık bir
düşman geniş grup vardır. Burada failler başka bir geniş grup içinde olduklarından
öldüren ve zarar verenler bunu geniş grup kimliği adı altında yapmış olurlar. Yalnızca bu tip travmalar seçilmiş travmalar olarak gelişebilir. Bir geniş grup, diğer
bir grup tarafından zarar görmeyi, kurban edilmeyi buna bağlı olarak özsaygısını
yitirmeyi ‘seçmez’; ancak geçmişte yaşanan travmayı psikolojik hale getirip yaşatmayı ve metaforik çadırına temel tasarım olarak iliştirmeyi ‘seçer’.
‘Ötekilerin’ yaşattığı ağır travmanın ardından, geniş grubun üyeleri aşağıdaki
psikolojik olguları zararsız hale getirmek gibi zor işlerle karşılaşırlar;
1) insanlık dışı bir muameleye maruz kalma ve kurban edilmişlik hissi
2) çaresizlik nedeniyle açık ve gizli aşağılanmanın neden olduğu acı
3) eziyet çekenler için bir şey yapamamış ve kurtulmuş olmanın verdiği suçluluk hissi
23
Wofenstein, M. and Kliman, G. (1965). Children and the Death of a President: Multi-disciplinary Studies. Garden City, NY:
Doubleday.
24
Erlich, H.S. (1998). Adolescents’ reactions to Rabin’s assassination: A case of patricide? In Adolescent Psychiatry: Developmental and Clinical Studies, ed. A. Esman, pp.189-205. London: The Analytic Press.; Raviv, A., A. Sadeh, A. Raviv, O. Silberstein, and O. Diver. (2000). Young Israelis’ reactions to national trauma: The Rabin assassination and terror attacks.
Political Psychology, 21:299-322.
25
Volkan, Vamık. (1997). Bloodlines: From Ethnic Pride to Ethnic Terrorism. New York: Farrar, Straus and Giroux.
26
Lifton, R. and E. Olson (1976). The human meaning of total disaster: The Buffalo Creek experience. Psychiatry, 39:1-18.
24
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
4) aşağılanmayla karşılaşmadan haklı olmanın zorluğu
5) dışlama/yansıtmada artış ve buna bağlı olarak ‘kötü’ önyargılarda aşırılık
6) büyük grup kimliğindeki narsistik yatırımın artması
7) Kurban edene karşı kıskançlık ve savunmacı özdeşim kurma
8) zorluk ya da çoğunlukla yetersizlik nedeniyle kayba karşı yas tutamama
Eğer bu psikolojik paylaşım deneyimleri devam eder ve geniş grup bunları
çözmek için uygun yollar bulamazsa bir sonraki paylaşılacak deneyim ise:
9) travmanın etkilerinin psikolojik görev olarak kuşaktan kuşağa aktarımı
Aynı anda faillerin utanç ve suçluluk hissi(gizli de olabilir) de gelecek nesillere
aktarılabilir. Ortaklaşa kuşaktan kuşağa aktarım seçilmiş travmayı yerleştirir.
Yas Tutamama ve Kuşaktan Kuşağa Aktarım
Öncelikle kuşaktan kuşağa aktarımın bir yetişkinle gelişen çocuk arasında nasıl
oluştuğunu kısaca anlatacağım ve ardından ortak kuşaklar arası aktarımın nasıl
yer aldığını anlatacağım. Çocuğun psişik sınırları ile annenin ve diğer bakım verenlerin arasında bir akış vardır ve çocuk -anne/bakım veren arasındaki yaşantılar,
çocuğun gelişen zihninde genellikle ‘inkübator’ görevi görürler. Büyüme-başlatıcı
elemanların yanı sıra, üst nesilden bakım veren kişi, çocuğa arzu edilmeyen psikolojik elemanlar da aktarabilir. Kuşaktan kuşağa olumsuz aktarımın en iyi bilinen
örnekleri Anna Freud ve Dorothy Burlingham’ın Nazi saldırıları sırasında Londra’daki gözlemine dayanır. Freud ve Burlingham27, üç yaşın altındaki çocukların
bombalamalardan anneleri korkmadığı sürece endişeli hale geçmediklerini gözlemlemişlerdir. Yukarıda belirtilen akış diğerleri nedeniyle gelişen ağır travmalar
sırasında ve sonrasındaki gibi bazı belli regresyon koşulları altında yetişkinlerde
de olabilir. Kuşaklar arası aktarımın birçok formu vardır. Kaygı, depresyon, coşku,
endişe ve fanteziler yanı sıra, yetişkinler çeşitli psikolojik görevleri de çocuğa devreder.
Bir yetişkin zedelenmiş kendilik imajını da travmatik olayın içerdiği diğerlerinin imajı üzerinden içerisine depolayabilir- hatta bazen failin imajının bile- ve bu
aktarılan imajlarla travmanın acısını azaltmak ya da orijinal travmanın sonuçlarını
kontrol edebilmek için çocuğa psikolojik ödevler vermiş olur. Depolama çocuktaki
‘kimlik özdeşimi’ ile yakın ilişkilidir; ancak bazı yönlerden de kimlik özdeşiminden
belirgin şekilde farklıdır. Kimlik özdeşiminde çocuk, yetişkinin imajlarını almak
ve asimile etmekte, bu kişinin ego ve süper ego fonksiyonlarını edinmekte öncül
rol oynar. Depolamada ise, yetişkin kendi spesifik imajlarını çocuğun gelişen ken27
Freud, A. and D. Burlingham. (1942). War and Children. New York: International Universities Press.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
25
Vamık VOLKAN
dilik temsiline yerleştirmekte daha aktif rol oynar. Başka bir deyişle, yetişkin kişi
çocuğu belli kendilik ve diğer imajları için kalıcı bir rezervuar olarak (çoğunlukla
farkında olmaksızın) kullanır. Yetişkinde bu zihinsel imajları oluşturan deneyimler,
çocuk için erişilebilir değildir, henüz sadece zihinsel imajlar çocuğun içine itilir,
tecrübeye dayanan bir yapıda değildir. Bir kişiye ait hatıralar, diğer bir kişiye geçirilemez; ancak bir yetişkin travmatize kendiliğini ve diğer imajlarını çocuğun
içine içsel imajlar şeklinde kendilik temsili ve görev devri olarak depo edilebilir.28
Judith Kestenberg’in29 terimi olan ‘kuşaklar arası aktarım’ın, depo edilen travmatize imajlara karşılık geldiğine inanıyorum. Bu bireysel psikolojide ‘yansıtmalı özdeşim’ olarak iyi bilinen olguyla ilişkilidir.30
Depolama olgusunu aydınlatmak için iyi bilinen bir fenomen olan ‘ikame çocuk’tan bahsetmek istiyorum31: Bir çocuk ölür, kısa bir sure sonra anne tekrar gebe
kalır ve ikinci çocuk yaşar. Anne ölen çocuğunun imajını-ölen çocuğuyla olan
duygusal ilişkisi de dâhil- ikinci çocuğun gelişen kimliği içine depolar. İkinci çocuğun artık bu depo edilmiş kimliği içinde taşıma görevi vardır. Çocuğun bu göreve ilişkin çeşitli tepkileri olabilir: Çocuk kendisine depo edilenleri başarıyla
özümseyip ikame çocuk olmaya uyum sağlayabilir. Alternatif olarak, çocuk ‘çiftkimlik’ geliştirerek, klinisyenlerin ‘borderline kişilik organizasyonu’ olarak nitelendirdiği durumu yaşayabilir. Ya da, ikinci çocuk, ölmüş kardeşinin ülküleştirilmiş
imajına ulaşmaya kendi içinde mahkûm olup, bu ülküleştirilmiş imajı canlandırmak için yaşamında önemli şeyler yapmaya takıntılı bir şekilde güdülenir.
Benzer şekilde, ani şekilde travmatize olan yetişkinler de travmatize kendilik
imajlarını çocuklarının gelişmekte olan kimliklerinde depolayabilirler. Soykırımdan kurtulmuş, duruma iyi bir şekilde uyum sağlamış görünen, ‘normal’ davranan
bir kişi, bu travmaya bağlı travmatize kendilik imajlarını çocuklarının gelişen kendiliklerine depolar ve çocuklarına bu imajlarla baş etmelerine yönelik görevler verirler. Bu anlamda, mağdur edilmiş önceki kuşaktan olan kişiyi yükünden kurtarıp,
soykırımın dehşetine yönelik tepki verenler artık çocukları olmuştur. İkame çocuklarla birlikte, bu çocuklar ebeveynlerinin zedelenmiş kendilik imajlarının taşıyıcıları olmaları durumuna her biri farklı tepki verirler; çünkü her çocuğun bireysel
psikolojik yapısı depo edilen imajdan bağımsızdır.
Geniş grup psikolojisinde depolama, binler ya da milyonların paylaştığı, çocukluktan başlayarak ve “psikolojik DNA” haline gelen ait olma duygusunu yara28
Volkan, V. D. (2006b). What some monuments tell us about mourning and forgiveness. In Taking Wrongs Seriously: Apologies
and Reconciliation, eds. E. Barkan and A. Karn, pp.115-131. Stanford, CA: Stanford University.
29
Kestenberg, Judith. (1982). A psychological assessment based on analysis of a survivor’s child. In Generations of the Holocaust,
eds. M. S. Bergman and M. E. Jucovy, pp.158-177. New York: Columbia University Press.
30
Klein, Melanie. (1946). Notes on some schizoid mechanisms. In Development of Psychoanalysis, ed. J. Riviere, pp. 292-320.
London: Hogarth Press.
31
Poznanski, E. O. (1972). The “replacement child”: A saga of unresolved parental grief. Behavioral Pediatrics, 81:11901193; Cain, A. C. and R. C. Cain. (1964). On replacing a child. Journal of the American Academy of Child Psychiatry, 3:443456; Volkan, V. D. and G. Ast. 1997. Siblings in the Unconscious and Psychopathology. Madison, CT: International
Universities Press.
26
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
tan bir sürece karşılık gelir. Bir düşman grup tarafından ateşlenen ortak bir felaketi
yaşadıktan sonra, etkilenen bireylerin paylaşılmış bu olayla self imajları benzer şekilde (ancak aynı olmayan) travmatize olur. On binlerce ya da milyonlarca kişi bu
tip imajları çocuklarında depolarlar ve ‘Benim için, benim özsaygımı geri kazan’
ya da ‘Benim yas sürecimi tamamla’ ya da ‘Kendinden emin ol, intikamımı al’
şeklinde bir görev verirler. Bu toplumsal travmanın döngüsünü ebedileştiren uzun
süreli görevlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Böylece, ikinci kuşaktaki her
çocuk, bu temsili tamamlayamazsa -ki genelde de durum böyledir- onlar bu görevi
üçüncü kuşağa geçirirler ve bu şekilde gider. Bu tip durumlar on binler ya da milyonlarca kişi arasında gözle görülmeyen çok güçlü bir ağın oluşmasına neden olur.
Dış koşullara bağlı olarak, paylaşılan görev kuşaktan kuşağa değişebilir. Örneğin, bir kuşakta paylaşılan görev atalarının kaybına ve katliamına üzülmek iken,
takip eden kuşakta, paylaşılan görev bu kaybın ve katliamın intikamını alma duygusunu yaşamak olabilir. Kuşağın açığa çıkardığı durum her ne olursa olsun temel
görev, atalarının travmasının zihinlerde canlı kalmasını sağlamaktır. Olayın zihinsel
temsili geniş grubun kimlik belirleyicisi olarak ortaya çıkar ve seçilmiş travma haline gelir. Benzer süreçler kurban edenlerin sonraki kuşaklarında da görülür. Faillerin ileriki kuşaklarında aşağılamaktan ziyade, netice nedeniyle oluşan suçluluk
duygusuyla uğraş vardır. İki grup da yas tutmakta ciddi bir zorluk veya yetersizlik
yaşar.
Geçmişteki, diğerleri tarafından gerçekleştirilen tüm ağır trajediler seçilmiş
travmaya dönüşmez. Katledilen kahramanların mitolojik hale getirilmesi ve ortaklaşa travmanın anlatılan hikayelerle anılması, şarkı ve şiirlerle popülerize olması,
sonrasındaki politik liderlerin geçmiş travma ile ilgili olaylarla ilgilenmesi, bir tarihi
olayı seçilmiş travma haline getirir. Bazen olayların kombinasyonu gelecekteki seçilmiş travma için zemin hazırlar. 10 Nisan 2010’da Polonya devlet başkanı Lech
Kacyznski, eşi Maria Kaczynska ve birçok Polonyalı üst düzey askeri ve sivil lider
Rusya’daki Smolensk Hava Üssü’ne yaklaştıkları sırada uçak kazası ile öldüler. O
sırada 1940 Nisan-Mayısı’nda Sovyetler tarafından Polonya milletine yapılan
Katyn Forest katliamını anmak üzere yoldaydılar. Bu katliam Joseph Stalin ve Sovyet Komünist Parti yönetiminin bilgi ve onayıyla Sovyet Gizli Servisi tarafından
gerçekleştirilmişti. Yaklaşık 22000 Polonyalı asker ve polis, entelektüeller, iş adamları, din adamları öldürüldü. Bu olay 1990’da Mikhail Gorbaçov döneminde aydınlatıldı. Uçak kazası, inanıyorum ki, Katyn Katliamını bir seçilmiş travmaya
çevirmekte etkili olacaktır.
Sağlam şekilde yerleşmiş seçilmiş travmalar vardır: Ruslar 13. ve 14. Yüzyılda
Tatar-Moğolların saldırılarını hatırlarlar; Yunanlılar 1453’te İstanbul’un Türkler
tarafından alınması “anısını” hatırlayarak birbirlerine bağlanırlar; Çekler 1620’de
olan ve yaklaşık 300 sene onları Habsburg İmparatorluğu altında yaşamak zorunda
bırakan Bila Hora Savaşı’nı, İskoç’lar 1746 Culloden Savaşı’nın hikâyesini canlı
tutmaya çalışıyorlar, Kırım Tatarları kendilerini 1944’te Kırım’dan sınır dışı edil21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
27
Vamık VOLKAN
meleriyle tanımlarlar. Tüm dünyada İsrailliler ve Yahudiler bireysel olarak soykırımdan etkilenmemiş olsalar dahi, doğrudan ya da dolaylı şekilde buna göndermeler yaparak geniş grup kimliklerini tanımlarlar. Soykırım yukarıda anlatılan
seçilmiş travma olarak sayılabilmek için halen fazla “taze”dir. Ortodoks Yahudiler
halen M.Ö. 586 yılında Yahudi tapınağının tahrip edilmesini Yahudilerin seçilmiş
travması saymalarına rağmen, soykırım daha şimdiden bir geniş grup belirleyicisi
haline gelmiştir. Bazı seçilmiş travmaları belirleyebilmek zordur; çünkü iyi anlaşılabilen tarihi olaylarla basitçe ilişkilendirilemezler. Örneğin; Estonyalılar’ın seçilmiş
travması bir tek spesifik olayla ilişkili görünmez; ama binlerce yıl neredeyse başkalarının (İsveçliler, Almanlar, Ruslar) altında yaşamaları gerçeği ile ilişkilidir.
Belli dini olaylar da seçilmiş zafer ya da travmalar ya da ikisinin karışımı haline
dönüşebilir. Şiiler için MS 680’de (İslam takvimine göre 61.yıl) bugünkü Irak sınırları içinde, Kerbela Savaşı’nda yaşadıkları, dini geniş grup kimliklerinde en
önemli yere sahiptir. İslam peygamberi Hz. Muhammed’in torunu ve dördüncü
halife Ebu Talip’in oğlu olan Hz. Hüseyin’in, ailesi ve yandaşlarının, Yezid’e bağlı
ordu tarafından susuz bırakıldığı ve çöl düzlüğünde öldürüldüğü hadise burada
yaşanmıştır. Şiiler Hz. Muhammed’in 632’deki ölümünden sonra dini liderliğinin
Ali’ye ait olduğuna inanırlar. Ancak, Hz. Ali halife olarak tanınmadı ve Ali hilafetini ilan ettiğinde onun saltanatına Muaviye karşı durdu. Ali’nin yerine, daha
sonra Muaviye’nin emriyle zehirlendiğine inandıkları, oğlu Hasan geçmiştir. Söylendiğine göre Hüseyin, Hasana bağlılık yemini etmeyi reddetti ve.ailesini güvenceye almaya çalışırken Kerbela’da Muaviye’nin oğlu Yezid tarafından saldırıya
uğradı.. Seçilmiş bir travma olarak Şiiler bu tarihsel zulümü Kerbela Savaşının yıldönümünde yeniden yaşarlar. Bugünkü İran’ın iç ve dış ilişkileriyle ilgilenen batılılar, bu Şii seçilmiş travmasının, Acem geniş grubunun sosyal kültürel ve siyasi
süreçler üzerindeki psikolojik etkisini çalışma gereği duymalıdırlar.
Mehmet Akif Ersoy, Turkiye’deki Alevi nüfusunu ve onların seçilmiş travmalarını analiz etmiştir. Türkiye’de İslamiyet’in bir diğer mezhebi olan Aleviliğe inananlar, halife Ali’nin yolundadırlar ve kendilerini İran Şiileri’nden farklı kabul
ederler. Anadolu Alevileri Osmanlı’nın erken dönemlerinden beri bazen büyük
Sünni grup tarafından dışlanmıştır. Onların kahramanları ünlü halk şairi ve dini
liderleri olan Pir Sultan Abdal’dır. Pir Sultan Abdal onaltıncı yüzyılda yaşamıştır
ve Sünni Osmanlı Devleti güçlerince öldürülmüştür. Bu olay Türkiye Alevileri
için bir seçilmiş travmadır ve onlar Pir Sultan Abdal’ı ‘canlı ‘ tutmaya çalışırlar.
Ancak, ilginç bir şekilde Türkiye’deki Aleviler Kerbela’da yaşanan olayı da seçilmiş
travma olarak alırlar. Ersoy: “Öyle sanıyorum ki, Anadolu Alevilerinin deneyimlediği travmatik olaylar, aynı zamanda onların Şiilerle olan tarihsel yakınlığı, Kerbela gibi Şii kültürünün normlarının kabulü ve benimsenmesinde ve Alevi seçilmiş
travmasının birleştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.” diye yazmıştır.32
32
28
Ersoy, M. A. (1998). Chosen traumas of the Alavis in Anatolia. Mind and Human Interaction, 9:38-51, p.49.
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
Haklılık İdeolojileri
Bazı seçilmiş travmaların duygusal görünümleri pasif kalırken bazıları ise sadece
yıl dönümlerinde anılır. Ancak bu travmalar benim ‘haklılık ideolojileri’ dediğim
şeyle bağlantılı hale gelirse, duygularla yeniden canlanır ve geniş grubun sosyal,
politik ve askeri meselelerinde de önemli bir rol oynar. Bu haklılık ideolojileri,
gerçekte ve fantezi düzeyinde kaybedilen şeyi geri kazanmada ve ortak travmanın
ve ilişkili diğer paylaşılan travmaların seçilmiş travmaya evriminde haklılık hissinin
paylaşıldığı ideolojilerdir. Ya da bir geniş grubun doğuşunu mitleştiren ve sonradan
kuşakların idealize ettiği bir süreç haline gelebilir. Bu sırada yaşanan güçlükleri ve
kayıpları reddederler ve sanki geniş grupları üstün bir türün bireylerinden oluşuyormuş gibi hayal ederler. Haklılık ideolojisine tutunmak, geniş grubun yas tutma
sürecindeki karmaşıklığı yansıtır, hem kayıplarını reddeder bir taraftan da onları
geri kazanmaya çalışırlar, diğerleri için ‘kötü’ önyargısına eşlik eden bir narsisistik
yapılanmadır.
Her büyük grubun haklılık ideolojisi spesifiktir. Bazıları literatürde spesifik
isimleriyle bilinirler; örneğin İtalya için ‘İrredentism’ (Italia Irredenta ile ilişkili),
Yunanlılar için Megali idea, Türkler için Turancılık, Sırplar için Hıristo-Slavizm,
aşırı dinci İslami gruplar için günümüzde ‘İslam İmparatorluğuna dönüş’ haklılık
ideolojilerine örnektir. Amerikalılar için Nancy Hollander33 “American exceptionalism,” (Amerıkalı olmanın benzersizliği) Amerikan haklılık ideolojisinin, 11 Eylül
2001’den sonra nasıl tekrar alevlenip ortaya çıktığını anlatmıştır. Bu ideolojiler
yüzyıllarca sürebilir ve tarihsel olaylar değiştikçe ve seçilmiş travmalar aktive oldukça ortaya çıkıp kaybolabilir. Diplomatik müzakereleri derinden etkilerler. Bu
ideolojiler dünya haritasında barışçıl ya da daha sıklıkla barışçıl olmayan yollarla
değişmesine neden olur.
İşte Yunanlıların 1453’te İstanbul’u kaybetmesiyle gelişen seçilmiş travmasına
kısa bir gönderme. Kıbrıs doğumlu bir Yunanlı sosyolog olan Kyriacos Markaides
kendi geniş grubunun düşüncelerini ve ‘Kıbrıs Sorunu’ndaki rolünü tarif ediyor.
Markides’in ifade ettiği Megali İdea’da:
“...Yunanlılar tarafından bir gün Bizans imparatorluğunun tekrar kurulacağına ilişkin ve bütün Yunan adalarının daha büyük bir Yunanistan altında
birleşeceğine dair bir hayal... ‘Büyük Yunanistan Düşüncesi’, Girit ve İyon adaları gibi Yunan dünyasının farklı yerlerinde, ilgi gördü... Birisi ‘Büyük Yunanistan Düşüncesi’nin, yabancıların egemenliği altında olmaya devam eden her
parçasında gerçekleşmesi için baskı yapan bir iç mantığı olduğunu savunabilir...
Kıbrıs Rumları kendilerini tarihsel ve kültürel olarak Yunanlı saydıklarından
dolayı onlar icin Megali İdeanın yoğun bir çekiciliği oldu... Kilise rahipleri
Kıbrıs Rumlarını Yunanistan’la birleşmek için savaşmaya çağırdıklarında duygularını kızıştırmak için büyük bir çabaya ihtiyaç duymadı... Enosis (Birlik),
33
Hollander, N. (2010). Uprooted Minds: Surviving the Political Terror in the Americas. New York: Taylor & Francis.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
29
Vamık VOLKAN
Kıbrıs Rumlarının Kıbrıs’ı Yunanistan’la birleştirme hareketini ifade etmektedir. Birlik kilisede değil ama entelektüellerin Yunan Bizans uygarlığını yeniden
canlandırma girişimlerinde başladı. Ancak kilise en merkezi ve güçlü kurum
olarak, bu düşüncenin gelişmesine çok katkıda bulundu. Kilise hareketi benimsedi ve hareketin bütün pratik amaçları için hareketin yönetici çekirdeği
oldu“.34
Zaman Çökmesi
Yeniden etkinleşen seçilmiş travma ve haklılık ideolojileri insanların aynı gruba
ait olma duygularını ve paylaşılan geniş grup kimliklerini güçlendirir. Onların bu
yeniden etkinleşmesi grubun o anki düşmanlarını da içeren sorunlarına çözüm
bulmada kritik bir direnç haline gelebilir. Seçilmiş travma ataların katledilmelerine
karşılık gelişmişse de, grup hali hazırda oraya yaptıkları yatırımdan vazgeçmek istemez. Bunu yapmak paylaşılan geniş grup kimliğinin önemli bir görünümünden
vazgeçmektir, yani geniş grup böylelikle barışı sağlamaya karşı o anki düşmanına
direnç gösterir.
Geniş grubun seçilmiş travmasının yeniden etkinleşmesi ve buna bağlı haklılık
ideolojisi “zaman çökmesi”ne neden olur. Duygular, düşünceler, istekler ve korkular, seçilmiş travma ve haklılık ideolojisinin yeniden etkinleşmesiyle beraber tetiklendiğinde uluslar arası uyuşmazlıkla ilgili algı ve duygularda çöker ve tehlikeleri
büyütür. Örneğin; Slobodan Miloseviç ve yandaşları Sırpların seçilmiş travması
olan Kosova Savaşı’nı 28 Haziran 1389, yeniden harekete geçirdiğinde35, bu Avrupa’da yirminci yüzyıl sonlarında soykırımlara neden olmuştur.
Jack The Ripper ya da Ted Bundy gibi seri katillerin kurbanlarını kırmızı bir
eşarpla boğarak öldürdüğünü düşünün. Ayrıca bu böyle bir katilin yakalanıp hapse
atıldığını da düşünün. Onun suç aleti olan kırmızı atkıya ne olur? Delil olarak
kullanildiktan sonra bir mahkeme ya da karakol binasında tozlu bir kutuya konup
bodruma kaldırılır. Kısacası hiç kimse öldürmek için bu suç aletini tekrar kullanmaz. Buradan tekrar Miloseviç’e dönelim. 11 Mart 2006’da, Birleşmiş Milletler
onu toplu katliamların sorumlusu olmaktan soruşturduğu sırada öldü. Onun ‘kırmızı eşarp’ı sadece bir kişiye değil geniş gruba ait oldugu icin gelecekte tekrar kullanılması mümkün mü? Miloseviç, Prens Lazar-Kosova Savaşı’nda Osmanlıların
başını kestigi Sırp lider- ve Kosova Savaşı’nı akıllarda yeniden canlandıran ilk kişi
değildi. Örneğin; 28 Haziran 1914’te Kosova Savaşı’nın yıldönümünde, Gavrilo
Princip adındaki bir Sırp, Avusturya-Macaristan Arşidükü Francis Ferdinand ve
eşine suikast düzenledi ve böylelikle I. Dünya Savaşı başladı.
34
Markides, K. C. (1977). The Rise and Fall of the Cyprus Republic. New Haven: Yale University Press, p.10-11.
35
Volkan, V. D. (1997). Bloodlines: From Ethnic Pride to Ethnic Terrorism. New York: Farrar, Straus and Giroux.
30
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
Bir devlet içinde ya da devletler arası eski “düşman” grupların barış içinde birlikte var olabilmeleri için ne yapılabilir?
Özrü ifade etmek ve af dilemek her zaman iyi sonuçları ortaya çıkartmaz. Öyle
bazı özürler vardır ki çok samimidir, diğer bazıları ise boş jestlerden başka türlü
algılanmaz. Özür ve af dileme, sihirli diplomatik ya da politik sonuçlar doğuracakmış gibi düşünülmemelidir. Özür ve af dileme olgusu kişilerin yas tutma gibi
mecburi durumları göz önüne alınmadığında tam olarak anlaşılamaz.
Yas tutma süreci, kaybedilen kişi ya da nesnenin eşlik eden hisleriyle, kaybedildiğinin kabul edilip, duygular(üzüntüden suçluluğa kadar çok geniş bir yelpazede olabilir) yatışana kadar ayrıntılı bir biçimde düşünülmesi, kaybedilen kişi
veya nesnelerin zihinsel eşleri sadece birer değerli anı haline geldiğinde, toplumsal
iyileşme ve af dileme gerçekleşebilir. Resimler, filmler, şiirler, romanlar ya da konferanslar toplumsal yas sürecini açmak için yardımcı olur. Geniş grubun yasla baş
edebilmek için kullandığı bir diğer yol da ağır travma ya da atalarının ağır travmalarına ait anıt inşa ettirmek, travmatize toplumun yas tutmasına yardımcı olur.36
Geniş grupları anlamaya çalışmak; yıldırıcı bir iştir, belki başa çıkılamayanla
başa çıkmaya çalışmanın bir büyük çabasıdır.37 Son otuz yıldır, geniş grup psikolojileriyle ilgili değişik görünümleri öğrendikçe, ben de yukarıdaki bu görüşün
doğruluğunu anladım. Yine de, baş edilmesi çok zor gibi görünen bazı geniş grup
uyuşmazlıklarının, psikanalitik bilgiden yararlanarak yaklaşılan diplomatik stratejiler uygulanarak halledilebileceğini fark ettim. Virginia Üniversitesi’nde Zihin
ve İnsan İlişkileri Çalışma Merkezinde (CSMHI) (2005’te kapandı), ben ve çalışma arkadaşlarım geniş grup kimliğini göz önünde tutarak bazı stratejiler geliştirdik. Bunlar üzerinden gayri resmi diplomatik, Ağaç Modeli dediğimiz ve etkili
olması yıllar alan38 bir yöntem geliştirdik. Ağacın kök, gövde ve dalları, bu modelin
üç fazını temsil ediyor.
İki karşıt grubun üyelerinden derin psikanalitik mülakatlarla bilgi alınan ilk
fazda, karşıt gruplar arasındaki farkında olunan ya da olunmayan temel görüşler
anlaşılmaya başlanır.
İkinci fazda, karşıt taraflardan aynı 15-20 temsilci kişi, psikanalitik açıdan bilgili bir hızlandırıcı grup eşliğinde birkaç yıl süren, birkaç günlük bir dizi görüşme
yaparlar. Tüm üyelerin hazır bulunduğu geniş oturumlar olsa da çoğunluğu, hızlandırıcı ekip eşliğinde küçük gruplar halinde olur. Karşıt geniş grupların katılımcıları kendi kabile, etnik, milli, dini, ideolojik gruplar adına konuşmacı olurlar.
İki geniş grup çatışma halinde olduğu zaman, düşman olarak algılanan grup
36
Bkz: Volkan, a.g.e. (2006b).
37
Shapiro, E. and W. Carr. (2006). Those people were some kind of solution: Can society in any sense be understood? Organizational & Social Dynamics, 6:241-257.
38
Bkz: Volkan, v.d, (1988). a.g.e., Volkan, V. D. (2006a). a.g.e.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
31
Vamık VOLKAN
açıkça gerçek bir nitelik taşımakla birlikte, aynı zamanda hayali bir yapısı da bulunmaktadır. Eğer katılımcılar bu hayali tehlikeleri o anki var olan konulardan ayrılabilirse, barış için atılan adımlar ve yapılan müzakereler daha gerçekçi hale gelir.
Psikopolitik diyaloglar, tarihi dertlerin ortaya döküldüğü, algıların, korkuların,
duyguların dile getirildiği ve önceden kalan saklı uzlaşma için gerekli aşılması gerekli psikolojik engelleri yüzeye çıkarma süreci haline gelir. Burada amaç, geçmiş
tarihi olayları, büyük grupların kimliği ve kültürleri arasındaki farklılıkları silmek
değil, ilişkilerde şiddetin ortaya çıkmasını engellemek üzere ilişkileri arındırarak
deyim yerindeyse detoks etkisi yapar.
Düşmanların bir arada barışçıl şekilde yaşaması için ortaya konan politik ve
diplomatik çabalar-böyle zamanlarda topluluklar değişikliği istiyormuş gibi görünse de- paylaşılan, hissedilen ya da gizlenen kaygıyı ve buna bağlı olarak barışın
önünde engel oluşturmuş psikolojik öğeleri provoke eder; çünkü bunlar var olan
geniş grup kimliğini tehdit eder. Düşmanların akut uyuşmazlıklarında karşıt grupların kaygısını ele almak için hızlandırıcı grup, iki temel prensibi göz önünde bulundurur.
1) İki karşıt geniş grubun kimlik farklılıklarının sürdürülmesi gerekliliği (aynı
olmama prensibi)
2) İki karşıt grup aralarında belirli bir psikolojik sınır tanımlama ihtiyacı gerekliliği. Eğer düşmanların aralarında politik bir sınır var olursa, aşırı psikolojik
hale gelir.
Her iki prensip de geniş gruptaki insanların dışlama, yansıtma ve istenmeyen
öğeleri ötekine yükleme eğilimleri ile ilişkilidir. İnsanların öteki’nin çadırının üstüne çamur fırlattığını ve bunun izinin kaldığını hayal edersek, burada ayrıca atan
tarafa çamurun geri gönderileceğine dair bir endişe de olur. Bu iki prensip de çamurun tekrar atılmasını engelleme yönünde çabalardır ve böylelikle geniş grup
kimliğinin uyumlu kalmasına yardım edilir.
Farklılıklarla meşgul olmak iki karşıt grup arasındaki psikolojik sınırı artırır
gibi görünse de aslında bu farklılıkları vurgulamak iki grubun yutulma korkusunu
azaltmaya yarar. Buradaki hızlandırıcı ekibin stratejisi bu noktada diğer ekiplerden
ayrılır; bu ekip diğerleri gibi iki karşıt grubun barış sağlaması için birbirlerini ‘sevme’leri gerektiğini düşünmez.
Her iki sosyal gruptan katılımcılar arasındaki psikopolitik diyalogda gruplar
birbirlerine birden yaklaşabilir. Bazen de bir grubun aniden uzaklaşması söz konusu olabilir, tıpkı bir akordeonun hareketi gibi yakınlaşıp uzaklaşabilirler. Bu
davranışın altında yatan şey, katılımcıların geniş grup kimliklerini korumak için,
‘düşman’ gruba karşı agresyonlarını kabul ya da reddetmeleridir. Eğer hizlandirici
ekip bu ‘akordeonun çalmasına’ müsaade etmezse, gerçek sorunlar konuşulamaz
ve çözülemez.
32
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
Hızlandırıcı ekip, görüşmelerin erken döneminde daha önce bahsettiğim geniş
grup kimliği konularını, ele alabilmek için büyük çaba sarf etmek durumundadır.
Bu sırada geniş grup kimliğine karşı tehditler, geniş grubun tarihsel olaylarla ilişkili,
paylaşılan zihinsel temsilleri, geçmişteki olayların imajları ve kuşaktan kuşağa aktarımlar göz önünde bulundurulmalıdır ki etkili müzakereler yapılabilsin. Psikopolitik diyalogların önemli bir amacı da; geniş grubun güncel sorunu ile, atalarının
sorunları arasına mesafe koyarak güncel sorunların tartışılmasında daha gerçekçi
müzakereler yapılmasını sağlamaktır. Elbette bunu yaparken ataların travması unutulmaz veya göz ardı edilmez, bilakis bu travmaların zihinsel temsillerinin geniş
grup kimliğinin temel belirteçleri haline gelmesi anlaşılmaya çalışılır.
Son fazda hızlandırıcı ekip kazanılan içgörüyü topluma/hedef kitleye belli programlar aracılığıyla ulaştırmalı, anlatmalıdır. Ortak eylemler, programlar, yasal değişiklikler aracılığıyla kazanılan içgörüyü geniş toplumsal düzeyde geliştirmelidir.
Böylelikle öğrenilenler uygulanır ve beraber daha barışçıl şekilde var olunabilir.
KAYNAKÇA
Abse, D. W. and R. B. Ulmann. 1977. Charismatic political leadership and collective regression. In Psychopathology and Political Leadership, ed. R. S. Robons,
pp.35-52. New Orleans: Tulane University Press.
Apprey, M. 1993. The African-American experience: Forced immigration and
transgenerational trauma. Mind and Human Interaction, 4:70-75.
Apprey, M. 1998. Reinventing the self in the face of received transgenerational
hatred in the African American community. Mind and Human Interaction,
9:30-37.
Bloom, P. 2010. How Pleasure Works: The New Science of Why We Like What We
Like. New York: W. W. Norton
Boyer, L. B. 1986. One man’s need to have enemies: A psychoanalytic perspective.
Journal of Psychoanalytic Anthropology, 9:101-120.
Cain, A. C. and R. C. Cain. 1964. On replacing a child. Journal of the American
Academy of Child Psychiatry, 3:443-456
Çevik, A. 2003. Globalization and identity. In Violence or Dialogue: Psychoanalytic
Insights to Terror and Terrorism, eds. S. Varvin and V. D. Volkan, pp.91-98.
London: International Psychoanalysis Library.
Emde, R. 1991. Positive emotions for psychoanalytic theory: Suprises from infancy research and new directions. Journal of the American Psychoanalytic Association (Supplement), 39:5-44.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
33
Vamık VOLKAN
Erikson, E. H. 1956. The problem of ego identity. Journal of the American Psychoanalytic Association, 4:56–121.
Erikson, E. H. 1966. Ontogeny of ritualization. In Psychoanalysis: A General Psychology, eds. R. M. Lowenstein, L. M. Newman, M. Schur, and A. J. Solnit,
pp. 601-621. New York: International Universities Press.
Erlich, H. S. 1998. Adolescents’ reactions to Rabin’s assassination: A case of patricide? In Adolescent Psychiatry: Developmental and Clinical Studies, ed. A.
Esman, pp.189-205. London: The Analytic Press.
Ersoy, M. A. 1998. Chosen traumas of the Alavis in Anatolia. Mind and Human
Interaction, 9:38-51.
Fonagy, P. 2001. Attachment Theory and Psychoanalysis. New York: Other Press.
Fonagy, P. and M. Target. 1997. Attachment and reflective functions: Their role
in self-organization. Developmental Psychopathology, 9:679-700.
Freud, A. and D. Burlingham. 1942. War and Children. New York: International
Universities Press.
Freud, S. 1921. Group psychology and the analysis of the ego. Standard Edition,
18:63-143. London: Hogarth Press.
Glass, J. 1989. Private Terror/Public Life: Psychosis and Politics of Community.
Ithaca, NY: Cornell University Press.
Hollander, N. 2010. Uprooted Minds: Surviving the Political Terror in the Americas.
New York: Taylor & Francis.
Kakar, S. 1996. The Colors of Violence: Cultural Identities, Religion, and Conflict.
Chicago: University of Chicago Press.
Kernberg, O. F. 1976. Object Relations Theory and Clinical Psychoanalysis. New
York: Jason Aronson.
Kestenberg, J. S. 1982. A psychological assessment based on analysis of a survivor’s
child. In Generations of the Holocaust, eds. M. S. Bergman and M. E. Jucovy,
pp.158-177. New York: Columbia University Press.
Klein, M. 1946. Notes on some schizoid mechanisms. In Development of Psychoanalysis, ed. J. Riviere, pp. 292-320. London: Hogarth Press.
Lehtonen, J. 2003. The dream between neuroscience and psychoanalysis: Has
feeding an infant impact on brain function and the capacity to create dream
images in infants? Psychoanalysis in Europe, 57:175-182.
34
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Geniş Grup Kimliği ve Barış Sağlama Üzerine Bazı Düşünceler
Lifton, R. and E. Olson 1976. The human meaning of total disaster: The Buffalo
Creek experience. Psychiatry, 39:1-18.
Markides, K. C. 1977. The Rise and Fall of the Cyprus Republic. New Haven: Yale
University Press.
Poznanski, E. O. 1972. The “replacement child”: A saga of unresolved parental
grief. Behavioral Pediatrics, 81:1190-1193.
Raviv, A., A. Sadeh, A. Raviv, O. Silberstein, and O. Diver. 2000. Young Israelis’
reactions to national trauma: The Rabin assassination and terror attacks. Political Psychology, 21:299-322.
Sells, M. A. 2002.The construction of Islam in Serbian religious mythology and
its consequences. In Islam and Bosnia. ed. M. Shatzmiller, pp. 56-85. Montreal:
McGill University Press.
Shapiro, E. and W. Carr. 2006. Those people were some kind of solution: Can
society in any sense be understood? Organizational & Social Dynamics, 6:241257.
Stein, H. F. 1990. The international and group milieu of ethnicity: identifying
generic group dynamic issues. Canadian Review of Studies in Nationalism,
17:107-130.
Stern, D. N. 1985. The Interpersonal World of the Infant: A View from Psychoanalysis
and Developmental Psychology. New York: Basic Books.
Volkan, V. D. 1976. Primitive Internalized Object Relations: A Clinical Study of
Schizophrenic, Borderline and Narcissistic Patients. New York: International Universities Press.
Volkan, V. D. 1988. The Need to Have Enemies and Allies: From Clinical Practice
to International Relationships. Northvale, NJ: Jason Aronson.
Volkan, V. D. 1991. On “chosen trauma”. Mind and Human Interaction, 3:13.
Volkan, V. D. 1995. The Infantile Psychotic Self: Understanding and Treating Schizophrenics and Other Difficult Patients. Northvale, NJ: Jason Aronson.
Volkan, V. D. 1997. Bloodlines: From Ethnic Pride to Ethnic Terrorism. New York:
Farrar, Straus and Giroux.
Volkan, V. D. 2004. Blind Trust: Large Groups and Their Leaders in Times of Crises
and Terror. Charlottesville, VA: Pitchstone Publishing.
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler
Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat ‘12-’13
35
Vamık VOLKAN
Volkan, V. D. 2006a. Killing in the Name of Identity: A Study of Bloody Conflicts.
Charlottesville, VA: Pitchstone Publishing.
Volkan, V. D. 2006b. What some monuments tell us about mourning and forgiveness. In Taking Wrongs Seriously: Apologies and Reconciliation, eds. E. Barkan
and A. Karn, pp.115-131. Stanford, CA: Stanford University.
Volkan, V. D. and G. Ast. 1997. Siblings in the Unconscious and Psychopathology.
Madison, CT: International Universities Press.
Volkan, V. D. and N. Itzkowitz. 2011.. Atatürk/Anatürk: Yașamı, İç Dünyası, Yeni
Türk Kimliğinin Yaratılıșı ve Bugünkü Türkiye’deki Kimlik Sorunları. Istanbul:
Alfa.
Weber, M. 1923. Wirtschaft und Geselschaft (Economy and Society). 2 vols. Tübingen, Germany: J. C. B. Mohr.
Wolfenstein, M. and G. Kliman (eds.). 1965. Children and the Death of a President:
Multi-disciplinary Studies. Garden City, NY: Doubleday.
Zaleznik, A.1984. Charismatic and consensus leaders: A psychological comparison. In The Irrational Executive, ed. M. R. F. Kets de Vries, pp.122-132. New
York: International Universities Press.
36
Sayı: 2 /Aralık-Ocak-Şubat ‘12-13
21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Benzer belgeler

Mağduriyet Psikolojisi ve Toplumsal Yansımaları

Mağduriyet Psikolojisi ve Toplumsal Yansımaları Volkan, Vamık (1988), The Need to Have Enemies and Allies: From Clinical Practice to International Relationships. Northvale, NJ: Jason Aronson; Volkan, Vamık (1997), Volkan, V. D. 1997. Bloodlines:...

Detaylı