YENİ EĞİTİM SİSTEMİ ve DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ

Transkript

YENİ EĞİTİM SİSTEMİ ve DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ
TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ
ve DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ ve ÖNEMİ
Cem GÜLAN
Turan EREN
Prof. Dr. Renee HOBBS
Steve BARKLEY
Prof. Dr. Emin KARİP
Prof. Dr. Davut AYDIN
Prof. Dr. Öktem VARDAR
Doç Dr. Tolga ARICAK
Yrd. Doç. Dr. Bekir S. GÜR
Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT
Kayhan KARLI
Doç. Dr. Nurdan KALAYCI
Batuhan AYDAGÜL
Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR
Gökhan YÜCEL
Mevlüt DİNÇ
Prof. Dr. Petek AŞKAR
Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU
Prof. Dr. Soner YILDIRIM
Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO
ISBN 978-975-00250-9-9
Satenik NİŞAN
Metin FERHATOĞLU
Emre FIRAT
Rukiye ORMAN
Necdet SARI
Mehmet KÜÇÜK
TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ ve
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ ve ÖNEMİ
Cem GÜLAN
Prof. Dr. Renee HOBBS
Turan EREN
Steve BARKLEY
Prof. Dr. Emin KARİP
Prof. Dr. Davut AYDIN
Prof. Dr. Öktem VARDAR
Doç Dr. Tolga ARICAK
Yrd. Doç. Dr. Bekir S. GÜR
Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT
Kayhan KARLI
Doç. Dr. Nurdan KALAYCI
Batuhan AYDAGÜL
Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR
Gökhan YÜCEL
Necdet SARI
Mevlüt DİNÇ
Satenik NİŞAN
Prof. Dr. Petek AŞKAR
Metin FERHATOĞLU
Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU
Emre FIRAT
Prof. Dr. Soner YILDIRIM
Rukiye ORMAN
Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO
Mehmet KÜÇÜK
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
1
XII. GELENEKSEL EĞİTİM SEMPOZYUMU
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
(7-8-9 Şubat 2013, Antalya)
SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU
Cem GÜLAN
Yusuf TAVUKÇUOĞLU
Nurullah DAL
Hayik NİŞAN
Dr. Jale ONUR
Ayşim İNCESULU
Pınar Gözükara KARADENİZ
Kemal NAKİPOĞLU
Whitman SHEPARD
Fatma GÜNAL
Özlem KARSAN
YAYINA HAZIRLAYAN
Nalan TUĞ
BANT DEŞİFRE ve REDAKSİYON
Nalan TUĞ
Erdoğan Can DİLEK
TASARIM ve UYGULAMA
ALF REKLAM
BASKI
FİDES MATBAA
TÜRKİYE ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ
İstiklal Cad. Odakule İş Merkezi No. 142 K. 5Beyoğlu / İstanbul
TEL: 0212 249 00 00 (pbx) FAKS: 0212 249 00 10
www.turkozokbir.org.tr [email protected]
2
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ
7
I. BÖLÜM
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Cem GÜLAN
11
Turan EREN
15
II. BÖLÜM
KONFERANSLAR
DİJİTAL EĞİTİMİ BÜTÜNDE ANLAMAK: YÖNETİM UYGULAMALARINDAN
SINIF ORTAMINA DİJİTAL EĞİTİMDE GELİŞMELER
Prof. Dr. Emin KARİP
19
BİZİM YETERSİZ ÜNİVERSİTELERİMİZ
Prof. Dr. Öktem VARDAR
32
OYUN TABANLI EĞİTİMİN ÖNEMİ
Mevlüt DİNÇ
44
DİJİTAL OKURYAZARLIK VE MEDYA OKURYAZARLIĞINDA SINIF-KÜLTÜR
İLİŞKİSİNİN KURULMASI
Prof. Dr. Renee HOBBS
53
ÖĞRETME, ÖĞRENME VE TEKNOLOJİ
Steve BARKLEY
62
BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN EĞİTİMDE KULLANILMASI VE
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ
Prof. Dr. Davut AYDIN
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
69
3
III. BÖLÜM
PANELLER
1. PANEL
DİJİTAL ÇAĞDA ETKİLİ ÖĞRETMENİN/ÖĞRETMENLİĞİN YOL HARİTASI
Kayhan KARLI
81
ÖĞRETMENLER İÇİN YENİ BİR ÖNGÖRÜ:
HEMEN ŞİMDİ !
Batuhan AYDAGÜL
85
ÖĞRETMENLERİN VASIFSIZLAŞTIRILMASI VE YENİDEN VASIFLANDIRILMASI
Yard. Doç. Dr. Bekir S. GÜR
88
21. YÜZYILDA ÖĞRETMENLİK VE OKUL LİDERLİĞİ: TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR
MODEL ARAYIŞI
Gökhan YÜCEL
99
2. PANEL
DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMEN
Prof. Dr. Petek AŞKAR
105
DİJİTAL EĞİTİM: DİJİTAL GÖÇMENLER DİJİTAL YERLİLERİN DÜNYASINDA
Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU
112
DİJİTAL DÜNYA VE ÖĞRENME: YAKIN GELECEKTE ÖĞRENCİ, ÖĞRETMEN
VE İÇERİK
Prof. Dr. Soner YILDIRIM
119
DİJİTAL TEKNOLOJİYLE MODÜLER ÖĞRENME
Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO
128
3. PANEL
GÜCÜMÜZÜN YETTİĞİ Mİ? GÖNLÜMÜZÜN ÇEKTİĞİ Mİ? BİR İKİLEM VE
BİR AÇMAZ OLARAK TÜRKİYE’DE EĞİTİM
Doç. Dr. Nurdan KALAYCI
4
133
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
BİLGİ ÇAĞI İNSANINI YETİŞTİRECEK BİLGİ İNŞASI PEDAGOJİSİ VE
TEKNOLOJİSİ
Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT
152
HİZMET ÖNCESİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDE YENİ TEKNOLOJİLER VE
UZAKTAN EĞİTİM
Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR
163
ÇOCUK VE GENÇLERDE SİBER ZORBALIK
Doç. Dr. Tolga ARICAK
173
4. PANEL
EĞİTİMDE FATİH PROJESİ
Satenik NİŞAN
181
ROBERT LİSESİ 1:1 ÖĞRENCİ LAPTOP PROGRAMI UYGULAMASI
Metin FERHATOĞLU – Emre FIRAT
185
FATİH PROJESİ VE EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMI
Rukiye ORMAN
191
FATİH PROJESİ KAPSAMINDA EĞİTİMDEKİ GELİŞMELER
Necdet SARI
195
IV. BÖLÜM
KAPANIŞ KONUŞMALARI
Mehmet KÜÇÜK
201
Cem GÜLAN
209
V. BÖLÜM
SONUÇ BİLDİRGESİ
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
213
5
SUNUŞ
Türkiye Özel Okullar Birliği’nin geleneksel eğitim sempozyumlarının on ikincisi
ülkemizin ve dünyanın önde gelen eğitimcileri ve uzmanlarının katılımı ile 7-9 Şubat
2013 tarihlerinde “Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi”
başlığı altında bu yıl Antalya’da gerçekleştirilmiştir.
Sempozyumumuza değerli katkılarından dolayı M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Emin KARİP’e, M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Sayın Mehmet
KÜÇÜK’e, Bakanlığımızın değerli bürokratlarına, İstanbul ve Manisa İl Milli Eğitim
Müdürlerine, desteklerinden dolayı Antalya Vali Yardımcısı Turan EREN’e teşekkür
ediyorum.
Ayrıca değerli görüşleriyle sempozyuma katkı sağlayan akademisyenlerimize, çalışmalarımıza katılımları ile daima destek veren Özel Öğretim Kurumlarını temsil eden
Dernek Başkanlarına, tüm özel okul kurucusu dostlarıma, yöneticilerine ve öğretmenlerine de en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen Derneğimizin Yönetim Kurulu Üyeleri
Yusuf TAVUKÇUOĞLU, Nurullah DAL, Hayik NİŞAN, Dr. Jale ONUR, Ayşim İNCESULU,
Kemal NAKİPOĞLU, Whitman SHEPARD, Pınar GÖZÜKARA KARADENİZ, Fatma
GÜNAL, Özlem KARSAN’a ve Derneğimizin Müdürü Nalan TUĞ’a teşekkür ediyorum.
Sempozyumda; Bilgi çağı insanının teknolojiden yararlanırken, tehlikelerinin de
farkında olmamız gerektiği, eğitim programlarımız bilgi çağı insanını yetiştirmek
üzere yeniden düzenlenmesi gerektiği, dijital eğitimde en iyi teknolojik alt yapıya
sahip olunmasının yeterli olunmadığı, öğretmenin bunları kullanamaması durumunda
amaca ulaşılamayacağı, öğretmen yetiştiren fakültelerin teknolojiyi içselleştirmelerinin
çok önemli olduğu, öğretmenlere, 21. yüzyılın hızına uyum sağlamalarına yardımcı
olacak mesleki gelişim materyalleri sağlanması gerektiği, yeni beceriler kazanmalarına
destek olunması ve daha vasıflı hale gelmeleri ve birbirlerinden öğrenmelerinin
teşvik edilmesinin gerektiği, bu süreçte farklı strateji ve yöntemlerin planlanması ve
gerçekleştirilmesi için zaman ve emek gerektiği üzerinde hem fikir olunmuş ve bu
fikir ve görüşleri içeren konuşmalar, titiz bir çalışma ile hazırlanan bu kitapta bilgilerinize
sunulmuştur
Dijital çağda çocuklarımıza rehberlik etmenin, okullarımıza ve öğretmenlerimize
düşen önemli bir görev olduğu bilinciyle Cumhuriyetimizin 100. yıldönümüne doğru
eğitim anlayışımızda bazı değişikliklerin yapılması bakımından değerli öneriler
içeren bu kitabın, eğitim sistemimize katkılar sağlayacağına inanıyor, saygılar sunuyorum.
Cem Gülan
Yönetim Kurulu adına
Başkan
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
7
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
I. BÖLÜM
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Cem GÜLAN
Türkiye Özel Okullar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
Turan EREN
Antalya Vali Yardımcısı
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
9
Cem GÜLAN
Türkiye Özel Okullar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin düzenlemiş olduğu “Yeni Eğitim Sistemi ve
Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi” konulu, 12. Geleneksel Eğitim
Sempozyumu’na hoşgeldiniz.
Her şeyden önce, bir kez daha yıllarca Türk Milli Eğitimi’ne hizmet vermiş ve bugün
aramızdan ayrılmış olan dostlarımızı saygıyla ve minnetle anmak istiyorum. Değerli
büyüklerimiz, çalışma arkadaşlarımız, dostlarımız Sayın Ahmet Küstü, Sayın Yücel
Kalınyazgan, Sayın Burçak Eyüboğlu, Sayın Yaşar Bayboğan ne yazık ki artık
aramızda değiller. Ve yine ne yazık ki geçen yılın sonlarında çok değerli eğitimci,
Ege Bölgesi Özel Okullar Birliği Derneği Başkanı, Doğanata Eğitim Kurumları ve
İzmir Üniversitesi Kurucusu, TOBB Eğitim Meclisi Başkanı Sayın Necdet Doğanata’yı
da kaybettik. Hepsini özlemle anıyor ve Allah’tan rahmet diliyorum.
Evet, on ikinci kez tekrar bir araya geldik. Bu sempozyumların başlatılmasında ve
geleneksel hale gelerek bu günlere taşınmasında emeği geçen tüm yönetim kurulu
üyesi arkadaşlarıma ve eğitim sempozyumlarımızın fikir babası, Onursal Başkanımız
Dr.Rüstem Eyüboğlu’na teşekkür ediyorum.
Bu yılki sempozyum temel olarak iki konu başlığını içeriyor. Yeni Eğitim Sistemi ve
Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi. Takdir edersiniz ki birbiri içine geçmiş,
son derece ilişkili iki başlığı ele almak üzere toplanmış bulunuyoruz.
İlk olarak eğitim sempozyumu platformumuzda Yeni Eğitim Sistemi başlığı altında
neyi tartışmayı amaçladığımızı belirtmek isterim. Kamuoyunda 4+4+4 diye bilinen
kanun ile eğitim sistemimizde ciddi değişiklikler yapılmıştır. Bugün kanunun çıktığı
dönemde görevde olan Sayın Prof.Dr. Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanlığı sona
ermiş olup kanunun meclisten geçtiği dönemde Meclis Eğitim Komisyonu Başkanı
olarak konunun mimarları arasında sayılabilecek Sayın Nabi Avcı Milli Eğitim
Bakanlığı görevine gelmiştir. Her iki bakanımıza da hayırlı olsun dileklerimizi sunuyorum.
Sayın Dinçer’in dönemini sadece bu kanun ile sınırlı tutmağa kalkarsak haksızlık
etmiş oluruz. Sayın Bakan doğruluğuna inandığı konulara doğru, yanlış olduğuna
inandığı konulara yanlış diyebilecek kadar şahsiyetli bir politikacıydı, çalışkan ve
bilimsel verilere önem veren özetle strateji, yönetim ve organizasyon konularında
bilim insanı yönü daha ağır basan bir kişilikti. Bu anlamda, Milli Eğitim Bakanlığı
Teşkilat Kanunu, Ulusal Öğretmen Stratejisi, Mesleki Eğitim Stratejisi, Dijital Eğitim
ve Fatih Projesi, Okullarda Kılık Kıyafet Yönetmeliği gibi pek çok önemli konuda
çalışmaları oldu. Hiç şüphesiz yapılan çalışmaların toplumun tüm kesimlerince
beğenilmesi veya kabul görmesi beklenilemez. Bu anlamda kendi açımızdan
dikkatlice inceleyince tüm yapılanları onaylamamız mümkün olmayabilir. Ancak sivil
toplum kuruluşlarının görevi de doğru olanlara destek vermek, daha iyiye gitmesi
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
11
için çalışmak, eksik veya yanlış olduğuna inanılanların da değişmesi için süreçlere
katkıda bulunmak, yapıcı ve uyarıcı nitelikteki destek çalışmalarını yürütmektir.
Tekrar konumuza dönersek 4+4+4 Eğitim Sistemi çok önemli bir değişikliktir. Yeni bir
eğitim anlayışıdır. Eğer bu sisteminin değişim odaklı bir eğitim reformu haline gelmesini istiyorsak çok çalışmalı ve gerekli değişiklikleri hayata geçirmeliyiz. İletişim
kanallarını açık tutmaya önem vermeli ve genç sistemin varsa hatalı veya verimsiz
yönlerini düzeltmeliyiz. İşte 12.Eğitim Sempozyumumuz bu anlamda ciddi bir
fırsattır. Geçen hafta yapılan kabine değişikliği nedeni ile konunun Hükümet
kanadındaki en önemli sorumlusu aramızda olamasa da konunun bürokrasi
kanadındaki en önemli mimarları aramızdadır. Bilim dünyasından önemli akademisyenler ve sivil toplum önderleri konu hakkındaki düşüncelerini ve altı aylık
uygulamanın ardından ilk izlenimlerini paylaşmak için burada bulunmaktadır. Yine
saha olarak tabir ettiğimiz ve işin mutfağında yer alan özel okullarımızdan 730
temsilci de burada katkı vermek için aramızdalar.
Az önce belirttiğim gibi Sayın Dinçer çok çalışkan ve STK’ların görüşlerine önem
veren bir bakandı. Görevde bulunduğu süreç içerisinde gerçekleştirilen tüm
çalışmalarda ve öngörülen değişikliklere hazırlık aşamasında bizlerin de görüşlerini
almışlardır. 4+4+4’e geçiş sürecinde ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim seviyelerinde
yapılmış ve yapılacak değişikliklerle ilgili görüşlerimizi ve hassasiyetlerimizi Bakanlık’la
paylaşarak gerekli katkıda bulunduğumuzu gönül rahatlığı içerisinde söyleyebilirim.
Dernek olarak tüm bu aşamalarda üzerinde durduğumuz noktalar arasında değişmeyen
veya henüz sonuçlandırılmamış noktalara maddeler halinde kısaca değinmek
isterim:
• İlk günden bu yana sürekli en az 69 ayını tamamlayan öğrencilerin ilkokul 1’inci
sınıfa başlatılmasını, okul öncesi eğitimin en az 1 yıl zorunlu olmasını, bunun yanı
sıra 36 ayını dolduran tüm çocuklarımızın kademeli olarak okul öncesi eğitim
imkânına kavuşturulmasını savunduk. Biz bugün de hala 60 veya 66 ayın birinci
sınıfa başlamak için erken olduğunu düşünenlerdeniz.
• Bu konuda çalışmalar devam etmekle birlikte, tüm kademelerde müfredatın
hafifletilmesini, hedeflerin azaltılmasını, haftalık ders saatlerinin üst düzey eğitim
performansı sergileyen ülkeler seviyesine çekilmesini, temel kazanımlara daha
fazla zaman ve imkân ayrılmasını savunmaktayız.
• Okul çeşitliliği azaltma çalışmaları sürecinde Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri
ve özelliği olan Anadolu Liselerinin muhafaza edilmesinden yanayız. Ancak
doğaları, öğrenci profilleri, amaçları ve vizyonları gereği bu okulların sayıları çok
sınırlı kalmalıdır. Çeşitli nedenler altında, ki buna politik sebepleri de eklemek
isterim, sayı artırımına gidilmemelidir. Yine tekrarlamak isteriz, ülkemizin bu
güzide okullarına ve özel okullara giriş sınavla gerçekleşmelidir. Ancak bu
sınavlar bugüne kadarki uygulamaların aksine sağlıklı ölçme değerlendirme
araçları ile yapılmalıdır.
12
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
• Öğrencilerin kademeler arası geçişlerinde örneğin 5 yıllık geçiş dönemi belirlenip
bu dönemin sonunda okul notları kullanılmalıdır. Türk eğitim sisteminin ve
Türkiye’nin coğrafi büyüklüğü hepimizce malum. O yüzden, notların kalite olarak
belirli standartlara bağlanma zorluğu göz önünde bulundurulduğunda bu 5 yıllık
süreçte okullarda uygulanan notlama sisteminin ulusal ölçekte denklik kapasitesi
güçlendirilmeli, mümkün olduğu kadar daha adil ve dürüst olması için çalışmalar
yapılmalıdır.
• Tüm dersler için ulaşılması gereken asgari hedefler ve haftalık ders saatleri
belirlenip bunun dışında okul yönetimlerine özgürlük tanınmalıdır. 4+4+4 sisteminin
amaçları arasında sayılabilecek eğitimin bireyselleşmesi ayağının bu şekildedaha
da güçlendirilebileceğini düşünüyoruz.
• Tüm özel okulların kâbusu haline gelen e-okul sisteminde ciddi esneklikler
sağlanmalı ya da özel okullara bu sistem dışına çıkma hakkı verilmelidir. Eğer
amacımız, Türk eğitim sistemini hep birlikte el ele vererek daha verimli işleyen bir
yapı haline getirmekse bu esnekliğin gerekliliğine vurgu yapmak isteriz.
• Biraz önce de değindiğim gibi çağımızın en önemli kalite ve verimlilik araçlarından
birisi şüphesiz iletişimdir. İletişim kanallarını kapamanın en başta ülkemize hiç bir
faydası yoktur. Ülkemizin yararına hizmet edecek süreçleri ve geleceğimizi ilgilendiren
eğitim konusundaki her türlü fikir-alış verişini gözetmek ve önemsemek hepimizin
olmazsa olmaz görevidir. Belki sadece özel okullarla ilgili yapılacak değişiklik ve
düzenlemelerde değil ama bilhassa özel okullarla ilgili düzenlemelerde, özel
okulları temsil eden STK’ların kesinlikle görüşü alınmalıdır. Sivil toplumun katılımı
bu ülkeyi son dönemlerde ileriye taşıdığı gibi bundan sonra daha da ilerilere
taşıyacaktır. Açık ve net konuşmak isterim, biz Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği
olarak, özel okullarla ilgili kritik kararların alınması aşamasında iletişimin daha
kuvvetli gerçekleşmesini diliyoruz. Aksi durumlarda tüm samimiyetimle ifade
ediyorum bazen tahammül sınırlarımızı zorlayarak üzülüyoruz ve gocunuyoruz.
Sevgili misafirler, sempozyumumuzun ikinci konusu ise Dijital Eğitimde Öğretmenin
Yeri ve Önemi. Bu alanda Türkiye pek çok gelişmiş ülkeye göre önde gitmektedir.
Ancak kabul etmeliyiz ki eğitim verileri, bölgelerimiz, illerimiz hatta aynı ildeki ilçelerimiz
arasında ciddi anlamda fırsat eşitliği sorunları yaşadığımızı gösteriyor. Ülke
haritamızı gözümüzün önüne getirdiğimizde eğitimde kalite farklarımız mevzu bahis.
Dijital alt yapıyı sadece kuru bir donanım, yazılım veya mecburiyet olarak görmeyelim.
Onları okullarımıza, sınıflarımıza, öğretmenlerimize ve öğrencilerimize bütüncül bir
yaklaşım dahilinde yirmi birinci yüzyıl becerilerinin temel aygıtları şeklinde götürerek,
farklılıklar azaltılabilir ve gençlerimize çağ atlatılabilir. Öğretmenin de öğrenen bir
birey olduğunu unutmayalım. Yenilikçi, güçlü çalışma motivasyonuna sahip, iletişim
becerileri gelişmiş, liderlik vasıflarıyla donatılmış öğretmenlerimiz olsun istiyorsak
ihtiyaçlarına kulak verelim. Sahadaki arkadaşlarımızın seslerini dinlemeye gayret
gösterelim. Küresel gelişmeleri özellikle de dijital çağın gereklerini takip etmelerinin
önünü açalım ve bu yolda tüm engelleri hep birlikte kaldırmak için uğraşalım.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
13
Hatırlayacağınız gibi geçen yıl da dijital eğitim üzerinde durmuştuk. Dijital eğitim,
teknolojik ihtiyaçlar, içerik ve benzeri konuları tartışmıştık. Bu yıl ise konumuz
öğretmen ve öğretmenin ihtiyaçları. Dünyanın en iyi etkileşimli tahtalarını ve
tabletlerini alabiliriz. En iyi alt yapıyı ve bağlantıları kullanabilir, en iyi içeriği satın
alabiliriz. Eğer öğretmen bunları kullanmıyor, kullanamıyor, öğrencilerimiz bunlardan
yararlanmıyorsa veya yararlanamıyorsa, amaç yerini bulmayacak, milli kaynaklarımız
yanlış yönde kullanılmış olacaktır. Eğer dijital araçları etkili değerlendiremezsek,
eğitim süreçleriyle doğru entegre edemezsek bu her birimize, en nihayetinde ülkemizin geleceğinin eksi hanesine not edilecektir. Oysa Türkiye’mizin önündeki hedefleri
gerçekleştirmek ve genç nüfusunun ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına zaman ve
kaynak kaybına tahammülü yok. Sonuç olarak bütüncül bir yaklaşım ve kalkınma
felsefesiyle eğitim kalitemizin standartlarını yükseltmemiz şart. Çokça zikredilen
2023 hedeflerini de aynı çerçevede düşünmek gereklidir.
İşte önümüzdeki üç gün boyunca Türkiye’nin alanında uzman isimleri ve yabancı
konuklarımızın da katılımıyla bu konular üzerinde arayışlarda bulunacağız.
Sizlere ve emeği geçen herkese teşekkür ediyor, bu çalışmanın verimli ve hayırlı
olmasını diliyorum.
14
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Turan EREN
Antalya Vali Yardımcısı
Milli Eğitim Bakanlığı’mızın çok değerli Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı, Özel
Öğretim Kurumları Genel Müdürü, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim
Kurulu Başkanı ve üyeleri, değerli katılımcılar, değerli hocalarım, değerli basın
mensupları, sizlerle burada eğitim gibi son derece anlamlı ve önemli bir konuda bir
arada olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
Ben, meslek hayatı 38 yıla dayanan ve Anadolu’nun her köşesinde hizmet yaparken
eğitimi birinci noktaya yazan ve başta okullaşma, eğitim ve öğretimin kalitesini
arttırma çabalarını oradaki insanlarla; o ilçenin köylüsüyle, şehirlisiyle birlikte çözme
gayretlerini meslek hayatı boyunca yaşayan bir insanım.
Burada kendimi methetmek anlamıyla söylemiyorum ama Cumhuriyet tarihinde bir
ilçede en çok okul yapan benim. Vezirköprü ilçesinde 85 yerleşim yerine okulu,
valiliğin verdiği iki okul parası ile yılda 33-34 okulu devlet-vatandaş işbirliği ile yapan
bir sürecin başında bulunan bir insan olarak geriye dönüp baktığımda gerçekten
eğitim ve öğretim konusunda yapılması gerekeni tüm imkân ve kabiliyeti ile yapmaya
gayret eden bir insan olarak eğitim ve öğretim konusu gündeme gelince farklı bir
heyecan duyuyorum. Zaten kendi özel hayatımda da 1962 yılında, nere-deyse 40 yıl
önce, Malatya’nın Yazıbaşı köyünde, Manisa Akhisar’da bulunan amcamın yanında
okumak üzere o çocukluk çağında aileden, çevreden koparak gelen ve orada 6 sene
hiç Malatya’ya dönmeden (eğitim sürecinden kopmamak için) bir bakıma fedakârlık
yapan bir insanım.
O dönemde benim köylülerim “Turan, Akhisar’a amcasının yanına okumaya, adam
olmaya gitti.” derlerdi. O nedenle biz gerçekten baştan bugüne kadar hep eğitim ve
öğretimi daha iyi insan olma, daha verimli insan olma ve çevresiyle kendisiyle daha
olumlu ve uyumlu ilişkiler kurabilen, gelişen ve değişen Türkiye’nin her alanda katkı
yapabilen ve büyük önder Atatürk’ün dediği çağdaş uygarlık seviyesine çıkmanın
dinamiği olan bir insan olma çabası olarak gördük.
90 yıla dayanan Cumhuriyet tarihimize de baktığımızda; tabii ki sanayi alanında,
sağlık alanında, alt yapı alanında büyük değişimler ve gelişimler yaşayan bir ülkeyiz.
Ama bana sorarsanız 1923 yılında, %90’ı cahil olan bir toplumda bugünkü gibi bir
gelişmiş, kalkınmış, hedefi ilk on ülke arasına girmek olan; ihracatıyla, ekonomisiyle,
performansıyla gerçekten dünyada bir çok ülke tarafından örnek gösterilen bir
duruma gelmesinin temel nedeni eğitimdir. Yani, gerçek mucizeyi %90’dan, cahil bir
kesimden, bugün %98’e gelen bir ülke olma özelliğine kavuşmasındadır.
Eğitim, öğretim en önemli konumuzdur. Çocuklarımızı yarına en iyi şekilde yetiştirmek
durumundayız. Onları çağın bilgi ve becerisiyle donatmak, milli ve manevi değerlerimizi
öğretmek, iyi bir insan olarak yetiştirmek zorundayız. Sistemler zaman içinde
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
15
değişebilir ama bu hedef asla değişemez. Tabii ki çağın değişen ve gelişen şartları
içinde eğitimde de sistem değişiklikleri yapılmaktadır. Son yıllarda ülkemizde bunları
fazlasıyla yaşıyoruz, daha da yaşayacağız. Ama amaç, çok iyi insanları yetiştirmek,
bilim insanı yetiştirmek, soran, sorgulayan, araştıran insanlar yetiştirmektir. Biraz
önce sayın başkanın da dediği gibi, ezberleyen ve basmakalıp şeyleri öğrenen
insanlar değil.
Ben, eğitim öğretim konusunda biraz önce de belirttiğim gibi Cumhuriyetin büyük
atılımlar yaptığına, neredeyse bir mucizeyi gerçekleştirdiğine inanan insanlardan
biriyim. Tabii bu nasıl oldu? İşte, bu salonu dolduran siz çok değerli insanların,
yaptığı katkı gibi Cumhuriyetin ilk yılından bu güne kadar bu katkılarla, bu çabalarla,
bu eğitimle ilgili tüm ülkenin, insanların gayretleriyle gelindi. Onun için gerçekten bir
düşündüğümüzde büyük bir mutluluk duyuyoruz. Yeterli mi, tabii değil. Okullaşmada
olsun, kalitenin arttırılmasında olsun, daha iyi bir eğitim sistemiyle çocuklarımızı
daha iyi bilgi ve beceriyle donatmada olsun ve daha iyi bir insan olarak yetiştirmede
olsun yapacağımız birçok konular vardır. Daha atacağımız birçok adımlar vardır.
İşte bu tip sempozyumlarda daha iyiyi, daha güzeli, daha doğruyu bulmak konusunda da bize rehberlik edecek ve ışık tutacaktır. Eğitim öğretim konusunda gerçekten bugün vali yardımcısı olarak görev yaptığım Antalya’nın, gayret ve çabalarını da
büyük bir takdirle izliyoruz. Başta sayın valimiz, İl Milli Eğitim Müdürümüz Osman
Bey ve onun değerli kadroları, öğretmenleri, öğrencileri ve velileriyle bundan 5-6 yıl
önce Türkiye sıralamasına baktığımızda, 30-35’lerde olan sırasının ilk başlara; 1.,
3., 5. gibi noktalara geldiğini memnuniyetle görüyoruz.
Ben eğitim ve öğretime katkı yapan başta sizler olmak üzere, herkese ve Antalya
milli eğitim teşkilatına huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu sempozyumun başarılı
olacağına, yolumuza ışık tutacağına, Türkiye’nin eğitim sistemine katkı yapacağına
yürekten inanıyor, hepinizi sevgiyle, saygılarımla selamlıyorum.
16
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
II. BÖLÜM
KONFERANSLAR
DİJİTAL EĞİTİMİ BÜTÜNDE ANLAMAK:
YÖNETİM UYGULAMALARINDAN SINIF ORTAMINA DİJİTAL
EĞİTİMDE GELİŞMELER
Prof. Dr. Emin KARİP
M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı
BİZİM YETERSİZ ÜNİVERSİTELERİMİZ
Prof. Dr. Öktem VARDAR
TED Üniversitesi Rektörü
OYUN TABANLI EĞİTİMİN ÖNEMİ
Mevlüt DİNÇ
Türkiye Dijital Oyunlar Federasyonu Başkanı
DİJİTAL OKURYAZARLIK VE MEDYA OKURYAZARLIĞINDA
SINIF-KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN KURULMASI
Prof. Dr. Renee HOBBS
Harrington School of Communication and Media University
ÖĞRETME, ÖĞRENME VE TEKNOLOJİ
Steve BARKLEY
Executive Vice-President of Performance Learning Systems
BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN EĞİTİMDE KULLANILMASI
VE ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ
Prof. Dr. Davut AYDIN
Anadolu Üniversitesi Rektörü
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
17
Prof. Dr. Emin KARİP
M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı
DİJİTAL EĞİTİMİ BÜTÜNDE ANLAMAK:
YÖNETİM UYGULAMALARINDAN SINIF ORTAMINA DİJİTAL EĞİTİMDE
GELİŞMELER
Sayın Valim, çok değerli katılımcılar, çok değerli eğitim yöneticileri, saygıdeğer basın
mensupları hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanımız dün Ankara’dan ayrılmadan önce kendileriyle görüştüm. Katılamadığı
için üzüntülerini bildirdi. Sizlere selam ve sevgilerini iletmemi söyledi. Sayın
Bakanımızın selam ve sevgilerini sizlere getirdim. Aramızda olmayı çok arzu
ediyordu. Ancak yoğunluk sebebiyle maalesef bugün burada bulunamayacaklarını
size iletmemi istedi.
Sayın Başkan, benim bir akademisyen olduğumu unutarak, bir bürokrat olduğumu
düşünerek ucu açık bir zaman verdi bana. Bence şöyle bir arkanıza yaslanın, rahat
bir nefes alın. Çünkü içinizde çok sayıda akademisyen meslektaşım var. Onlar biz
akademisyenlerin bu kadar büyük bir dinleyici ile karşı karşıya olduğunda ne
yapacağını çok iyi bilirler.
Türkiye’de son yıllarda dijital eğitim alanında çok ciddi gelişmeler var. Bunu sadece
Fatih Projesi’yle sınırlı tutmamak gerekir. Çünkü Fatih Projesi daha henüz aslında
uygulamaları çok sınırlı bir alanda olan ve oldukça sınırlı bir alanda pilot
uygulamalarını görebildiğimiz bir çalışma. Ancak arka planda devam eden pek çok
çalışma var. Fakat dijital eğitim dediğimizde sadece bunun eğitim öğretim boyutunu
ele almamalıyız. Aynı zamanda bunun bir yönetim boyutu var. Bunu bir bütün olarak
ele almamız gerekiyor. Öğrencilerin öğrenmesini destekleyen etkili bir yönetsel yapı
ve işleyişin oluşturulması gerekiyor.
Nihai olarak biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak konuya şöyle yaklaşıyoruz: Aslında 652
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile birlikte yapılan düzenlemeler çerçevesinde
yapıya baktığımız zaman o yapı içinde oluşan birimlerin işlevsel olarak okulda öğrenme
için karşılıklarını buluyoruz. Örneğin; bütün hizmet birimlerine baktığımızda bu
hizmet birimlerinin hepsinde öğretim programları ve öğretim materyalleri grup
başkanlıklarını görüyoruz. Yine aynı şekilde izleme değerlendirme grup başkanlıklarını
da görüyoruz. Bu yapının okulda karşılığının olması gerekiyor. Çünkü merkez ya da
taşra teşkilatındaki yönetim birimlerinin tamamının nihai amacı; okuldaki öğrenmeyi
desteklemek ve çocukların daha iyi öğrenmesini sağlamaktır.
Hepimiz bunun için varız ve bugün de bunun için buradayız. Nihai olarak amacımız
bu. O zaman bu yapının daha etkili hale gelmesi için, bilişim teknolojilerini çok iyi
kullanabilmesi gerekiyor. Aslında Milli Eğitim Bakanlığının kendi içine baktığınızda
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
19
birçok bilgi sisteminin olduğunu görüyoruz. Peki, bu bilgi sistemlerinin verimliliğini,
etkinliğini engelleyen şey neydi? Dönüp buna baktığımızda bunların birbiriyle
entegre olması probleminin var olduğunu görüyoruz. Bu bilgi sistemlerinin birbiriyle
iletişimlerinin, etkileşimlerinin olması gerekiyor ve bunları etkili bir şekilde
kullanmamız gerekiyor. Biraz sonra öncelikle bunlara değineceğim. Buna karşın
sunumun daha çok önemli bir kısmında, müfredat yönetimi, ders kitapları ve eğitim
araçlarının geliştirilmesi ile eğitim içeriklerine erişimde bilişim teknolojilerinin etkili
kullanımına odaklanacağım.
Bilişim teknolojilerinin kullanımını yaygınlaştırarak, etkinliğini geliştirerek fırsat
eşitliğini arttırabiliriz. Eğitim ya da kaliteli eğitim, kaliteli eğitime erişim, kaliteli eğitim
içeriklerine erişim sadece belirli imkânlara sahip vatandaşlarımızın satın alabildiği
bir meta olmaktan çıkmak zorunda. Aslında dijital çağ bize bu fırsatı sunuyor. Dijital
çağ, bütün öğrencilerin kaliteli eğitime, kaliteli içeriklere erişebilme fırsatını sunuyor.
Yine eğitimin kalitesinin geliştirilebilmesi için bir fırsat olarak bilişim teknolojilerini
kullanabiliriz. Fakat bilişim teknolojilerini kullanırken bazı geleneksel varsayımlarımızdan
da vazgeçmemiz gerekiyor. Örneğin; yetişkinler olarak çoğu zaman bilişim teknolojilerini çocuklara, öğrencilere öğretmek gibi bir iddia içindeyiz. Sanırım içinizde
birçoğunuzun çocukları, torunları var. Akıllı telefonları kullanırken bize nasıl
davrandıklarını görebilirsiniz o çocukların. “Bırak, bırak. Ben hallederim” diyor. Oysa
biz o çocuklara teknolojiyi kullanmayı öğretmek gibi bir iddiada bulunuyoruz çoğu
zaman. Bu çok abartılı bir iddia diye düşüyorum.
Öğrencilerin öğrenmesini destekleyen bir yönetsel yapı ve işleyiş için kullandığımız
bir takım yazılımlar ve bilgi sistemleri var. E-imza belki dışarıdan çok fazla gözükmeyen, çok fazla fark edilmeyen bir uygulamadır. Ama inanın sizlerin işlerinin
hızında, verimliliğinde, etkililiğinde, Bakanlığın işleyişinde, Bakanlığın bütün birimleri
arasında iletişimin etkililiğinde o kadar bariz, o kadar somut sonuçlarını görüyoruz ki biz.
Yine Tefbis, Mebbis, e-okul. Mebbis’le ilgili Sayın Başkan biraz önce şikâyetlerini dile
getirdi. Mebbis’le ilgili hususlara geçmeden önce şunu söylemekte yarar var: Bence
hiçbir okul Mebbis’in dışında kalmamalı, hiçbir çocuk da bu sistemin dışında
kalmamalı. Ancak bu sistemin işleyişinde özellikle sadece özel okullar açısından
değil bugün ilkokullardaki ve ortaokullardaki yeni düzenlemeler çerçevesinde oluşan
yeni düzenlemelerin hayata geçirilmesinde bir takım problemlerimiz varsa bunlar
teknik problemlerdir. Bunların üstesinden gelebiliriz, bunlar çözüme kavuşturulabilir
diye düşüyorum. Bu veri tabanları arasında şu anda tam bir iletişim var. Yani bu veri
tabanları birbirinden bilgi alıp verebiliyor. Sadece bu veri tabanları değil aynı
zamanda örneğin Mebbis’le bizim e-müfredat yazılımı arasında da, veri tabanı
arasında da bir iletişim var. Bu iletişim bizim işimizi çok kolaylaştırıyor. Bu iletişim,
bizim sunduğumuz hizmetlerin kalitesinin geliştirilmesine çok önemli katkılar sağlıyor.
Bütün bunlar aslında bir amaca hizmet ediyor.
Milli eğitim bakanlığı olarak bizim veriye dayalı tanılama, problemleri belirleme,
politikaları oluşturma, karar verme ve eylem planları oluşturmamıza katkı sağlıyor.
20
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Daha hızlı ve esnek hareket etmemizi, daha etkili, daha verimli çalışmamızı sağlıyor.
Örneğin e-imza uygulaması: Burada Milli Eğitim Bakanlığından arkadaşlarımız da
var. Şunu hepimiz yaşıyoruz: E-imza dediğimiz basit bir uygulama aslında
alışkanlıkları değiştirdi. Örneğin hiç kimse dünkü tarih ve sayıyla bir işlem yapamaz,
dünün işi dün yapılmak zorunda idi. Dolayısıyla herkes işini ne zaman yapacağını
bilmek zorunda. Hesap verebilirlik. Hangi işlemin, hangi evrakın kimde, kaç dakika,
kaç saniye, kaç saat ya da kaç gün beklediğinin kayıtları var. Dolayısıyla bu
doğrudan doğruya davranışları değiştirdi ve şöyle bir durumla karşılaşıyoruz: Her
gün aslında o masa üstünde bilgisayarda bekleyen, artık klasörlerde yığılan diyelim
evraklar varsa bunlar mutlaka imzalanıyor ve o günün işi kapatılıyor. Daha fazla
beklerseniz zaten mesaj gönderir; “Şu kadar saat, şu kadar dakikadır bekleyen bir
evrakınız var, henüz imzalamadınız” diye bir uyarı gönderir. Şimdi hizmet
sunduğunuz kesim açısından düşündüğünüz zaman aslında bu burada hızı ve
verimliliği arttırmada çok önemli bir araç. Tasarruf açısından baktığınızda aslında bu
sistem yatırım maliyetin birkaç aylık kısa bir sürede karşılar. Yani bırakın birkaç yılı,
birkaç ay içinde maliyetini karşıladı. Artık birimler arasında evraklar dolaşmak
zorunda değil. Bir yerden imzaladığınız zaman elektronik olarak bir sonraki imza
neredeyse orada ekrana düşüyor ve en önemlisi de az önce de ifade ettiğim gibi
klasik bürokratik davranışlarda bir değişmeyi meydana getirdi. Yani o klasik
evrakların birikip bir süre sonra imzalanması, evrakların gecikmesi artık bunlar
mümkün değil. Çünkü sistemde yapılan çok ufak bir değişiklik ki maliyeti olmayan bir
değişiklik, çok ciddi bir davranış değişikliğini beraberinde getirdi.
Şimdi önümüzdeki dönemde bu sistemin taşra teşkilatı içinde yaygınlaştırma
çalışmaları devam ediyor. Yani bir Milli Eğitim Müdürlüğü, Türkiye’nin neresinde
olduğu önemli değil, bir belgeyi elektronik olarak imzaladığında nihayetinde ki bir
okul yöneticisi, okul müdürü imzaladığında bu evrak dakikalar içinde Bakanlıkta
olabilir. Bu evrak günlerce postada ya da elektronik ortamda gelecek, çıktısını
alçaksınız falan bütün bu süreçler kendiliğinden ortadan kalkıyor.
Eğitim maliyeti ile ilgili belki de elimizde son derece sınırlı veri vardı ve maliyeti tam
olarak bilmiyorduk yani finansal ölçüde çok büyük bir sorunumuz vardı. Biz genel
bütçeden ayrılan miktarı takip edebiliyoruz. Ama sadece bunlarla sınırlı değil eğitime
yapılan harcamalar. Bütün bu gelir ve giderleri kontrol altına alabilmemiz için TEFBİS
diye bir sistem kuruldu. Bu sistem ne sağlıyor? Okul aile birliklerinin gelirleri, tüm
harcamaları; okul öğrencilerine yapılan ayni ve nakdi yardımlar, okulların döner
sermaye gelirleri, merkezi yönetimden okullara gönderilmiş ödemeler, dikkat ederseniz
burada Maliye Bakanlığı ile veri alışverişi var, özel idare ve belediyelerin eğitime
yaptığı harcamalar ve nihayetinde hane halkının eğitime yaptığı harcamaları izleyebiliyoruz. Bütün bu verilere sahip olmak daha doğru ve daha hızlı karar verebilmeyi
ve nerede neye ihtiyacımız olduğunu çok daha kısa sürede görmeyi ve önleyebilmeyi sağlıyor. MEBBİS hepimizin kullandığı bir sistem. Aslında bu kapsamda pek
çok farklı konuda veri elde ediyoruz ve bunlar anlık olarak takip edilebilir veriler.
Burada gerçekten Milli Eğitim Bakanlığı’nın sahip olduğu bilgilere baktığınızda
müthiş bir veri kaynağı var. Ama şu anda yaptığımız şey bu verileri etkin olarak kullanabilmek ve veri kaynaklarının etkileşiminin ve iletişimin sağlanması.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
21
E-okul sistemi yine anlık olarak öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin ve kurumların
işlem yapabildiği, kayıtların yürütüldüğü, Mernis’le iletişim halinde bir sistem.
Mernis’den veri çekebiliyoruz ve önümüzdeki yıl kaç tane öğrencinin öğrenime
başlayacağını görebiliyoruz. Bütün öğrencilerle ilgili okul, ilçe, ülke düzeyinde raporlama yeteneğine sahip bir sistemden söz ediyoruz. Bütün bu sistemler Bakanlığın
karar verme ve politika oluşturma kabiliyetini geliştiren sistemler. Bunları
yaptığımızda nihai olarak işler daha hızlı, daha verimli yürüyor.
Yönetim kısmından sonra daha çok üzerinde duracağım konu; müfredat yönetimi,
ders kitapları ve eğitimim araçlarının geliştirilmesi. Burada bir e-müfredat sistemi
oluşturduk. Biraz önce Cem Bey müfredatın esnekleştirilmesinden bahsetti. Biz Milli
Eğitim Bakanlığı olarak bu çalışmaları devam ettiriyoruz ve bunların bir kısmını
2013-2014 yılında hayata geçirmiş olacağız. Bir e-müfredat sistemi, buna bağlı
e-içerikler, ders kitapları, elektronik eğitim gereçleri bütün bunlar birbiriyle ilişkili.
E-müfredatın alt kolları olarak değerlendirebiliriz.
Günlük yaşam ile okul ilişkisini güçlendirmeyi amaçlıyoruz. Bugünkü günlük yaşam
neyi gerektiriyor? Bugün sizler işinizi yaparken bu teknolojiyi ne kadar kullanıyorsunuz?
Bir sonraki kuşak ne kadar kullanıyor? Ankara’da eğitim bilimlerinde son sınıftayken
fakülteye iki bilgisayar alındığını söylediler. Biz o bilgisayarları kapıdan, içeriye
girmedik, bir hocamız bizi o odanın, orası kilitli tutulan bir odaydı, bilgisayara dokununca
ne olacağını bilmiyorduk, şöyle kapının önünden içerideki bilgisayarları gördük ve
geçtik. Bizim nesil böyleydi. Bilgisayarı ilk defa yüksek lisansa başladığımızda öğrenmeye
başladık. Ama bugün çocuklar biberonlarıyla öğrenmeye başlıyor. İş hayatında ve
günlük hayatta bu kadar içi içe girmiş bir teknolojiyle bu değişime nasıl uyum
sağlayabiliriz. Dikkat ederseniz birçok okulda biz cep telefonlarını önce yasakladık.
Bırakın o teknolojiye liderlik yapmayı, önünü açmaya bile bir dakika dedik. Tehlikeli
bir şey olabilir. Zaman içinde davranışlar değişti. Bu salonda kafasını eğip
telefonuyla konuşan göremiyorum. Ama bunu 8-10 yıl önce bu tür toplantılarda sık
sık görürdük. Teknolojinin gerektirdiği davranışlar var. Bu teknoloji, eğitimin bir parçası.
Eğitimin kendisi olmadıkça bu davranışları kazandıramayız ve içinde yaşadığımız
dünya ile rekabet edecek bir kuşak yetiştiremeyiz.
2009 HMI raporu “How much information?’ diyor. Burada bazı grafikleri paylaşacağım.
INFO H Hourly Information Consumption
Movies
22
Hours Per Day
4.91
ALL TV
2.22
Radio
0.73
Phone
0.60
Print
1.93
Computer
0.93
Computer Games
0.03
Movies
0.45
Recorded Music
Amerika’da
Yapılmış
Bir Araştırma
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
(Bir günde kaç saatimizi, hangi kaynaktan enformasyon elde etmek için kullanıyoruz?
Televizyon 4.91 saat, radyo 2.22, telefon 0.73, yazılı kaynaklar 0.63.)
Biz okulda ne yapıyoruz hala? Temel kaynağımız basılı kaynaklar. Gerçek hayatımız
böyle değil. Enformasyon başka kaynaklardan elde ediliyor.
Figure 4: INFOW Consumption in Words
Movies
Rocorded Music
Percentage of Words
44.85%
ALL TV
10.06%
Radio
5.24%
Phone
8.61%
Print
26.97%
2.44%
.20%
1.11%
Computer
Computer Games
Movies
Recorded Music
Bilgisayarlar 1.93, oyunlar 0.93, filmler 0.03 ve kayıtlı müzik 0.45. Yüzde olarak
baktığımızda sadece %8.61 yazılı kaynaklardan, %44.85 televizyon, %26.97
bilgisayar ve %2.44 bilgisayar oyunları. Zaman içinde nasıl bir gelişme gösterdiğine
bakılırsa daha fazla gecikirsek fırsatları kaçırmış olacağız. Bakınız 1960’lı yıllarda
%26’sı yazılı kaynaklardan elde ediliyor enformasyonun. 1980’lerde %12, 2008’e
geldiğimiz de % 9, giderek azalıyor. Ama başka bir şey daha var, bu rapor şunu
söylüyor: Bir bireyin günlük maruz kaldığı enformasyon her yıl %2,5 oranında artıyor
ve bu oranın içinde yazılı kaynaklardan elde ettiğimiz enformasyon yüzdesi düşüyor.
Bu işimizle ilgili olabilir, kişisel amaçlarla olabilir.Yine bir yıllık artışa bakarsak: Bir
yılda akıllı telefonları kullananların sayısının %40’tan %50’ye çıktığını görüyoruz,
toplam telefon kullananlar için. Bu yılsonu itibarı ile AppStore’dan 30 milyarın üzerinde download yapılması bekleniyor. 600.000 üzerinde uygulama var. Sadece
AppStore değil, 450.000 üzerinde GooglePlay. Burada kitaplar var,
Figure 6: Evolution of Reading
Percentage of Words
ALL TV
Radio
Phone
Print
Computer
Computer Games
Movies
Recorded Music
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
23
oyunlar var. Bunların önemli bir kısmı eğitim amaçlı kullanılabilecek oyunlar.
Windows fundamentals 100.000 üzerinde ve her gün 313 yeni uygulama ekleniyor
siteye. Bir uygulamanın onay süresi ortalama 4,7 gün. Bir uygulamanın bu sistemlerden herhangi birinde kullanılabilir hale gelme süresi 4,7 gün. Peki, biz bir kitabı ne
kadar zamanda inceliyorduk? İçinizde bu süreci yaşamış olanlar var. 2 yıl da sürebilir. 2 yılda bilgi eskiyor. Peki, biz elektronik sistemlerde kullanacağımız enformasyonu yine böyle bir incelemeye tabii tutar 1-2 yıl sonra yüklersek ekonomik ömrünü
tamamladıktan sonra kullanmış oluruz. Bunu değiştirmek zorundayız. Bunu
değiştirmek bilgi beceri gerektirmiyor, zihinsel dönüşüm gerektiriyor. Bu dönüşümün
hem Milli Eğitim Bakanlığı’nda hem de piyasada olması gerekiyor. Çünkü aynı
şekilde algılamamız gerekiyor. Aksi takdirde çağa ayak uyduramayız. Yine
OviStore’da 110.000 uygulama, Blackberry AppWorld’da da 99.000 civarında uygulama var. Bunlar 2012 Temmuz ayı verileri, şu anda çok daha ileride olması gerekir.
Çünkü her gün yeni şeyler ekleniyor.
Biz ne yapmaya çalışıyoruz? Dünyadaki çağdaşlarıyla rekabet edebilecek becerilerle donatılmış bir kuşak yetiştirmek. Sadece önüne ders kitabı koyduğumuz bir
çocuk bu şekilde rekabet edemez. 21.yy becerilerini geliştirmek, zaman, mekân ve
ekonomik dezavantajlardan bağımsız olarak kaliteli bir eğitime ders kitapları ve
eğitim içeriklerine erişimi sağlamak. Bütün bunlar için dijital teknolojileri kullanmak
zorundayız. Çünkü zaman ve mekânla ilgili hatta fiziki kapasiteyle ilgili sınırlılıkları
ortadan kaldırıyor. Bakınız yüz binlerce farklı uygulamalardan bahsediyoruz. Bu
uygulamaların içinde bahçenizi uzaktan sulayabileceğiniz, otomobilinizi kontrol
edebileceğiniz, araç kiralayabileceğiniz, tıbbi teknolojilerle birlikte kullanabileceğiniz,
yabancı dil öğrenebileceğiniz uygulamalar da var. O kadar geniş bir kullanım alanı
var ki buna duyarsız kalmamız mümkün değil. Dijital eğitim dediğimizde meraka
dayalı bir eğitimden bahsediyoruz. Bir öğretmenin tek başına öğrenciye dikte ettiği
bir eğitim değil. Hiper, bireyselleştirilmiş bir eğitimden bahsediyoruz. Bireyin kendi
hızına göre uyarlanabilen bir eğitimden bahsediyoruz. Ama sınıfta bir öğretmen var.
O öğretmen her bir öğrencinin hızına göre hareket edemiyor. Ama dijital ortamdaki
materyaller bireyin öğrenme kapasitesine göre öğrenme yapısı oluşturabiliyor.
Çeşitlilikte sınırlılık yok, zaman sınırı yok. Haftanın 7 günü 24 saat erişilebilir. Her
konu, her yerde, her zaman öğrenilebilir. Bütün sınırlılıkları ortadan kaldırıyor.
E-müfredatla biz ne yapmaya çalışıyoruz? Aslında sanki kazanımları bir bilgisayar
ortamına kazandırmışız. Zaten hep bilgisayardaydı da belirli bir yapıya sokmuşuz
gibi gözüküyor ama bundan sonra oluşturulacak bütün içerikler her bir dersin
kazanımlarıyla ilişkilendirilmek zorunda. Aksi takdirde buradaki sistem bir süre
sonra içinden çıkılamaz bir hale dönüşür. Buranın çok iyi yönetilmesi gerekiyor.
Çünkü bu gün sayısı sınırlı olsa da önümüzdeki dönemde hızla artacak. Hem Milli
Eğitim Bakanlığı olarak bizim ürettiğimiz, öğretmenlerin hatta öğrencilerin, sektörün
ürettiği materyaller hızla artıyor. Bu sistemden haberdar olan sivil toplum kuruluşları
geliyor bize. Şu tür taleplerde bulunuyorlar: “Çevreyle ilgili içerik geliştirmek
istiyoruz”. “Evet, geliştirebilirsiniz” diyoruz. Ama öğretim programlarındaki çevreyle
24
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
ilgili kazanımlarla ilişkilendirirseniz kullanılabilirliğini sağlarsınız. Gönüllüler var. Örneğin;
farklı engelli gruplarındaki öğrenciler için hâlihazırda üretilmiş ve tamamen hibe
yoluyla sağlanacak materyaller var. Aslında belli bir miktarda birikim var. Ama bunun
e-müfredat içinde yönetilmesi ve hizmete sunulması gerekiyor. Burada elektronik
içerikler oluşturuyoruz. Fakat iyi yönetemezsek internet dünyasında kaybolmak
mümkün.
Doğru ve güncel bilgiye ulaşmak aslında gerçekten zor. Herhangi biriniz elinizdeki
akıllı telefonla bir arama yapın, karşınıza milyonlarca sonuç çıkar. Peki, nasıl
ayıklayacağız? Hangisi bilimsel veriye dayalı? İşte bu sistematiğin sağlanmasını
temin ediyoruz. Bilgi kirliliğinin önüne geçebiliriz. Bilgiyi kontrol etmek her zaman
riskli bir konudur. Çünkü öğrencinin, öğretmenin neye erişeceğini kontrol ediyor.
Burada çok katı davranırsanız faydalanamazsınız. Esnek bir yapının olması gerekiyor.
Öğrenci dersi kaçırabilir ama telafi edebilir. Bu sistemde dersler, videolar farklı
elektronik içerikler olabilir. Bunun için faklı ülkelerde yazılım mimarileri incelendi.
Aslında bu sisteme paralel olarak öğrenci, öğretmen ve velinin ihtiyacını
karşılayabilecek bir sosyal eğitim platformu oluşturuldu. Şu anda bir takım sınırlılıklar
olsa da önümüzdeki 8 ay içinde materyallerin hızla arttığını görebiliriz. Şu an itibariyle
44.000 görsel materyal var, 2.000 işitsel materyal, 400 bilim ve teknik dergisi var.
Süreli yayınlarla anlaşmalar yapılma aşamasında, çocuklarımızın bunlara erişimi
sağlanacak. Bilim ve teknik dergisi artık çocuklarımızın parası varsa alacağı bir şey
değil. Türkiye’nin herhangi bir yerinde internete erişimi olan bir çocuk tüm sayılarına
erişebilir. 2.000 eğitsel video, 400 e-kitap, 50 e-içerik portalı var. E-içerik portalıyla
ilgili çalışmalar var. Özel öğretim kurumlarının da erişimi için altyapı oluşturuluyor.
Sanırım önümüzdeki 2-3 aylık zaman içinde bu da gerçekleştirilebilir.
Zenginleştirilmiş etkileşimli kitaplar. Çoğu zaman FATİH projesiyle eş görülüyor ama
FATİH projesi sadece akıllı tahta, tabletler, elektronik içerik demek değil. Burada
bütün eğitim içeriklerinin teknolojiyle entegre edilmesinden ve gelecek kuşakların
bundan faydalanmasından söz ediyoruz. Z-kitaplar şöyle hazırlanıyor: Talim ve
Terbiye Kurulundan onaylı bir ders kitabına bir takım animasyonlar yapılıyor.
Geçtiğimiz yıllarda bunlar hep pdf üzerinden yapıldı. Fakat bu sene tabletler için
optimize edilmiş ayrı bir yazılımla hazırlandı. Yani bir pdf görmeyecek, çünkü pdf’e
bir eklenti yaptığınız zaman basit kalıyor ve çocuklar tarafından çok verimli
kullanılamıyor. 2013-2014 öğretim yılı itibariyle İngilizce dersi için 2.ve 5. sınıflar,
fen bilimleri, ortaokul matematik için 5.sınıflar, ortaöğretim matematik, fizik, kimya,
biyoloji için 9.sınıflar var olan kitabın z-kitaba dönüştürülmesi yerine kitabın
zenginleştirilmiş olarak oluşturulup öğrencilere ve öğretmenlere sunulması
çalışması devam ediyor. 2014-2015 ve devamında bu çalışmalar devam edecek.
Derslerle ilgili kazanımların sadeleştirilmesi, öğretmenlere ve yazarlara esneklik
veren çalışmalar da tamamlanmış durumda. Önümüzdeki günlerde kamuoyuyla
paylaşmış olacağız.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
25
Z-Kitaplar
Öğretim Programının Adı
Z-Kitapların uygulamaya konulacağı öğretim yılı
2012-2014
İlköğretim Kurumları
İngilizce (2-8)
2 ve 5. Sınıflar
İlköğretim Kurumları
Fen Bilimleri (3-8)
5. Sınıflar
Ortaokul Matematik (5-8)
5. Sınıflar
Ortaöğretim Matematik
(9-12)
9. Sınıflar
Ortaöğretim Fizik (9-12)
9. Sınıflar
Ortaöğretim Kimya (9-12)
9. Sınıflar
Ortaöğretim Biyoloji (9-12) 9. Sınıflar
2014-2015
2015-2016
2016-2017
2, 3, 4, 5, 6
2, 3, 4, 5, 6
-
7. Sınıflar
7, 8. Sınıflar
3 ve 5, 6
2, 3, 4, 5, 6
2, 3, 4, 5, 6
Sınıflar
7. Sınıflar
7, 8. Sınıflar
5, 6 Sınıflar
5, 6, 7.
5, 6, 7, 8.
Sınıflar
Sınıflar
9, 10, 11
9, 10, 11, 12.
Sınıflar
Sınıflar
9, 10, 11
9, 10, 11, 12.
Sınıflar
Sınıflar
9, 10, 11
9, 10, 11, 12.
Sınıflar
Sınıflar
9, 10, 11
9, 10, 11, 12.
Sınıflar
Sınıflar
5, 6 Sınıflar
9, 10 Sınıflar
9, 10 Sınıflar
9, 10 Sınıflar
Geçen yıl 38 z-kitap tabletlere yüklendi. Şu anda Eğitim Yayıncıları Derneğince
hazırlanan 18, Bakanlığımızın Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nce
hazırlanan 22 kitabın incelenmesine devam ediliyor. Z-kitaplarda az önce
bahsettiğim akıllı telefonlar için uygulamaların incelenme zamanıyla aynı zamanda
inceleme yapılıyor. Elektronik ortamda z-kitap sisteme yükleniyor. Diğer tarafta kitap
incelenirken kitabı sunan taraf burada girilen notları anında görebiliyor. Aylar
sürecek bir inceleme işlemi birkaç günde halledilebiliyor. Düzeltmeler de anlık olarak
yapılabiliyor. Hem ürünün niteliği gelişiyor hem hız ve zamandan avantaj oluşuyor.
Eğitim bilişim ağı üzerinde birçok şey paylaşılabilir. Öğrencilerden, öğretmenlerden,
okullardan, ilçelerden, illerden eğitim haberleri, eğitimde iyi örnekler. Bizim temel
sorunlarımızdan birisi bir yerdeki iyi bir uygulamamızı yaygınlaştırmamak. Burada
çeşitli videolar, öğretmen ve öğrenci için tartışma, soru cevap şeklinde uygulamalar
var. Hem öğretmenler için örnek hem de öğrenciler için eğitim materyalleri olacak
e-dersler var. Kazanım bazlı videolar, ders videoları, çeşitli deneylerin videoları var.
5 Şubat’ta periyodik olarak yayınlanan SmartBrief bir anket sonucu verdi. Eğitimcilerin
% 40 online uygulamaların ve oyunların öğrencilerin katılımında en etkili araç olduğunu
26
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
düşünüyor. Bu Türkiye’de yapılan bir araştırma değil. Ama öğrencilerin eğer daha
çok merakını bekliyorsak bunların gerekliliği hakkında yaygın bir kanaat var. Nihai
olarak bu eğitim bilişim sistemini AppStore benzeri bir market gibi düşünebilirsiniz.
Burada yazılımlar, uygulamalar olabilir, öğrenciler ve öğretmenler tarafından eğitim
amaçlı kullanılabilir. Öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz burada pek çok uygulamayı,
yaptıkları çalışmaları paylaşabilirler.
Öğrencilerimize daha nitelikli ders kitapları ve eğitim içerikleri sağlamak için ne
yapıyoruz? 12 Eylül 2012 tarihiyle ders kitaplarını inceleme sistemi değişti. Burada
yapılan değişiklik doğrudan ders kitaplarının kalitesini geliştirecek bir değişiklik.
Bunun temel amacı her bir öğrencinin kaliteli ders kitaplarına ve içeriklerine erişim
hakkını güvence altına almak. Çünkü eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacaksak önce
eğitim içeriklerinin kalitesini güvence altına almalıyız. Bir tarafta müfredatta esneklikler oluşturup, z-kitapla değişiklikler yaparken diğer tarafta da ders kitaplarının ve
eğitim araçlarının hazırlanması ve incelenmesi ve onaylanması sürecinin yeniden
tasarlanmasıyla birbirini bütünleyen bir tasarım ortaya koymaya çalıştık.
Sorunumuz sistemin aşırı derecede mekanikleşmesiydi. 6 sayfalık bir inceleme
kriter listesi var. Sayfalarca bir kriter listesi mekaniktir. Çizim nitelikli olmalı, renkler
net verilmeli, öğrenci seviyesine uygun değil gibi aslında inceleme işlemini tamamlayabilirsiniz. Bu kadar mekanikleşme bu özgürlüğü ve çeşitliliği engelliyordu.
Kitap İnceleme Süreci
Özel Sektör Hizmet Birimleri
Kitap hazırlama
İnceleme ücretinin yatırılması
ve on-line kitap başvurusu
Ön inceleme
TTKB uzman ve uzman
yardımcıları
(şekil şartları yönünden inceleme)
İnceleme
değerlendirmeye
alma ya da iade Kurul
Kararı
1. Panalistlere Eğitim
2. Panel üyelerini kura
yoluyla belirleme
3. Panalistlere incelenecek
eserlerin gönderilmesi
4. Panalist inceleme
raporlarının tamamlanması
5. Panel toplantısı ve
panel raporu
TTK Kurul Kararı
(kabul / ret)
ONAY
Sistem bunları çözmek yerine yeni sorunlar üretiyordu. Bu incelemeyi yapanlarla
alakalı değil, sistemin mekanikleşmesinden kaynaklanan bir sorundu.Daha kaliteli
kitaplar üretemiyorduk çünkü kitapların hepsi bu sürecin sonunda birbirine benziyordu. Aynı konuda kitap yazıyorsunuz. İki fizik eğitimcisini ele alalım. İki tane ders
kitabı seçiyorsunuz. Bu kitapların birbirine benzemesi kadar kötü bir şey var mı? O
zaman ikinci bir kitabı neden yazıyoruz? Oysa her kitabın özgün bir eser olması ve
artı bir değer oluşturması gerekiyor.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
27
Sistem sadece öğrencilerin değil yazarların ve üreticilerin taleplerini de karşılamıyordu.
Sektör temsilcileriyle defalarca bir araya geldik. Her defasında bize “Bu sistem
bütünüyle değişmeli” diyorlardı. Sistemin nasıl olması gerektiği konusunda oturduk,
tartıştık. Dünyadaki örnekleri inceledik. Daha önemlisi bu sistem, sektörle Milli
Eğitim Bakanlığını güvensiz bir ilişki temeline oturtmuştu. Çünkü sürecin sonunda
ortaya ne çıkacağını hiç kimse kestiremiyordu. Sistemin yeniden tasarlanması
gerekiyordu. Bunu yaparken teknik ayrıntılar yerine içerik ve tasarıma odaklandık.
Hızlı ve etkili bir değerlendirme sistemi. Biraz önce sözünü ettiğimiz temel düzenlemeler burada da söz konusu. Biz iletişim yayıncılarına “İnceleme işlemlerinin 4 ayda
biteceğini hiç hayal ettiniz mi?” diye sorduk. Bir kişi kalktı “Biz 8 ay talep ettik ama
olmadı” dedi. 4 ayı hayal bile etmediler. Buradaki düzenleme bunu 4 ayla
sınırlandırdı. Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz başvurusu yapılan bir incelemeyi 4
ayda tamamlamak zorundayız. Yönetmelikle kendimizi bağladık. Müfredatla ilgili
konularda da kendimizi bağlayacak hizmet standartları oluşturduk.
Birçoğunuz sanırım halen bunun farkında değilsiniz. Çünkü farkında olsaydınız
daha hızlı hareket ederdiniz diye düşünüyorum. Şu anda bize bir öğretim programı
başvurusu yaparsanız bizim süremiz, hizmet standardımız bir ay. Biz bunu bir ay
içinde sonlandırırız. Bunu açıkça söylüyorum. Bu konunun en çok muhatabı özel
okullarımız. Resmi okullardan da birçok talep geliyor ama bize ulaşan bir başvuruyu
bir ay içinde sonuçlandırırız. Bu kabul ederiz demek değil. Ama bir emek harcanmış
ve bununla ilgili bir şey yapılacak, bir uygulama yapılacak, eğer bu Türkiye için,
çocuklarımız için bir artı değer üretecekse biz onu orada bekletmeyiz. Bir ay içinde
sonlandırırız. Siz de bu sisteme bir artı değer katmış olursunuz. Sonra da sizin
ürettiğiniz şey artık sizin malınız değil, kamuya ait olur ve herkes onu kullanabilir.
Ama sizlerdeki hareketsizliğe baktığım zaman bundan pek haberdar olmadığınız
kanaatindeyim. Çünkü bunu bilirseniz sanırım biraz daha hareketleneceksiniz.
Yeni ders çizelgelerinde ortaokullar için 8 saatlik bir alan var. Biz orada bazen
hayrete düşüyoruz. Özel okullardan da, resmi okullarımızdan da bizleri arayıp “Biz
bu 8 saatte şunları yapabilir miyiz?” diyorlar. Evet, yapabilirsiniz. “Peki, bunu yapabilir miyiz?”, Evet, onu da yapabilirsiniz. Orada her türlü eğitsel, kültürel, sanatsal,
sportif, her türlü etkinliği yapabilirsiniz. Özel okul, resmi okul ayrımı olmadan bunu
yapabilirsiniz. Biz bu düzenlemeyi yaptık, üstünden bir yıl geçiyor ama halen
sistemde “Acaba yaparsak bir şey derler mi?” korkusu var. Artık bunları hep birlikte
aşmamız gerekiyor. Müfettiş bir şey demez, çünkü çizelgede var. Müfettişlere de
haksızlık etmeyelim. Müfettişlerin dünyanın her yerinde bir tek görevi vardır: Mevcut
yasalara, yönetmeliklere, düzenlemelere uyulup uyulmadığını kontrol etmek. Bunu
yapmadığı zaman işini yapmamış olur. Biz o düzenlemelerin işimizi zorlaştırdığını
düşünüyorsak oturur tartışırız ve değiştiririz. Ama hiçbirimizin müfettişe oradaki
olması gereken düzeni arıyor diye kızma lüksümüz yok. Çünkü müfettişin işi o.
Müfettişlik dünyanın her yerinde yüzü soğuk bir iştir.
Biz şeffaf, objektif ve adil bir değerlendirme bekliyoruz. İlk defa Milli Eğitim Bakanlığı
eğitim kitaplarını, eğitim araçlarını özel sektörün eğitim araçlarını incelediği şekilde
28
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
inceliyor. Kura yoluyla inceleyecek kişiyi seçiyoruz ve özel sektörden incelemeyi
izlemesi için temsilci istiyoruz. Bunu devlet kitaplarına da uyguluyoruz. Onlar da aynı
sisteme tabii, çünkü amacımız çocuklarımızın daha kaliteli, daha nitelikli kitaplara
ulaşmasını istiyorsak bunu yapmak zorundayız. Böyle bir ayrım gözetemeyiz. Eğer
çocuklarımız için daha kaliteli bir eğitim düşünüyorsak asla bu ayrımı yapamayız.
Çünkü bu ayrım dönüp bize zarar verir. Aynı kurallara, koşullara tabii ve aynı şekilde
bir inceleme sürecinden geçer. Dolayısıyla herhangi bir birimizin ürettiği bir kitap
kabul görmeyebilir. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı olarak da biz zorunda
kalmadıkça üreten ve karar veren olmak istemiyoruz. Çünkü biz karar veren
konumundayız. Kendi ürettiğimiz bir kitabın tekrar karar vericisi olmak, dünyanın
neresine giderseniz gidin, çıkar çatışması olarak adlandırılır.
Uzmanlık ve profesyonellik isteyen bu sisteme 25.639 kişi inceleyici olarak giriş
yapmış. Bunların bir kısmı eğitim fakültelerinin, güzel sanatlar fakültelerinin öğretim
üyeleri; bir kısmı en az on yıllık öğretmenlik yapmış ya da doktora yapıp yine en az
beş yıllık öğretmenlik yapmış öğretmenler. Ama bir kitabın tasarımını Güzel Sanatlar
Fakültelerindeki öğretim üyelerinin dışında kimseye inceletmeyi düşünmüyoruz.
Çünkü kitaplarımızın tasarımı kaliteli olmak zorunda. Tasarımı içerikten bağımsız
olarak ele alamayız.
Bu 25.639 kişiden kura ile incelemeciler seçeceğiz ve seçtiğimiz bu altı kişi panel
yoluyla bu kitabı inceleyecek. Türkiye genelinde, Ankara’dan değil, Kars’tan da,
Edirne’den de, Mersin’den de, Sinop’tan da, her branştan inceleyiciler var. İşte bu
sistem aynı şeyleri üretmez artık, birbirine benzer eserler üretmez. Veri tabanlarıyla
ilgili ifade ettiğim bir şey vardı. Bu sisteme üye olacaksanız, giriş yapacaksanız; kimlik
numaranızı girersiniz bilgilerinizi Bakanlık personeliyseniz yani bir öğretmenseniz,
MEBBİS’te kaydınız varsa hizmet yılınızı MEBBİS’den çeker ve sisteme onu gireriz.
Yanlış yazma ihtimaliniz yok. Branşınızı, ev adresinizi, okul bilgilerinizi yanlış girme
şansınız yok. Eğer akademisyense, dışarıdan bir başvuru yapılıyorsa o zaman da
bilgileri MERNİS’den çekiyor. Resmi verileri esas alıyoruz. O veriler üzerinden yine
kimlik bilgileri doğrulanıyor. İsmini dahi girmiyor, kimlik numarasını giriyor ve ismi ve
adresi sistemden otomatik olarak alınıyor.
Bu sistemde hiçbir karar bir kişide değil, bir kişi belirleyici bir karar yetkisine sahip
değil. Bir öğretmen, bir akademisyen, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı hiçbiri tek
başına karar yetkisine sahip değil. Nihai olarak karar, değerlendirme aşamasında
kurulan panel tarafından yapılır, kurul aşamasında kurul tarafından yapılır. Bu
sistemde rapor yazanların ‘öğrenci sistemine uygun’ değil şeklinde bir rapor yazma
lüksü yok, çizim nitelikli olmalı. Çizimin neyi var? 1927 yılından bir fotoğraf
bulunmuş, bizimki “Fotoğraf daha kaliteli renklerle verilmeliydi” diyor. 1927 yılından,
daha değerli kullanabileceğiniz bir materyal bulmanız mümkün mü? İşte o hatalı
dediğinin somut gerekçelerini açıkça anlatmak zorunda çünkü bunu yönetmelikte
açıkça belirttik. Ön inceleme sadece şekil yönünden yapılır, panelistler yazarların
kim olduğunu bilmez ve bütün panelistler bir etik sözleşme imzalar. Etik sözleşmenin
sonu şöyle biter: “Türk Ceza Kanunu’nun ilgili tüm maddeleri, bu konuda hüküm
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
29
içeren bütün kanunların maddeleri uyarınca suç duyurusunda bulunulacağını
bildiğini beyan eder”. Çünkü bu haksız kazançtır. Eğer kurallara uymuyorsa bu
hareketinin cezası TCK’da 2 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır. Bütün bunları taahhüt
eder. Yani etik sözleşme sadece vicdani bir sözleşme değil, aynı zamanda hukuksal
sonuçları olan da bir sözleşmedir. Kurayla belirlediğiniz kişiler birbirinden habersiz
bu denetleme işlemini yapar, fakat raporlar tamamladığında bir araya gelip tartışırlar
ve panel raporu ortaya çıkar.
Burada neye bakıyoruz? İçeriğin kanunlara ve Anayasaya uygunluğuna, bunu
söylediğimizde bize ilk gelen tepkiler: “Zaten kanuna, Anayasaya aykırı bir şey
yapılamaz ki”. Yapılır, eşitlik ilkesi vardır. Bu eşitlik ilkesi cinsiyet eşitliğini de içerir.
Milli Eğitim Temel Kanunu’nda temel ilkelere baktığınızda orada da eşitlik ilkesi
vardır. Bu cinsiyet eşitliğini, toplumsal eşitliği de içerir. Bunlara uymuyor olabilir ve
uymuyor da çoğu zaman. Kitaplarımızla ilgili bugüne kadar karşılaştığımız eleştiriler
örneğin, son zamanlarda basında da yer aldı, ders kitaplarında bilimsel nitelikli
olmayan içerikler de yer alacak. Görüş ve kanaatler olabilir. Eğer bilimsel nitelikli bir
içerikse temelini gösterin, eğer bir kişiye ait bir görüş ve kanaat ise kimin görüşü
olduğunu gösterin. Çocuk böylece neyin bilimsel olduğunu, neyin görüş ve kanaat
olduğunu görsün. Çünkü bu ayrımı yapmadığınız sürece bir toplumda ne demokrasi
olur ne gelişme olur. Bilimsel bilgiyle görüşü kanaati ayırt edemediğiniz sürece
herkesin “Bana göre”leri olur. Bir yerde kaç kat bina yapacağınızı bana göre ile
belirleyemezsiniz. Burada amaç, çocuklarımızın ileride hangi kararlarını bilimsel
bilgilerle vereceklerinin, hangi kararları görüş ve kanaatlere göre vereceklerinin
ayrımını sağlamak. Bunu yapabildiğimiz zaman Türkiye’deki bir sonraki kuşak
bambaşka bir kuşak olur. İşte o zaman 2023 vizyonu olur. İşte o zaman artı değerler
üreten bir toplum oluşturabiliriz. Demokratik olarak birbirine saygı gösteren, birbirini
anlayan bir toplum oluşturabiliriz. Biz hep çocuklarımızın nasıl davrandığını, ne
öğrendiğini daha çok ne yaptığımızla açıklıyoruz. Ne yapmadığımızı hep göz ardı
ediyoruz. Bilimsel veriyle görüşü kanaati ayırt etmemek yapmadıklarımızdan biridir.
Bu ayrımı yapmak zorundayız, bilimsel bilgide özellikle bunu bekliyoruz.
Görsel tasarım ve içerik. Kitaplarımızın tasarımının dünya çapında olması gerekir.
Bakanlığımızın hizmet birimleri bir kitap yazıyorsa bunu profesyonelce yapıyor. Yani
rastgele üç beş kişiyi çıkarmıyoruz. Profesyonel bir tasarım ekibi, profesyonel bir
yazar ekibi, hatta bu yazar ekibinin çoğu zaman birden çok alternatifi vardır. Yani bir
yazım ekibinin yazdığına güvenip bütün yumurtaları bir sepete koymuyoruz. Sonra
bu şekilde hazırlanan kitapların 2013-2014 öğretim yılı başında, Eylül ayında,
İngilizce, matematik, fizik, kimya, biyoloji derslerinde ilk örneklerini göreceksiniz.
Aslında sektör de bizim yaptığımız değişikliklere paralel olarak kendini değiştirmeye
başlıyor. Çünkü buradaki inceleme değerlendirme kriteri değişti. Bir yerde inceleme
ve değerlendirme bölümünü sıkı tutarsanız ondan önceki aşamaları da değiştirebilirsiniz.
Bütün bunları yapmada şunu amaçlıyoruz, önümüzdeki birkaç ayda bunları çok
daha net görmeye başlarsınız, hız, esneklik ve etkililik. Önümüzdeki öğretim yılında
eğitim bilişim ağında bütün öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin, özel okullar dâhil
30
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
olmak üzere, ulaşabileceği oldukça birikmiş bir materyal olacak. Fakat bu sistem
kendi başına işlemeyecek, sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nın geliştirmesiyle
işlemeyecek. Burada sizlerin, özel okullar, resmi okullar, bütün kurumların ürettikleri
olacak. Biraz önce ifade ettim. Bilim ve Teknik Dergisi’nin bütün sayılarını biz
öğrencilerimizin hizmetine sunduk. Bunun için bir şey yapmamız gerekmiyor zaten
elektronik ortamda var. Sadece bunu sunmamız gerekiyor. Aynı şeyi Türkiye’de
yıllarca kurumlarda oluşturulmuş arşivlerde kullanabilir miyiz? Birçok kurumda
aslında şu anda kullanıma açık olmayan birikmiş arşivler var. Sanatta ve çeşitli
alanlarda var. Bunları kullanabiliriz. Bunlara özel kurumlar da dâhil. Bazı kurumlarla
bu anlamda protokol imzalama aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Üretmişler zaten,
var. Sadece bunu Türkiye’deki bütün öğrencilerin kullanımına sunması gerekiyor.
Bunun için de hiçbir bedel ödenmesi gerekmiyor. Sadece bu içeriğin yönetilebileceği
bir sistem tasarlamak yeterlidir. Aslında daha iyi bir gelecek hiç de zor değil, hiç de
uzakta değil. Bunun için iyi bir yönetime ihtiyacımız var, bunu yapmaya çalışıyoruz.
Ama her şeyden önce bunun için çalışan herkesin işbirliği yapmasına ihtiyacımız
var. Bilgi paylaşılmadığı zaman artmıyor. Biz eğitim bilişim ağını size kapatırsak
daha fazla fayda elde etmiyoruz. Bunun özel okullara açılması teknik bir alt yapı ve
çalışmaları yapılıyor.
Nihayetinde bunları kullanarak bilgi çağına yetişmiş bireyler kazandırmak istiyoruz.
Hepiniz artı değer üretiyorsunuz. Bunda resmi okul, özel okul ayrımı yok.
Çocuklarımız için daha iyi bir gelecek istiyorsak bunu hep birlikte yapacağız.
Aslında bu toplantıları düzenlemekle, okullarınızla, ürettiğiniz bilgiyi paylaşmakla bu
katkıyı sağlıyorsunuz. Bu konuda hep birlikte çalışarak bunların üstesinden
geleceğimize inanıyorum. Bu çalışmanın verimli geçmesini diliyorum. Düzenleyen
ve emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
31
Prof. Dr. Öktem VARDAR
TED Üniversitesi Rektörü
BİZİM YETERSİZ ÜNİVERSİTELERİMİZ
Bugünkü sunum konum olan başlığım esasında İngilizce. Harvard’da 20 yıl rektörlük
yapan meşhur Prof. Derek Bok’un 2006 yılında yayınladığı kitabının başlığı. Kitap
benim için hakikaten eğitimin önemini anlamama destek olan, araştırmadan eğitime
bir miktar geçmeme neden olan kaynaklardan biri. Ben makine mühendisiyim,
benim eğitimle bir ilgim yok, eğitimci değilim. Makine mühendisliğine de hayatım
boyunca çok bağlı kaldım, çok gurur duydum. Hatta 10 sene öncesine kadar da
dünya makine mühendislerinin etrafında döner diye düşünürdüm. Şimdi dünya bir
miktar eğitimin etrafında dönüyor gibi geliyor. Doğru yolu geç buldum ama buldum.
Boğaziçi Üniversitesi’nde 6 yıl rektör yardımcılığı yaptım ve Boğaziçi Üniversitesi’nin
araştırma misyonunu benimsemesi için çırpındım. Kendisine bir araştırma üniversitesi denilmesi için uğraştım. Boğaziçi, Robert Kolej genelinden geldiği için bir
“Teaching College” olmasını her zaman gururla taşımıştır. Bir türlü arkadaşlarıma
canı gönülden “Araştırma üniversitesiyiz” dedirtemedim. Boğaziçi Üniversitesi’ne
gelen öğrenciler biliyorsunuz çok iyi öğrenciler. Dolayısıyla orada eğitimin hakikaten
ciddiye alınması gerektiğini çok hissetmiyorsunuz, onlar zaten öğreniyorlar, yani siz
öğretim üyesi olarak çok rol almasanız dahi sonuç çok iyi. Sonra Işık Üniversitesi’ne
geçtim bir vakıf üniversitesi. Tabii vakıf üniversitesine geçtiğiniz zaman birini değil
hepsini tanıyorsunuz. Çünkü başka bir sektörü gözlemliyorsunuz. O zaman fark
ettim ki bu kitap Amerika’daki üniversitelerdeki eğitim sisteminin yetersiz olduğunu,
hatta Andre Chewing esasında yetersiz değil “Yapması gereken kadar yapmamak”
anlamında bir kelime kullanıyor, yetersiz biraz ağır kalıyor. Ama ben çekinmeden
yetersiz diye tercüme ettim. Çünkü biraz daha ağır konuşabilirim Türk yüksek
öğrenimiyle ilgili.
Vakıf üniversitesinde çalıştığınız vakit eğitimin önemini biraz daha fark ediyorsunuz.
Öğrenci ilk 1.000’den değil de ilk 600.000’den geldiği vakit ilk önce bir çarpılıyorsunuz.
Hocaların ne yapması lazım, sizin yönetici olarak ne yapmanız lazım, araştırmaya
başlıyorsunuz. O gün bu gündür ben eğitimin, araştırmadan daha önemli olduğunu
kanısına vardım. Tabii bu bazı arkadaşların hiç hoşuna gitmiyor. Ama bunu bir miktar
yüksek öğrenimdeki yapısal çarpıklıklarla beraber sizinle tartışmak istiyorum.
Tartışmak diyorum çünkü şunu çok iyi öğrendim: Tek yönlü ders verdiğiniz zaman bir
süre sonra ister istemez dinleyiciler uyuyorlar. Bu işi etkileşimli yapmak zorundasınız
ve çok uzun tutmamanız lazım. Onun için sizden rica ediyorum, eğer herhangi bir
anda bir soru sormak istiyorsanız lütfen sorun. Bana yardımcı olmuş olursunuz
sorarsanız.
Konuşmamı 10’ar dakikalık 4 bölüm olarak düşündüm:
I. Eğitim-öğretim fonksiyonları itibarı ile üniversitelerimizin başarıları pek de övünü
lecek seviyede değildir.
32
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
II. Eğitim sistemindeki temel değişim “öğrenci merkezli öğrenme” - bilişim teknolo
jilerinin eğitimdeki yeri - vakıf/özel üniversitelerin bu husustaki rolü .
III. Kurumsal tavır ve kişisel kararlılık birbirini desteklemediği müddetce sadece
teknolojinin getirisinin az olacağı düşünülmektedir. Ülkemizde “öğrenen” kurumlara
şiddetle ihtiyaç vardır.
IV. Yükseköğretim kurumlarının çeşitliliği ve tercihleri dorultusunda hesap vermeleri
ilkesi hala anlaşılmamıştır. Uzmanlıkların oluşumunu destekleyen, kalite kültürünün
gelişmesine fırsat veren bir kanun ve yapıya fevkalade ihtiyaç vardır.
Yükseköğrenimde muazzam bir değişme var. Bu değişmeyi ben neredeyse gözlerimle
görüyorum diyebilirim. 1990’lardan itibaren hakikaten kitaplarda yazan, konferanslarda söylenen şeyleri ben kişisel olarak birebir yaşadığımı düşünüyorum. Üniversitelerden beklentiler muazzam arttı. Elit kitle geçişi, ben doktoramı yaptığım zaman
elitti. Bir avuç insan çok istediği için üniversitedeydi. Ekstra yardıma ihtiyaç yoktu.
Bugün için bazı ülkeler çağın nüfusunun %80’ini yükseköğrenimden geçirmeye
kalkıyor. Tabii bunun çok ciddi etkileri oluyor. Küreselleşmeyi en iyi Thomas
Friedman’ın ‘The World is Flat’ (Dünya Düzdür) kitabı anlatıyor. Eğitimin yaşama
yayılması, 4 yılla bitmemesi, hükümetlerin yükseköğrenimi desteklemekten adeta
vazgeçmesi, çünkü daha önemli ajandaları var. Sosyal güvenlik var, sağlık var; eğitim
ise okul öncesi var, ilköğretim var ama yükseköğrenim yok. Çok ciddi rekabet var,
artık köyünüze çekilip bir şey yapamıyorsunuz. Dünya çapında oynamak zorundasınız.
Hatta bunun yönetişime etkisi çok fazla. Rektör seçimi meselesi Türkiye’de hep
gündemde olmuştur. Benim kuvvetle desteklediğim görüş; üniversitelerde seçim
asla olmamalıdır. Çünkü bu kadar çok beklentisi olunan bir kurumda sizin bir
yöneticiye ihtiyacınız var. Bir seremoni liderine değil. Stratejik planları olan, ilerisi için
hedefleri olan bir lidere ihtiyacınız var. Bu da seçimle olacak şey değil.
Üniversitelerin kuruluşu 1088 olarak kabul edilir, Bologna Üniversitesi. Üniversiteler
çok tutucudur. Hatta e-mail ile dolaşan bir takım espriler arasında 1300’lerde uyutulan
bir adam 2000’lerin başında uyandırılır ve hiçbir kuruma uyum sağlayamaz. Fakat
üniversitelere geldiğinde rahatlar. Çünkü 1300’lerdeki sistem hala aynı devam
ediyordur. Bilgi üretimi ve bilgi dağıtımı endüstriyel devrimden bile etkilenmedi.
Endüstriyel devrimde devrim olan seri üretim, yaygın dağıtımdı. Bundan hiç etkilenmedi.
Üniversiteler ancak 1990’lardan itibaren çok ciddi olarak internet nedeniyle, üretimde
değil ama dağıtım kısmında çok ciddi olarak etkilenmiş durumdalar. Biliyorsunuz
üniversitelerin fonksiyonu eğitim, araştırma, topluma hizmettir. Bu demek değil ki her
üniversite ara insan gücü olarak mesleki eğitime, aynı şekilde lisans eğitimine, çok
sayıda mastır, doktora programına aday olacak; hem yöresel gelişmeye hem dünya
çapındaki bir takım yarışmalara gidecek. Böyle bir misyon yok. Artık üniversiteler
kendi savaşlarını seçiyorlar, belli bir konuda uzmanlaşmaya çalışıyorlar. Maalesef
ülkemizde böyle bir şey mevzu bahis değil. Bütün üniversiteler, 170 tane üniversiteyi
alın, her birinin misyonu aynıdır. Hepsi araştırma yapmak, eğitim ve topluma hizmet;
bunlar arasında bir önceliklendirme yapmaz, hepsini beraber yapıyormuş gözükür.
Tabii ki araştırma en prestijli olanıdır. Öğretim üyesine en fazla puan getirenidir. Ama
araştırma yapıyormuş gibi gözükmek uğruna eğitim harcanır. Hâlbuki toplumun
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
33
tartışmasız en fazla ihtiyaç duyduğu, en fazla emek ve zaman harcanan eğitimdir.
Şu anki durumda eğitim yük ama kredisi yok. Türkiye’de eğitime çok fazla zaman
harcanıyor. Ama maalesef bu tamamen öğrenci sayısının çok, öğretici sayısının az
olmasından kaynaklanıyor. Birkaç ay evvel Aksaray’daki bir konferansta
duyduklarıma inanamadım. Bazı genç öğretim üyeleri bu dönem haftalık ders
saatlerinin 30’a düştüğünü ve artık bir takım araştırmalara ufak ufak başlayacaklarını beyan ettiler. 30’a düşmek inanılır gibi bir şey değil. Ama eğitim dediğiniz
vakit maalesef karşılaştığımız tablo bu. Şurada yazılan konu bence tamamıyla
eğitimin kaliteli olmasını veya kaliteli eğitim yapmayı kabul etmemizle ilgili. Bu zihinsel yaklaşım, dönüşüm gerektiren bir husus. Eğer bu dönüşümü yapabilirsek dijital
olmuş olmamış, bunlar çok rahatlıkla gelecek diye düşünüyorum.
Eğitim adına düşündüğümde, 1988’de profesör oldum, epeyce doçentlik, profesörlük
jüriliklerine girdim, hiçbir tane doçentlik sözlü sınavında ya da atama dosyasında
eğitimle ilgili bir şey bilmiyorum. Tabii eğitim fakültesi için bunlar geçerli olmayabilir,
makine mühendisliği adına konuşuyorum. Boğaziçili olduğum için oradaki yükseltme
dosyaları sık sık bana gelir. Biraz da dostluklarına güvenip her defasında
dosyalarına, eğitime dair hiçbir şey olmadığına dair bir iki paragraf yazıyorum.
Boğaziçi’den gelenlerin de verdiği ders listesi bile dosyada yok. Diğer üniversitelerden gelen de hiç değilse YÖK’ün şablonu nedeniyle verdiği derslerin listesi var.
Hepsi o kadardır. Böyle bir ortamda üniversiteler dönüyor ve biz bu hocalarımızın
eğitime gönül vermesini, iyi eğitim vermesini, öğretmekten öğrenmeye geçmesini
bekliyoruz, çok zor bir olay. “Neler olabilir?” diye düşündüm, basit. Atama
dosyasında şöyle sorular olsaydı: Dersinizin kazanımları nasıl değerlendirildi?
Gelişme nasıl izleniyor? Bir paragraf tartışın, irdeleyin. Hiç olmazsa doçent adayları
“Derslerin kazanımları nedir? Benim bunları bir yerlere not etmem lazım, bunları
nasıl değerlendirdiğim hususunda düşünmem lazım” diye bir hazırlık yaparlar veya
“Son 5 yılda dersin öğrenme etkinliklerinde sunduğunuz değişiklikleri açıklayın,
sonuçlarını tartışın” diye. Buna bakarak karar vermek biraz zor ama sadece
gündeme getirmek dahi önemli bir şey diye düşünüyorum. Ama eminim ki bundan
sonraki birkaç yılda da bu sorular asla atama dosyalarında olmayacak. Tamamen bir
çifte standart oynuyoruz. Araştırma çıktılarına bakarak insanları yükseltiyoruz, iyi
eğitim vermelerini bekliyoruz. Bu biraz öğrencilerimize bir soruyu sorup başka bir
şeyi bilmelerini beklemek gibi bir şey.
Hayal ediyorum, biraz da yapmaya çalışıyorum, her üniversitesin internet sitesinde;
her yarıyıl verilen derslerin öğrenci sayısı, derslik metrekaresi, öğrenci başarısı,
öğretim elemanın üzerine tıklandığında onun cv’sinin çıkması, ders modu yani yüz
yüze, online, izlence yeni öğrendiğim bir kelime, çok uzun zamandır “syllabus” diye
kullandığım, üzerine tıklandığında izlencenin, dersin kuralları nedir, çıktıları nedir,
değerlendirmesi nasıl yapılır, öğrenciler sınavı kaçırırsa nasıl bir telefi imkanı vardır,
değerlendirme yöntemi nedir, kaç sınav sayısı vardır, bunlar asla yok. Gurur
duyduğumuz şeyleri web ’de paylaşıyoruz, yayın sayılarımızı, atıf sayılarımızı
koyuyoruz. Ama eğitimle ilgili şeyleri koymuyoruz. Niye? Bilmiyorum. Öğrenci anketi
sonuçlarını öğrencilerle paylaşmak Türkiye’de hiç duymadığım bir şey, gerçi kıta
34
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Avrupa’sında da pek görülmeyen bir husus. Öğrencilerimize derslerimizi değerlendirtiriz ama bunun sonuçlarını öğrencilerimize açık tutmayız. Öğrenciler de sonucunu
bilmedikleri değerlendirmeden giderek soğurlar. Mezunların iş bulma, eğitime
devam etme istatistikleri neden kolayca bulunacak şekilde üniversitelerin web
sayfalarında yoktur, bunlar belki çok küçük hususlardır ama en basitinden somut bir
öneri sunmak adına bunları dile getirmek istedim.
Kendimizi Avrupalı sayıyoruz, Avrupa’da ciddi bir Bologna süreci ve bunun getirdiği
kaliteye yönelme var. Enko denen kalite ajanslarının bir şemsiye kuruluşu var ve
onların hazırlamış olduğu çokça bilinen Europen Standards And Guidlines, kısaca
ESG diye geçen, ben EUA’nın değerlendirme hakemiyim, Avrupa’daki üniversitelere
gittiğimizde bunu hep sorarız. Bu standartlara nasıl uyuyorsunuz? Standartların ana
hatları burada yazdığım şeyler, bakarsanız, birinci ve sonuncu hariç hepsi eğitimle
ilgili;
Avrupa Standartları - European Standards and Guidelines (ESG)
1. Kalite güvence politikası ve süreçleri,
2. Diploma programlarının ve verilen derecelerin kabul,
izleme ve peryodik değerlendirilmesi,
3. Öğrencilerin değerlendirilmesi,
4. Öğretim elemanlarının değerlendirilmesi,
5. Öğrenme kaynakları ve öğrenci destekleri,
6. İlgili verilerin toplanması, analiz edilmesi ve kullanılması,
7. Kamunun bilgilendirilmesi
Üniversiteden esas beklenen kalite hareketleri bunlar. Bunun içinde araştırma yok,
araştırma genellikle ayrı bir kısım olarak ele alınır.
Bahsettiğim muazzam değişikliğin eğitim-öğretim ile kısmını ben hep öğrenci merkezli öğrenme olarak formüle etmek istiyorum. Alison King’in 1993 yılında yayınladığı
bir makale var. “Sahnedeki akil adamdan kenardaki rehbere geçiş”, makalenin adı.
O tarihlerden itibaren bu artık bütün eğitim dünyasında gündeme gelen bir husus.
Eğitimciler bu konuyu daha önce incelemiş, bu konuda bir takım gelişmeler yapmış
olabilir. Fakat dediğim gibi bir makine mühendisi olarak, eğitimin dışından gelen biri
olarak bunun başka bölümlere, başka birimlere, disiplinlere bulaşmasının önemli
olduğunu, esas olduğunu düşündüğümden, 1990’ların ortasının tipik bu öğrenci
merkezli hareketin başlangıcı olarak görüyorum. Herkes bunu böyle görüyor.
Öğrenci merkezli hareketi neden diye düşündüğünüzde genelde kitle eğitimin ortaya
çıkardığı bir ihtiyaç. Çünkü artık size sadece elit, en iyi, en hevesli öğrenci gelmiyor,
bir miktar çağ nüfusunun tamamını aldığınız için hem hevesli, hevessiz, hızlı
öğrenen, yavaş öğrenen, duyarak öğrenen, yaparak öğrenen bir çok öğrenci geliyor,
bunun için de değişik şekillerde öğrenciyi merkeze alarak bir eğitim sistemi düzenlemeniz gerekiyor. Bilgi çağına geçmek enteresan bir şekilde daha az bilgiyle idare
etme imkanını getiriyor. Çünkü bilgi her yerde var artık. Bilgiyi edinmek değil, onu
kullanmak önemli. Onun için yüzeysel öğrenme yerini derin öğrenmeye bırakıyor.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
35
Sorgulayabilen, bilgiyi değerlendirebilen insana ihtiyaç var. Bir de tabii çok önemli bir
şey, bilgi arttıkça eğitim süresi kısalıyor. Öğrenmenin hayata yayılması, bilinecek her
şeyin 4 yılda öğretilme iddiasından vazgeçilme meselesi. 1998 yılında galiba
EUA’nın toplantısında o zaman ki Fransız eğitim bakanı, aynı zamanda değerli bir
bilim adamı Claude Allegre bir konuşma yaptı “Bugün elimizde olan bilgiyi üretenlerin
% 95’i hayatta” demişti. Bu bilginin o kadar yeni olduğunu söylüyor ki, bilgi her an
artıyor, üretiliyor. Bunu daha uzun yıllar öğrenerek üstesinden gelme imkânı yok. Tek
yolu var, hayata yaymak. Onun için bilgi arttıkça üniversite eğitiminde süreler
kısalıyor, müfredatlar daralıyor. Ama bunları akademisyenlerin kabul etmesi çok zor.
Biliyorsunuz akademisyenlerin hepsi kendi konusunu vazgeçilmez diye düşünür.
Konu öğretilmeden asla diploma alınamayacağını düşünür. Ben makine mühendisi
olarak yetişirken içten yanmalı motorlar olmazsa olmaz bir konuydu. Bugün çoğu
müfredatta yok dahi, yani seçimlik bile isteseniz zor buluyorsunuz. Maalesef bunu
akademisyen arkadaşlarımız çok zor kabul ediyorlar.
Öğrenci merkezli eğitimin ilk şartı öğrencinin istediği bölüme girmesi, beğenmesi,
değiştirmesi. Mevcut sistemimizde çok zor. Gururla ifade edeyim, biz fakülteye
öğrenci alıyoruz; üniversiteye öğrenci almayı çok isterdim. Bilgisayarımda Stanford
Üniversitesinin bir logosunu kopyaladım. Orada ‘Stanford programa öğrenci almaz,
üniversiteye alır’ diyor. Hepimiz biliyoruz ki üniversiteye giren öğrencilerin büyük bir
kısmı ne okumak istediğini, hangi mesleği takip etmek istediğini bilmiyor, küçük bir
kısmı biliyor olabilir. Ben çok kararlıydım, başından beri söylüyorum ama bir çok
insan böyle bir kararı daha ileriki yıllara yaymak istiyor. Bizim sistemimiz buna izin
vermiyor. Maalesef fakülteye öğrenci almayı YÖK kabul ediyor, eksik olmasınlar
mani olmuyorlar, ama aman aman destek olduğunu söyleyemeyeceğim. Bunu
sadece Sabancı Üniversitesi yapıyor bizim dışımızda. Boğaziçi Üniversitesi’nde
bunu tekrar hayata geçirmeyi, tekrar diyorum çünkü YÖK öncesi biz öyle yapardık,
önerdiğim zaman arkadaşlarımdan müthiş zılgıt yedim. Çünkü iyi öğrenci alanlar çok
öğrenci gelir diye korkuyorlar, öğrenci bulamıyorlar, korkuyorlar kimse gelmeyecek,
rezil olacaklar diye. Kotalar çok iyi, emniyet sağlıyor. Öğretim üyeleri çok seviyorlar
kotaları. Işık Üniversitesi’nde mütevelliyi ikna ettim, 3 yıl dayanabildiler. YÖK’ün bir
miktar yatay geçiş yönetmeliği hususunda yan çizmesi ve kesin konuşmaması
nedeniyle korktular bıraktılar. Aynı şeklide Okan Üniversitesi de bıraktı. Hâlbuki
birkaç üniversite yaparsa yavaş yavaş tutar diye ümit ediyordum. Bunun üniversiteye
çok büyük maliyeti var, onu açıkça söyleyeyim. Fakat öğrenciler için çok büyük bir
avantaj. Kendilerine rahatlıkla program seçme ve değiştirme imkânını bir şekilde
vermeliyiz. Yatay geçiş sadece başarılı öğrencilere tanınan bir haktır. Hâlbuki
başarılı öğrenci programını seviyor zaten niye değiştirsin ki? Esas başarısız olana
yatay geçiş imkanı vereceksiniz. Asla geçemezler. Bir defa tek yapacakları şey
sınava tekrar girecekler ya da diploma aldıktan sonra tekrardan başlayacaklar.
Bu devirde artık derslerin azalması gerekiyor, disiplinler arası yapıların oluşması
gerekiyor, biz derslerimizde majör- minör ayrımı yapıyoruz. Öğrenci bir meslek, tabii
ki girdiği program itibariyle seçtiği vakit bununla beraber ek dal dediğimiz başka bir
disiplinden dersler alması zorunlu. Çok sayıda seçimli dersleri var. Toplam kredinin
36
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
düşük olması gerekiyor, 130’larda. Bu şablona eğitim fakültesi çok zor uyuyor tabii,
uyamıyor. Çünkü eğitim fakültesinin programı fotokopi çekip vermeniz gerekiyor,
çünkü tek bir şablonu var. Eksik olmasın YÖK’teki meslektaşlar bizim müfredatımızı
değiştirmemize izin verdiler. Ama yetmiyor. Halen girin web sitemize bakın,
mühendislik veya idari bilim müfredatları çok daha esnek, eğitimi o kadar esnek
yapamıyoruz. Hâlbuki Türkiye’nin ihtiyacı daha esnek programlar. İngilizce maalesef
Türkiye’nin bir sorunudur. Biz üniversitede İngilizce öğretiyoruz. Çok geç, çok pahalı,
çok zor.
Türkiye’nin yeterlilikler çerçevesinde alan yeterliliklerini sağlayan programların
çıktılarının üzerinde durulması lazım. Bu program çıktıları bugün yine YÖK’ün
ısrarla üzerinde durduğu Bologna eşgüdüm komisyonları vasıtasıyla epey gelişti.
Ama hep bir zorunluluğu sağlamak üzere yapılıyor. Hissedilerek, sahiplenerek değil.
Burada disiplinin gerektirdiği çıktılar rahatlıkla söyleniyor ancak ortak alandan
bağımsız “soft skill generic compatance” dediklerimiz, bunu sahiplenen geniş bir
akademik kitle yok. Bunların kazanımları, bunların değerlendirilmesi, ders verme
yöntemleri. Biraz önce bir arkadaşımla hasbihal ediyordum: 30 sene Boğaziçi’nde
tek yönlü yayın yaptım. Lacture dediğimiz tek yönlü ders anlattım. Düşündükçe
yüzüm kızarıyor. Onun için de şimdi TED Üniversitesi’nde mümkün olduğunca etkin,
etkileşimli, tek yönlü olmayan ders verilmesi üzerinde gayret sarf ediyorum.
Değerlendirme, bilmiyorum mühendisler arasında konuşulan “çıktı bazlı değerlendirme”
lafını daha duyan var mı akademisyenler arasında? Biz bunları hayata geçirmeye
çalışıyoruz. Çok zor etaplar. Bunlar, rahatlıkla konuşulabilen fakat yapılması çok zor
olan hususlar. Üzerinde durup iyi örnek oluşturmaya çalışıyoruz. Oluşturduk
diyemeyeceğim. Bu zaman alacak.
Son olarak da bir trend olarak size program akreditasyonunun konuyla ilgili olarak
çok da gündemde olmadığını söylemek istiyorum. Çünkü geçmiş yıllarda, özellikle
de Avrupa’da, her programın kendi başına akredite edilmesi gündemdeydi. Artık
devir değişiyor. Çünkü bu başa çıkılmaz bir işlem. Bunun yerine kurumsal değerlendirme
dediğimiz, program akreditasyonu, yatay akreditasyon, yatay değerlendirme kabul
edilir, diğeri de dikey olarak adlandırılıyor, üniversitenin kendi sistemini geliştirmesi
ve dolayısıyla dış akreditasyonu üniversite içinde kendisinin yapabilmesi amaçlanıyor.
Bunun için de üniversitenin bir takım önlemler alması gerekiyor. Birazdan onlara
değineceğim.
Bilişim teknolojilerinin yeri şeklinde bir liste yazdım.
•
•
•
•
•
•
internet- web siteleri,
videolar,
elektronik kitaplar,
etkileşimli deneme sınavları,
eş zamanlı veya ayrık zamanlı tartışma forumları,
OpenCourseWare, Google Books Kütüphane Projesi 20+M
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
37
•
•
•
•
kitap, simulasyon imkanları,
clickers,
sunum yazılımları,
MOOC’s = Massive Open Online Course
hemen hepsi İngilizce istiyor...
Burada iki şeye değinmek istiyorum. Bir tanesi MOOC’s; Massive Open Online Course,
bunların hepsi İngilizce, İngilizce bilmiyorsanız bunların hiçbirini yapamazsınız.
“MOOC’s” la ilgili birkaç dakika ayırmak istiyorum. Türkçesi “Yaygın, açık, çevrimiçi
dersler”. Bu son iki ayın heyecanı, esasında 2008’e dayanıyor. Ama geçen sene
Stanford Üniversitesi yapay zekâ dersinin bütün dünyaya açıldığı duyuruldu.
Stanford’daki 200 öğrenciyle beraber 160.000 öğrenci bu derse kayıt oldu. 23.000
kişi dersi bitirmiş, 400 kişi tam puan almış, hiçbiri Stanford öğrencisi değil, hepsi
online yazılanlar. Bu yaygın, açık, çevrimiçi dersler olarak tabiir edilen( MOOC’s)
derslerin esprisi bunlar sadece ders notları değil. Videolar, sorular, ödevler, tartışma
ortamı, asistan desteği ve katılım sertifikası içeriyor. Geçen hafta Thomas
Friedman’ın New York Times’ta bir yazısı çıktı. Yazı “Nereye baksam karamsarlık
görüyorum. Bir tek yüzümü güldüren bu imkânlar.” diye başlıyor. Gerçekten
yükseköğrenim çevreleri buna bir devrim olarak bakıyor, çok yeni, tamamen
2012’nin heyecanı, hatta 2013 Ocak ayının heyecanı. Şu anda 3-5 tane firma var.
Bunların bir kısmı kâr amaçlı, bir kısmı değil. Mesela Coursera kâr amaçlı, 33
araştırma üniversitesi ile beraber çalışıyor, 8’i uluslararası olmak üzere. Şuanda
Ocak ayı itibarı ile 24 milyon öğrenci 214 ders ile ki bu dersler çok geniş bir alanı
kapsıyor, tıp, tarih, edebiyat hemen her alanda ders sunuyor. Dersler kredisiz.
Sadece başarı belgesi veriliyor. Fakat şu an harıl harıl nasıl kredi verilebilir onun
üzerinde tartışılıyor. Kredi verme meselesi doğrudan doğruya yazılan kişinin kimliğini
tanıyabilme. Webcam ile kendisini ve kimliğini görmek ve bir el yazısı örneği üzerinde çalışıyorlar ki bir miktar kimliği belirleyip kredili olarak dersleri verebilsinler.
Harvard, MIT ve UC Berkeley başka bir kâr amacı olmayan başka bir şirket kurmuş
vaziyette. Khan Academy, Salman Khan’ın kurduğu biraz ortaöğretim öğrencilerine
dönük. Bunlar dışında başka bir şirket duymadım. Bu muazzam bir imkân, bu sizin
iyi ders vermenizi gerektirmiyor, ders hazır. Öğrenci onu alacak durumda; İngilizcesi
varsa ve siz o ortamı sağlıyorsanız, kurumsal bir destek veriyorsanız tabii ki.
Bu kısmı bitirirken bir miktar vakıf üniversiteleriyle-özel üniversiteleriyle olan
ilişkisine değinmek istiyorum. Türkiye yükseköğrenimde özel sektörü kullanmaya
Bilkent’i sayarsanız geç başlamamış, Bilkent’i saymazsanız geç kalmıştır. Ama her
halükarda çok yavaş devam etti. Şu anda vakıf üniversitelerindeki öğrenci sayısı
%10 bile değil. Eğer açık öğretimi de alırsanız % 5, açıköğretimi saymazsanız % 9,5.
Sadece örgün öğretimi, lisansı düşünürseniz 11’e doğru çıkıyor.
Türkiye’nin çok daha fazla üniversiteye ihtiyacı var. Avrupa Birliği’nin hedefleri
2023’ün 30-34 yaş grubunu % 40’a çekmek. Şu anda % 32 Avrupa, Türkiye ise %15.
Dolayısıyla Türkiye’nin daha çok üniversiteye ihtiyacı var. Hükümetler her yerde
yükseköğrenim yerine okul öncesine yatırım yapıyorlar. Bu mantık çerçevesinde
38
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
vakıf üniversitelerine ve özel üniversitelere ihtiyaç var. Bunların daha fazla olmasına
ihtiyaç var. Ayrıca vakıf üniversiteleri devlete nazaran çok daha talebe duyarlı, çok
da dinamik, yeniliklere açık, öğrenci profili daha heterojen, tam burslu öğrencileri ile
diğer öğrencileri arasında müthiş farklar var. Öğrencileri kaybetmek istemiyor. Devlet
üniversitesinde kimsenin çok derdi değildir öğrencilerin telef olması, vakıf üniversiteleri
ciddiye alır. Kısacası vakıf üniversiteleri daha rasyonel ve gerçek bir dünya, orada bir
yaşam savaşı veriyorsunuz. Onun için vakıf üniversitelerinin öğrenci merkezli eğitim
ve dijital eğitime çok daha hızlı gireceklerini var sayıyorum, şartlar bunu gösteriyor.
Devletin üzerine düşen kolaylaştırmak, özel sektörün üzerine düşen güven vermek.
Güven kelimesi sihirli bir mesele diye düşünüyorum. Şu anda Türkiye’de tüm
yükseköğrenimle ilgili bir güven eksikliği var ama vakıflarla ilgili daha fazla var.
Türkiye'de 19 sektör için yapılan itibar araştırmasında Vakıf Üniversiteleri beğeni
açısından da, güven açısından da 18. Sıradadır, en dipten ikinci. Vakıf üniversitelerinin
de kendine şöyle bir bakıp, ben nasıl güven veririm diye düşünmesi lazım, en
basitinden herhalde bütçesini bir miktar kamuyla paylaşması lazım. Bütçesini kaba
hatlarıyla paylaşan vakıf üniversitesi yok. Bakın web sayfalarına hiçbir vakıf üniversitesi
öğrencilerinden kaç para topladığını, öğrencilerine kaç para harcadığını, cari
bütçesini, yatırım bütçesini kaba hatlarla veremez. Ben bunu Işık Üniversitesi’nde iki
sene yapmaya kalktım, mütevelliler beni yakaladılar ve onu web sayfasından
kaldırdılar. Bir yerde haklıydılar. “Hiç kimse yapmıyorken biz niye yapıyoruz?” dediler.
Hep beraber yapıldığı takdirde anlamlı.
YÖK’teki meslektaşları her fırsatta taciz ederek bir takım bilgilerin web’e konması
için çok kampanyalar yürüttüm. 2 sene evvel nihayet YÖK’ün sitesinde vakıf üniversitelerinin kadrolu personeli diye bir site açıldı. Bu site şuanda her vakıf üniversitesinin
kaç hocası var, profesörü, doçenti var, isimleri ne, uzmanlıkları ne yazıyor. Bunlar
konduğu zaman ben kıyamet kopacak zannettim ama iki senedir orada ve hiç kimse
görmüyor, hiçbir kıyamet kopmadı. O listeye bakarsanız açıkça her programda 3
öğretim üyesi olma şartına uymayanlar var. Bunu YÖK’te görüyor, üniversiteler de
görüyor, herkes görüyor, kimse bir şey yapmıyor. Enteresandır. Genelde Türkiye’de
bakış, özel sektöre izin veriliyor, vakıf üniversiteleri itibariyle, tahammül ediliyor, el
altından güvenilmiyor. Bunun bir onurlu görev haline getirilmesi gerekiyor, başka türlü
Türkiye bu yüksek sayıları, okullaşma oranlarını anlamlı bir şekilde yakalayamaz.
Devlet-vakıf ayrımını katı çizgilerle yapmamak lazım, bunun altını çizmek isterim.
Mevcut taslakta bunun tam tersi yapılıyor. Çok kez ifade etmeye çalıştım, örnek
olarak da hep bu UC Berkeley- Stanford- Phoenix’i veririm, ilk ikisi California’nın en
gözde üniversitelerindendir. Biri vakıf, biri devlet üniversitesidir. Phoenix özel üniversitedir. Amerikalılara sorun kimse Berkeley ile Stanford arasındaki farkı bilmez.
Araştırmada çok iyi olduklarını bilirler, yarıştıklarını bilirler ama aradaki farkı bilmezler.
Bunlar birbirine çok yakın konumlandırılmıştır. Zaten bütün dünyada kâr amacı
gütmeyen vakıf üniversiteleri ile devlet üniversiteleri arasında çok az fark vardır.
Hâlbuki kâr amacı güden özel üniversiteler farklı bir şeydir. Bunlar normalde 18-23
yaş grubuna hitap etmezler. Bunlar çalışan insanlara çok daha popüler konularda
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
39
çok ucuza bir takım beceriler sunmak, dersler vermek üzerine yapılır. Bunların yeri
vardır, Türkiye bunları getirmelidir. Ama bunu vakıf üniversitesi yerine koyamaz.
Koymaya kalkarsa yazık olur, okullaşma oranını yukarı çekme imkanlarını
baltalamış olur diye düşünüyorum. Tüm 4 yıllık diploma veren kurumlar aynı değildir.
Bunu kabul etmemiz lazım, aynı seviyeye getirmeyle uğraşmamamız lazım. Önemli
olan yanlış bilgi vermemek, adayları kandırmamak, yoksa çeşitliliğe ihtiyacımız
olduğunu düşünüyorum. Bu çeşitliliği mümkün kılan çıktı kontrollerinde ihtaz edilmesi
lazım. Türkiye bundan sürekli kaçıyor. Herkes makine mühendisliği diploması
vereceği için ve diplomanın tek anlamı o olduğu için, o mesleği icra etmeye yetkili
diye, o üniversitelerdeki makine mühendisliği programlarının kalitesini kontrol
etmeye çalışıyorlar. Hâlbuki bıraksanız herkes makine mühendisliği diploması
versin, makine mühendisliği yapacak olan yetkinlik sınavına girsin, mesleki yetkinlik
sınavına girsin. Çünkü bunların birçoğu zaten yapmıyor mesleğini. Bütün üniversitelerin kalitesini aynı seviyeye getirmenizin imkân ve ihtimali yok. Eğer yetkinlik
sınavı konulursa özellikle önde olan mesleklerde; avukatlık, doktorluk, veterinerlik,
mimarlık, mühendislik gibi o zaman ülke çok rahatlar.
Unvanları üniversite ile sınırlı tutmak lazım. Şu anda beyhude bir arayış içindeyiz.
Doçentlik sınavında ortak bir standartı tutturmaya çalışıyoruz. Bu standart çok
seneler evvel kaçtı zaten. Merkezi yapmakla hiçbir anlamı olduğunu düşünmüyorum.
Bırakın her üniversite kendi unvanını versin ama sadece o üniversitede geçerli
olsun. Hacettepe’nin profesörü, doktoru, doçenti olsun ama bu başka bir üniversitede
geçmesin. Başka türlü çeşitliliği formüle etmemize imkân yok.
Kurumsal tavır ve kişisel kararlılığı bir şekilde beraberce yoğurmamız gerektiğinin
altını çok çizmek istiyorum. inanıyorum. Çünkü ikisi tek başına belirli gelişmeleri
sağlamaya yetmiyor. Müfredatınızı oluştururken meslektaşlarınızdan, paydaşlarınızdan
görüş almak kitabii doğrulardan biridir. Standart Avrupa değerlendirmesine
gittiğimizde her kuruma söylediğimiz şeyler. Bunu yapmak çok zor Türkiye’de. Ben
de beceremedim. Ama akademik dünya öğrencinin daha sonra çalışacağı sektörle
işbirliği yapmayı bir türlü öğrenemedi. Bunun zor olduğunu biliyorum ama bir şekilde
buradan başlamalıyız. Arkasından değişimi kolaylaştıran bir takım destekleri
sunmak zorundayız. Kurumsal kimliğin üzerinde durmak, öğretme - öğrenme
sistemiyle öğretim görevlilerine pedagojik teknoloji desteği vermek, ödül vermek,
performans kriterlerine eğitimi katmak, teşvik için fırsatlar tanımak ve yapılan
anketlerin geri beslemesini sağlamak, öğrenci merkezli eğitime geçmek için
minimum adımlardır. Bir öğretim görevlisinin senelerdir verdiği tek yönlü eğitimden
vazgeçmesi için hem hevesli olması hem de birinin nasıl yapılacağını göstermesi
gerekiyor. Böyle bir fırsatı vermezseniz onca ders yükünün altında bu çok zor olur.
Onun için şu an bir takım baş koymuş insanlar yapıyor, geri kalanlar aynı seviyede.
Kaliteli bir eğitim için kurumsal kimliğin sürekli olması gerekir. Devlet üniversitelerinde
çok büyük bir eksiklik var. Her yeni rektörle üniversitenin yönü değişiyor. Hatta bazı
vakıf üniversiteleri de böyle. Yöneticilerdeki güç dengesinin değişimi ile üniversitenin
tavrı değişiyor. Hâlbuki üniversitelerin istikrarlı bir gelişim sağlayabilmeleri için
40
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
sürekliliği benimsemeleri gerekiyor. Vakıf üniversitelerinin bir altyapı, yastık oluşturma
imkânları bile yok şu anda.
Yasayla ilgili konuya gelelim. Belirttiğim şikâyetlerin çoğu sistem yüzünden. Sizinle
iki tane veri paylaşacağım. Birisi U21’in yapmış olduğu bir değerlendirme. 15 Mayıs
2012’de çıktı. İlk defa ülkelerin yükseköğrenim seviyeleri sıralandı. Biliyorsunuz
2003’ten beri üniversiteler sıralanıyor. Üniversitenin sıralamasının çok önemli olmadığını
herkes biliyor. Birkaç senedir üniversiteleri sıralamak yerine yükseköğretim sistemlerini
sıralama çalışmaları olduğunu biliyorum. U21, 30-40 tane üniversitenin hazırlamış
olduğu ilk yükseköğretim sıralaması. 48 ülke arasında Türkiye 45’inci.
Türkiye: Genelde 45/48
Kaynaklar 28/48 YÖ, araştırma, harç, kamu, özel... çevre 47/48 yasal düzenleme, çeşitlilik, şeffaflık, esneklik, kadın varlığı... ilişkiler 46/48 uluslararası
bağlar... çıktı 42/48 yayın, araştırma mükemmelliği, okullaşma oranı, işsizlik oranı
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
41
Türkiye’nin daha yukarıda olmayı hakettiğini düşünüyorum. Yükseköğrenim sistemini
ne kadar kritik etsem de daha yukarıda 35’lerde olması gerektiğini düşünüyorum.
Ama enteresan kısmı bu çalışmanın dört ana unsuru var: Kaynaklar, çevre, ilişkiler
ve çıktı. Kaynaklarda Türkiye 48’de 28. Kaynak sorunumuz yok gözüküyor.
Çıktılarda da fena değiliz ama en kötü tarafımız çevre denilen yasal düzenleme,
çeşitlilik, şeffaflık, esneklik.Bu para meselesi değil. öncelikle bir araya gelip doğru bir
yasayı çıkarmamız gerekiyor. Maalesef Türkiye halen 1981’de çıkan yasa ile idare
ediyor. Üstüne üstlük devamlı yama yapılarak devam ediliyor.
ABD’de community college denen 2 yıllık okullarda 1970-2000 arası değişim %44’den
%53’e çıkmış. Doktora ve araştırma üniversitelerinde %7-%8. Aynı yerde. Sayıların
farkına dikkat çekerim. Lisans ve yüksek lisans %49-%39. Bu sayıları vermemin
nedeni alttaki üç madde:
•
•
•
42
2 yıllık eğitim üniversiteler dışına çıkarılmalıdır. Meslek yüksekokulları üniver
sitelerin içinde kalmaya devam ettikçe hiçbir zaman rüştünü ispat edemeyecek,
gerektiği değeri bulamayacak. Bunu her bulduğum platformda dile getiriyorum
maalesef kimse dikkate almıyor.
Doktora ve araştırma sadece ufak bir grubun önceliğidir. Buradaki araştırma
bilimsel çalışma anlamında değil, tamamen uç noktada teknoloji üretmek
anlamında. Bu, belli başlı üniversitelerin görevi olması gerekiyor. Türkiye’de her
üniversitede doktora programı var. Senelerdir çok yanlış yapılıyor. 2003 yılında
ben YÖK üyesiydim. Vakıf üniversitelerinin doktora programlarının engellenmesi
konuşuluyordu, neden sadece vakıflar devlettekileri engelleyelim dediğimde
arkadaşlarım onun için çok geç o tren kaçtı bari bunu kaçırmayalım dediler. Tren
2003’te kaçmıştı, şimdi çok daha fazla kaçmış durumda. Yeni nesilleri yanlış
yetiştiriyoruz.
Eğitim ve meslek üniversitelerin ana görevidir. Altına yazım, bize ne ABD’den
diyebilirsiniz ama ABD yükseköğretim sistemi tüm dünyanın örnek aldığı bir
sistem. Bologna sistemi de aslında ABD sisteminden kopya çekiyor. Yüzüne
söylerseniz alınıyorlar ama sıfırdan ABD sistemini yeniden keşfediyorlar.
EUA ÖZERLİK KARNESİ - 15 KASIM 2011
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Bir başka bilgi EUA’nın yapmış olduğu özerklik karnesi. Bu 2011 yılının biraz eskimiş
ama yine de Türkiye bu 28 değerlendirmeye alınan ülkeler arasında hep sonlarda.
Başka bir veri yine ABD’den, tam zamanlı, tam iş güvencesi olan sayısı %40. Devlet
araştırma üniversitelerinde de en fazla %60. Yarı zamanlı ve sözleşmeliler kabaca
%60. Bize bakıyorum tüm üniversiteleri tam zamanlı personelle götürmeye
çalışıyoruz. Neden sözleşmeli kullanmıyoruz? Burada vakıf üniversitelerinin
katkılarını yine görüyorum. Kanun taslağında 5 ilkeden biri, yarışmacı, rekabetçi,
performansa dayalı sistem iddiası idi, böyle bir şey yok. Müthiş bir rehavet var. Bir
tenured demek hayat boyu güvence demek. Neden doktora şart? Türk yükseköğrenimiyle ilgili rapor hazırlayan yabancı uzmanlar bu konuyu hiç anlamazlar. Ben
birkaç tanesiyle uzun uzun konuştum. Geçen hafta Romanya’da değerlendirmedeydim, orada da aynı şart var, öğretim üyelerinin doktoralı olması. Takımdaki İngiliz
arkadaş anlamadı, 4 gün boyunca sordu: Neden doktora olması gerekiyor? Ne
Romanya’da ne Türkiye’de aman aman araştırma yapılmıyor. Her ders verenin
doktoralı olması gerekmiyor. Ama bir güven yok. Çünkü kapıyı açarsak doktorasızlara
sonunda ne olacağını bilmiyoruz. Bunun temelinde hep güven eksikliği yatıyor.
Türkiye’de bir çeşitlilik var o da dikey çeşitlilik. Bu kalite farkı anlamındadır. Yani aynı
misyonu olan üniversitelerin yapması gerekenden çok daha farklı, az performe etme
meselesi. Yatay geçişte durum farklı yani farklı misyonlar söz konusu değil. Sistem
zaten bu dikey çeşitliliği de görmezden geliyor. Herkes için aynı kurallar uygulanıyor.
200 üniversiteli bir sistemimiz var, bunun %50’si 6 yıl ve daha genç. Bir üniversite
için 6 yıl hiçbir şey değil. Üniversite olmanız için 30-40 yıl geçmeniz lazım. Bir çözüm
yok ortada. Böyle bir sitemin bırakın genç bir üniversite almasını, sadece 200
üniversitelik bir istemde dahi tek tip üniversite çok zor gidecek bir şey. Maalesef
Türkiye çeşitliliği formüle edemediği müddetçe yükseköğrenime bir çözüm getiremeyecek. Buna mani olan ciddi hukuki ve mali sistemler var. Bunları bir an önce
çözemezsek daha çok toplantılarda “bizim başarısız üniversitelerimiz” başlığı
geçecek. YÖK günlük işlere karışıyor ama kurumların planlarına stratejilerine
karışmıyor. Yapması gerekenleri yapmıyor, yapmaması gerekenleri yapıyor. Sistem
böyle kurgulanmış. Ne kadar çırpınsak da başarılı olma ihtimalimiz çok az.
Avrupa’da ulusal kalite ajansı olmayan tek ülke Türkiye. Halen YÖK’ün taslağında
bu bir kural olarak formüle ediliyor. Kaliteyi bilen, bu konuda bilgisi olan buna karşı
çıkmaz.
Geleneği ve karakteriyle uyumlu, kendine özgü misyonu olan, iç kalite mekanizmaları
yerleşik, değişen dünyanın tehdit ve fırsatlarını dikkate alan ve öğrenen vakıf üniversiteleri Türkiye için bir şans olacaktır.
Teşekkür ederim.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
43
Mevlüt DİNÇ
Türkiye Dijital Oyunlar Federasyonu Başkanı
OYUN TABANLI EĞİTİMİN ÖNEMİ
Öncelikle eğitim gibi önemli bir konuda beni davet ederek fikirlerimi paylaşmamı
istediğiniz için çok teşekkür ediyorum. 30 yıllık bir birikimi size anlatmaya
çalışacağım. 2000 yılının sonuna kadar, tamamen tesadüfen İngiltere’de öğrendiğim
bilgisayar oyun programcılığı ile uğraştım. 1980’li yıllarda bu sektöre giriş yaptım.
Zaten oyun sektörü de belki biliyorsunuz, en önemli adımlarını İngiltere’de 1980’li
yıllarda atmıştır. İngiltere’deki başarılı birikimimi tamamen ülkemde kullanmak için
Türkiye’ye geldim. Son 12 yıldır da Türkiye’de oyun sektörünün gelişmesi için büyük
bir çaba sarf ediyorum. Tabii sektör olmayınca sektörde çalışacak yetenekli, deneyimli
eleman da olmuyor. Ben hem sektörün tetiklenmesine hem de bu konuda yetenekli,
hevesli gençlerin benim de deneyimlerimle sektöre kazandırılmasına ön ayak
oldum. Bizim şirketimizden ayrılan birçok arkadaş daha şimdiden kendi şirketlerinde
iş yapmaya başladılar. Bu da çok gurur verici bir şey. 2009 yılına kadar tamamen
kendi imkânlarımızla, kendi emeklerimizle dünya çapında işler yapmaya çalıştık.
2009 yılında Türk Telekom grubuna katıldık. Ben Türkiye’deki çalışmalarımızdan
bahsetmeden önce oyun sektörünün önemini ve dünya oyun sektöründen birkaç
rakam paylaşmak istiyorum.
1 milyarın üzerinde oyuncu var dünyada, çok büyük bir rakam bu. Oyuncu yaşı
giderek küçülüyor. Ben burada 2-3 yaş yazdım ve bu gerçekten doğru. 30-40 yıllık
genç bir sektör, buna rağmen çok daha köklü bir sektör olan sinemayı geçmeyi
başardı. Burada 70 milyar $ diyoruz ama önümüzdeki yılda 80 milyar $ olacağı
kesin. Bir tane oyunun 24 saatte elde ettiği gelir 200 milyon €. Krizlerden çok az
etkileniyor. Oyunun gücü gerçekten artıyor. Tamamen sosyal iletişim için kurulan
facebook da bile artık %80 oyun oynanıyor. Çünkü artık orada herkes bulmak
istediği arkadaşını buldu ve şu anda herkes oyun oynuyor. Türkiye’ye geldiğimizde
bu devasa sektörden çok küçük bir pay alıyoruz.
12 yıllık çabanın sonucunda geldiğimiz nokta 250-300 milyon $. Bazıları 400-500
diyor ama milyarlarca dolar olana kadar birkaç yüz milyon doların çok bir anlamı yok
bence. Ama burada önemli olan Türkiye’de 20 milyonun üzerinde oyuncu var. Bu
rakam aslında Türkiye’yi ilk 10 ülke içine koyuyor. Kültürel ve manevi anlamda oyun
sektörü Türkiye’de çok önemli bir yere geldi diyebiliriz. Ekonomik tarafı bir potansiyel, o ayrıca değerlendirilir. Türkiye’de 30 milyon facebook kullanıcısı var. Çok
gururla söylenecek bir şey değil aslında, orada sadece tüketiyoruz maalesef. Ama
tabii 30 milyon insanın interneti kullanması güzel bir şey. Burada önemli olan
facebook’ta tüketilen şeylerin ne kadarının bizim tarafımızdan üretildiği. Maalesef
henüz orada listede bile yokuz. Güney Kore örneğini vermek istiyorum. Güney
Kore’de de yaklaşık 20 milyon oyuncu var. Oradaki oyun sektörünün ekonomik
değeri birkaç milyar dolar. Onlar da son 11 yılda bu başarıyı elde etti. Orada tüketilen
oyunların %95’i yerli. Türkiye’ye gelince tam tersi maalesef, bunu değiştirmeye çalışıyoruz.
44
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Ben sunumumda oyunun gücünden bahsetmek istiyorum. Çünkü oyunun eğitimde
ne kadar önemli olduğunu zaten siz de göreceksiniz. Çalışmalarımdan birkaç örnek
göstereceğim. Bunlar tamamen kendi ülkemizde kendi imkânlarımızla üretildi ve
geliştirildi. Ülkemiz için geleceği sağlam temellere oturtmak üretimden geçiyor.
Dolayısıyla oyun da tamamen üretim.
Semih Saygıner’le Bilardo Magic: Bu, Semih Saygıner’le yaptığımız bir oyun.
İnanın bunu bir matematik öğrencisi ile gerçekleştirdim. Oyun, gerçek yaşamdan
birebir simüle edilmiştir. Yine oyunun gücünü anlatmaya devam edelim.
Oyunun Gücü: 2008 yılında Citroën Türkiye için yaptığımız bir tanıtım oyunu bu.
Oyundaki robotu birebir videolardan sıfırdan oluşturduk. Çünkü Fransızlar bize
robotun orijinal çizimini vermediler. Ama inanılmaz çok güzel iş yaptık. 8 hafta gibi
kısa bir sürede 1 milyon kullanıcıya ulaştı bu oyun. 2008 yılında C4 robot çok
popüler bir karakter ve Youtube’da videoları doluydu. Belki görenleriniz olmuştur.
Hep break dans vs. gibi danslar yaptırıyordu herkes. Biz tabii ‘madem Türkiye’de
yapıyoruz’ dedik. Boğaz köprüsünde çok güzel bir Ankara havası oynattık. Fransız
direktör görünce bayağı etkilendi. Oyunun Gücü’nü anlatmak için şu bilgiyi
paylaşmak istiyorum. Biz oyunu tabii Türkçe yaptık. Türkiye’deki sunucular talebi
kaldıramayınca yurt dışında sunucular var, tabii ücretsiz, insanlar oyunu rahatça,
kolayca indirsin diye oraya da koyalım dedik. Yurt dışındaki sunuculara koyunca on
milyonlarca genç yurt dışından oyunumuzu indirmeye, oynamaya çalıştı. Tabii
Türkçe olduğu için zorlandılar biraz. “Bize İngilizcesini, Fransızcasını yapın”, diye
onlarca mail geldi. Bizim ekipteki genç arkadaşlarımız hevesle “İngilizce desteğini
yapalım, bizim için iki gün sürmez.” dediler. Benim tepkim aynen şöyle oldu “Yok
öyle yağma. Siz yıllarca onların oyunlarını kendi dillerinde oynamaya çalıştınız.
Madem oyunumuzu beğendiler, bir yolunu bulup oynasınlar.” Dünya çapında bir iş
yaptığınız zaman gerçekten bunun etkisi çok çabuk ortaya çıkıyor. İnanın iki hafta
sonra dünyanın çeşitli ülkelerinde bu oyunumuz için çeşitli web sayfaları yapıldı.
Herkes kendi diline oyunumuzu çevirdi ve yüz binlerce genç oyunumuzu oynadı. Bu
cici oyun sayesinde hasbelkader birkaç yabancı ülkeye Türkçe kelimeler öğretmiş
olduk. Bu da oyunun gücünü gösteriyor. Tabii biz İstanbul’un güzelliklerini oyuna
modelleyip koyduk. Hatta Marmaray projesinin bile tamamını oyuna koymuştum ben.
İstanbul MMO: Yine tamamen kendi emeğimizle geliştirdiğimiz online bir oyun, adı
İstanbul ve tabii ki İstanbul’da geçiyor. Tarihi yarım adayı bu amaçla birebir modelledik.
1950’li yılların İstanbul’unu aynen aldık eski haritalardan. Online oyunların önemini
vurgulamak istiyorum. Aynı anda milyonlarca insan hem ortamla hem birbirleriyle
iletişime geçebiliyor. Daha önce böyle bir mecra hiç olmadı. Bu inanılmaz bir güç.
Bunu özellikle eğitim açısından çok iyi değerlendirebiliriz. Dünyanın en iyi filmini çok
severseniz 2 kere, çok çok severseniz 3 kere izlersiniz. Ama arka arkaya değil. Bu
oyunumuz 6 yıldır yayında ve halen yüz binlerce oyuncu oynuyor. Hatta ailece
oynayanlar var. Oyun Türkçe olduğu, İstanbul’da geçtiği ve bize ait ögeler içerdiği
için. Bu da yerli içeriğin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu örneği hep veriyorum, burada da paylaşayım: Yakın bir tarihte Fetih 1453 diye bir film çıktı. 6,5 milyon
insan izlemiş. Müthiş bir rakam. Dünyanın en iyi filmi biliyorsunuz Avatar. 2 milyon
kişi izlemiş. Yerli içerik çok çok önemli. Ben de hep bunu yapmaya çalıştım.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
45
Biz sanal bir dünya yaratıyoruz. Ama biraz önce söylediğim gibi dünyanın farklı
yerlerinden insanlar bir araya gelerek inanılmaz şeyler yapabiliyor. Bu oyuncuların
kendi inisiyatifleriyle yaptıkları bir şey. 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamışlar.
Ay yıldızlı bayrağımızı oyunun içindeki rol yapma özelliklerini kullanarak bir görüntü
elde ediyorlar ve bu görüntüyü oyunun sitesine koyuyorlar. Biz bir şekilde haberdar
olduk, yani bizim dışımızda gelişen bir takım güzel şeyler.
18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü için de yine oyuncular kendileri bir anma
töreni organize etmişler. Bu tür şeylerin olabileceğini düşünerek Mısır Çarşısı ile
Yeni Cami arasında bir meydan var, tabii 1950’li yıllarda güzel bir meydanmış orası,
oraya bayrak direğimizi koydurdum arkadaşlara. Gerçek hayatta nasıl “AKM’nin
orada buluşalım” diyorsak oyuncular da oyunda “Bayrak direğinin orada buluşalım”
diyorlar ve etkinlikler düzenliyorlar. Burada binlerce oyuncu var. Aynı anda gerçek
zamanda bir araya gelip etkinlikler yapıyorlar.
Sınırsız Güç, Sınırsız İmkân: Çok sevdiğim, Allah rahmet eylesin, rahmetli oldu,
Emirgan’da “tavla ağabeyim” dediğim Yusuf Abi’yi de modelleyip oyuna koydum.
Yine oyunun gücünü göstermek için. Büyük laflar ediyor oyunda, oyuncular gidip
Yusuf Abi’ye akıl danışıyorlar.
Bir ilginç olan da dünyanın ilk sanal mitingi diyebilirim. Bunda oyuncular bizi protesto
ediyorlar. Bu tür oyunlarda farklı ırklar oluyor; savaşçı, büyücü, şifacı gibi ve çok
hassas bir denge var burada. Biz bu dengede biraz yanlışlık yapmışız, büyücülere
gereğinden fazla güç vermişiz. Bunu diğerleri fark edip şikâyet ediyorlar ama oyunu
biz yazdığımız için inanmıyoruz şikâyetlere. Ama en sonunda gerçekten fark ettik ki
hata yapmışız. Ben de arkadaşlardan rica ettim, bir an önce düzeltelim bu hatayı,
diye. Tabii arkadaşlar hatayı düzeltince bu sefer büyücüler isyan etti ve bizi protesto
etmişler. İnanın burada binlerce oyuncu var. Oyuncuların isimleri; kumuz, nickname
diyoruz. Binlerce oyuncu güzergâh belirlemiş, Eminönü’nü birebir modellediğimiz
için, yürüyüş yapıyorlar. Çok özür diliyorum ama bunu paylaşmam lazım; oyunda
karakterinizi geliştirdikçe kıyafet alıyorsunuz. Hatta birisi “Donumuzu da alın”
yazmış. Gerçekten bu oyunun gücünü gösteriyor. Aynı anda binlerce insanla
konuşabiliyorlar ve birbirlerinin konuşmalarını görebiliyorlar.
I Can Football 2: Bu dünyanın ilk 11’e 11 futbol oyunu. İnternet üzerinden canlı
mahalle maçı yaptırıyoruz bu oyunda. Çok gurur duyuyorum. 2010 yılında Türk
Telekom “Dünyanın En İyi İçeriği” ödülünü aldı bu oyun sayesinde.
SüperCan: Yine oyunların eğitimde kullanılmasına çok iyi bir örnek. aynı zamanda.
SüperCan diye bir karakter yarattık 2010 yılında. 8 Mart 2010 günüydü hatta anneler
günüydü, SüperCan’ın da doğum günüydü aslında. Çok kısa sürede milyonlarca
kullanıcıya ulaştık. 1 milyonu aşkın kayıtlı kullanıcımız var. SüperCan çok kısa bir
sürede ülkemizin ilk çocuk kahramanı oldu. Keşke biraz daha kahramanımızı
destekleyip milyonların gönlüne taht kurmayı başarsak. Madem çocuklarımız oyun
46
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
oynuyorlar, bizim geliştirdiğimiz, içerisine yararlı bilgiler koyduğumuz oyunları
oynasınlar ve gelişsinler istiyoruz. Ben de SüperCan’ı çocuklarımızın gözü kulağı
olur diye ortaya çıkardım. Oyunumuzdaki amaç; çevreyi korumak, geri dönüşümü
çocuklara aşılamaktı. Elimizde olsa da hiç şiddet, aksiyon olmasa. Ama biliyorsunuz
en masum çizgi filmde bile aksiyon var, bugünkü çocuklar hareketi seviyor. Ama
bunu doğru kullanırsanız inanın çocuklarda negatif etkisi yok. Oyundaki kılıç ışın
kılıcı. Güneş enerjisi ve temiz pille çalışıyor. Kılıcı arada sırada şarj etmeniz gerekiyor.
Bunun için de ormanda arada sırada denk geldiğiniz çöpleri temizliyorsunuz, biriktiriyorsunuz,
geri dönüşüm potalarından elde ettiğiniz temiz pillerle şarj ediyorsunuz.
Çocuklarımız seve seve yapıyorlar. Bunu bir ödev olarak verseniz yapmazlar. Biraz
önce bahsettiğim çocukların eğlenirken öğrenmesi tam olarak böyle bir şey. Bunu
çok akıllıca yapmak gerekiyor. Hatırlarsanız daha önce ”edutaiment” diye bir kavram
ortaya atıldı. Education ile entertaiment kelimelerinin birleşiminden oluşuyor, benim
şu an size anlatmaya çalıştığım konu. Ama tutmadı. Çünkü iki arada bir derede
kaldı. Ben SüperCan’la gerçekten dünya çapında bir örnek yaptığıma inanıyorum.
Önce çok iyi bir oyun yapmanız lazım ki dünyadaki bütün çocuklar itiraz etmeden bu
oyunu seve seve oynasın. Bu oyunu oynarken eğitim ögelerinin güzelce yerleştirilmesi
gerekiyor. Çocuklar çok zeki ve akıllılar, onlara kolay kolay bir şey yaptırmak
mümkün değil. Dolayısıyla bunu severek ve isteyerek yapmalılar. Kılıcı seve seve
kullanıyorlar. Bu arada sadece robotlar karşısında kullanıyorlar. Şarj etmeleri de
gerekiyor, bunu da severek yapıyorlar. Geri dönüşümü öğreniyorlar bu arada. Bu çok
önemli bir şey.
Biz bir yandan da dünyanın en zor işlerinden birini yaptık. Spiderman, Ironman gibi
kahramanları SüperCan’ın arkadaşları yaptık. Geçen sene 23 Nisan kutlamalarında
bu kahramanları buraya getirmiştik. Havaalanında karşılamıştık. Mehmet Ali Birand,
rahmetli, haber yapmıştı. Gerçekten orada olmanızı isterdim. İlgi inanılmazdı. Tabii
kahramanlar valizlerini almaya giderken çocuklar görünce koşturdular. Arkalarından
anne, babaları koşturdu. Çok müthiş bir görüntüydü. Çok güzel bir bilgi paylaşmak
istiyorum. Türk Telekom’un da gücünü kullandık tabii. Caddebostan’da bir gösteri
düzenledik bu kahramanlarla. Polis bana “Son 15 yılda gördüğüm en büyük
kalabalık” dedi. İnanın çocuklarda böyle basit bir kahramanın etkisi var. Bildiğim
kadarıyla Örümcek Adam Türkiye’de en meşhur kahraman. Çocuklar bizden olduğu
için en çok SüperCan’a ilgi gösterdiler, Örümcek Adam’a bakmadılar bile. Bu da yerli
içeriğin önemini gösteriyor. Ben, Türkiye’de oyun sektörünü geliştirirken hep kendi
kültürümüzü, tarihimizi işlemeye çalışıyorum. Şu anda çok önemli çalışmalar yapıyoruz.
Ulaştırma Bakanlığı’na trafikle ilgili eğitici, öğretici programlar geliştiriyoruz. Bunlar
yakında ulaştırma portalında yayınlanacak. Onlar için de Ulaşcan diye bir karakter
geliştirdik.
Dijital Oyunlar Federasyonu Başkanı olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı için bir
çalışma yapıyorum bu aralar. Bu da Sporcan olacak büyük ihtimalle. Süpercan gibi
oyunların eğitime nasıl katkı sağladığını bir örnekle açıklamak istiyorum. Bence
kitaplar da böyle elektronik olmalı. Çünkü çocuklar zaten bu teknolojiye çok yatkın.
Şu anda öğretmenlerin de kullanabileceği, kendi ders kitaplarını oluşturabileceği çok
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
47
ciddi bir alt yapıya kafa yoruyorum. İnşallah ilerde TUBİTAK ve MEB ile dünya çapında
bir işe imza atacağız.
Hızlıca kurucu başkanı olduğum bir gelişmeyi daha aktarmak istiyorum, bu da online
eğitim için çok önemli bir gelişme. Geçen sene İnternet ve Bilişim Komisyonu bir
çalışma yaptı ve sonunda bir rapor yayınladı. Gururla söylüyorum, o raporda 9 ana
başlıktan bir tanesi oyun. Bu da Dijital Oyunlar Federasyonu sayesinde oldu.
Bundan birkaç yıl önce devlet, anne babalar panik içindeydi “Bu oyunlarla ne
yapacağız?” diye. Ama şu anda oyunun gücünü önemini herkes fark etmeye
başladı. Madem güçlü bir şey bu oyun nasıl daha pozitif hale getirebileceğimize kafa
yormamız lazım. TUDOF da bu konuda öncü olacak. Gerçi dün yeni bir başkan
atandı. Ben kurucu başkan olarak devam edeceğim tabii. Aileleri, çocukları oyunlarla
ilgili bilinçlendirme faaliyetlerimiz oldu ve olacak. Kitap, kitapçıklar, sempozyumlar
bunlar çok önemli benim için. Bu şekilde çok cici kitapçıklar hazırlayacağız.
Arzu ederseniz sorularınızı almak isterim. Sunum çok büyük ben hızlandırmak istedim
sorularınız olabilir diye.
SORU: Öncelikle çok teşekkür ediyoruz. Sizi daha yakından takip etmeye çalışıyoruz.
Yapmış olduğunuz çalışmaları çok anlamlı buluyoruz. Eski bir Türk atasözü var:
Oynamayan tay, iyi bir at olmaz. Oyun çocuğun ruhunda, yaşantısında çok büyük
rolü olan bir unsur. Fakat çocuklarımız sanal oyunlar sebebiyle gerçek oyunları
unutmaya başladılar. Şöyle bir sorun var: Çocuk sanal oyunlara girdiğinde gerçek
hayattan kopabiliyor ve gerçek hayatta da çok ciddi bir şekilde sıkılabiliyor. Çünkü
sanal ortamda çok keyifli bir oyun oynuyor. Oradan çıkıp da öğretmeniyle
karşılaştığında aynı keyfi alamıyor. Çocukların algısı boyutunda bir sıkıntı
oluşturuyor. Bunu nasıl çözebiliriz?
CEVAP: Çok önemli, güzel bir soru, teşekkür ederim. Biraz hızlı geçtim sunumu
fakat fark ettiğiniz gibi oyun ortamına taşıyamayacağımız hiçbir konu yok. Bir fizik
konusunu birebir simüle edebilme imkânımız var oyunlarda. Ayrıca geleneksel
oyunlarımızı sanal ortamda çocuklarımıza sevdirmek ve anımsatmak mümkün.
Tabii çocuklar sanal ortamda o kadar eğleniyorlar ki bunu dışarıda yapma ihtiyacı
kalmıyor belki, buna katılıyorum. Ama dünya değişiyor, ben sokaklarda oynayarak
büyüdüm. Bu zamanda çocuklarımıza hadi çıkın dışarıda oynayın demek çok riskli
bir şey. Oynayacak sokak kalmadı. Ben çocukken günde bir iki araba geçer diye
beklerdik. Şimdi arabanın geçmediği saniye yok. Kaldırımlar araba dolu. Yürüyemiyorsunuz
bile. Bunları söylerken bırakın çocukları sadece sanal ortamda oynasınlar demiyorum. Ama böyle bir gerçek var ve bununla yüzleşin. Çocukların oyun üzerinden elde
edeceği kazanımlarla ve çocuklarla birlikte başka aktiviteler yapmakla bunu çözebiliriz
diye düşünüyorum. Oyun oynama diyeceğimize, eğer derslerini, hayatını, sağlığını
etkilemiyorsa anne baba olarak çocuğumuzla daha farklı uygulamalar yapabiliriz.
Yürüyüşe çıkmak, sinemaya gitmek gibi.
SORU: Obezite olan bir çocuğumuz var. Ona sorduğumuzda çok düzenli spor
yaptığını söylüyor. Öğrendiğimizde çocuk sanal spor yapıyor ve onu gerçek spor
48
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
olarak algılayabiliyor. ‘Hocam ben para kazanmalıyım aslında işe gidiyorum’, diyor.
Yani sanal dünyada yaptığını gerçek olarak kabul ediyor. Burada algıda bir sıkıntı
yaşandı.
CEVAP: Şimdi bu konu üzerinde saatlerce sohbet edebiliriz. Ben kısaca belirteyim.
Algı bilinçli olarak yansıtılıyor size. Çocuklar çok kurnaz, akıllı. Ama eğer teknolojiyi
doğru kullanabilirsek, Nintendo’nun kontrolü gibi, obez çocuğu hareketli de oynatabiiliriz. Burada oyunun gücünü doğru kullanmak önemli, bunu yapabilirsek sorunları
minimize edebiliriz.
SORU: Sizin bazı kaygıları taşıyarak bu işi yapmanız bizi çok mutlu etti. Gerçekten
teşekkür ediyoruz. Bir şeyler verme ve kötülükten uzak tutma kaygısının olması
gerekiyor. Oyunlar genellikle dış kültürden etkilenerek hazırlanıyor. Bunun içinde
kendi kültürümüz de korunabilirse oyun içinde bunun devamı sağlanabilir. Bu
konuda katkılarınız için teşekkür ediyorum.
CEVAP: Ben de çok teşekkür ediyorum, güzel sözleriniz için. Sanayi devrimini çok
büyük bir farkla ıskalamış bir ülkeyiz. Ama yazılım devriminde hâlâ çok büyük
şansımız var. Tamamen yeteneğe ve emeğe bağlı bir sektörden bahsediyoruz. Hem
üreticisi hem tüketicisi çok genç. Kendi gelenek ve kültürümüzü oyunlara taşımak
tamamen bizim elimizde. Ben bir oyun yapımcısı olarak bu özelliğe sahibim. Çoğu
zaman Hollywood filmlerini izleyip eleştiriyoruz, kendi kültürlerini empoze ediyorlar
diye. Bizim kültürümüzü empoze edecek değil adam. Bunu bizim yapmamız lazım
ve oyun bize bu imkânı veriyor. Genç nüfusumuz var diye övünüyoruz ama ben
Türkiye’ye geleli 12 yıl oldu. Genç nüfusumuz var diye diye de yaşlanıp gitmeyelim.
Çok yetenekli, hevesli gençlerimiz var, onları harekete geçirmeliyiz. Tarihimiz,
kültürümüz kaynakla dolu, o kadar çok yapabileceğimiz oyunlar var ki. Aslında
dünya için de çok özgün oyunlar olur bunlar. Benim de amacım hep bunu teşvik
etmek. Teşekkür ediyorum.
SORU: Üretkenliğin yanında yaratıcılığı da elden bırakmamak gerek. Bunlar sizin
hayalleriniz mi, yoksa çocuklar arasında onların fikirlerini kışkırtacak anketler
yaptınız mı? Biz eğitimciler olarak öncelikle onların yaratıcılığını kışkırtmayı
düşünüyoruz. Şablon bir oyun sistemi vermek yerine her birinin kendi oyunlarını
yapabilmesi için ne gibi imkânlar vermektesiniz?
CEVAP: Yaratıcılık olmadan üretim mümkün değil. Üretebilmek için önce bir hayal
gücünüzün olması lazım. Sizinle paylaştığım oyunların hepsi bizim kendi hayal
ürünümüz. Ama iyi ki soru cevap bölümü yapmışız, bunlar bizim tamamlamak
istediğimiz konular. Ben aslında ilkokuldan başlayarak etkileşimli görsel tasarım
dersi gibi bir şey olsun istiyorum. Oyun desek belki herkes karşı çıkar ama böyle
dersek çok daha güzel olur. Çocuklarımızın yaratıcı unsurlarını öne çıkarmamız
lazım. Ben kültürümüzü çok seviyorum ama çocuklarımıza karşı davranışlarımızı
biraz değiştirmemiz lazım. Giderek kırılıyor belki ama küçükler büyüklerin yanında
çok fazla söz sahibi olamıyorlar. Biraz önce bahsettiğim genç nüfusa doğru platform
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
49
hazırlarsak, oyunların eğitimde kullanılması gibi yepyeni fırsatlar açarsak gençler
zaten kendileri bu sektöre yöneliyor. Oyunun bu gücünü savunma sanayinde,
eğitimde, sağlıkta her yerde kullanabiliriz. En yeni teknolojiler bile oyunlarla
tanıtılıyor. Biraz önce söyledim: Facebook’ta bile %80 oyun oynanıyor. Dolayısıyla
topyekûn ülke olarak oyunun önemini öne çıkarabiliriz.
SORU: Bu konuda çocuklar için bir eğitim çalışması düşünüyor musunuz, yapılıyor
mu, nasıl yapılabilir? 60 yaş üstü insanlar için bu çok ilgi çekici çocukları anlamamız
bakımından. Teşekkür ederim.
CEVAP: Ben teşekkür ederim. Aslında biraz önce topyekûn ülke olarak buna kafa
yormamızda bunu kastetmiştim. Ben federasyonu kurarken önemli projelerimden bir
tanesi yerli oyun platformuydu. Bu sorduğunuz soruya çok güzel örnek bir cevap
bence. Amacım, teknolojiyi, interneti kullanarak çocukları bir araya getirmek.
Ülkemizde iş birliği yapma kültürü de çok zayıf maalesef. Hep birbirimizi aşağıya
çekmeye çalışıyoruz. Böyle bir platformda Trakya’daki bir öğrenciyle, Erzurum’daki
bir öğrencinin iş yapması mümkün. Özellikle sosyal ve mobil oyunlarla çok güzel
işler yapılabilir. Ben şu anda üniversiteler bu vizyonu ve bilgi birikimini aşılamaya
çalışıyorum. Yerli oyun platformu ile bahsettiğiniz ülke çapındaki eğitime katkı olacak
mutlaka.
SORU: Okul öncesi yaştaki çocukların psikologlar tarafından konulan bu oyunlara
girme sınırları var biliyorsunuz. Az önce şiddeti doğru kullanmak gerektiğinden
bahsettiniz. Bunun için bir psikolog desteği alıyor musunuz? Ekipte bir psikoloğun da
olması gerekir bence. Çünkü duygu ifade eden karakterler çocukların da aynı
duyguları yaşamasına sebep oluyor. “Bolly” çizgi filmini biliyorsunuzdur, çöp kutusu
bile benim oğlumu ağlatacak kadar etkilemişti. Bu nedenle ağaçların ya da robotların
bir duygu yaşaması çocukları da aynı yönde etkileyecektir diye düşünüyorum.
CEVAP: Tabii şimdi oyun sektörü yaratıcı bir sektör, eğlence sektörü. Dolayısıyla
şimdiye kadar oradaki ürünler tam bir serbestlik içerisinde geliştirildi. Ama tabii ki
oyunların eğitim amaçlı kullanılmasında psikoloğun kullanılması önem arz ediyor.
Biliyorsunuz Fatih Projesi ülkemizin en önemli projelerinden ve hâlâ üzerinde
çalışılıyor. Örneğin orada her şey önce tabletle başladı, bence öyle olmamalıydı.
Şimdi yavaş yavaş içeriğe yönelme var. İçeriği çok önemsiyorum çünkü 3 sene sonra
donanımın ne olacağını bilemeyiz ve kontrol edemeyeceğimiz bir şey. Etmemiz de
gerekmiyor. Önemli olan içeriğin kendisi, değişmeyen tek şey o. Eğitim amacıyla
üretilen içeriklerde öğretmenlerle, eğitmenlerle, konunun uzman kişileriyle o içeriğin
hazırlanması gerekiyor. Çünkü ben Fatih projesiyle ilgili bir şey duymuştum.
AppStore gibi bir şey yapalım herkes eğitim içerikli uygulamalarını oraya koysun.
Olur mu böyle şey? Ben bir yarış oyunu yaparım, siz daha iyisini yaparsınız. Sizinki
tutabiilir ama doğru olmayabilir. Arabanın nasıl kullanılması gerektiğini öğretmiyor
çünkü oyun. Eğlendirme amaçlı. Ama eğitimde böyle bir şey mümkün değil. Bunların
öğrencide nasıl etkisi olur, doğru öğretiyor mu, çok iyi kontrol edilmesi lazım.
50
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
SORU: Uzun süre yurt dışında da görev aldınız ve artık bu yetenekleri Türkiye’de
değerlendirmek adına buradasınız. Yazılım yapan Türk gençleriyle çalışıyorsunuz.
Bu anlamda yetenek kıyaslaması yaptığınızda diğer kültürden farklı bir özellik
görüyor musunuz? İkinci olarak, bir federasyonsunuz, üst kurumsunuz. Dijital oyun
yapan firmalarla birlikte çalışmak için bir çalıştay düşünür müsünüz? Bir diğeri, zekâ
oyunları ile ilgili çalışmalarınız var mı? Çocuklar da bunları çok seviyorlar. Hem
oyunların hem de zihinsel gelişimi sağlayan materyallerin gerekliliğine inanıyorum.
Teşekkür ederim.
CEVAP: Ben teşekkür ederim. En sondan başlayalım. Oyunun işleyemeyeceği,
konu edemeyeceği hiçbir konu yok. Birebir simülasyon yapabiliyoruz. Dolayısıyla
zekâ oyunları, fizik, matematik her şey çok kolay. Federasyon olarak zaten kuruluş
amacımız bu. Onun için dünyada bir ilkiz diyoruz. Biz sadece elektronik spor
yapmıyoruz, bunun yanında eğitimi, sektörde çalışanların etik kurallarına uygun
hareket etmesi, duyarlı olması gerekir. Ben negatif etki oluşturur mu diye çok kafa
yoruyorum. Biliyorsunuz oyun içi ürün satan oyunlar var. Oyuncular çok para
harcayabilir. Ben bizim oyunlarda limit koydurdum. Oyuncu başı haftalık harcayabilecekleri limit var. Bunlar tamamen sorumluluk meselesi ve federasyon bunu çok
önemsiyor. İlk soru önemli bence. Bir Türk dünyaya bedeldir, Türklerden bir şey
olmaz. Şunun bir arasını bulsak bu işi çözeceğiz. Ben Türkiye’ye geldim geleli
Güney Kore’yi örnek veriyorum. Ama benim gördüğüm herkes Hindistan’ı örnek
veriyordu. Yanlış. Hindistan elektronik işlerde ekonomik olarak çok iyi, birçok
mühendisler yetiştirdi ama yaratıcı sektörde sıfır. Çünkü başkalarının işini yaptılar.
Dolayısıyla ben, kendi yeteneklerimizi kullanıyorum ve bunu çok önemsiyorum.
Türkiye de bunu yapabiliyor, bu çok önemli. Ülkemizde yeterince heves ve yetenek
var. İnanın eğitimde de o kadar çok geride falan değiliz. Bilkent’e, ODTÜ’ye, İTÜ’ye
girmek kolay değil, baya bir yetenek ve zekâ gerektiriyor. Hele mezun olmak daha da
zor. Dolayısıyla her alanda başarılı olabiliriz ama pozitif yönleri öne çıkarmamız
lazım. Ülkemizde en çok üzüldüğüm şey bu. Bu kadar yeteneğimiz var, alt yapımız
var, tarihimiz var, 2023’te ilk ona gireceğimiz söyleniyor. Neden gelecek sene girmiyoruz?
Hızlandırılmış tren diyoruz, hızlı tren yapmıyoruz. Fatih projesiyle ilgili bir şey
duydum: zenginleştirilmiş kitap. Neden zengin kitap değil? Bunu kırmamız lazım ve
ülke olarak bunu yapacak güçteyiz.
SORU: Biz canlı yayınla Türkiye’nin her yerine izletiyoruz bu sunumu ve buradan
birçok soru geliyor. Ama ben iki soru soracağım. Sinan Dişçioğlu adlı bir
öğretmenimiz “Görsel etkileşimli tasarım için ilk adım ne olabilir?” şeklinde bir
sorusu var. Dün Talim ve Terbiye Kurulu Başkanımız konuşmasında “Siz hazırlayın
getirin biz bir ayda işleme sokarız” demişti. Yine aynı hocamızın sorusu, böyle bir
programı hazırlamak ne kadar zaman alır? Bu konuda öğretmenimize bir öneriniz
var mıdır?
CEVAP: Müthiş bir soru bence ve çok güzel bir örnekle başlamak istiyorum.
İngiltere’deyken, Bournous Üniversitesi var, görsel iletişim fakültesi bölümü
dünyanın en iyilerinden birisidir. 90’lı yılların ortalarında üç boyutlu modelleme,
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
51
animasyon çok önemli bir konu. O üniversitede sadece bir program öğretiyorlar,
basit bir program. Bir gün mezuniyet balosunda bölüm başkanına “Hocam siz
sadece light wawe programını öğretiyorsunuz. Biz 3D Max kullanıyoruz. Bizim
sektöre eleman yetiştirmiyorsunuz.” dedim. O da “Bizim 3D Max öğretecek hocamız
yok” dedi. Ben de öğretmene gerek yok. Siz 3D Max programını 3 bilgisayara
yükleyin, light wawe kullanan öğrenciler onu çok rahat öğrenirler, dedim. Bunu
yaptılar ve şimdi o üniversiteden hem light wawe hem de 3D Max programını çok iyi
kullanan öğrenciler çıkıyor. Dolayısıyla bizim müfredata derse fazla kafa taktığımızı
düşünüyorum. O yaşta çocukların serbest çalışması lazım. Ben ortaokuldayken
hatırlıyorum. Öğretmen bizi dışarı çıkarırdı, ağacın karşısına oturturdu. Şu ağacı
çizin, derdi. Bence çocukları bırakalım. Onlar hayal güçlerini istedikleri gibi kullanabilir. Benim önerim çocuklarla bu dersleri tartışması, bizim çalışmalarımızı
göstermesi olur. Bir örnek daha vermek istiyorum. Ben geçen sene on tane üstün
zekâlı on yaşında çocuğa sunum yaptım. İnanamazsınız yerlerinde duramıyorlar.
Hepsi beni araştırmış internetten ve hepsi beni etkilemek, tepkimi almak için bir
şeyler yapıp gelmişti. Gerçekten gözlerim yaşardı. On yaşındaki çocukların
yaptıkları şeyleri görseydiniz şok olurdunuz. İnanılmaz şeyler çizmişler, siz
öğretmeye kalksanız öğretemezsiniz. Hayal gücünüz yetişemez. Onlara kâğıt kalem
verelim, serbest çalışın diyelim yeter bence. Onlar zaten birbirlerinden de besleniyorlar.
SORU: Bizim bir hayal tasarım atölyemiz var ve atölye sorumlumuz Fatih Çakar Bey
soruyor size, o da sizi canlı yayınla izliyor şu anda: Atölyede “Game Maker” kullanıyorum.
Çocuklar nasıl kendi oyunlarını üretebilirler? Tavsiye ettiğiniz programlar var mı?
Federasyonun bu anlamda çalışmaları var mı?
CEVAP: Biz “unity” diye bir program kullanmaya başladık. Bir oyun motoru ve farklı
ortamlarda, farklı işletim sistemleriyle çalışıyor. Biraz önce vurgu yaptım, bizim
donanımdan bağımsız hareket etme yeteneğine sahip olmamız lazım. Yaptığımız bir
içeriğin yeni donanımlarda çalışabilmesi gerekiyor. Bunun için hazır oyun motorları
var. Bizim de bu motorları kullanarak içerik üretmemiz gerekiyor. Dolayısıyla benim
önerim bu tür programlara yönelmek.
Herkese çok teşekkür ediyorum.
52
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Prof. Dr. Renee HOBBS
Harrington School of Communication and Media University
DİJİTAL OKURYAZARLIK VE MEDYA OKURYAZARLIĞINDA
SINIF-KÜLTÜR İLİŞKİSİNİN KURULMASI
Öncelikle hepinize teşekkür etmek ve hoşgeldiniz demek istiyorum. Bugün burada,
bu konferansa katılmaktan, ilkokul, ortaokul ve yükseköğretim kurumlarında başlayan
bu dönüşümü sizinle paylaşmaktan çok mutluyum.
Ekim ayında Ankara ve İstanbul’u ziyaret etme fırsatım oldu. Küçük ve ergenlik
çağındaki çocuklarla görüştüm. Bir devlet okulu ve üniversitesi ile bir özel okul
veüniversitesinin öğrencileri ve birçok eğitimci ile bir araya geldim. Öğrencilerine
karşı entelektüel azimleri, açıklıkları, yeniliğe karşı açık olmaları gerçekten benim
için çok ilham verici oldu.
Dr. Jale Onur beni bu konferansa davet ettiği zamanTürkiye Özel Okullar Birliği’nin
konferansının bir parçası olmaktan dolayı gerçekten çok mutlu oldum ve onur
duydum.
Benim kendi öğrenme maceramda küçük öğrencilerin medya ve teknoloji ile nasıl
yoğunlaşmış bu kültür içerisinde nasıl daha geliştiklerini görmek büyük bir heyecan
veriyor.
Şu an yüksek öğrenim sektöründe ve otuz senedir de ilkokul ve ortaöğretim bölümlerinde
çalışıyorum. Birtakım kitaplarım çıktı. Amerika’da ilköğretim ve ortaöğretimde dijital
ve medya okuryazarlığı ile ilgili ilerlemeleri için birtakım yayınlar çıkardım. Ve burada
medya okuryazarlığı eğitimi için hem eğitimcilere hem de öğrencilere uygulanabilir
öneriler veren kitabım var. Aynı zamanda telif hakları ile ilgili de bir kitabım var. Telif
hakları dışında eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünme ile ilgili bir takım yayınlarım
var. Bu yüzden buradayım ve sizinle bu bilgilerimi paylaşmak istiyorum. Yayınlarımla
ilgili www.mediaeducationlab.com adresinden daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Gösterdiğim slaytları ve videoları da aynı adresten alıp kullanabilir ve istediğiniz
şekle sokabilir, onları daha iyi hale getirebilir, öğrencileriniz ya da meslektaşlarınızla
paylaşabilirsiniz.
Evet, benim en büyük projem; geçen seneden beri yeni bir fakülte kurmakla
meşgulüm. Rhode Island Üniversitesi’nin içerisinde yeni bir fakülte kurdum. Rhode
Island gerçekten çok küçük bir eyalettir. Aslında Amerika’ya ilk gelen 13 koloniden
bir tanesiydi. New York ile Boston’ın arasında, hemen hemen iki saatlik bir araba
yolculuğu ile şehre ulaşabiliyorsunuz.
Bizim fakültemizde neler yapıldığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugün iletişim ve
medyaya baktığımız zaman çeşitli araçlara da bakmamız gerekir. Her şey 10 sene
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
53
öncesinden çok farklı, çok hızlı bir şekilde değişiyor. Öğrenciler,üniversiteden
çıktıklarında, gerçek hayata karıştıklarında bu teknoloji ve iletişim araçlarını çok iyi
bir şekilde kullanabiliyor olmalılar. Çok farklı branşlaşmalar yapabiliyoruz burada,
sosyal bağlamda inanılmaz şeyler öğrenebiliyoruz. İletişim ve medya fakültesinde
gerçek hayatı uyguluyoruz. Okuldaki herkes çok heyecanlı, bir şeyler yaratma
imkânının bize verilmesi gerçekten çok çok güzel, bu ferahlatıcı ve rahatlatıcı,
öğrencilerimize yeni yöntemler öğretmek gerçekten çok güzel. Birçok programın
ortak noktaları var. Özellikle geleceği planlarken bu farklı teknoloji araçlarını kullanmak çok önemli ancak birlikte çalışırsak çok önemli.
Bence en çok heyecan veren şey, iletişimin gücünden güç alan akademik kadro, bu
size benim şu an içinde bulunduğum macerayı güzel anlatıyor. Ama benim hayatım
şuna benziyor. Karmakarışık bir hayat, yetmişten fazla farklı, çeşitli altyapılardan
gelen eğitim görevlilerini bir araya getirip, 700’den fazla öğrenciyi barındıran bir
fakülte kurmak, gerçekten çok güç. Ama bu aynı zamanda benim farklı şeyler üzerinde de düşünmemi sağladı. Bu eğitim kadrosunun ihtiyaçları üzerinde düşünmemi
sağladı. İlköğretim, ortaokul, lise ya da yükseköğretimde çok büyük bir öğrenme
eğrisi var. Benimyaptığım şeylerden bir tanesi de aslında bu süreçle ilgili ne kadar
çok ortağın bulunduğunu size anlatmak.
Teknoloji ve iş hayatı aslında dijital okuryazarlığa çok önem veriyor. Tabii ki onların
satması gereken hem hizmetleri hem malları var. Dolayısıyla aynı zamanda yarının,
geleceğin iş gücünün kesinlikle bu teknoloji ekonomisine, bu iletişim ekonomisine
uygun olmasını sağlamak önemli. Aynı zamanda hükümet de bu dijital okuryazarlığın
ortaklarından bir tanesi. Hükümet bu geniş bandı kullanılır hale getirmek istiyor ve
internetin ne kadar güçlü olduğunun farkında. Eğitim hayatı, dijital hayatın
okuryazarlığının paydaşlarından bir tanesi. Hem öğrenme hem öğretme bu konuda
önem taşıyor. Aktivistleryine paydaşlardan bir tanesi.
Kamuyu sosyal bir konuda harekete geçirmek istiyorsanız aslında parmaklarınızın
ucunda çok önemli bir silah var. Facebook, Twitter gibi sosyal medyaları kullanarak
büyük kitleleri bir araya getirip, kendi görüşlerinizi bu kitlelere iletebilirsiniz. Aslında
bu paydaşlardan bir tanesi de yaratıcı profesyoneller, sanatçılar, fotoğrafçılar, yazarlar.
Bu yaratıcı yazarlar kendi yeteneklerini büyük bir sinerji oluşturarak dijital medya
aracı ile paylaşabiliyorlar veyine bu paydaşlardan bir tanesi de kütüphaneler. Bu
dijital okuryazarlık alanında ya da okuryazarlık hareketinde kütüphaneler çok önemli
bir rol oynuyor. Bu değişen dünyada kütüphaneler bize yol gösteriyor. Çok fazla
paydaş var. Dolayısıyla bunlar aslında bize daha fazla tanıma ihtiyacı gerektiriyor.
Çünkü bu paydaşların hepsi aslında dijital okuryazarlığı farklı tanımlıyor. Ama biliyor
musunuz bu gerçekten yeni bir şey değil.
Facebook ve Twitter, Instagram ya da bütün bu yeni teknolojiler yokken aslında
temelde insanın iletişim yetkinlikleri zamana bağlı değil, birbirine bağlı idi. Yeni
54
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
okuryazarlık, dijital olarak adlandırdığımız büyük başlığın altında birleşiyor. Aslında
tarihsel bir kapsamda araştırır ve incelersek bunu, burada okuryazarlık olarak
baktığımız zaman ilk olarak bu terimi ortaya atanların bahsettiği şey konuşma ve
dinleme becerileriydi. Dili kullanarak insanları harekete geçirme, iletişimi kuvvetlendirme
becerileri olarak tanımlamıştı ve bu beceriye sahip olan kişiler dili kullanarak
dünyayı değiştirebilirdi. Sonra ise görsel okuryazarlık başladı. 1960’lardan sonra
fotoğraflar üzerinde, semboller üzerinde iletişim kurmanın düşündükçe ortaya
çıktığını gördük. Bunun beyaz sayfa üzerine bazı siyah semboller mi, yoksa
fotoğrafların daha farklı bir şey mi olabileceği üzerinde konuşuldu. 1930’lardan
sonra yine okuma-yazma şekillerimizin incelenmesinden ayrıldı ve bilgi okuryazarlığı
üzerinde veri tabanları içinde bilgilere nasıl ulaşılabileceği ve bu bilgilerin nasıl
değerlendi-rilebileceği üzerine tanımlanmaya başladı.1980’lerde kablolu televizyonlar
ve uydular devreye girince, yaklaşık 500 adet televizyon kanalında izlenecek hiçbir
şey bulamama durumları ile karşı karşıya kaldıktan sonra bu yeni medyayı anlayabilmek için yeni bir beceri setine ihtiyacımız olduğuna karar verdik. Bazıları çok fazla
ortadaydı. Diğer bakış açıları ise medya sisteminin dışında kalabiliyordu. Bazı
hikâyeler tekrar tekrar anlatılırken bazı hikâyelerde hiç bahsedilmeden kalabiliyordu.
1990’lara gelindiğinde ise masaüstü bilgisayarlar başladığı zaman bilgisayar
okuryazarlığına ihtiyacımız olduğunu anladık. Yani “kaydet” düğmesine bastığımız
zaman ne olacağını bilmiyorsak, aslında gerçekten okuryazar olmadığımız
anlamına geliyordu. Birçok insan yazılımla donanım arasındaki farkı bilmiyordu.
Bilgisayarın içinde nasıl bir sistem olduğunu bilmeyen insanlar vardı. Hatta bunların
büyülü bir şey olduğunu düşündükleri de olmuştu vebu onları çok zor bir duruma
düşürüyordu. O yüzden bu dönemlerde bilgisayar okuryazarlığı, etkili iletişim için bu
araçların nasıl kullanılması gerektiği anlamına geldi. Çünkü okuryazarlığın
temelinde bu tanım var. Aynı zamanda eleştirel okuryazarlık da devreye girdi. Bazı
dönemlerde farklı tanımlanabiliyor ama ben bu şekilde ifade etmek istedim. Bu
bilginin nasıl aktığını ve bu bilgi akışının görüş ve sosyal etkileşimle nasıl
etkilenebileceğini inceleyen bir dal oldu. Kimin güçlü olduğuvegücün nasıl etkili
olabileceği bilgi akışı üzerinde durdu. Örneğin; haber bilgilerinin akışında bu çok
önemliydi. Çünkü bu demokrasi için çok elzem bir şey ve buna bağlı olarak da haber
okuryazarlığı ortaya çıktı ve her haberin bir odağı oldu. Nasıl mesajlar ilettiği ve bu
mesajların altında yatan ideolojilerin ve arka planda kalan mesajların neler
olduğunun anlaşılması ile ilgili bir şey. Sizler ideolojik bakış açılarının haberlerde
nasıl etkin olduğunu bilmeden haberleri seyrediyor olduğunuz zaman bundan nasibinizi
almış oluyorsunuz. Çünkü bilgi burada hem kaliteli haber, hem de gerçekten çöp
habere gidebilecek farklılıkları içeriyor. Bütün bunlarda bizi dijital okuryazarlığa
getiriyor. Burada söylemek istediğim şu, bütün bunlar gerçekten okuryazarlık adı
altında var olan şeyler ve biz bu durumda okuryazarlığı sembolik şekiller aracılığı ile
birbirimize iletmek olarak anlayabiliriz. İster görsel olsun, ister yazılı olsun ister dijital
olsun burada okuryazarlığın temelinde anlamın aktarılması söz konusudur. O
yüzden bende dijital okuryazarlığı geniş bir kavramlaştırma olarak görüyorum ve
bunun ayrıca hayat boyu süren bir süreç olduğunu da ifade etmek istiyorum. Küçük
yaşlardan başlıyor.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
55
Size küçük bir karikatür göstereceğim.
Burada mağara adamlarından iki tanesini görüyorsunuz.Diyor ki: “Yemin ederim
eğer Ugar, bir tane daha mamutun resmini koyarsa duvarına onu çok kötü yapacağım”.
Bence şunu söylemek çok çok önemli; medya ve dijital okuryazarlık; bir şeyi alıp
cebinize koydunuz “Tamam artık ben bunu başardım” dediğiniz bir şey değil. Bu,
ömür boyu süren bir süreç. Bu, şu demek oluyor, bizlerde aslında yetişkin
öğrenenler olarak bu öğrenim sürecinde en çok işin içindeyiz. Hem öğretmen hem
de öğrenciyiz. Bu da şu anlama geliyor: Burada medya denen bu yapışkan kelime
nedir? Çünkü; bütün medya artık dijitalleşiyor yani medya ile dijital sınırlar birbirine
giriyor. Ben bir dergi, bir basılı gazete okuyabilirim ama bunu aynı zamanda çevrim
içi de okuyor olabilirim. Ve yeni araştırmalar gösteriyor ki, bizim çevrimiçi okuma
tarzımız basılı şeyleri okuma tarzımızdan çok farklı.
Baktığımız zaman çoğumuz sadece bilgisayar ekranında gördüğümüz kelimelerin
%23’ünü okuyoruz. İyi okuyucular doğru %23’ü okurlar ve kötü okuyucularsa yanlış
%23’ü okurlar. Dijital arenada beceri sahibi bir okuyucu olmak gerçekten yeni bir dizi
okuma becerisine sahip olmanın gerekliliğini beraberinde getiriyor. Müzik ve sesin
tamamen dijital olduğunu biliyoruz. Bunu günlük hayatımızda da bu şekilde deneyimliyoruz. Ben çok şanslıyım. Çünkü şu ana kadar seyahat ettiğim dört kıtadaki
insanlar kendi en sevdikleri müzikleri benimle de paylaştılar. Bunlar, benim de en
sevdiğim müzikler haline geldi. Müziği paylaşmak çok kolay, burada müziğin gücünü
56
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
düşünmemiz ve bunların duygularımız üzerindeki etkisini görmemiz, bize ilham
vermesini sağlamamız çok kolay ve bunun bizi düşündürmeye itmesi de çok kolay.
Tabii diğer taraftan eğlence kültürü de çok çok önemli, bizim kişisel kimliğimizi,
ulusal kimliğimizi, bununla ilgili duygularımızı çok etkileyen bir şey ve bizim bir
anlamda pek çok eğlence faaliyetine katılmamızı ve tatmin olma duygumuzu
sağlayan şeyler.
İnternet tabii ki muazzam seçenekler sunuyor bize ve hatta bu beceri sahibi süper
kullanıcılar çok bilge seçimler yapıyorlar ama çoğumuz süper kullanıcılar değiliz ve
iki üç saat sonra internette gezindikten sonra “Ben ne yaptım ki, bir şey çıkmadı ki,
nereye gitti zaman?” derken buluyoruz kendimizi. O yüzden baktığımız zaman interneti stratejik olarak kullanmayı öğrenmek bizim gelişimimizin çok önemli bir parçası.
Çok şey öğrendik şimdiye kadar tabii ki, video oyunlarının eğitimde sağladığı
fırsatlarla ilgili.Tabii diğer taraftan eğlence kültüründeki yerini zaten biliyorduk. Şu
anda video oyunlarının yıllık gelirlerinin Hollywood filmlerini aştığını bile biliyoruz. O
yüzden bizim eğlence kültürümüzün çok büyük bir parçası ve aynı zamanda bilgi
kültürümüzün de potansiyel bir parçası olabilir bir hale geldi.
Sosyal medyanın başkalarının hayatına göz atabilme fırsatı tanıyor olması dikkatinizi çekmiştir belki. Bu aslında insan doğasının bir parçası; hem kendimizi başkalarına
sunma ve gösterme isteği hem de başkalarının hayatını gözetleme, o hayata bir
pencere açma isteği. Bu insanın her zaman yapısının bir parçasıydı. Biz şimdi
bunları farklı bir platformda uygulamaya aldık ve bu farklı medyaların hepsini
tanımlayabiliriz. Pek çok eğitimcinin aslında göz ardı ettiği şey popüler kültürdür.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
57
Çünkü her hafta 300 yeni kişi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Şahsen tanışmamış
olmanıza rağmen bunları biliyorsunuz değil mi? Mesela şunu sorayım, bu 6 kişiden
kaç tanesini tanıyorsunuz? Lütfen yanınızda olan kişi ile bunu konuşun, yanınızdaki
kişiye dönün ve bu 6 kişiden kaç tanesinin ismini biliyorsunuz, kaçını tanıyorsunuz
bunu sorun birbirinize.
En baştaki Angela Merkel Almanya’dan, Kate Midilton 2.sırada çok meşhur bir İngiliz
prensi ile evlendi. Üçüncüsü Rebeca Black 13 yaşındaki bir kız, Youtube’da bir video
yayınladıktan sonra ölüm tehditleri ile karşı karşıya kaldı. Korkunç bir şarkı söyledi
“Cuma” isminde bir şarkıydı ve insanlar o kadar nefret etti ki şarkıdan kızı öldürme
tehdidinde bulundular. 13 yaşında olsa bile!Dördüncüsü Türkiye’de bile çok popüler
JosepfKony, Uganda’nın başındaki diktatör. Özellikle Uganda’daki şiddet olaylarının
bir video yapılmasına neden oldu ve 15 gün içinde 1 milyondan fazla görüntülenen
bir video oldu. En son resmimizde de bir pop starımız var. Bir melek gibi şarkı
söylüyor ve ismi de Tarkan.
Şimdi burada öğretmenler olarak önünüzde bir seçim var. Yapmanız gereken; siz ya
bu karakterleri kendi öğrencilerinizin hayatlarındaki rolü açısından yok saymayı ya
da öğrencileriniz için onları bu sürece dahil etmeyi seçeceksiniz. Sizin için
öğrencilerinizin hayatına giren o üç yüz kişi dijital medya aracılığıyla anlamlı kişiler,
öğrencileriniz onlarla ilgili bir sürü şeyi merak ediyor. Onlar gibi olmak istiyor, onlara
benzemek istiyor, onlar gibi bir fikir, bir duygu geliştiriyor ve sizlerde hem veliler hem
öğrenciler olarak bu kişileri yok mu sayacaksınız? Eğer böyle yaparsak çok önemli
bir öğrenme fırsatını kaçırmış oluyoruz. Bunları yok saymayı seçebiliriz. Ama şu an
önemli olan onları bu sürece dahil etmeyi seçmek. Bizim sevmemiz ya da nefret
etmemiz önemli değil aslında. Önemli olan onların öğrencilerle ya da gençlerle bu
medya öğeleri arasındaki karmaşık ilişkiyi keşfedebilmek.
Benim sevme – nefret etme ile ilgili bir ilişkim var mesela. Çok iyi bir okuyucuyum.
Diyelim ki, ben çok güzel bir romanı okurken kendimi başka bir zamanda başka bir
yerde hissederim fakat gazetelere gelince çok sıkılıyorum. Yapılan gazeteciliğin
seviyesi beni çok rahatsız ediyor Amerika’da, son senelerde az bilgi edindiğimi
hissediyorum ülkemle ilgili ve gerçekten canım çok sıkılıyor gazeteden beni
besleyecek haberler alamıyorum diye. Mesela görsel bir bölüme geçtiğimizde çok
seviyorum bir belgesel izlemeyi. Diyelim ki beni 20.yüzyılın ilk zamanlarına götüren
belgeseli izlerken büyük annemin ve babamın nasıl bir hayat yaşadıklarını görüyorum
ve çok hoşuma gidiyor, çok seviyorum böyle bir belgesel izlemeyi. Ama biliyor
musunuz? Benim televizyonumda izlediğim şeylerin çoğu gerçekten saçma sapan
programlar, realty şovlar görüyorum ve başka insanların aşağılanmasına gülen
insanları ya da beni bu şekilde güldürmeye uğraşan showlar görüyorum.
Başkalarının acı çekmesinden, utanmasından, aşağılanmasından zevk alınan
programlar görüyorum ve bu ben de nefret duygusu uyandırıyor. Bunların hepsi
normalmiş gibi sunuluyor. Ses ile ilgili medya aracına geldiğimizde bir radyo
dinlediğimde çok mutlu oluyorum ama öğrencilerimin farklı zevkleri var, benim hiç
bilmediğim farklı müzik çeşitleri dinliyorlar, ben kendimi bu müzik türlerine hiç yakın
58
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
bulamıyorum ve bence bu müzik biçimleri bizi bir araya getirmek yerine farklılaştırıyor,
kültürleri ayırıyor ve alt kültürler oluşturuyor. Birleştirmek yerine uzaklaştırıyor.
Dijital medyaya geldiğimde aslında burada sevme ve nefret etme ilişkime hiç
başlamayayım bile. Kendim bir veli olarak oğlumun evde video oyunu oynamasına
izin vermiyordum. Şimdi 25 yaşında oğlum ama hala gerçekten çok seviyor video
oyunları oynamayı. Benim evimde yaşarken oynayamazdı. Okuldan sonra
arkadaşının evinde ya da kütüphanede ve sonra üniversitede, ben ne kadar
yasaklamış olsam da, kendi beğenmediğim bir şeylerden çocuklarımı korumaya
çalışsam da aslında bu araçlar veteknoloji ile büyüyor öğrenciler. Anne olarak onu
korumak için benimde yapabileceğim şeyler çok sınırlı.
Sizin de aslında kendi tutumlarınızı düşünmenizi istiyorum. Basılı medya, görsel
medya, işitsel medya ve dijital medya konusunda düşünmenizi istiyorum ve sizin
davranış biçiminizin gençlere nasıl etki ettiğini düşünmenizi istiyorum. Çünkü
aslında öğretmenlerin bilgileri, ilgileri, inanışları ve davranışları gerçekten sınıf
içerisindeki pedagojik teknoloji kullanımını etkiliyor. Yani sizin medya ve teknoloji ile
olan ilişkiniz sizin seçimlerinizi etkiliyor ve bu aslında sınıf içindeki ders işleme
biçiminizi de etkiliyor. Bu gerçekten çok iyi aslında, siz gazeteleri, işitsel medyayı,
sosyal medyayı kullanıyor olabilirsiniz ve sizin bu tutumlarınız öğrencilerinizin sınıf
içindeki pedagojik gelişimini etkileyecek.
Amerika’da farklı öğrencileri farklı kategorilere böldük. Web sitemizde bir quiz
yapacağız ve bu quiz ile de hangi kategoriye girdiğinizi öğrenebileceksiniz. Mesela
teknolojiyi seven bir öğrenci misiniz ya da motivasyonu arttırmayı hedefleyen bir
öğrenci misiniz? Yani teknolojiyi öğrencilerinizin öğrenmesini arttırmak için mi
kullanıyorsunuz ya da onların teknolojiyi kullanarak daha ilerlemesi için mi
kullanıyorsunuz? Aydınlatıcı mısınız? Onların gözünün üzerindeki perdeyi kaldırıp
neden ve nasıl sorularını sormalarını mı sağlıyorsunuz? Ve onları eleştirel
düşünmeye mi yönlendiriyorsunuz yoksa aktivist misiniz? Daha adil, daha eşitlikçi
bir toplumu oluşturmak için teknolojiyi kullanan biri misiniz? Öğrencilerinizin içinde
yaşadıkları topluluğu ve dünyayı daha adil bir yere getirmek için sosyal medyayı
kullanmaları için onları destekliyor musunuz? Dolayısıyla bizim tutum ve davranışlarımız,
sınıf içi davranışlarımızı nasıl etkiliyor? Bu tür tutumlarımız en derin inanış ve
davranışlarımızı etkiliyor.
Şimdi dijital medya okuryazarlığının havuzuna atlamak üzereyiz, genç insanlarla ve
onların yetiştiği dünya ile çalışıyoruz. Ergenlik dönemindeyken hepimiz yeni
deneyim ve heyecan arayışında oluruz, çok normal bir şey aslında. Çünkü ergenlik
bu şekilde geçilir ve ergenlik döneminde bu deneyimleri yaşayarak yetişkinlik dönemine geçilir. Farklı alternatif dünyalarda kaybolmak, oralara kaçmak çok cazip bir
şeydir. O yüzden Harry Potter kitapları çok ilgi çeker. Kendi kimlikleri ile oynamayı
çok sever ergenler. Ben 14 yaşındayken anneme ismimi değiştirmek istediğimi
söyledim. Benim İncil’de geçen birismeihtiyacım vardı. Annem tabii dehşete kapıldı.
Ama ben yeni bir şey denemek istedim. Ben başka bir isimle olsam bana insanlar
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
59
nasıl davranırdı? İnternet yeni kimlik edinmek için çok fazla fırsat tanıyor. Duygusal
bir mantık yürütme gereksinimi bu yaş grubuna özgü bir şey. Ama olgunlaştıkça çok
daha fazla bilgiye fikre sahip oluyorlar. Ergenliğin onların içinde oluşturduğu
zorlukların üstesinden gelmek için boğuşuyorlar. Ergenlikte ideal şeyler kendi
seslerini duyurmak, onlar için çok önemli hale geliyor. Toplumda bir ses olmak onlar
için çok önemli. Yani sosyal gücü kullanmak çok önemli. Hem o toplumun içinde
olmak hem de kendilerini göstermek istiyorlar. Ama aynı zamanda sosyal bir güce
sahip olmak için herkesin kabul edeceği farklı bir şey yapmanız gerekiyor. Internet
ve dijital medyada hem iyi hem de tehlikeli şeylerlekarşılaşı-yorsunuz ama insan
doğası bunu kullanmak istiyor. Yani okuma yazma paylaşım becerilerini denemek
istiyor. Ergenler herkesle her şeyi konuşur ama sadece anne baba ile konuşmaz,
onlardan bir şeyler saklarlar. Ancak biriyle her türlü şeyi konuşmak, riski beraberinde
getirir. Bu eğitimcilerde çok zor diyalog oluşturmayı kolaylaştırır. Ben mesajlaşırken
tehlikeli bir şey yazmıyorum ya da kötü web sitelerine girmiyorum. Ergenler sır
saklamada çok ustalardır. Onlara yalan söylemenin uygun olduğu bir yer
yaratmalıyız. Bunu her yerde uygulamak çok zor. Dünyanın her tarafında çocuklar
sosyal kuralları çiğneme eğilimindedirler. Şimdi sizde eminim ergenlik döneminde
bazı kurallara uymadınız. Bazı uyulmayan kurallar diğerlerine göre çok farklı
sonuçlar getirir. Genelde ergenler sonucu düşünmez ama siz düşündüğünüz zaman
denersiniz yani “Şunu yaparsam ne olur, bunu yaparsam ne olur?” ergenler ancak bu
şekilde öğrenir.
Ergenliğin gelişim süresinde medya ve teknolojide öğrencilerin hayatını etkileyen
çok durum var. Ben size burada dijital medya okuryazarlığı ile ilgili kendi parçamı
sunmak istiyorum. Dört parçası var. Öncelikle erişim, kullanım ve paylaşım sonra
yaratım ve işbirliği yapma, sonra analiz etme ve değerlendirme, sonra da etik ve
ahlaki bir değerlendirmeye tabii tutmak. Maalesef şu andaki eğitim sistemimizin
çoğunda biz birinci etkene odaklanıyoruz. Ben size kendi konuşmamın ana temasını
şöyle özetlemek istiyorum. Bu 4 alanın hepsinin eşlenmesi gerekiyor. Bunların 4’ünü
de uygulamamız gerekiyor ki buradaki çocuklarımızın eğitim ihtiyaçlarına karşılık
verebilelim. Şimdi bu uygulamalarda genellikle bu tarz öğretim programları da yer
alıyor. Bütün bunlar okullarda yer alabiliyor. Siz bunları aslında farkında olmadan
yapıyorsunuz. Biz öğretmenler, bilgi araştırma ve geliştirme konusunda iyiyiz ve
onların bir şeyler araştırmasını istiyorsak onların gelişimlerini devreye alıyoruz ve
buna medyayı da ekleyince sadece mevcut yetkinliklerimizi arttırmış ve geliştirmiş
oluyoruz.
Amerika’da ve İngiltere’de bu tarz uygulamalarla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum.
Anaokulu çocuklarının çok basit bir aktivite ile belli bir yöne yönlendirmek istiyorum.
Bir dergideki bir reklamla ilgili çalışma bu. “Bil bakalım.Bu ürün ne? Hangi ürün?
Nasıl bir süreç bu? Ne anlatıyor? Burada bir kalem ve bu bir kalem öyle mi? Bu peki
temizlik için mi? Evet nereden anladın? Hoşuna gitti mi bu?” Gördüğünüz gibi bir
reklamla ilgili basit bir aktivite gibi görünüyor değil mi? Ama burada dili kullanma
becerisi ve dünyamızı açıklamak için bu dili kullanma yetisi açıklanıyor. Herhangi bir
görsel medya ile ilgili açıklama yapan çocuklar aslında dil becerilerini geliştiriyorlar
60
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
ve biz bunu daha sonraki yıllarda okuma ve anlama becerisinin temel taşı olarak
göreceğiz. Her çocuk bunu kullanamıyor. Oradaki hikâyeyi anlatamıyor. Bazen
medyadaki dil bile çocuklar arasında çok aktif olabiliyor veonlar bunu aktif
kullandıkları zaman bu onlar için iyi bir şekilde okuma ve anlama becerilerini
geliştirdikleri konusunda işaret olabiliyor. O da bizi daha sonra okuryazarlığın
gelişimine götürecek.
7-8 yaşlarındaki çocukla ilgili başka bir örnek daha var. Öğretmenleri onların kendilerini rahatsız eden sosyal bir vakayı ele almalarını isteyecek. Bu çocuklarda çöpü
yere atma konusunun onları rahatsız ettiğini söylemiş. Ekip olarak çalışarak şiir ve
uyak ile ilgili bir şeyler yaparak öğretmenlerinin cep telefonları ile çok kısa kamu
spotu videosu çektiler. Sadece 30 saniyelik bir video bu. Ama yaklaşık 6 gün sürdü.
Çünkü metni yazdılar, sıralama yaptılar, kararlar verdiler ve her zaman prova
yaptılar. Hepsini bir araya getirdiler vesonunda oluşturdular. Annelerinin, babalarının
bu videoyu izlemeleri vePhiledelpia’nın web sitesinde yayınlandığını görmek onları
çok gururlandırdı. Çünkü bir iletişimci olarak kendilerini hissetmelerini sağladı.
Bu salondaki lise öğretmenleri için özellikle oynatacağım bir film. Birincil kaynakları
öğretmek ve kullanmak ile ilgili. Bunu öğrenen öğrenciler bir tarih konusu ile ilgili
yaptıkları şeyi paylaşmak istediler ve eğitimsel bir müzik korosu oluşturdular.
Burada, bu videonun bu projenin ne kadar güzel bir şekilde eğlence ve öğrenmeyi
birleştirdiğini görebildik. Çocuklar ve gençler için her şey aslında onları korumak ve
onlara güç ve yetkinlik kazandırmak önemli. Onların zarar görecekleri insanlarla
temas etmelerini engellemeliyiz. Yasal olmayan indirme yapmalarını engellemeliyiz.
Onlara, bunlar hakkında bilgi vermeli ve korunmalarını sağlamalıyız. Etik bir
değerlendirme yapabilmek için dijital medyaokuryazarlığı, çocuklarımızın pasif bir
şekilde bilgiye maruz olmalarından daha aktif birşekilde geçiştir.
Önce öğrencilerinizin ihtiyaçlarını öğrenin, onlara sorun. Kendi bilmedikleriniz
hakkında suçluluk hissetmeyin. Kendinize kişisel bir öğrenme planı yapın. Kendinizi
üstesinden gelemeyecek gibi hissederseniz arabanın kontrolünü yitirirsiniz. Lütfen
kimsenin size kendinizi suçlu hissettirmesine izin vermeyin. Keşfedin ve her şeyi
dokümante edin. Sınıfınızın içinde olanları yazın ya da resim ve video çekin. En son
olarak da, bunun büyümesine, yeşermesine, çiçek açmasına zaman tanıyın. İlk sene
başlarsınız, ikinci sene öğrenciler gelişir ve dolayısıyla zaman tanıyın öğrencilerinize,
kendinize. Ayrıca size “Öğrenciler için güçlü sesler” adlı kitabımı da tavsiye ediyorum.
Beni davet ettiğiniz için ve dinlediğiniz için tekrar teşekkür ederim.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
61
Steve BARKLEY
Executive Vice-President of Performance Learning Systems
ÖĞRETME, ÖĞRENME VE TEKNOLOJİ
Son araştırmalara göre dikkat oranı yaklaşık 7 dakika olarak saptanmıştır. Sunumumun
süresi açısından sizi zorluyor olabilirim. Size çok küçük bilgi parçacıkları vererek
sizin de kendi aranızda bu konulardan bahsetmeniz için sizlere zaman tanıyarak
geri bildirimler alacağım. Şimdi sizin kendi yanınızdaki arkadaşlarınızla tanışmanızı
istiyorum.
Benim sunumum sizi geriye dönük bir düşünce sürecinin içine sokacak. Öncelikle
sürece öğrenci başarısıyla başlayacağız ondan sonra da geriye doğru giderek liderlik rollerine kadar ulaşacağız. Bu sohbetin burada kalmayacağına ve sizin okullarınıza
da götürerek kendi gruplarınızı oluşturup devam edeceğinize inanıyorum. Okullarla
ilgili yaptığım işlerin çoğunda ben size yapacağım bu sunumdaki süreci kullanıyorum.
Burada bir grup insanın ilk olarak yapması gereken şey öğrenci başarısıyla ilgili
tanımlar üzerinde düşünmektir. Bir okul olarak öğrenci, kendi deneyimlerini sizinle
yaşarken, siz öğrenci başarısını nasıl tanımlıyorsunuz? Öğrenci başarısı, ne kadar
testlerle tanımlanabilir bir durumdadır? Bu tanımda ne kadar beceri ve tutumlar yer
alıyor? Tabii ki ben burada çok yapısal bir karar verdiremiyorum kimseye ve bir
müfredat da oluşturamıyorum. Çünkü burada öncelikle öğrenci başarısının tanımına
yer vermek zorundayım. Sonra şu soru oluyor, öğrenci başarısının değişmesinin
tanımı nedir? Bu tanım değişiyor mu? Yoksa tarih içinde her yerde aynı mı kalıyor?
Sadece bir sunum değil, bir tarih dersi de alacaksınız benden. Ben 62, kızım 36,
torunum ise 5 yaşında.Ben, kendi lise deneyimimi kızımın lise deneyimi ile
karşılaştırdım. Sizce benim deneyimimle kızımın deneyimi ne kadar farklı olabilirdi?
Şok edici ama çok farklı olmadığını gördük ve sadece iki büyük fark bulduk. O,
60’lardaki çok büyük bir konserle ilgili derste bir şey öğrenmişti, eve gelip de “Baba
bak tarih dersine çalıştık biliyor musun? Sende bunu gördün mü?” dediği zamanı
hatırlıyorum. Bense “Ama biz o resimleri çektirenleriz” dedim. O zamanlar beni
fotoğraftan tanıması mümkün değildi tabii.
Bir diğer fark da, kızımın aldığı derslerden biri, bilgisayar becerileri ile ilgili bir ders
ve ben üniversitede bile bilgisayara dokunamamıştım. Torunum 5 yaşında demiştim.
Sizce kızımın lise eğitimi ile torunumun lise eğitimi arasındaki fark nasıl olmalı?
Öğrenci başarısında teknolojinin yeri sizce nerede olmalı? Öğrencilerinin sizinle
birlikte geçirdikleri zaman sonunda hangi duruma gelmiş olmalarını istiyorsunuz?
21.yy okulun web sitesindeki ortaklık yapılarına girince bunları görebileceksiniz.
Öğrencilerin bizim öğrendiğimiz ana konuları öğrenmesi gerekiyor ama buna ek
olarak 21.yy temaları denen global farkındalıkla ilgili bir dizi da öğrenmeleri gereken
şey var. Küresel rekabet ve işbirliği bunlardan bazıları. Finansal, çevre, medya ve
sağlık okur-yazarlığından bahsediyorlar.
62
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Benim kafam karıştı. Çünkü ben artık bunları okul olarak görmüyorum. Şimdi bu
durumda nasıl öğretmeyi seçeceğimiz bunların gerçekleşip gerçekleşmemesiyle
ilgili ilk adım. Ayrıca buna ek olarak hayat, meslek becerileri ve tutumları
öğrenmeleri gerekiyor, öğrenme ve yenilikçilik becerisini kazanmaları gerekiyor.
Sizin öğrenci başarınızı tamamlayan ekibiniz için buradan başlayabilirsiniz. Ben
bugün için burada enformasyon, medya ve teknoloji becerileri setinden bahsetmek
istiyorum. Burada öncelikle bilgi okur-yazarlığı var. Sizin öğrencileriniz bilgiye
erişmeyi ve ellerindeki bilgiyi değerlendirip analiz etmeyi ve yönetmeyi biliyorlar mı?
Analiz edip, kendi mesajlarını iletip medya araçlarını nasıl kullanacaklarını biliyorlar
mı? Buradaki hem etik hem de yasal sonuçların farkında olarak teknolojiyi
kullanmaları gerekiyor.
Yöneticiler ve müfredat uzmanları olarak herhangi bir şey yapmadan önce öğrenci
başarısının ne olduğunu tanımlamamız gerekiyor. Bu bizim yaptığımız işteki itici güç
olacaktır. Sizin kendi okullarınızda, öğrenci başarısının ne olmasını istediğinizle ilgili
bir ortak tanım var mıdır? Anne babalar ile bir lider olarak üzerinizde çalışmak
istediğiniz şeyler nelerdir? Birkaç dakikanızı ayırıp bunun üzerine konuşmanızı
bekliyorum.Burada sınıf öğretmeni kimler var aranızda? Yani sınıfta ders veren
öğretmenler olarak dersten önce, öğrenci başarısı adına ilk yapacağınız şey nedir?
Yani başka bir şekilde ifade edersek öğrencilerinizin 21.yy. becerilerine ait başarıları
elde etmeleri için sizin işbirliği becerileri dersi için zaman ayırmanız mümkün değil.
Ama benim kimyayı nasıl öğrettiğim, aynı zamanda öğrencilerim hem kimyayı hem
de işbirliğini nasıl öğreneceği konusunda odaklanmasını sağlamam mümkündür.
Ben twitter’ı çok seven bir insanım ve geçen yıl 1.sınıf öğretmeninden bir tweet
aldım. “Lütfen çocuklarımın okumasına yardımcı olun” dedi. Bende 1.sınıf öğretmenliği
yaptım ve bunu göz ardı edemezdim. Öğrencilerin elinde Amerika’da sık bilinen bir
çocuk kitabı vardı. Bir çocuğun hikâyelerini anlatıyordu. Bir çocuk öğrenci grubunu
bir tahta eziyordu ve dünyada her yere gitmelerini sağlıyordu ve herkesten kendilerini nereye gönderecekleri ile ilgili bir mektup yazmalarını istemişti. Pek çok çocuk
çok yakın eyaletlere, sadece birkaç çocuk ise Avrupa gibi uzak bir yerlere gitmeyi
hayal etmişlerdi. Bunu yazdıktan sonrada okumak için okuma egzersizleri yaptılar
ve bunu daha sonrapodcast ilebloglarına koydular ve öğretmen bir tweet attı.
Dünya’daki bir çok insan okuyup bunlara geri bildirim verdi. Her sabah bu web sitesine
koydukları şeyleri dünyanın her yerinden attıkları mesajları görmesini sağladılar.
Duvara açtıkları dünya haritası ile de kimlerin nerden mesaj attığını da gördüler.
Aslında bu öğretmen okumadan sorumlu bir öğretmen ama öğrencilerinin farklı bir
dizi beceriye sahip olmalarını istediği için bunu da yapıyor.
Buradan geriye doğru gittiğimiz zaman “ilk karşımıza çıkan şey nedir?” diye
sorduğumda pek çok kişi bana “ders planları ve müfredat” diye cevap verdi. Ben
dedim ki “hayır, siz önemli olan adımı atlıyorsunuz, öğrenci davranışı çok önemli.”
Çünkü öğrencilerin nasıl davrandıklarını söylüyorum, öğrencilerin ne yaptığından
söz ediyorum.Öğrencilerin öğrenmesine neden olan davranış nedir? Ben son dört
yıldır uluslararası olarak şöyle bir şarkı söylüyorum. “Öğrenci başarısını öğretmenler
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
63
sağlamaz. Bu başarıyı öğrenci sağlar ve eğer öğretmenler bu başarıyı sağlıyorsa
kopya çekiyorlar, hile yapıyorlar demektir.” Tabii ki bazı yerlerde bu da oldu ama ben
bunu gerçek anlamıyla kullanmıyorum şimdi. Ben buna steroit kullanmak diyorum.
Eğer atletik bir alanda çalışan koçunuz var ama antreman yapmak yerine kısa yol
steroitler veriyorsa kısa vadede öğrencinin kasları güçlenebilir ama uzun vadede bu
durum hiç işe yaramayacaktır. Biz de öğrencilerin testleri geçmek için ihtiyaç
duydukları bilgileri alıp onların kafalarına zorla sokarsak bu onlara steroitler vermek
gibi olur. Ama bu uzun vadede onların başarısızlığına yol açacaktır. Şimdi biz bu
bilginin kafaya girmesini istiyoruz ama bunların öğrencilerin bir şeyler yaparak o
kafalarına girmesini istiyoruz. Benim kendi kişisel gelişimimde, eğitmenlerle ilgili
yaptığım işlerdeki en büyük değişim bu oluyor. Ben insanlara mentörlük dersi de
verdim. 30 yıl önce ilk olarak insanlara öğretmeni izlemeyi öğrettim, onları seyredip
geribildirimlerini ona göre vermelerini sağladım. Bugün de ben sınıfa girdiğim zaman
%90 zamanımı çocukları seyretmekle geçiriyorum. Eğer öğrenciler, öğrenci
başarısına yol açacak şeyleri yapıyorlarsa o zaman öğretmenin ne yaptığını hiç
umursamıyorum bile. Eğer öğrenciler bunu yapmıyorsa o zaman öğretmenin okul
değerlendirme formunda yapılması gereken şeyleri yapıyor olması yine umurumda
olmuyor.
Yıllar önce güldüğüm bir şey vardı. Bazı okulların değerlendirme formunda
öğrencilerin sınıfa gelmediği gün üzerinden öğretmeni değerlendiriyorlardı.
Öğretmenin yaptığı şey onlara göre bir sınıfın önünde durup o değerlendirme
formunda yazan her şeyi yapabilirdi. Ama sınıfta onu dinleyecek öğrenci yoksa
bunun hiçbir anlamı yok. Bugün ise bazı günlerde öğretmenlerin derse geldiği ve
gelmediği gün sayısına göre öğretmenleri değerlendirebilirsiniz. Ben bunu yaptığım
zaman bir müdür geldi bana dedi ki “ben bu hafta okula gitmedim. Ben sınıfa
geldiğim zaman değerlendirme yapmak için hiçbir öğretmen olmadığını gördüm ve
bir yedek öğretmen gelip “Ben okula gelemedim ve kayboldum” dedi. Ama sınıfına
gittiğimde bütün öğrenciler grup olmuşlar ve çalışıyorlardı. Müdür o gün öğretmenin
o zamana kadarki en iyi değerlendirme formu başarısını aldığını söyledi.
Peki, öğrenci başarısı konusunda, öğrencinin ne yapması gerektiği ile ilgili sizin
kafanızdaki davranışlar nedir? Bunun üzerinde duralım. Kendi aranızda bu konuyu
konuşmanızı istiyorum.
Birazcık daha güçlü bir şekilde sizi bu konuya bağlayabilir miyim? Ona bakmak
istiyorum. Kaçınız öğretmenleri gözlemden sorumlu idarecisiniz? En önemli şey,
sınıf içini gözlemlemeniz. Öğretmenin öğrencinin ne yapması gerektiğini sağlamak
konusunda başarıya ulaşırken medya ve teknolojiyi nasıl kullanmasını gerektiğini
bilmek istiyorum. Mesela bazı lise öğretmenleri el yazısı yerine daha kolay mesaj
yazabiliyor. Öğretmen eğer öğrenci davranışını kontrol etmede teknolojiyi istediği
amaca uygun kullanıyorsa, siz gözlemci olarak öğretmenlerin hedeflerini belirlemelerine yardımcı olabilirsiniz. Amerika’da, benim 5 öğrenci davranışı olarak
tablolandırdığım bir liste var. Bu davranışlara bakarsak biraz ilk olarak aktif öğrenci.
Öğrenci, öğrenme için daha aktif bir rol oynuyor mu? Öğretmenin yapmaya çalıştığı
64
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
şeyleri teknolojiyi kullanarak gerçekleştirebiliyor mu? Mesela ben bir öğretmenin
sınıfındaydım. Tahtada kazanım yazıyordu. Birincisinde “tarif et-açıkla”, diğerinde
de “karşılaştır” yazıyordu. Ama sınıfta hiçbir öğrencinin açıkladığını ya da
karşılaştırdığını görmedim. Çünkü hiç aktif değillerdi ve hepsini öğretmen onlar için
yapıyordu. Çünkü öğretmen onlara sadece öğretmişti.
Teknoloji öğretmenin işbirlikçi yapısını ve öğrenmenin işbirlikçi doğasını arttırıyor
mu? Bu sabah bana bir tweet geldi. Amerika’daki bir öğretmen St.Paulo’daki başka
bir öğretmenle bir projede ortak çalışıyor. Teknoloji, onların işbirliğini arttırıyor,
sadece öğretmeyi sağlamıyorlar. Ayrıca öğrencilerinin de işbirliği içerisinde proje
yürütmesini sağlıyorlar. Gözlem yaptığımda sınıflarda çoğu zaman işbirliği ile
çalışılmadığını görüyorum. Mesela bir ortaokul sınıfında öğrenciler on tane matematik
problemi üzerinde çalışıyorlar. “Bir matematik dersinde en önemli şey nedir?”, diye
sorduğumda, “on tane problemi çözmek” cevabını aldım. Ben de dedim ki “Ben size
öğretmenin problemlerden herhangi birini yapıp yapmadığınızı umursamadığını
biliyor musunuz?” dedim. “Gerçekten mi?”, dediler.“Ben öğretmeninize sordum her
dördünüzün de bu problemleri nasıl çözeceğinizi öğrenmenizi istiyor. Bu işbirlikçi bir
yaklaşım”, dedim. Halbuki öğrencilerin problemleri çözmeleri için bütün araçlar var
ama öğretmen için o önemli değil. Öğretmen için önemli olan işbirliği içerisinde onu
çözebilmeleri. Teknoloji aracılığıyla işbirliğini nasıl arttırabiliriz? Bu çok önemli.
Öğrenciler, öğrenmeyi doğru yaratıyorlar mı? Ben testi nasıl tasarlamalıyım? Görevi
nasıl tasarlamalıyım ki öğrenciler en iyi şekilde yaratıcın olsun? Bazen en iyi cevabın
şu olduğunu sanıyordum: “Bir öğretmen olarak öğrencilerin kopya çekmesine nasıl
engel olabilirim?” Onlara google’da cevabı olmayan bir test hazırlayın. Çünkü
hepsinin ellerinde cep telefonları var. Mesela, “romandaki ana karakteri amcanızla
karşılaştırın”. Bu google’dan bularak cevaplayamayacakları bir soru. Mesela “Merve
Teyze ile Napolyon’u karşılaştırın. Dolayısıyla öğrencinin görevi öğretmenin çok iyi
düşünerek hazırladığı soruları cevaplamak olmalı.
Teknoloji, öğrencilerimizi daha özgün bir dünyayadoğru götürmemizi sağlayabilir
mi? Hangi tür aktiviteler öğrencilere gerçek yaşam deneyimi sağlar? Amerika’da
yıllar önce bazı çalışmalar yapıldı. Sınıf dışında yapılan aktivitelerin öğrenciler için
daha etkin olduğu ortaya çıktı. Çünkü sınıf dışı deneyimlerde yaptığınız seçimlerde
gerçek hayat sonuçları var.
Örneğin futbol takımındasınız ve hasta olduğunuz için maça gidemediniz. Siz
olmadığınız için maçın sonucu çok farklı oluyor. Halbuki sınıf içerisinde bir sunumunuz olsa öğretmen başka bir güne erteliyor. Dolayısıyla gerçek hayatla ilgili
sonuçlar öğrenmeyi daha hızlı gerçekleştiriyor. Öğretmenleri gerçek hayat problemleriyle
uğraşırken gözlemlediğimde onların gerçekten bunu çözmek için uğraştıklarını
görüyorum.
Sonuncu davranış biçimi amaç odaklı. Öğrencilerin amaçları başkaları tarafından mı
belirleniyor yoksa öğrencileri bu sürece dahil ediyor muyuz ve teknolojinin buradaki
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
65
payı ne? Öğrenciler teknoloji sayesinde ustaca bir şeyi öğrenip bir sonrakine geçebiliyorlar mı? Mesela bir matematik öğretmeni ile çalışıyorum. Formal olmayan
bütün değerlendirmeleri çevrimiçi yapıyor. Öğretmeni dışarıda gördüğünde “beşinci
üniteyle ilgili teste hazırım” diyor. Böylece öğrenciler aslında öğretmeni bilgilendirebiliyorlar. Çevrimiçi olduğu için öğretmenler, öğrencinin eline bırakıyorlar. Buradaki
öğretmenlerimiz aktif, yapıcı, özgün ve amaç odaklı bir öğrenme için öğrencilerinize
neler yapıyorsunuz? Bir dakika düşünün.
Öğrenci başarısı tanımlandı. Şimdi öğrencinin ne yapması gerektiğini tanımlamamız
lazım. Öğrencileri gözlemlemek için öğretmenlerin birbirlerinin sınıflarına girmelerini
tavsiye ediyorum. Bir öğretmen başka bir öğretmenin dersine giriyor ve öğrencileri
gözlemliyor. Bunu son zamanlarda bir ortaokulda yaptım.
Sabah bir grup öğretmeni aldım, çeşitli sınıfları dolaştık ve bir öğretmen gelip bana:
“aslında bazı öğretmen arkadaşlarımın sınıflarıyla ilgili biraz şaşırdım”, dedi. Dersle
ilgilenmeyen birçok öğrencisi vardı. Sonra kendi sınıfına girdi ve dersten sonra kendi
sınıfında da aynı öğrencilerden gördüğünü söyledi. Başkasının sınıfında öğrencileri
gözlemlemek daha kolay. Çünkü ders içerisinde siz konuyu anlatırken öğrenci
davranışlarını o kadar iyi göremeyebilirsiniz. Öğrenci davranışlarını tanımladım.
Şimdi sorum şu: ‘Hangi öğretmen davranışları, daha çok istediğimiz öğrenci
davranışlarını ortaya çıkarmaya yarar?’ Burada ‘daha çok’ lafına önem vermemiz
lazım. Çünkü öğretmenlik bir meslektir. Ben ticari bir işte çalışırken bir şeyin doğru
yöntemini öğrenir ve o şekilde yapardım. Ama bir meslekte çalışırken bir sürü şeyi
öğrenmeniz, çalışmanız ve müşterilerinizde denemek zorundasınız. Mesela doktorlar
hastalarıyla, avukatlar müvekkilleriyle, öğretmenler öğrencileriyle bu tür deneyler
yaparlar. Öğrenciler bunu yapmayı öğrendiler. Peki ben, öğrenciler bu davranışları
yapsın diye ne yapabilirim? Mesela teknolojiyi kullanabilirim. Ama öğretmenin seçimi
öğrencinin davranışına etki ediyor mu? Maalesef burada çok büyük eksiklikler
görüyorum.
Geçen hafta 7.sınıflarda gözlemledim. Öğretmen,powerpoint ile ders anlatıyordu.
Öğrenciler, sunumda yazanları not alıyorlardı. Sonra bir özel eğitim öğrencisi
gördüm. Onun öğrenme güçlükleri çektiği için farklı öğrenme şekilleri vardı. Önünde
bir bilgisayar vardı ve bilgisayarda öğretmenin kullandığı powerpoint yüklüydü. O
kendisi notlar alıyordu. Sonra öğretmene gidip neden diye bağırdım. Öğretmen
müthiş bir hikaye anlatıcıydı ve öğrenciler bir yandan hikayeyi dinlerken bir yandan
da sunumdan not almaya çalışıyorlardı. Öğretmen ‘başka ne yapabilirdim’, dedi.
‘Powerpoint’i onlara ver buna gerek kalmasın’ dedim. Bu gerçekten beni sıkıntıya
soktu. Ben 62 yaşında bir adamım. Bu teknolojiyi bilmiyordum. Halbuki 28 yaşındaki
bir öğretmenin öğrencileriyle müthiş bir ilişkisi var. Ama bunları öğrencilerin
düşünmesi ya da konuşması gerekirken not alıyorlardı. Teknolojiyi kullanmadıkları
için bütün bunları kaybediyorlardı.
Şimdi bu formda öğretmenin davranışlarıyla ilgili sizlere vereceğim bir şeyler var.
Öncelikle öğretmenlerin istedikleri davranışlara model olmaları gerekiyor. Aynı
66
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
zamanda istedikleri davranışları öğretmeleri gerekiyor. Ben birçok yerde öğretmenlerin
teknoloji araçlarını bir kenara bıraktıklarını görüyorum. Çünkü öğrenciler bunları
nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar. Bunun için onlara belirli öğrenme alanları
yaratmamız gerekiyor.
Bu kağıdı aldığınız zaman burada bazı öğretmenin teknolojiyi nasıl kullanması
gerektiği ile ilgili davranışlar olduğunu göreceksiniz. Öncelikle giriş aşamasında
öğretmen teknolojiyi kullanarak bir sunum yapıyor. Yani şu anda yaptığım aşama bu.
Bir sonraki adım benimseme adımı. Burada öğretmen öğrencinin bu olanakları
kullanmasına imkân sağlıyor. Yani bir sunumda bir slayttan ötekine geçmesini istiyor.
Uyarlama aşamasında ise öğretmen öğrencilere ellerinde teknoloji ile seçimler
yapma şansı tanıyor. Bunları modifiye etme ve kullanma imkânı sunuyor.
Aşılama aşamasında ise öğrencilerin artık eleştirel düşünmelerini sağlıyoruz. Bu
düzeyde aslında geriye dönük planın öğrencide işlemeye başladığını görüyoruz.
Yani burada öğrenci bu planı kendi kendine düşünmeye başlıyor. En sonunda
dönüşüm aşamasında ise öğrencinin neyi öğreneceğini seçmesi gündeme geliyor.
Yani öğrencinin kendi sorgusu öğrenme düzeyini içine alıyor. Burada öğretmen ve
hatta teknoloji bile şeffaf bir araç haline geliyor. Bütün amaç, insanların bir şeyler
öğrenebilmek için kendi kendilerine bir şeyler yapmaları gerektiğini anlamaları. Bu
noktada öğretmenlerin bir sonraki aşamasının ne olduğunu merak ediyorum.
İdareciler açısından da bir sonraki aşamalarda neler yapılması gerekir? Bunları
düşünmenizi istiyorum.
Teknoloji matrisinden bahsetmiştim. Burada öğrenci davranışlarını almışlar, aktif,
işbirlikçi, yapıcı, özgünü bir tarafa koymuşlar; biraz önce size bahsettiğim öğretmen
davranışlarını da tepede sıralamışlar ve daha sonra ortak neler yapabilecekleriyle
ilgili birçok bilgiyi aktarmışlar. Burada geriye dönük planımıza dönelim. Öğrenci
başarısının öğretmen davranışlarıyla motive altına alınması önemliydi. Bir sonraki
adımda öğretmenler arasındaki ilişki önemli. Öğretmenlerin profesyonel bir öğrenme
ortamında birlikte çalışmaları önemli. Ben bucoaching (koçing-yetiştirici yöneticilik)
alanında 30 yıldır çalışıyorum ve kendi öğretmenlik mesleğimi yapabilecek kadar
şanslıydım. Bizim sınıflarımızda hep olurdu bu.
Bir formata bakıp kendi okullarınızda bununla ilgili nasıl bir yapı olduğunu gözlemlemenizi
istiyorum. Öğretmenlerin kendi aralarında yaptıkları bir oyun bu. Aranızda beş
yaşına kadar olan çocuklarla ilgilenen varsa onlar bunu bilir. Çocukların aynı sınıfta
yan yana farklı oyunlar oynaması süreci. Şimdi öğretmenler de aynı şekilde yan
yana fakat kendi oyunlarını oynadıkları bir yapı içinde olabiliyorlar. Daha muhalif
düşünceler var. Muhaliflikten çok bilgiyi açıklamamayı tanımlıyor. Yani ben kendi
öğrencilerimle paylaşmak istediğim bir şeyi başkalarıyla paylaşmıyorum. Diğer
tarafta bilginin herkese akması gerekiyor ve öğretmenlerin hepsinin twitter’dakiler
gibi olması önemli. Çünkü orada birisi bir şeyi öğrendiği zaman hiç beklemeden
herkese anlatıyor. Ben bunu neden sizinle paylaşıyorum? Çünkü bunu twitter’da
gördüm hoşuma gitti, blog’uma koydum ve bir yerlere geldim. Biz bunu öğretmenlere
öğretiyor muyuz? Çünkü onlardan öğrencilere bunu öğretmesini istiyorsak önce
onların öğrenmesi lazım.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
67
Bir başka ilişki tipi ise uyumlu ilişki. Öğretmenlerin çoğu kendi aralarında dostça bir
ilişki içindeler. Ama dostlukla işi birbirine karıştırmıyorlar. O yüzden ben sizinle
yıllardır yan yana sınıflarda ders vermiş olabilirim, eşinizle çocuklarınızla ilgili
sorunlarınızı bilebilirim ama ders programınızı hiç görmemiş olabilirim. Halbuki
bizim eşit paylaşımlı bir ilişki yaşamamız öğrencilerin eşit paylaşımlı öğrenmelerine
netice olur. Fakat sizde dikey bir ilişki gündeme geliyor. Yani bir ana okulu öğretmeni
bir 5.sınıf öğrencisinin başarısında etkili olduğunun farkında. Aynı şekilde yatay bir
ilişki de mevcut. Fen öğretmenleri öğrencilerin okuma seviyelerinin artması
gerektiğinin ve kendilerinin de bunda rolü olduklarının farkındalar. Bu beceriler
başarılı olacaksa müfredata kondu diye olmayacak. Sizlerin bunun başarılı
olacağını kabul ettiğiniz ve nasıl olacağı ile ilgili birlikte çalışmalarınızla olacak.
Son bir sorum olacak. Kendi okulunuzdaki öğretmenlerinizin ilişkilerini şu dört
kelimeyle anlamlandırmanızı istiyorum. Siz ne yapıyorsunuz? Okulunuzda hangi
yapılara sahipsiniz? Ne yapacaksınız ve ne yapmanız gerekiyor? Bunu aranızda bir
konuşmanızı istiyorum.
Sunumum www.plsweb.com sitesinde bulunuyor oradan indirebilirsiniz.
Çok teşekkür ederim.
68
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Prof. Dr. Davut AYDIN
Anadolu Üniversitesi Rektörü
BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN EĞİTİMDE KULLANILMASI ve
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ
Değerli konuklar,
Dünya bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelere ve küresel-leşmeye bağlı olarak
çok hızlı bir değişim geçirmekte, hepimiz bunu yaşıyoruz. Biz de bundan 3 yıl önce
göreve geldiğimiz zaman yeniden yapılandırma süreci başlattık. Envanter yaparak
sistemi devraldıktan sonra “Gelecek 10-20-30-40’lı yıllarda değişen dünya trendlerinde
ve koşullarında Anadolu Üniversitesi nerede olmalıdır?” diyen bir arama konferansı
yaptık. 90 kişilik senato yönetim kurulu, eski rektörler, üniversiteye emek veren daire
başkanları ve müdürleri Afyon’da topladık. Bir arama konferansı içerisinde vizyonumuzu, misyonumuzu ve hedeflerimizi gözden geçirdik. Oradan üç kelimeden oluşan
vizyonumuz ortaya çıktı. Anadolu Üniversitesi’nin bu 50 yıllık birikimini özetleyen
“Yaşam boyu eğitim, öğrenme merkezli eğitim ve dünya üniversitesi” üç sözcükten
oluşur. Buna bağlı misyonumuzu ve hedeflerimizi gerçekleştirdik.
Onu takiben beş tane daha arama konferansı yaparak diğer fakülte ve bilimleri de
sisteme entegre ettik. Bunu yaparken tepeden tırnağa üniversiteyi bir değişim sürecine
soktuk. Bu değişim sürecinin içerisinde üniversitemizin mukayesede üstünlüğü
ortaya çıktı. YÖK yasasının ilkeleri arasında da vardır. Üniversitelerin en önemli
ilkelerden birisi çeşitliliktir. Bu anlamda Anadolu Üniversitesi çeşitliliğin en güzel
örneğidir. Mukayeseli olarak baktığımız zaman bu çeşitliliğe, dört tane önemli
önceliğimiz ortaya çıktı. İster ulusal ister uluslararası mukayese yapın dört önemli
özelliğimizin birisi açık ve uzaktan öğretim, ikincisi havacılık, üçüncüsü raylı sistemler
ve demiryolu, dördüncüsü de işitme engelliler, zihinsel engelliler, konuşma bozuklukları
alanını oluşturan özel eğitim alanıdır. Bu bizim önceliklerimiz, odağımız oldu.
Bunu söylemeniz yetmiyor. Bunları ulusal anlamda yetkili bir merkeze dönüştürmek
üzere DPT’ye projelerle gittik ve 4 proje götürdük. Sektörle de bir araya gelerek
bütün sektörlerin desteğini aldık. Bugünkü Kalkınma Bakanlığı o günkü DPT dört
projeden ikisini kabul etti. Anadolu Üniversitesi olarak şu anda Cumhuriyetimizin
100.yılı ile ilgili havacılıktan, uçak motoru ile ilgili bağlantılı alanlardan, raylı sistemlerde
de hızlı tren, metro, tramvay, çeken, çekilen bütün araçların test ve akreditasyonun
yapıldığı yatırımlarımız devam ediyor. Özel eğitimde zaten biliyorsunuz Anadolu
Üniversitesi bu konuda yine öncü kurumlardan bir tanesidir.
Biz uluslararası anlamda bağımsız olarak Avrupa Üniversiteler Birliğini çağırdık.
Kendimizi eksik ve fazlalıklarımızı incelemek üzere bir doktor gibi kontrolden
geçirdik. Bunun sonunda Avrupa yüksek öğretim standartları çerçevesinden tüm
sistemi değiştirmeye karar verdik. Bildiğiniz gibi 2015 yılından itibaren Türkiye’de
verilen yükseköğretim diplomalarının Avrupa’da geçerliliği, Avrupa’daki yükseköğretim
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
69
kriterlerinin yerine getirilmesiyle ilgilidir. Bunu da dikkate alarak biz projeyi başlattık.
YÖK de bizi pilot proje olarak seçti ve tepeden tırnağa değişim başlattık. Mutlak
sistem dediğimiz klasik sistemi çıkarttık. Yerine Avrupa Kredi Sistemi denilen kredi
sistemini uygulamaya koyduk.
İkincisi yıl sisteminden dönem sistemine geçtik. Bunları yaparken tabiii sayılar
büyük olduğu için dikkatli yürümeniz gerekiyor. %1’lik hata biz de büyük on binleri
ilgilendiren sıkıntılar ve haksızlıklar yaratabiilir. Bu nedenle bir projeden başladık.
Tek projeden ilahiyat ön lisans programını aldık ve onu yeniledik. Müthiş bir deneyim
kazandık. Eski öğrenci intibakı yaptık. Buradan aldığımız tecrübeyle 19 programı
daha geliştirdik Avrupa standartlarında, bu ders yılının başında da geriye kalanı yaptık.
Tüm kitaplarımız yenilendi. Sistem bunu yaparken gördük ki 500 olan kitap sayımız
1037’ye çıktı. Bu, bu sene için 23 milyon kitap demektir. 23 bin ton kâğıda tekabül
ediyor. Dedik ki “1 ton kâğıt için 17 tane ağaç tüketiliyor, Anadolu Üniversitesi olarak
yıllık 400 bin adet ormanı yok eden bir üniversite oluyoruz”. Bunun üzerine kâğıdı
atmaya karar verdik ve dijital kitabı kararlaştırdık ve altyapılarımızı yeniledik. Bu yıl
için 150 kitap aktardık dijital olarak, etkileşimli, video, grafik, animasyon bütün
zenginleştirilmiş olarak. Tüm Türkiye’ye açma hazırlığı içerisindeyiz şu anda.
Kitaplarımızı, yazar ve editörlerini yaydık. Tüm Anadolu Üniversitesi’nin 180 üniversiteden 5000 tane yurtdışındaki üniversiteler de var. Yazarımız, editörümüz,
danışmanımız ve televizyon programcısı yapan öğretim üyelerimiz ve kadrolarımız var.
Açıköğretim şu an Türkiye açık öğretimidir. Türkiye üniversitesidir. Bu anlamda
dolayısıyla kitaplar ve sınav sistemleri değişiyor. Bugün ve yarın sınavımız var. Bu
sınavlarda sayıları vereyim, 1 milyon 132 bin öğrenci sınava giriyor. 3 yıl önce 1
milyon 30 bin öğrencimiz vardı. 3 yılda % 30 artırdık. 1 milyon 332 bine geldik. 28 bin
de örgün eğitim yapan kampüs öğrencimiz var. Eskişehir’de 1 milyon 350 bin bugün
itibariyle öğrencisi olan üniversiteyiz. Bu iki sınava toplam 1 milyon 332 bin öğrenci
giriyor. 4 oturumda 3,5 milyon adet sınav yapıyoruz. 13 bin soru hazırladık. Dönem
sistemine geçince iş hacmimiz % 50 arttı. Toplam 5500 bina ve 200 bin derslik
kullanıyoruz. 43 bini güvenlik görevlisi olmak üzere 483 bin kişi görev yapıyor.
Bütün bu organizasyon şu anda başarıyla yürüyor. Bu ölçekte bir üniversitenin bazı
özellikleri olması gerekiyor ki bunları yürütebiliyoruz. Anadolu Üniversitesi’nin bazı
özelliklerini sizlerle paylaşmak isterim.
Çok yüksek bir organizasyon kabiliyetimiz var. Genetik olarak müthiş bir organizasyon
geleneğimiz var. Aksi halde bu kadar büyük bir organizasyon gerçekleştirmek
zordur, güçtür. Hatta yönetimde matris organizasyon dediğimiz yetki ve sorumluluğu
verdiğimiz organizasyon yönetim biçimini kullanıyoruz. Çok nitelikli insan gücümüz
var. Bu aidiyeti ve kurumsal bağlılığı çok yüksek çalışan, öğretim üyelerimiz var. Biz
sorun çözücü, sorunun değil çözümün parçası olan, hizmet odaklı ve sadece
Türkiye’de değil dünyada da teknolojiyi en ileri derecede kullanan bir üniversiteyiz.
70
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Türkiye’de tek eğitim ihracatı yapan üniversiteyiz. Yurt dışında 20 bin öğrencimiz var.
Şu anda yurtdışında 30 ülkede eğitim hizmeti veriyoruz. Kendi kaynak yaratan,
kaynak tüketen değil kendi yarattığı kaynaklarla yaşamını sürdüren bir üniversiteyiz.
Bir kenti dönüştüren bir şehri dönüştüren üniversiteyiz. Dolayısıyla bu olanları
arttırabilirim ama bütün bunlar bir şeyi gösteriyor. Anadolu Üniversitesi olarak eğer
ki yasal düzenlemelerde, ideal mali düzenlemelerde daha esnek bir yapı ortaya
çıkarsa çok ileriki düzeyde bu kapasitemizi kullanarak ülkemize hizmetler gönderebiliriz.
Toplum hizmetleri içerisinde Fatih Projesinin içinde de varız. Destek veriyoruz. Dil
problemi var. Dünyaca ünlü Cambridge Üniversitesi, üniversitemizle birlikte burada
dil eğitimiyle ilgili çözümlerde varız.
Türkiye’nin tasarruf açığı var. İMKB ve sermaye piyasasıyla finans okuryazarlığında
varız. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile engelli ve yaşlı eğitiminde varız.
Öğretmen eğitiminde varız. Kültür ve sanatın geliştirilmesinde varız. Türkiye’nin
tanıtımında varız. Şunu sorabilirsiniz; “Nereye doğru gidebilir?” diyebilirsiniz. Evet
biz iyi üniversiteye doğru gidiyoruz. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde en ileri düzeyde
kullanan bir üniversite olarak bu coğrafyada eğer bir takım yasal düzenlemelerde
önümüz açılırsa 100 bin yabancı öğrenciye gidiyoruz. Yılda 100 milyon dolar ihracat
yapacak yapıya doğru gidiyoruz. Bunu yaparken yabancı dilde İngilizce, Almanca,
Fransızca, Çince çalışmalarımız devam ediyor. Türkçe ile ilgili Türk çocuklarımızın,
vatandaşlarımızın veya yabancıların uzaktan Türkçe eğitim projelerle Türkçeyi
yaygınlaştırma projelerine devam ediyoruz.
Kısaca insanların hayatını değiştiren, topluma mutluluk katan, değer katan bir üniversite
olarak yaşamımızı sürdürüyoruz.
Daha öncede ifade ettiğim gibi artık çağ değişiyor. Kâğıt ortadan kalkıyor. Üniversite
olarak biz açıköğretimle başladık. Şimdi şu anda online olarak 81 ilde eş zamanlı 15
bin kişiye sınav yapabiliyoruz. Online ama gözetimli sınav başlangıçta küçük
sayılarla başladık. Daha önce hiç bilgisayar görmemiş öğrenciler de geliyor ben
yıllardır ipad kullanıyorum diyenlerde geliyor. Türkiye’nin gerçeği elektrik kesiliyor.
Teknolojik sorunlarla karşılaşıyoruz tabii. Bir şey gördük deneyimlerden öğrencileri
sınava aldığımız zaman inanılmaz ölçeği öğrenci hemen soruyu yanıtlamıyor.
Tıklayarak bütün sayfaları görüyor. Sonra tercih yapıyor o arada server kapasitesi
Türkiye’deki “Google” üzerinde çıkıyor.
Bizim en önemli sorunlarımızdan bir tanesi görme engellilerde. Birden fazla okuyan
görevli veriyoruz. ‘Bazı alanlarda çeşitli derslerde acaba ipad’i kullanabilir miyiz?’
dedik. Arkadaşlar bunun üzerine çalışma yaptılar. %96 başarı aldık. Görme engellileri
normal sınıfa aldık. Ipad içerisinde istediği dersi seçebiliyor. Başarılı bir sonuç aldık.
2 binin üzerinde öğrenci sınava giriyor önümüzdeki yıl da ipad’le sınava almaya
başlayacağız .
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
71
Fatih Projesi’yle bağlantılı olarak yürüyen projeye destek verdiğimizi söylemiştik.
Bunun bir tanesi matematik. Öğretim üyeleriyle kendilerinden 9. sınıf matematik
kitabı etkileşiminden almalarını istedik. 150 kişi toplam 30 bin saat çalışarak lise 9.
sınıfın etkileşimli kitabını ürettiler ve Milli Eğitim Bakanlığına da sunduk. İçinde
konservatuar hocaları, güzel sanatlar hocaları var. Türkiye deki ilk animasyon
gösterimi, televizyon, iletişim bölümü ve matematikçiler var.
Tabii bu dijital sürece başlarken önce teknolojik alt yapımızı yeniledik. Sonra
eğiticilerin eğimi için 20 kişilik bir grup kurduk. Bu 20 kişiyi eğitimden geçirdik. Sonra
bunun sayısını 180’e çıkarttık. Her hocaya kendisine bir e-öğretici veriyoruz.
Hocayla beraber burada dijital ortamdaki kullanacakları malzemeleri sunduk. Telifi
ödenmiş olarak yurt içi yurt dışı onlardan hangisini kullanmak istiyorsa bu dijital
ortam içerisinde uzmanlara aktarılıyor. 180 kişi çalışıyor. Dolayısıyla biz artık bunu
yaparken gerçekten çok ileri bir yere geldik. Şu anda bu anlamda dünyaca ünlü
APPLE’la bir anlaşmamız var
Hareket noktamız şurası oldu. İşletme fakültesi 1.si açık öğretim fakültesi öğrencimiz
Tokat’ın Zili ilçesinin bir köyde sığır çobanı ve birinci olarak geldi. Bu teknolojiyi
bütün boyutlarıyla şu anda kullanıyoruz ve kullanmaya devam ediyoruz. O nedenle
öğretmenlerimizin eğitiminde çocuklarımızın eğitiminde biz özel okullar birliğiyle
sizlerle birlikte çalışmak istiyoruz. Bu fırsatları size sunmak bunlardan yararlanmanızı
istiyoruz sizi iş birliğine davet ediyoruz.
SORU: Hocam bir defaya mahsup 150 kişilik bir ekip kurduğunuzu söylediniz. Bunu
yapmak kolay, sürdürmek ise gerçekten çok zor. Aranızda bu alanda faaliyet yapan
özel sektör temsilcisi arkadaşlarımız var. Bunlardan sadece bir veya iki tanesi o
kadar kalabalık. Kadroyu uzun süreli kullanma şansımız yok. Devlet destekli bu tür
faaliyetlerin geri dönüşümleri uzun süreç alıyor.
CEVAP: Bizim üniversite olarak en önemli özelliklerinden birisi sürdürülebilirliktir. Biz
bir bayrak yarışı içinde yönetimler olarak aldığımız projeleri dikkat ederseniz
sunumda da sürdürerek geliyoruz. Gerçekten başlanan bir işi bırakmadan
sürdürmek gerekiyor. O açıdan fevkalade önemli. İkincisi burada Fatih projesi ve
öğretmen eğitimiyle bağlantılı olarak söyleyeyim bir grup bakanlıktaki arkadaşımız
sayın BABACAN’IN önerisi üzerine Singapur’a gitti. Singapur’daki tablet uygulamalarını
görmek buradaki sorunlar hakkında birinci elden bilgilenmek üzere bir ziyarete
gittiler. Döndükten sonra dediler ki ‘eğitim bilgi ve teknolojilerinin eğitimde uygulanmasının
5 tane önemli önceliği var’:
1. İyi eğitilmiş öğretmen
2. İyi eğitilmiş öğretmen vurgu yapıyor
3. İyi bir fiziksel alt yapı
4. İyi bir müfredat
5. Teknoloji
72
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Bu öncelikler içerinde gidilirse proje başarılı olur. Aksi halde proje başarısız olur. Bu
işin anahtarı kilidi öğretmendir. Öğretmenin de işini yaparken sürekli eğitilmesi
gerekiyor. Bir taraftan eğitimini verecek bir taraftan da güncelleştirilecek. Bugün
Türkiye ’de 800 bin öğretmen var. 800 bin öğretmenin eğitim yaş ortalaması 40.
Demek ki bilgisi 20 yıl geriden geliyor. Yani eskimiş. Biz biliyoruz ki bir bilginin ekonomik
ölçütü 2 senedir. Mezun ettiğimiz gün yarısı eskimiş oluyor. Sürekli güncelleştirilmesi
gerekiyor. Şimdi güncelleştirilirken teknoloji bize bu fırsatı veriyor. Dijital ortama
atılanı sunduğunuz zaman her hoca yeni teorileri, yeni fikirleri sürekli güncelleştirebiliyor.
Dijital ortamda tabiii. Burada bir problem mevzuatla ilgilidir. Mevzuatları da dinamik
hale getirmek gerekiyor .
Öğretmen eğitimi projesini biz sunarken hazırlıklarımız dilde olduğu gibi diğer alanlarda da var.
Bunu getirirken şunu söyledik : ‘Hocam biz karar verdik. Öğretmen eğitimini, hizmet
dışı eğitimlerini uzaktan öğretimle yapacağız. Nasıl yapacaksınız? Hakkari nasıl
olacak? Şırnak nasıl olacak? Edirne nasıl olacak? Standartlar nasıl olacak? Sınavı
nasıl yapacaksınız? Ders malzemelerini nasıl güncelleştireceksiniz? Bunun
standartlarını nasıl yapacaksınız? demeye kalmadan sordum. Eskişehir’i nasıl
yapacaksınız? ‘Somut hocam siz yapacaksınız’ dedi. ‘Kardeş üniversitemiz var.
Osmangazi’ye verin onlar yapsınlar. Öbür üniversitelerle öbürlerini yapın.’ Ama bu
standart sağlamaz. Ama bu hocamızın dediği gibi sistemi güncelleştirmez, sistemi
yenilemez ve sürdürülemez.
Önerimiz şu dedim: ‘Biz Anadolu üniversitesi olarak koordinatör üniversite olarak
gösterilelim. Bunun içerisinde televizyonumuzla e-öğrenme materyallerimizle
danışmanlık hizmetleri (bazı dersler danışmanlık hizmeti gerektiriyor) yaşam boyu
eğitim sadece internet veya televizyon eğitimi değil. İçinde yüz yüze, klasik eğitim,
teknoloji, televizyon var. İşte mobil teknolojiler var. Her şeyin sertifikası, ön lisansı,
yüksek lisansı var. Bir bütündür bu. Her şeyin kavraması ve kavranmasıdır. Bunun
standartizasyonu ve sürdürülebilirliği gelir. İşte sürdürülebilirlik açısından bakarsanız
bir yükseköğretim kurumu olarak üstleniriz. Ama diğer bütün kurumlarla çalışırız’
dedik. Bunun içerisinde üniversiteler de var okullarda var.
Birinin sorumluluk üstlenmesi, elini taşın altına koyması gerekiyor. Bu olayın
sürdürülebilirliği açısından işte bizim talebimizde bu. Zaten değilse ticari olarak
gerçekten haklısınız. ciddi bir maliyeti var bu işin. O nedenle özellikle özel sektör
yatırımı yapamaz. Yapsa bile daha sonra bunun arkasını, sürdürülebilirliğini getiremez. Bir kurumun bunu üstlenmesi gerekiyor. İşte bizim talebimiz de bu zaten. Onun
için sürdürülebilir standart Türkiye genelinde bölge ülkelerinde bir proje. Ama
mutlaka işbirliğiyle yapılır. Sadece bizim işimiz değildir. Biz koordinasyonu sağlarız.
İşbirliği kabiliyetlerimiz ve yeteneklerimizden. Bunun içerisinde özel okullar da,
kolejler de, üniversiteler de vardır. Bu bir büyük projedir. İşte bizim ortaya
koyduğumuz proje, sürdürülebilir bir yapıyı öngörmektedir.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
73
Bunun bir de araştırma olması gerekiyor. Yaptığınız işin ölçmesi ve değerlendirilmesi
ve sürekli yenilenmesi arka planda araştırmalarla desteklenmesi gerekiyor. İşte o da
bizim araştırmayla ilgili fonksiyonlarımızın, birimlerimizin, fakültelerimizin, dünyanın
devreye girmesiyle sürdürülebilir.
O nedenle projeyi bir bütün olarak görmek, araştırmasıyla eğitimiyle ve uluslararası
standartlarıyla burada bir noktanın altını çizmek istiyorum. Bunu Milli Eğitimle de
paylaştık. Şimdi BOLOGNA süreci kapsamı içinde Avrupa yükseköğretim hakları
Türkiye eğitim çerçevesi içinde geçmişteki birikimlerinizin de değerlendirilmesi
gerekiyor. Öğretmenlerimize sertifika verdik. Her sertifikanın bir kredisi olmalı. Bu
krediler toplandığı zaman aynı zamanda bir yüksek lisansa da gitmeli. Yüksek lisansta
sertifika entegre edilmeli. Diyelim ki yüksek lisans için 90 kredi gerekiyorsa sertifikalarla toplam 90 kredi almışsa bu bir yüksek lisans yerine geçmeli. Eğer 60 puan
almışsa 30 puanlık bir boşluk varsa onu da verdiğiniz zaman öğretmenimizi yüksek
lisans yapmış gibi değerlendirmeliyiz. Dolayısıyla bunu da kariyer basamaklarıyla da
entegre etmeliyiz
Bunu yaparken bizim modülün bir özelliği daha var. Biz bu modelde diyoruz ki: ‘Milli
eğitim bakanlığı herhangi bir para harcamayacak. Bunu finansmanı çok küçük
rakamlarla öğretmenler tarafından ödenecek. 200 lira gibi. Ama eğitim bakanlığı
öğretmeni motive edecek. Özlük haklarıyla desteklemesi gerekecek. Dolayısıyla
böyle bir entegre projeyle gerçekten çok yüksek katma değer yaratarak çok önemli
başarılı sonuçlar alınabileceğine inanıyorum. Bu da ancak işbirliğiyle olur.
İşbirliği deyince altını çizmek istiyorum. Küçük küçük güzel işler yapıyoruz. Ama
biraraya gelip sinerji yaratamıyoruz. İşbirliği yapma kültürümüzde bir zafiyet var
bunun ana nedeni şudur işbirliği olayı aynen bir işletmedeki pazarlama gibi yönetim
gibi finans gibi insan kaynakları gibi bir uzmanlık alanıdır. Bunu da yatırım yaparak
geliştirmemiz gerekiyor. O zaman çok güzel katma değerler yaratmamız, önemli
sonuçlar almamız söz konusu olacaktır diye düşünüyorum.
Bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Handan YAVUZ
Anadolu Üniversitesi
Yabancı Diller Meslek Yüksekokulu Müdürü
Öğretmen yetiştiren bir fakültenin elemanı olarak hem kendi adıma hem üniversitemiz adına öğretmenin eğitimde ne kadar önemli olduğunun, ne kadar özel bir yeri
olduğunun bilincindeyim. Öğretmenler eğitimde önemli olduğu için de onların kendilerini
yenilemesinde ve gelişmesinde destekçi olmamız gerektiğine de inanıyoruz. Bu
bakış açısıyla öğretmenlerimiz için neler yapabiliriz? Bu konuda da çalışmalarımız
var. Benim alanım İngilizce öğretmenliği olduğu için de özellikle İngilizce öğretmenleri
için neler yapabiliriz? Onları nasıl destekleyebiliriz? Soruları açısından baktığımızda
farklı çözüm önerileri getirebiliyoruz.
74
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Hocamızın da söylediği gibi Anadolu Üniversitesi olarak yaşam boyu eğitim bizim bir
vizyonumuz ve bu vizyon içerisinde de farklı meslek alanlarına yönelik 50’nin üzerinde
sertifika programlarımız var. Burada öğretmenlere yönelik sertifika programları
sunuyoruz. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı’yla yapılan protokol çerçevesinde ilköğretim
öğretmenlerine yönelik sertifika programlarımız var. Bugünün ve bu sempozyumun
teması “Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri”, hakikaten öğretmenin buna ayak uydurması
gerekiyor. Bununla bağlantılı olarak ilk önce ilköğretimde sertifika uygulamaları programında
böyle yola çıkıldı. Öğretmenlerin dijital eğitimdeki rolü ve buna ayak uydurması için de tabii ki
öğretmenlerin destek-lenmesi ve kendi gelişimlerini sağlaması gerekiyor.
Biz de bu bağlamda İngilizce öğretmenleri için neler yapabiliriz diye düşündük ve
sizlerin de belki bilgisi var. Öğretmenlerin aynı zamanda uluslararası bir sertifikasyonu
olması gerektiğini düşünüyoruz. İlköğretim, ortaöğretim, lise öğretmenlerinin veya
daha ileri yaşta eğitim veren öğretmenlere yönelik Cambridge English Language
Assesment tarafından yapılan Teaching Knowledge Test denilen bir test var. Sizlerin
de bildiği gibi Cambridge English Language Assesment, İngilizce diliyle ilgili hem de
öğretmen eğitimi ile ilgili sertifikasyonu sağlayan çok önemli bir kuruluşlardan biri.
Teaching Knowledge Test (TKT) sertifika veren bu sınav 3 modülden oluşuyor ve bu 3
modülün ayrı ayrı değerlendirilmesi ve sertifikasyonu var. Geçme veya kalma diye
bir şey yok. Değerlendirme 4 puan üzerinden yapılıyor ve bu da bir öğretmenin bilgi
olarak hangi düzeyde olduğunu gösteriyor. TKT dediğimiz Teaching Knowledge
Test’ine, Türkçe olarak öğretme bilgisi sınavı da diyebiliriz. Örneğin 1 alıyorsa bir
aday TKT içeriği alanında kısıtlı bilgisi olduğunu, 4 alıyorsa TKT içeriği alanında
engin ve kapsamlı bilgi olduğunu belirtiyor.
Bu sınav sonunda sertifika veren bir sınav ama tabii ki buna bir hazırlanma süreci
gerekiyor. Bunu bir hazırlanma değil de öğretmeni desteklemek ve bilgilerini tazelemek
veya bilgi edinmesini sağlayan bir paket olarak düşünerek biz şöyle bir hazırlık
yaptık ve bu Cambridge Üniversitesiyle birlikte bir paket olarak hazırlandı.
“İngilizce öğretmenleri için e-sertifika programı”
Anadolu TKT
Tanım
Anadolu TKT
Anadolu TKT 3 modülden oluşan ve ingilizce öğretmenlerinin
Teaching Knowlege Test’ine (TKT; Öğretmenlik Bilgi Sınavı)
hazırlanması için basılı kitap. Kitap aynı zamanda İngilizce
öğretmenlerinin bilgi edinmesine/bilgilerini tazelemesine yardımcı
olmaktadır.
Anadolu Online
Anadolu Online basılı kitabın içeriğine ek olarak örnek sınavlar,
(Anadolu TKT ile erişim kodu
100’ü aşkın ‘Yazara sorun videosu, hedef belirleme ve gelişim
verilmektedir.)
takip etme gibi araçları içermektedir.
CET Website
Cambridge English Teacher İngilizce öğretmenlerine kaliteli
(Anadolu TKT ile erişim kodu
mesleki gelişim olanakları sağlamak üzere Cambridge University
verilmektedir.)
Press ve Cambridge English Language Assessment işbirliği ile
hazırlanmış çevrimiçi ortamdır.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
75
Anadolu TKT dediğimiz bu program basılı bir yayın aslında, demin bahsettiğim 3
modülden oluşan bir kitap, öğretmenleri hazırlıyor ama aynı zamanda dediğim gibi
bilgilendirme ve bilgi tazelemesine yardımcı oluyor. Basılı kitabın yanında “TKT
online” dediğimiz çevirim içi platformda hem basılı kitabın içeriğini içermenin yanı
sıra “Yazarlara sorun” videosu öğretmenin kendisi için bir hedef belirleme, kendi
gelişimini takip etmesini sağlayan araçları içeriyor.Bunun yanı sıra yine Cambridge
Üniversitesi’nin hazırladığı hem Cambridge University Press ve Cambridge English
Language Assesment işbirliğiyle hazırlanan Cambridge English Teacher dünyadaki
tüm İngilizce öğretmenlerinin paylaşım yapabileceği bir online platform sağlamakta.
Kitabın içeriğinde neler var?
Burada dil öğrenme ve öğretim temellerini içeren bir modül, modüllerin içinde farklı
modüller var. Hem İngilizcenin kendi yapısında yani dil olarak onu tanımlamaya hem
de dil becerilerini
tanımlamaya yardımcı oluyor. “Öğretmenin dil öğretmedeki temelleri nedir, öğrenen
nasıl öğreniyor, öğrenciyi neler motive ediyor, öğrenci hataları nelerdir, bunlara nasıl
yaklaşılmalı, birinci dil öğrenim edinimi, ikinci dil öğrenim edinimi, bunların arasındaki
farklar nelerdir ve dil öğrenimin teknikleri nelerdir, nasıl ölçme ve değerlendirme
yapılır?”. Ne tür aktiviteler yapmamız gerekiyor dil öğretiminde? Birinci modül
bunlarla ilgili daha temel bilgileri içeren bir modül, ikinci modül ders planlama ve dil
öğretimi için kaynak kullanımı; sizlerin de bildiği gibi bir dersi gerçekten planlamanız
gerekiyor ve bunlar için ne tür kaynaklar kullanılması gerekiyor?
76
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Sadece kâğıt üzerindeki kaynaklar değil bu, dijital öğrencilerin de ilgisini çekebilecek,
değişik kaynakları da kullanmamız gerekiyor. Onun için de öğretmenlerin vizyonunun
gelişmesi gerekiyor. Kaynak seçimi ve kullanımı nasıl olmalı bunlarla ilgili bir bilgi sunan
modül. Üçüncü modül ise Öğrenme-Yönetme Sürecini Yönetmek diye adlandırılan
bir modül. Burada da öğretmenin ve öğrencinin sınıf içindeki dil kullanımı ve sınıf
yönetimini (öğretmenin rolleri, öğrencileri gruplamak, öğrencilerin hatalarını düzeltmek,
dönüt vermek) içeriyor. Bildiğiniz gibi öğrencilerin hatalarını düzeltmekte öğrencinin
motivasyonunu olumsuz yönde etkiliyor. Öğrenciye her zaman dönüş vermemiz
lazım ki öğrenci gelişimini görebilsin.
TKT online bunları içermekle beraber, bunun içine yine bizim Anadolu Üniversitesi
web sayfasında erişim koduyla erişilebilen bir web sayfası bu. Yazılı kitapta bulunan
öğelerin hepsini içermenin yanı sıra farklı, ekstra şeyler de barındırmakta. Burada
öğretmenler iletişime yönelikte dönütler alabiliyorlar, kendi gelişimlerini planlayabiliyorlar,
kendileri için hedefler belirliyorlar. Bu da tabii ki öğretmenlerin öğrenciler için dijital
bir şeyler hazırlarken aslında kendilerinin de dijital ortamda öğrenmesini sağlayan
bir şey. Yani sizin deneyiminizin olmadığı bir şeyi öğretmek çok zordur, onun için
birebir deneyiminizin olduğu şeyle çok daha farklı bakış açıları geliştirebiliyorsunuz.
Üçüncü bölüm ise Cambridge English Teacher dediğimiz yine bizim vereceğimiz
erişim koduyla erişilebilen bir alan. Bu da tüm dünyadaki İngilizce öğretmenlerini
aynı platformda buluşturan bir web sitesi, bunun çok farklı özellikleri de var.
Öğretmenlerin hem farklı dersler alabilmesini sağlayan ve webinar’lara (ağ üzerin
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
77
den izlenebilen çevirimiçi seminer) katılmasını sağlayan, tartışma platformları olan
bir web sitesi. Burada yine dersler var ve öğretmenler dersleri alabilir. Her dersten
sonra tamamladığına dair bir sertifikasyonu olabiliyor. Bunların hepsi genelde alanda
bilinen kişiler tarafından hazırlanmış dersler. Bunların yanı sıra diğer öğretmenlerle
tartışma platformuna katılarak deneyimlerini ve bilgilerini paylaşabildikleri bir ortam
olmuş oluyor.
Biz bunun neden yararlı olduğunu düşünüyoruz? Bu sertifikasyonu almak için yeni
öğretmen olmak gerekmiyor. Hem deneyimli hem yeni öğretmenlere yönelik bir
eğitim programı. Öğretmenlerin kendi bilgi ve deneyimlerini değerlendirilmesini
sağlayan bir araç. Sonuçta öğretmenin kendisiyle ilgili bir dönüt almaya ihtiyacı
olabiliyor. Öğretmenlerin aslında en önemli unsuru sürekli kendinizi değiştiriyor
olmanız. Dünya değişiyor, eğitime yaklaşımlar değişiyor. Çünkü öğrencilerin
ihtiyaçları değişiyor. Bunun için de bunun sürekli olması ve öğretmeni de bu anlamda
desteklememiz gerekiyor. Öğretmeni desteklediğimiz sürece öğretmenler verimli
olabilir. Öğretmenlerimiz ne kadar verimliyse öğrencilerimiz o kadar iyi gelişiyorlar.
Tabii ki TKT dediğimiz zaman Cambridge Üniversitesi tarafından hazırlandığı için
uluslararası tanınırlığı ve geçerliliği olması çok önemli. ‘Bizim de okullarımızda böyle
sertifikasyonlu öğretmenler var’ demekle aslında eğitimimizin hangi kalitede olduğu
bilgisini mesaj vermeye çalışıyoruz. Öğretmenlerin, İngilizce öğretme konusunda
uluslararası konularda bilgi ve beceriye sahip olduğunu okul olarak da göstermiş
oluyoruz. Belki en önemli şey öğretmenin kendine olan güvenini arttırıyor ve bu da
gerçekten öğretmeni motive eden bir şey. Öğretmen ne kadar motive ise öğrenciyi o
kadar motive edebilir. Onun için de gerçekten öğretmenin güveninin olması, kendini
iyi hissetmesi çok önemli. Tabiii ki bunlar olduğu zaman öğrencilerin dil öğrenmesindeki
katkı sağlamaktır.
Son olarak da dediğim gibi öğretmenin gerçekten desteklenmesine inandığımız için
bu projenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Teşekkür ederim.
78
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
I. PANEL
KONUŞMACILAR
DİJİTAL ÇAĞDA ETKİLİ ÖĞRETMENİN/ÖĞRETMENLİĞİN
YOL HARİTASI
Kayhan KARLI
Öğretmen Akademisi Vakfı Genel Müdürü
ÖĞRETMENLER İÇİN YENİ BİR ÖNGÖRÜ: HEMEN ŞİMDİ !
Batuhan AYDAGÜL
Eğitim Reformu Girişimi Koordinatörü
ÖĞRETMENLERİN VASIFSIZLAŞTIRILMASI VE YENİDEN
VASIFLANDIRILMASI
Yard. Doç. Dr. Bekir S. GÜR
SETA Eğitim Vakfı
21. YÜZYILDA ÖĞRETMENLİK VE OKUL LİDERLİĞİ:
TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR MODEL ARAYIŞI
Gökhan YÜCEL
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü İnovasyon Merkezi Direktörü
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
79
Kayhan KARLI
Öğretmen Akademisi Vakfı Genel Müdürü
DİJİTAL ÇAĞDA ETKİLİ ÖĞRETMENİN/ÖĞRETMENLİĞİN YOL HARİTASI
Değerli misafirler, değerli meslektaşlarım, değerli eğitimciler herkese iyi öğleden sonraları
diliyorum.
Evet gerçekten konu ile ilgili söylenecek çok şey var ve bu tip toplantıların yapılabiliyor
olması da aslında Türkiye de öğretmen ve eğitim meselelerinin bu kadar geniş
boyutu ile konuşulabilmesi için çok önemli bir fırsat. Başta Sayın Rüstem Eyüboğlu
olmak üzere derneğimizin geçmiş ve bugünkü yönetiminde bulunan Cem Bey’e ve
bütün emeği geçmiş olan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Gerçekten çok önemli
eğitim platformu haline gelmiş durumda bu toplantılar.
Aslında eğitimi sadece biz değil bütün dünya bir kaç boyutu ile tartışıyor. Ancak iki
tane temel faktör var ve bu eğitimi çok ciddi bir şekilde değiştiriyor. Bir tanesi üstünde
çokça durduğumuz “neden dijital teknoloji ve neden inovasyon hepsi bir arada?”
“Üstünde çokça durduğumuz bu teknolojiler bizi nereye götürüyor?” Beraberinde bir
diğer temel değişme var ki o da göç. 2010 yılı yaz aylarında insanlık tarihinde ilk
defa 6.9 milyar insanın % 56’sı kendi nüfusu haline geldi dünyada, Türkiye’nin son
30 yılına baktığımızda köy, kent nüfus dengesinin nasıl da değiştiğini görüyoruz.
“Peki teknoloji ile göçün ilişkisi dünyayı nasıl değiştiriyor?” Şöyle değiştiriyor aslında
çok temel insanların ihtiyaçları değişiyor. Dijital teknoloji ile birlikte insan emeğine
dayalı işler yok olurken, kente gelmek ile birlikte daha çok iş, daha iyi eğitim, daha
uzun süre insanların ihtiyaçları ve eğitime olan talepleri artıyor. Var olan konvansiyonel
işlerin yok olduğunu ve yeni işlere ihtiyacımız olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla dünyanın yaşadığı ekonomik krizin paralelinde gördüğümüz çok önemli
bir kavram var. Dünya ekonomik büyümesine, hatta insanlığın sürdürülebilmesini
sağlayabilmek için hem sosyolojik olarak hem ekonomik boyutta inovatif fikirlere
ihtiyaç var. Yani bütün süreçlerde inovasyona ihtiyacımız var. “O zaman eğitim
kurumlarının neresinde inovasyon yapacağız? Gerçekten ciddi sıkıntılarımız var.
Ken Robinson’dan örnek vermek istiyorum. Az önce Sevgili Gökhan Bey söyledi.
Ben de küçük bir bölümle söz etmek istiyorum. Batuhan Bey güzel bir şey söyledi.
“Adam Pink Floyd’dan daha çok meşhur Türkiye’ de”, dedi. Ken Robinson okullardaki
bugünkü sorun hakkında güzel bir şey söyledi konuşmasında. ‘Biz okullarda çocuklara halâ kendi geçmişimizde yaşadıklarımızla örneklendirmeye çalışıyoruz. Yani git
oku bir üniversite diploması al. Sonra bu diploma ile yıllarca çalış emekli ol.’ Böyle
bir gerçek yok ve çocuklar bunu biliyorlar. Onun için inanmıyorlar okula. Bugün bizim
okullarımızda okuyan çocukların hiçbirisi üstelik de alacakları üniversite diplomaları
ile bütün bir ömür geçiremeyecekler. Onlar bunun farkında. Oysa biz farkında
değiliz. Biz halâ diyoruz ki ‘git mühendis, doktor, öğretmen ol.’ Zannediyoruz ki otuz
sene sonra emekli olacak. Onlar için emeklilik yok. Onlar emekli bile olmayacaklar,
emeklilik bize ait bir kavram. Onların dünyasında böyle bir şey yok.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
81
O zaman biz ne yapacağız da okulu değiştireceğiz? Söylenen çok güzel bir şey var.
Halâ aynı kaygımız var. ‘Çocukların küçük kas becerileri gelişecek mi?’ diye. Oysa ki
üç sene sonra kimse kalemi kullanmayacak. Beş sene sonra onların hayatında
böyle bir gerçek olmayacak. Çünkü küçük kas becerisi zaten olmayacak. Çok büyük
bir çağ değişimi söz konusu. İşte dijital göçmenler, yerliler, analoglar bütün bu
oyunun içinde. Aslında bir şey var. Bu çocuklar yeni bir dünya inşa edecekler biz
olsak da olmasak da. Onlar kendilerine yeni bir dünya inşa ediyorlar. Yeni bir anlayış,
yeni bir plan getirecekler, bizim bekli de yapmamız gereken şey bu aradaki uçurumu
kapatmak için geçmişte iyi yaptığımız ne var ise bir köprü kurmak zorundayız.
Değerler, etik akıl, toplumsal kimlik.
Küçük bir başarı hikâyesi hepsini vermeyeceğim; Amerika’da bir bölgede yeni gelen
bir milli eğitim müdürü bir yıllık bir araştırma sonrası bu bölgenin okulları yirmi küsur
okul nasıl öğrenmeyi geliştirdiniz diyor; yedi tane öğrencilerin öğrenmesini etkili
öğrenme davranışı tespit ediyorlar ve bütün okulları bu öğrenme davranışlarının
etrafında şekillendiriyorlar. Şu anda son beş yıldır Amerika’da en büyük sıçrama
gösteren eğitim bölgelerinden bir tanesi sadece yedi tane öğrenme davranışlarına
odaklanıyorlar. Aslında okulda değişim dediğimiz temelde bir yerden başlıyor bütün
bu salon bütün eğitimcilerin bulunduğu hepimizin odak noktası sondan başa doğru
tasarımlıyorum sonuna doğru baktığımız zaman hepimizin hedefi aynı hepimiz
öğrenci başarısı istiyoruz. Peki öğrenci başarısını oluşturmak için hemen onun
öncesinde neyin olması lazım öğrenci davranışların da değişim olması lazım. Yani
önce öğrenci kendi davranışlarını değiştirmeli ki başarılı olabilsin. Peki öğrenci
davranışlarını değiştirebilmek için onun hemen öncesinde ne olmalı? Öğretim
davranışlarını değiştirmek zorundayız. Öğretim davranışları değişirse öğrenci
davranışları değişir. Peki öğretim davranışlarının hemen öncesinde öğretmen yoldaş
öğrenme yoldaşlığı dediğim öğretmen davranışları genel olarak okulun kültüründe
değişiklik. Peki bütün bunların hepsini tetikleyecek, Gökhan bey çok güzel söyledi,
bunu lid edecek olan bunu sürdürecek olan kim? Okul liderliği. Okul müdürü kadar
okuldur. Her kurumun başı itibarı ile bütün değişimin başlayacağı yer okul
müdürüdür ve bu ta öğrenci başarısına kadar gidecek.
Bunun için okulu temel üç yaklaşımla; öğrenme odaklı, işbirlikçi bir kültür üzerine
inşa eden sonuç odaklı, sonuçları tartışıp bir kültüre dönüştürmek zorundayız. 21.
yüzyılın eğitimcisini pek çok şekilde tanımlayabiliriz. Ama 21. yüzyılın eğitimcisinin
galiba bu hızlı değişim çağında bence en önemli becerisi uyarlayan olabilmek. Yani
hızla değişen dünyaya bütün yeni ortamlarına uyarlanabilmeli. D.Wıllams diyor ki
21.yüzyılın başarılı eğitimcisi öğretmenini tariflerken çok güzel bir tanım yapıyor
şöyle söylüyor; 21. yüzyıl başarılı eğitimcisi öğrenme ortamlarını tasarlayan
öğrenme mühendisidir. Bir mühendislik işi yapmak zorunda 21. yüzyılda eğitimci,
diyor. Peki biz buraya doğru giderken neler yapmak zorundayız? Aslında okullu bir
takım yapmak zorundayız. Temel meselemiz aslında bir okul. Okul dediğimiz şeyi
oluşturan çalışanlarının bireysel eylemlerinin toplamı aslında okuldur. Birinin diğerini
etkilemediğini söylemek şansımız yok, eğer bir marka yönetiminden söz ediyor isek
eğitim sisteminin tamamı dahil olmak üzere bir eğitim sisteminin parçası bir başka
82
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
yere gidiyor ise bu markaya sahip olamaz. Bunun içinde belki dijital teknolojiler dahil
olmak üzere okulu keşfederken benim hep söylemeye çalıştığım şey şu. Önce bir
okulun iskeleti olması lazım, iskeleti olmayan misyonu, vizyonu hedefleri gideceği
yolun belli olması lazım. İskeletin üzerine istediğin şeyi giydirebilirsiniz, eğer
beğenmez iseniz onu değiştirebilirsiniz. İskelet sizin için hala orada duruyordur. Ama
eğer iskelet yok ise ne giydirirseniz dökülür. Türkiye’ de Fatih Projesi ile ilgili pek çok
kişi ve kurum dışarıda değerli yatırımcılar pek çok hazırlık var ama neredeyse bütün
dijital teknoloji ile ilgili uygulamaların hepsi yönetim odaklı, çocuk şuraya girer ise
şunu alır, raporu o alır şu bu onu alır, yoklamayı burası yapar tamamı yönetsel beceriler ile ilgili. Öğrenmeye arkasında bir felsefesi var mı hayır, arkasında bir öğrenme
öğretme felsefesi yok maalesef. Dolayısı ile teknoloji gerçekçi olmalı, doğru kullanılmalı,
yetenekleri ortaya çıkarmalı.
Son olarak ‘sınıfı tersine çevirmek’ yaklaşımından söz etmek istiyorum. Temel
hikaye şu: ‘ Biz, bu güne kadar hep geleneksel olarak çocuklara sınıfta öğrettik,
sonra ödev verdik. Bu yaklaşımda bunu tersine çeviriyoruz. Dersin video ve içeriklerini
öğrenciye veriyoruz. Çocuk evde istediği zaman çalışıyor. Okulda sadece konu ile
ilgili etkinlik ve çalışmalar yapılıyor. Ev ödevi yok. Ev öğrenilen okulsa sosyalleşip
etkileşim kurulan, iletişim becerilerinin geliştirildiği bir mekan haline geliyor. Yani
sınıfı tam tersine çeviriyoruz. Bunu yapabilirsek belki bizim için bir çözüm olabilir.
Bunun için de süreç değerlendirmeyi keşfetmek gerekir.
Bir iki veriyi de paylaşarak bitirmek istiyorum. İngiltere’de Daniel Wiliams’ın yaptığı
bir araştırmaya göre; sınıf mevcudunu %30 azaltmak bir yılda öğrenmeyi 4 ay daha
fazla öğrenme kazandırıyor. Bunun İngiltere’ye maliyeti 20 milyon pound. Sınıf
mevcudunu 1/3 oranında azaltmak. Öğretmenin zayıf içerik bilgisini güçlendirmek
de bir yılda 2 ay daha fazla öğrenme zamanı kazandırıyor. Maliyeti belirsiz.
Öğrenme içinde süreç değerlendirme de bir yılda 8 ay zaman kazandırıyor. Maliyet
olarak da İngiltere’ye sınıf mevcudunu azaltmanın 1/10’u oranında yani 2 milyon
pound kazanç sağlıyor. D.Williams’ın söylediğine göre de süreç değerlendirme bir
öğretme metodu olup bir artık sadece bir değerlendirme değildir. Öğretmenin yeni
rolünü artık bu çizgide düşünmeliyiz. Farklılaştırılmış öğretme yapabilmesi için
zaman zaman danışman zaman zaman ise işbirliği ve koçluk yapan yeni bir role
geçmek zorundadır. Bunun için de yeni okul kavramında yüksel etkili öğretmen
kalitesini arttırmalıyız. Dışardan onu eğitmeliyiz. Yoksulluk ve çocuğun gündelik
dilini de adapte etmemiz lazım.
Peki ne yapalım? Etkili olmayan öğretmenleri işten çıkaralım mı? En az etkili olan
öğretmenlerin %10’unu işten çıkartıp yerine ortalama etkili öğretmenleri koyarak
PİSA da 2 puan ilerleme sağlıyoruz. Eğer bunu hemen yapabilirsek. 3. Sınıf puanla
mezun olanları mesleğe almazsak PİSA da sıfır puan çok etkisi yok. Ama eğitim
fakültesinden düşük dereceyle mezun olanları mesleğe almazsak PİSA da 5 puan
kazanç sağlıyor ama 30 yıl içinde. O zaman elimizdekilerle şimdilik mutlu olup onları
geliştirmeliyiz.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
83
En etkin ortalama öğretmenin öğrencileri yılda iki katı fazla öğrenirken en az etkin
olan öğretmenin öğrencileri de yıllık öğreneceklerinin yarısı kadar öğreniyorlar. Yani
yıllık öğrenme farkı 4 kat. En etkin öğretmenlerin sınıflarında dar gelirli ile yüksek
gelirli aileden gelen öğrencilerin öğrenme seviyeleri aynı. Dolayısıyla gelir düzeyi
farklılıklarından doğan eğitim düzeyi farklılıklarını kapatmanın yolu da en yüksek
dereceli öğretmenleri daha çok sistemde bulundurmaktır.
Onun için öğretmenler gelişiyor ama yavaş gelişiyor. Bu nedenle öğretmenlerimizin
gelişimlerine yatırım yapmalıyız.
Teşekkürler.
84
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Batuhan AYDAGÜL
Eğitim Reformu Girişimi Koordinatörü
ÖĞRETMENLER İÇİN YENİ BİR ÖNGÖRÜ HEMEN ŞİMDİ !
İçinde bulunduğumuz toplumun durumuna bakmak için bazen yeni bir farkındalığa
ihtiyaç oluyor. Bu farkındalık da bazen okuduğunuz bir kitaptan bazen seyrettiğiniz
bir filmden bazen de gittiğiniz bir ziyaretten ortaya çıkıyor. Ben de geçtiğimiz kasım
ayında Chicago’da bir kurumun bana tanıdığı fırsat sayesinde oradaki farklı eğitim
kuruluşlarıyla biraraya geldim.
Solaryo Lisesi’nde Memur Solaryo adında bir Latin Amerikalı polis memuru görevi
sırasında öldürülüyor. Latin bir mahallede Latin göçmenlerle beraber onları koruyan
bir kişi ve Chicago Belediyesi de bu Latin mahallesine yaptırdığı okula bu kişinin
adını veriyor. Önünde de Meksika kökenli olduğu için onun anısını yaşatacak bir
sürü ritüel var. Bence bu resim bile Türkiye açısından pek çok şey söylerken sizinle
aslında paylaşmak istediğim bu değil.
Bir gün sınıfa girdim. 10.sınıfta okuma dersi olay eleştirel düşünme ve sorgulama
becerilerinin geliştirilmesi. 24 kişilik sınıfta 4 tane yetişkin var. Bunların 2 tanesi aday
öğretmendi. Biri rehber öğretmenleriydi. Bir diğeri de özel eğitim öğretmeniydi. Aday
öğretmenler 12 kişilik gruplarla metin üzerinden okuma ve sorgulama yaparlarken
bunların rehber öğretmeni iki grubu da yakından izliyor ve onlara destek oluyordu.
Bu esnada ki bu sınıfın içinde düzey 10. Yıl olmasına göre 2. Sınıf düzeyinde okuma
becerisi olan çocuk da var. Özel eğitim öğretmeni de iki grupta da özel eğitim ihtiyaçlı
çocuklara bakıyordu.
Aranızda herhangi bir kişi Türkiye’de 4 yetişkinin aynı ortamda bulunabileceğini
hayal edebiliyor mu? Edemiyor. Biz, eğitimde reform ihtiyacı ve bir ikinci bir şey
daha söyleyeceğim Academy of Herbal School Reader Sheep denen bu programın
kurucusu buradaki beyaz saçlı beyefendiyle kırmızı bluzlu hanımefendi. İş insanları
bunlar ve Chicagolular. Bunlar devletin yetişemediği bir noktada alternatif bir
öğretmen yetiştirme programı uyguluyorlar. Birçoğunuzun tüylerinin diken diken
olduğuna eminim. Alternatif öğretmen yetiştirme programı da nasıl oluyor diye. Evet
bunu tasarlıyorlar ve burada hakikaten adayları eğitiyorlar. Bu adaylarla ben
tanıştım. İnanır mısınız içlerindeki enerji ve gözlerinden çıkan ışık inanılmaz ilham
vericiydi.
Biz Türkiye’de ne yazık ki tartışmalarımızı son derece kurumsal kimlik ve bağlılık,
kişisel inançlarla sınırladığımız kutulara hapsediyoruz. Türkiye’de kamudan halâ
özellikle öğretmenlerle ilgili çözüm üretmesini bekliyoruz. En son dahiyane projeleri
400.000 tane öğretmeni televizyon karşısına oturtup onlara Ankara’dan konuşmaktı.
Biz Türkiye’de halâ 800.000 tane öğretmeni sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler
olarak dışardan müdahalelerle eğitebileceğimize inanıyoruz. Ve ne yazık ki biz
Türkiye’deki çocukların bugün ve yarın alabilecekleri kaliteli eğitim fırsatını onlara
sunamama konusunda sorumluluk sahibiyiz.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
85
Ben bu tablo karşısında dört tane önerme yapıyorum.
Öğretmen Yetiştirme ve TIMSS 2011 verileri 8. sınıf öğretmenleri dağılımı
0,27
3,94
17,52
27,73
35,83
23,25
55,29
36,17
Matemetik öğretmenliği
Eğitim fakültesi başka alan
Matematik bölümü
Diğer
Fen öğretmenliği
Eğitim fakültesi başka alan
Fizik, kimya veya biyoloji bölümü
Diğer
Bunların ilki tartışmalarımızı özgürleştirmek ve yeni fikirlere olanak tanımak. Bir tane
konu alalım. Türkiye’de öğretmenler nasıl eğitilir? Biliyorsunuz işte. Bu formasyon ve
eğitim fakülteleri yıllardır çok ciddi tarafları ve taraftarı olan tutulan bir şey. Bunu
arkadaşlarıma sordum. Veri olarak baktığınız zaman ne çıkıyor karşınıza.
Bu sonuçlara baktığınız zaman örneğin matematik sınavında betimleyici analizler
diyor ki Matematik bölümünü bitirip öğretmen olmuş ya da formasyon almış ya da
master yaparak öğretmen olmuş öğretmenlerin öğrencileri matematik öğretmenliği
bölümü öğrencilerinden daha iyi not alıyorlar. Keza fizik, kimya ve biyoloji için de. Sırf
aldıkları notlara değil örneğin kendilerine güvende de fark az olmakla beraber daha
fazla. Fakat iki taraf açısından da farklı deliller çıkıyor karşımıza. Örneğin eğitim
fakültesi mezunları da fen öğretmenliği dışında fizik, kimya, biyoloji mezununa
nazaran daha başarılı olabiliyor. Yani verilere baktığınız zaman bu eğitim
öğretmenleri nasıl yetiştirilsin anlamında burada çok fazla soru sormamız gerekiyor.
Buradan bir önermeyle çıkmak mümkün değil bu bir nedensellik de göstermiyor.
Ama bu bizim kurumsal kimlik, bağlılık ve inançlarımızla bu tartışmanın önünü
kesme lüksümüz yok. Her türlü kurumsal inanç, aidiyet, kişisel görüşlerimizi de
sınamak ve sonra da verilerle paylaşmak zorundayız. Biz bunları verilerle
desteklemediğimiz sürece hurafedir. Türkiye’de bazı şeyleri yasaklamalarla önünü
kapamak bence hakikaten ayağımıza göz göre göre kurşun sıkmakla aynı şeydir.
İkinci önermem yenilikçi uygulamaları yani biraz önceki slaytların söylediği hadi
herkes formasyonla öğretmen olsun değil. Ama alternatif fikirleri araştırıp uygulayıp
yeteri kadar veriyle destekleyerek deneyelim. Yenilikçi uygulamalara duyulan
86
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
ihtiyacı karşılamak için deneysel girişimlerin önünü açalım ve özendirelim. Bunlar
öğretmen yetiştirmeyle, adaylık ve uyum süreciyle, hizmetiçi eğitimle, performans
değerlendirmeyle ilgili olabilir. Bunlara fon kaynağı verelim. Öğretim üyelerine bu
işlere girmeleri için destek olalım. Onlara öğretmen eğitmek dışında aslında Türkiye’nin
eğitim ihtiyacını karşılamak için önemli sorumlulukları olduğunu, bu sorumlulukların
başında araştırma yapmak olduğunu, bu araştırmaların algı araştırmalarının ötesine
gidip sınıfta, okul ortamında neye çalışıp neye çalışmadığına bakmak olduğunu
hatırlatalım. Dekanlar, rektörler ve bölüm başkanları olarak öğretim üyelerimizi
sahalarda, illerde farklı konularda işbirliği yapmak için destekleyelim.
Bu ihtiyaca cevap vermek için üçüncü önermem; işbirliklerini destekleyelim. Bakın
burada gördüğünüz okulun etrafında bu kurumların hepsinin çok farklı iş birliği
katkısı olabilir. Eğitim fakülteleri bence burada çok önemli bir rol oynuyor. Bu çok
önemli değeri hayata geçirmek için uygulamaların içindeki yaratıcı beyin araştırma
metotlarına sahip, bu metotlarda gidip sahada herhangi bir araştırmayı yapabilecek
ve alternatif bir öğretmen yetiştirme metodundan adaylık süreci modeline kadar ya
da ders içindeki farklı bir modelin sınanıp sonuçlarının paylaşılıp iyileştirilmesi daha
yaygınlaştırılabilir modeller olarak karşımıza sunulmasına katkı yapabilecek insanlar.
Üniversitelerin bence burada çok önemli bir rolü var. Sivil toplum kuruluşları aynı
süreçte devam etmeliler. Fakat bu kuruluşların cüssesi belli artarak devam etmeli.
Sendikalar, yerel yönetimlerin hepsi sorunlarımıza yenilikçi çözümlerin getirilmesi
için bundan sonra sorumluluk alması ve taşın altına elini koyması gereken kurumlardır.
Son olarak önermem şu ki; öğretmenlerin birbirinden öğrenmesini sağlayacak
fırsatları oluşturmamız gerekiyor. Açev’in, Örav’ın, Türk Eğitim Vakfı’nın ve diğer
kurumların yaptıklarına baktığınız zaman ulaşılabilir toplam sayı devede kulaktır.
800 bin tane öğretmene bir defa dokunmakla kalmayıp onlara sürekli destek
verilmelidir. Dolayısıyla biz öğretmenlerin birinden öğrenebileceği, okulların öğrenen
kurumlar haline geleceği şartları gerçekleştirmediğimiz sürece çok küçük adımlarla
devam edeceğiz.
Son olarak size bir moda tasarımcısının kitabından bir pasaj okumak istiyorum. Bu
Yoji Yamamato diye Japon bir tasarımcıdır. Özellikle kadınlara erkek kıyafeti
tasarlamasıyla ünlüdür. Tesadüfen geçen gün okurken Hayat Tiyatrosu’nda diyor ki;
aslında bir proje geliştirmenin ahım şahım bir yanı yoktur. Yaratıcı süreç, konsantre
olarak görmek ve odaklı olarak bakmayla gelecektir. Yaratıcılık, entelektüel manipülasyonlardan gelmeyecektir. Yaratıcılık, başka birinin yarattığı projeyi kopyalayıp kendimiz
uygulamaya çalışarak da gelmeyecektir, diyor. Bu, en temel konuları sorgulayarak
başlayacaktır. Biz en temel öğeleri sorgulamazsak ulaşamayacağız, demektedir. Biz de
kendi alanımızda ezberlerle kendimizi sınırladığımız, izin verip farklı girişim ve
denemeleri sınamadığımız, onların sonuçlarını görüp daha iyilerini yapmadığımız
sürece entelektüel manipülasyonlarla, başka kopyala yapıştır modellerle oyalanacağız.
Bizim buna lüksümüz yoktur.
Ziyaret ettiğim Charter Okulları’ndan bir tanesi Afrikalı ve Amerikalı öğrencilere hitap
ediyordu. Bu öğrenciler çok zor şartlarda okudukları için disiplinli bir hayat
yaklaşımıyla karşı karşıyaydılar. Bana bir tişört hediye ettiler. Üzerinde diyor ki; bilgelik
ara. Bence hepimizin bilgelik araması lazım ama bunu yaparken de veri temelli ve
diyalog süreciyle yapmamız lâzım.
Çok teşekkürler.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
87
Yrd. Doç.Dr. Bekir S. GÜR
SETA Eğitim Vakfı
ÖĞRETMENLERİN VASIFSIZLAŞTIRILMASI ve YENİDEN
VASIFLANDIRILMASI
Değerli katılımcılar hoş geldiniz. Konu, üzerinde çalıştığım bir konu daha doğrusu
ben biraz kuramsal olarak size anlatmaya çalışacağım.
Öğretmen eline bir tebeşir ya da sınıf defteri gibi nesneler alarak
öğrencilere gösterir ve şöyle söyler:
- “1 tebeşir”
- “1 sınıf defteri”
Öğretmen, öğrencilerden benzer nesneleri gösterip sayılarını söylemelerini ister.
Ancak öğrencilerin her biri ayrı nesneler göstermek zorundadır…
Öğretmen “Bulduğunuz nesnelerin sayısını gösteren bir işaret var mıdır? Biliyor
musunuz?” der. Gönüllü öğrencilere söz verir ve bildikleri işareti göstermelerini ister...
Öğretmen, önce kendisi göstermek koşuluyla öğrencilere parmakla havada,
sonra fasulye, ip boncuk gibi nesnelerle sıranın üzerinde 1rakamını yazdırır.
Ders kitabının 12. sayfasındaki etkinlikler, öğrencilerle incelenir.
Çalışma kitabının 11. sayfasındaki kutunun içine 1 rakamı yazdırılır.
Öğretmen, çalışma kitabındaki soruları okur ve öğrencilerden yanıtlamalarını
ister…
Bu, MEB’in resmi kılavuz kitabı. Bu özellikle ilköğretim ve okul öncesi öğretmenlerini
yönlendirmeye yönelik bir kılavuzdan olduğu gibi alıntı. Burada MEB’de kitabı
hazırlayan uzmanlar tarafından bir ders senaryosu hazırlanmış. Öğretmenden
beklenen şey bunu alması, belki biraz değiştirmesi ve uygulaması. Benim sunumum
bununla ilgili. Burada öğretmenin rolüne, kim olduğuna ilişkin bir kurgu var. Benim
sormak istediğim soru şu: “Öğretmen uzman bir kişi, kendi aldığı kararları özgürce
uygulayabilen biri mi, yoksa başkalarının aldığı kararların uygulayıcısı mı?” Buradaki
başkaları MEB, merkezi bürokrasi olabilir. Acaba biz mesleğimizi icra ederken
kimlerin aldıkları kararları nasıl uyguluyoruz? Ben bunun üzerinde bir araştırma
yürütüyorum.
Dün akşam hocalarımızla konuşurken Sayın Cem GÜLAN da aramızdaydı. AOBP
tartışıldı. 1999 yılından beri ÖSYM, öğretmenlerin verdiği notların ağırlıklı ortalamasını
alıp dönüştürüyordu. Ben bunun yanlış bir uygulama olduğunu düşünüyorum.
Çünkü temel varsayımım, biz sınıftaki öğretmenin yerine kendimizi koyamayızdı. Biz
kendimizi sınıftaki öğretmenin yerine koyamayız ÖSYM ya da YÖK olarak. Öğretmen
88
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
her gün sınıfa giriyor, öğrenciyi tanıyor. Biz buna güvenmek zorundayız. Eğer bu
güvenilir değilse bunu daha güvenilir kılmamız lâzım. Yoksa bir tek sınavla
değerlendirmeniz eksiklikler içerir. Fakat sürekli şöyle bir algı var: “Acaba tüm
öğretmenlerin verdiği notlar aynı mı?” Doğru. Öğretmen sonuçta bu toplumda
yaşayan bir insan. Kendi değerleri var. Fakat aynı soru diğer meslekler için de sorulabilir.
Yani siz hastaneye gitseniz bir doktor 3 gün, diğeri 5 gün rapor verebilir. Fakat biz
kalkıp o doktoru sorgulamıyoruz ya da o mesleği tartışmaya açmıyoruz. Ona güvenilebilir
mi güvenilemez mi tartışmasını yapmıyoruz. Fakat ilginç bir şekilde bu öğretmenlere
karşı yapılıyor. Bütün bu tartışmaların öğretmenlikle ilgili olduğunu düşünüyorum.
Yani bizim öğretmen dediğimiz kişine iş yapar ve bu işte bir takım dönüşümler oluyor mu?
Ben dünyadaki örnek değişimlerden hareketle Türkiye’yi anlatmaya çalışacağım. Bu
çalışma neden önemli? Çünkü 1980’den beri dünyada olağanüstü çalışmalar
yapılıyor. Yani eğitim sistemleri sadece bizde değil bütün dünyada çok sık reforma
uğruyor. Bu reformlardan en önemlisi öğretmen niteliği meselesi. Öğretmenin daha
kaliteli olmasına yönelik birçok düzeltmeler yapılıyor. Bunların çoğu özünde iyi niyetli
çalışmalar. Öğretmeni daha nitelikli, daha saygın kılmak için bir takım çalışmalar
yapılıyor. Fakat bu çalışmalar her zaman beklendiği gibi sonuçlar doğurmuyor. Özellikle
Anglosakson ülkelerde 1980’den bu yana birçok reformlar yapıldı ve halen de
yapılıyor. Örneğin Amerika’da birçok eyalet sürekli öğretmenliğe giriş şartlarını
değiştiriyor. Fakat bunun sonunda öğretmen mesleğinden daha memnun değil ya da
öğretmenin daha yetkili olduğunu söylememiz mümkün değil. Aksine birçok
gösterge bir takım mekanizmaların öğretmenin yetkilerini sınırlandığını gösteriyor.
Dolayısıyla bizim bu bağlamı anlamamız gerekiyor. Çünkü bu nasıl bir öğretmen
istediğimizle ve gelecekte nasıl bir öğretim sistemi istediğimizle doğrudan alâkalı.
Dünyadaki bağlam ciddi anlamda değişiyor. Örneğin öğretmene duyulan saygı.
Saygının özünde öğretmen, çocuğu için en iyisini bilir anlayışı vardır. Bu algı maalesef
zayıflıyor. Bununla ilgili bir diğer husus, öğretmen en iyisini bilir ve yapar anlayışıdır.
Bu güven de azaldı. Bir diğer konu, öğretmenin özerkliği de ciddi anlamda azaldı.
Öğretmenin kendi başına karar alıp uygulama yetkisi gittikçe kısıtlanıyor. Bunun en
somut örneği; Batıda da Amerika’da da birçok öğretmen kendi kitaplarını seçemiyorlar.
Yani kendi okumak istediği kitabı bile seçemeyen bir öğretmen tipiyle karşı karşıyayız.
Öğretmenlerin hayat boyu iş garantisi de tehdit altında. Normalde bu garanti çok
kabul edilebilir bir durumken bunun azaldığını görüyoruz. Bütün bunların sonunda
ciddi bir demoralizasyon görüyoruz. Öğretmenler kendi meslekleri içerisinde bir
kaygı içindeler ve bunun daha da arttığını düşünüyorlar. Neyi nasıl yapacakları
anlamında daha çok kontrole tabii olduklarını düşünüyorlar. Bunun sonunda da
özellikle Amerika’da mesleği terk oranlarının çok yüksek olduğu görülüyor.
Amerika’da mesleğe yeni başlayan öğretmenlerin yarısı ilk 5 yılında mesleği terk
ediyorlar. Çok ciddi bir orandan bahsediyoruz. Mesleğe başlayan her iki kişiden birisi
mesleği terk ediyor. Dolayısıyla bütün bu koşullar öğretmenlik mesleğinin
geleceğiyle ilgili kaygı duymamız gerektiğini söylüyor.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
89
Türkiye’de de bu konu atama ve meslek öncesi eğitime kilitlenmiş durumda. Yani bu
eğitimi fen fakülteleri mi versin eğitim fakülteleri mi, formasyon olsun mu olmasın
mı? Bu tür tartışmalar öğretmenin ne olduğu, okulda yaşadığı, verdiği eğitimle ilgili
sorulara yanıt vermiyor. Oysa öğretmenliği esas tanımlayan kendisiyle ilgili,
doğrudan kendi sınıfıyla ilgili kararları alıp almamasıyla ilgili. Bütün profesyonel
mesleklere baktığımız zaman, doktor ve hukuk gibi, o meslekte bulunan kişinin
kendi kararlarını kendinin verip uyguladığını görüyoruz. Dolayısıyla öğretmenlik
işçilik, teknisyenlik değilse biz hangi konularda ne kadar yetkiliyiz sorusunu sorabiliriz.
Bununla ilgili bir tartışma yapılması lazım.
Biraz dünyadaki bağlamdan bahsedeceğim, biraz teorik olacak. Gelişmiş ülkelerde
ki bunlara kapitalist ülkeler de diyebiliriz birbirine zıt iki eğilim var. Genel olarak
ülkelerin gelişimiyle, dönüşümüyle ilgili iki farklı senaryo var. Birisi çok iyimser, birisi
çok karamsar. İyimser olan, ikinci dünya savaşı sonrası batılı ülkelerde yaygın olan,
artık dünya değişiyor, daha fazla teknoloji kullanılıyor. Dolayısıyla bizim daha çok
nitelikli insana ihtiyacımız var, daha çok eğitim vermemiz gerekiyor. Bu söylem
birçok üst makamın da kullandığı çok yararlı bir söylem. Aynı şekilde biz zorunlu
eğitim süresini 8 yıldan 12 yıla çıkardık. Burada temel olarak şunu çıkarıyoruz:
Türkiye geliştikçe daha çok eğitimli, becerili insana ihtiyaç duyacaktır. Dolayısıyla
bizim eğitim olanaklarını arttırmamız lâzım.
Yine Amerika’dan örnek verecek olursak II. Dünya Savaşı sonrası binlerce gaziyi ki
bunlar kaç yıl askerlik yaptılar, döndüklerinde herhangi bir işleri yoktu, hükümet bir
yasayla üniversite mezunu yapmanın önünü açtı. Üniversite sektörü devlet
desteğiyle büyüdü. Bu savaş gazilerine haftalık 20$ ücret verildi ki eğitimlerine
devam edebilsinler. O dönem içinde 20$ onların hayatını idame ettirebilmeleri için
yeterli bir tutar olarak kabul ediliyor. Aynı şekilde 1960-70’li yıllarda üniversite
sektörü büyütüldü. Mesela Amerika’da birçok askeri arazi üniversitelere devredildi.
Yeter ki bu eğitim sektörü büyüsün. Aynı yıllarda Almanya, Fransa gibi ülkeler
yükseköğretimlerini büyüttüler. Bunun altındaki temel varsayım, biz büyüdükçe daha
nitelikli insanlara ihtiyacımız var, dolayısıyla bizim eğitim sektörünü büyütmemiz
lazım. İyi senaryoda becerilerin güçlendirilmesi var. Yani biz bu çağda eski becerilerimizle
gelişemeyiz, becerilerimizi güncellememiz lazım. Kötü senaryo ise 1960’dan
sonraki bu çalışmaların istenildiği gibi olmadığını söylüyor. Buna beceriden yoksun
kılıma diyorlar. Yani biz o insanlara bazı becerilerini kullandırmıyoruz ve bir süre
sonra o beceriler yok oluyor. Bu tartışmalar özellikle 1970’li yıllarda yapılıyor. Özellikle
1974 yılında bir teorisyen “Emek ve Tekel Sermaye” diye bir çalışma yayınlıyor.
Marksist bir kuramcı. Kapitalist sistemlerde teknoloji geliştikçe insanların bazı
vasıflarının kullanılamaz hale geldiğini söylüyor. Kontrol daha fazla ön plana çıkıyor.
Bu hem patronun kontrolünü kolaylaştırıyor hem de çalışanı iş güvencesinden
ediyor. Yani o insanların değiştirilmesi kolay oluyor.
Bunun daha gelişmiş bir örneği McDonald’s sektöründe gördüğümüz şeyler. Orada
eğitim gerekmemektedir. Üniversite mezunu bile olsa orada o becerisini kullanmaz.
Asgari düzeyde eğitimli bir kişiye yönergeler verilir. Müşteri geldiğinde selam ver, ne
90
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
isteğini sor, ekrana gir, siparişi ver. Arka planda, üretim bandında da aynı mekanizma
işliyor. Buradaki temel varsayım, biz çok fazla yetenekli insanlara ihtiyaç duymuyoruz.
Bu sürecin kendisi becerisi olmayan insanlarla daha kolay yapılabilir. Bunun artısı
kontrolün artırılması. Biz, yönetim olarak bütün süreci kontrol edebiliriz.
McDonald’sa giren ekmek sayısı bellidir, satışlar belirlidir, kimse bu süreç içinde
yolsuzluk yapamaz.
Dolayısıyla 1970’lerden bu güne yapılan çalışmalarda emeğin değerinin düştüğüne
ilişkin bir tez var. Bunun temelleri Taylor’cu yaklaşımda. Bu yaklaşım mümkün
olduğunca işi düşünenlerle yapanları birbirinden ayırın diyor. Geçmişte zanaatkârlar
ve öğretmenler böyle çalışmıyordu. Öğretmen hem müfredatını oluşturuyor, hem
sınıfa giriyor, hem ölçme ve değerlendirmesini yapıyordu. Fakat bu vasıfların gittikçe
birbirinden ayrıldığına şahit oluyoruz. Profesyoneller devreye giriyor. Bazıları işi
tasarlıyor, kurguluyor. Mesela Apple firmasının ürünlerinin üstünde şu yazar:
Tasarımı California’da, üretimi Çin’de yapılmıştır. Yani tasarıyı birileri, uygulamayı
başkaları yapıyor. Dolayısıyla bütün bu özel işletmelere baktığımızda ki özel okullar
da buna giriyor, gittikçe kontrolün yönetimin eline alındığını görüyoruz.
Bu iki tezi birlikte değerlendirecek olursak şunu söylememiz lazım: Birincisi, iki tez
de sorunlu. Çünkü ikisi de determinist, sebep-sonuç ilişkileri arasında kesin olarak
çıkarımlarda bulunuyorlar. Biri daha çok beceriye ihtiyaç olacak derken diğeri daha
az beceriye ihtiyaç olacağını söylüyor. Bu iki tezin de eksik olduğunu ampirik
araştırmalardan biliyoruz. Ülke genelinde yapılan araştırmada bu uygulamalar aynı
şekilde işlemiyor. Dolayısıyla çok büyük farklılıklar var ve insanlar bunların pasif
algılayıcıları değil. Bu süreçler böyle olsa bile insanlar farklı şekilde tepkiler veriyorlar. Burada bizim bakmamız gereken özellikle eğitim sektörü açısından
öğretmenlerin işidir. “Süreçler böyle olabilir ama öğretmen bu süreçten nasıl, ne
kadar etkileniyor? Öğretmenin becerisi artıyor mu yoksa azalıyor mu?” diye fiilen
bakmamız lazım.
Öğretmenin 20.yüzyılda yaptığı işe baktığımız zaman birbirinden farklı dönemler
görebiliyoruz. Bunu Andy Hargraves adlı bir İngiliz araştırmacı dörde ayırıyor.
“Öğretmenlerin ilk dönemi profesyonel öncesi çağdır”, diyor. Yani 1920 ile 1940 arası
dönemlerde öğretmenler bildiklerine yakın bir şekilde deneme yanılma yöntemiyle
çalışmalarını devam ettirdiler. Biraz üniversitelerden beslendiler ama henüz tam
olarak profesyonel olduklarını söylememiz zor. Ama özellikle ikinci dönemde,
1960’larda biliyorsunuz eğitim çok ilerliyor, öğretmenlerin özerkliği ciddi anlamda
kabul görüyor. Özellikle İngiltere’ye baktığınız zaman bunu çok net görüyorsunuz.
Bu çağda öğretmenlik üniversitede alınan bir eğitim gerektirir, bu insanlar kendi
mesleklerinde istedikleri gibi kararlar alabilir ve uygulayabilirler. Çok fazla merkezi
bir müfredatın olduğunu görmüyoruz mesela.
Ama bu ikinci çağ 1980’lerden itibaren bir krize giriyor. Bu tarihten sonra meslektaş
profesyonel çağ olduğunu söylüyor. Bu çağda öğretmenlerin birbirleriyle daha çok
dayanışma içerisine girdikleri, birlikte çalışmalara girdiklerini hatta bazı ülkelerde
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
91
bununla ilgili örgütler olduğunu söylüyor. Hızlı değişim ve gelişim söz konusu,
öğretmenlerin bir şeyler yapması lazım, özerklikleri ellerinden gidiyor. Bunlar
meslektaş yönetimi algısına biraz daha yaklaşıyorlar. Son olarak dördüncü çağ, post
modern çağ. Bu çağ belki birçok ülkede içine girilen, hatta girmekte olduğumuz bir
dönem. Bu biraz Türkiye’yi de anlatıyor. Biz belki bu özerklik çağını yaşamadan post
modernlik çağına girdik. Bu çağda artık öğretmenlik herkesin müdahil olduğu bir
alan. Bunun içerisinde veliler, yönetim, MEB, sınavlar olabilir. Fakat birçok yönden
eğitimin sınırlandığını görüyoruz ve öğretmenlik bir belirsizlik içine giriyor. Bu çağın
en önemli olgusu öğretmenler açısından artan belirsizlik. Bu çağlar her ülkede aynı
devam etmiyor. Farklı ülkelerde farklı çağlara atlanabiliyor. Bazı araştırmacılar bu
tarihsel anlatıyı kabul etmiyorlar. “Öğretmen aslında hiçbir zaman özerk değildi”
diyorlar. “1960’lı yıllarda da merkezi sınav sistemleri vardı ve öğretmenin özerk
olduğu, çok romantik bir anlatı”, diyorlar. “Bunun gerçek olduğuna dair elimizde bir
veri yok”, diyorlar.
Öğretmenlerin 20.yüzyılın başından beri profesyonel olmak için arayışlarda olduğunu
görüyoruz. Bunun sonunda bir takım iyi iş koşulları yakaladıklarını da biliyoruz. Okullarda
kendilerine ait bir öğretmenler odası, belirli saat çalışma, MEB’de en az 15 saat
çalışmak zorundalar mesela. Aktif meslek örgütleri, sendikalara kayıt olduklarını
biliyoruz. Toplumda da ciddi saygı görmeye başladıklarını da görüyoruz. Türkiye’de
öğretmen çalışıyor mu çalışmıyor mu tartışmalarına ve düşük ücretlerine rağmen
öğretmenler saygı görüyor. Yani saygı her zaman ücretle ilerlemiyor. Nispeten prestijini
halen koruduğunu düşünüyorum. Özellikle güven konusunda, bu ülkede en çok
güvenilen meslek öğretmenlik. Saygı konusunda daha üstte meslekler var belki ama
güven konusunda, bununla ilgili anketler de var, öğretmenlik ilk sırada.
İki farklı problem var, retorik var burada. Batı’da öğretmenliğe adım atıldığı zaman
bu, öğretmenlere daha çok iş getirecek şeklinde görülmüyor. Bu, öğretmeni daha
kaliteli kılacak diye görülüyor. Yani güzel bir anlatımla bunlar getiriliyor. Bu işin retorik
kısmı ama realiteye baktığımız zaman durumun daha farklı olduğunu görebiliyoruz.
Sahaya baktığımızda öğretmenlerin bu ilk adımda birçok kayıpları olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla söylem her zaman çok ayartıcı olabiliyor. Genelde öğretmenlik bu söyleme
teslim olmuş durumda.
Beceri kaybetme konusu bize, öğretmenlerin kendi işleri ya da emekleri üzerindeki
kontrolü kaybettiklerini gösteriyor. Birçok konuda kontrollerini kaybediyorlar. Örneğin
başkaları tarafından hazırlanan eğitim programlarını uyguluyorlar, birileri yeterlilik
tanımlıyor, öğretmen onu alıyor uyguluyor. Öğretmenlerin kendi öğrencilerinin
ihtiyaçlarını fark edip etmedikleri gerçekten tartışma konusu. Yerel bağlamla bizim
sunduğumuz eğitim programı ne kadar örtüşüyor, bunu gerçekten merak ediyorum.
Fakat bu yaklaşımın güdüsü, biz öyle bir sistem yapalım ki en beceriksiz öğretmen
bile bu işlemi rahatça yapsın. Biz özel okul olarak verdiğimiz eğitimin içeriğinden
emin olalım. Buradaki temel güdü, bunu kontrol etme arzusu. Yani devlet, Şırnak’ta
matematik dersinde en küçük ayrıntısına kadar ne işlendiğini bilmek istiyor.
92
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
MEB’in kılavuz kitaplarından bir tanesinin yazarı derste öğrencilerine şunu söylemiş:
“Biz kılavuz kitapları öyle bir hazırladık ki en vasıfsız öğretmen bile iyi bir ders
anlatabiilir. Hatta biz öğretmenin ne zaman tuvalete gideceğini bile hesapladık.”. Bu
yazarın kendi iddiası. İsterseniz inanmayabilirsiniz ama bunun ne kadar gerçekçi
olduğuna geleceğim. Bu kitapların varlığı öğretmenlerin bunu harfiyen yerine
getirdiği anlamına gelmiyor. Çünkü hayat böyle basit değil, öğretmen robot değil.
Öğretmen kendi insiyatifinde bazı şeyleri değiştiriyor. Fakat asıl sorun merkezin
bunu kabul etmesi. Daha az vasıflı bir öğretmeni geliştireceğimize, onu bu şekilde
nasıl kullanırız düşüncesinin peşinden gidiyoruz. Bu öğretmenlerin seçimi, öğretmen,
öğrenci dinamik, aksi takdirde eğitimin bu şekilde gelişeceğini düşünmüyoruz. Fakat
bir taraftan da bizim bürokrasi bu kanıya yatkın. Bu çok iyi bir kurgu olmayabilir ama
alıcısı var maalesef.
Beceriden yoksunlaştırma tezi öğretmenlerin giderek yoğunlaştığını da söylüyor.
Bunu yine amprik çalışmalardan görüyoruz. Örneğin; öğretmenler yönetimde artık
daha fazla görev alıyorlar. Ya da bir takım görevler üstleniyorlar. Bilgisayarlı sitem
geliyor ve notları girmek için öğrenmeniz gerekiyor, yeni bir yazılım geliyor ve
öğrenmeniz gerekiyor. Ama öğretmen artık işlerini daha kısa sürede yapıyor. Daha
fazla yoğunlaşan bir öğretmenle karşı karşıyayız. Çok fazla reformlar yapılıyor ve
bunlar öğretmenin çalışmasını zaman zaman zorlaştırıyor. Fakat öğretmen daha çok
çalışıyor. Bu test öğretmenlerin yaşayışını, durumunu iyice anlatıyor mu, bunu da
tam olarak bilemeyiz. Ama öğretmenler kendileri bir takım savunma mekanizması
geliştiriyorlar. Bazıları kullanmıyor bu kitapları ya da değiştiriyorlar.
Ders senaryosunun öğrencilerine uygun olup olmadığını belirlemek gerçekten profesyonellik ister. Öğretmenler bu şekilde kendilerine savunma mekanizması
oluştururlar. Bu senaryo yeni öğretmenler için daha iyi oluyor. Yeni öğretmen meslekte
tecrübesiz ve bu senaryo onu daha çok güçlendiriyor. Yani bu becerilerden
uzaklaştırma herkeste aynı etkiyi oluşturuyor değil, fakat bir taraftan ilerleyen bir şey.
Burada öğretmen öznedir ve bir takım aktif, pasif direnişlere geçiyorlar. Öğretmenlerin
kesinlikle pasif alıcı olarak algılanmaması lazım, ayrıca bu becerileri yok etme
süreci bir yandan da başka beceriler kazandırıyor. Örneğin öğretmen artık konuları
seçmedeki streslerini bir kenara bırakıyor, teknolojinin eğitimde kullanılması konusunda kendini geliştirmeye çalışıyor. Bu bir taraftan öğretmeni daha becerikli hale
getiriyor. Ya da özellikle Amerika’da öğretmenin idari yeteneği artıyor. Çin’de yapılan
bir araştırma: Biliyorsunuz Çin’de âdemi merkeziyetçi bir anlayış var, komünist
sistemde ne kadar uygulanabilir ama daha az merkeziyetçi bir sisteme geçebilmek
için eğitim reformu yapıyorlar. Bunun sonucunda gerçekten beceriden uzaklaştırma
yöntemlerinin etkili olduğu görülüyor. Birçok şeyi artık umursamıyorlar ve bundan da
gayet memnunlar. Sorumluluk almıyorlar, başkaları onlar adına karar veriyor, onlar
uyguluyorlar. Ama bir takım öğretmenlerin de kendilerini geliştirdikleri, daha yetenekli
bir hale geldikleri görülüyor.
Öğretmenliğin tam olarak mesleğinin ne olduğu halen tartışmalı. Bütün bu örnekler
bizim öğretmen olarak da bir şeyler yapabileceğimizi gösteriyor. Biz kendi profesyonel
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
93
yeteneklerimizi geliştirebiliriz ve bunları kullanabiliriz. Dolayısıyla bunun tam bir
tanımının yapılmaması kötü bir şey değil. Bunu belki faydamıza dönüştürecek bir
takım çalışmalara girmemiz lazım. Burada sendikalara çok rol düşüyor, bilmiyorum
her halde özel okullar sendikalı olamıyorlar. Bu da belki tartışılması gereken bir şey
ya da Türkiye’deki sendikacılığın kendisi tartışılması gereken bir şey, yani öğretmenin
hakkını mı savunuyorlar yoksa siyasi bir görüşün uzantısını mı yapıyorlar. Ama
başka ülkelerde bunların mesleği düzeltmede çok aktif olduğunu görüyoruz.
Dünyada da bu düzeltmelerde öğretmenlerin daha çok aktif görev aldığını görüyoruz.
Bunun en büyük örneği Finlandiya’da hem sendikalar mesleği geliştirmede etkin rol
oynuyorlar hem öğretmenin aktif görev almasını sağlıyorlar. Bizdeki gibi sadece
ücret politikası üzerine sendikacılık yapmıyorlar.
Peki, Türkiye’deki durum ne? Türkiye, İngilizce konuşan ülkelerden farklılık arz
ediyor. Çünkü biz aşırı merkeziyetçi bir ülkeyiz. Amerika’da ve İngiltere’de bu tür
araştırmalar yapıldı ve beceriden yoksunlaştırma olarak tanımlandı. Oysa bizde
bırakın standartları müfredatlar bile oldukça ayrıntılı. Yani talim terbiye kurulu
başkanımız burada. Belki sonra ekleyeceği bir şeyler olabilir. Dünya ile kıyaslandığı
zaman bizim müfredatlar çok ayrıntılı. Birçok ülkeye gittiğinizde matematik
programının çerçeve bir müfredatı olduğunu görüyorsunuz, 3-5 sayfa. Oysa bizde
200-300 sayfalık müfredat programı var. İkinci olarak bizim yönetmeliklerimiz çok
ayrıntılı. Yani öğretmene bir sene içinde ne kadar sınav yapacağını, o sınavın yüzde
kaçını alacağını söylüyor. Ölçme değerlendirme açısından da bir takım düzenlemeler
yapılıyor. Bir diğer mesele ders kitapları talim terbiye kurulu başkanlığınca seçiliyor,
öğretmenin bunun dışına çıkması mümkün değil. Bunun dışında merkezi sınavlar
var. Bu unsurlar bizim diğer ülkelerden farklı olduğumuzu gösteriyor.
Bütün bunlar öğretmeni nasıl kısıtlıyor, buna bakmamız lazım. Çünkü sadece
müfredatın ayrıntılı olması çok önemli değil. Yani öğretmen bunu değiştirip
dönüştürebilir. Sahaya baktığımızda öğretmenlerin kılavuz kitaplar, müfettişler ve
yönetim tarafından kısıtlandığını gösteriyor. Yapılan çalışmalarda öğretmen kendisi
sınırlandırıldığını söylüyor. Ben de öğretmenlerle şu ara görüşüyorum fakat şunu
söylememiz lazım kılavuz kitaplar gerçekten çok ayrıntılı. Tek başına bunun olması
yetmez ama burada tehlikeli olan öğretmenin yavaş yavaş buna uymaya teslim
olmaya başlamasıyla öğretmen tembelleşecek, daha az yaratıcı olacak. Çocukların
hepsinin birbirinden farklı olduğu, her biri için ayrı kararlar alması gerektiğini
düşünmekten uzaklaşabilir. Böyle riskler var fakat bu sistemin daha iyi öğretmenler
yetiştirdiğine dair elimizde örnek yok. Yani biz her şeyi ayrıntısıyla yaptık, uzmanları
getirdik ve eğitim sistemimiz çok iyi oldu diyemiyoruz. Aksine çalışmalar yaptık,
öğretmenleri biraz daha serbest bıraktık ve öğretmenden daha çok verim aldık.
Acaba biz kontrol mekanizmalarını artırarak mı yoksa öğretmeni daha fazla serbest
bırakarak mı daha iyi bir eğitim elde edeceğiz, tartışılması gereken konu bu.
Öğretmen kimdir? Merkezden aldığı talimatları uygulayan mı, neyin nasıl öğretileceği
konusunda bir tür usta mı? Bunun üzerine daha çok kamusal tartışmalar yapılmalı.
Çünkü daha iyi bir denetimle daha iyi bir eğitimin sunulduğuna dair elimizde bir veri
94
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
yok ama bunun aksine var. Öğretmenin daha profesyonel olduğu ve daha serbest
olduğu durumlarda daha iyi bir eğitim görüyoruz. Finlandiya’nın eğitimdeki başarısı
birçok unsurla beraber bununla açıklanıyor. Öğretmenler genelde yüksek lisans
seviyesinde eğitim alıyorlar. Teftiş sistemi yok Finlandiya’da. Öğretmene
sunduğumuz sistem nasıl bir eğitim, nasıl bir gelecek, nasıl bir Türkiye istediğimizle
ilişkili. Ben öğretmenin uzman bir entelektüel olarak kurgulanması gerektiğini
düşünüyorum. Aksi halde öğretmeni kiralık el gibi görürüz. İşin asıl sahibi olmadığı
için sahiplenmez ve ürünler de ona göre kalitesiz olur. Bu kadar kontrol etme
isteğinin altında Türkiye’de birikmiş olan pozitivizm var. İnsana güvenmiyoruz ve
bundan hepimiz nasipleniyoruz, öğretim üyesi de, öğretmen de, öğrenci de.
Eğitim temelinde öğretmen-öğrenci, öğrenci-öğrenci arası bir diyalog süreci. Bu
diyalogun sonucunu öngörmemiz mümkün değil. Sohbet dediğimiz şeyin ucu açıktır.
Yani ben bir hocamla tartışırım, eğer tartışma sonunda başladığımız noktaya
dönersek burada bir problem vardır. Sohbet beni başka bir yere taşır. Bu diyalog
süreci eğitimi, öğrenciyi, öğretmeni dönüştürür. Bu kadar dinamik bir süreçte kontrol
mekanizmalarının kullanılması eğitimi, diyaloğu öldürür. Her insan değerli bir varlık,
öğretmen de, öğrenci de. Dolayısıyla buna göre davranmak gerekir. Hepinize
teşekkür ediyorum. Tepkilerinizi merak ediyorum.
SORU: Öğretmenlik için yeni sınırlar getiriliyor. Ama aslında öğretmen sınıfta yaptığı
faaliyetlerde gerçekten serbest, dolayısıyla ona müdahale şansımız çok yok. Müdahale
olmadığından bu kadar değişimde öğretmenin çok da etkilenmediğini gözlemliyoruz.
Zaman zaman örnek verdik, yapılanmacı eğitime geçildi. Ama halen öğretmenlerin
okullarda buna göre eğitim yaptıklarını söylemek çok zor. Öğretmen kendine göre bir
yol tutturmuş o yoldan gidiyor. Dolayısıyla biz tepeden bir şey yapmaya çalışıyoruz
ama öğretmen kendi bildiğini yapmaya devam ediyor. Bir tespit olarak bunu söylemek
istedim. Bir diğeri, yetkinliği fazla olanlar bir şeyler belirliyorlar. O konuda alan
uzmanları oturuyorlar bir mutfakta bir şey belirliyorlar. Daha sonra belirlediklerini
alanda uygulamak istiyorlar. Aslında bu karşılıklı etkileşimli olabilir. Mesela bizim en
azından kendi örneğimiz için de uyguladığımız bir yapı var. Bu karşılıklı etkileşime
açık bir yapı gibi geliyor bana. Kendi açımızdan şöyle bir yol izlemeye çalışıyoruz:
Mesela zümre başkanıyla, gerçekten bizden biraz daha bilgili tecrübeli olduğunu
düşündüğümüz bireyle, kendi aramızda bir şey kararlaştırıyoruz ve bunu üye olan
kurumlara paylaştırmaya çalışıyoruz. O paylaşımlardan karşımıza hiç beklenmedik
şeyler çıkıyor. O beklenmedik şeylerin de yukarı taşınabileceği bir mekanizma
kurarsanız, her iki tarafa da açık bir mekanizma olur. Bu belki sistemi, mesleği daha
da rahatlatabiilir. Üçüncü bir katkı, öğretmenlik mesleğinin ısrarla bir ihtisas mesleği
olduğu vurgulanıyor. Bilhassa özel sektör tarafından çok sınırlandırıcı bir yapı olarak
karşımıza çıkıyor. Fen-edebiyat fakültesi ile eğitim fakültesi arasında eğitimi yürütme
tartışması karşımıza çıkıyor. Tabii ki biz özel sektör olarak mesleği ne kadar iyi
yaptığına bakıyoruz. Hangi okuldan mezun olduğundan daha çok meslekte kapasitesinin
fazla olması bizi ilgilendiren. Dolayısıyla o sınırlandırıcı şeylerin özellikle sektördekilerin
önüne gelmemesi gerekiyor. Teşekkür ederim.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
95
CEVAP: Hocam, genel olarak söylediğiniz şeyler için teşekkür ediyorum, çoğuna da
katılıyorum. Benim yaptığım görüşmelerden bir tanesinde öğretmen şunu söyledi:
‘Matematik programını hazırlayan hocalardan bir tanesi bizim zamanında asistanımızdı.
Biz öğrenciyken o bizim üniversitede asistanlık yapıyordu ve hiçbir öğretmenlik
tecrübesi yok.’ Bunu öğretmen bir problem olarak görüyor. Eğitim fakültesindeki
hocaların onların gündelik problemlerini bilmediklerini düşünüyorlar. Orada bir takım
şeyler yapılıyor ve bunlar onların işine yaramıyor. Dediğiniz gibi bir takım iletişim
kanallarını artırmamız lazım. Yoksa her öğretmenin kendi müfredatını kendisi
yapması çok romantik bir şey, ne öğretmenin zamanı var ne de böyle bir şey istiyor.
Dolayısıyla bu takım iş bölümünün olması normal. Ama dediğiniz gibi bunların
karşılıklı iletişim içinde olması lazım. Mesela öğretmenler, yeni müfredatlar yapıldı
ama bizim gönderdiğimiz raporlar yeteri kadar dikkate alınmadı, diyorlar. Bunlar
bizim adım atarken yeterince iletişime açık olmadığımızın göstergesi.
SORU: Kılavuz kitapla ilgili yayınladığınız unsurda post modern bir dönemden söz
ediliyordu ve bu yapılandırmacı eğitim anlayışının da buna dayandırılarak Türkiye’ye
getirildiğini anımsıyorum. Sizce bu çelişki nereden geliyor? Yani bir yandan daha
esnek olalım söylemi var bir tarafta kılavuz kitap. Acaba bize piyasa koşullarının
dayattığı bir şey midir? Sizin fikrinizi merak ediyorum. İkinci unsur da ben iki yıldır bu
dijital eğitim sempozyumlarını takip etmeye gayret ediyorum. Tahtalar akıllı,
öğretmenler akılsız hale getirildi. Ama sizin sunumunuzdan anladığım biz klasik
eğitime devam etmeliyiz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu iki bağlamda cevabınızı
merak ediyorum.
CEVAP: Hocam, birincisi piyasa daha önce hiç olmadığı kadar aktif. Eğitimin,
politikanın belirlenmesinde artık birçok okul hizmet satın alarak bunları yapıyor. Bu,
belki bir zorunluluk. Yani burada romantik olmanın bir karşılığı yok. Ama artık okullar
çok daha piyasanın güdümünde hareket ediyorlar. Yani biliyorsunuz bilgisayarlı
eğitim ilk çıktığında 1980’li yıllarda benim alanım da eğitim teknolojisi, Amerika’da
Apple, Microsoft gibi markalar okullara ücretsiz bilgisayar dağıttılar. Daha sonra
diğer okullar şöyle dediler: Beyazların okulunda bilgisayar var, niye biz siyahların
okulunda bilgisayar yok? Sonra uydu teknolojisi çıktı. Dediler ki beyazların çatısında
uydu var, niye bizim okulumuzda uydu teknolojisi yok? Ama bunların acaba eğitime
ne kadar katkısı olduğunu hiç sorgulamadık. Mesela uydular kullanılmaya
başlandığı zaman bir firma yine okullara ücretsiz uydu verdi. Bunun karşılığında
çocuklara beş dakika reklam izletiyorlar. Bence bu kabul edilemez bir şey. Biz acaba
çocuklara daha fazla zarar mı veriyoruz? Belki uydunun bir faydası var ama beş
dakika reklam izleterek o yarardan daha çok zarar mı veriyoruz?
Adını vermeyeceğim ama yıllar önce MEB de bazı şirketlerle sponsorluk anlaşmaları
yaptı. Çocukların üzerinde koca koca şirket adları yazıyor. Ben bunların bir uzman
olarak değil, bir vatandaş olarak doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü nihayetinde eğitimle bizim öğrencilere aşılamak istediğimiz birçok değerler var. Şirketlerle
bu kadar iç içe geçmemiz sıkıntılı olabilir. Ama bu işte profesyonelleşmenin onlar
tarafından daha iyi yapıldığını gördüğümüz için bu giderek artıyor. Bu belki biraz
kamu ortak projeleriyle biraz engellenebilir. Çünkü sadece kâr amacıyla satılan
ürünlerin sadece janjanlı, renkli, son moda şeyler olduğunu düşünüyorum. Klasik
eğitimde ise, bir öğretmen klasik eğitim uygulamak istiyorsa bunu pekâlâ uygulaması
96
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
lazım. Mesela bahsettiğiniz yapılandırmacılık konusu anlatılırken bunu çok eleştirmiştim.
Öğretmen öğrencilerinin seviyesine bakıyor. Öğrenci temel şeylerden yoksun.
Öğretmen daha didaktik bir ders anlayışını benimseyebilir. Ya da öğretmen fen lisesinde
öğretmendir, öğrencilerin temel bilgileri sağlamdır, öğrencilere hiç ders vermeden
laboratuvarlara götürür, doğrudan test çözdürür. Bu öğretmene verilmesi gereken bir
esneklik.
Bir eğitim felsefesini öğretmene dayatmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Standartlarınızın olması lazım. Nihayetinde Türkiye büyük bir ülke. Bizim vatandaşlıkla
ilgili bir takım ortak yönlerimiz var. Bizim Türkiye olarak bir takım ortak bilgileri edinmemiz
lazım. Bu benim vatandaş olarak doğru bulduğum bir şey. Ama standartların ötesinde sen bu standartlara şu yoldan yaklaşacaksın davranışı doğru değil. Matematikle ilgili çalışmalar var. Öğretmenler konunun merkez tarafından belirlenmesinden
çok rahatsız olmuyorlar. “Matematik matematiktir zaten. Merkez Pisagor teoremini
öğret demiş, ben de Pisagor teoremini öğretecektim zaten bu sorun değil. Ama bunu
nasıl öğreteceğimi belirlemesin. Pedagojik olarak benim bunu nasıl öğreteceğime
karışmasın”, diyor. Burada da biraz müdahale görüyoruz. Bazı okullarda mesela
bazı derslere zümre başkanları giriyor ve “dersi şöyle öğreteceksin” diyorlar.
Öğretmenler bunu problem olarak görüyorlar. Yaptığım görüşmelerde öğretmen
diyor ki: “bizim okulda bir eğitim koordinatörü var. O bize böyle olacak”, diyor. “Ben
bunu uygulamak istemiyorum ama uygulamak durumundayım”, diyorlar.
SORU: Yapmış olduğunuz sunumda öğretmenlerin fakültelerden çok becerili çıkıp
da bu şekilde beceriden yoksun bırakılması mıydı? Aydınlatınız. Bir beceri varsa
yoksunlaşılır. Finlandiya sisteminde öğretmen sürekli kendini geliştirmekten sorumlu.
CEVAP: Evet. Konumuz buydu. Hizmet içi eğitimle ne kadar iyi gelirler ayrı bir şey.
Bu iş sürecinin kendisine de bakmamız lazım. Öğretmen hangi koşullarda çalışıyor?
Kontrole tabii mi değil mi? Dediğinizle de uyumlu. Zaten başka ülkelerde bu kontrol
süreci farklı şekilde işliyor. Acaba Türkiye’deki durum nasıl? Türkiye’de merkeziyetçi
yapı daha çok. Acaba bu kontrol daha çok mu ya da az mı? Bu da henüz bitmiş bir
çalışma değil.
SORU: Öğretmeni neresi, kim yetiştirmeli? Fen edebiyat mı yoksa eğitim fakülteleri
mi? Daha önce bir bilim adamının da konuşmasında şunu dinlemiştim: ‘Bu bir dünya
sorunu. Sizin de dediğiniz gibi eğitimdeki gelişmeler dünyanın sorunu. Bu konuda
dünyanın örnek aldığı ülkelerden bir tanesi Norveç. Norveç’te öğretmeni eğitim fakülteleri
yetiştirir ve eğitim fakültesinde yetiştirilen 16 öğretmen adayından bir tanesi
öğretmen olur. Diğerleri öğretmen olamazlar. Türkiye’de beceri kazandırılmışsa bu
beceriden yoksunlaştırma olabilir. Türkiye’de gerçekten öğretmenler becerili olarak
yetiştiriliyor mu yetiştirilmiyor mu?
İkincisi, kılavuz kitap örneğini verdiniz. Kılavuz kitapta öğretmenin ne yapacağı
açıklanıyor. Acaba bu öğretmeni yetiştirme politikasının bir göstergesi mi? Yani ben
öğretmeni tam olarak yetiştiremedim, bu tek başına okulda yapamaz, ben tarif
edersem yapar, anlamına mı geliyor?
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
97
Ayrıca bir anketten bahsettiniz. Saygın meslekler anketinde öğretmenler önde.
Türkiye’de mi? Verdiğiniz anket sonuçları hep Amerika’dan, İngiltere’den. Lütfen
biraz daha Türkiye’den bahsedelim. Geçen seneki sempozyumda da etikle ilgili
bütün ülkelerden bahsedildi ama Türkiye’den bahsedilemedi. Türkiye çok etik bir
ülke mi acaba? İlköğretim be ortaöğretim kılavuz kitaplarında o kadar yanlış var ki.
Bunun yanında bilgi yanlışı da var. Arıyorsunuz Ankara’da merkezleri var. Bu bir
matbaa hatası mı yoksa bilgi yanlışı mı? Bilgi yanlışı. Bundan ben sorumlu değilim.
Kim sorumlu? Eski kitap yazarları. Açıyorsunuz eski kitap yazarlarını numarasını
vermeyiz dediler. Bir tanesininkini aldım Konya’da Anadolu lisesinde öğretmen.
Dedim ki, bu burada yanlış. Dedi ki, efendim biz bunu talim terbiye kuruluna söyledik
ama kabul ettiremedik. Peki, bunu niye böyle bir şekilde getirdiniz? Ben değişiklik
olsun diye düşünmüştüm. Bakınız tamamıyla bireysel görüşlerin egemen olduğu bir
şey. Kılavuzda yanlışlık devam ediyor. Nasıl kılavuz? Bunlara kim kılavuzluk edecek?
CEVAP: Yabancı bir şirket Türkiye’ye geliyor ve saygınlığını ve güvenilirliğini
soruyor. Saygınlıkta biraz doktorluk gibi mesleklerin altında, güvenilirlikte ise birinci.
Şimdi bu çalışmayı ben neden yapıyorum? Çünkü Türkiye’de çalışma yok. Keşke
Türkiye’den daha çok bilgi edinsek ama bu konuda literatürün çok kısır olduğunu
düşünüyorum. İnşallah daha çok çalışma yapılır, biz de onları kullanırız. Ben bu
konudaki çalışmamı sürdürüyorum. Becerikli yetişiyor mu? İkinci sorunuzla bu
doğrudan ilişkili. Acaba becerikli yetiştirilmediği için mi bu kontrol mekanizmaları
oluşturuluyor? Ben kesinlikle böyle olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu böyleyse, bu
çözüm değil. Öğretmenlerimizin bir kısmı yeterince becerikli değilse onlara yardımcı
olmamız gerekiyor ki daha becerikli olsunlar, daha nitelikli olsunlar.
SORU: Kılavuz kitapların özellikle sizin belirttiğiniz gibi yeni öğretmen arkadaşlara
faydalı olacağına inanmıyorum. Ben yaklaşık 30 yıllık öğretmenim. Çok ciddi bilgi
yanlışlıkları var. Örneğin, bizim bölüm kitaplarına testler konmuş, o testlerin cevapları
kılavuzda yanlış verilmiş. Ben Türkçe öğretmeniyim. 1.sınıf Türkçe kitabına bakabilirsiniz,
seçenekler yanlış verilmiş. Bariz bilgi hataları, yazım yanlışları var. Metinler hiç
düzeltilmeden yayınlanmış. Ben Türkçe öğretmeniyim ki benim için bunlar çok çok
önemli. İkincisi, bizde sistemler çok değişken. Siz bir sistemi kurana kadar yeni
bakanlar gelir sistemi değiştirirler. İçimizde çok deneyimli öğretmen arkadaşlarımız
var. İşte bu nedenle öğretmen sadece bildiğini yapıyor. Bir sonraki yılın ne olacağını
bilmiyoruz. Ben de bir öğretmen olarak aynı kaygıları taşıyorum. Bunun yeni
öğretmen arkadaşlar üzerinde çok olumsuz etkileri olacağına inanıyorum.
CEVAP: Hocam, çok teşekkür ediyorum. Burada bitirelim, zamanı çok aşmayalım.
Ama ben buradayım. Hepinize teşekkür ederim.
98
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Gökhan YÜCEL
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü İnovasyon Merkezi Direktörü
21. YÜZYILDA ÖĞRETMENLİK VE OKUL LİDERLİĞİ
TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR MODEL ARAYIŞI
Eğer bir eğitim-öğretim liderliğinden bahsedersek, bu eğitim-öğretim liderliğini sabit
tanımlara endekslenmeden yani 1987-88’de ya da 1991 de yazılmış herhangi bir
eğitim-öğretim liderliği tercümesi edilmiş bir kitaba bağlı kalmadan, hangi göstergeler ve
hangi temel yenilikler ve iyi örneklerden yola çıkarak yeniden ve yeniden anlayabiliriz?
Eğitim-öğretim liderliği bence, en kritik noktalardan birisidir. Bu noktada bahsedeceğim
Sir Ken Robinson, benim için yaşayan en önemli eğitim düşünürlerinden birisidir.
Dün Kayhan Bey ile de Türkiye’de ihtiyacımız olanın eğitim filozofları olduğu hakkında
konuştuk. Bence bizim eğitim düşünürümüz yok. İyi eğitim bilimcilerimiz, pedagoglarımız,
ölçme-değerlendirme uzmanlarımız var ama bizim bu seviyede çıkıp gerçekten
liderlik yani önderlik edecek , sizin ihtiyacınız olan sadece yönetim-organizasyon
şematiğini değil aynı zamanda yol haritası ve kavramsal çerçeve çizecek ne yazık ki
bence yok denecek kadar az insanımız var.
Bence İngiliz Sir Ken Robinson, yaşayan en büyük eğitim düşünürüdür. Ted Talk
School Kills Creativity bilmiyorum duydunuz mu? Okullar yaratıcılığı öldürüyor ve yei
eğitim düşüncesi hakkında iki tane sunumu var ki her bir sunumu on beş milyon kez
izlenmiş durumda. Onun son beş tweeter mesajını göstermek istiyorum.
Sir Ken Robinson diyor ki:
emeklilik bize ait bir kavram. Onların dünyasında böyle bir şey yok.
‘Yaratıcılık hayalin meyvesidir, hayal ise bizi insan yapandır.’
Yaratıcılık, tutku ve liderliği bağlamak, buradaki bağlamak lafındanben şunu
anlıyorum. Biz eğitim hakkında düşünürken, yazarken ve özellikle politika yaparken
ve araştırmacılar tarafından eğitimi çalışırken çok tekilleştirebiliyoruz.
‘Yaratıcılık, tutku ve liderliği bağlamak…’
Liderlik, oarada liderlik tanımı var ama gidelim onu alalım, uygulayalım, öğrenmeğe
gayret edelim olsun diye yırtınıyoruz. Ama mesela liderlik inovasyon ve yaratıcılık,
hayal kurmak ve liderlikte hata yapma hakkı tanımak gibi özellikle öğretmenler için
son söylediğim çok önemli hata yapmak hakkı tanımakta düşünüyoruz. O bağları
eğer bunlar biraz daha fazla sistematikse korelasyonları kurmada biraz daha zayıfız
ve çekingen davranıyoruz.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
99
‘Organizasyonsuz liderlik hayal kırıklığına sebep olur, vizyonsuz yönetim ise
(aşırı) bürokrasiye…’
Burada yine bir metafor vasıtasıyla belki de bizim Türk Milli Eğitim sisteminde çok
devasa yapı ve o devasa yapıya nazaran hiç de fana bir performans göstermiyor.
‘Liderlik vizyonla ilgilidir. Yönetim organizasyonla....
Eğitimin her ikisine de ihtiyacı var.’
Eğer bizim verimsizlik kara deliklerimiz varsa bütün dinamizmimizi çeken, bütün o
genç nüfusun yaratıcılık ve girişimcilik kapasite ve yeteneklerini içine çeken, onların
hepsi yönetim ve organizasyon tarafındadır. Liderlik ve vizyon tarafında değil. Onun
için liderlik ve vizyon tarafıyla organizasyon ve iletim tarafı biraz bağdaştırmak
gerekiyor. Liderlik, vizyonla ilgilidir diyor yönetim ise organizasyonla. Eğitimin ise her
ikisine de ihtiyacı var.
‘Gerçek öğretmenlik bir sanat dalıdır, nakil aracı/ sistemi değil.’
‘Okullarda inovasyon kültürü önderliği yapmak…’
Şimdi bu benim biraz önce söylediğim biz liderliği hangi temel değişkenlerle yeniden
tanımlayacağızBir şeyi yeniden recor ettirmek, onu tekrar ve tekrar gündemde tutmak
ama 15-20 sene önceki haliyle değil.
Bugünün şartları eğitimde iyi performans gösteren ülkelerden alınabilecek iyi
örnekler, PİSA sınavı ve iyi temyiz de iyi eğitim işleyişine sahip ülkeler acaba hangi
süreçleri kullanıyorlar? Biz o süreçlerden neler alabiliriz? Kendi liderlik tanımlarımızı
telif ve otantik lider tanımlarımızı nasıl ortaya çıkartabiiliriz? Biz biraz da liderliğe
günlük, otantik ve kutsal anlamlar yüklüyoruz. Halbuki benim de Harward’lı hocam,
Özgür’ün de yakından tanıdığı Dan William, Dail Reader diye bir kitabı var. Kendisi
Amerika Başkanının ve 45-50’ye yakın ülke başkanının da danışmanlığını yapmıştır.
İşte onun bize ilk gün söylediği şey şu ‘Liderlik tanımlarını bir kenara atın.’ Benim
size aktarmak istediğim tanım, hocamın da bize öğrettiği gibi ‘insanları gerçekliklerle
buluşturmak, onlara yeni kapılar açmak ve onların bakışlarını genişletebilmek üzerine
kurulu.’
Öğretmen stratejisi konusunda muhteşem çalışmalar yapılıyor bakanlıkta. Gerçekten
içine baktığınız zaman burada o çalışmalarda yer almış arkadaşlarımız var aramızda.
Ulusal Öğretim Stratejisi Çalıştayı, Öğretmen İstihdam Projeksiyonu (İKOP) bunlar
basit şeyler değil. Bunlar çok önemli çalışmalar ama bizim elimizde
F (652+444)
= Paradigma
UÖS-İKOP
774.602+127.212+236.895
100
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Biz bu formülden eğitim lideri çıkartabiilir miyiz? Böyle bir çokça kullandığımız paradigma
değişkeni ve öğretmen stratejisinin altında dedik ya lider buradan çıkartacağız liderlere ihtiyacımız var o tanımı size bırakıyorum.
Buradan 50-60 sene önce yapılmış orotote ve disiplin merkezli tanımlara ben rağbet
etmiyorum. Ama altta da görüyorsunuz 775 bine yakın öğretmen, 15 bini resmi
rakamlı açığımız var, 236 bin de atamayı bekleyen öğretmenimiz var.
Bir de önemli bir nokta yine şunu da söylemek isterim kısaca. Süreçler;
öğretmen-öğrenci-veli- okul idaresi arasındaki devamlı söylemek istediğim organizasyon
ve yönetim odaklı disiplin ve otorite ilişkilerini ortadan kaldırıyor. Gitgide de kalkacak.
Öyle iyi işleyen okul ortamları, eğitim performansı yüksek ülkelerde öyle süreçler var
ki öğretmen ve öğrenci arasındaki bundan 50-60 yıl önceki organizasyon-yönetim
paradigmasının vesayitinden kurtuluyor.
Sir Ken Robinson’ın da dediği gibi biz kendimizi bu otorite süreçlerinden biraz
kurtarmalıyız. Biz liderlik tanımları yaparken hangi verilerden yola çıkacağız? Bizim
eğitim sistemimizin formülü şu anda dominant formül. Fatih Projesi donanım
materyal tarafı, 444 işin müfredat tarafı (eğitim sistemi diyeceğim tarafı) 652 de bir
personel paradigması, alta da elde öğretmenlerimiz var.
Fakat bizim en büyük eksikliğimiz lideri tanımlarken de lider vizyonunu çizerken de
Sir Ken Robinson’ın da söylediği gibi en önemli sorunumuz eğitim sistemimizin bir
ruhu yok. Bunu yermek için söylemiyorum. Ben kendim de dört yıldır Milli Eğitim
Bakanlığı’nda çalışıyorum. Bu arada söylediklerim beni bağlıyor. Resmi kurumları
tenkit etmiyor kendi görüşlerimi belirtmek istiyorum. Bizim ruhumuz yok. Bu ruhu
yapanlar var mı?
Finlandiya’nın ve Malezya’nın 1,5-2 ay önce çok uzun süreçler sonucunda ortaya
çıkardığı 2013-2025 eğitim stratejilerinin içine baktığımız zaman görüyoruz ki
2020’de adamların Finlandiya’da Nokia gibi bir markayı çıkartmış, inovasyonda
dünya liginde en üst sıralarda PİSA sınavında değil. Adamların dedikleri yaratıcılık,
girişimcilik. Malezya’ya baktığımızda şu içindekiler kısmına öğreten ve okul liderleri
vizyonlar ve yapmak istedikleri var.
Sunumumu burada bitiriyorum ve teşekkür ediyorum.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
101
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
II.PANEL
KONUŞMACILAR
DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMEN
Prof. Dr. Petek AŞKAR
TED Üniversitesi Eğitim Fakültesi
DİJİTAL EĞİTİM: DİJİTAL GÖÇMENLER DİJİTAL YERLİLERİN
DÜNYASINDA
Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU
Bilkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi
DİJİTAL DÜNYA VE ÖĞRENME: YAKIN GELECEKTE ÖĞRENCİ,
ÖĞRETMEN VE İÇERİK
Prof. Dr. Soner YILDIRIM
ODTÜ Eğitim Fakültesi
DİJİTAL TEKNOLOJİYLE MODÜLER ÖĞRENME
Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO
Okan Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi Müdürü
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
103
Prof. Dr. Petek AŞKAR
TED Üniversitesi Eğitim Fakültesi
DİJİTAL EĞİTİMDE ÖĞRETMEN
Ben konuşmamı şu konuda sınırlamak istiyorum. Çünkü çok geniş bir konu. Aslında
benim bu konudaki geçmişim 30 yıl öncesine dayanıyor. İlk bilgisayar destekli
programın yapılması, TÜBİTAK’ta ilk Türkçe bilgisayarın yapılması, ilk yazılımın
yapılması, Adnan Kahveci tarafından, Turgut Özal’ın bir milyon bilgisayar dediği
dönemde. İlk kez TÜBİTAK bünyesinde eğitim yazılımı yapacağız. Kesiri öğretmeye
çalışıyoruz. Yıl 1987-88. Bilgisayar ve elektrik mühendisleri bizimle birlikte çalışıyor.
O zaman bir elmayı ikiye böldürtememiştik.
Şimdi aradan 25 yıl geçti. Teknoloji nereden nereye geldi. 93’te ilk eğitim müfredatı
programını hazırladık. Ben o zaman daire başkanıydım. Yusuf Hocamız o sırada
talim terbiye kurulu başkanıydı. İlk programımızı bir sürü muhalefete rağmen
geçirdik. Ondan sonra ilk bilgisayar formatör eğitimini düzenledik. Sonra ilk bilgisayar
öğretmenliği bölümlerini açtık. Böyle mastır, doktora bu şekilde devam etti. 1993
yılıydı. TED Ankara Koleji’nin hizmet içi derslerinde “geleceğin sınıfları” diye bir
sunum yapmıştım. Geçen gün onu açıp şöyle bir baktım, neler yazmışım diye. Orada
sınıfların düzeninin nasıl değiştirilmesi gerektiği, bilginin nasıl farklı düzenlenmesi
gerektiği ve disiplinler arası çalışmaların daha fazla olması gerektiği ile ilgili bir sürü
şey yazmışım. Bir şey daha yazmışım oraya: e-kitap. Çünkü o sırda e-kitapla ilgili
çalışmalar başlamıştı. Şimdi onu okuyunca 20 yıl içinde bir tek e-kitabın
gerçekleştiğini gördüm. Yani eğitimimizin temel taşları olan sınıf, yaş, ders bunlarda
hiç değişiklik olmamış. Bakalım bir 20 yıl sonra bu konuşmamı hatırlayıp bir
değişiklik olmuş mu, göreceğiz.
Benim içeriğim şu şekilde: Dijitalleşme ne demek? Dijital nesillerden ne anlıyoruz?
Eğitime gelme, geleceğin okulu ve sınıflarıyla ilgili ne tür öngörülerimiz var? Bütün
bunların içinde öğretmenin rolü, yeni nesil öğretmenler ve biraz da öğretmen yetiştirmeye
bağlamak istiyorum.
Dijitalleşme, aslında mühendislik bölümünde gibi ama biz ne anlıyoruz onu görmemiz
lazım. Bu tamamen benim görüşüm ama dijitalleşmeye baktığımızda paylaşım hızla
artıyor. Dijital olduğu için birçok bilgiyi, medyayı paylaşmamız kolaylaşıyor. Üzerinde
çok hızlı değişiklik yapabiliyoruz. Hızlı bir şekilde yayılıyor. Bugün koyduğunuz
herhangi bir bilgi bütün dünyada paylaşıma açık hale geliyor. Ayrıca yaptığınız her
şeyin izi var ve kayıt altındasınız. Son zamanlarda cihazların birbirine bağlanması,
konuşması da önemli bir gelişme olarak gözüküyor. Biz eğitim alırken bunların hiçbiri
yoktu. Dolayısıyla çok farklı bir dünya içindeyiz. Her şeyin hızla paylaşıldığı, izlendiği
dijitalleşme denen bir dünyanın içindeyiz.
“Ağ Toplumunun Yükselişi” diye çok güzel bir kitap var, Manuel Castells’in. Bir ağ
toplumuna doğru gidiyoruz. Hatta içinde yaşıyoruz. Confucius’ün kitabında belirttiği
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
105
şöyle bir konuşma var: “Sen beni bilgili, çok okumuş bir adam mı sanıyorsun? Tabii
ki, dedi Zi-gong, öyle değil misin? Pek sayılmaz, dedi Confucius, ben sadece bir
şeyleri birbirine bağlayan bir ipi tuttum.” Confucius aslında o zaman da demiş ama
biz de şimdi bütün bilgileri birbirine bağlayarak yeni bilgiler edinme çağında
yaşıyoruz. Yalnız insanlar değil, nesneler arası iletişim de bu şekilde devam ediyor.
Yani biz bağlantılık çağında yaşıyoruz.
Bir araştırmaya göre dünyada seçilen iki insanın birbirine ulaşma yolu en fazla altı
insandan geçiyor. Düşünebiliyor musunuz? Herkese her şekilde ulaşılabiliyor. Ama
bu belki 10 yıl önce yapılan bir araştırmaydı, şimdi daha da azalmış olabilir.
Bilgisayarı, teknolojiyi kullanmak dedik ama bu artık kullanmanın ötesinde bir
noktaya geçti. Artık teknoloji ile birlikte yaşama dönemindeyiz. Kâğıt, kalem, çanta
nasıl içselleştirilmiş bir şey ise teknoloji de o şekilde içselleştirilmiş durumda. Hızla
da artıyor, bundan kaçış yok. Aslında dijitalleşme belki de en az eğitimi etkiledi.
Medyayı muazzam etkiledi.
Geçen gün bir toplantıda öğrendim. Usame Bin Laden’in öldürüldüğü haber ajanslarına
gelmeden 12 milyon tweet atılmış. Gazeteciliğin sorgulanması gerekiyor. Çünkü
herkes gazeteci. Sağlık aynı şekilde. Yönetim tümüyle bilgi yönetim sistemlerine
dönüşmüş durumda. Talim Terbiye Kurulu Başkanımız da anlattı. Ticaret zaten
e-ticaret şeklinde. Bunlar hep dijitalleşmenin getirileri. Ama eğitim en muhafazakâr
bölüm. Bilgisayar destekli yazılım çıktığından beri yaşadığım için biliyorum en
azından. Diğer sektörler kadar çok etkilenmedi. Bundan kaçış yok.
Değişik tabiirler var; dijital göçmenler, dijital yerliler gibi. Doğruluk payı da var. Bizler
kendimizi adapte etmek için bir çaba sarf ediyoruz. Oysa yeni nesiller buna gerek
duymuyorlar. Bir kere her gün internet kullanıyorlar. Yeni bir üst dil icat ettiler, bizim
bilmediğimiz hatta biz bazen kızıyoruz bu dili. Ama kızmak ya da sevmek bu gerçeği
değiştirmiyor. Facebook, özellikle Türkiye’de çok geniş bir yer buldu. Twitter’da
izleyiciler inanılmaz boyutlarda. Youtube, dünyadaki ikinci büyük arama motoru.
Şimdi ipad’im olsa gösterirdim ama dünya parmaklarımızın ucunda. Hem bizim hem
çocuklarımızın. Bunun avantajları ve dezavantajları var tabii. Bu da son araştırmalardan
biri: öğrencilerin sadece %2’si araştırma yaparken kitapları kullanıyor. %100’ü
wikipedia kullanıyor. Bunu ilk yazdığımda, benim de kütüphanemin yavaş yavaş
azalmış olduğunu gördüm. Her şeyi o kadar çok internet üzerinden almaya başladık
ki. Gerçi biz çok seviyoruz kitabı, onun sayfalarına dokunmak, kokusunu almak…
Ama bunu bilmeyen bir neslin gelmesi dayanılmaz.
Bir, bir buçuk yaşında bir çocuğa magazin dergisi veriyorlar. Çocuk onu ipad zannedip dokunmatik ekranmış gibi açmaya çalışıyor. Kızıyor, kaldırıp atıyor. Sonra ipad
veriyorlar çığlıklar atıyor. Oradaki etkileşimi görüyorsunuz, büyütüyor, küçültüyor,
çeviriyor. Aslında dergide bir şey yapmıyor. Sonra da biz bu çocukların öğretmenlerini
yetiştireceğiz diyoruz, kimler yetiştirecek, bizler yetiştireceğiz. İşimiz gerçekten zor.
Bu zaman içinde çatışmaya da sebep olabilir
Birçok araştırma verilerinin toplandığı çok güzel bir kitap var. Sosyal ağların
öğrencilerinin özgüvenlerini ve arkadaşlık bağlarını güçlendirdiği ile ilgili.
106
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Arama, tarama, bulma beyin aktivitelerini geliştiriyor. Yapılan araştırmalarda çocuklar için eğlence amaçlı internet kullanımı en fazla iki saat olmalıdır bilgisi var. Daha
fazlası bir takım sorunlara yol açıyor. Hayatınızın gidişatını engellemeye başladığı
anda sorun ortaya çıkıyor. Uykuyu etkiliyor. Çocuklarınız varsa, gece belirli bir saatten sonra telefonun ve internetin kullanılması uykunun kalitesini etkiliyor. Bu da tabii
büyüme hormonlarıyla ve dinlenmeyle etkili.
Bugün Mevlut Bey’in de sunum yaptığı oyunlar var bir de. Oyunlar aldı başını gitti.
Eğitsel oyunlar da aldı başını gitti. Oyunlar gerçekten dikkatlerini topladıkları bir
ortam olmaya başladı. Çocuğun görsel ve motor becerilerini geliştiriyor. Bilişsel
süreçleri ise oyununa bağlı olarak değişiyor. Agresiflik ile ilgili bir takım sonuçlar var.
Tabii eğitsel oyunlar da son derece gelişti, üniversiteler de gelişti. Üniversitede birinci
sınıfta verilen oryantasyon dersleri oyunlarla verilmeye başlandı. Oyun sadece
ilkokul, ortaokul öğrencileri için değil, artık yetişkinler ve üniversite için de geçerli.
Gelelim eğitim, okullar ve öğretmene.
Şimdi bunlar benim bazı saptamalarım, bildiklerim, gördüklerim:
Kişiler, istedikleri yerde ve zamanda
istedikleri içeriğe ulaşabilmektedir.
Öğrenciler, öğrenmede git gide daha
fazla teknolojiyi kullanmaktadırlar.
Açık ve ücretsiz dersler üniversitelerden
başlayarak artmaktadır.
Fatih Projesi’nde z-kitapla birlikte içerik dijitalleştirildi. Öğretmenler neyi nasıl öğretmelerini
gerektiklerini düşünmeliler.
Geçenlerde kimya profesörü bir arkadaşım anlatıyor: “Araştırdım, Hong Kong’da bir
hocanın notlarına baktım, şekillerini aldım, neyse sınavda sordum”. Öğrencilerden
biri: “Hocam nerden aldığınızı biliyoruz, biz de çalışmıştık”, demiş. Onun üzerine
bana “ben ne yapıyorum”, dedi. Kendini o kadar kötü hissetmiş ki. O halde bizim bir
şeyler üretmemiz gerekiyor ama bu da çok zor. Sabah bir haber okudum: Türkiye’nin
mobil veri dünyasına katkısı %0,2’ymiş. Ama tüketimde inanılmaz boyuttayız. En
büyük sorunlarımızdan biri bu: Tüketimden üretime geçmek.
Dijital araçalr, ödemeyi kabul dışına çıkarmakta,
dünya ile bütünleşik hale getirmektir
Bu öğretmen-binlerce öğrenci nasıl bir pedegoji
olabilir? Ezberler bozuluyor mu?
Eğitsel oyunlar hızla önem kazanıyor.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
107
Eskiden en iyi öğretmenlerimiz vardı, bilgiyi bir tek onlar bilir ve bulurlardı. Ama şimdi
her yerden öğrenmeye ve bilgiye ulaşabiliyoruz. Eğitim okul dışına çıkmış durumda.
Peki, okulun işlevi ne olacak, bunu bir sorgulamamız lazım. İlköğretime ve ortaöğretime
pek yansımadı daha ama üniversitelerde bir kriz var diye düşünüyorum. Yirmi yıl
önce Amerika’da tüm dünyanın oturdukları yerden eğitilebileceğini, ne iddia ama
demiştim. Şimdi Stanford Üniversitesi bir ders yayınlıyor internetten ve öğrenci
sayısı yüz binlere ulaşıyor. Buna bizim üniversitelerimiz hazır mı bilmiyorum. O bilgiyi
üretmek, orada bulunmak ve oradaki baskıyı karşılamak kolay değil. Ama ilköğretime,
ortaöğretime bunun yansıması nasıl olur, onu zaman içerisinde göreceğiz.
Sosyal medya, insanların hem
zamanını hem de etkileşim biçimini
etkilemektedir: teki sosyalleşme
Öğrenci ve öğretmenlerin işbirliğini
sağlayacak platformlar
gelişmektedir.
Sosyal medya çok gelişti. İnsanlar düşüncelerini özgürce paylaşıyorlar. Sizleri
bilmem ama bizim neslin düşüncelerini söylemelerinde biraz çekinceleri var. Yeni
nesil, her şeylerini rahatlıkla söylüyor ve paylaşıyor. Levent Erdem’in bir konferansı
vardı, tanıyor musunuz bilmiyorum ama Bilgi Üniversitesi’nde iletişim hocası. “Bu bir
tekil sosyalleşmedir”, dedi. Geçenlerde kızımla gezmeye gitmiştik. Fotoğrafları
Facebook’a koyduk. Akşam evde ben telefonda, eşim telefonda, kızım telefonda
öylece oturuyoruz. Sonra kızım “Anne bu ne biçim bir şey? Uzaktayken
yakınlaştırıyor, yakındayken uzaklaştırıyor. “dedi. Gerçekten öyle. Çocuklara tablet
verdiğimiz zaman bir yandan tekilleşiyor, bir yandan iletişim halinde. Bir yandan
sosyalleşiyor, bir yandan yalnız.
Sürekli veri toplamaktadır. Herkes izizni
bırakmaktadır.
Öğrencinin verisi doğru analiz edilerek, şahsa
özgü öğrenme sağlamak için araştırmalar sürmektedir.
Değerlendirme paradigması değişmektedir.
Nasıl hareket ederseniz edin, ne yaparsanız yapın veriler toplanıyor. MEB de
açıkladı, dünya kadar veri var. Okullarda da vardır eminim. Her dersin bir içeriği var,
bir toplama çılgınlığı var. Bu
108
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Formal ve informal, yüzyüze ve uzaktan
kavramları ortadan kalkmaktadır.
Bilgi ve aktarımı okul dışına çıkmıştır.
Küresel öğrenme ekosistemi oluşmaktadır.
Sadece bilgiye değil, değerlere, etkileşim
biçimlerine, kültüre, duygulara da
ulaşılmaktadır.
veriler çöpe mi dönecek yoksa yarar mı sağlayacak? Tabii biz eğitimciler olarak yarar
sağlamasından yanayız. Öğrencinin öğrenme yöntemine göre kişisel verilerin
hazırlanması büyük önem kazanacak. Değerlendirme de önemli. Öğrencilerimiz proje
hazırlamışlardı ve bunu wikipedia’ya yüklemişlerdi. Kim ne kadar değişiklik yapmış,
katkı sağlamış bu önemli tabii. Bir öğrencimiz hangi öğrencinin ne kadar katkı
sağladığını hesaplayan bir algoritma yapmıştı. Bunu bir makalede yayınlamadık
ama post ettik. Avusturalya’dan bir hoca “ben bunu dersimde kullanmak istiyorum”,
dedi. Biz de gönderdik. Özellikle çevrimiçi inanılmaz veri kullanılıyor. Bunları öğrenciler
nasıl öğreniyor, nasıl daha kolay öğrenebilirler, bununla ilgili inanılmaz çalışmalar var.
Bunlar eğitimim sistemini etkileyeceğini düşündüğüm saptamalarım. Şimdi her şey
de dijital değil. Temelde baktığınız zaman 4 ana nokta var. Öğrenme bilimleri geniş
bir alan olarak gelişmeye başladı. Çok geniş alanlı bir bölüm bu; psikologlar, sosyologlar,
bilgisayarcılar var. Öğrenmeyle ilgili sistemi çözmeye çalışıyorlar. Henüz emekleme
aşamasında ama birkaç üniversitede bununla ilgili çalışmalar var ve çok ilginç şeyler
bulunmaya da başladı. Mesela önce çıkarmayı öğretmenin daha kolay olduğuyla
ilgili bulgular var. Bu bambaşka bir konu ama bunlar müfredatları da değiştirecek gibi
duruyor.
Bireysel farklılıklar aslında tam olarak oturmadı. Çünkü daha çok herkesin kendini
ölçmesiyle gelişmeler yakalanıyor. Çoklu zekâ testinde çocuk ilgi alanını, nasıl daha
kolay öğrenebildiğini yazıyor; kendini ifade ediyor. Ama bunun dışında bir takım
verileri toplayıp yeni şeyler oluşturmak için çalışmalar var. Bireysel farklılıklar kolay
değildir. Bir kere onunla ilgili bilgiler toplanmalı. 30-40 kişi var bir sınıfta 40 dakikada
ne yapabilirsiniz? Dijitalleşme buna yardımcı olacak. Tabii sosyal medyayla ilgili
çalışmalar da devam ediyor. Öğrencinin yaptığı şeylerin bir sonraki yapacakları
şeylere etkisi ne olabilir, bunlarla ilgili çalışmalar da yapılmaktadır. Bill Gates bir
raporunda bir oyuncak yapacağım ve yeni doğmuş bir çocuğun ona ne kadar dikkat
ettiğinin verilerini toplayacak demişti. Böyle bir şey olursa bizim üniversite
sınavlarımız da kalkar diye düşünüyorum. Çünkü bu kadar veri toplandıktan sonra
insanlar rahatlar ve sınavlar kalkar. Kaç yılda kalkar bilmiyorum ama. 93’te e-kitap
demiştim bunu da artık hangimiz görürüz bilmiyorum.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
109
Teknoloji dur durak bilmiyor. Donanım, taşınabilirlik arttı. Mekân zaman bağımsız,
bilişsel duyuşsal alışverişler yapılıyor. Tabii uyarlanabilir yapılar oldukça gelişmeye
başladı, özellikle eğitimde. Teknolojik boyutta sürekli değişim ve yenilikle karşı karşıyayız.
Şimdi e-kitap, z-kitap var. Ama genel anlamda geleceğin sınıfı nasıl olabilir diye
düşündüğümüzde şu ana noktalar ortaya çıkıyor. Çok enteresan, bir edebiyat
toplantımızda bir hocamız; eski bir Türkmen atasözü var: “Bulutun önüne geçilmez”,
dedi. “Bulut burada düşünme anlamında kullanılmıştır”, dedi. “Buradan mı aldılar?”
dedim ama gerçekten bulut gibi bütün bilgiler, düşünceler taşınıyor. Öğrenme
analitiği geliştirme sistemlerini değiştirecek. Oyun tabanlı öğrenmeye daha ağırlık
vereceğiz. Kişiselleştirilmiş öğrenme ile e-kitabın yirmi yıl ötesine gelmişiz, bakalım
yirmi yıl sonra ne gibi gelişmeler olacak.
Bütün bunlardan sonra eğitime baktığımızda ki bugün radyoyla, videoyla eğitimler
var, eğitim yeni olan her teknolojiye hevesle bakıyor. “Bu bizim eğitim sistemimizi
kurtarır”, diyor. Sonra onu alıyor içine ve “bu da bizim eğitim sistemimizi kurtaramayacak”,
diyor ve çok fazla adapte etmeden atıyor. Fakat artık bunu püskürtmenin imkânı yok.
Bu gelişmeler sıkıştırmış durumda ama biz öğretmenler olarak adapte olacağız.
Burada şöyle bir sıkıntı var: Biz bu işin kontrolünde değiliz. Teknoloji ilerliyor, biz onu
alıyoruz ve kendimize nasıl uyarlayabiliriz diye bir şekilde uğraşıyoruz. Aslında
eğitim sistemi bu kadar büyük bir sistem. “Eğitim şart”, diyor herkes ama kimse bunu
kontrolüne alıp “ben böyle bir şeyler istiyorum” demiyor. Böyle bir eksikliğimiz var.
Neden var, bilmiyorum. Bu işte biraz pasif vaziyetteyiz. Birileri yapıyor, “al” diyor, biz
de araştırma yapıp uğraşıyoruz. Ama hiç “biz şöyle bir teknoloji istiyoruz” demedik.
Öğretmenin rolü ne olacak? Bir kere teknoloji ortamı daha zor, ben yaşadım. Ipad’i,
kablo gitti, her şeyi yedeklemek zorundayım. Şu anda bir şey olsa ne yapacağım?
Gerçekten zor. Daha teknik bilgi ve beceri istiyor, teknik destek istiyor. Okulun buna
göre kendini adapte etmesi gerekiyor.
Öğretmen sınıfta ve sınıf dışında sosyal medyayı kullanmak durumunda. Bundan
kaçınılmaz. İçerik bombardımanıyla karşı karşıyayız. Bu içeriği kendi dersimiz için
nasıl hazırlayacağız, bu da ayrı bir beceri istiyor. ‘Fen okulu’ diye bir sitemiz var.
İnanılmaz güzel şeyler var. Lütfen bakın, gangnam style ile mayoz-mitoz bölünmeyi
yapmışlar. Resmi bir köy okulu. Çocukları dizmişler gangnam style ile bölünüyorlar
birleşiyorlar. Bedensel ve müziksel zekâ ile biyolojiyi öğretiyor. Böyle içerikleri
koymak mümkün ama kimler yapıyor bunu? Öğretmen biraz zor ama her okulun
bilgisayar destekli içerikle ilgili bir hocasının olması lazım. Sadece bilgisayar teknisyeniyle
yürütülebilecek bir şey de değil bu.
Yeni değerlendirme sistemi. Zaten sistemin en büyük kalıcı noktası değerlendirmedir.
Siz değerlendirmede değişiklik yapmayın, diğerlerinde yapın; ölçme sistemi her şeyi
yürüyor. Siz istediğiniz kadar değiştirin diğer şeyleri. O ne zaman sarsılacak,
göreceğiz. Öyle olunca, Richard Sennett’in üç tane çok güzel kitabı var, tavsiye
ederim: Bir tanesi ‘Karakter Aşınması’. Bu düzene son derece eleştirel bir yaklaşım
110
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
getiriyor. Sürekli iş değiştirme, bilginin çok bir önemi yok, sürekli kendini başka
şeylere adapte etme gibi durumlarda insanların karakterlerinin oluşamayacağını
iddia ediyor. Çünkü karakter oluşmasının bir iş düzenine, arkadaş çevresine ve
bunların sürekliliğine bağlı olduğunu söylüyor. Çok güzel ve eleştirel bir düşünce.
Bazı şeylerine katılmayabilirsiniz, iş dünyası ile ilgili. Ama eğitimle ilgili noktaları da
var. Onun bir kitabı daha var, ‘Zanaat’ diye. Aslında baktığınız zaman öğretmenlik de
artık okudum, öğrettim, anlatımdan çok bir zanaat işine döndü. Dijital araçları kullanmada
bir el becerisi mesela. Bir şeyi yaparak, başararak, o konuda ustalaşarak alınan haz
bir noktada zanaatkârlığı da getiriyor. Bunun için de zamana ihtiyaç var. Bir işi o işin
iyiliği için yapmak aceleye gelmez. En büyük sıkıntımız bu: Hız. Bir şeyi sindiremeden başka bir şeye geçiyoruz. Biraz sindirmek gerekiyor. Sonra derine inmek zor
olur. Dolayısıyla eğitim sistemi düşünmeye zaman ayırmayı gerektirecek. Eğer biz
içeriği dışarıdan alıyorsak, düşünmeye zaman ayırmak ve merak oluşturmak biz
eğitimcilerin görevi oluyor. Sadece bilgiyi alıp aktarmak değil, o da lazım tabii. Ama
bazen sadece gözlerimi kapatıp düşünmek istiyorum. En son ne zaman gözlerinizi
kapadınız ve bir konu üzerinde düşündünüz? Sürekli ona bakıyoruz, okuyoruz,
gidiyoruz ama durduğumuz zaman ben ne yapıyorum sorusunu sormak lazım.
Eğitim sistemlerini en çok zorlayacak konu bu olacak.
Sosyalleşmeyi sağlamak. Tekil sosyalleşmeyi kastetmiyorum. Bizim okullar olarak
şu iki konu üzerinde durmamız gerekir, çünkü bunlar daha çok okul dışına atılmış
konular bunları okul içine almak gerekiyor. Dolayısıyla eğitim aslında bir kişinin
hayatına yardımcı olmaktır. Derinsellik ve kendini adamışlık istiyor. İşe yaramak ne
güzel bir kavram. İnsanlar hep işe yaramak ve bunun takdir edilmesini istiyorlar.
Öğretmen de bunu istiyor aslında.
Öğretmenlik, gerçekten çok zor bir meslek. Düşünebiliyor musunuz, sizler psikolog,
sosyolog, bilgisayarcı, istatistikçi, iletişimci olacaksınız, konu alanınızı bileceksiniz,
aynı anda 30- 40 kişinin öğrenmesini sağlayacak ortamları hazırlayacaksınız.
Aslında bunları düşününce “böyle bir meslek yok”, diyorsunuz. Doktorluğa bakın, bir
kişiyle uğraşıyor. Doktorluğun arkasında inanılmaz bir teşhis sektörü var. Bizde o da
yok. Dolayısıyla çok zor. Bunu bilmemiz lazım, biz biliyoruz da bunu iyi anlatmamız
lazım. Bu herkesin yapabileceği bir alan değil. Son derece profesyonellik isteyen zor
bir alan ve bunu her yerde söylememiz gerekiyor.
Öğretmen yetiştirmeyle ilgili çok ufak birkaç şey söyleyeyim. Biz TED Üniversitesi
olarak eğitim fakültesini kurduk. Tamamen yepyeni bir program yaptık, YÖK’ten de
izin aldık. Fakülteye öğrenci alıyoruz, uygulamaları %50 arttırdık. Derslerimizi arttırdık.
Bir tane teknoloji dersi yok. Çünkü bütün derslerimizi çevrelemiş durumdayız. Bir
bilgisayar dersimiz var tabii ama bütün derslerimiz bununla iç içe geçmiş bir şekilde.
Hepinize çok teşekkür ederim. Görüşmek üzere.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
111
Doç. Dr. Erdat ÇATALOĞLU
Bilkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi
DİJİTAL EĞİTİM: DİJİTAL GÖÇMENLER DİJİTAL YERLİLERİN DÜNYASINDA
Bizler Bilkent Üniversitesi’nde Fen Edebiyat Fakültesi’nde İngilizce eğitim yapan Fen
Edebiyat mezunlarını alıyoruz. Sözlü mülakatla veya başka puanlarla alıyoruz. Dört
alanda öğretmen yetiştiriyoruz. Bu alanlar: İngilizce öğretmenliği, Matematik
öğretmenliği, Biyoloji öğretmenliği ve Türkçe öğretmenliği. Bunlar lisansüstü seviyesinde
eğitim alıyorlar ve ayrıca tez yapıyorlar. Bilmiyorum, belki içinizde Bilkent mezunu da
vardır. Oldukça yoğun bir program. Bu çok güzel bir program. Çünkü öğretmen
olmak isteyenlerle çalışma fırsatınız var. Lisans düzeyinde de eğitim veriyoruz.
Eğitim fakültesinde Böte öğretmenleri yetiştiriyoruz. Orası biraz daha karışık hem
beş yıllık hem dört yıllık programlarımız var, dolasıyla toplamda 5 alanda öğretmen
yetiştiriyoruz. Ben her iki alanda da çalışıyorum her iki alanda da derslere giriyorum
ve daha çok fen bilimleri üzerine ve fen bilimleri teknolojisi kullanımı üzerinde akademik çalışmalar yapıyorum.
Bugünkü sizlerle paylaşmak istediğim konu veya kavram, dijital yerlilerle dijital
göçmenler konusu. Böyle bir terim var literatürde çok eski bir terim değil. Literatüre
girdiğinde, eğitim literatürüne girdiğinde de oldukça dikkat çekti ve insanlar tabii bu
konu üzerinde konuşmaya başlıyor, araştırmalar başlıyor ve yeni bir alan, yeni terimler,
yeni bir terminoloji. Daha önce mutlaka duymuşsunuzdur bilgisayar okuryazarlığı.
Onda da yavaş yavaş araştırmalar iç içe girmeye başladı. Şimdi sabahın körü değil
ama yine de etrafta dolaşırken insanlara baktım, profillere baktım, tabii bizler çok
çok genç insanlar da değiliz ama bizler de bir zamanlar çocuktuk. Bu da bizim
zamanımızdan kalma bir aygıt diyeyim. Tabii radyo üzerinden konuşacak değilim.
Ama şöyle biraz geriye gittiğinizde öğrencilik özellikle ortaokul, lise öğrencilik
hayatınızı bir hatırlayacak olursanız yavaş yavaş böyle konuların ağırlaştığı,
zorlaştığı zamanlarda anne-baba veya kardeşler yetmediği zaman hiç komşunuza
gidip onlardan yardım istediniz mi? Bizim zamanımızda çok sık gidilirdi komşulara,
ağabeylere gidilip sorulurdu. Bu bizim yaşadığımız bir şey peki çocuklarınız veya
torunlarınız hiç: ”oğlum, kızım git şu falanca abla var, falanca doktor var, falanca
mühendis var git ona bir sor fizikten kimyadan bir soruyu onu görüyor musunuz son
zamanlarda? Bizim zamanımızda çok fazla vardı benim arkadaşlarım da
komşulardan, ablalardan yardım isterlerdi. Ama günümüzde ya dershaneye gidiyor
öğrenci ya da son zamanlarda öğretmen geliyor ya da farklı bir şekilde bilgi ihtiyacını
karşılıyor.
Mutlaka haberlerde denk gelmişsinizdir çok eski bir haber değil Kanada’da 15
yaşında genç bir kız sosyal medyada kendisiyle ilgili bir takım bilgiler sosyal
medyaya düştüğünde bu bilgilerle baş edemeyip intihar ediyor. Bilmiyorum bu
habere hiç denk geldiniz mi? Bu da şimdiki neslin problemi çok uç bir örnek ama bir
gerçek. Bundan birkaç yıl önce böyle bir intihar sebebi herhalde kimsenin aklına
gelmezdi kolay kolay.
112
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Bir de şu konu üzerinde de bir açıklama yapmayı düşündüm. İyi olur diye düşündüm.
Dijital. İşte 2 gündür dijital dijital dijital kelimesi ortalıkta dolanıyor. Bu dijital kelimesinin
anlamı ne? Muhtemelen tahmin etmişsinizdir. Latince kökenli bir kelime parmak
demektir. Sayıları sembolize için kullanılır. Türkçe’de özellikle elektronik mühendisleri
ve bilgisayarcılar bu kelimeyi sayısal olarak çevirdi. Aslında anlamı rakam ama
sayısal analog sinyalleri sayısallaştırmak için kullanılan bir yöntem anlamı bu
aslında. Ama zaman içerisinde bu dijital kelimesi orijinal anlamından çok daha geniş
bir anlam ifade etmeye başladı bizler için. Mühendislik açısından baktığınızda
sadece sayı sistemleri ve analog sistemleri sayısala çevirmek için ikili basamak ya
da sekizli veya on altılı basamak sistemi kullanılır. Yaptıkları şey 0,1’lerle gerçek
dünyadaki verileri mümkün olduğu kadar sayısallaştırıp modellemek. Aslında olay
bu. Dijital dediğimiz zaman ki dikkat edin Talim Terbiye Kurulu başkanı da kendi
konuşmasında bazen dijital eğitimden bahsediyordu ondan sonra tek tek internetten
bahsediyordu. Hep terimler iç içe geçiyordu. Tabii literatürde bunu görmek mümkün.
Mesela web ile internet hep aynı anlamda kullanılıyor. Oysaki anlamları, literatürdeki
anlamları biraz farklı.
Mark Prensky; bu vatandaş 2000’li yılların başında öğrencileriyle çalışırken
öğrencilerinin davranışlarının kendisinden farklı olduğunu gözlemliyor. Bu farklılığa
bir tanım vermek istiyor. Çocukları dikkatlice inceliyor nasıl açıklayabileceğini
düşünüyor ve bir metafor kullanıyor çözüm olarak. Şunu fark ediyor daha doğrusu
1980’nden sonraki nesil bu dijital dünyaya cep telefonları, internet, bilgisayarlar,
laptoplar, tablet PC’ler vs. Bunlarla doğmuşlar, bunları kullanıyorlar ki iki gündür hep
aynı konu anlatılıyor. Katotrait tüplü radyo görmedi çocuklar veya birinde görürler
veya varsa evinizde belki onu görürler. Bu çocukların davranışlarını incelerken bir
metafordan yola çıkıyor. Diyor ki: ‘Bunlar onların dili çünkü başka bir teknolojiyi bilmiyorlar. Teknolojinin günümüze kadar gelişiminden haberdar değiller. Bu onların ana
dili yani teknolojinin yerlisi’ ve terim bu şekilde ortaya çıkıyor. Dijital yerliler terimi
daha da devam ediyor. Bir iddiada bulunuyor gerçi kendisi de bu iddianın bilimsel
olmadığını biliyor ama diyor ki incelediği bu nesil öğrenciler farklı şekilde öğreniyor.
Bunu destekleyecek bilimsel veri yok ama farklı şekilde öğreniyorlar. Aynı yıl
içerisinde Prensky, iki adet yayın yapıyor. İlkinde dijital yerliler kavramını ortaya
koyuyor ve onu tanımlıyor. Tabii dijital yerliden bahsederken anadili olan birisinden
bahsederken o dili öğrenen başka birileri olabilir. O da dijital göçmenler. Dolayısıyla
2. yayında da dijital göçmenden bahsediyor.
Peki dijital göçmen kim? Şimdi dilden yola çıkıldığı için metafor devam ediyor. Hem
biz belli bir yaştan sonra yeni bir dili öğrenmeye çalışıyoruz. Dil üzerine bir sürü
çalışmalar var. Dil öğrenme üzerinde bir sürü çalışmalar var. Her ne kadar bu yeni
dili öğrenmeye başlarsan belli bir yaştan sonra beynin farklı yerlerinde bu öğrenme
gerçekleşiyor. Bu tespiti ortaya koyuyor. Başka bir tespit bu öğrenme sırasında göç
edenlerin bazıları o kültüre o dile daha hızlı adapte oluyor ve daha hızlı uyum
sağlıyor. Bir kısmı da daha uzun bir süreç içinde uyum sağlıyor. Ama her zaman için
bir aksan kalıyor. Hiçbir zaman için o yerli gibi davranmıyorsunuz. Bunu ortaya koyuyor
böyle bir metafor.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
113
Dijital yerliler ve dijital göçmenler üzerine biraz değinmek istiyorum. Neler var bunları
sizler de gözlemliyorsunuzdur kendi öğrencilerinizde. Ben de bir ara özel okulda
öğretmenlik yaptım. Lise öğrencisi benim zamanımda diyeyim çok fazla futbolla
ilgiliydi, özellikle erkekler. Sürekli koridorlar da konuşurlardı. Bu halen böyle midir
değil midir bilmiyorum. ama eminim aynı zamanda bilgisayar oyunları üzerine de çok
konuşuyorlardır. Yani bunları da duyuyorsunuzdur veya işte yeni bir takım elektronik
aygıtlar çıkıyor. Yani şimdi marka söylemek istemiyorum ama onlar üzerinde çok
yoğun bir konuşma vardır. Mutlaka sadece futbol üzerine de değildir. Bu özelliklere
baktığınızda çarpıcı şeyler var. Örneğin, aygıtını elinden bırakmıyorlar evde bile
bunlar odadan odaya taşınıyor. Burada başka bir takım şeyler de söyleyebilirdim
ama onlar yapılıyor. Yine çok enteresan bir şey çocuklarımız bu tabii dünya genelinde Türkiye’ye özel bir çalışma değil. Bunlar, genel şeyler konuşmaktan çok, mesaj
atmayı mesajlaşmayı seviyorlar. Benim için bir azap. Bazen öğrenciler yolluyor kısa
mesaj ondan sonra ben bekliyorum e-mail atıyorum. Çünkü beceremiyorum çok
fazla. Başka bir özellik yine benim dikkatimi çeken; okuduğu bir hikâye varsa
elektronik ortamda onu bir yerde bırakabilir ve başka bir aygıttan takip edebilir. Bizler
kitapları daha çok kullanıyoruz. İşte kitabı işaretliyoruz, ondan sonra o kitabı
bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Gidip başka aygıttan veya başka bir kitap,
kütüphaneden alıp okumayı tercih etmiyoruz. Yine ilgimi çeken başka bir özellik ruh
hallerini sosyal medyayı kullanarak değiştirebiliyorlar. Yani sevinmek istiyorsa daha
heyecanlı olmak istiyorsa sosyal medyayı kullanabiliyor, manipüle edebiliyor kendi
ruh halini. Bizlerle karşılaştırdığımızda ise kırmızı olanları öğrencilerimizin veya yeni
nesillerin daha sık yaptığı davranışlar işte. Facebook’u Twitter’ı bizlerden daha çok
kullanıyorlar. Dedim ya dünya çapında Türkiye için geçerli mi değil mi değil. Bizlerse
eski teknolojilerde biraz daha yoğunuz. Şöyle ki işte haber ve hava durumunu
TV’den izlemeyi tercih edebiliyoruz. Halen sabit telefon hatlarını kullanmayı tercih
edebiliyoruz. Ama şunu da bilmiyorum tabii. Sabahleyin onu da düşünüyorum yani
en son ne zaman bir ankesörlü telefona gittim onu da hatırlamıyorum doğrusu.
Yalnız telefonlarla ilgili ufak bir bilgi vereyim. Kendimle ilgili faturalarımı saklamıştım
şöyle bir baktım 1996 yılında kaç kere telefon kullanmışım ve ayrıntılı fatura
geliyordu ya 96 yani bundan birkaç yıl önce bir ayda toplam telefon konuşma sayım
8. Yani oda şöyle 8-9-10 bir ayda eşim annesini babasını aramış ya da ben annemi
babamı haftada bir kere ve bu aylarca var bende. O veri aylarca böyle gitmiş sanırım
günümüzde bir günde bazen 8’den daha fazla konuşma yapıyoruz.
SORU: Bu aranacak yerin az olmasında etkinliğinden midir değil midir?
CEVAP: 96-98 de telefon şebekesi bayağı bir pahalı ondan sonra belli saatler
içerisinde konuşabiliyorsun vs. ama mesele bu soruyu sorsaydın 10-15 yıl önce
ayda kaç kere konuşuyordum muhtemelen hatırlayamazdım. Yani ben aradaki farkı
anlatmak istiyorum ne kadar çabuk olduğunu bir sürü etken var tabii.
Böyle bir özellik bunlar tabii istatistiksel olarak anlamlı farklar yine çocuklara
baktığımızda gençlerin birçoğunun büyük bir kısmının aynı aygıttan birden fazlaya
sahipler yani dünya genelinden bahsediyorum. MP3 çalarlar, playstation, x-box gibi
114
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
ve hatta bunlar biliyorsunuz 1-2-3 diye gidiyor. Akıllı telefonlar birden fazla muhtemelen
sizin çocuklarınız içinde geçerli. Böyle bir nesil, böyle bir yapı yine internet
kullanımına bakıldığında tabiiî ki internet kullanımındaki davranışlar kullanım
şekilleri de değişiyor. Şu an sosyal medya facebook, twitter gibi sayfalar birinci
konuma gelmiş durumda. Daha önceleri başka sayfalar vardı ama şu an bunlar
birinci konumda. Örneğin; facebook kullanımı yarım milyar insan günde aktif bir
şekilde bağlanıyor, bilgi paylaşıyor, resim paylaşıyor vs. çocukların kendi duyguları
ile ilgili gelişmeleri ise eğer online değilse online olmaya ihtiyacı var ve bundan mutlu
oluyor değil ise pek mutlu değil. Online olmak istiyor. Hemen hemen yarısı başka
enteresan bir şey ki son zamanlar da mutlaka reklamlarda da görüyorsunuzdur
bunları yine çocuklar bir elektronik aygıt almaya karar verdiklerinde veya
araştırdıklarında tercihleri mutlaka sosyal medyaya bir şekilde bağlansın o aygıt
veya o markanın yine örneğin facebook ta bir yeri olmasına dikkat ediyorlar. Hani
ben bilmiyorum sizler hiç ‘ben bugün bir cep telefonu alacağım bunun facebook
özelliği olsun öyle bir kaygınız var mı?’ ama gençlerin var. Yine çocukların ne kadar
internete bağlanmak veya sosyal medyayı kullanmak istediğinin başka bir örneği.
Türkiye ile ilgili olaylara baktığımızda şunu görüyoruz. Türkiye’de internet kullanımı
gençler ve bizler için daha çok evde gerçekleşiyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun
verilerini söylüyorum yine ülkemizde sosyal medya en yoğun kullanılan yapı. E-mail
daha sonra geliyor. Online alışveriş nerede ise üçte biri son üç ayda mutlaka online
alışveriş yapmış. Online oyunlarda gençler tarafından tercih ediliyor. Cinsiyet farkına
baktığımızda erkekler biraz daha fazla kullanıyor interneti kızlara göre ama bu
aradaki uçurum git gide azalıyor. Türkiye’nin facebook kullanıcı sayısı nüfusun yarısı
kadar yaklaşık 10 kişiden bir kişinin de birden fazla hesabı var. Yine bunlar yaklaşık
rakamlar ya da kurumların hesapları oluyor. İnternet kullanım oranına bakarsanız
gençler yani 18-34 yaş arası büyük bir topluluk bu teknolojiyi kullanmayı tercih
ediyor veya kullanıyor. Yine bir takım istatistikleri ortaya koymak adına Türkiye’deki
mobil veya cep telefonu kullanım oranı neredeyse nüfusa eşit. Sabit hatlarda bir
düşüş söz konusu. Profil bu.
Yine dijital göçmenlerle dijital yerlileri karşılaştıracak olursak yani düşünce yapısı,
hayattan beklentileri, öğrenme şekilleri arada farklar gözüküyor. Bizler eğer dijital
göçmensek lineer doğrusal öğrenmeyi tercih ediyoruz, somut şeyleri kullanıyoruz.
Öğrenirken kalem, kâğıt, kitap, çıktılar bu şekilde bir konu üzerinde odaklanmayı
tercih ediyoruz böyle özelliklerimiz var. Ancak öğrencilere bakıldığında veya bu dijital
yerliler denilen kesime bakıldığında onların öğrenme şekilleri biraz daha farklı onlar
başla-yabiliyorlar, kesebiliyorlar, durabiliyorlar, tekrar deneyebiliyorlar. Multi-tasking
deniliyor. Birden fazla iş ile aynı anda uğraşabiliyorlar. Teknolojiyi öğrenme konusunda
kılavuzlara ihtiyaçları yok hızlı bir şekilde o teknolojinin nasıl olduğunu öğrenebiliyorlar
nasıl kullanılması gerektiğini biliyorlar. Böyle bir iddia var tabiiî ki veya tanım var.
Dijital göçmenler ise kılavuz kullanmayı tercih ediyor. Yani bir aygıt öğrenirken
deneme yanılma gibi şeyler yapmıyoruz, kılavuzu kullanıyoruz. Sosyal ağlara bağlı
olmak sürekli bu kavram çıkıyor. Yine yeni şeyler öğrenirken sosyal ağlara
bağlanıyorlar ve farklı kaynaklardan öğrenebiliyorlar bu konuşmanın başında dedim
ya bizlerin kaynakları veya benim mi desem acaba ama sanırım herkes için aynı
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
115
ansiklopedilerimiz vardı veya işte bilenlerimiz vardı onlara gidip soruyorduk. Çocuklar
birden fazla kaynağa hızlı bir şekilde ulaşabiliyorlar. Kolay öğrenmeyi düşündükleri
şeyleri tercih edebiliyorlar öğrenmek için oda ayrı bir özellikleri. Hani kolaycılığa
kaçıyorlar mı bilmiyorum ama daha kolay daha çabuk öğrenebile-ceklerine inandıkları
şeylerin üzerinde yoğunlaşıyorlar. Böyle bir yapı.
Hani dijital göçmen miyiz, dijital yerli miyiz, arada bir şey miyiz? Çünkü dijital turist
diye bir kavram da yeni çıktı. Ondan sonra Setle D.S. kullanılan başka bir kavram da
o da şöyle birkaç soru koydum yani bu özelliklere mesela facebook hesabınız var
mı? -Büyük bir kısım. TV? Mesajlaşmayı tercih ediyor musunuz? Blog tutan var mı
günlük tarzı? Çok fazla değil. Şu anda USB’si olan var mı? USB’sini kaybetmiş olan
var mı? Akıllı telefon sahibi? Tablet PC? Laptop? Masaüstü? TTK Başkanı bir örnek
vermişti konuşmasında. Konuşmasının ilk çeyreğinde şöyle bir örnekten bahsetti
dedi ki: ‘Mutlaka görmüşsünüzdür torunlar dedelerine yardımcı oluyor yani çocuklar.’
İşte büyüklerini dijital kullanımında yardımcı oluyorlar. Hani bu kavramlar ortaya
çıktı. Güzel dijital yerliler böyle üst seviyeye konuluyor bir miktar. Bizler kendimizi
kötü hissediyoruz doğal olarak. Bu soru çıkıyor. Gerçekten bu dijital yerli diye
tanımlanan kişiler, öğrencilerimiz ve çocuklarımız gerçekten yetkin mi? Teknoloji
kullanımında yetkin mi? Soru bu. Şimdi çalışmalar buna yönelik gidiyor. Yapılan
çalışmalar şunu ortaya koyuyor. Aslında evet kullanıyorlar aygıtları ama öyle çok da
ileri seviyede, çok uzman, süper değiller. Vasat bir konu öğretilirken yaşlılara, bizlere
ve gençlere aralarındaki farklara bakılırken istatistiksel olarak bir fark olmadığı yani
öğrenme anlamında bir fark çıkmadığı bir grubun diğerinden çok çok daha ilerde
olmadığı tespit edildi, ediliyor. Bir çok çalışmada. Tabii bu yerliler, daha iyi gözüküyor
olayına bakılınca da Bandura’nın Kuramı kullanılıyor. Bandura self efficacy(kişinin
kendi yeteneğine, gücüne, becerilerine ilişkin duygusu için kullandığı terim) üzerine
yazmış bir kişi. Buna göre çocukların motive olduğunu, deneme yanılma yaptıklarını,
bir şey deniyor olmuyorsa geri adım atmayı düşünüyor tekrar deniyor teknolojide o
şekilde kendince olayı çözüyor. Mesela Çin’de büyük ölçekli yapılan bir araştırma ki
Çin’de internet kullanımı belki batı ülkelerindeki kadar gelişmiş olmayabilir ama
dünyada en fazla internet kullanıcısı olan ülke. Bilgisayar sahibi olmak evde, internet
olup olmaması, öğrencinin bilişimi öğrenmesi üzerine çok büyük bir etken değil.
Okulların yapısı ve çocukların yaşları teknolojiyi öğrenmeyi etkiliyor. Demek ki
okullar halen burada önemli bir faktör. İyi okul, kötü okul, iyi öğretmen, daha az iyi
öğretmen. Bunlar önemli sonuçlar bence ve sizlere paylaşmak istedim. Yani kritik
var bu alanda. Dijital yerliler evet bu çocuklar. Biliyor, kendi kendine öğreniyor, bu çok
da doğru bir varsayım değil. En azından bu verilere göre ve TTK Başkanı şöyle bir
şeyden bahsetti. Dedi ki: ‘hani bu çocuklara bilişim öğretmeye gerek yok’. Çok hızlı
geçti orayı. Eğer o şekilde düşünüyorsa Milli Eğitim bir miktar yanılgı içerisindedir.
Çocuklara mutlaka güvenlikle ilgili kullanımla ilgili eğitimlerin verilmesi gerekiyor.
Şöyle bir varsayım içerisinde sunumu hazırladım. Dedim ki: ‘muhtemelen okul
yöneticileri ve öğretmenlerimiz olacaktır. Dolayısıyla kavramlar iyi hoş da ben sınıf
içerisinde ne yapabilirim? Bu dijital turist öğrenciler bunu istiyor. Neler yapabilirim?
Birçok şey yapabilirsiniz. Tabiiî ki çok pahalı olmayan bir takım teknolojiler kullanabilirsiniz
ve burada iki tane örnek sizlerle paylaşmak istiyorum. QR kodlar hiç bunları gördünüz
mü kullandınız mı? Bunlar barkodun iki boyutlu hali ve barkotlar biliyorsunuz bilgi
içeriyor. Yani bizler anlayamıyoruz ama elektronik aygıtlar anlıyor. Şurada gördüğünüz
bir bilgi var bunu kullanabilirsiniz bunları oluşturmak oldukça basit. Öğrencilerin
116
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
dikkatini ilgisini çekebilir. Bu arada K.K.Ö. nerede kullanabilirsiniz? Worksheetler’de,
çalışma kâğıtlarında gizli cevaplar, gizli yardımlar olarak kullanmak mümkün. İşte
ödevlerinizde kullanabilirsiniz, duyuru panosunda okullar kullanabilir bunları. Cep
telefonu veya tablet PC ile çocuk buradaki bilgilere erişebilir. Anket olarak da kullanabilirsiniz. Sınıf içinde yapabilirsiniz. Hem çok pahalı anket aygıtları. Yani işte
şirketlerin özellikle satmaya çalıştığı ona benzer bir şekilde bu teknolojiyi kullanabilirsiniz. Çok fazla yatırıma ihtiyacınız yok. Tabiiî ki sınıf dışında kullanmanız mümkün
bir etkileşim sağlıyor. İngilizce eğitimde gizli bilgiler olabilir. Çocuk bunları bulmaya
çalışabilir. Bunları deneyebilirsiniz. Diğer alanları kendinizde hayal edebilirsiniz. Oylama
şeklinde kullanılabilir, panolarda ders içerisinde. Şimdi burada bir bilgi var. Bu işte
QR kodun ta kendisi. Cep telefonunuz varsa ve QR kod yüklenebiliyorsa yani QR
kod uygulamanız varsa biraz yaklaştırırsanız buradaki bilgileri okuma şansınız var.
Yaptığım şey çok basit telefonu QR koda gösteriyorum ondan sonra o bilgiyi okuyabiliyorum. Peki, bunları oluşturmak zor mu? Hayır, zor değil birçok web sayfası var
otomatik olarak size bu kodları oluşturacak. Ben bir tanesini seçtim. Kendiniz de
bulabilirsiniz. QR kodu oluşturmayı o şekilde yapabilirsiniz. Mesela bir web sayfası
buldum. Telefonla arayabilirsiniz, SMS atabiilirsiniz, metin veya web sayfaları bu tip
bilgileri kopyalayabiliyorsunuz ve hızlı bir şekilde öğrenciler kullanabiliyor. Seçenekleriniz
var. Oluşacak kod, hangi ebatta olacak? Ondan sonra büyük ya da ufak olması çok
bir şey değiştirmiyor. Büyük olması sıvı içerisinde kullanmanızı kolaylaştırır, ufak
olması kâğıt üzerinde daha kolay olur. Hangi renkte olsun bir takım parametreleri
seçiyorsunuz ve resim oluşuyor. Bunlara video ekleyebiliyorsunuz, ses ekleyebiliyorsunuz,
İngilizce eğitiminde ve yabancı dil eğitiminde kullanabilirsiniz. Çocuk cep telefonunu
kullanır. Ondan sonra oradaki sesi, bilgiyi vs. okuyabilir. Şöyle bir avantajı da var.
Bence çocuklar zaten bu aygıtları kullanıyorlar. Ne kadar az SMS ne kadar yoğun bir
şekilde eğitimde kullanılırsa o kadar iyi olur.
QR KOD OLUŞTURMA
http://keremerkan.net/qr-code-and-2d-code-generator/
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
117
SORU: Peki her öğrenci kendi telefonunu ekleyebiliyor mu bu programa?
CEVAP: Windows APS, Android APS, QR code Reader dediğinizde programlar var.
Oluşturması da çok basit. Mesela ben sayfaya girip oradaki büyük ebatlı QR kodu
oluşturdum. Birkaç saniye sürüyor. Ondan sonra kayıt ediyorsunuz. Basit bir teknoloji
dersinin içerisinde deneyebilirsiniz.
Mesela Han Akademi’yi, Hintli bir Amerikan göçmeni ortaya koyuyor. Bizim eğitim
eğitimimize çok da yabancı bir şey değil. Kendi akrabalarına youtube üzerinden ders
veriyor, olay büyüyor. Şimdi Han Akademi’yi incelerseniz, başarısını incelediğiniz an
şunları görüyorsunuz. Ücretli ve öğrencilerle farklı branşlarda kullanabileceğiniz ek
bir öğrenme natüreli. Dedik ya öğrenciler farklı kaynakları tercih ediyorlar. Bu da başka
bir kaynak. Türkçe bölümleri de var, alt yazılar vs. Bunun başarısına baktığınızda
şöyle özellikler ortaya çıkıyor. Sosyal medyanın yapısına benzer öğeler var. Han
Akademi’nin web sayfasında arkadaş ekleyebiliyor, gruplar oluşturabiliyor, mesajlar
atabiiliyor, bilgisini paylaşabiliyor. Farklı şekillerde yollayabiliyor, SMS atabiiliyor,
tweet atabiiliyor vs. Ondan sonra çocukların PC oyunlarından edindikleri veya
sevdikleri öğeler de var. Puan kazanma, level atlama gibi kavramlar var. Ödüller
toplayabiliyorlar, kendi aralarında rekabet içerisinde gidebiliyorlar. Biz öğretmenler
için çok güçlü bir raporlama yönü var bu sistemin. Ve ben bu arada Han Akademi’yi
pazarlamıyorum ama sadece yapıya baktığınızda başarının bu yerlilerle ne kadar iç
içe olduğunu görebiliyorsunuz bu sistemde.
Bu şöyle bir şey bir öğrencinin çalıştığı konuları görebiliyorsunuz. Maviler başarılı
olduğu konular toplam konuları aynı anda görebiliyorsunuz, kırmızılar çocuğun
sıkıntı yaşadığı kısımlar, açık sarılarda üzerinde çalıştığı konular. Her birinin üzerine
tıklayabiliyorsunuz ve daha detaylı bilgiler elde edebiliyorsunuz.
Sadece matematik öğretmenleri için değil girip İngilizcede dinleyebilirsiniz ve Türkçesini
takip edebilirsiniz. İsterse İngilizcesiniz takip edebilir burada da İngilizce konuşmalar
var. Çocuklar biraz önce de dediğim gibi bunları paylaşabiliyor, e-mail SMS vs.
seçeneklerde istediğinizi kullanabilirsiniz. Çocuklar bunları tek başına hızlı bir şekilde
öğrenebiliyor. Başka bir örnek vermek istedim. Örneğin Hint kullanmış, yardım
istemiş sistemden. Çarpma işlemi var. Puanlar, level atlayıp puan kazanıyor onları
gösteriyor sistem. Bir de çarklar, enteresan grafikler var. Yine öğrenci hangi konularda fazla zaman harcamış onları görebiliyorsunuz. Hangi konuları çalışmış, hangi
videoları seyretmiş, ne kadar zaman harcamış bunları bir anda görebiliyorsunuz,
takip edebiliyorsunuz. Sistem burada önerilerde bulunuyor o öğrenci için nerede
biraz daha çalışması gerekiyor onları gösteriyor. Yine bir öğrencinin kavram
haritasında nerede olduğunu raporluyor. Koyu olanlar çocuğun başardığı konular,
açık renkliler daha çalışması gereken konular bu şekilde sınıf içerisinde kullanabileceğiniz,
çocukların sevdiği en azından literatürün söylediği, sevdiği okul içi okul dışı faaliyetlerden
bir iki tane örnek.
Son olarak özetlemem gerekiyorsa dijital yerlerin öğrendikleri eğitim literatüründe
yeni bir savdır. Bu, doğrulanmış ya da yanlışlanmış durumda değildir. Halen tartışılan
üzerinde araştırma yapılan bir konu. Yalnız şu ortada, bu dijital yerli denilen nesil,
sosyal medyayı ve teknolojiyi günlük hayatlarında kullanmak istiyor ve eğitim öğretim
sürecinde görmek istiyor.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
118
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Prof. Dr. Soner YILDIRIM
ODTÜ Eğitim Fakültesi
DİJİTAL DÜNYA VE ÖĞRENME:
YAKIN GELECEKTE ÖĞRENCİ, ÖĞRETMEN VE İÇERİK
Öncelikle bazı veriler vermek istiyorum. Çünkü hatırlarsanız dün sempozyumlarda
özellikle altını çizdik. Türkiye’de maalesef veriye dayalı çok konuşmuyoruz. Ama
dileklerimiz, kaygılarımız, inançlarımız etrafında bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Basit verilerden sonra sunuma başlayacağım. Sunumumda da belirli bölümler var
sevgili arkadaşlar. Bunlar, işinize yarayacağına çok inandığım şeyler. Öncelikle
sosyal medyadan biraz bahsedeceğim. Daha sonra bazı istatistikler vereceğim.
Özellikle Türkiye istatistikleri vereceğim ve şaşıracaksınız bazı istatistiklere. Daha
sonra biraz oyunlara değinmek istiyorum sevgili arkadaşlar. Bilmiyorum ne kadar
farkındasınız ama korkunç bir sektör halini aldı oyunlar. En sonunda da -okul yöneticileri
için özellikle- bazı mesajlarım var. Çünkü bazı kullanım politikalarına ihtiyacınız var
ve bildiğim kadarıyla şu anda çok az okul yöneticisi kendini bu konuda kaygılı
hissediyor. Ama aslında yeni internet kullanma yasasına göre büyük sorumluluk
altındasınız. Uzun yıllar hapis yatabiilirsiniz, bilmiyorum ne kadar farkındasınız. Bunları
konuşacağız sizlerle.
Sevgili eğitimciler,
Biz ne zaman eğitim ile ilgili bir sempozyum yapsak bunun en güzel tarafı böyle
şeylerin hep Antalya’da olmasıdır. Kış olması bir dezavantaj oldu. Fakat yaz olsaydı
bu salonu dolduramazdık. Yaz aylarında salon doldurmak özellikle milli eğitim seminerlerinde çok zordur. Öğrenme ile ilgili söylediğimiz her şey aslında vücutta tek bir
organı ilgilendiriyor, o da beyin. Kabul edelim ki, fizyoloji ile uğraşanlar beynin bu işi
nasıl becerdiğini çözemediği için bizler bu işten ekmek yiyoruz. Öğrenmenin hücre
içinde protein sentezi olduğunu biliyoruz. Fizyolojik olarak bunun zaman aldığını da
biliyoruz. Tabii bu sentez bir anda olmuyor. Tekrarlanması gereken süreçler var.
Onun için eğitim ortamında çocuklara sürekli olarak tekrar yaptırırız ki protein
sentezi tamamlansın. Yalnız protein sentezlendikten sonra proteinin korunması
garanti değil, bu proteinler beyinde dağılabiliyor. İşte biz buna geri getirememe,
hatırlamama diyoruz. Ama işte bu kısmını manipüle edemiyoruz, manipüle etmesini
bilmiyoruz. Bildiğimiz kısmı ise dışardan müdahaleler yaparsak beynin içinde şunlar
şunlar olur gibi bazı varsayımlarımız ki eğitim fakültesi okuyanlar ya da eğitim
sertifikası yüzünde pedagoji dersi alan arkadaşlar çok iyi hatırlayacaklar onun için
çeşitli kavramlar ve öğrenme öğretimleri stratejileri dersleri aldık. Ağitim psikolojisi,
gelişim psikolojisi dersleri aldık. Bunların karşılığı şuydu; beyinde neler oluyor?
Hiçbirimiz bilmiyoruz ama beyin dediğimiz şey doğduğumuzda 300-350 gram olup
yetişkinliğimizde 1500 grama ulaşan bir organ. Toplam vücut ağırlığınızın %2’sine
karşılık geliyor ve %78’i de sudan oluşuyor. Bunun içinde %12’lik yağ var. Sadece
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
119
%1 oranında da karbonhidrat, çok az miktarda da protein var. Yani %78 suyun
hallettiği bir şey ve öldüğünüzde ilk eriyen ve akan kısım beyin. İnsanlık tarihine
baktığınızda elde edilen fosillerden, iskeletlerden bildiğimiz yaklaşık 45 bin yıldır
insanımsı canlıların iskeletlerine ulaşabiliyoruz. Şu anda beynimizde tahminen 100
milyar nöron var ki biliyorsunuz nöron çok önemlidir. Çünkü öğrenmenin bu sinir
hücrelerinde olduğunu biliyoruz. Yalnız şunu da biliyoruz 20 bin yıl önceki insan
beyninde 10 milyon nöron vardı diye bir koşul da yok. Yani şimdi insan iki kat daha
zeki değil. İnsan zekâsı kapasite olarak çok çabuk büyüyen bir şey de değil bunu da
biliyoruz. Anatomi ve fizyoloji ile uğraşanlar nöronları bilmemiz yeterli diye biliyorlardı
ama daha sonra baktılar ki nöronların etrafında gliya hücreleri var ve bunlar her bir
nöronun etrafında yaklaşık on tane.
Öğrenmenin ne olduğunu fizyolojik olarak açıklamaya çalışırsak, bir nöron hücresi
var ve bu nöron hücresi diğer hücrelerle milyarlarca elektrik akımı kurabiliyor. Diğer
hücrelerle ve bunu yaparken bir nöron hücresinin etrafında on tane gliya hücresi var.
Bu verdiğim rakamların varyasyonlarına bakarsanız işte öğrenme bu. Ama her
insanda farklı nöron farklı bir gliya vasıtasıyla farklı bir nöronla elektrik akımı kurabiliyor. Bunların altını çiziyorum. Çünkü tarih boyu ne zaman yeni bir teknoloji eğitim
ortamına adapte edilse beklentiler çok yukarıya konuluyor her zaman. Ama insan
beyninin kapasitesi hiçbir zaman konuşulmaz. Yani 45 bin yıldır konuşulmayan bir
kapasiteden bahsediyoruz ve 45 bin yıldır da yaklaşık aynı yolları takip eden ve
öğrenen bir organdan bahsediyoruz. Video tabanlı, bilgisayara dayalı eğitime
başladığında bütün cümleler şöyle başlardı. Çağ atladık, değiştik. Ama öğretmenlik
mesleği yeryüzünde ki birçok meslek gibi çok değişmeyen bir meslek. MÖ 2000
yılındaki bir filozofu alıp 2000’li yılların üniversitesine koysanız ve burası neresi diye
sorsanız muhakkak ki okul diyecektir. Çünkü ne fiziksel olarak ne de davranış olarak
öğretmen davranışı ve öğrenci davranışı çok değişmez. ‘Tarih Sümer’de Başlar’
isimli kitabı okuduysanız eğer şöyle enteresan bir tablet var; ‘çocuk okumuyordu
daha sonra baba öğretmeni eve getirdi, elbiseler giydirdi, yüzük taktı ve çocuk
okumaya başladı.’ Bu 5000 yıllık bir tablette yazıyor. Yani o zamanda böyle
öğretmene hediye veriliyormuş ve çocuğun başarısına etki ediyormuş. Sümer’de
başka bir hiyeroglifi yazıya bakarsak; elinde tablet olan bir öğretmen oturuyor ve
çocuklar öğretmeni takip ediyor bu da enteresan bir resim. Öğrenme ile ve
öğretmenlik mesleği ile ilgili davranışlar çok sık değişen ve çok çabuk değişen
davranışlar değildir. Kültürden kültüre aktarılır. Bunun genetik kodları da var ve bu
sanki daha yüzyıllar boyu devam edecek gibi görünüyor. Ama teknoloji ile birlikte
bazı fırsatlar ve tehditler doğuyor. Onun için bugün konuşacağımız konulardan birisi
sosyal medya. Diğer bir konu da oyunlara değineceğim.
Size Facebook ile ilgili bazı istatistikler vereceğim. İçinizde kaç kişinin Facebook
hesabı yok? Görüyorum ki Facebook kullanmayan yarıdan az. Facebook’ta bir
özellik var, beğenme özelliği, 2009’dan beri olan bir özellik ve bu özellik 1.13 trilyon
kere kullanıldı. Facebook’ta 140 milyar arkadaşlık bağlantısı var ve Aralık 2012
itibariyle 219 milyar fotoğraf yüklü ve kendilerine ait olmayan bir site burası. 17
milyar kere nerede olduklarını işaretlemişler ve Facebook’a yüklenen müzikleri
120
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
dinlemeye kalksak 210 milyon yıl gerekiyor. Şimdiye kadar Facebook’ta 62.2 milyon
şarkı, 22 milyar kere şarkı dinlenmiş –bunların hepsi Aralık 2012 rakamları- küçük
yaştaki çocuklar hesap açma bariyerini aşmak için üye olurken yaşlarını büyük
yazıyorlar ve bu yüzden de medyana göre yaş ortalaması 22 çıkıyor. Şimdiye kadar
konuştuğumuz kısım acaba benim yapacağım sunuya sizin ilginizi çeker mi diye
yaptığım bir tuzaktı sizin için. Umarım buradan ne çıkacağını merak ediyorsunuzdur
şimdi.
Sosyal medya lafı o kadar sık kullanılıyor ki içine neyin girdiği konusunda bazı ciddi
şüpheler var. Fakat içinden şunu anlıyoruz; bilgi ve eğitim teknolojileri bu “BİT” lafı
çok da sık kullanılıyor. Aslında sosyal medya; diyalog kurma, sohbet etme için bizim
BİT teknolojilerini kullandığımız yer. Faydaları tabii ki de var. Her şeyden önce irtibat
kurmamızda çok fayda sağlıyor. Bir de biliyorsunuz öğretim ortamlarında bunlar etkili
olarak kullanılabiliyor artı markalaşma, özellikle firmalar, internetten alışveriş
yapıyorsunuzdur mutlaka ki bunlar ciddi anlamda sizi markalaştırıyor. Sosyal medya
dediğimizde karşımıza ilk gelen her zaman Facebook oluyor ve Facebook’un neden
bu kadar patladığı konusunda bu alanın akademisyeni olarak hiçbir fikrim yok.
Benim beklediğim ve tahmin ettiğim bir şey değildi. Baktığımızda dünyadaki en
büyük network bu. Dediğim gibi benim hiç beklemediğim bir şey, arkasındaki sosyal
dinamiği konuşacağız. Haftada 7 milyardan fazla login yapılıyor arkadaşlar, bu
korkunç bir sayı. Burada harcanan zaman açısından veriyorum bu rakamı. Çünkü
siz sınıfta bu işin pratiğini yaptığınız için biliyorsunuz. Bu dönemde çocuklardaki en
önemli sıkıntı odaklanma ve ilgi. Bu konuda korkunç bir sıkıntımız var. Çünkü
sınıfımızdaki çocukların büyük bir kısmının muhtemelen anne babaları çalışıyor.
Anne-baba eve o kadar yorgun geliyor ki çocukla ilgilenecek vakti yok. Zaten mesela
benim matematik bölümündeki bir arkadaşımı bir gün kolejden çağırmışlar, çocukla
ilgili bir problemi görüşmek için. Rehber öğretmen bu işi birlikte çözeceğiz diye
anlatmış anlatmış. Arkadaşım da bunu bana ‘sen eğitimcisin doğru mu yaptım?’ diye
anlatıyor. O da demiş ki ‘ben ayda bin lira veriyorum size bunları çözün diye. Beni
niçin çağırıyorsunuz.’ Böyle de bir veli profili var. Kendi yapmak istemediği bir şeyi
okula yaptırıyor. Okul da o kadar yoğun ki çünkü öğretmenler sürekli hizmet içi eğitim
aldıklarından bir türlü eğitim veremiyor. Yani bütün ömrü eğitim almakla geçiyor. Ama
eğitmeye bir türlü vakti kalmıyor. Çünkü iyi okul görünümü ancak böyle sağlanıyor.
Böyle bir döngünün içinde dönüyoruz. Bizim bir türlü sınıfa getiremediğimiz adam,
ortalama üç buçuk saatini Facebook’ta harcıyor. Biz eğitimcilerde de şöyle bir
alışkanlık var. Ben sınıftayım sen de sınıfa geleceksin. Çocuk oradaysa sen oraya
git bir kere de. Şu sınıf takıntısından bir kurtul. Faydalarının üzerinden şöyle geçeceğim.
Günümüzde iletişim çok önemli. Biz Türkler, biraz önce söylediğim bilgi ve iletişim
teknolojilerinin iletişim teknolojileri kısmını çok benimsedik. Zaten şimdi bazı istatistikler
vereceğim bunları doğrulayan istatistikler. Bizim sıkıntımız bilgi kısmında, yoksa
iletişim teknolojileri kısmı bizde gayet iyi çalışıyor.
Aranızda ‘linkedin’ kullanan var mı? Burası aynı meslek gruplarından insanlarla
network kurabilmek amaçlı kullanılıyor ve dünyada 175 milyondan fazla kullanıcısı
var. Baktığımızda çok küçük gibi gözüküyor. Ama buraya çoluk çocuk girmiyor. Yani
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
121
hiçbir çocuk buraya cv bırakmıyor. Çünkü eğitim durumu dese ne yazacak? Linkedin
Türkiye’de de ilgi duyulan bir hal aldı. Linkedin’in özellikle grupları çok ilginç
arkadaşlar. Hangi grupları çok ilginç, diyelim ki öğretmensiniz, özel okullardasınız ve
iş arıyorsunuz çünkü özel okullarda turnover ya da değişim oranları gayet yüksek.
Bir öğretmenin gelip 30 yıl aynı özel okulda çalışıp emekli olma ihtimali devletteki
kadar yüksek değil. İşte insanlar bu networkleri linkedin üzerinden kuruyor. Yani işsiz
kaldığınızda bütün arkadaşlarınız biliyorlar ki iş arıyorsunuz ya da okul sahipleri
oradan öğretmen avlıyor. Onun için bence üye olun arkadaşlar. Bu da enteresandır.
Twitter biz de yaygınlaştı. Fakat Amerika kıtası kadar yaygın değil. Neden? Çünkü
140 karakter sınırı var bunda. Bizim söyleyeceklerimiz her zaman 140 karakterden
fazla. Toplum olarak bazı özelliklerimiz burada ortaya çıkıyor. Bu da söylediğim gibi
aslında bir blok, eğitimde çok iyi kullanılabilecek bir blok. Özellikle yaratıcılıkta çok
iyi kullanılabilecek bir blok. Ama maalesef öğretmenler tarafından çok da tercih
edilmiyor. MEB’de şöyle bir tercih yapıyor bütün okulları sosyal ağlara kapatıyor.
Çünkü zararı olabilir diyor ve erişimi kapatıyor. Zaten orada kafanızı yoracak hiç bir
şey yok, kapalı ama özel okullarda da çok ciddi sıkıntılar var şimdi konuşacağız.
Dediğim gibi bu 140 karakterlik mesaj oluşturma çok önemli. Şimdi gelelim Youtube’a.
Bizde en çok kullanılan ikinci sosyal medya Youtube. Basitçe ne olduğunu aslında
biliyorsunuz, video paylaşım sitesi. Mesela biz üniversitedeki derslerde öğrenciye
proje yaptırıyoruz. Projeyi kendi serrver’larımızla korumak istemiyoruz çünkü bize
çok külfetli geliyor. Onun yerine youtube’a koyduruyoruz böylece video ödevlerini
oradan takip ediyoruz. Bunlar 500-600 megabayt tutan çok büyük ödevler. Mail
yoluyla gelecek ödevler değil. Biz o amaçla Youtube kullanıyoruz üniversitede.
Eğlence, eğitim ve dediğim gibi bağlantı amaçlı kullanılıyor. Eğer üyesi olursanız siz
de video yükleyebiliyorsunuz ama değilseniz sadece seyredebiliyorsunuz. Şimdi
size sosyal medya Ekim 2012 istatistiklerini vereceğim arkadaşlar. Lütfen dikkatlice
bakın. Sosyal medyada Facebook kullananların %25’i gizlilik ayarlarından rahatsız
olmuyor. Ama %75’i rahatsız. Bu tehlikeli bir durum. Yaklaşık 350 milyon kişi Facebook bağımlılığı yüzünden ya tedavi almış ya da başvurmuş. Bu sadece bilinen
kayıt. Facebook kullanıcılarının sahip olduğu ortalama arkadaş sayısı 130, gerçek
hayattaki arkadaş sayınızla karşılaştırarak ne kadar gerçekçi olduğunu lütfen bir
düşünün. Kadınların %85’i arkadaşları tarafından kızdırılıyor, ben İngilizceden çevirirken
kibar bir kelime olan “kızdırılıyor”u kullandım. Yani tacize uğruyor ama hesaplara
baktığınızda kadın-erkek eşit. Yani atıyorum Facebook’un % 20’si kadınlar, %80’i
erkekler değil.
Dünyada, paylaşılan bütün mesajların –bu Facebook’un kendi istatistiği- %90’ında
cinsellik unsuru bulunmakta. Çocuk, böyle bir şeyin içinde. Eğer Twitter bir ülke
olsaydı dünyanın en büyük on ikinci ülkesi olacaktı. Eğer Facebook bir ülke olsaydı
dünyanın en büyük üçüncü ülkesi olacaktı. Yani Çin ve Hindistan’dan sonra en
büyük ülkesi olacaktı. Linkedin’e baktığınızda 161 milyon kişi kullanıyor ve her
saniye iki kişi daha özgeçmişini buraya yüklüyor ve burada bir milyon meslek grubu
linki kurulmuş. Türkiye’deki rakam da az değil. Benim hiç anlamadığım bir istatistik
de şudur; Gangnam Style, Facebook’ta tam 1,2 milyar kere seyredilmiş. Koreli
122
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
arkadaşlara sordum dediler ki “Sizin Serdar Ortaç’ın aynısıdır bu adam. Kimse
Kore’de ciddiye almaz. Biz de inanamıyoruz”. Bunu söyleyen Koreli akademisyen
arkadaşlar. Bu nasıl olabilir? Adamın dansı dans değil. Şişman bir adamın teki. Yani
estetik bir şey de değil. Dünyada bu rakama ulaşan bir tane bile video yok. Bir
kullanıcı ortalama on beş dakikasını Youtube’da harcıyor. Oysa bir çocuğun on beş
dakikası ne kadar da değerli. Çocukların dikkatlerini kaç dakika bir arada tutabiildiğinizi
düşünün. Bu adam, ortalama on beş dakikasını Youtube’da harcıyor.
Bloging ya da web günlükleri kullanan oldu mu aranızda? Web günlükleri de özellikle
okuma yazmayı ve yaratıcı düşünceyi geliştirmede çok önemli. Herkes şundan dert
yanıyor; eğitim sisteminde yaratıcılık öldü diyor. Doğru. Çünkü maalesef bu copy-paste
mantığı çok büyük darbe vurdu. Hatta benim MEB’e şöyle samimi de bir eleştirim
var. 2006 yılında devreye giren yeni eğitim programları biliyorsunuz etkinliğe dayalı
diye girdi. Aslında baktığınızda ha bire internetten bul, bas getir, kopyala getir,
yapıştır getir… bu çok kötü bir alışkanlık yaydı bu ülkede. Belki iyi niyetle yapıldı.
Ama bence sonucu gerçekten hiç olumlu olmadı. Çünkü bir oluşturmacı furyası
yapılandırıcı öğrenme hiçbir zaman kendi kültürünü sorgulayarak yapılmış işler
değildir. Mesela öğrencilik yıllarında hatırlarsınız eğer ertesi gün sınav varsa birinin
evine gider yatardık. Bilmiyorum üniversite yıllarını hatırlar mısınız? Zaten Türkiye’de
işbirliği konusunda bir sıkıntı yoktur. Çocuklar sınavda bile işbirliği yaparlar. Yani
soru-cevap alıp verme konularında hiçbir sıkıntısı yoktur. Sonra biz eğitim fakültelerinde ya da öğretmen seminerlerinde oluşturmacı yaklaşım öğretelim dedik. Hocanın
biri gelir powerpoint’de yedi tane madde sıralar ve der ki “işte bu oluşturmacı
yaklaşımın ilkeleri bunlardır”. Biliyorsunuz ki insanlar söyleneni değil gördüğünü
yapıyorlar. Adama göster yapsın, söyleme adama. Diyeceksin ki bak matematikte şu
konu şöyle öğretiliyor. İşte onun için 2006’dan sonra bu copy-paste olayı o kadar
yaygınlaştı ki arkadaşlar, öğretmen şunu anladı; burada öğrenci ailesi ile birlikte
interneti tarar, çıktıyı getirir, kartona yapıştırır. Ben fakültede, dekanlıkta idari görev
yaparken sekreterim Nesrin’in ilkokula giden kızı vardı. Okuldan çıkışta da annesinin
yanına gelirdi ve Nesrin sürekli ödev yapardı. Bende Nesrin’e ne zaman mezun
olacaksın şu ilkokuldan derdim. Sürekli bir karton sürekli bir yapıştırma… yani ne
kadar yapışkan gitti bilmiyorum. Ama bakın bu tür etkinlikler, bu alışkanlıkları yok
ediyor. Bu bloginge takılanlar ortalama dört tane blog yönetiyorlar. Bu önemli bir
rakam ve ortalamaya baktığınızda altı yıldan fazla yazıyorlar. Bakın bu yazma
yaratıcılıkta çok önemli.
Çocuğun kafasında oluşturulan bir resmi, teknoloji kullanıyorum diye hazır resim
verilmez. Çocuktan öncelikle bunu yazması, bunu hayal etmesi, kendi resmini
oluşturması istenir. Zaten yaratıcılık eğitimlerine baktığınızda hepsi okumaya
dayalıdır. Şu anda tıp fakültelerinde, mesela atıyorum, Gazi Üniversitesi tıp fakültesinde
bütün tıp öğrencilerine yaratıcılık eğitimi veriliyor. Çünkü hastalıkla baş etmenin
yöntemi yaratıcılıktan geçer. Bizim doktorlar şunu öğrenmiş, bugün siz bir eczacı
kalfasına gidin sorun doktordan daha iyi reçete yazıyor. Çünkü adam biliyor zaten.
Bu insanlara şu öğretiliyor; ya Allah aşkına bir iletişim nedir öğren, problem çözme
nedir öğren. Bunu yaparken de roman okutulup okuduğu romanı tasvir etmesi isteniyor.
Bakın bizim eğitimde unuttuğumuz şeylerdendir. İşte yaratıcılık ancak kafada kendi
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
123
mental resmini oluşturduğunda oluyor. Yoksa ha bire teknoloji var ‘gel sana üç
boyutlu göstereyim, dört boyutlu göstereyim vs.’ çocuk bu durumda sadece
gördüğünü kopyalayacak. Bu Google plus –kaç kişi kullanıyor bilmiyorum- korkunç
bir patlama yaptı. Google akıllı stratejiler takip ediyor. Bütün aplikasyonlarını bir
araya getirdi. Çok enteresandır ki öğrenciler tarafından en çok kullanılan ABD’nde
Google plus. Günde 625 bin yeni kullanıcı ekleniyor ve bunların üçte ikisi erkek. Şu
anda biz öğretmenler şahit durumundayız arkadaşlar. Bazı şeyler çok hızlı gelişiyor.
İnsanlar hayatlarının ne kadar ortada olduğunun farkında değiller ve birileri onlara
hayatlarını gösterdiklerinde çok şaşırıyorlar.
Şimdi size bazı istatistikler vereceğim. Türkiye, Facebook kullanımında 7. sırada.
Türkiye’de 38 milyon hesap açılmış. Ama bizim tahminimiz bu 18-20 milyarlarda çünkü
bir kişi birden fazla hesap açıyor. Benim öğretmenlere tavsiyem, eğer öğrencilerinizi
Facebook’tan ekleyecekseniz o hesabınız ayrı olsun, arkadaşlarınızla olan hesabınız
ayrı olsun. Öğrenciyle arayı bozarsanız başınıza çok kötü şeyler gelir. Twitter,
Amerika’da %50 kullanılırken, Türkiye’de henüz yüzdeleyecek bir rakama ulaşamadık.
Twitter’daki 140 karakter sınırlaması bizim kültürümüze çok uygun değil.
Peki, üretici olanlar nedir? İnternet bankacılığı üreticidir mesela. Ama gerçekten
%10’ları bile bulmuyor. Çünkü genç nüfus bunları kullanıyor ve genç nüfus tüketiyor.
İki veri daha vereceğim. Ankara Üniversitesi’yle birlikte bir çalışma yaptık. Çocukların
%98’i lisede akıllı telefon kullanıyor. Geriye kalanda sıradan telefon var. Akıllı telefon
demek zaten bilgisayar ve internet erişimi demek. Kesinlikle tüketim amaçlı bir internet
kullanımı var.
Peki, bu sosyal medyanın günlük hayattaki yansıması ne? Gazetelerde 3. sayfayı
açtığınızda ne görüyorsunuz? Mesela bir araştırma, ‘Facebook kıskançlık yaratıyor’
diyor. Mutsuzluk yaratıyor. Çünkü biri resmini paylaşıyor, bakıyor beğeni sayısına
düşük olunca depresyona giriyor çocuk. Başka bir haber iyi yönünden yaklaşıyor.
‘Burada medeniyet yeniden yazılıyor’ diyor. Burada ‘renk, dil, din yok’ diyor.
Söz uçar, Facebook gönderisi kalır. Amerika’da bir araştırma yapılıyor; sınıftaki
öğretmenin söyledikleri mi öğrencilerde daha kalıcı, yoksa Facebook’taki bir ileti mi
diye. Facebook öne çıkıyor. Demek ki bazı mesajları facebook aracılığı ile verebiliriz.
Dolandırıcılık çok büyük bir sıkıntı. Şöyle bir örnek vereceğim; Ankara Barosu’nda
bir Mehtap Hanım var. Bilişim suçlarıyla ilgileniyor ve biz Ankara’da bazen beraber
seminer vermeye gidiyoruz, çocukları bilgilendirmeye çalışıyoruz bu konuda. Behzat
Ç.’yi biliyorsunuz. O sanatçının bir de eşi var, o da tiyatrocu. Onun adına facebook’ta
bir hesap açılıyor. Mehtap hanımın baktığı bir dava olduğu için paylaşıyorum. Tabii
herkes Behzat Ç.’nin eşi olduğu için ve daha sonra Veda adlı bir filmde de oynadığı
için üye oluyor. Sonra hesabı açan diyor ki; yeni bir filme başlıyoruz, yönetmenimiz
16-18 yaşları arasında genç aktristeler arıyor, resimlerinizi yükleyin. Yüklüyorlar.
Sonra diyor ki yönetmenimiz bikinili resimlerinizi istiyor. Buraya yüklenmiş 1.300
124
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
resmin tamamı porno sitelerinde. Olay mahkemelik. IP adresleri sahte, kimin yaptığını
bulamıyorsunuz. Daha sonra bir kişiye ulaşılıyor. Kişi hâlâ yargılanıyor ama bu
suçtan hüküm giymiş değil. Bu kişi üniversite mezunu, üç kızı var üçü de üniversite
mezunu. Dava daha bitmediği için o kişi suçlu da diyemiyorsunuz henüz. Bunu
yapan çocukların çoğu, lise kız öğrencileri. Şu anda resimleri porno sitelerinde
satılıyor bu çocukların. Başınıza neler geliyor.
İstediğiniz kadar Facebook hesabınızı kapatın arkadaşlar ama uzaktaki bir server’a
yüklendiği için bunların hiçbir önemi yok. Twitter’da yazdığınız şeyler sizi işinizden
ediyor dikkat edin. 140 karaktere sığdıracağım diye Amerika’da birçok insan işini
kaybetti.
Çünkü firmasına ya da çalıştığı kuruma karşı hakaret içeren şeyler. Maalesef en
büyük sıkıntı hala pornografi. Bununla bir türlü baş edilemiyor ve Türkiye de maalesef
dünya ikincisi bu konuda. Öğretmen işini kaybetmiş, tabii sen böyle bir saflık yapıp
eline marihuana alıp resmini de koyarsan Facebook’a öğrenci de bunu okul yönetimine
iletirse tabii okul yönetimi uyuşturucu kullandığın için seni kapıya koyuyor. Şimdi
sizden şunu rica edeceğim; özellikle okul yöneticileri, buradaki sıkıntıyla yasaklayarak
baş edemezsiniz arkadaşlar. Tabletlerde yok usb kapattılar şunu yaptılar bunu
yaptılar vs. hepsinin kırılması bir gün sürdü. Yani bu ortama insanları sokuyorsanız
bunu yasakla değil, davranış değişikliği ile baş etmeniz lazım ve bazı politikaların
çok açık her yerde yazılı olması lazım. Mesela az önce size Mehtap Hanım örneğini
verdim, Ankara barosundan. Biz Mehtap Hanımla şöyle bir şey yapıyoruz; okullara
gidip öğrencilere bilişim suçlarını anlatıyoruz, başlarına neler gelebileceğini, ailelerin
başlarına ne gelebileceğini, gerçek olaylar üzerinden anlatıyoruz ve bizim okul
yöneticilerinden aldığımız tepki hocam çok büyük değişiklik oldu çocuklarda diyorlar.
Bir de Socialmedia.com diye bir site var. Burada şu ana kadar 219 tane politika örneği
var. Üniversiteler, devlet kurumları var vs. Bunlar sosyal medyayı kullandırırken
kendi kurumlarında ne tür kurallar koymuşlar, her birinin burada bakım Apple
Company’den tutun AmericanRedCroos’a bütün politikalar burada. Sizden ricam
lütfen İngilizce öğretmeniyseniz rica edin okulunuzdan ve oturun bu politikalara
çalışın çünkü siz bu işten mesulsünüz. O çocuklar size emanet edilmiş ve siz
arkanızı dönüp, bana ne internette ne oluyorsa olsun, diyemezsiniz. Yeni internet
kullanma yasasına göre IP işleten siz olduğunuz için zaten bu işin maddi manevi
bütün sorumluluğu size geliyor. O IP üzerinden yapılan her türlü işlemden o IP sahibi
sorumlu ve okullardaki hesaplarda okul yöneticisinin üzerine. Onun için mutlaka bir
politika oluşturmanız gerekiyor. Bunun yazılı bir formatı yok sevgili arkadaşlar.
Bunları siz belirliyorsunuz. İnsanlar ölüyor diye biz hiçbir zaman arabaların üretimini
yasaklamadık. Her zaman kötü sürücüler oldu trafikte. Halâ da saçımızı başımızı
yoluyoruz akşama kadar ama faydalarına baktığımızda da göz ardı etmiyoruz.
Diyoruz ki ulaşım ve otomobil önemli kavramlar. Yalnız bunu kuralsız bırakmayın
lütfen. Şu anda maalesef devletin kuralı da yasaklama yönünde. Böyle bir kural
olamaz. Alkolü yasaklamakla tüketimi azaltabiilir misiniz? Böyle bir şey olabilir mi?
En fazla kötülüklerinden bahsedebilirsiniz ki bence kamuda yapılan en iyi kampan
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
125
yalardan biri sigaradır. Çok da takdir ediyorum. Çünkü büyük ilerleme sağlandı bu
ülkede. Bence sigara içenlerin sayısı ciddi azaldı. Ama insanların kafasına sigaranın
yapabilecekleri işlendi. Yasaklasanız da kaçak sigara içecekti, interneti yasaklasanız
da kaçak kullanacak, dershaneyi yasaklasanız kaçak gidecek. Bir şeyi yasakladığınız
da bunun alternatifi mutlaka doğuyor. Bununla baş etmenin yöntemi yasaklamak
değil arkadaşlar.
Okul yöneticileri sadece çocuğu değil aileyi de eğitmek zorunda. Çünkü aile maalesef
sorumluluk almıyor. Ancak kendi çocuğunun eğitiminde sorun çıktığı zaman sorumluluk
alıyor. Bunda okul yönetimi, bu kültürü yaymak zorunda. Burada da en önemli rol,
öğretmene düşüyor. Çünkü öğretmenin bu teknolojileri nasıl kullandığı, çocuğu çok
etkiliyor. Çünkü çocuklar gördüğünü yapıyor, söyleneni değil. Öğretmen e burada rol
model olmak zorunda, başka çaresi yok.
Umarım, benim aklımın erdiği kadarıyla paylaştığım şeylerin size döndüğünüzde
faydası olur sevgili arkadaşlar.
Çok vaktim kalmadı. O yüzden bu aşamada sizinle soru ve cevaplarla interaksiyona
girmeyi tercih ederim. Bir videomuzda bizim dördüncü sınıf öğretmen adaylarımızla
okullar için hazırladığımız küçük skeçler var sevgili arkadaşlar, bunlar çok etki
yapıyor. Mesela 4-5 yaş sınıf grubunu biz alıp amfiye bir yarım saat geçirdiğimizde
ve daha sonra öğretmenlerle, yöneticilerle konuştuğumuzda çocuklarda çok büyük
fark oluştuğunu söylüyorlar. Çünkü davranış değiştirecekseniz biliyors unuz duyusal
boyuta mutlaka dokunmanız lazım. Çocuğa tembih değil, kötü örnek ve iyi örneği
göstermeniz lazım. Çocuk kavramları ancak öyle öğrenebiliyor çünkü beyin öyle
kodluyor ve yöneticiler, bunu yaptığımızda birbirlerini uyarmaya başladıklarını söylediler
bize. Kötü kullananları uyardıklarını hatta onların üzerinde hayır bunu yapamazsın
şeklinde baskı kurduklarını söylediler. Bunlar sanki eğitim programının içinde
değilmiş gibi gözüküyor ama çok can alıcı bir yerinde. Çünkü öğretmen, sınıfa bir
materyal getirdiğinde karşısında büyük bir kitleye şu duyguyu veriyor; ben bunu
internetten buldum bu doğrudur. Karşımızda yöneticinin baş etmesi gereken bazı
problemler var. Birincisi bağımlılık, ikincisi internetten alınan bilgi doğru mu yanlış
mı? Eskiden Meydan Larousse vardı. Kimse de tartışmıyordu evde. Açıyordunuz
ilgili bölümü bakıyordunuz. Şimdi bir sürü Meydan Larousse var. On iki dakikada bir
üzerindeki bilginin iki katına çıktığı bir internetten bahsediyoruz böyle bir şey kontrol
edilebilir mi? Çocuğa bir şey söylüyorsunuz ama diyor Wikipedia’da böyle söylüyor.
Wikipedia ansiklopedi değil ki. Wiki Havai dilinden gelen çabuk anlamında bir kelime
yani bu kadar basit. Oraya herkes her şeyi yazabilir. Çocuk bunun farkında değil ama
biliyorsunuz insanlar bu yüzden intihar ediyor. Kız arkadaşının resmini koyuyor
Facebook’a, gayet de uygunsuz bir resim, kızcağız onu görünce intihar ediyor.
İnsanlara bunları öğretmemiz gerekiyor sevgili yöneticiler, sevgili öğretmenler. Yoksa
internetle birlikte öğrenmede de çağ atlayacağımız falan yok.
Biraz önce size 45 bin yıllık medeniyet tarihi ile örnekler vermeye çalıştım. Öğrenme
öyle çok çabuk değişen protein sentezlemesi falan değil. Şunu da unutmayın, beyin
126
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
aynı anda üç işi birden yapmıyor. Beynin aynı anda mutlaka dikkatini tek bir şeye
vermesi gerekiyor ama sıralı işler yapıyor, aynı bilgisayar gibi. Bilgisayar sadece çok
hızlı yaptığı için biz onun çok işi aynı anda yaptığını zannediyoruz. Sadece sıraya
koyuyor ve çok hızlı yapıyor, beyin de böyle yapıyor. Yoksa bir yerde Facebook açık,
bir yerde Google açık, o anda öğrenme falan olmuyor. Ölçümlerde de yok böyle bir
şey. Bunun yönetilmesi, sıraya konulması lazım ve dikkat, yoğunlaşma çok önemli.
Bu yoğunlaşma olmadığı sürece öğrenme olmuyor. İşte biz çocuklara şunu diyemeyiz;
artık o kadar zengin ki çocuk giriyor internete NASA’yı seyrediyor. Sadece
NASA seyretse keşke. Daha neler seyrediyor ve siz bunu orada yalnız başına
bırakamazsınız buradaki sıkıntı o. Buradaki tek sıkıntı, siz onu orada yalnız başına
bırakamazsınız. Bakın biz hiçbir zaman oturup kitap bağımlılığı problemini
tartışmıyoruz dikkat ederseniz. Niye bu sizi rahatsız etmiyor? Çünkü orada elindeki
şeyi görüp güveniyorsunuz. Buradaki sıkıntı, bilmiyoruz ne okuduğunu ne yaptığını
bilmiyoruz, kimlerle arkadaşlık kurduğunu bilmiyoruz, kime mesaj attığını bilmiyoruz.
Çocuğunuzu gidip Taksim’in, Beyoğlu’nun göbeğine bırakır mısınız? Herhâlde
gözünüz arkada kalır değil mi? İnternetten bahsettiğimiz nokta bu. Eğitimde çok iyi
kullanılmıyor mu? Tabii ki de çok iyi örnekler var ama oraya gelmeden önce
kullanma kurallarını öğrenmemiz lazım. Bırakın eğitimde nasıl kullanıldığını, hiç
oraya girmeyin ama ben size Facebook’ta mesela üniversitede benim her dersimde
bir Facebook grubum var. Biz bütün materyalleri oradan paylaşıyoruz. Çok da etkili
oluyor ama özellikle yetişkin eğitiminde çok da etkili oluyor. Şimdi sorularınız varsa
alabilirim.
SORU: Özellikle sosyal medya araçlarını kullanma konusunda zümreler nasıl çalışabilir?
CEVAP: Okullardaki zümreleri ben çok önemserim arkadaşlar ama bence zümreler
çok iyi çalışan birimler de değil. Sizin okulunuzda da eminim bir İngilizce zümresi var,
matematik zümresi var. Zümre dediğiniz aslında bizim üniversitedeki bölümlere
karşılık geliyor biliyorsunuz. Zümre nedir arkadaşlar? Mesela İngilizcenin öğretimi.
Ben de İngilizce’yi sonradan öğrendim, yurtdışına gidince öğrendim. Bize hep
lisedeyken falan sesleri yanlış söylediğimizi ifade ettiler ama sonradan fark ettik ki
Türkiye’de de bunlara benzer telaffuzlar mevcut. Zümrenin bunları fark edip çocuklara öğretmesi lazım bunu internet yoluyla çok rahat yapıyorsunuz. Zümrenin kendi
ihtiyacına yönelik eğitim alması lazım. Bizde ki zihniyet şu; bir tane üniversiteden
hoca bulursun, bütün öğretmenleri toplarsın amfiye sonunda da çiçek ve katılım
belgesi verirsin, sonunda da hoca o koca çiçeği ne yapacağınız bilemez. Öyle adamı
çiçekle havaalanına yollarsın falan filan. Yani şimdi bunun hiçbir faydası yok. Bunun
mutlaka zümre düzeyinde yapılması lazım. Çünkü öğretilen konu değiştiğinde
öğrenme-öğretme teknikleri değişiyor. Yani matematik öğretimiyle sosyal bilimler
öğretimi aynı değil. İkincisi ise; eğitim fakültesi mezunu olduğum için bunu kabul
etmek zorundayım, eğitim fakülteleri çok kötü öğretmen yetiştiriyor. Yani bunu
çözmemiz lazım.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
127
Prof. Dr. Gonca Telli YAMAMATO
Okan Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi Müdürü
DİJİTAL TEKNOLOJİYLE MODÜLER ÖĞRENME
Modüler öğrenme
•
•
•
Belirlenmiş olan öğretim amaçları etrafında kendi içinde anlamlı bir bütün teşkil
eden öğrenme birimlerine dayalı öğrenmeyi görüyoruz.
Farklı seviyelerde öğrenme özelliği gösteren bireylere farklı çalışma akışlarıyla
sunulan bir dizi öğrenme modülü bu tür öğrenmenin temelini oluşturmaktadır.
Modüler öğrenme dijital teknoloji sayesinde etkin ve kolay uygulanabilir hale
dönüştürülebilmektedir.
Daha önceden de elbetteki buna benzer uygulamalalar vardı. Ama bu dijital teknolojiyle
çok daha kolay uygulanabilir hale geldi.
Biz bu çalışmada gruplara ayrılarak aşağıdaki sorulara çözüm aradık
• Modüler öğrenme nasıl geliştirilebilir?
• Modüler öğrenme (çevrimiçi, mobil, yoğun, yerel) nasıl yapılmalıdır?
• Fatih Projesi’nde bunun yeri nedir?
• Standart eğitim vermeye bir çözüm müdür?
• Öğretmenlerin buradaki rolü nasıl olacaktır?
Grup liderleri ve raportörler
• 1. Grup Lideri: Elif Yılmaz
• Raportör: Serkan Güney
• 2. Grup Lideri: Mehmet Göral
Raportör: Başak Başman
• 3. Grup Lideri: Vedat Çapan
Grup liderleri ve raportörler
• Raportör: Kemal Gültekin
• 4. Grup Lideri: Adnan Dölekoğlu
• Raportör: Aslı Akı
• 5. Grup Lider: Özlem Uraz
• Raportör: Birgül Türkoğlu
• Süreç değerlendirilmelidir.
• Oyun tasarlamak gibi etkinliklerle desteklenmelidir.
• Grup çalışmaları da modüler öğrenmeye örnek olabilir.
• Farklı öğrenmelere farklı değerlendirmeler yapılabilir.
Bu gruplar kendi içlerinde tartışarak bizlere sunumlarını gerçekleştirdiler.
128
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Modüler öğrenme nasıl geliştirilebilir?’ dendiği zaman
• Neden modüler sistem seçelim?
• Özelliklerı ne olmalıdır?
• Sistem içinde yeri ne olmalıdır?
Sorularını seçmiştim. Buna gelen yanıtlarımız şöyle oldu.
• Hedef davranışlar artık kazanım olarak adlandırılıyor, modüler eğitimdeki her
modül alt kazanım olarak değerlendirilmelidir.
• Bu alt kazanımlar bir seri öğrenciye hitap ediyor, seviye farkları var.
• Burada Parçala>analiz et>sentezle yaklaşımını görüyoruz.
• Ancak çok önemli bir noktası da dört duvarın ötesine geçiliyor.
• Bireyselleştirilmiş eğitim ya da genel eğitimin özelleştirilmesi söz konu oluyor.
• Sadece bilişsel beceri değil duygusal özellikler de ölçülebilir hale getirilmelidir.
• Sonuç ve süreç odaklı olup birden fazla değişik ölçüm programlarıyla öğrencilerin
ilerlemesi gözlemlenmelidir.
• Bu aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliği denen kavramı da çok net bir şekilde
ortaya koyabiliyor.
İkinci grubumuzun sorusuysa şöyleydi. ‘Modüler öğrenme nasıl yapılmalıdır?
• Çevrimçi,
• Mobil,
• Yoğun,
• Yerel nasıl olabılır?
– Standart içerik üzerine neler katılmalı?
– Oyunlar mı olsun?
– Değerlendirme nasıl olmalı?
Aldığımız cevaplar şöyle oldu.
• Öğrenmenin kişiselleştirilmesi sağlanmalıdır
• Öğretmenin önderliğı olmaldır.
• Öğrencilerin kendi uğraş ve ilgilerine yönelik olmaldır.
• Süreç değerlendirilmelidir.
• Oyun tasarlamak gibi etkinliklerle desteklenmelidir.
• Grup çalışmaları da modüler öğrenmeye örnek olabilir.
• Farklı öğrenmelere farklı değerlendirmeler yapılabilir.
Üçüncü gruba sorduğumuz soru ‘Fatih projesinde modüler öğrenmenin
yeri nasıl olmalıdır?’ idi.
• Fatih projesi bireysel öğrenmeyi destekliyor mu?
• Esnek öğrenme sıstemleri geliştirilebilir mi?
• Öğrenme seviyesine göre modüller nasıl organize edilebilir?
Aldığımız cevaplarsa
• Mevcut sistemden çok farklı
• Uygulama ve belirtilen de farklı
• Uygulanabilirse bireysel öğrenmeyi destekliyor.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
129
•
•
•
Esnek öğrenme sistemi geliştirilmeli
Kitapların hepsi z kitap olmalı ama yeterli değil ek kaynaklar da olmalı
Öğrenme seviyesine göre modüller zümreler arası eşgüdüm ile organize edilmiş
bir sistemle mümkün
Dördüncü gruba yönelttiğimiz soru ‘Modüler öğrenme standart eğitim vermeye
bir çözüm müdür?’
• Standart eğitimin özellikleri nelerdir?
• Modüler eğitim nasıl olmalıdır?
Standart eğitim vermeye bir çözüm mü?
• Standart eğitim, öğretmen merkezli ve öğrencilerin klasik olarak değerlendirildiği
bir sistemdir. Öğrenci farklılaşması yoktur. Genel olarak başarılı/başarısız değerlendirmesi
vardır.
• Modülerin de kendi içinde her öğrencinin alması geken öğrenmelerin bir alt limiti
olmalıdır.
• Fakat bir üst limit kısıtlaması olmamalıdır.
• Öğretmen yönlendirici olmalı ve öğretmenle birlikte ikili öğrenme olmalıdır.
• Başlangıç çağı ilkokul olarak önerildi.
Beşinci gruba işe şunu sorduk: ‘Modüler öğrenmede öğretmenlerin rolü
• Mentör?
• İzleyici?
• Danışman mı
• Yoksa betimleyici mi olmalıdır?
Aldığımız cevaplarsa şöyle oldu.
• Öğretmen yol gösterici olmaldır.
• Öğretmenin genel olarak hiç bir konuda öğrencinin gerisinde kalması durumu
olmamaldır.
• Sistemin gelişebilmesi için öğretmen eğitimi ve gelişimi esas alınmalıdır.
• Sistemin benimsenebilmesi için gönüllülük şarttır.
• İlk ölçme>gruplama>uygulama>son ölçme şeklinde bir süreç izlenmelidir.
• Süreç içinde rubriklerle öğrenme ölçülebilir.
• Öğretim portalleri geliştirmek önerilebilir.
• Öğrencilerın çalışmaya alışması gereklidir.
Ve tüm bunların sonucunda ‘teknolojiye gerçekten ihtiyaç var mı?’ dijital teknoloji
olsun olmasın diye konuştuğumuz zaman aslında temel nokta teknolojinin amaç
değıl araç olması ama teknoloji sayesinde fırsat eşitliği yarattığı için bu teknolojinin
mutlak ve mutlak olması bizim için özel bir değer taşıyor diye belirterek bizim sunumumuz
sonlanmıştır.
Teşekkür ederim.
130
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
III. PANEL
KONUŞMACILAR
GÜCÜMÜZÜN YETTİĞİ Mİ? GÖNLÜMÜZÜN ÇEKTİĞİ Mİ? BİR
İKİLEM VE BİR AÇMAZ OLARAK TÜRKİYE’DE EĞİTİM
Doç. Dr. Nurdan KALAYCI
TGazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi
BİLGİ ÇAĞI İNSANINI YETİŞTİRECEK BİLGİ İNŞASI PEDAGOJİSİ
VE TEKNOLOJİSİ
Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT
Boğaziçi Üniversitesi
HİZMET ÖNCESİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDE YENİ
TEKNOLOJİLER VE UZAKTAN EĞİTİM
Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR
İstanbul Üniversitesi
ÇOCUK VE GENÇLERDE SİBER ZORBALIK
Doç. Dr. Tolga ARICAK
Fatih Üniversitesi
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
131
Doç. Dr. Nurdan KALAYCI
Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi
GÜCÜMÜZÜN YETTİĞİ Mİ?
GÖNLÜMÜZÜN ÇEKTİĞİ Mİ?
BİR İKİLEM VE BİR AÇMAZ OLARAK TÜRKİYE’DE EĞİTİM
Bugün kendi stilimin dışına çıktım biraz. Çünkü beni biraz yakından tanıyanlar bilir ki
biraz daha uygulamaya dönük anlatırım. Bugün yine uygulamalara dayanarak ama
sizi sıkmadan sunumumu yapacağım. Bunlar için neler yapılır, ipuçları sunacağım.
Zaman zaman öğretmenler, zaman zaman idareciler, zaman zaman hükümet için
bazı önerilerim var. Tümünü bilerek ve isteyerek söyleyip üzerinde durdum. Gönlümüzün bireysel olarak istediğini yapabilmemiz için gücümüzün yetmesi gerekir.
Onun için bireysel, ulusal ve sınıf anlamında güç toplamaya ihtiyaç vardır. O nedenle
gücümüzü nasıl arttırırız onun üzerinde duracağım.
Özdemir Asaf’ın bir sözüyle başlamak istiyorum: ‘Dost gerçekleri, düşman işine
geleni, deli ağzına geleni, âşık içinden geçeni söylermiş.’ Beni bugün bir dost, bir
âşık ya da bir deli olarak görebilirsiniz. Çünkü biraz acıtıcı bir durumdan söz
edeceğim. Ancak beni lütfen bir düşman olarak algılamayınız. Sunumda bir video
izleteceğim ve sunumumun o video ışığında nasıl yapılandığını anlatacağım.
Sunumum üç bölümden oluşacak. Kısa bir girişim var. İkinci bölümüm farenin
kapana kısılmasıyla ilgili, yani biz nasıl bir kapanın içindeyiz. Üçüncü bölüm ise farenin
kurtuluş anı için. Çok şey söyleyemem ama dilim döndüğünce bazı önerilerde
bulunacağım.
Bu sempozyumun adına baktığımız zaman yeni eğitim sistemi, öğretmenlerin
deyimiyle 4+4+4 ve dijital eğitimde öğretmenin yeri ve önemi. ‘ve’ dediğine göre ikiye
ayrılıyor ama benim sunumum ne yeni eğitimde ne de dijital eğitimde. Benimki eğitim
sistemi üzerine vurgu yapıyor. Çünkü ben 25 yıldır üniversite hocasıyım, hep yeniler
gördüm. Hep yeni denip ne kadar eski olduğunu da bilirim. 1924’den beri hep yeni
dendi ama John Deene buralara geldi ve köy mekteplerini hazırladı, aktif eğitimi o
zaman da görürsünüz, ama yeni bir şey değildir. Ben yeniyi de bıraktım ama benim
işim bugün eğitim sisteminin geneline ilişkin. Ancak yeni eğitim sistemiyle ilgili öneriler
sunuyorsak şayet bunun iki önemli gerekçesi var: Biri, o ana kadar yapılan uygulamalar
iyi işlemediği için yeni yapılır ya da işletilmemesi için. Diğeri ise dünyadaki koşullar
değişir ve mutlaka programlar bir değişime uğrar. Bir zihin haritası hazırlamanız için
belirtmek istedim. Ayrıca ben insanla ilgileniyorum. Şüphesiz teknolojiyi insan üretiyor
ama insana odaklanmak her halde en önemlisi. Nasıl sorusuna geleceğim, sadece
böyle felsefi bir konuşma yapmayacağım. Kalkınma insan eylemlerinin sonucuysa ki
şurayla yine çok ilgilenmiyorum ama bunun nasıl fark yaratacağı ile ilgiliyim. Çünkü
bu farkı yaratamadığımız zaman diğer ülkeler çok ileride, biz bu toplantıları yan
tarafta resim öğretmenleri, arka tarafta fen bilgisi öğretmenleri, öbür tarafta MEB
yapıyoruz. Sonuca bakarsak biraz acıtıcı, biraz acıtıcı şeylerden bahsetmek istiyorum.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
133
Florida’yı duymuşsunuzdur, aslında bir ekonomist. Kuramı bana çok ilginç geldi ve
aslında eğitimcileri çok ilgilendiren bir yanı var. Üç tane kitabı yayınlandı ve biri
Türkçe’ye çevrildi, öneririm. Yetenek nereye giderse, yenilik, yaratıcılık ve ekonomi
de oraya gider diyor. 3T formülü var: ‘Teknoloji, yetenek ve toleranstan bahsediyor.
Teknoloji zaten buranın ilgi alanıydı, yetenek çok konuşuldu, bugün tolerans için
konuşmak istiyorum.
Florida diyor ki: ‘Yaratıcı bir sermaye varsa örneğin, İstanbul zenginse, burada üç
faktör vardır (burada İstanbul’un adını da zikrediyor zaten). Teknoloji vardır, yetenek
de onu destekler ve bunlardan önce tolerans gerekir ki teknoloji ve yetenek burada
yer yapsın.’ Ben ekonomist değilim ve ekonomistlere de öyle prim vermem. Ancak
Florida diyor ki; ‘Siz teknolojiyi parayı verir, alırsınız. Yeteneği de parayı verir, en
kıymetli hocayı da alırsınız. Ama tolerans ayrı bir şeydir, para ile satın alınmaz.’ Şu
andaki ortam için bile geçerli. Hava gibidir aslında ve sadece hissedilir. Hava iyi ise
siz de iyisinizdir, hava kötü ise bunun tam tersidir. Okullar için de geçerlidir bu.
Teknoloji, yetenek bir insanda olabilir, tolerans bir toplumda olabilir. Florida şehirler
için kullanıyor, ben sınıflarım için; bu üçünü bir araya getiren toplumlar ekonomik ve
gelişmişlik düzeyinde çok ileride olacaklardır, diyor. Nitekim birinci sırada New York,
60 şehir arasında 28.sırada İstanbul var. Yetenekli insan teknoloji ve toleransın
olduğu ortama gidiyor. Bize niçin yetenekli hocalar gelmiyor derseniz, tolerans
ortamınızı mutlaka zenginleştirmeniz gerekir. Tekrar bakarsak 3T’nin olduğu yerler
yeşilleniyor, yeşillenmiyor çiçekleniyor, çiçeklenmiyor meyveleniyor. Biraz sonra
somut örneklerini vereceğim. Burada çok çeşitli mesleklerin olması gerekiyor.
Sadece mühendisler değil, ressamlar, rock müzik grupları hepsinin bir arada olması
gerekiyor. Sınıfımızla çok alakası var. Biraz sonra daha detaylı açıklayacağım.
Çünkü bunları biz yetiştiriyoruz. Zaten bu şehirlerden çıkanlar şirketlerde, firmalarda
ve bu sınıftalar. Bunun tam tersi bizim sınıflarımızdan çıkanlar bu şehri yaratıcı şehir
haline getiriyorlar. Hem ülke kalkınmasını hem dünyaya kültür kazanımını sağlıyorlar.
Farklılıklar yaratıcılığı besliyor ve dinamizmi yükseltiyor. Biz her zaman toleranslıyız,
sonuçlara baktığımız zaman pek de öyle görünmüyor. Bunu biz hocalar sınıflarda
yeşertmek zorundayız. Ancak top hep sınıftaki hocalarda, uygulamacılarda.
Yönetimin hiç mi bunda rolü yok? Nedense dekanımın bir problemi olunca benden
fazla şikâyet ediyor. Aslında uygulamacı benim, ortamdan benim şikâyet etmem
gerek. O, bana iyi ortamlar hazırlamalı, ben sınıfımdan sorumlu olmalıyımdır. Biraz
önce söyledim, İstanbul 60 şehir arasında 28.sırada. 3T için iyi bir örnek vermek
istiyorum. Berlin. Almanya deyince çok dikkat etmeyiz. Berlin’e hiç dikkat etmeyiz
ama en yaratıcı şehirler arasında. Burada 23.000’e yakın işletmesi var ve bunların
çoğu tasarımla, sanatla, duyguyla ve insanın ürettiği işle ilgili. Teknolojiyi de zaten
insan üretiyor. Facebook, ne zaman bu fikri benim ülkemden bir insan öne sürerse o
zaman konuşmaya değer. Kullanıcı olarak konuşmak hiç değmez. Kaç bin kişi ne
yükler ne çıkarır, benim için o kadar önemli değil.
Bütün hocalarım her halde bunu bilir, Reggio Emilia Pkulları vardır İtalya’da ve bu
dünyanın en kaliteli anaokullarıdır. Neden bu kadar kaliteli deyince onlar ‘şehrimize
134
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
bakın, cevabı şehirdedir’ derler. Çünkü şehir, ılıman bir iklim gibi kişilerin kültürlerini,
kadınlara yaklaşımını etkiler ve bu okullara yansır. Zaten okulların kurucuları da kadınlardır.
Şehirlerin rekabet gücü önemli. Çünkü artık şehirler birbirleriyle karşılaşıp
yarışıyorlar. Artık Amerika ile Kore karşılaşmıyor, Seul ile New York karşılaşıyor.
Türkiye ile İspanya değil, Barcelona ile İstanbul karşılaşıyor. Bizim yetiştirdiğimiz
adamlar şehirleri, şehirler az önce anlattığım gibi çocuklarımızı besliyorlar.
Bizim sınıflarımız, okullarımız bu 3T açısından nasıldır, bakmak gerekir. Çocuklar
sınıflara geliyorlar bu şekilde ve 3T burada. Ama yönetim için de bunu oluşturmak
çok önemli. Ben Vitamin’de derslere katılan bir hocayım. Facebook’uma bir resim
düştü. Resimde hocam ben Bingöl’de öğretmenim sizi tanıyorum, ben böyle bir şey
yaptım dedi. Çok hoşuma gitti ve paylaşmak istedim. Kendi ekosistemini kuran bir
hoca. Şehir, okul ekosistemsiz olabilir ama isterse kendisi yapabiliyor. Sen bunu
biraz maddiyata dök, başka okullara da git dedim, gitmez miyim hocam, artık
çağırılıyorum dedi. Bir başka öğretmen, yine aynı kanaldan hiç yüzlerini görmediğim
öğretmenler bunlar, bana bir mektup ve iki deneme gönderdi. İnanın ki benim üniversitemde o denemeyi yazacak 50 hocadan ikisi çıkar. Dedim ki Hakan, gönder
denemelerini üzerinde çalışıp bir şeyler yapalım. Yaptık. Eleştirel pedagoji
dergisinde iki ay önce çalışması yayınlandı. Sadece öğrencilerine ders vermiyor,
onların ruhlarıyla da ilgileniyor. Bunları ben uydurmuyorum, hepsini Hakan’dan duydum.
3T’nin işe koşulması yaratıcı sınıfı etkiliyor, o da ekonomiyi tetikliyor ve ciddi anlamda
kalkınmaya hizmet ediyor. Bu ekosistemde inanın şurada tavşan, kaplumbağa
olasım geliyor. Böyle bir ekosistem benim fakültemde kurulmalı yoksa nerde ekosistem ben orada. Bu yeşillik yoksa benim fakültemde üretimim de çok az oluyor. Tüm
hocaların ve yöneticilerin görevidir ve bunun için tasarımcı olmak gerekir. Gerçekten
o videolarda bu resimlerde ne görüyorsanız bunu uygulamaya ciddi anlamda
katmanız gerekir. Sadece film seyrettirmek yetmez, çocuklarınıza senaryo
yazdırmalısınız. Teknolojik aletleri kullandırarak kısa film çekmeye yönlendirmelisiniz. Film birçok şeydir. Sphilberg bunu her filminde yapıyor ve kendi soykırımını
bütün dünyaya her seferinde anlatıyor. Biz de kızıyoruz neden böyle yapıyor diye.
Biz de yapalım efendim, yapma diyen mi var. Bir tane Nuri Bilge Ceylan’ımız var onu
bile pek tanımayız. Öğrencilerime sordum kimdir diye iki öğrencim Ceylani
tarikatının başkanıdır dedi. Onu bile bilmiyor. O tarikatın adı Geylani’dir, onu bile
bilse içim yanmayacak. Atilla kimdir diye soruyorum, Anadolu’ya ilk giren kişidir
diyor. Daha bilgi düzeyinde iş yoksa yaratıcılık sonradan gelir.
Tasarım, yarar ve anlamın birleşmesidir. Tasarımı süs düzeyinde anlamayın.
Tasarım bir anlamdır ve bu anlam insanla ilgilidir. Takı alırken ben tasarladım diyor
ama beni düşünerek tasarlaması gerekir. Tasarım ciddi anlamda önemli. Lee Floyd
diye bir adam var. Irak’ta askerler için restoran işleten bir adam. Herkes ona gidiyor.
Birçok adama soruyorlar: Neden Lee Floyd? Amerikan askerleri çok mutlu oluyoruz
diyorlar. Lee Floyd’a soruyorlar, ben askerleri doyurmakla mükellef değilim diyor.
Ben moralden sorumluyum. Onlara evlerinde eşlerinin yaptığı gibi salatanın üzerine
bir maydanoz sapı koyarım, meyveyi eşlerinin hazırladığı gibi sunarım. Biz ne kadar
moralden sorumluyuz acaba? Moralden sorumlu olduğumuzu bilmedikçe biz sadece
dijitale bakacağız. Biz bunu o kadar unutuyoruz ki bu yurtta hep Hacı Bektaşi Veli’ler
Mevlana’lar hoşgörüyü savundular. Şimdi ne kadar uygulanıyor, o da tartışılır.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
135
Ali Sabancı’nın bir sözü var: ‘Ekosistemi kurmak için, Microsoft, Google hep üniversitelerde
kuruldu, devamlı üniversitelere vurgu yapıyor. Zaman zaman da duyuyorum. Top
ilkokullara, liselere gidiyor. Üniversite kendini ne kadar değerlendirir, eğitim fakülteleri için
söylüyorum. Eğitim fakülteleri çok sıkıntılıdır. Burada anaokulu öğretmenleri varsa
benim doktora tezimi hazırlarken bana kapılarını açan en çok onlar olmuştur. Şu
anda yükseköğretimde eğitim kalitesi için okullara gittiğimizde izin alamıyoruz.
Değerlendirme olmadan gelişme olmaz. Herkes kapılarını açtı, gelişmeyi de sağladı.
Türkiye’de çok ilerledi ilköğretim. Ama sadece ilkokullar için değil eğitim sisteminin
tümü için bu ekosistem gerekir, bu şehirlere yansır, ulusal ve uluslararası gücü oluşturur.
Veldom diyor ki; inovasyon para işi değil ortam işidir. Uygun ortamlarda iyi buluşlar
çıkarır. Biraz önceki Ömer öğretmen gibi. Sadece fiziksel ortamları değil saygılı ve
disiplinli bir ortam. Gardner ‘saygılı akıl, disiplinli akıl hepsi son derece önemlidir’, der.
Tüm sunumlarda hep şu sorular geliyor, Youtube’a ne kadar yükleme yaptınız,
Facebook’ta neler yaptınız. Küçümsemiyorum, hocanın bakış açısıdır. Ama ben de
bir soru sormak istiyorum; ‘burada daha önce hiç görüşmeden kaç kişiyi tanıdınız?
Her yerde birlikteydik, kaç kişinin kim olduğunu sordunuz?’ Bunu aşmamız lazım.
Biz, aynı amaç için bir araya gelmiş insanlar birbirimize merhaba demeden neyi
halledeceğiz?
Şunu sorabilirsiniz bana; devamlı yaratıcı ekosistem diyorsunuz, bu yeni mi? Hayır,
değil. Kültür ve örgüt iklimi terimleri çok kullanılıyor yöneticiler arasında. Ben bu
ikisinin birleşimi olarak yaratıcı ekosistemi aldım.
3T’nin birinci T’sinin Türkiye’de nasıl olduğuna geleceğim. Analizler yapılıyor, haberler
çıkıyor ama hep yurt dışında. Biz hep kulaktan dolma öğreniyoruz. Kişinin fikir
yapısına göre bunu isterse yukarı çıkarıyor, isterse aşağıya indiriyor. Tümünü görmeniz
ve yönlendirmemeniz açısından sunmak istiyorum. Değerlendirme olmadan başarı
olmaz. 4+4+4 yeni geldi. Umarım ülkem için başarılı olur. Ama bu işe değerlendirmeden
girişmek yanlış olacaktır.
Goethe diyor ki; ‘uşağım dahi olsa hatalarımı düzelten efendim olur.’ Neden üniversite
bu denli kaçıyor? Hataları var ve yüzleşmek istemiyor. Lütfen yanlış anlaşılmasın,
ben sadece eğitim fakülteleri için konuşuyorum. Rakamları ne kadar çok seviyorsunuz? Her şeyin kayıt altına alınması değerlendirilmesi lazım. Sadece SBS ile
çoklu zekâ testiyle olmaz.
“Türkiye ile ilgili bazı teknolojik veriler şu şekilde:”
333
ÖDÜL SAYISI
120
ABD
136
102
58
29
20
12
A
A
A
A
RE
AN
NY
NY
NY
NS
İST
PA
PO
MA
RA
R
S
L
A
F
İ
A
J
A
C
MA
E
İLT
İNG
10
AİL
İSR
2
İYE
RK
TÜ
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
•
•
•
•
•
•
İsrail'in nüfusu 8 milyon ve 10 Nobel ödülü almıştır. (1.25)
Macaristan'ın nüfusu 10 milyon ve 12 Nobel ödülü almıştır. (1.20)
İspanya’nın nüfusu 46 milyon ve 29 nobel ödülü almıştır. (0.63)
Fransa’nın nüfusu 65 milyon ve 58 nobel ödülü almıştır. (0.90)
Türkiye’nin nüfusu 74 milyon ve 2 Nobel ödülü almıştır.( 0.03)
Almanya’nın nüfusu 81 milyondur ve 102 Nobel ödülü almıştır. (1.26)
Türkiye’ye göre;
(Macaristan 1.20/0.03 = 20 kat daha fazla Nobel ödüllü )
( Fransa bize göre 0.90/0.03 = 30 kat daha fazla Nobel ödüllü)
(Almanya bize göre 1.26/0.03 = 42 kat daha fazla Nobel ödüllü)
Kimileri Nobel için, kimileri ödülleri için, kimileri ise, bu sayılar için dudak bükse de
her sayının, rakamın bir gerçeği vardır.
“Toplum Mühendisliği” diye ifade edilen kavramla ilişkili olan istatistiğin, felsefenin,
sosyolojinin, antropolojinin temel altyapısını oluşturduğu “sosyal veriler” bu açıdan
dikkatle araştırılmalı, irdelenmeli, yorumlanmalıdır.
Türkiye’de her üç aileden birinde bilgisayar var, her dört aileden biri internete bağlı,
her ailede bir veya daha fazla cep telefonu var, bunların % 15 internete bağlanıyor…
Soru şu bilişim teknolojilerine olan bu ilgi neden AR-Ge’ye yansımıyor sahi orda ne
oluyor?
Nobel ödülleri, bilimsel araştırma sayıları, ve kalitesi, atıf sayıları, patent başvuru
sayısı, Ar-Ge ye ayrılan bütçe verilerinin tümü tek bir gerçeğe bizi yönlendirmektedir
Bu sonuçlar ağır ancak umut kırıcı da olmamalıdır.
Burada minik serçeyi anmak yerinde olur.
Şimdi artık sayılar yetersiz anlamı yok
Yitirmişiz anılarla beraber faydası yok
Gel bunları bırakalım artık bir tarafa
Gerçeği görmeliyiz dostum başka çaresi yok
Şimdi artık gözyaşları gereksiz akmamalı
Alışmalı kendi yaramızı kendimiz sarmaya
Güç, hava durumu gibidir, herkes onun hakkında konuşur. Çoğu kişi onu anlar, güç
birinin istediği sonuçları elde edebilmesidir.
“Yumuşak Güç” Endeksi 2011 sonuçları:
1. İngiltere
2. ABD
3. Almanya
4. Fransa
5. İsveç
6. Japonya
7. Danimarka
8. İsviçre
9. Avustralya
10. Kanada
11. Güney Kore
12. Norveç
13. Firlandiya
14. İtalya
15. Hollanda
16. İspanya
17. Brezilya
18. Avusturya
19. Belçika
20. Türkiye
21. Yeni Zelanda
22. Çin
23. Portekiz
24. İrlanda
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
25. Polonya
26. Singapur
27. Meksika
28. Rusya
29. İsrail
30. Tayland
137
Dünyanın en büyük 18. ekonomisi olarak sıralanan Türkiye’nin geçen yılki “yumuşak
güç” sıralamasında 30 ülke sıralamasında 20.sırada yer alıyor.
Sanatçılar, hayal dünyalarını, çevresiyle ve yaşam arasında kurduğu köprüleri ürüne
çevirmeyi, onları da insanlıkla paylaşmayı, kentler de sanatçıları uyarmayı, kışkırtmayı ve
düş kurdurmayı daima sürdürecektir.
•
•
•
•
•
Okuma alışkanlığında Türkiye, 173 ülke arasında 86’ncı sırada yer alıyor.
Türk halkı günde ortalama 5 saat TV seyrediyor, kitap okumaya ise yılda 6 saat
vakit ayırıyor.
Avrupa Birliği ülkelerinde bir kişinin yıllık kitap harcaması 500 dolarken Türkiye’de
bu harcama 2 dolar düzeyindedir.
Nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan’da bir kitap ortalama 100 bin tiraj ile basılırken,
71 milyon nüfusa sahip Türkiye’de bu sayı 2 bin ila 3 bin arasında kalıyor. Türkiye’de
yılda sadece 23 milyon adet kitap basılıyor. Japonya’da bu sayı 4 milyar 200
milyon.
Kişi başına düşen kitap sayısı, Japonya’da 25, İsviçre’de 10, Fransa’da 7, Türkiye’de
ise 5 kişiye 1 aptır.
Genel Yorum Verilen olumsuz sonuçları olumluya çevirebilmek için;
Disiplinli Zihin
Sabırlı Çalışma
Sentezleyen Zihin
Sabırlı çalışma hep söylenir, lütfen öğrencilerinize sabırlı çalışın demeyeceksiniz.
Gerçekten sabırlı çalışan adamların otobiyog-rafisini göstereceksiniz. Birini gösterin
ona, okulunuza birini çağırın. Ama işine emek veren birini çağırmalısınız.
Okulda yaratıcılık seçmeli durumda. Peki, hayatta böyle midir? Evet, ama ters
oranda bir seçmedir bu. İki gündür hocalarımın belirttiği gibi hayat yaratıcı olanlar
seçme eğilimindedir. Hayal her şeyin önündedir sözünü duyarız hep. Ama çalışma
her şeyin önündedir. Çok önemli bir piyanist şöyle söylüyor; bir gün çalışmazsam
ben anlarım, iki gün çalışmazsam orkestra anlar, üçüncü gün çalışmazsam dinleyici
anlar.
138
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Şimdi yeteneğe geçiyorum, acaba yetenekte durumumuz nedir? Bizim yaratıcı
mezunlar vermemiz gerekir ve bu yaratıcı mezunlar bu şehirlere gitmelidirler, bu
şehirler bunun için kurulmuştur. İstanbul, Ankara, İzmir, doğuda Mardin, Gaziantep;
bunların çoğalması dileğiyle. Bu süreçte yapılması gereken toplumsal yargılamanın
değiştirilmesi, şu anda değiştirilemez ama siz isterseniz yapabilirsiniz öğretmenler,
benim de sınıflarım var. Yöneticiler isterlerse yaparlar ama istemezlerse bir bahanesini bulurlar.
•
•
•
•
Yetenek;
Bu kavram bir bölgedeki insana ait yeteneklerinin varlığını ve yoğunluğunu ifade
etmektedir.
Genel olarak yaratıcı sınıf kavramı, bir şehir, bölge, veya ülkedeki lisans ve lisans
üstü eğitimi almış kişileri kapsamaktadır.
Kavramın kapsadığı meslek grupları
Mimarlık, mühendislik, tıp, eğitim, mesleki eğitim, sanat, tasarım, eğlence, spor
ve medya, yönetim, işletme, finans, hukuk, teknik eleman, pazarlama, pazarlama
yönetimi sayılabilir.
Tablo 3.6 İstihtam edilenlerin meslek gruplarına göre dağılımı (2006)
Kadın
Yüzde
Erkek
Yüzde
Kanun koyucular, üst düzey yöneticiler ve müdürleri
2,7
11,3
Profesyonel meslek grupları
8,8
5,8
Yardımcı rofesyonel meslek grupları
7,0
5,5
Bürolarda ve müşteri hizmetlerinde çalışanlar
8,6
5,0
Hizmet ve satışta çalışanlar
8,3
12,4
38,9
17,3
Zanaatçılıkla ilgili işlerde çelışanlar
5,7
17,2
Tesis ve makine operatörleri, tesisatçılar
3,9
12,8
Tarım, hayvan yetiştiriciliği, avcılık, ormancılık ve su
ürünlerinde çalışan nitelikli kişiler
Nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar
TOPLAM
16,1
12,6
5.811.000
=% 100
16.520.000
=% 100
Kaynak: TÜİK verilerinden derlenmiştir
Bu tabloda dikkat çeken noktalardan biri, ister erkek veya kadın olsun her 4
çalışandan 1’ i niteliksiz işlerde istihdam edilmektedir. Her dört çalışandan 3’ü “
nitelik gerektiren işler” de çalışmaktadır. Burada temel sorun bu %75 oranında ki
özel nitelik gerektiren işlerde çalışanlar,
“ Acaba bu niteliklere ne derece sahipler? ”
Türk gençleri kimi örnek alıyor? MediaCat ve Ipsos(2012) işbirliğinde yapılan ankete
göre gençlerin örnek aldığı 50 isim belirlendi.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
139
123456789101112131415-
Acun Ilıcalı
Recep Tayyip Erdoğan
Hülya Avşar
Orhan Gencebay
Kıvanç Tatlıtuğ
Kenan İmirzalıoğlu
Sibel Can
Seda Sayan
Murat Boz
Necati Şaşmaz
Cem Yılmaz
Hadise
Esra Erol
Türkan Şoray
Kadir İnanır
Hayalleri süsleyen idoller bile tek tip dolayı ile hayallerimiz bile kısır…
Öğrencilerimizin idollerini çeşitlendirmek bizlerin elinde!
İçinde yaşadığımız dönemin en kıt kaynağı yaratıcılık ve ülkelerin, şehirlerin, kurumların,
şirketlerin birinci önceliği ise yaratıcı insanları kendilerine çekebilmek.
Tüm gelişmiş ülkeler “yaratıcı değer (sermaye) diye tarif ettikleri bu “zamanın ötesini
hayal edebilecek” insanları kendilerine çekmek için uğraşıyor. Veya kendileri bu
özelliklere sahip yetenekleri ilkokuldan başlayarak kendileri yetiştirmeye çalışıyor.
Bu çabanın temeli “dönüşümsel kalite anlayışına” dayanır. Bu anlayışa dayanan
eğitim sadece üniversitede değil, ilkokuldan başlar ve devam eder.
Çünkü “dönüşüm” insanın kendini dönüştürebilme becerisi ve bunu yaşam boyu
sürdürme becerisi ve alışkanlığı küçük yaştan itibaren öğrenilir ve süreklidir.
•
•
•
•
•
Kalite Anlayışları Çeşitleri (Quality Perspectives)
Mükemmellik (Excellence)
Amaca Uygunluk (Fitness for purpose)
Para Değeri (Value for Money)
Dönüşüm (Transformation)
Eğitim sistemlerinde ve kademelerinde “dönüşümsel kalite anlayışını” benimsemiş
olan ülkelerin çoğunun, küresel rekabet endeksi hesaplamalarında da üst sıralarda
yer aldığı görülmektedir.
Barnett (1985,91,2002), Harvey ve Green (1993) öğrencilerin zihinsel anlamda
gelişmesinin ciddi bir mesele olduğunu savunmaktadır.
Öğrencilerin yaratıcı, eleştirel düşünme, problem çözme ve muhakeme yapma
becerilerinin geliştirilmesinin kendilerini dönüştürmesi için bir gereklilik olduğunu
savunmaktadır.
140
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Bu nitel anlamda bir değişimdir.
Rakamlar yalan söylemez.
Ancak onlara
“yalan söyletmek” isterseniz söylerler.
O zaman da kendinizi kandırırsınız.
On yıl sonra da istatistikler ve rakamlar halimize gülerler.
•
•
•
•
•
Bazen grafiği farklı okumak gerekir.
Eğer bu grafikte Türkiye’nin durumunu her bir kalem için ayrı ayrı değerlendirirsek
değerlendirirsek şöyle demek gerekir.
“ yayın sayısında 38. , patent sayısında 36. , Ar-Ge ayrılan bütçe sıralamasında
16., doktora mezunu verme oranında ise 15. sıradayız. Ne güzel bir sonuç….
Her şey gayet iyi gidiyor….”
Grafiği tersten ve birbiri ile ilişki okursak “ doktora mezunu üretmekte 15. sıra,
Ar-Ge ye para sağlamakta 16. sıradayız, Allah Allah, neden patent başvurusu
sayısında 36. ya düştük?…… bu kadar harcanan paraya ve yüksek eğitimli hatta
doktoralı elemanlara rağmen,hiç mi yeni fikir bulup-üretip katma değer taşıyan
bir ürün-fikir bulamıyoruz?….. Sahi neden prestijli akademik dergilerde makale
yayınında 38. sıraya düştük?… aslında çok para harcadık AR-YE ve Çokta DR.
li eleman ürettik, var yanlışlık nerede…
Yoksa bu kadar DR. Araştırmacı, bu kadar parayı çok da atıf almayan bilimsel
anlamda etkisi olmayan ve patentlere yaramayan çalışmalar mı yaptı?
Doktora mezunu
15. sıra
Arge Harcamaları
16. Sıra
Patent
36. Sıra
Yayın Sayısı
38. Sıra
İstatistiği sadece ekonomi, sadece büyüme hızı, enflasyon, otomobil sayısı, olarak
değil, rakamların her birini, her yüzdeyi insan ile ilişkili olarak görürsek anlamlı kılarız.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
141
Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu (2011-2012)
Küresel Rekabetçilik Endeksi hesaplamalarına göre Türkiye 142 ülke arasında
59. sırada yer aldı.
lk 10 Ülke
Küresel Rekabetçilik
Endeksi 2012’ye Göre
Sıralama (144 ülke içinde
Küresel Rekabetçilik
Endeksi 2011’e Göre
Sıralama (144 ülke içinde)
sviçre
Singapur
Finlandiya
sveç
Hollanda
Almanya
ABD
ngiltere
Hong Kong
Japonya
1
2
4
3
7
6
5
10
11
9
Dünya Ekonomik Forumu 2012-2013 Küresel Rekabet Raporu Bileşenleri
REKABETÇİLİK ENDEKSİ
BİLEŞENİ
144 ÜLKE ARASINDA
TÜRKİYE’NİN
SIRALAMASI (2012)
Kurumsal yapılanma
Altyapı
Sağlık ve ilköğretim
Yüksek öğretim ve işbaşında eğitim
Emtia-Mal piyasalarının etkinliği
Pazar büyüklüğü
İnovasyon
İşgücü piyasaları
Makroekonomik ortam
Mali piyasaların gelişmişliği
64
51
63
74
38
15
55
124
55
44
142 ÜLKE ARASINDA
TÜRKİYE’NİN
SIRALAMASI (2011)
80
51
75
74
47
17
69
133
69
55
Bu sonuç bir tesadüf olabilir mi?
Patent sayılarında, Ar-Ge harcamasında, Nobel ödüllerinin nüfusa göre dağılımında,
prestijli dergilerde makale sıralamasında, makalelere yapılan atıflar sıralamasında
üst sıralarda olanlar ve yumuşak güç sıralamasında ilk sıralarda olan ülkeler yine
Küresel Rekabetçilik Endeksinde de üst sıralarda yer almışlardır.
Peki İnovasyon nedir?
İnovasyonun temeli bilgiye ve yaratıcılığa dayanır. Her inovasyon ürününün temeli bu
inovasyonu gerçekleştiren kişi yada grubun bilgi alt yapısı ve bunun derinliği ve
genişliği ile ilgilidir.
142
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
İnovatif bir okul hayal ediniz; okul liderleri olarak sizlerin, öğretmenlerinizin, çalışanlarınızın
ve öğrencilerinizin bilgi alt yapısına bunun genişliği ve derinliğine bağlıdır.
Örnek ; Yetenek sizsiniz… yetenek sizsiniz …. Yeteneksizsiniz…
Yaratıcılık = Yenilik
İnovasyon = Yenilik + Değer (Yüksek- Yararlı nitelik)
İlköğretim Net Okullaşma Oranı(%)
Ortaöğretim Net Okullaşma Oranı(%)
Dönemi
İlköğretim Net
Okullaşma
Oranı(%)
Ortaöğretim Net
Okullaşma
Oranı(%)
Yükseköğretim Net
Okullaşma
Oranı(%)
2011
2010
98.41
98.17
66.07
64.95
33.06
30.42
Sayısal değerlerin yüksekliği, niteliğinde yüksek olduğu anlamına gelmemektedir.
% 33’lük yüksek öğretim okullaşma oranı bu grubun “yeteneklerle donanmış, mesleki
uzmanlığı” garantilememektedir.
Bu durumu MEB eski Bakanı Dinçer şu cümleyle vurgulamıştır:
Bakan Dinçer, son yıllarda dünyada her alanda ciddi oranda alanında uzman (her işi
yaparım abi tarzı eleman değil) kişilere ihtiyaç duyulduğunu, Japonya'da bin kişi
arasında 30'a yakın uzman bulunduğunu, Türkiye'de bin kişi içerisinde bu oranın 3-4
civarında ifade etti.
Türk insanı en çok şu işleri yapıyor: Raporda, en çok ilgi gören 30 meslek kolu
tespit edildi.
Türkiye'de esnafın en çok tercih ettiği iş kolu bakkallık, bayilik ve büfecilik. En az
üyesi bulunan meslek dalı ise torna ve tesviyecilik. Oranlara bakıldığında motorlu
taşımacılığın dışında Türkiye'de esnafın yüzde 12,5'i bakkallık, bayilik ve büfecilik,
yüzde 5,7'si kahvecilik, yüzde 4,1'i kuaförlük, yüzde 2,8'i oto tamirciliği, yüzde 2,5'i
lokantacılık, yüzde 2,5'i pazarcılık, yüzde 1,8'i tuhafiyecilik, yüzde 1,5'i de konfeksiyonculukla uğraşıyor.
Ülkelerin daha güçlü olmasında eğitimin kalitesi giderek daha belirleyici hale gelmektedir
Florida’nın “yaratıcı sermaye teorisine” göre bölgesel ekonomik büyümeyi belirleyen
3. faktör : Tolerans
İnsani ve ekonomik gelişim toleransı yüksek, çeşitlilik içeren ve yeni fikirlere gelişme
iklimi sunan yerlerde hayat buluyor.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
143
Florida’ya göre;
Teknolojiyi parasını öder alırsın.
Yeteneği (ikinci T=Talent) parasını öder alırsın.
Ama hoşgörü (üçüncü T=Tolerance), parayla alınıp satılamaz. O, “hava” gibidir.
Görünmez. Sadece hissedilir. Hava iyi ise, sen iyisindir. Ya da tersi.
√ Toleransı ekonomik büyümenin bilinen parametrelerine
eklemek, yaratıcı ekonomi yaklaşımının belki de en
yenilikçi kısmıdır.
• Tolerans, ülkelerin ve bölgelerin sahip oldukları yaratıcılık
potansiyelini harekete geçirme ve yaratıcı yetenekleri
çekme konusunda önemli bir avantaj sağlamaktadır.
• Tolerans toplumun çeşitliliğe açık olarak gelişmesine
ve böylece farklı ekonomik sektörlerde farklı fikirler ile
yenilik yaratılmasına katkı sağlamaktadır (Florida ve
Tinagli, 2004).
Türkiye’nin yaklaşık dörtte üçü, toplumuzda ailenin reisinin
erkek olması gerektiğini düşünüyor. Bu konudaki Medeni
Kanun maddesi çoktan yürürlükten kalkmasına rağmen
zihinlerdeki yasa 1996’dan bu yana hiç değişmedi. Bu
tablo ‘ülkemizdeki öteki’ne hoşgörü oranlarıdır. Ve kadına
karşı şidde.. “Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeği hak
ediyor.” Bu görüşe katılanların oranı 1996’da %19, 2011
bulgusu ise %39.
KABUL EDENLERİN ORANI
Dışarıda çalışan bir annenin çocukları bundan zarar görür.
84;%
Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi siyasi lider olur.
74%
Üniversite eğitimi, kız çocuktan çok erkek çocuk için önemlidir.
68%
Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi şirket yöneticisi olur.
64%
Ev kadını olmak da, çalışmak ve para kazanmak kadar tatmin edicidir.
54%
Bizim toplumumuzda evin reisi erkek olmalıdır.
48%
Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeyi hak ediyor.
39%
Bir erkeğin birden fazla karısının olması kabul edilebilir.
39%
Kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalıdır.
26%
Araştırmalar bu tutumları kadınların da büyük ölçüde benimse-diklerini ve içselleştirdiklerini
gösteriyor. Aynı sorulara, kadın deneklerin verdikleri cevaplar şu şekilde:
144
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
KABUL EDEN KADINLARIN ORANI
Dışarıda çalışan bir annenin çocukları bundan zarar görür.
69%
Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi siyasi lider olur.
68%
Üniversite eğitimi, kız çocuktan çok erkek çocuk için önemlidir.
35%
Genelde erkekler, kadınlardan daha iyi şirket yöneticisi olur.
64%
Ev kadını olmak da, çalışmak ve para kazanmak kadar tatmin edicidir.
66%
Bizim toplumumuzda evin reisi erkek olmalıdır.
69%
Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeyi hak ediyor.
27%
Bir erkeğin birden fazla karısının olması kabul edilebilir.
20%
Kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalıdır.
57%
Bu sonuçların ortaya çıkmasında sistemin bütün öğelerinin sorumluluğu vardır.
Eğitim kurumlarının bu olumsuz sonuçları olumluya evirelebilmesi için, içten bir
şekilde eylemlerini ve söylemlerini tutarlı olarak, bu problemi çözecek şekilde planlaması
ve harekete geçmeleri gerekir.
Yaşam kalitesi yüksek, bilimsel, ekonomik ve kültürel yaratıcılığa önem veren, insanların
kendini ifade edebildiği, kültürel çeşitliliğin, farklılıkların olduğu yerler, toleransın
yüksek olduğu yerlerdir.
Engin Konuklu ile Röportaj;
Sanatçıya çağdaş sanatın merkezi olan İstanbul dışındaki pratiğine dair nasıl bir yol
izlediğini de sorulduğunda;
….. birçok benzer konumda olan sanatçı İstanbul’u tercih etmek zorunda kaldık.
Sanatçı olarak üretimde bu durumun olumlu ve olumsuz etkisi olmaz mı, şehrinizden
ayrılıyorsunuz İzmir’den…
İnsani Gelişme Endeksinin Ölçütleri:
Okullaşma,
Yaşam Süresi,
Yaşam Kalitesi,
Kişi Başı Gelir
İnsani Gelişmişlik Endeksinin tamamlayıcısı olarak iki endeks:
1. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi
2. Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi
Demokrasi Endeksinin Ölçütleri:
1. Seçim sistemi ve çoğulculuk.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
145
2. Hükümetin fonksiyonları.
(Etkinlik, şeffaflık)
3. Siyasal katılım.
(Oy verme, siyasal parti üyeliği)
4. Siyasal kültür.
5. Medeni haklar.
(Temel hak ve özgürlükler)
Demokratik bir devlet, toplumunda daha fazla eşitlik yaratmak ya da va r olan eşitsizlikleri
ortadan kaldırmakla yükümlüdür.
İnsani Gelişmişlik ve Demokrasi Endekslerinde Türkiye’nin bu düzeylerde olmasının
nedenlerinden biri olan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ve toplumsal
cinsiyet eşitsizliğidir.
Bu durumun nedenini gösteren bazı araştırma sonuçları:
İ
lköğretim Okulu Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Rollerine İlişkin Algıları (Kalaycı,
Hayırsever ve Özcan (2012): Kadınlar bir meslek sahibi olamaz (tamamı) Ev işi
yaparlar (çoğunluğu)
146
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
“Ben Kadınım”
150%
100%
50%
100%
85%
71%
29%
84%
15%
8% 8%
0%
Alt SED
Orta SED
Doğuştan
Sonradan
Üst SED
Özel
Hem doğuştan hem sonradan
Tüm sosyo ekonomik düzeyde bulunan okullardaki öğrencilerin çoğunluğu, kadın
olmanın doğuştan gelen bir özellik olduğunu düşünmelerine karşın, kadınlığın
sonradan edinildiğini düşünen öğrenciler de bulunmaktadır (alt SED %29; orta SED
%15 ve özel okul %8). Kalaycı ve Hayırsever (2012)
Özellikle alt SED okulunda bulunan kız öğrenciler tarafından “kızların evlendikten
sonra kadın olacağı”na ilişkin görüşlerinin temelinde “bekâret” kavramı bulunmaktadır.
Kız öğrencilerin bu düşünceleri, içinde bulundukları kültürden ve bu kültüre ilişkin
özelliklerden daha fazla etkilendiklerini göstermektedir.
Yukarıdaki bulgu, Ökten (2009)’in zaman ve mekan bağlamında, toplumdan topluma
farklılık gösteren toplumsal cinsiyet rolleri, söz konusu kültürün yeniden üretim ve
yaratılış anlayışlarına göre biçimlenir fikrini bir kez daha doğrulamaktadır.
Kadının bekâretinin sıkı bir biçimde denetlenmesi, ataerkil toplumların ayırt edici
özelliği olarak görünmektedir (Kardam, 2004).
Alt SED’de bulunan okuldaki kız öğrencilerin kadınlığı bekaret kavramı ile ilişkilendirmeleri,
bu denetimci anlayışın öğrencilerdeki yansımasıdır.
“Evde sofrayı ben hazırlarım
150%
100%
90%
100%
50%
45%
55%
17% 10%
10%
0%
Alt SED
Kadına Özgü
Orta SED
Erkeğe Özgü
Üst SED
Özel
Hem kadına hem erkeğe özgü
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
147
Alt SED’de bulunan okullardaki öğrencilerin % 45’i evde sofra hazırlama işinin kadın
işi olduğunu belirtmişlerdir. Sosyo ekonomik düzey yükseldikçe, öğrenci görüşlerinin
toplumsal cinsiyet eşitliğine doğru değiştiği görülmektedir.
Evde sofra hazırlamanın kadının görevi olduğunu düşünen erkek öğrencilerin ifadeleri
şu şekildedir:
“Kadının görevidir”
“Kadın yapabilir”
“Çünkü kadının işi”
“Çünkü evde anneye yardım eden kızdır”
Ayrıca, eğitim programlarının ve bunlara bağlı ders kitaplarının, öğrencilere toplum
tarafından belirlenen cinsiyet rollerine ait beklentileri ve davranışları kazandırmaya
çalıştığını saptayan pek çok araştırma bulunmaktadır.
(Sayılan, 2012; Kalaycı ve Güneş,2011; Kılıç ve Eyüp,2011; Prewitt,2008; Tietz, 2007;
Tan, 2005; Esen, Bağlı ve Türkan, 2002; Helvacıoğlu, 1996; Dökmen, 1995).
NEO-MARKSİST KURAMCILAR’ a göre resmi program örtük programa göre buz dağının
görünen kısmıdır.
1) OKUL İKLİMİ
a) Okulun idari ve sembolik araç ve düzenlemeleri
b) Okulun kuralları
c) Okul binasının mimarisi ve dekorasyonu
d) Sınıfların oluşturulması
e) Zaman ve Ders dışı faaliyetler
f) Okulun Beklentileri
2. SINIF İKLİMİ
a) Sınıf düzeni ve sınıfta bulunan araçlar
b) Sınıf kuralları
c) Öğretmenlerin beklenti, önyargıları ve görüşleri
d) Öğretmen davranışları
e) Öğrenci özellikleri, algıları ve davranışları
f) İletişim
g) Sınav ve oğrenci basarısı
Örtük programlar, açık olmayan yollarla bilginin ve davranışın yapılanmasını sağlar.
Yapılandırılan bu bilgi ve davranışlar, okulların bürokratik ve idari baskısının bir
parçasıdır ve öğrencilerin toplumun baskın ideolojilere razı olmasına neden olur
(Pinar, 2004).
148
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
“GİZLEMEK, BAZI AMAÇLARI BAŞARMAK İÇİN, KURNAZLIK
ŞEKLİDİR”- EISNERBu süreçte, en önemli görevlerden biri de okullara düşmektedir.
Okullar eğitim sürecinde, geleneksel cinsiyetçi anlayışın ortadan kaldırılmasında
etkili olabilecekleri gibi bu durumun tam tersine Asan (2010)’ın da belirttiği gibi, bu
anlayışın yeniden üretilmesine neden olabilirler.
“Pepee” isimli çizgi filmi, toplumsal cinsiyet rolleri, değerleri, beklentileri ve yargıları
açısından analiz edilmiştir.
Eğitim Programları
1- Resmi / Açık / Yazılı
(Offical curriculum)
2- Uygulamadaki / Uygulanan / Öğretilen / Gerçekleşen Program
(Operational curriculum)
3- Örtük / Gizli / Saklanan / İnformal / Üstü Kapalı Program
(Hidden curriculum)
4- Ekstra / Fazladan Program
(Ekstra curriculum)
5- İhmal edlen / Atlanan / Üstünkörü Geçilen
(Null curriculum) Posner 1995
Pepee Çizgi Filminde “Ev ve Ev Dışında Yapılan İşler”
Kategorisine İlişkin Sonuçların Dişil ve
Eril Karaktere Göre Dağılımları
100%
100%
100%
80%
67%
50% 50%
33%
20%
0%
Bebek
bakımı
(bebek
uyut,
doyur
0%
çiçek
sulamak
0%
Yemek/ Kucağına
sofra
çocuk
hazırlamak almak
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Bebek
çocuk
oynatmak
Otomobil
kullanmak
149
Grafik 2: Pepee Çizgi Filminde “Oyun /Hobi ” Kategorisine İlişkin Sonuçların
Dişil ve Eril Karaktere Göre Dağılımları
Sunmuş olduğum araştırma sonuçları şimdi sunacağım araştırma sonuçlarının
nasıl oluştuğu sorusuna sadece bir konuda ışık tutması açısından önemlidir.
Türkiye’mizin İnsani Kalkınma Endeksi (İKE), Legatum Refah Endeksi (LRE), Hayat
Memnuniyeti Endeksi (HME) ve Başarısız Ülkeler Endeksi’nde (BÜE) hangi sıralarda
olduğunu göstereyim
Kişi başına gelir: Satın alma gücü paritesine göre ayarlanmış kişi başına GSYH
(2011), İKE: İnsani Kalkınma Endeksi, LRE: Legatum Refah Endeksi, HME: Hayat
Memnuiyeti Endeksi, BÜE: Başarısız Ülkeler Endeksi. BÜE’de 1. ülke en başarısız
ülke, sonuncu ülke en başarılı ülke.
150
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Rus Çarı I.Petro, İsveç Kralı Demirbaş Şarl ile yaptığı savaşlar sonucunda bir sürü
yenilginin ardından nihayet yenmeyi başarınca, onca yenilginin boşa gitmediğini
göstermek için şu sözü sarf eder:
“Yenile yenile yenmesini öğrendik.”
Gökten üç elma düştü ve herkes payına düşeni aldı.
Olumsuz toplumsal yargılara ve sosyal algılara koşullanmış zihinleri özgürleştirmeniz
ve okullar olarak yaratıcı eko sistemleri meydana getirecek bireyleri yetiştirmek
ve bu gibi ortamları oluşturmanız umuduyla…
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
151
Yrd. Doç. Dr. Hamdi ERKUNT
Boğaziçi Üniversitesi
BİLGİ ÇAĞI İNSANINI YETİŞTİRECEK BİLGİ İNŞASI PEDAGOJİSİ VE
TEKNOLOJİSİ
Dikkat BİLGİ İNŞASI!
Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı memnunuz.
* Ders ve sonrasında başlıca şikâyetler
√ Hafif baş ağrısı
√ Mide kazınması
√ Oksijen ihtiyacı
√ Kimi arkadaşlarla uyumsuzluk
√ Sürekli öğrenme hissi
√ Araştırma ve sorgulama hevesi
√ İstem dışı düşünce yoğunluğu
Akademik İlgi:
* CSCL: Bilgisayar üstünden işbirlikli öğrenme
√ (Computer Supported Collaborative Learning)
√ Pedagojik yaklaşım:
√ Anlama hedefli öğretme
√ Ortak bilgi inşası
√ Ortak bilgi işi yaparken öğrenme
√ Odak: öğrenme değil anlama
(Söylediklerinize dikkat edin, düşünceleriniz olur. M. Gandi)
√ Bir konferansta anında çeviri yapıyorsunuz. Türkçe konuşan kişi “bilgi çağı”
deyip duruyor. Siz de neden bahsettiğine bakarak elinizden geldiğince ya
“information age” ya da “knowledge age” diyorsunuz.
√ Bilgi mi, enformasyon mu?
√ Ne zaman bilgi, ne zaman enformasyon (Bilit veya malumat da deniyor)
*
*
152
BİLGİ Mİ? ENFORMASYON MU?
Enformasyon
√ fark yaratan fark (formal)
√ seyir halinde bilgi (teknik ve semantik)
Bilgi (epistemolojik)
√ gerçeklendirilmiş doğru inanış/sanı
√ bir bilen, zaman ve mekanla içiçe
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
*
√
√
√
Önerme: Dünya yuvarlaktır
Gerçeklendirme: git bak
Doğruluk: dünya yuvarlak olmalı
Sonuç: dünyanın yuvarlak olduğunu biliyor
Bilgi Çağı ve Toplumu:
Ω Bilginin çağa damgasını vuran özellikte olması (taş devri, sanayi devri, atom çağı vs.)
Ω Bilgi üzerinden değer, refah yaratılması
Ω Bilginin bir ürün olması: anket şirketleri
Ω Bilginin bir siyasi iktisat nesnesi olması
Ω Bilenlerle bilmeyenler arasındaki fark
√ Emek ağırlıklı üretimi ucuz iş yapan taşeronlara veren şirketler (örnek: Nike).
√ Ürünlerin sınırlarının zorlanması: kutu içecekler, su şişeleri.
Bilgi İşi:
Ω Ürün geliştirme bilgisi
√ iyi yemek yapmanın yollarını bulan aşçı
Ω Ürün olarak bilgi
√ iyi yemek yapmanın yollarını yazan aşçı
Ω Dünyadaki bilgi
√ örnek: açılamayan kapılar
Ω kapının kendisi nasıl açılacağını bildirmiyorsa
√ üzerinde itiniz/çekiniz yazan kapılar gibi
Ω Bilgi işi yeni veya içkin/gömülü bilgiyi
√ Sökmeyi, formüle etmeyi ve ifade etmeyi gerektiriyor
Önce Bilgi:
Bilgi Çağı Ekonomisinde Parametreler:
√ İnsan ihtiyaçlarını gerektiği gibi karşılayacak olan refahın, esasen bilgi ve fikirlere
dayanarak sağlandığı rekabetçi paradigma.
√ Değer taşıyan bir fikri uygulamayı sağlayacak kaynak/sermaye borç alınır ve o
fikrin getirisi ve riskine göre faiziyle geri ödenir.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
153
√ Gerekli tesis ve vasıfsız eleman piyasa rayicinden mecburi gider olarak işlenir.
Bilginin Pratik Tarifi:
√ Bir defa geçtiğiniz yoldan tekrar geçerken nasıl gideceğinizi aklınızda denkleştirmeye
çalışırsınız ya, işte o bilgidir.
√ Telefon rehberinden birinin numarasını bir arkadaşa bir kere yollamıştınız. Her
deneyişinizde daha rahat ve hızlı ilerleyip aynı anda üç kişiye yollama
cesaretini buluyorsunuz ya, işte bu daha iyi bilmedir.
√ Arabayla çok dolaştığınız semtinizde, acil bir yere gitmek gerektiğinde trafiğe,
engele takılmadan gidecek yolu (oradan daha önce hiç gitmediyseniz bile)
bulabiliyorsanız siz oraları avucunuzun içi gibi biliyorsunuz.
√ Hassas bir aletin ayarını bir vidayı çevirerek yapan usta, o aleti çok iyi biliyordur.
Hakettiği ücret bilgisinin karşılığıdır.
Bilgi ve Enformasyon:
Ω dünya yuvarlaktır
* enformasyon olarak
√ bilenden koparılabilir
√ kodlanabilir
√ depolanabilir
√ taşınabilir
√ gerçeklendirilmesi gerekmez
Ω kopuk bilgi veya enformasyon, enformasyon teknolojileri yardımıyla
* bilgi
√ temsil edilebilir
√ paylaşılabilir
√ üzerinde çalışılabilir
Pratik Bilgi Ayrımı:
Ω Söylenen Know-What Declarative
Ω Yapılan Know-How Procedural
Ω Diderot Ansiklopediyi yazarken ustaların yaptıklarını anlatamadığını fark ediyor
(resimlerle anlatmayı deniyor)
Söylenen-Yapılan Ayrımına Aykırı Bilgiler:
√ Sayı hissi
√ Mekân bilgisi: şehirde, ormanda yolunu bulabilmek
√ Erbab: yeme, içme, edebiyat, musiki, aşk
√ Nezaket, incelik
√ Ahlak hissi
√ Edinilmiş sezgiler: haber kokusu almak, adamı gözünden anlamak, iyi anladığı
alanda çıkar yolu, uğraşmaya değer problemleri veya fikirleri tanıyabilme
√ Tarz: giyim, konuşma, sanat, idare
√ Anlamak için gerekli genel bilgi: devletin bekası için kardeş katlini yasalaştıran
Fatih Sultan Mehmet’in dünyasını ve konumunu anlamak
154
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
√ İnsan ilişkileri: beden dilini sökmek, halden anlamak, arkadaş edinmek, güven
kazanmak, ikna etmek
Nasıl Biliyoruz?
√ İfade edilebildiklerimiz
√ Bilip de anlatamadıklarımız
√ Olayların içinde saklı hatırat
√ His, izlenim, sezgi
√ Beceri
√ İnsanın kendini bilmesi
İfade, Gizil, Olay:
Ω İfade edilebildiklerimiz
√ Sözlü, resimli, diyagramlı, formüllü ifadelere sığan, hikaye ve dramatize
etmeye gelen bilgidir; alıp verilebilir, benzerleriyle karşılaştırılabilir, değerlendirmesi
yapılabilir. Ortada, besbelli bilgidir.
Ω Bilip de anlatamadıklarımız
√ Davranışımızla dışa vurduğumuz veya ima ettiğimiz, bildiklerimizin çoğunu
kapsayan gizil bilgi. Göç eden kuşlara “uçmayı bilirler ama nasıl uçtuklarını
bilmezler” dedirten akıl kokan anlamışlık. Tanıdıksa ne yapacak biliriz, sosa
da az sirke katarız ama sorsalar niye bilmeyiz. Geçmiş yaşantılardan bize
kalan bir hoş seda gibidir bu bilgi.
Ω Olayların içinde saklı hatırat
√ Hatırat sırasıyla hatırlanmaz. Biri diğerini çağrıştırır ve aralarındaki ilişki
bizde bir anlam bıraktığı için vardır. Bu anlam derin veya yüzeysel olabilir.
Vakaları benzerliklerinden “hatırlarız”. Onca bildiğimiz arasında çok önemli
bir ilişki kaynağı. Genelde hatırat kendi içinde oluş sırasıyla bilinir.
İzlenim, Beceri, Kendini Bilmek:
Ω His, izlenim, sezgi: Akıl ister de gönül razı olmaz ya, izlenimlerin kararını zora
sokuyor demektir. Sonu beli olmayan yaratıcı işlerde gidilecek yola işaret eden
his. Tecrübeyle artan ve sivrilen sezgi. Okulda pek gözükmez, kendin
göstermesi uzun sürer. İnce zevk ve zekayla ahlakta dışa vurur. Erbabın püf
noktası ve ödün vermez duruşunun mihenk taşı izlenimsel bilgisidir.
Ω Beceri: Yeri ve zamanı olmaz ve her tekrarda gelişir. Kötü beceriler de öyle.
Dile getirilebilen ve sadece yapılabilen kısımları vardır. Pratikle yumuşar,
kendiliğinden ve zahmetsiz hale gelir. Piyano virtiyözünün becerisinin çoğu
bilinçaltındadır ama yeni bir teknik geliştirirken açık bilgi kısmı da vardır. Bu
bilgi bazen beceriyi sekteye uğratabiilir. Soyut işlerde yeni yollar ve kestirmeler
bulması bilgi artışı demektir.
Ω İnsanın kendini bilmesi: Bir iş yaparken aklımızın köşesindeki düzenleyici bilgi.
Zamanın ruhuna göre değişebilir. Zevkine ve insanlık yararına çalışan biri artık
kendi çıkarına yönelik çalışabilir. Bilimcigenelde nesnellik ve doğrunun peşinde
koşarken esnaf kar ve zarar düşünür. Davranıştan ziyade davranışı yapan
kişiye dair bir bilgidir.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
155
Standart Model:
√ Bilgi, dünya olguları ve problem çözmeye yarayan prosedürlerden ibarettir.
√ Okulun işi bu “bilgileri” öğrencinin kafasına sokmaktır. Dağarcığı geniş olan
eğitimli sayılır.
√ Öğretmenler bu olgu ve prosedürleri bilir ve işleri bunları öğrencilere aktarmaktır
√ Basitten başlanıp daha karmaşık olgu ve süreçlere geçilir. Karmaşıklığa
öğretmen, idareci, bilimci karar verir. Öğrencinin öğrenmedeki zorluğuna bakılmaz.
√ Okulun başarısı öğrencinin bu olgu ve süreçlerin ne kadarını sınamakla ölçülür.
Yaygın Öğretme Dinamiği
Ω Öğretmen başlatır
Ω Öğrenci cevaplar
Ω Öğretmen doğrular
Ω Anlayan, öğrenen akılsa
√ Kendi başlar
√ Kendi gider
√ Nerede duracağına kendi karar verir.
Bilgi Ekonomisi
√ Mal yerine, bilgi ve enformasyon üretimi ve dağıtımı.
√ İşçiler, makineye el atacaklarına sembollerle uğraşıyorlar; ele avuca gelir nesne
yerine kavramsal eserler inşa ediyorlar.
√ Bu “yaratıcı ekonomide” fikirler ve yaratıcılık ön planda.
√ Okullarda hakim yüzeysel bilgilerden çok gerçek fiziksel sosyal problemlere
dair derin bilgi gerektiriyor.
√ Öğrenciler ancak bir alanın gerçek problemleriyle uğraşanların günlük işlerine
benzer işlerle uğraştıklarında derinden öğreniyorlar.
√ Otantik işlerin temeli eksperlik/ustalık gerekiyor.
√ Karmaşık kavramları çok iyi anlama ve yeni fikir, teori, bilgi üretirken onlardan
faydalanabilmek gerekiyor.
Düşünen eleman: Şirketler, «bize düşünebilen, farklı fikirleri bir araya getirebilen,
derdini anlatabiilen, leb demenin leblebiyle alakasını gören ve fikirler arasındaki
ilişkiyi anlayabilen eleman lâzım» diyor.
Okullar ve Bilgi İşçisi Eğitimi: Bilgiyle iş yapacak insanları okullar nasıl
yetiştirecek? Genel insan psikolojisi ve kavram eksikliği ana engeller nelerdir?
Bilgi İşinin Kritik Özellikleri:
√ İşi kotarmak için çalışanın bilgi ve becerisinden azami faydalanması.
√ Yapılan işin genellikle insanın mevcut bilgi ve becerisinden fazlasını gerektirmesi.
√ Çalışanın işin idamesine yönelik hedeflere kendisinin karar vermesi.
√ İşin nasıl yapılacağına çalışanın kendi karar vermesi.
√ Bilgi işinin dar bir alanda derinlemesine bilgi gerektirmesi.
156
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Ne Öğreniliyor?
√ İnsan aklında ne ile meşgulse onu öğrenir.
√ Öğrenilecek olanlar eldeki işi yapmak için gerekli asgari becerilerdir.
√ İnsanda kalan veya başka ortamlara aktarılan bu becerilerdir
√ Durumsal veya dünyadaki bilgi kendi ortamına çok benzer durumlara aktarılır
√ Sosyal pratik aktarılır (benzer durumlara)
Öğrencinin Aklı Neyle Meşgul?
Ω Sınava hazırlık
Ω Konuları işleme
Ω Okul işini yapma
Ω Etkinlik ağırlıklı yöntemler (oyunlar, projeler vs.)
Ω Aşırı vurgulananlar:
√ Olgular, gerçekler
√ Görüşler
√ Yöntemler
√ Beceriler
√ Sunum
Soyutlamalar:
Ω Uygulamada yavaş olsalar bile aktarılma veya kullanılma potansiyelleri yüksektir.
Ω Örnek:
√ Fasülye sayarak ancak fasülye sayma öğrenilir.
√ Aritmetik diye bunu yapanlar aritmetik öğrenir.
Ω Soyutlama açıklama, açıklama da kavramsallaştırma ister.
Ω Kavramlar soyutlamalardır.
Ω İlkeye bağlı muhakemenin ana unsurudur.
Biliş (epistemik) yetkisi:
Ω bir yön, güç, heves, tatmin ve sorumluluk hissi
Ω öğrenme ve anlama ile alakalı
Ω ekseriya öğretmenlere düşer
Ω öğrencilerin ilgi duydukları, soruları, özellikle fikirleri
Ω belki önemsenebilir ama esas teşkil etmez
Dönüştürücü eylem:
Ω Değil mi ki, iş dönmüş dersi geçmeye,
Öğrenme yenik düşmüş iyi not almaya.
Ama anlayamamak var ya,
İşte o koyuyor insana.
Ω Akıllı insan bildiği kadarıyla istediğini yapandır (işüzre rasyonalite)
Her şey not için değildir!
Ω “Bir öğrencinin bir dersten beklentisi büyük bir oranda nottur. Ama bu ders bize
gösterdi ki nottan daha önemli şeyler de varmış: bilgi, arkadaşlık, paylaşma,
saygı. Kısaca, not dışında iyi olan her şey...”
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
157
Ω Ders performansını esasen alacağı nota göre ayarlamaktan vazgeçen öğrenciler,
derste başka unsurlar keşfediyor.
Ω Bilgi alışverişi ve bilgiyi birlikte denkleştirip ilerletme sorumluluğunu üstlenmesi,
ortaklaşa bilgi inşasının iki temel öğesidir.
Ders (Öğretmenlik öğrencilerine E.T.):
Ω Bilgi inşası pedagojisi ve teknolojisi ile yapılan ders
Ω Eğitim ve teknoloji ilişkisi (materyal geliştirme)
Ω 7 hafta, günde 2 saat , haftada 3,5 kere sınıfta bilgi inşası
Ω 6 hafta 7x24 Bilgi Meydanı üzerinden devam
Ω 2 şube, 41 öğrenci
Ω 6 anlama problemi ilk haftada giriş yapıldı.
Anlama problemleri:
Ω Niye öğreneyim
Ω Vicdan hür nesiller nasıl eğitilir
Ω Ne öğretilir (nasıl), ne öğretilemez (neden)
Ω Nasıl usta kalınır
Ω Zaman ve mekanda BM
Ω Teknolojinin gücü ve masumiyeti
Mucizeye mahal yok. Ayağımızı yere basarak yükselelim.
İcra:
Ω
Ω
Ω
Ω
158
anlama problemleri sınıfta tartışılıyor, fikirler oluşturuluyor ve geliştiriliyor
Bilgi Meydanında bilgi inşası yazılı ve çizili devam ediyor
portföy
Finale: 7-8 saatlik toparlama
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Düşünen Delikanlı:
Ω “Bu dersin daha önce rahatça ve kolaylıkla faydalandığım terim ve kavramları
tekrar düşünmeme sebep olduğunu fark ettim. Şimdi ne desem, “ne diyorum
yahu?” diyorum. Artık bir laf etmeden önce “ağzımdan çıkanı kulağım duyacak
mı?” diye soruyorum. Tabii ya, “büyük laflar” ve “derdini Marslıya anlat” olayları
kendimi sorgulamama yardımcı oldu. Emerson’un Amerikan Okumuşu gibiydim,
ve ne yalan söyleyeyim hala da öyleyim
Ω Kavram ve terimleri ödünç alıp kullanan öğrenci, onlarla gerçekten bir açıklama
yapmaya kalkınca onları işini görecek kadar anlaması gerektiğini fark ediyor.
Kavramları ve terimleri kabullenmiş ama anlamamış.
Hipotez:
Ω Kasıtlı bilgi inşası bilgi ve bilgiye dair inanışları etkiler
Ω Bilgi inşası öğrencilerin derse bakışlarını ve ders alışma alışkanlıklarını etkiler.
Ω Araçlar
√ EBI Epistemic Beliefs Inventory
√ ASSIST Approaches and study skills inventory for students
Emerson’un Amerikan Okumuşu:
Ω “Kütüphanelerde büyüyen o kuzu gibi mütevazı delikanlılar Çiçero’nun, Locke’un
ve Bacon’un yazdığı görüşleri kabullenmeyi en büyük tevazu sayarlar. Halbuki,
Çiçero da, Locke da, Bacon da o kitapları yazarken birer delikanlıydılar.
Bu yüzden, Düşünen Adam yerine bir dolu kitap kurdu yetiştirmişiz.”
Ω American Scholar By Ralph Waldo Emerson
İşbirliği gerektiren ortak bilgi:
Ω İyi, güzel ama zor bu iş!
Ω “Şimdi hayat bana "Al işte, hodri meydan, istediğin kadar düşünebilirsin" diyor.
Doğrusu bu gerçekle yüzleşmekten ilk önce hoşlanmadım. Her ne kadar
yaratıcı ve bireysel düşünmeyi alkışlasam da, öğretmenin sunuş yoluyla öğretmesi
kolaydı, rahattı.”
Düşünmekten, düşünceyi düşümeye varış.
Ω Bu ders bize neyi, nasıl düşündüğümüzü anlamamız için iyi bir yol gösterici
oldu. Düşündüğümüzü düşünmeyi öğretti aslında. İlk izlenimimle şu anki
düşüncelerimi kıyaslıyorum ve beklentilerimin hepsinin karşılandığını görüyorum.
Bu derste, farklı görüşlerin olabileceğini görmenin yanı sıra, kendi savunduğumuz
düşünceleri neden savunduğumuzu ve onları neden güçlendirmek ya da nasıl
terk etmek zorunda olduğumuzu öğrendim.”
Ω Fikirlerle çalışan öğrenciler onlarla daha iyi tanışıyorlar.
Bilgi işi zor ama zevkli
Ω “Dersle ilgili olarak en çok zorlandığım nokta portföy hazırlamak oldu. Bir konu
ile ilgili ortaya konulmuş farklı fikirlerin, bu fikirler ışığında yazılmış notların ana
hatlarını anlamak, bunun ötesinde, kast ettiği yan düşünceleri de kavrayarak
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
159
diğer düşüncelerle bağlantılarını kurmak ve bu bağlantıları kendi düşüncemi
geliştirirken kullanmak, ifade etmeye çalışmak benim için baya zor oldu.”
Ω Fikirler arasındaki ilişkiyi görme ve bu ilişkilerden yeni fikirler oluşturması zor.
EBI faktörler
Ω Bilginin yapısı
√ basit – karmaşık
Ω bilginin doğası
√ kesin – şimdilik
Ω bilginin kaynağı
√ bilirkişi otorite – denkleştirilir
Ω bilgi edinme hızı
√ şip şak – süreç
Ω bilgi edinme kabiliyeti
√ doğuştan - geliştirilebilir
EBI anket:
Ω Bir problemi anlamak için ne kadar kafa patlatırsan patlat, ancak kafan karışır.
(olumlu)
Ω Manevi hakikat mutlak değildir (olumsuz)*
√ Sorular EBI anketinin Türkçe uyarlama çalışmasından alınmıştır.
Ω Tutarlılık
√ ASSIST α = .81
√ EBI α = .77
160
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Sonuçlar:
Ω ASSIST ve EBI toplam puan arasında önce/sonra ilişkisi
√ istatistiksel anlamlı fark yok
Ω ASSIST önce/sonra
√ Derinden Bakış anlamlı artış
√ Stratejik Bakış anlamlı düşüş
√ Yüzeysel Bakış anlamlı düşüş
Ω EBI faktörleri önce/sonra
√ basit bilgi anlamlı düşüş
√ Bilirkişi otorite anlamlı düşüş
EBI toplam ASSIST faktörler ilişkisi
Ω EBI toplam puanla ASSIST yüzeysel bakış arasında dikkate değer, olumlu
anlamlı ilişki
√ Yani: EBI toplam puan arttıkça Yüzeysel Bakış puanı artıyor.
√ Epistemik inançlar toylaştıkça Yüzeysel Bakış daha belirgin olmaktadır.
Ω EBI toplamla ASSIST Derinden Bakış son testte
√ Makul, tersine ve anlamlı ilişki
√ Yani, Derinden Bakış artıkça epistemik inançlar daha incelmektedir.
Biliş yetkisi seviyeleri:
Ω 1. Seviye: Kendi bildiklerini fazla paylaşmadan geliştirmeye çalışırlar, başkalarıyla pek temas etmezler ve onlar aracılığıyla bilgi paylaşımı ve etkileşim çok
azdır.
Ω 2. Seviye : Başkalarını da biraz düşünürler. Daha çok bilgi paylaşırlar, daha
çok kişiyle temasları vardır ve daha fazla aracılık ederler.
Ω 3. Seviye : İyi ve sağlam bilgi için bariz çaba gösterirler. Bilgi elde etme ve
geliştirme sistemli yaklaşırlar. Daha açık ve kapsayıcı açıklama getirmeye
uğraşırlar. Daha çok bilgi paylaşırlar ve pek çok kişiyle temas halindedirler.
Ω 4. Seviye : En çok bilgiyi paylaşan, bilgi kalitesini artırmaya uğraşan, en çok
kişiyle teması olan ve bilgi işinde merkezi nokta teşkil edenler onlardır.
1
2
3
4
Bilgi paylaşımı
Zayıf
Orta
İyi
Pekiyi
Bilgi akışına ve
etkileşime aracılık etme
Zayıf
Orta
İyi
Pekiyi
Temas halindeki kişi sayısı
Zayıf
Orta
İyi
Pekiyi
Daha iyi ve çok bilme amacı
Şahsi
Tanıdığı bir
iki kişiye de
biraz
düşünüyot
Yüksek
kollektif
sorumluluk
hissi
Sıradışı
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
161
Sorgulamanın içeriği
Ω %73 açıklama
Ω %15 eldeki problemle ilgili
Ω %12 bilgi sağlama
Görünen o ki okullar şu anki haliyle yetiştirdiği öğrencilerle, mezun ettikleri kişileri iş
sektöründe, bilgi çağına uygun bir şekilde hazırlamıyorlar. Kişi, bilgi, beceri ve
tecrübesini çalıştığı iş yerinde ve yaşam içerisinde öğreniyor.
Bilgi çağı kendi hedeflerini kendi koyabilen, kendi gelişimini izleyebilen ve başkalarıyla
birlikte soyut bilgi nesneleri üzerinde çalışabilen insanlar gerektiriyor. Dünyadaki
okullar da bizim okullarımız da şu an için buna pek yakın değiller.
Teşekkür ederim.
162
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Yrd. Doç. Dr. Ahmet AĞIR
İstanbul Üniversitesi
HİZMET ÖNCESİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDE YENİ TEKNOLOJİLER VE
UZAKTAN EĞİTİM
Öncelikle hizmet öncesinde, öğretmen eğitiminde kavramını kullanırken aslında
daha net söylemek gerekirse eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştirmesini kastettik.
Ama biraz kavram olarak hizmet öncesi, hizmet içi ve sonrası gibi terimleri
kullanıyoruz. Baktığınız zaman bunların hepsini hem eğitim fakültelerinde, hem
eğitim fakültelerinden sonra özel okullarda, aynı zamanda devlet okullarında bir fiil
bu anlatacağım araçlar, benzer şekilde kullanılabilir şeyler. Eğitim fakültesinde
öğretmen adayları ve öğretim elemanları var. Diğerinde öğretmenler, idareciler ve
özel okul sahipleri/yöneticileri ve vakfı var. Dolayısıyla araçlar bir yerden bir yere
değişmiyor ve araçlara hizmet ediyor. Sadece burada amaçlar ve hedeflerin belirlenmesi
gerekiyor. Amaç ve aracın hedefin değişmesine neden olacak sadece. İçeriğimiz
şöyle yeni teknolojiler ana başlığı altında web tabanlı araçlar blog, wiki, podcast ve
yeni cihazlar etkileşimli tahta ve tabletler daha sonra uzaktan eğitim ki uzaktan
eğitimi anlatmak yerine bizim 3 yıllık İstanbul Üniversitesindeki yaşadığımız deneyimlerle göstereceğim.
Üniakademi bizim başlattığımız ve devam etmekte olan bir proje. Öğretmen akademisi
aslında. Benim eski bilgisayar ve matematik öğretmeni olarak ve son 10 yılda tecrübelerimle kattığım son 3 yıl deneyimi bazı sonuçları elde etmemi sağladı. Onları da
açıkçası burada paylaşmaya çalışacağım. Bu araçları çoğu zaman uzun uzun
anlatıyoruz. Zaman zaman fırsat bulduğumuzda okullarda anlattık. Uygulamalar
yaptık. Çok basitçe söyleyeyim blog, wiki, podcast veya duymamış olanlar diyelim.
Sorunu ben şurada fark ettim blog, wiki, podcast dünde Sunay hocanın arada
panelde bahsettiği, tüketmeye geliyoruz da üretmeye gelince bir şey yok. Ben
bunları ilk defa bu web02 araçları 2008 yılında karşılaştığımda fark ettim ve 2009
yılında fakültemizde bilgisayar 1 ve 2 derslerinde hemen bunla ilgili bir müfredat
geliştirdik. Uygulamalı yaptık. Öğrencilerin olmadığı halde müfredatlarına soktuk. İlk
gün sorduğumuzda ilk dönem bir tanesini bile bilen yoktu terim olarak. Bir tanesini
duyan yoktu. Sonrasında bilen arttı. Fakat biz bunu müfredata ekledik ve uygulamalar
yapmaya başladık. Orada bunları takip ettik. Sonrasında neler oluyor diye? Sonra
şunu fark ettik biz gösterdik orada kalıyor. Bu önce sürecimi bozuyor ama sonra
bakayım ki bu kalem defter gibi kullanılabilecek araçlar yeter ki kullanalım. Yani
durmadan blog yazmaya, durmadan wiki’yle uğraşmaya gerek yok. Ama öğrencilerin
de, öğretmenlerin de burada bir şekilde tecrübeleriyle bilgileri doğrultusunda kullanmaya
ihtiyaçları var. Bunlar 21. yüzyılın bahsettiğimiz teknolojilerin kalem ve defterleri gibi.
Bunlar sürekli var olacak. Arka planda sürekli varlar.
Amerika’da misafirlerimiz vardı. Onlar genelde liderlik için konuşurlar. Ama bunlar
orada sürekli kullanılıyor ve oldukça yaygın. Biraz incelerseniz akademisyenler
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
163
tarafına değil anaokulundan lisenin sonuna kadar bu araçlar sıklıkla kullanılıyor. Ben
bloğu çok önemsiyorum. Çünkü çok kolay gerçekten yani wiki ve podcast o kadar da
kolay değiller ama bir blog yazmak, bloğu öğrenciye kullandırmak son derece kolay.
Sadece bunun sistematik olarak yapılması ve bunu müfredatınızın içerisine yöntemlerinizin içerisine eklemesi, kısaca zaman var, kronolojik sıra var. Yeniden eskiye çok
önemli bir konu üzerine bloglanması gerekiyor.
Bu kişisel bir blogsa; anılarınız gezdiğiniz yerler sevdiğiniz mekanlar olabileceği gibi
bir öğretmenseniz kendi branşınızla ilgili yeni deneyimleriniz, tecrübeleriniz veya bir
ders için öğrenciye yazı yazdırma ve okutma gibi olabilir. İki önemli araç ve ikisi de
Türkçe. Kolay kullanılabilen araçlar yani. Bunların okulda bir sisteme kurulması, IP
departmanının hizmet vermesi gibi şeylere gerek yok. Tamamen bireysel çalışmalarla
yapılabilecek şeyler. Bunun için biz bu süreçte 2009’da yaparken çalışmayı;
öğrencilere de metin dağıtmak ayıp olmasın diye, o zaman ben de blog yazmıyordum
blog yazmaya başladım. Nasıl yaptım? Dersin bitiminde ne yaptıysam o akşam
hemen neler öğrettiğimi kısa kısa bloglara koydum. Derse gelmeyenler veya
sonradan merak edenler buradan takip etsinler diye. Sonunda 2009 2010 öğretim
yılının sonunda elimde her sene kullandığım hem sunularda bahsettiğim hem okul
içerisinde kullandığım, asistanlarımın kullandığı bir blog sitesi çıktı ve sistematik
olarak başından sonuna birisi takip ettiğinde rahatlıkla bir blog nasıl açılır, bir blogta
neler yapılır hepsini öğrenebiliyor ve buradan devam edebiliyor.
İkinci denemem ‘web çelebi’ydi. bu maalesef ağır ilerliyor ilk sene bunu hevesle
yazmıştım. Fakat daha sonra zaman darlığı olmasından dolayı yazma olayı çok
ilerleyemedi. Blog kullananlar dediğim gibi Amerikalılar hakikaten eğitim teknolojilerini
kullanma açısından gerçekten çok ilerdeler. Okullarında bizdeki durumu araştırdım.
Kişisel bloglar çok olmakla birlikte, eğitim alanında sistematik bir blog kullanma üzerine yapı yok. Ama ÖRAV’ı gördüm. Sizler de burada öğretmen arkadaşlarımla
birlikte muhtemelen öğretmen akademisin sitesinde, e-kampüste orda günceler diye
geçiyor günler diye çevirdik. Her ikisi de kullanılabilir. Blog veya günce. Orada
öğretmenlerin hazırladığı paylaştığı bloglar var. Bir başlangıç olarak orası da tercih
edilebilir. Ve benim yıllarca takip ettiğim edi-blog.org resim bloglarının nasıl
yapıldığını ve oradaki yaşamı hissetmek adına u-blogları takip ediyorum. Orada
neler oluyor görebiliyorum. Bu Amerika da en önemli blog sitesi eğitim alanındaki.
Bunun dışında daha onlarca var.
Peki eğitimde blog kullanımını çok kısaca özetlemeye çalışıyorum. Öğretmenlerin
kullanımı olabilir, öğrencilerin kullanımı olabilir. Okulun bunu genel kabulleniş
amacıyla, her yere yaymakla yani öğretmenin dışında idarecisinin haberleşme,
iletişim, duyuru şeklinde kullanabileceği gibi. Ama en önemli düşündüğüm nokta
öğrenciler ve tabii kişisel olarak velilerin iletişimi için olabilir. Blog çok önemli. Çünkü
bu web’de okuma yazma read-write-web diye kullanıyorlar Amerika’da. Hani hep
düşündüğümüz bizim en fazla okuma ve yazma hep sorunlarımız olduğunu
düşünüyoruz ki bu yeni teknoloji okuma ve yazma alışkanlıklarımızı eksiye doğru
götürüyor. Dolayısıyla bunu arttırabilmek için derslerimize çok rahat kullanabiliriz. Bir
164
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
ya da iki sefer de kullanmak yeterli. Başından sonuna kadar her derse kullanılacak
diye bir şey yok. Denemeler yapmak lazım. Alışkanlık haline gelmesi biraz zaman
istiyor. Benim aklıma gelen özellikle Türkçe ve yabancı dil yani her ikisinde de
okumak ve yazmak olmazsa olmaz. Dolayısıyla bu bloglar önemli bir yapı taşı.
Portfolyo değerlendirme yapmak istiyorsunuz ve elinizde bir portfolyo yazılım
değerlendirme programı yok. Çünkü aslında gerçekten porfolyo değerlendirmek zor
bir iş. Süreç değerlendi-riyorsunuz. Daha fazla vakit harcamanız gerekiyor. İşte
burada kronolojik bir dizilim olduğu için de seviyorum ve ödevleri buradan veriyorum.
Biz son dakikacıyız. Hepimizin kültürümüze girdiği bir şey. Zamana yayılmış işler
yapmakta zorlanıyoruz. burada bir işin zamana yayılmış olarak yapılıp yapılmadığını
net bir şekilde görebiliyoruz. Bu bir alışkanlık işi. Günü gününe çalış demekle
olmuyor. Ben de hatırlıyorum, bana da öyle söylüyorlardı. Ama ‘günü gününe çalış’
demekle bir yere varamadığımız ortada. Üreticiliği ve yaratıcılığı destekliyor,
yazıyoruz. Yazan kişi en basitinden bir şey üretmiş demektir. Bir cümle, beş cümle,
bir hikâye, bir İngilizce cümle yazma ve öğrenciler arasında bunlar alışkanlık halinde
geliştirilebilecek bir şey. Çünkü öğrenciler, birbirlerinin yaptıklarını merak ediyorlar ve
birbirlerini motive edebiliyorlar. Belki halâ başaramadığımız bir şey. Yani ben
uzatmayın demiyorum. Yapabilirseniz çok iyi olur diyorum ki bu da çok önemli bir
araç. Biz muhtemelen zamam zaman duyduğunuz işbirlikli öğrenme ortamları yaratan
yegane web aracı kullanılması için
1) Dil problemi var. Türkçeyi tam destekleyen ve çalışan wiki yok.
2) Gerçekten kullanımında web becerileri gerekiyor.
3) Bir şeyleri daha önceden düzenli sistematik ve kağıt üzerinde yapabilmiş
olmanız gerekiyor. Ama bir şekilde ucundan tutmak lazım bunun için de iki
araç var. TBword ve WikiStage her ikisi de her geçen gün yani 4 yıl öncesine
göre inanılmaz araçlar koydular.
4) Entegrasyonlar çok hızlı gidiyor. Facebook’la entegrasyon, twitter’la entegrasyon.
Videoları eskiden göstermezlerdi şimdi gösteriyorlar Youtube’dan bir link
koyarsanız anında oradan izlenebilmesini sağlıyor.
Ürünleri piyasaya sürenler çok çalışıyorlar ve her gün biraz daha kolaylaştırıyorlar.
Wiki’nin de zorluğu biraz buradan geliyor. Ama ortaya koyduğu zaman inanılmaz
beceriler geliştiriyor. İşbirlikli davranışlar ve beceriler içerisinde açıklık, becerilik,
web becerileri grup sürecinde çalışma, yazma, araştırma, bunların hepsini wiki
içerisinde yapmak mümkün
Wiki’yide şöyle özetleyeyim; beraber çalışan tüm kullanıcılar kayıtlarının her şekilde
tuttuğu bir word ortamının sayısal ortama daha da üstün ortam geçtiği bir yapı. Sizin
yazdığınızı ben siliyorum ekliyorum, siz benim yazımı siliyorsunuz. Fakat her biri
arka planda kayıtlı. İstediğim zaman kimin ne yaptığı görebiliyorum. Bunları da ödev
mantığıyla devam ettim. Tabii bizde de kopyala yapıştır mantığı devam ettiği için iyi
ödevler çıkmıyor. Ama örneğin öğrencinin birine ben 90, diğerine 40 verdiğimde; 40
verilen öğrenci geliyor diyor ki ‘hocam bana niye 40 verdin?’, diyorum ki ‘sen son 2
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
165
günelmişsin, buraya bir şeyler yapıştırmışın. Arkadaşın bu siteye 15 kere gelmiş ve
belli şeyleri ekleyip çıkartmış. Bunların hepsi kayıt altında ve rahatlıkla görülebiliyor.’
Dolayısıyla liselerde vakti olan öğretmenler için proje ödevleri, dönem ödevleri
bunlarla rahatlıkla yapılabilir. Biraz denemeler yapmak gerekiyor podcast’i bireysel
olarak ben de denedim. Bir öğretmenin bu işlerle ilgilenebilmesi için bu Amerikalıların
kullandığı Türkçesi’ni daha bulamadık. Belki teknolojiyi seven, ileri derecede
kullanılabilen bir öğretmen olmak gerekiyor. Araçlar gerçekten kolay kullanılabilir
gözükebiliyor. Ama iş uygulamaya geldiğinde bir çok sorunla karşılaşılıyor. Bunu
daha çok özel okulların dersleri doğrultusunda, derslerin anlatımının yapıldığında
gözlemledim. Dersleri belli bir şekilde podcast’lerle çevirip öğrencilere erişemedikleri,
gelemedikleri zamanlarda, ders çalışmak istediklerinde, o dersleri internete koyma
gereksinimini hissediyorum. I-tunes bu işin üniversite kısmı. Akademik olarak bir çok
üniversitenin burada olduğu ve düzenli olarak onlarca dersin burada incelenebildiği
bir ortam podcast dersi, öğrenmede en önemli araçların birisi. Bu yüzden pek de göz
ardı edilmemesi gereken bir şey. Çünkü podcast’in çıkış mantığı I-pad ve Apple
birlikte başlayan bir süreç. Bu zaten mobil olma üzerine. Önce mobil mp3’ler üzerine
düşünülen yapı. Bu cep telefonlarının gelişmesiyle birlikte tamamen insanın istediği
zaman, istediği yerde kullanılabilmesine olanak sağlayan en temel yapılardan birisi.
Yine bir başka gözlem Apple tarafından Amerika’da ortaya çıktı. Amerika’da üniversiteler buna çok önemli yatırımlar yaptılar ve bunun üniversite öğrencilerinin
içerisinde özellikle yayılması için çok çaba sarf ettiler. Sonuçlarını aldılar. Bugün
baktığımızda müzik tüm gençlerin ayrılmaz bir parçası ama Amerika’da podcast’leri
takip etmekle podcast dersleri izleme çok yüksek oranlarda. Bizde ise bunun tabii en
önemli örneği Anadolu Üniversitesi’nde anapod var. Bunlar tüm sistemlerini buna
göre yapıp denemeler yaptılar ve internet ortamına koydular ki bu da Türkiye
açısından önemli bir şey. Ama kullanım özelliklerini tam olarak bilmiyorum.
Peki okulda podcast’i özetleyelim. Derslerin podcast’leri yapılabilir. Tabii bilgisayar
kullanma teknikleri okulların teknik altyapısı dikkate alınarak proje çalışmalarında
kullanılabilir. Ders videoları hazırlanabilir. Bunun dışında şimdi özel okul diye
baktığımızda İstanbul, Ankara, İzmir şehirlerindeki büyük okullarında değil Türkiye
nin her yerine yayılmış küçük yerlerde de özel okullar var. Bu özel okullar içinde çok
fazla yatırım yapmadan, çok fazla para harcamadan teknolojiyi kullanmanın bir yolu.
Çünkü teknolojiyi ne kadar çok kullanıyorsanız o kadar çok verim elde ediyor
değilsiniz. Önemli olan bunu belirli bir plan ve program içerisinde geçirmeniz gerekmektedir. Bu anlamda fazla masraf ve yatırım olmadan bir iletişim aracı olarak
sosyal sorumluluk projelerini, okul tanıtımını öğrencilere derslerinin eğitimi için
podcast’lerle yapılması benim aklıma gelen örnekler içerisinde .
Bunlar her zaman mümkün olduğunca öğretmenlerle karşılaş-tığımda bahsettiğim
teknoloji araçları aslında. Bu çok daha uzun uzun ama burada ana hatlarını verdiğim
tüm bunların hepsini kavramsal olarak biliyor olabilirsiniz. Hayatınızda birkaç kez
uygulamış olabilirsiniz. Ama bunu ilk gördüğüm andan bugüne kadar ki yaşadığım
166
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
süreçte gördüğüm şu oluyor: Muhakkak öğren-öğret ilişkisine girmek gerekiyor.
Öğrenciyle çevrenizle bir anda öğrenirken öğretmeliyiz. Onların öğrettiklerini siz
onlara öğretmelisiniz mutlaka. Böyle bir etkileşim gerekiyor. Kullanıyorsak mutlaka
gösterelim, paylaşalım. Bunu birlikte öğretmek, öğrenci bunu mutlaka devam etmesi
gereken bir şey. Öğrenciden öğrenmeye çekinmeyelim. Ben halâ birçok şeyi öğrencilerden
öğreniyorum. Çünkü ben de 15 yıl önce inanılmaz vakitler harcıyordum bilgisayar
başında. Ama şu anda o kadar vakit harcayamıyorum. Dolayısıyla yeni çıkanları ki
eskisine göre çok daha hızlı çıkıyorlar. Takip etme şansım yok onları. Öğrenmeye
şansım yok. En kolay nasıl yapılır? Hemen onlara danışıyorum, yardım alıyorum,
bilgi almaya çalışıyorum. Çünkü onlar benden çok daha fazla bilgi almaya
çalışıyorlar.
Biri de web tabanlı cihazlar vardır. Bunlar Wikipedia PodCast. Aslında daha başka
araçlar da var ama bana çok gerçekçi gelen, uygulaması daha kolay olan araçlar
olarak bu üçünü görüyorum.
Biraz da şu cihazlardan bahsedelim. Etkileşimli tahta, özel okullarda oldukça bir
vardı, kullanıyordu. Akıllı tahta diye kullanıyorduk. Birden adını etkileşimli tahta diye
koyduk. Bu da bizim bir önceki akıllı tahta kullanımıydı. Peki nasıl kullanacağız? Bir
akıllı tahta 2-3 yıl öncede üniversitemize alınması düşünüldü yani her sınıfa birer
akıllı tahta o bir furyaydı. Furya içerisinde etkileşimli tahta çıkmadan önce aynı
furyadan bizim üniversitemiz de etkileniyordu. Tesadüf bizim fakültemize gelip
sordular. Biz de onlara sunu hazırladık, sonra vazgeçtiler. Hiçbir tahta alınmadı. 5-10
tanesi alınmıştı. Sonra bir tanesi bize geldi. Ben bu işin branşı hem de bu işin önderi
ve lideri olamaya çalıştım. Bunu bugüne kadar 2 veya 3 kere kullandım. Ama bu ilk
nesil akıllı tahtalar gerçekten bir şey sunmuyordu. Yani üzerinde uzun uzun
düşünmek gerekiyordu. Hele üniversite olarak elimizde Powerpoint sunucusundan
başka hiçbir şey yoktu. Çoğu zaman onu da kendimiz hazırlıyorduk. Onu da ha
projeksiyondan vermişim ha akıllı tahtadan vermişim. Yaratıcı bir şey yapamadım.
Kullanmada çok fazla sıkıntıları vardı. Ama bu tahtanın yeni çıkanları daha fonksiyonel
ve daha kolay kullanılıyor. Peki ne yapılabilir? Kabaca düşündüğümüzde bir hazır
materyal bulacağız bir yerlerden veya bunları kullanacağız veya bir şeyler
hazırlayacağız başka ihtimal yok. Bu konuda biz Fatih Projesi başladığı zaman
doğal olarak öncelikle karşı çıktık. Dedik ki: ‘böyle bir şey olmaz. Durduk yere
atlanılmaz bu kadar büyük çaplı proje yapılamaz.’ Sonra fark ettik ki bu yol açılmış
ve gidiyor bir şekilde yani bir şeyler gidecek ve hiçbir şey engellenemeyecek. Peki o
zaman nasıl olur da bir şeyler düzeltilebilir? Yani karar alındı ama plan yapılmadı.
Peki o zaman plan yapalım üniversite olarak, bölüm olarak, merkez olarak nerede
olabiliriz diye çalışmalara başladık ve çok uzun gitgeller yaşadık. İstanbul’da
oluşumuz avantaj. Ankara’da üniversite apayrı bir anlam katıyormuş. Bunu öğrendik
son 6 ay içerisinde. Ankara da olmak çok ayrı bir şey. Milli Eğitimde çalışmak
istiyorsanız. Biz zorla gittik geldik ve bir noktaya varabildik ve Milli Eğitim
Bakanlığıyla birlikte özellikle bu eğitimde bilişim ağı EBA ve orada yetkililerle içeriğin
geliştirilmesinden sorumlu kişilere yaptıklarımızı anlattık. Onlarla bir paylaşım
içerisine girdik ve epey bir çalışmadan sonra ortaya bir video projesi çıktı. Bugün
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
167
özellikle onu paylaşacağım sizinle. Ana hatlarını söyleyeyim bir kere. Şöyle söyleyeyim;
bu birlikte ortak çalışma sonucunda çıktı. Yani ilk başta bir video çekimi olsun diye
başlayan şey birden bire başka bir hale geldi. Dedik ki kazanım bazlı olsun. Çünkü
videoların gerçekten izleme seviyesi düşmüş durumda. 3 dakikayla 10 dakika
arasında olsun dedik haklı olarak. Etkileşimli tahtalar okullara gidiyor ama öğretmenin
bunu kullanmadığı ya da bunu kullanmada sıkıntılar yaşadığını söylediler ki
eğitimlerin nasıl olduğunu gördünüz. Peki etkileşimli tahta kullanımı da biraz
desteklesin dedik. Bundan sonrasına biraz da biz katkıda bulunduk. Açıkçası iyi
öğretmenler de var yani elinde bir materyal olsa aslında kendi istediği gibi ders anlatmak
istiyor. Bir türlü dijital anlamda orijinal materyalleri yok elinde. Onları da biz işin içine
katsak dedik ve bir öğrenme nesneleri sağlayalım dedik yine milli eğitimin özellikle
Anadolu’da eksik derslerin geçmesi bir özel okulla bir Anadolu’daki küçük okulların
verdiği sınıf ortamı birbirinden gerçekten farklı. Öğretmenleri de farklı. Biraz da
eşitsizliği kaldırmak adına burada da zengin bir ortam olsun dediler. İyi öğrencilere
hazırlık olsun dediler. Çünkü meraklı öğrencileriz var. ‘Orijinal materyaller üzerinden
çalışsınlar’ dedik ve bütün bunların sonunda bir çalışma yaptık. Çalışmayı yaparken
de bir coğrafya öğretmeniyle çalıştık. Coğrafya öğretmenlerinin yanında eğitim,
eğitim teknologları, eğitim uzmanları, video çe,kim ekibi ve bunların başında eğitim
teknoloğu olan uzman bir kişi bunların hepsi birlikte kazanımları çalışmaya
başladılar. Daha sonra senaryoları geliştirdiler. Senaryodan sonra çekimleri yaptılar.
İlk çalışmalar iyi olmadı. Çok hızlı çalışma yaptık. Biz de beğenmedik. Çünkü bir
maliyet faktörü vardı. Süreç biraz daha uzadı ve böyle bir şeyin yaklaşık olarak 200
tane videonun 9, 10, 11. sınıf coğrafya videolarının 200’e yakın oluyor. 190 civarında
bu kadar seri üretilebilmesi ve kaliteli olabilmesi mümkün değil. En son da oradaki
arkadaşlar çok yerinde bir tespit yaptılar. ‘Hocam hiç izlenmeyecek bir video
olacağına, biz elimizden gelenin fazlasını verelim, siz yapabileceğinizin en iyisini
yapın. Ama izlenebilir bir şey olsun. Yoksa bunların hepsi çöp olacak ve bunun üzerine
biz bir demo video hazırladık. Bu 20 dakikalık demo video, 2 ay sürdü ve 2 kazanımı
sağlıyor. Bu video, bizim %75’imizin akademik kimlikten oluşması ve ekibin
önümüzdeki 200 videoda nasıl birbirinden farklı şeyler yaratabiiliriz kaygılarıyla 2 ay
sürdü. Yoksa biz videoyu 2 günde de çekebilirdik. Dolayısıyla bu videoyu sunduk ve
çok beğenildi. Bu, EBA’da var. ‘Tekno levha hareketleri’ diye aratırsanız eğer EBA
içerinde bu 20 dakikalık videoyu görebilirsiniz.
Dokunmatik özelliğini nasıl kullanacağız? Bunun için bazı özellikler geliştirdik. Onun
dışında burada gördüğünüz sunum bunların hepsini ayrı bir parçada EBA’ya
konmasını önerdik. Bunlar EBA’da bulunacak. Yani bir öğretmen bu videoya bakıp
‘bu öğretmenin yerine ben anlatmak istiyorum’ dediğinde, bütün o materyalleri alıp
kendi tahtasında, kendi ek materyallerini de koyarak, farklı senaryolar çizerek kullanabilecek. Bu nesneleri kullanarak kendi dersini anlatabiilecek. Yani izle-dinlenin
ötesine çıkarttık çalışmayı.
Neler kazandık biz bunları yaparken? Öğretmenler, proje ekibi ve Milli Eğitimle
çalışmış olmak, hep eleştirdiğimiz kurumla iş yapabilmek, sonuçları olan bir iş yapabilmek ve çalışma yöntemlerini öğrenmek en önemlisi o. Yani üniversite paydaş
168
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
olsun demek. Özellikle devlet üniversitesi için hiç de kolay değil. Kamu kuruluşlarının
bile çalışmasının ne kadar zor olduğunu gördük bu süreçte ve aslında bizim kendi
uzaktan eğitim programların da bir kısmını göstereceğim epey bir tecrübemiz vardı.
Ama bu K-12 tarafında tecrübemiz yoktu. Bu K-12 tarafındaki tecrübelerimizi arttırdı.
İlk defa bu kadar kapsamlı bir video şekli yaptık ve hemen yaptıklarımızda önceki
yaptığımız materyallerdeki gibi. Çünkü bizde böyle bir şey var. Yani süreç
planlandıktan sonra ürünler üretiliyor ve çıkan ürünlerin çıkartıldığı dönem
içerisindeki süreçler tekrar gözden geçiriliyor ve bunlar mutlaka yazılı hale getiriliyor.
Daha sonra iş akışı içerisinde birimler içerisinde kesinlikle astıkları bildikleri süreç
içerinde yapıyoruz ve bu süreçleri nasıl takip edecekleri nasıl zamana uyacaklarını
öğreniyorlar. Çünkü uzun soluklu iş yapmak, e-materyalleri geliştirirken çok önemli
bir konu. Nitekim duyduklarımız da, paylaştıklarımız da TÜBİTAK’ta bunun benzerlerini
yapıyor. Onlar sayısal dersler için hazırlıyorlar mesela. En büyük sıkıntılarının bu
olduğunu görmüşler. Planlara bir türlü uyamıyorlar. Yani 3 ayda yapmış olmayı
planlıyorlar. 3 ayda hiçbirşey yapmamış oluyorlar. Aynı şeyleri biz de yaşadık.
Süreçleri belirledik, hemen müdahale ettik, 2 ay önce bunları anlatıyorum. Bu
süreçlere girmek istedikleri zaman kaçınılmaz bir şey. Bunlar mutlaka yaşanacak
ama en azından biz tecrübelerimizi sizinle paylaşmış olalım. Düzenli ve planlı
yapmamıza rağmen 2 ay önce bir toplantı yaptık ve iş sürecimizi kontrol ettik.
Videoları 2 yıl içerisinde bitireceğimizi fark ettik. Yani o süreçle devam edecek
olursak 2 yıl sürmesi gerekiyordu. Bizim önümüzde 8 ay vardı. Dolayısıyla nerede
işlerin yanlış gittiğini, nerelere fazla zaman ayırdığımızı tespit ettik. 2-3 gün
çalıştıktan sonra bir kriz çıkmadan önce krizden önce önlemlerimizi aldık. Şu anda
sistematik bir şekilde istenilen sayıda videoyu üretebilir hale geldik. Bütün bunlar da
o çalışmalardan çıkanlar. Bu arada biraz daha kendimizi yorduk bu kadar işin
içerisinde. Ben şunu söylüyorum biz çok güzel bir iş yaptığımızı düşünüyoruz. Dün
baktığımda sayacı siliyorlar. Mesela ilk ayda 5000 izleyici vardı. Bir anda baktım
4000’e gelmiş. Demo videoyu görenler gerçekten çok beğeniyor. Biz de o standartlara
uymaya çalışıyoruz. O bütün kazanımlarda hep şunu sordum. ‘Tamam da bunun
kullanıcısı ne diyecek?’ Kesinlikle multimedia geliştirme açısından, dijital içerik
geliştirme açısından, ses-video hepsi full HD çekim, her şey çok iyi gözüküyor. Peki
kullanıcı ne diyor? Çünkü kullanacak olan kişilerin %70’i öğrenci veya daha da fazla
kısmı öğretmen olacak. İlk olarak elimizde imkân olduğu için bu çalışmada yer alan
coğrafya öğretmenlerinin bulunduğu okullara gittik. Özel okullardı onlar da. O okullarda
hızlıca bir anket geliştirip sorular sorduk öğrencilere ve elde ettiğimiz şunlar.
Evet/hayırlı sorular sorduk ve her sorduğumuz soru %85 ve üstü çıkıyor. Dolayısıyla
bir şeyler %80’lerin altına iniyorsa ziller çalıyor, %70’in altına iniyorsa o zaman çok
dikkat etmek gerekiyor diye yorumladık. Çünkü yüzdeler çok yüksek, ‘öğretmen
anlatımı olsun mu?’ diye sorduk. Çünkü bu öğretmen anlatımının olup olmaması
bizim çalışmamızdaki 15 günlük tartışma konusuydu. 2’ye ayrıldık bir grup öğretmen
anlatımı olmasın, bir grup olsun dedi. Sonra herkes bana muhalif oldu. Ben ‘anlatımı
olsun’ diyen tek başıma kaldım. Çünkü amaçlarımızın başında ‘etkileşimli tahta
nasıl kullanılır?’ vardı. Şu anda gözlemlerimiz, mesela yüksek lisansta sınıf
öğretmeni olan 2 tane öğrencim var. Onlar da etkileşimli tahta üzerine çalışıyorlar.
Yani okullarda kimse kullanmıyor. İngilizce öğretmeni, bir tek o kullanıyor. Tez
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
169
yapmasa bilmiyorum o da kullanır mı? Ama böyle bir istek var. Ne olacak bilmiyorlar.
Dolayısıyla bunlar bir örnek teşkil etsin istedik ve sonuçta ben onları ikna ettim.
Zaten milli eğitim olmasını istiyordu ve kaldı. Ama özel okullardaki öğrenciler bunu
söylemiş. Tabiiî ki de bu bir bacağıydı ve ikinci bacağı devam ediyor. Yani devlet
okullarındaki öğretmenler ve devlet okullarındaki öğrenciler ne diyecekler? 2. dönemin
başında buna İstanbul’da 6 değişik ilçede bakacağız. Sayısal derslerden çok sözel
derslerde bir beklenti var.
Bana yine çok anlamlı gelen, halen sorusu olan bunların acaba bir yerlerine soru
sıkıştırsa mıydık? Bunu da çok tartıştık. Bir yerlere eklese miydik? Yine müdahale
ettim. Amaçlarımızın içerisinde yok. Olabilir, yapabiliriz, teknik olarak da mümkün.
Çok güzel gibi de gözüküyor ama başlangıç amaçlarımızın ve hedeflerimizin içerisinde
yok. Bu başka bir proje. Öğrencilerin cevaplarına göre %65 soru istememişler.
‘Bizde bir ekip, mobil araçlarla ne yapılabilir? K-12 tarafından bizim öğrencilerimiz ne
yapabilirler?’ çalışıyorlar. Hızlı bir hareket değil şu anda. Halen ‘platform ne olacak,
form ne olacak, hangi araçları kullanmalıyız?’ aşamasında. Çünkü tecrübelerimiz
var. Üretim çok zor ve ürettiklerimizin bir maliyeti var. Maliyetlerin bir şekilde efektif
kullanılması gerekiyor, karşılığını almamız gerekiyor. Bazı öngörüler var. Ama bugün
içerisine sıkıştırabileceğim gibi değil. Daha çok bunun üzerine sohbet etmeyi seviyorum.
Anlattıklarımız uçuşuyor çünkü bir şeyler yapmak istiyorsak saatlerce sohbet
edebiliriz. Ama bugünkü sunumumun hedefi deneyimlerimi eski bir öğretmen, yeni
akademisyen ve özel okulların içerisinde yaşamış biri olarak sizlerle paylaşmak.
Yani sonuç istiyoruz, hep bir şeyler yapmak istiyoruz. Dolayısıyla buradan sonuç
istendiği için şimdi ben sonuçtan çıkarak tecrübelerimizi ve elde ettiklerimizi göstermek
istedim. İstanbul Üniversitesi programında, uzaktan eğitime de biz yeni bir soluk
getirmeye çalıştık. Eğitim fakültelerinde uzaktan eğitim olmaz deniyordu. Biz bunu
aştık. 2 sene sonra biz iddia ettik. ‘Uzaktan eğitim için öğrenci alamıyoruz artık bitti’
dediler. Uzaktan eğitim kapatıldığı için açıköğretimde halen 1-2 dal mevcut. Biz şu
an öğrenci almıyoruz. Ama mükemmel bir deneyim oldu. Biz bir adım attık ve çok
güzel oldu. İnanılmaz tecrübeler elde ettik. Bütün öğretim üyelerimiz, asistanlarımız
büyük emekler sarf ettiler ama olmadı. Fark etmez. Sonunda bütün tecrübeleri
kazanmış oluyoruz. Tüm programlarda iki ana şeye odaklanılmış durumda. Uzaktan
eğitim programları sadece biz ne yapıyoruz, ne olmasını umuyoruz? Yani uzaktan
eğitim deyince 21.yüzyılda ne anlıyoruz, ne anlamalıyız? Biz böyle düşünüyoruz kişi
ve kurum olarak
1. Öğrenme yönetim sistemi olması gerekiyor.
2. Canlı derslerin olması gerekiyor.
Bunların olması gerekiyor ama ne kadar yapabildiğinize bağlı. Bir şeye ne kadar
ulaşabiliyorsanız. Adım adım ilk önce canlı ders imkânın var. Önce o veya önce
öğrenme yönetim sistemin var ve sadece metinleriniz var. Bu bir başlangıç ama bu
böyle devam etmemeli. Gelişecek olan yerler olması lâzım. Yani artık bu 3 günde de,
son birkaç yılda da fark ettiniz ki metinleri veya videoları olduğu gibi internete koyup
170
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
öğrencilerle hangi seviyede olursa olsun, ister K-12, ister üniversite, olduğu gibi o
ortamlara koyduğunuzda başarı beklemeyin. Öğrenme ortamı olmuş diye
düşünmeyin. İyi bir şey yaptık diye düşünmeyin. Başlangıç olur tabii ama yıkıcı
eleştirilere gerek yok. İşin içine girdiğiniz zaman, yaşayan olarak söyleyebilirim yani
bir metni üniversite hocasından alıp, üniversite yönetim sistemine koymak kadar zor
bir şey yok. Çünkü bana verecek olan kişi vermediği sürece ben ne yapabilirim ki.
Ben kurdum elemanlar hazır, içerik ekibi, her şey hazır ama bana bir şeyin gelmesi
lâzım veya daha kötüsü bunu da yaşadık. Verilen içerikler yetersizse ve sizin
alanınız olmadığı halde bunu görüyorsanız bu da ayrı bir problem. Ama biz kendimizce böyle hedefler koyduk. Metin içeriğiyle başlayan yolculuğumuz ki ilk yıl
öyleydi. 500 öğrenciyle başladığımızda son noktaya kadar vardı. 7. maddeye kadar
vardı ve hepsinin örneklerini göstereceğim.
Canlı dersler ilginç bir süreç. İmkânlar varsa olmasında fayda var. Çok değişik bir
deneyim. Haftada biz zaten 1 ders için 1 saat uyguluyoruz. Yani örgünde normal
derse karşılık 1 saat uyguluyoruz. Ne kadar iyi oluyor? İyi olanları da var. Bir dolu
hoca geliyor öğrencileriyle beraber feryat figan ediyor. ‘Hocam ne olur şu dersin
hocasını değiştirin, sınıf ortamına girdik’ diye. Bir öğretim elemanının mükemmelleşmesi, bu öğretim elemanının kendi becerisi ve işine verdiği önem. Aynı
öğretim elemanını ben canlı derslerden izlediğim zaman da aynı özen ve itinayla iş
yaptığını görüyorum. Aynı o anlatım tarzını da canlı derslerde yaptığını görüyorum.
Mutlaka sunum kullanmaya teşvik ediyoruz. %90’ı Powerpoint sunusu kullanıyor.
Biz daha çok öğrencilere yeni şeyler üretebiliriz düşüncesinin peşine düştük ve
şöyle bir şeyler geliştirdik. Belge film, belgesel film nedir? Ders anlatımına girmedik.
Bu dönem başlayacağız buna. Belge film, eskimeyecek bir şey. Biz bunu her yerde
her zaman kullanabiliriz.
Okullarda ne üretmeliyiz? Yeni bir şey ne yapmalıyız, düşüncesi var. Her şeyi satın
mı alacağız, yoksa her şeyi biz mi üreteceğiz? Nasıl bir model geliştireceğiz? Bu
uzun bir süreç. Ama yavaş yavaş öğrenilen ve öğrendikçe de kendi çözümlerinin
daha faydalı olabileceğini düşünmesine götürüyor sizi. Biz de ilk başladığımızda
fikirler olarak başlayan bir şey. Biraz zaman aldı birdenbire olmuyor. Yine bir video
aslında 2011 yılında çekildi ve 1 yıldan fazla sürdü çekilebilmesi için gereken
çalışmalar. Ama şu anda geldiğimiz nokta nedir? Çok daha sistematik üretim yapabiliyoruz. Çok daha düzenli üretim yapabiliyoruz ve biz karar veriyoruz nerede ne
yapacağımıza.
Bu 7. madde için gösterdiğimizi aslında 50’ye yakın ders için yapmıştık. Ama
bunların hepsi birbirinden farklı. Yani seri bir üretimden çok her birine ayrı bir model
geliştirmiştik. Bu bizim yapabildiğimiz en iyi çalışmalardan birisi. Buna biz kişisel
öğrenme şekli diyoruz. Öğrencinin tamamen kendi yapabileceği bir şey bu. Türkiye
basın tarihi dersi bir metin olarak gelen ders yaklaşık 3-4 aylık bir çalışma sonunda
web haline geldi. Aslında bunların hepsi birer bölüm. Ders kitabındaki bölüm
yaklaşık 150 sayfa. Bölüm, öğrencilerin videolarını izleyebileceği zevkli bir hale geldi
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
171
Kabul etmemiz gereken nokta şu; %100 örgün eğitim artık bitti. Sadece direniyoruz
biz şu anda. Fakat nerede ne olacak? Burada tamamen yok etmek değil. Mesela
üniversitelerde benim çalıştığım dönemlerde %30-%70’le başlayabilecek bir süreç.
%30 bir ders, %70 bir ders mesela. Mimarlar için hiç işlemeyebilir. Yani bu iş için
herkes kendi çözümünü üretmek zorunda. İlköğretim için %90 sınıfta olmak
zorundayız, lisede belki %70, üniversitede belki %50 olacak. Ama bir şekilde
gözüken o ki örgün vakitlerimizi biz internet ortamına taşıyabiliriz. Ama önemli olan
nasıl taşıyacağımız, yani daha iyi bir şey yapmamız gerekiyor.
Ben, birçok kurumun bu süreçte başarı elde edebileceğini düşünüyorum ve herkes
farklı bir şeyler yapabilir. Önemli olan bu zaten. Farklı neler yapılabilecek? Farklı
deneyimler yaşamak, farklı sonuçlar elde etmek. 500 öğrenciyle başladık, şimdi
4500 öğrenci var. Şu an 100 bin sayfadan fazla içerik var elimizde. Bunların önemli
bir kısmını internet ortamına aktardık. Biz çok ağır eleştiri alıyoruz program olarak;
öğrencilerden, akademik dünyadan. Haklı oldukları taraflar da var. Ama benim şu
dikkatimi çekti. 3 yıl içerisinde üniversitede öğretim elemanlarının teknolojiyle
buluşma yapması sizden daha zor ve direnç gösteriyorlar. Çünkü bir profesöre ne
diyebilirsiniz ki? Eğer diretiyorsa diyecek bir şey yok. Ama ben diyorum ‘benim
merkezin programın şartları var ya o şartlara uyar ya da bende ders vermez. Eğer
ders vermek istiyorsa içerik verecek, sunu hazırlayacak, ders anlatacak. Bir hoca 14
kere canlı ders anlattı. Geçen yıl hiçbir şey bilmiyordu. Aradan zaman geçti mi hepsi
şunu söylüyor, her yerde bundan bahsediyor ‘biz canlı ders yapıyoruz’ diyor.
Ben burada 3 yılın sonunda şunu da fark ettim. İnsanlara eğer öğretmek istiyorsanız,
öğrenme istiyorsanız onun içine atıvereceksiniz. Yoksa uzaktan eğitim verdim,
hizmet içi eğitim yaptım, bunlar yeterli değil.
Son olarak söyleyeceğim şu var: Hayal gibi geliyor ama en azından burada şu var.
Yani eğitim teknoloji kullanımı ki, eğitim fakülteleri bu işi iyi kullanamıyor şu anda.
Ama bir yandan da mecburiyet hisseden, yani bu işin parçası olduğunu düşünen bir
kitle var. O zaman bu kitlenin harekete geçmesi lâzım. Yani üniversitelere de hareket
lâzım. Şu anda %30 online oldu ve ne kaybettiler. Daha çok öğrenciyle ilgilenebiliyor,
daha fazla akademik çalışma yapabiliyor, daha fazla öğrencinin çalışmalarını,
portfolyolarını yapabiliyorlar. Dolayısıyla bunu öğrenci daha iyi kullanabiliyor.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
172
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Doç.Dr.Tolga ARICAK
Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Eğitimde Teknoloji Kullanımı ve Çocuklarda Siber Zorbalık*
1990’lı yıllarda internetin yaygın olarak günlük yaşama nüfuz etmesiyle birlikte
iletişimden üretime, ticaretten eğitime kadar büyük bir elektronik devrim yaşanmaktadır.
İnsanlar bilgiye ve her türlü hizmete çok daha hızlı ve ucuz yoldan ulaşmaktadır.
Aynı şekilde bilgiler ve hizmetler de kolay ve hızlı yoldan dünyanın en ücra
köşesinden insanlığa sunulabilir hale gelmiştir. Bilgisayar teknolojisinin internetle
birleşmesiyle birlikte bilgisayar ve internet ayrılmaz bir ikili olarak görülmeye ve
kullanılmaya başlanmıştır. Bugün artık internetin olmadığı bir bilgisayar ya da telefon
eksik bir araç olarak görülmekte ve tercih edilmemektedir.
Internetin yaşamın değişik alanlarındaki devrimsel etkisinin en çok hissedildiği alanlardan biri de şüphesiz eğitim olmuştur. Alışılagelmiş eğitim paradigmaları internetin
okullara girmesiyle sarsılmaya başlamıştır. Son yirmi yıldır hissedilen bu şok dalgası
hala devam etmekte ve gelişmiş ülkelerdeki eğitimciler başta olmak üzere tüm dünyadaki
eğitim uzmanları henüz bu şokun etkisinden sıyrılıp yeni bir modelleme yapabilmiş
değildir. Mevcut ve devam etmekte olan durum hala bu teknolojinin eğitimin neresinde
olması gerektiğiyle ilişkilidir; fakat ilginç olan, sanal dünyanın eğitimin neresinde
olacağından çok eğitimin sanal dünyanın neresinde ve nasıl yer alacağına ilişkin bir
gidişata maruz kalmasıdır. Yakın bir gelecekte okulların ve eğitimcilerin kendilerini
hiçte ummadıkları bir yerde bulmaları kaçınılmaz görünmektedir.
Okulsuz Bir Toplum mu Yoksa Sanal Alemdeki Okullar mı?
Bazı eğitimciler (Bkz. Eales ve Byrd, 1997; Fırat, 2010) internet teknolojisinin
okulları ortadan kaldıracağını düşünmekte ve bu tezlerini de Ivan Illich’in (1973)
okulsuz toplum teziyle ilişkilendirmektedirler. Uzaktan eğitimin (distance education)
yaygınlaşması, açıköğretim, ev okul (home school), e-öğrenme (e-learning), e-MBA
gibi uygulamalar gelecekte dört duvardan oluşan okulların sayıca azalacağını
düşündürmekle birlikte kurumsal anlamda okullaşmanın son bulmayacağını ve sayıca
daha da artacağını göstermektedir. Bir araziye ve binaya ihtiyaç duymayan sanal
okullar, hizmet sunucular (servers) üzerindeki birkaç yüz GBlık alanlarda tüm
dünyaya hizmet verir hale geleceklerdir. Benzer bir uygulamanın hizmet sektöründe
de ev ofis uygulamaları şeklinde görülmesi hem eğitimin hem de üretimin mekandan
bağımsız hale gelmesini sağlayacaktır. Bununla birlikte bu tür uygulamaların fiziksel
açıdan özgür insanlar mı yoksa eve mahkum insanlar mı yaratacağına ilişkin
kuşkular mevcuttur. Zira internet bağımlılığının tüm dünyada hızla artış gösteriyor
olması (Lam, Peng, Mai, & Jing, 2009; Meerkerk, Eijden, Vermulst, & Garretsen,
2009; Mottram & Fleming, 2009) bu kuşkuların haklı bir zemine oturmasına neden
olmaktadır.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
173
Değişen Sosyal İlişkiler ve Çevrimiçi Toplumsallaşma (Online Socialization)
Sanayileşmeyle birlikte başlayan sosyal yaşamdaki ciddi değişim, kırsal kesimden
kentlere göçün etkisi ve üretim biçimlerinin değişmesiyle hız kazanmış, insanlar
arası sosyal ilişkilerde köklü değişikliklere neden olmuştur (Ergün, 2012). 20.
Yüzyılın ikinci yarısında televizyonun ev yaşamına girmesi, aile içi ilişkilerde anlamlı
değişikliklere neden olurken, 20. Yüzyılın son on yılında internetin evlere girmesi
sosyal ilişkilerde geriye dönüşü olmayan ciddi bir başka değişimin başlangıcı
olmuştur.
21. Yüzyıl, yüz yüze insan ilişkilerinin yerini çevrimiçi ortamda sosyal paylaşım
sitelerine bıraktığı bir dönem olarak tanımlanmaktadır. İnsanlar arkadaşlarını çoğunlukla
sanal dünyadan seçmekte, sohbetlerini ve paylaşımlarını bu tür ortamlarda
gerçekleştirmektedirler. Aynı binada yaşayan arkadaşlar, aynı iş yerinde çalışan
meslektaşlar, aynı okulda okuyan çocuklar sosyal paylaşım ağlarını yüz yüze
etkileşime tercih etmektedirler. Bu durum ister istemez “sosyal paylaşım siteleri
sosyalleşmeyi artırıyor mu yoksa azaltıyor mu?” sorusunu gündeme getirmiştir
(Amichai-Hamburger & Ben-Artzi, 2003; Coget, Yamauchi & Suman, 2002). Bir
adım ötesi ise “sosyallik nedir?” sorusuyla sosyalleşmenin yeniden tanımlanması
ihtiyacıdır. Gerçek dünyada kimseyle görüşmeyen; fakat sanal dünyada yüzlerce
arkadaşı olan bir kişi sosyal midir? Yanıt evetse, “gerçek dünya nedir?” gibi felsefi,
sosyal psikolojik bir tartışmaya çekilmektedir insan.
Sanal dünya ilişkileri üzerine artan bu ilgi, eğitimci, psikolog ve sosyologları harekete
geçirmiş, son on yılda sadece bu konu üzerine çalışan uzmanlar yetişmeye
başlamıştır. Siber psikoloji (cyberpsychology) hızla psikolojinin bir uzmanlık alanı
olma yolunda araştırma yapan ve yayın üreten bir alan durumuna gelmiştir.
Eğitim ve psikoloji alanında yapılan araştırma sonuçlarına bakarak, internet için
yararlı ya da zararlı gibi bir sınıflandırma yapmak doğru bir yaklaşım değildir. Internetin
bilgiye ulaşımı ve bilgi paylaşımını önemli ölçüde artırdığı gerçeğini göz önüne
aldığımızda eğitim alanındaki yararları tartışılmazdır. Bunun yanı sıra her teknolojik
aracın kullanımında olduğu gibi bilgi iletişim teknolojilerinin sanal dünyada kötüye
kullanımının yarattığı zararlı sonuçlar da tartışılmaz bir diğer gerçektir. Özellikle
kişiler arası ilişkiler eksenli olmak üzere bu zarar verici davranışlar incelendiğinde
yukarıda da tartışıldığı gibi siber zorbalık (cyberbullying) öne çıkan bir eylem olmaktadır.
Siber Zorbalık: Yanlış Eğitim Uygulamalarından Kaynaklanan Bir Sonuç mu?
Geleneksel zorbalığın (traditional bullying) yanı sıra siber zorbalığın da eğitim hayatında
görülmeye başlaması, bu sorunun nedenleri üzerine tartışmaları artırmıştır. Bireysel
nedenleri bir tarafa siber zorbalık yanlış eğitim uygulamalarının mı bir sonucudur? Bu,
eğitimi dar anlamıyla sadece okulda verilen bir eğitim olarak algılamayıp aileyi de içine
alan yaygın eğitim olarak anlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
174
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Yukarıda da bahsedildiği gibi değişen iletişim örüntüleri toplumun tüm kesimlerinde
olduğu gibi toplumun en önemli unsuru olan ailede de etkisini göstermiştir. Aile
üyelerinin televizyon ve internet merkezli bir yaşama geçişi, aile içi paylaşımların
giderek azalmasına ve aile üyelerinin aynı evde birbirlerinden uzak bir yaşam
sürmelerine neden olmaktadır. Özellikle ebeveynlerin bilgisayar ve internet kullanımı
konusunda çocuklarına yeterli süpervizyon sağlayamamaları olası riskleri daha da
artırmaktadır (Strom & Strom, 2005; Willard, 2005). Ebeveynler çocuklarını sanal
dünyanın olası tehlikelerine karşı yeterince bilinçlendirememekte hatta bazen
özendirici bile olabilmektedirler. Bu nedenle yaygın eğitim bağlamında annebabaların bilgisayar ve internet kullanımı konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Aslında bundan daha da önemlisi, anne-babaların çocuklarıyla birebir
zaman geçirme becerilerini geliştirmek olmalıdır. Çocukları küçük yaşta sanal dünya
ile tanıştırmak yerine yüz yüze iletişimin ve etkileşimin yaşandığı aile ortamları
yaratılmaya çalışılmalıdır. Gerçek dünyadaki iletişim kurma biçiminin sanal dünyadaki
iletişim kurma biçimimizi etkilediği unutulmamalıdır. Gerçek dünyada saygı ve
hoşgörüye dayalı bir iletişim aynı davranışların sanal dünyada da devamını
sağlayacaktır. Gerçek yaşamda saygısız ve güç kullanmaya dayalı bir iletişim, sanal
dünyada zorbalığı kolaylıkla gerçekleştirmeye zemin hazırlayacaktır. Öyleyse bir
model olarak anne-babanın ve yakın çevredeki yetişkinlerin tutumları geleneksel
zorbalıkta olduğu gibi siber zorbalıkta da belirleyici bir etkiye sahiptir.
Formal eğitim açısından ise internet kullanımı ile birlikte siber zorbalık tam bir sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan araştırmalar internet kullanımının arttıkça
siber zorbalık yapma ve siber zorbalığa marzu kalma durumlarının da arttığını
göstermektedir (Arıcak et al, 2008; Uçanok, Karasoy & Durmuş, 2011). Bu aslında
kendi içinde bir paradokstur. “Internete girmezsem ya da cep telefonum olmazsa
siber zorbalık da yapamam, siber mağdur da (cybervictim) olmam” demek, tam da
“trafiğe çıkıp araba kullanmazsam, trafik kazası da yapmam” demek gibi bir durumdur.
Yapılan araştırmalar, çok erken yaşta yeterli eğitim ve süpervizyon sağlanmaksızın
internet kullanımını yaygınlaştırmanın özellikle çocuk ve ergenlerde siber zorbalık
yapma ya da siber zorbalığa maruz kalma olasılığını artırdığını göstermektedir. Çocuk
ve gençler, sadece kötü bir maksatla bu tür davranışları yapmamaktadırlar. Arkadaşları
arasında popüler olmak, grup tarafından kabul görmek, sınıf içinde gösteremedikleri
başarıyı online sosyal ilişkilerde göstermek, eğlenmek vb. amaçlarla siber zorbalık
yapabilmektedirler (Eroğlu, 2011; Uçanok, Karasoy & Durmuş, 2011). Siber zorbalık,
çocuk ve gençler arasında bu tür davranışların karşı taraftaki bireyde yaratacağı
duyguyu gözönüne almadan unutulup gidecekmiş düşüncesiyle yapılmaktadır çoğu
zaman. Benzer şekilde sanki sadece kendi arkadaşları görecekmiş ve sonrada silinip
gidecekmiş düşüncesiyle çocuklar, resimlerini, özel bilgilerini ve kişisel düşüncelerini
sanal dünyada paylaşmakta, kötü niyetli kişilere bu bilgileri kullanma fırsatı
sunmaktadırlar. Bu da bu çocukların siber mağdur olma risklerini artırmaktadır.
İlköğretim ve lise öğrencileri üzerinde yapılan araştırmalar, gençlerin internette
kullandıkları kişisel şifrelerini arkadaşlarıyla paylaşma eğiliminde olduklarını göstermektedir (Arıcak et al, 2008). Arıcak et al.(2008) aynı zamanda internet şifrelerini
paylaşma davranışının siber mağdur olma durumuyla ilişkili olduğunu göstermiştir.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
175
Tüm bu olası riskler bilinmesine rağmen, her geçen gün okullarda artan internet
kullanımı, okul idareleri ve öğretmenler tarafından yeterli süpervizyonla desteklenmemektedir. Ödevler bilgisayar ortamında yaptırılmakta, her öğrenciden bilgisayar
ortamında belirli eğitim sitelerini takip etmeleri istenmekte, bazı testler internet
ortamında istenmekte ve okul projeleri internet ortamında takip edilmektedir. Olası
risklere karşı yeterince bilgilendirilmeden, doğru ve etik kullanıma ilişkin yeterli
destek sağlanmadan internetin öğrenciler tarafından sadece öğretimsel amaçlarla
kullanılacağını varsaymak, bu güne kadarki sonuçlarını incelediğimizde, eğitim
kurumlarında ciddi bir ihmalle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Bugün artık gelişmiş ülkelerin yanı sıra gelişmekte olan pekçok ülkede de
bilgisayarsız ve internetsiz köy okulunun dahi kalmadığı görülmektedir. Örneğin
Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı Fatih Projesi (http://fatihprojesi.meb.gov.tr) kapsamında
tüm öğrencilere bir ipad dağıtma hazırlığı içerisindedir. Bununla birlikte öğrencilerin
ulusal bir proje kapsamında siber zorbalık hakkında bilinçlendirilmeleri ve bu tür
davranışların önlenmesine ilişkin herhangi bir girişim henüz bulunmamaktadır. Bu
konuda Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan küçük bir broşürün (www.sabah.com.tr,
18.05.2012) dışında okulları ve öğretmenleri içine alan sistemli bir proje henüz
gündeme alınmamıştır. Öğrencileri zararlı sitelerden korumanın ve bilgi güvenliğini
sağlamanın siber zorbalıkla mücadele olduğu gibi bir yanılgı da mevcuttur. Siber
zorbalık yapmak için ya da siber zorbalığa maruz kalmak için zararlı sitelere gerek
yoktur ya da yüksek bilgi güvenliğinin sağlanması önemli değildir. Sahte isimle açılan
bir e-mailden yayılan söylentiler, hakaretler ya da tehdit mesajları siber zorbalığın ne
kadar kolay bir eylem olduğunu göstermektedir. Bir arkadaşının gizlice fotoğrafını ya
da videosunu çekip rızası olmadan internette yayınlamak bir ilköğretim öğrencisi için
oldukça kolay bir iştir. Mevcut durum aslında ailelerin ve okulların daha önce
bahsettiğimiz bu şok dalgasına ne kadar da hazırlıksız yakalandığını göstermesi
bakımından anlamlıdır.
Internet ve bilgisayar, okullarda adeta sihirli bir araç gibi algılanmış ve öğrenmeyi
daha hızlı bir şekilde kolaylaştıracağı varsayılmıştır. Yapılan araştırmalar, bilgisayar
destekli öğretimin öğrenme sürecine olumlu katkı sağlamakla birlikte bu katkının
diğer yapılandırmacı yaklaşım tekniklerinden daha etkili olmadığını da göstermektedir.
Önemli olanın öğretim sürecinde öğrencinin bilgiyi kendi başına yapılandırabilme
becerisini geliştirmektir. Bu açıdan bakıldığında bilgisayar ve internet teknolojisi
sadece bir araç olup mucizevi bir şekilde amaç konumuna sokulmamalıdır. Henüz
anadilini doğru olarak okuyup yazamayan, dört işlemi eksiksiz olarak gerçekleştiremeyen
bir ilkokul çocuğuna bilgisayar kullandırmaya çalışmak gelişimsel açıdan bir katkı
sağlamayacaktır. Önemli olan çocukta erken dönemde zihinsel kavramların ve
muhakeme (reasoning) becerilerinin gelişmesidir (Bkz. Attewell, Suazo-Garcia &
Battle, 2003). Aksi taktirde toplama çıkarma yapmayı birinci sınıftan itibaren hesap
makinesi ile öğretmemenin bir gerekçesi kalmazdı.
Sonuç olarak, bilgi-iletişim teknolojileri eğitim bilimciler tarafından yeterince planlı ve
organize bir şekilde sisteme entegre edilememiştir. Bu nedenle bilgi-iletişim teknolo176
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
jilerinin eğitim dünyasında yeterince hazırlık yapılmadan ve gerekli önleyici tedbirler
alınmadan kullanılması siber zorbalığın yaygınlaşmasında önemli bir role sahiptir.
Nitekim Avustralya Hükümeti artan siber zorbalık olaylarının tehlikeli boyutlara
ulaşmasından dolayı siber zorbalıkla mücedele için önemli yasal düzenlemeler
yapma gayreti içindedir (http://www.hurriyetdailynews.com, 16.01.2012). Bu aşamadan
sonra her ülkenin milli eğitim bakanlıklarının bu konuyu gündemlerine alıp, öğretmenler
başta olmak üzere, tüm öğrencileri ve ulaşılan anne-babaları bu tehlikeye karşı
eğitmesi gereklidir. En azından bu şekilde işin örgün ve yaygın eğitim boyutu üzerine
düşen sorumluluğu yerine getirmiş olur.
Kaynaklar
* Amichai-Hamburger, Y. & Ben-Artzi, E. (2003). Loneliness and Internet use. Computers in Human Behavior, 19, 71–80.
* Arıcak, T., Siyahhan, S., Uzunhasanoğlu, A., Sarıbeyoğlu, S., Çıplak, S., Yılmaz, N. ve Memmedov, C. (2008). Cyberbullying
Among Turkish Adolescents. CyberPsychology & Behavior, 11(3), 253-261.
* Attewell, P., Suazo-Garcia, B. & Battle, J. (2003). Computers and young children: Social benefit or social problem? Social
Forces, 82(1), 277-296.
* Coget, J.F., Yamauchi, Y.& Suman, M. (2002). The Internet, social networks and loneliness. IT&Society, 1(1), 180-201.
* Eales, R.T.J. & Byrd, L.M.(1997). Virtually deschooling society:Authentic collaborative learning via the Internet. Webnet 97
World Conference of the WWW, Internet & Intranet Proceedings. Canada, Toronto. http://eric.ed.gov/PDFS/ED429532.pdf
* Ergün, M.(2012). Educational Sociology [Eğitim Sosyolojisi]. Retrieved from http://www.egitim.aku.edu.tr/egsos.pdf in Jan
30, 2012.
* Eroğlu, Y. (2011). Koşullu Öz-Değer, Riskli Internet Davranışları ve Siber Zorbalık/ Mağduriyet Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi. Unpublished Master Thesis, Sakarya University Institute of Educational Sciences.
* Fatih Projesi (2012). Retrieved from http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/icerikincele.php?id=12 in Feb 01, 2012.
* Fırat, M.(2010). Bilgi Toplumunda Eğitimin Sürekliliği ve Okulların Geleceği. International Conference on New Trends in
Education and Their Implications.11-13 November, 2010 Antalya-Turkey, p.504-509.
http://www.hurriyetdailynews.com, Turkish Cypriot kills self after being cyberbullied. Retrieved from
http://www.hurriyetdailynews.com/turkish-cypriot-kills-self-a after-being-cyber-bullied
-.aspx?pageID=238&nid=11565&NewsCatID =359 in Jan 16, 2012.
* Illich, I.(1973). Deschooling Society. Penguin, Harmondsworth, UK.
* Lam, L.T., Peng, Z., Mai, J.&Jing, J.(2009). Factors associated with internet addiction among adolescents. Cyberpsychology
& Behavior, 12, 1-5.
* Meerkerk, G.J., Eijden, R.J.J., Vermulst, A.A., & Garretsen, H.F.L.(2009). The compulsive internet use scale (CIUS): Some
psychometric properties. Cyberpsychology & Behavior, 12(1), 1-6.
* Mottram, A.J. & Fleming, M.J. (2009). Extraversion, impulsivity, and online group membership as predictors of problematic
internet use. Cyberpsychology & Behavior, 12(3), 319-321.
* http://www.sabah.com.tr/Egitim/2012/05/18/sanal-alem-zorbalarina-brosurlu-onlem 28.05.2012 tarihinde www.sabah.com.tr
sitesinden alınmıştır.
* Strom, P.S. & Strom, R.D. (2005). When teens turn cyberbullies. The Education Digest, December, 35-41.
* Uçanok, Z., Karasoy, D. & Durmuş, E. (2011). Yeni Bir Akran Zorbalığı Türü Olarak Sanal Zorbalık: Ergenlerde Yaygınlığı ve
Önemi. Unpublished TUBITAK Project Report, Project No: 108K424.
* Willard, N.(2005). Educator’s guide to cyberbullying and cyberthreats. Retrieved from
http://www.cyberbully.org/cyberbully/docs/cbcteducator.pdf in Feb 01, 2012.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
177
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
IV.PANEL
KONUŞMACILAR
EĞİTİMDE FATİH PROJESİ
Satenik NİŞAN
Özel Esayan Ermeni Lisesi Müdürü
ROBERT LİSESİ 1:1 ÖĞRENCİ LAPTOP PROGRAMI UYGULAMASI
Metin FERHATOĞLU – Emre FIRAT
Özel Amerikan Robert Lisesi
FATİH PROJESİ VE EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMI
Rukiye ORMAN
M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı
FATİH PROJESİ KAPSAMINDA EĞİTİMDEKİ GELİŞMELER
Necdet SARI
M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
179
Satenik NİŞAN
Özel Esayan Ermeni Lisesi Müdürü
EĞİTİMDE FATİH PROJESİ
Geçen yıl Ocak 2012 Fatih projesince okulumuz Milli Eğitim Bakanlığınca 52 pilot
okul arasından biri olarak seçilmişti ve bu doğrultuda çalışmalar başladı. Biraz evvel
söylendiği gibi Fatih projesinin 5 ana bileşeninden en önemlisi donanım ve yazılım
alt yapısının sağlanmasıdır. Bu kapsamda okulumuzun sadece 9. sınıfları 2 sınıfını
etkileşimli tahta Access point kablosuz eğitim cihazıyla donattık. Ayrıca okulumuz,
çok fonksiyonlu A yazıcısı ve internet kablolarıyla donatıldı. 9. sınıf öğretmenlerimize ise
General Mobile tabletler dağıtıldı. Tüm erişim cihazlarının bağlı olduğu sistem odası
kuruldu. Tabiiî ki sistem odasına da kesintisiz güç kaynağı da kuruldu.
Okulumuzda Fatih Projesi kapsamında fiber internet olup, hızı 100mbit’de, yükleme
hızı ise 50mbit’in altındadır. İnternet hattı filtrelenmiş olup etkileşimli tahta ve
tabletler kesintisiz olarak kullanabilmektedir. Etkileşimli tahtalara gelince, onlar 3
bölümden oluşturulmaktadır. Yeşil tahta, beyaz MIA kısmı ayrıca dokunmatik ekranlı
6’’166cm LED panelli bilgisayardan oluşmaktadır. Etkileşimli tahtalarda işletim
sistemimiz TÜBİTAK tarafından geliştirilmiş PARDUS, WINDOWS 7 İşletim programlarıdır.
Ancak öğretmenlerimiz genellikle Windows 7’yi kullanmaktadır. Tabletlerimize
gelince 2011-12 öğretim yılında sömestrin ilk dönemi ilk günü öğrencilerime ve
öğretmenlerimize PC tabletler dağıtıldı. Tabletler, öğrencilerimiz tarafından çok büyük
bir ilgiyle karşılanmasına rağmen tabiii bir memnuniyetsizlikler durumu da oluştu.
Etkileşimli tahta üzerinden yazılımdan faydalanarak öğretmen, öğrencilerin tabletlerini
kilitleyebiliyor. Öğrenci, ders esnasında öğretmenin anlattıklarını tabletlerine not
alabiliyor ve daha sonra bunları açıp okuyabiliyor. Ancak tabletler 15 gün okuldan
uzak kalması halinde, Fatih internet hattından uzak kalması halinde kilitleniyor ve
tekrar okul ortamına geldiğinde açılabiliyor. Öğretmenlerimiz, istediği zaman
öğrencilerin tabletlerini kapatabiiliyor. Etkileşimli tahta ve öğretmenler arasındaki
etkileşimli e-içerik ve yönetimsel yazılım çalışmaları henüz tamamlanmış değil.
Beklentimiz, öğretmen ve öğrenci tabletleri arasındaki paylaşım ve etkileşimin
sağlanmasıdır. Çok fonksiyonlu A yazıcılarına gelince, oldukça kullanışlı bir yazıcı.
Öğretmenlerimiz, kendi hazırladıkları materyalleri çok fonksiyonlu A yazıcısı sayesinde
etkileşimli tahtalara gönderebiliyorlar ve bunun tersi de olabiliyor. Fotokopi makinesine
gönderirseniz çoğaltabiilirsiniz.
Burada en önemli konu, e-içeriklerin hazırlanması zenginleştirilmiş kitapların
hazırlanması ve aldığımız raporlara göre bu çalışmalar yapılmaktadır. Tabiiî ki en
önemli konu, öğretmenlerin bu sistemle tanışması ve bu sisteme adaptasyon
öğretmenlerimiz için hizmet içi çalışmalar sürekli yapılmakta. İlk çalışma, okulu muzda
şubat tatilinde yapıldı. 30 saatlik bir çalışma ve bu çalışmada öğretmenlerimiz
etkileşimli tahtayla tanıştılar. Etkileşimli tahtanın yazılımlarını öğrendiler. Etkileşimli
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
181
tahtadaki stanboard, moviemaker gibi yazılımların eğitimini aldılar. Bunun dışında
uzaktan eğitimle e-nokta web sitesinden öğretmenlerimize yönelik iletişim sanatı
OFFICE 2010 ve WINDOWS 7 eğitimleri verildi.
Bir bileşenimiz de okul yöneticilerinin de bu sistemle tanışmalarıydı. Okul yöneticileri
için bilinçli, güvenilebilir öğretici bilişim teknolojilerin kullanılabilmesi sağlanabilmesi
için eğitimde Fatih Projesi ve teknoloji kursları ve liderlik kursları açıldı. Bunlar
genelde okulumuzda yapıldı. Bu uygulamaya ilk önce pilot okulun yöneticileri alındı.
Daha sonra eğitim yöneticileri ve eğitim denetmenleri. Bu kursların hedefi, içeriği
yöneticilerin vizyonlarının değiştirilmesi ve yöneticilerin eğitim teknolojileri kullanımına
entegrasyonun sağlanması oldu.
Tabii bu sunumda güvenli internetle ilgili bölümler de konuşuldu. Bu çalışmalarımızdan
bence en önemlisi ölçme ve değerlendirmeydi. Velilerimizin, öğretmenlerimizin,
öğrencilerimizin ve okul yöneticilerimizin görüşleriydi. Dolayısıyla bu projenin
değerlendirmesini yapmak üzere Anadolu, Atatürk ve 19 Mayıs üniversitelerinden
20 araştırmacı elektronik ortamda ve karşılıklı konuşarak öğretmenlerimizin ve
velilerimizin görüşlerini aldık. Velilerimizden başlayacağım. Derste kullanılan kaynak
sayısının ve mesleki donanımlarının arttığını düşünüyorlar öğrenciler için. Velilerin
görüşü şöyle; tablet bilgisayarlar okulumuzun başarısını arttırdı ve öğrenme sürecini
kolaylaştırdı. Çocuğumun sportif faaliyetlerini olumsuz etkilemedi. %75 gibi bir veli
grubunun görüşü sosyal bir birey olmasını engellemedi. Okula gidip gelirken
çocuklarımızın yükü azaldı.
Ayrıca Fatih Projesi’nde her öğrenciye aynı materyali sağladığı için eğitimde fırsat
eşitliğini yarattığını ve bu projenin öğrencinin ve ailesinin bilgisayarla tanışmasına
fırsat sağladığını dile getirdi. Öğrencilerimizin durumuna gelirsek; kendilerini Fatih
Projesi’nin olmasından dolayı diğer olmayan öğrencilere göre daha ayrıcalıklı hissediyorlar ve
derslerinden çok zevk aldıklarını ifade ediyorlar. Tablet bilgisayarlarını soru çözmek
ve bazen de eğlence amaçlı kullandıklarını belirtmişlerdir.
Öğrencilerimizin %60’ının öğretmenlerinin genel anlamda tavırlarının değişik
olduğunu belirtmişlerdir. Daha hoşgörülü davrandıklarını söylüyorlar. Bu bileşenin
kullanılmasından dolayı da derslere karşı ilgilerinin arttığını da söylüyorlar. Öğrencilerin
%56’sı öğretmenlerin etkileşimli tahta kullanmalarından, sunum yapmalarının çok
ilgilerini çektiğini belirtmişlerdir.
%59’u teknolojiyle ders işlemenin kendilerini mutlu ettiğini belirtiyorlar. Ancak
öğrencilerin %62’si etkileşimli tahtanın tabletle sorunlar yaşadığını, etkileşimli tahta
ve tablet bilgisayarların kalemi olmadığı için not almakta zorluk çektiğini, tablet
bilgisayarda farklı sınıfların kitaplarının bulunmasının anlamsız olduğunu, ve internetin
de sınırlı olmasından son derece mutsuz olduklarını dile getiriyorlar.
Öğretmenlerimize gelince; öğretmenlerimizle yapılan grup görüşmelerde önceden
kullandıkları yöntem ve stratejilerde değişiklik yapmak gerektiğini ve yeni yöntemler
182
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
kullanmak için kendilerini geliştirmelerinin gerektiğini hissettiklerini ifade etmişlerdir.
Teknolojiyi iyi kullanan ve kullanamayan öğretmenler ile öğrenciler arasından karşılaştırma
yapıldığından, öğretmenler bilgisayar ve teknoloji kullanımını öğrencilerden daha iyi
şekilde kullanmayı dile getirmişlerdir. Yapılan anketlere göre öğretmenlerin %72’si
bu projelere karşı ilgi ve gelişimlerine katkıda bulunduğunu, öğrencilerin derse karşı
olan ilgisinin artışı ve süreç içinde kitap taşımayacakları için çok mutlu olduklarını
belirtmişlerdir.
Öğretmenlerin %74’ü Fatih Projesi kapsamında teknolojinin, özellikle etkileşimli
tahtanın derslere önemli bir görsel destek sağladığını belirtmişlerdir. Öğretmenler bu
proje ile tanınırlığının arttığını belirtmişlerdir. Öğretmenler, etkileşimli tahta olarak
derslere olumlu bir katkı sağladığını, öğrencilerin öğrenmesine yardımcı olması,
tablet bilgisayarlara göre daha esnek kullanım sağlaması gibi sebeplerden dolayı
genel bir memnuniyet dile getirmişlerdir.
Ancak, öğretmenlerin %76’sı etkileşimli tahtanın uzaktan kumanda edilememesi,
dokunmatiğinin çok hassas olması, etkileşimli tahta ders esnasında bir süre kapatıldığında
ekranın kararması ve derslerin yavaşlaması ve zaman kaybının olmasından dolayı
sorun yaşadıklarını dile getirmişlerdir. Tablet bilgisayarların etkileşimli tahtayla
paylaşımı olamaması da sorun olarak ifade edilmiştir. Öğretmenler, proje
bileşeninden tablet bilgisayarla olmasından yüksek bir memnuniyetsizlik dile
getirmişlerdir. Okul yöneticilerine gelince, onlar bu altyapı ve sağlanan yenilikler
açısından okullarının teknoloji kullanımının artmasından ve pilot okullar arasında
olmaktan memnuniyet duyduklarını dile getiriyorlar. Bu memnuniyet duygusunun
öğrenci ve öğretmenlere de yansıdığını ifade etmişlerdir.
Yapılan anketlere göre; öğrencilere sağlanan teknolojilerle güncel bilgiye ulaşma
fırsatlarının arttığını, öğretmen ve öğrenciler arasındaki bilgi paylaşımının arttığını,
değişen sınıf ve ortamın öğretmenleri daha çok çalışmaya sevk ettiğini, Milli Eğitim
Bakanlığı, TÜBİTAK ve AB projelerine daha fazla girişimlerinin, okulun akademik
başarısının, öğrencilerin okula ilgilerinin artacağını öğrenci ve öğretmenlerin okula
sahiplenme duygusuyla ilgilendiğini ifade etmişlerdir.
Ancak yöneticilerin yaygın olarak dile getirdikleri görüşler; sağlanan teknolojilerin
öğrencileri asosyal bir yapıya sevk edeceğini, sınıfta ve teneffüste arkadaşıyla
konuşmak yerine kendi tabletleriyle ilgileneceklerini, bu durumda da iletişimin olumsuz yönde gelişeceğini dile getirmişlerdir. Tabletlerin bu projede daha faydalı
olabilmesi için bence öğretmenler, kendi hazırladıkları materyalleri tabletler
aracılığıyla paylaşabilmelidirler.
Ben ve öğretmen arkadaşlarım en azından öğretmenlere verilen tabletlerin
kısıtlamaya uğramaması gerektiğini düşünmekteyiz. Projenin faydasını gördüğümüz
en önemli elemanı, etkileşimli tahtalardır. Tabii bunun yanında fotokopi makinesi,
tepegöz, benzer kameraları unutmamak gerekir. Sınıfta derslerin görsel olarak
desteklenmesi hem öğrencinin ilgisini artırmakta hem de eskisine göre daha kalıcı
bir öğrenme sağlanmaktadır.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
183
Projenin teknolojik ayağı dışında iki ayağı daha vardır. Bunlar, bu projenin asıl
geliştiricileri öğretmenler ve diğeri ise asıl sahibi olan öğrencilerdir. Gerçekten de
yaşadığımız yüzyıl, teknolojik gelişmeye sahip olduğumuz bir dönemdir. Bugüne en
çok bugünün gençleri hakim olduğundan bu projenin sahibi olan öğrencilerimize
daha iyi hizmet verebilmek için, derslerimize daha iyi bir şekilde hazırlanmamız
gerektiğine inanıyorum. Öğretmenlerin değişime ayak uydurması, kendini geliştirmesi
ve iyi bir araştırmacı olması gerekmektedir.
Teşekkür ederim.
184
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Metin FERHATOĞLU
Özel Amerikan Robert Lisesi
ROBERT LİSESİ 1:1 ÖĞRENCİ LAPTOP PROGRAMI UYGULAMASI
Bugün tüm Robert ailesini temsilen matematik öğretmenimiz Emre Fırat’la
aranızdayız. Biz de kendi uygulamakta olduğumuz programı, Tablet Bilgisayar
Programı olarak tabir ettik. Ama okulumuzda uygulanan programda öğrenciler, kendi
cihazlarını getirebiliyorlar. Bunu da bilinçli olarak yaptık. Biz aslında Robert Kolej
olarak 2004 yılında öğretmenlerimizle laptoplu eğitim uygulamasına geçtik. Bizim
için önemli olan öğretmenlerin teknolojide kendilerini rahat hissetmeleri, ikincil
olarak öğretmenlerin içerik hazırlaması ki eğitimde kullanabilmeleri, üçüncü olarak
sınıf ortamında rahat olabilmeleri ki öğrenciler ile bu programa başladığımızda
sıkıntı yaşanmaması veya en minimumda tutulmasıydı. Bir programın sahibi olarak
öğretmenler sınıfta ne yapıyor, öğrenciler sınıfta ne yapıyor, ,nasıl davranıyorlar
nasıl eğitim oluyor? Bu 10 dakikalık kısmı Emre arkadaşım sunacak. Öncelikle özel
okullar olarak ya da Fatih projesi olsun birinci nokta ihtiyacımıza bakmamız lazım.
Okulumuzda gerçekten böyle bir programa ihtiyaç var mı? İkinci olarak okulumuzun
vizyonuna göre teknoloji vizyonumuzun oluşması ve bunda da şunu gördük her
okulun kendine has bir kültürü ve özellikleri var. Bu bakımdan örneğin benim burada
yaptığım sunum belki size fikir verebilir. Aynı şekilde kendi okulunuza uyguladığınız
da çalışmayabilir. Yani değişiklikler yapmanız lazım. Aynı bir terziye götürmenize
benziyor. Bir kıyafet götürüyorsunuz bunun olması için kendi benliğinizin ve
kültürünüzün olması gerekiyor ve teknoloji en çok tartışılan bizi ziyarete gelen okullarda
tablet mi olsun, dizüstü bilgisayar mı olsun? Biz diyoruz ki ‘ihtiyacınız neyse o olsun’.
Onun için işin en başından komiteler kurarak öğretmenleri, öğrencileri ve velileri işin içine
katmanız gerekiyor. Robert Koleji 2011 yılında başladı bu işe. Programın açılışında
Cem Gülan’ın da söylediği gibi bir teknoloji ve ye nilik yorgunluğu var. Bu yenilik
yorgunluğunun minumuma indirilmesi ve adım adım gidilmesi lazım. Robert
Lisesi’nde bizim 1000 öğrencimiz var. 2011 yılında 200 öğrencimizle hazırlık
seviyesinde başladık. 2. sene yine hazırlıklarla beraber 400 öğrenci oldu. Şu an
programa devam edeceğiz. Adım adım gittiğimizde hem öğrencilerimiz hem
öğretmenlerimiz sindirerek gidiyorlar ve önemli bir noktayı belirtmek istiyorum,
eğitim diyoruz, öğretmen eğitimi bizce bulgularımızda en önemli nokta. Şunu da
unutmayalım öğrenci eğitimi de şart. Tabletleri vermeden önce biz öğrencilerimize
de dijital vatandaşlık eğitimi veriyoruz. Öğrenciler, tabletleri kullanmaya başlamadan
önce onlar da eğitim alıyorlar. Burada en önemli noktaları belirtmeye çalıştım.
Öğrenci-öğretmen teknoloji işbirliği sınıf içinde klasik sınıf ortamı ortadan kalkıyor.
Klasik tahtalar ortadan kalkıyor. Bu geçişin en önemli noktası şu, hızlı geçilmemesi.
Herkesin sindirmesi, eğitimle desteklenmesi lazım. Fatih Projesi’nde çok önemli bir
nokta vardı. Okulda BÖTE mezunu en az bir arkadaşımızın olması, öğretmenlerin
bir sıkıntısı olduğunda gidip destek alabilmesi, müfredat konusunda da yardımcı
olması gerekiyor. İlk adımlar, biz ne yaptık? Komiteler kurduk. Bu işlerde, karşılıklı
konuşarak, anketler düzenleyerek, öğretmenlerden öğrencilerden fikir alarak bunları
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
185
hayata geçirmeniz gerekiyor. Yani kapalı kapılar ardında fikirler alınıp olmuyor. Yani
en önemlisi bunun bilgi işlem projesi olmaması gerekiyor. En üst sevide okul müdürlerinin
dahil olması gerekiyor. Çünkü bu proje öğretmenler ve öğrencilerle ilgili ve çeşitli
grupların dahil edilmesi derken yine öğretmen ve öğrenci bilgi servisi olması gerekiyor. Öğretmen veya öğrenci bir sorun yaşadığında hızlı bir servis olması gerekiyor.
Örneğin bizde bir öğrenci cihazını düşürüyor hemen gidip bilgi servisine cihazını
değiştirip yeni bir cihazla dersine devam edebiliyor. Aynı şey öğretmenler için de
geçerli.
Proje bileşenlerimiz var. Profesyonel değişim derken öğretmenlerin değimi gerekiyor.
Hizmet içi böyle konferanslar da bulunarak. Bence bu konferansın en önemli noktası
konuşmacıların verdiği bilgilerden çok okulların birbirleriyle iletişimi. Kartlar aldık,
network ağları oluşturduk, e-maillerimizi aldık. Bu çok çok önemli bir nokta. Yeni
öğrenme ortamları, sınıfta değişiklikler oluyor. Tabletler girdiğinde öğrencilerin birbirleriyle daha çok ortak çalışma ortamları sağlamanız gerekiyor. Zaten doğal bir
şekilde oluyor. Geçerli bir alt yapınız ve destek olması lazım. Destek derken de hem
öğrencilere ve öğretmen akademik açıdan destek hem de hem de cihaz
bozulduğunda zamanında destek verebilmek. Öğrenme yönetim sistemleri, dışarıda
hazır sistemler var. Öğretmenlere seçenek veriyoruz tabldot bir sistem yok bizde.
Modül öğretim uygulamaları var. Google uygulamaları var. Çoğu zaten ücretsiz tek
bir kılıfa sokmak istemiyoruz. Öğretmenlere opsiyonlarını sunuyoruz ve nerede
çalışma yapmak isterlerse ilerleyen zamanlarda öğrencilerden gelen talepler ve
kendi taleplerini daha çok seviyorlar ve onların üzerine gidiyoruz sürekli iyileştirme.
Bol bol okul gezin, Türkiye içinde olabilir, Türkiye dışında olabilir, bol bol bu tür
konferanslara katılın, meslektaşlarınızla internet üzerinde konuşun, paylaşın. Bunlar
çok çok önemli. Fikir alın.
Teşekkür ederim.
Emre FIRAT
Özel Amerikan Robert Lisesi
Bize son zamanlarda özellikle iki yıldır sorulan bir soruyu cevaplaması açısından
sınıf içerisinde yaptığımız 80 dakikalık bir dersin 4 dakikasını içeren bir video göstermek
istiyorum. Bu matematik dersine ait bir video ama ben size bütün derslerde
kullanabileceğiniz temel taşları ve arkasında yatan kavramlar hakkında (21.yüzyıl
becerileri gibi) bilgi vermek istiyorum.
Bu uygulama Google ağırlıklı oldu. Öğrenciler burada paylaşımlı klasörümüz içinde
o gün tarihli dosyaya girerek açmaları gerektiğini biliyorlar. Bu dosyanın içinde ders
planı var. Ders planları normalde idarecilere verilmek üzere hazırlanır. Ama bu
uygulamamızda öğrencinin de dersin nasıl işleneceğinden haberdar olabilmesi için
ders planımız konuldu. Bu dosyada linkler, uygulamalar, kimin hangi grubun içinde
olduğu gibi tüm bilgiler mevcut. Bir çok ders ödev kontrolüyle başlar. Mehmet’e
186
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
sorarsınız: “Ödevini yaptın mı?” “Yaptım”, der. Ahmet’e sorarsınız: “Ödevini yaptın
mı?” “Yaptım”, der. Halbu ki sabah gelmiş Mehmet, Ahmet’ten ödevini kopyalamıştır.
Bunu bilemezsiniz. Veya ödev kâğıtlarının hepsini toplar kontrol edersiniz. Ben onu
da pek tercih etmiyorum. Onun yerine google’da bir anket sayfası oluşturuyorum.
Çoktan seçmeli ya da ucu açık sorular oluşturuyorum. Bu ödevi şu gün şu saate
kadar yapacaksınız diyorum. O saatte açıp kimlerin yaptığını görebiliyorum. Hangi
soruyu kaç kişi doğru cevaplamış gibi de analizler yapabiliyorum. Sınıfta bu problemli
soruları tartışarak eksiklerimizi giderebiliyoruz.
Bazen tahtada konu anlatırken öğrenciler bana bakmıyorlar. Çünkü biz akıllı tahtayı
öğrencilerin masasına getirdik. Ekranlarında ben ne yazıyorsam onu görebiliyorlar,
kendileri de üzerine notlar alıp bunu kaydedebiliyorlar. Böylece ders notunu dersten
sonra mail atmak gibi bir işle uğraşmak zorunda da kalmıyorum.
Aynı zamanda sınıfta teknik bir sıkıntı olduğunda bunu giderebilecek yetişmiş
öğrencilerimiz var.
Normalde tahtaya bir soru yazdığımda ve defterlerine cevaplamalarını istediğimizde
bunları kontrol edip yanlışlıkları gidermek istediğimizde sınıfta bir dağılma meydana
gelebiliyordu. Ama bu sistem sayesinde çözümünde sıkıntısı olan öğrencinin
ekranını tahtaya yansıtarak sınıfça o ekran üzerinden yanlışları düzeltip çözümü
pekiştirebiliyoruz.
Bir grup çalışması örneği de vermek gerekirse Google üzerinde bir dökümandan
diğerine link veriyoruz. Öğrencilerin hepsi aynı dosyayı aynı anda açıp üzerinde çalışabiliyor.
Teknoloji deyince herkes elektronik aletleri anlıyor. Halbuki sıralar da çok önemli.
Bizim tüm sıralarımız modüler. Sınıf içerisinde sınıf düzenini bozmadan çok rahat
gruplar oluşturarak her türlü çalışmayı yapabiliyoruz.
Google araçlarını kullanarak kendi hazırladığım çalışmalarla ger gruba ayrı bölüm
hazırlıyorum. Onlar çalışmalarını yaparken Google’un bu çalışmasının bir özelliği
var yan tarafona yorum yazabiliyorum. “art, eksiye dikkat et, bu çalışmada şunu
düşündün mü?” gibi yazarak çalışmalarını yönlendirebiliyorum. Bu yorumları diğer
gruplar da görüp katılabiliyorlar.
Ders sonunda örneğin küçük bir quiz yaptığımızda; bunu da Google form kullanarak
yapabiliyoruz. Google form’da hazırlayıp öğrencilere linkini veriyorum. Öğrenciler
ekranlarında açıyorlar. Aynı zamanda kâğıt da dağıtıyorum. Çünkü öğrenci o anda
“yaptım ama bilgisayarım bozuldu” diyebilir. Bu kâğıtları B plânı olarak dağıtıyorum.
Teknoloji de bu B plânları çok önemlidir.
Aynı zamanda biliyorsunuz gelecekte kâğıt ve kalemden tamamen kurtulacağımız
ile ilgili bir teori var. Fakat ben buna pek fazla inanmıyorum. Çünkü bir bakarsınız bir
öğrenci ekrandan çalışmayı tercih ederken bir diğeri kâğıt üzerinde çalışmayı tercih
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
187
edebilir. Bu tercih hakkını öğrencinin elinden alamayız. Bazen öğrenciler kâğıt üzerinde
çalışırken dikkatlerinin dağılmaması için ekranlarını bile kapatabiliyorlar.
Bu teknolojileri kullanırken öz disiplini çok iyi verebilirsek çok fazla öğrenci kontrolü
yapmamıza da gerek kalmayacaktır.
Bütün bunları yaparken eğitim yönetim sistemi çok önemli. Yapılan çalışmaların
hepsini bir çatı altında toplayabilmek de çok önemli. Örneğin bir öğrenci benim bu
çalışmalarımda google’da sayfama girdiğinde bundan önce neler yapılmış, hangi
materyaler kullanılmış her şeyi görebiliyor. Öğrenci çalışmalarını kaybettiğinde
gidebileceği yer belli oluyor.
Ayrıca öğrencilerle evlerimizde sanal ortamda gruplar kurarak da çalışmalar yapabiliyoruz.
Son olarak benin sizlere küçük bir tavsiyem olacak; öğrencilerinize tabletler
verildiğinde bir anda her şeyi entegre etmeye çalışmayın. Yavaş yavaş ilerleyin.
Zaman kaybınız daha az olur. En önemlisi bir uygulama yaptığınızda bunu küçük bir
not mutlaka yazın. Neyi nasıl yaptığınızı nasıl bir sonuç elde ettiğinizi iyi ya kötü
yazın ve diğer okullarla paylaşın. Böylece diğerlerinin de aynı hataları yapmasını
engellemiş olursunuz. Dolayısıyla bu hepimize çok büyük zaman kazandırarak
teknoloji entegrasyonumuzu hızlandırır.
Teşekkür ederim.
SORU: Geçen yılda olduğu gibi yine benzer bir konu için hepimiz buradaydık. Şimdi
hep konuşulan şeyler şunun üzerinde kaldı. İletişim kanalını değiştirmek. Bugün
öğretmen yeni bir şey olarak, dijital bir kanal, bir e-öğrenme, belki okula gelmeden
bile öğrenme, bunlar değişebiliyor. Ama hep şurada bir değişiklik oluyor. Biz kitapları
alıp bilgisayara yerleştirebiliriz, duvarlara yazabiliriz ve belki bir çiple zihnimize
yerleştirebiliriz ve buradan öğrenme gerçekten kolay olabilir. Eğitimin niteliği konusunda
genelde bir boşluk oluşuyor. Çünkü biz kitaplarımız ve orada yazan şeyleri tabletlere
bilgisayarlara yüklesek bile analiz, sentez, değerlendirme yapabilen yaratıcı bir kompozisyon ortaya koyabilen maalesef ki ne yetişkin öğretmenlerimiz, ne çocuklarımız
var. Eğer eğitimin niteliğiyle ilgili konuşabilirsek, özellikle de Türkiye ve Dünya’da
özel okullara bu konuda çok iş düştüğünü düşünüyorum. Eğer bizler eleştirel
düşünme gibi ,yaratıcı düşünme gibi düşüncelere fırsat verebilirsek bunları
konuşmak yerine bunları okullarımızda nasıl uygulayacağız? Soran çocuk diyoruz
ama soran insanlardan devamlı kaçıyoruz. Biz bu insanlara nasıl fırsat vereceğiz?
Yaratıcı insanları çok beğeniyoruz. Diğerinden farklı olan insanları alkışlıyoruz
saatlerce ama bu insanlara ne kadar katlanabiliyoruz? Bunları sorgulayabilirsek ve
önümüzdeki seminerlerde dijital eğitimle birlikte eğitimin niteliğini, içeriğini, analiz ve
sentez boyutunu. Çünkü buraya kadar hep eğitimin uygulama basamağına geliyoruz
ama taksonomik sırada yaratıcı çocukları nasıl yetiştireceğimiz konusunu hiç
sorgulamıyoruz. Birkaç okul kendi bünyesinde IB programlar ve çeşitli programlar
uygulayarak bunları gerçekleştirmeye çalışsa da maalesef ki bunu da genele yayamıyoruz.
188
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Bence bizim burada yapmamız gereken en önemli şey bu diye düşünüyorum ve bu
konudaki politikaları duymaya bununla ilgili vaka analizleri uygulamalar konusunda
bilgi almayı amaçlıyorum. Bu konuyu aydınlatırsanız çok sevinirim?
SORU: Bu senede de 2. sınıftan 12. sınıfa kadar sınıflarımızda tablet dağıttık ve
tabletli eğitime geçtik. Yani pilot uygulamaları sadece devletin yaptığı sadece
hazırlık sınıfında sadece 5. sınıflarda 9. sınıflarda yapılan uygulamayı bütün
okullarımızda 1000 civarında tablet dağıtarak başladık. Akıllı tahtalarla tabletler
arasında yazılım problemi yaşıyoruz. Biz de bu yazılım problemini yaşadık. Zaten
biz akıllı tahtaya 6 sene önce geçmiştik. Akıllı tahtayla devam ettik. Ama o yazılım
akıllı tahtada olmadığı takdirde biz o tabletlerin tamamını çöpe atmış oluyoruz. Yani
çok küçük bir şeymiş gibi bahsedildi. Biz 1.5 ay bu sıkıntıyı yaşadık sonra kendi
yazılımımızı yapmak zorunda kaldık. Bu şekilde aştık. Pilot uygulamalarda bunu
nasıl yaptılar merak ediyorum. Yani o olmadan da oluyor mu tabletli eğitim? Yani
tabletlerle akıllı tahtalarla tabletler arasında etkileşim olmadan, öğretmenler ödevini
göndermeden öğretmen ona cevabını vermeden, akıllı tahtaları tabletlere
yansıtmadan, sınavları tabletler üzerinden yapmadan, sınav sonuçlarını görmeden
de akıllı tahtada eğitim oluyor mu?
CEVAP: Tabletlerle tahtalar arasında farklılıklar var. Yazılımsal olduğu için maalesef
iletişim halinde değiller. Paylaşılamıyor ama öğretmenler kendi çalışmalarını
etkileşimli tahtalara yükleyebiliyorlar ve öylelikle kendileri hazırladıkları materyalleri
öğrencilerin tabletlerine not almak şartıyla verebiliyorlar ama maalesef biz bunu
halen yapamıyoruz. Tabletlerde sınav uygulaması yok. Okulumuza yeni tabletler
gelmiş bizim etkileşimli tahtamız VESTEL tabletlerimiz GENERAL MOBİLE. Fakat
şu an yeni verilen tabletler VESTEL olduğu için inşallah bir iletişim olacak bu durumu
bilemiyorum.
SORU: Şu ana kadar olan uygulamaların geri dönüşleri, 1.si sinyallerin çocukların
sağlığına zararlı olup olmadığı yönündeki dönüşleri yapıldı mı? 2. si çoklu kullanıcılarda
sisteme güç yetiyor mu? Yüklenmelerde sorunlar yaşanıyor mu?
CEVAP: Şu an sinyal gücü elektromanyetik alanda net bir araştırma söz konusu
değil. Cep telefonlarıyla ilgili araştırmalar var ama şu an net olarak kanser yapma,
sağlık açısından zararlı olma özelliği açısından net bir araştırma mevcut değil. Şu an
pilot uygulamalarda tablet PC etkileşimler konusunda programlarda sıkıntılar var. O
sebeple birden fazla kişinin wifi aracılığıyla, wireless aracılığıyla internete bağlanma
konusunda da çok büyük denemeler yapılamadı. Ama genişletilmiş proje
kapsamında Fatih projesiyle ilgili bu tür çalışmalara yer verilecektir. Biz altyapı
bileşenlerini seçerken özellikle Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği bazı değerler var.
Özellikle kablosuz iletişimle ilgili öncelikle onları değerlendirdik ve en minimum
değerleri olan ürünlerle gitmeyi tercih ettik. Onun dışında önemli olan şudur. Bizim
bir binada örneğin 200 öğrencimiz var biz alt yapıyı yaparken yük testleri yaptık. 200
öğrenci aynı anda bir video izlerse ne kadar bir yüklenme oluyor. Tüm alt yapı bu
testten geçirilince bir problem olmuyor. Çünkü uygun cihazları seçmeniz ve uygun
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
189
teknolojileri seçmeniz gerekiyor. Biz hatta şu örneği veriyoruz bütün sunumlarda
network alt yapısı aynı otoyollara benzer. Düzgün otoyol yaparsanız çok fazla
şeridiniz olursa tabiiî ki bu maliyetleri biraz değiştirebilir ama mantıklı bir şerit bir
sıkıntı yaşamazsınız ve yaptığınız yatırım boşa gitmez. O yüzden en başta
düşünmeniz lazım. En baştan testlerin yapılması lazım. Zaten bunu yapan bir çok
firma var zaten. Biz kendilerini davet ettik, çalışmalarını yaptılar ve biz dedik ki 200
öğrenci bağlandığında bir sıkıntı yaşanmasın. 2011’in eylül ayında bizde
heyecanlıydık. Firma geldi bağlantıda hiçbir sorun yaşamadık. Aynı zamanda bu
sağlık konusunu bizim velilerimizde soruyorlar. O yüzden çalışma yapacağınız
zaman firmadan sinyal seviyelerini öğrenin. Belgeleri isteyin ve dünya sağlık
örgütünün belirlediği değerlerin altında olmasına lütfen dikkat edin.
190
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Rukiye ORMAN
M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı
Şu an Türkiye’de en çok gündemde olan ve her konunun bir şekilde gelip dayandığı
bir proje var. Yine sempozyumun da ana konusunu oluşturan doğru ya da yanlış bir
şekilde projeye atıf da yapılan Fatih Projesi.
Fatih Projesi’nde bizler ancak 2-3 günlük organizasyonlarda projeyi anlatabiiliyoruz.
Ama burada süremiz kısıtlı olduğu için 15 dakikada sizlere bilgi vereceğim. Projeyle
ilgili şu an mevcut durumumuz ve hedeflerimiz nelerdir? Bakanlık olarak bizler ekibin
2010 ve 2011 yıllarına kadar okullarımıza BT sınıfları kurduk. Bu BT sınıfları
kapsamında da bilgisayarlar, yazıcılar, tarayıcılar aynı zamanda internet tarayıcıları
bağlantılarını göndermiş olduk. Daha sonra 2004’lü yıllarda bir araştırma yapıldı.
‘Öğretmenlerimiz, yöneticilerimiz ve öğrencilerimiz BT sınıflarının kullanımı hakkında
ne düşünüyorlar? diye bir araştırma yaptırıldı. Bu araştırmada ki en çarpıcı örnek
öğretmenlerimizin BT ekipmanlarını, BT sınıflarında değil de, kendi sınıflarında
kullanmak istemeleriydi. Dolayısıyla bakanlık da bu yönde bir çalışma başlatarak
Fatih Projesinin temellerini attı.
2011 ve sonrasında ise okullarımızda bulunan BT sınıfların yanı sıra her sınıfa BT
ekipmanlarının kurulması ve internet bağlantısının yapılması hedeflenmektedir. Bu
kapsamda yaklaşık 43 bin okulumuzda 620 bin dersliğimizi BT ekipmanlarıyla donatarak
eğitimde öğrenci ve öğretmenlerimiz için fırsatları arttırma ve okullarımızda da
teknolojiyi iyileştirme hareketi olarak Fatih Projesi’ni hayata geçirdik. Projenin uygulama
konusunda size kısaca bilgi vermek istiyorum.
Projemizin 3+2 yılda bitirilmesi ön görülmektedir. İlk 3 yılda okullarımızın kurulumları
tamamlanacak, son 2 yılda ise projenin aşamalarının izlenmesi ve değerlendirilmesi
gerçekleştirilecektir. Peki bu, kurulumlar, okullar bazında nasıl olacak? Biraz da bu
konuya değinelim.
2012 yılında yani 1. yılında ortaöğretim okullarına kurulumlar yapıldı. 2. yılda ise
mesleki eğitim kurumları, ortaokullar bu kapsamda donanım ve alt yapıları yapılacak
3. yılda ise ilkokul ve ortaokul donanım kurumları eş zamanlı olarak da öğretmen
eğitimi gerçekleştirilecek.
Bu proje, çok büyük bir proje. Bakanlığımızın değil Türkiye’nin bir projesi . Bu projede bir
yönetim kurulu oluşturuldu. Yönetim kurulu, üst kurulu başkanlığını TÜBİTAK
gerçekleştirmekte, ayrıca 8 bakanlık proje çalışmalarına destek sağlamaktadır.
Burada en önemlisi projenin yönetimini yürütmesini TÜBİTAK yapmakta, icracı
kurum olarak da bakanlığımız görev almaktadır. Projenin protokolü bakanlığımız ve
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından imzalanan bir protokolle
hayata geçirildi. Bu protokol çerçevesinde ise projenin finansal desteğini Ulaştırma
Bakanlığı sağlamaktadır. Sempozyumda birçok konuşmacının da vurguladığı üzere
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
191
Dünya’nın en iyi teknolojileriyle sınıfları donatsanız bile öğretmenleriniz kullanmadığı,
benimsemediği taktirde yaptığınız bütün yatırımlar heba olacaktır. Dolayısıyla her ne
kadar Fatih Projesi bir donanım projesi olarak lanse edilse de asıl olan bir eğitim
projesidir. Burada en önemlisi bu BT ekipmanlarını eğitim- öğretim içerisinde de bir
amaç olarak değil öğretmenlerimizin derslerini daha etkili ve verimli kullanmaya
yönelik ders destek araçları olarak kullanmalarıdır. Fatih Projesi’nin omurgasını
burası oluşturmaktadır.
Fatih Projesinin tasarımı, Bakanlığımız tarafından uygulanan yerli ve yabancı birçok
projeden elde edilen geri dönüşlere istinaden gerçekleştirilmiştir. 5 bileşenimiz var.
Burada donanım kurumlarından tutun öğretmen eğitimine kadar birçok işlemler
yapılmaktadır. Bu bileşenlerin her birinde ekipler çalışmakta ve gerçekten çok titiz ve
yoğun çalışmalar yürütülmektedir. Donanım bileşeni kapsamında şu an neler
yapıyoruz? Her okula birer çok fonksiyonlu yazıcı, bir adet doküman kamera, her
dersliğe etkileşimli tahta, kablolu internet bağlantısı her öğretmen ve öğrenciye
tablet bilgisayar verilmektedir. Buna istinaden 2012 yılında ne tür durumlar
gerçekleştirdik. Projenin istinadesiyle yapılan 3657 okulu vardı. 3657 okulumuza
94927 tane tahta kurduk. Doküman kamera, A3, A2 yazıcılar, 11863 tane tablet
bilgisayar gönderdik. Aynı zamanda projenin bileşeni kapsamında da 110 tane
uzaktan eğitim kuruluşu gerçekleştirildi.
Peki 2013 yılında biz neler yapacağız? Meslek liseleri ve orta öğretim kurullarına
donanım yapılması planlanmakta. İhalesi yapılan 49 bin tabletimizin, 3657 okul
kapsamındaki tüm öğretmenlere ve öğrencilere dağıtılması planlanmakta aynı
zamanda da donanım kurulum sürecinde de tablet dağıtılmalarına devam edilecektir.
Biraz da uzaktan eğitim merkezleri üzerine duralım. Uzaktan eğitim merkezi nedir?
Yüz yüze eğitimlerin eş zamanlı, farklı zamanlı eğitimlerin yapıldığı sınıflardır. Her
ilde en az 1 tane, toplamda da 110 tane uzaktan eğitim merkezini şu an kurmuş
durumdayız. Kurum aşamaları şu an gerçekleştiriliyor. Bu uzaktan eğitim merkezinde
peki ne tür dokümanlar var? Etkileşimli tahta, çift projeksiyon, ön arka kamera,
ortam mikrofonu, klima, ses sitemi, tablet PC ile sınıf kontrol sistemi, doküman
kamera ve 30+1 diz üstü bilgisayardan oluşmaktadır.
İkinci bileşenimiz öğretmen eğitimidir. Bu bileşenin temel amacı; öğretmenlerimizin
proje kapsamında sınıflarına sağlanan donanımları etkin bir şekilde kullanabilmeleri,
aynı zamanda bakanlığımız ve firmalar tarafından kendilerine sunulan e-içerikleri
öğrenim içinde kullanarak öğrencilerimiz için zengin eğitim-öğretim programı
sunmaları hedeflenmektedir.
Üçüncü bileşenimiz e-internet ve güvenli internet kullanımıdır. Buradaki temel hedefimiz,
okullarımızın her sınıfından intranetteki e-içeriğe ulaşmasının sağlanması, aynı
zamanda da her okulumuzda da güvenli ve filtreli olarak internet erişimlerinin
gerçekleştirilmesi çalışmaları yapılmaktadır. Okullar arası okullardaki farklı fiber
alanı kablolama aynı zamanda intranet ulaşımı, internet okullarımızın erişimi
192
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
sağlanmakta. Şu anda bizler projenin pilot uygulamaları kapsamında 250 okulun alt
yapı kurulum çalışmalarını yapmış bulunmaktayız. 3362 okul için alt yapı kurulum
ihaleleri tamamlandı. Kurulum sözleşmeleri imzalandı. 1. ve 2. bölge kurulumu, Türk
Telekom 3. ve 4. bölge kurulumu da CENTİN firması tarafından gerçekleştirilecek.
Burada okuldaki sınıfın dokusuna zarar vermeden kanallar vasıtasıyla yapılan
kablolama sistemi var.
Bir diğer bileşenimiz öğretim programlarıdır. Bu bileşende, öğretim programlarında
BT destekli örnek eğitim ve kazanımların öğretim programlarına entegre edilerek,
sınıflarda etkin olarak kullanılarak BT’nin bağlanması hedeflenmektedir. Buradaki
e-müfredat çalışmaları ve öğretim programlarındaki güncelleme çalışmaları
hakkında detaylı bilgiler vermiştik. Aynı zamanda burada taliye ve terbiye kurulu
başkanlığı ve TÜBİTAK tarafından oluşturulan komisyonlarla öğretmenlerin de
katılımıyla öğretim programlarındaki güncelleme çalışmaları gerçekleştirildi ve şu
anda 4 temel dersin güncelleme çalışmaları yapılmış bulunmakta ve önümüzdeki
günlerde de duyurusu yapılacaktır.
Son olarak da 5. bileşenimiz e-içeriktir. Bu kapsamda peki ne tür çalışmalar yapıyoruz?
Proje kapsamında öğretmenlerin kullanımına sunulacak olan e-içerikler eğitim
bilişim ağı portalı tarafından gerçekleştirilecektir. Öğretmenlerimiz, buradan
e-metaryallere, e-içeriklere, animasyonlara, simülasyonlara çok rahat bir şekilde
ulaşabilecekler.
E-portal çerçevesinde ne tür içeriklere ulaşabiliyoruz? Bu konudan biraz
bahsedeyim. E-portalın açılmasıyla beraber portal üzerinden video, görsel, ses,
e-kitap, e-içerik, dergi, haberler, soru-cevap uygulamaları gibi birçok uygulamalar
öğretmenlerimizin hizmetine açılmıştır. Aynı zamanda e-potalde bulunan e-içerikler
okullarımızda bulunan etkileşimli tahtalara çevrimdışı kullanabilmeleri için
yüklenmiştir. Bu kapmamda TÜBİTAK tarafından e-içeriklerin hazırlanması ve
sağlanması için çalışmalar yürütülmekte, genel müdürlüğümüz ve bakanlıklar
tarafından videolar hazırlanmaktadır.
Peki e-portal kapsamında elektronik kitap olarak tablet PC’lere ne tür içerikler
yükleniyor? Tablet bilgisayarda kullanılmak üzere Z-kitap hazırlatılıyor. Toplamda 22
tane Z-kitap örneği bulunmakta. Bir tanesi üniversite, diğerleri bakanlığımız tarafından
hazırlatılmış bulunmakta. Yine Eba (Eğitim Bilişim Ağı) Market uygulamaları da
öğretmenlerimizin hizmetine açıldı. (www.eba.gov.tr) Aynı zamanda öğrencilerimiz
de buradan içeriklerini indirip internette de eba browser üzerinden de açabiliyorlar.
Ω Etkileşimli Tahta Uygulamaları
√ http://www.eba.gov.tr portalının açılması, portal üzerinden, video, görsel,
ses, e-kitap, e-içerik, dergi, haberler, soru-cevap uygulama hizmetlerinin
öğretmenlere sunulması,
√ Eba portalında bulunan e-içeriklerin etkileşimli tahtalara yüklenmesi
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
193
√ TÜBİTAK öncülüğünde e-içeriklerin sağlanması
√ Eğitsel videoların hazırlanması
Ω Elektronik Kitap (Tablet PC) Uygulamaları
√ Tablet bilgisayarlarda kullanılmak üzere z-kitap örneklerinin hazırlatılması
√ Eba Market Uygulamasının hizmete sunulması
√ Eba Browser uygulamasının hizmete sunulması
9. Sınıf Matematik dersi için bir tane z-kitap uygulamasını Anadolu Üniversitesi
hazırlamıştır. 9. ve 10. sınıf temel dersleri için 21 tane z-kitabı Yeğitek içerik
eşleştirmesi yaparak firmalara hazırlatmıştır. Bu kitapların editörlüğünü bilabedel
MORPA yapmıştır. Eğitim temelli oyunla öğrenme konusunda teknokentte bulunan
firmalar 13 tane oyun hazırlamışlardır. Senaryoları Yeğitek tarafından hazırlanan ve
firmalar tarafından etkileşimli kitaplar hazırlanmaktadır.
Sunumum burada bitiyor. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
194
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Necdet SARI
M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
Eğitim Bilişim Sistemleri Grup Başkanlığı
FATİH PROJESİ KAPSAMINDA EĞİTİMDEKİ GELİŞMELER
Bizler ekibimizle birlikte Fatih Projesi öğretmen bilimi olarak kendimizi tanımlandırıyoruz.
Piyasada ara eleman tabir edilen kişileriz aslında. Yani bugün burada paneldeyiz.
Haftaya Konya’da sınıftayız. Bir sonraki hafta yine İstanbul’da eğitimin içindeyiz.
Dolayısıyla sizlerin fikirleri, sizlerin planlamaları ve öğretmenlerin uygulamaları arasında
gidip geliyoruz. Evet 5 bileşenden biri olan öğretmen eğitiminden bahsedeceğiz. Biz
bu işe projenin ilk başından beri dahil olduk. Tabii dahil olduğumuzdan beri (dahil
olduk derken hepimiz daha önce öğretmen eğitimi konusunda değişik çalışmalar
yapmıştık) bu projede öğretmen eğitimi ile ilgili bir ekip kurulduğunda önce hedeflerimizin neler olabileceğini düşündük ve hedeflerimizi belirledik.
Şöyle iddialı bir hedef olabilirdi. Öğretmenlerin derslerinde etkin ve verimli bir şekilde
bilişim teknolojilerini kullanması gibi güzel bir cümleyi tek başına hedef alabilirdik.
Ancak uygulama sahasında bu cümleler yerini bulmayabiliyor. Biz de kendimize
parça parça hedefler belirledik. Burada bir noktası önemliydi. Sınıfları kurduğumuz
etkileşimli tahtanın ne zaman kullanılması değil ne zaman kullanılmaması gerektiğini
de öğretmenin bilmesi gerekiyordu. Videoyu dersinde ne zaman açması gerektiğini
değil ne zaman seyredilmemesi gerektiği, ne kadar kısa olması gerektiği de
öğretilmesi gerekiyordu. Yani sınıfa kurduğumuz tahtanın yardımcı bir araç olarak
nasıl kullanılacağını, eğitimin ana amacı olmayacağını (böyle bir tehlike de var yani)
öğretmeliydik.
Öğretmenlerimize “donanımı kullanın kullanın kullanın” diyoruz ama böyle bir tehlikede
var. Bir fizik öğretmenimizin, bir biyoloji öğretmenimizin, laboratuvarda yapabileceği bir
deneyi belki daha kolay olduğu için sanal ortamda yaptırması da bir tehlikedir
aslında. Bunları da kendimize hedef olarak aldık. Yani ana olarak sınıflara kurulan
etkileşimli tahtanın yardımcı olarak kullanılması, bunun yanında bir panelde bir
hocamız şöyle demişti “etkileşimli tahtanın fiziki kullanımını öğretmek bir teknisyenlik işidir aslında.” Yani fabrika elemanı da gelir, firma elemanı da gelir bunu birkaç
saatte de anlatır. Bizim için önemli olan öğretmenin elektronik materyalleri yani
resimdir, videodur, animasyondur, simülasyondur bunları dersin hangi sürecinde
nasıl kullanacağını anlatır öğretmenimiz bunu biliyor muydu? Hedeflerimizin biri
buydu.
Bir tanesi ise öğretmen kullanım kılavuzumuz, kitaplarımız var. İlkokul, ortaokul tabir
ettiğimiz bölümlerde bu kitaplarımızda dersin nasıl işleneceği adım adım belirlenmiş
durumda. Burada etkinlikler var. Bu etkinliklerde etkileşimli bilişim nasıl olur? Hepsi
değil, her ders bilişim teknolojisiyle işlenmez. Ancak gerçeğinden daha ucuza mal
oluyorsa daha hızlı, daha kolay, daha ulaşılırsa alternatif bilişim etkinlikleri neler
olabilir? Bu hedeflerimizden bir tanesiydi.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
195
Bir diğer konuysa; öğretmenlerimizin kendi branşıyla ilgili kullanabileceği yazılımlar
var mı? Bu yazılımları nasıl kullanır? Bunu hedef olarak aldık ve en sonu bence
bizim için en önemlisi çünkü eğitime 1 hafta, 30-40 saat veriyorsunuz. Eğitimden
verdiğiniz oranda verim alamayabilirsiniz.
En önemlisi öğretmenimiz okula döndüğünde eğitim-öğretim hayatı boyunca rehberlik
edecek bir kişi var mı? Bazı akademisyenler buna eğitim koçluğu da diyebiliyor. Bu
proje içerisinde belki ana noktalardan biri bu. Öğretmenin sürekli danışabileceği her
süreçte bilgi alabileceği bir kişinin okulda bulunması gerekiyordu. Hedeflerimizden
birisi buydu.
Tabiii hedef kitlemiz değişebilir. Sayı 800 bin, 900 bin. Uzun vadede hedef kitlemiz
buydu. Ama bizim kısa vadede şu an donanımların kurulduğu liseler hedef kitlemiz.
Bu da yaklaşık 110 bin öğretmen. Şu an öncelikle hedef kitlemiz 110 bin öğretmenin
eğitimi. Sonra risklerimize baktık. Bazı riskleri tahmin etmek zorunda kaldık. Bizi bu
hedeflere ulaştırmada geciktiren yol kazaları oluşturabilecek riskler vardı. Bu riskler,
daha önceki projelerde elde edilmiş yurt dışında uygulanan projelerden elde edilmiştir.
Çünkü şöyle bir özelliği var. Ekibimizin biz uygulama sahasını, öğretmenlerimizi çok
iyi biliyoruz. Çünkü onların içerinden geliyoruz. Birincisi öğrencimizin değişime karşı
direnç tepkisi, öğrencinin yapısında vardır. Her şeyin yani sosyal direnç, siyasi
direnç, teknolojik korku direnci, bir diğeri yöneticilerin desteğini sağlamaması, bir
diğeri; ülkemiz büyük bir ülke coğrafyasıyla, yaş durumuyla biz bir Avrupa ülkesi
değiliz. 800 bin öğretmen sayısı olan bir ülkeyiz. 40-50 bin öğretmen sayımız yok. Bu
bizim için bir risktir.
Bir diğeri bazı şeyleri tahmin etmemiz gerekiyor. Projenin başında her şey net belli
olmayabiliyor. Teknoloji destekli bir eğitim yapıyorsunuz. Bunları tahmin etmeniz
gerekiyor.
Bir diğeri teknoloji destekli eğitimden bahsederken öğretmenlerimizin bilgi ve beceri
eksikliği. Temel BT konusunda bunlar bizim risklerimizdi.
Donanımların yönetilmesi ayrı bir riskti. Garanti süresi ne olacak? Okulda
bakımlarını kim yapacak? E-içeriklerin zamanında sağlanamaması çok daha büyük
bir riskti. Bu riskleri bilmemiz gerekiyordu ki bunların bir kısmını tahmin ettik ve bu
riskler karşısında bazı tedbirlerimizi aldık. Bu tedbirler doğrultusunda çeşitli eğitim
teknikleri yaptık. Bir kısmı var olan eğitim planlamalarıydı. Öğretmenlerimizin temel
BT eksiklerini giderelim diye Fatih projesinin var olan kurslarını tekrar gözden
geçirdik. Bunun haricinde temel BT eksikleri belki var. Bir miktar eksiğe ihtiyaç duyan
öğretmenlerimizin 25 saatlik Fatih Projesinin hazırlayıcı eğitimini belirledik. Bir de
baktık ki tahtaların kurulum süreci gecikti. Sonra birden yoğun bir şekilde
okullarımıza kuruldu. 30 saatlik eğitimle yetiştiremeyeceğiz. 8 saatlik seminerle işe
başladık.
Şu an Fatih Projesi tanıtımıyla elde ettiğimiz sadece projenin uygulama süreçlerinin
tanıtılması, tahtanın ne olduğu, yazılımının ne olduğu, nasıl kurulduğu. Seminer
196
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
verdik. Yaklaşık 71 bin öğretmenimizi bu seminerden geçirdik. 110 bin hedef kitlenin
Necdet SARI
71 bini
bu seminerden geçti. Ondan sonra Fatih projesinin temel eğitimi diye tabir
M.E.B. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
ettiğimiz
30 saatlik
eğitime
başladık. Bizim Fatih Projesi Eğitiminde Teknoloji
Eğitim Bilişim
Sistemleri
Grup Başkanlığı
Kullanımı adı altında 30 saatlik bir eğitimimiz var. Bu bizim temel eğitimimiz.
Yüzyüze yapıyoruz bu eğitimi. Tek kişilik sınıflarda, bilgisayar laboratuvarlarında,
her öğretmenin etkileşimli tahtayı bilgisayarı ve yazılımını kullandığı ortamda. Bu
arada hızlı konuşmayı da bir avantaj olarak görüyorsunuz. Aynı zamanda yöneticileri
de unutmadık. Yöneticilerin bu süreçte bir eylem planı yapması gerekiyordu. Onlar
için de 3 günlük eğitim planları yeterli değildi ki halâ yeterli değil. Biz burada hem
yaptıklarımızı hem yapacaklarımızı hem yapamadıklarımı açıklayacağız.
Alan bazlı eğitimler öğretmenin tahtayı açtığı, kapattığı, ders süresince kullandığı,
branşıyla ilgili ne kullanabilir, matematik öğretmeni etkileşimli tahtayı nasıl kullanabilir,
şu an bunun üzerine çalışıyoruz.
Yöntemimiz neydi? Yani bu eğitimleri kim verecekti? Nasıl verecekti? Tabii ki her
zaman olduğu gibi elimizde hizmet içi eğitim süreci vardı. Önce kimler eğitici
olacaktı? Daha önceki projelerde bizi eğitici BT formatı öğretmenleri diye tabiir
ettiğimiz eğitmenlerimiz zaten tecrübeleriyle vardı. Aynı kişilerden faydalandık.
Yaklaşık 500 tane eğitici BT formatı öğretmenlerimizi bu kapsamda görevlendirdik
ve eğitimlerimizi bu arkadaşların aracılığıyla yürütmeye çalışıyoruz. Kendileri bu
projenin en vefakar, en cefakar elemanları, görünmeyen kişileri. Çünkü projenin hem
eğitimini yürütüyorlar hem de burada gördüğünüz donanım alt yapı e-kitap
uygulaması, uzaktan eğitim hepsinde yükün ağır kısmını sırtlayan arkadaşlar.
Bunlar yeterli olmadı. Üniversitemizin BÖTE bölümünden mezun olmuş, BT
öğretmenlerimizi bu sürece özellikle dahil ettik. Çünkü konumuz eğitimde bilişim
teknolojilerini kullanmaktı. Şu an yaklaşık 1150 tane eğitmenimiz var. Bu şekilde bu
eğitmenlerimizin 450 tanesi bizim illerde eğitici BT formatı öğretmenleri, geri kalan
700 tane arkadaşımızsa üniversitemizin BÖTE bölümünden mezun olan ağırlıklı
olan bilgisayar öğretmenlerimiz ve bu öğretmenlerimizle birlikte bahsettiğimiz 30
saatlik eğitimi 60 bin öğretmenimize şu an verdik. Bu 60 bin sayısı yapabildiğimiz
sayı. 110 bin öğretmenden 60 bin tanesini eğittik. “Tabii başarılı mıyız?” diye
sorduğunuzda Nerden baktığınıza bağlı. Eğer ben bir Avrupa ülkesinde olsaydım 60
bin büyük bir sayı. Belki ülkenin tamamının öğretmeni ama ters taraftan baktığınızda
daha geride 50 bin öğretmen var. O da büyük bir sayı. Şu an sayımız bu ve haziran
ayında bu 110 bin öğretmeni tamamlamayı ve hemen akabinde meslek lisesine
geçmeyi düşünüyoruz.
2.kısım izleme-değerlendirme, rehberlik-değerlendirmeyi geçiyorum. Bizim değil,
TÜBİTAK öncülüğünde üniversitemizin bağımsız kuruluşlarının yapması daha
mantıklıdır. Bizim için önemli olan rehberlikti. Okullarımızda öğretmenlerimize bu
proje karşısında kimler rehberlik yapacaktı? Şu an mevcut okullardaki bilgisayar
öğretmenlerinden faydalanacaktık. Çeşitli sorunları olan eğitici ve formasyon
öğretmenlerinin haricinde okullarda görev yapan formatör öğretmen uygulamasını
kaldırdık bu kapsamda. Çünkü artık amacını aşmış verimsizleşmiş bir yapıydı.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
197
Bunun yerine BT rehber öğretmenliği adı altında yeni bir uygulama getirdik ama tabii
ki bunu da başarısı için bir zamana ihtiyaç var.
Evet sonuç olarak biraz önce bahsettik yapımız şu: Biz eğitmen eğitimini veriyoruz.
Merkezden illerdeki eğiticilerimiz mahalinde bu eğiticileri planlıyorlar. Şu an için yüz
yüze bu eğitimler mahalinde devam ediyor. Peki asıl eksik kaldığımız bir kısım vardı.
Üniversitelerle işbirliği. Ekibimizin bir hayali vardı. Her ilde bir üniversite var. Eğitim
fakülteleri birçok yerde var. BÖTE bölümlerimiz birçok yerde var. Her eğitmenimiz
eğitim verdiği esnalarda üniversitelerimizden rehberlik eğitimi danışmanı alabilsin.
Ama bunu henüz yapamadık. Bu da yapamadıklarımızın içerisinde.
Şu an yetişmeyecek belki ama bir anket çalışmamız vardı. Tabii hocalarımıza
buradan seslenmek lâzım. Yüksek lisans testlerinde birçok öğrenciniz anket
çalışması yapıyor. Bizlere geliyorlar. Anket çalışmaları gerçekten ilginç sonuçlar
çıkarabiliyor. Her zaman doğru sonuç da çıkarmayabiliyor. 634 öğretmene yaptığımız
bir ankette çok ilginç sonuçlar çıktı. Tüm öğretmenlerimiz, BT kullanımıyla ilgili eğitim
aldığını söylüyor. Almayan arkadaşlarımıza biz yine eğitim vermişiz. Bunlar yine 11
farklı branşta. Şu an diyor ki öğretmenlerimizin “%70 ben word’de dosya
hazırlayabilirim”, “%60’ı sunum yaparım”, “%90’ı interneti kullanırım” diyor. Ama
bunun yanında o kadar eğitim vermemize rağmen tekrar anket yapmışız. Yine diyor
ki “%35’i benim doküman hazırlamada sıkıntım var”. Hazırlayan büyük bir oran ama
hazırlamayan da çok var sanırım. Eğitimi verme ve öğretmenlere ulaştırma konusunda bir miktar sıkıntıyı da burada yaşıyoruz.
Bizim öğretmen eğitimi konusundaki şu an ki çalışmalarımız bu şekilde.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
198
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
KAPANIŞ KONUŞMALARI
Mehmet KÜÇÜK
M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü
Cem GÜLAN
Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
199
Mehmet KÜÇÜK
M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü
Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği tarafından düzenlenen sempozyumların
12.sinde bir aradayız. Bu 12 sempozyumun son beşine katılma şansına sahip
oldum. En uzun süre katılan bürokrat ben oluyorum, diye düşünüyorum. İnşallah
daha uzun yıllar beraber oluruz. Tabii son 4 sempozyuma sayın bakanlarımızla
beraber katılmıştık. Üç değişik bakanımızla beraber gelmiştim. Bu programa da
Sayın Ömer Dinçer’le beraber gelecektik. Ama bakan değişikliğinden dolayı çok
yoğun olduğundan katılamadı. Biz yalnız katılmış oluyoruz.
Kişisel olarak söylüyorum, program harika. Programın değerlendirmesini katılımcılar
yapıyor zaten. Her yıl artan katılımcılarla programın kalitesini ortaya koyuyorlar.
Bence en önemli gösterge budur. Yoksa birilerinin söyleyeceği sözler çok önemli
değil, diye düşünüyorum.Ben konuşmama başlarken bu programların başlatıcısı
olan, eskimeyen genç başkanımız Rüstem Eyüboğlu’na da saygılarımı sunuyorum.
Kendiside burada aramızda. İnşallah kendisiyle uzun süre daha beraber oluruz.Evet
değerli katılımcılar benim sunum biraz öncede bahsettiğim gibi programın çok
değerlendirmesi olmayacak, daha çok bir yıl içerisinde özel okullar açısından neler
yapıldı, nerelerdeyiz, neler yapıldı? O konuda bazı size bilgiler aktaracağım. Ondan
sonrada sorularınız varsa cevaplandırmaya çalışacağım.
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünü maalesef bazıları sadece Özel Okullar
Genel Müdürlüğü olarak algılıyor. Birçok yerde bu zikrediliyor. Biz sadece özel
okullara bakmıyoruz. Özel okullar belki kurum çeşitliliğimizin en büyüğünü
oluşturuyor.Evet, 4578 özel okul var Türkiye’de. Bunlar, en fazla kurumlarımızı
oluşturuyor. Ayrıca belki gerçekleşen ciro açısından da en büyük paya sahip özel
okullar kurumu olarak, diyebiliriz. Ama onun yanında özel dershaneler, motorlu taşıt
sürücü kursları, özel teknik ve eğitim kursları, özel rehabilitasyon merkezleri ve
öğrenci etüt eğitim merkezleri, son yıllarda yaygınlaşmaya başlayan özel uzaktan
eğitim yapan kurumlar, özel hizmet içi eğitim merkezleri ve geçen yıldan beri genel
müdürlüğümüze bağlanan özel öğrenci yurtları müdürlüğümüzün görev alanı
içerisinde bulunuyor.
Ben burada özel okulların bir miktarda sayılarını vermek istiyorum. Özel okullar
içerisinde en fazla 1655 kurumla özel anaokullarımız, 849 ilkokulumuz var. Biliyorsunuz 2012 yılına kadar ilköğretim okulu olarak devam ediyordu. 2012 yılı içerisinde
tüm özel ilköğretim okullarımızı biz ya ilkokula dönüştürdük ya ortaokula dönüştürdük
veya ilkokul ve ortaokul olarak iki şekilde böldük. 811 tanede ortaokulumuz oldu. Genel
ortaöğretim kurumu sayımız 807, meslek lisesi eğitim sayısı son yıllarda çok önemli
artış var. Biraz sonra onun sebebinden de bahsedeceğim. 111 tane özel meslek
lisemiz var. Akşam lisemiz azalıyor, 74 tane. Engellilere eğitim veren okullarımız
azalıyor 181 tane. Azınlık okullarımızın müdirelerinden bir tanesi burada sunum
yaptı. Kendisine teşekkür ediyorum sunusu için. 63 tane azınlık okulumuz var.
Yabancı okullarımız 12 tane ve uluslar arası okullarımız 15 tane olmak üzere 4578
adet okulumuz var Türkiye genelinde.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
201
Bu yıl öğrenci sayımız 566 bine çıktı. Önemli bir artış .66 bin öğretmenimiz de özel
okullarda çalışıyor.
202
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Geçen yıl ile bu yıl arasındaki öğrenci artışını ben kıyaslamak istiyorum sınıf düzeyinde.
Cem Bey açılış konuşmasında çok fazla sistem değişikliğinden bıktıklarını
söylediler. Aslında sistem değişikleri özel okullara bir miktar öğrenci kazandırıyor,
diye ben düşünüyorum. Çünkü her yıl %7-%8 oranında öğrenci artışı olurdu özel
okullarda. Bu yıl %15 öğrenci artışı oldu. Bu çok önemli bir rakam. Bu %15 öğrenci
artışı olması sebebi de bana göre sistem değişikliği.
Sistem değişikliği olduğu dönemlerde vatandaş biraz okullarda sıkıntı olabileceğini,
karışıklık olabileceğini düşünüyor. Bu nedenle özel okulları sığınabileceği güvenli bir
liman olarak gördüğü için oraya doğru yöneliyor. En fazla artışı ise okul öncesiyle 1.
sınıflarda var. Buda gösteriyor ki 1. sınıflarda sistem değişikliği kendisini hissettirdi.
Hem yaşın, okula başlama ayının değişmesiyle bir öğrenci fazlalığımız oldu orada.
Özel okullarımız daha fazla pay aldı orada ve sonuç olarak 491binden 566bine
yükseldi. Ama yine de dünya ülkelerine göre az %3,5’lerde. Son yıllarda açıkçası her
yıl öğrenci sayımız artıyor. 2002-2003 öğretim yılında özel okullarımızda 203bin
öğrencimiz vardı. O yıldan bu yıla geçişlerimizde %150’lilik bir artış olmuş. Bu artışla
566bine yükselmişiz. Ama şunu söyleyeyim daha önceki toplantılarda da
belirtmiştim;“Avrupa birliği ortalaması %14 civarında.” Özel okullarda okullaşma
sayısı bakımından OICD ülkeleri bakımından ortalamanın biraz üzerinde. Bizim
Avrupa birliği ortalamaları yada OICD ortalamaları düzeyine çıkabilmemiz için en az
4 katlık öğrenci artışımızın olması lazım. Buda 2milyonun üzerinde öğrencimizin
olması anlamına gelir ki özel okullarda okullaşma sayıları açısından gelişmiş ülkeleri
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
203
aşabilelim. Burada da çok geride kaldığımızı belirtmek istiyorum. Ama her şeye
rağmen son 10 yılda %150 artış olmasının bana göre 2 tane sebebi vardır. 1.si özel
okullar paralı okullar olduğu için ekonomik gelişmelerle çok alâkalıdır, diyorum.
Çünkü daha önceki yıllarda kriz nedeniyle özel okulların öğrenci sayısındaki azalışı
biliyoruz. 2001 krizinden sonra %16 özel okullarda öğrenci sayısı azalmıştır. 2008
yılı beni açıkçası çok korkutmuştu. Paylaşmıştık da ama özel okullar sahibimiz fiyat
konusunda anlaşma sağladılar. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum. O yıl yine
hem dünyada da kriz olması nedeniyle hem de Türkiye’nin o krizi hafif atlatması ve
özel okullarımızın tedbir alması nedeniyle azalma değil artış oldu.
Birinci sebep bu, ekonomideki artış ikinci sebep, asıl sebep özel okullarımızın çok iyi
eğitim vermesi. Özel okulculuk Türkiye’de önceki yıllar çok kolaydı. Çünkü devlet
okullarımızın mesleki yapısı iyi değildi. Sınıf mevcutları çok kalabalıktı. Donanımları
iyi değildi. Özel okullarda resmi okullara nazaran sınıflarda 60 kişi vardı. Siz 30
kişilik sınıf yaptığınız zaman öğrenci size gelebiliyordu veya resmi okullarda bilgisayar laboratuvarları yoktu. Siz bilgisayar laboratuvarı kurduğunuz zaman öğrenci size
çok rahat gelebiliyordu. Fiziki yapıları kötüydü. Bir miktar fiziki yapı ile öğrenciyi
çekebiliyordunuz. Ama artık günümüzde öyle değil. Resmi okullarda öğrenci
mevcutları önemli ölçekte azaldı. Resmi okulların fiziki yapıları çok çok güzelleşti ve
şunuda söyleyeyim bazı resmi okullarımızın fiziki yapısı bazı özel okulların fiziki
yapısından çok daha güzel oldu, diyebilirim. Donanımları da mükemmel oldu. Son
olarak da Fatih Projesiyle okullarımız teknolojiyi çok daha iyi kullanmaya başladılar.
Buna rağmen özel okullardaki öğrenci sayısı artıyorsa. Bu okul yöneticilerinin ve
öğrencilerin çok çalışmaları ve üstün performans göstermelerinden dolayıdır. Bütün
çalışanlarımızı buradan tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.
Son 10 yılda özel okullara destek anlamında yapılan faaliyetlerden de kısaca
bahsedeceğim. Başarıya ulaşamayan 3 girişim oldu. Birincisi 2003 yılında 10 bin
öğrenci projesi olarak bilinen proje. Sınavla seçilen bazı öğrencilerin özel okullarda
ücretsiz okutulmasıyla ilgili düzenleme vardı. Danıştay tarafından iptal edildi. 2006
yılında mevcut 5580 sayılı özel okullar kanunu hazırlanmış ve orada hizmet
satılması ile ilgili bir madde vardı. O maddeden dolayı geri çevrildi. Sayın
cumhurbaşkanımız tarafından mecliste düzeltilerek 2007 yılında yeni yasamız çıktı.
Özel Eğitim Kurumları Yasası kanunlaştı ve son olarak 2010 yılının sonlarında biz
özel okullarda bulunan her bir öğrenci için bir miktar destek sağlanmasıyla ilgili
kanun teklif yasası hazırladık, gönderdik. Maalesef meclisin yoğunluğu nedeniyle
gündeme alınamadı.
Daha sonra 2011 yılında yeni hükümet kurulduktan sonra KADÜK kaldığı için geri
çevrildi ama bu anlamda 12 Temmuz 2012’de güzel bir uygulama oldu. Özel Eğitim
Kurumlarının 12. maddesine eklenen bir madde ile organize sanayi bölgelerinde
açılan mesleki sanayi eğitimine giden her bir öğrenciye destek verilmesiyle ilgili
kanun, bizim 5580 içerisine konuldu. Kanun maddesi eklendi. Ben bunu çok önemli
bir madde olarak görüyorum. Daha önceki toplantılarda da hep söylemiştim.“Destek
vermeden özel okulları geliştiremiyoruz. Gelişen ülkelerin tamamında destek var.”
204
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
” Bu şuanda çok fazla okulumuzu kapsamıyor. Kanun çıktığı dönemde Türkiye’de bir
tane okul vardı. OSB’ler tarafından açılan Kocaeli Dil Okulları diye bir okul vardı.
Ama kanundan sonra hemen 3 tane daha okulumuz açıldı. Birisi Çerkezköy OSB
içerisinde, bir tanesi Ankara Sanayi Odası tarafından, bir tanesi de Manisa’da açıldı.
Bunula ilgili yönetmelik düzenlemememizi de yaptık. İlk ödemeyi şubat ayı içerisinde
yapacağız. Bakan değişikliğinden dolayı tebliğin yayınlanması geç oldu. Aslında şu
ana kadar yayınlanması gerekiyordu. Hangi alanlara ne kadar ücret vereceğimize
dair tebliğ yayınlanacak. Bu anlamda da Maliye Bakanlığıyla anlaştık. Biliyorsunuz
parasal konularda son sözü Maliye Bakanlığı söylüyor. Fiyat konusunda anlaştık.
Önemli ölçüde destek vereceğiz. Bu okullarımızı mutlu edecek bir destek olacak.
Alan düzeyinde farklı destekler olacak.
Birazda burada iş gücü piyasasını dikkate alarak rakamları belirledik. Hangi alanda
ne kadar vereceğimize dair şu anda rakamlar belli. Ama resmi gazetede
yayınlandıktan sonra herkes görecek. Tabii bu kanunumuzda şöyle bir maddede var.
OSB dışında açılan mesleki ve teknik okullarında da destek verilmesi ile ilgili yetki,
Bakanlar Kurulu’na bırakılmış durumda. Yani Bakanlar Kurulu isterse (OSB dışında
111 tane toplam meslek lisemiz var) OSB dışındaki meslek liselerine de destek
verilecek. Ama şu anda bizim öyle bir çalışma içerisinde de olmadığımızı söyleyelim.
Bizim kanun çıkartırken temel amacımız, OSB’lerin içerisinde OSB’lerin ihtiyaç
duyduğu elemanları yetiştirecek okullar açılmasıydı. Açıkçası sanayi bizi bu yönde
eleştiriyor. Yani Bakanlık olarak bizi eleştiriyor “bizim ihtiyacımıza hizmet vermiyor,
bizim ihtiyacımıza uymuyor” diyorlar. Ama bundan sonra biz de sanayiciye diyoruz ki
“Top sizde. Kendi okulunuzu açın. Biz parasını verelim.” Kanundaki madde de şu
şekilde; “Bir öğrencinin devlete maliyetinin 1,5 katına kadar yani 3 bin lira maliyet
varsa, bir alanın 4-5 bin liraya kadar verilebiliyor.” O da önemli bir rakam. Bu şekilde
çıktı.
Dediğim gibi buradan özel okulculara ben seslenmek istiyorum. İmkânı olan OSB
içerisinde bu tür okulları açsın. Biz çok önemsiyoruz. Aldıkları parayla da bu okulun
masraflarını karşılayabilirler, diye de düşünüyoruz. Yaptığımız masraflar o doğrultuda.
Fakat burada bir ayrıntıyı belirtmeden de geçemeyeceğim. OSB bölgesinde bir okul
açmak istiyorsanız, OSB yönetiminden bir izin almanız gerekiyor.
Yani biz, bize başka bir yerden okul isteği geldiği zaman hiçbir yere bakmadan genel
müdürlük olarak açıyoruz. Ama kanunda OSB ile ilgili bir hüküm var. Hüküm olduğu
için OSB yöneticilerinin izin vermesi gerekiyor. İzin vermeden okul açılımına izin
vermiyoruz. Hatta kanun o kadar katı ki OSB içerisinde bir fabrikası bulunan şahıs,
o fabrikayı başka bir fabrikaya çevirirken bile OSB’den izin almak zorunda. Öyle
yasal düzenleme var. Dolayısıyla düşünen girişimciler olabilir. Ben açıkçası
düşünmenizi, bu alana yönelmenizi istiyorum. Değerli katılımcılar,bu ayrıntıyı
gözardı etmezlerse memnun oluruz.
Yine geçen yıl biliyorsunuz bu toplantı Çeşme’de yapılmıştı. Orada da bahsetmiştim.
Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğini hazırlamıştık ve toplantı yapıldığı zaman
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
205
eleştirilerinizi, düzeltmelerinizi gönderin diye web sayfamızda yayınlamıştık. O
yayınlama süresinde sizlerden gelen yorumlardan sonra yönergemizi 20 Mart
tarihinde yayınladık. 20 Mart tarihinde yayınlanan yönetmelikte, özel okullar için
küçük de olsa bazı iyileştirmeler yapıldı. Onların bazılarından bahsetmek istiyorum
Binanın sağlamlığı ve dayanıklılığıyla ilgili problemler yaşanıyordu. Rapor alınan
yerleri artırdık. Serbest proje mükellefleri de “sağlam ve dayanıklıdır diye” rapor
verebiliyor artık. Ayrıca 1999 yılından sonra yapı denetim firmaları tarafından yapılıp
denetlenen ya da özel öğretim kurumları tarafından yapılan binalardan da sağlam ve
dayanıklılık belgesi istemiyoruz. Çünkü onlar kurala uygun yapı denetim firması
gözetiminde yapıldıkları için ikinci bir iş yapmamalarını sağlamış olduk.
Binanın sağlıklı olduğuna dair raporun, ilçe müdürlüklerinden alınması esasını
getirdik. Buda büyük şehirler için önemli bir ayrıntı. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük
şehirlerde sadece il merkezlerinden alınması zorluk oluşturuyordu. Bu yetkiyle ilçeye
de yönetmelikler vermiş olduk.
Eğitim personeli dışındakilerin çalışma zorunluluğunu kaldırdık. Bunu isteğe
bıraktık. Eski yönetmeliklerimiz de hizmetli çalıştırmak zorundaydınız. Şimdi belki
hizmet alımı yaparsınız. Birçok kurumların da öyle yaptığını ben biliyorum. Büro
personeli çalıştırmak zorundaydınız. Ona da artık karışmıyoruz.
Yine kurum yönetmeliği yapma zorunluluğunu kaldırdık. Artık devletten farklı uygulama
yapan okullar, kurum yönetmeliği yapacaklar ki bu 4500 okulumuzda belki 300
tanesi devletten farklı kurum yönetmeliği yapıyor.Çünkü özellikli okullar bunlar ve
farklı bir şeyler yapıyorlar. Onun dışında anaokullarımızın tamamının yönetmelik
yapmalarına gerek yoktur. Ama eskiden işkenceye dönüşmüştü. Her okulun yönetmelik
yapması zorunluydu. Şimdi bunu da kaldırdık.
Adaylık uygulamasını kaldırdık. Bana göre saçma bir uygulama idi. Adaylık, biliyorsunuz
devlet memurlarında olur. Devlet memurları, göreve başladığı zaman stajyer memur
olarak başlar, devlet memuru olarak değil. Bizim kurumlarımızdakiler devlet memuru
değiller, iş kanununa göre çalışan kişiler. Devlet memuru gibi düşünülmüş
zamanında. Ama devlet memurunun yararlandığı hiçbir haktan yararlanamıyorlar.
Birçok konuda iş kanununa tabii olarak çalışan personele adaylık uygulaması
yaptırıyorduk. Biliyorsunuz, yönetmelikle yaptığımız bir değişiklikle adayların derse
girmesini sağlamıştık. Eskiden derse de giremiyorlardı ve son yapılan düzenleme ile
de adaylığı kaldırdık. Şunu da söyleyeyim, özel okullarda çalışıp adaylığı kalkan
personel resmi okula atandığı zaman yine adaylık işlemine tabii tutuluyordu. Saçma
bir uygulamaydı. Kurumu ondan memnunsa hemen derse alabilir, ders verebilir
düşüncesiyle bu uygulamayı da kaldırdık.
Okul-aile birlikleriyle ilgili maddeyi de okul öncesi kurumlardan kaldırdık.Okul-aile
birliği kurma zorunluluğu yok artık. Diğer kurumlarda (tek genel müdürlüğe bağlı
olanlarda) tek okul aile birliği kurabilirler. Aslında onu da belki tamamen kaldırabilirdik
ama kanunda bir engel var diye düşündüğümüzden dolayı kaldıramadık.
206
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
17 Ağustos 2002 yılında yayınlanan standartlar yönetmeliğinde de bu konuyu
standartlar yönergesine hazırladık. Sadeleşme yaptık. Lüzumsuz yerleri, çıkarttık ve
orada da bir miktar kolaylıklar sağladık.
Bilhassa okul öncesi eğitim kurumlarında kolaylık sağladık. Orada ayrıca koridor
genişlikleriyle ilgili sıkıntılar vardı. Onu bir miktar daha küçülterek biraz daha kolay
hale getirdik. Tarihi binalarla ilgili (Kültür ve Tabiat kurullarının gözetimi altında olan
binalardır) bina sahibi orada hiçbir değişiklik yapamıyordu, onlarla ilgili bir miktar
rahatlıklar sağladık.
Ayrıca okul öncesi kurucu odası bulundurma zorunluluğunu kaldırdık. İsterse kurucu
odası yapsın isterse yapmasın. Müteşebbise biz karışmıyoruz.Yine genel müdür
olma şartlarında iyileştirme yaptık.
Bunların dışında, 19 Haziran 2012 yılında, 2012 tarihli resmi gazetede yayımlanan
yatırımlarda, devlet hakkında Bakanlar Kuruluna görede özel okullar biraz daha
yatırımlarda özel bir yere kondular. 20 Haziran’da yayınlanan bu kararın
uygulanmasına dair tebliğle de açıklamalar yapıldı. Bu iki kararı da incelemenizi
istiyorum. Teknik olarak bu konular benimde pek anladığım iş değil. Devlet memuru
olarak hayatımızı sürdürdüğümüz için bu parasal konulardan çok anlamıyoruz.
Ama en önemli değişiklik şudur: 2013 yılında yapılan eğitim yatırımlarında tabii
önemli destekler var. Ama en önemli destek de Türkiye’de tamamında yapılan eğitim
yatırımları, 5. bölgede yapılan yatırım gibi kabul ediliyor. Biliyorsunuz Türkiye’de
yatırımlar için gelişmişlik seviyesine göre iller 6 bölgeye ayrılmış durumda. En düşük
bölgeden bir sonraki bölge, yani Kars, Bingöl gibi illerde yatırım yapmış gibi
değerlendiriliyor. Burada da 2013 yılında yapılan yatırımlarda da çalışanların SGK
işveren kesintilerinin 7 yıl boyunca devlet tarafından ödenmesi gibi çok teşvik edici
unsurlar var.
Onun dışında KDV istisnası var. Donatımla ilgili yurtdışından da yurtiçinden de getirilebilir. KDV istisnası var. Banka faizi konusunda gelişmeler var. Arsa tahsisi konusunda
da var. Önemli ölçüde dediğim gibi teşvikler var. Bundan da ben özellikle
yararlanmanızı istiyorum. Ek binada da bu teşviklerden yararlanabilirsiniz.
Teşvikle ilgili yine ek düzenlemeler var. Biliyorsunuz orada valinin uygun görüşüyle
bakanlığımıza, genel müdürlüğümüze dosya geliyor ve ön izin belgesi düzenlenerek
dosyayı ekonomi bakanlığımıza iletmek üzere, gerçek ve tüzel kişilere veriyorduk.
Bu 3 aya kadar biz de direkt Ekonomi Bakanlığına yazıyorduk. Biz bakanlığa
yazmıyoruz. Artık şahsın dilekçesine cevap veriyoruz. “Şahsa veya tüzel kişiliğe
uygundur” diyoruz. O dilekçeyle ekonomi bakanlığına kişi gidiyor ve orada şartları
sağlayanlara teşvik belgesi düzenleniyor. Bundan sonrada bahsettiğim gibi
teşviklerden de önemli ölçüde yararlanıyorlar.
Yatırım yapmayı düşünenler, bu yıl biraz daha teşviklerin fazla olduğu bir yıl. 2014
yılından itibaren azalma süreci başlayacak. 2013 yılında düşünürlerse bizde mutlu
oluruz. Ne kadar okul yapılırsa o kadar resmi okullarda belki azalma olacak. Devletin
eğitime yaptığı yatırımda, bir öğrenci başına düşen miktarda azalma olacak. O
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
207
nedenle önemsediğimiz bir konu. Bu konudaki yapacağınız yatırımlar için de
şimdiden hayırlı olsun temennisinde bulunmak istiyorum.
SORU: Biz Samsun’da kurulmuş bir okuluz. Hiçbir markamız yok. Belirli kriterlere
göre kayıt alan bir okuluz. Ancak ülke genelinde ölçme ve değerlendirmeyle ilgili bir
sıkıntımız var. Ölçme ve değerlendirmesiz eğitim olamayacağını biliyoruz. Ancak
hiçbir alanda objektif ölçme değerlendirme halâ olamıyor.Sınavlar kaldırıldı. Biraz
rahat edeceğimizi düşünürken daha büyük sıkıntılarımız çıktı. Şöyle ki: Şu anda
objektif not değerlendirmesinde çocuk bir sonraki eğitim kurumuna gidecek bu
konudaki kriter değişecek mi? Yine göreceli değerlendirmelerle hak edenlerle
edemeyenler birbirine karıştırılacak mı?
CEVAP: Tabii bakanlıkta birçok konuda çalışma var. Çalışmalar sonuçlanınca kamuoyuyla paylaşılacak. O zaman duyarsınız. Şu anda benim çalıştığım bir konu değil,
onu söyleyeyim. Ama ben çalıştığım konularla da ilgili bilgi veremiyorum. Burada
soruldu “ben sadece çalışıyoruz”, diyorum. Bu konularda da çalışılıyor. Dediğim gibi
en doğru karar verilecek diye ümit ediyorum. Zaten aklın yolu bir. Karar verildiğinde
de kamuoyuna sunulacak ve hepiniz duyacaksınız.
SORU: Efendim, son zamanlarda Sayın Başbakanın görüşü söz konusu; dershaneler
kapatılacak, özel okula dönüştürülecek, diye. Önce ben kendi görüşümü belirteyim.
Bence bu, çok uzun bir süreçte olacak bir olay. Üniversiteye giriş konusunda
dershaneye devam ederken malumunuz önümüzdeki yıllarda SBS de bir daralma
olabilir. Ancak benim sorum şu;“kapatılma sözünden sonra özel okula
dönüştürülecek derken, özel okulda bazı esnek eğitimin getirileceği ve dershaneler
bazı özel okullar açarken esneklikleri, fiziki ortam açısından ve eğitim açısından
olacağı söz konusu denildi. Önce bu esneklik kelimesi şu an mevcut okullar için özel
okulcular için bir haksızlık değil mi?” Kısacası şu an mevcut bir pasta var. Eğer özel
dershaneler okullara dönüştürülürse bu pasta büyüyecek mi? Yoksa mevcut pasta
dilimleri küçülecek mi ki ona göre mevcut özel okulcular tedbir almak zorunda.
CEVAP: Bu biraz mayınlı bir saha dershaneyle ilgili çok soru soruldu. Ben çalışıyoruz
dedim. Ne yapacaksınız, kapatacak mısınız? Çalışıyoruz. Kapatmayacak mısınız?
Çalışıyoruz. Tek verdiğim cevap bu. Şunu söyleyeyim. Ben Sayın Başbakanımızın
sözünden sonra başladığı doğru değil. Çünkü yanılmıyorsam 2007 ya da 2008
yılında Milli Eğitim Bakanlığının stratejik planı yayınlandı. O stratejik planda bir
cümle ve o dönemlerde de tartışıldı. 2008-2009’da dershanelerden %70’inin özel
okullara dönüşmesini sağlamak. Dershaneciler hatırlarlar o tarihte girmişti. Sayın
Başbakanımız daha sonra2012 yılında söyledi. Dolayısıyla bakanlar, dershaneler
konusunu uzun bir süredir masaya yatırmış çalışıyor.Biz de bu yıl eğitim-öğretim
yılında çok geniş anket ve bilgi edinmeyle ilgili bir forum hazırladık. Dershanelerimize gönderdik. Bütün dershanelerimizin doldurmasını sağladık. Onları değerlendirmeye
devam ediyoruz. Çok kapsamlı bir çalışma oldu. Türkiye’de yaptığım en kapsamlı
konu, dershanelerle ilgili çalışma idi. Esneklik olacak gibi dediniz, henüz ortada bir
şey yok.Yani çıktığı zaman ancak onları tartışabiliriz. Şu anda çalışmamız devam
ediyor. Bu kadar bilgi verebilirim.
Teşekkür ederim.
208
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Cem GÜLAN
Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Sempozyumun sonuna gelmiş olmamıza rağmen salon hala dolu, hepinize çok
teşekkür ediyorum. 28 yıllık okul yöneticisiyim, 20 yıl derneğin yönetim kademelerinde
görev yaptım. Sayın Genel Müdürümüze bu anlamda çok teşekkür ediyoruz, çünkü
her sıkıntımızda kendisine gece gündüz demeden anında ulaşabiliyoruz.
Teşekkürlerime geçmek istiyorum, çünkü Sempozyumumuz bu insanların emekleriyle
gerçekleşiyor ve hepsine teşekkür borçluyuz. Uçak rezervasyonu organizasyonumuzu
yapan Artı Turizm Acentesi Müdürü Pervin Taşdev’e, havaalanı transferlerimizi bizi
mahcup etmeden gerçekleştiren Recep Hıra’ya, sahne tasarımlarımızı yapan Panorama
Turizm firmasından Güniz Erçin’e ve kayıt deskinde görevli arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum. Rixos Oteli Genel Müdürü Cüneyt Kuru’ya ve tüm otel çalışanlarına
teşekkür ediyorum. Gerçekten bir ev ortamı hissettirdiler bize.
Tedarikçi firmalarımıza ve sponsorlarımıza teşekkür ediyorum. Multinet’e, Sodexho’ya,
LeadTurkey’e, Halas Teknoloji’ye ve tabi Vitamin’e. Buraya gelemeyen bir çok
öğretmenimize bu sempozyumumuzu ulaştırdığı için Vitamin’e ayrıca teşekkür
ediyorum.
Biz 11 yıldır Antalya’ya misafir oluyoruz, Antalya Koleji’nin kurucu temsilcisi Sayın
Hüseyin Çalık’a ve okul müdürü Mehmet Esen’e teşekkür ediyorum.
Basın mensuplarımıza teşekkür ediyorum, sesimizi bütün Türkiye’ye duyuruyorlar.
Hep şunu iddia ettik, biz sadece bu sempozyumu düzenliyoruz, bu sempozyumun
sahibi buradaki herkes ve tüm dernekler. Federasyon, konfederasyon ve dernek
temsilcilerimiz burada, hepsine gönülden teşekkür ediyorum.
Sempozyumumuzun ilk günü gerçekleşen ritim gösterisi için Türkiye’nin nadir seslerinden,
ünlü kontrtenor Kaan Şolcum’a teşekkür ediyorum. Simultane çevirilerimizi yapan VKV
Koç Özel Lisesi’nin öğretmenleri Selda Şenkul ve Didem Güreş’e teşekkür ediyorum. Aslında kendisi de bir öğretmen, insan işini severek yaptığı zaman neler
yaratabiliyor, bunu bize gösteren sunucumuz TED Antalya Koleji Edebiyat
Öğretmeni Canan Yaltkaya’ya teşekkür ediyorum.
Sosyal medya ekibimiz Ediz Kentkuran’a ve Yavuz Selim Şengün’e, teknik sorumlumuz
Kemal Aydın’a ve Dernek Müdürümüz Nalan Tuğ’a teşekkür ediyorum.
Yönetim Kurulu Üyelerimiz Özlem Karsan’a, Fatma Günal’a, Pınar Gözükara
Karadeniz’e, Ayşim İncesulu’ya, Whitman Shepard’a, Kemal Nakipoğlu’na, Dr. Jale
Onur’a,Hayik Nişan’a, Nurullah Dal’a ve Yusuf Tavukçuoğlu’na teşekkür ediyorum.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
209
Bu işin mimarı ve fikir babası Derneğimiz Onursal Başkanı Sayın Dr. Rüstem
Eyüboğlu’na ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sayın Dr. Yusuf Ekinci’ye teşekkür
ediyorum. Buraya şeref veren, değerli görüşlerini paylaşan M.E.B. Talim ve Terbiye
Kurulu Başkanımız Sayın Prof. Dr. Emin Karip’e, M.E.B. Özel Öğretim Kurumları
Genel Müdürü Sayın Mehmet Küçük’e, tüm Bakanlık bürokratlarımıza, Antalya
Valiliğine, Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğüne, diğer il ve ilçe milli eğitim müdürlerimize teşekkür ediyorum.
Değerli görüş ve katkılarını hiçbir maddi karşılık beklemeden sizlerle paylaşan akademisyenlerimize teşekkür ediyorum.
Kendini geliştirmeye çalışan siz değerli öğretmenlerimize ve çalışmalarımıza
desteklerini esirgemeyen tüm özel okul kurucusu dostlarımıza teşekkür ediyorum.
210
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ,
DİJİTAL EĞİTİMDE
ÖĞRETMENİN YERİ VE ÖNEMİ
SONUÇ BİLDİRGESİ
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
211
SONUÇ BİLDİRGESİ
Sempozyum; Antalya Rixos Lares Otel’de M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı,
M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü, Bakanlık bürokratları, Antalya Vali
Yardımcısı, Antalya İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı, Manisa İl Milli Eğitim Müdürü,
İstanbul İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı ve İstanbul İlçe Milli Eğitim Müdürleri, Özel
Öğretim Kurumlarını temsil eden 1 konfederasyon, 1 federasyon ve 9 Dernek Başkanı,
yurtdışından 2 yabancı akademisyen, ülkemizin önde gelen üniversitelerinden 24
bilim insanı ve eğitim uzmanı, yazılı ve görsel basın mensupları ile 750 civarında
özel okul kurucusu, yöneticisi ve öğretmenin katılımıyla gerçekleşmiştir.
Sempozyumda alınan kararlar şöyledir:
•
Dijital eğitimde en iyi teknolojik alt yapıya sahip olunsa, en iyi içerikler satın alınsa da
öğretmenin bunları kullanamaması durumunda amaca ulaşılamayacağı ve milli
kaynaklarımızın boşa harcanmış olacağı görüşünde hem fikir olunmuştur. Ülkemizin
önündeki hedeflerini gerçekleştirmek ve genç nüfusun ihtiyaçlarına cevap verebilmek
adına zaman ve kaynak kaybına tahammülü yoktur.
Milli Eğitim Bakanlığı, okullardaki öğrenmeyi destekleyecek hızlı ve etkili bir yönetim
yapısı oluşturmak için politika ve uygulamalarını bütüncül bir yaklaşımla geliştirmeye
devam etmelidir. Bu amaçların gerçekleşmesi için öğretmenlere, 21. yüzyılın hızına
uyum sağlamalarına yardımcı olacak mesleki gelişim materyalleri sağlanmalı, deneysel
girişimlerin önünü açacak özgürlükler tanınmalı, yeni beceriler kazanmalarına
destek olunmalı, daha vasıflı hale gelmeleri ve birbirlerinden öğrenmeleri teşvik
edilmelidir; çünkü eğitim ve öğretim süreçlerinin kalitesiyle öğretmenlerin nitelikleri
ve becerileri arasındaki ilişki yadsınamaz.
•
Üniversite, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının ortak desteği de sağlanarak öğretmen
gelişimi ile beraber eğitim programları öğrenci merkezli öğrenme paradigmasına
uygun olarak gözden geçirilmeli ve bilişim teknolojilerinin sağladığı imkânlardan
yararlanılarak öğrencilere kaliteli eğitim içeriğine erişmede fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
•
Sosyal ağlar ve dijital oyunlar çağında eğitim ortamlarını yeniden biçimlendiren oyun
tabanlı eğitimin motivasyonu artırdığı, yetenek ve zekâyı geliştirdiği ve kullanıcının
hem oyun ortamıyla hem de birbirileriyle etkileşim kurabilmelerini sağlayarak çok
küçük yaşlardan itibaren çocukları etkilediği ve yerli içerik ile tarih ve kültürümüzü
öğretebileceğimiz de dikkate alınarak oyunun pozitif gücünden faydalanılmalıdır.
•
Öğretmenin ve lider durumda olan yöneticilerin teknoloji ile ilgisi, algısı, görüş ve
birikimi çok önemlidir. Bunun da kısa süreli hizmet içi eğitimler ile sağlanmasının
mümkün olmadığı araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu süreçte farklı strateji ve
yöntemlerin planlanması ve gerçekleştirilmesi için zaman ve emek gerekmektedir.
Öğretmen yetiştiren fakültelerin aynı tahta ya da kalem gibi dijital eğitimi
gerçekleştirmek üzere teknolojiyi içselleştirmeleri çok önemlidir.
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
213
•
Pilot okul olarak FATİH projesini uygulayan okullarda akademisyenler tarafından
yapılan araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerin etkileşimli tahta kullanımından
mutlu oldukları, ancak Fatih projesi ağı dışında paylaşımın olmaması nedeniyle
tablet uygulamalarından verim alamadıkları belirtilmektedir. Fatih Projesinden verim
almak için pc tabletlerle internete ulaşımın serbest olması ve tabletler arası yönetimsel
yazılımın geliştirilmesi gerekir. Başka bir özel okulda öğretmen, idareci, öğrenci ve
veli katılımıyla birebir dizüstü/tablet programı zamana yayılarak ve ders
programlarına entegre edilerek yapıldığında sürekli gelişim sağlanmıştır. Bu tip özel
okul deneyimleri model olarak kullanılmalıdır. E-dönüşüm ve Türkiye kapsamındaki
FATİH projesi için bu pilot çalışmaların sonuçları dikkate alınmalıdır.
•
Dijital teknoloji sayesinde modüler öğrenme etkin ve kolay uygulanabilmektedir. Bu
tür yöntemlerden farklı seviyelerde öğrenme özelliği gösteren bireylere farklı
çalışma akışlarıyla sunulan öğrenme modülleri FATİH projesi kapsamında da
oluşturulmalıdır. Bunun için öğrenenlerinin gereksinimlerini anlamaya, zamanı doğru
kullanmaya, araştırmaya, keşfetmeye, belgelemeye ve becerilerin olgunlaşmasına
zaman verilmelidir.
•
Öğretmen yetiştiren fakültelerde kitle eğitimi değil daha seçkin ve az sayıda aday ile
bilgi ve becerilerin edinilmesi, eğitim programlarının teknolojik gelişmeler nezdinde
organize edilmesi ve eğitim sisteminde öğrenci, öğretmen ve yöneticilerin ortak
paydası haline getirilebilmesi hedeflenmelidir. Günümüzün eğitim yöntemlerinden
biri olan uzaktan eğitim yoluyla da öğretmen adaylarına hizmet içi öncesi eğitimle
aldıkları bir kısım dersler ve/veya derslerin bir kısmı verilebilir.
•
Dijital yerliler denilen yeni kuşağın farklı öğrendikleri savı öne sürülmektedir ve dijital
yerliler öğrenme süreçlerinde yeni teknolojileri ve sosyal medyayı kullanmayı tercih
etmektedirler. Bu nedenle öğretmenler dijital araçları kullanabilmeli, kaynakları
yönetebilmeli ve üretebilmeli, sosyal medya araçlarını kullanarak iletişim kurabilmelidir.
Öğretmenlerin teknolojik becerilerinin geliştirilmesi, sistemin bütünsel desteğinin
sağlanması, yöneticilerin öneminin kavranması ve geliştirilmeleri gerekir.
•
Teknoloji kullanımı okulda öğrenci başarısını arttırırken öğrencilerde, öğretmenlerde
ve de okul liderliğinde davranış değişikliğine neden olur. Öğretmenler, çatışmadan
birbirlerine destek olarak ve birbirlerinden öğrenerek meslektaş dayanışması içinde
çalışmalıdırlar.
•
Teknolojinin nimetlerinden yararlanırken tehlikelerinden de haberdar olmamız
önemlidir. Çocuk ve gençlerde siber zorbalık, bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak bir birey ya da gruba özel ya da tüzel bir kişiliğe karşı yapılan teknik ya da
ilişkisel tarzda zarar verme davranışlarının tümüdür. Siber zorbalık davranışları
hakkında eğitimciler, aileler ve öğrenciler olarak bilgi edinilmeli, kötüye kullanım
yolları hakkında bilinçlenilmeli, yasal ve teknolojik olarak önlemler alınmalıdır.
•
Bilgi çağının insanı kendi hedefini koyabilmeli, izleyebilmeli ve bunu gerçekleştirmek
için teknolojiden de yararlanarak başkalarıyla takım halinde çalışabilmelidir. Eğitim
programlarımız ve eğitimci eğitimlerimiz bu tür insanı yetiştirmek üzere yeniden
düzenlenmelidir.
214
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
215
216
Yeni Eğitim Sistemi ve Dijital Eğitimde Öğretmenin Yeri ve Önemi
TÜRKİYE
ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ
DERNEĞİ
İstiklal Cad. Odakule İş Mrk. 5. Kat No: 142
Beyoğlu - İstanbul / TÜRKİYE
Tel: +90 212 249 00 00 Fax: +90 212 249 00 10
ISBN 978-975-00250-9-9
[email protected] / www.toob.org.tr

Benzer belgeler