türkiye ve ermenistan: kalıpları kırmak, sınırları açmak

Transkript

türkiye ve ermenistan: kalıpları kırmak, sınırları açmak
TÜRKİYE VE ERMENİSTAN: KALIPLARI KIRMAK, SINIRLARI AÇMAK
Avrupa Raporu N°199 – 14 Nisan 2009
İÇİNDEKİLER
ÖZET VE ÖNERİLER ............................................................................................................ i
I. GİRİŞ.................................................................................................................................. 1
II. MÜZAKERELERİN DURUMU...................................................................................... 4
A. DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN KURULMASI .........................................................................................5
B. KARA SINIRININ AÇILMASI ..........................................................................................................5
C. İKİLİ KOMİSYONLAR VE TARİH......................................................................................................6
D. DAĞLIK KARABAĞ MESELESİ ........................................................................................................7
III. ÇELİŞEN TARİH ANLATILARININ GETİRDİĞİ YÜK........................................... 9
A.
SOYKIRIM MI BÜYÜK FELAKET Mİ? ...............................................................................................9
1. Hukuki tanımlar .........................................................................................................................10
2. 1915 Olaylarına Dair Ermeni Görüşü ........................................................................................11
3. 1915 Olaylarına Dair Türk Görüşü ............................................................................................11
4. Artçı şoklar ve ASALA cinayetleri............................................................................................13
B. TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ, İADE VE TAZMİNATLAR ...........................................................................14
C. ULUSLARARASI SOYKIRIM KARARLARI .......................................................................................15
IV. DIŞ KAYNAKLI ETKİLER .......................................................................................... 17
A.
B.
KRİTİK ÖNEMDEKİ AMERİKAN ROLÜ ...........................................................................................17
AZERBAYCAN’IN İKNA EDİLMESİ ................................................................................................19
1. Türkiye önceliklerini değiştiriyor ..............................................................................................20
2. Azerbaycan’ın endişeleri ...........................................................................................................21
C. RUSYA’NIN ROLÜ .......................................................................................................................23
V. KAMUOYU...................................................................................................................... 24
A. TÜRK AYDINLAR ÖZÜR DİLİYOR .................................................................................................25
B. ERMENİSTAN’DAKİ TARTIŞMALAR .............................................................................................28
C. DİYASPORADAKİ EĞİLİMLER......................................................................................................28
VI. ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM .............................................................................................. 30
A.
EKONOMİK YARARLAR ...............................................................................................................30
1. Karayla çevrili Ermenistan için yeni bir teşvik..........................................................................31
2. Türkiye’nin doğusu için bir avantaj ...........................................................................................32
B. SINIRLARIN AÇILMASININ ÖTESİNDE .........................................................................................32
C. TARİHLE YÜZLEŞMEK ................................................................................................................33
VII. SONUÇ....................................................................................................................... 35
EKLER
A. TÜRKİYE VE ERMENİSTAN HARİTASI ..................................................................................37
B. TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN KRONOLOJİSİ .....................................................................38
C. INTERNATIONAL CRISIS GROUP HAKKINDA......................................................................39
D. 2006’DAN BU YANA CRISIS GROUP AVRUPA RAPORLARI VE BRİFİNGLERİ ...............40
E. CRISIS GROUP MÜTEVELLİ KURULU ....................................................................................41
Avrupa Raporu N°199
14 Nisan 2009
TÜRKİYE VE ERMENİSTAN: KALIPLARI KIRMAK, SINIRLARI AÇMAK
ÖZET VE ÖNERİLER
Türkiye ve Ermenistan, uzun zamandır Kafkasya
siyasetini bulandıran, Ermenistan’ı yalnızlaştıran ve
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) hedefine gölge
düşüren anlaşmazlıklarını çözüme kavuşturmaya çok
yakınlar. Son on beş yıldır iki ülke ilişkileri, ortak
geçmişin nasıl ele alınacağı ve suçların nasıl tazmin
edileceği,
toprak
anlaşmazlıkları,
Sovyetler
zamanından kalma güvensizlikler ve Ermenistan’ın
Azerbaycan topraklarını işgali gibi konulardaki
ihtilaflar nedeniyle zehirlenmekteydi. Fakat son
zamanlarda gittikçe yoğunlaşan resmi temaslar, sivil
toplum etkileşimleri ve kamuoyunun değişimi,
ilişkilerde bir dönüşüme yol açtı ve iki tarafı sınırları
açma, diplomatik ilişkiler kurma ve uzlaşmaya dönük
ortak çalışma yapma konularında tarihi bir
anlaşmanın eşiğine getirdi. İki ülke, ilişkileri
normalleştirmek için bu fırsatı değerlendirmeliler.
Osmanlı Ermeni nüfusunun büyük bölümünün yok
edilmesinin soykırım olarak tanınıp tanınmayacağına
ilişkin siyasallaşan tartışmalar ve Ermenistan’la
Azerbaycan arasında çıkmaza sürüklenen Dağlık
Karabağ sorunu, bu ivmeyi durdurmamalı. ABD, AB,
Rusya ve diğerleri, uzlaşma için desteklerini
sürdürmeliler ve böylesi kritik ve umut verici bir
dönemde tarihi konular hakkında açıklamalar yaparak
sürece zarar vermemeliler.
Türklerin ve Ermenilerin bir zamanlar uzlaşmadan
çok uzak, kutuplaşmış tarih görüşlerinin önemli
ölçüde
yakınlaşması,
derin
travmaların
iyileştirilebileceğini kanıtlıyor. En önemlisi, ikili
ilişkilerdeki ilerleme gösteriyor ki barış ve uzlaşma
arzusu, eski düşmanlıkları yenebilir ve kapalı sınırları
açabilir. Ermeniler ile Türklerin paylaştığı ortak miras
ve kültür düşünüldüğünde iki ülke ilişkilerinin
normalleşmesinin
başarılıp
sürekli
hale
getirilebileceğini ummak için yeterince neden
mevcuttur.
İki tarafta da iç bölünmeler sürmekte. Ermenistan,
ilişkilerin normalleşmesini 1915 yılında Osmanlı
İmparatorluğu’nda Ermenilerin tehcir edilmeleri ve
katledilmelerini Türkiye’nin resmen soykırım olarak
tanıması koşuluna bağlamıyor. Ancak Ermenistan,
kendi nüfusunun iki katına varan, yeryüzünün dört bir
tarafına yayılmış ve katı tutum taraftarlarını içinde
barındıran Ermeni diyasporasını da dikkate almak
zorunda. Ne var ki diyasporada bir yumuşama eğilimi
olduğundan ve 1915 öncesinde Ermenilerin hatırı
sayılır bir azınlığı oluşturduğu Türkiye’nin
kuzeydoğusuna yönelik toprak talebinden bir ölçüde
vazgeçtiğinden söz edilebilir.
Geçtiğimiz on yıl içinde Türkiye, Osmanlıların hiçbir
hatası olmadığı yönündeki inkarcı politikasından
oldukça uzaklaştı. İktidardaki AK Parti’nin,
bürokrasinin, Ermeni sınırında faaliyet gösteren iş
çevrelerinin ve batı şehirlerindeki liberal seçkinlerin
önemli bir bölümü, Ermenistan’la normalleşmeyi ve
bazı üzüntü ifadelerini destekliyorlar. Türkçü
milliyetçiler ve güvenlik sektörünün bir kesimi de
dahil geleneksel katı tutum yanlıları, özellikle de
soykırımın uluslararası ortamda tanınması çabaları
devam ederken ve Ermenistan, Türkiye’nin müttefiki
Azerbaycan’da işgal ettiği önemli miktardaki
topraklardan çekilmeye yanaşmazken, uzlaşmaya
karşı çıkıyorlar. Bu görüş ayrılıkları, Türk-Ermeni
gazeteci Hrant Dink’in Ocak 2007’deki suikastıyla
ilgili olaylarda su yüzüne çıktı. Ancak Dink’in
İstanbul’daki cenaze töreninde Ermenilerle gösterilen
olağanüstü dayanışma ve Türk entelektüellerin
1915’teki “Büyük Felaket” için Ermenilerden özür
dileme kampanyası açığa çıkardı ki bu yeni eğilimler
zemin kazanmaktadır.
Ermenistan’la Azerbaycan arasında çözümsüz kalan
Dağlık Karabağ sorunu, Türkiye ile Ermenistan
arasında ilişkilerin tarihi boyutu da dahil olmak üzere
çeşitli konularla ilgilenen ikili komisyonların
kurulması, tanınma, sınırlar konularını kapsayan olası
bir
uzlaşma
paketinin
benimsenmesi
ve
uygulanmasını hâlâ tehlikeye düşürür niteliktedir.
Azerbaycan’ın Türkiye’yle enerji işbirliğine ve Türki
devletlerin ortak dil ve kültür köklerine dayanan
güçlü bağları bulunuyor. Ermeni güçlerinin 1993’te
Azerbaycan’da hızla ilerleyişi, bu ülkeyle diplomatik
ilişki başlatma planlarını suya düşürdü ve Türkiye’nin
o zamana dek iki ülke arasındaki tek ulaşım bağlantısı
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Orta Doğu Raporu N°199, 14 Nisan 2009
olan demiryolu hattını kapatmasına yol açtı. Türkiye,
yıllardır ikili ilişkilerin gelişmesini Ermeni
askerlerinin çekilmesi koşuluna bağladı. Bakü, bu
koşulun kalkması halinde Türkiye’yi, Azerbaycan’ın
genişleyen enerji ihracatına katılımını sınırlamakla
tehdit ediyor. Azerbaycan’ın tutumu kısıtlayıcı bir
etken olmaya devam ederken Türkiye’deki önemli
kesimler, yeni bir yaklaşım geliştirilmesinin
zamanının geldiği konusunda hemfikirler. Ermenistan
ile karşılıklı yumuşama, nihayetinde mevcut çıkmaza
oranla Bakü’nün topraklarını daha kolay geri
almasına yardımcı olabilir.
Meselede dış güçlerin önemli çıkarları ve rolleri söz
konusudur. Uzun zamandır Ermenistan-Türkiye
uzlaşmasını destekleyen ABD, böylelikle güney
Kafkaslardaki üç eski Sovyet cumhuriyetinin
bağımsızlığını pekiştirmeyi ve doğu-batı geçiş
koridorları ve Hazar Denizi’nden gelen enerji boru
hatlarını desteklemeyi hedefliyor. Türkiye ile
Ermenistan arasındaki sivil toplum diyaloğunu
başlatan çabaların desteklenmesinde Washington’un
büyük katkısı oldu. Obama yönetimi, Irak savaşı
sırasında Türkiye ile zarar gören ilişkilerini onarmak
için büyük çaba sarf ediyor. Seçim kampanyaları
sırasında Obama, Ermenilerin 1915’te tehcir
edilmeleri ve katledilmelerini soykırım olarak resmen
tanıyacağı sözünü tekrarlasa da başkan olarak
benimsediği ihtiyatlı, orta yollu tavrını sürdürmeye
gayret etmeli. Bu konuda önünde bir taslak kararı
olan ABD Kongresi de aynı tutumu benimsemeli.
Türkiye ile Ermenistan arasında yakınlaşmanın
yaşandığı bu hassas dönemde, soykırımı tanımaya
veya inkar etmeye dönük ifadeler, ya Ermenileri
öfkelendirecek ya da Türkiye’de milliyetçi bir tepkiye
yol açarak ABD ile Türkiye arasındaki bağlara zarar
verecek ve Türkiye ile Ermenistan arasında uzlaşmayı
yıllarca engelleyecektir.
ABD’nin Türkiye-Ermenistan uzlaşmasına verdiği
desteğin benzeri Moskova’da da görülüyor. Rus
şirketleri, Ermenistan’ın pek çok demiryolu, boru
hattı ve enerji yapılarını satın aldı ve geliştirmeye
başladı; Rusya-Türkiye ilişkileri iyi yönde ilerliyor ve
Moskova, Ağustos 2008’de Gürcistan’la yaptığı
savaşın yarattığı gerginlikleri azaltmanın yollarını
arıyor. Bu ivme sürerse ABD ile Rusya’nın
çıkarlarının örtüşmesi, yıllar süren bölünme ve
çatışmanın ardından Güney Kafkasya’da daha fazla
güvenlik ve refaha ulaşılması umudunu yeşertecektir.
Sınırların açılması ve ticaretin normalleşmesi
durumunda tüm taraflar, ama özellikle Ermenistan,
Türkiye ve büyük olasılıkla Azerbaycan, ekonomik
güç ve ulusal güvenlik açısından büyük kazançlar
elde edeceklerdir.
Sayfa ii
ÖNERİLER
Türkiye hükümeti:
1. Sınırların açılması, diplomatik ilişkilerin ve ikili
komisyonların kurulması gibi konuları içeren bir
normalleşme paketini kabul etmeli ve uygulamalı;
uzlaşma için kamuoyunu hazırlamaya devam etmeli; Ermeniler arasında çözüm yanlısı tabanın
oluşmasını desteklemeli ve soykırımı kabul eden
uluslararası kararlar ve üçüncü ülkeler tarafından
yapılan açıklamalar gibi dış faktörler nedeniyle
Ermenistan’ı tehdit etmekten veya cezalandırmaktan kaçınmalı.
2. Dağlık Karabağ sorunun hemen çözülmesi ve
Ermenistan askerlerinin işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi talepleri uğruna
normalleşme
paketini
feda
etmemeli;
Erivan’ın kuşatılma korkularını hafifleterek
Türkiye-Ermenistan ilişkilerini normalleştirmenin Ermenistan’ın çekilmesini hızlandırabileceği mesajını Bakü’ye vermeli.
3. Ani harabelerinin korunması için ortak çaba
harcanması ve Türkiye topraklarında bulunan
tarihi ve dini Ermeni mirasını tanıyıp koruyacağını açıkça dile getirmesi gibi jestlerle
Ermenistan’a iyi niyetini göstermeli.
4. Tercihen Ermeni ve üçüncü ülke araştırma-
cılarının da katılımını sağlayarak 1915 olaylarına ilişkin daha kapsamlı araştırma
yapılması için üniversite ve enstitüleri teşvik
etmeli; tarih kitaplarını yenilemeli ve tüm önyargılardan arındırmalı ve Osmanlı dönemine
ait arşivlerin sınıflanması ve kullanılması için
kaynakları artırmalı.
Ermenistan hükümeti:
5. Sınırların açılması, diplomatik ilişkilerin ve ikili
komisyonların oluşturulması gibi konuları içeren
bir normalleşme paketini kabul etmeli ve
uygulamalı; uzlaşma için kamuoyunu hazırlamaya
devam etmeli; mevcut süreç karşısında Türkiye
kamuoyunun tahrik olmasına neden olabilecek
soykırımın tanınmasına ilişkin açıklamalar ve
uluslararası eylemlerden kaçınmalı.
6. Dağlık Karabağ sorununun çözümünde AGİT
Minsk Grubu’nun temel ilkelerini Azerbaycan ile
birlikte kabul etmeli; bunu takiben işgal ettiği
Azerbaycan topraklarından çekilmeye başlamalı ve
Azerbaycan ile barış hedefini sürdürerek Türkiye
ile olan normalleşme sürecini ancak bu şekilde
pekiştirebileceğinin farkına varmalı.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Orta Doğu Raporu N°199, 14 Nisan 2009
7. 1921 Kars Antlaşması ile belirlenen sınırlar
dahilinde Türkiye’nin toprak bütünlüğünü açıkça
tanıyarak komşusundan hiçbir toprak talebinde
bulunmayacağını ifade etmeli.
8. Tercihen Türk ve üçüncü ülke araştırma-
cılarının da katılımını sağlayarak 1915 olaylarına ilişkin daha kapsamlı araştırma
yapılması için üniversite ve enstitüleri teşvik
etmeli; tarih kitaplarını yenilemeli ve tüm önyargılardan arındırmalı; 1915 ve dolaylarındaki olaylara ilişkin ortaya çıkmış Ermeni
arşivlerini düzenlemeli ve sınıflandırmalı.
ABD, Rusya, Avrupa Birliği ve AB Üyesi
Devletler:
9. İki ülkenin de kamuoyunu tahrik edebilecek ve
bu nedenle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde
normalleşme ve uzlaşma sürecini bozabilecek
yasa, açıklama ve eylemlerden kaçınmalı.
10. Ermenistan ve Azerbaycan, Dağlık Karabağ
sorununun çözümü için AGİT Minsk
Grubu’nun temel ilkelerine dayanarak nihai
bir anlaşmaya varana dek ABD, Rusya ve
Fransa’nın Minsk Grubu eş başkanlarının
seviyesini ve rolünü artırmalı.
11. Bölge genelinde etkileşimi, mirasın korunma-
sını ve güven artırılmasını sağlayacak projelerle
Türkiye-Ermenistan
uzlaşmasını
desteklemeli; 1915 olaylarını araştıracak iki
taraflı yeni tarih komisyonlarını veya alt komisyonları, arşiv yönetiminin geliştirilmesini
ve Türkiye veya Ermenistan’ın öncülüğünde
gerçekleşecek akademik girişimleri gerektiğinde desteklemeli.
İstanbul/Erivan/Bakü/Brüksel, 14 Nisan 2009
Sayfa iii
Avrupa Raporu N°199
14 Nisan 2009
TÜRKİYE VE ERMENİSTAN: KALIPLARI KIRMAK, SINIRLARI AÇMAK
I. GİRİŞ
2008 yılında Türkiye ve Ermenistan, yakın bir
gelecekte diplomatik ilişkiler kurmalarını, kapalı olan
sınırlarını açmalarını ve tarihsel fikir ayrılıkları dahil
aralarındaki birçok farklılığı ele almaya başlamalarını
sağlayabilecek uzlaşma yolunda büyük adımlar attılar.
Bu yakınlaşmanın şimdiye dek en açık işareti, 6 Eylül
2008’de Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
Ermeni meslektaşı Serj Sarkisyan’ın daveti üzerine iki
ülke milli futbol takımları arasında oynanan dünya
kupası eleme maçını izlemek üzere Erivan’a gittiğinde
görüldü. Bu ziyaretin ardından üst düzey yetkililerin
toplanmadığı bir hafta neredeyse görülmedi. Türk
Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Ocak 2009’da Ermenistan
ve Türkiye’nin ilişkilerin normalleştirilmesine “hiç bir
zaman bu kadar yakın olmadıklarını” açıkladı.1 Bu
değerlendirme, Ermenistan’da da geniş kabul gördü.2
Temasların yoğunlaşma süreci, Cumhurbaşkanı Gül’ün,
Şubat 2008 seçimlerini kazanan Sarkisyan’ı kutlayan
alışılmadık bir destek mesajı göndermesiyle başladı.3
24 Hazirandaki Moskova ziyareti sırasında Sarkisyan,
Gül’ü davet edeceğinin ip uçlarını verdi ve 4
Temmuz’da davetiyeyi gönderdi.4 İki cumhurbaşkanı,
ilk defa 6 Temmuz 2008’de Kazakistan başkentinin
onuncu yıldönümünü kutlama etkinliklerinde
Astana’da bir araya geldiler. Gürcistan-Rusya savaşı,
geleneksel ticaret yollarının kapanmasına yol açınca
Ağustos 2008’de Ankara, Türk hava sahasının
1
“Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Türkiye ile Ermenistan
arasında nihai bir normalleşmeyle ilgili bir plana herhalde
hiçbir zaman bu kadar yaklaşmamıştık”. Türk Dışişleri
Bakanı Ali Babacan’ın NTV’ye verdiği demeç, 16 Ocak
2009.
2
“Çok yakınız”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey
Ermeni yetkili, Erivan, Şubat 2009. Erivan’daki pek çok
büyükelçi, Kriz Grubu’na süreç konusunda oldukça iyimser
olduklarını belirttiler.
3
“Seçimler yaklaşırken kendisinin daha pragmatik olacağı
izlenimini edindik. Tebrik mesajıyla birlikte ayrıntılı bir
mektup hazırladık ve birlikte çalışma irademizi ifade ettik”.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili, Ankara, Şubat
2009.
4
Bu tarihten itibaren iki ülke, İsviçre’de sessizce hazırlık
görüşmelerine başladılar.
Ermenistan tarafından kullanılmasına getirdiği
kısıtlamaları kaldırdı. Türk tarafı, Erivan’a daveti
resmi olarak kabul ettiğini maçtan sadece üç gün önce
açıkladı.5 Ziyaret sadece altı saat sürdü, ancak bu yüz
yüze görüşmeler ve ardından gelen bakanlar
düzeyindeki sık görüşmeler, ilişkileri başka bir boyuta
taşıdı.6 Ermenistan, Türk cumhurbaşkanının silahlı
aracına ve güvenlik kortejine tam giriş izni verdi ve
Türk taraftarların iki ülke milli takımları arasında
oynanacak ilk maça gelebilmeleri için vize rejimini
tek taraflı ve geçici olarak askıya aldı.7
Ne var ki ikili ilişkiler, tarih boyunca sıkıntılı oldu ve
bu tür olumlu gelişmeler ancak nadir olarak yaşandı.
Sovyetler Birliği çökerken Türkiye, 16 Aralık
1991’de ABD’den sonra Ermenistan’ı tanıyan ilk ülke
oldu ve Ermeni kilisesiyle halihazırda ilişki kurmuş
olan Türkiye’nin Moskova büyükelçisi Volkan Vural,
bu ülkeye çığır açan bir ziyaret düzenledi.8 Türkiye,
sınırda bulunan Kars şehriyle Ermenistan’ın Gümrü
kenti (eski adıyla Leninakan/Alexandropol) arasındaki
demiryolunu açtı ve acil olarak ihtiyaç duyulan
elektriği sağlamayı kabul etti. 1992’de Türkiye,
5
“Gül, gitmekte istekliydi. Tüm diplomatların bundan hoşnut
olduğunu söyleyemem. Gitmemesini söyleyen pek çok
mektup aldı. Bu kadar travmatik bir ilişkinin ardından işe bir
futbol maçında, 50.000 kişinin önünde başlayabilir miydik?
Güvenlik riski, provokasyon ihtimali ve iki tarafta da
muhalefet söz konusuydu. Küçük bir olay herşeyi
mahvetmeye yetebilirdi”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Türk yetkili, Ankara, Şubat 2009.
6
“İlk toplantı olarak oldukça iyiydi. Onlar vodka içti,
cumhurbaşkanı ise portakal suyu. Ayrıntılara inmediler, ancak
genel olarak yaklaşımları örtüşüyordu … pek çok noktada
anlaşma sağlandı.” Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk
yetkili, Ankara, Şubat 2009.
7
Bir başka sembolik jest de dışişleri bakanlarının New York’ta
26 Eylül 2008’deki toplantılarının öncesinde Ermenistan’ın
Türkiye’nin Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’na (EBRD)
tam üyeliğine karşı kullandığı vetosunu kaldırması oldu.
8
“40 araba, bakanlar, otomatik tüfekli görevliler ve bir ziyafetle
karşılandım. İnsanlara nereli olduklarını sorduklarımda hepsi
günümüzde Türk kentleri olan Bursa, Van, Elazığ gibi şehirleri
saydılar. Bazen Türkçe bile konuştular. Çarşıda dolaşırken
herkes beni yerel televizyonlarda izlemişti bile. Herkes gelip
bana hediyeler verdi, Türkçe konuştu ve sınırın ne zaman
açılacağını sordu”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Volkan
Vural, İstanbul, 24 Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
İstanbul merkezli bölgesel bir teşkilat olan Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Örgütü’nde (KEİ) Ermenistan’a
kurucu ülke statüsü verilmesi için atılan adımlara
öncülük etti.9
Ermenistan’ın ilk cumhurbaşkanı Levon TerPetrosyan, Türkiye’yle ilişkiler kurdu ve “ilişkilerin
normalleştirilmesi gereğine inandığını ” söyledi.
Medyanın Türkiye’yi “Ermenistan’a tehdit” olarak
gösterme eğilimi gibi olumsuz yaklaşımların ve “iki
tarafta uzun süreye, belki de onyıllara dayanan
önyargı ve yanlış anlamaların” üstesinden gelmeye
çalıştı.10 Ter-Petrosyan ayrıca yeni kurulan devletin
kurucu belgelerinde yer alan Türkiye’den açık toprak
taleplerine karşı harekete geçmeyi de vaat etti.11
Ancak Türk dışişleri bakanlığı iki ülke arasında
diplomatik ilişkiler kurulmasına ikna edilemedi12 ve
1993’te Dağlık Karabağ sorununun patlak
vermesiyle13
Ankara,
Ermeni
askerlerinin
9
Azerbaycan da üye oldu. 2001’de Ermenistan, İstanbul’da
temsilcilik ofisi açtı. Bu da Erivan’a Türkiye’de KEİ’ye
akredite üst düzey bir temsilci bulundurma fırsatı tanıdı.
Görüşmeler 2001’den bu yana hız kazandı ve KEİ, Türk ve
Ermeni yetkililerin başkentlere karşılıklı ve düzenli
ziyaretler yapmaları için uygun ve güvenilir bir platform
sağladı.
10
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermenistan dışişleri
bakanlığından eski bir üst düzey bir yetkili, Erivan, Kasım
2008.
11
Ter-Petrosyan, büyükelçi Vural’a şunları söyledi:
“Geçmişi unutamam, ancak bu geçmişle yaşamak
istemiyorum. Çocuklarımız ve torunlarımız için bir gelecek
yaratmak istiyorum”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Volkan
Vural, İstanbul, 24 Şubat 2009.
12
“Bir ön toplantı yaptık. Bazıları benim tarafımdaydı.
Bazıları, [Türkiye’den toprak talebini ima eden] Ermenistan
anayasasına ve bağımsızlık bildirgesine işaret etti. Bazıları,
Ermenilerin diyasporadan ve soykırımın tanınmasından
kendilerini açık bir şekilde soyutlamalarını istedi. Bu
insanların hislerini görmezlikten gelemezsiniz dedim; ancak
insanların geçmişe daha tarafsız şekilde bakmalarını
sağlayacak yeni köprüler kurmaya gayret edebiliriz. Benim
görüşüm, fazla cüretkar bulundu. Siyasi iradeye hiç
yansımadı. Bir fırsatı kaçırmış olduk. Dağlık Karabağ savaşı
başladı, Levon Ter-Petrosyan güvenilirliğini kaybetti ve
Dağlık Karabağ çetesi güç kazandı”. A.g.e.
13
Nüfusun çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu ve
Azerbaycan topraklarıyla çevrili bir enklav olan Dağlık Karabağ
konusunda Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlık
1988’de yeniden su yüzüne çıktı. 1992-1994 arası süren
savaşta yaklaşık 25.000 kişi öldü, ateşkesin ihlal edilmesi
nedeniyle kayıpların sayısı artmaya devam ediyor. Savaşın
sonunda Dağlık Karabağ topraklarının çoğunluğu ve
çevresindeki Azerbaycan toprağının büyük bir kısmı etnik
Ermeni güçleri tarafından işgal edildi; yaklaşık 725.000 Azeri
ve 413.000 Ermeni evlerini terk etmeye zorlandı. Bakınız Kriz
Grubu Avrupa Raporu Nº187, Nagorno-Karabakh: Risking
War, 14 Kasım 2007, s. 1.
Sayfa 2
Azerbaycan
topraklarında
hızla
ilerlemesini
engellemek amacıyla Ermenistan’la olan demir yolu
bağlantısını kapattı.14 Aynı yılın Mart ayında
Türkiye, toprakları üzerinden Ermenistan’a giden
uçakları silah kaçakçılığını durdurma gerekçesini
ileri sürerek denetleyeceğini açıkladı.15
Türkiye’nin 1995 yılında İstanbul’la Erivan
arasındaki hava koridorunu açmasına16 ve Ermenistan
vatandaşlarının serbestçe seyahat etmelerine izin
vermesine karşın, bundan sonraki on yılda olumlu
sayılacak çok az şey gerçekleşti. İstanbul’da
Ermenistan pasaportuna sahip yaklaşık 40.000 kişinin
çalışma izinleri olmadığı halde Türk otoritelerinin göz
yummasıyla istihdam edildiği tahmin edilmektedir. 17
Ülkesinin soykırım iddialarının uluslararası toplumca
tanınmasını dış ve güvenlik politikasının önceliği
haline getirmiş olan ve 1915 olaylarının soykırım
olarak adlandırılması çağrısında bulunan tasarının
2000 yılında ABD Kongresinde kabul edilmesine çok
yaklaşan Ermenistan’ın şahin cumhurbaşkanı Rober
Koçaryan’ın 1998’de görev başına gelmesinden sonra
yeni gerginlikler ortaya çıktı. Tarihi gerekçelerle ve
kendisinden toprak ve tazminat taleplerini
güçlendireceği endişesiyle olayların soykırım olarak
tanımlanmasını
reddeden
Türkiye,
Ermeni
vatandaşlarının ülkeye gelmesini zorlaştırdı ve
Ermenistan bağlantılı uçaklar için hava sahasını
yeniden kapattı.
Vize kısıtlamaları 2002 Ocak ayında bir kez daha
esnetildi, ancak gerçek bir değişiklik askeri
tehditlerdense yumuşak güç kullanılmasını ve çevre
ülkelerle “sıfır problem”18 politikasını savunan AK
Parti’nin yılın sonuna doğru iktidara gelmesi ve
Türkiye’nin yakın çevresiyle işbirliğine gitmeyi dış
politika önceliği haline getirmesiyle meydana geldi.
Şu an Ankara, Kıbrıs’ta ve Irak Kürdistanı’nda
yıllardır süre gelen sorunları çözmek için gösterdiği
çabalara19 benzer şekilde Ermenistan’la gelişen
14
Askerlerin, ekipmanın ve mali kaynağın büyük bir bölümü
Ermenistan tarafından sağlansa da savaşan askerler Karabağ
Ermenileri ve onların kaynaklarını da içeriyordu.
15
Svante Cornell, “Turkey and the conflict in Nagorno
Karabakh: a delicate balance”, Middle Eastern Studies, Ocak
1998, s. 60.
16
Hava koridoru 1994 ile 1995 arasında kapalıydı.
17
40.000 rakamı Başbakan Erdoğan tarafından verilmiş olup
Today’s Zaman’da yer aldı, 29 Ocak 2009.
18
Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin
Uluslararası Konumu (İstanbul, 2001).
19
2004’te AK Parti Kıbrıs sorununa uzlaşmaya dayalı bir
çözüm yolunda Türkiye’nin duvar örme siyasetini tersine
çevirdi. Bakınız Kriz Grubu Avrupa Raporu Nº194, Kıbrıs’ı
Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat, 23 Haziran
2007. 2008-2009’da Türkiye, Irak Kürdistan’ı ile uzun süredir
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
ilişkilerin stratejik bir fırsat olduğu değerlendirmesini
yapmakta.20 Haziran 2003’te zamanın Türk Dışişleri
Bakanı Gül ve Ermeni meslektaşı Vardan Oskanyan
arasında altı toplantıdan oluşan bir dizi görüşme
başlatılmıştı. Bir Türk diplomatın sözleriyle “bu
görüşmelerde fazla bir ilerleme kaydedilmese de iki
bakan arasında iyi bir uyum sağlandı”. 21 Özel elçiler,
daha çok olası güven arttırıcı adımlar konusuna
odaklanan teknik diyaloğu Viyana’da sürdürdüler.22
Türkiye’de Van Gölü yakınındaki Tatvan’da bulunan
bir Ermeni kilisesinin müze olarak kısmen
restorasyonu gibi bazı küçük adımlar atıldı. Fakat
Sarkisyan’ın seçilmesi ve Gül’ün davet edilmesi
görüşmelerin doğasını değiştirdi.
Kuşkucular, Gül’e yapılan futbol maçı davetinin hiç
bir
Türk
cumhurbaşkanı
tarafından
kabul
edilmeyeceği inancıyla ve Sarkisyan’ın oldukça
tartışmalı biçimde seçilmesinden ve 1 Mart 2008’de
muhalefetin 10 kişinin yaşamına mal olacak biçimde
bastırılmasından sonra barışçıl bir imaj yaratılması
amacıyla başvurulan bir halkla ilişkiler taktiği
olduğuna inanmaktalar.23 Ancak dışişleri bakanları Ali
Babacan ve Edvard Nalbantyan, davetin ardından bir
dizi görüşme gerçekleştirdiler. Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Sarkisyan,
Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda
Ocak 2009’da bir araya geldiler.24 Ermenistan’ın
sorunlu olan ilişkilerini normalleştirdi. Bakınız Kriz Grubu
Orta Doğu Raporu Nº81, Türkiye ve Iraklı Kürtler:
Çatışma mı İşbirliği mi?, 13 Kasım 2008. Sönmekte olan
çatışmalarda proaktif bir rol oynama isteğiyle rafa
kaldırılmış olan Kafkas İstikrar ve İşbirliği Platformu
önerisini yeniden gündeme aldı. Tüm bunlar, 1999’dan beri
süregelen Yunanistan ve Suriye ile olan yakınlaşma
politikasına dayanıyor. Oysa Türkiye daha 1997’de
Yunanistan ile, 1998’de de Suriye ile savaşın eşiğine
gelmişti.
20
“Bizim için Türkiye-Ermenistan ilişkisi, görmeyi arzu
ettiğimiz Kafkaslar’da eksik olan unsurdur”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Türk yetkili, Ankara, Mart 2009. Üst düzey
bir Türk yetkilinin ifadesine göre Cumhurbaşkanı Gül,
Gürcistan’daki olaylar meydana gelmeden önce de
Sarkisyan’ın davetini kabul etmeyi ciddiyetle düşünüyordu.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, Şubat 2009.
21
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, Şubat 2009.
22
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, üst düzey Ermeni
yetkililer, Erivan, Şubat 2009.
23
Kriz Grubu’na verilen mülakat, önde gelen bir sivil toplum
aktivisti, Erivan, Şubat 2009.
24
Görüşme, Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres
arasında geçen hayli duygusal ve alevli bir tartışmanın
hemen ardından gerçekleşti ve bir saat sürmesi
planlanmışken yalnızca onbeş dakika sürdü. Bir
normalleşme paketinin açıklanmasına ne kadar yakın
oldukları konusunda Türk ve Ermeni yetkililer tarafından
Sayfa 3
halihazırda başkanlığını yürüttüğü Karadeniz
Ekonomik ve İşbirliği Örgütü bünyesinde olmak
üzere, dışişleri, ulaşım ve enerji bakanlarını da
kapsayan bakanlar düzeyinde ve diğer üst düzeydeki
toplantılar Mart ayından bu yana devam etmektedir.
Ekimde yapılacak Dünya Kupası elemesi rövanş
mücadelesi için Ermenistan cumhurbaşkanının
Türkiye’yi ziyaret etmesi bekleniyor.
Kuşkucular ayrıca Türkiye’nin sadece AB’yle
ilişkilerinde ve Ermeni soykırımını tanıyan olası bir
ABD başkanlık açıklamasının veya Kongre
tasarısınının önlenmesinde kendisine yardımcı olması
amacıyla bir sürecin yaşandığı görüntüsü vermeye
çalıştığını savunuyorlar.25 Nitekim böyle bir tasarı, 17
Mart 2009 tarihinde gündeme getirildi ve 2008 ABD
başkanlık seçimleri kampanyası süresince Başkan
Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Dışişleri
Bakanı Hillary Clinton, göreve geldiklerinde Osmanlı
döneminde Ermenilere karşı yapılanları tanımlamak
için
soykırım
sözcüğünü
kullanacaklarını
açıkladıklar.26
Ancak Türkiye ve Ermenistan’ın tam da bu zamanda
ilişkilerini
geliştirmelerinde
büyük
çıkarları
bulunuyor. Ermenistan, uzun zamandan beri doğal
ticaret partneri Türkiye’yle sınırların açılmasını
istemekte. Ayrıca 2008 savaşı, Ermenistan’ın
ithalatının yüzde 70’inin geçişi için kuzeyindeki
istikrarsız komşusu Gürcistan’a olan bağımlılığını bir
kez daha ortaya çıkardı.27 Ermeniler, Ankara’yla
ilişkilerin normalleşmesine batılı ülkelere yeni bir
çelişkili sinyaller verilse de genel olarak iki taraf da
zihniyetlerin buluştuğunu fark etti. Kriz Grubu’na verilen
mülakatlar, Erivan ve Ankara, Şubat 2009.
25
“Türkler gerçekten sınırın açılmasıyla değil de süreçle
ilgileniyorlar … aldığım birçok sinyalden anladığım, sonuca
ciddiyetle bakmadıkları”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
eski üst düzey Ermeni yetkili, Erivan, Şubat 2009.
26
Seçim kampanyası sırasında 19 Ocak 2008’de Amerikalı
Ermenilere hitaben yaptığı açıklamada Obama şunları
söylüyordu: “Ermeni Soykırımı, bir iddiadan, şahsi görüşten
veya bakış açısından ibaret değildir, aksine çok sayıda tarihi
kanıtla desteklenen ve geniş ölçüde belgelenmiş bir gerçektir.
Gerçekler inkar edilemez. Diplomatları tarihi gerçekleri
çarpıtmaya davet eden bir resmi politika, desteklenemez bir
politikadır … devlet başkanı olarak Ermeni Soykırımını
tanıyacağım”. Bakınız www.barackobama.com.
27
“Bırakın savaşları, bir toprak kayması bile aradaki
bağlantıyı kesmeye yeter”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Ermenistan’da görevli Avrupalı diplomat, İstanbul, Aralık
2008. Ermenistan’ın üçüncü sınırı olan Azerbaycan sınırı,
1990’ların başından beri kapalı bulunuyor ve Dağlık
Karabağ sorununun çözümlenmesini bekliyor. Dördüncü
sınır olan İran sınırının ise daha fazla avantaj sağladığı
söylenemez.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
açılım ve Azerbaycan’daki rakiplerine karşı elde
edilmiş bir puan gözüyle bakacaklardır. Türkiye
içinse uzlaşma, komşularıyla tarihi husumetlerini
çözmek için dış baskıya ihtiyacı olmadığı yolundaki
tezlerin inanılırlığını güçlendirecektir ve bu da 1915
olaylarının uluslararası toplumca soykırım olarak
tanınmasının önüne geçmesine katkı sağlayacaktır.28
Bu aynı zamanda, Brüksel’in Ankara’nın Kıbrıslı
Rumlarla ilişkilerini normalleştirme sözünü yerine
getirmesini beklediği bu yıl - ki Kıbrıs sorununun
çözümünde anlamlı bir ilerleme olmaması halinde bu
zor bir olasılık29- özel bir öneme sahip olan AB
üyeliği hedefine de yardımcı olacaktır. Ermenistan ile
büyük bir açılım sağlanması, Türkiye’nin Kafkaslar
ve Orta Doğu’da Avrupa değerlerinin sorumlu bir
taşıyıcısı olduğunu iddia eden AB’deki Türkiye
yanlısı siyaset yapıcıların elini güçlendirecektir.
II. MÜZAKERELERİN DURUMU
Yakın zamanda başlayan Türk-Ermeni görüşmeleri,
ilişkilerde kapsamlı bir normalleşmenin sağlanmasını
amaçlıyor. “Anlaşma paketi“ ortada: tam kapsamlı
diplomatik ilişkilerin kurulması; sınırın geçişlere
açılması; “tarihi boyutu” ele alacak bir alt komisyonu
da kapsayan hükümetler arası bir komisyonun
kurulması.30 Resmi olarak duyurulduktan sonra bu
anlaşmanın iki ülke parlamentoları tarafından
onaylanması gerekecek. İdeal olanı, bu çözüm
paketinin ardından Ermenistan ve Azerbaycan’ın
AGİT Minsk Grubu’nun Dağlık Karabağ sorununun
çözümü için belirlediği temel prensipler uyarınca
anlaşmaya varmaları olacaktır.31
28
“Bunu üç beş ay içinde iyi bir noktaya getirebilirsek üçüncü
ülkelerde artık parlamentolara bu meseleyi götürmek ve çaba
göstermek bir bakıma gereksiz olacak. Ermenistan ile
aramızdaki sorunların çözümünden sonra üçüncü ülkelere
‘size ne’ deme imkanı hem Ermenistan hem bizim için
olacaktır”. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Sabah, 10 Eylül
2008.
29
Bakınız Kriz Grubu Raporu, Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek,
a.g.e.
30
“Bunlar iki-üç aylık süreçler olmayacak, Polonya ve
Rusya’nın yaptığı gibi uzun dönemli süreçler olacak”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Ermeni yetkili, Mart
2009.
31
Temel ilkeler arasında şunlar bulunuyor: güç kullanmama
konusunda anlaşılması; tüm yerleşimler için uluslararası
garanti verilmesi; uluslararası barış koruma güçlerinin
konuşlandırılması; Dağlık Karabağ civarında bulunan işgal
altındaki altı bölgeden Ermenistan’ın desteklediği Dağlık
Karabağ kuvvetlerinin tam olarak çekilmesi ve Ermenistan
ile Dağlık Karabağ arasında bulunan “Laçin koridoruna” özel
Sayfa 4
Türkiye, öteden beridir Ermenistan’ın 1915
olaylarının uluslararası toplumca soykırım olarak
tanınması çabalarının32 ve işgal ettiği Azerbaycan
topraklarından çekilmemesinin bu ülkeyle uzlaşma
iradesini engellediğini ileri sürmekteydi. Bazı gayriresmi olası değişim işaretlerine karşın Ankara, resmi
olarak
bu
koşulları
ortadan
kaldırmadı.
Ermenistan’daki dış politika eliti, herhangi bir
önkoşul olmadan yani Türkiye’nin normalleşmeden
önce soykırımı tanımasını beklemeden sınırları
açmaya uzun zamandır hazır görünmekteler.33 Ancak
ülkedeki genel yaklaşım, eski düşman Türkiye
soykırımı tanıyana ve Azerbeycan’a desteğini kesene
dek ilişkilerin iyileştirilmesine yanaşılmaması
yönündeydi.34 Ama burada da bir değişim söz
konusu. Bir Ermeni yetkilinin belirttiği gibi “şu anda
Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin kaçınılmaz
olduğu yolunda yeni bir hava mevcut. Artık [bu
durum], sıfır toplamlı bir oyundan ziyade bir kazankazan senaryosudur”.35
Paketin içeriği hakkında büyük ölçüde anlaşma
sağlanmış olmasına rağmen ne zaman gün ışığına
bir statü tanınması ve yerlerinden edilmiş Azerilerin Dağlık
Karabağ da dahil olmak üzere tüm bölgelere geri dönmesi;
Dağlık Karabağ için “geçici” bir statü belirlenmesi ve Karabağ
Ermenileri ile Karabağ Azerileri’nin şiddet ve zor içermeyen bir
ortamda gelecekteki statülerini oylayacaklarına dair anlaşmaya
varılması. Bakınız Kriz Grubu Avrupa Raporu Nº187,
Nagorno-Karabakh: Risking War, a.g.e., ve Kriz Grubu
Avrupa Raporu N°167, Nagorno-Karabakh: A Plan for
Peace, 11 Ekim 2005.
32
“Türkiye, uzun süreden beri Ermeni lobi grupları
tarafından yürütülen sistematik iftira kampanyalarına maruz
kalmaktadır….Diyaspora örgütlerinin faaliyetleri aynı
zamanda Ermeni devletin tarafından desteklenmektedir. Yurt
dışındaki Ermeni diplomatik misyonlarının bazı faaliyetler
yürüterek iddialarının ulusal meclislerde tanınmasına
çalıştıkları bilinmektedir”. “1915 Olaylarına İlişkin Ermeni
İddiaları”, Türk dışişleri bakanlığı internet sitesi,
www.mfa.gov.tr.
33
“Ermenistan, Türkiye ile normalleşme görüşmelerinin
yapılması için hiçbir zaman şart koşmamıştır, koşmaycaktır
da. [Soykırımın tanınması] önkoşul değildir, [ancak] bir
gündem maddesidir.... soykırım meselesini ortaya koymak
ve dış politika gündemimizde yer vermek ahlaki bir
zorunluluğumuz; fakat gündemde tutmakla önkoşul olarak
sunmak farklı şeylerdir”. Eski dışişleri bakanı Vardan
Oskanyan’ın yaptığı konuşma, Center for Strategic and
International Studies (CSIS), Washington, 14 Haziran 2004.
34
“Türkiye, askeri müttefiki olan Azerbaycan’a destek”
vermesi nedeniyle “Karabağ-Azerbaycan sorununda
doğrudan bir taraf haline gelmiştir”. Vahan Hovannisyan,
Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) lideri, ArmInfo haber
ajansına verdiği demeç, 18 Eylül 2008.
35
Kriz Grubu’na verilen mülakat, eski üst düzey Ermeni
dışişleri yetkilisi, Kasım 2008.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 5
çıkarılacağı ve nasıl uygulanacağı hâlâ kilit önemde
bir konu olarak duruyor. Bazı analistler, ABD’nin
uzlaşmaya verdiği uzun süreli desteği göz önüne
alarak Başkan Obama’nın 6-7 Nisan tarihindeki
ziyareti sırasında Türkiye’nin paketi kamuoyuna
açıklayacağını ya da bunun aynı tarihlere rastlayan
İstanbul’daki Medeniyetler İttifakı Zirvesinde dışişleri
bakanları Babacan ve Nalbantyan tarafından
yapılacağını öngörmüşlerdi. Ne var ki bu
gerçekleşmedi.
İki
dışişleri
bakanının
da
katılmalarının beklendiği Erivan’da 16 Nisan’da
yapılacak KEİ toplantısıysa bir başka fırsat. Aksi
takdirde taraflar, bütün dünyada Ermeni soykırımını
anma günü olarak bilinen 24 Nisan sonrasına kadar
bekleyebilirler.
ediyor.39 Üst düzey bir Erivanlı yetkiliye göre,
Ermenistan’ın “hukuken Türkiye’den bir toprak talebi
bulunmuyor… Ermenistan, daha önceki uluslararası
taahhütlerine bağlı kalmaya devam ediyor”.40
Ermenistan statüsünü Sovyetler Birliği’nin devamı
olan devletlerden biri olarak tanımlıyor ve Birleşmiş
Milletler gibi uluslararası örgütlere katılmasını, var
olan sınırları üstü örtülü de olsa tanıması olarak
görüyor. Ermenistan’a göre, Kars Antlaşmasını ihlal
eden,
Türkiye’nin
Nisan
1993’te
sınırları
kapatmasıdır.41 Üst düzey bir Ermenistan yetkilisine
göre taraflar, diplomatik ilişkilerin kurulması için
protokoller imzaladıklarında mevcut sınırları tanıyan
bir madde ekleyerek Türkiye’nin geri kalan
endişelerini de yatıştırma niyetindeler.42
A. DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN KURULMASI
B. KARA SINIRININ AÇILMASI
Taraflar arasında diplomatik ilişkilerin inşası,
normalleşme paketinin başlıca unsurunu oluşturuyor.
Taraflar başlangıçta elçilik düzeyinden daha alt
düzeyde bir ilişki kurmayı veya Gürcistan
büyükelçilerini temsilcileri olarak görevlendirmeyi
tercih edebilirler.36 Ne var ki karşılıklı olarak
başkentlerine ivedilikle büyükelçi atamamaları için
hiçbir neden bulunmuyor. Özellikle Erivan, onbinlerce
Ermeni yurttaşının yaşadığı ve çalıştığı Türkiye’de
konsolosluk açma konusunda istekli görünüyor.37
325 kilometrelik sınır, Sovyetler döneminin büyük
bölümü boyunca kapalıydı. Sınırda iki ana geçiş
noktası bulunuyor: Kars ve Gümrü arasındaki
demiryolu bağlantısı ve Erivan yakınlarında geniş
Aras nehri üzerindeki Markara/Alican köprüsü.
Türk kaynaklarına göre, diplomatik ilişkilerin
kurulmasını askıya alan bir unsur, Ermenistan’ın
Türkiye’ye karşı toprak taleplerinden vazgeçtiğini
açıkça ifade etmekteki isteksizliğidir.38 Ankara
Ermenistan’ın, uzun zamandır herhangi bir
normalleşme sürecinde mevcut sınırların kati suretle
tanınmasını önceliği yapmışken, ileride Türkiye’nin
doğusuna ilişkin toprak taleplerini dile getirme
olasılığını açık tutmak istediğinden şüphelenmekte.
Ermenistan hükümeti 1921 Kars Antlaşmasıyla
belirlenen sınırlara itirazı olmadığı konusunda ısrar
36
Herşey yolunda giderse iki ülke, alt düzeyde bir misyon
açmayı, ama eğer bu çok riskli görünürse iki tarafın elçilerini
komşu ülke Gürcistan Cumhuriyeti’ne karşılıklı olarak
akredite etmeyi planlıyorlar. Radikal, 17 Mart 2009. Ermeni
yetkililer, bu olasılığı doğruluyorlar. Kriz Grubu’na verilen
mülakatlar, Erivan, Mart 2009.
37
Üst düzey bir Ermeni yetkili, Ermenistan’ın Gürcistan’ın
olduğu gibi liberal bir vize rejimine sahip olmasını ve
örneğin Türk cezaevlerindeki Ermenilere yardımcı olmak
gibi hizmetler yürütmek üzere burada derhal konsolsoluk
açmak istediklerini belirtiyordu. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Erivan, Şubat 2009.
38
Aybars Görgülü, “Türkiye-Ermenistan İlişkileri: Bir Kısır
Döngü”, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı – TESEV,
İstanbul, 2008, s. 11.
Demiryolu 1980’lerde açıldı ve yolcu trenleri
karşılıklı olarak haftada bir kez sefer yapmaya
başladı.43 Ermenistan Azarbeycan’ın Kalbacar
bölgesini ele geçirdiğinde Türkiye, bu ülkeye
uyguladığı yaptırımların bir parçası olarak
39
23 Ekim 1921 tarihinde (Büyük Millet Meclisi’nin temsil
ettiği) Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyet
Cumhuriyetleri arasında imzalanan antlaşma, Moskova
Antlaşması (Mart 1921) ile belirlenen sınırları çizdi ve
Erivan’da onaylandı. Türk ordusu Kafkasların bazı
bölgelerinden çekildi ve Türkiye’de iktidara gelen yeni
milliyetçi
yöneticileri
potansiyel
anti-emperyalist
müttefikleri olarak gören Sovyetler Birliği, günümüzde
Türkiye’nin kuzeydoğusunda kalan geniş toprakları
kaybetmeye razı oldu.
40
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Şubat 2009.
41
“Taraf Ülkeler, ülkeleri arasındaki bağlantıların
kesilmeden sürdürülmesi amacıyla, demiryolu, telgraf vb.
ulaşım ve iletişimi koruma ve geliştirmeyi ve zorluklarla
karşılaşmaksızın, kişi ve malların özgürce geçişini sağlamak
için gerekli önlemlerin aralarında anlaşarak alınmasını kabul
ederler. Bununla birlikte, yolcuların ve ticaret eşyasının giriş
çıkışında Taraf Ülkelerin her birinde yürürlükte bulunan
yasalar bütünüyle uygulanacaktır”. Kars Antlaşması, Madde
17, 1921.
42
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Şubat 2009.
43
Demiryolu raylarındaki farklılık nedeniyle yolcular sınırda
başka bir trene aktarma yapmak zorunda kalıyorlardı.
1991’den sonra Ermenistan’a bir kısmını ABD’nin finanse
ettiği buğday ve gıda yardımı demiryoluyla gönderildi.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
demiryolunu 3 Nisan 1993’te kapattı.44 Son
zamanlarda resmi olarak hiç bir yeni yol açılmadı.
Sözü edilen yolların var olmalarına karşın geçiş
noktalarının açılmaları için ve gümrük işlemleri,
vergiler, ticaret ve sınır trafiği konularında yerel
yetkililerin eğitilmeleri ve kapasitelerinin arttırılması
için yatırım gerekecek.45 Ne var ki tüm bunlar için
pek az hazırlık yapılmış durumda. Ayrıca acil adımlar
olarak sınır güvenliği ve geçişlerini, gümrük ve vergi
meselelerini
düzenleyen
anlaşmalara
ihtiyaç
duyulmaktadır. Müzakereler, yalnızca iki taraf
arasında güven inşasına ve daha geniş bir işbirliğinin
sağlanmasına katkıda bulunmayacak, aynı zamanda
sınırın iki tarafındaki yerel yetkililer arasındaki
bağları güçlendirecektir.
ABD Kongresine taşınan soykırım taslağı nedeniyle
gerilimin arttığı 2000-2001 yıllarında aylarca
kesintiye uğramış olsa da, Erivan ile İstanbul arasında
1995’ten bu yana hava bağlantısı bulunuyor.
Gelişmekte olan ilişkilerin bir başka göstergesi de,
Ermenistan hava yolları Armavia’nın yaptığı gibi, bir
devlet kuruluşu olan Türk Hava Yolları’nın başkentler
arasında uçuş yapması olacaktır.
C. İKİLİ KOMİSYONLAR VE TARİH
Türk ve Ermeni taraflar arasındaki temel fark, 1915
olaylarının nasıl adlandırılacağına ilişkindir: Türk
görüşüne göre, toplumlar arası trajik çatışmalar ve
katliamlarla birlikte meydana gelen bir tehcir emri söz
konusudur, Ermeni tarafına göre ise 1915 olayları
planlanmış bir soykırımdır.
Türkiye, uzun yıllardır soykırım meselesini
uluslararası siyasetin dışında tutmaya gayret gösterdi.
Başbakan Erdoğan’ın söylediği gibi, “soykırım
iddiaları parlamentolar değil, tarihçiler tarafından
araştırılmalıdır”.46 Nisan 2005’te Erdoğan, zamanın
Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan’a yazdığı
mektupta tarihçilerden ve uzmanlardan oluşan
Sayfa 6
bağımsız
bir
komisyonun
1915
olaylarını
incelemesini önerdi. Bu öneri, alışık olmadık biçimde
Türkiye’nin ana muhalefet partisi tarafından da
desteklendi ve bunun “Türk ve Ermeni tarihçilerden
oluşan ikili bir komisyon olması, kısıtlama olmaksızın
ulusal arşivleri açmaları, diğer ilgili ülkelerin
arşivlerini de inceleyerek bulgularını uluslararası
kamuoyuna açıklamaları” gerektiği vurgulandı.47
Ermenilerin çoğu, tarihi komisyonun soykırımın
tanınmasına karşı çıkmak ya da geciktirmek için bir
Türk planı olduğuna inanıyor. Koçaryan, Erdoğan’a
cevaben: “geçmişin ele alınması öneriniz, şimdinin ve
geleceğin de ele alınmasını engelleyecekse etkili
olmayacaktır … uluslarımız arasındaki tüm önemli
meseleleri, onları çözmek ve ortak bir anlayışa
ulaşmak amacıyla tartışmaya açacak hükümetlerarası
komisyon, [ancak diplomatik ilişkiler normalleştikten
sonra] toplanabilir”48 diye yazıyordu.
Erivan’ın böyle bir komisyona geçmişte itiraz
etmesinin bir başka nedeni de, 1915’te olanların artık
yeni tarihi kanıtlar gerektirmediği yolundaki
görüşüydü. Birçok ülke soykırımı zaten tanımış
durumdaydı ve bu komisyon, Ermenistan’ın olaylara
dair görüşünü sorgulayabilir ve böylelikle Ermeni
kimliğinin
bir
temel
unsurunu
tehlikeye
düşürebilirdi.49 Tüm Ermenilerin sadece üçte birinin
Ermenistan’da yaşamasına karşılık, hemen tümü
soykırım konusunda çok güçlü duygulara sahip olup,
sözkonusu temkinli yaklaşımın bir diğer gerekçesi de
ortaya çıkan temsiliyet sorunuydu.50 Bazı Ermeniler,
Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşanan zulüm ve
terörün tam olarak anlaşılması için komisyonun
1915’ten onlarca yıl geriye de bakması gerektiğini
savunuyor. Üst düzey bir Ermeni yetkili, “tarihi
gerçekleri inceleyerek ve öneriler getirerek tarihi
boyut konusunda diyalog kurma” yoluyla uzlaşmaya
varılabileceğini öneriyordu”.51
47
44
Türkiye, bu yaptırımları AB ya da ABD’nin çeşitli
zamanlarda Miloseviç’in Sırbistan’ı, Castro’nun Küba’sı
veya Saddam’ın Irak’ına karşı uyguladıklarına benzetiyordu.
Bakınız Sedat Laçiner, “Ermenistan sınır kapısını açmanın
maliyeti”, www.turkishweekly.net, 5 Eylül 2005.
45
“Bunları daha fazla geliştirmek için alt yapı gerekecek.
Zaman gerekiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey
Ermeni yetkili, Erivan, Şubat 2009. Sınırın açılmasını ve
sınır geçiş kapılarını yönetmek, Ermeni yönetimi için başta
gelen sorun olacak ve “ilk günden itibaren … gümrük, polis
ve vergi konularında çabalarını” artırmalarını gerektirecek”.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Jonathan Stark, Cascade
Capita yönetim kurulu başkanı, Erivan, Ocak 2009.
46
Basın açıklaması, 21 Ekim 2004.
İktidar ve ana muhalefet partilerinin açıklaması, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, 13 Nisan 2005.
48
Cumhurbaşkanı
Koçaryan’ın
Başbakan
Erdoğan’a
gönderdiği mektup, 25 Nisan 2005.
49
“Soykırım için bir tarih komisyonu kormak, öldürülen
insanlara hakarettir””. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Heritage grubundan milletvekili Zaruhi Postanciyan, Erivan,
Şubat 2009.
50
“Soykırım, yalnızca bir Ermeni meselesi değildir, aynı
zamanda bir pan-Ermeni meselesidir. [Ermeni diyasporasına
bir soykırım komisyonu kurulmasını teklif ettiğimizde]
hukuki açıdan bu bizim işimiz değildir dediler”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, üst düzey yetkili, Erivan, Şubat
2009.
51
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Ermeni yetkili,
Erivan, Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Haziran
2008’de
Cumhurbaşkanı
Sarkisyan,
Türkiye’den gelen, bilhassa geçmişteki olayları
incelemekle görevlendirilmiş bir ikili komisyon
kurulması önerisini kabul etmeye hazır olduğu
sinyalini verdi.52 Ne var ki iç siyasetteki muhalefetten,
diyasporadan ve koalisyon ortağı, aşırı milliyetçi
Ermeni Devrimci Federasyonu’ndan (ARF)53 gelen
eleştiriler üzerine geri adım attı ve Ermenistan’ın tarihi
ancak genel ikili bir komisyon aracılığıyla tartışmaya
yanaşacağını yineledi. Her iki açıklamasında da
Sarkisyan, görüşmelerin koşulunun normalleşme ve
sınırın açılması olduğunu belirtti.54 Şimdilerde
görüşülen öneri, tarih de dahil olmak üzere ikili
konuları inceleyecek alt komisyonlardan oluşan,
hükümetlerarası bir komisyonun oluşturulması.55 Her
halükarda bağımsız tarihçiler, özellikle Türkiye’de
(bakınız aşağıdaki bölüm) yayınlar ve konferanslar
yoluyla zihinleri değiştirmek için fazlasıyla çaba
harcıyorlar. Daha fazlasını yapmaları için teşvik
edilmeli ve mali destek sağlanmalı.
D. DAĞLIK KARABAĞ MESELESİ
Ermenistan, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin
hiçbir koşula bağlanmaksızın ve Azerbaycan ile olan
Dağlık Karabağ sorunuyla ilişkilendirilmeksizin
sürdürülmesi gerektiğine inanıyor.56 Ermeniler,
52
24 Haziran 2008’de Sarkisyan şunları söylüyordu: “bu
komisyonun kurulmasına karşı değiliz, fakat önce
ülkelerimiz arasındaki sınırın açılması gerekir”. Emil
Danielyan, “Sarkisian signals support for Turkish genocide
proposal”, Armenia Liberty, 26 Haziran 2008.
53
Önde gelen katı tutum yanlısı ve milliyetçi parti olan Ermeni
Devrimci
Federasyonunun
(Hay
Heghapokhakan
Dashnaktsutiun) üyeleri, Daşnaklar olarak da biliniyorlar.
Ruzanna Khachatryan, “Dashnaks worried about Sarkisian
support for Turkish-Armenian panel”, Armenia Liberty, 30
Haziran 2008.
54
9 Temmuz 2008’de Wall Street Journal gazetesindeki bir
yazısında Sarkisyan, “Ermenistan-Türkiye ilişkilerini
etkileyen tüm karmaşık meseleleri incelemek üzere bir
komisyonun kurulmasını” önerdi. Bu, Ermenistan’daki ve
diyasporadaki
muhafazakar
kesimler
tarafından
cumhurbaşkanının daha önce “tarihi komisyon” önerisini
kabulünün geçersiz olduğu şeklinde yorumlandı. “President
Serge Sargsian categorically rules out historians’ commission
for 1915”, The Armenian Reporter, 13 Kasım 2008.
55
“Bu yirmi yıl bile alsa tarihi aynı şekilde okumayı
başarmamız gerekiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst
düzey hükümet yetkilisi, Erivan, Şubat 2009.
56
“Ermeni-Türk ilişkilerinin normalleşmesi hiçbir koşula
bağlanmamalı. Biz, Türk tarafıyla bu karşılıklı mutabakat
içinde müzakere ediyoruz. İlişkilerin normalleşmesinin
Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle bir ilişkisi yoktur ve
Ermeni-Türk ilişkilerinin normalleşmesi yolunda hiçbir
zaman müzakerelerin konusu olmamıştır”. Ermenistan
Sayfa 7
Türkleri ve Azerileri birbiriyle özdeşleştirme ve
ikisini de tehdit olarak görme eğilimindeler. Geçmiş
yıllarda Türkiye’nin Ermenistan’la sınırın açılmasının
ve diplomatik ilişkilerin başlatılmasının ön koşulunun
Ermeni güçlerinin işgal ettikleri Azerbaycan
topraklarından çekilmesi olduğunu ifade etmesi
üzerine bu algı daha da güçlendi. Türkiye ayrıca uzun
bir süredir Azerbaycan ordusuna eğitim ve malzeme
sağlamakta.57
Ankara, Dağlık Karabağ sorunu ile normalleşme
arasındaki ilişkinin geniş anlamda bölgesel bir
çözüm bulma çabası olduğunu belirti. Ermenistan ile
Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ konusunda
yürütülen ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
(AGİT) Minsk Grubu’nun arabuluculuk yaptığı
görüşmelere işaret eden Ankara, Ermenistan ve
Azerbaycan arasında sınırın açılması, serbest ticaret,
ekonomik işbirliği ve Ermenistan ile Türkiye
arasında benzer adımların atılmasının kapsamlı bir
çatışma çözümü sürecinin parçası olması gerektiğini
belirtti. Dağlık Karabağ açısından bu, askerlerin
çekilmesini, barış güçlerinin konuşlandırılmasını ve
yerlerinden edilmiş kişilerin evlerine dönmesini
kapsıyor. Türkiye, bu çerçeve içinde Ermenistan’la
normalleşmenin yürütülebileceğini, aynı zamanda
ülke içinde milliyetçi tepkilerin önleneceğini ve
Azerbaycan ile köprüleri yıkmayacağını ümit ediyor.
Eylül 2008’de başlayan futbol görüşmelerinin
ardından Türkiye’de bu ilişki tartışılmaya başlandı.
Bir yorumcu, Türkiye’nin sınırı açmayı kabul
etmeden önce Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan
topraklarından çekilmesini talep etmediğini, bunun
yerine “ilerleme” veya “makul bir çekilme planı”
görmek istediğini söylüyordu.58 Bir milletvekiline
göre Türkiye-Ermenistan sınırı meselesi ile Dağlık
Karabağ “paralel süreçler ve birbirlerini doğrudan
etkiliyorlar”.59 Bir Avrupalı diplomat, Ankara’daki
bazı kesimlerin iki konu arasında resmi olarak bağlantı
kurulmasıyla yetinmeyebilecekleri ve “birbirini
Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan’ın Interfax’a verdiği
demeç, 6 Mart 2009.
57
Türkiye, silah, eğitim ve askeri mühimmat sağlıyor ve
kışlaları modernize ediyor. NATO’nun yükümlülükleri ve
Türkiye’nin askeri üretiminin lisansını elinde bulunduran
Batılı şirketlerin ihracat kısıtlamaları nedeniyle yardım,
sınırlı kalıyor. Ancak Türkiye, 2008’de zırhlı personel
taşıma araçları, piyade saldırı araçları ve düşük kalibreli
toplar üretmeyi kabul etti. Bakınız Kriz Grubu Avrupa
Brifingi Nº50, Azerbaijan: Defence Sector Management and
Reform, 29 Ekim 2008.
58
Hasan Kanbolat, “Turkish-Armenian border may open in
2009”, Today’s Zaman, 18 Aralık 2008.
59
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, 20 Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
izleyecek olaylarla [Ermenistan’ın çekilmesinin]
sağlanmasını”60 istedikleri görüşünü taşıyor.
Son zamanlarda Türkiye daha katı bir tutuma sahip
görünüyor. 3 Nisan 2009’da Başbakan Erdoğan
şunları kaydediyordu: “bu sorun çözülmedikçe
sağlıklı bir karara varmamız mümkün değildir; ancak
yine de bu yolda hazırlık amacıyla adımlar attık ve
bölgeyi bu gelişme için hazırlamaya çalışıyoruz. Azeri
dostlarımızla görüşüyoruz, Ermeni dostlarımızla
görüşüyoruz, Rusya, Fransa ve Amerika’dan
çalışmalarını
hızlandırmalarını
ve
elimizi
kolaylaştırmak için bu çalışmalarını tamamlamalarını
istiyoruz”.61
Dağlık Karabağ sorununun çözümünde aşama
kaydedilmesi, Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini
normalleştirme kapasitesini mutlaka arttıracaktır.
Ancak 2009 içinde beklenebilecek en olumlu gelişme,
Fransa, Rusya ve Amerika’nın eş başkanlığını yaptığı
Minsk Grubu’nun arabuluculuk çalışmalarında
halihazırda tartışılan temel ilkeler üzerine uzlaşma
sağlanması olacaktır. Arabulucuların bir açılım
konusunda iyimser olmalarına karşın62 Dağlık
Karabağ’ın nihai statüsünün belirlenmesi için
yapılacak referandumun yöntemi, Laçin bölgesinde
Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’la birleştirecek olası bir
koridorun statüsü ve büyüklüğü gibi konular başta
olmak üzere pek çok meselede yıllardır süregelen
çıkmazlar bulunuyor.63 2009’un ilk üç ayında ateşkes
hattı üzerine veya yakınlarında altı kişinin öldürüldüğü
düşünülürse bölgedeki durum hassas ve belirsiz
görünüyor.
Sayfa 8
Dağlık Karabağ açmazına feda edilmesine izin
vermemeli. Sınırın açılması, Ermenilerin düşman Türki
halklar tarafından kuşatıldıkları algısını yenmeye ve
güvenlik garantisi olarak Dağlık Karabağ ve civarını
elinde tutma konusunda daha az ısrarcı olmalarına
yardımcı olabilir. İkili ilişkilerde ilerleme sağlamanın
koşulunun, Türkiye ile olan sınırının açılmasının ardından
belirli bir süre zarfında işgal edilmiş Azerbaycan
topraklarından çekilmesi olduğunu Erivan’ın farkına
varması büyük önem arz ediyor.64 Temel İlkeler üzerinde
Azerbaycan ile bir an önce anlaşmaya varması gerekiyor.
Ancak bu önemli adımın atılmasından sonra bile
kapsamlı bir barış anlaşmasının imzalanabilmesi,
uluslararası barış koruma güçlerinin konuşlanması
yoluyla güvenlik rejiminin oluşturulması ve işgal
altındaki Azerbaycan topraklarından Ermeni güçlerinin
çekilmesinin sağlanması yıllar sürecektir.
Ermenistan’la ilişkilerde ilerleme sağlanmasının
Dağlık Karabağ’da açılım yapılmasına bağlanması
Türkiye açısından, uzlaşma yolundaki ivmenin
durması, geleneksel tutumuna geri dönmesi ve
Ermenistan ile görüşmelerinde normalleşme sözünü
sadece ABD’nin soykırımı tanımasını geciktirme
amacıyla verdiği yönündeki argümanların güçlenmesi
anlamına gelecektir. Türkiye, Ermenistan politikasının
60
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Avrupalı yetkili,
İstanbul, Ocak 2009.
61
Chatham House’da yaptığı konuşma, Londra, 3 Nisan
2009. Bakınız www.chathamhouse.org.uk/events.
62
Minsk Grubu eş başkanı, Fransız Bernard Fassier,
Ermenistan ve Azerbaycan’ın “bir anlaşmaya hiç bu kadar
yakın olmadıklarını” belirtiyordu. Viyana’da yaptığı konuşma,
24 Mart 2009.
63
Azerbaycan, “ulaşımın normal, güvenli ve istikrarlı şekilde
yürütülebilmesi için … Laçin yolunun her iki tarafın eşit ve
karşılıklı kullanımına açılması gerektiğini” öne sürüyor.
“Once more about position of Azerbaijan on resolution of
Nagorno-Karabakh conflict”, Today.az (Azerbaycan), 15
Mayıs 2008, bakınız http://today.az/news/politics/44990.html.
64
“Bir şey yapmak zorundalar. Bu, bir kilometre kareden
çekilmek, birkaç köyden çekilmek ve sonra da takvim
açıklamak olabilir. Yalan söyleseler bile”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Hasan Kanbolat, Ortadoğu Stratejik
Araştırmalar Merkezi – ORSAM başkanı, Ankara, 23 Aralık
2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
III. ÇELİŞEN TARİH ANLATILARININ
GETİRDİĞİ YÜK
Bugünkü Türkiye ve Ermenistan, Birinci Dünya
Savaşı’nın getirdiği çalkantılar ve ardından Osmanlı
İmparatorluğu’nun çökmesiyle doğdular. Ermeni
nüfusun çektiği acılar o dönemin ölçütleriyle dahi
olağandışıydı.
Ermenilerin
soykırım
olarak
nitelenmesini talep ettiği Osmanlı faaliyetleri sonucu
kısa bir zaman diliminde yaklaşık bir milyon Ermeni
öldü. Türkiye, hukuki açıdan potansiyel sonuçlar
doğuracak soykırım terimini reddediyor ve bu olayları,
iki taraftan da insanların öldüğü planlanmamış
katliamlar olarak adlandırıyor.65 İki halk da bu
dönemden kalma yara ve travmaları taşıyorlar ve
tarihin
çözüme
kavuşturulmaması
nedeniyle
birbirlerini hâlâ tehdit olarak görüyorlar.
A. SOYKIRIM MI BÜYÜK FELAKET Mİ?
Son yıllarda bağımsız akademisyenler ve hatta iki
taraftaki resmi yetkililer arasında 1915 olaylarına dair
fikirlerde daha fazla yakınlaşma görüldü. Türkler de
Ermeniler de Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana
gelen zorla yerinden edilmeler ve katliamlar sırasında
Osmanlı İmparatorluğu’nda pek çok Ermeni’nin
öldüğü konusunda uzlaşıyorlar. Resmi Türk
rakamlarına göre ölenlerin sayısı 300.000 iken resmi
Ermeni rakamlarında 1.5 milyon olarak anılıyor.
Ermenilerin ölüm sebebinin katliam, bitkinlik ve
hastalıklar olduğuna dair fikir birliği bulunuyor ve iki
taraftan da yazarlar sıklıkla bir milyon rakamını
zikrediyor.66 Fikirlerin yakınlaşmaya başlamasının bir
65
Kriz Grubu, Osmanlı veya soykırım çalışmaları üzerine
uzman değildir ve amacı, ortaya kesin bir tarih anlatısı
koymak değildir. Bundan ziyade Kriz Grubu’nun amacı,
çok sayıdaki anlatı ve tartışmalara dair farklı kesimlerin
argümanlarını bir araya getirmek, bunları güncel siyasi
bağlama oturtmak ve Türkiye-Ermenistan ilişkileriyle
bağlantılarını ortaya koymaktır.
66
Bakınız Taner Akçam, A Shameful Act: The Armenian
Genocide and the Question of Turkish Responsibility (New
York, 2006); ve Donald Bloxham, The Great Game of
Genocide: Imperialism, Nationalism, and the Destruction of the
Ottoman Armenians (Oxford, 2005). Londra’da bulunan
bağımsız Gomidas Enstitüsü’nün başkanı olan Ara Sarafyan, bir
milyon rakamının doğru olabileceğine inanıyor. Talat Paşa’nın
yakınlarda yayımlanan günlüklerini incelediği çalışmasında
Osmanlı devletinin “kayıpların” resmi sayısını 800.000-900.000
olarak belirlediğini yazıyor. Ara Sarafyan, “Talat Pasha’s Black
Book documents his campaign of race extermination 191517”, The Armenian Reporter, 14 Mart 2009. Ayrıca bakınız
Sabrina Tavernise, “Nearly a million genocide victims,
Sayfa 9
başka göstergesi de Türk aydınların Aralık 2008’de
internet üzerinden başlattıkları özür kampanyasında
“Büyük Felaket” terimini kullanmaları oldu (bakınız
aşağıdaki bölüm). “Soykırım” terimini karşılamasa da
bu terim, Ermenilerin 1915 olaylarını tanımlamak
üzere kullandıkları Mets Yeghern’in Türkçe
tercümesi.67
Seçkinler arasında da anlatının belli başlı
niteliklerinde fikir birliği bulunduğu söylenebilir.
İstanbul’un
güneyinde
bulunan
Gelibolu
yarımadasına İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin
gerçekleştirdiği şiddetli saldırıdan bir gün önce yani
24 Nisan 1915’te hükümet, Osmanlının başkentinde
bulunan Ermeni siyasi teşkilatlarını kapattı ve 235
Ermeni aydınını ve liderini tutukladı.68 Bunların
çoğunluğu öldürüldü ve bundan sonra 24 Nisan
Ermeniler ve pek çokları için Soykırımı Anma Günü
olarak belirlendi. 27 Mayıs 1915’te Osmanlı
İmparatorluğu orta ve doğu Anadolu’da bulunan
Ermenilerin büyük bölümünü zorla yeni yerlere
yerleştirmeye karar verdi.69 Ermenistan dışişleri
bakanlığının internet sayfasına göre bunun ardından:
kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşan grupta
katliamlar, sürgünler ve Suriye çöllerine doğru
ölüm yürüyüşleri yaşandı. Bu yürüyüş sırasında
yüzbinlerce kişi, Türk askerleri, jandarmalar ve
Kürt çeteler tarafından öldürüldü. Diğerleriyse
açlık, salgın hastalıklar ve doğa koşulları
nedeniyle öldü.70
Türkiye’de her ne kadar farklı bir anlatı kullanılsa ve
bu dönemde Türklerin yaşadığı kayıplar vurgulansa
da, çok sayıda kişinin ölmesi de dahil71 bu genel
covered in a cloak of amnesia”, The New York Times, 9 Mart
2009.
67
Ermenice yeghern kelimesi, özellikle “insanların yarattığı
felaket” anlamında kullanılırken Türkçe felaket sözcüğü
genel bir anlama sahip.
68
Kesin rakam, T.B.M.M.’de yaptığı konuşma sırasında
dışişleri eski bakanı Abdullah Gül tarafından verildi, 13
Nisan 2005. “[Tutuklamalar için] bir açıklamam yok. Bu bir
trajedi. Bazı hatalar yapıldı. … [sorun şu ki] muhtemelen
550 kişilik meclisten yalnızca bir ya da ikisi, 24 nisanda tam
olarak neler olduğunu biliyor”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, emekli general Haldun Solmaztürk, Ankara, Şubat
2009.
69
Alınan önlem, “savaş bölgelerinde yaşayan Ermenilerin
savunma amacıyla güneydeki Osmanlı topraklarına
nakledilmesiydi”. Gül’ün T.B.M.M’de yaptığı konuşma,
a.g.e.
70
Bakınız, “Genocide” başlığı altındaki “What is Genocide”
bağlantısı, www.armeniaforeignministry.com.
71
“Pek çok can kaybı oldu. Buna üzülüyoruz. Birçok kimse
buna katılabilir”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, İbrahim
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
çerçevenin yanlış olduğunu az sayıda kişi iddia
ediyor.72 Abdullah Gül, dışişleri bakanıyken yaptığı
açıklamada şunları söylüyordu: “yerel halk
arasındaki nefret ve öç duyguları nedeniyle nakil
esnasında konvoylara bazı saldırılar yapıldı”.73 İki
anlatı arasındaki temel fark, yaşanan dehşetin
sorumlusunun kim olduğuna dairdir. Pek çok Türk,
Ermenileri beşinci kol olmakla, Rusya, Britanya ve
Fransa’yı desteklemekle ve onların desteğini almakla
ve Anadolu’nun göbeğinde kendi devletlerini kurmak
niyetinde olmakla suçluyor. Ermenilerin çoğuysa
kurbanların sadık tebaa olduğunu, dağılan
imparatorluğun diğer kesimlerinden gelen Müslüman
mültecilere yer açmak ve etnik olarak tamamen Türk
bir devletin kurulmasını mümkün kılmak için
Ermenilerin
yerlerinden
edildiklerini
veya
öldürüldüklerini söylüyorlar.
1. Hukuki tanımlar
Temel anlaşmazlık konusu, Osmanlı hükümetinin
Ermenileri Ermeni oldukları için öldürmeye
niyetlenip niyetlenmediği. Bu, meydana gelen
olayların tanımlanmasında, tanımı ilk olarak 1948
tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve
Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’de yapılan
soykırım kelimesinin kullanılması açısından kilit
önemde bir soru.
Söz konusu sözleşme, soykırımı şu şekilde
tanımlamaktadır: “ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir
grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak
amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri,
soykırım suçunu oluşturur: (a) gruba mensup
olanların öldürülmesi; (b) grubun mensuplarına ciddi
surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; (c)
grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını
ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarının
kasten değiştirilmesi; (d) grup içinde doğumları
engellemek amacıyla tedbirler alınması; (e) gruba
mensup çocukların zorla bir başka gruba
Kalın, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı
(SETAV) başkanı, Ankara, 19 Şubat 2009.
72
“Doğu Anadolu’da olanları sorgulamıyorum. Birçok devlet
görevlisi, bunları anılarında yazdılar. İfadelerinin çoğu
Ermenilere yakındı. …. [Tehcir sırasında] çok kişinin
öleceğini muhtemelen biliyorlardı. Tek amaç, Ruslara
yardım edebilecekleri bölgelerden uzaklaştırılmalarıydı.
….Ben, şahsen yerel aşiretler tarafından öldürüldüklerini
düşünüyorum. … herkes yanlarında paraları olduğunu
biliyordu.….[devletin] öldürmek istediğine dair bir kanıt yok.
Türkler savaşta acımasızdır. Ama [planlanmış soykırım
suçlaması] çok fazla”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, emekli
general Haldun Solmaztürk, Ankara, Şubat 2009.
73
Cumhurbaşkanı Gül’ün T.B.M.M.’de yaptığı konuşma, 13
Nisan 2005.
Sayfa 10
nakledilmesi”.74 Saygın bir kuruluş olan Geçiş
Döneminde Adalet İçin Uluslararası Merkez’in
(International Center for Transitional Justice veya
ICTJ) öncülüğünde yapılan ve sözleşmenin Ermeni
meselesine uygulanıp uygulanamayacağını hukuki
açıdan değerlendiren bağımsız bir çalışma, şu sonuca
vardı:
Sözleşmeye dayanarak [1915’deki] Olaylar
vesilesiyle herhangi bir kişi veya devlet aleyhine
hiçbir yasal veya mali talep ya da toprak talebi
yapılamaz … [ancak] Olayların bütünü göz önünde
bulundurulduğunda Sözleşmede tanımlandığı
şekliyle soykırım suçunun tüm unsurlarını içinde
barındırdığı söylenebilir ve hukuk uzmanlarının
yanı sıra tarihçiler, siyasetçiler, gazeteciler ve
diğerlerinin
bu
şekilde
tanımlamayı
sürdürmelerinde yeterli dayanak mevcuttur.75
Bu görüş, iki tarafa da istediklerini bir nebze sağlamış
oldu. Türk tarafı, tazminat veya toprak talebi gibi
sözleşmede yer alan hukuki yaptırımların geriye
dönük
olarak
uygulanmasının
mümkün
olmamasından dolayı rahatladı. Ermeni tarafıysa 1915
olaylarının günümüzde soykırım olarak adlandırılan
suçun tüm unsurlarını taşıdığı ifadesi üzerine haklı
olduğunu hissetti. Ancak araştırmanın ortaya koyduğu
dört unsurdan birinin uygulanabilirliği konusunda
şüpheler bulunuyor.76 Osmanlı hükümetinin bizatihi
kendisi – tek tek askerler, memurlar ve diğer aktörler
haricinde – Ermenilerin tamamını veya bir kısmını
Ermeni oldukları için yok etmek istedi mi? Araştırma,
şu sonuca vardı:
Olaylar üzerine pek çok ifadeden varılabilecek en
makul sonuç, Olayları gerçekleştirenlerden en
azından bazılarının eylemlerinin sonucunda doğu
Anadolu’daki Ermenilerin tamamının veya bir
kısmının yok olacağını bildikleri veya bu amacı
gerçekleştirmek üzere hareket ettikleri ve bu
nedenle soykırım sayılması için gereken niyeti
taşıdıklarıdır.
Ancak rapor şunu da ekliyor: “kritik önemdeki
soykırım niyeti meselesi henüz kesinleşmemiştir ve bu
74
www.un.org/millennium/law/iv-1.htm.
Araştırma, 2002’de Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nun
mutabakat anlaşması gereğince yapılmıştı. Bakınız,
www.ictj.org.
76
“(i) Failler, bir veya daha fazla kişiyi öldürdüler; (ii) bu
kişiler, belirli bir ulusal, etnik, ırksal veya dinsel gruba
mensuplardı; (iii) failler, bu grubun bir kısmını veya tamamını
yok etmeye yeltendi; ve (iv) bu tavır, söz konusu grubun
aleyhine benimsenen belirgin, benzer tavrın bağlamında
uygulandı veya böylesi bir yıkımı bizatihi kendisi
gerçekleştirebilecek bir tavırdı”. Bakınız, a.g.e.
75
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
hukuki memorandumun amacı, gerçeklere dair devam
eden tartışmaları nihai çözüme kavuşturmak
değildir”.77
2. 1915 Olaylarına Dair Ermeni Görüşü
Olanlara dair Ermenilerin verdiği tasvir ve ifadeler,
Türklerinkinden birkaç noktada ayrılmaktadır.78
Ermenistan hükümetine göre temel karar, Jön Türk
hükümeti tarafından I. Dünya Savaşı’ndan çok önce
1911’de alınmıştı;79 300.000 Ermeni erkeği askere
alındı, silahtan arındırıldı, öldürüldü veya
Gelibolu’da öldürülsünler diye cepheye sürüldü;
Ermenilerin tehcire hazırlanmak üzere zamanlarının
olduğuna dair Türk tezi doğru değildir; “binlerce
kadına ve çocuğa tecavüz edilmiştir”; “yüzbinlerce
kişi zorla Müslümanlaştırılmıştır”; “soykırımın bir
safhası, Ermeni ulusunun kendi vatanında toplu
olarak öldürüldüklerinin ve yok edildiklerinin Türk
hükümeti tarafından tamamen ve katiyetle
reddedilmesidir”.80
Ermeni araştırmacılar, olaylara dair kendi görüşlerini
savunmak için Britanya parlamentosunun “Mavi
Kitap”81 serisi ve ABD büyükelçisi Morgenthau’nun
anıları82 gibi tarihi metinlere yoğunlaşıyorlar. Türkiye
ise, müttefikler ve temsilcileri tarafından yayımlanan
toplu katliamlara dair raporları savaş propagandası
olarak niteleyip resmi olarak inkar ediyor. Ne var ki
bağımsız Ermeni araştırmacı Ara Sarafyan bu görüşe
karşı çıktı ve Britanya’nın “Mavi Kitabı”’nın ayrıntılı
ve özenli kaynaklara dayandığını ve o dönemde
Osmanlı
İmparatorluğu’nda
yaşayan
ABD’li
konsolosluk görevlileri ve misyonerler gibi bazı
Sayfa 11
muhbirleri korumak üzere 1916’da bağımsız ve gizli
olarak yayımlanan bazı bilgileri sakladığını ortaya
çıkardı. Benzer şekilde Morgenthau’nun yayımladığı
kitap, özel anılarıyla örtüşüyordu ve günümüzdeki
bilimsel standartlara uygun, sağlam kanıtlara
dayanıyordu.83
Ermenistan, bir soykırımı tanımamanın “dünyada bu
tür suçların tekrarlanması imkanını doğurduğunu”
iddia ediyor.84 Ulusal güvenlik kavramına göre
“Ermenistan, Ermeni Soykırımının Türkiye de dahil
olmak üzere tüm ülkeler tarafından tanınarak
kınanmasını hedefliyor ve bunun gerek tarihi adaletin
yerini bulması ve bölgedeki genel durumun
düzeltilmesi, gerekse gelecekte benzer suçların
önlenmesi için bir koşul olarak görüyor”.85 Ermenistan,
Türkiye’nin inkarını resmi olarak “soykırımın
safhası” olarak addediyor.86 Türkiye, “inkarın”
Ermeniler açısından ne ölçüde tehdit oluşturduğunu
yeterince değerlendiremiyor.87 Ermenilerin milliyetçi
söylemi; 1915’in anılarını, geç Sovyet dönemindeki
Azerbaycan’dan sürülmeleri deneyimlerini, Dağlık
Karabağ anlaşmazlığında Ermenilere uygulanan
şiddeti ve Türkiye’nin Ermenilerin soykırım taleplerini
uzun süredir reddetmesini, Ermeni karşıtı aynı
politikanın farklı ifadeleri olarak görüyor.88
3. 1915 Olaylarına Dair Türk Görüşü
Türklerin yanıtı çok çeşitli. En derinde, artan sayıda
kanaat önderi, I. Dünya Savaşı’nda çok sayıda
Ermeni’nin ölümünden üzüntü duyduklarını artık açık
83
77
A.g.e.
Ermenistan dışişleri bakanlığının internet sitesinden alınan
bilgi, www.armeniaforeignministry.com.
79
Halk arasında Jön Türkler olarak bilinen siyasi bir
örgütlenme olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908’deki bir
askeri darbeyle Osmanlı İmparatorluğu’nda yönetime el
koydu. Önceleri amacı, imparatorluğu çok-etnili bir temel
uyarınca reform etmekti; ancak bu deney, 1912-1913 Balkan
Savaşları’nda ağır yenilgilerle sonuçlandı, büyük toprak
kaybı korkularına ve yüzbinlerce Müslüman mültecinin göç
etmesine yol açtı. 1913’te Jön Türkler arasında Enver Paşa,
Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın öncülük ettiği üçlü grup, yeni bir
darbeyle yönetimi ele geçirdi, imparatorluğu Almanya’nın
tarafında I. Dünya Savaşı’na soktu ve 1918’e kadar iktidarda
kaldı.
80
“What is Genocide” yazısından alınmıştır, bkz.
www.armeniaforeignministry.com.
81
James Bryce ve Arnold Toynbee, The Treatment of
Armenians in the Ottoman Empire, 1915-16: Documents
Presented to Viscount Grey of Fallodon by Viscount Bryce
(Londra, 1916).
82
Henry Morgenthau, Ambassador Morgenthau’s Story (New
York, 1918).
78
“Toynbee, kaynağını saptayamadığı iddialı malzemeleri
reddederdi. Yararlı bir propaganda olması, gerçek olmadığı
anlamına gelmez ki”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara
Sarafyan, Londra, 2 Mart 2009. Ayrıca bakınız, Ara
Sarafyan’ın sansürsüz olarak yayınladığı kitabın basımı,
James Bryce ve Arnold Toynbee, a.g.e., ve United States
Diplomacy on the Bosphorus: The Diaries of Ambassador
Morgenthau, 1913-1916 (Princeton ve Londra, 2004) adlı
kitabı.
84
“Soykırımın günümüz Türkiyesi tarafından inkar edilmesi,
gerçeklerin çarpıtılması ve Soykırım gerçeğini kabul edenleri
susturma
çabaları,
bölgede
istikrara
katkıda
bulunmamaktadır. Dahası, dünyada böylesi yeni suçların
işlenmesini mümkün kılmaktadır”. Cumhurbaşkanı Rober
Koçaryan’ın yaptığı konuşma, 24 Nisan 2006, Bülten no. 2
(17), Ermenistan’ın İngiltere Büyükelçiliği, Mart-NisanMayıs 2006.
85
www.mil.am/eng/index.php?page=49.
86
Bkz. “Genocide”, www.armeniaforeignministry.com.
87
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, eski üst düzey Ermeni
dışişleri bakanlığı yetkilisi, Erivan, Ocak-Şubat 2009.
88
“[Tanınmaması] kapanmayan bir yaradır, size bir şey
olacakmış hissidir. Dağlık Karabağ çatışmasını körükleyen bir
nedendir”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutumlu,
Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
şekilde ifade etseler de Türkler, kendi cumhuriyetleri
sürgünler, katliamlar ve işgallerden sağ kurtulabilenler
tarafından kurulmuşken Ermenilerin trajedisini ön
planda tutmanın haksızlık olduğunu düşünüyorlar.89
Yirminci yüzyılın başından cumhuriyetin kurulduğu
1923 yılına dek Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları
saldırılara uğrarken ve en geniş halinin dörtte birine
inerken en azından iki, belki de beş milyon Müslüman
ve Türk öldürüldü.90 Pek çok Türkün dedeleri
günümüzde çok uzakta kalan topraklarda doğdu,
yanlarına hiçbir şey alamadan kaçtı ve travmalarını
sessizce içlerine gömdüler. Dışişleri eski bakanı Gül,
2005’te mecliste şunları söylüyordu:
Doğrudur, belki tarihimizin bazı sayfalarını
özellikle silik bırakmışızdır. Mesela Osmanlı
İmparatorluğu’nun son yüzyılında Balkanlarda
yaşayan soydaşlarımızın yüzyıllarca yaşadıkları
topraklardan kitleler halinde, yaptıkları eserleri,
camileri, kubbeleri, köprüleri bırakarak göçe
zorlanmaları, Balkanlarda yaşadıkları katliam ve
diğer trajediler, Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına
sürülenler, Birinci Dünya Savaşı sırasında hayatını
kaybeden yüzbinlerce Türk ve diğer Müslümanlar
hakkında dünyaya yeterince haykırılmamıştır.... Bu,
bir zaafın sonucu değildir. Bu, asil bir amaç için,
Cumhuriyetimizin kurulması için yapılmıştır …
yeni bir sayfa açıldığını kabul ederek, yeni nesiller
geçmişin acılarıyla değil aydınlık, barış dolu
dostluğun hüküm süreceği bir istikbalin umuduyla
yetişmelidirler.91
Türkiye, Ermeni iddialarına diğer düzeylerde de karşı
çıkıyor. Resmi görevliler ve birçok aydın, Osmanlı
hükümetinin Ermeni halkının tamamını veya bir
kısmını sırf Ermeni oldukları için yok etme niyetine
89
Bu, yakın zamanlarda da devam etti. 1989’da 350.000
etnik Türk, bir yıl içinde komünist Bulgaristan’tan
Türkiye’ye kaçtı veya sürgün edildi. Benzer şekilde 725.000
Azeri, Ermenilerin 1988-1992 Dağlık Karabağ ve çevresini
işgal etmesi üzerine evlerinden oldu. “Trajik şeyler
yaşandığını inkar etmiyoruz ... diyoruz ki belki Ermeniler
pek çoğundan daha fazla acı çekti ama peki örneğin Girit’te
hemen hemen hiç Müslüman kalmamasını nasıl
açıklayacaksınız? [Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü
sırasında] tek odak, büyük Ermeni trajedisi oldu. En rasyonel
Türk bile bundan dolayı kırgın”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, üst düzey Türk yetkili, Şubat 2009.
90
Türkiye’ye yakın bir akademisyen, bu rakamı beş milyon
olarak belirliyor. Justin McCarthy, Death and Exile: The
Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922 (Londra,
1996). Osmanlı İmparatorluğu’nu inceleyen tarafsız
araştırmacılarsa iki milyon veya biraz daha fazla olduğunu
tahmin ediyorlar.
91
Gül, yaptığı konuşma, a.g.e.
Sayfa 12
sahip olduğunu gösteren hiçbir kanıtın olmadığına;92
uzun süreli ve özellikle Ermenilere karşı
planlanmış, geniş çaplı bir demografik değişimin
ispatlanamadığına;93 Osmanlının etkin kontrolünün
olduğu bölgelerden uzaklaşıldıkça daha fazla
Ermeninin öldürüldüğüne;94 İngiltere, Fransa ve
Rusya gibi dış güçlerin Osmanlı İmparatorluğu’na
karşı saldırılardaki ve iç isyanları teşvik etmedeki
rolünün de göz önünde bulundurulması gerektiğine;
dış güçlerin desteklediği isyanda Ermenilerin
silahlanarak işgalci Rus ordusunun yanında
savaştığına;95 Ermenilerin 1.5 milyon kişinin
öldüğüne dair iddialarının abartılı olduğuna; dış
ülkelerin parlamentolarının olayları resmen soykırım
olarak tanımadaki amaçlarının tarihi gerçeklere ve
hatta kendi arşivlerindeki kayıtlara saygı göstermek
değil, iç siyasetlerine ve Ermeni diasporasından gelen
baskılara yanıt vermek olduğuna; soykırım
kelimesinin kullanılmasının, Osmanlı İmparatorluğu
dönemindeki çalkantılarda meydana gelen ölümlerle
Nazi holokostu sırasında Avrupa’da bu sayının altı
katına denk gelen Yahudilerin ve diğerlerinin
planlanmış katliamının haksız şekilde aynı kefeye
konulması anlamına geldiğine inanıyorlar.96
92
Gül, Ermeni konvoylarına zarar veren ve hükümetin
emirlerine uymayan yaklaşık 1.390 kişinin yargılandığını ve
cezalandırdığını, bunun da Osmanlıların “Ermenileri yok etme”
niyetinin muhtemel olmadığını gösterdiğini söyledi. A.g.e.
93
“Demografik planlamanın bu politikanın altında yatan
amaçlardan biri olduğu gerçeğiyle doğrudan bir bağlantı
kurmak zorundayız. Ben buna şüpheyle yaklaşıyorum….bu,
tehcirlerin zamanlamasını açıklayamıyor. Bu demografik
argüman, bir nevi [soykırım niyeti] planının yerine geçiyor”.
Alman tarihçi Hilmar Kaiser, Today’s Zaman’a verdiği
röportaj, 22 Mart 2009.
94
”Devlet otoritesinin güçlü” olduğu yerde saldırılar “son derece
kısıtlıydı”. Gül’ün konuşması, a.g.e.
95
Ermeniler,
“Osmanlı
İmparatorluğu’nu
sırtından
bıçakladılar”. A.g.e. Soykırım gerçekleştirme niyetine dair
hiçbir kanıt olmadığını öne süren Türkiye’nin tezini savunan
ABD’li tarihçi Bernard Lewis, şunları söylüyor: “pek çok
Ermeni, Rusları kurtarıcıları olarak gördü … 1914’te Ruslar
aralarında tanınmış ve saygın kişilerin de olduğu, gönüllü
Osmanlı Ermenilerinden oluşan dört büyük birim kurdu. Le
Monde gazetesinde yayınlanan açıklama, 1 Ocak 1994.
Ancak Türk medyasında yer alan ve Ermeniler kadar
Türklerin ve Müslümanların öldüğü iddiaları için kanıt
bulunmuyor.
96
Örneğin Ermeni dışişleri bakanlığının internet sitesi,
Osmanlıların “nihai çözüme” ulaşmak için hazırladıkları
planı anlatırken Nazi söylemini kullanıyor. Diyaspora
örgütleri de ikisini özdeşleştiriyor. “Şimdi oturup konuşursak
Yahudilerin Holokostu inkar edenlerle konuşması gibi
olacak”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutum yanlısı
Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, 5 Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Türkiye, ayrıca sürekli ve istikrarlı şekilde uygulanan
bir “Ermeni siyasetinin” olmadığını iddia ediyor. Bazı
Osmanlı idarecilerinin denetiminde ölenler olsa da
bazıları da Ermenileri korumaya çalıştı.97 24 Nisan
1915’te İstanbul’daki Ermeni seçkinlerine vurulan
darbeden sonra imparatorluğunun iki büyük şehri
olan İstanbul ve İzmir’deki Ermeniler, bu dönemde
büyük oranda yeni yerlere gönderilmediler. Halkın
kini, Naziler tarafından Yahudilere karşı yürütülen
kampanyayla karşılaştırılabilecek boyutta değildi.
Ermeni halkın bir kısmı sağ kaldı ve Osmanlı’nın
tehcir yasasının öngördüğü üzere cephenin
uzağındaki bölgelere yerleştirildi.98
4. Artçı şoklar ve ASALA cinayetleri
Ermenistan-Türkiye ilişkileri, Türkiye Cumhuriyeti’nin
Osmanlı
İmparatorluğu’nun
suçlarının
yasal
sorumluluğunu taşıyıp taşımadığı sorusunun gölgesinde
kalmaya devam etmektedir. Gerek Türkler gerekse
Ermeniler, günümüz Türkiye’sini imparatorluğun
1915’te yaptıklarından dolayı zaman zaman sorumlu
tutarken, bazense tutmamaktalar. Akademisyenlerin ise
kesin bir görüşü bulunmuyor.99 Cevabın olumlu veya
olumsuz olması, çoğunlukla kişinin tarihi rahat
bırakmayı isteyip istemediğine bağlı olarak değişiyor.
Ermenilerin toprak veya tazminat talep etmesi
ihtimali ve tehcir sırasında Ermenilerin terk ettiği
çok sayıda malın kime ait olduğu meselesi (bakınız
aşağıdaki
bölüm)
nedeniyle
Osmanlı
İmparatorluğu’nun devamı olmak, Türkler açısından
büyük bir yük anlamına geliyor. Günümüz
Türkiye’sinin 1915 olayları hakkında sahip olduğu
farklı anlatının yanı sıra, cumhuriyet dönemi
Ankara’sının, I. Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin
Osmanlı tarafından tehcir edilmesini savunmaya
devam etmesinde bu da bir faktördür.100
97
Örneğin Osmanlının valilerinden biri, günümüzde
Suriye’nin kuzeyinde bulunan Deyr el Zor’daki kampta
bulunanlara yiyecek ve çadır verirken bir başka vali
katliamlar gerçekleştirdi. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta,
Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsü direktörü, 20 Mart 2009.
98
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara Sarafyan, Gomidas
Enstitüsü direktörü, Londra, 2 Mart 2009.
99
“Yeni bir devlet olan Türkiye, hukuki açıdan
İmparatorluğun devamı niteliğinde bir devlet değil. Ancak
İmparatorluğun borçları ve Ermenilerin toplu katliamı
hakkındaki
iddialar
gibi
konularda
Osmanlı
İmparatorluğu’nun
mirasını
reddetmedi
(yahut
reddedemedi)”. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, Zühtü
Arslan, anayasa hukuku profesörü, 25 Mart 2009.
100
Türkiye’nin bir eski büyükelçisi, olayın failleri ve rejim bu
kadar geçmişte kalmışken suçlayacak birini aramanın adil
olmadığını savunuyor: “Ermeniler yeni bir suçlu
Sayfa 13
Ermeni tarafındaysa 300 aydın, Cumhurbaşkanı Gül’e
Kasım 2008’de bir açık mektup göndererek “Ermeni
soykırımını inkar etmenin” Türkiye ile Ermenistan
arasındaki
uzlaşmaya
dönük
çabalara
son
verebileceğini, çünkü “günümüz Türk devletinin
olanların sorumluluğunu miras aldığını” yazdılar.101
Eski cumhurbaşkanı Koçaryan, “Osmanlı Türkiye’si
ve onun devamı olan devletin bu suçun tüm
sorumluluğunu
taşıdığını”
belirtti.102
Ancak
Türkiye’ye yakınlaşmaya çalışan üst düzey Ermeni
yetkililer, daha farklı bir görüş sergiliyorlar.103
Devamlılık tezi, bazı karanlık sonuçlar barındırıyor.
1973 ile 1985 arasında dünyanın çeşitli yerlerinde
Ermeni teröristler tarafından Türk hedeflere ve
diplomatik misyonlara karşı 45 saldırı gerçekleştirildi ve
çoğunluğu Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli
Ordusu (Armenian Secret Army for the Liberation of
Armenia veya ASALA), Ermeni Yeni Direniş Örgütü
(Armenian New Resistance Organisation) ya da
Ermeni Soykırımı Adalet Komitesi (Armenian
Genocide Justice Committee) ile bağlantılandırıldı.
Paris’teki Orly havaalanında yapılan ve sekiz kişinin
ölümüne neden olan saldırı da dahil, tüm saldırılarda
on tanesi üçüncü ülke vatandaşları olmak üzere
toplam 56 kişi öldü ve pek çok kişi yaralandı.104
Ölenlerden 30’unun Türk diplomatlar, aile üyeleri ve
diplomatik misyonlarda çalışanlar olması, yaklaşık 1000
kişinin çalıştığı küçük bir kurum olan dışişleri
bakanlığını derinden sarstı. Pek çok diplomatın kapısına
kurşun geçirmez yelek asıldı ve o dönemdeki olayları
yaşayan diplomatlar şimdi üst düzey makamlarda
olduklarından bugün de izleri görülen bir kuşatılma
zihniyeti yerleşti. Dışişleri bakanlığının girişine heybetli
bir anıt konuldu ve birçok konferans salonuna öldürülen
diplomatların isimleri verildi. ASALA 1980’lerin
arıyorlardı…. Türkiye, inkar ettiği için ‘soykırım’dan
sorumlu tutuluyor”. Ömer Lutem, “Sadece Osmanlılar değil
Türkiye de suçlanıyor”, www.eraren.org, 28 Nisan 2006.
101
Ermenice olarak Aravo’da yayınlandı, Erivan, 9 Aralık 2008.
102
Cumhurbaşkanı Koçaryan’ın konuşması, a.g.e.
103
“Belki de olaylardan dolayı sorumlu tutulacakları için
korkuyorlardır. Şunu yeterince sık tekrarlayamıyorum:
Ermeniler, suçlularla günümüz Türkiye’si arasında fark
olduğunun bilincindeler. Ancak Türkler de ahlaki açıdan
doğru olanı yapma isteği taşımalılar ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun suçlarını reddetmeli ve kınamalılar.
Aksi takdirde şimdi inkar edilmesi, geçmişteki suçların
üstü kapalı olarak desteklenmesi veya kabul edilmesi
demek olacaktır”. Dışişleri eski bakanı Vardan Oskanyan,
Armenia TV’ye verdiği demeç, 24 Nisan 2006.
104
Ölenler arasında dört Fransa, iki İtalyan ve birer Kanada,
ABD, İsveç ve Yugoslavya vatandaşı bulunuyordu. Daha
fazla bilgi için Türkiye’nin kültür bakanlığınin internet
sitesine
bakınız,
www.kultur.
gov.tr ve “Tarih” başlığı adlındaki bağlantıları takip ediniz.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
ortalarında dağıldı ancak belli başlı hiçbir Ermeni
kurumu veya örgütü, eylemlerle ilgili üzüntü belirten
bir açıklama asla yapmadı.105
B. TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ, İADE VE
TAZMİNATLAR
Türk otoriteler ve kamuoyu, 1915 olaylarının
herhangi bir şekilde soykırım olarak tanınmasının çok
sayıda toprak ve ekonomik tazminat talebini
tetikleyeceğinden endişe etmektedirler. Ermeni
diyasporasının önde gelenleri, Ermenistan’daki bazı
liderler gibi106 gelecekteki toprak talepleri meselesini
şimdilik muğlak bırakma isteğindeler.107 Bazı Ermeni
aktivistler, soykırım tanınsın tanınmasın toprak
talepleri ve tazminatlar konusunda aktif olarak
çalışmaktalar.108 ARF partisi dış politika sözcüsü Giro
Manoyan, resmi Ermeni tutumunu şu şekilde
özetliyor: “[Toprak talepleri] meselesi şu an bizim dış
105
ASALA’nın resmi hedefleri, soykırımın tanınmasını
sağlamak, Türkiye’den tazminat ve toprak almaktı.
“Dünyanın [1915’te öldürülen Ermenileri] hatırlamak ve
soykırımı tanımak istemediğini anladıklarında dünyaya bunu
hatırlatmak için teröre başvurmaya karar verdiler”. Kriz
Grubu’na gönderilen e-posta, Ermeni sivil toplum aktivisti,
Nisan 2009.
106
Ermenistan eski cumhurbaşkanı Koçaryan, Türkiye’nin
Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmesi durumunda
Ermenistan’ın toprak talebinde bulunmayacağını söyledi,
ancak şunu ekledi: “[soykırımı tanımanın] getireceği hukuki
sonuçlar, gelecekteki cumhurbaşkanları ve siyasilerin ele
alması gereken bir konudur….Şimdi Soykırımın tanınması
için sürekli mücadele etmeliyiz. Konunun diğer boyutu
hakkındaysa şimdilik ne kadar az konuşursak o kadar iyi
olur”. Bakınız Harut Sassunyan, “What did Kocharian
actually say about demanding territories from Turkey?”, The
California Courier, 21 Temmuz 2005.
107
“Nüfusumuzun üçte ikisini, kültürel mirasımızı, ekonomik
açıdan kendimize yetme gücümüzü, kiliselerimizi kaybettik.
Bunlar, Ermeni tarafının maruz kaldığı sonuçlar. Bu
sonuçları ele almanın adil bir yolu olmalı. Çatışmayla suç
arasında bir fark vardır ve bize göre bu, suçtur. Türkiye,
sonuçları görüşmek için diyaloğu kabul etmeli. Kaybolan
hayatları, toprakları, malları, fırsatları tazmin etmek için çaba
sarf etmek zorundasınız”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı
tutum yanlısı Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat
2009.
108
“Toprak taleplerimiz soykırıma dayanmamaktadır [ve sınırı
açarak ortadan kaldırılamazlar]. Türkiye, Ermenistan’ı işgal
etmektedir ve Batı Ermenistan topraklarına dair Ermenilerin
haklı iddialarını [inkar etmektedir]”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, emekli Ermeni büyükelçi ve tarihçi Ara Papyan,
Erivan, Ocak 2009.
Sayfa 14
politika gündemimizde bulunmuyor. Bu demektir ki
yarın gündemimizde olabilir”.109
Bu konuda Türklerin hassasiyeti çok derinlere
uzanmakta. I. Dünya Savaşı sonrasında ABD Başkanı
Woodrow Wilson, Türkiye’nin kuzeydoğusunun
büyük bölümünün yeni kurulan Ermenistan
cumhuriyetine bırakılması fikrini desteklemişti. Bu,
asla onaylanmayan 1920 tarihli ve savaşın galiplerinin
Osmanlı İmparatorluğu’nun geriye kalan topraklarını
parçaladıkları Sevr Antlaşmalarının bir parçasıydı.
Türkler, bağımsızlık savaşıyla şimdiki cumhuriyetin
topraklarını geri alsalar da batının bu arzusunu asla
unutmadılar. Vaat edilen “Wilson Ermenistanı”nın bir
haritası, şahin tutumuyla bilinen Amerikan Ulusal
Ermeni Komitesi’nin Washington DC’deki ofisinin
toplantı odasında şöminenin üstünde asılı durmakta.
Ermenistan’ın 1990 tarihli bağımsızlık bildirisinde
Türkiye’nin doğusundan dolaylı da olsa “Batı
Ermenistan” olarak bahsedilmesi110 ve Kars
Antlaşmasıyla111 Türkiye Cumhuriyetine katılan Ağrı
Dağının Ermenistan’ın resmi sembollerinde sık sık
kullanılması
yüzünden
de
mesele
Türkiye
gündeminde kalmaya devam ediyor. Ermeniler,
havanın açık olduğu günlerde Erivan semalarının bir
parçası olan bu dağın zirvesine çok eskilerden beri bir
saygı beslemekteler.
Ancak Türkiye’nin esas korkusu, 1915 olaylarının
herhangi bir şekilde soykırım olarak tanınmasının
109
“Dashnaks insist on territorial claims to Turkey
[Daşnaklar, Türkiye’den toprak talebinde ısrarlı]”, Armenia
Liberty, 27 Ocak 2006.
110
“Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı
Ermenistan’daki 1915 Soykırımının uluslararası alanda
tanınması amacını desteklemektedir”. 11. Madde,
Ermenistan Cumhuriyeti Bağımsızlık Bildirisi, 23 Ağustos
1990. Ancak bağımsızlık bildirisinin yeni bir anayasa kabul
edilene kadar geçici bir metin işlevi gördüğü açıkça ifade
edimişti. 5 Temmuz 1995’te kabul edilen anayasa, “Batı
Ermenistan”dan hiç bahsetmiyor. Ayrıca şöyle yazıyor:
“Ermenistan Cumhuriyeti’nin resmi sembolü, kalkanın
ortasına yerleştirilmiş Ağrı Dağı ve Nuh’un gemisi ile tarihi
Ermenistan’ın dört krallığının sembolleridir”. Ağrı Dağı,
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti (1918-1920) sınırları
içinde bulunuyordu ve devletin resmi sembolünün ana
figürüydü. Aynı zamanda Transkafkas Sovyet Federe
Cumhuriyeti’nin (1922-1936) ve Ermenistan Sovyet
Cumhuriyeti’nin (1937-1991) ana sembolünü oluşturuyordu.
111
“Bazen kara kuvvetleri mensubu olarak tehdit
hissediyorum. [Ermenistan’ın] herhangi bir toprak talebinde
bulunmak istemediğini gösterecek bir hareket son derece
faydalı olur. Münasip bir düzeyde yapılacak böylesi bir
açıklama dahi yeterli olur”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
General (emekli) Haldun Solmaztürk, Ankara, Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
toprak ve tazminat iddialarına yol açacağıdır.112
Bazıları, soykırımın resmi olarak tanınmasının sivil
bir çok dava açılmasına yol açabileceğine
inanıyorlar.113 ARF üyesi olan Ermenistan meclisi
başkan yardımcısı, 2008’de Avrupa Konseyi
parlamenter meclisine bir öneri sunarak Türkiye’den
“bir Avrupa ülkesine uygun şekilde iade yapmasını”
istedi.114 ABD Kongresinden geçmeye en çok
yaklaşan taslaklardan 2000 tarih ve 596 sayılı taslak,
salt bir soykırım tanınmasının ötesine giden bir dil
içeriyordu. 2. bölüm, 32. maddede “soykırım
döneminde Emperyal Osmanlı Bankasınca tutulan
Ermeni mallarının geri verilmesi” olasılığından söz
ediyordu.115
Ancak 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve
Cezalandırılmasına dair BM Sözleşmesi, halklara ya
da devletlere karşı geriye dönük olarak talepte
bulunulmasına müsaade etmemekte.116 “Osmanlı
Ermenilerinin yaşadıkları trajediden bugünkü
Türkiye’nin sorumlu tutulamayacağını” öngören ve
“bu tarihsel olayın bir soykırım eylemi olarak
tanınmasından dolayı bugünkü Türkiye’den siyasi,
hukuki ve maddi taleplerde bulunulamayacağını
vurgulayan” 1987 tarihli Avrupa Parlamentosu kararı
da bu tür taleplere uluslararası desteğin olmadığını bir
kez daha gösterdi.
Türkiye’nin Rusya eski büyükelçisi Volkan Vural,
kişisel bir görüş olarak Türkiye’de meclisin, malları
ellerinden alınan veya sınırdışı edilen Ermenilere ya
da onların çocuklarına yeniden vatandaşlık
verebileceği ve dönmek isteyenlere uzun vadeli borç
verilmesi gibi sembolik tazminatlar tahsis edebileceği
önerisinde bulundu.117 Üst düzey bir Ermeni yetkili,
112
“Devamının geleceğine dair şüphe var, toprak, tazminat,
bunu hazmedemeyiz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst
düzey Türk yetkili, Ankara, Şubat 2009.
113
Kriz Grubu’na verilen mülakat, David Phillips, eski
arabulucu, Türkiye-Ermenistan Uzlaşma Komisyonu, New
York, 3 Şubat 2009.
114
Bakınız “Working documents” başlığı, http://assembly.
coe.int.
115
Tazminatlar ayrıca 1919 mahkemelerinde Türk yetkililerin
cezalarının uygulanmaması karşısında ABD’nin “gereken
tavrı” göstermesini isteyen 1. maddenin 3. bölümüne
dayanarak da talep edilebilir.
116
“Sözleşmeye dayanarak Olaylar vesilesiyle herhangi bir
kişi veya devlet aleyhine hiçbir yasal veya mali talep ya da
toprak talebi yapılamaz”. ICTJ’nin raporu, a.g.e.
117
“Bu olaylar yaşandığı için üzgünüm. Soykırım olarak
nitelenmeleri gerektiğini düşünmüyorum. Ancak verilen
hasar çok büyük ve özür dilemeliyiz [ancak hukuki açıdan
bu], tazminat ödeme şeklinde olamaz”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Volkan Vural, eski büyükelçi, 24 Şubat
2009. Vural, aynı jestin cumhuriyet döneminde
Sayfa 15
politikacıların değil ama bireylerin Türk topraklarına
dair taleplerde bulunabileceğini ve en iyi tazminatın
Ermenistan’ın Türk limanlarına serbest erişiminin
sağlanması gibi parasal olmayan tazminatlar
olduğunu söylüyordu.118
C. ULUSLARARASI SOYKIRIM KARARLARI
Geçtiğimiz on yıl içinde yirmiden fazla ülkenin
hükümet ve parlamentolarıyla bir dizi uluslararası
kuruluş, 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlayan
bir çok tasarı veya açıklama yayımladılar.119 Bunlara,
Türkiye’nin NATO içinde birlikte olduğu 27 ülkenin
ve 27 AB üyesinin birçoğunun parlementoları,
Avrupa Parlamentosu ve Rus meclisi de dahildir.120
2004’den bu yana New York Times’ın da aralarında
bulunduğu önde gelen uluslararası medya kuruluşları
da hiçbir çekinceye yer vermeden 1915 olaylarının
soykırım olduğunu söylemeye başladılar.
Ermeni diyasporası örgütlerinin liderleri, soykırımın
yasal tanınırlığı için yürüttükleri kampanyaların,
geçtiğimiz on yıl içinde Türkiye’nin yeniden yaptığı
Ermeni tarihi değerlendirmesinin gerisinde kaldığına
inanıyorlar.121 En üst düzey Ermenistan’lı yetkililer de
bu görüşü paylaşıyorlar.122 Aslında hiç şüphesiz ki
yeni güvenilir bilgilere erişimin kolaylaşması olduğu
kadar Türkiye’de demokrasinin gelişmesi ve güvenlik
hissinin artması gibi etkenler, bu yeniden
değerlendirmede daha önemli bir rol oynadılar.
Türkiye’den ayrılmak zorunda bırakılan Rumlar gibi diğer
azınlıklar için de yapılması gerektiğini söyledi.
118
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Şubat 2009.
119
Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutum yanlısı ErmeniAmerikalı lobi üyesi, Washington DC, Şubat 2009. Bunların
listesine
şu
adreslerden
ulaşılabilir:
www.anca.org/genocide/recognition.php,
www.armeniaforeignministry.com ve www.mfa.gov.tr.
120
Bu ülkeler arasında Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda,
Polonya, Kıbrıs, Litvanya, İsveç, Slovakya, Belçika,
Yunanisyan ve Avusturya bulunuyor. Bakınız Görgülü,
“Türkiye-Ermenistan İlişkileri”, a.g.e., s. 20-21.
121
“Konuyu gündeme getirmeseydik unutulup gidecekti … ve
eğer ABD başkanı soykırımı tanırsa görüşlerin tanınma
yönünde hızla değişeceğini göreceksiniz”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, katı tutum yanlısı Ermeni-Amerikalı lobi
üyesi, Washington, Şubat 2009.
122
“Soykırımın on yıldır uluslararası platformda tanınması
Türkiye’nin geçmişiyle hesaplaşmasına yardımcı oldu.
Bugünse [inkar, ülkeyi] daha da fazla izole hale getiriyor”.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey hükümet yetkilisi,
Erivan, Şubat 2009. “Soykırımın dünya çapında tanınması
kamuoyunun sorular sormasına neden oldu. Aydınların
önünü de açtı. Tanınma kampanyası sayesinde hükümetle
aralarına mesafe koydular”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Ermeni diplomat, Mart 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Ayrıca daha önceki bu yasama faaliyeti, Ankara’nın
Ermenistan’la teması engellemesi, Türkiye’de
milliyetçiliğin yükselişe geçmesi ve Ermeni
meselesine yeni bir bakış açısı getirmeye çalışan
aydınlara karşı kamuoyunda tepki doğması gibi
sonuçlara da yol açtı.123 Dış baskılara karşı
Türkiye’de doğan direnç, 2005 yılında çok önemli bir
akademik konferansta yaşandığı gibi bu konuda yol
alınmasını geciktirebilir.124 Türk yetkililer, benzer bir
tepkinin şu anki Türk-Ermeni yakınlaşması çabalarını
rayından çıkarmasından korkmaktalar.125
Ermeni soykırımı konusunda bir yasa çıkarmanın
ahlaki değerine ilişkin tartışmalar artarken126, bazı
ülkeler tartışmalara yol açmaktan kaçınıyorlar.
Birleşik Krallık, 1915 olaylarının soykırım olarak
tanımlanmasının
adil
olmadığına
inandığını
açıkladı.127 İsrail de bu sözcüğü kullanmaktan uzak
duruyor.128 Nazi soykırımının inkarına karşı 1990
Sayfa 16
yılında Gayssot yasası çıkarıldıktan sonra inkar karşıtı
yasalar çoğalınca Fransa’da bir haleti ruhiye değişimi
yaşandı.129 Daha sonra da Ermeni soykırımını ve
köleliği (ikisi de 2001’de olmak üzere) insanlığa karşı
işlenmiş suçlar olarak tanımlayan yasalar çıkarıldı ve
(2005’te kabul edilen ve 2006’da kaldırılan) Fransız
sömürgeciliğinin olumlu yanlarını vurgulayan bir
yasa geçirildi.130 Fransız aydınlar, bu kısıtlayıcı tavrı
eleştirdiler.131 2008’de Fransız hükümeti, 2006’da
parlamentonun alt kanadınca kabul edilmiş olan ve
soykırım inkarını cezalandıran yasa taslağını senatoya
sunmaktan vazgeçti ve bunun yerine bu tür yasaların
geçirilmesine bir son verilmesini telkin etti.132
Türkiye’yi yeni bir yaklaşımın gerekliliğine ikna
etmeye çalışanlar, dışarıdan sağlanan bilgi ve verilerle
bunun başarılma şansının gayet az olduğunu ve
Türkiye yurttaşlarının, kendi elitlerinin sağlayacağı
bilgi ve öne süreceği argümanların geçerliliğini kabul
etmeye daha yatkın olacağını anlamalılar. Ermeni –
Fransız yorumcu Michel Marian’ın söylediği gibi
123
“Hükümetimiz soykırımı tanıma yasasını kabul ettikten
sonra Türkiye iki yıl boyunca bizimle hiç konuşmadı”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, Kanadalı yetkili, Ocak 2009.
124
Bu kez Türk millyetçileri, iç siyaset yoluyla kamuoyunda
tepkiye neden oldular, ancak sonucu aynı oldu.
125
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkililer, Ankara,
Mart 2009.
126
“İsviçre’de Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında
Ermenilerin yaşadığı felaketlerin soykırım olmadığını
söylerseniz cezalandırılırsınız. Türkiye’de ise soykırım
olduğunu söylerseniz cezalandırılırsınız. Alplerde devletin
dayattığı gerçek, Anadolu’da devletin dayattığı yalan haline
geliyor…. İnsanların bunlarla yüzleşmesi için öncelikle
bilgili olmaları gerekiyor. Bu nedenle bu konuların okullarda
öğretilmesi ve toplumda anılması gerekiyor. Ancak
öğretilmeden önce de araştırılmaları gerekiyor. Kanıtlar
ortaya çıkarılmalı, sınanmalı ve ayıklanmalı, farklı hipotezler
ışığında değerlendirilmeli. İşte bu tarihi araştırma ve tartışma
sürecinin tam bir özgürlük ortamında yapılması, sadece
karalama ve iftiraya dair çok sıkı kurallar uyarınca hareket
edilmesi ve hükümetleri, devletleri veya milli gururu
korumayı değil yaşayan insanları korumayı amaçlaması
gerekir”. Timothy Garton Ash, “The freedom of historical
debate is under attack by the memory police”, The Guardian
(İngiltere), 16 Ekim 2008.
127
Bulgaristan, Danimarka ve İsveç de 1915 olaylarını soykırım
olarak adlandırmayı açıkça reddetti ve konunun tarihçilere
bırakılması konusunda Türkiye’yle hemfikir oldu. 2007 yılında
Birleşik Krallık, sunulan bir soruya cevaben ölümleri kınayarak
şu yanıtı verdi: “Ne mevcut Hükümet ne de geçmişteki
Britanya Hükümetleri, her halükarda geçmişe dönük
uygulanması mümkün olmayan, BM’nin 1948 tarihli
Soykırım Sözleşmesi’nde tanımlandığı şekliyle olayların
soykırım olarak nitelenmesi gerektiğine dair yeterince kesin
kanıtın
olduğu
hükmüne
varmıştır”.
Bakınız
www.number10.gov.uk/Page13999.
128
“Holokost ile Ermeni iddiaları arasında benzerlik kurma
çabalarını reddediyoruz. Holokosta benzer bir olay asla
yaşanmamıştır. Ermenilerin yaşadığı bir trajedidir, ancak
soykırım değildir”. İsrail eski dışişleri bakanı Şimon Peres’in
Turkish Daily News gazetesine verdiği mülakat, 10 Nisan
2001.
129
“Parlamenterler, böylesi bir yasaya yanaşmayacaklarını
söylediler … bu anma yasaları yeni ortaya çıktı, 1990’larda
ve 2000’lerde; ancak ne kadar çok yasa yaparsak tarihi
yazmak o kadar zor hale geliyor. Kölelik, kolonyalizm ve
Yahudi holokostunda Fransız yetkililerinin rolü gibi
[Fransa’ya ait ve ikiyüzlülük olarak nitelenebilecek konuları
eklemiyorum]. Parlamenterler, bunun tarihçilere bırakılması
gerektiğine inanıyorlar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Michel Braud, Sosyalist Parti’nin uluslararası sekreteri,
Paris, Kasım 2008.
130
Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, Le Monde gazetesine
verdiği bir mülakatta soykırım tanımının Ermeni olayları için
kullanılamayacağını söylediği için bir başka yasaya dayanarak
küçük bir miktar cezaya ve masrafları ödemeye mahkum
edilmişti. 21 Haziran 1995 tarihli kararın Fransızca metni için
bkz. www.voltairenet.org/article14133.html.
131
“Tarih, güncel siyasetin kölesi haline getirilmemeli,
birbirine tezat anılara dayanılarak da yazılmamalı. Özgür bir
devlette hiçbir siyasi makamın tarihi gerçeği tanımlamaya ve
cezai yaptırımlarla tarihçinin özgürlüğünü kısıtlamaya
yetkisi yoktur”. Appel de Blois, ilk olarak Fransız tarihçi
Pierre Nora tarafından Le Monde’da yayımlanan bir imza
kampanyası, 11 Ekim 2008.
132
Teklif kabul edildiğinde parlamentonun alt kanadının
büyük çoğunluğu eksikti, 106-19. “Hafızanın görevi yalnızca
geçmişe yönelik değildir. Geleceğe karşı da sorumluluğumuz
vardır…. Türkiye, tartışmaya öncülük etmeli ve geçmişiyle
barışmalı; ancak bu kendi başına olmaz. Dahası
Ermenistan’la diyalog yolunda yeni bir dinamik ortaya
çıktı.…ancak bu diyalog geçmişin yaralarını tedavi
edebilir…. Hükümet [ve] parlamento, tarihi konularda yasa
yapmamamlı, bu konularda yazmayı ve yorum yapmayı
tarihçilere bırakmalı”. Fransız içişleri bakanı Alain
Marleix’nin yaptığı açıklama, 2 Aralık 2008.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
“Türkiye olaylardaki rolünü tanımanın kendine özgü
bir yolunu bulmalıdır”.133
Sayfa 17
IV. DIŞ KAYNAKLI ETKİLER
Türkiye ve Ermenistan, ilişkilerini normalleştirip
normalleştirmemeye ve bunu nasıl yapacaklarına,
geçmişi nasıl ele alacaklarına eninde sonunda
kendileri karar verecek olsalar da ABD, Rusya ve
Azerbaycan’ın etkilerinden muaf değiller. Resmin
bütününe
bakıldığında
ABD,
Türk-Ermeni
uzlaşmasını destekliyor, ancak Kongre ya da yeni
başkanın 1915 olaylarını soykırım olarak tanıması
müzakerelerin
durmasına
ve
Türkiye-ABD
ilişkilerinin zarar görmesine yol açacaktır. Rusya,
tarihsel olarak her zaman için Kafkaslardaki Osmanlı
ve Türk etkilerini sınırlamaya çalıştı ancak
günümüzde gerek Ermenistan gerekse Türkiye’yle
mükemmel ilişkilere sahip ve bu ikisi arasındaki
ilişkilerin iyileştirilmesini ve sınırın açılmasını en
azından üstü kapalı olarak kabullenmiş görünüyor.
Azerbaycan, Türkiye’yle tarihsel, kültürel, ekonomik
ve siyasal çok yakın ilişkileri dolayısıyla çok özel bir
role sahip ve bu yakınlaşmayı etkileyebilir. AB ve AB
üyesi ülkelerinse, Türk-Ermeni ikili ilişkileri üzerinde
pek az etkisi bulunuyor.
A. KRİTİK ÖNEMDEKİ AMERİKAN ROLÜ
Amerikan Ermenileri ve örgütleri, 1915 olaylarının
Amerika’da soykırım olarak tanınmasını (şimdiye dek
42 eyaletin parlamentosu tanıdı bile) ve her yıl
yapılan 24 Nisan açıklamasında soykırım teriminin
görevdeki ABD başkanınca kullanılmasını sağlamak
konusunda son derece kararlılar. Başkan Obama,
kampanyalarında soykırımın tanınması yönünde ciddi
sözler verdiğinden bu yıl özellikle önemli addediliyor.
Ancak seçim kampanyaları süresince birçok başkan
adayı, Ermeni soykırımını tanıyacağını vaat etti,
sonradan
yuvarlak
ifadelerle
geçiştirdi.
Kaliforniya’daki Ermeni diyasporasının gücünü
gösterir şekilde, Ronald Reagan, Nisan 1981’deki
konuşmasında soykırım sözcüğünü kullanan tek
başkan oldu.134
Obama yönetiminin, Bush zamanında Türkiye’yle
zorlaşan ilişkilerin iyileştirilmesine karar verdiğini
gösteren sinyaller mevcut. Dışişleri Bakanı Hillary
Clinton, bölgede işbirliği yapılması arzusunu açıkça
ifade eden mesajları Mart ayında Ankara’ya iletti.
Obama, ABD Başkanı olarak Müslümanların
çoğunlukta olduğu ülkelere yaptığı ziyaretlerin ilkini
134
133
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Paris, Kasım 2008.
27 Eylül 2000’de alınan 596 no’lu parlamento kararı,
George Bush’un adayken 1988’de “Ermeni soykırımına
yeltenildiği” ve Bill Clinton’ın yine adayken 1992’de
“1915’teki soykırım”dan bahsettiğine yer verdi.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
6 Nisan’da Türkiye’ye gerçekleştirdi ve Ermeni
soykırımının tanınmasına geçmişte verdiği destekle
Türkiye’yle olan bağların güçlendirilmesi isteğini ve
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine
olan desteğini hassasiyetle dengeledi.135 Türkiye,
içinde Başkan Bush’un 2001’deki ilk 24 Nisan
konuşmasında kullandığına benzer güçlü ifadeler
barındırsa da, Obama’nın kullanacağı ve soykırım
sözcüğüne yer vermeyen hemen her dili tercih
edecektir.136
Ermeni soykırımını tanıyan 252 no’lu karar taslağının
17 Mart 2009’da bir kez daha sunulduğu ABD
Kongresi ise başka bir konu.137 Destekçileri, taslağın
ahlaki bir pozisyon almakla ilgili olduğunu söyleseler
de Kongrenin Amerikan yerlilerinin tarihine dair asla
benzeri bir dil kullanmadığını belirten Türkler,
durumu bu şekilde algılamıyorlar.138 Böyle bir
taslağın, Türklerin tarihleri üzerine yeniden
düşünmelerini sağlamak yerine ülkelerinin tarihin
kurbanı olduğu yolundaki milliyetçi algılarını
güçlendireceği beklenebilir. Birçok demokrat Kongre
üyesinin bu konuda kasten Obama yönetimine karşı
135
“Görüşlerim kayıtlardadır ve ben, görüşlerimi
değiştirmedim…. Oldukça hızlı ilerleyen, çabucak ve çok
yakında sonuç verebilecek görüşmeler esnasında mümkün
olduğunca teşvik edici olmak istiyorum. Sonuç olarak
mevcut durumda kendi görüşüme değil Türk ve Ermeni
halklarının görüşlerine odaklanmak istiyorum. İleriye
bakabilir ve zor ve trajik tarihleriyle yüzleşebilirlerse tüm
dünyanın onları teşvik etmesi gerektiğine inanıyorum”.
Barack Obama, basın toplantısı, Ankara, 6 Nisan 2009.
136
“Bugün, tarihin en büyük trajedilerinden birinin
yıldönümüdür: Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında
yaklaşık 1.5 milyon Ermeni’nin sürgüne gönderilmesi ve
yok edilmesinin yıldönümü. Bu meşum katliam, 20. yüzyıla
gölge düşürmüştür ve bugüne dek izlerini korumuştur.
Bugün çok sayıda masum insanın hayatını yitirmesinin
yasını tutan Ermeni Amerikalıların ve yurtdışındaki
Ermenistan toplumunun yanındayım. Tüm Amerikalıları bu
korkunç olayları düşünmeye davet ediyorum”. Açıklama, 24
Nisan 2001.
137
“Soykırım kararı” olarak adlandırılan kararların
sonuncusu, 252 numarasıyla Kalifornia temsilcisi Adam
Schiss tarafından 17 Mart 2009’da Temsilciler Meclisi’ne
sunuldu.
Bakınız
www.thomas.gov/cgibin/query/z?c111:H.RES.252.
138
“Yerli Amerikalılara yapılan soykırım mıydı? Sanırım
öyleydi. Peki şimdiye dek Kongre’de bunun soykırım
olduğunu söyledik mi ya da hiç söyler miyiz? Hayır!” Kriz
Grubu’na verilen mülakat, ABD Senatosu çalışanı, Ankara,
Şubat 2008. ABD Senatosu, 2008’de kabul ettiği bir kararla
yerli Amerikalılardan kötü muameleden dolayı özür diledi,
ancak tazminat vermedi. Kongre, 1988 tarihli Kişisel
Özgürlükler Yasası’nda II. Dünya Savaşı sırasında Japon
kökenli vatandaşların hapsedilmesindeki “vahim haksızlık”tan
dolayı özür diledi ve tazminat önerdi.
Sayfa 18
çıkması beklenmiyor139 ve bu taslak için desteğin,
buna benzer bir taslağın son kez geçirilmek istendiği
2007 yılından çok daha az olduğu görülüyor.140 Ne
var ki Türkiye, Obama’nın daha önceki başkanlar gibi
taslağı bloke etmesine güvenemez. Dahası yönetim,
Ankara’yı Kongrede bu tür girişimleri doğrudan
engellemeyeceği konusunda da uyarmış bulunuyor.141
Yine de ABD, Amerikan Ermeni seçmenlerden gelen
iç siyasi baskılarla Türkiye’ye ilişkin stratejik
çıkarlarını dengeleme sınavından defalarca geçti.
Elbette ki tartışmalı tarihsel olay ve yorumlar
hakkında yasa yapılmasına karşı çıkan aydın görüşü
mevcuttur. Örneğin gündemdeki karar taslağı, 1.5
milyon Ermeninin “öldürüldüğünü” ya da “sistematik
ve planlı bir imhaya” maruz bırakıldıklarını öne
sürüyor ki bu sayı ve terminoloji konusunda bağımsız
bilim adamları arasında bir uzlaşma yok. Taslak
ayrıca Osmanlı liderlerinden Cemal Paşa’nın
“soykırımın baş örgütleyicisi” olduğunu ileri sürse de
aslında kendisinin birçok Ermeninin hayatını
kurtardığını söyleyen, aralarında Ermeni kökenlilerin
de olduğu bağımsız tarihçiler bulunuyor.142
Türkiye ve Ermenistan’ın, uzun zamandır sorunlu
olan ilişkilerinde yeni bir sayfa açmaya ne denli yakın
oldukları ve Türk toplumundaki olumlu hava dikkate
alındığında diyasporadaki şahinlerin tezlerine karşı
çıkmak ve böyle bir zamanda soykırım konusunda bir
pozisyon almaktan kaçınmak ABD’li yasa yapıcılar
139
“Obama’nın yoluna mayın döşemek istemiyoruz”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, Kongre çalışanı, Washington,
Şubat 2009.
140
13 Nisan 2009 itibariyle 252 no’lu karar, kabulü için 217
oy gerekirken yalnızca 93 üyenin desteğini aldı. 2007’de
benzer bir karar için 212’sinin desteği vardı. En başarılı
dönemi olan 2007’de 106 no’lu karar kabul edilmiş ve 227
üyenin desteği sağlanmıştı. Ancak yasa lehine karar
verilmesiyle diğer konuların yanı sıra ABD’nin İncirlik üssüne
erişimine zarar geleceği düşüncesiyle üyeler desteklerini
çektiler ve taslaktan fiilen vazgeçildi. Yine ilk defa olarak
önerilerin şimdiye dek çoğunluğun desteğini almadığı
Senato’ya hiçbir taslak sunulmadı.
141
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, ABD’li yetkililer,
Washington, Mart 2009.
142
Alman tarihçi Hilmar Kaiser’e göre Cemal Paşa, “I. Dünya
Savaşı sırasında en çok Ermeni’nin hayatını kurtaran kişiydi
… bazen tehcir edilen Ermenilere kötü muamele edildiğini
gördüğünde sorumlunun hemen oracıkta asılmasına izin
verirdi”. Today’s Zaman’da yayınlanan mülakat, 22 Mart
2009. Bağımsız bir Ermeni araştırmacı, onun batı Suriye’ye
ulaşan yaklaşık 200.000 Ermeniyi koruduğunu belirtiyor.
“Deyr el Zor’da veya Musul’da olduğu gibi eriyip yok
olmadılar veya katliama uğramadılar”. Kriz Grubu’na
gönderilen eposta, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsünün
direktörü, 20 Mart 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
için bir devlet adamlığı tutumu olacaktır.143
Türkiye’de milliyetçi baskının yeniden artışı, son
derece olumsuz sonuçlar doğuracak, muhtemelen
Ankara hükümetini normalleşme yolunda attığı
adımları geri almaya zorlayacak ve Türkiye’nin
tarihiyle yüzleşme sürecini olumsuz etkileyecektir.144
ABD ayrıca, soykırımın resmen tanınmasının
Türkiye’de Amerikan karşıtlığını körükleme ve ABD
çıkarlarına önemli ölçüde zarar verme olasılığını da
hesaplamalıdır.145 Örneğin Türkiye, kamuoyu
baskısından dolayı ABD’nin Irak’a öldürücü olmayan
silah sevkıyatının yüzde 70’ini, Afganistan’a öldürücü
olmayan
silah
sevkıyatının
yüzde
40’ını
gerçekleştirdiği İncirlik hava üssünü daha fazla
kullanmasına izin vermeyebilir.146 Türk Hava
Yollarının 12 milyar dolar tutarındaki uçak alım
siparişi ve Türkiye’nin yeni F35 Ortak Saldırı
Uçaklarının üretimine katılımı ve sahip olduğu
F16’ların geliştirilmesi gibi projeler gözden
geçirilebilir. Ayrıca ABD, İran, Afganistan-Pakistan,
Suriye-İsrail gibi Ankara’nın hemen tümünde son
yıllarda aktif, saygın bir aktör haline geldiği Ortadoğu
meselelerinde Türkiye’den daha az işbirliği
bekleyebilir.147
143
Ermeni parlamentosunun dış ilişkiler komisyonu başkanı
ve ARF üyesi Armen Rustamyan, 19 Mart 2009’da ABD’li
muhatabı Howard Berman’a gönderdiği mektupta şunları
yazıyordu: “Ermeni Soykırımının ABD tarafından
tanınmasının Türkiye ile Ermenistan arasındaki kapsamlı bir
diyaloğa hiçbir zarar vermeyeceğinden, bilakis buna katkıda
bulunacağından hiç şüphem yok”.
144
“Eğer kabul edilirse Türkiye, Ermenistan için hiçbir şey
yapmaz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, önde gelen Türk
yorumcu, Ankara, Şubat 2009.
145
Kanada parlamentosu ve başbakanı soykırım başlığını
2004’te destekledikten sonra Türkiye bu NATO müttefikiyle
iki yıl süresince siyasi diyaloğu kesti. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Kanadalı yetkili, İstanbul, Ocak 2009. Fransız
Ulusal Meclisi’nde benzeri bir kararın 2001’de kabul
edilmesinden sonraysa resmi ziyaretler askıya alındı ve
savunma anlaşmalarında Fransa’ya yer verilmedi.
146
Kriz Grubu’na verilen mülakat, eski büyükelçi James H.
Holmes, Amerikan Türk Konseyi başkanı, Washington, Şubat
2009. “Eğer hükümet İncirlik Havaüssünü kapatmaza halk
kapatacak. Ben bunun olmasını istemem ancak dikkatsiz ABD
yönetiminin karşı karşıya kalacağı bu olacak. Türkler,
Amerikalıların tarihi kanıtlar olmaksızın atalarımızı “soykırım
suçlusu” olarak yaftalamasına ve sonra da bu toprakların
üzerine uçmaya devam etmelerine izin vermeyecektir”. Kerim
Balcı, “Pre-emptive gestures in Turkish-ArmenianAzerbaijani Triangle”, Today’s Zaman, 24 Mart 2009.
147
Soykırım kelimesinin kullanılması “ABD-Türkiye
ilişkilerine zarar verecek ve Türkiye’nin iç siyasetinde çok
büyük etkiye neden olacaktır. Türk hükümeti, Irak,
Afganistan, İran vs. gibi pek çok konuda [ABD’nin]
istediklerini yapamayacak. Nefreti körüklemek kolaydır.
Ankara ile Erivan arasında olanlar geçmişte kalacak”. Kriz
Sayfa 19
Son
olarak
Türkiye-Ermenistan
ilişkilerinin
normalleşmesi, ABD, Rusya ve Fransa’nın AGİT
Minsk Grubu eş başkanlarının seviyesini arttırmak ve
Dağlık Karabağ sorununu nihai olarak çözüme
kavuşturmaya çalışmak da dahil olmak üzere ABD’yi
AGİT Minsk Grubu’na olan taahhüdünü arttırmaya
teşvik etmeli. Çatışmanın yeniden ortaya çıkma riski,
Kafkasların istikrarını ve Hazar enerji kaynaklarına
uluslararası erişimi tehdit etmeye devam ediyor,
ancak deneyimler gösteriyor ki devlet başkanları dahil
üst düzey yetkililerin doğrudan dahil oluşları (2008
Moskova deklarasyonunun Rusya Devlet Başkanı
Medvedev tarafından sonuçlandırılmasında olduğu
gibi) iki tarafı anlaşmaya doğru yaklaştırabilir.148
B. AZERBAYCAN’IN İKNA EDİLMESİ
Türkiye’nin Azerbaycan ile olan yakın ilişkileri ve
Dağlık Karabağ sorununa ilgisi, uzun yıllardır
Türkiye-Ermenistan
normalleşmesini
zorlaştırmaktaydı.
Sınırların
açılması
ve
Ermenistan’la diplomatik ilişkilerin kurulması için
Türkiye’nin öteden beri ilan ettiği başlıca önkoşul
Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından
çekilmesi olup, Erivan da Türk politikalarının bu
ülkenin Azerbaycan’la ilişkilerinin “rehinesi”
olmasından şikayet etmekte.149 Bu tutumun, Dağlık
Karabağ sorununun çözümüne katkıda bulunmadığını
söyleyen
Türkiye’deki
kanaat
önderleri,
Azerbaycan’ın Türkiye’nin Ermenistan sınırını
açmasına koyduğu vetoyu artan bir sıklıkla
sorguluyorlar. Ne var ki Ankara’nın Azerbaycan’la
ilgili birçok çıkarının olması, Ermenistan’la
normalleşmenin tüm taraflar için en iyi yol olduğuna
Grubu’na verilen mülakat, İbrahim Kalın, Siyaset, Ekonomi
ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETAV) başkanı, Ankara, 19
Şubat 2009.
148
Rus devlet başkanı Dimitri Medvedev’in arabuluculuk
yaptığı 2 Kasım 2008 tarihli Moskova deklarasyonu,
1994’teki ateşkesten bu yana Ermenistan ve Azerbaycan
arasında Dağlık Karabağ’a ilişkin imzalanan ilk metin oldu.
Anlaşmazlığın çözümü için belirli ilkeler belirlemese de
taraflar, “uluslararası hukukun ilkelerine ve bu çerçevede
kabul edilen kararlar ve metinlere dayanarak” ve Kasım
2007’de Madrid’de belirlenen temel ilkelere dair AGİT
tarafından sunulan önerileri dikkate alarak “Dağlık Karabağ
anlaşmazlığının siyasi yoldan çözümlenmesi” sözü verdiler.
149
“Sizin [Türkiye’nin] Ermenistan’la ilişkileri başlatmaya
olan direnciniz, ortak tarihi sorunların varlığına dayanmıyor.
Bundan ziyade Türkiye-Ermenistan ilişkileri, Ermenistan’ın
kendi anlaşmazlıkları ile Azerbaycan ile olan gerilimlere
kurban ediliyor”. Vardan Oskanyan, Ermenistan eski dışişleri
bakanı, İstanbul’da yaptığı konuşma, 2002. Bkz.
www.armeniaforeignministry.com/speeches.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 20
Bakü’yü ikna etmek için elinden geleni yapmasını
gerektiriyor.
sürecinde yararlanacakları kalıcı bir araç olarak
güvenmemeleri gerektiğini söyledik” diyordu.154
1. Türkiye önceliklerini değiştiriyor
Dağlık Karabağ sorunu baş gösterdiği ve Türkiye’nin
Azerbaycan’a açıkça siyasi, ekonomik ve diplomatik
destek veren birkaç ülkeden biri olduğu zamanlarda
durum oldukça farklıydı.155 Zamanın başbakanı
Süleyman Demirel, o zaman bile Rusya’yla gerilimi
yükseltmemek
ve
Türkiye’yi
NATO’daki
müttefiklerinden uzaklaştırmamak için tedbirli bir
politika izlenmesinden yanaydı. Şubat 1992’de
Ermenistan güçleri Dağlık Karabağ’ın Hocalı
bölgesine düzenledikleri bir saldırıda yüzlerce sivil
Azeriyi öldürünce, Türkiye’de hükümet, sokaklarda
gösteri yaparak Azerbaycan için müdahale edilmesini
isteyen yüzbinlerin baskısına maruz kaldı.156 Mayıs’ta
eski Azerbaycan toprağı Nahçıvan’a karşı yapılan
saldırıların ardından Türkiye, Kars Antlaşmasını157
hatırlatarak Ermenistan’ı karşılık vermekle tehdit etti,
ancak sahada çatışmaya dahil olma isteğini
göstermedi.158 Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)
Silahlı Kuvetler başkomutanı Rus mareşal Yevgeni
Şapoşnikov, “[Dağlık Karabağ] sorununa üçüncü
tarafların müdahalesinin III. Dünya Savaşını
başlatabileceği” yolunda zaten uyarıda bulunmuştu.159
Azerbaycan’la olan özel ilişkiler, güçlü ticaret
ilişkilerine, ortak petrol ve doğalgaz boru hatlarına ve
etnik, kültürel ve dilsel Türk dünyası içinde ortak
kader anlayışına dayanıyor.150 1991’de Sovyetler
Birliği’nin çökmesinin ardından Türk dünyası fikri
için ilk şevk dalgası yükseldiğinde Türkiye
Azerbaycan’ı en aktif partneri olarak buldu.151 Türk
dünyasının birlikteliğine dayanan siyasi unsur
kaybolmaya yüz tutmuş olsa da152 Türkiye’de resmi
yetkililer ve kamuoyu hâlâ Azerbaycan’ın
desteklenmesini
bir
gereklilik
olarak
algılamaktadırlar. Bazıları Bakü’yle güçlü ticari
ilişkilere sahip olan kurulu düzen yanlısı
milliyetçilerden oluşan Azerbaycan lobisinden de
baskı gelmektedir.
Ancak, 15 yıl boyunca sınırları kapalı tuttuktan sonra
Türkiye’de birçok kişi artık yeni bir yaklaşım
geliştirmenin zamanının geldiğini düşünüyor.153
Aslında 1992-93’te bile Ankara, ikmal hatlarını
Ermenistan’a açarak Azerbaycan’a ters gitmişti. Önde
gelen bir AKP milletvekili, “Azeriler mutlu değiller.
Ama biz onlara statükonun sürdürülebilir olmadığını
söyledik. Onlara, sınırların kapalı olmasına, müzakere
150
“Azerbaycan’la ilişkiler bizim için AB’yle olan ilişkiler
kadar önemli”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili,
Eylül 2008. Türki çoğunluğun bulunduğu bağımsız
devletler, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan,
Kazakistan ve Kırgızistan. Ondan fazla ülkede ise Türki
azınlıklara rastlamak mümkün.
151
1992-1993’teki ilk Azeri hükümetinin başında bulunan
Ebülfez Elçibey, Türki halklarla ilişkiler konusunda oldukça
istekliydi.
152
Türki devletlerin yetkilileri arasında düzenli toplantılar
yapılıyor ancak bunlar nadiren bakanlar düzeyinde oluyor ve
son on yıldır liderlerin hatırı sayılır katılımına sahne olmadı.
Türk işadamları Bakü’de ve diğer Türki devletlerin
başkentlerinde önemli bir varlığa sahip. Türkiye, Türki
halkların çoğunlukta olduğu diğer beş ülkeyle yakın ikili
ilişkileri sürdürüyor.
153
“İkili ilişkilerimizle Dağlık Karabağ’ı birbirinden
ayırmalıyız. Diplomatik ilişki kurmalıyız ve sınırları
açmalıyız. [Azerbaycan’a] uzun bir zaman tanıdık.
Ermenistan’la ilişkileri bizimkinden çok daha yoğun. Türk
halkının Azerbaycan’la özel bir ilişkisi var, fakat bu duruma
gelmemeliydik”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, eski
büyükelçi Volkan Vural, İstanbul, 24 Şubat 2009. “Bakü,
yıllardır süregeldiği üzere Türkiye’yle olan ortaklığının
garanti olmadığının farkına varmalı”. Hasan Kanbolat,
“Turkey, Armenia to open border gates”, Today’s Zaman, 10
Mart 2009.
Son yıllarda açılan ve Gürcistan yoluyla
Azerbaycan’dan Türkiye’ye ulaşan büyük enerji
hatları, Türkiye’nin Azerbaycan’la kurduğu stratejik
işbirliğinin sağlam dayanakları olarak durmaktadır.160
154
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, Şubat 2009.
Azerbaycan 1993’te Sovyetlerden kalan son askeri
birlikleri çekilmesini istedikten sonra Rusların Kafkaslardaki
en önemli müttefiki Ermenistan oldu. İran, kendi sınırları
içindeki geniş Azeri nüfusu ve Türkiye’yle olan rekabeti
nedeniyle Azerbaycan’a kuşkuyla bakıyordu. Ermeni
diyasporasının etkisinde kalan ABD, Bakü’ye yaptırımlar
uyguladı ve bunları ancak 2001’deki Afganistan savaşından
önce kaldırdı.
156
Svante Cornell, “Turkey and the conflict in Nagorno
Karabakh”, a.g.e., s. 60. Ayrıca bakınız Suzanne Goldenberg,
Pride of Small Nations: The Caucasus and Post-Soviet
Disorder (Londra, 1994), s. 54.
157
Nahçıvan’ın Azerbaycan’a bağlı olması bu anlaşmayla
karara bağlandı. Bu küçük enklavın kuzeyinde Ermenistan,
güneyinde İran bulunuyor ve küçük bir geçitle batısından
Türkiye’ye bağlanıyor.
158
Hugh Pope, Sons of the Conquerors: The Rise of the
Turkic World (New York, 2005), s. 62.
159
Şapoşnikov, bu açıklamayı Rusya, Ermenistan, Beyaz
Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan 15
Mayıs 1992’de BDT Ortak Güvenlik Anlaşması’nı
imzalayarak dış müdahale durumunda karşılıklı askeri
yardımı karara bağladıktan birkaç gün sonra yaptı. Financial
Times, 1 Temmuz 1992.
160
Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Bakü-TiflisErzurum doğal gaz hattı faaliyette. Azerbaycan’ın doğalgaz
155
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Bu ülke aynı zamanda Rusya ve İran’la rekabet içinde
olan Türkiye’nin Orta Asya Türki cumhuriyetlerine
ulaşabilmesi için bir köprü durumundadır. Ankara,
Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi161 dolayısıyla
bu ekonomik ve jeopolitik çıkarları tehlikeye atmak
istemiyor ve yeni girişimler hakkında Azerbaycan’ı
sürekli bilgilendiriyor. Üst düzey yetkililer,
Ermenilerle olan görüşmelerden sonra genellikle
Bakü’ye uçuyorlar.162 Türkiye ayrıca 26 Eylül
2008’de New York’ta Ermeni ve Azeri dışişleri
bakanlarının da katıldığı üçlü bir toplantı düzenledi.
Bakü’ye son zamanlarda yaptığı ziyaretlerde Dışişleri
Bakanı Ali Babacan’ın, Ermenistan’la yakınlaşmanın
Azerbaycan’ın
çıkarlarına
zarar
vermeyeceği
konusunda yetkililere teminat vermeye çalıştığı
kaydedildi. 29 Ocak’ta Dünya Ekonomi Forumu
sırasında Davos’ta Başbakan Erdoğan, Ermenistan
Cumhurbaşkanı Sarkisyan’la görüşmeden önce Azeri
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le bir araya geldi. Daha
sonra da Türkiye’nin “Dağlık Karabağ sorununun
çözümünde Azerbaycan’ı asla yalnız bırakmayacağını”
açıkladı.163
2. Azerbaycan’ın endişeleri
Azerbaycan, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan
çekilmesinden önce yaşanacak normalleşmenin barışa
yardımcı olacağı fikrine karşı çıkıyor.164 Türk-Ermeni
sınırının açılmasının, Erivan’ın izolasyonuna son
vereceğinden
ve
böylece
Dağlık
Karabağ
görüşmelerinde önemli bir kozu yitireceğinden
Sayfa 21
korkuyor.165 2005’te bir Azeri yazar, eğer Türkiye
Bakü’yle bir fikir birliğine varmadan sınırı yeniden
açarsa “ya barış anlaşmasını geciktirmiş ya da
Azerbaycan’ı bir kenara atmış olacak. Ermeni
siyasetçilerin isteği ve stratejisi, bu iki kardeş devlet
arasında ayrılık yaratmaktır” diye yazıyordu.166
Başlangıçta
Azerbaycan’ın
Türkiye-Ermenistan
yaklaşmasına tepkisi, suskunluk ve kafa karışıklığı
oldu, zira yeni politikanın içeriği, altında yatan
nedenleri ve yaratacağı etkiler konusunda bir fikir
birliği yoktu. Türk ve Ermeni milli takımları arasındaki
futbol karşılaşması, Gül’ün Sarkisyan’la toplantısında
kullandığı dostane dile duyulan tepkiyle karışık bir
ilgiyle izlendi.167 Resmi yetkililer yorum yapmaktan
kaçındılar, ancak bir ziyaretinde dışişleri bakanı Elmar
Mammadyarov, bunun Türkiye’nin iç meselesi
olduğunu söyledi.168 Hemen ardından cumhurbaşkanlığı
dış politika danışmanı, “kesin, radikal ve somut bir
pozisyon almak yanlış olacaktır. Bu [ziyaret] hassas bir
adımdır. Beklemek zorundayız” dedi.169
Sonrasında
hükümet
yanlısı
bazı
etkili
milletvekillerinden ardı ardına gelen onaylayıcı
yorumlar, en azından Türkiye ile Ermenistan arasında
kurulacak
iyi
ilişkilerin
birtakım
avantajlar
getirebileceğini düşündüklerini gösteriyor.170 Süreci
yakından izleyen bir Türk yorumcu, Ankara’daki siyaset
yapıcıların Bakü’deki üst düzey çevrelerin en azından
başlangıçta bir açılımın Dağlık Karabağ sorunundaki
çıkmazı sona erdirebileceği yolunda umutlu olduklarını
165
ihracatının gelecekte genişletilmesi, AB’nin desteklediği
Nabucco hattıyla AB’nin ihtiyacının karşılanmasını
sağlayabilir.
161
“Türkiye-Ermenistan ilişkilerini sadece ikili düzeyde
çözmek zor olabilir”. Türkiye Dışişleri Bakanı Ali
Babacan’ın Sabah’ta yer alan açıklaması, 10 Eylül 2008.
162
Gül, 6 Eylül’deki Erivan ziyaretinin ardından 10 Eylül’de
Bakü’yü ziyaret etti ve Türkiye’nin Azerbaycan’a olan
desteğinin değişmediği mesajını verdi. (“kimsenin bundan
şüphesi olmasın”). J. Bayramova, “Gül, iftar için Bakü’ye
uçtu”, Zerkalo (Rusça yayınlanan Azerbaycan gazetesi), 11
Eylül 2008. Ayrıca Babacan, 24 Kasım 2008’de İstanbul’da
ve 7 Şubatta Münih’te Ermeni meslektaşıyla görüştükten
sonra 1 Aralık 2008’de ve 8 Şubat 2009’da Bakü’yü ziyaret
etti.
163
“Türkiye Başbakanı: Dağlık Karabağ’ın çözümünde
Azerbaycan’ı asla yalnız bırakmayacağız”, Day.az (Rusça
yayınlanan Azerbaycan gazetesi), 29 Ocak 2009.
164
“Azeriler, her fırsatta Türkiye’ye baskı yapıyorlar”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, ABD’li yetkili, Washington, Şubat
2009. “ABD, Küba ve İran’a karşı yıllarca yaptırım
uyguladı. Neden Türkiye saldırgan Ermenistan’a karşı aynı
şeyi yapamıyor?” Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Azerbaycanlı yetkili, Bakü, Şubat 2009.
“Eğer Ermeni askerleri işgal altındaki topraklardan
çekilmeden önce sınır açılırsa bu, Azerbaycan’ın milli
çıkarına zarar verir. Bu görüşümüzü Türk liderlere ilettik”.
Azerbaycan dışişleri bakanı Elmar Mammadyarov’un ANS
televizyonunda yaptığı açıklama, 3 Nisan 2009.
166
Adil Baguirov, “Political and economic dilemma over
Turkey’s border and embargo of Armenia, implications visà-vis Azerbaijan”, The Journal of Turkish Weekly, Haziran
2005.
167
Önceleri Türk takımlarının zaferlerinden sonra Bakü
sokaklarında kutlamalar yapılırken bu maçta Türkiye 2-0
yenmesine karşın hiçbir tepki verilmedi.
168
“Elmar Mammadyarov: Azerbaycan, Kafkaslarda bir
işbirliği platformu kurulması çabalarına olumlu yaklaşıyor”,
Day.az (Rusça), 4 Eylül 2008.
169
“Yetkililer, Gül’ün ziyaretine Azerbaycan’ın onay verip
vermediğini cevapsız bıraktı”, Yeni Musavat (Azerice), 7 Eylül
2008.
170
Aralık 2008’de yaptığı bir konuşmada iktidardaki partinin
milletvekillerinden Mubariz Gurbanlı şunları söylüyordu:
“Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler gelişmeli, çünkü
Karabağ anlaşmazlığı çözülmek zorunda….Bana göre [bu]
ülkeler arasındaki ilişkilerin gelişmesi, Kafkaslarda güvenlik
ve barış için bir ivme oluşturacaktır”. “Mubariz Gurbanlı:
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler gelişmeli”, Day.az
(Rusça), 12 Aralık 2008.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
anladıklarını söyledi.171 Önde gelen bir Ermeni sivil
toplum örgütünün yöneticisi, Ermenistan’da daha
güçlü bir güvenlik algısı oluşmasının Dağlık Karabağ
konusunda daha cesur bir uzlaşmaya yol açacağını
belirtiyordu.172
Hatta bazı az sayıda liberal Azeri ses, Ermenistan’la
yakınlaşma sonrasında Türkiye’nin Dağlık Karabağ
sorununda arabuluculuk yapabileceğini ve böylece
Rusya’nın
Ermenistan’a
verdiği
desteği
dengeleyebileceğini ileri sürdü.173 Türkiye “Ermenistan
ve Azerbaycan ile eşit ilişki kurana dek”174 Ermenistan
bu ülkenin arabuluculuk yapmasını reddetmekte.
Aslında bazı yorumcular, Türkiye’nin attığı adımların,
daha geniş ölçekte batının Ermenistan’ı Rusya’nın etki
alanından çıkarma çabasının bir parçası olduğuna
inanmaktalar.175 Başka bazı gözlemciler de Ağustos
2008’deki Gürcistan savaşından sonra Moskova’nın
bölgedeki ağırlığının artmasıyla Ermeni müttefikinin
uzlaşma konusunda daha az istekli olacağını
düşünmekteler.176
Cumhurbaşkanı Gül’ün 12-15 Şubat 2009’da Rusya’ya
yaptığı ziyaret, Azerbaycan’da Türkiye’nin en önemli
ticaret partneri olan Rusya’nın elini güçlendirdiği
yolunda endişelere yol açtı.177 Başka bazı yorumcular
da AB’ye yakınlaşmak ve bölgesel bir güç olmak
isteyen Türkiye’nin, Azerbaycan’ın çıkarlarını feda
edebileceğinden endişe duyuyorlar. Türkiye hükümeti,
parlamentoda muhalefetin gündeme getirdiği ve
171
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk gazetesi köşe yazarı,
Ankara, Eylül 2008.
172
“Kapalı sınırlar komşularımızla olan güveni yıktı ve
güvenlik hissimizi azalttı. Sınırın açılması, şüphesiz
Ermenilerin güvenlik algılamalarında daha esnek olmalarını
ve hatta daha fazla ödün vermelerini sağlayacaktır. Sonuçta
güvenlik, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde kilit
önemdeki tek unsur olmasa da son derece önemli bir
unsurdur”. Salpi Gazaryan, Civilitas Vakfı direktörü, Kriz
Grubu’na verilen mülakat, Şubat 2009.
173
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Zerdüşt Alizade, siyaset
alanında uzman, Bakü, Mart 2009; I. Bayandurlu, “Türkler,
Ermenilerle ‘jeopolitik’ bir maç oynuyorlar”, Zerkalo
(Azerbaycan, Rusça), 6 Eylül 2008.
174
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni diplomat, Mart
2009.
175
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, Azeri yorumcular,
Bakü, Şubat-Mart 2009.
176
Popüler bir Azeri gazetesinde şunlar yazıyordu: “Mevcut
koşullarda Ermenistan’ın taviz vermesi pek mümkün değildir.
Büyük ihtimalle Güney Kafkas bölgesinde ‘efendi’ sorunu
çözülene kadar Ermenistan anlaşmazlıkta bekle ve gör
politikası güdecek”. J. Bayramova, “Gül, iftar için Bakü’ye
uçtu”, Zerkalo (Rusça), 11 Eylül 2008.
177
Örneğin, “Türkiye, Rusların Güney Kafkasya’ya
dönmesine yardımcı oluyor”, Zerkalo (Rusça), 14 Şubat
2009.
Sayfa 22
Ermeni milislerin tahminen 600 sivil Azeri’yi
öldürdüğü Şubat 1992’deki Hocalı katliamını
“soykırım” olarak tanıyan tasarıyı engellediğinde, bu
tasarı Türkiye tarihsel olayları “soykırım” olarak
adlandıran tüm parlamento kararlarına prensipte karşı
olduğundan geri çekilmiş olsa da Azerbaycan üzerinde
soğuk duş etkisi yarattı.178
Türkiye, Bakü’ye meydan okuyarak Ermenistan
sınırını yeniden açarsa, Azerbaycan’ın güvenini
kaybedebilir. Azeri gazeteler, Türkiye’ye dönük hayal
kırıklığını ve nasıl tepki verileceği konusunda yaşanan
kafa karışıklığını yansıtan başlıklarla dolu.179 19
Şubat’ta cumhurbaşkanlığından bir üst düzey yetkili,
Ankara’nın Dağlık Karabağ sorunu ile Ermenistan’la
ikili ilişkilerin normalleşmesi arasındaki bağlantının
kaldırıldığı yolunda basında çıkan haberleri
doğrulamak veya yalanlamaktan kaçınmasını ilk kez
açıkça eleştirdi.180 Azerbaycan devlet başkanı İlham
Aliyev, 6-7 Nisan’daki Medeniyetler İttifakı zirvesine
katılmak için yapacağı İstanbul ziyaretini iptal etti ve
yerine alt düzeyde bir heyet gönderdi. Türkiye’nin
politikalarından duyduğu rahatsızlığın boyutlarını
göstermek üzere Aliyev, Türk Cumhurbaşkanı Gül’den,
Başbakan Erdoğan’dan ve toplantıya katılması için
kendisini ikna etmek üzere Başkan Obama’yla özel bir
toplantı öneren ABD Dışişleri Bakanı Hillary
Clinton’dan gelen telefonlara rağmen katılmayı
reddetti.181 7 Nisan’da pek görülmedik şekilde
Azerbaycan’daki hükümet ve muhalefet partileri,
ortak bir açıklama yaparak Azeri toprakları işgal
altında kaldıkça Türkiye-Ermenistan sınırının
açılmasının “Ermenistan’ın saldırgan politikalarının
ve onun bölgede gerilimi yükseltmeyi amaçlayan
178
“AKP-Ermenistan gizli anlaşması şekilleniyor”, Yeni
Musavat (Azerbaycan, Azerice), 25 Şubar 2009.
179
Örnekler arasında şunlar sayılabilir: “Türkiye, ihanet
yoluna gidebilir mi?”, Kaspi, 13 Şubat; “Ankara’nın
pozisyonuna dair şüpheler artıyor”, Sherg, 17 Şubat;
“Güvenilir müttefiklerimiz yok”, Zerkalo, 18 Şubat; “Hain
bir plan var”, Yeni Musavat, 26 Şubat; “Türkiye
Azerbaycan’ı terk mi ediyor?”, Yeni Musavat, 3 Mart;
“Türkiye Ermenistan sınırını açarsa ne yapacağız?”, Yeni
Musavat, 11 Mart.
180
“Devletler arası aşk ilişkileri sorun yaratıyor”, Zerkalo,
20 Şubat 2008. Eleştirel yorumlar, iç meselelerden sorumlu
bir yetkili olan Ali Hasanov tarafından yapıldı ve iç siyaset
malzemesi olarak kullanıldığını ve aslında kati bir resmi
politika olmadığını belirtti.
181
Zeynep Gürcanlı, “Obama’nın sözü bile ikna edemedi”,
Hürriyet, 7 Nisan 2009; ayrıca E.Veliyev, “Barack Obama
Türkiye’ye geldi” (Rusça), Zerkalo (Azerbaycan), 7 Nisan
2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
soykırım iddia ve çabalarının meşrulaştırılmasından
başka bir şey olmadığını” ilan etti. 182
Azeri yetkililer, üçüncü taraflarla temaslarından
dolayı Türkiye’yi sert şekilde eleştirdiler.183 Bir
Avrupalı yetkiliyle görüşmesinde cumhurbaşkanı, AB
ve
ABD
önkoşullar
olmadan
Türkiye’nin
Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesini teşvik
ederlerse bunun Şahdeniz doğal gazıyla ilgili olarak
“çok önemli sonuçlar” doğuracağı tehdidinde
bulundu.184 27 Mart’ta Moskova’yla belirsiz miktarda
doğalgaz satışı için mutabakat anlaşması imzalayan
Azerbaycan, Avrupalıların Türkiye’den geçecek
Nabucco doğalgaz boru hattını en azından kısmen
karşılamak üzere güvendiği doğalgazı Rusya’ya
satabilir. Ancak ticari konularda ve Türkiye’nin ne
miktarda gazı elinde tutabileceği konusunda
Ankara’yla yaşanan ciddi fikir ayrılıkları yüzünden
Şahdeniz alanının genişletilmesinde zaten iki yıllık bir
gecikme yaşandığından Türkiye’yi dolaylı olarak tehdit
etmenin ne kadar anlamlı olduğu tartışılır.185 Tüm
bunların ötesinde Şahdeniz, Nabucco’yu beslemek için
yeterli gaza sahip olmayabilir.186
Azerbaycan’ın
eleştirilerini
yatıştırmak
üzere
Bakü’deki Türkiye büyükelçiliği ve Başbakan Erdoğan
19 Şubat’ta paralel açıklamalar yaptılar. Elçilik,
Türkiye’nin Ermenistan politikalarına ilişkin olarak
Azeri yetkililerle “sürekli ve kapsamlı görüş
alışverişinde” bulunduğunu açıkladı.187 Erdoğan,
“Dağlık Karabağ sorunu konusunda Türkiye ve
Azerbaycan’ın pozisyonları arasında bir farklılık
olmadığında” ısrar etti.188 Yukarıda sözü edildiği gibi
Başbakan Erdoğan, 3 Nisan’da daha da açık konuştu:
“Bu sorun [Ermenistan’ın Azeri topraklarını işgali]
182
“Azerbaycan Milli Meclisindeki partiler, ErmenistanTürkiye sınırının açılmasına karşı çıkan bir açıklama
yayınladılar” (Azerice), Azeri haber ajansı, 7 Nisan 2009.
183
Kriz Grubu’na verilen mülakat, ABD’li yetkili,
Washington, Şubat 2009.
184
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Avrupalı
yetkili, İstanbul, Ocak 2009.
185
“İşin tuhafı, Gazprom Türkiye’nin Azerbaycan’a
sunduğundan daha iyi koşullar sunuyor”. Vladimir Socor,
“Shaking down the Turkic brother? Turkey’s AKP government
obstructs Azerbaijan’s gas outlet to Europe”, Eurasia Daily
Monitor, 16 Mart 2009.
186
Şahdeniz’in ilk etabı yılda sekiz milyar metreküp
doğalgaz pompalıyor; Nabucco’nun bunun dışında 30 milyar
metreküpe daha ihtiyacı var. “Turkey-Azerbaijan gas transit
dispute poses problem for Nabucco”, Platts Commodity
News, 12 Mart 2009.
187
“Bakü’deki Türk büyükelçiliği bir açıklama yayımladı”,
Yeni Musavat, 20 Şubat 2009.
188
“Erdoğan: Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan ile
Türkiye’nin pozisyonları arasında fark yoktur” (Rusça), 1st
News.az, 19 Şubat 2009.
Sayfa 23
çözülmedikçe, sağlıklı bir karara varmamız mümkün
değildir”.189 Türkiye, Ermenistan’la bir anlaşma
imzalamaya yaklaştıkça Bakü’deki egemen tutumun
daha çok farkına varıyor ve Ermenistan’la ilişkilerini
normalleştirmesinin son kertede Dağlık Karabağ
sorununun
çözümünü
hızlandırabileceğini
de
savunarak Azeri endişelerini gidermeye çalışıyor.
Türkiye ayrıca daha fazla uluslararası destek
arayışında. Nisan ayındaki Türkiye ziyaretinin
ardından Başkan Obama, Azerbaycan devlet başkanı
İlham Aliyev’i Bağdat’tan arayarak Dağlık Karabağ
sorununun çözümüne giden yol olarak ABD’nin
Türkiye-Ermenistan normalleşmesine verdiği desteğin
altını çizdi.190
C. RUSYA’NIN ROLÜ
Rusya, yaklaşımında bariz bir değişiklik yaparak
Türkiye-Ermenistan
uzlaşmasını
sessizce
desteklemeye başladı.191 Cumhurbaşkanı Sarkisyan,
Gül’ü Erivan’daki futbol maçına davet edeceğinin
işaretini ilk olarak Moskova’da verdi.192 Güney
Kafkasya’da Rusya ve ABD’nin ortak bir amaca
sahip olmasının ender örneklerinden biri yaşanıyor.
Önceleri ikili ilişkilerde iyileşmeye Rusya’nın
yaklaşımı, en fazla kayıtsız denebilirdi. Sınırın kapalı
olmasının
Rusya’ya
Ermenistan
üzerindeki
hakimiyetini sürdürme ve Soğuk savaştan kalma
sınırı koruma fırsatı verdiği düşünülüyordu. Bunun
yanı sıra Gümrü’de üssün ve Türk sınırında Rus
askerlerin bulunması ve Erivan havaalanı gibi
uluslararası giriş noktalarının kontrolü sayesinde
Ermenistan’ın küçük ortak olduğu askeri ittifak
sürdürülüyordu.193
Rusya’nın
stratejisindeki
değişimin
önemli
nedenlerinden biri, Türkiye ile düzelen ilişkileri
kullanarak ABD, AB ve diğer “bölge dışı güçleri”
189
Chatham House’ta yaptığı konuşma, Londra, 3 Nisan
2009. Bkz. www.chathamhouse.org.uk/events.
190
Obama, “ABD’nin Azerbaycan’la olan güçlü ilişkilere ve
Dağlık Karabağ anlaşmazlığının çözümüne doğru ilerleme
kaydedilmesine destek sağlama sözünü yineledi. Başkan
ayrıca bölgede daha fazla barış ve güvenliğe yol açacak
Türkiye-Ermenistan uzlaşmasının önemine dikkat çekti”.
Beyaz Saray basın açıklaması, 7 Nisan 2009.
191
Moskova, “gerilimin azalmasını istiyor”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Rus diplomat, Erivan, Kasım 2008.
192
Tam açıklama için bakınız www.president.am, 24 Haziran
2008.
193
“Türk kuvvetleri sınıra dayandı. Bu nedenle Rusların üs
açmasına izin verdik”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Ermeni diplomat, New York, Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Güney Kafkasya’dan uzak tutma isteğiydi.194 Moskova
ayrıca
Gürcistan’ı
daha
da
izole
etmeyi,
marjinalleştirmeyi
ve
kuşatmayı
amaçlıyor.195
Bakü’nün Ankara’ya karşı olan tepkisi, aynı zamanda
Rusya’nın Azerbaycan’da yeni bir açılım yapmasını
sağlayabilir. Ancak Türkiye’ye Ermenistan’dan
doğrudan geçiş olursa Rusya bundan kazanç da
sağlayabilir. Gümrü’deki askeri üssüne mühimmat
sağlayabilmek için bir geçiş noktasına ihtiyacı var.
Ayrıca Rus şirketleri artık cep telefonu operatörleri,
enerji üretimi ve dağıtımı, boru hatları ve demiryolları
da dahil olmak üzere Ermenistan’ın altyapısının
önemli bölümünü kontrol ediyor veya satın almış
durumda. Türkiye-Ermenistan sınırının açılması ve
serbest ticaretin yapılması bunların değerini
arttıracaktır. Ermenistan’daki kıdemli bir Rus
diplomatın ifadesine göre Rusya, sınırın açılmasını
“Ermenistan ekonomisine yatırım yapması, yeni
pazarlara açılması ve Türkiye açısından da, karşılıklı
avantaj sağlayan bir paylaşıma katılması” açısından
bir potansiyel olarak görüyor.196
Sayfa 24
V. KAMUOYU
Ermeni-Türk uzlaşması, aydınların yürüttüğü bir
süreçten ibaret değil; iki ülkedeki kamuoyu da buna
hazır. Türklerin üçte ikisi Cumhurbaşkanı Gül’ün
Erivan ziyaretini destekledi.197 Ankara’daki bir
düşünce kuruluşunun direktörüne göre “muhalif
internet sitelerinde bu ziyarete çok yer verildi; bu, bir
iç siyaset futbolu, ancak kamuoyu hazır. Diyorlar ki
[sınırı] açın ve kapansın bu konu. Bu bir zamanlama
meselesi, hazırlık meselesi değil”.198 Ermenistan’da
ise nüfusun yarısından fazlası Türkiye Ermeni
soykırımını
tanımadan
sınırın
açılmasını
destekliyor.199 Önceleri çok katı biçimde Türk karşıtı
olan Ermeni diyasporası şimdilerde daha nüanslı bir
tutum takınıyor.
Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nun 2001-2002’de
yaptığı çığır açıcı çalışmadan sonra gayriresmi
düzeyde yürütülen ondan fazla sivil toplum projesi,
ilişkileri düzeltmeye gayret etti. Bunlar arasında ortak
konserler,200 ortak sergiler, öğrenci değişimleri,201 bir
197
194
“Geçen yıl Ağustos’taki kriz, bu tür tehditler ortaya
çıktığında bölgedeki tüm ülkelerin işbirliği yapmasının ne
kadar önemli olduğunu ortaya koydu ve bölge dışı güçlerin
müdahalesi olmadan bu tür sorunlarla bağımsız olarak baş
edebileceğimizi
gösterdi”.
Cumhurbaşkanı
Dimitri
Medvedev’in Cumhurbaşkanı Gül’le görüşmesinden sonra
yaptığı açıklama, Moskova, 13 Şubat 2009. Bakınız, “Press
statements
following
the
Russian-Turkish
talks”,
www.kremlin.ru.
195
“Rusya, Gürcistan’ı zayıflatmak ve Türkiye ile
diyaloğunu geliştirmek için uzlaşmaya destek veriyor.
Ermeni demiryollarına yaptıkları 500 milyon dolarlık
yatırım, Türkiye ile bağlantısı olmadığı sürece işe yaramaz.
Ancak bu, uzun vadede [stratejik] çıkarına uygun
olmayabilir”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermenistan’da
görev yapan Avrupalı diplomat, İstanbul, Aralık 2008.
Sınırın açılması, Gürcistan’ın Güney Kafkasya’daki ana
geçiş noktası olarak önemini kaybetmesine yol açabilir, fakat
Türkiye’yle sınır açılsa da Ermenistan Gürcistan’dan
geçmeyen ve doğrudan Rusya’ya bağlanan bir hatta sahip
olmayacak.
196
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Rus diplomat, Erivan,
Kasım 2008.
Bir araştırmaya göre Türklerin yüzde 69.6’sı Gül’ün
ziyaretini başarılı buldu; yüzde 62.8’si Türkiye’nin
Ermenistan ile siyasi ve ekonomik bağlar kurması
gerektiğine inanıyor. Metropoll, 8 Eylül 2008.
198
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Hasan Kanbolat,
Ortadoğu
Stratejik
Araştırmalar
Merkezi–ORSAM
direktörü, Ankara, 23 Aralık 2009.
199
A1+ televizyonunun online olarak yaptığı araştırmaya
göre katılanların yüzde 54.8’i sınırın koşulsuz olarak
açılmasını destekledi, yüzde 27.9’u Türkiye’nin önce Ermeni
soykırımını tanıması gerektiğini söyledi ve yüzde 11.7’si
sınırın açılmasını hiç istemediğini belirtti. A1+, 6 Nisan
2009. Buna göre üç yıl öncesine göre halkın görüşünde
değişim yaşandı. Mayıs 2006’daki araştırmada yüzde 42’si
koşulsuz açılmasından yanaydı. Bu araştırma, International
Republican Institute, Baltic Surveys Ltd./The Gallup
Organization ve the Armenian Sociological Association
tarafından ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın
(USAID) maddi desteğiyle yürütülmüştü. Yüzde 39’unun
koşulsuz olarak açılmasını istediği, yüzde 57’sinin karşı
çıktığı araştırmaysa the Gallup Organization, the Armenian
Sociological Association, USAID ve the International
Republican Institute tarafından Ağustos 2006’da yapılmıştı.
200
Daha önceki bir faaliyette Türk halk müziği grubu
Lalezar’ın Ermeni-Amerikalı bir müzisyen olan ve
geleneksel Ermeni müziği yapan Richard Hagopian ile
İstanbul ve Erivan’da ortak konseri organize edilmişti.
ARF’den radikaller, 2001’de Erivan’daki ilk konseri koku
bombasıyla mahvetmeyi başaramadılar. Sonraki yıl
Hagopian, akıcı Türkçesi ve sıcak kişiliğiyle Türkleri büyüledi.
ABD, İngiltere ve Norveç’in finanse ettiği Avrasya Ortaklık
Vakfı, Aralık 2008’de Kardeş Türküler’i bir konser için
Erivan’a getirdiğinde ziyaretçilerin sayısı Eylül’deki maç için
Türkiye’den gelenlerin sayısından fazla oldu.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
gençlik zirvesi,202 ortak Türk Ermeni Kadın Dergisi,
karşı tarafın yetkilileriyle görüşmek üzere düşünce
kuruluşları arasında yapılan karşılıklı ziyaretler ve Türk
fotoğrafçıların Erivan fotoğrafları ile Ermeni
fotoğrafçıların İstanbul fotoğraflarından oluşan bir sergi
bulunuyor. Bu projelerin her biri farklı düzeylerde
başarıya ulaştı, ancak hepsi de yakın zamanda yaşanan
diplomatik ilerlemeye verilen halk desteğini artırdı.203
Akademisyenler, kendi aralarında tarihi meseleleri ele
almaya başladılar bile. Örneğin Ekim 2008’de Erivan’da
“Tarih ve Kimlik: Diyalog ve Anlayış İçin Köprüler
Kurmak” başlıklı bir çalıştay yapıldı. Sıradan insanların
birbiriyle iç içe olan geçmişlerini nasıl hatırladıklarını
anlatan Türkçe ve Ermenice bir kitap yayımlamak üzere
çalışma kararı aldılar.204 Mart 2009’da 30’dan fazla
Ermeni ve Türk sivil toplum örgütü, Erivan’da
yapılan büyük bir toplantıda bir araya geldi. Hâlâ
1915 olaylarının gölgesinde kalmış ve belirli bir
siyasi hedeften yoksun olsa da iki ülke arasındaki
bağların hiçbir koşula bağlanmaksızın normalleşmesi
gerektiği konusunda fikir birliğine varıldı.205
A. TÜRK AYDINLAR ÖZÜR DİLİYOR
Resmi diyalogtaki artış, sivil toplum yoluyla yürütülen
diplomasi, önemli miktardaki ticaret ve kişilerin
seyahatlerinin kolaylaşması, Ermenistan ve Ermenilere
dair her konuda Türkiye’de hakim olan tabu anlayışını
değiştirmeye başladı bile. Sözkonusu tabu ifade
özgürlüğüne aykırı eylemlerle desteklense de bu tür
örneklere artık daha nadir rastlanıyor. Ermeni
meselesinde 301. maddeye dayanan tek dava olan ve
201
Örneğin Ağustos 2005’te Helsinki Yurttaşlar Derneği,
Ermenistan ve Türkiye’den toplam 24 üniversite öğrencisine
Antakya’daki on günlük bir seminer için sponsor oldu.
202
Kasım 2008’de Arı grubu ve ABD’deki Alman Marshall
Fonu tarafından İstanbul’da yapılan Karadeniz Gençlik
Zirvesi, aralarında Ermenistan’ın da olduğu beş ülkeden
toplam on beş genci bir araya getirdi ve yoksulluk, eğitim,
yolsuzluk ve önyargılar gibi bölgeye özgü sorunları
tartışmalarını sağladı.
203
Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nun eski bir Ermeni
üyesi, sivil toplum düzeyinde önceleri gösterilen çabaların
“Ermenistan’ın Türkiye’ye bakışında bir köşetaşı” olduğunu
ve bunun “günümüzde Ermeni-Türk görüşmelerinde
yaşananlarda son derece önemli bir aşama” olarak
görülebileceğini öyledi. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Erivan, Ocak 2009.
204
Almanya Yetişkinlerin Eğitimi Derneği Uluslararası
İşbirliği Enstitüsü’nün Ermenistan şubesi tarafından
desteklenen araştırmanın başlığı: “Birlikte Hatırlamak: Türk
ve Ermenilerin Ortak Tarih Anıları”.
205
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi ve Sivil Toplum
Enstitüsü tarafından organize edildi. Bakınız www.csi.am.
Sayfa 25
solcu yazar Temel Demirer’in soykırımı ve Türk
devletinin bundaki sorumluluğunu kabul ettiği
açıksözlü konuşmasından dolayı 2008’de adalet
bakanının açılmasına onay verdiği davanın
düşebileceğine dair işaretler mevcut.206
Dahası Ermeni meselesine dair Türklerin bakış
açısında büyük açılım yaşandı. 1980’lerde bile
1915’te yaşanan dehşet hakkında konuşulmuyordu.
Türk ve Ermeni tarihçiler, ilk çalıştaylarını 2000’de
Chicago’da
yaptılar.
2005’te
ise
Türk
akademisyenlerin İstanbul’da “İmparatorluğun Çöküş
Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk
ve Demokrasi Sorunları”207 başlıklı bir konferans
düzenlemesiyle bu konu gündeme oturdu. Sanat
faaliyetleriyle Ermeni toplumunun hatırası yad edildi.
Örneğin Kasım 2005’te Osmanlı dönemini resmeden
ve Ermeni toplumunun okullar, köyler ve
manastrılarla günlük yaşamda ne kadar önemli bir rol
oynadığını gösteren kartpostal sergisi açıldı.208 Önde
gelen yazarlar, resmi söylemi eleştiren ve Ermenilerin
konu edildiği romanlar yazdılar. Tirajı yüksek ve
milliyetçi Hürriyet gazetesi, Atatürk’ün 1915
katliamlarını ve faillerini kınadığı sözlerine yer
verdi.209
Her açılım, belli bir ölçüde de direnişle karşılaştı.
Bir grup tutucu, sağcı milliyetçi avukat, Nobel
ödüllü roman yazarı Orhan Pamuk aleyhinde bir
206
Hrant Dink’in cenazesinde Demirer şunları söyledi:
“gerçekleri haykırmamanın cinayete ortak olduğu bir ülkede
yaşıyoruz. Hrant sadece Ermeni olduğu için değil, bu ülkede
soykırım olduğu gerçeğini ifade ettiği için katledildi… [Ceza
Yasasının 301. maddesini ihlal ederek ve tanıklık yaparak]
bu katil devlet karşısında suç işlemeyenler Hrank Dink
cinayetine ortak olanlardır.”. Bianet haber portalı, 9 Şubat
2009. “Devleti aşağılamak” suçuyla Türk Ceza Yasasının
301. maddesiyle yargılanabilmesi için adalet bakanının onay
vermesi gerekiyor.
207
Konferansı Türkiye’nin en iyi üç üniversitesinden dokuz
profesör organize etti. Önde gelen yirmi akademisyenden
oluşan bir danışma kurulu ve sunum yapan ve panel yöneten
60 katılımcı vardı. “Sadece Türklerin katıldığı bu büyük
olay, tüm Türk halkına gösterdi ki Türk akademisyenlerin en
üst tabakası, milliyetçi fikirleri paylaşmamaktadır ve artık
gözleri korkmamaktadır. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
Kaçınılmaz olanın resmi olarak kabul edilmesine ve ‘sözde
soykırım’ laflarının bir anda yaygınlaşmasına bakın”. Kriz
Grubu’na gönderilen e-posta, önde gelen akademisyenlerden
Halil Berktay , 29 Mart 2009.
208
“Sevgili Kardeşim”, serginin kataloğu İstanbul’da
2005’te basıldı.
209
24 Nisan 1920’de, Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı
konuşmada 1915 olaylarını ‘maziye aid fazâhat’ (geçmişe ait
alçaklık) olarak tanımlamıştı. Ayşe Hür’ün “Türk Ermenisiz,
Ermeni Türksüz Olmaz!” başlıklı yazısı, Taraf, 31 Ağustos
2008.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
İsviçre gazetesine “bu topraklarda bir milyon Ermeni
öldürüldü” diyerek “cumhuriyete hakaret ettiği”
iddiasıyla 2005’te dava açtı. Bir başka önemli yazar
olan Elif Şafak, Ermenilerin 1915’te yok olmasıyla
günlük hayatta bıraktıkları boşluğa hayıflandığı
romanıyla “Türk kimliğine hakaret ettiği” iddiasıyla
mahkemede yargılandı. Ancak her seferinde tartışma
bir adım daha ilerledi. İktidardaki AK Parti, bu tür
hukuka aykırı davaları önleyebilmek için Nisan
2008’de 301. maddede değişiklik yaptı. Ayrıca adı
geçen milliyetçi avukatlar artık ya cezaevindeler ya
da hükümete karşı örgütlenen Ergenekon örgütünün
parçası
olmak
suçundan
mahkemede
yargılanıyorlar.210
Gerçek dönüm noktası, İstanbul’daki aydın çevrenin
çok sevilen bir üyesi olan Ermeni-Türk gazeteci Hrant
Dink’in Ocak 2007’de milliyetçi bir çete adına hareket
eden bir suikastçı tarafından öldürülmesi oldu.211 Çoğu,
üzerinde “hepimiz Ermeni’yiz” yazan pankartlar
taşıyan en az 100.000 kişi Dink’in tabutunun arkasında
caddeler boyunca yürüdü. Özellikle de olayda devletin
ihmali ve hatta suç ortaklığı olasılığı ortaya çıktıktan
sonra İstanbul elitleri arasında bu cinayetle ilgili olarak
derin bir utanç duygusunun hakim olduğu yeni bir
hassasiyet oluştu. Önde gelen aydınlardan Murat
Belge, Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğine
işaret etti: “Hayaletler gömülmez. Mezarlarında
zincirlerini şıkırdatıyorlar.”212
Geçmişten çok farklı olarak, bugün artık her türden
bilgiye ulaşmak mümkün.213 İçerikleriyle ilgili bazı
şüpheler bulunmasına karşın214 devlet arşivleri,
Sayfa 26
geçmişte olduğundan çok daha erişilebilir durumda.215
2005’ten bu yana ve özellikle de geçtiğimiz yıl, resmi
açıklamalarda, devlet televizyonunun haberlerinde ve
okul kitaplarında “sözde soykırım” tabirinin yerini
yavaş yavaş “1915 olayları” tabiri almaya başladı.216
Türkiye radyo televizyon kurumu, Nisan ayında günde
bir saat Ermenice yayına başladı ve Ermeni dilinde
televizyon programları hazırlamayı da planlıyor.
Özellikle basının liberal kesimi için aşağıdaki gibi
başlıklar artık olağanüstü olmaktan çıktı:
İddia edilen şeyleri yapmadığımıza dünyayı
inandırabilir miyiz? Dünyayı bırakın, kendimizi
inandırabilir miyiz?.... Bugün pek çok Ermeni için
‘soykırım’ terimi, sadece 1915’te yaşananları
tanımlayan hukuki bir terim değil, 90 yıldır Ermeni
cemaatine,
kültürüne,
tarihine,
devletine,
diasporasına, insanına yönelttiğimiz sistematik yok
saymanın, inkarın, dışlamanın, düşmanlığın ortak
adı.217
Türkiye’de kitapçılar, tamamen karşıt görüşü yansıtan
kitapların yanı sıra İngilizce ve Türkçe olarak Utanç
Verici Bir Olay: Ermeni Soykırımı ve Türkiye’nin
Sorumluluğu Meselesi gibi başlıklar taşıyan kitapları
raflarına koyuyorlar.218 Ocak 2008’de saygın İletişim
Yayınları, I. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı
liderlerinden biri olan ve 1915 Ermeni politikasının baş
sorumlusu olarak bilinen Talat Paşa’nın eylemlerini
ayrıntılarıyla anlatan bir kitap yayımladı. Kitapta “bu
çalışma, [Ermenilerin başına gelen] büyük felaketin
inkar edilmesi yerine araştırılmasının ne kadar önemli
olduğunu göstermektedir” yazıyordu.219 2009’da
210
Bakınız Kriz Grubu 197. Avrupa Raporu, Türkiye ve
Avrupa: Belirleyici Yıla Girerken, 15 Aralık 2008, s. 12.
211
Önde gelen gazetecilerden Hasan Cemal, Erivan’daki
soykırım anıtına Eylül 2008’de çelenk bıraktı ve 1915’te
yaşanan trajedi nedeniyle derin bir üzüntü duyduğunu ve
bunu özellikle Hrant Dink için bıraktığını söyledi. Cemal’in
dedesi olan Cemal Paşa, I. Dünya Savaşı sırasında
Osmanlı’nın liderlerindendi ve bir Ermeni tarafından
1922’de Tiflis’te suikasta uğramıştı. Nouvelles d’Arménie
(Fransa), Ekim 2008.
212
Kriz Grubu’na verilen mülakat, İstanbul, 18 Aralık 2008.
213
“Lisans eğitimi almak üzere Manchester’a gelmeden önce
Ermenilerin hikayesi hakkında ne birşey duymuştum ne de
birşey biliyordum. Okuldaki tarih kitaplarımız 1915 olayları
hakkında pek bilgi vermiyordu. Bu konuya Manchester halk
kütüphanesinde rastladım. Sonrasında kitap yığınının içinde
oturarak bulabildiğim her şeyi okudum”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Üstün Ergüder, önde gelen Türk
akademisyen, İstanbul, Ocak 2009.
214
“Erişim sorunu başka şey, koleksiyonların içeriği sorunu
başka. 1915-1916 olaylarıyla alakalı hiçbir yeniden iskan
kaydı Türkiye’de yok. Ayrıca arşivlerde Ermeni meselesi
hakkında tarafsızlık yok. Bu da ‘Ermeni soykırımı
olmamıştır’ başlıklı yayınlarından açıkça görülebiliyor”. Kriz
Grubu’na gönderilen e-posta, Ara Sarafyan, Gomidas
Enstitüsü direkörü, 24 Mart 2009.
215
“Bir sorun olursa hemen ele alınıyor ve çözümleniyor.
İstenen de bu zaten. Türkiye, yeni arşiv politikasıyla çok
saygınlık kazandı. Mevcut hükümet, ek finansmanla arşivleri
desteklemeye devam ederse daha da saygınlık kazanacak”.
Alman tarihçi Hilmar Kaiser’in Today’s Zaman’a verdiği
röportaj, 22 Mart 2009.
216
Ermeni Araştırmaları Enstitüsü – ERAREN’in direktörü
olan eski büyükelçi Ömer Lütem, bunun 2005’te Milli
Güvenlik Konseyi’nde alınan ve komşularla olan ilişkilerde
daha ılımlı bir dil kullanma ve yine 2005’te kabul edilen
“meseleyi tarihçilere bırakma’ ilkesiyle uyumlu olduğunu
belirtiyor.
“Günlük
Bülten”,
www.era
ren.org, 23 Ocak 2009.
217
Ayşe Hür, “Türk Ermenisiz, Ermeni Türksüz Olmaz!” ,
a.g.e.
218
Taner Akçam, “A Shameful Act”, a.g.e. Bu kitabın
milliyetçi Türk perspektifinden yapılmış bir eleştirisi için
bakınız, Review of Armenian Studies, sayı 13-14, Ankara,
2007.
219
İlk ayında dört kez tekrar basılan Ermeni Meselesi
Hallolunmuştur adlı kitabında Taner Akçam, şunları yazıyor:
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
basılan ve Talat Paşa’nın 935.367 Ermeninin, ki
kendisi bu sayının 1917 itibariyle yüzde 90’ının
“kayıp” olduğunu hesaplamıştı, tehcirini yönettiğini
gösteren özel günlük ve belgeleri yayımlandığında
buna karşı yasal bir girişimde bulunulmadı.220 Bir
Ermeni akademisyen tarafından bu, “Ermenilerin
1915-1917 arasında Osmanlı İmparatorluğunda
yaşadıkları tahribatı tanımlayan ve şu ana kadar açığa
çıkarılmış büyük olasılıkla en önemli belge” 221 olarak
tanımlandı.
Bunun kadar ilgi çekici bir başka gelişme de, 200
civarındaki Türk aydınının Aralık 2008’de başlattığı ve
internet üzerinden yaklaşık 29.500 kişi tarafından
imzalanan özür kampanyası oldu.222 Kampanya
metninde şöyle yazıyordu: “1915’te Osmanlı
Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız
kalınmasını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul
etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma
Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor,
onlardan özür diliyorum.”. Ermenistan’la 1990’ların
başında kurulan ilk temaslara öncülük etmiş olan bir
diplomat da, özür dilemenin yerinde olduğunu
söyledi.223
Özür kampanyası, Başbakan Erdoğan, genelkurmay
başkanı, bir grup emekli muhafazakar diplomat ve
milliyetçi gazeteler tarafından farklı dozajlarda
eleştirildi.224 Buna rakip olarak başlatılan, güçlü bir
“Adına tehcir, kırım, soykırım ya da ne dersek diyelim...
yaşanmış acıları anlayan, nedeni ne olursa olsun, dini, etnik
kökeni farklı diye insanlara karşı işlenmiş cinayetleri
kınayan bir dil geliştirilmedikçe sorunun çözümü
doğrultusunda sağlıklı adımların atılması mümkün
olmayacaktır. Yani öncelikle ihtiyacımız olan şey, ahlâken,
vicdanen kabul edilemez bir eylemle karşı karşıya
olduğumuz gerçeğini görmek ve buna uygun bir dil
geliştirebilmektir”.
220
Murat Bardakçı (der.), Talat Paşanın Evrak-ı Metrukesi,
(İstanbul, 2009).
221
Ara Sarafyan, “Talaat Pasha’s Black Book”, a.g.e.
222
www.ozurdiliyoruz.com.
223
“Ben özür de dilerim aslında. Hangi şartlar altında olduğu
çok tartışmalı ama... [1955’te İstanbul’da yaşadıkları
saldırılardan ötürü] Rum vatandaşlardan da özür dilerim. Bu
olaylar Türkiye’ye yakışmayan hadiselerdir. Biz bunları tasvip
etmiyoruz. Buradan giden insanlara sempatiyle bakıyoruz.
Onları kardeşimiz olarak görüyoruz. … acılardan ötürü [özür
dilemeliyiz]. Bizim gibi bir devletin yapması gereken şey
budur”. Eski büyükelçi Volkan Vural’ın Taraf gazetesine
verdiği röportaj, 8 Eylül 2008.
224
Erdoğan, şunları kaydediyordu: “o kampanyayı kabul
etmiyorum, desteklemiyorum ve onun içinde de yer almam.
Çünkü suç işlemedim ki özür dileyeyim….Sadece ortalığı
karıştırmak, huzurumuzu kaçırmaktan başka bir işe
yaramaz”.www.hurriyet.com.tr/english/domestic/10591369.
asp?scr=1. Cumhurbaşkanı Gül, daha ılımlı bir çizgi izledi
Sayfa 27
Ermenistan karşıtı mesajla, İsrail’e ve milliyetçi Kürt
militanlara yönelik öfkeyi harmanlayan “özür
bekliyorum” kampanyası ise dört kat fazla imzacısı
olduğunu iddia etse de, sadece küçük çaplı 39
milliyetçi derneğin, bazı yerel sendika şubelerinin ve
ana akımın dışında duran bazı akademisyenlerin
desteğini almış durumda.225 Bir Türk gazetesi, 2008’de
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1915 yılında olanlardan
dolayı Ermenileri suçlayan bir propaganda filmini
okullara dağıttığını ortaya çıkarması üzerine hükümet
filmi geri çekti.
Türkler, geride kalan Ermenilerin durumunu da
tartışmaya başladılar. 2004 yılında avukat Fethiye
Çetin, anneannesinin küçük bir doğu kasabasında
evlerde çalıştırılmak ve sonra da eş olmak üzere
tehcirden kaçırılan sekiz Ermeni kızından biri226
olduğunu keşfedişiyle ilgili hatıralarını kitap olarak
bastığında bir yıl içinde 9000 adet sattı ve en az bir
üniversitede ders kitabı oldu.227 Bugünün Türkiye
sınırlarında yaşayan eski Ermeni nüfusundan geriye
kalan, zorla Müslümanlaştırılanların sayısı genellikle
düşünüldüğünden daha fazla olabilir, ki bu da bu
konuları konuşmanın çatışmaya ve acıya yol açmasının
nedenlerinden biri. Eskiden Ermeni nüfusunun en
yoğun olduğu merkezlerden biri olan Diyarbakır’da
önde gelen bir siyasi parti yetkilisi, her beş aileden ikisi
ya da üçünün Ermeni kökenli ataları olduğundan emin
olduğunu söyledi.228 Türkiye’deki Ermenileri konu
alan yeni bir film, söylediklerine göre öldürülme
tehdidiyle Müslümanlaştırılan Ermeniler olan doğudaki
“Kürtlerle” yapılan mülakatlara yer veriyor.229 Filmin
Almanya’da yaşayan yönetmeni Osman Okan’a eserin
üzerinde bıraktığı en büyük etkinin ne olduğu
sorulduğunda, şunu söylüyordu:
Montaj odasında sahneler gözlerimin önünden
durmadan geçirken, Türkiye’de bugün yüzlerce,
binlerce hayır milyonlarca insanın [aynı zamanda
Ermeni ve Türk ya da Kürt olmanın] paradoksunu
yaşadığını ve bu ikili kimliği inkar etmek zorunda
ve kampanyayı ifade özgürlüğünün şahsi bir ifadesi olarak
değerlendirdi. Ancak şunu da ekledi: “sonuçlarına ve son
tartışmalara bakarak olumlu biz katkıda bulunmadığını
düşünüyorum”. Today’s Zaman’a verdiği röportaj, 2 Ocak
2009.
225
www.ozurbekliyorum.com.
226
Fethiye Çetin, Anneannem (İstanbul, 2004), İngilizce’ye
çeviren Maureen Freely (My Grandmother Londra, 2008).
227
Türklerin uzun süre gizli kalan Ermeni köklerinin keşfini
anlatan bir yazı için bakınız, Ayşe Gül Altınay, “Türkiyeli
Ermenilerin yeniden keşfi”, Bianet haber portalı, 1 Ekim
2005.
228
Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey AKP mensubu,
Diyarbakır, Ekim 2008.
229
“Hrant Dink Cinayet Dosyası”, ARTE, Mart 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
olduğunu gittikçe daha fazla düşünürken buldum
kendimi.230
B. ERMENİSTAN’DAKİ TARTIŞMALAR
Ermenistan toplumundaki değişim daha küçük çaplı
olabilir ama kamuoyu araştırmalarına göre (bakınız
yukarıdaki bölümler) Türkiye soykırımı tanımasa bile
sınırın açılmasına oldukça büyük bir destek veriyor.
Katı tutumlu ARF’nin meclisteki kanadı, sınırın
yeniden açılması yönünde Ermenistan’ın taviz
vermesi gereğine inanmıyor, zira ilk etapta sınırı
kapatan Türkiye oldu ve bunu tekrar yapabilir.231 Öte
yandan bağımsızlık sonrası dönemde reşit olan genç
nesil arasında iyimserlik ve ümit hakim. İktidardaki
Cumhuriyet Partisi’nin genç bir bayan üyesi şunları
söylüyordu:
Türk ve Ermeni gençleri arasındaki uçurumu
kaldırma imkanımız var….[Türk aydınlarının özür
kampanyası] bilgiye olan ihtiyacın ve iki taraf için
de geçmişi incelemek üzere atılan dürüst bir adımın
göstergesi. Bu ikili avantajla sınırın açılması ve
ilişkilerin normalleşmesi gibi diğer konularda daha
hızlı ilerlemek için ilk adımı atmak mümkün
olabilir. Bu çağrıyla Ermeni ve Türk gençlerinin
bir araya gelebilecekleri kapı açılabilir ve
önyargıları yıkmak ve iyi komşuluk ilişkilerinin
tesis edecek geleceği kurmak üzere pek çok
meseleyi tartışabilecekleri bir fırsat yaratılabilir.232
Ermenilere Türkiye ve Azerbaycan ile olan tarihi
düşmanlıkları öğretiliyor, oysa aynı mutfak kültürüne
sahipler, Azerbaycan müziğinden hoşlanıyorlar ve
Türklerle geniş çaplı ticareti sürdürüyorlar. Sınır
kapalı olsa da Türk kanalları Erivan’dan kolayca
izlenebiliyor. Antalya gibi sahil şehirleri yeni tatil
merkezleri oldu. Türk aydınlarının özür kampanyası
dikkatleri çekti. Erivan’lı bir aydın, Türk aydınları
arasında Ermeni meselesinin böylesine hararetli bir
tartışma yaratmasına “şaşırdığını” söylüyordu. “Bu
ileriye atılmış bir adımdır…. Bunun bazı Türkler için
önemli bir mesele olması cesaret verici”.233
Soykırımın tanınması, Ermenistan’daki Ermeniler için
diyasporadakiler kadar önemli bir öncelik teşkil
230
Osman Okkan, Bilgi Üniversitesinde yaptığı konuşma,
İstanbul, 20 Mart 2009.
231
“Türkiye … şimdi Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme
yolunda bir sonraki adımı atmalı”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Ani Avetisyan, ARF çalışanı, Erivan, Aralık 2008.
232
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Aralık 2008.
233
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Dr. Ruben Mehrabyan,
Erivan, Ocak 2008.
Sayfa 28
etmiyor.234 Ancak Türkiye’nin bu konuya eğilmek
zorunda olmadığını düşünmesi bir hata olur.235
Günümüzde Ermenistan’da yaşayanların büyük bir
bölümünün ataları, şimdi Türkiye sınırları içinde
bulunan Osmanlı şehirlerinden 1915’te kaçmak
zorunda kalan Ermeniler.236 Her yıl 24 Nisan’da
yüzbinlerce kişi Erivan’daki soykırım anıtını ziyaret
ediyor.
Türkiye bazen Ermenilerin soykırımın tanınması için
ortaya koydukları geniş kapsamlı ve ısrarcı
taleplerinden dolayı samimiyetlerini sorguluyor.
Ermeni aydınlarsa bunu yaşadıklarının neden olduğu
travmaya, hayatta kalanların ve diyasporada
yaşayanların odaklarını kaybetmelerine ve yeni
yerleştikleri ülkelere adapte olma isteklerine
bağlıyorlar. 1920’lerin Türkiye’sinde olduğu gibi
Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’nde de iktidardaki
pozitivist ideoloji, yüzünü geçmişe değil görkemli
geleceğe döndü. Sovyet rejimi ilk zamanlarda birçok
Ermeniyi milliyetçi olmak suçuyla infaz etti ve tarihi
hatırlamayı bir tabu haline getirdi. Değişim, 1965’te
50. yıldönümünde Sovyet Ermenistan’ında ilk toplu
gösteriye izin verildiğinde başladı. O dönemde
çağrılar “bizim toprağımız” ve “adalet” için
yapılıyordu. Zamanla toprak talebi unutuldu ancak
soykırımın tanınması yoluyla adalet talebi bugün
geçerliliğini koruyor.237
C. DİYASPORADAKİ EĞİLİMLER
Katı tutum yanlısı ARF’nin etkisi altındaki
diyaspora238, uzun süre Woodrow Wilson’ın I. Dünya
234
“Soykırımın tanınması, Ermenistan’ın öncelikleri
listesinde altıncı veya yedinci sırada geliyor”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Erivan’da görevli Avrupalı diplomat,
İstanbul, Aralık 2008.
235
“Bir yandan bu sıkıntıları çeken orada [Ermenistan’da]
yaşayan bir halk var, bir de tuzu kuru diye ifade ettiğimiz,
Avrupa'da, ABD'de kendi işini kurmuş, rahat bir ortamda
yaşayan bir diaspora var. Bu iki grubun gündemleri farklı”.
Türkiye dışişleri bakanı Ali Babacan, Sabah, 10 Eylül 2008.
236
”Erivan’daki Ermenilerin çoğu sınırların açılmasını
sabırsızlıkla beklerken bizim için Ermeni soykırımı hayati
önemde bir mesele”, Kriz Grubu’na verilen mülakat, Dr
Reuben Mehrabyan, Erivan, Ocak 2008.
237
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Fransız yorumcu
Michel Marian, Paris, Kasım 2008.
238
ARF, 1890’da kuruldu. Sol milliyetçi bir ideolojiye sahip ve
uzun süre Ermenistan’ın bağımsızlığı, soykırımın tanınması ve
Türkiye’den tazminat alınması için çalıştı. Diyasporada en
büyük desteğe sahip parti olduğunu iddia etse de Ermenistan’da
yaklaşık yüzde 10 desteği var. Partinin adayı, Şubat 2008
cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 6.2’sini kazandı.
ARF, tarihi boyunca sert tutumuyla tanınan bir parti.
“Daşnaklarla büyük zorluk yaşıyoruz. Bir nevi şantaj söz
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Savaşı sonrası verdiği Türk topraklarında kurulacak
bağımsız bir Ermeni devleti sözünü hayata geçirme
hedefine odaklandı.239 Diyasporada yaşayanların
sayısı, Ermenistan’ın nüfusunun yaklaşık iki katı ve
çoğunluğu ABD, Rusya, Fransa ve Lübnan’da olmak
üzere üç ile altı milyonluk bir nüfusa sahip.240
Ermenistan’da olduğu gibi diyasporada da 1965’teki 50.
yıldönümünde dikkatini soykırımın tanınmasına
yönlendirdi. Yahudi Holokostunun üzerinden çok zaman
geçmesine karşın Nazilerin savaş suçlarından
cezalandırıldığını görmek de cesaretlerinin artmasına
neden oldu. Ancak ARF, zaman içinde adım adım
uygulayacağı bir strateji benimsedi, buna göre önce
soykırımın tanınmasını, ardından tazminat talebini ve
tüm bunlardan sonra toprak talebini dile getirmeyi
hedefliyor. Tarihi açıdan soykırımın tanınması yoluyla
adalet arayışı daha ziyade, Sovyet Ermenistan’da
değil günümüz Türkiye’sinde bulunan topraklarda
doğmuş ve buradan kaçmak zorunda kalmış ve
komünist Sovyetler Birliği’ne geri dönerek yerleşme
isteği olmamış, diyasporada yaşayan Ermenilere hitap
ediyor.
Sayfa 29
Bu mesele, en önemli birleştirici bağ olma özelliğini
koruyor ve pek çokları için kendilerini Ermeni olarak
tanımlayabilmelerinin gerekçesini oluşturuyor.242 Ne
var ki bağımsız Ermeni devletinin 1991’de
kurulmasından bu yana yeni eğilimler ortaya çıkıyor.
“Artık toplumda birbirinden farklı sesler mevcut.
Kimliğini tanımlamanın yegane yolu soykırım değil.
Gençler bunu sıkıcı buluyor ve her gün soykırıma
kafa yormak istemiyorlar. ‘Artık bir devletimiz var’,
‘Dağlık Karabağ savaşını kazandık’ … ‘savaş
kahramanlarımız var’ gibi olumlu şeyleri düşünmeyi
tercih ediyorlar.243
Diyasporada yaşayan veya yaşayanlarla yakın işbirliği
içinde olan bazı kesimler, ARF’yi soykırım
meselesini kullanarak diyasporadaki Ermenilere
gözdağı vererek ultra-milliyetçi hedefler uğruna para
bağışlamaya ve dayanışmaya zorlamakla suçluyor.241
Diyasporadaki bazı kesimlerin Türkiye ile diyaloğa
geçmeye hazır olduğu açıkça görülüyor.244 Hrant
Dink’in öldürülmesinden sonra sıradan Türk
vatandaşlarının 60.000 nüfuslu Ermeni toplumuna
ulaşma çabası ve bilhassa internet üzerinden
yürütülen özür kampanyası olumlu bir izlenim bıraktı.
Çoğunluğunu Fransızların oluşturduğu ve aralarında
Kanadalı yönetmen Atom Egoyan’ın da bulunduğu
Ermeni yazar ve aydınlar grubu Ocak 2009’da bir
imza kampanyası başlattı. Kampanyada şunlar
yazılıydı: “[Türklerin] Ermenilere yönelik sözlerle
ifade ettiği ilk girişim olan … özür kampanyasından
dolayı teşekkür ederiz”. İki ay içinde 66 imzayla
başlayan kampanyaya dünyanın her yerinden 84 kişi
daha katıldı.245 Bir yorumcu şunları söylüyor:
konusu. Diyorlar ki bizi görmek istiyorsanız bizim
koşullarımızı kabul etmek zorundasınız”. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Michel Braud, uluslararası sekreter, Sosyalist
Parti, Paris, Kasım 2008.
239
“1960’lara kadar Sevr [Anlaşması] her şeyin cevabıydı.
Ancak o tarihten sonra komünistler soykırımın tanınması
çabalarına başladılar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Ermeni-Fransız yorumcu Michel Marian, Paris, Kasım 2008.
240
Resmi rakamlara göre Ermenistan’ın nüfusu 3.2 milyon.
Ancak gerçekte 2 milyon gibi az bir rakam olabilir. Gerek
Rusya’da gerekse ABD’de Ermeniler’in sayısının en azından
bir milyon, Fransa’daysa 400.000 olduğu düşünülüyor.
Diyasporadaki nüfusun miktarı, yoğun şekilde yaşanan
asimilasyon ve siyasi grupların rakamları yüksek göstermeye
çalışması nedeniyle tam olarak bilinemiyor. Örneğin
diyaspora dernekleri Birleşik Krallık’ta yaşayan Ermenilerin
sayısının 20.000 olduğunu söylese de kilise seçimlerinde
yalnızca 200-300 Ermeni oy kullanıyor. Ermenilerin ilk
olarak 1870’lerde geldiği Manchester’da bir Ermeni kilisesi
bulunuyor ancak söz konusu nüfus toplumun içinde
tamamen erimiş durumda. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara
Sarafyan, Gomidas Enstitüsü direktörü, Londra, 2 Mart 2009.
241
“Daşnaklar sürekli para toplayabilmek için bu konuyu
gündeme getiriyorlar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
David Phillips, Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nda
görevli eski arabulucu, New York, 3 Şubat 2009. ARF’nin
tüm diyasporayı temsil ettiğini iddia etmek mümkün değil.
“Aşırı uçta bulunanların sesi en fazla duyuluyor, ancak onlar
da anaakım diyasporadan ayrıldılar. Daha yaratıcı olan
bazıları, Türkiye’ye geri dönebilmek, Türk arkadaşlara sahip
olmak ve Türkiye’deki Ermeni anıtlarını restore etmek
istiyorlar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Fransız
yorumcu Michel Marian, Paris, Kasım 2008. Sosyalist
Parti’nin uluslararası sekreteri de bu fikre katılıyor: “Ermeni
diyasporasının nabzını tutmak çok zor. [Radikal] kesimlerle
çok fazla uğraşmamız gerekiyor”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Paris, Kasım 2008.
242
“Soykırımın tanınmasından sonra Ermeniler arasındaki
fikir birliği parçalanır”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009.
Ervan’da bulunan pek çok yetkili ve bağımsız uzman,
soykırım olmazsa diyasporada yaşayan çok sayıda
Ermeninin kendisini Ermeni olarak tanımlaması için elinde
hemen hemen hiçbir şey kalmıyor, zira dillerini ve dinlerini
kaybettiler ve yerleştikleri ülkelerin kültürünü aldılar. Kriz
Grubu’na verilen mülakatlar, Erivan, Şubat 2009.
243
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni diplomat, Mart
2009.
244
“[Önceden radikal olan bazı gruplar] artık yumuşadılar.
[Lobi] oyununun kurallarına göre oynamak zorunda olduklarını
ve Ermeni hükümetinin gerçek sorumlulukları olduğunu
anladılar. Herkes olgunlaşıyor”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Ermeni eski yetkili, Washington, Şubat 2009.
245
Metnin
tamamı
için
bakınız
http://repondre.wordpress.com. Ayrıca bakınız Guillaume
Perrier, “Turcs-Arméniens, le temps du dialogue”, Le Monde,
20 Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 30
“diyaspora adalet istiyor, ancak bunun ne şekilde
yapılacağını bilmiyor”.246
VI. ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM
Ne var ki ABD’de önde gelen lobi üyelerinden biri,
Türkiye’deki özür kampanyasını “Türkiye’de önemli
düzeyde herhangi bir değişimi ifade etmediği”
iddiasıyla dikkate almadı ve “sözde özrü” “soykırım”
terimini kullanmamasından dolayı eleştirdi..247 Bir
başka Ermeni-Amerikalı lobi üyesine göreyse
Türkiye, Ermenistan’ın soykırıma dair görüşünü
benimsemeden önce sınırın açılması feci sonuçlar
doğuracak: “Söylenmemiş sözlerin üstünü örterek,
iltihaplı yaraları öylece bırakarak ya da Türkiye’nin
sınırı
açarak
kendini
batılı
demokrasilere
beğendirmesini sağlayarak barış yapamayız”.248
A. EKONOMİK YARARLAR
Ermeni dergisi Nouvelle Armenie’nin editörü ve
Türk diplomatları öldüren ASALA suikastçılarının
bir dönem sözcülüğünü yapmış Ara Toranian, şahsi
fikrince ARF’nin artık toprak iadesi veya tazminat
konularında kazanım sağlamayı ummadığını
belirtiyor.249 Kendisi, soykırımın tanınması için
çalışıyor ve inkarın suç sayılabilmesi için Fransız
yasalarını inceliyor.250 Bir Ermeni-Amerikalı lobi
üyesi şöyle söylüyor: “Soykırımdan vazgeçmektense
kolumu keserim”. Eğer Türkiye ve Ermenistan
ilişkilerini normalleştirebilirse tarihi kayıtlardan
doğacak sonuçlara dair anlaşmaya varmak Ankara ve
Erivan’ın sorumluluğu olacaktır. Ermeni-Amerikalı
lobi üyesinin söylediği üzere: “bu meseleyi çözmeleri
için dünya iki ülkenin hükümetine gözlerini
çevirecek. Biz [diyasporadakiler] masaya oturma
şansı bulamayacağız”.251
246
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Fransız yorumcu
Michel Marian, Paris, Kasım 2008.
247
Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, Ermeni-Amerikalı
aktivist, Aralık 2008.
248
Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutumlu ErmeniAmerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009.
249
Toranian, Ağrı Dağı’nda bir barış parkı açılmasının ve
Ani harabelerinin geri verilmesinin herkesi mutlu edeceğini
ancak bunların yapılacağını sanmadığı söylüyordu.
“ASALA’nın sözcüsüydüm. Görüşlerim çok katıydı. Ancak
bu mesele artık para veya toprak geri alma meselesi değil,
bir onur meselesi. Tek isteğimiz Ermenistan’ın yaşanılabilir
bir ülke olması …. ve tehditlerin ortadan kalkması. Kimse
toprak istemiyor. Yalnızca Dağlık Karabağ. Bu Ermeniler
için yeterli”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Paris, 25 Kasım
2009.
250
“Bu, olmazsa olmaz. Ben Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
katılmasına karşı değilim, pazarlıkçı bir Türkiye’nin Avrupa
Birliği’nde olmasına karşıyım”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Ara Toranian, editör, Nouvelles d’Armenie, Paris,
Kasım 2008.
251
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Amerikalı lobi
üyesi, Washington DC, 6 Şubat 2009.
Normalleşmenin, özellikle Ermenistan ama bu arada
Türkiye için de getirilerinden biri ekonomik alanda
olacak. Aslında 1991’den bu yana iş bağlantıları,
uzlaşma için çok ihtiyaç duyulan itkiyi sağlıyordu.
Ermeni diyasporasından bir grup ve Musevi asıllı
Türk işadamı İshak Alaton, (hiçbir zaman
bitirilmeyen) Karadeniz’deki Trabzon limanının
yenilenmesi ve Erivan’a yeni bir yol açılması
projesiyle bu konudaki durgunluğu aşmak üzere ilk
adımları attılar.252 Günümüzde Türk ve Ermeni
işadamlarının ortaklaşa kurdukları yaklaşık yirmi
şirket faaliyet göstermekte ve Gürcistan ve İran
üzerinden dolaylı da olsa ticaret yapmaktalar. Türkiye
ile Ermenistan arasındaki ticaretin değeri, 1997’de 30
milyon dolarken, 2007’de en az 120 milyon dolara
çıktı.253 Bir çalışmaya göre sınırların açılması, bunun
katlanarak
300
milyon
dolara
ulaşmasını
254
sağlayabilir. Gül’ün ziyareti sırasında Ermenistan
elektriğinin Türkiye’ye satılması konusunda prensipte
anlaşıldı.255 Ermenistan’da yeni nükleer enerji
tesislerinin inşasında Türk şirketlerinin olması
maliyeti düşürecek ve işbirliğini teşvik edecektir.256
252
Resmi düzeyde siyasi desteğe sahip olduklarını
düşünseler de Ankara’daki ve medyadaki savunmacı
milliyetçi tavır, projenin suya düşmesine neden oldu.
“Liderler hepimizle buluştu, projeyi onayladı, ancak sonra
basından korktular ve yalan söylediler....sadece 29 Şubat
1992 günü onüç gazete ve 27 haberde bana saldırıldı. Böyle
bir şey bugün yaşanmaz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
İshak Alaton, İstanbul, 25 Şubat 2009.
253
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni yetkili, New
York, Şubat 2009. Uluslararası Para Fonu, yüzde 96’sı
Türkiye’nin Ermenistan’a ihracatı olmak üzere 2005’teki
ikili ticaretin hacminin daha düşük ve yaklaşık 54 milyon
avro (65 milyon dolar) olduğunu tahmin ediyor.
254
Türk Ermeni İş Geliştirme Konseyi başkanı Kaan
Soyak’ın sunduğu tahmin, Today’s Zaman’a verdiği
röportaj, 16 Şubat 2009.
255
Merkezi Brüksel’de bulunan Türk firması Unit Group,
Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyareti sırasında Türkiye’nin
Ermenistan’dan elektrik satın alması konusunda bir
mutabakat anlaşması imzaladı. Ancak siyasi sorunlar, izin
alınması ve tamamlanması gereken diğer teknik detaylar
nedeniyle ne zaman başlayacağını bilmiyor. Kriz Grubu’na
telefonda verilen mülakat, Unit Group’tan bir yetkili,
İstanbul, 20 Mart 2009. Ermenistan’ın enerji bakanı Armen
Movsisian, “mümkün olduğunca kısa sürede” her yıl 1.5
milyar kw/saat elektrik satmaya başlamayı umduklarını
belirtti. “Armenia Report”, Radio Free Europe/Radio Liberty
(REF/RL), 20 Mart 2009.
256
Başbakan Sarkisyan, prensipte bir Türk firmasının 5 milyar
dolarlık ihaleye katılabileceklerini ifade etti. A.g.e.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
1. Karayla çevrili Ermenistan için yeni bir
teşvik
Türkiye’yle sınırların kapalı olması, Ermenistan’ın
ulaştırma maliyetlerini yükseltti ve onu Gürcistan ve
Karadeniz’deki limanları üzerinden geçen pahalı,
düşük kapasiteli ve istikrarsız demir ve kara yolu
bağlantılarına bağımlı kıldı.257 Sınırların açılması, bu
maliyetleri düşürecek ve esnekliğin artmasını
sağlayacak. Ambargonun kalkması ve demir yolu
bağlantısının açılmasının çeşitli tahminlere göre
potansiyel olarak 75 milyonla 300 milyon dolar
arasında
değişen
bir
tasarruf
sağlayacağı
öngörülmekte. Trabzon’a erişim, Gürcistan’ın Poti
limanını stratejik açıdan tamamlayacak, ancak daha
ucuz oldukları ve büyük konteynır gemileri tarafından
da kullanılabildikleri için Mersin gibi Akdeniz
limanları daha da cazip.258 Ticaret yollarında
seçeneklerinin artması, Ermenistan’ın Rusya’ya
bağımlılığını da azaltacaktır.
Türkiye sınırının açılması, Ermenistan’ın riskli ve
izole bir durumda olduğu algısını hafifleteceğinden bu
ülkeye yapılacak doğrudan yabancı yatırımda artışa
neden olabilir.259 Türkiye’nin doğusu, mevcut ve
yapılması planlanan yeni tesislerden sağlanacak
elektrik için hazır bir pazar olacaktır. Ermenistan’ın
ihracatının yüzde 18’le yüzde 50 arasında bir oranda
artabileceği260 ve ağır sanayinin daha güçlü hale
257
Ermenistan, mücevher ve değerli taş işleme gibi hafif
sanayiye yönelerek uyum sağladı. 1988’deki depremden
sonra kapatılan nükleer enerji santrali, 1995’te tekrar açıldı.
Erivan, inşaat ve diğer sektörlerde bir patlamaya sahne oldu.
Ancak yine de iş imkanı, su ya da gazı olmayan köyler
bulunuyor. Nüfusun üçte biri yoksulluk seviyesinin altında
yaşıyor. Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, görevdeki ve eski
Ermeni yetkililer, Washington ve Erivan, Şubat 2009.
258
“The Closed Armenia-Turkey Border: Economic and Social
Effects, Including Those on the People; and Implications for
the Overall Situation in the Region”, (Kapalı Olan
Ermenistan-Türkiye Sınırı: Halk Üzerindeki ve Diğer
Ekonomik ve Sosyal Etkileri; Bölgedeki Genel Duruma
Etkisi), Avrupa Parlamentosu Dış Politikalar Bölümü,
Ağustos 2007.
259
“Ermenistan, 1999-2005 yılları arasında dünyanın en
riskli yüzde onluk diliminde bulunan … en yüksek dış ihtilaf
riskine sahip ülkeleri arasındaydı”. King Banaian ve Bryan
Roberts, “The Impacts of Conflict Risk Reduction on the
Armenian Economy”, “The Economic and Social
Consequences of Opening the Armenian-Turkey Border”
başlıklı konferans, Erivan, 13-14 Ocak, 2007.
260
“Türk-Ermeni Sınırının Yeniden Açılmasının Ermenistan
Ekonomisine Etkileri Üzerine Bir Çalışma: Dış Ticaret
Boyutu”, Ermeni-Avrupa Siyaset ve Hukuki Danışmanlık
Merkezi (Armenian-European Policy and Legal Advice
Centre)(AEPLAC), Erivan, Ermenistan, 2005.
Sayfa 31
geleceği261 tahmin edilmektedir. Bir hesaba göre, orta
vadede 4.800 yeni iş olanağı yaratılacak, reel GSYİH
yüzde 2.7 ve reel harcanabilir gelir yüzde 1.8
oranında bir artış gösterecek.262 Doldurulmayan
tekstil kotaları gibi ABD’nin ticari faydalarından
yararlanılması ve Türkiye’nin Rusya’ya ihracatındaki
yüksek vergilerden kurtulunması da dahil olmak üzere
Türk üreticilerine olanaklar sağlayacak, sınırda yeni
bir endüstri bölgesi Ermenistan topraklarında
demiryoluna yakın bir bölgede saptandı bile.263
Azerbaycan sınırı da açılırsa, Ermenistan gerçek
anlamda bir bölgesel ticaret ortağı ve geçiş ülkesi
haline gelebilir ve ekonomisinin hacmi ikiye
katlanabilir.264
Ancak Ermenilerin hepsinin Türkiye’yle sınırların
açılmasını istediği söylenemez. Akademisyen Ashot
Yeghiazarian, ekonomik yararların “abartıldığına”
inanıyor.265 Makine ve aksamları, ahşap, kağıt,
madencilik, kimya ve bazı diğer sanayi alanlarında
istihdam kaybı olabilir.266 Ekonomi uzmanı Tatul
Manasarian da “Ermenistan’ın gıda güvenliğinin çok
olumsuz bir şekilde etkilenmesi ve Ermenistan
pazarının Türkiye’den gelen tarım ve hafif sanayi
ürünlerinin işgaline uğraması” tehlikesi bulunduğunu
ileri sürüyor. Yerel ticaretin büyük bölümü, mevcut
ticari ortakların değişmesiyle önemli çıkarları zarar
görebilecek olan on civarında şirket grubu tarafından
yürütülüyor. Erivan’da yaşayan bir yatırımcı Jonathan
Stark, “ekonomik oligarşi yanlısı olmayan herkes kati
bir gereklilik olarak sınırın açılmasını destekliyor,
ancak oligarşi yanlıları rekabetin kendilerini tehdit
ettiğini hissediyorlar” diyor.267 ARF, blokajın sona
ermesiyle “ucuz Türk ürünlerinin sel gibi
akmasından” ve Türkiye’nin daha gelişmiş
ekonomisine bağımlı kalma sonucunu doğurmasından
endişe duyuyor.268
261
Burcu Gültekin, “The Stakes of Opening the Turkish
Armenian Border”, Anadolu Araştırmaları Fransız Enstitüsü,
Türkiye-Kafkas Araştırma Programı, Ekim 2002.
262
“Türk-Ermeni Sınırının Yeniden Açılmasının Ermenistan
Ekonomisine Etkileri Üzerine Bir Çalışma ”, a.g.e.
263
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk Ermeni İş Geliştirme
Konseyi başkanı Kaan Soyak Ankara, 2 Nisan 2009.
264
Burcu Gültekin, “The Stakes of Opening the Turkish
Armenian Border”, a.g.e.
265
Ashot Yeghiazarian, “Prospects of Armenian-Turkish
Economic Relations”, Yerkir Online, 18 Temmuz 2003.
266
“Türk-Ermeni Sınırının Yeniden Açılmasının Ermenistan
Ekonomisine Etkileri Üzerine Bir Çalışma”, a.g.e.
267
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Aralık 2008.
268
“Türkiye ile Sınırın Açılmasının Etkileri Tartışılıyor”,
Armenpress Haber Ajansı, 30 Eylül 2004; Atom Markarian,
“Ulaştırma Bakanı Türkiye ile Sınırın Açılmasını Ümit
Ediyor”, “Armenia Report”, RFE/RL, 4 Şubat 2004.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
2. Türkiye’nin doğusu için bir avantaj
Ermenistan’a açılmak, Türkiye için ekonomik
faydadan çok risk getirebilir. Ermenistan’ın 4.7
milyar
dolarlık
toplam
ticaret
hacmi,
Azerbaycan’ınkinin sadece onda birine tekabül ediyor
ve ekonomisinin Türkiye’nin 142 milyar dolara
ulaşan ihracatı ve 205 milyar doları bulan ithalatı
üzerinde önemli bir etkiye sahip olması
beklenemez.269 Erivan pazarları, Gürcistan ve İran
üzerinden yapılan dolaylı ticaretle gelen Türk
mallarıyla zaten dolmuş durumda. Bu nedenle
Türkiye’de kimileri, sınırın açılmasının ancak Rusya
ve İran’ı da içeren tam kapsamlı bölgesel bir Güney
Kafkasya kalkınma planı çerçevesinde bir anlam
taşıyacağını öne sürüyorlar.270
Ancak sınırın açılması yine de küçük işletmeler için
ticareti hareketlendirecek ve Türk tüccarların uzun
zamandır Gürcistan sınırındaki yoğunluktan ve
yüksek ulaştırma maliyetlerinden şikayet ettikleri,
nüfus yoğunluğunun az olduğu ve izole durumdaki
Kars, Iğdır, Trabzon ve Erzurum gibi doğu sınır
kentlerinin ekonomilerini kalkındıracaktır.271 Kars’ta,
daha geniş ölçekte Kafkas’lara açılımın bir adımı
olarak Ermenistan sınırının açılmasına destek
verenlerden 100.000’den fazla imza toplandı.272 Kars
ve Iğdır’lılar sınırın öte yakasına özellikle süt
ürünleri, meyve ve kümes hayvanları satmak
istiyorlar. 273
Güzel ve tarihi Ermeni kiliseleri, Ermenistan’ın tarihi
başkenti Ani ve Türkiye’de sınırın hemen yanındaki
diğer tarihi bölgeler, turizmi geliştirebilir ve sadece
Ermenistan’dan değil, diyasporadan zengin turistlerin
yanı sıra diğer yabancı turistlerin de ilgisini çekebilir.
269
Azerbaycan’ın toplam 39.8 milyar dolar olan ticaretinin
32.3 milyar dolarını ihracat oluşturuyor. Ticarete ilişkin
rakamlar, CIA’in 2008 tarihli “World Factbook” adlı
yayınından alındı ve 2008’e ait veriler.
270
Sedat Laçiner, “Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Sınır
Kapısı Sorunu ve Ekonomik Boyutu” Ermenistan
Araştırmaları, sayı 6 (2002).
271
Ermenistan için ulaştırma, yerel ürünlerin maliyetini
yüzde 50 oranında artırıyor ki bu da normal koşullarda ek
masrafların iki katına denk geliyor. 1996’da Trabzon Serbest
Bölgesindeki yaklaşık 30 işletme, Türk dışişlerine yazarak
Gürcistan’ın aldığı “uygunsuz geçiş ücretleri” hakkında
şikayette bulundu. Bkz. Burcu Gültekin, “The Stakes of
Opening the Turkish Armenian Border”, a.g.e.
272
“Doğukapısı açılsın!”, 1996’da başlatılan kampanya, kent
haber.com.
273
Sema Kalaycıoğlu, “Exploring Complementarities between
Turkey and Armenia for Regional Cooperation: Potentials
and Challenges”, başlıklı konferans, Erivan, 13-14 Ocak,
2007.
Sayfa 32
B. SINIRLARIN AÇILMASININ ÖTESİNDE
Ermenistan, Türkiye’ye herhangi bir toprak talebi
olmadığı konusunda güvence verirken Türkiye de bu
arada 1915 öncesinde Ermenilerin yaşadığı bölgelerde
bulunan dini ve dini olmayan bir çok yapı ve anıtla
ilgili Ermenistan’ın endişelerini gidermeli.274 Bunu
yapmak Türkiye’nin kendi çıkarına, zira daha önce de
belirtildiği üzere bu eserler önemli turistik cazibe
merkezleridir. Van Gölü’ndeki Akdamar adasında
(Ermenice’de Aghtamar), bulunan 10. yüzyıldan
kalma Ermeni kilisesinin 3 yıl süren ve 2007’de biten
restorasyonu, her ne kadar Ermeni yetkililer tarafından
yeterli bulunmasa da, girişimlere iyi bir örnekti.275
Türkiye, sınırın hemen içinde kalan ve 5. yüzyıldan 12.
yüzyıla uzanan bir dönemden kalma görkemli anıt ve
kiliseleri barındıran Ani’nin restorasyonuna Ermeni
uzmanların katılımını sağlarsa muhtemel uluslararası
eleştirileri minimuma indirecektir.276 Arpaçay Nehri
üzerinden geçen bir köprü ya da ileride devreye girecek
Gümrü-Kars karayolundan gelen tur otobüslerine
sağlanacak özel imkanlarla burası Ermenistan’dan
doğrudan ulaşılabilen bir yer haline gelebilir.277
Türkiye’de milli eğitim bakanlığı ve yerel yönetimler,
Ermenilerin
Türk
tarihine
yaptığı
katkıların
öğretilmesine daha fazla ağırlık vermeleri konusunda
274
“Ermenilerden kalan mirasın durumunu düzeltmek havayı
yumuşatmayı sağlayabilir”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
Ermeni-Fransız yorumcu Michel Marian, Paris, Kasım 2008.
Bu ayrıca Ermeni mirası konusunu Avrupa’da gündeme
getiren Ermeni yetkililerin de desteğini arkasına alacaktır. Bu
konuda bir öneri, meclis başkan yardımcısı Raffi
Hovannisian tarafından 25 Ocak 2008’de Avrupa Konseyi
parlamenter asamblesine sunuldu ve 26 parlamenter
tarafından imzalandı ancak tartışmaya sunulmadı.
275
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni dışişleri
bakanlığından bir üst düzey yetkili, Erivan, Şubat 2009. Ne
var ki Türk makamlar, buranın ibadet mekanı değil müze
olduğunu belirterek kilisenin kulesine yeni bir haç
konulmasına izin vermediler.
276
Ermeniler tarafından kaleme alınan “Ani’ye Tecavüz:
Türklerin “restorasyonu”” başlıklı rapor, Türkiye’yi yeniden
inşa ettiği şehir duvarlarıyla tarihi dokuyu bozmakla,
arkeolojik niteliklerini göz ardı etmekle ve buldozer ve
kepçe dahil ağır makineler ve eğitimsiz işçiler kullanmakla
suçluyor. Bir başka sorun da yetersiz denetim nedeniyle
bölgedeki hazine avcılarının birçok bölgeyi kazmalarına ve
mezar taşlarını kırmalarına engel olunamaması. Bakınız
www.virtualani.org. Türkiye, restorasyon standartlarının
düşük olduğunu kabul etti ancak meydana gelen hasarın
çoğunun nehrin öte tarafında kazı ve maden çalışmalarında
dinamit kullanan Ermenilerden kaynaklandığını iddia etti.
Yeni Şafak, 15 Şubat 2009.
277
Bu, Ermenistan’ın turizmi açısından bir nimet ve Türkiye
için ekonomik bir avantaj olur. Daha izole bölgelerdeki
güvenlik endişeleri son derece az olacaktır.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
teşvik edilmeliler. Türkiye’nin doğu şehirlerinde
bulunan ve 1915 olaylarını tümüyle Ermenilerin
Türkleri katletmesi şeklinde tasvir eden “soykırım
müzeleri” kapatılmalı veya kökten bir değişime
uğramalı. Resmi tabela ve işaretlerde yapıların Ermeni
kökenlerini belirtmeme politikası da terk edilmeli.278
Türkiye’deki hava durumu raporlarına Erivan da dahil
edilmeli. İlişkilerin normalleşmesine Ermenistan’da,
kamuoyu desteği sağlamak için atılacak bir başka adım
da Ağrı Dağı’nı Ermeni kökenliler dahil tüm
tırmanıcılara bütünüyle açmak olacaktır. 279
Sınır açıldığında veya açılırsa iki taraftaki yerel
yönetimler, sivil toplumun halihazırdaki başarılarını
devam ettirmek üzere okullar, iş adamları ve turizm
acenteleri arasında bağlantıların kurulması dahil sınır
aşırı faaliyetleri aktif şekilde teşvik etmeliler. Aslında
sınır resmi olarak açılmasa bile yukarıda sayılan adımlar
atılabilir.
C. TARİHLE YÜZLEŞMEK
2005’te en üst düzeye taşındığından bu yana Ankara, bir
tarih komisyonunun 1915 olaylarını araştırması fikrini
savunuyor. Meselenin halledilmesinin Türkiye’ye de
Ermenistan’a da getirileri son derece fazla. Türkler,
olayların Türk tarafınca anlatılışına hiç itibar
edilmemesinden dolayı hayal kırıklığı içindeler.
Ermenilerse yaşadıkları acıların ve kayıplarının
Türkiye’de yeterince kabul görmemesinden dolayı
öfkeliler. Yargı süreci yalnızca İstanbul’un İngiliz ve
Fransız işgali altında olduğu 1919 yılında devam etti ve
Osmanlı yönetimindeki bazı kişiler aleyhinde kararlar
verildi, ancak bunları çok azı uygulandı.
Türkiye’yle Ermenistan arasında diplomatik ilişki
kurulmasını sağlayacak bir anlaşmayla tüm önemli
konuları ele alacak hükümetlerarası komisyonlar
oluşturulması bekleniyor. Bu, meselelerin hallolmasında
sorumluluğunun bir kısmını iki devlete yükleyecektir.
Ancak Osmanlı dönemi tarihçileri, çoğunluğu karşı
tarafın haksız olduğunu iddia ederek geçimlerini
sağladığı için gerçeğin ne olduğu konusunda fikir
278
Örneğin tabelaların birinde sadece şunlar yazıyor:
“Hristiyan dönemden”.
279
Diplomatlar, Ermeni ismine sahip dağcıların Avrupa veya
Kuzey Amerika ülkelerinden birinin pasaportuna sahip
olsalar da Ağrı Dağı’na tırmanacak resmi Türk gruplara
katılmalarına izin verilmediğini belirtiyorlar. Kriz Grubu’na
verilen mülakat, Batılı diplomat, İstanbul, Mart 2009. Yazılı
hiçbir kural Ermeni kökenli dağcıları yasaklamıyor ancak
“güvenlik gerekçesiyle jandarmanın [bazı kişilerin] girişini
yasaklama yetkisi bulunuyor”. Kriz Grubu’na telefonda
verilen mülakat, Türk yetkili, Iğdır, Mart 2009.
Sayfa 33
birliğine varmanın oldukça zor olacağını söylüyorlar.280
Deneyimli bir arabulucu, “tarihçiler her zaman kendi
tezlerini destekleyecek kanıtlar getireceklerinden”281
tarih komisyonunun hiçbir şeyi çözemeyeceğine
inanıyor. Ermeniler ayrıca Türk tarihçilerinin,
soykırımın kamusal alanda dile getirilmesinin devlete
hakaret olması gerekçesiyle Türk yasalarınca hala
cezalandırılmasından
korktukları
için
tarafsız
olamayacaklarından endişe duyuyorlar.
Bu nedenle, Türkiye ve Ermenistan’ın girişimiyle bir
tarih komisyonunun kurulması faydasız olabilir ya da en
azından gecikebilir.282Dolayısıyla hükümetler, daha
geniş zeminli tarih araştırmalarını kendileri teşvik
ederek inandırıcılıklarını arttırmayı düşünebilirler.
Eğitim bakanlıkları, okul kitaplarındaki önyargılı
anlatımları temizlemek için birlikte çalışmalılar.
Kurumlar, belirli bölgelerin tarihlerine ve oralarda
yaşananların en kritik boyutlarına odaklanan
araştırmalara kaynak sağlamak için daha fazlasını
yapabilirler. Bu çalışmaların, diğer tarafın ve dış
dünyanın nezdinde inandırıcı olabilmesi için, tarafların
Ermeni, Türk ve üçüncü ülkelerden uzmanların
katkılarına açık projeler gerçekleştirmeye çalışması
gerekiyor.
280
“Tarihi gerçekleri araştırmak için ikili bir komisyon fikri
… tarihçileri tarihin yargıcı konumuna getiriyor ki bu da
arzu edilir veya mümkün bir durum değil. Dahası bu şekilde
siyasetçiler omuzlarındaki bir yükten kurtulmayı hatta daha
kötüsü tarihçileri yönlendirmeyi planlıyorlar gibi
görünüyor….iki taraf da onlarca yılı ‘kanıtlarını’ göstermekle
harcadılar. Birisi daha önce kimsenin bilmediği, çığır açacak
bir bilgiyi ortaya çıkarmadığı sürece her türlü uzlaşı, tarihi
değil siyasi olacaktır”. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta,
Edhem Eldem, İstanbul, Aralık 2008.
281
“Tarih komisyonu hiçbir şeyi çözemez. Tarihçilerin amacı
gerçek üzerinde uzlaşmak değil. Bu işin anahtarı, üçüncü bir
tarafın devreye girmesi, tüm dünyadaki arşivlere ulaşması ve
birincil kaynakları incelemesi ve Türk-Ermeni kültürünün ortak
tarihine dair bir kitap hazırlamasıdır”. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, David Phillips, eski arabulucu, Türk-Ermeni
Uzlaşma Komisyonu, New York, 3 Şubat 2009.
282
“Bu gülünç. Devletler arası bir komisyon kurmak bunu
izole etmeye çalışmak, baskıya maruz bırakmak demek
oluyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara Sarafyan,
Gomidas Enstitüsü direktörü, Londra, 2 Mart 2009. Saygın
bir Türk yorumcu, resmi bir komisyonun, bir matematik
denkleminde değeri bilinmesi gerekmeyen, ortadan kalksa
bile hiçbir etkisi olmayacak “etkisiz değişken”den farkı
olmayacağını savundu. Ona göre soykırım meselesinde
uzlaşmaya varmak iki halk için de bir barut fıçısı ve bu
nedenle ilişkilerde genel normalleşme sağlandıktan sonra
sessizce bir kenara itilmesi muhtemel. Kriz Grubu’na verilen
mülakat, Şubat 2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 34
Türkiye’de daha fazla araştırma için zaten bir destek
bulunuyor.283 Cumhurbaşkanı Gül, dışişleri bakanlığı
görevini yürütürken Osmanlı arşivlerinin daha iyi
kataloglanması gerektiğinden söz etmişti.284 Önde gelen
Türk kökenli bir Amerikalı’ya göre Ankara,
Washington’da Ermeni diyasporasına karşı yürüttüğü
pahalı ticari lobi faaliyetlerine son verip bunun yerine
kaynaklarını araştırmaların finansmanında kullanırsa
ahlaki açıdan avantajlı konuma geçebilir.285 Türkiye’nin
ABD büyükelçisinin zamanının ve siyasi sermayesinin
üçte ikisini 1915 hakkında mücadele etmekle harcadığı
düşünülürse Türkiye, bu meseleyi bir kenara bırakarak
kazançlı çıkacaktır.286
amaçlarla kullandığı ve araştırılması gereken bir alan
olarak gözüküyor.287
1915 dönemi üzerine çalışmalar Ermeni tarafında daha
ilerlemiş olsa da hâlâ bazı boşluklar mevcut. Ermeni
arşivlerinin dünya çapında tamamen ve şeffaf biçimde
kataloglanması yararlı olacaktır. Tıpkı Ermenilerin Türk
arşivlerine erişim konusunda şüpheci olabilmeleri gibi
Türkler de Ermenilerin bazı şeyleri sakladıklarına
inanıyorlar. Milliyetçi nitelikteki Ermeni isyanlarının
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki rolü, iki tarafın da siyasi
Birçok Ermeni, Türkiye’ye soykırımı ancak dış baskı
yoluyla tanıttırabileceklerine inanıyor.289 Ancak
TBMM’nin ortaya koyduğu gibi “yoğun uluslararası
baskı kampanyalarıyla Türkiye’ye tarihini tek yanlı ve
yanıltıcı değerlendirmelerle yeniden yazdırmayı empoze
edebileceklerini sananlar … fena halde yanılgı
içindedirler.” 290 Ancak bazı Türk ve Ermeni diyaspora
örgütlerinin farz etmeye eğilimli olduğu gibi ilerleme,
karşı tarafın tamamıyla yok sayılmasıyla mümkün
değil.291 Eğer Türkiye’yi sürece katmak ve onu ikna
etmek istiyorsa Ermeni tarafı, 1915 olayları öncesi,
olayların kendisi ve sonrasına dair söylemini ve bu
Ermeni bakış açısının diplomatik temsiline ön yargıyla
yaklaşmadan şu söylenebilir ki eğer bir devlet olarak
Ermenistan, uzlaşma süreci boyunca soykırımın
tanınması kampanyalarıyla Türk tarafını provoke
etmekten kaçınırsa sürece daha çok yardımcı
olacaktır.288
Karşılıklı
uzlaşmacı
adımların
desteklenmesi
bağlamında
Ermenistan,
Türk
diplomatlarına ve başkalarına karşı yaklaşık on yıl süren
ASALA saldırılarını kınarsa bunun da Türk kamuoyu
üzerinde büyük etkisi olacaktır.
283
“Pek çok Türk gerçekte ne olduğunu merak ediyor.
Komisyon kurulması sağlıklı olur. Buna kendimiz için
ihtiyacımız var”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, AK Parti
yetkilisi, Ankara, 20 Şubat 2009. İktidardaki AK Parti’ye
yakın bir yorumcu, Türkiye’nin tek taraflı olarak bir
komisyon kurmasını ve Ermenileri katılıma davet etmesini
önerdi. “Bu, uluslararası arenada samimiyetimizi ve
cesaretimizi kanıtlamakla kalmayacak aynı zamanda kendi
aramızdaki üzücü ve tehlikeli bölünmeleri de önleyecektir”.
Abdülhamit Bilici, “Ermenilerden bağımsız olarak tarih
komisyonumuzu kendimiz kuralım”, Zaman ve Today’s
Zaman, 20 Aralık 2008.
284
“Kamuoyuna anlatılması için gerekli arşiv çalışmaları
zamanında yapılmamıştır. Veya gerekli alt yapı ve tasnif
çalışmaları tamamlanamadığı için istenilen düzeyde hizmet
verilmemiştir. Bu durum dışarıda Türkiye sanki birşeyleri
gizliyor inancının oluşmasına yol açmıştır”. Gül,
T.B.M.M’de yaptığı konuşma, a.g.e.
285
Kriz Grubu’na verilen mülakat, Osman Bengur, ilk Türk
kökenli Amerikalı Kongre adayı, Washington, Şubat 2009.
1996’da Türkiye soykırımı tanıyana ve mağdurların itibarını
iade edecek adımlar atana dek yıllık 3 milyon dolar olduğu
tahmin edilen lobi harcamalarıyla Türkiye’ye yapılan
yardımın azaltılması için Kongre’de bir çalışma yapıldı
ancak bu hiçbir zaman bir yasaya dönüşmedi.
286
”Amaç saptamak değil temizlemek olmalı. Her şeyin
yavaşça ilerleyeceği bir süreç olmalı. Türkiye, Ermenilerin
‘evet’ demesi için beklemekten vazgeçmeli ve işine bakmalı.
Türklere kötü bir olayın yaşandığını ve bunun
sorumluluğunun alınması gerektiğini ifade etmeleri
gerekiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türkiye için
çalışan saygın bir Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat
2009.
287
“Osmanlı Ermenilerinin çoğu köylüydü, siyasetten uzaktı
ve patrikliğe bağlı hissediyordu. Azınlıklardı ve yerel
aşiretlerden korkuyorlardı; genel karakteristik olarak da
savaşçı değillerdi. İhtilalcilerin rolü, iki taraftaki romantik
hikayelerden ibaret ve milli tarihin parçası olarak abartılıyor.
Gerçek anlamda bir toplum tarihi yok. Hepsi ideolojik …
örneğin 1915’e dair 1920’lerin Ermeni edebiyatıyla
günümüz edebiyatı arasında dağlar kadar fark var”. Kriz
Grubu’na verilen mülakat, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsü
direktörü, Londra, 2 Mart 2009.
288
“Bu bizim için son derece önemli. Uluslararası düzeyde
sürekli aleyhimize çalışan bir ülkeyle muhatap olmamız
mümkün değil”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey
Türk yetkili, Ankara, Şubat 2009.
289
Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, resmi ve gayri resmi
temsilciler, Erivan, Şubat 2009.
290
İktidar ve ana muhalefet partilerinin açıklaması, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, 13 Nisan 2005. “Tarihin karanlık
yüzüyle karşı karşıya olduğumuz bir sürece girdik …
dayatılma yapılması tüm çabaları boşa çıkaracak.
Tartışmanın marjinal kalmasına neden olacak. Sonunda
ortada Ermenistan’dan özür dileyen bir avuç aydın kalacak”.
Kriz Grubu’na verilen mülakat, İbrahim Kalın, Siyaset,
Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı – SETAV
direktörü, Ankara, 19 Şubat 2009.
291
“Hikayede iki tarafın olduğu kabulü yüzeysel. Ama bu,
yerkürenin düz olup olmadığı veya suçlunun suçunu itiraf
ederek ne kadar ceza indirimi alacağını tartışmakla aynı şey.
Bir akciğer sağlığı derneği bir tütün şirketiyle tartışmaz ki.
Bizim için durum öyle değil”. Kriz Grubu’na verilen mülakat,
katı tutumlu Ermeni-Amerikalı lobi üyesi Washington, Şubat
2009.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 35
söylemdeki çelişkileri araştırmaya, tartışmaya açmak
zorunda kalacaktır.292
VII.
Benzer şekilde Türkiye, Osmanlı’nın hatalarını tümüyle
inkar etme politikasını sürdürmezse daha makul bir
tutum almış olur. Bir Ermeni diplomat, “Ermeni
toplumunu kazanmak için Türkiye’nin pek az şey
yaptığını” söylüyordu.293 Türk yetkililer, Ermeni kökenli
Türk yurttaşların eşit muamele görmeleri için tüm
yükümlülükleri yerine getirmeliler, zira buna ters düşen
en küçük şey Ermenistan’da derhal kamuoyuna yansıyor
ve ilk Cumhuriyet döneminde el konulan Ermenilere ait
mallar konusunun çözümü de dahil olmak üzere pek çok
meselede Türkiye’ye güvenmemek için yeni bir neden
olarak görülüyor.294 Bazılarına göreyse tüm bunlardan
önce Türk tarafı, Ermeni bakış açısını daha çok
anlamaya çalışmalı. Eski büyükelçi Vural’a göre:
Türkiye ve Ermenistan’da mevcut uzlaşma sürecini
destekleyen bir çok güçlü neden var: aydınların ortak
yeni bir zemin bulmak için çaba göstermeleri,
yetkililerin yeni fikirleri tartışmaya istekli olmaları ve
kamuoyunun olumlu yaklaşımı. Ermeni diyasporasında
da yeni eğilimler açığa çıkıyor ve bu süreç ABD, AB ve
Rusya gibi dış güçlerin desteğine sahip. Bir sonraki
adımlar olan diplomatik ilişkilerin kurulması ve
sınırların açılması, Türkler ve Ermeniler için barışçıl bir
gelecek ve iki ülkede de daha fazla refah isteyen yeni bir
kitlenin yaratılmasına katkıda bulunabilir. Ermenistan,
Türkiye’nin
Irak
Kürdistanı’yla
ilişkilerini
normalleştirmeye başlamasının, Kıbrıs’ta çözüm
müzakerelerini desteklemesinin ve Cumhurbaşkanı
Gül’ün Erivan’ı ziyaret etme kararı almasının işaret
ettiği üzere komşularıyla ilişkilerini sağlamlaştırma
konusundaki samimiyetinden cesaret almalıdır. Türkiye,
söz konusu ziyarete iki ülkede de verilen kamuoyu
desteğinden cesaret almalı, samimiyeti ve Anadolu
Ermenilerinin tarihine ve mirasına saygılı olduğu
konusunda Ermenistan’ı ikna etme çabalarını artırmalı.
Bu, tarihçiler tarafından çözülecek bir sorun değil.
Bunu çözmek siyasetçilere düşer …. geçmişte
olanlar, bir piskoloji, bir güvensizlik, bir korku ve bir
travma yarattı … kendimizi bir çıkmaza soktuk. Biz
ilk önce hiçbir şey olmamış gibi davrandık. Şimdiyse
“evet bir şeyler olmuş ama [ölümler] iki taraftan”
diyoruz. Yarın bu tartışmalar nerelere gidecek
bilmiyorum.
Ancak
piskolojik
düzlemde
yapabileceğimiz bazı şeyler var. Önemli olan, acıya
duyarsız olmadığımızı ve empati kurabileceğimizi
gösteren bir yaklaşım içinde olmak.295
292
Önde gelen Türk akademisyenlerden Halil Berktay,
soykırımın bir an önce tanınması için dışarıdan dile getirilen
taleplerin “güçlü bir tepkiye neden olduğunu ve [Türkiye’de]
militarist, milliyetçi düzenin elini güçlendirdiğini” belirtiyor.
“Bu, iyi bir iletişim stratejisi değil. Türk halkının dinlemesini
sağlayamaz. Tatışmanın tamamen ‘Ermeni milliyetçilerinin
istediği gibi soykırımın tanınması siyaseti’ ile ‘Türklerin
istediği gibi soykırımın reddedilmesi siyaseti’ arasında
kutuplaşmaya dönüşmesine neden oluyor. Ne yazık ki
Ermeni/diyaspora toplumunun birçok kesimi bu itirazı
anlamakta güçlük çekiyor”. Kriz Grubu’na gönderilen eposta, 29 Mart 2009.
293
Kriz Grubu’na verilen mülakat, New York, Şubat 2009.
294
1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye
Cumhuriyeti kurulduğunda Ankara, Ermeniler gibi
gayrimüslim azınlığın haklarını koruyacağına söz vermişti;
ancak “Lozan’ın uygulanışı bunu ihlal etmek bir yana genel
kuralın istisnası haline geldi”. Bkz. “Bir ‘Yabancı’laştırma
Hikâyesi: Türkiye’de Gayrimüslim Cemaatlerin Vakıf ve
Taşınmaz Mülkiyet Sorunu”, Türkiye Ekonomi ve Sosyal
Etüdler Vakfı – TESEV, Mart 2009.
295
Volkan Vural, Taraf gazetesine verdiği mülakat, Eylül
2008, Kriz Grubu’na verdiği mülakatta da bunu doğruladı,
İstanbul, 24 Şubat 2009.
SONUÇ
Tarihi dosyaların kapatılması konusunda şeffaf hareket
etmenin Türkiye için ödülü büyük olacaktır. Bir kere
Ermeni meselesi, doğrudan ilgili olmayan başka birçok
konuyu zehirleyebilir, ancak geçmişi dürüstçe ele
almaya hazır olduğu algısını oluşturması, Türkiye’nin
başka alanlardaki tezlerini güçlendirebilir. Ermenistan’la
uzlaşma, Türkiye’nin AB hedeflerine dair samimiyetinin
altını daha da çizecek ve Türkiye’nin enerjik bir bölgesel
güç olarak yükselen profiline katkıda bulunacaktır.
Ermenistan şundan emin olmalı ki, Türkiye sınırın
açılmasıyla
Dağlık
Karabağ’dan
çekilinmesini
birbirinden ayırmak suretiyle ödün verse bile
Ermenistan’ın Azerbaycan’la ihtilafında ilerleme
olmadan normalleşmenin sürdürülebilmesi mümkün
olmayacaktır. Dağlık Karabağ sorunu belirsiz bir
süreliğine askıda kalmaya devam ederse Ermenistan,
Türkiye, Azerbaycan ve genel olarak bölgenin tümünün
kalkınması ve güvenliği bundan zarar görecektir.
Ermenistan’daki yeni realizm ve hâlâ muhafazakar olan
Ermeni diyasporasının bir kısmında gözlemlenen
Türkiye’ye ulaşma eğilimi cesaret verici. Uzlaşmacı
yaklaşımın getirilerinden kuşku duymaya devam eden
Ermeniler, soydaşlarının çoğunun ne istediğini dikkate
almalılar. Eğer amaç, cezalandırma, tazminat ve
topraksa, geçtiğimiz 90 yılın başarısızlık öyküsü onları
bunun çıkış yolu olmadığına ikna etmek için yeterli
olmalıdır. Geçen on yıl boyunca kabul edilen soykırım
ile ilgili uluslararası yasa taslakları, Türkiye’yi kendini
savunma yolları aramaya itmiş ve böylece Ermenistan’la
normalleşmeyi istemeye teşvik etmiş olsa da, geçmişte
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
yapılan hatalar için özür dilemeye istekli
akademisyenler arasında bile bu tür taslakların
Türkiye’yi soykırım etiketini kabul etmeye ittiği
yönünde bir işaret yok.
Ancak Ermeni’lerin amacı, 1915 olaylarına ilişkin
görüşlerinin Türkiye tarafından kabül görmesi ise bu,
yalnızca Türklerin Ermeniler ve diğerlerince dile
getirilen tezlerin gerçekliğine ikna olmalarıyla
mümkündür. Bu ayrıca, Türkiye’nin tehdit altında
olmadığına,
toprak
iddialarının
gündeme
getirilmeyeceğine inanmasına ve Ermenilerin de
Türklerin yaşadığı acıları anladıklarını göstermelerine
bağlıdır. Ermeniler şunu anlamalılar ki doğrulara
ulaşmak üzere yapılacak dürüst akademik çalışmalar,
Türk aydınlarının ülkelerinin tarihindeki boşlukları
doldurmalarının yegane yöntemidir ve bu nedenle bu
süreçte kendilerinin de yer alması gerekmektedir.
Sayfa 36
Üçüncü ülke siyasetçileri, karşılıklı güvenin artması için
ellerinden gelen her şeyi yapmalılar. İçerde seçmen
tabanlarını memnun etmekle uluslararası ilişkilerdeki
ilerlemeye zarar vermemek arasındaki dengeyi
dikkatlice kurmalılar. Parlementoların diğer ülkelerin
tarihleriyle ilgili siyasi kararlar alma biçimlerini yeniden
gözden geçirmeliler. Zira söz konusu kurumlar, kendi
ulusal geçmişlerinin karanlık kesitleriyle ilgili olarak bu
kadar açık sözlü değiller. Ermeni ve Türk sivil
toplumuyla akademisyenleri, Osmanlı İmparatorluğu
çökerken neler olduğu konusunda ortak bir anlayışa
doğru ilerliyorlar ve bu çabalarında yardım görmeliler.
Fakat bugüne ve geleceğe de odaklanmaya ihtiyacımız
var ve bu da hem Türkiye’nin hem de Ermenistan’ın şu
an attıkları adımlarla gerçekleştirilebilir.
İstanbul/Erivan/Bakü/Brüksel, 14 Nisan 2009
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 37
EK A
TÜRKİYE VE ERMENİSTAN HARİTASI
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 38
EK B
TÜRKİYE-ERMENİSTAN İLİŞKİLERİNİN KRONOLOJİSİ
1800-1923: Osmanlı İmparatorluğu, Rusya, Britanya, Fransa ve yeni Balkan devletlerinin saldırılarıyla
topraklarının dörtte üçünü kaybetti ve çok sayıda Türk ve Müslüman, günümüz Türkiye’sinin sınırlarında kalan
topraklara göç etmek zorunda kaldı. İki ile beş milyon arasında Türk ve Müslüman nüfus, katliam ve tehcirlerde
hayatını kaybetti.
1890-1896, 1915-1920: Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hristiyan Ermenilerin de içinde olduğu ve daha çok
günümüz Türkiye’sinin orta ve doğu bölgelerinde katliam ve ayaklanmalar yaşandı. Örneğin I. Dünya Savaşı
sırasında 24 Nisan 1915’te başlayan büyük Ermeni tehciri sırasında yaklaşık bir milyon insan katedildi veya
hastalıktan öldü. Ermeniler ve daha pek çokları, bu olayı Ermeni Soykırımı olarak adlandırıyorlar.
1921: Türkiye, Sovyet Rusya, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Kars Antlaşmasını imzaladı, aralarında barışı
sağladı ve Türkiye ile aralarında Ermenistan’ın da olduğu güney Kafkas devletleri arasındaki günümüzdeki sınır
çizildi.
1973-1985: Ermeni teröristler, Türkiye’nin Ermeni soykırımını, tazminat ve toprak talebini kabul etmesini
sağlamak amacıyla dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirdikleri 45 saldırıda 30 Türk diplomat ve diplomatik
çalışanı ve ayrıca 26 kişiyi öldürdü.
1991: Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını resmen tanıyan ikinci ülke oldu. 1980’lerden beri açık olan KarsGümrü demiryolu hattıyla ABD’nin sağladığı buğday yardımı Ermenistan’a taşındı.
1988-92: Azerbaycan toprakları içindeki bir Ermeni enklavı olan Dağlık Karabağ’da anlaşmazlık başladı.
Çatışmalar 1992’de patlak verdi. 1994’te ateşkes yapıldığında Ermeni kuvvetler Azerbaycan’ın en az sekizde birini
işgal etmişlerdi.
1992: Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan’ın merkezi İstanbul’da olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na
üye olmalarını sağladı.
1993: Ermeni kuvvetler Azerbaycan içinde ilerleyince Türkiye, Ermenistan’la tek bağlantısı olan demiryolunu
kapatma kararı aldı.
1995: Türkiye, toprakları dahilindeki hava koridorunu Erivan’a açtı.
1998: Rober Koçaryan, Ermenistan cumhurbaşkanı seçildi ve soykırımın tanınmasını dış politikasının önemli bir
parçası olarak belirledi.
2000: ABD Temsilciler Meclisi’ne sunulan 596 nolu karar taslağı, Başkan Bill Clinton’ın 1915 olayları için
“soykırım” kelimesini kullanmasını önerdi. Bunun ABD-Türkiye ilişkilerini zedeleyeceğini ifade eden Clinton’ın
son dakikadaki girişimiyle taslak geri çekildi. Türkiye, kısa süre de olsa Türkiye’ye gelen Ermenilere daha sıkı bir
vize rejimi uygulayarak durumu protesto etti.
2001: Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri düzeltmeyi hedefleyen Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu,
Cenevre’de kuruldu. İkili sivil toplum projelerinde patlama yaşandı.
2008: Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermeni Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın Dünya Kupası elemelerindeki
Ermenistan-Türkiye futbol maçını izlemek için davet etmesi üzerine Erivan’ı ziyaret etti.
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 39
EK C
INTERNATIONAL CRISIS GROUP HAKKINDA
The International Crisis Group (Crisis Group) is an independent, non-profit, non-governmental organisation, with
some 130 staff members on five continents, working
through field-based analysis and high-level advocacy to
prevent and resolve deadly conflict.
Crisis Group’s approach is grounded in field research.
Teams of political analysts are located within or close by
countries at risk of outbreak, escalation or recurrence of
violent conflict. Based on information and assessments
from the field, it produces analytical reports containing
practical recommendations targeted at key international
decision-takers. Crisis Group also publishes CrisisWatch,
a twelve-page monthly bulletin, providing a succinct regular update on the state of play in all the most significant
situations of conflict or potential conflict around the world.
Crisis Group’s reports and briefing papers are distributed
widely by email and made available simultaneously on the
website, www.crisisgroup.org. Crisis Group works closely
with governments and those who influence them, including
the media, to highlight its crisis analyses and to generate
support for its policy prescriptions.
The Crisis Group Board – which includes prominent
figures from the fields of politics, diplomacy, business
and the media – is directly involved in helping to bring
the reports and recommendations to the attention of
senior policy-makers around the world. Crisis Group is
co-chaired by the former European Commissioner for
External Relations Christopher Patten and former U.S.
Ambassador Thomas Pickering. Its President and Chief
Executive since July 2009 has been Louise Arbour, former
UN High Commissioner for Human Rights and Chief Prosecutor for the International Criminal Tribunals for the
former Yugoslavia and for Rwanda.
Crisis Group’s international headquarters are in Brussels,
with major advocacy offices in Washington DC (where it
is based as a legal entity) and New York, a smaller one
in London and liaison presences in Moscow and Beijing.
The organisation currently operates nine regional offices
(in Bishkek, Bogotá, Dakar, Islamabad, Istanbul, Jakarta,
Nairobi, Pristina and Tbilisi) and has local field representation in eighteen additional locations (Abuja, Baku, Bangkok, Beirut, Cairo, Colombo, Damascus, Dili, Jerusalem,
Kabul, Kathmandu, Kinshasa, Ouagadougou, Port-au-Prince,
Pretoria, Sarajevo, Seoul and Tehran). Crisis Group currently covers some 60 areas of actual or potential conflict
across four continents. In Africa, this includes Burundi,
Cameroon, Central African Republic, Chad, Côte d’Ivoire,
Democratic Republic of the Congo, Eritrea, Ethiopia,
Guinea, Guinea-Bissau, Kenya, Liberia, Nigeria, Rwanda,
Sierra Leone, Somalia, South Africa, Sudan, Uganda and
Zimbabwe; in Asia, Afghanistan, Bangladesh, Burma/
Myanmar, Indonesia, Kashmir, Kazakhstan, Kyrgyzstan,
Nepal, North Korea, Pakistan, Philippines, Sri Lanka, Taiwan
Strait, Tajikistan, Thailand, Timor-Leste, Turkmenistan
and Uzbekistan; in Europe, Armenia, Azerbaijan, Bosnia
and Herzegovina, Cyprus, Georgia, Kosovo, Macedonia,
Russia (North Caucasus), Serbia, Turkey and Ukraine; in
the Middle East and North Africa, Algeria, Egypt, Gulf
States, Iran, Iraq, Israel-Palestine, Lebanon, Morocco, Saudi
Arabia, Syria and Yemen; and in Latin America and the
Caribbean, Bolivia, Colombia, Ecuador, Guatemala, Haiti
and Venezuela.
Crisis Group raises funds from governments, charitable
foundations, companies and individual donors. The following governmental departments and agencies currently
provide funding: Australian Agency for International Development, Australian Department of Foreign Affairs and
Trade, Austrian Development Agency, Belgian Ministry
of Foreign Affairs, Canadian International Development
Agency, Canadian International Development and Research Centre, Foreign Affairs and International Trade
Canada, Czech Ministry of Foreign Affairs, Royal Danish Ministry of Foreign Affairs, Dutch Ministry of Foreign Affairs, Finnish Ministry of Foreign Affairs, French
Ministry of Foreign Affairs, German Federal Foreign
Office, Irish Aid, Japan International Cooperation Agency,
Principality of Liechtenstein, Luxembourg Ministry of
Foreign Affairs, New Zealand Agency for International
Development, Royal Norwegian Ministry of Foreign Affairs,
Swedish Ministry for Foreign Affairs, Swiss Federal
Department of Foreign Affairs, Turkish Ministry of Foreign
Affairs, United Arab Emirates Ministry of Foreign Affairs,
United Kingdom Department for International Development, United Kingdom Economic and Social Research
Council, U.S. Agency for International Development.
Foundation and private sector donors, providing annual
support and/or contributing to Crisis Group’s Securing
the Future Fund, include the Better World Fund, Carnegie
Corporation of New York, William & Flora Hewlett Foundation, Humanity United, Hunt Alternatives Fund, Jewish
World Watch, Kimsey Foundation, Korea Foundation,
John D.& Catherine T. MacArthur Foundation, Open
Society Institute, Victor Pinchuk Foundation, Radcliffe
Foundation, Sigrid Rausing Trust, Rockefeller Brothers
Fund and VIVA Trust.
April 2009
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 37
EK D
2006’DAN BU YANA CRİSİS GROUP AVRUPA RAPORLARI VE BRİFİNGLERİ
France and its Muslims: Riots, Jihadism and Depoliticisation,
Europe Report N°172, 9 March 2006 (only available in French)
Islam and Identity in Germany, Europe Report N°181, 14 March
2007
BALKANS
Macedonia: Wobbling toward Europe, Europe Briefing N°41,
12 January 2006 (also available in Albanian and Macedonian)
Kosovo: The Challenge of Transition, Europe Report N°170, 17
February 2006 (also available in Albanian, Russian and Serbian)
Montenegro’s Referendum, Europe Briefing N°42, 29 May
2006 (also available in Russian)
Southern Serbia: In Kosovo’s Shadow, Europe Briefing N°43,
27 June 2006 (also available in Russian)
An Army for Kosovo?, Europe Report N°174, 28 July 2006 (also
available in Albanian, Russian and Serbian)
Serbia’s New Constitution: Democracy Going Backwards, Europe
Briefing N°44, 8 November 2006 (also available in Russian)
Kosovo Status: Delay Is Risky, Europe Report N°177, 10
November 2006 (also available in Albanian, Russian and Serbian)
Kosovo’s Status: Difficult Months Ahead, Europe Briefing
N°45, 20 December 2006 (also available in Albanian, Russian
and Serbian)
Ensuring Bosnia’s Future: A New International Engagement
Strategy, Europe Report N°180, 15 February 2007 (also
available in Russian)
Kosovo: No Good Alternatives to the Ahtisaari Plan, Europe
Report N°182, 14 May 2007 (also available in Albanian,
Russian and Serbian)
Serbia’s New Government: Turning from Europe, Europe
Briefing N°46, 31 May 2007
Breaking the Kosovo Stalemate: Europe’s Responsibility, Europe
Report N°185, 21 August 2007 (also available in Albanian,
Russian and Serbian)
Serbia: Maintaining Peace in the Presevo Valley, Europe Report
N°186, 16 October 2007 (also available in Russian)
Kosovo Countdown: A Blueprint for Transition, Europe Report
N°188, 6 December 2007 (also available in Russian)
Kosovo’s First Month, Europe Briefing N°47, 18 March 2008
(also available in Russian)
Will the Real Serbia Please Stand Up?, Europe Briefing N°49,
23 April 2008 (also available in Russian)
Kosovo’s Fragile Transition, Europe Report N°196, 25
September 2008 (also available in Albanian and Serbian)
Macedonia’s Name: Breaking the Deadlock, Europe Briefing
N°52, 12 January 2009 (also available in Albanian and
Macedonian)
Bosnia’s Incomplete Transition: Between Dayton and Europe,
Europe Report N°198, 9 March 2009
CAUCASUS
Conflict Resolution in the South Caucasus: The EU’s Role,
Europe Report N°173, 20 March 2006
Abkhazia Today, Europe Report N°176, 15 September 2006
(also available in Russian)
Georgia’s Armenian and Azeri Minorities, Europe Report
N°178, 22 November 2006 (also available in Russian)
Abkhazia: Ways Forward, Europe Report N°179, 18 January
2007 (also available in Russian)
Georgia’s South Ossetia Conflict: Movement at Last?, Europe
Report N°183, 7 June 2007 (also available in Russian)
Nagorno-Karabakh: Risking War, Europe Report N°187, 14
November 2007 (also available in Russian)
Georgia: Sliding towards Authoritarianism?, Europe Report
N°189, 19 December 2007 (also available in Russian)
Azerbaijan: Independent Islam and the State, Europe Report
N°191, 25 March 2008 (also available in Azeri and Russian)
Armenia: Picking up the Pieces, Europe Briefing N°48, 8
April 2008
Russia’s Dagestan: Conflict Causes, Europe Report N°192, 3
June 2008
Georgia and Russia: Clashing over Abkhazia, Europe Report
N°193, 5 June 2008
Russia vs Georgia: The Fallout, Europe Report N°195, 22
August 2008 (also available in Russian)
Azerbaijan: Defence Sector Management and Reform,
Europe Briefing N°50, 29 October 2008 (also available in
Russian)
Georgia: The Risks of Winter, Europe Briefing N°51, 26
November 2008
CYPRUS
The Cyprus Stalemate: What Next?, Europe Report N°171, 8
March 2006 (also available in Greek and Turkish)
Cyprus: Reversing the Drift to Partition, Europe Report
N°190, 10 January 2008 (also available in Greek and in Turkish)
Reunifying Cyprus: The Best Chance Yet, Europe Report
N°194, 23 June 2008 (also available in Greek and Turkish)
MOLDOVA
Moldova’s Uncertain Future, Europe Report N°175, 17 August
2006 (also available in Russian)
TURKEY
Turkey and Europe: The Way Ahead, Europe Report N°184,
17 August 2007 (also available in Turkish)
Turkey and Europe: The Decisive Year Ahead, Europe
Report N°197, 15 December 2008 (also available in Turkish)
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 38
EK E
INTERNATIONAL CRİSİS GROUP MÜTEVELLİ KURULU
Co-Chairs
HRH Prince Turki al-Faisal
Swanee Hunt
Lord (Christopher) Patten
Former Ambassador of the Kingdom of
Saudi Arabia to the U.S.
Former U.S. Ambassador to Austria; Chair,
The Initiative for Inclusive Security and
President, Hunt Alternatives Fund
Former European Commissioner for
External Relations, Governor of Hong Kong
and UK Cabinet Minister; Chancellor of
Oxford University
Kofi Annan
Former Secretary-General of the United
Nations; Nobel Peace Prize (2001)
Anwar Ibrahim
Thomas R Pickering
Louise Arbour
Mo Ibrahim
Former U.S. Ambassador to the UN, Russia,
India, Israel, Jordan, El Salvador and
Nigeria; Vice Chairman of Hills & Company
Former UN High Commissioner for Human
Rights and Chief Prosecutor for the
International Criminal Tribunals for the
former Yugoslavia and for Rwanda
President & CEO
Gareth Evans
Richard Armitage
Former U.S. Deputy Secretary of State
Former Deputy Prime Minister of Malaysia
Founder and Chair, Mo Ibrahim
Foundation; Founder, Celtel International
Asma Jahangir
UN Special Rapporteur on the Freedom of
Religion or Belief; Chairperson, Human
Rights Commission of Pakistan
Former Foreign Minister of Australia
Lord (Paddy) Ashdown
James V. Kimsey
Executive Committee
Former High Representative for Bosnia and
Herzegovina and Leader of the Liberal
Democrats, UK
Founder and Chairman Emeritus of
America Online, Inc. (AOL)
Wim Kok
Former U.S. Assistant Secretary of State and
Ambassador to Turkey
Shlomo Ben-Ami
Former Prime Minister of the Netherlands
Emma Bonino*
Former Foreign Minister of Israel
Aleksander Kwaśniewski
Lakhdar Brahimi
Former President of Poland
Morton Abramowitz
Former Italian Minister of International
Trade and European Affairs and European
Commissioner for Humanitarian Aid
Cheryl Carolus
Former South African High Commissioner
to the UK and Secretary General of the ANC
Maria Livanos Cattaui
Former Secretary-General, International
Chamber of Commerce
Yoichi Funabashi
Editor-in-Chief & Columnist, The Asahi
Shimbun, Japan
Frank Giustra
Chairman, Endeavour Financial, Canada
Stephen Solarz
Former U.S. Congressman
George Soros
Chairman, Open Society Institute
Pär Stenbäck
Former Foreign Minister of Finland
*Vice Chair
Other Board Members
Adnan Abu-Odeh
Former Political Adviser to King Abdullah
II and to King Hussein, and Jordan
Permanent Representative to the UN
Kenneth Adelman
Former U.S. Ambassador and Director of
the Arms Control and Disarmament Agency
Former Special Adviser to the UN SecretaryGeneral and Foreign Minister of Algeria
Ricardo Lagos
Zbigniew Brzezinski
Joanne Leedom-Ackerman
Former U.S. National Security Advisor to
the President
Former International Secretary of International
PEN; Novelist and journalist, U.S.
Kim Campbell
Jessica Tuchman Mathews
Former Prime Minister of Canada
Naresh Chandra
Former Indian Cabinet Secretary and
Ambassador to the U.S.
Joaquim Alberto Chissano
Former President of Chile
President, Carnegie Endowment for
International Peace, U.S.
Moisés Naím
Former Venezuelan Minister of Trade and
Industry; Editor in Chief, Foreign Policy
Former President of Mozambique
Ayo Obe
Wesley Clark
Chair, Board of Trustees, Goree Institute,
Senegal
Former NATO Supreme Allied Commander,
Europe
Pat Cox
Christine Ockrent
CEO, French TV and Radio World Services
Former President of the European Parliament
Victor Pinchuk
Uffe Ellemann-Jensen
Founder of EastOne and Victor Pinchuk
Foundation
Former Foreign Minister of Denmark
Mark Eyskens
Former Prime Minister of Belgium
Joschka Fischer
Fidel V. Ramos
Former President of Philippines
Güler Sabancı
Former Foreign Minister of Germany
Chairperson, Sabancı Holding, Turkey
Yegor Gaidar
Ghassan Salamé
Former Prime Minister of Russia
Carla Hills
Former U.S. Secretary of Housing and U.S.
Trade Representative
Former Lebanese Minister of Culture;
Professor, Sciences Po, Paris
Thorvald Stoltenberg
Former Foreign Minister of Norway
Lena Hjelm-Wallén
Ernesto Zedillo
Former Deputy Prime Minister and Foreign
Affairs Minister of Sweden
Former President of Mexico; Director, Yale
Center for the Study of Globalization
Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak
Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009
Sayfa 39
PRESİDENT’S COUNCİL
Crisis Group’s President’s Council is a distinguished group of major individual and corporate donors providing
essential support, time and expertise to Crisis Group in delivering its core mission.
BHP Billiton
Canaccord Adams Limited
Alan Griffiths
Iara Lee & George Gund III
Foundation
Frank Holmes
Frederick Iseman
George Landegger
Ford Nicholson
Royal Bank of Scotland
StatoilHydro ASA
Ian Telfer
Guy Ullens de Schooten
Neil Woodyer
Don Xia
INTERNATIONAL ADVISORY COUNCİL
Crisis Group’s International Advisory Council comprises significant individual and corporate donors who contribute
their advice and experience to Crisis Group on a regular basis.
Rita E. Hauser
(Co-Chair)
Elliott Kulick
(Co-Chair)
Hamza al Kholi
Anglo American PLC
APCO Worldwide Inc.
Equinox Partners
Ed Bachrach
Patrick Benzie
Stanley Bergman &
Edward Bergman
Harry Bookey &
Pamela Bass-Bookey
David Brown
John Chapman Chester
Chevron
Richard Cooper
Neil & Sandy DeFeo
John Ehara
Seth Ginns
Eleanor Holtzman
Joseph Hotung
Khaled Juffali
H.J. Keilman
George Kellner
Amed Khan
Shiv Vikram Khemka
Zelmira Koch
Scott Lawlor
Jean Manas
Marco Marazzi
McKinsey & Company
Najib Mikati
Harriet Mouchly-Weiss
Yves Oltramare
Donald Pels and
Wendy Keys
Anna Luisa Ponti &
Geoffrey Hoguet
Michael Riordan
Tilleke & Gibbins
Vale
VIVATrust
Yasuyo Yamazaki
Yapı Merkezi
Construction and
Industry Inc.
Shinji Yazaki
SENIOR ADVISERS
Crisis Group’s Senior Advisers are former Board Members who maintain an association with Crisis Group, and whose
advice and support are called on from time to time (to the extent consistent with any other office they may be holding at
the time).
Martti Ahtisaari
(Chairman Emeritus)
George Mitchell
(Chairman Emeritus)
Hushang Ansary
Ersin Arıoğlu
Óscar Arias
Diego Arria
Zainab Bangura
Christoph Bertram
Alan Blinken
Jorge Castañeda
Eugene Chien
Victor Chu
Mong Joon Chung
Gianfranco Dell’Alba
Jacques Delors
Alain Destexhe
Mou-Shih Ding
Gernot Erler
Marika Fahlén
Stanley Fischer
Malcolm Fraser
I.K. Gujral
Max Jakobson
Todung Mulya Lubis
Allan J. MacEachen
Graça Machel
Barbara McDougall
Matthew McHugh
Nobuo Matsunaga
Miklós Németh
Timothy Ong
Olara Otunnu
Shimon Peres
Surin Pitsuwan
Cyril Ramaphosa
George Robertson
Michel Rocard
Volker Rühe
Mohamed Sahnoun
Salim A. Salim
Douglas Schoen
Christian SchwarzSchilling
Michael Sohlman
William O. Taylor
Leo Tindemans
Ed van Thijn
Simone Veil
Shirley Williams
Grigory Yavlinski
Uta Zapf

Benzer belgeler