Ortado u lkelerinin D Politikalar n Belirleyen Unsurlar

Transkript

Ortado u lkelerinin D Politikalar n Belirleyen Unsurlar
İnceleme
Günümüzde bölge devletleri, çok karmaşık etnik ve/veya kabilesel ve/veya dinsel farklılıkları
bünyesinde barındıran toplumsal yapılara sahiptir.
Ortadoğu Ülkelerinin Dış Politikalarını
Belirleyen Unsurlar
Factors Defining Foreign Policies of Middle Eastern Countries
Ertan EFEGİL
Abstract
Foreign policy analysis focuses on decision-making process, the factors affecting the foreign policy making
process and the decision-makers. The foreign policy process is affected by mainly four basic factors, which are
international (for example, structure of international system, universal values), national (such as bureaucratic institutions, media, public opinion), social (such as history, social values, culture, religion) and psychological characteristics of the leaders. The Middle Eastern countries are weak and medium power states and
they are mainly governed by the authoritarian regimes. In order to understand the foreign policy decisions
of these states from a more realistic perspective, it is necessary to analyze these factors (international system,
regional dynamics, Arab nationalism, Islam, national attributes – geopolitics, demography and ethnicity –,
economy, identity, domestic actors and decision makers) that affect their foreign policy making process. These factors sometimes limit the foreign policy options, and sometimes offer new opportunities to the leaders.
Keywords: Foreign Policy Analysis, Middle East, Foreign Policy Determinants, Arap Nationalism, Islam,
Foreign Policymaking.
53
İnceleme
?HI>-/ 14 6/ 16.6/ 1 /77" 16.6/ 3 7 /73" 2 1 . 4633' + (
466"666<$6/. 5/6",(
26/ /7"+7/37746//377
. '
Giriş
Ortadoğu Ülkelerinin Genel Özellikleri
Bir ülkenin dış politikasını, günümüzde artık sadece jeopolitik kuramlar bağlamında ve/veya diğer devletlerin dış politika eylemlerine bakarak
açıklamak yetersiz kalmaktadır. Daha gerçekçi
bir şekilde bir ülkenin dış politika davranışını
analiz edebilmek için, dış politikayı etkileyen
dört unsuru dikkate almamız gerekmektedir.
Unsurların Ortadoğu ülkelerinin dış politikalarına etkilerini özetlemeden önce, öncelikle bu
ülkelerin ortak özellikleri üzerinde durmamız
gerekmektedir. Çünkü bu ortak özellikler, bölgesel devletlerin bir kısmının zayıf, diğerlerinin de
orta büyüklükte devletler olduklarını gözlemlememize yardımcı olmaktadır. Bu durumda, zayıf
veya orta büyüklükte devletlerin, teorik açıdan
dış politikada atması gereken adımlar ile pratikte
Ortadoğu ülkelerinin davranışlarını karşılaştırma imkânı bulabiliriz.
Bu unsurları şu şekilde özetleyebiliriz: 1. Uluslararası sistem (uluslararası sistemin yapısı, uluslararası ve bölgesel örgütler, evrensel değerler
ve diğer devletler), 2. Devlet-içi unsurlar (bürokratik kurumlar, karar vericiler, danışmanlar
gibi), 3. Sosyolojik unsurlar (tarih, kültür, siyasal
kültür, sosyal değerler, etnik yapı, ekonomi gibi)
ve 4. Liderin ve/veya karar vericilerin psikolojik
özellikleri. Dış politika analizi disiplini de, bir dış
politika davranışını analiz ederken, bu dört unsurun etkilerini ele almaktadır.1
Yazımızda, Ortadoğu ülkelerinin, özellikle Arap
ülkelerinin, dış politikalarını etkileyen unsurların neler olduğu üzerinde durulacak ve bu unsurların ne şekilde dış politika yapım sürecini
etkiledikleri konusu irdelenecektir. Bu unsurlar
üzerinde öncelikle kısaca durulduktan sonra,
İran, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, İsrail, Irak,
Ürdün, Fas, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik
Arap Emirlikleri, Umman, Lübnan ve Tunus,
örnek olaylar olarak ele alınacaktır. Yazımızın
sonunda, unsurların etkilerini, ülke bazlı olarak
karşılaştırmalı şekilde ortaya koymayı, tablolaştırmayı arzu etmekteyiz.
54
Ortadoğu Bölgesi
Ortadoğu bölgesi, Afganistan’dan Fas’a,
Türkiye’den Yemen’e kadar olan coğrafyayı kapsamaktadır. Bölge, yüzyıllardır dünya siyasetinin
en ilgi çekici coğrafyalarından birisi olmuştur.
Birinci Dünya Savaşından önce, dünya ticaret
yollarının kesişim noktasında yer alan bölge,
günümüzde bulunmuş dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 73’üne sahiptir. Jeo-stratejik
İnceleme
Arap Ligi daha çok Filistin sorununun ele alındığı bir platforma dönüştü ve bölge devletlerine “İsrail ile barışa hayır” politikasını dayattı.
ve jeo-ekonomik konumunun ilgi çekiciliğinden
ötürü, büyük devletler, bölge siyasetini yönlendirebilmek ve/veya bölge kaynakları üzerinde
hâkimiyetlerini kurabilmek amacıyla birbirleriyle sürekli olarak stratejik rekabet içerisinde bulunmuşlardır. 1940’lara kadar bölge ülkelerinin
büyük bir kısmı, büyük devletlerin işgali altında
kalmış, diğer bir ifadeyle sömürgeleştirilmiştir.
Bu nedenden ötürü, günümüzde İsrail ve Türkiye hariç olmak üzere, Ortadoğu ülkelerinin halkları ve elitleri, Batı karşıtı ve sömürgecilik karşıtı
duygulara sahiptir.2
İkinci Dünya Savaşı’nın ağır yüklerinden ötürü,
Ortadoğu ülkeleri3 üzerindeki doğrudan kontrollerinden vazgeçmek zorunda kalan Batılı ülkeler, bölge devletlerinin bağımsızlıklarını ilan
etmelerine itiraz etmemiştir. Ancak yeni bağımsızlığını kazanan bölge devletlerinin sınırları, etnik unsurları çok dikkate alınmaksızın, suni bir
şekilde belirlenmişti. Aynı zamanda bu devletler,
oldukça istikrarsız toplumsal ve/veya etnik unsurlar üzerine anayasal yapılarını inşa etmek zorunda kalmışlardı.4 Günümüzde bölge devletleri,
çok karmaşık etnik ve/veya kabilesel ve/veya dinsel farklılıkları bünyesinde barındıran toplumsal
yapılara sahiptir. Bu nedenle bölge halkları arasında, devletten ziyade, etnik, kabilesel ve/veya
dinsel bağlılıklar mevcuttur. Bu da iç çatışmalara
sebebiyet vermektedir.5
Bölge toplumları bağlılıklarını, daha çok dilsel
(Arapça) ve dinsel (İslam) unsurlara göstermektedir. O yüzden bölge ülkeleri, ulus anlayışına
sahip değildir. Bu nedenle Arap Birliği (İttihad-ı
Arap/Pan-Arabizm) ve İslam, bölge ülkelerinin
hem dış politikalarında hem de iç siyasal hayatlarında oldukça etkili rol oynamıştır ve oynamaktadır. Aynı şekilde Arap ve müslüman olmayan
İsrail ile Arap olmayan, ama müslüman olan
Türkiye’nin dış politikasında da din ve milliyet
kavramları etkili rol oynamaktadır.
55
İnceleme
0 +2 /" 166 0 7 127727 (
?HJ>- / 66636' 0/ 0 . 1/.7 /7737'/14//
/77/" . 14 5737 11 / .
57/737'
Bölgede yerel halkın yüzde 62’si, Arapça konuşmaktadır ve kendilerini Arap ulusunun bir parçası saymaktadır. Bölgede konuşulan diğer diller
ise Türkçe, Farsça ve İbranice’dir. Hıristiyanlar
da ayrı bir topluluk oluşturmaktadır. Bu gruplar
(Türkiye, İran ve İsrail), Arap toplumları tarafından, bölgede “çevre uluslar” olarak görülmektedir. Bölge halkının yüzde 92’si, Müslüman’dır.
Bunların yüzde 62’si, Sünni; yüzde 38’i de Şii’dir.
Arap Birliği fikri, bütün Arap devletleri arasında
bağlılığın temel unsurunu 1970’lere kadar sürdürmüştür. Ancak Arap olmayan uluslar (Fars,
Türk ve Yahudi), bu politikayı tehdit olarak algılamıştır. Fakat bölgedeki etnik ve dinsel farklılıklar, yine de bölgesel çatışmaların temel sebebi
olarak ortaya çıkmıştır. Geniş aile ve kabile bağlılıkları, bölge ülkelerinin siyasi sistemlerinin işleyişini doğrudan belirlemektedir.6
Bölge ülkelerinin ekonomik yapılarını düşündüğümüzde, bölge devletleri arasında ekonomik farklılıklar oldukça belirgindir. Çünkü bölge
ülkelerinin gelirlerinin kaynağını petrol oluşturmaktadır. Petrol üreten ülkeler, büyük gelirler elde edebilirken; bu kaynaklardan mahrum
kalanlar ise ya fakir toplumlar olarak varlığını
sürdürmekte ya da İsrail ve Türkiye gibi petroldışı sektörlere yatırım yapmaktadır. Devletlerin
petrol gelirlerinde de büyük farklılıklar bulunmaktadır. Hatta bazı petrol üreten ülkeler (Suudi
Arabistan ve İran gibi), petrol gelirlerini, sosyal
ve ekonomik reformlar yerine, askeri modernizasyon programlarını hayata geçirmek için harcamıştır ve halen daha harcamaktadır.7 Sonuçta,
petrol-üreten devletler dahil olmak üzere, bölge
56
devletlerinin büyük bir kısmı, ekonomik sıkıntılar yaşamaktadır. Bu sıkıntılardan kurtulabilmek
için, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası
gibi kuruluşlar ile anlaşmalar imzalamak zorunda kalmışlardır. Bazıları ise doğrudan dış yardımlara bağımlı hale gelmiştir.
Bölge ülkelerinin nüfusları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, az nüfusa sahip olmalarından ötürü, ciddi sayıda yabancı işçiyi ülkelerine kabul
etmektedir. Mısır ve Yemen gibi ülkeler hariç,
bölge ülkelerinin büyük bir kısmı şehirleşmiştir.
Bölge genelinde fakirlik yaygındır.8
Bölge ülkelerinin siyasal sistemleri, iki farklı
gruba ayrılmaktadır: Muhafazakâr monarşiler
(Ürdün, Fas, Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt,
Umman, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri) ile
radikal milliyetçi rejimler (Irak, İran, Kuzey
Yemen, Libya ve bir dönem Mısır). Bölge ülkelerinde, yürütme gücü monarkların, kralların
veya devlet başkanlarının tekelindedir. Bölge
yöneticileri, kendi ülkelerini otoriter anlayışla ve
doğrudan, tek başlarına veya dar bir danışmanlar grubu ile birlikte yönetmektedir. Bu sebeple
bölge rejimlerini, “geleneksel monarşik otoriter
rejimler” olarak isimlendirebiliriz. Siyasal partilere, kamuoyuna, sivil toplum kuruluşlarına ve
medyaya, özgürce fikirlerini ifade etme hakkı
tanınmamaktadır. Aynı zamanda tek adamlılıktan ötürü, bölge ülkeleri (İran, Türkiye ve İsrail
hariç) kurumsallaşmış iç siyasi birimlere ve bürokratik kurumlara sahip değildir. Bölgedeki liderler, güçlerini belli iç grupların desteği üzerine
inşa etmektedir.
İnceleme
Soğuk Savaş döneminde bölge devletleri, iki
farklı ideolojik ve stratejik kampa ayrılmıştır.
Muhafazakâr monarşiler, Batılı ülkeler ile ilişkilerini geliştirirken; radikal milliyetçi rejimler ise
Sovyetler Birliği ile yakınlaşmayı tercih ettiler.
İkinci grupta yer alan rejimler, Batı karşıtı politikaları hararetle savundular.
Soğuk Savaş sonrası dönemde, ideolojik farklılıklar önemini kaybetti. Ancak bu seferde tarihsel mirasları, kabilesel ve dinsel farklılıkları ve
otoriter siyasal rejimlerin kendileri, bölgede yeni
devlet-içi çatışmaların ortaya çıkmasına neden
oldu. Artan petrol talepleri de bölge ülkelerini
yeniden dünya siyasetinin merkezine yerleştirdi.
Diğer yandan kötüleşen sosyal koşullar, radikal
terörist hareketlerin bölgede uygun zemin bulmasına yardımcı oldu. Günümüzde Arap Baharı,
bölge ve bölge-dışı devletlerin dış politikalarını
ciddi şekilde etkilemektedir. Hatta Tunus, Libya
ve Mısır’da yeni anayasal yapılar oluşturmakta ve
dış politika yapım süreçleri ile elitleri değişime
uğramaktadır.
Zayıf ve Orta Büyüklükte Devletlerin
Dış Politika Davranış Kalıpları
Ortadoğu ülkelerinin yukarıdaki ortak özelliklerini dikkate aldığımızda, bölge ülkelerini bir
kısmının zayıf, diğerlerinin de ortak büyüklükte
devletler olduklarını görmekteyiz.
Zayıf devletlerin karar verme süreçleri, liderleri
tarafından tekelleri altına alınmaktadır. Bu ülkelerde daha çok karizmatik liderler ve ideolojiler
dış politikaya hâkimdir. Bu nedenle liderlerin
kişilikleri ve ideolojileri, dış politikanın belirlenmesinde etkili rol oynamaktadır. Bu açıdan, dış
politikalarını incelerken, karar vericilerin önyargılarını, basmakalıp görüşlerini, yanlış algılamalarını, kültürel değerlerini, siyasal ideolojilerini,
tutumlarını ve siyasal kültürlerini vb. dikkatlice
gözlemek gerekmektedir.9
Orta büyüklükteki devletler, coğrafi yapısına,
askeri ve ekonomik imkânlarına güvenerek, bölgesinde lider rolü oynamak istemektedir. Zayıf
devletler ise daha çok bölgesinde kendisine teh-
dit oluşturan devletlere karşı kendisini güvence
altına alabilmek için büyük devletler ile müttefiklik ilişkisi içerisinde bulunur. Eğer coğrafi olarak
iki büyük devletin arasında yer alıyorsa, o zaman
zayıf devlet, dış politikasında daha çok tarafsız
davranışlar sergilemek zorunda kalmaktadır.
Çok sayıda komşu devletlere sahip ülke ise fazla
sayıda bölgesel sorunlara müdahil olma ihtiyacı duymaktadır. Yine de her iki tür devletin dış
politikasına ulusal güvenlik kavramı hâkimdir ve
yönlendirici rol oynamaktadır.10
Zayıf devletler, yetersiz imkânlarından ötürü,
yumuşak güç unsurlarına dış politikasında daha
fazla öncelik vermektedir. Zayıf devletler, bölgesel örgütleri kullanarak dış politikada etkin olmaya çalışmaktadır. Orta büyüklükteki devletler
de askeri imkânlarından ziyade, yumuşak güç
unsurlarını kullanmaktadır. Yine de zayıf devletlere nazaran, askeri imkanlarını dış politikada
faktör olarak görmektedir.
Zayıf devletler ile güçlü devletler arasında asimetrik bir ilişki mevcuttur. Çünkü küçük devlet,
güçlü devlete nazaran karşılıklı ilişkilerinde daha
fazla bağımlı durumdadır. Bu da küçük devletin
dış politika seçeneklerini sınırlandırmaktadır.
Ancak yine de lider, dış politikasında daha bağımsız davranışlar da sergileyebilmektedir.
Ekonomik zayıflıkları ve ihtiyaçları da dış politikalarında hayati rol oynamaktadır. Bu ülkelerin
dış politikaları, ekonomik imkânları ile ihtiyaçları tarafından sınırlandırılmıştır. Bu nedenle uluslararası ekonomi ile doğrudan bağlantılı bir şekilde hareket etmek zorundadırlar. Özellikle zayıf devletler, dış yardımlara bağımlı durumdadır.
Zayıf devletler, iç bürokratik yapıları ile uluslaşma süreçlerini tamamlayamamış ülkelerdir. Bu
nedenle sürekli olarak iç istikrarsızlıklar ile uğraşmak zorunda kalmaktadır. Bu durumda ülkenin iç sorunları ile dış politikaları arasında doğrudan bağlantı bulunmaktadır. Özellikle liderler,
meşruiyetlerini sağlamak ve sağlamlaştırmak
için dış politikaları bir araç olarak kullanmaktadır.11
7
İnceleme
Ortadoğu Ülkelerinin Dış Politikalarını Etkileyen Unsurlara Genel Bakış
Tablo 1: Ortadoğu Ülkelerinin Dış Politikalarını Etkileyen Unsurlar
.
0
.
&7!
+4!
0.52
<
&K/
B/
/
<50/4
73/
C7!6
73/
737
Tablo 2: Unsurların Dış Politika Üzerine Etkileri
4
%
'5
6'
&7
!
!2/!34"///'+4//.77'
!2/!374"14"26/312/7/3'
0////5731/7/7'
+4
/
"7573L!6@"/"77!
0171M"/< /"312N.573.
.7/6'
+416633/.27'
$ 53".173463"6560.522'
+.5/"(01/776'C /"(01./377/
0.52 / 6/61.4/6.7'
C41.(01../37/2.
57/7/375 /'
/C7"
B/
&(66//"0<73.'
&(7//""/"14"/"/11'12'+4.
57/73/77.'0.52(016561
8/.57/7.'
/57 8.7"/773/6.'
&6/ .'K/77"/ 77.'
<"B/
&(//./'&(66N.(7// '+1
.73777113..'K/(01./377"13
/.57/7.'
<-714/7.7'O/<"833777
..1.'!.<//..4.'
85 3.'
26/16.6/12 "14/ '
227/656/"/62516.6/./73//.'
&K/ A81//.7"/773/.77.'
L2."
A8//.7"16/73/77/7377.'
"/ 216.6/2 "/17/6///./7/7"73
.7"/
1277 .'
1M
216.6/2 "6///./577
"+776//3/5.'+4 /.3/3.'
58
/
./'+737.1277'
6/ /716.6/1//5'
/.75/.6//'</7//.7'0377
."+7/772 .57'
73/
C7!6
,8'
$/73/6 /'
E 77"/327.73/.71.'
B 7757/1'
A.7/5.6//'
2.P/7//5.7'
İnceleme
Uluslararası Sistem
Ortadoğu bölgesi, yüzyıllarca dış müdahalelerin
etkisi altında kalmıştır. Hatta günümüze kadar
güçlü devletler, Ortadoğu bölgesinde etki sahaları kurmaya gayret etmiştir. Örneğin, Soğuk Savaş
döneminde, patron-müşteri ilişkisinin dinamiklerinden ötürü, süper devletler, Ortadoğu ülkelerinin politikalarını ve davranışlarını sınırlandırmıştır. Diğer yandan bölge ülkeleri de süper
devletler ile bir sorun yaşadıklarında, diğer süper
devlet ile ilişkilerini geliştirme imkânı bulmuştur.
Örneğin, ABD’den istediği askeri yardımı alamayan Mısır yönetimi, Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirmiştir. Böylece askeri modernizasyon
programı için ihtiyaç duyduğu askeri teçhizatın
önemli bir kısmını, Çek Cumhuriyeti’nden edinmiştir. Ancak Sovyetler Birliği’nden yeteri kadar
destek görmediğini düşünen Mısırlı yöneticiler,
zaman içerisinde ABD ile ilişkilerini yeniden geliştirdiler.
Aynı zamanda küresel sistemin yapısı, bölge ülkelerinin dış politikalarını doğrudan etkilemiştir.
Örneğin, iki kutuplu Soğuk Savaş döneminde,
bölge devletleri, süper devletlerden ancak birisiyle çok yakın ilişki kurabilme imkânı bulmuş,
ilişkilerini bir güç ile geliştirirken, diğeriyle ilişkilerini kesmek zorunda kalmıştır. Örneğin, Mısır,
Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirirken, ABD
ile olan ilişkilerini dondurmuştur. ABD ile ilişkilerini yeniden geliştirirken, Mısır ülkesindeki
Sovyet askeri uzmanları, Moskova’ya geri göndermiştir.12
Türkiye ve İran hariç olmak üzere, diğer Ortadoğu ülkeleri, zayıf ve yapay oluşumlardır. O nedenle, bölge genelindeki güç dengesini muhafaza
edebilmek ve kendi ulusal güvenliklerini güvence altına alabilmek için güçlü devletlerin desteğine ihtiyaç duymuşlardır. Zaten bölge ülkelerinin
birçoğunun güvenlikleri, Batılı ülkelerin desteğine bağımlıdır. Örneğin, Kuveyt, Katar, Bahreyn
ve Ürdün, bu alanda doğrudan Amerikan ordusunun güvenlik şemsiyesi altındadır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD, Yeni Dünya Düzeni politikasını benimsemişti. Bu politika
çerçevesinde ABD ve Batılı ülkeler, 1990’larda
bölgede demokratikleşme ve ekonomik liberalleşme yönünde reformların gerçekleştirilmesini
teşvik etti.13 Hatta Batılı ülkeler, baskıcı ve otoriter rejimlerin14, günümüz koşullarında geçerliliğini yitirdiğini savundular. Bölge ülkelerine yapılan baskılar neticesinde, Fas, ekonomik ve siyasal
reformlara başladı. Tunus’ta eski Başkan Bin Ali,
siyasal partiler ile daha fazla istişare içerisinde
bulundu. Libya’da Kaddafi rejimi, halkın karar
sürecine katılımı yönünde kurumsal reformları başlatma sözü verdi. Mısır’da, Müslüman
Kardeşlere yönelik baskılar azaltıldı. Hamas,
Filistin’de genel seçimlere iştirak etti.
Ancak siyasal reformlar, Ortadoğu’da İslami hareketlerin yeniden güçlenmesine neden oldu.
Cezayir’de FIS Partisi seçimleri kazandı. Ancak
Cezayir’deki yönetim, Fransa’nın da desteğiyle,
İslamcı Partiyi iktidardan uzaklaştırdı. Bunun
üzerine Batılı ülkeler, kendilerine yakın olan Suudi Arabistan, Mısır ve Fas gibi otoriter rejimlere desteğini sürdürdüler. Hatta ABD, Suriye’nin
Lübnan’daki baskıcı tavırlarına ses çıkarmadı.15
Fakat diğer taraftan Batılı ülkeler, özellikle Batı
karşıtı politikalara sahip Irak, İran ve Libya gibi
ülkelere karşı demokrasi taleplerini sürdürdü.
Bu devletlere karşı, Cezayir, Suudi Arabistan ve
Körfez ülkelerini silahlandırarak, İran ve Irak
tehditlerine karşı, bu ülkelerin güvenliklerini güvence altına aldı.
2010 yılından itibaren bölgede baş gösteren
uyanış, bölgede otoriter rejimlerin kimisinin
yıkılmasına kimisinin de reformları yeniden
gündemine almasına neden oldu. Tunus, Mısır,
Libya ve Yemen, yeni yönetimler ile tanışırken,
Suriye’de halk ayaklanması devam etmektedir.
Bahreyn ise Şii ayaklanmasını bastırmak için Suudi Arabistan ve ABD’den destek almıştır. Ancak
Ürdün gibi bölge ülkeleri, demokratikleşme yönünde cılızda olsa adımlar atmaktadır.
Sonuçta, bölge ülkelerinin talepleri ve ihtiyaçları, güçlü devletlerin bölge politikasına nüfuz etmelerine yardımcı olmuştur.
59
İnceleme
$6/. < 5 / 6" 2 ,2 6/" .7 ..37',"14/65(
1//6/671(
/56562 .5.37'
Bölgesel Sistem
Bölgesel sistemdeki dinamikler, bölge ülkelerinin
hareket alanını belirlemektedir. Ortadoğu’nun
bölgesel dinamikleri düşünüldüğünde, Filistin
sorunu, devletlerarası sürtüşmeler ve radikal
sosyal hareketler, bölge devletleri arasında işbirliğine dayalı ve/veya çatışmacı ilişkilerin ortaya
çıkmasına neden olmuştur.
Bölge ülkeleri, birbirleriyle ideolojik, güvenlik ve
güç bağlamında rekabet içerisinde olmuşlardır.
Özellikle İran, Irak, Suriye gibi Şii kökenli rejimler, Suudi Arabistan, Mısır gibi Sünni rejimlere
karşı güvenlik kaygısı hissetmişlerdir. Suudi Arabistan ve Mısır’ın bölgesel liderlik iddiaları, Şii
gruplar için bölgenin Sünnilerin hâkimiyetine
geçmesi manasına gelirken; özellikle İran, Hamas ve Hizbullah gibi örgütleri ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere Şii azınlıkları teşvik ederek,
bu ülkelerin rejimlerini tehdit etmiştir. Sünni
devletlerde, Şiilere karşı ya Batılı ülkeler ile işbirliği içerisinde olmuştur ya da kendi aralarında
koordinasyona gitmişlerdir. Aynı zamanda Arap
devletleri, etnik ve dini kökeninden ötürü İsrail’e
karşı saldırgan tavır içerisinde oldular. Hatta
İsrail ile diyalog içerisinde olan ve/veya anlaşma imzalayan ülkeleri tecrit ettiler. İsrail’e karşı
başarısız askeri harekâtlarda bulundular. Bu durumdan aşırı rahatsız olan İsrail’de ABD ile sıkı
stratejik ortaklık inşa etti.16
İran yönetimi de İslami Devrimi ilan ettikten
sonra, kendisini sürekli olarak Sünni kökenli
bölge ülkelerinin ve Batılı güçlerin tehdidi altında hissetti. Bu nedenle Batı karşıtı, İsrail karşıtı
60
ve sömürgecilik karşıtı politikalar izleyen İran,
bölgedeki Şii azınlıkları teşvik etti, ayaklandırdı
ve silahlandırdı.
Diğer yandan ideolojik açıdan iki farklı kampa
ayrılan bölge devletleri arasındaki güç dağılımı,
bölge politikalarının şekillenmesinde etkin rol
oynamıştır. Muhafazakar monarşiler, bölgedeki
mevcut güç dengesini desteklediler. Bu amaçla
Batılı ülkeler ile işbirliği içerisinde oldular. Fakat
devrimci radikal rejimler, revizyonist politikalar izlediler. Özellikle bu devletlerin ideolojileri,
kimlik üzerinden ortaya çıkan ayrılıkçı çatışmalardan, Batıya karşı tepkilerden ve devlet-üstü
görüşlerden besleniyordu. Bu tür devletlerde
yönetimler, kendi ihtiraslarını hayata geçirmeye
gayret ettiler. Örneğin, Mısır’da Başkan Nasır,
Irak’ta ve Suriye’de Baas rejimleri ve İran’da Humeyni, kendi ülkelerini bölgesel lider yapabilmek
ve Pan-Arabizm ideolojisini hayata geçirebilmek
için ülkelerinin ekonomik imkanlarını, askeri
modernizasyon programlarına harcadılar. Bu da
zaman içerisinde bu ülkelerin ekonomik darboğaza girmesine neden oldu.17
Bu bölgesel olgulardan ötürü, bölgesel işbirliği
girişimleri, bölgede Avrupa Birliği benzeri bir
bütünleşme sağlayamamıştır. Arap Ligi ve İslam
İşbirliği Teşkilatı gibi bölgesel örgütlerin toplantıları sırasında, üye devletler, kendi aralarında barışçıl koşulların oluşturulmasından ziyade
daha çok bölgesel çatışmaları gündeme getirmişlerdir. Örneğin, Arap Ligi daha çok Filistin
sorununun ele alındığı bir platforma dönüştü ve
bölge devletlerine “İsrail ile barışa hayır” politikasını dayattı.
İnceleme
Diğer taraftan, yönetici elitler, devletlerinin egemenliğini koruyabilmek amacıyla Pan-Arabizm
(Arap Birliği) fikrini dengeli bir şekilde desteklemeye gayret ettiler. Diğer bir ifadeyle Arap
halkları, Arap dünyasının ortak çıkarları karşısında, kendi devletlerinin egemenlik haklarının
kısıtlanabileceği görüşünü savunurken; liderler
ise devlet-üstü kimliklere karşı kendi devletlerinin egemenlik haklarını korumak için gayret sarf
ettiler.18
Arap Milliyetçiliği
Ortadoğu bölgesinde, dört farklı milliyetçilik
anlayışı bulunmaktadır: Arap, Türk, Fars milliyetçilikleri ile Siyonizm. Bu farklı milliyetçilik
anlayışları, karar vericilerin dış politika seçeneklerini sınırlandırmıştır. Hatta Ortadoğu ülkeleri
arasındaki siyasi ve toprak temelli çatışmalar bile
milliyetçilik çizgileri üzerinden yürütülmüştür.
Avrupa sömürgeciliği, Arap halklarının, Batılı
devletlerin emelleri konusunda derin endişeler
taşımalarına yardımcı oldu, bölgedeki dini sürtüşmeleri alevlendirdi ve 19. Yüzyılın sonlarında
Arap Birliği hareketlerini güçlendirdi. Arap Birliği hareketi, zamanla Batı saldırganlığına karşı
Arap direnişine dönüştü. Sonuçta dini, bölgesel
ve etnik milliyetçiliğin karışımı olan görüşler,
bölge geneline yayıldı.
1950’ler ve 1960’larda yükselişe geçen milliyetçiaskeri hareketler, Arap toplumlarının kalkınabilmesi amacıyla bölge devletlerinin inisiyatifi kendi ellerine alabilmesi için Arap Birliği fikrine sarıldılar. Bu tür milliyetçi hareketler, daha saldırgan karaktere sahipti ve ideolojik olarak bölgesel
dinamikleri ve devletlerin kurumsal yapılarını
yeniden inşa etme hedefine kendilerini adadılar.
Diğer yandan bu dönemde, askeri elitler, hızlı bir
şekilde milliyetçilerin dayandıkları araçlar haline
geldi. Bu sayede, askeri elitler de kısa sürede siyasallaştı.19
İran, Farsi’dir ve İran’da güçlü Fars milliyetçiliği
bulunmaktadır. İran milliyetçiliği Arap milliyetçiliğine benzer şekilde Batı karşıtıdır, dış işgallere/müdahalelere karşı aşırı hassastır ve ekonomik ve siyasi bağımsızlığı hararetle savunmaktadır.
Türk milliyetçiliği ise sömürge geçmişinin olmamasından ve Atatürk’ün milliyetçilik anlayışından ötürü, Arap milliyetçiliği gibi, Batı-karşıtı,
sömürgecilik-karşıtı ve kapitalizm-karşıtı ilkeler
içermiyordu. Aksine Türkiye, günümüze kadar
dış politikasının temel ilkeleri olarak, Batılılaşma ve Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkelerini savunmuştu. Ortadoğu ülkelerini, geri kalmış toplumlar olarak görmelerinden ötürü, bu bölgeye
karşı ilgisiz kalan Türk hükümetleri, 1974 Kıbrıs
Harekâtı sonrası koşulların etkisiyle Arap dünyası ile ilişkilerini geliştirme ihtiyacı duydu. Ancak bu yaklaşımında, bölgesel bütünleşme veya
birliktelik gibi anlayışı benimsemedi. Fakat son
zamanlarda AK Parti yönetimi, bölgesel bütünleşme anlayışını, Ortadoğu politikasının merkezine yerleştirmiştir.
Son olarak, Siyonizm, Arap milliyetçiliğini, ulusal güvenliğine ve kimliğine karşı bir tehdit olarak görmekte ve bu nedenle başta ABD olmak
üzere Batılı ülkeler ile stratejik işbirliği içerisinde
olmaya gayret etmektedir.
İslam
Yüzyıllar boyunca bölgede Araplaştırma ve İslamileştirme, birlikte yol almıştır. Arap dili ve
İslam dini, Ortadoğu’da Arap toplumlarının iki
temel özelliğini oluşturmuştur. Sömürge devletlerinin bağımsızlıklarını ilan ettikleri dönemde
İslam, Arap milliyetçileri arasında siyasi birliği
sağlayan güçlü bir araç haline gelmiştir.
İslami görüşler, bölge devletleri ve halkları
için, sadece Ortadoğu bölgesinde Amerikan
hâkimiyetine ve İsrail’in işgallerine karşı bir sözel
protesto değildi. Aynı zamanda İslami görüşler,
bölge halklarına, alternatif toplumsal ve siyasal
modeller önermekteydi. Bu nedenle mevcut otoriter rejimler, özellikle Siyasal İslam’a karşı politikalar geliştirdi ve bu hareketler ile silahlı mücadeleye girdi.
Aynı zamanda İslam, bölge genelinde, bölge ülkelerinin rejimlerini meşrulaştıran ve dış politikalarını destekleyen bir araç olarak görülmektedir. Örneğin, Suudi Arabistan, Başkan Nasır’ın
61
İnceleme
Askeri elitler, hızlı bir şekilde milliyetçilerin dayandıkları araçlar haline geldi. Bu sayede, askeri elitler de kısa sürede siyasallaştı.
politikalarını, “İslam karşıtı, dinsizlik” olarak
nitelendirerek, karşı çıkmıştır. Fakat Mısır’daki
el-Ezher Üniversitesi, bu görüşe katılmayarak,
itirazını dile getirmiştir. Bu itirazını da, dini temellere dayandırmıştır.
tır. Son zamanlarda AK Parti’nin dış politikasında “İslami kimliği” yeniden gündeme getirmesiyle birlikte, Türkiye Ortadoğu’daki gelişmelere
doğrudan müdahil olmuştur.
Ulusal Özellikler
Bölgede İslam’ın farklı yorumları bulunmaktadır: Şiilik, Yezidilik, Dürzülük, Vahhabilik, Alevilik ve Sünnilik. Bu farklılık, bölge ülkeleri arasında mezhep çatışmalarının çıkmasına zemin
hazırlamaktadır.20
Son olarak, İsrail Yahudi dinine sahiptir. Bu
nedenle İslam devletleri ile çevrili olmasından
ötürü, kendisinin Yahudi karakterini korumayı,
dış politikasının temel ilkesi haline getirmiştir.
Türkiye’de laik karakterinden ötürü, uzun yıllar
Ortadoğu ülkeleriyle ilişki kurmaktan kaçınmış-
:$
Bir devletin jeopolitik konumu, o ülkenin karşı karşıya kaldığı tehditler ile fırsatları tanımlamaktadır. Bir devlet, komşuları ile sınır sorunları yaşayabilir ve/veya ayrımcı eylemler ile karşı
karşıya kalabilir. Devletler birbirlerine karşı güç
mücadelesi içerisinde olabilir. Örneğin, Mısır ve
Irak, nehirlere dayalı medeniyetlere sahiptir ve
güçsüz komşularına karşı tarihsel rekabet içerisindedir. Aynı şekilde İran ile Irak, Körfez bölgesinde kendi etki sahalarını inşa edebilmek için
doğal rakipler haline gelmişlerdir.
İnceleme
Bölgesel sistemde bir devletin gücü21, o devletin
ihtiraslarını şekillendirmektedir. Ürdün ve Körfez ülkeleri gibi zayıf ülkeler, güçlü devletler ile
ilişkilerini geliştirerek, kendi rejimlerini korumaya gayret ettiler. Diğer yandan Mısır, Suudi
Arabistan, İran, Irak ve Suriye gibi orta büyüklükteki devletler ise bölgesel etki alanlarını inşa
etmeye çalıştılar. Örneğin, Suudi Arabistan, Arabistan Yarımadası’nı kendisinin doğal etki sahası
olarak görmektedir.
Bölge devletlerinin demografik yapıları, dış politikalarını etkileyen diğer bir unsurdur. Bir ülkenin nüfus sayısı, yapısı ve özellikleri, önemli
bir şekilde dış politikayı belirlemektedir. Büyük
nüfus, bir devletin uluslararası sistemde gücünü
ve etkisini arttırabilir. Bu duruma, Türkiye, İran
ve Mısır örnek verilebilir. Fakat yine de kalabalık
bir nüfus ve kıt ekonomik imkanlar, ülkenin dış
politika seçeneklerini sınırlandırmaktadır. Örneğin, Mısır ve İran, bu durumlarından ötürü, bazen bölgesel liderlik politikaları gütme konusunda zorlanmışlardır. Az bir nüfus ve zengin doğal
kaynaklar ise o ülkenin zenginliğe ve refaha sahip olmasına neden olmaktadır. Katar ve Kuveyt,
bu duruma örnek gösterilebilir.
Demografi unsurunun diğer öğesi ise etnik bağlılıklardır. Ayrışık etnik oluşumlar/kamplaşmalar,
devletin birliğini zayıflatabilir ve sonuçta dış politika hedeflerini hayata geçirme konusunda bazı
sınırlamalar oluşturabilir. Aynı zamanda toplumun farklı parçalara bölünmesi, dış müdahalelere uygun zemin hazırlayabilir. Örneğin, Irak’ta
Araplar ile Kürtler arasındaki mücadele, İran’ın
bu ülkenin içişlerine karışmasına yardımcı olmuştu. Ürdün’deki Ürdün ordusu ile Filistinliler
arasındaki çatışmalar, Suriye’nin bu ülkeye doğrudan müdahalede bulunmasına bahane oluşturmuştur.22
Kimlik
İran, Türkiye ve İsrail hariç olmak üzere, Ortadoğu ülkelerinin çoğunluğu, suni sınırlarından
ve devlet-altı ve devlet-üstü kimliklerinden ötürü, ulusal kimliklere sahip değildir. Devlet-altı ve
devlet-üstü kimlikler, bir devletin kendisine ait
homojen bir ulus inşa etmesine engel olmakta-
dır. Çoklu kimliklerden ötürü, devletlerin ulusal
çıkarları da sorunlu hale gelmektedir.
Mevcut rejimler ve halklar, devletlerinin mevcut
sınırlarından ve yapay toplumsal yapılarından
hoşnut değildir. Böylece devlet-altı (etnik veya
dini) toplumlar, toprak çatışmalarının çıkmasına
neden olmaktadır. Bu duruma, Irak’taki Kürtleri,
Filistinlileri ve Şii azınlıkları örnek gösterebiliriz.23
İsrail, Türkiye ve İran, kuruldukları andan itibaren belirgin bir şekilde uluslaşma süreçlerini tamamladıkları için, bir ulusal kimliğe sahiptirler.
Bu ülkelerde, devlet-altı ve devlet-üstü kimlikler,
dış politikada belirgin bir rol oynamamaktadır.
Ekonomi
Güçlü ekonomik sistem, karar vericilerin pazarlık gücünü arttırabilmektedir. Zayıf ekonomi ise
o devletin özgürlüğünü ve dış politika seçeneklerini sınırlandırmaktadır. Bu durum, bölge ülkeleri için de geçerlidir. Önceden de ifade ettiğimiz
gibi, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Irak gibi petrol zengini ülkeler, Batılı devletler ile daha dengeli ilişkiler kurabilirken, ekonomik açıdan zayıf
ülkeler ise dış yatırımlara ve yardımlara bağımlı
hale gelmişlerdir. Böylece bu tür devletler dış yardımda bulunan ülkelerin çıkarlarını zedeleyecek
davranışlardan sakınmak zorunda kalmışlardır.
Diğer taraftan petrol, Ortadoğu’da zenginliğin
temel kaynağıdır. Bölge, dünya genelinde bulunmuş petrol rezervlerinin yüzde 73’ünü ihtiva etmektedir. Avrupa ve Japonya gibi ülkeler,
yüzde 90’lara varan oranlarda bölgenin doğal
kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Bu durumdan
faydalanmayı hedefleyen bölgenin petrol üreten
ülkeleri, kendi dış politika hedeflerini hayata geçirirken petrolü bir araç olarak kullanmışlardır.
Örneğin, Suudi Arabistan, Mısır’a koşullu olarak
ekonomik yardımda bulunmuştur. Bu yardıma
karşılık olarak, Mısır, Arap Yarımadası’nın içişlerine karışmaktan imtina etmiştir. Aynı şekilde
Suudi Arabistan, İsrail’e karşı mücadelesini sürdürmesi karşılığında, Suriye’ye mali yardımda
bulunmuştur.24
63
İnceleme
+4/.77"73/77/.(
21'+6/6.77".774/"4(
1 3/ 73 /.7 1/' +6.6/ 6" 1 7666/71'
İç Aktörler
Ortadoğu ülkelerinin çoğu, otoriter rejimler ile
yönetilmektedir. Bu nedenle kamuoyunun, baskı gruplarının, siyasal partilerin ve parlamentoların, dış politika yapım süreçlerine etkileri yok
denecek kadar azdır. Sadece İsrail ve Türkiye, çoğulcu demokratik rejimlere sahiptir. Bu iki ülke,
güçler ayrılığı ilkesine sahiptir ve bu ülkelerde
parlamento, medya, kamuoyu, siyasal partiler ve
diğer iç/ulusal aktörler, dış politikada belirgin rol
oynamaktadır.
Bölgedeki otoriter rejimlerde, parlamentolar,
öncelikle yasama yetkilerini yerine getirecek
yeterli imkanlar ile donatılmamıştır. Tek partili
rejimlerde, yasama organı, yürütme elitinin meşruiyetini sağlama vazifesini yerine getirmektedir.
Ancak monarşilerde Krallar, meşruiyetleri için
parlamentolara ihtiyaç duymamaktadır. Bu nedenle bazılarında parlamento gibi yapılar bulunmamaktadır. Bazılarında ise Krallar, parlamentoda muhaliflerini böl ve yönet taktiğiyle kendisine
karşı muhalefet yapamaz konuma sokmaktadır.
Örneğin, Suudi Arabistan, Katar ve BAE, seçilmiş parlamentoya sahip değildir.
Otoriter rejimlerin bir sonucu olarak siyasal
partiler ya oldukça zayıftır ya da yasaklanmıştır.
Mevcut siyasal partilerin, siyasal bir programları
bile bulunmamaktadır. Çoğunlukla siyasal partiler, hakim kişiler ve/veya gruplar üzerine inşa
edilmiştir. Siyasal partilerin içerisinde derin görüş ayrılıkları mevcuttur. Bu nedenle vatandaşların, siyasal partilere güveni bulunmamaktadır.
Medya da aynı durumdan nasibini almaktadır.
64
Medya kuruluşları, haberlerini serbestçe yayınlayamamaktadır. Çoğunlukla haberlerini otosansüre tabi tutmaktadırlar. Zaten liderler de kendilerini eleştiren haberlere fazla müsamaha göstermemektedir. Çoğunlukla da medya kuruluşları,
devlet kurumları tarafından kurulmaktadır.
Ortadoğu ülkelerinde, güçlü sivil toplum kuruluşları bulunmamaktadır. Bu kuruluşların görevini, dernekler, yardım kuruluşları, ticaret birlikleri ve gençlik merkezleri gibi birimler yerine
getirmektedir. Yalnız bölge ülkelerinde iki türlü
oluşumlar mevcuttur: Laik ve dini oluşumlar.
Çoğu ülkede laik ve dini oluşumlar birbirleriyle
rekabet içerisindedir.25
Dış Politika Yapım Süreci:
Liderlerin Hakimiyeti
Otoriter rejimlerden ötürü, İsrail, İran ve Türkiye hariç olmak üzere, diğer Ortadoğu ülkelerinin
dış politika yapım sürecini, liderler kendi hakimiyetleri altına almışlardır. Bölgenin siyasal kültürü
de otoriter rejimleri teşvik etmekte ve desteklemektedir. Arap siyasal kültürüne göre, kabile ve
köyler, toplumun temel birimlerini oluşturmaktadır. Bu yapılar, otoritenin geleneksel olarak tek
bir insana verilmesi fikrini meşru görmektedir.
İkinci olarak İslam, bölgenin siyasal kültürüne
hükmetmektedir. İslam, dini ve siyasi gücün tek
elde toplanması görüşünü savunmaktadır.
Liderlerin bölge ülkelerinin dış politika yapım
sürecini kendi kontrolleri altına alması iki sonucu doğurmuştur: 1. Dış politika kararları çok hızlı bir şekilde alınmaktadır ve 2. Liderler kolayca
İnceleme
hata yapabilmektedir. Örneğin, Başkan Sedat, İsrail ile gerçekleştirdiği görüşmeler sırasında, süreci kendi kontrolü altına aldı ve danışmanlarıyla
istişare etme ihtiyacı duymadı. Böylece İsrail’in
vermeye hazır olduğu ödünleri elde edemeden
anlaşmayı hızlıca imzaladı. Bu durum İsrail hükümetini bile şaşırttı.
Diğer bir durum ise dış politikada sürekliliğin
olmamasıdır. Liderlerin ani değişimiyle birlikte,
ülkenin dış politikası da radikal bir şekilde yönelimini değiştirmektedir. Örneğin, Başkan Nasır,
Pan-Arabizm fikrini hararetle savunurken; Başkan Sedat bu yaklaşımı iktidara gelir gelmez bir
kenara bıraktı.
Bu rejimlerde, Bakanlar Kurulu’nun etkisi oldukça azdır. Ancak askeri elitler, dış politika sürecine daha fazla müdahil olabilmektedir. Çünkü
bölge ülkelerinin dış politikaları, daha çok tehdit temelli olarak tanımlanmaktadır. Örneğin,
İsrail’de, siyasal hayatta rol alan karar vericiler
askeri bir geçmişe sahiptir. Bu olguda, karar verme sürecinin daha fazla güvenlik temelli olmasına yardımcı olmaktadır.26
Sonuç
Görüldüğü gibi, Ortadoğu ülkelerinin dış politika davranışlarını daha gerçekçi bir şekilde analiz edebilmek ve anlayabilmek için yukarıda ele
aldığımız unsurları incelememiz gerekmektedir.
Aksi takdirde bölge devletlerinin dış politika
davranışlarını, bu unsurları analiz etmeden ele
alırsak, gerçekçi olmayan, kolayca hataya sebebiyet veren dış politika seçeneklerini önermiş
olmaktayız.
Örneğin, Türkiye’nin bölgeye yönelik olarak benimsediği “model ülke” ve “bölge devletleri arasında sınırları kaldırarak, bölgesel bütünleşmeyi
gerçekleştirme” gibi politikaların, bölgesel gerçeklere aykırı olduğunu, İslam’ın, Arap milliyetçiliğinin, etnik yapının vb. bölge ülkelerinin dış
politika süreçlerindeki etkilerini gördükten sonra, anlamamız oldukça kolaydır.
Yine ülkeleri örnek olaylar olarak incelediğimizde, bu unsurların, farklı koşullarda, farklı zaman
dilimlerinde ve farklı ülkelerde, dış politika süreçlerini açıkça ve kararlı bir şekilde etkiledikleri
gözlenmektedir.
Bölge devletleri, dış politika teorilerinin ortaya koyduğu zayıf veya orta büyüklükteki devlet
davranışlarını sergilemektedir. Örneğin, orta
büyüklükteki devletler, ekonomik, siyasi, askeri
vb. imkanlarını dikkate alarak, bölgesel liderlik
peşinde koştular. Zayıf devletler ise kendilerinin
ulusal güvenliklerini ve varlıklarını güvence altına almak için güçlü devletler ile yakın işbirliği
içerisinde olmuşlardır.
Son olarak, Ortadoğu bölgesindeki ülkeleri incelerken, araştırmacılar olarak, bölgeyi bir bütün
olarak ele almamamız gerektiği görülmektedir.
Bölgeyi öncelikle, İran, Türkiye, İsrail ve Arap
ülkeleri olarak dörde bölebiliriz. Arap dünyasını da Kuzey Afrika, Arap Yarımadası, Kuzey
Kuşağı (Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan, Irak
ve Suriye) ile İsrail olarak sınıflandırabiliriz. Bu
tür ayrımların, daha bilimsel çerçeveden ortaya
konulması ve bu şekilde devletlerin dış politika
yapım süreçlerinin daha sağlıklı bilimsel sonuçlar almamıza yardımcı olacağını öngörmekteyiz.
O
DİPNOTLAR
1
2
Detaylı bilgi için bakınız: Ertan Efegil, Dış Politika Analizi Ders Notları, Ankara: Nobel Yayıncılık, 2012; Ertan Efegil
ve Rıdvan Kalaycı (der.), Dış Politika Teorileri Bağlamında Türk Dış Politikasının Analizi Cilt 1, Ankara: Nobel Yayıncılık, 2012; Ertan Efegil ve M. S. Erol (der.), Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar, Ankara, Barış Platin Yayıncılık,
2012.
William Ochsenwald ve Sydney Nettleton Fisher, The Middle East: a History, New York: McGraw Hill, 2004; Ritchie
Ovendale, The Middle East since 1914, Londra: Longman, 1991.
65
İnceleme
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
66
İran, İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Sovyet birlikleri tarafından işgal edilmişti. Ancak İran, hiçbir zaman sömürge toplum haline getirilmemiştir. Türkiye ise hem yabancı işgaline uğramamış hem de sömürgeleştirilmemiştir. İsrail
ise, 1948’de kurulmuştur.
Bu dönemde sadece İsrail, İran ve Türkiye, devletleşme ve uluslaşma süreçlerini belli bir istikrarlı düzeye getirebilmişlerdi.
Dona J. Stewart, The Middle East Today: Political, Geographical and Cultural Perspectives, Londra: Routledge, 2009;
Jillian Schwedler ve Deborah J. Gerner, Understanding the Contemporary Middle East, ABD: Lynne Rienner Publ.,
2008, s. 9 – 120.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin günümüzdeki silah alımları, 100 milyar dolar civarındadır.
Raymound Hinnebusch, The International politics of the Middle East, UK: Manchester University Press, 2004, s. 90 –
153.
M. Breuning, Foreign Policy Analysis: A Comparative Introduction, New York: Palgrave MacMillan, 2007.
V. M. Hudson, Foreign Policy Analysis: Classic and Contemporary Theory, New York: Rowman and Littlefield Publishers,
2007; Alex Mintz ve Karl DeRouer, Understanding Foreign Policy Decision Making, Cambridge: Cambridge University
Press.
M. Papadakis ve H. Starr, “Opportunity, Willingness and Small States: The Relationship Between Environment and Foreign Policy”, (der.) Charles F. Hermann, Charles W. Kegley Jr. ve James N. Rosenau, New Directions in the Study of Foreign
Policy, Boston: Unwin Hyman, 1987, s. 409 – 432.
Raymound Hinnebusch, The International politics of the Middle East, s. 90 – 153; Francesco Cavatorta, “International
Politics of the Middle East”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 341 – 370.
Türkiye’yi de model ülke olarak, bölge ülkelerine önerdiler.
İsrail ve Türkiye, bölgede göreceli olarak demokratik rejime sahip yegane iki ülkedir.
Shibley Telhami, “The Contempopary Middle East: Some Questions, Some Answers”, (ed.) Karl Yambert, The Contemporary Middle East: a Westview Reader, ABD: Westview Press, 2011, s. 355-365.
Marc Lynch, “Regional International Relations”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 314 – 340;
Tareq Y. Ismael ve Jacqueline S. Ismael (der.), Government and Politics of the Contemporary Middle East: Continuity
and Change, Londra, Routledge, 2011; Mehran Kamrava, The Modern Middle East: A Political History since the First
World War, Berkeley: University of California Press, 2011.
E. Anoushiravan, “The Middle East: Iran and Israel”, (der.) Mark Webber ve Michael Smith, Foreign Policy in a Transformed World, New York: Pearson Education, 2002, s. 269 – 274; P. D’Hoyt, “The Changing Character of Iranian Foreign
Policy”, (ed.) Ryan K. Beasley ve diğerleri, Foreign Policy in Comparative Perspective: Domestic and International Influences on State Behavior, New York: CQ Press, 2002, s. 217-233.
Marc Lynch, Regional International Relations, s. 314 – 340; Tareq Y. Ismael ve Jacqueline S. Ismael (der.), Government
and Politics of the Contemporary Middle East: Continuity and Change; Mehran Kamrava, The Modern Middle East: A
Political History since the First World War.
Beverley Milton-Edwards, Contemporary Politics in the Middle East, UK: Polity Press, 2000; Ritchie Ovendale, The
Middle East since 1914.
Abdou Filali-Ansary, “Muslims and Democracy”, (der.) Larry Diamond, Marc F. Plattner ve Daniel Brumberg, Islam and
Democracy in the Middle East, Baltimore, The Johns Hopkins University Press, 2003, s. 194-206; Edmund Burke ve Ira
M. Lapidus (ed.), Islam, Politics, and Social Movements, Londra: University of California Press, 1988; Roy R. Andersen,
Robert F. Seibert ve Jon G. Wagner, Politics and Change in the Middle East: Sources of Conflict and Accommodation,
New Jersey: Pearson, 2004.
Güç, doğal kaynakları, yüzölçümü, nüfus ve stratejik önemi gibi unsurlar tarafından belirlenmektedir.
Raymond Hinnebusch ve Anousiravan Ehteshami (der.), The Foreign Policies of Middle East States, Boulder: Lynne
Rienner Publishers, 2002; David E. Long, Bernard Reich ve Mark Gasiorowski (der.), The Government and Politics of the
Middle East and North Africa, Westview Press, 2011.
Raymond Hinnebusch ve Anousiravan Ehteshami (der.), The Foreign Policies of Middle East States; David E. Long,
Bernard Reich ve Mark Gasiorowski (der.), The Government and Politics of the Middle East and North Africa.
Raymond Hinnebusch ve Anousiravan Ehteshami (der.), The Foreign Policies of Middle East States; David E. Long,
Bernard Reich ve Mark Gasiorowski (der.), The Government and Politics of the Middle East and North Africa.
Amaney Jamal, “Actors, Public Opinion, and Participation”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s.
192 – 237; Ellen Lust, “Institutions and Governance”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 142 –
191.
Amaney Jamal, “Actors, Public Opinion, and Participation”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s.
192 – 237; Ellen Lust, “Institutions and Governance”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 142 –
191.