yönetim bilimleri dergisi

Transkript

yönetim bilimleri dergisi
T.C.
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ
BİGA İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
YÖNETİM BİLİMLERİ
DERGİSİ
JOURNAL OF ADMINISTRATIVE SCIENCES
Cilt 7 • Sayı 1 • 2009 • Volume 7 • Number 1
Bu Dergi
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Tarafından Yayımlanmaktadır.
Pozitif Matbaacılık
Çamlıca Mh. Anadolu Bulvarı 12.Sk.
Gimat / ANKARA
Tel: 0 312 397 00 31
YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ
Journal of Administrative Sciences
Cilt 7 • Sayı 1 • 2009 • Volume 7 • Number 1
SAHİBİ / Owner
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Adına Rektör Prof. Dr. Ali AKDEMİR
EDİTÖRLER / Editors
Ali AKDEMİR (Prof.Dr., ÇOMÜ, Koordinatör Editör, Editor in Chief)
Sedat LAÇİNER (Doç.Dr., ÇOMÜ, Danışman Editör, Advisory Editor)
Mahir GÜMÜŞ (Yrd. Doç. Dr., ÇOMÜ, Danışman Editör, Advisory Editor)
Suat UĞUR (Yrd.Doç.Dr., ÇOMÜ, Yönetici Editör, Co-Editor)
YAZI KURULU / Editorial Board
Alfabetik Sıra İle / In Alphepetical Order
ACER Yücel (Doç. Dr., ÇOMÜ., Çanakkale)
AKTAN Coşkun Can (Prof.Dr., DEÜ., İzmir)
AŞIKOĞLU Rıza (Prof.Dr., Afyon Kocatepe Ü.,Afyon)
ATAÖV Türkkaya (Prof.Dr.)
AYDINLI Ersel (Yrd.Doç.Dr., Bilkent Ü., Ankara)
BAĞCI Hüseyin (Prof.Dr., ODTÜ / METU, Ankara)
BAL İhsan (Doç.Dr. Polis Akademisi, Ankara)
BENLİ Abdurrahman (Yrd.Doç.Dr., Sakarya Ü.)
EFEGİL Ertan (Yrd.Doç.Dr., Beyket Ü.)
ERHAN Çağrı (Doç.Dr., Ankara Ü., Ankara)
ERGİN Hüseyin (Prof.Dr., Dumlupınar Ü., Kütahya)
GÖKAY Bülent (Dr., Keele University., İngiltere)
GÖRMEZ Kemal, (Prof.Dr., Gazi Ü., Ankara)
GÖZEN Ramazan (Prof. Dr., Çankaya Ü.)
GÜMÜŞ Mahir (Yrd. Doç. Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
KAPUCU Naim (Yrd.Doç.Dr., Central Ü., Florida)
KARAMAN Zerrin Toprak (Prof.Dr., DEÜ., İzmir)
KARLUK Rıdvan (Prof.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir)
KASIM Kamer (Doç.Dr., AİBÜ., Bolu)
KAYA İbrahim (Doç.Dr. ÇOMÜ, Çanakkale)
KELEŞ Ruşen (Prof.Dr., Ankara Ü. SBF)
KİRTİŞ A. Kazım (Prof. Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
KÖKER Levent (Prof.Dr., AİBÜ., Bolu)
LAÇİNER Sedat (Doç. Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
McKINNEY Joseph A. (Prof.Dr., Baylor Ü., Texas, USA)
MEZULANIK Jiri (Dr., Silesian U., Çek Cum.)
MORTAN Kenan (Prof.Dr., MSÜ., İstanbul)
NARLI Nilüfer (Prof.Dr., Kadir Has Ü.,İstanbul)
ÖKE Mim Kemal (Prof.Dr., Beykent Ü., İstanbul)
ÖZCAN Mehmet (Yrd. Doç.Dr., Güv.Bil.Ens.)
ÖZNAL Erdoğan, ( E.Tüm Gnr., YÖK Üyesi)
POLOUCEK Stanislav (Prof.Dr., Silesian U.)
SEVİM Şerafettin (Prof.Dr., Dumlupınar Ü., Kütahya)
TUNÇOKU Mete (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
TATOĞLU Ekrem (Prof.Dr., Bahçeşehir Ü.)
TAN Sabri Sami (Yrd. Doç. Dr ., ÇOMÜ, Çanakkale)
UĞUR Suat (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
ULUYOL Osman (Yrd.Doç.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
UĞUZMAN Tülay (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
YELKİKALAN Nazan (Yrd. Doç. Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
YILDIRIM Engin (Prof.Dr., Sakarya Ü., Sakarya)
YILMAZ İhsan, (Dr., SOAS, Londra Ü., İngiltere)
Bölüm Editörleri / Section Editors
Alfabetik Sıra İle / In Alphabetical Order
Yönetim Gündemi / Management Agenda
AKATAY Ayten
AKDEMİR Ali
KASIMOĞLU Murat
MARANGOZMehmet
Ali Şahin ÖRNEK
YELKİKALAN Nazan
Ekonomi Gündemi / Economy Agenda
DEMİRCAN Esra
DOLGUN Uğur
ENER Meliha
KALMIŞ Halis
ŞAHİN Mehmet
ŞENER Sefer
TORUN Mustafa
UĞUR Suat
Yazı İşleri
Sinem ERBAŞ
Teknik Sorumlu
Tanju ÇOLAKOĞLU
Canan Öykü DÖNMEZ KARA
Sekreterya
Melda TEKİN
Uluslararası İlişkiler Gündemi / International Relations Agenda
ACER Yücel
BATIR Kerem
KARAGÜL Soner
LAÇİNER Sedat
ULUDAĞ Bülent
YOLDAŞ Yunus
Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi /
Public Administration and Local Government Agenda
ALTUNBAŞ Derya
BACAK Bünyamin
GÖRÜN Mustafa
GÜMÜŞ Mahir
KAYA İbrahim
PALABIYIK Hamit
VARLIK Ülkü
YAVAŞ Hikmet
Dizgi
Gülden KARAASLAN
Tasarım ve IT
Erdal AYDIN
Tanju ÇOLAKOĞLU
Kitap Tahlilleri Sorumlusu
Ebru KANYILMAZ POLAT
HAKEM VE DANIŞMA KURULU / Referee Advisory Board
Alfabetik Sıra İle/ In Alphepetical Order
AKAY Ali (Prof.Dr., MSÜ., İstanbul)
AKATAY Ayten (Yrd.Doç.Dr. ÇOMÜ, Çanakkale)
AKDOĞAN Asuman (Prof.Dr., Erciyes Ü., Kayseri)
Cenk AKKAYA Göktuğ (Doç. Dr. DEÜ, İzmir)
ALPER Yusuf (Prof.Dr., Uludağ Ü., Bursa)
ALTAN Ömer Zühtü (Prof.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir)
ASLAN Rıza(Doç.Dr. Balıkesir Ü.)
AŞKUN İnal Cem (Prof.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir)
ATAMAN Muhittin (Yrd.Doç.Dr., AİBÜ., Bolu)
AYDEMİR Muzaffer (Doç.Dr, D. Ü. Kütahya)
AYTAÇ Önder (Yrd.Doç.Dr., Polis A., Ankara)
BAŞTAYMAZ Tahir (Prof.Dr., Uludağ Ü., Bursa)
BAYRAKTAROĞLU Serkan (Doç.Dr., Sakarya Ü.,)
BENLİ Abdurrahman (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
BOZATAY ANBARLI Şeniz(Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
BERKSOY Turgay (Prof.Dr., Marmara Ü., İstanbul)
BOZKURT Veysel (Prof.Dr., Uludağ Ü., Bursa)
CANGIZBAY Kadir (Prof.Dr., Gazi Ü., Ankara)
CHIKOVANI Guram (Prof.Dr., Tiflis Asya-Afrika Enstitüsü)
CRISTEA Simona Mirela (Doç.Dr. Craiova Ü. Romanya)
ÇAKICI Celil (Prof.Dr. Mersin Ü.)
ÇATALCA Hasan (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
ÇATALCA Huriye (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
ÇİL Burhan (Prof.Dr. Gazi Ü. Ankara)
DEMİR Hulusi (Prof.Dr., Doğu Akdeniz Ü., KKTC)
DEMİRCAN Esra (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
DOĞAN Özlem İpekgil (Yrd.Doç.Dr. DEÜ, İzmir)
DYKE John Van (Prof.Dr., Hawaii Ü., ABD)
ER Fikret (Yrd.Doç.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir)
ERDOĞAN Engin (Prof.Dr., ÇOMÜ, Çanakkale)
ERDUMLU Güngör (Prof.Dr., Kocaeli Ü., Kocaeli)
EREN Erol (Prof.Dr., Doğuş Ü., İstanbul)
ERKAN Hüsnü (Prof.Dr., DEÜ., İzmir)
EROĞLU Umut (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
FALAY Nihat (Prof.Dr., İstanbul Ü., İstanbul)
GEYLAN Ramazan (Prof.Dr., Anadolu Ü., Eskişehir)
GÖKTEPE Cihat (Yrd.Doç.Dr., Kafkas Ü., Kars)
GÜMÜŞ Mahir (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
GÖRÜN Mustafa (Yrd.DoçDr. ÇOMÜ, Çanakkale)
GÖYMEN Koral (Prof.Dr., Sabancı Ü., İstanbul)
GÜRKAYNAK Mehmet Rüştü (Prof.Dr.)
İNAN Yüksel (Bilkent Ü., Ankara)
KARAGÜL Soner (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
KAVİ Ersin (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
KAYA İbrahim (Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
KAYRİ Murat (Yrd.Doç.Dr., Yüzüncü Yıl Ü. Van)
Laura Vıctorıa GIURCA VASILESCU (Doç. Dr. Romanya)
ÖRNEK Ali Şahin (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
PAZARLIOĞLU Vedat (Prof.Dr., Dokuz Eylül Ü., İzmir)
SAPANCALI Faruk (Doç.Dr., Dokuz Eylül Ü., İzmir)
SARIYER Nilsun (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
ŞAHİN Mehmet (Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
TATOĞLU Ekrem (Prof.Dr. Bahçeşehir Ü. İstanbul)
TORAMAN Cengiz (Doç.Dr. Balıkesir Ü.)
TORUN Mustafa (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
TUFAN Ekrem (Doç.Dr. Anadolu Ü., Eskişehir)
ULUYOL Osman (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
YAVAŞ Hikmet (Yrd.Doç.Dr.,ÇOMÜ, Çanakkale)
Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) Worldwide Political Science Abstracts Database tarafından indekslenmektedir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) Cilt: 5, Sayı: 2 (2007)’den itibaren TÜBİTAK ULAKBİM tarafından indekslenmektedir
Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) yılda iki kez yayınlanan hakemli bir dergidir. Gönderilen yazılar ilk olarak editörler ve yazı kurulunca bilimsel
anlatım ve yazım kuralları yönünden incelenir. Daha sonra uygun bulunan yazılar alanında bilimsel çalışmaları ile tanınmış üç ayrı hakeme
gönderilir. Hakemlerin kararları doğrultusunda yazı yayınlanır veya yayınlanmaz. Hakemlerin gizli tutulan raporları dergi arşivlerinde beş yıl süre
ile tutulur. Dergi politikaları ve yazım kuralları ile ilgili detaylar dergi sonunda bulunabilir. Belirtilmemiş hususlar için dergi sekreteryası
aranabilir.
Journal of Administrative Sciences (JAS) is abstracted and/or indexed in Worldwide Political Science Abstracts Database. Journal of
Administrative Sciences (JAS) is abstracted and/or indexed in TUBITAK ULAKBIM since Volume: 5, No: 2 (2007).
Journal of Administrative Sciences (JAS) is a biannual referee journal. Articles submitted for consideration of publication are subject to peer
review. The editorial board and editors takes consideration whether submitted manuscript follows the rules of scientific writing. The appropriate
articles are then sent to three referees known for their academic reputation in their respective areas. Upon their decision, the articles will be
published in the journal, or rejected for publication. The refree reports are kept confidential and stored in the archives for five years. For the full
details about the journal see Notes for Contributers section or feel free to contact with the editors.
Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) / Journal of Administrative Sciences (JAS)
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 17200 Biga / Çanakkale - TURKEY
Tel: (+90) (286) 335 87 38-40 Faks: (+90) (286) 335 87 36
Erişim: http://biibf.comu.edu.tr/ybd.html / e-posta: [email protected]
YBD’de yayınlanan yazılarda fikirler yalnızca yazar(lar)ına aittir. Dergi sahibini veya editörleri bağlamaz.
Tüm hakları saklıdır. Önceden yazılı izin alınmaksızın hiçbir iletişim, kopyalama sistemi kullanılarak yeniden basılamaz.
Akademik ve haber amaçlı kısa alıntılar bu kuralın dışındadır
All Rights Reserved. No part of this publication may be reproduced, stored or introduced into a retrieval system, or transmitted in
any form, or by any means, electronic, mechanical, photocopying, recording, or otherwise, without prior written permission of the JAS editors.
ISSN: 1304-5318
YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ
Journal of Administrative Sciences
Cilt 7 • Sayı 1 • 2009 • Volume 7 • Number 1
İÇİNDEKİLER / Contents
Dergi Hakkında ....................................................................................................
7
GÜNDEMLER / Agendas
YÖNETİM GÜNDEMİ / Management Agenda ..................................................
13
Muzaffer AYDEMİR
Bir Rekabet Stratejisi Enstrümanı Olarak “Kurumsal Sosyal Sorumluluk”
EKONOMİ GÜNDEMİ / Economy Agenda .......................................................
27
Sefer ŞENER
Küresel Krizden Çıkış Olacak Mı?
KAMU YÖNETİMİ VE YEREL YÖNETİMLER GÜNDEMİ /
Public Administration and Local Government Agenda .........................................
33
Derya ALTUNBAŞ
2863 Sayılı Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasına Dair
Kanun’da 11.02.2009 Tarih ve 27138 Sayılı Resmi Gazete İle Yürürlüğe Giren
Değişiklikler
ULUSLARARASI İLİŞKİLER GÜNDEMİ / International Relations Agenda ..... 43
Soner KARAGÜL
Krizlerin Gölgesinde Zirveler ve Liderler
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
MAKALELER / Articles
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ….……………………………………………... 51
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT......................................................................
73
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
Nuray ERGÜL………………………………….…................................................... 101
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM…………….………….………………………. 119
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını
Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK………………………… 143
İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından
İncelenmesi
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK…………………………… 159
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında Yönetime
Katılım Üzerine İnceleme
(Costa Del Sol, Tuscany, Algarve ve Malta Örneği)
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR……………………………………………... 189
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden
(Bit) Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI……………………………………………… 209
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro
Veri Analizi
Kitap Tahlilleri / Book Reviews ................................................................................. 235
En Son Kitaplar / Recent Boks ..................................................................................
255
Yazarlar İçin Bilgi Notu ............................................................................................ 263
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ
AMAÇ, KAPSAM VE YÖNTEM
Yönetim bilimi, yönetim, yöneticilik ve liderlik kavramları, olguları hem
bireysel, hem örgütsel, hem kentsel, hem ülkesel ve hem de uluslararası yönleri ile ele
almakta ve belirleyiciliğini gittikçe artırmaktadır. Bireylerin, örgütlerin, işletmelerin,
kentlerin, ülkelerin ve uluslararası ilişkilerin başarısında; finansman, teknoloji, insan
kaynakları performansı kadar- belki de onlardan daha fazla- yönetim de belirleyici bir
unsurdur. Hatta, insan kaynaklarının, teknolojinin, finansmanın verimliliği ve
performansı, yönetimin, yöneticiliğin ve liderliğin başarısına bağlıdır denebilir.
Özellikle vurgulanmalıdır ki ‘yönetim’ kavramı yalnızca işletme konseptiyle
anılmayacak kadar genişlemiştir. İşletmelerin verimli, etkili, etkin ve kârlı
yönetilmesinde yöneticilik ve liderlik yetkinlikleri büyük öneme sahiptir. Ancak,
yönetimin, yöneticiliğin ve liderliğin etkinliği; işletmecilik yetkinliklerinin dışında
becerileri ve yetkinlikleri de gerektirmektedir. Sözgelimi, yönetim süreçlerinde
başarılı olmak işletmeciliğin rasyonellik ilkelerini olduğu kadar, kamusallığın, kamu
yönetiminin, siyaset biliminin, uluslararası ilişkilerin ilkelerini de dikkate almayı
gerektirecektir.
Bu genel eklektik çerçeve içerisinde Dergi, işletme, ekonomi, stratejik
yönetim, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, çalışma ekonomisi, maliye, kamu
yönetimi gibi temel alanlara ilişkin araştırmacı ve analitik yazıları yayımlamayı temel
amaç edinmektedir. Belirtilen bu genel çerçevenin bir sonucu olarak, yazılarda
yönetsel vurgunun ön plana çıkması doğal ve amaçlanan bir durumdur.
Akademisyen, araştırmacı ve uygulamacıları yukarıdaki içerikte ulusal ve
uluslararası düzeyde araştırma yapmaya ve makale yazmaya özendirmenin yansıra,
kamu ve özel sektör yönetimi, bireysel yönetim ve uluslararası yönetim düzeylerinde
yönetimin, yöneticiliğin ve liderliğin eklektik, sentezci, analitik açıdan algılanmasını
sağlamak da Dergi’nin belirgin amaçları arasındadır.
Somut başlıklarla YBD’nin ilgili olduğu konular; yönetim kültürü;
yöneticilik ve liderlik; ekonomi; davranış bilimleri; insan kaynakları yetkinlikleri
yönetimi; siyaset bilimi; kamu yönetimi; makro yönetim; maliye; çalışma ekonomisi,
uluslararası ilişkiler, sosyoloji ve yönetim bilimi olup; söz konusu konular,
kurumsallaşma, entelektüel sermaye ve entelektüel liderlik, yönetsel ve sosyal
mühendislik ve davranış bilimlerine yönelik ilkeler, yöntemler, felsefe akımları
temelinde ele alınmayı gerektirmektedir. Bu yargılar, yönetim kavramının, biliminin
gittikçe eklektik, sentetik bir ruha büründüğünü göstermektedir. Bu eklektik ve
sentetik vurguyu yayınlara taşımak, tüm düzeylerdeki yöneticilerin çok boyutlu
yetkinliklere sahip olmaları gerektiğini vurgulamak YBD’nin temel amaçları
olacaktır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
8
Öte yandan; hem özel ve kamu sektörünü hem de merkezi ve yerel
yönetimleri, katılımcı demokrasi vizyonunda yönlendiren; yönetim modeli belirleme,
istihdam sağlama, süreklilik temelinde çalışma, bireysel, örgütsel, toplumsal
dönüşümü yönlendirme gibi işlevleri olan sivil toplum kuruluşları konusunda ulusal
ve uluslararası yenilikleri yansıtmak Dergi’nin öncelikli hedefleri arasındadır. Bu
maksat ve ilkeler çerçevesinde YBD, ‘Yazılarda Yönetsel Gündem’, ‘Ekonomi
Yönetimi Gündemi’, ‘Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi’, ‘Uluslararası
İlişkiler Gündemi’ ve ‘Makaleler’ bölümlerinden oluşmaktadır. Yukarıda belirtilen
konular, hem bu bölümlerin ilgili olduğu bakış açısı ile hem de yönetim bilimi ilke,
paradigma ve felsefesi bağlamında ele alınacaktır. Bu bakış açısı, günümüzde
yönetim biliminin hem diğer konulardan etkilenen hem de o konuları etkileyen bir
bilim dalı olmasının bir gereğidir ve bu özelliği ile de Yönetim Bilimleri Dergisi’nin
bakış açısını oluşturmaktadır.
YÖNELİMİ
Ampirik (Görgül), kavramsal, analitik, sentezci, çıkarımsal, karşılaştırmalı
çalışmalar ve yazılar.
HEDEF KİTLESİ
Akademisyenler, araştırmacılar ve özel sektör, kamu sektörü, ulusal ve
uluslararası sivil toplum kuruluşları uygulamacıları, yöneticileri.
YAYIN İLKELERİ
Yönetim Bilimleri Dergisi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi girişimi ve yürütücülüğünde yılda iki kez
yayınlanmaktadır. Dergi; sosyal bilimlerin tüm alanlarındaki yöntemsel ve kuramsal
bakış açılarına eşit uzaklıkta durur. Özgünlük ve yeni bilgi üretimi YBD’nin temel
ilkesidir.
Dergi’nin yayım dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazılar İngilizce özet,
İngilizce yazılar Türkçe özet ile başlayacaktır.
Dergi’ye önerilen çalışmalara ilişkin yayım kararları, yazar ve hakem
kimliğinin karşılıklı gizli tutulduğu bir süreçte hakem değerlendirmelerine
dayandırılacaktır.
Çalışması yayımlanmak üzere kabul edilen yazara, telif ücreti ödenmeyecek,
çalışmanın yayımlandığı dergi sayısı bir adet ücretsiz olarak gönderilecektir.
Dergi’de davet üzerine yazılacak kitap incelemelerine de yer verilecektir.
Dergi’ye gönderilen yazıların daha önce başka bir yerde yayınlanmamış
veya yayın için gönderilmemiş olmaları gerekir. Daha önce kongrelerde tebliğ
olarak sunulmuş ve özeti yayınlanmış çalışmalar, bu özelliği belirtilmek üzere kabul
edilebilir. Yayın için gönderilen yazıların geri alınması istenirse yazarın bir dilekçe
ile başvurması gerekir. Araştırma herhangi bir kuruluş tarafından maddi destek
görmüşse makalenin başlığının son kelimesi üzerine (*) konularak aynı sayfada
dipnot olarak belirtilir. Çalışma, Dergi tarafından kabul edildikten sonra, yazar
‘Makale Kabul Formu’ (MKF) doldurarak yayın hakkını Dergi’ye devretmiş olur.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administration Sciences
9
BÖLÜMLERİ VE BÖLÜM İÇERİKLERİ
azılarda Yönetsel Gündem: Tüm akademik ve popüler dergilerdeki
yönetim merkezli yazıların ağırlıklı olarak üzerinde durduğu, tartıştığı
analiz ettiği konuları saptayarak bunları araştırıcılara ve uygulayıcılara
aktarmak temel işlev olacaktır.
Y
E
konomi Yönetimi Gündemi: Türkiye’de, Dergi’nin yayınlandığı
döneme ilişkin olarak, ekonomi yönetimine ilişkin kurumlardaki
(DPT, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası vb.) gelişmeleri ve ilgili
bakanlık ve kurumların yöneticilerinin yaklaşımlarını ve aldıkları
kararları, temel tercihlerini, yönetim nosyonu ve değerleri (yönetim yaklaşımları,
yöneticilik ve liderlik yetkinlikleri, karar alma yaklaşımları, koordinasyon
yetkinlikleri, hedef belirleme, uzun süreli bakış, süreç ve ani müdahale yetkinliği)
temelinde inceleyen, değerlendiren, analiz eden, çıkarsamalarda ve önerilerde bulunan
ana yazıdan oluşur.
K
amu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi: Çeşitli bakanlıklara
ilişkin gelişmeleri, ortaya çıkan yeni yaklaşımları, projeleri ve
benzeri gelişmeleri, belediyeler, il özel idareleri, yerel dinamikler
olarak sivil toplum kuruluşlarını ve yerel konulara katkılarını, yerel
yönetimler ve ilgili bakanlıklardaki idarecilerin ve uygulayıcılarının tutum ve
tercihlerini, sosyal politikaya ilişkin güncel konu ve sorunları yönetim bilimi
nosyonu ve prensipleri (yönetici yaklaşımları, yöneticilik ve liderlik yetkinlikleri,
karar alma yaklaşımları, koordinasyon yetkinlikleri, hedef belirleme, uzun süreli
bakış, süreç ve ani müdahale yetkinliği) temelinde inceleyen, değerlendiren, analiz
eden, çıkarsamalarda ve önerilerde bulunan ana yazıdan oluşur.
U
luslararası İlişkiler Gündemi: Uluslararası konjonktür, statüko ve
dengeleri meşgul eden konuları; uluslararası örgütler, uluslar-üstü
örgütler, uluslararası sivil toplum kuruluşları, ülkeler ve onların
karar vericilerinin tavır tutum ve uygulamamalarını yönetim bilimi
nosyonu (yönetici yaklaşımları, yöneticilik ve liderlik yetkinlikleri, karar alma
yaklaşımları, koordinasyon yetkinlikleri, hedef belirleme, uzun süreli bakış, süreçsel
ve ani müdahale yetkinliği) temelinde inceleyen, değerlendiren, analiz eden,
çıkarsamalarda ve önerilerde bulunan ana yazıdan oluşur.
B
ilimsel Makaleler: Bilimsel Makaleler bölümü, araştırmacı, analitik
ve sentezci niteliğe sahip bilimsel makalelerden oluşur ve YBD’nin
Editörler Kurulu ve Yardımcı Editörlerince yönlendirilir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
GÜNDEMLER / Agendas
YÖNETİM GÜNDEMİ
Management Agenda
BİR REKABET STRATEJİSİ ENSTRÜMANI OLARAK
“KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK”
Muzaffer AYDEMİR∗
GİRİŞ
Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), güncel ve önemli bir tartışma
konusudur. Son yıllarda birbiri ardına yaşanan işletme yolsuzlukları, tüm işletmelerin
KSS ile ilgilenmeleri gerektiği gerçeğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. KSS,
“sürdürülebilirlik” bağlamında, özellikle de “ekolojik çevrenin sürdürülebilirliği”
açısından da tartışmaların odağında yer almaya devam edecek gibi görünmektedir.
KSS temelde, işletmelerin çeşitli toplumsal grupların ihtiyaçlarını yapıcı bir
şekilde karşılayabilmesi ve onları tatmin edebilmesi için, aldıkları kararların ve
gerçekleştirdikleri faaliyetlerin sosyal ve ekolojik çevre üzerindeki etkileri konusunda
daha duyarlı davranmaları gerektiğini ileri süren bir anlayıştır.1
Toplumun üretebildiğinden daha fazlasını tüketmemesi gerektiği2
düşüncesinden yaklaşıldığında, KSS sadece işletmelerin ve işgörenler, müşteriler,
ortaklar, tedarikçiler ve rakipler gibi öncelikli paydaşlarının değil, hükümetlerin ve
uluslararası toplumun da öncelikli bir gündem maddesidir.
KSS ve kurumsal sosyal performansın (KSP) denetimi ile ilgili çalışmalar
henüz işletmeler arası karşılaştırmalar yapmaya yetecek kadar standartlaştırılabilmiş
değildir. Ayrıca, yasal düzenlemelerdeki olumlu gelişmelere, bazı sivil toplum
∗
Doç.Dr., Bilecik Üniversitesi, İİBF
1
Graafland, Johan & Ven, Bert van de, (2006), “Strategic and Moral Motivation for Corporate Social
Responsibility”, The Journal of Corporate Citizenship, 22, 111-123.
2
Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), “Current Debates in Corporate Social Responsibility:
An Agenda for Research”, Issues in Social and Environmental Accounting, Vol. 1, No. 1, pp.26-39.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
14
Muzaffer AYDEMİR
örgütlerinin özverili girişimlerine ve akademik dünyadaki aydınlatıcı çalışmalara
karşın, işletmelerin KSS konusunda attıkları adımların beklentilerin epey gerisinde
kaldığı görülmektedir.
İşletmelerin temelde moral (ahlaki) ve finansal (stratejik) gerekçelerle KSS
konusuna ilgi duydukları söylenebilir.3 İşletmelerin KSS konusunda neden daha
proaktif olmaları gerektiği sorusuna ağırlıklı olarak moral gerekçelerle cevaplar
verilmeye çalışılmasına karşın, KSS konusundaki çalışmaları stratejik bağlamda
değerlendirenler de söz konusudur. İşletmelerin temel amaçlarının “kâr
maksimizasyonu” olduğu hatırlandığında, stratejik gerekçenin de önemli bir
motivasyon kaynağı olduğu söylenebilir.
Bu çalışmada konuya daha çok stratejik açıdan yaklaşılacak ve KSS’nin bir
stratejik rekabet enstrümanı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği
tartışılacaktır. Diğer bir deyişle, kurumsal sosyal performans (KSP) ile finansal
performans arasındaki ilişki literatür taraması aracılığıyla incelenecektir.
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME BAŞARISI
İLİŞKİSİ
Sosyal sorumluluklarını doğru bir şekilde yöneten işletmelerin bunun
karşılığını alacağı yönünde güçlü bir beklenti söz konusudur. Bazı araştırma bulguları
da, bu beklentiyi doğrular niteliktedir.
KSS konusundaki başarılı çabaların işletmelere yansımalarını; 1) insan
kaynakları yönetimi, 2) pazarlama yönetimi, 3) halka ilişkiler yönetimi ve 4) finansal
yönetim açısından ele alıp incelemek olanaklıdır. İlk üç yansımayı bu kısımda
değerlendirdikten sonra, dördüncü yansımayı “KSP ve Finansal Performans” ilişkisi
bağlamında ayrı bir başlık altında incelemekte yarar bulunmaktadır.
1) KSS ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi
İşletmelerin sürdürülebilir rekabet üstünlüğü elde etmelerinde nitelikli,
öğrenmeye ve değişime açık ve takım oyuncusu olabilen insan kaynaklarının önemi
göz önünde tutulduğunda, KSS faaliyetleri aracılığıyla işletmelerin kaliteli işgörenleri
kendilerine çekmeye, alıkoymaya ve onlardan üst düzey verim almaya çalışmalarının
gereği daha iyi anlaşılacaktır.
Kaliteli ürün ve hizmetlere sahip olan, kadınlara ve çevreye duyarlı davranan
ve farklılıklara saygılı olan işletmeler, nitelikli işgören adayları için çekici bir ortam
yaratmaktadırlar.4 Bazı işletmeler KSS alanındaki bu ve benzeri başarılı
uygulamalarını işgücü pazarındaki yetenekli insanları kendilerine çekmede, mevcut
3
Graafland, Johan & Ven, Bert van de, (2006), pp.111-123.
4
Greening, Daniel W. & Turban, Daniel B., (2000), “Corporate Social Performance as a Competitive
Advantage in Attracting a Quality Workforce”, Business & Society, Vol. 39, No. 3, 254-280.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yönetim Gündemi
15
işgörenlerinin verimliliklerini,5 motivasyonlarını ve tatminlerini arttırmada
kullanmaktadırlar.6
İşletmeler KSP’leri ile potansiyel işgörenlere sinyaller göndererek onları
etkilemektedirler. Ayrıca, insanlar sosyal sorumluluklar konusunda iyi üne sahip bir
işletmede çalışmaktan gurur duymakta ve böylece daha iyi bir kişisel imaj elde
edeceklerine inanmaktadırlar. Greening ve Turban, “sinyal kuramının” ve “sosyal
kimlik kuramının” görüşlerini test etmek için gerçekleştirdikleri araştırmalarında,
potansiyel işgörenlerin sosyal sorumlulukları konusunda duyarlı işletmelerde çalışma
olasılıklarının daha fazla olduğunu belirlemişlerdir.7
Sonuçta, işletmelerin insan kaynaklarına yönelik olarak gerçekleştirdikleri
KSS uygulamaları ile daha yaşanabilir ve güvenli bir çalışma ortamı hazırlayıp
sunmaları, insan kaynaklarının moralini, motivasyonunu8 ve verimliliğini arttırmakta,
işgören devir hızını düşürmekte, yeni işgören bulma ve eğitme gibi maliyetleri aşağı
çekmektedir.9
2) KSS ve Pazarlama Yönetimi İlişkisi
Günümüzde müşteriler bir işletme ile ilgili tutum oluştururlarken o
işletmenin ürün ve hizmetlerinin kalitesinin ve fiyatının yanı sıra, işgörenlerine nasıl
davrandığına, içinde bulunduğu toplumla kurduğu ilişkilere, etik ve ekolojik çevre
konularındaki yaklaşımlarına da bakmaktadırlar. Örneğin, İngilizlerin yaklaşık %29’u
satın alma kararı verirken etik ve sosyal sorumluluk değişkenlerini göz önünde
bulundurmaktadırlar.10
Bazı isletmeler KSS boyutlu yeni ürünler geliştirerek11 kendilerini ve
ürünlerini farklılaştırma yoluna gitmektedirler. Örneğin, ar-ge çalışmalarıyla organik
böcek kontrolü yöntemi geliştirmek ya da geri dönüşümlü ürünler üretip satarak
işletmeler farklılaştırma gerçekleştirebilmektedirler.12 KSS boyutlu pazarlama
çabaları, yenilik yaratmaya13, işletme ve ürünleri ile ilgili iyi bir imaj oluşturmaya
yardımcı olduğu gibi,14 satışların15 ve müşteri sadakatinin arttırılmasına da yol
5
Fox, Andrienne (2007), “Corporate Social Responsibility Pays Off”, HR Magazine, Vol. 52, Issue 8,
pp.43-48.
6
Dentchev, Nikolay A., (2004), “Corporate Social Performance as a Business Strategy”, Journal of
Business Ethics, 55: 397-412.
7
Greening, Daniel W. & Turban, Daniel B., (2000), pp.254-280.
8
Utting, Peter, (2005), “Corporate Responsibility and the Movement of Business”, Development in
Practice, Volume 15, Numbers 3 & 4, 375-388.
9
Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39.
10
Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), “CSR in Stakeholder Expectectation: And Their Implication
for Company Strategy”, Journal of Business Ethics, 44: pp.185-193.
11
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
12
McWilliams, Abagail & Siegel, Donald, (2001), “Corporate Social Responsibility: A Theory of the Firm
Perspective”, Academy of Management Review, Vol. 26, No. 1, pp.117-127.
13
Utting, Peter, (2005), pp.375-388.
14
Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39.
15
Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Muzaffer AYDEMİR
16
açmaktadır.16 Artık birçok yönetici, KSS çabaları ile pazar payının arttırabileceğine
inanmakta17 ve bu yönde çaba harcamaktadır.
3) KSS ve Halkla İlişkiler Yönetimi İlişkisi
İşletmelerin KSS faaliyetleri aracılığıyla kamuoyunda iyi bir imaj
oluşturmaları,18 kendilerini sosyal sorumluluklara duyarlı bir işletme olarak
farklılaştırmaları19 hem rakiplerine karşı bir üstünlük elde etmelerine, hem de kriz
dönemlerini daha az zararla atlatmalarına yardımcı olacaktır.20 Ayrıca, KSS’ye duyarlı
işletme imajı ile işletmelerin “Sosyal Sorumluluk Yatırım Fonları” gibi kaynaklara
ulaşmaları da kolaylaşacaktır.21
İşletmeler KSS faaliyetleri ile olumlu bir imaj elde edebilecekleri gibi,22 etik
ve sosyal sorumluluklar konusundaki ihmalleri nedeniyle de mevcut imajlarına zarar
verebilirler.23
Bugün işletmeler “kârlı” olma kadar “sorumlu” bir şekilde yönetilme
konusunda da ciddi bir baskı altındadırlar. Bu baskılar temelde ortaklar, işgörenler,
müşteriler ve tedarikçiler gibi öncelikli paydaş guruplarından gelebildiği gibi, sivil
toplum örgütleri, hükümetler ve genel olarak tüm toplumdan da gelmektedir.
İşletmeleri KSP’leri açısından sıralayan rating kuruluşlarının sayısındaki artış, küresel
etik ve sosyal sorumluluk standartları konusundaki gelişmeler ve müşterilerin giderek
daha bilinçli hale gelmeleri gibi gelişmeler de göz önüne alındığında, artık
işletmelerin sadece ekonomik performanslarını değil, sosyal ve ekolojik
performanslarını da önemsemeleri24 ve bu doğrultuda bazı adımlar atmaları
gerekmektedir.
KSS çabaları aracılığıyla işletmeler çevreleriyle ve paydaşlarıyla kurdukları
yakın ve güçlü ilişkiler sayesinde olası problemleri, yıkıcı değişimleri25 ve riskleri
öngörüp önlemler alabilir; öğrenme ve bilgiyi kullanma fırsatları yakalayabilir;26 öz
16
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
17
Owen, Crystal L. & Scherer, Robert F. (1993), “Social Responsibility and Market Share”, Review of
Business, Vol. 15, No. 1, pp.11-16.
18
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
19
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
20
Schnietz, Karen E. ve Epstein, Marc J. (2005), “Exploring the Financial Value of a Reputation for
Corporate Social Responsibility During a Crisis”, Corporate Reputation Review, Vol. 7, No. 4, pp.327345.
21
Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), pp.185-193.; Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz,
(2007), pp.26-39.
22
Husted, Bryan W. & Allen, David B. (2007), “Strategic Corporate Social Responsibility and Value
Creation among Large Firms”, Long Range Planning, 40, pp.594-610.
23
24
Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), pp.185-193.
Waddock, Sandra A.; Bodwell, Charles, & Graves, Samuel B., (2002), “Responsibility: The New
Business Imperative”, Academy of Management Executive, Vol. 16, No. 2, 132-148.
25
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
26
Utting, Peter, (2005), pp.375-388.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yönetim Gündemi
17
yeteneklerinin farkına daha iyi varabilir ve değer zincirini gözden geçirerek gelişme
ve yenilik fırsatları yakalayabilirler.27 Örneğin, işletmeler hem daha az kaynak
kullanıp, daha az atık ve kirliliğe yol açmalarına ve hem de daha çok üretim
gerçekleştirmelerine yardımcı olan (eco-efficiency ve recycling gibi) yeni
yaklaşımları uygulayarak maliyet ve rekabet avantajları elde edebilirler.28 Bu ve
benzeri uygulamalar sonuçta işletmelerin finansal performansına olumlu katkılar
yapacaktır.29
KURUMSAL
SOSYAL
PERFORMANS
VE
FİNANSAL
PERFORMANS İLİŞKİSİ
Kuskusuz, insan kaynakları, pazarlama ve halkla ilişkiler alanındaki
gelişmeler de bir şekilde işletmenin finansal performansına yansıyacaktır. Bununla
birlikte, bazı araştırmacılar doğrudan KSP ile finansal performans arasındaki ilişkiyi
ele alan çalışmalar gerçekleştirmişler ve konuda bazı sonuçlara ulaşmışlardır. Burada
söz konusu ilişki üzerinde durulacaktır.
Kurumsal Sosyal Performansın ve Finansal Performansın Ölçümü
İşletmelerin KSP’lerinin ölçümüne ilişkin genel kabul gören, işletmeler arası
karşılaştırmalara olanak tanıyan standartlar henüz mevcut değildir. Bununla birlikte,
sosyal raporlama standartları oluşturma ve sürdürülebilir uygulamalar gerçekleştirme
konusundaki çabalar hızla devam etmektedir.30
Araştırmacılar işletmelerin finansal performanslarını ölçmek amacıyla
sıklıkla (hisse başına ve/veya satışlardan) kârlılık, aktif yönetimi, büyüme ve risk
yönetimi gibi kriterlerden yararlanmaktadırlar.31
Finansal performansın ölçümüyle kıyaslandığında, KSP’nin ölçümü daha da
zordur. Konunun sübjektifliği, soyutluğu ve KSS/KSP kavramlarının içerdiği konu
çeşitliliği bu zorluğu beraberinde getirmektedir.32 Bununla birlikte işletmelerin
KSP’lerini ölçmek amacıyla yaygın olarak kullanılan bazı kriterlerden söz edilebilir.
Bu kriterleri, işletme içiyle ilgili kriterler, işletme dışıyla ilgili kriterler, hesap
verebilirlik ve vatandaşlık boyutları altında sınıflandırmak olanaklıdır:33
27
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
28
Utting, Peter, (2005), pp.375-388.
29
Fox, Andrienne (2007), pp.43-48.
30
Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39.
31
Chand, Masud (2006), “The Relationship Between Corporate Social Performance and Corporate
Financial Performance: Industry Type as a Boundary Condition”, The Business Review, Vol. 5, No. 1,
pp.240-245.
32
Chand, Masud (2006), pp.240-245.
33
Welford, Richard, (2004), “Corporate Social Responsibility in Europe and Asia: Critical Elements and
Best Practice”, The Journal of Corporate Citizenship, 13, 31-47.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Muzaffer AYDEMİR
18
İşletme içiyle ilgili kriterler arasında, ayrımcılık karşıtı politikalar, fırsat
eşitliği, normal çalışma saatleri, maksimum fazla mesai, adil ücret, insan
kaynaklarının eğitimi ve geliştirilmesi ve sendikal haklar sayılabilir.
İşletme dışıyla ilgili kriterler arasında, gelişmekte olan ülkelerdeki
tedarikçilerin işgörenlerle ilgili standartları, tedarikçilerin çocuk işgören
istihdamına ilişkin uygulamalarının kontrolü, işletmenin etki ve nüfuz alanı
içindeki diğer işletme ve ortamlarda insan haklarının korunması,
tedarikçilerin tesislerinin, sağlık, güvenlik ve çevreye etkileri açısından
denetimi, yerel toplumun ve tedarikçilerin talep ve şikayetlerine duyarlılık ve
adil ticaret sayılabilir.
Hesap verebilirlik boyutu altında, KSP ve/veya sürdürülebilirlik raporları
yayımlama ve paydaşlarla diyalog gibi politikalar sayılabilir.
Vatandaşlık boyutu ile ilgili olarak ise, üçüncü tarafların başlattığı sosyal ve
sürdürülebilirlik girişimlerini destekleme sayılabilir.
KSP denetimleri ile ilgili çalışmalar hızlı bir şekilde devam etmesine karşın34,
kurumsal yatırımcılar, finansal analistler ve işletme-ekonomi gazetecileri işletmelerin
kamuoyuna sundukları sosyal denetim raporlarının kalitesizliğinden şikayet
etmektedirler. Sosyal denetim raporlarındaki temel sorunların başında, sayısal bilgi ve
yerleşmiş sosyal performans göstergelerinin eksikliği gelmektedir.35
Kurumsal Sosyal Performans ve Finansal Performans Arasındaki
İlişkiler
Yaklaşık yirmi yılı aşkındır gerçekleştirilen araştırmalarda “KSP” ve
“finansal performans” arasındaki ilişkilere ait bulgular net değildir. Bazı araştırmalar
iki kavram arasında pozitif bir ilişki ortaya koyarken, bazıları bu yönde bulgular
sunmamaktadır.36 Yapılan araştırmalar KSP’nin niçin ve hangi koşullar altında
finansal performansı arttırdığı konusunu tam olarak açıklayabilmiş değildirler.37 KSP
ve finansal performans arasındaki ilişki üç farklı şekilde ele alınıp incelenebilir:
1) KSP ile finansal performans arasındaki ilişki, pozitif olabilir. Diğer bir
deyişle, işletmelerin müşteriler, çalışanlar, ortaklar, tedarikçiler vb. paydaşlarına
yönelik olarak gerçekleştirdikleri KSS çabaları finansal performanslarını arttırmaya
yardımcı olabilir.
2) Finansal performans KSS çabalarını pozitif yönde etkileyebilir. Diğer bir
deyişle, finansal olarak başarılı olan işletmeler, elde ettikleri finansal kaynakların bir
kısmını paydaşlarına KSS kapsamında harcayabilirler.
3) KSP ve finansal performans karşılıklı olarak birbirlerini etkiyebilirler.
34
Aydemir, M. (2007), “Social Auditing: Indispensable Part of Corporate Success”, The Balkan Countries
1st International Conference on Accounting and Auditing (BCAA), 8-9 March, Edirne, pp.312-326.
35
Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), pp.185-193.
36
Husted, Bryan W. & Allen, David B. (2007), pp.594-610.
37
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yönetim Gündemi
19
Şimdi söz konusu ilişki biçimlerini kısaca açıklamaya çalışalım.
1) Kurumsal Sosyal Performans Finansal Performansı Arttırabilir
Bazı araştırmalarda KSP’nin finansal performansı arttırdığına ilişkin bulgular
elde edilmiştir. Örneğin, Griffin ve Mahon, kimya sektöründe gerçekleştirdikleri
araştırmada KSS ile finansal performans arasında pozitif bir ilişki bulmuşlardır.38
Simpson ve Kohers, bankacılık sektöründe gerçekleştirdikleri araştırmada KSP ile
finansal performans arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır.39
Waddock ve Graves40 ile Pava ve Krausz,41 da gerçekleştirdikleri araştırmalarda KSP
ile finansal performans arasında pozitif bir ilişki olduğunu görmüşlerdir. Ruf ve
arkadaşları, KSP artışının hem kısa dönemli, hem de uzun dönemli finansal
performans artışlarını da beraberinde getirdiği sonucuna ulaşmışlardır.42 Chand, 19701995 yılları arasında gerçekleştirilen 51 araştırma üzerinde yaptığı incelemelerde, 51
araştırmanın 33’ünde KSP ile finansal performans arasında pozitif bir ilişki
bulunduğu sonucuna ulaşmıştır.43
2) Finansal Performans Kurumsal Sosyal Performansı Arttırıcı Bir Rol
Oynayabilir
Moore44, McGuire ve arkadaşları45 ile Waddock ve Graves, gerçekleştirdikleri
araştırmalarda KSP’nin işletmenin geçmiş finansal performansıyla pozitif bir ilişki
içinde olduğunu, diğer bir deyişle, finansal olarak başarılı işletmelerin KSP’lerinin de
buna bağlı olarak arttığını ortaya koymuşlardır.46
38
Griffin, Jennifer J. & Mahon, John F. (1997), “The Corporate Social Performance and Corporate
Financial Performance Debate”, Business and Society, Vol. 36, No. 1, pp.5-31.
39
Simpson, W. Gary & Kohers, Theodor (2002), “The Link Between Corporate Social and Financial
Performance: Evidence from the Banking Industry”, Journal of Business Ethics, Vol. 35, No. 2, pp.97109.
40
Waddock, Sandra A. ve Graves, Samuel B. (1997), “The Corporate Social Performance-Financial
Performance Link”, Strategic Management Journal, Vol. 18, No. 4, pp.303-319.
41
Pava, Moses & Krausz, Joshua (1996), “The Association Between Corporate Social-Responsibility and
Financial Performance: The Paradox of Social Cost”, Journal of Business Ethics, Vol. 15, No. 3, pp.321357.
42
Ruf, Bernadette M.; Muralidhar, Krishnamurty; Brown, Robert M.; Janney, Jay J. ve Paul, Karen (2001),
“An Empirical Investigation of the Relationship Between Change in Corporate Social Performance and
Financial Performance: A Stakeholder Theory Perspective”, Journal of Business Ethics, Vol. 32, No. 2,
pp.143-156.
43
Chand, Masud (2006), pp.240-245.
44
Moore, Geoff (2001), “Corporate Social and Financial Performance: An Investigation in the U.K.
Supermarket Industry”, Journal of Business Ethics, Vol. 34, No. ¾, pp.299-315.
45
McGuire, Jean B.; Sundgren, Alison and Schneeweis, Thomas (1988), “Corporate Social Responsbility
and Firm Financial Performance”, Academy of Management Journal, Vol. 31, No. 4, pp.854-872.
46
Waddock, Sandra A. ve Graves, Samuel B. (1997), pp.303-319.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
20
Muzaffer AYDEMİR
İşletmelerin KSP’lerinin artışı, finansal performans kadar işletmelerin yaşı,
büyüklüğü,47 kârlılık düzeyi ve çevreye yaydıkları kirlilik oranı ile de48 yakından
ilişkilidir.
3) KSP ile Finansal Performans Arasındaki İlişki Karşılıklıdır
Bazı araştırmalar KSP ile finansal performans arasındaki ilişki konusunda
karışık sonuçlar vermektedir.49 Bazıları ise, negatif bir ilişki ortaya koymaktadır.50 Bu
durum, KSP ve finansal performansın ölçümüne ilişkin kriterlerin standart olmaması;
endüstriden endüstriye işletmelerin öncelikli paydaşlarının farklılaşıyor olması; sosyal
performans konusunda çoklu kriterlerin kullanılıyor olması ve verilerin dolaylı
yollardan (işletme dışı kaynaklarda) elde ediliyor olması gibi nedenlerle
açıklanabilir.51
KSS uygulamalarının başarılı bir şekilde yönetilmemesi ya da finansal
yönetim konusundaki sorunlar da ilişkiyi tam olarak ortaya koyamamada etkili olmuş
olabilirler.
Buraya kadar yapılan tartışmalardan hareketle “KSP ve finansal performans”
ilişkisi bağlamında aşağıdaki noktanın altının çizilmesinde yarar bulunmaktadır: KSS
kapsamındaki çabalara tamamıyla “pozitif” uygulamalar olarak yaklaşmak
sakıncalıdır. Bunun yerine, “dikkatli” şekilde uygulanması gereken bir strateji olarak
yaklaşmak daha sağlıklı bir yol olacaktır.52
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK STRATEJİLERİ
KSS, günümüz işletmelerinin stratejik yönetim süreçlerinin ayrılmaz bir
parçası olmak zorundadır. Bununla birlikte, işletmeler KSS stratejisine karar verirken
temel stratejik amaçların ve hedeflerin yanı sıra, KSS stratejisinin uygulanacağı
(kültür, yasal düzenlemeler, sivil toplum örgütleri, küresel standartlar gibi) koşulları
da göz önünde bulundurmalıdırlar.53
Araştırmacıların ve uygulamacıların KSS ile ilgili olarak çok çeşitli
stratejilerden söz ettikleri görülmektedir. Bu stratejileri araçsal kuramlar, politik
47
Stanwick, Peter A. & Stanwick, Sarah D. (1998), “The Relationship Between Corporate Social
Performance, and Organizational Size, Financial Performance, and Environmental Performance: An
Empirical Examination”, Journal of Business Ethics, Vol. 17, No. 2, pp.195-204.; Moore, Geoff (2001),
pp.299-315.
48
Stanwick, Peter A. & Stanwick, Sarah D. (1998), pp.195-204.
49
Chand, Masud (2006), pp.240-245.; Margolis, Joshua Daniel and Walsh, James Patrick (2001), People
and Profits? The Search for a Link Between a Company’s Social and Financial Performance, NJ:
Erlbaum.; McWilliams, Abagail & Siegel, Donald, (2001), pp.117-127.
50
Moore, Geoff (2001), pp.299-315.; Chand, Masud (2006), pp.240-245.
51
Chand, Masud (2006), pp.240-245.; Wu, Meng-Ling (2006), “Corporate Social Performance, Corporate
Financial Performance, and Firm Size: A Meta-Analysis”, Journal of American Academy of Business,
Vol. 8, No. 1, pp.163-171.
52
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
53
Galbreath, Jeremy, (2006), “Corporate Social Responsibility Strategy: Strategic Options, Global
Considerations”, Corporate Governance, Vol. 6, No. 2, pp.175-187.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yönetim Gündemi
21
kuramlar, entegre kuramlar ve etik kuramlar şeklinde sınıflandırılarak incelemek
olanaklıdır.
1) Araçsal kuramlar. Kâr güdüsüne odaklı olan bu kuramlarda, ortakların
koydukları sermayenin maksimize edilmesi hedeflenmektedir. Ekonomist Milton
Friedman’ın öncülüğünü yaptığı yaklaşımın özünde, ortakların koydukları sermayenin
kârı maksimize edecek alanlarda kullanılması düşüncesi vardır. Servetini riske atan
yatırımcıların, yatırımlarının getirisini arttırmaya çalışmaları ve işletme yönetiminin
de bu doğrultuda sorumluluk üstlenmesi doğaldır.54 Dolayısıyla, KSS çalışmaları kârın
maksimize edilmesi amacına dönük bir strateji ya da enstrüman olarak
değerlendirilebilir.55
Bu bağlamda, bazı işletmeler kısa dönemde kâr maksimizasyonuna yardımcı
olmayan KSS çabalarından kaçınmayı tercih ederlerken, bazıları rekabet üstünlüğü
elde etme gibi stratejik bir amaca, diğer bir deyişle, uzun dönemli kâr
maksimizasyonuna odaklanarak KSS çabaları gerçekleştirebilmektedirler. Diğer bazı
işletmeler ise, etik ve sosyal sorumluluk çabaları aracılığıyla iyi müşteri ilişkileri
geliştirmeyi
ve
satışları
arttırarak
kar
maksimizasyonuna
ulaşmayı
hedefleyebilmektedirler.56
2) Politik kuramlar. Politik kuramlar, gücün politik arenada başarılı ve
sorumlu bir şekilde kullanılmasına odaklanmışlardır. Bu kuramı benimseyen işletme
yönetimleri “şirket anayasası” oluşturarak sahip oldukları gücü sorumlu bir şekilde
kullanmaya çalışmaktadırlar. Politik bir kavram olan “vatandaşlık” terimini
işletmelere uyarlayıp “şirket vatandaşlığı” kavramını türetenler ise, işletmeleri birer
vatandaş olarak değerlendirip, toplumla işletmeler arasında var olan “sosyal
anlaşmaya” göre, işletmelerin topluma karşı olan bazı yükümlülüklerinin altını
çizmektedirler.57
Vatandaşlık stratejisi izleyen işletmeler geniş bir paydaş grubunun
beklentilerini, çıkarlarını dengeli bir şekilde karşılamaya odaklanmaktadırlar.
Müşteriler, işgörenler, tedarikçiler, içinde bulunulan yerel toplum, ortaklar ve ekolojik
çevre zaman zaman işletmenin çıkarlarıyla çelişen beklentilerle işletme
yöneticilerinin karşısına çıkabilmektedirler. Bu anlayışta olan işletmeler, gerçek
kişilerde olduğu gibi, sorumlu bir vatandaş olarak hareket etmeye çalışımaktadırlar.
Bu stratejiyi izleyecek olan işletmelerin öncelikli (başarısını etkileyebilecek olan)
paydaşlarını belirlemeleri gerekmektedir.58
54
Galbreath, Jeremy, (2006), pp.175-187.
55
Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), “Corporate Social Responsibility Theories: Mapping the
Territory”, Journal of Business Ethics, 53: 51-71.
56
Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), pp.51-71.
57
Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), pp.51-71.
58
Galbreath, Jeremy, (2006), pp.175-187.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Muzaffer AYDEMİR
22
3) Entegre kuramlar. Bu kuramlar işletmeleri sosyal talepleri tatmine
odaklanan kurumlar olarak değerlendirmektedirler. İşletmelerin yaşamlarını
sürdürebilmeleri, toplumla iyi ilişkiler kurup sürdürmelerini gerektirmektedir.
İşletmeler toplumca “meşru” olarak algılanmalı ve toplumun gözünde bir saygınlığa
sahip olmalıdırlar. Dolayısıyla da, işletmeler faaliyetlerinde sosyal talepleri de göz
önünde bulundurmalıdırlar. Paydaşlarla ilişkilerin yönetimi ve KSP gibi kavramlar bu
kuramların özünü oluşturmaktadır.59
4) Etik kuramlar. Bu kuramlar etik değerleri ve etik değerlere uygun
şekilde topluma katkı yapmayı öne çıkarmaktadır. İşletmeler sosyal sorumlulukları,
etik bir sorumluluk olarak görüp gereğini yapmalıdırlar. Bu kuramların özünde,
işletmeler ile toplum arasındaki ilişkiyi sağlamlaştıran, çimento işlevi gören etik
değerler yer almaktadır. Burada da paydaş yönetimi, evrensel insan hakları ve
sürdürülebilir kalkınma kavramları öne çıkmaktadır.60
Özetle, işletme yönetimleri yaşamlarını tehdit edebilecek önemdeki
paydaşlarıyla yakın ilişkiler kurmak ve onlara yönelik KSS çabalarını stratejik
yönetim bağlamında yönetmek zorundadırlar. Bu konuda elde edilecek KSP’nin en
azından orta ve uzun vadede işletme başarısına olumlu yansımalarının olması
kaçınılmazdır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında, “KSP” ile “finansal performans”
arasındaki ilişkinin, KSS çabalarının stratejik yönetim bağlamında iyi yönetilmesi
şartına bağlı olarak pozitif olacağı sonucuna varılabilir. Bu durumda, KSS çabalarının
iyi yönetilmesinden ne anlaşılması gerektiği konusu üzerinde durulmasında yarar
vardır.
İşletmeler içinde bulundukları pazarı ve rakiplerinin uygulamalarını göz
önünde tutarak KSS stratejilerini dikkatli bir şekilde belirlemelidirler. Örneğin, KSS
konusunda oldukça ileride olan Batılı işletmelerle61 rekabet etmek isteyen Doğulu bir
işletmenin KSP’sine özen göstermesinde yarar bulunmaktadır.
KSS çabalarının her şeyden önce kaynak harcamayı gerektirdiği ve yanlış bir
kaynak dağılımının işletmeyi asıl faaliyet konusundan uzaklaştıracağı
unutulmamalıdır. Ayrıca, işletmelerin KSS kapsamındaki açılımlarının kamuoyunda
“vitrin süsü” olarak algılanmamasına da dikkat etmelerinde yarar bulunmaktadır.62
KSS çabaları tek başına değil, işletme sistemi ve stratejisi içinde “bütüncül”
bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Waddock ve arkadaşlarının da önerdikleri gibi,63 KSS
konusuna “Toplam Sorumluluk Yönetimi” gibi kuşatıcı bir yönetim modeliyle
yaklaşılması, bu yöndeki planlama ve uygulama çabalarının işletme sistemine ve
59
Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), pp.51-71.
60
Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), pp.51-71.
61
Welford, Richard, (2004), pp.31-47.
62
Dentchev, Nikolay A., (2004), pp.397-412.
63
Waddock, Sandra A.; Bodwell, Charles, & Graves, Samuel B., (2002), pp.132-148.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yönetim Gündemi
23
stratejisine entegre edilmesi, paydaşlarla sürekli ve düzenli bir şekilde bilgi
paylaşılması ve değişen koşullara uygun ayarlamaların yapılması64 işletmelerin KSS
çabalarından bekledikleri sonucu elde etme olasılıklarını arttıracaktır.
KSS’nin yönetimiyle ilgili bir diğer önemli noktada, işletmelerin hangi
paydaşlarına öncelik verecekleri ve KSS kapsamında hangi faaliyetleri
gerçekleştirecekleri konusudur. Kuşkusuz bu soruların cevapları da yine işletmelerin
içinde bulundukları sektöre ve pazar koşullarına göre farklılık gösterecektir.65
Son olarak, işletmelerin KSS projelerine ne kadar harcama yapacakları ya da
finansal performansı arttırmaya yardımcı olacak KSS harcamalarının ne kadar olması
gerektiği sorusuna da cevap vermeleri gerekmektedir. McWilliams ve Siegel,
paydaşların beklentilerini karşılayarak işletmenin kâr maksimizasyonuna katkı
yapacak bir KSS düzeyi olduğunu ve ideal KSS düzeyinin fayda-maliyet analizleri
aracılığıyla belirlenebileceğini ileri sürmektedirler. Diğer bir deyişle, işletmeler neden
olabileceği kâr artışının üzerinde KSS harcaması yapmamalıdırlar.66
Son yıllarda SA 8000 türü KSS standartlarının ülkemizde de yaygınlaşmaya
başlaması,67 Sermaye Piyasası Kurulu (SPK),68 Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği
(TKYD)69 ve İMKB70 gibi kurumların kurumsal denetim indeksleri yayınlamaları ve
rating çalışmaları yürütmeleri, TEDMER71, HÜEM72, İGİAD73 gibi kuruluşların etik
ve sosyal sorumluluk konularına yönelik çalışmalar gerçekleştirmeleri, iş ve
akademik çevreler için sevindirici gelişmeler olarak değerlendirilebilir.
Bununla birlikte, KSS, KSP ve sosyal denetim gibi konularda Türkiye’nin
Batılı ülkelerle arasında hem kuramsal, hem de uygulama boyutunda kapatılması
gereken büyük bir boşluk olduğu unutulmamalıdır. Söz konusu boşluğun sağlıklı ve
hızlı bir şekilde kapatılabilmesi için iş dünyası ve akademik dünya arasındaki işbirliği
olanaklarının arttırılmasında ve bu yöndeki araştırma ve uygulamaların
desteklenmesinde büyük yararlar bulunmaktadır.
64
Waddock, Sandra A.; Bodwell, Charles, & Graves, Samuel B., (2002), pp.132-148.; Crowther, David &
Martinez, Esther Ortiz, (2007), pp.26-39.
65
Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), pp.185-193.
66
McWilliams, Abagail & Siegel, Donald, (2001), pp.117-127.
67
Aydemir, M. (2007), “İşletmelerin İşgörenlere Karşı Sosyal Sorumlulukları ve SA 8000 Standardı”,
Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Ed. Coşkun Can Aktan, İGİAD Yayınları, İstanbul, ss.99-121.
68
SPK, http://www.spk.gov.tr, erişim tarihi, 12.04.2009.
69
TKYD, http://www.tkyd.org.tr., erişim tarihi, 12.04.2009.
70
İMKB, http://www.imkb.gov.tr, erişim tarihi, 12.04.2009.
71
TEDMER, http://www.tedmer.org.tr., erişim tarihi, 12.04.2009.
72
HÜEM, http://www.huem.hacettepe.edu.tr, erişim tarihi, 12.04.2009.
73
İGİAD, http://www.igiad.com, erişim tarihi, 12.04.2009.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
24
Muzaffer AYDEMİR
KAYNAKÇA
Aydemir, M. (2007), “İşletmelerin İşgörenlere Karşı Sosyal Sorumlulukları ve SA
8000 Standardı”, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Ed. Coşkun Can Aktan,
İGİAD Yayınları, İstanbul, ss.99-121.
Aydemir, M. (2007), “Social Auditing: Indispensable Part of Corporate Success”, The
Balkan Countries 1st International Conference on Accounting and Auditing
(BCAA), 8-9 March, Edirne, pp.312-326.
Chand, Masud (2006), “The Relationship Between Corporate Social Performance and
Corporate Financial Performance: Industry Type as a Boundary Condition”,
The Business Review, Vol. 5, No. 1, pp.240-245.
Crowther, David & Martinez, Esther Ortiz, (2007), “Current Debates in Corporate
Social Responsibility: An Agenda for Research”, Issues in Social and
Environmental Accounting, Vol. 1, No. 1, pp.26-39.
Dawkins, Jenny & Lewis, Stewart, (2003), “CSR in Stakeholder Expectectation: And
Their Implication for Company Strategy”, Journal of Business Ethics, 44:
pp.185-193.
Dentchev, Nikolay A., (2004), “Corporate Social Performance as a Business
Strategy”, Journal of Business Ethics, 55: 397-412.
Galbreath, Jeremy, (2006), “Corporate Social Responsibility Strategy: Strategic
Options, Global Considerations”, Corporate Governance, Vol. 6, No. 2,
pp.175-187.
Garriga, Elisabet & Mele, Domenec, (2004), “Corporate Social Responsibility
Theories: Mapping the Territory”, Journal of Business Ethics, 53: 51-71.
Graafland, Johan & Ven, Bert van de, (2006), “Strategic and Moral Motivation for
Corporate Social Responsibility”, The Journal of Corporate Citizenship, 22,
111-123.
Greening, Daniel W. & Turban, Daniel B., (2000), “Corporate Social Performance as
a Competitive Advantage in Attracting a Quality Workforce”, Business &
Society, Vol. 39, No. 3, 254-280.
Griffin, Jennifer J. & Mahon, John F. (1997), “The Corporate Social Performance and
Corporate Financial Performance Debate”, Business and Society, Vol. 36,
No. 1, pp.5-31.
Fox, Andrienne (2007), “Corporate Social Responsibility Pays Off”, HR Magazine,
Vol. 52, Issue 8, pp.43-48.
HÜEM, http://www.huem.hacettepe.edu.tr, erişim tarihi, 12.04.2009.
Husted, Bryan W. & Allen, David B. (2007), “Strategic Corporate Social
Responsibility and Value Creation among Large Firms”, Long Range
Planning, 40, pp.594-610.
İGİAD, http://www.igiad.com, erişim tarihi, 12.04.2009.
İMKB, http://www.imkb.gov.tr, erişim tarihi, 12.04.2009.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yönetim Gündemi
25
Margolis, Joshua Daniel and Walsh, James Patrick (2001), People and Profits? The
Search for a Link Between a Company’s Social and Financial Performance,
NJ: Erlbaum.
McGuire, Jean B.; Sundgren, Alison and Schneeweis, Thomas (1988), “Corporate
Social Responsbility and Firm Financial Performance”, Academy of
Management Journal, Vol. 31, No. 4, pp.854-872.
McWilliams, Abagail & Siegel, Donald, (2001), “Corporate Social Responsibility: A
Theory of the Firm Perspective”, Academy of Management Review, Vol. 26,
No. 1, pp.117-127.
Moore, Geoff (2001), “Corporate Social and Financial Performance: An Investigation
in the U.K. Supermarket Industry”, Journal of Business Ethics, Vol. 34, No.
¾, pp.299-315.
Owen, Crystal L. & Scherer, Robert F. (1993), “Social Responsibility and Market
Share”, Review of Business, Vol. 15, No. 1, pp.11-16.
Pava, Moses & Krausz, Joshua (1996), “The Association Between Corporate SocialResponsibility and Financial Performance: The Paradox of Social Cost”,
Journal of Business Ethics, Vol. 15, No. 3, pp.321-357.
Ruf, Bernadette M.; Muralidhar, Krishnamurty; Brown, Robert M.; Janney, Jay J. ve
Paul, Karen (2001), “An Empirical Investigation of the Relationship
Between Change in Corporate Social Performance and Financial
Performance: A Stakeholder Theory Perspective”, Journal of Business
Ethics, Vol. 32, No. 2, pp.143-156.
Schnietz, Karen E. Ve Epstein, Marc J. (2005), “Exploring the Financial Value of a
Reputation for Corporate Social Responsibility During a Crisis”, Corporate
Reputation Review, Vol. 7, No. 4, pp.327-345.
Simpson, W. Gary & Kohers, Theodor (2002), “The Link Between Corporate Social
and Financial Performance: Evidence from the Banking Industry”, Journal
of Business Ethics, Vol. 35, No. 2, pp.97-109.
SPK, http://www.spk.gov.tr, erişim tarihi, 12.04.2009.
Stanwick, Peter A. & Stanwick, Sarah D. (1998), “The Relationship Between
Corporate Social Performance, and Organizational Size, Financial
Performance, and Environmental Performance: An Empirical Examination”,
Journal of Business Ethics, Vol. 17, No. 2, pp.195-204.
TEDMER, http://www.tedmer.org.tr., erişim tarihi, 12.04.2009.
TKYD, http://www.tkyd.org.tr., erişim tarihi, 12.04.2009.
Utting, Peter, (2005), “Corporate Responsibility and the Movement of Business”,
Development in Practice, Volume 15, Numbers 3 & 4, 375-388.
Waddock, Sandra A. ve Graves, Samuel B. (1997), “The Corporate Social
Performance-Financial Performance Link”, Strategic Management Journal,
Vol. 18, No. 4, pp.303-319.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
26
Muzaffer AYDEMİR
Waddock, Sandra A.; Bodwell, Charles, & Graves, Samuel B., (2002),
“Responsibility: The New Business Imperative”, Academy of Management
Executive, Vol. 16, No. 2, 132-148.
Welford, Richard, (2004), “Corporate Social Responsibility in Europe and Asia:
Critical Elements and Best Practice”, The Journal of Corporate Citizenship,
13, 31-47.
Wu, Meng-Ling (2006), “Corporate Social Performance, Corporate Financial
Performance, and Firm Size: A Meta-Analysis”, Journal of American
Academy of Business, Vol. 8, No. 1, pp.163-171.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
EKONOMİ GÜNDEMİ
Economy Agenda
KÜRESEL KRİZDEN ÇIKIŞ OLACAK MI?
Sefer ŞENER∗
Günümüzde küreselleşme ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve teknolojik
alanlar başta olmak üzere etkin bir varlık göstermektedir. Bu bağlamda yeryüzünde
hareketliliği en çok artan para, emek ve malların dolaşımı olmuştur. Ulşaım iletişim
ve üretimdeki gelişmelere siyasi gelişmeler de eklenince son 20 yıldır küreselleşme
hız kazanmıştır. Gelişen teknolojiye paralel olarak üretimin hızla artması yeni
pazarlara açılımı gerkli kılmıştır. İletişim teknolojisindeki büyüme ise ulaşım ile
birleşince küreselleşmenin önlenemez yükselişi hız kazanmıştır. Öte yandan
küreselleşme emek sermaye ve malların büyük oranda serbest dolaşımını da
beraberinde getirmiştir. Kuşkusuz bu durum ekonomik anlamda küreselleşmenin bir
sonucudur. Liberalleşme yanında bölgesel işbirliği örgütleri, çokuluslu şirketler ve
uluslararası kuruluşların katkısıyla ekonomik manada küreselleşme hızla devam
etmektedir. Küreselleşme bölgeselleşmeyi de arttırmıştır. Avrupa Birliği, Nafta (The
North American Free Trade Agreement), Apec (Asya – Pasifik Ekonomik İşbirliği),
ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi bölgesel işbirliği nitelikli birleşmeler
de küreselleşmenin etkisiyle genişlemiştir.
Küreselleşmenin bu denli etkin hale gelişi sadece olumlu getirilere değil bazı
olumsuzluklara da yol açmaktadır. Dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan
herhangi bir ekonomik, siyasi ve kültürel bozulma çok kısa süre içinde önce bölge
ülkelere daha sonra da tüm dünyaya yayılmaktadır. Bir de olumsuzluk çıkan ülke
∗
Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
28
Sefer ŞENER
dünyada ekonomik ve siyasi alanda etkili bir güce sahip ise tüm dünya kısa süre
içinde derinden etkilenmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’ nde ortaya çıkan finansal kriz önce bu ülkeyi
ardından Avrupa ülkelerini ve sonrasında tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Amerikan
dolarının uluslararası değişim aracı niteliğinde olması krizin dünyaya yayılmasını
hızlandırmıştır. Aslında doların uluslararası arenada büyük bir değişim aracı olma
özelliği çok eski dönemlere dayanmamaktadır. İkinci Dünya Savaşından sonra
Amerika’nın Brettonwoods kasabasında yapılan ve dünya ekonomisinin geleceğini
belirleyen toplantıyla birlikte dolar, altına endekslenmiş ve uluslararası geçerlilik
kazanmıştır. Brettonwoods’ a İngiltere adına katılan John M. Keynes’in görüşleri
Amerikan heyetince reddedilerek doların hakimiyeti başlatılmıştır. Doların dünya
piyasasına hakimiyeti, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının geldiği boyut ve çok
uluslu şirketlerin faaliyetlerini bir arada düşündüğümüzde Amerika’ da 2007 yılıyla
birlikte belirginleşen finansal kriz çok kısa bir süre içinde tüm dünyayı sarmıştır.
ABD’de Mortgage kredileri ile başgösteren kriz aslında son 3-4 yıldır bazı
sinyaller vermeye başlamıştı. Son yıllarda her Amerikan vatandaşı ortalama 48.000$ a
yakın kredi kartı, mortgage veya değişik sebeplerle borçlu durumda bulunmaktaydı.
Öte yandan son dönemde ABD ulusal borcu, 12 trilyon $ ı aşmıştır. Bu denli yüksek
borca, dış ticaret açıkları, Çin ekonomisindeki büyümeye paralel olarak kaybedilen
dünya pazarları ve 2000 yılından bu yana enerji maliyetlerindeki artış da (özellikle
petrol 40$ dan 140$ a çıkmıştır. Bu durum dünyada en büyük petrol tüketicisi olan
ABD’ yi olumsuz etkilemiştir) eklenince Amerikan ekonomisi için kriz adeta
kaçınılmaz olmuştur.
2000’li yıllardan beri kalıcı birtakım problemler yaşayan ABD ekonomisinde
küresel krizi başlatan önemli gelişme ise mortgage kredileri olmuştur. Aslında
mortgage kredileri yasal zemine oturtulmuş oldukça düzenli işleyen bir konut kredisi
sistemidir. Amerika’ da konut kredisi veren kuruluşlar, bankalar teminat olarak
aldıkları “konut ipoteği”ni menkul kıymete dönüştürerek tahvil ihraç
edebilmektedirler yani ev almak isteyen bir müşteriden alınan ipotek belgeleri daha
değişir faiz oranlarıyla tahvile dönüştürülebilmektedir. Aracı kurumlar piyasadan fon
toplamakta ve topladıkları fonlarla yeni krediler açabilmektedirler, yani banka yeterli
gelire sahip ev almak isteyen bir tüketiciye evi ipotek altına alarak kredi vermektedir.
Fon ihtiyaçlarını rahatlatmak amacıyla bankalar verdikleri kredi alacaklarını karşılık
göstererek varlığa bağlı menkul kıymet ihraç etmektedirler. Mortgage kredisi veren
kuruluşlar tarafından ihraç edilen bu tür menkul kıymetleri ellerinde bulunduran aracı
kurumlar (Fannie Mae, Freddie Mac, Lehman Brothers gibi) bu menkul kıymetleri
yatırım araçlarına dönüştürerek piyasaya sürmektedirler.
Mortgage bankaları
tarafından tüketicilere verilen krediler bu yolla aracı kurumlara veya yatırımcılara
uzun vadeli olarak satılmaktadır. Eğer satış aracı kuruma olmuş ise aracı kurum
doğrudan yatırımcılara satışı gerçekleştirmektedir. Banka aracı kuruma satmış ise
aracı kurumdan, yatırımcıya satmış ise de yatırımcıdan bu yolla nakit sağlamakta ve
sağlanan nakitler tekrar tüketicilere kredi olarak kullandırılmaktadır. Sistemin sürekli
olarak ve türev ürünler şeklinde büyümesi ise bu ürünlerin Amerikan piyasası ile
sınırlı kalmayıp tüm dünyaya yayılmasına neden olmuştur.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ekonomi Gündemi
29
Mortgage sistemi yukarıda değindiğimiz şekliyle işlerken 1990’lardan
itibaren oldukça hızlı büyüyen teknoloji firmaları sıkıntıya girmeye başlamışlardır.
Yaşanan sıkıntılardan kurtulmak ve durgunluktan çıkmak amacıyla Amerika’ da 2000
yılından itibaren faizler ve vergiler düşük seviyelere çekilmeye başlanmıştır.
Kolaylaşan kredi olanakları, başka alanlar yanında konutlara olan talebi de hızla
arttırmıştır. Konutlara olan talepteki hızlı artış ise, 2000 yılından itibaren konut
fiyatlarının yükselmesine yol açmıştır. 1999 yılında Amerika’da yaklaşık 5 trilyon
dolar olan birikimli konut kredisi borçları 2008 yılı sonu itibariyle 12 trilyon doları
aşmıştır.
Şekil 1: ABD’ de Birikimli Konut Kredisi Borçları (Trilyon $)
Kaynak:www.techcrunch.com/2008/09/26/the-us-government-engineeredthe-current-economic-crisis/
ABD’de konut fiyatları ve konut kredisi kullananların sayısı sürekli artarken
mortgage aracılar daha fazla kredi kullandırıp daha fazla para kazanmak maksadıyla
eşik-altı (subprime mortgage kredileri) piyasasına yönelmişlerdir. Eşik-altı krediler
ödeme kabiliyeti düşük, riskli tüketicilere yüksek faiz oranlarıyla verilen konut
kredileridir. Bu krediler yüksek risk taşımaktadırlar. Özellikle 2003 sonundan itibaren
yüksek risk taşıyan bu tür kredilerdeki artış birikimli şekilde sıkıntılar doğurmaya
başlamıştır. Bu sıkıntılara 2003 yılından itibaren Amerikan Merkez Bankasının (FED)
2006 yılına kadar kademeli olarak faiz arttırım kararları da eklenince konut
satışlarında azalmalar başlamıştır. 2006 ya kadar faizlerin yükselmesi konut kredisi
taleplerini de düşürmüştür. Kredi imkanlarının pahalılaşması beraberinde 2000
yılından itibaren hep artış gösteren konut fiyatlarının 2006’dan itibaren düşüşe
geçmesine sebep olmuştur. Kredi faizlerindeki artış ve de konut fiyatlarındaki düşüş
başta eşik-altı krediler olmak üzere kredi geri dönüşlerinde sıkıntılar doğurmaya
başlamıştır. Ellerindeki ipotek senetleriyle kredi verdikleri tüketicilerin evlerine el
koymaya başlayan kredi kuruluşları konut fiyatlarındaki düşüşü hızlandırmıştır. 2008
yılı itibariyle ABD’ de kredi borcu ödenmeyen konut sayısı 740 binlere ulaşmıştır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
30
Sefer ŞENER
Şekil 2: ABD’ de Kredi Borcu Ödenmeyen Konut Sayısı (Adet)
Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/File:Foreclosure_Trend_-_2007.png
Ödenmeyen Mortgage borçlarına sahtekarlıklar da eklenince kriz kaçınılmaz
olmuştur. 2007 yılı sonu itibariyle ABD’ de yaklaşık 41 bin mortgage kredi
sahtekarlığı rapor edilmiştir.
Şekil 3: ABD’ de Mortgage Kredilerinde Rapor Edilen Sahtekarlık Sayısı
(Adet)
Kaynak: http://www.fincen.gov/MortgageLoanFraud.pdf
Faiz oranlarındaki artış ve konut fiyatlarındaki hızlı düşüş birçok konut
kredisinin geri dönüşünü durdurmuş ve ödenmemesine neden olmuştur. Konut
kredileri geri dönmemeye başlayınca doğal olarak kredileri menkul kıymetleştirenler
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ekonomi Gündemi
31
mudilerinden topladıkları paraları geri ödeyemez duruma düşmüşlerdir. ABD’ nin en
büyük mortgage kreditörlerinden Merit Financial, New Century Financial ve Lehman
Brothers gibi kurumlar ardı arkasına iflas etmişlerdir. Yine mortgage piyasasının
yarısını elinde tutan Fannie Mae ve Freddie Mac devletleştirilmiştir. Başlangıçta basit
gibi gözüken bu kriz kısa süre içinde önce Avrupa daha sonra ise tüm dünyayı
derinden etkilemiştir.
Yatırımcılar
ellerinde
bulunan
mortgage
(zehirli
kağıt
diye
nitelendirilmektedir) kağıtları nedeniyle tüm dünyada büyük boyutlu zararlara
uğramışlardır. Çünkü bu kağıtlar sadece ABD’ de değil tüm dünya ülkelerinde
yatırımcıların ellerinde bulunmaktadır. Bu açından kriz kısa sürede dünyaya
yayılmıştır. Öte yandan özellikle gelişmiş ülkelerde finansal kurumlar arasında
yaşanan güven bunalımı nedeniyle kriz hızla diğer ülkelere de yayılmıştır. Tüm
dünyada yatırım araçlarına ve finansal kuruluşlara karşı oluşan güven bunalımı
ülkeleri kendi içerisine kapanmaya zorlamış ve adeta küreselleşme, kapitalizm
sorgulanır hale gelmiştir. Finansal kuruluşların birbirlerine karşı çekingen davranıp
alacak verecek ilişkisi içine girmemesi dünya finansal sisteminin daralmasına neden
olmuştur. Ülkelerde kredi hacimleri genel olarak daralmaya başlamış ve çoğu kredi
kuruluşları krizi fırsat bilerek verdikleri kredileri geri çağırmaya başlamışlardır. Genel
olarak ortaya çıkan güven bunalımı ekonomilerde talep daralmasına yol açmış, bu
durum ise finans krizinin reel sektöre sıçramasına neden olmuştur.
Amerika’ da ortaya çıkıp hızla dünyaya yayılan finans krizi 2008 yılı
ortalarından itibaren Türkiye’yi de etkilemeye başlamıştır. Küresel kriz Türkiye için
dört ana kanalda risk oluşturmuştur.
İlk olarak Türkiye’ de yerleşik banka ve şirketlerin sorunlu menkul
kıymetlere yaptıkları yatırımlardan kaynaklanan risk vardır ancak bu tür sorunlu
menkul kıymetlere Türkiye’deki bankalar 2000 ve 2001 krizlerinden çıkardıkları
dersler doğrultusunda fazla itibar göstermediklerinden dolayı önemli risklerle karşı
karşıya kalmamışlardır. Yani Türkiye’ deki bankalarda bu tür risk taşıyan sorunlu
menkul kıymetler yok denecek kadar azdır.
ikinci olarak dünya genelinde yaşanan kredi darlığından dolayı dış borcu
olan Türk kuruluşlarının borçlarını yenileme sürecinde karşılaşabilecekleri problemler
bir risk unsuru oluşturmaktadır. Yüksek oranlı döviz borcu olan şirket ve kuruluşların
döviz kurlarındaki artış ve bu artışla birlikte zorlaşan kredi maliyetleri dolayısıyla
olumsuz etkilenecekleri açık olarak gözükmektedir. İşsizlik ve ekonomik durgunluk
bu nedenle artış gösterebilecektir.
Üçüncü olarak cari açığın finansmanı ve döviz kurları ile ilgili risk
bulunmaktadır. 2008 yılı itibariyle 41,4 milyar dolara ulaşan cari açık daralan ithalat
dolayısıyla 2009 yılı içerisinde yarı yarıya düşecektir. Dolayısıyla cari açığın
finansmanı Türkiye açısından önemli bir risk taşımamaktadır. Ancak döviz kurlarında
yukarı doğru hareket aşırı düzeylere gelir ise, kur, reel sektör borçları dolayısıyla
önemli bir risk unsuru olabilecektir.
Son olarak ihracatımızın önemli bir kısmını yapmakta olduğumuz Avrupa
Birliği başta olmak üzere dış pazarlardaki daralmalar nedeniyle ekonomik büyümede
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
32
Sefer ŞENER
durma riski bulunmaktadır. Türkiye için en büyük riskin bu olduğu gözükmektedir.
Çünkü özellikle dış pazarlardaki daralmanın da etkisiyle 2009 yılı içinde muhtemelen
büyüme rakamlarımız %-5 lere kadar inecektir. Bu ise işsizlikte yüksek oranlı artış
demektir.
ABD ve AB gibi gelişmiş ülkelerde bankacılık krizi temelli bir duraklama ve
daralma söz konusu iken Türkiye’ de “reel daralma” gerçekleşmektedir. Türkiye
geçmiş dönem krizlerinin etkileri ile alınan tedbirler sayesinde finansal anlamda daha
sağlam bir yapı arz etmektedir. Tüm dünya krizde olduğu için geleneksel kriz
politikaları bu krizde etkisiz kalmaktadır. Özellikle ihracatı arttırmaya dönük
önlemler ( devalüasyon gibi ) bu kez etkili bir seçenek olarak gözükmemektedir. Kriz
finansal piyasalarda çıktığı için alışılagelmiş finansal önlemlerin etkileri sınırlı
kalmaktadır. Zaten büyük ekonomilerde faizler yeterince düşürüldü, bu konuda
yapacak fazla birşey kalmadığı görülmektedir. Alışılageldik finansal önlemlerden
başka alışılageldik mali önlemlerin de bu krizden çıkışta fazla etkili olmayacağı
anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda Türkiye’ de krizle ilgili olarak hükümet tarafından altı adet
“ekonomik kriz paketi” yürürlüğe konmuştur. Yeni önlemler içeren paketlerin
devamına da ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak özel sektör de kendi üzerine düşeni
yapmalı kendine ait paketler hazırlamalı, önlemler almalıdır. İşler yolunda giderken
devletten serbestlik bekleyen özel sektörün, ancak kriz gelince herşeyi de devletten
beklememesi gerekmektedir. Görünen o ki, özel sektör sadece devletin, hükümetin
çıkardığı paketlere odaklanmış bulunmakta oysa bir kısmı uluslararası dahi
diyebileceğimiz hiç bir özel sektör kendi çözüm metotlarını ortaya koymamaktadır.
Dünya daha önceki krizleri atlattığı gibi bu krizi de atlatacaktır. Küreselleşme ve
kapitalizm bu krizden de güçlenerek çıkacaktır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
KAMU YÖNETİMİ VE YEREL
YÖNETİMLER GÜNDEMİ
Public Administration and Local
Government Agenda
2863 SAYILI TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT
VARLIKLARININ KORUNMASINA DAİR KANUN’DA
11.02.2009 TARİH VE 27138 SAYILI RESMİ GAZETE
İLE YÜRÜRLÜĞE GİREN DEĞİŞİKLİKLER
Derya ALTUNBAŞ∗
1. GİRİŞ
Kültür varlıklarının korunmasına ilişkin Kanunda 1980’li yıllardan itibaren
çeşitli değişiklikler olduğu görülmektedir. 3386 sayılı Kanunla değişik 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 14.7.2004 tarihinde 5226 sayılı
Kanunla birlikle önemli bir değişikliğe uğramaktadır. Kanunda, bazı tanım
değişiklikleri olmaktadır. 17/6/ 1987 tarih ve 3386 sayılı Kanunun 16ncı maddesiyle
bu Kanuna eklenen Ek Madde 1 gereğince Yüksek Kurul tanımlaması Koruma
Yüksek Kurulu, Koruma Kurulu tanımlaması ise Koruma Bölge Kurulu olarak
değiştirilmektedir. Düzenlemede; Koruma Amaçlı İmar Planlarında tanımlamaya ait,
Koruma Bölge Kurullarında yapılanmaya ait değişiklikler ve kamulaştırma, zilyetlik
gibi mülkiyet konuları hakkında içerikte değişiklikler yer almaktadır. En önemlisi
5226 sayılı Kanun, yürürlüğe girdiği dönemde merkezi ve yerel yönetim birimlerinin
∗
Yrd.Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
34
Derya ALTUNBAŞ
görevlerini yeniden düzenleyen bir değişiklikler paketi özelliğinde bulunmaktadır.
Kanunda örgütsel içerikte önemli değişimlere yer verildiği görülmektedir. Kültür ve
tabiat varlıklarının korunmasında yerel etkenlerin görevleri üzerinde durulmakta yeni
yapısal oluşumlar hususunda belirlemelerde bulunulmaktadır. İl Özel İdareleri
bünyesinde kurulması istenen Proje büroları, Eğitim birimleri ile Koruma Uygulama
ve Denetim Bürolarının (KUDEB) belediyeler bünyesinde yapılandırılması ve
sorumlu oldukları alanda onarımların koruma bölge kurulunda görüşülmeden kendi
bünyelerinde çözümlemeleri konuları da bu dönemde kanun maddeleriyle getirilmiş
yenilikler arasında yer almaktaydı. Ayrıca; alan yönetimi, ortak uygulama ve
yenileme alanları gibi 14.7.2004 tarih ve 5226 sayılı kanunla getirilen yapısal
değişime ait kavramlarla korumacılığın yerelde desteklenmesi gerektiği yine bu
dönemde belirlenmektedir. Bu düzenlemede, yerel yönetimlere önemli yetki ve
sorumlulukların verilmiş olduğu, mali katkıların da yine önemli ölçüde sağlanmakta
olduğu görülmektedir. Katkı payı düzenlemesi ise, belediyelere verilen mali desteğin
ötesinde bir kaynak olup, koruma kültürünü uygulamalarına dahil etmek üzere
yalnızca belediyelerin kullanımlarına ayrılmış bir önemli olanaktır. Bununla birlikte,
belediyelerin teknik kadrolarının yetersiz olması, tarihi ve kültür varlıklarını koruma
sorununun çözümlenmesinde yalnızca parasal desteklerle kendi uygulamalarını yerine
getiremeyeceklerini ortaya çıkarmaktadır. Katkı payları, tahsisler ve kullanımlarıyla
ilgili yapılan yasal değişikliklere karşın, belediyelerin yönetsel işleyiş anlamında,
uygulamaları bakımından yine de yeterince etkin olamadıkları görülmüştür. Bu
nedenle 2009 yılında yapılan yeni düzenlemelerle kültür ve tabiat varlıklarının
korumasına ilişkin 5226 sayılı Kanunla değişik 2863 sayılı kanun tekrar değişikliğe
uğramaktadır.
2. KÜLTÜREL VE TARİHİ VARLIKLARIN KORUNMASINDA
YAPILAN PARASAL YARDIMLAR
Toplu Konut İdaresince; Taşınmaz Kültür Varlıklarının Bakım Onarımı ve
Restorasyonu için Kullandırılacak Kredilerin Tahsisi ile Kullanımı ve Geri
Ödemelerine Dair Yönetmelikle usul ve esaslar belirlenmiştir. 2863 Sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına
Yardım Sağlanması ve Katkı Payı” başlıklı; 21/2/2001 gün ve 4629 sayılı kanun,
14/7/ 2004 tarih ve 5226 sayılı Kanunla değişik 12. maddesine yapılan eklemede
“2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu uyarınca verilecek kredilerin en az %10’u tescilli
taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve restorasyonu işlemlerine ilişkin
başvurularda kullandırılır hükmü bulunmaktadır. Bu kapsamdaki öncelikli projeler
Bakanlık ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nca müştereken belirlenir” fıkrası
gereğince özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan korunması
gerekli tescilli taşınmaz kültür varlıklarının; bakımı, onarımı ve restorasyonu için
Toplu Konut İdaresi tarafından belirlenmiş şartlarla kredi verilmektedir.
Tarihi kent dokularının sağlıklaştırılmasına yönelik olan ve yerel yönetimler
gibi kurumların öncülüğü ve koordinasyonu ile gerçekleştirilecek projelere öncelik
verilmektedir. Belediyelerin görev alanlarında kalan kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi amacıyla kullanılmak üzere 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun
8. ve 18. maddeleri uyarınca mükellef hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi
35
%10’u nispetinde ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı’ tahakkuk
ettirilerek ilgili belediyesince emlak vergisi ile birlikte tahsil edilmektedir. Tahsil
edilen bu miktar, il özel idaresi tarafından açılmış olan özel hesapta toplanmaktadır.
Belediyeler tarafından kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla
hazırlanan projeler kapsamında bu miktar; kamulaştırma, projelendirme ve uygulama
konularında kullanılmak üzere il sınırları içindeki Belediyelere Vali tarafından
aktarılmaktadır. Biriken bu pay 5226 ile değişik 2863 Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu Md. 12, Fıkra 3 gereğince Vali tarafından dağıtılmaktadır.
13/4/2005 tarihinde 25785 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Taşınmaz
Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmelik” 7. Maddesi ile
katkı payının kullanımı konusunda bilgi verilmektedir. Katkı payı bina, arsa ve
araziler için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca emlak vergisinin
%10’u oranında, emlak vergisiyle birlikte tarh, tahakkuk ve tahsil edilir ifadesi yer
almaktadır. Katkı payı hesabında toplanan miktar, belediyelerce taşınmaz kültür
varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projelerin
maliyetinin veya kamulaştırma bedelinin % 49’unu aşmamak üzere belediyelerin
sınırları içindeki mevcut taşınmaz kültür varlığı oranı, mevcut durumu, ilin kültürel
değerlerine katkısı dikkate alınarak valilik tarafından hakkaniyet ölçüsünde
kullandırılır ifadesi bulunmaktadır. Ancak; planlama, projelendirme ve bunların
uygulamalarına münhasır olmak üzere, gerekli görülen hallerde bu oranı Büyükşehir
belediyeleri için %60, Büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyeleri ile ilk
kademe belediyeleri için %80, Büyükşehir belediyeleri dışındaki il belediyeleri için
%85 ve diğer belediyeler için %95 kadar artırmaya Vali yetkilidir. Taşınmaz Kültür
Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmeliğin 8.maddesinde
başvurular, değerlendirme ve ödemeye ilişkin esaslar belirlenmektedir. Taşınmaz
Kültür ve Tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin belediyeler tarafından yapılacak
olan başvurular iki dönem halinde Ocak ve Haziran ayının sonuna kadar İl Özel
İdaresi müdürlüğüne yapılmalıdır. Özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin
mülkiyetinde bulunan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının
korunması, bakım ve onarımı için Bakanlıkça yapılacak ayni ve nakdi ve teknik
yardımlar da Taşınmaz Kültür varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanmasına Dair
Yönetmelikte tanımlanarak 15.07.2005 tarih ve 25876 sayılı Resmi Gazetede
yürürlüğe girmiştir. Koruma konusundaki parasal yardımların kamu kurumlarının
yanı sıra 2005 tarihinden başlayarak özel mülkiyette bulunan tarihi ve kültürel
taşınmazlara da yönlendirilmiş olduğu görülmektedir. Tarihi ve kültür varlığı
özelliğine sahip taşınmazlara parasal yardımlar ile kredi sağlanması ve pay
aktarılması hususunda; Toplu Konut Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi
Kanunu ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve de yönetmelikler
uyarınca yerleşmelerde tarihi ve kültürel dokunun korunmasında yasal tedbirlerin
bulduğu görülmektedir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
36
Derya ALTUNBAŞ
3. 2863 SAYILI KANUNDA SON DEĞİŞİKLİKLER
12.06.2008 tarihinde T.B.M.M. başkanlığına sunulan kanun değişikliği
tasarısı 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda tekrar
değişiklikler önermekte idi. Yasanın bu değişikliğinde genel gerekçe olarak; büyük
meblağlar toplanmasına karşın, toplanan paralar pek çok yerde gereği gibi
harcanamamakta ve paralar atıl olarak banka hesabında tutulmaktadır görüşünden
hareket edilmektedir. Bu şekilde, belediyelerin yeterli oranda yardım istemek için
başvuruda bulunmadığı, belediyelerin proje geliştiremedikleri, ya da İl Özel
İdarelerine istenen biçimde proje sunulmaması ve benzeri durumlar sebebiyle tasarı
gündeme getirilmektedir denilmektedir. Katkı payının kullanımının belediyelerin yanı
sıra, İl Özel İdarelerinin görev alanlarında yer alan kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi, toplanan katkı payından en fazla %30’unu kullanma hakkı
tanınması önerilmektedir. Tasarıda ikinci değişiklik önerisi, çalışmalarda verimliliğin
arttırılması amacıyla Koruma Bölge Kurullarının Bakanlık ve Yükseköğretim Kurulu
tarafından seçilen üyelerinin görev sürelerinin beş yıldan üç yıla indirilmesidir.
Tasarının üçüncü maddesinde önerilen değişiklik ise; yenileme bölgeleri ile yetkili
kılınan koruma bölge kurullarının sayıca artırılmasının gerekliliğidir. 5366 sayılı
Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanunun üçüncü maddesinde yenileme
projelerini onaylamak üzere 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunun 51.maddesine göre gerektiği kadar kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge
kurullarının oluşturulacağı belirtilmektedir. Böylece, yenileme bölgeleri ifadesi ile
yetkili kılınan yeni koruma kurulları oluşturulacaktır. Tasarıda yer alan dördüncü
değişiklikte; üçten fazla Koruma Bölge Kurulu olan yerlerde kurullar arasında
koordinasyonu sağlamak, idari ve teknik işbirliği ile gündemleri tespit etmek ve
onaylamak üzere yeni bir yapı olarak, Koruma Bölge Kurulları Koordinasyon
Müdürlüğü oluşturulması öngörülmektedir.
3.1. İl Özel İdareleri ve Belediyelere Katkılar
İl Özel İdarelerinin görev alanlarında proje teklifinde bulunması ile toplanan
emlak katkı payının gereği gibi harcanması ve banka hesabında atıl olarak tutulan
miktarların projeye dönüştürülerek, kamulaştırma, sokak sağlıklaştırma ve eski
eserlerin restorasyonu ve benzeri faaliyetlerde kullanılması sağlanarak kentlerimizin
yeni bir görünüm kazanabileceği Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğünce genel gerekçe olarak 12.06 2008 tarih ve 2609 sayılı dört maddeyi
içeren tasarıda sunulmaktadır.
Tasarı 11.02.2009 tarihinde aynı biçimiyle
onaylanarak 27138 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve Kanun
değişikliği meydana getirilmiştir.
Böylece; 2863 sayılı Kanunun -21.02.2001 gün ve 4629 sayılı Kanun,
14.07.2004 tarih ve 5226 sayılı kanun ile değişik- 12. maddenin ek 6. fıkrası
11.02.2009 tarih ve 27138 sayılı Resmi Gazetede yürürlüğe girerek değişikliğe
uğramaktadır. 2863 sayılı Kanunun 12.maddesi belediyelere Emlak Vergilerinden
Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı olarak tahakkuk ettirilen ve İl
Özel İdarelerinde toplanan katkı payından belli bir miktarda İl Özel İdarelerinin de
yararlanması yönünde düzenlemede bulunulmaktadır. Ek fıkrada, tahsil edilen miktar
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi
37
İl Özel İdaresi tarafından açılan özel hesapta toplanır kararına İl Özel İdaresince ve
Belediyelerce bu miktar kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla
hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma, projelendirme, planlama ve uygulanma
konularında kullanılmak üzere il özel idaresine ve il sınırları içindeki belediyelere vali
tarafından aktarılır ve bu pay valinin denetiminde kullanılır ifadesi bulunmaktadır. İl
Özel İdarelerince yapılan projeler için kullanılan miktar özel hesabın %30’unu
geçemez hükmü ile ayrılan payın düzenlemesi de getirilmektedir.
11.02.2009 tarihinde getirilen değişiklik ile; belediye sınırları içinde
taşınmaz kültür varlıklarının korunması için sağlanan kaynak, 2863 sayılı Kanunda
söz konusu kaynakla amaçlanana aykırı olarak İl Özel İdarelerinin de kısmen
kullanımına sunulmaktadır. Bu yöndeki düzenleme ile belediyeler tarafından
kullanılmadığı saptanan parasal kaynağın aktif kullanımını sağlamak yerine sınırlı
olan bu kaynağın bölüşümü söz konusu olmakta ve İl Özel İdarelerinin de kaynağın
kullanımına katılmakta olduğu görülmektedir. Düzenlemenin getirebileceği olumsuz
sonuçların değerlendirilmesi gerekmektedir.
Katkı payının belediyeler tarafından kullanılmaması sorunu gündemde iken,
söz konusu payın İl Özel İdarelerinin kullanımına açılması koruma konusunda yeni
sorun alanları oluşturabilecektir. Bu süreçte, yeterli teknik kadrolara ve uzman
elemanlara sahip olmayan, deneyim konusunda eksiklikleri olan küçük belediyeler
biriken parasal kaynaklardan yararlanamamışlardır. 13/4/2005 tarihinde 25785 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı
Payına Dair Yönetmeliğin 7. Maddesi ile belirlenmiş olan katkı payını, yönetmelik
yürürlüğe girdikten sonraki süreç içinde teknik yapısal eksikleri sebebiyle küçük
belediyelerin kullanmaları mümkün olmamıştır. 11.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren;
biriken parasal kaynakların bir kısmının ilgili İl Özel İdaresi tarafından
kullanılabilmesine olanak tanıyan Kanun maddesindeki değişiklik de yine parasal
kaynakların etkin kullanım sorununu çözmüş olmayacaktır. Buradaki en önemli
sorun, koruma konusunda teknik bakımdan yönlendirebilecek birikimli uzman
kadroların bu tür küçük belediyelerde bulunmamasıdır. Ancak tıpkı proje
geliştirmekte sıkıntısı olan belediyeler gibi yeterli teknik kadro, örgütlenme ve
deneyime sahip olmayan İl Özel idareleri de aynı sıkıntıları gelecekteki süreçte
yaşayacaklardır. Yeni düzenlemeyle proje geliştiremediği için fondan
faydalanamayan belediyelerde kültürel miras ve koruma konusunda uzmanlaşmış
şehir plancıları ve ilgili uzmanlarla teknik kadronun oluşturulması öncelikli hedef
olmalıdır. Böyle olması gerekirken, biriken bu fonu teknik kapasite ve ekip oluşturma
sorununa sahip İl Özel İdarelerinin de kullanımına açarak, korumacılığın sağlanması
konusuna ancak bürokratik bir çözümleme getirildiği görülmektedir. Taşınmaz Kültür
Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı mali destek olmanın ötesinde, özünde
belediyeleri koruma kültürü ve uygulamalarına dahil etmek amacında sadece
belediyelere ayrılmış olan planlama, projelendirme, kamulaştırma ve uygulama
konularına destek olan bir kaynaktır. Kaynağın kullanım alanı genişletildiğinde yine
istenen verimin alınamayacağı açıktır. Belediyelerin, İl Özel İdareleriyle biriken bu
kaynağın bölüşümünde ve uygulamalarda haksızlıklar ortaya çıkabilecektir. Bilindiği
gibi, 1319 sayılı yasaya göre belediyeler gerek belediye mücavir alan sınırları içinde
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
38
Derya ALTUNBAŞ
gerekse dışında kalan taşınmazlara ait emlak vergilerinin %10’u oranında bir kısmını
da toplamakta ve içinde bulundukları ilin özel idaresine aktarmaktadırlar. Dolayısıyla
korumaya konu olan katkı payı, hem Belediyelerin hem de İl Özel İdarelerinin yetki
alanlarından toplanan vergilerden oluşmaktadır. Ancak, her ilde belediye sınırlarından
ve dışından toplanan emlak vergilerinin birbirlerine oranı değişiklikler
göstermektedir. Bu nedenle %30 oranında İl Özel İdaresine verilen payın
kullanımında da haksızlıklar olacaktır. Bu durum aynı zamanda bölgelerin gelişmişlik
durumuna göre yine benzer haksız sonuçları meydana getirmektedir. Kaynak
toplamada iller bazında yapılan haksızlıklar, kaynağın harcanmasında da söz konusu
olmaktadır. Özellikle bazı bölgelerde emlak vergisine dayanak olan emlak değerleri
düşüktür ve de emlak vergisi ödeyen mükelleflerin sayısı azdır. Bu nedenle de İl Özel
İdarelerinin katkı payı hesaplarında biriken kaynakları da diğer belediyelerin
birikimlerine oranla daha az miktarda olmaktadır. Bu temelde, kaynak toplamanın
iller ölçeğinde olması sebebiyle doğan eşitsizlikler, gelişmiş kentlerin belediyelerinde
bulunan teknik kadronun varlığı ile katkı payından kaynak kullanımında çok sayıda
projeler hazırlanabilmesi sebebiyle çok yönlü haksızlıkların ortaya çıkmasına
sebebiyet verebilecektir. Kanunun 12. maddesinde yapılan yeni değişikliğin de
koruma adına çözüm getirdiğini belirtmek bu bakımdan çok mümkün
görünmemektedir. Bu kapsamda, atıl durumda olan parasal kaynakların nasıl
kullandırılacağına, proje üretiminin ve uygulanmaların nasıl arttırılacağına ilişkin
tedbirlerin alınması gerekmektedir.
3.2. Koruma Bölge Kurulları ve Koordinasyon Müdürlüğü
2863 sayılı Kanunun 57. maddesinde yapılan değişiklikle yeni yapılanmada
kurullar arasında teknik ve idari işlerde koordinasyonu sağlamak üzere koruma bölge
kurullarının bağlı olarak çalıştığı koordinasyon müdürlüğü kurulmaktadır. 11.02.2009
tarih ve 27138 sayı ile Resmi Gazetede yayınlanan değişiklikte ‘koruma bölge
kurullarının sayılarının üçten fazla olması durumunda koordinasyon müdürlüğü
kurulur’ ifadesi bulunmaktadır. Bu düzenleme 2863 sayılı 4848 sayılı kanuna aykırı
görünmektedir. Bu Kanunla koruma bölge kurulları arasındaki teknik ve idari
işlerdeki koordinasyonu sağlamak 4848 sayılı Kanunla Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne verilmektedir.
Yapılan değişiklikle, Bakanlığın Genel Müdürlük yetkisindeki görevin belirli illerde
mahallinde müdürlük düzeyine devredildiği görülmektedir.
Koordinasyon Müdürlüğü düzenlemesi, bu müdürlüklerin kendisine bağlı
olacak koruma bölge kurulları üzerine özerkliğine etki yapmak ve uygulamalarda ülke
genelinde farklılıklara neden olmak gibi sorunlar taşımaktadır. Bunun dışında,
Koordinasyon Müdürlüğü İstanbul, İzmir gibi üç kuruldan fazla kurula sahip olan
kentlerde yapılandırılabilmektir.
Koruma Bölge Kurulları, görevlerini coğrafi ve tarihi birlikteliğin
bulunmasına göre tanımlanan bölgelerde yapmaktadırlar. Taşınmaz tarihi ve kültür
varlıklarını bilimsel ölçütlere göre korumak amacında kararlar almaktadır. Koruma
bölge kurullarında kurul üyeleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bölge
müdürlüklerinde görevli olan uzmanlar birlikte çalışmaktadırlar. Müdürlük uzmanları
kurulun çalışma düzeni içerisinde; belediyelerden, vatandaşlardan gelen talepleri
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi
39
değerlendirmekte; hazırladıkları raporlarını kurul toplantı gününde kurul üyelerine
sunmaktadırlar. Bakanlık tarafından atanan ve Yüksek Öğretim Kurumu tarafından
atanan kurul üyeleri beş yıllık dönem içinde görev yapmaktadırlar.
11.02.2009 tarih ve 27138 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan değişiklikle
Koruma Bölge Kurulları üyelerinin gerek Yüksek Öğretim Kurulu tarafından gerekse
Bakanlık tarafından seçilen üyelerinin görev süreleri üç yıl olarak tekrar
belirlenmektedir. Sürekliliğin ve birikimin belirleyici olduğu koruma bölge
kurullarında, sürenin kısaltılması tarihi ve kültürel koruma adına sorunlara ve
hataların oluşumuna önemli bir etken durumundadır. Koruma Bölge Kurulu kararları;
yasalara dayanarak, ilgili belediye temsilcisi ve gerekirse konu hakkında ilgili olan
kurumlardan çağrılılar ile ortak görüşmeler sonucunda Koruma Bölge Kurul üyeleri
tarafından koruma yüksek kurulunun ilke kararları çerçevesinde alınmaktadır.
Gerektiğinde, kurul üyeleri ve rapor hazırlayan uzmanlar gündem konusunda olan
bölgede yerinde inceleme yapmaktadırlar. Koruma Bölge Kurulu Müdürlüklerinin
daimi kadrosunda bulunan uzmanlar gelişmelerden haberdar edilmeleri ve koruma
bölge kurullarının ortak çalışma düzeninin sağlanması bakımından Bakanlık
tarafından düzenlenen seminerlerde belli aralıklarda eğitim almakta, uygulamada
ortaya çıkan sorunları tartışarak diğer Koruma Bölge Kurullarının kararları
çerçevesinde bütünlüğü sağlamak ve görüş alışverişinde bulunmak için
toplanmaktadırlar.
3.3. Yenileme Kurullarına İlişkin Değişiklikler
Yenileme Kurulları da 2863 sayılı Kanunun 57. maddesinde yapılan
değişiklikle dar bir alanda yenileme projelerini onamak üzere 16.06.2005 tarih ve
5366 sayılı Kanuna istinaden yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların
yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması hakkında çalışmalar yapmak üzere
kurulmuştur. Bu Kanun belirli bir amaca yönelik olan özel bir kanundur. 5336 sayılı
Kanunla sadece Bakanlar Kurulu ile sınırları belirlenen alanlarda yenileme projelerini
onamak üzere kurulan kurullar olarak tanımlanmaktadır.
Yenileme kurulları, 11.02.2009 tarihi ve 27138 sayılı Resmi Gazetede yapılan
değişiklikle; bölgeleri içinde sit alanları ve kültür ve tabiat varlıkları hakkında
bütüncül değerlendirme yapabilme, sorun ve olanakları değerlendirme yetkilerine
sahip koruma bölge kurulları ile aynı yetkilerle donatılmıştır. Ancak ölçek olarak dar
bir kapsamda bulunan yenileme kurullarının, mevcut kurullarla aynı yetkilere sahip
olması kentin bütününden ve dolayısı ile üst ölçekli planlardan bağımsız kararlar
üretmesinin koruma konusunda sağlıksız sonuçları olacaktır. Kamu kaynaklarının
verimli kullanılması adına aynı bir alanda iki ayrı kurulun bulunması da yine
karmaşaya yol açacağından sağlıksız olmakta ve bu nedenle de sınırlanan alandaki
görevlerinin bitiminde yenileme kurullarının lağvedilmeleri gerekmektedir. Oysa, son
yapılan değişiklikte yenileme bölgeleri ile yetkili kılınan koruma kurullarının 2863
sayılı Kanunda belirtilen işleri yapmakla da görevli ve yetkili olduğuna işaret
edilmektedir. Bu durum koruma bölge kurulları ve yenileme kurulları arasında
yetkilerde ve yapılan diğer tüm işlemlerde karışıklığa sebep olabilecektir.
Yerleşmelerde aynı alanda, farklı mercilerin denetiminde birbirinden farklı kararların
alındığı plan bütünlüğünden uzak olan durumlar meydana gelebilecektir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
40
Derya ALTUNBAŞ
3.4. Koruma Bölge Kurulları ve Koruma Yüksek Kurulu
Koruma Bölge Kurulları, Kanun ve ilgili mevzuat ile Koruma Yüksek
Kurulunun ilke kararları doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı
müdürlükler tarafından görevlerini yürütmektedirler. Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yüksek Kurulu ise; Bakanlık Müsteşarı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı,
Bakanlığın ilgili Müsteşar Yardımcısı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü,
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ilgili Genel Müdürü veya Yardımcısı, Orman Genel
Müdürü veya Yardımcısı, Vakıflar Genel Müdürü veya Yardımcısı, Koruma Bölge
Kurulları Başkanlarından Bakanlıkça seçilecek altı üye, Maden İşleri Genel Müdürü
veya Yardımcısı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü veya Yardımcısından
oluşmaktadır. Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını koruma ve
restorasyonu ile ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek, koruma bölge kurulları
ile ilgili koordinasyonu sağlamak, uygulamada doğan sorunları değerlendirerek görüş
vermek suretiyle Bakanlığa yardımcı olmaktır. Yılda en az iki defa toplanır bakanlık
gerektiğinde olağanüstü toplantıya çağırır. Salt çoğunlukla toplanarak toplantıya
katılan üyelerin en az dörtte üçünün oyları ile karar verir.
Madde 58 ile değişik 17/6/1987- 3386/15 Koruma Bölge Kurulları üyeleri ve
görevleri tanımlanmıştır. Bakanlık tarafından tesbit edilen veya ettirilen korunması
gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak, korunması gerekli kültür
varlıklarının gruplamasını yapmak, sit alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde
geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek, koruma amaçlı imar planları ile bunların her
türlü değişikliğini inceleyerek karar almak, koruması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının koruma alanlarını tesbit etmek, korunması gerekli kültür ve tabiat
varlıkarından özelliklerini kaybetmiş olanların tescil kaydını kaldırmak, sit alanları ve
koruma alanlarına ilişkin uygulamaya yönelik kararlar almaktır. Arkeoloji, sanat
tarihi, hukuk, mimari ve şehir plancılığı konularında uzman beş bakanlık temsilcisi,
yükseköğretim kurulunca seçilen iki öğretim üyesi temsilcisi ile toplam yedi üye
koruma bölge kurulunu oluşturmakta, bu kurul her ay en az dört defa toplanmakta, bir
yıl süresinde yıllık izin haricinde iki defa gelmeyen üyenin görevi son bulmaktadır.
Görüşülen konu belediye sınırları içinde ise ilgili belediye başkanı veya teknik
temsilcisi, dışında ise ilgili Valilik tarafından seçilen teknik temsilci toplantılara
katılmaktadır.
Türkiye genelinde toplam 28 adet koruma bölge kurulu bulunmaktadır.
İstanbul için toplam altı adet bölge kurulu görev yapmaktadır. IV, V,VI Numaralı
İstanbul Koruma Bölge Kurulları 3 Şubat 2006 tarihinde ilk toplantılarını yaparak
faaliyete geçmişlerdir. İzmir’de üç ve diğer illerde tek sayıdadır. Bu iller; Adana,
Ankara, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, Eskişehir,
Kayseri, Karabük, Konya, Muğla, Nevşehir, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Trabzon,
Van’dır. Kocaeli Koruma Bölge Kurulunun da 2007 yılında eklenmesi ile beraber
sayı 28’e ulaşmaktadır. Her Koruma Bölge Kurulunun kendi alanında sorumlu olduğu
bölgeye ait illeri bulunmaktadır. Koruma Bölge Kurulları; Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından tespit edilen veya ettirilen ya da Vakıflar Genel Müdürlüğü
tarafından tespit edilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilinin
yapılması, Korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırılmasını yapmak, sit
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler Gündemi
41
alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek,
Koruma Amaçlı İmar Planları ile bunların her türlü değişikliklerini altı ay içerisinde
inceleyip görüş vermek, uygulamaya yönelik projeler ile değişiklikleri hakkında en
geç üç ay içinde karar almak görevlerini yerine getirmektedirler.
4. SONUÇ
5226 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanunda değişiklik getiren ve
Belediyelere kültürel varlıkların korunması için mali olanak yaratmayı amaçlayan
düzenlemede biriken parasal kaynağın Belediyeler tarafından istendiği gibi etkin
kullanılmadığı gerekçesi ile; 11.02.2009 tarih ve 27138 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanarak Kanunun 12. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında önemli
değişiklikler yapılmıştır. Biriktirilen parasal kaynak bu değişikliğe göre, İl Özel
İdareleri tarafından da kullanılacaktır. Sınırlı olan bu ödeneğin etkin kullanılmak
istendiği anlaşılmaktadır. Katkı payının sekreterya hizmetlerini yürüten il özel
idarelerine, kendi görev alanlarında proje teklifinde bulunma hakkını veren değişiklik,
İl Özel İdarelerinin yetkileri genişletmektedir. Ancak yapılan değişiklik, gerekçede
belirtilen amacı sağlamaya uygun değildir. Belediyelerin topladığı parasal kaynağın İl
Özel İdarelerinin hesabına yatırılarak, Belediyelere Valilik tarafından dağıtılmasına
dayanan sistem yerine, Belediyelerin etkin iç ve dış denetiminin sağlandığı nitelikli
koruma projelerini geliştirmelerini destekleyen başka bir yaklaşımın benimsenmesi
gereklidir. Ayrıca, bu ödeneğin yeterli olmadığı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle İl
Özel İdarelerine farklı bir kaynaktan bütçe oluşturulmasının daha doğru olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca, parasal kaynağın kullanımındaki sorunların; Belediyelerin
yönlendirici, birikimli teknik personel yetersizliğinden ortaya çıktığı gerçeğinin
üzerinde durulması gerekmektedir. Etkinlik bakımından aranan çözümlerde,
Belediyelerde teknik kadrolarla oluşturulması beklenen koruma birimlerinde
eğitimlerin sürekliliğinin sağlanması desteklenmelidir.
11.02.2009 tarihli diğer değişiklik konusu ise; koruma bölge kurullarında
görevlendirilen üyelerin görev sürelerinin azaltılmasıdır. Koruma Bölge Kurulunda
görevli üyelerin çalışma süreleri beş yıldan üç yıla indirilmektedir. Yaklaşık elli yılı
aşkın bir süredir bu konuya ilişkin devamlı değişiklikler yapılmaktadır. 1951 yılında
5808 sayılı Kanun ile kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek
Kurulunun üyeleri daimi statüde çalışmaktaydılar. 1983 yılında yürürlüğe giren 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ise süreyi beş yıl ile
sınırlamaktaydı. Bu süre, son değişiklikle üç yıl olarak belirlenmektedir. Koruma
kurulu üyeliği ayrı bir eğitim süreci olarak bilinmelidir. Bu süreç görev yapılan
coğrafyanın ve tarihi, arkeolojik özelliklerin detayda bilinmesinin yanı sıra özellikle
imar hukuku bilgisinin de görev sürecinde diğer tüm bilgilerle bütünleştirildiği ayrı
bir eğitim dönemi olarak kabul edilmelidir. Belirlenen üç yıllık süre ile üyelerin bilgi
birikiminin sağlanması oldukça güçtür. Koruma kurulu üyeliği görevinde süreklilik ve
konunun takibi büyük önem taşımaktadır.
Yetkilendirilme konusunda yenileme kurullarının koruma bölge kurulları ile
eşitlenmeleri, kurul sayılarının artırılması anlamına gelmektedir. Bu konuda az sayıda
bulunan uygulamada deneyimli, nitelikli kurul üyeleri deneyimlerini daha sonra
göreve gelen yeni üyelerle paylaşmak için yeterli zamana ve zemine sahip
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
42
Derya ALTUNBAŞ
olamayacaklardır. Koruma konusundaki en önemli unsurlardan birisi olan süreklilik
bu anlamda mümkün görünmemektedir. Yetki ve hizmet karmaşası sonucunda, aynı
alanda hizmet veren birden fazla kurulun varlığında sorunlar ortaya çıkabilecektir.
Koruma Bölge Kurullarının büro hizmetini yapmakla yükümlü olan koruma bölge
müdürlükleri ise, yaptıkları işlemlerde koordinasyon müdürlüklerine bağlı
olduklarından özerk niteliklerini kaybetmektedirler. Koordinasyon müdürlüğü
düzenlemesi kendisine bağlı olan koruma bölge kurulları üzerindeki baskı yaratma
tehlikesini taşımakta olup, aynı zamanda yapılan uygulamalarda gelecekte ülke
genelinde farklı sonuçların ortaya çıkmasına da sebep olabilecektir. Bu koşullarda
korumaya ilişkin yapılmakta olan değişikliklerde, ülke genelinde tarihi ve kültürel
mirasın korunmasında alınması gereken önlemlerin yasal, yapısal olmasının yanı sıra
içerik bakımından uygulamada tekrar değerlendirilmesinin gereği ve önemi ortaya
çıkmaktadır. Tarihi ve kültürel mirasın korunması amacıyla yapılan birbirini izleyen
yasal değişikliklerde bürokratik tedbir olmanın dışında, uygulamada yer alan eğitim
eksiklikleri, rant elde etmek, belediyelerin teknik kapasite eksiklikleri, yetki kamaşası
gibi gerçek sorunların bilimsel ve tarafsız bir yaklaşımla tanısının yapılması
gerekmektedir. Bundan sonra, ancak koruma konusunda gerçek çözümler sağlanmış
olacaktır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
GÜNDEMİ
International Relations Agenda
KRİZLERİN GÖLGESİNDE ZİRVELER VE LİDERLER
Soner KARAGÜL∗
2009 yılının ilk aylarından beri dünyamız sanki her zamankinden daha fazla
hızlı dönüyor. Bu hız aynı zamanda uluslararası ilişkilerin çok daha yoğun bir
gündeme sahip olmasının da göstergesi durumundadır. Kuşkusuz dünya gündemini
meşgul eden birçok gelişme yaşanıyorsa da bunların başında yer alan küresel
ekonomik kriz ciddiyetini korumaktadır.
2007 yazından itibaren sinyallerini veren ekonomik krizin 2008
sonbaharında yıkıcı etkileri tüm dünyayı sarmaya başlamıştır. 2009 yılı için de
beklentiler çok fazla umut verici görünmemektedir. Dünyayı saran kriz, sadece
bireyleri ve işletmeleri değil ülkeleri de iflasa sürüklemekte; küresel krizle yerel ve
bölgesel ölçekte mücadelenin yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Krizin ülkeleri
etkilemesinin ilk örneği olan İzlanda ile başlayan iflasın çeşitli kıtalardaki başka
ülkeleri de kapsaması olası görünmektedir. Özellikle eski Doğu Bloku ülkelerinden
Baltık devletleri (Litvanya-Letonya-Estonya) ve Ukrayna, krizi çok sıcak biçimde
hissetmektedirler. Batı ile çok sıkı bağlar kurmada hayli istekli davranmalarına ve bu
ülkelere Batı tüm kurumlarıyla yıllardır her açıdan yardım etmesine rağmen,
ekonomik kriz karşısında yetersiz kalmaktadırlar. Bu ülkeler kadar olmasa da
Bulgaristan, Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti kriz riskini taşımaktadır.
∗
Yrd.Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
44
Soner KARAGÜL
Bu koşullarda çözüm arayışları bireylerden başlayıp işletmelere, devletlerden
uluslararası kuruluşlara uzanmaktadır. Dünyaya yön veren devletlerin liderlerinin
ekonomik kriz başta olmak üzere tüm gerilim noktalarına ilişkin önemli inisiyatif
arayışları dikkatlerden kaçmamaktadır. Her liderin gemisini kurtarma güdüsüyle
hareket etmesi doğal olmakla birlikte dünyayı saran küresel tehditlerle boğuşmada
ortak hareket lider sorumluluğunu gerektirmektedir.
Ekonomik, askeri, kültürel ve bölgesel içerikli çeşitli zirve toplantıları
liderlerin bu sorumluluklarını yerine getirmesi için fırsatlar yaratıyor. 2009 yılının
başından itibaren bu maksada yönelik zirvelerden özellikle Nisan ayında oldukça
fazla sayıda gerçekleşti. Küresel kriz hem bu zirvelere katılım ve ilgiyi arttırdı hem de
bu zirvelerden beklentilerin de daha fazla olmasına yol açtı. Liderler ise bu zirve
toplantılarında farklı tutum ve davranışlarıyla ön plana çıktılar. Hatta bazı zirveler
içeriğinden ya da toplanma amacından çok liderlerin çıkışıyla hatırlanacak. Son
süreçte bu yönde dikkat çeken zirvelere ve liderlerin çıkışlarına kısaca göz atıldığında
sadece ekonomik kriz değil diğer temalarla gerçekleşenlerin de belirli yönleriyle ön
plana çıktıkları dikkatlerden kaçmamaktadır.
Duruma Türkiye açısından bakıldığında olumlu ve olumsuz taraflarla
karşılaşılmaktadır. Zirvelerde gözlenen en önemli olgulardan birisi Türkiye'nin sessiz
sedasızlığı ve etkisizliği zorlamaya başlamasıdır. Artık Türkiye çeşitli vesilelerle
zirvelerde gündemin belirlenmesinde daha etkili olmaya başlamıştır. Ancak bu her
zaman istediğini elde edebilme başarısını getirmemektedir. Hatta Türkiye’nin
çıkışlarının diğerlerinde direnç yaratması ve ortak hareket etme duygusuna yol
açmasını da beraberinde getirmektedir.
Dünya Ekonomik Forumu ve ‘One Minute’ Krizi
2009 Ocak ayında İsviçre’nin Davos kasabasında küresel kriz ana temasıyla
gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantıları her zamankinden daha fazla
ilgi görmüştü. Zirveye ekonomik krizden çok Başbakan Erdoğan’ın forumda katıldığı
''Gazze Orta Doğu İçin Model'' oturumunda, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile
arasında yaşanan gerginlik ve sonrasında salonu terk etmesi damgasını vurdu.
Oturumdaki gerilimin ana nedeni 28 Aralık 2008-18 Ocak 2009 tarihleri arasında 22
gün süren İsrail’in Gazze saldırısıydı ve bu saldırı dünyada çeşitli düzeylerde yankı
yapmıştı.
Başbakanın tavrı ve tepkisi diplomatik teamüller açısından “usul dışı”
görülse de İsrail’in Gazze saldırısı ile ilgili duyarlı ve kitlelerin tercümanı olması
bakımından olumlu karşılandı. Davos krizi iç politikada AKP’nin oy hanesine olumlu
yansımalar beklentisini yaratırken, Ortadoğu’da Türkiye’nin ve Erdoğan’ın
sempatiyle karşılanmasının ve işbirliği fırsatlarının da önünü açmıştı. Ancak bu çıkış
Türkiye’nin Ortadoğu barış sürecinde inisiyatif almasının önünün kesilmesi için de
birileri için fırsat yaratmıştır. Her şeye rağmen Ortadoğu’daki denklemede
Türkiye’siz bir dengenin oluşmayacağının farkında olanların sayısı da oldukça
fazladır.
Türkiye'nin İsrail’in Gazze saldırıları sırasında yürüttüğü diplomatik çabalar
ve Davos Zirvesi’ndeki çıkışla daha da yükselen itibarı ‘sorun yaratma’ değil ‘sorun
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Uluslararası İlişkiler Gündemi
45
çözme’ odaklı inisiyatif almaya yöneliktir. Türkiye, Orta Doğu, Balkanlar ve
Kafkasya’da çözümsüz gibi görülen birçok sorunda arabuluculuk, liderli ve etkin
katılım çabasındadır. Örneğin İsrail-Filistin sorunu, İsrail-Suriye sorunu, Irak,
Afganistan, Kıbrıs, İran’ın nükleer faaliyetleri, Kafkasya’daki sorunlarda Türkiye’nin
katılımın çözüme yaklaşmada önemli katkılar sağlayacaktır. Türkiye’nin bu
potansiyeli kuşkusuz bir zirvedeki çıkışa bağlanamaz.
21. Arap Birliği Zirvesi ve Liderlik Krizi
30 Mart 2009’da Katar'ın başkenti Doha'da Arap Birliği ülkeleri bir araya
geldiler. Somut adımlardan çok ateşli açıklamaların ön plana çıktığı Arap
zirvelerinden birisi daha gerçekleşmiş oldu. Bazı devletlerin (Cezayir, Irak, Umman,
Mısır ve Fas) katılmadığı zirvede Libya lideri Kaddafi’nin Suudi Kralı Abdullah’a
yönelik eleştirel çıkışı ve zirveyi terk etmesi diğer konuların arka planda kalmasına
yol açtı. Bu olay bir yönüyle son dönemde zirve toplantılarında yaşanması moda
haline gelen bu tür çıkışlardan birisi görünümündeydi. Öte yandan Arap Birliği’nden
etkili sonuçların çıkmamasının arka planında devletler hatta liderler arasındaki
rekabetin yattığına da bu krizle bir kez daha tanık olundu. Arap Birliği zirvelerini
sürükleyecek bir devlet ya da liderin olmaması, bunun yerine aralarında rekabet
yaşayan devletler ve liderlerin ön plana çıkması, ortak politikalar yürütülmesini
güçleştirmektedir.
G-20 Zirvesi ve Beklentiler
Dünyayı saran krizden çıkışın umudu olarak görülen G-20 Zirvesi
kuruluşundan bu yana en fazla ilgiye mazhar toplantısını Nisan 2009 başında
gerçekleştirdi. G-20, dünyanın her bölgesinden önemli sanayileşmiş ve gelişmekte
olan ülkeleri bir araya getirmektedir. Zirveye ilginin temelinde doğal olarak krize
yönelik olarak alınacak ortak beklentiler ve kararlar yatmaktaydı. Zirvenin sonuç
bildirgesine bu beklentilerin yansıması sonucu, 1.1 trilyon dolarlık miktarla IMF'nin
kaynaklarının 3 kat artırılması ve bu kaynağın öncelik esasına göre dağıtılması kriz
tehdidindeki ülkeler için hayati bir kaynak oldu. Geleceğe dönük umutların artmasına
daha çok G-20 ülkelerinin zirve sonrasındaki taahhütleri katkıda bulundu. Bu
taahhütlerin ortak hareket ederek gerçekleştirilmesi küresel ekonomiyi canlandırmak
için gerekliydi. G-20 ülkelerinin taahhütleri arasında istihdamın, büyümenin ve
piyasalardaki güvenin yeniden inşası; finansal sistemin onarılarak güçlendirilmesi;
finansal kurumların yeniden şekillendirilerek olası krizlere engel olunması; küresel
ticaret ve yatırımların teşvik edilmesi ve korumacılığın reddedilmesi gibi başlıklar yer
almaktaydı.
NATO’nun 60. Yıldönümü Zirvesi
Nisan 2009’da kuruluşunun 60. yıldönümüne (4 Nisan) denk gelen NATO
zirvesinde, gündemdeki uluslararası sorunlar arasında şunlar yer almaktaydı:
Fransa'nın askeri kanada dönüşü, NATO-AB ilişkileri, ittifakın yeni üyesi ülkelerin
(Arnavutluk ve Hırvatistan gibi) durumu, NATO'nun Afganistan politikası, terörizmle
mücadele ve NATO-Rusya ilişkileri. Zirvedeki konular iç içe olmakla birlikte
özellikle NATO ittifakının gelecekteki güvenlik ve işbirliği anlayışının geliştirilmesi,
Afganistan konusunda atılacak adımlar ve NATO'nun genişleme süreci konuları daha
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
46
Soner KARAGÜL
fazla ön plana çıkmaktaydı. Rusya’nın genişlemeyle ilgili tutumu nedeniyle Ukrayna
ve Gürcistan'ın üyelikleri ise belirsizliğini korumaktadır.
Zirvede, yeni NATO genel sekreterliği konusunda Danimarka başbakanı
Anders Fogh Rasmussen'in adının telaffuz edilmesi, Türkiye’nin olumsuz tavır
sergilemesine yol açtı.
Türkiye ilk olarak karikatür krizinden dolayı tepki
göstermiştir. Krizin patladığı yer olan Danimarka'nın başbakanı olan Rasmussen’in bu
krizdeki tutumu Türkiye ve Müslüman dünya açısından hiç hoş karşılanmamıştı.
Rasmussen’in terör örgütünün yayın organına kol kanat germesi, Türkiye’nin Avrupa
Birliği üyeliğini ilişkin olumsuz tutum ve görüşleri de Türkiye’nin tepki nedenleri
arasındaydı. Özellikle Afganistan konusunda Müslüman dünya ile yakınlaşmak gibi
birtakım beklentilerin olduğu düşünülürse, NATO açısından Rasmussen gibi bir genel
sekreterin beklenen katkıyı sağlayacağını düşünmek oldukça zordur. Yine de
Rasmussen, NATO ittifakının önemli üyelerinin desteğini alarak ve Başkan
Obama’nın da katkılarıyla Türkiye’den bir veto ile karşılaşmadan ipi göğüsledi. Veto
krizinden Türkiye’nin NATO genel sekreter yardımcılıklarından birinin kendisi için
ihdas edilmesi, Rasmussen'in karikatür krizi için özür dilemesi ve Roj TV'nin
kapanması yönünde sözler aldığı açıklanmıştı. Bu sözlerin gerçekleşme olasılığı ise
geçen günlere bakılırsa şimdilik mümkün gözükmemektedir.
NATO zirvesinin önemli gündem maddelerinden birisi de Fransa’nın
NATO’nun askeri kanadına dönüşüydü. Fransa’nın NATO'nun askeri kanadına geri
dönüş kararını açıklaması ‘malumun ilamı’ndan başka bir şey değildi. Çünkü
1966’da De Gaulle’ün zamanında askeri kanattan çekilen Fransa, uzunca bir süredir
NATO'nun askeri misyonlarında (Bosna Hersek, Kosova ve Afganistan) fiilen görev
yapmaktaydı.
Medeniyetler İttifakı Forumu ve Obama Diplomasisi
Zirveler ayı haline gelen Nisan ayının 6. ve 7. gününde İstanbul'da
Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu gerçekleştirildi. Birincisi Ocak 2008’de Madrit’te
gerçekleşen dünyanın her yerinden üst düzey 2000 katılımcı ile gerçekleşen ikinci
forumun çok geniş yelpazede konuyu kapsadığını görmek mümkündür. Ele alınan
belli başlı konular arasında kültürel çeşitlilik, diyalogun güçlendirilmesi, çeşitlilik ve
kalkınma, çağdaş toplum ve din, devlet dışı aktörlerle işbirliği, göçmenlerin
entegrasyonu, gençlik, kadının barış kültüründeki rolünün güçlendirilmesi,
farklılıkları öğrenmek, kültürlerarası diyalog ve medya, uluslararası öğrenci değişimi,
çok kültürlü ortamda iş yapma, medya eğitimi, kent diplomasisi, kültürlerarası
anlayışın geliştirilmesinde eğlence gibi başlıklar vardı.
Türkiye ve İspanya’nın öncülüğünde 2005 yılında başlayan Birleşmiş
Milletler Girişimi, medeniyetler arasında anlaşmazlıkların ve çatışmaların önlenmesi,
uzlaşma çabalarının desteklenmesi, barış, hoşgörü ve işbirliğinin geliştirilmesini
amaçlayan bir projedir. Dünyanın en gelişmiş iki medeniyeti olarak İslam
medeniyetinden Türkiye, Hıristiyan medeniyetinden İspanya, karşılıklı işbirliği ve
diyalogun arttırılmasına yönelik olarak ortak bir eylem planı çerçevesinde bir araya
gelmişlerdir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Uluslararası İlişkiler Gündemi
47
İstanbul Forumu’na ABD Başkanı Obama'nın katılması hem foruma ilgiyi
arttırmış hem de zirve ve Türkiye ziyareti üzerinden yürütülecek ince diplomasiye
dikkatleri çekmiştir. ABD Başkanı Obama'nın zirve toplantıları dışında 'ilk ülke
ziyareti' olarak Türkiye'yi tercih ederken çok fazla amaçladığı husus vardı. Bunlar
arasında Türkiye’ye ve İslam dünyasına yönelik mesajlarla birlikte talep ve
beklentiler de yer almaktaydı. ABD’nin İslam’a karşı savaş içinde
olmadığı/olmayacağı, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklediği, Türkiye’nin
model ve köprü ülke olduğu gibi ‘diyalog’ mesajlar bu niteliktedir.
Türkiye açısından Obama diplomasisinin anlamı küresel güç denklemindeki
konumunun belirlenmesinde yatıyor. Yeni göreve başlamış bir ABD liderinin ilk
gittiği ülke ziyaretindeki temas ve konuşmaları Türkiye ve çevresine ilginin
boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu ziyaretle Türkiye’nin ‘bölgesel kilit oyuncu’
olarak ilk elden hassasiyetlerini dile getirmiş olması, ona geleceğe dönük avantajlı bir
konum yakalama şansı veriyor. Son olarak Türk Amerikan ilişkilerinde vurgulanan
klişeleşmiş “bölgesel ve küresel politikalarda söz sahibi, politik, ekonomik, askeri ve
kültürel potansiyeli” ile Türkiye’nin ABD için her zaman önemli olduğu, Obama’nın
diplomatik girişiminin ilişkilerdeki aksaklıkları düzeltmeye ve talepkar işbirliğine
matuf olduğunu söylemek mümkündür.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
MAKALELER /
Articles
SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZMDE BİLGİNİN ÖNEMİ
Ferah ÖZKÖK∗
Fadime GÜMÜŞ∗∗
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, son yıllarda kitle turizminin yarattığı olumsuz
çevresel, sosyal ve kültürel etkilerinin giderilmesi ve turizmde
sürdürülebilirliğin
sağlanabilmesinde,
bilginin
üretilmesi,
kullanılması ve becerilerinin geliştirilmesinde izlenen yolu
araştırmaktır. Çalışmada öncelikle sürdürülebilir kalkınma ve turizm
kavramları açıklanmakta, günümüzde turizmde bilginin yeri
irdelenmekte, bilginin herkese ve hızlı ulaşmasının yararları üzerinde
durulmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasında
önemli yeri olan turizm sektöründe sürdürebilirlik açısından bilginin
önemi tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler :
Sürdürülebilir Turizm, Sürdürülebilir
Kalkınma, Bilgi
IMPORTANCE OF KNOWLEDGE IN SUSTAINABLE TOURISM
ABSTRACT
The aim of this study is to research what way must be followed for
the production and use of knowledge, while providing sustainability
in tourism and eliminating the negative impacts of environmental,
social, cultural and other negative effects of mass tourism. The
concept of sustainable development and sustainable tourism is
therefore primarly defined related to this. Lastly the importance of
knowledge for tourism is dicussed, as well as the importance of quick
dissemination of this knowledge to all people. Particularly the
importance of knowledge in sustainable tourism is analyzed.
Keywords : Sustainable Tourism, Sustainable
Development,
Knowledge
∗
Yrd.Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu
∗∗
Öğr. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Gelibolu Piri Reis Meslek Yüksekokulu
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
52
GİRİŞ
Tarihsel sürece baktığımızda toplum yapısının değişime uğraması ile birlikte
çevrenin de değişikliğe uğradığı bir gerçektir. Bu süreç ilkel toplumlardan, tarım ve
sanayi toplumuna kadar uzanmaktadır. İçinde bulunduğumuz bilgi toplumunun
temelini, bilgi ve iletişim teknolojileri oluşturmaktadır. Günümüzde yaşanan
toplumsal ve ekonomik değişmeler sanayi toplumundan sonra çevreye verilen
zararların büyüklüğü karşısında sürdürülebilir kalkınmayı zorunluluk haline
getirmiştir.
Günümüzde insanlar teknolojik gelişmelerin sağladıkları olanaklarla, daha
etkin bir yaşam sürdürme olanağına sahip olmaktadırlar. Teknolojik gelişmelerin,
ekonomik yapıda, üretim biçiminde ve yaşam biçiminde önemli sonuçları olmakta ve
bununla bağlantılı olarak, bilginin anlamı, işlevi ve yorumlanışı değişmektedir.
Çevrenin korunması geniş anlamda sürdürülebilir kalkınma açısından önemli
olmakla beraber, dar anlamda turizm sektöründe sürdürülebilir turizm açısından
bilginin kullanılmasının önemi daha da artmaktadır. Sürdürülebilir turizm için bilgi
toplumunda bilgiyi daha etkin, daha hızlı, daha duyarlı hale getirmek bir
zorunluluktur. Bugün ve geleceğe yönelik olarak bilginin çevresel, sosyal ve kültürel
etkilerinin geliştirilip paylaşılmasıyla turizmde hızlı ve geniş bir kitleye ulaşması
ülkelerin kalkınması açısından da son derece önem taşımaktadır. Bu nedenle çalışma
turizmin sürdürülebilirliğinin sağlanması için, bilginin nasıl, nerde ve hangi zamanda
kullanılması gerektiğine ilişkin inceleme yapmayı amaçlamaktadır.
1.SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMA
VE
SÜRDÜRÜLEBİLİR
TURİZM
1970’li yıllara kadar kalkınma kavramı sadece ekonomik yönüyle
değerlendirilmekte, sosyal, çevresel ve kültürel boyutu dikkate alınmamakta, gelir
dağılımı, eşitsizlik, yoksulluk, çevre tahribatının ekonomik büyümenin
gerçekleşmesine bağlı olarak ortadan kalkacağı düşünülmekteydi. Ekonomik
büyümenin tek başına yeterli bir gelişme olmadığının farkına varılmaya başlandığı
dönemlerde, 1987’de Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (Brundtland
Komisyonu), gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan
bugünün ihtiyaçlarının karşılanmasını sürdürülebilir kalkınma olarak tanımlamıştır.
Sürdürülebilir kalkınma, koruma ve değişimin ekonomik, sosyal ve ekolojik
perspektifini içine almaktadır. Brundtland raporundaki tanım, bugünkü ve gelecek
nesiller arasında eşitliğin etik uygulamasına dayalıdır. Rapor, sürdürülebilirliğin beş
temel ilkesini sunmaktadır1.
1
•
Bütünsel planlama düşüncesi ve strateji uygulamak
•
Gerekli ekolojik süreci korumanın önemi
Nazmiye Erdoğan, Çevre ve (Eko) Turizm, Erk Yayınevi, Mart 2003, Ankara, s. 99-100; Bülent
Mimmetoğlu, “ Sürdürülebilir Turizmi Gerçekleştirme Yolları, Sürdürülebilir Turizm; Turizm
Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19. Dünya Şehircilik Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi,
İstanbul, 1996, s. 64.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
53
•
Hem insan kültürünü hem de biyolojik çeşitliliği korumanın gerekliliği
•
Gelecek nesiller için uzun dönemli verimli sürdürülebilir alanlar
düşüncesinin geliştirilmesi
• Uluslar arası eşitliğin daha iyi dengelenmesini başarma amacıdır.
Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde kaynakların korunması ve
geliştirilmesi
bulunmaktadır.
Kaynakların
sürekli
olarak,
korunarak
değerlendirilmeleri, özellikle yenilenebilen kaynakların kendilerini yenileme sınırları
aşılmadan kalkınmaya destek olabilmeleri, çevreyi koruyan kalkınma felsefesinin
temelini oluşturur.
Sağlıklı ve uzun bir ömür, bilgi edinmek ve makul bir yaşam standardı için
gerekli kaynaklara ulaşabilmek gibi üç temel esasa oturtulan “sürdürülebilir insani
gelişme”, sürdürülebilir kalkınmanın bir uzantısı olarak geliştirilmiş ölçütleri
içermektedir. Ekonomik büyüme sağlamanın yanı sıra gelirin eşitçe dağıtılması,
çevreyi tahrip etmek yerine onu yenilemesi, insanları sıra dışı kılmak yerine onları
güçlendirmesi gibi ölçütler yer almaktadır. Ayrıca bu paradigma çerçevesinde insan
güvenliği, açlık, hastalık, zulüm gibi ölümcül tehditlere karşı güvenlik ve yaşam
biçiminin evde, işte ve toplum içinde ani ve ıstıraplı kesintiye uğramasına karşı
güvenlik olmak üzere iki boyutlu ele alınmaktadır2.
Sürdürülebilirlik kavramı nesiller arası eşitliğe dayalı olmasının yanında
doğal hayatın sürdürülebilirliğinin ve daha iyi yaşam seviyesine ulaşmanın fırsatlarını
yaratmaktadır. Ekolojik ve ekonomik sermaye kadar sosyal sermaye ve sosyal
sürdürülebilirlik de önemlidir. Genel anlamda sosyal sermaye; sosyal, ekonomik ve
çevresel problemler ile ilgili toplumun çözüm yeteneğidir.3 Sürdürülebilir kalkınma
kavramına paralel olarak sürdürülebilir turizm yaklaşımının gelişimi, 20. yüzyılın
ikinci yarısında kitle turizminin ilerlemesiyle paralel bir şekilde tüm dünyada çevre
hareketlerinin artması ve kitlesel turistlerin ziyaret ettikleri yerlerde yarattıkları
tahribat ile başlamıştır. Gerek ekonomik büyüme, gerekse teknolojik ve endüstriyel
ilerleme 1960’ların ortalarında duyarlı birey ve gruplar, özellikle de çevrecilerin öncü
hareketleri, toplum bilimi ve tarih zenginliklerini inceleyen bilim dallarından gelen
eleştirilerin kamuoyuna ve turizme yayılması sonucu “saldırgan turizm “ yerine yeni
“alternatif turizm” arayışlarının başlamasına öncülük etmiştir. Birleşmiş Milletler
bünyesinde kurulan “Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu”, sürdürülebilir turizm
kavramı üzerinde durarak, sürdürülebilir turizmin önceliklerini belirlemeye
çalışmıştır. 1997’den önce komisyon sürdürülebilir turizmi sadece küçük adaların
geliştirilmesi bağlamında değerlendirirken, 1999’da ise sürdürülebilir turizmi uluslar
arası bir çalışma programına almıştır4
2
DPT, Gelir dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Özel İhtisas Komisyon Raporu, Yayın No: DPT: 2599-ÖİK610.
3
Werner Hediger,
s.484..
4
“Sustainable development and social welfare”, Ecological Economics, 32, 2000,
N. Kahraman, O. Türkay, Turizm ve Çevre, ( Ankara: Detay Yayıncılık, 2006), s. 93-94.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
54
Turizm ile ilgili en geniş faaliyet ağına sahip ve en büyük uluslar arası örgüt
konumundaki Dünya Turizm Örgütü, 1988’lerin başında sürdürülebilir turizmi
“kültürel bütünlüğü, gerekli ekolojik süreçleri, biyolojik çeşitliliği ve yaşam destek
sistemlerini oluştururken tüm kaynakların ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçların
karşılanacağı bir şekilde yönetilmesi” şeklinde tanımlamıştır. Bu dönemlerde, daha
çok çevresel sürdürülebilirlik ya da toplumun turizme katılımını arttırmak olgusuna
odaklanılmıştır. Kaynaklarını etkin kullanamayan ve toplumun önemli bir kesiminin
yoksul olduğu azgelişmiş ülkelerin kalkınmasında sürdürülebilir kalkınma
yaklaşımıyla sürdürülebilir turizm anlayışının benimsenmesi ve uygulanması önemli
görülmektedir. Ekonomik kalkınmaya koşut olarak gelişen “turizmin
sürdürülebilirliğinin” sağlanması turizme kaynak oluşturan bölgesel veya yerel
kültürel ve doğal değerlerin korunup geliştirilerek çekiciliğinin devamının sağlanması
anlamına gelmektedir.5
Dinçer6 sürdürülebilir turizmi, “insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da
bulunmadığı çevrenin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak, kültürel
bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin
idame ettirildiği ve aynı zamanda tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların
ve turistlerin ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçlarını doyuracak şekilde ve gelecek
nesillerin de aynı ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma
şeklidir” biçiminde tanımlamaktadır. Kahraman ve Oğuz ise, 7sürdürülebilir turizm
tanımlarında ekonomi, çevre ve sosyo-kültürel etkiye vurgu yaparak sürdürülebilir
turizmi; “ çevre değerleri, toplum ve kültürün, gelişen turizmin kurbanı değil, bu
gelişmelerden faydalananlar olarak yürütüldüğü bir üretim biçimi” olarak
tanımlamaktadırlar.
Yukarıdaki tanımlardan sonra, sürdürülebilir turizmin amaçlarının neler
olduğunu belirlemek, daha sonraki aşamada sürdürülebilir turizmin amaçlarının
yerine getirilmesinde bilgi ve teknolojinin ne tür etkilerinin olacağını belirlemek
açısından önem taşımaktadır. Sürdürülebilir turizmin amaçlarını aşağıdaki şekilde
sıralayabiliriz;8
•
Turizmin çevreye ve ekonomiye yapabilecekleriyle ilgili bilinci
artırmak,
•
Kalkınmada eşitliği desteklemek,
•
Ev sahibi toplumun yaşam kalitesini desteklemek,
•
Ziyaretçilere yüksek kalite sağlamak,
5
Mehmet Çubuk,“Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19.Dünya Şehircilik
Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996, s.20.
6
İlksen Dinçer, “Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive Olması Gereken Dinamikler ve
İşlevleri-Model Çalışması, Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19.Dünya
Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996
7
8
N. Kahraman, O. Türkay, ‘Turizm…’, s.96
R.K Dowling., D.A. Fennell, Ecotourism Policy and Planning, CABI, 2003, s. 5
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
55
• Bu amaçlarla birlikte çevrenin kalitesini sürdürmek ve arttırmaktır.
Sürdürülebilir turizmde sadece ekonomik büyüme değil kalkınma hedefinin
söz konusu olduğu görülmektedir. Bugüne dek süregelen turizm gelişimlerinde kısa
vadeli ekonomik başarılar dikkate alınmaktadır. Kısa dönemde çevre kaygılarını geri
plana bırakan ülkelerin, çevre konusunda kaygılı olan ülkelere göre daha hızlı
büyüme gösterdikleri kabul edilmektedir. Ancak orta ve uzun dönemde, bu olası
görülmemektedir. Gelişmiş ülkelerde bile kirlenmiş, bozulmaya uğramış çevre,
ekonomik büyümeyi yavaşlatmaktadır.9
Çakılcıoğlu sürdürülebilir turizm yöntemi şeması oluşturarak, sürdürülebilir
turizmin amacına ulaşabilmesi için ilkeler doğrultusunda, uzun dönemli değişimleri
öngörerek, eldeki kaynak ve olanakların en etkin ve verimli biçimde kullanılmasına
yönelik bir yöntem geliştirilmiştir. Şemada görülen sürdürülebilir turizm hazırlık ve
uygulama aşamalarında bilgi sağlamak ve yaymak büyük önem taşımaktadır.
Sürdürülebilir turizm genel sürecinin açıklandığı şekilde, öncelikle turistik
bölge tanımlanmakta, ekolojik kriterlere göre sahip olduğu kaynaklar
belirlenmektedir. Sahip olunan kaynaklara göre bir kademelenme yapılması
önerilmektedir. Ardından yapılacak tanıtım çalışmalarıyla, sürdürülebilir turizm için
hazırlık süreci tamamlanmış olmaktadır. Turistik tanıtımdan sonra, turistin sadece
ekonomik değil, toplumsal, fiziksel ve psikolojik etkilenme süreci, doyum sağlayıp
sağlayamayacağını belirleyecektir. Eğer turist olumlu etkilenirse doyum sağlayacağı
ve bölgeye tekrar gelmek isteyeceği belirtilmektedir. Eğer turist memnun ayrılmazsa
yeni yatırım olanaklarının harekete geçirilmesi önerilmekte, böylece turistin tekrar
bölgeye gelmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Yeni yatırım olanakları mevcut değilse
bölgenin turistik gelişimi devam edemeyecektir. Şekil, sürdürülebilir turizmin hazırlık
aşamasından ürünün tüketilmesi aşamasına kadar her aşamasında bilginin taşıdığı
önemi görmemiz açısından genel bir çerçeve sunmaktadır.
Bilgi ve bilgi teknolojilerine önem veren, bilgi ve yetenekleri gelişmiş bir
bölgede, turizm kaynaklarının doğru kullanması ve tahrip edilmemesi, turistin doyum
sağlaması ve turistik kaynakların gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak olanaklı
hale gelebilecektir. Bu açıdan sürdürülebilir turizmde, destinasyonun oluşum ve
gelişimiyle, turizm ürününün üretilmesi, pazarlanması ve geliştirilmesinde bilginin
üretilmesi, kullanılması, dağıtılması ve değişiminin önemini incelenmeden önce bilgi
kavramının tanımlanması ve açıklanması yerinde olacaktır.
9
M. Çakılcıoğlu, “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Turizm”, http://www.kentli.org/makale/
kalkinma.htm
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
56
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM YÖNETİMİ
Kaynak: Çakılcıoğlu, M. “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir
Turizm”, http://www.kentli.org/makale/kalkinma.htm
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
57
2. BİLGİ KAVRAMI VE ÖNEMİ
Bilgi kavramı genelde enformasyon kavramı ile eş anlamda kullanılmaktadır.
Aralarındaki temel fark enformasyon bir olguya ait şeyleri bilmek, bilgi ise o olgunun
değişime nasıl tepki göstereceğini bilmeyi ifade etmesidir. Bilgi, bir olgu hakkında bir
şeyler bilmenin, yani enformasyonun ötesinde, bilişsel bir süreçten geçirilerek
enformasyonun yargıya dönüştürülmesini de içermektedir. Bilişsel süreç öznel bir
süreci ifade eder. Ortam, hafıza ve bilişsel sürecin birleşimini gerektiren bilgiyi,
enformasyondan ayıran temel özellik budur.10 Bilgi bir şeyi ya da bir kişiyi değiştiren
enformasyon anlamına gelmektedir. Bunu ya eylem için etkili bir neden oluşturarak
ya da bir kişiyi (veya kuruluşu) farklı veya daha etkili bir eylemi gerçekleştirebilecek
bir konuma getirerek yapmaktadır.11
Toffler ise “Siz eğer bir miktar enformasyon kullanırsanız, onu ben de
kullanabilirim. Aslında, o enformasyonu ikimiz de kullansak, daha fazla enformasyon
üretmemize izin veriyor. Enformasyonu diğer kaynakları tükettiğimiz gibi
tüketmiyoruz. Enformasyon üretkendir”12 diyerek enformasyonun kullanımıyla
tükenmeyeceğinden, gelişeceğinden söz etmektedir.
Bilginin öznesi insandır ve insanın kapasiteleri tarafından üretilmektedir.
Oysa insan bu bilgisini tek başına değil bir toplum içinde yaşayarak edinmektedir. O
zaman bilginin toplumsal olarak oluşması ve yayılması söz konusu olmaktadır. Bu
durumda bilgi karşımıza kültür olarak çıkmaktadır. Bu durum bilginin öznesinin birey
olmaktan çıkarak toplum haline geldiğini göstermektedir.13
Bilgi, olguları ve olayları tanıma, anlama ve özellikle açıklamaya yönelik,
eğitim, gözlem, araştırma veya deneyim yoluyla elde edilen ve bütün bunların insanın
zihinsel değerlendirilmesi neticesinde ortaya çıkan olgular veya fikirlerdir. Bir
anlamda enformasyondan yararlanma bilgiyi oluşturur. Bir başka ifadeyle,
enformasyonun yorumlanmış haline bilgi denilmektedir. Gürak çalışmasında,14
bilişim teknolojileri sayesinde bilginin daha hızlı ve daha çok üretilebileceğini ve
üretimde kullanılması sonucu kişi başı verimliliğin daha hızlı artacağını ve daha az
girdi kullanarak daha zengin ve daha kaliteli ürün yelpazesi ortaya konabileceğini ileri
sürmektedir. Başka bir ifadeyle, üretilen bilgi sayesinde refahın artacağı, uzun
dönemde verimlilik artışlarının yegane kaynağının yeni teknolojiler olduğunu
vurgulamaktadır. Yeni teknolojileri zihinsel emek üretmektedir ve insanın zihinsel
emeğinin veya yaratıcı zekasının ürünü olan teknolojik deneyim, insanın yaşam
standardınıı yükseltmektedir.
10
Mehmet
Barca,
‘Yeni
Ekonomide
Bilgi
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=145
11
Peter F Drucker, Yeni Gerçekler, Türkiye İş Bankası Yayınları , 1992, s.256
Yönetiminin
Stratejik
Önemi’
12
A. Toffler, Dünyayı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997, s.34
13
İ. Tekeli , ‘Bilgi Toplumuna Geçerken Farklılaşan Bilgiye İlişkin Kavram Alanı Üzerinde Bazı
Saptamalar’ Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar /
Eleştiriler ve Tartışmalar, TÜBA Yayınları, 2002: 20
14
Hasan Gürak, ‘Önce Bilgili İnsan-Ekonomik Büyüme ve refahın Gerçek Kaynakları olan: Üretken bilgi
(Teknoloji) ve Bilgili İnsan Üzerine’, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=280
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
58
Bilgi tanımlarına bakıldığında bilgi ile ilgili şu genellemeler ortaya
çıkmaktadır15.
•
Bilginin temelini veri ve enformasyon oluşturur.
•
Bilgi, enformasyonun rasyonel bir biçimde akıl süzgecinden geçmesi ve
yorumlanması ile ortaya çıkar.
Karar verme, planlama, karşılaştırma, değerlendirme, analiz, tahmin,
tanı vb. yaşamın her alanına dayanak oluşturacak eylemlerin temelini
teşkil eder.
Bilgi tanımlarındaki odaklanılan noktalar, veri ve enformasyonun analizi ve
değerlendirilmesidir. Daha iyi ve daha hızlı bilgiye ulaşmanın önemi yanında yeni bir
değer yaratmak üzerinde durulan noktalardandır. Bir işletme açısından, bilgiye hızlı
ulaşılmasınıı sağlamak, müşteri memnuniyetini arttırıcı bir etki yaratabilir, sorunların
hızlı çözülmesini sağlayabilir.
Bilgiye ulaşmak, onu kullanmak ve yeni bir değer yaratmak sadece
işletmeleri değil aynı zamanda toplumları da ilgilendirmektedir. Bilgi, toplumların
daha doğru kararlar almasına ve bu kararları hayata geçirmesine yardımcı olabilir.
Toplumların yaşam standardını yükseltecek bilginin ve bilgi teknolojilerinin,
toplumda yaygın kullanılması ve geliştirilmesi için toplumların yeniliklere açık ve
istekli olması gerekmektedir.
Finlandiya “Teknolojik Araştırma Merkezi” tarafından teknolojik yeniliğe
açık ülkelerin değerlendirilmesinde kullanılan on iki “teknolojik barometre”
göstergeleri belirlenmiştir.16
Bunlar;
•
•
Temel eğitim ve okullaşma (örneğin okuma, matematik ve bilimde
okuryazarlık),
•
Genel beceriler ve bilgi (yetişkin okur yazar oranı, yaşam boyu
öğrenmeye katılım),
•
Araştırma-geliştirme yatırımları (devlet ve özel kesim harcamaları),
•
Bilim ve teknoloji kapasitesi (araştırmacı sayısı, orta ve ileri teknoloji
girişimlerinde istihdam, bilim ve teknoloji girişimlerinde kadınların
katılımı),
•
Enformasyon ve iletişim teknolojileri uygulamaları (ICT),
•
E-ticaret,
•
Girişimcilik,
15
Bengü
Çapar,
‘Bilgi
Yönetimi:
/cm/pages/mkl_gos.php?nt=257
16
Technical Research Center of Finland (VTT), “How Do Knowledge Societies Measure Up?”, The
Futurist, May-June 2004, s. 9-10.
Nasıl
Bir
İnsangücü’
http://www.bilgiyonetimi.org
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
59
•
Yenilik bağlantıları (uluslar arası ticarette açıklık, uluslar arası AR-GE
aktivitelerinde işbirliği),
•
Yenilik yöntemleri (küçük ve orta ölçekli girişimlere verilen AR-GE
fonlarında devlet payı),
•
Toplumsal değerler (ortalama yaşam süresi, cinsel eşitlik, sosyal
güvenlik harcamaları),
•
Çevresel sorumluluk (iklim değişikliği, çevresel faktörler için özel
sektör sorumlulukları),
• Çevresel sistemler (su ve havanın kalitesi, bio-çeşitlilik) dir.
Bu kriterler bilgi ve bilgi teknolojisinin insan yaşamında yaratacağı etkinin
çeşitliliği ve niteliğini göstermesi açısından dolayısıyla yeniliğin getireceği farklılık
beklentilerini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Bilgi toplumu herkesin doğru
ve nitelikli enformasyona özgürce ve ucuza erişebildiği ve bu enformasyonu bilgiye
dönüştürebildiği en azından bu fırsatın varolduğu bir toplumu çağrıştırmaktadır.17
Bilgi toplumu olma yolunda değişimleri gerçekleştirmek isteyen gelişmekte olan
ülkeler açısından yenilikler, teknolojik gelişim ve bunlara ulaşabilmek önem
kazanmaktadır. Peter Drucker’a göre bilginin gittikçe daha fazla önem kazanmasının
nedenleri şöyle sıralanabilir;18
17
18
•
Pazarlarda rekabetin artması ve yenilikçi olma oranın yükselmesi,
•
Günümüzde refah yaratan endüstrilerin büyük bir kısmının bilgi yoğun
olması,
•
Rekabet baskısıyla maliyetlerini düşürmesi gereken işletmelerin
öncelikli olarak personel indirimine gitmesi nedeniyle informel bilgi ile
biçimsel metotların ikame gereksiniminin ortaya çıkması,
•
Erken işten ayrılmalar ve artan işgücü mobilitesinin bilgi kaybına yol
açması,
•
Küçük ve orta boy işletmelerin ulus aşırı kaynak bulma imkanlarına
kavuşmasıyla artan karmaşıklığın yönetilmesine gereksinim duyulması,
•
Stratejik yönlendirmedeki değişimlerin, spesifik bir alanda bilgi
kaybıyla sonuçlanması,
•
Bilgi varlıkları ticaretinin yapıldığı pazarlarda yeni gelişmelerin
yaşanması, (Internetin ortaya çıkışıyla elektronik ticaretin gelişmesi ve
çeşitlenmesi)
•
İşletmelerin bilgi ekseninde rekabet etmesi ve işin büyük bir kısmının
(yaklaşık % 70) bilgiye dayalı olması,
G. Irzık,, ‘Bilgi Toplumu mu, Enformasyon Toplumu mu?’ Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna
Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, TÜBA Yayınları , 2002, s.61
Şevki Özgener, ‘Global Ölçekte Değer Yaratan Bilgi Yönetimi Stratejileri’
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=146
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
60
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
• Ömür boyu öğrenme gereksiniminin kaçınılmaz olması
Bir teknolojik yenilik yada buluş, araştırma geliştirme süreçlerinden sonra,
eski teknoloji ve yöntemlere göre daha etkin ve üstün olacağı düşüncesiyle, üretim
sürecinde yani ekonomik alanda kullanılmaktadır. Başka bir deyimle, teknolojik
yeniliğin ilk yansıdığı ve kullanıldığı alan ekonomik süreçtir.19
Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelere göre bilginin üretimi ve
kullanılmasında gerilerde yer almaktadır. Bu anlamda bilgiyi üretme ve kullanım
konusunda sorunları bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki teknolojileri üreten
şirketler, küreselleşme bağlamında, üretim aşamalarını dünyaya yayarken asıl katma
değeri yaratan AR-GE faaliyetlerini küçük istisnalar dışında kendi metropollerinde
tutmaktadırlar. OECD’nin gelişmiş üye ülkeleri, gelişmekte olan ülkelerin kendi
durumlarının iyileştirilmesinin kendi arzu ettikleri durumla ilgili olduğunun altını
çizmektedirler. Bunun da bilgiye erişmek, bilgiyi sağlayıp özümsemek, bilinç ve
teknolojiye egemen olmakla, bir üst düzeyde üretir hale getirmekle mümkün olabilir.
Bilgi yaratmanın, varolan bilgiyi yorumlamaktan daha zor bir süreç olduğu
bilinmektedir. Bilginin yaratılmasında da, uygulanmasında da bilginin kaynağı olan
insan ön plandadır. Bilgi son derece hızlı, ucuz ve güvenilir bir şekilde alıcılara dijital
bir ortamda ulaşmaktadır. Dünya ekonomisinin yeni düzenlemelerinde gücün, bilgiye
sahip olan diğer bir deyişle, bilgiyi elinde tutan ve kullanabilen bireyler ile etkin
grupların olacağı ileri sürülmektedir.20
Batı ülkelerinin ve onların uluslar arası organizasyonlarının politik
gündemlerinde Küresel Enformasyon Toplumu (GIS) ve Küresel Enformasyon
Altyapısı (GII) yer almaktadır. En üst düzeyde politika belirleyenler enformasyon
toplumuna ulaşmak için ulusal ve küresel stratejiler geliştirmeyle ilgilenmişlerdir.
Enformasyon altyapılarının geliştirilmesiyle, ekonomik büyüme ve verimliliği
uyarma, yeni ekonomik faaliyetleri ve işleri yaratma, yaşam kalitesini iyileştirmeyi
etkileyeceğinden toplum üzerinde önemli olumlu etkiler yaratacağı beklenmektedir.21
Bilgi ve bilgi teknolojileri toplumların gelişmişliğinin temel göstergesi
olarak kullanılmaya başlanmış, bilgiye ulaşıp topluma yayan ülkeler yeni bilgi ve
teknolojiler için zemin hazırlamış olmaktadır. Bilgi toplumu kavramlarının ilk
kullananlardan Fritz Machlup ve Daniel Bell gibi düşünürler, bilginin ekonomik
süreçler içinde edindiği belirleyici konumdan söz ederken genellikle iki gözlemden
yola çıkmaktadırlar. Bunlardan birincisi bilgi üretimine ayrılan kaynakların GSMH
içindeki payı ve bu payın zaman içindeki artışı, ikincisi ise istihdamın yapısı içinde
bilgi üreticilerinin kol işçilerine göre giderek artan ağırlığıdır.22
19
H. Erkan, Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1994, s.93.
20
http://www.unesco.org/most/bphome.htm,2002
21
L.V.Audenhove, vd. (1999), ‘Information Socitey Policy in the Developing World: A Critical
Assessment’, Third World Quarterly, April, 1999: 434-441.
22
A.Buğra, ‘Uluslar arası Bilgi Toplumunda Bilginin Ekonomi Politiği’, Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi
Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, TÜBA Yayınları, 85-98.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
61
Gelişmemiş bölgeler bilgi teknolojileri aracılığıyla, dünya çapındaki
kaynaklara ve uzmanlara ulaşabilirler. Bu kaynaklara ve uzmanlara ulaşmak
ekonomik gelişmelerin başarılmasında yardımcı olabilir. İnternet gibi güçlü bir araç
yaratıcı bir şekilde kullanılırsa çok önemli gelişmelere yol açabilir.23 Bu olumlu bakış
açılarının yanı sıra, Audenhove24 çalışmasında, bazı yazarların bilgi teknolojilerinin
özellikle kullanımından beklenen faydaların belirlenmesi noktasında endişelerini dile
getirmektedir. Bir yandan günümüz toplumunun giderek küreselleştiği ve ekonomik
olarak entegre olduğu, sermaye hareketliliğinin arttığı, dünya çapında rekabetin
başladığı, endüstriyel strateji yapılarının değiştiği şüphe götürmese de, bazı yazarlar
konuya şüpheci yaklaşmaktadırlar. Onlara göre, büyük çok uluslu şirketler artan
şekilde küresel pazarlara hükmetmektedirler. Enformasyon ve iletişim teknolojileri
yoluyla bu ulus ötesi şirketler kaynak temini veya üretim noktası üzerindeki
bağımlılıklarını azaltarak erişim ve esnekliklerini geliştirmektedirler. Böylece tekil
devletlere, sendikalara ve diğer gruplara karşı pazarlık güçlerini artırmaktadırlar.
Kısacası bilgi ve iletişim teknolojileri, bu anlamda ulus devletlerle pazarlıkta ulus
ötesi şirketlerin pazar gücü ve otonomilerini artırmada temel bir araçtır. Dolayısıyla
bu yazarlar uluslar arası liberal pazar ekonomileri düzenlemelerinin gelişmekte olan
ülkelerde, yeni teknoloji ve hizmetleri geliştirmeye yön verecek kamu politikaları ve
kullanma kabiliyetlerini kısıtladığını ileri sürmektedirler.
Tüm bu eleştirilere rağmen, gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir
kalkınma politikaları oluşturulurken, birçok kaynaktan bilgi edinilmesi, bilgilerin
değerlendirilmesi süreciyle karar aşamasına ulaşılması, bunun sonucunda planlar
yapılması ve topluma yayılmasında yarar sağlayacağı muhakkaktır. Bu noktada
özellikle gelişmekte olan ülkelerde, kaynakların devamlılığı ve etkinliği sağlanarak ve
toplumsal katılım ile sağlanacak sürdürülebilir kalkınmada bilginin ön plana
çıkarılması ve AR-GE harcamalarına ayrılan payın arttırılması önemlidir.
Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının bir uzantısı olarak sürdürülebilir turizmde de
bilgi ve bilgi teknolojilerinin önemi artmaktadır. Emeğin yoğun olarak kullanıldığı
turizmde, teknolojinin gelişmesinin özellikle istihdam açısından nasıl etki yaratacağı
tartışmaları sürmektedir. Çalışmanın bu bölümünde, bilginin ve bilgi teknolojilerinin
sadece istihdam açısından değil, ekonomik, çevresel, sosyal açıdan ve yerel halkın
yaşam kalitesi açısından ayrıca turistin memnuniyeti açısından sürdürülebilir
turizmdeki önemi tartışılacaktır.
3.SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZMDE BİLGİNİN ETKİNLİĞİ
Dünya Turizm Örgütünün Sürdürülebilir turizm tanımına göre,
Sürdürülebilir turizm,25
23
24
25
J.M Burn,. ve Karen D. Loch , ‘The Societal İmpact of the World Wide Web- Key Challenges for the 21
st. Century’, Information Resources Management Journal, Hershey, Oct.-Dec. 2001, 103.
Audenhove, vd.’Information...’,
http://www.world-tourism.org/sustainable/top/concepts.html. erişim 12.07.2005
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
62
•
Doğal miras ve biyolojik çeşitliliği korumaya yardım eden ve ekolojik
süreci koruyarak turizmin gelişiminde anahtar bir unsur oluşturan
çevresel kaynakları optimal kullanımını sağlamalı,
•
Ev sahibi toplumların otantik sosyo-kültürlerine, yapılarına, yaşayan
kültürel miraslarına ve geleneksel değerlerine saygı göstermeli ve
kültürlerarası anlayış ve hoşgörüye katkıda bulunmalı,
Uzun dönem ekonomik operasyonların yaşanabilirliğini sağlamalı,
bütün paylaşımcılara dağıtılan sosyo-ekonomik yararlar, kararlı istihdam
ve gelir yaratıcı fırsatlar sağlamalı, ev sahibi topluma sosyal hizmetleri
kapsamalı ve yoksulluğu azaltmaya katkıda bulunmalıdır.
Sürdürülebilirlik ilkeleri, turizmin çevresel, ekonomik ve sosyo-kültürel
gelişimine gönderme yapar ve uzun dönemli sürdürülebilir turizm bu üç boyut
arasında uygun bir düzenleme yapmak zorundadır. Bu ilkelerin gerçekleştirilmesinde,
turizmdeki yeniliklerin ve bilginin gelişiminin önemli etkisi olacaktır.
Sürdürülebilir turizm yaklaşımının geliştirilmesi için dört temel kuraldan söz
edilebilir. Bunlar: Eğitimin önemi, yerel turizm işletme stratejileri, kırsal turizm ve
bilgi değişimidir. Bilgi değişimi, ülkeler ve bölgeler arası bilgi birikiminin
aktarılmasının sağlanmasına dayanmaktadır. Bilgi üretimi ve değişiminin, özellikle
kaynak oluşturma ve kaynakların sürdürülebilir turizm, koruma ve yerel potansiyeli
doğru kullanma konularında yoğunlaştırılması uygun görülmektedir.26
Son insani gelişme raporundaki27 “teknolojik başarı endeksi”nin içeriği
anlamlı görünmektedir. Bu üç alandaki değişkenleri dikkate alan bir bileşik endekstir.
Bu alanlardan ilki, araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle yeni ürünler ve üretim
yöntemleri geliştirmektir. İkincisi, yeni teknolojilerin hem üretim hem de tüketimde
kullanılmasıdır. Üçüncüsü, teknolojiyle ilgili öğrenme ve geliştirme faaliyetleri için
gerekli becerilerdir. Teknolojik bilginin büyüme ve gelişmeye katkısı, bu üç alanda
gelinen noktayla yakından ilgilidir. Dolayısıyla teknolojinin bir tüketim malı olarak
taşıdığı amaç niteliği bir üretim faktörü olarak taşıdığı araç niteliğinden bağımsız
olmamaktadır. Buradan çıkarılabilecek önemli bir iktisat politikası içinde; teknoloji
politikası, hem bir araştırma geliştirme politikası, hem bir eğitim politikası, hem de
bir sanayi politikası olacaktır. Ayrıca bunların ötesinde, aynı zamanda bir tüketim
politikası olarak, bireylerin bilgi toplumunun sağladığı olanaklara ulaşmalarının
koşullarını gerçekleştirmeye çalışmak durumundadır. Bu koşullar ise eğitimle olduğu
kadar gelirler genel düzeyiyle ve gelir bölüşümü ile de ilgilidir.
Turizmde kullanılan bilgi teknolojileri, yeni bir ürünün ve üretim tekniğinin
geliştirilmesini, hem üretim hem de tüketim de kullanılmasını ve teknolojiyi öğrenme
ve geliştirme faaliyetleri için gerekli becerileri sağlayabildiğinde, sürdürülebilir
turizm açısından olumlu etkiler yaratacaktır. Bilginin, yeniliğin ve teknolojinin
•
26
Orhan Hacıhasanoğlu, ‘Sürdürülebilir Turizm ve Çevre’, Tatil Turizm Dergisi, Ocak 2005, S.24, s.43.
27
Buğra, ‘Uluslar arası…’, s.93.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
63
turizmin sürdürülebilirliği açısından yaratacağı etkileri ve önemini, sürdürülebilirlik
ilkeleri çerçevesinde üç ana başlık altında inceleyebiliriz:
3.a. Turizmin Çevresel, Ekonomik ve Sosyal Boyutunda Bilginin
Etkinliği
Sürdürülebilir turizmin temel hedeflerinden biri olan turizmin çevreye ve
ekonomiye yapabilecekleriyle ilgili bilinci artırmak, gelişen bilgi ve bilgi
teknolojilerinin kullanımıyla daha etkin gerçekleştirilebilir. Geliştirilen bilgi
teknolojileriyle turizmin ekonomik etkileri arttırılabilir fakat bununla birlikte, çevresel
olumsuz etkiler de artabilir. Sürdürülebilirliğin sağlanmasında, çevresel olumsuz
etkilerinin önemini kavramak ve kavratmak, büyük önem taşımaktadır.
Hizmet sektörünün bir parçası olarak turizm kaçınılmaz olarak, örgütsel ve
yapısal yenilikler aracılığıyla tazelenen ve yeni teknolojilerdeki gelişmelerden
etkilenmektedir. Hala kitle turizmini destekleyen tur operatörlerinin baskısına
rağmen, tüketiciye yönelik turistik ürün eğilimi artmaktadır. Alternatif turizmin ortaya
çıkışı turistik ürünün devamlı gelişimini zorunlu kılmakta ve önemli bir amaç olan
kültür unsuruna angaje olmayı gerektirmektedir.28
İletişim teknolojileri, sürdürülebilir turizme kaynak, enerjinin verimli
kullanımı ve çevrenin korunması açısından önemli ölçüde katkıda bulunabilir.
Kaynak, enerji ve çevre yönetimi yeterli ve kesin bir bilgi akışını gerektirir. Bilginin
toplanması, işlenmesi ve yaygınlaştırılması, iklim değişikliği ve bio-çeşitlilik gibi
konuların geniş platformlarda anlaşılması açısından da önemlidir. Bu çerçevede
geliştirilmiş veritabanlarına ve simülasyon modellerine erişim, geniş anlamda
uygulamayı olanaklı hale getirmektedir. Örneğin bir bölgenin turizm planlamasının
yapılmasında coğrafi bilgi sistemlerinin kullanımı hem bölge hakkında ayrıntılı hem
de hızlı bilgi toplama ve karar verme aşamasına geçişi sağlayacaktır.
Sanayi toplumunun bio-küreye verdiği zararlarla birlikte düşünüldüğünde
bilgi toplumu ciddi olanakları birlikte getirmektedir. Sürdürülebilir gelişme
modellerinin yaşam bulabilmesinde bilgi teknolojilerinin ve enformatik sistemlerin
önemli katkıları olabileceği açıktır. Çevre, enerji, ulaşım/taşıma konularında bilgi
toplumu öncüllerinden daha başarılı olmak için gereken kaynaklara sahiptir, artık
temel gereksinim bu yönde hareket etme niyetidir.29 Hjlager30 çalışmasında, bilginin
işlenmesinin, çevresel sorunların ortaya çıkarılmasında büyük önemi olduğunu
belirtmektedir. Özellikle yerel yetkililer için bir yönetim aracı olarak “taşıma
kapasitesi” kavramında çevresel etki, maksimum baskı düzeyinin en iyi nasıl
tanımlanacağına ilişkin öneminden söz etmektedir.
28
Y. Stamboulis,., P. Skayannis, ‘Innovation strategies and technology for experince-based tourism’,
Tourism Management, 24, 2003, 35-43.
29
E. Tekman, ‘Enformatik Sistemler ve Bilgi Toplumu’, Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna
Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, TÜBA Yayınları s.265-280.
30
Anne M. Hjalager, ‘Innovation patterns in sustainable tourism’, Tourism Management, 18, 1997, No:1,
s.35-41.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
64
Sürdürülebilir turizmde temiz teknolojinin kullanılmasının gerekliliğine
inanan ve bu konuyu yaptıkları araştırmalarla destekleyen araştırmacılar31, temiz
teknolojinin yaratacağı sonuçlar üzerinde durmuşlardır. Temiz teknoloji, tehlikeli
gazların, sıvıların hacminin ve toprağın israfının minimizasyonuna, kimyasal içerikli
kaza riskinin ve sürecinin minimizasyonuna ve kimyasalların yerine insana ve sağlığa
daha az zararlı ürünlerin kullanımı sonucuna yol açacaktır. Lee; temiz ürün ve
sürdürülebilir turizm ilişkisini incelemiş ve yararları üzerinde durmuş, sürdürülebilir
turizmin başarılması için temiz ürün oluşturmanın yararlarını aşağıdaki şekilde
sıralamıştır:32
•
Önlem ilkeleriyle, farkındalığı oluşturmak ve sürdürülebilir turizm
destinasyonlarının gelişimi için yararlı, koruyucu yaklaşımı
desteklemek,
•
Uygulama için bir strateji sağlayarak, geleneksel yönetim sistemlerinin
tamamlamak,
Temiz ürünle ilgili kriterlere geçişte, destinasyon için kabul edilen
şemalarda eko etiketleri yaklaşımının güçlendirilmesi
Gelişen bilgi ve teknolojik gelişmelerle, temiz enerjinin kaynaklarının turizm
bölgelerinde kullanımının sağlanması ve bu teknolojik gelişmelerle daha az enerji ile
daha etkin enerji kullanımı sürdürülebilir turizmin çevresel etkilerinin iyileştirilmesi
ilkesine katkı sağlayacaktır. Taşımacılık ve ulaştırmadaki teknolojideki gelişmelerden
turizm sektöründe yararlanmak, turizmin kaynaklarının sürdürülebilirliği açısından
önemlidir. Kozak vd. belirttiği gibi,33 turizmin gelişmesi ulaşım olanaklarının
gelişmesiyle çok yakından ilişkilidir.. Ulaşım teknolojilerinin gelişmesi turizmin
gelişmesine katkı sağlayacaktır. Diğer bir ifadeyle, ulaşım teknolojisi seyahatlerde
hız, ucuzluk, toplu ulaşım, güvenlik ve rahatlık sağlayacak, böylece turistin seyahat
kalitesini arttıracaktır.
Turizm gibi hizmet sektöründe geliştirilen teknolojik yenilikler, ürünlerin de
yenilenmesini sağlayabilir. Ürünün katma değer yaratması, yenilik sürecinin
çekirdeğidir ve çok önemlidir. Ekonomik fırsatların yaratılmasına dayalı girişimci
faaliyet olmaksızın yeni ürün olmayacaktır. Kitle turizminin çevresel tahribatına
alternatif olarak geliştirilen, soft turizm, eko-turizm anlayışı kapsamında, kırsal
turizm, çiftlik turizmi, vb. gibi turizm çeşitlerinin oluşturulmasında yeni bilgi ve bilgi
teknolojilerinin kullanılması önemlidir. Böylece hem yeni bir ürün geliştirilerek
turizmin olumlu ekonomik etkisi sürdürülebilecek, hem de çevresel olumsuz etkiler
ortadan kaldırılarak, kaynakların yok edilmeden kullanılması sağlanabilecektir.
Hjalager,34 doğa turizmine bağlı olarak sektör ekipmanlarındaki yenilikleri ürün
•
31
F.Yaw, ‘Cleaner Tchnologies for Sustainable Tourism: Carribean Case Studies’, Journal of Cleaner
Production, 13, 2005, s.117-134
32
Kian Foh Lee, ‘Sustainable tourism destinations: the importance of cleaner production’, ”, Journal of
Cleaner Production, 9,2001, s. 313-323
33
Metin Kozak vd., Genel Turizm, Turhan Kitabevi, Ağustos 2000, Ankar, s. 37.
34
Hjalager, ‘ Innovation…,’ s.35-41.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
65
yeniliklerinden birisi olarak açıklamaktadır. “Avusturya’daki kayak yenilikleri
çevresel olumsuz etkileri azaltmaktadır. Ancak hala doğal kaynakların kış
sporlarından olumsuz etkilemesine tam anlamıyla engel olamamaktadır”.
Turizm sektöründe bilgi ve teknolojideki yenilikler, ürün yenilikleri, süreç
yenilikleri, yönetim yenilikleri, kurumsal yenilikler ve lojistik yenilikler olarak
kategorize edilebilir. Ürün yenilikleri, çevreye duyarlı turizm çeşitlerinin ortaya
çıkması olarak özetlenebilir. Süreç yenilikleri, geliştirilen ya da yeni teknoloji
aracılığıyla varolan operasyonların performansı artabilir ya da bütün üretim çizgisi
yeniden dizayn edilebilir. Turizmdeki büyük süreç yeniliklerine son örnekler;
bilgisayarla donatılan yönetim ve kontrol sistemleri, temizleme ve bakımda robotlar
ve self-servis araçları verilebilir.35 Bu değişiklikler sektörde istihdam edilenlerin
rollerini ve görev tanımlarını da değiştirmektedir. Yeni teknoloji, yeni ürün ve süreç
ile birlikte yeni iş olanakları yaratırken, daha yüksek gelirler sağlanmasına da neden
olabilir. Bunun tersi de gerçekleşebilir, teknolojinin gelişmesi, emek yoğun bir sektör
olan turizm sektöründe işsizliğin artmasına neden olabilir. Tabb36 çalışmasında, bu
sorunu ele alarak “Teknoloji ve bilgi yoğunluk elbet çalışanların gelirlerinde bir artışa
yol açmıştır, fakat birçok çalışanın yarı işsiz daha doğrusu part-time çalışan olarak
yaşamlarını sürdürmelerine ya da işsiz kalmalarına da yol açmaktadır. Dünya
Bankasına göre az gelişmiş ya da gelişmemiş ülkelerdeki işçilerin durumu daha da
kötüye gitmektedir” vurgusunu yapmıştır.
3.b. Turistik Tüketiciye Daha Kaliteli Hizmet Sağlamada Bilginin
Etkinliği
Bilgi, turistik ürünün ortaya çıkarılmasında olduğu kadar, turizm
pazarlamasında da ülke tanıtımı açısından temel oluşturmaktadır. Turistler turistik
ürünlerin yerleri, varlığı, kalitesi ve bazı özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak
istemektedirler. Asıl amaç, insanların zihninde turistik ürün hakkında belirli fikirler
oluşturarak daha büyük insan kitleleri üzerinde etkili olmak ve turist trafiğini belli bir
ülkeye çekmektir.37
Turizmde sürdürülebilirliğin sağlanması için, turistik kaynakların arz edildiği
bölgenin turist gelmeden önce, turiste anlatılması gerekmektedir. Doğal, tarihi ve
kültürel özellikleri hakkında bilgi sahibi olan turistin gideceği bölgeye yakınlık
duyması sağlanabilir. Böylece bölgeye gelen turistin, kullandığı kaynaklara karşı daha
dikkatli olması ve yerel halkın kültürüne saygı duyması sağlanabilir.
Turizm bilgi dağıtımında geleneksel araçlarla ancak çok sınırlı bir kitleye
erişim sağlanabilmektedir. Bir yer hakkındaki turistik bilgilerin tüketicileri, büyük
35
Anne M. Hjalager, ‘Repairing innovation defectiveness in tourism’, Tourism Management, 23, 2002,
465-474.
36
W illam K Tabb, ‘New economy…same irrational economy’, Monthly Review, April 2001, 148-151.
,Hjlager, ‘Repearing…’, s.465-474.
37
Cevdet Avcıkurt, Barış Erdem, ‘Turizmde Bölgesel Tanıtma Anlamı ve Önemi Üzerine Kavramsal Bir
İnceleme’, Standard Dergisi, Haziran, s.48-59.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
66
ölçüde o yere gelen ve gelmeyi düşünen turistlerdir. Geleneksel bilgi dağıtım
araçlarının diğer bir zayıflığı, bilgi kapsamının sınırlı oluşudur. Kağıt üzerindeki bir
haritaya ya da broşüre sığdırılacak bilgiler sınırlıdır. Dolayısıyla aranan bilgilere
erişim farklı kaynaklara başvurmayı gerektirir. Bu da zamanı sınırlı olan turistler için
bıktırıcı olabilir. Böylece turizm sektörü olumsuz etkilenecektir. Geleneksel araçlarla
sorgulama ve analiz olanaklarının çok kısıtlı olması da diğer bir zayıflığıdır.38
Turizmde bilgi sistemleri, geleneksel bilgi dağıtımında haritalar, broşürler, kataloglar,
kitaplar ve daha önce aynı yeri ziyaret etmiş olanların verdiği bilgilerdir.
Turizm sektöründe, hem turist sayısında hem de turist harcamalarında
devamlı artış gözlenmektedir. Dünya Turizm Örgütü’nün verilerine göre39 2007
yılında yüzde 6,6’lık bir büyüme ile dünyada turist sayısı 903 milyona ulaşırken,
turizm gelirleri 856 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Fakat bu artışın dünyada
yaşanan ekonomik krizden etkilenerek devam edemeyeceği tahmin edilmektedir.
Dünya ekonomisinin en önemli sektörlerinden biri konumunda olan turizm içinde
bilgi ağı/bilgi sistemleri önemlidir. Geleneksel bilgi dağıtım araçları bu kadar önemli
sektör için; bilgiye erişimin sınırlı olması, bilgi kapsamının sınırlı olması, sorgulama
ve analiz olanaklarının çok kısıtlı olması nedeniyle yetersiz kalmaktadır.
Turizm hizmetlerinin, bilgi çağının gerektirdiği biçimde, bilgi teknolojisi
araçları ile yapılması amacıyla son yıllarda çeşitli türde bilgisayar destekli sistemler
geliştirilmiştir. Bilgisayar destekli rezervasyon sistemleri,
“Bilgisayar-Tabanlı
Turizm Bilgi Sistemleri” adı altında toplanmıştır. Turizm sektöründe bilgi
teknolojilerinin sunduğu yeni olanakların kullanılması amacıyla çeşitli sistemler
geliştirilmiştir. Bunlara en çarpıcı örnek son yıllarda yaygınlaşan “Turist Bilgi
Makineleri” (Tourist Information Kiosks) dir. Turist Bilgi Makineleri (TBM)”, ATM
benzeri dokunmatik ekranlar yardımıyla bilgi arama/tarama, kredi kartı ile çevrim-içi
(on-line) satın alma, video ve reklam filmleri oynatma işlemlerinin yapılabildiği, bilet
satın alma, rezervasyon ve daha fazla bilgi için doğrudan telefon erişiminin sağlandığı
sistemlerdir.40
Bilgi ve teknolojideki bu gelişmelerin turizm sektöründe kullanılmasıyla
sadece çevresel etkilerin minimize edilmesi ve turistin memnuniyetinin arttırılması
etkileri değil aynı zamanda turizmin geliştiği bölgedeki yerel halkın yaşam kalitesini
iyileştirmesi açısından önemi bulunmaktadır. Turizm bölgelerinde bilgi ve
teknolojinin kullanılmasıyla yerel halkın yaşam kalitesinin artması beklenmektedir.
3.c. Yerel Halkın Yaşam Kalitesinin Artırılmasında Bilginin Etkinliği
Küreselleşmenin derin ve sarsıcı izler bırakmaya devam ettiği günümüzde
bilgi teknolojilerinin gelişmesi ve insan hayatının neredeyse her aşamasında etkili
olmasıyla birlikte sanayi toplumu yerini aşamalı olarak yeni bir toplum biçimine
bırakmaktadır. Sanayi toplumu ile yaşanan değişim ve dönüşüm, bilgi teknolojisinde
38
Ç.Cömert ve H.Tahsin Bostancı, ‘Turist Bilgi Sistemleri ve Trabzon Örneği’, Yerel Yönetimlerde Kent
Bilgi Sistemi Uygulamaları Sempozumu, Trabzon 1991.
39
http://unwto.org/facts/eng/pdf/barometer/UNWTO_Barom08_2_en_Excerpt.pdf
40
Cömert ve Bostancı, ‘Turist…’.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
67
meydana gelen gelişmelerle, sosyal, ekonomik, politik ve kültürel alanlarda yeni
etkiler yaratacağı görülmektedir. Buradaki önemli nokta bu değişim ve dönüşümlerin
bütün dünyada insanlığın yaşadığı yaşamsal sorunları gidermede ne kadar etkin
olabileceği ya da ne kadar etkin kullanılabileceğidir.
Bilgi toplumu teknolojik değişimi hızlandırarak ekonomik faaliyetin
mekansal yığınlaşmasını kolaylaştırırken, yeni ekonominin başarı koşulu olan
öğrenme sürecine de yerel içerik kazandırmaktadır. Bireysel öğrenme, bilgi ve
becerinin bireylerce kazanılıp anlaşılması, özümsenmesidir. Bilgi teknolojilerindeki
gelişmelerin yerel halk tarafından öğrenilmesi, bilgi ve becerilerinin artmasını
sağlayacaktır. İletişim ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler sürdürülebilir turizm
yaklaşımına uygun kullanıldığında turizm bölgelerinde altyapının gelişimine katkı
sağlayacak, hem yerel halkın yaşam kalitesindeki hem de turiste sunulacak hizmet
kalitesi artacaktır. İletişim teknolojileri, sürdürülebilir turizm açısından toplumun
bilinçlenmesini sağlayacak yönde kullanıldığında, yatırım aracı olarak
kullanılabilecektir.
Bilgi toplumunun gelişmesi ile bir bölgede;41
•
Kuruluşların daha rekabetçi,
•
Artan yaşam kalitesi ve çevre koruması sonucu yaşamanın daha iyi,
•
Demokratik sürecin sürdürülebilir,
• Teknoloji yardımıyla hizmetlerin daha gelişmiş, olması beklenmektedir.
Yeni teknolojik olanaklar ekonomik yenilenmeyi, toplumun ihtiyaçlarını ve
yaşam kalitesini, yerel halkın sağlık, bilgi, çevre, ulaşım, eğitim ve yetiştirme
hizmetleri gibi ihtiyaçlarına çözüm üretilecektir.
Sürdürülebilir turizmin geliştirildiği bölgede yerel halkın, her kesiminin
gelişen teknoloji ve yenilikler ile ilişkisinin kurulması gerekmektedir. 1992 yılında
Birleşmiş Milletlerin düzenlemiş olduğu Rio Konferansında alınan kararların en üst
düzeyde uygulanabilmesi için Gündem 21 adı altında eylem planı oluşturulmuştur.
Gündem 21 sürdürülebilir kalkınmayla uyumlu teknolojiler hakkındaki bilimsel ve
teknik bilgilere ulaşmanın, teknoloji transferi ve ülkelerin teknolojik kabiliyetlerinin
artmasında önemli bir rolü olduğunu belirtmektedir42.
Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımında olduğu gibi bağlantılı olarak
sürdürülebilir turizm yaklaşımında da, halkın katılımı önemli bir kriter olarak
değerlendirildiğinde bilginin kolay yayılabildiği ve kolayca ulaşılabilen bir turizm
yaklaşımında halkın katılım olanağı artacaktır. Turizm bölgesindeki halkın, turizm
faaliyetlerinde katılımının sağlanması, söz sahibi olması ve gelir elde etmesi, turizm
kaynaklarına daha fazla sahip çakmasını ve onları korumasına yol açacaktır. Bu
nedenle yerel halkın turizm ile ilgili bilgileri edinmesi, paylaşması ve bilgi
41
Tüsiad, Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye, Yayın No. TÜSİAD-T/2001-06/301,
s.118.
42
Ayhan Uysal, Sürdürülebilir Kalkınma: Genel Bakış, Bilim ve Teknoloji Stratejileri Vizyon 2023
http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/csk/EK-3.pdf Erişim: 13 Temmuz 2005
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
68
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
teknolojilerinden yararlanabilmesi turizmin sürdürülebilirliğinde bir ölçüt olarak
değerlendirilebilir.
SONUÇ
Sürdürülebilir turizm anlayışı, doğal miras ve biyolojik çeşitliliğin
korunması, kültürel mirasların korunması ve yaşayan kültürlere saygı gösterilmesi,
kültürlerarası hoşgörünün sağlanması, uzun dönemli ekonomik fayda yaratılması,
faydanın topluma eşit dağıtılması ve yoksulluğu azaltmaya yardımcı olması ilkelerini
içermektedir. Bilgi teknolojilerinin hızla geliştiği dünyada, sürdürülebilir turizmin
ilkelerinin gerçekleştirilmesinde, yeniliklerin, bilginin ve bilgi teknolojilerinin
kullanılması ve dağıtılması önemli görünmektedir.
Turizm sektöründe gelişen yenilikler genellikle, ürün yenilikleri, üretim
süreci yenilikleri, kurumsal yenilikler ve lojistik yenilikler olarak
sınıflandırılmaktadır. Her aşamanın, turizmin sürdürülebilirlik ilkelerinin yerine
getirilmesinde önemli katkıları olacaktır. Bu katkının gerçekleşebilmesi için bilginin
nasıl kullanıldığı, kimler için kullanıldığı ve hangi amaçla kullanıldığı da çok
önemlidir. Turizmde sağlanan yenilikler, turistin satın aldığı mal veya hizmetten
yüksek doyum sağlamasında etkili olacaktır. Doğru bilgi ve bilgi teknolojisi kullanımı
sayesinde, daha kaliteli ve gelişmiş ürün tüketen turistin, bölgeye seyahatlerinin de
devamlılığı sağlanmış olacaktır. Böylece sürdürülebilirliğin unsurlarından biri olan
turistin memnuniyetinin arttırılması ilkesinin yerine getirilmesi, bilginin ve bilgi
teknolojilerinin kullanımıyla kolaylaşacaktır. Özellikle ulaşım sektöründeki yenilikler
gibi yenilikler, seyahatlerin daha hızlı, daha kolay ve kaliteli olmasını sağlamaktadır.
Sürdürülebilirliğin önemli bir boyutu da kültürün yaşatılması ve tahrip
edilmemesidir. Turizm sektöründe kullanılan bilgi ve teknolojinin, turist kabul eden
bölgelerdeki miras ve yaşayan kültürü yok etmeyen bir turizm çeşidinin
geliştirilmesine katkı sağlaması gerekmektedir. Bölge halkının ve bölgeyi ziyaret eden
turistlerin, bölgedeki turizm kaynakları hakkında bilgi sahibi olması ve kültürel
unsurların gelecek nesillere taşınmasında bilgi teknolojilerinin kolaylık sağlaması,
kültürün sürdürülebilirliğine yardımcı olacaktır.
Turizm sektöründe bilginin ve bilgi teknolojilerinin hızlı gelişimi üretim ve
verimliliğin hızlı bir şekilde artmasına yol açacaktır. Bilginin gelişimiyle verimlilikte
meydana gelen artış dolayısıyla, yaratılan ekonomik etkiyle birlikte sosyal, kültürel,
siyasal anlamda da hızlı değişimlerin gerçekleşmesine neden olmaktadır. Daha çok
gelişmiş ülkelerin ulaşmış olduğu bu sonuçlar, gelişmekte olan ülkelerin de kalkınma
sağlamada ulaşmak istediği sonuçlardır.
Dünyada yaygın şekilde devam eden kitle turizminin yarattığı çevresel
tahribatı ortadan kaldırıcı ya da azaltıcı etki yaratacak şekilde turizm bölgelerinde
bilgi ve bilgi teknolojilerinin kullanılması, çevresel tahribatı azaltıcı etki yaratması
beklenmektedir. Dünyanın birçok yerinde turizm işletmelerinde ve ürünlerinde ekoetiket uygulamaları, daha az enerji kullanımını sağlayan yeni teknolojilerin
kullanılması, çevresel tahribatı azaltmaya yönelik önlemlerdendir. Ayrıca yeni bilgi
ve teknolojilerle, yeni bir ürün geliştirilmesi ve bu ürünün üretiminde kullanılan
tekniklerin, kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamada olumsuz etki yaratmayacak
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
69
teknikler olması sürdürülebilirlik açısından olumludur. Geliştirilen yeni turistik
ürünlerin turistik destinasyon da halkın katılımını sağlaması, yerel halkın kültürünü
tahrip etmeyen, yeni istihdam olanakları yaratan ve turizmden elde edilen gelirlerin
adil paylaşımını sağlayan etkiler yaratması bilginin yaratacağı katkılar olarak
değerlendirilebilir.
KAYNAKÇA
Audenhove L.V., vd. (1999), ‘Information Socitey Policy in the Developing World: A
Critical Assessment’, Third World Quarterly, April, 1999.
Avcıkurt Cevdet, Erdem Barış, ‘Turizmde Bölgesel Tanıtma Anlamı ve Önemi
Üzerine Kavramsal Bir İnceleme’, Standard Dergisi, Haziran.
Barca Mehmet, ‘Yeni Ekonomide Bilgi Yönetiminin Stratejik Önemi’
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=145
Buğra Ayşe, ‘Uluslar arası Bilgi Toplumunda Bilginin Ekonomi Politiği’,
Derleyenler:
Tekeli
İlhan,
vd.,
Bilgi
Toplumuna
Geçiş:
Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, (Ankara: TÜBA
Yayınları,2002).
Burn J.M,. ve Loch Karen D. , ‘The Societal İmpact of the World Wide Web- Key
Challenges for the 21 st. Century’, Information Resources Management
Journal, Hershey, Oct.-Dec. 2001.
Cömert Ç. ve Bostancı H.Tahsin, ‘Turist Bilgi Sistemleri ve Trabzon Örneği’, Yerel
Yönetimlerde Kent Bilgi Sistemi Uygulamaları Sempozumu, Trabzon 1991.
Çakılcıoğlu Mehmet, ‘Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Turizm’,
http://www.kentli.org/makale/kalkinma.htm
Çapar
Bengü,
‘Bilgi
Yönetimi:
Nasıl
Bir
İnsangücü’
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=257
Çubuk Mehmet,’Sürdürülebilir Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım’,
19.Dünya Şehircilik Günü Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul,
1996.
Dinçer İlksen, ‘Sürdürülebilir Turizmin Hayata Geçirilmesi İçin Aktive Olması
Gereken Dinamikler ve İşlevleri-Model Çalışması, Sürdürülebilir Turizm;
Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım’, 19.Dünya Şehircilik Günü
Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996.
Dowling R.K., Fennell D.A., Ecotourism Policy and Planning, (CABI, 2003).
Drucker Peter F, Yeni Gerçekler, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 1992).
Erdoğan Nazmiye, Çevre ve (Eko) Turizm, (Ankara, Erk Yayınevi, Mart 2003).
Erkan Hüsnü, Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, (İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, 1994).
Gürak Hasan, ‘Önce Bilgili İnsan-Ekonomik Büyüme ve Refahın Gerçek Kaynakları
olan:
Üretken
bilgi
(Teknoloji)
ve
Bilgili
İnsan
Üzerine’,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=280
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
70
Ferah ÖZKÖK & Fadime GÜMÜŞ
Hacıhasanoğlu Orhan, ‘Sürdürülebilir Turizm ve Çevre’, Tatil Turizm Dergisi, Ocak
2005.
Hediger Werner,
“Sustainable development and social welfare”, Ecological
Economics, 32, 2000.
Hjalager Anne M. , ‘Innovation patterns in sustainable tourism’, Tourism
Management, 18, 1997.
Hjalager Anne M. , ‘Repairing innovation defectiveness in tourism’, Tourism
Management, 23, 2002.
Himmetoğlu Bülent, “ Sürdürülebilir Turizmi Gerçekleştirme Yolları, Sürdürülebilir
Turizm; Turizm Planlamasına Ekolojik Yaklaşım”, 19. Dünya Şehircilik
Kollokyumu, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul, 1996.
Irzık Gürol, ‘Bilgi Toplumu mu, Enformasyon Toplumu mu?’ Derleyenler: İ. Tekeli
vd., Bilgi
Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, (Ankara:
TÜBA Yayınları, 2002).
Kahraman Nüzhet , Türkay Orhan, Turizm ve Çevre, ( Ankara: Detay Yayıncılık,
2006).
Lee Kian Foh, ‘Sustainable tourism destinations: the importance of cleaner
production’, ”, Journal of Cleaner Production, 9, 2001.
Kozak Nazmi, Kozak Meryem Akdoğan ve Kozak Metin, Genel Turizm, (Turhan
Kitabevi Ankara, Ağustos 2000).
Özgener Şevki, ‘Global Ölçekte Değer Yaratan Bilgi Yönetimi Stratejileri’
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=146
Stamboulis Y. , Skayannis P., ‘Innovation strategies and technology for experiencebased tourism’, Tourism Management, 24, 2003.
Tabb Willam K, ‘New economy same irrational economy’, Monthly Review, April
2001.
Technical Research Center Of Finland(VTT) , ‘How Do Knowledge Societes
Measure up?’, The Futurist, May-June, 2004, 9-10. www.wfs.org
Tekeli İlhan, ‘Bilgi Toplumuna Geçerken Farklılaşan Bilgiye İlişkin Kavram Alanı
Üzerinde Bazı Saptamalar’ Derleyenler: İ. Tekeli vd., Bilgi Toplumuna Geçiş:
Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar / Eleştiriler ve Tartışmalar, (Ankara:TÜBA
Yayınları, 2002).
Tekman E. , ‘Enformatik Sistemler ve Bilgi Toplumu’, Derleyenler: İ. Tekeli vd.,
Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler ve
Tartışmalar, (Ankara:TÜBA Yayınları, 2002).
Toffler A., Dünyayı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?, (İstanbul: İz Yayıncılık, 1997).
Tüsiad, Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye, Yayın No. TÜSİADT/2001-06/301.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Sürdürülebilir Turizmde Bilginin Önemi
71
Yaw F. , ‘Cleaner Tchnologies for Sustainable Tourism: Carribean Case Studies’,
Journal of Cleaner Production, 13, 2005.
http://www.unesco.org/most/bphome.html, 2002
WTO (2004), “New WTO definition on Sustainable Tourism”, e-bulletein, issue no:
7,November 2004,
http://www.world-tourism.org/sustainable/top/ebulletein. 28.04.2007
www.undp.org.tr/gozlem3.aspx?Web sayfa no=603-52k erişim 13.02.2007
http://www.tobb.org.tr/organizasyon/kaliteçevre/12,pdf erişim16.05.2007
http://unwto.org/facts/eng/pdf/barometer/UNWTO_Barom08_2_en_Excerpt.pdf
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
TÜRKİYE’DE YABANCI MEZARLIKLARI VE KÜRESEL
İLİŞKİLER AĞINDA STRATEJİK GELİŞMELER; İZMİR İÇİN
BİR YAKLAŞIM
Zerrin TOPRAK∗
Ahu KARAKURT∗∗
ÖZET
Türkiye'ye son yıllarda giderek artan oranda iş, eğitim, siyasi
amaçlı veya iklim değişikliklerinin zorlayıcı etkisi de olmak üzere
çeşitli nedenlerle göç hareketleri görülmektedir. Belirtilen yurt
dışından gelen nüfus hareketliliğinin bir boyutu kıyı yerleşim
birimlerine dikkati çekecek kadar ve giderek artan oranlardaki
emekli yabancı göçüdür. Uygun iklime dayalı turistik amaçlı
başlayan ve giderek kabul edilebilir yaşam standartlarının
cazibesiyle yerleşikliğe dönen yabancı emekli nüfus hareketleri
farklı konular ile ilişkilendirilebilir. Emekli nüfusun "son durak
turizmi" de denilebilecek bir yapı göstermesi ve yabancı
yerleşiklerin ülkemizde mezarlık yeri tahsis etmeleri ve hatta
gömülme arzularını vasiyet olarak belediye idarelerine
bildirmeleri, konuyu incelemeye değer hale getirmiştir. Bu
çalışmada artan yabancı nüfus sayısına paralel artan yabancı
mezarlıkları ile bu konudaki hukuki düzenlemelerin bütünleşik
uyumunun stratejik sorgulaması yapılmıştır. Bu araştırma
literatürde ilklerdendir.
Anahtar Kelimeler: Yabancı Mezarlıkları, Yerleşik Yabancı,
Mezarlıklar, Mülkiyet, Kentsel Yenileme
STRATEGIC DEVELOPMENTS REGARDING FOREIGN
CEMETERIES IN TURKEY IN THE CONTEXT OF
GLOBALISED RELATIONSHIP NETWORKS: AN
APPROACH FOR İZMİR
ABSTRACT
Migration movements to Turkey are recently observed increasingly
for various reasons such as with business, education and political
∗
Prof..Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF
∗
Arş.Gör. Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
74
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
purposes or under the compulsory influence of climatic changes.
One dimension of the mentioned population activity from abroad is
the migration of retired foreigners to the coastal settlement units at
a striking and gradually increasing rate. The movements of foreign
retired populations, which begin with touristic purposes depending
on the convenient climate and which gradually turn into settlement
under the attractiveness of acceptable living standards, can be
related to different matters. The fact that the retired population
displays a structure likely to be called “final destination tourism”
and that foreign settlers appropriate grave places in our country
and even that they inform the municipal administrations about
their desires to be buried as a will have made the matter worth
examining. This study makes the strategic interrogation of the
integrated harmony of the graveyards of foreigners, which
increase in parallel to the increasing number of foreign
population, and the legal regulations on this matter. This research
is among the firsts in the literature.
Key Words: Foreign Cemeteries, Settled Foreign Retirees,
Cemeteries, Ownership, Urban Regeneration,
GİRİŞ
Emekli yaşının düşürülmesi, yabancı demokratik ülkelerde ulaşım, yerleşim
kolaylığı ve daha iyi hayat standardına erişim gibi nedenlerle özellikle 1990’lı
yıllardan itibaren, Avrupa’nın kıyı bölgelerine doğru yönelen göç hareketleri ortaya
çıkmıştır. Taşıdığı özellikleri itibarıyla göç tipleri radikal bir değişikliğe uğramıştır.
Küreselleşmenin etkileri altında gerçekleşen nüfus hareketleri, göç alan ve veren her
iki ülke için de iki yanlı değişime yol açmaktadır. Değişimin en önemli özelliği
geleneksel olarak dışa göç veren ülkelerin göç alır duruma gelmesidir.
Türkiye özellikle son yıllarda giderek artan oranda kıyı yerleşimlerinde
yabancı emekli göçleri ile karşılaşmaktadır. Göç nedenleri turizmin çeşitli tipleri
olabildiği gibi iş, eğitim amaçlı veya iklim değişiklikleri ile politik baskıların
zorlayıcı gücüyle (ilticalar) de oluşabilmektedir. Hatta gelişmiş bazı batı devletleri,
ülkelerindeki sosyal maliyetlerin giderek yükselmesi nedeniyle, kendi vatandaşlarını
başka ülkelerde yerleşme yönünde teşvik etmektedir. İçişleri Bakanlığı verilerine göre
Türkiye’de 202.085 yabancı ülke doğumlu kişi ikamet etmektedir. Bunlardan 26.575’i
öğrenim amaçlı gelmiştir ve 22.720’si halen çalışmaktadır1. 152.789 kişi de değişik
sebeplerle Türkiye’de ikamet etmektedir. 2005 yılı verilerine göre Türkiye’de en fazla
1
İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, B.05.1.EGM.0.13.31-İst. 17187–110913 sayılı ve
22.06.2005 tarihli yazıları
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
75
yabancı2 İstanbul’da (79.689 kişi) yaşamaktadır. İkinci sırada Ankara (12.981 kişi) ve
üçüncü sırada Bursa (10.722 kişi) yer almaktadır. İzmir Emniyet Müdürlüğü’nden
elde edilen bilgilere göre, İzmir’de 2005 yılında 10.459 ve 2007 yılında 6.140 yabancı
bulunmaktadır. 2007 yılında İzmir’de ikamet izni alan yabancıların ülkelere göre
dağılımında Avrupa Birliğinden gelen yabancılar %65.8 ile ilk sıradadır. Bağımsız
Devletler Topluluğu (BDT)3 ülkeleri %15.3 oranında ikinci sıradadır. Ortadoğu ve
Dünyanın diğer ülkelerinden de4 gelişler olmaktadır.
Yabancı emekli, çalışan vb grupları farklı ekonomik, sosyo-kültürel
özellikler taşımakla birlikte, mevzuat yönüyle ortak hükümlere tabidir. Bu hükümler
çoğu kere yerleşik yabancıların5, bulunduğu toplumun ancak kenarında ve kısıtlı
koşullarda yaşamasına izin verir niteliktedir. Bu durum insan haklarına yönelik
gelişmelerle de bağlantılı olarak “demokratik sıkıntı” yaratmaktadır. Belirtilen
nedenle de, yerelde (yerel otoriteler ve örgüt çevresiyle/hemşehri-citizen) bütünleşme
veya “kamusal hayata katılım” Avrupa’da özellikle Avrupa Konseyi yapılanması
kapsamında üzerinde çalışılan konular arasında yer almaktadır.
Avrupa ülkelerinin tarihi süreçleri içinde sınır ötesi ve deniz aşırı irtibat
kurduğu ülkelerden Avrupa’ya çalışma/iş bulma amaçlı yapılan uluslararası göçlerle
ilgili derinlemesine araştırmalar 1970’li yılların sonlarında başlamıştır6. Ancak son
2
Devletler Hukuku Enstitüsünün 1892 yılında Cenevre’de yapılan toplantısında; “yabancı”, bir devlet
ülkesinde bulunan ve o devlet vatandaşlığını halen iddia etmeye hakkı olmayan kimse olarak
tanımlamıştır; Tanımın Türkçe çevirisi için Bkz. ALTUĞ Yılmaz: Yabancıların Hukuki Durumu,
İstanbul: İsmail Akgün Matbaası, 1963, s.8.; 2003 tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkındaki Kanun, “yabancıyı; “ 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununa göre Türk vatandaşı
sayılmayan kişi” (4817, md.3) olarak tanımlamıştır. Türkiye’nin üyesi olduğu (1950), Avrupa
Konseyi’nin yerel yönetimlerin demokratik gelişimleri ile ilgili Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi,
Yabancıların Yerel Düzeyde Kamusal Hayata Katılımına İlişkin Sözleşme hükümlerine göre; “yabancı
uyruklu”, devletin vatandaşı olmayan ve devletin sınırları içinde hukuksal açıdan bulunan kişileri ifade
etmektedir (Yabancılar Sözleşme, md.2): http://conventions.coe.int/Treaty/Commun/ (erişim:
04.06.2007).
3
Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Kazakistan, Moldova, Türkmenistan, Belarus, Özbekistan,
Gürcistan, Tacikistan, Ermenistan.
4
Kaynak; TC. İzmir Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü, B.05.1.EGM.4.35.00.49.01.4702/2007 sayılı ve
30.10.2007 tarihli yazıları
5
Yerleşik Yabancı Kavramına ilişkin yürürlükteki mevzuatta bir hüküm bulunmamaktadır. “Yerleşik
Yabancı” kavramının Yabancılar Dairesi uygulamalarında ikamet izni verilip verilmemesi, verilecekse
sürelerinin ne kadar olacağı hususunda ancak bir önemi bulunmaktadır. Yerleşik Yabancı tespiti, şahıs
hakkında yapılan araştırma sonucunda ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Türkiye’ye gelerek genelde tatil
bölgelerine yerleşen ve buralarda gayrimenkul satın almış olanlar, Türkiye’de kalmak ve fiilen
yerleşmek niyetiyle gelmiş olanlar, Türkiye’yi kendi iradesi veya ailesine tabi olarak, şahsi hayatı için
yakın ilişkiler kurduğu yer sayanlar, yine Türkiye’yi, ekonomik faaliyetleri, sosyal irtibatları ve yaşamak
için hayatlarının merkezi haline getiren yabancılara “yerleşmiş sayılan yabancı” olarak işlem yapılmak
suretiyle daha uzun süreli ikamet izni verilmektedir.
6
WİLLİAMS Allan M., KİNG Russel, WARNES Anthony ve PATTERSON Guy: ‘Tourism and
International Retirement Migration: New Forms of an Old Relationship in Southern Europe’, Tourism
Geographies, Vol.2, No.1, 2000, ss.28-30.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
76
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
yıllarda Avrupa’nın İspanya7, Tuscany, Malta, Costa del Sol ve Algarve8, Malta vb
kıyı alanlarına yönelik artan emekli göçleri inceleme konusu olmaya başlamıştır.
Türkiye’de de benzer çalışmalar yeni ilgi odağı olarak, özellikle Antalya ve İzmir için
yapılmaktadır. Bu çalışmalarda daha çok emeklilerin geldikleri ülkeler ve göç
nedenleri ile profilleri incelenmektedir.
Göçlerle gelenlerin yol açtığı uluslararası ilişkiler ve anlaşmaların
“ortaklıklara” getirdiği karşılıklı bağımlılık, ülkelerin yapılanmalarında da
benzerliklerin sağlanması için idari kapasitelerin geliştirilmesini zorlamaktadır.
Nitekim yeni gelişler nedeniyle, kamusal hayata katılım ile ilgili insan hakları
yelpazesinin içeriği yabancılar için de genişletilmektedir9. Giderek kamusal alana
daha fazla giren yabancı yerleşikler yaşam kalitesi göstergelerini geliştirmekte10 ve
çok yönlü etkilemektedir11. Başka bir ifadeyle, kök nedenleri kendi içinde
farklılaşarak değişen ve yeni yeni anlam kazanan göçler, sadece kendi karakteristik
özelliklerini değil, göç edenlerin alıştıkları yaşam kalitesi göstergelerini de sınırlar
ötesine taşımaktadır. Aşağıda bu değişimi ortaya koyan araştırmalardan örneklere yer
verilmiştir.
Kamusal hayata katılım stratejilerinin açılımı12, bulunduğu yerleşimde uzun
süreli kalan yerleşik yabancılar için de yönetsel/politik yeni kazanımlar sağlamaya
başlamıştır. Bu olgu yabancı topraklarda uygun siyasi koşullar da yaratarak, yaşam
geçirmeyi kolaylaştırmış yerleşimi uzun süreli hatta “kalıcı hale” getirmiştir. Bu
değişmenin toplumda yaratabileceği beklenmedik sonuçlarını gelecekte daha net
görebileceğiz.
Uluslararası literatürde dikkat çekilen ve konumuz açısından önemli bir konu
da emeklilerin ülkelerarası yer değiştirme hareketlerini başlattığıdır. Daha çok kıyı
yerleşimlerine yönelme nedeniyle, kendi halindeki kırsal yerleşimlerden yeni yeni
cazibe merkezleri doğmaktadır. Yeni göç dalgalarının şimdilik görünen nedeni
(gelecek yıllarda küresel iklim koşulları ve Avrupa’nın etkilenmesi daha sıklıkla
gündeme gelebilecektir) daha önceleri cazip olabilen bir yerleşimin konut fiyatlarının
artması ve pahallılaşması gibi nedenlerle terk edilmesidir. Nitekim Malta ve Gozo’da
7
RODRİGUEZ Vicente: “Tourism as Recruiting Post for Retirement Migration”, Tourism Geographies, ,
Vol.3, No.1, 2001, ss. 52-63.
8
WİLLİAMS Allan M. ve PATTERSON Guy: “An Empire Lost But Province Gained: A Short Analysis of
British International Retirement in the Algarve” International Journal of Population Geography, , Vol.4,
s.150, 1998, ss.135-155.
9
Avrupa Konseyi ülkelerinde göçle gelenlerin kamusal haklarına ilişkin olarak bkz:
http://assembly.coe.int/Documents/WorkingDocs/doc00/EDOC8916.htm, (erişim: 16.02.2005 ve
23.09.2008).
10
The Quality of Life Model; http://www.utoronto.ca/qol/gocepts.htm, s. 1., (erişim.21.11.2007).
11
LEİTMANN Jozef: “Can City QOL Indicators be Objective and Relevant? Towards a Participatory Tool
For Sustaining Urban Development” Local Environment, Vol. 4, No:2, 1999, s.171.
12
Gayriresmi Türkçe metin ve açıklamalar için bkz. GÜL Hüseyin: “Yabancıların Yerel Düzeyde Kamusal
Hayata Katılımına İlişkin Sözleşme” , Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Antlaşmalarında Avrupa
Konseyi, Ed., Zerrin Toprak, Hikmet Yavaş ve Mustafa Görün, İzmir:Birleşik Yayınları, 2004, ss.107123.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
77
en az elli yaşından başlayarak Britanyalı emekliler üzerinde yapılan çalışmada13,
çalışma amacıyla Malta’ya olan yeni göçlerin, önceden gelenlerin alıştıkları yaşam
kalitesinde gerileme yarattığı ve bu gerileme nedeniyle, ilk göç edenlerin adadan
ayrılarak yeni arayışlara yönelişleri özellikle vurgulanmaktadır. Başka bir ifadeyle
özellikle emekli yabancıların “iklim koşulları uygun, hayat standartları itibariyle
kaliteli ve ucuz” yer arayışları ülkeden ülkeye devam etmektedir. Türkiye bu anlamda
yeni bir hedef ülke durumundadır ve yerleşim kolaylıklarının sağlanmasına yönelik
özellikle 2004 yılından bu yana bir dizi yasal düzenlemelerin de teşviki bağlamında14,
yerleşik yabancı sayısı ülkemizde giderek artmaktadır.
Öte yandan vatandaş olmayanların milli sınırlar içindeki alanda kanuna
uygun şekilde ikamet etmesi artık Avrupa toplumlarının daimi bir özelliği haline
gelmektedir. On milyonlarca göçmen ve yabancı Avrupa Konseyi’nin üye
devletlerinde yaşamaktadır. Avrupa’da insan haklarına saygının vatandaşlık ve ülke
menşeinden bağımsız olduğu görüşünü Konsey öne çıkarmaktadır. Avrupa
Konseyi’nin üye devletleri için bağlayıcılığı olan çok sayıda uluslararası belgede
ayrımcılık yapılmamasına ilişkin ilkeler yer almaktadır15.
Avrupa Konseyi açısından farklı kültür ve etnik grupların bir mekânda
huzurlu yaşamaları ve kamusal hayata katımları çok önemsenmektedir. Yerelde
bütünleşme (local integration); “nitelikli eğitim, sosyal alanda örgütlenme ve
kuruluşların karşılıklı kültürel açılımları” temelinde ve karşılıklı etkileşim ağında
“katılım” bağlantılarını kuran bir dizi siyasa (policy) ile birlikte
değerlendirilmektedir16.
Yeni çalışmalarda giderek Hollanda, Belçika gibi Avrupa ülkelerindeki
kentlerin nüfusunun çok hızlı karakter değiştirdiğinden bahsedilmektedir. Nitekim
Hollanda’da 2020 yılında 4 büyük kentin yerleşiklerinin yarısının, 2050 yıllarında ise
bütün ülkenin üçte birinin Dutch olmayacağı beklentisi bulunmaktadır. Bütün ilgi
gruplarının (politikacı, gazeteci, kanaat önderleri gibi) son 30 yılda yerelde
bütünleşme politikalarının başarısız olduğu noktasında görüş birliği mevcuttur. Son
çalışmalarda Dutch nüfusunun %50’sinden fazlasının Hollanda’daki Müslüman
topluluklarının büyümesinden endişe duydukları ifade edilmektedir17. Benzer
değerlendirmeler diğer Avrupa ülkelerinden de birer ikişer gelmektedir.
Giderek daha hoşgörülü ve geniş açılımlı fikirleri taşıyan anlaşmaların
hazırlandığı Avrupa Konseyi’ndeki gelişmelere karşılık Avrupa Birliği’ne üye
devletlerin seçmenlerine göz kırpan ve farklılığa tahammülsüz görüntü veren
13
WARNES Anthony ve PATTERSON Guy: “British Retirees in Malta: Components of the Cross-National
Relationship”, International Journal of Population, Geography, Vol.4, 1998, ss.113-115.
14
Zerrin Toprak, Yerel Yönetimler, İzmir: Birleşik Matbaa, 2008, ss. 126-127.
15
Council of Europe, Recommendation 1500(2001) Participation of İmmigrants and Foreign Residents in
Political
Life
in
Council
of
Europe
Member
States
http://assembly.coe.int/
Main.asp?link=/Documents/AdoptedText/ta01/EREC1500.htm, (erişim: 23/09/2008).
16
Council of Europe, Foreigners’ Integration and Participation in European Cities,15-16 September 2003,
Studies and Texts no: 90, Strasbourg:Council of Europe Publishing, 2004, s. 26.
17
a.g.e, s.29.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
78
siyasetçilerin etkilenebilir muhafazakârlığı, tutuculuğa dönüştürmelerine karşı oluşan
entelektüel merkezli tereddütler de vardır.
Belki de bu etkilenmelerin de katkısıyla, son yıllarda öne çıkan çeşitli
raporlarda, özellikle kendi ülkesi dışında bir Avrupa ülkesinde çalışan Avrupa kökenli
yerleşiklerin yerel siyasetten uzak durdukları ve ülkelerine geri dönmeyi planladıkları
görülmektedir18. Ancak aynı geri dönüş isteği, ülkemizde emekli yabancı yerleşikler
için kuvvetli değildir. Nitekim mülk edinme kadar mezar yeri tahsisi talepleri19 yıllar
itibariyle giderek artmaktadır. Yukarıda bahsedilen araştırmaların ortak özelliği
emekli yabancıların ülkesiyle olan ilişkilerini sürdürdüğü, çocukları tarafından
düzenli ziyaret edildiği ve bulunduğu ülkeyi “kendi ülkesi” gibi değerlendirdiğine
ilişkin konuların öne çıkmasıdır.
Avrupa ülkelerinin yerelden başlamak üzere Avrupa Konseyi’nin yerleşik
yabancılara ilişkin temel felsefesi ve tüm üye devletlerinden talebi20;
İnsan hakları ile çoğulcu demokrasiyi korumak ve bir Avrupa kültürel
kimliğini tanıtmak görevi olan Avrupa Konseyi’nin göçmen
politikalarının, küresel bir anlayışın geliştirilmesi için uygun bir tartışma
ve eylem yeri olduğunun kabulü,
Avrupa ülkelerinin, göçmenleri toplumun ayrılmaz bir parçası olarak
kabul etme ve onların kamu yaşamına tam olarak katılmalarını sağlama
ile ilgili siyasi taahhütlerini göstermesi gerektiği,
Avrupa Konseyi’nin tüm üye devletlerinin, Yabancıların Yerel Düzeyde
Kamu Yaşamına Katılımına dair Sözleşme’yi imzalayıp onaylaması
konuları üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Küreselleşmenin hızlandırdığı bu değişmeyle gelen gelişmeler, kısa süreli ve
“misafir” statüsünde gelen turistleri özellikle de emekli yabancıları bulunduğu ülkeyi
“son durak” olarak seçmesine yol açmaktadır. İklim değişiklikleri nedeniyle de
artacağını düşündüğümüz bu tip göçlerin çeşitli olası etkilerinin araştırılması ve
strateji geliştirilmesi ve bu araştırmanın özelindeki “mezarlıklar” konusu ülkemiz için
çok daha önemli hale getirmektedir.
Bu nedenle araştırmada turizm kavramı içinde değerlendirilen, ülke
vatandaşı olmayan ve yabancı kavramı içinde yer alan kişilerin, özellikle de Avrupa
ülkelerinden gelen emekli yerleşik yabancıların, ülkemizde mezar yeri alması ve
gömülmesine yönelik sosyolojik tercihler ve ilgili mevzuat, küreselleşen dünyanın
değişen politik ikliminde tekrar gözden geçirilmektedir.
18
FAVELL Adrian:“European Citizenship in Three Eurocities”, Paper For Presentation at European Union
Studies Association Confeerence, March 30th- April 2nd 2005, Austin, IX
19
http://www.bizimantalya.com/icimizdeki_yabanci_hemserilerimiz-3838.html (erişim 26.09.2008).
20
Bu konudaki ayrıntılı bilgi ve yorumlar için bkz. Toprak, Yerel Yönetimler, ss. 24-28. ve ss.403-428.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
79
Yabancıların özellikle giderek tatil beldelerinde yoğunlaşmasının “yabancı
toplumsal sermaye”21 olarak bulundukları beldeden başlayarak bölge hatta ülke
düzeyine sıçrayabilen sosyo-kültürel ve dini, ekonomik yönde etkileri bulunmaktadır.
Ancak bu konular kadar yabancıların gömülme tercihlerinin de ülkemizde giderek
artması, mülk yanında mezar yeri alımlarının da kamuoyunun gündemine girmesi,
“mezarlıklar” ve bağlantılı olarak “yabancı mezarlıkları” konusunu incelemeye değer
hale getirmektedir.
Avrupa Birliği’ndeki göçler konusu literatürdeki çalışmalar daha çok profil
odaklıdır. Avrupa’da mezarlık alanı kullanımı, gerek krematoryum gerekse üst üste
gömü uygulaması nedeniyle büyük bir sorun oluşturmamaktadır. Ayrıca bu çalışmaya
konu olan Avrupa’dan diğer ülkelere gerçekleşen göçlerle başka ülkelerde de gömü
yapılabilmektedir. Hatta Avrupa’da gömünün çok pahalı olması Türkiye’ye
yönelmenin de bir nedenidir. Bu çalışmanın değeri de Türkiye için sorun olan bu
konunun farkındalığının yaratılmasıdır. Çünkü mezarlıkların kullanımı konusu
tamamen çözümlenmiş bir konu değildir. Ayrıca yasal düzenlemelerimizdeki
boşluklar konuyu her an uluslararası düzeye taşıyabilir bir nitelik göstermektedir. Bu
disiplinlerarası araştırma literatürde ilklerdendir22. Yukarıda da belirtildiği üzere göç
ile ilgili uluslararası çalışmalar henüz cılız da olsa, yabancı sayısının artmasının yerel
halka etkileri üzerine yoğunlaşmaktadır. Ayrıca Avrupa ülkelerinden gelen emekli
yabancıların ülkemizi seçmesi ve yereldeki yaşam kalitesi ile ilgilenmesi, daha çok
Türkiye’yi ilgilendiren ve uluslararası politik arena ile de kolaylıkla
ilişkilendirilebilecek bir yapısal özellik taşımaktadır.
Bu çalışmada İzmir Büyükşehir Belediyesi idari sınırları içinde yer alan
Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı, Gürçeşme Musevi Mezarlığı, Paşaköprü Hristiyan
Mezarlığı, Bornova Altındağ Musevi Mezarlığı, Bornova Yahudi Mezarlığı, Bornova
İngiliz Mezarlığı, Kokluca Rum Mezarlığı, Buca Anglikan Mezarlığı yasal
düzenlemeler ve mülkiyet hakkı açısından incelenmiştir. Belirtilen yabancı
mezarlıklarını kullanan gruplar Museviler, Ortodoks Rumlar ve diğer Hristiyan
gruplardır. Bu mezarlıkların aktif ve metruk olmasına bağlı olarak hukuki yapıları,
metruk mezarların zamanaşımı yoluyla iktisap edilip edilmeyeceği yargı kararları
çerçevesinde değerlendirilmiştir. Cenazelerin defin ve nakil esaslarına ilişkin yasal
düzenlemeler ile Devlet Mezarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimindeki tarihi
mezarlıklar ve şehitlikler incelenmemiştir.
Mezarlıkların kullanımı konusu, ülkemizde bir dizi düzenlemeyle özellikle
mülkiyet yönüyle çözülmüş gibi görünüyorsa da bize göre mevzuatın dağınıklığı,
21
Yazarlar “yabancı toplumsal sermayeyi” yabancıların göç ettikleri ülkenin yerleştikleri bölgedeki birlikte
yaşadıkları yerel halka sahip oldukları entelektüel birikimlerinden doğan sosyo-kültürel katkıları olarak
değerlendirmektedir. Sermaye sözcüğünün çağrıştırdığı ekonomik güç öncelikli bir konumda değildir
ancak etkisi dikkate alınmaktadır: Zerrin Toprak; Kent Yönetimi ve Politikası, İzmir:Birleşik
Matbaacılık, 2008, s.99, 103 ve 116.; toplumsal sermaye ile ilgili bkz. Robert Putnam, “Bowling
Alone”, Journal of Democracy, Vol.6, No.1, 1995.
22
Hazırlık çalışması için bkz. TOPRAK Zerrin ve KARAKURT Ahu: “Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve
Stratejik Yaklaşımlar”, Dergiden, Y.2, S.19, Ocak- Şubat 2008, ss..39–40.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
80
birbiriyle uyumsuzluğu ve kentsel amaçlı diğer kullanımlara döndürülebilme
kolaylıklarının varlığı nedeniyle sorunsallığını ulusal ve uluslararası düzeyde
sürdürmektedir. Çalışmanın bu nedenle kamu yönetiminin gelecek senaryosunun
oluşmasına ciddi katkılar getireceğini düşünmekteyiz.
İzmir’in yerleşim olarak kıyıda kurulması ve bulunduğu jeopolitik
konumunun önemi nedeniyle, küresel ilişkiler yabancı göçlerinin ağında giderek artan
oranda odak noktası haline gelmektedir. Geliş nedeni ne olursa olsun, iç veya dış
göçler ülkelerin yönetim tarihinde her zaman sorun ve kriz bağlantılı
değerlendirilmiştir. Yabancıların kıyı kentlerinde yerleşime yönelme tercihlerinin
içinde İzmir giderek ağırlık kazanmaktadır. Göçle gelen nüfus hareketliliğini İzmir
için sağlıklı kent olma açısından değerlendirmek gerekmektedir. Yerleşik yabancılara
ait rakamlar büyüdükçe, bu grubu kentin stratejik planı içinde birkaç ay veya daha az
süreli ziyaretleri içeren turistik seyahatlerden daha farklı bir konuma yerleştirmek
gerekmektedir.
Yabancıların mülk edinmelerinin kolaylaştırılması yerleşik yabancı sayısının
artmasına da yol açmaktadır. Avrupa kökenli yabancıların, alanda mülakat ve
gözlemlere dayanarak, eğitimli ve ekonomik bakımdan güçsüz bir konumda
olmadığını söylemek mümkündür. Yabancı göçlerinin incelenmesi ve sayısal
gelişmelerin ortaya çıkardığı mezarlıkların sayısının ve kullanımının artması gibi
çeşitli etkiler stratejik öneme sahiptir. Bu hususun, sadece İzmir için değil, tüm göç
alan yerleşimlerde incelenmesi gerekmektedir.
1. İZMİR’DE YABANCI MEZARLIKLARI
İzmir’in metropoliten alanı içinde yer alan bölgelerin kültür tarihi İÖ 4000’e
kadar uzanmaktadır. Bayraklı’da yapılan kazılarda İÖ 3000’in ilk yarısına denk gelen
buluntular ortaya çıkarılmıştır. Kazıldıkça kentin tarihi gerilere gitmektedir. Aşağıda
yabancı mezarlıklarına ilişkin değerlendirme yer almaktadır.
1.1. Kısa Tarihsel Süreç
İzmir çevresindeki Buca, Bornova, Işıklar (eski adı Rampidon), Çiğli,
Pınarbaşı, Narlıköy, Naldöken gibi köylerin İÖ 7. yüzyılın sonlarına giden
yerleşmeler olduğu23 savunulmaktadır.
Evliya Çelebi’ye göre 17. yüzyılın ikinci yarısında İzmir’de Kadifekale’nin
kuzeye bakan yamaçlarında 2000’e yakın konut bulunmaktadır. Kentte toplam konut
sayısı 10.300 olarak gösterilmiştir. 10 Müslüman, 10 Rum,10 Frenk ve Yahudi, 2
Ermeni ve Kipti (Roman) mahallesi bulunmaktadır24. Buna göre askerlerle birlikte
kent nüfusu 60.000 -70.000 olarak tahminlenmektedir.
İzmir’in kıyı kenti olması itibariyle Hristiyanlar çarşı bölgesinde Alsancak’a
kadar uzanan kıyı bandında ve onun daha üzerinde Basmahane’ye kadar çıkan kuzey
sınırında yerleşmiş bulunuyorlardı. Daha yüksek alanlarda Ermeniler yerleşmişti.
23
KUBAN Doğan: Türkiye’de Kentsel Koruma Kent Tarihleri ve Koruma Yöntemleri, İstanbul: Tarih Vakfı
Yurdu Yayınları, 2001, s.54, 57.
24
a.g.m. s. 67.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
81
Böylece çarşı Kuzey ve Batıdan Hristiyan, Güney ve Doğudan Yahudi ve Türk
mahalleleriyle çevrilmiştir. Bu mahalle sınırları bazı değişiklikler gösterse de 20.
yüzyılda çeşitli etnik grupların yerleşme bölgeleri aşağı yukarı ayni mekânlarda
kalmıştır25.
İzmir yerleşim tarihini anlatan makalelere genelde mezarlıklar konusu bir
yönüyle girmektedir. Çünkü kentin içinde yer almış ve geniş alanlar kaplayan
mezarlıklar, kentin görüntüsünü etkilemekteydi. Kentin yerleşim profilinde
birbirinden kültür ve din temelinde ayrılmış mahalleler hemen yanı başındaki kendi
mezarlıkları ile ayırıcı bir özellik taşımaktaydı. Bu nedenle de, kentsel dönüşüm
gereği yeniden planlama çalışmalarındaki ilk hamle, “mezarlıkların taşınması” ile
başlatılmaktaydı. Günümüzde Bahri Baba Parkı olarak adlandırılan yerdeki şimdiki
Diş Hastanesinden(Memleket hastanesi)26 başlayarak Eşrefpaşa Bayramyeri noktasına
kadar giden ve Varyantın bulunduğu alana inen Yahudi Mezarlığı XIX. Yüzyıl
sonlarında gömüye kapatılmış ve I. Dünya Savaşı yıllarında Vali Rahmi Beyin
çabalarıyla kent dışına taşınmış, 1921’de ancak taşıma işi tamamlanabilmiştir27.
Uluyol Mezarlığı da İkiçeşmelik’ten Bayramyeri’ne kadar uzanan yolun iki
yakasındaki Müslüman mezarlığıydı28. Bu mekânda geçmişte birçok özel tekke
mezarlığı ve genel mezarlıklar olduğu belirtilmektedir29.
Ülker, birer tarih yaprağı olan mezar ve kitabelerin kentsel hareketlilikte
giderek kaybolduğunu, yerlerine park, sinema, bina ve pazaryerleri kurulduğunu ve
bu sırada mezar kitabelerinin büyük bir kısmının harap edilmesinin İzmir için tarihi
ve kültürel değerleri açısından yerine getirilmesi imkânsız bir kayıp yarattığını esefle
belirtmektedir30. Diğer yönüyle bu tercihlerin düzenli bir kent olgusunun
sağlanmasına hizmet etmediği sorgulanmaktadır. Hatta İzmir yakınında bulunan bazı
mezarlıkların günümüze kadar varlıklarını koruyabilmelerini “kent planı” dışında
kalmış olmalarına bağlanmaktadır. Kent içinde rekreasyon alanları elde edilmekle
birlikte mezarlıkların kaldırılmasının kent belleğinde büyük bir boşluk yarattığı da
üzerinde durulan konulardandır.
Bu araştırmanın içinde yer alan ve günümüze kadar gelebilmiş yabancı
mezarlıklarının çevresinde Müslüman mezarlıkları bulunduğu görülmüştür. Örneğin
Bornova İngiliz Mezarlıklarının (Resim 10) hemen yanındaki Müslüman mezarlıkları
25
a.g.m. s. 69.
26
1913'de İdare-i Vilayet-i Umumiye Kanunu ile "İzmir Memleket Hastanesi" adını alan kurum, 1950'de
"İzmir Devlet Hastanesi" oldu. Bir süre Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni barındıran bina, Devlet
Hastanesi'nin 1982'de yeni yerine taşınmasından sonra, 1985'de İzmir Doğumevi olarak kullanıma
açılmıştır,
2008
yılı
itibariyle Diş
Hastanesi
olarak
bilinmektedir: http://www.eguideizmir.com/tarihi_yapilar.php, (erişim: 03.06.2008)
27
EGE A. Şahabettin: Eski İzmir’den Anılar, İzmir :İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayını, Kent Kitapları
Dizisi:32, 2002, s. 49.
28
a.g.m, s. 50.
29
ÜLKER Nemci: Mezar Kitabelerinin İzmir Tarihi İçin Önemi ve Şehit Fethi Bey, Son Yüzyıllarda İzmir
ve Batı Anadolu Uluslararası Sempozyumu Tebliğleri, İzmir: Akademi Kitapevi, 1994, s. 95.
30
a.g.m, s. 95.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
82
taşınmıştır. Yeri daraltılan İngiliz mezarlığının yerine günümüzde Özel Üntaş Çamlık
Anaokulu yerleşirken, diğer yanındaki Müslüman mezarlığının yer aldığı alan çok
katlı yerleşime açılmıştır.
Aslında ülkemizde bulunan eski ve yeni İslam mezarlıkları kadar, yabancı
mezarlıklarının korunması, Türk ve dışında kalan toplumları tek tek veya toplamda
evrensel düzeyde tüm toplumları ilgilendiren dini, sosyal ve kültürel bir konu olarak
önemini sürdürmektedir. Buna rağmen günümüzde neredeyse mezarlıklar ve mezar
taşlarının bir kişinin nereye gömüldüğünden çok daha fazla bir anlam ifade etmediği
gibi bir değişmenin varlığından söz edilebilir. Bu çalışmanın kapsamındaki Karşıyaka
Hristiyan Mezarlığı (Resim1, 2), Paşaköprü/Konak Hristiyan Mezarlığı (Resim 5, 6),
Bornova Yahudi Mezarlığı (Resim 9), Buca Anglikan Kilisesi ve Mezarlığı’nın
(Resim 13) eski eser kaydı bulunmaktadır. Görüldüğü gibi tarihi önemi olan bazı
mezarlıklar kültür varlıklarına yönelik mevzuatın sağladığı koruma altındadır. Mezar
taşları veya yapıların yazı, süsleme şekli, estetik yönüyle ilgi çekici olduğu kadar,
geçmişle bağlantı kurulmasını sağlayan ilişkilendirmelere de açıktır. Bu çalışmada
karşılaştığımız gibi, Gürçeşme Musevi Mezarlığı (Resim 3, 4) içinde bazı kişilere ait
korunabilmiş mezar örneklerini, çeşitli meslek grupları önderleri veya düşünürlerin
hatırlandığı, incelendiği ve ilginin ayakta kalmasına hizmet eden geçmişle irtibat
noktaları olarak görmek gerekir. Nitekim Ülker31, İzmir mezar kitabeleri üzerinde
yapılan titiz çalışmaların ortaya çıkardığı tarihi bilgilerin küçümsenmeyecek ölçüde
önemli bir değeri olduğunu belirtmektedir. İzmir’in tarihi ve medeni bir kent olması
bağlamında, yukarıda da bahsettiğimiz idareci veya alim /bilge tanısı içinde yer alan
bazı önemli kişilerin mezar kitabeleri ile arşiv belgelerindeki tutarlılığı ve tarihi
ilişkiler ağındaki yerlerini görmek mümkün olabilmektedir.
1.2. Mezarlıklardan Parka Dönüşüm…
İzmir’de XIX. yüzyıl ortalarından başlayan 1908’li yıllardan sonra
şiddetlenen en önemli şikâyet konusunun kentin içinde kalan mezarlıklar olduğu
söylenmektedir. Nitekim Serçe’nin kaleme aldığı makalede, mezarlıkların
kaldırılmasında yeşil alan yetersizliği vurgusu yapıldığı öne çıkmaktadır32. Kent adına
ileri sürülen mezarlıkların yeşil alana dönüştürülmesi isteği bir bakıma, kentin rant
gruplarının kenti biçimlendirmesinin ilk hamlesi olduğu da düşünülebilir.
Mezarlık alanları yönetimini vakıflardan belediyelere devri ile ilgili ilk
düzenleme yürürlükten kalkan 1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanununda yer
almaktadır (1580, md.160). Bu düzenlemede yer alan, “Metruk ve kimsesiz
mezarlıklarla vakfa ait olan genel mezarlıklar, tüm hak ve borçları ile belediyelere
devrolunmuştur. Bu kanunun yayınlanmasından sonra belediyeler devren alıncaya
kadar satılması yasaktır. Bu kanunun yayınlanmasından önce Vakıflar Genel
Müdürlüğü’nce taksitle satılan mezarlıkların henüz ödenmeyen taksit bedelleri de
belediyelere aittir. Belediyeler bu kanuna dayanılarak çıkarılacak tüzüğe göre “en çok
31
a.g.m, s. 98.
32
SERÇE Erkan: Tanzimat’tan Cumhuriyete İzmir’de Belediye(1868–1945), İzmir: Dokuz Eylül
Üniversitesi Yayını, 1998, ss. 274–277.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
83
on seneye kadar mezarlıklara ait tesisatı kurar” hükmünün getirdiği kolaylık ile
Eşrefpaşa, Uluyol, Salihdede, Faikpaşa ve Soğukkuyu mezarlıkları kaldırılarak park
haline getirilmiştir. Eşrefpaşa ve Faikpaşa mezarlıklarının bir kısmı çocuk bahçesi ve
İzmir Namazgâh Mezarlığı da üstü kapalı pazaryeri olarak düzenlenmiştir. Buca
tarihine ışık tutabilecek nitelikteki eski mezarlara Protestan İngiliz Kilisesi
bahçesindeki kabristanda (Resim 13) rastlanmaktadır33. 2008 yıl itibariyle Buca’da
başka bir mezarlık alanı bulunmamaktadır. Buca’yı İzmir’e bağlayan Gürçeşme (eski
Kançeşme) karayolunun onarılmasından önce Kemer tren istasyonu arkasında,
karayolunun karşılıklı her iki tarafında selvi ağaçlarıyla kaplı iki Hristiyan mezarlığı
olduğu ancak her iki mezarlığın günümüzde mevcut olmadığı belirtilmektedir34.
1 Ocak 1934 tarihinden itibaren kentteki genel Hristiyan ve Musevi
mezarlıklarına ölü gömülmesi yasaklanmış ve bu mezarlıkların Kokluca’ya (Resim
12) taşınması kararlaştırılmıştır. Ortodoks Mezarlığı daha sonra Kemalpaşa
Caddesinde Yenice (Çamdibi) mevkiinde (Resim 11)
kurulmuştur. Mevcut
mezarlıklar Asri, Paşabahçe ve Karşıyaka kabristanlarına (Resim 1, 2) nakledilirken
mezar taşlarının tarihi kıymeti olanları müzeye devredilmiş ve bir kısmı da çeşitli
yerlerde depolanmıştır. Makalede mezarlıkların bütünüyle parka dönüştürüldüğü gibi
bir anlatım göze çarpmakla birlikte, Belediye Başkanı Behçet Uz (1931–1941) sonrası
dönemlerindeki35 gelişmelere yer verilmemiştir.
1.3. Günümüzde İzmir’de Yabancı Mezarlıklarının Mekânsal Konumu
Aşağıda, tarihi süreçte belirtilen yer değişikliği sonrasındaki günümüzdeki
yabancı mezarlıkların yeni konumları belirtilmiştir.
Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı36 tarihçede de belirttiğimiz kentsel yenileme
projeleri kapsamında yabancılara gösterilen kentin şimdilik kenarında kalan gömüye
ayrılmış alandır. Genel eğilime uygun olarak Müslüman mezarlılığıyla karşı
karşıyadır. (Resim 1) Mezarlık görevlisi Ayfer Soytürk ile yapılan mülakattan elde
edilen bilgilere göre mezarlıkta gömü için yeterli alan olduğu çünkü genelde ailelere
ait mezar yerlerinin aynı aileden olan kimselerce tekrar tekrar kullanılabildiği
anlaşılmaktadır. Çeşitli nedenlerle vefat etmiş kimsesiz yabancıların, ateist
yabancıların da defin işlemlerinin yapıldığı genel bir mezarlık hüviyeti taşımaktadır.
33
Buca’daki yabancı mezarlıkları ve gömülü bulunan ailelere yönelik bir nevi geçmişe yolculuk anlamında
tasvirler ve iç içe geçmiş bağlantılı metinler için bkz. BALTAZZİ Alex: The Old Boudja The Flower
Village of Smyrna, http://www.levantine.plus.com, (erişim: 27.07.2008).
34
ERDİ, Feyyaz Buca’da Konut Mimarisi, 1838–1934, Ankara: ODTÜ Mimarlık Bölümü Basım İşliği,
1987, s. 189.
35
SERÇE, a.g.e, s. 746.
36
Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Karşıyaka 1. Bölge Tapu Sicil
Müdürlüğü Nezdinde Pafta no; 386 Ada Parsel No; 2411/11, Yevmiye no; 5395, Alan: 1926 m2 ; Malik;
Karşıyaka Belediyesi, Mezarlık, 19.08.1993 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Karşıyaka
Belediyesine devrolunmuştur.. Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı’nın tapu sicilinin beyanlar hanesine,
Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’nun 28.11.1991 gün, 3326 sayılı ve 23.01.1992 gün 126 sayılı iki
kararı işlenmiştir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
84
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
Yeni bir mezarlık olmakla beraber eski mezarlıklardan taşınan bazı “mezar
taşları” tarihi hüviyete sahip görüldüğü için kültür varlıkları kararı tapu sicilinde
beyanlar hanesine işlenmiştir.
1.3.1. Karşıyaka İlçesi
Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı
Karşıyaka Müslüman Mezarlığı
Karşıyaka Hristiyan Mezarlığı
Resim 1 (Karşıyaka)
Resim 2(Karşıyaka)
1.3.2. Konak İlçesi
Gürçeşme Musevi Mezarlığı37, Karataş’ta bulunan Bahri Baba Musevi
Mezarlığı’nın taşınmasıyla ortaya çıkan ihtiyacı karşılamak üzere 1928 yılında
açılmıştır. Bahri Baba Musevi Mezarlığı’nda bulunan mezarların bir kısmı Gürçeşme
Musevi Mezarlığı’na nakledilmiştir. Altı yıl boyunca gömü yapılan Gürçeşme Musevi
Mezarlığı, şehir içinde kalması sebebiyle 1934 yılında gömüye kapatılmıştır. Belediye
Başkanı İhsan Alyanak döneminde (1973–1980) kaldırılmak istenen Gürçeşme
Musevi Mezarlığı 2001 yılında Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina
tarafından demir parmaklıklarla çevrilerek temizletilmiş, ışıklandırılmıştır. Dini
törenler için kullanılacak bir alan oluşmuştur.
Gürçeşme Musevi Mezarlığı, Museviler için kutsal bir mezarlık alanı
durumundadır. Çünkü mezarlığın orta kısmında “tevila" ismiyle anılan havuza
sürekli, güçlü ve kutsal olduğu düşünülen bir su akışı bulunmaktadır. Bu su, yazın
soğuk kışın ılık olması ve şiddetli yağmurlarda bile berraklığının bozulmaması
özelliğinden dolayı mucizevi olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca Gürçeşme Musevi
37
Gürçeşme Musevi Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Konak 5. Bölge Tapu –Sicil Müdürlüğü
Nezdinde Güney Mahallesi, 2243 ada ve 1 parsel, 4 – 5 parsel, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne kayıtlı,
1990 yılı, Alan; 3.280 m2
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
85
Mezarlığı’nda Josef Eskapa, Hayim Palaçi, Ribi Avram Pontromoli, Ribi Hayim
Becerano gibi din büyükleri ve âlimlerinin mezarları bulunmaktadır. Bu sebeplerle
mezarlık gerek yurt içinden gerekse yurt dışından gelen Museviler tarafından ziyaret
edilmektedir.
Gürçeşme Musevi Mezarlığı- Metruk Mezarlık Arsası
Resim 3 (Gürçeşme)
Resim 4(Gürçeşme)
Gürçeşme Musevi Mezarlığı, gömü yapılmamasına karşın yukarıda
belirtildiği gibi ünlü kişilerin mezarları bulunması ve mezarlık içinde akan ve kutsal
kabul edilen su nedeniyle Bornova Yahudi Mezarlığı’na (Resim 9) göre daha
bakımlıdır ve sürekli bekçisi bulunmaktadır.
Öte yandan mezarlık hakkında tapu siciline metruk kaydının düşülmüş
olması nedeniyle Konak Belediyesi sınırları içinde kalan bu yapılaşmamış alanın
cazibe yaratarak kent rantına dönüşebileceği endişesi söz konusudur. Bu endişemizi
Gürçeşme Musevi Mezarlığı’nın yakınında bulunduğu ifade edilen Hristiyan
Mezarlığı’nın kaldırılmış olması kuvvetlendirmektedir. Ayrıca mezarlık alanında
yukarıda söz konusu ettiğimiz kutsal kabul edilen ve boşa akan suyun yönetiminin de
acilen sorgulanması gerekmektedir.
Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı38 kentin dışında ve genelde olduğu gibi
Müslüman mezarlığının karşısında yer almaktadır. Mezarlıkta 18. yüzyıldan kalan
38
Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Konak 4. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü
Nezdinde 49 Ada ve 699 – 701 parsel, İzmir Büyük Şehir Belediyesi’ne kayıtlı 1955 yılı, Alan; 65.843
m2, 13.1.1992 tarih yevmiye 242 ile tarihi eser şerhi bulunmaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
86
mezarlar bulunmaktadır. Nitekim tapu kayıtlarında tarihi eser şerhi yer almaktadır.
Mezarların Bulgar, Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, Danimarkalı, ABD’li ve Türk
gibi farklı uluslardan kişilere ait olduğu görülmektedir. Yaklaşık 1600 mezar
bulunmaktadır. Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı’nda mahzen biçiminde mezarlıkların
genelde yer alması sebebiyle kapasite sıkıntısı yoktur. Ayrıca hiç gömü yapılamamış
boş alanlar da vardır. Yapılan mülakatlardan dış politikadaki gerginliklerin sonucunda
mezarlara yönelik saldırılar gerçekleştirildiği bilgisi edinilmiştir.
Paşaköprü Hristiyan Mezarlığı
Karabağlar Müslüman Mezarlığı
(Karabağlar)
Paşaköprü
Hristiyan Mezarlığı
Resim 5 (Paşaköprü)
Resim 6 (Paşaköprü)
1.3.3. Bornova İlçesi
Bornova Altındağ Musevi Mezarlığı
Altındağ Musevi Mezarlığı
Resim 7 (Altındağ)
Resim 8(Altındağ)
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
87
1934 yılında Gürçeşme Musevi Mezarlığı’nınkent içinde kalması sebebiyle
kapatılması üzerine açılan Altındağ Musevi Mezarlığı’nın39 (Resim 7) kent
yönetiminin planlamayı kontrol edememesine bağlı olarak “trajik bir biçimde”
zamanla kentin içinde kalmıştır. Civarda bulunan evlerin bir kısmının duvarları
mezarlığın duvarıyla bitişiktir, bazı evlerin balkonları ise mezarlığa bakmaktadır.
Mülakatlarımız sırasında mezarlığa ateist olan Musevilerin de gömüldüğü
öğrenilmiştir. Ayrıca intihar eden kişilerin ayrı bölümleri bulunmaktadır. Daha
önceleri kadınların ve erkeklerin gömüldüğü bölümler ayrıyken yakın zamanda
kadınların ve erkeklerin yan yana gömülebildiği bir bölüm açılmıştır. Aktif biçimde
gömü yapılan Altındağ Musevi Mezarlığı’nda İzmir’de yaşayan Musevi nüfusun
İsrail’in kurulması gibi çeşitli faktörlerle göç etmesi sebebiyle yer sıkıntısı
yaşanmamaktadır.
Bornova Yahudi Mezarlığı
Resim 9 (Bornova Yahudi Mezarlığı)
Bornova Yahudi Mezarlığı40, Bornova İngiliz Mezarlığı’nın karşında yer
almaktadır. Eskiden civarında Müslüman mezarlığın da bulunduğu bilinmektedir.
Altındağ Musevi Mezarlığı’nın açılmasıyla birlikte 1934 yılında gömüye kapatılan
Bornova Yahudi Mezarlığı Ege Üniversitesi Hastanesi Kavşağı’na çok yakın bir
mesafede ve kentin oldukça işlek bir kısmında kalmıştır. Mezarlığa gömü yapılmadığı
için sürekli bir bekçisi bulunmamakta ve Bornova Altındağ Musevi Mezarlığı bekçisi
bu mezarlıkla da ilgilenmektedir. Bu nedenle de özellikle geceleri Bornova Yahudi
Mezarlığı’na hukuka aykırı olarak girildiği söylenmektedir.
39
Altındağ Musevi Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Bornova 2. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü
Nezdinde 4 Pafta, 397 parsel, Musevi Kabristan Cemiyetine kayıtlı, Alan; 34.720 m2
40
Bornova Yahudi Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Bornova 1. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü
Nezdinde , 9 Pafta, 302 Ada - 11 parsel, Isak Dano, Yasova Agdatay Tescilli, Alan; 6.182 m2 , 3.
derecede sit alanı
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
88
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
Bornova İngiliz Mezarlığı41, Ege Üniversitesi Hastanesi Kavşağı’na çok
yakın bir mesafede ve Bornova Yahudi Mezarlığı’nın karşısında yer almaktadır.
Gelişen kentin işlek kısmında kalması nedeniyle mezarlığın bir bölümü yol olarak
planlanmıştır. Aktif mezarlık sürekli bekçisi kontrolünde olup mezarlığın duvarının
hemen dış tarafında kendisine tahsis edilmiş tek katlı bir ev yer almaktadır. Bornova
İngiliz Mezarlığı bakımlı ve düzenlidir. Yaptığımız mülakatlara göre yeni gömüler
için yer sıkıntısı bulunmayan mezarlığa sadece İngilizler değil, mezhep ayrımı
yapılmaksızın diğer Hristiyanlar da gömülmektedir.
Bornova İngiliz Mezarlığı
Resim 10 (Bornova İngiliz Mezarlığı)
Altındağ Kokluca Rum Mezarlığı42 Altındağ Kokluca Müslüman
Mezarlığı’nın tam karşında yer almaktadır. 1925 yılında açılan mezarlığın ismi her ne
kadar “Rum Mezarlığı” olsa da Rum olma orijinine bakılmaksızın Hristiyanlar
gömülmektedir. Mülakatlardan edindiğimiz bilgiye göre halen gömü yapılmaktadır.
Mezarlığın sağ yan duvarıyla konut olarak kullanılan binaların duvarları
bitişik durumdadır. Benzer şekilde mezarlığın son yan duvarının hemen yakınında
oto- yıkama hizmeti verilen bir işletme bulunmaktadır. Mezarlık alanı kent içinde
kalmış olup, kıymetli bir arsa durumundadır. Tapu bilgilerinden 15.000 m2’lik ve
tescil harici bırakılmış bu alanın tapuya kaydedilmemiş olduğu görülmüştür. Aslında
kamu mallarının tapuya kaydı mülkiyet hakkı açısından bir şart değildir. Ancak kamu
yönetimi kontrolünü sağlamak ve amacı dışında kullanımın engellenmesi yönüyle
tescilinin hızla yapılması gerekmektedir.
41
Bornova İngiliz Mezarlığı’nın tapu kayıt bilgileri şöyledir: Bornova 1. Bölge Tapu –Sicil Müdürlüğü
Nezdinde, 9 Pafta, 302 Ada - 313 parsel,Con Paterson Vitel, Alan; 5.650 m2
42
Altındağ Kokluca Rum Mezarlığı ‘na ilişkin bilgiler şöyledir:Bornova 1. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü
Nezdinde 1420 parsel, 8 Pafta, Tescil harici, “tapuya kaydedilmemiş”, Alan;15000m2
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
Kokluca Rum Mezarlığı
Altındağ Kokluca
Müslüman Mezarlığı
Altındağ Kokluca
Rum Mezarlığı
Resim 11(Kokluca Rum)
Resim 12(Kokluca Rum)
1.3.4. Buca İlçesi
Tınaztepe Mahallesi Buca Anglikan Kilisesi ve Mezarlığı
Resim 13(Buca)
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
89
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
90
Buca Anglikan Kilisesi bahçesinde yer alan mezarlıkta bugün gömü
yapılmamaktadır43. Mezarlıkta yer alan bazı mezar taşları heykeltıraş yapıtı
niteliğindedir. Oldukça korunaklı ve bakımlıdır. Bu özelliği nedeniyle sit alanı
kapsamına alınmıştır ve mezarlığın tapu sicil kayıtlarında eski eser şerhleri
bulunmaktadır. Mezarlıkta dünyanın çeşitli yerlerinden (Kahire ve Paris gibi)
getirilerek defnedilmiş farklı uluslardan kişilere ait mezarlar vardır44.
Genel olarak değerlendirildiğinde Hristiyan mezarlıklarında gömü için mezhep
ayrımı yapılmamaktadır. Ancak yabancı mezarlıklarına gömü yapılması için
defnedilecek kişinin mutlaka “yabancı” olması gerekmemektedir. Bu mezarlıklara
Levanten, Musevi, dine bağlı olmaksızın Türk vatandaşı, yerleşik olmayan yabancı,
yerleşik yabancı gömülebilmektedir. Bu anlatımdan her hangi bir müslüman Türk
vatandaşı için ailesinin yabancı mezarlığına gömü talebinde bulunabileceği kanaati
oluşmamalıdır. Bağlantılı olarak mutlaka gömü için din, aile bağları, sahipsizlik gibi
koşullar aranmaktadır. Bu araştırmada incelediğimiz mezarlıklar tapu kayıtlarına göre
aşağıda yorumlanan özel statülü mezarlıklar kapsamında değildir.
Araştırmamızın kapsamındaki yabancı mezarlıkları günümüzde kent içinde
kalmıştır. Kentleşmenin getirdiği baskılar nedeniyle “mezarlık kullanımı dışındaki bir
kentsel fonksiyona” dönüştürme eğilimi incelendiğinde,
yabancı mezarlıkları
uygulamada Müslüman mezarlıklarından daha iyi korunmaktadır. Başka bir ifadeyle
Müslüman mezarlıkları daha kolay kentsel kullanma ayrılabilmektedir. Belki bu
nedenle de yabancı mezarlıklarının “korunma amacıyla” kültür varlıkları kapsamı
içine alınma eğiliminden bahsedebiliriz
Mezarlıklar fiili saldırılara da açıktır. 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki
Nizamname’nin “güneş battıktan sonra mezarlıklara hariçten kimsenin giremeyeceği,
görevlilerin bile misafir kabul edemeyeceği”
(md. 19), “sarhoşların,
dilencilerin…,köpek ve sair hayvanat getirenlerin mezarlıklara giremeyeceği”
(md.17) vb mezarlıklarda yapılması yasaklanan diğer hususlar kapsamlı
düzenlemiştir. Ancak psikolojik ve benzeri nedenlerle mezarlıklara ve içinde bulunan
eski eserlere zarar verilebilmektedir. Bu nedenle sürekli bekçisinin olması mezarlığın
korunması açısından caydırıcı bir etki yaratmaktadır.
43
Buca Anglikan Kilisesi ve Mezarlığı’na ilişkin tapu kaydı şöyledir: Buca, 1. Bölge Tapu-Sicil Müdürlüğü
Nezdinde ,2 Ada 23 Parsel (eski), 282 Ada, 23 parsel, 17 Pafta
1968 yılından beri tescil işlemleri sonuçlanmamış -Davalı , Alan; 3.770 m2. 1944 yılında kadastro
geçmiş, maliki Protestan milleti diye not düşülmüş ancak Malik yangın nedeniyle evrak yandığı için
ibraz edememiştir. Tapu kaydı üzerinde aşağıdaki şerhler mevcuttur:
Kültür Bakanlığı İzmir Müzesi Müdürlüğü’nün 3.3.1978 tarih 476 (35/321) sayılı yazısı ile eski eser
olarak şerh verildi. (17.03.1978)
1710 sayılı kanuna tabi eski eser, (08.03.1979 tarih ve yevmiye no: 931)
1710 sayılı kanuna tabi eski eser, (27.09.1979 tarih ve yevmiye no: 3973)
1710 sayılı eski eserler yasası uyarınca eski eser, (01.6.1983 tarih ve yevmiye no: 1606)
Sit alanıdır. (18.03.1987 tarih ve yevmiye no: 1769)
Sit alanıdır. (22. 08. 1997 tarih ve yevmiye no:4637)
44
Erdi, a.g.e., s.191.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
91
2. MEZARLIKLARLA İLGİLİ YASAL DURUM
Mezarlıklarla ilgili kurumsal yapı ve yukarıda incelediğimiz yabancı
mezarlıkların statüsü aşağıda yorumlanmıştır.
2.1. Dayandığı Mevzuat
1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu, 1926 tarihli 818 sayılı Borçlar Kanunu,
1930 tarihli 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, 1934 tarihli 2644 sayılı Tapu
Kanunu, 1970 tarihli 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu, 1972 tarihli 1512 sayılı
Noterlik Kanunu, 1983 tarihli 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu, 1994 tarihli 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun, 2001
tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 2004 tarihli 5216 sayılı Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, 2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 2005 tarihli 5393
sayılı Belediye Kanunu, 1930 tarih ve1580 sayılı Belediye Kanunu’na dayanılarak
çıkarılan 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname.
2.2. Mezarlıklara İlişkin Yasal Düzenlemelerin Yarattığı Hukuki
Sonuçlar
Mezarlıklar, ölülerin gömülmesine ayrılmış yerlerdir. Bu niteliği itibariyle
mezarlıklar kamu malı sayılmaktadır45. Belediyeler idari sınırları içinde, def’in ve
mezarlıklara yönelik hizmetleri yapar veya yaptırır (5393, md.14/a, 1593,md.20).
Mezarlıkların tesisi, korunması ve bakımına ilişkin giderler belediyenin giderleri
arasında bir kalem olarak yer almaktadır. (5393, md.60/g). Büyükşehir Belediye
Kanunu hükümlerine göre de, “Mezarlık alanlarını tespit etmek, mezarlıklar tesis
etmek, işletmek, işlettirmek, defin ile ilgili hizmetleri yürütmek”(5216, md.7/1-s),
Büyükşehir belediyelerine aittir. İlçe belediyelerine ait görevlerde ise, “Defin ile ilgili
hizmetleri yürütmek” (5216, 7/2-e) hükmü ile ilgili görev dağılımı gösterilmiştir.
Hizmete ilişkin harcamaların bütçede gösterilebilmesi amacıyla giderler başlığı
altında, “mezarlıkların tesisi, korunması ve bakımı”(5216, md.24/h) konusunda
düzenleme bulunmaktadır. Ayrıca 1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu’nda da,
köylünün mecburi işleri arasında köy mezarlıklarına, mezarlık ile köy arasına ağaç
dikmek (442, md.13/16), köylünün isteğine bağlı köy işleri arasında da, mezarlığın
yer seçimi, korunması ve bakımına ilişkin (422, md.14/4) hükümler yer almaktadır.
45
Hukukumuzda özel mal niteliğinde mezarlık oluşturulması mümkün değildir. Bu sonuç Yargıtay 8.
Hukuk Dairesi tarafından 12.5.1994 tarihli E. 1993/4823, K. 1994/6756 nolu kararında şu ifadelerle
ortaya konmuştur. “Mezarlıklar, ölülerin gömülmesine terk ve tahsis edilen yerlerdendir. Bu niteliği
itibariyle mezarlıklar kamu malı sayılırlar. Kamunun sağlığı ve güvenliği ile ilgili bulunan 1593 sayılı
Umumi Hıfzıssıha Kanunu’nun 211. maddesinde, ölülerin gömülmesi için belirlenen yerler dışında
başka yerlerin mezarlık olarak kullanılması yasaklanmış, 212. maddesinde şehir ve kasaba belediyelerin,
aynı Kanun’un 213. maddesinde de köyler içinde tesis edilecek mezarlıkların nasıl belirleneceği,
gözetimi ve denetimi ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kamu malları başlığını taşıyan 3402 sayılı
Kadastro Kanunu’nun 16/B maddesinde de mezarlıkları hizmet malları arasında saydıktan sonra, ilgisi
yönünden il, belediye, köy ve mahalli idare birlikleri tüzel kişiliği adlarına tespit olunacağı
vurgulanmıştır. Tüm bu açıklamalara göre Belediye, Köy veya Yerel İdare Birlikleri Tüzel Kişiliğine ait
metruk veya faal mezarlıklar dışında özel mezarlıklara yer verilmemiştir. Daha açık bir deyimle,
yasalarımızda bir şahsın, derneğin veya Camiinin mezarlığı olamaz.” Karar için bkz. Y. 8H.D,
T.12.5.1994, E. 1993/4823, K. 1994/6756, www.kazanci.com.tr (erişim:03.07.2008)
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
92
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
Aslında isteğe bağlı olarak belirlenmiş ve köylüye verilmiş görevlerin, köy idaresinin
ve köylünün zorunlu görevi olması gerekir.
Mezarlıklara ilişkin mevzuatın genel değerlendirmesine göre ölülerin
gömülmesine yönelik işlemler kamu hizmeti kapsamındadır. Her ne kadar Belediye
Kanunu hükümlerinde “mezarlıklar tesis etmek, işletmek, işlettirmek” ifadelerine yer
verilmiş ise de kamusal egemenliğin belediyeye ait olmasından dolayı defin
hizmetleri “tam kamusal” hizmetlerdendir. Ölülerin gömülmesi hizmeti eşitlik
ilkesiyle de ilişkilidir. Hukukumuzda def’in ve mezarlıklara yönelik hizmetler
açısından Müslüman ve Müslüman olmayan kişilere ait mezarlıklar arasında,
belediyelerin yükümlülükleri açısından, bir fark bulunmamaktadır. Uygulamada
yabancılar belediyenin mezarlıklarına gömüldüğü gibi tamamen kendi
kullanımlarında mezarlık alanları bulunmaktadır. Ayrıca trafik kazası vb nedenlerle
ülkemizde vefat eden turistler de yabancı mezarlıklarında gömülmektedir.
Yabancıların ve azınlıkların kendilerine tahsis edilmiş hatta özel şahıslara ait
tapuları olan mezar yerlerini gerekçe göstererek bu alanlarda gerek mülkiyet hakkının
doğması ve gerekse egemenlik unsuru yaratmasının önüne geçmek amacıyla yargı
kararlarında mevcut yasal düzenlemeler yorumlanmıştır. Nitekim Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Genel Kurulu’nun 16.11.1968 tarihli, E.1968/6, K.1968/14 nolu kararında
“Belediyelerin mezarlık hizmetinin yalnız Müslüman olan vatandaşlara
hasredilmesine imkân yoktur. Belediyeler, Müslüman olmayan Türk tabiiyetinde
bulunan kimseler için de mezarlık mahallesi tesis ve bunu idame ile mükelleftirler. Bu
nedenle Ortodoks Mezarlıklarının Kontrolü Rum Ortodoks Cemaatine değil,
Belediyeye aittir”46 denilmektedir. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi’nin
27.12.2002 tarihli, E.2002/146, K.2002/201 nolu kararında “Lozan Barış
Antlaşmasına göre “Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara,
mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir”47
denilmektedir.
Çeşitli faktörlerin etkisiyle giderek artan yabancı nüfus hareketliliği, yabancı
mezarlıklarının kullanımı konusunu sadece yönetimin değil kamuoyunun da
gündemine taşımıştır. Nedeni de ülkemizde defin ve mezarlıklara yönelik hizmetlerin
belediyelerin yetki ve görevleri kapsamında yer aldığı kuşkusu bulunmamasına
karşılık mülkiyet yönüyle mezarlıkların hukuki statüsünün aynı netlikte olmamasıdır.
Bağlantılı olarak mezarlıklar üzerindeki mülkiyet ilişkilerini konu alan yasal
düzenlemeler yeniden gözden geçirilmeye muhtaçtır. Bu ihtiyacın varlığına ilişkin
iddiamızın temelinde iki sorun bulunmaktadır. Şöyle ki;
İlk sorun; 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname (tüzük) ile 1994
tarihli ve 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun arasındaki
uyumsuzluktur.
46
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, T.16.11.1968, E.1968/6 K.1968/14, www.kazanci.com.tr
(Erişim:31.10.2007)
47
Anayasa Mahkemesi, T.27.12.2007, E.2002/146, K.2002/201, www.kazanci.com.tr (erişim:31.10.2007)
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
93
Yürürlükten kalkan 1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanunun 160.
maddesinde metruk ve kimsesiz mezarlıklarla vakfa ait olan umumi mezarlıkların
belediyelere ait olduğu, bu mezarlıkların kanunun yayımlanmasından sonra
belediyeler devren alıncaya kadar satılmasının yasak olduğu düzenlenmişti. 1580
sayılı Belediye Kanunu’na dayanılarak çıkarılan 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki
Nizamnamesinin (tüzük) 1. maddesinde sadece vakfa ait tapulu-tapusuz umumi
mezarlıkların mülkiyetinin belediyelere intikal ettiği öngörülüyordu. Nizamnamenin
2. maddesinde de belediyeye devrolunmayan fakat kontrolü ve ölü defnedilmesi için
ruhsat verme yetkisi belediyeye ait olan mezarlıklar;
i)tapu ile tasarruf olunan mezarlıklar,
ii)şahıslara ve ailelere ait özel vakıf mezarlıklar
iii) cami harimlerindeki mezarlıklar olarak sıralanmıştır. Bu düzenlemelerin
incelenmesinden anlaşılacağı üzere 1580 sayılı Belediye Kanunu ve 1931 tarihli
tüzüğün hükümleri birbiriyle uyumluydu.
Buna karşılık 09.06.1994 tarihinde kabul edilen 3998 sayılı Mezarlıkların
Korunması Hakkında Kanun bu uyumu bozmuştur. Şöyle ki; 3998 sayılı kanunun 1.
maddesinde; Devlet mezarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimindeki tarihi
mezarlıklar ile şehitlikler ve cemaatlere ait özel statüsü bulunan mezarlıklar belediye
yönetimiyle ilişkilendirilmemiş yasadaki ifadesiyle diğer umumi mezarlıklardan
“hariç” tutulmuştur. Bu mezarlıklar dışındaki umumi mezarlıkların mülkiyetinin
belediye statüsünde olan yerlerde “belediyelere”, köy idarelerinde ise “köy tüzel
kişiliklerine” ait olduğu açıkça düzenlenmiştir.
2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 1580 sayılı Belediye
Kanunu’nun yürürlükten kaldırması, 1580 sayılı kanuna dayanarak çıkarılan 1931
tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname’yi kendiliğinden yürürlükten
kaldırmamaktadır48. Ancak 1931 tarihli Mezarlıklar Hakkındaki Nizamname’nin 2.
maddesi 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun’a aykırıdır. Çünkü bir
daha hatırlatmak gerekirse, Nizamname’nin 2. maddesinde tapu ile tasarruf olunan
mezarlıklar, şahıslara ve ailelere ait özel vakıf mezarlıkları ve cami harimlerindeki
mezarlıkların mülkiyetinin belediyeye ait olmadığı ifade edilmiştir. Mevcut durum
karşısında Nizamnamenin 3998 sayılı kanunun 1. maddesiyle çelişen 2. maddesinin
uygulanmayacağı, 3998 sayılı kanunun doğrudan doğruya uygulanacağı açıktır. Bu
48
Çünkü idare hukukunun temel ilkelerinden birisi olan idarenin kanuniliği ilkesi iki temel alt ilkeye
ayrılmaktadır: Bunlardan birisi “kanuna dayanma ilkesi” diğeri “kanuna uygun olma ilkesidir”. Bkz.
Şeref Gözübüyük ve Turgut Tan, İdare Hukuku, Turhan Kitapevi, Ankara 2006, s.41-42.; Halil
Kalabalık, İdare Hukuk Dersleri, Değişim Yayınları, İstanbul 2004, s.41-42., Kemal Gözler, İdare
Hukuku Dersleri, Ekin Kitapevi, Bursa 2007, s.402-403., Kanuna dayanma ilkesi idari işlemin sebep
unsurunu oluşturur. Ancak bir düzenleyici işlemin dayanağı olan yasanın yürürlükten kalkması
düzenleyici işlemin sebep unsurunu otomatik olarak ortadan kaldırmaz. Bir diğer ifadeyle düzenleyici
işlem yeni kanun döneminde de yürürlüktedir. Bu sonuç bakımından düzenleyici işlemin yeni kanuna
aykırı olup olmamasının da önemi yoktur. Ancak kanuna aykırı olan düzenleyici işlemlerin yerine
doğrudan doğruya kanun uygulanır. Çünkü bu durumda düzenleyici işlem sebep unsuru açısından
hukuka aykırı hale gelmiştir. Buna rağmen kanuna aykırı olan düzenleyici işlemin somut olaya
uygulanması halinde idarenin düzenleyici işlemlerinin kanuna uygun olması ilkesi gereği idari işlemin ve
dayanağı olan kanuna aykırı düzenleyici işlemin yargı kararıyla iptal edilmesi imkânı mevcuttur.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
94
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
sebeple hukukumuzda Nizamname’nin 2. maddesine dayanılarak özel şahıslara ait
tapuları bulunan yeni mezarlıklar oluşturulması mümkün değildir.
Öte yandan 3998 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce oluşturulmuş
ve Nizamname’nin 2. maddesine göre özel şahıslara ait tapu kayıtları bulunan
mezarlıkların hukuki durumunun ne olacağı ise kanunda açıkça düzenlenmemiş
olduğundan tartışmaya değerdir. Bu bağlamda 3998 sayılı Kanun’un yürürlüğe
girmesinden önce oluşturulmuş olan tapu ile tasarruf olunan mezarlıkların, şahıslara
ve ailelere ait özel vakıf mezarlıkların ve cami harimlerindeki mezarlıkların
mülkiyetinin köy ve belediyeye ait olduğu görüşü ileri sürülebilir. Bu görüş 3998
sayılı Kanun’un 1. maddesinde köy ve belediyelere ait olmayan mezarlıkların tek tek
sayıldığı, bu sınırlayıcı sayım kapsamına ifade edilen mezarlıkların girmediği tespit
ile gerekçelendirilebilir. Ancak kanunun lafzi yorumundan ulaşılabilecek bu sonuç,
“kamulaştırmasız el atma” niteliği taşıdığından Anayasa’nın mülkiyet hakkına ilişkin
35. ve kamulaştırmaya ilişkin 46. maddesine aykırılık teşkil edeceğinden kanımızca
kabul edilemez. Bu sebeple 3998 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce
oluşturulmuş ve Nizamname’nin 2. maddesine göre özel şahıslara ait tapu kayıtları
bulunan mezarlıkların mülkiyetinin 3998 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle belediye ve
köylere geçmediği, söz konusu mezarlıkların hala özel şahıslara ait olduğu sonucuna
ulaşılmalıdır.
Aynı anlayış çerçevesinde İzmir örneğinde 3998 sayılı Kanun’un yürürlüğe
girmesinden sonra söz konusu yasanın yürürlük tarihinden önce kurulmuş olan ve
özel şahsa ait tapusu bulunan Bornova Yahudi Mezarlığı, Bornova İngiliz Mezarlığı
ve Altındağ Musevi Mezarlığı’nın tapu kayıtlarının tashihi için dava açılmamıştır.
Mezarlıklar üzerindeki mülkiyet ilişkilerini konu alan yasal düzenlemelerin
yeniden sorgulanması ihtiyacını yaratan ikinci sorun, mezarlıkların kullanımında
aranan kriterler içinde “metruk” ve “metruk olmama” unsurlarına yer verilmiş
olmasıdır. Sözlük anlamıyla metruk ıssız, terk edilmiş, bakımsız yerleri ifade
etmektedir. Metruk mezarlık ifadesinin tam karşılığı yasal olarak ortaya konmuş
değildir. Uygulamada metruk mezarlar bilen anlamlarının dışında ayrıca da “ gömü
yapılmayan mezarlıkları” anlatmaktadır. Örneğin tapu kayıtlarına göre metruk mezar
olmakla birlikte Gürçeşme Yahudi Mezarlığı (Resim 3, 4). bakımlı ve korumalıdır.
Belirtilen belirsizlik mezarlık alanların hangi koşullarda metruk sayılacağı ve mezar
fonksiyonundan farklı bir fonksiyona yönlendirilmesi kuşkusu yaratabilir. Bu
bağlamda mülkiyet ilişkilerini sadece aktif mezarlıklar açısından incelemek doğru
olmayacaktır. Nedeni ise, “mezarlıkların kullanımında” sağlıklı kent kurgusuna
ulaşmanın gerektirdiği hukuksal alt yapının yukarıda belirtildiği gibi birçok yönleriyle
yetersiz kalmasıdır. Şöyle ki,
3998 sayılı Mezarlıkların Korunmasına Yönelik kanunun 1.maddesinde
sayılan umumi mezarlıkların satılamayacağı ve kazandırıcı zamanaşımı yolu ile
iktisap edilemeyeceği öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle hukukumuzda faal
mezarlıkların üzerindeki hakkın hukuksal niteliğinin taşınmaz mal mülkiyeti değil,
ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde tesis edilmiş, kendine özgü bir kullanım hakkı
olduğu vurgulanmıştır. Bunun doğal sonucu olarak, mezarlıkların kullanım hakkı ve
devrinin, taşınmaz mal mülkiyetinin devrini resmi şekle tabi tutan yasa hükümleri
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
95
(Türk Medeni Kanunu, md. 634, Borçlar Kanunu, md. 213, Tapu Kanunu mad.26 ve
Noterlik Kanunu md.60/3) kapsamında düşünülemeyeceği çeşitli yargı kararlarında49
belirtilmektedir. Ancak 3998 sayılı kanunda “metruk mezarlıklardan” açıkça söz
edilmemiştir. Bu sebeple metruk mezarlıkların zamanaşımı yoluyla iktisap edilip
edilemeyeceği konusu tartışmaya açık hale gelmiştir. Bir kamu malı kazandırıcı
zamanaşımı yoluyla iktisap edilemez50. Bu bağlamda konumuz bakımından
incelenmesi gereken hukuki sorun, metruk mezarlıkların kamu malı mı yoksa özel
mal mı olduğu hususudur.
Öğretide konuyu inceleyen Düren, mezarlıkların metruk da olsa orta malı
olduğunu, kamu mallarının bir tipi olan orta mallarının da zamanaşımı yoluyla iktisap
edilemeyeceğini ifade etmektedir. Metruk bir mezarlığın kazandırıcı zamanaşımıyla
iktisap edilebilmesi için mutlaka idarenin tahsis işlemini geri alıp, söz konusu
mezarlığı kamu malı olmaktan çıkarıp, özel mal haline getirmesi gerektiğini
savunmaktadır 51. Bu bağlamda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1.4.1970 tarihli
7/755 -154 sayılı kararında ve 14.04.1957 tarihli 7/11–11 sayılı kararında bu görüşün
benimsendiğini ortaya koymuştur52.
Mezarlıkların metruk olması durumunda da “kamu malından özel mal
statüsüne geçirilmesi için idari karar gerekliliği” yukarıda bahsedilen akademik
görüşe karşılık, Yargıtay idarenin her hangi bir işlemine gerek olmaksızın metruk
mezarlıkların kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap edilebileceğini ifade etmektedir.
Örneğin Yargıtay 16. Hukuk Dairesi; 22.5.2003 tarihli, E.2003/4971, K.2003/4740
nolu kararında, metruk mezarların kazandırıcı zamanaşımıyla iktisap edilebileceğini,
çünkü metruk mezarlıkların zilyetlikle kazanılmasını önlemeye yönelik mevzuatta bir
hüküm bulunmadığını ileri sürmektedir53. Benzer şekilde Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
ise 20.4.1992 tarihli, E.1991/18756, K.1992/7078 nolu kararında aynı sonuca farklı
bir gerekçeyle ulaşmaktadır. Gerekçesini “metruk mezarlıkların kamu malı olmadığı”
yorumuna ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 24. maddesine54 dayandırarak metruk
mezarlıkların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilebileceğini ifade etmiştir. Bu
şekilde mezarlıkların metruk hale gelmesiyle belediyelerin özel mülkiyeti haline
geleceği savunulmuştur55.
Aslında mezarlıklar Emlak Vergisi Kanunu hükümlerine göre vergi
kapsamında değerlendirilen ancak muaf hükümle vergi alınmayan araziler olarak
değerlendirilmektedir. Bu hukuki statü mezarlıkları tam kamusal mallar sınıflamasına
49
ÇELİK Lamih: “Mezarlıklarla İlgili Yasal Düzenlemeler”, Dergiden, Y.1, S.9, Mart- Nisan 2007, s. 95.
50
ERTAŞ Şeref: Eşya Hukuku, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2002, s. 296 vd.
51
Suni kamu mallarının özel mal haline getirilmesi için tahsis işleminin bir idari işlemle geri alınmasının
gerektiğine dair bkz. Gözler, a.g.e., s.672.
52
DÜREN Akın: İdare Malları, Sevinç Matbaası, Ankara 1975, s.115 vd.
53
16. Y.H.D, T. 22.5.2003, E.2003/4971, K.2003/4740, www.kazanci.com.tr (erişim:31.10.2007).
54
Köylerde bulunan metruk ve kimsesiz mezarlıklarla vakfa ait umumi mezarlıklar köyün manevi şahsiyeti
namına tescil olunur. (2644, md. 24)
55
8.Y.H.D., T.20.04.1992, E. 1991/18756,K. 1992/7078 www.kazanci.com.tr (erişim:31.10.2007)
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
96
almaktadır. Görüldüğü gibi Yargıtay kararları ve görüşlerde uzlaşma
bulunmamaktadır. Bu gelişmeler de bugüne kadar kentsel mekânların kullanımıyla
ilişkilendirilebilecek bir değişme yaratmıştır. Nitekim üyesi bulunduğumuz Avrupa
Konseyi’nin Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi düzenlemeleri içinde yer alan
Avrupa Kentsel Şartı (1992) ilkelerinde, “Yerel yönetimlerin doğayı ve yeşil alanları
koruma yükümlülüğü” başlığı altında, yeşil alanların, doğanın korunması ve peyzaj
planlaması; yörenin hava kalitesi ve iklimine katkıda bulunan temel faktörler olduğu
belirtilmekte ve “dolmuş mezarlıkların” yeniden kullanım tercihi olarak doğal
bitkiler, biyolojik bahçecilik gibi geniş flora ve fauna alanlarına dönüştürülmesi
tavsiye edilmektedir.
Genel olarak mezarlıklar konusu kamu hizmeti ve kamu yararı bütünlüğünde
incelendiğinde sürdürülebilir ve yaşanabilir kentler için izlenebilecek yöntem
sorgulaması aşağıda yer almaktadır.
5393 sayılı Kanuna aykırı olduğunu iddia ettiğimiz Mezarlıklar Hakkındaki
Nizamname’nin 2. maddesinin yürürlükten kaldırılması ve 3998 sayılı Mezarlıkların
Korunması Hakkında Kanun’a uygun başka bir ifadeyle belediye ve köy idareleri
mülkiyetinde yeniden düzenlenmesi, kural olarak kabul edilebilir. Ancak bu halde,
yukarıda tartışıldığı gibi tapulu ve emlak vergisi ödemesi yıllar itibariyle yapılmış
mezarlık alanlarının, kentsel kullanımlar için “gasp mı edildiği” olgusu tartışılabilir
hale gelecektir.
Bu durumda önerimiz, 5393 sayılı Kanunun, 1931 tarihli “Mezarlıklar
Hakkındaki Nizamname’ye uygun olarak yeniden düzenlenmesidir. Bu durumda,
•
•
•
•
•
•
Mevcut tapu ile tasarruf olunan mezarlıklar, şahıslara ve ailelere ait
özel vakıf mezarlıklar ve cami harimlerindeki mezarlıklar (metruk veya
aktif olsa bile) mülkiyeti kendilerine ait olacaktır.
Bu statüde yeni mezarlık tesis edilmeyecektir.
Bu mezarlıklara gömü yapılmasına yönelik kayıt ve işlemler tamamen
genel hükümlere uygun olarak kamunun kontrolünde sağlanacaktır.
Bu mezarlıklar dışındaki umumi mezarlıkların mülkiyetinin belediye
statüsünde olan yerlerde “belediyelere”, köy idarelerinde ise “köy
tüzelkişiliklerine” ait olduğu açıkça düzenlenmelidir.
Metruk mezarlıklar kentsel dönüşüm projelerine konu olmamalıdır.
1931 tarihli Nizamnamenin 2. maddesinde sayılan mezarlıklar ile kamu
malı niteliği taşıyan mezarlık alanların metruk olarak kabul edilmesi ve
bu bağlamda kentsel alanlar içinde kaldığı gibi nedenlerle gömü
yapılmasına izin verilmemesi halinde, Avrupa Kentsel Şartında da
belirtildiği gibi yeşil alan olarak kullanılması hukuki teminat altına
alınmalıdır. Bu durumda ancak ailenin veya kültür grubunun adının
belirtildiği bir yeşil alan kullanımına açılması kent hafızası açısından
önem taşımaktadır. Aksi halde kentsel dönüşüm projelerinin zorlayıcı
etkisine dayanarak çeşitli örneklerinde karşılaşıldığı gibi, mezarlık
alanların kamusal ihtiyaç gerekçesi ile bina, konut vb amaçlı kentsel
rant odaklı kullanımlara dönüşmesi endişesini taşımaktayız.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
97
3. SONUÇ
Uygun ekonomik, politik ve iklim koşulları gibi nedenlerle ülkemize göç
hareketleri olmakta ve nitelikleri itibariyle geçici veya sürekli özellik taşımaktadır.
Avrupa kökenli emekli yabancıların kısa süreli gelip giden turistik hareketlerinin yanı
sıra özellikle kıyı alanlarında altı aydan fazla uzun süreli yerleşik hayata geçmesi de
son yıllarda dikkat çekici hale gelmiştir. Misafir geldiği ülkemizde yerleşik hayata
geçen Avrupalı yabancıların, Türkiye’nin koşullarında, eğitimleri ve satın alma
güçleri göreli olarak yüksektir. Bu bağlamda küreselleşmenin hızlandırdığı
uluslararası ilişkilerin fark ettirdiği insan hakları yaklaşımlarının geldiği etik
düzeydeki yaşam kalitesini, çok yönlü aramakta ve oluşturulması için duruma göre
yerel ve merkezi yönetime baskı yapmaktadır. Başka bir ifadeyle yerel ve ulusal
siyaseti, çeşitli boyutlarda etkilemektedirler. Ancak merkezi yönetim ve yerel
yönetimler kısa süreli turizm hareketlerine odaklı geleneksel siyaset ve idari
yapılanma içinde, yeni uluslararası açılımlara ne kadar hazırdır?
Yabancılarla birliktelik ve kültürel farklılıkların, gelinen ülkenin toplumsal
yapısına etkileri konuları Avrupa’da fark edilme sürecini çoktan aşmış ve stratejiler
üretilmeye başlanmış iken, ülkemizde henüz yeni yeni fark edilen konular arasına
girmiştir. Yabancı sayısındaki belirgin artışların ve gruplaşmaların da etkisiyle
demokratik rejimlerde kazanılmış kentli haklarının yeni anlamında yabancıların
geliştirdikleri istekleri (kilise yapımı gibi), Türk Kamu Yönetimince sorgulanır hale
gelmiştir. Siyasi sisteme çeşitlenerek yöneltilen, insan hayatının tüm yönleriyle ilgili,
bu talepler gündemde olmayan yeni mekansal kullanımlara açılım sağlamakta ve
zaman zaman yerel/ulusal gerginliklere de yol açabilmektedir. Bazen son yıllardaki
(2004) yeni düzenlemelerle çözülmüş gibi görünen dernek kurma, bazen de dini
alışkanlıkların sürdürülmesine yönelik ya da yaşam sonrasına ilişkin mekansal
kullanımlar alışılmışın dışında yeni stratejik idari yapılanmaların gerekliliğine kamu
yönetimlerini yaklaştırmaktadır.
Yabancıların, eğitimleri ve satın alma gücü itibariyle “yabancı toplumsal
sermaye” olarak değerlendirilebileceği kanaatindeyiz. Taşıdıkları özellikler itibariyle
ülke ekonomisine yük getiren göçlerden farklı bir konuma yerleşen göçlerin ve
özellikle emekli yabancı göçlerinin, gelinen kent ve ülke için “kriz mi” yoksa bir
“fırsat mı” yaratacağı tartışılması gereken önemli bir konudur. Ancak sosyo-kültürel
farklılıkların yerelde birbirinden uzak duran topluluklar yaratmaması için, kamu
yönetiminin yabancıların da içinde yer aldığı toplumsal stratejiler geliştirmesi
üzerinde durulması gereken bir sorunsal olduğu açıktır. Bu yöndeki çalışmalarda
özellikle yerel yönetimlerin önemli rolü ve kolaylaştırıcılıkları olacağı beklentisi
bulunmaktadır.
Konunun kamu yönetimini ilgilendiren insani bir boyutu da, kuşkusuz
ülkemizde yerleşik yabancıların zorunlu veya isteğe bağlı gömülme ihtiyacının
doğmasıdır. Yabancı yerleşiklerin artan oranda mülk ve mezar yeri talepleri konunun
tartışılma zeminini geliştirmektedir. Yabancıların geldikleri ülkelerdeki gömü
hizmetlerinin çok pahallı olması ve giderek vatandaşının da bu pahallılık karşısında
ülkemizde idareden mezar yeri tahsisi yönündeki talepleri “ mezarlık alanlar ve
mülkiyeti” konusunu incelemeye değer kılmaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
98
Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT
Türk kamuoyunun beklentileri, yabancı mezarlıklarının sayılarının artması
ve mekânsal genişlemenin sorgulamasının yapılması ile bu konudaki yönetim
stratejilerinin belirlenmesi yönündedir. Öte yandan yabancıların mezarlıklarını
korumalarına ilişkin kaygıları da kuşkusuz bahsetmeden geçemeyeceğimiz bir
konudur. Aslında özel kişilere ait mezarlık alanların mülkiyetinin belediyeler ve köy
idarelerine ait olarak düzenlenmesi yabancıları geçmişte karşılaştıkları gibi, yeni
mezarlık alanlarına taşınmak zorunda bırakabilecek bir hukuki yapı yaratmaktadır.
Mamafih uygulamada Müslüman mezarlıklarının yabancı mezarlıklarından
daha çok kentsel dönüşüm projelerinden etkilendiği görülmektedir. Yabancıların
kentin çeşitli bölgelerindeki mezarlıklarını aktif halde tutmaya özen gösterdiği de
bilinmektedir. Ayrıca mezarlıkların, kültür varlıklarının korunmasına ilişkin
düzenlemelerle ilişkilendirilerek “koruma zırhı” güçlendirilebilmektedir. Bu nedenle
önerimizde de belediye ve köy tüzel kişisi dışında kimselere ait tapusu bulunan
mezarlıkların korunması ve koşullar oluştuğunda bu kişilerin izniyle yeşil alana
dönüşmesi modern yaklaşımlara uyularak teklif edilmiştir.
Statüsü ne olursa olsun tüm mezarlıkların ve mezarlıklarda yer alan kültür ve
tabiat varlıklarının korunması, özen gösterilmesi gereken konulardandır. Üzüntüyle
belirtmek gerekirse yerel ve merkezi yönetimde görevli üst düzey yöneticilerin, gerek
tarihi ve kültürel eğitimlerinin yetersiz ve eksik olması hatta bulunmaması yanında
profesyonel veya değil baskı gruplarının isteklerini kolaylaştıran kişilik sorunları
nedeniyle, büyüyen kent ihtiyaçlarını gerekçe gösterilerek imar hareketleri içinde
mezarlık alanları yok edilebilmektedir. Hatta mezar kitabeleri toplanarak korunması
gerekirken, zamanın ve insanların tahribine terk edilmektedir. Bu husus, bir hukuki
sorun olmaktan çok eğitimle desteklenmesi gereken toplumsal bir davranış sorunu
olarak önemini korumaktadır.
Konunun bir diğer yönünü de mezarlıkların korunmasının hukuki alt yapı ile
desteklenmesi gerekliliğidir. Bu bağlamda idarenin tüm orta ve hizmet mallarının
kazandırıcı zamanaşımıyla iktisabı mümkün olmasa da, metruk mezarlıklarını kamu
malı olarak nitelendirmeyen yargı kararlarının bulunması sebebiyle metruk mezarların
hukuki durumu tereddüde açıktır. Yabancıların kullanımındaki metruk mezarlıkların
gelecek senaryosunda mülkiyet hakkı yönüyle uluslararası bir sorun yaratmaması için
hukuki statüsü açıklıkla düzenlenmelidir. Metruk mezarlıkların mezar amaçlı
kullanım dışında bir amaçla kullanımı hukuken engellenmelidir. Bu yasal
engellemenin metruk mezarlıkların sadece yeşil alan kullanımına imkân verecek
şekilde düzenlenmesi gerektiğine, yeniden vurgu yapmak yerinde olacaktır.
Aslında sosyolojik çalışmalar, toplumsal sorunlara stratejik yaklaşımların
belirlenmesi açısından yönetimde çok önemli bir yere sahiptir. Ancak aynı yerleşimde
yaşamını sürdüren farklı kültürel toplulukların birlikteliğine yönelik disiplinler arası
çalışmalara ülkemizde gereken ilgi gösterilmemektedir. Hatta bu çalışmada, idarenin
kontrolündeki yabancı mezarlık alanlarının tam ölçüsünü bilmediği ve Kokluca
Mezarlığı örneğindeki gibi tescil edilmediği ortaya çıkmıştır56. Bu çalışmada yer alan
56
Mamafih bu çalışma süresi içerisinde Belediye yönetimi bilgilendirilmiş ve Kokluca Mezarlığı’nın tescil
edileceği yazarlara sözlü olarak bildirilmiştir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de Yabancı Mezarlıkları ve Küresel İlişkiler Ağında Stratejik Gelişmeler;
İzmir İçin Bir Yaklaşım
99
tapu bilgileri ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin isteğimiz üzerine hazırladığı
yabancı mezarlıklarını gösteren harita bilgileri (bkz. Harita) örtüşmemektedir.
Nitekim Kokluca-Rum Mezarlığı (Resim 11 ve 12) söz konusu haritada yer
almamaktadır. Bu tespit de, yabancı mezarlıkları konusunun önemini ve üzerinde çok
yönlü durulması gerekliliğini açıkça göstermektedir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
ULUSAL HİSSE SENETLERİ PİYASASI’NDA ETKİNLİK
Nuray ERGÜL∗
ÖZET
Son yıllarda, Türk Sermaye Piyasalarında hukuk, muhasebe ve
denetim alanlarında, uluslararası kuralların uygulanması için
büyük değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler sermaye piyasasının
kurumsal yapısını, işlem hacmini, düzenleyicilerin ve yatırımcıların
davranışlarını etkilemiştir. Yeni gelişmeler, ulusal piyasanın daha
derin ve fonksiyonel olmasına neden olmuştur. Gelişmelerin
ardından, ulusal hisse senedi piyasası yabancı portföy yatırımcıları
için popüler hale gelmiştir. Ulusal hisse senedi piyasanın
popülaritesindeki artış, çok sayıda akademisyeni, İMKB’nin
etkinliğini araştırmaya zorlamıştır. Çalışmamız, ulusal hisse senedi
piyasasının zayıf formda etkinliğini araştırmaktadır. Zayıf formda
etkinliğin kanıtlanmasında, rassal yürüyüş modeli kullanılmaktadır.
Araştırmamızda,
1988-2007
dönemleri
arasında
İMKB
Endekslerinden “İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50
Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB
Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınai Endeksi”
kullanılmaktadır
Anahtar Kelimeler : Zayıf Formda Etkinlik, Birim Kök Testleri
EFFICIENCY IN THE TURKISH NATIONAL STOCK MARKET
ABSTRACT
During the last decade, the Turkish Capital Market (TKM) has
enourmously changed to apply the international rules in the areas of
law, accounting and auditing. These new changes affected the TKM’s
institutional framework, trading volume and also the attitude of
regulators and investors. Thus, new improvements generated deeper
and functional national stocks market. After these developments, The
Turkish National Stock Market also became popular for the foreign
portfolio investors. Popularity of the National Stock Market forced
many academics to search the efficiency in the ISE. This study
∗
Yrd.Doç.Dr., Marmara Üniversitesi
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Nuray ERGÜL
102
investigates weak form efficency in the national stock market. It tests
the Random Walk Hypothesis to prove weak form efficiency in the
national stock market. In this study, the ISE Indexies “ISE Composite
Index, ISE National 50 Index, ISE National 30 Index, ISE Service
Index, ISE Financial Index and ISE Industry Index” regarding the
years 1988-2007 have been used.
Keywords : Weak form Efficiency, Unit Roots Tests
GİRİŞ
Son dönemlerde yaşanan ekonomik gelişmeler, finansal piyasalarda
globalleşmeyi beraberinde getirmiştir. Globalleşme, ülkelerin ekonomik politikalarını
değiştirmelerine neden olmuş ve bu değişim ülkelerin sermaye piyasalarında büyük
gelişmelerin yaşanmasına neden olmuştur. Globalleşmenin sermaye piyasalarında
hızını arttırması, dünya sermaye piyasalarının her olaydan anında etkilenmesine
neden olmuştur. Globalleşmenin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisi ise
gelişmekte olan menkul kıymet borsalarında getiri artışı ile sonuçlanmıştır.
Gelişmekte olan ülke borsalarının yatırımcılara sunduğu yüksek getiri
imkanları, batılı fon yöneticilerinin dikkatini çekmiş ve fon kaynaklarını bu borsalara
yöneltmelerine sebep olmuştur. Gelişmekte olan borsalarda artan oranda batılı
yatırımcı bulunmaktadır. İstanbul Menkul Kıymet Borsası’ndaki yabancı yatırımcı
oranı %60 ile %70 arasında değişim göstermektedir. Yabancı yatırımcıların
gelişmekte olan borsalardaki paylarının her geçen gün artıyor olması, gelişmekte olan
ülkelerin sermaye piyasalarının etkinliği ile ilgili bir çok tereddütü beraberinde
getirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin sermaye piyasalarının etkinliği, yabancı
yatırımcıları ve yatırım fonu yöneticilerinin bu borsalara ayıracakları oranının
belirlenmesinde büyük önem taşımaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin borsalarındaki
fiyat hareketlerinin etkinliliği, bu borsalarla ilgili yapılıcak araştırmalar ile
belirlenebilmektedir.
Fama, mevcut bilgilerin hisse senetleri fiyatlarına yansıtıldığı dolayısıyla
bilinen tüm bilgileri kullanarak ek bir getirinin elde edilemeyeceği piyasaları Etkin
Piyasalar olarak tanımlamıştır (Fama, 1970). Etkin olan bir piyasada fiyat değişimleri
piyasaya yeni bilgi girip girmemesine bağlıdır. Bir menkul kıymetin ya da bir hisse
senedinin şimdiki fiyatı, geçmiş fiyat hareketlerinden tamamen bağımsızdır. Bu
durum finansal piyasaların tesadüfî (rassal) yürüyüş özelliği gösterdiği anlamına
gelmektedir. Buradan hareketle, etkin olan bir piyasada temel ve teknik analiz
yaklaşımlarını kullanarak ek bir kazancın elde edilemeyeceği söylenebilir. Fama
(1970), piyasaları bilgi girişindeki farklılıklara bağlı olarak zayıf, yarı güçlü ve güçlü
form’da etkin piyasalar olarak gruplandırmıştır. Menkul kıymet piyasalarındaki tüm
bilgilerin fiyatlara yansıdığı ve geçmiş fiyat hareketlerine dayalı olarak fiyat tahmini
yapılamayan piyasalar Zayıf Formda Etkin Piyasalar olarak tanımlanmaktadır.
Menkul kıymet piyasalarında mevcut bilgilerin ve kamuya duyurulması gereken
bilgilerin tamamının fiyatlara yansıdığı piyasalara Yarı-Güçlü Formda Etkin
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
103
Piyasalar; menkul kıymet piyasalarında mevcut bilgilerin, kamuya açık bilgilerin
dışındaki tüm bilgilerin fiyatlara yansımış olduğu piyasalar ise Güçlü Formda Etkin
Piyasalar olarak tanımlanmaktadır.
Etkin Piyasalar Hipotezi’nin özünde, Rassal Yürüyüş Hipotezi (Random
Walk Hypothesis) yer almaktadır. Rassal Yürüyüş Hipotezi, fiyat hareketlerinin
tesadüfî bir dağılım gösterdiğini ve bu nedenle fiyat hareketlerinin bütününü tahmin
edebilmenin mümkün olamayacağını ifade eden bir hipotezdir. Rassal yürüyüş
kavramı, etkin bir piyasada işlem gören menkul kıymetin herhangi bir andaki fiyatının
gerçek değerine eşit olduğunu anlatmak için kullanılmaktadır.
Bu çalışmada, İMKB100, İMKB050, İMKB030, İMKBHİZ, İMKBMAL ve
İMKBSIN Endeksleri’nin günlük kapanış verilerden oluşan zaman serilerinden yola
çıkarak İMKB’nin zayıf formda etkin bir piyasa olup olmadığı sorusuna Rassal
Yürüyüş Hipotezi çerçevesinde cevap aranmıştır. Çalışmanın bundan sonraki
bölümlerinde piyasa etkinliği literatürü üzerine bir değerlendirme yapıldıktan sonra
oluşturulan zaman serileri durağanlık testine tabi tutulmuştur. Son bölümde ise
çalışmanın temel bulguları ve sonuçları tartışılmıştır.
1. LİTERATÜR
Finans literatüründe en fazla araştırılan konulardan biri de özellikle hisse
senedi piyasalarının etkinlik derecesinin tespit edilmesidir. Hisse senedi fiyatlarını
Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test ederek piyasaların zayıf formda etkin olduğunu
savunan ve savunmayan ampirik çalışmalar iki grup altında açıklanmaktadır.
Roberts (1959), Dow Jones Sanayi Endeksi’nin 1956 yılına ait haftalık
verilerini kullanarak, fiyat düzeyindeki değişmelerin Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne
uyduğunu öngörmüştür. Fama (1965), fiyat hareketlerinin bağımsız ve benzer
dağılıma sahip olduğu ve Amerikan menkul kıymet piyasasındaki hisse senedi
fiyatlarının Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni doğruladığı sonucuna ulaşmıştır. 18 ülkeyi
kapsayan çalışmalarında, Poterba ve Summers (1988), incelenen ülkelerin menkul
kıymet borsalarında oluşan fiyatların Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne göre oluştuğu
sonucuna ulaşmışlardır. Panas (1990) ise Atina Borsası için Etkin Piyasalar
Hipotezi’nin geçerli olduğunu tespit etmiştir. Mc Quen (1992) ABD hisse senedi
piyasalarında Rassal Yürüyüş Hipotezi’nin geçerli olduğu sonucuna varmıştır.
DePeña & Gil-Alana (2002), İspanya Borsasında fiyatların tesadüfi bir yürüyüş
özelliği gösterdiğini ispatlamışlardır. Al-Khazali, Ding & Phun (2007) sekiz Orta Doğu
ülkesi ve Kuzey Afrika ülkelerinden oluşan gelişmekte olan piyasalar üzerinde yaptıkları
çalışmalarında, bu ülkelere ait piyasaların zayıf formda etkin olduğunu ifade etmişlerdir.
Yukarıda kısaca bahsedilen çalışmalar, Etkin Piyasalar Hipotezi’ni
destekleyici sonuçlar üretmiştir. Ancak, piyasaların zayıf formda bile etkin olmadığı
sonucuna ulaşan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Branes (1986)’da Kuala Lumpur
Menkul Kıymet Borsası’nın etkin olmadığını bildirmiştir. Poterba & Summers (1988)
uzun dönemli hisse senedi getirilerinin önemli ölçüde tahmin edilebilir bileşenler
içerdiğini ortaya koymuştur. Frenberg & Hansson (1993) İsveç Borsası’nda aylık fiyat
verilerine korelasyon testlerini uygulayarak, fiyatların rassal yürüyüş özelliği
göstermediğini ifade etmişlerdir. 2’si gelişmiş , 11’i gelişmekte olan toplam 13 ülkenin
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
104
Nuray ERGÜL
sermaye piyasalarının etkinliği üzerine Cajueiro & Tabak (2004) tarafından yapılan
çalışmada, Asya’daki menkul kıymet piyasalarının Latin Amerikan menkul kıymet
piyasalarına göre daha yüksek düzeyde etkin olmama özelliği gösterdiğini tespit
etmişlerdir. Filis (2006) Atina Menkul Kıymet Borsası’nın analiz dönemi için etkin
olmadığını ifade etmiştir. Dorina ve Simina (2007), yedi balkan ülkesi ile birlikte
İMKB’nin zayıf formda etkinliğini test ederek, söz konusu piyasaların etkin olmadığı
yönünde delillere ulaşmışlardır. Dhankar & Chakraborty (2007), Güney Asya
ülkelerinden Hindistan, Srilanka ve Pakistan piyasalarını inceleyerek Rassal Yürüyüş
Hipotezi’ni reddetmişlerdir.
İMKB’nin etkin bir piyasa olup olmadığı sorusuna çok sayıda çalışma ile
cevap aranmıştır. İMKB’nin zayıf formda da olsa etkin bir piyasa olduğu yönünde
bulgulara ulaşan bazı çalışmaların sonuçları aşağıda özetlenmiştir.
Kocaman (1995), zayıf formda etkin bir piyasanın varlığını, Rassal Yürüyüş
Hipotezi ile test etmiş ve fiyat değişimlerinin rassal ve birbirinden bağımsız oluştuğu
sonucuna ulaşmıştır. Kılıç (1997) tarafından yapılan benzer bir çalışmada hisse
senetlerinin fiyat serilerine birim kök testi uygulanmış ve piyasanın zayıf formda
etkin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kıyılar (1997) ise geçmiş fiyat bilgilerini
kullanarak gelecekteki fiyatların tahmin edilemeyeceğini ifade etmiştir. Bakırtaş &
Karpuz (2000) fiyat endeksinin seyrine etki edebilecek faktörleri inceleyerek, piyasa
etkinliğini test etmişler ve piyasanın zayıf formda etkin olduğu sonucuna
ulaşmışlardır. Buguk & Brorsen (2003), İMKB Bileşik, Sınaî ve Finansal Endekslerin
1992–1999 dönemine ait haftalık kapanış fiyatlarını dikkate alarak, birim kök testi,
fractal bütünleşme testi ile varyans oranı testlerini kullanarak İMKB’nin etkinliğini
ölçmeye çalışmışlar ve piyasanın zayıf formda etkin olduğu hipotezini kabul
etmişlerdir. Kılıç (2005), tarafından İMKB’nin zayıf formda etkin bir piyasa olduğu
ispatlanmıştır. Geleneksel birim kök ve yapısal kırılmalı birim kök testlerini
kullanarak hisse senedi fiyatlarının uzun dönemli bir hafızaya sahip olup olmadığı,
Kasman & Kırkulak (2007) tarafından test edilmiş ve her iki yöntemin sonuçlarına
göre birçok hisse senedi serisinin rassal yürüyüş özelliği gösterdiği ortaya
konulmuştur. Kasman & Kırkulak, bankacılık, bilgi teknolojisi, savunma, tekstil-deri
ve turizm sektörü hisselerinin uzun dönemli hafızaya sahip olduğu yönünde de güçlü
deliller bulmuşlardır.
İMKB’nin etkin bir piyasa olmadığı sonuna ulaşan çok sayıda çalışma
bulunmaktadır. Muradoğlu & Önkal (1992), İMKB Hisse Senetleri Piyasası’nın zayıf
formda etkin olmayan bir piyasa olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Köse (1993) hisse
senetlerinin günlük kapanış fiyatlarını filtre testine tabi tutmuş ve zayıf formda etkin
piyasa olmadığını ifade etmiştir. Muradoğlu & Oktay (1993), Balaban & Kunter
(1996) tarafından yapılan çalışmalarda da İMKB’nin zayıf formda etkin olmadığı
tespit edilmiştir. Çevik & Yalçın (2003) Rassal Yürüyüş Hipotezi'nin, uzun dönemli
trendler ve fiyat düzeylerinin belirlenmesinde yeterli bilgi vermediğini ifade
etmişlerdir. Zengin & Kurt (2004) ise makro ekonomik değişkenler ve İMKB bileşik
endeksi arasındaki ilişkilerin zayıf formda etkin olduğunu, yarı güçlü formda ise etkin
olmadığını ifade etmişlerdir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
105
Finansal piyasaların etkin olup olmadığı sorusuna birçok araştırma cevap
aranmıştır. İncelenen çalışmaların neredeyse yarısı etkin piyasalar hipotezini
destekleyici sonuçlar üretmişken diğer yarısı da piyasaların etkin olmadığı yönünde
güçlü delillere ulaşmıştır. Piyasa etkinliği konusunda tam bir görüş birliği
sağlanamaması, etkinlik konusunda yeni çalışmaların yapılmasını ve finans
literatüründe güncel bir konu olarak kalmasını sağlamaktadır.
Finans litaratüründe en fazla araştırılan konulardan biri Etkin Piyasalar
Hipotezi (The Efficient Market Hypothesis (EMH))’dir ve çok sayıda amprik çalışma
ile desteklenmiştir. Hisse senedi fiyatlarını Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test eden ve
zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunan ve savunmayan ampirik çalışmalar
iki grup altında açıklanmaktadır.
a. Hisse senedi fiyatlarını Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test eden ve zayıf
formda etkin piyasaların varlığını savunan ve savunmayan ampirik uluslararası
ampirik çalışmalar aşağıda açıklanmaktadır.
Zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunan ampirik çalışmalar;
Roberts (1959) fiyat düzeyindeki değişmelerin Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne uyduğunu
öngörmüştür. Bachelier (1900) fiyat değişimlerinin bağımsız ve normal dağılım
gösterdiğini ifade etmiştir. Timmermann & Allan (1912) Danimarka hisse senedi
piyasasındaki uzun dönem fiyat hareketlerinde birim kökün varlığını destekleyen
sonuçlara ulaşmışlardır. Fama (1965) fiyat hareketlerinin bağımsız ve benzer dağılıma
sahip olduğunu ve Amerikan Menkul Kıymet Piyasası’ndaki hisse senedi fiyatlarının
Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni doğruladığı sonucuna ulaşmıştır. Fama (1970) mevcut
bilgilerin tamamının hisse senedi fiyatlarına yansıtıldığı piyasaları etkin piyasalar
olarak tanımlanmış ve bilgi girişindeki farklılıklara bağlı olarak zayıf, yarı güçlü ve
güçlü formlara ayırmıştır. Poterba & Summers (1988) onsekiz ülkeyi kapsayan
çalışmalarında, borsada Rassal Yürüyüş Hipotezi’nin reddedilemeyeceği sonucuna
ulaşmışlardır. Panas (1990) Yunan Borsası’nda Etkin Piyasa Hipotezi’nin
reddedilemediği sonucunu çıkartmıştır. Jeon, Chiang & Thomas (1991) gelişmiş dört
ülkenin menkul kıymet borsalarındaki fiyat hareketlerine birim kök testi uygulayarak,
birim kökün varlığını gösteren sonuçlara ulaşmışlardır. Cham, Gup & Pan (1992)
uzak doğu ülkelerinden Hong Kong, Güney Kore, Singapur, Tayvan, Japonya ve
Amerikan piyasalarındaki, hisse senedi fiyatlarına birim kök ve kointegrasyon
testlerini uygulayarak, bu piyasaların zayıf formda etkinlik gösterdiği sonucuna
ulaşmıştır. Mc Quen (1992) Amerikan Borsası’nda hisse senedi getirilerinde Rassal
Yürüyüş Hipotezi’nin geçerli olduğu sonucuna varmıştır. Funke (1994) Batı Alman
hisse senedi piyasasındaki kazançların birim kök içerdiği sonucuna ulaşmıştır. Chang,
Lima & Tabak (2003) Asya Hisse Senedi Endeksleri’nin rassal yürüyüş özelliğine
sahip olmadığı, Latin Amerika Hisse Senedi Endeksleri’nin ise Şili dışında rassal
dağılım gösterdiği sonucuna ulaşmışlardır. Butler & Malaikah (1992) Suudi Arabistan
Menkul Kıymet Borsası’nın etkin olmadığı sonucuna varırken, Kuveyt Borsası’nın
etkin olduğunu kanıtlamıştır. Al-Khazali, Ding & Phun (2007) sekiz Orta Doğu ülkesi
ve Kuzey Afrika ülkelerinden oluşan sekiz gelişmekte olan piyasalar üzerinde yaptıkları
çalışmalarında, bu ülkelere ait piyasaların zayıf formda etkin olduğunu ifade etmişlerdir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
106
Nuray ERGÜL
Zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunmayan ampirik çalışmalar;
Barnes (1986)’da Kuala Lumpur Menkul Kıymet Borsası’nın etkin olmadığını
bildirmiştir. Fama & French (1987) hisse senetlerinin aylık fiyat hareketlerini
araştırarak, aylık fiyat değişimlerinde, hisse senedi kazançlarının tahmin edilebilir
bileşenleri olduğunu ifade etmişlerdir. Poterba & Summers (1987) uzun dönemli hisse
senedi kazançlarının önemli ölçüde tahmin edilebilir bileşenleri içerdiği sonucuna
ulaşmışlardır. Durlauf (1989) frekans analizine dayalı spektral analizi kullanarak,
Rassal Yürüyüş Hipotezi’ni reddetmişlerdir. Frenberg & Hansson (1993) İsveç
Borsası’nda aylık fiyat verilerine korelasyon testlerini uygulayarak, fiyatların rassal
yürüyüş özelliği göstermediğini ifade etmişlerdir. Cajueiro & Tabak (2004) 11
gelişmekte olan ülke piyasası ve iki gelişmiş ülke piyasası üzerinde yapmış olduğu
çalışmasında; Asya’daki menkul kıymet piyasalarının Latin Amerikan Menkul Kıymet
Piyasaları’ndan daha yüksek bir etkin olmayan piyasa özelliği gösterdiği sonucuna
ulaşmıştır. Filis (2006) Atina Menkul Kıymet Borsası’nın analiz dönemi için etkin
olmadığını ifade etmiştir. Dorina & Simina (2007), yedi balkan ülkesi ve İMKB’nın zayıf
formda etkinliğini test ederek, piyasaların etkin olmadığı ve zayıf pazar özelliği
gösterdiği sonucuna ulaşmışlardır. Dhankar & Chakraborty (2007) Güney Asya
ülkelerinden Hindistan, Srilanka ve Pakistan piyasalarını inceleyerek Rassal Yürüyüş
Hipotezi’ni reddetmişlerdir.
b. Hisse senedi fiyatlarını Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test eden ve zayıf
formda etkin piyasaların varlığını savunan ve savunmayan ampirik ulusal ampirik
çalışmalar aşağıda açıklanmaktadır.
Zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunan ampirik çalışmalar;
Alparslan (1989), hisse senetlerinin haftalık fiyat serilerine, seri korelasyon ve filtre
testi uygulayarak, hisse senetlerinin birinci haftadan yirmidördüncü haftaya kadar
gecikmeli fiyatları arasında korelasyon olmadığı sonucu elde etmiştir. Başcı (1989)
hisse senedi getirilerinin dağılımsal ve zaman serisi özelliklerini inceleyerek, zayıf
formda etkinliğin reddedilemediğini ifade etmiştir. Cankurtaran (1989) hisse
senetlerine seri korelasyon testleri uygulayarak, geçmiş fiyat değişimlerinin
gelecekteki fiyat değişimlerini açıklamadığı sonucuna ulaşmıştır. Kocaman (1995)
zayıf formda etkin bir piyasanın varlığını, Rassal Yürüyüş Hipotezi ile test etmiş ve
fiyat değişimlerinin rassal ve birbirinden bağımsız oluştuğu sonucuna ulaşmıştır. Kılıç
(1997) hisse senetlerinin fiyat serilerine birim kök testi uygulayarak Rassal Yürüyüş
Hipotezi’ni test etmiş ve zayıf formda etkin olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kıyılar
(1997) hisse senedi fiyatlarındaki değişimlerini, geçmiş bilgilerin kullanılarak
gelecekteki fiyatların tahmininde kullanılamayacağını ifade etmiştir. Bakırtaş &
Karpuz (2000) fiyat endeksinin seyrine etki edebilecek faktörleri inceleyerek, zayıf
formda etkin olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Buguk & Brorsen (2003) bileşik,
endüstriyel ve finansal endekslerin haftalık kapanış fiyatları ile Rassal Yürüyüş
Hipotezi test edilmiş ve zayıf formda Etkin Piyasa Hipotezi kabul edilmiştir.
Zayıf formda etkin piyasaların varlığını savunmayan ampirik çalışmalar;
Bekçioğlu & Ada (1985) hisse senedi fiyatlarına ait değişmelerin zamandan bağımsız
olmadığını belirtmişlerdir. Öncel (1993) hisse senetlerin günlük kapanış fiyatlarını
baz alarak filtre testine tabi tutmuş ve piyasanın zayıf formda etkin olmadığı
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
107
sonucuna ulaşmıştır. Köse (1993) hisse senetlerinin günlük kapanış fiyatlarını filtre
testine tabi tutmuş ve zayıf formda etkin piyasa olmadığını ifade etmiştir. Balaban
(1995) İMKB’de bileşik endeksin zayıf formda ve yarı güçlü formda etkin olmadığını
göstermiştir. Muradoğlu & Yazıcı (1997) İMKB’nin zayıf formda etkinliği, Rassal
Yürüyüş Hipotezi kullanılarak, haftanın günlerinin etkisi test edilmiş ve Rassal
Yürüyüş Hipotezi reddedilerek, zayıf formda etkinliğin geçerli olmadığı
savunulmuştur. Çevik & Yalçın (2002) Rassal Yürüyüş Hipotezi’nin, uzun dönemli
trendler ve fiyat düzeylerinin belirlenmesinde yeterli bilgi vermediğini ifade
etmişlerdir. Zengin & Kurt (2004) makro ekonomik değişkenler ve İMKB bileşik
endeksi arasındaki ilişkilerin zayıf formda etkin olduğunu, yarı güçlü formda ise etkin
olmadığını ifade etmişlerdir.
2. VERİ SETİ VE YÖNTEM
Bu çalışmada İMKB’nin etkinliği test edilirken, İMKB100 Bileşik Endeksi,
İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve İMKB Hizmet Endeksi,
İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınaî Endeksi kullanılmıştır. Analizde, hisse senedi
fiyat endekslerinde meydana gelen değişimin, Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne
yansıtılması için günlük kapanış değerleri tercih edilmiştir. Veriler, İMKB Eğitim ve
Yayın Müdürlüğü’nden temin edilmiştir. Analizde kullanılan hisse senedi fiyat
endekslerine ilişkin analiz dönemi ve veri sayısı Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo (1)
Rassal Yürüyüş Modeli’nde Kullanılacak Veriler
Endeks Kodu:
Endeks Adı
Analiz Dönemi
Veri Sayısı
İMKB100
İMKB100 Bileşik Endeksi
04.01.1988 - 31.12.2007
4964
İMKB050
İMKB050 Endeksi
04.01.2000 - 31.12.2007
1984
İMKB030
İMKB030 Endeksi
02.01.1997 - 31.12.2007
2715
İMKBHİZ
İMKB Hizmet Endeksi
02.01.1997 - 31.12.2007
2715
İMKBMAL
İMKB Mali Endeksi
28.12.1990 - 31.12.2007
4210
İMKBSIN
İMKB Sınai Endeksi
28.12.1990 - 31.12.2007
4210
İMKB Hisse Senetleri Piyasası’nın geleneksel etkinlik analizinde ilk olarak
fiyat serilerinin normal dağılım özelliği test edilmiş daha sonra hisse senedi fiyat
endekslerine ait zaman serilerinde birim kökün varlığı yani serilerin durağanlığı
araştırılmıştır.
Durağanlık, serilerin sabit bir ortalamaya, sabit bir varyansa ve gecikme
seviyesine bağlı bir kovaryansa sahip olmasını ifade eden bir kavramdır. Durağan
özellik gösteren veya birim kök içermeyen zaman serileri her gecikme dönemi için
sabit bir ortalamaya, varyansa ve kovaryansa sahip serilerdir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Nuray ERGÜL
108
Bir zaman serisinin durağan olup olmadığını anlamak için öncelikle serinin
grafiğine bakılmaktadır. Grafik, incelenen zaman serisinin artan ya da azalan bir trend
gösterip göstermediği konusunda bir ön bilgi verebilir. Zaman serilerinin durağanlık
araştırmasında ikinci adım; serinin otokorelasyon fonksiyonunun ifadesi olan
korelogram tablosuna bakılır. Eğer bir zaman serisi durağan ise otokorelasyon
fonksiyonunun birinci veya ikinci gecikmede sıfırı kesmesi gerekir. Bir seride
gecikme sayısı artırıldığında otokorelasyon fonksiyonunun aldığı değerler sıfıra
yaklaşıyorsa seri durağandır, aksi halde durağan değildir. Durağanlık araştırmasında
üçüncü adım; birim kök testleridir (Bozkurt, 2007).
Analizde kullanılan serilerin, zayıf formda etkinliğinin kabul edilebilmesi
için serilerde birim kök bulunması gereklidir. Birim kök içeren bir seri, rassal yürüyüş
özelliği gösteren bir zaman serisi olarak adlandırılır. Bu tür zaman serileri, geçici bir
şoktan sonra tekrar uzun dönem ortalama seviyesine dönmezler ve rassal bir seyir
izlerler. Rassal Yürüyüş Hipotezi, analiz edilen serinin gerçek değerinde kısa
dönemde ortaya çıkan sapmaların tesadüfî olduğunu ifade eder. Bu nedenle, kısa
dönemde tesadüfî yürüyüş özelliği gösteren zaman serisinin fiyatının, uzun dönemde
yukarı ya da aşağıya doğru hareket edeceği söylenebilir. Zaman serilerinin tesadüfî
bir dağılım göstermesi, Zayıf Formda Etkinlik Hipotezi’nin de kabul edilmesi
anlamına gelmektedir.
Endekslere ait zaman serilerinde birim kökün varlığı araştırılmış ve bu
amaçla Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) Birim Kök Testi ve Phillips-Perron (PP)
Birim Kök Testi kullanılarak, İMKB Ulusal Piyasası’nın zayıf formda etkinliği test
edilmiştir. Analizde kullanılan birim kök testleri hakkında aşağıda özetleyici bilgiler
verilmektedir.
2.1. Genelleştirilmiş Dickey Fuller Birim Kök Testi (ADF)
Dickey ve Fuller (1979,1981) bir serinin durağan olmamasının nasıl formüle
edilebileceği konusunda bir yöntem geliştirmişlerdir. Geliştirdikleri yöntemin
temelinde “bir serinin durağanlığını test etmek, seride birim kökün varlığını test
etmekle eşdeğerdir” anafikri yatmaktadır. Buradan hareketle, yapılan testin, AR(1)
şeklindeki birinci dereceden otoregresif bir sürece dayandığı söylenebilir ve bu
denklem aşağıdaki gibi yazılabilir (Asteriou, Hall, 2007):
y t = φ y t −1 + u t
(1)
Bu denklemde φ katsayısının 1’e eşit olup olmadığı H0: φ =1 ve H1: φ <1
hipotezleri test edilerek araştırılmaktadır. Eğer bu regresyon işleminin sonucunda
φ =1 olduğu tespit edilirse incelenen zaman serisinde birim kök sorunu ortaya çıkar
ve bu ilişki,
y t = y t −1 + u t
(2)
şeklinde yeniden yazılabilir. Birim kökün varlığı, bir önceki dönemde
incelenen zaman serisinin değerinin ve dolayısıyla o dönem maruz kaldığı şokun
olduğu gibi sistem içinde kalması anlamına gelmektedir. Bu durumun bütün bir analiz
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
109
dönemi içinde devam etmesi söz konusu olduğu için daha önceki dönemlerde de
ortaya çıkan şokların serinin değerini etkilemesi anlamına gelir. Serinin değeri de
geçmişte yaşadığı şokların bir toplamı olacaktır. Bu şokların kalıcı nitelikte olması,
serinin durağan olmadığını ve zaman içerisinde gösterdiği trendin stokastik olduğunu
ifade eder. Eğer φ katsayısı birden küçük çıkarsa, geçmiş dönemde ortaya çıkan
şokların geçici bir süre etkilerini devam ettirdikleri, ancak bu etkinin kuvvetinin
giderek azaldığı ve kısa bir süre sonra tamamen ortadan kalkacağı söylenebilir (Tarı,
2008).
O halde, (1) nolu denklemin her iki tarafından
y t −1
çıkarılarak regresyon
denklemini yeniden yazmak mümkündür.
y t − y t −1 = φ y t −1 − y t −1 + u t
∆ y t − 1 = (φ − 1 ) y t − 1 + u t
Buradan da ( φ -1) = δ ise denklem
∆ y t −1 = δ y t −1 + u t
(3)
halini alır. (3) nolu regresyon denkleminde test edilecek hipotezler ise H0: δ
=0 ve H1: δ <0’dir. Eğer H0 hipotezi kabul edilirse (δ =0) yt ’nin tam bir tesadüfî
yürüyüş modeli izlediği anlaşılmalıdır.
Dickey ve Fuller’a göre hata teriminin ortalamasının sıfır, normal dağılıma,
sabit bir varyansa ve otokorelasyon içermeyen stokastik bir yapıya sahip olduğu,
başka bir ifadeyle hata teriminin beyaz bir gürültü (white noise) olduğu kabul
edilmektedir. Hata teriminin beyaz gürültü olmadığı durumlar için Dickey & Fuller,
birim kökün varlığını test etmede kullanılan sürece, otokorelasyonu ortadan
kaldırabilmek için bağımlı değişkene ait gecikme değerlerini dahil ederek ADF testi
olarak bilinen Genişletilmiş Dickey Fuller testini önermişlerdir. Bu test üç farklı
formda yazılabilir (Asteriou, Hall, 2007, 297).
k
∆ Y t = δ Y t −1 +
∑β
i
∆ Yt − i + u t
(4)
i =1
k
∆ Y t = α 0 + δ Y t −1 +
∑β
i
∆ Yt − i + u t
(5)
i =1
k
∆ Y t = α 0 + α 2 t + δ Y t −1 +
∑β
i
∆ Yt −i + u t
(6)
i =1
Bu üç regresyon denklemi arasındaki fark α0 ile α2t deterministik
elemanlarının olup olmamasıyla ilgilidir. Başka bir ifadeyle α0 ve α2t, incelenen
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Nuray ERGÜL
110
zaman serisinde tahmin edilebilir bir sistematik trendin (deterministik) olup
olmadığını belirleyen katsayılardır. Zaman serisinin gösterdiği trendin stokastik ya da
deterministik olması etkin piyasalar hipotezi açısından çok önemlidir. Deterministik
bir trendin varlığı halinde Etkin Piyasalar Hipotezi geçersiz olacaktır.
İncelenen zaman serisinin ADF testinin tahminini yapmada hangi regresyon
denkleminin kullanılacağı sorusu çok önemlidir. Dolado, Jenskinson ve Rivero,
zaman serisinin durağanlığını belirlemede ADF testine ait (6) nolu denklemin tahmin
edilerek başlanmasının daha doğru bir yaklaşım olacağını ifade etmişlerdir (Dolado,
v.d., 1990, 255).
ADF testi, yukarıdaki denklemde δ katsayısının istatistiksel olarak sıfıra eşit
olup olmadığını test eder. ADF testi ile elde edilen sonuçlar, %1, %5 ve %10
anlamlılık düzeyinde McKinnon kritik değerleri ile karşılaştırılabilir. Eğer elde edilen
sonuçlar McKinnon kritik değerlerinden yüksekse, beş hipotez reddedilir ve serilerin
durağan olmadığı tespit edilir.
İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası hisse senedi fiyat serilerinin birim kök
içerip içermediği ilk önce ADF testiyle kontrol edilmiş ve (6) nolu denklem
hesaplanmıştır.
k
∆ Y t = α 0 + α 2 t + δ Y t −1 +
∑β
i
∆ Yt −i + u t
i =1
Denklemde,
∆ Yt
durağan olup olmadığını analiz edilen zaman serisinin
birinci farkını, t genel trend değişkenini ve
Yt −1 ise gecikmeli fark terimlerini
göstermektedir. Yapılan ADF testinde bağımlı değişkenin hangi gecikmelerinin (k)
regresyon denkleminde yer alacağına karar verirken Akaike bilgi kriterinden (AIC)
veya Schwarz kriterinden (SC)
yararlanılmaktadır. Bu çalışmada ise AIC
kullanılmıştır.
2.2. Phillips -Perron (PP) Birim Kök Testi
ADF testinin dayandığı temel varsayım, hata terimlerinin istatistikî olarak
bağımsız ve sabit bir varyansa sahip olduğu varsayımıdır. ADF testine alternatif bir
test olmaktan ziyade onu tamamlayan bir diğer birim kök testi olan PP testi, zaman
serilerindeki yüksek derecedeki korelasyonu kontrol etmek için kullanılan parametrik
olmayan bir yöntemdir. PP testi (1988), ADF testinin aksine hata terimleri arasında
zayıf bağımlılığa ve heterojenliğe izin vermekte ve otokorelasyonu gidermeye yetecek
kadar bağımlı değişkenin gecikmeli değeri regresyon denklemine ilave
edilmemektedir. PP testinin basit bir AR(1) otoregresif süreçteki denklemi aşağıdaki
gibi yazılabilir:
∆ Y t −1 = α 0 + δ Y t −1 + ε t
(7)
PP testi durağan ve trend etkisi olan zaman serileri ile tek değişkenli zaman
serilerinde birim kökün varlığını test etmede basit bir yaklaşım sunmaktadır. PP testi
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
111
sonucunda hesaplanan δ istatistiği, ADF testinde olduğu gibi, MacKinnon tablo değeri
ile karşılaştırılarak seride birim kök olup olmadığına karar verilmektedir.
Çalışmada hisse senedi fiyat endekslerinin durağanlığı ADF ve PP testleri ile
analiz edilmiş ve yorumlanmıştır. Veriler analiz edilirken E-Views 5.1 programı
kullanılmıştır.
3. ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE DEĞERLENDİRME
İMKB Ulusal piyasası’nın zayıf formda etkinliğinin analizinde, tanımsal
istatistikler (geleneksel) ve durağanlık testleri kullanılarak test edilmiştir. Analiz
sonuçları aşağıda gösterilmektedir.
3.1. Tanımsal İstatistikler (Descriptive Statistics)
Tanımsal istatistikler, İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası Endekleri’ne ait
serilerin ortalaması (Mean), Ortanca (Medyan), standart sapması (Standard Deviation),
eğikliği (Skewness) ve basıklığı (Kurtosis Coefficients) sonuçlarını vermektedir.
Tanımsal istatistikler, analizde kullandığımız serilerin “Normal Dağılım” özelliğini
tanımlayan istatistiklerdir. Tablo(2) analizde kullanılan serilerin (İMKB100, İMKB50,
İMKB 30 ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet, İMKB Mali, İMKB Sınai
Endeksleri) ortalama (Mean), ortanca (Median), standart sapma (Standart Deviation),
eğiklik (Skewness) ve basıklıklarını (Kurtosis) gösteren tanımsal istatistik sonuçlarını
göstermektedir.
Tablo (2)
İMKB Endekslerinin Tanımsal İstatistik Sonuçları
İMKB100
İMKB50
İMKB30
İMKBHIZ
İMKBMAL
İMKBSIN
Ortalama
17618,92
23047,25
22631,19
10800,73
24308,74
19265,83
Ortanca
10744,85
17566,18
15579,58
8011,760
16093,36
11412,86
Maximum
97588,81
58671,09
74568,31
35217,62
92849,15
104590,9
Minimum
362,0200
7039,430
990,9500
1038,870
933,5900
1071,340
Standart Sapma
18756,11
13933,26
18728,87
7369,522
22939,70
19386,11
Eğiklik
1,451846
0,798065
0,938674
1,034622
1,098762
1,713807
Basıklık
4,665031
2,328748
2,777173
3,398463
3,118037
5,855158
Jarque-Bera
2317,309*
247,8519*
404,3190*
502,3361*
849,5513*
3490,872*
Tablo (2)’deki tanımsal istatistikler incelendiğinde, İMKB Ulusal Hisse
Senetleri Piyasası Endeksleri’nin normal bir dağılım sergilemediği anlaşılmaktadır.
Tablo (2)’deki sonuçlar, H0: Ulusal Piyasa Endeksleri normal dağılım göstermektedir
kuramı, %5 anlamlılık seviyesinde reddedilmektedir. Serilerin %5 anlamlılık
seviyesinde reddedilmiş olması, Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne göre serilerin zayıf
formda etkin olduğunu kanıtlamaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Nuray ERGÜL
112
3.2. Grafik Analizleri
İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30
Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve
İMKB Sınai Endeksi’nin fiyat hareketlerinin eğilimleri, grafikler yardımı ile analiz
edildiğinde “Normal Dağılım” özelliği göstermediği anlaşılmaktadır. Grafiklerde
(Şekil 1)’de görüldüğü gibi, normal dağılım göstermeyen Ulusal Piyasa Endeksleri’ne
ait serilerin, Rassal Yürüyüş Hipotezi’ne göre “Zayıf Formda Etkin” olduğu
görülmektedir.
100000
36000
60000
32000
80000
50000
28000
40000
24000
60000
20000
40000
30000
16000
20000
12000
20000
8000
10000
4000
0
88
90
92
94
96
98
00
02
04
06
0
0
97
IMKB100 Bilesik Endeksi
98
99
00
01
02
03
04
05
06
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
07
IMKB050 Endeksi
IMKB Hizmet Endeksi
100000
120000
80000
70000
80000
100000
60000
80000
50000
60000
40000
40000
60000
30000
40000
20000
20000
20000
10000
0
0
0
97
1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006
98
99
00
01
02
03
04
IMKB030 Endeksi
05
06
07
1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006
IMKB Sinai Endeksi
IMKB Mali Endeks
Şekil. 1: İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası Endeksleri’ninin Fiyat
Hareketleri.
3.3. Birim Kök Testleri (Unit Roots Tests)
İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30
Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve
İMKB Sınai Endeksi’ne ait fiyat serileri “Birim Kök” testlerinden “Genişletilmiş
Dickey Fuller Birim Kök Testi (ADF)” ve Phillips-Perron Birim Kök Testi (PP)
kullanılarak analiz edilmektedir..
3.3.1. Genelleştirilmiş Dickey Fuller Birim Kök Testi (ADF)
İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30
Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
113
İMKB Sınai Endeksi fiyat serilerine ADF birim kök testi uygulanmış ve test sonuçları
Tablo (3)’de gösterilmiştir. Tablo (3)’de serilerin “Birinci Dereceden Farklı (1th
Difference)” seriler olduğu ve H0 kuramının reddedilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.
ADF testinde, birim kökün varlığı ispatlanmış ve serilerin rassal dağılım özelliği
gösterdiği ifade edilmiştir. ADF testinden elde edilen sonuçlarda, “Rassal Yürüyüş
Hipotezi = Zayıf Formda Etkin Piyasa Hipotezi” kabul edilerek, İMKB Ulusal
Piyasa’nın zayıf formda etkin bir piyasa olduğu kanıtlanmaktadır.
Tablo (3)
İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası Endeksleri’nin
Genişletilmiş Dickey Fuller Birim Kök Test Sonuçları
Değişkenler
Level
1. Fark
İMKB100
Intercept and Trend
Intercept
ADF t-Statistic
Level
1. Fark
İMKB030
-2,485
-69,931
0,704
-44,65
0,674
-52,354
Prob.*
0,119
0*
0,992
0*
0,992
0*
1% level
-3,432
-3,432
-3,433
-3,434
-3,433
-3,433
5% level
-2,862
-2,862
-2,863
-2,863
-2,862
-2,862
10% level
-2,567
-2,567
-2,568
-2,568
-2,567
-2,567
ADF t-Statistic
-2,929
-69,925
-2,189
-44,723
-1,443
-52,384
Prob.*
0,153
0*
0,495
0*
0,848
0*
1% level
-3,960
-3,960
-3,963
-3,963
-3,961
-3,961
5% level
-3,411
-3,411
-3,412
-3,412
-3,412
-3,412
10% level
-3,127
-3,127
-3,128
-3,128
-3,128
-3,128
ADF t-Statistic
Intercept
1. Fark
İMKB050
İMKBHIZ
Intercept and Trend
Level
İMKBMAL
İMKBSIN
1,3653
-51,202
-1,62
-64,178
-2,794
-64,46
Prob.*
0,999
0*
0,472
0*
0,059
0*
1% level
-3,4326
-3,433
-3,432
-3,432
-3,432
-3,432
5% level
-2,8624
-2,862
-2,862
-2,862
-2,862
-2,862
10% level
-2,5673
-2,567
-2,567
-2,567
-2,567
-2,567
ADF t-Statistic
-0,205
-51,251
-2,405
-64,177
-2,821
-64,452
Prob.*
0,993
0*
0,377
0*
0,19
0*
1% level
-3,9614
-3,961
-3,96
-3,96
-3,96
-3,96
5% level
-3,4115
-3,412
-3,411
-3,411
-3,411
-3,411
10% level
-3,1276
-3,128
-3,127
-3,127
-3,127
-3,127
*%5 anlamlılık derecesi için kritik değerler.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Nuray ERGÜL
114
3.3.2. Phillips & Perron Birim Kök Testi (PP)
İMKB100 Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30
Endeksi ve sektör endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve
İMKB Sınai Endeksi fiyat serilerine PP birim kök testi uygulanmış ve test sonuçları
Tablo (4)’de gösterilmiştir. Tablo (4)’de serilerin “Birinci Dereceden Farklı (1th
Difference)” seriler olduğu ve H0 kuramının reddedilmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır. PP testinde, birim kökün varlığı ispatlanarak, serilerin rassal dağılım
özelliği gösterdiği ifade edilmiştir. PP testi neticesinde, “Rassal Yürüyüş Hipotezi =
Zayıf Formda Etkin Piyasa Hipotezi” kabul edilerek, İMKB Ulusal Piyasa’nın zayıf
formda etkin bir piyasa olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Tablo (4)
İMKB Endekslerinin Phillips & Peron Birim Kök Test Sonuçları
Değişkenler
Level
1. Fark
Intercept
and Trend
Intercept
İMKB100
ADF t-Statistic
-2,463
Intercept
1. Fark
İMKB050
-69,953
0,779
Level
1. Fark
İMKB030
-44,667
0,718
-52,357
Prob.*
0,1248
0*
0,994
0*
0,993
0*
1% level
-3,4315
-3,432
-3,433
-3,434
-3,433
-3,433
5% level
-2,8619
-2,862
-2,863
-2,863
-2,862
-2,862
10% level
-2,567
-2,567
-2,568
-2,568
-2,567
-2,567
ADF t-Statistic
-2,9189
-69,948
-2,151
-44,759
-1,438
-52,393
Prob.*
0,1564
0*
0,516
0*
0,850
0*
1% level
-3,9599
-3,960
-3,963
-3,963
-3,961
-3,961
5% level
-3,4107
-3,411
-3,412
-3,412
-3,412
-3,412
10% level
-3,1271
-3,127
-3,128
-3,128
-3,128
-3,128
İMKBHIZ
Intercept
and Trend
Level
ADF t-Statistic
İMKBMAL
İMKBSIN
1,2222
-51,263
-1,648
-64,175
-2,750
-64,514
Prob.*
0,9983
0*
0,458
0*
0,066
0*
1% level
-3,4326
-3,433
-3,432
-3,432
-3,432
-3,432
5% level
-2,8624
-2,862
-2,862
-2,862
-2,862
-2,862
10% level
-2,5673
-2,567
-2,567
-2,567
-2,567
-2,567
ADF t-Statistic
-0,3541
-51,306
-2,446
-64,173
-2,778
-64,506
Prob.*
0,9891
0*
0,356
0*
0,206
0*
1% level
-3,9614
-3,961
-3,960
-3,960
-3,960
-3,960
5% level
-3,4115
-3,412
-3,411
-3,411
-3,411
-3,411
10% level
-3,1276
-3,128
-3,127
-3,127
-3,127
-3,127
*%5 anlamlılık derecesi için kritik değerler.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
115
SONUÇ
Çalışmamızda, İMKB Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’ndaki “İMKB100
Bileşik Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi ve sektör
endekslerinden İMKB Hizmet Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınai Endeksi
olmak üzere üç ulusal endeks ve üç sektör endeksi kullanılarak, İMKB Ulusal Hisse
Senetleri Piyasası’nda zayıf formda etkinliğin varlığı test edilmiştir.
Araştırmada zayıf formda etkinliğin belirlenmesinde, Ulusal Hisse Senetleri
Piyasası Endeksleri’nin günlük kapanış fiyatları kullanılarak, Rassal Yürüyüş
Hipotezi iki farklı yöntem ile test edilmiştir. Analizde kullandığımız yöntemlerden
birincisi; geleneksel (tanımsal istatistik) analiz yöntemidir. İkincisi ise durağanlık
testleridir. Serilerdeki durağanlığın belirlenmesinde, grafik analizi ve birim kök testi
uygulanmıştır. Serilerin durağanlığının testinde ADF testi ve PP Testi kullanılmıştır.
Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; tanımlayıcı istatistikler dikkate
alındığında endeks serilerin normal dağılım özelliği göstermediği; serilerin grafikleri
üzerinden bir değerlendirme yapıldığında ise serilerin durağan olmadığı tespit
edilmiştir. Daha sonra, birim kök testlerinden ADF testi ile PP testi birbirini
destekleyici yönde sonuçlar ürettiği için endeks serilerinin birim köke sahip olduğu ve
serilerin durağan olmadığı yargısına varılmıştır. Analiz sonuçları, İMKB100 Bileşik
Endeksi, İMKB Ulusal 50 Endeksi, İMKB Ulusal 30 Endeksi, İMKB Hizmet
Endeksi, İMKB Mali Endeks ve İMKB Sınaî Endeksi’ne ait fiyat serilerinin rassal bir
değişim gösterdiğini ortaya koymaktadır. Elde edilen tüm sonuçlar; analiz dönemi
içerisinde İMKB’nin zayıf formda etkin bir piyasa olduğunu ve fiyat değişimlerinin
rassal ve birbirinden bağımsız oluştuğunu göstermektedir.
KAYNAKÇA
Al-Khazali, M., David K., Ding, C.S.P. (2007). “A New Variance Ratio Test of Random
Walk in Emerging Markets: A Revisit”. The Financial Review, Vol. 42: 303–317.
Asteriou, D., Hall, S. (2007). Applied Econometrics: A Modern Approach Using Eviews
and Microfit , New York: Palgrave Macmillan.
Bakırtaş T., Karbuz S. (2000). “İMKB İndeksi’nin Ekonometrik Analizi”. İktisat
İşletme ve Finans Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 168: 56-66.
Balaban E., Kunter K. (1996). “Stock Market Efficiency in a Developing Economy:
The Turkish Case”. TCMB Tartışma Tebliğleri, Yayın No.9611.
Bozkurt, Hilal (2007). Zaman Serileri Analizleri, Bursa: Ekin Yayınları.
Branes, P. (1986). “Thin Trading and Stock Market Efficiency: A Case of the Kuala
Lumpur Stock Exchange”. Journal of Business Finance & Accounting, Vol.13,
No.4: 609-617.
Buguk C. Brorsen B.W. (2003). “Testing Weak-Form Market Efficiency: Evidence
from ISE”. International Review of Financial Analysis, Vol.12: 579-590.
Cajueiro D.O., Tabak B.M. (2004). “Ranking Efficiency for Emerging Markets”. Chaos,
Solitons & Fractals, Vol. 22, No. 2: 349-352.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
116
Nuray ERGÜL
Çevik, F., Yalçın Y. (2003). “İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) İçin Zayıf
Etkinlik Sınaması: Stokastik Birim Kök ve Kalman Filtre Yaklaşımı”. Gazi
Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 1: 21-36.
DePeña, J, Gil-Alana, L. A. (2002). “Do Spanish Stock Market Prices Follow a
Random Walk?”. Working Paper, University of Navarra, No.02/02
Dhankar, R. S., Chakraborty, M. (2007). “Non-Linearities GARCH Effects in the
Emerging Stock Markets of South Asia”. Vikalpa: The Journal for Decision
Makers, Vol. 32, No. 3: 23 – 37.
Dickey D.A., Fuller W.A. (1979). “Distribution of the Estimators for Autoregressive
Time Series with a Unit Root”. Journal of the American Statistical Association,
Vol.74: 427–431.
Dickey D.A., Fuller W.A. (1981). “Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive
Time Series with a Unit Root”. Econometrica, Vol. 49: 1057-1072.
Dolado, J. J., Jenkinson, T., Rivero, S.S. (1990). “Cointegration and Unit Roots”.
Journal Of Economic Surveys, Vol. 4, No 3: 249-273.
Dorina, L., Simina U. (2007). “Testing Efficiency of the Stock Market In Emerging
Economies”. The Journal of the Faculty of Economics - Economic Science Series,
2007, Vol. 2: 827-831.
Fama E.F. (1965). “Random Walks in Stock Market Prices”. Financial Analysts
Journal, Vol.21, No 5: 55-59.
Fama E.F. (1970). “Efficient Capital Markets: A Review of Theory and Emprical
Works”. Journal of Finance, Vol.25, No 2: 383-417.
Filis, G. (2006). “Testing the Market Efficiency in Emerging Markets: Evidence from
the Athens Stock Exchange”. Journal of Emerging Market Finance, Vol.5, No.
2: 121-133.
Frenberg P., Hanson B. (1993). “Random Walk Hypothesis on Swedish Stock Prices:
1919-1990”. Journal of Banking and Finance, Vol. 17: 175-191.
Gujarati, Damodar N., (Çev: Ümit Şenesen, Gülay Günlük Şenesen) (1999). Temel
Ekonometri, İstanbul: Literatür Yayınları, Birinci Baskı.
Kasman, A., Kırkulak, B. (2007). “Türk Hisse Senedi Piyasası Etkin mi? Yapısal
Kırılmalı Birim Kök Testlerinin Uygulanması”. İktisat İşletme ve Finans, Cilt.
22, Sayı: 253: 68-78.
Kılıç S.B. (1997). “Türk Hisse Senedi Piyasasında Zayıf Formda Etkinliğin
Sınanması”. III. Ulusal Ekonometri-İstatistik Sempozyumu Bildirileri, Bursa,
29-30 Mayıs 1997.
Kılıç, S. B. (2005). “Test of the Weak Form Efficient Market Hypothesis for the
Istanbul Stock Exchange by Markov Chains Methodology”. Journal of
Çukurova University Institute of Social Sciences, 14 (1), 333-342.
Kıyılar M. (1997). Etkin Pazar Kuramı ve Etkin Pazar Kuramının İMKB’de
İrdelenmesi-Test Edilmesi, Ankara: SPK Yayın No:86.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ulusal Hisse Senetleri Piyasası’nda Etkinlik
117
Kocaman Ç.B. (1995). Yatırım Teorisinde Modern Gelişmeler ve İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası’nda Bazı Değerlendirme ve Gözlemler, İstanbul: İMKB
Araştırma Yayınları, Yayın No:5.
Köse A. (1993). “Etkin Pazar Kuramı ve İMKB’de Etkin Pazar Kuramının Zayıf
Şeklini Test Etmeye Yönelik Bir Çalışma: Filtre Kuralı Testi”. İstanbul
Üniversitesi, İşletme Fakültesi Dergisi, Cilt.22, Sayı 2.
McQueen, G. (1992). “Long-Horizon Mean Reverting Stock Prices Revisited”.
Journal of Financial and Quantitative Analysis, Vol. 27: 1-18.
Muradoğlu, G., Önkal, D. (1992). “Türk Hisse Senedi Piyasasında Yarı-Güçlü
Etkinlik”. ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt: 19 Sayı: 2: 197-207.
Muradoğlu G., Oktay T. (1993). “Türk Hisse Senedi Piyasasında Zayıf Etkinlik:
Takvim Anomalileri’. Hacettepe Üniversitesi İİBF Dergisi, No.11: 51-62.
Panas, E. E. (1990). “The Behavior of Athens’ Stock Prices”. Applied Economics,
Vol.22: 715–727.
Phillips P., Perron P. (1988). “Testing for a Unit Root in Time Series Regression”.
Biometrikua, Vol. 75: 335-346.
Poterba J.M. Summers L.H. (1988). “Mean Reversion in Stock Prices”. Journal of
Financial Economics, Vol.22: 27-59.
Roberts H. (1959). “Stock Market Patterns and Financial Analysis: Methodical
Suggestions”. Journal of Finance, Vol.44:1-10.
Zengin, H., Kurt, S. (2004). “IMKB’nin Zayıf ve Yarı Güçlü Formda Etkinliğinin
Ekonometrik Analizi”. Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi, Cilt:6, Sayı: 21:
145-152.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
KÜÇÜK VE ORTA BÜYÜKLÜKTEKİ İŞLETMELERİN
BASEL II KRİTERLERİNE UYUM DURUMLARINI TESPİT
ETMEYE YÖNELİK BİR ARAŞTIRMA
Osman ULUYOL∗
Mustafa ÇAM∗∗
ÖZET
Bu makalede Türkiye’de 2009 yılında uygulanmaya başlaması
amaçlanan Basel II kriterlerine karşı Türk işletmelerinin ne
düzeyde hazırlıklı oldukları ve bu sürece uyum sağlamak için ne
tür hazırlık çalışmaları yaptıkları araştırılmaktadır. Öncelikle
Basel II hakkında teorik bilgi verilmekte ve Basel II kriterlerinin
Türkiye’de uygulamaya başlanmasıyla birlikte bu sürecin Türk
KOBİ’leri üzerindeki olası etkilerinin neler olacağı hakkında bazı
tespitler yapılmakta ve mevcut durumun araştırılması amacıyla
KOBİ’ler üzerinde yapılan bir anket uygulamasının sonuçlarına
yer verilmektedir. Çalışmanın sonunda anket sonuçlarına göre
yapılan bir değerlendirme ve çözüm önerileri yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Basel II, KOBİ, KOBİ’ler ve Basel II
A STUDY AIMED AT RESEARCHING OF COMPATIBILITY OF SMES TO
THE BASEL II STANDANTS
ABSTRACT
In this paper it is researched in which degree the turkish small and
medium sized businesses are prepared for the Basel II standarts
which is aimed to be transferred into practice in 2009 in Turkey
and what are they doing for preparing themselves to this process.
Firstly some explanations are given about Basel II standarts and
some considerations are made about what sort of possible affects
on turkish SMEs they can have after putting them into practice in
Turkey and the results of a survey conducted by the authors of this
paper. At the end of the study there is an interpretation about
survey results and some possible solutions.
Keywords: Basel II, SMEs, Basel II and SMEs
∗
Yrd.Doç.Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF
∗∗
Yrd.Doç.Dr., Mustafa Kemal Üniversitesi, İskenderun Turizm ve Otelcilik Yüksek Okulu
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
120
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
GİRİŞ
Gelişmiş bir ülke olma yolunda ilerleyen ülkemiz bu amaçla çok yönlü bir
çalışma içindedir. Bu çalışmaların bir boyutu da KOBİ’lerimizin de gelişmiş ülke
KOBİ standartlarına yükselmesidir. Basel II'ye hazırlık süreci bu anlamda Avrupa
Birliği normlarına uyum çerçevesinde de ele alınmalıdır. Basel II'ye uyum sağlanması
beraberinde ülkemizin Avrupa Birliği standartlarına uyumuna önemli katkılar
sağlayacaktır. Ayrıca KOBİ’lerin Basel II standartlarına uyumunun sağlanması ile bu
işletmelerin en önemli sorunlarından birisi olan finansman sorununun çözümünde
önemli kazanımları olacaktır. Diğer taraftan yine Basel II standartlarının
sağlanmasıyla KOBİ’lerimizin büyük çoğunluğunun yaşamakta olduğu
kurumsallaşamama sorununun üstesinden gelme açısından da ilerleme sağlanacaktır.
Basel II sürecine uyum konusu bu bakımdan önem taşımaktadır.
1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Bugünkü sorunlu yapıları ile KOBİ’leri yakından ilgilendiren Basel II
standartlarında mali tabloların şeffaf, güvenilir olması, kurumsal yönetim anlayışı,
alınan kararlar, organizasyon yapısı yönetim araçları, verimlilik ve performans
düzeyi, personel yetersizliği, kullanılan teknoloji parkı ve sistemler dış ticaret
uygulamaları, pazar payı, karlılık oranları ve kayıt dışılık gibi birçok kriter ön plana
çıkmaktadır. KOBİ’ler bu kriterlere uyum sağlamak amacıyla bir an önce çalışmalara
başlamak zorundadırlar.1
İşletmelerimizin daha kurumsal yönetilmeleri, ülkemizde en büyük
sorunlardan birisi olan kayıt dışılığın minimum yani kabul edilebilir bir düzeye
inmesi2, işletmelerimizin finansal yapılarının güçlendirilmesi, daha fazla kurumsal bir
yapıya kavuşması, dolayısıyla kredibilitelerinin yükselmesi Basel II kriterleri
sayesinde bir zorunluluk haline gelecektir. İstenilen kurumsallığa ulaşamamış,
faaliyetlerini daha çok kayıt dışı gerçekleştiren işletmelerin kredi değerliliği düşük
olacağından bu işletmelerimizin yabancı kaynak sağlamaları zorlaşacak ve yükselecek
risk primleri nedeniyle rakiplerine göre daha yüksek faizle kredi kullanacaklarından
rekabet avantajlarını kaybetmekle karşı karşıya kalacaklardır.
Kurumsallaşma kelime anlamıyla değerlendirildiğinde; kuruluşun kişilerden
bağımsız olarak belirli amaç ve hedefler doğrultusunda belirli ilke ve değerler
çerçevesinde yönetilmesini ifade etmektedir. Günümüzde kurumsallaşma, kuruluşun,
tüm stratejik kararlarına ve faaliyetlerine yön veren vizyon, ana amacı ve üstlendiği
ana görevini betimleyen misyon, faaliyetlerini yürütürken uyacağını beyan ettiği
kavramları içeren ilke ve değerlerle yol ve yöntemleri yansıtan politikalar ve kısa
dönemli hedeflerine ulaşmak için sürdürdüğü uygulamalar başlıkları altında toplanan
beş temel kurumsallaşma faktörü açısından belirli bir niteliğe, sürekliliğe ve dinamiğe
sahip olması şeklinde tanımlanmaktadır. Basel II sürecinde kurumsallaşmanın ön
plana çıkmasının sebepleri risk değerlemesi sürecinde kurumsal yönetimin önem
1
Ercan Körpe, ‘Bölgesel Kalkınma Ajansı ve KOBİ’ler’, Active, Bankacılık ve Finans Dergisi, Yıl 9
(2008), Sayı 55.
2
Gülçimen Yurtsever vd.,Girişimcilik, (Karahan Kitabevi, Mersin 2006), s. 283.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
121
kazanacak olması ve derecelendirmeye kalitatif bir faktör olarak etki edecek
olmasıdır.3
Ülkemizde mevcut KOBİ’lerin büyük bölümü aile şirketi özelliği taşımakta
ve bu işletmelerin büyük bölümünde finansal yönetim profesyonel finans yöneticileri
tarafından değil, aile bireyleri tarafından geleneksel hale gelmiş metotlarla
yürütülmektedir. Ancak Basel II’de KOBİ’lere finansal açıdan çok fazla iş
düşmektedir. Derecelendirmede yüksek değerler elde edebilmek için yapılması
gerekenler uzman bir finans ve yönetim bakış açısı gerektirmektedir. Halihazırda
KOBİ’lerin işletme faaliyetleri sırasında karşılaştıkları en büyük sorunlar, öz sermaye
yapılarının yetersizliğinden kaynaklanan finansal sorunlardır. Yaşanan sermaye
sorunlarıyla birlikte KOBİ’lerin yöneticilerinin finansman bilgilerinin yeterli
olmaması ve bu konuda yetişmiş elemanlar istihdam edilmemesi de sorunu
derinleştirmektedir.4
Öz kaynakları faaliyetlerini yürütmeleri için yeterli olmayan KOBİ’ler
yabancı kaynak ihtiyacı duyarlar. Ancak KOBİ’lerin en önemli sorunlarından bir
tanesi uygun şartlarda finansman sağlanamamasıdır. Bu nedenle KOBİ’lerimizin
verimliliklerini artırabilmeleri için öncelikle finansmana erişim açısından kendilerini
yakından ilgilendiren Basel II uygulamasına hazır olmaları gereği vardır. Ülkemizde
2009 yılında uygulamaya konulması hedeflenen Basel II’ye uyum AB standartlarına
uyumu da beraberinde getirecektir. Faaliyetlerini mevcut yapısı ve imkanlarıyla
sürdürmekte ısrar eden KOBİ’lerin Basel II sürecinden olumsuz etkileneceği açıktır.
Ancak uygulama, iyi derece alma koşullarını sağlayan ve yüksek derecelendirme
notuna, düşük temerrüt olasılığına, Basel II’de öngörülen teminatlara sahip olan
KOBİ’ler açısından ise bir fırsat olabilecektir."5
1.a. KOBİ’lerin Tanımı ve Önemi
KOBİ’ler gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde olduğu gibi
ülkemizde de gerek sayıları gerekse istihdama ve üretime yapmakta olduğu katkılar
itibariyle önemli bir yere sahiptir. Uluslar arası ekonomik ilişkilerde yaşanan
gelişmeler, rekabet koşullarındaki hızlı değişme, teknolojik alandaki yenilikler
yanında ekonomik faaliyeti düzenleyen kurallardaki değişmeler KOBİ’lerin
performansını etkilemektedir. Son dönemde uluslar arası finansal sistemde yoğun
olarak tartışılmakta olan Basel II düzenlemeleri KOBİ’leri çok yakından
ilgilendirmektedir.
18.11.2005 tarih ve 25997 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Küçük ve
Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında
Yönetmelik”e göre KOBİ'ler iki yüz elli kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net
3
Öcal Usta ve Sevinç Güler, ‘Kobilerin Finansmani Üzerinde Basel II Kriterlerinin Etkileri Ve Değişen
Koşullarda Kredi Sağlamaya Yönelik Önlemler’, 3.KOBİ’ler Verimlilik Kongresi, AB’nin KOBİ
Finansmanına Getirdiği Yenilikler , Kongre Kitabı, 17-18 Kasım 2006, (İstanbul 2006), ss. 225-226.
4
Reha Uz ve diğerleri, Risk Yönetimi ve BASEL II’nin KOBİ’lere Etkileri, Türkiye Bankalar Birliği
Yayını, Eylül 2004, Yayın No: 228, ss. iv-v.
5
(http://www.kosgeb.gov.tr: 2008: s. 1, Erişim Tarihi: 15.06.2008).
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
122
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan
işletmeler olarak tanımlanmış ve aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır. 6
a) Mikro işletme: On kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net satış
hasılatı ya da mali bilançosu bir milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan çok küçük
ölçekli işletmeler,
b) Küçük işletme: On kişiden elli kişiye kadar çalışan istihdam eden ve yıllık
net satış hasılatı ya da mali bilançosu beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan
isletmeler,
c) Orta büyüklükteki isletme: Elli kişiden fazla iki yüz elli kişiden az çalışan
istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon Yeni
Türk Lirasını aşmayan işletmeler.
Hazine Müsteşarlığı’nın tanımına göre ise KOBİ’ler; imalat sanayinde
faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında arsa ve bina hariç, makine, teçhizat,
tesis, taşıt ve demirbaşları toplamının net tutarı 400.000 YTL’nı aşmayan;
1 – 9 İşçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli
10 – 49 İşçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli
50 – 250 İşçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli işletmelerdir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın tanımına göre de KOBİ’ler; imalat sanayinde
faaliyet gösteren, 1 ile 200 arası işçi çalıştıran, gerçek usulde defter tutan, arsa ve bina
hariç sabit sermaye tutarı 2 Milyon ABD dolarının karşılığı YTL’nı aşmayan
işletmelerdir.
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı’nın (KOSGEB) tanımı (3624 Sayılı Kanun) ise: 1-50 işçi çalıştıran imalat
sanayii işletmelerini küçük ölçekli, 51-150 işçi çalıştıran imalat sanayii işletmelerini
ise orta ölçekli işletme olarak kabul etmektedir.7
Basel II Standartlarına Göre KOBİ’ler ;
Basel II kriterlerine göre KOBİ’ler 250’den az işçi çalıştıran, yıllık ciroları
50 Milyon EURO’dan az ve bilanço aktif toplamı 43 milyon EURO’dan küçük olan
işletmeler olarak tanımlanmaktadır. Basel II kriterlerinin daha çok KOBİ’ler
açısından ele alınmasının nedeni KOBİ’lerin işletmelerin geneline bakıldığında
dünyadaki işletme sayısının % 90’ını, ülkemizde ise % 99,5’ini oluşturmasından
kaynaklanmaktadır.8
6
Salim Şengel, ‘Küçük Ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II Düzenlemeleri Kapsamında Muhasebe
Uygulamaları Açısından Degerlendirilmesi: Bilecik Örneği’: 3.KOBİ’ler Verimlilik Kongresi, AB’nin
KOBİ Finansmanına Getirdiği Yenilikler , Kongre Kitabı, 17-18 Kasım 2006, (İstanbul 2008), ss. 9096.
7
Figen Yılmaz, ‘Türkiye’de Küçük ve Orta Boy İşletmeler’, İktisadi Araştırmalar ve Planlama
Müdürlüğü, (İş Bankası Yayını, Ankara 2008), s. 1.
8
Duygu Anıl Keskin, ‘Basel II Kriterlerinin İşletmeler Üzerindeki Etkileri’, İstanbul Üniversitesi, İktisat
Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi. 2007, (1), ss. 95-104.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
123
Standartlar uyarınca bankalar kredi talebinde bulunan kuruluşları iki gruba
ayıracaklardır. Bir bankadan kullandıkları kredi tutarı 1 Milyon EURO’nun altında
bulunan firmalar o bankanın perakende portföyünde, 1 Milyon EURO’nun üzerinde
bulunanlar ise kurumsal portföyde değerlendirilecektir. Firmalar içerisinde bulunduğu
portföyün risk ağırlıklarına tabi olacaklardır. Kurumsal portföy içindeki firmalar dış
derecelendirme kuruluşlarınca değerlendirilecek olup, bu firmaların kredi maliyetleri
daha yüksek olacaktır. Bu noktada KOBİ’lere tavsiye edilebilecek husus, artan kredi
maliyetleriyle karşılaşmaması için alacakları kredileri farklı bankalara bölmeleri
olacaktır.
Basel II’ye göre
KOBİ sınıflandırması aşağıda şematik olarak
görülmektedir:9
Basel II’ye Göre KOBİ Sınıflandırması
Kredi Tutarı
Yıllık Satış Cirosu
Sınıflandırma
Krd. Mik. > 1 000 000 EUR
Krd. Mik. < 1 000 000 EUR
Krd. Mik. > 1 000 000 EUR
Krd. Mik. < 1 000 000 EUR
Ciro > 50 000 000 EUR
Ciro > 50 000 000 EUR
Ciro < 50 000 000 EUR
Ciro < 50 000 000 EUR
Kurumsal
Kurumsal
Kurumsal - KOBİ
Perakende - KOBİ
Perakende KOBİ olarak kabul edilen firmalar derecelendirme işlemi
yapılmadan % 75 risk ağırlığına tabi tutulacaklardır.
1.b. Basel I ve Basel II
BIS (Banks for International Settlements) ülkelerin merkez bankalarının bir
araya gelerek oluşturdukları bir kuruluştur. Bankaların dünya çapında ortak
standartlarda çalışmasını sağlamak üzere, 1974 yılında BIS bünyesinde “Basel
Komitesi” oluşturulmuştur.10 Basel Komitesi’ne üye ülkeler; Belçika, Kanada, Fransa,
Almanya, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, İsveç, İşviçre, İspanya, İngiltere ve
ABD’dir. Komiteye üye ülkeler, hem kendi merkez bankaları hem de bankacılık
denetiminde resmi sorumluluğu olan kurumlar tarafından temsil edilir. Basel
Komitesi, resmi olarak kanun ve kurallar koyma yetkisine sahip olmamakla birlikte,
bankacılık sektörü düzenlemeleri ile ilgili tasarı ve teklifler üreterek bunları
9
(http://www.atonet.org.tr, 2008: s. 1, Erişim Tarihi: 15.10.2008).
10
R. Ayadi, ve F. D. Rossi, ‘Practical Implications of the New Capital Accord for the European Banking
Systems Result & Analysis of Industry Survey 2005’, Working Paper, ss. 1-14.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
124
tartışmaya açabilir.11 Dünya bankacılık sistemini tek bir standart ölçüt ile denetleme
anlayışının ilk adımı, 1988 Basel Uzlaşısı ile atılmıştır.12
Basel Komitesi tarafından 1988 yılında yayınlanan Basel I standartları ile
bankaların uymaları gereken çalışma kriterleri belirlenmiştir. Basel I’e göre
bankaların krizlere karşı dayanıklılığını artırmak üzere banka sermayelerinin riskli
aktiflere oranının yüzde 8`den az olamayacağını ifade eden sermaye yeterlilik rasyosu
getirilmiştir.13 Ancak zamanla mali piyasaların daha da gelişmesi ve işlemlerin
karmaşıklaşması sonucu Basel I kriterlerinin yetersiz kaldığının görülmesi üzerine
yapılan yeni çalışmalar neticesinde Basel II standartları geliştirilmiştir. Basel II risk
odaklı sermaye yönetimi ve risk odaklı kredi fiyatlamasını beraberinde getirmektedir.
Basel II kriterleri ile kredi ve piyasa riskleri dışında operasyonel risklerin de dikkate
alınması gerektiği görüşüyle sermaye yeterliliği hesaplama yöntemleri daha etkin hale
getirilmiştir.14 Operasyonel risk, yasal düzenlemeler, hile, sistem ve kontrol
mekanizmalarına ilişkin yetersizlikler veya dışsal olaylardan kaynaklanan riskler
olarak tanımlanmaktadır.15
Risk odaklı kredi fiyatlaması doğal olarak KOBİ`lerin kullanacakları
kredilerin miktarını, fiyatını olumlu ya da olumsuz etkileyecektir. Basel II kriterleri
ile sermaye yeterliliğinin nasıl hesaplanacağına ve kamuya açıklanacağına ilişkin
düzenlemeler getirilmiştir. Bankaların Basel I kriterleri ile getirilen minimum % 8
sermaye yeterliliğine ilişkin zorunluluk devam etmektedir. Sermaye yeterliliğinin
hesaplamasında Basel II kriterleri ile kredi, piyasa ve operasyonel risklerin tümünün
dahil edilmesi gerekmektedir. Bankalar kullandırdığı her 100 birim kredi için 8 birim
sermaye bulundurmak zorundadır.16 Çünkü bankalar firmaların operasyonel risklerini
dikkate almak suretiyle sermaye bulundurmak zorundadırlar. Kullandırılan kredinin
türünden vadesine, teminatından firma derecelendirilmesine kadar çeşitli kriterler,
kredilerin fiyatına yansıyacaktır. Kredi verilen firmanın derecelendirme notu
düştükçe, banka hem daha çok risk alacak hem de karşılık olarak daha çok sermaye
tutacak ve dolayısıyla daha çok kaynağını getiriden mahrum bırakacaktır. Dolayısıyla
bankalar artan maliyetlerini ve risklerini karşılamak amacıyla bu maliyetleri
işletmelere kullandırdıkları kredi maliyetlerine yansıtacaklardır. Bunun sonucunda da
firmalara kullandırılacak kredilerin maliyetleri artacaktır.
11
C. Jarnes, ‘RAROC Based Capital Budgeting and Performance Evaluation: A Case Study of Bank
Capital Allocation’, Financial Institutions Center, Wharton School, (University of Pennsylvania 2002).
12
Suat Teker vd., ‘Banka Sermaye Yeterliliği: Basel II Standartlarının Bir Türk Bankasına Uygulanması’,
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, www.e-sosder.com, 2005 Bahar, C. 3, S. 12 (42-54).
13
Reha Uz, Risk…., ss. İv-v.
14
(Basel II, www.pwc.com).
15
Çetin Özbek ‘Denetimin Değişen Dünyası: Yeni İç Denetim Profili’, VII.Türkiye İç Denetim Kongresi,
(Institut of Internal Auditors 2002).
16
Duygu Anıl Keskin, Basel II …., ss. 95-104.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
125
KOBİ`lerin finansman sorunlarının temelinde özsermaye yapılarının zayıf
olması yatmaktadır. Bağımsız derecelendirme kuruluşları ile bankalar tarafından
derecelendirmeye tabi tutulacak olan KOBİ`lerin değerlendirilecek olan özelliklerinin
başında, sahip oldukları işletme sermayesi gelmektedir. Güçlü sermaye yapısına sahip
KOBİ`lere verilecek kredilerin maliyetleri daha düşük olacaktır. Bunun sonucunda
düşük maliyetle kredi kullanan KOBİ’ler rekabette üstünlük sağlayacaklardır.
1.c. Basel II Standartlarının KOBİ’ler Üzerindeki Olası Etkileri
Avrupa Birliği ülkelerinde Basel II uygulamaları daha önce başlarken
ülkemizde ise BDDK’nın önderliğinde bir yol haritası düzenlenerek, mevzuatın
tamamlanmasıyla beraber uygulamaya geçirilmesi planlanan Basel II uygulaması
gerek Türk Ticaret Kanunu’nun yetiştirilememesi gerekse banka üst düzey
yöneticilerinden gelen erteleme talepleri sonucunda 2009 yılına ertelenmiştir.17 Ancak
yine de uygulamanın 2009 yılında başlatılması zor görünmektedir.
Bankaların sermaye yeterliliği standartlarını yeniden belirleyen ve risk
yönetimini ön plana çıkaran Basel II düzenlemesi ile birlikte bankaların davranışını
etkileyecek olan yeni risk yönetimi anlayışı kredi müşterilerine de yansıyacaktır.
Ülkemizde Basel II ile birlikte, kredinin subjektif yöntemlerle “iyi” veya “kötü” kredi
olarak belirlenmesi sürecinden kredinin çeşitli unsurları ile “çok riskli” veya “az
riskli” olduğunun belirlenmesi sürecine girilecek ve fiyatlamanın buna göre yapılması
kaçınılmaz olacaktır. Bu risk odaklı kredi fiyatlaması KOBİ’lerin kullanacağı
kredilerin miktarlarını, fiyatlarını olumlu ve/veya olumsuz yönde etkileyebilecektir.
Kullandırılan kredi türünden vadesine, teminatından firma kredi notuna kadar çeşitli
kriterler firmaların kullanacakları kredilerin fiyatlarına yansıyacaktır.18
Mevcut sistemde işletmelerin kredi talepleri banka uzmanlarınca
incelenmekte, istihbarat yapılmakta ve kredi talebi sonuçlandırılmakta idi. Bu
sistemde incelemeler gelişmiş standartlara dayandırılmamakta ve subjektif
olabilmektedir. Bir uzmana göre iyi olarak değerlendirilebilen firma, diğer bir uzmana
göre kredi alabilmek için yeterli kriterlere sahip olamayabilmektedir. Kredi taşıyanın
aldığı riskler rakamsal olarak ifade edilemediği için farklı uzman görüşleri ortaya
çıkmaktadır. Buna karşın Basel II standartlarına göre kredi değerlendirmesi daha önce
de belirtildiği gibi risklerin ölçümlenmesine ve bununla birlikte risklerin seviyesine
göre kredi maliyetinin belirlenmesi temeline dayanmaktadır.
“Türkiye’de 2009’da yürürlüğe girmesi planlanan Basel II kriterleri ile kredi
talebinde bulunan firmaların finansal verileri, yönetici-ortakların geçmişi,
organizasyon yapısı, ithalat-ihracat pazar payı ve firmanın derecelendirme notuna
bakılacaktır. Ayrıca yoğunlukla kullanılan müşteri çek ve senetleri ile ortak ve grup
şirketi kefaletleri yerine mevduat sertifikası, altın, borçlanma senetleri, yatırım
17
Hüseyin Ali Kutlu ve Demirci, N. Savaş Demirci, ‘Kapsamlı Bir Risk Yönetimi Düzenlemesi: Basel II ve
KOBİ’lere Muhtemel Etkileri’, Muhasebe ve Finansman Dergisi, (Sayı 40, Ekim 2008), ss. 200-212.
18
Reha Uz, Risk…., ss. İv-v.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
126
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
fonları, ana endeksteki hisse senetleri gibi daha güçlü teminatlar istenecektir”.19 “İyi
yönetilen, güçlü sermaye yapısına sahip, kayıt dışı faaliyetleri bulunmayan, iyi
finanse edilmiş ve gerekli tüm bilgileri (finansal ve niteliksel) zamanında ve yeterli
bir şekilde sunarak şeffaflığı sağlayabilen KOBİ’ler potansiyel olarak en iyi dereceyi
almak suretiyle, en iyi şartlarda finansman olanaklarına erişim imkanına sahip
olacaklardır”.20
Ülkemizde KOBİ olarak nitelendirilen firmaların büyük bir kısmının Basel II
KOBİ tanımına göre perakende portföy kapsamında değerlendirilmesi bu risk
düzeyini % 75’e indirebilecek, kredi riskini azaltıcı teminatların tesis edilmesiyle
birlikte bu oran çok daha aşağılara çekilebilecektir.21 Daha önce de söz ettiğimiz gibi
Basel II standartları risklerin ölçümlenmesine ve bununla birlikte risklerin seviyesine
göre kredi maliyetinin belirlenmesi temeline dayanmaktadır.
1.d. Basel II’ye Göre Risk Ölçümlenmesi ve Değerlendirilmesi
Türkiye gibi sermaye birikiminin yetersiz olduğu ülkelerde işletmelerin
sermaye ihtiyacı çok daha belirgindir. Özellikle de Türkiye´de işletmelerin yüzde
99.5´ini meydana getiren KOBİ´lerin en önemli gereksinimi ifade eden sermayeye
ulaşım Basel II ile yeni şartlara bağlanmaktadır. Finans kesimi KOBİ´leri fonlarken
artık geleneksel yöntemleri değil, kurumsal yönetim, şeffaf bilanço ve reyting gibi
Basel II kriterlerini esas alacaktır. Fon talep eden işletmeler, Basel II kriterlerine göre
organizasyonlarını revize etmek zorunda kalacaklardır. Kurumsal yönetime geçilmesi
ve bilançoların şeffaf ve gerçeği yansıtır bir şekilde hazırlanması hayal olmaktan çıkıp
gerçekleşmek zorunda kalacaktır. Mülkünü teminat göstererek kredi alamayan
işletmeciler reyting kuruluşlarından ´geçer´ not alabilmek için uluslar arası muhasebe
standartlarına uymak zorunda olacaklardır.
Standart çerçevesinde bankalar kredi verdiği firmaların taşıdığı riskleri
ölçümleyebilmek için, firmalara derecelendirme notu vereceklerdir. Derecelendirme
notuna etki eden faktörlerden birincisi firmanın finansal verileri diğeri ise firmanın
niteliksel faktörleridir. Finansal veriler hepimizin bildiği gibi firmaların bilanço, gelir
tablosu, nakit akım tablosu gibi verileri ile finansal analizlerinin yapılması sonucu
elde edilecektir. Niteliksel veriler ise yöneticilerin ve ortakların geçmişleri, firmanın
pazar payı, dış ticaret kapasitesi gibi unsurlarının değerlendirilmesi sonucu elde
edilecektir.
19
Ali Ata vd., ‘KOBİ Finansmanında Basel II Uygulamalarının Olası Etkileri: Gaziantep’te Bir Uygulama’,
Muhasebe ve Finansman Dergisi, (Sayı 40, Ekim 2008), ss.185-199.
20
TBB, ‘Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri’, Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, Bankacılar Dergisi, (2006,
Sayı: 58).
21
Hatice Dilek Oğuz, ‘Basel II ve KOBİ Kredilerine Etkileri’, Kalkınmada Anahtar: Verimlilik Dergisi,
(Temmuz 2008, Sayı: 235).
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
127
2. ARAŞTIRMA SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu bölümde Akdeniz Bölgesi illerimizden Adana, Mersin, Antakya ve
Osmaniye’de faaliyet gösteren sanayi KOBİ’ler üzerinde yapılan bir anket
uygulamasından elde edilen sonuçların değerlendirilmesi yer almaktadır.
2.a. Araştırmanın Amacı
Basel II kriterlerinin uygulanmasının KOBİ’ler üzerinde yapacağı etkilerin
araştırılması, KOBİ’lerin Basel II sürecine uyum durumlarının tespit edilmesi ve
KOBİ’lerin Basel II’ye bakış açılarının ölçülmesi bu araştırmanın temel amacını
teşkil etmektedir.
2.b. Ana Kitle ve Örneklem
Araştırmanın ana kitlesini Akdeniz Bölgesindeki illerden Adana, Mersin,
Antakya ve Osmaniye’de faaliyet gösteren küçük ve orta büyüklükteki sanayi
işletmeleri teşkil etmektedir. Belirtilen illerin sanayi odaları veya ticaret ve sanayi
odalarının resmi web sitelerinden alınan verilere göre Adana’da 1836, Mersin’de 754,
Antakya’da 324 ve Osmaniye’de 82 olmak üzere toplam 2996 sanayi işletmesi
faaliyette bulunmaktadır. Ana kitle içerisinden tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilen
130 işletmenin sahip ve/veya yöneticileri ile görüşülerek anket uygulanmıştır.
Örneklemin ana kitleye oranı yaklaşık
% 4,34’tür. Ana kitlenin büyüklüğü göz
önüne alındığında bu oranın ana kitleyi temsil etme açısından yeterli olduğu
düşünülmektedir.
2.c. Veri Toplama Yöntemi ve Verilerin Değerlendirilmesi
Araştırmada veri toplama yöntemi olarak tümü yapılandırılmış sorulardan
oluşan anket yöntemi uygulanmıştır. Anket formunda yer alan sorulardan ilk 6’sı
anket uygulanan şirketlere ait genel bilgileri, diğer sorular ise işletme yönetimlerinin
Basel II süreci hakkındaki görüş, fikir ve değerlendirmelerine yönelik bilgileri
içermektedir. Anketlerle elde edilen veriler SPSS programı yardımıyla yüzde
yöntemine göre sınıflandırılarak tablolara dönüştürülmüş ve sonuçların analizleri ve
yorumları yapılmıştır.
2.d. Araştırmadan Elde Edilen Bulgular
Bu kısımda anket uygulanan işletmelerden elde edilen bulguların tablolar
yardımıyla değerlendirilmesi yer almaktadır. Şirketlerin ölçeği, yaklaşık olarak
yatırım düzeyleri, istihdam ettikleri personel sayısı, şirketlerin geçmişi,
kurumsallaşma ve profesyonelleşme düzeyleri, sermaye kaynakları gibi konular ile
işletme yöneticilerinin ve/veya sahiplerinin Basel II hakkında verdikleri cevapların
tablolaştırılmış şekilleri ve yorumları bu bölümde ele alınmaktadır.
2.d.1. İşletmeler Hakkında Genel Soruların Değerlendirilmesi
İşletmelerin Faaliyette Bulundukları Sektörler İtibariyle Dağılımı:
Anket uygulanmış olan 130 işletme 41 değişik alanda faaliyette bulunmaktadır. Çok
fazla ayrıntıya girilmemesi düşünülerek bu 41 faaliyet alanı sektörler itibariyle 8
grupta değerlendirilmiş ve sonuçlar Tablo 1’de gösterilmiştir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
128
Tablo 1: Anket Uygulanan İşletmelerin Sektörlere Göre Dağılımı
Faaliyet Alanları
İşletme Sayıları
Yüzde %
İmalat
49
37,7
Gıda
30
23
Tekstil
16
12,30
Makine
12
9,23
Mobilya
8
6,15
Demir Çelik
7
5,38
Otomotiv
5
3,84
Tarıma Dayalı Sanayi
3
2,30
130
100
TOPLAM
Tablo 1’den de görüldüğü gibi anket uygulanan işletmelerin 49’u (% 37,7)
imalat sektöründe, 30’u (% 23) gıda sektöründe, 16’sı (% 12,30) tekstil-giyimdokuma sektöründe, 12’si (% 9,23) makine sektöründe, 8’i (% 6,15) mobilya
sektöründe, 7’si (5,38) demir-çelik sektöründe, 5’i (% 3,84) otomotiv sektöründe, 3’ü
(% 2,30) tarıma dayalı sanayi sektöründe faaliyette bulunmaktadır.
Anket Uygulanan İşletmelerde Çalışan Sayısı:
Tablo 2’de görüldüğü gibi ankete katılan küçük ve orta ölçekli 130 adet
işletmenin çalışan sayılarına ilişkin verdikleri bilgilere göre, İşletmelerin 78’i (% 60)
0-49 arası, 38’i (% 29) 50-149 kişi, ve 14’ü (%10,77) 150 ve daha fazla kişi
çalıştırmaktadır.
Tablo 2: Ankete Katılan İşletmelerde Çalışan Sayıları
Çalışan Sayısı
İşletme Sayısı
Yüzde %
0-49 kişi
78
60
50-149 kişi
38
29,23
150 ve daha fazla
14
10,77
TOPLAM
130
100
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
129
Anket Uygulanan İşletmelerin Yaklaşık Yatırım Tutarları
Ankete katılan KOBİ’lere yöneltilen yatırım tutarlarıyla ilgili sorudan elde
edilen bulgular çerçevesinde, cevap veren işletmelerden 80’inin (% 61,5) yatırım
tutarı
0-500.000 YTL arasında, 16 işletmenin (% 12,3) yatırım tutarı 501.00010.000.000 YTL arasında,
7 işletmenin (%5,33) yatırım tutarı 10.000.001100.000.000 YTL arasında, 3 işletmenin (% 2,3) yatırım tutarı 100.000.001 YTL ve
üzerindedir. 24 işletmede
(% 18,47) bu soruya cevap verilmemiştir.
Tablo 3: Ankete katılan KOBİ’lerin yatırım tutarlarının
değerlendirilmesi
Yatırım Tutarları
İşletme Sayısı
Yüzde %
0-500.000 YTL
80
% 61,5
500.001-10.000.000 YTL
16
% 12, 30
10.000.001-100.000.000 YTL
7
%5,38
100.000.001 YTL ve üzeri
3
% 2,3
Yanıt Yok
24
%18,47
TOPLAM
130
%100
Anket Uygulanan İşletmelerin Kuruluş Yılları
Ankete katılan işletmelerin kuruluş yıllarına göre verdikleri cevaplar
değerlendirildiğinde bu işletmelerden 35’inin (% 26,92) 1990 yılından önce, 51’inin
(%39,23) 1991’den sonra 2000’den önce, 41’inin (% 31,54) 2001’den sonra
kurulduğu anlaşılmaktadır. 3 işletmede (%2,3) ise bu soruya cevap verilmemiştir.
Tablo 4: Ankete katılan KOBİ’lerin kuruluş yılları
Kuruluş Yılı
İşletme Sayısı
Yüzde %
1990 ve 1990’dan önce
35
%26,92
1991-2000 arası
51
%39,23
2001’den sonra
41
%31,54
Yanıt Yok
3
% 2,3
TOPLAM
130
100
İşletme Ailenin Kaçıncı Kuşağı Tarafından Yönetilmektedir
Türkiye’de faaliyet gösteren KOBİ’lerin büyük bir çoğunluğu aile işletmesi
niteliği taşıdığından bu işletmelerin ailenin kaçıncı kuşağı tarafından yönetildiği
sorulmuş ve alınan cevapların dökümü Tablo 5’de gösterilmiştir. Buna göre bu
işletmelerin 68’i (%52,31) birinci kuşak aile işletmesi, 33’ü (%25,33) ikinci kuşak
ailesi işletmesi, 6’sı (% 4,62) üçüncü kuşak aile işletmesi iken 17 işletme (%13,07)
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
130
aile işletmesi olmadıklarını ve ortaklık esasına göre kurulduklarını ifade etmişlerdir.
Ayrıca 6 işletme (%4,62) ise bu soruya cevap vermemiştir.
Tablo 5: Aile İşletmesi Olan KOBİ’lerin Yönetiminde Bulunan Kuşak
Yönetimde Bulunan Kuşak
İşletme Sayısı
Yüzde %
Birinci Kuşak
68
% 52,31
İkinci Kuşak
33
% 25,38
Üçüncü Kuşak
6
% 4,62
Aile işletmesi değil
17
% 13,07
Yanıt Yok
6
% 4,62
TOPLAM
130
100
Anket Uygulanan KOBİ’lerin Yıllık Satışlarının Değerlendirilmesi
Orta ve büyük ölçekli 130 işletmeye yöneltilen yıllık satış tutarlarıyla ilgili
sorulara cevap veren işletmelerin 81’i (% 62,3) 0-1.000.000 YTL arasında, 16’sı
(%12,3) 1.000.000-100.000.000 YTL arasında, 4’ü (% 3,07) 101.000.000500.000.000 YTL arasında ve 1’i de (% 0,7) 500.000.000 YTL ve üzerinde satış
hasılatı gerçekleştirmektedir. Bu soruya cevap vermeyen işletme sayısı 28’dir (%
21,53).
Tablo 6: Ankete katılan KOBİ’lerin yıllık satışlarının değerlendirilmesi
Yıllık Satışlar
İşletme Sayısı
Yüzde %
0-1.000.000 YTL
81
%62,3
1.000.001-100.000.000 YTL
16
%12,3
100.000.001-500.000.000 YTL
4
% 3,07
500.000.001 ve üzeri
1
% 0,7
Yanıt Yok
28
%21,5
TOPLAM
130
100
Ankete Katılan KOBİ’lerin Yıllık Satışlarının Değerlendirilmesi
KOBİ’lerin satışlarının yurt içi oranlarını tespit etmek amacıyla sorulan bu
soruya verilen cevaplara göre 106 işletmenin (% 81,53) satışlarının yarıdan fazlasını
yurt içinde gerçekleştirdiği, 14 işletmenin (% 10,77) ise yurt içi satış oranının %
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
131
50’nin altında olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre bu işletme grubunun daha çok
ihracat ağırlıklı çalıştığı anlaşılmaktadır. 10 işletmede (% 7,7) bu soruya yanıt
verilmemiştir.
Tablo-7:
değerlendirilmesi
Ankete
Yurt İçi Satış Değerleri
katılan
KOBİ’lerin
yurt
içi
satışlarının
İşletme Sayısı
Yüzde %
%50’den az
14
% 10,7
%50’den fazla
106
% 81,6
Yanıt Yok
10
% 7,7
TOPLAM
130
100
İşletmelerde Yönetimin Fonksiyonelleşme Durumu
KOBİ’lerin bünyesinde bulundurdukları bölümleri değerlendirmeye yönelik
olarak sorulan soruya verilen cevaplardan elde edilen bulgular çerçevesinde;
işletmelerin % 86,92’sinde muhasebe bölümünün bulunduğu, %13’ünde muhasebe
bölümünün bulunmadığı, % 56,92’sinde muhasebe-finans bölümünün bulunduğu, %
40’ında muhasebe-finans bölümünün bulunmadığı, % 68,46’sında pazarlama
bölümünün bulunduğu, % 30’unda pazarlama bölümünün bulunmadığı, % 63,85’inde
üretim bölümünün bulunduğu, % 34,61’inde üretim bölümünün bulunmadığı, %
41,54’ünde insan kaynakları bölümünün bulunduğu, %55,38’inde insan kaynakları
bölümünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Oranların toplamının 100’den düşük
olmasının nedeni sorulara az sayıda cevap vermeyen işletme bulunmasından
kaynaklanmaktadır.
Tablo 8: KOBİ’lerin fonksiyonelleşme durumuna yönelik değerlendirmeler
Bölümler
Var
Yüzde %
Yok
Yüzde %
Yanıt Yok
Yüzde %
Muhasebe Bölümü
Muhasebe-Finansman Bölümü
113
86,92
13
10
4
3,08
74
56,92
52
40
4
3,08
Pazarlama Bölümü
89
68,46
39
30
2
1,54
Üretim Bölümü
83
63,85
45
34,61
2
1,54
İnsan Kaynakları Bölümü
54
41,54
72
55,38
4
3,08
KOBİ’lerin Finansal Yapılarının Değerlendirilmesi
Ankete katılan KOBİ’lerin finansal yapılarını ortaya koymak amacıyla
sorulan soruya verilen cevapların değerlendirilmesi sonucunda 54 işletmenin (%
41,54) finansal yapısının tamamen öz kaynaklardan, 57 işletmenin (% 43,84) finansal
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
132
yapısının ağırlıklı olarak öz kaynaklardan, 6 işletmenin (% 4,62) finansal yapısının
ağırlıklı olarak yabancı kaynaklardan oluştuğu anlaşılmıştır. Soruya cevap vermeyen
işletme sayısı 13’tür (%10). Tablodan, işletmelerin kendi öz kaynaklarının finansman
kullanımında yeterli olduğu, sermayesinin borçlara oranla daha fazla olduğu,
finansman yapısının kendi öz sermayesine bağlı olduğu görülmektedir.
Tablo 9: KOBİ’lerin Finansal Yapılarının Değerlendirilmesi
Finansal Yapı
İşletme Sayısı
Yüzde %
Tamamı Öz Kaynak
54
% 41,5
Yarısından Fazlası Öz Kaynak
57
% 43,8
Yarısından Azı Öz kaynak
6
% 4,6
Yanıt Yok
13
% 10
TOPLAM
130
100
İşletmelerin Yabancı Kaynak Kullanma Durumunun Değerlendirilmesi
Ankete katılan KOBİ’lerin finansal yapıları ve yabancı kaynak kullanma
durumları incelendiğinde; işletmelerin öncelikle kendi öz kaynaklarını kullandığı,
mecbur kalmadıkça diğer finansman kaynaklarına başvurmadıkları Tablo 10’da
görülmektedir.
Tablo 10: KOBİ’lerde Yabancı Kaynak Kullanma Durumu
Ticari
Banka
Kredileri
Kamu
Bankası
Kredileri
Diğer
FirmalardanAlınan
Borç.
Eximbank
Kredileri
Özel
Finans
Kurumları
Yurt
Dışından
Sağlanan
Krediler
Kişisel
Tasarruflardan
Sağlanan Kr.
Diğer
Her Zaman
%11,6
%3,5
%1,2
%1,2
--------
---------
%8,1
-------
Çoğunlukla
%15,1
%5,8
---------
---------
--------
---------
%8,1
-------
Sık Sık
%8,2
%7,0
%1,2
---------
--------
%1,2
%3,5
%1,2
Ara Sıra
%44,2
%30,2
%15
%2,3
%8,1
%4,7
%22,2
%2,3
Hiçbir
Zaman
%17,4
%40,7
%69,8
%70,9
%68,6
%77,8
%48,8
%50
Yanıt Yok
%3,5
%12,8
%12,8
%25,6
%23,3
%16,3
%9,3
%46,5
TOPLAM
100
100
100
100
100
100
100
100
KOBİ’ler öz kaynakları yetersiz geldiğinde ilk olarak, ticari banka
kredilerine başvurmakta bunu kamu bankası ve kişisel tasarruflardan sağlanan
krediler izlemektedir. Yurt dışından, özel finans kurumlarından sağlanan krediler ile
Eximbank kredileri ve diğer firmalardan alınan borçlar KOBİ’lerin finansman
kaynaklarında küçük paya sahiptirler. KOBİ’lerin bu kaynakları çoğunlukla tercih
etmediği görülmektedir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
133
KOBİ’lerin Kredi Bulma Konusunda Yaşadığı Sorunlar
KOBİ’lerin yabancı kaynak finansmanı sağlama konusunda ise işletmelerin
yaşadığı en önemli sorunları ve bunların önem derecesini öğrenmek amacıyla sorulan
soruya verilen cevaplar değerlendirildiğinde bu işletmelerden 30’u (% 23,08) kredi
faizlerinin yüksekliğini, 28’i (% 21,54) bürokratik işlemlerin fazlalığını, 26’sı (% 20)
teminat gösterme sorunlarını, 24’ü (% 18,46) kredi vadelerinin kısalığını, 12’si (%
9,22) işletmenin kredi geçmişinin olmamasını ve 10’u da (% 7,7) diğer nedenleri
ifade etmişlerdir.
Tablo 11: KOBİ’lerin Finansman Sağlamada Yaşadığı Sorunlar
Finansman Kaynak Sorunları
Cevap Sayısı
Yüzde %
Bürokratik İşlemlerin Fazlalığı
28
%19,9
Teminat Göstermede Yaşanan Zorluklar
26
%21
Kredi Vadelerinin Kısalığı
24
%18,6
Kredi Faizlerinin Yüksekliği
30
%23
İşletmenin Kredi Geçmişinin Olmaması
12
%9,3
Diğer
10
%8,2
TOPLAM
130
100
İşletmelerin Finansal Yönetiminde Etkili Olan Kişiler
Ankete katılan orta ve büyük ölçekli işletmelerde etkili olan kişilerin
belirlenmesine yönelik yapılan anket sorularından elde edilen sonuca göre; ilk sırada
%94,2 ile firma sahipleri, ortakları veya bu kişilerin yakınları yer alırken bunu %81,4
ile profesyonel yöneticiler ve firma sahipleri birlikte izlemiştir. Sadece profesyonel
yöneticiler %69,8 oranında etkili, %21 oranında etkisiz cevabıyla en son sırada yer
alırken, diğer kişiler hakkında %22,1 oranında etkili, %37,2 oranında etkisiz cevabı
verilmiştir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
134
Tablo 12: KOBİ’lerin Finansal Yönetiminde Etkili Olan Kişiler
Firma Sahipleri,
Ortakları ve Bu
Kişilerin
Yakınları
SEÇENEKLER
Profesyonel
Yöneticiler ile
Firma Sahipleri
Birlikte
Sadece
Profesyonel
Yöneticiler
Sayı
Yüzde %
Sayı
Yüzde %
Sayı
Yüzde %
Çok Etkili
84
64,62
14
10,77
50
38,46
Etkili
29
22,31
39
30
40
30,77
Kısmen Etkili
9
6,93
37
28,46
15
11,54
Etkisiz
3
2,30
12
9,23
5
3,85
Çok Etkisiz
3
2,30
14
10,77
11
8,46
Yanıt Yok
2
1.54
14
10,77
9
6,92
TOPLAM
130
100
130
130
130
100
2.d.2. Basel II Hakkında Yöneltilen Soruların Değerlendirilmesi
Bu kısımda görüşme yapılan KOBİ sahip/yöneticilerinin Basel II konusunda
sorduğu sorulara verdiği cevaplar değerlendirilmektedir.
Tablo 13a: İşletmelere Basel II süreci ile ilgili olarak sorulan
derecelendirme sorularına verilen cevapların değerlendirilmesi
1*
SEÇENEKLER
2*
3*
4*
5*
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Kesinlikle Katılıyorum
9
6,9
8
6,15
9
6,9
13
10
6
4,62
Katılıyorum
29
22,3
8
6,15
8
6,10
37
28,50
13
10
Fikrim Yok
27
20,8
18
13,85
14
10,8
35
27
22
17
Katılmıyorum
57
44
69
53,08
66
50,8
33
25,3
59
45,38
Kesinlikle Katılmıyorum
8
6
27
20,77
33
25,4
12
9,2
30
23
130
100
130
100
130
100
130
100
130
100
TOPLAM
1* : “Firma yöneticileri Basel II süreci hakkında yeterli bilgiye sahiptir”
görüşüne katılma durumunuz.
Ankete katılan küçük ve orta büyüklükteki işletmelere firma yetkililerinin
Basel II hakkında yeterli bilgiye sahip olup olmadıkları sorulmuştur. Elde edilen
sonuçlar Tablo 13a’da 1 no. lu sütunda gösterilmiştir. Firmaların büyük çoğunluğu,
firma yetkililerinin Basel II hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
135
belirtmişlerdir. Anket uygulanan firmalardan sadece 38’inde (% 29) yetkililerinin
Basel II hakkında yeterli bilgiye sahip olduklarını belirtirken, 65 firmada (% 50)
verilen cevaplara göre yöneticilerin Basel II süreci hakkında bilgi sahibi olmadıkları
belirtilirken, 27 işletmenin yöneticisi ise (% 20,8) görüş belirtmemiştir.
2* : “İşletmemizde Basel II sürecinden sorumlu olan yönetici ve
birimler belirlenmiştir” görüşüne katılma durumunuz.
Basel II sürecinin yönetilmesi konusunda bir planlarının olup olmadığını
araştırmak amacıyla yöneltilen bu soruya verilen cevaplar Tablo 13a, 2 no. lu sütunda
görülmektedir. Bu cevaplara göre anket uygulanan işletmelerin 16’sında (% 12)
belirtilen konu hakkında bir hazırlık çalışması yapıldığı anlaşılırken, 96 işletmede (%
74) Basel II sürecine hazırlanma konusunda bir faaliyet olmadığı anlaşılmaktadır. 18
işletmede (% 14) bu konuda bir görüş belirtilmemiştir.
3* : “Firma yetkilileri Basel II süreci hakkında bir eğitim almıştır”
görüşüne katılma durumunuz.
İşletme yöneticilerinin Basel II hakkında herhangi bir eğitim alıp almadığı
konusunu ortaya koymak amacıyla sorulan soruya verilen cevapların dökümü Tablo
13a, 3. sütunde görülmektedir. Bu sonuca göre anket uygulanan işletmelerden
17’sinde (% 14) yöneticilerin Basel II konusunda eğitim aldıkları ancak 99 işletmede
(% 76) Basel sürecine işletmelerin hazırlanması konusunda bir eğitim süreci
uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Görüşü olmadığını ifade eden işletme sayısı ise 14 (%
11)’tür.
4* : “İşletmemiz Basel II kriterlerini en iyi şekilde yerine getirebilecek
durumdadır” görüşüne katılma durumunuz.
İşletme yönetiminin Basel II sürecinde başarılı olup olamayacakları
konusunda yönetimlerin düşüncelerini ortaya koymak amacıyla sorulan bu soruya
verilen cevapların sayısal ve yüzde dökümü Tablo 13a’da 4. sütunda görülmektedir.
Bu sonuçlara göre anket uygulanan işletme yöneticilerinin 50’si (% 38) bu süreci
başarılı olarak yönetecekleri düşüncesini taşırken geri kalan 45 işletmenin yöneticileri
(% 35) bu konuya olumsuz bakmaktadırlar. 35 işletmede (% 27) görüş belirtmeme
seçeneği tercih edilmiştir.
5* : “Basel II sürecine uyum konusunda firmamızın bir eylem planı
bulunmaktadır” görüşüne katılma durumunuz.
Anket uygulanan 130 işletmenin Basel II sürecine uyumu konusunda bir
eylem planı olup olmadığının sorulduğu bu soruya verilen cevaplar Tablo 13a, 5.
sütunda sayısal ve yüzdesel olarak yer almaktadır. Bu sonuçlara göre ankete cevap
veren 19 işletme yöneticisinin (% 15) kanaati işletmenin bir eylem planının
bulunduğu yönünde iken geri kalan 89 işletmede (% 68) böyle bir çalışmanın
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Görüşüm yok diyen işletme sayısı ise 22 (% 17)’dir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
136
Tablo 13b: İşletmelere Basel II süreci ile ilgili olarak sorulan
derecelendirme sorularına verilen cevapların değerlendirilmesi
6*
SEÇENEKLER
7*
8*
9*
10*
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
Kesinlikle Katılıyorum
9
6,92
21
16,15
32
24,62
26
20
31
23,84
Katılıyorum
17
13,07
65
50
52
40
35
26,92
45
34,62
Fikrim Yok
8
6,15
12
9,23
16
12,30
10
7,70
21
16,15
Katılmıyorum
63
48,46
23
17,70
26
20
45
34,62
27
20,77
Kesinlikle Katılmıyorum
33
25,40
9
6,92
4
3,08
14
10,76
6
4,62
TOPLAM
130
100
130
100
130
100
130
100
130
100
6* : “Basel II süreci ile ilgili yetkililer eğitim ve seminerlere
katılmaktadır” görüşüne katılma durumunuz.
İşletme yöneticilerinin Basel II hakkında halen bir eğitime tabi tutulup
tutulmadığının anlaşılması amacıyla yöneltilmiş bulunan bu soruya verilen cevaplar
Tablo 13b, 6 no. lu sütunda görülmektedir. Bu sonuçlar değerlendirildiğinde 26
işletmenin (% 20) yöneticilerini Basel konusunda eğitme sürecinde olduğu ancak 96
işletmede (% 74) yöneticilerin Basel konusunda eğitilmesi konusunda bir çalışma
olmadığı anlaşılmaktadır. Herhangi bir fikrim yok diyen işletmelerin sayısı ise 8 (%
6)’dir.
7* : “Firma faaliyetleri belli ilkelere göre yürütülmektedir” görüşüne
katılma durumunuz.
Firmalarda kurumsallaşma düzeyi ve yönetimde belirli ilkelerin ne düzeyde
uygulandığı hakkında veri toplamak amacıyla sorulan bu soruya verilen cevaplar
değerlendirildiğinde ortaya çıkan sonuçlar şu şekildedir: Anketi cevaplandıran 86
firma yöneticisinin (% 66) firma yönetimini belirli ilkelere göre yönettiği düşüncesini
taşıdıkları, buna karşın geri kalan 32 firmada (% 25) firma yönetimlerinin kurumsal
yönetim kriterlerine ve belirli ilkelere göre yönetilmediği sonucu çıkarken 12 işletme
(% 9) fikri olmadığını belirtmiştir.
8* : “Firmamız bütün faaliyetlerini belge esasına göre yürütmektedir”
görüşüne katılma durumunuz.
İşletmelerde faaliyetlerin belge esasına göre yürütülmesi kurumsal yönetimin
bir gereği olduğu gibi kayıt dışı faaliyetlerin ortadan kalkması açısından da önem
taşımaktadır. İşletme yönetimlerinin faaliyetlerini ne düzeyde belge esasına göre
yaptığını tespit etmek amacıyla yöneltilen bu soruya alınan cevaplar Tablo 13b, 8
no.lu sütunda yer almaktadır. Bu sonuçlara göre 84 işletmenin yöneticisi (% 65)
faaliyetlerini belgeye dayalı olarak yürüttüklerini belirtirken, 30 işletmenin (% 23)
yönetimi belge konusuna yeterince önem verilmediği görüşünü taşımaktadır. 16
işletmede (% 12) bu konu hakkında bir görüş belirtilmemiştir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
137
9* : “Firmamızın kurumsal bir yapıya kavuşması için danışmanlık
desteği alınmaktadır” görüşüne katılma durumunuz.
Firmaların profesyonelleşmesi ve kurumsallaşması konusu teknik ve önemli
bir konu olması nedeniyle bu konuda yönetimlerin danışmanlık desteğine ihtiyaç
duymaları söz konusu olabilir. Çünkü bu tür çalışmalar genellikle konusunda uzman
ve deneyimli bir ekip önderliğinde gerçekleştirilmektedir. Anket uygulanan
işletmelerde bu konudaki çalışmaların düzeyi hakkında bilgi edinmek amacıyla
yöneltilen bu soruya verilen cevaplar incelendiğinde 61 işletme (% 47) yöneticisi
danışmanlık desteği aldıkları konusunda olumlu görüş belirtirken geri kalan 59
işletme yöneticisi (% 45) kurumsallaşma konusunda bir danışmanlık desteği
almadıklarını ifade etmişlerdir. Fikrim yok diyenlerin sayısı 10 (% 8)’dur.
10*: “Firmamız finans kurumları ile iyi bir diyaloğa sahiptir” görüşüne
katılma durumunuz.
Uygun şartlarla finansman sağlamak isteyen firma yönetimleri finansal
kuruluşlarla ilişkilerini iyi yönetmek durumundadırlar. Bu konu hakkında firmaların
tutumlarını ortaya çıkarmak amacıyla yöneltilmiş bulunan bu soruya verilen
cevapların sayısal ve yüzdesel dökümü Tablo 13b, 10. sütununda bulunmaktadır. Bu
sonuçlardan çıkan sonuca göre 76 işletmenin yöneticileri (% 59) finans kuruluşlarıyla
ilişkilerinin iyi olduğu görüşünü temsil ederlerken, geri kalan 33 işletmenin (% 25)
yöneticileri finansal kuruluşlarla ilişkilerinin olumsuz olduğu kanaatine sahiptirler. 21
işletmede de (% 16) bu konuda bir fikrim yok seçeneği işaretlenmiştir.
2.d.3. İşletmelerin Basel II Sürecini Ele Alış Biçimleri
KOBİ’lerin Basel II sürecine hazırlanma konusundaki davranışlarını tespit
etmek amacıyla sorulan soruya verilen cevaplar incelendiğinde 18 işletmede (%
13,85) bu sürecin kapsamlı proje olarak ele alındığı, 13 işletmenin (% 10) bu konuyu
sınırlı bir proje olarak ele aldığı Tablo 14’de görülmektedir. Anket uygulanan
işletmelerden 52’sinin (% 40) bu konu hakkında henüz planlama aşamasında olduğu,
68 işletmenin ise (% 52,3) herhangi bir faaliyette bulunmadığı yine Tablo 14’de
görülmektedir. 17 işletmenin de (% 13) konu hakkında finansman sağladığı
belirtilmiştir.
Tablo 14: İşletmelerin Basel II Sürecini Ele Alış Biçimleri
Basel II’ye Hazırlık Konusunda Yapılanlar
Sayı
Yüzde (%)
Kapsamlı proje olarak
18
13,85
Sınırlı bir proje olarak
13
10
Planlama aşamasındadır
52
40
Henüz projelendirme yapılmamıştır.
68
52,3
Basel II süreci için yeterince kaynak ayırmıştır.
17
13
168*
129,15*
TOPLAM
* İşletme sayısının 130’dan ve yüzde toplamının 100’den fazla çıkmasının
nedeni birden fazla seçeneğin işaretlenmesinden kaynaklanmaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
138
İşletmelerin
Basel
II
Sürecine
Hazırlanma
Durumlarının
Değerlendirilmesi
İşletmelerin Basel II sürecine hazırlanması için yaptığı yatırımların yeterlilik
derecelerinin değerlendirilmesine yönelik olarak yöneltilen soruya verilen cevaplara
göre ilk sırada 60 işletmede (% 46,15) yetişmiş insan kaynağı istihdamına önem
verilmesi gelirken, bunu 56 işletmede (% 43,07) bilgi-işlem sistemine ve 53 işletmede
(% 40,76) danışmanlık desteğine yapılan yatırımlar izlemektedir. En son sırada
mevcut insan kaynağının eğitimi ve yetiştirilmesi işletmelerin 41’inde (% 31,53)
öncelikli olarak ele alınmaktadır.
Tablo 15: İşletmelerin Basel II’ye Hazırlanma
Değerlendirilmesi
Basel II’ye Hazırlık İçin Yapılan Yatırımlar
Durumlarının
İşletme Sayısı
Yüzde %
Mevcut insan kaynağının eğitimi ve yetiştirilmesi
41
31,53
Yetişmiş insan kaynağı istihdamına önem verilmesi
60
46,15
Bilgi işlem sistemine yatırım yapılması
56
43,07
Yazılım-donanıma yönelik yatırımlar
47
36,15
Danışmanlık hizmeti alınması
53
40,76
257*
197,66*
TOPLAM
* İşletme sayısının 130’dan ve yüzde toplamının 100’den fazla çıkmasının
nedeni birden fazla seçeneğin işaretlenmesinden kaynaklanmaktadır.
KOBİ’lerin Basel II sürecine hazırlanması konusundaki sorunların
değerlendirilmesi
KOBİ’lerin Basel II sürecine hazırlanma konusunda yaşadığı başlıca
sorunları tespit etmek amacıyla sorulan bu soruya verilen cevaplar Tablo 16’da
görülmektedir. Bu verilere göre 109 işletmenin (% 83,8) yaşadığı en önemli problem
konuya yeterli düzeyde hakim nitelikli eleman yetersizliği olarak ortaya çıkmaktadır.
Basel II mevzuatının yeterince anlaşılamaması 104 işletmede (% 80) önemli bir sorun
olarak ortaya çıkarken 71 işletme yöneticisi (% 54,6) firmalarının Basel II kriterlerini
karşılayacak büyüklükte olmadığını ve 68 işletme de (% 52,3) bu konu için
kaynaklarının yetersiz olduğunu belirtmiştir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
139
Tablo 16: KOBİ’lerin Basel II sürecine hazırlanması konusundaki
sorunların değerlendirilmesi
İşletmelerin karşılaştıkları sorunlar
İşletme Sayısı
Yüzde %
Basel II mevzuatının anlaşılamaması
104
80
Nitelikli eleman yetersizliği
109
83,8
Firmanın ölçek itibariyle yetersiz oluşu
71
54,6
Öz sermaye bakımından yetersizlik
68
52,3
352*
270*
TOPLAM
* İşletme sayısının 130’dan ve yüzde toplamının 100’den fazla çıkmasının
nedeni birden fazla seçeneğin işaretlenmesinden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de KOBİ’leri Basel II Sürecinde Olumsuz Etkileyen Başlıca
Faktörler
Tablo 17 incelendiğinde KOBİ’leri Basel II sürecine hazırlanma konusunda
olumsuz etkileyen başlıca faktörler ve dereceleri görülmektedir. Buna göre
KOBİ’lerin yönetiminde aile işletmeciliği anlayışı bu konuda 56 işletmede (% 43,07)
en önemli engel olarak görülmektedir. Bunun ardından profesyonel olan yönetim
anlayışı 54 işletmede (% 41,53) ikinci sırada en önemli engel olarak
değerlendirilmektedir. Bunlardan sonra işletmelerin finansal yapılarında yaşanan
sorunlar 53 işletme yönetimi (% 40,76) tarafından Basel II sürecinin önünde en
önemli engel olarak görülürken, dördüncü sırada da 35 işletmenin yönetimi (% 26,92)
işletmelerin yetersiz fonksiyonelleşmesini önemli bir sorun olarak görmektedir.
Tablo 17: Türkiye’de KOBİ’leri Basel II Sürecine Hazırlanmada
Olumsuz Etkileyen Başlıca Faktörler
FAKTÖRLER
İşletme Sayısı
Yüzde %
Yetersiz fonksiyonelleşme
35
26,92
Profesyonel olmayan bir yönetim anlayışı
54
41,53
Finansal yapıdaki olumsuzluklar
53
40,76
Yönetimde aile işletmeciliği anlayışı
56
43,07
Faaliyetlerin kayıt dışı olarak gerçekleştirilmesi
47
TOPLAM
246*
36,15
188,43*
* İşletme sayısının 130’dan ve yüzde toplamının 100’den fazla çıkmasının
nedeni birden fazla seçeneğin işaretlenmesinden kaynaklanmaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
140
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
3. Sonuçlar ve Öneriler
Araştırma sonuçları topluca değerlendirildiğinde Türkiye’de Akdeniz
Bölgesi illerinden Adana, Mersin, Osmaniye ve Hatay’da faaliyet gösteren
KOBİ’lerin Basel II sürecine uyum konusunda ciddi sorunları olduğu anlaşılmaktadır.
Zaten finansman sorunları yaşayan ve faaliyetlerini ağırlıklı olarak öz kaynaklarla
yürüten ve ihtiyaç duydukları halde yeterince ve uygun şartlarda yabancı kaynak
temin edemeyen KOBİ’lerin Basel II standartları uygulandığında kredi kullanma
şanslarının biraz daha azalacağı öngörülebilir. Çünkü Basel II süreciyle birlikte
KOBİ’ler kurumsallaşma, kayıt dışılık, profesyonelleşme gibi çeşitli açılardan risk
derecelendirmesine tabi tutulacak ve belirtilen alanlarda yeterince başarı
gösteremeyen firmalar yüksek riskli olarak derecelendirilecek, bu da KOBİ’lerin daha
yüksek faizle kredi kullanmaları sonucunu doğuracaktır.
Araştırma konusu olan KOBİ’lerin Basel II sürecine uyumu konusunda
önemli sorunları ve eksiklikleri olduğu anlaşılmaktadır. Toplanan verilerden elde
edilen sonuçlara göre örneğin; firma yönetimlerinin Basel II sürecine hazırlanma
konusunda % 50’inin herhangi bir çalışması yoktur, firma yönetimlerinin % 76’sı
Basel II süreci konusunda herhangi bir eğitime tabi tutulmamıştır. Bu işletmelerinin
yöneticilerinin sadece % 38’i Basel II sürecinde başarılı olacaklarını
düşünmektedirler. Bu da sadece bir temenniden ibarettir.
KOBİ’lerin genel durumları, Basel II ile ilgilenme, kendilerini hazırlama,
şirketlerinde Basel II’ye hazırlık çalışmaları açısından bakıldığında da önemli
sorunlar olduğu görülmektedir. Örneğin, aile işletmeciliği anlayışında bir yönetim,
kayıt dışı esaslı üretim, kurumsallaşma konusunda yeterli çalışmalar yapılmaması
kısaca küçük olsun benim olsun anlayışını devam ettirmektedirler. Küresel anlamda
işletmecilik açısından bakıldığında bu tür işletmecilik anlayışının gelecekte uzun süre
devam edemeyeceği belirtilebilir.
İstenmeyen sonuçların yaşanmaması ve KOBİ’lerimizin varlığını devam
ettirebilmeleri ve rekabet şanslarının artırabilmeleri için Basel II standartlarını yerine
getirmelere gerekmektedir. Bu nedenle KOBİ’lerimize aşağıdaki öneriler yapılabilir.
Zira KOBİ’lerimizin geleceği büyük ölçüde bu önerilerin uygulanmasına bağlıdır.
- Basel II kriterleri kredi kullanan ülkemiz işletmelerini de yakından
ilgilendirdiğinden ve 2009 yılında uygulamaya başlanacağından, kriterlere uyum
süreci en kısa sürede başlatılmalı ve konunun üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.
- Firmaların yönetiminde aile temelli kişisel ağırlık yerine profesyonel,
eğitimli ve tecrübeli kişilere daha çok yer verilmelidir,
- Kayıt dışı faaliyetlerden olabildiğince kaçınılarak faaliyetlerin kayıtlı
olarak yürütülmesi sağlanmalıdır,
- Firmalar faaliyetlerini esas faaliyet konuları üzerinde yoğunlaştırmalıdırlar,
- Uluslararası standartlarda güvenilir mali tablolar üretilmelidir,
- Firma içinden yetkili bazı kişiler vasıtasıyla Basel II konusunda acil eğitim
alıp firmada gereken çalışmalar bir an önce başlatılmalıdır,
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Basel II Kriterlerine Uyum Durumlarını Tespit Etmeye Yönelik Bir Araştırma
141
- KOBİ’ler finansman açısından sadece banka kredilerine bağımlı
kalmamalı, bunun dışında leasing, faktoring, forfaiting ve risk sermayesi gibi
finansman tekniklerini kullanmak suretiyle kaynaklarını çeşitlendirmelidirler,
- KOBİ’ler kendilerini tanımlarken Basel II’nin KOBİ tanımına göre hareket
etmelidirler,
- Düşük maliyetli kredi kullanabilmek için Basel II’nin öngördüğü teminat
yapısına uyum sağlanmalıdır. Genel olarak Türkiye’de ağırlıklı olarak kullanılan
ortak kefaleti, grup şirketi kefaleti veya müşteri çek ve senedi gibi teminatlar yerine
Basel II kriterlerinin öngördüğü teminatlar olan nakit, mevduat veya mevduat
sertifikası, altın, borçlanma senetleri, IMKB 100 hisse senetleri, yatırım fonları, ana
endeks dışında fakat organize piyasalarda işlem gören senetler, ana endeks dışında
fakat organize piyasalarda işlem gören senetleri de barındıran fonlar, taşınmaz mal
ipoteği gibi teminatları kullanmalıdırlar.
- Çok küçük işletmelere (mikro işletme) Basel II kriterlerine uyumu
konusunda esneklik tanınabilir ve zaten kredi konusunda sıkıntılar yaşayan bu
işletmelerin Basel II standartlarına uyumuna istisnalar getirilebilir ya da en azından
belli bir süre verilerek uyum konusunda hazırlık yapmaları sağlanabilir.
KAYNAKÇA
Ata, Ali, Gür, Furkan A., Çelik, Kerem Ruşen (2008), ‘KOBİ Finansmanında Basel II
Uygulamalarının Olası Etkileri: Gaziantep’te Bir Uygulama’, Muhasebe ve
Finansman Dergisi, Sayı 40, Ekim, ss.185-199.
Ayadi, R. ve Rossi, F. D., (2005); ‘Practical Implications of the New Capital Accord
for the European Banking Systems Result & Analysis of Industry Survey’,
Working Paper, ss. 1-14.
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/MEDYA_ILISKILERI/baseliki/ato_basel.
pdf, (Erişim Tarihi: 15.10.2008).
http://www.kosgeb.gov.tr/Haber/haber.aspx?hID=58 (Erişim Tarihi: 15.06.2008)
http://www.pwc.com, (Erişim Tarihi: 22.08.2008).
Jarnes, C. (2002), ‘RAROC Based Capital Budgeting and Performance Evaluation: A
Case Study of Bank Capital Allocation’, Financial Institutions Center,
Wharton School, University of Pennsylvania.
Keskin, Duygu Anıl (2007), ‘Basel II Kriterlerinin İşletmeler Üzerindeki Etkileri’,
İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi. 2007, (1),
ss. 95-104.
Körpe, Ercan (2008), ‘Bölgesel Kalkınma Ajansı ve KOBİ’ler’, Active, Bankacılık ve
Finans Dergisi, Yıl 9, Sayı 55.
Kutlu, Hüseyin Ali ve Demirci, N. Savaş, ‘Kapsamlı Bir Risk Yönetimi Düzenlemesi:
Basel II ve KOBİ’lere Muhtemel Etkileri’, Muhasebe ve Finansman
Dergisi, Sayı 40, Ekim, ss.200-212.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
142
Osman ULUYOL & Mustafa ÇAM
Oğuz, Hatice Dilek (2008), ‘Basel II ve KOBİ Kredilerine Etkileri’, Kalkınmada
Anahtar: Verimlilik Dergisi, Temmuz, Sayı: 235.
Özbek, Çetin (2002), ‘Denetimin Değişen Dünyası: Yeni İç Denetim Profili’,
VII.Türkiye İç Denetim Kongresi, Institut of Internal Auditors.
Reha Uz ve diğerleri, Risk Yönetimi ve Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri, Türkiye
Bankalar Birliği Yayını, Eylül 2004, Yayın No: 228, ss. iv-v.
Şengel, Salim (2008), ‘Küçük Ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Basel II
Düzenlemeleri
Kapsamında
Muhasebe
Uygulamaları
Açısından
Degerlendirilmesi: Bilecik Örneği’: 3.KOBİ’ler Verimlilik Kongresi,
AB’nin KOBİ Finansmanına Getirdiği Yenilikler , Kongre Kitabı, 17-18
Kasım 2006, İstanbul, ss. 90-96.
TBB (2006), ‘Basel II’nin KOBİ’lere Etkileri’, Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu,
Bankacılar Dergisi, Sayı: 58.
Teker, Suat, Bolgün, K. Evren ve Akçay, M. Barış (2005), ‘Banka Sermaye
Yeterliliği: Basel II Standartlarının Bir Türk Bankasına Uygulanması’,
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, www.e-sosder.com, Bahar, C. 3, S. 12
(42-54).
Usta, Öcal ve Güler, Sevinç (2006), ‘Kobilerin Finansmani Üzerinde Basel II
Kriterlerinin Etkileri Ve Değişen Koşullarda Kredi Sağlamaya Yönelik
Önlemler’,
3.KOBİ’ler Verimlilik Kongresi,
AB’nin KOBİ
Finansmanına Getirdiği Yenilikler , Kongre Kitabı, 17-18 Kasım 2006,
İstanbul, ss. 225-226.
Yılmaz, Figen (2003), ‘Türkiye’de Küçük ve Orta Boy İşletmeler’, İktisadi
Araştırmalar ve Planlama Müdürlüğü. İş Bankası Yayını.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
İŞ TATMİNİNE ETKİ EDEN KİMİ FAKTÖRLERİN
KONAKLAMA İŞLETMELERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ
Hakan KOÇ∗
Yasin BOYLU∗∗
Yalçın ARSLANTÜRK∗∗∗
ÖZET
Bu çalışmada konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin
tatmin düzeyleri ve iş tatminlerini etkileyen bazı faktörlerin
farklılaşmasının belirlenmesi amaçlanmıştır. İlişkisel tarama
türünde olan bu araştırmanın deneklerini, Muğla yöresindeki dört
ve beş yıldızlı konaklama işletmelerinde görev yapan işgörenler
oluşturmuştur. Araştırmaya 440 işgören katılmıştır. Araştırmadan
elde edilen veriler faktör analizi, t-testi ve Anova testi ile analiz
edilmiş ve analiz sonucunda elde edilen rakamsal bulgular ise
yoruma tabi tutulmuştur. Yapılan istatistiksel analizler ve
yorumları sonucunda, tatmini etkileyen faktörler açısından
işgörenlerin tatmin düzeylerinde farklılaşmaların olduğu sonucuna
varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İş tatmini, turizm, konaklama işletmeleri,
işgörenler.
AN INVESTIGATION OF THE FACTORS THAT AFFECT
JOB SATISFACTION FROM THE PERSPECTIVE OF
ACCOMMODATION ESTABLISHMENTS
ABSTRACT
This study aims to determine the satisfaction levels of employees
and the differentiation of the factors influencing job satisfaction.
The study is of descriptive nature and participants are comprised
of employees in Muğla province at four and five stars hotel
establishments. 440 employees participated in the study.
Numerical findings obtained through a variety of statistical
∗
Dr., Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi
∗∗
Dr., Muğla Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu
∗∗∗
Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
144
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK
analyses such as t-test and ANOVA were interpreted and factor
analysis was applied. The results suggest that there is
differentiation in the level of satisfaction in terms of the factors
affecting satisfaction.
Key Words: Job satisfaction, tourism, hospitality establishments,
employees
GİRİŞ
İş tatminin sağlanması işgören tarafından verilecek olan hizmetin kalitesinin
yükseltilmesinde büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle organizasyonlar,
işgörenlerinin iş memnuniyetini ve tatminini artırmak için çeşitli yöntem ve teknikler
kullanmaktadır. Tatmin artırıcı çabaların sonucunda yüksek seviyede tatmin edilmiş
işgörenlerin performans ve etkinliğinde olumlu gelişmeler sağlanabilmektedir.
İşgörenin işe ya da işin belirli yönlerine olan tepkisini yansıtan iş tatmini;
işgörenin işine ve iş ortamına yönelik olumlu tutumudur ve işgörenlerin
performansını, işgören devir hızını, örgütün büyüme hızını, verimliliğini ve nihai
olarak da karlılığını etkileyen önemli öğelerden biridir1. İşgörenlerin çalışma
yaşamında gerçekleşmesini arzuladıkları istekler ile iş çevresinden edindikleri
izlenimler birbirine uyduğu zaman bu tatmin oluşmaktadır2.
İşgören performansı özellikle hizmet sektöründe işletme performansını
doğrudan etkilemektedir. Bu sektörlerden birisi olan turizm sektöründe, işgücünün
niteliğine ve bu niteliğin diğer sektörlere göre daha fazla olmasına ihtiyaç
duyulmaktadır. Zira turizm sektörü emek yoğun bir sektördür ve sektördeki
işletmelerin başarılı olmaları daha çok çalışanlarının başarılarına bağlı
görülmektedir3. Çalışanların başarılı olabilmelerinde, çalışanların istek ve
ihtiyaçlarının bilinmesi ve bu istekleri karşılayıcı bir iş ortamı sağlanması önemli bir
gerekliliktir. Daha genel bir ifadeyle, işletmenin devamlılığı ve başarısı için
çalışanların işten/işletmeden memnun kalmalarının ve işe devamlılığının sağlanması
gerekir. Aksi durumda, -işgörenlerin işten beklentilerine ulaşamadıkları durumdaişten ayrılmalar meydana gelecek4 5 6 çalışanlar hizmet üretimine etkin şekilde
1
E. Örücü, F. Esenkal, “Konaklama İşletmelerinde İş Gören Tatminini Etkileyen Faktörler (Bandırma ve
Erdek Örneği)”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:8, Sayı:14, 2005, s.145.
2
İ. Yüksel, “Hemşirelerin İş Doyum Düzeylerini Ayırt Edici İş Doyum Öğelerinin Diskriminant Analiziyle
Belirlenmesi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (3) 2002/1, s.68.
3
T. Lam, H. Zhang, T. Baum, “An investigation of employees' job satisfaction: the case of hotels in Hong
Kong”, Tourism Management, 22 (2), 2001, s.157-165.
4
E.G. Lambert, N.L. Hogan, S.M. Barton, “The impact of job satisfaction on turnover intent: a test of a
structural measurement model using a national sample of workers”, The Social Science Journal, 38
(2),2001, s.233–250.
5
M. Huselid, N. Day, “Organizational commitment, job involvement, and turnover: a substantive and
methodological analysis”, Journal of Applied Psychology, 76 (3), 1991, s.380–391.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi
145
katılamayacaklar7 ve hatta işgörenlerin fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklarında
bozulmalar meydana gelebilecektir8.
Konaklama işletmelerinde işgörenlerin tutumları, diğer iş kollarına göre daha
çok önemsenmektedir. Kişiliğin kullanımı, güler yüz, nezaket, içtenlik, insan sevgisi
ve saygı, yardımseverlik, anlayış gibi tutum ve alışkanlıkların düzeyi ve kullanma
şekli müşterilerin temel psikolojik gereksinimlerinin karşılanmasında çok etkili
olmaktadır. Bu tutum ve alışkanlıkların duygusal kökenli olması iş tatmini ile
ilişkisinin boyutunu ortaya koymaktadır.9
1.KURAMSAL ÇERÇEVE
İş tatmini, çalışanların işe ya da işin belirli yönlerine olan olumlu
tutumlarının tamamı olarak tanımlanmakla birlikte10; birçok yazar tarafından farklı
çalışmalarda farklı yönleri vurgulanarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda, Cribbin
(1972), iş tatminini; kişinin çevresinden, kendisinden, yöneticisinden, çalışma
grubundan ve bulunduğu organizasyonundan elde etmeye çaba gösterdiği rahatlatıcı
bir duygu11; Schermerhorn, Hunt ve Osborn (1994), çalışanların yaptıkları işler
hakkındaki duyguları, işleri hakkındaki olumlu hislerinin derecesi12; Eren (2006) ise,
işin çeşitli yönlerine karşı beslenen tutumların toplamı ve elde edilen sonuçların
beklentileri ne ölçüde karşıladığı13 şeklinde ifade etmişlerdir. Diğer yandan bu
kavram; Hackman ve Oldham (1975) tarafından “bireylerin yaptıkları işlerden
duydukları mutluluk veya aldıkları hizmetlerden duydukları memnuniyet” olarak
tanımlanırken, Locke (1976) “çalışanın işten beklediği ile elde ettiklerinin bir
fonksiyonu” olarak14; Odom vd. (1990), “çalışanın işinden pozitif veya negatif olarak
hissettiklerinin tümü” olarak tanımlamıştır15. Luthans (1994) iş tatminini,
“çalışanların, iş ve işin sağladıklarına ilişkin bir algısı ve bu algıya karşılık olarak
verdiği duygusal cevap” olarak tanımlamakta ve çalışanların işten memnun olabilmesi
6
J.D. Shaw, “Jobsatisfaction and turnover intentions: the moderating role of positive affect”, The Journal
of Social Psychology, 139 (2), 1999, s.242–244.
7
W. G. Kim, J.K. Leong, Y. Lee, “Effect of service orientation on jobsatisfaction, organizational
commitment, and intention of leaving in a casual dining chain restaurant”, Hospitality Management, 24
(2), 2005, ss.171–193.
8
A.C. Baysal, Çalışma Yaşamında İnsan, Fakülte Yayınları, İstanbul, 1993, No: 225., s.19.
9
D.Tarlan, Ö. Tütüncü, “Konaklama İşletmelerinde Başarım Değerlemesi ve İş Doyumu Analizi”, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:3, sayı:2, 2001, s.146.
10
İ. Erdoğan, İşletmelerde Davranış, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını, İstanbul, 1991, s.360365.
11
J.J.Cribbin, Effective Managerial Leadership, New York, American Management Association, 1972,
s.155.
12
J.R.Schermerhorn, J.G.Hunt, and R.N.Osborn, Management, USA, John Willey and Sons, 1994, s.144.
13
E.Eren, Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, İstanbul, Beta Basım Yayın, 2006, s.123.
14
T. Lam, H. Zhang, T. Baum, “An investigation …”, s.157-165.
15
R.Y. Odom, W.R. Boy, M.G. Dunn, “Organizational culture, commitment, satisfaction and cohesion”,
Public Productivity and Management Review, 14 (2), 1990, s.157–168.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
146
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK
için, işin onların sosyal ve psikolojik yönlerine olan katkısının oldukça fazla olması
gerektiğini vurgulamaktadır16.
Başaran’a göre de iş tatmini, bir işgörenin işini ya da iş yaşamını
değerlendirme sonucunda duyduğu haz ya da ulaştığı olumlu duygusal durumu ifade
eder17. Erdoğan, olumlu bir duygusal tepkinin oluşabilmesi için, işin işgörenin sahip
olduğu değer yargılarına uygun olması gerektiğini belirtmektedir18.
Yukarıdaki tanımlarla birlikte üzerinde hemfikir olunan en genel tanımı ile iş
tatmini; “bireyin işine, çalışma ortamına, karşılaştığı davranışlara ve aldığı hizmetlere
ilişkin gösterdiği olumlu duygusal tepkiler” 19 20 21 22 23 24 25 şeklinde ifade edilebilir.
İş tatmini, basit olarak çalışanın işi ile ilgili değerlendirmeleri olmakla
birlikte26, iş tatminine etki eden birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörleri Erdoğan,
bireysel ve örgütsel faktörler olarak27; Özgen vd. bireysel faktörler ile işin yapısından
kaynaklanan faktörler olarak28; Başaran ise, kişilik ve örgütte bağlı faktörler olarak
sınıflandırmaktadır29. Bazı yabancı yazınlarda bu faktörler, “çevresel faktörler,
fiziksel faktörler, yapısal faktörler”30; bazı yazınlarda ise, “çalışma saati, iş yükü,
16
F. Luthans, Organizational Behavior, Newyork: McGraw-Hill, Inc. New York, 1994, s.114.
17
İ. E. Başaran, Yönetimde İnsan İlişkileri Yönetsel Davranış, Kadıoğlu Matbaası, Ankara,1992, s.179.
18
İ. Erdoğan, İşletme Yönetiminde Örgütsel Davranış, İstanbul: İ.Ü. İşletme Fakültesi, İşletme İktisadı
Enstitüsü, Araştırma ve Yardım Vakfı, Yayın No: 5, İstanbul, 1999, s.231.
19
M.R.Testa, “Satisfaction with Organizational Vision, Job Satisfaction and Service Efforts: An Empirical
Investigation”, Leadership & Organization Development Journal, Vol:20, No:3, 1999, s.155.
20
A.Ergeneli, ve M. Eryiğit, “Öğretim Elemanlarının İş Tatmini: Ankara’da Devlet ve Özel Üniversite
Karşılaştırması, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:19/2, 2001, s.160.
21
H.M. Weiss, “Deconstructing Job Satisfaction Separating Evaluations, Beliefs and Affective
Experiences”, Human Resources Management Review, Vol:12, 2002, s.174.
22
T. Baş, K. Ardıç, “Yüksek Öğretimde İş Tatmini ve Tatminsizliği” İktisat İşletme ve Finans, Sayı:17,
2002, s.73.
23
Z. Akıncı, “Turizm Sektöründe İşgören İş Tatminini Etkileyen Faktörler: Beş Yıldızlı Konaklama
İşletmelerinde Bir Uygulama”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:4, 2002, s.2.
24
B.Advardsson, B.O.Gustavsson, “Qualıty in the Work Environment: A Prequisite for Success in New
Service Development”, Managing Service Quality, Vol.13/2, 2003, s.148.
25
O. Erdil, H. Keskin, S.Z.İmamoğlu, S. Erat, “Yönetim Tarzı ve Çalışma Koşulları, Arkadaşlık Ortamı ve
Takdir Edilme Duygusu ile İş Tatmini Arasındaki İlişkiler: Tekstil Sektöründe Bir Uygulama”, Doğuş
Üniversitesi Dergisi, Sayı:5/1, 2004,. s.19.
26
W. G. Kim, J.K. Leong, Y. Lee, “Effect of service …”, s.171–193.
27
İ. Erdoğan, İşletme …, s.231-235.
28
H. Özgen, A. Öztürk, A. Yalçın, İnsan Kaynakları Yönetimi, Nobel Kitabevi, Adana, 2002, s.327.
29
İ. E. Başaran, Yönetimde …, s.179.
30
Y. Seo, J. Ko, L.J. Price, “The determinants of jobsatisfaction among hospital nurses: a model estimation
in Korea”, International Journal of Nursing Studies, 41 (4),2004, ss.437–446
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi
147
ücret/uygulanan ücret sistemi, rol çatışması”31 olarak incelenmektedir. Bu yazarlar,
kişisel faktörler altında, çalışanın kişiliği, eğitim durumu, cinsiyeti, iş tecrübesi,
sosyal yönü, çalışma süresi, değer yargıları, hayat tecrübesi gibi faktörleri
vurgulamaktadır. Örgütsel faktörler altında ise, görevin çeşitliliği, destekleyici
etkileşim, güven duygusu, takdir edilme, ücret, yükselme olanakları, iş güvenliği,
sosyal güvenlik, ödüllendirme sistemleri, yönetimin tutumu gibi faktörler
gelmektedir.
İş tatmini tüm işletmelerde önemli olmakla birlikte, hizmet sektörü olan
turizm sektöründe daha büyük önem taşımaktadır. Çünkü, turizm sektöründe hizmet
üretimi çalışan ile müşteri arasındaki etkileşim sonucu meydana gelmektedir.
Çalışanın psikolojik durumu ve iş tatmin düzeyi, hizmeti ve müşteri memnuniyetini
doğrudan etkilemektedir32 33. Yapılan birçok çalışma, hizmet sektöründe çalışan ile
müşteri arasındaki etkileşimin başarılı olmasının temelinde çalışanın tatminin
geldiğini de göstermektedir34.
İşgörenlerin iş tatmininin ölçülmesinde çeşitli endeksler kullanılmaktadır.
Bunlardan en çok bilinen ve yaygın olarak kullanılanların başında “iş tanımlayıcı
endeks” (The Job Descriptive Index) gelmektedir. Bu endeks iş tatminini beş farklı
boyutta ölçmektedir. Bunlar, yükselme, iş arkadaşları, ücret, yönetim ve işin
kendisidir. Bir başka sık kullanılan ölçek ise “Minnesota iş tatmini anketi”dir. Bu
endeks ise 20 farklı boyutta iş tatminini ölçmeyi, amaçlamaktadır. Bu ölçekte
sorgulanan boyutlar ise; iş arkadaşları ile olan ilişkiler, terfi, ücret, yönetim ilişkileri,
başarma, tanınma, sorumluluk, şirket politikaları, güvenlik, statü, yeteneklerden
faydalanma, yapılan faaliyetler, otorite, yaratıcılık, bağımsızlık, ahlaki değerler,
sosyal hizmetler, değişiklik, çalışma koşulları ve teknik yardımdır. Bu çalışmada
yukarıdaki boyutlardan işin niteliğinden tatmin, yöneticiden tatmin, yönetsel
yaklaşımdan tatmin, çalışma arkadaşlarından tatmin ve ücret tatmini değişkenleri35
araştırma kapsamında incelenmiştir.
2. METODOLOJİ
Araştırma kapsamında anket tekniği tercih edilmiş ve tatmin düzeyini
belirlemek için iş tatmini tutum ölçeği kullanılmıştır. Soru formunun
oluşturulmasında; Bakan ve Büşükbeşe’nin (2004) araştırmalarında kullandıkları iş
tatmin ölçeğinin uyarlanması ile elde edilen ifadeler kullanılmış ve tatmini etkileyen
beş boyut; “işin niteliğinden tatmin, yöneticiden tatmin, yönetsel yaklaşımdan tatmin,
31
S. Gaertner, “Structural Determınants of Job Satısfactıon And Organızatıonal Commıtment In Turnover
Models, Human Resource Management Review, 9 (4), 1999, s.479-493.
32
D.B. Arnett, D.A. Laverie, C. McLane, “Using jobsatisfaction and pride as internal-marketing tools”,
Cornell Hotel and Restaurant Administration Quarterly, 43 (2), 2002, s.87–96.
33
W. G. Kim, J.K. Leong, Y. Lee, “Effect of service …”, s.171–193.
34
L. Jerome, B.H. Kleiner, “Employee morale and its impact on service: what companies do to create a
positive service experience”, Managing Service Quality, 5 (6), 1995, s.21.
35
İ.Bakan, T.Büyükbeşe, “Örgütsel İletişim ile İş Tatmini Unsurları Arasındaki İlişkiler: Akademik
Örgütler İçin Bir Alan Araştırması”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:7, 2004, s.7.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
148
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK
çalışma arkadaşlarından tatmin ve ücret tatmini değişkenleri araştırma kapsamına
alınmıştır”.36 Araştırmada kullanılan tatmin ölçeğinin güvenilirlik analizi sonucunda
genel güvenilirlik düzeyi Cronbach Alpha ,9072 olarak tespit edilmiştir. Bu değer
sosyal bilimler için yeterli bir güvenilirlik olarak kabul edilebilir.
Araştırma evrenini Muğla ilinde faaliyet gösteren dört ve beş yıldızlı
konaklama işletmelerinde çalışan işgörenler oluşturmaktadır. Muğla ilinde faaliyet
gösteren turizm yatırım ve turizm işletme belgeli toplam 769 konaklama işletmesi
bulunmaktadır. Bu işletmelerin yatak kapasiteleri 136056’dır (Kültür ve Turizm
Bakanlığı,2007).
Literatürde genel kabul görmüş olan konaklama tesislerinde yatak başına 1.1
personel çalışması37 ilkesine dayanarak yaklaşık olarak bu konaklama işletmelerinde
149661 işgörenin çalıştığı varsayılmıştır. Muğla ilindeki konaklama işletmelerinde
görev yapan yaklaşık 149661 işgören araştırmanın evrenini oluşturmaktadır.
Araştırmada basit tesadüfî örneklem formülü kullanılmış olup38; Örneklem çapı; n ≥
383 olarak hesaplanmıştır. Araştırma kapsamında 500 adet soru formu tesadüfî
yöntemle seçilmiş kişilere uygulanmış ve 440 işgörenden cevap alınmıştır.
Araştırmada kullanılan soru formunun, birinci bölümünde sosyo-demografik
sorulara, ikinci bölümünde iş tatminine etki eden faktörlere ilişkin sorulara yer
yerilmektedir. Soru formunda beşli likert dereceleme kullanılmıştır. Elde edilen
veriler sosyal bilimler için geliştirilmiş olan SPSS programı ile analiz edilmiştir.
İstatistiksel olarak veriler tanımlayıcı ve çıkarımsal istatistik bazında ele alınmıştır.
3. ANALİZ
3.1. Örneklem İstatistikleri
Örnekleme dahil edilen 440 işgörenin, yaş, cinsiyet, eğitim durumu,
mesleğin isteyerek seçilmesi, mesleğin kendine uygun bulunması ve mesleğin
toplumda hak ettiği itibarı görmesini gösteren frekans dökümleri Tablo-1’de
gösterilmiştir.
Tablo-1’e göre, 440 kişi içerisinde %56,6 ile 20-25 yaş aralığı, %70,0 ile
erkeklerin, %72,5 ile lisans mezunlarının olduğu dikkat çekmektedir. Diğer yandan,
mesleğini isteyerek seçenlerin oranı %72,0 olmasına karşın mesleğini kendine uygun
bulanların oranı %61,4’e gerilemiştir. Bununla birlikte; mesleğinin toplumda hak
ettiği itibarı görmediğini düşünenlerin oranı %81,8’i bulmaktadır.
36
İ.Bakan, T.Büyükbeşe, “Örgütsel …”, s.7.
37
E. Çetiner, Konaklama İşletmelerinde Yönetim Muhasebesi, Ankara, Tutibay Yayınları, 1995, s.16
38
T. Yamane, Temel Örnekleme Yöntemleri. (Birinci Baskı). Çeviren: Alptekin Esin, M. Akif Bakır, Celal
Aydın ve Esen Gürbüzsel, İstanbul, Literatür Yayıncılık, 2001, s.116.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi
149
Tablo-1: Örneklem Profilinin Sayısal ve Yüzdesel Dağılımı
Yaş Dağılımı
Sayı
Yüzde
20–25 yaş aralığı
249
56,6
26–30 yaş aralığı
60
13,6
31–35 yaş aralığı
91
36–40 yaş aralığı
18
41 yaş ve üzeri
22
5,0
440
100,0
Cinsiyet Dağılım
Sayı
Bayan
Erkek
Eğitim Durumu
Sayı
Yüzde
Lise
35
8,0
Ön lisans
57
12,9
20,7
Lisans
319
72,5
4,1
Lisansüstü
29
6,6
440
100,0
Mesleğin isteyerek seçilmesi
Sayı
Yüzde
Yüzde
Evet
327
72,0
132
30,0
Hayır
113
26,0
308
70,0
440
100,0
440
100,0
Mesleğin kendine uygun bulunması
Sayı
Yüzde
Sayı
Mesleğin toplumda itibar görmesi
Yüzde
Toplam
Toplam
Toplam
Toplam
Evet
80
18,2
Evet
270
61,4
Hayır
360
81,8
Hayır
170
38,6
440
100,0
440
100,0
Toplam
Toplam
3.2. Ölçeğin Değerlendirilmesi
Ölçme aracının geçerliliğini tespit edebilmek için faktör analizi uygulanmıştır.
Faktör analizi, aynı yapıyı ölçen çok sayıda değişkenden az sayıda tanımlanabilir
anlamlı değişkeni keşfetmeye yönelik çok değişkenli bir istatistikî araçtır. Bu
araştırmadaki faktör analizi sonucunda 21 ifade 4 faktör altında toplanmıştır. Faktör
analizinin sonuçları Tablo-2’de yer almaktadır. Faktör başlıkları altında yer alan
ifadeler incelendiğinde, güvenilirlik düzeyinin de yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK
150
Tablo-2: İş Tatmini Maddelerinin Faktör Analizi Sonuçları
Faktör
Yükü
1. Faktör
Özdeğer.
Açıklanan
Varyans
F
P
Alpha
7,634
36,352
47,2827
0,000
0,8359
2,539
12,090
18,4596
0,000
0,9262
2,101
10,005
207,2602
0,000
0,7718
1,890
9,000
110,0919
0,000
0,7879
Yöneticiden Tatmin
Yöneticimin kendi görev ve sorumluluklarını tam
olarak yerine getirdiğini düşünüyorum
,872
Yöneticimin
görevini
layıkıyla
yeterlilikte olduğunu düşünüyorum
,866
yapabilecek
Yöneticimin adil olduğu inancındayım.
,809
Yöneticimin dürüst olduğu inancındayım.
,790
Yöneticimin her
inancındayım.
bana
olacağı
,752
Yöneticimin işletmenin ve çalışanların çıkarlarını
düşündüğü inancındayım
,730
şartta
destek
2. Faktör
İşin Niteliğinden Tatmin
Bilgi ve yeteneklerime uygun bir iş yapmaktayım.
,835
Yaptığım iş kişisel gelişimime katkı sağlamaktadır.
,793
Yaptığım işte yaratıcılığımı kullanabiliyorum.
,752
Yaptığım iş beklentilerimi karşılamaktadır.
,662
Yaptığım işteki yetki ve sorumluluklar açık bir
şekilde belirlenmiştir.
,452
Sadece kendi işimin
uğraşmaktayım.
,414
gerektirdiği
faaliyetlerle
3. Faktör Çalışma Arkadaşlarından Tatmin
İşletmemizde herhangi bir problem yaşadığımda
çalışma arkadaşlarım bana yardımcı olur.
,830
Çalışma arkadaşlarımla iyi ilişkiler içerisindeyim.
,783
Çalışma arkadaşlarım konusunda uzman kişilerdir.
,670
Çalışma arkadaşlarımın yanında kendimi bir takım
üyesi gibi hissediyorum.
,670
4. Faktör Yönetsel Yaklaşımdan ve Ücretten
Tatmin
İşletmemizdeki prim/fazla mesai vb. ödemelerden
memnunum.
,810
Hak ettiğim maaş/ücreti aldığımı düşünüyorum.
,809
İşletmemizin kaynaklarından tüm işgörenler eşit bir
şekilde yararlanmaktadır.
,599
İşletmemizde işgörenlerin
çözümlenmektedir.
süratle
,585
İşletmemizde işgörenlerin iş ile ilgili yaptıkları
öneriler dikkate alınmaktadır.
,451
problemleri
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi
151
Araştırmada kullanılan ölçekteki tek boyutlu 25 madde faktör analizine
girmiştir. Sonuçta, toplam 21 madde değerlendirmeye alınmıştır. Bu maddelerin
faktör yükleri Tablo-2’te verilmiştir. Faktör analizi sonuçlarına göre, 4 madde
elenmiştir. Ölçekte faktör yükleri 0,414 ile 0,872 arasında değişmektedir. Ayrıca,
ölçeğin KMO değeri 0.704, Bartlett testi 7457,985 ve Cronbach alpha iç tutarlılık
katsayısı 0.9072 bulunmuştur. Bu sonuçlar, ifadelerin faktör analizi için uygun
olduğunu, yapı geçerliğinin sağlandığını ve güvenilir bulunduğunu göstermektedir.
4. BULGULAR
Ölçme aracından elde edilen verilere faktör analizi uygulanmış ve analiz
sonucunda ifadelerin dört boyuta indirgenebileceği görülmüştür. Her bir veri için
faktör dönüşümü uygulanarak dört boyuttaki ölçümler elde edilmiştir. Bu ölçümlerin
normal dağılıma uygunluğu için; Shapiro-Wilk testi uygulanmış elde edilen bulgular
aşağıdaki tabloda düzenlenmiştir. Tabloya göre dört boyuttaki verilerin hepsi normal
dağılıma uygun dağıldığı görülmüştür.
Tablo-3. Normal Dağılıma Uygunluk İçin Shapiro-Wilk Testi Sonuçları
Shapiro-Wilk
Statistic
Sig.
1. Faktör: Yöneticiden Tatmin
0,950
0,183
2. Faktör: İşin Niteliğinden Tatmin
0,959
0,318
3. Faktör: Çalışma Arkadaşlarından Tatmin
0,957
0,282
4. Faktör: Yönetsel Yaklaşım ve Ücretten Tat.
0,945
0,136
Araştırmada incelenen grup varyanlarının homojenliği ile ilgili Levene test
istatistiği sonuçları verilmiştir. Tablo-4 de her bir özellik için grup varyanslarının
homojen olduğu görülmektedir. Normal dağılıma uygunluk için Shapiro-wilk testi
sonucunun da araştırmadaki grup ortalamalarının farkı için F ve t testinin
kullanılabileceğini göstermektedir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK
152
Tablo-4. Varyansların Homojenliği için Levene Test İstatistiği Sonuçları
Yaş
Eğitim
Cinsiyet
L
df1
df2
p
L
df1
df2
p
L
df1
df2
p
Faktör 1
1,8005
4
435
0,127
1,0980
3
436
0,349
1,4547
1
438
0,234
Faktör 2
0,9485
4
435
0,435
0,3672
3
436
0,776
2,5770
1
438
0,109
Faktör 2
1,3071
4
435
0,266
0,5743
3
436
0,632
1,0575
1
438
0,348
Faktör 4
0,7375
4
435
0,566
2,0743
3
436
0,102
0,9275
1
438
0,396
Mesleğinin İsteyerek
Seçilmesi
Mesleğini Kendine Uygun
Bulunması
Mesleğin Toplumda İtibar
Görmesi
L
df1
df2
p
L
df1
df2
p
L
df1
df2
p
Faktör 1
1,7021
1
438
0,183
1,2910
1
438
0,257
0,005
1
438
0,942
Faktör 2
0,6121
1
438
0,542
0,0000
1
438
0,985
0,005
1
438
0,944
Faktör 2
2,0505
1
438
0,129
1,7425
1
438
0,186
0,1682
1
438
0,845
Faktör 4
0,5043
1
438
0,395
1,0662
1
438
0,345
0,8107
1
438
0,445
Araştırma kapsamına alınan örneklem grubunun sahip olduğu bazı özelliklerin
iş tatmin boyutları açısından farklılaşmasının belirlenebilmesi için Anova testi
(Tablo–5) ve t-testi (Tablo-6) uygulanmıştır. Buna göre:
Konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin yaş, cinsiyet, eğitim durumu,
mesleğini isteyerek seçme ve mesleğini kendine uygun bulma değişkenleri ile
yöneticiden tatmin değişkeni arasında bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (p<0.05).
İşgörenlerin yaş, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme ve mesleğini
kendine uygun bulma değişkenleri ile işin niteliğinden tatmin değişkeni arasında bir
ilişki olduğu tespit edilmiştir(p<0.05). Buna karşın cinsiyet ve mesleğinin toplumda
itibar görmesi değişkeni ile yöneticiden tatmin değişkeni arasında bir ilişkiye
rastlanmamıştır (p>0.05).
İşgörenlerin cinsiyet ve mesleğin kendine uygun bulunması değişkenleri ile
çalışma arkadaşlarından tatmin değişkeni arasında bir ilişki olduğu tespit edilmiştir
(p<0.05). Buna karşın yaş, eğitim durumu, mesleğin isteyerek seçilmesi ve mesleğinin
toplumda itibar görmesi değişkeni ile yöneticiden tatmin değişkeni arasında bir
ilişkiye rastlanmamıştır(p>0.05).
İşgörenlerin yaş, cinsiyet, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme ve
mesleğini kendine uygun bulma değişkenleri ile yönetsel yaklaşımdan ve ücretten
tatmin değişkeni arasında bir ilişki olduğu tespit edilmiştir(p<0.05). Buna karşın
mesleğinin toplumda itibar görmesi değişkeni ile yönetsel yaklaşımdan ve ücretten
tatmin değişkeni arasında bir ilişkiye rastlanmamıştır(p>0.05).
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi
153
Tablo-5. Bağımsız Değişkenlerin Tatmin Faktörleri Üzerine Etkisi
Yöneticiden
Tatmin
Bağımsız Değişkenler
(F)
(P)
Değeri Değeri
İşin
Çalışma
Yönetsel
Yakl.
Niteliğinden Arkadaşlarından
Tatmin
Tatmin
ve Ücretten
Tatmin
(F)
(P)
Değeri Değeri
(F)
Değeri
(P)
(F)
(P)
Değeri Değeri Değeri
Yaş
16,342 ,000* 38,308 ,000*
,545
,703
6,697 ,000*
Eğitim Durumu
8,299 ,000* 27,485 ,000*
1,936
,123 45,828 ,000*
* p< 0,05 istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardır.
Yaş değişkenine göre tatmin boyutları incelendiğinde; yöneticiden tatmin
boyutundan 20-25 yaş aralığındaki işgörenlerin daha yüksek düzeyde tatmin olduğu,
işin niteliğinden tatminde, 41 ve üzeri yaş aralığındaki işgörenlerin daha yüksek
düzeyde tatmin olduğu, yönetsel yaklaşım ve ücretten tatminde, 41 ve üzeri yaş
aralığındaki işgörenlerin daha yüksek düzeyde tatmin olduğu ve çalışma
arkadaşlarından tatmin boyutunda ise istatistiksel bir farklılığın olmadığı anlaşılmıştır.
Bu durum yaş değişkenine göre tatmin boyutlarının farklılaştığını göstermektedir.
Özellikle yeni işe başlayan veya yaptığı işin ve mesleğin başlaşırda olan işgörenler
için yöneticiden tatmin önemli bir etken olarak göze çarpmaktadır.
Eğitim durumu değişkenine göre ise tatmin boyutları incelendiğinde;
yöneticiden tatmin, işin niteliğinden tatmin, yönetsel yaklaşım ve ücretten tatmin
boyutlarından lisans ve lisans üstü mezunların daha yüksek bir tatmin düzeyine sahip
olduğu, çalışma arkadaşlarından tatmin boyutunda ise istatistiksel bir fark olmadığı
anlaşılmaktadır. Bu durum eğitim düzeyi yükseldikçe tatmin düzeylerinin de artığına
bir kanıt olarak gösterilebilir.
Tablo-6. Bağımsız Değişkenlerin Tatmin Faktörleri Üzerine Etkisi
Yöneticiden
Tatmin
Bağımsız Değişkenler
İşin
Niteliğinden
Tatmin
Değeri
Cinsiyet
-2,828
,005*
-1,617
,107
-3,980
,000*
-3,033
,003*
Mesleğin isteyerek seçilmesi
5,509
,000*
4,031
,000*
1,716
,087
2,972
,003*
Mesleğin kendine
bulunması
2,676
,008*
12,544
,000*
-2,584
,010*
2,328
,020*
1,900
,058
,815
,416
-1,550
,122
,253
,800
toplumda
itibar
(t)
(P)
ve Ücretten
Tatmin
Değeri Değeri Değeri Değeri Değeri
Mesleğin
görmesi
(P)
Yönetsel Yakl.
(P)
(t)
Değeri Değeri
uygun
(t)
Çalışma
Arkadaşlarından
Tatmin
(t)
* p< 0,05 istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
(P)
154
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK
Cinsiyet değişkenine göre ise tatmin boyutları incelendiğinde; yöneticiden
tatmin, iş arkadaşlarından tatmin, yönetsel yaklaşım ve ücretten tatmin boyutlarında
erkek işgörenlerin daha yüksek düzeyde tatmin olduğu, işin niteliğinden tatmin
boyutunda ise istatistiksel bir fark olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum cinsiyet
değişkenine göre erkek işgörenlerin kadın işgörenlere göre tatmin boyutlarına göre
daha yüksek düzeyde tatmin olduklarına bir kanıt olarak gösterilebilir.
Mesleğini isteyerek seçme değişkenine göre tatmin boyutları incelendiğinde;
yöneticiden tatmin, işin niteliğinden tatmin, yönetsel yaklaşım ve ücretten tatmin
boyutlarından mesleğini isteyerek seçen işgörenlerde daha yüksek bir tatmin düzeyine
sahip olduğu, çalışma arkadaşlarından tatmin boyutu ile mesleğini isteyerek seçme
değişkeni arasında ise istatistiksel bir fark olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum
mesleğini isteyerek seçen işgörenlerin isteyerek seçmeyen işgörenlere göre tatmin
olma durumlarının daha yüksek olmasını sağlaması bakımından önemli bir etken
olarak ortaya çıkmaktadır.
Mesleğini kendine uygun bulma değişkenine göre tatmin boyutları
incelendiğinde; mesleğini kendine uygun bulan işgörenlerin, mesleğini kendine uygun
bulmayan işgörenlere göre daha yüksek seviyede tatmine sahip oldukları
anlaşılmaktadır. Bu durumda göstermektedir ki, mesleğini kendine uygun bulmak ve
mesleğinden memnun olmak tatmin olma düzeyini etkileyen bir faktör olarak dikkat
çekmektedir.
Diğer yandan, mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı görmesi değişkeni ile
tatmin boyutları arasında istatistiki bir farklılaşmaya rastlanmamıştır. Diğer bir ifade
ile, araştırma kısıtı olan yöneticiden tatmin, işin niteliğinden tatmin, çalışma
arkadaşlarından tatmin ve yönetse yaklaşımdan ve ücretten tatmin boyutları ile
mesleğin toplumda itibar görmesi değişkeni arasında bir farklılaşmaya
rastlanmadığını söylemek daha doğru olacaktır.
Sonuç ve Tartışma
Araştırmada uygulanan faktör analizi sonucuna göre teorik çerçevede
kullanılan beş faktörün yapılan analiz sonucunda 4 faktöre dönüştürüldüğü
görülmüştür. Bu kapsamda elde edilen veriler ile tatmin boyutunu oluşturan dört
faktörün; yaş, cinsiyet, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme, mesleğinden
memnun olma ve mesleğinin toplumda itibar görmesi değişkenlerine göre farklılaşıp
farklılaşmadığı incelenmiştir.
Genel olarak bakıldığında konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin, yaş
cinsiyet, eğitim durumu, mesleğini isteyerek seçme, mesleğinden memnun olma
değişkenleri açısından anlamlı farklılıklara rastlanmıştır. Ancak mesleğinin toplumda
itibar görmesi değişkeni açısından anlamlı bir farkın olmadığı da tespit edilmiştir.
Bu çerçevede, konaklama işletmelerinde çalışan işgörenlerin yaşları ilerledikçe
iş tatminlerinde de artış olduğu ifade edilebilir. Literatürdeki araştırmalarda yaş ile
tatmin arasında genellikle olumlu bir ilişki olduğunu göstermekte ve çalışanların
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi
155
yaşları ilerledikçe işlerinde daha çok tatmin oldukları görülmektedir 39 40 41 42. Diğer
yandan araştırmada işgörenlerin cinsiyetlerine göre tatmin durumlarında da farklılık
olduğu ve erkek işgörenlerin tatmin düzeylerinin yüksek olduğu görülmektedir. Hulin
ve Smith43, Baş44, Sauser ve York45, Keser46 yapmış oldukları çalışmalarda erkek
işgörenlerin kadın işgörenlere göre daha fazla tatmin oldukları sonucunu
doğrulamaktadır.
Araştırmaya katılan konaklama işletmeleri işgörenlerinin eğitim durumu
açısından iş tatminlerinde farklılaşma görülmektedir. Buna göre eğitim durumu
yükseldikçe tatmin düzeylerinde de belirgin bir artış sağlanmaktadır. Keser47 yapmış
oldukları araştırmalarda da bu sonucu destekleyici kanıtlar bulunmaktadır.
Araştırmaya katılan konaklama işletmeleri işgörenlerinin mesleğini isteyerek
seçenlerin diğerlerine göre iş tatmin düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmektedir.
Diğer yandan mesleğini kendine uygun bulan işgörenlerin de iş tatmini düzeylerinin
yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum mesleğin isteyerek seçilmesinin ve mesleğin
kendine uygun bulunmasının tatmini artırıcı bir faktör olarak ortaya çıkmasını
destekleyici bir sonuçtur.
39
B. Toker, “Demografik Değişkenlerin İş Tatminine Etkileri: İzmir’deki Beş ve Dört Yıldızlı Otellere
Yönelik Bir Uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Sayı:8/1, 2007, s.92-107.
40
N. Bayram, S. Aytaç, S. Gürsakal, “Çalışanların İş Tatmini Üzerine Bir Araştırma”, 8. Türkiye
Ekonometri ve İstatistik Kongresi, İnönü Üniversitesi Malatya, 24-25 Mayıs 2007, s.1-10.
41
T. Baş, “Öğretim Üyelerinin İş Tatmin Profillerinin Belirlenmesi”, D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:17,
Sayı:2, 2002, s.19-37.
42
G. Aksu, A.M. Acuner, R.S. Tabak, “Sağlık Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı Yöneticilerinin İş
Duyumuna Yönelik Bir Araştırma (Ankara Örneği)”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası,
Cilt:55, Sayı:4, 2002, s.271-282.
43
C.L. Hulin, P.C. Smith, “Sex Differences in Job Satisfaction”, Journal of Applied Psychology, Vol.48,
No.2, 1964, s.88-92.
44
T. Baş, “Öğretim …”, s.19-37.
45
W.I. Sauser, C.M. York, “Sex Differences in Job Satisfaction: a Re-Examination”, Personel Pyschology,
Vol:31, No.3, 1978, s.537-547.
46
A. Keser, “Çağrı Merkezi Çalışanlarında İş Yükü Düzeyi İle İş Doyumu İlişkisinin Araştırılması”,
Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:11, Sayı:1, 2006, s.100-119.
47
A. Keser, “İş Doyumu ve Yaşam Doyumu İlişkisi: Otomotiv Sektöründe Bir Uygulama”, Çalışma ve
Toplum Dergisi, Sayı:4, 2005, s.77-96.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
156
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK
KAYNAKÇA
Advardsson, B., Gustavsson, B.O., “Qualıty in the Work Environment: A Prequisite
for Success in New Service Development”, Managing Service Quality, Cilt.13,
No.2, 2003, ss.148-163.
Akıncı, Z., “Turizm Sektöründe İşgören İş Tatminini Etkileyen Faktörler: Beş Yıldızlı
Konaklama İşletmelerinde Bir Uygulama”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:4,
2002, ss.1-25.
Aksu, G., Acuner, A.M., Tabak, R.S., “Sağlık Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı
Yöneticilerinin İş Duyumuna Yönelik Bir Araştırma (Ankara Örneği)”, Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, Cilt.55, No.4, 2002, ss.271-282.
Ardıç, K. ve Baş, T., “Kamu ve Vakıf Üniversitelerindeki Akademik Personelin İş
Tatmin Düzeyinin Karşılaştırılması”, 9. Ulusal Yönetim ve Organizasyon
Kongresi, 24-26 Mayıs 2001, Silivri/İstanbul.
Arnett, D.B., Laverie, D.A., McLane, C., Using jobsatisfaction and pride as internalmarketing tools, Cornell Hotel and Restaurant Administration Quarterly,
Cilt.43, No.2, 2002, ss.87–96.
Baş, T., Ardıç, K., “Yüksek Öğretimde İş Tatmini ve Tatminsizliği” İktisat İşletme ve
Finans, Sayı.17, 2002, ss.72-81.
Baş, T., “Öğretim Üyelerinin İş Tatmin Profillerinin Belirlenmesi”, D.E.Ü.İ.İ.B.F.
Dergisi, Cilt.17, No.2, 2002, ss.19-37.
Başaran, İ. E., Yönetimde İnsan İlişkileri Yönetsel Davranış, (Ankara: Kadıoğlu
Matbaası, 1992).
Bakan, İ., Büyükbeşe, T., “Örgütsel İletişim ile İş Tatmini Unsurları Arasındaki
İlişkiler: Akademik Örgütler İçin Bir Alan Araştırması”, Akdeniz İ.İ.B.F.
Dergisi, Sayı.7, 2004, ss.1-30.
Bayram, N., Aytaç, S., Gürsakal, S., “Çalışanların İş Tatmini Üzerine Bir Araştırma”,
8. Türkiye Ekonometri ve İstatistik Kongresi, İnönü Üniversitesi Malatya, 2425 Mayıs, 2007, ss.1-10.
Baysal, A.C., Çalışma Yaşamında İnsan, (İstanbul: Fakülte Yayınları, 1993, No: 225).
Cribbin, J.J., Effective Managerial Leadership, (New York: American Management
Association, 1972).
Çetiner, E. Konaklama İşletmelerinde Yönetim Muhasebesi, (Ankara: Tutibay
Yayınları, 1995).
Erdoğan, İ., İşletmelerde Davranış, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi
Yayını, 1991, No:242).
Erdoğan, İ., İşletme Yönetiminde Örgütsel Davranış, (İstanbul: İ.Ü. İşletme Fakültesi,
İşletme İktisadı Enstitüsü, Araştırma ve Yardım Vakfı, 1999 Yayın No: 5).
Eren, E., Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, (İstanbul: Beta Basım Yayın,
2006).
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
İş Tatminine Etki Eden Kimi Faktörlerin Konaklama İşletmeleri Açısından İncelenmesi
157
Ergeneli, A., ve Eryiğit, M., “Öğretim Elemanlarının İş Tatmini: Ankara’da Devlet ve
Özel Üniversite Karşılaştırması, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi,
Cilt.19, No.2, 2001, ss.159-178.
Erdil, O., Keskin, H., İmamoğlu, S.Z., Erat, S., “Yönetim Tarzı ve Çalışma Koşulları,
Arkadaşlık Ortamı ve Takdir Edilme Duygusu ile İş Tatmini Arasındaki
İlişkiler: Tekstil Sektöründe Bir Uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi,
Cilt.5, No.1, 2004, ss.17-26.
Gaertner, S., “Structural Determınants of Job Satısfactıon And Organızatıonal
Commıtment In Turnover Models”, Human Resource Management Review,
Cilt.9, No.4, 1999, ss.479-493.
Hulin, C.L., Smith, P.C. “Sex Differences in Job Satisfaction”, Journal of Applied
Psychology, Cilt.48, No.2, 1964, ss.88-92.
Huselid, M. and Day, N., “Organizational commitment, job involvement, and
turnover: a substantive and methodological analysis”, Journal of Applied
Psychology, Cilt.76, No.3, 1991, ss.380–391.
Jerome, L., Kleiner, B.H., “Employee morale and its impact on service: what
companies do to create a positive service experience”, Managing Service
Quality, Cilt.5, No.6, 1995, ss.21-25
Keser, A., “İş Doyumu ve Yaşam Doyumu İlişkisi: Otomotiv Sektöründe Bir
Uygulama”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Sayı.4, 2005, ss.77-96.
Keser, A., “Çağrı Merkezi Çalışanlarında İş Yükü Düzeyi İle İş Doyumu İlişkisinin
Araştırılması”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt.11,
No.1, 2006, ss.100-119.
Kim, W. G., Leong, J.K., Lee, Y., “Effect of service orientation on jobsatisfaction,
organizational commitment, and intention of leaving in a casual dining chain
restaurant”, Hospitality Management, Cilt.24, No.2, 2005, ss.171–193.
Lam, T., Zhang, H., Baum, T., “An investigation of employees' job satisfaction: the
case of hotels in Hong Kong”, Tourism Management, Cilt.22, No.2, 2001,
ss.157-165.
Lambert, E.G., Hogan, N.L., Barton, S.M., “The impact of job satisfaction on
turnover intent: a test of a structural measurement model using a national
sample of workers”, The Social Science Journal, Cilt.38, No.2, 2001, ss.233–
250.
Luthans, F., Organizational Behavior, (Newyork: McGraw-Hill, Inc., 1994).
Odom, R.Y., Boy, W.R., Dunn, M.G., “Organizational culture, commitment,
satisfaction and cohesion”, Public Productivity and Management Review,
Cilt.14, No.2, 1990, ss.157–168.
Örücü, E., Esenkal, F., “Konaklama İşletmelerinde İş Gören Tatminini Etkileyen
Faktörler (Bandırma ve Erdek Örneği)”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt.8, No.14, 2005, s.141-166.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
158
Hakan KOÇ & Yasin BOYLU & Yalçın ARSLANTÜRK
Özgen, H., Öztürk, A. and Yalçın, A. İnsan Kaynakları Yönetimi, (Ankara: Nobel
Kitabevi, 2002).
Schermerhorn, J.R., Hunt, J.G. and Osborn, R.N. Management, USA, John Willey
and Sons, 1994.
Seo, Y., Ko, J., Price, L.J., “The determinants of jobsatisfaction among hospital
nurses: a model estimation in Korea”, International Journal of Nursing
Studies, Cilt.41, No.4, 2004, ss.437–446.
Shaw, J.D., “Jobsatisfaction and turnover intentions: the moderating role of positive
affect”, The Journal of Social Psychology, Cilt.139, No.2, 1999, ss.242–244.
Sauser, W.I. York, C.M. “Sex Differences in Job Satisfaction: a Re-Examination”,
Personel Pyschology, Cilt.31, No.3, 1978, ss.537-547.
Tarlan, D., Tütüncü, Ö., “Konaklama İşletmelerinde Başarım Değerlemesi ve İş
Doyumu Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Cilt.3, No.2, 2001, s.141-163.
Testa, M.R., (1999). “Satisfaction with Organizational Vision, Job Satisfaction and
Service Efforts: An Empirical Investigation”, Leadership & Organization
Development Journal, Cilt.20, No.3, ss.154-161.
Toker, B., “Demografik Değişkenlerin İş Tatminine Etkileri: İzmir’deki Beş ve Dört
Yıldızlı Otellere Yönelik Bir Uygulama”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt.8,
No.1, 2007, ss.92-107.
Yamane, T., Temel Örnekleme Yöntemleri. (Birinci Baskı). Çeviren: Alptekin ESİN,
M. Akif BAKIR, Celal AYDIN ve Esen GÜRBÜZSEL, (İstanbul: Literatür
Yayıncılık, 2001).
Yüksel, İ. “Hemşirelerin İş Doyum Düzeylerini Ayırt Edici İş Doyum Öğelerinin
Diskriminant Analiziyle Belirlenmesi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt.3, No.1, 2002, ss.67-78.
Weiss, H.M., “Deconstructing Job Satisfaction Separating Evaluations, Beliefs and
Affective Experiences”, Human Resources Management Review, Cilt.12,
2002, ss.173-194.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
AVRUPA’DA ULUSLARARASI EMEKLİLİK GÖÇÜ VE
BÜTÜNLEŞME KAPSAMINDA YÖNETİME KATILIM
ÜZERİNE İNCELEME
(Costa Del Sol, Tuscany, Algarve ve Malta Örneği)
Cemile ÜNDÜCÜ ∗
Melike ERDOĞAN ∗∗
Özge IŞIK∗∗∗
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, yaşlı insanların emeklilik göçünü etkileyen
faktörleri ortaya koymakla birlikte, Güney Avrupa’ya olan
uluslararası emeklilik göçü fenomenine dikkat çekmektir. Çalışma
üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, göç kavramı, göçle
ilgili teoriler tanımlanmakta, göçün sınıflandırmaları yapılarak,
uluslararası
göç
içinde
uluslararası
emeklilik
göçü
açıklanmaktadır. Ayrıca, uluslararası emeklilik göçünün nedenleri
tartışılmaktadır. İkinci bölümde, Costa del Sol, Tuscany, Algarve
ve Malta’ya olan uluslararası emeklilik göçü, her bölge düzeyinde
ayrı ayrı irdelenmektedir. Son bölümde, bütünleşme kapsamında
yönetime katılım konusu üzerine odaklanılarak, Avrupa Birliği’nde
ve Avrupa ülkelerinde uygulanan göçmen politikaları, yönetime
katılım düzeyleri incelenmekte, bu konu çalıştığımız ülkelerden
İtalya örneği üzerinde açıklanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Uluslararası emeklilik göçü, Avrupa Birliği,
entegrasyon, yönetime katılım, Costa del Sol, Tuscany, Algarve,
Malta
∗
Arş.Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF
∗∗
Arş.Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF
∗∗∗
Doktora Öğrencisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, SBE
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
160
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
INTERNATIONAL RETIREMENT IN EUROPE UNDER
ADMINISTRATION PARTICIPATION IN MIGRATION AND
INTEGRATION EXAMINATIONS ON
( Examples of Costa Del Sol, Tuscany, Algarve And Malta)
ABSTRACT
The purpose of this article elderly people reveal the factors
affecting retirement migration, although in southern Europe to
draw attention to the phenomenon of international retirement
migration. The article consists of three main sections. In the first
section, the concept of migration, migration-related theories are
described, by making categories of migration, international
migration are described in the international retirement migration.
In addition, the cause of international retirement migration is
discussed. In the second section, the international retirement
migration phenomenon to Costa del Sol, Tuscany, Algarve and
Malta is analyzed in each region level. In the last section, all
under the administration of the focus on participation in, Europe
and the European Union in countries of immigration policy,
administration will review the level of participation in these issues
we're working on examples from countries Italy is described.
Keywords: International retirement migration, European Union,
integration, participation in administration, Costa del Sol,
Tuscany, Algarve, Malt
1. GÖÇ KAVRAMI VE TEORİLERİ
20. yy sonları “göç çağı” olarak adlandırılmaktadır. Çok sayıda insan
sınırları geçerek, toplumları çok-kültürlü1 hale getirmiştir. Göç kavramı zihinlerde
çevre değiştirme, yer değiştirme gibi anlamları çağrıştırmaktadır. Göçü ekonomik,
siyasi, ekolojik veya bireysel nedenlerle, bir yerden başka bir yere yapılan ve kısa,
orta veya uzun vadeli geriye dönüş veya sürekli yerleşim amacı güden coğrafik,
toplumsal ve kültürel bir yer değiştirme hareketi olarak tanımlayabiliriz2.
Göçün temel nedenleri ekonomik, siyasal ve sosyal olmakla birlikte,
günümüzde ağırlıklı olarak savaşlar, insan hakları ihlalleri, kötü ekonomi politikaları
ve yönetimler, hızlı nüfus artışı, doğal kaynakların yok edilmesi gibi sorunlar
insanları göç etmeye zorlamaktadır.
Göç olgusunun tarihçesine kısaca göz atmak gerektiğinde, modern dönemde
beş farklı göç dalgası yaşanmıştır. Bunlardan ilki, 17. yüzyılda Avrupa devletlerinin I.
1
2
Fatih Çelik, İç Göçlerin Seçkinlik Yaklaşımı ile Analizi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Sayı: 13, Yıl:2002, s.276.
Cemal Yalçın, Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara, 2004, s.13.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
161
Dünya Savaşı sonuna kadar, artan nüfuslarından kurtulabilecekleri koloniler
oluşturmuş olmalarıdır. İkinci dalga, 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupalı tüccarların Batı
Afrika’dan Amerika’nın güneyine, Karaip adalarına, Brezilya’ya ve Guyana’ya köle
taşımalarından ve kölelik sona erdikten sonra da İngilizlerin Güney Asya’dan Doğu
Afrika, Fiji, Jamaika, Surinam ve Trinidad’a sözleşmeli uşak ve işçi götürmelerinden
oluşmaktadır. Bu üç yüzyıl boyunca süren göçler, Kanada, ABD, Latin Amerika,
Avusturalya ve Yeni Zelanda’da kurulacak devletlerin temellerini oluşturmuştur.
Üçüncü göç dalgası, I. Dünya Savaşı sonunda imparatorlukların dağılmasıyla
oluşmuştur. Habsburg ve Osmanlı İmparatorluklarının dağılmasıyla Orta, Doğu ve
Güney Avrupa’da sınırları etnik yerleşimlerle uyumlu olmayan yeni devletler oluşmuş
ve bu devletlerin homojen nüfuslar yaratma çabası içine girmesiyle de zorunlu göçler
başlamıştır. II. Dünya Savaşı sonrası başlayan dördüncü göç dalgası, sömürge
ülkelerinin bağımsızlıklarına kavuşmasıyla hız kazanmıştır. Bu yeni devletler etnik
açıdan bölünmüş, otoriter rejimlerle yönetilen, dolayısıyla önlenemez şiddetli
çatışmalara sahne olan ülkelerdir. Beşinci göç dalgası, dördüncü göç dalgası ile aynı
dönemlerde yaşanmış olmakla birlikte, 1950 ve 1960’larda Batı Avrupa, ABD ve
petrol üreten Ortadoğu ülkelerindeki iş gücü açığını kapatmak amacıyla işçi ithal
edilmesi olarak gerçekleşmiştir3. Türkiye’den Avrupa’ya gerçekleşen işçi göçleri bu
döneme örnek olarak verilebilir.
Göç insanlık tarihinin başlangıcından itibaren sürekli yaşanan ve kendisini
yenileyerek başka boyutlara sahip bir olgudur. Göçün süreklilik taşıması göçe neden
olan etkenlerin farklılığından kaynaklanmaktadır. Göçe neden olan bu farklı
etkenlerin sınıflandırılması sonucu çeşitli göç teorileri oluşturulmuştur.
1.1. Ravenstein’nın Göç Kanunları: Göç üzerine ilk teoriyi oluşturan
Ravenstein’dır.
Ravenstein, 1881 yılında Dr. William Farr’ın “ göçün hiçbir kesin kanuna
bağlı olmadığı” düşüncesini yanlışlamak için İngiliz nüfus sayımı verilerini
kullanarak başladığı çalışma sonucu göç kanunlarını oluşturmuştur. Ravenstein’nın
göç kanunlarını aşağıdaki gibi açıklayabiliriz:
1)
Göçmenlerin büyük çoğunluğu sadece kısa mesafeli bir yere
göçerler. Yaratılan göç dalgalarının yönü göçmenleri içine alacak büyük endüstri ve
ticaret merkezlerine doğrudur.
2)
Bir kentte meydana gelen hızlı ekonomik gelişme karşısında, kenti
çevreleyen yakın yerlerden göçmenler hızla bu kente gelirler. Böylece kırsal kesimde
meydana gelen nüfus azalması daha uzak bölgelerden gelen göçmenlerce doldurulur.
Bu durum hızlı gelişen kentin kendisini tüm ülkeye hissettirmesine kadar basamaklı
bir şekilde devam eder.
3)
Bu yayılma süreci kendisini absorbe eden sürecin tersi şeklinde olsa
da, onunla benzer özellikler gösterir. Ravenstein’a göre göç kendi başına bir amaç
olmaz, başka bir ifadeyle bireyler göç amacıyla yer değiştirmez. Göç edecekler için
kentte gelişen ekonomi ve ticaret olanaklarından faydalanmak amaçtır.
3
Esma Durugönül, TUSİAD Görüş, Haziran 2002, s.38-39.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
162
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
4)
Her göç dalgası, bunu karşılayan karşı dalga yaratır.
5)
Uzun mesafeye göç edenler daha çok büyük ticaret ve endüstri
merkezlerini tercih etmektedirler. Ravenstein, burada göçün yönünü bir kez daha
tekrarlamaktadır. Göçmenlerin uzun mesafeye göç etmesi durumunda daha çok ticaret
ve endüstri merkezlerini tercih ettiğini, kısa mesafeli göçlerin, basamaklı bir şekilde
gerçekleşeceğinden doğrudan doğruya endüstri ve ticaret merkezlerine olmadığını
belirtmiştir.
6)
Kent yerlileri, kırsal kesim yerlilerine oranla daha az göç etme
eğilimindedir.
7)
Kadınlar erkeklere göre daha fazla göç eğilimi taşırlar.4
İlk olması bakımından önemli olan bu teori, sadece iç göçleri açıklamakta ve
ülkeler arası göçlere ilişkin bilgi vermemektedir.
1.2. İlişkiler Teorisi: Bu teori göçün nedenini bireysel ilişkilerin bir sonucu
olarak görmektedir. Bireysel ilişkiler üzerinden göç edenler göçün risklerini en aza
indirirler ve bu ilişkiler üzerinden bir iş bulma ihtimallerini yükseltirler. İlişkiler
teorisi herhangi bir yere olan göç akımının devam etmesinde bizzat göç eden
grupların gittikleri yerde oluşturdukları ağların etkisi üzerine yoğunlaşmaktadır.
Uluslararası göçler de dahil olmak üzere önemli göç alan yerlerde göçmenlerin daha
başlangıçta yerleşim yeri olarak tanıdıklarına yakın yerleri tercih ettikleri bilinen bir
durumdur.
1.3. İtme - Çekme Teorisi: Lee, orjin5 ve destinasyonun6 her ikisinin göçü
etkileyen negatif (itici) ve pozitif (çekici) karakteristiklerini açıklamaktadır.
Göçmenlerin bir yerden başka bir yere taşınırken o yerlere yararlar sağladığını
öngörmektedir.7 Lee itici ve çekici nedenlerin göç etme eğilimindeki insanlarca
değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkabileceğini belirtmektedir.
İtme çekme teorisini yeniden gözden geçiren Petersen8 dörtlü
sınıflandırmayı değiştirip itici ve çekici faktörlerin beş tip göç ortaya çıkaracağını ileri
sürmüştür.
1)
İlkel Göç: Göç topluluklarının yer değiştirmesi gibi çevrenin itmesi
sonucu ortaya çıkan göçlerdir.
2)
Zorlama Göçler: Yönetimi elinde tutan güç tarafından bir
topluluğun zorla göç ettirilmesidir.
3)
Yöneltilmiş Göçler: Göç etmesi istenen topluluğun tercih hakkına
sahip olmasıdır.
4
http://www.angliacampus.com/public/sec/geog/migrate/page13.htm (21.05.2007). Yalçın: s. 22-28.
5
http://www.angliacampus.com/public/sec/geog/migrate/page13.htm (21.05.2007).
6
7
8
İngilizce destination kelimesi Türkçe’de destinasyon kavramı biçiminde kullanılmaktadır. Çalışmada
varılacak yer anlamında destinasyon kelimesi kullanılması tercih edilmiştir.
http://www.angliacampus.com/public/sec/geog/migrate/page13.htm (21.05.2007).
William Petersen, ‘A General Typology of Migration’, Reading in the Sociology of Migration, ed,
Clifford J. Jansen, Pergamon Press, New York, s. 55-65 den aktaran Yalçın: s.34.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
163
4)
Serbest Göç: Göç kararının bireylerin iradesine bağlı olduğu göç
tipidir. Bu göçler hiçbir zaman yüksek oranlı değildir. Ancak eğitimli insanların kendi
ülkelerindeki yönetsel veya politik uygulamalardan hoşnutsuzluğu sonucu başka bir
ülkeye yerleşmeleridir. Konumuz açısından uluslararası emeklilik göçü bu göç türü
kapsamında değerlendirilebilir.
5)
Kitlesel Göç: Teknolojik gelişmeler sonucu ulaşımın kolay ve kısa
süreli olması nedeniyle bir ülkeden çok sayıda insanın bir başka yere göç etmesi
anlamına gelir.
1.4. Kesişen Fırsatlar Teorisi: 1940 yılında Stouffer göçle ilgili olarak ilk
kez kesişen fırsatlardan bahsetmiştir. Bu teoriye göre belli bir uzaklığa göç eden
insanların sayısı, gittikleri yerdeki fırsatların çokluğuyla orantılıdır. Yani gidilecek
yerde iş bulma fırsatı fazla ise oraya göç edecek insan sayısı da fazla olacaktır9. Teori,
göçü matematiksel bir şekilde açıklamaya çalışmakta, fakat kentlerdeki fırsatların
sayısının nasıl hesaplanacağı konusunda bir açıklama getirmemektedir.
1.5. Merkez- Çevre Teorisi: Bu teori, gelişmiş ve gelişmemiş ülkeleri konu
edinmektedir. Merkez çevre teorisi Bağımlılık Okulu tarafından geliştirilmiştir.
Bağımlılık Okulu’na göre, dünya merkez ve çevre olarak ikiye ayrılmıştır, gelişmişlik
ve azgelişmişlik, tek bir dünya sisteminin birbirine bağımlı ve bölümsel yapılarını
oluşturur.
Gelişmemiş ve azgelişmiş çevre ülkelerinin merkez ülkelere bağlılığı çeşitli
nedenlerle zorunlu görünmektedir. Çevre ülkeler mevcut ekonomik alt yapı ve artan
nüfuslarıyla istihdam sorunlarını çözmede merkez ülkelerini birer çözüm yolu olarak
görürler.
Bu teoriye göre, merkezde yer alan devletler, kendi çalışanlarından giderek
daha yetenekli ve eğitimli hale gelmelerini isterlerken, çevredeki gelişmemiş ülkeler,
merkezdeki gelişmiş ülkelere hammadde, işlenmiş mallar için pazar ve işgücü
fazlasını ihraç etme gibi olanaklar sunarlar10.
1.6. Parekh’in Göç Teorisi: Parekh yukarıdaki göç teorilerinden farklı
olarak liberal, toplumcu ve etnik- milliyetçi görüşler çerçevesinde göç teorisini
sınıflandırmıştır11.
1) Liberal Görüş: Bu görüşe göre, din, ırk, politik görüşler, kimlik gibi
faktörlerin ötesinde insanlar, herhangi bir toplumun gereksinim duyduğu minimum
beklentileri karşılayacak kapasitedeyseler rahatlıkla göç ederek o toplumun bir üyesi
haline gelirler.
2) Toplumcu Görüş: Bir ülke, birbiriyle iç içe geçmiş bir nüfusun
paylaştıkları ortak anlamların, ilgilerin, değerlerin, bağlılıkların ve birliktelik
duygusunun bir bileşkesidir. İnsanlar kendilerini tanımlarken bireysel kimliklerinin
9
http://www.angliacampus.com/public/sec/geog/migrate/page13.htm (21.05.2007).
10
Yalçın: s.35-37.
11
Bhikhu Parekh, ‘Three Theories of Immigration’, Strangers and Citizens: A Positive Approach Two
Migrants and Refugees, Ed, Sarah Spencer, IPPR/ Rivers Oram Press, 1994,s.93-97.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
164
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
yanı sıra toplumsal kimliklerini de kullanırlar. Liberal görüşün aksine toplumcu görüş
dışarıdan gelecek olanların bir şekilde o ülke toplumunun sahip olduğu kültürden
farklılıklar sergileyeceği gerekçesiyle göç alan toplumun en iyi uyum sağlayacak
olanın seçilmesi düşüncesine dayanır.
3) Etnik- Milliyetçi Görüş: Bir ülke, yüzyıllar boyu birlikte yaşamış,
birbirine kan bağıyla bağlanmış ve ortak tarihin mirasını devralmış insanlardan
oluşur. Doğal olarak etnik-milliyetçi görüşün göç konusunda söyleyeceği, bir ülkeye
göç edecek kişilerin ancak ülkeyle kan bağı varsa o ülkeye kabul edilebilir olmasıdır.
2. Göç Sınıflandırmaları
Göçlerin yeni biçimleri ve göç edilen yerde bütünleşmenin sağlanabilmesi ile
ilgili olarak göç çalışmalarında sınıflandırmalara gidilmektedir. Çalışmanın bu
bölümünde var olan göç sınıflandırmalarına kısaca değinilerek, yeni gelişmeler
ışığında ortaya çıkan göç sınıflandırmaları ele alınacaktır. Konumuz uluslararası
emekli göçü üzerine odaklandığından dolayı bu göç sınıflandırmalarından biri olan
Çevresel Tercih Göçü (Migrations of Environmental Preference), daha ayrıntılı
biçimde ele alınacaktır.
Mevcut göç çalışmaları alanı iki önemli dala ayrılır. Bunlar; göçün güncel
hareketine ilişkin çalışmalar ve diasporalar, etnik ilişkiler gibi göçün çıktılarına
yönelik çalışmalardır. Bir diğer göç türü göç edilen yere göre iç ve dış göçtür. Başka
bir sınıflandırma ise göçün isteğe göre yapılıp yapılmasına bağlı olarak gönüllü ve
zorunlu göçtür. Yine kalıcı ve geçici, yasal ve yasal olmayan biçiminde göç
sınıflandırmaları yapılmıştır.
Güncel gelişmeler ışığında, göç konusunda öğrenci göçü, beyin göçü, aşk
göçü gibi yeni sınıflandırmalar yapılmıştır. Bunlardan biri de, Çevresel Tercih
göçüdür. Bu göç türü ekonomik güdülü olan göçlerin karşıtıdır. Gelirden öte, estetik
düşünce ve yaşam kalitesini öne alan kişiler tarafından benimsenir. Bu kişiler
çoğunlukla bu tür tercihleri gerçekleştirmeye gücü yetebilen insanlardır. Yani
emeklileri de içine alan servet sahibi ve refah içinde yaşayan insanlardır. Bunlardan
bazıları İspanya gibi sıcak Akdeniz sahillerini tercih ederken, bazıları da kent
yaşamından kaçarak, Fransa’nın kırsal bölgelerini daha sakin bir hayat yaşamak için
tercih ederler12.
Kuzey Avrupalılar (İsveç ve Danimarkalılar), yılın büyük bir kısmını sıcak
ve ılık olan güney sahillerinde geçirirler. Genellikle turizm amaçlı olan bu gelişler,
daha sonra tatil bölgesine mevsimlik olarak gelişlere, daha sonra ise sürekli
yerleşimlere dönüşüm biçiminde bir değişiklik göstermektedir13. Bazıları da, örneğin
emekli İngilizler, güney İspanya ve Portekiz’in Algarve bölgesine daha önce
12
Russell King, ‘Towards a New Map of European Migration’, International Journal of Population
Geography, Vol:8, 2002, s.100.
13
Allan M.Williams ve C.Michael Hall, ‘ Tourism and Migration New Relationships Between Production
and Consumption’, Tourism Geographies, Vol: 2, 2000, s.8.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
165
yaptıkları turistik gezilerinin deneyimine dayanarak, buralara yarı zamanlı yerleşme
kararı vermektedirler14.
3. Uluslararası Göç
Uluslararası göç, küreselleşmenin önemli bir boyutudur. İletişim ve ulaşım
teknolojilerindeki gelişmelerin etkisiyle göç olgusu kolay gerçekleştirilebilen bir
zemine oturmakla birlikte, dünya üzerindeki sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin varlığı
uluslararası göçe kaynaklık etmektedir. Kişilerin hareketi, sermaye ve mallar kadar
olmasa da, giderek hızlanmaktadır. Ulusal sınırlar arasında gittikçe artan insan
hareketleri sadece göçmenlerin kendilerini değil, birçok insanın sosyal refahını ve
hayatını, devletlerin işleyiş ve politikalarını yakından etkilemektedir15.
İlk göç hareketlerine baktığımızda, göç olgusunun bugünün gelişmiş ülkeleri
arasında gerçekleşmiş olduğunu görürüz. Amerika kıtasındaki hızlı ekonomik
gelişmeler, o döneme kadar gerçekleşmemiş oranlarda Avrupalı işçilerin bu kıtalara
göç etmesi ile sonuçlanmıştır. Günümüzde küresel göçün doğasını yansıtmak için,
hem göç veren hem de göç alan ülkelerin sayıları ve göçmenlerin vardıkları ülkelerde
çeşitlilik artmaktadır.1970’den itibaren uluslar arası göç akınlarının temel
karakteristiği, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru olmasıdır. Asya ve
Kuzey Amerika’yı takiben Avrupa, artan sayıda göçmene ülke olmuştur. Coğrafi
yakınlık, göçmenlerin hangi ülkeye gideceği üzerine önemli bir etken olmaya devam
ederken, tarihi bağlar ve kolonyal bağlar ise giderek önemini yitirmektedir.
Uluslararası göçün geçmişte gösterdiği özelliklerden en büyük kopuş, Doğu’daki
komünist rejimlerin yıkılması ve eski Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte
göçmen akımlarının Doğu Avrupa’dan Batı Avrupa’ya doğru gerçekleşmiş
olmasıdır.Bu dağılma aynı zamanda etnik grupların, birlikten kopan bağımsız ülkelere
doğru yönelmesini de beraberinde getirmiştir.Yeni gelişmeler Avrupa’nın göçmen
alan ülkelerinde değişiklikler ortaya çıkararak Güney Avrupa’nın net göçmen veren
ülkelerden, net göçmen alan ülkelere dönüşmesini sağlamıştır.16
14
Allan M.Williams ve diğerleri, ‘Tourism and International Retirement Migration: New Forms of an Old
Relationship in Southern Europe’, Tourism Geographies, Vol: 2, 2000, s.29.
15
2004 Birleşmiş Milletler (UN) Dünya Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Raporu, s. 61, Durugönül, s. 4146.
16
2004 Birleşmiş Milletler… s. 64.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
166
Kaynak: Russell King, Anthony M.Warners ve Allan M.Williams,
‘International Retirement Migration in Europe’, International Journal of Population
Geography, 4, 1998, s.96.
Tablo 1: Emekli Göçünün İncelendiği Dört Destinasyona Varış Yılları
Varış Yılı
1965 Öncesi
1965-69
Tuscany
Malta
Costa Del Sol
Algarve
8.5
5.8
2.3
1.8
Toplam
3.9
7.0
9.4
14.7
1.7
4.1
1970-74
17.9
10.4
3.5
7.3
8.0
1975-79
8.5
3.2
6.9
3.2
5.2
1980-84
6.6
11.5
24.6
12.3
15.9
1985-89
24.5
21.6
36.7
36.5
30.9
1990 Sonrası
24.5
32.7
24.3
34.7
29.2
Ortalama Yıl
1980
1982
1985
1986
1984
Cevaplayan Sayısı
106
278
346
219
949
Kaynak: King vd, International…,s.98.
3.1. Uluslararası Emeklilik Göçü
Son yıllarda gelişmiş Batı ülkelerinde uzayan insan ömrü, artan ekonomik
refah ve gelişen teknoloji sonucu kolaylaşan ulaşım imkanları, uluslararası emekli
göçü adı verilen yeni bir olgunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Avrupa’nın
kuzeyinden güneyine olan uluslararası emeklilik göçü, Avrupa’nın sosyal ve
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
167
demografik haritasının değişiminin önemli bir özelliğidir. Avrupalı göçünde yeni
trendlerin araştırılmasında bu gerçek sıklıkla vurgulanır17.
Uluslararası emeklilik göçü, “transmigration” kavramı ile de
karşılanmaktadır. Transmigrant ise, ulus devlet sınırlarını aşan, bu sınırların ötesinde
bir yaşam sürdüren ve çoklu ekonomik, politik, sosyal, örgütsel, dini ilişkileri
geliştiren ve sürdüren kimseleri ifade etmektedir.
Emekli göçü, 1960’larda Avrupa tatilci kalıbını dönüştüren kitle
turizmindeki patlamadan ileri gelen doğal bir aşama olarak görülebilir. Emekli göçü
1980’lerin gelişen bir olgusudur. Üstelik bazı Akdeniz kıyılarındaki tatil beldelerinin
emeklilik beldeleri olarak pazarlanması, aynı zamanda son yıllarda küresel turist
pazarındaki rekabetçi üstünlüğünü kaybettikten sonra, turizmcilerin kendi refahını,
zenginliğini devam ettirmek için izledikleri bir strateji olarak görülebilir18.
Dywer’a göre, emekli Avrupa Birliği göçmenleri iki farklı grupta
tanımlanabilir. Emeklilik sonrası başka bir ülkeye göç edenler ve emekli olduktan
sonra orijini olduğu ülkeye geri dönenler. Bu çalışma, ilk gruba giren emeklilik
sonrası Kuzey Avrupa’dan Güney Avrupa’ya olan göçleri konu olarak inceleyecektir.
O’Reilly, emeklilik göçünü 5 kategoride ele almıştır. Gurbetçiler
(süreklidirler ve ev sahibi ülkeyle bütünleşmişlerdir), yerleşikler (yasal statüleri vardır
fakat, 2-5 ay arasında değişen sürelerde orijini oldukları ülkeleri ziyaret ederler), geri
dönenler ( genellikle ikinci eve sahip olanlar, bunların ziyaretleri düzensizdir),
mevsimsel ziyaretçiler (kendi ülkeleri ile bağlantıları olan ve her yıl 2-6 ay arasında
değişen sürelerde zamanının belli bir bölümünü destinasyonda geçirirler) ve turistler
(tatil yeriyle ilgilidirler)19.
3.2. Uluslararası Emeklilik Göçünün Nedenleri
Gelişmiş dünyanın gittikçe birbirine bağlı ve iç içe geçmiş yapısı, teknolojik,
politik ve sosyal gelişmelerin etkisi, insanların yaşamlarının bir bölümünü geçirmek
amacıyla diğer ülkelere gitmelerine neden olmuştur. İngiliz vatandaşlarının özellikle
Avrupa ekonomik bütünleşme sonucu, serbest dolaşım engelinin kaldırılmasıyla tatil
yapmak veya emekliliklerini geçirmek için sıcak Akdeniz kıyılarına yerleşmeleri,
1980’lerden beri devam eden önemli bir akımdır. Bu insanlar önce turizm amaçlı
olarak sıcak Akdeniz ülkelerine gelmişler, daha sonra emekli olduklarında
hayatlarının geri kalan kısımlarını sosyal, ekonomik ve iklim olarak daha uygun olan
bu bölgelerde geçirme kararı almışlardır. Bunun sonucunda Portekiz, İtalya, İspanya
ve Malta’nın güney kıyıları, çoğunluğu emekli olmuş İngiliz, Alman ve İskandinav
ülkesi vatandaşları tarafından seçilen Avrupa noktaları konumuna gelmiştir.
Emeklilik göçünün nedenlerini sıralayacak olursak; iklim ve çevre, yaşam
kalitesini artırmak (sağlık), yaşamın daha düşük maliyetle sağlanabilmesi, bir başka
17
18
19
Allan Williams, R.King ve A.M.Warners, ‘ A Place in The Sun: International Retirement Migration from
Northern to Southern Europe’, European Union and Regional Studie, Vol:4,1997, s.127.
King v.d., International…s.97.
Karen O’Reilly, ‘ A New Trend in European Migration: Contemporary British Migration to Fuengirola,
Costa del Sol’, Geographical Viewpoint, Vol: 23, 1995, s.27.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
168
ifadeyle söz konusu ülkede yaşamın ucuzluğu, sosyal avantajlar, göç edilen ülkeye ve
kültürüne sempati duymak, çocukluk/aile bağlantıları, orijini olduğu ülkeye antipati,
göç edilen ülkede çalışabilme olanakları, Kuzey Avrupa’daki demografik
değişiklikler, erken emeklilikteki artış, insan ömründeki artış, ucuz konut fiyatları,
teknolojik gelişmeler sonucu ömür boyu hareketlilikteki artış ve turist ziyaretleri
sırasında edinilmiş olan tecrübelerdir20.
Tablo 2: İncelenen Dört Destinasyonda Emekli Göçünün Nedenleri
Tuscany
Malta
Costa Del Sol
Algarve
Toplam
2.9
8.6
6.2
6.9
6.7
(Diğer Çevresel Faktörleri İçeren)
15.4
37.5
48.1
44.2
40.4
Sağlık, Daha Düşük Yaşam Biçimi
10.6
14.6
18.4
15.2
15.7
Birleşik Krallığa Karşı Hoşnutsuzluk
14.4
3.0
6.8
11.1
7.6
Destinasyon Ülkesine Hayranlık
11.5
7.9
5.0
3.7
6.3
Görev ya da İş Bağlantısı
18.3
6.0
2.7
8.8
6.8
19.2
15.0
8.9
8.8
11.8
7.7
7.5
3.9
1.4
4.8
104
267
337
217
925
En Önemli Neden
Düşük Yaşam Maliyeti
(Vergi Sebeplerini İçeren)
İklim
Aile Bağlantıları
Diğer
Cevaplayan Sayısı
Kaynak: King vd., International…s.100
3.3. Uluslararası Emeklilik Göçü Çeken Ülkeler
3.3.1. Costa del Sol (İspanya)
İspanya Avrupa Birliği içerisinde yabancı emekli göçünün en fazla olduğu
ülkelerden biridir. İspanya’nın özellikle Costa del Sol ve Endülüs (Andalusia)
bölgeleri yabancı emekli nüfusunun yoğun olarak tercih ettiği ve yaşadığı bölgelerdir.
İspanya’ya yabancı emeklileri çeken nedenleri üç grupta toplamak mümkündür:
- Önceki tecrübeleri ve destinasyona bağlılık yapısı,
20
Peter Dywer, ‘ Movements to some Purpose? An Exploration of International Retirement Migration in
The European Union’, Education and Ageing, Vol:15, 2000, s.354; Allan Williams ve Guy Patterson, ‘
An Empire Lost but A Province Gained: A Cohort Analysise of British International Retirement in The
Algarve’, International Journal of Population Geography, Vol:4, s.129; Williams v.d., Tourism… s.34.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
169
- Akdeniz iklimini algılayışları,
- İspanya’nın imajı.
Önceki turizm tecrübelerinin yabancı emekliye önemli bir etkisi vardır.
Destinasyona alışan insanlar artık o toplumda kendini yabancı hissetmemektedirler.
Çünkü turist olarak geldikleri zaman kişisel ilişkiler geliştirmektedir. İspanya’da
yapılan araştırmalar yabancı emeklilerin buraya göç etmesinde temel faktörün önceki
tecrübeleri olduğu tezini doğrulamaktadır. Yapılan araştırmada Costa del Sol’da
yaşayan İngiliz emeklilerinin % 90’ından fazlası daha önce bu bölgelerde tatil
yapmıştır. Alicante’de bu oran %70’dir21. Williams ve diğerlerinin yapmış olduğu
araştırmada emeklilerin İspanya’yı tercih etmesinde turist olarak geldiklerinde
edindikleri tecrübenin önemini vurgulamaktadır. Yapılan bu araştırmada görüşülen
emeklilerin % 87,3’ ü tatillerin, % 4,7’ si işin, % 8’ i ise aile bağlarının etkili
olduğunu belirtmişlerdir22.
Önceki turizm tecrübelerinin etkili olabilmesi için kişilerin tatillerinden
memnun olmaları gerekir. Rodriguez bu memnuniyetin ikameti sağlayan uygun
çevresel faktörlere, turist talebi yaratmak için turizm alt yapısına, uygun mekansal
yakınlık ve ulaşımın kolaylığına bağlı olduğunu vurgulamaktadır23.
Costa del Sol’un yabancı emeklilerce tercih edilmesinde diğer bir neden de
iklimdir. Şöyle ki İspanya mükemmel hava koşullarına sahiptir. Avrupa’da yıllık
ortalama 18 derece hava sıcaklığına, yıl içinde 3000 saatten fazla güneş ışığına ve
açık havada daha rahat yaşam biçimi için gerekli olan sınırlı yağış miktarına sahip
olan birkaç bölgeden biridir.
Yabancı emeklilerin İspanya’yı tercih etmelerindeki önemli bir neden de
İspanya’nın zihinlerde uyandırdığı imajdır. İmajın olumlu olmasında belirleyici faktör
iklimdir. İspanya emeklilerde iyi çevresel, kültürel ve sosyal ilişkilerle güneşi ve
kumu sunmaktadır. İspanya’nın imajının ve ikliminin emeklilik göçündeki etkisini
yapılan çalışmalar da desteklemektedir. Şöyle ki, yapılan çalışmada görüşülen
yabancıların yarısından fazlası birkaç defa İspanya’da bulunmuştur (% 50’sinden
fazlası iki defadan fazla bulunmuştur) ve gelecek birkaç yıl içinde geri dönmeyi
düşünmektedirler24.
İspanya’ya gelen emekliler uzun süre kalmamakta yılın bir bölümünü orjin
ülkesinde bir bölümünü de İspanya’da geçirmektedir. Bunun sonucunda İspanya’yla
tam anlamıyla bütünleşmemekte ve kendi ülkelerinden tamamen kopmamaktadırlar.
Emeklilerin bu davranışlarıyla bağlantılı olarak kayıt olmadıklarından sayılarını tespit
etmek oldukça zordur. Tatile çıkanlar, geçici veya mevsimlik yerleşikler ve sürekli
21
Vicente Rodriguez, Gloria Fernandez- Mayoralas ve Fermina Rojo, ‘European Retirees on the Costa del
Sol: A Cross- National Comparison’, International Journal of Population Geography , 4, 1998, s.188.
22
Williams vd., Tourism…, s.35.
23
Vicente Rodriguez, ‘Tourism As A Recruiting Post For Retirement Migration’, Tourism Geographies,
Vol:3 (1), 2001, s.57.
24
Rodriguez, Tourism… s.58.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
170
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
göçmenler arasında kesin bir ayrım yoktur. Williams ve diğerlerine göre25, emekli
göçünün dahil edilmesi gerektiği geçici bütün, kısa bir dönem için kalan yasal olarak
kayıtlı geçici yerleşikler, “kayıt dışılar”, “mevsimlik göçmenler” (geçici göce yönelik
ilk adım olarak değişken bir dönem geçirebilen), ikinci evleri olanlardan uzun
dönemli yaşlı turistlere kadar değişiklik göstermektedir. Williams ve diğerleri
yaptıkları araştırmada Costa del Sol’daki İngilizlerin daha sık orjin ülkelerini ziyaret
ettikleri sonucuna ulaşmışlardır. Onlara göre bu sonuçta daha ucuz uçuş imkanları,
daha genç yaş ortalamasına bağlı olarak daha fazla mobil emekli toplulukları
faktörleri daha fazla etkiliyken, destinasyondaki aile ve arkadaşlık ilişkileri daha az
etkilidir.
Yabancı nüfusun İspanya’daki kayıtlarında eksiklikler de vardır. Rodriguez
ve diğerleri kayıtlı olmamanın temel nedenlerinin kayıt işlemlerinde eksik bilgi,
gerçek adını saklama tercihi, kalmanın geçici niteliği veya İspanya’da yaşarken kayıt
olmanın gerekmediği inancı olduğunu düşünmektedirler. Kaydolmamanın
anlaşılacağı konusunda az bir korku olmasına rağmen, kaydolma da zaman almakta
ve bireysel olarak gelir ve emlak vergisine tabi olmayı sağlamaktadır. Ayrıca zor
kayıt işlemleri göçmenlerin İspanya’da aradığı rahat hayat tarzı ile çelişmektedir.
İnsanlar emekli olduklarında kurallara bağlı olmadan istedikleri gibi yaşamak isterler.
Çoğu emeklinin yıl boyunca bölgede yaşaması gerçeği, belediye makamları
(ve diğer kurumlarca) yaşlılara hizmet sunumuna dayanan ekonomiyi sürdürmeye
yardım eder, böylece yaşlı insanlara bakmak gittikçe artarak gerekli olmaktadır.
İspanya’da yaşlılar için önemli olan sağlık hizmetinden daha iyi
yararlanabilmelerinde temel sorun dil faktörüydü. Yaşlı emekliler özellikle Almanlar
için dilin farklı olması nedeniyle iletişim problemi yaşanıyordu. Bu problemi çözmek
amacıyla Mijas, Benalmadena ve Fuengirola Belediyelerince ulaşılabilir yerlere
danışma ve öneri büroları kurulmuştur. Bu danışma bürolarında İngilizce ve diğer
yabancı dilleri konuşan kişiler istihdam edilmektedir. Böyle bir kolaylaştırıcılık,
Costa del Sol’daki hastanede de çoğu dilleri konuşan kişilerin istihdam edilmesiyle
sağlanmıştır. Emekli grupları da vatandaşlara veya yerleşik emeklilerin taleplerini
karşılayarak geçimlerini sağlayan çalışma yaşındaki yabancılara cazip gelmektedir.
Emekli grupları bir bütün olarak ve özellikle konut piyasasında ve yıl boyunca faal
olan ilişkiler alanında etkiye sahiptir. Sürekli veya yarı sürekli kalan emekli
yerleşikler yazın mevsimlik turizme göre daha fazla ekonomik etkiye sahiptir. Yaşlı
emekliler turistlere göre daha fazla zaman geçirmekte ve genel ve turizm alt yapısının
kullanılmasını devamlılığını sağlamaktadır. Tatile gelenlerle emeklileri
karşılaştırdığımızda emekliler yabancıların sahip olduğu otellere ve tur şirketlerine
daha az harcama yapmaktadır26.
Avrupa Birliği Antlaşması ile 1999 yılında Avrupa Birliği vatandaşlarına
ikamet ettiği yerin belediye seçimlerinde seçme ve seçilme seçmen hakkının verilmesi
İspanya’da yabancı emeklilere belediye politikalarında potansiyel güç vermiştir. Bu
25
Williams vd,Tourism…, s. 41.
26
Rodriguez vd., European…, s.197.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
171
zamana kadar belediye politikaları ve seçimlerinde emekliler etkin olma konusunda
istekli değildiler. Fakat İspanya’daki bazı politik partiler emeklilere ılımlı yaklaşım
sergilemişlerdir. Fakat politik katılım konusunda çeşitli sosyal ve kültürel engellerin
bulunduğunu açıklamışlardır. Emeklilerin kendi yaşamlarını doğrudan etkileyen
konut piyasası ve kendi özel mülklerinin bakımı gibi konularda etkilerini kabul
etmektedirler27.
Avrupa Birliği kurallarına göre AB vatandaşları lokal olarak aynı derecedeki
yerlerde sağlık hizmetini alma hakkına sahiptir. Fakat bu kural İspanya’nın bütün
bölgelerinde uygulanmamaktadır. Sınırlı kaynaklara sahip olan küçük yerlerde kendi
vatandaşlarına öncelik verilmektedir28.
İspanya’nın yabancı emekliliklerin toplumla bütünleşmesi ve yönetime
katılımının öneminin fark etmeye başladığını söyleyebiliriz. Yapılan düzenlemeleri
bunun bir sonucu olarak değerlendirmek mümkündür.
3.3.2. Tuscany (İtalya)
İngiltere’de basit bir çalışma hayatından sonra, yurtdışında daha önce tatil
yapılmış ve denenmiş bir bölgenin emeklilik hayatına uyuştuğu görülmüştür. İnsanlar
farklı coğrafik, kariyer ve hayatlardan Toskana’ya gelmişlerdir. Çalışma, emeklilik,
boş zaman gibi kavramlar keskin çizgilerle ayrılamıyor, ayrıca uluslararası göç
hakkındaki bu kavramlaştırmaların yeniden tanımlanması, değişken hayat tarzı,
emeklilikten önce ve sonra birden fazla ülkeye bağlılık ve sorumluluk gibi kavramları
kapsaması gerekiyor. Bunların yanında İngilizlerin bölgede tarih boyunca varlığı
bulunmakta ve bu bölgenin geleneksel olarak sürgün cenneti olarak görüldüğü
bilinmektedir.
İngilizlerin Toskana’daki tarihleri, tam olarak Olive Hamilton tarafından 2
kitap olarak yazılmıştır (1974-1982). Hamilton bölgede İngilizlerin varlığı ile ilgili bir
başlangıç noktası belirliyor, ancak nadiren anekdotal bir tarzı var. Eserinde önemli
aşamaları anlatarak, savaş sonrası dönemde bölgedeki İngiliz yerleşimiyle ilgili
göndermeler yapıyor.
Büyük Tur (Grand Tour)
Eğer Leghorn’da yaşamaya başlamış bir kısım taciri dikkate almazsak – ki
bu bölgede eski iki mezarlıkta eserleri görülmektedir – hikaye aslında Büyük Tur’da,
yani iyi aile çocuğu olan tüm gençlerin eğitimini tamamlamak için İtalya’ya
gönderildikleri dönemde başlamıştır29. Floransa’nın sanatsal açıdan önemli olması
nedeniyle bu şehirde uzun ziyaretler oldukça modaydı. 18. yüzyılın neredeyse
yarısına kadar Floransa’da İngilizlerin yaşamının sosyal bağlantısını sağlayan, 1740
27
Rodriguez vd. European…, s.198.
28
Johanna Anderson, Retirement Migration: Motives for Migration to Warmer Climate and Housing Needs
A Study of Scandinavians in Costa Blanca, Chalmers University of Technology Göteborg, Sweeden,
2002, s. 19.
29
O. Hamilton, The Divine Country:the British in Tuscany 1372-1980(London:André Deutsch),
Aktaran:Russell King, Guy Patterson, ‘Diverse Paths:the Elderly British in Tuscany’, International
Journal of Population, Vol:4,1998, s.158
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
172
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
yılında Tuscan Ducal Court temsilcisi olarak atanan Sir Thomas Mann’dı. Sir Robert
Walpole ve Başbakan II. George tarafından korunan Mann’ın görevi, Floransa’da
yaşayan ve buraya seyahat eden İngilizlerle ilgilenmek, Leghorn’da bulunan İngiliz
tacirlerin çıkarlarını korumak ve Akdenizde bir irtibat bürosu görevi yapmaktı.
Mann’in misafirperverliği ve sosyal ilişkileri onu bir Floransalı yaptı ve daha üst sınıf
İngiliz ziyaretçilerle tanışmasını sağladı. ( Via Santo Spirito ve Casa Manetti’de,
Mann’ın cömertliği altında ezilmek bu ziyaretçileri korkutuyordu. Mann, orada 46 yıl
yaşadı.)
Toskana, 19.yy romantik yazarlarına ev sahipliği yapıyordu, başarılı İngiliz
yazar ve şairlerin birçoğu; Shelley, Byron, Brownings ve Trollopes buradaydı. Bu
kişilerin Toskana’daki yaşamlarıyla ilgili materyaller dağınık biçimdedir. Tuscan
şehirleri ve kırsal bölgeye olan beğeninin artması ile, Toskana, orta ve üst düzey
İngilizler için kültür, sanat ve doğanın mükemmel karışımı olan bir sembol haline
geliyor ve Toskana için “çekici bölge” imajı yerleşiyordu.
Burada vurgulanması gereken önemli nokta, 19. yüzyılda İngilizlerin burada
yaşadığı ve ziyaret ettiği dönemde Toskana’da meydana gelen sosyal değişimlerdir.
Büyük Tur süresince, yani genç İngiliz aristokratların İtalyan aristokratlarla tanıştığı,
yüksek sosyetelerine girdiği ve kültürlerini benimsediği günlerde, daha orta sınıf ve
entelektüel ziyaretçi gruplara yol açtılar. Bunların bazıları aristokrat sınıfından
olmayan, sıradan İtalyanlarla iletişim içinde olmayı tercih ettiler. Böylece sınıf tabanı
genişledikçe Toskana’daki İngiliz sayısı arttı. 1900’lü yıllarda İngiltere Büyükelçiliği,
Floransa’da 35.000 İngilizin bölgeye yerleştiğini belirtiyordu30.
II. Dünya Savaşının, Toskana’daki İngiliz topluluğa birbirine zıt iki etkisi
oldu. Bir yandan parçalandılar, diğer yandan Toskana’da pek çok İngiliz askeri
çatışmaya katıldı. Alman ordusu işgali altındaki bu askerlerin bazılarına, kaçma
girişimlerinde, yerel gerillalar yardım etti. Savaş sonrası dönemde, Toskana’da İngiliz
yerleşim modelinde, köklü bir değişiklik görüldü. Floransa’ya yerleşim düştü, yeni
gelenler şehir dışında özellikle şehrin güneyindeki Chianti bölgesine yerleşmeyi
seçtiler. Chianti manzarasının, doğal canlılığını köylü sınıfının çabaları sağlamıştı.
Onlar mezzadria31 olarak bilinen ortaklık sistemi altında çiftçilik yapıyorlardı. Bu
sistemde araziyi kiralayan, arazi, tarım araçları, tohumlar ve çiftlik evinin içinde
olduğu sermaye ile elde edilen mahsulün yarısını, toprak sahibine öderdi. Müşterek
kiracılık sistemi, eski, istikrarlı ve miras yolu ile intikal eden bir sistemdi. Ayrıca
tepelerde ve yamaçlarda dağınık bir biçimde yerleşen kiracı mezzadriaları ayrılmaz
bir biçimde birbirine bağlardı. Bununla birlikte, II. Dünya Savaşı sonrası bu sistem
çöktü. Sistemin özünde boyun eğme ve sosyal katılık vardı. Tıpkı geçmişin feodal
sistemini anımsatıyordu. Modern İtalya tarımsal reformlarla yasadışı bir yaklaşım
olan bu müşterek kiracılık sistemini bozmak için çok çaba harcıyordu32.Bu arada
30
M. Carmichael, In Tuscany,(London: John Murray) Aktaran King vd, International… , s.159
31
Mezzadria, toprağı kiralayanın elde ettiği ürünün yarısını, toprak sahibine vermesini içeren müşterek
kiracılık sistemidir.
32
R. King, L Took, Land Tenure and Rural Social Change,1983,Erdkunde 37: 186-98
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
173
Toskana’nın sanayi gelişimi, bölgenin kalbi durumundaki Arno Vadisi boyunca
yoğunlaştı. Genç çiftçiler kendilerine miras kalan bu topraklardan ücret almak
istiyorlardı. Muazzam kırsal göçle case coloniche33 terk edildi.Yabancı sermayeye
arazi saldırısının yolu açıldı.Bunlar, bir zona depressa34 olarak, 1950’lerin sonunda
kendilerine resmen gösterilen yerlerde, önemli sermaye yatırımları yaptılar.Aynı
zamanda çok düşük fiyatlarla tarihi mülklere de sahip olabildiler.
1991 yılı sayımı yabancıların sayıldığı ilk sayım olup, İtalya’da 24.432
İngiliz’in yaşadığı tespit edilmiştir. İngilizler; Almanlar (86,175), Faslılar(58,114),
Amerikalılar (37,847), Yugoslavlar (28,784) ve Tunuslulardan (25,263) sonra bölgede
yaşayan 6. grup olmuşlardır. Elde bulunan bölgesel verilere göre İtalya’da yaşayan
yabancıların büyük bölümü Toskana’da yaşamaktadır.
İtalyan kanunlarına göre İtalya’da kalmak isteyen her yabancı varışının 8.
gününe kadar Polis ya da Qestura35’ya kayıt yaptırması ve bir permesso di
soggiorno’ya 36sahip olması gerekiyor. Bu izinlerin içinde çalışma, aile, öğrenci, din
ve mülteci izinleri bulunuyor. Sojourn verileri yıllık olması nedeniyle, 10 yılda bir
yapılan sayımlara göre daha düzenli bir göçmen eğilimi tespitini sağlamaktadır. Aynı
zamanda sayısı bilinmeyen göçmenler hakkında daha kapsamlı yakalamalar
yapabilmektedir37. 9 bölge içinde ikisi Floransa ve Siena, Toskana’daki İngilizlerin
%53,7 sini bulunduruyor. Floransa tek başına Toskana’da İngilizlerin %37,5ini
barındırıyor. Ancak gerçek yoğunlaşma Siena’da görülüyor. Siena’ın Chianti bölgesi,
doğal güzellikler ve manzara açısından zengin bölgelere sahip olması nedeniyle
İngilizler tarafından daha çok tercih ediliyor. İngilizler daha çok manzara olarak ve
kültürel olarak zengin olan bölgeleri tercih ederken, daha az kültürel varlıklara ve
daha az doğal güzelliklere sahip Pistoia ve Livorno gibi bölgeleri pek tercih
etmiyorlar38.
Toskana’da bulunan İngiliz nüfusun büyük çoğunluğu kadındır. Genelleme
yapıldığında Italya’daki İngiliz kadınlar nüfusun %58’ini oluştururken, Toskana’daki
kadın İngiliz oranı %62,8’dir. Bununla ilgili olarak çeşitli açıklamalar yapılabilir.
Kadınlar erkeklerden daha uzun yaşıyor ve emeklilik yaşındaki pek çok kadın evli
olduğu erkekten birkaç yaş daha küçük. İtalya ve Toskana’nın daha çok kadınların
ilgisini çekmesine diğer bir neden, İtalyan diline, edebiyatına ve sanata olan ilgi
kadınlar arasında daha yaygın ve bu nedenle daha fazla sayıdaki kadın eğitim almak
için İtalya’ya geliyor. Bu durum bir sonraki ile doğrudan bir bağlantı yapmamızı
sağlıyor. İngiliz kadınlar İtalyan erkeklerle evlenerek burada yaşamaya ve emekli
33
Case coloniche, müşterek kiracılık sistemi ile birbirine ayrılmaz biçimde bağlı olan arazi kiracılarının,
dağınık biçimde görülen kırsal yerleşim biçimidir.
34
Zona depressa, bastırılmış bölge olarak açıklanabilir.
35
Questura, polis karakolu olarak tanımlanabilir.
36
Permesso di soggiorno, geçici süre kalmak için izin olarak ifade edilebilir.
37
Anna Triandafyllidou, Immigration Policy Implementation in Italy: Organisational Culture, Identity
Processes and Labour Market Control, Journal of Ethnic and Migration Studies, Vol.29,No.2, March
2003,p.262.
38
Caritas di Roma, 1996
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
174
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
olmaya eğilimliyken, daha az sayıda İngiliz erkek İtalyan kadınlarla evlenme
eğilimindeler ve İngiltere’ye geri dönüyorlar. Bu nedenle aile nedeniyle İtalya’da
bulunma (%19,6) kadınlarda erkeklerden (9,3) daha fazla görülüyor39.
Floransa’da İngilizlerin çoğu Floransa’da yalnız yaşarlar. Bu kişiler
emekliliklerinden önceki beş yılı yurt dışında yaşayarak geçirmişlerdir. Oysa diğer
gruplar için uluslararası hareketliliğin çoğu, dünyanın hemen hemen tüm kesimlerinde
şaşırtıcı bir düzen içinde gerçekleşmektedir. Özellikle, iş hayatında uluslar arası
kariyer yapmak ve Avrupa’da, eski İngiliz kolonilerinde ve Ortadoğu’yu kapsayan
diplomatik hizmetlerde yaygındır. Toskana’da yaşayan İngiliz emeklilerini
diğerlerinden ayıran özelliklerinden biri de, onların yüksek eğitim seviyeleri ve
“yüksek kültür” olarak adlandırılan durumlarıdır. Tam günlük eğitimi tamamlama
yaşı, 19,8’dir. Görüyoruz ki çoğunluğu üniversitelidir ve daha yüksek eğitim seviyesi
ayrıcalıklı seçkinler için geçerli olmuştur. Rönesans ile mimari ve sanat tarihinde rol
oynayan Floransa ve Toskana için, bu eğitimsel ve kültürel seçicilik çok sürpriz
olmamıştır40.
İngilizlerin çoğu bölgeyi biliyor veya bölgeyle daha önce bağlantıları vardır,
bazıları İtalyan kültürü ve diline yabancı değildir. Böylece burada büyük hayal
kırıklıkları çok azdır; gerçekte onların beklentileri aşılmış veya uyumları sağlanmıştır.
İngilizlerin erken dönemde arazi satın almalarında, 1960 ve 1970’lerde fiyatların
düşük olması önemli bir etken olmuştur, ancak bu çekicilik, özellikle Alman ikinci ev
satın alıcıları 1980 ve 1990’larda Toskana’daki mülklerin fiyatlarını artırdıklarından
dolayı sona ermiştir. Aksi takdirde yaygın olarak belirtilen avantajları vardır:
kırlarının güzelliği, Toskana ve Florentine’deki sanat işlerine erişim, iklim, yerel
halkın samimiyeti ve karakterlerinin açık oluşu, genelde yaşamda kibar ve rahat
olmaları(suç oranının düşüklüğü, güçlü aile değerleri); yemekleri ve şarapları, iyi
iletişimleri (Toskana otoyolları iyi hizmet vermektedir ve burada İngiltere’ye hem
tarifeli hem de çarter seferleri için Pisa ve Floransa’da havaalanları vardır.)
Problemler ise, İtalyan siyasal sisteminin bozukluğu ve buna bağlı olarak bürokrasinin
yavaş işlemesi ve engelleyici olması, dilin zorlukları, aile ve arkadaşlardan uzaklık,
sağlıksız kamu hizmetleri (tıbbi bakım dahil) ve şaşırtıcı olarak soğuk ve rutubetli
kışlardır. Ayrıca İtalyanların sinirli araba kullanmaları ve avcılığı sevmeleridir.
İngilizler genellikle İtalyancayı iyi bilmektedirler. Toskana içinde dilin
akıcılığı, başka yerlerden ziyade Floransa’da daha yüksek görülür. Güney Toskana ve
Umbria kırsal bölgelerdir. Buralarda son zamanlarda İngiliz yerleşikler fazlasıyla
oluşmuştur. Floransa büyük bir şehirdir ve burada İngilizler uzun bir mevcudiyete
sahiptir. Ayrıca Floransa’daki İngiliz yerleşiklerin bazıları, emekliliklerinden önce iş
ve sanat hayatında ve öğretimde pek çok yıllarını burada harcamıştır. Bu nedenle
İtalyancaya mükemmel derecede hakimdirler. Gazete okurları Floransa ve Umbria’nın
39
Russell King, Guy Patterson, Diverse Paths: The Elderly British in Tuscany, International Journal of
Population, Vol:4,1998b, s.164.
40
King v.d., International…, s.98.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
175
“iki uçdeğer” arasındaki benzer zıtlıklarını sergiler. Floransa’da İngiliz yerleşiklerin
büyük çoğunluğu bir İtalyan gazetesini düzenli olarak okur.Toskana’nın kırsal üç alt
bölgesinde gazete okumayı çoğunluğun önemsiz bir kısmı yapar, Umbria’da
çoğunluğun büyük kısmı gazete okumaz41.
3.3.3. Malta
Malta adaları, fiziki coğrafyası, yeri ve İngiltere’yle tarihsel bağları
bakımından farklıdır. Tunus ve Libya kıyılarına 300 km kadar uzaklıkta Sicilya’nın
93 km güneyinde bulunmaktadır42.
Ülke bir yanda Avrupa’nın güçlü etkisini hissederken diğer yanda Arap
kültürünün izlerini taşımaktadır. Bu “arada kalmışlığı”; çok sayıda Maltalı, İngilizce
ve gittikçe artan sayıda da İtalyanca konuşurken Malta dilinin Sicilya ve baskın Arap
etkilerinden evrimi ve onun güçlü bir anadil olarak bugünkü durumu ortaya
koymaktadır 43.
Malta, konumu, politikası ve lisanı açısından çalışma konusu edilen diğer üç
bölgeye kıyasla Kuzey Avrupa’nın en uzağındadır. Bu göreceli ayrım, emeklilere
cazip gelmesinde bir etken olabilirse de emekli yerleşimine yol açan asıl neden
tarihsel nedenler olmaktadır.
Ülke stratejik öneminden ötürü güçlü devletlerin ilgisini çekmiş, son olarak
Fransız egemenliğinden kurtulmak için işbirliği yaptıkları İngilizlerin, 164 yıl
boyunca egemenliğinde kalmıştır. İngiliz silahlı kuvvetlerinin savaş süresince varlığı
ve savaş sonrası personel kısıntısı, İngiliz ve Maltalılar arasında güçlü kişisel bağlar
meydana getirdi, bunlardan ilki omuz omuza savaş arkadaşlıkları ile görev dışı
arkadaşlıklar ve sonraki yani 1950’li ve 1960’lı yıllar boyunca tersane ve üslerdeki
işlerin kaybedilmesiyle başlayan genç yetişkin Maltalıların yüksek oranda İngiltere’ye
göçü vasıtasıyla oldu. Bu açıdan Maltalı yerleşimcilerin adayı seçmelerindeki en
önemli neden iklimden sonra, Tuscany hariç diğer bölgelere kıyasla nispeten daha
yüksek orandaki aile bağlantıları olmaktadır (15.0)44.
Adalara 1964’te resmen bağımsızlık verildi ve 1974’te bir Cumhuriyet
kuruldu. Bağımsızlığının ilk yıllarında ülke, turizme dayalı kalkınma politikası
izlemiştir. Bu çerçevede 1960’ların başlarında Malta hükümeti, varlıklı İngiliz
yerleşimcileri çekmek için mali politikalar benimsedi. 1964’ten itibaren, yıllık geliri
en az 800 sterlin olan yabancı sakinler, poundun sadece 6’da biri (%2.5) oranında
vergilendirildiler. Gelir koşulu, 1968’de 1400 sterline çıkarıldı. Diğer ayrıcalıklar
yüksek kişisel kesintileri, katma vergilerden muafiyet, çifte vergilendirme desteği ve
mülk üzerindeki emlak vergilerinin yokluğunu içeriyordu. Malta, Güney Avrupa’da
41
King ve Patterson, s.172
42
Anthony Warnes and Guy Patterson, “British Retirees In Malta: Components Of Cross-National
Relationship”, International Journal of Population Geography, Vol:4, s.114.
43
Nigel Forbes Dennis, An Essay on Malta (London: John Murray), 1972’den aktaran Anthony Warnes and
Guy Patterson, “British Retirees In Malta: Components Of Cross-National Relationship”, International
Journal of Population Geography, Vol:4, s.114.
44
King vd., International…, s.99.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
176
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
en çekici vergi cenneti haline geldi ve yararlananlar “altı peni yerleşimcileri” olarak
tanınır oldu.
Anılan politikalar ve bu dönemde İngiltere’de kişisel vergilerin çok yüksek
şu, 1966’da hükümetin, sterlin bölgesi dışındaki tatil harcamalarına 50 sterlin sınırı
getirmesi gibi nedenler; sonraki dönemlerdeki İngiliz emekli göçünü teşvik etmiştir.
1960’lardan itibaren izlenen turizm ve yabancı sakinlere yönelik politikalar;
tatili uzatan ziyaretçiler, yılın bir kısmını Malta’da geçiren çok uluslu mesleki ve
ikamet deneyimi olanlar ve “bütünüyle ülkelerinden ayrılarak” taşınan emekliler
olmak üzere üç yabancı yerleşik tipi arasındaki çakışmayı yansıtarak birbiriyle örüldü.
1963-1971 arasında, Malta’da yerleşmek için 4443 kişi gelmiştir. 1967’den
sonra Rodezya’dan da büyük bir Büyük Britanyalı akını oldu.
Günümüzde Malta’da yaşayan en geniş yabancı grubu, adaya geri dönen
Maltalı göçmenlerin torunları ya da ana grubu oluşturan İngiliz gurbetçiler ile birlikte
AB vatandaşlarıdır. Bir diğer yabancı grubu ise Müslüman-Arap topluluktur. Bununla
birlikte adalara yapılan göçlerin yapısının değişmekte olduğu ve İngiliz göçlerinin
azalıp Almanya ve Doğu Avrupa’dan göçlerin arttığı gözlenmektedir.
Turizm ve yerleşim politikalarının başarısı, Maltalıların aleyhine olarak ev
talebini ve fiyatları artırdı ve yerel halkta hızla bir tepki doğurdu.
Bu tepkiler, 1971’de seçimle iktidara geldiğinde cumhuriyeti kurmak için
anayasal değişikliklere odaklanan İşçi Partisi lideri Dom Mintoff’un İngiliz karşıtı
konuşmasında güçlü bir biçimde dile getirildi45.
Malta İngiliz koloniyal yaşam günlerinden bu yana göç ülkesi ola gelmiştir.
“1992’de, bir yılda gelenlerin sayısı, bunların beşte ikisi İngiltere’den olmak üzere bir
milyon sınırını aştı. 1964’te bağımsızlıktaki 2,360 yatak sayısına karşın, 1989’a
gelindiğinde, yatak sayısı 42,409’du”46.
Bugün için göçe ilişkin politik yaklaşım sınırlı kaynaklara sahip yoğun
nüfuslu bir ülke algısına dayanmaktadır. Sonuç olarak göç kontrolü, hem AB’ye
katılım hem de illegal göç olgusu tartışmalarında gerçekte bir sınır kontrolü sorunu
olarak görülmektedir.
Gerçekten Malta’ya yönelik illegal göçün artan sayısı ve bunların Malta’ya
ulaşırken hayatlarını kaybetmeleri olgusu, ülke yönetimini büyük bir baskı alında
bırakmaktadır.
45
Brian Blouet, The Story of Malta, 3rd edn (Valletta, Malta: Progress), 1993, s.220’den aktaran Anthony
Warnes and Guy Patterson, “British Retirees In Malta: Components Of Cross-National Relationship”,
International Journal of Population Geography, Vol:4, s.116.
46
Beeley, B. W. and Charlton, W. A. (1994) Maltese Patterns of dependence: an Historical Perspective,
Scottish Geographical Magazine, s, 110: 112-120’den aktaran Anthony Warnes and Guy Patterson,
‘British Retirees In Malta: Components Of Cross-National Relationship’, International Journal of
Population Geography, Vol:4, s.115.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
177
Genel olarak ülke, ulusal iş gücü pazarını dış rekabetten korumayı
amaçlayan iş gücü göçüne karşı katı korumacı bir politika izlemektedir.
Malta vatandaşlığı da kolaylıkla elde edilebilir. Maltalı evliliklerden dünyaya
gelen çocuklar, Malta vatandaşlığını elde edebilmektedir. Bununla birlikte 18’ine yeni
girmiş ve çifte vatandaşlığa sahip gençlerin, Malta kanunları altında sadece bir
vatandaşlığa sahip olmaları önemli bir sorun da yaratmaktadır. Bu gençler, Maltalı ile
evlilik yapmaz ya da Malta vatandaşlığını kabul etmezlerse ülkeyi terk etmeleri
istenebilir. Adada uzun dönemli olarak yerleşmiş bulunan yabancılara da vatandaşlık
verilmektedir.
Yabancı yerleşikler, ülkede 6 ay kaldıktan sonra yerel seçimlere aktif ve
pasif katılım hakkına sahip olabilmektedirler. Bu çerçevede sayabileceğimiz bir
gelişme 1995’te ilk kez Maltalı olmayan yabancılara belediye seçimlerinde oy
kullanma hakkı tanınmış olmasıdır.
Malta’daki sivil katılımın temel alanı, etnik işbirliği ve dini örgütler
tarafından desteklenen kendiden destekli yardım gruplardır. Emekli yabancılar
arasında en etkin örgütler arasında İngiliz emekliler tarafından kurulan İngiliz
Yerleşikler Derneği gelmektedir. Malta’yı ayırıcı bir diğer önemli özellik; Malta
vatandaşlığı almış olan birçok İngiltere doğumlunun, ülkede önemli ekonomik ve
idari pozisyonda bulunuyor olmalarıdır47.
Malta’daki emekli yerleşimciler çoğunlukla işçi sınıfına mensuptur.
Buradaki yerleşimcilerin eğitim düzeylerine baktığımızda çoğunluğunun 15-16 gibi
erken yaşlarda eğitimini bırakmış olduğunu görmekteyiz. Bu rakam Costa del
sol’dakinden sonra en yüksek rakamdır48.
Bugün için adalara yapılan göçlerin yapısı değişmekte olup İngiliz göçlerinin
azalıp Almanya ve Doğu Avrupa’dan göçlerin artması da bunu desteklemektedir.
3.3.4. Algarve (Portekiz)
Güney Avrupa’daki yerleşimcilerin yeni tercihi olan Algarve’de en eski
yerleşik grup 1960’lı yıllarda gelenlerdir. İlk yabancı yerleşikler, dinginlik ve doğal
güzellik arayışında olan ressamlar ve emeklilerdir. İlk grubu şehir kıyısında villa ya da
daire alma eğiliminde olan uzun vadeli tatilciler izledi. Bununla birlikte 20. yy
başlarında bir grup turist Monchique kasabasında, Monte Gordo ve Prai’de Roche
sahilinde kalarak gelecekteki emekli yerleşimin temellerini de attı. Bundan sonra,
1920 ve 1930’larda yabancı turistlerin özellikle de İngilizlerin daha yoğun biçimde
bölgeye geldiğini görmekteyiz. 1920’ler aynı zamanda Algarve’de sezonluk İngiliz
47
European Commission,EU Research On Social Sciences and Humanities 2006 Eur 21724 En
Directorate-General For Research Citizen And Governance in A Knowledge-Based Society Building
Europe With New Citizens?An Inquiry into The Civic Participation Of Naturalised Citizens And Foreign
Residents İn 25 Countries Politis, Ed, Dita Vogel, Carl von Ossietzky, Universität Oldenburg, 2005,
s.53.
48
King vd. International…, s.99.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
178
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
yerleşimlerinin başladığı tarihtir ancak; 2. Dünya Savaşı’nın araya girmesi ile turizm
ciddi ölçüde zayıflamış, Algarve de yabancıların hafızalarından bir süreliğine
çıkmıştır.
Savaşın bitiminden yaklaşık beş yıl sonra, yüksek gelir düzeyine sahip turistler
bölgeye gelmeye ve turizm gittikçe gelişmeye başlar. 1950’de Algarve’deki turist
sayısı 232 iken 1960’da büyük bir sıçrama yaparak 31.417’ye, 1970’te 1,1 milyona,
1988’de de 7,3 milyona ulaşır.
İkinci büyük emekli grubu, Portekiz’de ekonomik toparlanma ve demokratik
ilerlemenin de yaşandığı bir dönemde 1979-1985 yıllarında bölgeye yerleşmeyi
seçmiştir. Üçüncü grup; 1986-1990 yıllarında, Algarve’de kitle turizminde kayda değer
bir artış olduğunda bölgeye yerleşmiştir. Son olarak dördüncü grup, 1991-1996
yıllarında yani Algarve ve Birleşik Krallıktaki ev fiyatları ekonomik durgunluk sebebi
ile büyük bir bunalım yaşadığında bölgeye yerleşmiştir. Buradan hareketle İngilizler,
Algarve’deki uluslararası emekli yerleşiklerin en büyük bölümünü oluşturmasına
karşın buradaki emekli İngiliz nüfusunun, farklı dönemlerde farklı amaçlarla ve farklı
koşullar altında kompleks bir göç süreci sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir49.
Algarve’nin yabancıların yerleşim yeri olarak ön plana çıkmasında güzel
doğası ve çevre kalitesinden kaynaklanan turizm potansiyelinin kullanılması
yatmaktadır. Bunlar; küreselleşme sonucunda yurt dışında çalışma deneyimine sahip
insanların çoğalması, artan servet ve emekli aylığı geliri, Algarve’de alt yapının
gelişmesi ve bölgede 1965’te havaalanı açılması gibi emeklilik göçünün nedenleri ile
büyük oranda uyum gösteren faktörlerdir.
Uluslararası emeklilik göçü, her ne kadar seçici, yüksek gelir grubuna mensup
aktif emekli grubuna hitap ediyor görünse de emekli göçmenler tamda bu şekilde bir
homojenlik arz etmemektedir. Bunu, emekli göçü alan ayrı yerleşim yerlerinde görmek
mümkün olduğu gibi tek bir bölgedeki yerleşimciler arasındaki konum farklılıklarından
da çıkarabilmek mümkündür. Algarve’deki yabancı emekli yerleşimcilerden bazıları,
Val do Lobo’da lüks içinde bir hayat sürerken Albuferia’dakiler, küçük kiralık
dairelerde emekliliklerini geçirirler.
Bununla birlikte genel olarak bakıldığında Algarve’yi, yöneticiler, orta sınıf
uzmanlar ve yüksek eğitimli meslek sahiplerinin tercih ettiği anlaşılmaktadır.
Algarve’ye göçte iklim etkeni ön plandadır. Ayrıca buradaki İngiliz vatandaşlarının
Birleşik Krallığa antipatilerinin olması göçte diğer bir etkendir. Costa del Sol ve
Algarve’de önceden yapılan tatil sayesinde edinilen tecrübeler, emekli yerleşiklerin
%90’nından fazlasının bölge ile önceki bağlantısının temel nedenidir.
49
Allan Williams ve Guy Patterson, ‘ An Empire Lost but A Province Gained: A Cohort Analysise of
British International Retirement in The Algarve’, International Journal of Population Geography, Vol:4,
s.141-43.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
179
Portekiz’deki emekli göçmenlerin, Portekiz’e ve Portekiz insanlarıyla
bütünleşme düzeyi nispeten daha fazla olmasına karşın kültürler arası ilişki konusunun
çözümlenmesi gerekli bir sorun olduğu da gözlerden kaçmamalıdır50.
Portekiz son 30 yılda ulusal topraklarında yaşayan yabancı nüfusun sayısında
büyük bir artışla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle son dönemlerde Doğu Avrupa ve
Brezilyadan yönelen göç akımı söz konusudur. Doğu Avrupa’dan gelen göçmenler,
yüksek eğitim düzeyleri ve mesleki nitelikleri ile bir fırsat yaratmışsa da bunun
Portekiz yönetimince iyi değerlendirilemediği söylenebilir.
Portekiz’de ülke menşelerine bağlı olarak göçmenlerin siyasi hakları büyük
ölçüde farklılaşmaktadır. Karşılıklılık ilkesine dayanarak, 1971’den bu yana
Brezilyalılar ve Cape Verdeli’ler (Cape Verdians) gibi Portekizce konuşan ülkelerden
gelen yerleşiklere, 1997’de hayata geçirilen uygulama ile yabancılara 3 yıllık ikametin
ardından seçimlerde oy kullanma hakkı verilmektedir. Bu ülkede Arjantin, İsrail,
Norveç, Peru ve Uruguay gibi ülkelerin vatandaşları ulusal ve yerel seçimlerde oy
kullanma hakkına sahiptir.
Portekiz, yasal olarak göçmen vatandaşların sosyal hizmetlere ulaşımını da
ayrımcılık yapmaksızın sağlamaktadır. Bununla birlikte uygulamalar, birçok kere
pozitif ayrımcılık kriterine göre yapılan düzenlemelerden ötürü başarısızlığa
uğramaktadır51.
4. Avrupa’ya Göçmen Kabulü ve Bütünleşme
Gelecekte Avrupa’ya göç dalgası, ilk etapta Avrupa istihdam piyasasının
eğitimli işgücü ihtiyaçlarına cevap verecektir. Ancak eğitimsiz işgücünün çok yüksek
seviyede kalmaya devam edeceği de unutulmamalıdır. Göçmenlerin belli bir süre
sonra ailelerini Avrupa ülkelerine getirmeleri, yoksul bölgelerde nüfus yoğunluğunun
artışı sonucunu doğuracaktır. Üstelik Avrupa ülkelerinin mevcut göç politikaları
birbirine uyumlu değildir.
Bu farklılıklar, bazı ülkelerin istihdam piyasalarına olumsuz biçimde
yansımaktadır. Bu nedenle AB, üye ülkelerle işbirliği içinde ortak bir yasal göç
politikası oluşturmak için çalışmaktadır. 2004 yılında oluşturulan Lahey Programı
yasal göçle ilgili ortak bir politika oluşturulmasını desteklemektedir. “Bütünleşme
fonu” göçmenlerin bulundukları ülkenin toplumuyla sosyal açıdan bütünleşmesini
sağlamayı hedeflemektedir. Komisyon göçmenlerin toplumla uyumunu sağlamak için
çalışmalar yürütmektedir52.
Bütün bunlara Avrupa’nın nüfusunun hızla yaşlanması da eklenebilir. Zira
Avrupa nüfusunun hızla yaşlanıyor olması, genç ve nitelikli nüfus ihtiyacını arttıran
bir etken olduğu gibi bütçe üzerindeki yükü de artırmaktadır.
50
“The Europen Migration Network Impact of Immigration on Europe’s Societies, Direcorate- General
Justice, Freedom and Security, March 2006, s.32.
51
The Europen Migration…, s.32.
52
The European Migration…, s.4.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
180
Tablo 3: Ülkelere ve Yıllara Göre AP Seçimlerine Katılım Oranları
Ülkeler
1979
1984
1989
Avusturya
1994
1999
2004
Eğilim
67.7
49.4
41.8
Düşüş
Belçika
91.4
92.2
90.7
90.7
91.0
90.8
Düşüş (seçimlere katılım zorunlu)
Danimarka
47.8
52.2
47.4
52.9
50.5
47.8
Düşüş
57.6
31.4
41.1
Artış
Finlandiya
Fransa
60.7
56.7
48.8
52.7
46.8
43.1
Düşüş
Almanya
65.7
56.8
62.3
60.0
45.2
43
Düşüş
Yunanistan
78.6
77.2
80.1
80.4
75.3
62.8
Düşüş (seçimlere katılım zorunlu)
İrlanda
63.6
47.6
68.3
44.0
50.2
59.7
Artış
İtalya
84.9
83.4
81.4
74.8
70.8
73.1
Artış
Lüksemburg
88.9
87.0
96.2
88.5
87.3
90
Artış (seçimlere katılım zorunlu)
Hollanda
58.1
50.6
47.5
35.6
30.0
39.1
Artış
Portekiz
72.4
51.2
35.5
40
38.7
Düşüş
İspanya
68.9
54.7
59.1
63
45.9
Düşüş
41.6
38.8
37.2
Düşüş
36.4
24.0
38.9
Artış
İsveç
İngiltere
32.2
31.8
36.6
Kıbrıs
71.19
Çek Cumhuriyeti
27.9
Estonya
26.89
Macaristan
38.47
Letonya
41.23
Litvanya
48.2
Malta
82.4
Polonya
20.4
Slovakya
16.7
Slovenya
28.3
Kaynak: Seda Gürkan, “10-13 Haziran 2004 Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve
Avrupa
Parlamentosu
2004-2009
Dönemi”;
http://www.abhaber.com
/belgeler/words/04-27%20AP%202004-2009%20donemi.doc 21.05.2007).
AB nüfusunun yaşlanması, yani yaşlıların toplam nüfus içindeki payının
hızla artması birbiriyle etkileşim içindeki dört faktörden kaynaklanmaktadır.
- Mevcut doğum oranının çok düşük olması, nüfusun istikrarlı biçimde
korunması için arzu edilen oran 2,1 çocuk iken, mevcut oran AB 25’te 1,5 çocuk
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
181
olarak tespit edilmiştir.2030’a kadar sınırlı bir gelişme kaydedilerek bu oranın 1,6’ya
çıkacağı tahmin edilmektedir.
- II. Dünya Savaşı sonrasında meydana gelen nüfus patlamasıyla dünyaya
gelen bireylerin emeklilik yaşına yaklaşmaya başlaması ve bunun sonucunda yaşlı
nüfusun toplam nüfus içindeki payının hızlı bir biçimde artmasında etkendir.
- 1960 yılından itibaren 8 yıl artan ortalama hayat uzunluğunun gittikçe
artmaya devam etmesi, 2050 yılına ulaşıldığında yaşam beklentisinin yaklaşık 5 yıl
daha artacağı tahmin edilmektedir. Böylelikle 80-90 yaşına ulaşabilen birey sayısında
büyük bir artış olacak ve bu kişiler eskiye göre daha uzun emeklilik yaşayacaktır.
- Avrupa hali hazırda üçüncü ülkelerden göç almaktadır.2004 yılında
Avrupa’ya kayıtlı olarak 1.8 milyon göçmen girdiği belirlenmiştir. ABD nüfusu ile
oransal olarak karşılaştırıldığında bu sayı çok yüksektir. Eurostat53 verilerine göre
2050 yılına kadar AB ‘ye yaklaşık 40 milyon göçmen geleceği tahmin edilmektedir.
İlk etapta göçmenler, yaşlı nüfus oranını düşürecek olsa da göç dalgalarının dönemli
etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bu kişilerin kayıt dışı olarak çalışmayıp,
emeklilik fonlarına katkıda bulunmaları olumlu olacaktır54.
Mevcut politikalar ışığında AB nüfusunun yaşlanması kamu harcamalarının
artmasına neden olacaktır. Emeklilik ikramiyeleri, yaşlılara yönelik sağlık ve
hizmetlerden kaynaklanan harcamaların, bütçede etkisi büyüyerek, baskısı
hissedilecektir. Bu çerçevede Doğu Avrupa’nın nüfus potansiyeli Birlik açısından
büyük bir fırsat yaratmaktadır. Bununla birlikte yeni üyelerin ve onların
vatandaşlarının Birliğe entegrasyonu büyük önem taşımaktadır.
Siyasi yaşama katılım konusu da bütünleşmenin diğer önemli parçasıdır. Şu
an için Birliğin bu konuda yeterince başarılı olduğuna dair şüpheler vardır. Özellikle
2004 Parlamento seçimlerinde ülkeler bazında katılım düzeyinin nispeten düşük
olması bunun bir göstergesi olarak nitelendirilebilir.
4.1. Dil
Herhangi bir nedenle başka bir ülkeye göç edenlerin bütünleşmesi açısından
dil faktörü ile sosyal ve siyasal hayata katılımda önemli yer tutar. Dili bilmek veya
dilin akıcılığı bütünleşmeyi hızlandırır ve göç edilen ülkeye uyumu kolaylaştırır.
Konumuz açısından baktığımızda, Maltalıların büyük bir çoğunluğu İngilizce ve daha
az bir kısmı da İtalyanca konuşmaktadır. Malta resmi dili Maltaca ve İngilizcedir. Bu
yönden bütünleşme açısından problemle karşılaşılmamaktadır. Tuscany’de bulunan
yabancıların çoğunluğu İtalyancayı bilmekteler ve akıcı bir biçimde
konuşabilmektedirler. İş yaşamında kullanılan dil Portekizce olduğu için, Algarve’ye
gelen yabancılar için dil öğrenmek problem olmaktadır. İlk kez gelenlerde,
Portekizceyi bilme oranları yüksek iken, daha sonra bu oranlar düşmüştür. Çünkü
daha sonraki gelişlerle İngilizlerin sayısı artmış ve kendi aralarında İngilizce
53
htpp://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page ( 18.05.2007).
54
Dilek İştar Ateş, AB Demografisinin Geleceği: Yaşlanan Toplum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri,
TUSİAD, Mart 2007, TS/BXL/07-06, s.1
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
182
konuşmaya başlamışlardır. İspanya’da ise yabancılarla iletişimi kolaylaştırmak için
kamu hizmetlerinin yabancıların dilini bilen kişilerce verilmesi konusunda
uygulamalar bulunmaktadır.
Bununla birlikte gelenler, konumuz açısından göç eden emekliler olduğu
için, yaşlarının büyük olması dil öğrenmelerini zorlaştırmaktadır.
Tablo 4: Destinasyondaki Dili Bilme Derecesi
Tuscany
Malta
Costa Del Sol
Algarve
Toplam
Çok Akıcı
29.0
2.5
4.4
2.3
6.1
Oldukça Akıcı
45.8
4.0
21.5
24.5
19.8
Biraz Bilen
22.4
29.1
63.4
54.1
46.6
Birkaç Kelime
2.8
49.6
10.8
17.7
22.9
Hiç
0.0
14.7
0.0
1.4
4.6
Cevaplayan Sayısı
107
278
344
220
949
Kaynak:King vd., International… s.103
4.2. Avrupa Birliği’nde Yabancıların Yönetime Katılımı
4.2.1.Yabancılara İlişkin Birlik Düzeyindeki Yasal Düzenlemeler
Avrupa, 19. yüzyılın ortalarından bu yana göçle anılan bir kıtadır. 19. yüzyıl
Avrupası, başta Amerika, Avustralya ve Güney Afrika olmak üzere dışarıya göç veren
bir kıta konumundadır. Bugün ise tablo tersine dönmüş durumdadır. Batı Avrupa, II.
Dünya Savaşından bu yana göç alan bir bölge haline gelmiştir. Avrupa Birliği’nin
şimdiki üye devletleri, 19 milyon yabancı yerleşiği barındırmaktadır ve bunun 13.5
milyonu yani %70.9’u üçüncü dünya ülkelerindendir.
En büyük göç akımı, Kuzey Avrupa ülkelerinin iş gücü ihtiyacı nedeniyle
1973’te olmuştur. 1970’lerin ortalarında yaşanan kriz ise, bu ülkelerde göçü
sınırlayıcı politikalar ve kurallara yol açmıştır. Bununla birlikte Avrupa Topluluğu
nezdinde göç politikalarının doğuşu, 1989-93 arası dönemdedir. Göç oranlarındaki
artış, 1993’ten bu yana devam etse de yavaşlamıştır denebilir55.
Günümüzde göç politikalarına ilişkin temel yetki, üye devletlerin kendi
elindedir. Bununla birlikte ortak göç politikasına ilişkin Birlik bünyesinde bazı adımlar
atılmıştır. Örneğin, Maastricht öncesinde kabul edilen belli düzeylerde hükümetler
üstü işbirliği gösterilebilir. İşbirliğinin kapsadığı konulardan biri de sınırların kontrolü
olmuştur. Yabancıların, bütünleşme ve yönetime katılımı açısından Birliğin yapmış
55
Immigration, Asylum and Social Integration, Office for Offical Publications of the European
Communities, Luxembourg, 2002, s.17-18.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
183
olduğu en önemli düzenleme Maastricht Antlaşması ile olmuştur. Antlaşmayla “AB
vatandaşlığı” ilkesi getirilerek, 8.maddede düzenlenen ülkeye giriş ve ikamet hakkının,
hiçbir ayrım gözetmeksizin üye devletlerin her kategorideki tüm vatandaşlarına
genişletilmesi mümkün olmuştur. Üye ülkelerde oturan her birlik vatandaşı, o ülke
uyruğunda olmasa dahi, o ülke uyruğunda bulunan kişilerle aynı şartlarla, söz konusu
üye ülkede belediye seçimlerinde ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde “oy
kullanma” ve “aday olma” hakkına sahip olacaktır56. Her ülke, oylama haklarına
ilişkin getirdikleri yönetmeliklerde belli bir derecede özgürlüğe sahiptir. Kısacası
yönetime katılma, çoğu kez vatandaşlığa sahip olma ile belirlenen oy kullanma
hakkını elde edebilmiş olmaya bağlıdır. Bu çerçevede Maastricht Antlaşması ile Birlik
üyesi ülkelerin vatandaşları, oy kullanma hakkının da doğrudan yararlananı konumuna
gelmektedirler.
Avrupa Vatandaşlığı kavramı ile AB vatandaşlarına tanınan yerel seçimlerde
oy verme ve aday olma hakkının kullanılması, Konsey’in 1994’te yayınladığı
yönetmelikle düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre, üye ülkeler, yerel yönetim biriminin
başkanlığı, yardımcılığı veya yönetim organının üyeliği görevlerini, gerektiği
durumlarda ve uygun koşularda sadece kendi vatandaşlarına ait bir hak olarak
sınırlayabilir. Yerel meclise seçilen AB vatandaşlarının, bulundukları ülkenin
parlamento üyelerinin seçiminde oy kullanmasına izin verilmeyebilir; bir kişinin hem
kendi ülkesinde hem de yaşamakta olduğu ülkede oy verme ve aday olmasının önünde
bir engel yoktur. Ancak, üye ülke kendi ülkesinde seçimle kazanılan bir belediye
görevinin, bir başka üye ülkedeki benzer bir belediye göreviyle uyumlu olmayacağına
karar verebilir. AB vatandaşları, belediye seçimlerinde oy kullanmakta serbesttirler.
Ancak oy kullanmanın zorunlu olduğu ülkelerde seçmen listesinde kayıtlı olanlar oy
kullanmak zorundadır.
Üye ülkeler, belediye seçimlerinde aday olmak isteyen AB vatandaşlarından,
kendi ülkelerindeki yetkili makamlardan alınan bir belge ile kendi ülkelerindeki
belediye seçimlerinde aday olma hakkından yoksun olmadığını kanıtlamasını
isteyebilir. Oy verme yaşındaki ulusal vatandaşlığa sahip olmayan AB vatandaşlarının
oranının, üye ülkedeki toplam seçmen sayısının % 20’sini geçmesi durumunda üye
ülke, asgari ikamet süresi arayabilir57.
Avrupa Birliği’ni kuran bu Antlaşma, üye devletlerin işçileri arasında
vatandaşlık esasına dayalı ayrımcılığı yasaklamış, sosyal güvenlik haklarının
transferine ilişkin başlıca engelleri ortadan kaldırmış ve tüm AB vatandaşları, diğer
bir üye devlette acil sağlık yardımlarından yararlanır hale gelmiştir. 1997 tarihinde
imzalanan ve 1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması, serbest dolaşımın
önündeki engellerin kaldırılmasını ve paralel olarak bireysel hakların
güçlendirilmesini öngörmektedir. Bu Antlaşmada, öncelikle sığınma ve göç
alanlarında ilgili koordinasyonun güçlendirilmesi öngörülmüştür. Sınır kontrollerinin
56
57
Metin Aydoğan; ‘Avrupa Birliği Vatandaşlığı, Yerleşme Hakkı, Serbest Dolaşım ve Sonuçları’,
http://www.ab.kemalist.org (21.05.2007).
‘Belediyeler İçin Avrupa Birliği
belediyeler_icin.doc (21.05.2007).
Rehberi’;
http://www.platodanismanlik.com/v2/images/
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
184
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
tamamen kaldırılması ve göç politikalarında işbirliğinin sağlanması amacıyla
Schengen Antlaşmaları yapılmıştır. Belçika, Almanya, Fransa, Hollanda ve
Lüksemburg Schengen I Antlaşmasını imzalamıştır. 1990’da Shengen II Antlaşması
imzalanmıştır. Günümüzde İngiltere ve İrlanda dışındaki devletler Schengen I
Antlaşmasını imzalayarak onaylamıştır. Yeni üye devletler Schengen Antlaşmasının
kabul edilmesi yükümlülüğü altındadır58.
Bugün gelinen noktada serbest dolaşım, Birlik vatandaşları açısından
bireysel bir haktır. İkinci olarak, AB vatandaşları yalnızca üye devletler topraklarına
serbestçe giriş yapma hakkına değil, aynı zamanda üye devletler topraklarında ikamet
hakkına da sahiptirler. Bununla birlikte kamu yararı ve kamu sağlığına ilişkin olarak
bazı sınırlamalar getirilebilmektedir.
Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesinin 40. maddesine göre, “Birliğin her
vatandaşı, ikamet ettiği Üye Devlette, bu Devletin vatandaşları ile aynı koşullar altında
yerel seçimlerde oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir”59.
Taslak olarak hazırlanmış Avrupa Anayasası’nda, Maastricht Antlaşmasına
benzer biçimde, Birlik vatandaşlarına serbestçe seyahat ve ikamet özgürlükleri ile
belediye seçimleri ve Parlamento seçimlerinde oy kullanma ya da aday olma hakkını
tanınmakta ve vatandaşların Avrupa Parlamentosuna ya da Ombudsmanına dilekçe ile
başvurma ve de yanıt alma haklarına sahip olduğu belirtilmektedir60.
Taslak Anayasa, daha demokratik, şeffaf/saydam ve kontrol edilebilir, dolayısıyla
halka daha yakın AB kurumlarını gerçekleştirmeyi hedefleyen birçok düzenleme
içermektedir. Örneğin, AB kurumlarının ve organlarının dokümanları, Avrupa
Parlamentosunun genel oturumları, Bakanlar Konseyinin yasal düzenleme çalışmaları
üzerindeki tartışmaları ve oylamaları halka açıktır; AB vatandaşları Birliğin
kurumlarına ve danışma organlarına her hangi 21 dilden biri ile başvurabilir ve kendi
dillerinde yanıt alabilirler; Birliğin kurum ve organlarının işleyişi ile ilgili şikayetleri
incelemek ve çözüm bulmak üzere vatandaşların AB Denetçisine başvurması yine
anayasada yer alıyor; birkaç üye ülkede 1 milyon AB vatandaşı imza toplayarak
Komisyondan Birliğin yetki alanına giren bir konuda yasal düzenleme yapmak üzere
öneri getirmesini isteyebilir; her AB vatandaşı tek başına ya da başkaları ile birlikte
Avrupa Parlamentosuna Birliğin yetki alanına giren konularda ve doğrudan
vatandaşları etkileyen durumlara ilişkin dilekçe verebilir; her hangi bir vatandaş, bir
üye ülkenin AB hukukuna aykırı olduğunu düşündüğü bir uygulaması ya da Komisyon
personelinin vatandaşa olan yaklaşımın iyi yönetim ilkelerine uymaması ile ilgili
olarak şikayette bulunabilir. Komisyona AB vatandaşları tarafından doğrudan seçilen
tek AB kurumu olan Avrupa Parlamentosunun rolü güçlendirilmekte, ulusal
parlamentoların Komisyonun bütün yeni düzenleme girişimlerinden haberdar edilme
58
Gülören Tekinalp ve Ünal Tekinalp, Avrupa Birliği Hukuku, Beta Basım Yayın Dağıtım, 2.Baskı,
İstanbul, 2000, s.37-39.
59
‘Belediyeler İçin Avrupa Birliği
/belediyeler_icin.doc. (21.05.2007).
60
Rehberi’;
http://www.platodanismanlik.com/v2/images
http://www.abgm.adalet.gov.tr/an%20anayasa%20birinci%20bolum.pdf (20.05.2007).
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
185
zorunluluğu getirilmekle birlikte, eğer ulusal parlamentoların üçte biri,
girişimin/önerinin yerellik (subsidiarity) ilkesine aykırı olduğunu düşünürse Komisyon
önerisini gözden geçirmek zorunda kalarak, katılımcı demokrasi ilkeleri ve iyi
yönetişim ilkeleri anayasal statü kazanmaktadır. Temel Haklar Bildirisinin Taslak
Anayasada yer alması, yasal olarak tüm üyeleri bağlayıcı hale getirerek, temel hakların
daha iyi korunmasını teminat altına almakta ve ilk kez üye ülkelerin Birlikten
ayrılabilmesi düzenlenmektedir61.
Vatandaşların yönetime katılımları konusunda son olarak yerel yönetim
düzeyinde katılımın sağlanmasından söz edecek olursak; yabancıların yerel düzeyde
katılımına ilişkin olarak Avrupa Konseyi tarafından alınmış bulunan çeşitli kararlar
mevcuttur. 5 Mayıs 1949 tarihinde kurulan örgütün amacı; “demokrasi”, “insan
hakları” ve “hukukun üstünlüğü” ilkelerinin daha güçlü bir biçimde hayata
geçirilmesini sağlamaktır. Birlik düzeyinde aday ülkelerin üyeliğe kabulü koşullarını
düzenleyen Kopenhag Kriterleri’nin de aynı amaçları benimsediği söylenebilir.
1985’te üye devletlerin imzasına açılan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartı anılması gerekli ilk belgedir. Zira bu belge, yerel halka günlük yaşamda etkili
olan kararların alınmasında katılım fırsatları vermek ve yerel halka daha yakın olan
yerel yönetimlerin haklarını koruyan ortak düzenlemeler ile Avrupa ölçüsündeki eksik
olan tarafları gidererek daha iyi bir yerel yönetim örgütlenmesi sağlama amacını
taşımaktadır62.
Çalışma konumuz olan dört Konsey üyesi ülkeden İspanya1988’de, İtalya ve
Portekiz 1990’da, Malta 1993’te Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı onaylayarak
hayata geçirmeyi üstlenmiştir.
Avrupa Konseyi’nin organlarından olan Yerel ve Bölgesel Yönetimler
Kongresi de birbirini tamamlayan 10 düzenleme ortaya koymuştur. Bu çerçevede 5
Şubat 1992 tarihinde imzaya açılan “Yabancıların Yerel Düzeyde Kamusal Hayata
Katılımı Sözleşmesi’nin amacı, temel insan haklarına dayalı olarak, ekonomik ve
sosyal gelişmeyi göz önünde bulundurarak, yabancıların, yerel düzeydeki vatandaşların
sahip olduğu haklara sahip olmalarını ve bu yolla yabancıların yerel topluluklarla
bütünleşmesini sağlamaktır. Bu amaçla yabancıların, ifade, toplantı ve birlik kurma
özgürlükleri olduğu ve bu özgürlükleri yerel düzeyde kurulan temsili organlar eliyle
kullanabilecekleri ve seçimlerde oy kullanma haklarının olduğu öngörülmüştür.
Bununla birlikte tüm olumlu yanları öne çıkarılsa da günümüze kadar 47 Avrupa
Konseyi üyesinden; İtalya, Norveç, Hollanda ve İsveç gibi ilk imzalayan ülkeler
yanında sırasıyla Danimarka, Finlandiya, Arnavutluk ve İzlanda olmak üzere sadece
sekiz ülke sözleşmeyi onaylamıştır63.
61
http://www.yerelsiyaset.com/v2/index.php?goster=ayrinti&id=562 (20.05.2007).
62
Nesrin Demir, “Avrupa Konseyi Sözleşme ve Şartlarının Avrupa Birliği Kopenhag Kriterlerine Göre
Değerlendirilmesi; http://eab.ege.edu.tr/pdf/6_2/C6-S2-M14.pdf, (16.05.2007).
63
Zerrin Toprak Karaman, Hikmet Yavaş ve Mustafa Görün (ed),Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi
Anlaşmalarında Avrupa Konseyi, Birleşik Yayıncılık., İzmir, 2004, s.107-123.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
186
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
Aday ülke kriterlerini Kopenhag zirvesinde ortaya koyan AB, insan hakları ve
demokrasi alanında yapılması gerekenleri bu kriterlerin temelinde somutlaştırmıştır.
Topluluğun ilk kuruluş yıllarında üyelik için gerekli iki şarttan biri, “demokratik
devlet” olma ilkesinin zamanla Kopenhag kriterleri gibi ayrıntılı ve ciddi bir takım
düzenlemeleri ve uygulamaları gerektiren bir yapıya dönüştüğü görülmektedir. AB
üyesi ülke vatandaşlarının yönetime katılımına ilişkin pürüzler giderilmesine karşın,
Birlik dışındaki ülke vatandaşlarının katılımına yönelik olarak standart biçimde Birlik
düzeyinde uygulamaya geçilemediğini görmekteyiz. Avrupa Birliği üye ülkelerin
tümünün yer aldığı uluslararası bir kuruluş olan Avrupa Konseyi’nin düzenlediği şart
ve sözleşmelere, AB’ye üye ülkelerin mesafeli durduğu gözlemlenmektedir64. AB’ye
üye olmayan ülkelerden gelen yabancıların yönetime katılımının tam olarak
etkinleşebilmesi için Avrupa Konseyi ve AB’nin koordinasyon içerisinde çalışmalar
yapması bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.
4.2.2. İtalya
Yabancıların yönetime katılımları, ilgili bölümlerde sırası geldiğinde
incelenmişse de bütünleşme ve bu çerçevede yönetime katılım yönünden
değerlendirmelere örnek olması açısından İtalyan sistemi ayrıntılarıyla incelenecektir.
Göçmenlerin entegrasyonu sorunu ve bu konudaki önlemler, 2006 yılında
seçilen merkez-sol koalisyon hükümetinin politik öncelikleri arasında yer almıştır. İlk
olarak İçişleri Bakanı Giuliano Amato, 2006 Ağustos ayında, Vatandaşlık Kanun
taslağını onaylamıştır. Vatandaşlığa başvurulabilmesi için, İtalya’da yasal ikametin
minimum beş yıl olması gerekmektedir. Ius soli (doğumla kazanılan vatandaşlık),
geçmiş beş yıllarını düzenli olarak İtalya’da yaşamış ebeveynlerin, İtalya’da doğan
çocukları için geçerlidir. Daha sonra vatandaşlığa başvurabilmek için, göçmenler,
İtalyan dili ve kültürü yeterliliği konusundaki testi geçmek zorundadır ve yemin
etmelidir. Nihayet vatandaşlık, yabancıların bütünleşme derecesinin etkililiğinin tespit
edilmesi durumu üzerine garanti edilmelidir65.
“Porto Franco” projesi, Eğitim Politikaları ve Heritage and Cultural
Activities of Regione Toscana için DG tarafından finanse edilmektedir. Bu proje ile
1999’dan itibaren, tüm farklılıkları (tarz, yaş, kültürel geçmişi, etc) ile Toskana fikri,
bölgesel yönetimi de içine alarak “free port (serbest liman)” olarak şekil alır.
Toskana’da 10 eyalet, 200’den fazla kent konseyi ve neredeyse 100 kadar kamu ve
özel kesime ait “interkültürel merkezler” vardır. Projede, kültürden şehir
planlamasına, sağlıktan çevreye kadar, toplumun tüm sektörleri işlenmektedir.
Kültürler arası stratejileri ve pratikleri destekleyen iki kanun karşımıza çıkıyor:
29/2000 yılında çıkarılan ilk Bölge Yasası, bir bütün olarak bölge yönetimi içinde yer
alacak biçimde kültürler arası stratejilerin gelişimi için, genel bir çerçeve tanımı
yapmıştır. 33/2005 yılında çıkarılan Bölge Yasası, çağdaş kültürün gelişimi için
anahtar bir kurum olan kültürler arası pratikleri düzenler.
64
Nesrin Demir, Avrupa…
65
www.poliziadistato,it/pds/english/index.htm (18.04.2007).
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Avrupa’da Uluslararası Emeklilik Göçü ve Bütünleşme Kapsamında
Yönetime Katılım Üzerine İnceleme
187
Roma kentinde yerel seviyede, göçmen topluluklarının birleşmesine yönelik,
yenilikçi hareketler dikkat çekicidir. 2001 yılında A Special Councillor for MultiEthnic Policies için göçmenler tarafından seçilen, dört belediye meclisi üyesi
yardımcısı atanmıştır. Etnik ve kültürel çoğulculuğu desteklemek sorumluluğunda,
göçmen temsilcilikleri, dini konseyler ve yabancı vatandaşlık konseyleri işbirliği
yaparak büyük çaba harcamışlardır. Böyle kurumsal yenilikler diğer İtalyan şehirlerinin
de dikkatini çekmiştir. Halen Floransa, Turin ve Bologna’da bu konuda planlar
yapılmaktadır66.
İtalya’da yabancıların yerel düzedeki politik katılımına ilişkin iki farklı sistem
vardır: Yabancılar için İstişari Kurum ve Ortak Danışmanlık. İlki; yabancı yerleşikler
tarafından doğrudan seçilen belli sayıdaki yabancıdan oluşan mesleki bir birliktir.
Yabancı yerleşikler, aynı zamanda Ortak Danışmanları seçebilirler. Danışmanların
sayıları, yabancı yerleşiklerin oranı ve belediyenin büyüklüğü ile ilişkili olarak
farklılaşmaktadır. İstişari kurumun sadece başkanı ve danışmanlar, her Avrupa Konseyi
Toplantısına katılabilirler fakat oy kullanma hakları yoktur.
İtalya’daki gelişmelerden yönetime katılım ve uluslararası emekli göçü
arasında çeşitli etkileşim noktaları belirmektedir; her şeyden önce yabancı emeklilerin
gittikleri ülkeye ve onun yönetim kademelerine kendi siyasi kültürlerini ve taleplerini
taşımaları söz konusu olmaktadır. Costa del Sol örneğinde emekli göçmenlerin
talepleri, özellikle İngiltere ve İspanya arasında kapsamlı vergi indirimleri ve birçok
yerde ücretsiz sağlık hizmetlerinin sunulması sonucunu doğurmuştur67. İkinci olarak
emeklilik göçleri yoluyla yabancı ülkelerde yerleşik olan AB vatandaşlarının göç
sorunlarına ilgili olması ve bunun yönetim sürecine yansıması kaçınılmaz hale
gelmektedir. Bu durumun doğal sonucu göçmenlere ve göç konusuna ilişkin üye ülke
düzeyinde düzenlemelerin gelişmesi olmaktadır.
AB üyesi ülkelerde emekli göçmenlerin yönetime katılma sürecinde, emekli
göçmenlerin çoğunun Birlik üyesi ülkelerden geliyor olması nedeniyle belediye
seçimleri ve Parlamento seçimlerinde oy kullanma, aday olma, Avrupa
Parlamentosuna ya da Ombudsmanına dilekçe ile başvurma, yanıt alma haklarına
sahiplik gibi AB vatandaşlığına ilişkin düzenlemeler ile kurallara bağlandığı
görülmektedir. Bunların dışındaki konular ise İtalya’da olduğu gibi ülke düzeyindeki
çözümlerle aşılmaktadır
SONUÇ
Göç yüzyıllardır sürekli evrilerek, biçim ve içerik değiştiren bir olgudur. Bir
ülke içerisinde bir yerden bir başka yere yapılan göçler, teknolojinin hayatlarımızda
yarattığı değişime paralel biçimde, çok kısa sürede bir ülkeden bir başka ülkeye
yapılan göç şeklini almıştır.
66
www.culturalpolicies.net (18.04.2007).
67
Aykut Hamit Turan, Ethem Karakaya, “Türkiye’ye Yabancı Emekli Göçü; Didim Örneği”;
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/turan-karakaya.doc
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
188
Cemile ÜNDÜCÜ & Melike ERDOĞAN & Özge IŞIK
Ulaşımın kısa sürede büyük mesafeleri kat eder hale gelmesi, paralel biçimde
kitle turizmindeki gelişmeler ve iklim, emekli olduktan sonra ya da çalışırken yabancı
bir ülkede emeklilik yerleşimi kararı verilmesinde temel değişkenler olmaktadır.
1960 sonrasının bir olgusu olarak uluslararası emeklilik göçü, orijini olunan
ülke ile bağları koparmadan başka bir ülke ya da başka bir kültüre ait bölgede
hayatının geri kalanını geçirmeyi ifade eder. Emeklilik göçü üzerinde yapılan
araştırmalar, Amerika’dan Meksika’ya ya da Florida’ya; Avrupa’da ise kentsel
alandan kırsal alana ya da soğuk kuzey ülkelerinden sıcak güney ülkelerine yönelik
emeklilik göçünü ortaya koymaktadır.
Costa del Sol, Tuscany, Malta ve Algarve gibi güneydeki sıcak Akdeniz
ülkeleri, büyük çoğunluğu Avrupa Birliği vatandaşı olan “kuzeylileri” çekmektedir.
Çalışma konusu edilen bu dört destinasyon da Birlik sınırları içindedir.
Bir zamanlar hayallerinde kurdukları yaşamları yakalamak için geldikleri bu
yerlerde “yabancı” olarak karşılanmak elbette ki emekli yerleşimciler açısından
olumsuz hatta geri dönüşü teşvik eden bir faktördür. Söz gelimi Portekiz’deki emekli
yerleşikler açısından İngiltere’nin kayıp değerlerinin bulunması, Malta’daki
yerleşikler açısından ise ailevi yani duygusal bağlar ön plana çıkar. Paralel olarak
yabancı emekli yerleşiklerin geldikleri topraklardaki toplumla bütünleşmeleri büyük
önem taşımaktadır. Bütünleşme açısından ise iki faktör ön plana çıkmaktadır; dil ve
yönetime katılım.
Malta’da İngilizce ve Maltaca resmi dil statüsündedir. Tuscany’de bulunan
yabancıların çoğu İtalyanca bilmektedirler. Asıl büyük sorun iş yaşamında
Portekizce’nin kullanıldığı Algarve’ye gelen yabancılar açısındandır.
Birlik vatandaşları Birlik üyesi bu ülkelerde Maastricht Antlaşması gereği
Avrupa Parlamentosu ve belediye seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip olmakla
birlikte, uygulama ülkeden ülkeye değişmektedir.
Ülkeler arası yönetime katılım uygulamalarının farklılığı ve dil sorunu,
emekli yerleşiklerin politik davranışlarını da etkilemekte, bu durumu çoğunluğu yaşlı
nüfusa sahip Avrupa’da gittikçe düşen seçime katılım oranları da desteklemektedir.
Sonuç olarak çoğu toplumda “yabancıyı” düşman olarak görme olgusu ile
karşılaşmaktayız. Kimi toplumlar da bu olgu baskın biçimde egemenken kimi
toplumlarda daha gerilerdedir. Buna karşın istatistiki sonuçlardan da çıkarılabileceği
gibi “yabancı”yı “biz”den olmayan çerçevesinde algılayan politikalar yerine, “nasıl
beraber yaşayabiliriz” bakışı ile değerlendiren ve ona göre politikalar üreten bir
perspektife ihtiyaç duyulmaktadır. Yabancıların toplumla bütünleşmesi ve yönetime
katılmasının sağlanmasına yönelik politika geliştirmek sadece merkezi veya yerel
yönetimlerin görevi değildir. Ülkelerin yabancılara yönelik izleyeceği politikanın
kamu kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları işbirliğinde
gerçekleştirilmesi gerekir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
YÖNETİCİLERİN KİŞİSEL ÖZELLİKLERİNDEKİ
FARKLILIKLARIN BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİLERİNDEN
(BİT) FAYDALANMALARINA ETKİLERİ ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
Ali AKSOY∗
Bünyamin AKDEMİR∗∗
ÖZET
Küreselleşme ile birlikte kıyasıya yaşanan rekabet, işletmelerin
mevcut pazar koşullarını daha iyi değerlendirmelerini zorunlu hale
getirmiştir. İşletmelerin pazar koşullarını değerlendirmeleri ise;
bilgi işlem teknolojisi(BİT)’ndeki değişim ve gelişmeleri
kullanmasına bağlıdır. Çünkü bilgi işlem teknolojisi işletmelerin
temel rekabet gücünün vazgeçilmez değeridir. BİT’nin bu denli
önemli olması, işletmelerin yönetim faaliyeti süreçlerine de
yansımaktadır. Yönetim faaliyet süreçlerine yansıyan BİT
kullanımı konusundaki tutum ve davranış ise işletme yöneticilerine
aittir.
Rekabetin önemli gücü olan bilgi teknolojisinin işletme
faaliyetlerinde kullanımının sağlanması konusunda yöneticilerin
tutum ve davranışları kadar kişisel özellikleri de önemlidir.
Yöneticilerin farklı kişisel özellikleri BİT’ni de farklı
kullanmalarına sebep olmaktadır. Bu durum BİT’den yöneticilerin
farklı kişisel özelliklerine bağlı olarak faydalanacakları
varsayımını doğurmuştur. Bu nedenle araştırmanın amacı;
yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıkların yönetim
faaliyetlerinde BİT’nden faydalanma uygulamalarını nasıl
etkilediğini
incelemektir.
Araştırma
sonucunda
kişisel
özelliklerdeki farklılıkların Yöneticilerin BİT faydalanma
uygulamalarına aynı şekilde yansıdığı tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bilgi İşlem Teknolojisi, Yönetim, Yönetici ve
Bilgisayar
∗
Yrd.Doç.Dr., İnönü Üniversitesi, İİBF
∗∗
Dr., İnönü Üniversitesi, İİBF
190
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
A SURVEY ON THE EFFECTS OF THE DIFFERENCES OF MANAGERS'
PERSONAL CHARACTERISTICS ON THEIR UTILISATION FROM
INFORMATIONAL TECHNOLOGIES
ABSTRACT
The stiff competition, which came up with the globalization, led to
the better realization of the existing market conditions by the firms.
The realization of the existing markets by the firms depends on the
usage of progresses and changes in the Information Technologies.
Information technology is the indispensable value of the
fundamental competition power of the firms. This importance can
be seen in the management processes of the firms.In applying the
information technologies during the business process, the
individual characteristics are important as well as the attitudes of
the business managers. But some individualistic characteristics of
the firm managers make the usage of information technologies
different from each other. This condition can be seen as a fact that
firms make use of information technologies depending on the
individual characteristics of their manager. Therefore, the aim of
this study is to investigate how the managers’ individualistic
behaviors affect the usage of information technologies in the
management process of the firms. In the end of the study, it was
found that the differences in using the information technologies
resulted from the individualistic characteristics of the managers.
Key Word: Information Technologies, management, manager and
computer
GİRİŞ
İktisat tarihçilerinin sanayi devrimi olarak ifade ettikleri dönemde, devrimin
yol açtığı gelişmeler, yerli ve uluslar arası pazarlarda büyük bir rekabeti beraberinde
getirmiştir. Bu gelişmelere bağlı olarak işletmeler, üretim, pazarlama ve diğer işletme
fonksiyonlarını daha etkili bir şekilde yönetmek için yeni arayışlara yönelmişlerdir.
Aynı dönemde, teknolojik bilgi, üretime aktarıldığı ölçüde rekabet başarısı
sağlanmıştır. Bu gelişmelere ayak uyduramayan işletmeler ise rekabet dışı kalarak
faaliyetlerini büyük ölçüde sınırlandırmak zorunda kalmışlardır. Oysa teknolojik ve
bilimsel gelişmeleri kullanan, bu gelişmelerin sunduğu imkânlardan faydalanan,
yaşadığı gelişmeleri işlemenin bilgisi ve deneyimi haline dönüştürmüş işletmeler ise
rekabet özelliklerini artırarak büyümüşlerdir.
Sanayi devrimi sonrası bilgi ve teknolojideki gelişmeler daha hızı bir şekilde
artarak bilgi ve teknoloji ikilisini gündeme getirmiştir. Genel olarak bu ikili “Bilgi
İşlem Teknolojisi(BİT)” olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde ise çok hızlı ve baş
döndürücü bir gelişme içinde olan BİT her alanda sunduğu çözüm yollarıyla insanlığa
büyük yaşam kolaylıkları sunmaktadır. Bu yönüyle BİT yaşamın tamamında
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
191
vazgeçilmez bir unsur olarak görülebilir. BİT’nin hayatımızda bu denli önemli olması
sonucunda iş dünyası ve çevreleri de bu teknolojiye uygun davranmak zorunda
kalmışlardır.
21. yüzyılın sonlarında çok hızlı bir şekilde artan teknolojik ve bilimsel
gelişmeler bilginin işletmeler ve yöneticileri için stratejik bir değer olmasını
sağlamıştır. Günümüzde insanlık tarihi, süreç içerisinde öyle bir yere gelmiştir ki,
bilim işlenerek teknolojik ürün haline dönüştürülmüştür. BİT artık işletme
faaliyetlerinde yöneticilerin vazgeçilmezleri olarak görülmektedir. Bu gelişmelere
bağlı olarak günümüzde işletmeler, bilginin stratejik değerine önem vermekte ve
BİT’ni yönetim faaliyetlerinde amacıyla kullanmaktadırlar.
İşletmelerin BİT’lerini özellikle yönetim bilgi sistemlerinde kullanması
sonucunda; insan-bilgisayar ve yönetim-bilgisayar etkileşimi artmıştır. Yönetim bilgi
sistemlerine bağlı olarak bilgi işlem teknolojisi ile ticari, yönetsel ve kültürel
temeldeki ilişkiye dayalı çalışma oldukça az sayıdadır.1 Böyle bir sonuç bu
çalışmanın çıkış noktasını oluşturmuş ve yönetim ile bilgi işlem teknolojisi arasındaki
ilişki yöneticilerin kişisel özelliklerdeki farklılıklarla sınırlı kalınarak incelenmeye
çalışılmıştır. Ancak birçok faktör gibi yöneticilerin kişisel özellikleri bilgi işlem
teknolojisinden faydalanmayı olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıklar işletmelerin BİT uygulamalarından
faklı şekilde faydalanmalarına sebep olmaktadır. Söz konusu değerlendirmelere bağlı
olarak araştırmanın amacı; işletme yöneticilerinin kişisel özellikleriyle işletme
faaliyetlerinde BİT uygulamaları arsındaki ilişkiyi incelmek veya işletme
yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıkların yönetim faaliyetlerinde BİT’den
faydalanmalarını nasıl etkilediğini incelemektir.
1.BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİSİ
Yaşadığımız dünyanın ulaştığı teknolojik gelişmelerin en önemlilerinden
birisi, bilgi teknolojisindeki gelişmelerdir. Bilgi teknolojisindeki gelişmeler, bir
bakıma ortak insan emeğini tanımlama ve teori oluşturmaya yönelik çağdaş bir
yaklaşımı veya koordinasyon temeli “yaygın bilgiyi” öne sürer.2 Yaygın bilgi adına
özellikle bilgisayar ve iletişim veya internet teknolojisinin sunduğu imkânlar oldukça
önemlidir. Bu gelişmeler insan hayatının kolaylaşmasını ve bilginin daha hızlı bir
şekilde kullanarak bir dizi bilimsel gelişmelerin hızlanmasına neden olmaktadır.
Bu gelişmeleri sağlayan bilgi işlem teknolojisini daha iyi anlamak için
öncelikle bu teknolojinin ana unsurları olan bilgisayar ve internet kavramlarının
incelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamada, Yılmaz’a(1989) göre bu ana unsurlardan
ilki olan bilgisayar, kendisine önceden verilen program gereğince bilgileri elektronik
bir hızla işleyen; başka bir deyişle matematik işlemleri yapan, giriş ve çıkış ünitelerini
çalıştıran, bilgileri birleştiren ve bazı karşılaştırmaları otomatik olarak yapan bir
1
Ping Zhang, Na Li, “An Assessment Of Human–Computer Interaction Research in Management
Information Systems: Topics And Methods” Computers in Human Behavior, 20, 2004 p. 125
2
John M. Carroll, Mary Beth Rosson, Gregorio Convertino, Craig H. Ganoe, “Awareness And Teamwork in
Computer-Supported Collaborations” Interacting With Computers, Xx, 2005, p. 1
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
192
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
makinedir.3 Bilgisayar aldıkları komutlara bağlı olarak yüklenen verileri işleyen
problem çözen otomatik elektronik aygıtlardır. Çalışma ilkeleri, donanım tasarımları
ve uygulama alanları açısından farklı kategorilere ayrılmaktadırlar.4
Bilgisayarlar bilgiyi girdi alarak kullanan bunu bir yazılım programı
aracılığıyla işleyen ve bunun sonucunda birçok alanda kullanmak için çıktılara
dönüştüren elektronik bir cihazdır. Genel olarak bilgisayar donanımı ve yazılım
olmak üzere iki temel unsurdan oluşmaktadır. Bilgisayarı oluşturan fiziksel parçalar
donanımı oluştururken, bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir dizi komut ve
programlara yazılım denilmektedir.5
Ana unsurlardan ikincisi olan internet, teknik olarak birçok bilgisayarın ve
bilgisayar sistemlerinin bir birine bağlı olduğu bir iletişim sistemidir.
Bal’a(2001) göre, iki veya daha fazla bilgisayarın bir birine bağlanması ile
oluşturulan bilgisayar ağına yerel ağ denir. Birden fazla bilgisayarın veya yerel
bilgisayarın bağlı olduğu ağların ağına ise internet denir. Yani internet servis sağlayıcı
firmanın sunduğu imkânlar ile bütün dünyadaki bilgisayarların biri birine bağlanması
hadisesidir.6
Bilgisayar ve internet BİT’sinin ve teknolojik patlamanın bir ürünü aynı
zamanda bir nedenidir. Genelde bilgisayarları, bilgileri kabul edip onları işleyen ve
bilgilerden anlamlı sonuçlar elde eden bir grup elektronik araç veya makineler olarak
tanımlayabiliriz. Bilgisayarlar hammadde olarak bilgiyi kullanan, kullandıkları bilgiye
bir takım işlemler uygulayarak çeşitli çıktılara; ulaşabilen sistemler olarak
düşünebiliriz. Bu nedenle genel olarak bu alanın tümü bilgi teknolojisi adı altında
toplanmıştır.7
Bilgi teknolojileri ile kuruluşlara bilgi sağlamak için kullanılan araçların,
uygulama ve hizmetlerin bütünü kast edilmektedir.8 Ancak bu tanımlama bilgi
teknolojisini genel çerçevede ifade etmektedir. Aslında bilginin toplanması, işlenmesi,
depolanması ve ağlar aracılığıyla bir yerden başka bir yere iletilmesi ve kullanıcıların
hizmetine sunulmasında yararlanılan, iletişim ve bilgisayar teknolojilerini de
kapsayan tüm teknolojiler “bilgi teknolojileri” olarak adlandırılabilir.9 Yurdakul’a
göre bilgi teknolojisi, bilginin elektronik optik vb. tekniklerle toplanması işlenmesi
saklanması ya da herhangi bir yerde bu bilgiye erişilmesini otomatik olarak sağlayan
3
Cengiz Yılmaz, Bilgisayar ve Basic Programlama, Erbem Yayınları, Kayseri 1989, s. 1
4
5
Hüsnü Erkan, Bilgi Toplumu ve Elektronik Gelişme, İş Bankası Yayınları, İzmir,1998, s. 73
Mahmut Tekin, Hasan K. Güleş, Tom Burges, Değişen Dünyada Teknoloji Yönetimi, Bilişim Teknolojileri,
Damla Ofset, Konya, 2000, s.102
6
Hasan Çelebi Bal, Bilgisayar ve İnternet Başlangıçtan İleri Seviyeye Herkes İçin, Akademi Yayınevi,
Rize, 2001, s. 402
7
8
Eyüp İlyasoğlu, Türk Bilgi Teknolojileri ve Gümrük Birliği İş Bankası Yayınları, Anakara,1997, s. 60
Orhan Güven; Küreselleşme Sürecinde Bilgi Teknolojileri ve Bilgi Sistemleri Stratejileri DPT Yayınları,
İstanbul,1998, s. 2
9
Yaşar Tonta, http//yunus.hun.edu.tr/tonta 06.07.2004
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
193
teknolojiler bütünüdür.10 Bilginin bu denli sistemli bir şekilde işlendiği BİT sağladığı
fayda ve ortaya koyduğu sonuçlar işletmelerin ve yöneticilerin rekabet gücünün en
önemli unsurları olarak görülebilir. Bu nedenle BİT’ ile işletme ve işletme yönetimi
ilişkisinin de incelenmesi gerekmektedir.
2.İŞLETMELERDE BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİSİNİN KULLANIMI
İşletmeler yaşamlarını sürdürebilmek için yaşadıkları çevreye uyum
göstermek zorundadır. İşletmelerin içinde bulunduğu çevre çeşitli teknolojik değişim
ve gelişmelerle sürekli hareket halindedir. Yoğun bir rekabet ortamında faaliyette
bulunan günümüz işletmelerinin en önemli sorunu az maliyetle yüksek verimlik ve
örgütsel performans elde etmektir. El emeğine dayalı yöntemler bu sonuçları
sağlamak için yeterli değildir. Gittikçe karmaşıklaşan şartlar altında bilgiye duyulan
ihtiyacın hızlı bir şekilde karşılanması da rekabetin en önemli unsurlarından biridir.
Günümüzde işletmelerin bu koşullara ulaşması ise ancak BİT ile mümkündür.
Allan(1997)’ın bilgisayar ve yönetim uygulamaları arasındaki ilişkiyi incelemiş ve
inceleme sonucunda bilgisayar ve geleneksel yönetim uygulamaları arasındaki ilişkiyi
yapılandıran dört ana unsuru ortaya koymuştur. Bunlar;11
1. Yönetim metodunun tanımlanması,
2. Kontrol mekanizması,
3. Denetim prosedürleri,
4. Durum raporlama.
Yukarıdaki unsurlara bağlı olarak BİT ve yönetim uygulamaları işletmelerin
etkinliği ve verimliliği için oldukça önemli görülebilir. İşletmelerde yönetim
uygulamalarıyla BİT arasındaki ilişkinin en önemli iki etkisi ise; insan kaynağı, para
ve araç gereçler, üretim teknolojisi, haberleşme vb işletme kaynakların etkili bir
şekilde kullanımı ve işletme kaynakları artan bilgi ihtiyacının hızlı bir şekilde
karşılamasıdır.
Bilgisayar kullanımının işletmelere sağladığı faydaları daha iyi anlamak ve
açığa çıkarmak için bu ilişkinin faydalarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.12
•
İşletmenin üretim ve diğer maliyetlerini düşürmek,
•
Kırtasiye ve kâğıt kullanımını azaltmak,
Artan satış kapasitesini karşılamak ve satış takibi yaparak siparişlerin
zamanında karşılanmasını sağlayıp müşteri memnuniyetini dolayısıyla
satışları artırmak,
Stokların takibi ve mal stoklarını en uygun seviyede tutulmasını sağlayarak
nakit sermeyenin değişik yatırım alternatiflerinde değerlenmesini sağlamak.
•
10
Ceyhun Yurdakul, M.Ufuk Çağlayan, Bilgi Teknolojileri, Türkiye İçin Nasıl Bir Gelecek
Hazırlanmaktadır, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1997, ss. 16-17
11
George Allan, “Configuration Management and its Impact On Businesses That Use Computer Platforms”
International Journal Of Project Management Vol. 15, No. 5, 1997, p.329
12
Colbert A. Douglas, 1984, Computer and Management For Business, Petrocelli Books, New York, p.19
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
194
Ayrıca işletmelerin her geçen gün artan teknik kapasiteleri, azalan
maliyetleri ve kullanım kolaylıklarıyla BİT’ten yeterince yararlandıkları söylenebilir.
3.YÖNETİMDE BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİSİNİN KULLANIMI
BİT kullanımının işletmenin yönetim faaliyetleri üzerinde çeşitli olumlu
katkılar sağlayacağı bir gerçektir. Özellikle 1991 yılından itibaren bilgisayar ve
yöneticiler arasındaki ilişki giderek artmıştır.13 Nitekim bilgisayar desteğiyle işlenip
sunulan bilgiler, yönetici kadrolarının işini kolaylaştırmış, planlama, karar alma ve
üretim yöntemlerini geliştirmiştir. Modern yönetim tekniklerinin gelişmesini
sağlamıştır. Bu yönüyle bilgisayar, yönetim için geliştirilmiş yeni bir başlangıç olarak
görülmektedir.14 İşletmelerin temel bölümleri arasındaki iş birliği artmış, bölüm ve
şubeler arasındaki problemler daha iyi kavranabilmiş, daha belirgin ve düzenli
yönetim anlayışının yerleşmesine yol açmıştır.15 Bu yeni yönetim anlayışı beraberinde
işletmelere yönetimde büyük faydalar sağlayabilir. Bu faydaları Tekin ve diğerlerine
göre aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.16
•
İşletme bilgileri daha düzenli ve kolay erişebilir olacağından yöneticiler
ihtiyaç duydukları bilgiyi zamanında ve istedikleri biçimde kolayca elde
edebilecekler.
•
İşletme yöneticilerinin bilgi talepleri hazır programlar sayesinde daha
hızlı bir şekilde karşılanabilecektir.
•
Yönetimin, gelecekle ilgili tahminlerinde ve yönetim planlarının
dayanağı olan kararlarındaki tutarlılık ve doğruluk derecesinde artış
olacaktır.
İşletme birimleri arasında bilgi alış verişi, iş birliği ve koordinasyonun
artmasına bağlı olarak daha düzenli yönetim anlayışı yerleşecektir.
Ayrıca yukarıda sayılanların yanı sıra işletmelerin yönetim faaliyetleri tek
düze günlük faaliyetlerden, geleceğe dönük yönetim strateji ve politikaları
belirlemeye kadar farklılaşabilir. Birincisinde kullanılan bilgiler daha basit, kullanıma
hazır, gerçek ve ayrıntılı olmasına karşın ikincisinde karmaşık, tahmin ve
varsayımları ele alan standart bir biçimde işlenmesi imkânsız bilgiler
değerlendirilmektedir. BİT kullanarak gerçekleştirilecek olan faaliyetler; işletme
maliyetlerini düşürme, stok takibi ve stokların en uygun seviyesi, finansal hareketlerin
kontrolü, satış planlaması, hesaplama hatalarının ortadan kaldırılması, personel
faaliyetlerinin düzenlenmesi, dosyalama ve kayıt, kırtasiye giderlerinin azaltılması vb
olarak sıralanabilir.
•
13
Marie Lavoiea, Pierre Therrien, “Different Strokes For Different Folks: Examining The Effects Of
Computerization On Canadian Workers”, Technovation, 25, 2005, p. 892
14
Pierre Duez, Kim J. Vicente, “Ecological Interface Design And Computer Network Management: The
Effects Of Network Size and Fault Frequency” Int. J. Human-Computer Studies, 1, 2005, p.2
15
Hayri Ülgen, İşletme Yönetiminde Bilgisayarlar, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını, İstanbul
1980, s.130
16
Mahmut Tekin, Hasan K. Güleş, Tom Burges, “a.g.e”, s. 86
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
195
Günümüzdeki BİT yukarıda sayılan işlemleri büyük bir hızla ve yüksek bir
doğrulukla gerçekleştirebilme özelliğine sahiptir. Bilgisayarların etkin çözüm
üretmeninde ötesinde, yönetim süreci faaliyetlerini değerleyip en uygun sonucu
verebilme özelliğine ulaştığı rahatlıkla söylenebilir. Fakat bu bilgisayarları işletme
faaliyetlerinde kullanacak olan işletme yöneticilerinin bazı kişisel özellikleri (cinsiyet,
eğitim durumu, yaşı, iş tecrübesi) BİT işletme faaliyetlerinde kullanılması olumlu ya
da olumsuz bir şekilde etkilemesi araştırmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Bu
nedenle araştırmanın amacı yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıkların işletme
faaliyetlerinde kullanılan BİT nasıl yansıdığını ortaya çıkarmaktır. Söz konusu amaca
çalışmanın araştırma bölümünde uygun istatistikî yöntemler kullanılarak ulaşılmaya
çalışılacaktır.
4. Araştırmanın Amaç, Yöntem Ve Değerlendirilmesi
4.1. Araştırmanın Amacı
İşletme yönetimi faaliyetlerinde BİT uygulamalarından faydalanmayı
etkileyen birçok faktör söz konusudur. Bu faktörler; teknolojiye karşı ortaya çıkan
direnç, bilgi yeterliliği veya yetersizliği, çalışanların ve yöneticilerin tutumu, ihtiyaç
duyulan teknoloji, işletmeye maliyeti, yöneticilerin kişisel özellikleri vb şeklinde
sıralanabilir. Ancak bu araştırmada söz konu değişkenlerin tamamının incelenmesi
teknik ve mali olarak mümkün değildir. Bu nedenle araştırma yalnızca yöneticilerin
kişisel özellikleri ile BİT ilişkisi açısından sınırlandırılmıştır.
Bu çalışma da, işletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıkların
yönetim faaliyetlerinde BİT uygulamalarından faydalanmalarına nasıl yansıdığı
ortaya konulmaya çalışılmıştır. Diğer bir ifadeyle araştırmanın temel amacı;
yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıkların işletme faaliyetlerinde bilgi işlem
teknolojisinden(BİT) faydalanma uygulamalarını nasıl etkilediğini incelemektir.
Araştırmaya konu edilen işletme yöneticilerinin işletme faaliyetlerinde
bilgisayar ve internetten faydalanmalarını etkileyen yönetim uygulamalarıyla ilgili
olarak literatür taraması yapılarak konuyla ilgili gerekli ancak öz açıklamalara yer
verilmiştir. Ayrıca araştırmanın kuramsal bölümünde BİT’si ile işletme yönetiminin
birbirleriyle ilişkisi ve yakın oldukları noktalar üzerinde daha fazla durulmaya
çalışılarak, araştırma kısmında ortaya çıkacak sonuçlarla karşılaştırma yapılması
sağlanmıştır.
4.2. Anakütle ve Örneklem
Araştırmanın hedef kitlesini Malatya(304), Erzurum(140) ve Elazığ(186) ’da
faaliyet gösteren toplam 630 adet17 küçük ve orta büyüklükteki işletme
oluşturmaktadır. Araştırılan konunun orta ve küçük işletmelerde kendini daha belirgin
ve doğru bir biçimde göstereceği kanaati nedeniyle anket formları orta ve küçük
işletmelere gönderilmiştir.
Araştırma da %95 güvenilirlik sınırları içinde %5’lik hata payı öngörülmüş
ve buna göre 630 işletmeden oluşan bir ana kütleye ulaşmak hedeflenmiştir. Ancak,
17
http// www.kosgeb.gov.tr/veritabani 13.04.2005
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
196
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
yapılan anket uygulaması sonucunda araştırma için geçerliliği olan 264 işletmeden
bilgi elde edilmiştir. Ayrıca gönderilen anketlerden geri gelenler arasında bazıları
tamamen cevaplandırılmadığı veya eksik cevaplandığı için değerlendirme sonucunu
olumsuz yönde değiştireceği düşünülerek analiz kapsamı dışında bırakılmıştır.
Toplanan veriler ana kütle ile karşılaştırıldığında cevaplama oranı yaklaşık olarak
%42’dir. Bu oran araştırma için yüksek bir geri dönüşüm olarak değerlendirilebilir.
4.3. Araştırmanın Hipotezi
Araştırmanın amacına uygun olarak aşağıdaki hipotez ve alt hipotezler
geliştirilmiştir.
H0: İşletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıklar işletme
faaliyetlerindeki bilgi işlem teknolojisi (BİT) uygulamalarını etkilememektedir
H1: İşletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıklar işletme
faaliyetlerindeki bilgi işlem teknolojisi (BİT) uygulamalarını etkilemektedir
Alt hipotezler
1.Yöneticilerin Cinsiyeti ve BİT
H 0:
İşletme
yöneticilerinin
cinsiyetindeki
farklılıklar
işletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilememektedir.
H1:
İşletme
yöneticilerinin
cinsiyetindeki
farklılıklar
işletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir.
2. Yöneticilerin İş Tecrübesi ve BİT
H0: İşletme yöneticilerinin iş tecrübesindeki farklılıklar işletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilememektedir.
H1: İşletme yöneticilerinin iş tecrübesindeki farklılıklar işletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir.
3. Yöneticilerin Yaşı ve BİT
H0: İşletme yöneticilerinin yaş grubundaki farklılıklar İşletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilememektedir.
H1: İşletme yöneticilerinin yaş grubundaki farklılıklar İşletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir.
4. Yöneticilerin Eğitim Durumu ve BİT
H0: İşletme yöneticilerinin eğitim durumundaki farklılıklar işletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilememektedir.
H1: İşletme yöneticilerinin eğitim durumundaki farklılıklar işletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir.
4.4. Veri Toplama ve Analiz Yöntemi
Konunun işletme yönetimi faaliyetlerine yansımasının nasıl olduğunu ortaya
koyabilmek için araştırmada veriler, her işletmenin yöneticisine posta yolu ile
gönderilen anket formu yardımıyla toplanmıştır. Hazırlanan anket formunda ankete
katılan işletme yöneticilerine ait belirlenen bazı özelliklerinin ortaya konulabilmesi
için 4 soru yer almıştır. Yönetimde bilgisayar uygulamalara ait 16 soru internet
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
197
uygulamalarına ait ise 13 soru yer almıştır. Ankette toplam olarak 33 soru yer
almaktadır.
İşletmeleri tanımlamak amacıyla yer alan sorular dışındaki diğer soruların
tamamı beşli likert tipinde olan sorulardır. Yönetimde bilgisayar ve internet
uygulamalarının belirlenmesine yönelik uygulamaları ortaya koyan ifadeler 1-Hiç
Uygulanmamakta, 2- Uygulanmamakta, 3- Fikrim Yok, 4- Uygulanmakta, 5-Tam
Anlamıyla Uygulanmakta şeklinde ölçeklendirilmiştir. Cevaplayıcıların soruları
tekdüze bir biçimde cevaplamalarını engellemek için, analiz veya değerleme
aşamasında tekrar dönüştürülmek üzere, soruların bir kısmı olumsuz uygulama
cümlesi biçiminde sorulmuştur.
Birinci elden veri toplamak amacıyla araştırma konusuyla ilgili detaylı bir
literatür taraması sonucunda hazırlanan anket formu oluşturulduktan sonra,
yöneticilerden gerekli veriler elde edilmiştir. Ayrıca, bu verilerin güvenilirlik
sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo 1 Güvenirlilik (Alpha Testi) Analizi:
Soru Grubu
Yönetimde
(16soru)
Alpha Değeri
bilgisayardan
faydalanma
Yönetimde internetten faydalanma(13)
Toplam (29 soru)
,8634
,8151
,8884
Yönetimde bilgisayardan faydalanma uygulamalarına dair soruların
güvenirliliği % 86, internetten faydalanmaya ilişkin soruların güvenirliliği % 81 ve
her iki grup toplam soruların güvenirliliği ise % 88 çıkmıştır. Bu sonuçlara göre
Alpha güvenirlilik testi çok iyi (yükseğe yakın) derecede çıkmıştır.
Araştırmada anket yoluyla elde edilen veriler, SPSS (Statistical Packages for
Social Sciences) paket programıyla analiz edilmiştir. Ayrıca, sağlıklı sonuç elde
edilmesi için anket formunda yer alan önermeler olumlu ve olumsuz tarzda
sorulduğundan, gerekli dönüştürmeler yapıldıktan sonra analizler gerçekleştirilmiştir.
Yapılan analizde öncelikli olarak anket formları değerlendirmeye alınan işletmelere
ilişkin tanımlayıcı bilgiler verilmiştir. Ortaya atılan hipotezlerin test edilmesi
amacıyla da “t” ve Tek Yönlü Anova Testleri kullanılmıştır. Yapılan analiz sonuçları,
ilgili başlıklar altında tablolara dönüştürülerek aşağıda verilmiştir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
198
4.5. Verilerin Değerlendirilmesi
Tablo 1 İşletme Yöneticilerinin Cinsiyeti:
Frekans
Yüzde
Toplam Yüzde
Erkek
214
81,1
81,1
Kadın
50
18,9
100,0
Toplam
264
100,0
100,0
İşletme yöneticilerinin cinsiyetlerinin dağılımına bakıldığında, araştırmaya
katılan işletme yöneticilerinin % 81’i erkek, % 19,9’u bayan olduğu görülmektedir.
Araştırmaya katılan işletmelerin büyük çoğunluğunun Doğu Anadolu bölgesinde
olmasına rağmen kadın yöneticilerin oranını küçümsenmeyecek kadar yüksek olması
dikkat çekici bir durum olarak nitelendirilebilir. Bu durum kadın ve erkek yöneticiler
açısından BİT kullanımındaki farklılığı ortaya çıkarmak açısından bu araştırma için
önemli bir avantaj olarak değerlendirilebilir.
Tablo 2 İşletme Yöneticilerin Yaş Grupları:
Yaş Grupları
Frekans
Yüzde
Toplam Yüzde
18-25
22
8,4
8,4
25-35
113
42,8
42,8
35-45
83
31,4
31,4
45 +üstü
46
17,4
17,4
Toplam
264
100,0
100,0
Araştırmaya katılan yöneticilerin yaş gruplarına bakıldığında, %8’i 18-25,
%42’si 25-35, %31’i 35-45 ve %17’sinin ise 45 yaş ve üstü olduğu görülmektedir. Bu
sonuçlara bakıldığında araştırmanın yalnızca %17 si orta yaş üstü olduğu
görülmektedir. Geri kalan %83 kısım ise 18-45 yaş aralığında yer almaktadır. Bu yaş
grupları genel olarak genç ve orta yaş grubu olarak kabul edilmektedir. Yaş
gruplarının büyük çoğunluğunun genç ve orta yaş aralığında olması özellikle BİT
açısından önemli bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Ayrıca bu yaş grubunda bilgi
ve iletişim teknolojisindeki gelişmelerden faydalanma, yenilikçi-yaratıcı olma gibi
durumlara karşı değişime direncin az olmasını ve işletmelerin değişimi kolaylıkla
yaşanmasını sağlayabilir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
199
Tablo 3 İşletme Yöneticilerin Eğitim Durumu:
Frekans
Yüzde
Toplam Yüzde
İlköğretim
12
4,6
4,6
Ortaöğretim
66
25,1
29,7
MYO/Önlisans
62
23,5
53,2
Lisans
115
43,6
96,8
9
3,2
100,0
264
100,0
Lisans Üstü
Toplam
Ankete katılan işletme sahiplerinin % 70,3’ü meslek yüksekokulu, ön lisans,
üniversite ve daha yukarısı, % 29,7’si ise orta ve ilköğretim mezunudur.
Araştırmadaki yöneticilerin eğitim düzeyinin yüksek olması BİT’nden faydalanmaları
ve söz konusu yönetim faaliyetlerinde bu teknolojideki gelişmeleri benimsemeleri
bakımından olumlu bir sonuç olarak görülebilir.
Tablo 4 İşletme Yöneticilerinin İş Tecrübesi:
Frekans
Yüzde
Toplam
Yüzde
0-10 Yıl
124
47,9
47,9
10-20 Arası Yıl
82
31,1
79
20-30 Arası Yıl
33
12,5
91,5
30 Yıl üstü
25
8,5
100
Toplam
264
100,0
Yöneticilerin % 47’si henüz 10 yıllık, % 31’i 10–20 yıl arası, % 12’i 20–30
yıl, %9 ise 30 yıldan fazla iş tecrübesi süresine sahiptir. Araştırmadaki yöneticilerin
büyük çoğunluğunun iş tecrübelerinin fazla olmaması BİT yönetimde kullanmaları
açısından dezavantaj olarak görülebilir. Ancak BİT’nin yönetimde kullanılmasının
çok fazla bir geçmişe sahip olmaması, söz konusu yöneticilerin BİT’ndeki
gelişmelerden faydalanma, yenilikçi-yaratıcı olma gibi durumlara karşı duyarlı
olmalarını kolaylıkla yaşanmasını sağlayabilir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
200
Tablo 5 İşletme Yöneticilerin Yönetimde Bilgisayardan Faydalanma Uygulamaları:
D1
D2
D3
Uygulamalar
F
%
F
İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde
bilgisayar kullanımı
1
0,4
2 0,75 2 0,75
Stokların takibi ve mal stoklarının
optimal
seviyede
tutulmasında
bilgisayar kullanımı
2
0,75 1
Firma ile ilgili finansal hareketlerin
kontrol altında tutulmasında bilgisayar
kullanımı
4
1,5
-
Satış
planlamasının
doğru
yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı
-
-
Hesaplarla ilgili her türlü sistematik
veya aritmetik hataların ortadan
kaldırılmasında bilgisayar kullanımı
4
Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi,
takip
ve
kontrol
edilmesinde
bilgisayar kullanımı
7,6
239 90,5 1,1065
,3550
2 0,75
5
1,9
254 96,2 1,0494
,2787
-
1
0,4
53
20,1 206 78,0 1,2319
,4576
9
3,4
1
0,4
73
27,7 181 68,6 1,3460
,5439
1,5
1
0,4
-
-
30
11,4 229 86,7 1,1445
,3932
4
1,5
-
-
1
0,4
56
21,2 203 76,9 1,2433
,4641
Dosyalama doküman sınıflandırma,
evrak
kayıt
gibi
işlemlerin
yapılmasında zaman kazanılması için
bilgisayar kullanımı
4
1,5
-
-
1
0,4
17
6,4
242 91,7 1,0951
,3419
Yönetim ve kırtasiye giderlerinin
azaltılmasında bilgisayar kullanımı
8
3,0
1
0,4
-
-
106 40,2 149 56,4 1,4639
,5574
Ürün geliştirme ve ürün tasarlama
18
faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
6,8
1
0,4
1
0,4
65
İmalat
planı
hazırlanmasında
bilgisayar kullanımı
6
2,3
-
-
1
0,4
127 48,1 130 49,2 1,5285
,5440
Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili
olarak bilgisayar kullanımı
4
1,5
-
-
1
0,4
10
3,8
249 94,3 1,0684
,3075
Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde
bilgisayar kullanımı
4
1,5
1
0,4
-
-
33
12,5 226 85,6 1,1559
,4033
Personel
kayıtları
bilgisayar kullanımı
4
1,5
-
-
1
0,4
10
3,8
249 94,3 1,0684
,3075
Ücretlendirme ve maaş ödeme
faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
5
1,9
1
0,4
-
-
43
16,3 215 81,4 1,2015
,4469
Personel sicil işlemlerinde bilgisayar
kullanımı
4
1,5
2 0,75 1
0,4
26
9,8
231 87,5 1,1445
,4122
Müşteri
bilgi
bankası
oluşturulmasında bilgisayar kullanımı
4
1,5
1
-
30
11,4 229 86,7 1,1445
,3932
-
F
Std.
Dev.
20
0,4
%
Mean
%
0,4
F
D5
F
işlemlerinde
%
D4
%
24,6 179 67,8 1,4601 1,3554
Tablo 5’deki kısaltmalar: D1 Hiç Uygulanmamakta, D2 Uygulanmamakta,
D3 Fikri Yok, D4 Uygulanmakta, D5 Tamamıyla Uygulanmakta
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
201
Tablo 5 incelendiğinde, araştırmaya katılan işletmelerin faaliyetlerinde
kullanılan BİT uygulamalarına bakıldığında özellikle, imalat planı hazırlanmasında
yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında, ürün geliştirme ve ürün tasarlama
faaliyetlerinde, satış planlamasının doğru yapılabilmesinde ve firma ile ilgili finansal
hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı uygulamalarının
ağırlıkta olduğu görülmektedir.
Tablo 6 İşletme Yöneticilerin Yönetim Faaliyetlerinde İnternetten Faydalanma Uygulamaları:
D1
Uygulamalar
F
%
D3
D4
D5
%
F
Mean
Std.
Dev.
F
%
F
Firma tanıtımının yapılabilmesi için
1 0,4 4 1,5 internet kullanımı
-
39
14,8 220 83,3 1,178
,421
F
%
D2
%
Ürün tanıtımının yapılabilmesi için
internet kullanımı
-
8 3,0 1 0,4
71
26,9 184 69,7 1,330
,532
Pazar arayışı faaliyetlerinde internet
kullanımı
-
1 0,4 -
-
69
26,1 194 73,5 1,262
,440
-
-
81
30,7 182 68,9 1,308
,462
İthalat
faaliyetlerinin
yerine
4 1,5 1 0,4 getirilebilmesinde internet kullanımı
-
96
36,4 163 61,7 1,395
,520
İnsan
kaynakları
havuzunun
1 0,4 oluşturulmasında internet kullanımı
İhracat
faaliyetlerinin
yerine
getirilebilmesinde internet kullanımı
-
-
-
-
1 0,4
92
34,8 171 64,8 1,349
,477
Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine
1 0,4 getirilebilmesinde internet kullanımı
-
-
-
105 39,8 158 59,8 1,399
,490
Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine
1 0,4 getirilebilmesinde internet kullanımı
-
-
-
124 47,0 139 52,7 1,471
,500
Teknolojik
gelişmelerin
takip
8 3,0 1 0,4 edilebilmesinde internet kullanımı
-
14
241 91,3 1,114
,403
1 0,4 138 52,3 121 45,8 1,555
,527
Satış sonrası servis hizmetlerinin
4 1,5 yürütülebilmesinde internet kullanımı
-
5,3
Bankacılık
işlemlerinin
4 1,5 1 0,4 yürütülebilmesinde internet kullanımı
-
58
22,0 201 76,1 1,251
,468
Haber alma ve haber ulaştırma
4 1,5 1 0,4 faaliyetlerinde internet kullanımı
-
24
9,1
,371
235 89,0 1,121
Tablo 6’daki kısaltmalar: D1 Hiç Uygulanmamakta, D2 Uygulanmamakta,
D3 Fikri Yok, D4 Uygulanmakta, D5 Tamamıyla Uygulanmakta
Tablo 6’ incelendiğinde; araştırmaya katılan işletmelerin faaliyetlerinde en
fazla faydalanılan internet kullanımı uygulamaları sırasıyla; Satış sonrası servis
hizmetlerinin yürütülebilmesi, Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi;
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
202
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi ve ürün tanıtımı şeklinde sıralanadığı
görülmektedir. Ayrıca en az faydalanılan internet kullanımı uygulamaları ise;
haberleşme ve teknolojik gelişmelerin takibi olduğu görülebilir
Tablo 7:Yöneticilerin Cinsiyeti ve BİT Uygulamaları Arasındaki Anova Testi:
Uygulamalar
F
Sig.
İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı
12,639
,000*
Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar kullanımı
44,054
,000*
Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı
,002
,965
Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı
4,265
,040*
Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya aritmetik hataların ortadan kaldırılmasında bilgisayar
kullanımı
3,560
,060
Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar kullanımı
50,593
,000*
Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında zaman kazanılması
121,719
için bilgisayar kullanımı
,000*
Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı
2,719
,100
Ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
,116
,734
İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı
4,289
,039*
Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı
24,368
,000*
Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
13,398
,000*
Personel kayıt işlemlerinde bilgisayar kullanımı
24,368
,000*
Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
11,610
,001*
,954
,330
Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı
Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı
49,235
,000*
Firma tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı
29,322
,000*
Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı
,748
,388
Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı
61,009
,000*
İnsan kaynakları havuzunun oluşturulmasında internet kullanımı
30,563
,000*
İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
21,841
,000*
İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
2,033
,155
Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
3,275
,071
Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
7,736
,006*
Teknolojik gelişmelerin takip edilebilmesinde internet kullanımı
3,842
,051
Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı
1,969
,162
Bankacılık işlemlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı
26,464
,000*
Haber alma ve haber ulaştırma faaliyetlerinde internet kullanımı
4,069
,045*
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
203
Tablo 8:Yöneticilerin İş Tecrübe Düzeyi ile BİT Uygulamaları Arasındaki Anova Testi:
Uygulamalar
F
sig
İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı
,763
,550
Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar
kullanımı
2,550
**,040
Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar
kullanımı
4,256
**,002
Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı
4,646
**,001
Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya
kaldırılmasında bilgisayar kullanımı
4,982
**,001
Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar
kullanımı
2,405
**,050
Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında
zaman kazanılması için bilgisayar kullanımı
2,552
**,040
Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı
9,915
**,000
aritmetik hataların ortadan
Ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
,964
,428
İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı
3,444
**,009
Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı
3,688
**,006
Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
6,063
**,000
Personel kayıtları işlemlerinde bilgisayar kullanımı
1,866
,117
Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
2,628
**,035
Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı
,223
,926
Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı
4,662
**,001
Firma tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı
6,140
**,000
Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı
1,242
,294
Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı
,888
,472
İnsan kaynakları havuzunun oluşturulmasında internet kullanımı
3,184
**,014
İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
,114
,977
İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
,482
,749
Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
8,776
**,000
Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
8,776
**,000
Teknolojik gelişmelerin takip edilebilmesinde internet kullanımı
2,259
,063
Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı
1,652
,162
Bankacılık işlemlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı
,916
,455
Haber alma ve haber ulaştırma faaliyetlerinde internet kullanımı
2,805
**,026
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
204
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
Tablo 7’de araştırmaya katılan işletmelerin yöneticilerin cinsiyet farklılığının
yönetimde BİT leri uygulamalarına nasıl yansıdığına ilişkin 0,05 anlamlılık düzeyinde
“anova” testi sonuçlarına yer verilmiştir. Tablo 7 incelendiğinde, uygulamaların
büyük çoğunluğunun cinsiyete göre farklık gösterdiği açıkça görülmektedir. Diğer bir
ifadeyle, cinsiyetin erkek veya kadın olması yönetimde BİT uygulamalarından faklı
şekilde yararlanılmasına neden olmaktadır. Cinsiyete bağlı olarak ortaya çıkan farklı
uygulamalar; “H1.1 İşletme yöneticilerinin cinsiyetindeki farklılıklar işletme
faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir.” hipotezinin kabul edildiği
sonucunu ortaya koymaktadır.
Tablo 9:Yöneticinin yaş grubu ile BİT uygulamaları arasındaki Anova Testi:
Uygulamalar
F
sig
8,566
**,000
Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar kullanımı
12,461
**,000
Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı
1,906
,129
Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı
6,130
**,000
14,613
**,000
İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı
Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya aritmetik hataların ortadan kaldırılmasında bilgisayar
kullanımı
Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar kullanımı
1,666
,175
Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında zaman
kazanılması için bilgisayar kullanımı
5,251
**,002
Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı
4,687
**,003
Ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
,825
,481
İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı
,355
,786
8,637
**,000
Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
10,446
**,000
Personel kayıtları işlemlerinde bilgisayar kullanımı
11,368
**,000
Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
4,647
**,003
Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı
7,841
**,000
10,799
**,000
Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı
Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı
Firma tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı
1,504
,214
Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı
2,742
**,044
6,433
**,000
İnsan kaynakları havuzunun oluşturulmasında internet kullanımı
10,272
**,000
İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
3,511
**,016
İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
8,283
**,000
Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
7,911
**,000
Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
8,635
**,000
Teknolojik gelişmelerin takip edilebilmesinde internet kullanımı
4,495
**,004
Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı
4,290
**,006
Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı
Bankacılık işlemlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı
Haber alma ve haber ulaştırma faaliyetlerinde internet kullanımı
,761
,517
7,366
**,000
Tablo 8’de araştırmaya katılan işletmelerin yöneticilerin iş tecrübesindeki
farklılığın yönetimde BİT leri uygulamalarına nasıl yansıdığına ilişkin anova testi
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
205
sonuçlarına yer verilemiştir. Yapılan test sonuçlarına göre; BİT’ne ait uygulamalar
dikkatlice incelendiğinde, uygulamaların büyük çoğunluğunun iş tecrübesine göre
farklık gösterdiği söylenebilir. Söz konusu farklılık “H1.2 İşletme yöneticilerinin iş
tecrübesindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını
etkilemektedir.” hipotezinin kabul edildiği sonucunu ortaya koymaktadır.
Tablo 10: Yöneticinin eğitim durumu ile BİT uygulamaları arasındaki Anova Testi:
Uygulamalar
F
sig
,063
İşletme maliyetlerinin düşürülmesinde bilgisayar kullanımı
2,257
Stokların takibi ve mal stoklarının optimal seviyede tutulmasında bilgisayar kullanımı
1,773
,135
Firma ile ilgili finansal hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar kullanımı
5,280
**,000
Satış planlamasının doğru yapılabilmesinde bilgisayar kullanımı
6,697
**,000
Hesaplarla ilgili her türlü sistematik veya aritmetik hataların ortadan kaldırılmasında bilgisayar kullanımı
2,133
,077
Personel faaliyetlerinin düzenlenmesi, takip ve kontrol edilmesinde bilgisayar kullanımı
2,587
**,037
Dosyalama doküman sınıflandırma, evrak kayıt gibi işlemlerin yapılmasında zaman kazanılması için
bilgisayar kullanımı
2,417
**,049
Yönetim ve kırtasiye giderlerinin azaltılmasında bilgisayar kullanımı
4,099
**,003
Ürün geliştirme ve ürün tasarlama faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
,662
,619
10,549
**,000
,814
,517
6,840
**,000
,814
,517
Ücretlendirme ve maaş ödeme faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
4,456
**,002
Personel sicil işlemlerinde bilgisayar kullanımı
1,730
,144
İmalat planı hazırlanmasında bilgisayar kullanımı
Genel muhasebe faaliyetleri ile ilgili olarak bilgisayar kullanımı
Maliyet muhasebesi faaliyetlerinde bilgisayar kullanımı
Personel kayıtları işlemlerinde bilgisayar kullanımı
11,251
,000
Firma tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı
2,641
**,034
Ürün tanıtımının yapılabilmesi için internet kullanımı
4,082
**,003
Pazar arayışı faaliyetlerinde internet kullanımı
3,681
**,006
İnsan kaynakları havuzunun oluşturulmasında internet kullanımı
13,271
**,000
İthalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
1,476
,210
İhracat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
3,917
**,004
Yurtiçi alış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
4,697
**,001
Yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesinde internet kullanımı
2,199
,070
Teknolojik gelişmelerin takip edilebilmesinde internet kullanımı
2,014
,093
Satış sonrası servis hizmetlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı
7,626
**,000
Bankacılık işlemlerinin yürütülebilmesinde internet kullanımı
5,414
**,000
Haber alma ve haber ulaştırma faaliyetlerinde internet kullanımı
4,512
**,002
Müşteri bilgi bankası oluşturulmasında bilgisayar kullanımı
Tablo 9’da araştırmaya katılan işletmelerin yöneticilerin yaş gruplarındaki
değişimin yönetimde BİT leri uygulamalarına nasıl yansıdığına ilişkin anova testi
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
206
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
sonuçlarına yer verilemiştir. Yapılan test sonuçlarına göre; BİT’ne ait uygulamalar
dikkatlice incelendiğinde, uygulamaların büyük çoğunluğunun yaş gruplarına göre
farklık gösterdiği söylenebilir. Bu durum araştırmamızın “H1.3 İşletme
yöneticilerinin yaş grubundaki farklılıklar İşletme faaliyetlerindeki BİT
uygulamalarını etkilemektedir” hipotezinin kabul edildiğini ortaya koymaktadır.
Tablo 10’da araştırmaya katılan işletmelerin yöneticilerin eğitim
durumundan kaynaklanan farklılığın yönetimde BİT’leri uygulamalarına nasıl
yansıdığına ilişkin anova testi sonuçlarına yer verilemiştir. Bu teste göre; BİT’ne ait
uygulamalar dikkatlice incelendiğinde, uygulamaların büyük çoğunluğunun eğitim
düzeyine göre farklık gösterdiği rahatlıkla söylenebilir. Ortaya çıkan bu farklılık;
H1.4 İşletme yöneticilerinin eğitim durumundaki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki
BİT uygulamalarını etkilemektedir.”şeklindeki hipotezinin kabul edildiği sonucunu
ortaya koymaktadır.
Ayrıca Tablo; 7, 8, 9 ve10’daki istatistikî sonuçlara ilişkin değerlendirmeler
genel hipotezimizin “H1 İşletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki farklılıklar
işletme faaliyetlerindeki bilgisayar ve internet teknolojisi (BİT) uygulamalarını
etkilemektedir” kabul edildiği nihai sonucunu ortaya koymakta ve araştırma amacına
ulaşmaktadır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Yöneticilerin kişisel özellikleriyle Bilgi İşlem Teknolojisinden(BİT)
faydalanma arasındaki ilişkinin belirlenmesine yönelik olarak yapılan bu çalışmanın
amacı; yöneticilerin kişisel özelliklerindeki farklılıkların işletme faaliyetlerinde BİT
faydalanma uygulamalarını nasıl etkilediğini incelemektir. Bu amaca bağlı olarak
işletme yönetimi kavramının en önemli aktörü olan yöneticilerin özellikleri,
işletmeninin, faaliyetlerini, tutum ve değerlerini, çalışanların davranışlarını,
stratejilerini kısacası işletmeyi yönlendiren ve örgütü oluşturan en önemli unsurdur.
İşletme yöneticilerine ait kişisel özellikler bu yönü ile işletme faaliyetlerinin düzeyini
etkilemektedir. Diğer bir ifadeyle yönetici özellikleri işletmelerin faaliyet düzeyinde
farklılıklara neden olmaktadır. Günümüzde çoğu işletme faaliyetleri BİT’ne bağlı
olarak yürütülmektedir. Çünkü BİT, başta haberleşme olmak üzere işletme içi çoğu
faaliyeti kolaylaştırmakta, işletmeyi daha esnek kılmakta, gelişmelere ve değişmelere,
uygun bir örgütün, kısacası işletmenin ihtiyaçlarına uygun faaliyetlerin daha etkin ve
esnek bir yapıda ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Yapılan uygulamayla, örgütsel öğrenme ile örgüt kültürü değerlerinden
yalnızca herhangi birisine sahip olan bir işletmenin varlığının mümkün olmadığı
ortaya çıkmıştır. Eğer bir işletme öğrenen örgüt ise ve bu özellikleri gösteriyorsa
mutlaka örgüt kültüründe de bu yönü destekleyecek değişimlerin ve gelişmelerin
olması gerekmektedir.
Araştırmaya katılan işletmelerde yöneticiler tarafından kullanılan BİT
uygulamalarına bakıldığında; özellikle, imalat planı hazırlanmasında yönetim ve
kırtasiye giderlerinin azaltılmasında, ürün geliştirme ve ürün tasarlama
faaliyetlerinde, satış planlamasının doğru yapılabilmesinde ve firma ile ilgili finansal
hareketlerin kontrol altında tutulmasında bilgisayar programları kullanımı
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yöneticilerin Kişisel Özelliklerindeki Farklılıkların Bilgi İşlem Teknolojilerinden (BİT)
Faydalanmalarına Etkileri Üzerine Bir Araştırma
207
uygulamalarının ağırlıkta olduğu görülmektedir. Yöneticilerin özellikle insanların
hata yapma oranın yüksek olduğu işlerde; özellikle standartların oluşturulması, hata
oranlarını düşürülmesi ve maliyetlerin kontrol edilmesi gibi hususlarda bilgisayardan
destek almaları dikkat çekici bir durumdur.
Bu sonuçlarla birlikte, yöneticilerin; özellikle, satış sonrası servis
hizmetlerinin yürütülebilmesi, yurtiçi satış faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi,
ithalat faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi ve ürün tanıtımının yapılabilmesi
uygulamalarda internet kullanımından yaygın olarak faydalanıldığı söylenebilir. Bu
durum yöneticilerin interneti özellikle işletme ve müşteriler arasında bir iletişim
köprüsü oluşturma ve tutundurma faaliyetlerine destek olarak kullanmaları da yine
dikkat çekici diğer bir durumdur.
Ayrıca yönetici özelliklerinin işletme faaliyetlerinde BİT uygulamaları
arasında bir faklılığın olup olmadığı istatistikî yöntemlerle test edilmiştir. Bu
çerçevede belirlenen hipotez “İşletme yöneticilerinin kişisel özelliklerindeki
farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir” kabul
edilmiştir. Genel hipotez kapsamındaki alt hipotezler de; “işletme yöneticilerinin
cinsiyetindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir,
işletme yöneticilerinin iş tecrübesindeki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT
uygulamalarını etkilemektedir, işletme yöneticilerinin yaş grubundaki farklılıklar
işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını etkilemektedir, işletme yöneticilerinin
eğitim durumundaki farklılıklar işletme faaliyetlerindeki BİT uygulamalarını
etkilemektedir” kabul edilmiştir. Hipotezlerin kabul edilmesi teorik çerçevede var
olan işletme yönetiminde BİT uygulamaları ve yönetici özelliklerindeki faklılığın aynı
şekilde BİT uygulamalarına yansıdığı sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Yapılan çalışmayla; yapılan teorik ve ampirik inceleme “yönetici
özellikleriyle işletme faaliyetlerinde BİT uygulamalarından faydalanma düzeyi
arasında güçlü bir ilişkinin ve ilişkiyi sağlayan uygulamalar arasında faklığın var
olduğu” sonucunu ortaya koyduğu ve bu sonuca bağlı olarak araştırmanın amacına
ulaştığı söylenebilir.
KAYNAKÇA
Allan George; “Configuration Management And its Impact On Businesses That Use
Computer Platforms” International Journal Of Project Management Vol. 15,
No. 5, pp. 321-330, 1997
Bal Hasan Çelebi; Bilgisayar ve İnternet Başlangıçtan İleri Seviyeye Herkes İçin,
Akademi Yayınevi, Rize, 2001
Carroll John M., Mary Beth Rosson, Gregorio Convertino, Craig H. Ganoe;
Awareness and Teamwork in Computer-Supported Collaborations”
Interacting With Computers Xx, 2005, pp. 1–26
Colbert A. Douglas; Computer and Management For Business, Petrocelli Books, New
York, 1984
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
208
Ali AKSOY & Bünyamin AKDEMİR
Duez Pierre, Kim J. Vicente; “Ecological Interface Design And Computer Network
Management: The Effects Of Network Size And Fault Frequency” Int. J.
Human-Computer Studies, 1, 2005, pp. 1-22
Erkan Hüsnü; Bilgi Toplumu ve Elektronik Gelişme, İş Bankası Yayınları, İzmir,1998
Güven Orhan; Küreselleşme Sürecinde Bilgi Teknolojileri ve Bilgi Sistemleri
Stratejileri, DPT Yayınları, İstanbul,1998
İlyasoğlu Eyüp; Türk Bilgi Teknolojileri ve Gümrük Birliği, İş Bankası Yayınları,
Anakara,1997
Kosgeb Http// www.kosgeb.gov.tr/Veritabani
13.04.2005
Lavoiea Marie, Pierre Therrien; “Different Strokes For Different Folks: Examining
The Effects Of Computerization On Canadian Workers”, Technovation ,25,
2005, pp. 883–894
Tekin Mahmut, Hasan K. Güleş, Tom Burges; Değişen Dünyada Teknoloji Yönetimi,
Bilişim Teknolojileri, Damla Ofset, Konya, 2000
Tonta Yaşar; http//Yunus.Hun.Edu.Tr/Tonta 06.07.2004
Ülgen Hayri; İşletme Yönetiminde Bilgisayarlar, İstanbul Üniversitesi İşletme
Fakültesi Yayını, İstanbul, 1980
Yılmaz Cengiz; Bilgisayar ve Basic Programlama, Erbem Yayınları, Kayseri, 1989
Yurdakul Ceyhun, M. Ufuk Çağlayan; Bilgi Teknolojileri, Türkiye İçin Nasıl Bir
Gelecek Hazırlanmaktadır, İş Bankası Yayınları, Ankara 1997
Zhang, Ping Na Li; “An Assessment of Human–Computer Interaction Research in
Management Information Systems: Topics and Methods” Computers in
Human Behavior 20, 2004, pp.125–147
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜNE KATILIMIN CİNSİYET
AYIRIMINA GÖRE İNCELENMESİ: BİR MİKRO VERİ
ANALİZİ1
H. Mehmet TAŞÇI∗
Burak DARICI∗∗
ÖZET
Literatürde işgücü piyasası ve dinamiklerine ilişkin çok sayıda
çalışma yapılmıştır. Çalışmaların yoğunlaşmış olduğu bir alanda
işgücüne katılımın gerek makro düzeyde verilerle gerekse mikro
düzeyde verilerle incelenmesidir. Bu çalışmada 2006 Hanehalkı
İşgücü Anketi ham verileri kullanılarak işgücüne katılımın
belirleyenleri hem tüm veri seti için hem de cinsiyet ayırımına göre
incelenmiştir. Çalışmanın bulgularına göre kadınlar erkeklere
göre daha az işgücüne katılma oran ve olasılığına sahiptir. Ayrıca,
kentsel alanda yaşamak her ne kadar Türkiye genelinde işgücüne
katılıma olasılığını azaltsa da, cinsiyet ayırımına göre durum
farklıdır. Erkekler için kentte yaşamak bu olasılığı artırırken,
kadınlar içen durum tam tersidir. Diğer bir bulgu ise, “lise ve
üzeri“ eğitim seviyesine sahip bireyler, gerek erkek olsun gerekse
kadın, referans kategori olan “ilkokul altı“ eğitim seviyesine sahip
fertlere göre daha yüksek işgücüne katılım olasılığına sahiptirler.
Bunlara ek bir sonuç ise, hem erkekler hem de kadınlar için
işgücüne katılım olasılıklarının en yüksek iki değeri Batı Marmara
ve Doğu Karadeniz’de gözlemlenmektedir. Ayrıca, her iki cinsiyet
için de en düşük işgücüne katılım olasılıkları Güneydoğu Anadolu
ve Ortadoğu Anadolu Bölgelerinde gözlemlenmektedir. Sonuçlara
göre bir diğer bulgu ise yaş ile işgücüne katılma olasılığı arasında
ters-U ilişkisi olması, yani ilk önce artan daha sonra ise azalan bir
ilişki bulunmasıdır.
Anahtar Kelimeler: İşgücüne Katılım, Cinsiyet, Türkiye.
1
Bu çalışmanın ilk versiyonu BAU Bandırma İİBF 1. Güney Marmara Bölgesi Gelişme Sorunları Ulusal
Sempozyumu’nda sunulmuştur.
∗
Yrd.Doç.Dr., Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İİBF
∗∗
Arş.Gör., Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İİBF
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
210
DETERMİNANTS OF LABOR FORCE PARTİCİPATİON IN
TURKEY UNDER GENDER DİFFERENCES: A MİCRO
DATA ANALYSİS
ABSTRACT
In the literature there have been a large number of studies on
labor market dynamics. Among these studies some of them
concentrate on the labor force participation using macro and/or
micro level data. In this study we use individual level data
obtained from Household Labor Force Survey data of 2006 to
examine the determinants of labor force participation in Turkey.
The analysis in the paper is carried out for the full data as well as
for the data by gender separation. We find that females have both
lower labor force participation rates and labor force participation
probabilities compared to males. Estimation results further show
that, while living in urban areas increases the likelihood of labor
force participation for males, it decreases the same probability for
females. We also find that, for both males and females, individuals
with the “high school or over” degree are more likely to
participate to the labor force compared to “non-graduates”.
Moreover, we find the highest likelihood of labor force
participation, regardless of gender difference, for the individuals
who live in “West Marmara” and “East Black Sea” regions.
Furthermore, the lowest probability of labor force participation is
being observed for both males and females who live in the SouthEast Anatolia and Middle-East Anatolia regions. Finally, we find
an inverse-U shaped relation with the likelihood of labor force
participation and age.
Keywords: Labor Force Participation, Gender, Turkey
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
211
GİRİŞ
Son yıllarda işgücü piyasasının dinamikleri üzerine literatürde gerek teorik
gerekse uygulamalı olarak çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda
yoğunlaşılan konulardan biride işgücüne katılımın gerek kadın-erkek, gerekse kırsalkentsel alan ayırımı yapılarak incelenmesi olmuştur. Bu çalışmalara örnek olarak,
gelişmiş ülkeler için Stolzenberg ve Waite2, Reimers3, Isserman ve Rephann4, ve
Bremmer ve Kesselring5 verilebilir.
Aynı konuda gelişmekte olan ülkeler içinde çok sayıda araştırma ve çalışma
yapılmıştır. Örneğin Nam6, Serumaga-Zake ve Naude7, Lokshin ve Fong8, Orbeta9,
Lee ve Cho10, Mahmoudian11 ve Cai ve Kalb12. Bunlara ek olarak birden fazla ülkeyi
kapsayan ve karşılaştıran çalışmalar da vardır. Örneğin, Pampel ve Tanaka13, Clark
vd.14 ve Ueda15 gibi. Türkiye üzerine aynı konuda yapılan çalışmalara örnek olarak şu
çalışmalar verilebilir:
2
Stolzenberg Ross M. and Linda J. Waite, ‘Local Labor Markets, Children and Labor Force Participation
of Wives’, Demography, Cilt.21, No.2, 1984, ss.157-170.
3
Reimers Cordelia W., ‘Cultural Differences in Labor Force Participation Among Married Women’, The
American Economic Review, Cilt. 75. No.2, 1985, ss. 251-255.
4
Isserman, Andrew M. And Terance J. Rephann, ‘Geographical and Gender Differences in LaborForce
Participatino: Is Ther an Appalachian Effect?’, Growth and Change, Cilt. 24, Kış: 1993, ss. 539-78.
5
Bremmer, Dale and Randy Kesselring, ‘Divorce and Female Labor Force Participation: Evidence from
Times-Series Data and Cointegration’, Atlantic Economic Journal, Cilt. 32, No. 3, 2004.
6
Nam, Sunghee, , ‘Determinants of Female Labor Force Participation: A Study of Seoul, South Korea,
1970-1980’, Sociological Forum, Cilt. 6, No.4, 1991, ss. 641-659.
7
Serumaga-Zake, Philip AE and Williem A Naude, ‘Determinants of Lobour Force Participation in The
North West Province of South Africa’, Development Southern Africa, Cilt. 20, No. 4, 2003, ss. 505-514.
8
Lokshin, Michael and Monica Fong, ‘Women’s Labour Force Participation and Child Care in Romania’,
Journal of Development Studies, Cilt.42, No.1, 2006, ss. 90-109.
9
Orbeta, Aniceto C., ‘Children and The Labor Force Participation and Earnings of Parent in The
Phillppines’, Phillippine Journal of Development, Cilt. XXXII, No.59, 2005, ss.19-52.
10
Lee, Woo Kye and Kisuk Cho, ‘Female Labour Force Participation During Economic Crises in Argentina
and The Republic of Korea’, International Labour Review, Cilt. 144, No.4. 2005, ss.423-449.
11
Mahmoudian, Hossein, ‘Socio-Demographic Factors Affecting Women’s Laber Force Participation in
Iran, 1976-1996’, Critical Middle Eastern Studies, Cilt.15, No.3, 2006, ss.233-248.
12
Cai, Lixin and Guyonne Kalb, ‘Health Status and Labour Force Participation: Evidence from Australia’,
Health Economics, Cilt:15, 2006, ss. 241-261.
13
Pampel, Fred C. And Kazuko Tanaka, ‘Economic Development and Female Labor Force Participation: A
Reconsideration’, Social Forces, Cilt. 64, No.3. 1986, ss.599-619.
14
Clark, Roger, Thomas W. Ramsbey and Emily Stier Adler, ‘Culture, Gender and Labor Force
Participation: A Cross-National Study’, Gender and Society, Cilt. 5, No. 1, 1991, ss. 47-66.
15
Ueda, Atsuko, ‘Dynamic Model of Childbearing and Labor Force Participation of Married Women:
Empirical Evidence from Korea and Japan’, Journal of Asian Economics, Cilt. 19, 2008, ss. 170-180
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
212
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
Kasnakoğlu ve Dayıoğlu16, Özar ve Günlük-Şenesen17, Dayıoğlu18, Berik ve
Bilginsoy19 ve Tansel20. Bu çalışmanın Türkiye üzerine yapılmış olan çalışmalardan
farklı yanları işgücüne katılım konusuna yeni ve en geniş gözlem düzeyine sahip bir
veri seti kullanması, ki bu çalışmada Hanehalkı İşgücü Anketi (HİA) 2006 yılı veri
seti kullanılmıştır ve daha çok bölgesel düzeyde bilgiler üzerine yoğunlaşmasıdır. Bu
çalışma literatürdeki bu boşluğu doldurması nedeniyle önemli bir çalışma olarak
değerlendirilebilir.
İşgücüne katılım modellemelerinin temeli “işgücü arzı” teorisine
dayanmaktadır. Basit işgücü arzı teorisine göre insanlar çalışmak için haftada veya
yılda ne kadar süre çalışacaklarına iş ve iş dışı aktivitelerinin durumlarına ve
getirilerine göre karar verirler ve çalışmakla ihtiyaçları olan mal ve hizmetleri satın
alacak “gelir” elde ederler (bkz. Ehrenberg ve Smith21, Pagoso ve Dinio22). Tabii ki
her çalışmanın karşılığında bir ücret veya gelir elde edilecek diye bir kayıt yoktur.
Örneğin ev işleri, ev de çocuklarla ilgilenme ve bir takım gönüllü yapılan işler gibi,
bazı işler ücret karşılığında yapılmayabilir. Modele göre bireyler bir takım
hesaplamalar yaparak (“gelir maksimizasyonu ve/veya “harcama minimizasyonu”
gibi) ne kadar çalışacaklarına ve ne kadar harcayacaklarına karar vereceklerdir. Eğer
insanların elde edecekleri ek-gelirle alacakları mal ve hizmetlere “yükledikleri değer”,
iş-dışı aktivitelere verdikleri değerden daha yüksekse bireyler daha fazla çalışmayı
arzu edeceklerdir23. Eğer piyasada ek-iş imkanı varsa bu istek gerçekleşecektir ve iş o
anda yoksa “ek-iş” arama yoluna gidilecektir. Dolayısıyla, modele göre işgücü arzının
iki temel elemanı şunlardır. Birincisi, bireylerin bir veya birden fazla işte çalışmaları
karşılığında elde edecekleri “net-gelir (vergi vb. düşüldükten sonra)” ve elde
edecekleri bir takım ek-ödenekler. İkincisi ise, fertlerin iş-dışı aktivitelere vermiş
oldukları değerin mal ve hizmet tüketimine verdikleri değere göreceli oranıdır. Doğal
olarak bireyleri yapmış oldukları bu değerlendirmede bireyin kendine has özellikler
(cinsiyet, yaş, eğitim durumu gibi), yaşamış oldukları hanenin yapısı (fert sayısı,
16
Kasnakoğlu, Z. and M. Dayıoğlu ‘Education and Labor Market Participation of Women in Turkey”,
İçinde: T. Bulutay editörlüğünde yayımlanan, “Education and the Labor Market in Turkey’, 1996,
ss.145-174. Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
17
Özar, Ş. And G. Günlük-Şenesen, ‘Determinants of Female (non) Participation in the Urban Labor Force
in Turkey, METU Studies in Development,Cilt.25(2), 1998, ss.311-328.
18
Dayıoğlu, M., “Labor Market Participation of Women in Turkey”, İçinde: F. Acar and Güneş Ayata
editörlüğünde yayımlanan, Gender and Identity Construction: Women of Central Asia, Caucasus and
Turkey, 2000. s. The Netherlands: E. S. Brill.
19
Berik, Günseli and Cihan Bilginsoy, ‘Type of Work Matters: Womens’s Labor Force Participation and
The Child Sex Ratio in Turkey’, World Development, Cilt.28, No.5, 2000, ss. 861-878.
20
Tansel, A., “Economic Development and Female Labor Force Participation in Turkey: Time Series
Evidence and Cross-Province Estimates”, İçinde: T. Bulutay editörlüğünde yayımlanan, “Education and
the Labor Market in Turkey’, 2002, s.113-151. Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
21
Ehrenberg, Ronad G. and Robert S. Smith, ‘Modern Labor Economics: Theory and Public Policy’,
(HarperCollins Publishers Inc, 1991), 4. Baskı, ss.227-246.
22
Pagoso, C. M. ve Dinio, R. P., “Labor Economics”, (Rex Book Store Inc, 2006), ss.42-44.
23
Borjas, George, ‘Labor economics’, (Boston-USA: Irwin-McGraw Hill, 2000).
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
213
çocuk sayısı, gelir durumu gibi) ve bunun yanıda ikamet ettikleri yer (kırsal alankentsel alan ve gelişmiş-gelişmemiş bölge) gibi faktörlerden de etkilenmektedir.
Örneğin, gelir durumu çok düşük bir hanede yaşayan okuldan yeni mezun bir birey
belki ilk bulduğu işi hemen kabul etmek durumunda iken, aynı özelliklere sahip fakat
gelir durumu çok iyi olan bir hanede yaşayan bir birey büyük bir olasılıkla daha seçici
olacaktır. Ayrıca, iş imkânlarının çok kısıtlı olduğu bir bölgede yaşayan bireylerin
durumları ile iş imkânlarının çok iyi olduğu yerlerde yaşayanların durumları da
birbirinden doğal olarak farklı olacaktır. Aynı özelliklere sahip bir birey imkânların
kısıtlı olduğu bir yerde kişisel özelliklerine ve yeteneklerine tam olarak uysun
uymasın belki de ilk iş fırsatını değerlendirmek isteyecek, uygun iş yoksa mümkünse
başka bir yere “göç” edecek veya işgücüne katılmama yolunu tercih edecek ve
dolayısıyla ümidi kırılmış işçiler grubuna dâhil olacaktır. Bu sonuçta eğer birey çok
yetenekli veya kalifiye birisi ise hiç de istenmeyen bir durumdur. İş imkanlarının çok
fazla olduğu bir bölgede yaşayan bir birey için ise genel olarak daha rahat bir hareket
serbestisi sözkonusudur. İş alternatiflerin çokluğu ilgili bireyin bir işten diğerine en
iyisini veya en uygununu bulana kadar “geçişler” yapmasına olanak sağlar24.
İşgücüne katılmama ya gönüllü olarak olur ya da gönülsüz olarak. Gönüllü
olarak işgücüne katılmama daha çok gelir seviyesinin yüksek olduğu hanelerde veya
bu hanelerde yaşayan fertler için bir “tercih” olarak düşünülebilir. Eğer bireyler
çalışmama ile elde edecekleri faydanın çalışmakla elde edecekleri faydadan daha
yüksek olduğuna inanıyorlarsa iş aramayacaklar ve de çalışmama yolunu tercih
edeceklerdir. Bununla birliklte, bazı fertler için ise işgücüne katılmama bir tercihden
ziyade belki bir “zorunluluk”tur. Örneğin, evli ve bakıma muhtaç küçük bir veya daha
fazla çocuğu olan bir kadın bu duruma uygundur. Eğer bu bireye çocuk bakımı
konusunda haneden yardım edecek birisi yoksa (anne vb.) veya kreş gibi imkânlar
sözkonusu değilse, ilgili birey daha önce çalışıyor veya işgücüne katılıyor olsa bile
işgücüne zorunlu olarak katılamayacaktır (kadınların işgücüne katılımı ile ilgili geniş
teorik açıklamalar için bkz. Becker25, Killingsworth ve Heckman26). Benzer şekilde
bulundukları yerlerdeki iş imkânları aldıkları eğitim ve/veya kişisel yeteneklerine
uygun olmayan bireyler için ise üç alternatif durum söz konusudur. Birincisi, bu
bireylerin kendilerine uymasa da (job-mismatch) bazı iş imkânlarını geçici de olsa
değerlendirmeleridir. İkincisi, ilgili bireylerin kendilerine uygun iş imkanı çıkana
kadar beklemeleridir, bu durum da uzun dönemli işsiz kalma olasılığı artıracaktır.
Üçüncü olarak ise ilgili bireyin yaşadıkları bölgeden başka bir bölgeye göç ederek iş
imkânlarını araştırmalarıdır. Aynı durum cinsiyet veya bazen ırk ayırımının yüksek
olduğu bölgelerde yaşayan ve işgücü piyasasında ayırıma tabi tutulan bireyler içinde
söz konusu olacaktır. Burada not edilmesi gereken ayrı bir durumda özellikle tarımın
24
Taşçı, H. M. ‘Job-to-Job Movements in Turkey: Evidence from Individual Level Data’, International
Research Journal of Finance and Economics, Sayı:23, 2009, ss.231-245.
25
Becker, Gary S., ‘Human Capital, Effort, and the Sexual Division of Labor’, Journal of Labor
Economics, Cilt: 3, No: 1, Bölüm:2, 1985, ss.33-58.
26
Killingsworth, M. R. ve J. J. Heckman, ‘Female Labor Supply: A Survey’, İçinde: O.Ashenfelter ve R.
Layard editörlüğünde yayımlanan, Handbook of Labor Economics, Amsterdam-Hollanda. 1986.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
214
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
çözülmesi, “eş”lerinin iş durumu veya başka gerekçelerle kırdan kente göç eden
kişilerin ve özellikle kadınların durumudur. Eğer bu bireylerin eğitim durumları ve
yetenekleri “kent”teki iş fırsatlarına uymuyorsa ve bunları geliştirme olanağı da yoksa
sonuç yine bu bireyler açısından işgücüne katılmama şeklinde ortaya çıkacaktır (göç
ve işgücü hareketleri ile ilgili ayrıntılı teorik bilgiler için bkz. Ehrenberg ve Smith27).
Ayrıca, genel olarak ortaya çıkan ekonomik krizler ve ekonomide ki daralmalar,
ekonominin iş yaratma olanağını düşürecek hatta bazı bireylerin işlerini
kaybetmelerine neden olacaktır. Bu tür bir durum da işgücüne katılım açısından iki
yönlü etki oluşturacaktır. Bunlardan ilki hanedeki gelir kaybı nedeniyle daha önce
işgücüne katılmayan fertlerden bazıları işgücüne katılıp iş bulmak için harekete
geçeceklerdir (ek-çalışan etkisi - “added-worker effect”)28. İkincisi ise, ekonomik
daralma ve kriz insanların iş bulma ümitlerini iyice kıracak ve de bireyler tamamen
işgücü piyasası dışına çıkacaklardır (ümidi kırılmış işçiler etkisi- “discouraged worker
effect”) (bkz. Humphrey29, Finegan30, Benati31 ve Cerruti32).
Bu çalışmada, kişiye ve aileye ait özelliklerin yanında, yaşanan yere has
özelliklerin işgücüne katılıma olan etkileri, HİA 2006 yılı ham verileri kullanılarak
araştırılmıştır. Karşılaştırma yapılması için uygulama hem kadınlar hem de erkekler
için ayrı ayrı yapılmıştır. Çalışmanın bulguların göre kadınlar erkeklere göre daha az
işgücüne katılma oran ve olasılığına sahiptir. Ayrıca, kentsel alanda yaşamak her ne
kadar Türkiye genelinde işgücüne katılıma olasılığın azaltsa da, cinsiyet ayırımına
göre durum farklıdır. Erkekler için kentte yaşamak bu olasılığı artırırken, kadınlar için
durum tam tersinedir. Diğer bir bulgu ise, “lise ve üzeri“ eğitim seviyesine sahip
bireyler gerek erkek olsun gerekse kadın, referans kategori olan “ilkokul altı“ eğitim
seviyesine sahip fertlere göre daha yüksek işgücüne katılım olasılığına sahiptirler.
Bunlara ek diğer bir sonuç ise, hem erkekler hem de kadınlar için işgücüne katılım
olasılıklarının en yüksek iki değerinin Batı Marmara ve Doğu Karadeniz’de
gözlemlenmesidir. Ayrıca, her iki cinsiyet için de en düşük işgücüne katılım
olasılıkları Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu bölgelerindedir. Diğer bulgu
ise yaş ile işgücüne katılma olasılığı arasında ters-U ilişkisi olması, yani ilk önce artan
daha sonra ise azalan bir ilişki bulunmasıdır.
Çalışmanın bundan sonraki kısmında ilk olarak veri seti ve işgücüne
katılımın tanımı tartışılacaktır. Daha sonra sırasıyla, ekonometri model açıklanacak ve
bulgular hem kadınlar hem de erkekler için tartışılacaktır. Çalışmanın son kısmında
ise genel bulgular değerlendirilecektir.
27
Ehrenberg, Modern Labor,.., s. 360 – 393.
28
Lundberg, S., ‘The Added Worker Effect’, Journal of Labor Economics, Cilt:3, No.1, 1985, ss.11-37.
29
Humphrey, Don D., ‘Alleged Additional Workers in the Measurement of Unemployment’, The Journal
of Political Economy, Cilt.48, No. 3, 1940, ss. 412-419.
30
Finegan, T. Aldrich, ‘Discouraged Workers and Economic Fluctuations’, Cilt.35, No.1, 1981, ss.88-102.
31
Benati, L., ‘Some Empirical Evidence on the Discouraged Worker Effect’, Economics Letters, Cilt: 70,
2001, ss. 387-395.
32
Cerruti, M., ‘Economic Reform, Structural Adjustment and Female Labor Force Participation in Buenos
Aires, Argentina’, World Development, Cilt. 28, No.5, 2000, ss.879-891.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
215
Veri Seti, Kavramlar ve Veri Setine İlişkin Özet Bilgiler
Çalışmada kullanılan veri seti Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun yapmış
olduğu HİA 2006 yılı ham verilerinden elde edilmiştir. HİA yılda dört defa (üçer
aylık dönemler halinde) düzenlenmekte olup, her bir dönemde Türkiye’nin tamamını
temsil eden yaklaşık 30,000 hane ankete dahil edilmektedir. Anket çalışma yaşındaki
nüfusun işgücü piyasasındaki durumu hakkında bilgi toplamaya yönelik bir ankettir.
Bu amaç doğrultusunda ankete katılan kişilere yaş, cinsiyet, eğitim durumu gibi genel
bilgilerin yanında, eğer çalışıyorsa, mesleği, çalışma saati, ücretli çalışıyorsa geliri, iş
yerine ilişkin bilgiler gibi bilgiler sorulmaktadır. Eğer ankete katılan kişi
çalışmıyorsa, iş arayıp aramadığı, iş arıyorsa nasıl bir iş aradığı, hangi yolla iş aradığı,
ne zamandan beri iş aradığı ve eğer bu kişi iş aramıyorsa neden iş aramadığı gibi
konuları kapsayan sorular sorulmaktadır33. Bu noktada yeri gelmişken şunu not etmek
önem arz etmektedir. HİA her ne kadar katılımcılardan ücretli çalışanlara gelirlerini
sorsa da, diğer çalışanlara ait gelir bilgilerini ve katılımcının yaşadığı hanenin toplam
gelirini sormamaktadır, dolayısıyla toplamamaktadır ve bu da bir açıklık veya bir
zayıflık olarak ortaya çıkmaktadır. Bu zayıflığına rağmen HİA en geniş katılımcının
olduğu ve Türkiye’ye ait işgücü piyasası bilgisinin “hep birlikte” (işgücüne
katılan/katılmayan, çalışan, işsiz) toplandığı yeterince sorunun sorulduğu en kapsamlı
bir ankettir.
TÜİK, işgücü piyasasına ilişkin tanımlamalarda, daha çok Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO)’nun tanımlamalarından yararlanmaktadır. TÜİK’e göre bir kişi
şu üç ana gruptan birinde yer almaktadır: Çalışıyor, çalışmıyor (yani işsiz) ve
işgücüne dâhil değil. Çalışan ve işsiz grubun toplamı, toplam işgücünü vermektedir.
Bir kişinin çalışıyor olabilmesi için 15 yaş ve üzerinde olması ve referans döneminde
1 saat bile olsa ekonomik olarak aktif olması gerekmektedir. Ekonomik olarak aktif
olabilmesi için ise sürekli veya geçici bir işte çalışıyor olması veya işveren, kendi
işinde çalışıyor, ücretsiz aile işçisi gibi durumlardan herhangi birinde olması
gerekmektedir. İstihdam tanımında ayrıca her ne kadar referans döneminde çalışmıyor
olsa da işi ile bağlantısı devam eden kişiler için şu iki durum geçerlidir. Birincisi,
kendi hesabına ve işveren olarak çalışanlar, referans haftasında çeşitli nedenlerle
işlerinin başında bulunmasalar dahi istihdamda kabul edilenlerdir. İkincisi, referans
haftasında işlerinin başında bulunmayan ücretli ve maaşlı olarak çalışan fertler ise
eğer 3 ay içinde işlerinin başına geri döneceklerse veya işten uzak kaldıkları süre
zarfında maaş veya ücretlerinin en az % 50’sini almaya devam ediyorlarsa istihdamda
kabul edilmekte olanlardır34.
TÜİK’e göre bir kişinin işsiz olarak kabul edilebilmesi için referans dönemi
içinde çalışmamış olması, aktif olarak iş arıyor olması ve iş imkânı olsa, 15 gün
içinde işe başlama niyetinde olması gerekmektedir. Bu kişinin aktif olarak iş arıyor
olma kriteri ise, son 3 ay içinde iş arama metotlarından, örneğin; şahsi olarak iş
33
www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.06.2008.
34
www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.06.2008.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
216
arama, gazete ilanı okuma ve İş-Kur’a başvurma gibi, herhangi birisini kullanmış
olması gerekmektedir35.
İstihdam edilen ve işsiz grubun dışında kalan tüm fertler ise işgücüne dâhil
değildir. Toplam çalışma yaşındaki işgücünün (işsiz+istihdam) toplam çalışma
yaşındaki nüfusa oranı, işgücüne katılım oranını (İKO) vermektedir. Bu tanımlar
çerçevesinde çalışmanın bundan sonraki kısmında, Türkiye’deki genel durum
işgücüne katılım konusuna yoğunlaşılarak çeşitli açılardan değerlendirilecektir.
Grafik 1 cinsiyet ve kır-kent ayırımna göre yıllar itibarıyla İKO değerlerini
göstermektedir. 1988-2007 yılları arssında “ortalama” İKO yavaş ama sürekli bir
azalış trendi göstermektedir. İşgücüne katılım oranındaki düşüşün temel nedenlerini
şu şekilde sıralamak mümkündür. Hızlı kentleşme (urbanization) veya kırdan kente
göç ve Avrupa Birliği sürecinde tarım politikalarındaki değişikliklerin meydana
getirdiği yapısal değişimin, işgücünün tarımdan tarım dışı alanlara kaymasına neden
olmasıdır (Bkz. Şenses36, Tunali37 ve Taşçı38). Bir diğer faktör, eğitim olanakları ve
okula gitme süresininin daha da artırmış olmasının, özellikle genç nüfusun İKO
değerlerini düşürmesidir (Bkz. Tunali39 ve Taşçı40). İKO değerlerinin düşüş trendine
katkıda bulunan diğer bir faktör de çeşitli dönemlerde uygulamaya konan “erken
emeklilik” uygulamalarıdır (Bkz. Şenses41 ve Tansel42). Ek olarak zorunlu askerlik
olgusu, erkeklerde genç yaşta işgücüne katılımı daha da düşürmektedir43.
Grafik 1’de dikkat çekici bir nokta, kırsal kesimde yaşayan erkek ve kadın
için İKO değerlerinin kentsel alanlarda yaşayan hemcinslerine göre daha yüksek
olmasıdır. Tarımın ağırlıklı bir istihdam alanı olduğu kırsal alanlarda hem erkek hem
de kadın için İKO’nın kentsel alanlarda yaşayan emsallerine göre yüksek olmasının
temel sebebi, bu kesimlerde her hangi bir vasıf gerektirmeyen işlerde ve ücretsiz aile
işçisi olarak çalışma olanağının fazla oluşudur. Tarihsel olarak, kadının İKO
değerlerinde kentleşmenin artışıyla birlikte, ilk aşamada bir azalış daha sonra ise bir
yükseliş beklenmektedir. Bilindiği gibi, sanayinin ve hizmetin ağırlıkta olduğu kentsel
alanlarda istihdam edilebilmek için genel olarak belli bir eğitim ve beceri
gerektirmektedir. Dolayısıyla, kırdan kente göç etmiş olan bireylerin eğitim düzeyinin
yetersizliği nedeniyle işgücü piyasasına uyum sağlayamaması, kentsel alanda
35
www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.06.2008.
36
Şenses, F., ‘Labor Market Response to Structural Adjustment and Institutional Pressures: The Turkish
Case’ , METU Studies in Development, Cilt.21, No.3, 1994, ss.405-448.
37
Tunali, İ. (2003), Background Study on Labor Market and Employment in Turkey, Prepared for the
European Training Foundation, June-2003, Ankara-Turkey, s.31.
38
Taşçı, H. M., ‘Essays on Unemployment in Turkey’, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara: Orta Doğu
Teknik Üniversitesi, 2005, s.14.
39
Tunali, Background Study…, s.31.
40
Taşçı, Essays on …, s.14.
41
Şenses, Labor Market..., s.405-448.
42
Tansel, Economic Development ..., s.120-121.
43
Tunali, Background Study…, s.31.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
217
çekirdek aile olgusunun ağırlıkta olması ve kültürel faktörler işgücüne katılımı
düşürmektedir ve bu etki kentsel kesimde yaşayan kadınlarda daha da yüksek
olmaktadır. Süreç içinde eğitim düzeyindeki ve hayatı kolaylaştıran faktörlerdeki artış
(özellikle küçük çocuk sahibi kadınlar için kreş, yuva vb. imkanların çoğalması)
kentsel kesimdeki kadınların işgücüne katılımında, belli bir oranda da olsa, artışa
neden olmaktadır44. Grafik 1’deki çok yüksek olmasa da kentteki kadınların İKO
değerlerinin yıllar itibariyle bir artış eğilimi göstermesi bunu destekler mahiyettedir.
Ayrıca, kadınlar için İKO değelerinin kırsal alanlarda düşerken kentsel alanda artış
göstermesiyle birlikte, kır-kent farklılığı 1988’de yüzde 32.9 iken 2007’de 12.5’e
düşmüştür.
Grafik 1: Cinsiyet ve Yerleşim Yerine Göre İşgücüne Katılım: 1988-2007
100
80
60
40
20
0
1988
1990
Ortalama
1992
1994
Kent-Erkek
1996
1998
Kent-Kadın
2000
2002
Kır-Erkek
2004
2006
Kır-Kadın
Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi:
20.05.2008).
Grafik 1’i açıklamaya yönelik ve ayrıntılı bilgi vermek amacıyla 1988, 2000
ve 2006 yılları için nüfusun ve işgücünün, eğitim ve cinsiyete göre durumu Tablo
1’de verilmiştir. Tablo 1’de 3 yıla da bakıldığında, çalışma çağındaki nüfusun bir artış
trendinde olduğu söylenebilir. Ayrıca, ilgili yıllardaki İKO değerlerine bakıldığında
tüm eğitim düzeylerinde erkeklerin kadınlardan daha yüksek İKO değerlerine sahip
olduğu görülmektedir. Özellikle yüksek öğretim dışındaki eğitim düzeylerinde bu
farklılığın çok fazla olduğu dikkat çekmektedir. İKO için son olarak eğitim düzeyi
arttıkça hem erkek de hem de kadın da İKO’nın yükseldiği özellikle 2006 yılı için
açık olarak görülmektedir. Eğitim düzeyi arttıkça İKO değerlerinin artması literatürde
44
Gürsel, Seyfettin ve Veysel U., ‘Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam’, Yapı Kredi Yayınları, Ekonomi – 87.
1999, ss.40-42.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
218
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
genel olarak “beşeri sermaye” ile açıklanır. Beşeri sermaye arttıkça istihdam şansı ve
teklif edilen ücret arttığı için işgücüne katılımda artmaktadır.
İşsizlik oranına45 (İO) ilişkin rakamlara hem erkek hem de kadınlar için
eğitim durumlarına göre bakıldığında, kadınların lise ve dengi meslek lisesi ile
yükseköğretim eğitimine sahip olanların aynı kategorideki erkeklere göre tüm yıllar
için daha yüksek İO değerine sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca, kadınlarda en
yüksek İO değeri “lise ve dengi meslek lisesi” mezunlarında gözlemlenirken, en
düşük İO değeri “ilkokul altı46” grubunda gözlemlenmek ve sonuç analiz edilen tüm
yıllar için değişmemektedir. Erkekler açısından duruma bakıldığında ise, 2006 yılında
en yüksek İO, “ilkokul altı” grubunda gözlemlenirken, en düşük İO “yüksek öğretim”
derecesine sahip kişilerde gözlemlenmektedir. Analize konu olan diğer yıllarda
erkekler için durum biraz daha farklıdır ve en yüksek İO değeri “lise ve dengi meslek
lisesi” mezunlarında görülmektedir.
Hem kadınlar hem de erkekler için için en yüksek istihdam oranı47 (İSTO)
“yüksek öğretim” derecesine sahip bireylerde gözükmektedir. Bu bulgu belirli
beceriler gerektiren ve bilgiye dayalı işler için yüksek eğitimin gerekli olması, yapısal
değişim ile birlikte yüksek eğitim düzeyi gerektiren işlerin artması ve bu eğitim
seviyesine sahip bireylerin işe yerleşmelerinin kolaylaşması ile açıklanabilir.
Ayrıca, eksik istihdam oranlarına48 (EKSO) bakıldığında 2006 yılı için
erkeklerde en yüksek değer “ilkokul altı” bireylerde gözlemlenirken, kadınlarda en
yüksek değer “lise ve dengi meslek lisesi” mezunlarında gözlemlenmektedir. Son
olarak, hem İSTO hem de EKSO değerlerinde kadın erkek farklılığının en az olduğu
grup “yüksek öğretim” mezunlarıdır.
45
İşsiz nüfüsun işgücü içindeki oranı.
46
Bu grup “okur yazar fakat bir okul mezunu olmayanları ve okuma yazma bilmeyenleri kapsamaktadır”.
47
Çalışma çağındaki, toplam istihdam edilenlerin toplam nüfusa oranı.
48
Eksik istihdam edilenlerin işgücü içindeki oranı. Bir kişinin eksik istihdamda olduğunun kabul edilmesi
için iki durum söz konusudur: “Görülebilir eksik istihdam” ve “diğer”. Eğer bir kişi referans döneminde
ekonomik nedenlerle 40 saatten daha az bir süre çalışmış ise ve mevcut işinde veya ikinci bir işte daha
fazla süre çalışmaya müsait ise görülebilir eksik istihdam da kabul edilmektedir. Ekonomik nedenler ise,
sırasıyla teknik veya ekonomik nedenlerle geçici iş yavaşlatılması veya durdurulması, iş olmaması, tam
gün iş bulamaması, işin son hafta içinde başlaması ve/veya bitmesidir (bkz: dipnot 33). Eksik istihdamın
“diğer” kategorisinde değerlendirilen kişiler ise mevcut işinde elde ettiği gelirin azlığı ya da kendi
mesleğinde istihdam edilmemesi gibi nedenlerle mevcut işini değiştirmek istediğini ya da ikinci bir iş
aradığını bildirenlerdir (bkz: dipnot 33).
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
219
Tablo 1: Eğitime ve Cinsiyete göre Çalışma Çağındaki Nüfus ve İşgücü
Durumu: 1988, 2000 ve 2006 Yılları
YIL
K a d ın
1988
E rk e k
K a d ın
2000
E rk e k
K a d ın
2006
E rk e k
CINSIYET
Eğitim Durumu
İlkokul altı
Lise altı
Lise ve dengi meslek L.
Yükseköğretim
Toplam
İlkokul altı
Lise altı
Lise ve dengi meslek L.
Yükseköğretim
Toplam
İlkokul altı
Lise altı
Lise ve dengi meslek L.
Yükseköğretim
Toplam
İlkokul altı
Lise altı
Lise ve dengi meslek L.
Yükseköğretim
Toplam
İlkokul altı
Lise altı
Lise ve dengi meslek L.
Yükseköğretim
Toplam
İlkokul altı
Lise altı
Lise ve dengi meslek L.
Yükseköğretim
Toplam
Nüfus (Bin) IKO(%)
1026
40.35
16487
70.84
5692
73.59
2395
84.09
25601
71.47
5115
16.17
15744
21.81
3701
31.37
1508
69.83
26066
24.86
2163
56.31
14785
76.08
4355
70.77
1613
83.20
22916
73.70
6143
24.69
13303
23.06
2859
31.79
990
70.10
23295
26.60
3531
73.15
10542
83.93
1808
78.04
779
89.50
16660
81.24
7260
32.16
8364
32.47
1147
47.43
315
82.50
17086
34.27
İO(%)
10.87
9.84
10.29
7.70
9.71
1.33
7.75
22.22
12.92
10.36
5.91
6.08
8.92
5.90
6.60
2.50
4.40
16.39
9.10
6.30
4.61
7.63
12.90
5.90
7.50
3.85
11.56
31.43
17.60
10.80
İSTO(%) EKSO(%)
36.06
4.83
63.87
4.63
66.06
3.92
77.49
2.23
64.53
4.22
15.95
1.21
20.14
1.83
24.43
2.07
60.81
1.90
22.29
1.85
52.98
8.78
71.45
9.78
64.43
5.65
78.30
2.50
68.90
8.40
24.06
1.91
22.04
3.26
26.55
3.52
63.80
1.90
24.90
2.80
69.75
8.44
77.52
9.10
67.98
7.02
84.20
4.10
75.10
8.50
30.94
1.76
28.72
2.39
32.43
3.49
68.00
2.60
30.60
2.20
Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi:
18.02.2009).
Grafik 2’ 2006 yılına ait İKO değerleri bölgelere49 ve cinsiyet ayırımına göre
sunulmuştur. Grafiğe göre tüm bölgelerde erkeklerin işgücüne katılım oranı kadınlara
nisbeten daha yüksektir. Tüm bölgelere bakıldığında erkeklerin İKO değerleri çok
fazla dalgalanma göstermemekte, aynı seviyesini korumaktadır. Değer aralığı fazla
değişmemekle beraber, erkeklerde en yüksek İKO değerleri yüzde 74.9 ile Batı
Marmara bölgesi ve daha sonra yüzde 74.8 ile Doğu Karadeniz bölgesinde
gözlemlenmektedir. Erkekler için en düşük İKO değerleri yüzde 63.9 ile Güneydoğu
49
Çalışmanın bu kısmında kullanılan “bölge” tanımlamarı yapılırken TUİK’in 2004 yılından itibaren
kullanmaya başlamış olduğu “İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey 1” esas alınmıştır. Ayrıntılı
bilgi için lütfen bakınız “Ek-Tablo 2A”.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
220
Anadolu bölgesi ve daha sonra yüzde 67.8 ile Orta-Doğu Anadolu bölgesinde
gözlemlenmektedir.
Grafik 2: Cinsiyete Göre İşgücüne Katılım Oranı 2006 Yılı
6,5
Güneydoğu Anadolu
63,9
20,4
Ortadoğu Anadolu
67,8
28,0
Kuzeydoğu Anadolu
73,4
50,1
Doğu Karadeniz
36,5
Batı Karadeniz
73,4
27,5
Akdeniz
73,2
19,0
Orta Anadolu
68,6
20,7
Batı Anadolu
Ege
Doğu Marmara
26,1
72,7
74,9
21,8
73,2
24,9
Ortalama
0
20
Erkek
71,2
31,1
Batı Marmara
Kadın
70,1
26,6
İstanbul
74,8
71,5
40
60
80
Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi:
20.05.2008).
Kadınlar için İKO değerlerine bölgesel düzeyde bakıldığında ise, kadınlara
ait değerlerin nisbeten düşük olduğunu ve bölgelere göre aşırı değişkenlik arz ettiği
gözlemlenmektedir. Buna göre kadınların İKO’nın en düşük olduğu bölge yaklaşık
yüzde 6.5 ile Güneydoğu Anadolu bölgesi olurken, en yüksek olduğu bölge yaklaşık
yüzde 50.1 ile Doğu Karadeniz bölgesi olmaktadır. Erkek ve kadın arasındaki
ortalama İKO farklılığı yaklaşık yüzde 46.6’dır. Bu farklılığın en yüksek olduğu
bölgeler ise sırasıyla, yüzde 57.4 ile Güneydoğu Anadolu bölgesi ve yüzde 51.4 ile
İstanbul50’dur. Farklılığın en düşük olduğu bölgeler ise sırasıyla yüzde 24.7 ile Doğu
Karadeniz bölgesi ve yüzde 36.9 ile Doğu Karadeniz bölgesidir.
50
TÜİK’in 2004 yılından itibaren kullanmaya başladığı istatistiki bölge birimleri sınıflamaları olan “Düzey
1” ve “Düzey 2”de “İstanbul” ayrı bir bölge şeklinde tanımlanmaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
221
Tablo 2: Eğitim, Cinsiyet ve Bölgelere Göre İşgücüne Katılım: 2006 Yılı
İlkokul Altı
Bölge
Istanbul
Batı Marmara
Doğu Marmara
Ege
Akdeniz
Batı Anadolu
Orta Anadolu
Batı Karadeniz
Doğu Karadeniz
Kuzey Doğu Anadolu
Orta Doğu Anadolu
Güney Doğu Anadolu
Genel Ortalama
Erkek
33.2
36.4
32.5
32.7
42.5
24.8
26.4
42.2
41
56.9
52.6
46.9
40.35
Kadın
5.6
18.4
10.8
12.7
17.8
8.2
12.5
33.7
47.6
31.4
21.8
4.2
16.17
Lise Altı
Lise ve Dengi M.
Erkek Kadın Erkek
72
13.7
74.4
73.5
29.5
81.3
71.2
22.7
74.5
71.2
25.2
73.8
73.5
25.3
73.8
69.5
12.6
70
66.3
17.6
75.7
72.8
36.2
79.1
74.2
52.3
75.1
71.2
24.8
77.4
66.7
16.4
71.1
65.2
4.6
62
70.84 21.81 73.59
Kadın
34.9
37.3
35.9
31.6
33
29.5
22.8
31.3
38.8
20.6
22.1
12.9
31.37
Yüksek Ögretim
Erkek
83.2
83.8
86.6
79.9
86.3
79.8
87.6
84.3
90.2
91.7
85.1
86.7
84.09
Kadın
68.9
67.4
73.3
66.9
69.3
70.5
72.3
73.2
71.2
73
69.1
71
69.83
Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi:
20.05.2008).
Tablo 2’de bölgelere ve eğitim durumuna göre erkek ve kadınların İKO
değerleri görülmektedir. Daha önceki açıklamalara paralel olarak eğitim ve bölgeler
birlikte değerlendirildiğinde de İKO’nın erkeklerde tüm bölge ve eğitim durumlarında
daha yüksek olduğu görülmektedir. Ancak Tablo 2’nin verdiği ek bilgiler ışığında
bölgesel bazda da eğitim düzeyi arttıkça İKO’nın hem erkekler de hem de kadınlarda
genel olarak arttığı gözlemlenmektedir. Bu durumun istisnaları, erkekler için Güney
Doğu Anadolu bölgesi, kadınlar için ise Doğu Karadeniz, Kuzey Doğu Anadolu ve
Orta Doğu Anadolu bölgeleridir. Yüksek öğretim derecesine sahiplik açısından tüm
bölgelerde oranlar birbirine yakın olmakla birlikte en yüksek İKO değerleri, erkekler
için yüzde 91.7 ile Kuzey Doğu Anadolu ve yüzde 90.2 ile Doğu Karadeniz
bölgelerinde, kadınlar için ise yüzde 73.3 ile Doğu Marmara ve yüzde 73.2 ile Batı
Karadeniz bölgelerindedir. Yüksek Öğrenimliler için en düşük İKO kadınlarda yüzde
68.9 ile İstanbul’da, erkeklerde ise yüzde 79.8 ile Batı Anadolu’da görülmektedir.
TÜİK’in 2006 yılı için açıkladığı rakamlara göre Türkiye’deki toplam istihdamın
%27.3’ü tarımda, %72.7’si ise sanayi ve hizmetlerdedir. Tarım dışı istihdamın en
yoğun olduğu bölgeler sırasıyla İstanbul (%99.5), Batı Anadolu (%83.4), Doğu
Marmara (%81.5) ve Güneydoğu Anadolu (%76) bölgeleridir51. Bu bilgiler ışığında,
“ilkokul altı” grubundaki bireyler için İKO değerlerinin sanayi ve hizmetin nispeten
daha fazla istihdam olanağı sağladığı İstanbul, Doğu Marmara, Batı Anadolu, ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde diğer bölgelere göre daha düşük olması beklenen
bir sonuçtur ve bu sonuç genel olarak hem erkek hem de kadın için geçerlidir.
51
www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.05. 2008.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
222
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
Tablo 3: Bölgeler, Cinsiyet ve Eğitime göre İstihdam Oranları: 2006 Yılı
Tablo: Bölgelere, Cinsiyete ve Eğitim Durumuna göre İstihdam-Nüfus Oranları
Kadın
Erkek
Cinsiyet Bölge
İstanbul
Batı Marmara
Doğu Marmara
Ege
Akdeniz
Batı Anadolu
Orta Anadolu
Batı Karadeniz
Doğu Karadeniz
Kuzey Doğu Anadolu
Orta Doğu Anadolu
Güney Doğu Anadolu
İstanbul
Batı Marmara
Doğu Marmara
Ege
Akdeniz
Batı Anadolu
Orta Anadolu
Batı Karadeniz
Doğu Karadeniz
Kuzey Doğu Anadolu
Orta Doğu Anadolu
Güney Doğu Anadolu
İlkokul Altı
Lise Altı
Lise ve
Dengi
Yükseköğretim
Toplam
27.2
33.3
29
29.4
37.5
23
25.1
41.4
41
54.8
48.4
38.7
5.4
17.7
10.7
12.4
17.2
7.6
12.5
33.6
47.5
31.4
21.7
4.1
63.7
69.3
65.1
65.1
65
62.6
59.6
68.5
70
66.5
59
55.1
11.6
27.5
21
23.5
22.6
10.7
16.6
35
51
24.6
15.6
4.2
67.5
74.3
68.9
66.9
63.9
62.8
65.9
72.1
69
71.7
59.4
54
29.1
30.1
28.2
25.1
24.7
22.2
13.2
25.1
30.4
17.1
13.4
10.3
77.4
80.5
80.1
74.2
78
72.3
80.7
77.2
84.1
86.9
77.2
80.4
61.8
59.8
62.8
58.9
59.5
60
57.6
61.7
64
65.9
53.4
65
65.5
70.3
66.7
65.1
64.7
63.1
61.5
68.5
70.1
68.6
59.4
54.5
18.7
28.3
23.1
24.1
24
17.2
16.7
34.6
47.6
27.3
18.7
5.9
Kaynak: www.tuik.gov.tr internet adresinden derlenmiştir (Erişim Tarihi:
20.05.2008).
Tablo 3’de 2006 yılı için bölge, eğitim düzeyi ve cinsiyet farklılığını gözeterek
elde edilmiş olan İSTO değerleri yer almaktadır. Tablo 3’te değerler genel olarak
daha önce ifade edilen bulguları destekler niteliktedir. Erkekler tüm bölgelerde ve tüm
eğitim seviyelerinde kadınlara göre daha yüksek İSTO değerlerine sahiptirler.
Örneğin, “İstanbul”’da yaşayan “lise ve dengi meslek lisesi“ mezunları ve “yüksek
öğrenimliler” için İSTO değerleri erkek için sırasıyla yüzde 67.5 ve 77.4 iken,
kadınlar için aynı değerler sırasıyla yüzde 29.1 ve 61.8’dir. Ayrıca, “ilkokul altı”
kadınlar için en yüksek istihdam oranı yüzde 33.6 ve 47.5 değerleriyle sırasıyla “Batı
ve Doğu Karadeniz”’de gözlemlenirken, en düşük İSTO yüzde 4.1 ve 5.4 değerleriyle
sırasıyla “Güney Doğu Anadolu” ve “İstanbul”’da gözlemlenmektedir. TÜİK’in 2006
yılı için açıkladığı rakamlara göre toplam istihdamda tarımın payının en yüksek
olduğu bölgeler sırasıyla Doğu Karadeniz (%52.2), Kuzey Doğu Anadolu (51.2), Batı
Kardeniz (%49.4) ve Orta Doğu Anadolu (%46.2) bölgeleridir52. Dolayısıyla, Tablo
52
www.tuik.gov.tr: Erişim Tarihi: 20.05. 2008.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
223
3’te görülen “ilkokul altı” kadın ve erkek İSTO’larının özellikle tarım’ın yoğun bir
istihdam alanı olduğu bölgelerde yüksek olması normal bir bulgudur. Tablo 3’e göre
ayrıca, yüksek öğrenimli kadınların en yüksek İSTO değerlerine sahip oldukları
bölgeler sırasıyla yüzde 65.9’la “Kuzey Doğu Anadolu” ile yüzde 65’le “Güney Doğu
Anadolu” bölgeleridir. Bir diğer göze çarpan bulguda “yükseköğretim” ve “ilkokul
altı” kadınlar arasındaki İSTO farklılığının en fazla olduğu bölgelerin yüzde 60.9 ve
56.4 değer farklılıklarıyla sırasıyla “Güney Doğu Anadolu” ve “İstanbul” olduğudur.
Aynı farklılık erkekler için, “Orta Anadolu” ve “İstanbul”’da sırasıyla yüzde 55.5 ve
yüzde 50.2 ile en yüksek değerleri almaktadır.
Çalışmanın bundan sonraki kısmında önce kısaca ekonometrik model
anlatılacak, daha sonra ise işgücüne katılımın belirleyenleri hem erkek hem de
kadınlar için ayrı ayrı tahmin edilecek ve bulgular yorumlanacaktır.
Ekonometrik Model
Regresyon analizlerinde bağımlı değişkenin nitel olduğu durumlarda genel
olarak probit ve logit modelleri kullanılmaktadır. İki model arasındaki temel farklılık,
hata teriminin dağılımının farklılığından kaynaklanmaktadır. Logit modelinde hata
teriminin logistik dağılıma sahip olduğu varsayılırken, probit modelinde normal
dağılımı sahip olduğu varsayılmaktadır (bkz. Greene53 ve Wooldridge54). Bu
çalışmada işgücüne katılım bağımlı değişken olarak kullanılmış ve onu etkileyen
faktörler hem logit hem de probit modelleri kullanılarak tahmin edilmiştir. Sonuçlar
gerek tahmin edilen katsayıların yönü gerekse anlamlılığı itibariyle yaklaşık olarak
aynı olduğu için metnin içinde sadece logit modeline ilişkin bulgular üzerine
yoğunlaşılacaktır55.
Modelin işleyişini kısaca açıklayacak olursak:
ik = β X + ε
'
*
i
1
i1
i1
(1)56
1 nolu modelde bağımlı değişken (ik) işgücüne katılanlar için “1” değerini
alırken, işgücüne katılmayanlar için “0” değerini almaktadır. İlgili modelde Xi1
bağımsız değişkenler vektörünü temsil eder iken, ε i1 normal dağılıma sahip
ortalaması sıfır ve varsansı 1 olan hata terimini göstermektedir. Modelin tahminin de
ise maksimum (veya “ençok”) olabilirlik yöntemi kullanılacaktır57. Logit modelinin
53
Greene, W.H., ‘Econometric Analysis’, (Prentice Hall International Inc, 1993), 3. Baskı. s.635-681.
54
Wooldridge, Jeffrey , “Introductory Econometrics”, (South-Western Publication), 2005. s.553-559.
55
Bağımlı değişkenin bu yapısından dolayı, literatürde genel olarak ikili tercih modelleri tercih edilmekte
ve yaygın olarak ise probit ve logit modelleri kullanılmaktadır. Probit modeline ait sonuçlar istenirse
yazarlardan temin edilebilir.
56
Bu denklemde, εi1~N(0,1) durumu geçerli olduğu varsayılmaktadır.
57
Çalışmada çok fazla yer işgal etmemek için modellere ilişkin denklem ayrıntılarına girilmemiştir.
Modeller hakkında daha geniş bilgiler bkz: Baltagi, B., ‘Econometrics’, (Springer Verlag, 2008) ss.323353; Greene, Econometric..., s.635-681.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
224
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
tahmini sonucunda elde edilen parametrelerin yorum kolaylığı açısından “oddsoranları58”nın elde edilmesi daha faydalıdır. Odds-oranları olasılık oranlarını
vermektedir ve her zaman için pozitiftir. Eğer bu değer 1’den küçükse elde edilen
parametrenin negatif, aksi durumda ise parametrenin pozitif bir etkiye sahip olduğu
anlamına gelmektedir. Örneğin işgücüne katılım bağımlı değişkeni açısından, “kadın”
kukla59 değişkenine ait odd-oranı değeri “1” den küçükse kadınların işgücüne katılım
olasılığının erkeklere göre düşük olduğu anlamına gelmektedir. Çalışmanın bundan
sonraki bölümde elde edilen bulgular bu doğrultuda değerlendirilecektir.
Tahmin Sonuçları
Logit modelinin tahmini sonucunda elde edilen bulgular Tablo 4’de
sunulmuştur. Sonuçların değerlendirilmesine geçilmeden önce şu bilgileri vermek
yerindedir. TÜİK 2004 yılından itibaren bölge sınıflamasında daha önce kullanılan 7coğrafi bölge sınıflaması yerine iki yeni "istatistiki bölge birimleri sınıflaması”
kullanmaya başlamıştır. Çalışmada, bölge kukla değişkenleri “Düzey 1" sınıflaması
için, “il” kukla değişkenleri de “Düzey 2” sınıflamasına göre oluşturulmuştur60.
Sonuçların hassasiyetini görmek ve her iki sınıflama içinde ayrı ayrı olasılık
değerlerini elde edebilmek için tahminler “Model 1” ve “Model 2” başlıkları altında
ayrı ayrı yapılmıştır. Ayrıca tahminler hem “tüm veri” seti için (bkz. sütun 1 ve sütun
4) hem de cinsiyet ayırımına göre (bkz. erkekler için sütun 2 ve sütun 5, kadınlar için
sütun 3 ve sütun 6) ayrı ayrı sunulmuştur 61.
Tablo 4’te görüldüğü gibi tüm veri setine ilişkin bulgular, gerek “Model 1”
ve gerekse “Model 2” için, kentsel kesimde yaşayanların işgücüne katılma olasılığının
kırsal kesimde yaşayanlara göre düşük olduğunu ve bu farklılığın istatistiki olarak
anlamlı olduğunu göstermektedir. Bulgulara cinsiyet farklılığı gözetilerek
bakıldığında ise, katsayıların tam tersi sonuçlar verdiği gözlemlenmektedir. Erkekler
için kentte yaşayanların işgücüne katılma olasılığı kırda yaşayanlara göre yüksek iken
(odds-oranı 1’den büyük), kadınlar için bunun tam tersi bir durum söz konusudur.
Dolayısıyla, kentte yaşamak erkekler için işgücüne katılım olasılığını artırırken,
kadınlar için bu olasılığı düşürmektedir. Tablo 4’de gözlemlenen bir diğer bulgu da
“kadın” kukla değişkenine ait “odds-oranı”’nın her iki modelde de 1’den küçük
olmasıdır. Buna göre; kadınlar erkeklere göre daha az işgücüne katılma olasılığına
sahiptirler. Bu sonuç çalışmanın özet bilgiler kısmında ifade edilen bulguları destekler
mahiyettedir. Erkekler kadınlara göre daha çok işgücüne katılmaktadır ve aradaki
farklılık istatistik olarak anlamlıdır.
58
İngilizce literatürde, “odds-ratio” şeklinde adlandırılmaktadır.
59
Bu değişken “kadın” için 1, “erkek” için “0” değerini almaktadır.
60
“Düzey 1” ve “Düzey 2”' sınıflamalarının kapsadığı alanlara ilişkin bilgi Ek-Tablo 2A ve
2B’de sunulmştur.
61
Değişkenlerin tanımlarına ilişkin bilgiler “Ek-Tablo 1, 2A ve 2B”de sunulmuştur.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
225
Tablo 4: Logit Modeli Tahmin Sonuçları62
kent
kadın
evli kadın
evli
ilkokul
ortaokul
lise
meslek lisesi
üniversite
yaş 20-24
yaş 25-34
yaş 35-44
yaş 45-54
yaş 55 ve üstü
hanedeki çalışan sayısı
h. Reis
fert sayısı
hanedeki çocuk sayısı
hanedeki yaşlı sayısı
Tüm Veri
0.724***
[0.009]
0.224***
[0.004]
0.064***
[0.002]
3.079***
[0.078]
0.957**
[0.017]
1.017
[0.023]
1.206***
[0.028]
1.912***
[0.049]
3.722***
[0.100]
5.639***
[0.132]
10.587***
[0.259]
11.479***
[0.306]
3.964***
[0.112]
1.129***
[0.035]
6.219***
[0.051]
1.02
[0.024]
0.530***
[0.003]
1.806***
[0.013]
1.603***
[0.022]
...
Model 1
Erkek
1.079***
[0.020]
Kadın
0.548***
[0.010]
2.854***
[0.096]
1.374***
[0.043]
1.269***
[0.043]
1.083**
[0.039]
1.896***
[0.076]
1.982***
[0.082]
6.682***
[0.211]
18.206***
[0.661]
11.935***
[0.535]
2.339***
[0.104]
0.634***
[0.029]
5.217***
[0.060]
1.556***
[0.056]
0.630***
[0.005]
1.650***
[0.017]
1.347***
[0.029]
...
0.210***
[0.005]
0.857***
[0.020]
0.854***
[0.029]
1.588***
[0.052]
2.406***
[0.086]
7.785***
[0.284]
3.825***
[0.139]
5.487***
[0.201]
6.791***
[0.260]
3.436***
[0.140]
1.686***
[0.076]
7.599***
[0.093]
1.01
[0.034]
0.421***
[0.004]
2.068***
[0.023]
1.907***
[0.037]
...
Model 2
Tüm Veri
Erkek
0.727*** 1.086***
[0.009]
[0.020]
0.224***
[0.004]
0.064***
[0.002]
3.077*** 2.876***
[0.078]
[0.096]
0.960**
1.376***
[0.017]
[0.042]
1.017
1.259***
[0.023]
[0.042]
1.206***
1.070*
[0.028]
[0.038]
1.909*** 1.879***
[0.049]
[0.075]
3.722*** 1.954***
[0.099]
[0.080]
5.622*** 6.618***
[0.132]
[0.208]
10.548*** 17.976***
[0.258]
[0.651]
11.433*** 11.773***
[0.304]
[0.526]
3.951*** 2.313***
[0.112]
[0.103]
1.127*** 0.630***
[0.035]
[0.029]
6.227*** 5.219***
[0.051]
[0.060]
1.02
1.543***
[0.024]
[0.055]
0.529*** 0.628***
[0.003]
[0.004]
1.806*** 1.647***
[0.013]
[0.017]
1.605*** 1.351***
[0.022]
[0.029]
Kadın
0.549***
[0.010]
0.211***
[0.005]
0.858***
[0.020]
0.858***
[0.029]
1.602***
[0.052]
2.411***
[0.086]
7.838***
[0.284]
3.811***
[0.139]
5.462***
[0.200]
6.776***
[0.259]
3.425***
[0.139]
1.682***
[0.076]
7.617***
[0.093]
1.017
[0.034]
0.420***
[0.004]
2.069***
[0.023]
1.909***
[0.037]
Bölge Kukla Değişkenleri
İl Kukla Değişkenleri
...
...
...
Gözlem Sayısı
319984
152951
167033
319984
152951
167033
Olabilirlik Oranı (Ki Kare)
223145.4
76368.447
79586.77 223011 76134.31 79442.67
Olasılık
0
0
0
0
0
0
Psedue R-Kare
0.504
0.432
0.423
0.503
0.43
0.423
Log-Likelihood
-110014.5 -50277.838 -54198.53 -110081.7 -50394.91 -54270.58
Katsayılar "Odds-oranları" ve parantez içi değerler "standart hata"'lardır.
* yıldız yüzde 10'da; ** yıldız yüzde 5'de; ve *** yıldız yüzde 1'de anlamlılığı göstermektedir.
62
Tablo 4’de yer alan “Düzey 1” ve “Düzey 2” istatistikî bölge sınıflamasını temsil eden, sırasıyla,
“Bölge” ve “il” kukla değişkenleri istatistikî olarak genelde anlamlı çıkmıştır. Bu değişkenlere ilişkin
“odds-oranları” birazdan ilgili değişkenlere ait olasılık değerleri ayrıntılı olarak tartışılacağı için ve fazla
yer kaplamaması için burada sunulmamıştır. Bu değişkenlere ait tahmin edilen katsayı değerleri ve oddsoranları istendiğinde yazarlardan temin edilebilir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
226
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
Aile sorumluğunu temsil eden “evlilik” kukla değişkenine bakıldığında ise,
kadınlar ve erkekler için yine ters yönlü ve istatistiki olarak anlamlı sonuçlar
bulunmuştur. Kadınlar için “odds-oranları” gerek Model 1 ve gerekse Model 2 için
1’den küçük iken, erkekler için bu değer yine her iki modelde de 1’den büyüktür. Bu
bulgu kadınlarda evliliğin işgücüne katılım olasılığını azalttığı, erkeklerde ise artırdığı
anlamına gelmektedir.
Eğitim seviyesi literatürde genel olarak “İnsani Sermaye” (human-capital)
değerinin bir göstergesi olarak kullanılmakta ve eğitim düzeyi arttıkça işgücüne
katılımın artması beklenmektedir63. Eğitim düzeyi etkisini gösteren kukla
değişkenlerin katsayılarına ait “odds-oranları”, Model 1 ve Model 2’de hem tüm veri
seti (bkz. sütun 1 ve sütun 4) hem de cinsiyet ayırımına göre (bkz. erkekler için sütun
2 ve 5, kadınlar için sütun 3 ve 6) “lise ve üzeri” tüm eğitim düzeyleri için 1’den
büyüktür. Bu bulgu, baz kategori olan “ilkokul altı eğitimliler ve herhangi bir eğitime
sahip olmayan” gruba göre işgücüne katılma olasılığının ilgili eğitim düzeyleri
açısından daha yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Bulunan değerler ve dolayısıyla
işgücüne katılma olasılığı farklılığı istatistiki olarak da anlamlıdır. Erkek ve kadın
arasındaki farklılık “ilkokul” ve “ortaokul” eğitim seviyesine sahip kişilerde
gözlemlenmektedir. Dolayısıyla, baz alınan kategoriye (dolayısıyla ilkokul altı gruba)
göre erkeklerde “ilkokul” ve “ortaokul” mezunlarının işgücüne katılım olasılığı
yüksek çıkarken (odds-oranları 1’den büyük), kadınlarda bunun tam tersi durum
(odds-oranları 1’den küçük) gözlemlenmektedir.
Literatüre bakıldığında, yaş değişkeninin genel olarak işgücü piyasası
tecrübesini temsil eden bir değişken olarak kullanıldığı gözlemlenmektedir. Tüm veri
setine ilişkin bulgulara bakıldığında (sütun 1 ve 4) istatistiki olarak anlamlı olan oddsoranlarının yaş gruplarını temsil eden tüm kukla değişkenler için 1’den büyük olduğu
gözlemlenmektedir. Dolayısıyla, baz kategori olan “15-19” yaş grubuna göre diğer
yaş gruplarında olanların işgücüne katılma olasılıkları daha yüksektir. Sonuç her iki
alternatif model için de değişmemektedir. Ayrıca, “odds-oranının” en yüksek olduğu
gruplar sırasıyla “35-44” ve “25-34” yaş gruplarıdır. Buna göre, “odds-oranlarının”
yaş grupları için seyrinden hareketle, yaş ile işgücüne katılma olasılığı arasında hem
kadınlar için hem de erkekler için ters-U ilişkisinin varlığından bahsedilebilir, yani ilk
önce artan daha sonra ise azalan bir ilişkinin olduğunu söylenebilir. Bu bulgu
literatürdeki beklentiyi destekler mahiyettedir64. Sonuçlara kadın erkek ayırımına göre
bakıldığında ise özellikle şu iki farklılık ortaya çıkmaktadır. Birincisi, erkeklerde en
yüksek “odds-oranı” “25-34” yaş grubunda gözlemlenirken, kadınlarda en yüksek
odds-oranı değeri “35-44” yaş grubunda gözlemlenmektedir. İkinci farklılık ise
çalışma yaşının en uç noktasında yer alan “55 yaş ve üzeri” grupta rastlanmaktadır.
63
Killingsworth, Female Labor Supply..., s.123; Orbeta, Children and the…, s.32.
64
Killingsworth, Female Labor Supply..., s.123; Pencavel, J., ‘Labor Supply of Men: A Survey’, İçinde:
O.Ashenfelter ve R. Layard editörlüğünde yayımlanan, Handbook of Labor Economics, Cilt.1,
Amsterdam-Hollanda. 1986, ss.7-10; benzer bulgular için ayrıca bkz; Lee, Female Labor Force…,
s.427 ve s.429.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
227
Bu yaş grubunda işgücüne katılım olasılığı erkeklerde baz alınan “15-19” yaş grubuna
göre düşük çıkarken, kadınlarda tam tersi gözlem söz konusudur.
Hanedeki çalışan sayısı literatürde sık kullanılan bir açıklayıcı olup (örneğin,
Sainz ve Poo65), işgücüne katılım modellerinde iki etkiyi ölçme olanağı
sağlamaktadır. Birincisi, kullanılan veri seti ilgili bireyin yaşadığı hanenin toplam
gelirini gözlemleme olanağı tanımadığı için bu değişken “gelir etkisini” dolaylı
yönden ölçme imkanı sağlayabilir. Ancak, her çalışanın işlerinden elde ettikleri
gelirler aynı olmadığı/olamayacağı için bu değişkenin gelir etkisini direkt olarak
ölçtüğünü söylemek tartışılabilecek bir konudur. Hanedeki çalışan sayısının ölçtüğü
ikinci etki ise, hanede yaşayan diğer fertlerin (işsiz ve diğer) “işgücü” piyasasındaki
gelişmelere ait “bilgi sağlama olanağı”nı ölçmesidir. Hanede çalışan sayısı arttıkça
hanedeki fertlerin işgücü piyasasına ait bilgisinin artacağı ve dolayısıyla hanedeki
diğer “çalışabilecek durumda olan” fakat iş bulamayan işsiz kişilerin ümidinin kırılma
riskinin azalacağı ve nihayet işgücüne katılma olasılığının artacağı beklenmektedir66.
Bu bilgiler ve beklentiler ışığında, Tablo 4’deki, “hanedeki çalışan sayısı”
değişkenine ait 1’den büyük olarak elde edilen odds-oranları şu şekilde
yorumlanabilir. Değişkene ait “bilgi” sağlama etkisi “gelir” etkisini tartmaktadır,
yani ilk etki daha etkindir. Dolayısıyla, elde edilen katsayılar “hanedeki çalışan
sayısı” arttıkça işgücüne katılma olasılığının arttığı anlamına gelmektedir. Ayrıca, bu
değişkene ait, gerek birinci model gerekse ikinci modelde, kadınlara ait odds-oranları
erkeklere ait değerlerden daha yüksektir, dolayısıyla, işgücüne katılım olasılığı
hanedeki çalışan sayısı arttıkça kadınlarda erkeklere göre daha fazla artmaktadır.
Hane halkı reisi olmak, haneye ait genel sorumlulukları taşımayı temsil
etmektedir. Geleneksel Türk Aile yapısında hane halkı reisliği sıfatı genelde erkeklere
has olarak görülmektedir, fakat bu sıfata bazı hanelerde kadınlarda da
rastlanmaktadır. Tahmin sonuçlarına göre, “hane halkı reisi” kukla değişkenine ait
odds-oranları, gerek Model 1 ve gerekse Model 2’ye ait bulgulara bakıldığında, hem
tüm veri seti için hem de cinsiyet ayırımının göz önünde tutulduğu veri seti için 1’den
büyüktür. Fakat bu değişkene ait katsayı sadece erkekler için istatistiki olarak anlamlı
ve kadınlara göre daha büyüktür.
Hanedeki “fert sayısı”, 15 yaş altı “çocuk sayısı” ve 65 yaş üzeri çalışmayan
“yaşlı sayısı” değişkenlerinin her biri hane karakteristiğini ölçen değişkenlerdir. Bu
bilgiler ışığında “fert sayısı” değişkenine ait odds-oranı tüm alternatif modeller için
1’den küçük bulunurken, “çocuk sayısı” ve “yaşlı sayısı” değişkenlerine ait oddsoranları 1’den büyük bulunmuştur. Bu bilgiler ışığında, hanedeki fert sayısı arttıkça
işgücüne katılım olasılığının düştüğünü67, hanedeki gerek çocuk sayısı68 gerekse yaşlı
sayısı arttıkça ise işgücüne katılım olasılığının arttığı söylenebilir.
65
Sainz, Ana I. Fernandez ve Juan M. R. Poo, ‘Semiparametric Estimation of A Female Labour Force
Participation Model’, Applied Stochastic Models and Data Analysis, Cilt.13, 1998, s. 300.
66
Wahba, J. and Y. Zenou, ‘Density, Social Networks and Job Search Methods: Theory and Application to
Egypt’, Journal of Development Economics, Cilt.78, 2005, ss. 443-473.
67
Benzer bir bulgu için bkz; Sainz, Semiparametric Estimation..., s.304
68
Benzer bir bulgu için yine bkz; Sainz, Semiparametric Estimation..., s.304.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
228
Bölgesel farklılıkları ölçmek için “bölge” kukla değişkenleri ve “il” kukla
değişkenleri modele dâhil edilmiştir. Bu kukla değişkenlere ait katsayıları
yorumlamak yerine ilgili değişkenlere ait olasılık değerleri hesaplanmış ve TUİK’in
kullanmış olduğu Düzey 1 sınıflamasına göre değerler Tablo 5’te, Düzey 2’ye göre
değerler ise Tablo 6’da sunulmuştur.
Tablo 5: Bölge Bazlı İşgücüne Katılım Olasılıkları69 (%)
Tüm Veri
Erkek
Kadın
İstanbul
Düzey 1
48,10
73,09
30,20
Batı Marmara
55,46
76,10
44,16
Ege
49,42
71,14
35,73
Doğu Marmara
50,36
72,15
36,64
Batı Anadolu
45,99
70,01
30,06
Akdeniz
50,36
72,77
36,88
Orta Anadolu
44,84
69,95
28,81
Batı Karadeniz
53,44
72,99
42,60
Doğu Karadeniz
63,18
74,87
59,05
Kuzey Doğu Anadolu
49,15
72,92
34,83
Ortadoğu Anadolu
43,49
68,01
28,33
Güneydoğu Anadolu
33,59
61,27
10,70
Tablo 5’e göre “tüm veri” seti için en yüksek iki işgücüne katılım olasılıkları
değerleri sırasıyla Doğu Karadeniz ve Batı Marmara’da; en düşük olasılıklar ise
sırasıyla Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu’da gözlemlenmektedir. Olasılık
değerlerine cinsiyet ayırımına göre bakıldığında ise her ne kadar erkeğe ait değerler
tüm bölgeler için kadınlardan yüksek olsa da, genel bulgular çok fazla
değişmemektedir. Tablo 5’te göze çarpan bir diğer önemli bulgu ise, erkek-kadın
farklılığının en belirgin olduğu bölgelerin sırasıyla yaklaşık yüzde 50.5 ve 42.9 değer
farklılıkları ile “Güneydoğu Anadolu” ve “İstanbul” olmasıdır. Bu bulgu daha önce
özet bilgilerin sunulduğu kısımda ifade edilen bilgileri destekler mahiyettedir. Ayrıca,
erkek-kadın farklılığının en düşük seviyede olduğu bölgeler sırasıyla yaklaşık yüzde
15.8 ve 30.4 değer farklılıkları ile “Doğu Karadeniz” ve “Batı Karadeniz”
bölgeleridir.
69
Tablo 5, Tablo 6 ve Tablo 7’de yer alan olasılık değeri hesaplamaları “ham” veriler kullanılarak yazarlar
tarafından yapılmıştır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
229
Tablo 6: İl Bazlı İşgücüne Katılım Olasılıkları (%)
Düzey 2
Tüm Veri
Erkek
Kadın
İstanbul
0,48
0,73
0,30
Tekirdag
0,59
0,80
0,48
Balikesir
0,52
0,72
0,41
İzmir
0,48
0,70
0,34
Aydın
0,54
0,73
0,43
Manisa
0,48
0,72
0,33
Bursa
0,53
0,73
0,41
Kocaeli
0,48
0,72
0,33
Ankara
0,48
0,70
0,33
Konya
0,43
0,70
0,25
Antalya
0,59
0,79
0,48
Adana
0,48
0,72
0,32
Hatay
0,46
0,69
0,33
Kırıkkale
0,48
0,72
0,34
Kayseri
0,42
0,68
0,24
Zonguldak
0,53
0,72
0,43
Kastamonu
0,54
0,75
0,42
Samsun
0,53
0,73
0,42
Trabzon
0,63
0,75
0,59
Erzurum
0,48
0,70
0,33
Ağrı
0,51
0,76
0,36
Malatya
0,45
0,67
0,31
Van
0,42
0,69
0,26
Gaziantep
0,40
0,72
0,15
Şanlıurfa
0,32
0,58
0,09
Mardin
0,30
0,56
0,09
Türkiye’de işgücüne katılımın daha ayrıntılı bir şekilde ortaya koyulması için
Tablo 6’da “Model 2” kullanılarak elde edilmiş “il70” bazlı işgücüne katılım
olasılıkları verilmiştir. Bu açıklamaya bağlı olarak Tablo 6’ya bakıldığında “tüm veri”
seti için en yüksek işgücüne katılım olasılığı değeri Trabzon ve civarı71, en düşük
olasılık değeri ise Mardin ili ve civarında72 görülmektedir. Diğer iller genel olarak
70
“İl” tanımları TUİK’in “Düzey 2” sınıflamasına göre yapılmıştır.
71
Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin ve Gümüşhane illerini kapsamaktadır. Diğer il gruplarının
kapsamları için bkz Ek-Tablo 2-B.
72
Siirt, Mardin, Batman ve Şırnak illerini kapsamaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
230
değerlendirildiğinde ise çoğunun ortalama etrafında dalgalandığı, çok fazla göze
çarpan aşırı bir farklılığın olmadığı görülmektedir. İl bazlı işgücü katılım olasılıkları
cinsiyet farklılığını gözeterek değerlendirildiğinde ise, erkeklerde işgücüne katılım
olasılığının İstanbul’a oranla en yüksek olduğu yerin Tekirdağ ve civarında73 olduğu
ortaya çıkmaktadır. Aynı durum kadınlarda da Trabzon ve civarı illerde
görülmektedir. Hem kadın için hem de erkek için ikinci derecede yüksek işgücüne
katılım olasılığı Antalya ve civarı74 illerde gözlemlenmektedir. En düşük işgücüne
katılım olasılığına bakıldığında ise, erkeklerde Mardin ili ve civarı, kadınlar da ise
Şanlıurfa ve civarı75 ortaya çıkmaktadır.
Son olarak Model 1’in tahmininden sonra elde edilmiş olan76 eğitim
düzeylerine göre işgücüne katılım olasılıkları Tablo 7’de sunulmuştur.
Tablo 7: Eğitim Durumuna Göre İş Gücüne Katılım Olasılıkları (%)
Tüm Veri
Erkek
Kadın
İlkokul-altı
24,63
60,29
18,94
İlkokul
49,50
80,26
22,45
ortaokul
42,78
60,10
18,16
Lise
49,43
67,25
26,90
Meslek lisesi
64,70
81,15
36,95
Üniversite
78,70
84,79
69,51
Daha önce ifade edilen açıklamaları destekleyen Tablo 7’deki değerlere göre,
“ortaokul ve üzeri eğitim seviyeleri” için eğitim düzeyindeki artışla birlikte işgücüne
katılım olasılıkları, gerek tüm veri; gerekse veriler cinsiyete göre ayrıştırıldığında,
artmaktadır. Hem erkekte hem de kadında en yüksek işgücüne katılma olasılığı
“üniversite” mezunlarında görülmektedir. En düşük işgücüne katılma olasılığı ise
erkeklerde “ortaokul” mezunlarında gözlemlenirken, kadınlarda “ilkokul altı” eğitim
seviyesine sahip kişilerde gözlemlenmektedir. Ayrıca, erkek-kadın arasındaki olasılık
farklılığının en düşük olduğu eğitim seviyesi “üniversite” iken en yüksek farklılık
“ilkokul” seviyesinde rastlanmaktadır.
Sonuç
Bu çalışmada TÜİK hanehalkı işgücü anketi 2006 yılı ham verileri
kullanılarak işgücüne katılımın belirleyicileri hem cinsiyet ayırımı gözetmeksizin hem
de bu farklılığı gözeterek, incelenmiştir. Uygulamada, logit dağılımı kullanılarak elde
edilen bulgular üzerine yoğunlaşılmıştır. Çalışmanın bulguları, Türkiye üzerine
yapılan çalışmaları genel olarak destekler niteliktedir.
73
Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerini kapsamaktadır.
74
Antalya, Isparta ve Burdur illerini kapsamaktadır.
75
Diyarbakır ve Şanlıurfa illerini kapsamaktadır.
76
Model 2 için elde edilmiş olasılık değerleri de benzer yapıdadır ve fazla yer işgal etmemesi için burada
sunulmamıştır ve istendiğinde yazarlardan temin edilebilir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
231
Ulaşılan sonuçlara göre, kadınlar erkeklere göre hem daha az işgücüne
katılma oranına hem de daha az işgücüne katılma olasılığına sahiptirler. Kadınların en
düşük işgücüne katılma olasılığının gözlemlendiği yerler sırasıyla Güneydoğu
Anadolu ve Ortadoğu Anadolu bölgeleridir. Gelişmişlik seviyeleri diğer bölgelere
göre nisbeten düşük olan bu bölgelerdeki kadınların işgücüne katılma olasılığının
düşük olmasının bir nedeni eğitim düzeylerinin yetersizliği, diğeri de geleneksel
etkenler olarak ifade edilebilir. Bu bulgu “il bazlı” verilerle de desteklenmekte ve
Şanlıurfa - Mardin illeri civarında yaşayan kadınların işgücüne katılma olasılıkları
yüzde 10’un altında çıkmaktadır. Kadınlarla erkekler arasındaki farklılığın en az
olduğu bölgeler ise, Doğu ve Batı Karadeniz bölgeleridir. Bu bölgeler tarımın daha
ağırlıkta olduğu ve kadınların tarımsal kesimde daha yoğun çalıştığı bölgelerdir.
Dolayısıyla elde edilen sonuç beklentilerle aynıdır.
Çalışmada ulaşılan diğer bir bulgu ise, kentsel alanda yaşıyor olmanın
erkekler için işgücüne katılma olasılığını arttırması, kadınlarda ise azaltmasıdır. Bu
duruma neden olan faktör ise göçe bağlı olarak kente gelen kadın nüfusun eğitim
düzeyinin erkeklere oranla daha düşük olması ve kent hayatına uyum
sağlayamamalarıdır. Çalışmanın bulgularına eğitim düzeyleri açısından bakıldığında
da, kadın ve erkek arasındaki işgücüne katılım olasılığı farklılığının en düşük olduğu
eğitim seviyesinin üniversitede olması da, yukarıda açıklamayı destekler niteliktedir.
Bu çalışmada kullanılan veri setindeki bazı zayıflık veya eksiklikler
literatürdeki bazı beklentileri ölçme fırsatı vermemiştir ve aynı konuda yapılabilecek
bundan sonraki çalışmalar açısından da önem arz etmektedir. Bu eksiklikler şu şekilde
sıralanabilir. Hanehalkının toplam geliri, refah seviyesi (yaşanılan yerin şehir
merkezine uzaklığı-yakınlığı, servet, evin kira olup olmaması, taşıt imkanları vb.) gibi
değişkenler bireylerin işgücüne katılım tercihlerinde çok önem arz etmektedir.
Kullanılan veri seti her ne kadar eğitim düzeyini genel olarak ölçmüş olsa bile,
bireyin mezun olduğu okulun eğitim kalitesi de iş bulma olanakları açısından çok
önemli olduğu için dolaylı yönden işgücüne katılma olasılığını etkilemektedir. Ayrıca
hanenin bulunduğu il, ilçe, köy gibi yerin gelişmişlik seviyesi ve bunun yanında oraya
ait işsizlik oranı gibi işgücü piyasasının yapısına ilişkin verilerin de olmaması bu
çalışma açısından bir eksikliktir. Bu ve buna benzer değişkenlerin tamamının
analizlere dahil edildiği bir veri seti işgücüne katılım modellemesi açısından daha da
anlamlı olacaktır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
232
H. Mehmet TAŞÇI & Burak DARICI
EKLER
Ek Tablo 1: Uygulamada Kullanılan Değişkenlerin Tanım Listesi:
1. “kent” değişkeni bir kukla değişken olup, eğer ilgili kişi kentte (nüfusu
20,000 ve üzeri yerler) yaşıyorsa 1, kırda yaşıyorsa 0 değerini almaktadır.
2. “kadın” değişkeni bir kukla değişken olup, eğer ilgili kişi kadın ise 1,
erkek ise 0 değerini almaktadır.
3. “evli” değişkeni bir kukla değişken olup, eğer ilgili kişi evli ise 1, diğer
durumlardan (bekar, dul, boşandı) birinde ise 0 değerini almaktadır.
4. “evli kadın” bir etkileşim kukla değişkeni olup evil-kadınlar için 1, diğer
durumlardan için ise 0 değerini almaktadır.
5. Eğitim seviyesi ile ilgili 6 kukla değişken vardır. Uygulamada “baz veya
referans” alınan kategori “ilkokul altı eğitim seviyesine sahip olamlar ile okuma
yazma bilmeyen” gruptur. Eğitim seviyesini ölçen diğer kukla değişkenler sırasıyla;
“ilkokul”, “ortaokul”, “lise”, “meslek lisesi”, ve “üniversite” dir.
6. Yaş grupları ile ilgili 6 kukla değişken vardır. Yaş grupları için “baz”
alınan kategori “15-19” yaş grubudur. Yaş grubunu ölçen diğer kukla değişkenler
sırasıyla; “yaş 20-24”, “yaş 25-34”, “yaş 35-44”, “yaş 45-54” ve “yaş 55 ve üstü” dür.
7. “H. Reis” değişkeni bir kukla değişken olup, eğer ilgili kişi hanehalkı reisi
ise 1, değilse 0 değerini almaktadır.
8. “hanedeki çalışan sayısı”, “hanedeki çocuk sayısı”, “hanedeki yaşlı sayısı”
ve “hanedeki fert sayısı” değişkenleri tamsayı değerler alan değişkenlerdir.
9. Bölge Kukla Değişkenleri (Yanlızca Model 1’de kullanılmıştır): TÜİK’in
kullandığı istatistiki bölge birimleri sınıflaması “Düzey 1”’e göre oluşturulmuş
değişkenlerdir. Kişi ilgili bölgede yaşıyorsa değişken “1”, diğer durumlar için “0”
değerini almaktadır. Bölgelere ait 12 tane kukla değişken vardır ve tam liste Ek Tablo
2, Düzey 1’de yer almaktadır. Uygulamada kullanılan baz kategori “İstanbul”’dur.
10. İl Kukla Değişkenleri (Yanlızca Model 2’de kullanılmıştır): TÜİK’in
kullandığı istatistiki bölge birimleri sınıflaması “Düzey 2”’e göre oluşturulmuş
değişkenlerdir. Kişi ilgili il ve civarında yaşıyorsa değişken “1”, diğer durumlar için
“0” değerini almaktadır. İller ve civarını kapsayan 26 tane kukla değişken vardır ve
tam liste Ek Tablo 2, Düzey 2’de yer almaktadır. Uygulamada kullanılan baz
kategori “İstanbul”’dur.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Türkiye’de İşgücüne Katılımın Cinsiyet Ayırımına Göre İncelenmesi: Bir Mikro Veri Analizi
Ek Tablo 2: İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması:
A) Düzey1
Coğrafi kapsam Adı: Kapsadığı 1.Düzey Bölge Adı
1- İstanbul (İstanbul)
2- Batı Marmara (Tekirdağ-Balıkesir)
3- Ege (İzmir-Aydın-Manisa)
4- Doğu Marmara (Bursa-Kocaeli)
5- Batı Anadolu (Ankara-Konya)
6- Akdeniz (Antalya-Adana-Hatay)
7- Orta Anadolu (Kırıkkale-Kayseri)
8- Batı Karadeniz (Zonguldak-Kastamonu-Samsun)
9- Doğu Karadeniz (Trabzon)
10- Kuzey Doğu Anadolu (Erzurum-Ağrı)
11- Orta Doğu Anadolu (Malatya-Van)
12- Güney Doğu Anadolu (Gaziantep-Şanlıurfa-Mardin)
B) Düzey 2
Kod-Bölge Adı-Kapsadığı İller
1- İstanbul (İstanbul)
2- Tekirdağ (Edirne-Tekirdağ-Kırklareli)
3- Balıkesir (Balıkesir-Çanakkale)
4- İzmir (İzmir)
5- Aydın (Denizli-Aydın-Muğla)
6- Manisa (Manisa-Afyonkarahisar-Kütahya-Uşak)
7- Bursa (Bursa-Eskişehir-Bilecik)
8- Kocaeli (Kocaeli-Sakarya-Düzce-Bolu-Yalova)
9- Ankara (Ankara)
10- Konya (Konya-Karaman)
11- Antalya (Antalya-Isparta-Burdur)
12- Adana (Adana-Mersin)
13- Hatay (Hatay-Kahramanmaraş-Osmaniye)
14- Kırıkkale (Nevşehir-Aksaray-Niğde-Kırıkkale-Kırşehir)
15- Kayseri (Kayseri-Sivas-Yozgat)
16- Zonguldak (Zonguldak-Karabük-Bartın)
17- Kastamonu (Kastamonu-Çankırı-Sinop)
18- Samsun (Samsun-Tokat-Çorum-Amasya)
19- Trabzon (Trabzon-Ordu-Giresun-Rize-Artvin-Gümüşhane)
20- Erzurum (Erzurum-Erzincan-Bayburt)
21- Ağrı (Kars-Ağrı-Iğdır-Ardahan)
22- Malatya (Malatya-Elazığ-Bingöl-Tunceli)
23- Van (Van-Muş-Bitlis-Hakkari)
24- Gaziantep (Gaziantep-Adıyaman-Kilis)
25- Şanlıurfa (Diyarbakır-Şanlıurfa)
26- Mardin (Siirt-Mardin-Batman-Şırnak)
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
233
KİTAP TAHLİLLERİ /
ÇEVİRİLER
Book Reviews/
Translations
TÜRK KAMU YÖNETİMİ
Güncel ve Eleştirel Bir Yaklaşım
Aykut POLATOĞLU, Yakın Doğu Üniversitesi Yayınları, Birinci Baskı, Şubat 2009,
213 sayfa, ISBN: 978-9963-9613-0-6, Yayıncı Adresi: Yakın Doğu Üniversitesi
LEFKOŞE, Tel: 0 (392) 223 64 64 / 477
Sanem BERKÜN∗
Aykut POLATOĞLU tarafından açık, yalın ve anlaşılır bir şekilde öğretici
bilgi sunmak amacıyla kaleme alınan çalışma; bir taraftan kamu yönetimi eğitim ve
öğretimi yapan kuruluşlarda ders kitabı olarak okutulabilecek, öte taraftan Türk kamu
yönetimi hakkında bilgi edinmek isteyenlere yeterli düzeyde bilgi verebilecek
nitelikte, okuruna katkı sağlamayı hedeflemektedir. TÜRK KAMU YÖNETİMİ
Güncel ve Eleştirel Bir Yaklaşım adlı kitap alltı bölümden oluşmaktadır.
Devlet insan topluluklarının siyasi örgütlenmesi olup, ülke sınırları içinde
yaşayan insanların genel ve ortak ihtiyaçlarını karşılamak üzere değişik kurum ve
kuruluşların bir araya geldiği bir dinamik yapıdır. Devlet; bu sebeple vatandaşların
yaşam biçimini çağdaş değerlere uygun şekilde iyileştirmek ve onların refah
düzeylerini arttırmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük devletin nihai amacı ve varlık
nedenidir. Devletin bu amacı gerçekleştirmenin en iyi yolunu bulmak ise kamu
yönetimi disiplininin temel uğraşı alanını oluşturmaktadır. Sanayi devriminin içsel ve
dışsal dinamikleri ile ortaya çıkan kamu yönetimi disiplini, bu dönemin anlayış
yapısına uygun biçimde katı, bürokratik ve mekanik yapısını 20. Yüzyılın üçüncü
çeyreğine kadar sürdürmüştür. Ancak bu anlayış, 20. Yüzyılın sonlarına doğru
yumuşak da olsa bir kırılma noktasına doğru sürüklenmiştir. Öyle ki yeni kamu
yönetimi anlayışı, bilgi çağının ve toplumunun dayandığı postmodern yapısından
hareketle yeni boyutlar kazanarak, kalite, etkinlik, rekabetçilik, katılımcılık,
saydamlık, hesap verilebilirlik gibi yeni yaklaşımlarla kendini göstermeye başlamıştır.
Bu yeni anlayış ülkemiz kamu yönetimi de büyük oranda etkilemiş, 2000’li yıllarda,
Türk kamu yönetimini yeniden düzenleme girişimleri ivme kazanmıştır.
Yeni yasal düzenlemeler bir taraftan Türk kamu yönetiminde yürürlükte olan
eski uygulamalrı değiştirirken, öte taraftan önceden Türk kamu yönetiminde yer
almayan bazı yeni kurum ve uygulamalar getirmiştir. POLATOĞLU’na göre oldukça
kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilen yeniden düzenleme çabaları, Türk kamu
yönetiminin yapı ve işleyişini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu kitabın temel amacını
Türk kamu yönetiminin yapı ve işleyişini eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmek
olarak belirten POLATOĞLU, ikinci ve önemli bir amaç olarak ise Türk kamu
∗
Arş. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
238
Türk Kamu Yönetimi
Güncel ve Eleştirel Bir Yaklaşım
yönetiminde gerçekleştirilen bu değişiklikleri eleştirel bir yaklaşımla kamu oyunun
dikkatine sunmayı hedeflemektedir.
Altı bölümden oluşan kitap, “Kamu Yönetimi ve Küreselleşen Dünya
Düzeni” başlığını taşıyan bölüm ile başlamaktadır. Bu bölümde öncelikle kamu
yönetimi tanımlanmakta ve kamu yönetimi ile özel yönetim arasındaki farklılıklar
ortaya konulmaktadır. Birinci bölüm, çağımızın temel özelliklerinden biri olan
küreselleşmenin ve özelleşmenin kamu yönetimi üzerindeki etkilerinin tartışılması ile
sonlanmaktadır. POLATOĞLU’na göre, kamu yönetimi, aşırı karmaşık bir olgu
olarak değerlendirilmektedir. Kamu yönetimi, örgütsel ve bireysel düzeydeki
etkinlikler, kamu politikası oluşturmak ve siyaset ile ilgili olduğu gibi, ilgi odağında
yürütme organı ve kamu politikalarının uygulanması vardır. Kamu yönetimi özel
yönetimden farklıdır. Çok farklı etkinlikler ve ilgi alanları olmasından dolayı kamu
yönetiminin kesin sınırlarını çizmek zordur ve
bu anlamda bir “kimlik
bunalımı’ndan” söz etmek olanaklıdır.
Kitabın ikinci bölümü, “Kamu Yönetiminin Yapısı ve İşleyişi” olarak
adlandırılmıştır. Türk kamu yönetiminin yapısı ve işleyişi salt betimleyici bir üslupla
değil, değişim öncesi var olan sistemle karşılaştırmalı ve eleştirel bir yaklaşımla
değerlendirilmiştir. Bölüm içerisinde öncelikle, Türkiye Cumhuriyetinin temel
nitelikleri irdelenmekte, sonrasında kamu yönetiminin örgütlenmesine ilişkin anayasal
ilkelere değinilmektedir. Yasama, yargı ve yürütme organlarının yapısal ve işlevsel
olarak incelenmesi ile bölüm tamamlanmaktadır. POLATOĞLU’na göre; 1982
Anayasa’sı, kuvvetler ayrımı kavramına yer vermiş olmasına rağmen, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinde gerçek anlamda bir kuvvetler ayrımı olduğunu söylemek
olanaklı değildir. Çünkü Anayasa yürütme gücünü (yetki ve görevini) Başbakan ve
Bakanlar Kuruluna, yasama gücü ve görevini Türkiye Büyük Millet Meclisine, yargı
yetkisini ise bağımsız mahkemelere vermekle beraber yasama ve yürütmeyi
birbirinden ayıracak önlemler getirmemiştir.
Kitabın üçüncü bölümünde “Merkezi Yönetimin Taşra Örgütlenmesi”,
dördüncü bölümünde “Yerel Yönetimler”, beşinci bölümünde ise “Özerk ve/veya
Tarafsız Diğer Kamu Kuruluşları” yer almaktadır. Bu bölümler içerisinde “5227
sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılanması Hakkındaki
Kanun”, “5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu”, “5393 sayılı Belediye Kanunu”, “5216
sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu”, “442 sayılı Köy Kanunu”, “5355 sayılı
Mahalli İdare Birlikleri Kanunu”, “5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun” gibi kanunlar olumlu ve
olumsuz yönleri ile değerlendirilmektedir.
Kitabın altıncı ve son bölümü “Yeniden Yapılanma ve Reform” ismini
taşımaktadır. Bu bölüm kapsamında öncelikle, reformun anlamı ve kamu yönetimi alt
başlığı içerisinde; yönetsel reform nedir?, kamu yönetiminde reformun anlamı nedir
ve nasıl yapılmalıdır? sorularına cevap verilmektdir. Daha sonra Türkiye’de yönetsel
reform girişimleri eleştirel bir bakış içerisinde sunulmaktadır. Bu doğrultuda, Türk
kamu yönetimini geliştirmek ve iyileştirmek için yapılan çeşitli reform girişimleri
“1946-2002 Yılları Arasında Gerçekleştirilen Reform Çalışmaları” ve “2002 sonrası
58 59 ve 60. Hükümetlerin Reform Çalışmaları” olmak üzere iki grup halinde
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kitap Tahlilleri
239
irdelenmektedir. Başangıç olarak 1946 yılının seçilmesinin temel nedeni Türkiye’de
çok partili rejime kesin geçişin bu tarihte gerçekleşmiş olmasından
kaynaklanmaktadır. İkinci grup için 2002 yılının seçilmesinin kesinlikle bir rastlantı
olmadığın belirten POLATOĞLU, 58 59 ve 60. Hükümetlerin Türkiye Cumhuriyeti
tarihinin en kapsamlı reform hareketini gerçekleştirme girişiminde bulunduklarını
ifade etmektedir. Altıncı bölüm Merkezi Yönetimin Taşra Örgütlenmesine ve Yerel
Yönetimlerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Öneriler ile sonlanmaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
YABANCI SERMAYE
Sefer Şener. Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları, 2008, 1. Baskı, 232 sayfa. ISBN:978975860667-2. Yayıncı Adresi: Altıparmak Cad. Burç Psj. No: 35-36 / BURSA.
Canan GÜNEŞ∗
Yabancı sermaye bir ülkeden diğerine kaynak ve yatırım aktarımını ifade
eder. 1989 yılında Doğu Bloğu’nun dağılması ile küreselleşme süreci hız kazanmıştır.
Küreselleşmeyle beraber ülke ekonomileri için yabancı sermaye çok daha büyük
önem kazanmıştır. Bu kitap da yabancı sermayeyi tarihsel gelişim süreci içinde ele
alarak yabancı sermayenin ilk çıkış noktasından günümüze kadar nasıl önem
kazandığını anlatmaktadır.
Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm “Yabancı Sermaye
Yatırımları Kavram ve Teori”, ikinci bölüm “Dünyada ve Türkiye’de Yabancı
Sermaye Yatırımlarının Tarihsel Gelişimi” ve üçüncü bölüm “Doğrudan Yabancı
Sermaye Yatırımlarının Seçilmiş Makro Ekonomik Değişkenler Üzerindeki Etkisi
(1974-2005)” başlıklarından oluşmaktadır.
Birinci bölüm, “Yabancı Sermaye Yatırımları Kavram ve Teori”, iki alt
başlıkta incelenmiştir. İlk alt başlıkta yabancı sermaye yatırımlarının tanımına,
çeşitlerine, belirleyicilerine, avantaj ve dezavantajlarına yer verilmiştir. Diğer alt
başlıkta ise yabancı sermaye yatırım teorileri açıklanmıştır.
Yabancı sermaye yatırımlarının ilk ortaya çıkışında yabancı sermaye
yatırımları gelişmiş ülkelerden az gelişmiş ülkelere doğru, gelişmemiş ülkelerin
hammadde kaynaklarının kullanılması amacıyla yapılmıştır. Başlangıçta yabancı
sermaye ülkeler için bir tehdit gibi görülse de günümüzde yabancı sermaye yatırımları
ülkeler için çok büyük önem taşımaktadır. Ülkeler makro ekonomik göstergelerine
katkı sağladığı için yabancı sermaye yatırımlarını ülkelerine çekmek için rekabet
içindedir.
Yabancı sermaye yatırımları üç başlık altında toplanmıştır:
• Özel Yabancı Sermaye (Portföy) Yatırımları
• Resmi Yabancı Sermaye Yatırımları
• Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları (DYSY)
Özel yabancı sermaye yatırımları, sermayenin bir ülkeden diğerine
aktarılmasını ifade eder. Bir sermaye sahibinin sermayesini kendi ülkesi dışında bir
projede kullanması ya da o ülkenin tahvil veya hisse senetlerini satın alması şeklinde
ortaya çıkar. Dünyada özel yabancı sermaye yatırımları içinde en fazla paya hisse
senedi yatırımları sahiptir. Özel yabancı sermaye yatırımları yüksek faiz oranlarının
∗
Arş. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
242
Yabancı Sermaye
olması nedeniyle çoğunlukla az gelişmiş ülkelere yapılmaktadır. Yüksek faiz
nedeniyle ülkeye gelen bu paralar sıcak para niteliği taşımaktadır. Ancak ülkede
istikrarsızlık olması durumunda ülkeyi terk etmeleri sonucu ülkenin krize girmesine
neden olurlar. Türkiye’de yaşanan 2001 krizi bu duruma örnektir. Gelişmekte olan
ülkeler bu ani sıcak para çıkışlarının önüne geçebilmek amacıyla politikalar
üretmelidir.
Resmi yabancı sermaye yatırımları, gelişmiş ülkelerin gelişmemiş ülkelere
bağış ve kredi vermeleri durumunda gerçekleşir. Resmi yabancı sermaye yatırımları
özellikleri bakımında proje kredileri ve program kredileri, bağlı ve serbest krediler,
hükümet kredileri ve çok yanlı krediler,mali yardım ve teknik yardım, gıda yardımı,
dış yardım konsorsiyumu ve Eximbank kredileri şeklinde sınıflandırılabilir. Resmi
yabancı sermaye yatırımları özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sanayileşmiş ve
merkezi planla yönetilen ülkelerden az gelişmiş ülkelere doğru ekonomik ve askeri
yardım şeklinde gerçekleşmiştir. Yapılan yardımların insancıl duygularla yapıldığı
söylense de uzun dönemde karşılıksız yapıldıkları çok doğru bir söylem değildir.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımları (DYSY), diğer ülkede firmayı satın
almak, yeni bir firma kurmak veya bir firmanın sermayesini arttırma yoluyla kendi
teknolojisini, yönetim yapısını beraberinde getiren ve yönetim hakkınında
yatırımcının sahip olduğu yatırımlardır. DYSY faiz oranları düşük, finansal yapısı
güçlü, hammadde kaynakları bol ve ucuz emek işgücüne sahip ülkelere yapılır. DYSY
üretim kapasitesini arttırır ve uzun vadelidir.
Yabancı yatırımcı ülkenin mali piyasalarına yatırım yapıyorsa özel yabancı
sermaye yatırımı, reel sektörüne yatırım yapıyorsa doğrudan yabancı sermaye yatırımı
yapmış olur.
Yabancı sermaye yatırımları ekonomik, kültürel ve sosyo-kültürel açıdan
birçok avantaj sağlar. Yabancı sermaye ile ülkeler dış sermaye, yeni teknoloji, knowhow, pazarlama imkanları, iletişim kolaylığı ve ihracat açısından da fayda sağlarlar.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının olumlu yönleri diğer yabancı sermaye
türlerine göre daha fazladır. DYSY; ödemeler bilançocu açıklarının kapatılması,
üretimin artırılması, yeni teknoloji ve yönetim yaklaşımlarının gelmesi, ekonomik
büyüme, rekabetin artması, gelir dağılımının iyileşmesi, istihdam artışı, ihracatın
artması, finansal piyasaların güçlenmesi, dış ilişkilerin iyileşmesi konularında
faydalar sağlar. Yabancı sermaye yatırımlarının sağladığı avantajlar yanında
dezavantajları da vardır. Özelleştirme ile kuruluşların yabancılara satılması yoluyla
kuruluşun her türlü hakkının karşı tarafa geçmesi söz konusu olabilir. Bu durum
ülkenin güvenliği açısından tehdit yaratabilir. Ayrıca özel yabancı sermaye yatırımları
ülkeyi ekonomik krize sokabilir. Yabancı yatırımlar cari işlemler açığının artmasına
neden olabilir. Yabancı yatırımcılar tarafından kurulan işletmeler kendi
teknolojileriyle geldikleri için rekabet avantajı elde ederler, yerli yatırımcı zaman
içinde tesisini kapatma noktasına kadar gelebilir. Ayrıca işçiler güvenli olmayan
ortamlarda çalışmaya zorlanır, doğanın tahribatı artar ve kendi kültürlerinin toplumda
hakimiyeti söz konusu olur.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kitap Tahlilleri
243
İkinci bölümde, “Dünyada ve Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımlarının
Tarihsel Gelişim Süreci”, öncelikle dünyadaki daha sonra da Türkiye’deki yabancı
sermaye yatırımları kronolojik olarak değerlendirilmiştir. Kitapta dünyadaki yabancı
sermaye yatırımları dönemler bazında incelenmiştir. Bu dönemler; Sanayi devrimi ve
yabancı sermayenin doğuşu, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönem, İkinci Dünya
Savaşı sonrası dönem, 1970 yılı sonrası dönem, Küreselleşmenin hızlanması 1990 yılı
sonrası dönem ve 2000 yılı sonrası dönem şeklindedir. Bu şekilde dönemler bazında
incelenmesi anlama ve olayları takip edebilme açısından kolaylık sağlamıştır.
Dünyada ilk yabancı sermaye yatırımları 16. yüzyılda İngiltere’nin
Macaristan’daki gümüş madenlerini ve Kuzey Orta Almanya’nın bakır madenlerini
işletmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır ve Sanayi Devrimi ile hızlanmıştır. 1880’li
yıllarda İngiltere hammadde, petrol ve maden ihtiyacını karşılayabilmek içi sömürgesi
altındaki ülkelere yatırım yapmaya başlamıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde ise yabancı
sermaye yatırımları Asya ve Afrika ülkelerinden yeni keşfedilen kıtalara kaymıştır.
Bu dönemde sermaye yatırımları özel kişiler tarafından yapılmıştır. 19. yüzyılın
sonlarında ise yabancı sermaye yatırımlarının şekli değişmiş ve doğrudan yabancı
sermaye yatırımları şeklini almıştır, daha çok sömürge ülkelerine yapılmıştır. Bu
değişim Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. Savaşın yaratmış olduğu
belirsizlik ortamı ile yatırımların şekli ve miktarı da değişmiştir. Birinci Dünya Savaşı
öncesi dönemde borç veren konumunda olan Amerika ve Avrupa, 1920’li yıllarda
savaşın zararlarını gidermek için borç alan durumuna geçmişlerdir. ABD’nin dış
dünyayla az bütünleşmiş, korumacı bir politika izlemezi, borç talebinin artması ile
1929’da Wall Street çökmüştür. Ayrıca 1929 yılında dünya üretiminin artmasına
rağmen ABD’nin izlediği politika nedeniyle dünya tüketimi ve ticareti daralmıştır.
ABD’nin borçları daha da kısmasıyla bütün dünyayı etkileyen bir kriz ortaya
çıkmıştır. Bu krizle beraber üretim düşmüş, işsizlik artmış ve yatırım kararları
verilirken risk faktörü de göz önünde bulundurulmaya başlanmıştır. İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonraki dönemde yapılan yabancı sermaye yatırımları savaşın
olumsuzluklarını gidermek amacıyla yapılan resmi sermaye yatırımlarından
oluşmaktadır. Ayrıca bu dönemde SSCB ve Amerika olmak üzere oluşan iki kutup
müttefiklerini ekonomik anlamda güçlendirmek amacıyla yatırımlarda bulunmuştur.
Bu dönemde yapılan resmi yardımların ilki 1948’de Amerika tarafından “Marshall
Programı” adı ile yapılan yardımlardır. 1950 yılından itibaren Birleşmiş Milletler
(BM) ve ona bağlı Dünya Bankası, Uluslararası Finans Kurumu, Birleşmiş Milletler
Özel Fonu gibi kuruluşlar hem ödünç verme hem de teknik destek verme imkanlarını
arttırmışlardır.
1970’lerden sonra uluslar arası bankaların kaynak ihtiyacını gidermek
amacıyla özel yabancı sermayede artış olmuştur. 1974’deki petrol şokunun ardından
Avrupa’ya petro-dolar akışı gerçekleşmiştir. Bu kaynaklar da gelişmekte olan ülkelere
aktarılmıştır. Meksika, Brezilya, Arjantin gibi gelişmekte olan ülkeler borçlarını
zamanında ödeyemeyince 1982’de borç krizi yaşanmıştır. IMF; Arjantin, Brezilya,
Yugoslavya ve Macaristan ile borç erteleme antlaşmaları imzalamıştır. 1980 yılından
itibaren özelleştirme, serbestleştirme, firma birleşmelerine yönelik teşvikler artmıştır
ve böylece yabancı sermaye yatırımları hızlanmıştır. Ayrıca 1980’li yılların sonunda
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
244
Yabancı Sermaye
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Çin’in dünya ekonomisinde kendini göstermesi de
yabancı sermaye yatırımlarının artışında etkili olmuştur.
1900’lü yıllara gelindiğinde ise küreselleşme olgusu ile gelişmekte olan
ülkelere yapılan yabancı sermaye yatırımları artmıştır ve bu dönemde ki yabancı
sermaye yatırımları daha çok spekülatif niteliklidir. Resmi kanallardan borçlanmak
yerine uluslar arası piyasalardan borç almak tercih edilmiştir. Gelişmekte olan
ülkelere aşırı sermaye girişinin olması sonucunda dış ticaret açıkları büyümüş, cari
işlemler açıkları artmış ve ithalata daha bağımlı hale gelmişlerdir. 1990’ların ikinci
yarısından itibaren de yabancı sermaye girişlerinin fazla olduğu ülkelerde krizler
yaşanmıştır. Kriz yaşanan ülkelerin ortak özelliği yabancı sermaye hareketleri
üzerindeki kontrolü tamamen kaldırmış olmalarıdır. Dünya genelinde yabancı
sermayenin sektörel dağılımına bakıldığında 1990’lardan 2000’lere hizmet sektöründe
büyük artış, diğer sektörlerde ise azalış gözlenmiştir. 2000’li yıllardan önce Rusya,
Polonya, Macaristan ve Romanya’da yasak veya sınırlı olan yabancı sermaye
yatırımları bu dönemde artmış ve Çin’e yönelik yabancı sermaye yatırımları da
yükselmiştir. 2001 yılında, 11 Eylül olayının da etkisiyle, dünyada büyük bir gerileme
yaşanmıştır. 2000-2005 döneminde yabancı sermaye yatırımları gelişmekte olan
ülkelerden gelişmiş ülkelere kaymıştır.
Türkiye’de ilk yabancı sermaye yatırımları Osmanlı İmparatorluğu
döneminde 1838 Ticaret Antlaşması’yla başlamıştır. 1840’lı yıllarda Galata
Bankerleri aracılığıyla kısa vadeli tahviller Fransız bankalarına satılmıştır. 1844
yılında para ıslahatının yürütülebilmesi için mali bir müesseseye ihtiyaç duyulmuştur.
Bu amaçla 1847 yılında Galata Bankerleriyle görüşülerek İstanbul Bankası
kurulmuştur. Tahvillerin Fransız bankalarına satılması Osmanlı’nın mali dar
boğazdan çıkması için yeterli olmamıştır ve Kırım Savaşı sırasında büyük bir
borçlanmaya gidilmiştir. Osmanlı en fazla Fransızlardan borç almıştır. Hazinenin iç
ve dış borçlanmasının kolaylaştırılması amacıyla yabancı bankalara ihtiyaç duyulmuş
ve 1856 yılında Hattı Hümayun’da banka kurulmasının önemi vurgulanmıştır ve
hemen arkasından bir İngiliz sermaye grubuna Otoman Bank adını taşıyan bir banka
kurmasına izin verilmiştir. İkinci yabancı sermayeli banka ise Fransızlar tarafında
kurulan Credit Lyonnais’dir. Bu bankalar Osmanlı döneminde madencilik ve
ulaştırma alanlarında yatırım yapmışlardır. 1908-1918 yılları arasında 5 tanesi
yabancı sermayeli toplam 15 banka İstanbul’da, 11 tanesi de Anadolu’da kurulmuştur.
1850’li yıllarda tahvil alımı dışında da yabancı sermaye yatırımlarında gelişmeler
olmuştur. İlk yabancı sermaye teşebbüsleri ise 1856 yılında İngilizler tarafından
demiryolu yapımıyla gerçekleştirilmiştir. Osmanlı döneminde doğrudan yabancı
sermaye yatırımları en fazla demiryolu yapımında olmuştur. Yabancı sermaye
yatırımlarının getirisi açısından da ilk sırayı banka ve sigorta yatırımları, ikinci sırayı
da devlet borçlanması almıştır. Aracı kurumların vasıtasıyla alınan borçların geri
ödemesinde güçlükler yaşayan Osmanlı İmparatorluğu’nda 1881 yılında borçlarını
denetim altına almak amacıyla Duyun-u Umumiye İdaresi kurulmuştur. Bu idare
Osmanlı gelirlerini topluyor ve hak sahiplerine dağıtıyordu. Duyun-u Umumiye
İdaresi yedi üyeden oluşmuştur.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kitap Tahlilleri
245
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne
devredilen yabancı sermaye 63.5 milyon sterlindir. 1924 yılında yabancı banka sayısı
17’ye düşmüştür. Yine bu yıllarda mevduat bazında en büyük banka Osmanlı
Bankası’ydı. Osmanlı Döneminde olduğu gibi Cumhuriyet Döneminde yeni yabancı
şirketlere çok büyük ayrıcalıklar tanınmamış, Osmanlıdaki anlayış benimsenmemiştir.
Türkiye İktisat Kongresi’nde ayrıcalıklı şirketlerin millileştirilmesine ve
kapitülasyonlara dayanan rekabete son verilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyet
Dönemi’nde yabancı sermayenin demiryolu yapımına yönelik çalışmaları yine aynı
yoğunlukta devam etmiştir. 1929 Büyük Buhran’a gelene kadar doğrudan yabancı
sermaye yatırımlarında az da olsa bir artış olmuştur. 1929 yılında sanayinin devlet
eliyle desteklenmesi ve ekonomi için itici güç olması amacıyla Teşvik-i Sanayi
Kanunu çıkartılmıştır. 1930’a gelindiğinde yapılan doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının üçte ikisi madencilik ve imalat sektörüne, geri kalan üçte birlik kısım
da bankalar, ticaret şirketleri ve sigorta şirketlerine gitmiştir. 1929’da Büyük
Buhran’ın etkisi ile Türkiye’de uygulanan liberal iktisat politikaları yerine devletçi
politikalara yönelinmiştir. Bu dönemde devletçilik politikalarının seçilmesinin nedeni,
Sovyetler Birliği’nin krizden fazla etkilenmemesi ve devletçi politikalar uygulanıyor
olmasıdır. 1932 yılında Büyük Buhran ve memleket meseleleri nedeniyle durgunluk
dönemine girilmiştir. Büyük Buhran’la uygulanmaya başlayan devletçi iktisat
politikaları İkinci Dünya Savaşına kadar devam etmiştir. Türkiye, İkinci Dünya
Savaşına katılmamıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı olumsuz koşullardan
etkilenmiştir. İktisadi gelişmeler 1940–1946 yılları arasında gerileme dönemine
girmiştir. Bu olumsuzlukları gidermek ve ihracatı arttırmak amacıyla Cumhuriyet
tarihinin ilk devalüasyonu 7 Eylül 1946 yılında gerçekleştirilmiştir. Devalüasyonun
ardından 27 Kasım 1948’de İkinci İktisat Kongresi kararları alınmıştır. Alınan
kararlarla devlet, özel girişimcinin alt yapısını kuran ve ihtiyaç olduğunda korumacı
politikalar üreten bir kurum olarak gösterilmiştir. 1948’den itibaren Türkiye’de
Marshall yardımları başlamıştır. 1948-1949’da Marshall Planı çerçevesinde ABD
tarafından Türkiye’ye 50 milyon dolar tutarında yabancı sermaye girmiştir.
1950’lerden itibaren Türkiye’de dış yardım ve kredilere açık, özel yabancı
sermayenin teşvik edildiği bir iktisat politikası uygulanmaya başlanmıştır. Bu amaçla
1950’de Türkiye Sınai Kalkınma Bankası kurulmuştur. Bu banka yabancı sermaye
desteğiyle kurulan ilk özel yatırım ve kalkınma bankasıdır. Türkiye’de yabancı
sermayeyi teşvik amacıyla ilk yasa 1 Mart 1950 tarihide çıkarılmıştır. Bu yasa,
“Hazinece Özel Teşebbüslere Kefalet Edilmesine ve Döviz Taahhüdünde
Bulunulmasına Dair Kanun” dur. Ayrıca 9 Ağustos 1951 tarihinde de “Yabancı
Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu” çıkarılmıştır. 18 Ocak 1954 tarihinde
çıkarılan “Petrol Kanunu” ile Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı şirketlerin petrol
arama, sondaj, üretim, tasviye ve dağıtım faaliyetleri düzenlenmiştir. Böylece yabancı
yatırımcı, petrol işiyle ilgili ihtiyaç duyduğu malzemeyi gümrük ödemeden ithal etme
hakkına sahip olmuştur. 1956-1959 döneminde jeolojik ve jeofizik etütlerin özel
yabancı sermaye payı içindeki oranı %90-97 arasında değişmiştir. 30 Eylül 1960’da
Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş ve planlama fikri 1961 anayasasıyla hükme
bağlanmıştır. Bunun üzerine Temmuz 1961’de İktisadi Kalkınma Planının hedef ve
stratejileri belirlenmiştir. Hazırlanan kalkınma planları özel sektör için yol gösterici,
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
246
Yabancı Sermaye
kamu sektörü için ise emredici niteliktedir. Hazırlanan beşer yıllık dört planın ortak
özellikleri şöyledir:
• Ekonomik gelişmeyi sanayi kesimi yoluyla harekete geçirmek,
• Ekonomiyi her yıl büyütmek,
• İthal ikameci politikalar uygulamak,
• Ödemeler dengesini sağlamak,
• İşsizlik sorununa çözüm bulmak,
• Enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerin ortaya çıkmasını engellemek.
1954 yılında çıkarılan kanun ile yabancı sermaye yatırımları turizm alanında
da yapılmaya başlanmıştır. Ancak bu dönem çok kalıcı olmamıştır. İstanbul Hilton
Oteli bu dönemde yapılmıştır. Kalkınma planları döneminde uygulanan ithal ikameci
politikalar ve üç planın uygulanması sonucunda ekonominin dış kaynak ithiyacı aşırı
boyutlarda artmıştır. 10 Eylül 1963’te imzalanan Ankara Antlaşması ile müşterek
pazara dahil olunmuştur. 1970’de imzalanan katma protokol “Yabancı Sermayeye
Yerleşme Serbestisi” tanımıştır. Bu antlaşmadan sonra yabancı sermaye ve borçlanma
konularında ABD’nin yerini Avrupa Ekonomik Topluluğu almıştır. Ekonomideki
kötü gidişi durdurmak amacıyla 9-10 Ağustos 1970 tarihinde alınan kararlardan 12
Mart 1971 tarihine kadarki sürede IMF, OECD ve AET gibi kuruluşlardan 234
milyon dolarlık yabancı sermaye sağlanmıştır. 1973’te çıkarılan “Petrol Reformu
Kanunu” ile yabancı özel petrol şirketlerinin yeni rafineri tesisleri kurma ve mevcut
tesislerini genişletmesi yasaklanmış ve öncelik kamu sektörüne verilmiştir.
1970’lerdeki petrol krizi ve Kıbrıs Harekatı’nın da etkisiyle yabacnı sermaye
yatırımları 1974’lerde eksi seviyelere düşmüştür. 1970’li yılların sonuna gelindiğinde
Türkiye’de GSMH ve GSYİH oranlarında ciddi düşüşler, enflasyonda ise önemli
artışlar yaşanmıştır ve bir durgunluk dönemine girilmiştir. Türkiye bu olumsuzlukları
gidermek amacıyla ihracata dayalı kalkınma planlarını içeren 24 Ocak 1980
kararlarını yürürliğe koymuştur. Bu kararlar, Türkiye’nin dış dünya ile bağlantılarını
arttırmak ve daha liberal politikalar uygulamayı amaçlamıştır. 25 Ocak 1980’de de
“Yabancı Sermaye Kararnamesi” yürürlüğe sokulmuş, Başbakanlığa bağlı Yabancı
Sermaye Dairesi kurulmuş ve daha sonra Devlet Planlama Teşkilatına bağlanmıştır.
Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu’nun uygulanabilmesi için iki önemli karar
alınmıştır. Bunlardan ilki Türkiye’ye ithal edilmiş ama ödemesi yapılmamış malların
yabancı sermaye mallarına dönüştürülmesidir. İkincisi ise 1 Ocak 1980’den sonra
tamamı yada bir kısmı yabancılara ait olan firmalara Türkiye’de bulacakları petrolün
%35’ini ihraç etme hakkı verilmesidir. Ayrıca yabancı sermaye üzerindeki miktar
kısıtlamaları kaldırılmış, yabancıların Türkiye’deki menkul kıymet piyasalarında alım
yapmalarına izin verilmiştir. 1980 sonrası yapılan yasal düzenlemeler yabancı
sermayenin giriş çıkışında avantajlar sağlamıştır. 1992 yılından itibaren sıcak para
girişinin sürdürülebilmesi için yüksek reel faiz politikası uygulanmıştır. 1989-1994
yılları arasında kontrolsüz artış gösteren yabancı sermaye yatırımları kamu açıklarının
artmasına, yüksek enflasyona, döviz piyasalarının dengesinin bozulmasına, ödemeler
dengesi açıklarının büyümesine neden olmuştur ve 1994 krizi yaşanmıştır. Yüksek
kamu açıkları nedeniyle iç dengenin bozulması dış dengenin de bozulmasına neden
olmuştur. İthalat hızla artmış, ihracat düşmüş ve dış ticaret açığı aşırı derecede
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kitap Tahlilleri
247
büyümüştür. Bu krize karşı 5 Nisan Kararları olarak bilinen istikrar paketi
uygulanmıştır. 1994 ve 1995 yıllarında portföy yatırımlarında ciddi bir azalma
olmuştur.
1998’de Güney Asya ülkelerinde başlayıp küresel boyut kazanarak bütün
dünyayı saran kriz Türkiye’yi de etkilemiş ve yabancı sermaye kaçışlarının bir nedeni
olmuştur. Asya ve Rusya krizleri 1995-2006 döneminde Türkiye’ye yabancı sermaye
yatırımlarının azalmasına neden olmuştur. Ayrıca bu dönemdeki azalışın bir diğer
nedeni de 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleridir. 2003 yılından sonra yabancı sermaye
yatırımlarında büyük boyutlarda artış gözlenmiştir. Bu artışın nedenleri; çıkarılan
“Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” ve AB ile ilişkilerin olumlu seyir
izlemesidir. Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımı girişleri 2003’de 659 milyon dolar,
2004’de 1,2 milyon dolar, 2005 yılında ise 9,8 milyon dolara yükselmiştir. Türkiye’de
en büyük yabancı sermaye yatırımlarına sahip ülke Hollanda’dır. Hollanda’yı ABD ve
Almanya izlemektedir. 2000 yılından bu yana ülkemize giren yabancı sermaye
yatırımları ülkeye yeni bir değer dayatmak amacıyla girmiştir. 2006 yılında
gerçekleşen doğrudan yabancı yatırım girişi; hizmetler sektörü içinde yer alan mali
kurumlar, ulaştırma ve haberleşme alt sektörlerinde gerçekleşmiştir. 2006 yılında en
fazla birleşme ve satın alma bankacılık sektöründe olmuştur.
Üçüncü ve son bölümde ekonometrik zaman serisi analizi açıklanmış,
literatür taraması yapılarak uygulama ve uygulama sonuçlarına yer verilmiştir.
Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarına yönelik zengin bir ekonometrik
literatür vardır. Knaw çalışmasında doğrudan yabancı sermayeyi etkileyen faktörleri
araştırmış ve yabancı sermayenin ülkeye gelişine izin veren yeni yasaların
çıkarılmasının, doğrudan yabancı sermaye konusunda iyi politikalar oluşturulmasının,
özelleştirmenin, yatırım ortamının geliştirilmesinin, yatırım yapılan ülkedeki
ekonomik koşulların doğrudan yabancı sermaye girişini etkileyen faktörler olduğunu
ortaya koymuştur.
Türkiye için yapılan ekonometrik çalışmalarda uygulanan finansal
liberalleşme politikalarının finansal kesimi, reel kesime göre daha da güçlendirdiği
gözlenmiştir. Yapılan uygulamalarda yabancı kuruluşların, yerli kuruluşlardan daha
iyi performans gösterdikleri ortaya konmuştur. Emirhan tarafından yapılan bir
çalışmada Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ile hem ithalat hem de ihracat
arasında bir tamamlayıcılık ilişkisinin olduğu ortaya koyulmuştur. Ayrıca yapılan
çalışmalarda, son yıllarda gerçekleştirilen kurumsal reformlar ile ekonomik ve politik
istikrardaki iyileşmelerin Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarını olumlu yönde
etkileyeceği sonucuna varılmıştır. Uygur’un yaptığı çalışmada DYSY’yi en çok reel
hazine faizinin etkilediği ve reel hazine faizlerinin düşmesiyle DYSY’nin büyük
ölçüde arttığı ortaya koyulmuştur.
Kitapta Dünya Bankası (WDI 2007) Veri Tabanından 1974-2005 yılları
arasındaki verilerle çalışılmıştır. Uygulamada kullanılan değişkenler aşağıdaki
gibidir:
• Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları
• Cari İşlemler Dengesi
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
248
Yabancı Sermaye
• Kişi Başına Milli Gelir
• Sabit Sermaye Birikimi
• Enflasyon
Çalışmanın amacı; Kişi Başına Milli Gelir, Sabit Sermaye Birikimi, Dış
Denge ve Enflasyon değişkenlerinin Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarını ne
yönde ve hangi büyüklükte etkilediğini ortaya koymaktır. Bu amaçla analiz için VAR
modeli kullanılmıştır.
Değişkenlere ait korelasyon ve kovaryans hesaplamalarından DYSY ile
enflasyon arasında negatif yönlü, DYSY ile kişi başına milli gelir, cari işlemler
dengesi ve sabit sermaye birikimi arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu sonucuna
varılmıştır.
Değişkenler, Türkiye ekonomisindeki önemli dönüşüm ve krizlerin
etkisinden arındırılmak için öncelikle Hodrick-Prescott Filtresinden geçirilmiştir.
Daha sonra durağanlığın sağlanması amacıyla ADF birim kök testine tabii
tutulmuştur. Böylece değişkenler için zaman serisinin gerekliliği olan durağanlık
sağlanmıştır.
Değişkenler arasındaki uzun dönem dengesini ortaya koymak amacıyla
Johansen Kointegrasyon testi uygulanmıştır. Kointegrasyon testi sonuçlarına
bakıldığında değişkenlerin uzun dönemde birlikte hareket ettiği sonucuna varılmıştır.
Kointegrasyon denklemine göre enflasyon ve sabit sermaye birikimi, DYSY’yi
azaltırken; kişi başına milli gelir ve cari işlemler dengesi DYSY’yi arttırmaktadır.
Kointegrasyon testinden sonra değişkenler arasındaki nedenselliği ortaya
koymak amacıyla Granger nedensellik analizleri yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre;
kişi başına milli gelir, enflasyon ve DYSY değişkenleri cari açığın Granger nedenidir.
Sabit sermaye birikimi ve DYSY değişkenleri kişi başına milli gelirin Granger
nedenidir. Kişi başına milli gelir ve DYSY değişkenleri sabit sermaye birikiminin
Granger nedenidir. Sabit sermaye birikimi ve kişi başına milli gelir değişkenleri
DYSY’nin Granger nedenidir. Enflasyon değişkeninin ise diğer değişkenlerle
arasında Granger nedenselliği yoktur.
Değişkenler için VAR modelinin yanında etki-tepki analizi ve varyans
ayrıştırması da yapılmıştır.
Varyans ayrıştırması sonuçlarına göre cari işlemler dengesi, kişi başına milli
gelir ve sabit sermaye birikimi değişkenlerinin varyansındaki değişimin %10’a yakını
DYSY değişkeninden kaynaklanmaktadır. Ayrıca enflasyonun varyansındaki
değişimin de %9’a yakını DYSY değişkeninden kaynaklanmaktadır.
VAR modelinin sonuçları değerlendirildiğinde enflasyon, cari işlemler
dengesi, sabit sermaye birikimi ve kişi başına milli gelir değişkenleri DYSY’yi
etkilemektedir. Cari işlemler dengesindeki artış DYSY’yi %2, kişi başına milli
gelirdeki artış DYSY’yi %23, sabit sermaye birikimindeki artış DYSY’yi %80
arttırırken, enflasyondaki artış DYSY’yi %14 oranında düşürmektedir. Etki-tepki
analizine bakıldığında değişkenlerin tepkileri onuncu dönemden sonra azalmaktadır..
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
ULUSLAR ARASI SERMAYE AKIMLARININ DÖVİZ
KURLARI ÜZERİNE ETKİSİ: SEÇİLİ ÜLKELER ÜZERİNE
BİR UYGULAMA
Ersan SEVER, Murat DEMİR, Zarife YILDIRIM ∗ Harran Üniversitesi, İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi. Uluslar arası Sermaye Hareketleri ve Gelişmekte Olan
Piyasalar Uluslar arası Sempozyumu Nisan, 2008.
Feyza ARICA∗
Kapitalist sistemin aşamalarının ayrıntılı olarak incelendiği her dönem, farklı
bir sosyal yapıyı, farklı bir siyasi örgütlenmeyi, farklı bir ekonomik yapıyı ifade
etmektedir. Gerçekten her dönemde belirleyici çeşitli unsurlar vardır ve bunlar o
dönemin yapısını şekillendirmektedir.
İçinde bulunduğumuz dönemde de çeşitli değişimler olmuş ve sistem bu
değişimlere ayak uydurmuştur. Ya da sistemdeki değişimlere içinde bulunduğumuz
dönem ayak uydurmuştur. Küreselleşme olgusunu, genel olarak ülke ekonomilerinin
bütünleşmesi, tek bir pazarın oluşması şeklinde tanımlamak mümkündür. Ya da bu
olguyu, serbest piyasa ekonomisi kurallarının uluslar arası düzeyde uygulanması ve
bu bağlamda mal ticaretinden sermaye hareketlerine kadar ekonomik faaliyetlerin
serbestleştirilmesi ve buna uygun bir sistemin oluşturulması süreci şeklinde de
tanımlayabiliriz. 1980’lerden bu yana, küreselleşme süreci, bölgesel pazarların
birbirleriyle olan bağlarını güçlendirmek ve uluslararası sisteme entegre olmak için
önemli adımlar attıklarına tanık olmuştur. Kalkınma sürecindeki ülkelerin çoğunluğu
ekonomik büyüme ve toplumsal refahı artırmak için ulusal piyasalarını dünya
piyasalarıyla entegre kılma çabasına bağlı olarak 1980’li yıllardan itibaren
liberalleşme politikaları hız kazanmıştır. Bu nedenle, bütün belli başlı sanayileşmiş
ülkeler kendi finansal piyasalarını liberalleştirmek için gerekli ekonomi politikalarını
uygulamaya başlamışlardır. Sermaye piyasalarının gelişmesi ve sermaye hareketliliğinin
artması, uluslar arası sermaye akımlarının önemini artırmıştır.
Ele aldığımız makale de bu önemden yola çıkarak sermaye hareketlerinin
ayakları olan doğrudan yabancı sermaye, portföy ve diğer yatırımların döviz kuru üzerine
etkilerini 1990-2007 yılları arası Almanya, Brezilya, Kore ve Türkiye üzerinde
incelemiştir.
Çalışma 4 ana bölümden oluşmaktadır. Ana başlıkları sırasıyla; “Uluslar arası
Sermaye Hareketlerinin Gelişimi”, “Sermaye Hareketlerinin Belirleyicileri”, “Döviz
Kuru-Sermaye Hareketleri İlişkisi”, “Uluslararası Sermaye Akımları ve Döviz Kuru
İlişkisi Uygulaması”dır.
∗
Arş. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İİBF
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
250
Uluslar Arası Sermaye Akımlarının Döviz Kurları Üzerine Etkisi:
Seçili Ülkeler Üzerine Bir Uygulama
Makalenin “Uluslar arası Sermaye Hareketlerinin Gelişimi” başlıklı
1.Bölümünde yazar, sermayenin ülkeler arasındaki hareketliliğini uzun bir periyod
alarak incelemiştir. 1800’lü yıllardan başlayarak günümüze kadar Doğu Avrupa geçiş
ekonomileri, gelişen Asya ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri gibi piyasaları dinamik
olan gelişmekte olan ülkelerle Türkiye’de gerçekleşen sermaye hareketlerinin,
sermaye hesabının bu zaman periyodlarında en çok hangi kalemlerde toplandığını ve
giren sermayenin de hangi amaçlar için kullanıldığı üzerine bir araştırma yapılarak bu
süreçler içerisinde yaşanan ekonomik krizler ve yapılandırma programları neticesinde
sermaye hesabının kalemlerinin(doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları, diğer
yatırımlar) bunlardan nasıl etkilendiği üzerinde durulmuştur.
“Sermaye Hareketlerinin Belirleyicileri” başlıklı 2.bölümde ise Sermaye
hareketlerinin belirleyicilerinin kategorilenmesinin konjonktürel gelişmelerden kaynaklı
net şekilde gerçekleşemeyeceğini belirten yazar, Sermaye hareketlerinin belirleyicileri
olarak sermaye akımlarını “çeken ve iten faktörler” temelinde incelemiştir. Yurt içi faiz
oranları, döviz kuru rejimleri kredi değerliliği, menkul kıymet borsası fiyatları, kamu
kesimi borç düzeyi, sermaye piyasalarının liberalizasyonu, makro ekonomik istikrar ve
enflasyon oranı sermaye hareketlerini çeken faktörler temelinde sermaye hareketlerinin
belirleyicileri olarak ele alınırken, İten faktörler başlığı altında ise öncelikle gelişmiş
ülkelerdeki faiz oranları, sermaye piyasası fiyatları ve büyüme performansları
inceleme konusu olmaktadır. Sermaye hareketlerinin belirleyicileri iten faktörler
temelinde gelişmiş ülkeler bakımından incelendiğinde gelişmiş ülkelerde faiz
oranlarındaki düşüşlerin yanı sıra söz konusu ekonomilerde yaşanan resesyonların bu
ülkelerdeki fonlara yön veren dinamiklerin başında geldiği söylenmiştir.
Ayrıca sermaye hesaplarında görülen volatilite küreselleşme sürecinin,
deregülasyonların, innovasyonların, para ve sermaye piyasalarındaki tam rekabet
koşullarının mali piyasaların etkinliğini ve mali piyasalardaki volatiliteyi etkileyen önemli
dış unsurlar olduğu kanısında değerlendirilmektedir. Bununla birlikte kamu kesiminin
yapmış olduğu düzenlemeler ve uyguladığı politikaların da sermaye hareketliliğine doğrudan
ya da dolaylı olarak yönlendirdiğine değinilmiştir. Çünkü yazara göre; sıklıkla ekonomik
istikrarsızlıkların yaşandığı, ekonomik yapıda yapısal sorunların olduğu, etkin olmayan
bir kamu kesiminin var olduğu ülkelerde özellikle kısa vadeli sermaye giriş-çıkışlarının
olduğu doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının böylesi ekonomik yapılardan uzak
durduğu belirtilerek bu bağlamda gelişmekte olan ülkelerde sıklıkla yaşanan siyasal
istikrarsızlıkların peşin sıra oluşan ekonomik istikrarsızlıkların, uygulanmakta olan
maliye politikalarının etkinliğini azalttığı ve yabancı sermayeyi ürküttüğü belirtilmiştir.
Makalenin 3.bölümü, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası piyasalara
entegre olmaya başlamalarıyla birlikte ülke içindeki değişkenlerin de global ölçekteki
hareketliliklerden etkilenmeye başlamasından yola çıkarak sermaye hareketlerinin
girdikleri ülkelerde etkiledikleri değişkenlerin başında gelen döviz kurları ile ilişkine
ayrılmıştır. Uluslar arası sermaye hareketlerinin döviz kurları üzerindeki etkileri söz
konusu ülkelerin uyguladıkları döviz kuru rejimine de bağlıdır. Dolayısıyla, makalede
ülkelerin dalgalı kur veya sabit kur rejimlerini uygulamaları karşısında yerli
paralarının nominal değerlerinin ne yönde değişeceği konusunda bir giriş yapılmıştır.
Yazar bu doğrultuda; ülkede eğer dalgalı kur rejimi uygulanıyorsa, sermaye
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Kitap Tahlilleri
251
girişlerindeki artışların yurtiçi döviz miktarını da arttıracağını, bunun da yerli paranın
nominal değerinin artmasına neden olacağını belirtirken diğer taraftan da, ülkede sabit
kur rejimi uygulanıyorsa ülkeye giren sermayenin yalnızca döviz rezervlerinde bir
artışa neden olacağını belirtmiştir.
Sermaye Hareketleri ile döviz kuru ilişkisi hakkında literatür taraması
yaparak çalışmalarda elde edilen sonuçlar okuyucuya aktarılmıştır. Bu, en sade
şekliyle anlaşılır bir yazı dili kullanılarak yapılmıştır. Dolayısıyla okuyucu sermaye
hareketliliği ve döviz kuru arasındaki bağlantıyı kurabilmektedir. Genel olarak
çalışmalar incelendiğinde; sermaye hesap kalemlerinden “sıcak para” olarak da
adlandırdığımız kısa vadeli sermaye hareketleri ile döviz kuru arasındaki ilişkinin
daha belirgin olduğu şeklinde bir sonuç çıkarmamız mümkündür.
Makalenin son inceleme aşaması olan 4.bölümünde ise makalede değinilen
döviz kuru ve sermaye hareketleri ilişkisinin teorik yapısı uygulama adı altında somut
bir çerçeve içerisinde incelenmiştir. Çalışmada doğrudan yatırımlar, portföy
yatırımları, diğer yatırımlar ve döviz kuru değişkenleri 1990 yılından 2007 yılına
kadar üçer aylık olmak üzere analize katılmıştır. Yıllık yerine üçer aylık kullanması
yazara gözlem sayısını arttırma imkânı vererek daha düşük standart sapmalı sonuçlar
elde etmesini sağlamıştır. Yazar ayrıca yapmış olduğu uygulamanın verilerini de
okuyucunun nerelerden elde edebileceği konusunda da bilgi vererek veri bulma
sıkıntısını okuyucudan uzaklaştırmıştır.
Ampirik analizde değişkenlerin önce durağan olup olmadıklarının incelemesi
yapılmış daha sonra oluşturulan Vektör Oto Regresif (VAR) modeline bağlı olarak
değişkenlerin etki-tepki analizi(değişkenlerden birine bir birimlik şok uygulandığında
hem kendisi hem de diğer değişkenlerin bu değişime vermiş olduğu tepki) ve varyans
ayrışımları analizleri(değişkenlerin her birinin varyansında meydana gelen değişmelerin
% kaçının kendi gecikmesi, % kaçının diğer değişkenler tarafından açıklandığının
belirlenmesi) ilave edilen ampirik uygulamalardır.
Ekonometrik analizler genelde ekonometri bilgisinden uzak ya da yetersiz
olan kişileri zorlayan analizlerdir. Ancak yazar bu konuda da okuyucuyu rahatlatarak
kısaca neden bu teknikleri kullandığını yine sade ve anlaşılır bir dille okuyucuya
aktararak çalışmanın ekonometrik analizi hakkında bilgiler vermiştir. Ele aldığı
örneklemdeki ülkeler ise Almanya, Brezilya, Türkiye ve Kore’dir. Çalışmada
yapılmış olunan etki-tepki analizleri ile önemli sonuçlar elde edilmiştir. İncelenen tüm
ülkeler için doğrudan yabancı sermaye girişleri karşısında döviz kurları zayıf yönlü de
olsa yaklaşık olarak üç dönem negatif yönlü tepki verirken; Türkiye’de döviz
kurlarının doğrudan yatırımlara vermiş olduğu tepkinin diğer ülkelerden daha daha
düşük olması, diğer ülkelere kıyasla doğrudan yatırımların toplam sermaye akımları
içerisindeki ağırlığının daha düşük seviyede olduğu şeklinde yazar tarafından
yorumlanmıştır. Yine ele alınan ülkelerin tamamında portföy yatırımları karşısında
döviz kurlarının göstermiş olduğu tepki negatif yönlüdür. Fakat bunların içerisinde en
zayıf tepkiyi önceki incelemede olduğu gibi Türkiye yerine Kore’nin vermiş olduğu
da dikkat çekmektedir. Diğer sermaye girişleri karşısında ulusal paraların dış değeri
tüm ülkeler için artış göstermektedir. Fakat Kore ve Türkiye’de hem tepkinin
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
252
Uluslar Arası Sermaye Akımlarının Döviz Kurları Üzerine Etkisi:
Seçili Ülkeler Üzerine Bir Uygulama
büyüklüğü hem de süresi Almanya ve Brezilya’ya oranla daha fazla olarak
bulunmuştur.
Çalışmada etki-tepki analizi haricinde VAR modelinin çözümünden elde
edilen varyans ayrışım değerleri ile döviz kurunda dönemlere göre kullanılan
değişkenlerin ne oranda etkili oldukları gösterilmiştir. Tek tek ülkeler bazında döviz
kuru ayrışması yapılarak genel olarak; Tüm dönemler itibariyle ele alındığında
Almanya için sermaye akımları içerisinde portföy yatırımlarının, Brezilya için
doğrudan yabancı sermaye akımlarının, Kore ve Türkiye için ise; diğer yatırımların
önemli derecede etkili olduğu yargısına varabilmekteyiz.
Çalışma bir bütün olarak incelendiğinde hiçbir yerde kopukluğa uğramadan
önce teorik çerçevede incelendikten sonra yapılan ampirik çalışmalarla desteklenerek
okuyucuda da bir bütünlük sağlaması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca
ekonometrik analizler hakkında çok bilgi sahibi olmayan okuyucu da yine açıklanan
ayrıntılı analiz aşamaları ile döviz kuru- sermaye hareketliliği konusundan yola
çıkarak kendine ait çalışmalarında da bu yöntemleri uygulayabilme şansını
yakalayabilecektir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
THE COMPUTERIZATION OF SOCIETY : A REPORT TO
THE PRESİDENT OF FRANCE
Ersan SEVER, Murat DEMİR, Zarife YILDIRIM ∗ Harran Üniversitesi, İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi. Uluslar arası Sermaye Hareketleri ve Gelişmekte Olan
Piyasalar Uluslar arası Sempozyumu Nisan, 2008.
Nigar DEĞİRMENCİ∗
1
Medya, günümüz bilgi teknolojilerinin (IT) gelişiminden diğer bir deyişle
teknolojik devrimden nasibini alarak büyük bir evrime uğramıştır. Öyle ki önceden
tek bir gazetenin ulaşamadığı yerlere internet ile birlikte çok sayıda gazete,
televizyon, haber kanalları aynı anda ulaşılabilir hale gelmiştir. Ancak bu gelişmelerin
başlarında sayılabilecek bir süreçte, Fransa’da hazırlanan bir rapor, sürecin gidişatı
hakkında, günümüzün otuz yıl öncesinde dolaylı uyarılarda bulunmuştur.
1974-1981 yılları arasında Fransa’da Cumhurbaşkanlığı yapmış olan,
merkez-sağ siyasetçi Valery Giscard d'Estaing’in isteği üzerine, 1978’de Simon Nora
ve Alain Minc ortaklaşa “Toplumun Otomasyonu” adlı, bilgisayarların Fransız
toplumu üzerine ama özellikle telekomünikasyona dair incelemelerde bulunan ve
bunlarla ilgili bir Fransız planı da içeren söz konusu raporu hazırlamışlardırlar. O
dönemde “best seller” niteliğine sahip olmuş bu yayın, birçok medya araştırmacısı
için bu artık bir rapordan ziyade günümüz toplumunun ayrıntılarına ışık tutan ilginç
bir kitaptır.
Kitap, Başkan Giscard’ın, Simon Nora’ya ilgili raporu hazırlama ricasıyla
başlar. Devamında, Simon Nora, “toplumun otomasyonunun nasıl başarılabileceğine
dair düşünmeyi motive etme” amacındaki görevlendirmeyi kabul ettikleriyle ilgili
cevap yazısı yer almaktadır.
Kitap üç bölüm içermektedir. Birinci bölüm zorluklara; ikinci bölüm
avantajlar ve desteklere; üçüncü bölüm de geleceğe dair sorulara ayrılmıştır.
Nora ve Minc’e göre, ilerleyen zamanlara –ki artık günümüzde gerçek olan
olgu olarak- bilgisayar ucuzlayacak ve toplum büyük oranda otomasyona geçecektir,
bu noktada önemli olan bilgisayar üretimi kadar bilgi akışının kontrolü ve
biriktirilmesidir. Bu bağlamda bilgisayar ve bilginin kitlelere bu kadar yaygın
yayılımı geniş çaplı bir demokrasiyi de beraberinde getirecektir. Raporun belki de en
etkili yanlarından biri de budur. Nitekim enformasyonun medya ve diğer iletişim
teknolojileri aracılığı ile demokrasiyi beslediği ile tam tersine erişime açık
∗
Arş. Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF
1
IT: Information Technology
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
254
The Computerızatıon Of Socıety : A Report To The President Of France
enformasyonlar yığınının bu enformasyonları kullanılmaz hale getirdiği ve dolayısıyla
da demokrasiyi eksilttiği görüşü arasında yaygın bir tartışma yer almaktadır ki baskın
olan görüş ikinciden yanadır.
Nora ve Minc’in tespitlerine göre bilgisayar ağı Fransız devleti tarafından
öncelikli olarak üzerinde durulması gereken konudur çünkü Fransa’nın ülkeler
yarışında birinci olmasını sağlamanın yolu buradan geçmektedir… Nora ve Minc,
Fransız devletini IBM gibi tekel üreticilerle karşı karşıya olacağını da öngörmüştür.
(1975 menşeli Microsoft o zamanlar bir tehdit unsuru olarak algılanmamıştır.) Öte
yandan merkezi ve bürokratik bir devlet olan Fransa’nın, adem-i merkezileşmiş bir
enformasyon toplumuna adapte olabilmesi için bir tür evrim geçirmesi gerektiği de
kitapta belirtilen noktalar arasında yer almaktadır.
Nora ve Minc’e göre teknolojik devrim, eş zamanlı bir şekilde bir kriz
yaratabilir ancak aynı zamanda bu krizin üstesinden gelmeyi sağlayacak araçları da
yaratacaktır. Örneğin üretimde bilgisayarlaşma, işsizlikte artışa yol açacaktır, ancak
bu, aynı zamanda bilgisayarın yetenekleriyle yarışmamızı sağlayacak ve yeni pazarlar
doğuracaktır.
Kitabın Fransız devlet başkanı tarafından hazırlatılmış ve kamuoyuna
sunulmuş bir rapor olması ve hatta onun basılarak geniş kitlelere dağıtılmış olması,
onun özellikle milliyetçi sağ politikalarla ilgili olarak bir tür ön PR çalışması olduğu
izlenimi verse de, bu durum, kitabı onun entelektüel ve bilimsel değerinden bir kayba
uğratmamaktadır.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
EN SON KİTAPLAR /
Recent Books
EN SON
KİTAPLAR
Recent Books
Canan Öykü DÖNMEZ KARA∗
ALTERNATİF SANAYİLEŞME
ÖNERİLERİ
Aziz Konukman, Mustafa Sönmez
Şule Daldal
2009, 116 sayfa, Türkçe,
ISBN: 9786055679071 Kalkedon
Yayınları, İstanbul.
"AVRUPALI TÜRKİYE"
EKSENİNDE ORTA DOĞU'NUN
EKONOMİ POLİTİĞİ
Dr. İrfan Kalaycı
2008, 427 sayfa, Türkçe, ISBN:
9786053951780, Nobel Yayın Dağıtım,
İstanbul.
BAŞARILI YÖNETİMİN 12 TEMEL
İLKESİ
R. Wagner/ James K. Harter
2009, 272 sayfa, Türkçe, ISBN:
9751413383, Remzi Kitabevi, İstanbul.
∗
Arş.Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,
Biga İİBF
BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN
İTİRAFLARI 3
KÜRESEL KRİZ VE BÜYÜK
RESİM
Steven Hiatt
Çeviren: Cihat Taşcıoğlu
2009, 410 sayfa, Türkçe, ISBN:
9756006290, April Yayıncılık, İstanbul.
BİR LİBERALİN VİCDANI
Paul Kruger
Çeviren: Neşenur Domaniç
2009, 315 sayfa, Türkçe, ISBN:
9750404870, Literatür Yayınları,
İstanbul
BUYOLOGY
Martin Lindstrom
Çeviren: Ümit Şensoy
2009, 200 sayfa, ISBN: 9944186940,
Türkçe, Optimist Yayım Dağıtım,
İstanbul.
BÜYÜK ÇÖKÜŞ
1929 KRİZİNİN VE DÜNYANIN
EKONOMİK BUHRANA
SÜRÜKLENİŞİNİN ÖYKÜSÜ
Selwyn Parker
2009, 368 sayfa, Türkçe, ISBN:
9755096087, Arkadaş Yayınları,
Ankara.
258
Canan Öykü DÖNMEZ KARA
CONCEPTİNG
İLETİŞİM- ODAKLI ÇAĞIN
BAŞARILI MARKALARINI
YARATMAK
Jan Rijkenberg
2009, 136 sayfa, Türkçe, ISBN:
6055755171, Mediacat Kitapları,
İstanbul.
ÇAĞDAŞ DEVLET SİSTEMLERİ &
SİYASET COĞRAFYA KÜLTÜR
Michael G. Roskin
Çev: Bahattin Seçilmişoğlu
2009, 783 sayfa, Türkçe, ISBN:
9752500204, Adres Yayınları, Ankara.
DEĞİŞİM VE GEÇİŞ
DÖNEMLERİNDE YÖNETMEK
Richard Luecke
Çev: Ümit Şensoy
2009, 160 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789944885751, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul.
EKONOMİK KATMA DEĞER
(EVA) YAKLAŞIMI
Cemal Çakıcı
2008, 369 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789752959125, Beta Yayınları,
İstanbul.
EMPERYALİZM VE TÜRK
SENDİKACILIĞINA ETKİLERİ
Yıldırım Koç
2009, 84 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789753435536, Kaynak Yayınları,
İstanbul.
EVOLUTİON OF MANAGEMENT
THOUGHT SIXTH EDİTİON
Daniel A. Wren, Arthur G. Bedeian
2009, 560 sayfa, İngilizce, ISBN:
9780470128978, John Wiley High
Education, New York.
DİPLOMASİNİN EVRİMİ
GİZLİ DİPLOMASİDEN KÜRESEL
DİPLOMASİYE
Hüner Tuncer
2009, 290 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789753435550 , Kaynak Yayınları,
İstanbul.
FİNANSA GİRİŞ
TEORİ VE UYGULAMA
Ümit Hacıoğlu/ Hasan Dinçer
2009, 334 sayfa, Türkçe, ISBN:
6053770275, Beta Basım Yayım,
İstanbul.
DUYGUSAL ZEKA VE
DÖNÜŞÜMCÜ, ETKİLEŞİMCİ
LİDERLİK
Yrd. Doç. Dr. Şebnem Aslan
2009, 278 sayfa, Türkçe, ISBN:
9786053952039, Nobel Yayın Dağıtım,
İstanbul.
FİNANS
TEORİ
KURUM
UYGULAMA
Ali Ceylan, M. İlker Parasız, Ufuk
Başoğlu
2009, 567 sayfa, Türkçe, ISBN:
9757338796, Ekin Kitabevi Yayınları,
Bursa.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
En Son Kitaplar
259
HANDBOOK OF INTERNATİONAL
HUMAN RESOURCE
MANAGEMENT : INTEGRATİNG
PEOPLE, PROCESS, AND
CONTEXT
Paul Sparrow
2009, 504 sayfa, İngilizce, ISBN:
9781405167406, John Wiley High
Education, New York.
KAPİTALİZMİN MARKSİST
İKTİSADI
İŞÇİ SINIFI VE SENDİKA
SORUNLARINA ULUSALCI
ÇÖZÜM
Yıldırım Koç
2009, 85 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789753435529, Kaynak Yayınları,
İstanbul.
KAPİTALİZM VE MODERN
SOSYAL TEORİ
Anthny Giddens
2009, 384 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789750506505, İletişim Yayınları,
İstanbul.
İŞLETMELERİN KARA DELİĞİ
HİLE
Nejat Bozkurt
2009, 460 sayfa, Türkçe, ISBN:
6051060873, Alfa Yayınları, İstanbul.
KURUMSAL
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Ed: Senem Besler
2009, 200 sayfa, Türkçe, Beta Yayınevi,
ISBN: 9789752959996, İstanbul.
JOHN KENNETH GALBRAİTH
: İKTİSADİ DÜŞÜNCENİN
DEĞİŞİMİNE BİR KATKI
Sema Yılmaz
2009, sayfa, Türkçe,
ISBN: 9786055679064, Kalkedon
Yayınları, İstanbul.
KALİTE
YÖNETİMİ
VE
PLANLAMASI
Ahmet Öztürk
2009, 500 sayfa, Türkçe, ISBN:
9944141796 Ekin Kitabevi Yayınları,
Bursa.
Gérard Duménil, Dominique Lévy
Çev: Selin Pelek
Ed: Can Belge
2009, 151 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789750506499, İletişim Yayınları,
İstanbul.
KÜRESEL FİNANS KRİZİ
Mahfi Eğilmez
2009, 184 sayfa, Türkçe, ISBN:
9751413208, Remzi Kitabevi, İstanbul.
KÜRESEL KRİZLER
KRONOLOJİK DEĞERLENDİRME
VE ANALİZ
Dr. Sudi Apak/ Ayhan Aytaç
2009, 251 sayfa, Türkçe, ISBN:
9757429685, Avciol Basım Yayım,
İstanbul.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Canan Öykü DÖNMEZ KARA
260
MARKSİZMİN MARKSİST
ELEŞTİRİSİ
Demir Küçükaydın
2009, 481 sayfa, Türkçe, ISBN:
9786056041402, Köksüz Yayıncılık,
İstanbul.
MARX'IN KRİZ TEORİSİ
Simon Clarke
Çev: Cumhur Atay
2009, 323 sayfa, Türkçe, ISBN:
9756056264,
Otonom
Yayıncılık,
İstanbul.
MODERN TÜRKİYE'DE SİYASİ
DÜŞÜNCE CİLT 9 / DÖNEMLER
VE ZİHNİYETLER
Ömer Laçiner
2009, 1350 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789750506574, İletişim Yayınları,
İstanbul.
NEOLİBERAL İKTİSADIN
MARKSİST ELEŞTİRİSİ
Der: Gülsüm Akalın, Uğur Selçuk
Akalın
2009, 263 sayfa, Türkçe,
ISBN: 9789944115612, Kalkedon
Yayınları, İstanbul.
NEOLİBERAL
ZAMANDA
AŞINMA
Sezai Temelli
2009, 311 sayfa, Türkçe,
ISBN: 9786055679002 Kalkedon
Yayınları, İstanbul.
NESNE ODAKLI ANALİZ VE
MODELLEME
Yrd. Doç.Dr. İbrahim Edin
2009, 150 sayfa, Türkçe, ISBN:
9757429777, Avciol Basım Yayım,
İstanbul.
NÖRO MARKETİNG
MÜŞTERİNİZİN BEYNİNDEKİ
SATIN ALMA DÜĞMESİNE
BASMAK!
Patrick Renvoise/ Christophe Morin
2009, 180 sayfa, Türkçe, ISBN:
6055755140, Mediacat Kitapları,
İstanbul.
OLASILIK
Seymour Lipschutz
Çeviren: Kutluk Özgün
2009, 158 sayfa, Türkçe, ISBN:
9755910743, Nobel Yayın Dağıtım,
İstanbul.
PAZARLAMA STRATEJİLERİ
(YÖNETSEL BİR YAKLAŞIM)
Ömer Torlak, Doç. Remzi Altunışık
2009, 351 sayfa, Türkçe, ISBN:
9786053770114, Beta Yayınevi,
İstanbul.
SAVAŞ SONRASI: 1945 SONRASI
AVRUPA TARİHİ
Tony Judt
Çev: Dilek Şendil
2009, 1031 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789750815850, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
En Son Kitaplar
SEKTÖRÜN ULUSLARARASI
REKABET GÜCÜNE ETKİSİ
BAĞLAMINDA DENİZ
TİCARETİNİN
VERGİLENDİRİLMESİ
Cem Üstüner
2009, 417 sayfa, Türkçe,
ISBN:6055865290, Oniki Levha
Yayıncılık, İstanbul.
SERMAYENİN MEDYASI
MEDYANIN SERMAYESİ
EKONOMİ POLİTİK
YAKLAŞIMLAR
Selda Bulut
2009, 249 sayfa, Türkçe,
ISBN:9756361887, Ütopya Yayınevi,
Ankara.
SİYASET ÜSTÜ SİYASET
Prof. Dr. Osman Öztürk
2009, 207 sayfa, Türkçe, ISBN:
6054074082, Rağbet Yayınları, İstanbul
TERÖRİZM VE KOMÜNİZM
Leon Trotskiy
Çeviren: Onur Koyunlu
2009, 244 sayfa, Türkçe, ISBN:
9756790618, Epos Yayınları, İstanbul.
TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ
BAĞLAMINDA SÜREKLİ
İYİLEŞTİRME ANLAYIŞI
Seyfi Top
2009, 457 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789752959996, Beta Yayınevi,
İstanbul.
261
TOPLUMSAL, KÜLTÜREL VE
KATILIMSAL BOYUTUYLA
SİYASAL DAVRANISIN SOSYOPOLİTİK ANALİZİ
Esra Akay Orhan
2009, 166 sayfa, Türkçe, ISBN:
6053952084, Nobel Yayın Dağıtım,
İstanbul.
TÜRK SANAYİ TOPLUMU
Prof. Dr. Orhan Türkdoğan
2009, 800 sayfa, Türkçe, ISBN:
9752639690, Timaş Yayınları, İstanbul.
TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN
YÜZYILLIK SERÜVENİ: 1908-2008
Erdoğan Günal
2009, 528 sayfa, Türkçe, ISBN No:
9789944714839, Karakutu Yayınları,
İstanbul.
TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA
EKONOMİK BUNALIM 2008- 2009
Oktay Türel, Ebru Voyvoda
2009, 206 sayfa, Türkçe, ISBN:
9944122795, Yordam Kitap. İstanbul.
TÜRKİYE'NİN SANAYİ
STRATEJİSİ
Osman N. Kocatürk
2009, 213 sayfa, Türkçe, ISBN:
6053921035, Kum Saati Yayınları,
İstanbul.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
262
Canan Öykü DÖNMEZ KARA
UNİFİED FİNANCİAL ANALYSİS :
THE MİSSİNG LİNKS OF
FİNANCE
Willi Brammertz, Ioannis Akkizidis,
Wolfgang Breymann, Rami Entin,
Marco Rustmann
2009, 460 sayfa, İngilizce, ISBN:
9780470697153, John Wiley High
Education, New York.
YENİ TOPLUMSAL
HAREKETLER: KÜRESELLEŞME
ÇAĞINDA TOPLUMSAL
MUHALEFET
Der: Barış Çoban
2009, 271 sayfa, Türkçe,
ISBN: 9789944115605, Kalkedon
Yayınları, İstanbul.
YÖNETİCİLER İÇİN BİLİŞİM
TEKNOLOJİLERİ VE
ENFORMASYON SİSTEMLERİ
Tunçhan Cura
2009, 232 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789753225243, Sistem Yayıncılık,
İstanbul.
YURTTAŞLARDAN LORDLARA:
ESKİÇAĞLARDAN ORTA
ÇAĞLARA BATI SİYASET
DÜŞÜNCESİNİN TOPLUMSAL
TARİHİ
Ellen Meiksins Wood
Çev: Oya Köymen
2009, 255 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789944122726, Yordam Kitap,
İstanbul.
YÜKSELEN ÇİN VE KAPİTALİST
DÜNYA EKONOMİSİNİN ÇÖKÜŞÜ
Minqi Lii
Çeviren: Ercüment Özkaya/ Aytül
Kantarcı
2009, 272 sayfa, Türkçe, ISBN:
9756790625, Epos Yayınları, İstanbul.
100 SORUDA KÜRESEL KRİZ VE
TÜRKİYE
Mustafa Sönmez
2009, 325 sayfa, Türkçe, ISBN:
6055669003, Alan Yayıncılık, İstanbul.
YÖNETİCİNİN KOÇLUK VE
KİŞİSEL GELİŞİM REHBERİ
O. İlter Akınoğlu
2009, 216 sayfa, Türkçe, ISBN:
9789753225212, Sistem Yayıncılık,
İstanbul.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
YAZARLAR İÇİN BİLGİ NOTU /
Notes For Contributors
YAZARLAR İÇİN BİLGİ NOTU
Yönetim Bilimleri Dergisi (YBD) çalışmanın teslimi anında başka bir yayın
kuruluşu tarafından değerlendirmeye alınmamış bilimsel çalışmaları kabul eder.
Çalışmalar mümkün olduğunca anlaşılır bir dilde, fakat bilimsel standartlar ve
derginin koymuş olduğu kurallar göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Özel
olarak talep edilmemiş çalışmalar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez. Bu
nedenle gönderilen her çalışmanın yazarı tarafından bir örneğinin elde tutulması
tavsiye edilir. YBD’ye yazı gönderen yazar(lar) kendisine telif ödenmeyeceğini kabul
eder.
Yayınlanmak üzere gönderilecek yazılar şu adrese gönderilmelidir: Yönetim
Bilimleri Dergisi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Prof. Dr. Ramazan AYDIN
Yerleşkesi, Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 17200, Biga, Çanakkale.
E-posta: [email protected]
AMAÇ, KAPSAM, YÖNTEM
YBD temelde ekonomi, işletme, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, çalışma
ekonomisi, maliye ve benzeri alanlara ilişkin çalışmalara yer vermektedir. Ancak
YBD disiplinlerarası bir anlayışı benimsediğinden bu alanları destekleyici disiplin,
konu ve yaklaşımlara da yer verir. Tüm bu alanlarda yönetim ve örgütlenme derginin
önem verdiği bir diğer konudur.
YÖNELİMİ
Ampirik (Görgül), kavramsal, analitik, sentezci, çıkarımsal, karşılaştırmalı
çalışmalar ve yazılar.
BÖLÜMLER
YBD temel olarak üç kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda ‘Gündem’
yazıları yer almaktadır. Gündem yazıları alanlarında en son gelişmeleri ve
literatürdeki yenilikleri takip etmektedir. İkinci temel kısım ‘Makaleler’ kısmıdır. Bu
kısımda belli kıstaslar dahilinde kaleme alınmış bilimsel çalışmalar yayınlanmaktadır.
En son kısım ise literatür taramasına ayrılmıştır ve kitap tahlilleri başta olmak üzere
okuyucu en son yayınlardan haberdar edilmeye çalışılmaktadır. YBD’de yayınlanan
makaleler hakem sürecinden geçmektedir.
TESLİM NORMLARI
Yazarlar editör ve hakemler tarafından incelenmek üzere çalışmalarını dört
kopya olarak göndermeli, bunun yanında çalışmanın hard disk kopyasını da
eklemelidirler. Diskin üzerine yazının kayıt şeklinin açıkça belirtilmesi özellikle
tavsiye edilir. Makale taslakları A4 (21.0 cm X 29.7 cm) kağıda bir buçuk ya da iki
aralıklı olarak yazılmalı, kağıdın her iki tarafından yeterli miktarda boşluk ( 3 cm)
bırakılmalıdır. Yazı karakteri olarak Times New Roman (12 punto) tercih
edilmektedir. Yazı sağ ve soldan bloklanmış olmalıdır. Bu özellikler sadece ana yazı
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
266
YBD / JAS
için değil dipnot, son not ve her türlü ekler için de geçerlidir. Sayfalar sıralı bir
şekilde numaralandırılmalı, kağıdın sadece bir yüzü kullanılmalıdır.
DİL
YBD Türkçe ve İngilizce makaleleri yayınlamaktadır. Makalelerde sade ve
anlaşılır bir dil kullanılmalıdır. Yabancı terimler yerine, yerleşmiş Türkçe karşılıkları
kullanılmalıdır.
KAPAK SAYFASI VE ÖZET SAYFASI
Çalışmanın kapağında yazarın tam adı, unvanı, kurumu ve çalışmanın tam
adı yer almalıdır. Uzun başlıklardan kaçınılmalıdır. Ayrıca iletişim adresi, telefon,
faks ve e-posta adresleri de kapak sayfasında belirtilmelidir.
İkinci sayfada çalışmanın Türkçe ve İngilizce başlığı, Türkçe ve İngilizce
özeti (abstract) her biri 100’er kelimeyi geçmeyecek şekilde verilmelidir. Aynı
sayfada toplam 10 kelimeyi geçmeyecek şekilde makalenin anahtar kelimeleri
alfabetik olarak listelenmelidir. Ana metin üçüncü sayfadan başlamalıdır.
BAŞLIKLAR
Çalışmanın takibini zorlaştıracak başlık çeşitlerinden, gereksiz başlık
numaralandırmalarından kaçınılmalıdır. Ana başlıklar büyük ve koyu (bold) şekilde
yazılmalıdır. Makalelerde üç-dört ana başlık makul bir hedeftir. Alt başlıklar ana
başlıkların içindeki birbirinden farklı kısımları göstermek için ilk harfleri büyük
olacak şekilde ve yatık (italik) yazıabilir.
EKLER VE TABLOLAR
Ekler yazının uzunluğu ile orantılı olmalıdır. Ekler, metodolojik ayrıntıları
ve ek bilgileri içermelidir. Tablolar gerekli hallerde ayrı bir dosyada ve
numaralandırılmış olmalıdır. Ekler ve tablolar mümkün olduğunca en düşük düzeyde
tutulmalı, sadece zorunlu hallerde kullanılmalıdır.
KAYNAK KULLANIMI
Kaynaklar metin içinde (Harward) veya dipnotta gösterilebilir. Metin içinde
gösterilen kaynaklar makalenin sonunda kaynakçada açıkça yazılmalıdır.
Kaynak Kullanımı (Dipnot Biçiminde)
Kitaplar İçin: Soyisim, İsim, (İtalik Olarak) Kitabın adı, Basım Yeri,
Basımevi, Basım Yılı, Sayfa formatında dipnotlar hazırlanmalıdır. Aynı kaynağın
tekrar kullanılması halinde; soyisim ve sayfa numarası verilmesi yeterli olacaktır.
Aynı yazarın iki eserinden yararlanılması durumunda ikinci ve sonraki kullanımlarda
yayım yılı da birlikte verilmelidir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
Yazarlar İçin Bilgi Notu
267
Örnek:
GÖZEN, Ramazan, Amerikan Kıskacında Dış Politika, Ankara: Liberte,
2000, s. 85.
BURCHILL, Scott ve LINKLATER, Andrew, Theories of International
Relations, Londra: Macmillan Press, 1996, s. 65.
Gözen, s. 86-87.
Makaleler İçin: Soyisim, İsim, ‘Tırnak İçinde Makalenin Adı’, İtalik Olarak
Derginin Adı, Cilt, Sayı, Tarih ve sayfa numarası formatında dipnotlar
hazırlanmalıdır. Aynı kaynağın tekrar kullanılması halinde; soyisim ve sayfa
numarası verilmesi yeterli olacaktır. Aynı yazarın iki eserinden yararlanılması
durumunda ikinci ve sonraki kullanımlarda yayım yılı da birlikte verilmelidir.
A.S. Lee, ‘Integrating Pozitivist and Interpretive Approaches to
Organizational Research’ Organization Science, No. 2, 1991, s. 342–345.
D. E. Robinson, ‘Fashion Theory and Product Design’, Harvard Business
Review, Cilt. 36, No. 6, 1958, s. 126–131.
Robinson, s. 129.
Kaynak Kullanımı (Metin İçinde & Harward)
Örnek:
(Gözen 2000: 85).
(Burchill ve Linklater 1996: 90-91).
KAYNAKÇA
GÖZEN, Ramazan, Amerikan Kıskacında Dış Politika, Ankara: Liberte,
2000.
BURCHILL, Scott ve LINKLATER, Andrew, Theories of International
Relations, Londra: Macmillan Press, 1996.
DEĞERLENDİRME SÜRECİ
Değerlendirme süreci üç aşamadan oluşur ve tüm aşamalar gizli tutulur.
Makale sahibinin talebi halinde çalışmanın hangi aşamada olduğu kendisine
bildirilir. YBD, kabul ettiği makaleleri hemen ya da bir sonraki sayıda yayınlamak
zorunda değildir. Ancak değerlendirme süreci ortalama 3-6 ay sürmektedir.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences
YBD / JAS
268
1. Ön Değerlendirme
Editör veya yayın kurulu, yazardan gelen çalışmayı değerlendirerek
hakemlere göndermeye değer olup olmadığına karar verir. Çalışma hakemlere
gönderilmeye değer bulunursa, editörün veya yayın kurulunun belirleyeceği iki veya
üç hakeme, çalışmanın birer nüshası iletilir. Bu işlemler, ortalama 30 gün içinde
tamamlanır.
2. Hakem Değerlendirmesi
Hakemler çalışmayı, Değerlendirme Rehberi’ndeki kıstasları dikkate alarak
değerlendirir, raporlarını hazırlar ve editöre gönderirler. Bu aşamanın yaklaşık 90
gün sürmesi öngörülmektedir.
3. Son Değerlendirme
Bu aşamada Editör için iki seçenek söz konusudur.
Hakemlerden gelen raporları dikkate alarak, son değerlendirmeyi
kendisi yapabilir ve yazara raporu ile birlikte hakem raporlarını 30 gün içinde
gönderir. Veya,
Çalışmanın bir nüshasıyla birlikte hakemlerden gelen raporları tayin
edeceği bir yardımcı editöre gönderir ve son değerlendirmeyi yardımcı editörün
yapmasını isteyebilir. Yardımcı editör, en fazla 30 gün içinde raporunu yazar ve
hakem raporlarıyla birlikte editöre gönderir. Editör ise en fazla 15 gün içinde,
yardımcı editörün ve hakemlerin raporlarını yazara iletir.
Son değerlendirme sonucunda yazardan düzeltme istendiğinde, yazarın
düzeltme yaparak gönderdiği yazılara, değerlendirme sürecinin tüm aşamaları yine
uygulanır.
Hakem süreci olumlu olarak tamamlanan yazıların yazarlarının basıma hazır
halde aşağıdaki ölçütlere uygun bir örneği e-posta ile dergi editörlüğüne göndermeleri
gerekmektedir.
NOT:
Yazarlar çalışmalarının yayınlanabilmesi için hakem kurulu ya da editörlerce
talep edilmesi halinde çalışmalarında en geç yedi güç içinde gerekli değişiklikleri
yapmakla yükümlüdürler.
YBD’de yayınlanmak üzere gönderilen yazıların yazarları kendilerine
telif ödenmeyeceğini baştan kabul ederler.
Hakem
süreci
olumlu
tamamlanan
makalenin
yazar(lar)ı
(16,2cm*22,9cm) C5 ebatlarındaki bir kağıt ölçeğine tüm kenarlardan 2cm
içeride olacak şekilde Normal stilde ve Times New Roman karakterinde 10
punto büyüklüğünde düzenledikleri makalelerini e-posta ile ([email protected])
dergi editörlüğüne göndermelidir. Çok büyük tablo ve şekiller 6 puntoya kadar
küçültülerek bir sayfaya sığdırılacak şekilde hazırlanmalıdır.
Editörlerden ya da hakemlerden bu tür düzeltmeleri yapmalarını
beklemeyiniz.
Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences

Benzer belgeler