Lorem ipsum dolor - Polimeks Holding

Transkript

Lorem ipsum dolor - Polimeks Holding
02
EYLÜL’10
Polimeks Holding yayınıdır
21. YÜZYILIN
HAVALİMANI
Türk Çağdaş Sanat Ortamı Kıpır Kıpır
Şehr-i İstanbul’da Zaman Yolculuğu
giriş
intro
Değerli Arkadaşlar,
Çok genç bir ekip tarafından hazırlanan yeni dergimiz Chizm’in ikinci
sayısına hoş geldiniz. “Yaşam süresince her ne yapıyor, ne üretmeye
çalışıyorsan, hedefin daima en iyisini, en kalitelisini üretmek olsun;
felsefesiyle tek vücut olduğumuz firmamız yine bu anlayışla çalışan çok
genç kadromuzun çabalarıyla Dergimiz Chizm hayat buluyor. Kendimizi
sürekli geliştirdikçe, önümüzdeki sayılarda eksikliklerimizi de görüp
Chizm’i daha da iyi yerlere getireceğimize inancım sonsuz. Dolayısıyla
da bu genç ekibi yürekten kutluyorum.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
adipisicing elit, sed do eiusmod tempor
incididunt ut labore et dolore magna aliqua.
Ut enim ad minim veniam, quis nostrud
exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex
ea commodo consequat. Duis aute irure dolor
in reprehenderit in voluptate velit esse cillum
dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur
sint occaecat cupidatat non proident, sunt
in culpa qui officia deserunt mollit anim id
est laborum. Lorem ipsum dolor sit amet,
consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod
tempor incididunt ut labore et dolore magna
aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis
nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut
aliquip ex ea commodo consequat. Duis aute
irure dolor in reprehenderit in voluptate velit
esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur.
Excepteur sint occaecat cupidatat non
proident, sunt in culpa qui officia deserunt
mollit anim id est laborum.
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
adipisicing elit, sed do eiusmod tempor
incididunt ut labore et dolore magna aliqua.
Ut enim ad minim veniam, quis nostrud
exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex
ea commodo consequat. Duis aute irure dolor
in reprehenderit in voluptate velit esse cillum
dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur sint
occaecat cupidatat non proident,.
Yine bu dönemde gururlanarak söyleyeceğimiz gelişmelerden de kısaca
bahsetmek istiyorum. “Fortune Türkiye 500” listesinde 2010 yılında,
Türkiye’nin en büyük şirketleri arasında 45. sıraya yerleşerek büyük bir
başarıya imza attık. Sektörlere göre sıralamada ise, İnşaat ve Taahhüt
sektöründe Türkiye’nin en büyük 4. şirketi olduk. 16.700 çalışanımız
ile, “Çalışan Sayısı En Yüksek Şirketler” arasında 4., “Özkaynak
Kârlılığı En Yüksek Şirketler” sıralamasında 5. ve “Özkaynak Devir Hızı”
sıralamasında 46. olarak Türkiye’nin devleri arasında olduğumuzu
kanıtladık.
Ülkemiz içinde yapılan sıralamalara ek olarak ENR (Engineering News
Record) dergisinin dünya çapında her yıl yayınladığı “The Top 225
International Contractors” listesine geçen yıl 159. sıradan giriş yapmıştık.
Bu başarıyı 2010 yılında daha da ileri götürüp büyük bir sıçramayla
listede 102. sıraya yerleştik.
Polimeks olarak rekorlara imza atmanın mutluluğunu hep birlikte
yaşıyoruz. 2010 yılının Ağustos ayında, aylık ihracatımız 57 milyon
dolara ulaştı, Yeni açılan Libya Tripoli ofisimizin de yeni iş olanaklarının
yaratılmasına katkı sağlayacağına ve uluslararası alandaki tanınırlığımızı
artıracağına inanıyoruz.
Bugüne kadar gerçekleştirdiği bütün projelere yüreğini koyan
çalışanlarımızın önümüzdeki dönemde de bu azmini sürdüreceğine
güvenim sonsuz. Yurtiçinde ve yurtdışında hazırlanan başarı listelerinin
üst sıralarında yer almamızı ve projelerimizi mükemmel bir şekilde
en kısa sürede tamamlamamızı sağlayan her bir Polimeks çalışanını
emekleri, çalışmaları, inançları ve sabırları için yürekten kutluyor ve tebrik
ediyorum.
Hep beraber daha iyi yerlerde olmak, ülkemizi gururla dünya çapında
temsil etmek temennisiyle hepinize başarılar diliyorum.
Cem Siyahi
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Vice President
chizm 02
Lorem ipsum dolor
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
adipisicing elit, sed do eiusmod tempor
incididunt ut labore et dolore magna aliqua.
Ut enim ad minim veniam, quis nostrud
exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex
ea commodo consequat. Duis aute irure dolor
in reprehenderit in voluptate velit esse cillum
dolore eu fugiat nulla pariatur. Excepteur
sint occaecat cupidatat non proident, sunt in
culpa qui officia deserunt mollit anim id est
laborum.
İlk sayımızdan bu güne kadar; Polimeks olarak yaptıklarımıza bir
göz atarsak, çok başarılı bir dönem geçirdiğimizi söyleyebiliriz.
Türkmenistan’ın Awaza Bölgesi’nde ülkenin gelişmesine katkı sağlayacak
üç dev projeyi tamamladık. Uluslararası Türkmenbaşı Havaalanı, Deniz
Suyu Arıtma Tesisi ve yedi kilometrelik Suni Kanal görkemli bir törenle
açıldı. Türkmenbaşı’nda çok kısa bir sürede tamamlanan bu projelerin
yanı sıra, Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta Pamuk Yağı Fabrikası,
Gaz Beton Fabrikası, Altı Hastane Kompleksi, Tıp Fakültesi, Nissa
Otel, Şay Yolu ve Galkınış Yolu, Sivil Savunma Binaları, Türkmenpahta
Konutları ve Sağlık Bakanlığı Konutları projelerimiz tamamlandı ve
çoğunun açılışları yapıldı.
içindekiler contents
Proje / Project
Polimeks’ten 3 Dev Proje
3 Giant Projects from Polimeks
06
Proje / Project
Türkmenistan’ın Modern Yüzü: Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı
The Modern Face of Turkmenistan: International Turkmenbashi Airport
12
18
Proje / Project
Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi’nde Polimeks imzası…
xxxxxxxxxxxx
20
Proje / Project
Türkmenistan’da sağlıkta önemli adım!
xxxxxxxxxxxx
22
Kentsel Dönüşüm / Urban Renewal
1910’dan 2010’a Şehr-i İstanbul
1910-2010 Istanbul: A Journey in Time
28
Objektif / Objective
İstanbul’un Halleri
The Moods of Istanbul
34
Çizgi Dışı / Extra Ordinary
Da Vinci Köprüsü’nün Hikayesi
Story of the Da Vinci Bridge
36
Portre / Portrait
Devrim Erbil’in İstanbul’u
Devrim Erbil’s Istanbul
40
Sanat / Art
Türk Çağdaş Sanat Ortamı Kıpır Kıpır
Turkish Contemporary Art scene is alive and kicking
48
Dünyadan / Around the World
Yeni Projeler
New Projects
02
AĞUSTOS’10
Yayın Türü / Type of Publication
Yerel – Süreli – 3 aylık
Polimeks Holding yayınıdır
Polimeks İnşaat Taahhüt ve San.
Tic. A.Ş. Adına Sahibi / Publisher
Cem Siyahi
21. YÜZYILIN
HAVALİMANI
Türk Çağdaş Sanat Ortamı Kıpır Kıpır
Şehr-i İstanbul’da Zaman Yolculuğu
Adresi / Address
Elmadağ, Askerocağı Cad. Süzer Plaza
No:15 Kat:2 34367 Şişli, İstanbul/Türkiye
Genel Yayın Müdürü ve Sorumlu Yazı
İşleri Müdürü / General Manager& Editor-in-Chief
Neşe Aktan
Yayın Kurulu / Editorial Board
İdil Orcallı, Pınar Siyahi, Başak Karamehmet, Rana
Erkan Tabanca, Emine B. Tusavul, Enis Demirbağ,
Leyla Atay
Dergi Yönetim Yeri / Headquarters
Polimeks İnşaat Taahhüt ve San. Tic. A.Ş.
Elmadağ, Askerocağı Cad. Süzer Plaza No:15 Kat:2
34367 Şişli/İstanbul/Türkiye
Tel : 0212 249 37 37
Fax: 0212 293 45 50
E -mail: [email protected]
Web: www.polimeks.com
Söyleşi / Interview
Efe Siyahi: Güçlü, yürekli, kararlı
Efe Siyahi: Strong, courageous and determined
Gezi / Travel
Labraunda Geçmişin Gizemine Çağrı
Labraunda: A call to the mystery of the past
54
58
Ayrıntı / Detail
Zamanı Ölçen Kuleler
Towers that measure the time
62
YazıYorum / Comment
Mutluluğun Mimarisi
The Architecture of Happiness
66
Ekolojik Çözümler / Ecological Solutions
68
Polimeks’ten Haberler / News from Polimeks
Polimeks Fortune 500 listelerinin üst sıralarında…
Polimeks is at top positions in the Fortune 500 lists
70
Polimeks Ustaları / Polimeks Masters
Polimeks Aşkabat Bürosu Çizim Ekibi
The Design Team of Polimeks at Ashgabat Office
74
Kitap / Books
76
Ajanda / Agenda
78
SoruCevap / Questionnaire
Engin Aşkar
İçerik / Tasarım ve Uygulama / Editorial&Design
Demirbağ Yayın ve Tasarım
Akkavak Sokak Hacı Ömer Apt. 18/3
Nişantaşı /İstanbul
Tel.: 0212 291 55 53
E -mail: [email protected]
Web: www.demirbag.net
Görsel Yönetmen / Visual Director
Selma Pakdamar
Katkıda Bulunanlar / Contributors
Burcu Baç, Didem Çelikbilek, Tuğba Kökmehmetoğlu,
80
Ayşegül Düzarat, Can Fide, Evren Uzunal, Dair
Gadjiagayev, Hesel Toycanova, Güzel Kara, Dudu
Karaman, Senem Ener, Seher Karataş, Çağla
Güneşler, Pırıl Güleşçi Arıkonmaz, Aykut Karadere
Çizimler / Drawings
Hakan Ansen, Elyor Kutlimuradov, İstemialp Köse,
Bülent Koru
Renk Ayrımı ve Baskı / Printed by
Gezegen Tanıtım
NATO Caddesi, Çınarlı Sokak No.19,
Seyrantepe/İstanbul
Tel.: 0212 325 71 25
E-mail: [email protected]
Web: www.gezegentanitim.com.tr
Bu derginin tasarımı ve içeriği Demirbağ Yayın ve Tasarım
tarafından yaratılmış olup fikir ve sanat eserler yasası
kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Chizm” Dergisi’nde
yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Chizm” Markası
Polimeks İnşaat Taahhüt ve San. Tic. A.Ş.’ye aittir. Kaynak
gösterilse dahi hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari
amaçlarla kullanılamaz. Dergide yayınlanan yazılar, yazarların
kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir. Demirbağ
Yayın ve Tasarım veya Polimeks İnşaat Taahhüt ve San. Tic. A.Ş.
yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler nedeniyle doğabilecek,
maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir.
proje
6
project
Polimeks’ten
ÜÇ DEV PROJE!
chizm 02
TÜRKMENİSTAN’IN HAZAR
DENİZİ KIYISINDAKİ
AVAZA BÖLGESİ’NDE
YAPIMI TAMAMLANIP
HİZMETE GİREN ÜÇ DEV
POLİMEKS PROJESİ
TÜRKMENİSTAN DEVLET
BAŞKANI GURBANGULY
BERDİMUHAMEDOW
TARAFINDAN 12 NİSAN’DA
GERÇEKLEŞTİRİLEN
MUHTEŞEM TÖRENLE AÇILDI.
Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı
Dünyanın en zengin doğalgaz ve petrol rezervlerine sahip olan ülkelerinden
Türkmenistan’ın Avaza Bölgesi, Orta Asya’nın turizm merkezi olma yolunda
hızla ilerliyor. Avaza’nın yeniden yapılanmasında önemli rol oynayan Polimeks’in
inşa ettiği Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı, Deniz Suyu Arıtma Tesisi ve 7
kilometrelik Suni Kanal Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguly Berdimuhamedow
tarafından 12 Nisan’da törenle açıldı. Polimeks tarafından organize edilen açılışa,
Türkmenistan devlet başkanı yardımcıları, bakanlar, büyükelçiler, Türk işadamları
ve çok sayıda yabancı davetli katıldı.
Dünya standartlarında bir havalimanı
Türkmenistan, Avrupa, Asya ve Kafkasların deniz, kara ve havayollarının
kavşağında bulunan yeni havalimanı ile bölgenin kalkınmasına önemli katkıda
bulunmayı hedefliyor. Güneşi ve temiz havası ile ekolojik açıdan turizme elverişli
olan Avaza Bölgesi gelecekte dünyanın sayılı turizm merkezlerinden olacak.
7
Avaza’ya yapılan
7 kilometre uzunluğundaki
suni kanal bölgenin turizm
potansiyelini artıracak. chizm 02
Avaza Su Arıtma
Tesisi, günde 35
bin metreküp
deniz suyunu
arıtarak bölgenin
temiz su ihtiyacını
karşılayacak.
proje
8
project
125 milyon euro’ya mal olan, aynı
anda 14 uçağın iniş yapabileceği
kapasitedeki Uluslararası
Türkmenbaşı Havalimanı
80 hektarlık bir inşa edildi.
Havalimanının açılışı sırasında
gerçekleştirilen uçak gösterileri
Gurbanguly Berdimuhamedow ve
diğer davetliler tarafından büyük
bir ilgiyle izlendi. Havaalanının
ardından Berdimuhamedow, su
arıtma tesisinin açılışını yaptı.
Avaza Serbest Turizm Bölgesi’nde
bulunan su arıtma tesisi, günde
35 bin metreküp deniz suyunu
arıtarak bölgenin temiz su ihtiyacını
karşılayacak.
chizm 02
Yedi kilometrelik Suni Kanal
Akşam saatlerinde ise, Avaza
bölgesinde inşa edilen Avaza
Suni Kanalı’nın açılışı yapıldı. 7 km
uzunluğundaki kanalın temeli 2007
yılında atılmıştı. Berdimuhamedow,
açılış düğmesine bastıktan sonra
kendisi için ayrılan bota binerek,
kanalda gezintiye çıktı. Taban
genişliği 30-50m, yüzey genişliği
50-70m, derinliği 2,5-3,5m
arasında değişen kanalda altı
gölet bulunuyor. Suyunu Hazar
Denizi’nden alan kanalın her
iki kıyısına restoranlar, kafeler,
büfeler, yürüme ve bisiklet yolları,
yeşil alanlar, plajlar, spor sahaları,
yüzer ve sabit iskeleler ile kanal
üzerinden araç ve yaya geçişini
sağlayan köprüler inşa edildi. Proje
180 milyon euro’ya maloldu.
“Şirketimizde olumsuz yaklaşımlara yer yoktur. Hepimiz hem çok çalışırız hem de
gerektiğinde her işi yapabiliriz” diyen Polimeks ekibi kendileri için imkansız diye bir şey
olmadığını vurguluyorlar. Açılış sırasındaki en ince detaylarla bile tek tek uğraşmaları da
bunun bir göstergesi.
9
Yaklaşık 45 dakika süren yolculuk
sırasında da gösteriler devam etti.
Cumhurbaşkanı, kurulan sahnenin
karşısında yer alan gemi restorandan
gösterileri izledi. İki saat boyunca
devam eden programda daha
çok geleneksel danslar, konserler,
ünlü sanatçıların performansları
yer aldı. Cumhurbaşkanı’nın ve
Türkmen halkının çok mutlu olduğu
gözlemlendi. Onların mutluluğu bizi
de sevindirdi.
chizm 02
Polimeks organizasyonda da başarılıydı
Dev projeleri başarıyla hayata geçiren Polimeks yetkilileri gerçekleştirdikleri açılış
organizasyonu ile de büyük beğeni topladı. Havalimanındaki etkinliklerle başlayan
açılış törenleri suni kanaldaki konser programı ve havai fişek gösterileriyle son buldu.
Su balonlarındaki kızlar akrobatik gösterileriyle izleyicileri büyüledi.
Polimeks Çalışanlarından
Anekdotlar
• Havalimanındaki açılış sırasında
herşey çok güzeldi; hiçbir aksaklık
olmadı. Her şey çalışır vaziyetteydi ve
Türkmenbaşı Havalimanı’nın ülkenin
yurtdışına açılan modern kapısı
olacağı yönünde herkes hemfikirdi. •Havalimanından ilk uçuşu
Cumhurbaşkanı ve misafirler yaptı.
Biz iki gün sonra döndük. Kendi
yaptığınız havalimanından uçmak çok
farklı bir duygu.
• Deniz Suyu Arıtma Tesisi’nde
Cumhurbaşkanı ve bakanlar arıtılmış
suyun tadına baktılar. Suni kanal
da çok beğenildi. Suyun getirdiği
güzelliğe bizim oya gibi işlediğimiz
cıvıl cıvıl binalar eklenince çok hoş
görüntüler ortaya çıktı.
• Havaalanındaki gösteri için
Türkiye’den bir, İngiltere’den de iki
akrobasi uçağı geldi. İngiltere’den
gelen uçakların Türkmenistan’a
ulaşması oldukça maceralı oldu.
Uçak gösterilerinin hayranlıkla
izlenmesi bütün yorgunlukları
unutturdu.
• Özel olarak yaptırılan saltanat kayığı
kanal açılışı sırasında Cumhurbaşkanı
Gurbanguly Berdimuhamedow’a hediye
edildi. Kanal gezisi sırasında Polimeks
Yönetim Kurulu Başkanı Erol Tabanca da
Cumhurbaşkanı’na eşlik etti.
proje
project
10
Türkmenistan’da 12 Nisan’da gerçekleştirilen
açılışlara katılan İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Başkan Danışmanı Kortan
Çelikbilek, izlenimlerini bizimle paylaştı.
“Polimeks, Türkmenistan’da ülkemizi başarıyla temsil ediyor”
chizm temmuz 2010
“Öncelikle bu açılış programlarında, bizlere gösterdikleri yüksek
konukseverlik nedeniyle Polimeks ailesine teşekkür ediyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak sürekli bir gelişim süreci
içinde olan İstanbul’un ihtiyaçlarını, büyük bir optimizasyon
kurarak karşılamaya çalışıyoruz. Bu gelişim, yılların birikimi
olan karşılıklı bilgi paylaşımı ve Başkanımız Mimar Kadir
Topbaş’ın mesleki bilgisi, hızlı ve düzenli iş takibi, şahsi risk
alması sonucunda hızla ilerliyor. Başkanımızın duruşu, birçok
projenin çevre faktörlerine rağmen doğru ve insanlarımızın
yararına gelişmesini sağlıyor. Bütün bu unsurların kararlılıkla
ortaya konulması sonucunda birtakım kalıplaşmış sorunların
çözümü mümkün oluyor. Tüm projelerin kendine has problemleri,
akutlaşmış sorunları ve önyargıları var. Bunları aşmanın yöntemi
ise öncelikle yapacağınız projeye inanmaktan geçiyor.
Eşimle birlikte Türkmenistan yöresine yaptığımız bu ilk
ziyaretimizde bölgenin varlarını ve yoklarını gözlemleme
şansımız oldu. Bahsettiğim duruşun bu bölgede ne kadar
önemli olduğunu, gerek proje geliştirilmesi gerekse bu projenin
uygulamasında ne denli önemli olduğunu algılamamız için
fazla bir gözlem yeteneğine ihtiyaç olmadığını söyleyebiliriz.
Polimeks bu coğrafyada hem sağlam organizasyon yeteneği
hem başarılı yönetim kadrosu ile ülkemizi çok başarılı şekilde
temsil ediyor. Gelişen dünya şartları doğru ve başarıyı
kesintisiz desteklemeyi gerektiriyor, zira birçok alternatif
üretebilen yeni dünya düzeninde temsil edilmek ve kendi
insanınıza birtakım artılar kazandırabilmek bu tarzdaki büyük
organizasyonlar aracılığıyla mümkün olabiliyor. Bu olguyu
görebilirsiniz ve desteklersiniz ya da tam tersi. Önemli olan
doğru izler bırakmak ve yeni gelişmelere yol açmak ise
Polimeks bu konuda çok dikkatli ve detaycı. Geliştirilen projeler
çok zor coğrafya ve teknik imkânsızlıklara rağmen çok titiz
bir şekilde ele alınmış ve inanması çok güç bir sürede hayata
geçirilmiş. 20 bin çalışanı ile inanılamaz bir organizasyon
kuran Polimeks’in başarısını, yalnızca yapıların detaylarını değil
tüm bu konuları ele alınarak değerlendirdiğimizde daha iyi
algılayabiliriz.
Yeni kurulan kıyı kenti ve bu projeye büyük destek veren
inanılması güç uzunluktaki kanal projesi doğa ile başa
çıkmanın büyük zorluğunu, yakınındaki büyük arıtma tesisi,
güncel dünyadan alınabilecek teknik desteğin en doğru
şekilde edinilmesini ve bölgedeki hava limanı inşaatı, günümüz
teknolojik ve çevre kurallarına uygun bir teknoloji yapısının
bu denli başarıyla gerçekleştirilmesini Polimeks sayesinde
tüm coğrafyaya gösteriyor. Bu başarı; öncelikle Polimeks
çalışanları, düzgün ve dinamik yönetim kadrosu ve her şeyden
önemlisi bahsi geçen coğrafyaya önemli sorumlulukları olan
Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir başarıdır.
Yaptığınız açılış programı bizleri çok etkiledi. Gezide; yüzme
imkanı bulduğum Hazar Denizi’nin ne kadar soğuk olduğunu,
Polimeks’in başarısında etkisi tartışılmaz aile desteğinin ne
denli içten ve sıcak olduğunu gözlemleme imkanı buldum.”
11
Three major projects by Polimeks
The Avaza region in Turkmenistan, one of the largest oil and natural gas reserves in the world, is being developed
as an exciting new tourism center for Central Asia.
On April 12, 2010, President Gurbanguly Berbimuhamedow attended the spectacular official opening of three
spectacular projects, the new International Turkmenbashi Airport, a sea water Desalination Plant and a 7-km
artificial river. Designed and built by Polimeks Holding the company is proud to play a significant role in the
creation of a tourism centre in such a desirable region. Amongst those who attended the opening was the Vice
President, ministers, ambassadors, Turkish businessmen as well as a large number of foreign guests. The aim of the
Turkmenistan government is to partake in a serious contribution to the development of this region. As well as overland connection the construction of the airport at an intersection point of the marine offers easy access for flights
from Europe, Asia and the Caucasus.
The International Turkmenbashi Airport, at a cost of 125 million euros, covers an area of over 80 hectars allowing
14 planes to land simultaneously. Following the airport opening ceremonies, guests attended the opening of the
Desalination Plant. The plant, located inside the Avaza Free Trade Region is capable of processing 35 thousand
cubic meter water per day enough to provide fresh water for the whole region. Finally, at dusk, the 7-km Avaza
artificial navigable river was opened with a fanfare. President Berdimuhamedow, as he pressed the activation button
and enjoyed a boat ride on the river, expressed his pleasure at the successful completion of these three extremely
important projects. The artificial river (30 to 50m X 50 to 70m surface and 2.5 to 3.5 m depth) has 6 lagoons
surrounded with recreational facilities.
Members of the Board, officials and staff of Polimeks who successfully conceived and constructed these projects
official opening of the airport followed by a concert and ended in a glorious evening at the artificial river with a grand
finale of fireworks and an incredible acrobatic show by a team of girls in water balloons.
chizm 02
were also congratulated for the organization of the spectacular opening events. The day’s festivities began with the
proje
project
12
BİLGİ BİRİKİMİ, DENEYİM VE YARATICILIĞI
BAŞARIYLA HARMANLAYAN POLİMEKS,
TÜRKMENİSTAN’IN DÜNYAYA AÇILAN
MODERN KAPISINA İMZA ATMANIN
GURURUNU YAŞIYOR.
TÜRKMENİSTAN’IN MODERN YÜZÜ
Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı
chizm 02
Sanatsal çizgileriyle öne çıkan anıtsal kamu
yapılarından ticari komplekslere, hastane ve arıtma
tesisi gibi teknik işlevi yoğun projelerden konut
sitelerine kadar uzanan geniş bir portföyün sahibi
olan Polimeks, başarılı projelerine bir yenisini daha
ekledi: Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı.
İnşaat uygulamalarında detaylara gösterilen
özen, yüksek kalite standartlarındaki tutarlılık ve
hızlı teslim anlayışını Uluslararası Türkmenbaşı
Havalimanı’nda da sürdüren Polimeks, yaptığı ilk
havalimanı olmasına rağmen projeyi kısa sürede
tamamladı. Türkmenistan’da bir turizm merkezi
olarak geliştirilmekte olan Avaza Bölgesi’nin ulaşım
altyapısını güçlendirmeyi amaçlayan Uluslararası
Türkmenbaşı Havalimanı, modern çizgileri, en son
teknolojileri kullanan güvenli altyapısı, konfor ve
rahatlık sunan tasarımıyla dikkat çekiyor.
Bilgi birikimi, deneyim ve yaratıcılığı başarıyla
harmanlayan Polimeks, Türkmenistan’ın yurtdışına
açılan yeni modern kapısına imza atmanın
gururunu yaşıyor. 2008’in Şubat ayında inşaatı
başlayan Uluslararası Türkmenbaşı Havalimanı’nın
açılışı 12 Nisan 2010’da gerçekleştirildi.
Yüksek nitelikli insan kaynağı, ileri teknolojisi,
genç ve dinamik ekibiyle Polimeks, modern,
konforlu, güvenli ve şık bir havalimanı yarattı.
Projenin bu kadar kısa bir sürede büyük bir
başarıyla tamamlanmasında yoğun bir tempo
ile yılmadan çalışan Polimeks ekibinin büyük
özverisi buluhuyor. Şimdi onlar, projenin her
aşamasını adım adım planladıktan sonra harekete
geçerek büyük bir titizlikle yürüttükleri projeyi
nihayetlendirmenin gururunu yaşıyorlar. Zaman
zaman yaşanan aksaklıkları da soğukkanlılıkla
telafi ettiklerini belirten Polimeks yetkilileri, projenin
her döneminde işin kalitesine büyük bir özen
gösterildiğini vurguluyorlar.
Butik bir havalimanı
Modern bir çizgisi olan havalimanı Polimeks’in
Aşkabat Mimari Grubu’nun hazırladığı proje ile
başlamış. Dış cephede modern çizgiye sahip
olan havalimanının bu çizgisi içeride de devam
ediyor. Klasik dekorasyon anlayışı sadece
Cumhurbaşkanının VIP binasında uygulanmış.
13
Projenin özellikleri
Türkmenbaşı Uluslararası Havalimanı IATA gereğince C
tipi kriterlerine uygun, saatte 800 yolcu kapasiteli olarak
planlanmış. Havalimanı kompleksi içerisinde giriş kontrol
binası, ana terminal binası, VIP binası, kargo binası, kontrol
kulesi, kaza yangın binası, araç bakım atölyesi, elektrik
mekanik ve trafo binaları, radar binası, yakıt çiftliği, 250
araçlık üstü kapalı otoparkı, pisti ve apronu bulunuyor.
ICAO’ya göre Kategori 1 olarak dizayn edilen pistin tam
boyu 3.500 m, genişliği ise 60 m. Pist, Boeing 777, Boeing
747 tipi uçakların iniş yapabileceği özelliklere sahip.
Cumhurbaşkanı için VIP binası
VIP binası Cumhurbaşkanı’nın kullanımına ayrılmış. Özel
misafirlerin karşılandığı ve ağırlandığı binada bekleme
salonu, 70 kişilik toplantı salonu, cumhurbaşkanı çalışma
odası ile servis mekânları bulunuyor. 900 m2 olan
YÜKSEK NİTELİKLİ İNSAN
KAYNAĞI, İLERİ TEKNOLOJİSİ,
GENÇ VE DİNAMİK EKİBİYLE
POLİMEKS, MODERN,
KONFORLU, GÜVENLİ VE ŞIK
BİR HAVALİMANI YARATTI.
chizm 02
Terminal binasının içinde ise daha çağdaş çizgiler hakim.
Binanın konseptinde paslanmaz, cam, granit ve ahşap
kaplamalar kullanılmış. Detaylarda da modern ve işlevsel
yaklaşımlar öne çıkarılmış. Polimeks bünyesindeki mimari
proje grupları bütün detaylar üzerinde özenle çalışmış.
proje
project
14
TÜRKMENİSTAN’DA BİR TURİZM MERKEZİ OLARAK GELİŞTİRİLMEKTE
OLAN AVAZA BÖLGESİ’NİN ULAŞIM ALTYAPISINI GÜÇLENDİRMEYİ
AMAÇLAYAN ULUSLARARASI TÜRKMENBAŞI HAVALİMANI, MODERN
ÇİZGİLERİ, EN SON TEKNOLOJİLERİ KULLANAN GÜVENLİ ALTYAPISI,
KONFOR VE RAHATLIK SUNAN TASARIMIYLA DİKKAT ÇEKİYOR.
chizm 02
binanın dekorasyonu özel olarak tasarlanmış.
VIP binasında beyaz sedefli lake ahşap duvar
kaplamaları, varak işlemeler, yeşil oniks kolon
kaplamalar kullanılmış. Avizeler bu binaya özel
olarak yapılmış. Çalışma ve toplantı odalarında
kullanılan beyaz lake mobilyalar şıklığıyla öne
çıkıyor. Maharetli ellerin dokuduğu eşsiz Türkmen
halıları da güzellikleriyle görenleri büyülüyor.
Terminal binasında dijital su perdesi hareketli
yazıları ile ilk girişte yolcuları karşılıyor. Binanın tüm
mekânlarında kullanılan doğal ahşap, granit, cam,
paslanmaz kaplamalar ve bitkiler ile sıcak bir ortam
yaratılmış. Toplam 33.000 m2 ve dört katlı olan
terminal binasının giriş katında check-in bankoları,
bilet satış gişeleri, banka, postane, doktor odası,
kafeler, iç ve dış hatlar bagaj holleri bulunuyor.
Birinci kat gelen yolcuya, ikinci kat giden yolcuya
ayrılmış. Yolcuların her katta kullanabileceği cafe
ve büfeler, dış hatlarda duty free bulunuyor.
Binanın dördüncü katı ise yönetime ayrılmış.
Terminal binasında FIDS bilgi ekranları, CCTV
bulunuyor. Tüm sistemlerin IP bazlı kontrolü tek
bir merkezden yapılabiliyor. Modern teknolojilerin,
sistemlerin ve malzemelerin kullanıldığı bina iç ve
dış mekanları ile sınıfında özel bir yere sahip.
Türkmenistan havalimanının amblemi Türkmen
halkı için çok önemli olan Laçin Kuşu. Laçin Kuşu
da havalimanında kullanılmış olup yolcuları girişte
karşılıyor.
15
chizm 02
Teknik notlar
• Türkmenbaşı Uluslararası Havalimanı IATA gereğince C tipi
kriterlerine uygun saatte 800 yolcu kapasiteli olarak planlandı.
• Terminal Binası toplam 33.000 m2 ve dört katlı.
• ICAO standartları gereğince iki adet C tipi, iki adet D tipi, iki adet
E tipi toplam altı uçak için yapılan hareketli köprüler gelen ve giden
yolcu katlarına hizmet veriyor.
• Terminal binasında FIDS bilgi ekranları, CCTV bulunuyor. Tüm
sistemlerin IP bazlı kontrolü tek bir merkezden yapılabiliyor. Modern
teknolojilerin, sistemlerin ve malzemelerin kullanıldığı bina iç ve dış
mekanlarıyla sınıfında özel bir yer alıyor.
• Kargo binası 3.816 m2 olup yurtiçi ve yurtdışı kargo hizmetleri
verecek kapasitede. Bu binada uçuş personeli konaklaması için 13
odalı bir otel ve restoran bulunuyor.
• Kontrol kulesi 65 m yükseklikte. Dış cephesi beyaz mermer ve
Alucobond kaplama olarak yapılmış. Gazlı yangın söndürme sistemi
ile korunan bina, kompleksin en önemli teknik yapısı.
• Merkezi uçak yakıt istasyonuna 4.500 m boru hattı ile rafineriden
alınan yakıt 8.000 m3 kapasiteli tanklarda depolanıyor. Yakıt
istasyonundan terminal binası körüklerine kadar yapılan yakıt hidrant hattı ile körüklerde veya açıkta park etmiş uçaklara yakıt ikmali
hizmeti sağlanıyor.
• Havalimanı kompleksinde binaların cephesinde beyaz mermer
kaplama ile alucobond saçaklarda metalik renkli ve beyaz alucobond
kullanılıyor. Çatılar metal kenetli sistem ile yapıldı.
proje
project
chizm 02
16
With its highly qualified human
resources, advanced technology and a young, dynamic
team, Polimeks has created a
modern, comfortable, safe and
grand airport.
17
The modern face of Turkmenistan:
Turkmenbashi International Airport
Polimeks is honored to have its signature on an airport which is yet another of Turkmenistan’s gateway to the world.
Construction work began on February, 2008 and was completed on April12th, 2010. With highly qualified human
resources, advanced technology and a dynamic team, Polimeks has created an International, modern, elegant and safe
airport.
Features of the project
Turkmenbashi International Airport modern design is based on the IATA’s Type C criterion with a capacity to manage
800 passengers-per hour.
The President’s VIP building
The VIP building is reserved for the President and his guests and consists of a reception room, a meeting room for 70
people, the President’s private study plus service areas. The interior décor of this 900 sq m building has been specially
designed. The walls are covered with lacquered wood inlaid with white mother-of pearl engraving and silver leaves with
columns plated with green onyx and custom designed crystal chandeliers. The study and meeting room are decorated
with white lacquered, simple but elegant furniture set off by beautiful unique Turkmen hand-woven carpets.
chizm 02
The airport complex includes entrance control building, main terminal,VIP building, cargo facilities, traffic control tower,
accident-fire building, service depot, electrical, mechanical and transformer structures, radar, fuel farm, indoor car park
for 250 vehicles, water storages and runway. The runway designed in compliance with ICAO’s Category 1 specifications,
is 3.500m long and 60m wide appropriate for Boeing 777 and Boeing 747 type aircrafts. The four-storey terminal building
covers an area of 33.000 sq. Decorated with natural wood, granite, glass, stainless plating and greenery it offers a
welcoming elegant atmosphere to all travelers. Inside the terminal building, the IP based control for all systems is located
in a single center. The modern technology, systems and the materials used in the indoor and outdoor spaces of the
building occupies a unique place in its class.
18
POLİMEKS’İN TÜRKMENİSTAN’DA İNŞA ETTİĞİ TAM TEŞEKKÜLLÜ 6’LI
HASTANE SAĞLIK KOMPLEKSİ HİZMETE GİRDİ. MODERN MİMARİSİ
VE SON TEKNOLOJİYLE DONATILMIŞ TIBBİ CİHAZLARIYLA ÖNE ÇIKAN
HASTANELER TÜRKMENİSTAN’DA SAĞLIĞA VERİLEN ÖNEMİ AÇIKÇA
ORTAYA KOYUYOR.
Türkmenistan’da sağlıkta önemli adım!
Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulı
Berdimuhamedov’un Türkmen Devlet Tıp
Üniversitesi ile aynı gün, 1 Eylül’de, hizmete
açtığı 6’lı Hastane Kompleksi modern mimarisiyle
dikkat çekiyor. İleri teknoloji tıbbi ekipman
cihazlarla donatılan kompleks, mimarisi ve çevre
düzenlemesiyle uluslararası sağlık standartlarına
uygun olarak tasarlandı. 1 Eylül 2008’de inşaatı
başlayan ve toplam maliyeti 103 milyon dolar
olan proje, iki yıl gibi kısa bir sürede tamamlandı.
chizm 02
Polimeks tarafından yapılan 6’lı Hastane
Sağlık Kompleksi, Kan Merkezi, Aids
Merkezi, Merkez Laboratuvarı, Verem
Hastanesi, Deri ve Zührevi hastalıklar
hastanesi, enfeksiyon hastanesi ve
vivarium’dan oluşuyor. 445 yatak
kapasitesine sahip olan komplekste yer
alan binaların dış cephesi komple beyaz
mermer, doğramalar gri ve camlar tentesol
mavi. Binaların dış cephelerinin yanı sıra
hastanelerin içinde yer alan bütün birimler
de çağdaş bir çizgiyi yansıtıyor.
Komplekste neler var?
Kan merkezi plazma odası, kan depoları ve ilgili
laboratuarlardan oluşuyor. Muayene odaları
ve laboratuvarın yer aldığı Aids merkezinde
ise 20 yataklı 10 hasta odası mevcut. Merkez
laboratuvarları ise rutin laboratuvarları, biyokimya
laboratuvarı, PCR laboratuvarı, İmmunoseroloji
laboratuvarı gibi tam donanımlı laboratuvarlardan
oluşuyor. 60 yataklı verem hastanesinde ise
eczane, morg, CT odası, bronskopi, endoskopi
gibi ilgili birimler, doktor muayene odaları
ve bunlara servis veren bölümler mevcut.
Hastanenin 3. katında iki ameliyathane, yoğun
bakım ve ilgi birimler, 3. ve 4. katlarda ise hasta
odaları bulunuyor. 105 yataklı deri ve zührevi
hastalıklar hastanesinde, eczane, konferans
salonu, muayene odaları, tedavi ve konsültasyon
ünitesi ve fizyoterapi bölümü yer alıyor. 3,4
ve 5. katlarda hasta odaları var. Hastanede
10 adet izoleli oda da bulunuyor. 260 yataklı
enfeksiyon hastanesi 3 katlı A Blok ve 2 katlı
B-C-D-E bloktan oluşuyor. A Blokta teşhis ve
muayene odaları, doğum ve ameliyathane
bölümü ve sınıflar yer alıyor. Diğer bloklarda ise
hasta odaları ve bunlara servis veren üniteler
bulunuyor. 100 kişilik konferans salonu olan
merkezde yer alan tüm binaların kendi mutfak ve
çamaşırhanesi var.
19
1 EYLÜL 2008’DE İNŞAATI
BAŞLAYAN 6’LI HASTANE SAĞLIK
KOMPLEKSİ, İKİ YIL GİBİ KISA BİR
SÜREDE TAMAMLANDI.
Lorem ipsum
dolor
Lorem ipsum dolor sit amet,
consectetur adipisicing elit,
sed do eiusmod tempor
incididunt ut labore et dolore
magna aliqua. Ut enim ad
minim veniam, quis nostrud
exercitation ullamco laboris
nisi ut aliquip ex ea commodo
consequat. Duis aute irure
dolor in reprehenderit in
voluptate velit esse cillum
dolore eu fugiat nulla pariatur.
Excepteur sint occaecat
cupidatat non proident, sunt in
culpa qui officia deserunt mollit
anim id est laborum.
chizm 02
İLERİ TEKNOLOJİ TIBBİ EKİPMAN CİHAZLARLA
DONATILAN KOMPLEKS, MİMARİSİ VE ÇEVRE
DÜZENLEMESİYLE ULUSLARARASI SAĞLIK
STANDARTLARINA UYGUN OLARAK TASARLANDI.
Lorem ipsum dolor sit amet,
consectetur adipisicing elit,
sed do eiusmod tempor
incididunt ut labore et dolore
magna aliqua. Ut enim ad
minim veniam, quis nostrud
exercitation ullamco laboris
nisi ut aliquip ex ea commodo
consequat. Duis aute irure
dolor in reprehenderit in
voluptate velit esse cillum
dolore eu fugiat nulla pariatur.
20
POLİMEKS TARAFINDAN İNŞA EDİLEN TÜRKMEN DEVLET
TIP ÜNİVERSİTESİ, DEVLET BAŞKANI GURBANGULİ
BERDİMUHAMEDOV’UN KATILIMIYLA TÖRENLE HİZMETE AÇILDI.
ÜÇ BİN ÖĞRENCİNİN EĞİTİM GÖRECEĞİ ÜNİVERSİTE, ALANINDA
DÜNYACA TANINAN UZMAN DOKTORLAR YETİŞTİRMEYİ HEDEFLİYOR.
Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi’nde
Polimeks imzası…
chizm 02
Polimeks tarafından yapılan Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi
ve Hastanesi, Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulı
Berdimuhamedov’un katıldığı törenle hizmete açıldı. 1 Ocak
2009’da inşaatı başlayan üniversite, 1 Eylül 2010’da hizmete
girdi. Törende konuşan Berdimuhamedov, tıp alanında
dünyanın sayılı ülkelerinden biri olmayı hedeflediklerini
belirterek ileri teknolojileriyle donattıkları üniversitede,
alanında uzman doktorları yetiştirmeyi hedeflediklerini ifade
etti. Türkmenistan’da eğiminin kalitesini daha da artırmak
amacıyla başta Aşkabat olmak üzere bütün vilayetlerde
modern eğitim kurumları inşa ettiklerini söyledi. Aşkabat’ın
doğu kısmında uluslararası tıp merkezini oluşturduklarını
ve bu bölgede modern hastanelerin halka hizmet ettiğini
belirtti. Üniversitenin bu bölgede olmasının ayrı bir öneme
sahip olduğunu vurgulayan Berdimuhamedov, öğrencilerin
buradaki hastanelerde staj yapabileceklerini ifade etti.
Üniversitedeki tesisler
Türkmen Devlet Tıp Üniversitesi öğrencilerin ve öğretim
üyelerinin tüm ihtiyaçları düşünülerek yapılmış. Üniversite
içinde yurt kompleksi, Biyoloji ve Fizyoloji binaları,
yemekhane, kütüphane, spor kompleksi ve idari bina yer
alıyor. Açık spor sahaları kapsamında 1 futbol sahası ve
tribünü, 2’şer tane basketbol, voleybol ve tenis sahası
mevcut. Tüp cephede beyaz mermer, kubbelerde Emaux
de Briare mozaik kaplama kullanılmış, cephe giydirmeleri ve
21
TÜRKMENİSTAN’DA
1 EYLÜL’DE KUTLANAN
‘BİLİM VE ÖĞRENCİLER
GÜNÜ’ ETKİNLİKLERİ
KAPSAMINDA AÇILAN
TÜRKMEN DEVLET
TIP ÜNİVERSİTESİ,
MODERN TEKNOLOJİYLE
DONATILMIŞ.
Lorem ipsum
dolor
Lorem ipsum dolor
sit amet, consectetur
adipisicing elit, sed do
eiusmod tempor incididunt
ut labore et dolore magna
aliqua. Ut enim ad minim
veniam, quis nostrud
exercitation ullamco
laboris nisi ut aliquip ex
ea commodo consequat.
Duis aute irure dolor in
reprehenderit in voluptate
velit esse cillum dolore
eu fugiat nulla pariatur.
Excepteur sint occaecat
cupidatat non proident,
sunt in culpa qui officia
deserunt mollit anim id est
laborum.
Lorem ipsum dolor
sit amet, consectetur
adipisicing elit, sed do
eiusmod tempor incididunt
ut labore et dolore magna
aliqua. Ut enim ad minim
veniam, quis nostrud
exercitation ullamco
laboris nisi ut aliquip ex
ea commodo consequat.
Duis aute irure dolor in
reprehenderit in voluptate
chizm 02
doğramalarda ise altın rengi tercih edilmiş.
168 odalı iki tane yurt binasında odalar
banyosu içinde ve beşer kişilik şekilde
dizayn edildi. Kişiye özel yatak, çalışma
masası, soyunma dolabı olacak şekilde
planlandı. İki blokta da revir, tv odaları,
servis mutfakları ve banyolar var. İki katlı
olan yemekhane ve kütüphane binasının
giriş katında 3000 kişiye hizmet edecek
yemekhane ve mutfağı yer alıyor. Ayrıca
öğretmenler için iki özel yemek odası
bulunuyor. 160 kişilik kütüphanede ise
kitap odaları özel okuma, bilgisayar ve hobi
odaları mevcut. Biyoloji ve fizyoloji binaları
ise eğitim için kullanılıyor. Bu binalarda
tam donanımlı 1600 kişilik sınıflar, 450
kişilik toplantı odaları, 90 kişilik bilgisayar
sınıfları, 150 kişilik amfiler, 50 kişilik dil
sınıfları mevcut. Ayrıca 16 tane interaktif
sınıf var. Basketbol ve voleybol sahası
olarak kullanılabilen kapalı spor salonunda
iki minderli güreş salonu ve kapalı yüzme
havuzu da bulunuyor. İdari bina ise mimari
açıdan diğer bloklardan ayrılıyor. Motifli
mermer döşemeler, ahşap kaplamalar,
varaklı kartonpiyerler, prinç korkuluk, kristal
avizeler vb. özellikleriyle öne çıkan idari
bina rektörlük çalışanlarına, dekan ve bölüm
müdürlerine hizmet veriyor. Bu binanın
giriş fuayesi 500 kişilik konferans salonuna
bağlanıyor. 100 kişilik diğer konferans
salonu da bu binanın 4. katında yer alıyor.
kentsel dönüşüm
urban renewal
1910’dan 2010’a
Sehr-i Istanbul
23
AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ SEÇİLEN
İSTANBUL’UN 1910’DAN 2010’A KADARKİ
SON YÜZYILI, MODERN KENTLEŞME İLE
POSTMODERN KENTLEŞMENİN KARIŞTIĞI,
KESİŞTİĞİ, HATTA DAYATILDIĞI BİR DÖNEMİ
YANSITIYOR.
1910’lu yıllarda İstanbul deyince akla ilk Beyoğlu, Galata, Tünel’in
de aralarında olduğu bölge gelir ister istemez. Bu bölge, 1910’lu
yıllarda Galata, tünel ve atlı tramvay hatlarının birbirine eklenmesi
ile gündelik yaşamın hızlandığı, konut, iletişim, ticaret, işyeri gibi
bütün yaşam ritmi ve yer seçim pratiklerinin kökten değiştiği
bir mıntıkadır. 19. yüzyıl ortalarından itibaren İstanbul halkının
gündelik yaşamının değişmeye başlamasıyla bu bölge de değişir,
yenilenir.
Mimari devşirmeye devam…
Tanzimat sonrası dönemin geleneği olan Avrupalı uzmanlara
başvurma adeti, 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun
yerini alan Cumhuriyet döneminde de sürdürülür. Türkiye’nin
kentlerini modernleştirmek üzere birçok Avrupalı uzman davet
edilir. Şehirleşme tarihinde “Fransız ekolünün” etkisi İstanbul’da
Cumhuriyet döneminde de sürmektedir. İstanbul’un gelişmesini
“nazım planlarla” denetim altına almak için ilk çaba 1930’larda
başlar ve ilk danışmanlar heyetinde Fransız ve Almanlar yer alır:
Alfred Agache, Herman Elgötz, H. Lambert ve Martin Wagner’in
kent planlamasında temel konular olan, büyüme, ulaşım, tarihi
korumacılık ve bölgelerin oluşturulması gibi alanlardaki önerileri
uygulanmaz ancak bu öneriler günümüze kadar gelmiştir.
Atatürk döneminin (1922-1938) sonlarında kentin nazım planını
oluşturması için Fransız mimar Henri Prost İstanbul’a davet edilir.
Prost: Modern mimariye imza
Zamanının önde gelen şehir planlamacılarından Prost,
gençliğinden beri tanıdığı ve fevkalade etkileyici bulduğu
İstanbul’u ele alırken, bir yandan kentin kendine özgü
topografyası, dokusu ve mimari anıtlarını korumayı, diğer
taraftan onun mahrum olduğu çağdaş altyapılarla donatmayı
hedefler. Hijyen koşullarının sağlanması, ulaşımın rahatlatılması,
rekreasyon alanlarının düzenlenmesi, tarihi-kültürel açıdan önemli
yapıların ortaya çıkarılması gibi birçok soruna, birbiriyle uyumlu
çözümler getirmeye gayret eder. Tarihi yarımada başta olmak
üzere, Galata-Beyoğlu ve Eyüp bölgeleri için Prost’un geliştirdiği
önerilerin bir kısmı, daha sonra Demokrat Parti döneminde (19501960) uygulamaya konulmuş, bazıları ise rafa kaldırılmıştır.
Türkiye değişiyor, İstanbul değişiyor
II. Dünya Savaşı’nın yakıp yıktığı 1940’lı yıllarda Türkiye ve İstanbul
da savaştan nasibini almıştı. En büyük sorunun hayat pahalılığı
olduğu bu dönemde, “İstanbul’un taşı toprağı altın” olduğu rivayet
edildiği için kent, koca bir şantiyeye dönüşür. Kendi topraklarında
iş bulamayan insanların akın ettiği İstanbul, hızla kabuk değiştirir;
kentin mimarisi, insan dokusu, sermayesi, kültürü yeni bir döneme
girer. Bu değişimin en çarpıcı örneği Nişantaşı olmuştur.
Demokrat Parti ve Adnan Menderes ile anılan 1950’li yıllarda
Nişantaşı, Marshall yardımı ile kapitalizme eklemlenen iş
chizm 02
Yaşarken çoğumuzun aşık olduğu bir şehir İstanbul. Bugün
Avrupa’nın sayılı şehirleri arasında yer alan bu kent, coğrafi
konumunun getirdiği stratejik önemine karşın geçmişte şehircilik
açısından çok da kendine özgü bir çizgiye sahip değildi. 2010
yılında Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesi ile gözlerin üzerine
çevrildiği İstanbul, çok sayıda farklı kültürü, ırkı, dili binlerce
yıl içinde barındırması nedeniyle oluşan kozmopolit yapısını
bugünlere taşıyor. Roma, Bizans, Osmanlı İmparatorluğu’nun
yönettiği şehir bugün, bu uygarlıkların tarihi geçmişini yansıtan
mimari ve tarihi binalarıyla günümüzün postmodern yapılarını
harmanlamış durumda. İstanbul’un 1910’dan 2010’a kadarki son
yüzyılı, modern kentleşme ile postmodern kentleşmenin karıştığı,
kesiştiği, hatta dayatıldığı bir dönemi yansıtıyor.
kentsel dönüşüm
urban renewal
24
chizm 02
merkezlerinin olduğu bir yer haline gelir.
Tarihi geçmişi 1870’li yıllara dayanan
Nişantaşı, Teşvikiye ve Rumeli Caddesi,
1900’lü yılların yeni, sakin ve ‘teşvikli’
ortamından, 1930’lu yılların yeni ve ‘teşvikli’
ortamına dönüşür. Semt 1950’li yıllarda ise
tramvay, otomobil ve otobüs gibi dönemi
değiştiren büyük projelerle desteklenir.
Gün geçtikçe gelişen bu bölge, batı
dünyasının yeni ve seçme alışveriş ortamını
ve yaşamını sunmaya başlamıştır. Bölgede
o tarihlerde tek tük kurulmaya başlanan
çarşılar, mağazalar ve bonmarşeler bugün
de eski anlamında yaşamlarını sürdürüyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1950’li
yılların “lüküs” hayatını simgeleyen Şişli
ve çevresindeki yeni bir “Lüküs Hayat”
dönemi, bir gerçeği de yansıtıyordu.
İstanbul’da ilk kez geniş bir cadde
çevresinde inşa edilmiş, çok özenli ve
sakin apartman hayatı, burada yaratılmıştı.
Bölgede, önceleri tramvay, sonra otomobil
ve otobüsle devam eden gelişmeler
en sonunda da yeraltı treniyle yaşamı
desteklemeye devam ediyordu. 1950’li
yıllarda Şişli Camii ile kırsal alan olmaktan
çıkan bölge, elli yıl sonra, günümüzün en
büyük çarşılarını biçimlendiren Levent’e
açılan kapı olur. “Lüküs Hayat”ın operetine
ilham kaynağı olan bölge, bugün şaşırtıcı
bir merkez çarşı biçimine dönüşür.
İstanbul’un, Osmanlı’nın son
dönemlerinden 1980’li yıllara kadarki
kentleşme süreci imar operasyonları
üzerine kuruludur. Mimarlıkta 19101929 dönemi, Alman ekolünün nüfuz
etmeye başladığı, ayrıca gayrimüslim
ve levantenlerin yanı sıra Vedat Tek ve
Kemalettin Bey gibi ilk Müslüman Türk
mimarların kendini gösterdiği bir dönem
olarak öne çıkar. 1929-1950’li yıllar ise
mimarlığın Cumhuriyet rejiminin ideolojik
aygıtı olarak devreye girdiği bir dönem
olarak tanımlanır. 1950-1983 dönemi
ise çok partili hayata geçişle birlikte ilk
özel mimarlık bürolarının açıldığı, mimari
kültürün Amerikanlaştığı, diğer yandan
gecekondulaşmanın başladığı bir dönem
olarak hafızalara kazınır.
Postmodernizmin yükselişi
1910-2010 dönemi modernizme karşı
postmodernizmin yükselmesini simgeler.
Yeni oteller, alışveriş merkezleri, ofis
kuleleri, rezidanslar, kent dışında lüks
villalar Beylikdüzü gibi kenar kentlerin
oluşması bunlara örnek teşkil etmektedir.
Son yüzyılda kentleşmeye damgasını
vuran imar operasyonları, katılıma olanak
tanımayan, dayatmacı, sırtını siyasete
dayamış, olağanüstü bütçelerin akıtıldığı
kentsel müdahaleler haline gelir. Bu imar
operasyonları, 1910-2010 arasındaki
yüzyıllık süreçte Cumhuriyet öncesi Cemil
Topuzlu operasyonu, 40’lı yıllarda Lütfi
Kırdar operasyonu (Henri Prost dönemi),
50’lerin ikinci yarısında Adnan Menderes
operasyonu ve 1980’li yılların sonunda
Bedrettin Dalan operasyonu diye dört
döneme ayrılır.
Planlamada ikinci dalga 1950’lerde
yaşanır. Bu aşamada görüşlerine
başvurulan uzmanlar, Alman plancı Hans
Högg ile İtalyan plancı Luigi Piccinato’dur.
Högg’ün çalışmaları özellikle mekânsal
kullanım esasına göre ayrışmanın önemine
değinmekteyken, Piccinato’nun planı daha
genel, bölgesel bir yaklaşım içermektedir.
20. yüzyılın ikinci yarısında ise Türk
planlamacı ve mimarlar İstanbul’un
planlamasıyla daha doğrudan meşgul
1950’li yılların İstanbul’unda şehircilik
adına, Adnan Menderes’in imza attığı
imar operasyonları dikkat çekmektedir.
Bu dönem, Adnan Menderes kendi adını
alan bir caddeyi hizmete sokar. Vatan
Caddesi 1956-57’de hizmete açılır. 1957
seçimlerinden sonra, İstanbul’da imar
çalışmalarına ağırlık veren Menderes,
Vatan Caddesi dışında, Barbaros Bulvarı,
Büyükdere Caddesi, Millet Caddesi ile
Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu) yollarını
da açar.
Taksim Meydanı: Adını, Galata-Beyoğlu
suyunun “taksim edildiği”, Taksim
Maksemi’nden alan Taksim Meydanı,
eskiden evlerin sıralandığı bir semtmiş.
Meydan haline getirilip genişletildikten
sonra, zamanla bugünkü görünümünü
almış.
Göçle birlikte nüfus hızla arttı
Türkiye, 1960’lı yıllara 27 Mayıs darbesiyle
girer. Bu yıllarda yaşanan siyasal kaos,
en çok İstanbul’u etkiler. 1960’lı yıllarda
İstanbul’da en büyük sorun, 1950’li
yıllardan sonra Balkanlar’dan gelen göçle
birlikte hızla artan nüfus olur. Çünkü
İstanbul’un 1900’lerin başında 1 milyon,
1927’de 690 bin, 1935’de 740 bin, 1945’de
900 bin olan nüfusu, 1950’lerde 983 bine
çıkar, 1960’larda 1 milyon 880 bine ulaşır.
1960’larda on yıl öncesine göre iki kat artış
gösteren nüfusla birlikte şehirleşmede
gecekondular ön plana çıkmış,
gecekonduların yanında apartmanlaşma
da başlamıştır.
25
1970’lerde nüfusun daha da artması ve
artış hızının devam etmesi ile konut ve
ulaşım sorunları daha da önem kazanır.
Bu yıllarda şehirde, eski hızı ile olmasa
da imar faaliyetleri canlanır. Bu dönemde
otomobil sayısının artmasına bağlı olarak
trafiğin de yoğunlaşması Boğaziçi
Köprüsü’nün yapılmasını gündeme getirir.
En nihayet Cumhuriyet’in 50. yılı olan 1973
yılında köprü açılır.
80’lerde İstanbul, ‘plaza’ kente dönüştü
Türkiye’nin ve İstanbul’un yeni dönemini
1980’li yıllar belirler. 12 Eylül 1980
tarihinde Türkiye dünyanın değişim
Eminönü Meydanı
Eminönü Meydanı, İstanbul’un yok olmaya yüz tutmuş tarihi
dokusunda ana yapısını bozmadan günlük hayatın içinde
varlığını aynı eski günlerdeki hareketliliği içinde sürdürmeye
çalışan ender yerlerden biri…
chizm 02
olurlar. 1950’lerden sonra yaşanan, kentin
o zamana kadar görülmemiş oranda
büyümesi, kent planlamasının mevcut
sorunlarına yeni boyutlar eklemektedir.
kentsel dönüşüm
urban renewal
26
Atatürk Bulvarı
1935 -1938 yılları arasında açılan Atatürk Bulvarı ile tarihi
yarımada yeni bir görünüme kavuştu.
olarak algıladığı döneme yeni bir askeri
darbeyle girmiştir. Bu darbe ile birlikte
demokratik, ekonomik ve sosyal olarak
o güne kadar katedilen yollardan hızlı
bir geri dönüş yaşanır. 1983 yılında Özal
hükümetinin başa geçmesiyle birlikte
Türkiye ve İstanbul, ekonomik, politik,
kültürel, sanatsal alanlarda olduğu gibi
kentleşme alanında ‘liberal’leşir. Bu
dönemde İstanbul’un yeni simgesi ise
Levent çevresindeki ‘plaza’ çarşıları olur.
1980’li yıllar Turgut Özal’la anılmaktadır. Özal,
o yıllarda ‘liberalleşme’ adına çok sayıda
‘yeniliğe’ imza atar. Özal’ın şehircilik adına
İstanbul’da yaptığı en önemli icraatlarından
biri Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan
ikinci bir köprü olur. 3 Temmuz 1988’de Fatih
Sultan Mehmet Köprüsü hizmete açılır. Bu
dönemde Galleria, Türkiye’nin ilk modern
alışveriş merkezi olarak İstanbulluların
hizmetine girmiştir.
chizm 02
1984-1989 yılları arasında İstanbul’un
özellikle Haliç’in çevresini değiştirecek
girişimlerde bulunuldu.
Yüz yılda devleşti, mega kent oldu
Bugün 12 milyonu geçen nüfusuyla
İstanbul’un konut sorununu çözmek
için çok katlı sitelerin yapımına ağırlık
Türkiye’nin ilk beş yıldızlı oteli Hilton
Hilton’un Amerika dışında faaliyeti en uzun süredir devam
eden uluslararası oteli ünvanına sahip Hilton İstanbul 1955
yılında açıldı.
veriliyor. Bu siteler şehrin dış kısımlarında
konumlandırılıyor. Şehrin sahip olduğu en
yüksek çok katlı ofis ve konutlar, Avrupa
yakasında Levent, Mecidiyeköy ve
Maslak semtlerinde toplanmaktadır. Çok
sayıda alışveriş merkezinin inşa edildiği
Levent ve Etiler, Türkiye’nin en büyük
şirket ve bankalarının önemli bir kısmına
ev sahipliği yapıyor. Son otuz yılda oluşan
yeni yerleşmeler çok çabuk olduğu için
İstanbul bugün yüz yıl öncesinden daha
düzensiz bir kent profili çizmektedir. 19.
yüzyıl kentinin sorunları bugün de devam
ediyor. İlk şehir planlamacılarının 1836`da
Reşid Paşa`nın imparatorluğa getirdiği
“intizam” kavramını oturtma hedefi, hala
gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Avrupa Kültür Başkenti İstanbul
İstanbul, 2010 yılında Almanya’dan Essen,
Macaristan’dan Peç ile birlikte Avrupa
Kültür Başkenti seçildi. Bu sayede İstanbul,
kültürel zenginliklerini tüm Avrupa ile
paylaşıyor, yeni müzeler açılıyor, kentin
çehresinde önemli değişiklikler yapılıyor.
Projeden dolayı sık sık dünya basınının
gündemine gelmesi, İstanbul’un kültürel
yapısının yanı sıra ekonomisinin de
gelişmesini etkiliyor. Proje kapsamında,
Ayazağa Kültür Merkezi, Rami Kışlası’nda
İstanbul Kütüphanesi, Avrupa Sanat
Evi, Sütlüce Kültür ve Kongre Merkezi
gibi sanat mekanları açılacak, AKM ve
Topkapı Sarayı restore edilecek, Arkeoloji
Müzesi baştan yenilenecek. Peki tüm
bu saydıklarımızın hayata geçirilmesi
İstanbul’daki çarpık kentleşme, devşirme
şehircilik anlayışının sonunu getirecek mi?
KAYNAKÇA / REFERENCES
İmparatorluk Başkentinden Cumhuriyet’in Modern Kentine:
Henry Prost’un İstanbul Planlaması (1936-1951),
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
M.Vedad Tek Kimliğinin İzinde Bir Mimar, Afife Batur,
Yapı Kredi Yayınları
İstanbul 1900 Art Nouveau Mimarisi ve İç Mekanları, Diana
Barillari, Ezio Godoli, Yem Yayınları
Karaların ve Denizlerin Sultanı İstanbul Cilt I,II,
Yapı Kredi Yayınları
19. Yüzyıl Osmanlı Başkenti: İstanbul, Zeynep Çelik,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları
27
Levent-Maslak
Türkiye’nin ve İstanbul’un yeni dönemini
1980’li yıllar belirledi. 1980’li yıllarda
İstanbul’un ‘plaza’ kente dönüşümü
başladı.
The 1980s set the style of Turkey’s and
Istanbul’s new era. Istanbul’s transformation
into a ‘plaza’ city started in the 1980s.
1910-2010 Istanbul: A Journey in Time
In the past hundred years between 1910 and 2010, Istanbul underwent the Cemil Topuzlu operation during the Pre-Republic
Era, the Lütfi Kırdar operation in the 40’s (Henri Prost Period), the Adnan Menderes operation during the second part of the 50’s
and other important operations at the end of the 80’s. The political situation before the May 1960 military coup had an adverse
affect on the city. People flooded from the country-side into the city increasing the population to than 1.9 millions which gave rise
to blocks of apartment buildings as well as slums sprouting up. During the 70’s, the housing and transportation problems with
the lack of any infra- structure became even more urgent. In the 80’s the rate and speed with which buildings mushroomed
changed Istanbul’s skyline and it became a city of ‘towers and high-rises’.
chizm 02
Much may be said about city planning in Istanbul today, but the process which shaped the city began in the19th century. It was
a custom in the post Tanzimat Reform Era to consult and depend on European experts, a custom which continued until 1923 the
beginning of the Republic Era. The first serious attempt to control the development of Istanbul began in the 30’s. At the end of the
Atatürk Era (1922-1938) French architect, Henri Prost was invited to Istanbul to prepare a master plan for the city. In the early 40’s
during World War 2, a time when Europe was set ablaze, the city became a huge construction site mostly because of the myth,
“the streets are paved with gold in Istanbul”. Major building and development projects became urban interventions.
objektif
objective
28
İstanbul’un Halleri
chizm 02
“İstanbul, büyük mimari eserlerinin olduğu kadar küçük
köşelerin, sürpriz peyzajların da şehridir. Hatta iç İstanbul’u
onlarda aramalıdır.”
Ahmet Hamdi Tanpınar’a kulak veren Orhan Aksel İstanbul’un
hallerinin peşine düşmüş bir fotoğraf gönüllüsü...
29
The changing moods of Istanbul
chizm 02
“Istanbul is a city of simple corners and
astonishing landscape as well as of great
architectural monuments. One should pursue
the inner Istanbul in those details.”
Heeding the words of Ahmet Hamdi Tanpınar,
photographer Orhan Aksel set out to chase
the moods of Istanbul.
çizgi dışı
extra ordinary
30
Unutulmuş bir mektup
Da Vinci Köprüsü’nün
Hikayesi
chizm 02
Bundan tam 508 yıl önce, 1502 yılında zamanın padişahı
II. Bayezid’a İtalya’dan bir mektup gelir. “Ben kulunuz,
İstanbul’dan Galata’ya uzanan bir köprü yapmak
istediğinizi, yapabilecek biri bulunamadığı için köprüyü
yapamadığınızı duydum…” diye başlayan mektubun
sahibi Leonardo da Vinci’den başkası değildir. Mektup
“Ben kulunuz, nasıl yapılacağını biliyorum… Öyle bir
köprü yapacağım ki, yelkenleri fora olsa bile bir gemi
altından geçebilecek… Allah sizi bu sözlere inandırsın ve
bu kulunuzun her zaman hizmetinizde olduğunu bilin…”
diye devam eder.
BİR ŞEHRİN SİLUETİNİ
BELKİ DE GELECEĞİNİ
DEĞİŞTİREBİLECEK TARİHİ
MEKTUPTA TASVİR EDİLEN
KÖPRÜ, 508 YIL SONRA
HAYATIMIZIN BİR
PARÇASI OLUYOR.
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından ve
bilim adamlarından biri olarak kabul edilen Da Vinci,
tarihin belki de en görkemli iş başvurusunu yapıyordu.
Mektubunda Haliç için tasarladığı köprüyü anlatıyordu.
II. Bayezid’a hitaben yazılan mektubu Sultan okudu mu
bilinmez. Ancak saraya ulaştığı kesin, çünkü Osmanlıcaya
çevrildiği Topkapı Sarayı’ndaki E 6184 numarayla kayıtlı
tercümeden biliniyor.
1481’de 34 yaşında Osmanlı tahtına oturan, Fatih
Sultan Mehmed’in Gülbahar Hatun’dan doğma büyük
oğlu II. Bayezid, sanatkar ve barış yanlısı bir padişah
olarak tanınmasına rağmen, padişahlık hayatı boyunca
kardeşi Cem Sultan ile mücadeleden oldukça zarar
görmüştür. Leonardo’nun mektubunun sultana sunulup
sunulmadığını, Sultan’ın ne düşündüğünü, cevap yazılıp
yazılmadığını maalesef bilen yok.
31
Gün yüzüne çıkarılan tarihi mektup
Bu tarihi gerçeği ortaya çıkaran Alman
Türkolog Franz Babinger’in 1952
yılında yazdığı makale, “Leonardo da
Vinci’den Sultan 2. Beyazıd’a Dört Proje
Teklifi” başlığını taşıyor. Bu çalışma,
mektubun Paris’te 1795’de kurulan
Fransa Enstitüsü’nde bulunan Leonardo
da Vinci’ye ait el yazması ile ilişkisini
açıklıyor. Paris’teki el yazması eserde,
Haliç için Leonardo da Vinci tarafından
tasarlanan köprünün iki ayrı çizimi
var. Biri kuş bakışı olan bu iki çizimde,
köprü Leonardo da Vinci’nin el yazısı ile
ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor: “Pera’dan
Konstantinopolis’e uzanan köprü, 40
braccia genişliğinde, sudan 70 braccia
yüksekliğinde, 600 braccia uzunluğunda,
yani denizin 400, karanın 200 braccia
üzerinde, böylece kendi mesnetlerine
sahip.”
1 metre, yerel bir ölçü birimi olan 1,64
Floransa bracciası ediyor. Haliç’in
yaklaşık genişliği 244 metre olduğu
gerçeğinden yola çıkarak, “400 braccia
denizin üzerinde” ifadesi, tamı tamına
doğru bir ölçü. Uzunluğun 600 braccia
yani 365 metre olacağı söylendiğine
göre, Da Vinci Köprüsü dünya üzerinde
o güne kadar inşa edilmiş en uzun köprü
sıfatıyla da Vinci’nin birçok başarısından
biri olarak tarihe geçecekti.
Floransa’da 1452 yılında doğan
Leonardo di ser Piero da Vinci 1519’daki
ölümüne kadar Rönesans sanatını
doruğuna ulaştırmış sanatçı kimliğinin
yanı sıra, anatomiden mimariye,
matematikten havacılığa birçok alandaki
araştırmalarıyla ve buluşlarıyla dünyanın
gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından
ve dehalarından biridir. Ülkemizde onun
bir tek eserine sahip olmuş olmak bile
tüm dengeleri değiştirebilirdi.
Köprü, sanatçı Vebjörn Sand’in
dikkatini çekince…
Da Vinci Köprüsü, Norveçli sanatçı
Vebjörn Sand’in dikkatini çekince, tüm
dünya köprüyü yakından tanıma fırsatını
elde etti. 2001 yılında Vebjörn Sand’ın
konsept ve sanat yönetmenliğindeki,
köprü projesi Oslo yakınlarındaki
Aas kasabasında, aslının dörtte
biri büyüklüğünde bir otoyol üst
geçidi olarak çelik, çam ve tik ağacı
kullanılarak hayata geçirildi. Sand,
daha sonra köprüyü Güney Kutbu’nda
buz kullanarak inşa etti ve aynı köprü,
yine buzdan, bu kez 2008 yılı başında
New York’ta Birleşmiş Milletler Genel
Merkezi’nin önündeki meydanda inşa
edildi. Sanatçı, amacının bu girişimleriyle
küresel ısınmaya dikkat çekmek
olduğunu belirtiyor.
Ülkemizde köprünün gündeme gelişi
ise, Da Vinci Köprüsü belgeseliyle
oldu. Adem Özkul’un yönetmenliğini
yaptığı Cengiz Özdemir’in hem senarist
hem de yapımcı olarak dahil olduğu
Da Vinci Köprüsü belgeseli, köprünün
500 yıllık macerasını ayrıntılarıyla
anlatıyor. Belgeselin ekibi, konunun
Türkiye’de pek bilinmediğini fark edince
bu belgeseli çekmeye karar vermiş.
Belgeselin çekimleri Antarktika, ABD,
Norveç, Fransa, İtalya ve İstanbul’da
gerçekleştirilmiş.
chizm 02
Bir şehrin siluetini belki de geleceğini
değiştirebilecek tarihi mektup, zaman
içinde Topkapı Sarayı’nın tozlu raflarında
unutulur. Asırlar sonra, 1952 yılında
mektubun Leonardo da Vinci tarafından
yazıldığı ortaya çıkar. Dünya sanat ve
bilim çevrelerinde büyük ilgiyle karşılanır.
çizgi dışı
extra ordinary
32
chizm 02
Köprü operaya da ilham kaynağı
Bu ilginç hikaye, Hindistan asıllı
Amerikalı besteci Daniel Nazareth’in de
dikkatini çekmiş. Nazareth, İstanbul’un
2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasının
da verdiği ilhamla Leonardo Köprüsü
operasını yazmaya karar vermiş. Ünlü
besteci, Leonardo gibi üstün bir dahinin
500 yıl önce Haliç’e köprü yapmak
isteyip gerçekleştirememiş olmasından
çok etkilendiğini belirtiyor. Operanın
hikayesinde, Leonardo Topkapı’ya davet
ediliyor, Sultan II. Bayezid ile tanışıyor
ve birlikte köprüyü inşa etmeye karar
veriyorlar. Operanın son sahnesinde
tüm insanların barış içinde, bağımsız
ve yapıcı bir atmosferde yaşamasının
mümkün olduğu vurgulanıyor. Nazareth,
Leonardo’nun hayalini gerçeğe
dönüştüren eserinin Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen’in
desteğiyle, 2010-2011 sanat sezonunda
sahneleneceğini ve prömiyerinin
de Leonardo’nun gitmek isteyip de
hiç gidemediği Topkapı Sarayı’nda
yapılmasının planlandığını söylüyor.
orijinal fikrini bozmadan 21’inci yüzyıl
Köprünün gerçeğine geri sayım
Bu ses getiren projelerle tüm dünyanın
tanıdığı Da Vinci Köprüsü’nün gerçeği
ise, Hakan Kıran Mimarlık tarafından
hayata geçirilecek. Kıran, köprüyü
değiniyor: “Bu, Müslüman Türkiye ile
teknolojisiyle çelik ve ahşap kullanarak
inşa edeceklerini ve çalışmaların bu
senenin ikinci ya da üçüncü yarısında
başlayacağını belirtiyor.
Leonardo da Vinci Köprüsü’nün gün
ışığına çıkmasında en çok emeği
geçen sanatçı Vebjörn Sand, köprünün
İstanbul’a kurulmasının önemine
Hıristiyan Avrupa arasında bir köprü,
dünyanın günümüzde karşılaştığı
zorluklara ilişkin güzel ve güçlü bir
metafor. Kültürler arasında bir köprü...”
KAYNAKÇA / REFERENCES
http://www.vebjorn-sand.com/leonardo.html
http://www.mimdap.org/w/?p=16021
http://www.habervesaire.com/haber/1231/
http://www.ntvmsnbc.com/id/25094614/
http://ekonomi.haberturk.com/emlak-mortgage/haber/515316-da-vincinin-hayali-gercek-oluyor
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=17.05.2010&ArticleID=997213
33
A forgotten letter:
The fascinating story of the
Da Vinci Bridge
A bridge, described in an historical letter, which would have
changed the skyline and outlook of Istanbul is, after 508 years
becoming part of our life…
In 1502, Bayezid II, the Ottoman Emperor received a letter
from Italy written by none other than Leonardo da Vinci, the
painter. In this letter he expressed his desire to build a bridge
across the Golden Horn. Whether the letter was presented to
the sultan is unknown but it is known that the palace received
and translated the said letter as it is registered in the archives at
Topkapı Palace, number E6 184. Forgotten in the over-crowded,
dark, basements of Topkapı Palace for centuries, in 1952 it
came to light that this important document had in fact been
written by the great Leonardo da Vinci. In an article by German
Turcologist, Franz Babinger he proved that it had been written
by the great painter by comparing the relationship between the
letter and another manuscript belonging to Leonardo da Vinci
which was kept at the French Institute in Paris, established in
1795. The manuscript contains two separate drawings of the
Golden Horn Bridge designed by Leonardo da Vinci. One of the
drawings shows a bird’s eye view describing the bridge in detail
with hand written notes. Had it been built, the Da Vinci Bridge
would have been the longest bridge ever built.
chizm 02
KÖPRÜ PROJESİ, 2001
YILINDA VEBJÖRN SAND’IN
KONSEPT VE SANAT
YÖNETMENLİĞİNDE, OSLO
YAKINLARINDAKİ AAS
KASABASINDA BİR OTOYOL
ÜST GEÇİDİ OLARAK HAYATA
GEÇİRİLDİ.
In 2001, the Da Vinci Bridge was brought to life in Aas, a small
town near Oslo, as a footbridge over a motorway by Vebjörn
Sand, who worked as concept and art director for the project.
Later on, Sand built the same bridge in the South Pole using
ice and again in 2008 on the square in front of the U.N Building
in New York. His aim was to draw attention to climate change.
The bridge came to the fore in Turkey via a documentary: “Da
Vinci Bridge’’ directed by Adem Özkul, written and produced
by Cengiz Özdemir. It tells the 500-year-old story of Da Vinci
Bridge in great detail. This inspired American composer,
Daniel Nazareth, originally from India, to compose an opera
based on the story. Nazareth says his performance will turn
Leonardo’s dream into a reality when with the assistance of
Rengim Gökmen, head of the State Opera and Ballet Company,
Istanbul it will be staged in 2010-2011. The premier is to be held
at Topkapı Palace, the place Leonardo Da Vinci had dreamed
of visiting. To-day the Da Vinci Bridge design is known throughout the world. Architect Hakan Kiran has plans to build the
bridge across the Golden Horn. Determined to remain faithful to
the original concept, Hakan Kiran will use wood and steel plus
21st century technology. Work on the project is due to begin in
the second or third quarter of 2010.
çizgi dışı
extra ordinary
34
LEONARDO’NUN İZİNDEN
Da Vinci Köprüsü, Chizm’e de ilham kaynağı oldu
Chizm ekibi olarak, Leonardo ustanın izinden gitmek
isteyen Polimeks’in değerli mimarlarından Haliç’i
taçlandıracak bir köprü tasarlamalarını istedik. Yoğun
iş tempoları arasında vakit ayırıp, bize bu muhteşem
tasarımları ulaştıran aramızdaki Leonardo’lara çok
teşekkür ederiz.
Aşkabat Ofis, Dizayn Grubu
chizm 02
Ashgabat Office, Design Group
The Da Vinci Bridge inspires Chizm
Enthralled by the idea we asked Polimeks creative
design team to follow Leonardo da Vinci’s steps and
design a bridge to crown the Golden Horn Many thanks
to the great “Leonardo”s amongst us who gave valuable
time and effort to prepare these amazing designs.
35
Aşkabat Ofis, Dizayn Grubu (devam)
Ashgabat Office, Design Group
Hakan Ansen / Aşkabat Ofis, İnşaat Koordinatorü
Hakan Ansen / Ashgabat Office, Construction Coordinator
Bülent Koru / Merkez Ofis, 3D Uygulama Sorumlusu
chizm 02
Bülent Koru / Head Office, 3D Application Specialist
portre
chizm 02
36
portrait
Devrim Erbil’in İstanbul’u
DEVRİM ERBİL’İN
İSTANBULLARI DİĞER
İSTANBULLARDAN
FARKLI. SANATÇI,
HOCA, MÜZECİ
PROFESÖR DEVRİM
ERBİL SUADİYE’DEKİ
ATÖLYESİNDE BİZE KENDİ
İSTANBUL’UNU ANLATTI.
Son yıllarda eserlerinizin ana teması İstanbul. Neden İstanbul?
Neden İstanbul olmasın? İnsan yaşadığı kentin özelliklerini benimsiyor, uzak kaldığı
zaman onu düşünüyor, heyecanlanıyor, özlüyor. İnsanın yaşamının bir parçasıdır yaşadığı
kent. Ama İstanbul bu kadar güzel mi, ben mi bu kadar güzel görüyorum, bilemem.
İstanbul’u diğer insanlardan daha farklı gördüğümü zannediyorum. Neden İstanbul
çiziyorum? Çünkü onu sevmemek, ilgi duymamak mümkün değil. Onun her renginde,
her atmosferinde, günün değişen her saatinde aldığı renklerde Boğaz’ında Haliç’inde
yakalanabilecek bütün güzellikler var. İnsanlar sadece yorucu trafiğinin, sorunlarının içine
gömülüp kalmamalı. Çok güzel bir kadın düşünün, ona sahip olmanın bedelleri vardır.
Peki, sizin İstanbullarınız hep uzaktan ve genellikle eski İstanbul’un bulunduğu
yarımada…
Benim İstanbullarım diğer İstanbul’lardan farklıdır. Bu fark, benim İstanbul’u tümüyle
kucaklama isteğimden kaynaklanıyor. Osmanlı’nın düşünce yapısıyla, bu kente kattıklarıyla
bütünleştiği için ben özellikle eski yarımadayı, Süleymaniye’den Boğaz’a, Haliç’e bir
bakışı tercih ediyorum. Harita resim geleneğini, yani minyatürden kaynaklanan uzayı
bütün derinliğiyle yakalamayı amaçlayan bir bakış açısı getiriyorum. Burada yeşermiş
uygarlıklardan bir caminin, bir kilisenin ya da çağdaş dünyanın Boğaz Köprüsü’nün
ve Haliç’in sokaklar ve evlerle oluşturduğu, bütünleşen kent dokusu. Başka bir açıdan
37
Kalabalık bir halk kitlesinin her zaman girip çıktığı
bir yer, mesela bir gar, bir hükümet binası, adliye
sarayı, istasyon, havaalanı isterdim. Şu anda
İstanbul Vilayet binasının içinde yer alacak iki
metreye beş metrelik bir resim üzerinde çalışıyorum.
Gebze Organize Sanayi’nde Yönetim Binası’nın
restoranında 1.2 metreye 10 metre bir İstanbul’um
var. Büyük resim yapmayı seviyorum. Bir sergi açılıp
kapanıyor, şu kadar insan geliyor, televizyon bu
kadar yer veriyor. Ama büyük resim topluluklarla
karşılaşıyor. Biri bana desin ki, yüz metrelik bir
resim yap, tüm gücümü toplar, çalışırım. Bu
benim başyapıtım olacak derim. Eserimin insanları
kucaklamasını, her gün önünden onbinlerce insan
geçmesini istiyorum. Benim resimlerimin temel
amacı, insanlara mutluluk vermek, sevgiyi, yaşam
sevincini tattırmaktır. On saniye benim resmimin
önünden geçerken “Oh dünya ne güzelmiş,
yaşamak ne güzelmiş, İstanbul ne güzelmiş”
desinler. Bu on saniyeler her gün onbinlerce insan
için tekrar etsin. Bir haftada, bir ayda, bir yılda,
on yılda o mutluluk nefesleri çoğalsın. Bu ezgiler
çoğaldıkça ben çoğalıyorum demektir. Böylece
sanatım ve ben amacıma ulaşmış sayılırız.
İstanbul boş bir tuval olsaydı, nasıl bir şey
çizerdiniz?
Herhalde en beğendiğim resmimi büyütüp çizmek
isterdim. Çünkü ben onu sevgiyle yapıyorum. Benim
İstanbul’um çok güzel bir İstanbul olurdu. İstanbul
bir düzenin içindeki kargaşadır. Ben çalışmalarımda
kargaşanın içinden düzeni çıkarıyorum. İstanbul’un
insana huzur veren yanı kargaşasında değil,
düzenindedir, o yüzden düzenli bir kent çizerdim.
Ama yine de kentsel dokusunda, kubbeler,
ağaçlar olsun isterdim. Ormanlar, bahçeler...
Çalışmalarımda ben bugünkü İstanbul’u çiziyorum.
Hayalimdekini henüz çizmedim.
İstanbul’da size çalışmalarınızla hayat vermeniz için
bir mekan tahsis edilseydi nasıl bir yer isterdiniz?
Yani kitleler için sanat…
Büyük boyutlu resim gibi, ben geniş kitlelere başka
yollarla ulaşmaya da çalışıyorum; özgün baskıyla
mesela. Herkesin büyük tablolar alma imkanı
olamaz, mekanları yetmez. Sanatçının elinden çıkan
ve imzasını taşıyan özgün baskı hoş bir şeydir. O
yüzden ben serigrafi, gravür yapıyorum, ebruyla
gravürü birleştiriyorum. Yeni denemeler yapıyorum.
Sanat halka ulaşsın istiyorum. Her ulaştığı yerde de
kendimin çoğaldığını hissediyorum. Bundan büyük
bir gurur duyuyorum.
İstanbul’un yapılaşmasında son elli yıldaki
değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben çirkin yapılaşma konusunda mimarları
suçluyorum. İstanbul’a 1954’te geldim. O yıllarda
İstanbul’un 765 bin nüfusu vardı. Tamam, belki
kalabalıklaşacaktı, göç olayı meydana
chizm 02
İstanbul’a bakayım dediğinizde sıra sıra evleri ya da
dik dik binaları benim için İstanbul’u anlatan ögeler
değil.
Benim hocam Bedri Rahmi de büyük ve halka açık
yerlerdeki eserlerden yanaydı, o yüzden mozaik
yapıyordu. “Van Gogh’a” diyordu, “30 metrelik
bir resim imkanı verilseydi, kimbilir ne çıkardı?”
Gerçekten bu verilen bir şanstır da. Mikelanj’a
Sistin Şapel tavan resimleri verilmeseydi ne olurdu
acaba?
portre
38
portrait
gelecekti. Ama bunlara hazırlıklı olunmalıydı. Kentin yöneticileri,
imar edenler çarpık yapılaşmaya izin vermemeliydi. Bir Viyana’da,
Venedik’te, bir Paris’te kolay mı kentin eski dokusuna istediğiniz
gibi girin. Burada herkes girdi, tarumar ettiler. Ne yapılabilirdi,
eski yarımadada olduğu gibi sit bölgesi ilan edilebilirdi, ama 60
sene, 100 sene önce ilan edilirdi. Paris’teki örnekleri gibi uydu
kentlerle yapılaşmaya devam edilirdi. Mimarlar bu işi baştan
düşünemediler. Böyle büyük bir göç alacağını tahmin edemediler.
Devrim Erbil İstanbul’da neler yapar?
Gençliğimde İstanbul’da çok zor koşullarda yaşadım. Sevdiğim
şeyleri yapacak imkanım yoktu, şimdi de zamanım yok.
Üç yazlığım var ama gidemiyorum. Dediğim gibi vakit yok,
yetiştirmem gereken birçok iş var. Şimdi zamana oynuyorum ben.
İnsanın gelecekle ilgili bildiği tek şey ölüm ve onun da ne zaman
olduğunu bilmiyoruz. Şöyle bir 10 sene zamanım olsa, bir takım
hedeflerim var, vakıflar kuracağım, yetenekli çocuklara destek
olacağım, burasını müze yapacağım.
Mimar olma fikriyle hiç ilgilendiniz mi?
Mimarın evrensel bir vizyonu, bir kenti değiştirmek gibi bir
misyonu olabileceğini o zamanlar düşündüğümü zannetmiyorum.
Daha özgür, daha kişisel bir yaratım mimarlıkta olmayabilirdi.
Resmi tanımanın, onun çekiciliğine kapılmanın verdiği heyecanla
zaten resmi seçtim. O yaşlarda Le Corbusier’i tanısaydım, Walter
Gropius’u bilseydim durum farklı olurdu belki de. Sedad Hakkı’nın
öyküsünü dinleseydim belki de mimar olmayı da düşünebilirdim.
Sıradan bir mimar da olmazdım doğrusu canım! Ben kendimi
biliyorum, ben sıradan bir adam olarak planlanmamışım gibime
geliyor.
chizm 02
Son yıllarda ivme kazanan Türk çağdaş sanatı hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Sanatın temelinde şu var. Bir takım yeni bakışlar, yeni önermeler,
yeni çizgiler olacak. Bunlar olmazsa zaten sanatın çok tutucu bir
yanı ortaya çıkar, ilerleme kaydedilmez. Mesela 3 bin yıl önceki
Çin’de sanat dendiği zaman, sadece bütün dünya görüşleri buna
dayalı olduğu için, atalarının yaptıklarını tekrar ederlerse bir sanat
eseri oluyordu. Ağaçlar şöyle çizilir, yapraklar böyle çizilir, her şey
kurala bağlanmıştı ve gelişme yoktu. Günümüzde yenilik, farklı bir
düşünce, yaratıcı bir yaklaşım ve özgünlük evrensel sanatın temel
ögeleri. Gayet tabii Türk sanatında da bu yeni arayışlar olacak,
olmalı. Bunların hepsinin tutarlı olduğunu söylemek mümkün değil,
zaman bunları tasviye edecek, ilginç olanlarını müzelerine alacak.
İstanbul 2010 Kültür Sanat Başkenti ile ilgili görüşleriniz?
İstanbul coğrafyasıyla, tarihiyle ve tüm özellikleriyle dünyanın
başkenti olabilecek bir konumdadır. Tamam, eksiklikleri var,
biliyoruz ama düzeltebiliriz. Ancak kültür başkenti olmak
olağanüstü gurur verici bir şey de değil. Ben yeni bir proje
atıyorum ortaya! Anadolu’nun kültür başkentini seçelim, her yıl bir
kent başkent olsun. Projenin adı ‘Her kentimiz bir kültür başkenti’.
Kültür başkenti projesiyle, o kent bir yıl süreyle kültürün merkezi
olsun. Diğer şehirler desteklesin, o yıl o şehir heyecana gelsin,
Anadolu’daki şehirler arasında yarışma başlasın. Anadolu’daki
kentlerimizi tarihsel ve kültürel boyutuyla ele aldığımızda ve bunu
çağdaş sanatla desteklediğimizde ortaya çok ilginç şeyler çıkar.
Hem turizm açısından hem o kentin dünyaya tanıtılması açısından
hem de dolayısı ile ülkemizin tanıtılması açısından çok önemli. Ne
dersiniz?
?
ir
d
im
k
il
b
r
E
im
Devr
a ve lise öğrenimini
Uşak’ta doğdu. İlk, ort
si
Devrim Erbil 1937`de
zel Sanatlar Akademi
Gü
5’de İstanbul Devlet
195
tı.
dri
Be
yap
de
’de
lye
sir
atö
,
lıke
Ba
Dikmen’in
en Erbil, galeride Halil
bunu
gru
er
7`l
u
Resim Bölümü’ne gir
utç
Soy
a
öğrencisi oldu. 1959’d
Rahmi Eyüboğlu’nun
dri Rahmi Eyüboğlu,
mi`ye asistan oldu. Be
ade
e
Ak
e
2’d
kurdu. 196
ev aldı. Sanatçı, 1963`t
gör
Dereli atölyelerinde
p’u
Gru
vi
Ma
Cemal Tollu ve Cevat
kis`le
an, Adnan Çoker ve Sar
anarak
Tülay Tura, Altan Gurm
diği sanat bursunu kaz
ver
in
etin
üm
hük
a
ve
ma
kurdu. 1965’de İspany
ştır
slek ara
lona’da başladığı me
gittiği Madrid ve Barse
am etti.
dev
`da
dra
Lon
ve
incelemelerine Paris
ı, Görsel Sanatçılar
mlar Derneği Başkanlığ
Türkiye Çağdaş Ressa
zesi Müdürlüğü gibi
nbul Resim Heykel Mü
Derneği Başkanlığı, İsta
1 yılında İ.D.G.S
198
a,
Doçentlik sonrasınd
görevlerde bulundu.
Mimar Sinan
e
5’d
198
di.
sel
örlüğe yük
Akademisi’nde Profes
lümü Başkanlığı,
Bö
sim
atlar Fakültesi Re
0
Üniversitesi, Güzel San
lümü Başkanlığı, 199
tesi Güzel Sanatlar Bö
kan
De
esi
ült
1988’de Yıldız Üniversi
Fak
ar
atl
iversitesi Güzel San
yılında Mimar Sinan Ün
tesi’nde de kurucu
irildi. Doğuş Üniversi
get
ne
evi
gör
ğı
Yardımcılı
a halen İstanbul’da
rın
ala
tı. Sanatçı çalışm
dekan olarak görev yap
devam etmektedir.
Devrim Erbil’s Istanbul
39
Born in 1937, Professor Devrim Erbil studied painting at the Fine Arts Academy in Istanbul under Bedri Rahmi Eyüboğlu. Later he worked as assistant to many great Turkish painters such as Bedri Rahmi, Cevat Dereli and Cemal Tollu. With the help of a scholarship he continued to study
at Madrid and Barcelona then Paris and London. As art professor he taught art at the Fine Arts Academy for 50 years.
We discovered DEVRİM ERBIL’S ISTANBUL is a far cry from other depictions of the city as we spent a pleasant afternoon with him at his home
and studio on the Anatolian side of the Bosphorus and spoke about his Istanbul.
In your current and recent work your focus point is Istanbul. Why specifically
Istanbul?
Why not? It is impossible not to love Istanbul. I perceive the beauty of the city
in its colors and atmosphere. One shouldn’t only think of its negative side
or the hectic traffic problem. Istanbul is like a beautiful woman you have to
commit yourself to possess her. My favorite place is the peninsular where
the old city of Istanbul is located because it is one with the Ottoman way of
thought. Sky-scrapers, business centers or rows of residential buildings don’t
mean much to me. By painting in the miniature tradition I bring a perspective to
my work that captures the space with its whole depth.
How do you assess the latest developments in Turkish contemporary art?
Today, innovative, different thoughts, a creative approach and originality are
fundamental elements of universal art. Naturally, this new quest is found in Turkish
art. Some pieces will disappear with time others will take their rightful place in
museum.
What is your view on Istanbul as the European Capital of Culture of 2010?
Istanbul geographically, as well as historically is in a position to be the capital
of the world. Okay, there are shortcomings, but we can fix them. However, to
become a cultural capital is not that important. Here’s what I propose – a new
project! Why not choose one of our cities each year as the cultural capital of
Anatolia? Let all the cities compete and eventually they will improve. With the
historical and cultural aspects of Anatolia, the outcome would be magnificently
creative if supported with contemporary art. What do you think?
DEVRİM ERBIL’S ISTANBUL
IS A FAR CRY FROM
OTHER DEPICTIONS OF
ISTANBUL. WE CALLED
ON PROFESSOR ERBIL IN
HIS HOME-WORKSHOP
ON THE ANATOLIAN SITE
AND ENJOYED A LOVELY
CONVERSATION ABOUT HIS
ISTANBUL.
chizm 02
If Istanbul was an empty canvas, what would you paint?
I’d enlarge my favorite painting. I’d paint an orderly city. I enjoy painting on a large
scale so I’d love to be assigned an art piece for a public place where crowds of
people pass each day. The mission of my art is to make art lovers happy. The
more joy my work brings to its viewers, the nearer I am to the purpose of my art
then I would call it my masterpiece.
sanat
art
40
Arter
iç m
terior
ter In
/ Ar
ekan
TÜRK ÇAĞD
AŞ SANAT O
RTAMI
KIPIR KIPIR
haline geldi.
nında yeni bir çekim merkezi
ala
t
na
sa
a
ad
ny
dü
tüm
l
bu
an
İst
di.
sanatta katettiğimiz yolu özetle
Pırıl Güleşçi Arıkonmaz çağdaş
chizm 02
2000’li yıllarda yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasi pek çok
olay beraberinde ivme kazanan kültürel dönüşüm, İstanbul’u bir
çekim merkezi haline getirdi. Hatta bu çekim merkezi zamanla
İstanbul sınırlarını bile aştı. Artık Ankara’nın modern müzesi,
Mardin’in bienali var… On sene gibi çok kısa sayılabilecek bir
zaman diliminde sanat adına gerçekleşen gelişmeler, haftanın
her günü birbirinden farklı etkinlik bombardımanına tutuyor
bizleri. Sanat yorgunuyuz artık! Modern ve çağdaş sanat
müzelerimizin olmadığı günlerden, takip edilmesi gereken
müze, galeri, bienal, trienal, fuar ve onlarca sanat etkinliğinin
sanatseverleri bekliyor olduğu dinamik günlere hızlı bir geçiş
yaptık. Üstelik bu geçişi lokal olarak yaşamakla kalmayıp,
Türkiye’yi ve Türk sanatını yepyeni ve heyecan verici bir keşif
bölgesi olarak dünya sanat ortamına sunmayı da başardık. Çok
yol katettik…
Müzeler devri
2002’den itibaren ard arda açılan Sakıp Sabancı Müzesi
(SSM), Pera Müzesi, İstanbul Modern ve Proje 4L/Elgiz Çağdaş
Sanat Müzesi, müzeciliği birçok önemli sergi üzerinden
sanatseverlere yeniden okuttu.
2002’de kapılarını açan SSM’nin 2005 yılında gerçekleştirdiği
‘Picasso İstanbul’da’ sergisiyle, müzeye olan ilgi doruk
noktasına taşındı. Bu sergiyle 251.500 sanatseverin bir müze
kapısında dört ay boyunca uzun kuyruklar oluşturmasına
şahit olduk. Sonrasında açılan ‘Heykelin Büyük Ustası Rodin
İstanbul’da’ sergisinde ise sanatçının Paris Rodin Müzesi
koleksiyonlarından seçilen ve ‘Düşünen Adam’, ‘Öpüşme’ gibi
en ünlü çalışmalarının da aralarında bulunduğu 203 eseri Türk
izleyici ile buluştu.
SSM’nin ardından 2004’te bir antrepo müzeye dönüştürüldü;
Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucu olarak ilk yatırımı ve çekirdek
koleksiyonu sağladığı Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi
olan İstanbul Modern açıldı. Fikret Mualla, Sarkis gibi çok
ses getiren retrospektiflerin gerçekleştiği müzede, sürekli
genişletilen müze koleksiyonunun izleyiciye sunulmasının yanı
sıra, bünyesinde yer alan fotoğraf galerisinde de kapsamlı
sergilere öncülük edildi.
2005’te Suna - İnan Kıraç Vakfı tarafından kurulan Pera
Müzesi de dünya ustalarını Türk sanat ortamına taşıdı.
41
Oya Eczacıbaşı
tim Kurulu Başkanı
İstanbul Modern Yöne
Müze olarak Türk sanat ortamında yüklendiğiniz misyondan
bahseder misiniz? İstanbul Modern Sanat Müzesi, Türkiye’nin
sanatsal yaratıcılığını kitlelere ulaştırmayı ve kültürel kimliğini
uluslararası sanat ortamıyla paylaşmayı amaçlayarak,
disiplinlerarası etkinliklere ev sahipliği yapan bir müzedir.
Bilgi Üniversitesi’ne bağlı Santralİstanbul, üniversite kampüsünde
yer alan ve eskiden elektrik santrali olan mekanda 2007’de açıldı. Son
dönemlerde gerçekleşen en başarılı retrospektiflerden biriyle Yüksel
Arslan, 40 yıl aradan sonra ilk kez Türkiye’de, Santralİstanbul’daydı. 20. yüzyılın yetiştirdiği en istisnai sanatçı olarak tanımlanan Arslan’ın
500’ün üzerindeki ‘arture’ü beğeniyle izlendi.
Sanat çevrelerinin koleksiyoner kimliğiyle tanıdığı Can Elgiz ise 2005
yılında kurduğu Proje4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi ile Türk çağdaş
sanatının yurt dışında saygınlık kazanmasına katkıda bulunurken, bir
yandan da genç sanatçılarımızın dünya çağdaş sanat platformunda
tanınmalarına destek oldu.
Bienaller ve trienaller
Dünyanın dört bir yanındaki şehirler, neredeyse küresel bir marka
haline gelen bienallerden mahrum kalmak istemiyor. 53. edisyonu
Müzemiz, koleksiyonları, sergileri ve eğitim programları ile
her toplumsal kesimden ziyaretçiye, sanatı sevdirmeyi ve
etkin biçimde sanata katılımını sağlamayı amaçlıyor. Süreli ve
sürekli sergi salonları, fotoğraf galerisi, video, eğitim ve sosyal
programları, kütüphane, sinema, kafe ve tasarım mağazası ile
çok yönlü bir iletişim platformunu sunan İstanbul Modern, bir
sanat eğitim kurumu niteliği de taşıyor. Müzemizde, çocukların
ve gençlerin görsel sanatlar alanında eğitilmesi amacıyla müze
içinde ve dışında çeşitli yaş gruplarına, aile, anne-çocuk, zihinsel
ve görme engelli çocuklara yönelik programlar uygulanıyor.
chizm 02
Fotoğrafın büyük ustaları Henri-Cartier Bresson ve Josef Koudelka’nın
kapsamlı sergilerini Türkiye’de ilk kez burada izledik. Bu sergilerin
yanı sıra Miro, Chagall, Picasso ve son olarak da Botero’nun sergisi
sanatseverlerin yoğun ilgisiyle karşılaştı.
Müzemiz, modern ve çağdaş sanat alanlarındaki üretimleri,
uluslararası bir yönelimle koleksiyonunda topluyor, koruyor,
sergiliyor ve belgeleyerek sanatseverlerin erişimine sunuyor.
İstanbul Modern, koleksiyonu ve sergileriyle, gelecek kuşaklara
aktarılan kültürel belleği oluştururken, çağdaş sanat alanındaki
sürekli değişim doğrultusunda yeni ve farklı yaklaşımları bir araya
getiriyor. Açıldığından bu yana ulusal ve uluslararası sergiler,
retrospektifler gerçekleştirip, aynı zamanda fotoğraf, tasarım,
video sanatı, heykel, sinema gibi çeşitli sanat alanlarına yer
veriyor.
sanat
art
42
Arter iç
mekan
/ Arter
Interio
r
chizm 02
geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen Venedik
Bienali, 1895 başlangıç tarihiyle en eski
bienal olma ünvanına sahip. Türkiye’de
ise 1987 yılında İKSV tarafından
düzenlenmeye başlanan ve kesintisiz
devam eden İstanbul Bienali’nin
geçtiğimiz yıl 11. edisyonu düzenlendi.
Kültür endüstrisinin önemli bir parçası
olan bienaller arasında prestijli bir
yere sahip olan İstanbul Bienali’nin
bu son edisyonu, Bertolt Brecht’in
‘Üç Kuruşluk Opera’sının kapanış
parçası olan ‘İnsan Neyle Yaşar?’
teması etrafında şekillendirildi. 101 bin
kişinin gezdiği bienalde, 40 ülkeden 70
sanatçı farklı disiplinlerdeki işleriyle yer
aldılar. Yabancı basının da ilgi odağı
olan, diğer belli başlı bienallere kıyasla
daha deneysel algılanan bu bienal
politik, yırtıcı, radikal ve güçlü olarak
değerlendirildi.
İstanbul’da son zamanlarda düzenlenen
ve genç sanatçı adaylarına alan açma
misyonunu da üzerinde taşıyan en
önemli etkinliklerden biri, bu yıl beşincisi
düzenlenen ‘Uluslararası Öğrenci
Trienali’ydi. Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi tarafından düzenlenen,
46 ülkeden, 94 kurum ve 500’ü aşkın
öğrencinin katılımıyla 7 Haziran’da
açılışı gerçekleşen bu etkinlik, dünyanın
en kapsamlı öğrenci trienali olma
özelliğini taşıyor. Farklı ülkelerden genç
sanatçılara tartışma ortamı yaratılmasının
yanı sıra bilgi ve iletişim ağı sağlaması
ise bu etkinliğin en önemli yanı.
Galerilerde yeni yönelimler
Sanat sahnesinin asıl oyuncularından
galeriler, özellikle geçtiğimiz on senede
tüm dünyada yaşanan hareketliliğe ve
43
oluşumlara ayak uydurdular. Küratör,
konsept, enstalasyon, performans
gibi kavramların hayatımıza girdiği bir
süreç başladı. 90’lı yıllarda popüler
olan resim ve heykele 2000’li yıllarda
video, fotoğraf, yerleştirme gibi farklı
disiplinlerde üretilen çalışmalar eşlik
eder oldu. Sadece fotoğrafın sergilendiği
galerilerin açılması ve fotoğrafın
sanatçılar tarafından anlatım aracı olarak
tercih edilmesiyle koleksiyonlara fotoğraf
da girdi. Sanatseverler, küratörler
tarafından kurgulanan konseptli sergilere
aşina oldu.
Sanat bölgesi olarak Beyoğlu rağbet
görmeye devam ederken, İstiklal
Caddesi’ni İstanbul Modern’e bağlayan
Boğazkesen de burada açılan Outlet,
NON, Rodeo gibi yeni galerilerle
alternatif bir sanat bölgesi haline geldi.
Beşiktaş’ta Cengiz Çekil sergisiyle açılan
İstanbul’un en yeni galerisi Rampa ise
bu bölgenin sınırlarını aşmış oldu.
Önemli galerileriyle dikkat çeken Mısır
Apartmanı sakinlerinden Galerist,
özellikle Haluk Akakçe, Taner Ceylan
gibi sanatçıların ses getiren sergileriyle
ve Kate Moss gibi isimleri gördüğümüz
açılış davetleriyle, sanat içerikli sosyal
etkinliklerin vurgulandığı bir dönemi
4. Ulusla
Sergisi,
11. Uluslararası İstanbul
Bienali’ni 101 bin kişi gezdi.
başlattı. Art Basel, Art Basel Miami
Beach, Scope gibi prestijli fuarlara
katılımın da öncülüğünü yaparak, Türk
sanatçıları dünya pazarında görünür
kılan Galerist’i, x-ist ve Pi Artworks
de takip etti. Genç sanatçıların sanat
ortamına taze alternatifler olarak
önerilmesi ve bu genç sanatçıların
galerilerde varlık bularak yepyeni işlerle
izleyici ile karşı karşıya gelişleri de yine
son yılların getirdiklerinden.
Piyasanın olmazsa olmazı müzayedeler
İkincil piyasanın başrol oyuncuları
müzayedeler de altın çağını yaşayan
çağdaş sanata yöneldiler. Galerilerin
steril ortamlarından hoşlanmayan ya da
kimi dikey koleksiyon yapan alıcılar için
ilginç bir alternatif olan müzayedeler,
sanat ve piyasa sözcüklerini yan yana
getiriyor. Antik AŞ. Müzayedesi’nde
2 milyonun üzerindeki satış rakamıyla
Türkiye’de rekor kıran Burhan
Doğançay’ın ‘Mavi Senfoni’si 2009’da
en çok konuşulan sanat yapıtı oldu. Bu
satış rakamı, yüksekliğiyle konuşulmanın
ötesinde, sanat piyasasında yeni bir
sayfanın açılmasına da neden oldu.
Beyaz Müzayede’nin 2006 yılından
bugüne düzenlediği müzayedeler ise,
özellikle modern ve çağdaş sanat
Son yıllardaki Türk çağdaş sanatını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Geçtiğimiz yıllarda çağdaş sanat giderek
önem kazandı ve bu gelişme sadece
global sanat dünyası ya da sanat piyasası
açısından olmadı. Bunun ötesinde, çağdaş
sanat bir yaşam standardı göstergesi haline
de dönüştü. İstanbul gibi bir kent, yüzyıllar
boyunca yaşadıklarının izlerini taşımakta.
Yeniliklere açık ve toleranslı bir yer olarak
görülmesinin ve bunun sonucunda, özellikle
de bugünlerde, yeniliklere açık ve yaratıcı
insanları çekiyor olmasının bir sebebi de
bu olmalı. Aynı İstanbul bugün, dinamik ve
yaratıcı sanat dünyası sayesinde, çağdaş
sanatın uluslararası düzeyde önemli
noktalarından biri haline geldi ve kendisi
için “İstanbul Mucizesi” ifadesi kullanılıyor.
Ben geçtiğimiz yirmi yıl boyunca bu yaratıcı
iyimserliğin ruhunu gözlemleyebildim.
İstanbul Bienali, galerilerin büyüyerek
artmasına zemin hazırlayarak bu gelişmede
temel bir rol oynamıştır. Türkiye’den ve
birçok başka ülkeden sanatçıları çekmiş
ve genç nesilleri “yeni sanat” koleksiyonu
yapmaya yönlendirmiştir. Bence İstanbul,
Berlin’in yanı sıra, çağdaş sanatın
piyasadan ve trendlerden bağımsız olarak
gelişen kesimi için en ilgi çekici kent
olmaya devam etmektedir.
chizm 02
İstanb
rter
(Arter Sta
üratör
lock / K
)
René Brarası İstanbul Bienali
FOTOĞRAF: GÜLTEKİN TETİK
rarası
Ulusla
a
ul Bien
onal Is
ternati
0 / In
li, 201
10
nal, 20
Bien
tanbul
sanat
44
art
Leyla Tara Suyabatmaz
Rampa Galeri Kurucusu
Rampa
, Ceng
chizm 02
Rampa’nın günümüzün çağdaş Türk
sanat ortamında kendisini nasıl
konumlandırdığı konusunda bilgi
verebilir misiniz?
Bienaller, gün geçtikçe sayıları artan
yeni sanat alanları ve özel müzeler
sayesinde Türkiye’de güncel sanatın
yorumlanmasına yönelik yeni bir dönem
yaşanıyor. Bu bağlamda, 2010 yılının Mart
ayında Akaretler’de kurduğumuz Rampa,
Türkiye’den ve yurtdışından genç ve
tecrübeli sanatçıların sergilerini ve özgün
projelerini gerçekleştirme imkanı sunarken
birlikte çalıştığı sanatçılarla ilgili kapsamlı
araştırmaları destekleyen bir galeri olma
özelliğiyle ön plana çıkıyor. Uzun vadede
ise sanatçılarımızın işlerinin uluslararası
tanınmış, özel ve kamu koleksiyonlarında
yer almasını sağlamak belli başlı
hedeflerimiz arasında yer alıyor. Genç ve
tecrübeli sanatçıların nitelikli sergilerinin
gerçekleştirileceği bir mekan olmak, yeni
kavram ve tartışmalara zemin hazırlayan
projeler gerçekleştirerek güncel sanata
katkıda bulunmak, kalıplaşmış söylemleri
sorgulayan çalışmaları desteklemek ve
farklı mecralarda yapıt üreten sanatçılarla
işbirliği yapmak Rampa’nın kurumsal
amacını özetliyor.
Bu çerçevede güncel Türk sanat ortamına
yenilikçi ve sürdürülebilir bir bakış açısı
kazandırmayı hedefliyoruz. Bunu yaparken
de birlikte çalıştığımız sanatçılar hakkında
gerçekleştirilen araştırmalara destek vermek,
yerel, bölgesel ve uluslararası küratör ve
araştırmacılarla ilişkiler geliştirmek ve önde
gelen sanat fuarlarına katılarak sanatçıların
uluslararası bilinirliliklerinin artmasına
yardımcı olmak bizim için büyük önem
taşıyor. Sanatın her yönüyle ele alınacağı
yaratıcı ve söylemsel bir platform oluşturmak
kurumsal misyonumuzun en önemli özelliği
arasında yer alıyor.
iz Çek
il Serg
isi / Ra
mpa, C
engiz
Çekil E
eserlerine ilgi duyan sanatseverlerin
kaçırmadıkları bir etkinlik haline geldi.
Köklü müzayede evlerinden Portakal
Müzayede Evi, galerisinde bu yıl üst
üste düzenlediği ‘Monet’den Picasso’ya
Batı Resminin Büyük Ustaları’ ve
‘Warhol’dan Hirst’e Dünya Sanatının
Modern ve Çağdaş Ustaları’ sergileriyle
dünya sanatının dev isimlerini Türk sanat
ortamına taşıdı. Tüm dünyanın izlediği
Hindistan ve İran gibi yeni gelişmekte
olan çağdaş sanat bölgelerinin ardından,
Türkiye de ürettikleriyle uluslararası
sanat pazarı için oldukça cazip bir
alternatif halini aldı. Keşfedilen bu
yepyeni bölgeden modern ve çağdaş
sanat eserleri, iki yıl üst üste Londra’da
Sotheby’s tarafından düzenlenen
müzayedelerle uluslararası arenada
görücüye çıktı. Yerli ve yabancı alıcının
rağbet ettiği ikinci müzayedede
2.4 milyon sterlinlik satış rakamı telaffuz
edildi. 657.250 sterline Fahr El Nissa
Zeid, 121.250 sterline Taner Ceylan alıcı
bulurken, Haluk Akakçe, Erol Akyavaş
ve Mübin Orhon’un eserleri de satış
fiyatlarıyla göz doldurdu.
Bu arada, sanat ortamındaki bu piyasa
sarmalının dışında kalıp, daha bağımsız
işler yapmak isteyenler ise inisiyatif
adı altında, kar amacı gütmeyen
alternatif sanat mekanları kurdular. Pist,
Sanatorium, Apartman Projesi, BAS,
5533, Kurye Video Organizasyonu gibi
pek çok bağımsız oluşum daha yeni
ve deneysel, disiplinlerarası işlere yer
xhibitio
n
vererek sanat dünyasının enerjisini
yükseltip özgür arayışlara olanak tanır
oldular.
Taptaze sanat alanları
Açılışları 2010 yılına denk gelen Borusan
Müzik Evi, ARTER ve OPAL de sanat
galerisi ve müze konseptinden farklı
kurgulanan yapılarıyla sanat ortamına
ayrı bir renk kattılar.
Sanatın farklı disiplinlerini geniş
kitlelerle buluşturan Borusan Müzik
Evi Beyoğlu’nun yepyeni uğrak
noktalarından biri. İstiklal Caddesi
üzerinde altı katlı tarihi bir binada
yer alan mekanda müzik ve dans
gösterilerinin yanı sıra çağdaş sanat
sergileri de düzenleniyor. Borusan Sanat
Koleksiyonu’ndan derlenen ‘Kozmik
Latte’, Liam Gillick, Doug Aitken, Kutluğ
Ataman ve Sol LeWitt gibi yerli ve
yabancı birçok önemli sanatçıyı bir araya
getiren açılış sergisiydi.
Borusan binasının hemen karşısında ise
ARTER-Sanat İçin Alan, René Block
küratörlüğünde Vehbi Koç Vakfı Çağdaş
Sanat Koleksiyonu’ndan oluşturulan
‘Starter’ başlıklı sergiyle Mayıs 2010’da
kapılarını açtı. Türkiye ve dünyadan
çağdaş sanatın özgün örneklerini içeren,
87 sanatçı ve 160 üzerinde eserle
İstanbul’un çağdaş sanat ortamına
yeni bir hareket getiren ARTER’in
müze olmadığı ve sonradan müzeye
dönüştürülmeyeceği, VKV’nin ileride
Saruhan Doğan / Koleksiyoner
Finansbank Genel Müdür Yardımcısı
eries
Capital S
Santralİstanbul, son dönemlerde gerçekleşen en başarılı
retrospektiflerden biri olan Yüksel Arslan Sergisi’ne
ev sahipliği yaptı. kurmayı hedeflediği müze kompleksi için
bir hazırlık ortamı olarak yaratıldığının altı
önemle çiziliyor.
İstanbul’un her bölgesinde
karşılaştığımız sanat şimdi de Balat’ta.
Çok amaçlı bir sergi mekanı olarak
tasarlanan OPAL Çağdaş Sanat
Mekanı’nda, sanat ve tasarım arasındaki
ilişkileri irdeleyen projeler, sergiler,
performanslar ve etkinlikler düzenlemesi
amaçlanıyor. Açılışı Başak Şenova
küratörlüğündeki Daniel Garcia Andujar
sergisiyle gerçekleşen OPAL’in, gelecek
projelerinde tasarım ağırlıklı sergilere yer
verilerek, sanat ve tasarım arasındaki
geçişlerin ön plana çıktığı etkinliklerin
düzenlenmesi hedefleniyor.
Fuara yoğun ilgi
Sanat piyasasının tüm aktörlerini bir
araya getiren fuarlar ise sunulan işlerin
yoğunluğu, galerilerin bolluğu ve kısıtlı
günlerde yaşanan sanat maratonuyla
sanatseverlere farklı bir deneyim
yaşatıyor. Aralık 2009’da dördüncüsü
düzenlenen, modern ve çağdaş sanat
eserlerinin sergilendiği, uluslararası
kontağı olan, Türkiye’nin en prestijli
sanat fuarı Contemporary İstanbul
52 bin kişi tarafından izlendi. Çoğu
galeri, tıpkı diğer belli başlı fuarlarda
olduğu gibi, temsil ettikleri sanatçılardan
oluşturdukları seçkinin en yeni ve
iddialı işlerini standlarına taşıdılar.
Şimdiye kadar Türkiye’de düzenlenen
en başarılı fuar olarak tanımlanan bu
fuarda gerçekleşen 6 milyon dolarlık
satış, Lehmann Brothers çöküşü sonrası
yaşanan ekonomik krizin ardından tüm
dünyada gözlemlenen iyimser tablonun
adeta İstanbul sanat çevresine de
yansıdığını gösteriyor.
Kültür Başkenti İstanbul
Başta da belirttiğim gibi İstanbul tüm
dünyada sanat alanında yeni bir çekim
merkezi haline geldi. Son yıllarda
yaşanan hareketliliğin kazandığı ivmede,
İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti
oluşunun payını göz ardı etmek ise
haksızlık olur. AKB kapsamında en
son gerçekleşen projelerden biri de
Tophane’deki 5 no’lu antrepo binasının
kamusal nitelikli ve kalıcı bir sergileme
mekanına dönüştürülmesiydi. ‘Sanat
Limanı’ olarak adlandırılan ve 19
Haziran’da dört uluslararası sergiyle
açılan bu mekan, yerli-yabancı sanatçılar
ve izleyiciler için 2010 sürecinde bilgi,
iletişim ve buluşma yeri olarak işlev
görecek olması açısından da önemli.
Pırıl Güleşçi Arıkonmaz, Pg Art Space ve Pg Art
Gallery’nin sahibi ve Habertürk Gazetesi’nde
köşe yazarıdır.
Çağdaş sanata gönül vermiş bir
koleksiyoner olarak, koleksiyon yapmak
isteyenlere önerilerinizi öğrenebilir miyiz?
İlk önerim önce öğrenmeleri, sonra
almaya başlamaları. Alarak öğrenmek
bazen çok pahalı hatalara neden olabiliyor.
Öğrenmek, okumak, hem kitap hem de
özellikle uluslararası çağdaş sanat dergileri
okumak, müze ve galeri gezmek, net’i
izlemek gibi geniş bir yelpazeye yayılıyor
ve koleksiyonerliğin temeli. Koleksiyonerlik
bence almaktan önce bilmek demek, iyi bir
koleksiyonu kötüsünden ayıran kriter bu.
Yıllar geçtikten sonra büyük (sayı olarak) bir
koleksiyona talihsiz alımlar envanteri olarak
bakılmaması için sahibinin ne istediğini,
neden istediğini bilecek kadar konuya hakim
olması gerekiyor. Türk sanatı alacaksanız
da dünya çağdaş sanatını çok iyi bilmeniz
gerekli, referansları, göndermeleri, tarzları
ayırt edebilmek, bir işle karşılaştığınızda
beğenseniz de beğenmeseniz de o işin
dünya ve Türkiye çağdaş sanatının içinde
nerede durduğunu, ne güçte, ne önemde
olduğunu anlıyor olmak gerekli. Bundan
çok emin değilseniz tehlikeli sulardasınız
demektir.
İknci tavsiyemse koleksiyonun bir teması,
sınırları veya hedefi olması. Bu Türk çağdaş
sanatı da olabilir, 2000 sonrası Balkan
sanatında kağıt üzerine işler de olabilir, tek
bir sanatçı da olabilir. Önemli olan aradan
20-30 sene geçtikten sonra bir bütünlüğü
olan, parçalarının toplamından daha değerli
bir “toplam” yaratmış olmak.
Koleksiyonunuzun iyi bir koleksiyon
olup olmadığının tek bir kriteri var, bağış
yaptığınızda iyi bir müzenin kabul etmesi,
bu kriteri hep aklımızın bir köşesinde
tutmalıyız. Tabii bir de bıkmadan,
usanmadan almak gerekiyor, üstelik yıllar
boyunca. Koleksiyonerlik on yıllara yayılan
bir maraton.
chizm 02
rsla
Yüksel A
in
l Seris
n, Kapita
lan, from
ksel Ars
den / Yü
45
sanat
art
46
Taner Ceylan,
boya, 2008 /
l üzerine yağlı
Ruhani, tuva
Taner Ceylan,
Spritual, oil on
canvas, 2008
chizm 02
Taner Ceylan / Sanatçı
Ülkemizdeki bu dinamik sanat ortamı
üretiminize/çalışmalarınıza nasıl
yansıyor?
‘Ükemizdeki dinamik sanat ortamı’ndan
ziyade ‘dinamik sanat piyasası’ demek
daha doğru olur. Tüm dünyanın gözü
burada, yurtdışından sayısız küratörler
ve galericiler gelmekte. Yaptığınız satış
oranına göre sözler veriliyor, sayısız
görüşmeler yapılıyor. Tüm bunlar
yeni görülen Türk sanatının ekonomik
potansiyelinden faydalanmak üzerine
gelişiyor. Kendi adıma şikayet etmiyorum,
uluslararası standartlara ulaşmak için ciddi
adımlar atan iyi bir galeriyle (Galerist)
çalışıyorum. Yine de bir ikisi hariç
galeriler sanatçıların haklarını korumuyor;
sanatçıyı eleman olarak görülüyorlar. Ne
bir marka stratejisi ne özel bir çalışma,
ne de satışların belgelenmesi… Sergiden
sergiye beyaz duvara resim asıyorlar.
Sonra ‘neden bizim bir Marc Quinn’imiz
veya Jeff Koons’umuz yok’ sorusu
kendi içinde anlamsızlaşıyor. Yine de
bulunduğum noktadan baktığımda bu
günleri görebilmek on yıl öncesinden hayal
gücümün ötesindeydi. Orijinal başyapıt
görmeden mezun olmuş sanatçıların
ülkesindeyiz. Ama heyecan ve ilham verici
bir sanatsal etkinlik ile karşılaştın mı
diye sorarsanız bu büyük bir soru işareti.
Gerçek duyarlılığın ve duygunun keskin
bir dehadan ve iyi bir zanaatkarlıktan
geçtiğine inanıyorum. Günümüz koşulları
artık bu türden formasyona ve inceliğe
izin vermiyor ne yazık ki. Son dönemde
yine yurtdışında gördüğüm sergilerden
çok heyecan duydum. Gerçek anlamda
istediğini yapabilmiş kişilerin ışığı
yolları aydınlatıyor. Burada bırakın
yolunuzu aydınlatabilecek sanatsal
etkinlikleri ve ortamı, yıllardır hasbelkader
kendi aydınlattığım yolum üzerine
konmayan taş kalmadı. Biraz yorgun
düştüm sanırım. Sonuçta geriye laftan
ziyade iş kalıyor. Kendi payıma iyi iş
çıkarttığımı düşünüyorum. Bu da beni
heyecanlandırıyor en azından bir sonraki
resmime kadar…
47
ist, Haluk Akakçe
çe Sergisi / Galer
Akak
Galerist, Haluk
Exhibition
The contemporary art scene in Turkey is alive and kicking!
The age of the museums: Since 2002, a
number of new museums notably the Sakıp
Sabancı Museum (SSM), Pera Museum,
İstanbul Modern and Project 4L/Elgiz
Contemporary Art Museum have opened
their doors inviting art lovers to feast their
eyes on a number of significant exhibitions:
The “Picasso in Istanbul” exhibition at SSM,
Fikret Mualla and Sarkis Exhibitions at the
Istanbul Modern, Botero, Chagall, Miro at the
Pera Museum, Yüksel Arslan Retrospective
at SantralIstanbul and many more.
Biennials and triennials: The 11th International
Istanbul Biennial held last year hosted works
of 70 individual artists with different disciplines
from 40 countries who exhibited work around the
central theme of ‘What keeps mankind alive?’ The
Biennial was visited by 101 thousand people.
This year the 5th International Students Triennial
organized by the Fine Arts Department,
Marmara University expects 94 institutions from
46 countries with more than 500 students to
participate.
Video Organization, non-profit companies have
established alternative art space for those who
wish to pursue a more independent stance.
New trends in galleries: While Beyoğlu
continues to enjoy its reputation as the
art district with Galerist presenting some
impressive exhibitions including Haluk
Akakçe and Taner Ceylan, Boğazkesen
which links Istiklal Street to the Istanbul
Modern has opened an array of new
galleries such as Outlet, NON and Rodeo.
Another new gallery, Rampa, located in
nearby Beşiktaş area, opened with a Cengiz
Çekil Exhibition. X-ist and Pi Artworks are
considered prominent city galleries.
Fresh spaces for art: Borusan Music House
was established to offer different ideas on art
disciplines to wide audiences. ARTERSpace
for Art opened its doors on May 2010 with
an exhibition called Starter by René Block.
Designed as a multi purpose exhibition
space, OPAL Contemporary Art is yet
another exciting new art space.
The “Sine Qua Non” of the art market:
Auction houses such as Beyaz Auction
and Portakal auction house and others are
including more contemporary art in their
catalogue. The most talked about art work of
2009 was “the Blue Symphony” by Burhan
Doğançay which went for the record breaking
price of more than 2 million Turkish Liras. For
the last two years, auctions held at Sothebys,
London have sold modern Turkish artists giving
them International status. Pist, Sanatorium,
Apartment Project, BAS,5533, and Courier
Intense interest in art fairs: Modern and
contemporary works of art were exhibited
at the 4th Contemporary Istanbul Fair held
on December 2009 which was visited by 52
thousand people.
İstanbul, the Cultural Capital of Europe…
Istanbul has become the new global centre
for contemporary art due to the growing
enthusiasm and awareness of the last
decade and its contribution on being chosen
as 2010 Cultural Capital of Europe.
Pırıl Güleşçi Arıkonmaz a journalist and writer
in HaberTürk Newspaper is the owner of
PgGallery and Pg Art Space.Gallery and Pg
Art Space.
chizm 02
Pırıl Güleşçi Arıkonmaz explained how we
have developed in contemporary art.
During the last decade the growth of the
cultural transformation in Istanbul which
made it such a centre of attraction is parallel
to a series of social, economic and political
events happening in the city.
dünyadan
around the world
48
MÜZE
MAXXI
Bir Hadid Harikası:
chizm 02
Maxxi Müze
49
Hadid, MAXXI’nin tasarımı için şunları söylüyor:
“MAXXI kentin kültürel yaşamını besleyen, fikir
alışverişi yapılabilen bir kentsel-kültürel alan
olarak tasarlandı. MAXXI sadece bir bina olarak
algılanmamalıdır: Başlangıçta sadece sergi
mekanlarını ayıran duvarlara ihtiyaç varken,
tasarım çalışmalarımız bizi çizgilerin birleşip
mekana yön verdiği bir konsepte götürdü. Bu
proje bizi, “bir nesne olarak müze” fikrinden
“binalar bütünü” fikrine ulaştırdı. MAXXI, sadece
bir müze binası değil, iç ve dış mekanların
birbirine geçişlerle örgülendiği bir kentsel kültür
merkezidir. Galeriler, içeride şaşırtıcı bir biçimde
içiçe geçerken, dışarıda doğrusal yüzeyleriyle
koca bir alanı dolduruyor.”
www.fondazionemaxxi.it
MAXXI Museum: Another wonder from
Zaha Hadid
Rome’s MAXXI National Museum of 21st
Century Arts billed as the first national
museum dedicated to contemporary
creativity in Italy opened its doors on May
30th 2010. The museum was designed
by noted Iraqi architect, Zaha Hadid. In
Hadid’s view densities are distributed
around an open campus, which is
navigated on the basis of directional drifts.
“This is indicative of the character of the
center as a whole,” notes the architect,
“porous, immersive - a field space.”
chizm 02
30 Mayıs’ta Roma’da açılan 21. Yüzyıl Sanatlar
Müzesi (Museum of Art for the XXI Century/MAXXI)
ünlü mimar Zaha Hadid imzasını taşıyor. En
prestijli mimarlık ödülü Pritzker’i kazanan ilk
kadın mimar olan Irak asıllı ve İngiliz pasaportu
taşıyan Zaha Hadid’in tasarladığı MAXXI,
İtalya’nın ilk ulusal çağdaş sanat ve mimari
müzesi. 10 yılda tamamlanan MAXXI Müze
yaklaşık 150 milyon avroya mal oldu. Roma’da
antik kentin hemen yakınında, Flaminio
bölgesinde terkedilmiş askeri lojmanların yerine
kurulan müze, toplam 29 bin metrekarelik bir
alan üzerine inşa edildi. MAXXI’de açılan ilk
üç süreli sergiden biri de Kutluğ Ataman’ın
‘Mezopotamya Dramaturjileri’ sergisi.
dünyadan
around the world
50
Dünyanın En Eğik Kulesi Abu Dabi’de
Abu Dabi’de inşaatı süren Capital Gate, dünyanın en
eğik kulesi unvanını İtalya’daki Pisa Kulesi’nden aldı.
İngiliz mimarlık şirketi RMJM tarafından tasarlanan
ve Abu Dhabi National Exhibitions Company
(ADNEC) tarafından develope edilen 160 metre
yüksekliğindeki 35 katlı Capital Gate gökdeleninin
bu unvanı artık Guinness Rekorlar Kitabı tarafından
da kabul edildi. İnşaatı bu yılın sonunda bitmesi
planlanan ve beş yıldızlı bir otelle (Hyatt) ofis
katlarının bulunacağı gökdelenin eğikliğinin 18
derece olduğu, bu eğikliğin Pisa Kulesi’ninkinden
dört kat fazla olduğu kaydedildi. Londra merkezli
RMJM mimarlık şirketinin dünyanın çeşitli ülkelerinde
17 ofisi bulunuyor. Şirkette bin mimar çalışıyor.
World’s Most Leaning Tower
Capital Gate, an iconic tower development in Abu Dhabi - leaning 14 degrees more than the famous leaning tower of Pisa has reached a final height of 160 metres marking one of the most significant milestones in its construction. Capital Gate is set
to enter the Guinness Book of Records as the ‘world’s most inclined tower’. Developed by Abu Dhabi National Exhibitions
Company (ADNEC) and designed by RMJM, Capital Gate forms the focal point of the Capital Centre development, a business
and residential micro city being constructed around the thriving Abu Dhabi National Exhibition Centre.
Londra: Siemens’in Yeşil Binası
Londra’nın doğusunda Newham semtinde
oluşturulması kararlaştırılan Yeşil Girişim
Bölgesi’ne ilk yatırımı Siemens yapıyor.
45 milyon dolara malolacak bir sürdürülebilirlik
merkezi planlayan Siemens, Londra’nın bu terk
edilmiş eski endüstriyel bölgesinin yeniden
canlandırılması planında öncü rolü oynayacak.
Planlarını Pringle Brandon mimarlık ofisinin
çizdiği projede Wilkinson Eyre Architects ve Arup
şirketleri de yer alıyor. Bu ikonik, çevre dostu ve
gösterişli kompleksin 2012 yılında tamamlanması
hedefleniyor. Böylece Londra Olimpiyatı’na
yetiştirilmesi planlanıyor.
chizm 02
Kickstarting London’s Green Enterprise District
The Mayor of London has announced plans for a new landmark building in east London to kick-start the Green Enterprise District,
a project that will transform one of the most deprived areas of the capital and stimulate a low carbon marketplace across London.
Siemens Plc intend to invest $45 million in an iconic building that will provide a showcase for sustainable technologies. The design
team led by Pringle Brandon includes Wilkinson Eyre Architects and Arup. The centre, with its exhibitions, shops and cafes, will
provide a space for people to learn more about the innovations that help achieve the low-carbon society we need to secure a safe
environmental and economical future.
51
Dünyanın ilk halka açık uzay limanının temeli 19 Haziran 2009’da
Amerika Birleşik Devletleri’nin New Mexico eyaletinde atılmıştı.
Amerikan mühendislik firması URS ile İngiliz mimari tasarım
devi Foster & Partners’ın yürüttüğü bu projede sona yaklaşılıyor.
200 milyon dolara malolacak Spaceport America adını taşıyan
proje New Mexico federal hükümeti tarafından yaptırılıyor. Uzay
limanını kullanacak uzay şirketlerinin başında da, ilk özel uzay
aracı üzerinde çalışmalarını sürdüren Virgin Galactic geliyor.
İngiliz milyarder Richard Branson’ın sahibi olduğu Virgin Galactic
200 bin dolar karşılığında yolcularını dünyadan 100 kilometre
yukarıya, yörünge altı da denilen yerçekimsiz ortama götürüp geri
getireceğini iddia ediyor. Şimdiye kadar 45 bin kişinin uçmak için
başvurduğu bildiriliyor. 500 yapıyı barındıracak büyük bir kompleks
olarak planlanan alanda uzay limanının dışında, teknoloji araştırma,
geliştirme firmaları, tıbbi laboratuvarlar gibi bilimsel başka
kuruluşlarda yer alacak.
www.spaceportamerica.com
www.virgingalactic.com
Beyond the Final Frontier
Work is under way at Spaceport America location in New
Mexico. The new port will be the nation’s first commercial
spaceport. It will cost the New Mexico government around
$200m. Virgin Galactic is expected to launch tourists into
space from the spaceport by the end of 2010. More than
45,000 people have already registered to take the trip from
New Mexico at a cost of $200,000 per person per trip to go
up 50,000 feet in the air before accelerating into space.
chizm 02
Yeni Ufuklara Doğru
dünyadan
52
around the world
Şanghay
Expo
2010:
Bir Fantezi
Diyarı
Mayıs başında ziyaretçilere açılan Şanghay Expo’ya 189 ülke
katılıyor. Altı ay boyunca açık kalacak Expo’nun teması “Better
City, Better Life - Daha İyi Şehir, Daha İyi Yaşam” olarak belirlendi.
Bu temaya uygun olarak, katılımcı ülkeler kiraladıkları alanlarda
pavyonlarını kurmak için hummalı bir çalışmaya giriştiler. Pek çok
ülkede mimari tasarım konkurları açıldı, yarışmalar düzenlendi,
nihayetinde otoritelerden oluşan jüriler kararlarını verdiler. Projeler
hazırlandı, inşaat başladı. Mimarlık şirketlerinin görsel bir şovuna
dönüşen 5.3 kilometrekarelik Şanghay Expo alanında ülkeler en
sonunda ilginç pavyonlarını görücüye çıkardılar.
Mimari bir şölen olarak tasvir edebileceğimiz muhteşem
görünümleriyle pavyonlar hayranlık uyandırdı, hem mimari otoriteleri
hem de ziyaretçileri şaşırttı; tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başardı.
Kimi ülkeler geleceğe yönelik tasarımlara yönelirken diğerleri
geleneksele bağlı kalmayı tercih ettiler.
6 AYDA 70 MİLYON KİŞİNİN
GEZMESİ BEKLENEN VE
60 MİLYAR DOLARLIK
HARCAMAYLA REKORLARA
İMZA ATAN ŞANGHAY EXPO
2010’DA KATILIMCI ÜLKELERİN
HAZIRLADIKLARI FANTASTİK
PAVYONLAR ZİYARETÇİLERİ
ŞAŞIRTIYOR.
ÇİN PAVYONU
Japonya’nın pembe şekerlemeyi andıran ilginç tasarımından
Hintlilerin geçmişe ve geleneğe gönderme yapan budist
tapınağına ve Almanya’nın üç boyutlu bir heykeli andıran
tasarımına kadar, Şanghay Expo 2010 adeta bir ilginçlikler
diyarı görünümü sergiliyor.
chizm 02
En ilginç pavyonlardan biri olan Mimar Thomas Heatherwick’in
tasarladığı İngiliz pavyonu adeta bir süpürge yumağına
benziyor. Heatherwick’in bir sebze olan hindibadan esinlendiği
tasarımın en önemli özelliği ise dış yüzeyinde çevreye saygıya
atıfta bulunarak 60 bin çeşit tohum kullanılıyor olması.
POL
ONY
A PA
VYO
NU
Türkmenistan Pavyonu
1.000 metrekarelik alana yayılan standıyla
dikkat çeken Türkmenistan, EXPO Dünya
Fuarı’na ilk defa katılıyor. Türkmen
pavyonunun dış cephesinde Türkmenistan
bayrağı ve armasının yer aldığı bir tasarım
yer alıyor. Multimedya ve sergileme
aracılığıyla ülkenin zengin gelenekgörenekleri ve doğası tanıtılıyor.
TÜRKMENİSTAN PAVYONU
Shanghai Expo 2010:
An Homage to Fantastical Design
53
ALMANYA PAVYONU
Many of the 189 countries participating
in the six-month event, Shanghai Expo
2010 opened on May 1 spent more money
on pavilions than usual this year in a
bid to win national branding and attract
consumers in the Asian giant, China. In
theory the buildings should only stand
for the duration of the Expo which is
expected to draw more than 70 million
visitors, mostly Chinese. From buildings
furred like seed pods, to massive funnels
that capture rain, the structures of the
Shanghai Expo, are a tribute of fantastic
design encapsulating the theme ‘’ better
city, better life’’. A concentrated, orderly
“global village” has grown within the 5.28
km area of the Expo site.
Turkish pavilion attracts attention
“Catalhoyuk” known as the centre of
advanced culture in the Neolithic period
and one of the first known settlements
in the world was the inspiration for the
exterior of the 2,000 sq metre Turkish
pavilion. The large red and beige box with
animal sculptures attracts its visitors to
explore a maze of dreams.
“MEDENİYETLER BEŞİĞİ ANADOLU” ALT TEMASIYLA YOLA ÇIKAN
2 BİN M2LİK TÜRKİYE PAVYONU, ZİYARETÇİLERİNİ, BİLİNEN
İLK YERLEŞİM YERİ ÇATALHÖYÜK’TEN GÜNÜMÜZE, ORADAN
DA GELECEĞİN TÜRKİYE’SİNE BİR YOLCULUĞA ÇIKARTIYOR.
HİNDİSTAN PAVYONU
chizm 02
JAPONYA PAVYONU
BÜYÜK BRİTANYA PAVYONU
söyleşi
interview
54
Güçlü, yürekli, kararlı...
Güçlü yapısı, görkemli duruşu, hızlı kavrayışı ve mağrur ifadesiyle soyluluğun
ve asaletin simgesi olarak görülen atların ihtişamına kapılmamak elde değil.
Efe Siyahi de atların büyüsüne kapılanlardan… Binicilik sporuna ilgisi ortaokul
yıllarında başlayan Siyahi, dokuz yıldır bu camianın içinde. Küçüklüğünden
beri hayvanlara çok düşkün olduğundan dolayı biniciliğin kendisi için biçilmiş
kaftan olduğunu dile getiriyor. Polimeks sponsorluğunda, yurtiçinde ve
yurtdışında elde ettiği derecelere yenilerini eklemeye kararlı olduğunu
belirtiyor. Efe Siyahi, atların huzur veren ritmik ayak seslerinin yankılandığı
Kemer Country Binicilik Kulübü’nde sorularımızı içtenlikle yanıtladı.
55
POLİMEKS’İN SPONSORLUĞUNDA BUGÜNLERE ULAŞTIĞINI BELİRTEN
EFE SİYAHİ, TEMELİNDE DOĞA VE HAYVAN SEVGİSİNİ BARINDIRAN
BİNİCİLİK SPORUNUN BİR YAŞAM BİÇİMİ OLDUĞUNU İFADE EDİYOR.
Polimeks’le olan ilişkinizden ve onların size sunduğu
sponsorluk desteğinden bahseder misiniz?
Binicilik serüvenim babamın ortakları Erol Amca ve Abdullah
Ağabey sayesinde başladı. Babamın başta eğitimimin
aksaması açısından çekinceleri vardı. Ama her ikisi de beni
kendi oğulları gibi görürler ve severler, her zaman bana
destek olup babamın çekincelerine karşı beni desteklediler.
Aslında babam tam bir at aşığıdır. Çocukluğundan beri bir
atı olsun diye dua edip hayaller kurarmış. Benim başarılarımı
gördükçe o da bana tam anlamıyla destek oldu. Her üçü de
bana gerekli her türlü sponsorluk desteğini sağladılar ve bu
desteği devam ettiriyorlar. Hepsine minnettarım. Polimeks’in
sponsorluğu sayesinde bugünlere ulaştım.
Bugüne kadar katıldığınız yarışlardan ve derecelerinizden
bahseder misiniz?
Binicilikte usta, genç, yetişkin, junior gibi dereceler var. Ben
de farklı kategorilerde çeşitli dereceler aldım. Bugüne kadar
Türkiye’nin yanı sıra Belçika, Hollanda, Almanya, İsviçre,
Fransa, İtalya ve Balkanlarda olmak üzere yaklaşık 550 start
aldım. Önemli derecelerimden bazıları şöyle: Bu sene A
grubu Usta kategorisine geçip koştuğum ilk usta biniciler
arası yarışmada birinci oldum. İkinci günde beşinci oldum
ve yarışı Ustalar Bölge beşincisi olarak tamamladım. 2009
Albena’daki Balkan Şampiyonası’nda Balkan üçüncüsü
oldum. Bu sene İstanbul kış liginde 1.35’de birinci oldum.
Yazın yapılan Horse Show’u da birincilikle tamamladım.
Ağustos ayında Hollanda Roggel’de yapılan Uluslararası
CSI Show Jumping yarışlarında 1.25’de bir birincilik ve bir
üçüncülük, 1.35’de ise bir beşincilik aldım. Sayısız ikincilik,
üçüncülük derecelerim var. Babam der ki; “Oğlum yalnızca
birinciler bilinir ve hatırlanır”. Dolayısıyla onları saymıyorum.
Çıtamız daima en yüksek.
Ülkemizdeki binicilik sporunun geldiği yer ile dünyayı
karşılaştırdığınızda ortaya çıkan tabloyu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizdeki binicilik sporu dünyadaki örneklerinden çok
farklı. Bunu futbolda olduğu gibi düşünebiliriz. Mesela
Türkiye’de Galatasaray bir numarayken, Avrupa’da durum
çok farklıdır. Binicilik için de benzer bir durum var. Türkiye’de
ne kadar iyi olursan ol Avrupa’ya gittiğinde gökyüzündeki bir
yıldız kadar ufak kalıyorsun. Orada da çok başarılı olabilmek
için kendini çok daha iyi geliştirmen ve aşırı bir disiplinle
çalışman gerekiyor. Çünkü Avrupa’daki herkes ciddi anlamda
profesyonel olarak bu işle ilgileniyor. Liseye, üniversiteye
gitmeden, ilkokulu ya da ortaokulu bitirdikten sonra doğrudan
biniciliğe başlayanlar var. Çünkü buna Avrupa’da meslek
olarak bakıyorlar. Herkes çiftliğinde, evinin önünde atlarının
bakımını yaparak işin içinde yetişiyor. Böyle başlayıp bir
yerlere gelmiş insanlarla mücadele etmek kolay değil.
Türkiye’de zaten insanlar o kadar profesyonel değil.
chizm 02
Okurlarımıza kendiniz hakkında bilgi verir misiniz?
1987 yılında Eskişehir’de doğdum. 23 yaşındayım.
12 yaşındayken İstanbul’a taşındık. Bilgi Üniversitesi
Sosyoloji Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Küçüklüğümden beri
hayvanlara çok düşkünüm. Her anım hayvanlarla geçerdi.
İstanbul’a ilk geldiğimiz zamanlarda bir gün Saklıköy,
Polonezköy’de babam Cem Siyahi’nin bir arkadaşının
çiftliğine gittik. Orada Erol Amca (Tabanca) ile Abdullah
Ağabey’in (Gözener) çiftlikteki bir atı bana almak için kendi
aralarında konuştuklarını duydum. Doğum günü hediyesi
olarak bana bir at alınmasıyla bu macera başladı ve biniciliği
her geçen gün daha çok sevdim. Bir canlı ile yapılabilen tek
spor olduğu için binicilik tam benim istediğim şeydi. Dokuz
yıldır bu sporla uğraşıyorum. İlk başladığım zamanlarda,
yaklaşık dört yıl, eğitim aldığım yer evimize çok uzak
olmasına rağmen biniciliği ve atları çok sevdiğim için her gün
Polonezköy’e gidip geldim. Yol yaklaşık 1,5 saat sürüyordu.
O zamanlar küçüktüm. 13 yaşındaydım. Atın yanına ulaşmam
her gün problem oluyordu. Araba yok, götüren yok. Birisini
bulsam benim çalışmamın bitmesi, tekrar aynı yolu dönmem
en az 4 saatimi alıyordu. Bu tutkuyla çalışmaya hiç ara
vermeden ve kar kış demeden yılmadan devam ettim. Ama
işi öğrendikçe ve biniciliğim geliştikçe bu spora ve atlara
daha çok bağlandım. Babam baktı ki ben ısrarla ve her
geçen gün daha büyük bir tutkuyla bu spora bağlanıyorum,
şehre çok daha yakın olan Kemer’deki evimizi aldı ve Kemer
Golf & Country Club’da daha iyi olanaklara kavuşmamı
sağladı. Böylece altı yıldır süren Kemer Binicilik Kulübü
hayatım başladı.
56
Buradaki rakipler çok güçlü olmadığı için belli bir yerde
mükemmel bir hocadır. Bütün bu çalışmalar, uğraşılar,
kalıyoruz. Yarışlar da oradakiler kadar zor değil. Bütün bu
tutku ve disiplin bir araya gelince başarı ortaya çıkıyor.
sebeplerden dolayı da Türkiye ile yurtdışı arasında uçurum
var.
İyi bir binici olmanın sırları nelerdir?
Bu sporda hoca çok önemli bir faktör ama atı sevmeden
hiçbir şekilde bir yere gelinemez. Hobi olarak 1-2 yıl
binicilik yapılabilir ama bu iş uzun yıllar sevmeden asla
yapılamaz. Dediğim gibi binicilik bir canlı ile yapılan tek
spor. Ve at, bu sporun tam da ortasında. Ona aşık olmalı
ve tutkuyla bağlanmalısınız. Bu sevgi, tutku ve hırs, iyi
bir hocanın elinde yoğrulursa iyi bir binici olabilirsiniz.
Bu sporda bir yere gelmek için yalnız sizin formda
olmanız yetmez, atlarınızın da çok iyi durumda formda ve
sağlıkta olmaları gerekmektedir. Dolayısıyla her gün, altını
çiziyorum her gün, birlikte çalışmalısınız. Ben çok özel
bazı günler dışında 9 yıldır, haftada 6 gün (pazartesileri
kulüp kapalıdır) ata biniyorum, ata binmediğim disiplinimi
bozduğum tek gün yoktur. Her gün en az 3 ata binerim,
bazen bu 4-5 at da olur. Başarı ancak bu şekilde olabiliyor.
Hoca faktörü çok önemli diğer konudur. Hocan ne kadar
iyiyse sen de o kadar iyi olabilirsin. Beş yıldan beri Kemer
Golf & Country Club’da Avni Atabek ile birlikte çalışıyorum.
Avni Atabek bana göre Türkiye’nin en iyi antrenörü.
Hem çok başarılı bir sporculuk hayatı var hem de tam
bir hoca. Azim, hırs, disiplin ve at bilgisi uluslararası ve
en üst düzeyde. Uzun yıllardır benim hocam, ağabeyim,
herşeyim. Artık Avrupa’da da eğitim alıyor ve koşuyorum.
chizm 02
Orada da atlarım var. Avrupa’daki teknik direktörüm Emile
Hendrix. O da Avrupa’nın bilinen en iyi hocalarından
birisidir. Uluslararası ünü, Avrupa ve dünya dereceleri olan
Bir binicinin atıyla arasındaki bağ nasıl olmalı?
Binicinin atıyla kurduğu bağ ve iletişim çok önemlidir. At, üzerindeki
insanın hissettiklerini tamamen hissedebilen bir hayvan. ‘Ata hiçbir
zaman korkarak binilmez’ derler. Çünkü at korkunuzu hisseder
ve buna tepki verir. Engel atlarken düşeceğinizi düşünürseniz,
düşersiniz. Ata güvenirseniz, at bunu hisseder. Kendisine duyulan
güveni hisseden at, ‘binicim beni hiç yarı yolda bırakmaz’ hissiyle
atlar. Atımın benim bir parçam olduğuna ve hissettiklerimi onun da
hissedebildiğine inanıyorum.
Yüksek performans sağlamak ve formunuzu korumak için
neler yapıyorsunuz?
Pazartesi hariç haftanın her günü 3-4 saat antrenman
yapıyorum. Binicilik dışında da spor yapmaya özen
gösteriyorum, tüm kas sisteminizin daima çok güçlü olması
gerekiyor. Çünkü ata binerken formda olmak gerekiyor. Bu
yüzden belli bir kilonun üzerine çıkmamak için yediklerime
dikkat ederek kilomu sabit tutmaya çalışıyorum.
Atlara ve biniciliğe meraklı olanlara tavsiyeleriniz
nelerdir?
Binicilik ancak sevilerek yapılabilecek çok nadir ve çok güzel bir
spor. Çünkü dünyada bir canlı ile yapılabilen tek spor. Binicilik öyle
bir spor ki, kafanız ne kadar karışık olursa olsun ata bindiğinizde
negatif enerjinizi atar ve tamamen yaptığınız işe odaklanırsınız.
Kafanızdaki her şeyi silerek rahatça zaman geçirirsiniz. Bunun
keyfini alan kimse kolay kolay biniciliği bırakamaz. At sevgisi
kanınıza bir işledi mi hayatınız o olur. Binicilik sporunun çok
önemli ve diğer sporlarda pek olmayan bir yanı var. Bayanlar
ve erkekler arasında ayırım yoktur. Birlikte yarışılan tek spordur.
57
Ayrıca diğer sporlar gibi genç yaşta bırakmak zorunda değilsiniz.
Dünya klasmanında pek çok 40 yaş üstü binici mevcut yani uzun yıllar
yapabilme imkanı var.
Bize biraz da atlarınızdan bahseder misiniz?
Burada Lucifer, Promise Me ve Carlisto adında üç atım var.
Carlisto çok genç bir aygır, müthiş bir geleceği var. Ama onu
henüz yetiştiriyoruz. Yurtdışında da atlarım var. Onlardan biri
Lanuvio diğeri de Splitfire. Sakatlanmış olan bir atımdan şimdi
tayımız oldu. Onun adını Firefly (Ateşböceği) koydum. Çünkü
Hollanda’da her sene doğan atlara aynı harfle başlayan isimler
verilmesi gerekiyor. 2010’da isimler F ile başlayacaktı, ben de
ablamın önerisiyle bu ismi koydum.
At deyince ne hissediyorsunuz, atları gördüğünüzde neler
düşünüyorsunuz?
Çocukluğumdan bu yana tüm hayvanlara, özellikle atlara inanılmaz
bir ilgim var. Onlar özel güzellikte olan eşsiz dostlar. Biz atlara
herkesten farklı bir gözle bakıyoruz. Normalde insanlar bir atın
güzelliğine bakar, ama biz yarışta neyin önemli olduğunu bildiğimiz
için o açıdan bakıyoruz. Engel atlarken ayaklarını nasıl topladığına,
tekniğine, yüreğine bakarak atları inceliyoruz. Yani atların güzel
olması yetmez, yürekli, zeki, güçlü, dikkatli ve çok sağlıklı olması
lazım. Atların da binicinin de hem yürekli hem güçlü hem de kararlı
olması bu spor için çok önemlidir.
Binicilikle ilgili hayaliniz ne?
Yaklaşık beş yıldır profesyonel olarak binicilikle uğraşıyorum, bir
taraftan da okuluma devam ediyorum. Mezun olduktan sonra
biniciliğe daha fazla ağırlık vereceğim. Yurtdışındaki eğitimimi
biraz daha artırarak Türkiye ve Avrupa çapındaki büyük yarışlarda
daha iyi dereceler elde etmek için çalışacağım. Binicilik sporundaki
hedefim Avrupa ve dünya şampiyonalarına, olimpiyatlara katılmak
ve buralarda iyi dereceler elde etmek.
Strong, courageous
and determined...
Efe Siyahi is a young, professional equestrian rider
sponsored by Polimeks. As a child he played with animals,
kept pigeons and grew to love the country-side, nature and
especially beautiful horses. Professional horse-riding is a
demanding sport which requires one of the oldest ties in the
world, that very special, intimate relationship between man
and horse.
Efe, a senior student at Bilgi University, Sociology
Department has been actively involved with the horse-riding
community in Kemer Country for nine years. He is extremely
grateful and gives credit to Erol Tabanca, Abdullah Gözener
and his father, Cem Siyahi for their moral support and
encouragement throughout his years of riding.
Efe is a member of the Kemer Equestrian Sports Club,
his trainer for the last five years is Avni Atabek, himself a
successful rider. When he travels abroad he works with
Emile Hendrix. Efe believes a good trainer is essential to be
successfully in competitive horse-riding events. Over the
years he has developed the ultimate rapport between himself
and his special horse, a relationship which is both physical
and mental. “In order to achieve success in this sport it is not
enough for the rider to be fit, the horse must be equally fit. I
become one with my horse, we trust and understand each
other’s personality.”
Efe has entered 550 races in different countries including
Belgium, the Netherlands, Germany, Switzerland, France
and Italy. His most important achievements include
one this year, when he came first in the first “Masters
League” race he entered after being moved up to
“Group A Masters Category”. On the second day of the
competition he completed the race as fifth in the “Regional
Masters Category”. In 2009, he came third in the Balkan
Championship held in Albena and first in the Istanbul
Winter League and in the summer Horse Show. “I have
countless second and third standings but my father says
‘Only winners are known and remembered’ so I don’t really
consider them. ‘ We set our goals very high”, says he, adding
one of his goals is to enter and achieve firsts at the World
and European Championships and the Olympics Games.
Recently in August 2010, Efe had first, third and fifth rankings
in the jumping categories in the International CSI Show in
Roggel/Holland. Good luck to Efe who ride under the Polimex
banner.
chizm 02
ATIMIN BENİM BİR
PARÇAM OLDUĞUNA VE
HİSSETTİKLERİMİ ONUN
DA HİSSEDEBİLDİĞİNE
İNANIYORUM.
gezi
58
travel
YOLUMUZUN DÜŞTÜĞÜ LABRAUNDA, SİHİRLİ
YAPILARI, SUNAKLARI, ÇEŞMELERİ VE TAŞ YOLUYLA
BENZERSİZ BİR YER: BİR KUTSAL ALAN
LA
BR
AU
ND
chizm 02
İsveçli bir arkeolog tarafından 1940’lı
yılların sonunda keşfedilen antik kutsal
tapınak alanı Labraunda Anadolu’nun
geçmişinden günümüze taşınmış önemli
bir ören yeri. M.Ö. 400-500 yıllarında
tanrılara adanan bir kutsal alan olarak
inşa edilen Labraunda, kuruluş amacı,
yönetimi, dönemin yaşam biçimini
anlatması, kutsal yerleşim yerlerine örnek
olması açısından büyük bir değer. Bu
vesileyle biz de Labraunda’nın tarihi
geçmişini, yaşanmışlığını, gizemini
sizlerle paylaşmak için yollara düştük.
Bu yolculukta öğrendik ki ‘Labraunda’
adı antik metinlerde, “Göğün hava
A
GEÇMİŞİN GİZEMİNE ÇAĞRI
tanrısına adanan kutsal alan” olarak
geçiyor. Antik Karya döneminin
başkenti Mylasa’nın (bugünkü Milas)
sınırları içindeki Labraunda, elinde çifte
balta tutan tanrı Zeus Labraundos’a
(Labraunda’nın Zeus’u) adanan bir
tapınak olarak yüzyıllarca Karyalılara
hizmet vermiş.
En bilinen geçmişi M.Ö. 6. yüzyıla
dayanan Labraunda, Aydın, Muğla,
Bodrum, Denizli’yi içine alan
bölgede, Milas’ın 14 kilometre kuzey
doğusunda, İzmir’e 200, Bodrum’a 46
kilometre uzaklıkta bulunuyor. Adını,
Anadolu’nun yerli halkı Karyalılardan
alan Karia döneminin en iyi temsilcisi
olan Labraunda, hem iyi korunmuş
mimari yapılara hem de muhteşem bir
manzaraya sahip. Bir de bunların üzerine
eşsiz özellikleri de eklenince Labraunda’yı
ziyaret etmek kaçınılmaz oluyor. En şaşaalı
günlerinden sonra antik çağın sonuna
kadar neredeyse hiç değişmeden kalan
bir kutsal alan bulmak sıradan bir şey
değil. Dolayısıyla geriye bu kutsal alanın
en hareketli olduğu M.Ö. 4. yüzyılda nasıl
göründüğünü hayal etmek kalıyor.
Karya’nın tanrıları kurban istiyor
Karyalılar bu kutsal alanı, tanrılara
adaklar sunmak, kurbanlar kesmek için
59
ANTİK KARYA DÖNEMİNİN KUTSAL ALANI
LABRAUNDA, TANRI ZEUS LABRAUNDOS İÇİN
YILDA BİR KEZ, BEŞ GÜN YAPILAN KUTSAL
ŞENLİKLERLE ŞAŞAALI GÜNLER YAŞADI.
Kutsal alanın hemen birkaç yüz metre
batısında yer alan stadion bunun en
büyük kanıtı. Şenliklerin en önemli
kısmı, sunakta hayvanların tanrılara
sunulmasıydı. Burada hayvanların
ritüellere göre kesilmesinden sonra
hizmetliler ve köleler şenlikler için eti
hazırlamaya ve pişirmeye başlıyordu. Bu
sırada stadionda da yarışlar yapılıyordu.
Toplulukların en önemli üyeleri, seçilmiş
liderler ve rahipler bundan sonra ziyaret
salonlarına yani andronlara davet
ediliyordu.
Karya döneminde Labraunda’ya en
yakın kent 14 km uzaklıktaki Mylasa’ydı.
Elbette Labraunda’da sürekli yaşayan
kimseler de vardı. Örneğin rahipler ve
aileleri, tapınak hizmetlileri ve köleleri,
kutsal yapıların bakım ve onarımı
için tutulan işçiler, zeytin ve başka
ürünlerin yetiştirildiği kutsal alanda
arazisini kiralayıp işleten çiftçiler gibi.
Ama burada yaşayan küçük topluluk
için günlük yaşam muhtemelen çok
sıkıcı ve sıradandı. Şenliklerin yapıldığı
birkaç gün gerçekten büyük bir fark
yaratıyor olmalıydı. Görünüşe göre yılın
en büyük olayı Zeus’a kurbanlar sunulan
şenliklerdi.
Kutsallık, yarık bir kayadan geliyor
En şatafatlı dönemi 4. yüzyıl olsa da
Labraunda’nın kutsal alan olarak
tarihinin çok daha eskilere dayandığı
tahmin ediliyor. Kutsal alanın hemen
yukarısında dikkat çeken bir kaya
nedeniyle Labraunda’nın kutsal sayıldığı
düşünülüyor. Bu kaya adeta bir yıldırım
çarpmasıyla ikiye yarılmış gibi duruyor.
Buralarda sık sık fırtınalı yağmurların
yağması da dikkate alındığında,
insanların bu kayanın gök tanrısının
ikamet yeri olduğuna inandığı yönünde
bir görüş var. Bu yarık kayanın tam
altında bir pınar kaynıyor ve antik çağda
buraya bir çeşme inşa edilmiş.
Labraunda’dan ilk bahseden yazar
M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Herodotos’tur.
Bodrumlu olan Herodotos’a göre,
Karia’nın en önemli dönemi M.Ö. 4.
chizm 02
kullanıyorlardı. Tanrı Zeus Labraundos
onuruna yapılan ve muhtemelen beş gün
süren şenlikler için buraya yılda bir kez
yürüyerek gelen halk, sunakta kurban
keser, dua eder, kah atletizm yarışlarında
yer alır kah oyunları seyreder,
düzenlenen şölene, kutlamalara katılırdı.
Şenliklere katılmak için binlerce Karyalı,
Mylasa’dan taş döşeli kutsal yolu
izleyerek ya da Labraunda’nın kuzey
tarafındaki dağlardan büyük kafileler
halinde buraya geliyordu. Yanlarında
kurban edilmek üzere öküzler, koyunlar
ve keçilerle şenlikler için şarabın yanı
sıra yiyecekler ve kamp malzemesi de
getiriyorlardı. Hem kurban adamada
hem de şenlikler sırasında müzisyenler
hazır bulunuyordu. Tabii ki atletler,
atletizm yarışları antik dünyanın diğer
kutsal alanlarında olduğu gibi burada da
şenliklerin bir parçasıydı.
chizm 02
60
yüzyıldı. Ondan önce M.Ö. 497’de
kutsal alanda bir savaş yapılır ve Karia
ordusu müttefikleri Miletlilerle beraber
Pers ordusuna yenilir. Bunun ardından
Karia da Pers yönetimine geçer. Pers
İmparatoru böylece yeni kurulan Karia
satraplığına özerklik vermekle kalmaz,
öteki eyaletlerde uygulanmayan şaşırtıcı
bir kararla bu yeni satraplığın yerli bir
hanedan tarafından yönetilmesini uygun
bularak Mylasa’lı Hekatomnid ailesinden
Hekatomnos’u satraplığa atar.
kazandı. Mausoleos’dan önce kutsal
alan, şimdiki tapınak terasının kuzey
kısmını oluşturan tek bir terastan ibaretti.
Muhtemelen, önde iki sütunlu küçük bir
tapınak ve bir sunaktan oluşan yalnızca
tek bir yapı vardı. Tabii bir de büyük bir
çınar korusu vardı. Mausoleos önce yeni
ve büyütülen teraslar için istinat duvarları
ve Mylasa’dan buraya kadar taş döşeli
bir yol inşa ettirdi. Daha sonra da bir
stoa, kutsal şölenler için büyük bir bina
ve bir andron (Andron B) yaptırdı.
Kutsal alandaki yapıların çoğunluğu
Hekatomnid ailesi tarafından M.Ö. 4.
yüzyılda yaptırıldı. Kutsal alanı yaptıran
ünlü Mausoleos da bu ailedendi.
Tapınak bu dönemde en önemli devrini
yaşadı. Mausoleos (M.Ö. 377-352) ve
İdrieus (M.Ö. 351-344) adlı yöneticiler
zamanında burası, yeni bir görünüm
Kral Mausoleos’a suikast
Labraunda’ya yaradı
Anlaşılan Mausoleos, Karyalılar tarafından
pek sevilmiyordu. Labraunda gibi inşaat
projeleri bu hoşnutsuzluğun sebeplerinden
biri olabilir. Çünkü finansmanı Karyalılara
büyük yük getiriyordu. Yazıtlardan
öğrendiğimize göre Mausoleos’a dört
komplo kuruldu. Bunlardan biri 355-354
yıllarında Labraunda’daki yıllık kurban
şenlikleri sırasında gerçekleşti. Anlaşılan
güvenlik iyi işliyordu ve Mausoleos son
anda bu suikastten kurtuldu. Manitas
adındaki katil hemen oracıkta öldürüldü.
Muhtemelen bu mutlu kurtuluş nedeniyledir
ki burada, bir dizi suni teras, bir veya iki
giriş binası, küçük bir Dor bina (olasılıkla
çeşme binası), anıtsal merdiven, iki geniş
ziyafet salonu (andronlar), sündürmeli
yapı (oikoi diye adlandırılır), stoa ve etrafı
sütunlu Zeus mabedi gibi geniş çaplı
inşaat projeleri başlatıldı.
Tapınağın ve diğer yapıların inşaatı
Mausoleos tarafından planlandı hatta
bazı binaların inşaatına başlandı. Ancak
Mausoleos M.Ö. 352 baharında inşaatlar
tamamlanamadan öldü. Dolayısıyla
onun yaptırdığı binaların çoğu İdrieus’un
61
LABRAUNDA,
İSVEÇLİ BİR ARKEOLOG
SAYESİNDE, 1600 YILLIK
TARİHİ UYKUSUNDAN
UYANDI.
Labraunda: A call to mystery
of the past
An ancient sanctuary discovered
by a Swedish archeologist at the
end of 40’s,
Labraunda was built during 400500 BC as a sanctuary devoted to
the gods. Its construction purpose
and management is of great
historical importance because of
the information it contains about
the lifestyle of that period. With this
in mind we set off on a journey to
share Labraunda’s historical past
and mystery with you.
Klasik çağdaki birçok kutsal alan
gibi, Labraunda da Roma döneminde
dinsel etkinliklerle bağlantılı bir yer
olmaya devam etti. Ören yerinde
dönemin anıtsal mimarlık örnekleri
ve çok sayıda arkeolojik malzeme
bulundu. Gerçi Hellenistik çağda
kutsal alan eski canlılığını yitirmişti
ama Julius-Claudius (1. yüzyıl başı)
döneminde Labraunda yeniden önem
kazandı. Büyük çapta ziyaretçi akınına
uğrayan yörede, karşılanması gereken
yeni lojistik ihtiyaçlar ortaya çıktı. İlk
adım, 1. yüzyılda temizlik amacıyla
tapınağın anıtsal girişleri arasına Doğu
Hamamı’nın yapılmasıydı. Kutsal alanın
kült yeri olarak kullanılması M.S. ilk
yüzyıllarda meydana gelen büyük bir
yangın felaketiyle sonlandı.
1948’de kutsal anıt gün ışığına
çıkarıldı
Her şey 1948 yılında İsveç Uppsala
Üniversitesi’nden Prof. Axel W.
Persson’un Tunç Çağı’na ait arkeolojik
kalıntılar bulmak ümidiyle Milas’a
gelmesiyle başladı. Prof. Persson’un
yolu Milas’ın kuzey doğusundaki
dağlara doğru düştü. Buralarda yaptığı
araştırmalarda Tunç Çağı’na ait bir
bulguya rastlamadı. Ancak yaklaşık
1600 yıldır uykuda olan, büyüleyici
ve tüm Karya’nın “kutsal” kenti
Labraunda’yı buldu. Büyü bozuldu
ve Prof. Persson’un girişimleriyle
Labraunda uyanmaya ve benzersiz
varlıklarını sergilemeye başladı.
Halen İsveçli arkeologlar tarafından
kazılan ve düzenlenen Labraunda’da
hayat Roma ve Bizans’tan sonra da
devam ediyor. Yakındaki köylüler
burasını yayla olarak kullanıyor ve adına
da Kocayayla diyor. Aynı zamanda
Labraunda’nın yakınındaki Çomakdağ
köyleri özgün karakterlere sahip.
Özellikle, kırsal mimari bakımından,
dağların üst kesimlerinde son derece
kısıtlı olanaklarla ve Labraunda’daki
duvar tekniği ile yaptıkları evler ve
süslemeleri Milas’taki evlerle bile
karşılaştırılamayacak derecede
benzersiz özellikte...
KAYNAKÇA / REFERENCES
Milas Çomakdağ: Güney Ege Bölgesi’nde Arkeoloji ve
Kırsal Mimari/Küratör: Amélie Edgü
Yayınlayan: Reasürans T.A.Ş. (2010)
chizm 02
adıyla anılır oldu. Yine Hekatomnid
ailesinin bir üyesi olan İdrieus, yeni
Zeus tapınağını ve arkasındaki iki odalı
Oikoi binasını inşa ettirdi ve tamamlattı.
M.Ö. 344’de İdrieus’un ölümüyle bu
proje ve inşaat faaliyetleri son buldu.
ayrıntı
detail
62
chizm 02
İzmit Saat Kulesi – Saraybahçe’de parkta yer alan saat kulesi, Neoklasik mimari özelliklere sahip. 1902’de yaptırıldı.
ZAMANI ÖLÇEN SAATLER, GÜNEŞ SAATİYLE BAŞLAYAN SERÜVENLERİNE HALA DEVAM
EDİYOR. MEYDANLARDA, TEPELERDE, BİR YAPININ ÜZERİNDE DEVASA CÜSSELERİYLE
ŞEHİRLERE TEPEDEN BAKAN SAAT KULELERİ İSE ARTIK BELİRLEDİKLERİ ZAMANA SESSİZCE
YENİK DÜŞÜYOR. ŞİMDİ YİTİK ZAMANIN İÇİNDE KAYBOLAN BU ANITLARI RESTORE EDİP
TARİHİ ESER STATÜSÜ KAZANDIRARAK KORUMAK ZAMANI.
63
ZAMANI ÖLÇEN KULELER
İnsanoğlu toplumsal bir varlık haline
gelerek üretim ilişkileri üzerine bir
yaşam sürmeye başladığında, zamanın
hızla akıp gittiği ve birşeyleri kaçırdığı
bilincinde olmasa da onu kontrol etme
ihtiyacı duyarak ilk ‘zaman ölçen aletleri’
geliştirdi. Ve bu insanlık tarihi için büyük
bir adım oldu. Bu adım, “Bir günlük
sürenin yirmi dörtte birine eşit, altmış
dakikalık, 60 saniyelik ve 60 saliselik
zaman dilimi, zaman parçası ve günün
hangi anı olduğunu gösteren alet”
olarak tanımlayabileceğimiz günümüz
saatlerinin doğumunu sağladı.
Bazıları ‘mutlu insanlar saat taşımaz,
saate bakmaz’ diye düşünse de bugün
saat taşımamak, saate bakmamak
mutsuzluk sebebi olabiliyor. Özellikle son
yüzyıllarda yaşamımızda önemli bir yer
edinen, modern çağı belirleyen teknoloji
olarak görülen saatlerin ilk örnekleri
yaklaşık 5 bin yıl önce ortaya çıkıyor.
Tarihsel süreci içinde kum, güneş,
su, duvar, sarkaçlı, kol vs çok sayıda
çeşidinin yanı sıra, kulelerde de yerini
alan saatler şehirlerin tarihi geçmişini,
kültürel mirasını dünden bugüne taşıyor.
Saat kulesi zengini Anadolu
Saat kulelerinin ilk örnekleri Avrupa
kıtasındaki kilise ve saraylarda
13. yüzyıldan itibaren görülmeye
başlandı. Ardından Yeniçağ’ın
başlamasıyla birlikte, modern hayatı
belirleyen teknolojinin önemli bir
göstergesi olarak da görülen saat kuleleri
yaygınlaştı. Strasbourg Katedrali’nin saat
kulesi, dünyanın ilk saat kulesi olarak
tarih sayfalarındaki yerini aldı. Ülkemizde
saat kulelerinin görülmeye başlandığı
tarih Osmanlı dönemine kadar uzanıyor.
16. yüzyılın sonlarında gündelik hayata
giren saat kuleleri, 18 ve 19. yüzyıllarda
kent ve kasabalarda giderek artan
sayıda boy göstermeye başladı. Ülkenin
her yanına inşa edilmiş bu zarif yapılar,
özellikle saatçiliğe meraklı olan Sultan
II. Abdülhamit devrinde yaygınlaştı.
Sultan, 1901 yılında, tahta çıkışının
21. yılını kutlamak amacıyla, kendine
bağlı sancak ve vilayetlerde saat
kulelerinin yapımını emretti. Böylece
Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi
o dönem Osmanlı İmparatorluğu sınırları
içinde kalan Balkanlar ve Ortadoğu
yerleşimlerinde de pek çok saat kulesi
inşa edildi. Doç. Dr. Hakkı Acun’un
‘Anadolu Saat Kuleleri’ adlı çalışmasında
zamana direnerek günümüze ulaşan 52,
çeşitli nedenlerle yok olan 20, cumhuriyet
sonrası sınırlarımız dışında kalan 72 adet
olmak üzere toplam 144 anıtsal kule
olduğu belirtiliyor. Sonradan, Cumhuriyet
döneminde yapılan sekiz saat kulesi
daha eklenmiş bu sayıya.
Kültürel ve tarihi değerler arasında
sayılan bu zaman göstericiler, değişik
mimari biçimleriyle görsel bir abide
olarak tasarlanmışlar. Barok, neo-klasik,
ampir ve oryantal gibi tarzlarda inşa
edilen bu görkemli yapılar, zamanı
göstermenin yanı sıra, silindirik, çokgen,
dörtgen, yukarıya doğru daralan, iç
içe geçmiş prizmalar şeklindeki gövde
tasarımlarıyla da birbirlerinden farklı
görüntüler çizeriyorlar. Kimi oldukça
sade tasarlanmışken, kimisi tüm
süslerini takınıp mağrur bir edayla
çıkıyor karşımıza. Bazılarının üzerinde
II. Abdülhamit’in tuğrasına, bazılarının
kapı ve duvarlarında ise değişik konular
hakkındaki kitabelere rastlanıyor.
En fazla saat kulesi İstanbul’da
Hepimiz, çoğu günümüze kadar gelmiş,
bazısı yangın, deprem gibi afetlerde
yok olmuş, bir kısmı ise sararan
fotoğraflarda kalmış saat kulelerine
yaşadığımız kentlerde rastlamışızdır.
Çoğu meydanlara ve yüksek yerlere,
kısaca yerleşimlerin merkezlerine
konumlandıkları için her yerden
görülebilirler. Kimimiz altında randevu
verir, kimimiz adres tarifinde yararlanır,
kimimiz ise önünde hatıra fotoğrafı
çektiririz. Saat kulelerinin bazıları, zamanı
chizm 02
Tik tak, tik tak, tik tak… Zaman hızla
akıyor, dünya hızla dönüyor. Bazen bir
mola vermek, bir yanlışı düzeltmek için
zamanı durdurabilmeyi çok istesek de
bu ancak filmlerde mümkün olabiliyor.
Zamanı durduramayacağımız gerçeğiyle
yüzleşerek ‘her anı dolu dolu’ yaşamaya
karar vermekten başka bir şey gelmiyor
elimizden…
ayrıntı
detail
64
Antalya Saat Kulesi,
şehrin merkezindeki,
Kale Kapısı mevkiinde,
dış surlar üzerinde
yer alıyor.
chizm 02
göstermenin yanı sıra yangın gözetleme
kulesi ve meteorolojik olayların ölçüm
istasyonu olarak da kullanılmış. Yıllar
boyunca altlarındaki sebiller susayanlara
hayat vermiş, sisli havalarda onun yol
gösterici ışığından faydalanmış insanlar.
Saat kulelerini bulundukları yer itibarıyla
meydanlarda, tepelerde veya bir yapının
üzerindeki kuleler olmak üzere üç
değişik gruba ayırabiliriz. Her biri kültürel
anıt niteliğinde olan saat kulelerine en
fazla, belki de dönemin başkenti olma
sıfatından dolayı İstanbul’da rastlıyoruz.
Bulundukları yerleşimlerin izlerini taşıyan
Mudurnu Saat Kulesi
ahşap gövdesiyle
diğerlerinden ayrılıyor.
bu abideler birbirlerine oldukça yakın
konumlanmış. Sirkeci Garı, Kasımpaşa
Askeri Deniz Hastanesi, Tophane,
Dolmabahçe, Yıldız Sarayı ve Şişli
Etfal’de bulunan saat kuleleri hala eski
kentin anılarıyla birlikte yaşıyor. Bunlara
sonradan yapılan Büyükada ve Boğaziçi
Üniversitesi’ndeki saat kulelerini de
eklemek gerekir.
İzmir, Kocaeli, Dolmabahçe, Yıldız
ve Tophane’deki saat kuleleri, dış
görünümlerindeki olağanüstü mimari
makyaj ve motiflerle, benzerleri arasında
güzellikleriyle öne çıkıyorlar. Gökyüzüne
uzanan bu yapıların en yüksekleri 33
metre ile Bursa ve 32 metre ile Adana
saat kuleleri. Gerede ve Mudurnu
saat kuleleri ise ahşap gövdeleriyle
diğerlerinden ayrılıyor.
Adana, Antalya, Erzurum ve
Gümüşhacıköy gibi kuleler bir yapının
üzerinde yükselenlere, Bilecik, Göynük,
Kastamonu, Mudurnu ve Sivrihisar
ise tepelere konumlanan kulelere en
iyi örnekleri teşkil ediyor. Bu görkemli
yapıların son örnekleri ise, Cumhuriyet
döneminde yapılan Alaca, Boyabat,
Çerikli, Gaziantep, Gerze, Karabük,
Göynük Saat Kulesi - 1922 yılında
Sakarya Meydan Savaşı anısına yapıldı.
yer alan kulelerin büyük bir kısmı
Towers that measure time
bugün hala çalışıyor. Ama bir kısmı
Time-measuring towers which started
life as sundials continue to stir
interest. For many centuries clock
towers, massive structures overlooking cities and towns, standing
in town squares or on top of a hill
or building played a vital part in the
lives of its citizens but now they are
becoming extinct in the race against
the time they used to set… Perhaps it
is time to restore and preserve these
monuments as historical buildings.
From the 13th century clock towers
appeared as part of church buildings
and palaces in Europe.
da ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle
terk edilmişliğin hüznünü yaşıyor.
Süreç içinde mekanikten dijitale çeşitli
evrelerden geçen saatler, giderek
teknolojik tasarım ürünlerine dönüşüyor.
Devasa cüsseleriyle saat kuleleri ise
artık belirledikleri zamana yenik düşüyor
sessizce.
Şimdi yitik zamanın içinde kaybolan bu
anıtları restore edip tarihi eser statüsü
kazandırarak korumak zamanı.
65
In Turkey the history of clock
towers date back to the Ottoman
era appearing at the end of the 16th
century and continued to existence in
cities and towns around the Empire
during the 18th and 19th century.
Most of the clock towers stood in
Istanbul, capital of the Ottoman
Empire. When we researched the
records of 144 monumental clock
towers, we found 52 intact, 20
destroyed, and 72 outside Turkish
borders. During the Republican era
eight new constructions were added
to the list. The clock towers of Sirkeci
Train Station, Kasımpaşa Marital
Hospital, Tophane, Dolmabahçe,
Yıldız Palace and Şişli Etfal still
survive as memories of the old city
with the later built ones at Büyükada
and Boğaziçi University. The clock
towers of Izmir, Kocaeli, Dolmabahçe,
Yıldız and Tophane are distinguished
for their outstanding architectural
details and ornaments.
chizm 02
Şefaatli ve Yerköy saat kuleleri. Tüm
bu saydıklarımıza Osmanlı döneminde
yapılıp şimdi sınırlarımız dışında kalan
Halep, Podgorica, Herceg Novi ve
Saraybosna saat kulelerini de eklemek
gerekir. Kulelerin hemen hepsi yapı
olarak eski olmasına karşın, saatleri
zaman içerisinde yenilenmiş. Ezani
saat sistemi, 1926 yılında Miladî yıl ve
alafranga saat uygulamasının kabul
edilmesinden hemen sonra değiştirilmiş.
Bunu 1928 harf devriminin ardından
saat kadranlarındaki Arapça rakamların
kaldırılması izlemiş. Meydanlarda,
tepelerde ve bir yapının üzerinde
yazıyorum
66
comment
Mutluluğun Mimarisi
Architecture of Happiness
chizm 02
In his book ‘Architecture of Happiness’ Alain de Botton writes of the
relationship between buildings and emotions. He turns his attention to architecture’s bearing on happiness and what we can learn
about those who create, embrace or reject certain manifestations of
architecture. Architects seek beauty but they also speak of ideals,
beliefs and values through their designs. It looks at humanity’s
search for the ideal architecture from a different perspective. Alain
de Botton goes on to write “buildings and things that we regard
as beautiful are those that bring happiness to our minds, whatever
we call happiness…” He questions architecture in his book, but
in an unconventional manner way. The author suggests new ways
to view a hotel room, historical buildings or design in goods and
nature prompting us to think about how we live and how we might
change things.
Bize mutluluğu çağrıştıran binaları ve eşyaları güzel bulduğumuzu belirten Alain
de Botton, Mutluluğun Mimarisi’nde binalarla duygular arasındaki ilişkiyi anlatıyor,
ideal mimarinin peşinden koşan insanlığın hikâyesine farklı bir pencereden
bakıyor…
Mimari her zaman insanların biraz
kuşkuyla yaklaştığı bir alan olmuş.
Mimarinin ciddiyeti, ahlaki değeri, bina
yapmak için harcanan para ve emek hep
sorgulanmış. Mutluluğun Mimarisi’nde
“Güzel diye tanımladığımız binalar ve
eşyalar mutluluk diye adlandırdığımız
her neyse onu bize çağrıştıranlardır”
diyen Alain de Botton da kitabında
mimariyi sorguluyor ama bu sorgulama
alışılagelmiş bir yaklaşımın oldukça
dışında. Bir otel odasına, tarihi bir
yapıya, eşyaların tasarımına, doğaya
bakışa yeni yaklaşımlar katan Mutluluğun
Mimarisi’nin kapağını açtığınızda
cazip alt başlıklar ve dünyanın dört
bucağından fotoğraflar sizi karşılıyor.
Mimarinin önemi, binalarımızı hangi
üsluba göre inşa edeceğiz, konuşan
binalar, ideal yuva, binaların erdemleri
ve toprağın vaat ettikleri gibi konuları
derinlemesine ele alan Mutluluğun
Mimarisi, yazarın zeki yaklaşımları,
muzip edası sayesinde bir solukta keyifle
okunuyor.
Kimlik bunalımı
Her gün önünden geçtiğiniz bir binanın
neden sinirimize dokunduğunu bu kitabı
okuyunca daha iyi anlayabiliyoruz.
Çünkü önünden geçtiğimiz binanın
“Kimlik bunalımı yaşayan insanlar gibi,
çekingenlikle iddialılık arasında gidip
gelen rahatsız edici bir belirsizliği” var.
Mimarlığın kocaman sıkıcı kataloglardan
ibaret olmadığını kanıtlayan kitap,
binalarla duygular arasındaki yalın ilişkiyi
aktarıyor. Tokyo’nun arka sokakları,
Brezilya’nın bembeyaz kumsalları,
Colombo’daki Parlamento binası değişik
mimari özelliklere ilişkin imgeler sunarlar.
Bu binaları dış görünüşleri açısından
yerel ile evrenselin, tarih ile modern
çağın sentezi olarak görebileceğimiz
gibi, kişilik özellikleri açısından
tanımlamak da mümkün.
Mimarların hoşumuza giden ortamlar
yaratma konusundaki başarısızlığının
bizim mutluluğu yakalamak konusundaki
başarısızlığımızın bir yansıması olduğunu
ifade eden yazar, “Kötü mimari dediğimiz
şey, yalnızca tasarımdaki sorunların
değil, ruhsal sorunların da bir sonucudur.
Kötü mimari yapıtlar ortaya koymak ile
yanlış insanla evlenmek, kendimize
uygun olmayan bir meslek seçmek,
kötü bir tatil planı yapmak arasında
fazlaca bir fark yoktur. Bütün bunlara
yol açan, kim olduğumuzu ve bizi neyin
memnun edeceğini anlama konusundaki
yeteneksizliğimizdir” diyor. Kötü yapılmış
binaları kötü yazılmış kitaplara da
benzeten Botton, bu binaların her zaman
göz önünde olmasının mutsuzluğu
artırdığını ifade ediyor.
Değerleri yüceltmek
“Güzel bulduğumuz binalar
önemsediğimiz değerleri farklı yollarla
yücelten, yani gerek malzemeleriyle,
gerekse biçim ve renkleriyle, herkesin
olumlu nitelikler olarak düşündüğü
dostluk, nezaket, derinlik, güç ve zeka
gibi kavramlara gönderme yapan
binalardır. Güzellik anlayışımız ile iyi
bir yaşamın nasıl olması gerektiğine
ilişkin düşüncelerimiz birbirinden
ayrılamaz. Yatak odalarımızda huzuru
çağrıştıran, sandalyelerimizde cömertlik
ve uyumu akla getiren özellikler olsun,
musluklarımız dürüstlük ve içtenliği
simgelesin isteriz. Bütün zerafetiyle
çatıya doğru yükselen bir sütundan,
bilgelik çağrıştıran aşınmış taş
basamaklardan, üzerine yerleştirilmiş
yelpaze biçimindeki penceresiyle
neşe ve nezaket abidesi gibi görünen
bir kapıdan etkileniriz” diyen Botton,
güzel bulduğumuz binaların yaratıcıları
hakkında da şunları söylüyor: “Bu
mimarlar gerçek arzularının ne
olduğunu anlayabilmek için kendilerini
gerektiği gibi sorgulayacak kadar
alçak gönüllü, kendilerini neyin mutlu
ettiğine ilişkin düşünce parçacıklarını
bir araya getirip bunları akla uygun
mimari planlara dönüştürebilecek
kadar azimli insanlardır. Bu iki özellikleri
sayesinde bilinç üstüne hiç çıkmayan
gereksinimlerimizi karşılayacak ortamlar
yaratırlar.”
Mutluluğun Mimarisi’ni tanıtırken bir
sorunla karşı karşıya kaldık: Kitabın her
bir bölümü birbirinden ilginç ve çarpıcı
fikirleri barındırdığı için bu yazıya her
şeyi koymak istedik ama mümkün
olmadı. Bu yüzden, “Küçücük camlar
geniş çerçeveler içine oturtulduğunda
bir şey söylemek için çok fazla sözcük
kullanıldığı zaman hissettiğimize benzer
bir rahatsızlık hissederiz” diyen yazarın,
Mutluluğun Mimarisi ile, yaşamımızda
görüş açımızı zenginleştirecek yeni bir
pencere açtığını belirterek yazımıza son
noktayı koyduk.
chizm 02
“Kitapları başkaları yazmış olsa onlarda
kendimizle ilgili bir şeyler buluruz,
garip bir paradokstur bu. Kitaplar bize
kendi hayatımızın fark edemediğimiz
yönleriyle ilgili bir şeyler anlatırlar.
Başka birinin kaleme aldığı bir kitaptaki
sözcükler kim olduğumuzu ve nasıl bir
dünyada yaşadığımızı tüm derinliğiyle
kavramamızı sağlar.” Bu satırlar Alain de
Botton’un Görmek ve Fark Etmek isimli
kitabında yer alıyor. Yazarın Türkçe’deki
sekizinci kitabı Mutluluğun Mimarisi
de hayatımızda farkındalık yaratmayı,
yaşadıklarımızı derinlikle kavramamıza
katkıda bulunmayı hedefliyor.
67
ekolojik çözümler
ecological solutions
68
Ken Yeang: Çevre Dostu Yaşam Alanları
Copyright T.R. Hamzah&Yeang Sdn. Bhd. (2010)
Malezyalı mimar Ken Yeang
bio-iklimsel mimarinin ünlü
isimlerinden... Bio-iklimsel
mimari güneş ve rüzgarın
içinden geçtiği, yeşil katların
ve geriye doğru çekilen
balkonların bulunduğu,
enerji ihtiyacının güneşten
sağlandığı, evsel atıkların geri
dönüşümle kazandırıldığı ve
yağmur sularının depolanıp
sulamada kullanıldığı ekolojik
çözümler ve en önemlisi doğal
çevreyle barışık yeni bir hayat
tarzı sunuyor. Ken Yeang
şöyle diyor: “Daha basit bir
hayat yaşayabilmeliyiz. Hayat
tarzımız doğal hayata yabancı,
dolayısıyla doğal hayatla barışık
çözümler bulmak gerekiyor.
Bio-iklimsel tasarım bunu
sağlıyor.” Yeang’ın son yapıtları
arasında Londra’da Elephant &
Castle Eco-Towers, İstanbul’da
Tulip Turkuaz, Alma Ata’da
Premier City, Çin’de Chonqqing
Tower bulunuyor.
Ken Yeang: The Principle of
Bioclimatic Architecture
The principle of “bioclimatic
architecture” or the use of
external conditions for internal
climate control is contained in all
Ken Yeang’s work. His buildings
contribute to the environment
by producing energy rather
than consuming it. The benefits
are economical, ecological,
and psychological: Yeang’s
buildings save money on
heating and air conditioning as
well as supporting sustainable
development and the emotional
well-being of those who live and
work in them.
Avrupa’nın Yeşil Şehir Endeksi
Avrupa’nın belli başlı 30 kentinin çevresel faaliyetlerinin ve
politikalarının değerlendirildiği Siemens’in sponsorluğundaki
The Economist Intelligence Unit’in yürüttüğü çalışmada
Kopenhag “en yeşil şehir” seçilirken İstanbul yirmibeşinci,
Kiev sonuncu oldu. Yeşil Kent Endeksi’nde 30 Avrupa kenti
sekiz kategoride incelendi. Bu kategoriler şöyle: CO2 salımı,
enerji, binalar, ulaşım, randımanlı su kullanımı, hava kalitesi,
atık ve arazi kullanımı ve çevre yönetişimi.
chizm 02
Çalışma, Avrupa kentlerinin çevre koruma faaliyetlerinde
lider konumda olduklarını gösteriyor. Yaklaşık 75 milyon
kişinin yaşadığı bu 30 kentte, kişi başına düşen CO2 salımı
AB ülkelerinin ortalamasından (8.46 ton/yıl) daha düşük.
Bu kategoride en başarılı kent olan Oslo, yılda kişi başına
havaya yalnızca 2.5 ton CO2 salıyor. Dahası, bu kentlerin
hemen hemen hepsi bir çevre stratejisi geliştirmiş ve
stratejileri kısmen de olsa hayata geçirmiş durumda.
European Green City Index
Copenhagen has been chosen as top scorer in the new
European Green City Index in a study sponsored by Siemens
and developed by the Economist Intelligence Unit.
The study consists of the sustainability ranking of 30 major
European cities relative to one another in eight categories
with 30 underlying qualitative and quantitative indicators.
Istanbul came 25th.
69
Şimdi Ekolojik Turizm Zamanı
Ekoturizm çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten,
iki konumda da ziyaretçilerin önceden bilgilendirildikleri
doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahat. Buğday Ekolojik
çiftlik evinin kurallarına ve koşullarına uymaları gerekiyor.
Yaşamı Destekleme Derneği’nin projesi olan TaTuTa bu
TaTuTa çiftlikleri kurulduğu günden bu yana birçok kişinin
seyahate çıkmak isteyenler için önemli bir fırsat. Dernek,
yaşamında önemli değişikliklere neden olan tecrübelerin
2003 yılında geçmişten gelen birikimini kullanarak ekolojik
yaşanmasına vesile oluyor.
ziyaretler başlığı altında “Tarım’da Turizm ve Bilgi, İşgücü
ve Tecrübe Takası” projesini başlattı. TaTuTa sürecine dahil
olan çiftlikler belli bir seçim ve eğitim sürecine katılıyorlar.
Bu çiftliğin bizzat Buğday ekibi tarafından ziyaretiyle
başlıyor. www.tatuta.org sitesindeki çiftliklere GençTur
aracılığıyla rezervasyon yaptıran ziyaretçiler ise yine bir
seçim sürecinden geçerek çiftliklere yerleştiriliyorlar.
Konuk ve gönüllü kategorilerinden herhangi birini seçen
ziyaretçiler için ise her iki seçenek için ayrı prosedürler
var. Gönüllüler çiftlikte kalma karşılığında kendi emek,
Now is the time for ecological tourism
Sensitive to natural areas, eco-tourism is a way of travel
which protects the environment and protects local people’s
welfare. In 2003, Bugday Association for Supporting
Ecological Living launched a “Tourism and Information in
Agriculture, Labour and Experience Exchange” project.
Under this project eco-tourism is available to many
environment aware travelers. A visit to a TaTuTa farm is an
unforgettable experience in a beautiful environment.
işgücü ve bilgilerini, deneyimlerini paylaşıyorlar, konuklar
Ayrıntılı Bilgi/For further information: www.tatuta.org
Unilever: Türkiye’nin İlk Sertifikalı Yeşil Ofisi
Türkiye’nin önde gelen hızlı tüketim ürünleri şirketi
Unilever Türkiye, yeşil ofis konseptiyle Enerji ve
Çevre Dostu Tasarımda Liderlik (LEED) sertifikası
almaya değer görüldü. Unilever Türkiye, küresel
ısınmanın etkilerini azaltmak için marka gündemini
sürdürülebilirlik stratejilerine taşıdı. Bu strateji dahilinde
hayata geçirilen yeşil ofis, sürdürülebilirlik gündeminin
en önemli noktalarından birini oluşturuyor.
Unilever Kurumsal İletişim Müdürü Ebru Şenel
Erim, yeni ofisleriyle ilgili detayları şöyle anlattı:
“Sensörlü ışıklar kullandık. Kullanılan tüm mobilya
ve dekorasyon ürünleri geri dönüşümlü ürünlerden
seçildi. Lavabolarda su tasarruflu armatürler ve
susuz pisuvarları tercih ettik. Klozetlerde ve bahçe
sulamada topladığımız yağmur suyunu kullanıyoruz.
Ayrıca tüm ekipmanların bina otomasyon sisteminden
izlenebilmesini sağladık.” Unilever: Turkey’s First Certificated Green Office
Unilever Turkey’s green office in Istanbul has received
a certificate from LEED, Leadership in Energy &
Environmental Design (LEED) an internationally
recognized green building certification system.
chizm 02
ise belli bir ücret karşılığında tatillerini yapıyorlar. Her
polimeks’ten haberler news from polimeks
70
POLİMEKS DEVLER LİSTESİNE GİRDİ
FORTUNE’UN TÜRKİYE 500 LİSTESİNİN ÜST SIRALARINDA YER
ALARAK ULUSLARARASI BİR PRESTİJE VE SAYGINLIĞA SAHİP
OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA KANITLAYAN POLİMEKS, CAPİTAL
DERGİSİ’NİN AÇIKLADIĞI “TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK 500 ŞİRKETİ”
LİSTESİNDE DE 61’NCİ SIRAYA YERLEŞTİ.
Dünyanın en itibarlı ekonomi
dergilerinden biri olan Fortune, Finar
D&B’nin katkılarıyla hazırladığı Fortune
500 şirketlerini, düzenlediği bir basın
toplantısıyla açıkladı. Fortune’un
Türkiye 500 listesinin üst sıralarında
yer alarak uluslararası bir prestije ve
saygınlığa sahip olduğunu bir kez
daha kanıtlayan Polimeks, Capital
Dergisi’nin açıkladığı “Türkiye’nin
En Büyük 500 Şirketi” listesinde de
61’nci sıraya yerleşti. Aynı zamanda,
Capital’in listesinde, “Genç ve Hızlı”
şirketler sıralamasına da girdik.
chizm 02
Şirketleri satış cirolarına göre sıralayan
“Fortune 500” listesi, dünyanın
her yerinde büyük ilgi görüyor ve
referans olarak kabul ediliyor. Bu
listede Türkiye’nin en büyük şirketleri
sıralamasında 45. sıraya yerleşen
Polimeks, sektörlere göre yapılan
sıralamada ise, İnşaat ve Taahhüt
sektöründe Türkiye’nin en büyük
dördüncü şirketi oldu. Polimeks,
“Çalışan Sayısı En Yüksek Şirketler”
arasında da dördüncü olarak listeye
girdi.
Fortune 500 şirketlerinin 2009 yılında
43 bin 333 çalışanının işine son verdiği
bir ortamda yaşanan ekonomik krize
rağmen Polimeks’in 16.700 kişiye
istihdam sağlayarak dördüncü sırada
yer alması şirketimizi gururlandırdı.
“Özkaynak Kârlılığı En Yüksek Şirketler”
sıralamasında %95.9 özkaynak kârlılığı
ile beşinci olan Polimeks, “Özkaynak
Devir Hızı” sıralamasında 46. olarak
Türkiye’nin devleri arasında yerini aldı.
71
İngilizcesi gelecek
Dünyanın en itibarlı ekonomi
dergilerinden biri olan Fortune, Finar
D&B’nin katkılarıyla hazırladığı Fortune
500 şirketlerini, düzenlediği bir basın
toplantısıyla açıkladı. Fortune’un
Türkiye 500 listesinin üst sıralarında
yer alarak uluslararası bir prestije ve
saygınlığa sahip olduğunu bir kez
daha kanıtlayan Polimeks, Capital
Dergisi’nin açıkladığı “Türkiye’nin
En Büyük 500 Şirketi” listesinde de
61’nci sıraya yerleşti. Aynı zamanda,
Capital’in listesinde, “Genç ve Hızlı”
şirketler sıralamasına da girdik.
Şirketleri satış cirolarına göre sıralayan “Fortune 500” listesi, dünyanın her
yerinde büyük ilgi görüyor ve referans olarak kabul ediliyor. Bu listede
Türkiye’nin en büyük şirketleri sıralamasında 45. sıraya yerleşen Polimeks,
sektörlere göre yapılan sıralamada ise, İnşaat ve Taahhüt sektöründe
Türkiye’nin en büyük dördüncü şirketi oldu. Polimeks, “Çalışan Sayısı En
Yüksek Şirketler” arasında da dördüncü olarak listeye girdi.
Dünya çapında başarı:
Polimeks bu sene Fortune ve Capital dergilerinin Türkiye çapında yaptıkları
sıralamalarındaki başarısına ek, prestijli uluslararası inşaat sektörü dergisi Engineering
News Record (ENR) tarafından hazırlanan “Dünyanın en büyük 225 uluslararası müteahhit
firması (The Top 225 International Contractors)” listesinde de 102. sırada yer aldı. Geçen
yıl ENR listesine 159. sıradan giriş yapan Polimeks, bu büyük sıçramayla dikkat çekti.
chizm 02
İngilizcesi gelecek
Polimeks bu sene Fortune ve Capital dergilerinin Türkiye çapında yaptıkları
sıralamalarındaki başarısına ek, prestijli uluslararası inşaat sektörü dergisi Engineering
News Record (ENR) tarafından hazırlanan “Dünyanın en büyük 225 uluslararası müteahhit
firması (The Top 225 International Contractors)” listesinde de 102. sırada yer aldı. Geçen
yıl ENR listesine 159. sıradan giriş yapan Polimeks, bu büyük sıçramayla dikkat çekti.
polimeks’ten haberler news from polimeks
72
Polimeks, 10 Numara
İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) ve İstanbul Demir Çelik İhracatçıları
Birliği üyesi olan Polimeks, 2009’da gerçekleştirdiği inşaat aksamı ürün kategorisi ihracatındaki
performansıyla, üye firmalar arasında 10. sıraya yerleşti. Ayrıca 2009 yılında kimyasal gübre ürün
kategorisi ihracatında gerçekleştirdiği performansla da, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri
İhracatçıları Birliği üyesi firmalar arasında 10. sırada yer aldı.
Polimeks - number 10
Polimeks was ranked 10th on the list of Istanbul Mining and Metals Exporters’ Association and
Istanbul Iron &Steel Exporters’ Association because of its export performance for construction
equipments and fertilizers in 2009.
İstanbul Corporate Games’e Katıldık
Türkiye’de bugüne kadar düzenlenen en kapsamlı amatör spor
aktivitesi olan İstanbul Corporate Games, 4-6 Haziran tarihleri
arasında sekizinci kez gerçekleşti. Sportworks tarafından 2003
yılından bu yana düzenlenen organizasyona 101 şirketten 3.393
kişi katıldı. 14 spor branşında bireysel ve takım olarak firmalarını
temsil eden katılımcılar, İstanbul’un çeşitli yerlerinde yarıştı.
Polimeks çalışanları dragon boat, carting, koşu, basketbol,
voleybol, futbol, masa tenisi dallarında mücadele verdi. 5 km
açık koşuda, Polimeks Bilgi İşlem Sorumlusu Burak Bektaş altıncı
oldu. Kurumsal ödül töreni 14 Haziran’da Tepebaşı NuTeras
Restaurant’da gerçekleştirildi.
Access 2007 Training
Burak Bektaş, from the IT Department of Polimeks, came 6th at
the 5km cross-country running race in the 8th Istanbul Corporate
Games, which is the most extensive amateur sporting activity in
chizm 02
Turkey.
Merkezde Access Eğitimi
Kariyer Günlerinde Polimeks Standı
Çalışanlar için, raporlama, tablo oluşturma,
tablolar arasındaki içerik bağlantılarını
raporlamayı sağlayan temel düzey
Access2007 eğitimi, Polimeks’in İstanbul
Merkez ofisinde düzenlendi. Özellikle
veri girişleriyle desteklenen yoğun Excel
çalışmalarının raporlanmasında etkinlik
sağlayan iki günlük program eğitimine 13
Polimeks çalışanı katıldı.
Polimeks üç yıldır olduğu gibi, 2010’da da
Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinin düzenlediği
kariyer günlerine katıldı. Nisan ve mayıs ayları
içinde Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik
Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nin
düzenlediği kariyer günlerine katılan Polimeks
İnsan Kaynakları Departmanı çalışanları, Polimeks
standında öğrencilere şirket hakkında bilgiler verdi.
Access 2007 Training
The Human Resources Department personnel of
Polimeks attended a Career Fair organized by the
prominent universities of Turkey and gave students
information about the Company.
Access 2007 training, held in Polimeks
Istanbul Central Office was attended by 13
Polimeks employees.
Polimeks at Career Fair
73
Ertuğrul İçingir’den Başarılı Sonuçlar
Başarılı Sörfçü Ertuğrul İçingir, Polimeks’in desteğiyle yarışmadan
yarışmaya koşuyor. Polimeks’in 2009 ve 2010 yılları için sponsor
olduğu milli sörfçü, PWA Dünya Kupası’nın, 15-21 Mayıs tarihleri
arasında gerçekleştirilen Kore ayağında, Türkiye’yi temsil etti.
İçingir, 64 kişi arasından 26. oldu. PWA Dünya Kupası ikinci ayak
yarışları öncesinde Urla-Çeşmealtı’nda yapılan Türkiye Kupası 1.
ayak yarışlarına katılan İçingir, birincilik kürsüsüne çıktı. İspanya Costa Brava’da, 8-13 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen PWA
Dünya Kupası ikinci ayak yarışlarında ise, 59 sporcu arasından 24. sırada yarışı tamamladı. 19-21 Haziran tarihleri arasında Datça’da
düzenlenen Türkiye Slalom Şampiyonası’nda birinci olan İçingir, 23 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında Sotavento-Fuetteventura
PWA Grand Slam yarışlarına katıldı.
Impressive results from surfer, Ertuğrul Içingir
Surfer, Ertuğrul Içingir, has achieved impressive results in the PWA World Cup with the aid of his sponsor, Polimeks in 2009 and
2010. İçingir, first in the 1st leg of Turkish Cup in Urla, Çeşmealtı, also ranked first in the Turkish Slalom Championship held in
Datça.
Polimeks Çalışanları TODEV Etkinliğinde
Türkiye Otistiklere Destek ve Eğitim Vakfı (TODEV), Dünya Otizm Farkındalık Ayı
sebebiyle 29 Nisan’da, otistik çocuklar yararına geleneksel Türk Sanat Müziği konseri
düzenledi. Konsere Polimeks çalışanları da katıldı. İş Sanat Konser Salonu’nda
gerçekleşen konsere Melihat Gürses, Umut Akyürek, Bekir Ünlü Ataer, Ahmet Özhan,
Mehtap Saraç gibi konuk sanatçılar katıldı.
Polimeks Employees at TODEV organization
On April 29, 2010, Polimeks personnel attended a Turkish Art Music concert
organized by TODEV (Turkish Autism Foundation) to help autistic children as part of
the celebrations for the World Autism Awareness Month.
Öğrenmeye meraklı aydınlık
gençlere Polimeks desteği
sürüyor. Nesin Vakfı’nın 2010
Haziran- Eylül yaz döneminde lise
ve üniversitelilere yönelik olarak
düzenlediği yaz okulu projesinde
Polimeks, altı öğrencinin bir
haftalık masraflarını karşılayacak.
Dünyanın dört bir yanından ve
Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden
akademisyenler, matematiğe hevesli lise ve üniversite
öğrencilerine dersler verecek.
Polimeks student support
Polimeks will cover the expenses of six students for one week
at the Nesin Foundation summer school organized for high
school and university students between June and September
2010.
ICAMES 2010’a Destek
Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik
Kulübü, uluslararası mühendislik
proje yarışması International
Cultural and Academic Meeting
of Engineering Students
(ICAMES)’ı 16. kez düzenledi.
Polimeks, organizasyona gümüş
sponsorlukla destek oldu. Her
sene yaklaşık 20 farklı ülkeden 70
civarında üniversite öğrencisinin
katılımıyla gerçekleşen ve değişik
kültürlere ev sahipliği yapan ICAMES, sponsor firmaların
standıyla şenlik havasına bürünen kampüsün en canlı
organizasyonlarından biri olma özelliğini koruyor.
Sponsorship to ICAMES
Polimeks gave its support to the International Engineering
Project Awards, ICAMES 2010 organized by Boğaziçi
University’s Engineering Club.
chizm 02
Matematik Köyü Projesi’ne Destek
polimeks ustaları
74
polimeks masters
Polimeks’in Aşkabat Bürosu’ndaki çizim ekibi
gerçekleştirdiği birbirinden başarılı projelerle
dikkat çekiyor. Bu ekibin en kıdemli üyeleri
Marina Sabbatovskaya, Ramil Sultanov, ve
Rimma Kulayeva ile görüştük.
YARATICILIKTA SINIR TANIMAYAN
BiR EKiP
Yaklaşık 15 yıl önce hizmet vermeye Polimeks
Aşkabat Bürosu, hayallerinin gerçeğe
dönüşmesinde büyük rol oynamış. Bugüne kadar
pek çok başarılı projeye imza atan büronun
kalbini oluşturan ekibin emektarları Marina
Sabbatovskaya, Ramil Sultanov ve Rimma
Kulayeva yaratcılık, uyumluluk ve karşılıklı anlayış
prensibiyle hareket ettiklerini ifade ediyorlar.
Polimeks, Türkmenistan’da eskizlerden
başlayarak inşaat ve yapım sürecinin tümünü
gerçekleştiren az sayıdaki şirketten biri.
Bugüne kadar Türkmenistan’da Bağımsızlık
Anıtı, Tarafsızlık Kemeri, Bağımsızlığın 10. Yıl
Anıtı, Anayasa Anıtı, Cumhurbaşkanı Dikilitaşı
gibi gözgün projelere imza atan Polimeks, bu
önemli ve prestijli projelerin yanı sıra toplumsalkültürel değerleri taşıyan projeler, konut, park,
şehir yapıları ve sanayi tesisleri gerçekleştirdi.
İşte, bütün bu projeler önce mimari grubun
hayallerinde var oldu.
chizm 02
“Şüphesiz mimari grubumuz şirket için büyük
önem taşıyor, çünkü projeye ilk şeklini biz
veriyoruz ve yıllardan beri Polimeks’in eşsiz
tarzı olan özgün nitelikleri projelere katıyoruz”
diyen Marina Sabbatovskaya, doğup büyüdüğü
şehrin sokaklarında hayal ettiği binaları görmenin
kendisine ilham verdiğini söylüyor. Bir zamanlar
sadece kâğıt üzerinde var olan binaların gerçeğe
dönüştüğünü görmenin ve bunda payı olduğunu
bilmenin insana mutluluk verdiğini vurguluyor.
“Yaptığımız her şeyin insanların iyiliği için
olduğunu bilmek bizim için en büyük motivasyon
ve ilham kaynağı” diyor. Ramil Sultanov,
yönetimin destekçi yaklaşımından ve yaratıcılığı
artırmak amacıyla yapılan yurtdışı gezilerinden
ilham aldıklarını vurgularken, Rimma Kulayeva da
İstanbul’daki ekip ile de büyük bir uyum içinde
çalışmalarının kendilerine mutluluk ve güven
verdiğini ifade ediyor.
En iyi fikirler yarışıyor
Polimeks’in kuruluşundan beri yöneticilerin
doğrudan yönetimi altında mimari-tasarım ekibi
var. Bu grup mimarlardan, tasarımcılardan
ve teknisyen-uygulayıcılardan oluşuyor. “Biz
konsept projelerle ilgileniyoruz. Bizde önce
proje fikirleri doğuyor sonra da bu projeler
gerçeğe dönüşüyor” diyen Sabbatovskaya, hep
birlikte yaratmanın ve uyum içinde çalışmanın
güzelliklerini vurguluyor. Polimeks Aşkabat
Bürosu’nun her üyesi kendi yaratıcılık seviyesine
göre çalışıyor. Eskizleri güzel çizen, projeleri
tüm detaylarıyla görebilen kişi ekip liderliğine
seçiliyor. Organizasyon yeteneği gelişmiş olanlar
projelerin onay ve revizyon safhalarında çalışıyor.
Ayrıca ekibe katılan gençlere kendini geliştirme
ve ispatlama fırsatı tanınıyor. Çalışma anlayışı
olarak ekip bölünmesi prensibi yok. Her mimar
isteğine göre herhangi bir ekipte çalışabiliyor.
Üç boyutlu modelleme yaptığını ifade eden Ramil
Sultanov, bir projenin aşamalarını şöyle sıralıyor:
“Mimari şartnameyi ve belirli talepleri aldıktan
sonra mimari konsepti oluşturuyoruz. Bu sırada
bir taraftan dünyadaki örnekleri araştırırken
bir taraftan da eskizleri hazırlıyoruz. Sonraki
safhalarda çalışmaya dizayn grubun geri
kalan ekipleri de katılıyor. En iyi mimari fikirleri
keşfetmek için sık sık yarışmalar yapılıyor. Bu
süreçte firma başkanının fonksiyonu çok önemli.
Çünkü ekibimiz onun önderliğinde ve taleplerine
uygun işi yerine getirmeye çalışır” diyor.
75
“Yaratıcılıkta aynı kalmayın”
Polimeks Yönetim Kurulu Başkanı Erol
Tabanca’nın “yaratıcılıkta aynı kalmayın”
cümlesini temel felsefe olarak benimsediklerini
ifade eden Ramil Sultanov, bütün ekip
üyelerinin bu anlayışla hareket ettiğini
belirtiyor. Sabbatovskaya da her yeni projenin
yeni bir fikir olduğunu ve kendilerine heyecan
verdiğini vurguluyor. “Biz daima, fonksiyonel
açıdan olduğu gibi estetik ifade açısından
da her yeni projenin bir önceki projeden
bir kademe üstün olması için çalışırız. Eşsiz
ve orijinal bir şey yapmayı amaçlarız. Bizim
görevimiz çağdaş inşaatın büyük tecrübesiyle
projenin en önde gelen unsurlarını
birleştirmektir” diyor.
helikoptere biniyoruz veya dağın dik yamacına
tırmanıyoruz. Bu yüzden bizim mesleğimizde
sportif yeteneklere de ihtiyaç var.” Sultanov ve
Kulayeva ise zaman darlığı ve iş yoğunluğu
nedeniyle bazen çeşitli sorunlar yaşadıklarını
itiraf etseler de işlerini severek yaptıkları için
sıkıntıları değil güzel sonuçları hatırladıklarını
dile getiriyorlar.
Mimari yaratıcı bir emek gerektiriyor. Her
emeğin olduğu gibi onun da kendine özgü
eğlenceli ve hüzünlü anları var. Her yaratıcı
iş gibi mimarlıkta sabır ve önemli ölçüde
duygusallık gerektiriyor.
Bugüne kadar gerçekleştirilen projeler içinde
en çok Olimpiyat Kompleksi’ni sevdiğini
belirten Sabbatovskaya, “Projedeki çok
katı kurallara ve sınırlara rağmen modern
mimarlık ve enfes doğu renkler sentezine
ulaşmayı başardık” diyor. Diğer ekip üyeleri
de Türkmenistan Cumhurbaşkanı ve onur
konukların yanı sıra binlerce insanın katıldığı
açılış töreninin kendilerini çok gururlandırdığını
ifade ediyorlar. Ramil Sultanov ise “Luna Park”
perspektifi ve metrelik plançete üzerinde
Arçabil Bulvarı’nın genel görünüşünü yaptığı
çalışmasını çok sevdiğini dile getiriyor.
Sabır ve emekle yoğrulan bir projenin kabul
edilmemesinin veya belirsiz nedenlerden
dolayı unutulmasının kendilerine hüzün
verdiğini ifade eden Sabbatovskaya,
mesleğin keyifli taraflarını da eğlenceli bir
dille aktarıyor: “Bir projeye başladığımızda,
ilk önce arazinin fotoğrafını çekiyoruz, bazen
Marina Sabbatovskaya’nın, Chizm isminin
mimarları ve çizimi çağrıştırdığını belirtmesinin
ve “Dergi için Chizm’i seçmek, çok sesli ve
orijinal bir isim olmuş” demesinin ardından
yaratıcı ekibimizle yaptığımız söyleşiye
son veriyoruz. Yeni hayallerde buluşmak
dileğiyle…
Creativity beyond Borders
chizm 02
İngilizce özet
kitap
books
76
NE OKUYALIM? WHAT SHALL WE READ?
Semerkant
Amin Maalouf / YKY
Ömer Hayyam’ın hayatına ve onun gözünden tarihin akışına şahit olacağınız bu romanla şarabın
ve şiirin büyüsü sizi de saracak. Ömer Hayyam’ın
Semerkant’ını, Rübaiyat’ın yazılışını ve Titanik’te batışının öyküsünü okurken, İran tarihini daha iyi anlayacaksınız.
Samarqand
This novel which contains references to Omar
Khayyam’s life helps one to understand and witness
the changes in Iranian history.
Parfümün Dansı
Tom Robbins / Ayrıntı
Savarona:
Atatürk’e
Son Armağan/
Rıfat N. Bali/
Libra Yayınları
Bu çalışma, şimdiye kadar hiç
incelenmemiş yerli ve yabancı
arşiv kaynaklarını esas alarak
Savarona yatının satın alınma sürecini anlatıyor. Ayrıca Atatürk’ün
sağlığında, Savarona’daki günlük hayatı anlatan çeşitli hatıralar
ve yazı dizileriyle de ilgi çekiyor.
chizm 02
Savarona: The Last Gift to
Ataturk
The process of purchasing Savarona (Ataturk’s yacht) is examined based on domestic and
International archive materials
which have not been previously
researched.
Eğer siz de uzun yaşamanın sırrını merak ediyorsanız,
parfümün dansını okuyun ve ölümsüzlüğün peşinden
dünyayı gezen iki aşığın mistik yolcuğuna şahit olun.
Gerçek olmasını isteyebileceğiniz bu öykü sizi, doğa
ve insanın onunla yaşadığı büyük kopuş üzerine yeniden düşünmeye itecek.
Jitterbug Perfume
You might wish this story was real. It will make you
rethink nature, and how people are becoming sadly
so disengaged.
Alamut: Fedailerin Kalesi / Wladimir Bartol/ Yurt Kitap
Alamut Kalesi’nin surları içinde dolaşacağınız,
gizemli bahçeleri keşfedeceğiniz bu romanda
iktidar hırsı ve mücadele üzerine kurulu bir dünyayı tanıyacaksınız. Hasan Sabbah’ın kurduğu bu
dünyada tanıklık edeceğiniz olaylar sizi şaşırtacak.
Dünyanın ilk ölüm fedailerinin öyküsünden çok
etkileneceksiniz.
Alamut: The Castle of Assassins
Walk inside the walls of Alamut Castle, discover the
mysterious gardens and get to know the ruthless
world built by Hasan-i Sabbah, his struggle and
desire for power.
77
Osmanlı Mirası
Taha Akyol / İlber Ortaylı/ Timaş
Suskunlar
İhsan Oktay Anar/ İletişim
Türkiye’nin en
çok tanınan ve
sevilen tarihçilerinden biri olan
İlber Ortaylı,
Taha Akyol’un
Osmanlı ve
Cumhuriyet
hakkındaki sorularını yanıtlıyor.
Bugüne yansıyan birçok siyasi
meselenin çıkış noktası olan tarihi süreçler
hakkında birçok soruya ışık tutan Osmanlı
Mirası, olayları ve akıl karışıklıklarımızı netleştirmek için iyi bir kaynak niteliğinde.
Tanrı dünyayı yedi
günde yarattı ve neyin
sesi duyulduğunda
hayat rengini
buldu. Neyin
ahenkli
makamları
arasında
ruhunuza
üflenen sonsuz aşkı ve gerçeği anlamanın yolunu keşfedeceksiniz. İhsan Oktay
Anar’ın fantastik olay örgüleri ve özgün
yazı diliyle kurguladığı bu romanı okurken fazlasıyla keyif alacaksınız.
The Ottoman Heritage
Ilber Ortaylı, one of the most recognized and
popular historians of Turkey, answers Taha
Akyol’s questions about the Ottomans and
the Republic.
The Silent Ones
A very enjoyable fiction by Ihsan Oktay
Anar, which is written in a unique
literary language based on a plot of
fantastic events.
Halide Edib Biyografisine Sığmayan Kadın
İpek Çalışlar/ Everest
Cehenneme
Övgü
Gündüz Vassaf
İletişim
Gündüz, çalışıp didinir,
telaş içinde koşturur, bizim
gibi yaşayan milyonlarca
insanla aynı yaşantıları paylaşırız. Farkında olmadan
kabul ettiğimiz baskılar
bizi bir ağ gibi sarmalar.
Oysa ki gece özgürlüktür,
bize yığından ayrıldığımız,
farklılaştığımız bir alan yaratır. Düzen koruyucular ise
geceyi her zaman ürkütücü
bulur ve sizi de bu özgürlükten alıkoymaya çalışır…
Cehenneme Övgü’de
sıradan yaşantılarımızın sıra
dışı analizini bulacaksınız.
lı, ayrıntılı bir araştırmaya, tanıklıklara, bugüne kadar gün ışığına
çıkmamış mektuplara, arşiv belgelerine dayanıyor. Çalışlar, edebiyat ve siyasetle geçmiş bir ömrün karanlıkta kalmış yanlarını
da içeren çalışmasıyla, “Halide Edib gerçeği”ni anlatıyor.
Halide Edib: The woman who does not fit into her biography
İpek Çalışlar in a novel-like fluent style, her book is based on an
enduring and detailed research, witness accounts, letters and
archive documents never before brought to light.
Prisoners of Ourselves:
Essay on the Psychology
of Totalitarianism in
Everyday Life
Gündüz Vassaf’s classic
work analyses everyday
experiences, oppression
accepted without even noticing in our totalitarian world
in a very unconventional
manner.
chizm 02
İpek Çalışlar’ın, roman akıcılığında kaleme aldığı bu kitap; sabır-
78
ajandagendajandagendajandagendajan
Ankara ve İzmir’de Yapı
Fuarları 1968 yılında kurulan YapıEndüstri Merkezi (YEM)
tarafından düzenlenen fuarlar,
Eylül ayında Uluslararası
Yapı Fuarı Ankara 2010 ile
devam ediyor. 23-26 Eylül
2010 tarihleri arasında
Altınpark Expo Center’da
gerçekleştirilecek olan
Uluslararası Yapı Fuarı Ankara,
1988 yılından beri düzenleniyor.
Yapı Fuarları zincirinde yılın
son buluşması ise İzmir’de.
14-17 Ekim 2010 tarihlerinde
düzenlenecek İzmir’deki fuar
Kültürpark Fuar Alanı’nda
ziyaret edilebilecek.
ZOW İstanbul
Mobilya Endüstrisi ve İç
Tasarım Tedarikçi Fuarı ZOW,
ilk kez 1995 yılında Almanya’da
düzenlendi. Almanya, İtalya,
İspanya, Rusya ve Çin mobilya
endüstrilerinin takip ettiği önemli
organizasyonlardan biri olan ZOW
Türkiye’de ilk kez İstanbul’da,
2008 yılında gerçekleştirildi. Bu
yıl üçüncüsü düzenlenecek olan
fuar 16-19 Eylül 2010 tarihleri
arasında İstanbul Expo Center’da
yer alacak. ZOW’a paralel olarak
organize edilen Ağaç İşleme ve
Mobilya İmalat Makineleri Fuarı
Z-TEC’i de İstanbul Fuar Merkezi,
CNR Expo’da aynı tarihlerde
ziyaret etmek mümkün olacak.
Turkeybuild Fairs in Ankara
and Izmir
Turkeybuild Fairs organized by
the Building Information Centre
focus on the building industry in
different regions around Turkey.
Turkeybuild Ankara will be
open to visitors between 23- 26
September at Altınpark Expo
Center, followed by Turkeybuild
Izmir between 14-17 October in
Kültürpark Fair Area.
First organized in 1995 in
Germany, ZOW is an exposition for
furniture suppliers. For the third
time, ZOW will be in İstanbul16-19
September 2010 at the Istanbul
Expo Center. Z-TEC Exposition
of woodworking and furniture
production machinery can also be
visited during the same dates at
Istanbul Fuar Merkezi, CNR Expo.
Ayrıntılı bilgi için/For further information
Ayrıntılı bilgi için/For further information
www.yapiankara.com
www. zow.com.tr
chizm 02
www.yapiizmir.com
BUILdIST
Arkitera Mimarlık Merkezi ve
Survey Fuarcılık ortaklığıyla
hayata geçirilen BUILdIST’in ilki
30 Eylül-3 Ekim 2010 tarihleri
arasında Yeşilköy İstanbul Fuar
Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
Tasarım, mimarlık, inovasyon ve
teknolojinin yeni buluşma noktası
olarak konumlandırılan BUILdIST
ile iç pazarda yapı malzemesi
üreticilerine büyük fırsatlar
sunulması hedefleniyor.
A new meeting point for design,
architecture, innovation and
technology BUILdIST will be
an innovative platform where
professionals from different
disciplines come together.
BUILdIST will take place on 30
September-3 October at CNR
EXPO for the first time.
Ayrıntılı bilgi için/For further information
www.buildist.com.tr
ndagendajandagendajandagendajanda
Rustem Hayroudinoff’un
Rachmaninov albümü BBC
Music dergisi tarafından yılın
albümü ünvanına aday gösterildi.
Hayroudinoff yılın albümü sanatçısı
ünvanı için Mitsuko Uschida ve
Steven Isserlis ile finale kaldı. BBC
Radio 3 ise müzik kütüphanesi
oluşturmak isteyenlere albümü
“Bulunabilecek en başarılı
Rachmaninov kaydı” olarak tanıttı.
Istanbul Recitals
Considered one of the most
popular pianist in USA,
Japan and Europe, Rustem
Hayroudinoff, will perform on the
6th of October in a concert at the
Mustafa Kemal Center Istanbul.
After graduating from Moscow
Tchaikovsky Conservatory,
Hayroudinoff gained his masters
degree at the London Royal
Academy of Music.
“Bir İkona” / Sarkis
Çalışmalarına Paris’te devam eden
dünyaca ünlü sanatçımız Sarkis,
René Block küratörlüğünde ve
Melih Fereli danışmanlığında
gerçekleştirilen Yapı Kredi Kültür
ve Sanat “İstiklal Serüveni”
güncel sanat sergi dizisi için “Bir
İkona” adlı yeni bir enstalasyon
üretti. 1938’de İstanbul’da doğan
Sarkis, 1960’dan günümüze
500’ün üzerinde sergi açtı.
Üretmeye ve eserleriyle ABD,
Almanya, Brezilya, Türkiye,
Fransa, Hindistan, Japonya,
Çin, Meksika dahil olmak üzere
onlarca ülkeyi ziyaret etmeye
devam ediyor. Sergi, 3 Eylül
ile 20 Ekim tarihleri arasında
İstiklal Caddesi’nde yer alan
Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat
Galerisi’nde gezilebilir.
“An Icon” / Sarkis
World-renowned artist Sarkis
has produced an installation
for the Yapi Kredi Culture and
Art’s “Independence Adventure”
contemporary art exhibition series
by curtator, René Block and Melih
Fereli. Born in Istanbul in 1938,
Sarkis has exhibited at over 500
exhibitions since the1960s. The
exhibition can be visited from
September 3rd to October 20th at
Istiklal Street, Beyoglu at the Yapi
Kredi, Kazim Taskent Art Gallery.
Ayrıntılı bilgi için/For further information
www.istanbulrecitals.com
Ayrıntılı bilgi için/For further information
www.mkm-online.com
www.ykykultur.com.tr
Orijinal Vücut Dünyası
Sergisi&Yaşam Döngüsü
Dünyanın çeşitli yerlerinde
30 milyondan fazla insanın
ziyaret ettiği Body Worlds
sergisi, diğer sergilerden farklı
olarak kendimize bakış açımızı
değiştiriyor. Alman bilim adamı
Dr. Gunther von Hagens bu
sergide 200’den fazla insan
bedeni parçalarını “plastination”
yöntemi denilen bir yöntem ile
çürümez hale getirip sergiliyor.
Body Worlds, gelen izleyicilerin
insan vücudunun iç ve dış
oluşumu görmesini, incelemesini
sağlıyor. Kasları, damarları
ve organları yaşayan vücudun
içinde olduğu halde, yani
bozulmamış haliyle sergiliyor
ve sağlıklı organlar ile sağlıksız
organların arasındaki farkı açıkça
görülebiliyor.
Original Body Worlds
Exhibition & Life Cycle
Designed by German scientist Dr.
Gunther von Hagens, Body Worlds
Exhibitions was visited by over 30
million people around the world. In
the exhibition, real body parts have
been used through plastination
technique to depict how our body
functions.
Ayrıntılı bilgi için/For further information
www.bodyworlds.com
Biletler / tickets from: www.biletix.com
chizm 02
İstanbul Resitalleri
A.B.D., Japonya ve Avrupa’da son
yılların en gözde piyanistlerinden
biri olan piyano dehası Rustem
Hayroudinoff, İstanbul Resitalleri
kapsamında 6 Ekim’de bir
Mustafa Kemal Merkezi’nde
konser vermek üzere İstanbul’da
olacak. Moskova Tchaikovsky
Konservatuarı’nı bitirdikten
sonra Londra Kraliyet Müzik
Akademisi’nde master’ını
tamamlayan Hayroudinoff, müzik
otoriteleri tarafından “Çok ciddi
bir sanatçı, çok ciddi bir usta”
olarak nitelendiriliyor.
79
sorucevap questionnaire
80
Engin Aşkar
Aşkabat Şantiye Şefi
Site Manager, Ashgabat
How would you define perfect happiness?
Limited or unlimited happiness is experienced
according to the size of the physical or mental
effort made to reach one’s goal. I call that perfect
happiness.
Kusursuz mutluluğu nasıl tanımlarsınız?
Bir amaca ulaşmak için sarf edilen fiziksel ya da zihinsel emeğin boyutlarına
göre sınırlı ya da sınırsız mutluluk yaşar insan. Bu da kusursuz mutluluktur.
What is your greatest fear?
Personal failure and that my children might fail at
school. Trabzonspor’s failure in the Superleague.
En büyük korkunuz nedir?
Kendi başarısızlığım ve çocuklarımın okulda, Trabzonspor’un Süperlig’de
başarısız olması.
What is your biggest luxury?
I think I’m quite modest. Simple things make me
happy, I love to share.
En büyük lüksünüz?
Oldukça mütevazı olduğumu düşünüyorum. Küçük şeylerden mutluluk
duyarım ve paylaşmayı severim.
Where and when was the last time you felt happy?
May 21st when we learned my eldest son, Ali had
been accepted to Alparslan College,a private school
in Trabzon.
Kendinizi en son nerede ve ne zaman mutlu hissettiniz?
21 Mayıs’ta büyük oğlum Ali’ye Trabzon Özel Alparslan Koleji’nde okuması
için davetiye geldiği zaman.
If you could change something about yourself what
would it be?
I’m too emotional it would be nice to take a bit off from
the top.
Kendinizle ilgili değiştirebileceğiniz bir şey olsa, hangi yönünüzü ya da
neyi değiştirirdiniz?
Fazla duygusalım, ucundan biraz kırpmak iyi olabilirdi.
Gerçek hayattaki kahramanlarınız kimler?
Çocuklarım, Trabzon ve Trabzonsporlular, bir de Polimeks Ailesi.
Yaşam felsefenizi özetleyen cümle nedir?
Yaşam felsefem saygı, sevgi, doğruluk ve dürüstlüktür.
En çok hangi yeteneğe sahip olmak isterdiniz?
Olması gereken bütün yeteneklere sahip olduğumu düşünüyorum. Yalnız,
resim dersim hep zayıftı…
chizm 02
Günlük hayatta en sık kullandığınız kelime hangisi?
Çalışanlarıma kızdığımda “Kandıralı”, iş hakkında bir şeyler anlatırken
“Ağabey” ya da “Moruk”, meleklere ise “Sosyete” ya da “Muhtar” diye hitap
ederim.
Hayatınızın en büyük aşkı kim?
En büyük aşkım, kızım Elmas.
Hangi ülkede ya da şehirde yaşamak isterdiniz?
Trabzon’un Araklı Turnalı Köyü’nde yaşıyorum. Daha güzel bir yer yok ki…
Who are your heroes in life?
My children Trabzon, Trabzonspor community and the
Polimeks family.
What is the sentence that summarizes your
philosophy of life?
My philosophy is respect, love, truthfulness and
honesty.
Which talent would you like to have?
I believe I have all the talents I need but I did get
insufficient marks in painting classes at school.
Which words do you use most often in daily life?
When I get angry at work I tell that person ‘you must
be from Kandıra’. When I’m explaining something at
work, I use phrases like ‘Brother’ or ’Pops’. I call the
angels ‘Society’ or ‘Chief’.
Who is the greatest love of your life?
My greatest love is my daughter Elmas.
In which country or city do you want to live?
I live in Araklı Turnalı, a village in Trabzon. There is no
place more beautiful.
www.polimeks.com

Benzer belgeler