Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm

Transkript

Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm
Zorlu Grubu iç iletişim yayınıdır.
Üç ayda bir yayımlanır.
Nisan-Mayıs-Haziran 2012
37
Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm
sunuş 01
“Türkiye’nin yarınları için çalışıyoruz”
Tarihi, doğası, kültür mirası ile ülkemizin göz bebeği İstanbul, son yıllarda yalnızca turistik özellikleri ile değil,
Avrupa’nın en hızlı yükselen şehirlerinden biri olarak ve uluslararası şirketler için artan cazibesiyle de gündeme geliyor. Türkiye’nin dünya arenasında yakaladığı başarılar da İstanbul’un ününe ün, değerine değer katmaya devam
ediyor. En hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasında yer alan İstanbul’umuz gayrimenkul yatırımında çekiciliği ile
de adından söz ettiriyor.
Zorlu Grubu olarak biz de beş yıl önce, “İstanbul’un şanına” layık bir armağan vermek amacıyla yola çıktık. İstanbul’a
“değer” katmak amacıyla projeler geliştirmeyi hedefleyen şirketimiz Zorlu Gayrimenkul’ün örnek projesi Zorlu Center
ile İstanbul’un kalbine yepyeni bir cazibe merkezi inşa ettik. Yapılmamışı yapmayı kendimize görev edindik ve Zorlu
Center’ı eşsiz fonksiyonlarla süsledik.
Zorlu Center’ın projelendirme sürecindeki titizliğimizi, tüm fonksiyonların içerik aşamasında da gösterdik ve her bir
fonksiyonunun en iyiyi sunması için özenle çalışmalar yürüttük, hala da devam ediyoruz. Zorlu Center içinde yer alacak otel için tercihimizi “premium luxury” otel markası Raffles Hotel & Resorts’tan yana kullandık. Otelin iç dekorasyonunu ise dünyaca ünlü otellerde imzası olan Hirsch Bedner Associates’e yaptırdık. Bayrağı en yükseğe dikerek,
Broadway şovlarının ve canlı eğlence sektörünün tek ismi Amerikalı Nederlander Worldwide Entertaintment ile Performans Sanatları Merkezi’nin operatörlüğü için anlaşma yaptık. Zorlu Center içinde yer alacak olan alışveriş merkezini
ise, İstanbul’un yeni lezzet ve moda odağı olacak şekilde tasarladık. Zorlu Center AVM’nin yeşil alanları ve zengin
peyzajıyla İstanbullulara yeni bir buluşma merkezi sunmasını hedefledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden iş geliştirme
konusunda aldığımız davetler ve ödüller, projemizin ne kadar doğru bir adım olduğunu bizlere gösteriyor. Dergimizin
bu sayısında tüm bu çalışmaları ve daha fazlasını detaylarıyla okuyabileceksiniz.
Zorlu Grubu ekonominin temel sektörlerinde, İstanbul için olduğu kadar Türkiye’nin yarınları için de çalışıyor, bu
anlamda kültürel ve sosyal sorumluluklarını yerine getirerek ilerliyor. Zorlu Tekstil, tekstilde ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilebilir kılmayı hedeflediği “Bir De Sen Tasarla Yarışması” ile 10 yıldır bu anlamda önemli bir görev
üstleniyor… Tasarıma verdiği önemi bir adım öteye taşıyan Vestel, Türkiye’nin tasarım alanındaki etkinliğini dünyaya
göstermede önemli rol oynayacak bir etkinlik olan İstanbul Tasarım Bienali’ni destekliyor… Mehmet Zorlu Vakfı, Zorlu
Çocuk Tiyatrosu ile ülkemizdeki onbinlerce çocuğu tiyatroyla tanıştırmaya devam ediyor… Zorlu Enerji, dünya çapındaki yatırımlarına devam ederken, Project Finance Dergisi ödülü gibi dünyanın prestijli yayınlarından, projeleriyle
takdir görüyor… Türkiye’de ve bölgede nikel konusunda önemli bir üretici olmak hedefiyle gerçekleştirdiğimiz nikel
maden yatırımlarımız da sürüyor…
Çalışmalarımızın, yatırımlarımızın gördüğü ilgi, ülke ekonomisine, kültürüne yaptığımız katkı bizi gururlandırıyor. Yürüdüğümüz her sektörde, gerçekleştirdiğimiz her projede “en iyisini yapmaya, en yükseğe çıkmaya” devam edeceğiz.
Sevgi ve saygılarımla,
Ah­met ZOR­LU
02 içindekiler
Türkiye’de ve Dünyada Zorlu Dergisi, Zorlu Holding A.Ş. yayınıdır. Para ile satılmaz.
Katkıda Bulunanlar:
Prof. Dr. Kerem Alkin / BloombergHT Genel
Yayın Yönetmeni
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden
mezun oldu. 1998’de doçentlik, 2004’te ise
profesörlük unvanı aldı. Halen İstanbul Ticaret
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
ve Ticari Bilimler Fakültesi Bankacılık ve Finans
Bölüm Başkanlığı yapıyor. Aynı zamanda
Genelkurmay Başkanlığı ATASE Komutanlığı
SAREM biriminde Planlama ve Değerlendirme
Kurul Üyesi. BloombergHT’de ise Genel Yayın
Yönetmenliği görevini sürdürüyor.
Ayşegül Güngör / Minerva Eğitim Teknolojileri
A.Ş. Genel Müdürü
1989’da İstanbul Üniversitesi Ekonometri
Bölümü’nden lisans derecesi, 1991’de Ekonometri Bölümü’nden yüksek lisans derecesi
aldı. Bankacılık sektöründeki kariyerinin yanı
sıra 1995’te Marmara Üniversitesi Çağdaş
Bilimler Vakfı, Çağdaş İşletmecilik Sertifika
Programı’nda hazine ve sermaye piyasaları
konusunda dersler verdi. 2001’den bu yana
yönetici ortağı olduğu Minerva Eğitim ve Danışmanlık bünyesinde, çeşitli kurum ve kuruluşlara
eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyor.
Metin Salt / Vestek Genel Müdürü
Metin Salt 1990’da ODTÜ Elektrik ve Elektronik
Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. ABD’de Digital
Microwave Corp. ve Cellnet Technology Inc. Adlı
şirketlerde Ar-Ge grup yöneticiliği yaptı. Halen
Vestel Şirketler Grubu’nun Ar-Ge çalışmalarını
yürüten Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme
A.Ş.’de genel müdür olarak görev yapıyor. ABD,
Avrupa ve Türkiye patent enstitüleri tarafından
verilen altı patenti bulunuyor.
04 Kapak / Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm
14 Gece-gündüz yaşayacak bir merkez
20 Prof. Dr. Kerem Alkin / Yüzde 4’lük büyüme mümkün mü?
22 Raffles İstanbul, HBA imzalı iç dekorasyonuyla büyüleyecek
24 Zorlu Holding’den “Dünya Saati”ne destek
28 Öbür Elif
32 Tasarım bienalinde Vestel imzası
34 New York’ta İstanbul konuşuldu
36 Zorlu Gayrimenkul’e 14 ülkeden davet
41 Vestel, IP&TV World Forum 2012’deydi
44 Vestel, CeBIT’e damgasını vurdu
45 Vestel Almatı, dünyanın en büyüğü
46 Vestel, gözünü eğitime dikti
47 Türkiye’nin ilk “akıllı okul”u
48 Vestel’den beyaz eşya laboratuvarı
49 A’dan Z’ye Servis
50 Metin Salt / Bilgisayarınız kaç numara?
52 Vestel Akademi farkıyla öndeyiz
54 Vestel, 70 ödül topladı
56 Vestel, geleceğimizi aydınlatacak
58 Korteks, uluslararası fuarlarda beğeni topluyor
59 Zorlu Dış Ticaret, rakiplerini geride bıraktı
60 Korteks’e yurtdışı ziyaretleri
62 ETD, liberal piyasa ve enerji sektörünün beklentilerini paylaştı
63 Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin elektrik üretim tesisleri devrede
64 Zorlu’da bir amatör telsizci
68 Ayşegül Güngör / Rubikon’u geçmek
72 Spor / Yaz sporlarına merhaba
74 Zorlu Enerji’den sıfır ayak izi
75 Kısa kısa
78 Gökyüzünün getirdikleri
80 Kültür sanat
82 English summaries
Zorlu Holding A.Ş. Adına Sahibi
Olgun Zorlu
İçerik ve Tasarım Uygulama
Süreli Yayınlar Koordinatörü
Nilüfer Eyiişleyen
Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Yaprak Özer
indeks içerik-iletişim danışmanlık
Kore şehitleri Cad. Atılım İş Merkezi No: 28
K: 4 D: 4 34397 Zincirlikuyu-İstanbul
Tel: 0212 347 70 70 Faks: 0212 347 70 77
e-mail: [email protected]
web: www.indeksiletisim.com
Yayın Editörü
Esra Melek Yiğitsözlü
Yayın Kurulu
Vedat Aydın, Lale İlalan, Necmi Kavuşturan
Yayın türü: Yerel, süreli, 3 aylık
Yazı İşleri
Umut Bavlı
İsmail Polat
Yasemin Barlan
03
12 Broadway şovları
Zorlu Center’a geliyor
16 Bir De Sen Tasarla’da
10. yıl coşkusu
38 Vestel CFO’su Alp Dayı:
“Vestel ciddi bir okul”
61 Zorlu’dan eğitime
önemli katkı
Görsel Yönetmen
Esen Ataman Kürklü
Grafik Tasarım
Serkan Bengin
Emre Ergül
İdari İşler
Buket Çelikol
Fotoğraflar
Renk Ayrımı ve Basım
Biltur Basım Yayın ve
Hizmet A.Ş.
Dudullu Organize Sanayi
Bölgesi 1. Cadde No: 16
Ümraniye/İstanbul
Telefon: 444 44 03
25 Pakistan Rüzgar
Santrali’ne Euromoney’den
ödül
66 Sizin hala bir blog’unuz
yok mu?
Dergi Yönetim Yeri
Zorlu Plaza, 34310 Avcılar - İstanbul
Telefon: 0212 456 20 00
Faks: 0212 422 00 49
e-posta: [email protected]
26 Mehmet Zorlu Vakfı,
450 bin çocuğa ulaştı
70 Sağlıklı fastfood olur mu?
“Zorlu” Dergisi’nin içerik ve tasarımı İndeks İçerik İletişim Danışmanlık tarafından yaratılmış olup,
Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Zorlu” Dergisi’nde
yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Zorlu” markası ve logosu Zorlu Holding A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz.
Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir, İndeks
İçerik İletişim Danışmanlık veya Zorlu Holding A.Ş., yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler
nedeniyle doğabilecek maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir.
04 kapak
Yeni çağın bakış açısı: Fütürizm
Gelecek, hemen herkes için günümüzün en önemli konularından biri. “Oluşmuş bir gelecek vardır, biz ona gider
ya da onu tahmin ederiz” algısını değiştirmeyi hedefleyen yeni çağın bakış açısı “fütürizm”, bireyleri ve şirketleri
geleceklerini tasarlamaya davet ediyor.
G
elecek ifadesinin geçmediği neredeyse hiçbir alan
yok. Bu konuda son yıllarda “fütürizm ve uzgörü”
kavramlarını sık duymaya başladık. “Olumlu gelecek
tasarımcılığı, gelecek yaşam senaristliği” diye tanımlanan
fütürizm, 1900’lerde İtalya’da protest bir sanat akımı olarak
ortaya çıkmış. Sanayileşmenin başladığı, insanın teknoloji ile
entegre olmaya çalıştığı o dönemde, makineyi ve hızı edebiyata taşıyan bu akım, geçmişten kopuşu, yenilik ve değişikliğe yönelişi ilke edinmiş. 1966’da ABD’de Dünya Fütüristler
Birliği’nin kurulmasıyla birlikte, fütürizm yeniden anlamlandırılmaya ve bugünkü halini almaya başlamış.
Günümüzün fütürizm anlayışına göre; her birey, şirket, kurum
ve toplum, uzgörülü, multidisipliner şekilde, aklını kullanarak,
bilgi ve teknolojiden yararlanarak gelecek vizyonunu belirleyip onu etkileyecek olayları göz önüne alarak geleceğini şekillendirebiliyor.
Fütürizm Türkiye’de 2005 yılında Türkiye Fütüristler
Derneği’nin (TFD) kurulmasıyla tanınmaya başladı. Sosyal
yaşamın ve iş yaşamının gelecekte nasıl şekilleneceğine dair
uzgörülerde bulunmak ve multidisipliner çalışmalar yapmak
üzere kurulan derneğin, kurucularından ve aktif çalışanlarından biri olan Ufuk Tarhan, “Gelecek tahmin edilemez, ama
tasarlanabilir. Fütürizmde, yarın olmasını istediğimiz şeyleri
belirlemeye çalışıyor ve onun için kararlar alıyoruz. Fütüristlerin yaptığı iş, o kararların oluşması için nitelikli gelecek bilgilerini paylaşmak, geliştirmek, almak, vermek” diyor. Tarhan,
önümüzdeki dönemin bireysel, kurumsal ve toplumsal olarak
türbülanslarla yepyeni sistemler, iş yaşam formları yaratmaya
çalışacağımız bir süreç olacağını dile getirerek şu açıklamaları
yapıyor: “Herkesin kazanması gereken en temel beceri, geliştirmesi gereken tutum, ‘esnek ve rasyonel’ olmak. İnsanların
yerini hızla yüksek teknoloji, dış-yapay zeka, robotik sistemler
alacak. İnternet girişimciliği altın çağ yaşayacak, mobil uygulamalar, ürünler bulan, satan, pazarlayanlar yükselen yıldız
olacak. Birleşme ve satın almalarla büyükler daha büyüyecek,
büyüyemeyenler parçalanıp, küçülecek ya da göz açıp kapayıncaya kadar silinip gidecek.”
“Ben geleceğe karışacağım, daha iyiyi yapacağım” gibi bir heyecanı ve enerjisi olan herkesin fütürist olabileceğini belirten
Tarhan, 21. yüzyıl fütüristlerinin özelliklerini ise şöyle sıralıyor:
• Kendisi ve tüm insanlık için olumlu, ilerici, yenilikçi vizyon
geliştirir.
• Kişi, kurum ve toplumların yararlı, etkin yol haritası oluşturmalarına yardımcı olur.
• İnsanlıktan sorumlu olduğunu bilir.
• Geleceğin seyircisi değil tasarımcısı olması gerektiğinin farkındadır.
• Çağdaşlık sözcüğünün bugünü yaşamakla sınırlı olmadığını
gösterir ve davranışlarında bunu yansıtır.
• Geleceği uzgörür.
• Dünyayı kendine, kendini dünyaya ait hisseder.
• Dünyanın örgütlenmesinde yer almak ister.
• Fütürist yaklaşımları kullanarak, kitlelerin fütürist bilinç geliştirmesine önderlik eder.
2022’de yapay organlar çıkacak
Techcast Projesi kapsamında 100 yönetici, bilim insanı, mühendis ve fütüriste “Gelecek nasıl olacak?” diye soruldu. Alınan yanıtlar ortaya şöyle
bir tablo çıkardı:
• 2020’de dünyanın enerji kaynağının yüzde 30’unu alternatif enerji
kaynakları oluşturacak. Deniz suyu arıtması günlük kullanıma geçecek.
• 2015’te nanotek trilyon dolarlık pazara ulaşırken, 2020’de üretim akıllı
robotların kullanılması ile hızlanacak.
• 2022’de yapay organlar vücudumuzda önemli organları değiştirmeye
başlayacak. 2023’te kanser sorun olmaktan çıkacak. 2030 ve sonrası yaşam sınırı 100’ü geçecek.
• Hibrid araçlar 2012-2018’de yüzde 30’a ulaşırken, 2025’de otoyolların
yüzde 30’u araçların otomatik olarak aktığı hale gelecek. Kara ulaşımı,
yerin altına döşenen sistemlerin oluşturduğu Otomatik Otobanlar üzerinde gerçekleştirilecek.
• 2014’te dünyadan 50-100 mil uzaklıktaki turistik uzay yolculuğu başlayacak. Ay’da koloni oluşturma ise 2025’de gerçekleşecek.
Geleceğin meslekleri
M-GEN Gelecek Planlama Merkezi tarafından yapılan araştırmalarla uzgörüye göre hazırlanan, geleceğin mesleklerine dair bazı örnekler:
Taşeron-fason yöneticiliği, değişim yöneticiliği, yönetici menajerliği,
hot-line işletmeciliği, akıllı tedarik yöneticiliği, sanal market işletmeciliği, robotik sorunlar avukatlığı, senaryo tasarımcılığı, yapay zeka pazarlamacılığı, 5 duyu reklam tasarımcılığı, soru bankası tasarımcılığı, elektronik gazetecilik, duygu tasarımcılığı, gen terapistliği, genetik ekonomi,
bilgi madenciliği, alternatif besin mühendisliği, franken food denetçiliği,
siber teknoloji mühendisliği, enformasyon-bilgi mühendisliği, nano yapı
mühendisliği.
05
06 kapak
Geleceği tasarlamak elinizde
İş dünyasının tam bir dönüşüm çağından geçtiğini söyleyen Türkiye’nin ilk fütüristlerinden Ufuk Tarhan, “Dijital ok,
yaydan çıktı. 2012’de bütün kişi ve kurumlar için dijitalleşme, stratejik başarı faktörlerinden birisi” diyor.
Ufuk Tarhan
Y
aşam felsefesi olarak benimsediği fütürizmi işe
dönüştürmeyi başaran M-GEN Gelecek Planlama
Merkezi’nin kurucusu Ufuk Tarhan, fütürist, dijital,
farklı, yaratıcı, yenilikçi ve gerçekçi stratejiler, projeler, iş
modelleri tasarlayıp uyguluyor. Fütüristik bakış açısını iyice
anlayıp uygulamaya başladığından beri, kendisine ikinci bir
hayat bahşedilmiş gibi hissettiğini söyleyen Tarhan’dan fütürizmi, yeni çağın iş dünyasını ve uzgörülerini dinledik.
Z: Ekonomi bölümünden mezun oldunuz. Bugüne kadar çeşitli sektörlerde yöneticilik yaptınız. Fütüristlik yoluna nasıl girdiniz? Kendinize nasıl bir plan yapmıştınız?
Fütürizmle 1995 yılında tanıştım. Bir yurtdışı seyahatinde
dünyanın en önemli fütürizm dergisi “The Futurist” elime
geçti ve çok heyecanlandım. Bakış açısını kendime çok yakın
hissettim. Hem dergiye, hem de Dünya Fütüristler Birliği’ne
(World Future Society) üye oldum. Dergiyi düzenli okumaya
ve birliğin yıllık konferanslarına gitmeye başladım. O yıllarda
zaten IT sektöründe çalışıyordum. Teknolojinin şirketleri, insanları ve insan hayatını nasıl dönüştürdüğünü çok yakından
gözlemleme fırsatım oldu. O zamanlar bir dönüşüm sürecin-
Bir fütüristin gözünden…
• İnsan ilk defa bilgiyi, teknolojiyi, aklını ve duygularını entegre bir
şekilde kullanmak üzere bu kadar yetkin bir hale geldi. Çünkü
son 20-25 yılda çok fazla bilgi edindik ve birbirimiz hakkında çok
fazla şey öğrendik.
• Daha çok paylaşmak zorunda olduğumuzu kabul edip daha makul, daha akılcı, kaybettiği değerleri geri alan, daha çok seven ve
sayan insanlar olmak zorundayız.
• Türküz, doğruyuz, çalışkanız. Kendimize çok ulvi özellikler atfediyoruz. Hayır, hiç de öyle değiliz. Deprem olduğu zaman, insanlar felaketlere uğradığı zaman koşturuyoruz sadece. Onda da
yarım yamalak.
• Son 10-15 yılda internet ve GSM dönüştürüyordu, şimdi ise nano
teknoloji ve genetik dönüştürüyor. Genetikle canlıların formülünü, nano teknoloji ile her şeyin moleküler yapısını çözüyoruz.
•
•
•
•
Artık her şeyi baştan aşağıya yeniden yapabileceğimizi biliyoruz.
Bu nedenle, şu anda uyguladığımız sistemlerin sürdürülebilirliği
yok.
Eğitim süreleri çok kısalacak. Çocukların, sınıfta hoca dinleyerek,
proje yaparak, belli bir standart içinde eğitim alması konusunda
daha fazla ısrar edemeyiz.
Eskiden parayla saadet olmaz deniyordu. Bu daha sonra parayla
saadet olura döndü. Şimdi ise “neyle saadet olur?”u arıyoruz.
Gerçek meslek tanımı aslında beceriyi, uzmanlığı, karşılanan ihtiyacı, çözülen problemi ifade etmeli. Bu açıdan bakınca meslek
tanımları, içerik ve karşılanan ihtiyaç açısından ve gelecekteki
gelişim, dönüşümlere cevap verme açısından yetersiz.
Toplumsal huzur ve barış için sivil toplum kuruluşlarının önemi
daha da artacak.
den geçiliyordu. Bilgisayarların yaygınlaşıp insan hayatına
daha çok girmeye başladığı bir dönemdi. Gördüm ki bunların
insanların yaşam biçimlerinde çok derinden etkileri oluyor.
Buna fütürist bakış açısını entegre edince, hayatın tesadüfen
yaşanmadığını, başarıların tesadüfen elde edilmediğini ve
aslında her şeyin bir tasarım olduğunu anladım. Tasarımdan
kastım, bir şeyi yapmadan önce kafamızda bitmiş halini görmek. Fütürizme bu kadar yakınlaşmam ve bunun benim için
bir meslek haline gelmesi 2004-2005 yıllarını buldu. Bu bakış açısını benimsediğiniz zaman; geleceği, etrafınızdakileri
ve işleri sürekli sorguluyorsunuz. Yaptığım çalışmalara geri
dönüp bakınca fark ettim ki, 2005 yılından sonra insanlarda
çok büyük bir gelecek kaygısı ve merakı vardı. Ben de ileride bir karışıklık olacağını uzgörerek, bireylerin o yıllarda çok
ciddi gelecek bilgisine ve geleceği daha farklı algılamaya ihtiyaçları olacağını, kurumların bir kez daha dönüşüm sürecine girmeleri gerekeceğini düşündüm. Kendi iş yaşamımda da
aynı durum söz konusu olacaktı. Bu nedenle insanların ileride değişik ihtiyaçları olabileceğini de düşünüp Türkiye’nin
ilk, kendini “fütürist iş tasarımcısı” ve “iş avatarı” olarak
tanımlayan, M-GEN Gelecek Planlama Merkezi’ni kurdum.
2005’te Alphan Manas ve kurucu üyelerle birlikte Fütüristler
Derneği’ni de kurduk. O günden bu yana dernekte aktif görev
yapıyorum.
Z: Fütürizm, hayatınızda nasıl bir değişiklik yaptı, size neler
kazandırdı?
Fütüristik bakış açısını iyice anlayıp uygulamaya başladığımdan bu yana, kendime ikinci bir hayat bahşedilmiş gibi
hissediyorum. Bir kere, çok motiveyim ve çok heyecanlıyım.
Çünkü, geleceği hakikaten benim oluşturduğumun bilinci
çok yüksek. Ve herkesin bunu yapabileceğini görmek de çok
yüce bir duygu. Hem müşterilerin heyecanı, hem de kendim
için yapabileceklerimi anlayınca duyduğum heyecan tarifsiz.
Gelecekte neler olsun diye düşünerek, bildiğin şeylerden
çok korkmuyorsun ve sanki geleceği biliyormuşsun gibi geliyor. Bu nedenle hem kendim hem işim hem de eşlik ettiğim
07
Para, iş ve yaşam modelleri değişiyor
“Paraya yeniden anlam vermeye çalışıyoruz. Para bir kaynak değildir, bir kaynağı temsil etmez. Bizim insan olarak ihtiyaç duyduğumuz
maddi-manevi kaynaklar her zaman aynıdır. Fiziksel olarak temiz havaya ve gıdaya, manevi anlamda da sevgiye ihtiyacımız var. Bir de
tabii neyin bizim için öncelikli olduğunu unutmamaya” diyen Tarhan, insanın, hayattaki figürleri anlamlandırmakla ilgili çok önemli
dönüşümler yaşayacağını, bunların başında da para, iş ve yaşam
modelleri geldiğini vurgulayarak bu görüşünü bir düşünce zinciri ile
şu şekilde açıklıyor: “Öncelikle, bugün çalıştığımız gibi çalışmayacağız. İş tarifi, para kazanma tarifi ve bunlarla ilgili ihtiyaç kurgumuz
insanlar açısından fütürizmin çok olumlu etkileri olduğunu
söyleyebilirim.
Z: Fütürist bakış açısını nasıl uyguluyorsunuz?
Yeniçağda anlamamız gereken en önemli şey, büyümek ve
ilerlemek durumunda olduğumuz ve bunu sürdürebilir bir
biçimde yapmak. Bunu nasıl gerçekleştiriyorum? Bir kere,
düşünüyorum ve düşünülmesini sağlıyorum. Çünkü bu son
25-30 yıldır, bilgisayarlar sanki her şeyi düşünecek, bütün
sistemler kurulacak, insanlar da orada misafir gibi duracak
gibi bir anlayış var. Ama öyle değil, çünkü ciddi ciddi düşünüyoruz. Neyi düşünüyoruz? En çok odaklanılan şey ne olsun
isteniyor? Birincisi, bu durumdaki rahatsızlıklar nedir? İkincisi, daha iyi bir durum için neler yapmamız lazım? Ve bu istenilen şeylerin ne süre için, ne zaman için istendiği ve o zaman
için başta nelerin olabileceği. İşte fütürist düşünce burada
devreye giriyor. O istenilen zamanda, sosyolojik, psikolojik,
fizyolojik, ekonomik ve ekolojik açıdan olasılıkları bir bilgi
olarak veriyoruz. O istenilen şey ile olması gerekenleri bu
potada eritip iş tasarlıyoruz. Nasıl bir düğüne giderken “Ne
giyeyim?” diye düşünülüyorsa, biz de buna aynı şekilde yaklaşıyoruz. Çok soru sorarak, irdeleyerek hedefleri belirliyor
ve bir plana oturtuyoruz. Plandan sonra uygulamaya geçiliyor. Uygularken bir taraftan da yeni planlar yapılarak akışkan
bir süreç başlıyor ve hedefe doğru yola çıkılıyor. Amacımızı
biliyorsa, bu süreç çok keyifli bir yolculuğa dönüşüyor.
Z: Şirketlerin geleceğe nasıl hazırlanması gerekiyor? Bu konuda tavsiyelerinizi alabilir miyiz?
İş dünyasında türbülans çok yüksek, ev ödevi çok fazla. Tam
bir dönüşüm çağından geçiyor. Öncelikle gerçek anlamda
dijitalleşmenin ne olduğunu anlamak gerekiyor. Şirketlerin
önce kafa yapılarında, organizasyonlarındaki insan kaynaklarında ve teknik altyapılarında değişim yaşamaları, birimlerini buna göre kurgulamaları çok önemli. Artık sorunlar
eskiden çözüldüğü gibi çözülmeyecek, eskiden geliştiği gibi
gelişmeyecek. Şirketlerin CEO, genel müdür ve üst düzey yöneticilerinin iyi bir dijital eğitimi alması gerekiyor. Bu konu-
değişecek. Bugün para lazım diyoruz. O parayı kazanmak için de
iş lazım diyoruz. İş de şu anda kurumsal alanlarda kurguladığımız,
daha çok bilgisayarlar yardımıyla yürüttüğümüz, biraz alın teri, biraz akıl teri gerektiren işler. İşlerin çoğunu teknolojik aletlere terk
ediyoruz. Bunun sonucunda da eskiden, ucuz olanın kalitesiz olduğu
yönünde gelişen algı yıkılmaya başladı. Gelecekte daha da ucuza
ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz için insanlar çalışmaya bugünkü
kadar ihtiyaç duymayacak. Manevi anlamda da sistem içi kalma düşüncesinden sıyrılmış olmak ve çalıştıklarında da temel ihtiyaçlarını
karşılayacak düzeyde çalışmak onları daha mutlu edecek.”
08 kapak
yu mutlaka derinlemesine anlayıp, organizasyonlarında ve iş
bölümlerinde gereken değişiklikleri yapmalılar. Şirketler ve
markalar, isteseler de istemeseler de, her şey dijital dünyada
söz edilir hale geldi. Bunlar arama motorlarındaki, arama sonuçlarında karşımıza çıkıyor. Bu nedenle arama sonuçlarını
iyi yönetemeyen şirketlerin işi çok zor. Dijitalleşme bir tercih
değil, kaçınılmaz bir zorunluluk. İşlerini dijital ve sibernasyon kurallarına göre, gerekliliklerine göre organize etmenin
farkında olmayan kişi ve kurumlar çok üzülecekler. Bunun
için de çok hızlı hareket etmeliler.
Z: Türk insanının buluşa değil, ama inovasyona, iyileştirmeye ve adaptasyona çok açık olduğunu söylüyorsunuz. Bunun
nedeni nedir?
Buluşçu olmamamızın nedenleri arasında; eğitim sistemimiz, yetiştiriliş tarzımız, aile baskısı ve kültür baskısı yer
alıyor. İçinde bulunduğumuz ortamlar da bizi buluşa teşvik
edecek nitelikte değil. Ama artık sosyal paylaşımın yaygınlaşması, herkesin her şeye erişir noktaya gelmesi ve bundan
sonra buluşların dijital ortamda yapılacak olması, Türk insanının işini daha da kolaylaştıracak. Bu konuda herhangi bir
sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum. Birkaç yıl içinde ebeveynlerin, aklı geçmişte kalan yöneticilerin, akademisyenlerin ve güç unsurlarının da, bu işleri anlamaya başlayacağını
ve bundan sonrası için daha iyi ilerleyeceğimizi düşünüyorum. Ben çok umutluyum. Bireyler ve şirketler için bundan
böyle buluşçuluktan başka, gelişme, ilerleme, değişim ve
dönüşüm şansı yok. Herkesin ileride mutlaka buluşçu olması
gerekiyor.
Z: Bu konuda neler yapılmalı?
Bunu gerçekten istemek gerekiyor. Fütürist bakış açısı, buluşçuluğa çok yardımcı bir bakış açısıdır. Dijital dünyayı
anlamak, sosyal medyayı çok etkin kullanmak için sürekli
bir gayret içinde olmak önemli. Pazarlama iletişimi, marka
ve markalaşma konusunda araştırma yapılması gerekiyor.
Bugün kafalardaki kategorik ayrımlar bunu engelliyor. Bu
ortadan kalktığı zaman buluşçuluk, inovasyon, değişim ve
dönüşüm yolundaki ilerleme de başlayacak. İlk yapılması
gereken, sosyal medyaya girmek, markalaşmayı ve dijital
dünyada arama motoru yaratmanın önemini anlamaktır.
Artık sosyal medyayı anlamlı kullanmayı öğrenmek, okumayazmayı öğrenmek gibi oldu. Bütün bu gelişmeler o kadar
hızlı yaşanıyor ki, gelecekte hem şirketlerin, hem insanların
kendi başlarına üstesinden gelemeyecekleri konular olacak
ve avatarlarla, antrenörlerle çalışmaları gerekecek. Özellikle antrenörlük deyimini çok önemsiyorum. Çünkü gerçekten
tıpkı spor ve sanatta olduğu gibi beceri geliştirmek gerekecek ve bu konuda antrenörlere ihtiyaç olacak.
Eğitim sistemi çöküyor
En çok diplomalı işsize sahip ülkelerden birinin Türkiye olduğuna,
ancak bunun dünya genelinde de yaşanan ortak bir sorun olduğuna dikkat çeken Tarhan, eğitim sisteminin dünya genelinde çöktüğünü düşünüyor ve ekliyor: “Kısa bir süre sonra, eğitim belirli
bir süre ile kısıtlı bir şey olmaktan çıkacak ve ömür boyu devam
eden bir yapıya bürünecek. Ayrıca eğitim bugün dahi birden çok
disiplini ilgilendiriyor, yarın bu durum daha da artacak. Örneğin
ben bir ekonomist olmama karşın, genellikle tıp fakültelerinde konuşmalar yapıyor, nano teknoloji ile ilgili bilgiler veriyorum. Ayrıca
inşaat sektörüne yönelik çalışmalar da yapıyorum. Kendimden örnek verdim ama pek çok insan artık böyle çalışıyor. Çünkü günümüzde her şeye dokunabiliyor, hissedebiliyoruz. Tabii insanların
bunun için artık eskiye göre daha genç yaşta hedefini, hayatının
amacını, vizyonunu belirlemiş olması gerekiyor. Bence yeni nesiller şu andakinden çok daha erken yaşta karar verecek, gelecekte
ne yapacağına. Artık insanlar herhangi bir dalda sabit kalmayacak.
Kendi dalıyla ilgili mümkün olan en çok şeyi öğrenecek, ama diğer
her şeyden de bir parça bilmesi gerekecek.”
09
Yazı: Ertürk Kurtça, Zorluteks Tekstil Pazar Geliştirme ve Proje Müdürü
Mavi okyanuslara yelken açmak
Şirketlerimizde fütürist analizlerle geleceği tahmin ederek, değişen çağa ve sonuç olarak müşteri kitlesine uygun
olarak ürünler tasarlayabilmek için süreçlerimizi gözden geçirmeli ve yenilikçiliği bir temel süreç haline getirerek
mavi okyanuslara yelken açabilmeliyiz.
Ü
nü bulabiliyor. Bir başka tüketici kitlesi ise yaşlı nüfus. Burada
da sağlığı el vermediği için mağaza mağaza gezemeyen ama
fonksiyonel ürünlere ihtiyacı olan kesim, istediği niş ürünleri
çok daha kolay bulabiliyor. Artık teknoloji o kadar hayatımızın
içine giriyor ki, ileride bilgisayarların kalmayacağı dahi öngörülüyor. Çünkü bilgisayarların yaptığı her şey bir şekilde hayatın komponentleri içerisine dahil ediliyor. Bu akımlar bizlere
de fikirler veriyor. Örneğin bebeğin veya yaşlı insanların hayati
fonksiyonlarını, elektronik sinyallerin tekstilin içerisine dahil
edilmesi ile elde edilen yatak tekstilleri ile takibi, uzun süreli
ameliyatlarda hastanın hypotermiye girmesini engelleyecek
ısıtıcılı çarşaflar gibi örnekler teknolojinin tekstilin içerisine
dahil edildiği bazı örnekler.
zerinde yaşamakta olduğumuz dünyada olup bitenlere baktığımızda evimiz olan dünyamızı ve bizi etkileyen temel unsurlar şöyle sıralanabilir: Küreselleşme,
zenginliğin artması, dünya nüfusundaki artış ve tıp alanındaki
gelişmeler ile ortalama ömrün uzaması, kaynakların hızla tükenmesi, sanayi çağından teknoloji çağına geçiş (.com furyası)
ve uzay çağının rekabetin yeni adresi olması. Saydığımız bu
temel güçler bizleri gelecekte neyin beklediği konusundaki
belirleyici etkenler. Özellikle küreselleşme ile artık her türlü
mal ve hizmetin nihai tüketiciye ulaşması konusundaki sınırlar
ortadan kalktı, kalkmaya da devam ediyor. Tüketiciler önlerinde çok fazla seçeneğe sahip. Zenginliğin artması ile tüketicilerin beklentileri de değişiyor.
Geçmiş zamanda eskimedikçe yeni bir ürün alınmazken artık
metropolleşme ile kaybolan sosyal iletişimsizliğin sebep olduğu eksik kalan duygularımızı tatmin etmek için tüketir olduk.
Teknolojinin ve özellikle internetin gelişimi ile her türlü bilgiye
çok daha kolay ulaşıp hem kıyaslama yapma hem de detaylı bilgi edinme şansına sahibiz artık. Bu duygularımızı tatmin
ederken aklımızın kenarında bir yerlerde, küresel kaynakların
tüketimi ile torunlarımıza nasıl bir dünya bıraktığımızı da sorguluyoruz. Ancak torunlarımızın geleceği için aynı ürünün ekolojik olanına daha fazla para ödemeyi bugün önemsemiyoruz.
Bugün önemsediğimiz kendimiz ve çocuklarımız ama daha
ötesi değil. Çocuğumuza organik domates almak istiyoruz
ama arabaların da en heybetlisine binmek istiyoruz. Değişen
dünya şartları bizim bu konulardaki farkındalığımızın gelişmesini mutlaka sağlayacak.
37 yaşındayım. Bu yaşıma kadar Türkiye’de bir hortum oluşup
arabaları havada uçuşturduğunu hatırlamıyorum. Benzer bir şekilde dünyanın dört bir tarafında iklim değişikliği sonucu olup
bitenler ortada. Bu tarz etkileri her geçen yıl daha fazla yaşayacağız. Devletler hala kendi aralarında karbondioksit gazı salınımının azaltılması konusunda anlaşamazken, neyse ki büyük
markalar konuyu ele aldılar. M&S’in “PlanA” adı altında yürüt-
tüğü tüm tedarik zincirinin daha sürdürülebilir hale getirilmesi,
Levi’s markasının geliştirdiği “waterless” denim pantolonlar,
şirketlerin yatırımcılar gözünde bir diğer performans göstergesi olarak Dow Jones Sustainability Index’i kullanmaları, birçok
markanın WWF ile birlikte geliştirdiği “Better Cotton Initiative”
adı altında daha az kimyasal ve su tüketimi ile geliştirilmiş olan
pamuğu kullanarak sattıkları ürünlerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya çalışmaları sürdürülebilir bir
dünya yaratma çabası için verilebilecek örneklerden bazıları.
Ancak yukarıda belirttiğim gibi tüketiciye ulaşan ürüne sadece gelecekte temiz bir çevre yaratmaya yönelik özellikleri için
daha fazla para ödenmiyor. Bununla ilgili HTT Dergisi’nde 19
Nisan’da çıkan haber başlığı “Survey: Consumers like being
green, but not paying more for it”. Gerçekten müşterilerimize
yaptığımız sunumlarda da benzer tepkileri alıyoruz.
Tüketicilerin seveceği ürünler tasarlamak
Dünyadaki zenginliğin artması ile daha fazla bilgili ve daha çok
seçenek içerisinden ürün seçebilecek olan müşteri, gerçekten
kendisinin işine yarayacak bir ürün için o ürüne ait katma değeri de ödemeye hazır. “.COM” sayesinde de ürünlerinizin
özelliklerini daha çok anlatabileceğiniz bir ortamınız var. Bu
da size fonksiyonel ürünler geliştirmede cesaret veriyor. Parası olan, zamanı olmayan kesim internet üzerinden istediği ürü-
Artık yeni dünya düzeninde müşteri isteklerini anlamak değil,
müşterinin kullanmaktan hoşlanacağı fonksiyonları yaratma
dönemi başladı. Apple iTunes servisini çıkardığında hiç kimsenin böyle bir talebi yoktu, ama iTunes ile sunulan olanakları tüm müşteriler benimsedi ve bu servisi sağlayan aygıtları
edinmek için sıralara girildi. Harvard Üniversitesi’nden Prof.
Christiensen’in yıkıcı inovasyon (disruptive innovation) olarak
tanımladığı bu süreç, pazarın tabanında basit aplikasyonlarla başlayıp pazarın geneline yayılması ve sonuç olarak mevcut
rakiplerin ortadan kaldırılması şeklinde basitçe ifade edilebilir.
Günümüzde şirketler artık bu tarz süreçlere odaklanarak kendilerine rekabetin daha az olduğu mavi okyanuslar yaratmak
zorundadır. Kızıl okyanusların rengi rekabetin sonucu dökülen
kandan gelmektedir. Bizler de şirketlerimizde fütürist analizlerle
geleceği tahmin ederek, değişen çağa ve sonuç olarak müşteri
kitlesine uygun olarak ürünler tasarlayabilmek için süreçlerimizi
gözden geçirmeli ve yenilikçiliği bir temel süreç haline getirerek
mavi okyanuslara yelken açabilmeliyiz. “2050” kitabında Prof.
Passig ülkeler arası hakimiyet rekabetinin, iki boyutlu düzlemden çıkarak uzaya hakim olma çabasına dönüştüğünün altını
çizmektedir. Uzaydan attığımız her adım izlenebilirken rekabet
kızıştıkça hayatta kalma duygusu ve korkusu ile çok daha agresif
davranacak olan rakiplerimize karşı hazırlıklı olmalıyız.
10 kapak
Gelecekte ne olacak?
Hakan Kırkoğlu, ekonomist astrolog. Geleceği iyi okuyor. Günceli ve farklı bilimsel disiplinleri izlediği için yorumları
ve analizleri tutuyor. Zorlu Dergisi okurları için dünü ve bugünü değerlendirip yarın ne olacağını anlatan Kırkoğlu,
önemli mesajlar verdi.
G
elecek herkesin merak ettiği yegane ortak konu. Yeni
iş, yeni hedefler, yeni aşk... Günler birbiri ardına hızlı
olduğu kadar heyecanla geçiyor. Hayatın dinamikleri
değişiyor. Dün önemsiz bir konu, bugün gündem yaratabiliyor.
Yarın neyin öne geçeceğini, nasıl pozisyon almamız gerektiğini
düşünüp duruyoruz. Astroloji, geleceği öğrenmek için başvurulan konuların başında geliyor. Öyle ki birçoğumuz güne astrologların yorumlarını okuyarak başlamayı ihmal etmiyoruz. Peki
astroloji nedir, ne işe yarar? Ünlü astrolog Hakan Kırkoğlu, astrolojinin amacını “Gelecekten haber vermek değil; doğuştan var
olan fabrika ayarlarımızı anlamak ve farkındalığımızı artırmak”
şeklinde özetliyor ve ekliyor: “Astroloji yollar ve alternatifler
konusunda farkındalık yaratır ve ‘Önüne şunlar çıkacak, senin
de fabrika ayarların böyle. Buna göre hareket et’ der. Yani astrolog farkındalık yaratarak seçimler için yardımcı olur. ‘Bu böyle
olacak, sen de şu şekilde davran’ demenin bir anlamı yok.” Bir
araya gelip çalışmalarını ve yorumlarını dinlediğimiz Kırkoğlu,
2011’i değerlendirdi, bize 2012’yle ilgili önemli bilgiler verdi.
Z: Titrlerinizi saymakla bitmiyor. Danışman, astrolog, yazar
eğitmen…
Zaman içinde birtakım tarafları daha iyi kullanıyoruz. Sonra onların hepsini dinlendiriyoruz, tekrar kullanıyoruz. Eğitim benim
hayatımda her zaman önemli bir yer tuttu. Hatta şu an yeniden
yüksek lisans programına başladım. Tarih Bölümü’ndeyim. Aslında bu konuya biraz daha ağırlık vermek istiyorum.
Z: İTÜ İşletme Mühendisliği’nden mezun oldunuz. Boğaziçi
Üniversitesi’ndeki ekonomi master’ınızdan sonra uzun yıllar
bankacılık yaptınız. Bankacılığı aniden bırakmanızın nedeni,
krizi önceden görmeniz miydi?
O dönemin bankacılık koşulları şimdikinden çok farklıydı. Sektör içinde kaoslar, sürekli olarak el değiştirmeler vardı. Ben
1993’te başlayıp 2000’de bıraktım ki büyük krizler oldu.
Z: Yoksa bankacılık krizini önceden gördüğünüz için mi bıraktınız sektörü?
Bankacılığı aniden bırakınca insanlar bana, “Bak, sen krizi bildiğin için bıraktın” dediler. O dönemde iç dünyamda hesaplaşmaHakan Kırkoğlu
lar vardı. 2000 yılını hep önemli bir referans olarak görüyordum.
Hatta çok uzun yıllar önce, 2000 yılında başıma çok büyük bir
olayın geleceğini aileme söylüyordum. Astrolojik olarak göstergeler olabilir ama siz nasıl düşünüyorsunuz, siz hayatı nasıl
yorumluyorsunuz, nasıl okuyorsunuz, bu çok önemli. İkisinin
kesiştiği bir nokta oldu bence. O zamanki durumumu şöyle anlatabilirim; sanki bir odanın içindeyim, yavaş yavaş su doluyor
ve odayı terk etmezsem boğulacağım. Belki de ani olması gerekiyordu. Bu tür bir sıçramayı yavaş yavaş yapamıyorsunuz. Ya o
anda çıkacaksınız ya da kalacaksınız. Şunu da söylemeliyim; insanın hayatını 10 yıllık aralıklarla yıkıp yeniden yapması bence
çok doğru bir şey. Çünkü hayat mutlaka değişimi gerektiriyor.
Siz belli bir konfor alanına alıştıkça orada ölüyorsunuz. Ve ben
şimdi hayatımı değiştirmek için yeniden sınavlara giriyorum.
Yeniden yüksek lisans yapıyorum ve ötesini düşünüyorum. Böyle bir kimlik yenilemenin doğru ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Bence şu an tüm dünya da bunu yaşıyor.
Z: “Hakan Kırkoğlu” astrolojide nasıl bir fark yaratıyor?
Bu işin belli bir eğitimi ve sistematiği var. En büyük farkım kurumsallaşma. Astroloji hakkında ciddi eğitimler aldım. İki üç yıl
içinde bu aşamaya gelemiyorsunuz. Zamanla sistemli ve ilkeli
duruşunuz kulaktan kulağa yayılıyor ve insanlar tarafından tercih ediliyorsunuz. Bu işi kahvelerdeki fallarla karıştırmayın. Astroloji çok daha ciddi bir iş, ben de öyle yapıyorum.
Z: 2011, beklentilerimizi karşılayan bir yıl oldu mu?
2011’i Temmuz’dan önceki ve sonraki kısım olmak üzere ikiye
ayırmamız gerekiyor. Genelde Türkiye incelenirken her zaman
Temmuz ayı kritik oluyor. Çünkü Türkiye 29 Ekim 1923 doğumlu. 29 Ekim’den üç ay geriye giderseniz 29 Temmuz’a geliyorsunuz. Yani üç ay öncesinden yeni etkiler gelmiş oluyor. Her
yılın kendine ait temaları varsa, o temalar Temmuz’dan sonra
yavaş yavaş girmeye başlıyor. Temmuz 2011’de seçim oldu. Bu
nedenle Temmuz ayına kadar olan dönem belki daha dinamik
bir dönemdi, toplum daha heyecanlıydı. Temmuz sonrasındaki
dönem Türkiye’nin özellikle iç işleri, ülkenin huzuru ve yeni ana-
11
yasa yapılması için gerekli olan konuları ve diplomatik konuları
çok fazla önümüze getirdi. Ayrıca ekonomi boyutunda, Ağustos
ile beraber, içerisinde Merkez Bankası’nın olduğu, para politikalarını ilgilendiren konularda bazı yanlış değerlendirmeler,
bazı hatalar ve sıkıntıların olacağından bahsetmiştim.
Z: Bu noktada da haklı çıktım mı diyorsunuz?
Temmuz ayından itibaren piyasalarda kırılmalar, dövizde hareketlenme, genel olarak bir sarsıntı dönemi başladı. Bir yıl önce,
yine bir haberde “Ekonomistler mi doğru okur, astrologlar mı?”
diye espri konusu yapmışlardı. Sanıyorum astrologların daha
doğru bildiği ile ilgili bir şüphe uyandırdık.
Z: Bu kadar iniş ve çıkışı bekliyor muydunuz? Temmuz ayından
sonra nefes alınamayacak tuhaf bir sarmaldaydık.
Haklısınız. Temmuz’dan sonrası problemlerin daha fazla kronikleştiği ve daha acilen birtakım şeylerin yapılması gerektiği bir
durum oldu. Herkes hiçbir şeye yetişemediğinden bahsediyor.
Bu belki bir sıkışma ama bu sıkışma sadece 2011’e ait bir durum
değildi. 2012 ile başlayıp 2015’e kadar devam edecek süreçte,
Türkiye’yi ve dünyayı etkileyen, liderleri etkileyen, her şeyi yıkıp
döken bir sürecin içinde olacağımız anlaşılıyor.
Z: Ağzınızdan bal damlamıyor...
Her yıl Türkiye ile ilgili öngörüleri, gerçekten sakinleştirici alıp
kasmadan yapmak için çaba sarf ediyorum. Bu belki de doğal.
Çünkü biz değişiklik istemiyoruz ama hayatın getirdiği dinamik
süreç bizi değişime itiyor. Değişim yapmazsak değişim bizi alıp
sürüklüyor. Belki de bunu o şekilde yorumlamak daha anlamlı.
Z: 2012’de ekonomik sorunlarımız devam edecek mi? Ne yapacağız? Nelere dikkat edeceğiz?
Ben genellikle Ekim-Kasım döneminde ekonomide gelişmelere
dikkat edilmesinden, sanal ya da çok gerçekçi olmayan politikaların gündeme gelebileceğinden ya da hata yapabileceğimizden söz etmiştim. Eğer hata yapmışsak, bu hataların bedeli bu
dönemde daha fazla karşımıza gelebilir. Piyasaların belirsiz durumlarda tercih ettiği güvenli yatırımlara ya da araçlara gitmek
daha uygun olacaktır ya da en azından çok acele karar vermeyip
biraz şartların olgunlaşmasını beklemek daha doğru olur.
Z: Birey, şirket ve ülke olarak farklı farklı mı bakmak lazım?
Tabii. Bireylerin belirli bir risk anlayışları ve astrolojik haritalarda bir risk kişiliği var. Bazı kişiler risk almadan yaşayamıyor,
bazıları da mümkün olduğunca riskten kaçıyor. Aynı ekonomik
atmosfer farklı kişilere çok farklı sonuçlar getirebiliyor.
Z: Birey derken kim?
Birey derken yatırımcıyı kastediyorum. Makro ekonomik dengeleri nasıl okuyor? Mesela en son yaptığım bir görüşmede, piyasalarda alternatif yatırım araçlarını kullanan bir yatırımcı bana,
“2011’in ikinci yarısında Türkiye’de bir sıkıntı ya da bir sarsıntı
lafınız benim çok işime yaradı.” Demek ki ona göre kendi po-
zisyonunu değerlendirdi. Ülkenin genel olarak ekonomik olarak
sıkışıklığı, enflasyonist bir baskıda kurlar arsında bir baskı anlamına gelebilir. Bizim için cari açığın çok tehlikeli ya da riskli
gelmesi gibi. Bütün bu makro dengeleri okumak gerek. Türkiye
büyümeye devam ediyor, diğer ekonomilere göre belki daha iyi
şeyler yapıyor. Ancak yine de ben 2012-2015 döneminde sadece
ekonominin değil, siyasetin şekilleneceği birtakım dengelerin
de bu atmosferi etkileyeceğini düşünüyorum.
Z: Şu an nasıl bir dönemden geçiyoruz?
Cesaret göstermenin ve şartları değiştirmenin zaruri olduğu bir
dönemdeyiz.
Z: Büyüme rakamlarıyla dünya ikincisiyiz. 2011’in son çeyreğinde Çin’i geçtik. 2012’deki büyümemizi nasıl görüyorsunuz?
Ekonominin 2011’deki kadar basınç yaratacağını sanmıyorum.
Tabii ki canlılık bir ölçüde devam edecektir.
Z: Çok bilen adam olmak nasıl bir şey?
İnsanlar bana “Hakan Bey, ne güzel siz kendi haritanızı biliyorsunuz” diyor. Ama böyle bir şeyin olması insanın aklını yitirmesine neden olur. Her şeyi yıldızlara göre yapayım diyemeyiz.
Ben kendimi analiz etmekte çok başarılı olduğumu söyleyemem. Çünkü belli bir önyargınız var, objektif olamıyorsunuz.
Z: İş dünyasıyla nasıl bir işbirliğiniz var?
Benim iş dünyasındaki yoğunluğum yöneticilerin hayatları üzerinden oluyor. Holding sahibi de karşıma geliyor, sanayici de.
Normal bir kişinin hayatı üzerinden konuştuğumuz gibi evlilik
hayatı, kariyeri ve ilişkileri üzerine konuşuyoruz. Bazen lansmanları ve toplantıları konusunda danışanlar oluyor. Onlara
özellikle zamanlama konusunda yardımcı oluyorum. Bu dönemde başlamamak ya da yatırım için doğru zamanın bu olduğunu
veya olmadığı konusunda önerilerim oluyor.
Z: Ne sıklıkla danışmanlık verebiliyorsunuz?
Yüksek lisansımı sürdürdüğüm için, haftada sadece iki görüşme
yapıyorum. Eskiden dört görüşme yapıyordum. Bu nedenle çok
büyük bir yığılma oluyor.
Z: “Kehanetlerinizin hiçbiri olmadı” diyenler oluyor mu?
Hiçbir zaman öyle bir şey ile karşılaşmadım. Bana tekrar geliyorsa bunda mutlaka bir şey var. Diyorlar ki, “Hakan Bey, sizin
söylediklerinizi o kafayla anlayamamışım, olayların gelişiyle
birlikte anladım.” Çünkü biliyorsunuz algı çok seçicidir ve algımız şu anda yaşadıklarımızla da şekillenir. Haritaya baktığınızda gelecekten ya da en azından ileriye ait koşullardan bahsediyorsunuz. Yani bilmediğiniz, henüz şekil almamış şeylerden…
Böyle olunca algınız onları yakalamakta zorlanıyor.
Z: 2012 ile ilgili başka neler söyleyebilirsiniz?
2012’nin hayatımıza getirdiği şey, aldığımız risklerin mutlaka
bize kişisel bir getirisinin de olduğunu görebilmemiz. Korkuyu
ancak yeniyle karşılaşarak ve eskiyi geride bırakarak aşabiliriz.
“Türkiye büyümeye devam ediyor,
diğer ekonomilere göre belki daha
iyi şeyler yapıyor. Ancak yine de
ben 2012-2015 döneminde sadece
ekonominin değil, siyasetin
şekilleneceği birtakım dengelerin
de bu atmosferi etkileyeceğini
düşünüyorum.”
12 haber
Broadway şovları
Zorlu Center’a geliyor
Zorlu Gayrimenkul, dünyanın en ünlü gösterilerine ev sahipliği yapmaya hazırlanan Zorlu Center Performans
Sanatları Merkezi’nin operatörlüğü için, Broadway şovlarının ve canlı eğlence sektörünün öncüsü olan Amerikalı
Nederlander Worldwide Entertainment (NWE) ile anlaştı.
Z
orlu Gayrimenkul’ün, Broadway şovlarının ve
canlı eğlence sektörünün öncüsü olan NWE ile
anlaşması 10 Mayıs’ta New York’ta gerçekleştirildi. NWE’nin New York Broadway Minksoff tiyatrosunda
düzenlenen buluşmaya NWE’nin ikinci kuşak yöneticisi
baba Robert Nederlander (Sr.), üçüncü kuşak yöneticisi
Robert Nederlander (Jr), Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür
Yardımcısı Mehmet Even, Zorlu Gayrimenkul yöneticileri
ve Türkiye’den basın mensupları katıldı. David T. Nederlander tarafından 100 yıl önce kurulan ve üç kuşaktır
dünyanın en büyük canlı eğlence organizasyonlarından
birini yöneten NWE, bu anlaşma ile ABD, Çin, Singapur,
Taivan, Küba ve Brezilya’nın ardından operatörlük yapacağı ülkelere Türkiye’yi de ekledi. Bu önemli buluşmada
konuşan Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre
Zorlu, Zorlu Center’ın dünya çapında bir proje olduğunu
söyledi. Bu proje ile İstanbul’un merkezinde yeni bir kent
meydanı ve çekim merkezi kurduklarını ifade eden Zorlu,
sözlerine şöyle devam etti: “Zorlu Center’ın projelendirme
sürecindeki titizliğimizi, tüm fonksiyonların içerik aşamasında gösteriyor ve her bir fonksiyonun en iyiyi sunması
için özenli bir çalışma yürütüyoruz. Performans Sanatları
Merkezi’nin işletmesi için dünyada bu konuda en iyi ve
köklü şirketlerden biri olan Nederlander’ı tercih etmemiz
de bunun önemli bir göstergesi. Zorlu Gayrimenkul olarak
13
Wicked
Zorlu Center ekibi ve basın mensupları Lion King’e gitti, Back Stage’te özel tur yaptı.
Avrupa’nın en iyi performans sanatları merkezlerinden birini İstanbul’un tam kalbinde inşa ediyoruz.”
Broadway şovları İstanbul’a büyük katkı sağlayacak
Nederlander Worldwide Entertainment’in ikinci kuşak yöneticisi baba Robert Nederlander (Sr.), konuşmasında, “Türkiye
binlerce yıllık bir tarihin, zengin kültürün ve geleneklerin egemen olduğu bir ülke. İstanbul’un merkezinde yer alan ve dünya standartlarında bir proje olan Zorlu Center’da bulunan Performans Sanatları Merkezi’ni yönetecek olmak bizim büyük
onur” dedi. Broadway’in en iyi şovlarının gerçekleştirileceği
Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin uluslararası ve
yerel şovların merkezi haline geleceğini belirten Nederlander,
konuşmasını şöyle sürdürdü: “İstanbul dünyanın en mükemmel şehirlerinden biri ve buradaki amacımız Zorlu Center’ın
mükemmeliyetin yeni standardı haline gelmesine katkı sağlamaya çalışmak. İstanbul sofistike bir izleyici kitlesine sahip.
İnanıyoruz ki Broadway şovları hem artistik olarak hem de ticari yönden İstanbul’da da başarıya ulaşacak.”
NWE’nin üçüncü kuşak yöneticisi Robert Nederlander (Jr)
ise Broadway şovlarının ekonomik katkısına değindi ve
“Broadway şovları, gösterildiği şehirlere ekonomik katkı
yapıyor. İstanbul’a da kültürel ve ekonomik gelişimine büyük katkı sağlayacaktır” dedi.
İstanbul kültürel bir merkez olacak
NWE ile yaptıkları anlaşmanın İstanbul’u kültürel olarak
bir merkez yapma yönünde büyük önem taşıdığını belirten Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet
Even, “Bugün New York’u, Londra’yı veya Paris’i ziyaret
eden bir turist nasıl programına bir müzikali veya bir tiyatroyu dahil ediyorsa, İstanbul’a gelen turistler de dünyanın
en iyi gösterilerini Zorlu Center’da izleyecek” dedi.
Bugüne kadarki tüm tanıtım çalışmalarında Zorlu Center
kadar, İstanbul’u tanıtmaya da büyük özen gösterdiklerini dile getiren Even, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Zorlu
Center Performans Sanatları Merkezi’nde yer alacak tüm
gösteriler ve sanatsal aktiviteler İstanbul’un kültürel bir
merkez olmasında önemli rol oynayacak.
Performans Sanatları Merkezi, 3 bin 70 kişilik kapasiteyle İstanbul’un en büyük gösteri sanatları merkezi olacak.
300 milyon Dolar yatırım yapılan ve 50 bin metrekare kapalı alana sahip olan Zorlu Center Performans Sanatları
Merkezi dünyanın önde gelen müzikal, konser, dinleti,
tiyatro ve dans gösterileri, resim sergisi ve müzayedeleri
gibi birçok sanatsal faaliyete ev sahipliği yapacak. Böylece İstanbul, Avrupa’daki birçok şehirle bu konuda rekabet
edebilecek.”
Mamma Mia
Disney Lion King
14 söyleşi
Gece-gündüz yaşayacak bir merkez
İnşaatı devam eden Zorlu Center’daki Performans Sanatları Merkezi’nin tasarımını, akustik, ses, ışık projelerini
üstlenen Anne Minors, Zorlu Center’ı “muhteşem” bir proje olarak tanımlıyor. Minors’tan proje için yaptığı
çalışmaları dinledik.
Z
orlu Center projesi geliştirilirken, İstanbul’un en çok
ihtiyaç duyduğu konulardan birinin de kültür sanat etkinliklerinin gerçekleştirilebileceği alanlar olduğunu
gözlemleyen Zorlu Gayrimenkul, bu konuda üzerine düşeni
yapmak hedefiyle Performans Sanatları merkezi projesini hayata geçiriyor. 300 milyon Dolar gibi önemli bir yatırımla yapılan, İstanbul için kültür ve sanatın tüm kollarını kucaklayacak
Performans Sanatları Merkezi’nin inşaatı tüm hızıyla devam
ediyor.
Sanatın çeşitli dallarına ev sahipliği yapmak üzere çok amaçlı
sanat merkezi olarak tasarlanan, aynı zamanda Londra-West
End, New York-Broadway’de gösterimi gerçekleştirilen müzikallerin ve oyunların dünya prömiyerlerinin sergileneceği
Performans Sanatları Merkezi, 50 bin metrekare kapalı alana
sahip. Biri amplifiye akustik özelliğe sahip 2 bin 300 kişi kapasiteli; diğeri doğal akustik donanımla tasarlanan 770 kişi
Anne Minors
kapasiteli iki salon, İstanbul’u dünyaca ünlü eserlerle buluşturacak. Ayrıca farklı katlarda her türlü ihtiyaca yönelik toplam
20 bin metrekare fuaye alanında sergi, kafe ve mağazalar da
bu merkezin içinde yer alacak. Tüm katlardaki bağlantılar sayesinde rezidans, alışveriş merkezi ve otel fonksiyonlarına kolayca ulaşım sağlanacak. Böylesine önemli bir merkezin proje,
inşat ve işletme konularında Türkiye’nin ve dünyanın alanında
en iyi uzmanlarıyla çalışılıyor. Bunlardan biri de merkezin tasarımını, akustik, ses, ışık projelerini yapan Londra merkezli
Anne Minors Performance Consultants ve Sound Space Design. İki firmanın sahibi Anne Minors, “etkileyici ve kaliteli”
dediği Zorlu Center’da yaptıkları çalışmalardan büyük keyif
aldığını söylüyor.
Z: Sound Space Design ve Anne Minors Performance
Consultants’ın hikayesini bize kısaca anlatır mısınız?
İki firmamız var; Sound Space Design 10 yıllık, Anne Minors
Performance Consultants ise 16 yıllık bir firma. Sound Space
Design, eşim Bob Essert tarafından işletiliyor. Ben eski çalıştığım yerden ayrılıp 1996’da Anne Minors Performance Consultants firmasını kurdum. İlk projemiz, İngiltere’de Covent
Garden’da Royal Opera House idi. Tiyatro salonunun tasarımını ve Glyndebourne Opera için oturma düzenini oluşturmuştum.
Z: Türkiye’nin kültürel değerleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Türkiye coğrafi olarak çok önemli bir noktada yer alıyor. Doğu
ve batının birleştiği bir nokta olarak her zaman dünyanın çok
önemli bir parçası oldunuz. Bu durum şehrin görüntüsünden
ve karışık mimari yapıdan da belli oluyor. Bunun yanı sıra
Türkiye’nin başta şehirlerde olmak üzere çok etkileyici ve sürekli değişen kendine has bir kültürü var. Türk kültürü, geniş
bir coğrafi alanı etkilemiş durumda.
Z: Türkiye’de hiç sahne performansı izlediniz mi?
Evet, özellikle açık hava gösterilerini, modern Türk müziği ve
bazı opera gösterilerini izledim. Tiyatroya ise lisan kısıtlamaları nedeniyle pek gidemedim.
Z: Zorlu Center’daki Performans Sanatları Merkezi projesine
nasıl hazırlandınız, hazırlık aşamasıyla ilgili bilgi verir misiniz?
Öncelikle, Zorlu Center konseptinde bir toplanma alanı düşüncesi vardı. Bunun yapısı zaman içinde geliştirildi. Zorlu Center’dan ve projenin mimarisini yapan Tabanlıoğlu ve
Emre Arolat Mimarlık’tan sahada ne istendiği, en iyi işlevin
ne olacağı ve İstanbul’u neyin heyecanlandıracağına dair bir
brief geldi. İyi tasarlanmış, iyi işlev görecek ve her akşam insanlarla dolacak gösteri alanları isteniyordu. Gösteri alanları
İstanbul’da mevcut olan alanları tamamlayıcı nitelikte görülüyordu. İstanbul için eşsiz ve ihtiyaç duyulan alanların ortaya
çıkarılması bekleniyordu. Biz de öncelikle Performans Sanatları Merkezi’nde gösterilecek performans türlerini ve bunlar
için ne tür sahne ve ekipman ihtiyaçları olacağını düşündük.
Daha sonra sahneden oditoryuma geçtik. İnsanlar sahnedeki performansla nasıl ilişki kuracaktı? Ayrıca, uzun süre canlı
kalabilmesi için sahnedeki esnekliği de dikkate aldık. Zorlu
15
Center yetkilileri ve mimarlara sunumlar yaptık. Karşılıklı fikir
alış verişi yaptık. Zaman içinde hep daha fazla ayrıntı eklendi.
Zorlu Center’dan özel bir talep geldi. Biz bilgi almayı sürdürürken, Zorlu da yerel firmalarla birlikte, ne istediklerine dair
araştırma yaptı. Bize gösteri yapılacak sanat kollarından birinin Türk dansı olacağını ve Zorlu Center’ın bunun için eşsiz bir
alan olacağını ve mekanda gerekli genişliğe ihtiyacı olacağını
bildirdiler. Müzikal tiyatro alanında özel gösterilerin yanı sıra
epik gösteriler de sunulacağı için tasarımı ona göre şekillendirdik. Tiyatro alanının hem yerel gruplara hem de büyük çaplı
müzikal prodüksiyonlarına uygun olarak döşenmesi için plan
yaptık. Gösterilere uyum sağlamak için uçan sahne ve düzenlenebilir sahne seviyeleri olacak.
Z: Teknik detaylardan bahsedebilir miyiz? Örneğin akustik
için özel malzemeler kullandığınızı biliyoruz.
SSD akustik uzmanlardan oluşan bir ekip ve AMPC ile birlikte
mekanın şekli üzerinde çalışıyorlar. SSD, duvar yüzeylerine
nerede ihtiyaç duyacaklarını, tavana nerede ihtiyaç duyacaklarını ve ses için gerekli alan yüksekliği ve hacme karar
veriyor. Müzikal tiyatronun kuru bir akustiği vardır. Böylece
müzikallerin güçlü ses yapısı, gösterinin ses sanatçıları ve
prodüktörleri tarafından istendiği şekilde net ve duyulabilir
hale gelir. Bazı emici malzemeler ve bazı yansıtıcı malzemeler
vardır. AMPC ve SSD birlikte her iki alan için de ortak formlar bulmuşlardır. AMPC performans ışıklandırmasını sahneyle
doğru uyumu oluşturacak şekilde belirler. Müzikal tiyatroda
ayrıca nesneleri oditoryumun arkasından uçurmak için imka-
nımız var. Operadaki Hayalet’i izlediyseniz, gösterinin başı
Paris operasında geçer. Hayalet, binayı hiç terk etmemiş olan
mimarlardan biridir ve bu da benim gibi insanlar için bir uyarı
niteliğindedir: İşiniz bittikten sonra gitmeyi unutmayın. Seyircinin üzerinde asılı duran bir şamdan vardır. Sonra birden
bu şamdan aşağı iner ve sahneye çarpar. Doğrudan insanların üstüne gelir, bu çok etkileyici bir andır. Dolayısıyla, bizim
de böyle gösteriler yapmak için imkanlarımız var. Projelerde
temel şekli oluşturduktan sonra, mimar gerekli malzemeleri ekler, ki burada bu malzeme ahşaptır. SSD ile doğru sesi
oluşturmak için, müzikallerin güçlü ses sistemini sağlamak ve
mimarların aradığı görsel etkiyi de yaratmak için neler yapılabileceği görüşülüyor. Ahşabın kalınlığı, çubuklar arasındaki
boşluk, ahşabın arkasındaki malzeme incelikle tayin ediliyor.
Daha az göz önünde olan bir çok alanda, alanlar arasında uy-
gun ses ayrımını sağlamak adına SSD, Performans Sanatları
Merkezi’nde düzenlemeleri ve detayları incelemiştir.
Z: Orkestra alanı için özel bir tasarımınız var. Bu tasarımı nasıl gerçekleştirdiniz?
Bu sanırım Türkiye için yeni bir şey. Sahne önündeki ilk üç
oturma sırası, beş ayrı yapboz alanına bölünüyor. Biz bunlara vagon adını veriyoruz. Yerin yüzeyi sayesinde hava akımı
alttan geliyor. Koltuklar üstten sabitleniyor. Sahne uzantısı
olarak orkestra alanı kaldıracı da kullanılabiliyor. Bu durumda, gösteri yaklaşık üç metreye kadar alanın içine girebiliyor.
Yani, seçim yapma şansı oluyor.
Z: Tüm prodüksiyon işi mimarlık ekibi tarafından gerçekleştirildi...
Evet, tüm tasarım ekibiyle birlikte. Bu projenin çok büyük bir
proje olduğu belli ve ana müteahhit dışında sahada çalışan
bir tedarik ekibi var, biz bu ekiple doğrudan çalışıyoruz. Zorlu
Center projesinde işçilik kalitesi gerçekten etkileyici. Projenin
sonunda, tüm teknik ekipmanla birlikte projenin test edilmesine ve hizmete sunulmasına şahit olacağız. Sunduğumuz hizmet binanın bütün ömrü içindir.
Z: Zorlu Center projesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bence proje muhteşem. İngiltere’de 1978 yılında açılan Barbican Center isimli benzer büyüklükte bir projemiz daha vardı.
Sanırım tasarımına 1956 yılında başlanmıştı. Büyüklük açısından kıyaslandığında, Zorlu Centre projesinin çok daha az bir
zamanda tasarlanıp inşa edildiğini görüyorum. Proje başlayalı
ne kadar süre oldu ki? Beş yıl. Gerçekten çok etkileyici.
Zorlu Center, Ticari Proje ve Kiralama Müdürü İrem Yücel Kaymak
Z: Zorlu Center içinde Performans Sanatları Merkezi fikri nasıl doğdu?
Projenin başlangıcında bir kültür merkezinin olması da planlandı. Önce
limitli bir kültür merkezi düşünülmüştü. Ancak İstanbul’a sağlayacağı
katkıyı göz önüne alarak projenin ölçeği büyütüldü. Profesyonel bir yönetimi olan, sadece bir ay bir performansın izlenip sonra üç ay kapalı
olmayan, dünya çapındaki ve lokal pazardaki gösterilere de yer vererek
gece-gündüz yaşayan bir kültür sanat merkezi olmasına karar verildi.
Z: Performans Sanatları Merkezi diye bir tanımlama Türkiye’de çok
yaygın değil. Burada birçok ilkle karşılaşılacak. Nedir bunlar?
Binanın teknik alt yapısı oldukça doyurucu özelliklere sahip. Bu anlamda özellikle Londra’dan Anne Minors Performance Consultants ve
Sound Space Design olarak iki yabancı danışmanlık firmasıyla çalıştık.
Türkiye’de bazı gösterileri izleyemememizin sebebi aslında teknik yetersizlikler. Türkiye’deki alt yapı ve donanıma göre gösteriler gelebiliyor. Zorlu Center’da iyi bir altyapı ve donanım olacağı için dünya çapında prodüksiyonları izleyebileceğiz. Örneğin Amerika’da ve Londra’da
izlediğimiz Broadway şovlarını, ünlü müzikalleri izleyebileceğiz. Belli
alt yapıya sahip operaları, bale gösterilerini, konserleri, müzikalleri
de izletebileceğimiz çok amaçlı bir büyük salona da sahibiz. Amacımız
performansa yönelik tüm gösterilere ev sahipliği yapabilmek, aynı za-
manda dünya prömiyerleri, sergi organizasyonları düzenlemek.
Z: Bazı lounge alanları ve mağazalar da olacak, değil mi?
Hem alışveriş merkezine hem de Performans Sanatları Merkezi’ne bakan çift cepheli bazı mağazalarımız var. Kitapçı ve hobiye yönelik mağazalar olacak. Yaklaşık 1000-1500 metrekarelik bir dijital kütüphane
alanımız da bulunuyor. Burayı daha çok eğitim amaçlı konumlandırdık.
Z: Yılda kaç kişi ağırlamayı hedefliyorsunuz?
Zorlu Center’a yılda 18 milyon ziyaretçi bekleniyor. Şu an programla-
ma çalışmaları yeni başladığı için Performans Sanatları Merkezi olarak
yeni bir mutabakat imzaladık. O planlama sonrasında bir yılda burada
yer alacak etkinliklerin sayısına göre ziyaretçi sayısı netleşecek. Performans için hedefimiz yüksek. Sadece yazın aylarında değil, yılın 12
ayı etkin bir mekan olmasını hedefliyoruz. Bu izleyiciyi oluşturmak adına yürüteceğimiz birtakım kampanya ve çalışmalar olacak.
Z: Performans Sanatları Merkezi’nin Zorlu Center’daki diğer fonksiyonlarla entegre olmasıyla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Performans Sanatları Merkezi bizim AVM’nin de en büyük mağazalarından biri gibi. AVM’de mağazaların misyonu alışveriş merkezine ziyaretçi çekmektir. Performans Sanatları Merkezi’n de gün boyu aktif
olmasını istiyoruz. Gündüz çocuklara, akşamları yetişkinlere yönelik
programlarımız olacak. AVM’ye de çok büyük bir ziyaretçi artısı olacağını düşünüyoruz. Zaten otelimizde de birtakım kongreler yer alabilir.
Buradaki balo salonu ile oteldeki balo salonu arasında entegrasyon
olabilir. Bizim beş fonksiyonumuzun ve karma kullanımın önemli bir
sirkülasyon sağlayacağını düşünüyoruz. Bütün projeleri tizlikle sürdürüyoruz. Performans Sanatları Merkezi’ne 300 milyon Dolar gibi çok
ciddi bir yatırım yapıldı. Dünya üzerinde böyle bir örnek yok. Zorlu grubunun ve Zorlu ailesinin yaptığı çok büyük bir yatırım.
16 yarışma
Bir De Sen Tasarla’da
10. yıl coşkusu
Zorlu Tekstil Grubu’nun ev tekstil alanındaki lider markası Taç’ın 10.’sunu düzenlediği
“Bir De Sen Tasarla Yarışması”nda dereceye girenler, 3 Mayıs’ta gerçekleştirilen
görkemli bir ödül töreni ile açıklandı.
E
v tekstili sektörünün lider markası Taç’ın Türkiye Ev
Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TETSİAD)
işbirliği ile bu yıl 10’uncusunu düzenlediği “Bir De Sen
Tasarla Yarışması” sonuçlandı. Türkiye genelindeki üniversitelerin Mimarlık ve Güzel Sanatlar Fakülteleri’nde öğrenim
gören lisans öğrencileri ile Eğitim Fakülteleri’nin Resim – İş
Öğretmenliği Bölümü lisans öğrencilerinin katıldığı, 10. Taç
Bir De Sen Tasarla Yarışması’nın sonuçları, 3 Mayıs’ta Sabancı
Müzesi içinde yer alan the Seed’de düzenlenen törende açıklandı.
Grubu yöneticileri, Can Yalman Design Kurucusu endüstriyel
tasarımcı Can Yalman, akademisyenler ve üniversite öğrencilerinin yanı sıra çok sayıda davetli katıldı.
Gazeteci ve Program Yapımcısı Özlem Gürses’in moderatörlüğünü üstlendiği ödül törenine, Zorlu ailesinin üyeleri, Zorlu
Holding Tekstil Grubu Başkanı, Zorlu Holding ve Zorlu Tekstil
“Bu yarışma ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilebilir kılacak”
Zorlu Holding Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, törende
Törenin açılış konuşmasını yapan Bir De Sen Tasarla Yarışması
Jüri Başkanı Prof. Dr. Günay Atalayer, yarışmanın 10 yıllık süreçte geçirdiği aşamalara, bugün geldiği noktaya, öğrenciler ve
sektör için önemine değindi. Endüstriyel tasarımcı Can Yalman
ise konuşmasında tasarımın dinamiklerini ve önemini anlatarak
öğrencilere çeşitli tavsiyelerde bulundu.
yaptığı konuşmada, “Her alanda olduğu gibi tekstil sektöründe de ‘sürdürülebilirlik’ bizim temel başarı ölçütümüz. Taç Bir
De Sen Tasarla Yarışması da bu bakış açımızın en önemli yansımalarından birisi. Bu yarışma tekstilde, ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilebilir kılacak. İyi yetişmiş insan gücünün sağlanması ve ülkemizin 100. yıl hedeflerine ulaşması konusunda
da sosyal alanda örnek gösterilen önemli bir proje” dedi.
Günümüzde rekabetin, dünya ölçeğinde derinleştiğini vurgulayan Aydın, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Özellikle tekstil
sektörünü ayakta tutacak, rekabet avantajı sağlayacak en
önemli unsurlardan biri tasarımdır. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması, ev tekstili sektörü hakkında gençlerimizi bilinçlendirmek, sektörü sevdirmek, iyi eğitimli ve sektöre katma değer
sağlayabilecek nitelikli genç çalışanlar yaratmak konusunda
da 10 yıldır önemli bir görev üstleniyor.”
Yarışma birincisi, ödülünü Olgun Zorlu’nun elinden aldı
10. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması’na 34 üniversiteden, 512
eser katıldı. Kazananlar; Zorlu Tekstil Grubu yöneticileri, medya temsilcisi, art direktör, Taç bölge bayileri, TETSİAD temsilcisi ve akademisyenlerin aralarında bulunduğu yarışma jürisi
tarafından belirlendi.
Ödül töreninde, 10. Taç Bir De Sen Tasarla Yarışması’nda birincisi seçilen Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Ahmet Ağlamaz, 10 bin TL değerindeki ödülünü
Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Olgun Zorlu’nun elinden
aldı. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi
Nurefşan Ateş’in ikinci olduğu yarışmada, üçüncülük ödülü-
17
“Bir De Sen Tasarla Yarışması ilkleri başardı”
Prof. Dr. Günay Atalayer
Bir De Sen Tasarla Yarışması, Jüri Başkanı
Ödül törenindeki konuşmasında, Bir Desen Tasarla Yarışması’nın 10. yılına ulaşmayı
başarmış, gelecek vaat eden girişimlerden birisi olduğunu söyleyen Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tekstil Sanatları Bölümü Başkanı Prof. Dr. Günay
Atalayer, yarışmanın uzun vadeli bir planla başlayıp bunu gerçekleştirdiğini ve birçok açıdan ilkleri başardığını dile getirdi.
Atalayer, yarışmanın başarılı olduğu yönleri şu şekilde özetledi: “Yarışmanın tasarımcı adaylarını tanıtmak ve yaratıcılığı özendirmek amacı taşıdığı göz ardı edilmeksizin tüm sektöre hizmet verildiği, hizmetin zaman içinde hem firmaya hem eğitim
dünyasına hem de sektöre döneceği asla unutulmadı. İlk kez tasarımcıya eserini
hemen uygulanmış olarak görme şansını veren yarışma, tasarımcıların özgeçmişinde sunduğu önemli bir aşama olarak yer aldı. Kazananların onları yetiştiren öğretim
üyeleriyle birlikte çeşitli fuarlara katılması sağlandı. İlk iki yıl dernek adına raportörlük yaptığım bu oluşum, artık kurumsal bir yapıda sürdürülüyor. Bu oluşum içinde
yer almaktan çok mutluyum.”
Zorlu Tekstil Grubu’nu duyarlı yaklaşımları için kutlayan Atalayer, “Yeni önerilerimizle yarışmanın bir okul olarak sürdürüleceğini ve tasarımcının yaşamında dönüm
noktalarından biri olmaya devam edeceğini umuyorum. İyi niyet, iyi hedef ve iyi çalışmalarla ortaya konulan bu yarışmanın varlığının temeli olan tasarımcı adaylarını yaratıcı emekleri, dünyaya duyarlı bakış açıları; iyiyi,
yeniyi, farklıyı yakalamak yolunda katkıları için kutluyorum” dedi.
10. Taç Bir De Sen Tasarla
Yarışması’na 34 üniversiteden,
512 eser katıldı. Kazananlar;
Zorlu Tekstil Grubu yöneticileri,
medya temsilcisi, art direktör,
Taç bölge bayileri, TETSİAD
temsilcisi ve akademisyenlerin
aralarında bulunduğu yarışma
jürisi tarafından belirlendi.
Can Yalman
18 yarışma
Yarışma finalinin ardından ödül kazanan tasarımcılar, Facebook’ta özel olarak
hazırlanan www.facebook.com/tacbirdesentasarla sayfası üzerinden bir kez
de kendi aralarında yarıştı. Facebook oylaması sonucunda Sosyal Medya
Ödülü’nün sahibi belirledi.
Dereceye girenler ve ödülleri
Birincilik ödülü, 10.000 TL: Ahmet Ağlamaz, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
İkincilik ödülü 7.000 TL: Nurefşan Ateş, Yeditepe Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi
Üçüncülük ödülü 5.000 TL: Yeşim Endes, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Mehmet Zorlu Vakfı Özel Bursu: Yasemin Atak (Marmara Üniversi-
“Bir De Sen Tasarla Yarışması, her yıl merakla bekleniyor”
Çağlar Arığa
sitesi Mimarlık Fakültesi), Neriman Özaslan (Mimar Sinan Güzel
Sevda Barandır
Evim Dergisi Yayın Yönetmeni
Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi), Hilal Beder (Mimar
Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi), Emel
Erden (İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi), Aslı-
Bir De Sen Tasarla geleneksel hale gelmiş, öğrencilerin ve üniversitedeki öğretim üyelerinin
her yıl merakla beklediği bir yarışma. Her yıl
gelişerek büyüyor. Tekstil sektörünün öncü kuruluşlarından Zorlu Tekstil Grubu’nun böyle bir yarışma düzenleyip bunu geleneksel hale getirmesi önemli bir başarı. Bu yarışma
genç tasarımcıların önünü açıyor, tasarımcılarla üreticileri buluşturuyor ve genç yetenekleri sektöre kazandırıyor. Bu sayede tekstil sektörünün gelişmesine de ciddi bir katkı sağlıyor.
han Çiftçi (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi)
TETSİAD Özel Ödülü 3.000 TL: Çağlar Arığa, Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Sosyal Medya Özel Ödülü 3.000 TL: Çağlar Arığa, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
nün sahibi ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi öğrencisi Yeşim Endes oldu. Törende, altı
adet Mehmet Zorlu Vakfı Özel Bursu ve TETSİAD Özel Ödülü
de sahiplerini buldu.
Finalistler Facebook’ta da yarıştı
Yarışma finalinin ardından ödül kazanan tasarımcılar,
Facebook’ta özel olarak hazırlanan www.facebook.com/tacbirdesentasarla sayfası üzerinden bir kez de kendi aralarında
yarıştı. Yarışmacılar, tasarımlarına ait görselleri ve isteyenler
tasarımlarını anlattıkları videolarını Facebook’taki “Taç Bir De
Sen Tasarla Sayfası”na yükleyerek 15 gün boyunca Facebook
kullanıcıları tarafından oylandılar. Halk oylaması niteliği taşıyan Facebook oylamasını kazanan Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Çağlar Arığa, 3
bin TL değerindeki para ödülünün sahibi oldu.
Taç, ayrıca dereceye giren eserlerin üretimini gerçekleştirerek www.tac.com.tr adresinde online satışa sunacak ve
tasarımlara tüketici katalogunda da yer verecek. Kazananlar isterlerse, Zorlu Tekstil Grubu’nda iş veya staj imkanı da
elde edebilecek.
tesi Güzel Sanatlar Fakültesi), Ceren Bek (İstanbul Teknik Üniver-
Çağlar Arığa’nın Sosyal Medya Özel Ödülü kazanan tasarımı
19
Öğrenciler mutlu, gururlu
Ahmet Ağlamaz, yarışma birincisi
Daha önceki yıllarda da yarışmaya katıldım. Bu yıl “genç” teması
doğrultusunda “bağ” adını verdiğim bir desen tasarladım. Fikri
bulmam üç gün sürdü. Gençler bağcıklı ayakkabılara çok düşkün
olduğu için, ayakkabı bağcıklarından oluşan bir desen tasarladım. Birinci olmak çok büyük bir mutluluk. Ev tekstili alanında çalışmayı istiyorum. Bu yarışmanın hedeflerime ulaşmak için bana
ciddi katkıları olacağını düşüyorum. Zorlu Tekstil Grubu’na böyle
önemli ve değerli bir yarışma düzenlediği için çok teşekkür ediyorum.
Nurefşan Ateş, yarışma ikincisi
Bir De Sen Tasarla Yarışması’nı yakından takip ediyordum. Çok
başarılı bir yarışma. Umarım uzun yıllar devam eder. Bu yıl ben
de katılmak istedim. Nasıl bir desen tasarlayacağımı düşünürken
evimin penceresinden dışarı bakıyordum. O manzarayı desene aktarabileceğimi düşündüm. Çarpık kentleşmeyi, karikatürize ederek
desenime aktardım. Özgürlüğü temsil eden kuşlar çizdim. Gökyüzünün maviliği yeni umutları simgeliyor. İkinci olduğumu duyunca
çok şaşırdım, çok mutlu oldum. Zorlu Tekstil Grubu’na çok teşekkür
ediyorum.
Yeşim Endes, yarışma üçüncüsü
Bir De Sen Tasarla Yarışması’nın çok profesyonelce hazırlanan,
çok başarılı bir yarışma olduğunu düşünüyorum. Hem sektör hem
öğrenciler için çok önemli fırsatlar sağlıyor. Bu yılki yarışmaya büyük bir hevesle katıldım. Gençlik denince akla gelen ilk şey dijital
dünya. Ben de tasarımıma bunu yansıtmak istedim. Farklı genç
gruplarını temsil eden desenler yaptım. Üçüncü olmak sürpriz
oldu, çok sevindim. Gurur verici. Zorlu Tekstil Grubu’na ve emeği
geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Tüm öğrencilere, yarışmaya katılmalarını tavsiye ediyorum.
20 köşe yazısı/prof. dr. kerem alkin
Yüzde 4’lük büyüme mümkün mü?
2012 yılında sanayi üretimindeki artış yüzde 4 ve altında kalır ise, tüm yılın büyümesi için görebileceğimiz
en iyi veri yüzde 3 civarı büyüme olacaktır. Oysa biz 2012 yılı için “Yüzde 4 büyümenin altında kalmayalım”
diyorduk.
8
Mayıs’ta açıklanan Mart ayı sanayi üretim verileriyle,
2012 yılının ilk çeyreğine ait verileri tamamladık. Yılın
ilk çeyreğinde sanayi üretimindeki artış yüzde 2,77 düzeyinde kaldı. Oysa, 2010 yılının aynı çeyreğinde sanayi üretimindeki artış yüzde 17,17; 2011 yılının ilk çeyreğinde de yüzde
14,6 olmuştu. Diyelim ki, 2010 yılındaki yüksek orandaki sanayi üretim artışı 2009 yılının telafisiydi. 2011 yılındaki yüksek
üretim artışı ise, telafinin üzerine ciddi bir üretim artışı oldu
ve Türkiye Cumhuriyet tarihinin rekor sanayi üretim düzeyine
ulaştı.
Bu noktada esasen, 2010 ve 2011 yıllarının ilk çeyreklerindeki
rekor düzeydeki sanayi üretim artışlarının üzerine, yani rekor
düzeydeki üretimin üzerine, sanayi üretiminin 2012 yılında da
hala yüzde 2,77 daha artmış olması küçümsenecek bir artış olmasa gerek. Ancak, Türkiye’nin 2023 hedefleri göz önüne alındığında, yeterli bir üretim artışı olmadığı kesin. Üzülmeyelim,
bozulmayalım, kendimize kızmayalım ama, sanayi üretiminde
ÇEYREK SANAYİ ÜRETİMİ ÜZERİNDEN BÜYÜME TAHMİNİ
Çeyrek
Sanayi Üretiminde
GSYH
Dönem
Değişim (%)
Büyümesi (%)
-14,74
2009 1. Çeyrek
-22,03
2. Çeyrek
-15,46
-7,77
3.Çeyrek
-8,07
-2,77
4. Çeyrek
9,87
5,86
2009 Yıllık
-9,88
-4,83
2010 1. Çeyrek
17,17
12,22
2. Çeyrek
14,56
10,22
3. Çeyrek
10,00
5,28
4. Çeyrek
12,06
9,25
2010 Yıllık
13,11
9,20
2011 1. Çeyrek
14,60
12,04
2. Çeyrek
8,03
8,81
3. Çeyrek
7,63
8,22
4. Çeyrek
6,57
5,20
2011 Yıllık
8,91
8,49
2012 1. Ç Tahmin
2,77
2,25-2,80
artış oranını ortalama olarak yüzde 7’nin altına indirmemiz
gerekiyor. Bu yıl sanayi üretimindeki artış yüzde 4 ve altında
kalır ise, tüm yılın büyümesi için görebileceğimiz en iyi veri
yüzde 3 civarı büyüme olacaktır. Oysa biz 2012 yılı için “yüzde
4 büyümenin altında kalmayalım” diyorduk.
İhracat odaklı büyüme için hızlanmalıyız
2011 yılının ilk 107 günü ile bu yılın ilk 109 günü karşılaştırıldığında, ihracat hacmindeki artış sadece yüzde 5,9. Oysa yıla
başladığımızda ihracat sanki 2012 yılı için yüzde 10 ile 12 arasında artış oranı ile tüm yılı götürecekmiş gibi gözüküyordu.
Görünen o ki, Euro Bölgesi ve genel anlamda AB piyasasındaki keyifsizlik ve bu bölgedeki ihracat bağlantı kayıplarımızı
diğer coğrafyalara yaptığımız ihracat hamleleri ile tam dengeleyemememiz sebebiyle, ihracat hacim artışında zorlanıyoruz.
Türk sanayisinin üretimini belirli bir tempoda artırabilmesi
için, eğer iç talep üzerinde baskı ve tedbir var ise, var gücümüzle ihracata yüklenmemiz gerekiyor. İhracat kesimimizin
desteklenmesi amacıyla ek tedbirleri acil olarak gözden geçirmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Çünkü yüzde 11’i
geçmiş olan enflasyonu ve ancak 75,3 milyar Dolar’a gerilemiş olan cari açığı kontrol altında tutmak, cari açığı 2012 yılı
sonunda 72 milyar Dolar ve altına, yıllık enflasyonu da yüzde
7’nin altına çekebilmemiz için iç talebi baskı altında tutmamız
gerekiyor.
Bu durumda, ekonominin iç dinamiklerini soğutmayı, “yumuşak iniş” için işi sıkı tutmayı sürdüreceksek; Merkez Bankası,
enflasyonu düşürmek için işi sıkı tutacağını her fırsatta söylüyorsa, o zaman ihracat odaklı büyüme için hızlanmamız gerekiyor. Yeni Teşvik Sistemi, Türk Ticaret Kanunu, 2B Arazileri,
Mütekabiliyet Yasası derken, ihracatımız yine ekonomi gündeminin gerilerine düştü. İlgiyi bir miktar artırmamızda yarar var.
2012 için dikkatli olmalıyız
Öncelikle, 2012-2014 Orta Vadeli Program’da (OVP) 2011 yılı
büyüme tahmininin yüzde 7,5 olarak revize edildiğini belirtsek
de, her ne kadar verinin açıklanmasına bir aya yakın bir süre
kala Ekonomi Yönetimi’ni temsil eden bakanlar tarafından kabaca yüzde 8,5 telaffuz edilmeye başlanmış olsa da, gerçekleşme Orta Vadeli Program’a göre 1 puanlık sapma ile yüzde
8,5 oldu. Şahsi tahmin aralığımın dip noktası yüzde 8,61 idi.
Küçük bir farkla tutturduğumuz söylenebilir.
Keza, 4. çeyrek büyüme tahmin aralığımın alt noktası da yüzde
5,35’ti. Finans piyasası kurumlarının ekonomistlerinin 4. çeyrek
büyüme beklentisi ortalaması ise yüzde 4,9’du. Yüzde 5,2’lik
gerçekleşme, yine tahminimizin daha yakın olduğuna işaret ediyor. Yine, 2011 yılı için tahmin edilen 1 trilyon 281 milyar TL’lik
GSYH büyüklüğü de 1 trilyon 294 milyar TL olarak gerçekleşti.
Dolar cinsinden 761 milyar Dolar düzeyinde tahmin edilen GSYH
büyüklüğü ise, 2011 yılı için 772,3 milyar Dolar olarak açıklandı.
10 bin 363 Dolar düzeyinde tahmin edilen kişi başına GSYH değeri ise, 10 bin 444 Dolar olarak duyuruldu.
2011 yılında reel katma değer artışı başarısı açısından, en yüksek üç sektör sırasıyla, toptan-perakende ticaret, inşaat ve
21
ulaştırma-depolama-haberleşme sektörleri oldu. Tarım sektörü 2010 yılında sadece yüzde 2,4’lük bir katma değer artışı
yakalamış iken, 2011 yılında katma değer artışı performansını
yüzde 5,2 ile iki katından daha yüksek oranda bir performansa
dönüştürdü.
Bununla birlikte, Ekonomi Yönetimi’nin finansal istikrar riskini, yani Türk bankacılık sektöründeki kredi hacmindeki yüksek
artışı ve ısınmış Türk ekonomisinin sonucu olarak hızla artan
cari işlemler açığını kontrol altına almak adına aldığı “ekonomiyi soğutma” tedbirleri, 2011 yılının son çeyreğinde hem
inşaat, hem de toptan-perakende ticaretin katma değer performansına yansımış durumda. Aynı durumun, kısmen imalat
sanayinin katma değer üretme performansına da yansıdığı
söylenebilir. Bir önceki çeyrek döneme göre, en yüksek katma
değer üretim performans kaybı toptan-perakende ticarette,
ardından imalat sanayinde ve ikisinin ardından inşaat sektöründe gözleniyor.
Tüketim ve yatırım harcamalarında rekorlar
2011 yılının son çeyreğinde “ekonomi soğutma” tedbirlerinin
bir sonucu olarak, bir çeyrekte yurtiçi yerleşik hane halkının
tüketim harcamaları toplamı, 3. çeyreğin çok az da olsa altında kaldı. 2008 ve 2009 yıllarında bu durum, küresel krizin net
etkisi ile, daha yüksek miktarda bir farkla gerçekleşmişti. Yüzde 9 büyüme ile Türkiye dünya dördüncülüğünü 2010 yılında
yakaladığında, Türk halkı 3. çeyreğe göre, 4. çeyrekte 3 milyar
TL daha fazla para harcadı.
Sonuç olarak, bir çeyrekte 240 milyar TL’ye yakın bir hane halkı tüketim harcaması ile Türk halkı yeni bir Cumhuriyet tarihi
tüketim harcaması rekoru kırdı. Yıllıklandırılmış olarak da, 921
milyar TL’lik bir yurtiçi hane halkı tüketim harcaması ile yeni
bir Cumhuriyet rekoru da kırılmış oldu. Türkiye’ye gelmiş olan
turistlerin gerçekleştirdikleri tüketim harcaması da hesaba katıldığında, 959 milyar TL’yi bulmuş durumdayız.
Bir rekor da hiç kuşkusuz yatırım harcamalarında. Sadece
bir yılda 283,2 milyar TL ile tüm zamanların en yüksek sabit
sermaye yatırım harcamasına ulaşıldı. Bu rekor kamu sektörü
için 48,6 milyar TL, özel sektör için ise 234,6 milyar TL olarak
gerçekleşti. Kamu sektörü inşaat yatırımları 41,5 milyar TL ile
Cumhuriyet tarihi rekoruna ulaşırken, özel sektör inşaat yatırımları da 76,5 milyar TL ile yeni bir rekora imza attı. Yani,
inşaat sektörü yatırımları 118 milyar TL’ye ulaştı. Yani, 39-40
milyar TL düzeyinde bir yapı, inşaat malzemesi kullanımı gerçekleştiğini tahmin edebiliriz. Bu durumda, 24 milyar TL yurtiçi piyasa talebi ve 16 milyar Dolar düzeyinde bir ihracat hacmi
ile sektörün toplam talep hareketliliğinin 40 milyar Dolar düzeyinde olduğu ifade edilebilir.
“Ekonomi soğutma” tedbirleri etkisini gösteriyor
Bununla birlikte, tüm 2011 yılında reel olarak yüzde 7,7 artan yurtiçi yerleşik hane halkları tüketim harcamalarının,
yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 7,8 artışla yıl ortalamasına
yakın bir performansa işaret ederken, 2011 yılının son çeyreğinde bir anda reel olarak tüketim harcamaları artışının
yüzde 3,4’e gerilemesi, Ekonomi Yönetimi’nin “ekonomiyi
soğutma” tedbirlerinin etkisini son çeyrekte hissettirdiğini
gösteriyor.
Keza, toplam yatırım harcamaları da 2011 yılında reel olarak
yüzde 18,3 artmışken, son çeyrekte artış oranı yüzde 2,4 ile yıl
performansının ciddi oranda altında kalmış durumda. Alınan
tedbirlerin sonucu olarak, kamu yatırım harcamalarının tüm yıl
için reel olarak yüzde 3,2 gerilediği, bu gerilemenin reel olarak
son çeyrekte yüzde 9,8’e ulaştığı görülüyor. Kamu inşaat yatırımları 2011 yılının 3. çeyreğinde reel olarak yüzde 3,8 artış
yakalamışken, ekonomiyi soğutma tedbirleri ile 4. çeyrekte
yüzde -8,1’lik bir negatif büyümeye dönüşmüş.
Özel sektör yatırımları ise reel olarak yüzde 22,8’lik artış ile
dünya sıralamasında istisnai bir performans yakalamış gözüküyor. Ama son çeyrek de özel sektörün yatırım harcamalarındaki artış oranı yüzde 5,2 düzeyine kadar ivme kaybına,
performans kaybına uğramış gözüküyor. İlginçtir, performans
kaybının gerekçesi, özel sektör inşaat yatırımlarındaki performans kaybından değil, makine ve teçhizat yatırımlarındaki
performans kaybından kaynaklanıyor.
Özel sektör inşaat yatırımları reel olarak 2010 yılında yüzde
17,7 arttıktan sonra, 2011 yılında da yüzde 16,4’lük bir artış yakalamış. 2011 yılının ilk yarısında reel olarak yüzde 20, ikinci
yarıda ise reel olarak yüzde 12,5 arttığı söylenebilecek bir özel
sektör inşaat yatırımı performansı var. Özel sektör makine ve
teçhizat yatırımlarındaki 4. çeyrek artış ise bir anda ivme kaybederek, yüzde 2’de kalmış.
2011 yılının son çeyreğine damgasını vurduğu açıkça görülen
“ekonomiyi soğutma” tedbirleri, 2012 yılının ilk çeyreğinde
etkisini hissettirdi. Bununla birlikte, geride bıraktığımız 2012
yılı Ocak-Mart döneminin büyüme ve harcama performansı ile
ilgili sonuçlarını ancak 30 Haziran’da öğrenebileceğiz.
Bu noktada, yılın ilk çeyreğine ait imalat sanayi kapasite kullanım oranlarından şimdilik elde ettiğimiz izlenim, 2012 yılının ilk çeyreğinde GSYH büyümesinin reel olarak yüzde 2,252,75 düzeyinde gerçekleşmiş olabileceğine işaret ediyor. Cari
açık ise, Mart ayı sonunda 72 milyar Dolar’ın altına inerek
sevindirdi. “Ekonomi soğutma” tedbirlerinin etkisi böyle giderse, Türkiye’nin yıl sonunda cari açık ve enflasyonda imajı
düzelebilir.
22 haber
Raffles İstanbul, HBA imzalı iç
dekorasyonuyla büyüleyecek
Raffles İstanbul Zorlu Center’ın iç dekorasyonu, dünyaca ünlü otellerde imzası olan Hirsch Bedner Associates (HBA)
tarafından yapıldı. Raffles İstanbul Zorlu Center, İstanbul’un tarihi ve karakteristik özelliklerini yansıtan eşsiz
tasarımıyla konuklarını büyüleyecek.
Z
orlu Center, içerisinde yer alan “premium luxury” otel
markası ve Condé Nast Traveler ve Travel & Leisure’ın
ödüllerinin de sahibi olan Raffles özel bir yere sahip.
Raffles İstanbul Zorlu Center’ın iç dekorasyonu, Peninsula NY,
The Ritz Carlton Dubai, Mandarin Oriental New York gibi dünyaca ünlü otellerin de iç dekorasyonunu tasarlayan HBA tarafından yapıldı. Otelin iç dekorasyonunda geçmişten gelen öğelerin
günümüze uygun bir konseptle harmanlanmasına özen gösterilerek İstanbul’un renklerine uygun bir renk skalası oluşturuldu.
Her odaya farklı tasarım
Her bir odanın farklı tasarlandığı Raffles İstanbul Zorlu
Center’da, toplam 184 odanın 136’sı standart, 47’si süit ve 1 tanesi de presidential suite olacak. İstanbul’un eşsiz güzelliğinin;
rahat, konforlu ve lüks bir şekilde yaşanabilmesi için odaların
büyüklüğü ortalamanın üzerinde tutuldu.
Lüks kavramı İstanbul’un dokusuyla harmanlanıyor
“Premium luxury” hizmet anlayışında kişiye özel hizmet (butler) ile “imkansız” kelimesinin yer almayacağı Raffles İstanbul
Zorlu Center’ın, iç dekorasyonuyla benzerlerinden ayrışacağını
belirten Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet
Even şunları söyledi: “Toplam 3 milyon Dolar yatırım yapılan
Raffles İstanbul Zorlu Center’ın tasarımında müşterinin otele
gelip ayrıldığı ana kadar gördüğü her ayrıntının incelikle tasarlandığı bir yaklaşımla, lüks kavramını İstanbul’un dokusuyla
harmanlıyoruz. İstanbul’a değer katacak olan Zorlu Center projesinde önemli bir yere sahip olan otelin eşsiz tasarımı, Boğaz
manzarası ve benzersiz ev sahipliği anlayışı ile iş, finans, eğlence ve sanat çevrelerini bir araya getirecek.”
Raffles İstanbul Zorlu Center’ın “business & leisure” konseptinde olması ve markanın diğer otellerinde olduğu gibi geleneksel
özelliklerini koruyarak İstanbul’un tarihi ve karakteristik özelliklerini yansıtması hedefleniyor. Örneğin; altın mozaikler gibi
Bizans etkileri alınıyor ve lobideki kolonlarda bir detay olarak
kullanılıyor. Çevreci yaklaşımın öne çıktığı tasarımda tamamen
geri dönüşümlü malzeme ve ışıklandırma için de yüzde 95 oranında tasarruflu LED kullanılıyor.
Sanat, tasarımda öne çıkan unsur
Otel tasarımını yaparken öncelikle bulunduğu yerden ilham
alan HBA’in 30 yıldır aynı şirkette olan Yönetim Kurulu Başkanı
Howard Pharr, Raffles İstanbul Zorlu Center’ın tasarımının eşsiz
olacağını belirterek şunları söyledi: “Markanın sunumu içinde
Türkiye’den tasarımlar, detaylar, sanat eserleri ve el sanatları
ile sanatı tasarımın ana unsuru olarak kullanıyoruz. Yabancı
ve Türk sanatçıları ‘Hayallerindeki İstanbul’u yaratmak üzere
bir araya getiriyoruz. Otel lobby, restaurant gibi ortak kullanım
23
alanlarında ve odalarda uluslararası sanatçıların imzasını taşıyan sanat eserleri yer alacak.”
Raffles İstanbul Zorlu Center için, HBA’den yedisi Atlanta’da,
üçü Londra’da olmak üzere 10 kişi yoğun bir çalışma yürütüyor.
Işıklandırma, sanat danışmanlığı, yönlendirme grafiği gibi alanlarda çalışanlarla birlikte bu sayı toplamda 35 kişiye ulaşıyor.
Batı ile Doğu’nun eşsiz dünyası tasarımda buluşuyor
Raffles İstanbul Zorlu Center’ın iç dekorasyonunda kullanılan
özel obje ve temalar her mekan için ayrı tasarlanıyor. Lobide
kullanılacak olan özel kaya kristali ve yer panoları tasarıma
farklı bir kimlik kazandırırken, binlerce üfleme el yapımı cam
yıldızın kullanıldığı balo salonu, Avrupa ve İstanbul’dan izler taşıyan özel restoranlar, 3 bin metrekarelik SPA ve sanat eserleri
otelin tasarımını eşsiz kılıyor. Yaklaşık 3 bin metrekarelik dünya
çapındaki SPA’da kişiye özel ve çiftler için özel masaj odaları,
saunalar, buhar odaları, özel parti hamamı, buz çeşmeleri, fitness, bay-bayan kuaför bulunuyor. SPA tasarımında şehrin geçmişindeki zengin kültür katmanlarından alınan ilhamın etkisiyle
batı ile doğunun dünyası eşsiz bir kültür dokusunda bir araya
geliyor. İki ana keşif alanı olan aktif bölge ve terapi bölgesindeki ortak akan su teması, beden ile ruh arasındaki dengeyi besleyen uyumlu bir his yaratmayı amaçlıyor.
Raffles İstanbul Zorlu Center’da, seçkin etkinliklere ev sahipliği yapacak olan 1.200 kişilik balo salonu bulunacak ve salonun
yüksekliği 11 metre olacak. Otelde 50 kişilik düzende ayrıca yedi
salon daha bulunacak. Farklı özellik ve tarzda iki adet gurme
restaurant da yer alacak. Bunlardan bir tanesinde özel aşçısı
ve pişirme düzeneği olan bir masa bulunacak. Ayrıca Long Bar
isteğe bağlı olarak 12 kişilik özel bir mekana da dönüşebilecek
şekilde tasarlanıyor. Raffles İstanbul Zorlu Center ile birlikte
dünyanın premium mutfak&yemek konseptleri, ünlü isimleri
İstanbul’da olacak.
Lobby
Emre Zorlu, Howard Pharr, Mehmet Even
Champange room
Ballroom
Lobby
SPA
HBA hakkında
Long Bar’ın bir diğer özelliği de özel cam ve taş mozaikten oluşan zemin çağdaş bir Bizans etkisi ortaya çıkarması. Bunların
yanı sıra, yerden tavana cam duvarlar, özel şampanya odası ve
misafirlerin birbirini görebileceği geniş oturma alanları bulunuyor. Oturma odası ve modern bar konseptini bir araya getiren
Library Lounge; kitaplarla dolu rafları ve özgün tasarımıyla
otele gururla imzasını atıyor. Renkli dökme camdan duvarı,
barın en belirgin özelliğinin başında geliyor. Açık ve kapalı havuz ve helikopter pistinin de yer alacağı Raffles İstanbul Zorlu
Center’da, açık havuz kurgulanan özel tasarımla yaz aylarında
çeşitli etkinlikler için mekan ve yazlık sinema olarak da kullanılabilecek.
Presidential suit
Pek çok ödüllü projenin sahibi HBA, kurulduğu 1964 yılından bu
yana konaklama alanında iç tasarım sektöründe lider konumunu
koruyor. HBA, dünya çapında 100 büyük mimarlık ve iç mimarlık firmasının sıralandığı listede 10 yıldır ilk sırada yer alıyor. Dünyanın
önde gelen otellerinin iç tasarımlarında imzası bulunan HBA, dört
kıtaya yayılmış 11 ofisi ile yaratıcı projeler geliştiriyor. HBA, 54 ülkede 1000’den fazla çalışanıyla beş yıldızlı üst segment otel tasarımı
yapıyor. HBA, müşterinin otele gelip ayrıldığı ana kadar gördüğü
her ayrıntının incelikle tasarlandığı bir yaklaşımla çalışıyor. Yıllık
cirosu yıllık 84 milyon Dolar olan HBA, bugüne kadar aralarında Peninsula NY, The Ritz Carlton Dubai, Mandarin Oriental New York gibi
dünyaca ünlü birçok premium otelin iç tasarımını gerçekleştirdi.
24 haber
Zorlu Holding’den
“Dünya Saati”ne destek
Zorlu Holding, dünyamızın sağlıklı geleceği için değişim yolları aramak ve iklim değişikliği ile mücadeleye
dikkat çekmek amacıyla Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yürütülen “Dünya Saati” kampanyasına
katıldı.
A
vustralya’nın Sydney kentinde binlerce kişinin iklim değişikliğiyle mücadeleye dikkat çekmek için
2007’de Mart ayının son Cumartesi günü 20.30’da
ışıklarını bir saatliğine kapatmasıyla başlatılan Dünya Saati (Earth Hour) kampanyası, kısa bir süre içinde küresel bir
kampanya haline geldi.
135 ülkeden, bir milyardan fazla insanın katıldığı dünyanın
bu en büyük çevre hareketinde bugüne kadar, aralarında
Avustralya’dan Sydney Opera binası, Çin’den Kuş Yuvası Stadyumu, Mısır’dan Gize Piramitleri, Fransa’dan Eyfel
Kulesi, Amerika’dan Empire State, İstanbul’dan Boğaziçi
Köprüsü’nün de bulunduğu binlerce sembolik yapı yer aldı.
Türkiye’den katılım artıyor
Bu kampanya Türkiye’de de 2009 yılından bu yana giderek
artan katılımlarla etkin bir şekilde yürütülüyor. 2011 yılında
bu uygulamaya, Boğaziçi Köprüsü’nün yanı sıra 267 kurum,
12 Valilik, 20’nin üzerinde Belediye ve binlerce kişi destek
verdi.
Bu yıl 31 Mart Cumartesi günü 20.30-21.30 saatleri arasında
gerçekleştirilen ve yoğun ilgi gören Dünya Saati kampanyasına, Zorlu Holding de katıldı. Başta Zorlu Holding ve Zorlu Center olmak üzere Grup şirketleri; Zorlu Gayrimenkul,
Vestel, Korteks, Zorluteks ve Zorlu Enerji’ye ait tüm üretim
tesislerinde ve binalarda, güvenlik amacıyla kullanılan aydınlatmalar dışındaki ışıklar bir saatliğine kapatıldı.
Dünya karanlığa gömüldü
İklim değişimi ve küresel ısınmaya dikkat çekmeyi amaçlayan “Dünya Saati” kampanyası
bu yıl da büyük ilgi gördü. BM Genel Sekreteri
Ban Ki-Maan, “BM’nin
ışıklarını dünya nüfusunun, elektrik kullanma
imkanı olmayan yüzde
20’lik kesimiyle dayanışma göstermek üzere söndürdük. Dünyada
temiz, verimli ve pahalı olmayan enerjiye ihtiyaç var” dedi.
İngiltere: İngiltere’nin başkenti Londra’da Buckingham Sarayı, St.
Paul Katedrali, St. Stephen’s Tower ve birçok anıt karanlığa gömüldü.
Sydney: Sydney kentindeki ünlü Harbour Köprüsü ile Opera Binası, Wellington’daki Parlamento Binası ile Auckland’daki Sky Tower
karanlığa gömüldü.
Fransa: Fransa’nın başkenti Paris’te aralarında Notre Dame Katedrali ve Zafer Anıtı’nın da bulunduğu 230 anıt bir saatliğine ışıklarını
kapattı.
Rusya: Rusya’nın St. Petersburg kentinde halk, kağıttan fenerler
uçurdu.
Almanya: Berlin’deki Brandenburg Kapısı önünde toplanan çevreciler, Dünya Saati’ni 5 bin mumdan oluşan bir küre ile kutladı.
Türkiye: İstanbul’daki Boğaiçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet
Köprüsü olmak üzere, Dolmabahçe Sarayı, Saat Kulesi, Beylerbeyi
Sarayı, Küçüksu Kasrı, Galata Kulesi, Ayasofya Müzesi, Kastamonu Kalesi ve Ankara Opera Binası ışıklarını bir saatliğine söndürdü.
25
Pakistan Rüzgar Santrali’ne
Euromoney’den ödül
Zorlu Enerji, 158 milyon Dolarlık yatırımla Pakistan’da inşa ettiği rüzgar santrali projesi ile Euromoney Uluslararası
Yayın Grubu’na ait Project Finance dergisi tarafından verilen “2011 Ortadoğu’nun En İyi Yenilenebilir Enerji Finansmanı
Ödülü”nü aldı.
Z
orlu Enerji’nin Pakistan’ın Jhimpir eyaletinde inşasını
sürdürdüğü, ülkenin ilk rüzgar santrali projesi, Euromoney Uluslararası Yayın Grubu’nun bir yayını olan
aylık ekonomi ve finans dergilerinden Project Finance tarafından “2011 Ortadoğu’nun En İyi Yenilenebilir Enerji Finansmanı Ödülü”ne layık görüldü. 35 yıldır finans, hukuk, enerji ve
taşımacılık sektörleri için iş dünyasına yönelik bilgiler sunan
Project Finance dergisi, bu yıl 13.’cü kez alanında önemli başarılara imza atmış şirketlere ödül verdi. 350 proje arasında
yenilik, problem çözme, en iyi uygulama, risk azaltma, altyapı
projelerinde finansman teslimat hızı, sürdürülebilirlik gibi kriterler dikkate alınarak sıralama yapıldı.
Dubai’de düzenlenen ödül töreninde ödülü Zorlu Enerji adına Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak aldı. Pakistan Rüzgar
Santrali’nin, ülkede bir yabancı yatırımcının, yabancı finans
kaynakları ile gerçekleştirdiği ilk yenilenebilir enerji yatırımı
olması açısından özel bir proje olarak değerlendirilmesinden
mutluluk duyduklarını belirten Ak, “2006 yılında başlattığımız
Pakistan Rüzgar Santrali projemizi 56,4 MW kurulu gücüyle bu
yıl içinde faaliyete geçireceğiz. Gharo – Keti – Bandar – Hyderabad rüzgar koridorunda inşa edilen projemiz, tam kapasite
üretime geçtiğinde, yılda 159 GW/saat elektrik olmak üzere,
Pakistan’da 20 yıl süreyle elektrik sağlayacak” dedi.
Zorlu Enerji, Pakistan Rüzgar Santrali’nin inşa sürecinde bugüne kadar önemli finansal anlaşmalara imza attı. Ekim 2011’de
Uluslararası Finans Kurumu IFC (38,1 milyon Dolar), Asya Kal-
kınma Bankası (36,8 milyon Dolar), ECO Ticaret ve Kalkınma
Ulusal İletim ve Dağıtım Şirketi ve Pakistan Alternatif Enerji
Bankası (20 milyon Dolar) ve Pakistan’ın en büyük özel ban-
Geliştirme Kurulu ile Enerji Satış ve Uygulama Anlaşması’na
kalarından Habib Bank Limited (16,2 milyon Dolar) ile toplam
imza attı. Zorlu Enerji Pakistan, imzalanan bu sözleşmelerle
111,1 milyon Dolar tutarında kredi anlaşması imzalandı. Böyle-
santralin 20 yıllık elektrik satış garantisini sağlamanın yanı
likle, toplam maliyeti 158,7 milyon Dolar olan projenin santral
sıra mevzuat değişikliği ve rüzgar hızındaki olası değişiklik
inşaatı, uluslararası finans kuruluşlarından sağlanan kredi ile
gibi üretimi etkileyebilecek risklere karşı Pakistan devletinin
hız kazandı. Aralık 2011’de ise, Zorlu Enerji Pakistan, Pakistan
teminatını aldı.
Zorlu Enerji Pakistan Ltd.
Zorlu Enerji Grubu’nun yüzde 100 sahibi olduğu Zorlu Enerji Pakistan Ltd., 13 Eylül 2007 tarihinde, rüzgar enerjisine dayalı elektrik
enerjisi üretim tesisleri kurmak ve bu tesislerde üretilen enerjiyi
satmak üzere kuruldu. 26 Ekim 2006’da Pakistan’da rüzgar enerji
santrali kurmak üzere Pakistan Alternatif Enerji Geliştirme Kurulu
(AEDB) ile anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre Zorlu Enerji Pakistan
Ltd., Haydarabat-Jhimpir bölgesinde yer alan rüzgar enerjisi geliştirme bölgesinde rüzgar enerji santrali kurarak 20 yıl boyunca elektrik üretecek.
26 haber
Mehmet Zorlu Vakfı, 450 bin
çocuğa ulaştı
İstanbul’da ve Anadolu’nun birçok ilinde çocukları tiyatroyla buluşturan Zorlu Çocuk Tiyatrosu, iki farklı oyunla
dokuzuncu sezonunu tamamladı. Yeni sezonda 45 bin çocuğa daha ulaşarak, dokuz yılda toplam 450 bin
çocuğa perdelerini araladı.
M
ehmet Zorlu Vakfı tarafından Türkiye’nin dört bir
yanında tiyatroya gitmeyen çocuğun kalmaması ve
çocukların sanatla küçük yaşlarda tanışması için
2003’te kurulan Zorlu Çocuk Tiyatrosu, onbinlerce çocuğu tiyatroyla tanıştırmayı ve sahneye koyduğu oyunları kitaplaştırarak kitap sevgisini aşılamayı sürdürüyor.
Bugüne kadar Türkiye’nin dört bir yanındaki çocuğa tiyatronun büyülü dünyasının kapılarını aralayan Zorlu Çocuk Tiyatrosu dokuzuncu sezonunda Kurbağa Prens ve Çirkin Ördek
Yavrusu oyunlarını çocuklarla buluşturdu. Bu sezonda 45 bin
çocuğa daha ulaşan Zorlu Çocuk Tiyatrosu, dokuz yılda toplam 450 bin çocuğa perdelerini aralamış oldu.
Çirkin Ördek Yavrusu Müzikali
Keyifli bir müzikal olan Çirkin Ördek Yavrusu, 15 Ekim 2011’den
başlayarak 23 Nisan 2012’ye kadar yıl boyunca İstanbul
Kenter Tiyatrosu’nda çocuklara eğlenceli dakikalar yaşattı.
Andersen’in dünya klasikleri arasında yer alan Çirkin Ördek
Yavrusu masalı, siyah olduğu için çirkin olduğu düşüncesiyle
ailesi tarafından dışlanan yavru ördeğin, farklılığını keşfetmesi üzerine cesaret ve özgüven kazanmasını konu ediniyor.
Hasan Erkek’in yönetmenliğinde sahnelenen ve büyük beğeni
toplayan oyun, Ankara Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali kapsamında da çocuklarla
buluştu. 25 Nisan’da Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Tiyatro
Sahnesi’nde 6 yaş ve üzeri tüm seyircilere ulaştı.
27
Çirkin Ördek Yavrusu
Kurbağa Prens Müzikli-Danslı Çocuk Oyunu
Kurbağa Prens Müzikli-Danslı Çocuk Oyunu, Anadolu Turnesi
kapsamında 16 ili dolaştı. Turnenin ilk ayağında Bursa, Uşak,
Denizli, Aydın, İzmir ve Manisa, ikinci ayağında ise Lüleburgaz, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Fatsa, Samsun, Kastamonu, Bartın ve Bolu yer aldı. Özlem Saraç’ın uyarladığı, Grimm
Kardeşler’in ünlü masalı Kurbağa Prens, çocuk oyunlarının
usta yönetmeni Gaye Cankaya’nın yönetmenliğinde sahneye
koyuluyor. Oyun, “ilk görüşte önyargıyla yaklaştığınız insanların içlerindeki ‘güzelliği’ ancak onu tanıdıkça keşfedebilirsiniz”
mesajını veriyor.
Oyunların kitapları raflarda
Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun sahnelediği oyunların masal kitaplarının yer aldığı seriye Kediler ve Fareler Mutfağı, Bremen
Mızıkacıları, Oz Büyücüsü ve Kurbağa Prens’ten sonra, Çirkin
Ördek Yavrusu eklendi. Hans C. Andersen’in dünya klasiklerinden olan Çirkin Ördek Yavrusu, Kelime Yayınları tarafından
uyarlandı. 5 yaş ve üzeri çocuklara hitap eden kitap, renkli
tasarımı, eğlenceli ve sürükleyici anlatımıyla çocukların beğenisini kazanıyor. Kitap, siyahlığından dolayı çirkin olduğu düşüncesiyle ailesi tarafından dışlanan yavru ördeğin, farklılığını
keşfetmesi üzerine cesaret ve özgüven kazanmasını konu edinerek “öteki” kavramını eğlenceli bir biçimde irdeliyor. Kitap
satışlarından elde edilen gelir ise Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun
Anadolu turnelerindeki ücretsiz gösterilerine aktarılıyor.
Kurbağa Prens
28 söyleşi
Yazı: Yaprak Özer
Öbür Elif
Elif Şafak dünyaca tanınan edebiyatçılarımızdan biri.
Keşke sayıları daha fazla olsa. Çok merak edilen, çok
başarılı genç bir kadın. BloombergHT’de hazırlayıp
sunduğum programa konuk ettiğimde fark ettim ki
bir yandan çok da medyatik; röportajdan kaçmıyor…
H
akkında çok yazı yazılmış, o da çok röportaj vermiş. Çok soru sorulmuş
o da çok yanıt vermiş… Merak edilmeyen bir şey kalmamış diye düşünüyor insan… Popüler konulardan çok daha az değinilmiş ya da konuşulmamış konular üzerindeki düşüncelerini almak istedim. Özetle bir başka
Elif portresi çıksın istedim. Elif Şafak’ın “öbür Elif”i anlatmasını istedim. Ortaya
çok zevkli bir sohbet, dokunulabilen bir kadın yazar, bir anne, bir kadın çıktı.
Bakalım öbür Elif kitaplarından tanıdığınız Elif Şafak’a ne kadar benziyor.
Daha ne kadar Londra
Ben de çok kestiremiyorum. Biraz hayatın akışıyla beraber gelişiyor. Önceden alıp da uyguladığımız kararlar değildi. Ben İstanbul’u seviyorum ve özlüyorum. Bir dengeyi tutturarak yarı orada yarı burada bir hayat sürdürmeye
çalışıyoruz.
Londra’yı seviyorum
Ben yağmuru çok severim güneşle aram çok iyi değil. Hakikaten yazarken,
düşünürken, okurken kapalı havalarda daha kolay buluyorum. Kendimi daha
iyi hissediyorum öyle havalarda. O açıdan iklimi beni rahatsız etmiyor, ama
tabii çok ciddi bir hasret oluyor. İstanbul’u, buradaki dostlukları özlememek
mümkün değil.
Gurbet hali
Tuhaf bir psikoloji, ben buna biraz gurbet hali diyorum. Mesela buradayken
okuduğumdan çok daha fazla gazeteleri okuyorum, takip ediyorum her şeyi.
Ama belki İstanbul’dayken hepimize oluyor. Öyle anlar oluyor ki, insan biraz da gündemi takip etmemek istiyor. Böyle bir lüksü olsun istiyor. Yurtdışındayken öyle bir şey yok, tam tersi aslında; her şeyi daha yakından takip
ediyorsunuz. Boyutlar değişiyor. Uzakta olmak demek, ruhen uzakta olmak
demek değil aslında.
Evlenince geçer dediler
Biraz yerel, yarı evrensel bir dengeyi tutturmaya çalışmak, ben bunu çok
önemsiyorum. Belki çocukluğumdan beri hayat hep böyle geçtiği için bana
böyle yakın geliyor. Hep böyle yarı göçebe geçti, ben hiçbir zaman bir yere
29
tam olarak yerleşemedim. Hatta evlenince geçer bunlar dediler geçmedi, anne olunca geçer dediler, geçmedi.
Kendimi yazmak istemiyorum
Zannediyorum ben kendimden hareket etmeyi pek sevmiyorum. Benim için edebiyat ille de kendi başımdan geçenleri
başka insanlara anlatmak değil. O nedenle hiçbir zaman çok
otobiyografik olmadı benim çıkış noktam. Beni daha çok heyecanlandıran, bir başkası olmaya çalışmak. Kendimi bir başka
insanın yerine koymak, dünyaya bir de oradan bakmak, bambaşka biri olabilmek, biraz da ona bürünmek… Ben o halleri
çok seviyorum; yani kendim olmaktan çıkabilmeyi. Bunun
bana verdiği özgürlüğü seviyorum. Sanat bunu mümkün kılıyor. Gündelik hayatta öyle bir şansımız
yok, hepimiz bir kimlik, bir kisve taşıyoruz
ve bununla özdeşleşiyoruz ama edebiyatta
bilhassa romancılıkta. Çünkü roman bireyi
anlattığı, bireyi anlamaya gayret ettiği için, o
birey herhangi biri olabilir. 17. yüzyılda yaşayan
biri, Sibirya’da yaşayan biri olabilir. Ben ona çok
inanıyorum. Edebiyatçının yalnız olması gerekiyor.
Zamanda ve mekanda tabii ki kendimizden her zaman
izler taşır ve yansıtır ama her yazdığımız otobiyografik
olmak durumunda değil. Öbürü daha fazla heyecan veriyor
bana.
Yazdığım karakterler ve ben
O karakterin üzüntülerini yaşamaya başlıyorsunuz, onun iniş
çıkışlarını tecrübe ediyorsunuz. Onun da yarattığı bir bölünmüşlük oluyor ama ben galiba şunu seviyorum; kağıt üzerinde bir orkestra kurabilmek. Genelde benim romanlarımda çok
farklı kökenlerden gelen, farklı fikirlere sahip, farklı hikayeleri
omuzlarında taşıyan karakterler oluyor. Onlar bir araya geldiğinde ortaya çıkan sinerjiyi seviyorum. Daha hercai bir resim
çıkıyor ortaya. Bütün renkleriyle, değişkenliğiyle bunları seviyorum galiba. O nedenle okura bırakmak istiyorum; hangisini
daha çok sevdiğine ve hangi sonucu çıkaracağına okuduğu
zaman karar versin. Daha eşitlikçi bir yaklaşımla tepeden bakan, dikte eden bir yaklaşımla değil. Kendimi de eşitleyerek,
kendimi de unutarak yazmayı seviyorum galiba.
Bazı karakterleri daha çok seviyorum
Mesela “İskender”de oldu. Pembe’nin çok izi oldu; yazarken sevdim, etkilendim. Yunus karakterini sevdim,
oradaki küçük kardeşi… ”Aşk”ta Hz. Şems’i yazarken, içimin
titrediği şeyler, sayfalar oldu. Hz Mevlana’da da oldu. İşin tuhaf
tarafı kötü gibi görünen bir karakteri yazarken bile onu sevebiliyorsunuz. O şefkat olmadan bir şekilde vücuda geçmiyor.
Kitap bitince kötü oluyor
Benim için en zor dönem kitap bittiğinde. Bitiyor roman, ben
onu editörüme teslim ediyorum ve artık basım aşamasına geçtiğimiz o ara boşluk, hakikaten ruhen düştüğüm bir dönem.
Tam anlamıyla bir şey elinizden çekiliyor ve bir boşluğa düşüyorsunuz. Çünkü o ana kadar belki bir sene, belki iki sene bu
karakterlerle yaşamışsınız ve her gün biraz daha eklemişsiniz
üzerlerine, bir şeylerini değiştirmişsiniz. Öyle bir nokta geliyor
ki, artık değişmeyecek, artık sizden çıktı, onun kendine ait bir
hayatı var, kendine ait bir kaderi var, doğdu artık. Orayı kabullenmek yani romanın bağımsızlığını, kendi mecrası olduğunu
kabullenmek bence bir yazar için çok zor ve birçok yazar aslında dünya edebiyatında iki kitap arası depresyona giriyor.
Araflar bizim için en zoru.
Depresyon hallerim
Depresyon dediğimizde süren bir halden bahsediyoruz. Benim bunu tecrübe ettiğim zaman da oldu. ‘’Siyah Süt’’te bunu
anlattım, kendimle dalga geçerek de anlattım. Ben yaklaşık
sekiz ay süren bir depresyon yaşadım. İlk doğumdan sonra,
ilk defa yazı benden gitti, çekildi, yazamadım. Yazamadığım
için depresyonun etkisi çok büyük oldu, çünkü yazı benim için
bir zamk, benim çok farklı seslerimi bir arada tutuyor ve bir
dengede tutuyor. Ben sekiz yaşımdan beri yazıyorum. Bu demek değil ki, her gün roman yazıyorum ama her gün bir şeyler
yazıyorum. Dolayısıyla yazının benim için bir sürekliliği var. O
kesildiği an taşıması zor bir hal oldu benim için; daha kasvetli,
ağır bir yük oldu. O nedenle haklısınız depresyon daha farklı
bir ruh hali ama gündelik hayatta da belki küçük küçük düştüğümüz kuyular oluyor. Çıkıyoruz iki gün sürüyor, üç gün sürüyor. Bunun da çok sık yaşandığını düşünüyorum. Ve bunları da
konuşabilmemiz gerektiğine inanıyorum. Çünkü işin doğası
böyle halbuki biz özellikle kamusal alanda hep böyle bir güçlü
görünelim işte kendimize belli bir şey veriyoruz, vermek durumunda da kalıyoruz. Belli bir hal, belli bir rol ama belki içten
içe hepimizin yaşadığı birçok en azından evhamlar, endişeler,
düşüşler oluyor. Bunları da konuşabilmek gerek bence.
yürürken düşünmeyi severim. Londra’da, İstanbul’da da çok
yürüyorum. Benim egzersizim böyle. Gündelik hayatta sonuçta hepimiz gibi romancı da öyle, edebiyatçı da öyle, sanatçı da
öyle. Süper marketten domatesini alan, evinin kirası ödeyen
ya da bir yerde faturasını yatıran. Anlatabiliyor muyum? Çok,
çok farklı bir şey değil.
İstanbul başka
İstanbul bence öyle bir şehir ki, insanın birebir şehirle ilişki
kurması gerekiyor. Mesela Ankara’da şehir ile kurduğumuz
ilişki genelde çevremiz üzerinden gidiyor. İstanbul’da ise bence insanın çevresi buradaysa, dostlukları ayrıca güzel ama bir
de şehir ile kurduğumuz bir bağ var. Ondan bence kişinin kendisini mahrum bırakmaması gerekiyor. Yani çıkıp dolaşabilmek, ne bileyim sevdiğiniz bir yerden köfte almak, sevdiğiniz
kitapçıya gitmek. Bir yerde oturmak, bir çay evinde taburenin
üzerinde oturup denize bakmak. Birebir şehir ile kurduğunuz
ilişkiler neyse ondan yoksun kalmamak. Ben bunu sürekli yapıyorum.
Hangi Elif
Belki iki şeyi birbirinden ayırmak lazım, en azından ben kendi
kendime öyle düşünüyorum. Bir yazan kişi var yani romanı yazan, hayal eden; bir de Elif var sonuçta.
İki Elif var bende
Benim iki yanım da var. Çok asosyal bir halim de var, kendi içine kapanan çekilen… Özellikle yazdığım dönemlerde öyle oluyorum ve öyle bir hal ki, kabuklaşıyorsunuz. Çok da fazla bir
temasınız olmuyor dış dünyayla. Yazarken de bu tür dönemlerden de geçmemiz gerekiyor. Çünkü çok yalnız bir sanat,
“sanatların en yalnızı” diyorlar. Okurken de yalnızız aslında,
sadece yazarken değil. Ama bunu sürekli yapmamak gerektiğini inanıyorum. Tersi de var bende. Mesela imza günlerini
seviyorum, edebiyat etkinlikleri, okurla buluşmalar bazen
beni o kadar etkileyen, duygulandıran anlar ki… Mesela anne
geliyor, yanında kızıyla beraber, torunuyla beraber bu arada
evdeki anneanne için kitap imzalamamı istiyorlar, dört kuşak
aynı evde aynı ailenin içinde düşünebiliyor musunuz? Bunları
görüp de etkilenmemek, duygulanmamak mümkün değil. Bu
nedenle romancının bence okurla bağını kaybetmemesi gerekiyor. Bizim ilhamımızın, enerjimizin önemli bir kısmı da oradan geliyor. Yoksa açıkçası o kadar hoyrat da olabiliyor içimizdeki kültürel ortam. Bu tarafa çok kapılırsanız eleştirilerden
çok etkilenebilirsiniz de. Ama okurdan gelen enerji çok güzel,
insanı besliyor, canlandırıyor. Bir de belki bir sorumluluk da
yüklüyor omuzlarınıza daha iyi yapabilmek için.
Günlük hayatta
Ben çok yürürüm, düzenli spor yapmam ama çok yürürüm.
Özellikle düşündüğüm zaman, bazen okuyarak yürürüm, elimde kitabımla yürürüm; düşerim bir yerlere toslarım ama yürümeye devam ederim. Bir şeyler çalışırım bazen ama en çok
Öfke tabii ki oluyor olmaz mı
Hepimizde var. İnsanız sonuçta ama çok öfkeyle hareket etmemek mümkün. Şu mümkün; yazarken öfke ile nefret ile
yazmamak, birilerinin işte nasıl açığını bulurum da acaba altını oyarım ya da onun yamuğunu yakalarım duygusu ile yaz-
30 söyleşi
“Ekonomik bir iş değil yazarlık. Mesela bazen altı ay boyunca yazarsınız, ortaya 120 sayfa çıkar ve an gelir o 120
sayfadan 100’ünü atarsınız, geriye kalır 20 sayfa. Ben yazarlığın yazmak kadar yazdıklarından vazgeçebilmek
sanatı olduğunu düşünüyorum.”
mamak. Bu gayet mümkün ve böyle olması gerektiğine inanıyorum. Yoksa gündelik hayatta tabii ki insanız, öfkeleniriz,
düşeriz, kalkarız, yeri gelir biz de kıskanırız. Hani zannediliyor
ki dışarıdan bakılınca bir şeyi başaran bir insan hayatında hiç
kimseyi kıskanmaz. Kıskançlık hepimize özgü ve biz yazarlar
çok kıskancız aslında, sürekli birbirimizi kıskanırız. Onun için
bunlar benim bilmediğim duygular değil ki, ama önemli olan
yazarken, üretirken bunlarla hareket etmemek. İnsan bilir bir
bilgisayarın başına geçtiğinde. Kendimizi, içimizdeki enerjiyi
biliriz. Bazen öyle anlar olur ki “Ben şu halde yazmayayım”
derim. Giderim dolaşırım, yürürüm, tekrar dönerim. Bir parça
değişebilmiş ise ruh halim öyle yazmaya çalışırım. İlla da her
zaman bunu yapabilirim aynı derecede diye iddia etmiyorum.
Ama en azından benim kendi açımdan kulağıma küpedir bu.
Çok nefret ile öfke ile art niyet ile yazmamak bence bir önemsenmesi gereken bir ilke.
Eleştiriler
Vallahi şimşekleri üzerime çekiyorum diye düşünmüyorum.
Ben kendim hakkında o şekilde cevap veremeyeceğim. Ben
mesela imza günlerinde okurlardan o kadar muhabbet görüyorum ki, gelen maillerden, yayın evine, ajansa gelen mektuplardan, web sitesine gelenlerden. Bulunduğun yere baktığımda çok şükür ben inanılmaz bir muhabbet görüyorum. Okur ile
ilişkim açısından. Basında eleştiri alıyorsunuz. Yeri geldiğinde
bir köşe yazarı veya öbür köşe yazarı bir şey yazıyor. Bunlar
çok doğal, tabii ki olacak.
Kadınlar daha hoyrat
Bence dünyanın her yerinde buna benzer şeylere rastlayabiliyoruz. Türkiye’de bir parça daha hoyrat özellikle bence
kadınlar söz konusu olduğunda daha hoyrat. Bir de birbirine
yakın gibi görünen yaşam tarzları olan kadınların, birbirlerine
yönelttikleri eleştirilerin tonuna dikkat ettiğimde, biz de çok
hoyrat olduğunu görüyorum. Artı bir hırçınlık var bizde. Onu
da maalesef görmek, mümkün olduğunca da aşmak lazım.
Kültürel elit
Benim bahsettiğim hoyratlık zaten okurdan gelen bir hoyratlık
değil. Ben onu çok ayırt ediyorum. İkisi birbirinden ayrı bence.
Çünkü bizde kültürel bir elit var. Maalesef Türkiye’de kültürel
elit biraz daha tek tek bir yere bağlı. Mesela tek bir yere bağlı derken İstanbul merkezli. Amerika’ya gittiğinizde biraz daha
coğrafi mobilite var. Bizde biraz daha İstanbul’a bağımlı bir
kültürel elitten bahsediyorum. Onun da kendi içinde tanışıklar,
adacıklar, o adaların kendi içinde oluşturduğu diller var. O adanın dışında kalan bir insan aleyhine konuşmak o adaya kolay
geliyor, öbür ada da o oda aleyhine konuşuyor. Ben bütün bu
adacıkların ötesine geçmek gerektiğine inanıyorum. Edebiyatın
İstanbul, İzmir, Ankara üçgeninin dışına geçmesi gerektiğine
inanıyorum. En önemlisi de edebiyatın elitist olmaması gerektiğini düşünüyorum. O nedenle şimdi bahsettiğimiz bu hoyratlıklar, daha çok elit kesim arasında kalan hoyratlıklar. Amasya’ya
gittiğinizde, Sivas’tan yazan bir okurun mektubunu okuduğunuzda bambaşka bir dil var. Okur orada sadece bir şeye bakıyor. Kitabı eline alıyor, 40 sayfa okuyor, sevmemişse okumayı
bırakıyor. Medya, “Bu dünyanın en iyi kitabı” da dese okumuyor. Çünkü sıkılmış, bırakıyor. Ama o kitabı sevmişse, kalbinde
bir şeye dokunmuşsa o kitabı anneannesine veriyor, yengesine
veriyor, Almanya’daki kuzenine gönderiyor. O kuzen okuyor o
kitabı, tekrar gönderiyor. Bu muazzam bir şey, orası çok güzel.
Çok satmak çok kazanmak
Ben bu ölçümleri hakikaten nasıl, neye göre yaptıklarını pek
iyi anlamıyorum. Ama satış rakamlarından bahsediyorsak maalesef Türkiye’de gerçek satış rakamlarını hiçbir zaman bilemiyoruz. Çünkü çok ciddi bir korsan var hala ve bütün bir kültür
dünyasını zedeliyor. Çünkü yalnızca yazardan değil; çevirmenden, yayınevinden çalınan para demek. Ama bir şeyi eklememe
müsaade ederseniz, başarının ölçütü çok kitap satmak mı? Bir
kitabın üzerindeki rakam sayısının artması mı? Hakikaten öyle
hissedemiyorum, öyle bakamıyorum. Beni mutlu eden ille de
bir şeyi başardım anlamında değil. Ama yüreğimi ferahlatan
şeyler, anlar var. Bu da okur ile buluşmalar, bir hikayenin bir
insanda azıcık bir etki yapmış olması, orada uyandırdığı bir güzellik… Belki biraz daha ruhani bakmaya gayret ediyorum.
İkinci iş yapmak zorunda kaldım
Türkiye’de tablo çok büyük oranda değişmiş değil. Hala birçok
insan çok ciddi zorluk çekiyor, aynı anda yazdıklarıyla geçinebilmekte… Ben çok uzun seneler bunu yaşadım ve yazarlığın
yanı sıra başka işler yapmak durumunda kaldım. Böyle pat diye
olmadı. Yakın zamanda belki daha rahatladım o anlamda ama
ben yakın zamana kadar aynı zamanda üniversitede çalışarak,
ders vererek yazdım.
Kitap neden okunmuyor
Tabii ki karşılaştırdığımızda insana üzüntü veriyor. Bu bir ihtiyaç, öyle bir ihtiyaç ki kitap okumadığınızda kendinizi boş
hissediyorsunuz. Bir şeyiniz eksik, hayatınızdaki çok temel bir
şeyin eksikliğini duyuyorsunuz. O ihtiyacın eksikliği duyulmaması tabii ki bizim açımızdan üzücü bir şey ama ben biraz daha
temkinli bakıyorum bu tür araştırmalara. Çünkü az önce de konuştuğumuz gibi maalesef Türkiye’de çok ciddi bir korsan var.
Güneydoğu’da, yazlık bölgelerde, büyük şehirlerde aslında ne
kadar kitap satıldığını bilemiyoruz. İkincisi Türkiye’de batıdaki
birçok ülkeden farklı olarak kitap kişisel bir mal değil. Bir insan
bir kitabı sevdiği zaman, özellikle kadın okur etrafındakilere
okutuyor. En başta kocasına, erkek arkadaşına okutuyor. Dolayısıyla aynı kitabı aslında bazen dörtle çarpmanız lazım.
Karakterleri nasıl yaratıyor
Ben hep iki tür romancılık olduğuna inanıyorum. Biri biraz daha
mühendis gibi çalışmak. Matematiği var. Romancı kafasında
bütün bir kurguyu yapıyor. Biliyor aslında hangi karakter ne zaman, ne söyleyecek, onun ağırlığı ne, o neye yol açacak. Biraz
daha erkeksi bir yazım tarzı aslında. Ama bu demek değil ki sadece erkek yazarlar bu tarz yazıyor. Bu tarz yazan kadın yazarlar
da var. Ve bunun ben dünya edebiyatında ve Türk edebiyatında
çok iyi örnekleri olduğunu düşünüyorum. Saygı duyduğum bir
tarz. Ama benim tarzım değil, ben öyle yazmıyorum.
Nasıl yazıyor
Ben yazarken daha sarhoş gibi yazıyorum, tam ne yaptığımı
bilmeden yazıyorum. Bunu derken neden bahsediyorum; bazen
bir resimle, bazen bir duyguyla, bazen bir sezgiyle yola çıkıyorum; bir karakteri görüyorum. Mesela öyle anlar var ki bir romanı yazarken açılış sahnesini görüyorum ya da birkaç resim
birbirini kovalıyor. Sonra ben o gördüğüm resimdeki karakteri
anlamaya çalışıyorum. Kim bu? Nasıl bir insan? Daha bilinçaltı
rüyalar… Bazen öyle şeyler oluyor ki, altı sayfa sonra, sekiz sayfa sonra o karakterin ne yapacağını ben de bilmiyorum. Kenarda
tutmak istediğim bir karakter…
31
Fotoğraf: Gökhan Çelem
Ya karakterler çılgınlık yaparsa
Ben kendimi bir kuklacı gibi görmüyorum. Yani benim elimde bu karakterlerin ipleri durmuyor. Ben onları yukarıdan yönetmiyorum. Ben
neyi seviyorum? Onların peşine düşmeyi. Onlar beni yönlendirsin. Karakterler kendi kendilerini yaratıyor. Dil öyle bir şey ki, bir kelime öbür
kelimeyi istediği için oraya gidiyor. Dilin kendine ait bir gücü var. Biz
zannediyoruz ki, ben dili alır şekillendiririm hamur gibi. Bence değil. Dil
bizi şekillendiriyor.
Beğenmezsem atarım
Çok oluyor, yazarken atıyorum da. Ekonomik bir iş değil zaten yazarlık.
Yani mesela bazen altı ay boyunca yazarsınız, ortaya 120 sayfa çıkar ve
an gelir o 120 sayfadan 100’ünü atarsınız, geriye kalır 20 sayfa. Ben yazarlığın yazmak kadar yazdıklarından vazgeçebilmek sanatı olduğunu
düşünüyorum. Ben, “İskender”i yazdığımda bundan çok daha kalın bir
kitaptı. O kadar çok bölümden, karakterden, ayrıntıdan vazgeçtim ki…
Okunmaz diye değil. Çünkü romanı kurarken yaptığımız her şeyi, yazdığımız her şeyi kullanmak zorunda değiliz. Bazen 10 sayfa yazarsınız
oradan geriye iki cümle kalır ama damıtılmış iki cümledir özü. Kelimenin önemine inanıyorum yazarken.
Başarı nedir
Başarı benim çok odaklandığım bir kelime değil, yani belki bir hedeften
ziyade işimi yaparken üretebildiğim, yaptığım şeyin bir sonucu diyelim.
Ama yola çıkarken ben başarmalıyım diye yola çıkmıyorum.
Evrenin kendi matematiği var
İlginç bir şey de var, galiba evrenin de böyle kendi matematiği var. İnsan başarıya çok odaklanınca sanki başaramıyor. Yanında başka şeyler
de olmalı. Bu mesela çocukları mutlu etmek olabilir, bir başkası için
birine hayrınızın dokunması olabilir. Yani işin içinde bence çok maddiyatla açıklayamadığımız başka birtakım unsurların olması da gerekiyor.
Bu bir yumak ve oraya odaklandığınızda kendiliğinden gelen şeyin adı
bence başarı. Biraz soyut bir açıklama oldu ama ben bunu çok hissediyorum, böyle olduğuna inanıyorum. Tabii ki güzel ama sonuçta hepimizin birey olarak şu yeryüzündeki vaktini güzel geçirmek amacı. Başkalarına da kendine de kainata da güzellikler getirerek. Ama kimi bunu
matematik profesörüdür o aşkı yayarak yapar, kimi kelimelerle yapar,
kimi bunu bir şey üreterek yapar, kimi evinde minnacık takı yaparak yapar. Ama her neyse yapabildiğimiz, elimizden gelen yeteneğimiz neyse
onu açığa çıkartmanın sonucunda gelen şey başarı.
32 haber
Tasarım bienalinde Vestel imzası
İstanbul’un ilk tasarım bienali 13 Ekim-12 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Uluslararası saygın kuruluşlardan
aldığı tasarım ödülleriyle Türkiye’de ve dünyada tasarımdaki gücünü tescilleyen Vestel, bienalin eş sponsorları
arasında yerini aldı.
İ
stanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 13 Ekim-12
Aralık tarihleri arasında düzenlenecek olan tasarım bienalinin teması, Londra Tasarım Müzesi Direktörü ve aynı
zamanda İstanbul Tasarım Bienali Danışma Kurulu Üyesi olan
Deyan Sudjic’in önerisi ile “Kusurluluk” (Imperfection) olarak
belirlendi. İstanbul Tasarım Bienali, “Kusurluluk” temasıyla
bir yandan İstanbul’un farklı yaratıcı potansiyeline övgü niteliği taşırken, bir yandan da günümüz dünyasında tasarım
ile ilgili geniş bir bakış açısının oluşumunu destekleyecek.
Sudjic’e göre, bu tema, dünyaya İstanbul hakkında bir şeyler
söyleme imkânı yaratırken, aynı zamanda çağdaş tasarımın
doğası adına keskin bir bakış açısı sunacak. Vestel’in eş sponsor olarak yer alacağı bienalin küratörleri ise Emre Arolat ve
Joseph Grima.
Dünya çapında bir etkinlik
Bienalin tanıtımının gerçekleştirildiği basın toplantısında bir
konuşma gerçekleştiren Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu
Başkanı Ömer Yüngül; Vestel’in tasarım kavramını fark yarat-
manın en önemli unsurlarından biri olarak gördüğünün altını
çizdi.
Yüngül, “Vestel olarak tasarıma verdiğimiz önemi şimdi bir
adım daha öteye taşıyor ve bu alanda ülkemizin en saygın etkinliği olan İstanbul Tasarım Bienali’ni destekliyoruz. Dünya
çapında da ses getireceğine inandığımız bu organizasyonun
Türkiye’nin tasarım alanındaki etkinliğini göstermede, farklı
ülkelerden tasarım sanatçıları arasında iletişim sağlamada ve
gençleri tasarımı bir meslek olarak tercih etmeye teşvik etmede çok önemli rol üstleneceğine inanıyoruz” dedi.
Gençlerler birlikte tasarlıyoruz
Vestel, bienal kapsamındaki ilk etkinliğini 22-27 Mart tarihlerindeki “tasarımda özelleştirme” (customization) temalı
atölyeyle gerçekleştirdi. Atölye katılımcıları Marmara, TOBB,
Okan, Ege, İzmir Ekonomi, Yıldız Teknik, Yeditepe ve Maltepe
üniversitelerinde endüstri ürünleri tasarımı, grafik tasarım,
iç mimarlık ve çevre tasarımı bölümlerinde okuyan öğrenci-
lerden oluştu. Atölye katılımcıları, belirlenen 17 şehrin özelliklerini analiz ederek, soğutucu ürün (buzdolabı) tasarımını
tanımladıkları bu özellikler doğrultusunda özelleştirdiler.
Atölyenin ilk aşamasında katılımcı öğrencilerden; İzmir, Van,
Mardin, Konya, Antalya, Çanakkale, Ankara, İstanbul, Kayseri, Hatay, Gaziantep, Adana, Kastamonu, Eskişehir, Kütahya,
Bursa ve Trabzon kentlerini, tarihi ve kültürel doku, yemek
kültürü ve alışkanlıkları, kendine has yaşam tarzı gibi belirgin
özelliklerini incelemeleri ve bunun sonucunda seçilen şehre
ait tema ve anahtar kelimeleri sunmaları istendi. Sonrasında
ise bu temalardan yola çıkarak teknik, işlevsel ve estetik açıdan “özelleştirme” temasına uygun tasarımlar gerçekleştirmeleri beklendi.
Atölye çalışmalarının sona erdiği 27 Mart Salı günü, Beyoğlu
Gençlik Merkezi’nde tüm katılımcıları bir araya getiren genel
sunumda, atölyede ortaya konan soğutucu tasarımları hangi
temalardan hareket edildiği de anlatılarak izleyicilere sunuldu. Atölyenin yürütücülüğünü Vestel Beyaz Eşya Endüstriyel
Tasarım Grubu Yöneticisi Murat Hondu ve Vestel Beyaz Eşya
Endüstriyel Tasarım Grubu uzman tasarımcılarından Nuray
Işık üstlendi.
“Kusurluluk” (Imperfection)
İstanbul Tasarım Bienali’nin teması, İstanbul Tasarım Bienali Danışma Kurulu Üyesi ve Londra Tasarım Müzesi Direktörü Deyan
Sudjic’in önerisi ile “Kusurluluk” (Imperfection) olarak belirlendi.
Deyan Sudjic, kaleme aldığı tema metninde, sonsuz katmanlara ve
sürekli gelişen kentsel, sosyal ve kültürel değişimin getirdiği canlılığa sahip bir şehir olarak İstanbul’un bu temanın içeriğini incelemek için en uygun şehir olduğunu ifade ediyor. Ayrıca, İstanbul’un
kusursuzluktan çok uzak, buna karşın dünyadaki en enerji verici ve
en hareketli şehirlerden birisi olduğunu söyleyen Sudjic, metinde
şehrin kendine has özelliğinin bu kusurluluğun doğurduğu belirsizlik ve geçicilik durumu olduğunun altını çiziyor.
33
Atölye çalışmasındaki tasarımlar arasında en çok, İstanbul’daki
Kız Kulesi’nden esinlenilerek tasarlanan buzdolabı beğenildi.
Vestel, bienal kapsamındaki ilk etkinliğini 22-27 Mart tarihlerindeki
“tasarımda özelleştirme” (customization) temalı atölyeyle gerçekleştirdi.
34 haber
New York’ta İstanbul konuşuldu
Zorlu Gayrimenkul, 9 Mayıs’ta New York’ta düzenlenen “Real Estate Investment in Global Cities: Istanbul as Case
Study” etkinliğinde Amerikalı yatırımcılara İstanbul’un gayrimenkul alanındaki potansiyelini anlattı.
Z
orlu Gayrimenkul, The American Turkish Society
(Amerikan Türk Cemiyeti - ATS) ile gerçekleştirdiği
işbirliği kapsamında 9 Mayıs’ta New York’ta düzenlenen “Real Estate Investment in Global Cities: Istanbul as
Case Study” etkinliğine katıldı. Zorlu Gayrimenkul Yönetim
Kurulu Üyesi Emre Zorlu ve ATS Başkanı Murat Köprülü’nün
açılış konuşmalarını yaptığı panele alanında uzman konuşmacılar da katıldı.
Colombiya Üniversitesi Küresel Düşünce Komitesi Eş Başkanı Dr. Saskia Sassen, Cushman & Wakefield Murahhas
Üyesi Jeff Cushman, Loeb Partners Corporation Murahhas
Üyesi Said Armutçuoğlu ve Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even dünyadaki küresel şehirleri ve
İstanbul’un önemini anlattı.
ATS Başkanı Murat Köprülü İstanbul’un dünyadaki şehirler arasında yerinin giderek arttığına, gerçek anlamda bir
küresel şehir olduğuna değindi ve İstanbul’un çok uluslu
şirketler için cazibe merkezi olduğunu söyledi. Konuşmasında Zorlu Holding ve grup şirketleri hakkında bilgi veren
Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Zorlu
Gayrimenkul’ün 2006 yılında, yurtiçinde ve yurtdışında değerli araziler üzerinde nitelikli gayrimenkul projeleri geliştirmek üzere kurulduğunu anlattı ve sözlerine şöyle devam etti:
“İlk projemiz olan bugüne kadar birçok uluslararası mimari
ve sektörel gayrimenkul ödülüne layık görülen Zorlu Center,
2,5 milyar Dolar yatırım ile İstanbul’un en değerli projesi
olarak hayata geçiyor. Türkiye’nin ilk beş fonksiyonlu karma
kullanım projesi olan Zorlu Center, bünyesinde dünya çapında bir Performans Sanatları Merkezi’ni, premium luxury otel
markası Raffles’ı, ofisleri, alışveriş merkezini ve rezidansları
bulunduruyor. 2013’te açılacak bu projemizle İstanbul’a hem
İstanbullular hem de yabancı ziyaretçiler açısından yeni bir
cazibe merkezi kuruyoruz. Zorlu Center ile gayrimenkul geliştirme alanında önemli bir fark yaratıyoruz ve bu sayede
birçok yabancı fon ve yatırımcıdan davet alıyoruz. Bunların
arasında Amerika ve özellikle de New York bulunuyor. Önümüzdeki dönemde burada da farklı projelerle yer almayı hedefliyoruz.”
İstanbul, Avrupa’nın en hızlı yükselen şehri
Colombiya Üniversitesi Küresel Düşünce Komitesi Eş Başkanı Dr. Saskia Sassen, panelde yaptığı konuşmada, “Gerçek
anlamda küresel bir şehir, organizasyonel yetenekleri ve
ekspertizleri birleştiren bir şehirdir. Küresel şehirlere maddi
olmayan bir üretim yeri olarak baktığımızda, şehirlerde kültürel ve tarihi geçmiş büyük önem taşıyor. Bu yönden küresel
şehirler birbirinden ayrışıyor. Örneğin Çin ve ABD’de birden
fazla küresel şehirler var ve bunlar da birbirinden çok farklı.”
İstanbul’un olağanüstü kültürel ve tarihi geçmişiyle dünyadaki birçok şehirden olumlu yönde farklılaştığını belirten
Sassen, “Günümüzde binaların nasıl göründüğü değil bu
binaların nasıl kullanıldığı ve alt yapılarının nasıl kurgulandığı küresel şehirler için çok daha önemli. İstanbul, değişen
coğrafyaların ve küresel dengelerin düğümü olarak tanımlanıyor. Bu özelliğiyle son yıllarda Avrupa’nın en hızlı yükselen şehirlerinin başında geliyor. Ayrıca İstanbul günümüzde
doğunun ve batının birlikteliğini en iyi yansıtan şehirlerden
biri.”
Konuşmasında gelişmekte olan şehirlerin önemli fırsatlar
barındırdığını dile getiren Cushman & Wakefield’in Murahhas Üyesi Jeff Cushman, “Bu şehirlerde biraz da risk alarak
ortaklıklar yoluyla olağanüstü işler başarabilirsiniz. Bugün
Hindistan, Çin veya Türkiye’ye gittiğinizde ne kadar çok iş
yapabileceğinizi görüyorsunuz” dedi.
Loeb Partners Corporation Murahhas Üyesi Said Armutçuoğlu ise, İstanbul’un dünya ekonomisine girişte özellikle gayrimenkul konusunda önemli bir gelişime ihtiyacı olduğunu
söyledi ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “İstanbul’da konut
ihtiyacı çok fazla ve özellikle depreme dayanıklı olmayan binaların fazla olması önemli bir sorun. Yapılan araştırmalarda
bundan sonraki 10 yıl içerisinde 3,7 milyon konut artışı öngörülüyor. Mortgage ise yeni yeni gelişiyor ve şu an için kısa
vadeli. Türkiye’de gelişen orta sınıf emlak ihtiyacını artırıyor.
Ayrıca konutun yanı sıra ofislere baktığımızda A sınıfı ofisler
35
giderek artıyor satış ve kira fiyatları çok yüksek değil ve çok
önemli fırsatlar var.”
İstanbul önemli bir merkez haline geliyor
Türkiye’nin birçok sektörde yatırım potansiyeli olduğuna
değinen Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet
Even, son 10 yıllık dönemde ekonomik potansiyeli açığa çıkarmada bir sıçrama yaşandığını kaydetti. Even, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye nitelikli endüstrisinin yanı sıra
1,5 milyar tüketiciye olan yakınlığı nedeniyle Doğu Avrupa,
BDT ve MENA’yı (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) kapsayan geniş bir bölgede bir numaralı üretici ve ihracatçı konumunda.
İstanbul 14 milyonluk nüfusuyla uluslararası şirketler için
merkez haline geliyor. İstanbul’da konut yatırımlarının yanı
sıra perakende, ofis ve otel yatırımları açısından Türkiye
çok cazip bir konumda. Batı ülkelerinde gayrimenkul yılda
yüzde 5 getiri sağlayabilir. Ancak bu Türkiye’de henüz inşa
aşamasındaki bir projede yüzde 50’yi bulabilir.”
“İstanbul son yıllarda Avrupa’nın en hızlı yükselen şehirlerinin başında
geliyor. Ayrıca günümüzde doğunun ve batının birlikteliğini en iyi
yansıtan şehirlerden biri.”
Murat Köprülü
Emre Zorlu
36 haber
Zorlu Gayrimenkul’e
14 ülkeden davet
Zorlu Gayrimenkul, Fransa’nın Cannes şehrinde 6-9 Mart tarihleri arasında düzenlenen dünyanın en prestijli
gayrimenkul buluşması MIPIM 2012’de Zorlu Center ve Zorlu Levent projeleri ile yabancı yatırımcıların ilgi
odağı oldu.
Z
orlu Gayrimenkul; dünyanın en prestijli projeleri arasında yer alan Zorlu Center ile Zorlu Levent projelerini, çeşitli ülkelerden yaklaşık 19 bin kişinin katılımıyla
Fransa’nın Cannes kentinde gerçekleştirilen MIPIM 2012 fuarının en gözde alanlarından Riviera salonundaki standında
tanıttı. 6-9 Mart tarihleri arasında düzenlenen MIPIM bu yıl,
1.223 yatırımcı firma olmak üzere 90 ülkeden 6 bin 257 firmaya ev sahipliği yaptı. MIPIM 2012’nin 6 Mart’taki Majestic
Hotel’de gerçekleştirilen “Investor’s Lunch” etkinliğinin sponsorluğunu üstlenen Zorlu Gayrimenkul, aralarında farklı ülkelerden önemli yatırımcıların da olduğu çok sayıda davetliye
İstanbul ve Türkiye’yi tanıttı.
Türkiye’nin 2013 yılı onur ülkesi seçildiği MIPIM’de İstanbul’un
ve Türkiye’nin tanıtımı için önemli çalışmalar yürüten Zorlu
Gayrimenkul, geçen yıl da MIPIM açılış gecesinin ev sahipliğini üstlenmiş ve 7 bin seçkin konuğu ağırlayarak eski ve modern İstanbul konseptiyle Türkiye’nin tanıtımına önemli bir
katkı sağlamıştı.
“Sadece projelerimizi değil, Türkiye ve İstanbul’u tanıtma
misyonunu da üstlendik”
İstanbul’a “değer” katacak benzersiz projeleri geliştirmeyi
öncelikleri olarak gördüklerini dile getiren Zorlu Gayrimenkul
Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even, “Bu öncelik çerçevesinde geçen yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın en önemli
yatırımcı ve gayrimenkul kuruluşlarının yöneticileri, yerel yönetim temsilcileri ve bürokratların katılımı ile gerçekleştirilen
MIPIM’i İstanbul’un tanıtımına yönelik bir fırsata dönüştürmeyi hedefledik” dedi. Gerçekleştirdikleri bu tanıtım çalışmalarının da katkılarıyla Türkiye’nin MIPIM 2013 Onur Ülkesi olarak
seçilmesinden mutluluk duyduklarını belirten Even, dünyadaki en iyi karma projelere örnek olan Zorlu Center’ı uluslararası
alanlarda tanıtırken, böylesine önemli alanlarda yalnızca projelerini anlatmak için değil aynı zamanda Türkiye’yi tanıtma
sorumluluğuyla hareket ettiklerini belirtti.
Zorlu Center’a yoğun bir yabancı yatırımcı ilgisi var
Gayrimenkul geliştirme alanında yarattığı farkla, sadece
Türkiye’de değil Avrupa ve bölge ülkelerinde de merakla takip
edilen Zorlu Center, daha önce olduğu gibi bu yıl da yoğun bir
yabancı ilgisiyle karşılaştı. Zorlu Gayrimenkul’ün hedef kitlesinin Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Rusya’dan Amerika’ya kadar
geniş bir coğrafyada yaşadığına dikkat çeken Even, “Zorlu Gayrimenkul olarak Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında da katıldığımız tüm etkinliklerde büyük bir ilgiyle karşılaşıyoruz. Zorlu
Center ve Zorlu Levent projelerimizle, henüz inşa aşamasında
aldığımız uluslararası ödüller de projelerimizin ne kadar nitelikli olduğunu gösteriyor. Bu ilgi şu anda Zorlu Gayrimenkul’ün
yurtdışında da nitelikli projeler geliştirmesi yönünde ciddi taleplere dönüşmüş durumda. Farklı modellerde gayrimenkul
geliştirme projeleri için aralarında Amerika, Rusya, İngiltere,
Almanya, İspanya, Portekiz, Azerbaycan’ın yanı sıra bazı Balkan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin de yer aldığı 14 ülkeden davet aldık. Ayrıca aralarında iki büyük uluslararası bankanın da bulunduğu yabancı fonlardan da teklif var” dedi.
37
Zorlu Center yılda 1 milyon yabancı turisti ağırlayacak
Türkiye’nin ilk beş fonksiyonlu karma kullanım projesi olan
Zorlu Center ile İstanbul’un tam kalbine yeni bir cazibe merkezi kurduklarını ifade eden Even, İstanbul Boğazı’nın en güzel noktasındaki konumuyla ve fonksiyonları ile İstanbul’un
buluşma noktası olmanın dışında ülkenin turizmine de büyük
katkıda bulunacağını ve tüm fonksiyonlarıyla yılda 1 milyon
yabancı turisti ağırlayacaklarını söyledi.
Performans Sanatları Merkezi, Raffles Otel, ofis, alışveriş merkezi ve rezidansların yer aldığı beş fonksiyonlu karma kullanım
projesi olan Zorlu Center projesi; 2,5 milyar Dolarlık yatırım
ile hayata geçiyor. Bu projeyle aynı zamanda İstanbul yeni
bir kent meydanı kazanıyor. 2013 yılının ilk çeyreğinde tüm
fonksiyonlarıyla açılacak olan Zorlu Center’da, 72 bin metrekarelik yeşil alan bulunuyor. 50 bin metrekare büyüklükteki 3
bin 70 kişi kapasiteli Performans Sanatları Merkezi ise Zorlu
Gayrimenkul’ün ülkeye olan sorumluluğunun önemli bir yansıması. Zorlu Center projesi geliştirilirken İstanbul’un en çok
ihtiyaç duyduğu alanlardan birinin de kültür-sanat etkinliklerinin gerçekleştirilebileceği alanlar olduğu gözlemlendi. Bu
nedenle sanatın çeşitli dallarına ev sahipliği yapmak üzere çok
amaçlı sanat merkezi olarak tasarlanan Performans Sanatla-
Gayrimenkul geliştirme alanında yarattığı farkla, sadece Türkiye’de değil
Avrupa ve bölge ülkelerinde de merakla takip edilen Zorlu Center, MIPIM
2012’de yoğun bir yabancı ilgisiyle karşılaştı.
rı Merkezi’ne önemli bir yer ayrıldı. Zorlu Gayrimenkul, Zorlu
Center içinde yer alacak otel için ise tercihini “premium luxury”
otel markası Raffles Hotel & Resorts’dan yana kullandı. Raffles
İstanbul, Zorlu Center’ın hizmet anlayışında kişiye özel hizmet
(butler) sunacak. Zorlu Center içinde yer alacak olan AVM,
İstanbul’un yeni lezzet ve moda merkezi olacak ve konseptiyle
mevcut alışveriş merkezlerinden ayrışacak. Zorlu Center AVM,
İstanbul’un kültür dokusuna uygun şekilde farklı ihtiyaçlar için
farklı seçenekler sunacak. AVM’de, dünyaca ünlü markaların
bulunduğu yaklaşık 200 mağaza yer alacak ve dünyanın dört
bir yanından gurme lezzetlere ev sahipliği yapılacak. Zorlu Center AVM, yeşil alanları ve zengin peyzajıyla da İstanbullular’ın
yeni buluşma merkezi olacak. İç tasarımı için dünyaca ünlü
moda şirketleriyle görüşmelerin sürdüğü rezidansların ise büyüklükleri 117-735 metrekare arasında değişiyor. 1+1’den 5+1’e
kadar farklı tipte rezidanslar, İstanbul’un eşsiz manzarasını
seçkin ailelerle buluşturacak. 20 bin metrekare ofisler ise, çalışanlara yeşilin içinde daha rahat çalışma imkanı sağlayacak.
38 söyleşi
“Vestel ciddi bir okul”
Vestel’i “güvenilir, rekabetçi, dinamik, esnek, yenilikçi ve çalışkan” diye tanımlayan Vestel Şirketler Grubu CFO’su
Alp Dayı, “Vestel’in kültüründe; mücadeleci ruh, başarmak için engelleri ortadan kaldırmak için yılmadan çalışmak,
değişime hızlı uyum sağlamak ve ileriyi gören sürekli yenilikçilik anlayışı hakim. Bu da Vestel’i farkı kılıyor” diyor.
V
estel’de 13 yıldır Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür
Yardımcısı olarak görev yapan Alp Dayı, Vestel Şirketler Grubu CFO görevine atandı. Türkiye’de 114 kişilik, yurtdışında ise yaklaşık 20 kişilik bir ekibi yöneten Dayı,
“Bundan sonraki süreçteki sorumluluğumu ekip arkadaşlarım
ile beraber günlük işlerden çok, geleceğe dönük daha yapısal,
değişim yönetimine dönük kalıcı adımlar atmak ve hayata geçirmek olarak görüyorum, heyecanım bu yönde” diyor.
İlk çalışma yeri, işin çeşitliliği, çalışma arkadaşları ve huzurun
önemine dikkat çeken Dayı, Vestel’in bu anlamda özellikle
gençler için ciddi bir okul ve tecrübe alanı olduğunu düşünüyor ve güçlü yönlerini şöyle özetliyor: “Vestel’in en güçlü yönlerinden biri bence çok dinamik, esnek ve hızlı bir yapısının
olması. Ayrıca; en üst seviye müşteri grubundan orta gruba
kadar farklı ihtiyaç ve ürün yapısında hizmet verebilen; müşteri odaklı, onlara pazarda rekabet avantajı yaratabilen konumlandırma yapabilen çözümler sunan bir şirket ve marka. Bizim
diğer bir başarımız da marketin içinde ve değişimleri anında
yakalayan güçlü bir satış organizasyonu ve bu değişimi çok
hızlı yerine getiren teknik ekipler.”
Z: Dokuz Eylül Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra California
Üniversitesi’nden finans diploması almışsınız. Finans alanına yönlenmenizin nedeni neydi?
Aslında mezuniyetten sonraki ilk iş deneyimim demir çelik
sektöründe (İDÇ) tesadüfen oluşan bir süreç ile finans bölü-
39
Sistemin başarısı
Z: Kaç kişilik bir ekibiniz var?
Vestel Şirketler Grubu’nun konsolidasyonuna giren 20 civarında faal
şirketi var. Bunların biri Rusya’daki üretim şirketimiz, dokuzu Avrupa’daki satış şirketlerimiz. Avrupa’daki satış şirketlerinde çoğunlukla o ülkenin insanlarından oluşan yabancı çalışanlarımız bulunuyor.
Türkiye’de şu an itibarı ile ben dahil 114 kişilik bir ekibiz. Bana bağlı
sekiz müdür ve onlara bağlı kadrolar yer alıyor. Yurtdışında ise 20 civarında yabancı Mali İşler çalışanımız var.
Z: Ekibinizden beklentilerinizi anlatır mısınız?
Bizim ekipte en önemli ve etkin görevi müdür arkadaşlar yerine getiriyor. Orta yöneticiler olarak organizasyonda ciddi sorumluluk taşıdıklarını düşünüyorum. Sorumlulukları ve yetkileri delege etmek, her
şeyi bizzat yapmak değil; diğer arkadaşların gelişimini de planlayarak
sevk ve idare ederek yönetmek önemli. Bir de şirket içi iletişim ve çözüm odaklı yaklaşım bence yönetici kadrolarında çok önemli değerler.
Vestel’in geleceği için aşağıdan gelen genç arkadaşlarımızın eğitilme-
münde başladı. Ben her konuda olduğu gibi iş hayatında da
başlanılan yerin, çalışma arkadaşlarının ve özellikle birebir
çalışılan amirin önemine çok inanırım, bu bir bütündür. O dönemdeki müdürüm beni çok etkiledi. Kendisi de mühendisti;
işini seven, çok çalışkan, belli prensipleri olan ve başarılı bir
yöneticiydi ve bana iş hayatında çok değer kattı, finansı da o
sevdirdi. Altı yıldan sonra ben onun yerine geçtim, o da halen
çalıştığı yabancı bir şirkette çok üst seviyede bir görev aldı. Şu
an Vestel’de de aynı değerleri bulabildiğim için şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Daha sonra mali işler yöneticisi olarak
Raks’ta çalıştım. 24 yıllık iş tecrübemde Vestel üçüncü işim.
Ben aramıza yeni katılanlara ve özellikle iş hayatına ilk adımı
atan genç arkadaşlara hep aynı şeyi söylüyorum; ilk çalışma
yeri, işin çeşitliliği, çalışma arkadaşları, huzur çok önemli. Bence gençler için Vestel’de bunların hepsi var, ciddi bir
okul. Önemli olan çok acele etmeden bu tecrübeyi kazanmak
için çaba göstermek ve bu şansı iyi değerlendirmek gerekir.
Çok uluslu bir şirketlerde yer alan iş çeşitliliği, hatta fazlası
Vestel’de var bence. Huzur, işini sevmek, kararlılık, istikrar,
çok çalışmak ve kendini geliştirmek başarıda oldukça önemli.
Z: Vestel markası sizin için ne ifade ediyor?
Bana ilk çağrıştırdığı şeyler: güvenilir, başarılı, dinamik, esnek, yenilikçi ve çalışkan. Bulunduğumuz sektör yani “consumer electronics” gerçekten son yıllarda çok ciddi rekabetin
yaşandığı, pazarda global güçlü rakiplerin yer aldığı, çok hızlı teknolojik değişimlerin yaşandığı zor bir alan. Bu arenada
Vestel’in geldiği nokta ve ölçek ciddi bir başarı olarak kabul
edilmeli. Vestel’in kültüründe mücadeleci ruh, başarmak için
engelleri ortadan kaldırmak için yılmadan çalışmak, değişime
hızlı uyum sağlamak ve ileriyi gören sürekli yenilikçilik anlayışı hakim. Bu da Vestel’i farklı kılıyor.
Z: Vestel’de 1999’dan beri Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordunuz. Vestel’deki 13 yıllık kariyeriniz sizin için nasıl bir deneyimdi?
1999’da ilk olarak Serbest Bölge’deki şirketimiz Vestelkom’da
(VKOM) Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdürü Yardımcısı olarak işe başladım. Bu dönemde SAP’nin şirketlerde ilk kurulu-
mu, alt yapı projeleri ve mali işlerinde yapılanmasını artırmaya
çalıştığı yoğun ve öğretici bir dönemdi benim için. Aynı yılda;
bugün için gerek Türkiye, gerekse Avrupa’da beyaz eşyada
ciddi söz sahibi konuma gelen Vestel Beyaz Eşya’nın fabrikalarının temelleri atılıyordu. VKOM’da devam eden sorumluluğumun yanı sıra beyaz eşyada da paralel bir sorumluluk
aldım. Birinin Manisa, diğerinin de lokasyonunun İzmir olması
nedeni ile yaklaşık 2,5 yıl İzmir’de işe başlayıp Manisa’da tamamlamam gerekti. Bu süreçte tüm yatırımların finansmanı,
beyaz eşyanın halka açılması, iki kez ortaklık görüşmeleri için
due diligence çalışmaları, şirket değerlemeleri, mali işler organizasyonunun kurulması ve büyüme dönemini yönetmek
benin için çok önemli tecrübelerdi diye düşünüyorum. Bu dönem hem iş arkadaşlarımı hem de grubu daha iyi tanımam için
çok önemliydi. Bu süreç devam ederken Serbest Bölge’deki
VKOM’un önce belli üretim fonksiyonlarının, daha sonra da
tüm işinin Manisa Vestel Dijital’e devri kararı alındı. Böylece
dijitalin de mali işler yönetim sürecini üstlenmiş oldum. Bu
süreçte de daha önce tecrübe etmediğim şirket birleşmeleri,
bölünme gibi mali mevzuatta ve daha teknik konularda da
kendimi geliştirme fırsatı buldum.
Z: Bu yıllar arasında yaşanan iki önemli finansal krizi nasıl
atlattınız? Sizlere nasıl bir tecrübe kazandırdı?
Bu iki önemli kriz bizlere kriz ve risk yönetimi tarafında ciddi tecrübeler kazandırdı. 2008 sonuna doğru; tüm şirketlerde olduğu gibi krizler belli daralmaları bizde de kaçınılmaz
kıldı. Mali işler tarafında da bu yapılanma yönetim kararı ile
başlamıştı. Bu çerçevede asıl amiral gemi olan Vestel Elektronik, son 10 yılda çoğunlukla birinci ya da ilk üçte yer alan
Türkiye’nin en büyük dış ticaret sermaye şirketlerinden Vestel
Dış Ticaret, onun Avrupa’daki sekiz iştirakini de kapsayan 2011
yıl sonu itibarı ile 4,1 milyar Dolar konsolide cirolu bir yapının
mali işler yönetiminin merkezileşme fikri hem çok zor, hem de
oldukça riskli ve cesaret gerektiren bir yaklaşımdı. Bu cesaretli kararından dolayı önce benim amirimi kutlamak gerekir diye
düşünüyorum. Bu son üç yıllık dönem itiraf etmeliyim ki benim
için oldukça zorlu bir süreçti.
si, iş beceri ve kazanımlarının artması, rotasyona tabi olarak gelişmeleri, tek bir konuyu değil bütünü görebilmeleri, ekibin bir parçası olabilmeleri çok önemli. Kişilere bağımlı bir iş yapısı değil, işin gerektirdiği
bir organizasyon ve paylaşımlı bir yapı olmalı. Herkesin yerini alabilecek bir kişi olmalı, dahası planlanmalı. Tek başına çok çalışmak değil,
ekip olarak paylaşımlı çalışmak, başarı ve başarısızlığa ortak olmak bu
ruh için önemli. Bence bizler olmadan da işler hiç aksamadan ve aynı
kalitede devam edebiliyor ise sistem başarılı demektir.
Alp Dayı
“Bizim sektörde rekabet avantajı
yaratmak için sürekli büyümek,
yani ölçek ekonomisi ciddi bir
avantaj. Bu büyümenin motoru
da satıştan geçiyor bence.”
40 söyleşi
“Vestel’in en güçlü yönlerinden biri çok dinamik, esnek ve hızlı bir yapısının olması. Ayrıca en üst seviye müşteri
grubundan orta gruba kadar farklı ihtiyaç ve ürün yapısında hizmet verebilen; müşteri odaklı, onlara pazarda rekabet
avantajı yaratabilen konumlandırmayı yapabilen çözümler üretebilen bir şirketler grubu ve marka.”
Z: Dayanıklı tüketim malları sektöründe finans alanında çalışmanın incelikleri neler? Nasıl bir iş/nasıl bir sorumluluk?
Bizim sektörde rekabet avantajı yaratmak için sürekli büyümek
yani ölçek ekonomisi ciddi bir avantaj. Bu büyümenin motoru
da satıştan geçiyor bence. Tespiti bu şekilde yapınca finans,
paralelinde muhasebe ve diğer mali işler fonksiyonlarının öncelikli görevlerinden birisi de satışın ihtiyaçlarına paralel destekleyici modeller ve çözümler oluşturmak. Satış potansiyelini
destekleyebilmek için gelişmekte olan göreceli riskli pazarlarda müşteri limitlerinin artırılması yani alacak risk yönetimi, FX
yönetimi, müşteri/sektör karlılık analizleri, müşteri tahsilat
analizleri, finansal değişimlerin maliyet ve satışa etkilerini önceden görmek ve önlemler almak öne çıkan konuların bazıları.
Finans ekibimiz içerisinde sadece rakip analizi yapan, onların
finansal çözümlerini ve finansal raporlarını, maliyetlerini takip
eden, bizim tarafı ilgilendiren inovasyonlarına bakan bir ekibimiz var. Bizim de ekip olarak sektörün dinamiklerini takip
eden, yeni çözümlere ve gelişimlere açık bir yapıda olmamızın
gerektiğini düşünüyoruz.
Z: Vestel Şirketler Grubu’nda CFO görevine atandınız. Bu göreve gelişiniz nasıl oldu? Yeni görev, yeni bir heyecan… Neler
hissediyorsunuz?
Son 3-4 yıldaki mali işler yapılanmasındaki değişim süreci,
ilave sorumluluklar ve deneyim ile bu noktaya geldiğimizi
söyleyebilirim. Bu sürede hem grubu hem de işleri iyice tanıma fırsatı elde ettim, o nedenle bir sıkıntı hissetmiyorum.
Bundan sonraki süreçteki sorumluluğumu ekip arkadaşlarım
ile beraber günlük işlerden çok, geleceğe dönük daha yapısal,
değişim yönetimine dönük kalıcı adımlar atmak ve hayata geçirmek olarak görüyorum, heyecanım bu yönde.
Z: Alp Dayı nasıl bir yöneticidir?
Genelde sakin bir yapım vardır. Panik yapmayı, veriye dayanmayan ani kararlar vermeyi ve stres altında yönetmeyi
sevmem. Önemli kararlar öncesi mutlaka çalışılmış, analiz ve
rakamlar ile değerlendirilmiş bir altyapı ararım. Paylaşımcı
ve katılımcı olmaya çalışıp ekip çalışmasını önemli bulurum.
Kişisel başarıdan çok ekip olarak başarılı olmanın değerli olduğunu düşünürüm. Çalışma ortamının huzurlu olmasını sağ-
“Yoğun tempoda, planlı olmak şart”
Z: Bir gününüz nasıl geçiyor?
Genelde haftalık bazda plan yapmaya çalışıyorum, bazen benim
dışımdaki gelişmeler nedeni ile bu her zaman gerçekleşemiyor.
Sabah işe genelde 08.15 gibi başlıyorum. İlk iki saati mümkün ise
kendi çalışmalarıma ayırmak istiyorum; mailler, raporların okunması ve günün diğer zamanı için planlama. Önceden planlı olan
diğer arkadaşlarımız ile beraber birkaç toplantımız oluyor. Özellikle bu aralar birkaç proje çalışmamız var ve oldukça yoğun geçiyor.
Haftada bir gün İstanbul seyahatim olabiliyor. İki ayda bir kez de
yurtdışı iştiraklerimiz ile ilgili seyahat ve toplantılar olabiliyor. Genelde yoğun bir tempomuz olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle
planlı olmak şart.
Z: İş dışında ne gibi özel zevkleriniz var?
İşin dışında kalan zamanımı genelde ailem ile birlikte geçirmeyi
tercih ediyorum. Bir bahçem var. Orada çeşitli meyve ağaçları için-
de doğaya yakın olmaktan çok keyif alıyorum. Yazın da zaman buldukça Çeşme’de rüzgar sörfü yapmaya çalışıyorum.
Z: Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğretim üyeliği de yaptınız. Bu konuda çalışmalarınız devam ediyor mu?
Bu konu üç yıl önce üniversiteden gelen bir talep ile başladı. Endüstri
Mühendisliği bölüm öğrencilerine seçmeli ders olarak İşletmelerde
Finansal Yönetim adlı dersi verdim. Dersin biraz akademik veri içeren, çoğunlukla iş hayatındaki tecrübeleri kapsayan bir içeriği vardı.
Gönüllü olarak katkı vermek amacıyla yaptığım bir şeydi. Öğrenciler
tarafından oldukça fazla ilgi gördü. Üniversite özel sektör işbirliğinin
çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öğrenciler için de özel sektörü
tanımak ve iş hayatına hazırlanmak adına çok yararlı. Daha sonra
iki yarıyılda Yaşar Üniversitesi’nde devam ettim. Ancak bu aralar iş
yoğunluğum nedeni ile maalesef zaman ayıramıyorum. Onun yerine
panellere katılarak öğrencilere katkı sağlamaya çalışıyorum.
lamaya çalışırım. İşine severek gelen ve huzurlu bir ortamda
çalışmanın başarıyı artıracağına inanırım. Gençlerin ön plana
çıkmasını her zaman desteklerim, tecrübeli arkadaşlarında
gençlere destek olmak ve yol göstermeleri gerektiğini düşünürüm. Sorumlulukları paylaşmak ve delege ederek yönetmeye çalışırım. İş eğitimini ve gelişimi desteklerim. Her şeyi
bilmek ve tek başına yapmak mümkün değil, o neden ile iyi bir
yöneticinin detayı ve neyi nereden elde edebileceğini bilerek,
işi ve sorumlulukları delege ederek ekibi belli bir ahenk ile
yönetmesi gerekir. Belli düzeylerden sonra işin yüzde 50’den
fazlası yönetim becerileri olarak ortaya çıkıyor. Bence iyi bir
yöneticinin hedefi ve başarısı, arkasında iyi bir ekip ve sistematik çalışan bir organizasyon bırakabilmesi olmalıdır.
Z: Vestel’in şu an sektördeki konumunu, güçlü yönlerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Vestel’in en güçlü yönlerinden biri çok dinamik, esnek ve hızlı
bir yapısının olması. Ayrıca en üst seviye müşteri grubundan
orta gruba kadar farklı ihtiyaç ve ürün yapısında hizmet verebilen; müşteri odaklı, onlara pazarda rekabet avantajı yaratabilen konumlandırmayı yapabilen çözümler üretebilen bir şirketler grubu ve marka. Bizde müşteri her zaman birinci öncelikli
sıradadır. Sektörümüz global rekabete açık, çok ciddi rakiplerin olduğu zor bir alan. Bu nedenle bu yapıda rekabetçi olmak,
büyümek zaten başlı başına bir başarı. Sektörde teknolojik
değişiklikler hemen hemen başka hiçbir sektörde bu kadar hızlı ve dinamik değil. Bunlara ayak uyduramayan firmalar zaten
rekabetçi olamıyorlar. Bizim diğer bir başarımız da marketin
içinde ve değişimleri anında yakalayan güçlü satış organizasyonumuz ve bu değişimi çok hızlı yerine getiren teknik ekiplerimiz. Ayrıca ölçek ekonomisi sektörde oldukça önemli, yani
hep büyüme hedefi söz konusu. Bunu destekleyen iyi bir mali
yönetimde gene bizim açımızdan önemli diye düşünüyorum.
Ayrıca, teknolojik değişimlerde daha güvenli olabilmek için
stratejik işbirlikleri ve ortaklıklarda önemli diye düşünüyorum.
fuar 41
Vestel, IP&TV World Forum
2012’deydi
Vestel, internete bağlanabilen TV’leri, set üstü kutuları ve profesyonel uygulamaya dönük diğer dijital ürünleriyle
İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen, dünyanın yeni nesil multimedya ürünler alanındaki en önemli fuarı
IP&TV World Forum 2012’ye katıldı.
V
çalışmalarımız devam ediyor. 2012’de satmayı planladığımız
televizyonların yüzde 25’inin, set üstü kutuların ise yüzde
11’inin internete bağlanabilir özellikte olmasını hedefliyoruz.
Bu yıl içerisinde gerçekleştireceğimiz toplam ihracatın ise 3,5
milyar Dolar olmasını bekliyoruz.”
estel, 19-21 Mart tarihleri arasında düzenlenen IP&TV
World Forum 2012’de ilk kez tanıttığı OTT (over the
top) set üstü kutunun yanı sıra Beesmart, IPTV set
üstü kutusu, Smart TV, Android tabanlı LCD monitör ve dijital
kutu, IP bazlı İnteraktif TV, akıllı tahta ve dijital bilgi ekranı
gibi ürünlerini dünya çapında binlerce teknoloji firmasının bir
araya geldiği fuarda görücüye çıkardı.
Elektronik sektörünün ihracat şampiyonu Vestel’in büyük
müşterilerle temas kurmasında, IP&TV World Forum gibi uluslararası fuarların büyük önem taşıdığını belirten Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili Turan Erdoğan, fuardaki
Vestel standında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Son
kullanıcıların internet üzerinden sağlanan çeşitli içeriklere sınırsız erişimini sağlayan OTT teknolojisi hızla gelişiyor. Pazara
ilk giren firmalardan biri olarak OTT TV platformuna uygun set
üstü kutuyu hızla geliştirdik ve ilk olarak IP&TV World Forum
2012’de sergiliyoruz. Gelişmiş ve yeni internet altyapılarına
sahip olmaları sebebiyle IPTV pazarının hızla büyüdüğü Doğu
Avrupa, Balkanlar, İskandinavya ve Rusya’da OTT ürün satışlarımızda ciddi artış bekliyoruz. OTT TV platformu için geliştirilen set üstü kutuyu Türkiye pazarında da satışa sunmak için
IP&TV Dünya Forumu’nun, pazara çıkarmayı planladıkları
ürünlerle ilgili müşterilerden geri dönüş almak, aynı zamanda
ortaklık kurulan ve kurulması planlanan yabancı telekomünikasyon operatörleriyle bir araya gelmek açısından büyük
önem arz ettiğini ifade eden Erdoğan, “IP tabanlı ürünlerin
firmalara sunulması proje bazlı çalışmayı gerektiriyor. Bu
nedenle fuarda tanıştığımız firmalarla önce teknik altyapı ve
proje fizibilitesi üzerinden görüşüyor, sonrasında ürün satışını gerçekleştiriyoruz. Geçen seneki IP&TV Dünya Forumu’nda
tanıştığımız Polonya, Slovenya ve Finlandiyalı firmalarla proje
süreçlerini tamamladık ve ürün satışına başladık” dedi.
Profesyonel ekran ihracatında Vestel’in öncelikli hedefi Doğu Avrupa
H
ollanda’nın başkenti Amsterdam’da 2-6 Şubat tarihleri
arasında düzenlenen, Avrupa’nın kendi alanındaki en
büyük fuarı ISE 2012 Fuarı’na ikinci kez katılan Vestel,
profesyonel ekran çözümlerine yönelik ürünlerini görücüye
çıkardı. Vestel, standında transparan LCD, 46, 55 ve 60 inç videowall sistemi, dijital bilgi ekranı, toplantı odası rezervasyon
sistemi ve IP bazlı interaktif TV gibi ürünlerini sergiliyor.
Fuarın yeni teknolojileri izleme, bu endüstrideki firmaları tanıma ve müşteri portföyünü geliştirme anlamında önemine dikkat
çeken Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili Turan Erdoğan, “ISE, 100’den fazla ülkeden üretici, teknoloji yöneticisi,
çözüm ortağı ve distribütörün bir araya geldiği, Avrupa’nın pro-
fesyonel ekranlar alanındaki en önemli fuarı. Fuarda özellikle
profesyonel ekran açısından hızla gelişen Doğu Avrupa pazarından birçok potansiyel müşteri ile temasa geçtik” dedi.
Geliştirdikleri ürünlerin otel, hastane, alışveriş merkezi, mağaza, havaalanı, okul, kütüphane, rezidans gibi pek çok farklı
alanda kullanılabileceğinin altını çizen Erdoğan şöyle konuştu:
“İnteraktif otel TV’de komple sistem çözümü sağlayan tek firmayız. Türkiye’de ve yurtdışında birçok otel ve alışveriş merkezine
videowall sistemi kurduk. Bugün 32 otel ve hastanenin toplam
8 binden fazla odasında Vestel otel TV kullanılıyor. 2011’de 5
bin 550 adet dijital bilgi ekranı sattık. Bunların yüzde 72’sini geçen yıl ISE Fuarı’nda anlaşma imzaladığımız bir firmaya verdik.
2012 yılında otel TV sistemleri satışında yüzde 40, dijital bilgi
ekranı satışında yüzde 50 büyüme bekliyoruz.”
Vestel’in 2012’de Doğu Avrupa, Rusya, Ukrayna, Balkanlar, Baltıklar, Ortadoğu ve Afrika gibi birçok ihracat bölgesinde pazar
ortalamasının üstünde büyüyeceğini belirten Erdoğan, Amerika
ve Asya kıtasındaki yeni pazarlara girme konusunda hazırlıklarının devam ettiğini vurguladı. Profesyonel ekran çözümleri
ihracatında 2012’den umutlu olduklarını ve satışlarda artış beklediklerini vurgulayan Erdoğan, “Yeni müşterilere ve büyüyen
pazarlara odaklanma, yeni teknolojilerin zamanında müşterilere ulaştırılması, yeni ürünler geliştirme bu dönemde önceliklerimiz olacak” diyerek sözlerini tamamladı.
kapak
44 haber
Vestel, CeBIT’e damgasını vurdu
Vestel, Almanya’nın Hannover kentinde 6-10 Mart tarihleri arasında düzenlenen dünyanın en büyük bilişim fuarı
CeBIT’te bu yıl Smart TV, 3D TV, süper ince LED TV ve profesyonel ekran çözümlerine yönelik ürünlerini görücüye
çıkardı. Katılımcılar Vestel standına yoğun ilgi gösterdi.
C
eBIT’e 12. kez katılan Vestel, 130 metrekarelik standında
tanıttığı 25 farklı ürünüyle teknoloji standartlarını belirlemede ortaya koyduğu performansı gözler önüne serdi.
Vestel’in fuarda sergilediği başlıca ürünler arasında internete
bağlanan Smart TV, 3D LED TV, super ince LED TV’ler, akıllı tahta, transparan LCD, videowall sistemleri, dijital bilgi ekranları,
IP bazlı interaktif otel TV ve Android tabanlı dijital kutu ve monitörler yer aldı. 2012’de toplam TV satışlarının yüzde 22’sinin
Smart TV, yüzde 15’inin 3D TV olmasını hedeflediklerini belirten
Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkan Vekili Turan Erdoğan,
“Ayrıca otel TV sistemleri satışında yüzde 40, dijital bilgi ekranı
satışında yüzde 50 büyüme hedefliyoruz. 2012 yılında toplam
10 milyon adet TV ihracatı yapmayı planlıyoruz” dedi.
Hedef, diğer ülkelerdeki akıllı tahta ihalelerini de kazanmak
CeBIT’te özellikle profesyonel uygulamalara yönelik ürünleri
sergilediklerini ve fuarın yeni iş ortaklıkları için önemli rol oynadığını belirten Erdoğan, Vestel’in 2011’de 2,8 milyar Dolar
ihracata ulaştığını ve şirketin cirosunun yüzde 76’sının ihracattan geldiğini ifade etti. Vestel’in yurtdışı satışlarının yüzde
72’sini elektronik ürünlerin oluşturduğunu da sözlerine ekleyen
Erdoğan, son iki yılda ürün geliştirme faaliyetlerini profesyonel
ekran çözümlerine yoğunlaştırdıklarını ve bu alanda 30 milyon
Dolarlık yatırım yaptıklarını dile getirdi.
ği alanındaki bilgi ve deneyimimiz sayesinde hızlı yol kat ettik.
2012’de Güney Amerika ve Asya pazarlarına yoğunlaşmak üzere
ürün geliştirme çalıştırmalarımızı hızlandırdık.”
Profesyonel kullanıma özel ekranlarda dünya çapında önemli
firmalardan biri olmayı hedeflediklerini vurgulayan Erdoğan
sözlerine şöyle devam etti: “Fuarda firma, otel, hastane, alışveriş merkezi, mağaza, havaalanı, okul, kütüphane, rezidans gibi
pek çok farklı alanda kullanıma uygun çözümlerimizi mevcut ve
potansiyel müşterilere tanıttık. Profesyonel ekran pazarında
henüz iki yıldır faaliyet gösterdiğimiz halde, tüketici elektroni-
2012 boyunca LED ekranların başta Avrupa olmak üzere tüm
pazarlarda hakimiyet kurmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, “Teknolojide daha ince tasarımlara olan ilgi ve talep gün
geçtikçe artıyor. Vestel olarak bizim de bu modellerdeki ürün
gamımız ve buna paralel olarak satışımız artmaya devam edecek. 2012 sonunda daha önceki panel teknolojisi LCD ekranların
birçok pazarda artık yer almadığını göreceğiz ” diye konuştu.
Turan Erdoğan
CeBIT Fuarı’nda sergilenen Vestel ürünleri
Smart TV
GlassON TV
Ultra Super Slim LED TV
3D LED TV
65” İnteraktif dijital tahta (akıllı tahta)
IP tabanlı interaktif Otel TV
Transparan LCD
Dijital LED Bilgi ekranı (Digital Signage)
46” LCD 55” LED ve 65” Plazma videowall sistemi
Android tabanlı LCD ekran ve dijital kutu
45
Vestel Almatı, dünyanın en büyüğü
Türkiye’nin dayanıklı tüketim alanındaki teknoloji devi ve elektronik sektörünün ihracat şampiyonu Vestel, Kazakistan’ın en
büyük şehri Almatı’da 1500 metrekare genişliğinde alana sahip yeni mağazasını açtı. Almatı’daki mağaza, Vestel’in dünya
çapındaki en büyük mağazası ve yurtdışındaki 59. “exclusive showroom”u oldu.
V
estel, Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerinde büyüme stratejisine Kazakistan’ın en büyük şehri Almatı’da açtığı
yeni mağazayla devam ediyor. 1500 metrekare genişliğindeki mağaza Vestel’in dünya çapındaki en büyük mağazası
ve 59. exclusive showroom’u oldu. Almatı’da çok markalı mağazada Vestel’in beyaz eşya, elektronik eşya, ankastre, küçük
ev aletleri ve diğer kategorilerdeki ürünlerinin yanı sıra Taç ev
tekstili ürünleri ile farklı markaların hazır mutfak, mobilya, kamera, cep telefonu gibi ürün grupları da bulunuyor.
Vestel’in en büyük mağazasının açılışında bir konuşma yapan
Vestel Genel Müdür Yardımcısı Eren Ataman, “Yurtdışında
Vestel markalı ürünlerimizi tüketicilerimizle buluşturduğumuz 1700’ün üzerinde satış noktamız var. Almatı’dan önce
Azerbaycan, İran ve Gürcistan’da açtığımız mağazalarla Orta
Asya ve Ortadoğu pazarlarında genişleme stratejimize uygun
hamleler gerçekleştirmiştik ve sıra Kazakistan’daydı. Ülkenin
en büyük şehrine Vestel’in dünyadaki en büyük mağazasını
hediye ettik” dedi.
Yurtdışı mağazalarında her yıl yüzde 100 satış artışı
Vestel’in mağazalaşma çalışmalarının devam ettiği Orta Asya
ve Ortadoğu ülkelerinde faaliyetlerinin sadece mağaza açmakla sınırlı kalmadığını vurgulayan Ataman şunları ifade etti: “Bu
ülkelerdeki mağazalarımız, daha çok tüm ürünlerimizi ülke
halkının beğenisine sunduğumuz bir platform konumunda
oluyor. Asıl hedefimiz mağazalarımızın desteği sayesinde ülke
genelinde ürünlerimizi en çok noktada satışa sunabilmek. Bu
ülkeler Vestel ihracat haritasında çok önemli bir yer tutuyor.”
Müşterilere profesyonel şeflerden ücretsiz aşçılık dersi
Vestel’in Almatı mağazası çok amaçlı bir tesis olarak faaliyet
Eren Ataman
gösterecek. Mağazada satış sonrası hizmetlerin sunulabilmesi için yetkili servis merkezi de yer alacak. Ayrıca Almatı’da
mağazaya gelen müşteriler, profesyonel şeflerin eğitim vereceği usta aşçılık derslerine ücretsiz katılabilecek.
Türkiye’deki tüm ürün gamlarının Kazakistan’da da olacağını
belirten Ataman, Vestel’in bulunduğu her pazarda tüketim
alışkanlıklarına ve ülkeye özel teknik koşullara uyumlu ürün
sunma yeteneği ve kapasitesine sahip olduğunu; ürün boyutları, yıkama ve kullanma kapasitesi gibi yerel ayarlamaları rahatlıkla gerçekleştirebildiğini ekledi.
46 haber
Vestel, gözünü eğitime dikti
Vestel, ilk kez katıldığı dünyanın kendi alanındaki en önemli fuarı BETT Eğitim Teknolojileri Fuarı’nda eğitim sektörüne
yönelik ürünleriyle boy gösterdi. Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, 2015 yılına kadar toplam 300
milyon Dolarlık ihracat hedeflediklerini söyledi.
İ
bir araştırma şirketinin raporuna göre, EMEA ülkeleri olarak
tabir ettiğimiz Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’da birçok hükümetin 2012’den itibaren akıllı tahta ihaleleri açması bekleniyor.
Avrupa ülkeleri hükümetleri eğitimde teknoloji kullanımına
çok büyük destek veriyorlar. Bu sayede pazar çok hızlı bir
şekilde büyüyor. Ayrıca yeni ekran ve etkileşimli teknolojilerdeki hızlı gelişme de akıllı tahta ürünlerinin gelişmesine büyük katkı sağlıyor. Eğitim teknolojisi harcamalarının 2012’de
İspanya’da 200 milyon Euro, 2015 yılında Almanya’da ise 24
milyar Euro olması bekleniyor.”
ngiltere’nin başkenti Londra’da 11-14 Ocak tarihleri
arasında düzenlenen ve dünyanın kendi alanındaki en
önemli fuarı British Educational Training and Technology Show’a (BETT Eğitim Teknolojileri Fuarı) ilk kez katılan
Vestel, eğitim sektörüne yönelik ürünlerini görücüye çıkardı.
Vestel, standında 55 ve 65 inç LED ekran dijital etkileşimli tahta (akıllı tahta), 46 inç 2 x 2 videowall sistemi, 55 inç
digital signage touchscreen, 42 inç LCD kiosk, 19 ve 22 inç
ekranlara sahip toplantı odası rezervasyon sistemi ürünlerini
sergilendi.
Eğitim teknolojileri alanında Vestel’in müşterileriyle ilk temasının bu fuarda gerçekleştiğine dikkat çeken Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, fuardaki Vestel standında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Vestel’in
BETT Eğitim Teknolojileri Fuarı’nda sergilediği ürünleri daha
önce farklı sektörlere ve kullanımlara dönük geliştirmiştik.
Bu fuarda ilk defa ürünlerin eğitim sektörüne yönelik uygulamalarını tanıttık. Çoğu müşterimizle uluslararası teknoloji
fuarlarında tanıştığımızı düşünürsek bu kez de eğitim sektöründen birçok firma ile iletişime geçtik. Bu sayede Vestel’in
ve ürünlerinin iddiasını somut olarak gösterdik. 2012 yılı için
bu sektördeki potansiyel müşteri portföyümüzü oluşturmayı
ve farklı iş bağlantıları kurmayı amaçlıyoruz. Eğitim alanında
dönük tüm ürünlerimizle 2015 yılında toplam 300 milyon Dolarlık bir ihracata ulaşacağımızı öngörüyoruz.”
Vestel’in PC ana kartlı, tek parça akıllı tahtası sektörde ilk
Avrupa’da eğitim alanında akıllı tahta kullanımının son yıllarda oldukça yaygınlaşmaya başladığını, ancak çoğu ürünün harici bilgisayar, projektör ve interaktif bir kaleme ihtiyaç duyduğunu ifade eden Yüngül, “Vestel, dokunmatik
Ömer Yüngül
LED ekranın içine yerleştirdiği PC ana kartı sayesinde ürünü
interaktif tahtaya dönüştürerek eğitimde yeni bir çığır açıyor.
Ekrana herhangi bir kalem kullanmaksızın, elle yazı yazılabiliyor. Böylece kalemin yere düşmesi, bozulması gibi riskleri
de ortadan kaldırıyoruz. Ayrıca Vestel’in ürünü birçok yazılımla uyumlu. Bu da hem kurulumu hem de kullanımı kolaylaştırıyor. Bir bilgisayara ihtiyaç duymayan ve daha az yer
kaplayan bu ürünle sektörde bir ilki gerçekleştiriyoruz” diye
konuştu.
Akıllı tahtada en önemli pazarlar Avrupa, Ortadoğu ve Afrika
Dünyada 3,6 milyonun üzerinde akıllı tahta kullanıldığını ve
bu sayının pazar değerinin 1,4 milyar Dolar olduğunu söyleyen Yüngül, şu an dünya genelindeki sınıfların sadece yüzde
9’unda akıllı tahta bulunduğunu belirtti. Dünyada akıllı tahta
kullanılmayan 41 milyondan fazla sınıfın olduğunu sözlerine
ekleyen Yüngül şöyle devam etti: “Bu alanda çok önemli bir
potansiyel görüyoruz. En önemli pazarlar Avrupa, Ortadoğu
ve Afrika ülkeleri. Futuresource Consulting adlı uluslararası
Vestel’in akıllı tahtadaki ihracat hedefi 150 milyon Dolar
Eğitim teknolojileri harcamasında Avrupa’nın pazar lideri
İngiltere’de akıllı tahta kullanımının yüzde 80’e ulaşmasının
beklendiğini, Fransa’da ise bu oranın hala yüzde 20’ler civarında olduğunu ekleyen Yüngül, “Vestel olarak bu fuarda
kuracağımız bağlantılar sayesinde akıllı tahta ürünümüzle
2015 yılına kadar 150 milyon dolarlık toplam ihracat tutarına
ulaşmayı hedefliyoruz” dedi.
Profesyonel kullanıma özel tasarlanmış ve üretilmiş ekranlarda dünya çapında önemli firmalardan biri olmayı planladıklarını açıklayan Yüngül, son iki yılda bu alana dönük
toplam 30 milyon Dolarlık yatırım yaptıklarını ve sekiz farklı
ürün kategorisinde 20’nin üzerinde yeni ürün ortaya koyduklarını belirtti.
Geliştirdikleri ürünlerin eğitim sektörü dışında pek çok sektörde de kullanılabilecek ürünler olduğunun altını çizen Yüngül, ayrıca görüntü teknolojilerindeki yeni trendlere paralel
olarak üç boyutlu akıllı tahtayı da geliştirdiklerini, ürünün
prototipinin hazır olduğunu müjdeledi.
47
Türkiye’nin ilk “akıllı okul”u
Vestel ve Doğa Koleji, Türkiye’de bir ilk olacak “akıllı okul” projesini hayata geçirmek amacıyla işbirliği başlattı. Bu
kapsamda Doğa Koleji’nin birçok yeni kampüsü, Vestel akıllı tahtalarıyla donatılacak ve kampüslerde Vestel teknoloji
sınıfları kurulacak.
V
estel ve Doğa Koleji, teknolojinin eğitim alanında kullanımını geliştirmek ve Türkiye’nin ilk “akıllı okul”unu oluşturmak amacıyla stratejik bir işbirliğine imza attı. Vestel
Şirketler Grubu İcra Kurulu Üyesi Özer Ekmekçiler ve Doğa Koleji
CEO’su Uğur Gazanker’in birlikte açıkladığı iş ortaklığı kapsamında, Doğa Koleji’nin yeni kampüslerinde tüm sınıflar Vestel
akıllı tahtalarıyla donatılacak ve Vestel teknoloji sınıfları kurulacak. Vestel’in dijital bilgilendirme ekranları, tüm katlarda ve sınıf
girişlerinde yerini alacak. Ayrıca Vestel ve Doğa Koleji Ar-Ge birimleri, eğitimde teknoloji kullanımının geliştirilmesi konusunda
inovatif çözümler geliştirecek.
Düzenlenen toplantıda konuşan Özer Ekmekçiler, işbirliği kapsamında Doğa Koleji öğrencilerinin Vestel City’de staj yapma
imkanına da kavuşacağını, bu sayede teknolojiyi yerinden gözlemleme ve deneyimleme şansına sahip olacaklarını söyledi. Ekmekçiler, sözlerine şöyle devam etti: “Doğa Koleji’ne ilk etapta
çoğunluğunu akıllı tahtaların oluşturduğu yaklaşık 400 dijital
ürün temin edeceğiz. Teknolojinin eğitim alanını dönüştürdüğü, okulların son teknolojiye uygun bir konseptle yenilendiği
bu akıllı okul projesine adım atmaktan büyük kıvanç duyuyoruz.
Türkiye’nin dost teknolojisi Vestel, eğitim alanındaki atılımıyla
Türkiye’nin gelecek nesillerinin en iyi şekilde yetişmesini hedefliyor. Yaptığımız işbirliğini de bu yaklaşımımızın bir sonucu
olarak değerlendiriyoruz. Teknolojideki inovasyon, yaşadığımız
dünyayı baş döndürücü bir hızla değiştirirken, öğrencilerimizin
buna adapte olabilmesinin yanı sıra bu dönüşümü içselleştirmeleri için de elimizden geleni yapmayı taahhüt ediyoruz.”
Vestel’in teknoloji üreten bir firma olarak, yürüttüğü projelere
değer katacak işbirlikleri kurmayı önemsediğini belirten Ekmekçiler, akıllı tahtanın kendisini sürekli yenileyen bir ürün olduğu-
nu ve farklı işbirlikleriyle bu ürünü geliştirmeye devam edeceklerini aktardı.
Ar-Ge konusunda güç birliği
Protokolle birlikte Vestel ve Doğa Koleji Ar-Ge çalışanlarından
oluşan 10 kişilik bir ekip, Vestel’in eğitim alanına yönelik ürünlerinin verimliliğini en üst seviyeye taşıyacak inovatif çözümler
üretecek. Ekip üç yıl boyunca belirli aralıklarla bir araya gelerek,
eğitim teknolojilerinin geliştirilmesi konusunda çalışma yürütecek. Ortaya çıkan buluş, know-how ve yenilikler Vestel tarafından
değerlendirilecek. Bahçeşehir Kampüsü’nde Google altyapı otomasyonu desteğiyle kullanılabilecek Android sistemini sağlayacaklarını belirten Doğa Koleji CEO’su Uğur Gazanker, “Bu işbirliği
ile Vestel ve Doğa Koleji Ar-Ge birimleri ortak çalışarak eğitimde
teknolojinin kullanılmasıyla ilgili yeni ufuklara yelken açacak.
Doğa Koleji, vizyon ve misyonu itibarıyla eğitimin yapı taşlarından
biri olduğuna inandığı teknoloji tarafında, Türkiye’nin teknoloji
devi olan Vestel ile ortak hareket ederek, eğitimde teknolojinin
kullanılması konusunda inovatif çözümler üretecektir diye düşünüyoruz” dedi. Anlaşmayla birlikte, Doğa Koleji’nin yeni eğitimöğretim yılında hizmet vermeye başlayacak Bahçehir ve Halkalı
kampüslerinde “Vestel teknoloji sınıfları” açılacak. Öğrencilerin
teknoloji derslerini alacağı sınıfta Vestel all-in-one (tümleşik)
PC’leri kullanılacak. Vestel’in ürettiği 65” LED akıllı tahtalar ve bu
ürün için geliştirilen yazılım sayesinde üst düzey bir eğitim koordinasyonu sağlanacak. Vestel’in sunduğu dijital bilgilendirme
ekranları sayesinde katlarda kullanılan mantar panolar kaldırılacak. Ayrıca sınıf girişlerinde kullanılacak Vestel dijital ekranlar
sayesinde sınıf içi tüm bilgilere dokunmatik ekranlar üzerinden
ulaşılabilecek. Ayrıca, bu yıl Vestel Smart TV’ler üzerinden yayın
hayatına başlayacak olan Doğa Web TV’de Doğa Koleji’nde verilen dersler ve eğitimler evden de takip edilebilecek.
kapak
48 haber
Vestel’den beyaz eşya laboratuvarı
Türkiye’nin teknoloji devi Vestel, “Mesleki Eğitim İşbirliği” protokolü kapsamında Burhanettin Yıldız Teknik ve Endüstri
Meslek Lisesi ile yaptığı işbirliği sonucu “Vestel Beyaz Eşya Laboratuvarı”nı hizmete açtı.
V
estel’in Diyarbakır’daki Burhanettin Yıldız Teknik ve
Endüstri Meslek Lisesi ile yaptığı işbirliği sonucunda
oluşturulan “Vestel Beyaz Eşya Laboratuvarı” hizmete
açıldı. Vestel beyaz eşya ürünleri ve küçük ev aletleri ile donatılan, 100 metrekare alanda kurulu laboratuvarın açılış töreninde
konuşan Vestel Genel Müdür Yardımcısı Filiz Künüralp, “Dünyanın sayılı ekonomileri arasında yer alan ülkemizde nitelikli
eğitime sahip ve sertifikalı teknik eleman sayısının arzu edilen
seviyede olmadığını görüyoruz. Biz de Vestel olarak, endüstri meslek ve teknik liselerinin nitelikli eğitim verebilmesi ve
okullardaki fiziki altyapının, atölye ve laboratuvarların gelişen
teknolojiye uyumlu olması için bu konuda üzerimize düşeni
yapmaya gayret ediyoruz” dedi.
Uygulamalı ürün eğitimlerinin verildiği laboratuvarda, öğrencilerin son teknolojiye sahip ürünlerle henüz okul bünyesindeyken tanışmaları da sağlanıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı onaylı sertifika eğitim programı
Vestel’in yaptığı protokol kapsamında Vestel yetkili servislerine yönelik eğitim programı da geliştirildi. Lise öğretmenlerinin
ve Vestel eğitmenlerinin ortak yürüttüğü programın ilk etabı
sonrasında, toplam 18 Vestel teknisyeni Milli Eğitim Bakanlığı onaylı “Elektrikli Ev Aletleri” ve “Bireysel ve Ticari Klima
Sistemleri” sertifikalarını almaya hak kazandı. Törende teknisyenlere sertifikaları takdim edildi. Programın devam edeceğini
vurgulayan Künüralp, bu sayede teknisyenlerin teknik ve ürün
bilgilerini de tazelediklerini ifade etti.
Dün Mersin, bugün Diyarbakır, yarın Manisa’da
2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu arasında imzalanan “Mesleki Eğitim
İş Birliği” protokolünün ardından, Vestel’in teknik ve endüstri meslek liselerinin geliştirilmesi konusunda aktif sorumluluk almaya başladığını belirten Künüralp, bunun ilk örneğini
Ağustos 2011’de Mersin Endüstri Meslek ve Teknik Lisesi’nde
gerçekleştirdiklerini ifade etti. Okuldaki “Elektrik Elektronik
Teknolojisi Alanı” adlı eğitim atölyesini Vestel ürünleriyle
yeniden düzenlediklerini belirten Künüralp, bir sonraki projelerinin Manisa Polinas Endüstri Meslek Lisesi’nde başlayacağını açıkladı. Künüralp sözlerini şöyle noktaladı: “Bu proje
ile İŞKUR’un yönlendirmesi doğrultusunda Manisa’daki teknisyen adaylarına eğitim vererek, mesleki formasyon kazandıracağız ve sonrasında Vestel yetkili servislerinde ve Vestel
City’de işe alarak istihdama da katkı sunacağız. Vestel olarak
ülkemizde yürütülen mesleki ve teknik eğitimin niteliğinin
artırılması ve daha iyi şartlarda sunulması için yürüttüğümüz çalışmalardan, harcadığımız emekten ve ortaya konulan
sonuçlardan büyük mutluluk ve gurur duyuyoruz. Bundan
sonraki süreçte de sektöre ve ülkemize sunduğumuz katkıyı
artırmayı hedefliyoruz.”
49
A’dan Z’ye Servis
Vestel, satış sonrası hizmetlerde kaliteyi yükseltme ve müşteri memnuniyetini artırma hedefiyle “A’dan Z’ye Servis”
projesini hayata geçirdi. 2013 yılı sonunda kullanıcılara ilk aramalarından itibaren iki saat içinde müdahale edilecek.
V
estel, satış sonrası hizmetlerde kaliteyi ve müşteri
memnuniyetini artırmaya yönelik olarak “A’dan Z’ye
Servis” projesini başlattı. 2012 sonunda 150, 2013 sonunda ise 320 Vestel yetkili servisinin tamamının proje kapsamına alınması hedefleniyor. Proje kapsamında kullanıcılara ilk
aramalarından itibaren iki saat içinde randevu verilmesi, maksimum 24 saat içinde ilk ziyaretin gerçekleştirilmesi ve problemin tek seferde doğru tespit edilerek çözülmesi amaçlanıyor.
Filiz Künüralp
Projeyi değerlendiren Vestel Genel Müdür Yardımcısı Filiz
Künüralp, “Temmuz 2011 döneminde yürüttüğümüz projeyle
Türkiye’nin dört bir yanındaki servisleri ve satış sonrası merkezlerini aynı platformda topladık. Bu sayede müşterilerle ilgili
süreçleri birkaç saate indirdik. A’dan Z’ye Servis Projesi ile de
yetkili servislerimiz arasında bir iç rekabet yaratmayı ve servis
hizmet kalitesini yükseltmeyi amaçlıyoruz. Bu proje, satış sonrası müşteri memnuniyeti konusuna bütünsel bir yaklaşımla
entegre çözümler sunabilme anlayışımızın bir yansıması oldu”
dedi.
Üç haftada 1700 satış sonrası çalışanına eğitim
Vestel yetkili servislerine projede yer alan Servis Saha Otomasyonu kapsamında yönetim kuralları, teknik yöntem, davranış ve hizmet standartlarıyla ilgili 2 ila 4 hafta süren eğitimler
veriliyor. Eğitimin ardından hizmet kriterlerini sağlayan servisler “A’dan Z’ye Servis” unvanını kazanıyor.
Üç haftada toplam 1700 satış sonrası çalışanına eğitim verdiklerini aktaran Künüralp, “Her yetkili servisin kendine has
bölgesel ve ekonomik koşulları var. Bu nedenle geliştirilmesi
gereken yönleri de birbirinden farklı. Projenin çıkış noktası bu
ihtiyaca cevap oluşturmak” dedi.
Yetkili servis anayasası Kırmızı Kitap’ta toplandı
Vestel, proje kapsamında “Kırmızı Kitap” adını verdiği yetkili
servis anayasasını da hazırladı. Satış sonrası hizmet süreçleri
için belirlenen standart ve prosedürleri bir araya getiren kitapta iş güvenliğinden hizmet performans göstergelerine kadar
detaylı bilgiler yer alıyor. “A’dan Z’ye Servis” unvanı, bu standartlara göre gerçekleştirilen denetim ve eğitim süreci sonunda
üstün hizmet kriterlerini sağlayan servislere veriliyor. Unvan
için, müşteri anketleri ve iş sonuçlarından oluşan değerlendirme puanının da altı ay boyunca sürdürülebilir olması gerekiyor.
Ulusal ve uluslararası kriterlere göre oluşturulan ve tüm Vestel
yetkili servislerine dağıtılan “Kırmızı Kitap”, Vestel çalışanlarından oluşan 16 kişilik bir ekip tarafından altı ayda hazırlandı.
50 köşe yazısı/metin salt
Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş.
Genel Müdür
[email protected]
Bilgisayarınız kaç numara?
Bilgisayarları önce masaya kurduk, sonra dizimizin üzerine koyduk, sonra elimize aldık... Ardından hayatımızın
vazgeçilmezi yaptık. İnternet dünyasının hızla gelişmesiyle de hepimiz internet, cep telefonu, tablet, Google,
Facebook, MSN uzmanı olduk.
B
ilişim insanları genellikle eve iş götüren tipler değildir.
Çünkü zaten çalışmaktan eve pek gidemezler. Evlerine
gidebilen normal insanlar ise yakın zamana kadar bilişim ile ilgilenmezlerdi. En azından ben eski işyerimde, dört
metrekarelik kübik denen evimde yaşarken durum böyleydi.
İşyerinde yatıp kalktığımız o günlerde, arkadaşlarımızı çevremizden bulurduk, çevrim içi Facebook ve MSN’den değil. Dertleşmek için kafeye giderdik, Twitter’dan gazel okumazdık. Yeni
tanıştıklarımızı eşe dosta sorardık, Google’dan aramazdık.
Bugünlerde ise herkes internet, cep telefonu, tablet, Google, Facebook, MSN uzmanı oldu. “Ne oldu?” derseniz, bence
Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg gibi bilişimin asosyal dehaları, popüler parti gençlerine karşı içlerinde büyüyen negatif enerjileri ile kendilerinin kral olduğu bir internet
dünyası yarattılar. Artık resmen onların yarattığı sanal sosyal
ortamda, internet ve cep telefonuna bağımlı yaşıyoruz. Resmen diyorum çünkü Amerikan Pew Araştırma Merkezi’nin rakamlarına göre 18-30 yaş arası insanların yüzde 96’sı internet
kullanıyor. Bu yaş grubunun yüzde 84’ü sosyal ağlarda aktif
paylaşım yapıyor. Bu grubun yüzde 97’si günlük cep telefonu kullanıcısı ve onların da yarısının telefonu akıllı telefonlar.
Almanya’da Forsa Enstitüsü’nün gençler arasında yaptığı bir
araştırmada katılanların yüzde 88’i cep telefonunu bırakmaktansa, içkiyi bırakabileceğini söylüyor. Gençlerin yüzde 60’ı
bir hafta cep telefonsuz kalmaktansa, bir hafta cinsel oruç
tutmaya razı gözüküyor. Yine Alman olan 7mobile sitesinin
anketinde katılımcılar cep telefonu kaybetmeyi, nikah yüzüğü
kaybetmekten daha fazla önemsiyor.
İnternete girmek ve iletişim kurmak bu derece önemli olunca
bu sanal dünyanın kapısı olan elektronik cihazların gelişimi
ve değişimi de durmuyor. Benim kübik duvarlı günlerimden
bu yana ekran, kasa ve klavyeli bilgisayarlar ele avuca sığacak kadar küçüldü. Benim ilk konuştuğum mobil telefon, insanın ayağına düşse tarak kemiğini kıracak türdendi. Şimdi
oyuncak oldu. Ancak artık bu hali de bazılarını tatmin etmiyor.
Google geçtiğimiz günlerde gözlük projesi adı altında yeni
cep telefonu-bilgisayar karışımı kavramsal ürününü tanıttı.
Google gözlüğü cep telefonunda ve tablette olan neredeyse
her özelliği utanmadan gözümüze sokuyor. Gözlük gerçek
dünyayı -ön taraftaki kamera ile- bizim gözümüzden görüyor.
Kopamadığımız sanal dünyayı da -gözlük camı üzerine yansıtarak- önümüze getiriyor. Bu gözlük henüz markete satılacak
düzeye gelmedi ancak olası özellikleri YouTube’da bir video
olarak yayınlandı.
Gözlüğün şanslı sahibi sabah kalktığında önce günün akışı
takvim uygulamasıyla gözlüğe yansıyor. Hava durumu, yol durumu ve haberler cabası. Yeni toplantı ve buluşma isteklerini
iPhone’da olan Siri sesli kontrol özelliğinde olduğu gibi sesle
yanıtlıyor. Gelen elektronik postalar yine sesle yanıtlanıyor.
Metro istasyonuna doğru yürüdüğünde gözlük gittiği yeri tanıyıp, metroda problem olduğunu iletiyor. Sonra harita uygulamasından bulunduğu yerden işe yürüme yolunu belirliyor.
Mobil uygulama ile yakınlarda olduğunu öğrendiği bir arkadaşı ile buluşuyor. Görüntülü konuşma yapabiliyor. Tüm bunları
yaparken de arka planda sevdiği müziği dinleyebiliyor.
51
Aslına bakarsanız Google tanıtımında zaten bugün var olan
uygulamaların ötesine geçmiyor. Size anlatmaya başlamadan önce gözlükten söz etmeseydim, eminim “Bunların nesi
yeni?” derdiniz. Zaten son günlerde teknoloji insanları bize
yeni servisler sunmaktan öte, bildiğimiz servisleri daha kolay
kullanılır hale getirmeye mesai harcıyor. Hatırlayın 20 yıldır
cep telefonu var ama onu sesle veya dokunarak yönetmemiz
(iPhone, Androids) birkaç yıl öncesinde oldu. İnternet bir kuşak insan yetiştirdi ama ona cep telefonundan hatta televizyondan (Smart TV) erişmemiz son döneme denk geldi. Oyun
konsolları hep eğlenceliydi ama oyunları tekme yumruk atarak (Wii, Kinect) oynamamız oldukça yenidir.
Teknolojiye erişim ve kullanımını kolaylaştırma, en az teknolojinin kendisi kadar üzerinde çalışılan bir konudur. Robocop
ve Terminatör filmlerinde kurgulanan yarı insan, yarı makine
(cyborg) düşüncesi yıllardan beri insanların hayalindedir.
Metal kasların yoğun olduğu bu karışık insan tiplemelerinde değişmeyen ana tema, aklın ve bilginin saf güce üstün
olduğudur. Bu takviyeli insan modelinde bilgisayarlar beyne
yardımcı olurken, kamera ve mikrofonlar duyu organları ile
çevreyi daha iyi algılamamıza yarar. En önemlisi olan internet
bağlantısı da bilgi sonsuzluğuna erişimdir. Eğer bu unsurları
öylesine bir araya getirmeye çalışırsanız gelişmiş insan yerine, Doğan görünümlü Şahin misali, kafasına beş kiloluk kamera takmış bir adam ortaya çıkar.
Giyilebilen bilgisayar
1980 yılında “giyilebilen bilgisayar” kavramının uzmanı Steven Mann tam olarak bunu yapmıştır. Amerikan MIT’den
Medya Sanat ve Bilim doktorası alan bu Kanadalı profesör
kafasına taktığı kamera, bilgisayar ve tek gözünü kapatan
tüplü televizyon benzeri ekrana birkaç ışık düzeneği ekleyerek dünyanın ilk “cyborg” (yarı insan yarı makine) deneyimini
yaşamıştır. “İlk” diyen ben değilim. Toronto Üniversitesi’nde
tenure profesör olan Steven Mann, Kanada basınına verdiği
demeçlerde ilk cyborg olduğunda ısrarcıdır. Mann çalışmalarını “Cyborg: Digital Destiny” (Dijital Kader) adlı kitabında toplamış ve birçok fikir öne sürmüştür. Bu sıra dışı bilim
adamının hayatı, buluşları ve fikirleri 2001 yılında yönetmen
Peter Lynch tarafından sinemaya “Cyberman” (Siber Adam)
filmiyle aktarılmıştır. Filmdeki sahnelerin çoğu Mann’ın kendisi tarafından çekilmiştir. Mann hayatını teknolojiden kanunlara kadar insan üzerinde taşınabilen bilişim teknolojilerine
adamıştır.
Steven Mann’den 30 yıl sonra, ortaya koyduklarıyla bugünkü
yaşam biçimini şekillendiren bir başkası Google’ın kurucu-
larından Sergey Brin, cyborg olmanın sınırlarını test ediyor.
Brin, Nisan ayında San Francisco’da Körlükle Savaş Vakfı’nın
verdiği yardım yemeğine katıldı. Yemek, kör olmanın zorluklarını anlatmak adına karanlıkta yapılıyordu. Brin, yemeğe
Google X Laboratuvarı’nda tasarlanan gözlükle katıldı. Yemek
boyunca gözlük yüzeyinden bilgilerin yansıdığını görenler
şaşkınlıklarını Twitter üzerinden paylaştılar. Brin’in modelliğini yaptığı bu muhteşem gözlük aslında birkaç gün önce Google X çalışanları tarafından duyuruldu. Google X Laboratuvarı teknolojide liderlik savı olan her firmanın benzerine sahip
olması gereken bir araştırma laboratuvarı olarak göz dolduruyor. Yeri ve projelerinin çoğu gizli olan bu laboratuvardan sızan bilgilere göre burada uzay asansöründen, kendi kendine
giden otomobile kadar yenilikçi birçok projede tarih yazılıyor.
Google X’in giyilebilir bilgisayar çalışmaları gözlük ile sınırlı değil. Amerikan Washington Üniversitesi profesörlerinden
Babak Amir Parviz ve öğrencilerinin katıldığı yeni projesi; bir
lens bilgisayar. Terminatörü kıskandıracak bu lensler güneş
enerjisinden kablosuz iletişime kadar onlarca teknolojiyi barındırıyor.
Bu ve benzeri çalışmaların insan ile makine arasındaki sınırları zorlayacağı günlere henüz ulaşmadık. O güne kadar gözünüzün önüne kadar gelen sanal dünyanın tadını çıkarın.
52 akademi
Vestel Akademi farkıyla öndeyiz
Vestel’in en büyük değerinin insan gücü olduğu düşüncesinden hareketle kurulan Vestel Akademi, eğitim çalışmalarını hız
kesmeden sürdürüyor. Eğitimlere Ocak ayından itibaren, yeni kurulan Vestel Eğitim Merkezi ev sahipliği yapıyor.
V
estel Akademi’nin sürdürdüğü eğitimleri tek çatı altında toplamak ve eğitimlerin verimliliğini artırmak
amacıyla Manisa’daki Vestel Digital Fabrika lokasyonunda Vestel Eğitim Merkezi kuruldu. Aynı anda beş ayrı
salonda eğitim yapılmasına imkan veren merkezde, salonlardan biri bilgisayarlı eğitim laboratuvarı olarak tasarlandı.
rek, çalışma yaşamlarında başarılar diledi ve Vestel’in eğitime
verdiği önemi, inovasyona yaptığı yatırımları vurguladı. Hafta
içi ve hafta sonu teknik ve kişisel gelişim eğitimleri; Teknoloji
Akademisi, Vestel Management Trainee Programı gibi eğitimler ve servislere yönelik eğitimlerin verildiği merkezde, son
dönemde yapılan çalışmaları sizlerle paylaşıyoruz.
Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu ve Vestel
Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, 2 Mart’ta
eğitim merkezini ziyaret ederek katılımcılarla görüştü. Her
bir çalışanın Vestel’in kurumsal imajı için çok önemli olduğunu, eğitimlerde alınan bilgilerin çok iyi kavranması gerektiğini belirten Ahmet Zorlu, eğitim merkezinin örnek bir proje
olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve Vestel’in eğitime verdiği desteğin süreceğini dile getirdi.
Vestel geleceğin yöneticilerini yetiştiriyor
Sürekli gelişim için en önemli unsurun entelektüel sermaye
olduğuna inanan, elektronik ve beyaz eşya sektörünün lider
markası Vestel, gelecekteki yöneticilerini Vestel MT programına katılan yeni mezunlar arasından yetiştiriyor.
“Hayal kurun ancak hayalci olmayın” mesajını vurgulayan Zorlu, hep birlikte çalışarak başarılamayacak bir hedef olmadığının, her çalışanın kurumuna sahip çıkması gerektiğinin altını
çizdi. Ömer Yüngül ise eğitim alan çalışanlar ile sohbet ede-
Özyeğin Üniversitesi’nden de alınan akademik destekle
yürütülen Vestel MT programı (Yetiştirme Programı) kapsamında Manisa’daki üretim üssü Vestel City’de dört ay teorik
eğitim veriliyor. Sınıf içi dersler, gerçek uygulamalar ve simülasyonlarla destekleniyor. Teorik eğitimden sonra yönetici adayları Vestel Şirketler Grubu’nda çeşitli departmanlarda
yedi haftalık staj yapıyor. MT programından mezun olan yö-
netici adayları, Vestel’in elektronik, dijital, dış ticaret, beyaz
eşya ve pazarlama şirketlerinde uygun görülen pozisyonlarda göreve başlıyor. Pozisyonlar, satış uzmanı, ürün sorumlusu, Ar-Ge mühendisi, finans uzmanı, tedarik ve planlama
uzmanı olarak çeşitlilik gösteriyor. Ar-Ge’nin, yaratıcılığın,
teknolojik gelişimin ve yenilikçiliğin her zamankinden daha
53
fazla önem kazandığını belirten Vestel İnsan Kaynakları Direktörü Semih Süslü, bu nedenle dinamik ve yeniliğe açık,
sadece mühendis değil aynı zamanda pazarlama, tasarım
ve müşteri ilişkilerinden iyi anlayan genç yeteneklerin istihdam edildiği şirketlerin maça 1-0 önde başladıklarını ifade
ediyor. MT programı sonrasında yönetici adayı olarak göreve
başlayan Vestel çalışanlarının kariyer planlarını en üst düzey yönetici pozisyonuna kadar yükselebilecekleri şekilde
düzenlediklerini aktaran Süslü, çalışanların 10 yıl içinde uzman, kıdemli uzman, şef ve müdür pozisyonlarına gelmelerini beklediklerini belirtiyor. Şubat ayında 2. MT programını
tamamladıklarını söyleyen Süslü, “Vestel Şirketler Grubu’na
bugüne kadar 52 yönetici adayı kazandırdık. Bu yıl Haziran
ayında yapacağımız seçimlerle yeni programın adaylarını
belirleyeceğiz. Programa başvuruda bulunmak isteyen özellikle son sınıf öğrencileri, basında yayınlanacak ilanları ve
www.vestelkariyer.com sitesini takip edebilirler” dedi.
Mesleki eğitimlerde çalışanlar sertifika kazanıyor
Vestel Akdemi; kaynakçılılık, forklift operatörlüğü gibi mesleki kurslarla da çalışanlarını destekliyor. Yakın zamanda düzenlenen forklift operatörlüğü kursunda 426 çalışan sertifika
aldı. Bir hafta teorik, bir hafta ise pratik eğitim alan çalışanlar, eğitim sonunda yapılan sınavda başarılı olmaları halinde
sertifika almaya hak kazanıyor. Yürürlükte olan ağır ve tehlikeli işler yönetmeliği kapsamında gerçekleştirilen uzmanlık
eğitimlerinde de çalışanlar, sertifika almaya hak kazanıyor
ve çalıştıkları alandaki uzmanlıklarını pekiştiriyorlar. Bu
alanda Manisa Endüstri Meslek Lisesi ile imzalanan protokol
çerçevesinde 10 günlük eğitimler veriliyor.
Bilgisayar destekli eğitim programları
Çalışanlarını mesleki ve teknik anlamda gereksinim duydukları bilgisayar programlarını yetkin kullanabilmeleri amacıyla, Vestel Teknoloji Akademisi derslerinin yanı sıra bölümlerin özel ihtiyaçları doğrultusunda Flash & Action Script, Creo
Parametric, Pro enginner gibi eğitimler veriliyor. Dersler bilgisayarlı eğitim laboratuvarlarında gerçekleştiriliyor.
Sosyal sorumluluk projelerine de destek veriliyor
Manisa Valiliği’nin başlattığı Kardeş Okul/Kardeş Kurum
Projesi çerçevesinde Manisa ilindeki kurumlar ve okullar
arasında işbirliğini sağlamak ve eğitimi desteklemek amacı
ile protokol imzalandı. Vestel’le kardeş olan üç okula ziyaret
gerçekleştirilerek öğrencilerle tanışıldı. Vestel konulu Resim
ve Afiş Tasarım Yarışmaları’nda birincilik, ikincilik, üçüncülük dereceleri alan öğrencilere ödül töreninde hediyeleri verildi.
Sürekli gelişim için en önemli unsurun entelektüel sermaye olduğuna inanan,
elektronik ve beyaz eşya sektörünün lider markası Vestel, gelecekteki
yöneticilerini Vestel MT programına katılan yeni mezunlar arasından yetiştiriyor.
54 haber
Vestel, 70 ödül topladı
Vestel, tüm dünyada kabul gören Plus X Award, A Design Award, Red Dot Design Award ve IF Product Design Award’dan
elektronik ve beyaz eşya ürünleriyle toplam 70 ödül kazandı.
V
estel, Almanya’da düzenlenen Plus X Award’da elektronik ve beyaz eşya ürünleriyle toplam 59 ödül aldı.
Yarışmada Vestel Beyaz Eşya, jüri tarafından dayanıklı tüketim malları alanında “2012 yılının en yenilikçi markası”
seçildi ve Gleam klima, Ultio bulaşık makinesi ve BGH 414 set
üstü ocağı ile 2012 yılının en iyi ürünleri kategorisinde ödül
kazandı. Ayrıca çamaşır makinesi, LED TV, buzdolabı, dijital
set üstü kutu, bulaşık makinesi, uzaktan kumanda, klima ve
ocak modelleriyle tasarım, kullanım kolaylığı, yüksek kalite
ve inovasyon kategorilerinde ödüle layık görüldü.
Vestel’in V TV, Agile, La Torre, Triump ve GlassOn LED TV modelleri ise İtalya’da düzenlenen A Design Award’dan ödülle
döndü. Vestel’in GlassOn LED TV modeli IF Product Design
ve Red Dot Design Award’da da tasarım ödüllerini topladı.
Ürün, Türkiye’de Vestel Terranova serisi adı altında piyasaya
sunuldu.
Nedim Sezer
Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, aldıkları ödüllerin Vestel’in tasarımdaki üstünlüğünü tasdiklediğini belirterek, “2011 yılında Plus X Award, Red Dot Design
Award, IF Product Design, Good Design ve DME gibi ulusla-
rarası tasarım yarışmalarından 59 ödül almıştık. Bu yılın ilk
yarısında yine aynı tasarım yarışmalarında kazandığımız 70
ödülle geçen yılki performansımızı aratmayacağımızı şimdiden ortaya koyduk. Plus X Award’da ürünlerimizle aldığımız
ödüllerin yanı sıra tasarım alanının şampiyonluk kupası olan
‘en yenilikçi marka’ ödülünü Vestel Beyaz Eşya’nın kazanması göğsümüzü kabarttı” diye konuştu.
Vestel Beyaz Eşya’nın 2012 yılının ilk çeyreğinde elde ettiği
net karı, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 100’ün
üzerinde artırdığını ifade eden Yüngül, bunun tasarım ve
üretim anlamında sahip oldukları gücün finansal başarıya da
doğrudan etki ettiği anlamına geldiğini belirtti.
Vestel’in 2012 yılında aldığı ödüller
Plus X Award 2012 tüm ödüller:
• Vestel Beyaz Eşya / En Yenilikçi Marka Ödülü
• Gleam klima / Yılın En İyi Ürünü Ödülü (Ürün, Good Design
ödülüne da sahip)
• Ultio bulaşık makinesi / Yılın En İyi Ürünü Ödülü
• BGH 414 set üstü ocak / Yılın En İyi Ürünü Ödülü
55
Vestel Beyaz Eşya, 2012 yılının ilk çeyreğinde elde ettiği net karı, geçtiğimiz yılın aynı
dönemine göre yüzde 100’ün üzerinde artırdı.
• BGH 414, BGH 411, BGH 413, BGH 412 set üstü ocak modelleri / Yüksek Kalite Ve Tasarım Ödülleri (BGH 411 ve BGH 412
Good Design ödülüne da sahip)
• Ceres ve Helios bulaşık makineleri, Gleam klima ve Moire
uzaktan kumanda / Tasarım Ve Yüksek Kalite Ödülleri
• Eos, Orfe ve Themis bulaşık makinesi modelleri, Puzzle klima / Kullanım Kolaylığı Ödülü
• Extenso buzdolabı, Ultio bulaşık makinesi / Yüksek Kalite, Tasarım, Kullanım Kolaylığı Ödülleri (Extenson buzdolabı
Good Design ödülüne da sahip)
• Phrygia LED ve Phrygia LCD çamaşır makinesi modelleri /
İnovasyon, Tasarım ve Kullanım Kolaylığı Ödülleri
• 32140, 32137, 32135, 32134, 32132 ve 32130 BMS LED TV
modelleri / Kullanım Kolaylığı Ödülü
• RC4822, Yinyang, PLANO, Metalluna ve Profit uzaktan kumanda modelleri / Kullanım Kolaylığı Ödülü
• DVB 1130, DVB 1125, DVB 1120, DVB 605, DVB 545, DVB
520, DVB 510, DVB 505, DVB 325, DVB 315, FEMTOCELL To-
tem set üstü kutu modelleri / Kullanım Kolaylığı Ödülü
• Yinyang, PLANO ve Profit uzaktan kumanda, DVB 1125 ve
DVB 545 set üstü kutu modelleri / Tasarım Ödülü
A Design Award 2012 tüm ödüller:
• GlassOn LED TV / Platin Ödül (Aynı zamanda Good Design
ve Red Dot Design ödülleri)
• Agile LED TV / Altın Ödül
• La Torre LED TV / Altın Ödül
• Triump LED TV / Altın Ödül
• V TV LED TV / Gümüş Ödül
Red Dot Design Award 2012:
• BGH 411 set üstü ocak
• Ceres Slim bulaşık makinesi
• Themis Slim bulaşık makinesi
• Orfe Slim Bulaşık makinesi
• GlassOn LED TV
IF Design Award 2012:
• BGH 412 set üstü ocak
Vestel’in 2011’de kazandığı tasarım ödülleri
• Aralık ayında Good Design Award’da beyaz eşya ve elektronik ürünleriyle toplam 13 ödül
• Eylül ayında DME tasarım yönetimi yarışmasında Büyük
Firma Ödülü
• Nisan ayında Plus X Award’da beyaz eşya ve elektronik
ürünleriyle toplam 31 ödül
• IF Design 2011’de iki bulaşık makinesi ve bir buzdolabı ile
üç ödül
• Odysseus bulaşık makinesi ile Red Dot Design Award
• Design Turkey yarışmasından altı ödül
• Chicago Mimarlık ve Tasarım Müzesi’nin Avrupa Mimarlık,
Sanat, Tasarım ve Kentsel Araştırmalar Merkezi’yle düzenlediği Good Design’da iki TV, bir digital media controller ve bir
uzaktan kumandayla da dört ödül
56 söyleşi
Vestel, geleceğimizi aydınlatacak
Vestel, LED
LED çip
çip üretiminde
üretiminde dünya
dünya devi
devi olan
olan Cree
Cree firmasıyla
firmasıyla birlikte,
birlikte, Türkiye’de
Türkiye’de yeni
yeni bir
bir sektör
sektör olan
olan LED
LED aydınlatma
aydınlatma
Vestel,
alanına adım
adım attı.
attı. Bu
Bu önemli
önemli adımla
adımla ilgili
ilgili hedefleri
hedefleri ve
ve çalışmaları
çalışmaları Vestel
Vestel LED
LED Aydınlatma
Aydınlatma Satış
Satış ve
ve Pazarlama
Pazarlama Genel
Genel
alanına
Müdürü Serkan
Serkan Özkök’ten
Özkök’ten dinledik.
dinledik.
Müdürü
E
nerji, tüm dünya için geleceğin en önemli sektörlerinin
başında geliyor. Bu sektördeki önemli başlıklardan biri
geleceğin aydınlatması olarak bilinen, enerji tasarruflu,
uzun ömürlü, karbondioksit salımını azaltan, zararlı madde
içermeyen çevre dostu LED aydınlatma.
10 yıl içinde dünyadaki aydınlatma pazarının 100 milyar Euro
seviyesine gelmesi bekleniyor. Bu pazar içindeki LED aydınlatma payının da 60 milyar Euro olması öngörülüyor. Bu, şu
andaki LED aydınlatma pazarının yaklaşık 10 katı büyümesi demek. Türkiye’de de enerjiye olan ihtiyaç önümüzdeki dönemde
artarak devam edecek. Üretime oranla verimli tüketimin daha
da önem kazanacağını söyleyen Vestel LED Aydınlatma Satış
ve Pazarlama Genel Müdürü Serkan Özkök, “Hükümetin de bu
amaçla uyguladığı politikalar kamuoyunda bilincin gelişmesini
ve talebin artmasını sağlıyor. Türkiye pazarını, sadece aydınlatma olarak değerlendirdiğimizde; bizimle benzer nüfusa sahip
Almanya’nın çok gerisinde olduğumuzu görüyoruz. Önümüzdeki dönemde Türkiye ve çevresindeki coğrafyada inşaat projeleri daha da artacak. Tüm bunları bir arada değerlendirdiğimizde muazzam bir potansiyel ortaya çıkıyor” diyor.
Hayatımızı kolaylaştıracak akıllı çözümler üretmek için durmadan çalışan Vestel, LED aydınlatma alanında da önemli bir
yatırım gerçekleştirdi. Türkiye’de yeni bir sektör olan LED aydınlatmaya, LED çip üretiminde dünya devi olan Cree ile atılan
ortaklık adımıyla giriş yapan Vestel, kısa sürede Manisa’da bulunan Vestel City’de LED ürünlerin üretimine başlayacak. LED
aydınlatma alanında ana oyunculardan biri olmayı hedeflediklerini dile getiren Özkök, “Yerli üretim yapacağız. LED aydınlatma alanında Türkiye’de ilkleri gerçekleştireceğiz” diyor.
Z: Vestel, LED sektöründe ne gibi çalışmalar yapmayı hedefliyor?
Amacımız LED aydınlatma alanında ana oyunculardan biri olmak. Bunun için de uzun soluklu, süreklilik arz eden ve sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmayı hedefledik. Standartlar
ve trendler konusunda da belirleyici olmak istediğimiz için
faaliyetlerimizi hem ulusal hem de uluslararası platformlarda
yürütüyoruz. Hedeflediğimiz en önemli çalışmalar; LED aydın-
57
“Önümüzdeki en önemli proje Zincirlikuyu’daki Zorlu Center Projesi. Türkiye’nin ilk ve tek,
beş fonksiyonlu karma kullanım projesi olan Zorlu Center’daki aydınlatmanın büyük
bir bölümü Vestel LED Aydınlatma ürünleriyle gerçekleştirilecek.”
latmada kullanılan elektronik işletim cihazları üretimine başlamak ve Türkiye’de LED çip paketlemesini gerçekleştirmek.
Biz yalnızca ürün satmıyoruz; aydınlatma ihtiyaçları için keşif,
özel ürün tasarımı, projelendirme, raporlama, kredilendirme,
uygulama ve bakım aşamalarından oluşan komple çözümler
sunuyoruz. Aynı zamanda ZOREN ile gerçekleştirdiğimiz işbirliği sayesinde, bizden çözüm alan projelerin ucuz enerji tedariği
de mümkün oluyor.
Z: Vestel’de LED çalışmaları için nasıl bir yapılanma gerçekleştirdiniz?
Üretimle ilgili olarak Vestel Dijital’de Aydınlatma Sistem Mühendisliği, Ürün Mühendisliği, Maliyet Yönetimi ve LED Aydınlatma İş Yönetimi bölümleri oluşturuldu. Aynı zamanda Ar-Ge
ve Endüstriyel Tasarım ekiplerinden de destek alınıyor. Satış
ve Pazarlama tarafında ise aydınlatma sektöründe deneyimli,
piyasayı tanıyan, projelendirme yapabilecek ve yalnızca LED
aydınlatmaya odaklanmış bir ekip kurduk. Ekibimizde elektrik
mühendisi de, mimar da var. Aynı zamanda Vestel’in satış ve
iletişim bölümlerinden de destek alıyoruz.
Z: Cree ile işbirliği yapmanızın nedenleri neler?
LED aydınlatma alanında ana oyunculardan biri olmayı hedeflediğimiz için LED çip üretiminde dünya devi olan Cree firması
ile teknoloji ortaklığı gerçekleştirdik. Cree’nin üretim süreçleri
için geliştirdiği, teknolojik destek ve test sistemlerinden oluşan TEMPO servisi, gerçekleştirdiğimiz ortaklıkta en önemli
etken. Cree mühendisleri üretimin her aşamasıyla ilgili bilgi
birikimlerini ve teknolojik yenilikleri bizimle paylaşıyor.
Z: Aydınlatma laboratuvarlarıyla ilgili bilgi verir misiniz?
Vestel’in sektördeki ana oyuncu olmasını sağlayacak projelerden biri de aydınlatma laboratuvarı yatırımlarımız. “Yatırımlar”
diyorum, çünkü iki ayaklı bir proje bu. İTÜ Enerji Enstitüsü ile
yapılan anlaşma çerçevesinde Maslak’taki yerleşkeye “Vestel
Aydınlatma Laboratuvarı” kuruluyor. Enstitü bünyesindeki Enerji Planlaması ve Yönetimi Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Sermin
Onaygil ve ekibi de aydınlatma aygıtı tasarımıyla ve aydınlatma
tekniğiyle ilgili bize destek veriyor. Projenin diğer ayağı da Vestel City’de hayata geçecek. Vestel City’de kurulacak akredite
laboratuvar sayesinde hem kendi ürünlerimizi uluslararası standartlara uygun olarak test edip onaylayabilecek, hem de devlet
kurumlarının talebi halinde bağımsız testler yapabileceğiz.
Z: Üretim tesisleri hakkında bilgi verir misiniz?
Kesinlikle yerli üretim yapacağız. Vestel Dijital fabrika tarafından hazırlanan piyasadaki ihtiyaçlara ve gelişmelere uygun
bir üretim yol haritamız var. Detayları ilerleyen zamanlarda
paylaşabileceğiz. Ancak bugünden çok net diyebilirim ki; LED
aydınlatma alanında Türkiye’de ilkleri gerçekleştireceğiz. Bu
ilkleri gerçekleştirebilmek için de Vestel City’deki televizyon ve
beyaz eşya üretiminde kullanılan, Avrupa’nın en büyük plastik
enjeksiyon tesisine ek yatırımlar yapılıyor. Aynı zamanda metal
press hatları da yeniden yapılandırılıyor.
Z: Türkiye’de ya da dünyada üstlendiğiniz projeler var mı?
Önümüzdeki en önemli proje Zincirlikuyu’daki Zorlu Center
Projesi. Türkiye’nin ilk ve tek, beş fonksiyonlu “karma kullanım” projesi olan Zorlu Center’daki aydınlatmanın büyük bir
bölümü Vestel LED Aydınlatma ürünleriyle gerçekleştirilecek.
Bu bizim için de çok önemli bir referans olacak. Aydınlatmayla ilgili süreçlerde komple çözüm sunabildiğimiz için gerek
uluslararası markaların Türkiye’deki projelerinden, gerekse
Türkiye’de özel sektör tarafından hayata geçen ya da geçecek
projelerden ciddi bir talep var. Aynı zamanda çevre coğrafyadaki projelerden de talep geliyor. Faaliyetine henüz başladığımız
Vestel LED Aydınlatma ürünlerine olan bu ilgi, doğru yolda olduğumuzun en önemli kanıtı.
Z: 2012 için hedefleriniz neler?
Üretimle birlikte ortak hedefimiz; yerli üretime ağırlık vererek,
oluşturmaya başladığımız satış kanalları aracılığıyla hedef
kitlelerin ihtiyaçlarına uygun temel ürün gamını ve çözümleri
sunmak. Ayrıca ilk aşamada projelerden gelen taleplere hızla
cevap vererek butik ve özel çözümler üretebilmeyi de hedefliyoruz.
Serkan Özkök
LED aydınlatmanın avantajları
• Eski teknoloji ürünlere göre yüzde 80’e varan oranda daha
az enerji tüketir.
• Daha az enerji tükettiği için daha az karbondioksit salımı oluşur.
• Civa ya da benzeri zararlı maddeler içermediği için çevre dostudur.
• Çarpmalara, düşmelere ve kırılmalara karşı dayanıklıdır.
• Çok uzun kullanım ömrü vardır.
• Standart ürün formunda oldukları için hem eski teknoloji
ürünlerin yerinde kullanılabilir hem de estetik beklentileri karşılar.
• UV ışınımı yok denecek kadar az olduğu için UV ışınlarının
olumsuz etkileri yoktur.
58 haber
Korteks, uluslararası fuarlarda
beğeni topluyor
Dünya polyester iplik devi Korteks, dünyanın en büyük ve en önemli fuarlarında yerini almaya devam ediyor. Fuarlarda
ziyaretçilerin beğenisine sunulan Korteks ürünleri, her yıl olduğu gibi bu yıl da büyük ilgi topladı.
A
vrupa ve Ortadoğu’nun en büyük entegre polyester iplik üreticisi ve ihracatçısı olan Korteks, her yıl olduğu
gibi 2012 yılında da dünyanın önde gelen uluslararası
fuarlarında göz doldurdu.
Heimtextil
11-14 Ocak tarihleri arasında Almanya’nın Frankfurt kentinde
düzenlenen Heimtextil’e (International Trade Fair for Home
and Contract Textiles) katılan Korteks, ürünlerini ziyaretçilerin
beğenisine sundu.
ISPO Munich
Korteks, 29 Ocak-1 Şubat tarihleri arasında ise Almanya’nın
Münih kentinde düzenlenen Uluslararası Spor Giyim ve Spor
Ekipmanları Moda Fuarı’nda (ISPO Munich 2012) standıyla
yer aldı.
Bu yıl 42.’si gerçekleştirilen, 13’ü Türk şirketi olmak üzere 51
ülkeden 2 bin 344 şirketin katıldığı fuara Korteks, bu yıl üçüncü kez katıldı. Fuarda Korteks’in yüksek performanslı kumaş
markası DRY TOUCH® büyük ilgi gördü.
Hightex
Korteks, 21-24 Nisan tarihleri arasında da Hightex 4. İstanbul
Teknik Tekstiller ve Nonwoven Dokuma Teknolojileri Fuarı’na
katıldı. Dünya tekstil teknoloji üreticilerini ve teknik tekstiller/nonwoven ürünlerini buluşturan fuarda, Korteks yine göz
doldurdu.
Evteks
Korteks, CNR Expo’da 16-20 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen 18. İstanbul Ev Tekstili Fuarı Evteks 2012’de de yerini aldı.
59
Zorlu Dış Ticaret, rakiplerini
geride bıraktı
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) açıkladığı en çok ihracat yapan 1000 firma arasında 44’üncü sırada yer alan Zorlu
Dış Ticaret, 2011 yılında 350 milyon Dolarlık ciroya ulaştı.
Z
orlu Tekstil Grubu’nun tüm dış ticaret faaliyetlerini yürütmek amacıyla 1998’de kurulan Zorlu Dış Ticaret, inovasyon ve Ar-Ge gücü ile rakiplerini geride bırakmaya
devam ediyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) açıkladığı
en çok ihracat yapan 1000 firma arasında, gerçekleştirdiği 212
milyon Dolarlık ihracatla 44’üncü sırada yer alan Zorlu Dış Ticaret, 2011’de 350 milyon Dolarlık ciroya ulaştı.
Bu cironun bünyelerindeki diğer şirketler tarafından yapıldığını ve bu nedenle sıralamada 44’üncü sırada olduklarını
söyleyen Zorlu Holding Tekstil Grup Başkanı Vedat Aydın,
“Türkiye’de uygulanan ihracat politikaları nedeniyle Zorlu Dış
Ticaret şirketleri yanında, Korteks, Zorlu Tekstil ve Arzum gibi
değişik şirketlerle ihracat yaptık. Tüm ihracatlarımızı bir şirketten yapsaydık sıralamada 25’inci olurduk. Tekstilciler arasında ise, hammadde satanlar hariç yerimiz birinciliktir” dedi.
İhracattaki başarılarının arkasında bilgi, tecrübe, güçlü üretim
tesisleri, en son teknolojiye sahip üretim tesisleri olduğunu
söyleyen Aydın, bunun yanı sıra global davranış, müşterilerine
verdikleri servis, seneler boyu oluşturdukları güven ilişkisinin
de bu başarıda önemli payının bulunduğunu dile getirdi.
Zorlu Dış Ticaret, iplik, nevresim ve çarşafın yanı sıra 2004
yılı sonu itibariyle marka ve lisanslı ürünlerin yönetimini
de üstlendi. Ürünler bazında segmente edilen bölgesel bir
yapılanmaya sahip olan Zorlu Dış Ticaret’in, ABD, Almanya
ve İngiltere’de pazarlama ve satış aktivitelerinin doğrudan
gerçekleştirildiği satış ofisleri ve showroomları bulunuyor.
Aynı zamanda şirket 2005 yılından bu yana, Çin, Hindistan
ve Pakistan’daki satın alma ofisleri ile de faaliyetlerini sürdürüyor. Bunların yanı sıra Zorlu Holding bünyesinde bulunan
Zorluteks Doo Makedonya şirketi ise Makedonya, Karadağ,
Sırbistan, Bosna, Arnavutluk, Kosova, Slovenya, Slovakya,
Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’da üretim ve pazarlama faaliyetleri gerçekleştiriyor. Arzum Tekstil Pazarlama
Ticaret’le de, başta İran ve Ukrayna olmak üzere Bulgaristan,
Romanya, Polonya, Libya, K. Irak, Suudi Arabistan gibi birçok
ülkeye Taç markalı ürünlerin pazarlama ve satış faaliyetleri
yürütülüyor.
Türkiye önemli bir üretim ülkesi
İhracatta en önemli pazarlarının AB ülkeleri olduğunu belirten Aydın, esneklik, yakınlık, kalite gibi nedenlerle AB ülkeleri için Türkiye’nin önemli bir üretim ülkesi olduğunu ifade
etti. Tesislerinin modern ve büyük olması sayesinde AB ülkelerindeki müşterileriyle ilişkilerinin her geçen gün geliştiğini
aktaran Aydın, “AB’deki kriz ortamı nedeniyle 2012 yılı için
artış öngörmedik ama yeni kanallar bularak en azından düşüş
de yaşamak istemiyoruz. AB’deki daralmayı başta Rusya olmak üzere İran ve Irak gibi komşu ülkelere satışları artırarak
kompanse etmeyi planlıyoruz. Yeni pazarlar bulmak ve özellikle satış yaptığımız 35 pazarda payımızı artırmaya konsantre olduk” diyor.
Vedat Aydın
60 haber
Korteks’e yurtdışı ziyaretleri
Bursa’daki Korteks Fabrikası’nın yurtdışından önemli konukları vardı. Almanya’nın Hessen Eyaleti Başbakanı Volker
Bouffier ve Belçika Flaman Hükümeti Başbakan Yardımcısı İngrid Lieten Korteks’i ziyaret etti.
B
ursa’daki Korteks Fabrikası, Nisan ve Mayıs aylarında
yurtdışından konuklarını ağırladı. Almanya’nın Hessen
Eyaleti Başbakanı Volker Bouffier,eşi Ursula Bouffier ile
Türkiye’ye yaptığı üç günlük gezi kapsamında, Bursa’ya geldi.
Beraberindeki heyetle 17 Nisan’da Korteks Fabrikası’nı ziyaret
eden Bouffier, Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Zorlu’dan fabrika
hakkında bilgi aldı.
çok hızlı bir gelişme kaydettiğini görüyoruz. Bu anlamda Bursa
ile işbirliği yapmak bizim için çok anlamlı ve önemli” dedi. Zeki
Zorlu ise Almanlar ve Türkler’in birbirlerini çok uzun yıllardır tanıdığını, Almanya’da çok sayıda Türk vatandaşı olduğunu belirterek, “Birbirimizi 50 yıldır tanıyoruz. Birbirimizle kaynaşmışız.
Bizler kardeş ülkeyiz. Bundan sonra da öyle yaşayacağız. Sizleri
burada ağırlamaktan dolayı çok mutlu olduk” diye konuştu.
Gezi sırasında yaptığı konuşmada, Almanya ve Türkiye için
bölge ortaklığı ve partnerliğinin çok önemli olduğunu söyleyen
Bouffier, Hessen ile Bursa arasındaki ortaklığı daha da geliştirmek istediklerini belirtti. Bu kapsamda iki kentin birbirlerini
tanıması ve kaynaşmasının çok önemli olduğunu vurgulayan
Bouffier, “Biz bu ziyaretlerimizde aramızdaki bağları daha da
geliştirmeyi hedefliyoruz. Hessen eyaleti, Almanya’nın ekonomik anlamda en güçlü eyaletlerinden birisidir. Tabii Türkiye kökenli insanlarımızın yaşadığı bir yerdir. Bu da bizim için önemli
unsurlardan biri. Bursa’ya baktığımız zaman da son dönemde
Belçika Flaman hükümeti temsilcileri Korteks’te
T.C. Ekonomi Bakanlığı ve Uludağ İhracatçı Birlikleri’nin organizasyonunda Türkiye’ye gelen Belçika Flaman Hükümeti Başbakan Yardımcısı ve Flaman İnovasyon, Kamu Yatırımları, Medya
ve Yoksullukla Mücadele Bakanı Ingrid Lieten, 16 Mayıs’ta Korteks Fabrikası’nı ziyaret etti. Lieten ve beraberindeki Türk kökenli milletvekilleri Güler Turan, Fatma Pehlivan ve Belçika’nın
Ankara Büyükelçisi Pol De Witte’e Fabrika Genel Müdürü Necat
Altın tarafından Zorlu Grubu ve Korteks hakkında bir sunum yapıldı. Daha sonra heyetle birlikte fabrika gezisi yapıldı.
Belçika Flaman Hükümeti Başbakan Yardımcısı Bayan İngrid Lieten
61
Zorlu’dan eğitime önemli katkı
Zorlu Holding Yönetim Kurulu Eş Başkanı Zeki Zorlu, Bursa’da 32 derslikli endüstri meslek lisesi yaptırıyor. 2013 yılında
inşaatına başlanarak 2014 yılında tamamlanması planlanan okulun, yaklaşık 7 milyon TL’ye mal olması bekleniyor.
Z
nin elemanları olarak görülebilir. Ama öyle değil, işadamları
ne yaparsa yapsın eğer ki bir taşın üzerine bir taş koyup bir
kişiye ekmek verebiliyorsa, o hayatta ne güzel bir şeydir”
dedi.
orlu Holding Yönetim Kurulu Eş Başkanı Zeki Zorlu,
Bursa’nın Yıldırım ilçesinde eski Karayolları’na ait 36
parseldeki arsa üzerine, 32 derslikli endüstri meslek
lisesi yaptırıyor. İsmi Zeki Zorlu Endüstri Meslek Lisesi olarak
belirlenen okulda, öğretim binası, kapalı spor salonu, konferans salonu ve yemekhane binası ve dört atölye binası bulunacak. Eğitim kompleksi anahtar teslimi inşa edilerek, kullanım
hakkı Bursa Valiliği İl Tüzel Kişiliği’ne devredilecek.
Okulun protokol töreni 17 Mayıs’ta Bursa Heykel Valilik binasında düzenlendi. Protokolü Bursa Valisi Şahabettin Harput,
Zeki Zorlu ve İl Milli Eğitim Müdürü Atilla Gülsar imzaladı. Törendeki konuşmasında yapılan işin çok hayırlı bir hizmet olduğunu belirten Şahabettin Harput, “Bursa ve ülkemizin çok
sevilen hayırsever işadamlarından Zeki Zorlu ile bir protokol
imzalayacağız. Zeki Zorlu’yu bugüne kadar yaptığı hayırlı işler ve sanayi hizmetlerinden dolayı tanıyor, ülkemize prestij
kazandıran pek çok çalışmaları ile biliyoruz” dedi. Geçen ay
Almanya’dan Bursa’ya gelen Hessen Başbakanı’nın özellikle
Zeki Zorlu’dan bahsettiğini anlatan Harput, “Hessen Başbakanı özellikle Zorlu’nun polyester üzerine kurduğu fabrikadaki
teknolojinin kendilerinde olmadığını söyledi. Ayrıca Yıldırım’daki Hacı Mehmet Zorlu engelli okulunu görüp çok beğendiğini belirtti. Ve bana ‘Bu insanların ne menfaati var da bunu
yapıyorlar’ diye sordu. Ben de onlara ‘Siz bunun menfaatini bilemezsiniz’ şeklinde cevap verdim” dedi. Yıldırım’da yapılacak
32 derslikli endüstri meslek lisesinin protokolünü imzalamaktan büyük mutluluk duyduklarını dile getiren Harput, “Ölümsüzler kervanının altın zincir halkasına Zeki Zorlu’nun daha
önceki halkalarından bir tane daha ekliyoruz. Ben kendisini
kutluyor ve yaptığı hayrın kabul olmasını temenni ediyorum”
şeklinde konuştu.
“Önce işimiz, ondan sonra ailemiz”
Zeki Zorlu ise yaptığı konuşmada; “Ben de malum Türkiye’de
ismi duyulan Zorlu ailesinin bir ferdiyim. Her şey ülkemiz için,
şahsi olarak hiçbir zaman tek kelime düşünmedim. Hayat boyunca hiçbir zaman ailemiz demedik. Önce işimiz, ondan sonra
ailemiz” dedi. Bursa’da yaptırdığı Hacı Mehmet Zorlu engelli
Zeki Zorlu, Bursa Valisi Şahabettin Harput
okulunun hayatında yaptığı en büyük işlerden biri olduğunun
altını çizen Zorlu, “Bu okul beni çok sevindirdi. Bursa benim
olsa o kadar sevinmezdim. Ama o okulda bir engelli öğrencinin
boynuma sarılması büyük mutluluktu. Bana cenneti verseniz o
kadar sevinmezdim” şeklinde konuştu.
Her yaptıkları işi “Bizim diye değil, ülkemizin en güzeli olsun” diye yaptıklarını anlatan Zorlu, “Aslında biz öncelikle
birer hocayız. Ondan sonra eğitimci, ardından da işvereniz.
İş verdiğimiz o kadar insanın velisi, abisi ve babası olarak
kendimizi görüyoruz. Bu nedenle bütün işlerin en iyi olması
için çalışıyoruz. Belki işadamları ülkemizde sömürü düzeni-
Hayatta en çok korktuğu şeyin çalışanlarının kendisi yüzünden ailelerine ekmek götürememesi olduğunu vurgulayan
Zorlu, “Krizlerde en çok korktuğum şey, acaba çalışanların
paralarını bir iki gün geciktirirsek sıkıntı yaşar mı, çocukları ne
yapar, okul harçlığı istediği zaman babası ‘yok’ derse ne olur,
‘Beni işten çıkardı patron’ dediği zaman ailesi ne olur, acaba
nerede hata yaparız da bu insanları sıkıntıya sokarız diye düşünür, korkarım” şeklinde anlattı.
Aynı zamanda eğitime de destek verdiklerini söyleyen Zorlu,
konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz kendimizi sanayiye adadık.
Eğitim ise devletin işidir ama biz de elimizden geldiği kadar
eğitime de destek olmaya çalışıyoruz. Sanayiden geldiğimiz
için Türkiye’de teknik elemanın az, düz liselerin ise çok olduğunu biliyoruz. Düz liseyi bitirip meslek sahibi olunamıyor. Bu
nedenle teknik lisenin öneminin bilinci ile bu okulun protokolünü imzalıyoruz. İnşallah sağ olursam, okulun açılışını da
yapmak beni çok mutlu edecektir.”
62 haber
ETD, liberal piyasa ve enerji
sektörünün beklentilerini paylaştı
Enerji ve Ticareti Derneği (ETD) öncülüğünde ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın başkanlığında
düzenlenen basın toplantısında “Enerji Piyasasının Liberalleşmesinin Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri”
konulu analizin sonuçları açıklandı.
E
nerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın başkanlığında 22 Şubat’ta Ankara JW Marriott Otel’de düzenlenen
basın toplantısında Enerji Ticareti Derneği (ETD) adına
PricewaterhouseCoopers (PwC) tarafından hazırlanan “Enerji
Piyasasının Liberalleşmesinin Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri” konulu raporun sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı.
Toplantıya Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı
Hasan Köktaş’ın yanı sıra ETD Başkanı ve EFT Türkiye Genel
Müdürü Mustafa Karahan, ETD Yönetim Kurulu Üyelerinden
Enerjisa Elektrik Enerjisi Toptan Satış CEO’su Kiran Madisetti, Fina Enerji İcra Kurulu Üyesi Onur Yazgan, RWE Türkiye
Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO’su Dr. Andreas Radmacher ile
TURCAS Petrol Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO’su Batu Aksoy
katıldılar. Açılış konuşmasında, enerji piyasasının liberalleşmesinin sadece sektör için değil, Türkiye ekonomisinin geneli
için büyük fayda sağlayacağını ifade eden Enerji Ticareti Derneği Başkanı Mustafa Karahan, “ETD olarak liberal piyasa koşullarının oluşmasıyla birlikte, rekabetin sektörde olumlu bir
değişim yaratacağını ve nihai tüketiciye daha uygun maliyetle
daha yüksek hizmet kalitesi olarak yansıyacağını düşünüyoruz” dedi. Kamunun enerji piyasasının liberalleşmesi yönünde
bugüne kadar önemli gelişmelere imza attığını belirten Karahan, ETD’nin de bu yönde somut çalışmalar yaptığını vurgulayarak kamu ve özel sektör işbirliği ile sürecin daha da ileri
götürüleceğine inandığını söyledi.
Bir modelleme üzerinden ilerleyerek, enerji piyasası liberalleşmiş Türkiye ekonomisinin olası sonuçlarını rakamlarla ortaya koyan raporu değerlendiren PwC Temsilcisi Folker Trepte,
fiyatların arz ve talep dengesiyle belirlendiği liberal bir enerji
piyasası sayesinde Türkiye’nin 2019 yılında GSYİH’de 42 milyar
TL’ye denk gelen, yüzde 2,6’lık ilave artış sağlanmasının mümkün olduğunu belirtti. Trepte, enerji piyasalarında liberalleşmenin ekonomik refaha genel olarak etki edeceğini söyleyerek,
“Liberalleşmenin olmadığı senaryoyla kıyaslandığında, liberalleşme ile birlikte ekonominin tüm sektörlerine 2019 yılına kadar yapılacak ilave yatırımın yaklaşık 26 milyar TL’yi bulacağı
tahmin ediliyor. Ayrıca vasıflı işgücünün istihdamında yüzde 3,1
ve vasıfsız işgücünün istihdamında yüzde 3,4’lük bir artış öngörülüyor” dedi.
Büyümenin ana tetikleyicisi, doğal gaz sektörü
GSYİH’deki büyümenin ana tetikleyicisinin doğal gaz sektöründeki liberalleşme olacağına da dikkat çeken Trepte, “Türkiye,
Kuzeybatı Avrupa piyasası gibi ithal doğal gaza önemli ölçüde
bağımlı bir ülke. Bu nedenle, rapor hazırlanırken liberalleşmenin daha önce tamamlandığı Hollanda, Almanya ve İngiltere’deki piyasa verileri incelendi. Uluslararası tedarikçiler arasındaki
rekabet ve Türkiye’nin bir enerji üssü haline gelmesi sonucu,
pazardaki likiditenin artacağını ve doğal gazın Türkiye ekono-
misi üzerindeki maliyetinin yaklaşık yüzde 20 oranında azalacağını tahmin ediyoruz” dedi.
Türkiye’deki arz açığının kapanması ve arz güvenliğinin sağlanması ile yerli ve yabancı yatırımcı sayısının artacağına inandıklarını belirten ETD Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Toplantıları Koordinatörü Batu Aksoy da, “Türkiye büyük bir pazar ve
enerji sektörüne yatırım yapmak isteyen yatırımcılar için bir
çekim noktası özelliği taşıyor. Ancak bu talebi karşılayabilecek
yatırımların zamanında ve ihtiyacı karşılayabilecek şekilde hızla
artabilmesi için şeffaf ve likit bir piyasanın kurulması ve enerji
borsasının etkin hale gelebilmesi amacıyla liberalleşme sürecinin tamamlanması gerekiyor. Sürdürülebilir bir liberalleşme
sürecinin oluşturulmasının en önemli ön şartları arasında yeterli bir piyasa büyüklüğü ile piyasa oyuncularının yüksek sayı ve
çeşitlilikte olmasını gösterebiliriz” diye konuştu. Raporu değerlendiren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise enerji
sektörünün liberalleşmesi sürecinde Bakanlık ve ilgili kuruluşlarca yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi.
63
Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin
elektrik üretim tesisleri devrede
Zorlu Enerji’nin Rusya’daki Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin kombine çevrim elektrik üretim tesisleri devreye alındı.
İlk fazı 170 MW elektrik ve 150 gkal/saat ısı kapasitesine sahip santral ve devreye giren tesisle birlikte Moskova’da
200 bin kişiye elektrik, ısı ve sıcak su sağlanmaya başlandı.
Z
orlu Enerji’nin Kasım 2011’de basit çevrim olarak üretime geçen Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nde kombine
çevrim sistemleri devreye alındı. Elektrik üretiminin yanı
sıra Moskova ve çevresine bölgesel ısınmaya yönelik sıcak su
sağlanmaya da başlandı. Santralde kombine çevrimin devreye
girmesiyle elektrik üretimi artarak, 20 Mart itibarıyla elektrikte
239.000.000 kWh’e, sıcak suda ise 8.000 gkal’ye ulaşıldı.
Yaklaşık 500 milyon Dolar yatırım tutarı ile hayata geçen Zorlu
Enerji şirketlerinden Rosmiks LLC’ye ait Tereshkovo Doğal Gaz
Santrali, yılda 1.400.000.000 kWh elektrik ve 600.000 gkal ısı
üretecek.
Rusya’nın özel sektör tarafından hayata geçirilen en yüksek
kapasiteye sahip santrali olan Tereshkovo Doğal Gaz Santrali ikinci faz çalışmalarının ardından toplam 340 MW kurulu
güce ulaşacak. Yapımı Zorlu Enerji Grubu şirketlerinden Zorlu
Endüstriyel tarafından gerçekleştirilen Tereshkovo Doğal Gaz
Santrali’nin işletme ve bakım sorumluluğunu ise yine grup şirketlerinden biri olan Zorlu O&M üstleniyor.
Yaptığı açıklamada, dünya doğal gaz rezervlerinin önemli bir
bölümünü elinde bulunduran Rusya’nın özel sektör yatırımlarına ihtiyaç duyduğunu söyleyen Zorlu Enerji Genel Müdürü
Sinan Ak, “Tereshkovo Doğal Gaz Santrali’nin Rusya’da küresel enerji yatırımlarını cesaretlendirmesini umuyoruz” dedi.
Zorlu Enerji’nin Moskova’da, Tereshkovo’nun yanı sıra 340
MW elektrik ve 270 gkal/saat ısı kapasitesine sahip olacak Kojukhovo Doğal Gaz Santrali’nin de çalışmalarını yürüttüğünü
belirten Ak, bu iki santralin Rusya kent nüfusunun büyük bir
bölümünün yaşadığı Moskova’nın ısınma ve elektrik ihtiyacını
önemli ölçüde karşılayacağına değindi.
64 hobi
Zorlu’da bir amatör telsizci
Zorlu
Zorlu Enerji
Enerji Grubu’nun
Grubu’nun doğal
doğal gaz
gaz dağıtım
dağıtım hizmeti
hizmeti veren
veren şirketi
şirketi GAZDAŞ’ın
GAZDAŞ’ın Gaziantep
Gaziantep İşletme
İşletme
Müdürü
Müdürü Fatih
Fatih Güneş,
Güneş, bir
bir yıldır
yıldır amatör
amatör telsizcilik
telsizcilik hobisiyle
hobisiyle ilgileniyor.
ilgileniyor. Güneş’ten
Güneş’ten bu
bu hobinin
hobinin
detaylarını
detaylarını ve
ve çalışmalarını
çalışmalarını dinledik.
dinledik.
Amatör telsizcilerin çalışma araçları
Çeşitli telsiz alıcı-verici cihazları, ham radyolar
Mors kodu kullanan alıcı ve verici cihazlar
Amatör maksatlı dijital ve analog yapılmış her çeşit cihaz
Çeşitli antenler
A
matör telsizcilik, yalnızca kişisel olarak yapılan ulusal
ve uluslararası radyo haberleşmesini ve bu konularla
ilgili tüm araştırmaları kapsayan bir hobi. Dünyada
yaklaşık 3 milyon, Türkiye’de ise 4 bin civarında telsizci bulunuyor. GAZDAŞ Gaziantep İşletme Müdürü Fatih Güneş de
bir yıl önce bu hobiyle uğraşmaya başlamış. Amatör telsizciliğin çok keyifli bir hobi olduğunu söyleyen Güneş, “En çok
şehir dışına çıktığımda ‘nerelere ulaşabilirim denemeleri’ çok
keyif veriyor. Yeni bir sosyal çevreniz oluşuyor. Gittiğiniz her
yerde size yardımcı olacak birileri, telsizin diğer tarafında sizi
bekliyor. Olağanüstü zamanlarda da katkı sağlayabileceğinizi
bilmek güzel bir şey” diyor.
Fatih Güneş
Z: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1971 Adana doğumluyum. Evliyim ve 5 yaşında bir kızım
var. Gaziantep Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü ve
Çukurova Üniversitesi İşletme Yüksek Lisans mezunuyum.
2002’den beri doğal gaz sektöründe çalışıyorum. Şubat
2007’de GAZDAŞ Nizip İşletme’de göreve başladım. Şirket
içerisinde çeşitli görevlerde bulundum. Kasım 2011’den bu
yana GAZDAŞ Gaziantep İşletme Müdürlüğü görevini yürütüyorum.
Z: Zorlu Enerji Grubu bünyesinde çalışmak sizin için ne ifade
ediyor?
Türkiye’nin en saygın ve itibarı yüksek kurumlarından biri. Bir
aile ve bu aileye mensup olmak gurur verici.
Z: GAZDAŞ Gaziantep İşletme ile ilgili kısaca bilgi verebilir
misiniz? Kaç kişilik bir ekipsiniz? Sürdürdüğünüz çalışmalar, kampanyalar, projeler neler?
Bölge Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteriyoruz. Gaziantep İşletme, İşletme-Bakım ve İç Tesisat birimlerinden oluşuyor. Toplam 24 personelimiz var. Birimlerimiz kendi içinde
RMS-A, Bakım&Onarım, Acil 187, Ölçümleme, Proje Onay, Tesisat Kontrol görevlerini üstleniyor.
Z: Amatör telsizcilik hobiniz nasıl başladı? Nasıl ilgi duydunuz?
1990’lı yıllarda CB (halk bandı) telsizler vardı. Bir süre kullanmıştım. GAZDAŞ’ın telsiz şebekesinin kurulumunda da görev
aldım. Yani telsizler eskiden beri ilgimi çekiyor. Geçen yıl,
personelimiz ve amatör telsizci olan Mehmet Ali Öz arkadaşı-
65
mız bu konudan bahsetti ve beni yakın illerden gelen telsizcilerin katıldığı Amatör Bölge Toplantısı’na davet etti. Katıldım
ve detaylı bilgi aldım. Ardından sınava girmeye karar verdim.
Z: Amatör telsizcilik nedir?
Kişinin hiçbir ticari ve siyasi yayın amacı olmadan kendisini
geliştirmeye, bilgilendirmeye, yetiştirmeye ve uğraş vermeye
yönelik olarak ülkesindeki ve dünyadaki diğer amatör telsizcilerle haberleşme yaptığı faaliyetlere radyo amatörlüğü ya
da amatör telsizcilik deniyor. Amatör telsizcilik belgesine
sahip kişilerin hepsi, ulusal ve uluslararası yönetmeliklere
bağlı kalmak şartıyla bu faaliyeti sürdürebiliyor. Biz aramızda
kısaca “amatör” diyoruz. Alt yapısında elektronik olan ama
diğer taraftan sosyal yönü geniş bir hobi. Derneklerimiz var.
Türkiye genelinde ve bölgesel olarak faaliyet gösteren dernekler çatısı altında faaliyet gösteriyor ve organizasyonlar
düzenliyoruz.
Z: Amatör telsizci neler yapar?
Yurtiçi ve yurtdışındaki diğer amatör telsizcilerle haberleşme
yapar ve telsiz haberleşme alanında teknolojik gelişmeleri takip eder. Radyo amatörü araştırmacı ruha sahiptir ve sürekli
kendini yenileme ve geliştirme çabası içerisindedir. Çünkü bu
sonsuz boyutlara sahip bir hobidir. Dağcılar da haberleşmelerini amatör şekilde yapıyor. Telefonların ulaşmadığı yerlerde
telsizlerle kesintisiz iletişim sağlanıyor. Ayrıca amatör telsiz
haberleşmesinde sınır yoktur. Amatör telsiz ile mesaj göndermek, internete bağlanmak, APRS sistemi üzerinden konumunun nerede olduğunu öğrenmek mümkün. Haberleşme olarak
bilgisayar yardımıyla telsizden telsize frekans aracılığıyla resim gönderme, yani RTTY haberleşmesi de yapılıyor.
Z: Siz bu konuda kendiniz nasıl geliştirdiniz? Bu işi nasıl öğrendiniz? Kolay öğrenilebilecek bir şey mi?
Konu giderek popülerleşiyor. Bu konuda internet siteleri
var. Türkiye genelinde ve bölgesel olarak faaliyet gösteren
dernekler var. Geriye araştırmak ve yardımlaşmak kalıyor.
Amatörler, teknik gelişim adına her türlü konuda birbirlerinden yardım alır. Gaziantep’te iki dernek faaliyet gösteriyor.
Amatörlük bilgiyi paylaşmaktır. Yakın zamanda “yagi” tabir
edilen yönlü anten imalatı yaptık. Gaziantep Telsiz ve Radyo
Amatörleri Derneği (GRAD) Başkanı Enver İlikçi yönetiminde,
altı saat gibi bir sürede dört arkadaş olarak atölye şartlarında imalatımızı tamamladık. Tam bir ekip çalışmasıydı. Şimdi
antenim aracımın bagajında ve zaman zaman şehir dışına çıktığımda denemeler yapıyorum. Uzak mesafelere tüm sistemlerden bağımsız ulaşabilmek büyük keyif veriyor.
Z: Herkes amatör telsizci olabilir mi? Nasıl olunuyor?
Yönetmelik gereği 12 yaş üzeri herkes amatör telsizci olabilir.
Amatör telsizcilik tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de lisans alınarak yapılabilir. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Telekomünikasyon Kurumu tarafından yılda iki kez açılan sınavlara
katılarak başarılı olmak gerekiyor. Sınav; işletme bilgisi, kanun yönetmelik, teknik ve tatbiki mors olmak üzere dört aşamadan oluşuyor. Sınava girebilmek için en az ilköğretim mezunu olmak ve kamu haklarından kısıtlı olmamak gerekiyor.
Z: Amatör telsizcilere ayrılmış ayrı frekanslar var mıdır?
Yalnız amatör telsizcilere ayrılmış HF, VHF, UHF ve SHF band-
larında var. Bu frekanslar tüm dünyaca ortak belirlenmiştir.
Kanunların, yönetmeliklerin ve protokollerin belirlediği özel
durumların dışında başka frekans kullanarak haberleşme
yapmak yasaktır. Ayrıca anlaşılmayacak şekilde kapalı haberleşme yapamazlar.
Z: Telsizle nerelerle ya da hangi mesafelerle görüşme yapılabilir?
Dünyanın her tarafına telsizle ulaşabilirsiniz. Hatta amatör
telsizciler kendilerinin imal edip uzaya gönderdiği amatör uydular dahi kullanıyor. Uzak mesafe haberleşmeleri genellikle
HF (High Frequency) telsizlerle yapılır. HF haberleşmesi hava
durumuna, güneşe ve doğa şartlarına bağlı olarak değişir. Bu
nedenle her zaman her yer ile görüşmek mümkün olmayabilir. Şehir içi (lokal) ya da yakın şehirlerde ise amatör derneklerin kurduğu röleler ile haberleşme yapılır. Mevcut röleler ile
Gaziantep’ten Antakya ve Mersin’e kadar hemen hemen tüm
Çukurova ile görüşme yapılabiliyor.
Z: Olağanüstü durumlarda amatör telsizciler neler yapar?
Olağanüstü durumlarda telefon ve benzeri haberleşme sistemleri hizmet vermez duruma geliyor. Bununla birlikte her
kamu kuruluşuna verdiği hizmete göre ayrı bir frekans tahsisi
var. Böyle durumlarda gerek dünya ile gerekse tüm kuruşlarla en iyi haberleşmeyi amatör telsizciler sağlayabilir. Örneğin 17 Ağustos’taki depremden sadece birkaç dakika sonra
Türkiye’nin her yerinde amatör telsizciler olaydan haberdar
oldu ve haberleşmeyi sağladılar.
Z: Bu hobiniz için nasıl zaman ayırıyorsunuz? Dernek faaliyetleri ne sıklıkta düzenleniyor?
Dernek olarak rutin toplantılarımız olmuyor. Bazen haftada,
bazen ayda bir defa toplanıp yeni projeleri görüşüyoruz. Zaman zaman yeni adaylara sınavları için yardımcı oluyoruz.
Ayrıca, mesai saatleri dışında telsizin mandalına basmanın
zamanı yok diye düşünüyorum.
66 teknoloji
Sizin hala bir blog’unuz yok mu?
İnternet günlüğü diye çıktı ama artık bugün uluslararası dev markalardan, hobi olsun diye yemek tariflerini paylaşanlara ya
da binlerce takipçisiyle kitlelere ulaşanlara kadar birçok kesimin ilgisini çekiyor. Herkesin ücretsiz, özgürce sahip olabildiği
blog’larda konu çeşitliliğinin ise ucu bucağı yok.
B
ir blog’da neler yapabilirsiniz? Kelime sınırınız olmadan
dilediğiniz kadar yazabilir, fotoğraflarınızı paylaşabilir,
videolarınızı yükleyebilirsiniz. Her şey sizin kontrolünüzde, sizin zevkinize göre olabilir… “Weblog” (internet günlüğü) sözcüğünden türeyen blog, sahibinin istediği gibi yazdığı,
sadece ona ait serbest bir alan olduğu için hem günlük hem de
kişisel bülten olarak kabul edilebilir. Neredeyse aklınıza gelebilecek her konuda blog ve blogger var.
Bugün internet dünyasında yaklaşık 180 milyon blog olduğu söyleniyor. Bu rakama her gün yepyeni blog’lar ekleniyor.
Türkiye’de ise 2005’ten itibaren yaygınlaşmaya başlayan kişisel
sayfalar, artık kurumların da vazgeçilmezi. Mayıs 2005 itibariyle Google’da, Türkçe sayfalarda “blog” sözcüğü 65 bin 500 kez
yer alırken, Mayıs 2006’da bu sayı 5 milyona, Mayıs 2008’de
ise 10 milyonun üzerine çıkmış. Blogosfer adı verilen blog dünyası bugün o kadar genişledi ki özel olarak yalnızca blog’larda
arama yapan arama motorları bile bulunuyor. Blogpulse’a göre
Haziran 2004’te dünya çapındaki blog sayısı sadece 3 milyon
civarındayken, 2 Aralık 2011 itibarıyla ise bu rakam 178 milyonu aştı. Buna göre ayda 3 milyona yakın blog açıyoruz ve bu
blog’larda profesyonel yazılardan kişisel hayatımıza, çektiğimiz
fotoğraflardan izlediğimiz filmlere kadar aklımıza ne geliyorsa
paylaşıyoruz.
Blogosferin nabzını tutan sitelerden Technorati’nin istatistiklerine göre, günde 50 binden fazla yeni blog sitesi yaratılıyor.
Technorati’nin 2011 raporuna göre blogger’lar beşe ayrılıyor:
• Hobiciler (tüm blogger yüzde 60’ı)
• Profesyonel Part-Time’cılar (Yüzde 9, yani başka bir işte çalışan ama yan iş olarak blog’lardan para kazananlar)
• Profesyonel Full-Time’cılar (Yüzde 9, kişisel olarak tam zamanlı blog’lardan para kazananlar)
• Şirketciler (Yüzde 8, bir şirket adına blog yazanlar)
• Girişimciler (Yüzde 13, sadece bir blog yürütmek için bir şirket
kuranlar)
Tüm bu blogger’lar hakkında raporda şu istatistikler var:
• Blogger’ların neredeyse yüzde 60’ı 25-44 yaş arasında.
• Girişimci blogger’ların yüzde 50’si 45 yaşın üzerinde.
• Yüzde 30’u en azından üniversite mezunu.
• Yüzde 50 civarı en az iki yıldır blog yazıyor.
• Yüzde 20’si son altı yıldır blogger.
• Yüzde 40’ı haftada en az üç saatini blog yazarak geçiriyor.
• Yüzde 50’si haftada en az üç içerik giriyor.
• Yaklaşık yüzde 40’ı iş konulu yazıyor.
• Yüzde 65’i sosyal medyalardan en az bir markayı takip ediyor.
Live Spaces: Microsoft’un Windows Live Spaces
adlı blog sistemi de MSN üyelerine sunulan Windows Live Messenger hizmetine
ilişkilendirilince ciddi bir yayılma gösterdi.
Üyelerin fotoğraf albümü oluşturmasına izin veren
sistem, blog’ların güncellendiği anda paylaşılmasını sağlayan dahili bir yapıya da sahipti. Microsoft, 2010’da Windows
Live Spaces servisini durduracağını açıkladı ve kullanıcılarına
blog’larını ücretsiz olarak WordPress.com’a taşıma olanağı
sundu. Kullanıcının kendi sunucusuna kurarak çalıştırdığı blog
yazılımlarında lider konumda olan WordPress’i benzer sistemle
çalışan Joomla izliyor.
2011’in en iyi blog’ları
Kendi blog’unu kendin yap
Bir blog sahibi olmak çok kolay, burada önemli olan, ilgi çeken
içerikler üretmek ve güncel olmak. Blog yapmanın en iyi yolu,
hazır şablonlar sunan ve neredeyse bir mail hesabı oluşturmak
kadar işi kolaylaştıran belli başlı adreslere gitmek. İşte en çok tercih edilenler:
Blogger: Google’ın ücretsiz sunduğu bu hizmet sayesinde sadece 3 adımda bir blog sahibi olabilirsiniz. Birinci adımda eğer Google hesabınız yoksa bunu oluşturuyorsunuz,
ikinci adımda blog’unuz için bir ad seçiyorsunuz ve son adımda size sunulan şablonlardan seçiyorsunuz.
Ayrıca blog’unuzu özelleştirmek için de seçenekler bulunuyor.
Blogcu: Bu hizmet de yine sizi Blogger’a yönlendiriyor ve basit
adımlarla bir blog sahibi olmanızı sağlıyor. Ayrıca blog şablonunun özel kiralanan sunucu alanına yerleştirilmesi ve çalıştırılmasıyla kurulan blog’lar www.blogisminiz.com gibi bir adrese
sahip oluyor.
“BÖ!” (Blog Ödülleri) yarışmasında 2011’in birincileri şu şekilde:
Aile Blogları: Defne’nin Annesi, Slingomom, Blogcu Anne
Gezi Blogları: Yol Hiç Bitmez, Uzar/I Can Travel, Gezi Jurnal
Haber Gündem Blogları: Homo Insurrectus, Politik Akademi, Popüler Mevzular
Hobi Blogları: Fotografium, İçimdekiler, Zeynep’in Evi
İş Dünyası Blogları: Temel Aksoy Blog, Girişimci Fikirler, comTalks
Kadın Blogları: Teknolojik Anne, Pembe Ruj, Alışveriş Danışmanı
Kişisel Bloglar: Pozitif Günlük, Kayıp Ruh, Duygu’nun Yeri
Kültür Sanat Blogları: Manyetik Bant, The Balkabaa, Neyin Kafası
Moda Blogları: Bi Kot Bi Tişört, Fashions Letter, Fashion Stroke
Otomotiv Blogları: Ae2 Project, Pit Cafe, Agamemnon
Oyun ve Eğlence Blogları: 90’lar Müzesi, Garip!n, WASD Oyuncu
Reklam ve Pazarlama Blogları: Addwork, Mecraburada, Kreatif Direktör
Spor Blogları: Spearfishing Senses, İstanbul Eskrim, FNC Blog
Teknoloji Blogları: Teknolog, TeknoTwit, Sihirli Elma
Yemek Blogları: Leyla’nın Kahve Dükkanı, My Beautiful CookBook/
Sütüme, Sarelleme karışma
Ayrıntılı bilgi: https://www.blogodulleri.com/
67
Blogger olmak
isteyenlere
tavsiyeler
• Blog’unuzu açmadan
önce ilgi alanınıza giren
bir içerik konsepti düşünün. Birçok blogger’ın yaptığı gibi, bir alanda yoğunlaşın.
Böylece hem yazılarınızı, hem de
araştırmalarınızı derinleştirerek kendiniz için iyi bir arşiv, takipçileriniz için
cazip bir kaynak oluşturabilirsiniz. Efsane
oyuncu Merly Streep’in başrolünde oynadığı
Julie & Julia bu konuda size ilham verebilir.
• Blog oluştururken size yardımcı olacak bir servis
seçin (WordPress, Blogger gibi). Ücretsiz bir servis alacaksanız
Blogger’ı tercih edebilirsiniz. Bu işten çok keyif alırsanız ve takipçi sayınız artarsa bir host ve domain alarak profesyonel bir blog hazırlayabilirsiniz.
• Çağımızda bilgi, çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Artık herkes en yeni, en taze bilgi ve
haberi almaya alışkın. Bir haber sitesi yapmıyorsunuz ancak blog’unuzda güncel bilgi olmaması takipçi kaybına neden olur,
blog’unuzu sürekli güncel tutmaya özen gösterin.
• Blog’unuzu açtıktan sonra diğer blogger’ların yazılarına yorum yapın. Bu şekilde blog’unuza yeni ziyaretçiler sağlayabilirsiniz. Forum siteleri, Twitter ve Facebook gibi sosyal sitelerde blog’unuzu tanıtabilirsiniz.
• Blog’unuz için akılda kalıcı, kolay anlaşılır ve aynı zamanda dikkat çekici bir isim kullanabilirsiniz.
68 köşe yazısı/ayşegül güngör
Minerva Eğitim Teknolojileri A.Ş. Genel Müdürü
[email protected]
Rubikon’u geçmek
Herkesin hayatında bir “Rubikon”u var. Olmanız gerektiğini düşündüğünüz yer ile bulunduğunuz yeri ayıran Rubikon
nehrinin kıyısında olduğunuzu, nehri geçmenin geri dönülmez bir sorumluluk anlamına geldiğini hayal edin. İşte burası
sizin Rubikon’unuz.
2
011 yılı içinde en sevdiğim filmlerden biri başrolünü
Brad Pitt’in oynadığı “Kazanma Hırsı” (Moneyball)
oldu. Michael Lewis’in çok satan kitabından uyarlanan gerçek bir hikayeye dayanan film, ülkemize yabancı olan
beyzbol sporunu, bir beyzbol takımının oyuncu seçimi sürecini ve kendisinden hiçbir şey beklenmeyen bir takımın şampiyonluğa yürüyüşü ile ön yargıları nasıl kırdığını anlatıyor.
kırdığını ama asıl ön yargının insanın kendi içinde olduğunu
ve yıkmak için sadece kendisine inanması gerektiğini anlıyoruz. Filmin beni en etkileyen bölümü son sahnesiydi. Sezonun
son maçını kazanmayı hedefleyen Billy bu hedefini gerçekleştiremeyince kendini başarısızlıkla suçluyor ve kendisine
sunulan teklifi reddediyordu. Şu an hala çalıştırdığı takımla
sezonun son maçını kazanmaya çalışıyor.
Billy Beane beyzbol yıldızı olmaya doğru ilerlerken sahada
kendisinden beklenenleri karşılayamamaya başlayınca rekabete dayalı kişiliğini yöneticiliğe verir ve Oakland takımının
yöneticiliğini üstlenir. Billy’nin takımı diğer takımlara oranla
düşük bir bütçeye sahiptir ve sırf bütçesi yüzünden sezonu
kaybetmeye neredeyse zorunludur. Bir gün yolu Yale ekonomi mezunu ve aynı zamanda bir matematik dahisi olan Peter
Brand ile kesişir. Peter’a çok inanan Beane, geleneksel oyuncu seçimi tekniğini bir kenara bırakarak Peter’ın tamamiyle
matematiksel bir modele dayanarak geliştirdiği oyuncu seçimi tekniğini benimser. Bu teknikle takımı yeniden kurmaya
karar verir.
Risk ve özgüven gerektiriyor
Ön yargılar yenmek ve sınırları geçmek öyle sanıldığı kadar
kolay değil aslında. Önemli bir risk ve beraberinde özgüven
gerektiriyor. Bu durumun diğer bir örneğine Sezar’ın hayatına
bakarak rastlamamız mümkün.
Billy’nin işini tehlikeye atan bu teknik, geleneksel olarak
sadece yetenek bazlı oyuncu arayışını bir kenara atarak, takımın bütününü ele alıp istatistik ve matematiksel veriler ile
tek başına ucuz olan oyuncuları spesifik permutasyonlarla bir
araya getirdiğinde teoride yenilmez bir takıma dönüştürmeyi
öngörür. Sezonun başında herkesin tahmin ettiği gibi yerlerde sürünen takım, Billy ve Peter’in inancı ve kararlılığı sayesinde var olan ön yargıları teker teker yıkar ve takım şampiyonluk yolunda ilerlemeye başlar.
Film boyunca matematiksel bir modelle bir araya gelen takımın kendileri hakkında oluşan ön yargıları adım adım nasıl
İ.Ö. 1 Ocak 49’da Roma’daki konsüller Sezar’ı kendileri için
tehlike oluşturduğunu düşünerek Cumhuriyet’in başından
uzaklaştırmaya karar verirler. İki yıllık bir uğraştan sonra
Sezar’ın düşmanları bir araya gelerek belli bir tarihe kadar
ordunun komutasını bırakmazsa, Cumhuriyet’e karşı suç işlemiş olacağını etrafa yayarlar ve senatodan çıkan karar ile
Sezar’a orduyu bırakması gerektiğini söylerler.
Haber 10 Ocak’ta Sezar’a ulaşır. O sırada Galya’da Cisalpina’dadır ve bu habere verdiği cevap, o eyaletin sınırında bulunan Rubikon nehri yakınlarındaki Rimini bölgesine asker
yollamak olur. Ordusunun büyük kısmı hala Galya’dadır. Sezar yağmurdan yükselmiş olan Rubikon nehri yakınlarındaki
adamlarına katılır. Burada durur ve durumunu gözden geçirir. Vermek üzere olduğu karar sadece kendi kaderini değil,
binlerce insanın, Cumhuriyet’in, hatta o dönemde bilinen tüm
dünyanın kaderini değiştirecektir. Sezar kalakalır. Nehri geçmenin savaş ve birçok insanın ölümü demek olduğunu bilmektedir. Nehri geçmezse, büyük ihtimalle tutuklanacak ve vatana
ihanetten yargılanacaktır. Rivayete göre şöyle der: “Nehri geçmemek bana, geçmek de herkese felaket getirecek.”
Rubikon kıyısında durur, bir süre tereddüt eder. Sonunda
kıpırdanır ve “Bize biçilmiş rol ölmektir” diyerek, Rubikon
nehrini geçer. Askerlerini bugün Rimini olarak bilinen şehre
yönlendirir. Böylece neredeyse beş yıl süren ve birçok insanın öldüğü bir iç savaş başlar. Roma dünyasının temelleri
sarsılır ve Sezar imparator olur. Roma’nın altın çağı başlar.
Önce İtalya’ya sonra İspanya’ya hakim olur. Rubikon nehri o
dönem için sınırı temsil ediyordu. Cumhuriyet döneminde komutanlar askerlerini Rubikon nehri kıyısında bırakarak şehre
gelirlerdi. Böylece senato tarafından görevden alındıklarında
isyan etmeleri önlenmeye çalışılıyordu. Sezar dışında hiçbir
komutan Rubikon’u geçmeyi düşünmemişti bile.
İş ve özel hayat dengesi
İş hayatımız ve özel hayatımıza artık bir bütün olarak bakmamız günümüzde zorunlu hale geldi. Eskiden ikisini keskin
çizgilerle ayırabiliyor ve iki ayrı dünya için yaşayabiliyorduk.
Günümüzde bunu yapmak mümkün değil. İkisi iç içe geçmiş
durumda ve bu durum birçoğumuzu rahatsız ediyor. Kendi
hayatımızı yönetemediğimiz korkusuna kapılıyoruz. Bu korkuyla daha çok içe kapanıyor, sınırlarımızı korumaya çalışıyor
ve ön yargılar oluşturuyoruz. Çoğu zaman bu sınırları kendimizin yarattığının farkına bile varmıyoruz. Aksine bu sınırların
içinde yaşamanın bizi mutlu ettiğini düşünüyoruz. Çünkü sınırı geçince bir daha geri dönemeyeceğimizi biliyor ve olacaklardan korkuyoruz.
Herkesin hayatında bir “Rubikon”u var. Olmanız gerektiğini
düşündüğünüz yer ile bulunduğunuz yeri ayıran Rubikon nehrinin kıyısında olduğunuzu, nehri geçmenin geri dönülmez bir
69
sorumluluk anlamına geldiğini hayal edin. İşte burası sizin
Rubikon’unuz. Nehrin kıyısında beklerken geçip geçmeme
kararını vermek hiç kolay değil. Nehri geçtiğinizde bir daha
asla geri dönemiyorsunuz. Sezar bu kararı vermekle ne yaptığının farkındaydı. Birden bire de vermedi. Geleceğe yönelik
planları, hem kendisi hem de Roma için hayalleri vardı. Nehir
onun için dönüm noktasıydı ve bunu nasıl kullanacağına karar vermek zorundaydı. Önemli olan verdiği kararın sorumluluğunu almaktı.
Billy Beane, yönettiği takıma Rubikon’u geçirirken kendisi
nehrin kıyısında kaldı. Çünkü geçmiş başarısızlıkları onun için
önemli bir duvar haline gelmişti ve bir türlü o duvarı aşamıyordu. Sadece sezonun son maçını alırsa başarılı olacağına
kendisini inandırmıştı ama son maç kaybedilince de o kendi
Rubikon’unda takılıp kaldı.
Biz de kendi kafamızda yarattığımız Rubikon’un kıyısında
beklerken, sorumluluk almaktan kaçıyoruz aslında. Ancak
kaybedecek bir şeyimiz olmadığında ya da zorlandığımızda
Rubikon’u geçmek zorunda kalıyoruz. Çoğunlukla da bir başkasının bizi nehrin kıyısına geçirmesini bekliyoruz. Sezar’ın
deyimiyle ok yaydan çıkınca harekete geçiyoruz ama çoğunlukla oku yaydan çıkaran biz olmuyor sadece bir ok olup, bir
başkasının gitmemizi istediği yöne doğru savruluyoruz.
Kendi hayatımızın lideri olduğumuzda ise geleceğimizi de
biz belirliyoruz. Bir süre sonra yaşam tecrübesiyle birleşen
özgüvenimiz duruşumuza, konuşmamıza yansıyor ve çevremizdekiler tarafında da fark edilmeye başlıyoruz. İşte o an ön
yargılarımızı kırarak kendi Rubikon’umuzu geçmiş oluyoruz
aslında. Bunu fark edelim yeter. Herkesin kendi Rubikon’unu
keşfetmesi ve geçmesi dileğiyle…
70 beslenme
Sağlıklı fastfood olur mu?
Sağlıklı bir fastfood olup olmayacağını hiç düşündünüz mü? Doğal Tıp Derneği Başkanı, Ayurveda Uzmanı ve Aile Hekimi
Dr. Ender Saraç, bu konuda önemli bilgiler veriyor ve Zorlu Dergisi okurlarıyla birkaç yemek tarifi paylaşıyor.
S
on yıllarda hızlı beslenme tarzı dikkat çekiyor. Adeta
zamana karşı yarışarak besleniliyor. Sadece hızlı değil
aynı zamanda “lezzet” ağırlıklı beslenme de ön plana
çıktı. Artık çocuklara ıspanak yedirmek, ayran içirmek, sebze
çorbası tükettirmek hatta bakliyatları sevdirmek neredeyse
imkansız oldu. Çocuklar ve gençler için hamburgerler, pizzalar, kızartmalar, kebaplar, pilavlar, makarnalar, börekler başı
çekiyor. Hatta bu durumun yetişkinler için de geçerli olduğunu söylemek mümkün.
Ender Saraç
Ancak pek çok hastalığın özellikle hatalı beslenme, fazla kilo
ve stresle ilgili olduğunu düşünürsek sağlıksız fastfood beslenmesini nasıl ciddi hastalıklara doğru gidebildiğini daha iyi
kavrarız. Bugün piyasada satılan patates kızartmalı ve mayonezli ve yanında bir adet şekerli meşrubatlı ve hamburgerden
oluşan bir öğünün kalorisi yaklaşık olarak 1200-1300 kcal
(kilo kalori) civarındadır. Üstelik bu vitamin değeri düşük,
glisemik indeksi ve kolesterolü yüksek bir öğündür. Genç bir
yetişkin kadının normalde günde 1600-1800 kcal alması gerektiğini düşünürsek böyle bir menü ile neredeyse günlük kalori ihtiyacının çoğunu sağlıksız bir şekilde aldığını görürüz.
Piyasada satılan bir porsiyon kalın hamurlu orta boy karışık
pizza, yanında kolalı meşrubat ile beraber yaklaşık 1800-1900
kcal içerir. Üstelik korkunç bir yağ bombardımanı da yapar.
Yani sadece orta boy kalın hamur pizza ve meşrubat yetişkin
bir kadının günlük kalori ihtiyacını doldurur.
Ödül mü ceza mı?
Sadece bir porsiyon yoğurtlu ve tereyağlı iskender, yanındaki meşrubatla birlikte yaklaşık 1250 kcal’dir. Ayakta koşturarak yenen hazır kekler, ekmek arası dönerler, yağlı dürümler
derken aslında damarlarınızı hızla yaşlandırdığınızı, kanser
riskinizi artırdığınızı, yüksek tansiyona, şeker hastalığına, iktidarsızlığa davet çıkardığınızı biliyor musunuz? Daha da kötüsü çocuğunuzu sağlıksız fastfood ile ödüllendirdiğinizi zannederken aslında ona kötülük yaptığınızın farkında mısınız?
Kendinizi ve aileniz, erken yıpranmaktan, yaşlanmaktan ve
olumsuz hastalıklardan korunmak istiyorsanız ve kendinizi se-
viyorsanız yapmanız gereken sağlıksız fastfood’dan mümkün
olduğunca kaçınmak ve artık sağlıklı fastfood döneminiz başlatmak. Çünkü maalesef halkımızın çoğu fastfood tarzı beslenmeyi seviyor. Dolayısıyla yapmamız geren artık fastfood tarzı
beslenmeyi, sağlıklı bir beslenme şekline dönüştürmek.
Büyük tıp alimi Hipokrat “yediklerimizin ilaçlarımız, ilaçlarımızın da yediklerimiz” olduğu konusunda daha o zamanda
büyük bir öngörüde bulunmuştur. Günümüzde bu, gerçekten doğrulanmış durumda. Sağlıklı beslenen kişilerde daha
sağlıklı bir beden görülüyorken, aksi durumlarda ise başta
kanser ve kalp hastalıkları olmak üzere çok ciddi sıkıntılar
çıkabiliyor. 2012’de bilinçlerde ciddi değişikler yaşanacağını
göz önünde bulundurursak artık eski kalıpları kırmanın ve
hastalanmadan pozisyon almanın zamanı geldi.
Hiç sağlıklı fastfood olur mu?
Pek çok kişinin zihninde fastfood ve sağlıklı beslenmenin bir
araya oturmadığını hisseder gibiyim. Oysa bazı rötuşlarla kilo
kontrolü için hatta sağlık kazanmak için siz de sağlıklı yemekler, hatta sağlıklı fastfood’lar yapabilir ve bu tarz beslenme ile
daha sağlıklı olabilirsiniz.
Sağlıklı fastfood’da hangi gıda ve maddelerden uzak durulmalı?
• Trans yağlar… Trans yağlar özellikle ısıtıldığında hidrojene
olup kalp ve damar sağlığı için tehlike oluşturan yağlardır.
• Glisemik indeksi yüksek yiyecekler… Bunların başında da
beyaz un ve beyaz şeker, bu maddelerden yapılan unlu mamuller, hamur işleri, pizzalar, börekler, mantılar ve makarnalar geliyor.
• Kızartmalar… Özellikle yağda kızarmış et, tavuk, balık, patates gibi.
• Fazla miktarda oda ısısında donmuş durumda olan doymuş
yağlı yiyecekler.
• Mevsim dışı yiyecekler… Kışın domates, yazın kereviz ya da
brüksellahanası yemek gibi.
• Koruyucu katkı maddeli bazı yiyecekler… Her koruyucu
71
katkı maddesi zararlı değildir. Örneğin zerdeçal da bir katkı
maddesidir. Ancak zararlı değil hatta faydalıdır. Her koruyucu
katkı maddesi (E ile kodlanan) zararlı sanmayın, ama bunları
araştırıp zararlı olanlarına dikkat ederek kullanın.
• Şeker eklenmiş ve asitli içecekler… Kan şekerini birden ve
çok hızlı fırlatarak şişmanlığa giden yolda sorun yaratabilir.
• Isıtılıp satılmayıp tekrar depolanan yiyecekler.
Sağlıklı fastfood’da neler olmalı?
• Tam buğday, tam çavdar gibi her türlü tahıl ve bu tahıllardan
elde edilen unlarla yapılan unlu mamuller.
• Başta zeytinyağı olmak üzere doymamış sıvı yağlar.
• Mevsiminde yetişen sebze ve meyveler ve iyi tarım ürünleri… Maalesef şu an gerçek ekolojik ve organik beslenme
mümkün değil. Çünkü GDO bulaşması elektromanyetik kirlilik, ağır metaller, denizde ve karada yayılmış durumda. Ama
en azından iyi ve organik tarım ürünleri tercih edilmeli.
• Beyaz şeker yerine doğal tatlandırıcılar… Agave, steviya,
hurma suyu gibi.
• Daha çok sebze ve meyve, çeperli gıda ve bakliyat ama daha
az yağlı kırmızı et ve yağlı hayvansal ürünler.
• Kızartma yerine özel teknikler kullanarak ızgarada, fırında,
sacda, özel ev aletleri ile yağsız veya pişirme spreyleri ile yağsıza yakın pişirme.
• Glisemik indeksi düşük vitamin-mineral oranı besin değeri
yüksek yüzde 100 meyve suları, kefir, az yağlı süt ürünleri,
bitki çayları, özel hazırlanmış bitki çayları gibi sağlıklı içecekleri tercih etmek.
• Evinize sağlıklı ve lezzetli yemek pişirmeyi öğreneceğiniz
yemek kitabı almak. Örneğin, ”İlaç gibi yemekler” kitabı (Doğan Yayıncılık).
Ruhu beslemek de önemli
Tabii sadece olaya maddesel veya bedensel yaklaşmamalı.
Ruhumuzu da fastfood beslenme ve kirlenmeden korumalıyız. Gün içerisinde başkalarının dedikodusunu yapmak, başkalarının hakkını yemek, aşırı hırs, öfke, kıskançlık, nefret, diğer canlıların yaşam hakkına saygı göstermemek, küfretmek,
doğayı kirletmek gibi anlık negatif enerji çıkartan ve ruhsal
boyutunuza negatif enerji yüklemesi yapan, ruhu kötü besleyen olaylardan da kaçınmak lazım.
Ruhumuzu da güler yüzle, karşımızdakine selam vererek,
başkaları için iyi dileklerde ve hayır duasında bulunarak, hayvanları da kışın yiyeceksiz, yazın susuz bırakmayarak, sıraları
bozmayıp yalan konuşmayıp karşımızdaki insana da sevgi ve
olumlu bir enerji göndererek de ruhumuzu iyi bir şekilde beslemeliyiz. Hatta günümüzde çok yaygın olan sağlıksız fastfo-
od tarzı anlık lezzet veren ama hemen parlayıp sönen ilişkilerden de korumalıyız. Artık sadece karşı cinsle değil toplum
içerisinde pek çok kesimin birbiri ile ilişkisi sağlıksız fastfood
tarzı ilişki oldu. Anında tüketiliyor. Sonra ise mideye oturuyor
ve gaz yapıyor.
Büyük şehirde yaşıyorsanız, sağlıklı kilo vermek istiyorsanız
veya lezzetli ama sağlıklı beslenerek diyet yapmak istiyorsanız, artık ülkemizde de bu konuda pek çok seçenek var. Kabızlığa karşı kek, şişmanlatmayan çikolata, diyet pizza, diyet kebap, organik tam çavdar ekmeğine sağlıklı hamburger, yağsız
patates kızartması, ödem sökücü çay, bronzlaştırıcı çorba,
zayıflamaya yardımcı lahana detoks çorbası, afrodizyak salata, sağlıklı bakliyat köftesi ve daha pek çok sağlıklı yemeği
yiyebilmeniz ve evinize getirtebilmeniz mümkün.
Size birkaç adet yemek tarifi veriyorum. Arzu edenler bu yemekleri yapabilir.
Lahana detoksu çorbası
Beyaz lahanayı, maydanozu, soğanı ve sarımsağı yıkayıp temizledikten sonra ince ince doğrayın. Üzerine zencefil, kimyon, karabiber ve biraz acı sivribiber ekleyip 2,5 litre su ile
kaynatın. 15 dakika sonra karışımı blenderdan geçirin. Bu nefis detoks çorbasını günde 1,5 -2 litre kadar tüketin.
Ispanaklı keçi peynirli pizza
Tam buğday ununu, mayayı ve suyu karıştırıp kulakmemesi
kıvamında hamur elde edinceye kadar yoğurun ve ince hamur
olarak açın. Üzerine yaz domatesi, biber püresi ve sarımsakla
hazırladığınız sosu sürün. Hazırladığınız haşlanmış ıspanakları ve renkli biberleri pizza hamuru üzerine yerleştirin. En son
az yağlı keçi peynirinizi ekleyerek 250 derece fırında 10 dakika pişirin. İşte sağlıklı pizzanız hazır.
Sarı mercimek yatağında somon köfte
Bir porsiyon somon filetoyu bıçak yardımıyla kıyma haline
getirin. Soğan, dereotu ve maydanozu ince ince doğrayıp somona ekleyin. Kimyon, karabiber, Himalaya tuzu, biraz dağ
kekiği ve kişniş ekleyerek yoğurun ve köfte şeklinde hazırlayın. 170 derece ayarlanmış fırında 12 dakika pişirin. Soğan,
sarımsak, sarı mercimeği az su ile kaynatın. Biraz bulgur ekleyerek pişirin. Tuz ve karabiberinizi ekledikten sonra blenderdan geçirerek püre kıvamına getirin. Sarı mercimek yatağında
somon köfteniz hazır.
Antioksidan deposu içecek
Kırmızı havuç, kırmızı pancar, kereviz yaprakları, taze zencefil, yeşil elma, limon ve greyfurtu katı meyve sıkacağında
sıkın. Şifa kaynağı antioksidan deposu içeceğin sadece 1 bardağı günlük C vitamini ihtiyacınızın yüzde 50’sini karşılar.
72 spor
Yaz sporlarına merhaba
Yaza girerken formda kalmanın en iyi yolu spor yapmak. Özellikle açık alanda bisiklet sürmek, koşmak, yürümek ve
yüzmek vücut direncinizi artırırken zinde kalmanızı sağlayacaktır.
S
por, sağlıklı yaşamın vazgeçilmezlerinden biri. Kışın rehavetini ve baharın yorgunluğunu üzerimizden atıp yaz
aylarında formda olmak için mutlaka spor yapmalıyız.
Vücut direncini artırıp zinde kalmak için de sağlıklı beslenmeyi
ihmal etmemeliyiz. Açık havada yürümek, koşmak, bisiklete
binmek ya da yüzmek dinç kalmamızı sağlarken, stresten uzak
durmamızı da sağlayacaktır.
Yürüyüş ve koşu
Yürüyüş ve koşu günlük hayatımızda çok kolay yapılabileceğimiz, her yerde ortam oluşturabileceğimiz sporlardır. Bunun
insan hayatı için çok büyük önemi var ve vücut bu şekilde dinç
kalır. Yürüyüş ve koşu yapmak için mutlaka deniz kenarına
veya ormanlık bir alana ihtiyacımız yok. Yalnızca yaralanma-
lardan sakınmak için bilinçli bir antrenman programı uygulamaya özen gösterilmeli.
Yürüyüş ve koşunun yararları
• Kalp krizi riskini azaltır.
• Kolesterol seviyesini düşürür.
• Şeker hastalığını önler.
• Ürik asit seviyesini düşürür.
• Stresi azaltır.
• Bağışıklık sistemini güçlendirir.
• Görsel hafızanızı güçlendirir.
Yüzme
Erken yaşlarda başlama olanağı olan ve hemen her yaşta yapılabilen yüzme sporu, insan doğasına uygunluğu nedeniyle de
çok kolay. Haftada iki ya da üç gün birer saat yüzmek vücuda
çok iyi geliyor. Su ile uyumlu bir şekilde yüzerken hem ruhunuz dinleniyor hem de fiziksel gelişiminiz güçleniyor. Serbest,
kurbağalama, kelebek ve sırtüstü olmak üzere dört farklı şekilde yapılabilen yüzme ile sağlıklı yaşam için uyguladığımız
bir egzersiz programının vücuda kazandırdığı tüm olumlu etkileri sağlamak mümkün.
Yüzmenin yararları
• Dayanıklılık ve esnekliğinizi geliştirir.
• Kaslarınızı geliştirir ve denge sağlar.
• Kalbi güçlendirir.
• Fiziksel görünümünüzü değiştirir.
• Dolaşım sistemini düzenler.
• Kilo kontrolünü sağlar.
• Stres ve gerilimi azaltır.
• Enerji verir.
• Kas güçsüzlüklerini tedavi eder.
Tenis
Tenisi açık kortta oynamanın ayrı bir keyfi olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Önemli bir kardiyo çalışması olan
tenis, özellikle bacak, kalça, ön kol, kol kasları olmak üzere
tüm vücut kaslarını çalıştıran bir spor. Dışarıdan oynaması
kolay gibi görünse de teknik bilgi sahibi olunması gerekiyor.
Tenisin yararları
• Vücuttaki yağların yakılmasına yardımcı olur, enerji seviyenizi artırır.
• Vücuda alınan oksijenin kaslar tarafından verimli olarak kullanılmasını sağlar.
• Çeviklik ve dinamik bir denge kazandırır.
• Kemikleri güçlendirir.
• Tenis oyununun getirdiği fiziksel, zihinsel ve duygusal stres
kişiye diğer ortamlarda stresle nasıl başa çıkacağını öğretir.
Bisiklet
Bisiklet, oldukça ekonomik ve sağlıklı bir ulaşım aracı. Bisiklet ilk olarak çok ilkel biçimde 12. yüzyılda Çin’de kullanmış.
Daha sonra Fransız Sirvac’ın 1791’de yaptığı sağ ve sol ayakların ittirmesiyle yürüyen bisiklet ortaya çıkmış ve “Celerifere”
adını almış. Daha sonra iki tekerlekli bisikletlerin gelişmesiyle
bisiklet sporu ortaya çıkmış. Eğlence, ulaşım ve yarışma amacıyla yaygınlaşan ve zamanla spor dalı haline gelen bisiklet,
bugün hem sokakta hem spor salonlarında en sık kullanılan
aletlerin başında geliyor. İnsan vücuduna her anlamda ciddi
katkısı olan bisiklet, özellikle kasları güçlendirmek ve zayıflamak için kullanılıyor.
Bisiklet kullanmanın yararları
• Şişmanlığı önler.
• Stresi azaltır.
• Metabolizmayı güçlendirir.
• Sırt ağrılarına iyi gelir.
• Yüksek tansiyonu önler.
• Vücudun dayanıklılığını artırır.
• Yağlarınızı eritmenize yardımcı olur.
• Kaslarınızı güçlendirir.
• Kondisyonu artırır.
73
Alternatif sporlar
Plaj voleybolu
Kumun üzerinde çıplak ayakla oynanan bir takım sporu olan plaj
voleybolu, ülkemizin geniş sahillerinde en çok rağbet gören plaj
eğlencelerinin başında geliyor. 1996’dan beri olimpiyatlara da
girmiş profesyonel bir spor olan plaj voleybolu, ülkemizde de yoğun ilgi gören ve turnuvaları yapılan bir spor.
Rüzgar sörfü
Türkiye, iklimi ve doğal koşulları sayesinde rüzgar sörfü yapmak
isteyenler için tam bir cennet. 1970’lerde bir spor olarak kabul
edilen rüzgar sörfünün yeni başlayanlar için en heyecan verici
tarafı, sörf tahtasına çıkıp düşmeden yelkeni kaldırarak rüzgarla
kaymaya başlamak.
Su kayağı
Su kayağı, denge konusunda kendine güvenenlerin denemesi gereken sporlardan. Önceleri ağaçtan kayaklar üzerinde yapılan bu
spor, ilk kez Ralph Samuelson tarafından 1922’de Minnesota’da
yapılmış. Türkiye’de çeşitli yerlerde bulunan su kayağı eğitim
merkezinin yanı sıra pek çok turistik tesiste bu sporu deneyebilirsiniz.
Yamaç paraşütü
Bu spor, 1980’li yılların başında birkaç yenilikçi havacı tarafından
serbest paraşütlerle yamaçlardan koşarak kalkmalarıyla başladı.
Artık tecrübeli pilotlarla saatlerce havada kalıp kilometrelerce
uçmak mümkün. Türkiye’de yamaç paraşütüyle özdeşleşmiş bir
tatil yeri olan Fethiye, dünyanın en iyi yamaç paraşütü uçuşu noktalarından biri.
74 haber
Zorlu Enerji’den sıfır ayak izi
ICCI 2012 Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı’na “sürdürülebilirlik” temalı standıyla katılan Zorlu Enerji
Grubu, yatırımlarındaki sürdürülebilir politikalara dikkat çekmek için, kendinin ve ziyaretçilerin fuara katılımlarından
kaynaklanan karbon salımını sıfırlamak amacıyla bir orman oluşturuyor.
Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak,
Zorlu O&M Genel Müdürü Mehmet Erdoğan Güneş
E
nerji sektörü profesyonellerinin buluşma noktası olan
Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı’nın
(ICCI) 18’incisi 25-27 Nisan tarihleri arasında İstanbul
Fuar Merkezi’nde gerçekleştirildi. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, EPDK, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, ETKB Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü,
Enerji İşleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Ticaret Odası ile MÜSİAD gibi kurumların katılımlarıyla düzenlenen fuarda, liberalleşme ve yeniden yapılanma, talep ve arz projeksiyonları,
AB Enerji politikaları gibi başlıkların yanı sıra kojenerasyon,
yüksek verimli enerji üretim teknolojileri, enerji tesis işletmeciliği, yenilenebilir enerji ve çevre teknolojileri konuları
ele alındı. 2012 yılı itibariyle tüm faaliyetlerini “Carbon Free
(Karbonsuz)” yapmayı hedefleyerek sektöre örnek teşkil
edecek projeler yürüten Zorlu Enerji Grubu, fuarda yer aldığı standı ile ziyaret amaçlı seyahat ve ulaşım giderlerinin
yarattığı sera gazlarını ortadan kaldırmak amacıyla KarsArpaçay’da bir orman oluşturuyor. Fuar alanındaki standın
ve Grup katılımcılarının yarattığı karbon salımına karşılık 500
ağaç dikecek olan Grup, ziyaretçilerin de karbon ayak izlerini stantta bulunan bilgisayarlarda hesapladı. Karbon ayak
izlerini silen ziyaretçiler adına dikilecek ağaçlar için sertifikaları teslim edildi. Ayrıca, kullanılan stant malzemeleri fuar
sonrasında kütüphaneye dönüştürülerek Saide Zorlu Ticaret
Meslek Lisesi’ne bağışlandı. Zorlu Enerji Grubu, 2011 yılında
yayımladığı sektörünün ilk Sürdürülebilirlik Raporu ile hem
iklim değişikliğiyle mücadele için karbon ayak izini hesaplamak ve yönetmek üzere stratejik planlar hazırladı hem de
yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanımına öncelik verdi.
Zorlu Enerji Grubu olarak gerek yatırımları gerekse sürdürülebilirlik çalışmalarıyla sektöre değer ve katkı sağla-
yan kalıcı projeleri hayata geçireceklerini söyleyen Zorlu
Enerji Genel Müdürü Sinan Ak, bu yıl temelini attıkları ve
Türkiye’nin en büyük jeotermal santrali olacak Kızıldere Jeotermal Santrali ile ilgili şu bilgileri verdi: “2012 yılında en
önemli büyüme alanımız olarak belirlediğimiz jeotermal yatırımlarımız arasında yer alan Denizli Kızıldere’de faaliyetini
sürdüren 15 MW kapasiteli santrale ek olarak, Mart ayında
80 MW kurulu güce sahip olacak yeni bir santralin temelini
attık. Kızıldere’deki kapasitemizi 95 MW’a ulaştıracak olan
bu santralimizi 2013 yılında tamamlamayı planlıyoruz. Bugün olduğu gibi yarın da çevre ve enerji kaynaklarının sürdürülebilirliğini samimiyetle gözeten sorumlu bir kuruluş
olarak, enerji verimliliği projeleri, karbon azaltımına yönelik
çalışmalar ve sürdürülebilir bir yönetim tarzı için attığımız
adımlarla, enerji sektörüne örnek olacak projeler üretmeye
devam edeceğiz.”
kısa kısa 75
Potansiyel Türkiye konferansı
Z
orlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Alışveriş
Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD) tarafından düzenlenen
“Potansiyel Türkiye” konulu konferansa katıldı. 1 Mart’ta Conrad Otel’de gerçekleştirilen konferansta farklı oturumlarda,
dünya ve Türkiye ekonomisi ve Türkiye’de AVM yatırım ve perakende sektörünün geleceği, yabancı yatırımcıları Türkiye’de
bekleyen fırsatlar konuları konuşuldu. Moderatörlüğünü
Aydın Yurdum’un yaptığı; Türkiye’de AVM yatırım ve pera-
kende sektörünün gelecek nesil yöneticilerinin vizyonlarını,
Türkiye’ye bakışlarını ve kurumsal anlamda gelecek planlarını
anlattıkları “Gelecek Nesil” başlıklı oturumda Emre Zorlu bir
konuşma yaptı. Türkiye’nin önde gelen gruplarından biri olarak faaliyet gösterdikleri her alanda karar alma süreçlerinde
hızlı ve dinamik bir yapıyla hareket etmelerini sağlayan unsurları anlatan Zorlu, aile işinde en önemli şeyin, profesyonellere
ve paydaşlara karşı söz birliğini sağlamak olduğunu aktardı.
Zorlu Center’ı ODTÜ’lü öğrenciler ziyaret etti
Z
orlu Center akademi ve iş dünyası çevreleri tarafından
ilgi görmeye ve ziyaret edilmeye devam ediyor. Son dönemde ODTÜ Üniversitesi Mimarlık Bölümü yüksek lisans
öğrencileri, Zorlu Center’ı ziyaret etti.
Konuklara proje tanıtımını Zorlu Center satış ofisinde Emre
Arolat Mimarlık’tan Uygar Yüksel ve Zorlu Gayrimenkul
Ürün Geliştirme Sorumlusu Bora Hoşver yaptı.
Zorlu Tekstil’den “Ülkem İçin Ormanı”
M
ehmet Zorlu Vakfı’nın da desteği ile 2010 yılında temeli atılan Zorlu Tekstil Ormanı projesi kapsamında Lüleburgaz’da
Zorlu Tekstil Fabrikası’nın faaliyet gösterdiği alana kazandırılan
“Ülkem İçin Ormanı”na toplam 56 bin fidan dikildi.
Zorlu Tekstil Grubu tarafından hayata geçirilen sosyal sorumluluk projesi kapsamında Lüleburgaz bölgesinde, merkez ilçe Deveçatı ve Lüleburgaz ilçesi Çeşmekolu köylerinde 24 bin sedir
ve karaçam fidanlarının dikimi; ardından Lüleburgaz Osmancık
mevkiindeki 15 hektarlık alanda 32 bin sedir ve karaçam dikimi
gerçekleştirildi. Çevre ile ilgili yasal düzenlemeleri yakından takip eden Zorlu Tekstil Grubu, ülkemizde ve Avrupa’da çevreye
yönelik organizasyonlarda öncü olmak için çalışıyor. Lüleburgaz fabrikasının CO2 salımının azaltılmasına yönelik olarak
hayata geçirilen “Zorlu Tekstil Ormanı” projesi ile orman varlığının korunması ve ormanların geliştirilerek yeni orman alanları
yaratılmasının yanı sıra kurumların sahip olması gereken çevre
bilincinin öneminin de altı çiziliyor.
8 Mart Dünya Kadınlar
Günü kutlaması
S
osyal sorumluluk anlayışının bir parçası olarak henüz inşa
aşamasında kültür sanatın yanı sıra sosyal projelere de
destek veren Zorlu Center, 8 Mart’ta Zorlu Center’da Türkiye
Soroptimist Kulüpleri Federasyonu İstanbul Kulüpleri ile “Hayatını Seçen Kadınlar” konulu bir etkinlik düzenledi.
100’ü aşkın Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu İstanbul Kulüpleri üyesinin katıldığı etkinlikte “Hocaların Hocası”
olarak anılan Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, gazeteci-yazar ve
televizyon programcısı Sedef Kabaş ile Türkiye Soroptimist
Kulüpleri Federasyonu Başkanı Şenay Önder konuşma yaptı.
76 kısa kısa
Zorlu Tekstil Grubu, koleksiyonlarını Evteks 2012’de sergiledi
D
ünyanın en büyük ev tekstili üreticilerinden Zorlu Tekstil
Grubu, 16-20 Mayıs tarihleri arasında CNR Expo’da düzenlenen 18. İstanbul Ev Tekstili Fuarı Evteks’e katıldı. Yeniden tasarlanan ve yepyeni bir görünüme kavuşan Zorlu Tekstil standında tekstil sektörünün önde gelen markaları Taç, Linens,
Valeron, Pierre Cardin ve Kristal’in 2012 koleksiyonları fuar
ziyaretçilerine sunuldu.
Dünyaca ünlü Taç markasının havludan yatak örtüsüne, nevresimden perdeye en yeni ürünlerinin sergilendiği standda, Türkiye’nin ilk uluslararası ev tekstili mağazalar zinciri
Linens’in 2012 koleksiyonları da ziyaretçilerle buluştu. Öncelikle Avrupa’da satışa sunularak yoğun ilgi gören, tasarımlarındaki iddiasıyla “ulaşılabilir lüks” kavramını yaşatırken aynı
zamanda kişiye özel üretim ayrıcalığı sunan Valeron’un 2012
koleksiyonları tüketicilerin beğenisine sunuldu.
“İnsana Saygı Ödülü” ikinci
kez Zorlu Enerji’nin
SGK Haftası’nda Korteks’e
teşekkür plaketi
Z
GK Haftası kapsamında, Bursa’da düzenli bir şekilde, en
yüksek prim ödeyen ve borcu olmayan ilk 10 firmaya teşekkür plaketi verildi. 16 Mayıs’ta Tayyare Kültür Merkezi’nde
düzenlenen törende, ilk 10 firma arasında yer alan Korteks A.Ş.
adına İnsan Kaynakları Müdürü Ali İhsan Erdoğan, ödülü SGK
Osmangazi Merkez Müdür Yardımcısı Ayşe Eryüksel’den aldı.
orlu Enerji, Türkiye’nin
en büyük işe alım portalı
Kariyer.net tarafından bu yıl
dokuzuncusu verilen “İnsana
Saygı Ödülü”nü, 2011 yılında
aldığı 38.823 iş başvurusunun yüzde 100’üne kısa sürede geri dönüş yaparak almaya
hak kazandı. 15 Şubat’ta Lütfi
Kırdar Uluslararası Kongre ve
Sergi Sarayı’nda düzenlenen törende Zorlu Enerji Grubu’nun
ödülünü İnsan Kaynakları Müdürü Öniz Sayıt aldı. Yurtiçi ve
yurtdışı yatırımları ile enerji sektöründe ulusal ve bölgesel
güç olma hedefine her geçen gün bir adım daha yaklaştıklarını
söyleyen Sayıt, “Rekabetin güçlü olduğu bu yolda en büyük
kaynağımızın çalışanlarımız olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle
çalışanlarımızın işe alım sürecinden başlayarak Grubumuzu
benimsemeleri ve sahiplenmelerini başarımızın ön koşulu olarak görüyoruz” dedi. Zorlu Enerji Grubu’nun, yatırımları, Ar-Ge
çalışmaları ve sürdürülebilirlik alanında hayata geçirdiği öncü
proje ve raporlarıyla, “enerji uzmanlarını” yetiştiren bir okul
olmayı hedeflediğini belirten Sayıt, “Uluslararası gelişmeleri
ve yenilikleri yakından takip eden İK politika ve uygulamalarımız ile dinamik, paylaşımcı, yeniliklere açık ve çevreye duyarlı
gençlerimizi enerji sektörüne kazandırmak istiyoruz” dedi.
S
Umre ziyareti
T
aç ve Linens bayileri için Umre ziyareti düzenlendi. Ağırlıklı
olarak Taç bayilerinden oluşan 161 kişilik grup, 25 Mart1 Nisan tarihleri arasında Umre ziyareti gerçekleştirdi. 25-28
Mart tarihleri arasında Medine’deki ziyaretleri yapan grup,
28 Mart’ta Mekke’ye geçti. Oradaki ziyaretlerin ardından
Türkiye’ye döndüler.
Zorlu Tekstil’e ödül
C
apital Dergisi tarafından GFK Türkiye işbirliğiyle bu yıl
12.’si gerçekleştirilen 2011 yılı “Türkiye’nin En Beğenilen
Şirketler Araştırması”nda Zorlu Tekstil Grubu, kendi sektöründe “En Beğenilen Şirket” ödülüne layık görüldü. Yarışmaya
katıldığı 2003’ten itibaren her yıl ödüle layık görülen Zorlu
Tekstil Grubu, beşinci kez Türkiye’nin En Beğenilen Tekstil
Şirketi seçilmiş oldu. Grup ödülünü, 26 Mart’ta Ritz Carlton’da
düzenlenen törende aldı.
77
Vestel’in renkli ürünleriyle rengarenk evler
D
ost teknoloji Vestel, renkli çerçeveli televizyonlar ve buzdolaplarından oluşan iki yeni ürün serisini tüketicileriyle
buluşturdu. Türkiye’de sadece Vestel tarafından üretilen bu
ürünler, tüketicilere kişisel zevklerini evlerine yansıtma fırsatı
veriyor. Vestel’in renkli buzdolapları kırmızı, turuncu, yeşil ve
bej olmak üzere dört farklı alternatife sahipken, LCD ve LED kategorilerindeki televizyonlar kırmızı, açık mavi, beyaz, mor ve
pembe olmak üzere beş farklı renk seçeneği sunuyor. Vestel,
tüketicilerin tercihlerine göre kişiselleştirilebilen, sıra dışı bir
estetiğe sahip yeni buzdolabı ve televizyon serileriyle evlerin
havasını değiştiriyor.
V-Brunch’la kahvaltı keyfi
V
estel’in V-Brunch kahvaltı hazırlama
serisi, göz alıcı bir tasarıma ve pratik
kullanıma sahip ürünleriyle kahvaltı hazırlamayı daha da keyifli hale getiriyor.
Damlatma emniyetine ve 15 fincanlık
kapasiteye sahip şık kahve makinesi, geniş
kızartma hazneli ve buz çözme özellikli ekmek kızartma
makinesi, açılması ve kireç filtresinin temizlenmesi oldukça
kolay olan su ısıtıcısı, mutfakta kahvaltı hazırlarken en önemli müttefikler
olacak. Estetik ürünleriyle yaşama keyif, konfor ve kolaylık katan Vestel, mutfağını
siyahın asaletiyle donatmak isteyenleri bekliyor.
Vestel robotları
Sabiha Gökçen’de
V
estel ve Fox International Channels Türkiye, Vestel’in
yeni renkli seri buzdolabı ve Terranova LED TV ürünleri
için Sabiha Gökçen Havaalanı İç Hatlar Terminali’nde farklı
bir “zenginleştirilmiş gerçeklik” (augmented reality) uygulamasına imza attı. Temmuz başına kadar sürecek uygulamayla,
kullanıcılar Maestro buzdolabı ve Terranova LED TV’ye dönüşebilen Vestronlarla etkileşime girip fotoğraf çektirebiliyor,
böylece yolculuk öncesi farklı bir görsel deneyim yaşama ve
bunu hoş bir anıya dönüştürme imkanına sahip oluyor. Uygulamada Vestel’in tasarladığı ve ürettiği video wall ekran sistemi kullanılıyor. Ekranda birebir kullanıcılarla etkileşime giren
ve kullanıcıların el hareketleri sayesinde ürüne dönüşebilen
ya da farklı renklere girebilen Vestronlarla poz verip fotoğraf
çektirmek mümkün. Ekran üzerinde yer alan bir kamerayla çekilen fotoğraflar hemen basılarak kullanıcılara hediye ediliyor.
Ayrıca kullanıcılar bu fotoğrafları anında sosyal medyada da
paylaşabiliyorlar.
78 gökyüzünün getirdikleri
Gezegenlerin hayatımıza etkisi
Gezegen hareketlerinin insan hareketlerinde ve dünya olaylarında ne kadar etkili olduğunu biliyor musunuz? Bu yaz yaşanacak olan
gezegen hareketlerine bakılırsa 2012 yılı, dünya tarihine damgasını vuracak.
B
ildiğiniz gibi kıyamet kehanetleri dur durak bilmiyor. Herkes 21 Aralık 2012 tarihine odaklanmış durumda. Bazıları Maya Takvimi’nin bittiği gün olarak
o gün dünyanın sonunun geleceğine inanırken, bir taraftan
da dünyaya gök taşı çarpacağı kehanetleri var. Ne var ki,
gezegen hareketlerine bakınca insanların asıl dikkat etmesi
gereken dönemin yaz ayları olduğu ortaya çıkıyor.
Yıkım ve yeni bir hayatı temsil eden Plüton gezegeni bu yıl
Oğlak burcunda. Finansal çöküntü, politik hareketlenmelere sahne olduğumuz son yıllarda Plüton’un bu atağı, hem
dünya düzeninde, hem de politik iklimde büyük olayların
yaşanacağının işareti. Oğlak burcunun enerjisinin hırs ve
gücü temsil ettiğini düşünürsek, sessiz bir yıl geçireceğimizi
söylemek olanaksız ve pek çok değişim de, yazın gezegen
hareketlerinin etkisinde yaşanacak.
Eski düzenden yeni düzene geçiş
Uranüs’ün geriye gidişi ve bu yıl Boğa burcunda olması, eski
düzene karşı gelineceğinin bir işareti. İnsanların beklenmedik davranışlarda bulunacağı ve yeni bir düzen ihtiyacının
her zamankinden fazla olacağı anlamına geliyor. Bütün
Yıkımdan sonra gelen yeniden doğuş
Yazın geçireceğimiz bu hareketli dönem, dünyanın kaderi-
bunların ışığında, bildiğimiz anlamda dünyanın yok olacağı
4 Haziran’dan 11 Kasım’a kadar Neptün geriye gidecek. Bu
ni belirleyecek dönemleri getirecek. Unutmayalım ki, yıkım
kehanetinin en azından mecazi anlamda gerçekleşeceğini
da illüzyon ve gerçekleri net görememeye neden olabilir.
her zaman olumsuz bir anlam taşımaz. Eski düzenlerin yıkıl-
söyleyebiliriz.
Astrologların tavsiyesi bu dönemde yaratıcı işlerle ve sa-
ması, yeni ve eskisinden daha işlevsel bir dünya düzeninin
natla ilgilenmenin, hobilerinize vakit ayırmanın yararlı
habercisi olabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum tarihine
Haziran’ın son beş gününde Uranüs ve Plüton kare yapacak.
olabileceği yönünde. Bu dönemde eleştirmekten uzak dur-
göre, burcunun Akrep olduğunu ve 6 Ekim’den itibaren Sa-
En son iki gezegen böyle bir hareketi 1932’de, Nazi Alman-
mak ve kendi içinizdeki isteklere kulak vermek en iyisi. 5-6
türn gezegeninin Akrep burcuna girip 2015’e kadar kalaca-
ya’sının yükseldiği ve Amerika’da Büyük Buhran yaşandığı
Haziran’da yaşanacak olan İkizler burcundaki Venüs transi-
ğını da düşünürsek, ülkemizin yeniden yapılanma dönemine
bir dönem yaşanmıştı.
tini görüyoruz.
gireceğini de anlayabiliriz.
79
KOÇ 21 Mart / 20 Nisan
TERAZİ 24 Eylül / 23 Ekim
Artık kendinizi gösterme zamanınız geldi. Plüton ve Satürn gezegenleri size
Hayatınızdaki ilişkilerin hareketlendiği bir döneme giriyorsunuz. Yeni iliş-
değişim için gerekli enerjiyi verecek ve bu değişim de pozitif yönde olacak.
kiler içine girecek veya eski arkadaşlıkları pekiştireceksiniz. Daha sonra-
Bazı arkadaşlarınız bu değişimi yadırgayabilir. Ama unutmayın ki, bu değişi-
sında odağınızı genel ilişkilerden, özel hayatınıza çevirecek ve bu konuda
min sesleri uzun zamandır duyuluyordu.
yeni hazırlıklara, düzenlemelere gireceksiniz.
BOĞA 21 Nisan / 20 Mayıs
AKREP 24 Ekim / 22 Kasım
Yapacak işler birikti ve kendinizi bitkin hissedip her şeyden kaçmak isterken
Hayatınız işe odaklı olacak. Bunun için de organize olmanız ve işleri sıraya
bulabilirsiniz. Temmuz ayına kadar dayananın, o tarihten itibaren enerjiniz
koymanız şart. Böylelikle üstesinden gelebildiğinizi göreceksiniz. Bir süre
geri gelecek. Maddi konularda şanslı bir döneme giriyorsunuz. Tutumlu dav-
sonra hayatınızdaki özel insana dikkatinizi vereceksiniz. Ancak kendinizle
ranmanın faydasını bu ay göreceksiniz.
fazla vakit geçirmeniz sorunlara yol açabilir.
İKİZLER 21 Mayıs / 21 Haziran
YAY 23 Kasım / 21 Aralık
Uzun zamandır kafanızda gelecekle ilgili planlar var. Geçtiğimiz yazdan bu-
Havada aşk kokusu var. Üstelik yaratıcılığınız da dorukta. Kendinizi yeni-
güne kadar olanlar, şimdi vereceğiniz kararlara etki olacak. Haziran’ın sonla-
liklere biraz açarsanız büyük sürprizlere tanık olabilirsiniz. İşinizde daha
rına doğru sevdiğiniz biri ile birlikte küçük bir geziye çıkmak isteyebilirsiniz.
çok vakit geçireceksiniz. Ancak bu zorunluluk değil, zevkli bir iş olarak
Yolculuk romantik olmaktan çok yorucu olabilir.
yansıyacak.
YENGEÇ 22 Haziran / 22 Temmuz
OĞLAK 22 Aralık / 20 Ocak
Bu dönem her yönden çok şanslınız. Hayattan istedikleriniz, siz çaba sarf
Yazın başlarında odak noktanız, kendi güvenliğiniz ve finansal önlemleriniz
etmeden bir bir gerçekleşecek. Aşk hayatınızda hareketlenme gözüküyor.
olacak. Şu aralar yeni yatırımlar yapmak için uygun bir zaman. Karar ver-
Sonrasında geleceği düşünmeye başlayacaksınız. Ne dilediğiniz konusunda
meden önce bütün seçenekleri gözden geçirin ve acele etmeyin. Bu işleri
çok dikkatli olun.
hallettikten sonra, sıra romantik ilişkilere gelecek.
ASLAN 23 Temmuz / 23 Ağustos
KOVA 21 Ocak / 19 Şubat
Şimdiye dek harcadığınız emeklerin karşılığını alacağınız bir döneme gir-
İletişim konusunda karışık bir dönemden geçiyorsunuz. İnsanlarla başa
diniz. Kariyer konusunda yakın zamanda önünüz açılacak. Başarılarınızın
çıkmak için öncelikle sakin olmanız ve kendinize yüklenmemeniz lazım.
meyvelerini yemeğe başladıktan sonra artık dinlenme vakit ayırmak ve eğ-
Güvendiğiniz dostlarınızla ve ailenizle daha çok zaman geçirmek sizi mut-
lenmek isteyeceksiniz.
lu edecektir.
BAŞAK 24 Ağustos / 23 Eylül
BALIK 20 Şubat / 20 Mart
lirsiniz, yeter ki arada dinlenmeyi unutmayın ve aşırıya kaçmayın. İşiniz sizi
telik maddi durumunuz da uygun görünüyor. Sevdiklerinize yatırım ya-
şehir dışına çıkarabilir. Bunu sadece iş değil, eğlence için de bir fırsat olarak
parken kendinizi de unutmayın. Ay sonlarına doğru yeni bir eve taşınma
kullanabilirsiniz.
konusu açılabilir. Acele etmeden karar vermek yararınıza olacak.
Koşturmaca içinde, yoğun bir dönem sizi bekliyor. Ancak altından kalkabi-
Sevdiğiniz insan için para harcamak isteyeceğiniz bir dönemdesiniz. Üs-
80 kültür-sanat
Sultanı Öldürmek
Yazar: Ahmet Ümit
Yayınevi: Everest
Anadolu’da Zaman Yolculuğu
Gandhi Liderlik İlkeleri
Yazar: Alan Axelrod
Yayınevi: Hayat Yayınları
Yazar: Tamer Konca
Yayınevi: Enkidu Yayıncılık
Sosyal Fobiklerde Dikkat
Sorunları ve Hiperaktivite
Yazar: Ahmet Koyuncu
Yayınevi: Liman Yayınları
Sultanı Öldürmek, yıllardır
aynı kadını bekleyen bir
tarihçinin hikayesi. Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin’in başından geçen dört
günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed’in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir
aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri “Ulu Hakan”ın
şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü
o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan
sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o
kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır,
yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?
Yazar Tamer Konca’nın kitabı, Anadolu’nun zamanda yolculuğundan küçücük bir damla. Bu
yolculuğa çıkma gerekçesi olan, Sivas’ta
eski bir kilisenin keşiş çilehanesinden çıkartılarak İstanbul’a, oradan Amsterdam’a
ve Londra’ya doğru yola çıkan bir grup insan. Günümüzden başlayıp M.S. 37 ile 40’lı,
yani Roma’nın gelmiş geçmiş en renkli ya
da kimilerine göre en deli imparatoru olan
Caligula’lu yıllarda Efes, İzmir, Bergama,
Akhisar, Salihli, Alaşehir ve Denizli üçgenine
yapılan ve bu üçgenin ortasındaki Kıyamet
Tepesi’nde sona eren yedi kişinin yaptığı
macera dolu bir yolculuk.
Kraliçe I. Elizabeth, General
George S. Patton ve Winston
Churchill’in hayatlarındaki pratik bilgelikleri,
bugünün iş dünyası liderlerinin kullanacakları şekilde ortaya çıkaran yazar Alan Axelrod
şimdi de Gandhi’nin pek çok açıdan değerini
ortaya koyuyor. Gandhi; Aziz mi, CEO mu?
Büyük ruhani lider Mohandas Gandhi, kariyerinin daha en başında vizyon sahibi bir reformcu olarak gerçek dünyanın, politikanın ve
çalışma hayatının uzlaşmacı ve kirli güç oyunlarının tam içindeydi. Gandhi’nin eylemleri ve
liderlik stratejilerinden oluşan 14 ilke üzerine
kurulu 100 ders, bugünün ve yarının iş dünyasının meydan okumalarına ışık tutacaktır.
Aşk En Büyüktür Her Zaman
MDNA
İstanbul Müzik Festivali 40. yılını kutluyor
İzel
Madonna
İzel’in 12. albümü “Aşk En Büyüktür Her Zaman”, Nisan ayında müzik marketlerde yerini
aldı. Proje için altı ay süresince Berlin’e taşınan İzel, stüdyo ve vokal kayıtlarını Depeche
Mode, Beatles, John Lennon, U2, David Bowie
gibi dünyaca ünlü isimlerin çalıştığı Hansa
Studio’da ve yine Berlin’in en iyi stüdyoları olan
Nhow ve Homerun’da gerçekleştirdi. Tüm söz
ve müziklerin Onur Özdemir ve Alper Narman’a
ait olduğu albümün tek adaptasyon şarkısı “İyi
ki Doğdun”un müziği Khaled Emad El-Din’e ait.
Popun Kraliçesi Madonna geri döndü! Yeni
albümünde elektronik dans müziği duayeni
Martin Solveig ve Benny Benassi ile güçlerini
birleştirdi ve ortaya eğlencenin durulmadığı
sıkı bir dans albümü çıktı. Herkesin sevdiği
genç yetenekler Nicki Minaj ve MIA ile düet
yaptığı Give Me All Your Lovin ve Girls Gone
Wild ise albümün en büyük sürprizleri. 7
Haziran’da İstanbul’a gelecek olan divanın
yeni albümünü şimdiden alıp, konser öncesi
ısınma turlarına başlayabilirsiniz.
İ
stanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) ilk
festivali olan İstanbul Müzik Festivali, 40.
yılını kutluyor. 31 Mayıs-29 Haziran tarihleri
arasında 750’nin üzerinde yerli ve yabancı
sanatçıyı İstanbul’da ağırlayarak klasik müzikseverlere yine dopdolu bir Haziran ayı yaşatacak. Festival, Hélène Grimaud’dan AnneSophie Mutter’e, Miloš’tan Gidon Kremer’e,
Viyana-Berlin Oda Orkestrası’ndan Varşova
Filarmoni Korosu’na, klasik müziğin birçok
yıldızını İstanbul’da ağırlarken Avrupa’nın
önde gelen koreograflarından Heinz
Spoerli’nin veda turnesi kapsamında Zürih
Balesi’nin iki özel gösterisine de ev sahipliği yapacak. Festivalde Festivalde bu yıl,
senfoni ve oda orkestraları, vokal konserler,
oda müziği, resitaller olmak üzere toplam
23 konser yer alıyor. Konserler, Aya İrini
Müzesi’nin yanı sıra Haliç Kongre Merkezi,
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi
Hiperaktivite
denilince
çoğu kişinin aklına yerinde
duramayan, son derece aktif insanlar gelse
de durum çok farklı. Çünkü sosyal fobisi olan,
dikkat bozukluğu ve dağınıklığı yaşayan insanların da hiperaktivitenin bir çeşidinden
muzdarip olabileceklerini hiç düşündünüz
mü? Kitapta, hiperaktif sosyal fobinin ne olduğu ve neden bu kadar kolay gözden kaçtığı
anlatılıyor. Çoğu insan kolay unutan, erteleyen, işlerini son dakikaya kadar erteleyen bireyler olarak bir ömür geçirip, bu rahatsızlıklarını anlamadan hayatlarına devam ediyor.
Bu hastalığın belirtilerini anlamak için son
derece yararlı bir kaynak.
Sarayı, Hollanda Başkonsolosluğu Bahçesi,
Süreyya Operası, Cemal Reşit Rey Konser
Salonu, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası ve İstanbul Arkeoloji Müzesi gibi sekiz
farklı mekanda gerçekleştirilecek. Konserlerin yanı sıra söyleşiler, eğitim çalışmaları ve
anlatılar da düzenlenecek.
40. İstanbul Müzik Festivali bilet fiyatları 30
TL ile 400 TL arasında değişiyor. Program ve
diğer detayları http://muzik.iksv.org/tr adresinden öğrenebilirsiniz.
81
İstanbul Lezzetleri
Obezitenin, Zehirlenmenin,
Hastalıkların Gerçek Suçlusu
Yazar: Mehmet Yaşin
Yayınevi: Doğan Kitap
İstanbul eşsizdir, güzeldir;
memleketin kalbidir. Bir
başka kent daha yoktur İstanbul gibi... Görkemli tarihinin, eski semtlerinin, yalılarının
ve köprülerinin eşi yoktur. Bir de lezzet mekanları vardır İstanbul’u eşsiz kılan. Boğaz’ın
en iyi balıkçıları, lezzetli kebabın adresleri, iş
yemekleri için ideal mekanlar, tarihe tanıklık
eden lokantalar, sıcak sohbetler için keyifli
kafeler, yöresel yemeklerin vazgeçilmez adresleri… Mehmet Yaşin yeni kitabı İstanbul
Lezzetleri’nde bu muhteşem kentin muhteşem lezzet duraklarında konaklıyor. Ve onların tarihini, mutfağını, atmosferini anlatıyor,
en güzel yemek tarifleri eşliğinde...
Yazar: William Reymond
Yayınevi: Pupa Yayınları
Birleşmiş Milletler’e göre
yılda en az 3 milyon kişi aşırı
kilo ya da aşırı kilodan kaynaklanan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. 1998’den
bu yana tüm haberleşmenin ulaşabildiği tüm
alanlarda ve medyada salgın olarak değerlendirilen obezite, Dünya Sağlık Teşkilatı’nca
başlangıçta önemsiz gibi görünen, aslında diyabetin, kalp hastalıklarının, bazı kanser türlerinin ilk önemli sebebi olabilecek derecede
tehlike arz eden bir “tuzak hastalık” olarak
kabul ediliyor. “Obezitenin, Zehirlenmenin,
Hastalıkların Gerçek Suçlusu: Kötü Beslenme”
kitabında, bu hastalıktan korunmak ve sağlıklı
beslenmek için önemli bilgiler veriliyor.
Sezen Aksu Acoustic Band
S
ezen Aksu Acoustic Band, müziğin en saf
ve samimi hali ile icra edildiği, anlık doğaçlamaların ve yorumların dünya standartlarında bir müzikal altyapı ile sunulduğu özel
bir performans serisi olarak tasarlandı. Bugüne kadar aralarında New York-Carnegie Hall,
Londra-Royal Albert Hall gibi önemli konser
salonlarında, Oslo Music Festival, Bremen
Jazzahead Festival gibi organizasyonlarda
ve Stockholm, Berlin, Paris ve Zürih dahil
olmak üzere pek çok şehirde izleyicisiyle bu-
luşan bu müzik ziyafeti, 14, 17 ve 18 Temmuz
tarihlerinde BKM Organizasyonu’yla Cemil
Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda.
Sezen Aksu Acoustic Band: Fahir Atakoğlu
eşliğinde... Ayda Tunçboyacı (keman), Cihan
Okan (vokal), Eric van der Western (kontrabas), Fatih Ahıskalı (telli sazlar), Göksun
Çavdar (klarnet), Jarrod Cagwin (davul),
Mustafa Böztüy (perküsyon), Nurcan Eren
(vokal), Orhan Topçuoğlu (vurmalı çalgılar),
Özer Arkun (çello)
Öfke
Yüce Hedefler Kitabı
Yazar: Mehmet Şakiroğlu
Yayınevi: Postiga
Günümüzün koşullarında her
an, her şeye öfkeleniyoruz.
Peki, neden bu kadar sık öfkelendiğimizi ve
bu gibi durumlarda ne yapmamız gerektiğini
biliyor musunuz? Klinik Psikolog Dr. Mehmet
Şakiroğlu “Öfke” adlı yeni kitabıyla duruma
farklı bir bakış açısı, öfkemizi olumlu kullanmayı akıcı ve keyifli bir dille anlatıyor. Kitabın
içinden bazı başlıklar şöyle: “Neden Öfkeleniyoruz, Öfkenin Fonksiyonu, Öfke Türleri, Öfke
Teorileri, Olumsuz Öfke Davranışları ile Nasıl
Baş Edebiliriz.” Okurken insani bir tepki olan
öfkenin ilişkilerimizi etkileyip, kontrol edilemeyecek düzeylere çıkmasının nasıl engellenebileceğini öğreneceksiniz.
The Sunset Limited
Yönetmen: Tommy Lee Jones
Başrol: Samuel L. Jackson,
Tommy Lee Jones
Hiçbir şey siyah ya da beyaz değildir… No Country for Old Men ve The Road filmlerinin yazarı Cormac McCarthy’den hayata devam etme
ya da çaresizliğe düşerek pes etme arasında
seçim yapan iki farklı insan üzerine etkileyici
bir dram. Hikaye, New York’ta büyük ve harap
bir apartmanda, biri Siyahi, İsa’nın sesini duyduğunu iddia eden eski bir hükümlü (Samuel
L. Jackson) ve beyaz bir Amerikalı profesör
(Academy® Ödüllü Tommy Lee Jones) üzerine
odaklanır.
Yazar: Maverdi
Hazırlayan: Yaşar Çalışkan
Yayınevi: İz Yayınları
Hayatı boyunca pek çok
kez hem iş yaşamında, hem
ilişkilerde, hem de amaçlarımız konusunda
kendimizi kaybettiğimiz ve uzaklaştığımız zamanlar olmuştur. Bu gibi durumlarda mutlaka
bir kılavuza ihtiyaç duyarız. Büyük fıkıh bilgini
Maverdi’nin görüşlerini bir araya getiren Yaşar Çalışkan, kitapla aslında kılavuzluk yapıyor. Maverdi’nin en çok okunan yapıtlarından
“Yüce Hedefler Kitabı” dünyanın, hayatın,
insan hallerine ilişkin bir yol gösterici. Aynı
zamanda hikmetler, şiirler ve düşünceler antolojisi. İnsana ve hayata dair her durum, her hal
büyük bir düşünürün bilgi, tecrübe ve tefekküründen doğarak okuyucuyla buluşuyor.
Melankoli / Melancholia
Yönetmen: Lars von Trier
Oyuncular: Charlotte Gainsbourg,
Kiefer Sutherland, Kirsten Dunst
Lars Von Trier’den göz kamaştırıcı, izleyenleri
derinden etkileyecek bir film. Sürükleyici bir
başyapıt... Yeni evlenen çift Justin ve Micheal
evliliklerini Justine’nin ablası Claire’in malikanesinde, görkemli bir davet ile kutlarlar. Fakat
bu iki kız kardeş yapı itibariyle birbirlerine ters
karakterdedirler. Justine depresyona, drama ve
melankoliye yakın bir kadınken, Claire kız kardeşine göre daha normal olan taraftır. Justine’nin
düğün gününde ise ailede herkesin kendine has
arızaları bir bir ortaya çıkmaya başlar.

Benzer belgeler

İndir - Zorlu Holding

İndir - Zorlu Holding Metin Salt / Vestek Genel Müdürü Metin Salt 1990’da ODTÜ Elektrik ve Elektronik

Detaylı

34 Tüketimin 5N 1K`sı

34 Tüketimin 5N 1K`sı peyzajıyla İstanbullulara yeni bir buluşma merkezi sunmasını hedefledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden iş geliştirme konusunda aldığımız davetler ve ödüller, projemizin ne kadar doğru bir adım olduğ...

Detaylı

kurumsal girişimcilik

kurumsal girişimcilik peyzajıyla İstanbullulara yeni bir buluşma merkezi sunmasını hedefledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden iş geliştirme konusunda aldığımız davetler ve ödüller, projemizin ne kadar doğru bir adım olduğ...

Detaylı

haber - Zorlu Holding

haber - Zorlu Holding peyzajıyla İstanbullulara yeni bir buluşma merkezi sunmasını hedefledik. Dünyanın çeşitli yerlerinden iş geliştirme konusunda aldığımız davetler ve ödüller, projemizin ne kadar doğru bir adım olduğ...

Detaylı