İdrîs Fassı - İlk Harf Yayınevi

Transkript

İdrîs Fassı - İlk Harf Yayınevi
İdrîs Fassı
Şeyh-i Ekber İbnü’l-Arabî’nin
Fusûs’undan İdrîs Fassı’na Şerh
İbn Sevdekîn • İdrîs Fassı - Şeyh-i Ekber İbnü’l-Arabî’nin Fusûs’undan İdrîs Fassı’na Şerh
©İlk Harf Yayınevi, 2013
Kitabın tüm yayın hakları "İlk Harf Yayınevi"ne aittir.
 İlk Harf Yayınevi, 24
Tasavvuf Serisi, 20
 ISBN
978-605-5457-87-7
 Özgün adı:
el-Fassu’l-İdrîsî
 Yazar
İbn Sevdekîn
 Tercüme
Yrd. Doç. Dr. Veysel Akkaya
 Yayın Yönetmeni/Editör
Ersan Güngör
 Sayfa Düzeni
İrfan Güngörür
 Kapak Tasarımı
Sercan Arslan
 Basım Tarihi
1. Baskı, İstanbul, Mayıs 2013
 Baskı / Cilt
Şenyıldız Yay. Matbaacılık Ltd. Şti.
Gümüşsuyu Cad. No: 3, K: 2 Topkapı/İstanbul
Tel: 0212 483 47 92 (Serti ika No: 11964)
 İLK HARF YAYINEVİ
Genel Dağıtım
Çelik Yayınevi
(Serti ika No, 14710)
Ticarethane Sokak No: 59 Cağaloğlu - Fatih / İstanbul
Tel: +90 212 511 28 11 - 513 73 19 • Fax: +90 212 511 28 12
www.celikyayinevi.com • info@celikyayınevi.com
İbn Sevdekîn
İdrîs Fassı
Şeyh-i Ekber İbnü’l-Arabî’nin
Fusûs’undan İdrîs Fassı’na Şerh
Tercüme
Yrd. Doç. Dr. Veysel Akkaya
İçindekiler

Önsöz .............................................................................................................. 7
Birinci Bölüm
Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri

Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri ....13
Hayatı............................................................................................................ 13
Eserleri......................................................................................................... 19
1. el-Fassu’l-İdrîsî................................................................................. 19
2. Levâkihu’l-Esrâr ve Levâihu’l-Envâr .................................... 22
3. Kitâbu Vesâilis’s-Sâilîn ................................................................. 22
4 ve 5. Kitâbu’n-Necât min Hucubi’l-İştibâh fî Şerhi
Müşkili’l-Fevâidi min Kitâbi’l-İsrâ ve’l-Meşâhid............... 23
6. Şerhu’t-Tecelliyyât li’ş-Şeyh İsmâîl b. Sevdekîn enNûrî ....................................................................................................... 26
7. Risâle Fi İlmi’t-Tasavvuf .............................................................. 26
8. Tuhfetü’t-Tedbîr li Ehli’t-Tebsîr ................................................ 27

Fusûs’ul-Hikem’den İdrîs Fassı ................................................ 29
İkinci Bölüm
İdrîs Fassı Şerhi
(İbn Sevdekîn)

İdrîs Peygamberin Mîrâsı ............................................................ 39
Nefs Tezkiyesi .......................................................................................... 40
Cemâdiyet Kuvvetinin Tezkiyesi................................................... 41
Nebâtiyet Kuvvetinin Tezkiyesi .................................................... 42
Hayvanî Kuvvetin Tezkiyesi ........................................................... 43
Halvet............................................................................................................ 46
Halvet’te Zikir ....................................................................................... 60
Şeyh-i Ekber’den Fahreddîn Râzî’ye Mektub..................... 77
Halvetlerin Hakîkati ...................................................................... 84
Allah Allah Zikri ............................................................................... 88
Lâ İlâhe İllallah Zikri..................................................................... 92
Zikr-i Hâs ............................................................................................. 95
Zikir Telkîni’nin Hakîkati.......................................................... 108


Kaynaklar .............................................................................................. 113
Dizin .......................................................................................................... 119
Önsöz
İ
bnü’l-Arabî’nin müstesnâ talebelerinden İbn
Sevdekîn’in kaleme aldığı bu eser, Şeyh-i Ekber’in
meşhur kitabı Fusûsu’l-Hikem’in bölümlerinden ‘İdrîs
Fassı’nın adını taşımaktadır. Eser’in ana konusu, İbnü’lArabî’nin “İdrîs Fassı”nda anlattığı ‘yücelik’ (yükseklik)
meselesinin mürîdi ilgilendiren yönüdür.
İbnü’l-Arabî, İdrîs peygamberin “yüce mekâna” yani dördüncü semâya ref’ edilişine dayalı olarak, bütün yönleriyle
yükseliş konusunu işlemiştir. Yükselişi mekân, mertebe,
sıfât ve zât açısından anlatarak, meseleyi Hakk’ı tenzîh ve
teşbîh etmek açısından değerlendirmiştir. Mârifetullah’da
“Hakk’ı tenzîhte teşbîh, teşbîhte tenzîh” düsturunu kabul
eden İbnü’l-Arabî, İdrîs fassında konuyu örneklerle açıklar. Ona göre, İdrîs peygamberin “zevk yönüyle Hakk’ı
tenzih etmesi”, riyâzât ve mücâhede ile melekîleşerek en
yüce semâya yükselmesi, bir kemâldir. Ancak ondan daha
ilerisi Hz. Peygamber’e (s.a.v) nasib olmuştur ki, bu da
7 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Şeyh-i Ekber’e göre “tenzîhte teşbîh, teşbîhte tenzîh” şeklinde ifâde edilebilir.1
İbn Sevdekîn kitabında daha çok İdrîs peygamberin
zevkî tenzihinin, bir başka deyişle yüce mekâna ref’ edilişinin, mürîdin seyr u sülûkundaki tekâbülü üzerinde durur. İdrîs peygamberin feleklerin kalbi olan Güneş feleğine, dördüncü semâya yükselişi, müridin vücûd âleminin
merkezi olan kalb mertebesine yükselişine işâret eder. Bu
aynı zamanda İdrîs peygamberden, mürîdlere mânevî bir
mirastır. İbn Sevdekîn’e göre mürîd bu yükselişi gerçekleştirebilmesi için, zikir, halvet, mücâhede ve riyâzâta yönelerek, bir tezkiye yapmalıdır. Çünkü âyete göre “Nefsini
tezkiye eden kurtulmuş, onu kötülüklere daldıran da ziyan
etmiştir.”2 Tezkiye mürîdin iç âleminde bir tür yükselişidir. Kişi ancak tezkiye sâyesinde önce bir arınma gerçekleştirir, ardından mânevî mertebelerde ilerler.
İbn Sevdekîn, tezkiye yapan müridin her bir mertebede
ne gibi keşiflere erişeceğini anlatır. Ardından, tezkiyenin
zikir ve halvet ile gerçekleşeceğinden bu konuyu şeyhi
İbnü’l-Arabî’nin eserlerinden seçme metinlerle îzâh eder.
Ona göre mücâhede, zikir ve halvet ile gerçekleştirilen tezkiyenin amacı ise, vehbî ilim sahibi olarak mârifetullaha
ermektir.
Bu çalışmamızda, daha evvel tahkîkini yapmış olduğumuz eserin tercümesini takdim ettik. Metnin daha kolay
1
2
 8
Geniş bilgi için bkz. Veysel Akkaya, Şeyh-i Ekber İbn Arabî’de İdrîs
Peygamber, 103-162, İstanbul, 2010.
Şems, 9-10
İdrîs Fassı  Önsöz 
takibi için başlıklar koyduk. İbnü’l-Arabî’den alınan kısımları ayrıca belirli hale getirdik. İbni Sevdekîn’in daha yakından tanınması için, onun hayatı ve eserleri ile ilgili Tasavvuf Dergisi’nde yayınlanan makaleyi de başa ekledik.
Gayret bizden muvaffakiyet Allah’tandır.
Veysel Akkaya
9 
Birinci Bölüm
Şemsüddîn
İsmâil b. Sevdekîn’in
Hayatı ve Eserleri
Şemsüddîn
İsmâil b. Sevdekîn’in
Hayatı ve Eserleri3
Hayatı
İ
bnü’l-Arabî’nin yetiştirdiği mümtâz şahsiyetlerden
biri olan İbn Sevdekîn’in hayatı hakkında kaynaklardaki bilgiler oldukça sınırlıdır. el-Kuraşî, İbn Sevdekîn’in
548 veya 549’da dünyaya geldiği belirtmekle birlikte,4 İbnü’lAdîm velâdetini 578 veya 579 olarak gösterir.5 560 tarihinde dünyaya gelen6 şeyhi İbnü’l-Arabî’nin ondan “aziz
3
4
5
6
Bu makâle Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi’nin 25. sayısında “Yakın Dönem Bir İbn Arabî Tâkipçisi Şemsüddîn İsmâil b.
Sevdekîn” adıyla yayınlanmıştır.
Bkz. Muhyiddîn Ebû Muhammed el-Kuraşî, Cevâhiru’l-Mudiyye, thk.
Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, c. I, s. 409 Kāhire, 1993.
Ebu’l-Kâsım Kemâleddin Ömer b. Ahmed İbnü’l-Adîm, Buğyetü’tTaleb Târihu Haleb, thk. Süheyl Zekkar, Beyrut, Dârü’l-Fikr, ts., c.
IV, s.1645; Bir başka yerde doğum tarihi 588/1192 olarak verilmiştir. Bkz. Stephen Hirtenstein, About Ibn Sawdakin, Muhyiddin
bin ‘Arabi Society, Summer, 2006, sayı 22, s. 3.
Bkz. Mahmud Erol Kılıç, “Muhyiddîn İbnü’l-Arabî” , DİA., İstanbul
2000, c. XX, s. 493.
13 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
oğlum” ifâdesi ile bahsetmesini7 dikkate aldığımızda İbn
Sevdekîn’in 579 tarihinde doğduğu bilgisinin daha isâbetli
olduğu söylenebilir. Kaynakların çoğunluğu doğum yeri
olarak Kāhire’yi göstermekle birlikte Bağdatlı İsmâil Paşa
onu Tûnisî nisbesi ile zikretmiştir.8
Tam adı Ebû Tâhir Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn b. Abdullah en-Nûrî el-Hanefî’dir. Acâibu’l-Âsâr’da onun adına
“Cebertî” nisbesi eklenmekte ve “Kutbu’l-Kebîr” lakabıyla
anılmaktadır.9 İbn Sevdekîn’in “en-Nûrî” nisbesini almasının sebebi olarak babasının Sultan Nûredddin’in (Mahmûd
Nûreddîn Zengi v. 569/1174) meliklerinden olması gösterilir. İbn Sevdekîn, aristokrat bir aileye mensubiyeti sebebiyle geniş imkânlara sahip olduğu ve iyi bir din eğitimi aldığı muhakkaktır. Hanefî tabakātında verilen bilgilere göre
Mısır’da Hanefî âlimlerinden Ebû Fazl bin Yûsuf el-Gaznevî
ve Ebû Abdullah Muhammed b. Hâmid el-Ertehî’den hadis dersleri almıştır. Daha sonra Sûriye’ye göç ettiğinde
Haleb’e yerleşmiş ve burada da Ebû Hâşim Abdulmuttalib b. Fazl el-Hâşimî’den fıkıh dersleri almıştır. Diğer
ilim dallarında ders aldığı hocaları hakkında bir bilgiye
7
8
9
 14
İbnü’l-Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye (IV c.), Beyrût, Dâru Sâdır,
ts. II, s. 679; c. XII, s. 122 (thk. Osman Yahyâ, Kāhire, el-Hey’etü’lMısriyyetü’l-Amme li’l-Kitâb, 1975).
Bkz. Bağdatlı İsmâil Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, c. I, s. 212, İstanbul,
1951; Buna dayalı olarak Tûnus’ta yayınlanan bir eserde yer alan
İbn Sevdekîn maddesinde Tûnisî nisbesinin kullanıldığı görülmektedir. Bkz. Mevsûatü’l-a’lâmü’l-ulemâ ve’l-üdebâi’l-arab ve’l-müslimîn,
c. XIII, s. 459, Tûnus, el-Munazzamatü’l- Arabiyye li’t-Terbiye ve’sSekâfe ve’l-Ulûm; Beyrut, Dârü’l-Cil , 2007/1427.
Abdurrahmân b. Hasan Cebertî, Acâibu’l-Âsâr Fi’t-Terâcim ve’l-Ahbâr,
Dâru’l-Fâris, Beyrut, ts., I, s. 441.
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
rastlanmamaktadır. Hanefî fakihleri arasında sayılan İbn
Sevdekîn aynı zamanda muhaddis, şâir, sûfî10 zâhid11 olup,
şiirlerinden bazıları günümüze kadar ulaşmıştır.12
İbn Sevdekîn’in, Muhyiddîn İbnül’l-Arabî ile ne zaman
tanıştığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, İbn Arabî
597/1201 yılındaki hac yolculuğunda Mısır durağında,13 İbn
Sevdekîn’in onun ders halkasında yer aldığı bilinmektedir.14
Bu bilgiye istinâden İbn Sevdekîn’in 24 yaşlarında iken
10
11
12
13
14
Bkz. Temîmî, Tabakātü’s-Seniyye, thk. Abdülfettah Muhammed elHulv, c. II, s. 190, Riyad, 1983; Zehebî, el-İber fî Haberi Men Ğaber,
thk. Ebû Hacer Muhammed Zaglul, c. III, s. 254, Dârü’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrût, 1985; İbn İmâd, Şezerâtü’z-Zeheb Fî Ahbâri men Zeheb, thk. Abdulkādir Arnavut- Mahmûd Arnavut, c. V, s. 404, Beyrut,
1991; Ebû Hamid Cemaleddin Muhammed b. Ali b. Mahmûd İbnü’sSâbûnî Kitâbu Tekmileti İkmâli’l-İkmâl fî’l-Ensâb ve’l-Esmâ ve’l-Elkāb,
thk. Mustafa Cevad, Matbûâtu Mecmai’l-İlmi’l-Irâkî, Bağdad, 1957,
s. 73-74; Hacı Halîfe, Keşfu’z-Zunûn, haz. Kilisli Rifat Bilge, Maarif
Vekâleti, Ankara, 1947, c. II, s.1566; Kuraşî, a.g.e., c. I, s. 409; İbn
Haldun, Şifâu’s-Sâil, thk. Muhammed Mutî el-Hâfız, Dâru’l-Fikr elMuâsır, Beyrut, 1996, s. 59.
İbnü’s-Sâbûnî, a.g.e., s. 73.
İbn Sevdekîn, Şerhu Fass-ı İdrîs, Fatih, 5322, 220a, A.mlf., Ta’lîkātü
İbn Sevdekîn, (İbn Arabî, et-Tecelliyyâtü’l-İlâhiye içinde, hz. Osman
Yahyâ) Merkez-i Neşr-i Dânişgâhî, Tahran, 1988, s.143; İbnu’l-Adîm,
a.g.e., c. I, s. 1647-1648; İbnü’s-Sâbûnî, a.g.e., s. 74.
Bkz. Mahmud Erol Kılıç, Şeyh-i Ekber İbn Arabî Düşüncesine Giriş,
s. 41, Sufi Kitap, İstanbul, 2009; Claude Addas, İbn Arabi, trc. Atilla
Ataman, İstanbul, 2003, s.129.
İbn Sevdekîn, İbn Arabî’nin Kāhire’de iken dokuz kişinin hazır bulunduğu bir mecliste, 603 tarihinde Şaban ayının 19. günü İbn Arabî’nin
huzûrunda Rûhu’l-Kuds’ü okumuştur. Bkz., Osman Yahyâ, Historie
et Classification de L’oeuvre d’Ibn ‘Arabî, (Institut Français de Damas), Şam 1964, c. II, s. 449-451; Müellefâtü İbnü’l-Arabî, (terceme
ani’l-Fransiyye) Ahmed Muhammed Tayyib, Kāhire, el-Hey’etü’lMısriyyeti’l-Amme li’l-Kitâb, 2001, s. 377; Addas, a.g.e., s. 235.
15 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
henüz 43 yaşında olan şeyhi İbnü’l-Arabî’ye intisâb ettiği söylenebilir.
İbn Sevdekîn bu târihten sonra şeyhinin vefâtına kadar
yanından ayrılmamış, İbnü’l-Arabî’nin rahle-i tedrîsinde
ve terbiyesinde, iki güzîdesinden birisi (diğeri Bedr elHabeşî15) olmuştur. İbn Sevdekîn’in adına İbnü’l-Arabî’nin
eserlerinde ve özellikle semâ kayıtlarında rastlanmaktadır.
İbn Arabî, Kāhire’de Rûhu’l-Kuds’ü, İbn Sevdekîn’in de bulunduğu on iki kişilik bir mecliste okutmuştur.16 Şeyhi’ni,
Tercümânü’l-Eşvâk adlı eserinde “Nizâm” ismini taşıyan
ehl-i hâl ve ilim bir kızın adını kullanarak yazdığı şiirlerin zâhir ehlince beşerî aşk olarak algılanması üzerine17
ve Haleb’deki bazı fakîhlerin bu kitaptaki esrâr-ı ilâhiyeyi
inkâr etmelerinden dolayı bu şiirlerde aslında ilâhî aşkın
anlatıldığını göstermek için bir şerh yazmaya iknâ eden
Bedr el-Habeşî ile birlikte İbn Sevdekîn’dir.18
Fütûhât’ta da onun için “Aziz Oğul” ve “Ârif” ifâdelerini
kullanır.19 İbnü’l-Arabî’nin Dîvân’ında iki şiiri İbn Sevdekîn’e
tahsîs ettiği görülmektedir.20 İbnü’l-Arabî, İbn Sevdekîn ve
15
16
17
18
19
20
 16
İbnü’l-Arabî ile yirmi üç yıl birlikte olan Bedr el-Habeşî zamanının
dört evtâdından biri olarak tanıtılır. Hakkında bilgi için bkz. Addas,
a.g.e., s. 167-168, 182, 248.
Osman Yahyâ, a.g.e., II, s. 449-450.
Bkz. Mahmud Erol Kılıç, “Muhyiddîn İbnü’l-Arabî” , DİA., İstanbul,
2000, c. XX, s. 496.
Bkz. İbnü’l-Arabî, Zehâiru’l-A’lâk, thk. Halil Umrân Mansûr, Beyrut,
Dârü’l-Kitabi’l-Lübnânî, 2000, s. 9; Addas, a.g.e., s. 233.
İbnü’l-Arabî, Fütühât, c. II, s. 681.
İlk şiirde Şeyh-i Ekber rüyâsında İbn Sevdekîn’i kendisine şiir söylerken görür. Bu şiiri divânında alan İbnü’l-Arabî, ona bir başka şiirle mukābelede bulunur. Bkz. İbnü’l-Arabî, Dîvân, şrh., Ahmed Ha-
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
Abdullah Bedr el-Habeşî’yi o kadar sevmektedir ki, onları
hatmü’l-velâye olan Hz. Îsâ ile görüştürmüş ve Hz. Îsâ her
ikisine duâ etmiştir.21 İbn Arabî’nin risâlelerinden birinin
Risâletün fî Suâli İsmâil b. Sevdekîn22 ismini taşıması, Mesâil
adlı kitabın İbn Arabî’nin İbn Sevdekîn’e anlattığı şeylerden
oluşması23 onunla arasındaki şeyh-mürîd münasebetinin
ne kadar ileri derecede olduğunun bir başka delîlidir.
İbn Sevdekîn, şeyhi İbnu’l-Arabî’nin birçok kitaplarını
yazmış ve semâ etmiştir.24 Meselâ İbnü’l-Arabî’nin bizzat
kendisi tarafından Fusûsu’l-Hikem’e yapılan Nakşü’l-Fusûs
adlı özetin kâtibliğini İbn Sevdekîn yaptığı bilinmektedir.25
Yine Fütûhât’ın Süleymâniye Ktp. Fâtih, nr. 275’de bulunan nüshası, ilk nüshadan İbn Sevdekîn tarafından istinsâh
edilmiştir.26
Mevcut semâ kayıtlarından, İbn Sevdekîn’in hangi kitapların sohbet meclislerinde okunmasında bulunduğunu
tesbit edebilmekteyiz. Buna göre Kitâbu Eyyâmu’ş-Şe’n,27
Kitâbu’l-Azame28 El-Devha el-Rabbâniyye el-Kudsiyye ve er-
21
22
23
24
25
26
27
28
san Besc, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996, s. 90; İkinci şiirde
ise İbn Sevdekîn’i güzel ahlak sâhibi oluşu ile över. Bkz. İbnü’l-Arabî,
a.g.e., s. 172.
Bkz. İbnü’l-Arabî, el-Fütühât, c. II, s. 49; c. XII, s. 122 (thk.).
Bkz. İbnü’l-Arabî, Resâil, Beyrut, Dâru Sadır, 1997, s. 236-247.
Bkz. Osman Yahyâ, a.g.e., c. II, s. 374; Müellefât, s. 555.
Kuraşî, a.g.e., c. I, s. 409.
Mahmud Erol Kılıç, “Fusûsu’l-Hikem” md., DİA, c. XIII, s. 232, İstanbul, 1996.
Kılıç, “el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye” md., DİA, c. XIII, s. 254, İstanbul,
1996.
Osman Yahyâ, a.g.e., c. I, s. 177.
a.g.e., c. I, s. 180.
17 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Ravda el-Nûrâniyye el-Sündusiyye29 el-Fütühât-ı Mekkiyye,30
el-Fusûl ve’l-Fevâid31, Kitâbu’l-İsrâ ilâ Makāmil Esrâ32; Kitâbu’lMenâzili’l-Fehvâniyye33 el-Kurbe,34 Kitâbu’l-Meşâhid35 bunlardandır. İbn Sevdekîn en son Şeyhi’nin vefâtından yirmi
gün önce Sadreddîn Konevî ile birlikte, Kitâbu’l-İsfâr’ı İbnü’lArabî’den dinledikleri bilinmektedir.36
İbn Arabî vefât ettiğinde 638/1240, O’nun mürîdleri
arasında Fütûhât meclisleri tertîb eden, eseri okutan ve
semâ kayıtlarında ismi sıkça geçen kişi de yine İbn Sevdekîn
olup,37 Konevî’den sonra Ekberî irfânı yazılı ve sözlü olarak
aktaran sayılı zevâttandır.38 İbn Sevdekîn 67 yaşında iken
mukîm olduğu Halep’te 646/1248 yılında Safer ayının 23
Çarşamba günü güneş doğmadan önce vefat etmiştir.39
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
 18
a.g.e., c. I, s. 189.
İbn Sevdekîn, İbn Arâbî hayatta iken Fütühât’ın 26 27, 30, 31, 36,
37, 40, 41, 42, 46, 47. semâ kayıtlarında adı geçer. Osman Yahyâ,
a.g.e., c. I, s. 214-224.
Osman Yahyâ, a.g.e., c. I, s. 257.
a.g.e., c. I, s. 321.
H. 618’de Halep’te İbn Arabî’ye okur, Osman Yahyâ, a.g.e., c. II, s.
359.
Osman Yahyâ, a.g.e., c. II, s. 361.
a.g.e., c. II, s. 371.
Kılıç, “Muhyiddîn İbnü’l-Arabî” , DİA, İstanbul 2000, c. XX, s. 495.
Fütûhât’ın 58-71. kadar olan semâ kayıtlarına geçen okumaları da
İbn Arabî’den sonra İbn Sevdekîn’nin Haleb’de tertîb ettiği görülür. Bkz. Osman Yahyâ, a.g.e., c. I, s. 214-234.
Bkz. Addas, a.g.e., s. 233; Osman Yahyâ, a.g.e., c. I, s. 203.
Bkz. İbnu’l-Adîm, a.g.e., c. IV, s.1648; Zehebî, a.g.e., c. III, s. 254; Hacı
Halîfe, a.g.e., c. II, s. 1566; Bağdatlı İsmâil Paşa, a.g.e., c. I, s. 212;
İbnü’l-Adîm cenâzesinin öğleden önce Bâbu’n-Nasr kapısının dışında bulunan Duâ türbesinin yakınındaki bir yere defnedildiğini
ve yaşının 67 olduğunu ifâde eder. Bkz. İbnu’l-Adîm, a.g.y.
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
Eserleri
İbn Sevdekîn’in eserleri hakkında kaynaklarda farklı
bilgiler mevcuttur. Bağdatlı İsmâil Paşa’nın ona ait olduğunu söylediği eserlerden bir kısmı (Kâfî, Kitâbu’s-Salât)
hakkında başka kaynaklarda bir bilgiye rastlayamadık.40
Yine ona atfedilen Şerhu Umdetü’l-Akāid li’n-Nesefî adlı
eseri ise İbn Sevdekîn (v. 646) Nesefî’den (v. 710) önce
yaşadığı için yazması târihen mümkün değildir.41
1. el-Fassu’l-İdrîsî
İbn Sevdekîn’in tercümesine takdim ettiğimiz bu eseri
adından da anlaşılacağı üzere Fusûsu’l-Hikem’in İdrîs Fassı
ile ilgilidir. Fusûs şerhlerinin ilki olarak gösterilerek adının “Şerhu Fassi’l-İdrîsî” olduğu belirtilir.42 Ancak kütüphane kaydında eserin adı “el-Fassu’l-İdrîsî li İbn Sevdekîn”
şeklindedir.43 İbn Sevdekîn’in bu eserinin bulabildiğimiz
kadarıyla tek nüshası, Süleymâniye Kütüphânesi, Fâtih
Bölümü, nr. 5322’de mevcut olup 217b-226b varakları
arasında yer alır. Eserin başında kitaptan seçilen metnin
takdîm edildiğine dâir bir kayıt vardır. Buna göre eserin
bir kısmının kayıp olma ihtimâli göz önünde tutulmalıdır.
İbn Sevdekîn kitâbında, ilk nesil Fusûs şârihi Sadreddîn
40
41
42
43
Bağdatlı İsmâil Paşa, a.g.e., c. II, s. 212.
Bkz. Hacı Halife, a.g.e., II, s. 1168; Bağdatlı İsmâil Paşa, a.g.e., c. II,
s. 212.
Osman Yahyâ, a.g.e., c. II, nr, 454, Damas, 1964; Mevsûatü’l-a’lâm,
c. XIII, s. 459.
Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn, Şerhu Fassi’l-İdrîsî, Slm. Ktp., Fâtih,
nr. 5322, vr. 217b.
19 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Konevî gibi,44 metni tâkip etmekten ziyâde mânâya dayalı bir yöntem izlemekle birlikte, İdrîs Fassı’nın seyr ü
sülûkteki yeri üzerinde durması açısından ondan ayrılır.
Bu yönüyle Fusûs şerhi olmaktan ziyâde, müstakil bir eser
olarak görülebilir.
Eserin temel konusu, İdrîs Fassı’ndaki gibi, İdrîs peygamberin yükselişidir. Ancak İbnü’l-Arabî yüksekliğin
tenzîh ve teşbîh açısından değerlendirmesi üzerine dururken, İbn Sevdekîn konunun sâdece sâlikleri ilgilendiren kısmını anlatmıştır. Fusûs ile ilgili bir fassı değerlendirme husûsunda İbn Sevdekîn örneği, klasik şerhler gibi
metni takib etmek yerine, İdrîs Fassı konusuna farklı bir
bakış açısıyla yaklaşması açısından Fusûs şerhleri içerisinde husûsî bir yere sahiptir.
el-Fassu’l-İdrîsî ile ilgili dikkat çekici bir diğer husus,
İbnü’l-Arabî’nin bazı metinlerinin İbn Sevdekîn tarafından eserin içine yerleştirmiş olmasıdır. İbn Sevdekîn halvet, zikir ve mârifetullah konularını45 açıklarken, İbnü’lArabî’nin görüşlerini onun eserlerinden metinlerle ortaya
koymayı tercih etmiştir. Böylece İbnü’l-Arabî’nin metinleri merkezli bir eser ortaya çıkmıştır. İbn Sevdekîn’in elFassu’l-İdrîsî’ye dercettiği altı metin şunlardır:
44
45
 20
Bkz. Sadreddîn Konevî, el-Fukûk, thk. Muhammed Hacevî, Tahran,
İntişârât-ı Mevlâ, 1413.
el-Fassu’l-İdrîsî’de anlatılan kalb feleğine yükseliş, halvet, zikir ve
mârifetullah ile ilgili daha önce bir değerlendirme için bkz. Veysel
Akaya, Şeyh-i Ekber İbn Arabî’de İdrîs Peygamber, Erkam yay. İstanbul, 2010, s. 169-183.
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
1. Fütûhât 559. bâbtan “Farklı menzillerden hakîkat ve
sırların bilinmesi” adını taşıyan dan halvet ve celveti
anlatan bir bölüm,46
2. Fütûhât 79. bâb “Celvet diye tâbir edilen Halvet’in
terki”,47
3. Fütûhât 78. bâb “Halvetin Bilinmesi”,48
4. Risâletün ilâ Fahreddîn er-Râzî,49
5. Şeyhin sözlerinden bir “vasiyyet”50
6. Netâicü’l-Ezkâr’dan “Allah” ve “Lâ ilâhe illallah” zikri
ile ilgili bölüm.51
İbn Sevdekîn’in bu eserde üzerinde durduğu husus,
İdrîs peygamber’in mîrâcının, sâliklerin bâtınında nasıl
gerçekleşeceği olmuştur. Buna göre sâlik cemâd, nebât ve
hayvân feleklerini geçerek, İdrîs peygamberin yükseldiği
feleğin insandaki karşılığı olan kalb feleğine yükselir. Bu
yükseliş halvet ve zikirle gerçekleştiğinden, İbn Sevdekîn,
bu iki konu üzerinde İbnü’l-Arabî’nin ilgili metinlerini aktararak açıklamalar yapmıştır. Sâlikin kalb feleğine yükselişinin netîcesi ise mârifetulla olduğu için son olarak
bu konu ile ilgili gördüğü İbnü’l-Arabî’nin Fahreddîn er46
47
48
49
50
51
İbnü’l-Arabî, Fütûhât, c. IV, s. 340-341.
İbnü’l-Arabî, a.g.e., XIII, s. 369-371 (thk.); c. II, s. 152.
İbnü’l-Arabî, a.g.e., , XIII, s. 352-369 (thk.); c. II, s. 150-152.
Bkz. İbnü’l-Arabî, Risâletü’ş-Şeyhi’l-Ekber ile’l-İmâm Fahreddîn erRâzî, (Resâil içinde), thk. Abdurrahmân Hasan Mahmûd, İlmü’l-Fikr,
Kāhire, 1986, s. 10-18.
Araştırmalarım sırasında henüz İbnü’l-Arabî’nin eserlerinde bu
metne rastlayamadım.
Bkz. İbnü’l-Arabî, Netâicü’l-Ezkâr, Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa,
nr. 1340, vr. 198a-200a.
21 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Râzî’ye yazdığı mektuba yer vermiş ve bu doğrultuda açıklamalar yapmıştır.
2. Levâkihu’l-Esrâr ve Levâihu’l-Envâr
Kütüphane kayıtlarına rastlayamadığımız İbn Sevdekîn’e
âit gösterilen bu kitabın yedi bölümden oluştuğu, içerisinde
ilâhî nisbetler, hakîkatler, âriflerin mertebeleri, rûhların hayatları gibi konuların bulunduğu bildirilir.52 Bir diğer adı
Kitâbu Levâkihu’l-Envâr ve Levâmihu’l-Esrâr olan bu eser
Osman Yahyâ’ye göre İbnü’l-Arabî’ye âittir.53
3. Kitâbu Vesâilis’s-Sâilîn
Eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi, İzmirli
İsmail Hakkı, nr. 3690/6’da bulunmaktadır. Vesâilis’sSâilîn hakkında bilgi veren Claude Addas, kitabın İbn
Sevdekîn’in şeyhine sorduğu soruların cevapları, onun
tavsiye ve açıklamalarından oluştuğunu belirtir.54 Eser
Manfered Profitlich tarafından redaksiyon ile birlikte
Almancaya çevrilerek yayınlamıştır.55 Zimmermann,
52
53
54
55
 22
Bkz. Hacı Halîfe, a.g.e., c. II, s. 1566-1567; Bağdatlı İsmâil Paşa, a.g.e.,
c. II, s. 212.
Osman Yahyâ eserden Mustafa el-Bekrî’nin Salâtü İbn Meşîş’inde
bahsedildiğini söyler. (Eser için bkz. İstanbul Üniversitesi ktp.
552/69a) Bkz. Osman Yahyâ, a.g.e., c. II, s. 343; Müellefâtü İbnü’lArabî, (terceme ani’l-Fransiyye) Ahmed Muhammed Tayyib, Kāhire,
el-Hey’etü’l-Mısriyyeti’l-Amme li’l-Kitâb, 2001, s. 537-538.
Addas, a.g.e., s. 233.
Bkz., http://www.jstor.org/pss/4056285, 06.02.10 (Manfered Profitlitch, Die Terminologie İbn Arabis im “Kitâb Wasâ’il al-sâ’il” des
Ibn Saudakîn.
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
Profitlitch’in Almancaya çevirisi ve bu kitap hakkında
yaptığı analizi konu edinen bir yazı kaleme almıştır.
Profitlitch, kitabın girişinde İbn Arabî’nin terminolojisi
ile ilgili açıklamalar yapmış, daha çok bilgi, ruh ve evvel kavramları üzerinde durmuştur.56 Stephen Hirtenstein ise Profitlitch’in neşrini esas alarak Vesâil’den iki
bölümü İngilizceye çevirmiştir.57
4 ve 5. Kitâbu’n-Necât min Hucubi’l-İştibâh fî
Şerhi Müşkili’l-Fevâidi min Kitâbi’l-İsrâ ve’lMeşâhid58
İbnü’l-Arabî’nin Meşâhid adlı eserine yapılan dört şerhten59 biri İbn Sevdekîn’e âittir. Osman Yahyâ, Meşâhid (diğer adı Risâle fi’t-Tasavvuf) şerhinin İbn Sevdekîn’e âit
56
57
58
59
Text, Übersetzung und Analyse, 204 p.,3 planches et 60p. De texte
en arabe, Fribourg, 1973); http://openlibrary.org/a/OL2090033A/
Manfred_Profitlich, 06.02.10.
Geniş bilgi için bkz. F.W. Zimmermann, Manfred Profitlich: Die Terminologie Ibn ‘Arabῑs im ‘Kitāb wasā’il as-sā’il’ des Ibn Saudakῑn. Text
Übersetzung und Analyse. Bulletin of the School of Oriental and African Studies, c. 38, s.147, London, 1975.
Bkz. http://www.ibnarabisociety.org/articles/ibnsawdakin.htm,
01.02.2010.
Eserin Türkiye’deki kütüphane kayıtları şöyledir: Süleymaniye Ktp.
Fâtih, 5322 vr. 169b-214; Beyazıt Devlet Ktp., Beyazıd, nr. 9358;
Bursa Bölge Yazmalar Ktp. Ulucâmî, nr. 1600, vr. 64-118.
Eserin bilinen diğer bâzı şârihleri şunlardır: Sittü’l-A’cem bintü’Nefîs bin Ebû Kāsım Bağdâdî, (852) Zeynüddin Abdurraûf elMünâvî, (1031), Müellifi meçhul bir şerh, (Borocelman ve Osman
Yahyâ’dan naklen) Bkz. Saîd Abdulfettâh, Meşâhidü’l-Esrâri’lKudsiyye’nin önsözünde, s. 30, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,
2005.
23 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
olanının kitap ismi olmadan kütüphane kayıtlarında geçtiğini ifâde eder.60
İbn Sevdekîn Kitâbu’l-İsrâ61 ve Meşâhid’in62 şerhine
geçmeden önce bu eserler hakkında girişte bilgiler verir. Onun şerhine bu uzunca ismi vermesinin sebebi olarak arkadaşı Şeyh Eyyûb’un63 anlattığı bir rüyâ olduğunu
söyler. Arkadaşı rüyâsında İbn Sevdekîn’i ziyârete geldiğinde bir kitap telif ederken görünce ona yazdığının ne
olduğunu sorar. İbn Sevdekîn de: “Bu Kitâbu’n-Necâh’tır.
Ben onları insanlara ulaştırmak ile meşgulüm.”der. Şeyh
Eyyûb bu rüyâyı anlatınca İbn Sevdekîn üzerinde ihtimam
gösterdiği ve ilâhî faydaların neşri olarak gördüğü çalışmasını tamamlaması gerektiğine bu rüyâyı işâret sayar.
Ve kitâba bu uzun ismi verir.64
60
61
62
63
64
 24
Bkz. Osman Yahyâ, Müellefât, 559 Eser. Süleymâniye Ktp. Yahyâ
Efendi, 2524; İstanbul Üniversitesi, 254a, 3184a/294b-342b-972
Murâdiye, Manisa, 1191/99-165 bölümlerinde kayıtlıdır. Geniş
bilgi için bkz. Osman Yahyâ, a.g.e., c. II, s. 370- 371, Müellefât, s.
557-59.
İbnü’l-Arabî’nin bu eserinin tam adı el-İsrâ ilâ Makāmi’l-Esrâ (Kitâbu’lMi’râc) olup Suâd el-Hakîm tarafından tahkîk ve şerhi yapılarak basılmıştır. Beyrût, 1988.
İbnü’l-Arabî’nin bu kitabının tam adı Meşâhidü’l-Esrâri’l-Kudsiyye
ve Metâilu’l-Envâri’l-İlâhiyye olup Saîd Abdulfettâh tarafından
tahkîk edilerek basılmıştır. Bkz. Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut,
2005.
Bu kişinin tam adı Eyyyüb bin Bedr bin Mansûr el-Mukrî olup,
Addas’ın verdiği bilgiye göre onun ismi ilk kez 620’den itibâren
İbnü’l-Arabî’nin yanında yer almaktadır. Ve ona yakın eserin semâ
kayıtlarında ismi geçmektedir. (Addas, a.g.e., s. 272-273) Yine İbn
Sevdekîn ile birlikte aynı meclislere iştirak ettiği bildirilir. (Bkz. Addas, a.g.e., s. 275)
Bkz. İbn Sevdekîn, Kitâbu’n-Necâh, Fatih, 5322, vr.170a.
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
İbn Sevdekîn, şerhinin İbnü’l-Arabî’nin kendisine yaptığı açıklamalara dayandığını belirtmektedir:
“Benim bu kitap hakkındaki niyetime Allah, Şeyh’i muttali
kıldı. Bende bulunan müşkilleri ona keşfettirdi. Bu meseledeki şeyler hakkında bana cevap verdi. Kitâbu’l-İsrâ ve
Meşâhid’in şerhinden önce, benim için özel bir mecliste
baş başa olduk. Benim sıkıntılarımı giderdi. Müşkil ortadan kalktı. Öz ifâdeler tafsil oldu.”65
İbn Sevdekîn kitapların şerhi husûsunda da kısa tutmayı tercih ettiğini ifâde eder:
“Bu iki kitaptaki müşkilleri mümkün olduğunca kısa açıklamaya gayret gösterdim. Kitâbu’l-İsrâ’nın tamâmını bölümlerine göre yazdım. Şerhin şerh edilenden ayrılması için her
müşkil yer geldiğinde metnin satırlarının altına yazdım.
Kitâbu’l-Meşâhid’de ise bundan farklı olarak, sadece kitabın marifetlerinin kutbu olan kısımları alarak kısalttım. İki
kitap arasını özel bir girişle ayırdım. Şerhtekilerin tamamı
şeyhin bana imlasıdır. Ondan bana olan nastır. Bunun dışında bana vârid olanları haşiye olarak koydum.”66
Bu şerhin en önemli yönü Addas’ın da belirttiği gibi, İbnü’lArabî’nin gözetimi ve imlâsı ile kaleme almış olmasıdır.67
65
66
67
İbn Sevdekîn, a.g.e., vr. 172a.
İbn Sevdekîn, a.g.e., vr.172b.
Geniş bilgi için bkz. Addas, a.g.e., s. 139-140; Meşâhidü’l-Esrâr,
Suad Hakîm ve Pablo Beneito tarafından tahkik edilmiş ve İspanyolca tercümesi ile birlikte yayınlanmıştır. Las Contemplaciones
de los Misterios, Murcia, 1994; Eser daha sonra S. Ruspoli tarafından Fransızca’ya da tercüme edilmiş, bu tercüme yine Arapça metinle birlikte yayınlanmıştır. Le Livre des Contemplations Divines,
Ed. Sindbad, 1999 (Addas, a.g.e., s. 145).
25 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
İbn Sevdekîn, bu kitapta meşâhidlerin zikrini, şerhle
alâkalı müşkil olan yerleri alarak kısalttığını söyler. Onları Fassı üzere zikreder. Seçtiği kısımların kitabın marifetlerinin kutbu, akıl sahiplerinin nasibi ve en güzel
bir başlangıç olduğunu belirtir.68 Ayrıca İsrâ’nın bidâyet
ehli için olduğunu, Meşâhid’in ise nihâyet ehli için olduğunu söyler.69
6. Şerhu’t-Tecelliyyât li’ş-Şeyh İsmâîl b. Sevdekîn
en-Nûrî
Bu eseri Osman Yahyâ Tecellîyât’ın tahkîkî eseri içerisinde Keşfü’l-Gāyât adında müellifi meçhul bir diğer
şerh ile birlikte birlikte yayınlamıştır.70 Osman Yahyâ, İbn
Sevdekîn’in açıklamalarının bir şerh olarak isimlendirilemeyeceğini, İbnü’l-Arabî’nin kitâbına 610 veyâ 611 yılında
Haleb’te iken yaptığı şifâhî şerhinin özetinden ibâret olduğunu belirtir.71
7. Risâle Fi İlmi’t-Tasavvuf
Suâd el-Hakîm’in bildirdiğine göre bu eser Şam, Zâhiriyye
Ktp, nr. 8080’de bulunmaktadır..72
68
69
70
71
72
 26
İbn Sevdekîn, Şerhu’l-Meşâhid, Fâtih 5322, vr. 211a
İbn Sevdekîn, a.g.e., vr. 201b.
İbnü’l-Arabî, et-Tecelliyyâtü’l-İlâhiyye, thk. Osman Yahyâ, Beyrut,
1967 ve Tahran, 1988.
Bkz., a.g.e., s. 4, 5. dpt. Ayrıca bkz. Addas, a.g.e., s. 231.
Suad el-Hakîm, el-Mu’cemu’s-Sûfî, , Beyrût, Dâru Nedre, 1981, s.
1290.
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
8. Tuhfetü’t-Tedbîr li Ehli’t-Tebsîr
Kimyâ ile ilgili olduğu belirtilen bu eserin bir nüshası İskenderiye kütüphanesinde, 540 numarada kayıtlıdır.73 Türkiye’de
ise Nûriosmâniye Kütüphânesi’nde bulunmaktadır.74
Eserde hakîm ve filozof olduğu belirtilen Halid b. Yezîd’in
şiirleri başta olmak üzere Câbir b. Hayyan, Hermes ve Îsâ
b. Mûsâ gibi hakîmlerin sözlerine yer verilerek rûhun cesetle irtibatı, karışımdan boya elde edilmesi erkân-ı erbaa
ve iksir gibi konular açıklanır.
Tuhfe, İbn Sevdekîn’in diğer eserleri, üslûbu ve konusu
dikkate alındığında ona aidiyeti şüpheli gözükmektedir.
73
74
Bkz.http://cwg.bibalex.org:8000/cgibin/chameleon?sessionid=2
010021214322902246&skin=default&lng=ar&inst=consortium
&sourcescreen=INITREQ&scant1 - 20.02.10; Mevsûatü’l-a’lâmü’lulemâ ve’l-üdebâi’l-arab ve’l-müslimîn, c. XIII, s. 459, Tûnus, elMunazzamatü’l- Arabiyye li’t-Terbiye ve’s-Sekâfe ve’l-Ulum; Beyrut, Dârü’l-Cil , 2007/1427.
Bkz. “Tuhfetü’t-Tedbîr li-Ehli’t-Tabsîr” adıyla Nûriosmâniye ktp. nr.
3633, vr. 153a-171a.
27 
Fusûs’ul-Hikem’den İdrîs Fassı
İ
drîsî Kelimedeki Kuddûsiyye (Takdîs) Hikmeti:75
“Yükseklik mekân ve mekânet (mertebe) yüksekliği
şeklinde iki nisbettir. “ ‫“ ” َو َر َ ْ ُאه َ כא ًא َ ِ א‬Biz O’nu yüksek
ًّ
bir mekâna kaldırdık”76 (âyetinde bahsedilen yükseklik)
mekân yüksekliğidir. En yüksek mekân, felekler âlemi değirmeninin üzerinde devrettiği mekândır. İşte o Güneş feleği olup, İdrîs aleyhisselâm’ın rûhâniyyetinin makâmı oradadır. Güneş feleğinin altında ve üstünde yedi felek vardır.
Güneş feleği on beşinci felektir.
Güneş feleğinin üzerindeki felekler; Ahmer (Merih, Mars),
Müşteri (Jüpiter), Zuhal (Keyvân, Satürn), Menziller, Burçlar feleği olan Atlas, Kürsî ve Arş Feleği’dir. Altındaki felekler ise; Zühre (Venüs), Kâtib (Utarid, Merkür) Ay Feleği,
75
76
İbn Sevdekîn’nin şerhine geçmeden önce kitabın daha iyi anlaşılmasına vesile olacağını düşüncesiyle, başta Fusûsu’l-Hikem’in İdrîs
Fassı’nın tercümesini takdim ediyoruz. İbnü'l-Arabî, Fusûsu'l-Hikem,
thk. Ebu'l-Alâ Afîfî, Dâru İhyâ-i Kütübü'l-Arabiyye, Kahire, 1946, s.
75-80.
Meryem Sûresi, 19/57.
29 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Esîr, Hava, Su ve Toprak Küresidir. Güneş feleği feleklerin
kutbu olması haysiyeti ile mekânın en yücesidir.
Mertebe yüceliğine gelince bu, bizim içindir. Yani
Muhammedîleri kastediyoruz. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
‫כ‬
ُْ َ َ
‫“ َو أَ ْ ُ ا ْ َ ْ َ ْ َن َو ا‬Siz âlîlersiniz” ve bu yücelikde “Alُ
lah sizinle birliktedir..”77 O mekândan müteâlîdir, mekâ-
netten değil. Bizden amel sahiplerinin nefisleri korkunca;
‫ِ כ أَ א כ‬
‫“ و‬..Ve amellerinizi zâyî etmeyecektir.”78 âyeti
ُْ َ ْ ُْ َ َ َْ َ
ile maiyyeti devâm ettirdi. O halde amel mekânı taleb
eder. İlim ise mekâneti. Allah bizim için yüksekliği; amel
ile olan mekân yüksekliği ve ilim ile olan mekânet yüceliği
şeklinde birleştirdi. Sonra beraberlikle olan müştereklikten, bu mânevî iştirâkten tenzîh ederek َ ْ َ ْ ‫ِכ ا‬
َ ّ ‫ِ ا ْ َ َر‬
79
“Yüce Rabbinin ismini tesbîh et” buyurdu.
َ
İnsanın varlıkların en a’lâsı olması acaib işlerdendir.
Burada insân-ı kâmili kastediyoruz. Yücelik ona ancak
tebaiyyetle nisbet edilir. Bu da ya mekâna yada menzilet
olan mertebeye bağlı olur. Onun yüceliği zâtına ait değildir. O mekân ve mertebe yüksekliği ile âlîdir. Yükseklik
de bu iki şey içindir.
Mekân yüksekliği ‫“ ا ْ ُ َ َ ا ْ َ ِش ا ْ َ ى‬Rahmân arşa
ْ
َّ
istivâ etti”80 gibidir. Arş ise mekânların en yükseğidir.
77
78
79
80
 30
Muhammed Sûresi, 47/35.
Muhammed Sûresi, 47/35.
A’lâ Sûresi, 87/11.
Tâhâ Sûresi, 20/5.
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
Mekânet yüksekliği ise şudur: ُ َ ْ ‫כ ِإ َّ َو‬
ٌ ِ ‫ُכ ُّ َ ْ ٍء א‬
“O’nun vechinden başka her şey helâk olucudur.”81
82
ِ
ُ ُّ ‫“ ِإ َ ْ ُ ْ َ ُ ا ْ َ ْ ُ ُכ‬Her şey O’na döner” ve ‫“ أَ ِإ ٌ َ َ ا‬Allah
ile beraber başka bir ilah var mıdır?”83
Ve Allah; “Biz O’nu yüksek bir mekâna kaldırdık”84
buyurduğunda, yüksekliği mekân için sıfat kıldı.
ً َ ِ َ ‫ا ْ َ ْر ِض‬
ٌ ِ ‫“ َو ِإ ْذ َאل َر ُّ َכ ِ ْ َ ِئ َכ ِ ِإ ِّ א‬Ve Rabb’in meleklere, ‘Yeryüzünde bir Halîfe yaratacağım’ dediğinde..”85
işte bu da mekânet yüksekliğidir. Melekler hakkında ise:
ِ
َ ْ ‫“أَ ْ َ ْכ َ ْ َت أَ ْم ُכ‬Büyüklendin mi, yoksa yücelerden
َ ‫اْ א‬
mi oldun?”86 buyurduğunda yüceliği melekler için kıldı. Bu
yücelik melek, olmalarından kaynaklansaydı bütün melekler bu yüksekliğe dahil olurdu. Melek olmalarında müşterek olsalar bile bu yükseklik tamamına olmadı. Bildi ki bu
Allah katında mekânet yüksekliğidir. İnsanlardan halîfe
olanlar da böyledir. Onların hilâfet ile olan yüceliği zâtî
olsaydı bu her insan için olurdu. Ancak genel olmadı. Biz
bildik ki bu yükseklik mekânet içindir.
El-Aliyy esmâ-i hüsnâsındandır. O’ndan başka kimse
yok iken kimin üzerine yücedir? O zâtı gereği yüce olandır.
Ya da O’ndan başkası yok iken ne şeyden yücedir? Dolayısı ile O’nun yüceliği kendisindendir. O vücûd haysiyetiyle
81
82
83
84
85
86
Kasas Sûresi, 28/88.
Hud Sûresi, 11/123.
Neml Sûresi, 27/63.
Meryem Sûresi, 19/57.
Bakara Sûresi, 19/57.
Sâd Sûresi, 38/75.
31 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
varlıkların “ayn”ıdır. Binâenaleyh muhaddesât diye isimlendirilenler zâtı itibâriyle yücedir. Onlar O’ndan başkası
değildir.
O izâfî yükseklik olmaksızın âlîdir. Çünkü kendileri için
yokluk sâbit olan “ayn”lar varlıktan bir koku almamışlardır. Varlıklarda sûretler çoğalsa bile onlar kendi hallerinde
bulunurlar. Hepsinde hepsinden zâhir olan “ayn” ise birdir.
Kesretin varlığı esmâdadır. Onlar da nisbetlerdir. Nisbetler ise varlığı olmayan şeylerdir. Zât olan “ayn”dan başkası
yoktur. Dolayısı ile O’nun yüce olması kendindendir, izâfetle
değil. Bu yönden âlemde izâfet yüksekliği yoktur.
Ancak varlıkların yönleri dereceli olarak birbirinden üstündür. Bu durumda bir çok varlık yönüyle, izâfet yüksekliği tek hakîkatte mevcuttur. Bu sebeple O’nun hakkında
“O’dur, O değildir, sensin, sen değilsin” deriz. Hakk’ın vecihlerinden bir vecih ve lisanlarından bir lisan olan Harrâz rh.
kendi nefsinden konuşarak der ki: “Allah Teâlâ ancak hükümde, onun üzerine onunla hükmetmede zıtları bir araya
getirmesiyle bilinebilir. “O Evvel, Âhir, Zâhir ve Bâtın”dır. O
zâhir olanın “ayn”ıdır. Zuhûru hâlinde de bâtın olan şeyin
“ayn”ıdır. Kendisinde başka O’nu gören yoktur. O’na gizi
kalan bir şey de yoktur. O kendisi için zâhir olan ve kedisine bâtındır olandır. Ebû Saîd el-Harrâz ve başka varlıkların isimleriyle isimlendirilen O’dur. Zâhir ben dediğinde
bâtın hayır, der. Bâtın ben dediğinde ise zâhir hayır, der.
Bütün zıtlarda bu vardır. Konuşan birdir ve o dinleyenin
aynıdır. Nebî (s.a.v.) buyurdu: ‫“ و א َّ َ ْ أ ُ َ א‬Nefislerinin
kendilerine söylediği şeyler.” Dolayısı ile nefs konuştuğunu
 32
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
duyarak konuşur, kendisinin kendisine söylediğini bilir.
“ayn” ise birdir, hükümler muhtelif olur. Bu durumun bilinmemesi mümkün değildir. Çünkü her insan onun nefsinden olduğunu bilir. Ve insan Hakk’ın sûretidir.
Bundan dolayıdır ki işler muhtelif olmuştur. Bilinen mertebelerde birle sayılar zuhûr etmiştir. Bir sayıyı
vücûda getirdi. Sayı da biri tafsil etti. Sayının hükmü ancak sayılanla ortaya çıkar. Sayılanın ise bir kısmı yoktur.
Bir kısmı vardır. Bir şey his yönüyle yok iken akıl açısından var olur. Sayı ve sayılanın bulunması zorunludur. Sayıyı inşâ eden birin bulunması da zorunludur. Çünkü sayı
bir sebebiyle meydana gelir. Sayıdan her bir mertebe tek
hakîkattir. Meselâ dokuz, on gibi aşağıya ve sonsuza kadar böyledir. Bir toplam değildir. Tek tek sayıların toplamının ismi onlardan ayrılmaz. İki tek hakîkattir. Üç de tek
hakîkattir. Bu mertebelerin gittiği yere kadar böyledir. Tek
olsa bile, Onlardan bir hakîkat diğerlerinin aynı değildir. O
halde cem’ onları tutar. Biz de onun sayılardan olduğunu
söyleriz. Cem’ ile onlar hakkında hüküm veririz. Bu anlatılanda yirmi mertebe zâhir olmuştur. Sonra onlara terkîb
dâhil olmuştur. Böylece zâtı gereği sana göre menfî olan
bir şeyin “ayn”ını isbat etmeyi sürdürürsün.
Kim sayılar hakkında anlattıklarımızı ve nefyinin isbâtının
aynı olduğunu öğrenirse, tehzîh edilen Hakk’ın, teşbîh edilen halk olduğunu bilir. Her ne kadar Hâlik, halktan temeyyüz etmişse de (bir durumda) Hâlik mahlûktur ve yine
mahlûk Hâlik’tır. Bunun hepsi bir tek hakîkattendir. Hayır, belki o tek hakîkattir. Ve O bir çok hakîkattir.
33 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Bak! ne görüyorsun? Dedi ki: َ ْ ُ ‫אل א أَ َ ِ ا ْ َ ْ א‬
َ “Ey
ُ
babacığım, sana emredileni yap!”87 Çocuk babanın aynıdır. Aslında o nefsinden başkasını boğazladığını görmedi.
‫“ و اه‬Onun bedeli büyük bir kurbandır.”88 İnsan
sûretinde zâhir olan koç sûretinde zâhir oldu. Böylece çocuk sûretinde zâhir oldu. Hayır bilakis babanın aynı olan
kimse çocuk hükmündedir. ‫“ َو َ َ َ ِ ْ א َز ْو َ א‬Ve O, ondan
eşini yarattı.”89 O (Âdem) nefsinden başkasını nikahlamadı. Binâenaleyh eşi ve çocuğu ondandır. O halde durum sayıda birdir.
Tabiat kimdir? Ondan zâhir olan kimdir? Biz tabiattan
zâhir olan şeyle onun eksildiğini ve zâhir olanın ademi ile
arttığını görmedik. Zâhir olan şey onun gayrı değildir. Onun
üzerine olan “bu soğuk ve kuru şu sıcak ve kurudur” diye
hükümle beraber sûretler muhtelif olduğu için zâhir olan
şey onun aynı değildir. Tabîat kuruluğu bir araya getirdi.
Ondan başkasını ise uzaklaştırdı. Bir araya getiren tabiattır.
Hayır bilakis tabiatın “ayn”ıdır. Tabîat âlemi bir aynadaki
sûretlerdir. Hayır bilakis muhtelif aynalardaki tek sûrettir.
Nazarın farklılaşması sebebiyle burada ancak hayret vardır. Bizim anlattığımızı bilen ise hayrete düşmez. İlmi çok
olsa bile, ancak mahallin hükmündedir. Mahal ise “ayn”-ı
sâbitenin “ayn”ıdır. Hak o mahaldeki tecelligâhta çeşitlenir. Böylece onun hakkındaki hükümlerde çeşitlenir. Bunun üzerine Hak her hükmü kabul eder. Onun üzerine tecelli ettiği “ayn”dan başkası hüküm vermez.
87
88
89
 34
Saffât Sûresi, 37/102.
Saffât Sûresi, 37/107.
Nisâ Sûresi, 4/1.
İdrîs Fassı  Şemsüddîn İsmâil b. Sevdekîn’in Hayatı ve Eserleri 
Bundan başka da bir şey yoktur.
Hak bu vecihle halktır ibret alın
O vecihle halk değildir tezekkür edin
Söylediğimi anlayanın basîreti gitmez
Ve onu ancak basîreti olan bilebilir
Cem’ etsen ve fark etsen de “ayn” birdir
O bâkî olmayan ve geride bir şey bırakmayan kesrettir
Yüceliği kendinden olan, bütün varlık hallerini ve yokluk nisbetlerini istiğrak etmesiyle kemâl hâsıl olandır. Öyle
ki, onlardan hiçbir sıfatın dışarıda kalması mümkün olmaz.
Bu sıfatlar ister örf, akıl ve şerîat bakımından iyi olsun, ister kötü olsun müsâvîdir. Bu kemâl ancak özellikle Allah
Teâlâ’nın ismi ile isimlenen içindir. Allah ismiyle isimlenmeyenler onun tecelligâhı yada ondaki bir sûrettir. Eğer
tecellî mahalli ise, tecellî mahalleri arasında üstünlük olur
- ki bu zorunludur – Şâyet ondaki bir sûret ise bu sûret
Zâtî kemâlin aynıdır. Çünkü o onda zâhir olanın aynıdır. O
halde Allah ismiyle isimlenen için sâbit olan, bu sûret için
de sâbit olur. Ve sûret O’dur ve O’nun gayrıdır denemez.
Ebû Kâsım b. Kasî Hal’ında buna işâretle şöyle der: Her
ilâhî isim, bütün esmâ-i ilâhiyye ile isimlenir ve onlarla vasıflanır. Bu da her bir ismin Zât’a ve kendisi için konulan
mânâya delâlet ettiğini ve onu taleb ettiğini gösterir. O ismin Zât’ta delâleti yönüyle, onun için bütün isimler hâsıl
olur. Rab, Hâlik, Musavvir ve diğerleri gibi isim, mânâya
delâleti yönüyle ise münferid olur ve diğerinden ayrılır.
İsim Zât haysiyetiyle isimlendirilendir. Kendisine ait
anlamı –ki ona tahsis edilmiştir- yönüyle ise isimlendirilen değildir.
35 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Şimdi “el-Aliyy”i anlattığımız şekilde anladıysan, onun
mekân ve mekânet (mertebe) yüksekliği olmadığını bilirsin. Çünkü mertebe yüceliği, sultân, hâkimler, vezirler,
kadılar ve bu makama ehliyeti olsun veya olmasın bütün
emir yetkisi elinde olan makām sahipleri içindir.
Sıfatlarla olan yücelik ise böyle değildir. Bunun sebebi
insanların en câhili de olsa hükmetme makāmında olan kişinin, insanların en âlimine hükmetmesidir. İşte bu tebaiyyet hükmüyle mekânetle yücedir. Kendi özünde ise yüce
değildir. Çünkü o görevinden azledildiğinde yüksekliği gider. Âlim ise böyle değildir.”
 36
İkinci Bölüm
İdrîs Fassı Şerhi
(İbn Sevdekîn)
İdrîs Peygamberin Mîrâsı
Bismillahirrahmanirrahim
Allah’tan yardım dilerim. Muhammed sallallahu aleyhi
ve selleme, âline ve ashâbına salât u selâm olsun.
Ey dostlarım!
Allah sizi ve bizi kendinden bir ruh ile desteklesin.
İdrîs (a.s.)’ın mîrâcının mîrâsı mükemmel, rûhânî bir
mîrâstır. O zâkirlerin kalplerinde gerçekleşir. Burası onların vücûdlarında dördüncü felektir. Rûhânî mîrâc gerçekleştiği zaman, İdrîs (a.s.)’ın feleklerin ortası olan dördüncü
felekte bulunması nedeniyle, aralarında mânevî benzerlik
oluşur. Sâlik cemâdî, nebâtî ve hayvanî kuvvetlerinin haklarını vererek onları tezkiye edince, cemâd, nebât ve hayvan feleğinden terakkî eder. Onlar tebaa olup kişi, tebaasından sorumludur.
Kul, kalbinin feleğine ulaşınca, vücûdunun ziyâsı, (vücûd
âlemindeki) feleklerinin güneşi olan nefs-i nâtıkasının vasıfları, onda ortaya çıkar. İşte bu ‘mîrâc-ı hâss’dır. Vâris onu,
39 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
vücûd nüshasında diri olan ‘İdrîsî refâkat’in mîrâsı ile tahakkuk ettirir. ‘İdrîsî zevk’ ile de kemâlinin durumuna göre,
varlığında devam ettirerek kuvveden fiile geçirir.
O zaman bu vâris, kudsî ruhların nefeslerini teneffüs
eder. ‘İdrîsî yüksek mekâna’ cezbedilince, bu mertebeye
sahib olur. Artık hareketi, hiçbir değişikliğe uğramaksızın ve aşırılığa kaçmaksızın, ebediyen ‘vasat’ bir şekildedir. Çünkü kalb, bütün tebaasına ve çalışanlarına adâleti
yerine getirme mahallidir. Kalb, bulunduğu yerin özelliğinin bir gereği olarak, adâlet ve îtidâl tevzî eder. Bundan
dolayıdır ki onda, Aleyhisselâm’ın hadisinde “Her ne kadar müftîler fetva verse de kalbine danış”90 buyurduğu gibi,
fetvâda adâlet şekillenir.
Sâlik, gizli bir şekilde hakkını istemeye sevkeden bir
hâli, kendisinde devam ettirdiği sürece, kalb mertebesi
urûc ile elde edilen ‘yüceliği’ gerçekleştiremez. Çünkü o
mertebe, Arş’ın ‘Rahmân’ isminin yeri olduğu gibi, ‘Hak
mertebesi’ ve ‘Allah’ isminin yeridir.
Nefs Tezkiyesi
Sâlik, cevrden (zulüm) bir şey ile muttasıf olduğu sürece, kalp mertebesinde ‘adâleti’ tahakkuk ettiremez. Hissî
âzâlar ve nefsî kuvvetlerinin, kuldan talep ettiği bir hak
vardır ki, o da ‘tezkiye’dir. Bunun için Hak Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Nefsini tezkiye eden kurtulmuş, Onu kirleten
ziyan etmiştir.” (Şems, 9-10)
90
 40
Dârimî, Sünen, II, 320, nr. 2533.
İdrîs Fassı  İdrîs Peygamberin Mîrâsı 
Cemâdiyet Kuvvetinin Tezkiyesi
‘Cemâdiyyet feleği’nin91 tezkiyesinin alâmeti, bu vasfın
ondan münâsib olduğu şekilde ortaya çıkmasıdır. Böylece
cemâda karşı “Yeryüzünde böbürlenerek yürümeyerek” (Lokman, 18) ihsanda bulunur. (Meselâ) Çakıl taşını gereksiz yere
fırlatmayarak, boşu boşuna taşı ve kerpici kırmayarak, yeryüzünü Rabbi’ne şikâyete mecbur etmez. Hadîs-i şerîfte
şöyle buyrulur: “Arz üç şeyi Rabbi’ne şikâyet eder:
1. Üzerinde dökülen haram kanı,
2. Haram fiil sebebiyle yapılan guslü,
3. Güneş doğmadan önce kendisi üzerinde uyumayı.”92
(Konuyu tamamlayan) diğer âdâb da bu bâba dâhildir.
Mütehakkik için, bu vasfını ‘tezkiye’ etmesi durumunda
kābiliyetlerin farklılığına göre değişik mîrâslar vardır. Tezkiyenin neticesi olarak, bu mîrâslardan bazıları bâtınında
ve bazıları da hâriçte (amelinde) kendini gösterir. Sâlike
bu tezkiye ile cemâdın konuşması, tesbîhinin ne olduğu,
Allah’ın yeryüzündeki taşlara yerleştirdiği faydalar-zararlar
ve suların kaynağı keşfolur. Aynı zamanda defninde kabrinin genişleyip ferahlamasını, şefkatli annenin çocuğuna
yumşaklığı ve kucak açması gibi, toprağın da ona kucak
açmasını ve ihsânda bulunmasını keşfeder.
91
92
Felek kelimesi birçok manaya geldiğinden buradaki felek kelimesinin, tabaka veya mertebe olarak anlaşılması uygun gözükmektedir. çn.
ed-Deylemî, Firdevs bi-Me’sûri’l-Hitâb, IV, 99 nr. 6309.
41 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
İnsanlardan cemâdiyyet vasfı kendisinde baskın olanlar, o vasıfların gereklerini yaparlar. Bunlar, nefsinin üzerinde hâkim olan yaratılışının vasıflarıdır. Cemâdiyyet hâli
hâkim olanlar, puta taparlar. Onların ‘Rahmâniyyet’ vasıfları, kuru tabîatlarına, taşlaşmış varlıklarına hapsedilmiş
ve baskı altına alınmış bir şekildedir. Yüce Allah şöyle buyurur: “(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır.”93 Bütün bunlara rağmen, yine de bu gibilerden îmân ve üstün
ahlâkın zuhûrunun mümkün olduğunu bilmelisin.
Nebâtiyet Kuvvetinin Tezkiyesi
Sâlik ‘nebâtî kuvvet’inin hakkını yerine getirdiğinde ve
Allah Teâlâ’ya karşı yaklaştıran şer’î edeple ‘tezkiye’yi gerçekleştirdiğinde, yemesi ve içmesi makbul yani kararında
olur. Çünkü bu ikisi, gıdânın verdiği rutûbetten olan yaşlık kuvvetinin maddesidir. Rutûbet, çeşidine göre vücûdun
bölgelerine yayılır.
Vücûdunda nebâtî kuvveti tezkiye edenin alâmeti, nebât
cinsine muamelesinde görülür. Boş yere bir tahta parçasını, değneği kırmaz, bir kağıt yaprağını parçalamaz, meyveli ağaç altına bevletmez. Bu hal kâbiliyetine göre, ya nefsinde bâtınî olarak veya hissinde zâhirî olarak, ya da her
iki halde de netice verir.
Nebâtiyet kuvvetini tezkiye netîcesi ortaya çıkan mîras,
nebâtın ruhlarını keşfetmek, ibâdetlerini, konuşmalarını,
93
 42
Bakara, 2/74.
İdrîs Fassı  İdrîs Peygamberin Mîrâsı 
muhtelif şekilde tesbîhlerini, fayda ve zararları ile ilgili
husûsiyetleri bilmekdir. Böyece bu konuda bize ulaşan haberlerden, “kütüğün Rasûlüllah’a (s.a.v.) büyük bir iştiyakla
inlemesi94, kazâ-i hâcet zamânı çağırdığında O’nu örtmesi
için iki ayrı ağacın icâbet ederek bir araya gelmesi ve sonra
dönmelerini emrettiğinde tekrar yerlerine gitmeleri”95 gibi
hâdiselerde anlaşılmış olur.
İnsanlardan nebâtî rûhun gücü kendisine gâlib olan,
nefsine bir iş yaptırmaya güç yetiremez. Kendisi ve başkasına karşı, kusur işlemekten korunamaz.
Hayvanî Kuvvetin Tezkiyesi
Sâlik hayvanî kuvvetini, şer’î riyâzâtı tamamlayarak,
tabiî şehvetlerin sûretini kırarak ve gazab anında nefsine
hâkim olarak tezkiye eder. Öyle bir hâle gelmeli ki, yırtıcı
hayvanların sâhib olduğu huyların hâkimiyeti üzerinden
kalkmalıdır. Sâlik ayrıca merdûd âfetlerin aslı olan kibir,
hased ve hırsı temizler.
Bu makamda insanların çoğunu, -Rabbi’nin merhamet ettikleri hâriç- birbirleri ile yarış hâlinde, baş olma
ve gâlip gelme sevdâsında ve yine hayvâniyet sıfatlarına
hapsolmuş bulursun. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgun94
95
İbni Hibbân, Sahîh, XIV, 435; nr. 6506.
Ebû Bekir Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, Beyrut, Dâru’l-Fikr, 1412,
IX, 9; Ebû’l-Kāsım et-Taberânî, Mu’cemu’l-Evsât, Kāhire, Dâru’lHarameyn, 1415, IX, 81 nr. 9189.
43 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
culuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet,
takvâ sahiplerinindir.”96
(Hayvanî kuvvetin tezkiyesini yukarıda anlatıldığı gibi)
gerçekleştiren sâlikin alâmeti, yırtıcı hayvanlara hükmetmesidir. Böylece ona vahşî hayvanlar boyun eğerek tâbî
olur ve onunla ünsiyet kurarlar. Bu kişi onların dilinden
ve kuşların dilinden anlar. Onların duâsını ve tesbîhini bilir. Bu zâhirde ortaya çıkan neticedir.
Bu kuvvetlerle ilgili görevini yerine getirmesinin
bâtındaki neticeleri ise, cemâdiyyet sırrından dolayı
kalbin katılaşmasıdır. Ebû Bekir Sıddîk’in (bir cemaate)
uğradığında yaşadığı hâlin anlatıldığı gibi, bâtınında da
‘övülen katılık’ oluşur. Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.) Kur’ân
okuyan bir kâri’i dinlerken kendinden geçerek yere yığılan birilerine rast gelince şöyle söyledi: “Kalplerimiz
katılaşıncaya kadar biz de böyleydik”97 Yâni kalplerimiz
güçlendi ve sağlamlaştı.
Bu kişi ayrıca sâkin bir şekilde durduğu halde, arzın
sarsılmamasını sağlayan dağların sırrına erer. “Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar
bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu) her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın san’atıdır.”98
96
97
98
 44
Kasas, 28/83.
Ebû Sâlih şöyle demiştir: Hz. Ebû Bekir zamânında Yemen’den gelen bir gurup Kur’ân’ı dinliyor ve ağlıyorlardı. Bunun üzerine Ebû
Bekir (r.a.) dedi ki: “Biz de böyle idik. Ama sonra kalpler katılaştı.”
(Ebû Şeybe el-Kûfî, el- Musannef, thk. Kemal Yusuf Hût, ts.)
Neml, 27/88.
İdrîs Fassı  İdrîs Peygamberin Mîrâsı 
Kimin hayvaniyyet vasfı kendisine gâlib gelirse, o zaman hayvan ondan daha çok doğru yoldadır. Çünkü her
hayvan, işini talepte Allah Teâlâ’nın ona verdiği hidâyetle,
fıtrî olarak hareket ederler. Hayvan, akılsız şehvet sahibidir. İnsan ise akıl ve şehvet sâhibidir. Şehveti aklına baskın olduğu zaman, hayvan ondan daha hayırlıdır. Bu gibiler hakkında Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Onlar hayvanlar
gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.”99
Hayvanın cehli, basîttir. İnsanın ki ise mürekkebdir. Ondaki, hayvanda bulunan basît câhillikten daha fazla olan
câhillik sebebiyle, fâsid hayâlinde şekillendirdiği hataya
îtikad eder. Ayrıca inandığı şeyin hakîkati de yoktur.
Bu inancın ilki, kalpte gelişen hayvanî kuvvetin sebep
olduğu şeydir. Büyüme kuvvetinin, kuvvetin çoğalmasına
vesîle olması da bunun gibidir. Böylece amellerini büyütünce onlarda çoğalma olur, öyle ki bir iyilik on mislinden
yedi yüz misline, yetmiş bin misline ve hatta hesapsız bir
şekilde karşılık bulur.
Sonra ameli, beşerî vasıftan melekî vasfa, rubûbiyyet
ahlâkının ufkuna terakkî ederek ilerler. Burada evsaf ve ahlâk
temizlenir. Böylece uzuvların ve organların ‘tezkiye’sinin
mîrâsları ortaya çıkar.
Kul uzuvları ve kuvvetleri ile meşgul olmayı bıraktığı
zaman (onların murâkabesinden uzaklaştığı zaman), dâimî
huzur hâlinde olur. Bu durumda uzuvlarını fuzûlî işlerden alıkoymasına yardımcı olan halvete ihtiyaç kalmaz.
99
Furkân, 25/44.
45 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Halvete girse bile çıktığında azâları, kendisinde gâlib olan
duruma tekrar dönüş yapacaktır. Bu, toprağın kendinden
rutûbetli oluşu sebebiyle, sık bir şekilde ağaç veya ekin
gibi bitkilerin bulunduğu bir yeri sulayan kimsenin durumuna benzer. Kendisinin oluşturmadığı asılların, kendisinde bulunduğunu bilen kimse için halvet ona bir fayda
vermez. Sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Şâyet
sözünüzde fazlalık ve kalplerinizde tereddüt olmasa, benim
gördüğümü görür, işittiğimi işitirdiniz.”100 Aleyhisselâm
âzâların tezkiyesine ve fazîletlerde tasarrufunu engelleyen şeylere işâret etmiştir.
Şerîatın cemâati terk etmeyi, aslâ istemediğini görmüyor musun? Şârî, îtikâfı cemâat mescidinin dışında bir
yerde tâyîn etseydi, sallallâhu aleyhi ve sellem bunu bildirirdi. Çünkü halvetin hakîkati yoktur ve hükmü de asıl
bakımından geçerli olmayıp ârizîdir.
Halvet
Bazı muhakkikler101 –Allah onlardan razı olsun- şöyle
derler:
“Varlıkta halvet yoktur. Çünkü halvet için şâhid olan ve
şâhid olunan vardır. Sırların halvetinde Cebbâr’ın celveti
vardır. Hayallerin halvetinde, ruhlara mülâzim olma celveti
vardır. İçinde bulunacağın bir mekan gerekir. Sen mekânı
görmesen de, O seni görmektedir. Halvet, izâfe ve nisbetlerdir. Orada celvet sebebi vardır, halvet nerede kaldı!?
100
101
 46
Müsned, c. V, s. 266.
Burada Muhyiddîn İbnu’l-Arabî kastedilmektedir.
İdrîs Fassı  İdrîs Peygamberin Mîrâsı 
Vecihler sefer halinde, gözler nazar etmededir. İnsanlar her
ne kadar mukîm olsalar da sefer halindedirler. Her ne kadar gezinseler de mukîmdirler. Tek başına yolculuk edersen şeytansın. Arkadaşınla yolculuk edersen her ikiniz de
şeytansınız. Arkadaşınla birlikte ve bir melek ile yolculuk
edersen şeytan tahakküm edemez. Böylece üçü biner ve
bu’diyyet makâmından kurbiyyet makâmına intikâl eder.
Her halvet için müşâhede edilen olmaz. Her celvet de övülen değildir, yok veya var olması farketmez.”102
Bunun için halvetten celvete geçişte (halvetin terki ve
celvete geçilmesi hakkındaki) 79. bâbtaki sır şudur103:
“Halvet sıdk meclisinde104 Hak ile celvettir. Kul ‘kendisine
şah damarından daha yakın’ 105olandan nereye gider!..
Halvet O’nunladır, O’ndan değildir. Onun için her şeyin bir
künhü vardır.
‘Mutlak halvet’in olması mümkün değildir. Onu iddiâ eden
kusurlarını ne çabuk ortaya çıkarmaktadır. ‘Bilmiyor musun Allah görüyor?’106 halvet nerede kaldı ‘Bir düşün, ne
dersin?’107 Şayet celvet isteği olmasaydı hiç kimse halvet
yapmaya başlamazdı. Halvet, yeri ibadet edilen ve çevresi
sınırlı olandır. Halvet, zâtından dolayı matlûbdur ve güzel
yol tutmada şâhid olunandır.
102
103
104
105
106
107
İbnü’l-Arabî, Fütûhât, (I-IV), c. IV, s. 340-341.
İbnü’l-Arabî, Fütûhât, 79. Bâb, Halvetin Terki ve Celvete Geçilmesi
Hakkında, c. II, s. 153.
Doğru kimselere mahsûs olan bir makām ve mevkîde, Kamer,
54/55.
Kâf, 50/16.
Alak, 96/14.
Saffat, 37/102.
47 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
Allah O’ndan râzı olsun (İbn Arabî) buyurur ki:
Kişi halvette olsa bile keşf, halvetten mahrûm bırakır. Çünkü
bu halvete bir hicâbdır. Keşif açıldığı zaman kişi bilir ki artık
o halvette değildir. Söz konusu halvette tek başına kaldığını
düşünen kimsenin bu hâli, onun cehline bir delildir. Onun
keşfi açıldığında cehlini anlayacaktır. Câhil olduğunu bilmeyen kimse iki kez câhildir. [Câhil olduğunu bilen ise bir cehil
sahibidir.]108 ez-Zâhir olan Hakk’ın, âlemin hakîkatlerinde
zâhir olduğunu ve O’ndan başka (bir varlık) olmadığını bilen, kendinde zuhûr edeni nazar-ı îtibâra almadığı zaman,
nefsinde halvettedir. Bu durum ona cemiyete karışma ve
celvet hâli verir. Bu yönden halvet sahîh olmaz.
İnsanlardan bazıları halvet sâhibini tercih ederken, bazıları
da onun zıddını yâni celvet sâhibini tercih eder. El-Evvel, elÂhir, ez-Zâhir, el-Bâtın isimleri Hakk’ın esmâsındandır. ElBâtın, el-Evvel isimleri, halveti taleb ederken, ez-Zâhir, elÂhir isimleri ise onların terkini taleb eder ki o da celvettir.
İnsan için hangi isim gālib ise ona uymalıdır. Zâten [isimler
arasında bir vecihten]109 üstünlük yoktur. Mahlûkâtın dönüşü,
yüce topluluğa (mele’) karışmaktır. Halvet dünyevî, yüce
topluluk uhrevîdir. ‘Âhiret ise daha hayırlı ve bâkîdir.’”110
Bu Muhakkik Ârif, aynı şekilde ilâhî tertîb yönüyle, halvet mertebesini şöyle anlatmıştır:111
“Halvete girdim âşık olduğum kişiyle, bizden başkası yoktu
Eğer olsaydı benim dışımda biri, halvetin varlığı olmazdı
108
109
110
111
 48
İbnü’l-Arabî, Fütûhât, (I-IV), c. III, s. 272.
İbnü’l-Arabî, a.g.e., c. III, s. 272.
A’lâ, 87/17.
İbnü’l-Arabî, Fütühât, 78. Bâb, Halvet Hakkında, Fütûhât, c. II, s.
150-152.
İdrîs Fassı  İdrîs Peygamberin Mîrâsı 
Onun tekliğinin şartlarını kendime kabul ettirince
Mahlûkâtın nefisleri onun kölesi haline geldi
Onun kendisinde kendisinden başkası olmasaydı
Nefsim kendini fedâ ederdi bolca nîmetler verene”
Söze dönüyoruz. Musannıf şöyle der:
“Allah muvaffakiyete erdirsin. Mâlûm olsun ki şerîatte halvetin aslı şudur:
‘Beni kendi nefsinde zikredeni, Ben de kendi nefsimde zikrederim. Beni bir toplulukta zikredeni, ben de ondan daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim...’112
Bu ilâhî hadîs sahîh olup, halvet ve celveti içine almaktadır. Halvet ‘el-halâ’ kökündendir. Halâ ise, içinde âlemin olduğu boşluk demektir.
Halvete girip bulamayan, girmemiştir aslında halvete
Öyle bir yol ki o, belâya mahkûm olmaktır hükmü
Aleyhisselam buyurdu ki: ‘Allah vardı ve O’nunla beraber
hiçbir şey yoktu.’ Aleyhisselam’a soruldu:
Mahlûkâtı yaratmadan önce Rabbimiz nerede idi?
Altında ve üstünde hava bulunmayan ‘amâ’da idi.113 Sonra
mahlûkâtı yarattı. Hükmü karara bağladı ve eşyâdan fâriğ
oldu. ‘O, her an yaratma hâlindedir.’114 Daha nice şeyleri
112
113
114
İbnü’l-Arabî, Mişkâtü’l-Envâr, trc. Mehmet Demirci. İstanbul, İz yay.,
1990 nr.27; Suyûtî, Düreru’l-Müntesire 26; Hâkim, Müstedrek, c. IV,
s. 246
İbn Mâce, Mukaddime, c. I, s. 64; İbn Hanbel, Müsned, c. IV, s. 11-12,
nr. 16245.
Rahmân, 55/29.
49 
 İbn Sevdekîn
 İdrîs Fassı
yaratıp tamamlayacaktır. Sonra ilelebet menzilleri, makamları oralara münasib varlıklar ile mâmur eder.
Halvet, makamların en yücesidir. O insanın mâmûr ettiği
ve bizâtihî doldurduğu bir menzildir. Onun dışında bir şey
onunla birlikte sığamaz. İşte bu halvet ve insanın oraya nisbeti; Hakk’ın kulunun kalbine nisbeti gibidir. Kulun kalbi
Hakk’ı içine alma özelliğine sâhip olup, onda [kevnî vecihlerden bir vecih ile]115 gayr varken Hak girmez. Kalb bütün
oluşlardan küllî olarak tahliye olursa, Cenab-ı Hak mü’minin
kalbinde Zât’ı ile zuhur eder. Kalbin Hakk’a nisbeti, O’nun
sûreti üzere olmasıdır. Kalbden başkası O’nu içine alamaz.
Âlemde halvetin aslı, âlemin doldurduğu ‘halâ/boşluk’tur.
Onun doldurduğu ilk şey ‘hebâ’dır. O kendisiyle boşluğun
dolduğu zulmet olan bir cevherdir. Sonra Hakk Teâlâ ona
‘en-Nûr’ ismiyle tecellî edince, bu cevher O’nun rengini almıştır. Böylece ondan ‘adem’ olan zulmetin hükmü kalkmış ve
‘Vücûd’ ile muttasıf olmuştur. Rengine büründüğü bu nûrla
kendi nefsi için zuhur etmiştir. Onun nûr ile zuhûru ‘insan
sûreti’ üzere olmuştur. Bunu ehlullah ‘el-insânu’l-kebîr’ olarak isimlendirmişlerdir. Onun muhtasarını da ‘el-insânu’ssağîr’ olarak isimlendirirler. Çünkü o Allah’ın, küllî olarak
büyük âlemin hakîkatlerini içine yerleştirdiği bir varlıktır.
Bu nedenle cisminin küçüklüğüne rağmen, âlemin sûreti
üzere ortaya çıkmıştır. Âlem Hakk’ın sureti üzeredir. İnsan
da böyledir. Bu Aleyhisselâm’ın şu sözünde belirtilmiştir:
‘Allah, Âdemi sûreti üzere yarattı.’116
[İş anlattığımız şekilde olunca, bundan dolayı Teâlâ şöyle
buyurur: ‘Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların
115
116
 50
İbnü’l-Arabî, a.g.e., III.
Buhârî, İsti’zân, 1; Müslim, Birr, 115; İbn Hanbel, c. II, s. 244, 251,
315, 323.

Benzer belgeler

Ehl-i Sünnet`in Kadere İman Konusuna Temel Yaptığı Belli Başlı

Ehl-i Sünnet`in Kadere İman Konusuna Temel Yaptığı Belli Başlı misaller için bkz. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es-Sünne (I-II, Dimâm, 1406), II, 415; Hatîb, Târîhu Bağdâd (IXIV, Beyrût, t.y.), II, 270; Makdisî, el-Ehâdîsu'l-muhtâre (I-X, Mekke, 1410), I, 328, ...

Detaylı