Bilgi Toplumunda Eğitimin Sürekliliği ve Okulların Geleceği

Transkript

Bilgi Toplumunda Eğitimin Sürekliliği ve Okulların Geleceği
504
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey
ISBN: 978 605 364 104 9
Bilgi Toplumunda Eğitimin Sürekliliği ve Okulların Geleceği
Araş. Gör. Mehmet FIRAT, Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi, Uzaktan Öğretim Bölümü,
Eskişehir, e-mail: [email protected]
Özet
Dijital çağda, sürekli güncellenen teknolojileri takip edebilen, bilgi üretiminin
yanında bilgiyi hızlı bir şekilde paylaşma ve etkili kullanma becerilerine sahip insan
profiline ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaç yaşamboyu öğrenme, kendi kendine
öğrenme, bireysel öğrenme ve e-öğrenme kavramlarının da işaret ettiği eğitimin
sürekliliği vurgusunu ve bu sürekliliği sağlayacak okulların nasıl olması gerektiği
sorusunu ön plana çıkarmaktadır. Bu çalışmada günümüz eğitiminin gündemini
yoğun olarak meşgul eden bu soruya bilimsel devrimler, öğrenme yaklaşımları ve
dijital medya devriminin kaynaklık ettiği eğitimde paradigma değişimi ekseninde
farklı yaklaşımlarla verilen cevaplar ve öneriler incelenmiştir. Bununla birlikte
Türkiye’de okulların geleceğine yönelik farklı yazarlarca da vurgulanan çeşitli
öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Eğitimde paradigma değişimi, bilimsel devrimler, öğrenme yaklaşımları, dijital
medya devrimi, okulların geleceği
GİRİŞ
Bilinen insanlık tarihi boyunca tüm dünyayı derinden etkileyen ve toplumsal yapıların yeniden
şekillenmesiyle sonuçlanan üç büyük dönüşümden bahsetmek mümkündür. Bunlar; yerleşik hayata
geçilmesiyle tarım toplumunun oluşması, endüstri devrimiyle tarım toplumundan modern topluma
geçiş ve son olarak bilişim teknolojilerinin (BT) yaygınlaşmasıyla üçüncü dalga olarak da nitelendirilen
modern toplumdan bilgi toplumuna geçiştir (Toffler, 1981). Toplumun her kademesindeki sosyal,
kültürel ve ekonomik oluşumları değişime zorlayan bu dalgalar toplumsal dönüşüm aracı olan eğitimi
de derinden etkilemiştir
Tarım toplumlarında çocuğun egemen toplumsal değerlerle yetişmesi temelinde kurulan eğitim
ve basit okul anlayışlarıyla başlayan okul modelleri süreci sanayi devrimiyle birlikte modern
toplumlarda bilinen okul karakteristiklerini kazanmıştır. Ancak sanayi devriminden sonra ulusallaşma,
insan hakları, yurttaşlık bilinci gibi kavramsal dönüşümlerle okul sistemlerinin değişim süreci devam
etmiştir. Özellikle geçtiğimiz yüzyılın sonlarında yaşanan BT’deki hızlı ilerleme temelinde yaşanan ve
hala içerisinde bulunduğumuz son toplumsal dönüşüm süreci modern okul sistemlerinin yeniden
tartışılmasının önünü açmıştır.
BT’lerin yaygınlaşmasıyla hayatımıza giren bilgisayarlar, cep telefonları ve internet gibi
teknolojiler bilgi üretimi, paylaşımı ve hâkimiyetini arttırmıştır. Böylece bilgi sektörü, bilgi üretimi, bilgi
sermayesi ve bunlara yön verebilecek nitelikli insan faktörünün önemi artmıştır (Aktan ve Tunç, 1998).
Artık sürekli güncellenen teknolojileri takip edebilen, bilgi üretiminin yanında bilgiyi hızlı bir şekilde
paylaşılma ve etkili kullanılma becerilerine sahip insan profiline ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaç
yaşamboyu öğrenme, kendi kendine öğrenme, bireysel öğrenme ve e-öğrenme gibi güncel kavramların
da işaret ettiği eğitimin sürekliliği vurgusunu ve bunu karşılayacak okulların nasıl olması gerektiği
sorusunu ön plana çıkarmaktadır. Bu çalışmada günümüz eğitiminin gündemini yoğun olarak meşgul
eden bu soruya farklı yaklaşımlarla verilen cevaplar ve öneriler incelenerek bütüncül bir bakış açısı
oluşturulmaya çalışılmıştır.
EĞİTİMDE PARADİGMA DEĞİŞİMİ VE TEMEL DİNAMİKLERİ
Eğitimde meydana gelen modern ve postmodern paradigma değişimi büyük ölçüde bilimsel
devrimlerin dünyayı anlama ve algılama biçimlerimizde yarattığı uzun vadeli değişimler, öğrenmenin
doğası hakkındaki yaklaşımlar ve BT’deki gelişmeler sonucunda şekillenmiştir. Bu nedenle eğitimdeki
paradigma değişimini düşüşte ve yükselişteki bilimsel paradigmalar, öğrenme yaklaşımlarındaki
505
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey
ISBN: 978 605 364 104 9
değişim ve dijital medya devrimi temelinde incelenmesi gerektiği düşünülmektedir. Bilimsel Devrimlerin
Yapısı adlı eserinde Khun, (1995) paradigmayı genel olarak belli bir topluluğun üyeleri tarafından
paylaşılan inançların, değerlerin, tekniklerin bütünü olarak tanımlamaktadır
Günümüz eğitim anlayışında meydana gelen köklü değişime üç önemli dinamiğin kaynaklık
ettiğini söylemek mümkündür. Bunlardan ilki geçtiğimiz yüzyılın başında Kuantum Fiziği ile meydana
gelen ve nerdeyse tüm disiplinleri derinden etkileyen bilimsel devrim, ikincisi Jonassen’ın öncülüğünü
yaptığı bir grup tarafından ileri sürülen yapıcı öğretme-öğrenme yaklaşımı, üçüncüsü ise BT’deki hızlı
ilerlemeyle meydana gelen dijital medya devrimidir.
Newton Fiziğinden Kuantum Fiziğine
İlk bilimsel devrim olan Newton Fiziği, bilimsel düşünce sistemi ve mekanik paradigma olarak
sanayi toplumundaki bilimsel, teknolojik, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel gelişmeleri şekillendirip
yapılandırmıştır. Şekil 1’de görüldüğü gibi daha sonra meydana gelen ikinci bilimsel devrim olan
Kuantum Paradigması ise gelişen BT’nin de desteğiyle bilgi toplumunun oluşmasına zemin
hazırlamıştır.
Şekil 1: Newton Fiziğinden Kuantum Fiziğine
Mikro elektronik ve mikro biyolojideki teknolojik ilerlemeler ekonomik ve sosyal alanların
sistem, yapı ve işleyişlerini derinden etkilediği gibi, politik ve kültürel sistemlerde de yeniden yapılanma
ihtiyacını doğurmuştur (Kuhn, 1995). Yeni düşünce sistemi içinde doğa ve evreni algılama ve açıklama
anlayışı büyük ölçüde değişime uğramıştır. Böylece modern eğitim anlayışının temelini oluşturan
Newton fiziğine ait mekanik düşüncenin noktasal, tek yönlü ve kesin neden-sonuç ilişkisine dayalı
bilimsel açıklamaları yerini postmodern eğitim paradigmasına da kaynaklık eden Kuantum Fiziğiyle
çoklu, karşılıklı, kesin olmayan, olasılıklara dayalı ve kendi arasında ağ oluşturan etkileşim sistemlerine
bırakmıştır. Bilimsel düşünce sistemindeki bu paradigma değişimiyle birlikte postmodern eğitim
anlayışını destekleyen bilişsel yaklaşım, oluşturmacı yaklaşım ve ağ modelleri gibi yeni öğrenme
yaklaşımları ön plana çıkmıştır.
Nesnelci Yaklaşımdan Yapıcı Yaklaşıma
Öğretme ve öğrenme alanındaki yaklaşımlar genel olarak incelendiğinde, nesnelci ve yapıcı
olmak üzere iki temel görüşün ön plana çıktığı görülmektedir (Deryakulu, 2000). Öğretme ve öğrenme
yaklaşımlarının temelindeki bu iki görüşün algılama, bilme, anlama ve öğrenmeye ilişkin açıklamaları
birbirinden büyük ölçüde farklılaşmaktadır. Bu nedenle, her iki yaklaşıma ait farklı açıklamaların
öğretim etkinlikleri üzerindeki doğurguları da karşıtlık göstermektedir. Modern eğitim paradigmasını
temsil eden nesnelci görüş yaygın olarak geleneksel öğrenme kuramlarını ve öğretim uygulamalarını
temsil etmektedir. Ancak Şekil 2’de görüldüğü gibi postmodern eğitim paradigmasını temsil eden yapıcı
yaklaşım, geleneksel öğretim uygulamalarında karşılaşılan çoğu soruna çözüm getireceği düşünülen
yeni görüşleri öne sürmektedir.
506
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey
ISBN: 978 605 364 104 9
Şekil 2. İki temel öğretme-öğrenme yaklaşımı
Günümüz okullarında etkileri hala süren öğretmen merkezli geleneksel öğretim uygulamaları,
büyük ölçüde nesnelci anlayışa dayalıdır. Bu anlayış, bilgiyi nesnel gerçekliğe dayalı ve mutlak bir
bütün olarak görür. Dolayısıyla, bu görüşe göre öğretim sırasında öğrenciye bu bilgiler tam olarak
aktarılabilmelidir. Buna karşılık öğrenci de kendisine sunulmuş olan bilgiyi olduğu gibi öğrenmek için
çaba göstermek durumundadır. Ancak öğrenenin bu edilgen rolü değişen eğitim, öğretim ve öğrenme
anlayışlarıyla birlikte temelden sorgulanmıştır. Öğrencinin edilgen rolüne karşı çıkan yapıcı öğrenme
anlayışı, bilgiyi hiçbir zaman tam olarak üretilmiş ve son şeklini almış bir bütün olarak görmez
(Jonassen, 1991). Çünkü her bireyin kendi gerçeği farklılaşır. Yani herhangi bir konuda tüm insanların
aynı biçimde düşünmesi beklenemeyeceği gibi her bireyin kendi gerçekliği birbirinden büyük ölçüde
farklılaşır. Bu nedenle kendi gerçekliğine sahip bireyin öğreneceği içerik ve içeriğin öğrenilme biçimi de
çeşitlenmek durumundadır.
Yapıcı yaklaşımın temelinde nesnelci yaklaşımdan farklı olarak öğrenenin enformasyonu
bireysel olarak keşfetmesi ve bilgiyi kendi gerçekliğine uygun olarak yapılandırması ön plandadır. Bu da
günümüzde sıklıkla vurgulanan yaşamboyu öğrenme ve öğrenenin kendi kendine öğrenmesi
kavramlarına vurgu yapmaktadır.
Dijital Medya Devrimi
20. Yüzyılın sonlarına doğru BT’deki ilerleme büyük bir ivme kazanmıştır. Önceleri
enformasyonun temel düzeyde depolanması ve paylaşımına yoğunlaşan dijital medya çalışmaları
internet teknolojilerinin itici gücüyle çeşitlenmiş ve yeni boyutlar kazanmıştır. Artık bireyin gerçeğe
yakın deneyimler yaşamasını sağlayan simülasyonlar, 3 boyutlu güçlü görsel altyapısıyla yüksek
düzeyde etkileşim sağlayan video oyunları ve metin, resim, ses ve animasyonların bir arada kullanıldığı
etkileşimli çoklu ortamlar günlük hayatın hemen her alanında yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu
değişimin bir dijital medya devrimi olmasının sebebi ise bu sayede insan düşünmesi, öğrenmesi ve
iletişimi için yeni ortamların oluşturulmuş olmasıdır (Feldman, 1997; Woolsey, 2005). Aşağıda Şekil 3’te
verilen dijital medya devrimi sürecinin eğitim açısından en belirgin özelliği ise her aşamada daha da
bireyselleşmesidir.
Şekil 3. 1970’lerden günümüze dijital medyanın gelişim süreci
Şekil 3’te görüldüğü gibi BT temelinde meydana gelen dijital medya devrimi, her adımda öğrenenlerin
zaman ve mekândan bağımsız olarak istedikleri enformasyona ulaşmalarını ve bilgiyi kendi
gerçekliklerine göre yapılandırmalarını kolaylaşmıştır. Eğitimde paradigma değişimine kaynaklık eden
bu üç dinamiğin eğitimin sürekliliğine vurgu yapan ve geleceğin okullarını şekillendirecek olan çok
yönlülük, disiplinler arası yaklaşım, çoklu etkileşim, kendinden yönelimlilik, her türlü bireysellik ve
bireye özgülüğü ön plana çıkardığı görülmektedir.
507
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey
ISBN: 978 605 364 104 9
BİLGİ TOPLUMUNDA OKULLARIN GELECEĞİ
Bilimsel paradigmadaki değişim ve bunu izleyen BT’deki gelişmeler bilme ve öğrenmenin
doğası hakkındaki görüşlerimizi de etkilemiştir. Yaşam tarzımız, algılamalarımız ve nihayet dünyayı
algılama biçimimizdeki bu değişim öğrenme-öğretme süreçlerine ilişkin bakış açılarımızı tekrar gözden
geçirmemize neden olmuştur. Bu noktada en dikkat çekici gelişmelerin başında öğrenme ve öğretme
sürecindeki ilgi odağının öğretmeden öğrenciye doğru kayması gelmektedir. Öğrenmenin doğası
hakkındaki bu yeni yaklaşım tarzı öğrenmenin bireye özgü olduğunu ve yeterli fırsat verildiğinde
herkesin daha fazlasını öğrenebileceğini ortaya koymaktadır (Özden, 2005).
Günümüzde dijital medya temelindeki görülmemiş enformasyon döngüsü hemen her alanda
ihtiyaç duyulan insan profilini değiştirmiştir. Bu enformasyon döngüsü bireyin bilgiyi ezberlemesi yerine
hangi bilginin nereden ve nasıl sağlayacağının bilinmesini, diğer bir ifadeyle BT’den verimli bir şekilde
faydalanmayı öne çıkarmaktadır (Numanoğlu, 1999). Bu nedenle günümüz eğitim sisteminde beceri
düzeyinin yükselmesi beklenebilir. Buna göre bireyin kendi kendine öğrenmesi ve kendi kendini
yetiştirmesi, geliştirmesi ve bireysel yeteneklerini etkili bir şekilde kullanması ve bilgi odaklı bir yaşamı
öğrenmesi beklenmektedir. Bu durum okulun görevlerinin çeşitlenerek artmasını, okuldaki eğitimin
gelişen ve değişen teknolojiye ayak uyduracak biçimde daha esnek, açık ve kesintisiz yapılmasını
zorunlu hale getirmektedir (Baş, 2009).
Bilgi toplumunun gereksinim duyduğu insan profilini yetiştirme ihtiyacını karşılamaya yönelik iki
temel okul modeli yaklaşımından bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki mevcut okul sistemlerinin
günün koşullarına ve ihtiyaçlarına göre tekrar gözden geçirilmesi ve yapılandırılmasıdır. Bu yaklaşıma
göre günümüz bilgi toplumunun gelişen eğilimlerine cevap vermenin uzağında olan okulların yeniden
yapılandırılmasına ihtiyaç vardır. Böylece bilgi toplumunun en güçlü dinamiklerinden olan eğitimli
insana şekil verecek kurum olarak okulun işlevi, içeriği ve amaçları kendi kendine öğrenme fırsatlarına
sahip öğrenen profiline uygun olarak yeniden düşünülmelidir. Bu yaklaşımda farklı kaynaklarca
önerilen çeşitli çözüm önerileri yer alsa da Drucker (1993) bu yaklaşımları şu şekilde özetlemektedir:
• Yeni toplumun ihtiyaç duyduğu okul, bilgi ve teknoloji okuryazarlığı, dünya vatandaşlığı ve
kendi kendine öğrenme fırsatları sağlamak zorundadır.
• Tüm yaş ve düzeylerde öğrenciye öğrenme motivasyonu ve öğrenmeyi sürdürme disiplinini
aşılanmalıdır.
• Yeni toplumun ihtiyacı olan okulda bilgi hem içerik hem de süreç olarak sağlanmalıdır.
• Eğitimin toplumun her kesimine hitap etmesi ve her türlü kuruluştan yararlanması gerekir.
Mevcut okulların dönüştürülmesi görüşünün bu erken görüşleriyle birlikte yakın zamanda bu
görüşü daha güçlü destekleyen çalışmaların sayısı artmaktadır. Buna göre BT’nin sağladığı potansiyel,
geleneksel sınıf etkinliklerinin güçlendirilmesiyle sınırlandırılmamalı, okul bina ve zamanı tarafından
sınırlandırılan geleneksel eğitim parametrelerinin dönüştürülmesini sağlayacak çevrimiçi ve uzaktan
eğitimin kolaylaştırılması için kullanılmalıdır (Ellies, 2005).
BT’deki ilerleme sonucu dünya için “Global Köy” metaforunun sıklıkla dile getirildiği günümüzde
okullar sadece yerel ihtiyaçlara değil küreselleşmeyle gelen ihtiyaçlara da cevap vermek durumundadır.
Odabaşı ve Odabaşı, (2007) üniversitelerin küreselleşmesiyle ilgili Türkiye’de yapılabilecekler
konusunda şu kritik önerilerde bulunmuşlardır:
• gelişmeler karşısında innovatif yaklaşımların bulunup uygulanması,
• üniversite-sanayi-devlet işbirliği,
• üniversite-sanayi-devlet işbirliğinde “bilgi topluluklarının” oluşturulması,
• araştırma üniversiteleri ile eğitim öğretim ağırlıklı çalışan üniversite ayrımına olanak sağlayan
özgür ve esnek yapılanmalara gidilmesi,
• araştırma projelerine dayalı bir küresel anlayışı ve ortaklığı beraberinde getirecek stratejilerin
geliştirilmesi.
Bu gün varlıklarını sürdüren modern okul yapılarının güncellenmesine, diğer bir ifadeyle
iyileştirilmesine yönelik yaklaşımın dışında yeni dönemde okulun varlığının kökten sorgulanması
gerektiğini savunan görüşler de mevcuttur. Bu yaklaşıma göre küreselleşme ile birlikte okula duyulan
gereksinim azalmış, öğrenme okul sınırlarının dışına taşmış, daha hızlı ve keyifli hale gelmiştir. Okulun
508
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey
ISBN: 978 605 364 104 9
varlığını sorgulayan bu görüşü ayrıntılı olarak işleyenlerin başında şüphesiz “Okulsuz Toplum” kitabıyla
değerlerin kurumsallaşmasına karşı çıkan İvan İllich gelmektedir. Bu yaklaşıma göre istenebilir bir
gelecek için;
• Verimsiz ve tekdüze bir eğitim yerine birey olarak öğrenen odağa alınmalı,
• Tüketici olmak yerine birey doğaya karşı sorumlu olmalı,
• "bilgi"nin tekelleşip metalaşması engellenmeli,
• Evrensel ve insancıl eğitim biçimleri ortaya çıkmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
TARTIŞMA VE SONUÇ
Eğitim ve öğretimle ilgili kavramsal ve pratik dönüşümler en az bu kavramların kendisi kadar
çeşitli kaynaklardan beslenmektedir. Uzun vadede etkileri belirginleşen bilimsel ve toplumsal
dönüşümlerle birlikte öğrenmenin doğası hakkındaki düşünceler eğitim ve öğretime yansımaktadır. Bu
bağlamda çalışmada öncelikle eğitimde modern, öğretmen merkezli yaklaşımdan postmodern, öğrenen
merkezli yaklaşıma doğru meydana gelen paradigma değişimi temel dinamikleriyle ele alınmaya
çalışılmıştır.
Eğitimde meydana gelen paradigma değişimi günümüzdeki mevcut okulların geleceğinin
sorgulanmasına neden olmuştur. Çünkü mevcut okulların örgütsel yapısı hala sanayi devriminin izlerini
taşımaktadır. Diğer bir ifadeyle okullar hala sanayi toplumunun oluşması sonucu ortaya çıkan
gereksinimleri karşılamaya yönelik olup ekonomi, sanayi ve ulus-devlet sistemlerinin gereksinimlerini
karşılamak üzere yönlendirilen bir aygıt olarak görülmektedir (Erdoğan, 2002). Bu noktada mevcut
okulların geleceğiyle ilgili iki temel yaklaşım ön plana çıkmaktadır. Bunlar; modern okulların günün
koşullarına uygun olarak iyileştirilmesi ve yeni dönemde okulun varlığını temelden sorgulayan
yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlar çerçevesinde Türkiye’de okulların geleceğine ilişkin farklı yazarlarca da
vurgulanan aşağıdaki önerileri sunmak mümkündür (Akdağ, 2003; Aytaç, 2000; Erdoğan, 2002;
Woolsey, 2005; Ellies, 2005; Caldwell, 2005; Odabaşı ve Odabaşı, 2007):
• geleneksel eğitim parametrelerinin dönüştürülmesi için açık ve uzaktan eğitimin
güçlendirilmesi,
• eğitimcilerin mesleki ve kişisel deneyimlerini paylaşabilecekleri ortamların oluşturulması,
• okul-sanayi-devlet işbirliğinin pekiştirilmesi,
• sivil toplum kuruluşları ve eğitim sendikalarının eğitim politikalarını belirlemede söz sahibi
olması,
• küresel anlayışı ve ortaklığı beraberinde getirecek stratejilerin geliştirilmesi,
• okulların aşırı merkeziyetçilikten kurtularak kendi kurumsal kimliklerini oluşturmaları ve hareket
kabiliyetlerini genişletmeleri,
• küresel gelişmeler karşısında yenilikçi yaklaşımların bulunup uygulanması,
• okulların öğrenci başarısını yükseltmeye yönelik iç ve dış esnekliğe sahip olması,
• okullarda merkeziyetçilikten çok yerinde yönetim ve özerkliğin güçlendirilmesi ve
• okul merkezli yönetim anlayışının yaygınlaştırılması.
KAYNAKÇA
Akdağ, B. (2003). Geleceğin Okul Modelleri. Felsefeci Dergisi, Sayı: 5.
Aktan, C.C. ve Tunç, M. (1998). Bilgi Toplumu ve Türkiye. Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, 118-134.
Aytaç, T. (2000). Eğitim Yönetiminde Yeni Paradigmalar: Okul Merkezli Yönetim. Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
Baş, G. (2009). Küreselleşme ve Bilgi Toplumu. Eğitişim Dergisi. Sayı: 24 (Ekim, 2009).
Caldwell, B. (2005). School-Based Management. Education Policy Series 3-UNESCO.
Deryakulu, D. (2000). Yapıcı Öğrenme. (Editör: A. Şimşek). Sınıfta Demokrasi içinde (ss.53-77).
Ankara: Eğitim-Sen.
509
International Conference on New Trends in Education and Their Implications
11-13 November, 2010 Antalya-Turkey
ISBN: 978 605 364 104 9
Ellis, A. (2005). Building Schools for the Future, An opportunity to personalise learning and
fundamentally re-think the business of education. White Paper - Microsoft Corporation.
Erdoğan, İ. (2002). Eğitimde Değişim Yönetimi. Ankara: Pegem Yayıncılık.
İllich, İvan D. (2005). Okulsuz Toplum, (Çev: Mehmet Özay). İstanbul: Şule Yayınları.
Feldman, T. (1997). Introduction to Digital Media. London: Routledge.
Jonassen, D. H. (1991). Objectivism versus constructivism: Do we need a new philosophical
paradigm? Educational Technology Research and Development, 39 (3), 5-14.
Kuhn, T.S. (1995). Bilimsel Devrimlerin Yapısı, (Çev. N. Kuyaş). İstanbul: Alan Yayıncılık.
Odabaşı, Y. ve Odabaşı, H.F. (2007). Yükseköğretim küreselleşirken. Cumhuriyet Bilim Teknik,
21(1058), 21.
Özden, Y. (2005). Eğitimde Yeni Değerler: Eğitimde Dönüşüm. (Geliştirilmiş 6. Baskı). Ankara: Pegem
A Yayıncılık.
Toffler, A. (1981) Üçüncü Dalga, (Çev. Ali Seden). İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Woolsey, K. (2005). New
Literacies Project (DRAFT 1.1).
Media
Literacies:
A
Language
Revolution.
New
Media