türkiye`de turizmin karşılaştığı

Transkript

türkiye`de turizmin karşılaştığı
TÜRKĠYE’DE TURĠZMĠN KARġILAġTIĞI
SORUNLAR VE GELĠġME POTANSĠYELĠ
Konu: Türkiye’de Turizmin KarĢılaĢtığı Sorunlar ve GeliĢme Potansiyeli
KonuĢmacı: Abdülkadir AteĢ
Yer: Atılım Üniversitesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu
Tarih: 24.12.2008
Sunucu: Sayın Eski Rektörüm, Sayın Akademisyenler, Çok Değerli Konuğumuz,
Sevgili Öğrenciler. Atılım Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü tarafından
düzenlenen, Turizm ve Devlet Eski Bakanı Sayın Abdülkadir Ateş’in
gerçekleştirecekleri “Türkiye’de Turizmin Karşılaştığı Sorunlar Ve Gelişme
Potansiyeli” konulu konferansımıza hoş geldiniz. Konferans programımıza geçmeden
önce değerli konuğumuzun özgeçmişini okumak istiyorum. Sayın Abdülkadir Ateş
1944 yılında Gaziantep’te doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
mezunudur. Amerika Birleşik Devletleri Pittsburgh Üniversitesi Ekonomi ve Kalkınma
Planlaması Yönetiminde mastır ve doktorasını yaptı. Hacettepe Üniversitesi İşletme
Bölümü Kurucusu ve Öğretim Üyesi, Amerika Birleşik Devletleri Pittsburgh
Üniversitesi Ekonomik Kalkınma Planlaması Profesörüdür. 18, 19 ve 22. dönem CHP
Gaziantep DYP ve SHP Koalisyonunda Turizm Bakanı olmuştur. Dağ ve nehir
turizmini geliştirmeye Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki aktiviteleri
çoğaltmaya çalışmıştır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Batı Avrupa Birliği
Asamblesi Türk Delegasyonu Üyeliği yapan Sayın Abdülkadir Ateş evlidir ve bir
çocuğu vardır. İsrail ve Güney Afrika Cumhuriyeti ülkelerini ziyaret eden ilk Türk
bakanıdır. Şimdi konferans programını gerçekleştirmek üzere değerli konuğumuzu
kürsüye davet ediyorum.
Abdülkadir AteĢ: Sayın Rektörümüz, değerli akademisyenler, meslektaşlarım,
sevgili öğrenciler; bugün sizlerle Atılım Üniversitemizde birlikte olmaktan mutluluk
duyuyorum. Bir üniversitede böyle kürsüde konuşma yapmayalı veya sizler gibi
değerli gençlerle söyleşide bulunmayalı epey oldu. Tüm konuşmalarımız fikir
alışverişimiz daha çok meclis çatısı altında, Avrupa Parlamentosunda ve Siyaset
arenalarımızda olurdu. Bugün yıllar sonra bu fırsatı bana verdiği için Atılım
Üniversitesine, değerli yöneticilerimize ve Turizm Bölümüne ben ayrıca teşekkür
etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar daha önce Bölüm Başkanımızla Turizmin
sorunları, gelişmesi üzerinde acaba konuşsak mı diye düşünüyorduk. Fakat bundan
15–20 gün önce belki daha anlamlı özellikle Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu
sorunlarında belki çözümünde bir parça olabileceğine inandığım yine turizmle ilgili
başka bir başlık üzerinde anlaştık. O da biraz önce arkadaşımın yazdığı başlık “Türk
Turizminin Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri ve Turizm Endüstri İlişkileri”
hakkında sizlerle kısa bir söyleşi de bulunmak istiyorum. Bugün sizlerle
paylaşacağımız bu konuyu gerek Türkiye’de gerek dünyanın birçok ülkesinde sizlerle
paylaşacağımız çizgiler içerisinde ele aldım. Şimdi esas konuya geçmeden önce bir
noktayı daha burada vurgulamak istiyorum. Dünyada bugün artık globalleşmeden
söz ediyoruz. Uluslararası ilişkilerin geliştiğinde özellikle mal ve hizmet değişimi ve
dolaşımıyla ilgili birçok sınırlamaların ortadan kalktığından bahsediyoruz. Ama
Türkiye’ye baktığınız zaman uzun bir dönemdir. Bu ilişkilerde Türkiye son zamanlara
kadar önemli sorunlar yaşadığı ve tıkanıklıklar altında karşı karşıya kaldığını da
görüyoruz.
1
Uluslararası ilişkilerde daha doğrusu dışa açık pazar modellerinde bugün bizim içinde
bulunduğumuz ve dünyanın da içerisinde bulunduğu globalleşme nedeniyle dışa açık
pazar modelinde bir ülkenin başarılı olabilmesi için o ülkenin olmazsa olmaz koşulu
uluslararası pazarlara yeni mal veya yeni hizmetler sunabilmesinden geçer. Eğer siz
uluslararası pazara daha doğrusu dışa açık pazara açıksanız ki bugün Türkiye’de
öyle herkesin sunduğunu sunarsanız veya sunmaya çalışırsanız çok fazla başarılı
olmanız mümkün değildir. İşte Türkiye’nin dünya pazarına sunabildiği son
dönemlerde sunabildiği en yeni mal veya ürün turizmdir. Bunun ötesinde yeni bir
sunabildiğimiz mal veya hizmet yok. Şöyle bir geriye dönün bakın Osmanlı
döneminde Türkiye dışarıyla alışverişinde ne gönderebiliyordu? Ne satabiliyordu?
Bazı işlenmemiş tarım ürünleri; tütünden tutun da bakliyattan bir takım inciri fıstığı
veya benzeri. Cumhuriyetin ilk dönemlerine bakıyorsunuz yine yeni bir mal
sunumuyla ilgili bir durumumuz yok. Dünyada bütün ülkelerin hemen hemen bizim
iklim kuşağımızda, coğrafî kuşağımızda olan ülkelerin sunabildiği mal ve hizmetleri
sunmaya devam ettik, Cumhuriyetin çok önemli bir bölümünde de. 60’lardan sonra
yavaş yavaş Türkiye’de dışarıya mal sunumunda bir değişiklik, arzda bir değişiklik
olmaya başladı. Neye girdik Türkiye olarak? Tarım ürünlerinin biraz işlenmesine
girdik. Mesela tekstil sanayimiz yavaş yavaş gelişti. Bununla rekabet edebilme
olanağını yakalamaya başladık ve bu uzun bir süre 80’lere kadar 80’lerin ortasına
hatta 90’ların ortalarına kadar bu malla geldik. Yani Türkiye’nin bu dışa açık bir
ekonomi olarak dışarıya sunabildiği yeni bir mal hanesine özellikle son 20 dönemde
yazabildiğimiz tek ürün turizm ürünü başka bir şeyimiz yok hemen hemen. Evet
söyleyeceksiniz; otomotiv sanayi şu kadar ihracat yapıyor falan diyeceksiniz. Ama
otomotiv sanayi yüz liralık ihracat yapıyorsa yetmiş küsur lirası ithal mallarla olur.
Yani bize Türkiye’ye gerçekten artı değer olarak bıraktığı miktar o kadar küçük ki yani
bunu biz ciddi bir yeni bir mal veya ürün olarak sunuyoruz diyebilmemiz mümkün
değil. Ama biraz öncede söylediğim gibi onu yeniden tekrar edeyim; dışa açık pazar
modelinde başarının olmazsa olmaz şartı –altını çizerek söylemek gerekir
uluslararası pazarlara yeni mallar sunabildiği takdirde olur ve Türkiye’de son
dönemde bu konuda yapabildiği tek şey turizmdir ve turizm malının veya hizmetinin
sunabilmesidir.
Bundan sonra artık yavaş yavaş esas konumuza girelim. bir turizm olarak alıp işi
sınırlamak yerine bu bir endüstri haline gelmiştir. Gerek Turizm Türkiye için neden
önemli denildiğinde hep şu söylenir. Milli gelire şu kadar katkısı var, şu kadar insan
istihdam ediyor, turist sayımız şu kadar artıyor denilir. Ama esas önemli olan Türkiye
için yeni bir ürün dünyaya sunabilmemizden geçtiğine ben inanıyorum ve buna biz
seyahat endüstrisi dememiz artık gerekiyor. Yani sadece dünyada gerek bizim gibi
artı turizm gelirleri açısından 10 sıraya gelmiş dünyada bir ülkede maalesef bir
endüstri demek gerekliliği olduğunu ben zannediyorum. Ama uzun bir süre hatta
bugünde birçok dünyada olduğu gibi Türkiye’de de turizmle ilgili bir değerlendirme
yaparken biz hala turizmi nasıl değerlendiriyoruz? Yurtdışından gelen turist sayısına
bakıyoruz. Bir de bu yurtdışından gelen turistlerin bize Türkiye’ye ekonomimize
kazandırdığı döviz gelirine bakıyoruz. Acaba turizmi sadece bu iki noktadan biz
değerlendirirsek yeterli midir? Türkiye Ekonomisine veya toplumsal yapımıza,
toplumsal sorunların çözümüne acaba böyle bir konuda sadece turizmi
değerlendirmek, gelen turist sayısı ve gelirleri açısından bakmak mı gerekir diye
üzerinde düşünmek lazım ve turizm sadece ülkeye giren döviz gelirleriyle mi
ölçülmelidir diye de bakmak lazım diye düşünüyorum. Şüphesiz ülkeye gelen turist
sayısı çok önemli bir ve bunların kazandırdığı döviz ve dövizin miktarı da çok önemli,
2
ancak böylesi bir yaklaşım turistte sadece bugünüyle bakmak yanlış olur. Eğer planlı
ciddi bir kalkınma modeli içerisinde bakıyorsanız böyle bakmamanız lazım. Nasıl
bakmamız lazım? O zaman turizmdeki gelişmeleri diğer sektörlerle veya turizmin
ülkedeki diğer sektörlerle etkileşimine bakmak lazım. Makro açıdan da Türkiye
ekonomisine ne kazandırıyor buna bakmak lazım. Böyle baktığımız zaman turizmin
artık Türkiye için vazgeçilmez bir endüstri haline geldiğini ve yine artık turizm deme
yerine turizm endüstrisi dememizin gerektiğine ben şahsen inanıyorum. Onun için
bugün sizlerle yapacağımız bu söyleyişi sırasında da Türk turizminin ülke
ekonomisindeki yeri ve etkilerini tam anlamıyla görüp anlayabilmemiz için
değerlendirebilmemiz için sektörün kendisine bakacağız. Aynı zamanda da ilişkili
olduğu kesimlere olan etkisine bakacağız. Topluma sosyal fayda açısından, sosyal
yarar açısından ne tür etkiler yapıyor böyle bir değerlendirme yaptığımız takdirde
turizm endüstrisine Türkiye’de turizm endüstrisinin daha iyi anlayacağımızı zaten
inanıyorum. O halde bizim ne yapmamız lazım. Turizmi kendisiyle birlikte iletişim mal
ve hizmet alışverişinde bulunduğu diğer sektör ve kesimlerle birlikte ele almak,
ikisinin gelişimi arasında ne tür farklılıklar veya ne tür ilişkiler var bunları analiz etmek
gerektiği düşüncesindeyim ve Türk turizminin özellikle son 20 yılda ne kadar
büyüdüğünü, belki birkaç rakamla belki sonradan vereceğim. Son 20 yıl içerisinde
Türkiye’de turizm sektörü çok önemli bir aşama geçirmiştir, gelişme göstermiştir. Bu
dönemde turizm milli geliri içerisindeki payı yaklaşık 20 yıl içerisinde dört kat
artmıştır. Türkiye’de hiçbir sektörün milli gelirimiz içerisindeki bu derece yüksek artış
oranını yakaladığını şimdiye kadar görmedik ve milli gelirimizden hatta %5’in biraz
üzerinde payı var turizm sektörümüzün veya endüstrimizin. Şimdi daha somut bazı
şeylere girelim. Bu söylediğim konuları en iyi değerlendirebilecek yöntem bilimsel
yöntem ekonomi öğrencileri, bizim turizmcilerde herhalde yavaş yavaş buna
gireceklerdir. Bir input output araştırması veya çalışmasıyla ortaya çıkacağını
ekonomistler hep bilir. Yani bu ne demek input output yani girdi çıktı ilişkisiyle bir
sektörü alırsınız. Bu sektörün diğer sektörlere ne sattığı onlardan ne aldığı ne girdi
verdiği ne girdi aldığına bakarsınız. Böyle baktığınızda böyle değerlendirdiğiniz
zaman gerçekten herhangi bir birim veya bir sektörün bir üretim dalının veya bir
hizmet dalının diğerleriyle olan ilişkisini böyle ölçebilirsiniz ve daha anlamlı bir sonuç
çıkarırsınız ortaya. Şimdi bende sizlere, böyle bir ilişkiyi kurup bunun çalışmasını
yapan bu bir araştırma ortaya çıkarılmıştır 2007 yılında ondan söz edeyim. Bu
araştırmanın bazı özel sonuçlarını size anlatarak sizlerle tartışarak bu konuyu sizlere
sunmak istiyorum. Şimdi biraz önce de dediğim gibi 2007 yılı içerisinde Türkiye
Otelciler Federasyonu bir araştırma yaptırdı bu söylediğim konuda. Yani turizm ve
turizm sektörünün diğer sektörlerle veya birimlerle ilişkisi, kim kimden ne alıp ve
veriyor bunları araştırdı. Ben bile araştırma yaptırdım. Şimdi bu araştırmaya ilişkin
biraz bilgi vermek istiyorum. Özellikle ekonomi bölümündeki arkadaşlarım ileri
sınıflardaysa belki bunları görmüştür. Araştırma Türkiye İstatistik Kurumu’nun –TÜİK
oldu şimdi biliyorsunuz adı– 4 yıl arayla yaptığı ve sonuncusunun 97 sektörünü
kapsayan çalışmaları esas alınarak yapılmıştır, Türkiye Otelciler Federasyonunun
yaptırdığı bu araştırma. Bu araştırmada TÜİK 2990’da olmak üzere 94–98 ve son
olarak da 2002 yılında bu sektörler arasındaki turizm ve diğer sektörler arasındaki bu
ilişkiler incelenmiş veriler incelenmiş ve karşılaştırılmış. Araştırma TÜİK’in yapmış
olduğu bu input output çalışması kapsamında ele alınan sektör sayısı 97 97 farklı
ekonomik faaliyet alanının birbiriyle ilişkilerini ölçen bir araştırmadır bu ve 2008 yılı
başında da yapılan bu araştırma turizm ve turizmin diğer 97 sektörü 54’yle ilişkili
olduğu görülmüş. Yani Türkiye Ekonomisinin toplam 97 sektörü ele alınmış. Turizm
sektörü 97’yle karşılaştırılmış. Turizm sektörünün 54 taneyle girdi alışverişinde input
3
output alışverişinde ilişkisi olduğu görülmüş ve bunlar incelenmiş ve bu inceleme
sonunda da çıkan sonuçların bazı özel bulguları elimde onları paylaşmak istiyorum.
2008’de yayınlanan bu araştırmaya göre turizm sektörü çarpan katsayısı yani
gelişmede çarpan katsayısı dediğimiz katsayı açısında ekonominin en çok katkı
sağlayan sektör haline gelmiş. Türkiye Ekonomisini hızlandıran gelişmesine önemli
katkı koyan sektörlerden bir tanesi en yüksek çarpan katsayısına sahip bir sektör.
Turizm sektörü yine 1990 yılında 64 sektörlü yapı içerisinde Türkiye Ekonomisi yapısı
içerisinde son %25’lik bölümdeyken 1998 yılında 2000 yılı başında yine yapılan
araştırmayla 97 sektörü içerisinde %30’luk daha üst düzeylerde bir yer almıştır.
Sektörlerin birbirleriyle olan ilişkileri incelendiğinde turizm sektöründen 1 birim artış 1
birim artış turizm sektöründe diyelim ki 1 Liralık bir artış Türkiye Ekonomisinin tümüne
1,9 %1,9 büyüklüğünde bir artış sağlıyor. %1’lik bir artış turizm sektöründe ülke
ekonomisinin tümüne 1,9’luk bir artış sağlıyor. Bu böyle ufak tefek bir artış değil
Turizmden daha fazla bir artış sağlayan daha doğrusu nihai talebi 1 birim artışında
1,9’un üzerinde artış sağlayan, ekonomik faaliyet dalı çok az Türkiye’de ve çok küçük
ve sınırlı kapasitede. Yine 1990’da 64 sektör içinde 46. sırada yer alan turizm sektörü
1998 çalışmalarına göre 97 sektör içinde 31. sırada yer almış.Niye 31’de yer alıyor?
Çünkü bazı sektörlere göre mesela tarıma göre toplam büyüklüğü hala küçük bir
sektördür. Ama çarpan hızı nihai talep üzerindeki artışı yüksek bir sektör olarak
görüyoruz. Son 20 yıl içerisinde Türkiye’de en hızlı büyüyen sektörümüz biraz
öncede söylediğimiz gibi turizm sektörü oldu ve milli gelir içerisindeki payı yine
belirttiğim gibi 4 kat artıyor 20 sene içerisinde. Turizm sektörü aynı zamanda birlikte
veya mal ve hizmet satın aldığı diğer sektörlerin gelişimine de çok önemli katkılar
yapıyor baktığımız zaman. Örnekler vermek lazım gelirse biraz ilginçlerini seçtim
sizler için. Mesela konaklama tesisleriyle yeme ve içme birimlerine ilişkin olarak bu
sektörlerden 1979’da 1,9 1985’de 2,1 1990’da 7,4 96’da 9,7 98 yılında ise 11,2 milyar
dolarlık mal ve hizmet alımı yapıyor. Sadece konaklama ve yeme içme sektörü
turizmin bir alt dalı olan bu sektör diğer sektörlerden 98 rakamlarına göre 11,2 milyar
dolarlık mal ve hizmet satın alıyor bu Türkiye Ekonomisi için çok önemli bir rakam.
2008’deyiz şimdi ben bu rakamın en yenisini bulamadım. Yani yeni 22 milyarlara
çıktığını düşünüyorum. Yani 9 yılda konaklama ve yeme içme sektörümüzün diğer
sektörlerden almış olduğu hizmet 79 yılıyla 98 yılı yani 9 yıl içerisinde 6 kat artıyor.
Çok hızlı bir büyümeyle karşı karşıyayız. Konaklama sektörüyle yeme içme
birimlerinin mal ve hizmet ilişkisinde bulundukları sektör sayısı 1979’da 33 sektörle
sadece alışveriş yapıyor. 90’da 38 sektöre çıkıyor bu. 96’da 49 sektörü çıkıyor. 98’de
54 sektöre çıkmış bugün. Yani giderek genişliyor. Turizmin etkilediği sadece
konaklama yeme içmeden bahsediyorum. Bu yaygınlaşıyor diğer sektörleri de
etkiliyor. Fakat aynı zamanda genişlediği gibi bir de derinleşiyor. Derinleşmesi ne
demek? Bu ilişki de bulunduğu sektörlerden daha fazla hizmet ve mal talep etmesi
birken iki, ikiyken üç buna da derinleşmesi diyoruz, sadece yaygınlaşması olayı değil
olay bir de o yaygınlaştığı bölge de derinleşmeye neden oluyor. Daha fazla satın
almaya tüketmeye başlıyor. Örnek olarak vereyim. Turizmci arkadaşlarımızı belki
daha çok şey yapacak ama ekonomistler için de diğerleri için de bu ilginç. Mesela
400 oda kapasiteli 12 ay süreyle hizmette olan ve yıllık ortalama %65 doluluk ile
çalışan kıyı bölgesindeki beş yıldızlı bir otelimiz yılda 58 ton kırmızı, 40 tonda beyaz
et tüketiyor. Ortalama 58 ton bir otel 400 odalı yani yaklaşık 800 yatak falan olur. Kıyı
bölgesindeki 58 ton kırmızı et 40 tonda beyaz et tüketiyor. Yani tavuk mavuk vs
tüketiyor. Bunun hayvancılık, tarım sektörü üzerindeki etkisini hayal edebiliyor
musunuz? Türkiye’de turizm ya bu kadar gelişmeseydi. Bugün hayvancılık
sektörümüz çok önemli bir sorunla karşı karşıya biliyorsunuz.
4
Kendi bölgelerinde hayvancılıkla uğraşan ailelerin belki çocukları vardır burada. Ama
turizm olmasaydı bu iş herhalde hayvancılık sektörü dediğimiz veya besicilik sektörü
dediği bu sektörün ne hale düşeceğini artık siz kendiniz şöyle bir tahayyül edin. Şimdi
aynı nitelikteki bir otelde yani yine 400 yataklı dediğin nitelikteki bir otelde yılda 100
ton yiyecek ve 600 ton içecek ürünü tüketiliyor. 100 ton yiyecek 600 tonda içecek
tüketiliyor. Bunun da yayılışında bir düşünün yiyecek içecek alımını. Tabii bunlar
ekonomi de kendi çevresinde yine parçalara bölünerek karşılaştırılıyor. Ben
toplamları söylüyorum size. Peki, meyve ve sebze yine aynı nitelikteki bir otel başına
tesis başına 350’yle 500 ton arasında meyve sebze tüketiyor bir yılda. Peki, acaba
yumurta peynir yağ mandıra ürünlerine geldiğimizde ne oluyor? Yine benzeri bir
tesiste aynı tesiste yılda 250’yle 300 bin adet taze yumurta ve 18 ila 20 ton arasında
peynir meynir tüketiliyor. Şimdi baklagiller, makarna, yoğurt vs geldiğimizde
bunlarında rakamları var. 13 tona yakın pirinç tüketiliyor. İşte 1,5 2 ton mercimek
tüketiliyor. 5 ila 7 ton arasında makarna tüketiliyor ve 25 30 ton yoğurt bir otelin için
söylüyorum 400 yataklı. Dondurmayı hepiniz seversiniz herhalde. Özellikle yazın
dondurma tüketimine bakıyoruz. Bir otel 10 15 ton dondurma satıyor. Şimdi bütün
bunlar bize neyi gösteriyor? Artık Türk turizmi turizm endüstri sektörü –bunun hepsini
birden biz artık endüstri demek zorundayız– Türkiye’de Türkiye’nin birçok 54
sektöründe hemen hemen vazgeçilmez bir tüketici durumuna gelmiş durumda. Bu da
yetmiyor. Öyle sektörlerimiz var ki Türkiye’de az turizm sektörüne endekslenmiş
durumda turizm sektörü olmadığı takdirde yaşabilmeleri gelişebilmeleri mümkün
değil. Nedir bunlar? Biraz önce söyledim. Mezbaha ürünleri. Mesela Türkiye’de
üretilen mezbaha ürünlerinin yani etten tutunda, sucuk pastırma vs sosis çok
seversiniz herhalde, %35’i turizm sektörüne gitti. Yani turizm sektörü olmasa
mezbaha ürünleri ve buna ilişkin sektörün Türkiye’deki yaşama şansı çok az çok
sınırlı büzüşmüş halde kalacak. Alkollü içecek pazarının %21’i, alkolsüz içecek
pazarının da %24’ü oranında üretiminin turizm sektörü tarafından tüketiliyor. Yani
Türkiye’deki arzın alkollü de %21’i, alkolsüz içecekte %24’ü turizm sektörü tarafından
talep ediliyor ve tüketiliyor süt ürünlerimizin %7’si. Benzer biçimde balıkçılık
sektörüne bakıyoruz: Son 15 20 senedir Türkiye’de artık balık tüketimi bayağı arttı.
Balık üretim tesisleri arttı biliyorsunuz. Bunun artma nedenlerinin bir tanesi turizm
sektörünün gelişmesidir. Neden derseniz? Elimde 1996 rakamları var. Balıkçılık
sektöründe üretilen balığın %21’ni turizm sektörü talep ediyor ve tüketiyor. Yani
turizm sektörü olmasa bütün bu saydığım sektörler veya birimler tümüyle bir tarafa
atılmış olacak. Tabii turizm dediğimizde bunlar hep tüketimle ilgili bir de turizmin
yatırım yönü var. Yatırım ve yenileme yatırımların yenilenmesi yönü var. Bu da ayrı
sektörlerde hitap ediyor. Mesela beş yıldızlı bir otelin inşaatından 2 milyon euroluk
demir kullanmak zorundasınız, 1.5 milyon euroluk da beton kullanmak zorundasınız.
Yine bir örnek vereyim; 2008 yılında hükümetin son 2007 bütçesi görüşülürken 2008
yılında Türkiye’de 85 adet beş yıldızlı tesisin hizmete gireceği söylenmişti. Eğer bu
85 adet tesis hizmete girdiyse 2008’in sonuna geldik şimdi. O zaman bu 85 adet
tesiste sadece demir ticaretine 170 milyon euroluk bir alım yapmışlar demektir. Yani
demir çelik fabrikalarını düşününüz. Demir çelik fabrikalarının aldığı hammadde
girdilerini düşününüz. Bütün bunları düşündüğümüzde yatırım aşamasında da turizm
sektörünün Türkiye Ekonomisine büyük bir katkıları olduğunu görürüz. Yine 400 oda
800 yataklı beş yıldızlı otele bakacak olursak bunun kaba inşaatı için 5,6’yla 6 milyon
euro harcanması gerektiğini biliyoruz. Bayındırlık Bakanlığının fiyatlarına göre bu
sadece kaba inşaatı için mekanik tesisat işleri için 3,2 milyon dolarlık euroluk bir
harcama yapılması gerekiyor. Bunun yanında tabii mobilyası vs 220 kalem daha
çeşitli alışlar yapması lazım mobilyadan perdesine, perdesinden tekstiline,
5
tekstilinden birçok diğer yönlere. Yine 400 yataklı bir otel 25 30 milyon eurodan
sadece bu 220 kalem için harcamak zorundayız. Bütün bunlara baktığımızda sektör,
özellikle iyi olduğu yıllarda Türkiye Ekonomisini ayakta tutan hale gelmiştir. Onun için
turizm sektörünü değerlendirirken Türkiye Ekonomisiyle ilişkisini incelerken ve
bakarken herkesin özellikle ülke yöneticilerinin turizme bu söylediğimiz perspektifte
bakması gerekir diye düşünüyorum. Artık ihmal edebileceğimiz bir tarafa
atabileceğiniz ekonomik ve toplumsal faaliyet alanını çoktan geçmiş durumda. Şimdi
istihdam açısından da baktığımızda turizm sektörü yine Türkiye için çok önemli bir
katkı yapar hale gelmiştir. Hazine Müsteşarlığı verilerine göre 2007 yılında Türkiye’de
bir kişiye istihdam yaratmak için bir kişinin çalışabilmesi için yapılması gereken
yatırım 189 bin TL’dir. Yani 189 bin YTL yatırım yapıldığı zaman ortalama bir kişiye iş
sağlıyorsunuz Türkiye’de genelde. Ama turizmde burada 135 bin YTL’dir. Yani
turizmde 135 bin YTL yatırdığın zaman bir istihdam sağlıyorsun. Diğer sektörlerde
ortalama 189 bin YTL yatırdığın zaman ancak bir istihdam sağlıyorsun. Bizim gibi
yatırım kaynakları sınırlı bir ülkede önemli bir farktır diye düşünüyorum. Turizm o
halde daha az yatırımla daha çok kişiye istihdam sağlayan bir endüstri kolu haline
gelmiştir. Yine bir örnek vereyim bizi daha çok çeker; 10 milyon dolarlık yatırımla
eğer bunu taşıt araçlarında yapıyorsanız. Onun üretimi yapıyorsunuz. Yaparsanız 37
kişiye iş sağlayabiliyorsunuz. Yani otomotiv sanayinde bir 10 milyonluk yatırım
yaptığınızda 37 kişi istihdam edebilecek duruma gelebiliyorsunuz. Aynı şekilde 10
milyonluk yatırımı çimento da yaparsanız 46 kişiyi istihdam edebiliyorsunuz. Ulaşıma
yaparsanız bu yatırımı 36 kişiyi istihdam edebiliyorsunuz. Ama 10 milyonu siz
turizmde bir yatırıma dönüştürdüğümüzde tahmin edin 119 kişiyi iş sağlıyorsunuz.
Yani taşıt araçlarına yapılan yatırım hemen hemen katı aynı şekilde ulaşımın 4 katı
çimentonun da üç katı bir iş büyüklüğünde iş sağlama olanağımız var. Yine bu
Türkiye için özellikle işsizliğin çok yüksek boyutlara ulaştığı Türkiye için de yine bir
önemli noktadır diye düşünüyorum. Türkiye’nin ilk 500 sıradaki büyük sanayi
kuruluşlarına baktığımız zaman 1993 yılında bunlar toplam 626.701 işçi
çalıştırıyormuş. Türkiye’nin en büyük ilk 500 kuruluşu 626.701 işçi çalıştırıyormuş 93
yılında. Bu sayı 2006’da 93 bin küsur azalmış ve 533.395 civarına düşmüş.
Nereden? Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşundaki toplam istihdam sayısı
bunlar ve bir düşüş gösteriyor 93’le 2006 arasında. Hemen hemen 95 bine yakın bir
düşüş göstermiş. Yani istihdam arttırmıyor demektir. Ama turizme bakıyoruz. 1993
yılından yani aynı dönemde konaklama tesisiyle yeme içme tesisinde sadece
turizmin bir alt dalı olan bu tesislerden veya bu yatırımlardan çalışan sayısı 93
167.525 iken 2006 senesinde 310 bine çıkıyor. Yani 2.5 kat arttırıyor. Diğer sanayi
büyük sanayi işletmeleri işçi sayısında bir sınırlamaya giderken eksiye giderken
burada bir artış olduğunu görüyoruz. Bu tabiatıyla Türkiye için özellikle genç nüfusa
sahip Türkiye için yine çok önemlidir diye düşünüyorum. Şimdi baktığınız zaman son
dönemlerde teşvik belgesine bağlanmış. Yani hazine ve dış ticaretin hazine
müsteşarlığı bu teşvik belgesine bağladığı konaklama tesisleri yatırımlarıyla 1987
2007 yılları arasında 20 yılda toplam 358 bin yani 920 küsur yani 359 bin kişilik
istihdam alanı açılmış oluyor Türkiye’de turizm sektöründe. Ama bu istihdamla ilgili
turizm katkısının bir başka önemli yönü daha var. Biliyorsunuz yıllardan beri
Türkiye’de kadınlarımızın işgücüne katılımı yüksek, kadınlarımızın ekonomik
bağımsızlığını kazanma mücadelesinde çok büyük mesafe aldığını düşünmüyorum
ben. Birçok sektörün kendi özelliğinden midir nedir bilemiyorum. Ama turizm sektörü
toplam çalıştırdığı emekçi işçi oranlarına kadın erkek oranlarına baktığımda kadın
çalışanın en yüksek olduğu sektörlerden bir tanesidir. Bu açıdan da toplumsal bir
sorunumuzu çözmede turizm sektörünün çok önemli bir rol oynadığını görüyoruz ve
6
kendi deneyimlerinden de gözlemlerimden de söyleyeyim; kadınımızın elinin değdiği
turizm tesislerinin çok daha düzenli çok daha iyi çalıştığını söylemek durumundayım.
Çünkü bir konaklama tesisine gittiğinizde konaklama tesisini gelen misafirlerin evi gibi
algılaması lazım. Bu havayı bu atmosferi veren de kadın çalışanlarımız oluyor, bunu
unutmamak lazım. Turizmin bir diğer yönüyle Türkiye Ekonomisi için önemli o da
turizm yatırımları ithalatta da en az ithalatta en az bağımlı bir sektör olması nedeniyle
de Türkiye Ekonomisi için önemli. 97 sektör üzerine yapılan hesaplarda başta
belirttiğim o 97 sektör araştırmasında dışa bağımlılığı yani bir yatırım yaptığınızda
dışardan getirmeniz gereken girdi açısından bağımlılığı en az olan sektör turizm
sektörüdür Türkiye’de. Nihai talebin de turizm yatırımlarının veya turizm hizmetlerinin
nihai talebinde bin liralık artışı karşılamak için yurtdışına ödemek zorunda olduğunuz
miktar 80 lira bin lira da otomotiv sektöründe, 1000 lirada 70 700 700 küsur lira yani
1000 liralık nihai mal ürettiğinizde otomotiv sektöründe 700 küsur liralık dışardan
getiriyoruz. Ama turizm sektöründe 1000 liralık bir mal ürettiğimiz zaman sadece 80
liralık alınır. Bir ithalat yapmak zorunda kalıyoruz. Şimdi bu açıdan da Türkiye için
döviz sıkıntısı çeken bir ülke için böylesi bir yatırım bulunmaz bir fırsat haline
gelebiliyor. Yine Hazine Müsteşarlığınca teşvik belgesine bağlanmış projelerden
turizm dışındakilere baktığımız zaman proje başına ortalama 3,7 milyon dolar ithalat
gerektiriyor bunlar, turizm dışındaki diğer teşvik alan yatırımlar proje bazında
diyorum. Bu rakam turizm projelerinde 370 3,7 milyon dolar değil sadece 615 bin
dolar yani beşte biri diğer sektörlere göre. Şimdi ancak son yıllarda turizmin bütün bu
önemine rağmen turizme vermiş olduğunuz Türkiye’de verilmiş olan devlet desteğinin
giderek azaldığını görüyoruz. Nasıl oluyor bu diye bununla ilgili birkaç rakam vermek
istiyorum. Hazine Müsteşarlığının teşvik belgesine bağladığı projeler içerisinde
turizmle ilgili olanların toplam içindeki payı 1987 %12,2 iken bu oran 2007’de %6.08’e
düşmüş. Yani yarı yarıya %50 azalmış. Artık turizm teşvik alamıyor devletten. Şimdi
bunu da söyledikten sonra ülke turizmimize ilişkin bir son duruma daha değinerek
konuşmama son vermek istiyorum. O da sektörü bugün içinde bulunduğu kârlılığa
ilişkin, biliyorsunuz kârlılık yeni yatırımlar açısından yeni yatırımların teşvik edilmesi
açısından da önemli bir nokta. Bu konuda çok iyi gitmiyoruz. Bilindiği gibi seyahat
endüstrisinin üç tane dayanak saç ayağı vardır. Bunlardan bir tanesi havayolu
ulaşımı yani koltuk sayısı. Havayolu ulaşımında bir tanesi pazarlama satış, birisi
konaklama üç tane saç ayağı var. Bu üç saç ayağından konaklama tesisi turizmde
önemli en önemli rolü oynayan birimlerden bir tanesidir. Sektördeki konaklamanın
ağırlığı ve önemi nedeniyle konaklama alanındaki gelişmelerin çok daha yakından
Türkiye’de izlenmesi gerektiğine ben inanıyorum. Türkiye’de konaklama tesislerinde
bugün vergi öncesi kârlılık 2000’li yıllara kadar %50’ler civarındaydı. Vergiyi aldığım
dediğim zaman bu daha da düşüyor tabii. 2001’den sonraki dönemde yani günümüze
kadar ki dönemde bu %50 kârlılık seviyesi giderek düşmeye başladı Türk turizminde.
2005 yılında %30’lara vergi öncesi 2006’da %25’lerin altına düştü ve 5 yıl içerisinde
2000–2005 yılı arasında bu yaklaşık 5 yılda %50 bir düşüş kaydediyor. Yani
%50’lerden %25’lere düşüyor kârlılık oranı. Bu tabii bizim önümüze büyük sorunlar
getirecek önümüzdeki yıllarda. Kâr oranlarının düşmesi yatırımların kendilerine
amorti edebilmesi ve geri dönebilmesi sürecini tabiatıyla çok uzatıyoruz. Örneğin
daha önceki yıllarda yani 2000 yılı öncesi yıllarda bir otelin kendi kendini amorti
edebilmesi beş ila yedi yıl arasında değişiyordu kârlılık oranı yüksekti. Ama şimdi
baktığınız zaman bu iki katına çıkmış 10 ila 12 yıl arasına çıkmıştır bir otelin kendini
amorti edebilmesi için. Yani yapılan yatırımın yeniden yatırımcıya dönebilmesi için 10
ile 12 yıl geçiyor ki bu çok uzun bir dönem turizm sektörü için, çünkü turizm sektörü
çok kullanılan özellikle konaklama tesislerinden bahsediyorum, kullanılan ve
7
yıpranma payı fazla olan sektörümüzün bir birimi ve bu durum tabii bu sorunları nasıl
aşacağız bu kârlılığı nasıl yükselteceğiz o ayrı bir konu. Şimdi buradan birkaç sonuç
çıkartmak istiyorum ben. Buraya kadar turizmdeki gelişme bu gelişmenin diğer
sektörler üzerindeki ve Türkiye ekonomisinin geneli üzerindeki etkileri üzerinde hep
durduk. Bu sonuçlardan biri birincisi turizm artık ülke ekonomimiz için vazgeçilmez bir
endüstri durumuna gelmiştir. Bütün bu rakamlardan diğer sektörlerle olan ilişkisine
istihdama döviz gelirlerine baktığımız zaman bu duruma geldi. Artı vazgeçilmez
turizm sektörü. Türkiye için vazgeçilmez hatta vazgeçilmediği gibi ne dedim ben son
20 sene içerisinde ilk defa dünya piyasalarına yeni bir mal sürdük o da turizm dedim.
Şimdi bu malı kendi içerisinde bizim geliştirmemiz yeni alt mallar üretmemiz lazım.
Yani sadece güneş deniz ve kumdan vazgeçip Türkiye buna coğrafyası iklimi de
müsait yeni yeni çekici yeni mallar üretmemiz lazım turizmin kendi içerisinde. Sadece
ulaşım, konaklama ve yeme içmenin dışında ki bunlar birincil harcamalardır turizmin.
İkincil harcamalara arttırmak lazım. Ama onun dışındaki harcamaların dışındakileri
arttırmaya ve bu yönde de kârlılığı arttırmaya doğru gitmemiz lazım. Birinci nokta bu
yani vazgeçilmez bir endüstri haline gelmiştir turizm Türkiye’de sonuçlardan bir tanesi
ki bu bence çok önemli birçok politikacımız ve devlet adamımızın da bunu henüz
daha farkına vardığını ben zannetmiyorum. Öyle bir vazgeçilmez haline gelmiş ki
turizm ikinci noktayı şimdi sizlerle paylaşacağım. Turizm sektörü maliyetine çalışsa
yani başnoktasına çalışsa hatta zarar etse dahi ekonomi ilişkide bulunduğu
ekonominin diğer sektörleri mekân sağlıyor. Kendi zarar ediyor. Fakat biraz önce
söyledim. Bir otel 20 ton dondurma tüketiyor veya bir 250 bin tane yumurta tüketiyor.
Başnoktasında çalışsa bir otelimiz turizm sektörü ne yapıyor? Diğer sektörle ilişki
içerisinde bulunduğu diğer sektörler kâr yapıyor ve ülke ekonomisi gelişiyor bu
nedenle. Ama turizmci bunun altında kalıyor. Yine daha açık bir anlatımla bunu
söylemek gerekirse bir turistik işletme ayakta kalabilmek için bazen bunu
duyuyorsunuzdur, yatağını 10 euroya satarak zarar etse de ona yiyecek satan, çarşaf
satan, deterjan satan, mobilya satan diğer birimler zarar etmiyorlar. 54 diğer birim
ekonomik sektör kârlılıklarını sürdürüyorlar. Canlılıklarını koruyorlar. Tabii bunların
canlılıklarını koruması da ülke ekonomisine ve Türkiye insanına vatandaşlarımıza
büyük katkı sağlıyor. O da olmasa iyice gidecek. Turistik işletme kendi zararına
karşın ekonominin diğer kesimlerine talep yaratıyor. Turistik tesis ekonomiyi veya
tesisler ekonomiyi bir bakıma sübvanse ediyor bu ikinci noktamız. Üçüncü bir nokta
daha var yapmamız gereken ve gereğince yapılmadığını düşündüğüm o da ülke
ekonomisinde ekonomik politika kararları alınırken ekonomik kalkınma ve gelişme
planları yapılırken turizme verilmesi gereken destek bu söylediğim noktalar göz
önünde alınarak verilmesi lazım. Bunu Anadolu’da bizim atalarımız bir atasözüyle
daha net hale getirmişler daha anlaşılır hale getirmişler. Nedir o atasözü? Kaz
gelecek yerden tavuğu esirgemeyeceksin. Teşekkür ediyorum ben. Evet sorusu olan
arkadaşlarımız varsa onların sorularını yanıtlamak isterim. Buyurun.
Soru: Hükümetin açıkladığı son tedbirler paketinde ekonomik krizle ilgili olarak
turizme herhangi bir yer verilmediğini tarihte bizim çok yakın rakiplerimiz İspanya
olsun, Mısır olsun, Yunanistan’da krizden sonra açıklanan paketlerde turizme teşvik
konusunda bankalara borçların ertelenmesi konusunda ya da başka birçok konuda
teşviklerin olduğunu görüyoruz. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Abdülkadir AteĢ: Şimdi ben aslında konuşmam içerisinde buna biraz değindim ama
çok açmadım. Bu son 2009 yılı bütçesinde de baktığınız zaman bütçe rakamlarına
baktığınız zaman turizmin sizin de söylemiş olduğunuz gibi özellikle rakip olduğumuz
8
daha doğrusu Akdeniz çanağında rakip olduğunuz diğer ülkelere göre devlet
tarafından onların aldığı kadar desteği alamadığını göreceğiz, maalesef görmek
zorundayız. Bugün biz Akdeniz çanağında 4. büyük turizm ülkesi haline geldik. Yani
İspanya, Fransa, İtalya’dan sonra artık Türkiye geliyor ve biz yavaş yavaş İtalya’yı
zorlayıp belki 3’yü hatta hatta 2’liğe Yunanistan’ı çoktan geçtikte artık duruma
geliyoruz. Bunu devam ettirebilmesi sadece bizim dünya turizminde Akdeniz
çanağında daha üste çıkmamız değil, biraz önce söylediğim nedenler için özellikle
dünyanın krize girdiği dönemde ve Türkiye’de ekonomik kriz yaşarken Türkiye
ekonomisinin canlı tutulabilmesi için katkı yapabilecek en baştaki sektörlerden bir
tanesi turizmdir. Bu nedenle de kaz gelecek yerden tavuk sakınmamak gelebilir. Yani
turizmin devlet desteğinin bu dönemde özellikle biraz daha artırılması lazım diye
düşünüyorum ve bunun 2009 yılı bütçesine baktığımız zaman da turizm artı
bakanlıkta demiyorum kültürle birleşti bu da ayrı bir sorun tabii. Bana göre büyük
hataydı Kültürle Turizmin birleştirilmesi bir bakanlık tarafına getirilmesi, turizme
destek devam ettirilmelidir. Bu destek ne tür olmalıdır? O ayrı bir tartışma konusudur.
Hangi yerel hangi şekilde destek verilmeli hangi aralıklarla verilmeli bütün bunlar dair
bir tartışma konusudur. Bunun iyi planlanması lazım diye düşünüyorum. Efendim.
Soru: Serdar Öztürk Turizm İşletme 3. sınıf öğrencisiyim. Sorum sizce kumarhaneler
serbest bırakılırsa ülke ekonomisine ve turizme katkısı ne olur?
Abdülkadir AteĢ: Şimdi konuşmam sırasında da söyledim. Turizmde bir birincil
harcama dediğimiz harcamalar vardır. Yani temel harcamalar dediğimiz harcamalar
konaklama tesisleri ulaşım vs bunlar birincil harcama içerisine girer. İkincil
harcamaları Türkiye’de arttırabilmiş değiliz. İkincil harcamalarda bu kalemlerin
dışında turistte yaptırmak istediğimiz harcamalardır. Talih oyunları, salonları da bu
ikincil harcamalar içerisine girer. Fakat bir dönem ki benim bakan olduğum dönemde
de aynı şekildeydi, talih oyunları salonu bir başıboşluk içerisindeydi. Bunu
düzeltmeye çalıştık. Her önüne gelen bir yerde talih oyunları salonu açmaya
kalkmıştı. Bunlara bazı standartlar getirdik o dönemde. Mesela beş yıldızlı beş yüz
yatak sistemini getirdik. Daha sonra bir standart daha getirdik. Sadece turizm
bölgelerinde bunların açılabileceğini getirdik. Turizm bölgeleri 6 bölgeydi o dönemde.
6 bölgenin içerisinde olup da beş yıldızlı ve beş yüz yataklı otel ise bunu getirdik. Bir
de girişlerde kartla girilebileceğini Türk vatandaşlarının girmesini engellemeye yönelik
bazı tedbirlerimiz oldu. Fakat bunlar sonradan bazı kuralları bu işin biraz
sulandırıldığı tabiriyle daha sosyal bir sorun haline gelmeye başladı Türkiye’de.
Ondan sonrada biz vur deyince öldürürüz Türkiye’de. Bir vurduk talih oyunları
salonlarını ortadan kaldırdık. Şimdi talih oyunları salonları da ikincil harcamalar birçok
ülkede ikincil harcamaların önemli noktalarından bir tanesidir. Daha iyi
düzenlenebilirse daha iyi kontrol edilebilirse ve sadece bazı bölgelere özel olarak
sınırlandırılabilirse bunun yarar sağlayacağını ben düşünüyorum. Özellikle o
dönemde beş yıldızlı ve beş yüz yataklı otel sayımızın artmasındaki çok önemli
nedenlerden bir tanesi bizim getirdiğimiz o standartlar nedeniyleydi. Las Vegas,
Amerika’da Güney Amerika’daki Sancity örneklerini bilir misiniz diye soruyorum.
Benim kafamda bir projemiz vardı bu talih oyunları salonlarıyla ilgili. Las Vegas veya
Sancity örneğinin bir tanesini ben Hasan Dağı eteklerinde bir ucu Konya tarafına
dayanan Aksaray’dan Niğde’den almış çorak bir arazi vardır. Yani dünya
oluştuğundan beri dünya oluştuğundan beri daha saban değmemiş bir arazi vardır.
Orada da öyle bir talih oyunlarının yoğunluk kazandığı bir bir kent kurulması planımız
var bizim. Hasan Dağı’nın kuzey etekleri kış turizmi için çok uygun bir yerdir. Göreme
9
Vadisi turizm açısından önemlidir. Hatta bunun ilk hazırlığı olarak Tuz Köyü
Havaalanının inşaatına başladık. Bugün zannediyorum. Niğde’mi kullanıyor orayı?
Bir kentlerimizden bir tanesi havaalanı olarak kullanıyor. Diğer tarafta Konya çok
önemli bir kültür merkezi ve Akdeniz sahilimizde oradan bir buçuk saat bile sürmüyor
arabayla. Bir de tabii Aladağlar ve Toroslar. Bu kuzey yamaçları yine kış turizmi için
önemliydi. Orada bir merkez yaratarak hem o bölgenin ekonomisine yani biraz önce
ekonomisi dediğim 54 sektöre girdi alıyor çünkü. Bir canlılık kazandırmak istedik ama
maalesef bunda başarılı olamadık. Yurtdışında yatırımcı da hatta bu konuda biz
planlıyorduk görüşmelere başlamıştık. Ama bu olmayacak şeyler değil bunlar
olacaktır olması gerekir diye Türkiye’de düşünüyorum. İnsanların harcamalarını nasıl
yapacağına devletin çok fazla müdahale etmemesi gerekir. Yani yasaklamaması
gerekir. Ama ona bazı müdaneler getirebilirsiniz. Vergisini arttırabilirsin bilmem bir
takım diğer şeyler yapabilirsin. Ama o bu konuda biraz daha ciddi ve akıllıca
düşünmek lazım gelir diye düşünüyorum.
Soru: Turizm İşletmeciliği 3. sınıf öğrencisiyim Eda Saruhan. Öncelikle bizim
bölümümüz için çok önemli olan turizm konusunun Türkiye ekonomisine katkısında
bize bilgi verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Benim sorum şu olacak. Sizce kıyı
otelciliğinde hâkim olan herşey dahil sistemi gerçekten Türkiye ekonomisine katkısı
olduğunu düşünüyor musunuz? Yani turistlerin havaalanından otele gelip işte 7 gün
10 gün kalıp yerel hakla ve esnafla hiç karşılaşmadan ve tanışmadan herhangi bir
getirisi olmadan tekrar havaalanına ondan sonra yurtdışına gitmesi bu sistemi doğru
buluyor musunuz? Teşekkür ederim.
Abdülkadir AteĢ: Ben teşekkür ediyorum. Bu yıllardan beri Türk turizminde
uğraşılan konulardan bir tanesi ve ciddi bir konu. Şimdi herşey dâhil olayı yapılan
araştırmalara göre Türkiye’de gelen turisttin tüketimde bir sınırlama getirmiyor.
Dışarıda da tüketebiliyor bunu, otel içinde de hatta herşey dâhilde tüketim daha da
arttıyor. Yani biraz önce söylediğim 54 sektörden mesela dışardan siz otelde yemek
vermezseniz, dışarıdan yemek yemek istese belki ufak tefek bir şeyler yapacak.
Mesela gidip bir pizza yiyecek. Ama otelde çok daha fazla tüketiyor; sütünden,
içeceğine, meyvesinden sebzesine kadar. Bu tabii etkisini diğer sektörlere gösteriyor.
Nerede tükettiği burada sorun, her şey dahilde de Türkiye ekonomisine daha fazla
katkı yapıyor aslında. Fakat nerede tükettiği önemli bizim için. Niye önemli? Gelir
dağılımı açısından adaletli bir gelir dağılımı açısından bunun elde edilen gelirin daha
geniş kesimlere yayılması açısından bir sorun haline geliyor, tabii bu toplumsal bir
soruna dönüşüyor sonradan. Fakat bunu önleyecek bir yasa çıkartmamız mümkün
değil. Yani gelen bir turistte hayır efendim sen otelimde bilmem ne yemeyeceksin de
dışarıda yiyeceksin diye bir zorlama olanağı da yok. Bunun üzerinde çok çalıştık biz.
Acaba bunu bir şekilde dönüştürebilir miyiz diye bunu yapamıyorsunuz. İkinci bir
sakıncası bunun herşey dâhil yönteminin turizm aynı zamanda bir kültürle etkileşim
konusudur. Bu kültürel etkileşimi tabiatıyla her şey dâhilde biraz daha sınırlamış
oluyorsunuz. Turistin yöreye halka yerel halka kaynaşmasında olumsuz etkileri
olabiliyor. Fakat biraz önce dediğim gibi bunu yasayla bizim değiştirme imkânımız
yok. Başka alternatifler üzerinde durulabilir. Bazı alışveriş merkezlerinin yapılması
otellerin odaklandığı noktalara yayılmasıyla biraz önlenebilir. Ama tamamıyla önüne
geçilebileceğini zannetmiyorum. Evet.
Soru: Evet hocam kitle turizmle ve biraz alternatif turizme daha fazla önem versek
bunu biraz daha ilerletmiş olur muyuz? Yani daha fazla çeşit var çünkü. Sadece
10
deniz güneş kum olayı değil de insanların beyinlerinde farklı farklı turizm dalı birçok
çeşit var alternatif turizm içinde.
Abdülkadir AteĢ: Şimdi diğer konuşmamın içerisinde söylediğim gibi bu bizim kıyı
turizminin dışında yani güneş deniz ve kum turizminin dışında bu ürünü herkes
veriyor. Yani dünyada herkes bu ürünü artık sunuyor özellikle Akdeniz çanağında.
Bizim öyle coğrafya ve iklimimiz var ki bu iklim biraz önce dediğim gibi turizm
içerisinde de yeni ürünler geliştirmek zorundayız. Yeni ürün sunabildiği zaman farklı
ürün sunabildiğin zaman bir yere gelebilir gidebilirsiniz. Hangi sektör için söylerseniz
söyleyin bu doğrudur turizm içinde bu doğrudur. Bir trekking, bir rafting, bir dağcılık
ne aklınıza geliyorsa ama bunları çeşitlendirmek lazım. 1992 93 yılında biz bu turizm
çeşitlendirmesine giderken muhalefet partileri bize çok büyük eleştirilerde bulundular.
Mesela bu şeyle ilgili raftingle ilgili şimdi çıktı Sultan Ahmet Meydanında bir
milletvekili Seyahat Acentaları Birliği Başkanı da varmış. Dünyada hatta Mesut
Yılmaz beyefendi başbakanken bu işi yapan 2000 tane adam var. Yani ne olacak siz
bu işi yapıyorsunuz diye. Ama şimdi bakıyorum; Antalya’da bile o küçüçük ırmaklar
üzerinde günlüğü 35 euroya falan 4 saatte oteline 25 euro ödüyor. 4 saatliğine bir
Antalya’da rafting ve Dalaman’da Dalaman Irmağında veya Antalya’da rafting
yapmak için 35 euroya bu ikincil harcama işte onu demek istiyorum. Bütün bunlara
geleceğiz. Birçok şey var bunları geliştirmemiz lazım. Mesela kış turizmimizde hala
gelişmiş değiliz Türkiye’de. Kış turizmiyle ilgili çok önemli potansiyelimiz var ve inanç
turizmi. Mesela bir program hazırlamıştık biz. Bu haçlı seferlerinin yollarının ilgili bir
tur bir paket hazırlamıştık. Avrupa’dan çok büyük talepler vardı o dönemde. İşte İpek
Yolu turizmi bütün bizim o kervansaraylarda uğrayarak gitmek bunları yaygınlaştırıp
ve tutturmak lazım. Yani benimsetmek lazım. Bunlar hep yenilikler içerisinde
düşünülmesi gereken yeni üründe düşünülmesi gereken ve Türkiye’nin bu konuda da
büyük potansiyeli olduğunu ben düşünüyorum. Evet, başka soru ben çok teşekkür
ediyorum. Hepinize başarılar diliyorum.
Yrd. Doç. Dr. Gül GüneĢ: Sayın Bakanımıza turizm sektörüne çok geniş bir bakış
açısı kazanmamızı sağlayan bu anlamlı konuşması nedeniyle çok teşekkür ediyoruz
üniversitemiz fakültemiz ve bölümümüz adına. Sanıyorum bundan sonra turizmdeki
öğrencilerimiz çok daha iyi savunabilecekler bölümlerini; Turizm Türk ekonomisi
açısından da neden bu kadar önemli neden böyle bir bölümde okuyorlar. Teşekkür
ediyorum gerçekten katkılarınız için. Ben bugünün anısına Sayın Bakanımıza
plaketini takdim etmek üzere İşletme Fakültesi Öğretim Üyelerimizden Sayın Prof. Dr.
Ayhan Tan hocamızı buraya davet ediyorum.
Prof. Dr. Ayhan Tan: Bu vesileyle birkaç cümle söylemek isterim. Evet, eski dostum
arkadaşım meslektaşım Bakanımız Sayın Abdülkadir Ateş’e ayaklarına sağlık versin.
Buraya kadar zahmet ettiler. Ama bizi kırmadılar onurlandırdılar ve güzel de bir
sunumla hepimize katkı sağlayan bir söyleşi yaptılar. Ben Ateş arkadaşımı tekrar
aramızda görmekten mutlu oldum, uzun süredir görmüyorduk böylelikle hasret
giderdik. Çok teşekkür ederiz. Kendisine bu plaketi vermekten de onur duydum.
Sağolun.
Abdülkadir AteĢ: Ben teşekkür ediyorum.
11

Benzer belgeler