türkiye ve ermenistan: kalıpları kırmak, sınırları açmak
Transkript
türkiye ve ermenistan: kalıpları kırmak, sınırları açmak
TÜRKİYE VE ERMENİSTAN: KALIPLARI KIRMAK, SINIRLARI AÇMAK Avrupa Raporu N°199 – 14 Nisan 2009 İÇİNDEKİLER ÖZET VE ÖNERİLER ............................................................................................................ i I. GİRİŞ.................................................................................................................................. 1 II. MÜZAKERELERİN DURUMU...................................................................................... 4 A. DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN KURULMASI .........................................................................................5 B. KARA SINIRININ AÇILMASI ..........................................................................................................5 C. İKİLİ KOMİSYONLAR VE TARİH......................................................................................................6 D. DAĞLIK KARABAĞ MESELESİ ........................................................................................................7 III. ÇELİŞEN TARİH ANLATILARININ GETİRDİĞİ YÜK........................................... 9 A. SOYKIRIM MI BÜYÜK FELAKET Mİ? ...............................................................................................9 1. Hukuki tanımlar .........................................................................................................................10 2. 1915 Olaylarına Dair Ermeni Görüşü ........................................................................................11 3. 1915 Olaylarına Dair Türk Görüşü ............................................................................................11 4. Artçı şoklar ve ASALA cinayetleri............................................................................................13 B. TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ, İADE VE TAZMİNATLAR ...........................................................................14 C. ULUSLARARASI SOYKIRIM KARARLARI .......................................................................................15 IV. DIŞ KAYNAKLI ETKİLER .......................................................................................... 17 A. B. KRİTİK ÖNEMDEKİ AMERİKAN ROLÜ ...........................................................................................17 AZERBAYCAN’IN İKNA EDİLMESİ ................................................................................................19 1. Türkiye önceliklerini değiştiriyor ..............................................................................................20 2. Azerbaycan’ın endişeleri ...........................................................................................................21 C. RUSYA’NIN ROLÜ .......................................................................................................................23 V. KAMUOYU...................................................................................................................... 24 A. TÜRK AYDINLAR ÖZÜR DİLİYOR .................................................................................................25 B. ERMENİSTAN’DAKİ TARTIŞMALAR .............................................................................................28 C. DİYASPORADAKİ EĞİLİMLER......................................................................................................28 VI. ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM .............................................................................................. 30 A. EKONOMİK YARARLAR ...............................................................................................................30 1. Karayla çevrili Ermenistan için yeni bir teşvik..........................................................................31 2. Türkiye’nin doğusu için bir avantaj ...........................................................................................32 B. SINIRLARIN AÇILMASININ ÖTESİNDE .........................................................................................32 C. TARİHLE YÜZLEŞMEK ................................................................................................................33 VII. SONUÇ....................................................................................................................... 35 EKLER A. TÜRKİYE VE ERMENİSTAN HARİTASI ..................................................................................37 B. TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN KRONOLOJİSİ .....................................................................38 C. INTERNATIONAL CRISIS GROUP HAKKINDA......................................................................39 D. 2006’DAN BU YANA CRISIS GROUP AVRUPA RAPORLARI VE BRİFİNGLERİ ...............40 E. CRISIS GROUP MÜTEVELLİ KURULU ....................................................................................41 Avrupa Raporu N°199 14 Nisan 2009 TÜRKİYE VE ERMENİSTAN: KALIPLARI KIRMAK, SINIRLARI AÇMAK ÖZET VE ÖNERİLER Türkiye ve Ermenistan, uzun zamandır Kafkasya siyasetini bulandıran, Ermenistan’ı yalnızlaştıran ve Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) hedefine gölge düşüren anlaşmazlıklarını çözüme kavuşturmaya çok yakınlar. Son on beş yıldır iki ülke ilişkileri, ortak geçmişin nasıl ele alınacağı ve suçların nasıl tazmin edileceği, toprak anlaşmazlıkları, Sovyetler zamanından kalma güvensizlikler ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali gibi konulardaki ihtilaflar nedeniyle zehirlenmekteydi. Fakat son zamanlarda gittikçe yoğunlaşan resmi temaslar, sivil toplum etkileşimleri ve kamuoyunun değişimi, ilişkilerde bir dönüşüme yol açtı ve iki tarafı sınırları açma, diplomatik ilişkiler kurma ve uzlaşmaya dönük ortak çalışma yapma konularında tarihi bir anlaşmanın eşiğine getirdi. İki ülke, ilişkileri normalleştirmek için bu fırsatı değerlendirmeliler. Osmanlı Ermeni nüfusunun büyük bölümünün yok edilmesinin soykırım olarak tanınıp tanınmayacağına ilişkin siyasallaşan tartışmalar ve Ermenistan’la Azerbaycan arasında çıkmaza sürüklenen Dağlık Karabağ sorunu, bu ivmeyi durdurmamalı. ABD, AB, Rusya ve diğerleri, uzlaşma için desteklerini sürdürmeliler ve böylesi kritik ve umut verici bir dönemde tarihi konular hakkında açıklamalar yaparak sürece zarar vermemeliler. Türklerin ve Ermenilerin bir zamanlar uzlaşmadan çok uzak, kutuplaşmış tarih görüşlerinin önemli ölçüde yakınlaşması, derin travmaların iyileştirilebileceğini kanıtlıyor. En önemlisi, ikili ilişkilerdeki ilerleme gösteriyor ki barış ve uzlaşma arzusu, eski düşmanlıkları yenebilir ve kapalı sınırları açabilir. Ermeniler ile Türklerin paylaştığı ortak miras ve kültür düşünüldüğünde iki ülke ilişkilerinin normalleşmesinin başarılıp sürekli hale getirilebileceğini ummak için yeterince neden mevcuttur. İki tarafta da iç bölünmeler sürmekte. Ermenistan, ilişkilerin normalleşmesini 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin tehcir edilmeleri ve katledilmelerini Türkiye’nin resmen soykırım olarak tanıması koşuluna bağlamıyor. Ancak Ermenistan, kendi nüfusunun iki katına varan, yeryüzünün dört bir tarafına yayılmış ve katı tutum taraftarlarını içinde barındıran Ermeni diyasporasını da dikkate almak zorunda. Ne var ki diyasporada bir yumuşama eğilimi olduğundan ve 1915 öncesinde Ermenilerin hatırı sayılır bir azınlığı oluşturduğu Türkiye’nin kuzeydoğusuna yönelik toprak talebinden bir ölçüde vazgeçtiğinden söz edilebilir. Geçtiğimiz on yıl içinde Türkiye, Osmanlıların hiçbir hatası olmadığı yönündeki inkarcı politikasından oldukça uzaklaştı. İktidardaki AK Parti’nin, bürokrasinin, Ermeni sınırında faaliyet gösteren iş çevrelerinin ve batı şehirlerindeki liberal seçkinlerin önemli bir bölümü, Ermenistan’la normalleşmeyi ve bazı üzüntü ifadelerini destekliyorlar. Türkçü milliyetçiler ve güvenlik sektörünün bir kesimi de dahil geleneksel katı tutum yanlıları, özellikle de soykırımın uluslararası ortamda tanınması çabaları devam ederken ve Ermenistan, Türkiye’nin müttefiki Azerbaycan’da işgal ettiği önemli miktardaki topraklardan çekilmeye yanaşmazken, uzlaşmaya karşı çıkıyorlar. Bu görüş ayrılıkları, Türk-Ermeni gazeteci Hrant Dink’in Ocak 2007’deki suikastıyla ilgili olaylarda su yüzüne çıktı. Ancak Dink’in İstanbul’daki cenaze töreninde Ermenilerle gösterilen olağanüstü dayanışma ve Türk entelektüellerin 1915’teki “Büyük Felaket” için Ermenilerden özür dileme kampanyası açığa çıkardı ki bu yeni eğilimler zemin kazanmaktadır. Ermenistan’la Azerbaycan arasında çözümsüz kalan Dağlık Karabağ sorunu, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin tarihi boyutu da dahil olmak üzere çeşitli konularla ilgilenen ikili komisyonların kurulması, tanınma, sınırlar konularını kapsayan olası bir uzlaşma paketinin benimsenmesi ve uygulanmasını hâlâ tehlikeye düşürür niteliktedir. Azerbaycan’ın Türkiye’yle enerji işbirliğine ve Türki devletlerin ortak dil ve kültür köklerine dayanan güçlü bağları bulunuyor. Ermeni güçlerinin 1993’te Azerbaycan’da hızla ilerleyişi, bu ülkeyle diplomatik ilişki başlatma planlarını suya düşürdü ve Türkiye’nin o zamana dek iki ülke arasındaki tek ulaşım bağlantısı Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Orta Doğu Raporu N°199, 14 Nisan 2009 olan demiryolu hattını kapatmasına yol açtı. Türkiye, yıllardır ikili ilişkilerin gelişmesini Ermeni askerlerinin çekilmesi koşuluna bağladı. Bakü, bu koşulun kalkması halinde Türkiye’yi, Azerbaycan’ın genişleyen enerji ihracatına katılımını sınırlamakla tehdit ediyor. Azerbaycan’ın tutumu kısıtlayıcı bir etken olmaya devam ederken Türkiye’deki önemli kesimler, yeni bir yaklaşım geliştirilmesinin zamanının geldiği konusunda hemfikirler. Ermenistan ile karşılıklı yumuşama, nihayetinde mevcut çıkmaza oranla Bakü’nün topraklarını daha kolay geri almasına yardımcı olabilir. Meselede dış güçlerin önemli çıkarları ve rolleri söz konusudur. Uzun zamandır Ermenistan-Türkiye uzlaşmasını destekleyen ABD, böylelikle güney Kafkaslardaki üç eski Sovyet cumhuriyetinin bağımsızlığını pekiştirmeyi ve doğu-batı geçiş koridorları ve Hazar Denizi’nden gelen enerji boru hatlarını desteklemeyi hedefliyor. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sivil toplum diyaloğunu başlatan çabaların desteklenmesinde Washington’un büyük katkısı oldu. Obama yönetimi, Irak savaşı sırasında Türkiye ile zarar gören ilişkilerini onarmak için büyük çaba sarf ediyor. Seçim kampanyaları sırasında Obama, Ermenilerin 1915’te tehcir edilmeleri ve katledilmelerini soykırım olarak resmen tanıyacağı sözünü tekrarlasa da başkan olarak benimsediği ihtiyatlı, orta yollu tavrını sürdürmeye gayret etmeli. Bu konuda önünde bir taslak kararı olan ABD Kongresi de aynı tutumu benimsemeli. Türkiye ile Ermenistan arasında yakınlaşmanın yaşandığı bu hassas dönemde, soykırımı tanımaya veya inkar etmeye dönük ifadeler, ya Ermenileri öfkelendirecek ya da Türkiye’de milliyetçi bir tepkiye yol açarak ABD ile Türkiye arasındaki bağlara zarar verecek ve Türkiye ile Ermenistan arasında uzlaşmayı yıllarca engelleyecektir. ABD’nin Türkiye-Ermenistan uzlaşmasına verdiği desteğin benzeri Moskova’da da görülüyor. Rus şirketleri, Ermenistan’ın pek çok demiryolu, boru hattı ve enerji yapılarını satın aldı ve geliştirmeye başladı; Rusya-Türkiye ilişkileri iyi yönde ilerliyor ve Moskova, Ağustos 2008’de Gürcistan’la yaptığı savaşın yarattığı gerginlikleri azaltmanın yollarını arıyor. Bu ivme sürerse ABD ile Rusya’nın çıkarlarının örtüşmesi, yıllar süren bölünme ve çatışmanın ardından Güney Kafkasya’da daha fazla güvenlik ve refaha ulaşılması umudunu yeşertecektir. Sınırların açılması ve ticaretin normalleşmesi durumunda tüm taraflar, ama özellikle Ermenistan, Türkiye ve büyük olasılıkla Azerbaycan, ekonomik güç ve ulusal güvenlik açısından büyük kazançlar elde edeceklerdir. Sayfa ii ÖNERİLER Türkiye hükümeti: 1. Sınırların açılması, diplomatik ilişkilerin ve ikili komisyonların kurulması gibi konuları içeren bir normalleşme paketini kabul etmeli ve uygulamalı; uzlaşma için kamuoyunu hazırlamaya devam etmeli; Ermeniler arasında çözüm yanlısı tabanın oluşmasını desteklemeli ve soykırımı kabul eden uluslararası kararlar ve üçüncü ülkeler tarafından yapılan açıklamalar gibi dış faktörler nedeniyle Ermenistan’ı tehdit etmekten veya cezalandırmaktan kaçınmalı. 2. Dağlık Karabağ sorunun hemen çözülmesi ve Ermenistan askerlerinin işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi talepleri uğruna normalleşme paketini feda etmemeli; Erivan’ın kuşatılma korkularını hafifleterek Türkiye-Ermenistan ilişkilerini normalleştirmenin Ermenistan’ın çekilmesini hızlandırabileceği mesajını Bakü’ye vermeli. 3. Ani harabelerinin korunması için ortak çaba harcanması ve Türkiye topraklarında bulunan tarihi ve dini Ermeni mirasını tanıyıp koruyacağını açıkça dile getirmesi gibi jestlerle Ermenistan’a iyi niyetini göstermeli. 4. Tercihen Ermeni ve üçüncü ülke araştırma- cılarının da katılımını sağlayarak 1915 olaylarına ilişkin daha kapsamlı araştırma yapılması için üniversite ve enstitüleri teşvik etmeli; tarih kitaplarını yenilemeli ve tüm önyargılardan arındırmalı ve Osmanlı dönemine ait arşivlerin sınıflanması ve kullanılması için kaynakları artırmalı. Ermenistan hükümeti: 5. Sınırların açılması, diplomatik ilişkilerin ve ikili komisyonların oluşturulması gibi konuları içeren bir normalleşme paketini kabul etmeli ve uygulamalı; uzlaşma için kamuoyunu hazırlamaya devam etmeli; mevcut süreç karşısında Türkiye kamuoyunun tahrik olmasına neden olabilecek soykırımın tanınmasına ilişkin açıklamalar ve uluslararası eylemlerden kaçınmalı. 6. Dağlık Karabağ sorununun çözümünde AGİT Minsk Grubu’nun temel ilkelerini Azerbaycan ile birlikte kabul etmeli; bunu takiben işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmeye başlamalı ve Azerbaycan ile barış hedefini sürdürerek Türkiye ile olan normalleşme sürecini ancak bu şekilde pekiştirebileceğinin farkına varmalı. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Orta Doğu Raporu N°199, 14 Nisan 2009 7. 1921 Kars Antlaşması ile belirlenen sınırlar dahilinde Türkiye’nin toprak bütünlüğünü açıkça tanıyarak komşusundan hiçbir toprak talebinde bulunmayacağını ifade etmeli. 8. Tercihen Türk ve üçüncü ülke araştırma- cılarının da katılımını sağlayarak 1915 olaylarına ilişkin daha kapsamlı araştırma yapılması için üniversite ve enstitüleri teşvik etmeli; tarih kitaplarını yenilemeli ve tüm önyargılardan arındırmalı; 1915 ve dolaylarındaki olaylara ilişkin ortaya çıkmış Ermeni arşivlerini düzenlemeli ve sınıflandırmalı. ABD, Rusya, Avrupa Birliği ve AB Üyesi Devletler: 9. İki ülkenin de kamuoyunu tahrik edebilecek ve bu nedenle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde normalleşme ve uzlaşma sürecini bozabilecek yasa, açıklama ve eylemlerden kaçınmalı. 10. Ermenistan ve Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun çözümü için AGİT Minsk Grubu’nun temel ilkelerine dayanarak nihai bir anlaşmaya varana dek ABD, Rusya ve Fransa’nın Minsk Grubu eş başkanlarının seviyesini ve rolünü artırmalı. 11. Bölge genelinde etkileşimi, mirasın korunma- sını ve güven artırılmasını sağlayacak projelerle Türkiye-Ermenistan uzlaşmasını desteklemeli; 1915 olaylarını araştıracak iki taraflı yeni tarih komisyonlarını veya alt komisyonları, arşiv yönetiminin geliştirilmesini ve Türkiye veya Ermenistan’ın öncülüğünde gerçekleşecek akademik girişimleri gerektiğinde desteklemeli. İstanbul/Erivan/Bakü/Brüksel, 14 Nisan 2009 Sayfa iii Avrupa Raporu N°199 14 Nisan 2009 TÜRKİYE VE ERMENİSTAN: KALIPLARI KIRMAK, SINIRLARI AÇMAK I. GİRİŞ 2008 yılında Türkiye ve Ermenistan, yakın bir gelecekte diplomatik ilişkiler kurmalarını, kapalı olan sınırlarını açmalarını ve tarihsel fikir ayrılıkları dahil aralarındaki birçok farklılığı ele almaya başlamalarını sağlayabilecek uzlaşma yolunda büyük adımlar attılar. Bu yakınlaşmanın şimdiye dek en açık işareti, 6 Eylül 2008’de Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermeni meslektaşı Serj Sarkisyan’ın daveti üzerine iki ülke milli futbol takımları arasında oynanan dünya kupası eleme maçını izlemek üzere Erivan’a gittiğinde görüldü. Bu ziyaretin ardından üst düzey yetkililerin toplanmadığı bir hafta neredeyse görülmedi. Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Ocak 2009’da Ermenistan ve Türkiye’nin ilişkilerin normalleştirilmesine “hiç bir zaman bu kadar yakın olmadıklarını” açıkladı.1 Bu değerlendirme, Ermenistan’da da geniş kabul gördü.2 Temasların yoğunlaşma süreci, Cumhurbaşkanı Gül’ün, Şubat 2008 seçimlerini kazanan Sarkisyan’ı kutlayan alışılmadık bir destek mesajı göndermesiyle başladı.3 24 Hazirandaki Moskova ziyareti sırasında Sarkisyan, Gül’ü davet edeceğinin ip uçlarını verdi ve 4 Temmuz’da davetiyeyi gönderdi.4 İki cumhurbaşkanı, ilk defa 6 Temmuz 2008’de Kazakistan başkentinin onuncu yıldönümünü kutlama etkinliklerinde Astana’da bir araya geldiler. Gürcistan-Rusya savaşı, geleneksel ticaret yollarının kapanmasına yol açınca Ağustos 2008’de Ankara, Türk hava sahasının 1 “Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Türkiye ile Ermenistan arasında nihai bir normalleşmeyle ilgili bir plana herhalde hiçbir zaman bu kadar yaklaşmamıştık”. Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın NTV’ye verdiği demeç, 16 Ocak 2009. 2 “Çok yakınız”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Ermeni yetkili, Erivan, Şubat 2009. Erivan’daki pek çok büyükelçi, Kriz Grubu’na süreç konusunda oldukça iyimser olduklarını belirttiler. 3 “Seçimler yaklaşırken kendisinin daha pragmatik olacağı izlenimini edindik. Tebrik mesajıyla birlikte ayrıntılı bir mektup hazırladık ve birlikte çalışma irademizi ifade ettik”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili, Ankara, Şubat 2009. 4 Bu tarihten itibaren iki ülke, İsviçre’de sessizce hazırlık görüşmelerine başladılar. Ermenistan tarafından kullanılmasına getirdiği kısıtlamaları kaldırdı. Türk tarafı, Erivan’a daveti resmi olarak kabul ettiğini maçtan sadece üç gün önce açıkladı.5 Ziyaret sadece altı saat sürdü, ancak bu yüz yüze görüşmeler ve ardından gelen bakanlar düzeyindeki sık görüşmeler, ilişkileri başka bir boyuta taşıdı.6 Ermenistan, Türk cumhurbaşkanının silahlı aracına ve güvenlik kortejine tam giriş izni verdi ve Türk taraftarların iki ülke milli takımları arasında oynanacak ilk maça gelebilmeleri için vize rejimini tek taraflı ve geçici olarak askıya aldı.7 Ne var ki ikili ilişkiler, tarih boyunca sıkıntılı oldu ve bu tür olumlu gelişmeler ancak nadir olarak yaşandı. Sovyetler Birliği çökerken Türkiye, 16 Aralık 1991’de ABD’den sonra Ermenistan’ı tanıyan ilk ülke oldu ve Ermeni kilisesiyle halihazırda ilişki kurmuş olan Türkiye’nin Moskova büyükelçisi Volkan Vural, bu ülkeye çığır açan bir ziyaret düzenledi.8 Türkiye, sınırda bulunan Kars şehriyle Ermenistan’ın Gümrü kenti (eski adıyla Leninakan/Alexandropol) arasındaki demiryolunu açtı ve acil olarak ihtiyaç duyulan elektriği sağlamayı kabul etti. 1992’de Türkiye, 5 “Gül, gitmekte istekliydi. Tüm diplomatların bundan hoşnut olduğunu söyleyemem. Gitmemesini söyleyen pek çok mektup aldı. Bu kadar travmatik bir ilişkinin ardından işe bir futbol maçında, 50.000 kişinin önünde başlayabilir miydik? Güvenlik riski, provokasyon ihtimali ve iki tarafta da muhalefet söz konusuydu. Küçük bir olay herşeyi mahvetmeye yetebilirdi”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili, Ankara, Şubat 2009. 6 “İlk toplantı olarak oldukça iyiydi. Onlar vodka içti, cumhurbaşkanı ise portakal suyu. Ayrıntılara inmediler, ancak genel olarak yaklaşımları örtüşüyordu … pek çok noktada anlaşma sağlandı.” Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili, Ankara, Şubat 2009. 7 Bir başka sembolik jest de dışişleri bakanlarının New York’ta 26 Eylül 2008’deki toplantılarının öncesinde Ermenistan’ın Türkiye’nin Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’na (EBRD) tam üyeliğine karşı kullandığı vetosunu kaldırması oldu. 8 “40 araba, bakanlar, otomatik tüfekli görevliler ve bir ziyafetle karşılandım. İnsanlara nereli olduklarını sorduklarımda hepsi günümüzde Türk kentleri olan Bursa, Van, Elazığ gibi şehirleri saydılar. Bazen Türkçe bile konuştular. Çarşıda dolaşırken herkes beni yerel televizyonlarda izlemişti bile. Herkes gelip bana hediyeler verdi, Türkçe konuştu ve sınırın ne zaman açılacağını sordu”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Volkan Vural, İstanbul, 24 Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 İstanbul merkezli bölgesel bir teşkilat olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nde (KEİ) Ermenistan’a kurucu ülke statüsü verilmesi için atılan adımlara öncülük etti.9 Ermenistan’ın ilk cumhurbaşkanı Levon TerPetrosyan, Türkiye’yle ilişkiler kurdu ve “ilişkilerin normalleştirilmesi gereğine inandığını ” söyledi. Medyanın Türkiye’yi “Ermenistan’a tehdit” olarak gösterme eğilimi gibi olumsuz yaklaşımların ve “iki tarafta uzun süreye, belki de onyıllara dayanan önyargı ve yanlış anlamaların” üstesinden gelmeye çalıştı.10 Ter-Petrosyan ayrıca yeni kurulan devletin kurucu belgelerinde yer alan Türkiye’den açık toprak taleplerine karşı harekete geçmeyi de vaat etti.11 Ancak Türk dışişleri bakanlığı iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulmasına ikna edilemedi12 ve 1993’te Dağlık Karabağ sorununun patlak vermesiyle13 Ankara, Ermeni askerlerinin 9 Azerbaycan da üye oldu. 2001’de Ermenistan, İstanbul’da temsilcilik ofisi açtı. Bu da Erivan’a Türkiye’de KEİ’ye akredite üst düzey bir temsilci bulundurma fırsatı tanıdı. Görüşmeler 2001’den bu yana hız kazandı ve KEİ, Türk ve Ermeni yetkililerin başkentlere karşılıklı ve düzenli ziyaretler yapmaları için uygun ve güvenilir bir platform sağladı. 10 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermenistan dışişleri bakanlığından eski bir üst düzey bir yetkili, Erivan, Kasım 2008. 11 Ter-Petrosyan, büyükelçi Vural’a şunları söyledi: “Geçmişi unutamam, ancak bu geçmişle yaşamak istemiyorum. Çocuklarımız ve torunlarımız için bir gelecek yaratmak istiyorum”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Volkan Vural, İstanbul, 24 Şubat 2009. 12 “Bir ön toplantı yaptık. Bazıları benim tarafımdaydı. Bazıları, [Türkiye’den toprak talebini ima eden] Ermenistan anayasasına ve bağımsızlık bildirgesine işaret etti. Bazıları, Ermenilerin diyasporadan ve soykırımın tanınmasından kendilerini açık bir şekilde soyutlamalarını istedi. Bu insanların hislerini görmezlikten gelemezsiniz dedim; ancak insanların geçmişe daha tarafsız şekilde bakmalarını sağlayacak yeni köprüler kurmaya gayret edebiliriz. Benim görüşüm, fazla cüretkar bulundu. Siyasi iradeye hiç yansımadı. Bir fırsatı kaçırmış olduk. Dağlık Karabağ savaşı başladı, Levon Ter-Petrosyan güvenilirliğini kaybetti ve Dağlık Karabağ çetesi güç kazandı”. A.g.e. 13 Nüfusun çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu ve Azerbaycan topraklarıyla çevrili bir enklav olan Dağlık Karabağ konusunda Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlık 1988’de yeniden su yüzüne çıktı. 1992-1994 arası süren savaşta yaklaşık 25.000 kişi öldü, ateşkesin ihlal edilmesi nedeniyle kayıpların sayısı artmaya devam ediyor. Savaşın sonunda Dağlık Karabağ topraklarının çoğunluğu ve çevresindeki Azerbaycan toprağının büyük bir kısmı etnik Ermeni güçleri tarafından işgal edildi; yaklaşık 725.000 Azeri ve 413.000 Ermeni evlerini terk etmeye zorlandı. Bakınız Kriz Grubu Avrupa Raporu Nº187, Nagorno-Karabakh: Risking War, 14 Kasım 2007, s. 1. Sayfa 2 Azerbaycan topraklarında hızla ilerlemesini engellemek amacıyla Ermenistan’la olan demir yolu bağlantısını kapattı.14 Aynı yılın Mart ayında Türkiye, toprakları üzerinden Ermenistan’a giden uçakları silah kaçakçılığını durdurma gerekçesini ileri sürerek denetleyeceğini açıkladı.15 Türkiye’nin 1995 yılında İstanbul’la Erivan arasındaki hava koridorunu açmasına16 ve Ermenistan vatandaşlarının serbestçe seyahat etmelerine izin vermesine karşın, bundan sonraki on yılda olumlu sayılacak çok az şey gerçekleşti. İstanbul’da Ermenistan pasaportuna sahip yaklaşık 40.000 kişinin çalışma izinleri olmadığı halde Türk otoritelerinin göz yummasıyla istihdam edildiği tahmin edilmektedir. 17 Ülkesinin soykırım iddialarının uluslararası toplumca tanınmasını dış ve güvenlik politikasının önceliği haline getirmiş olan ve 1915 olaylarının soykırım olarak adlandırılması çağrısında bulunan tasarının 2000 yılında ABD Kongresinde kabul edilmesine çok yaklaşan Ermenistan’ın şahin cumhurbaşkanı Rober Koçaryan’ın 1998’de görev başına gelmesinden sonra yeni gerginlikler ortaya çıktı. Tarihi gerekçelerle ve kendisinden toprak ve tazminat taleplerini güçlendireceği endişesiyle olayların soykırım olarak tanımlanmasını reddeden Türkiye, Ermeni vatandaşlarının ülkeye gelmesini zorlaştırdı ve Ermenistan bağlantılı uçaklar için hava sahasını yeniden kapattı. Vize kısıtlamaları 2002 Ocak ayında bir kez daha esnetildi, ancak gerçek bir değişiklik askeri tehditlerdense yumuşak güç kullanılmasını ve çevre ülkelerle “sıfır problem”18 politikasını savunan AK Parti’nin yılın sonuna doğru iktidara gelmesi ve Türkiye’nin yakın çevresiyle işbirliğine gitmeyi dış politika önceliği haline getirmesiyle meydana geldi. Şu an Ankara, Kıbrıs’ta ve Irak Kürdistanı’nda yıllardır süre gelen sorunları çözmek için gösterdiği çabalara19 benzer şekilde Ermenistan’la gelişen 14 Askerlerin, ekipmanın ve mali kaynağın büyük bir bölümü Ermenistan tarafından sağlansa da savaşan askerler Karabağ Ermenileri ve onların kaynaklarını da içeriyordu. 15 Svante Cornell, “Turkey and the conflict in Nagorno Karabakh: a delicate balance”, Middle Eastern Studies, Ocak 1998, s. 60. 16 Hava koridoru 1994 ile 1995 arasında kapalıydı. 17 40.000 rakamı Başbakan Erdoğan tarafından verilmiş olup Today’s Zaman’da yer aldı, 29 Ocak 2009. 18 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu (İstanbul, 2001). 19 2004’te AK Parti Kıbrıs sorununa uzlaşmaya dayalı bir çözüm yolunda Türkiye’nin duvar örme siyasetini tersine çevirdi. Bakınız Kriz Grubu Avrupa Raporu Nº194, Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek: Şimdiye Dek En İyi Fırsat, 23 Haziran 2007. 2008-2009’da Türkiye, Irak Kürdistan’ı ile uzun süredir Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 ilişkilerin stratejik bir fırsat olduğu değerlendirmesini yapmakta.20 Haziran 2003’te zamanın Türk Dışişleri Bakanı Gül ve Ermeni meslektaşı Vardan Oskanyan arasında altı toplantıdan oluşan bir dizi görüşme başlatılmıştı. Bir Türk diplomatın sözleriyle “bu görüşmelerde fazla bir ilerleme kaydedilmese de iki bakan arasında iyi bir uyum sağlandı”. 21 Özel elçiler, daha çok olası güven arttırıcı adımlar konusuna odaklanan teknik diyaloğu Viyana’da sürdürdüler.22 Türkiye’de Van Gölü yakınındaki Tatvan’da bulunan bir Ermeni kilisesinin müze olarak kısmen restorasyonu gibi bazı küçük adımlar atıldı. Fakat Sarkisyan’ın seçilmesi ve Gül’ün davet edilmesi görüşmelerin doğasını değiştirdi. Kuşkucular, Gül’e yapılan futbol maçı davetinin hiç bir Türk cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmeyeceği inancıyla ve Sarkisyan’ın oldukça tartışmalı biçimde seçilmesinden ve 1 Mart 2008’de muhalefetin 10 kişinin yaşamına mal olacak biçimde bastırılmasından sonra barışçıl bir imaj yaratılması amacıyla başvurulan bir halkla ilişkiler taktiği olduğuna inanmaktalar.23 Ancak dışişleri bakanları Ali Babacan ve Edvard Nalbantyan, davetin ardından bir dizi görüşme gerçekleştirdiler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda Ocak 2009’da bir araya geldiler.24 Ermenistan’ın sorunlu olan ilişkilerini normalleştirdi. Bakınız Kriz Grubu Orta Doğu Raporu Nº81, Türkiye ve Iraklı Kürtler: Çatışma mı İşbirliği mi?, 13 Kasım 2008. Sönmekte olan çatışmalarda proaktif bir rol oynama isteğiyle rafa kaldırılmış olan Kafkas İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisini yeniden gündeme aldı. Tüm bunlar, 1999’dan beri süregelen Yunanistan ve Suriye ile olan yakınlaşma politikasına dayanıyor. Oysa Türkiye daha 1997’de Yunanistan ile, 1998’de de Suriye ile savaşın eşiğine gelmişti. 20 “Bizim için Türkiye-Ermenistan ilişkisi, görmeyi arzu ettiğimiz Kafkaslar’da eksik olan unsurdur”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili, Ankara, Mart 2009. Üst düzey bir Türk yetkilinin ifadesine göre Cumhurbaşkanı Gül, Gürcistan’daki olaylar meydana gelmeden önce de Sarkisyan’ın davetini kabul etmeyi ciddiyetle düşünüyordu. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, Şubat 2009. 21 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, Şubat 2009. 22 Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, üst düzey Ermeni yetkililer, Erivan, Şubat 2009. 23 Kriz Grubu’na verilen mülakat, önde gelen bir sivil toplum aktivisti, Erivan, Şubat 2009. 24 Görüşme, Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında geçen hayli duygusal ve alevli bir tartışmanın hemen ardından gerçekleşti ve bir saat sürmesi planlanmışken yalnızca onbeş dakika sürdü. Bir normalleşme paketinin açıklanmasına ne kadar yakın oldukları konusunda Türk ve Ermeni yetkililer tarafından Sayfa 3 halihazırda başkanlığını yürüttüğü Karadeniz Ekonomik ve İşbirliği Örgütü bünyesinde olmak üzere, dışişleri, ulaşım ve enerji bakanlarını da kapsayan bakanlar düzeyinde ve diğer üst düzeydeki toplantılar Mart ayından bu yana devam etmektedir. Ekimde yapılacak Dünya Kupası elemesi rövanş mücadelesi için Ermenistan cumhurbaşkanının Türkiye’yi ziyaret etmesi bekleniyor. Kuşkucular ayrıca Türkiye’nin sadece AB’yle ilişkilerinde ve Ermeni soykırımını tanıyan olası bir ABD başkanlık açıklamasının veya Kongre tasarısınının önlenmesinde kendisine yardımcı olması amacıyla bir sürecin yaşandığı görüntüsü vermeye çalıştığını savunuyorlar.25 Nitekim böyle bir tasarı, 17 Mart 2009 tarihinde gündeme getirildi ve 2008 ABD başkanlık seçimleri kampanyası süresince Başkan Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, göreve geldiklerinde Osmanlı döneminde Ermenilere karşı yapılanları tanımlamak için soykırım sözcüğünü kullanacaklarını açıkladıklar.26 Ancak Türkiye ve Ermenistan’ın tam da bu zamanda ilişkilerini geliştirmelerinde büyük çıkarları bulunuyor. Ermenistan, uzun zamandan beri doğal ticaret partneri Türkiye’yle sınırların açılmasını istemekte. Ayrıca 2008 savaşı, Ermenistan’ın ithalatının yüzde 70’inin geçişi için kuzeyindeki istikrarsız komşusu Gürcistan’a olan bağımlılığını bir kez daha ortaya çıkardı.27 Ermeniler, Ankara’yla ilişkilerin normalleşmesine batılı ülkelere yeni bir çelişkili sinyaller verilse de genel olarak iki taraf da zihniyetlerin buluştuğunu fark etti. Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, Erivan ve Ankara, Şubat 2009. 25 “Türkler gerçekten sınırın açılmasıyla değil de süreçle ilgileniyorlar … aldığım birçok sinyalden anladığım, sonuca ciddiyetle bakmadıkları”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, eski üst düzey Ermeni yetkili, Erivan, Şubat 2009. 26 Seçim kampanyası sırasında 19 Ocak 2008’de Amerikalı Ermenilere hitaben yaptığı açıklamada Obama şunları söylüyordu: “Ermeni Soykırımı, bir iddiadan, şahsi görüşten veya bakış açısından ibaret değildir, aksine çok sayıda tarihi kanıtla desteklenen ve geniş ölçüde belgelenmiş bir gerçektir. Gerçekler inkar edilemez. Diplomatları tarihi gerçekleri çarpıtmaya davet eden bir resmi politika, desteklenemez bir politikadır … devlet başkanı olarak Ermeni Soykırımını tanıyacağım”. Bakınız www.barackobama.com. 27 “Bırakın savaşları, bir toprak kayması bile aradaki bağlantıyı kesmeye yeter”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermenistan’da görevli Avrupalı diplomat, İstanbul, Aralık 2008. Ermenistan’ın üçüncü sınırı olan Azerbaycan sınırı, 1990’ların başından beri kapalı bulunuyor ve Dağlık Karabağ sorununun çözümlenmesini bekliyor. Dördüncü sınır olan İran sınırının ise daha fazla avantaj sağladığı söylenemez. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 açılım ve Azerbaycan’daki rakiplerine karşı elde edilmiş bir puan gözüyle bakacaklardır. Türkiye içinse uzlaşma, komşularıyla tarihi husumetlerini çözmek için dış baskıya ihtiyacı olmadığı yolundaki tezlerin inanılırlığını güçlendirecektir ve bu da 1915 olaylarının uluslararası toplumca soykırım olarak tanınmasının önüne geçmesine katkı sağlayacaktır.28 Bu aynı zamanda, Brüksel’in Ankara’nın Kıbrıslı Rumlarla ilişkilerini normalleştirme sözünü yerine getirmesini beklediği bu yıl - ki Kıbrıs sorununun çözümünde anlamlı bir ilerleme olmaması halinde bu zor bir olasılık29- özel bir öneme sahip olan AB üyeliği hedefine de yardımcı olacaktır. Ermenistan ile büyük bir açılım sağlanması, Türkiye’nin Kafkaslar ve Orta Doğu’da Avrupa değerlerinin sorumlu bir taşıyıcısı olduğunu iddia eden AB’deki Türkiye yanlısı siyaset yapıcıların elini güçlendirecektir. II. MÜZAKERELERİN DURUMU Yakın zamanda başlayan Türk-Ermeni görüşmeleri, ilişkilerde kapsamlı bir normalleşmenin sağlanmasını amaçlıyor. “Anlaşma paketi“ ortada: tam kapsamlı diplomatik ilişkilerin kurulması; sınırın geçişlere açılması; “tarihi boyutu” ele alacak bir alt komisyonu da kapsayan hükümetler arası bir komisyonun kurulması.30 Resmi olarak duyurulduktan sonra bu anlaşmanın iki ülke parlamentoları tarafından onaylanması gerekecek. İdeal olanı, bu çözüm paketinin ardından Ermenistan ve Azerbaycan’ın AGİT Minsk Grubu’nun Dağlık Karabağ sorununun çözümü için belirlediği temel prensipler uyarınca anlaşmaya varmaları olacaktır.31 28 “Bunu üç beş ay içinde iyi bir noktaya getirebilirsek üçüncü ülkelerde artık parlamentolara bu meseleyi götürmek ve çaba göstermek bir bakıma gereksiz olacak. Ermenistan ile aramızdaki sorunların çözümünden sonra üçüncü ülkelere ‘size ne’ deme imkanı hem Ermenistan hem bizim için olacaktır”. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Sabah, 10 Eylül 2008. 29 Bakınız Kriz Grubu Raporu, Kıbrıs’ı Yeniden Birleştirmek, a.g.e. 30 “Bunlar iki-üç aylık süreçler olmayacak, Polonya ve Rusya’nın yaptığı gibi uzun dönemli süreçler olacak”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Ermeni yetkili, Mart 2009. 31 Temel ilkeler arasında şunlar bulunuyor: güç kullanmama konusunda anlaşılması; tüm yerleşimler için uluslararası garanti verilmesi; uluslararası barış koruma güçlerinin konuşlandırılması; Dağlık Karabağ civarında bulunan işgal altındaki altı bölgeden Ermenistan’ın desteklediği Dağlık Karabağ kuvvetlerinin tam olarak çekilmesi ve Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasında bulunan “Laçin koridoruna” özel Sayfa 4 Türkiye, öteden beridir Ermenistan’ın 1915 olaylarının uluslararası toplumca soykırım olarak tanınması çabalarının32 ve işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmemesinin bu ülkeyle uzlaşma iradesini engellediğini ileri sürmekteydi. Bazı gayriresmi olası değişim işaretlerine karşın Ankara, resmi olarak bu koşulları ortadan kaldırmadı. Ermenistan’daki dış politika eliti, herhangi bir önkoşul olmadan yani Türkiye’nin normalleşmeden önce soykırımı tanımasını beklemeden sınırları açmaya uzun zamandır hazır görünmekteler.33 Ancak ülkedeki genel yaklaşım, eski düşman Türkiye soykırımı tanıyana ve Azerbeycan’a desteğini kesene dek ilişkilerin iyileştirilmesine yanaşılmaması yönündeydi.34 Ama burada da bir değişim söz konusu. Bir Ermeni yetkilinin belirttiği gibi “şu anda Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin kaçınılmaz olduğu yolunda yeni bir hava mevcut. Artık [bu durum], sıfır toplamlı bir oyundan ziyade bir kazankazan senaryosudur”.35 Paketin içeriği hakkında büyük ölçüde anlaşma sağlanmış olmasına rağmen ne zaman gün ışığına bir statü tanınması ve yerlerinden edilmiş Azerilerin Dağlık Karabağ da dahil olmak üzere tüm bölgelere geri dönmesi; Dağlık Karabağ için “geçici” bir statü belirlenmesi ve Karabağ Ermenileri ile Karabağ Azerileri’nin şiddet ve zor içermeyen bir ortamda gelecekteki statülerini oylayacaklarına dair anlaşmaya varılması. Bakınız Kriz Grubu Avrupa Raporu Nº187, Nagorno-Karabakh: Risking War, a.g.e., ve Kriz Grubu Avrupa Raporu N°167, Nagorno-Karabakh: A Plan for Peace, 11 Ekim 2005. 32 “Türkiye, uzun süreden beri Ermeni lobi grupları tarafından yürütülen sistematik iftira kampanyalarına maruz kalmaktadır….Diyaspora örgütlerinin faaliyetleri aynı zamanda Ermeni devletin tarafından desteklenmektedir. Yurt dışındaki Ermeni diplomatik misyonlarının bazı faaliyetler yürüterek iddialarının ulusal meclislerde tanınmasına çalıştıkları bilinmektedir”. “1915 Olaylarına İlişkin Ermeni İddiaları”, Türk dışişleri bakanlığı internet sitesi, www.mfa.gov.tr. 33 “Ermenistan, Türkiye ile normalleşme görüşmelerinin yapılması için hiçbir zaman şart koşmamıştır, koşmaycaktır da. [Soykırımın tanınması] önkoşul değildir, [ancak] bir gündem maddesidir.... soykırım meselesini ortaya koymak ve dış politika gündemimizde yer vermek ahlaki bir zorunluluğumuz; fakat gündemde tutmakla önkoşul olarak sunmak farklı şeylerdir”. Eski dışişleri bakanı Vardan Oskanyan’ın yaptığı konuşma, Center for Strategic and International Studies (CSIS), Washington, 14 Haziran 2004. 34 “Türkiye, askeri müttefiki olan Azerbaycan’a destek” vermesi nedeniyle “Karabağ-Azerbaycan sorununda doğrudan bir taraf haline gelmiştir”. Vahan Hovannisyan, Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) lideri, ArmInfo haber ajansına verdiği demeç, 18 Eylül 2008. 35 Kriz Grubu’na verilen mülakat, eski üst düzey Ermeni dışişleri yetkilisi, Kasım 2008. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 5 çıkarılacağı ve nasıl uygulanacağı hâlâ kilit önemde bir konu olarak duruyor. Bazı analistler, ABD’nin uzlaşmaya verdiği uzun süreli desteği göz önüne alarak Başkan Obama’nın 6-7 Nisan tarihindeki ziyareti sırasında Türkiye’nin paketi kamuoyuna açıklayacağını ya da bunun aynı tarihlere rastlayan İstanbul’daki Medeniyetler İttifakı Zirvesinde dışişleri bakanları Babacan ve Nalbantyan tarafından yapılacağını öngörmüşlerdi. Ne var ki bu gerçekleşmedi. İki dışişleri bakanının da katılmalarının beklendiği Erivan’da 16 Nisan’da yapılacak KEİ toplantısıysa bir başka fırsat. Aksi takdirde taraflar, bütün dünyada Ermeni soykırımını anma günü olarak bilinen 24 Nisan sonrasına kadar bekleyebilirler. ediyor.39 Üst düzey bir Erivanlı yetkiliye göre, Ermenistan’ın “hukuken Türkiye’den bir toprak talebi bulunmuyor… Ermenistan, daha önceki uluslararası taahhütlerine bağlı kalmaya devam ediyor”.40 Ermenistan statüsünü Sovyetler Birliği’nin devamı olan devletlerden biri olarak tanımlıyor ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlere katılmasını, var olan sınırları üstü örtülü de olsa tanıması olarak görüyor. Ermenistan’a göre, Kars Antlaşmasını ihlal eden, Türkiye’nin Nisan 1993’te sınırları kapatmasıdır.41 Üst düzey bir Ermenistan yetkilisine göre taraflar, diplomatik ilişkilerin kurulması için protokoller imzaladıklarında mevcut sınırları tanıyan bir madde ekleyerek Türkiye’nin geri kalan endişelerini de yatıştırma niyetindeler.42 A. DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN KURULMASI B. KARA SINIRININ AÇILMASI Taraflar arasında diplomatik ilişkilerin inşası, normalleşme paketinin başlıca unsurunu oluşturuyor. Taraflar başlangıçta elçilik düzeyinden daha alt düzeyde bir ilişki kurmayı veya Gürcistan büyükelçilerini temsilcileri olarak görevlendirmeyi tercih edebilirler.36 Ne var ki karşılıklı olarak başkentlerine ivedilikle büyükelçi atamamaları için hiçbir neden bulunmuyor. Özellikle Erivan, onbinlerce Ermeni yurttaşının yaşadığı ve çalıştığı Türkiye’de konsolosluk açma konusunda istekli görünüyor.37 325 kilometrelik sınır, Sovyetler döneminin büyük bölümü boyunca kapalıydı. Sınırda iki ana geçiş noktası bulunuyor: Kars ve Gümrü arasındaki demiryolu bağlantısı ve Erivan yakınlarında geniş Aras nehri üzerindeki Markara/Alican köprüsü. Türk kaynaklarına göre, diplomatik ilişkilerin kurulmasını askıya alan bir unsur, Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı toprak taleplerinden vazgeçtiğini açıkça ifade etmekteki isteksizliğidir.38 Ankara Ermenistan’ın, uzun zamandır herhangi bir normalleşme sürecinde mevcut sınırların kati suretle tanınmasını önceliği yapmışken, ileride Türkiye’nin doğusuna ilişkin toprak taleplerini dile getirme olasılığını açık tutmak istediğinden şüphelenmekte. Ermenistan hükümeti 1921 Kars Antlaşmasıyla belirlenen sınırlara itirazı olmadığı konusunda ısrar 36 Herşey yolunda giderse iki ülke, alt düzeyde bir misyon açmayı, ama eğer bu çok riskli görünürse iki tarafın elçilerini komşu ülke Gürcistan Cumhuriyeti’ne karşılıklı olarak akredite etmeyi planlıyorlar. Radikal, 17 Mart 2009. Ermeni yetkililer, bu olasılığı doğruluyorlar. Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, Erivan, Mart 2009. 37 Üst düzey bir Ermeni yetkili, Ermenistan’ın Gürcistan’ın olduğu gibi liberal bir vize rejimine sahip olmasını ve örneğin Türk cezaevlerindeki Ermenilere yardımcı olmak gibi hizmetler yürütmek üzere burada derhal konsolsoluk açmak istediklerini belirtiyordu. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Şubat 2009. 38 Aybars Görgülü, “Türkiye-Ermenistan İlişkileri: Bir Kısır Döngü”, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı – TESEV, İstanbul, 2008, s. 11. Demiryolu 1980’lerde açıldı ve yolcu trenleri karşılıklı olarak haftada bir kez sefer yapmaya başladı.43 Ermenistan Azarbeycan’ın Kalbacar bölgesini ele geçirdiğinde Türkiye, bu ülkeye uyguladığı yaptırımların bir parçası olarak 39 23 Ekim 1921 tarihinde (Büyük Millet Meclisi’nin temsil ettiği) Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyet Cumhuriyetleri arasında imzalanan antlaşma, Moskova Antlaşması (Mart 1921) ile belirlenen sınırları çizdi ve Erivan’da onaylandı. Türk ordusu Kafkasların bazı bölgelerinden çekildi ve Türkiye’de iktidara gelen yeni milliyetçi yöneticileri potansiyel anti-emperyalist müttefikleri olarak gören Sovyetler Birliği, günümüzde Türkiye’nin kuzeydoğusunda kalan geniş toprakları kaybetmeye razı oldu. 40 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Şubat 2009. 41 “Taraf Ülkeler, ülkeleri arasındaki bağlantıların kesilmeden sürdürülmesi amacıyla, demiryolu, telgraf vb. ulaşım ve iletişimi koruma ve geliştirmeyi ve zorluklarla karşılaşmaksızın, kişi ve malların özgürce geçişini sağlamak için gerekli önlemlerin aralarında anlaşarak alınmasını kabul ederler. Bununla birlikte, yolcuların ve ticaret eşyasının giriş çıkışında Taraf Ülkelerin her birinde yürürlükte bulunan yasalar bütünüyle uygulanacaktır”. Kars Antlaşması, Madde 17, 1921. 42 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Şubat 2009. 43 Demiryolu raylarındaki farklılık nedeniyle yolcular sınırda başka bir trene aktarma yapmak zorunda kalıyorlardı. 1991’den sonra Ermenistan’a bir kısmını ABD’nin finanse ettiği buğday ve gıda yardımı demiryoluyla gönderildi. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 demiryolunu 3 Nisan 1993’te kapattı.44 Son zamanlarda resmi olarak hiç bir yeni yol açılmadı. Sözü edilen yolların var olmalarına karşın geçiş noktalarının açılmaları için ve gümrük işlemleri, vergiler, ticaret ve sınır trafiği konularında yerel yetkililerin eğitilmeleri ve kapasitelerinin arttırılması için yatırım gerekecek.45 Ne var ki tüm bunlar için pek az hazırlık yapılmış durumda. Ayrıca acil adımlar olarak sınır güvenliği ve geçişlerini, gümrük ve vergi meselelerini düzenleyen anlaşmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Müzakereler, yalnızca iki taraf arasında güven inşasına ve daha geniş bir işbirliğinin sağlanmasına katkıda bulunmayacak, aynı zamanda sınırın iki tarafındaki yerel yetkililer arasındaki bağları güçlendirecektir. ABD Kongresine taşınan soykırım taslağı nedeniyle gerilimin arttığı 2000-2001 yıllarında aylarca kesintiye uğramış olsa da, Erivan ile İstanbul arasında 1995’ten bu yana hava bağlantısı bulunuyor. Gelişmekte olan ilişkilerin bir başka göstergesi de, Ermenistan hava yolları Armavia’nın yaptığı gibi, bir devlet kuruluşu olan Türk Hava Yolları’nın başkentler arasında uçuş yapması olacaktır. C. İKİLİ KOMİSYONLAR VE TARİH Türk ve Ermeni taraflar arasındaki temel fark, 1915 olaylarının nasıl adlandırılacağına ilişkindir: Türk görüşüne göre, toplumlar arası trajik çatışmalar ve katliamlarla birlikte meydana gelen bir tehcir emri söz konusudur, Ermeni tarafına göre ise 1915 olayları planlanmış bir soykırımdır. Türkiye, uzun yıllardır soykırım meselesini uluslararası siyasetin dışında tutmaya gayret gösterdi. Başbakan Erdoğan’ın söylediği gibi, “soykırım iddiaları parlamentolar değil, tarihçiler tarafından araştırılmalıdır”.46 Nisan 2005’te Erdoğan, zamanın Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan’a yazdığı mektupta tarihçilerden ve uzmanlardan oluşan Sayfa 6 bağımsız bir komisyonun 1915 olaylarını incelemesini önerdi. Bu öneri, alışık olmadık biçimde Türkiye’nin ana muhalefet partisi tarafından da desteklendi ve bunun “Türk ve Ermeni tarihçilerden oluşan ikili bir komisyon olması, kısıtlama olmaksızın ulusal arşivleri açmaları, diğer ilgili ülkelerin arşivlerini de inceleyerek bulgularını uluslararası kamuoyuna açıklamaları” gerektiği vurgulandı.47 Ermenilerin çoğu, tarihi komisyonun soykırımın tanınmasına karşı çıkmak ya da geciktirmek için bir Türk planı olduğuna inanıyor. Koçaryan, Erdoğan’a cevaben: “geçmişin ele alınması öneriniz, şimdinin ve geleceğin de ele alınmasını engelleyecekse etkili olmayacaktır … uluslarımız arasındaki tüm önemli meseleleri, onları çözmek ve ortak bir anlayışa ulaşmak amacıyla tartışmaya açacak hükümetlerarası komisyon, [ancak diplomatik ilişkiler normalleştikten sonra] toplanabilir”48 diye yazıyordu. Erivan’ın böyle bir komisyona geçmişte itiraz etmesinin bir başka nedeni de, 1915’te olanların artık yeni tarihi kanıtlar gerektirmediği yolundaki görüşüydü. Birçok ülke soykırımı zaten tanımış durumdaydı ve bu komisyon, Ermenistan’ın olaylara dair görüşünü sorgulayabilir ve böylelikle Ermeni kimliğinin bir temel unsurunu tehlikeye düşürebilirdi.49 Tüm Ermenilerin sadece üçte birinin Ermenistan’da yaşamasına karşılık, hemen tümü soykırım konusunda çok güçlü duygulara sahip olup, sözkonusu temkinli yaklaşımın bir diğer gerekçesi de ortaya çıkan temsiliyet sorunuydu.50 Bazı Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşanan zulüm ve terörün tam olarak anlaşılması için komisyonun 1915’ten onlarca yıl geriye de bakması gerektiğini savunuyor. Üst düzey bir Ermeni yetkili, “tarihi gerçekleri inceleyerek ve öneriler getirerek tarihi boyut konusunda diyalog kurma” yoluyla uzlaşmaya varılabileceğini öneriyordu”.51 47 44 Türkiye, bu yaptırımları AB ya da ABD’nin çeşitli zamanlarda Miloseviç’in Sırbistan’ı, Castro’nun Küba’sı veya Saddam’ın Irak’ına karşı uyguladıklarına benzetiyordu. Bakınız Sedat Laçiner, “Ermenistan sınır kapısını açmanın maliyeti”, www.turkishweekly.net, 5 Eylül 2005. 45 “Bunları daha fazla geliştirmek için alt yapı gerekecek. Zaman gerekiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Ermeni yetkili, Erivan, Şubat 2009. Sınırın açılmasını ve sınır geçiş kapılarını yönetmek, Ermeni yönetimi için başta gelen sorun olacak ve “ilk günden itibaren … gümrük, polis ve vergi konularında çabalarını” artırmalarını gerektirecek”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Jonathan Stark, Cascade Capita yönetim kurulu başkanı, Erivan, Ocak 2009. 46 Basın açıklaması, 21 Ekim 2004. İktidar ve ana muhalefet partilerinin açıklaması, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 13 Nisan 2005. 48 Cumhurbaşkanı Koçaryan’ın Başbakan Erdoğan’a gönderdiği mektup, 25 Nisan 2005. 49 “Soykırım için bir tarih komisyonu kormak, öldürülen insanlara hakarettir””. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Heritage grubundan milletvekili Zaruhi Postanciyan, Erivan, Şubat 2009. 50 “Soykırım, yalnızca bir Ermeni meselesi değildir, aynı zamanda bir pan-Ermeni meselesidir. [Ermeni diyasporasına bir soykırım komisyonu kurulmasını teklif ettiğimizde] hukuki açıdan bu bizim işimiz değildir dediler”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey yetkili, Erivan, Şubat 2009. 51 Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Ermeni yetkili, Erivan, Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Haziran 2008’de Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Türkiye’den gelen, bilhassa geçmişteki olayları incelemekle görevlendirilmiş bir ikili komisyon kurulması önerisini kabul etmeye hazır olduğu sinyalini verdi.52 Ne var ki iç siyasetteki muhalefetten, diyasporadan ve koalisyon ortağı, aşırı milliyetçi Ermeni Devrimci Federasyonu’ndan (ARF)53 gelen eleştiriler üzerine geri adım attı ve Ermenistan’ın tarihi ancak genel ikili bir komisyon aracılığıyla tartışmaya yanaşacağını yineledi. Her iki açıklamasında da Sarkisyan, görüşmelerin koşulunun normalleşme ve sınırın açılması olduğunu belirtti.54 Şimdilerde görüşülen öneri, tarih de dahil olmak üzere ikili konuları inceleyecek alt komisyonlardan oluşan, hükümetlerarası bir komisyonun oluşturulması.55 Her halükarda bağımsız tarihçiler, özellikle Türkiye’de (bakınız aşağıdaki bölüm) yayınlar ve konferanslar yoluyla zihinleri değiştirmek için fazlasıyla çaba harcıyorlar. Daha fazlasını yapmaları için teşvik edilmeli ve mali destek sağlanmalı. D. DAĞLIK KARABAĞ MESELESİ Ermenistan, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin hiçbir koşula bağlanmaksızın ve Azerbaycan ile olan Dağlık Karabağ sorunuyla ilişkilendirilmeksizin sürdürülmesi gerektiğine inanıyor.56 Ermeniler, 52 24 Haziran 2008’de Sarkisyan şunları söylüyordu: “bu komisyonun kurulmasına karşı değiliz, fakat önce ülkelerimiz arasındaki sınırın açılması gerekir”. Emil Danielyan, “Sarkisian signals support for Turkish genocide proposal”, Armenia Liberty, 26 Haziran 2008. 53 Önde gelen katı tutum yanlısı ve milliyetçi parti olan Ermeni Devrimci Federasyonunun (Hay Heghapokhakan Dashnaktsutiun) üyeleri, Daşnaklar olarak da biliniyorlar. Ruzanna Khachatryan, “Dashnaks worried about Sarkisian support for Turkish-Armenian panel”, Armenia Liberty, 30 Haziran 2008. 54 9 Temmuz 2008’de Wall Street Journal gazetesindeki bir yazısında Sarkisyan, “Ermenistan-Türkiye ilişkilerini etkileyen tüm karmaşık meseleleri incelemek üzere bir komisyonun kurulmasını” önerdi. Bu, Ermenistan’daki ve diyasporadaki muhafazakar kesimler tarafından cumhurbaşkanının daha önce “tarihi komisyon” önerisini kabulünün geçersiz olduğu şeklinde yorumlandı. “President Serge Sargsian categorically rules out historians’ commission for 1915”, The Armenian Reporter, 13 Kasım 2008. 55 “Bu yirmi yıl bile alsa tarihi aynı şekilde okumayı başarmamız gerekiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey hükümet yetkilisi, Erivan, Şubat 2009. 56 “Ermeni-Türk ilişkilerinin normalleşmesi hiçbir koşula bağlanmamalı. Biz, Türk tarafıyla bu karşılıklı mutabakat içinde müzakere ediyoruz. İlişkilerin normalleşmesinin Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle bir ilişkisi yoktur ve Ermeni-Türk ilişkilerinin normalleşmesi yolunda hiçbir zaman müzakerelerin konusu olmamıştır”. Ermenistan Sayfa 7 Türkleri ve Azerileri birbiriyle özdeşleştirme ve ikisini de tehdit olarak görme eğilimindeler. Geçmiş yıllarda Türkiye’nin Ermenistan’la sınırın açılmasının ve diplomatik ilişkilerin başlatılmasının ön koşulunun Ermeni güçlerinin işgal ettikleri Azerbaycan topraklarından çekilmesi olduğunu ifade etmesi üzerine bu algı daha da güçlendi. Türkiye ayrıca uzun bir süredir Azerbaycan ordusuna eğitim ve malzeme sağlamakta.57 Ankara, Dağlık Karabağ sorunu ile normalleşme arasındaki ilişkinin geniş anlamda bölgesel bir çözüm bulma çabası olduğunu belirti. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ konusunda yürütülen ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nun arabuluculuk yaptığı görüşmelere işaret eden Ankara, Ermenistan ve Azerbaycan arasında sınırın açılması, serbest ticaret, ekonomik işbirliği ve Ermenistan ile Türkiye arasında benzer adımların atılmasının kapsamlı bir çatışma çözümü sürecinin parçası olması gerektiğini belirtti. Dağlık Karabağ açısından bu, askerlerin çekilmesini, barış güçlerinin konuşlandırılmasını ve yerlerinden edilmiş kişilerin evlerine dönmesini kapsıyor. Türkiye, bu çerçeve içinde Ermenistan’la normalleşmenin yürütülebileceğini, aynı zamanda ülke içinde milliyetçi tepkilerin önleneceğini ve Azerbaycan ile köprüleri yıkmayacağını ümit ediyor. Eylül 2008’de başlayan futbol görüşmelerinin ardından Türkiye’de bu ilişki tartışılmaya başlandı. Bir yorumcu, Türkiye’nin sınırı açmayı kabul etmeden önce Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesini talep etmediğini, bunun yerine “ilerleme” veya “makul bir çekilme planı” görmek istediğini söylüyordu.58 Bir milletvekiline göre Türkiye-Ermenistan sınırı meselesi ile Dağlık Karabağ “paralel süreçler ve birbirlerini doğrudan etkiliyorlar”.59 Bir Avrupalı diplomat, Ankara’daki bazı kesimlerin iki konu arasında resmi olarak bağlantı kurulmasıyla yetinmeyebilecekleri ve “birbirini Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan’ın Interfax’a verdiği demeç, 6 Mart 2009. 57 Türkiye, silah, eğitim ve askeri mühimmat sağlıyor ve kışlaları modernize ediyor. NATO’nun yükümlülükleri ve Türkiye’nin askeri üretiminin lisansını elinde bulunduran Batılı şirketlerin ihracat kısıtlamaları nedeniyle yardım, sınırlı kalıyor. Ancak Türkiye, 2008’de zırhlı personel taşıma araçları, piyade saldırı araçları ve düşük kalibreli toplar üretmeyi kabul etti. Bakınız Kriz Grubu Avrupa Brifingi Nº50, Azerbaijan: Defence Sector Management and Reform, 29 Ekim 2008. 58 Hasan Kanbolat, “Turkish-Armenian border may open in 2009”, Today’s Zaman, 18 Aralık 2008. 59 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, 20 Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 izleyecek olaylarla [Ermenistan’ın çekilmesinin] sağlanmasını”60 istedikleri görüşünü taşıyor. Son zamanlarda Türkiye daha katı bir tutuma sahip görünüyor. 3 Nisan 2009’da Başbakan Erdoğan şunları kaydediyordu: “bu sorun çözülmedikçe sağlıklı bir karara varmamız mümkün değildir; ancak yine de bu yolda hazırlık amacıyla adımlar attık ve bölgeyi bu gelişme için hazırlamaya çalışıyoruz. Azeri dostlarımızla görüşüyoruz, Ermeni dostlarımızla görüşüyoruz, Rusya, Fransa ve Amerika’dan çalışmalarını hızlandırmalarını ve elimizi kolaylaştırmak için bu çalışmalarını tamamlamalarını istiyoruz”.61 Dağlık Karabağ sorununun çözümünde aşama kaydedilmesi, Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirme kapasitesini mutlaka arttıracaktır. Ancak 2009 içinde beklenebilecek en olumlu gelişme, Fransa, Rusya ve Amerika’nın eş başkanlığını yaptığı Minsk Grubu’nun arabuluculuk çalışmalarında halihazırda tartışılan temel ilkeler üzerine uzlaşma sağlanması olacaktır. Arabulucuların bir açılım konusunda iyimser olmalarına karşın62 Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirlenmesi için yapılacak referandumun yöntemi, Laçin bölgesinde Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’la birleştirecek olası bir koridorun statüsü ve büyüklüğü gibi konular başta olmak üzere pek çok meselede yıllardır süregelen çıkmazlar bulunuyor.63 2009’un ilk üç ayında ateşkes hattı üzerine veya yakınlarında altı kişinin öldürüldüğü düşünülürse bölgedeki durum hassas ve belirsiz görünüyor. Sayfa 8 Dağlık Karabağ açmazına feda edilmesine izin vermemeli. Sınırın açılması, Ermenilerin düşman Türki halklar tarafından kuşatıldıkları algısını yenmeye ve güvenlik garantisi olarak Dağlık Karabağ ve civarını elinde tutma konusunda daha az ısrarcı olmalarına yardımcı olabilir. İkili ilişkilerde ilerleme sağlamanın koşulunun, Türkiye ile olan sınırının açılmasının ardından belirli bir süre zarfında işgal edilmiş Azerbaycan topraklarından çekilmesi olduğunu Erivan’ın farkına varması büyük önem arz ediyor.64 Temel İlkeler üzerinde Azerbaycan ile bir an önce anlaşmaya varması gerekiyor. Ancak bu önemli adımın atılmasından sonra bile kapsamlı bir barış anlaşmasının imzalanabilmesi, uluslararası barış koruma güçlerinin konuşlanması yoluyla güvenlik rejiminin oluşturulması ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarından Ermeni güçlerinin çekilmesinin sağlanması yıllar sürecektir. Ermenistan’la ilişkilerde ilerleme sağlanmasının Dağlık Karabağ’da açılım yapılmasına bağlanması Türkiye açısından, uzlaşma yolundaki ivmenin durması, geleneksel tutumuna geri dönmesi ve Ermenistan ile görüşmelerinde normalleşme sözünü sadece ABD’nin soykırımı tanımasını geciktirme amacıyla verdiği yönündeki argümanların güçlenmesi anlamına gelecektir. Türkiye, Ermenistan politikasının 60 Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Avrupalı yetkili, İstanbul, Ocak 2009. 61 Chatham House’da yaptığı konuşma, Londra, 3 Nisan 2009. Bakınız www.chathamhouse.org.uk/events. 62 Minsk Grubu eş başkanı, Fransız Bernard Fassier, Ermenistan ve Azerbaycan’ın “bir anlaşmaya hiç bu kadar yakın olmadıklarını” belirtiyordu. Viyana’da yaptığı konuşma, 24 Mart 2009. 63 Azerbaycan, “ulaşımın normal, güvenli ve istikrarlı şekilde yürütülebilmesi için … Laçin yolunun her iki tarafın eşit ve karşılıklı kullanımına açılması gerektiğini” öne sürüyor. “Once more about position of Azerbaijan on resolution of Nagorno-Karabakh conflict”, Today.az (Azerbaycan), 15 Mayıs 2008, bakınız http://today.az/news/politics/44990.html. 64 “Bir şey yapmak zorundalar. Bu, bir kilometre kareden çekilmek, birkaç köyden çekilmek ve sonra da takvim açıklamak olabilir. Yalan söyleseler bile”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Hasan Kanbolat, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi – ORSAM başkanı, Ankara, 23 Aralık 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 III. ÇELİŞEN TARİH ANLATILARININ GETİRDİĞİ YÜK Bugünkü Türkiye ve Ermenistan, Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği çalkantılar ve ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesiyle doğdular. Ermeni nüfusun çektiği acılar o dönemin ölçütleriyle dahi olağandışıydı. Ermenilerin soykırım olarak nitelenmesini talep ettiği Osmanlı faaliyetleri sonucu kısa bir zaman diliminde yaklaşık bir milyon Ermeni öldü. Türkiye, hukuki açıdan potansiyel sonuçlar doğuracak soykırım terimini reddediyor ve bu olayları, iki taraftan da insanların öldüğü planlanmamış katliamlar olarak adlandırıyor.65 İki halk da bu dönemden kalma yara ve travmaları taşıyorlar ve tarihin çözüme kavuşturulmaması nedeniyle birbirlerini hâlâ tehdit olarak görüyorlar. A. SOYKIRIM MI BÜYÜK FELAKET Mİ? Son yıllarda bağımsız akademisyenler ve hatta iki taraftaki resmi yetkililer arasında 1915 olaylarına dair fikirlerde daha fazla yakınlaşma görüldü. Türkler de Ermeniler de Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen zorla yerinden edilmeler ve katliamlar sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nda pek çok Ermeni’nin öldüğü konusunda uzlaşıyorlar. Resmi Türk rakamlarına göre ölenlerin sayısı 300.000 iken resmi Ermeni rakamlarında 1.5 milyon olarak anılıyor. Ermenilerin ölüm sebebinin katliam, bitkinlik ve hastalıklar olduğuna dair fikir birliği bulunuyor ve iki taraftan da yazarlar sıklıkla bir milyon rakamını zikrediyor.66 Fikirlerin yakınlaşmaya başlamasının bir 65 Kriz Grubu, Osmanlı veya soykırım çalışmaları üzerine uzman değildir ve amacı, ortaya kesin bir tarih anlatısı koymak değildir. Bundan ziyade Kriz Grubu’nun amacı, çok sayıdaki anlatı ve tartışmalara dair farklı kesimlerin argümanlarını bir araya getirmek, bunları güncel siyasi bağlama oturtmak ve Türkiye-Ermenistan ilişkileriyle bağlantılarını ortaya koymaktır. 66 Bakınız Taner Akçam, A Shameful Act: The Armenian Genocide and the Question of Turkish Responsibility (New York, 2006); ve Donald Bloxham, The Great Game of Genocide: Imperialism, Nationalism, and the Destruction of the Ottoman Armenians (Oxford, 2005). Londra’da bulunan bağımsız Gomidas Enstitüsü’nün başkanı olan Ara Sarafyan, bir milyon rakamının doğru olabileceğine inanıyor. Talat Paşa’nın yakınlarda yayımlanan günlüklerini incelediği çalışmasında Osmanlı devletinin “kayıpların” resmi sayısını 800.000-900.000 olarak belirlediğini yazıyor. Ara Sarafyan, “Talat Pasha’s Black Book documents his campaign of race extermination 191517”, The Armenian Reporter, 14 Mart 2009. Ayrıca bakınız Sabrina Tavernise, “Nearly a million genocide victims, Sayfa 9 başka göstergesi de Türk aydınların Aralık 2008’de internet üzerinden başlattıkları özür kampanyasında “Büyük Felaket” terimini kullanmaları oldu (bakınız aşağıdaki bölüm). “Soykırım” terimini karşılamasa da bu terim, Ermenilerin 1915 olaylarını tanımlamak üzere kullandıkları Mets Yeghern’in Türkçe tercümesi.67 Seçkinler arasında da anlatının belli başlı niteliklerinde fikir birliği bulunduğu söylenebilir. İstanbul’un güneyinde bulunan Gelibolu yarımadasına İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin gerçekleştirdiği şiddetli saldırıdan bir gün önce yani 24 Nisan 1915’te hükümet, Osmanlının başkentinde bulunan Ermeni siyasi teşkilatlarını kapattı ve 235 Ermeni aydınını ve liderini tutukladı.68 Bunların çoğunluğu öldürüldü ve bundan sonra 24 Nisan Ermeniler ve pek çokları için Soykırımı Anma Günü olarak belirlendi. 27 Mayıs 1915’te Osmanlı İmparatorluğu orta ve doğu Anadolu’da bulunan Ermenilerin büyük bölümünü zorla yeni yerlere yerleştirmeye karar verdi.69 Ermenistan dışişleri bakanlığının internet sayfasına göre bunun ardından: kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşan grupta katliamlar, sürgünler ve Suriye çöllerine doğru ölüm yürüyüşleri yaşandı. Bu yürüyüş sırasında yüzbinlerce kişi, Türk askerleri, jandarmalar ve Kürt çeteler tarafından öldürüldü. Diğerleriyse açlık, salgın hastalıklar ve doğa koşulları nedeniyle öldü.70 Türkiye’de her ne kadar farklı bir anlatı kullanılsa ve bu dönemde Türklerin yaşadığı kayıplar vurgulansa da, çok sayıda kişinin ölmesi de dahil71 bu genel covered in a cloak of amnesia”, The New York Times, 9 Mart 2009. 67 Ermenice yeghern kelimesi, özellikle “insanların yarattığı felaket” anlamında kullanılırken Türkçe felaket sözcüğü genel bir anlama sahip. 68 Kesin rakam, T.B.M.M.’de yaptığı konuşma sırasında dışişleri eski bakanı Abdullah Gül tarafından verildi, 13 Nisan 2005. “[Tutuklamalar için] bir açıklamam yok. Bu bir trajedi. Bazı hatalar yapıldı. … [sorun şu ki] muhtemelen 550 kişilik meclisten yalnızca bir ya da ikisi, 24 nisanda tam olarak neler olduğunu biliyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, emekli general Haldun Solmaztürk, Ankara, Şubat 2009. 69 Alınan önlem, “savaş bölgelerinde yaşayan Ermenilerin savunma amacıyla güneydeki Osmanlı topraklarına nakledilmesiydi”. Gül’ün T.B.M.M’de yaptığı konuşma, a.g.e. 70 Bakınız, “Genocide” başlığı altındaki “What is Genocide” bağlantısı, www.armeniaforeignministry.com. 71 “Pek çok can kaybı oldu. Buna üzülüyoruz. Birçok kimse buna katılabilir”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, İbrahim Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 çerçevenin yanlış olduğunu az sayıda kişi iddia ediyor.72 Abdullah Gül, dışişleri bakanıyken yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “yerel halk arasındaki nefret ve öç duyguları nedeniyle nakil esnasında konvoylara bazı saldırılar yapıldı”.73 İki anlatı arasındaki temel fark, yaşanan dehşetin sorumlusunun kim olduğuna dairdir. Pek çok Türk, Ermenileri beşinci kol olmakla, Rusya, Britanya ve Fransa’yı desteklemekle ve onların desteğini almakla ve Anadolu’nun göbeğinde kendi devletlerini kurmak niyetinde olmakla suçluyor. Ermenilerin çoğuysa kurbanların sadık tebaa olduğunu, dağılan imparatorluğun diğer kesimlerinden gelen Müslüman mültecilere yer açmak ve etnik olarak tamamen Türk bir devletin kurulmasını mümkün kılmak için Ermenilerin yerlerinden edildiklerini veya öldürüldüklerini söylüyorlar. 1. Hukuki tanımlar Temel anlaşmazlık konusu, Osmanlı hükümetinin Ermenileri Ermeni oldukları için öldürmeye niyetlenip niyetlenmediği. Bu, meydana gelen olayların tanımlanmasında, tanımı ilk olarak 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’de yapılan soykırım kelimesinin kullanılması açısından kilit önemde bir soru. Söz konusu sözleşme, soykırımı şu şekilde tanımlamaktadır: “ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur: (a) gruba mensup olanların öldürülmesi; (b) grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; (c) grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarının kasten değiştirilmesi; (d) grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler alınması; (e) gruba mensup çocukların zorla bir başka gruba Kalın, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETAV) başkanı, Ankara, 19 Şubat 2009. 72 “Doğu Anadolu’da olanları sorgulamıyorum. Birçok devlet görevlisi, bunları anılarında yazdılar. İfadelerinin çoğu Ermenilere yakındı. …. [Tehcir sırasında] çok kişinin öleceğini muhtemelen biliyorlardı. Tek amaç, Ruslara yardım edebilecekleri bölgelerden uzaklaştırılmalarıydı. ….Ben, şahsen yerel aşiretler tarafından öldürüldüklerini düşünüyorum. … herkes yanlarında paraları olduğunu biliyordu.….[devletin] öldürmek istediğine dair bir kanıt yok. Türkler savaşta acımasızdır. Ama [planlanmış soykırım suçlaması] çok fazla”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, emekli general Haldun Solmaztürk, Ankara, Şubat 2009. 73 Cumhurbaşkanı Gül’ün T.B.M.M.’de yaptığı konuşma, 13 Nisan 2005. Sayfa 10 nakledilmesi”.74 Saygın bir kuruluş olan Geçiş Döneminde Adalet İçin Uluslararası Merkez’in (International Center for Transitional Justice veya ICTJ) öncülüğünde yapılan ve sözleşmenin Ermeni meselesine uygulanıp uygulanamayacağını hukuki açıdan değerlendiren bağımsız bir çalışma, şu sonuca vardı: Sözleşmeye dayanarak [1915’deki] Olaylar vesilesiyle herhangi bir kişi veya devlet aleyhine hiçbir yasal veya mali talep ya da toprak talebi yapılamaz … [ancak] Olayların bütünü göz önünde bulundurulduğunda Sözleşmede tanımlandığı şekliyle soykırım suçunun tüm unsurlarını içinde barındırdığı söylenebilir ve hukuk uzmanlarının yanı sıra tarihçiler, siyasetçiler, gazeteciler ve diğerlerinin bu şekilde tanımlamayı sürdürmelerinde yeterli dayanak mevcuttur.75 Bu görüş, iki tarafa da istediklerini bir nebze sağlamış oldu. Türk tarafı, tazminat veya toprak talebi gibi sözleşmede yer alan hukuki yaptırımların geriye dönük olarak uygulanmasının mümkün olmamasından dolayı rahatladı. Ermeni tarafıysa 1915 olaylarının günümüzde soykırım olarak adlandırılan suçun tüm unsurlarını taşıdığı ifadesi üzerine haklı olduğunu hissetti. Ancak araştırmanın ortaya koyduğu dört unsurdan birinin uygulanabilirliği konusunda şüpheler bulunuyor.76 Osmanlı hükümetinin bizatihi kendisi – tek tek askerler, memurlar ve diğer aktörler haricinde – Ermenilerin tamamını veya bir kısmını Ermeni oldukları için yok etmek istedi mi? Araştırma, şu sonuca vardı: Olaylar üzerine pek çok ifadeden varılabilecek en makul sonuç, Olayları gerçekleştirenlerden en azından bazılarının eylemlerinin sonucunda doğu Anadolu’daki Ermenilerin tamamının veya bir kısmının yok olacağını bildikleri veya bu amacı gerçekleştirmek üzere hareket ettikleri ve bu nedenle soykırım sayılması için gereken niyeti taşıdıklarıdır. Ancak rapor şunu da ekliyor: “kritik önemdeki soykırım niyeti meselesi henüz kesinleşmemiştir ve bu 74 www.un.org/millennium/law/iv-1.htm. Araştırma, 2002’de Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nun mutabakat anlaşması gereğince yapılmıştı. Bakınız, www.ictj.org. 76 “(i) Failler, bir veya daha fazla kişiyi öldürdüler; (ii) bu kişiler, belirli bir ulusal, etnik, ırksal veya dinsel gruba mensuplardı; (iii) failler, bu grubun bir kısmını veya tamamını yok etmeye yeltendi; ve (iv) bu tavır, söz konusu grubun aleyhine benimsenen belirgin, benzer tavrın bağlamında uygulandı veya böylesi bir yıkımı bizatihi kendisi gerçekleştirebilecek bir tavırdı”. Bakınız, a.g.e. 75 Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 hukuki memorandumun amacı, gerçeklere dair devam eden tartışmaları nihai çözüme kavuşturmak değildir”.77 2. 1915 Olaylarına Dair Ermeni Görüşü Olanlara dair Ermenilerin verdiği tasvir ve ifadeler, Türklerinkinden birkaç noktada ayrılmaktadır.78 Ermenistan hükümetine göre temel karar, Jön Türk hükümeti tarafından I. Dünya Savaşı’ndan çok önce 1911’de alınmıştı;79 300.000 Ermeni erkeği askere alındı, silahtan arındırıldı, öldürüldü veya Gelibolu’da öldürülsünler diye cepheye sürüldü; Ermenilerin tehcire hazırlanmak üzere zamanlarının olduğuna dair Türk tezi doğru değildir; “binlerce kadına ve çocuğa tecavüz edilmiştir”; “yüzbinlerce kişi zorla Müslümanlaştırılmıştır”; “soykırımın bir safhası, Ermeni ulusunun kendi vatanında toplu olarak öldürüldüklerinin ve yok edildiklerinin Türk hükümeti tarafından tamamen ve katiyetle reddedilmesidir”.80 Ermeni araştırmacılar, olaylara dair kendi görüşlerini savunmak için Britanya parlamentosunun “Mavi Kitap”81 serisi ve ABD büyükelçisi Morgenthau’nun anıları82 gibi tarihi metinlere yoğunlaşıyorlar. Türkiye ise, müttefikler ve temsilcileri tarafından yayımlanan toplu katliamlara dair raporları savaş propagandası olarak niteleyip resmi olarak inkar ediyor. Ne var ki bağımsız Ermeni araştırmacı Ara Sarafyan bu görüşe karşı çıktı ve Britanya’nın “Mavi Kitabı”’nın ayrıntılı ve özenli kaynaklara dayandığını ve o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan ABD’li konsolosluk görevlileri ve misyonerler gibi bazı Sayfa 11 muhbirleri korumak üzere 1916’da bağımsız ve gizli olarak yayımlanan bazı bilgileri sakladığını ortaya çıkardı. Benzer şekilde Morgenthau’nun yayımladığı kitap, özel anılarıyla örtüşüyordu ve günümüzdeki bilimsel standartlara uygun, sağlam kanıtlara dayanıyordu.83 Ermenistan, bir soykırımı tanımamanın “dünyada bu tür suçların tekrarlanması imkanını doğurduğunu” iddia ediyor.84 Ulusal güvenlik kavramına göre “Ermenistan, Ermeni Soykırımının Türkiye de dahil olmak üzere tüm ülkeler tarafından tanınarak kınanmasını hedefliyor ve bunun gerek tarihi adaletin yerini bulması ve bölgedeki genel durumun düzeltilmesi, gerekse gelecekte benzer suçların önlenmesi için bir koşul olarak görüyor”.85 Ermenistan, Türkiye’nin inkarını resmi olarak “soykırımın safhası” olarak addediyor.86 Türkiye, “inkarın” Ermeniler açısından ne ölçüde tehdit oluşturduğunu yeterince değerlendiremiyor.87 Ermenilerin milliyetçi söylemi; 1915’in anılarını, geç Sovyet dönemindeki Azerbaycan’dan sürülmeleri deneyimlerini, Dağlık Karabağ anlaşmazlığında Ermenilere uygulanan şiddeti ve Türkiye’nin Ermenilerin soykırım taleplerini uzun süredir reddetmesini, Ermeni karşıtı aynı politikanın farklı ifadeleri olarak görüyor.88 3. 1915 Olaylarına Dair Türk Görüşü Türklerin yanıtı çok çeşitli. En derinde, artan sayıda kanaat önderi, I. Dünya Savaşı’nda çok sayıda Ermeni’nin ölümünden üzüntü duyduklarını artık açık 83 77 A.g.e. Ermenistan dışişleri bakanlığının internet sitesinden alınan bilgi, www.armeniaforeignministry.com. 79 Halk arasında Jön Türkler olarak bilinen siyasi bir örgütlenme olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908’deki bir askeri darbeyle Osmanlı İmparatorluğu’nda yönetime el koydu. Önceleri amacı, imparatorluğu çok-etnili bir temel uyarınca reform etmekti; ancak bu deney, 1912-1913 Balkan Savaşları’nda ağır yenilgilerle sonuçlandı, büyük toprak kaybı korkularına ve yüzbinlerce Müslüman mültecinin göç etmesine yol açtı. 1913’te Jön Türkler arasında Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın öncülük ettiği üçlü grup, yeni bir darbeyle yönetimi ele geçirdi, imparatorluğu Almanya’nın tarafında I. Dünya Savaşı’na soktu ve 1918’e kadar iktidarda kaldı. 80 “What is Genocide” yazısından alınmıştır, bkz. www.armeniaforeignministry.com. 81 James Bryce ve Arnold Toynbee, The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire, 1915-16: Documents Presented to Viscount Grey of Fallodon by Viscount Bryce (Londra, 1916). 82 Henry Morgenthau, Ambassador Morgenthau’s Story (New York, 1918). 78 “Toynbee, kaynağını saptayamadığı iddialı malzemeleri reddederdi. Yararlı bir propaganda olması, gerçek olmadığı anlamına gelmez ki”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara Sarafyan, Londra, 2 Mart 2009. Ayrıca bakınız, Ara Sarafyan’ın sansürsüz olarak yayınladığı kitabın basımı, James Bryce ve Arnold Toynbee, a.g.e., ve United States Diplomacy on the Bosphorus: The Diaries of Ambassador Morgenthau, 1913-1916 (Princeton ve Londra, 2004) adlı kitabı. 84 “Soykırımın günümüz Türkiyesi tarafından inkar edilmesi, gerçeklerin çarpıtılması ve Soykırım gerçeğini kabul edenleri susturma çabaları, bölgede istikrara katkıda bulunmamaktadır. Dahası, dünyada böylesi yeni suçların işlenmesini mümkün kılmaktadır”. Cumhurbaşkanı Rober Koçaryan’ın yaptığı konuşma, 24 Nisan 2006, Bülten no. 2 (17), Ermenistan’ın İngiltere Büyükelçiliği, Mart-NisanMayıs 2006. 85 www.mil.am/eng/index.php?page=49. 86 Bkz. “Genocide”, www.armeniaforeignministry.com. 87 Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, eski üst düzey Ermeni dışişleri bakanlığı yetkilisi, Erivan, Ocak-Şubat 2009. 88 “[Tanınmaması] kapanmayan bir yaradır, size bir şey olacakmış hissidir. Dağlık Karabağ çatışmasını körükleyen bir nedendir”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutumlu, Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 şekilde ifade etseler de Türkler, kendi cumhuriyetleri sürgünler, katliamlar ve işgallerden sağ kurtulabilenler tarafından kurulmuşken Ermenilerin trajedisini ön planda tutmanın haksızlık olduğunu düşünüyorlar.89 Yirminci yüzyılın başından cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılına dek Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları saldırılara uğrarken ve en geniş halinin dörtte birine inerken en azından iki, belki de beş milyon Müslüman ve Türk öldürüldü.90 Pek çok Türkün dedeleri günümüzde çok uzakta kalan topraklarda doğdu, yanlarına hiçbir şey alamadan kaçtı ve travmalarını sessizce içlerine gömdüler. Dışişleri eski bakanı Gül, 2005’te mecliste şunları söylüyordu: Doğrudur, belki tarihimizin bazı sayfalarını özellikle silik bırakmışızdır. Mesela Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılında Balkanlarda yaşayan soydaşlarımızın yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan kitleler halinde, yaptıkları eserleri, camileri, kubbeleri, köprüleri bırakarak göçe zorlanmaları, Balkanlarda yaşadıkları katliam ve diğer trajediler, Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına sürülenler, Birinci Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybeden yüzbinlerce Türk ve diğer Müslümanlar hakkında dünyaya yeterince haykırılmamıştır.... Bu, bir zaafın sonucu değildir. Bu, asil bir amaç için, Cumhuriyetimizin kurulması için yapılmıştır … yeni bir sayfa açıldığını kabul ederek, yeni nesiller geçmişin acılarıyla değil aydınlık, barış dolu dostluğun hüküm süreceği bir istikbalin umuduyla yetişmelidirler.91 Türkiye, Ermeni iddialarına diğer düzeylerde de karşı çıkıyor. Resmi görevliler ve birçok aydın, Osmanlı hükümetinin Ermeni halkının tamamını veya bir kısmını sırf Ermeni oldukları için yok etme niyetine 89 Bu, yakın zamanlarda da devam etti. 1989’da 350.000 etnik Türk, bir yıl içinde komünist Bulgaristan’tan Türkiye’ye kaçtı veya sürgün edildi. Benzer şekilde 725.000 Azeri, Ermenilerin 1988-1992 Dağlık Karabağ ve çevresini işgal etmesi üzerine evlerinden oldu. “Trajik şeyler yaşandığını inkar etmiyoruz ... diyoruz ki belki Ermeniler pek çoğundan daha fazla acı çekti ama peki örneğin Girit’te hemen hemen hiç Müslüman kalmamasını nasıl açıklayacaksınız? [Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sırasında] tek odak, büyük Ermeni trajedisi oldu. En rasyonel Türk bile bundan dolayı kırgın”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Türk yetkili, Şubat 2009. 90 Türkiye’ye yakın bir akademisyen, bu rakamı beş milyon olarak belirliyor. Justin McCarthy, Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922 (Londra, 1996). Osmanlı İmparatorluğu’nu inceleyen tarafsız araştırmacılarsa iki milyon veya biraz daha fazla olduğunu tahmin ediyorlar. 91 Gül, yaptığı konuşma, a.g.e. Sayfa 12 sahip olduğunu gösteren hiçbir kanıtın olmadığına;92 uzun süreli ve özellikle Ermenilere karşı planlanmış, geniş çaplı bir demografik değişimin ispatlanamadığına;93 Osmanlının etkin kontrolünün olduğu bölgelerden uzaklaşıldıkça daha fazla Ermeninin öldürüldüğüne;94 İngiltere, Fransa ve Rusya gibi dış güçlerin Osmanlı İmparatorluğu’na karşı saldırılardaki ve iç isyanları teşvik etmedeki rolünün de göz önünde bulundurulması gerektiğine; dış güçlerin desteklediği isyanda Ermenilerin silahlanarak işgalci Rus ordusunun yanında savaştığına;95 Ermenilerin 1.5 milyon kişinin öldüğüne dair iddialarının abartılı olduğuna; dış ülkelerin parlamentolarının olayları resmen soykırım olarak tanımadaki amaçlarının tarihi gerçeklere ve hatta kendi arşivlerindeki kayıtlara saygı göstermek değil, iç siyasetlerine ve Ermeni diasporasından gelen baskılara yanıt vermek olduğuna; soykırım kelimesinin kullanılmasının, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki çalkantılarda meydana gelen ölümlerle Nazi holokostu sırasında Avrupa’da bu sayının altı katına denk gelen Yahudilerin ve diğerlerinin planlanmış katliamının haksız şekilde aynı kefeye konulması anlamına geldiğine inanıyorlar.96 92 Gül, Ermeni konvoylarına zarar veren ve hükümetin emirlerine uymayan yaklaşık 1.390 kişinin yargılandığını ve cezalandırdığını, bunun da Osmanlıların “Ermenileri yok etme” niyetinin muhtemel olmadığını gösterdiğini söyledi. A.g.e. 93 “Demografik planlamanın bu politikanın altında yatan amaçlardan biri olduğu gerçeğiyle doğrudan bir bağlantı kurmak zorundayız. Ben buna şüpheyle yaklaşıyorum….bu, tehcirlerin zamanlamasını açıklayamıyor. Bu demografik argüman, bir nevi [soykırım niyeti] planının yerine geçiyor”. Alman tarihçi Hilmar Kaiser, Today’s Zaman’a verdiği röportaj, 22 Mart 2009. 94 ”Devlet otoritesinin güçlü” olduğu yerde saldırılar “son derece kısıtlıydı”. Gül’ün konuşması, a.g.e. 95 Ermeniler, “Osmanlı İmparatorluğu’nu sırtından bıçakladılar”. A.g.e. Soykırım gerçekleştirme niyetine dair hiçbir kanıt olmadığını öne süren Türkiye’nin tezini savunan ABD’li tarihçi Bernard Lewis, şunları söylüyor: “pek çok Ermeni, Rusları kurtarıcıları olarak gördü … 1914’te Ruslar aralarında tanınmış ve saygın kişilerin de olduğu, gönüllü Osmanlı Ermenilerinden oluşan dört büyük birim kurdu. Le Monde gazetesinde yayınlanan açıklama, 1 Ocak 1994. Ancak Türk medyasında yer alan ve Ermeniler kadar Türklerin ve Müslümanların öldüğü iddiaları için kanıt bulunmuyor. 96 Örneğin Ermeni dışişleri bakanlığının internet sitesi, Osmanlıların “nihai çözüme” ulaşmak için hazırladıkları planı anlatırken Nazi söylemini kullanıyor. Diyaspora örgütleri de ikisini özdeşleştiriyor. “Şimdi oturup konuşursak Yahudilerin Holokostu inkar edenlerle konuşması gibi olacak”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutum yanlısı Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, 5 Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Türkiye, ayrıca sürekli ve istikrarlı şekilde uygulanan bir “Ermeni siyasetinin” olmadığını iddia ediyor. Bazı Osmanlı idarecilerinin denetiminde ölenler olsa da bazıları da Ermenileri korumaya çalıştı.97 24 Nisan 1915’te İstanbul’daki Ermeni seçkinlerine vurulan darbeden sonra imparatorluğunun iki büyük şehri olan İstanbul ve İzmir’deki Ermeniler, bu dönemde büyük oranda yeni yerlere gönderilmediler. Halkın kini, Naziler tarafından Yahudilere karşı yürütülen kampanyayla karşılaştırılabilecek boyutta değildi. Ermeni halkın bir kısmı sağ kaldı ve Osmanlı’nın tehcir yasasının öngördüğü üzere cephenin uzağındaki bölgelere yerleştirildi.98 4. Artçı şoklar ve ASALA cinayetleri Ermenistan-Türkiye ilişkileri, Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun suçlarının yasal sorumluluğunu taşıyıp taşımadığı sorusunun gölgesinde kalmaya devam etmektedir. Gerek Türkler gerekse Ermeniler, günümüz Türkiye’sini imparatorluğun 1915’te yaptıklarından dolayı zaman zaman sorumlu tutarken, bazense tutmamaktalar. Akademisyenlerin ise kesin bir görüşü bulunmuyor.99 Cevabın olumlu veya olumsuz olması, çoğunlukla kişinin tarihi rahat bırakmayı isteyip istemediğine bağlı olarak değişiyor. Ermenilerin toprak veya tazminat talep etmesi ihtimali ve tehcir sırasında Ermenilerin terk ettiği çok sayıda malın kime ait olduğu meselesi (bakınız aşağıdaki bölüm) nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olmak, Türkler açısından büyük bir yük anlamına geliyor. Günümüz Türkiye’sinin 1915 olayları hakkında sahip olduğu farklı anlatının yanı sıra, cumhuriyet dönemi Ankara’sının, I. Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin Osmanlı tarafından tehcir edilmesini savunmaya devam etmesinde bu da bir faktördür.100 97 Örneğin Osmanlının valilerinden biri, günümüzde Suriye’nin kuzeyinde bulunan Deyr el Zor’daki kampta bulunanlara yiyecek ve çadır verirken bir başka vali katliamlar gerçekleştirdi. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsü direktörü, 20 Mart 2009. 98 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsü direktörü, Londra, 2 Mart 2009. 99 “Yeni bir devlet olan Türkiye, hukuki açıdan İmparatorluğun devamı niteliğinde bir devlet değil. Ancak İmparatorluğun borçları ve Ermenilerin toplu katliamı hakkındaki iddialar gibi konularda Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını reddetmedi (yahut reddedemedi)”. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, Zühtü Arslan, anayasa hukuku profesörü, 25 Mart 2009. 100 Türkiye’nin bir eski büyükelçisi, olayın failleri ve rejim bu kadar geçmişte kalmışken suçlayacak birini aramanın adil olmadığını savunuyor: “Ermeniler yeni bir suçlu Sayfa 13 Ermeni tarafındaysa 300 aydın, Cumhurbaşkanı Gül’e Kasım 2008’de bir açık mektup göndererek “Ermeni soykırımını inkar etmenin” Türkiye ile Ermenistan arasındaki uzlaşmaya dönük çabalara son verebileceğini, çünkü “günümüz Türk devletinin olanların sorumluluğunu miras aldığını” yazdılar.101 Eski cumhurbaşkanı Koçaryan, “Osmanlı Türkiye’si ve onun devamı olan devletin bu suçun tüm sorumluluğunu taşıdığını” belirtti.102 Ancak Türkiye’ye yakınlaşmaya çalışan üst düzey Ermeni yetkililer, daha farklı bir görüş sergiliyorlar.103 Devamlılık tezi, bazı karanlık sonuçlar barındırıyor. 1973 ile 1985 arasında dünyanın çeşitli yerlerinde Ermeni teröristler tarafından Türk hedeflere ve diplomatik misyonlara karşı 45 saldırı gerçekleştirildi ve çoğunluğu Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia veya ASALA), Ermeni Yeni Direniş Örgütü (Armenian New Resistance Organisation) ya da Ermeni Soykırımı Adalet Komitesi (Armenian Genocide Justice Committee) ile bağlantılandırıldı. Paris’teki Orly havaalanında yapılan ve sekiz kişinin ölümüne neden olan saldırı da dahil, tüm saldırılarda on tanesi üçüncü ülke vatandaşları olmak üzere toplam 56 kişi öldü ve pek çok kişi yaralandı.104 Ölenlerden 30’unun Türk diplomatlar, aile üyeleri ve diplomatik misyonlarda çalışanlar olması, yaklaşık 1000 kişinin çalıştığı küçük bir kurum olan dışişleri bakanlığını derinden sarstı. Pek çok diplomatın kapısına kurşun geçirmez yelek asıldı ve o dönemdeki olayları yaşayan diplomatlar şimdi üst düzey makamlarda olduklarından bugün de izleri görülen bir kuşatılma zihniyeti yerleşti. Dışişleri bakanlığının girişine heybetli bir anıt konuldu ve birçok konferans salonuna öldürülen diplomatların isimleri verildi. ASALA 1980’lerin arıyorlardı…. Türkiye, inkar ettiği için ‘soykırım’dan sorumlu tutuluyor”. Ömer Lutem, “Sadece Osmanlılar değil Türkiye de suçlanıyor”, www.eraren.org, 28 Nisan 2006. 101 Ermenice olarak Aravo’da yayınlandı, Erivan, 9 Aralık 2008. 102 Cumhurbaşkanı Koçaryan’ın konuşması, a.g.e. 103 “Belki de olaylardan dolayı sorumlu tutulacakları için korkuyorlardır. Şunu yeterince sık tekrarlayamıyorum: Ermeniler, suçlularla günümüz Türkiye’si arasında fark olduğunun bilincindeler. Ancak Türkler de ahlaki açıdan doğru olanı yapma isteği taşımalılar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun suçlarını reddetmeli ve kınamalılar. Aksi takdirde şimdi inkar edilmesi, geçmişteki suçların üstü kapalı olarak desteklenmesi veya kabul edilmesi demek olacaktır”. Dışişleri eski bakanı Vardan Oskanyan, Armenia TV’ye verdiği demeç, 24 Nisan 2006. 104 Ölenler arasında dört Fransa, iki İtalyan ve birer Kanada, ABD, İsveç ve Yugoslavya vatandaşı bulunuyordu. Daha fazla bilgi için Türkiye’nin kültür bakanlığınin internet sitesine bakınız, www.kultur. gov.tr ve “Tarih” başlığı adlındaki bağlantıları takip ediniz. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 ortalarında dağıldı ancak belli başlı hiçbir Ermeni kurumu veya örgütü, eylemlerle ilgili üzüntü belirten bir açıklama asla yapmadı.105 B. TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ, İADE VE TAZMİNATLAR Türk otoriteler ve kamuoyu, 1915 olaylarının herhangi bir şekilde soykırım olarak tanınmasının çok sayıda toprak ve ekonomik tazminat talebini tetikleyeceğinden endişe etmektedirler. Ermeni diyasporasının önde gelenleri, Ermenistan’daki bazı liderler gibi106 gelecekteki toprak talepleri meselesini şimdilik muğlak bırakma isteğindeler.107 Bazı Ermeni aktivistler, soykırım tanınsın tanınmasın toprak talepleri ve tazminatlar konusunda aktif olarak çalışmaktalar.108 ARF partisi dış politika sözcüsü Giro Manoyan, resmi Ermeni tutumunu şu şekilde özetliyor: “[Toprak talepleri] meselesi şu an bizim dış 105 ASALA’nın resmi hedefleri, soykırımın tanınmasını sağlamak, Türkiye’den tazminat ve toprak almaktı. “Dünyanın [1915’te öldürülen Ermenileri] hatırlamak ve soykırımı tanımak istemediğini anladıklarında dünyaya bunu hatırlatmak için teröre başvurmaya karar verdiler”. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, Ermeni sivil toplum aktivisti, Nisan 2009. 106 Ermenistan eski cumhurbaşkanı Koçaryan, Türkiye’nin Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmesi durumunda Ermenistan’ın toprak talebinde bulunmayacağını söyledi, ancak şunu ekledi: “[soykırımı tanımanın] getireceği hukuki sonuçlar, gelecekteki cumhurbaşkanları ve siyasilerin ele alması gereken bir konudur….Şimdi Soykırımın tanınması için sürekli mücadele etmeliyiz. Konunun diğer boyutu hakkındaysa şimdilik ne kadar az konuşursak o kadar iyi olur”. Bakınız Harut Sassunyan, “What did Kocharian actually say about demanding territories from Turkey?”, The California Courier, 21 Temmuz 2005. 107 “Nüfusumuzun üçte ikisini, kültürel mirasımızı, ekonomik açıdan kendimize yetme gücümüzü, kiliselerimizi kaybettik. Bunlar, Ermeni tarafının maruz kaldığı sonuçlar. Bu sonuçları ele almanın adil bir yolu olmalı. Çatışmayla suç arasında bir fark vardır ve bize göre bu, suçtur. Türkiye, sonuçları görüşmek için diyaloğu kabul etmeli. Kaybolan hayatları, toprakları, malları, fırsatları tazmin etmek için çaba sarf etmek zorundasınız”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutum yanlısı Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009. 108 “Toprak taleplerimiz soykırıma dayanmamaktadır [ve sınırı açarak ortadan kaldırılamazlar]. Türkiye, Ermenistan’ı işgal etmektedir ve Batı Ermenistan topraklarına dair Ermenilerin haklı iddialarını [inkar etmektedir]”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, emekli Ermeni büyükelçi ve tarihçi Ara Papyan, Erivan, Ocak 2009. Sayfa 14 politika gündemimizde bulunmuyor. Bu demektir ki yarın gündemimizde olabilir”.109 Bu konuda Türklerin hassasiyeti çok derinlere uzanmakta. I. Dünya Savaşı sonrasında ABD Başkanı Woodrow Wilson, Türkiye’nin kuzeydoğusunun büyük bölümünün yeni kurulan Ermenistan cumhuriyetine bırakılması fikrini desteklemişti. Bu, asla onaylanmayan 1920 tarihli ve savaşın galiplerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun geriye kalan topraklarını parçaladıkları Sevr Antlaşmalarının bir parçasıydı. Türkler, bağımsızlık savaşıyla şimdiki cumhuriyetin topraklarını geri alsalar da batının bu arzusunu asla unutmadılar. Vaat edilen “Wilson Ermenistanı”nın bir haritası, şahin tutumuyla bilinen Amerikan Ulusal Ermeni Komitesi’nin Washington DC’deki ofisinin toplantı odasında şöminenin üstünde asılı durmakta. Ermenistan’ın 1990 tarihli bağımsızlık bildirisinde Türkiye’nin doğusundan dolaylı da olsa “Batı Ermenistan” olarak bahsedilmesi110 ve Kars Antlaşmasıyla111 Türkiye Cumhuriyetine katılan Ağrı Dağının Ermenistan’ın resmi sembollerinde sık sık kullanılması yüzünden de mesele Türkiye gündeminde kalmaya devam ediyor. Ermeniler, havanın açık olduğu günlerde Erivan semalarının bir parçası olan bu dağın zirvesine çok eskilerden beri bir saygı beslemekteler. Ancak Türkiye’nin esas korkusu, 1915 olaylarının herhangi bir şekilde soykırım olarak tanınmasının 109 “Dashnaks insist on territorial claims to Turkey [Daşnaklar, Türkiye’den toprak talebinde ısrarlı]”, Armenia Liberty, 27 Ocak 2006. 110 “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’daki 1915 Soykırımının uluslararası alanda tanınması amacını desteklemektedir”. 11. Madde, Ermenistan Cumhuriyeti Bağımsızlık Bildirisi, 23 Ağustos 1990. Ancak bağımsızlık bildirisinin yeni bir anayasa kabul edilene kadar geçici bir metin işlevi gördüğü açıkça ifade edimişti. 5 Temmuz 1995’te kabul edilen anayasa, “Batı Ermenistan”dan hiç bahsetmiyor. Ayrıca şöyle yazıyor: “Ermenistan Cumhuriyeti’nin resmi sembolü, kalkanın ortasına yerleştirilmiş Ağrı Dağı ve Nuh’un gemisi ile tarihi Ermenistan’ın dört krallığının sembolleridir”. Ağrı Dağı, Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti (1918-1920) sınırları içinde bulunuyordu ve devletin resmi sembolünün ana figürüydü. Aynı zamanda Transkafkas Sovyet Federe Cumhuriyeti’nin (1922-1936) ve Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’nin (1937-1991) ana sembolünü oluşturuyordu. 111 “Bazen kara kuvvetleri mensubu olarak tehdit hissediyorum. [Ermenistan’ın] herhangi bir toprak talebinde bulunmak istemediğini gösterecek bir hareket son derece faydalı olur. Münasip bir düzeyde yapılacak böylesi bir açıklama dahi yeterli olur”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, General (emekli) Haldun Solmaztürk, Ankara, Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 toprak ve tazminat iddialarına yol açacağıdır.112 Bazıları, soykırımın resmi olarak tanınmasının sivil bir çok dava açılmasına yol açabileceğine inanıyorlar.113 ARF üyesi olan Ermenistan meclisi başkan yardımcısı, 2008’de Avrupa Konseyi parlamenter meclisine bir öneri sunarak Türkiye’den “bir Avrupa ülkesine uygun şekilde iade yapmasını” istedi.114 ABD Kongresinden geçmeye en çok yaklaşan taslaklardan 2000 tarih ve 596 sayılı taslak, salt bir soykırım tanınmasının ötesine giden bir dil içeriyordu. 2. bölüm, 32. maddede “soykırım döneminde Emperyal Osmanlı Bankasınca tutulan Ermeni mallarının geri verilmesi” olasılığından söz ediyordu.115 Ancak 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılmasına dair BM Sözleşmesi, halklara ya da devletlere karşı geriye dönük olarak talepte bulunulmasına müsaade etmemekte.116 “Osmanlı Ermenilerinin yaşadıkları trajediden bugünkü Türkiye’nin sorumlu tutulamayacağını” öngören ve “bu tarihsel olayın bir soykırım eylemi olarak tanınmasından dolayı bugünkü Türkiye’den siyasi, hukuki ve maddi taleplerde bulunulamayacağını vurgulayan” 1987 tarihli Avrupa Parlamentosu kararı da bu tür taleplere uluslararası desteğin olmadığını bir kez daha gösterdi. Türkiye’nin Rusya eski büyükelçisi Volkan Vural, kişisel bir görüş olarak Türkiye’de meclisin, malları ellerinden alınan veya sınırdışı edilen Ermenilere ya da onların çocuklarına yeniden vatandaşlık verebileceği ve dönmek isteyenlere uzun vadeli borç verilmesi gibi sembolik tazminatlar tahsis edebileceği önerisinde bulundu.117 Üst düzey bir Ermeni yetkili, 112 “Devamının geleceğine dair şüphe var, toprak, tazminat, bunu hazmedemeyiz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Türk yetkili, Ankara, Şubat 2009. 113 Kriz Grubu’na verilen mülakat, David Phillips, eski arabulucu, Türkiye-Ermenistan Uzlaşma Komisyonu, New York, 3 Şubat 2009. 114 Bakınız “Working documents” başlığı, http://assembly. coe.int. 115 Tazminatlar ayrıca 1919 mahkemelerinde Türk yetkililerin cezalarının uygulanmaması karşısında ABD’nin “gereken tavrı” göstermesini isteyen 1. maddenin 3. bölümüne dayanarak da talep edilebilir. 116 “Sözleşmeye dayanarak Olaylar vesilesiyle herhangi bir kişi veya devlet aleyhine hiçbir yasal veya mali talep ya da toprak talebi yapılamaz”. ICTJ’nin raporu, a.g.e. 117 “Bu olaylar yaşandığı için üzgünüm. Soykırım olarak nitelenmeleri gerektiğini düşünmüyorum. Ancak verilen hasar çok büyük ve özür dilemeliyiz [ancak hukuki açıdan bu], tazminat ödeme şeklinde olamaz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Volkan Vural, eski büyükelçi, 24 Şubat 2009. Vural, aynı jestin cumhuriyet döneminde Sayfa 15 politikacıların değil ama bireylerin Türk topraklarına dair taleplerde bulunabileceğini ve en iyi tazminatın Ermenistan’ın Türk limanlarına serbest erişiminin sağlanması gibi parasal olmayan tazminatlar olduğunu söylüyordu.118 C. ULUSLARARASI SOYKIRIM KARARLARI Geçtiğimiz on yıl içinde yirmiden fazla ülkenin hükümet ve parlamentolarıyla bir dizi uluslararası kuruluş, 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlayan bir çok tasarı veya açıklama yayımladılar.119 Bunlara, Türkiye’nin NATO içinde birlikte olduğu 27 ülkenin ve 27 AB üyesinin birçoğunun parlementoları, Avrupa Parlamentosu ve Rus meclisi de dahildir.120 2004’den bu yana New York Times’ın da aralarında bulunduğu önde gelen uluslararası medya kuruluşları da hiçbir çekinceye yer vermeden 1915 olaylarının soykırım olduğunu söylemeye başladılar. Ermeni diyasporası örgütlerinin liderleri, soykırımın yasal tanınırlığı için yürüttükleri kampanyaların, geçtiğimiz on yıl içinde Türkiye’nin yeniden yaptığı Ermeni tarihi değerlendirmesinin gerisinde kaldığına inanıyorlar.121 En üst düzey Ermenistan’lı yetkililer de bu görüşü paylaşıyorlar.122 Aslında hiç şüphesiz ki yeni güvenilir bilgilere erişimin kolaylaşması olduğu kadar Türkiye’de demokrasinin gelişmesi ve güvenlik hissinin artması gibi etkenler, bu yeniden değerlendirmede daha önemli bir rol oynadılar. Türkiye’den ayrılmak zorunda bırakılan Rumlar gibi diğer azınlıklar için de yapılması gerektiğini söyledi. 118 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Şubat 2009. 119 Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutum yanlısı ErmeniAmerikalı lobi üyesi, Washington DC, Şubat 2009. Bunların listesine şu adreslerden ulaşılabilir: www.anca.org/genocide/recognition.php, www.armeniaforeignministry.com ve www.mfa.gov.tr. 120 Bu ülkeler arasında Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Polonya, Kıbrıs, Litvanya, İsveç, Slovakya, Belçika, Yunanisyan ve Avusturya bulunuyor. Bakınız Görgülü, “Türkiye-Ermenistan İlişkileri”, a.g.e., s. 20-21. 121 “Konuyu gündeme getirmeseydik unutulup gidecekti … ve eğer ABD başkanı soykırımı tanırsa görüşlerin tanınma yönünde hızla değişeceğini göreceksiniz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutum yanlısı Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009. 122 “Soykırımın on yıldır uluslararası platformda tanınması Türkiye’nin geçmişiyle hesaplaşmasına yardımcı oldu. Bugünse [inkar, ülkeyi] daha da fazla izole hale getiriyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey hükümet yetkilisi, Erivan, Şubat 2009. “Soykırımın dünya çapında tanınması kamuoyunun sorular sormasına neden oldu. Aydınların önünü de açtı. Tanınma kampanyası sayesinde hükümetle aralarına mesafe koydular”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni diplomat, Mart 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Ayrıca daha önceki bu yasama faaliyeti, Ankara’nın Ermenistan’la teması engellemesi, Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişe geçmesi ve Ermeni meselesine yeni bir bakış açısı getirmeye çalışan aydınlara karşı kamuoyunda tepki doğması gibi sonuçlara da yol açtı.123 Dış baskılara karşı Türkiye’de doğan direnç, 2005 yılında çok önemli bir akademik konferansta yaşandığı gibi bu konuda yol alınmasını geciktirebilir.124 Türk yetkililer, benzer bir tepkinin şu anki Türk-Ermeni yakınlaşması çabalarını rayından çıkarmasından korkmaktalar.125 Ermeni soykırımı konusunda bir yasa çıkarmanın ahlaki değerine ilişkin tartışmalar artarken126, bazı ülkeler tartışmalara yol açmaktan kaçınıyorlar. Birleşik Krallık, 1915 olaylarının soykırım olarak tanımlanmasının adil olmadığına inandığını açıkladı.127 İsrail de bu sözcüğü kullanmaktan uzak duruyor.128 Nazi soykırımının inkarına karşı 1990 Sayfa 16 yılında Gayssot yasası çıkarıldıktan sonra inkar karşıtı yasalar çoğalınca Fransa’da bir haleti ruhiye değişimi yaşandı.129 Daha sonra da Ermeni soykırımını ve köleliği (ikisi de 2001’de olmak üzere) insanlığa karşı işlenmiş suçlar olarak tanımlayan yasalar çıkarıldı ve (2005’te kabul edilen ve 2006’da kaldırılan) Fransız sömürgeciliğinin olumlu yanlarını vurgulayan bir yasa geçirildi.130 Fransız aydınlar, bu kısıtlayıcı tavrı eleştirdiler.131 2008’de Fransız hükümeti, 2006’da parlamentonun alt kanadınca kabul edilmiş olan ve soykırım inkarını cezalandıran yasa taslağını senatoya sunmaktan vazgeçti ve bunun yerine bu tür yasaların geçirilmesine bir son verilmesini telkin etti.132 Türkiye’yi yeni bir yaklaşımın gerekliliğine ikna etmeye çalışanlar, dışarıdan sağlanan bilgi ve verilerle bunun başarılma şansının gayet az olduğunu ve Türkiye yurttaşlarının, kendi elitlerinin sağlayacağı bilgi ve öne süreceği argümanların geçerliliğini kabul etmeye daha yatkın olacağını anlamalılar. Ermeni – Fransız yorumcu Michel Marian’ın söylediği gibi 123 “Hükümetimiz soykırımı tanıma yasasını kabul ettikten sonra Türkiye iki yıl boyunca bizimle hiç konuşmadı”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Kanadalı yetkili, Ocak 2009. 124 Bu kez Türk millyetçileri, iç siyaset yoluyla kamuoyunda tepkiye neden oldular, ancak sonucu aynı oldu. 125 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkililer, Ankara, Mart 2009. 126 “İsviçre’de Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Ermenilerin yaşadığı felaketlerin soykırım olmadığını söylerseniz cezalandırılırsınız. Türkiye’de ise soykırım olduğunu söylerseniz cezalandırılırsınız. Alplerde devletin dayattığı gerçek, Anadolu’da devletin dayattığı yalan haline geliyor…. İnsanların bunlarla yüzleşmesi için öncelikle bilgili olmaları gerekiyor. Bu nedenle bu konuların okullarda öğretilmesi ve toplumda anılması gerekiyor. Ancak öğretilmeden önce de araştırılmaları gerekiyor. Kanıtlar ortaya çıkarılmalı, sınanmalı ve ayıklanmalı, farklı hipotezler ışığında değerlendirilmeli. İşte bu tarihi araştırma ve tartışma sürecinin tam bir özgürlük ortamında yapılması, sadece karalama ve iftiraya dair çok sıkı kurallar uyarınca hareket edilmesi ve hükümetleri, devletleri veya milli gururu korumayı değil yaşayan insanları korumayı amaçlaması gerekir”. Timothy Garton Ash, “The freedom of historical debate is under attack by the memory police”, The Guardian (İngiltere), 16 Ekim 2008. 127 Bulgaristan, Danimarka ve İsveç de 1915 olaylarını soykırım olarak adlandırmayı açıkça reddetti ve konunun tarihçilere bırakılması konusunda Türkiye’yle hemfikir oldu. 2007 yılında Birleşik Krallık, sunulan bir soruya cevaben ölümleri kınayarak şu yanıtı verdi: “Ne mevcut Hükümet ne de geçmişteki Britanya Hükümetleri, her halükarda geçmişe dönük uygulanması mümkün olmayan, BM’nin 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi’nde tanımlandığı şekliyle olayların soykırım olarak nitelenmesi gerektiğine dair yeterince kesin kanıtın olduğu hükmüne varmıştır”. Bakınız www.number10.gov.uk/Page13999. 128 “Holokost ile Ermeni iddiaları arasında benzerlik kurma çabalarını reddediyoruz. Holokosta benzer bir olay asla yaşanmamıştır. Ermenilerin yaşadığı bir trajedidir, ancak soykırım değildir”. İsrail eski dışişleri bakanı Şimon Peres’in Turkish Daily News gazetesine verdiği mülakat, 10 Nisan 2001. 129 “Parlamenterler, böylesi bir yasaya yanaşmayacaklarını söylediler … bu anma yasaları yeni ortaya çıktı, 1990’larda ve 2000’lerde; ancak ne kadar çok yasa yaparsak tarihi yazmak o kadar zor hale geliyor. Kölelik, kolonyalizm ve Yahudi holokostunda Fransız yetkililerinin rolü gibi [Fransa’ya ait ve ikiyüzlülük olarak nitelenebilecek konuları eklemiyorum]. Parlamenterler, bunun tarihçilere bırakılması gerektiğine inanıyorlar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Michel Braud, Sosyalist Parti’nin uluslararası sekreteri, Paris, Kasım 2008. 130 Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, Le Monde gazetesine verdiği bir mülakatta soykırım tanımının Ermeni olayları için kullanılamayacağını söylediği için bir başka yasaya dayanarak küçük bir miktar cezaya ve masrafları ödemeye mahkum edilmişti. 21 Haziran 1995 tarihli kararın Fransızca metni için bkz. www.voltairenet.org/article14133.html. 131 “Tarih, güncel siyasetin kölesi haline getirilmemeli, birbirine tezat anılara dayanılarak da yazılmamalı. Özgür bir devlette hiçbir siyasi makamın tarihi gerçeği tanımlamaya ve cezai yaptırımlarla tarihçinin özgürlüğünü kısıtlamaya yetkisi yoktur”. Appel de Blois, ilk olarak Fransız tarihçi Pierre Nora tarafından Le Monde’da yayımlanan bir imza kampanyası, 11 Ekim 2008. 132 Teklif kabul edildiğinde parlamentonun alt kanadının büyük çoğunluğu eksikti, 106-19. “Hafızanın görevi yalnızca geçmişe yönelik değildir. Geleceğe karşı da sorumluluğumuz vardır…. Türkiye, tartışmaya öncülük etmeli ve geçmişiyle barışmalı; ancak bu kendi başına olmaz. Dahası Ermenistan’la diyalog yolunda yeni bir dinamik ortaya çıktı.…ancak bu diyalog geçmişin yaralarını tedavi edebilir…. Hükümet [ve] parlamento, tarihi konularda yasa yapmamamlı, bu konularda yazmayı ve yorum yapmayı tarihçilere bırakmalı”. Fransız içişleri bakanı Alain Marleix’nin yaptığı açıklama, 2 Aralık 2008. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 “Türkiye olaylardaki rolünü tanımanın kendine özgü bir yolunu bulmalıdır”.133 Sayfa 17 IV. DIŞ KAYNAKLI ETKİLER Türkiye ve Ermenistan, ilişkilerini normalleştirip normalleştirmemeye ve bunu nasıl yapacaklarına, geçmişi nasıl ele alacaklarına eninde sonunda kendileri karar verecek olsalar da ABD, Rusya ve Azerbaycan’ın etkilerinden muaf değiller. Resmin bütününe bakıldığında ABD, Türk-Ermeni uzlaşmasını destekliyor, ancak Kongre ya da yeni başkanın 1915 olaylarını soykırım olarak tanıması müzakerelerin durmasına ve Türkiye-ABD ilişkilerinin zarar görmesine yol açacaktır. Rusya, tarihsel olarak her zaman için Kafkaslardaki Osmanlı ve Türk etkilerini sınırlamaya çalıştı ancak günümüzde gerek Ermenistan gerekse Türkiye’yle mükemmel ilişkilere sahip ve bu ikisi arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesini ve sınırın açılmasını en azından üstü kapalı olarak kabullenmiş görünüyor. Azerbaycan, Türkiye’yle tarihsel, kültürel, ekonomik ve siyasal çok yakın ilişkileri dolayısıyla çok özel bir role sahip ve bu yakınlaşmayı etkileyebilir. AB ve AB üyesi ülkelerinse, Türk-Ermeni ikili ilişkileri üzerinde pek az etkisi bulunuyor. A. KRİTİK ÖNEMDEKİ AMERİKAN ROLÜ Amerikan Ermenileri ve örgütleri, 1915 olaylarının Amerika’da soykırım olarak tanınmasını (şimdiye dek 42 eyaletin parlamentosu tanıdı bile) ve her yıl yapılan 24 Nisan açıklamasında soykırım teriminin görevdeki ABD başkanınca kullanılmasını sağlamak konusunda son derece kararlılar. Başkan Obama, kampanyalarında soykırımın tanınması yönünde ciddi sözler verdiğinden bu yıl özellikle önemli addediliyor. Ancak seçim kampanyaları süresince birçok başkan adayı, Ermeni soykırımını tanıyacağını vaat etti, sonradan yuvarlak ifadelerle geçiştirdi. Kaliforniya’daki Ermeni diyasporasının gücünü gösterir şekilde, Ronald Reagan, Nisan 1981’deki konuşmasında soykırım sözcüğünü kullanan tek başkan oldu.134 Obama yönetiminin, Bush zamanında Türkiye’yle zorlaşan ilişkilerin iyileştirilmesine karar verdiğini gösteren sinyaller mevcut. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, bölgede işbirliği yapılması arzusunu açıkça ifade eden mesajları Mart ayında Ankara’ya iletti. Obama, ABD Başkanı olarak Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelere yaptığı ziyaretlerin ilkini 134 133 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Paris, Kasım 2008. 27 Eylül 2000’de alınan 596 no’lu parlamento kararı, George Bush’un adayken 1988’de “Ermeni soykırımına yeltenildiği” ve Bill Clinton’ın yine adayken 1992’de “1915’teki soykırım”dan bahsettiğine yer verdi. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 6 Nisan’da Türkiye’ye gerçekleştirdi ve Ermeni soykırımının tanınmasına geçmişte verdiği destekle Türkiye’yle olan bağların güçlendirilmesi isteğini ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine olan desteğini hassasiyetle dengeledi.135 Türkiye, içinde Başkan Bush’un 2001’deki ilk 24 Nisan konuşmasında kullandığına benzer güçlü ifadeler barındırsa da, Obama’nın kullanacağı ve soykırım sözcüğüne yer vermeyen hemen her dili tercih edecektir.136 Ermeni soykırımını tanıyan 252 no’lu karar taslağının 17 Mart 2009’da bir kez daha sunulduğu ABD Kongresi ise başka bir konu.137 Destekçileri, taslağın ahlaki bir pozisyon almakla ilgili olduğunu söyleseler de Kongrenin Amerikan yerlilerinin tarihine dair asla benzeri bir dil kullanmadığını belirten Türkler, durumu bu şekilde algılamıyorlar.138 Böyle bir taslağın, Türklerin tarihleri üzerine yeniden düşünmelerini sağlamak yerine ülkelerinin tarihin kurbanı olduğu yolundaki milliyetçi algılarını güçlendireceği beklenebilir. Birçok demokrat Kongre üyesinin bu konuda kasten Obama yönetimine karşı 135 “Görüşlerim kayıtlardadır ve ben, görüşlerimi değiştirmedim…. Oldukça hızlı ilerleyen, çabucak ve çok yakında sonuç verebilecek görüşmeler esnasında mümkün olduğunca teşvik edici olmak istiyorum. Sonuç olarak mevcut durumda kendi görüşüme değil Türk ve Ermeni halklarının görüşlerine odaklanmak istiyorum. İleriye bakabilir ve zor ve trajik tarihleriyle yüzleşebilirlerse tüm dünyanın onları teşvik etmesi gerektiğine inanıyorum”. Barack Obama, basın toplantısı, Ankara, 6 Nisan 2009. 136 “Bugün, tarihin en büyük trajedilerinden birinin yıldönümüdür: Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yaklaşık 1.5 milyon Ermeni’nin sürgüne gönderilmesi ve yok edilmesinin yıldönümü. Bu meşum katliam, 20. yüzyıla gölge düşürmüştür ve bugüne dek izlerini korumuştur. Bugün çok sayıda masum insanın hayatını yitirmesinin yasını tutan Ermeni Amerikalıların ve yurtdışındaki Ermenistan toplumunun yanındayım. Tüm Amerikalıları bu korkunç olayları düşünmeye davet ediyorum”. Açıklama, 24 Nisan 2001. 137 “Soykırım kararı” olarak adlandırılan kararların sonuncusu, 252 numarasıyla Kalifornia temsilcisi Adam Schiss tarafından 17 Mart 2009’da Temsilciler Meclisi’ne sunuldu. Bakınız www.thomas.gov/cgibin/query/z?c111:H.RES.252. 138 “Yerli Amerikalılara yapılan soykırım mıydı? Sanırım öyleydi. Peki şimdiye dek Kongre’de bunun soykırım olduğunu söyledik mi ya da hiç söyler miyiz? Hayır!” Kriz Grubu’na verilen mülakat, ABD Senatosu çalışanı, Ankara, Şubat 2008. ABD Senatosu, 2008’de kabul ettiği bir kararla yerli Amerikalılardan kötü muameleden dolayı özür diledi, ancak tazminat vermedi. Kongre, 1988 tarihli Kişisel Özgürlükler Yasası’nda II. Dünya Savaşı sırasında Japon kökenli vatandaşların hapsedilmesindeki “vahim haksızlık”tan dolayı özür diledi ve tazminat önerdi. Sayfa 18 çıkması beklenmiyor139 ve bu taslak için desteğin, buna benzer bir taslağın son kez geçirilmek istendiği 2007 yılından çok daha az olduğu görülüyor.140 Ne var ki Türkiye, Obama’nın daha önceki başkanlar gibi taslağı bloke etmesine güvenemez. Dahası yönetim, Ankara’yı Kongrede bu tür girişimleri doğrudan engellemeyeceği konusunda da uyarmış bulunuyor.141 Yine de ABD, Amerikan Ermeni seçmenlerden gelen iç siyasi baskılarla Türkiye’ye ilişkin stratejik çıkarlarını dengeleme sınavından defalarca geçti. Elbette ki tartışmalı tarihsel olay ve yorumlar hakkında yasa yapılmasına karşı çıkan aydın görüşü mevcuttur. Örneğin gündemdeki karar taslağı, 1.5 milyon Ermeninin “öldürüldüğünü” ya da “sistematik ve planlı bir imhaya” maruz bırakıldıklarını öne sürüyor ki bu sayı ve terminoloji konusunda bağımsız bilim adamları arasında bir uzlaşma yok. Taslak ayrıca Osmanlı liderlerinden Cemal Paşa’nın “soykırımın baş örgütleyicisi” olduğunu ileri sürse de aslında kendisinin birçok Ermeninin hayatını kurtardığını söyleyen, aralarında Ermeni kökenlilerin de olduğu bağımsız tarihçiler bulunuyor.142 Türkiye ve Ermenistan’ın, uzun zamandır sorunlu olan ilişkilerinde yeni bir sayfa açmaya ne denli yakın oldukları ve Türk toplumundaki olumlu hava dikkate alındığında diyasporadaki şahinlerin tezlerine karşı çıkmak ve böyle bir zamanda soykırım konusunda bir pozisyon almaktan kaçınmak ABD’li yasa yapıcılar 139 “Obama’nın yoluna mayın döşemek istemiyoruz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Kongre çalışanı, Washington, Şubat 2009. 140 13 Nisan 2009 itibariyle 252 no’lu karar, kabulü için 217 oy gerekirken yalnızca 93 üyenin desteğini aldı. 2007’de benzer bir karar için 212’sinin desteği vardı. En başarılı dönemi olan 2007’de 106 no’lu karar kabul edilmiş ve 227 üyenin desteği sağlanmıştı. Ancak yasa lehine karar verilmesiyle diğer konuların yanı sıra ABD’nin İncirlik üssüne erişimine zarar geleceği düşüncesiyle üyeler desteklerini çektiler ve taslaktan fiilen vazgeçildi. Yine ilk defa olarak önerilerin şimdiye dek çoğunluğun desteğini almadığı Senato’ya hiçbir taslak sunulmadı. 141 Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, ABD’li yetkililer, Washington, Mart 2009. 142 Alman tarihçi Hilmar Kaiser’e göre Cemal Paşa, “I. Dünya Savaşı sırasında en çok Ermeni’nin hayatını kurtaran kişiydi … bazen tehcir edilen Ermenilere kötü muamele edildiğini gördüğünde sorumlunun hemen oracıkta asılmasına izin verirdi”. Today’s Zaman’da yayınlanan mülakat, 22 Mart 2009. Bağımsız bir Ermeni araştırmacı, onun batı Suriye’ye ulaşan yaklaşık 200.000 Ermeniyi koruduğunu belirtiyor. “Deyr el Zor’da veya Musul’da olduğu gibi eriyip yok olmadılar veya katliama uğramadılar”. Kriz Grubu’na gönderilen eposta, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsünün direktörü, 20 Mart 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 için bir devlet adamlığı tutumu olacaktır.143 Türkiye’de milliyetçi baskının yeniden artışı, son derece olumsuz sonuçlar doğuracak, muhtemelen Ankara hükümetini normalleşme yolunda attığı adımları geri almaya zorlayacak ve Türkiye’nin tarihiyle yüzleşme sürecini olumsuz etkileyecektir.144 ABD ayrıca, soykırımın resmen tanınmasının Türkiye’de Amerikan karşıtlığını körükleme ve ABD çıkarlarına önemli ölçüde zarar verme olasılığını da hesaplamalıdır.145 Örneğin Türkiye, kamuoyu baskısından dolayı ABD’nin Irak’a öldürücü olmayan silah sevkıyatının yüzde 70’ini, Afganistan’a öldürücü olmayan silah sevkıyatının yüzde 40’ını gerçekleştirdiği İncirlik hava üssünü daha fazla kullanmasına izin vermeyebilir.146 Türk Hava Yollarının 12 milyar dolar tutarındaki uçak alım siparişi ve Türkiye’nin yeni F35 Ortak Saldırı Uçaklarının üretimine katılımı ve sahip olduğu F16’ların geliştirilmesi gibi projeler gözden geçirilebilir. Ayrıca ABD, İran, Afganistan-Pakistan, Suriye-İsrail gibi Ankara’nın hemen tümünde son yıllarda aktif, saygın bir aktör haline geldiği Ortadoğu meselelerinde Türkiye’den daha az işbirliği bekleyebilir.147 143 Ermeni parlamentosunun dış ilişkiler komisyonu başkanı ve ARF üyesi Armen Rustamyan, 19 Mart 2009’da ABD’li muhatabı Howard Berman’a gönderdiği mektupta şunları yazıyordu: “Ermeni Soykırımının ABD tarafından tanınmasının Türkiye ile Ermenistan arasındaki kapsamlı bir diyaloğa hiçbir zarar vermeyeceğinden, bilakis buna katkıda bulunacağından hiç şüphem yok”. 144 “Eğer kabul edilirse Türkiye, Ermenistan için hiçbir şey yapmaz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, önde gelen Türk yorumcu, Ankara, Şubat 2009. 145 Kanada parlamentosu ve başbakanı soykırım başlığını 2004’te destekledikten sonra Türkiye bu NATO müttefikiyle iki yıl süresince siyasi diyaloğu kesti. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Kanadalı yetkili, İstanbul, Ocak 2009. Fransız Ulusal Meclisi’nde benzeri bir kararın 2001’de kabul edilmesinden sonraysa resmi ziyaretler askıya alındı ve savunma anlaşmalarında Fransa’ya yer verilmedi. 146 Kriz Grubu’na verilen mülakat, eski büyükelçi James H. Holmes, Amerikan Türk Konseyi başkanı, Washington, Şubat 2009. “Eğer hükümet İncirlik Havaüssünü kapatmaza halk kapatacak. Ben bunun olmasını istemem ancak dikkatsiz ABD yönetiminin karşı karşıya kalacağı bu olacak. Türkler, Amerikalıların tarihi kanıtlar olmaksızın atalarımızı “soykırım suçlusu” olarak yaftalamasına ve sonra da bu toprakların üzerine uçmaya devam etmelerine izin vermeyecektir”. Kerim Balcı, “Pre-emptive gestures in Turkish-ArmenianAzerbaijani Triangle”, Today’s Zaman, 24 Mart 2009. 147 Soykırım kelimesinin kullanılması “ABD-Türkiye ilişkilerine zarar verecek ve Türkiye’nin iç siyasetinde çok büyük etkiye neden olacaktır. Türk hükümeti, Irak, Afganistan, İran vs. gibi pek çok konuda [ABD’nin] istediklerini yapamayacak. Nefreti körüklemek kolaydır. Ankara ile Erivan arasında olanlar geçmişte kalacak”. Kriz Sayfa 19 Son olarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi, ABD, Rusya ve Fransa’nın AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının seviyesini arttırmak ve Dağlık Karabağ sorununu nihai olarak çözüme kavuşturmaya çalışmak da dahil olmak üzere ABD’yi AGİT Minsk Grubu’na olan taahhüdünü arttırmaya teşvik etmeli. Çatışmanın yeniden ortaya çıkma riski, Kafkasların istikrarını ve Hazar enerji kaynaklarına uluslararası erişimi tehdit etmeye devam ediyor, ancak deneyimler gösteriyor ki devlet başkanları dahil üst düzey yetkililerin doğrudan dahil oluşları (2008 Moskova deklarasyonunun Rusya Devlet Başkanı Medvedev tarafından sonuçlandırılmasında olduğu gibi) iki tarafı anlaşmaya doğru yaklaştırabilir.148 B. AZERBAYCAN’IN İKNA EDİLMESİ Türkiye’nin Azerbaycan ile olan yakın ilişkileri ve Dağlık Karabağ sorununa ilgisi, uzun yıllardır Türkiye-Ermenistan normalleşmesini zorlaştırmaktaydı. Sınırların açılması ve Ermenistan’la diplomatik ilişkilerin kurulması için Türkiye’nin öteden beri ilan ettiği başlıca önkoşul Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi olup, Erivan da Türk politikalarının bu ülkenin Azerbaycan’la ilişkilerinin “rehinesi” olmasından şikayet etmekte.149 Bu tutumun, Dağlık Karabağ sorununun çözümüne katkıda bulunmadığını söyleyen Türkiye’deki kanaat önderleri, Azerbaycan’ın Türkiye’nin Ermenistan sınırını açmasına koyduğu vetoyu artan bir sıklıkla sorguluyorlar. Ne var ki Ankara’nın Azerbaycan’la ilgili birçok çıkarının olması, Ermenistan’la normalleşmenin tüm taraflar için en iyi yol olduğuna Grubu’na verilen mülakat, İbrahim Kalın, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETAV) başkanı, Ankara, 19 Şubat 2009. 148 Rus devlet başkanı Dimitri Medvedev’in arabuluculuk yaptığı 2 Kasım 2008 tarihli Moskova deklarasyonu, 1994’teki ateşkesten bu yana Ermenistan ve Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ’a ilişkin imzalanan ilk metin oldu. Anlaşmazlığın çözümü için belirli ilkeler belirlemese de taraflar, “uluslararası hukukun ilkelerine ve bu çerçevede kabul edilen kararlar ve metinlere dayanarak” ve Kasım 2007’de Madrid’de belirlenen temel ilkelere dair AGİT tarafından sunulan önerileri dikkate alarak “Dağlık Karabağ anlaşmazlığının siyasi yoldan çözümlenmesi” sözü verdiler. 149 “Sizin [Türkiye’nin] Ermenistan’la ilişkileri başlatmaya olan direnciniz, ortak tarihi sorunların varlığına dayanmıyor. Bundan ziyade Türkiye-Ermenistan ilişkileri, Ermenistan’ın kendi anlaşmazlıkları ile Azerbaycan ile olan gerilimlere kurban ediliyor”. Vardan Oskanyan, Ermenistan eski dışişleri bakanı, İstanbul’da yaptığı konuşma, 2002. Bkz. www.armeniaforeignministry.com/speeches. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 20 Bakü’yü ikna etmek için elinden geleni yapmasını gerektiriyor. sürecinde yararlanacakları kalıcı bir araç olarak güvenmemeleri gerektiğini söyledik” diyordu.154 1. Türkiye önceliklerini değiştiriyor Dağlık Karabağ sorunu baş gösterdiği ve Türkiye’nin Azerbaycan’a açıkça siyasi, ekonomik ve diplomatik destek veren birkaç ülkeden biri olduğu zamanlarda durum oldukça farklıydı.155 Zamanın başbakanı Süleyman Demirel, o zaman bile Rusya’yla gerilimi yükseltmemek ve Türkiye’yi NATO’daki müttefiklerinden uzaklaştırmamak için tedbirli bir politika izlenmesinden yanaydı. Şubat 1992’de Ermenistan güçleri Dağlık Karabağ’ın Hocalı bölgesine düzenledikleri bir saldırıda yüzlerce sivil Azeriyi öldürünce, Türkiye’de hükümet, sokaklarda gösteri yaparak Azerbaycan için müdahale edilmesini isteyen yüzbinlerin baskısına maruz kaldı.156 Mayıs’ta eski Azerbaycan toprağı Nahçıvan’a karşı yapılan saldırıların ardından Türkiye, Kars Antlaşmasını157 hatırlatarak Ermenistan’ı karşılık vermekle tehdit etti, ancak sahada çatışmaya dahil olma isteğini göstermedi.158 Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Silahlı Kuvetler başkomutanı Rus mareşal Yevgeni Şapoşnikov, “[Dağlık Karabağ] sorununa üçüncü tarafların müdahalesinin III. Dünya Savaşını başlatabileceği” yolunda zaten uyarıda bulunmuştu.159 Azerbaycan’la olan özel ilişkiler, güçlü ticaret ilişkilerine, ortak petrol ve doğalgaz boru hatlarına ve etnik, kültürel ve dilsel Türk dünyası içinde ortak kader anlayışına dayanıyor.150 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesinin ardından Türk dünyası fikri için ilk şevk dalgası yükseldiğinde Türkiye Azerbaycan’ı en aktif partneri olarak buldu.151 Türk dünyasının birlikteliğine dayanan siyasi unsur kaybolmaya yüz tutmuş olsa da152 Türkiye’de resmi yetkililer ve kamuoyu hâlâ Azerbaycan’ın desteklenmesini bir gereklilik olarak algılamaktadırlar. Bazıları Bakü’yle güçlü ticari ilişkilere sahip olan kurulu düzen yanlısı milliyetçilerden oluşan Azerbaycan lobisinden de baskı gelmektedir. Ancak, 15 yıl boyunca sınırları kapalı tuttuktan sonra Türkiye’de birçok kişi artık yeni bir yaklaşım geliştirmenin zamanının geldiğini düşünüyor.153 Aslında 1992-93’te bile Ankara, ikmal hatlarını Ermenistan’a açarak Azerbaycan’a ters gitmişti. Önde gelen bir AKP milletvekili, “Azeriler mutlu değiller. Ama biz onlara statükonun sürdürülebilir olmadığını söyledik. Onlara, sınırların kapalı olmasına, müzakere 150 “Azerbaycan’la ilişkiler bizim için AB’yle olan ilişkiler kadar önemli”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk yetkili, Eylül 2008. Türki çoğunluğun bulunduğu bağımsız devletler, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan. Ondan fazla ülkede ise Türki azınlıklara rastlamak mümkün. 151 1992-1993’teki ilk Azeri hükümetinin başında bulunan Ebülfez Elçibey, Türki halklarla ilişkiler konusunda oldukça istekliydi. 152 Türki devletlerin yetkilileri arasında düzenli toplantılar yapılıyor ancak bunlar nadiren bakanlar düzeyinde oluyor ve son on yıldır liderlerin hatırı sayılır katılımına sahne olmadı. Türk işadamları Bakü’de ve diğer Türki devletlerin başkentlerinde önemli bir varlığa sahip. Türkiye, Türki halkların çoğunlukta olduğu diğer beş ülkeyle yakın ikili ilişkileri sürdürüyor. 153 “İkili ilişkilerimizle Dağlık Karabağ’ı birbirinden ayırmalıyız. Diplomatik ilişki kurmalıyız ve sınırları açmalıyız. [Azerbaycan’a] uzun bir zaman tanıdık. Ermenistan’la ilişkileri bizimkinden çok daha yoğun. Türk halkının Azerbaycan’la özel bir ilişkisi var, fakat bu duruma gelmemeliydik”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, eski büyükelçi Volkan Vural, İstanbul, 24 Şubat 2009. “Bakü, yıllardır süregeldiği üzere Türkiye’yle olan ortaklığının garanti olmadığının farkına varmalı”. Hasan Kanbolat, “Turkey, Armenia to open border gates”, Today’s Zaman, 10 Mart 2009. Son yıllarda açılan ve Gürcistan yoluyla Azerbaycan’dan Türkiye’ye ulaşan büyük enerji hatları, Türkiye’nin Azerbaycan’la kurduğu stratejik işbirliğinin sağlam dayanakları olarak durmaktadır.160 154 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ankara, Şubat 2009. Azerbaycan 1993’te Sovyetlerden kalan son askeri birlikleri çekilmesini istedikten sonra Rusların Kafkaslardaki en önemli müttefiki Ermenistan oldu. İran, kendi sınırları içindeki geniş Azeri nüfusu ve Türkiye’yle olan rekabeti nedeniyle Azerbaycan’a kuşkuyla bakıyordu. Ermeni diyasporasının etkisinde kalan ABD, Bakü’ye yaptırımlar uyguladı ve bunları ancak 2001’deki Afganistan savaşından önce kaldırdı. 156 Svante Cornell, “Turkey and the conflict in Nagorno Karabakh”, a.g.e., s. 60. Ayrıca bakınız Suzanne Goldenberg, Pride of Small Nations: The Caucasus and Post-Soviet Disorder (Londra, 1994), s. 54. 157 Nahçıvan’ın Azerbaycan’a bağlı olması bu anlaşmayla karara bağlandı. Bu küçük enklavın kuzeyinde Ermenistan, güneyinde İran bulunuyor ve küçük bir geçitle batısından Türkiye’ye bağlanıyor. 158 Hugh Pope, Sons of the Conquerors: The Rise of the Turkic World (New York, 2005), s. 62. 159 Şapoşnikov, bu açıklamayı Rusya, Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan 15 Mayıs 1992’de BDT Ortak Güvenlik Anlaşması’nı imzalayarak dış müdahale durumunda karşılıklı askeri yardımı karara bağladıktan birkaç gün sonra yaptı. Financial Times, 1 Temmuz 1992. 160 Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Bakü-TiflisErzurum doğal gaz hattı faaliyette. Azerbaycan’ın doğalgaz 155 Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Bu ülke aynı zamanda Rusya ve İran’la rekabet içinde olan Türkiye’nin Orta Asya Türki cumhuriyetlerine ulaşabilmesi için bir köprü durumundadır. Ankara, Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi161 dolayısıyla bu ekonomik ve jeopolitik çıkarları tehlikeye atmak istemiyor ve yeni girişimler hakkında Azerbaycan’ı sürekli bilgilendiriyor. Üst düzey yetkililer, Ermenilerle olan görüşmelerden sonra genellikle Bakü’ye uçuyorlar.162 Türkiye ayrıca 26 Eylül 2008’de New York’ta Ermeni ve Azeri dışişleri bakanlarının da katıldığı üçlü bir toplantı düzenledi. Bakü’ye son zamanlarda yaptığı ziyaretlerde Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, Ermenistan’la yakınlaşmanın Azerbaycan’ın çıkarlarına zarar vermeyeceği konusunda yetkililere teminat vermeye çalıştığı kaydedildi. 29 Ocak’ta Dünya Ekonomi Forumu sırasında Davos’ta Başbakan Erdoğan, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’la görüşmeden önce Azeri Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le bir araya geldi. Daha sonra da Türkiye’nin “Dağlık Karabağ sorununun çözümünde Azerbaycan’ı asla yalnız bırakmayacağını” açıkladı.163 2. Azerbaycan’ın endişeleri Azerbaycan, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesinden önce yaşanacak normalleşmenin barışa yardımcı olacağı fikrine karşı çıkıyor.164 Türk-Ermeni sınırının açılmasının, Erivan’ın izolasyonuna son vereceğinden ve böylece Dağlık Karabağ görüşmelerinde önemli bir kozu yitireceğinden Sayfa 21 korkuyor.165 2005’te bir Azeri yazar, eğer Türkiye Bakü’yle bir fikir birliğine varmadan sınırı yeniden açarsa “ya barış anlaşmasını geciktirmiş ya da Azerbaycan’ı bir kenara atmış olacak. Ermeni siyasetçilerin isteği ve stratejisi, bu iki kardeş devlet arasında ayrılık yaratmaktır” diye yazıyordu.166 Başlangıçta Azerbaycan’ın Türkiye-Ermenistan yaklaşmasına tepkisi, suskunluk ve kafa karışıklığı oldu, zira yeni politikanın içeriği, altında yatan nedenleri ve yaratacağı etkiler konusunda bir fikir birliği yoktu. Türk ve Ermeni milli takımları arasındaki futbol karşılaşması, Gül’ün Sarkisyan’la toplantısında kullandığı dostane dile duyulan tepkiyle karışık bir ilgiyle izlendi.167 Resmi yetkililer yorum yapmaktan kaçındılar, ancak bir ziyaretinde dışişleri bakanı Elmar Mammadyarov, bunun Türkiye’nin iç meselesi olduğunu söyledi.168 Hemen ardından cumhurbaşkanlığı dış politika danışmanı, “kesin, radikal ve somut bir pozisyon almak yanlış olacaktır. Bu [ziyaret] hassas bir adımdır. Beklemek zorundayız” dedi.169 Sonrasında hükümet yanlısı bazı etkili milletvekillerinden ardı ardına gelen onaylayıcı yorumlar, en azından Türkiye ile Ermenistan arasında kurulacak iyi ilişkilerin birtakım avantajlar getirebileceğini düşündüklerini gösteriyor.170 Süreci yakından izleyen bir Türk yorumcu, Ankara’daki siyaset yapıcıların Bakü’deki üst düzey çevrelerin en azından başlangıçta bir açılımın Dağlık Karabağ sorunundaki çıkmazı sona erdirebileceği yolunda umutlu olduklarını 165 ihracatının gelecekte genişletilmesi, AB’nin desteklediği Nabucco hattıyla AB’nin ihtiyacının karşılanmasını sağlayabilir. 161 “Türkiye-Ermenistan ilişkilerini sadece ikili düzeyde çözmek zor olabilir”. Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın Sabah’ta yer alan açıklaması, 10 Eylül 2008. 162 Gül, 6 Eylül’deki Erivan ziyaretinin ardından 10 Eylül’de Bakü’yü ziyaret etti ve Türkiye’nin Azerbaycan’a olan desteğinin değişmediği mesajını verdi. (“kimsenin bundan şüphesi olmasın”). J. Bayramova, “Gül, iftar için Bakü’ye uçtu”, Zerkalo (Rusça yayınlanan Azerbaycan gazetesi), 11 Eylül 2008. Ayrıca Babacan, 24 Kasım 2008’de İstanbul’da ve 7 Şubatta Münih’te Ermeni meslektaşıyla görüştükten sonra 1 Aralık 2008’de ve 8 Şubat 2009’da Bakü’yü ziyaret etti. 163 “Türkiye Başbakanı: Dağlık Karabağ’ın çözümünde Azerbaycan’ı asla yalnız bırakmayacağız”, Day.az (Rusça yayınlanan Azerbaycan gazetesi), 29 Ocak 2009. 164 “Azeriler, her fırsatta Türkiye’ye baskı yapıyorlar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, ABD’li yetkili, Washington, Şubat 2009. “ABD, Küba ve İran’a karşı yıllarca yaptırım uyguladı. Neden Türkiye saldırgan Ermenistan’a karşı aynı şeyi yapamıyor?” Kriz Grubu’na verilen mülakat, Azerbaycanlı yetkili, Bakü, Şubat 2009. “Eğer Ermeni askerleri işgal altındaki topraklardan çekilmeden önce sınır açılırsa bu, Azerbaycan’ın milli çıkarına zarar verir. Bu görüşümüzü Türk liderlere ilettik”. Azerbaycan dışişleri bakanı Elmar Mammadyarov’un ANS televizyonunda yaptığı açıklama, 3 Nisan 2009. 166 Adil Baguirov, “Political and economic dilemma over Turkey’s border and embargo of Armenia, implications visà-vis Azerbaijan”, The Journal of Turkish Weekly, Haziran 2005. 167 Önceleri Türk takımlarının zaferlerinden sonra Bakü sokaklarında kutlamalar yapılırken bu maçta Türkiye 2-0 yenmesine karşın hiçbir tepki verilmedi. 168 “Elmar Mammadyarov: Azerbaycan, Kafkaslarda bir işbirliği platformu kurulması çabalarına olumlu yaklaşıyor”, Day.az (Rusça), 4 Eylül 2008. 169 “Yetkililer, Gül’ün ziyaretine Azerbaycan’ın onay verip vermediğini cevapsız bıraktı”, Yeni Musavat (Azerice), 7 Eylül 2008. 170 Aralık 2008’de yaptığı bir konuşmada iktidardaki partinin milletvekillerinden Mubariz Gurbanlı şunları söylüyordu: “Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler gelişmeli, çünkü Karabağ anlaşmazlığı çözülmek zorunda….Bana göre [bu] ülkeler arasındaki ilişkilerin gelişmesi, Kafkaslarda güvenlik ve barış için bir ivme oluşturacaktır”. “Mubariz Gurbanlı: Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler gelişmeli”, Day.az (Rusça), 12 Aralık 2008. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 anladıklarını söyledi.171 Önde gelen bir Ermeni sivil toplum örgütünün yöneticisi, Ermenistan’da daha güçlü bir güvenlik algısı oluşmasının Dağlık Karabağ konusunda daha cesur bir uzlaşmaya yol açacağını belirtiyordu.172 Hatta bazı az sayıda liberal Azeri ses, Ermenistan’la yakınlaşma sonrasında Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorununda arabuluculuk yapabileceğini ve böylece Rusya’nın Ermenistan’a verdiği desteği dengeleyebileceğini ileri sürdü.173 Türkiye “Ermenistan ve Azerbaycan ile eşit ilişki kurana dek”174 Ermenistan bu ülkenin arabuluculuk yapmasını reddetmekte. Aslında bazı yorumcular, Türkiye’nin attığı adımların, daha geniş ölçekte batının Ermenistan’ı Rusya’nın etki alanından çıkarma çabasının bir parçası olduğuna inanmaktalar.175 Başka bazı gözlemciler de Ağustos 2008’deki Gürcistan savaşından sonra Moskova’nın bölgedeki ağırlığının artmasıyla Ermeni müttefikinin uzlaşma konusunda daha az istekli olacağını düşünmekteler.176 Cumhurbaşkanı Gül’ün 12-15 Şubat 2009’da Rusya’ya yaptığı ziyaret, Azerbaycan’da Türkiye’nin en önemli ticaret partneri olan Rusya’nın elini güçlendirdiği yolunda endişelere yol açtı.177 Başka bazı yorumcular da AB’ye yakınlaşmak ve bölgesel bir güç olmak isteyen Türkiye’nin, Azerbaycan’ın çıkarlarını feda edebileceğinden endişe duyuyorlar. Türkiye hükümeti, parlamentoda muhalefetin gündeme getirdiği ve 171 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk gazetesi köşe yazarı, Ankara, Eylül 2008. 172 “Kapalı sınırlar komşularımızla olan güveni yıktı ve güvenlik hissimizi azalttı. Sınırın açılması, şüphesiz Ermenilerin güvenlik algılamalarında daha esnek olmalarını ve hatta daha fazla ödün vermelerini sağlayacaktır. Sonuçta güvenlik, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde kilit önemdeki tek unsur olmasa da son derece önemli bir unsurdur”. Salpi Gazaryan, Civilitas Vakfı direktörü, Kriz Grubu’na verilen mülakat, Şubat 2009. 173 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Zerdüşt Alizade, siyaset alanında uzman, Bakü, Mart 2009; I. Bayandurlu, “Türkler, Ermenilerle ‘jeopolitik’ bir maç oynuyorlar”, Zerkalo (Azerbaycan, Rusça), 6 Eylül 2008. 174 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni diplomat, Mart 2009. 175 Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, Azeri yorumcular, Bakü, Şubat-Mart 2009. 176 Popüler bir Azeri gazetesinde şunlar yazıyordu: “Mevcut koşullarda Ermenistan’ın taviz vermesi pek mümkün değildir. Büyük ihtimalle Güney Kafkas bölgesinde ‘efendi’ sorunu çözülene kadar Ermenistan anlaşmazlıkta bekle ve gör politikası güdecek”. J. Bayramova, “Gül, iftar için Bakü’ye uçtu”, Zerkalo (Rusça), 11 Eylül 2008. 177 Örneğin, “Türkiye, Rusların Güney Kafkasya’ya dönmesine yardımcı oluyor”, Zerkalo (Rusça), 14 Şubat 2009. Sayfa 22 Ermeni milislerin tahminen 600 sivil Azeri’yi öldürdüğü Şubat 1992’deki Hocalı katliamını “soykırım” olarak tanıyan tasarıyı engellediğinde, bu tasarı Türkiye tarihsel olayları “soykırım” olarak adlandıran tüm parlamento kararlarına prensipte karşı olduğundan geri çekilmiş olsa da Azerbaycan üzerinde soğuk duş etkisi yarattı.178 Türkiye, Bakü’ye meydan okuyarak Ermenistan sınırını yeniden açarsa, Azerbaycan’ın güvenini kaybedebilir. Azeri gazeteler, Türkiye’ye dönük hayal kırıklığını ve nasıl tepki verileceği konusunda yaşanan kafa karışıklığını yansıtan başlıklarla dolu.179 19 Şubat’ta cumhurbaşkanlığından bir üst düzey yetkili, Ankara’nın Dağlık Karabağ sorunu ile Ermenistan’la ikili ilişkilerin normalleşmesi arasındaki bağlantının kaldırıldığı yolunda basında çıkan haberleri doğrulamak veya yalanlamaktan kaçınmasını ilk kez açıkça eleştirdi.180 Azerbaycan devlet başkanı İlham Aliyev, 6-7 Nisan’daki Medeniyetler İttifakı zirvesine katılmak için yapacağı İstanbul ziyaretini iptal etti ve yerine alt düzeyde bir heyet gönderdi. Türkiye’nin politikalarından duyduğu rahatsızlığın boyutlarını göstermek üzere Aliyev, Türk Cumhurbaşkanı Gül’den, Başbakan Erdoğan’dan ve toplantıya katılması için kendisini ikna etmek üzere Başkan Obama’yla özel bir toplantı öneren ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’dan gelen telefonlara rağmen katılmayı reddetti.181 7 Nisan’da pek görülmedik şekilde Azerbaycan’daki hükümet ve muhalefet partileri, ortak bir açıklama yaparak Azeri toprakları işgal altında kaldıkça Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasının “Ermenistan’ın saldırgan politikalarının ve onun bölgede gerilimi yükseltmeyi amaçlayan 178 “AKP-Ermenistan gizli anlaşması şekilleniyor”, Yeni Musavat (Azerbaycan, Azerice), 25 Şubar 2009. 179 Örnekler arasında şunlar sayılabilir: “Türkiye, ihanet yoluna gidebilir mi?”, Kaspi, 13 Şubat; “Ankara’nın pozisyonuna dair şüpheler artıyor”, Sherg, 17 Şubat; “Güvenilir müttefiklerimiz yok”, Zerkalo, 18 Şubat; “Hain bir plan var”, Yeni Musavat, 26 Şubat; “Türkiye Azerbaycan’ı terk mi ediyor?”, Yeni Musavat, 3 Mart; “Türkiye Ermenistan sınırını açarsa ne yapacağız?”, Yeni Musavat, 11 Mart. 180 “Devletler arası aşk ilişkileri sorun yaratıyor”, Zerkalo, 20 Şubat 2008. Eleştirel yorumlar, iç meselelerden sorumlu bir yetkili olan Ali Hasanov tarafından yapıldı ve iç siyaset malzemesi olarak kullanıldığını ve aslında kati bir resmi politika olmadığını belirtti. 181 Zeynep Gürcanlı, “Obama’nın sözü bile ikna edemedi”, Hürriyet, 7 Nisan 2009; ayrıca E.Veliyev, “Barack Obama Türkiye’ye geldi” (Rusça), Zerkalo (Azerbaycan), 7 Nisan 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 soykırım iddia ve çabalarının meşrulaştırılmasından başka bir şey olmadığını” ilan etti. 182 Azeri yetkililer, üçüncü taraflarla temaslarından dolayı Türkiye’yi sert şekilde eleştirdiler.183 Bir Avrupalı yetkiliyle görüşmesinde cumhurbaşkanı, AB ve ABD önkoşullar olmadan Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesini teşvik ederlerse bunun Şahdeniz doğal gazıyla ilgili olarak “çok önemli sonuçlar” doğuracağı tehdidinde bulundu.184 27 Mart’ta Moskova’yla belirsiz miktarda doğalgaz satışı için mutabakat anlaşması imzalayan Azerbaycan, Avrupalıların Türkiye’den geçecek Nabucco doğalgaz boru hattını en azından kısmen karşılamak üzere güvendiği doğalgazı Rusya’ya satabilir. Ancak ticari konularda ve Türkiye’nin ne miktarda gazı elinde tutabileceği konusunda Ankara’yla yaşanan ciddi fikir ayrılıkları yüzünden Şahdeniz alanının genişletilmesinde zaten iki yıllık bir gecikme yaşandığından Türkiye’yi dolaylı olarak tehdit etmenin ne kadar anlamlı olduğu tartışılır.185 Tüm bunların ötesinde Şahdeniz, Nabucco’yu beslemek için yeterli gaza sahip olmayabilir.186 Azerbaycan’ın eleştirilerini yatıştırmak üzere Bakü’deki Türkiye büyükelçiliği ve Başbakan Erdoğan 19 Şubat’ta paralel açıklamalar yaptılar. Elçilik, Türkiye’nin Ermenistan politikalarına ilişkin olarak Azeri yetkililerle “sürekli ve kapsamlı görüş alışverişinde” bulunduğunu açıkladı.187 Erdoğan, “Dağlık Karabağ sorunu konusunda Türkiye ve Azerbaycan’ın pozisyonları arasında bir farklılık olmadığında” ısrar etti.188 Yukarıda sözü edildiği gibi Başbakan Erdoğan, 3 Nisan’da daha da açık konuştu: “Bu sorun [Ermenistan’ın Azeri topraklarını işgali] 182 “Azerbaycan Milli Meclisindeki partiler, ErmenistanTürkiye sınırının açılmasına karşı çıkan bir açıklama yayınladılar” (Azerice), Azeri haber ajansı, 7 Nisan 2009. 183 Kriz Grubu’na verilen mülakat, ABD’li yetkili, Washington, Şubat 2009. 184 Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Avrupalı yetkili, İstanbul, Ocak 2009. 185 “İşin tuhafı, Gazprom Türkiye’nin Azerbaycan’a sunduğundan daha iyi koşullar sunuyor”. Vladimir Socor, “Shaking down the Turkic brother? Turkey’s AKP government obstructs Azerbaijan’s gas outlet to Europe”, Eurasia Daily Monitor, 16 Mart 2009. 186 Şahdeniz’in ilk etabı yılda sekiz milyar metreküp doğalgaz pompalıyor; Nabucco’nun bunun dışında 30 milyar metreküpe daha ihtiyacı var. “Turkey-Azerbaijan gas transit dispute poses problem for Nabucco”, Platts Commodity News, 12 Mart 2009. 187 “Bakü’deki Türk büyükelçiliği bir açıklama yayımladı”, Yeni Musavat, 20 Şubat 2009. 188 “Erdoğan: Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan ile Türkiye’nin pozisyonları arasında fark yoktur” (Rusça), 1st News.az, 19 Şubat 2009. Sayfa 23 çözülmedikçe, sağlıklı bir karara varmamız mümkün değildir”.189 Türkiye, Ermenistan’la bir anlaşma imzalamaya yaklaştıkça Bakü’deki egemen tutumun daha çok farkına varıyor ve Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesinin son kertede Dağlık Karabağ sorununun çözümünü hızlandırabileceğini de savunarak Azeri endişelerini gidermeye çalışıyor. Türkiye ayrıca daha fazla uluslararası destek arayışında. Nisan ayındaki Türkiye ziyaretinin ardından Başkan Obama, Azerbaycan devlet başkanı İlham Aliyev’i Bağdat’tan arayarak Dağlık Karabağ sorununun çözümüne giden yol olarak ABD’nin Türkiye-Ermenistan normalleşmesine verdiği desteğin altını çizdi.190 C. RUSYA’NIN ROLÜ Rusya, yaklaşımında bariz bir değişiklik yaparak Türkiye-Ermenistan uzlaşmasını sessizce desteklemeye başladı.191 Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Gül’ü Erivan’daki futbol maçına davet edeceğinin işaretini ilk olarak Moskova’da verdi.192 Güney Kafkasya’da Rusya ve ABD’nin ortak bir amaca sahip olmasının ender örneklerinden biri yaşanıyor. Önceleri ikili ilişkilerde iyileşmeye Rusya’nın yaklaşımı, en fazla kayıtsız denebilirdi. Sınırın kapalı olmasının Rusya’ya Ermenistan üzerindeki hakimiyetini sürdürme ve Soğuk savaştan kalma sınırı koruma fırsatı verdiği düşünülüyordu. Bunun yanı sıra Gümrü’de üssün ve Türk sınırında Rus askerlerin bulunması ve Erivan havaalanı gibi uluslararası giriş noktalarının kontrolü sayesinde Ermenistan’ın küçük ortak olduğu askeri ittifak sürdürülüyordu.193 Rusya’nın stratejisindeki değişimin önemli nedenlerinden biri, Türkiye ile düzelen ilişkileri kullanarak ABD, AB ve diğer “bölge dışı güçleri” 189 Chatham House’ta yaptığı konuşma, Londra, 3 Nisan 2009. Bkz. www.chathamhouse.org.uk/events. 190 Obama, “ABD’nin Azerbaycan’la olan güçlü ilişkilere ve Dağlık Karabağ anlaşmazlığının çözümüne doğru ilerleme kaydedilmesine destek sağlama sözünü yineledi. Başkan ayrıca bölgede daha fazla barış ve güvenliğe yol açacak Türkiye-Ermenistan uzlaşmasının önemine dikkat çekti”. Beyaz Saray basın açıklaması, 7 Nisan 2009. 191 Moskova, “gerilimin azalmasını istiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Rus diplomat, Erivan, Kasım 2008. 192 Tam açıklama için bakınız www.president.am, 24 Haziran 2008. 193 “Türk kuvvetleri sınıra dayandı. Bu nedenle Rusların üs açmasına izin verdik”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni diplomat, New York, Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Güney Kafkasya’dan uzak tutma isteğiydi.194 Moskova ayrıca Gürcistan’ı daha da izole etmeyi, marjinalleştirmeyi ve kuşatmayı amaçlıyor.195 Bakü’nün Ankara’ya karşı olan tepkisi, aynı zamanda Rusya’nın Azerbaycan’da yeni bir açılım yapmasını sağlayabilir. Ancak Türkiye’ye Ermenistan’dan doğrudan geçiş olursa Rusya bundan kazanç da sağlayabilir. Gümrü’deki askeri üssüne mühimmat sağlayabilmek için bir geçiş noktasına ihtiyacı var. Ayrıca Rus şirketleri artık cep telefonu operatörleri, enerji üretimi ve dağıtımı, boru hatları ve demiryolları da dahil olmak üzere Ermenistan’ın altyapısının önemli bölümünü kontrol ediyor veya satın almış durumda. Türkiye-Ermenistan sınırının açılması ve serbest ticaretin yapılması bunların değerini arttıracaktır. Ermenistan’daki kıdemli bir Rus diplomatın ifadesine göre Rusya, sınırın açılmasını “Ermenistan ekonomisine yatırım yapması, yeni pazarlara açılması ve Türkiye açısından da, karşılıklı avantaj sağlayan bir paylaşıma katılması” açısından bir potansiyel olarak görüyor.196 Sayfa 24 V. KAMUOYU Ermeni-Türk uzlaşması, aydınların yürüttüğü bir süreçten ibaret değil; iki ülkedeki kamuoyu da buna hazır. Türklerin üçte ikisi Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyaretini destekledi.197 Ankara’daki bir düşünce kuruluşunun direktörüne göre “muhalif internet sitelerinde bu ziyarete çok yer verildi; bu, bir iç siyaset futbolu, ancak kamuoyu hazır. Diyorlar ki [sınırı] açın ve kapansın bu konu. Bu bir zamanlama meselesi, hazırlık meselesi değil”.198 Ermenistan’da ise nüfusun yarısından fazlası Türkiye Ermeni soykırımını tanımadan sınırın açılmasını destekliyor.199 Önceleri çok katı biçimde Türk karşıtı olan Ermeni diyasporası şimdilerde daha nüanslı bir tutum takınıyor. Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nun 2001-2002’de yaptığı çığır açıcı çalışmadan sonra gayriresmi düzeyde yürütülen ondan fazla sivil toplum projesi, ilişkileri düzeltmeye gayret etti. Bunlar arasında ortak konserler,200 ortak sergiler, öğrenci değişimleri,201 bir 197 194 “Geçen yıl Ağustos’taki kriz, bu tür tehditler ortaya çıktığında bölgedeki tüm ülkelerin işbirliği yapmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu ve bölge dışı güçlerin müdahalesi olmadan bu tür sorunlarla bağımsız olarak baş edebileceğimizi gösterdi”. Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev’in Cumhurbaşkanı Gül’le görüşmesinden sonra yaptığı açıklama, Moskova, 13 Şubat 2009. Bakınız, “Press statements following the Russian-Turkish talks”, www.kremlin.ru. 195 “Rusya, Gürcistan’ı zayıflatmak ve Türkiye ile diyaloğunu geliştirmek için uzlaşmaya destek veriyor. Ermeni demiryollarına yaptıkları 500 milyon dolarlık yatırım, Türkiye ile bağlantısı olmadığı sürece işe yaramaz. Ancak bu, uzun vadede [stratejik] çıkarına uygun olmayabilir”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermenistan’da görev yapan Avrupalı diplomat, İstanbul, Aralık 2008. Sınırın açılması, Gürcistan’ın Güney Kafkasya’daki ana geçiş noktası olarak önemini kaybetmesine yol açabilir, fakat Türkiye’yle sınır açılsa da Ermenistan Gürcistan’dan geçmeyen ve doğrudan Rusya’ya bağlanan bir hatta sahip olmayacak. 196 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Rus diplomat, Erivan, Kasım 2008. Bir araştırmaya göre Türklerin yüzde 69.6’sı Gül’ün ziyaretini başarılı buldu; yüzde 62.8’si Türkiye’nin Ermenistan ile siyasi ve ekonomik bağlar kurması gerektiğine inanıyor. Metropoll, 8 Eylül 2008. 198 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Hasan Kanbolat, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi–ORSAM direktörü, Ankara, 23 Aralık 2009. 199 A1+ televizyonunun online olarak yaptığı araştırmaya göre katılanların yüzde 54.8’i sınırın koşulsuz olarak açılmasını destekledi, yüzde 27.9’u Türkiye’nin önce Ermeni soykırımını tanıması gerektiğini söyledi ve yüzde 11.7’si sınırın açılmasını hiç istemediğini belirtti. A1+, 6 Nisan 2009. Buna göre üç yıl öncesine göre halkın görüşünde değişim yaşandı. Mayıs 2006’daki araştırmada yüzde 42’si koşulsuz açılmasından yanaydı. Bu araştırma, International Republican Institute, Baltic Surveys Ltd./The Gallup Organization ve the Armenian Sociological Association tarafından ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) maddi desteğiyle yürütülmüştü. Yüzde 39’unun koşulsuz olarak açılmasını istediği, yüzde 57’sinin karşı çıktığı araştırmaysa the Gallup Organization, the Armenian Sociological Association, USAID ve the International Republican Institute tarafından Ağustos 2006’da yapılmıştı. 200 Daha önceki bir faaliyette Türk halk müziği grubu Lalezar’ın Ermeni-Amerikalı bir müzisyen olan ve geleneksel Ermeni müziği yapan Richard Hagopian ile İstanbul ve Erivan’da ortak konseri organize edilmişti. ARF’den radikaller, 2001’de Erivan’daki ilk konseri koku bombasıyla mahvetmeyi başaramadılar. Sonraki yıl Hagopian, akıcı Türkçesi ve sıcak kişiliğiyle Türkleri büyüledi. ABD, İngiltere ve Norveç’in finanse ettiği Avrasya Ortaklık Vakfı, Aralık 2008’de Kardeş Türküler’i bir konser için Erivan’a getirdiğinde ziyaretçilerin sayısı Eylül’deki maç için Türkiye’den gelenlerin sayısından fazla oldu. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 gençlik zirvesi,202 ortak Türk Ermeni Kadın Dergisi, karşı tarafın yetkilileriyle görüşmek üzere düşünce kuruluşları arasında yapılan karşılıklı ziyaretler ve Türk fotoğrafçıların Erivan fotoğrafları ile Ermeni fotoğrafçıların İstanbul fotoğraflarından oluşan bir sergi bulunuyor. Bu projelerin her biri farklı düzeylerde başarıya ulaştı, ancak hepsi de yakın zamanda yaşanan diplomatik ilerlemeye verilen halk desteğini artırdı.203 Akademisyenler, kendi aralarında tarihi meseleleri ele almaya başladılar bile. Örneğin Ekim 2008’de Erivan’da “Tarih ve Kimlik: Diyalog ve Anlayış İçin Köprüler Kurmak” başlıklı bir çalıştay yapıldı. Sıradan insanların birbiriyle iç içe olan geçmişlerini nasıl hatırladıklarını anlatan Türkçe ve Ermenice bir kitap yayımlamak üzere çalışma kararı aldılar.204 Mart 2009’da 30’dan fazla Ermeni ve Türk sivil toplum örgütü, Erivan’da yapılan büyük bir toplantıda bir araya geldi. Hâlâ 1915 olaylarının gölgesinde kalmış ve belirli bir siyasi hedeften yoksun olsa da iki ülke arasındaki bağların hiçbir koşula bağlanmaksızın normalleşmesi gerektiği konusunda fikir birliğine varıldı.205 A. TÜRK AYDINLAR ÖZÜR DİLİYOR Resmi diyalogtaki artış, sivil toplum yoluyla yürütülen diplomasi, önemli miktardaki ticaret ve kişilerin seyahatlerinin kolaylaşması, Ermenistan ve Ermenilere dair her konuda Türkiye’de hakim olan tabu anlayışını değiştirmeye başladı bile. Sözkonusu tabu ifade özgürlüğüne aykırı eylemlerle desteklense de bu tür örneklere artık daha nadir rastlanıyor. Ermeni meselesinde 301. maddeye dayanan tek dava olan ve 201 Örneğin Ağustos 2005’te Helsinki Yurttaşlar Derneği, Ermenistan ve Türkiye’den toplam 24 üniversite öğrencisine Antakya’daki on günlük bir seminer için sponsor oldu. 202 Kasım 2008’de Arı grubu ve ABD’deki Alman Marshall Fonu tarafından İstanbul’da yapılan Karadeniz Gençlik Zirvesi, aralarında Ermenistan’ın da olduğu beş ülkeden toplam on beş genci bir araya getirdi ve yoksulluk, eğitim, yolsuzluk ve önyargılar gibi bölgeye özgü sorunları tartışmalarını sağladı. 203 Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nun eski bir Ermeni üyesi, sivil toplum düzeyinde önceleri gösterilen çabaların “Ermenistan’ın Türkiye’ye bakışında bir köşetaşı” olduğunu ve bunun “günümüzde Ermeni-Türk görüşmelerinde yaşananlarda son derece önemli bir aşama” olarak görülebileceğini öyledi. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Ocak 2009. 204 Almanya Yetişkinlerin Eğitimi Derneği Uluslararası İşbirliği Enstitüsü’nün Ermenistan şubesi tarafından desteklenen araştırmanın başlığı: “Birlikte Hatırlamak: Türk ve Ermenilerin Ortak Tarih Anıları”. 205 Sivil Toplum Geliştirme Merkezi ve Sivil Toplum Enstitüsü tarafından organize edildi. Bakınız www.csi.am. Sayfa 25 solcu yazar Temel Demirer’in soykırımı ve Türk devletinin bundaki sorumluluğunu kabul ettiği açıksözlü konuşmasından dolayı 2008’de adalet bakanının açılmasına onay verdiği davanın düşebileceğine dair işaretler mevcut.206 Dahası Ermeni meselesine dair Türklerin bakış açısında büyük açılım yaşandı. 1980’lerde bile 1915’te yaşanan dehşet hakkında konuşulmuyordu. Türk ve Ermeni tarihçiler, ilk çalıştaylarını 2000’de Chicago’da yaptılar. 2005’te ise Türk akademisyenlerin İstanbul’da “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları”207 başlıklı bir konferans düzenlemesiyle bu konu gündeme oturdu. Sanat faaliyetleriyle Ermeni toplumunun hatırası yad edildi. Örneğin Kasım 2005’te Osmanlı dönemini resmeden ve Ermeni toplumunun okullar, köyler ve manastrılarla günlük yaşamda ne kadar önemli bir rol oynadığını gösteren kartpostal sergisi açıldı.208 Önde gelen yazarlar, resmi söylemi eleştiren ve Ermenilerin konu edildiği romanlar yazdılar. Tirajı yüksek ve milliyetçi Hürriyet gazetesi, Atatürk’ün 1915 katliamlarını ve faillerini kınadığı sözlerine yer verdi.209 Her açılım, belli bir ölçüde de direnişle karşılaştı. Bir grup tutucu, sağcı milliyetçi avukat, Nobel ödüllü roman yazarı Orhan Pamuk aleyhinde bir 206 Hrant Dink’in cenazesinde Demirer şunları söyledi: “gerçekleri haykırmamanın cinayete ortak olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hrant sadece Ermeni olduğu için değil, bu ülkede soykırım olduğu gerçeğini ifade ettiği için katledildi… [Ceza Yasasının 301. maddesini ihlal ederek ve tanıklık yaparak] bu katil devlet karşısında suç işlemeyenler Hrank Dink cinayetine ortak olanlardır.”. Bianet haber portalı, 9 Şubat 2009. “Devleti aşağılamak” suçuyla Türk Ceza Yasasının 301. maddesiyle yargılanabilmesi için adalet bakanının onay vermesi gerekiyor. 207 Konferansı Türkiye’nin en iyi üç üniversitesinden dokuz profesör organize etti. Önde gelen yirmi akademisyenden oluşan bir danışma kurulu ve sunum yapan ve panel yöneten 60 katılımcı vardı. “Sadece Türklerin katıldığı bu büyük olay, tüm Türk halkına gösterdi ki Türk akademisyenlerin en üst tabakası, milliyetçi fikirleri paylaşmamaktadır ve artık gözleri korkmamaktadır. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Kaçınılmaz olanın resmi olarak kabul edilmesine ve ‘sözde soykırım’ laflarının bir anda yaygınlaşmasına bakın”. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, önde gelen akademisyenlerden Halil Berktay , 29 Mart 2009. 208 “Sevgili Kardeşim”, serginin kataloğu İstanbul’da 2005’te basıldı. 209 24 Nisan 1920’de, Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada 1915 olaylarını ‘maziye aid fazâhat’ (geçmişe ait alçaklık) olarak tanımlamıştı. Ayşe Hür’ün “Türk Ermenisiz, Ermeni Türksüz Olmaz!” başlıklı yazısı, Taraf, 31 Ağustos 2008. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 İsviçre gazetesine “bu topraklarda bir milyon Ermeni öldürüldü” diyerek “cumhuriyete hakaret ettiği” iddiasıyla 2005’te dava açtı. Bir başka önemli yazar olan Elif Şafak, Ermenilerin 1915’te yok olmasıyla günlük hayatta bıraktıkları boşluğa hayıflandığı romanıyla “Türk kimliğine hakaret ettiği” iddiasıyla mahkemede yargılandı. Ancak her seferinde tartışma bir adım daha ilerledi. İktidardaki AK Parti, bu tür hukuka aykırı davaları önleyebilmek için Nisan 2008’de 301. maddede değişiklik yaptı. Ayrıca adı geçen milliyetçi avukatlar artık ya cezaevindeler ya da hükümete karşı örgütlenen Ergenekon örgütünün parçası olmak suçundan mahkemede yargılanıyorlar.210 Gerçek dönüm noktası, İstanbul’daki aydın çevrenin çok sevilen bir üyesi olan Ermeni-Türk gazeteci Hrant Dink’in Ocak 2007’de milliyetçi bir çete adına hareket eden bir suikastçı tarafından öldürülmesi oldu.211 Çoğu, üzerinde “hepimiz Ermeni’yiz” yazan pankartlar taşıyan en az 100.000 kişi Dink’in tabutunun arkasında caddeler boyunca yürüdü. Özellikle de olayda devletin ihmali ve hatta suç ortaklığı olasılığı ortaya çıktıktan sonra İstanbul elitleri arasında bu cinayetle ilgili olarak derin bir utanç duygusunun hakim olduğu yeni bir hassasiyet oluştu. Önde gelen aydınlardan Murat Belge, Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğine işaret etti: “Hayaletler gömülmez. Mezarlarında zincirlerini şıkırdatıyorlar.”212 Geçmişten çok farklı olarak, bugün artık her türden bilgiye ulaşmak mümkün.213 İçerikleriyle ilgili bazı şüpheler bulunmasına karşın214 devlet arşivleri, Sayfa 26 geçmişte olduğundan çok daha erişilebilir durumda.215 2005’ten bu yana ve özellikle de geçtiğimiz yıl, resmi açıklamalarda, devlet televizyonunun haberlerinde ve okul kitaplarında “sözde soykırım” tabirinin yerini yavaş yavaş “1915 olayları” tabiri almaya başladı.216 Türkiye radyo televizyon kurumu, Nisan ayında günde bir saat Ermenice yayına başladı ve Ermeni dilinde televizyon programları hazırlamayı da planlıyor. Özellikle basının liberal kesimi için aşağıdaki gibi başlıklar artık olağanüstü olmaktan çıktı: İddia edilen şeyleri yapmadığımıza dünyayı inandırabilir miyiz? Dünyayı bırakın, kendimizi inandırabilir miyiz?.... Bugün pek çok Ermeni için ‘soykırım’ terimi, sadece 1915’te yaşananları tanımlayan hukuki bir terim değil, 90 yıldır Ermeni cemaatine, kültürüne, tarihine, devletine, diasporasına, insanına yönelttiğimiz sistematik yok saymanın, inkarın, dışlamanın, düşmanlığın ortak adı.217 Türkiye’de kitapçılar, tamamen karşıt görüşü yansıtan kitapların yanı sıra İngilizce ve Türkçe olarak Utanç Verici Bir Olay: Ermeni Soykırımı ve Türkiye’nin Sorumluluğu Meselesi gibi başlıklar taşıyan kitapları raflarına koyuyorlar.218 Ocak 2008’de saygın İletişim Yayınları, I. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı liderlerinden biri olan ve 1915 Ermeni politikasının baş sorumlusu olarak bilinen Talat Paşa’nın eylemlerini ayrıntılarıyla anlatan bir kitap yayımladı. Kitapta “bu çalışma, [Ermenilerin başına gelen] büyük felaketin inkar edilmesi yerine araştırılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir” yazıyordu.219 2009’da 210 Bakınız Kriz Grubu 197. Avrupa Raporu, Türkiye ve Avrupa: Belirleyici Yıla Girerken, 15 Aralık 2008, s. 12. 211 Önde gelen gazetecilerden Hasan Cemal, Erivan’daki soykırım anıtına Eylül 2008’de çelenk bıraktı ve 1915’te yaşanan trajedi nedeniyle derin bir üzüntü duyduğunu ve bunu özellikle Hrant Dink için bıraktığını söyledi. Cemal’in dedesi olan Cemal Paşa, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’nın liderlerindendi ve bir Ermeni tarafından 1922’de Tiflis’te suikasta uğramıştı. Nouvelles d’Arménie (Fransa), Ekim 2008. 212 Kriz Grubu’na verilen mülakat, İstanbul, 18 Aralık 2008. 213 “Lisans eğitimi almak üzere Manchester’a gelmeden önce Ermenilerin hikayesi hakkında ne birşey duymuştum ne de birşey biliyordum. Okuldaki tarih kitaplarımız 1915 olayları hakkında pek bilgi vermiyordu. Bu konuya Manchester halk kütüphanesinde rastladım. Sonrasında kitap yığınının içinde oturarak bulabildiğim her şeyi okudum”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Üstün Ergüder, önde gelen Türk akademisyen, İstanbul, Ocak 2009. 214 “Erişim sorunu başka şey, koleksiyonların içeriği sorunu başka. 1915-1916 olaylarıyla alakalı hiçbir yeniden iskan kaydı Türkiye’de yok. Ayrıca arşivlerde Ermeni meselesi hakkında tarafsızlık yok. Bu da ‘Ermeni soykırımı olmamıştır’ başlıklı yayınlarından açıkça görülebiliyor”. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsü direkörü, 24 Mart 2009. 215 “Bir sorun olursa hemen ele alınıyor ve çözümleniyor. İstenen de bu zaten. Türkiye, yeni arşiv politikasıyla çok saygınlık kazandı. Mevcut hükümet, ek finansmanla arşivleri desteklemeye devam ederse daha da saygınlık kazanacak”. Alman tarihçi Hilmar Kaiser’in Today’s Zaman’a verdiği röportaj, 22 Mart 2009. 216 Ermeni Araştırmaları Enstitüsü – ERAREN’in direktörü olan eski büyükelçi Ömer Lütem, bunun 2005’te Milli Güvenlik Konseyi’nde alınan ve komşularla olan ilişkilerde daha ılımlı bir dil kullanma ve yine 2005’te kabul edilen “meseleyi tarihçilere bırakma’ ilkesiyle uyumlu olduğunu belirtiyor. “Günlük Bülten”, www.era ren.org, 23 Ocak 2009. 217 Ayşe Hür, “Türk Ermenisiz, Ermeni Türksüz Olmaz!” , a.g.e. 218 Taner Akçam, “A Shameful Act”, a.g.e. Bu kitabın milliyetçi Türk perspektifinden yapılmış bir eleştirisi için bakınız, Review of Armenian Studies, sayı 13-14, Ankara, 2007. 219 İlk ayında dört kez tekrar basılan Ermeni Meselesi Hallolunmuştur adlı kitabında Taner Akçam, şunları yazıyor: Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 basılan ve Talat Paşa’nın 935.367 Ermeninin, ki kendisi bu sayının 1917 itibariyle yüzde 90’ının “kayıp” olduğunu hesaplamıştı, tehcirini yönettiğini gösteren özel günlük ve belgeleri yayımlandığında buna karşı yasal bir girişimde bulunulmadı.220 Bir Ermeni akademisyen tarafından bu, “Ermenilerin 1915-1917 arasında Osmanlı İmparatorluğunda yaşadıkları tahribatı tanımlayan ve şu ana kadar açığa çıkarılmış büyük olasılıkla en önemli belge” 221 olarak tanımlandı. Bunun kadar ilgi çekici bir başka gelişme de, 200 civarındaki Türk aydınının Aralık 2008’de başlattığı ve internet üzerinden yaklaşık 29.500 kişi tarafından imzalanan özür kampanyası oldu.222 Kampanya metninde şöyle yazıyordu: “1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”. Ermenistan’la 1990’ların başında kurulan ilk temaslara öncülük etmiş olan bir diplomat da, özür dilemenin yerinde olduğunu söyledi.223 Özür kampanyası, Başbakan Erdoğan, genelkurmay başkanı, bir grup emekli muhafazakar diplomat ve milliyetçi gazeteler tarafından farklı dozajlarda eleştirildi.224 Buna rakip olarak başlatılan, güçlü bir “Adına tehcir, kırım, soykırım ya da ne dersek diyelim... yaşanmış acıları anlayan, nedeni ne olursa olsun, dini, etnik kökeni farklı diye insanlara karşı işlenmiş cinayetleri kınayan bir dil geliştirilmedikçe sorunun çözümü doğrultusunda sağlıklı adımların atılması mümkün olmayacaktır. Yani öncelikle ihtiyacımız olan şey, ahlâken, vicdanen kabul edilemez bir eylemle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini görmek ve buna uygun bir dil geliştirebilmektir”. 220 Murat Bardakçı (der.), Talat Paşanın Evrak-ı Metrukesi, (İstanbul, 2009). 221 Ara Sarafyan, “Talaat Pasha’s Black Book”, a.g.e. 222 www.ozurdiliyoruz.com. 223 “Ben özür de dilerim aslında. Hangi şartlar altında olduğu çok tartışmalı ama... [1955’te İstanbul’da yaşadıkları saldırılardan ötürü] Rum vatandaşlardan da özür dilerim. Bu olaylar Türkiye’ye yakışmayan hadiselerdir. Biz bunları tasvip etmiyoruz. Buradan giden insanlara sempatiyle bakıyoruz. Onları kardeşimiz olarak görüyoruz. … acılardan ötürü [özür dilemeliyiz]. Bizim gibi bir devletin yapması gereken şey budur”. Eski büyükelçi Volkan Vural’ın Taraf gazetesine verdiği röportaj, 8 Eylül 2008. 224 Erdoğan, şunları kaydediyordu: “o kampanyayı kabul etmiyorum, desteklemiyorum ve onun içinde de yer almam. Çünkü suç işlemedim ki özür dileyeyim….Sadece ortalığı karıştırmak, huzurumuzu kaçırmaktan başka bir işe yaramaz”.www.hurriyet.com.tr/english/domestic/10591369. asp?scr=1. Cumhurbaşkanı Gül, daha ılımlı bir çizgi izledi Sayfa 27 Ermenistan karşıtı mesajla, İsrail’e ve milliyetçi Kürt militanlara yönelik öfkeyi harmanlayan “özür bekliyorum” kampanyası ise dört kat fazla imzacısı olduğunu iddia etse de, sadece küçük çaplı 39 milliyetçi derneğin, bazı yerel sendika şubelerinin ve ana akımın dışında duran bazı akademisyenlerin desteğini almış durumda.225 Bir Türk gazetesi, 2008’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1915 yılında olanlardan dolayı Ermenileri suçlayan bir propaganda filmini okullara dağıttığını ortaya çıkarması üzerine hükümet filmi geri çekti. Türkler, geride kalan Ermenilerin durumunu da tartışmaya başladılar. 2004 yılında avukat Fethiye Çetin, anneannesinin küçük bir doğu kasabasında evlerde çalıştırılmak ve sonra da eş olmak üzere tehcirden kaçırılan sekiz Ermeni kızından biri226 olduğunu keşfedişiyle ilgili hatıralarını kitap olarak bastığında bir yıl içinde 9000 adet sattı ve en az bir üniversitede ders kitabı oldu.227 Bugünün Türkiye sınırlarında yaşayan eski Ermeni nüfusundan geriye kalan, zorla Müslümanlaştırılanların sayısı genellikle düşünüldüğünden daha fazla olabilir, ki bu da bu konuları konuşmanın çatışmaya ve acıya yol açmasının nedenlerinden biri. Eskiden Ermeni nüfusunun en yoğun olduğu merkezlerden biri olan Diyarbakır’da önde gelen bir siyasi parti yetkilisi, her beş aileden ikisi ya da üçünün Ermeni kökenli ataları olduğundan emin olduğunu söyledi.228 Türkiye’deki Ermenileri konu alan yeni bir film, söylediklerine göre öldürülme tehdidiyle Müslümanlaştırılan Ermeniler olan doğudaki “Kürtlerle” yapılan mülakatlara yer veriyor.229 Filmin Almanya’da yaşayan yönetmeni Osman Okan’a eserin üzerinde bıraktığı en büyük etkinin ne olduğu sorulduğunda, şunu söylüyordu: Montaj odasında sahneler gözlerimin önünden durmadan geçirken, Türkiye’de bugün yüzlerce, binlerce hayır milyonlarca insanın [aynı zamanda Ermeni ve Türk ya da Kürt olmanın] paradoksunu yaşadığını ve bu ikili kimliği inkar etmek zorunda ve kampanyayı ifade özgürlüğünün şahsi bir ifadesi olarak değerlendirdi. Ancak şunu da ekledi: “sonuçlarına ve son tartışmalara bakarak olumlu biz katkıda bulunmadığını düşünüyorum”. Today’s Zaman’a verdiği röportaj, 2 Ocak 2009. 225 www.ozurbekliyorum.com. 226 Fethiye Çetin, Anneannem (İstanbul, 2004), İngilizce’ye çeviren Maureen Freely (My Grandmother Londra, 2008). 227 Türklerin uzun süre gizli kalan Ermeni köklerinin keşfini anlatan bir yazı için bakınız, Ayşe Gül Altınay, “Türkiyeli Ermenilerin yeniden keşfi”, Bianet haber portalı, 1 Ekim 2005. 228 Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey AKP mensubu, Diyarbakır, Ekim 2008. 229 “Hrant Dink Cinayet Dosyası”, ARTE, Mart 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 olduğunu gittikçe daha fazla düşünürken buldum kendimi.230 B. ERMENİSTAN’DAKİ TARTIŞMALAR Ermenistan toplumundaki değişim daha küçük çaplı olabilir ama kamuoyu araştırmalarına göre (bakınız yukarıdaki bölümler) Türkiye soykırımı tanımasa bile sınırın açılmasına oldukça büyük bir destek veriyor. Katı tutumlu ARF’nin meclisteki kanadı, sınırın yeniden açılması yönünde Ermenistan’ın taviz vermesi gereğine inanmıyor, zira ilk etapta sınırı kapatan Türkiye oldu ve bunu tekrar yapabilir.231 Öte yandan bağımsızlık sonrası dönemde reşit olan genç nesil arasında iyimserlik ve ümit hakim. İktidardaki Cumhuriyet Partisi’nin genç bir bayan üyesi şunları söylüyordu: Türk ve Ermeni gençleri arasındaki uçurumu kaldırma imkanımız var….[Türk aydınlarının özür kampanyası] bilgiye olan ihtiyacın ve iki taraf için de geçmişi incelemek üzere atılan dürüst bir adımın göstergesi. Bu ikili avantajla sınırın açılması ve ilişkilerin normalleşmesi gibi diğer konularda daha hızlı ilerlemek için ilk adımı atmak mümkün olabilir. Bu çağrıyla Ermeni ve Türk gençlerinin bir araya gelebilecekleri kapı açılabilir ve önyargıları yıkmak ve iyi komşuluk ilişkilerinin tesis edecek geleceği kurmak üzere pek çok meseleyi tartışabilecekleri bir fırsat yaratılabilir.232 Ermenilere Türkiye ve Azerbaycan ile olan tarihi düşmanlıkları öğretiliyor, oysa aynı mutfak kültürüne sahipler, Azerbaycan müziğinden hoşlanıyorlar ve Türklerle geniş çaplı ticareti sürdürüyorlar. Sınır kapalı olsa da Türk kanalları Erivan’dan kolayca izlenebiliyor. Antalya gibi sahil şehirleri yeni tatil merkezleri oldu. Türk aydınlarının özür kampanyası dikkatleri çekti. Erivan’lı bir aydın, Türk aydınları arasında Ermeni meselesinin böylesine hararetli bir tartışma yaratmasına “şaşırdığını” söylüyordu. “Bu ileriye atılmış bir adımdır…. Bunun bazı Türkler için önemli bir mesele olması cesaret verici”.233 Soykırımın tanınması, Ermenistan’daki Ermeniler için diyasporadakiler kadar önemli bir öncelik teşkil 230 Osman Okkan, Bilgi Üniversitesinde yaptığı konuşma, İstanbul, 20 Mart 2009. 231 “Türkiye … şimdi Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme yolunda bir sonraki adımı atmalı”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ani Avetisyan, ARF çalışanı, Erivan, Aralık 2008. 232 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Aralık 2008. 233 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Dr. Ruben Mehrabyan, Erivan, Ocak 2008. Sayfa 28 etmiyor.234 Ancak Türkiye’nin bu konuya eğilmek zorunda olmadığını düşünmesi bir hata olur.235 Günümüzde Ermenistan’da yaşayanların büyük bir bölümünün ataları, şimdi Türkiye sınırları içinde bulunan Osmanlı şehirlerinden 1915’te kaçmak zorunda kalan Ermeniler.236 Her yıl 24 Nisan’da yüzbinlerce kişi Erivan’daki soykırım anıtını ziyaret ediyor. Türkiye bazen Ermenilerin soykırımın tanınması için ortaya koydukları geniş kapsamlı ve ısrarcı taleplerinden dolayı samimiyetlerini sorguluyor. Ermeni aydınlarsa bunu yaşadıklarının neden olduğu travmaya, hayatta kalanların ve diyasporada yaşayanların odaklarını kaybetmelerine ve yeni yerleştikleri ülkelere adapte olma isteklerine bağlıyorlar. 1920’lerin Türkiye’sinde olduğu gibi Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’nde de iktidardaki pozitivist ideoloji, yüzünü geçmişe değil görkemli geleceğe döndü. Sovyet rejimi ilk zamanlarda birçok Ermeniyi milliyetçi olmak suçuyla infaz etti ve tarihi hatırlamayı bir tabu haline getirdi. Değişim, 1965’te 50. yıldönümünde Sovyet Ermenistan’ında ilk toplu gösteriye izin verildiğinde başladı. O dönemde çağrılar “bizim toprağımız” ve “adalet” için yapılıyordu. Zamanla toprak talebi unutuldu ancak soykırımın tanınması yoluyla adalet talebi bugün geçerliliğini koruyor.237 C. DİYASPORADAKİ EĞİLİMLER Katı tutum yanlısı ARF’nin etkisi altındaki diyaspora238, uzun süre Woodrow Wilson’ın I. Dünya 234 “Soykırımın tanınması, Ermenistan’ın öncelikleri listesinde altıncı veya yedinci sırada geliyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan’da görevli Avrupalı diplomat, İstanbul, Aralık 2008. 235 “Bir yandan bu sıkıntıları çeken orada [Ermenistan’da] yaşayan bir halk var, bir de tuzu kuru diye ifade ettiğimiz, Avrupa'da, ABD'de kendi işini kurmuş, rahat bir ortamda yaşayan bir diaspora var. Bu iki grubun gündemleri farklı”. Türkiye dışişleri bakanı Ali Babacan, Sabah, 10 Eylül 2008. 236 ”Erivan’daki Ermenilerin çoğu sınırların açılmasını sabırsızlıkla beklerken bizim için Ermeni soykırımı hayati önemde bir mesele”, Kriz Grubu’na verilen mülakat, Dr Reuben Mehrabyan, Erivan, Ocak 2008. 237 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Fransız yorumcu Michel Marian, Paris, Kasım 2008. 238 ARF, 1890’da kuruldu. Sol milliyetçi bir ideolojiye sahip ve uzun süre Ermenistan’ın bağımsızlığı, soykırımın tanınması ve Türkiye’den tazminat alınması için çalıştı. Diyasporada en büyük desteğe sahip parti olduğunu iddia etse de Ermenistan’da yaklaşık yüzde 10 desteği var. Partinin adayı, Şubat 2008 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 6.2’sini kazandı. ARF, tarihi boyunca sert tutumuyla tanınan bir parti. “Daşnaklarla büyük zorluk yaşıyoruz. Bir nevi şantaj söz Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Savaşı sonrası verdiği Türk topraklarında kurulacak bağımsız bir Ermeni devleti sözünü hayata geçirme hedefine odaklandı.239 Diyasporada yaşayanların sayısı, Ermenistan’ın nüfusunun yaklaşık iki katı ve çoğunluğu ABD, Rusya, Fransa ve Lübnan’da olmak üzere üç ile altı milyonluk bir nüfusa sahip.240 Ermenistan’da olduğu gibi diyasporada da 1965’teki 50. yıldönümünde dikkatini soykırımın tanınmasına yönlendirdi. Yahudi Holokostunun üzerinden çok zaman geçmesine karşın Nazilerin savaş suçlarından cezalandırıldığını görmek de cesaretlerinin artmasına neden oldu. Ancak ARF, zaman içinde adım adım uygulayacağı bir strateji benimsedi, buna göre önce soykırımın tanınmasını, ardından tazminat talebini ve tüm bunlardan sonra toprak talebini dile getirmeyi hedefliyor. Tarihi açıdan soykırımın tanınması yoluyla adalet arayışı daha ziyade, Sovyet Ermenistan’da değil günümüz Türkiye’sinde bulunan topraklarda doğmuş ve buradan kaçmak zorunda kalmış ve komünist Sovyetler Birliği’ne geri dönerek yerleşme isteği olmamış, diyasporada yaşayan Ermenilere hitap ediyor. Sayfa 29 Bu mesele, en önemli birleştirici bağ olma özelliğini koruyor ve pek çokları için kendilerini Ermeni olarak tanımlayabilmelerinin gerekçesini oluşturuyor.242 Ne var ki bağımsız Ermeni devletinin 1991’de kurulmasından bu yana yeni eğilimler ortaya çıkıyor. “Artık toplumda birbirinden farklı sesler mevcut. Kimliğini tanımlamanın yegane yolu soykırım değil. Gençler bunu sıkıcı buluyor ve her gün soykırıma kafa yormak istemiyorlar. ‘Artık bir devletimiz var’, ‘Dağlık Karabağ savaşını kazandık’ … ‘savaş kahramanlarımız var’ gibi olumlu şeyleri düşünmeyi tercih ediyorlar.243 Diyasporada yaşayan veya yaşayanlarla yakın işbirliği içinde olan bazı kesimler, ARF’yi soykırım meselesini kullanarak diyasporadaki Ermenilere gözdağı vererek ultra-milliyetçi hedefler uğruna para bağışlamaya ve dayanışmaya zorlamakla suçluyor.241 Diyasporadaki bazı kesimlerin Türkiye ile diyaloğa geçmeye hazır olduğu açıkça görülüyor.244 Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra sıradan Türk vatandaşlarının 60.000 nüfuslu Ermeni toplumuna ulaşma çabası ve bilhassa internet üzerinden yürütülen özür kampanyası olumlu bir izlenim bıraktı. Çoğunluğunu Fransızların oluşturduğu ve aralarında Kanadalı yönetmen Atom Egoyan’ın da bulunduğu Ermeni yazar ve aydınlar grubu Ocak 2009’da bir imza kampanyası başlattı. Kampanyada şunlar yazılıydı: “[Türklerin] Ermenilere yönelik sözlerle ifade ettiği ilk girişim olan … özür kampanyasından dolayı teşekkür ederiz”. İki ay içinde 66 imzayla başlayan kampanyaya dünyanın her yerinden 84 kişi daha katıldı.245 Bir yorumcu şunları söylüyor: konusu. Diyorlar ki bizi görmek istiyorsanız bizim koşullarımızı kabul etmek zorundasınız”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Michel Braud, uluslararası sekreter, Sosyalist Parti, Paris, Kasım 2008. 239 “1960’lara kadar Sevr [Anlaşması] her şeyin cevabıydı. Ancak o tarihten sonra komünistler soykırımın tanınması çabalarına başladılar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Fransız yorumcu Michel Marian, Paris, Kasım 2008. 240 Resmi rakamlara göre Ermenistan’ın nüfusu 3.2 milyon. Ancak gerçekte 2 milyon gibi az bir rakam olabilir. Gerek Rusya’da gerekse ABD’de Ermeniler’in sayısının en azından bir milyon, Fransa’daysa 400.000 olduğu düşünülüyor. Diyasporadaki nüfusun miktarı, yoğun şekilde yaşanan asimilasyon ve siyasi grupların rakamları yüksek göstermeye çalışması nedeniyle tam olarak bilinemiyor. Örneğin diyaspora dernekleri Birleşik Krallık’ta yaşayan Ermenilerin sayısının 20.000 olduğunu söylese de kilise seçimlerinde yalnızca 200-300 Ermeni oy kullanıyor. Ermenilerin ilk olarak 1870’lerde geldiği Manchester’da bir Ermeni kilisesi bulunuyor ancak söz konusu nüfus toplumun içinde tamamen erimiş durumda. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsü direktörü, Londra, 2 Mart 2009. 241 “Daşnaklar sürekli para toplayabilmek için bu konuyu gündeme getiriyorlar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, David Phillips, Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu’nda görevli eski arabulucu, New York, 3 Şubat 2009. ARF’nin tüm diyasporayı temsil ettiğini iddia etmek mümkün değil. “Aşırı uçta bulunanların sesi en fazla duyuluyor, ancak onlar da anaakım diyasporadan ayrıldılar. Daha yaratıcı olan bazıları, Türkiye’ye geri dönebilmek, Türk arkadaşlara sahip olmak ve Türkiye’deki Ermeni anıtlarını restore etmek istiyorlar”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Fransız yorumcu Michel Marian, Paris, Kasım 2008. Sosyalist Parti’nin uluslararası sekreteri de bu fikre katılıyor: “Ermeni diyasporasının nabzını tutmak çok zor. [Radikal] kesimlerle çok fazla uğraşmamız gerekiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Paris, Kasım 2008. 242 “Soykırımın tanınmasından sonra Ermeniler arasındaki fikir birliği parçalanır”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009. Ervan’da bulunan pek çok yetkili ve bağımsız uzman, soykırım olmazsa diyasporada yaşayan çok sayıda Ermeninin kendisini Ermeni olarak tanımlaması için elinde hemen hemen hiçbir şey kalmıyor, zira dillerini ve dinlerini kaybettiler ve yerleştikleri ülkelerin kültürünü aldılar. Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, Erivan, Şubat 2009. 243 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni diplomat, Mart 2009. 244 “[Önceden radikal olan bazı gruplar] artık yumuşadılar. [Lobi] oyununun kurallarına göre oynamak zorunda olduklarını ve Ermeni hükümetinin gerçek sorumlulukları olduğunu anladılar. Herkes olgunlaşıyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni eski yetkili, Washington, Şubat 2009. 245 Metnin tamamı için bakınız http://repondre.wordpress.com. Ayrıca bakınız Guillaume Perrier, “Turcs-Arméniens, le temps du dialogue”, Le Monde, 20 Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 30 “diyaspora adalet istiyor, ancak bunun ne şekilde yapılacağını bilmiyor”.246 VI. ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM Ne var ki ABD’de önde gelen lobi üyelerinden biri, Türkiye’deki özür kampanyasını “Türkiye’de önemli düzeyde herhangi bir değişimi ifade etmediği” iddiasıyla dikkate almadı ve “sözde özrü” “soykırım” terimini kullanmamasından dolayı eleştirdi..247 Bir başka Ermeni-Amerikalı lobi üyesine göreyse Türkiye, Ermenistan’ın soykırıma dair görüşünü benimsemeden önce sınırın açılması feci sonuçlar doğuracak: “Söylenmemiş sözlerin üstünü örterek, iltihaplı yaraları öylece bırakarak ya da Türkiye’nin sınırı açarak kendini batılı demokrasilere beğendirmesini sağlayarak barış yapamayız”.248 A. EKONOMİK YARARLAR Ermeni dergisi Nouvelle Armenie’nin editörü ve Türk diplomatları öldüren ASALA suikastçılarının bir dönem sözcülüğünü yapmış Ara Toranian, şahsi fikrince ARF’nin artık toprak iadesi veya tazminat konularında kazanım sağlamayı ummadığını belirtiyor.249 Kendisi, soykırımın tanınması için çalışıyor ve inkarın suç sayılabilmesi için Fransız yasalarını inceliyor.250 Bir Ermeni-Amerikalı lobi üyesi şöyle söylüyor: “Soykırımdan vazgeçmektense kolumu keserim”. Eğer Türkiye ve Ermenistan ilişkilerini normalleştirebilirse tarihi kayıtlardan doğacak sonuçlara dair anlaşmaya varmak Ankara ve Erivan’ın sorumluluğu olacaktır. Ermeni-Amerikalı lobi üyesinin söylediği üzere: “bu meseleyi çözmeleri için dünya iki ülkenin hükümetine gözlerini çevirecek. Biz [diyasporadakiler] masaya oturma şansı bulamayacağız”.251 246 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Fransız yorumcu Michel Marian, Paris, Kasım 2008. 247 Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, Ermeni-Amerikalı aktivist, Aralık 2008. 248 Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutumlu ErmeniAmerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009. 249 Toranian, Ağrı Dağı’nda bir barış parkı açılmasının ve Ani harabelerinin geri verilmesinin herkesi mutlu edeceğini ancak bunların yapılacağını sanmadığı söylüyordu. “ASALA’nın sözcüsüydüm. Görüşlerim çok katıydı. Ancak bu mesele artık para veya toprak geri alma meselesi değil, bir onur meselesi. Tek isteğimiz Ermenistan’ın yaşanılabilir bir ülke olması …. ve tehditlerin ortadan kalkması. Kimse toprak istemiyor. Yalnızca Dağlık Karabağ. Bu Ermeniler için yeterli”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Paris, 25 Kasım 2009. 250 “Bu, olmazsa olmaz. Ben Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasına karşı değilim, pazarlıkçı bir Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde olmasına karşıyım”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara Toranian, editör, Nouvelles d’Armenie, Paris, Kasım 2008. 251 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Amerikalı lobi üyesi, Washington DC, 6 Şubat 2009. Normalleşmenin, özellikle Ermenistan ama bu arada Türkiye için de getirilerinden biri ekonomik alanda olacak. Aslında 1991’den bu yana iş bağlantıları, uzlaşma için çok ihtiyaç duyulan itkiyi sağlıyordu. Ermeni diyasporasından bir grup ve Musevi asıllı Türk işadamı İshak Alaton, (hiçbir zaman bitirilmeyen) Karadeniz’deki Trabzon limanının yenilenmesi ve Erivan’a yeni bir yol açılması projesiyle bu konudaki durgunluğu aşmak üzere ilk adımları attılar.252 Günümüzde Türk ve Ermeni işadamlarının ortaklaşa kurdukları yaklaşık yirmi şirket faaliyet göstermekte ve Gürcistan ve İran üzerinden dolaylı da olsa ticaret yapmaktalar. Türkiye ile Ermenistan arasındaki ticaretin değeri, 1997’de 30 milyon dolarken, 2007’de en az 120 milyon dolara çıktı.253 Bir çalışmaya göre sınırların açılması, bunun katlanarak 300 milyon dolara ulaşmasını 254 sağlayabilir. Gül’ün ziyareti sırasında Ermenistan elektriğinin Türkiye’ye satılması konusunda prensipte anlaşıldı.255 Ermenistan’da yeni nükleer enerji tesislerinin inşasında Türk şirketlerinin olması maliyeti düşürecek ve işbirliğini teşvik edecektir.256 252 Resmi düzeyde siyasi desteğe sahip olduklarını düşünseler de Ankara’daki ve medyadaki savunmacı milliyetçi tavır, projenin suya düşmesine neden oldu. “Liderler hepimizle buluştu, projeyi onayladı, ancak sonra basından korktular ve yalan söylediler....sadece 29 Şubat 1992 günü onüç gazete ve 27 haberde bana saldırıldı. Böyle bir şey bugün yaşanmaz”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, İshak Alaton, İstanbul, 25 Şubat 2009. 253 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni yetkili, New York, Şubat 2009. Uluslararası Para Fonu, yüzde 96’sı Türkiye’nin Ermenistan’a ihracatı olmak üzere 2005’teki ikili ticaretin hacminin daha düşük ve yaklaşık 54 milyon avro (65 milyon dolar) olduğunu tahmin ediyor. 254 Türk Ermeni İş Geliştirme Konseyi başkanı Kaan Soyak’ın sunduğu tahmin, Today’s Zaman’a verdiği röportaj, 16 Şubat 2009. 255 Merkezi Brüksel’de bulunan Türk firması Unit Group, Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyareti sırasında Türkiye’nin Ermenistan’dan elektrik satın alması konusunda bir mutabakat anlaşması imzaladı. Ancak siyasi sorunlar, izin alınması ve tamamlanması gereken diğer teknik detaylar nedeniyle ne zaman başlayacağını bilmiyor. Kriz Grubu’na telefonda verilen mülakat, Unit Group’tan bir yetkili, İstanbul, 20 Mart 2009. Ermenistan’ın enerji bakanı Armen Movsisian, “mümkün olduğunca kısa sürede” her yıl 1.5 milyar kw/saat elektrik satmaya başlamayı umduklarını belirtti. “Armenia Report”, Radio Free Europe/Radio Liberty (REF/RL), 20 Mart 2009. 256 Başbakan Sarkisyan, prensipte bir Türk firmasının 5 milyar dolarlık ihaleye katılabileceklerini ifade etti. A.g.e. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 1. Karayla çevrili Ermenistan için yeni bir teşvik Türkiye’yle sınırların kapalı olması, Ermenistan’ın ulaştırma maliyetlerini yükseltti ve onu Gürcistan ve Karadeniz’deki limanları üzerinden geçen pahalı, düşük kapasiteli ve istikrarsız demir ve kara yolu bağlantılarına bağımlı kıldı.257 Sınırların açılması, bu maliyetleri düşürecek ve esnekliğin artmasını sağlayacak. Ambargonun kalkması ve demir yolu bağlantısının açılmasının çeşitli tahminlere göre potansiyel olarak 75 milyonla 300 milyon dolar arasında değişen bir tasarruf sağlayacağı öngörülmekte. Trabzon’a erişim, Gürcistan’ın Poti limanını stratejik açıdan tamamlayacak, ancak daha ucuz oldukları ve büyük konteynır gemileri tarafından da kullanılabildikleri için Mersin gibi Akdeniz limanları daha da cazip.258 Ticaret yollarında seçeneklerinin artması, Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılığını da azaltacaktır. Türkiye sınırının açılması, Ermenistan’ın riskli ve izole bir durumda olduğu algısını hafifleteceğinden bu ülkeye yapılacak doğrudan yabancı yatırımda artışa neden olabilir.259 Türkiye’nin doğusu, mevcut ve yapılması planlanan yeni tesislerden sağlanacak elektrik için hazır bir pazar olacaktır. Ermenistan’ın ihracatının yüzde 18’le yüzde 50 arasında bir oranda artabileceği260 ve ağır sanayinin daha güçlü hale 257 Ermenistan, mücevher ve değerli taş işleme gibi hafif sanayiye yönelerek uyum sağladı. 1988’deki depremden sonra kapatılan nükleer enerji santrali, 1995’te tekrar açıldı. Erivan, inşaat ve diğer sektörlerde bir patlamaya sahne oldu. Ancak yine de iş imkanı, su ya da gazı olmayan köyler bulunuyor. Nüfusun üçte biri yoksulluk seviyesinin altında yaşıyor. Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, görevdeki ve eski Ermeni yetkililer, Washington ve Erivan, Şubat 2009. 258 “The Closed Armenia-Turkey Border: Economic and Social Effects, Including Those on the People; and Implications for the Overall Situation in the Region”, (Kapalı Olan Ermenistan-Türkiye Sınırı: Halk Üzerindeki ve Diğer Ekonomik ve Sosyal Etkileri; Bölgedeki Genel Duruma Etkisi), Avrupa Parlamentosu Dış Politikalar Bölümü, Ağustos 2007. 259 “Ermenistan, 1999-2005 yılları arasında dünyanın en riskli yüzde onluk diliminde bulunan … en yüksek dış ihtilaf riskine sahip ülkeleri arasındaydı”. King Banaian ve Bryan Roberts, “The Impacts of Conflict Risk Reduction on the Armenian Economy”, “The Economic and Social Consequences of Opening the Armenian-Turkey Border” başlıklı konferans, Erivan, 13-14 Ocak, 2007. 260 “Türk-Ermeni Sınırının Yeniden Açılmasının Ermenistan Ekonomisine Etkileri Üzerine Bir Çalışma: Dış Ticaret Boyutu”, Ermeni-Avrupa Siyaset ve Hukuki Danışmanlık Merkezi (Armenian-European Policy and Legal Advice Centre)(AEPLAC), Erivan, Ermenistan, 2005. Sayfa 31 geleceği261 tahmin edilmektedir. Bir hesaba göre, orta vadede 4.800 yeni iş olanağı yaratılacak, reel GSYİH yüzde 2.7 ve reel harcanabilir gelir yüzde 1.8 oranında bir artış gösterecek.262 Doldurulmayan tekstil kotaları gibi ABD’nin ticari faydalarından yararlanılması ve Türkiye’nin Rusya’ya ihracatındaki yüksek vergilerden kurtulunması da dahil olmak üzere Türk üreticilerine olanaklar sağlayacak, sınırda yeni bir endüstri bölgesi Ermenistan topraklarında demiryoluna yakın bir bölgede saptandı bile.263 Azerbaycan sınırı da açılırsa, Ermenistan gerçek anlamda bir bölgesel ticaret ortağı ve geçiş ülkesi haline gelebilir ve ekonomisinin hacmi ikiye katlanabilir.264 Ancak Ermenilerin hepsinin Türkiye’yle sınırların açılmasını istediği söylenemez. Akademisyen Ashot Yeghiazarian, ekonomik yararların “abartıldığına” inanıyor.265 Makine ve aksamları, ahşap, kağıt, madencilik, kimya ve bazı diğer sanayi alanlarında istihdam kaybı olabilir.266 Ekonomi uzmanı Tatul Manasarian da “Ermenistan’ın gıda güvenliğinin çok olumsuz bir şekilde etkilenmesi ve Ermenistan pazarının Türkiye’den gelen tarım ve hafif sanayi ürünlerinin işgaline uğraması” tehlikesi bulunduğunu ileri sürüyor. Yerel ticaretin büyük bölümü, mevcut ticari ortakların değişmesiyle önemli çıkarları zarar görebilecek olan on civarında şirket grubu tarafından yürütülüyor. Erivan’da yaşayan bir yatırımcı Jonathan Stark, “ekonomik oligarşi yanlısı olmayan herkes kati bir gereklilik olarak sınırın açılmasını destekliyor, ancak oligarşi yanlıları rekabetin kendilerini tehdit ettiğini hissediyorlar” diyor.267 ARF, blokajın sona ermesiyle “ucuz Türk ürünlerinin sel gibi akmasından” ve Türkiye’nin daha gelişmiş ekonomisine bağımlı kalma sonucunu doğurmasından endişe duyuyor.268 261 Burcu Gültekin, “The Stakes of Opening the Turkish Armenian Border”, Anadolu Araştırmaları Fransız Enstitüsü, Türkiye-Kafkas Araştırma Programı, Ekim 2002. 262 “Türk-Ermeni Sınırının Yeniden Açılmasının Ermenistan Ekonomisine Etkileri Üzerine Bir Çalışma ”, a.g.e. 263 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türk Ermeni İş Geliştirme Konseyi başkanı Kaan Soyak Ankara, 2 Nisan 2009. 264 Burcu Gültekin, “The Stakes of Opening the Turkish Armenian Border”, a.g.e. 265 Ashot Yeghiazarian, “Prospects of Armenian-Turkish Economic Relations”, Yerkir Online, 18 Temmuz 2003. 266 “Türk-Ermeni Sınırının Yeniden Açılmasının Ermenistan Ekonomisine Etkileri Üzerine Bir Çalışma”, a.g.e. 267 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Erivan, Aralık 2008. 268 “Türkiye ile Sınırın Açılmasının Etkileri Tartışılıyor”, Armenpress Haber Ajansı, 30 Eylül 2004; Atom Markarian, “Ulaştırma Bakanı Türkiye ile Sınırın Açılmasını Ümit Ediyor”, “Armenia Report”, RFE/RL, 4 Şubat 2004. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 2. Türkiye’nin doğusu için bir avantaj Ermenistan’a açılmak, Türkiye için ekonomik faydadan çok risk getirebilir. Ermenistan’ın 4.7 milyar dolarlık toplam ticaret hacmi, Azerbaycan’ınkinin sadece onda birine tekabül ediyor ve ekonomisinin Türkiye’nin 142 milyar dolara ulaşan ihracatı ve 205 milyar doları bulan ithalatı üzerinde önemli bir etkiye sahip olması beklenemez.269 Erivan pazarları, Gürcistan ve İran üzerinden yapılan dolaylı ticaretle gelen Türk mallarıyla zaten dolmuş durumda. Bu nedenle Türkiye’de kimileri, sınırın açılmasının ancak Rusya ve İran’ı da içeren tam kapsamlı bölgesel bir Güney Kafkasya kalkınma planı çerçevesinde bir anlam taşıyacağını öne sürüyorlar.270 Ancak sınırın açılması yine de küçük işletmeler için ticareti hareketlendirecek ve Türk tüccarların uzun zamandır Gürcistan sınırındaki yoğunluktan ve yüksek ulaştırma maliyetlerinden şikayet ettikleri, nüfus yoğunluğunun az olduğu ve izole durumdaki Kars, Iğdır, Trabzon ve Erzurum gibi doğu sınır kentlerinin ekonomilerini kalkındıracaktır.271 Kars’ta, daha geniş ölçekte Kafkas’lara açılımın bir adımı olarak Ermenistan sınırının açılmasına destek verenlerden 100.000’den fazla imza toplandı.272 Kars ve Iğdır’lılar sınırın öte yakasına özellikle süt ürünleri, meyve ve kümes hayvanları satmak istiyorlar. 273 Güzel ve tarihi Ermeni kiliseleri, Ermenistan’ın tarihi başkenti Ani ve Türkiye’de sınırın hemen yanındaki diğer tarihi bölgeler, turizmi geliştirebilir ve sadece Ermenistan’dan değil, diyasporadan zengin turistlerin yanı sıra diğer yabancı turistlerin de ilgisini çekebilir. 269 Azerbaycan’ın toplam 39.8 milyar dolar olan ticaretinin 32.3 milyar dolarını ihracat oluşturuyor. Ticarete ilişkin rakamlar, CIA’in 2008 tarihli “World Factbook” adlı yayınından alındı ve 2008’e ait veriler. 270 Sedat Laçiner, “Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Sınır Kapısı Sorunu ve Ekonomik Boyutu” Ermenistan Araştırmaları, sayı 6 (2002). 271 Ermenistan için ulaştırma, yerel ürünlerin maliyetini yüzde 50 oranında artırıyor ki bu da normal koşullarda ek masrafların iki katına denk geliyor. 1996’da Trabzon Serbest Bölgesindeki yaklaşık 30 işletme, Türk dışişlerine yazarak Gürcistan’ın aldığı “uygunsuz geçiş ücretleri” hakkında şikayette bulundu. Bkz. Burcu Gültekin, “The Stakes of Opening the Turkish Armenian Border”, a.g.e. 272 “Doğukapısı açılsın!”, 1996’da başlatılan kampanya, kent haber.com. 273 Sema Kalaycıoğlu, “Exploring Complementarities between Turkey and Armenia for Regional Cooperation: Potentials and Challenges”, başlıklı konferans, Erivan, 13-14 Ocak, 2007. Sayfa 32 B. SINIRLARIN AÇILMASININ ÖTESİNDE Ermenistan, Türkiye’ye herhangi bir toprak talebi olmadığı konusunda güvence verirken Türkiye de bu arada 1915 öncesinde Ermenilerin yaşadığı bölgelerde bulunan dini ve dini olmayan bir çok yapı ve anıtla ilgili Ermenistan’ın endişelerini gidermeli.274 Bunu yapmak Türkiye’nin kendi çıkarına, zira daha önce de belirtildiği üzere bu eserler önemli turistik cazibe merkezleridir. Van Gölü’ndeki Akdamar adasında (Ermenice’de Aghtamar), bulunan 10. yüzyıldan kalma Ermeni kilisesinin 3 yıl süren ve 2007’de biten restorasyonu, her ne kadar Ermeni yetkililer tarafından yeterli bulunmasa da, girişimlere iyi bir örnekti.275 Türkiye, sınırın hemen içinde kalan ve 5. yüzyıldan 12. yüzyıla uzanan bir dönemden kalma görkemli anıt ve kiliseleri barındıran Ani’nin restorasyonuna Ermeni uzmanların katılımını sağlarsa muhtemel uluslararası eleştirileri minimuma indirecektir.276 Arpaçay Nehri üzerinden geçen bir köprü ya da ileride devreye girecek Gümrü-Kars karayolundan gelen tur otobüslerine sağlanacak özel imkanlarla burası Ermenistan’dan doğrudan ulaşılabilen bir yer haline gelebilir.277 Türkiye’de milli eğitim bakanlığı ve yerel yönetimler, Ermenilerin Türk tarihine yaptığı katkıların öğretilmesine daha fazla ağırlık vermeleri konusunda 274 “Ermenilerden kalan mirasın durumunu düzeltmek havayı yumuşatmayı sağlayabilir”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni-Fransız yorumcu Michel Marian, Paris, Kasım 2008. Bu ayrıca Ermeni mirası konusunu Avrupa’da gündeme getiren Ermeni yetkililerin de desteğini arkasına alacaktır. Bu konuda bir öneri, meclis başkan yardımcısı Raffi Hovannisian tarafından 25 Ocak 2008’de Avrupa Konseyi parlamenter asamblesine sunuldu ve 26 parlamenter tarafından imzalandı ancak tartışmaya sunulmadı. 275 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ermeni dışişleri bakanlığından bir üst düzey yetkili, Erivan, Şubat 2009. Ne var ki Türk makamlar, buranın ibadet mekanı değil müze olduğunu belirterek kilisenin kulesine yeni bir haç konulmasına izin vermediler. 276 Ermeniler tarafından kaleme alınan “Ani’ye Tecavüz: Türklerin “restorasyonu”” başlıklı rapor, Türkiye’yi yeniden inşa ettiği şehir duvarlarıyla tarihi dokuyu bozmakla, arkeolojik niteliklerini göz ardı etmekle ve buldozer ve kepçe dahil ağır makineler ve eğitimsiz işçiler kullanmakla suçluyor. Bir başka sorun da yetersiz denetim nedeniyle bölgedeki hazine avcılarının birçok bölgeyi kazmalarına ve mezar taşlarını kırmalarına engel olunamaması. Bakınız www.virtualani.org. Türkiye, restorasyon standartlarının düşük olduğunu kabul etti ancak meydana gelen hasarın çoğunun nehrin öte tarafında kazı ve maden çalışmalarında dinamit kullanan Ermenilerden kaynaklandığını iddia etti. Yeni Şafak, 15 Şubat 2009. 277 Bu, Ermenistan’ın turizmi açısından bir nimet ve Türkiye için ekonomik bir avantaj olur. Daha izole bölgelerdeki güvenlik endişeleri son derece az olacaktır. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 teşvik edilmeliler. Türkiye’nin doğu şehirlerinde bulunan ve 1915 olaylarını tümüyle Ermenilerin Türkleri katletmesi şeklinde tasvir eden “soykırım müzeleri” kapatılmalı veya kökten bir değişime uğramalı. Resmi tabela ve işaretlerde yapıların Ermeni kökenlerini belirtmeme politikası da terk edilmeli.278 Türkiye’deki hava durumu raporlarına Erivan da dahil edilmeli. İlişkilerin normalleşmesine Ermenistan’da, kamuoyu desteği sağlamak için atılacak bir başka adım da Ağrı Dağı’nı Ermeni kökenliler dahil tüm tırmanıcılara bütünüyle açmak olacaktır. 279 Sınır açıldığında veya açılırsa iki taraftaki yerel yönetimler, sivil toplumun halihazırdaki başarılarını devam ettirmek üzere okullar, iş adamları ve turizm acenteleri arasında bağlantıların kurulması dahil sınır aşırı faaliyetleri aktif şekilde teşvik etmeliler. Aslında sınır resmi olarak açılmasa bile yukarıda sayılan adımlar atılabilir. C. TARİHLE YÜZLEŞMEK 2005’te en üst düzeye taşındığından bu yana Ankara, bir tarih komisyonunun 1915 olaylarını araştırması fikrini savunuyor. Meselenin halledilmesinin Türkiye’ye de Ermenistan’a da getirileri son derece fazla. Türkler, olayların Türk tarafınca anlatılışına hiç itibar edilmemesinden dolayı hayal kırıklığı içindeler. Ermenilerse yaşadıkları acıların ve kayıplarının Türkiye’de yeterince kabul görmemesinden dolayı öfkeliler. Yargı süreci yalnızca İstanbul’un İngiliz ve Fransız işgali altında olduğu 1919 yılında devam etti ve Osmanlı yönetimindeki bazı kişiler aleyhinde kararlar verildi, ancak bunları çok azı uygulandı. Türkiye’yle Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulmasını sağlayacak bir anlaşmayla tüm önemli konuları ele alacak hükümetlerarası komisyonlar oluşturulması bekleniyor. Bu, meselelerin hallolmasında sorumluluğunun bir kısmını iki devlete yükleyecektir. Ancak Osmanlı dönemi tarihçileri, çoğunluğu karşı tarafın haksız olduğunu iddia ederek geçimlerini sağladığı için gerçeğin ne olduğu konusunda fikir 278 Örneğin tabelaların birinde sadece şunlar yazıyor: “Hristiyan dönemden”. 279 Diplomatlar, Ermeni ismine sahip dağcıların Avrupa veya Kuzey Amerika ülkelerinden birinin pasaportuna sahip olsalar da Ağrı Dağı’na tırmanacak resmi Türk gruplara katılmalarına izin verilmediğini belirtiyorlar. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Batılı diplomat, İstanbul, Mart 2009. Yazılı hiçbir kural Ermeni kökenli dağcıları yasaklamıyor ancak “güvenlik gerekçesiyle jandarmanın [bazı kişilerin] girişini yasaklama yetkisi bulunuyor”. Kriz Grubu’na telefonda verilen mülakat, Türk yetkili, Iğdır, Mart 2009. Sayfa 33 birliğine varmanın oldukça zor olacağını söylüyorlar.280 Deneyimli bir arabulucu, “tarihçiler her zaman kendi tezlerini destekleyecek kanıtlar getireceklerinden”281 tarih komisyonunun hiçbir şeyi çözemeyeceğine inanıyor. Ermeniler ayrıca Türk tarihçilerinin, soykırımın kamusal alanda dile getirilmesinin devlete hakaret olması gerekçesiyle Türk yasalarınca hala cezalandırılmasından korktukları için tarafsız olamayacaklarından endişe duyuyorlar. Bu nedenle, Türkiye ve Ermenistan’ın girişimiyle bir tarih komisyonunun kurulması faydasız olabilir ya da en azından gecikebilir.282Dolayısıyla hükümetler, daha geniş zeminli tarih araştırmalarını kendileri teşvik ederek inandırıcılıklarını arttırmayı düşünebilirler. Eğitim bakanlıkları, okul kitaplarındaki önyargılı anlatımları temizlemek için birlikte çalışmalılar. Kurumlar, belirli bölgelerin tarihlerine ve oralarda yaşananların en kritik boyutlarına odaklanan araştırmalara kaynak sağlamak için daha fazlasını yapabilirler. Bu çalışmaların, diğer tarafın ve dış dünyanın nezdinde inandırıcı olabilmesi için, tarafların Ermeni, Türk ve üçüncü ülkelerden uzmanların katkılarına açık projeler gerçekleştirmeye çalışması gerekiyor. 280 “Tarihi gerçekleri araştırmak için ikili bir komisyon fikri … tarihçileri tarihin yargıcı konumuna getiriyor ki bu da arzu edilir veya mümkün bir durum değil. Dahası bu şekilde siyasetçiler omuzlarındaki bir yükten kurtulmayı hatta daha kötüsü tarihçileri yönlendirmeyi planlıyorlar gibi görünüyor….iki taraf da onlarca yılı ‘kanıtlarını’ göstermekle harcadılar. Birisi daha önce kimsenin bilmediği, çığır açacak bir bilgiyi ortaya çıkarmadığı sürece her türlü uzlaşı, tarihi değil siyasi olacaktır”. Kriz Grubu’na gönderilen e-posta, Edhem Eldem, İstanbul, Aralık 2008. 281 “Tarih komisyonu hiçbir şeyi çözemez. Tarihçilerin amacı gerçek üzerinde uzlaşmak değil. Bu işin anahtarı, üçüncü bir tarafın devreye girmesi, tüm dünyadaki arşivlere ulaşması ve birincil kaynakları incelemesi ve Türk-Ermeni kültürünün ortak tarihine dair bir kitap hazırlamasıdır”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, David Phillips, eski arabulucu, Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu, New York, 3 Şubat 2009. 282 “Bu gülünç. Devletler arası bir komisyon kurmak bunu izole etmeye çalışmak, baskıya maruz bırakmak demek oluyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsü direktörü, Londra, 2 Mart 2009. Saygın bir Türk yorumcu, resmi bir komisyonun, bir matematik denkleminde değeri bilinmesi gerekmeyen, ortadan kalksa bile hiçbir etkisi olmayacak “etkisiz değişken”den farkı olmayacağını savundu. Ona göre soykırım meselesinde uzlaşmaya varmak iki halk için de bir barut fıçısı ve bu nedenle ilişkilerde genel normalleşme sağlandıktan sonra sessizce bir kenara itilmesi muhtemel. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 34 Türkiye’de daha fazla araştırma için zaten bir destek bulunuyor.283 Cumhurbaşkanı Gül, dışişleri bakanlığı görevini yürütürken Osmanlı arşivlerinin daha iyi kataloglanması gerektiğinden söz etmişti.284 Önde gelen Türk kökenli bir Amerikalı’ya göre Ankara, Washington’da Ermeni diyasporasına karşı yürüttüğü pahalı ticari lobi faaliyetlerine son verip bunun yerine kaynaklarını araştırmaların finansmanında kullanırsa ahlaki açıdan avantajlı konuma geçebilir.285 Türkiye’nin ABD büyükelçisinin zamanının ve siyasi sermayesinin üçte ikisini 1915 hakkında mücadele etmekle harcadığı düşünülürse Türkiye, bu meseleyi bir kenara bırakarak kazançlı çıkacaktır.286 amaçlarla kullandığı ve araştırılması gereken bir alan olarak gözüküyor.287 1915 dönemi üzerine çalışmalar Ermeni tarafında daha ilerlemiş olsa da hâlâ bazı boşluklar mevcut. Ermeni arşivlerinin dünya çapında tamamen ve şeffaf biçimde kataloglanması yararlı olacaktır. Tıpkı Ermenilerin Türk arşivlerine erişim konusunda şüpheci olabilmeleri gibi Türkler de Ermenilerin bazı şeyleri sakladıklarına inanıyorlar. Milliyetçi nitelikteki Ermeni isyanlarının Osmanlı İmparatorluğu’ndaki rolü, iki tarafın da siyasi Birçok Ermeni, Türkiye’ye soykırımı ancak dış baskı yoluyla tanıttırabileceklerine inanıyor.289 Ancak TBMM’nin ortaya koyduğu gibi “yoğun uluslararası baskı kampanyalarıyla Türkiye’ye tarihini tek yanlı ve yanıltıcı değerlendirmelerle yeniden yazdırmayı empoze edebileceklerini sananlar … fena halde yanılgı içindedirler.” 290 Ancak bazı Türk ve Ermeni diyaspora örgütlerinin farz etmeye eğilimli olduğu gibi ilerleme, karşı tarafın tamamıyla yok sayılmasıyla mümkün değil.291 Eğer Türkiye’yi sürece katmak ve onu ikna etmek istiyorsa Ermeni tarafı, 1915 olayları öncesi, olayların kendisi ve sonrasına dair söylemini ve bu Ermeni bakış açısının diplomatik temsiline ön yargıyla yaklaşmadan şu söylenebilir ki eğer bir devlet olarak Ermenistan, uzlaşma süreci boyunca soykırımın tanınması kampanyalarıyla Türk tarafını provoke etmekten kaçınırsa sürece daha çok yardımcı olacaktır.288 Karşılıklı uzlaşmacı adımların desteklenmesi bağlamında Ermenistan, Türk diplomatlarına ve başkalarına karşı yaklaşık on yıl süren ASALA saldırılarını kınarsa bunun da Türk kamuoyu üzerinde büyük etkisi olacaktır. 283 “Pek çok Türk gerçekte ne olduğunu merak ediyor. Komisyon kurulması sağlıklı olur. Buna kendimiz için ihtiyacımız var”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, AK Parti yetkilisi, Ankara, 20 Şubat 2009. İktidardaki AK Parti’ye yakın bir yorumcu, Türkiye’nin tek taraflı olarak bir komisyon kurmasını ve Ermenileri katılıma davet etmesini önerdi. “Bu, uluslararası arenada samimiyetimizi ve cesaretimizi kanıtlamakla kalmayacak aynı zamanda kendi aramızdaki üzücü ve tehlikeli bölünmeleri de önleyecektir”. Abdülhamit Bilici, “Ermenilerden bağımsız olarak tarih komisyonumuzu kendimiz kuralım”, Zaman ve Today’s Zaman, 20 Aralık 2008. 284 “Kamuoyuna anlatılması için gerekli arşiv çalışmaları zamanında yapılmamıştır. Veya gerekli alt yapı ve tasnif çalışmaları tamamlanamadığı için istenilen düzeyde hizmet verilmemiştir. Bu durum dışarıda Türkiye sanki birşeyleri gizliyor inancının oluşmasına yol açmıştır”. Gül, T.B.M.M’de yaptığı konuşma, a.g.e. 285 Kriz Grubu’na verilen mülakat, Osman Bengur, ilk Türk kökenli Amerikalı Kongre adayı, Washington, Şubat 2009. 1996’da Türkiye soykırımı tanıyana ve mağdurların itibarını iade edecek adımlar atana dek yıllık 3 milyon dolar olduğu tahmin edilen lobi harcamalarıyla Türkiye’ye yapılan yardımın azaltılması için Kongre’de bir çalışma yapıldı ancak bu hiçbir zaman bir yasaya dönüşmedi. 286 ”Amaç saptamak değil temizlemek olmalı. Her şeyin yavaşça ilerleyeceği bir süreç olmalı. Türkiye, Ermenilerin ‘evet’ demesi için beklemekten vazgeçmeli ve işine bakmalı. Türklere kötü bir olayın yaşandığını ve bunun sorumluluğunun alınması gerektiğini ifade etmeleri gerekiyor”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Türkiye için çalışan saygın bir Amerikalı lobi üyesi, Washington, Şubat 2009. 287 “Osmanlı Ermenilerinin çoğu köylüydü, siyasetten uzaktı ve patrikliğe bağlı hissediyordu. Azınlıklardı ve yerel aşiretlerden korkuyorlardı; genel karakteristik olarak da savaşçı değillerdi. İhtilalcilerin rolü, iki taraftaki romantik hikayelerden ibaret ve milli tarihin parçası olarak abartılıyor. Gerçek anlamda bir toplum tarihi yok. Hepsi ideolojik … örneğin 1915’e dair 1920’lerin Ermeni edebiyatıyla günümüz edebiyatı arasında dağlar kadar fark var”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, Ara Sarafyan, Gomidas Enstitüsü direktörü, Londra, 2 Mart 2009. 288 “Bu bizim için son derece önemli. Uluslararası düzeyde sürekli aleyhimize çalışan bir ülkeyle muhatap olmamız mümkün değil”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, üst düzey Türk yetkili, Ankara, Şubat 2009. 289 Kriz Grubu’na verilen mülakatlar, resmi ve gayri resmi temsilciler, Erivan, Şubat 2009. 290 İktidar ve ana muhalefet partilerinin açıklaması, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 13 Nisan 2005. “Tarihin karanlık yüzüyle karşı karşıya olduğumuz bir sürece girdik … dayatılma yapılması tüm çabaları boşa çıkaracak. Tartışmanın marjinal kalmasına neden olacak. Sonunda ortada Ermenistan’dan özür dileyen bir avuç aydın kalacak”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, İbrahim Kalın, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı – SETAV direktörü, Ankara, 19 Şubat 2009. 291 “Hikayede iki tarafın olduğu kabulü yüzeysel. Ama bu, yerkürenin düz olup olmadığı veya suçlunun suçunu itiraf ederek ne kadar ceza indirimi alacağını tartışmakla aynı şey. Bir akciğer sağlığı derneği bir tütün şirketiyle tartışmaz ki. Bizim için durum öyle değil”. Kriz Grubu’na verilen mülakat, katı tutumlu Ermeni-Amerikalı lobi üyesi Washington, Şubat 2009. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 35 söylemdeki çelişkileri araştırmaya, tartışmaya açmak zorunda kalacaktır.292 VII. Benzer şekilde Türkiye, Osmanlı’nın hatalarını tümüyle inkar etme politikasını sürdürmezse daha makul bir tutum almış olur. Bir Ermeni diplomat, “Ermeni toplumunu kazanmak için Türkiye’nin pek az şey yaptığını” söylüyordu.293 Türk yetkililer, Ermeni kökenli Türk yurttaşların eşit muamele görmeleri için tüm yükümlülükleri yerine getirmeliler, zira buna ters düşen en küçük şey Ermenistan’da derhal kamuoyuna yansıyor ve ilk Cumhuriyet döneminde el konulan Ermenilere ait mallar konusunun çözümü de dahil olmak üzere pek çok meselede Türkiye’ye güvenmemek için yeni bir neden olarak görülüyor.294 Bazılarına göreyse tüm bunlardan önce Türk tarafı, Ermeni bakış açısını daha çok anlamaya çalışmalı. Eski büyükelçi Vural’a göre: Türkiye ve Ermenistan’da mevcut uzlaşma sürecini destekleyen bir çok güçlü neden var: aydınların ortak yeni bir zemin bulmak için çaba göstermeleri, yetkililerin yeni fikirleri tartışmaya istekli olmaları ve kamuoyunun olumlu yaklaşımı. Ermeni diyasporasında da yeni eğilimler açığa çıkıyor ve bu süreç ABD, AB ve Rusya gibi dış güçlerin desteğine sahip. Bir sonraki adımlar olan diplomatik ilişkilerin kurulması ve sınırların açılması, Türkler ve Ermeniler için barışçıl bir gelecek ve iki ülkede de daha fazla refah isteyen yeni bir kitlenin yaratılmasına katkıda bulunabilir. Ermenistan, Türkiye’nin Irak Kürdistanı’yla ilişkilerini normalleştirmeye başlamasının, Kıbrıs’ta çözüm müzakerelerini desteklemesinin ve Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan’ı ziyaret etme kararı almasının işaret ettiği üzere komşularıyla ilişkilerini sağlamlaştırma konusundaki samimiyetinden cesaret almalıdır. Türkiye, söz konusu ziyarete iki ülkede de verilen kamuoyu desteğinden cesaret almalı, samimiyeti ve Anadolu Ermenilerinin tarihine ve mirasına saygılı olduğu konusunda Ermenistan’ı ikna etme çabalarını artırmalı. Bu, tarihçiler tarafından çözülecek bir sorun değil. Bunu çözmek siyasetçilere düşer …. geçmişte olanlar, bir piskoloji, bir güvensizlik, bir korku ve bir travma yarattı … kendimizi bir çıkmaza soktuk. Biz ilk önce hiçbir şey olmamış gibi davrandık. Şimdiyse “evet bir şeyler olmuş ama [ölümler] iki taraftan” diyoruz. Yarın bu tartışmalar nerelere gidecek bilmiyorum. Ancak piskolojik düzlemde yapabileceğimiz bazı şeyler var. Önemli olan, acıya duyarsız olmadığımızı ve empati kurabileceğimizi gösteren bir yaklaşım içinde olmak.295 292 Önde gelen Türk akademisyenlerden Halil Berktay, soykırımın bir an önce tanınması için dışarıdan dile getirilen taleplerin “güçlü bir tepkiye neden olduğunu ve [Türkiye’de] militarist, milliyetçi düzenin elini güçlendirdiğini” belirtiyor. “Bu, iyi bir iletişim stratejisi değil. Türk halkının dinlemesini sağlayamaz. Tatışmanın tamamen ‘Ermeni milliyetçilerinin istediği gibi soykırımın tanınması siyaseti’ ile ‘Türklerin istediği gibi soykırımın reddedilmesi siyaseti’ arasında kutuplaşmaya dönüşmesine neden oluyor. Ne yazık ki Ermeni/diyaspora toplumunun birçok kesimi bu itirazı anlamakta güçlük çekiyor”. Kriz Grubu’na gönderilen eposta, 29 Mart 2009. 293 Kriz Grubu’na verilen mülakat, New York, Şubat 2009. 294 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Ankara, Ermeniler gibi gayrimüslim azınlığın haklarını koruyacağına söz vermişti; ancak “Lozan’ın uygulanışı bunu ihlal etmek bir yana genel kuralın istisnası haline geldi”. Bkz. “Bir ‘Yabancı’laştırma Hikâyesi: Türkiye’de Gayrimüslim Cemaatlerin Vakıf ve Taşınmaz Mülkiyet Sorunu”, Türkiye Ekonomi ve Sosyal Etüdler Vakfı – TESEV, Mart 2009. 295 Volkan Vural, Taraf gazetesine verdiği mülakat, Eylül 2008, Kriz Grubu’na verdiği mülakatta da bunu doğruladı, İstanbul, 24 Şubat 2009. SONUÇ Tarihi dosyaların kapatılması konusunda şeffaf hareket etmenin Türkiye için ödülü büyük olacaktır. Bir kere Ermeni meselesi, doğrudan ilgili olmayan başka birçok konuyu zehirleyebilir, ancak geçmişi dürüstçe ele almaya hazır olduğu algısını oluşturması, Türkiye’nin başka alanlardaki tezlerini güçlendirebilir. Ermenistan’la uzlaşma, Türkiye’nin AB hedeflerine dair samimiyetinin altını daha da çizecek ve Türkiye’nin enerjik bir bölgesel güç olarak yükselen profiline katkıda bulunacaktır. Ermenistan şundan emin olmalı ki, Türkiye sınırın açılmasıyla Dağlık Karabağ’dan çekilinmesini birbirinden ayırmak suretiyle ödün verse bile Ermenistan’ın Azerbaycan’la ihtilafında ilerleme olmadan normalleşmenin sürdürülebilmesi mümkün olmayacaktır. Dağlık Karabağ sorunu belirsiz bir süreliğine askıda kalmaya devam ederse Ermenistan, Türkiye, Azerbaycan ve genel olarak bölgenin tümünün kalkınması ve güvenliği bundan zarar görecektir. Ermenistan’daki yeni realizm ve hâlâ muhafazakar olan Ermeni diyasporasının bir kısmında gözlemlenen Türkiye’ye ulaşma eğilimi cesaret verici. Uzlaşmacı yaklaşımın getirilerinden kuşku duymaya devam eden Ermeniler, soydaşlarının çoğunun ne istediğini dikkate almalılar. Eğer amaç, cezalandırma, tazminat ve topraksa, geçtiğimiz 90 yılın başarısızlık öyküsü onları bunun çıkış yolu olmadığına ikna etmek için yeterli olmalıdır. Geçen on yıl boyunca kabul edilen soykırım ile ilgili uluslararası yasa taslakları, Türkiye’yi kendini savunma yolları aramaya itmiş ve böylece Ermenistan’la normalleşmeyi istemeye teşvik etmiş olsa da, geçmişte Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 yapılan hatalar için özür dilemeye istekli akademisyenler arasında bile bu tür taslakların Türkiye’yi soykırım etiketini kabul etmeye ittiği yönünde bir işaret yok. Ancak Ermeni’lerin amacı, 1915 olaylarına ilişkin görüşlerinin Türkiye tarafından kabül görmesi ise bu, yalnızca Türklerin Ermeniler ve diğerlerince dile getirilen tezlerin gerçekliğine ikna olmalarıyla mümkündür. Bu ayrıca, Türkiye’nin tehdit altında olmadığına, toprak iddialarının gündeme getirilmeyeceğine inanmasına ve Ermenilerin de Türklerin yaşadığı acıları anladıklarını göstermelerine bağlıdır. Ermeniler şunu anlamalılar ki doğrulara ulaşmak üzere yapılacak dürüst akademik çalışmalar, Türk aydınlarının ülkelerinin tarihindeki boşlukları doldurmalarının yegane yöntemidir ve bu nedenle bu süreçte kendilerinin de yer alması gerekmektedir. Sayfa 36 Üçüncü ülke siyasetçileri, karşılıklı güvenin artması için ellerinden gelen her şeyi yapmalılar. İçerde seçmen tabanlarını memnun etmekle uluslararası ilişkilerdeki ilerlemeye zarar vermemek arasındaki dengeyi dikkatlice kurmalılar. Parlementoların diğer ülkelerin tarihleriyle ilgili siyasi kararlar alma biçimlerini yeniden gözden geçirmeliler. Zira söz konusu kurumlar, kendi ulusal geçmişlerinin karanlık kesitleriyle ilgili olarak bu kadar açık sözlü değiller. Ermeni ve Türk sivil toplumuyla akademisyenleri, Osmanlı İmparatorluğu çökerken neler olduğu konusunda ortak bir anlayışa doğru ilerliyorlar ve bu çabalarında yardım görmeliler. Fakat bugüne ve geleceğe de odaklanmaya ihtiyacımız var ve bu da hem Türkiye’nin hem de Ermenistan’ın şu an attıkları adımlarla gerçekleştirilebilir. İstanbul/Erivan/Bakü/Brüksel, 14 Nisan 2009 Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 37 EK A TÜRKİYE VE ERMENİSTAN HARİTASI Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 38 EK B TÜRKİYE-ERMENİSTAN İLİŞKİLERİNİN KRONOLOJİSİ 1800-1923: Osmanlı İmparatorluğu, Rusya, Britanya, Fransa ve yeni Balkan devletlerinin saldırılarıyla topraklarının dörtte üçünü kaybetti ve çok sayıda Türk ve Müslüman, günümüz Türkiye’sinin sınırlarında kalan topraklara göç etmek zorunda kaldı. İki ile beş milyon arasında Türk ve Müslüman nüfus, katliam ve tehcirlerde hayatını kaybetti. 1890-1896, 1915-1920: Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hristiyan Ermenilerin de içinde olduğu ve daha çok günümüz Türkiye’sinin orta ve doğu bölgelerinde katliam ve ayaklanmalar yaşandı. Örneğin I. Dünya Savaşı sırasında 24 Nisan 1915’te başlayan büyük Ermeni tehciri sırasında yaklaşık bir milyon insan katedildi veya hastalıktan öldü. Ermeniler ve daha pek çokları, bu olayı Ermeni Soykırımı olarak adlandırıyorlar. 1921: Türkiye, Sovyet Rusya, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Kars Antlaşmasını imzaladı, aralarında barışı sağladı ve Türkiye ile aralarında Ermenistan’ın da olduğu güney Kafkas devletleri arasındaki günümüzdeki sınır çizildi. 1973-1985: Ermeni teröristler, Türkiye’nin Ermeni soykırımını, tazminat ve toprak talebini kabul etmesini sağlamak amacıyla dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirdikleri 45 saldırıda 30 Türk diplomat ve diplomatik çalışanı ve ayrıca 26 kişiyi öldürdü. 1991: Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını resmen tanıyan ikinci ülke oldu. 1980’lerden beri açık olan KarsGümrü demiryolu hattıyla ABD’nin sağladığı buğday yardımı Ermenistan’a taşındı. 1988-92: Azerbaycan toprakları içindeki bir Ermeni enklavı olan Dağlık Karabağ’da anlaşmazlık başladı. Çatışmalar 1992’de patlak verdi. 1994’te ateşkes yapıldığında Ermeni kuvvetler Azerbaycan’ın en az sekizde birini işgal etmişlerdi. 1992: Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan’ın merkezi İstanbul’da olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na üye olmalarını sağladı. 1993: Ermeni kuvvetler Azerbaycan içinde ilerleyince Türkiye, Ermenistan’la tek bağlantısı olan demiryolunu kapatma kararı aldı. 1995: Türkiye, toprakları dahilindeki hava koridorunu Erivan’a açtı. 1998: Rober Koçaryan, Ermenistan cumhurbaşkanı seçildi ve soykırımın tanınmasını dış politikasının önemli bir parçası olarak belirledi. 2000: ABD Temsilciler Meclisi’ne sunulan 596 nolu karar taslağı, Başkan Bill Clinton’ın 1915 olayları için “soykırım” kelimesini kullanmasını önerdi. Bunun ABD-Türkiye ilişkilerini zedeleyeceğini ifade eden Clinton’ın son dakikadaki girişimiyle taslak geri çekildi. Türkiye, kısa süre de olsa Türkiye’ye gelen Ermenilere daha sıkı bir vize rejimi uygulayarak durumu protesto etti. 2001: Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri düzeltmeyi hedefleyen Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu, Cenevre’de kuruldu. İkili sivil toplum projelerinde patlama yaşandı. 2008: Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermeni Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın Dünya Kupası elemelerindeki Ermenistan-Türkiye futbol maçını izlemek için davet etmesi üzerine Erivan’ı ziyaret etti. Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 39 EK C INTERNATIONAL CRISIS GROUP HAKKINDA The International Crisis Group (Crisis Group) is an independent, non-profit, non-governmental organisation, with some 130 staff members on five continents, working through field-based analysis and high-level advocacy to prevent and resolve deadly conflict. Crisis Group’s approach is grounded in field research. Teams of political analysts are located within or close by countries at risk of outbreak, escalation or recurrence of violent conflict. Based on information and assessments from the field, it produces analytical reports containing practical recommendations targeted at key international decision-takers. Crisis Group also publishes CrisisWatch, a twelve-page monthly bulletin, providing a succinct regular update on the state of play in all the most significant situations of conflict or potential conflict around the world. Crisis Group’s reports and briefing papers are distributed widely by email and made available simultaneously on the website, www.crisisgroup.org. Crisis Group works closely with governments and those who influence them, including the media, to highlight its crisis analyses and to generate support for its policy prescriptions. The Crisis Group Board – which includes prominent figures from the fields of politics, diplomacy, business and the media – is directly involved in helping to bring the reports and recommendations to the attention of senior policy-makers around the world. Crisis Group is co-chaired by the former European Commissioner for External Relations Christopher Patten and former U.S. Ambassador Thomas Pickering. Its President and Chief Executive since July 2009 has been Louise Arbour, former UN High Commissioner for Human Rights and Chief Prosecutor for the International Criminal Tribunals for the former Yugoslavia and for Rwanda. Crisis Group’s international headquarters are in Brussels, with major advocacy offices in Washington DC (where it is based as a legal entity) and New York, a smaller one in London and liaison presences in Moscow and Beijing. The organisation currently operates nine regional offices (in Bishkek, Bogotá, Dakar, Islamabad, Istanbul, Jakarta, Nairobi, Pristina and Tbilisi) and has local field representation in eighteen additional locations (Abuja, Baku, Bangkok, Beirut, Cairo, Colombo, Damascus, Dili, Jerusalem, Kabul, Kathmandu, Kinshasa, Ouagadougou, Port-au-Prince, Pretoria, Sarajevo, Seoul and Tehran). Crisis Group currently covers some 60 areas of actual or potential conflict across four continents. In Africa, this includes Burundi, Cameroon, Central African Republic, Chad, Côte d’Ivoire, Democratic Republic of the Congo, Eritrea, Ethiopia, Guinea, Guinea-Bissau, Kenya, Liberia, Nigeria, Rwanda, Sierra Leone, Somalia, South Africa, Sudan, Uganda and Zimbabwe; in Asia, Afghanistan, Bangladesh, Burma/ Myanmar, Indonesia, Kashmir, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Nepal, North Korea, Pakistan, Philippines, Sri Lanka, Taiwan Strait, Tajikistan, Thailand, Timor-Leste, Turkmenistan and Uzbekistan; in Europe, Armenia, Azerbaijan, Bosnia and Herzegovina, Cyprus, Georgia, Kosovo, Macedonia, Russia (North Caucasus), Serbia, Turkey and Ukraine; in the Middle East and North Africa, Algeria, Egypt, Gulf States, Iran, Iraq, Israel-Palestine, Lebanon, Morocco, Saudi Arabia, Syria and Yemen; and in Latin America and the Caribbean, Bolivia, Colombia, Ecuador, Guatemala, Haiti and Venezuela. Crisis Group raises funds from governments, charitable foundations, companies and individual donors. The following governmental departments and agencies currently provide funding: Australian Agency for International Development, Australian Department of Foreign Affairs and Trade, Austrian Development Agency, Belgian Ministry of Foreign Affairs, Canadian International Development Agency, Canadian International Development and Research Centre, Foreign Affairs and International Trade Canada, Czech Ministry of Foreign Affairs, Royal Danish Ministry of Foreign Affairs, Dutch Ministry of Foreign Affairs, Finnish Ministry of Foreign Affairs, French Ministry of Foreign Affairs, German Federal Foreign Office, Irish Aid, Japan International Cooperation Agency, Principality of Liechtenstein, Luxembourg Ministry of Foreign Affairs, New Zealand Agency for International Development, Royal Norwegian Ministry of Foreign Affairs, Swedish Ministry for Foreign Affairs, Swiss Federal Department of Foreign Affairs, Turkish Ministry of Foreign Affairs, United Arab Emirates Ministry of Foreign Affairs, United Kingdom Department for International Development, United Kingdom Economic and Social Research Council, U.S. Agency for International Development. Foundation and private sector donors, providing annual support and/or contributing to Crisis Group’s Securing the Future Fund, include the Better World Fund, Carnegie Corporation of New York, William & Flora Hewlett Foundation, Humanity United, Hunt Alternatives Fund, Jewish World Watch, Kimsey Foundation, Korea Foundation, John D.& Catherine T. MacArthur Foundation, Open Society Institute, Victor Pinchuk Foundation, Radcliffe Foundation, Sigrid Rausing Trust, Rockefeller Brothers Fund and VIVA Trust. April 2009 Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 37 EK D 2006’DAN BU YANA CRİSİS GROUP AVRUPA RAPORLARI VE BRİFİNGLERİ France and its Muslims: Riots, Jihadism and Depoliticisation, Europe Report N°172, 9 March 2006 (only available in French) Islam and Identity in Germany, Europe Report N°181, 14 March 2007 BALKANS Macedonia: Wobbling toward Europe, Europe Briefing N°41, 12 January 2006 (also available in Albanian and Macedonian) Kosovo: The Challenge of Transition, Europe Report N°170, 17 February 2006 (also available in Albanian, Russian and Serbian) Montenegro’s Referendum, Europe Briefing N°42, 29 May 2006 (also available in Russian) Southern Serbia: In Kosovo’s Shadow, Europe Briefing N°43, 27 June 2006 (also available in Russian) An Army for Kosovo?, Europe Report N°174, 28 July 2006 (also available in Albanian, Russian and Serbian) Serbia’s New Constitution: Democracy Going Backwards, Europe Briefing N°44, 8 November 2006 (also available in Russian) Kosovo Status: Delay Is Risky, Europe Report N°177, 10 November 2006 (also available in Albanian, Russian and Serbian) Kosovo’s Status: Difficult Months Ahead, Europe Briefing N°45, 20 December 2006 (also available in Albanian, Russian and Serbian) Ensuring Bosnia’s Future: A New International Engagement Strategy, Europe Report N°180, 15 February 2007 (also available in Russian) Kosovo: No Good Alternatives to the Ahtisaari Plan, Europe Report N°182, 14 May 2007 (also available in Albanian, Russian and Serbian) Serbia’s New Government: Turning from Europe, Europe Briefing N°46, 31 May 2007 Breaking the Kosovo Stalemate: Europe’s Responsibility, Europe Report N°185, 21 August 2007 (also available in Albanian, Russian and Serbian) Serbia: Maintaining Peace in the Presevo Valley, Europe Report N°186, 16 October 2007 (also available in Russian) Kosovo Countdown: A Blueprint for Transition, Europe Report N°188, 6 December 2007 (also available in Russian) Kosovo’s First Month, Europe Briefing N°47, 18 March 2008 (also available in Russian) Will the Real Serbia Please Stand Up?, Europe Briefing N°49, 23 April 2008 (also available in Russian) Kosovo’s Fragile Transition, Europe Report N°196, 25 September 2008 (also available in Albanian and Serbian) Macedonia’s Name: Breaking the Deadlock, Europe Briefing N°52, 12 January 2009 (also available in Albanian and Macedonian) Bosnia’s Incomplete Transition: Between Dayton and Europe, Europe Report N°198, 9 March 2009 CAUCASUS Conflict Resolution in the South Caucasus: The EU’s Role, Europe Report N°173, 20 March 2006 Abkhazia Today, Europe Report N°176, 15 September 2006 (also available in Russian) Georgia’s Armenian and Azeri Minorities, Europe Report N°178, 22 November 2006 (also available in Russian) Abkhazia: Ways Forward, Europe Report N°179, 18 January 2007 (also available in Russian) Georgia’s South Ossetia Conflict: Movement at Last?, Europe Report N°183, 7 June 2007 (also available in Russian) Nagorno-Karabakh: Risking War, Europe Report N°187, 14 November 2007 (also available in Russian) Georgia: Sliding towards Authoritarianism?, Europe Report N°189, 19 December 2007 (also available in Russian) Azerbaijan: Independent Islam and the State, Europe Report N°191, 25 March 2008 (also available in Azeri and Russian) Armenia: Picking up the Pieces, Europe Briefing N°48, 8 April 2008 Russia’s Dagestan: Conflict Causes, Europe Report N°192, 3 June 2008 Georgia and Russia: Clashing over Abkhazia, Europe Report N°193, 5 June 2008 Russia vs Georgia: The Fallout, Europe Report N°195, 22 August 2008 (also available in Russian) Azerbaijan: Defence Sector Management and Reform, Europe Briefing N°50, 29 October 2008 (also available in Russian) Georgia: The Risks of Winter, Europe Briefing N°51, 26 November 2008 CYPRUS The Cyprus Stalemate: What Next?, Europe Report N°171, 8 March 2006 (also available in Greek and Turkish) Cyprus: Reversing the Drift to Partition, Europe Report N°190, 10 January 2008 (also available in Greek and in Turkish) Reunifying Cyprus: The Best Chance Yet, Europe Report N°194, 23 June 2008 (also available in Greek and Turkish) MOLDOVA Moldova’s Uncertain Future, Europe Report N°175, 17 August 2006 (also available in Russian) TURKEY Turkey and Europe: The Way Ahead, Europe Report N°184, 17 August 2007 (also available in Turkish) Turkey and Europe: The Decisive Year Ahead, Europe Report N°197, 15 December 2008 (also available in Turkish) Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 38 EK E INTERNATIONAL CRİSİS GROUP MÜTEVELLİ KURULU Co-Chairs HRH Prince Turki al-Faisal Swanee Hunt Lord (Christopher) Patten Former Ambassador of the Kingdom of Saudi Arabia to the U.S. Former U.S. Ambassador to Austria; Chair, The Initiative for Inclusive Security and President, Hunt Alternatives Fund Former European Commissioner for External Relations, Governor of Hong Kong and UK Cabinet Minister; Chancellor of Oxford University Kofi Annan Former Secretary-General of the United Nations; Nobel Peace Prize (2001) Anwar Ibrahim Thomas R Pickering Louise Arbour Mo Ibrahim Former U.S. Ambassador to the UN, Russia, India, Israel, Jordan, El Salvador and Nigeria; Vice Chairman of Hills & Company Former UN High Commissioner for Human Rights and Chief Prosecutor for the International Criminal Tribunals for the former Yugoslavia and for Rwanda President & CEO Gareth Evans Richard Armitage Former U.S. Deputy Secretary of State Former Deputy Prime Minister of Malaysia Founder and Chair, Mo Ibrahim Foundation; Founder, Celtel International Asma Jahangir UN Special Rapporteur on the Freedom of Religion or Belief; Chairperson, Human Rights Commission of Pakistan Former Foreign Minister of Australia Lord (Paddy) Ashdown James V. Kimsey Executive Committee Former High Representative for Bosnia and Herzegovina and Leader of the Liberal Democrats, UK Founder and Chairman Emeritus of America Online, Inc. (AOL) Wim Kok Former U.S. Assistant Secretary of State and Ambassador to Turkey Shlomo Ben-Ami Former Prime Minister of the Netherlands Emma Bonino* Former Foreign Minister of Israel Aleksander Kwaśniewski Lakhdar Brahimi Former President of Poland Morton Abramowitz Former Italian Minister of International Trade and European Affairs and European Commissioner for Humanitarian Aid Cheryl Carolus Former South African High Commissioner to the UK and Secretary General of the ANC Maria Livanos Cattaui Former Secretary-General, International Chamber of Commerce Yoichi Funabashi Editor-in-Chief & Columnist, The Asahi Shimbun, Japan Frank Giustra Chairman, Endeavour Financial, Canada Stephen Solarz Former U.S. Congressman George Soros Chairman, Open Society Institute Pär Stenbäck Former Foreign Minister of Finland *Vice Chair Other Board Members Adnan Abu-Odeh Former Political Adviser to King Abdullah II and to King Hussein, and Jordan Permanent Representative to the UN Kenneth Adelman Former U.S. Ambassador and Director of the Arms Control and Disarmament Agency Former Special Adviser to the UN SecretaryGeneral and Foreign Minister of Algeria Ricardo Lagos Zbigniew Brzezinski Joanne Leedom-Ackerman Former U.S. National Security Advisor to the President Former International Secretary of International PEN; Novelist and journalist, U.S. Kim Campbell Jessica Tuchman Mathews Former Prime Minister of Canada Naresh Chandra Former Indian Cabinet Secretary and Ambassador to the U.S. Joaquim Alberto Chissano Former President of Chile President, Carnegie Endowment for International Peace, U.S. Moisés Naím Former Venezuelan Minister of Trade and Industry; Editor in Chief, Foreign Policy Former President of Mozambique Ayo Obe Wesley Clark Chair, Board of Trustees, Goree Institute, Senegal Former NATO Supreme Allied Commander, Europe Pat Cox Christine Ockrent CEO, French TV and Radio World Services Former President of the European Parliament Victor Pinchuk Uffe Ellemann-Jensen Founder of EastOne and Victor Pinchuk Foundation Former Foreign Minister of Denmark Mark Eyskens Former Prime Minister of Belgium Joschka Fischer Fidel V. Ramos Former President of Philippines Güler Sabancı Former Foreign Minister of Germany Chairperson, Sabancı Holding, Turkey Yegor Gaidar Ghassan Salamé Former Prime Minister of Russia Carla Hills Former U.S. Secretary of Housing and U.S. Trade Representative Former Lebanese Minister of Culture; Professor, Sciences Po, Paris Thorvald Stoltenberg Former Foreign Minister of Norway Lena Hjelm-Wallén Ernesto Zedillo Former Deputy Prime Minister and Foreign Affairs Minister of Sweden Former President of Mexico; Director, Yale Center for the Study of Globalization Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak Kriz Grubu Avrupa Raporu N°199, 14 Nisan 2009 Sayfa 39 PRESİDENT’S COUNCİL Crisis Group’s President’s Council is a distinguished group of major individual and corporate donors providing essential support, time and expertise to Crisis Group in delivering its core mission. BHP Billiton Canaccord Adams Limited Alan Griffiths Iara Lee & George Gund III Foundation Frank Holmes Frederick Iseman George Landegger Ford Nicholson Royal Bank of Scotland StatoilHydro ASA Ian Telfer Guy Ullens de Schooten Neil Woodyer Don Xia INTERNATIONAL ADVISORY COUNCİL Crisis Group’s International Advisory Council comprises significant individual and corporate donors who contribute their advice and experience to Crisis Group on a regular basis. Rita E. Hauser (Co-Chair) Elliott Kulick (Co-Chair) Hamza al Kholi Anglo American PLC APCO Worldwide Inc. Equinox Partners Ed Bachrach Patrick Benzie Stanley Bergman & Edward Bergman Harry Bookey & Pamela Bass-Bookey David Brown John Chapman Chester Chevron Richard Cooper Neil & Sandy DeFeo John Ehara Seth Ginns Eleanor Holtzman Joseph Hotung Khaled Juffali H.J. Keilman George Kellner Amed Khan Shiv Vikram Khemka Zelmira Koch Scott Lawlor Jean Manas Marco Marazzi McKinsey & Company Najib Mikati Harriet Mouchly-Weiss Yves Oltramare Donald Pels and Wendy Keys Anna Luisa Ponti & Geoffrey Hoguet Michael Riordan Tilleke & Gibbins Vale VIVATrust Yasuyo Yamazaki Yapı Merkezi Construction and Industry Inc. Shinji Yazaki SENIOR ADVISERS Crisis Group’s Senior Advisers are former Board Members who maintain an association with Crisis Group, and whose advice and support are called on from time to time (to the extent consistent with any other office they may be holding at the time). Martti Ahtisaari (Chairman Emeritus) George Mitchell (Chairman Emeritus) Hushang Ansary Ersin Arıoğlu Óscar Arias Diego Arria Zainab Bangura Christoph Bertram Alan Blinken Jorge Castañeda Eugene Chien Victor Chu Mong Joon Chung Gianfranco Dell’Alba Jacques Delors Alain Destexhe Mou-Shih Ding Gernot Erler Marika Fahlén Stanley Fischer Malcolm Fraser I.K. Gujral Max Jakobson Todung Mulya Lubis Allan J. MacEachen Graça Machel Barbara McDougall Matthew McHugh Nobuo Matsunaga Miklós Németh Timothy Ong Olara Otunnu Shimon Peres Surin Pitsuwan Cyril Ramaphosa George Robertson Michel Rocard Volker Rühe Mohamed Sahnoun Salim A. Salim Douglas Schoen Christian SchwarzSchilling Michael Sohlman William O. Taylor Leo Tindemans Ed van Thijn Simone Veil Shirley Williams Grigory Yavlinski Uta Zapf