adana eczacı odası bülteni eylül 2015

Transkript

adana eczacı odası bülteni eylül 2015
Eylül 2015
“ öyle bir ağlasam,
öyle bir ağlasam ki çocuklar
size hiç gözyaşı kalmasa.
öyle bir aç kalsam,
öyle bir aç kalsam ki çocuklar
size hiç açlık kalmasa.
öyle bir ölsem
öyle bir ölsem ki çocuklar
size hiç ölüm kalmasa “
Anton Çehov bir öyküsünde der ki;
“ Kimse huzurlu değil, çünkü içinde bulundukları gemi fırtınaya
tutulmuş ve yalpalıyor. ”
Ülkemiz ve dünyada umutsuzluğun verdiği bulantıyı hissettiren
günler yaşıyoruz.
İnsanlık yüzyılardır acılarla biriktirdiği sayısız duyguyu, düşünceyi,
edebiyatı, sevgiyi, sanatı, estetiği, dostluğu, barışı sanki bir iki gecede
unutmuş gibi.
Bu kadar hızla ne ara kirlendik, hoşgörüsüz, kaba, sevgisiz,
katı olduk?
Yoksa bu çürüme yavaştı da bizler gündelik oyalanmalar yüzünden
mi fark edemedik?
Bunun getirdiği savaş ve korku ortamının 1 Eylül Barış Günü’ne
yüklediği burukluğun gölgesinde yine barışı yazıyoruz.
Adana Eczacı Odası
Yayın Komisyonu
3
Adana Eczacı Odası Bülteni
t.FSIBCB
Eylül
2015
7
Adana Eczacı Odası
Yayın Organı
05
Mesleğimize Sahip Çıkalım
SAHİBİ
Ecz. Ersun ÖZKAN
07
TEB 4. Bölge Adana Eczacı Odası Başkanı
Nükleer Enerji
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Ecz. Ö. Mürsel YALBUZDAĞ
15
Barış İçin Son Çıkış
17
17
Çağın Hastalığı Hangisi?
24
Sevmek İnanmaktır
26
Barışa Kaçışın Karşılığı Var Mı?
33
Hepimizin Mesleği
26
35
Şimdi Reklamlar
37
Endorfin
40
37
Şampuanlar
46
GRAFİK TASARIM
Artı Tanıtım Ltd. Şti. / Adana
49
Tel & Fax : 0 322 453 56 97
e-posta : [email protected]
Faaliyetlerimiz
60
Tel : 0 322 458 10 50
Faks : 0 322 454 78 96
web : www.adanaeo.org.tr
e-posta : [email protected]
e-posta : [email protected]
Şiir Sayfası
Basında Adana Eczacı Odası
YAYIN KURULU ÜYELERİ
Ecz. Zühal Seher CENGİZ
Ecz. Kezban TANGERLİ ATICI
Ecz. Betül TAŞTEPE
Ecz. Buğra ÜSGÜLOĞLU
Ecz. Esra HAKÖVER
Ecz. Fatma Feyza ÇETİN
Ecz. Gürkan KÖSE
Ecz. Hayriye GÜLTEKİN KARABULUT
Ecz. Hikmet GÜNEŞ
Ecz. İbrahim ŞUMNU
Ecz. Mehmet Serkan KILIÇ
Ecz. Nihal ŞEN
Ecz. Özlem DÜNDAR
Ecz. Sevilay ÇAKMAK
Ecz. Zeynep BİÇER
YÖNETİM YERİ ve YAZIŞMA ADRESİ
Reşatbey Mah. Adalet Caddesi No : 24
Seyhan / ADANA
Eczanede Hareket
43
Adana Eczacı Odası Genel Sekreteri
40
BASIM YERİ
Ulusoy Matbaa / Adana
Tel : 0 322 432 22 32
Ecz. Ersun ÖZKAN
TEB 4. Bölge Adana Eczacı Odası Başkanı
Değerli Meslektaşlarım,
Maalesef 2002 yılında başlayan ve süslü söylemlerle sunulan politikalar geldiğimiz noktada yıkımla
sonuçlanmış, kamu vicdanında ciddi hasarlar oluşturmuştur.
Her gün biraz daha Ortadoğu bataklığına çekilmeye çalışıldığımızı konuşurken bu gün maalesef iç
savaşın eşiğine getirilen bir ülke olduk. Tahammülsüzlüğün ve hoşgörüsüzlüğün egemen olduğu bir
ortamda siyasi inatlaşmalar ve yanlış tercihler sonucu içeride ve dışarda adı konmamış bir savaş yaşanıyor. Her gün gelen yeni şehit haberleri ile kutuplaşmaların nefrete dönüştüğü, toplumsal gerginliğin
sürekli tırmandığı günleri yaşıyoruz.
Umut ediyor ve diliyorum ki, 1 Kasım tarihinde
yapılacak olan erken seçim daha fazla geç kalmadan bu yıkım sürecinin sonu ve yeni bir başlangıç
olarak belki yıllarca sürmesi gerekecek bir onarım
döneminin başlangıcı olur.
7 Haziran Genel Seçimleri öncesi konuştuğumuz
demokrasi, insan hakları, hukuk, laiklik, yolsuzluk
söylemleri yerini iç savaş söylemlerine bıraktı. Siyasi
inatlaşmaları uğruna halka ağır bedeller ödeterek
gencecik insanların kanını akıtanların er ya da geç
bunun bedelini ödeyeceklerini bilmeleri gerekiyor.
Böylesi yoğun ve ağır bir gündemin gölgesinde
2015 Seçimli Olağan Genel Kurulumuzu mesleki geleceğimiz açısından karamsar ve bir o kadar
umutsuz bir tabloda gerçekleştireceğiz. Çünkü
2002 yılından günümüze eczanelerimizin yaşadığı
5
Adana Eczacı Odası Bülteni
t.FTMFǘJNJ[F4BIJQ±‘LBM‘N
ekonomik çıkmazların aşılamadığı, binlerce eczacının yoksulluk ve hatta açlık sınırında mücadele
verdiğini ve her gün daralan eczane ekonomileri
ile eczacının elinden alınarak birilerinin cebine aktarılan eczane cirolarıyla eczacılık hizmeti verilemeyeceği ve buna ilave olarak Sağlık Bakanlığı verileri
ile 2023 yılında yaklaşık 9000 işsiz eczacı ile yeni ve
daha büyük problemler bizleri beklerken, yönetim
anlayışlarımızla bir şeylerin değişmesi artık zorunluluk halini almıştır.
yacak” ve TEB yönetim anlayışı değişerek yeniden
şekillenecek. Çünkü Adana Eczacı Odası tarafından
seslendirilen bu değişim isteği birçok eczacı odasında ve TEB yönetim kadrolarında karşılığını bularak amacına ulaşmıştır.
Bu anlamda 19 - 20 Eylül tarihlerinde gerçekleştireceğimiz Seçimli Olağan Genel Kurul sonucu Adana Eczacı Odası’ nın önümüzdeki dönemde yaşanacak değişim ile birlikte yeni oluşacak yapılanmanın
neresinde olacağının belirlenmesi adına anlam ifade etmektedir.
Bu anlamda 19 – 20 Eylül 2015 tarihinde yapacağımız Seçimli Olağan Genel Kurulumuz da Adana
Eczacı Odası yönetim kadroları belirlenirken nasıl
bir TEB sorusuna da yanıt bulunacak olması gerekçesiyle tüm eczacı kamuoyu tarafından sonucu merakla beklenen bir genel kurul olacaktır.
Değerli Meslektaşlarım,
Bizler 2011 yılında sizlerin onayı ve yol arkadaşlığı
ile bu yola çıktık. Bu yolda inançlarımız ve mesleki sorumluluğumuz doğrultusunda doğru olarak
bildiklerimizi söylemekten ve bunları hayata geçirmekten çekinmedik. Bu gün yine inandığımız doğrularımızla sizlerin karşısına çıkarak geçmiş 2 yılın
değerlendirmesi ile birlikte nasıl bir Eczacılık ve Türk
Eczacıları Birliği sorusunun yanıtını sizlerin vermesini istiyoruz.
Bizler Adana Eczacı Odası yöneticileri olarak 4 yıllık görev süremiz boyunca var olan TEB yönetim anlayışına destek vererek bir şeylerin değişerek düzelmesi için emek harcadık ve sabırla bekledik. Fakat
geldiğimiz noktada tüm eczacılar olarak önce birlik ve beraberliğimizi kaybettik. Ardından yaşanan
ekonomik kayıplarla birlikte mücadele gücümüzü
sonrasında örgütlerimize ve örgütlülüğümüze olan
inancımızı yitirdik. Şimdi sıra geleceğe dair umutlarımızın kaybolmasına geldi. İşte bu nedenlerle bizler taşıdığımız sorumluluk gereği zor gibi görünen
aslında çok basit bir karar verdik. Ya duygularımızla
İlaca, Eczacılığa ve Eczacılara sahip çıkan; geçmişte ve bugün yöneticilik yapan tüm meslektaşlarıma, mesleğine sahip çıkan tüm eczacılarımıza,
bizlerden desteğini esirgemeyerek çıktığımız bu
yolda cesur ve kararlı bir duruş sergileyen yol arkadaşlarıma şükran ve minnet duygularımla teşekkür
ediyor, barışın ve demokrasinin hakim olduğu, insan hayatının hakkettiği değere kavuştuğu yarınlarda sağlık emekçileri olarak hakettiğimiz günleri
yaşamak dileğiyle...
davranarak ilaç ve eczacılık alanında yaşanan çöküşü seyretmeye devam edecektik. Ya da doğrularımızla hareket ederek olanlara seyirci kalmayacaktık.
Bizler ikinci yolu seçerek “kral çıplak” demeyi mesleğimize ve dolayısıyla geleceğimize sahip çıkma
yolunu seçtik. Biliyoruz ki tıpkı 2011 yılında söylediğimiz gibi yine “artık hiçbir şey eskisi gibi olma-
6
Adana Eczacı Odası Bülteni
t.FTMFǘJNJ[F4BIJQ±‘LBM‘N
Nükleer
Enerji
"LLVZVEBLƌƌOǵBBUWFNBSV[C‘SBL‘ME‘ǘ‘N‘[
SFLMBNCPNCBSE‘NBO‘ƌMFCƌSMƌLUFOàLMFFSFOFSKƌ
UFLSBSHàOEFNƌNƌ[EFGBLBULPOVIBLL‘OEB
CƌMHƌNƌ[IÉMÉÎPLL‘T‘UM‘
Ecz. Buğra ÜSGÜLOĞLU
7
Adana Eczacı Odası Bülteni
t/àLMFFS&OFSKJ
Füzyon (çekirdek birleşmesi), doğada yıldızların enerji kaynağı olarak görülür, iki küçük atomun
daha ağır bir atom çekirdeği meydana getirecek
şekilde birleşerek enerji açığa çıkartmasıyla oluşur.
Füzyon enerjisini kullanabilmek adına çalışmalar
devam etse de bizim için şimdilik önemli olan nükleer reaktörlerin kullandıkları fisyon reaksiyonudur.
reaktörlerde grafit, su veya ağır su kullanılır. Tek bir
uranyum atomunun fisyonundan 200 MeV (milyon
elektron volt) enerji elde edilir. Bir kömür atomundan ise yaklaşık 4 ev enerji elde edilir, verimlilik farkı
çok büyüktür.
Doğada bulunan uranyum genellikle U-238 şeklindedir, fisil U-235 izotopu doğadaki uranyumun
yalnızca %0.711 kadarını teşkil eder. Çoğu nükleer
santral U-235 kullandığı için öncelikle %3-5 oranında zenginleştirilir.
Fisyon reaksiyonu kısaca ağır atom çekirdeklerinin nötron yakalayarak parçalanmasıdır. Örneğin
bir nükleer santralde uranyumun fisil (fisyona girebilen) izotopu olan U-235 nötron bombardımanına
tutulunca ağır atom çekirdeği daha hafif iki çekirdeğe bölünür, ortalama 2.5 nötron ve enerji açığa
çıkar. Açığa çıkan nötronlar da diğer uranyum çe-
Nükleer reaktörler nükleer yakıtın bulunduğu
ve kontrollü bir şekilde nükleer zincirleme reaksiyonun sürdürüldüğü aygıtlardır. Tercih edilen yakıt
genellikle U-235’tir. Silindirik yakıt çubukları halinde
bulunan U-235’in fisyonu sonucu oluşan ısı soğutucu olarak görev yapan sıvıya iletilir. Soğutucu sıvı
ısıyı ayrı bir su bölmesine taşır. Buradaki su yüksek
basınçlı buhara dönüşerek türbini döndürür ve mekanik enerji elde edilmiş olur. Bu mekanik enerjiyle
jeneratörden elektrik üretimi gerçekleşir.
kirdekleriyle fisyon oluşturarak zincirleme bir reaksiyon başlatabilirler. Kontrollü enerji elde edilmesi
için 2.5 nötronun 1 tanesinin yavaşlatılması gerekir.
Bu sağlanamazsa zincirleme reaksiyon kesilir, 1’den
fazlası yavaşlatıldığında ise zincirleme reaksiyon
kontrolden çıkarak reaktör çekirdeğinin erimesine
yol açar. Nötronları yavaşlatmak amacıyla nükleer
8
Adana Eczacı Odası Bülteni
t/àLMFFS&OFSKJ
nun 200 katı havaya, suya ve toprağa karışmıştı. 8
gün yarılanma ömrü olan iyot-131 ve 30 yıla kadar
yarılanma ömrü olan sezyum-137 halkın maruz kaldığı radyasyon dozunun çoğundan sorumluydu. İlk
günkü radyasyon dozu (20000 milisievert- mSv) 6’sı
kazaya müdahale eden itfaiyeciler olmak üzere 28
ölüme yol açtı. Beyaz Rusya, Rusya ve Ukrayna’da
kontamine olan bölgelerde yaklaşık 5.5 milyon kişi
yaşıyordu. Bu bölgelerdeki insanların karşılaştıkları
kanser vakalarının ne kadarının Çernobil faciasıyla
doğrudan ilişkili olduğu konusunda oldukça çelişkili sayılardan bahsediliyor. Dünya Sağlık Örgütü uzun
vadede toplam ölü sayısının 4000 civarına ulaşmasını beklerken Uluslararası Kanser Araştırmaları
Ajansı (IARC - The International Agency for Research on Cancer) 2065 yılına geldiğimizde Çernobil’e
bağlı 16000 tiroid kanseri ve 25000 farklı kanser vakalarının görüleceğini, bunların 16000’inin ölümle
sonuçlanacağını tahmin etmektedir. UCS (Union Of
Nükleer Kazalar
Dünyada nükleer kaza ve olayların derecelendirilmesi için 1990 yılından beri Uluslararası Radyolojik
Olay Ölçeği (INES) kullanılmaktadır. 7 seviyeden oluşan ölçekte ilk 3 seviye “olay”, 4. seviyeden itibaren
ise “kaza” olarak nitelendirilmektedir. Bu ölçeğe göre
şu ana kadar Çernobil ve Fukuşima’da olmak üzere
2 tane 7. seviye kaza (Planlı ve uzun süreli karşı önlemlerin uygulanmasını gerektiren, sağlık ve çevre
üzerinde yaygın etkileri olan büyük miktarda radyoaktif madde salımıyla sonuçlanmış kazalar) gerçekleşmiştir.
Çernobil Faciası, 26 Nisan 1986 tarihinde reaktör
aniden çalışmayı durdurursa türbinin acil soğutma
sistemine ne kadar süreyle güç sağlayabileceği test
edilirken gerçekleşen bir hatalar dizisi sonucunda
gerçekleşti. Sonuç korkunçtu. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının yaydığı radyasyo-
9
Adana Eczacı Odası Bülteni
t/àLMFFS&OFSKJ
Concerned Scientists) örgütü yaklaşık 27000 ölüm
gerçekleşeceğini iddia ederken Dünya Sağlık Örgütü’nü eleştiren bir Greenpeace raporunda kayıp
sayısının 200000’i bulabileceği belirtiliyordu. Çeşitli
araştırmalarda bu kadar büyük farkların oluşması
hem kullanılan yöntemlerin ve verinin yetersizliğini
hem de siyasal yönelimlerin etkisini gösteriyor. Hesaplanamayacak dolaylı etkileri eklediğimizde ise
durumun korkunçluğu artıyor; travma sonrası stres
bozukluğunun yol açtığı sosyal sorunlar, %20-30
oranında artmış bebek ölüm oranı, sakat doğum
korkusuyla zorlanmış düşükler, alkolizm ve madde bağımlılığında artış, genetik bozukluklar, organ
deformiteleri, tiroid kanserine yakalanmış sayısız
çocuk ve travmaya uğramış nesiller ödenen bedeli
gerçekleşen ölüm sayısının çok daha üzerine çıkartıyor.
INES ölçeğine göre 7. seviye sayılan ikinci kaza
Fukuşima Nükleer Santrali kazasıydı. 2011 yılında Japonya’nın Tohuku bölgesinde gerçekleşen
9.0 şiddetindeki depremin tetiklediği tsunami 10
metrelik koruma duvarını aşarak soğutma sisteminin pompasını besleyen güç birimlerinin ve yedek
10
Adana Eczacı Odası Bülteni
güç birimlerinin bozulmasına
yol açtı. Yakıt çubuklarının soğutulması için helikopterlerle
ve karadan pompalarla reaktöre
su doldurulması işe yaramadı ve
santralin 6 reaktöründen 3’ünde
çekirdek erimesi gerçekleşti.
Bölgede yaşayan 160000 insan
evlerini terk etmek zorunda kaldı. Kısa dönemli radyasyon maruziyetinden hayatını kaybeden
olmadı. Uzun vadeli sonuçların
ne olacağını bilmek için henüz
erken olsa da özellikle çocuklarda tiroid kanseri, lösemi, meme kanseri ve diğer
kanser vakalarında artış olacağına kesin gözüyle bakılmakta.
Nükleer Atık Sorunu
Nükleer enerjinin risklerinden bahsederken akla
ilk gelen çekirdek erimesi olsa da nükleer atık sorunu her gün büyüyen ve çözüm bekleyen ciddi bir
tehdittir. Nükleer yakıt reaktörde kullanıldıktan sonra elde kalan materyal nükleer atıktır.
Uranyum nötron bombardımanına tutulduğunda her zaman fisyon reaksiyonuna girmez, bazen
nötronu absorbe ederek U-239 gibi daha ağır bir
izotopa dönüşür. Bundan sonra daha ağır izotop da
nötron absorbe ederek daha da ağır başka izotoplara dönüşebilir. Nükleer atığın kompozisyonu kullanılan yakıta, reaktörün ne kadar süredir çalıştığına
ve nükleer atığın ne kadar süredir beklediğine göre
değişmekle birlikte en çok kaygı yaratan bileşenler
neptünyum, amerikyum, küryum gibi minör aktinidlerdir. Bunlar yarılanma ömrü çok uzun, 100000
yıldan daha uzun olabilen elementlerdir.
t/àLMFFS&OFSKJ
Bu süre günlük hayatta kullanmadığımız bir ölçekte olduğu için kavramak güç olabilir. Tüm yazılı
tarihimizin 5000 yıl, tarımın icadının 12000 yıl kadar
önce olduğunu düşünerek bu sürenin gözümüzde
canlanmasını kolaylaştırabiliriz.
yaratmayan bir tatsızlık olarak görülmüş olmalı...
Daha mantıklı fakat pek de nihai olmayan çözüm
önerilerinin arasında en çok öne çıkan yöntem derin jeolojik depolamadır.
Derin jeolojik depolama kısaca atıkların birkaç
yüz metre derinlikte uygun depolama alanlarında
toksisitelerini kaybedene veya bunları yeniden işleyecek etkili bir yöntem bulunana kadar saklanma yöntemidir. Derin jeolojik depolamanın başlıca
ögeleri nükleer atık, atığı saracak koruyucu, konteynerin etrafındaki diğer bariyerler, konteynere
ev sahipliği yapacak tüneller ve bölgeyi oluşturan
jeolojik yapının kendisidir. ABD’nin Nevada eyaletinin sınırları içinde yer alan Yucca Dağı’nda dizayn
edilen depolama alanı karşılaştığı ciddi muhalefet
nedeniyle faaliyete geçirilemedi. New Mexico eyaletindeki Waste Isolation Pilot Plant (WIPP) ise 2014
yılında yaşanan radyoaktif sızıntı nedeniyle devre
dışı bırakıldı. İsveç, Kanada, Fransa, İsviçre ve İngiltere’nin derin jeolojik depolama alanları oluşturmak
Şu anda dünya genelinde depolanmış 230000
ton kullanılmış yakıt bulunmakta. Bu atıkların çoğunluğu, bir kısmı on yıllardır olmak üzere, reaktörlerin yanında kurulmuş depolama havuzlarında
saklanmakta. Buna her yıl 7000 ton kullanılmış yakıt
daha eklenmekte. 2005 yılında, radyoaktif atıkları
uygun koşullarda saklamak yerine Somali açıklarına
dökmenin bazı şirketler tarafından kullanılagelen
bir çözüm olarak görüldüğü ortaya çıkmıştı. UNEP
(Birleşmiş Milletler Çevre Programı) sözcüsüne göre
bir tsunami sonucu bu atıkların sahile vurmasıyla
balıkçılıkla uğraşan köylüler sağlıklarını ve başlıca
geçim ve besin kaynakları olan balıkları kaybediyorlardı ama bu durum Somali’de hükümet olmamasından faydalanan şirketler açısından maliyet
11
Adana Eczacı Odası Bülteni
t/àLMFFS&OFSKJ
için çalışmaları olsa da henüz tamamlanmış bir proje bulunmamakta. Şimdilik nükleer atık sorununu
çözebilmiş hiçbir ülke yok.
Dünyada Durum
Şu anda dünyada 30 ülkede, üretimde olan
nükleer reaktör sayısı 391’dir. Bu sayı, 438’le zirvenin görüldüğü 2002 yılına oranla oldukça düşmüş
durumda. Toplam kurulu kapasite 20 yıl öncesiyle kıyaslanabilecek bir seviye olan 337 GW, bu da
2010’daki 368 GW değerinde yaşanan düşüşü ortaya koyuyor. Dünyanın güç üretiminde nükleer
enerjinin payı 1996’daki tarihi zirvesi olan %17.6’dan
sabit hızla %10.8’e düşerek son 3 yıldır bu oranda
stabil kalmış gözüküyor. Nükleer enerji üretiminde
görülen bu düşüşün altında yatan başlıca nedenler
Fukushima sonrası güvenliği arttırma çabalarının
12
Adana Eczacı Odası Bülteni
yarattığı maliyet artışı ile doğalgaz ve yenilenebilir
enerji maliyetlerindeki düşüştür. Avrupa Birliği’nin
Fukushima sonrası Avrupa’daki nükleer santrallerin
güvenliğini gözden geçirmek üzere yürüttüğü stres
testi tedirgin edici bir durumu işaret ediyordu; nükleer reaktörlerin neredeyse tamamında güvenlik iyileştirmeleri gerekiyordu. Rapora göre güvenlik açısından en kötü durumdaki ülke Fransa’ydı. Raporda
özellikle dizel jeneratörler ve kontrol odalarıyla ilgili
alınması beklenen önlemler sıralanmıştı. Bu önlemlerin maliyetinin 2025 yılına gelmeden harcanacak
55 milyar Euro olduğu hesaplansa da bu bedelin
oldukça iyimser olduğu tartışılmaktadır.
Toplamda 14 ülkede, 24 tanesi Çin’de olan 62
nükleer reaktör yapım aşamasında olsa da bunların
47 tanesi durdurulmuş veya ertelenmiş durumda.
1951 yılından beri başlanan her 8 reaktör projet/àLMFFS&OFSKJ
sinden 1’i, toplam 92 proje, bir kısmı inşaatın son
aşamasında veya tamamen bitmiş olsa bile çeşitli
sebeplerle üretime geçmeden terkedildi. Fukushima sonrası artan maliyetler ve hızla gelişen yenilenebilir enerji seçeneklerinin bu inşaatlar üzerindeki
etkisini ilerleyen yıllarda görebileceğiz. Terkedilmiş
reaktör projelerinin yarattığı mali kayıp hakkında ise
detaylı bir çalışma bulunmamakta.
Nükleer Enerji Zorunluluk Mu?
Nükleer enerjiyi savunan belki en önemli argüman karbon salınımı yapmaması, fosil yakıtlardan
temiz olmasıdır. Küresel ısınmanın geldiği noktanın,
dünyanın insan türü için yaşanabilir halde kalması
açısından fosil yakıtlardan kurtulmamızı zorunluluk
haline getirdiği konusunda fikir birliği olduğuna
göre geleceğin anaakım enerjisinin hangisi olacağına karbon salınımına yol açmayan enerji türleri
13
Adana Eczacı Odası Bülteni
arasında karar vermemiz gerekecektir. Ülkelerin bu
konuda farklı bakış açıları ve yatırımları olsa da genel gidişatı öngörmek için yenilenebilir enerji cephesinde gerçekleşen bazı gelişmeleri örneklendirebiliriz.
Almanya’nın yenilenebilir enerji yatırımları karşılığını vermeye başlamış gözüküyor. 25 Temmuz 2015
tarihinde Almanya günlük enerji ihtiyacının %78’ini
rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılayarak kendi rekorunu geliştirmiş oldu.
Almanya bu başarısının önemli bölümünü güneş
enerjisine borçlu. 9 Haziran 2014 günü Almanya’nın
günlük enerji ihtiyacının %50’sini güneş enerjisinden elde ettiği bildirilmişti. Bu başarı geniş ölçekli
güneş tarlalarından ziyade vatandaşların çatılarına
güneş enerjisi panelleri kurmalarının teşvik edilmesiyle elde edilmişti.
t/àLMFFS&OFSKJ
Başta fotovoltaik güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji üretim maliyetlerinde yaşanan
düşüşler gittikçe daha fazla sayıda yatırımcının
dikkatini çekmekte. 2014 Mart’ında ABD’de Austin
Energy şirketi, Recurrent Energy şirketinden 5 cent/
kWh bedeliyle güneş enerjisiyle üretilmiş elektrik
alımı anlaşması yaptı. Bu o zamana kadar görülmüş
en düşük bedeldi. Fakat anlaşmanın imzalanmasının üzerinden 1 yıl bile geçmeden şirkete bu bedelin %20 altında fotovoltaik güç önerilecekti. ABD
dışında da benzer fiyat düşüşleri gözleniyor. Ocak
2015’te Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılması planlanan bir güneş enerjisi santrali için kazanan teklif
5.84 cent/kWh bedelindeydi. Bu bedel son 5 yılda
güneş enerjisi bedelindeki %75’lik düşüşü gösteriyordu. Ülkelerin koşulları farklı olsa da fikir vermesi
açısından 2011 yılında TETAŞ’ın (Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahüt A.Ş.) enerji alım ortalama fiyatının
8.35cent/kWh olduğunu ve Akkuyu Nükleer Santrali için Rus şirketiyle yapılan anlaşmaya göre üretilen
enerjinin %50’sini 15 yıl boyunca 12.35cent/kWh
bedeliyle alacağını ekleyelim.
Nükleer enerji elde etmek kaza riski düşük, bu
risk gerçekleşmediği sürece temiz, ancak risk gerçeğe dönüştüğü zaman korkunç yıkım oluşturan
bir yöntem. Doygunluğa ulaşmış bir teknoloji olarak yakın zamanda büyük ilerlemeler vadetmiyor,
Fukushima’nın ardından uzun bir süre ucuzlaması
da beklenmiyor. Bir süre daha enerji üretiminde
önemli yere sahip olacak olsa da yerini yenilenebilir
enerji kaynaklarına bırakması kaçınılmaz gözüküyor. UBS’nin (Union Des Banques Suisse) Haziran
2015’te yayınladığı raporda şu ifadeler yer alıyor:
“İnanıyoruz ki güneş enerjisi nihayetinde kömür
ve nükleerin yerini alacak ve elektrik üretmek ve
dağıtmak için varsayılan teknoloji haline gelecek”.
Tartışma konusu sadece bunun ne zaman gerçek-
14
Adana Eczacı Odası Bülteni
leşeceği, son yıllarda yaşanan gelişmeler bu konuda
iyimser olmayı kolaylaştırıyor. Güvenlik kültürü gelişmiş, sorumluların hesap verebildiği birçok ülkede nükleer enerji hakkında sert tartışmalar devam
ederken, Soma ve Ermenek faciaları henüz hafızalarımızda tazeyken, nükleer atıkların deniz ve boğazlar yoluyla Rusya’ya geçirileceği söylenirken ve
daha güvenli alternatifler üst üste verimlilik rekorları
kırarken, Almanya’nın bizden daha düşük ısınım şiddeti ve 2/3’ümüz kadar güneşlenme süresiyle elde
ettiği başarı ortadayken, belki de tekrar düşünmek
için geç değildir.
Kaynakça
1- http://www.who.int/mediacentre/news/releases/2005/pr38/en/
2- Cardis, E., Krewski, D., Boniol, M., Drozdovitch, V., Darby, S. C., Gilbert, E. S.,
Akiba, S., Benichou, J., Ferlay, J., Gandini, S., Hill, C., Howe, G., Kesminiene, A.,
Moser, M., Sanchez, M., Storm, H., Voisin, L. and Boyle, P. (2006), Estimates of the
cancer burden in Europe from radioactive fallout from the Chernobyl accident.
Int. J. Cancer, 119: 1224–1235. doi: 10.1002/ijc.22037
3- http://allthingsnuclear.org/how-many-cancers-did-chernobyl-really-causeupdated/
4- “The Chernobyl Catastrophe. Consequences on Human Health” Greenpeace.
2006.
5- http://www.theguardian.com/environment/2010/jan/10/chernobyl-nucleardeaths-cancers-dispute
6- http://www.reuters.com/article/2013/02/28/us-japan-nuclear-canceridUSBRE91R0D420130228
7- Civilian nuclear incidents: An overview of historical, medical, and scientific
aspects
Rojavin Yuri, Seamon Mark J, Tripathi Ravi S, Papadimos Thomas J, Galwankar
Sagar, Kman Nicholas, Cipolla James, Grossman Michael D, Marchigiani
Raffaele, Stawicki Stanislaw P.A Year : 2011 | Volume: 4 | Issue Number: 2 | Page:
260-272
8- http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/4312553.stm
9- http://www2.tbmm.gov.tr/d23/7/7-18959c.pdf
10- http://energytransition.de/2015/07/renewables-covered-78percent-ofgerman-electricity/
11- http://www.sciencealert.com/germany-can-now-produce-half-its-energyfrom-solar
12- http://www.greentechmedia.com/articles/read/cheapest-solar-ever-austinenergy-gets-1.2-gigawatts-of-solar-bids-for-less
13- http://www.thenational.ae/business/energy/uae-beats-renewables-costhurdle-with-worlds-cheapest-price-for-solar-energy
t/àLMFFS&OFSKJ
barıș için
son çıkıș
Ecz. İbrahim ŞUMNU
Doğduklarında bütün insanlar son derece masumdurlar. En
temiz duyguları barındırırlar içlerinde. Ancak yaşadıkça hızla kirlenirler, o güzel duyguların yanında masumiyete yakışmayan ve
başka canlılara zarar verecek kavramlar da dolaşmaya başlar beyin kıvrımlarında.
İnsanlara göre kendi dışında kalan tüm canlılar aslında vahşidirler. Ancak vahşi olarak suçladığımız o dünyanın sakinleri yemek ve korunma gibi doğal dürtülerin dışında asla başka bir canlıya zarar vermezken, uygar dünyanın en mükemmel canlısı olan
insanoğlu beslenme ve korunma güdülerinin dışında da başka
bir canlıya zarar vermekten ya da onu öldürmekten müthiş bir haz
alır. Hatta mevcut durum ile de yetinmeyip daha çok acı verecek,
daha çok kişi öldürecek aletler ve yöntemler üzerine kafa yorar,
daha güzel bir dünya için kullanılması gereken mali kaynakların
azımsanmayacak bir bölümünü buna ayırırlar.
Afrika’ da açlıktan ölmek üzere olan bir çocuğun tepesinde bekleyen leş kargası ile sanal düşmanlar yaratarak insanları birbirine kırdıran ve bu yöntemle aslında beslenme ve barınma için kullanılması gereken paraları cebine indiren adam arasında hiçbir fark yoktur.
15
Adana Eczacı Odası Bülteni
t#BS‘ǵƞÎJO4PO±‘L‘ǵ
Savaşı o kadar içselleştirmişiz ki; tüm canlıları potansiyel düşman olarak kabul ederiz, savaş ismini
gururla taşırız, ulusal bayramlarda ne gereği varsa
tören alanından geçen ölüm makinelerini göğsümüz kabararak izleriz, ya ölesiye ya da öldüresiye
severek sevgiye bile çeşni olarak ölümü katarız. İçlerindeki sevgiyle elele olan bir çift gördüğümüzde
mahallenin namusu damarımız kabarır da kadını
döven bir erkek gördüğümüzde mahallenin barışını
sorgulamak aklımıza bile gelmez.
duydukları bu eylemi icra etmek için sayısız bahane de yaratmışlar. İlk çağlarda mülkiyet kavramının
varolması ile başlayan sahip olma isteğinin neden
olduğu katliamlar zaman içinde yerini inanç çatışmalarına daha sonra ise hedef daha da büyütülerek
“paraya” sahip olma boyutuna ulaşmıştır. Nispeten
küçük ölçekli toprak kazanımı amaçlı yapılan katliamlara seyirci kalınırken başka bir ülkeye barış ve
demokrasi gibi süslü kavramlarla savaş ilan etmek
tüm dünyanın ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktadır.
Hatta edebiyat gibi baştan sona güzelliklerin,
sevginin, hoşgörünün hakim olması gereken alanda bile yer yer ölüm, silah ve savaş imgeleri hakimiyet kurmuş, camiler süngüye kubbeler miğfere
dönüşmüştür.
Ortadoğuya demokrasi getirme aldatmacası ile
arap baharı adı altında başlatılan katliamlar artık
bu coğrafyadaki tüm ülkeleri tehdit eder duruma
gelmiştir. Altında sonsuz zenginlik anlamına gelen
petrol olmasa kimsenin dönüp yüzüne bakmayacağı bu ülkelerde hakimiyeti ele geçirebilmek ve Ortadoğu’nun petrolünü belli ülkelerin denetiminde
Akdeniz’ e akıtabilmek için milyonlarca kişi katledilmiş, şehirler harebeye dönüştürülmüştür. Bu arada
biz de ülke olarak üzerimize düşeni yaptık, bazen
demokrasi (!) havarisi askerlerin sağsalim ülkelerine
dönmeleri için dua ettik, bazen ise Ortadoğu petrollerini ele geçirmeye çalışan insanların Ortadoğu’da
daha rahat katliamlar yapması için olanaklar sunduk.
İnsanların öldürme eyleminde duydukları hazzı
paraya dönüştüren silah tüccarları da savaşların bitmemesi ve yeni savaşların başlaması için hiç bir çabadan kaçınmamışlardır. O nedenle silaha harcanan
para 2005 yılında 1 trilyon 118 milyar iken 2008 yılında bu para 1 trilyon 460 milyara ulaşmıştır. Bu rakamın 607 milyar doları ABD’ ye aittir. Diğer taraftan ise
2025 yılında dünya nüfusunun 11 milyarı geçeceği
düşünüldüğünde bu rakam dünya nimetlerini hiç
kimse ile paylaşmak istemeyen elit insanları korkutmaktadır.
Çünkü bu tip insanlar için paylaşıma dahil olan
her insan gereksiz bir canlıdır.
Bir rivayete göre son 300 yıl içinde 26 gün, başka
bir rivayete göre ise son 6000 yıl içinde sadece 236
gün savaş olmamış. Görülüyor ki öldürmeye karşı
bu dayanılmaz istek “vahşet” kavramı ile dahi açıklanamayacak boyutlarda, insanlar dayanılmaz haz
16
Adana Eczacı Odası Bülteni
Ünlü medyumun kehanetlerinde der ki; dünyayı
tutuşturacak ateş Ortadoğu’da başlayacaktır. Ve bizler de hep birlikte bu medyumu mahçup etmemek
için elimizden gelen gayreti esirgemiyoruz.
Artık topyekün savaşa sürüklendiğimiz bugünlerde, yapılması gereken tek şey savaş çığırkanlığı yapanları izole etmek, etkisizleştirmek ve barış
için yananlarla biraraya gelmenin zeminini oluşturmak. Çünkü barış için haykırmamak savaş çığırtkanlığı yapmaktır.
t#BS‘ǵƞÎJO4PO±‘L‘ǵ
Ecz. Fatma Feyza ÇETİN
Çağın Hastalığı Hangisi;
D Vitamini Eksikliği Mi ?
Sistemin Kazanma Hırsı Mı ?
17
Adana Eczacı Odası Bülteni
t±Bǘ‘O)BTUBM‘ǘ‘)BOHJTJ
D vitaminin vücut için gerekliliği ne kadar tartışılmazsa da, eksikliğinin son yıllarda neredeyse
her hastalığın nedeni olarak gösterilmesi de o derece tartışılmalı…
Vücut için gerekli vitaminler vücutta üretilemediği
için dışarıdan sağlanır (kalın bağırsakta sentezlenen
K ya da B vitamini örneği gibi bazı vitaminler hariç).
Besinler içerisinde karışımlar halinde bulunan vitaminler sağlıklı bir günlük besleme programı ile yeterli miktarda alınabilir. Fakat bazı hallerde vitamin gereksimi
artmaktadır. Eksiklikleri ile oluşan hastalıkların tedavisinde ameliyat sonrasında, gebelik, emzirme, menopoz
dönemlerinde, diyetlerde ya da sporcu beslenmelerinde, bazı organ hasarlarında, beslenme bozukluklarında, travmalarda vs. dışarıdan besin destek ürünleri ile
vitaminler kullanılmaktadır. Fakat besin destekleyicileri
olarak hazırlanmış olan formları doğal yollardan alınmaları kadar yarar sağlayamazlar.
D Vitamini ölçümleri kimlere yapılmalı?
Doğal olarak D vitamini eksikliği kuşkusu duyulan durumlarda yapılması gerekli ve yeterlidir.
Örneğin :
Gelişme eksikliği, kemik hastalıkları, D vitamini
eksikliği konusunda riskli durumlar (yaşlılık, hamilelik ve emzirme, obezite, koyu cilt rengi, beslenme
eksiklikleri, bazı ilaçların uzun süre kullanımı gibi...)
Kaldı ki kanda D vitamini düzeyinin kişinin D vitamini gereksinimini belirlemede gerçekçi bir veri olduğu da tartışmalıdır. Asıl ölçülmesi gerekenin serbest
D vitamini düzeyi olması gerektiği benimsenmektedir. Ve bu iki farklı ölçüm arasında da doğrudan
bir ilişki yoktur. Yani kan D vitamini düşük olması
mutlaka serbest D vitamini düzeyininin de düşeceği anlamına gelmemektedir. (5)
Yine de son yıllarda D vitamini eksikliği neredeyse tüm hastalıkların nedeni gibi görülmekte. Bir
18
Adana Eczacı Odası Bülteni
sağlık sorunu için başvuran hastalara bir ön gereklilik gibi hemen D vitamini kan düzeyleri analizleri yapılmakta ve nedense de hep eksik çıkmakta .
Güneyde yaşayanlarda güneşli iklimde de olsalar
D vitamini eksik çünkü süt ve süt ürünleri beslenme listelerinde yeterince bulunmuyor deniliyor,
kuzey ülkelerinde süt ve ürünlerinden zengin bir
beslenme var ama bu kez de güneş ışınlarının yeterli olmayışı nedeniyle D vitamini takviyesi öneriliyor. Kısacası “D vitamini eksikliği ” tanısını yemekten
kurtuluş yok gibi...
Zaten öncesinde magazin dergilerinde sayfa sayfa D vitamini eksikliği hakkında yazılar kaynakları
araştırılmadan yayınlanıyor, anlı şanlı tv kişilikleri- ki
sağlıkçı olup olmamaları pek de önemli değil popüler olmaları yeterli - bu eksikliklerin nedenleri ve
sonuçları hakkında halkı panik haline getirecek kadar bilinçlendirmiş (!) oluyor. Yayın izleme ve meslek
t±Bǘ‘O)BTUBM‘ǘ‘)BOHJTJ
içi eğitim eksikliğinden muzdarip sağlık mensubları
ise aynı yolla ya da ilaç firmalarının bilgilendirmesi
(!) ile çarka dahil oluveriyor.
Vitamin eksikliği hastalıklara neden olur elbette.
Ama öncelikli kural vitamin ya da destek ürünleri
olarak alınacaklarsa gerekli ve yeterli doz alınmaları
olmalıdır. Ne yazık ki tıp dünyası bunda da “kazan,
kazan, kazan ” tuzağına düştüğünden ipin ucu bir
hayli kaçmış durumda ve besin destek ürünleri kullanımı neredeyse çılgınlık halini almakta... Dünyada
büyük pazar haline gelmiş olan D vitamini ve kalsiyum destek ürünlerinin yıllık satışı 2013’te 6 milyar
dolara ulaşmakta. Amerika ‘daki D vitamini satışları
2012’de 748 milyon dolara ulaşırken, Avustralya’da
2001 yılında 800 bin dolardan 2010’da 71 milyon
doların üzerine çıkmış durumda... (2)
D vitamini kullanımı, dozu, oral yada enjektabl
olarak alınımı, yokluğunda ya da fazla alımında
olabilecekler konuları ise tıp dünyasında hala farklı açıklamalarla gündeme gelmekte... Eksikliğinde
kanser oluşabileceği konusunda araştırmalar yanında fazlalığında kanser oluşabileceği ile ilgili araştırmaların da var olması gibi... Dr Barbara Berkeley
bu konuda çarpıcı bir kuşkusundan da söz etmekte
ve D vitamini eksikliğinin kanser ve kalp hastalığı
arasındaki ilişkinin “D vitamini eksikliğinin bu hastalıklarla yol açtığı” gibi kesin bir sonuç yerine, bu
eksikliğin bu hastalıklar sürecinde oluşan yan etkiler
D Vitamini Hakkında…
Hem vitamin hem de hormon olan D vitamini Provitamin olarak alınıp cilt tarafından sentezlenmekte.
Besinlerle alınan 7-dehidrokolesterol, cilt hücrelerinde güneşin (UVB) yardımıyla ön inaktif D vitaminine,
karaciğerde yarı aktif D3 vitaminine dönüşüyor. Oradan böbreğe giderek aktif D vitamini yani kalsitriole
dönüşüyor ve yağ hücrelerinde depolanıyor. Vücudun
gereksinim duyduğu miktar ise karaciğer ve böbrekler
yardımı ile kana veriliyor. Karaciğerdeki oranı ise, bir
insanın 3-4 ay dışarıdan almasa da D vitamini gereksinimini karşılayacak miktarda. Kısacası vücutta
kullanılmak üzere sürekli D vitamini bulunmakta ve
gerektiğinde kullanıma geçmektedir. (5)
D VİTAMİNİ KAYNAKLARI
En önemli kaynak güneştir. Ayrıca karaciğer, balık,
yumurta, tereyağı, peynir ve mantarda bulunur. Güneş ışınlarını, haftada iki kez,15-20 dakika kısa süreli,
koruyucu sürmeden, öğle saatlerinde olmak üzere, sadece el yüz ve sırttan alınması yeterli olmakta. Uzun süre güneşte bronzlaşma halinde (esmer
tenlilerde olduğu gibi ) melanin pigmentlerinin
artması ile D vitamini dönüşümünün azalacağı belirtilmekte.
anlamına da gelebileceğini söylemekte...
Günlük D vitamini dozu : 1 mikrogram=1 ünite
Prematüre : 800 ünite
Bebeklerde : 400 ünite
Yetişkinlerde : 1000 ünite
19
Adana Eczacı Odası Bülteni
t±Bǘ‘O)BTUBM‘ǘ‘)BOHJTJ
Önemli besin kaynakları süt ve süt ürünleri peynir, tereyağı vs. Ama bunda da yararlı olması için
market sütleri yerine gerçekten doğal beslenen
ineklerden alınan (ve kesinlikle kutu sütü olmayan)
sütlerin tercih edilmesi gerekiyor.
EKSİKLİĞİ
Ana görevi kalsiyum ve fosfor gibi minerallerin
kemik dokusu tarafından emilimini düzenlemektir.
Çocuğun yaşamının ilk yılında alması gereken, büyüme ve gelişim için gerekli en önemli vitaminlerden biridir. Eksikliğinde çocuklarda kemik gelişmesi
problemleri, raşitizm yetişkinlerde ise osteomalazi,
kemik ağrıları gelişebilir. İdrarla fosfor-kalsiyum atılımını azaltır, kan kalsiyum oranı düştüğünde parathormon ile birlikte kemikten kana kalsiyum geçişini
artırmaktadır; (öyle ki dışardan alınan fosfor ve kalsiyum D vitamini eksikliğinde yararlı olmamakta),
ayrıca bağışıklık sistemi fonksiyonlarında da rol oynadığı düşünülmekte, yorgunluk, halsizlik ve ayrıca
depresyona neden olabileceği düşünülmektedir.
Elbette bütün bu etkiler bu hastalıkların tek nedeni D vitamini eksikliğidir biçiminde bir çıkarımı gerektirmemekte ve bir çok başka etkenin bu hastalıklara
neden olabileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir...
FAZLALIĞI
Öncelikle kabul edilen ciddi oranda eksikliklerinde çeşitli hastalıklar olacağı ama fazlasının da
yarar sağlamayacağıdır... Fazla alımı halınde iştahsızlık, idrar artışı, bulantı, kusma, ishal ve kabızlık,
kireçlenmeler, damar sertliği, kan kalsiyum oranı
artması(10.5 mg/dl), daha ileri düzeyde ise böbrek
yetmezliği görülebilir...
Yağda depolanır, yarılanma ömrü 1 ay kadardır.
Toksisite görülme olasılığı enderdir. Ancak böbrek ve
karaciğer depoları azalmış ve her gün kalsiyum alan
hastaya her ay 300.000 ünite D3 ampul verilmesi halinde 3-4 ay sonra toksisite görülebilir. Öte yandan
böbrek, karaciger, kemik iliği rahatsızlıkları olanlar
yüksek doz D vitamini ve kalsiyum almamalıdır.
Genel cerrahi uzmanı Dr. Semih Aydıntuğ
“Birçok insan 2 ayda bir, 1 ampul Devit–3
içtiğinde yeterli D vit düzeyini korur. Bu dozda alınan D vitaminine Kalsiyum eklenmesi
(Özellikle Menopoz çağındaki kadınlarda)
mahsurlu değildir. Daha önce söylediğim gibi
ezbere D vitamini almak yerine D vit düzeyini
kanda ölçmek gerekir. Verilen bilgiler erişkinler için geçerlidir” diyor ve ekliyor.
Kan değerleri;15 ng/ ml altındaki değerler
çok şiddetli D vitamini eksikliği olarak kabul
edilir.
80 ng/ml üzerine çıktığı zaman ilaç olarak
“Ek” alımı bir süre durdurulmalıdır.
20
Adana Eczacı Odası Bülteni
Ancak benim tespitlerimde fazla ek D vitamini alan hastalarımda bazen 125 ng/ ml gibi değerler ölçtüğüm oluyor. Herhangi bir hastalık
tablosu gelişmiyor. Ancak bunu önlemek için ek
D vitamini (Devit–3 ampülun kırılarak içilmesi veya intramuskuler yoldan vücuda iğneyle
zerk edilmesi) Türkiye’de Temmuz ve Ağustos
aylarında uygulanmamalıdır. Tabii bazen özel
gereksinmeler olabiliyor. Bunu anlamak için
kanda D vit düzeyi ölçülmelidir. Ölçüm için tercih ettiğimiz yöntem pahalı olmakla beraber
yüksek performanslı likid kromotografi yöntemidir (HPLC). Ek D vit alanlar yılda veya en geç 2
yılda 1 kanda D vitamini düzeylerini ölçtürmelidirler. (1)
t±Bǘ‘O)BTUBM‘ǘ‘)BOHJTJ
İNTOKSİKASYON
D vitaminin aşırı ya da uzun süre alınması ile intoksikasyon yani D vitamini zehirlenmesi çok sık görülmese de akıldan çıkarılmaması gerekli bir durumdur.
2014 yılında Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi
uzman doktorları Salih Uytun, Ufuk Ertural, Veysel
Nijat Baş, Yasemin Altuner Torun’un yaptıkları araştırma çarpıcıdır. Araştırmada gelişme geriliği nedeniyle kendileri başvuran 14 yaşında bir genç kızın aile
hekimi tarafından D vitamini düzeyine bakılmadan
bir yıl boyunca yedi gün ara ile devit-3 (1 ml- 1 ampul=300 000 IU parenteral d-3 vitamini)kullandığı ve
toplam dozun 14.400.000 IU olduğu belirlenmiştir.
Literatüre bakıldığında genelde çocukluk çağında D
vitaminine bağlı zehirlenmeler daha küçük yaşlarda
ve akut zehirlenme bulguları ile başvurmakta iken
buradaki olgu daha ileri yaştadır ve kronik zehirlenme bulguları vardır. Çok yüksek dozda D vitaminini
almış olmasına rağmen kalsiüri ve nefrolitiazis dışında bulguya rastlanmaması, intoksikasyonun gerek
21
Adana Eczacı Odası Bülteni
uzun bir süreçte bu dozu almış olmasına gerekse de
D vitamini duyarlılığının daha düşük olmasına bağlı
geliştiğini düşündürmektedir.
100.000 IU üzerindeki D vitamininin aralıklı olsa da
tekrarlanması sonucu klinik bulgular ortaya çıkabilirken, D vitaminine duyarlı kişilerde ise daha düşük
dozlarda bile vitamin D intoksikasyon bulguları ortaya çıkabilir. Araştırmalarda 1.200 IU D vitamini kullanımı ile dahi intoksikasyon geliştiği belirtilmiştir.
Dışarıdan verilen D vitamini bağırsaktan Ca emilimini ve kemiklerden Ca rezorbsiyonunu artırarak hiperkalsemi meydana getirir. D vitamini hipervitaminozunda gastrointestinal, bilateral nefrokalsinozis
bulgular; iştahsızlık, bulantı, kusma, kabızlık, karın
ağrısı, pankreatit, kardiyak bulgular; hipertansiyon,
QT intervalinde kısalma, aritmi, santral sinir sistemi
bulguları; letarji, hipotoni, konfüzyon, depresyon,
psikoz, halüsinasyon ve koma görülebilir. (3)
t±Bǘ‘O)BTUBM‘ǘ‘)BOHJTJ
D vitamini alımı ile kemik kırılmaları
gerçekten azalmakta mı?
Yeni Zelanda’dan (Univercity of Aukland ) iki endokrinoloji uzmanı olan Andrew Grey and Mark
Bolland’ın yaptığı araştırma sonuçları oldukça ilgi
çekici. Osteoporoz da kemik kırıklarının azaltılması
amaçlanarak kullanılan bu destek ürünleri ile ilgili
bir çalışma yapan bu araştırmacılar calcium ya da
D vitamini birlikte ya da yalnız kullanıldığı çalışma-
D vitamini ile ilgili doğru sanılan yanlışları bu konuda çalışmaları bilinen Dr. Şükrü Hatun açıklıyor :
* Bebeklerin fazladan D vitamini verilmesi ile dişleri daha çabuk çıkmaz, erken yürümez.
* Yalnızca D vitamini düzeyi düşük/eksik (20 ng/ml altında) diye yüksek doz D vitamini vermeye/almaya, yani
gelişigüzel D vitamini ampulü içmeye de gerek yoktur.
* Bacak eğriliği olan çocuklara yeterli inceleme
yapılmadan yüksek doz D vitamini verilmesi yanlıştır. D vitamini eksikliğine bağlı raşitizm bacak eğriliğinin bir nedenidir ama tek nedeni değildir.
KUŞKULARIMIZ VAR
Neden birdenbire bu eksiklik bu kadar fazla sayıda
insanda görülmeye başlandı?
Reçete edilmeden önce ve kullanım süresince HASTALARIN serum D vitamini ve kalsiyum düzeyleri kontrol edilmekte midir? (Öte yandan sadece kandaki
düzeylerine bakılması ve serbest D vitamini düzeyleri
bakılmaması da gereksiz yere tüketimi artıran bir başka unsurdur.)
Bu düzeydeki standartlar ve ölçüm gerekçeleri neye
göre kabul edilmektedir?
22
Adana Eczacı Odası Bülteni
ları inceledi. 2010 yılına dek yapılan 14 geniş çaplı
araştırmadan 9’unda bu çalışmaların yararsız olduğu, 2’sinde kırık riskinin artmış olduğu ve sadece 3 tanesinde azalma bulunduğu saptandı. Ama
bu bulguların gerçekliğine karşın ilaç endüstrisi ve
akademik çevreler arasındaki karmaşık etkileşim ağı
nedeniyle, bu konudaki yönlendirmeler kalsiyum
ve D vitamini desteklerinin alınması şeklinde tavsiye edilmeye devam edilmesi yönünde olmakta (4)
* Bacak eğriliği olan çocuklarda “ailesel/fizyolojik
bacak eğriliği”, genetik kemik hastalıkları gibi nedenler
de söz konusu olabilir. Gelişigüzel yüksek doz D vitamini verilmemeli, bu vakaların mutlaka bir çocuk endokrin uzmanınca muayenesi sağlanmalıdır.
* Ülkemizde bazı hekimler ilk aylarda çocukların
“bıngıldakları”nın küçük olduğunu söyleyerek D vitaminini kesmektedir. Bu da yanlış bir uygulamadır.
D vitamini eksikliğinde bıngıldak geç kapanır ama
D vitamininin normal hatta yüksek dozlarının bıngıldağın küçük olmasına veya erken kapanmasına
hiç bir etkisi yoktur.(5)
Ve hangi iklim koşullarında, hangi bölgede yaşarsa
yaşasın aynı değerler uygulanması gerçekçi midir...?
D vitamini kullanımının neredeyse ilaç bile sayılmayarak gelişigüzel kullanımı ve reçete edilmesindeki artışın yapabileceği toksik etkiler takip edilmekte midir?
SONUÇ
Sadece D vitamini değil, tüm vitamin-mineral desteklerinin gerekliliği konusunda kafalar epeyce karışık
durumda.. Oysa yanıt gayet basit aslında bu ürünler
eksik olanı yerine koyma amacı ile kullanılmalı. Bu
durumda asıl soru “eksiklikten ne anlıyoruz ?” olmalı.
Gerçekten gerek duyulması durumlarında- ki hastat±Bǘ‘O)BTUBM‘ǘ‘)BOHJTJ
Hem beslenme kaynakları hem de iklim koşulları
ile değerli topraklarda yaşıyor insanımız.
Fark edilmesi gereken şey yeterli vitamin- mineral alamama değil ALMAMA durumuna gelmemiz
belki de.
Sorgulamayan, reklamlarla bilgilenen ve TV ile
eğitilen insanımızın; geleneksel beslenme ve insana yakışır yaşam biçimi yerine kapitalist sistemin
(adları değişik de olsa kâr ya da kazanca dayalı tüm
yönetme biçimlerinden söz ediyoruz) dayattığı, popülaritenin benimsettiğini yaşamanın sonucunu
tartışmaktadır şimdilerde.
lık hali ya da ciddi yetersizlik durumlarıdır bunlar-bu
ürünlerin kullanılmasına kimsenin itirazı olamaz.
Bir bitkiden vitamin ya da mineralin doğal yolla
alınması ile, aynı vitaminin ilaç olarak alınması
arasında fark olacağı da unutulmamalıdır. Bitki,
meyve ya da sebzeler birçok karışımın bir arada olduğu bir içeriğe sahiptir. İçerdikleri bileşenlerin birbirleriyle etkileşimleri ile yaptıkları etki değişmektedir ki bu konuda yeterli bilgiye de sahip değiliz.
Ama aynı bitkiden herhangi bir maddeyi ayrıştırdığınızda ve tek başına yada birkaç ürün karışımı olarak kullandığınızda aynı etkiyi göstermesi
(yararlı ya da zararlı olma )bu nedenle beklenemez,
hatta yapacağı zararlı etkiler de öngörülemez.
Ama yanlış yerlere bakarak yapmakta bunu.
Başka türlüsünün mümkün olabileceği gerçeğini
tamamen silmiş olarak hem de... Doğruluğu araştırılmadan hızla yutulan ve itiraz etmeden değişen
yeni beslenme alışkanlıkları ile sağlığı için gerekli
her şeyi bile bile eksiltip, sonra da olmazsa olmaz
deyip bu ürünleri sistemin istediği yollarla kullanarak yerine koymaya çalışmakta...
Böyle bakıldığında komik ama gerçekten trajik
sonuçları olabilecek bir durum söz konusu olan...
Vücudumuza giren her şey bizim bir parçamız haline
gelebilir. Evinize girecek kişiyi bilmeden,tanımadan
nasıl izin vermiyorsanız vücudunuza girecek olanı
da tanımalısınız ve izni siz vermelisiniz bilinçle...
Alınan besin destek ürünlerinin farklı etkiler yaratacağı konusu bu kadar belirsizken deneysel çalışmalarda işine geldiğini yayınlama konusunda sicili
pek de parlak olmayan uluslararası ilaç ve tıp çevrelerinde benimsenen bu değerlere hangi kanıtlarla
ulaşılmaktadır?
KAYNAKLAR
Olanlar tıp dünyasının hasta odaklı tedavi biçimini benimsemesi gerekirken tam aksi yönde gelişme göstermekte oluşudur...
4 http://www.bmj.com/content/351/bmj.h3170
23
Adana Eczacı Odası Bülteni
1 http://semihaydintug.com/d-vitamini-yetmezligi.phtml
2 http://health.economictimes.indiatimes.com/news/industry/
journal-says-role-of-vitamin-d-calcium-in-curing-osteoporo
sis-a-fallacy/48168125
3 http://www.turkailehekderg.org/wp-content/uploads/2014/11/
Tahud-2014-18-4-adolesan-bir-olguda-yuksek-doz-d-vitami
ni-asemptomatik-intoksikasyon-olgu.pdf
5 http://t24.com.tr/yazarlar/sukru-hatun/d-vitamini-kullanimin
da-asiri-artis-ne-kadar-ihtiyac-ne-kadar-saglik-modasi,11274
t±Bǘ‘O)BTUBM‘ǘ‘)BOHJTJ
Dünyayı düşünce ve
hayal gücü yönetir.
Einstein
4FWNFLinanmaktır
%àǵàONFLEàǵàONFLEàǵàONFL(ÚLZà[àOàOQFNCFCVMVUMBS‘OZFǵƌMPMEVǘVOV
IBZBMFEFCƌMNFL#BM‘ǘ‘OVÎUVǘVOVLVǵVOZà[EàǘàOàEàǵàOFCƌMNFLIBZBM
FEFCƌMNFL)FSLFTUFLZÚOEFƌMFSMFSLFOUBNUFSTƌZÚOEFHƌEFCƌMNFL(ÚSàOFOƌO
BSE‘OEBLƌHÚSàONFZFOƌGBSLFEFCƌMNFLGBSL‘OEBM‘LPMVǵUVSBCƌMNFL
24
Adana Eczacı Odası Bülteni
t4FWNFLƞOBONBLU‘S
Son zamanlarda mesleğimizin güncel konusu
protokol. Herkesin üzerinde birkaç cümle olsun
söz söylediği, sonucun merakla beklendiği protokol. Şurası eksik olmuşlarıyla, çok beğenilmişliğiyle, şu da şöyle olsa daha iyi olurdu denilmişliğiyle protokol...
Hepimizi ilgilendiren protokol herkesce farklı
yorumlanıp, farklı tepkilerle karşılandı. Kimimiz çok
ütopik buldu protokolü, kimimiz beklentilerin üstünde, altında bir çalışma olarak değerlendirdi.
Eksikleriyle fazlalıklarıyla protokol maddelerini
tartışmak bir kenara dursun; benim için protokolün
en büyük eksiği; İNANÇ oldu.
Farklı farklı yapılan yorumlar pek çok kişiyi düşüncede karşı karşıya getirse de; protokol hiçbirimizi yarınların bugünden ve de dünden iyi olacağına inandıramaması ile çoğunluk düşüncede birlik
oluşturdu. Üzerinde onca zaman çalışılan projenin
vermesi gereken mesajın umut olması gerekirken;
‘’Kabullenilmiş Son: Eczacılık!’’ olması düşündürücü
ve de üzücü doğrusu.
İnancımızı nerede, ne zaman kaybettik diye düşünmekte geç kalmış olabilir miyiz? Kabullenilmiş
sona; bu mesleği icra eden, tüm sıkıntılarını yaşayan
bizlerin, bu sıkıntılara en derinden inanmamamız
götürmüş olabilir mi? Acaba sorunlarımızın sorun
olduğuna düşünce olarak, inanç olarak eksikliğimiz
mi vardı ki bu proje mutlu yarın inancı oluşturmadı? Benden öte bizi düşünmemiz gerekirken, tam
metin öneriyi hayata geçirme düşüncesi dururken,
okyanusun varlığını bilip bir damla su alabilirsek
susuzluğumuzu gideririz düşüncesi mi inançları kırdı? İleriyi görüp zirveye ulaşmalıyızın yerine küçük
adım atsak edindiğimiz mesafe bize yeter dediği-
25
Adana Eczacı Odası Bülteni
miz için mi inancımız bir yerlerde kayboldu? Görünen engellere gücümüzün yetmediğini düşünüp,
o engeli geçmek yerine, o yoldan geri dönmeyi ya
da bulunduğumuz yerde kalmayı kabul edip; amaların ardına sığındığımız için mi inancımız yok oldu?
Çözüm önerilerimize kendimiz dahi inanmıyorken
başkalarını inandırmak ne derece mümkündür,
mümkün müdür?
Belki de en büyük hatayı ikilemlerle yaptık. Sevmek inanmaktır, mesleğimizi sevdiğimizi söylerken
yarınının olmadığını ifade ederken mi yok ettik
inançları fark etmeden? İhtimaller uzar ve gider…
Parçadan geçip bütüne baktığımızda hepimizde
varolan düşünce aslı ve istek; meslek üyeleri olarak,
mesleğimizi icra eden kişiler olarak, mesleğin tüm
sıkıntılarını tüm gerçekliğiyle yaşayan kişiler olarak;
öncelikle bu sorunları bizden birilerinin kabul etmesi, bu sorunların çözülmesi, umutlu yarın inancı ile
biz olarak, bir olarak, Eczacı olarak yol katetmektir.
Pek çoğumuzda hissedilen, bu süreçte verilen
mesajın; eczacılığın kabullenilen bir son olmasıdır.
Bir proje çözüm yolunda her ne kadar kabul edilebilecek en donanımlı, en akılcı yol dahi olsa inancı
eksikse en zayıf projedir. Sorunlar bizim cesaretimizi
ortaya koyar. Bunca çözüm bekleyen sorunumuz
varken belki de ihtiyacımız olan tek şey inancımızı
harekete geçirecek küçük bir umut ışığıdır. Belki de
mesleğimizin bulunduğu bu süreci en iyi Bill Marriott özetlemiştir. Eğer heyecan üretemezseniz pek
fazla şey üretemezsiniz...
Umutla kalmanız dileğiyle;
Ecz. Sevilay ÇAKMAK
t4FWNFLƞOBONBLU‘S
iBarışa
Kaçışın
,BSǵ‘M‘ǘ‘7BS.‘ w
Suriyeli Değil, Adana’ daki
Suriyeli Sığınmacıların Durumu
Adnan GÜMÜŞ, Prof. Dr. Sosyolog ; M. Sezai DURGUN, Emekli Öğr. Gör., Sosyolog
26
Adana Eczacı Odası Bülteni
ti#BS‘ǵB,BΑǵ‘O,BSǵ‘M‘ǘ‘7BS.‘
Şiddetin Karşıtı Barış
Barış günümüz dilinde insanlar, sosyal gruplar
veya devletler arasında var olan mevcut çatışmaların
hukuk temelinde saptanan normlar çerçevesinde
zora şiddete başvurmadan çözümlenmesi gerektiği
anlamında kullanılmaktadır. Kavram, halklar ve devletlerarasındaki ilişkiyi, şiddet ve savaş yolu ile birbirine kabul ettirilmesi dışındaki, pratikte öncelikle
şiddet karşısındaki anlamları ifade etmektedir.
Sözcüğü biraz daha açarsak; birinci derecede anlamamız gereken şiddetin, zorun ve savaşın yokluğu anlamına gelmesi durumudur. Bu anlamda barış,
ulus devletlerin, dinlerin, halk içerisindeki grupların
içerisinde yaşayan bireylerin ve bunun yanı sıra da
özellikle Birleşmiş Milletler’in de temel gerekçesi ve
hedefidir.
Böyle bir barış ortamının tesis edilebilmesi için
belli başlı yolları kısaca şöyle tanımlayabiliriz.
t #ƌSƌODƌTƌ CBS‘ǵ‘O ZPLMVǘVOEBO EPǘBDBL [BSBSMBSdan kaçınmak, potansiyel karşıt tarafların rızasıyla
mümkün olabilir.
t ƞLƌODƌTƌVMVTMBSBSBT‘IVLVLUBÚOHÚSàMFOZBQU‘S‘Nların uygulanmasıyla veya
t ÃÎàODàPMBSBLVMVTMBS‘OLFOEƌƌÎZBTBMBS‘ZMB
savaşı men etmesiyle tesis edilebilir.
27
Adana Eczacı Odası Bülteni
Bu tanımlamaların ışığında etrafımıza baktığımızda barışın mı yoksa savaşın mı var olduğunu öyle
derin bilimsel kuramlara bakmadan da rahatlıkla bir
fikir edinmemiz mümkün. Böyle bir sorunun varlığını TMMOB’un da görüp Adana Kent Sorunları Sempozyumunun ana konularından biri haline taşıması,
görünürlüğü açıkça ortaya koymaktadır.
Gelenler barışı aramaktalar. Gelenlerin barışı bulup bulmadıklarını aşağıda vereceğimiz araştırma
sonuçlarından okuyucuların kendileri rahatça göreceklerdir.
Artık Suriyeli Değil, “Adana’daki
Suriyeli Sığınmacılar”
Bu araştırma, 453 sığınmacının, eşiyle çoluk çocuğuyla birlikte, 3 binleri bulan Suriyeli sığınmacının, hatta artık Suriyeli’den öte “Adanalı sığınmacı”
diyebileceğimiz sığınmacıların durumunu ortaya
koymak için hazırlanmıştır.
Bilgiler, Türkçe-Arapça hazırlanmış görüşme
formları yoluyla 2015 Ocak ayında toplanmış olup
TMMOB Adana “Kent Sorunları 3 Sempozyumu” için
hazırlanmıştır ve ilk sonuçları Mayıs ayında sempozyumda sunulmuştur.
ti#BS‘ǵB,BΑǵ‘O,BSǵ‘M‘ǘ‘7BS.‘
Biz araştırmamızı Adana için yapmıştık ancak Türkiye’nin dört bir tarafına yayılan bu insanların durumunun buradan pek de farklı olmadığını, hatta
pek çoğunun durumumun Adana’dan da (barınma,
geçinme, iletişim açısından) daha kötü olduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Adana’daki veya Adanalı Suriyeli
Sığınmacılar Kim?
Adana’daki Suriyeli sığınmacıların
t V)BMFQUFO
t VƵBNEBO
t à-B[LƌZFEFO
t Tƌ)BTBLFEFO
t VƞEMƌCUFOHFMNƌǵCVMVOVZPS
Bu oranlar yaklaşık değerlerle eşleri için de
geçerlidir.
Yetişkin nüfus arasında sadece istihdam düzeyleri değil kadın erkek istihdam oranları da Türkiye ile
benzerlik göstermektedir. Evli çiftler arasında eşlerden erkek olanların %83,7’si, eşlerden kadın olanların %27’si geçmişte Suriye’de bir işte veya tarlada
çalışmış bulunmaktadır.
Kimse Keyfinden Gelmiyor ; Şiddetten,
Ölümden, Yıkımdan Kaçıyorlar.
Türkiye’ye gelenler hiç şüphesiz barıştan kaçarak
gelmediler, aksine barış aramaktadırlar.
Çatışmalar başladığında, Türkçe bilenler veya
az da olsa anlayanlar görece daha erken gelmiştir.
2012’de gelenlerin %30’u önceden Türkçe bilirken
2014’te bu oran %15’e düşmektedir.
Örneğin gelenlerin %80’e yakını bir mülk eve sahip olup %30’u evlerinin yıkıldığını, %26’sı da artık
oraya giremediklerini ifade etmektedir. Mülk evi
olanların kendi arasında alındığında bu oran üçte
ikiyi geçmektedir.
Adana’daki sığınmacılar arasında
evli (yetişkin) erkeklerin
t àPLVSZB[BSEFǘƌM
t TƌƌMLPLVMEà[FZƌOEF
t VPSUBPLVM
t ƌPSUBÚǘSFUƌN
t T‘ZàLTFLPLVMEà[FZƌOEF
eğitimli bulunmaktadır.
Çatışmalardan doğrudan etkilenme durumu da
çok yüksektir.
Adana’daki sığınmacılar arasında
evli (yetişkin) kadınların ise
t àPLVSZB[BSEFǘƌM
t ƌƌMLPLVMEà[FZƌOEF
t VPSUBPLVM
t àPSUBÚǘSFUƌN
t àZàLTFLPLVMEà[FZƌOEF
eğitimli bulunmaktadır.
Sığınmacıların
t ƌÎBU‘ǵNBMBSEBOEPǘSVEBOFULƌMFOEƌǘƌƌÎƌO
t TƌEFTƌZBTƌCBTL‘MBSEBOLBÎNBLƌÎƌO Türkiye’ye gelmeye karar vermiş veya
gelmek zorunda kalmış bulunuyor.
t (FSƌZFLBMBOàƌTF4VSƌZFEFFLPOPNƌTƌ
bozulduğu veya burada daha iyi
sosyoekonomik olanaklar bulmak için geliyor.
28
Adana Eczacı Odası Bülteni
ti#BS‘ǵB,BΑǵ‘O,BSǵ‘M‘ǘ‘7BS.‘
Savaştan doğrudan etkilenme düzeyinin %70’leri
bulması çatışmaların ne kadar yaygın olduğunu
göstermektedir ki geriye kalanlar da dolaylı etkilerine maruz kalmış bulunmaktadır.
Sınırlarda, geçiş esnasında daha pek çok
güçlük yaşanmış, yaşanmaktadır.
Geçişte yaşananlar arasında
t 6[VOZBZBZàSàZàǵMFSƌ
“ Çatışmalardan etkilenme ” şekli olarak
t ±BU‘ǵNBBMBOMBS‘OEBONƌMƌUBOWFZB*Ƶƞ%ƌO
hâkim olduğu yerlerden geçmek zorunda
kalınması,
t :FSMFǵƌNWFZBZBL‘ODƌWBSMBS‘OCPNCBMBONBT‘
t ½SHàUMFSƌOCBTL‘T‘*Ƶƞ%CBTL‘T‘
t .BZ‘OM‘BMBOMBSEBOHFÎƌMNFL[PSVOEBLBM‘ONBT‘
t "TLFSFWFZBƌTUƌICBSBUBBMNBLƌTUFNFMFSƌ
t "ÎM‘LTVTV[MVLBǵ‘S‘TPǘVLBǵ‘S‘T‘DBLWC
fiziki güçlükler,
t ,BSEFǵWFBLSBCBMBS‘O‘OÚMEàSàMNFTƌHƌCƌ
hususlar ifade edilmektedir.
t 4‘O‘SWFZBHFÎƌǵOPLUBMBS‘OEBLƌZPǘVOMVLWF
uzun beklemeler,
Üçte İkisi Sıkıntılı Bir Yolculuk Yapmış
t 1BSBT‘L‘OU‘MBS‘
Türkiye’ye geliş ve geçişler de öyle kolay olmamıştır.
Görece kolay sayılabilecek uçak, vapur, özel araçla gelenlerin toplamı %31 düzeyindedir. Kamyonlar, traktörler, toplu araçlar kullanılmış, %35’i ise tüm
yolu veya bir kısmını yaya gelmiştir.
29
Adana Eczacı Odası Bülteni
t :BOMBS‘OEBÎPDVLWFZBZBǵM‘LƌǵƌMFSƌOPMNBT‘
hastalanmaları,
t "TLFSƌOƌ[ƌOWFSNFNFTƌQFǵMFSƌOFEàǵNFTƌ
t (FSƌHÚOEFSƌMNFLBCVMFEƌMNFNF
t 1PMƌTWFBTLFSEFOLPSLV
t 1BTBQPSUT‘L‘OU‘MBS‘
t 3àǵWFUHƌCƌ[PSMVLMBSƌGBEFFEƌMNFLUFEƌS
ti#BS‘ǵB,BΑǵ‘O,BSǵ‘M‘ǘ‘7BS.‘
Adana’ya “Sığınmışlar”, Hayatta Kalabilmek
İçin Gelmişler
Isınma açısından %21’inin hiçbir ısınma aracı
olmayıp soğukta idare etmektedirler.
Adana’yı tercih nedenleri arasında “Burada tanıdıklarım vardı/birlikte geldiğim kişilerin akrabaları
vardı” diyenlerin oranı %51,6’yı bulmaktadır. Bir başka deyişle buralarda akrabaların-tanıdıkların yanına
sığınma arayışı ilk saiki oluşturmaktadır.
Yevmiyelerin 30-32 lira olduğu koşullarda her
tür kira meblağı da sığınmacılar için ağır bir yük
oluşturmaktadır.
İkinci sebep ise iş-aş umududur. %18,9’u “Tanıdığımız yoktu ama büyükşehir/iş buluruz diye buraya
geldik” demektedir. %18,2’si “tamamen tesadüf/kader/kısmet” şeklinde ifade etmektedir.
Kafalarını Sokacak Bir Yere Razılar
TTB’nin Ocak 2014’te açıkladığı “Suriyeli Sığınmacılar ve Sağlık hizmetleri Raporu”na göre “Barınma
koşullarının oldukça sağlıksız olduğu, evlerde birkaç
ailenin bir arada kaldığı, odabaşına düşen kişi sayısının oldukça yüksek olduğu, hijyen ve olanaklar açısından yoksunlukların yaygın olduğu gözlenmiştir.
Sağlıksız barınma koşullarının yanında önemli bir
sorun da kiraların yüksekliği olarak ifade edilmiştir.
Yıkıntı binalarda, dükkânlarda ve parklarda yaşayan
ailelerin sayılarının da az olmadığı belirlenmiştir.”
Sağlıksız barınma koşulları, en başta da kalabalık
kalma sorunları sürmektedir.
Kölelik ve Çocuk İşçiliği: “Sığınmacılara
Yardım Yapıldığı” Aslı Olmayan İçi Boş Bir
Söylenti
Sığınmacıların çok yüksek bir maliyeti olduğu
aşikâr. Sadece sağlık giderleri bile önemli bir yekûn
tutmaktadır (Eylül 2015 için 2 milyon sığınmacıdan
söz edilmektedir). 260 bin kişinin kamp noktalarında iaşelerinin karşılanması, AFAD’ın 70 binin üzerinde çocuğa eğitim verildiğini söylemesi, bunların
ekonomik maliyeti bile büyük maliyetlerdir. Örneğin
İngiltere önümüzdeki 5 yılda sadece 20 bin Suriyeli
sığınmacı kabul edeceğini söylemektedir.
Ancak tek tek sığınmacıların durumuna bakılırsa
durum feci sayılır. Sanıldığının aksine kamp noktalarının dışındaki sığınmacılar hemen hiç yardım alamamakta, alanlar da bir defaya mahsus 50-800 TL
arasında bir yardım almış bulunmaktadır.
Adana’daki Suriyeli sığınmacıların oturduğu
konutların
t ƌSVUVCFUMƌ
t VIBWBT‘[WFMPǵEVSVNEBE‘S
Evli erkeklerin %86’sı çalışıyor. Çocuklu ailelerden kendisi, eşi veya çocuklardan birini çalışma
durumu ise %94’ü buluyor (hiçbiri çalışmayan
çocuklu aile oranı sadece %6’da kalıyor).
t ,àÎàLCƌSL‘TN‘O‘OCBOZPTVZPL
WFZB
UVWBMFUMFCƌSMFǵƌL
t LBEBS‘O‘OUVWBMFUMFSƌE‘ǵBS‘EB
t àOVOTVZV
Dahası çocuklardan en az birinin çalışma durumu %42’leri buluyor.
t ƌOƌOFMFLUSƌǘƌCVMVONBNBLUBE‘S
30
Adana Eczacı Odası Bülteni
ti#BS‘ǵB,BΑǵ‘O,BSǵ‘M‘ǘ‘7BS.‘
Her tür işte çalıştıkları gibi 11-12 saat çalışma karşılığı 30-32 lira alabiliyorlar. Bunların bir kısmı ödenmediği gibi hiçbir iş ve sosyal güvenceleri de bulunmuyor.
Çocukların çalıştığı işlerin hemen tamamı ise tamirci çıraklığı başta olmak üzere pis ve tehlikeli işlerden oluşuyor.
t Hor görme, kötü bakış,
t %‘ǵMBNBLPOVǵNBNB
t -BGBUNB
t ,àGàSWFIBLBSFU
t ƞǵZFSƌOEFIBLT‘[M‘LMBS
t 0LVMEBÎPDVLMBS‘OEPǘSVEBOWFZBEPMBZM‘
dışlamaya maruz kalması gibi hususlar
söylenmektedir.
Önyargı ve ayrımcılıktan farklı olarak bir de
t %ƌMTPSVOVBOMBǵNBHàÎMàLMFSƌ
t )‘ST‘[M‘L
t 1BIBM‘M‘L
t 0LVMTPSVOMBS‘
t ±PDVLLBWHBMBS‘HƌCƌT‘L‘OU‘MBSƌGBEF
edilmektedir.
Yaşadıkları sıkıntılar arasında
t (FÎƌNQBSBFLPOPNƌZFNFLZBLBDBL elektrik, yoksulluk, yardım,
TTB’nin Ocak 2014’te açıkladığı “Suriyeli Sığınmacılar ve Sağlık hizmetleri Raporu”na göre çeşitli tedavi sorunları, aşı sorunları, aile planlaması hizmetleri,
gebe izlemleri, danışmalık hizmetleri, mineral-vitamin desteği vb. hizmetlerin oldukça yetersiz olduğu gözlenmiştir. Dil sorununun kadınlarda daha
yaygın olduğu, bu nedenle kadınların eve hapsolduğu, sosyal yaşamla bağı koparılmış durumda olduğu gözlenmiştir. Türkiyeli (en çok da Şanlıurfalı)
orta yaş ve yaşlı erkeklerin sığınmacı genç kızlar ile
2., 3. evliliklerini yaptıkları, başlık parasının 40 bin
TL’den 5 bin TL’ye düştüğü, belirsizlik, korku ve umut
beklentisi ile sığınmacıların bu işe daha çok razı olmaya başladıkları sıklıkla dile getirilmiştir. Çok eşlilik,
çocuk evliliği, kadınların satılması ile ilgili yerli kadınların tepkilerinin yüksek olduğu da paylaşılmıştır.
t (FOFMPMBSBLGƌZBUMBS‘OZàLTFLMƌǘƌ
t ƞǵCVMNB
t ±BM‘ǵNBWFÚ[MàLIBLMBS‘àDSFUEàǵàLMàǘà
ücretini alamama,
t #BS‘OBLFWLƌSBFWLƌSBMBS‘O‘OZàLTFLMƌǘƌ
kalabalık oturma,
t %ƌM5àSLÎFCƌMNFBOMBǵNBHàÎMàLMFSƌ
t ,PNǵVMBSMBƌMƌǵLƌMFSHFOFMPMBSBLE‘ǵMBONB
sevilmeme hissi, yadsınma, küfür, ırkçı söylemler,
t ,ƌNMƌLBMBNBNBSFTNƌNBLBNMBSMBƌMƌǵLƌMFSEF
güçlükler,
t ±PDVLMBS‘OPLVMTPSVOMBS‘
t 6MBǵ‘NEPMNVǵ[PSMVLMBS‘VMBǵ‘NHƌEFSMFSƌOƌO
karşılanamaması,
t 4BǘM‘L
t 6ZVNBM‘ǵNBZBCBOD‘M‘LÎFLNFZBMO‘[M‘L
sorunları,
t )‘ST‘[M‘L
Adanalılarla karşılaşılan sorunların türü sorulduğunda önyargı ve ayrımcılık türü zorluklar
arasında;
t ½ǘSFUNFOàOƌWFSTƌUFIPDBMBS‘O‘OBOMBZ‘ǵT‘[
olması sayılmaktadır.
31
Adana Eczacı Odası Bülteni
ti#BS‘ǵB,BΑǵ‘O,BSǵ‘M‘ǘ‘7BS.‘
Geri Dönüş Umudu Korunmaya Çalışılıyor
Ama Zor...
Şu andaki algı ve umutları içinde Suriye’ye dönme isteği %65 düzeyinde bulunmaktadır. Çatışmalar bitse bile %20’si geri dönüşte kararsız bulunuyor,
%13’ü Türkiye’de kalmak istiyor. %2’si de farklı bir
ülkeye gitmek istiyor (faklı bir ülkeye gitmek isteyen
11 kişinin biri Çeçenistan’ı, biri S.Arabistan’ı, 9’u ise
Batılı bir ülkeyi istiyor).
%65’lik geridönüş isteği de, aslında karşılığı olamayacak büyük oranda boş bir umut korumu arzusundan oluşuyor. İsteseler de artık birçoğunun evi
barkı iş yeri kalmamış durumda. Düşmanlıklara yönelik travmaların tamiri ise çok uzun zaman gerektirecektir. Bu koşullarda, çoluk çocuğunu yeniden eski
topraklara taşımak zor olacaktır. Geride kalanlar ve
geri dönecekler daha çok yaşlılarla sınırlı kalacaktır.
Yüzyıllılara Yayılacak Sorun veya Yeniden
Harmanlanma
Savaş dışında, toplumsal yaşamın bir parçası olarak barışı düşünürsek, barış, “Uyum, karşılıklı anlayış
ve hoşgörü ile oluşturulan ortam” (TDK) olarak tanımlanmaktadır. Sadece Suriye’de değil, şiddetten,
işgalden, savaştan, yıkımdan kaçan bu insanların
Adana’da da barışçıl ortamlara ihtiyaçları var.
Gelen göçmenler, her insanın temel hakkı olan
“onurlu bir yaşam”, barış ve mutluluk aramaktadır.
Belki canlarını kurtardılar ama geriye ne kaldıysa üç
aşağı beş yukarı kaybettiler. Burada da barışı buldukları, buralarda da barışın garanti olduğu söylenemez. Suriyeli sığınmacıların durumu, yüz yıllara
yayılacak bir sorun veya Adana’nın, Türkiye’nin, Ortadoğu’nun, hatta tüm dünyanın yeniden harman-
32
Adana Eczacı Odası Bülteni
lanması vakıasını oluşturmaktadır. Bu insanların çok
az bir sorumluluğu olduğu ama her tür sonucunu
yaşadığı bir vakıa. Adanalıların çok az bir sorumluluğu olduğu ancak her tür sonucunu yaşamak durumunda kaldığı bir vakıa.
Suriyeli sığınmacıların bireysel sorunları belki bir
süre sonra önemli oranda giderilebilir. Ancak toplumsal sonuçları, siyasal sonuçları çok derin ve acı
bir harmanlanma olacağa, aynı zamanda kalıcı olacağa benzer.
Adana’mızın ve insanlığın, yüz yıl sonra da, 2115
Eylül’ünde de yine barıştan, özellikle de toplumsal
barıştan söz etmek zorunda kalmaması dileğiyle. Bu
dileğin gerçekleşebilmesi için birincil şart Suriye’de,
Irak’ta, Libya’da, Yemen’de... tüm Ortadoğu ve dünyada uluslararası çatışmaların, yayılmacılıkların bitirilmesidir. İkincisi ise dünya kaynaklarının eşit, adil
bir şekilde paylaşılmasıdır.
Sığınmacılık sorunlarının çözülebilmesi ve uyumlarının kolaylaştırılabilmesi için yurtta barış, dünyada barış, toplumsal barış temel şartları oluşturuyor.
ti#BS‘ǵB,BΑǵ‘O,BSǵ‘M‘ǘ‘7BS.‘
Karanlığı Yaşamasaydık
Güneşe Anlamlar Yüklemezdik...
2014 yılında Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ nden mezun oldum. Yaklaşık 10 ay süren işsizlik serüvenimin
ardından Mayıs/2015 tarihinde EDAK Ecza Kooperatifi’ nde çalışmaya başladım. Çalışmaya başlamadan önce bir süre dikiş
kursuna gittim:), yemek tarifi kitapları alıp inanılmaz derece de tarif denedim :).
Stresten kurtulmak ve düşünmemek için kendimi yoracak işler buldum kendime sürekli... Ne kadar çabalasam da her gün
uyumadan önce beynimde yine o meşhur soru; ‘‘Bundan sonra ne olacak mesleğimle ilgili?’’ Bu soruyu geceleri aklıma her
gelişinde yaklaşık olarak 9 ay susturdum.
Ecz. Esra ÇALIŞKAN
Ne yapacağıma, ne yaparsam daha çok mutlu olacağıma bir türlü karar verememiştim. Fakülteye başlarken
aklımda sadece eczane açma fikri vardı, ancak okul süresince eczacıların eczane, hastane, endüstri (İlaç ve/
veya kozmetik vb. üretim sanayi), Sağlık Bakanlığı ve bir
de akademik olarak üniversitede kariyerlerine devam etmek gibi çeşitli seçenekleri olduğunu öğrendim. Bunlar
azımsanacak kıymette değiller, birçok meslekte böyle
seçenek neredeyse yoktur. Bu kadar çok alan varken ben
ne yapmalıyım diye düşünüp durdum.
Herkesin bir sabrı vardır derler ya... Sanırım benim sabrımın bittiği bir günde aileme ‘Yeter artık yer bakın!’ cümlesini kuralı bir kaç saat geçmişti ki EDAK Ecza Kooperatifi
için mesul müdür aranıyor haberini duydum. Bir umut,
belki de bir işaret bu bana hayattan deyip başvurumu
yaptım, kabul edildim. Şimdi neredeyse 4. ayımı doldurmak üzereyim. İlk iş deneyimimin kooperatifte olması
özellikle EDAK´ta olması kendimi çok şanslı hissettiriyor.
Yinede çoğu zaman mesleğimize yasalarla gelen değişikliklere üzülmüyor değilim.
33
Adana Eczacı Odası Bülteni
t)FQJNJ[JO.FTMFǘJ
Bu genç yaşımızda bu kadar çok sorumluluk ve
bu kadar çok gelecek kaygısı fazlaydı bence. Gün
geçtikçe şartlar değişiyor ve ben daha yolun çok
başında olduğumu düşününce geleceğim/geleceğimiz için ister istemez karamsar gözlüklerimi takınıyorum... Bundan 6 yıl önce üniversiteye kayıt yaptırırken çok farklıydı hayallerim, her şey çok güzel
olacak ve ben eczane açacaktım. Gelgelelim mezun
oldum, düşünceler şartlar değişti. Sonbahara hazırlanan ağaçların yorgunluğu çöktü bedenime sanki.
Çoğu arkadaşım eczane açtı, bazıları kamu eczacısı
oldular, az bir kısmı da özel hastane, ilaç sanayi ve
ecza depolarında iş buldular. Memnunlar mı derseniz, çoğu memnun değil. Böyle nereye kadar gidecek? Mesleğimizin iyileşmesi için birşeyler değişecek mi?...Yoksa gerçekten bir çıkmaza mı girdik ?...
Gelelim diğer meslektaşlarımızın ifade ettikleri 6197 sayılı yasamıza; yasamız kısa bir süre önce
değişti ve bu yasaya göre çeşitli gereklilikler ve düzenlemeler eklendi. Bu yasayı okumanızı ve ciddi bir
şekilde yorumlamanızı tavsiye ederim. Bu yasadan
kısmen bahsedecek olursak; hali hazırda fakültede okuyan meslektaşlarımız bu yasadan bir defaya
mahsus muaf tutulmaktadır, bu nedenle bu istisnaya
girmiyorum. Bu yıl ve daha sonraki yıllarda eczacılık
fakültesine yerleşecek arkadaşlar eczane eczacılığı
yapmak istedikleri takdirde öncelikle mezuniyetten
sonra 1 yıl bir eczanede yardımcı eczacılık yapmaları şartı getirildi. Daha sonra eczane açmak istediği
ilçede 3500 kişiye 1 eczane açılmasına izin veriliyor.
Nüfus 3500 altındaysa böyle bir kısıtlama yok. Dediğim gibi bu durum tam bir muamma ne olacağı henüz belli değil. Şu nokta da çok önemli hali hazırda
fakültede okuyan arkadaşlarımız bir defaya mahsus
istediği yere eczane açabilecek. Bundan sonra o da
nüfus ve puanlama kriterine tabi olacak. Bu noktayı
iyi düşünmenizi tavsiye ederim.
34
Adana Eczacı Odası Bülteni
Kötü gidişata, yeni açılan eczacılık fakülteleri ve
kontenjanların artışı, sıralamada geride olan öğrencilerin eczacılık fakültelerine alınmalarının eklenmesiyle ciddi bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımız
daha iyi anlaşılıyor. Üniversitelerimizde verilen eğitim teorik olarak çok yoğun ve gerçek iş hayatımızda neredeyse çoğunu kullanmayacağımız bilgilerle
dolu. Kaliteli eğitim anlayışı da çoğu fakültelerde
düştü zannımca. Dilerim ki bundan sonra geçen
her günde mesleğimizle ilgili güzel haberler ve gelişmeler duyalım.
Karamsar olmak için çok geç biliyorum... Herşeye
rağmen mesleğine sahip çıkan ve yeni mezunlara
umut dağıtıp, moral veren eczacılar yok mu? Var elbette. Kazandığının bir miktarını her ay bağış yapan,
durumu kötü öğrencilere burs veren, yeni mezun
meslektaşlarımızı yardımcı eczacı olarak işe alıp
meslek deneyimi kazandıran, eczacılık fakültelerine
laboratuvar gereçleri ve kitap yardımları yapan bir
çok eczacımız var. Buradan sesimi duyurabildiğim
duyarlı meslektaşlarıma çok çok sevgilerimi sunuyorum. Meslek sadece benim, senin, sizin değil
hepimizin mesleği... Birbirimize destek olursak birçok şeyin atlatılabileceği kanaatindeyim. Ne kadar
sorunumuz, sıkıntımız olursa olsun, hastalarımızın
yüzündeki ufacık bir memnuniyeti, tebessümü
görmek ne kadar güzel bir meslekte olduğumuzu
tekrar tekrar hissettirmeli. Bu sıkıntılı günler geçecek
biliyorum.
Karanlığı yaşamasaydık
güneşe anlamlar yüklemezdik..
Herkese güneşin bol olduğu,
kıymet bilinen güzel günler diliyorum...
t)FQJNJ[JO.FTMFǘJ
Ecz. Hayriye GÜLTEKİN KARABULUT
Șimdi
Reklamlar...
laklarımızı kapatsak daha sessiz olmaz mı? ‘’Kirpiklerin beyazlayınca onları da saçların gibi boyayacak
mısın?’’, ‘’Daha kaç yaşına kadar domates yemem
gerekiyor?’’ gibi sonsuz çeşitlilikte bir yığın soru…
Adı Deniz...
Benim oğlum olur.
Kendisi onbuçuk yaşında olduğunu söylese de
henüz beş yaşını yeni bitirdi.
Büyük bir ciddiyetle on farklı konuda on farklı
akıllara zarar soru sorabilen bir potansiyele sahip.
Sonra geçer karşıma dikkatlice yüzüme bakar.
Bilgiye aç sabrını dizginlemeye çalışan gözleriyle.
Cevap veriyor olmam kesinlikle yeterli değildir. İkna
etmem de gereklidir çoğu zaman. İkna edemeyen
her sallantılı cevap, karşılığında kaşı kalkık üç yeni
yaratıcı soru olarak geri döner.
‘’Kadın olan çocuklar hep mi küserler?’’, ‘’Beni neden babam doğurmadı?’’, ’’Tencereleri birbirine vurup gürültü yapacağımıza, ağaçları kesenlere bahçede bisiklete binmeme cezası versek anlamazlar
mı?’’, ‘’Uyurken neden gözlerimizi kapatıyoruz, ku-
35
Adana Eczacı Odası Bülteni
Yanlış anlaşılmasın şikâyetçi değilim, aslında bunları şu yüzden anlatıyorum. Neşeli bir çocuk korosu ‘’Brokoli var da Maret yok mu?’’ diye soruyor, ellerinde salam, sosis temalı, yeşilliklerin süs olarak
kullanıldığı tabakları ekranlara doğru sunarken…
Hedef, brokoli özelinde sebze tüketmeyi anneleri
için ömür törpüsü haline getirmiş geniiiiiş bir çocuk
kitlesi… Üstelik bunu reklamlarında çocukları kullanarak yapıyor kapitalist deha…
Reklam bittince Deniz düşen pijamasını çekiştirerek; ‘’Bence de anne… Yeşil ağaçlardan yemicem
artık’’ diyerek döndü ve sorgulayıcı bakışların eşlik
ettiği kararlılıkla kollarını göğsünde bağladı.
tƵJNEJ3FLMBNMBS
Bana kalan mı?
Geçmek bilmeyen çaresiz 5-10 saniye, gülümsemeye çalışan bir yenilmişlik duygusu ve ardından
bamya ve pırasa için gelmesi muhtemel başkaldırının korku dolu huzursuzluğu…
da gerçek dışı beklentilere neden olan veya kurgu
ile gerçeklik arasındaki farkı ayırt etmeyi zorlaştıran unsurlar içeremez’’ diyor. Altında Türkiye’nin de
imzası var elbette.
Aslında derdim reklamlardaki görsel ve işitsel
göndermelerin simgesel veriler üzerinden değil
de henüz yeterince gelişmemiş gerçeklik duyguları ve muhakeme yetenekleri ile çocukların masumiyet dünyalarını hedef almaları... Bunun etik olup
olmadığını tartışmak gerekli midir sorusunu öteleyip hukuki bir uygulama olup olmadığı ve hukuksal normlar dışında ise meşru cezai yaptırımlarının
- günümüz Türkiye’sinde - sınırları ve denetimleri
üzerine soru sormak gerekli görünüyor.
Ancak reklamın içeriğinde nükleer santrali iyi ya
da kötü çağrıştıran hiçbir görüntünün olmaması
dikkat çekici değil mi?
Birleşmiş Milletler tarafından 1989 tarihinde kabul edilen ve Türkiye’nin de imzasının bulunduğu
‘’Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’’ gereği, ‘’Her çocuk
için sağlık, eğitim, eşitlik, koruma, çocuğun yüksek
yararı ve insanlığın gelişimi’’ temel felsefi yaklaşımı
ilke olarak belirlenmiş bulunuyor.
Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’ni inşa edip (nedense) onlarca yıl işletecek olan ve 29 yıl önce Çernobil Nükleer Santrali’ni inşa eden Rus devlet şirketi
Rosatom’un Türkiye’de kurduğu Akkuyu NGS şirketinin reklamları uzunca bir süre bilboard ve televizyon kanallarında boy gösterdi. Bulutsuz, parlak, güleryüzlü bir gökyüzü; ışıl ışıl parlayan yapraklarıyla
ağaçlı, masalsı çağrışımlı bir orman yolu; pürüzsüz
tenli, karnı tok, güvende olduğunun farkında büyük
adam gülüşlü küçük çocuklar...
Bu reklamın bir pazarlama yönteminden daha
çok bir propaganda amacıyla kullanılmasının kötü
niyeti bir yana, çocukların reklam objesi olarak istismar edilmesi suç değil mi?
Bir nükleer santral kurulum sürecinin medyada
yer alma şekli; dünyadaki olumlu ya da olumsuz deneyimlerden, kamuoyunun konu hakkındaki bilinç
ve farkındalık düzeyinden, güvenlik ve denetim krıterlerinden, atık yönetimi ve kaza risklerinden bağımsız düşünülebir mi?
Nükleer enerji teknolojisinin nimetlerinin ‘’Yeni
Türkiye’’ imajıyla ilişkilendirilerek biz luzumsuz kalabalığa anlatıldığı bu reklamda, tamamen insan
gücü ve emeğiyle çalışan bisikletin kullanılması derin bir yaratıcı zekanın ürünü değil mi?
Bende oğlum gibi ne çok soru sordum böyle…
Son bir soru…
6UBOÎWFSƌDƌCƌSEÚOFNEFOHFÎFOCVBD‘M‘WFZBMnız ülkenin toplumsal bellekleri dumura uğramış
olsa da tarih bilimi notlarını alıyordur değil mi kronolojik bir netlikle?
Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’nin 24/a bendi ‘’Hedef kitlesindeki çocukların
yaş gruplarının özellikleri dikkate alınarak, çocuklar
36
Adana Eczacı Odası Bülteni
tƵJNEJ3FLMBNMBS
%PǘBM"OUƌEFQSFTBO
Ecz. Ayşegül Sena KIRPIK
Avrupa Hospital Mesul Müdür Eczacı
&OEPSGƌO
&OEPSGƌOWàDVUUBSBG‘OEBOàSFUƌMFOFOHàÎMàVZVǵUVSVDVEVS
"ǘS‘O‘OǵƌEEFUƌOƌB[BMUNBLWFWàDVEBEBIBB[SBIBUT‘[M‘LWFSNFTƌOƌTBǘMBNBLƌÎƌOTƌOƌSMFSƌVZVǵUVSNBLU‘S
37
Adana Eczacı Odası Bülteni
t%PǘBM"OUJEFQSFTBO&OEPSGJO
Endorfin Nedir?
Nörotransmitterler sinir hücreleri arasında elektrik sinyallerini taşımakla görevli hormonlardır.
Elektrik sinyalleri formunda gelen mesajları bir sinir
hücresinden diğerine kimyasal olarak aktarırlar.
Nörotransmitter olarak adlandırılan bu yapılar beyOƌOƌǵMFZƌǵƌOEFIBZBUƌSPMFTBIƌQUƌSMFSƵVBOBLBEBS
200’ün üzerinde nörotransmitter tespit edilmiştir.
Endorfin de bunların en önemlilerindendir.
Genelde hazla ilişkilendirilse de, endorfinin birincil tetikleyicileri stres ve acıdır. Hipotalamus olarak bilinen beyin bölgesi cinsel fonksiyonlar, nefes
alma, açlık ve duygular gibi birçok fonksiyondan
sorumludur. Hipotalamus duygu durumları ile yakından ilişkili limbik sistemin bir parçasıdır. Eğer
endorfin bu bölgeye erişirse, haz ve mutluluk hissi
ortaya çıkar.
Endorfin vücut tarafından üretilen en güçlü
uyuşturucudur. Doğal afyondur (morfin). İşlevi ağrının şiddetini azaltmak ve vücuda daha az rahatsızlık
vermesini sağlamak için sinirleri uyuşturmaktır.
Endorfinlerin ağrı kesici etkisi morfinden yaklaşık
30 kat daha fazladır. Daha çok mutlu bir haber alınca, çikolata veya güzel bir tatlı yendiğinde salgılanır.
Umutsuz bir aşkın ilacı endorfindir. Endorfin salgısının artması için yapılabilecek en verimli ve kolay
aktivite spordur.
Bununla birlikte, aşırı endorfin salgısı öfkeye, çok
nadir olmakla birlikte obsesif-kompulsif bozukluğa
sebep olur. Uyarıya verdiğiniz tepki beynin salgıladığı endorfine bağlıdır.
38
Adana Eczacı Odası Bülteni
t%PǘBM"OUJEFQSFTBO&OEPSGJO
Spor Yaparak Depresyou Yenmek
Ruh Sağlığı ve Fiziksel Aktivite dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, fiziksel egzersizler
depresyon semptomlarını kontrol edebiliyor. Yürüyüş depresyonun hafif ve orta derece belirtilerini
azaltmaya yardımcı oluyor. Depresif belirtilerin tekrarı
spor yaparak önleniyor.
Son yıllarda yapılan birçok bilimsel araştırma spor
yapmanın depresyon tedavisinde etkili olduğunun
altını çizmektedir. Spor yaparak depresyonu tamamen tedavi etmek bile mümkün olabilmektedir.
Spor yapmanın hem vücut hem de beyin üzerinde pozitif etkileri vardır. Spor yapan bireylerin kendilerine güveni gelir, bir şeyler başarmanın ve kendini geliştirmenin pozitif etkileriyle hayat bakışları
daha pozitif olur.
Bu konuyu araştırmak üzere ülkemizde Muğla
ve Marmara Üniversitelerinin ortaklaşa yaptığı bir
çalışmada kontrol grubu olarak 15 kız, 15 erkekten
oluşan ve 8 hafta boyunca durağan bir yaşam süren
Bilimsel kanıtlar da spor yapmanın beyin kimyası
üzerindeki pozitif etkisini göz önüne sermektedir.
Spor yapanlarda beta-endorfin hormonlarının daha
fazla üretildiği gözlenmiştir.
üniversite öğrencileri kullanılmıştır. Deney grubu
olarak ise yine 15 kız, 15 erkekten oluşan ve haftada 3 kez 1’er saatlik hafif ve orta derecede egzersiz
yapan üniversite öğrencileri kullanılmıştır. 8 hafta
boyunca veri toplama aracı olarak ise, depresyon
puanlarını belirlemek için Beck Depresyon Envanteri (BDA) ve atılganlık durumunu belirlemek için Rathuss Atılganlık Envanteri (RAE) kullanılmıştır. Sonuç
olarak düzenli olarak yapılan egzersizin öğrencilerin
depresyon ve atılganlık düzeylerini her iki cinsiyette
de anlamlı biçimde olumlu etkilediği gösterilmiştir.
Aynı şekilde, spor yaparak artan serotonin hormonu salgılanması kişinin kendini daha iyi hissetmesine
sebep olmaktadır. Beynin normal çalışabilmesi için
gerekli olan serotonin seviyesine ulaşmak için spor
yapmanın en az antidepresan ilaçlar kadar etkili olduğu görüşü artık tıp dünyasında kabul edilmiştir.
İskoçya’daki Stirling Üniversitesi’nden araştırmacılar yürümenin etkilerini test etmek için 341 hasta
üzerinde 8 çalışma yaptı.
Kaynaklar: tıpbaskent.edu.tr psychologytoday.com geneltip.org bilim.org
sabah.com.tr blog.radikal.com.tr wikipedia.org
39
Adana Eczacı Odası Bülteni
t%PǘBM"OUJEFQSFTBO&OEPSGJO
Ecz. Dinçay BAHÇECİ
Eczanede Hareket
Çoğu meslektaşımız bilgisayar başında uzun zamanlar geçirmektedir.
Bu nedenle bir tür ofis çalışanı durumundayız. Reçete işlemleri dışında
TEB sayfası, oda sayfası, sağlık müdürlüğü duyuruları, sgk duyuruları, sosyal
medya derken tüm günümüz bilgisayar başında geçmekte. Sokaklara çıkan
bir meslek grubu da olamadığımızdan sabah 8’den akşam kapanış saatine
kadar masabaşı işi yapmaktayız. Bu durumda tıpkı ofis çalışanları gibi aynı
sağlık sorunları ile karşı karşıyayız.
40
Adana Eczacı Odası Bülteni
t&D[BOFEF)BSFLFU
İngiliz Spor Hekimliği yayınlarına (BJSM) göre
ofis çalışanları bir çalışma günü içinde en az iki saat
ayakta durmalıdır. Yazarlar İngiltere’de uyanık kalıOBOTBBUMFSƌO‘O‘OIBSFLFUTƌ[HFÎUƌǘƌOƌWFCVOMBS‘OƌOƌOV[VOWBEFEFTBǘM‘LSƌTLƌUBǵ‘E‘ǘ‘O‘ZB[makta. Çalışanların günlük iki saat ayakta durması
ve hafif aktivitiler yapması, bu sürenin zaman içerisinde dört saate çıkarılması, gerektiğinde ayakta da
çalışılabilecek modüler masalar dizayn edilebileceği gibi işverenin de personeli bu konuda uyarması,
ayakta ve sağlıklı molalar için yatırım yapması gerekmektedir. Tüm bu uzun iş saatleri içinde elbette
alkol ve sigaradan uzak durmak, dengeli beslenmek
ve stresten kaçınmak gereklidir.
Klavye ve mouse kullanılması gibi bazı tekrarlayıcı aktiviteler, yanlış postür (duruş), stres ve kötü
ergonomiye bağlı olarak bir süre sonra ofis çalışanlarında kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarının ortaya
çıkmasına neden olur.
41
Adana Eczacı Odası Bülteni
Boyun, sırt, kol ve belde ağrı, kollarda, parmaklarda uyuşma, hareket güçlüğü gibi belirtiler ortaya
çıkar. Ofis çalışanlarında en sık görülen kas-iskelet
sitemi rahatsızlıkları boyunda kas zorlanması, el bileğinde sinir sıkışması, omuz, dirsek, el bileği ve başparmakta tendon hasarıdır. Bu rahatsızlıklara bağlı
olarak her geçen gün yaşam kalitesi biraz daha bozulmaktadır. Oysaki bu rahatsızlıklar ergonominin
desteklenmesi, çalışma sırasında kısa molalar verilmesi ve iş yerinde yapılabilecek ve vakit almayacak
bazı basit egzersizlerle önlenebilir.
Bilgisayar karşısında çalışanlar için ergonominin
desteklenmesi gereklidir. Bunun için yapılması gerekenler kısaca şunlar olabilir:
t 0UVSNB ZFSƌ NBTB LMBWZF FLSBO WF NPVTFVO
ZàLTFLMƌǘƌÎBM‘ǵBOBVZHVOPMNBM‘E‘St.POƌUÚSÎBM‘ǵBO
kişinin tam karşısında ve kol uzunluğu mesafesinde
PMNBM‘E‘St&LSBO‘OàTUZà[FZƌLƌǵƌOƌO
HÚ[ Iƌ[BT‘OEB PMNBM‘E‘S t ,MBWZF
ve mouse’un aynı hizada olmasına
EƌLLBU FEƌMNFMƌEƌS t .PVTF LVMMBO‘lırken çok sıkmadan hafif dokunNBZMBLVMMBO‘MNBM‘E‘St&MCƌMFǘƌOƌO
nötral (düz, 0 derecede tutulması)
pozisyonda olması, el bileğinde
sinir sıkışması riskini azaltır. Normalde klavyeler 6 derece eğimlidir.
Bu eğimin aşağı doğru indirilmesi
ile el bileğinin nötral pozisyonda
ÎBM‘ǵNBT‘ NàNLàO PMNBLUBE‘S t
Uzun süre oturulmamalıdır. Çünkü
oturma omurga üzerine fazla baskı
olmasına neden olur. Ayrıca, bacak
ve ayaklar için de sakıncalıdır. Kan
dolaşımı zorlaşır, bacaklarda kan
göllenir.
t&D[BOFEF)BSFLFU
Boyun egzersizleri : Nefes alıp başı yana döndürüp tekrar nefes vererek nötral (karşıya bakar pozisyona) doğal pozisyona getirin. Başı nefes alıp yukarı kaldırıp, nefes vererek çene göğüse değecekmiş
gibi aşağı indirin. Başı saat yönünde ve aksi yönde,
başı omuzlara değecekmiş gibi döndürün. Bu hareket sırasında normal nefes alıp verin. Her hareketi 5
kez tekrarlayın.
Nefes egzersizleri : Ayakta veya rahat bir pozisyonda bir el karında diğer el göğüs üzerindeyken
CVSVOEBO ZBWBǵÎB OFGFT BM‘O TBOƌZF CFLMFZƌO
Ağızdan yavaş yavaş nefes verin. Hareketi 5 kez tekrar edin.
t 0UVSVSLFO CFM EFTUFLMFONFMƌEƌS %ƌL PUVSNBZB
özen gösterilmelidir. Bel-kalça açısı 90 derece, ayaklar
yere değecek şekilde oturulmalıdır. Gerekirse ayakaltıOBEFTUFLLPOVMBCƌMƌSt0UVSVSLFOLBMÎBWFEƌ[MFSBZO‘
seviyede olmalıdır. Diz arkaları sandalyeye değmemeMƌEƌS t ,PM EFTUFLMƌ TBOEBMZF LVMMBO‘MNBM‘E‘S t #ƌMHƌTByarda yapılacak işlerin dışında da işler varsa bunlar
dönüşümlü olarak yapılmalıdır.
Bütün bu öneriler ve ofis egzersizlerinin yanı sıra
ağrı ve diğer şikâyetler birkaç gün içinde geçmiyorsa, tekrarlayıcı ise doktora başvurulması gerektiği
unutulmamalıdır.
OFİS EGZERSİZLERİ
Öğle yemekleri masa başında atıştırarak geçiştirilmemelidir. Göz yorgunluğunu önlemek için gözü
zaman zaman ekrandan ayırıp uzakta bir noktaya
odaklanmalı, 10-15 sn gözler kapatılıp dinlendirilmelidir. Saat başı 5-10 dakika mola vermeli ve basit bazı
egzersizler yapılmalıdır. Ofiste yapılabilecek egzersizler için bazı örnekler aşağıdadır :
42
Adana Eczacı Odası Bülteni
Omuzlar : Omuzları kulaklara yaklaştırır gibi yukarı kaldırın, 3 saniye bu şekilde bekleyin. Omuzları
kendi ekseni etrafında arkaya ve aşağı doğru, daha
sonra öne ve aşağı doğru döndürün. Otururken ellerinizi başın arkasında birleştirin, dirsekleri iyice
geriye alın derin nefes alıp 30 saniye bekleyin. Nefes
verin ve gevşeyin. Bu hareketleri 5 kez tekrarlayın.
Ayak egzersizleri : Otururken ayakları ayak bileklerinden kendi ekseni etrafında çevirin. Her yöne
5 kez tekrarlayın.
El bileği germe : Parmaklar yukarı bakacak şekilde kolları dümdüz öne uzatın. Bir elinizle diğer
elin parmaklarını kendinize doğru çekin. 20 saniye
bekleyin. Sonra bırakın ve gevşeyin. Aynı hareketi
diğer eliniz için yapın. Her iki el için hareketi 5 kez
tekrarlayın.
Sağlıklı günler...
*** Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı
Yrd. Doç. Dr. Duygu Geler Külcü’nün yazısından alıntılar içermektedir.
*** http://bsjm.bsjm.com/cotent/early/2015/04/23/bjsports-2015094518
t&D[BOFEF)BSFLFU
Şampuanlar
Ecz. Nihal ŞEN
Hangi Şampuan bebeğime zarar vermez ?
Doğumdan hemen sonra bebeklerimize şampuan kullanmalı mıyız?
Kepek nasıl oluşur?
Hangi şampuan kepek oluşumunu engeller?
Şampuan ne işe yarar ?
Şampuan tipleri var mıdır?
Saçlarımızın yapısının bozulmasını önlemek için günümüzde bir çok kozmetik preparatlara
başvururuz. Bu koruyuculardan biridir şampuanlar.
Şampuanları deri temizleyicisi olarak kullanırız.
Şampuanların Ph dereceleri, yapıları çok önemlidir.
43
Adana Eczacı Odası Bülteni
tƵBNQVBOMBS
Yeni Doğanlarda…
Surfactanlar (Deterjanlar)
Yeni doğan bebeklerin deri yapısı erişkinlerin deri
yapısına göre farklıdır. Kornea tabakası erişkinlere
göre daha incedir. Anne karnındaki bebeğin stratum corneum’un gelişimi 24. haftada başlayarak zamanla kalınlaşmaya başlar. Yeni doğan bebeklerin
derideki PH derecesi 6,5-7,5 arasında olup zamanla
normal düzeye erişkinlerin derecesine indiği gözlenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün
klavuzuna göre yeni
doğan
bebeklerin
ilk 6 saat boyunca
yıkanmasının uygun olmadığını,
bütün yaşamsal faaliyetler
stabil olduktan
sonra yıkanması gerektiği
b e l i r t i l m i ş t i r.
Yapılan bazı araştırmalar sonucunda göbek kordonu
düştükten sonra birkaç
hafta boyunca sadece su
ile yıkanması öngörülmüştür.
Şampuan kullanmak istersek de, onun
Surfactanlar, iyonik ve non-iyonik olmak üzere
ikiye ayrılır.
İyonik Surfactanlar (Deterjanlar)
- Anyonik deterjanlar; negatif yüklü olup, hidrofilik polar grubuna sahip temizleyici özelliğinden dolayı sık kullanılan, köpürme durumu diğerlerine
göre yüksek temizleyicilerdir. Örneğin; lauril sulfatlar; suda çok
iyi köpürdükleri için, kolay
durulanırlar. Genelliklede yağlı saçlarda
tercih edilerler.
- Katyonik deterjanlar; pozitif yüklü olup,
hidrofilik polar
grubuna sahip
temizleyici ve
köpürme özelliği düşük olan bir
moleküldür.
yerine vücut için kullanılan sabunla baş bölgesinin
de yıkanması gerektiği belirtilmiştir.
- Amfoterik deterjanlar; hem anyonik hemde
katyonik grubuna sahip surfactanlardır. Deride PH yüksekse anyonik özelliği vardır. PH düşük ise katyonik özelliğini
gösterir. Örneğin bebek şampuanları...
Non-iyonik Surfactanlar (Deterjanlar)
Deri Temizleyici…
Deri temizliğinde kullanılan temizleyiciler; su,
surfactan, nemlendiriciler, köpük artırıcı maddeler,
dolgu maddeleri, bağlayıcılar, koruyucular, parfümler, boya ve pigmentlerdir.
44
Adana Eczacı Odası Bülteni
İyonik surfactanlarla en sık kombine edilen, iyi temizleyici ve az köpüren deterjanlardır. En sık kullanılan polioksietilen yağ alkolleri, polioksietilen sorbitol esterleri ve alkanolamidlerdir.
tƵBNQVBOMBS
Doğal Surfactanlar
Doğal deterjanlar denildiğinde aklımıza ilk gelen
bitkilerdir. Bunlar, sabun kabuğu, çöven, saparna
bitkilerinden elde edilen saponinlerdir. Saponinler
köpürme özelliği iyi olmasına rağmen, iyi bir temizleyici değillerdir.
Bebek Şampuanları
Bebeklerde sebum salgısı az olduğundan Ph
hem anyonik hem katyonik olabilen, amfoterik
grup hafif temizleyici şampuanlardır. Ph derecesi,
göz yaşına yakın olduğundan tahriş edici özelliği
azdır. İçeriğinde yardımcı maddeler olarak parfum
esası bulunabilir. Bebek şampuanları hergün saçlarını yıkayan kişiler içinde oldukça idealdir.
Üst derimiz (epidermis); canlı (viable epidermis)
ve cansız (stratum korneum) iki tabakadan oluşmaktadır. Cansız tabaka kendini sürekli yenilerken,
canlı tabaka hücre bölünmesiyle yeni hücrelerin yukarı çıkarılması sonucu, üst dermiste ölü hücrelerin
atılmasıyla işlem sona erer. Hücre yenileme olayının
normalden daha hızlı gerçekleşmesi sonucunda
deride pulcuklar halinde kümelenmeye başlayarak
kepek sorunu ortaya çıkar.
Ne tür şampuanlar kullanmalıyız?
Normal şampuanlar yerine antifungal şampuanları tercih etmeliyiz. Örneğin; zinc pyrithione, piroctone olamine, ketaconazole, climbazole, selenium
sulfide, kükürt ve kömür katranı içeren şampuanları
tercih etmeyiz.
Kepek insanlar için çok sıradan görünse de
önemli kafa derisi rahatsızlığıdır.
KEPEK???
Kepek nedir? Nasıl Önleyebiliriz…
Kepek oluşumu genellikle ergenlik çağında başlar, 50’li yaşların sonuna doğru azalmaya başlar.
Kepeğe ilk olarak ‘’ Pityrosporum ovale ‘’ maya türü
bir mikroorganizmanın neden olduğu bulunarak,
bilim adamının isminden esinlenerek ‘’Malassezia
furfur’’ olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde bazı
olgularda da kepek oluşumunu arttırmaktadır. Bu
faktörler stres, kimyasal maddeler, genetik, sebum
bozulmaları gibi...
Günümüzde iyi bir şampuan demek, çok köpüren şampuan değildir. Banyoda kullandığımız şampuan ne kadar çok köpürürse saçımızın o kadar
temiz olacağına inanılır. Halbuki bir çok şampuanın
içinde yardımcı madde olarak köpürtücü ajanlar yer
almaktadır. Kirli saç fazla köpürmez.
O yüzden banyoda fazlaca kullandığımız şampuanların sadece bizim cebimize zararı olmazken,
saçımıza da zararı dokunur.
Kaynaklar
1. Müştak Koçyiğit P., Yenidoğan Deri Yapısı ve Deri Bakımı,
Türkiye Klinikleri J Int Med Sci, 3(17):1-6 ,Ankara
2. Yaylı S., Şampuanlar ve Deri Temizliğinde Kullanılan Diğer Maddeler,
Türkiye Klinikleri J Int Med Sci 3(17): 15-19, Trabzon
3. Şentürk N., Şampuanlar ve Saç Kremleri, Turkiye Klinikleri J Cosm
Dermatol-Special 6(3): 39-49 ,2013 ,Samsun
4. Akyol M.,Hayta S.,Şaç Bakımında Doğal Ürünler,Türkiye Klinikleri
J Cosm Dermatol –Special 6(3):32-8, 2013
5. Kundakçı N., Şaçın Anatomik ve Histolojik Yapısı,Türkiye Klinikleri
J Cosm, 127-133, 1998, Ankara
45
Adana Eczacı Odası Bülteni
tƵBNQVBOMBS
AŞK OLSUN SANA ÇOCUK, AŞK OLSUN !
Arama motorları çıktığından bu yana şiirler kitaptan
değil,internetten okunur oldu. Fakat internette o kadar
çok sahte şiirler (!)dolaşıyor ki,uydurma birkaç dize yazıp
altına ünlü şairlerden birinin (en çok Nazım Hikmet,
Can Yücel vb) adını yazan, facebookta beğeniler alıyor,
kopyala-yapıştır yöntemiyle de bu sahte ” şiir” ler
yayılıyor, ayıklamak zor.
Gerçek şiir okurları tarafından hemen
farkedilseler de kimbilir kaç sahte “şair” bıyık
altından gülerek izliyor belli değil.
Birkaç yıl önce ünlü bir kadın
gazeteci(Nazlı Ilıcak) köşesinde” bakın
Mevlana ne yüce şeyler söylemiş”
diyerek, gazeteci - yazar Can Dündara
ait olan aforizmaları yayınlamıştı. Tabii
bilmeyerek..! O zaman durumlar karışmıştı,
mutlaka Nazlı hanım çok mahçup olmuştur
ama bir daha interneti kaynak alarak yazı
yazmadığını düşünüyorum.
İşte bu sahte şairlerin en çok kullandığı isim Can Yücel. İnternette
onun adıyla gezen ama ona ait olmayan 40 civarında şiir tespit edilmiş.
Bağlanmayacaksın
Aşk
Boşver be yaşı başı
Olmuyorsa zorlamayacaksın
Ben Benden Olgun İnsan İsterim Karşımda
Öyle Sabah Uyanır Uyanmaz Fırlama Yataktan
Farkında Olmalı İnsan
Bir Eşi Olmalı İnsanın
bunlardan birkaçı..
Onun uslubuna, felsefesine,ince alayına, kişiliğine uymayan bu şiirimsi metinleri görseydi
eminim Can Yücel kahrolurdu ve sıkı küfürler sallardı!
Hatta “Pes” dedirten bir bilgi; sahte Can Yücel şiirlerinden bir tanesi (herşey sende gizli)
MEB 2013-2014 ilköğretim okulları 10. sınıf ders kitabına bile girebilmiş!!!
O, elbette bu kof ve kötü şiirlerin yazarı değil, çağdaş Türk şiirinin en iyi şairlerinden biridir.
46
Adana Eczacı Odası Bülteni
tƵJJS4BZGBT‘
Can Yücel’in Adana cezaevinde 3 yıla yakın
bir süre kaldığını biliyor muydunuz?
Ama nerede?
1971 askeri darbesinden sonra Türkçe’ye
çevirdiği 3 kitap için 15 yıl ceza alır ve
1974 affına kadar Adana Cezaevi’nde yatar.
İşte cezaevine getirilirken yazdığı şiir;
Bir Sen Eksiktin Ayışığı
“ Hayatta ben en çok babamı sevdim”
şiirini adadığı Hasan Ali Yücel,
cumhuriyetin aydınlanmacı en önemli,
en çalışkan milli eğitim bakanıdır ve şair
oğlu üzerinde çok büyük bir etki ve sevgi
yaratmıştır.
Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra
Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
Başımızda perensip sahibi bir başçavuş.
Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz...
Bi sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya !
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çırpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Ve darbeden sonra idam edilen
Deniz Gezmiş’e belki de en güzel şiiri
burada, Adana Cezaevi’nde yazar ;
Mare Nostrum (Latince : Bizim Deniz)
En uzun koşuysa elbet
Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak...
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi...
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun
47
Adana Eczacı Odası Bülteni
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici hep, hep acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40’ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a,
Bi helalleşmek ister elbet, diğmi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, can evim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
tƵJJS4BZGBT‘
“Avuçlarındaki ter kokusunu özlediği” karısı Güler Yücel’le 1956 yılında evlenir. Bir söyleşisinde
Güler Yücel’den “Pek severim karımı haa! Babam bana, ‘sen tek karıyla yaşamaya mahkumsun’ derdi.
Güler’le yaşıyorum. Çok da seviyorum canımın içini” sözleriyle bahseder. Can Yücel ölünceye kadar
ömürlerinin 43 yılını birlikte geçirirler.
Şiirlerinin çoğunda sevdiği insanlar vardır. ‘Maaile’ şairin kitaplarından birine koyduğu bir ad.
Can Yücel için ailesi çok önemlidir : Eşi, çocukları torunları, babası.. Bu insanlarla olan sevgi dolu
yaşamı şiirlerine yansımıştır.
“Şiir getirenlerin çok olsun çocuğum! “ diye seslendiği üç çok sevdiği çocuğu oldu..
Onlar için aşk ve mutluluk diledi.
Annesi içinse;
“Anneme şiir yazacak kadar şair değilim” dedi
Ben ömrümce muhalif yaşadım.
Devletçe de menfi bir TİP sayıldım
Onun için kan grubum
RH NEGATİF
Hâl tercümesi sayılır bu dizeleri. Bir de ve elbette “harbi konuşmak”tan söz eder. “Küfür etme
özgürlüğü”ne sahip çıkarak. “ Türkiye’deki insanların tek özgürlüğü olan küfürü ele vermemek lazım!
Sahip çıkmak lazım! ” diyerek.
Küfürlü yazıyor eleştirisi yapılır ama neden yaptığı anlaşılmaz, pek çok davalar açılır hakkında.
En güzel şiirlerinden biriyle bitirelim;
Sevgi Duvarı
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
48
Adana Eczacı Odası Bülteni
tƵJJS4BZGBT‘
Nöbetçi eczaneler ile akılcı ilaç kullanımına yönelik görselleri
içeren ekranların eczanelerimize yerleştirilmesine yönelik katkıları istenmiştir.
Faaliyetlerimiz
03 Mart 2015
CHP Adana İl Başkanlığı görevine atanan Oda Eski Başkanımız
Sayın Ecz. Burhanettin BULUT ve CHP Adana İl Yönetimi, Odamızı ziyaret etti. Yapılan ziyarette; yaklaşan genel seçimlerle
ilgili görüş alışverişinde bulunuldu.
04 Mart 2015
Adana Tabip Odası 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri ve özellikle
Beyaz yürüyüşe davet için Yönetim Kurulumuzu ziyaret etti.
03 Mart 2015
Yönetim Kurulumuz, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın
Hüseyin SÖZLÜ’yü ziyaret etti.
06 Mart 2015
· Kalkınma ajansına sunulmak üzere hazırlanacak miadı dolmuş ve kullanılmayan ilaçların evlerden ve eczanelerden toplanarak doğaya, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeden imha
edilmesine yönelik proje ile ilgili,
· Akılcı ilaç kullanımı ve nöbetçi eczanelere ulaşımı kolaylaştırmaya yönelik olarak hazırladığımız akıllı telefon uygulamasının halkımıza tanıtımı için Büyükşehir Belediyesine ait reklam
panolarının ve belediye otobüslerinin kullanılması,
49
Adana Eczacı Odası Bülteni
Türk Eczacıları Birliği tarafından “Kamuda Görünmeyen Bilgi ve
Emek: Eczacı” temasıyla gerçekleştirilen Kamu Eczacıları Kongresi 6-7 Mart 2015 tarihinde Ankara Bilkent Otel’de yapıldı.
05 Mart ve 09 Mart 2015
Adana Eczacı Odası Yönetim Kurulu olarak, 5 Mart 2015 Perşembe günü Ceyhan İlçemizdeki Meslektaşlarımızla, 9 Mart 2015 Pazartesi günü Kozan İlçemizdeki Meslektaşlarımızla, İlçe Temsilcilik
Binamızda bilgilendirme toplantısı yaptık. Toplantıda; Adana İl
Sağlık Müdürlüğü’nün “ Reçetesiz İlaç Satışı” konulu duyurusu ile
ilgili bilgilendirme yapıldı, ayrıca 2015 Yılı SGK İlaç Alım Protokolü
ve güncel konular meslektaşlarımıza aktarıldı.
t'BBMJZFUMFSJNJ[
11 Mart ve 12 Mart 2015
Ceyhan Temsilcilik;
Adana İl Sağlık Müdürlüğü ile koordineli olarak düzenlenen
Akılcı İlaç Kullanımı 2014/2017 Eylem Planı İçerisinde Antibiyotikler başta olmak üzere ilaçların reçetesiz satılmaması yönünde bilgilendirmelerin yapıldığı toplantılar, Adana İl Sağlık
Müdürlüğü Eczacılık ve Tıbbi Cihaz Şube Müdürü Sayın Ecz.
Yüksel COŞKUN, Eczacılık ve Tıbbi Cihaz Şube Müdürlüğünde
görevli Ecz. Mustafa GÖKMEN ve Ecz. Hülya KAHRAMAN’ın katılımıyla Odamız Ecz. Ali Aysan Toplantı Salonunda gerçekleşti.
Kozan Temsilcilik;
10 Mart 2015
Adana Eczacı Odası ev sahipliğinde düzenlenen Güney Bölgesi
Eczacı Odaları Toplantısı Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş,
Mersin, Hatay, Aksaray, Osmaniye, Nevşehir ve Niğde Eczacı
Odalarının başkan ve yöneticilerinin katılımı ile Adana Hilton
Oteli’nde gerçekleşti.
50
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
14 Mart 2015
Adana Eczacı Odası olarak, 14 Mart Tıp Haftası Etkinlikleri çerçevesinde Adana Tabip Odası tarafından düzenlenen“GELENEKSEL BEYAZ YÜRÜYÜŞ” etkinliğine katıldık.
19 Mart 2015
Yönetim Kurulu Üyemiz Ecz. Tuba ULULAR DEVECİ Halk sağlığı
Müdürlüğünde yapılan İl Tütün Kurulu Toplantısına katıldı.
20 Mart 2015
18 Mart 2015
Saymanımız Ecz. Sühendan TOKSÖZ, Ankara’da yapılan 39 uncu
Dönem Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti 4 üncü Başkanlar
Danışma Kurulu Toplantısına katıldı.
Yönetim Kurulu Üyemiz Ecz. Betül TAŞTEPE Adana Çimento Sanat Galerisinde Adana Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü
tarafından düzenlenen ve üyelerimizden Ecz. Ayhan EĞİN’in de
eserlerinin yer aldığı Resim ve Nostalji Sergisine katıldı.
01 Nisan 2015
19 Mart 2015
Ankara Eczacı Odası Başkanı Ecz. Süleyman GÜNEŞ, Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa ASLAN, Saymanı Ecz. Candan AYDOĞAN,
Yönetim Kurulu Üyeleri Ecz. Necdet ŞENBABA, Ecz. Cem ÖZCİVANOĞLU, Ecz. Mehmet AYDOĞAN ve Denetleme Kurulu Başkanı
Ecz. Müberra MEMİÇ odamızı ziyaret etti. Mesleğimizde yaşadığımız sıkıntıların ve çözüm yollarının konuşulduğu görüşmede;
Adana Eczacı Odası ve Ankara Eczacı Odasının işbirliği içerisinde
ortak projeleri hayata geçirerek, mesleğimize katkı sağlamaları
yönünde görüş alışverişinde bulunuldu.
Ecz. Özlem DÜNDAR Ankara’da Türk Eczacıları Birliği’nde yapılan Kamuda Çalışan ve Eczanesi Olmayan Eczacılar Komisyonu
toplantısına katıldı.
03-04 Nisan 2015
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN ve Yönetim Kurulu Üyemiz
Ecz. Erdem KIZILTEPE Ankara Plaza Otel’de yapılan TEB Merkez
Heyeti, Oda Başkanları ve Yönetim Kurulu Üyelerinin bulunduğu SGK Protokolü Çalıştayı’ na katıldılar. SGK ile TEB Üyesi Eczanelerden İlaç Temin Protokolü’nün süresinin 30 Haziran 2015
tarihinde bitmesi nedeniyle, söz konusu Protokol’de yaşanan
sorunlar ve yeni protokol sürecinden beklentiler değerlendirildi.
51
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
16 - 20 Nisan 2015
Adana Eczacı Odası olarak organize etmiş olduğumuz “Cosmofarma Uluslararası Sağlık Ve Sağlık Ürünleri Fuarı’na Kosgeb
Destekli İş Gezisi Fuarı”na 110 Meslektaşımız katıldı.
08 Nisan 2015
Mevzuat Komisyonu Başkanımız Ecz. Yelda ERTÜRK Ankara’da
Türk Eczacıları Birliği’nde düzenlenen Sosyal Güvenlik Yetkililerinin de bulunduğu SUT Komisyonu Toplantısına katıldı.
13 Nisan 2015
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN Ankara’da Türk Eczacıları Birliğinde düzenlenen 39. Dönem Merkez Heyeti Eczacı Emekliliği
Komisyonu ikinci toplantısına katıldı.
52
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
53
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
24 Nisan 2015
26 Mayıs 2015
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN Ankara’da Türk Eczacıları Birliğinde düzenlenen SGK Protokolü Komisyonunun ilk toplantısına katıldı. Toplantıda, 30.06.2015 tarihinde sona erecek olan
SGK Protokolü hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu ile gerçekleştirilecek revizyon görüşmelerinde izlenecek yol haritasından ve
beklentilerden bahsedildi.
Yönetim Kurulumuz, yeni mezun meslektaşlarımız ile ; Danışman Eczacı/ Koçluk Projesi tanıtım yemeğinde bir araya geldiler.
28 Nisan 2015
27 Mayıs 2015
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN Ankara’da Türk Eczacıları
Birliğinde düzenlenen SGK Protokolü Komisyonu toplantısına
katıldı.
VATAN PARTİSİ Adana Milletvekili adayları yaklaşan genel
seçimler öncesi Yönetim Kurulumuzu ziyaret etti.
27 Mayıs 2015
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN ve Genel Sekreterimiz Ecz.
Ö.Mürsel YALBUZDAĞ Çukurova Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
tarafından düzenlenen ödül törenine katıldı. Törende; Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN’a, 4-8 Mayıs 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen Çukurova Üniversitesi Öğrencilerine yönelik
“Sağlık Okuryazarlığı Yarışması 2015” sosyal sorumluluk projesine proje paydaşı olarak destek vermesinden dolayı teşekkür
belgesi verildi.
30 Nisan 2015
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN, Yönetim Kurulu Üyemiz Ecz.
Betül TAŞTEPE ve Ecz. Zuhal Seher CENGİZ Çukurova Kalkınma
Ajansı Genel Sekreteri Dr. Lutfi Altunsu’ yu ziyaret etti.
30 Nisan 2015
Adana Eczane Teknisyenleri Derneği Yönetim Kurulu Odamızı
ziyaret etti.
54
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
29 Mayıs 2015
Denetleme Kurulu Üyemiz Ecz. Gülşah YILMAZ, Dünya Tütünsüz Günü nedeniyle düzenlenen, Adana Valisi Sayın Mustafa
BÜYÜK’ün ve Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sayın Hüseyin ÇELİK’in katıldığı hiçbir çalışanın sigara içmediği kurum ve
kuruluşların özendirilmesi için yapılan ödül törenine katıldı.
30 Mayıs 2015
Oda Başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN Mersin’de yapılan Güney
Ecza Kooperatifi’nin Genel Kurul Toplantısına katıldı.
12 ve 14 Mayıs 2015
Eczane teknisyenlerimize özel Metropol Sinemasında “NİYAZİGÜL DÖRTNALA” isimli film etkinliği gerçekleşti.
14 Mayıs 2015
Bilimsel Eczacılığın 176. yılında 14 Mayıs Eczacılık Günü için
saat 9.30’da meslektaşlarımız ile birlikte ATATÜRK ANITI’NA
ÇELENK konularak saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı
okundu.
14 Mayıs Etkinlikleri
09 Mayıs 2015
Odamız Ecz.Ali AYSAN Konferans Salonunda; Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı sayın Prof.Dr.Bülent GÜMÜŞEL,
sayın Prof.Dr.Rümeysa DEMİRDMAR, TEB Eczacılık Akademisi
Başkanı sayın Prof.Dr.Ahmet BAŞARAN’ın katılımıyla, Çukurova
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı sayın Prof.Dr.Nuran ÖĞÜLENER’in modaratörlüğünü yaptığı “AKADEMİK BAKIŞ İLE
DEĞİŞEN ECZACILIK” konulu panel düzenlendi.
55
Adana Eczacı Odası Bülteni
Çelenk Koyma Töreninin ardından Odamız Ecz.Ali AYSAN Konferans Salonunda “14 MAYIS ECZACILIK GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI” yapıldı.
t'BBMJZFUMFSJNJ[
14 Mayıs 2015
16 Mayıs 2015
Odamızda Sosyal Proje kapsamında Kızılay işbirliğinde bu yıl
2.cisi düzenlenen “HER DAMLA KAN BİR CAN” sloganıyla Kızılay’a toplu halde kan bağışında bulunuldu.
Adana HiltonSA Oteli’nde düzenlenen “ GELENEKSEL ECZACILIK BALOSU” nda YONCA LODİ gecemize renk katarak meslektaşlarımızı eğlendirdi. Balomuzda meslekte 30 yılını dolduran
meslektaşlarımıza da plaketleri takdim edildi.
14 Mayıs 2015
Adana HiltonSA Otelinde Sunay AKIN’ın katılımıyla “TEK KİŞİLİK GÖSTERİ” düzenlendi.
21 Mayıs 2015
Seyhan Huzurevi sakinleriyle birlikte Adana Tarsus’a gezi düzenlenerek yaşlılarımızla keyifli bir gün geçirildi.
56
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
24 Mayıs 2015
Adana HiltonSA Otelinde “GELENEKSEL BAHAR KAHVALTISI”
nda meslektaşlarımız ve aileleri ile bir araya gelindi.
01-02 Haziran 2015
03 Haziran 2015
Sosyal Güvenlik Kurumu ile yeni yapılacak protokol ile ilgili
çalışmalar başlamış, 3-4 Nisan tarihlerinde SGK Protokolü Çalıştayı yapılmış, ayrıca SGK Protokol Komisyonu kurulmuştur.
Çalıştay ve Komisyon Toplantılarında ortaya çıkan talepler doğrultusunda Sosyal Güvenlik Kurumu ile görüşmeler başlamıştır.
Yönetim Kurulumuz Sosyal Güvenlik Kurumu ile yeni yapılacak
Protokol çalışmaları ve süreç hakkında meslektaşlarımızı bilgilendirmek için Ceyhan Temsilcilik binasında toplantı yaptı.
Yönetim Kurulumuz; SGK Protokolü çalışmaları ve süreç hakkında bilgilendirme yapmak amacıyla 1 Haziran 2015 Tarihinde
Seyhan İlçesindeki meslektaşlarımıza, 2 Haziran 2015 tarihinde ise Yüreğir, Sarıçam, Çukurova, Aladağ, Feke, Karaisalı, Karataş, Pozantı, Saimbeyli, Tufanbeyli ve Yumurtalık ilçelerindeki
meslektaşlarımız ile toplantı yaptı.
04 Haziran 2015
Yönetim Kurulumuz Sosyal Güvenlik Kurumu ile yeni yapılacak
Protokol çalışmaları ve süreç hakkında meslektaşlarımızı bilgilendirmek için Kozan Temsilcilik binasında toplantı yaptı.
57
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
11 Haziran 2015
Yönetim Kurulumuz Sosyal Güvenlik Kurumu ile yeni yapılacak
Protokol çalışmaları ve süreç hakkında meslektaşlarımızı bilgilendirmek için İmamoğlu’nda meslektaşlarımız ile toplantı yaptı.
17 Haziran 2015
Oda başkanımız Ecz. Ersun ÖZKAN Ankara’da Türk Eczacıları Birliği tarafından düzenlenen SGK Protokolü Komisyonu Toplantısına katıldı.
11 Haziran 2015
Odamız ve Nobel İlaç işbirliğinde Probiyotikler ve bebeklerde
Pişik konularının işlendiği, “ BÜTÜN HASTALIKLAR BAĞIRSAKTA
BAŞLAR”-”BİR VARMIŞ PİŞİK YOKMUŞ” başlıklı eğitim düzenlendi. Eğitimin sunumu Nobel İlaç Sağlık Destek Grubu Medikal
Uzmanı Uzm.Dr.Necip KAHRAMAN tarafından yapıldı.
25 Haziran 2015
Oda Saymanımız Ecz. Sühendan TOKSÖZ, Ankara’da Türk Eczacıları Birliği 39. Dönem VI. Başkanlar Danışma Toplantısına
katıldı. Toplantıya, İlaç Teminine İlişkin Protokol ile ilgili tekrar
değerlendirme yapmak üzere TEB Merkez Heyeti, Denetleme Kurulu ve 54 Eczacı Odasının başkan ve yöneticileri katıldı.
30 Haziran 2015
16 Haziran 2015
Türk Eczacıları Birliği 39.Dönem Merkez Heyeti ve Denetleme
Kurulu, Odamızı ziyaret etti. Adana’daki meslektaşlarımıza TEB
Merkez Heyetinin çalışmaları aktarıldı.
58
Adana Eczacı Odası Bülteni
Yönetim Kurulumuz Kozan İlçesindeki meslektaşlarımızla iftar
yemeğinde buluştu.
t'BBMJZFUMFSJNJ[
23-24-25-26 Temmuz 2015
27-31 Temmuz 2015
Yönetim Kurulumuz ve Büyük Kongre Delegelerimiz, Samsun Eczacı Odası’nın ev sahipliğinde gerçekleşen Türk Eczacıları Birliği
39.Dönem Merkez Heyeti 3.Bölgelerarası Toplantısına katıldı.
27-31 TEMMUZ 2015 TARİHLERİ ARASI
Odamız tarafından stajyer eczacı meslektaşlarımızı meslek örgütlerimizle tanıştırmak amacı ile Türkiye de ilk olan “1. STAJYER
ECZACI EĞİTİM PROGRAMI” yapıldı.Bu proje ile geleceğimizin
eczacılarına mesleğimizi tanıtmanın yanı sıra, stajyer eczacı
meslektaşlarımızın eczacılık mesleğini kavramalarına yardımcı
olabilmeyi ve stajyerlerin birbiriyle kaynaşmaları sağlanmıştır.
29 Temmuz 2015
Haysiyet Divanı Üyemiz Ecz. Fahri MERT Ankara’da düzenlenen
Türk Eczacıları Birliği Deontoloji Komisyonu Toplantısına katıldı.
29 Temmuz 2015
Yönetim Kurulumuz Odamız Ecz. Ali Aysan Konferans salonunda
Genişletilmiş Kurul toplantısı yaptı. Toplantıda; Mesleğimizde
yaşanan güncel sorunlar ve yaklaşan eczacı odası seçimleri hakkında görüşüldü.
59
Adana Eczacı Odası Bülteni
t'BBMJZFUMFSJNJ[
Basında Adana Eczacı Odası
60
Adana Eczacı Odası Bülteni
t#BT‘OEB"EBOB&D[BD‘0EBT‘
Basında Adana Eczacı Odası
61
Adana Eczacı Odası Bülteni
t#BT‘OEB#J[
t#BT‘OEB"EBOB&D[BD‘0EBT‘

Benzer belgeler

adana eczacı odası bülteni mart 2016

adana eczacı odası bülteni mart 2016 Adana E czacı Odası Yönetim Kurulu Üyesi

Detaylı

adana eczacı odası bülteni kasım 2014

adana eczacı odası bülteni kasım 2014 t4")ƞ#ƞ Ecz. Ersun ÖZKAN TEB 4. Bölge Adana Eczacı Odası Başkanı t:";*ƞƵ-&3ƞ.Ã%Ã3à Ecz. Ö.Mürsel YALBUZDAĞ "EBOB&D[BD‘0EBT‘(FOFM4FLSFUFSJt:":*/,636-6Ã:&-&3ƞEcz. Zühal Seher CENGİZ, Ec...

Detaylı