Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life

Transkript

Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life
ÖZEL
Detoksla enerjilerine
kavuşanların öyküleri
SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ
SAYI: 7 NİSAN 2013
KALP
HASTALIĞINDAN
KORUYAN VE
İYİLEŞTİREN
MUCİZE
DİYET
beslenme
Bahar
Astımla mücadele rehberi
Nisan13_KAPAK_BASKI.indd 1
ISSN 2146-6378
Şenliği
Kalbe giden salatalar
Şifalı çaylar
05.04.2013 11:20
içindekiler
SAYI 7 NİSAN 2013
İLKSÖZ
54
D
-Life kurulduğu günden bu yana yaymaya çalıştığı sağlıklı yaşam felsefesini
önemli bir kitabı Türkçeye kazandırarak bir kez daha vurguluyor. Dr. Caldwell
B. Esselstyn’in Prevent and Reverse Heart Disease adlı kitabı, Kalp Hastalığından Koruyan ve İyileştiren Mucize Diyet adıyla NTV Yayınları’ndan
çıkacak. D-Life’ın katkılarıyla hazırlanan kitapta
Dr. Esselstyn, ömür boyu kalp-damar hastalığına yakalanmamanın sırrını açıklıyor. Yaklaşık
20 yılı aşkın bir süre boyunca yaptığı araştırmaların sonucunda çok önemli bir bulgu yakalayan Esselstyn’e göre, total kolesterol seviyesini
150 mg/dl’nin altında tutmayı başaran insanlar
asla kalp hastası olmuyor. Dr. Esselstyn kitabında
sadece bu önemli bulguyu açıklamakla kalmıyor,
150’nin altında bir kolesterol seviyesinin nasıl
yakalanabileceğine dair sırları da paylaşıyor. Ona
göre tamamen bitkisel ve yağsız bir beslenme
tarzıyla bu seviyeyi yakalamak mümkün. Kitapta
mucize bir diyet reçetesi de sunan ünlü doktorun tüm anlattıkları, D-Life’ın ilk günden beri
danışanlarıyla paylaştığı bilgi ve öngörülerden
oluşuyor. Benzer bir beslenme yöntemini benimseyen D-Life, sunduğu reçetelerle danışanlarının kalp-damar sağlığını korumalarına yardımcı
oluyor. Sayfalarımızda bu çok önemli kitapla ilgili
tüm detayları okuyabilirsiniz.
44
Mikro-dev
chlorella
24
D-LIFE DERGİ
İMTİYAZ SAHİBİ
D-LIFE Yönetim Kurulu Üyesi Damla ÇELİKÇİ
YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Şebnem DENKTAŞ
SORUMLU MÜDÜR
Kardiyolog Dr. Demet ERCİYES
48
ART DİREKTÖR
Hasan Fehmi BAYRAMOĞLU
Baha
mutf
reng
sağlı
GÖRSEL YÖNETMEN
Nurhan POLAT ÖNİER
YAYIN DANIŞMA KURULU
Seçkin Aydın, Feyza Bayraktar,
Prof. Dr. Gönül Ergenekon, Prof. Dr. Hülya Günöz,
Prof. Dr. Hasan İlkova, Prof. Dr. Yaser Süleymanoğlu
YAPIM
Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.
Doğuş Power Center Ahi Evran Caddesi No: 4
Maslak - İstanbul Tel: (212) 304 0000, Faks: (212) 346 3000
YÖNETİM YERİ
Doğuş Holding A.Ş.
Huzur Mahallesi, Maslak Ayazağa Caddesi
No: 2 34396 Şişli - İstanbul
Tel: (212) 335 3232, Faks: (212) 335 3090
32
İşadamı Nejat Güllü
detoksla başlayan
zayıflama sürecini
anlatıyor.
YAYIN TÜRÜ
Üç aylık yaygın süreli yayın
BASKI YERİ
Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstanbul Asfaltı,
Ömerli Köyü, Hadımköy - İstanbul Tel: (212) 798 2840
ISSN 2146-6378
Nisan13_edito_icindekiler.indd 2
09.04.2013 17:49
BÖLÜMLER
5 Hayattarzı
D-Hotel Maris’in manzaralı spa’sı, şifalı takılar,
kağıt çanta, ekolojik ayakkabı, geridönüşüm
termos ve diğerleri...
38
D-Gym, bahar
yorgunluğuna karşı etkili
bir egzersiz programı
hazırladı.
11 Sağlık
Astımla mücadele, alerjiden korunmanın
yolları, E vitamininin faydaları, kanserden sonra
yaşam, Dr. Mehmet Öz’den şeker detoksu...
27 Diyet-Hareket
Baharda zayıflamak daha kolay, detoks öyküleri,
enerji veren hareketler, zumba dansıyla hızlı kilo
kaybı, chlorella mucizesi...
62
Enginar, vücudu
arındıran sebzeler
arasında ilk sıralarda
yer alıyor.
47 Beslenme
Rengarenk bahar meyveleri ve vücuda faydaları,
kalbe iyi gelen salata tarifleri, çay çeşitleri ve
demleme yöntemleri, şifa dolu enginar...
65 Yenilenin
Bahara girerken A’dan Z’ye cilt bakımı,
cildi canlandırıcı bakım kremleri, glütensiz
kozmetikler, anti-selülit masajı....
FOCUS
48
Baharla birlikte
mutfaklarımıza giren
rengarenk meyveler
sağlık dağıtıyor.
72 150 Mucizesi
D-Life ve NTV Yayınları işbirliği ile piyasaya
çıkacak olan Kalp Hastalığından Koruyan
ve İyileştiren Mucize Diyet adlı kitaba
yakından bakış...
78 Obezite tedavisinde
ameliyat mı, diyet mi?
Sağlık sektörünün önde gelen isimleri, aşırı
kilolu insanlarda ameliyatın risklerini ve diyetin
yetersizliklerini tartışıyor.
82 Alo, sinirliyim!
Türkiye’nin ilk öfke kontrolü kliniği Öfkesiz
gerekirse telefonla 7/24 hizmet veriyor.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_edito_icindekiler.indd 3
| 3
09.04.2013 17:49
hayattarzı
MANZARALI SPA
Ege ve Akdeniz’in birleştiği büyüleyici Datça Yarımadası’nın
Hisarönü koyundaki D-Hotel Maris, dünyaca ünlü ESPA spayı
Türkiye’de ilk kez bir resort otelle buluşturdu. Oldukça geniş bir
alana yayılmış olan teraslı ve deniz manzaralı spada sonsuzluk
havuzu, opulent mermerden hamam, bakım odaları, dinlenme
salonu ve bir spa suiti bulunuyor. Spanın özgün bakımları arasında
Deniz Tuzu & Yağ Ovalama ve Ege Deniz Kabukları Masajı, Purva
Karma dört el masajı ve Aktif Nemlendirici cilt bakımları yer alıyor.
Bakımlar sonrası terasta oksijenin maksimum düzeyde olduğu bir
atmosferde bir yanı kristal berraklığında sular diğer yanı volkanik
dağlarla çevrili manzaraya karşı derin bir nefes alabilirsiniz.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 5
| 5
09.04.2013 17:53
hayattarzı
SAAT
ŞIK BİNİCİ
Hermès’in yeni
koleksiyonu
Arceau
Chrono
Bridon, binicilik
sporundan
ilham alan beş
farklı modelden
oluşuyor. Henri
d’Origny’in
yuvarlak kasa
ve üzengi formundaki
asimetrik kayış-kasa
bağlantılarına yer verilen
saatlerin kayışları Barenia
dana derisinden. Bu özellik
markanın geçmişteki
eyer yapım uzmanlığını
hatırlatıyor. Koleksiyonda
siyah, abanoz ve çivit mavisi
renklerde kayış alternatifleri
de sunuluyor. Ancak
saatlerin en özgün parçası
klasiklerde çelik veya mavi,
sporlarda turuncu
renkte olan merkezi
saniye ibresi.
TAKI
KI
MODA
Şif
EKOLOJİK AYAKKABI
Natural World yüzde 100 ekolojik ayakkabılarıyla
Türkiye’de. Tasarımları ve renkleriyle doğadan
ilham alarak İspanya’nın kuzeyindeki Arnedo
kasabasında üretilen ayakkabıların en önemli
özelliği, tamamen ekolojik olmaları. “Made in
Green” sertifikasına sahip, her stile uygun bu
rahat ayakkabıların üretiminde yüzde 100 koton
bazlı kumaş, doğal kauçuk taban ve tamamen
bitkisel boyalar kullanılıyor. İspanya’da 100 yıl
önce kurulan Natural World, hem çocuklar
hem de yetişkinler için doğal renklerde eğlenceli
modeller tasarlıyor.
İstinye
ye
koleks
ks
yaratıc
ıc
sahip y
kuvars
rs
en mo
koruyo
azaltar
TEKN
BAKIM
Organik diş macunu
Artık çocuklar da dişlerini organik bir diş macunuyla fırçalayabilecek.
Hafif nane yağı ve doğal çilek aromaları içeren jel şeklindeki
Logodent, içeriğindeki ekinezya ve yeşil çay ekstratlarıyla bakteri
oluşumunu geciktirir. Güvercin ağacı ekstratı, papatya ve lavanta
hassas dişetlerine bakım sağlar, enfeksiyonları önler. Az miktarda
silis içeren diş macunu plakların yumuşak bir şekilde temizlenmesine
yardım eder. Logodent, sentetik florür ya da sentetik koruyucu
madde, renk ya da koku içermez. D-Life’ta bulabilirsiniz.
AKSESUVAR
KAĞIT ÇANTALAR
Farklı renklerdeki yalın görüntüsüyle beğeni toplayan Paperthinks, geridönüşümlü
çantaları, not defterleri, iPad kılıfları ve aksesuvarlarıyla doğa dostu hediye
seçenekleri sunuyor. Hong Kong’lu Joey ve Aron çiftinin, aradıkları gibi renkli
ve çeşit çeşit not defteri bulamamasından dolayı kendi markalarını yaratma
fikriyle ortaya çıkan markanın ürünleri yüzde 100 geridönüşümlü deri ve 24 farklı
renkte, yüzde 50 geridönüşümlü kağıttan üretiliyor. Paperthinks tasarımlarının
hepsi uluslararası geçerliliğe sahip SGS testiyle onaylanıyor. Bu test, ürünlerin
geridönüşümlü olduklarını, zararlı kimyasal madde içermediklerini ve yeni bir
kullanım için geri dönüştürülebildiklerini gösteriyor. Markanın ürünleri Bilstore
mağazalarında bulunabilir.
6 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 6
09.04.2013 17:53
DO
MÜ
Zik b
keyfin
üretil
bluet
panel
TASARIM
Geridönüşüm
termos
TAKI
KI
Şifalı taşlar
İstinye
ye Park’ın şık takı butiği Mon Reve’in doğal taşlardan oluşan yeni
koleksiyonu
ksiyonu kullanana hem stil hem de pozitif enerji katıyor. Markanın
yaratıcısı
ıcısı Betina Barutçuoğlu dikkat çekici tasarımlarında pozitif etkilere
sahip yarı değerli doğal taşlar kullanıyor. Aşkın taşı olarak bilinen pembe
kuvars
katıyor. Sezonun
rs sevginin vücutta akışını kolaylaştırırken bedene zindelik katıyor
en moda renklerinden biri olan mercan, olumsuz enerjileri ortadan kaldırıp nazara karşı
koruyor. Çarpıcı yeşil rengiyle neşe taşı olan aventurin ise stresi ve zihinsel karmaşayı
azaltarak sakinlik ve yaşama sevinci sunuyor.
TEKNOLOJİ
ecek.
i
a
a
esine
DOKUNMATİK
MÜZİK ZİYAFETİ
Zik by Starck kulaklıklar akıllı telefonla müzik dinleme
keyfini yeni bir boyuta taşıyor. Fransız Parrot tarafından
üretilen, ünlü tasarımcı Philippe Starck imzasını taşıyan
bluetooth kulaklığın üzerinde bulunan dokunmatik
panel sayesinde tüm kontrolleri tek bir parmakla
yapabiliyorsunuz. Gözalıcı tasarımının
yanı sıra dört mikrofonlu aktif
gürültü engelleme, hareket
dedektörü ve çene kemiği
sensörü gibi gelişmiş
özelliklere sahip.
İspanya’da
üretilen
Laken suluk
ve termoslar
çevreye ve
sağlığa uygun
koşullarda
üretiliyor. Şık
tasarımlarıyla
dikkat çeken
termoslar,
sıcak yaz günlerinde
içerikleri soğuk,
soğuk kış günlerinde
ise içerikleri sıcak
tutuyor. Sulukların tescilli iç
kaplaması, tat değişimini ve şişe
içinde koku oluşmasını önlüyor.
Kolay taşınmasını sağlayan
kılıfları sayesinde rahatlıkla
kullanılabiliyor. BPA (Bisphenol
A) içermeyen ürün yüzde
100 geridönüşümlü
alüminyumdan üretiliyor.
Laken termosları Türkiye’de
Adventure Republic, Intersport,
Nezih Kırtasiye ile Laken
bayilerinde satışa sunuluyor.
KOLEKSİYON
Performans
zamanı
Efsanevi Porsche 911’in yaratıcısı Ferdinand Alexander Porsche
tarafından kurulan Porsche Design spor giyimde sadelik ve
fonksiyonelliği ön plana çıkarıyor. Porsche Design Studio ve Adidas
işbirliğiyle Porsche otomobillerinden ilham alarak tasarlanan
ayakkabıdan tişörte birçok spor giyim ürünü kaliteli hammaddeler
kullanılarak geleneksel ve yenilikçi teknolojinin birleşimiyle üretiliyor.
Özellikle ince kumaşları ve sıra dışı renk alternatifleriyle dikkat çeken
lüks spor giyim ürünleri turuncu, neon yeşili gibi renkleriyle Porsche
hayranlarını cezbediyor. Kalite, stil ve teknolojiyi birleştiren Porsche
Design ürünleri şıklığına önem verenleri İstanbul’daki tarihi Maçka
Palas’ta bulunan dev Porsche Design mağazasında bekliyor.
şümlü
kli
farklı
ın
n
r
re
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 7
| 7
09.04.2013 17:53
hayattarzı
2013 Grammy
Ödülleri’nde Echoes
of Love albümü ile En
İyi New Age Müzik
Albümü dalında ödül
alan Omar Akram’ın
Warner Bros. etiketiyle
Haziran 2012’de çıkan albümü dinleyeni farklı
duygulara taşıyor. Akram, albümdeki parçaları
evlendikten sonra balayında ve hemen akabinde
ilk çocuğunu beklerken duyduğu heyecanla
bestelediğini söylüyor. Dinlerken, Omar
Akram’ın heyecan dolu yüreğinin sesini sizler de
hissedeceksiniz.
Müzikle anlaşın
Bilim dünyası ilişkilerinde yaşanan anlaşmazlıkları
çözmek isteyenlere müziği çare gösteriyor.
D
Katkılarıyla
KİTA
Omar Akram
Echoes of Love
MÜZİK
oğası itibarıyla sosyal bir
varlık olan insanı yaşamda
aktif tutan şey iletişimdir.
Böylelikle paylaşır, kendini ifade
eder ve toplumda yer alır. İlk insan
sadece sesler ve hareketlerle iletişimi sağlarken, binlerce yıl sonra
çağımızda artık teknolojinin de sunduklarıyla iletişim çok farklı boyutlara taşınmış durumda.
Her ne kadar teknolojinin
sunduğu son imkanlarla iletişimin
sağlıklı olup olmadığı tartışılsa da,
iletişimin ilk ve en doğal hali olan
konuşmak insanın da doğasının bir
parçası olarak hayatında hiç değişmeden kalacak. Bu tartışmalar çerçevesinde yapılan araştırmalarda
ise çok ilginç sonuçlar elde edilmiş.
Müzik ile daha iyi iletişim kurabileceğinizi biliyor muydunuz?
Paris SUD Üniversitesi’nde görevli
psikologların yaptığı bir araştırma,
aynı ortamda birbirini tanımayan
iki kişinin iletişime geçmesinin
fonda müzik bulunan ortamlarda
çok daha hızlı ve etkili olduğunu
ortaya koymuş. Araştırmada, birbirini tanımayan yetişkin kadın ve
erkeklerden oluşan iki grup oluşturulmuş ve deneklere araştırmanın
mahiyeti hakkında bilgi verilmemiş.
Bir ön görüşme yapılacağı söylenerek farklı müzikler çalan bekleme
odalarında ikişerli gruplar halinde biraraya getirilmişler. Yaklaşık
30 dakika bu odalarda bekleyen
deneklerin birbirleriyle ne kadar
zamanda, nasıl iletişime geçtiği, ne
kadar bilgi alışverişinde bulunduğu
kaydedilmiş. Araştırmanın sonunda
müzik çalan odalarda bekleyen çiftlerin müzik çalmayan odalardakilere oranla çok daha sağlıklı iletişime
geçtiği ve birbiri hakkında daha fazla bilgi toplayabildiği tespit edilmiş.
Müzik çalan odaların arasında da
özellikle yumuşak, ritmi yüksek olmayan müziklerin çalındığı odadaki
çiftlerde iletişimin en yüksek oranda başarıya ulaştığı gözlemlenmiş.
Günlük yaşantımızda bazen sorunların büyük kısmının iletişim bozukluklarından kaynaklandığını fark
ediyoruz, değil mi? İşte size çözüm:
Yukarıda paylaştığımız araştırmaya
dayanarak uygun olan durum ve
yerlerde iletişiminize müziği, mesela müziğin şiirsel ve büyülü ritimlerini size ulaştıran 107.4 Radyo
Voyage’ı dahil etmeye ne dersiniz?
Siz iletişim kurarken müziğin sihirli
etkisini taşımak Radyo Voyage’dan,
onun büyülü etkisini hayatınıza katmak sizden...
Bu sayıda size araştırma sonuçlarına da uygun olacak iki güzel albüm
tavsiye ediyoruz.
Can Atilla
Leyla ile Mecnun
Elektronik New Age
müziğin ülkemizdeki
tek temsilcisi Can
Atilla’nın son albümü
Leyla ile Mecnun
müzikseverleri efsanevi
bir aşk hikayesine
taşıyor. Albüm; Leyla
ile Mecnun’un çocukluk yıllarını, birbirlerine
aşklarını, Mecnun’un çölde yaşadıklarını, Leyla
uğruna yapılan savaşları ve Leyla’nın ölümüyle
son bulan bu hüzünlü hikayenin tamamını
kapsıyor. Sony Music’ten çıkan, dinleyeni iki
yüreği yanık sevgilinin duygu dolu aşk hikayesine
taşıyan albüm Radyo Voyage etiketiyle ocak ayı
itibarıyla müzik marketlerde yerini aldı.
Ve günün her saatinde dinleyebileceğiniz
Radyo Voyage’ın müzik listesinden sizin için
seçtiklerimiz...
1. The Piano Guys - Titanium / Pavane
(The Piano Guys)
2. Karunesh - Dervish Dream
(Colours of the East)
3. Evanthia Reboutsika - Messenger (Ulak)
4. Didier Malherbe & Loy Ehrlich - Hadouk
(Groove Magic)
5. Valenteano & Daniel Stelter Feat. Don
Schiff - Das Parfum (Libretto)
6. Bliss - People Among Us
(No One Built This Moment)
7. Paul Schwartz - Horizon (Aria 2)
8. Chris Botti - Sevdah (Impressions)
9. Pascal Comelade - Un Samedi Sur La Terre
(Un Samedi Sur La Terre)
10. Anjelika Akbar - Rainbow (Raindrops)
radyovoyage.com
facebook.com/RadyoVoyage107.4
twitter.com/voyage1074
8 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 8
09.04.2013 17:54
A
Pro
ve o
B
u
b
E
yöneli
verme
Ge
şuyor.
ağrılar
çıkan
rında a
biçimd
So
ele alı
hayattarzı
KİTAP
Ağrının Kitabı
arklı
aları
abinde
a
ler de
e
eyla
üyle
ki
yesine
ak ayı
niz
n
k
erre
Prof. Dr. Serdar Erdine yeni kitabında ağrı çeşitlerini
ve onlardan korunma yollarını anlatıyor.
B
ugüne değin İngilizce ve Türkçe olmak üzere toplam 31 kitap yazan Prof. Dr. Serdar Erdine
bu kez ağrıyı mercek altına alıyor. 1985 yılında İstanbul Tıp Fakültesi Ağrı Ünitesi’ni kuran
Erdine, 2011’de İstanbul Üniversitesi’nden emekli oldu. Ağrının Kitabı’nı halkın eğitimine
yönelik yazdığını söyleyen Erdine, “Hangi tedaviyi uygularsanız uygulayın, halkın eğitimine önem
vermezseniz kronik ağrıların tekrarlama olasılığı çok yüksektir” diyor.
Geçtiğimiz kasım ayında hayykitap tarafından yayımlanan Ağrının Kitabı, 30 bölümden oluşuyor. Kronik ağrılara yol açan nedenlerin yanı sıra baş, boyun, omuz, kol, bel, göğüs, kanser
ağrıları ile romatizmal ağrılar, yaşlılarda ağrı, ağrı kesiciler, ağrı klinikleri, ağrı ve etik kitabın öne
çıkan konuları arasında yer alıyor. Eski Mısır, Hint, Çin, Mezopotamya ve Eski Yunan uygarlıklarında ağrının nasıl dindirildiğine dair bilgilerin verildiği kitapta ağrının kültürel boyutu da geniş bir
biçimde işleniyor.
Son 20 yıl içerisinde ağrı yalnızca tıp boyutunda değil, toplumsal ve kültürel boyutlarda da
ele alınır oldu. Bunun sonucu olarak dünyanın birçok yerinde ağrı klinikleri kurulmaya başlandı.
Türkiye’de bu kliniklerin ilki 1985’de İstanbul Tıp Fakültesi’nde
açıldı. 1990’da da algoloji bilim dalı olarak Türkiye’de kabul
edildi. Erdine, kitabında algolojinin yan dal ihtisası olarak
kabul edilmesiyle birlikte ağrı uzmanlarının yetişebileceğini öngörüyor.
Ağrıyı vücuttaki bir dengesizlik olarak tanımlayan Hipokrat, bugün algoloji olarak isimlendirilen ağrı biliminin
kelime kökenini oluşturan algos’u (ağrı) da kullanan ilk
isim. Kitapta Hipokrat’tan sonra Yunan bilim ve felsefesini etkisi altına alan Plato ve Aristo’nun insan anatomisi
konusunda inanılmaz bir cehalet, derin bir spekülasyon
getirdiklerinden bahsediliyor. Platon, ağrıyı ruhun armonisindeki bir bozukluk olarak tanımlarken
Aristo’ya göre kalp; zeka, duygular ve benzeri hislerin merkezi şeklinde ifade ediliyor.
Ağrının Kitabı’nda kronik ağrı ile baş etmede psikolojik yöntemler Psikolog Dr.
H. Özlem Sertel Berk tarafından kaleme
alınıyor. Herhangi bir kronik hastalığın
kendi başına önemli bir stres faktörü
olarak görüldüğüne, uzun süreli ağrı yaşayanların “neden ben”, “ağrılarım sebepsiz” ve “benim kontrolüm dışında”
düşüncelerini taşıdığına değiniliyor.
Son bölümde Türkiye’de Ağrı başlığı altında Türk Eczacılar Birliği ve Türk Algoloji
Derneği tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına yer veriliyor. Buna göre Türkiye’de
en sık görülen ağrı yerleri arasında baş (yüzde 26) ilk sıraya yerleşiyor. Ardından bel
(yüzde 13,2), bacaklar (yüzde 13,2) ve karın
bölgesi (yüzde 11,2) geliyor.
Mükemmeli
Aramak
Hepimiz toplumun
dayattığı beklentilerin
sonucunda daha genç
görünmeye, daha fazla
para kazanmaya, her
zaman mutlu olmaya
çalışırız. Tal Ben-Shahar’a göre, “mükemmele” ulaşma arayışı, mutluluğu elde etme
yolunda önümüze çıkan bir numaralı
engel olabilir. Yeni kitabında mutluluk için
mükemmel olmak gerekmediği görüşünü
savunan yazar, bunu ikna edici örnekler
vererek destekliyor.
Hayatınızı 7 Günde
Değiştirin
Paul McKenna, Hayatınızı 7 Günde Değiştirin
isimli kitabında ufak
değişikliklerin nasıl
büyük sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne
seriyor. Yazar, önerdiği
strateji ve teknikler
doğrultusunda okurlarının daha pozitif ve özgüvenli bireylere
dönüşeceğini, yaşamlarının bir hafta gibi
kısa bir sürede büyüleyici bir şekilde değişeceğini iddia ediyor.
Karizma Miti
Bilindik karizma tanımına göre, karizmaya ya
doğuştan sahip olursunuz ya da hiçbir zaman
sahip olamazsınız.
Ancak bu basit tanım
Olivia Fox Cabane’nin
Karizma Miti kitabına
göre doğru değil.
Karizmatik davranışlar
öğrenilebilir ve herkes tarafından mükemmelleştirilebilir. Cabane karizmanın sırlarını
ve nasıl çalıştığını ortaya çıkararak temel
bileşenlerinin ne olduğuna dair çalışmalar
yapmış. Karizmatik olmak temel kişiliğinizin
tamamen başka bir şekle dönüşmesi demek değildir. Zaten sahip olduğunuz kişiliğe uygun olacak bir dizi belirli uygulamayı
adapte etmektir.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 9
| 9
09.04.2013 17:54
hayattarzı
1
ALIŞVERİŞ
Güneşli
adımlar
2
3
Yürüyüş için en rahat kıyafetleri
ya da pratik ürünleri seçerek
baharın keyfini çıkarın.
B
aharın sıcak yüzü, güneşli günler ve temiz
havayla birlikte yürüyüşe çıkmamak için
bahaneniz kalmadı. Saatte 4 kilometrelik
tempolu bir yürüyüşle 250-300 civarında kalori yakarsınız. Yürüyüş sağlığınıza ve diyetinize,
dolayısıyla kilo vermenize destek olur. Aynı
zamanda zihni güçlendirir, Alzheimer riskini
azaltır ve uykusuzluğa iyi gelir.
Cildinizin nefes almasını sağlayacak, hafif,
çok amaçlı Quechua marka bandana spor sırasında özellikle başınızı soğuk ve sıcaktan koruyor. Fiyatı: 24,90 TL (1). Levi’s’ın dar kesimli
yüzde 100 kotondan üretilmiş terletmeyen
üstü sadece 380 gr ağırlığında. Fiyatı 129,90 TL
(2). Nike’nin DRIFit teknolojisiyle ürettiği tişört
fazla nemi buharlaştırarak yürüyüş sırasında
cildin kuru ve rahat kalmasını sağlıyor. Fiyatı
125 TL (3). Skechers’ın kadınlar için üretilen
Liv Smart ayakkabıları sizi yalınayak yürüyüş deneyimine yaklaştırmayı hedefliyor. Fiyatı 141,75
TL (4). Çocuklarınızı da yürüyüşe dahil etmek
isterseniz doğal yürüyüş hissini Puma’nın Cabana Racer SL Jr modeliyle alabilirsiniz. Fiyatı
104,50 TL (5). Nike Flyknit Lunar1+ ayağı ikinci deri gibi saran örgü yapısı ve özel yumuşak
tabanıyla adımlarınıza mükemmellik katıyor.
Fiyatı 329 TL (6). Yürüyüş sırasında eşyalarınızı koyabileceğiniz çok sayıda cebi olan Levis
ceket yağmurlu günler için ideal. Fiyatı 369,90
TL (7). Quechua’nın hafif ve sağlam doğa yürüyüşü pantolonu özel kumaşıyla teri hızlıca dışarı atar. Fiyatı: 59,90 TL (8). Açık havada spor
yapanlara özel geliştirilmiş, neme, ısıya ve tere
dayanıklı Hamilton Sportblock Losyon SPF 70
koruyucu özelliğiyle güneşe karşı kalkan görevi
görüyor. Fiyatı 70 TL (9). Reebok EasyTone
hareket transferi sağlayan teknolojisi sayesinde
spor sırasında mikro-instabilite yaratarak şekilli
ve sıkı bir vücuda sahip olmanıza yardım ediyor. Fiyatı 230,50 TL (10). The North Face’in
en hafif ve hız artırıcı ayakkabılarından biri olan
Men’s Single-Track Hayasa yürüyüşte vücudunuza destek sağlıyor. Fiyatı 299 TL (11).
4
5
6
8
8
7
9
10
11
10 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_hayat_tarzi_yeni.indd 10
09.04.2013 17:54
LİMONLU SU
sağlık
Güne limonlu su ile başlamak vücudun toksinlerden arınmasına yardımcı olur. Özellikle sabahları içilen limonlu su,
vücudun pH dengesini düzenler. İçeriğindeki C vitamini
sayesinde solunum yolu enfeksiyonları gibi hastalıklara
karşı kalkan görevi üstlenir. Limon suyunun kanser hücrelerini öldürdüğü de biliniyor. Uygulayacağınız basit bir
kür sayesinde sağlığınızı kontrol altında tutabilirsiniz. Her
gün 3 ila 5 limonu sıkın. Suyunu 1,5 litrelik cam bir şişenin
içine koyduğunuz içme suyu ile karıştırıp bir miktar bal
ilave edin. Yaklaşık 10 gün boyunca içeceğiniz bu karışım
kendinizi daha enerjik ve genç hissetmenizi sağlayacaktır.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_saglik_YY.indd 11
| 11
05.04.2013 11:19
sağlık
Astım alarmı
Astımı basitçe akciğere hava taşıyan hava
yollarının mikrobik olmayan müzmin
iltihaplanması şeklinde tanımlayabiliriz. Özellikle
bahar aylarında alerjiye bağlı gelişen vakaların
sayısı giderek artıyor. Hastalığın görülme oranı
çocuklarda yüzde 2-15, erişkinlerde yüzde 2-5.
TOM MERTON / OJO IMAGES / GETTY IMAGES TURKEY
MESUDE ERŞAN
T
ürkiye’de astımın görülme sıklığı şehirler ve
bölgeler arasında farklılık gösteriyor. Hastalığa genelde kıyı kesimleri, büyük şehirler
ve düşük sosyo-ekonomik yaşam koşullarında daha sık rastlanıyor. Vakalar çocuklukta daha çok
erkekleri, erişkin dönemde kadınları vuruyor. Türkiye’deki çocuk astımlı sayısı 1,5 milyonu, yetişkin astımlı sayısı 6 milyonu buluyor. Nefes darlığıyla kendini gösteren astımın kesin sebebi belli olmamakla
birlikte, doğuştan nefes boruları duyarlı insanlarda
daha sık geliştiği gözleniyor. Anadolu Sağlık Merkezi
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Esra Sönmez Duman,
astımın kişisel (genetik, obezite, cinsiyet) ve çevresel
faktörlerin (alerjenler, enfeksiyonlar, sigara, ev içi ve
ev dışı hava kirliliği vb.) etkileşmesi sonucu ortaya
KOR
Astım
yonu
ilaçlar
buna
siyonl
meler
inflam
İlaç te
12 | D-LIFE NİSAN 2013
nisan12_astim.indd 12
çıktığ
olmak
Hasta
belirt
çıkma
Ça
ğunu
durum
30’lar
tım o
Astım
törler
kirlili
da rol
kalan
ken b
alerjin
kaldığ
olduğ
ti kişi
Bu ne
larınd
Ev
bilir.
cuda
küf m
dışınd
ta, fın
alerjiy
Ta
veri, h
ji düşü
maruz
gelen
kedi t
laştırı
ayınd
hırıltı
Esra S
nabili
alerje
ca ilaç
de çal
bunla
akılda
05.04.2013 10:32
ler ve
Hastahirler
llarınha çok
Türkiin asa kenmakla
nlarda
erkezi
uman,
vresel
içi ve
ortaya
çıktığını söylüyor. Astım çoğunlukla bir alerjiye bağlı
olmakla beraber alerji olmadan da ortaya çıkabiliyor.
Hastada hırıltı, nefes darlığı ve öksürük oluşuyor. Bu
belirtilerin ağır nefes darlığıyla birlikte aniden ortaya
çıkmasına astım krizi adı veriliyor.
Çalışmalar astımda genetik yatkınlığın rolü olduğunu gösteriyor. Anne-babadan birinin astım olması
durumunda çocukta astım görülme riski yüzde 2030’lara yükseliyor. Anne-babanın her ikisinin de astım olması durumunda risk yüzde 60-70’lere çıkıyor.
Astımın ortaya çıkmasında rol oynayan çevresel faktörler, aynı zamanda astım ataklarına yol açıyor. Hava
kirliliği ve bazı alerjenler astım belirtilerine yol açsa
da rolleri yeterince açık değil. Aynı faktörlere maruz
kalan bazı insanlar neden alerjik reaksiyon gösterirken bazıları göstermiyor? Dr. Esra Sönmez Duman,
alerjinin, kişinin bağışıklık sisteminin alerjene maruz
kaldığı durumda gösterdiği aşırı duyarlılık reaksiyonu
olduğunu hatırlatıyor. “Bu reaksiyonun şekli ve şiddeti kişinin genetik özellikleri doğrultusunda şekillenir.
Bu nedenle aynı faktöre maruz kalan kişilerden bazılarında reaksiyon görülürken, bazılarında görülmez.”
Evde veya ev dışında birçok alerjen astımı başlatabilir. Bu alerjenler çoğunlukla solunum yoluyla vücuda alınıyor. Bunların en önemlileri ev içinde akar,
küf mantarları, hamamböceği, evcil hayvan tüyleri; ev
dışında ağaç, çiçek ve ot polenleri. Ayrıca süt, yumurta, fındık, fıstık, balık, buğday ve soya gibi besinler de
alerjiyi tetikleyebiliyor.
Tanıyı koyarken doktorların en fazla yararlandığı
veri, hastaların anlattıkları. Hastada klinik olarak alerji düşünülüyor ise etkeni tespit etmek hastanın alerjen
maruziyetini önlemede önemlidir. Örneğin, eve yeni
gelen kedi sonrası artan astım atakları hastada olası
kedi tüyü alerjisini düşündürür ve etkenin evden uzaklaştırılması atağı önlemede ilaç kadar değerlidir. Bahar
ayında artan hapşırık, burun tıkanıklığı, şeffaf akıntı,
hırıltılı solunum polen alerjisini düşündürüyor. Dr.
Esra Sönmez Duman, “Alerji testi yapmadan da tanı konabilir. Erken tespit etmek için sık görülen solunumsal
alerjenlere karşı cilt ve kan testleri yapılabiliyor. Ayrıca ilaç, besin alerjen paneli gibi spesifik birçok alerjen
de çalışılabiliyor. Milyonlarca alerjen madde olduğu ve
bunların her birini test etmenin mümkün olmadığını
akıldan çıkarmamak lazım” diyor.
KORTİZON FOBİSİ YERSİZ
Astımda tedavinin amacı, hava yollarındaki inflamasyonu kontrol altına almak. Hastalar anti inflamatuar
ilaçları kullandıkları sürece inflamasyon baskılanır,
buna bağlı olarak belirtiler kaybolur, solunum fonksiyonlarında ve bronşların aşırı duyarlılığında düzelmeler sağlanır. Dr. Esra Sönmez Duman’a göre anti
inflamatuar tedavi kesilecek olursa ataklar görülüyor.
İlaç tedavisi yanında alerjik hastanın alerjen temasının
mümkün olduğunca azaltılması da atak sıklığını belirgin derecede azaltıyor ve ilaç dozlarının düşmesine
yardımcı oluyor.
Astım tedavisinde bronş duvarındaki yangı kontrolünü sağlayan temel ilaç, kortizon. Kortikosteroid içeren ilaçlar olmadan astım hastalığı kontrol altına alınamaz, ilerlemesi durdurulamaz. Etkin bir astım tedavisi
için öncelikle hastalardaki “kortikofobi”nin (kortizon
korkusu) aşılması gerekiyor. Astım, soğuk algınlığı gibi
tamamen iyileşen bir hastalık değil. Hava yollarının
kronik inflamatuar hastalığı. Dr. Esra Sönmez Duman,
“Çocukluk çağı astımının yüzde 70’i ergenlik çağında
iyileşir ve yetişkinliğe taşınmaz. Fakat yetişkin çağda
ortaya çıkan astımın kendi kendine geçmesi söz konusu
değil. Kontrol altında tutulabilmesi için hastanın ömür
boyu ihtiyaç duyduğu minimum dozda ilaç kullanımı
gerekiyor. Hafif astım hastalarında doktor kontrolünde
aralıklı ilaç kesmek mümkün olabilir ama hastaların en
büyük hatası iyileştiklerini sanarak kendi başlarına ilacı
kesmeleri” uyarısında bulunuyor.
MEVSİM DEĞİŞİKLİĞİ TETİKLİYOR
Havaların ısındığı ve doğanın uyanarak polenlerin
uçuştuğu ilkbahar mevsimi de alerjenlerin tetiklediği astım ataklarına sebep oluyor. Bahar ayında alerjik
yakınmaları artan hastalar, mart ayından itibaren şikayetler ortaya çıkmadan veya henüz çıkmışken hekimlerinin önerdiği tedaviye başlamalı ve belirtileri
kontrol altına almalı. Dr. Esra Sönmez Duman, “Böylece alevlenmiş belirtileri bastırmak için gerekecek yüksek doz ilaç kullanımına ihtiyaç kalmadan mevsimi
ihtiyaç duydukları en düşük doz ilaçla atlatma şansını
yakalayabilirler. Alınan önlemlere rağmen semptom
kontrolü sağlanamazsa doktora başvurmalılar” diyor.
Astım hastalığı ve tedavisi hakkında doktorunuzdan
mutlaka eğitim alın. Önerilen ilaçları düzenli şekilde
kullanın. Atak durumunda ne yapmanız gerektiğini
öğrenin. Hangi ilacın tedavi, hangi ilacın kurtarıcı nitelikte olduğu, ilaçların ne sıklıkla kullanılabileceği,
hangi durumlarda doktorunuzla iletişim kurmanız
veya hastaneye gitmeniz gerektiğini kavrayın.
Püf
noktası
Reflüsü olan
astım hastaları
ağır, baharatlı
yiyeceklerden ve
asitli içeceklerden
uzak durmalı.
Aksi halde mide
asidi solunum
yollarına kaçtığında
astımın kontrolünü
zorlaştırıyor ve
şiddetli öksürüğe
yol açabiliyor.
Önlemler paketi
Alerjik astım hastaları ev ve iş ortamlarında alerjen/kimyasal madde
maruziyetinden mümkün olduğunca kaçınmalı.
Ortamın temizlik ve havalandırmasının ne şekilde yapılması gerektiğini
öğrenmeli.
Meslek seçerken astımı tetikleyeceği bilinen meslekler tercih etmemeli.
Deniz ve deniz kenarı tatilleri astım hastaları için en doğru tatil seçeneği.
Bol bol tuzlu suda yüzmek ve tuzlu su buharı solumak hava yollarını rahatlatır.
Ayrıca kış boyu tıkanan ve enfeksiyonlarla mücadele eden hava yolları doğal
tuzlu suyun etkisiyle açılacaktır.
Havuz suları çoğunlukla klorla dezenfekte edildiğinden aşırı sıcak havada
buharlaşarak salınan klor astım hastalarında atakları tetikleyebiliyor.
NİSAN 2013 D-LIFE
nisan12_astim.indd 13
| 13
05.04.2013 10:32
sağlık
e
e
e
a-
Alerjisavar
yöntemler
K
üresel ısınmanın uzun vadede yol açacağı felaketlerden hepimiz haberdarız. Ancak
bir de günlük yaşamımızı tehdit eden boyutları var. Karbon yakıtlar maksimum
ölçüde kullanıldığında atmosferde sera gazı salımı artıyor. Isıdaki ufacık değişimler
her bahar bitki ve ağaçların daha erken çiçeklenmesine, dolayısıyla polen saçmasına
yol açıyor; sonbaharda ise bitkiler geç ölüyor ve polen sezonu uzuyor. Bu da alerjik
hastalıklara ve astıma davetiye çıkarıyor. Bu tür hastalıklardan korunmanın doğal ve etkili
yöntemleri var mı? Elbette. İşte yapmanız ve yapmamanız gerekenler...
NE
ISID
Nevre
dahil
se hal
yakın
yerine
SABAH EGZERSİZ YAPMAYIN
Açık havada egzersiz yapmaktan hoşlananlardansanız, sabah ve
öğle saatlerinden kaçının. Bitkiler ve ağaçlar gün doğarken polen
salgılamaya başlar; sabahın geç saatleri ve öğlen polen seviyesi
zirveye ulaşır. Uzmanlar alerjik hastalıklardan mustarip olanların
egzersiz için öğleden sonraları ya da akşam saatlerini tercih etmelerini öneriyor.
BURNUNUZU TEMİZ TUTUN
ele ettiği
aplanma
a besin
Burun temizleme kiti kullanmak, burnunuzun mukustan arınmasını ve burun yoluyla ortaya çıkan alerji belirtilerinin hafiflemesini sağlar. D-Life’tan satın alabileceğiniz neti pot ile düzenli sinüs
temizliği yapabilirsiniz. Ya da evde hazırlayacağınız karışımla da
aynı etkiyi sağlayabilirsiniz. 250 gram ılık suya yarım çay kaşığı tuz
ve bir tutam karbonat karıştırın, burun deliklerinizden birini kapatın, ağzınızı açın ve sıvıyı uygulayın. Aynı işlemi diğer burun deliğiniz için yeniden yapın. Sadece mukus değil, bakterileri ve geniz
akıntılarını temizlemenizde de çok faydalı olduğunu göreceksiniz.
DUŞ ALIN
Kapıdan her girdiğinizde evinizin içine dış
dünyadan küçük parçalar taşıyorsunuz.
Giysileriniz, saçlarınız, ayakkabılarınız ve
deriniz partiküllerle kaplanmış oluyor. O
yüzden hemen duş almayı ve üstünüzü değiştirmeyi ihmal etmeyin. Polen partiküllerini misafir etmek istemiyorsanız ayakkabılarınızı mutlaka dışarıda çıkarın.
14 | D-LIFE NİSAN 2013
tanesini
istemini
ağrısı ve
alar grip
şığı taze
Nisan13_astimla_mucadele.indd 14
05.04.2013 10:32
DERLİ TOPLU OLUN
Toz akarlarının, böceklerin ve küfün en sevdiği yerler dağınık, kirli ortamlardır. Onlarla baş başa kalmamak için sık sık toz alın; her
hafta eski gazeteleri ve alışveriş torbalarını çöpe atın. Mümkünse
çöp kutusunu dışarıda tutun. Unutmayın, temizlik sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır.
DOĞAL TEMİZLEYİCİLER
KULLANIN
Temizlik kadar nasıl yaptığınız da önemli.
Kimyasal bazlı temizlik maddeleri kullanmak alerjinizi azdırır ve alerji belirtilerini
tetikler. Karbonat ya da sirke gibi doğal bazlı temizlik maddelerini kullanmaya çalışın.
HEPA filtresi olan, vakumlu bir elektrikli
süpürge satın alın. Temizlikte arapsabununa
ya da zeytinyağlı sabunlara, yani büyükannenizden kalma doğal yöntemlere geri dönün.
r
NEVRESİMLERİ YÜKSEK
ISIDA YIKAYIN
Nevresimlerinizi en az haftada bir kez değiştirin ve battaniyeniz
dahil 100 derecenin üzerindeki yüksek ısılarda yıkayın. Mümkünse halılarınızı sık sık kuru temizlemeye gönderin. Tüyler alerjinin
yakın dostudur. Özellikle de eskimiş ve yıpranmışlarsa… Kuştüyü
yerine polyester lifi gibi sentetik dolgulu yastıkları tercih edin.
PENCERELERİ
KAPATIN
Hava filtreleri kullanmak, evin içinde polenleri uzak tutmanın etkili yollarından
biri. Ancak hava temizleyicisi çalışırken
kapı ve pencereleri kapatmadığınız sürece,
sadece aletin bulunduğu odanın havasını
temizliyorsunuz demektir. Evin tamamında hiçbir etkisi olmaz. Hava filtreniz yoksa
sabah 10.00 ila öğlen 15.00 arasında, yani
polen oranının yüksek olduğu saatlerde
pencereleri kapalı tutun.
ne dış
unuz.
nız ve
yor. O
zü deküllekkabı-
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_astimla_mucadele.indd 15
| 15
05.04.2013 10:32
sağlık
Sağlıklı yaşamın anlamı...
Bana bir şey olmaz düşüncesiyle sağlığımızı sorumsuzca harcamak yerine onu bilinçli
bir şekilde korumaya çalışmak hayatta yapacağımız en akıllıca işlerden biridir.
KARDİYOLOG DR. DEMET ERCİYES
“
Her şeyin başı sağlık", "Sağlık elden gidince gerisi boş",
"Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" gibi dilimize yerleşmiş ve klişeleşmiş sözleri genellikle üzücü, can sıkıcı bir durumla karşılaştığımızda "Sağlık olsun" diye başlayarak ya da
etrafımızda sağlığını kaybetmiş kimselerle karşılaştığımızda kullanırız. Gerçekten de kıymeti ancak elden gidince ya da gitme korkusunu yaşadığımızda ortaya çıkan, diğer zamanlarda ise "Aman
canım, bana bir şey olmaz", "Atın ölümü arpadan olsun" misali davranarak sorumsuzca harcadığımız sağlığımızı ne kadar düşünüyoruz? Onu koruma bilincine kaçımız sahibiz?
Her gün gazete ve dergilerde, televizyonda çeşitli programlarda sağlığımızı korumak için neler yapmamız gerektiğiyle ya da
çeşitli hastalıklarla karşılaştığımızda nasıl davranmamız, hatta
nasıl tedavi olmamız gerektiğine yönelik sayısız bilgi verilmekte. Çoğumuz bu bilgileri doğru bir şeyler yapabilmek hevesi ve
saflığıyla izleyip harfiyen yerine getirmeye çalışıyoruz. Ancak bu
anlatılanların kaçta kaçı doğru? Kardiyolog olmam sebebiyle son
dönemlerde en sık karşılaştığım sorular şöyle: "Ama doktor hanım,
herkes başka bir şey söylüyor, kolesterol iyi mi, kötü mü? Ne yemeli,
ne yememeli? Kolesterol ilacı alalım mı, almayalım mı? Ne yapacağımızı şaşırdık." Teknolojideki gelişmeler, medya ağının büyümesi, uluslararası seviyedeki iletişim ağının hızı ve gücü bize elbette
hayatı kolaylaştırmakta ancak bu yolla bilgi aktarımı yapanların
da çok dikkatli olması gerektiğini göz önüne koymakta. Doğru bilginin yayılımı ne kadar faydalı ve yapıcı ise yanlış aktarımlar da
bir o kadar zarar verici olabilir.
ÖNCE DOĞRU BİLGİ
Medya kanalıyla bu kadar bilgi kirliliği varken bu bilgilerin içinden gerçekten doğru ve faydalı olanı almak bazen tıp camiasının
içinde olanların bile kafasının karıştığı ve zorlandığı bir konu. En
doğrusu tabii ki işi uzmanına danışmak. Uzmanlar arasında çelişki
varsa birkaç uzmanı dinleyerek mantıklı olanı seçmekse hep yaptığımız. Burada, reyting ve ticari çıkarın olmadığından emin olmak
ve güven duygusu önemli. Tabii bir de bilimsel verilerle ispatlanmış olması da mühim. Sansasyon yaratmak amacıyla öne sürülen
bilgilerde, "Yapılan araştırmalar göstermiştir ki..." diye başlayan
oran verileri ile birlikte bu araştırmaların kim tarafından nerede
yapıldığı ve hangi dergide yayımlandığı bilgisi, yani referans da istenmelidir. Zira bu araştırmaların kalitesi, güvenilirliği ve doğruluğu, yapıldığı yer ve yayımlandığı derginin prestiji ile de bağlantılıdır. "Biz bu bilimsel dergilere nasıl güvenelim?" diyeceksiniz,
haklısınız, ancak artık dünyada bazı ünlü üniversite ve klinikler
var ki bunların isimlerini çoğumuz biliyoruz ve burada yapılan
çalışmalar da genellikle bu tür dergilerde yayımlanmakta. Daha
da kolayı, dünya çapında çeşitli merkezlerden seçilmiş, konusun-
da uzman kişilerden oluşan komitelerin, çok sayıdaki vakalardan
oluşmuş çalışmalardan sentez yapıp meta analizleri çıkartarak belirli kurallar çerçevesinde oluşturduğu kılavuzları örnek almaktır.
Bu durum doktorların işini çok kolaylaştırmaktadır. Gereksiz tartışmalar ve fikir ayrılıklarına da engel olarak fuzuli zaman kaybı
yerine doktorların vakitlerini, hastalarını iyileştirmek ve onları
hastalıklardan korumaya yönelik harcamalarını sağlamaktadır.
BESLENME
Sağlıklı olmak adına taşıdığımız genetik kodlamada bir değişiklik
yapamayız. Bu durum bize genetik olarak geçen ten rengi, göz rengi gibi değiştiremeyeceğimiz bazı karakteristik özelliklerin yanı
sıra maalesef bazı hastalıklara da yatkınlığımızı belirlemekte. Ancak biz bazen bu hastalıkların oluşumunu bazı hatalı alışkanlıklar
sebebiyle çabuklaştırmakta ve zemin hazırlamakta ya da doğru
metodları seçerek geciktirmekte ya da engellemekteyiz.
Doğru beslenme beden ve zihin sağlığı için önemli olduğu kadar
psikolojimizi de yakından ilgilendiren fit görünümümüz için de
önemli. Doğru beslenmenin anlamı dengeli ve sağlıklı beslenmek.
Bunu artık herkes biliyor. Ama yine de bile bile bazı zararlı yiyecek
ve içecekleri tüketmeye devam ediyoruz. Tıpkı sigara ve aşırı alkol
tüketiminde olduğu gibi. Teknolojinin hızla ilerlediği dünyamızda, yoğun iş hayatının getirdiği zaman kısıtlılığı ile beraber yemek
yemeye ve hazırlamaya ayırdığımız vakit de çok kısıtlı. Bu nedenle
sağlıklı olup olmadığına bakmaksızın fast food ile raf ömrü olan
işlenmiş hazır gıdalara yönelim de artmakta ve sonuçta eğitim
seviyesine bakmadan obezite (şişmanlık) dediğimiz patolojik durum ortaya çıkmaktadır. Yediğimiz ve içtiğimiz gıdanın kalitesi
ve besin değeri çok önemlidir. Zayıf insanlar her zaman en sağlıklı
kişiler olmayabilir ancak obezitenin patolojik bir durum olduğu
kesindir. Ülkemizde başlatılan "Obezite ile mücadele" hareketi çok
yerinde bir karardır. Yaşadığımız topraklar bulunduğu iklim itibariyle çok verimlidir. Bu nedenle birçok sağlıklı gıdayı mevsiminde
taze olarak tüketme şansına sahibiz. Her bir meyve ve sebzenin
sağlık için ayrı ayrı değeri vardır.
FİZİK AKTİVİTE
Beslenmenin yanı sıra günlük fizik aktivite, yani spor da çok
önemlidir. En azından yapılan günlük yürüyüşler kalp, damar,
iskelet, kas sistemine faydalarının yanı sıra kondisyonu artırarak
rahat hareket etmemizi sağlamakta, kilo kontrolüne yardımcı olmaktadır. Uzman eşliğinde ve münferit olarak yapılan fitness, yüzme gibi sporlar ya da kişinin isteğine göre pingpong, golf gibi takım
ruhunu da geliştiren spor türleri benzer şekilde önerilir. Yalnızca
profesyonel sporcu olunmadığına göre, yarışmalı tarzda yapılan
sporlar önerilmez.
16 | D-LIFE NİSAN 2013
nisan13_dr_demet.indd 16
09.04.2013 17:55
BES
nçli
ET
K
ardan
ak bemaktır.
iz tarkaybı
onları
adır.
DE
TO
şiklik
z renn yanı
e. Anlıklar
doğru
KS
BESLENME
,
kadar
çin de
nmek.
yecek
alkol
amızyemek
denle
ü olan
ğitim
ik dualitesi
ğlıklı
lduğu
ti çok
itibaminde
zenin
METOD
RE
A
H
...
SAGLIK
Kişiye özel
Sağlıklı yaşam için başlatılan harekette, herkese aynı
şekilde uyarlanan metod yerine kişilerin öncelikle
doktor kontrolünden geçerek gerekli tahlilleri
yaptırması, kapalı bir kutu gibi gözüken bünyelerini
tanıyarak kendilerine uyan diyeti ve yaşam tarzını yine
uzmanlarla tıbbi ekip eşliğinde tamamlaması en ideal
ve kalıcı olandır.
a çok
amar,
ırarak
mcı ols, yüztakım
lnızca
apılan
.
. GI
BIL
NİSAN 2013 D-LIFE
nisan13_dr_demet.indd 17
| 17
09.04.2013 17:55
sağlık
Koruma
Diğe
kalkanı
E vitamininin bir vitamin ailesi olduğunu biliyor
muydunuz? Üstelik her üyesinin sağlığımız açısından
çok önemli işlevleri var. AHU ERKIVANÇ YILDIZ
İ
smi sizi yanıltmasın. E vitamini tek bir vitamin değil, aslında
tüm vücutta etkili olan ve yağda çözünen bir vitamin ailesi.
Bazı üyelerine tokoferol, bazı üyelerine tokotrienol deniyor.
E vitamini ailesi hakkında yapılan araştırmaların sayısı giderek
artarken her üyesinin insan vücudunda eşsiz fonksiyonları olduğu ortaya çıkıyor.
Peki, ama E vitamininin işlevi ne? Hayatta kalabilmek için oksijen solumamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Ancak oksijen vücuttaki molekülleri aşırı duyarlı hale getirdiği için aslında riskli
bir madde. Oksijen içeren moleküller aşırı duyarlı hale geldiğinde,
etraflarındaki hücre yapılarına zarar vermeye başlıyor. Buna oksidatif stres deniyor. E vitamini, C vitamini, selenyum ve B3 vitaminiyle birlikte çalışarak oksijen moleküllerinin zararlı etkilerini
önlüyor. Araştırmacılar, E vitamininin bu grup çalışmasındaki en
önemli bileşen olduğuna inanıyor.
Mesane kanserinden koruyor
Cildi gençleştiriyor
Kalbi destekliyor
E vitamininin cilt üzerindeki etkisinden muhtemelen haberdarsınızdır. Zira kendisi genç ve sağlıklı bir cildin olmazsa olmaz unsurlarından biri. E vitamini aşırı aktifleşen oksijen moleküllerinin tıpkı şimşek gibi hücreye çarpmasına izin veriyor ama zarar oluşmasını engelliyor. Dolayısıyla ultraviyole ışınları açısından müthiş bir
koruma kalkanı. Doğrudan uygulandığında cildi ultraviyole ışınlarından koruduğunu gösteren sayısız araştırma mevcut. E vitamini
zengini gıdaların bolca tüketilmesi de hücre zarlarını sararak aynı
koruyucu etkiyi yaratmasını sağlıyor.
Araştırmalar vücudunda E vitamini oranı yüksek olan kişilerin kalpdamar hastalıklarına yakalanma riskinin düştüğünü ortaya koydu.
Uzun süre E vitamini takviyesi almanın kalp-damar rahatsızlıklarından korunmak için ideal bir yöntem olduğuna inanıldı. Ancak sonraki çalışmalar bu teoriyi çürüttü. Örneğin, en büyük araştırmalardan
biri olan Heart Outcomes Prevention Evaluation (HOPE) günde belirli bir miktar alınan E vitamini takviyesinin kalp-damar hastalarında riski azalttığını kanıtladı. E vitamininin antioksidan özelliği çok
önemli bir nokta. Ancak sadece ona bel bağlamak çözüm değil.
Nası
Hava
E vit
E vita
uygul
neden
gibi b
yen, k
sı öne
E vita
tüketi
Mesane kanseri erkek ölümlerine sebebiyet veren dördüncü kanser
türü. Erkeklerde kadınlara göre dört kat fazla görülüyor. Amerikan
Kanser Araştırmaları Birliği’nin verilerine göre, E vitamini zengini
gıdalar tüketmenin yararlarından biri de mesane kanseri gelişimini yüzde 50 oranında azaltması. Dolayısıyla kuruyemiş, ıspanak,
hardal yaprakları, biber ve zeytinyağı gibi E vitamininin bolca bulunduğu besinleri diyetinizden eksik etmeyin. Doktorunuza danışarak E vitamini takviyesi almak da akıllıca bir hareket olabilir.
BES
Gözlere sağlık aşılıyor
Özellikle ilerleyen yaşlarda görme bozuklukları ve katarakt pek
çok insanın sorunu. Oksidatif stresin bu alanda da başrol oynadığı
düşünülüyor. E vitamini gibi antioksidan özelliklere sahip besinler
bu rahatsızlıkların oluşumunu yavaşlatıyor, hatta tedavi ediyor.
18 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_e_vitamini_yy.indd 18
E vita
lirtile
tığı, v
bağışı
oluml
özelli
daha ç
takviy
çiziyo
05.04.2013 10:35
Ay
Bad
Isp
Paz
Şal
Ku
Lah
Do
Ha
Brü
Bro
Ke
Kız
Diğer yararları
nı
kanser
erikan
engini
işimipanak,
ca budanılir.
E vitamininin antioksidan yararlarının yaşlanmayı ve yaşlılık belirtilerini geciktirdiği, LDL kolesterolün damarsal zararlarını azalttığı, vücuttaki HDL kolesterol oranını artırdığı biliniyor. Ayrıca
bağışıklık sistemini güçlendiriyor, beyin fonksiyonları üzerinde
olumlu etki yapıyor. Çeşitli kanser türleri üzerinde de tedavi edici
özelliği olduğu gözlemlendi. Ancak uzmanlar E vitamininin
daha çok gıdalardan alınması gerektiğini söylüyor. Vitamin
takviyesi olarak aynı etkileri ortaya koymadığının altını
çiziyor.
Nasıl tüketmeli?
Hava teması ve fabrika işlemleri süreci besinlerdeki
E vitamini oranını büyük ölçüde azaltıyor. Örneğin,
E vitamininin en yüksek miktarda bulunduğu buğdaya
uygulanan işlemler, oranın yüzde 50 ila 90 azalmasına
neden oluyor. Zeytinyağı, ayçiçeği yağı ve yerfıstığı yağı
gibi bitki yağlarının hava ve güneşle temasını engelleyen, koyu renkli ve sıkıca kapatılmış kaplarda saklanması önemli bir püf noktası. Domates, brokoli, havuç gibi
E vitamini ihtiva eden besinlerin pişirilmeden çiğ olarak
tüketilmesi de oldukça yararlıdır.
HANGİ BESİNDE, NE KADAR
BESİN
kt pek
nadığı
sinler
yor.
n kalpkoydu.
klarınsonraardan
de bealarınği çok
.
Ayçiçeği çekirdeği
Badem
Ispanak
Pazı
Şalgam
Kuşkonmaz
Lahana
Domates
Havuç
Brüksel lahanası
Brokoli
Keklikotu
Kızılcık
ÖLÇÜ
MİKTAR (mg)
1/4 kase
12,31
1/4 kase
8,97
1 kase, pişmiş
3,74
1 kase, pişmiş
3,31
1 kase, pişmiş
2,71
1 kase, çiğ
1,51
1 kase, pişmiş
1,11
1 kase, çiğ
0,97
1 kase, çiğ
0,81
1 kase, çiğ
0,77
1 kase, çiğ
0,71
2 çay kaşığı
0,66
1/2 kase, çiğ
0,60
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_e_vitamini_yy.indd 19
| 19
05.04.2013 10:35
sağlık
de Fra
vücut
rakam
ve ya
üzerin
viyesi
arasın
dirme
BES
Sigara
ları, k
me gi
oluşu
üretil
A
O
Hasar tespit E
çalışması
D-Life’ta uygulanan Fras testi sayesinde birçok
hastalığın ve erken yaşlanmanın sebebi olan
oksidatif stresin önüne geçiliyor. GÜLAY KOÇ
ndüstri atıkları, zararlı güneş ışınları, ağır
metaller, sigara, alkol, stres, hatta aldığımız
besinlerin vücudumuzda yanarak enerjiye
dönüşmesi sırasında toksinler ortaya çıkar. Bu
toksinler serbest radikaller olarak bilinir ve
yaşamımız için gereklidir. Ancak vücudumuzda fazla miktarda biriktiklerinde kontrolsüz biçimde hücre
hasarına yol açarlar. Normal şartlarda organizmamız
oluşan serbest radikallerin üstesinden gelebilse de,
antioksidan seviyesi yeterli değilse –ya da serbest
radikal seviyesi yüksekse– oksidatif strese/hasara
maruz kalırız. Oksidatif hasar bir hastalık olmasa da
birçok hastalığın sebebi olabilir. Fazla ise yaşlanma
hızlanır. Bu olumsuz tabloyla başa çıkabilenler ise sadece antioksidanlardır.
Kişilerin detoks yapmaya başlamadan önce bedenlerini tanımalarına önem veren D-Life, tanı birimin-
20 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_fras_testi.indd 20
05.04.2013 10:36
ğu DN
durum
rın or
olur. S
böbre
lırken
lamay
An
lerin
radik
danla
mını b
ve den
Fra
düşük
miner
vetlen
olan
sorum
antiok
şöyle
bakır
vitam
kadar
dar az
DETOKSTA UYGULANMIYOR
, ağır
ğımız
erjiye
ar. Bu
nir ve
da fazhücre
mamız
se de,
erbest
hasara
asa da
anma
ise saedenimin-
Testin uygulama aşamasından sorumlu Nesrin Babataşı, işlemin parmaktan alınan kanla yapıldığını
ve sonucun 20 dakika içinde çıktığını belirtiyor. Test
sonucunda kişilere herhangi bir hastalık teşhisi yapılmıyor. Sadece, iyi beslenip beslenmedikleri ya da
de Fras testi uygulamasını başlattı. Bu test sayesinde
stres altında olup olmadıkları kanısına varılarak birvücuttaki serbest radikal ve antioksidan miktarları
takım yönlendirmelerde bulunuluyor. Babataşı’nın
rakamsal olarak tespit ediliyor. Böylece oksidatif stres
verdiği bilgiye göre, Fras testi detokstan önce ve sonra
ve yaşlanmanın önüne geçiliyor. Kişilerin hücreler
olmak üzere iki kez uygulanıyor. “Kişilerin antioksiüzerindeki oksidatif hasar derecesi ve antioksidan sedan seviyeleri günden güne, beslenme alışkanlıklarıviyesi ile ilgili sayısal veriler elde ediliyor. Her ikisi
na bağlı olarak değişebilir. Bu yüzden detoks öncesinarasındaki denge durumuna bakılıp, gerekli yönlende ya da detokstan bir ay sonra yapılmasını öngörüyodirmeler yapılıyor.
ruz. Çünkü detoks sırasında kanın yapısı değişir; test
yapılırsa doğru sonuca ulaşılamaz.”
BESLENME ÇEŞİTLİLİĞİ
Fras testinin değerlendirme süreci serbest radikal
Sigara ve alkol kullanımı, hava kirliliği, tarım ilaçmiktarı (d-ROM) ve biyolojik antioksidan potansiyeli
ları, katkı maddeleri, radyasyon ve sağlıksız beslen(BAP) üzerinden yapılıyor. d-ROM’da normal değerme gibi pek çok etken vücudumuzda serbest radikal
ler 250-300 aralığındayken, BAP’ta 2200-4000 aralığı
oluşumunu artırır. Serbest radikaller aşırı miktarda
baz alınıyor. d-ROM ve BAP verilerinin normal/sınır
üretilirse lipid, protein ve genetik şifrenin bulunduseviyesinde elde edilmesi halinde oksidatif hasardan
söz edilmiyor. Oksidatif hasar olmadığı
gibi herhangi bir serbest radikal saldırısına karşı da vücudun savunma sisteminin
ANTİOKSİDAN SEVİYEMİZİ NE KADAR
kuvvetli olduğu tespit ediliyor. d-ROM seYÜKSELTİRSEK SERBEST RADİKAL
viyeniz Yüksek/Çok Yüksek, BAP seviyeOLUŞUMUNU O KADAR AZALTMIŞ,
niz de Normal/Sınır aralığında ise bu duOKSİDASYONU DURDURMUŞ OLURUZ.
rum telafi edilmiş oksidatif hasarın işareti
olarak yorumlanıyor. Yani antioksidan
savunma sistemi kuvvetli olmasına rağğu DNA gibi temel hücre yapılarına zarar verir. Bu
men, serbest radikallere bağlı oksidatif hasardan söz
durum hızlı yaşlanmayla birlikte çeşitli hastalıklaediliyor. Bu durumda oksidatif hasara sebep olacak
rın ortaya çıkmasına, hatta aşırı şişmanlığa neden
etkenlerin –sigara, alkol tüketimi, ilaç kullanımı,
olur. Serbest radikallerin önemli bir kısmı bağırsak,
hipertansiyon, stres ve fazla kilo vb– kontrol altına
böbrek, terbezleri ve akciğerler aracılığıyla dışarı atıalınması gerekiyor. D-Life: 0212 381 3000
lırken bir kısmı hücrelerimizde depolanır. Dışarı atılamayanlar hücreleri yıpratır.
Antioksidanlar ise vücudumuzda serbest radikalFras testi yurtdışından
lerin oluşturduğu oksidatif stresi azaltan ve serbest
getirilen bu makine
ile yapılıyor.
radikalleri ortadan kaldıran moleküllerdir. Antioksidanların bir kısmı vücudumuzda üretilirken, bir kısmını besinlerle alırız. Bu nedenle olabildiğince çeşitli
ve dengeli beslenmemiz gerekir.
Fras testi sonucunda antioksidan seviyesinin çok
düşük sınırlarda olduğu tespit edilirse vitamin ve
mineral kürleri uygulayarak bağışıklık sistemi kuvvetlendirilir. Oksidatif hasar yüksek ise buna neden
olan sebepler araştırılır. Testin yorumlanmasından
sorumlu D-Life Diyet ve Beslenme Uzmanı Elif Sözen,
antioksidanlar arasında en çok bilinmesi gerekenleri
şöyle sıralıyor: “Bazı enzimler, selenyum, manganez,
bakır gibi mineraller, beta-karotenler, E vitamini, C
vitamini ve flavonoidler. Antioksidan seviyemizi ne
kadar yükseltirsek serbest radikal oluşumunu o kadar azaltmış, oksidasyonu durdurmuş oluruz.”
Püf
noktası
Yüksek serbest
radikal düzeyi
obezite,
kalp ve akciğer
hastalıkları,
damar sertleşmesi,
eklem iltihabı,
kanser türleri,
diyabet,
enfeksiyon
hastalıkları,
Parkinson,
Alzheimer,
DNA hasarı,
yaşlanma gibi
hastalıklara
sebep olur.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_fras_testi.indd 21
| 21
05.04.2013 10:36
sağlık
İlave
şeker
içermez
Uzun ve sağlıklı yaşamın
formülünde şeker asla
yer almıyor.
Ş
DR. MEHMET ÖZ YAZIYOR
ekerle ilgili pek de tatlı olmayan haberler var.
Aşırı şeker tüketimi yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve diğer ciddi hastalıkların riskini artırıyor. Aşağıdaki önerileri dikkate alarak tükettiğiniz şeker miktarını azaltın. Bu sayede kendinizi daha
sağlıklı hissedebilir, hatta bu önerilere sadık kalırsanız
ömrünüzü bile uzatabilirsiniz. Zira gerçekleri şekerle
kaplayıp, örtemezsiniz. Aşırı şeker tüketimi, vücudunuzu çoğu ölümcül olan hastalıklara karşı savunmasız
hale getirir. İşte şekerin hayatınızdan neden uzaklaşması gerektiğine dair en önemli 4 neden:
Yüksek tansiyon: Normal nitrik oksit seviyesi damarlarınızın sağlığını ve normal genişliğini korur. Çok
fazla şeker tüketimi nitrik oksit seviyesini düşürerek
damarların daralmasına neden olur. Bu da yüksek tansiyona yol açar ve kalp hastalığı riskini artırır.
Yüksek kolesterol: Kan şekeri seviyesi yüksek
kişilerin HDL, yani iyi kolesterol seviyesinin daha düşük, LDL, yani kötü kolesterol seviyesinin daha yüksek
olma olasılığı daha fazladır. Ayrıca kandaki yağ, yani
trigliserit seviyesinin artmasına da neden olabilir.
Bütün bunlar atardamar ve diğer damarları tıkayarak
kalp hastalığını tetikler.
İnsülin direnci: Şeker vücuda girdiğinde, insülin
şekerin hücrelere girmesi için kapıyı açar. Ancak devam eden şeker yükselmeleri meydana geldiğinde in-
22 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_mehmetoz_yy.indd 22
09.04.2013 17:51
sülin
ve vü
olan t
Ka
yağlan
daki f
relerin
na ned
YAP
Yapay
riskle
olarak
sizin i
Su
çözül
yeni k
rinden
venili
için y
As
olduğ
tildiği
kanıtl
kalan
forma
Sak
leceği
TÜK
Şeker
şeker
lıklı v
ilave b
kettiğ
imkan
Or
içecek
norm
ram ş
içecek
mısır
keye a
yabet
Amer
e
r
z
mın
sla
or.
r var.
ek koartırıettiğidaha
rsanız
ekerle
cudumasız
aklaşesi dar. Çok
ürerek
k tanüksek
ha düüksek
, yani
abilir.
yarak
nsülin
ak dede in-
sülin daha az etkili hale gelir. Şeker hücrelere giremez
ve vücutta tutularak obezite ve tip 2 diyabete neden
olan toksik etkilere yol açar.
Karaciğer hastalığı: İnsülin direncinin, karaciğer
yağlanmasını daha da kötüleştirdiği düşünülüyor. Kandaki fazla şeker insülinin fırlamasına ve karaciğer hücrelerine yağ depolanmasına yol açar. Bu da enflamasyona neden olarak siroz hastalığına davetiye çıkarır.
YAPAYLARDAN KAÇININ
Yapay tatlandırıcıların sağlığı tehdit ettiği öne sürülen
risklerini gözden geçirin. Bu ürünler genelde sağlıklı
olarak kabul edilseler de çok az miktarda kullanmak
sizin için en doğrusu olacaktır.
Suklaroz: Sakarozdan 600 kat daha tatlıdır, yağda
çözülemez ve kan şekeri seviyesini etkilemez. Yeni
yeni kullanılmaya başlandığından uzun vadeli etkilerinden bahsetmek için daha çok erken. Şimdilik en güvenilir alternatif gibi duruyor ve ısıya dayanıklı olduğu
için yemek pişirmede en iyi seçeneklerden biri.
Aspartam: Yapılan birçok araştırma yan etkileri
olduğunu gösterse de son araştırmalar, ölçülü tüketildiği takdirde aspartamın sağlığa zararlı olmadığını
kanıtladı. Bu tatlandırıcı vücudunuzda en uzun süre
kalan tatlandırıcı ve ısıya dayanıklı değil. Isı karşısında
formaldehite dönüşür.
Sakarin: Bazı veriler güvenilir bir tatlandırıcı olabileceğini öne sürse de çoğu pek de olumlu değil.
TÜKETİMİ SINIRLAYIN
Şeker içeren işlenmiş gıdalar tüketmek yerine, ilave
şeker içermeyen ya da çok az miktarda içeren daha sağlıklı ve doğal ürünler satın almaya çalışın. Bu gıdalara
ilave bir çay kaşığı şeker ekleyebilirsiniz. Bu da size tükettiğiniz şeker miktarının kontrolünü elinizde tutma
imkanı sağlar.
Ortalama bir Amerikalı yılda yaklaşık 196 litre gazlı
içecek tüketiyor. Eğer tüketilen diyet ürünler değil de
normal gazlı içeceklerse bu miktar yaklaşık 22 kilogram şekere denk geliyor. Ayrıca kola, gazoz gibi gazlı
içecekler fazla miktarda kafein ve yüksek früktozlu
mısır şurubu içeriyor. Bu da tüketicinin sağlığını tehlikeye atıyor. Kilo alımını hızlandırmasının yanı sıra diyabete, güçsüz kemiklere ve diş çürüklerine yol açıyor.
Amerikan Kalp Derneği (AHA), kadınlar için günde 6,
erkekler içinse 9 çay kaşığından fazla ilave şeker tüketimini tavsiye etmiyor. Bu miktarlar şeker olarak yaklaşık 100 kaloriye (erkeklerde 150 kalori) tekabül ediyor.
Ne yazık ki bu rakamlar tek bir şeker veya bir şişe gazlı
içecekteki şekerden daha az. Ancak meyveler, bazı sebzeler, hatta bazı tam tahıllardan aldığımız doğal şeker
kaynaklarını kapsamıyor.
Her gün ne kadar gazlı içecek tüketiyorsanız, içtiğiniz miktarı yarıya indirin. Örneğin günde 6 kutu kola
içiyorsanız bu rakamı 3’e indirmeye çalışın. Bir sonraki
hafta tekrar yarıya indirin. Gazlı içecekleri hayatınızdan tamamen çıkarana kadar bu şekilde devam edin.
Gazlı içecek tüketiminizi günde bir kutuya kadar
indirmek, araştırmalara göre, kan basıncınızı düzenlemeye yardımcı oluyor. Taze baharatlar ve bitkiler
kullanmak tat alıcılarınızı kandırarak, tatlı bir şeyler
yediğinizi zannetmelerine yol açabilir.
TAT ALICILARINIZI KANDIRIN
Kahvenize, kahvaltılık gevreklerinize veya fırında pişirdiğiniz kek veya diğer gıdalara tarçın, küçük hindistancevizi, vanilya veya yenibahar eklemeyi deneyin.
Ayrıca aşağıdaki doğal tatlandırıcılar da tat alıcılarınızı
kandırmada işe yarayabilir.
Bal: İşlenmiş beyaz şekerin aksine bal, kompleks
bir besindir. Bir çay kaşığı balda protein (eser miktarlarda, çoğunlukla monosakkarit), amino asitler (eser
miktarda) ve eser mineraller gibi 25 farklı bileşik vardır. Ayrıca antioksidan zengini bir besindir.
Agave: Mavi agave bitkisinden elde edilen damıtılmış tatlandırıcı agavenin glisemik indeksi düşüktür.
Stevia: Paraguay ve Brezilya’da doğal olarak yetişen
bir bitkiden elde edilen düşük kalorili bu tatlandırıcı,
işlenmiş beyaz şekerden 250 kat daha tatlıdır. Bu yüzden çok az miktarda kullanmak yeterlidir.
Hedef, basit şekeri mümkün olduğu kadar az tüketmek olsa da, tüketiyorsanız bunun da kuralları var.
Yüksek miktarda şeker içeren besinleri tek başına tüketmeyin. Yağ veya protein gibi diğer besin maddeleriyle birlikte tüketilmediği zaman şeker tüketimi kan
şekerinin fırlamasına neden olabilir. Şekerli bir şey yemeden önce kuruyemiş ya da zeytinyağı ve ekmek tüketin. Bu, midenin boşalmasını yavaşlatır ve kan şekeri
seviyesini dengede tutmaya yardımcı olur.
Ayrıca mutfağınızda ve buzdolabınızda saklanan
gizli şekerleri tespit edin. Salçadan ketçaba kadar yüksek miktarda ilave şeker içeren gıdaları mutfağınızdan
uzaklaştırın. Çıkarılan maddeler yerine lezzet katmak
amacıyla daha fazla şeker katılan “yağı azaltılmış” etiketli gıdalardan sakının.
“The Dr. Oz Show” hafta içi her gün Digiturk Home
TV’de saat 13:30 ve 19:00’da yayımlanmaktadır.
Püf
noktası
Mutfağınızı
temizlerken
gözünüz
aşağıdakilerin
üzerinde olsun:
Früktoz
Maltoz
Sorbitol
Buharlaştırılmış
şekerkamışı
Şurup
Ksilitol (Xylitol)
Sonu “ol” veya
“oz” ile biten
şekerler
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_mehmetoz_yy.indd 23
| 23
09.04.2013 17:51
sağlık
Sonrası
güzellik olsun
dolaşm
olabil
kalma
başka
Aktif
Dışar
amaç
ne ka
ve ya
hazin
caktır
sorun
doğad
yapın
Kont
Günle
değişi
lemek
kontr
kavuş
İster zaferle çıkmış olun ister zafere doğru emin adımlarla
ilerleyin, yaşamınızın akışını tamamen değiştiren kanser
hastalığına karşı ihtiyaç duyduğunuz güç içinizde saklı.
AHU ERKIVANÇ YILDIZ
K
işiliğiniz hastalıklar üzerinde ne
kadar belirleyici olabilir? Sandığınızdan çok daha fazla. Özellikle
de kanser gibi hem bedensel hem
ruhsal sağlığınızı tehdit eden; yaşamınızı,
alışkanlıklarınızı, hatta yaşadığınız çevreyi kökünden değiştiren bir hastalıkla
baş etmeye çalışıyorsanız… 1950’li yıllarda kişilik özellikleri ile kanser arasındaki bağlantıyı araştıran ilk bilim insanlarından biri Amerikalı doktor Lawrence
LeShan’du. Araştırmaları birçok hastanın
daha kanser teşhisi konmadan önce bile
yaşamın anlamsız olduğunu düşünen,
umudunu kaybetmiş kişiler olduğunu gösterdi. LeShan ve ardından gelen sayısız bilim insanı hayattan zevk almanın, her anı
dolu dolu yaşamanın, kendi gücünü kavramanın iyileşme sürecinde ve sonrasında
ne denli olumlu sonuçlar doğurabileceğini
kanıtlayan psikoterapi odaklı yaklaşımlar
geliştirdi.
Elbette herkesin kişiliği farklı, dolayısıyla hastalığı kabullenme şekli de öyle.
Kimileri ailesinden ve sevdiklerinden güç
alıyor, kimileri benzer deneyimler yaşa-
yan insanlardan ya da profesyonellerden.
Ancak çoğu zaman değişmeyen şey, tedavi süreci başarıyla atlatılsa dahi yeniden
kansere yakalanma korkusu. Özellikle
tedaviden sonraki ilk bir yıl bu tür korkularla mücadele ederek geçiyor. Hayattan
beklentisi kalmamak, uyuyamamak, yemeden içmeden kesilmek, hatta kontrollere gitmemek sıklıkla tekrarlanan ortak
tepkiler. İlerleyen yıllarda endişeler azalsa
da, kontroller esnasında uyanan en ufak
bir kuşku hepsini yeniden tetiklemeye yetiyor. Peki, bu duygularla nasıl baş etmeli?
Bilgilenin
Hastalığınız hakkında ne kadar çok şey bilir, bundan böyle sağlığınızı korumak için
neler yapabileceğinizi öğrenirseniz özgüveniniz o kadar artar. Bazı araştırmalar hastalıklarını, uygulanan tedavi yöntemlerini
tanıyan ve tedavi sürecine harfiyen uyan
hastaların diğer hastalara oranla kanseri
çok daha hızlı yendiğini gösteriyor.
Duygularınızı ifade edin
Öfke ya da mutsuzluk gibi güçlü duygular
dile getirildiğinde korkuları aşmak ko-
laylaşır. Ailenizle ya da arkadaşlarınızla
konuşabilirsiniz; eski kanser hastalarıyla
ya da bir danışmanla biraraya gelebilirsiniz. Kanser hakkında konuşmaktan hoşlanmasanız bile aklınızdan atmaya değil,
üzerine düşünmeyi ya da duygularınızı
kaleme dökmeyi deneyerek zihninizi arındırabilirsiniz.
Hayata olumlu bakın
Başka bir deyişle “kafanızı” değiştirin.
Kötü olayları bile iyi yönleriyle görmeye,
en kötüsünü hayal etmek yerine umudu
yeşertmeye çalışın. Enerjinizi sağlıklı
kalmaya, hatta nasıl daha sağlıklı olabileceğinize odaklayın. Kuruntularınızın,
boş endişelerinizin üzerine set çekin; sizi
olumsuz etkileyen kişilerle görüşmeyin.
Kendinizi suçlamayın
Bazı insanlar kötü bir şey yaptıkları için
başlarına böyle bir “dert” açıldığına inanır.
Unutmayın ki herkes kanser olabilir. Bu bir
ceza ya da sınav değil, hayatın getirdiği her
zorluk kadar sıradan ve olağan bir durum.
Hislerinizi paylaşın
Hiçbir şey yokmuş gibi yapmak, sevdiklerinizi endişelendirmemek için duygularınızı bastırmak ve sürekli bir zırhla
24 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_kanser.indd 24
05.04.2013 10:37
dolaşmak sandığınızdan çok daha yorucu
olabilir. Bunaldığınızı, kendinizle baş başa
kalmak istediğinizi ya da korktuğunuzu
başkalarına belli etmekten çekinmeyin.
Aktif olun
Dışarı çıkmak, bol bol yürümek, hatta
amaçsızca sokaklarda dolaşmak hayatın
ne kadar güzel, dünyanın ne kadar büyük
ve yaşamın hâlâ keşfedilmeyi bekleyen
hazinelerle dolu olduğunu size hatırlatacaktır. Eve kapanmak çözüm değil, ancak
sorun getirir. Spor yapın, alışverişe çıkın,
doğada yürüyün... Kısacası ne yaparsanız
yapın ama bir şeyler yapın!
Kontrolü ele geçirin
Günlerinizi planlamak, yaşam tarzınızda
değişikliklere gitmek, belli hedefler belirlemek ve meşgaleler edinmek yaşamınızın
kontrolünün sizde olduğu hissine yeniden
kavuşmanızı sağlayabilir. O zaman belki
tüm duygularınızı kontrol edemezsiniz
ama geleceğe çok daha güvenle bakarsınız.
Strese savaş açın
Tedavi sürecinde kanser hastalarının çoğu
günlük yaşamlarının düzenini değiştirmek zorunda kalır; aile içindeki günlük
görevlerini, hatta işlerini, mesleklerini
rafa kaldırır. Tedavinin ardından ise hepsi yeniden kapıyı çalmaya başlar. Düzen
değiştirmek her iki anlamda da zorlu bir
süreçtir ve kişiyi baskı altında tutar. Kanserden kurtulan birçok insan stresin
hastalıkta rol oynadığına inanır.
Kansere yol açan sebepler hâlâ
tam olarak bilinmiyor. Stresin
doğrudan kanserle ilişkili oldu-
ğunu kanıtlayan tek bir araştırma yok.
Ama stres dolaylı yollardan başka hastalıklara davetiye çıkarır. Stresi azaltmak
ya da kontrol etmek kendinizi daha iyi
hissetmenizi sağlayacaktır. Doktorunuzdan, sağlık kuruluşlarından, kanser
vakıflarından, sosyal hizmet görevlilerinden yardım isteyebilirsiniz.
Egzersiz yapın
Egzersizin vücudun tüm kimyasını değiştirdiğini, gerginliği azalttığını, dolayısıyla strese karşı en iyi formüllerden
biri olduğunu zaten biliyoruz ama
çoğu zaman olduğumuz yerde saymaya devam ediyoruz. Siz öyle yapmayın. En azından yarım saatlik yürüyüşlere çıkın; doktorunuza danışarak
spor olanaklarını araştırın. Yürüyemiyorsanız evde yapabileceğiniz
basit egzersizleri uygulayın.
ınızla
arıyla
ilirsin hoşdeğil,
rınızı
i arın-
ştirin.
meye,
mudu
ğlıklı
olabinızın,
n; sizi
yin.
ı için
nanır.
Bu bir
ği her
rum.
evdikuyguzırhla
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_kanser.indd 25
| 25
05.04.2013 10:37
sağlık
Zihni rahatlatın
Meditasyon ya da gevşeme gibi yöntemler zihninizi rahatlatarak stresinizin
azalmasını sağlar. Doğru nefes almaya
odaklanın, size güç verdiğini hissettiğiniz sözcükleri ya da cümleleri tekrarlayın. Doktorunuza danışmak şartıyla
yoga yapmak da çok iyi sonuçlar doğuran
bir yöntem olabilir.
Hobi edinin
Resim, müzik ya da dans insanlara kendilerini farklı biçimlerde ifade etme olanağı tanır. Daha önce hiç denememiş
olsanız bile gizli yeteneğinizi ortaya çıkarmanızı ya da yıllardır ertelediğiniz
bir uğraşa yelken açmanızı engelleyen
hiçbir şey yok. Sanat cazip gelmiyorsa
belki de muhteşem bir aşçısınızdır. Yeni
şeyler denemekten çekinmeyin.
Hikayenizi paylaşın
Başka insanlara kanser hikayenizi anlatmak ya da onlarınkini dinlemek endişelerinizi bertaraf etmenize, sorunlarınızı
çözmenize ve yaşama anlam katmanıza
yardım edebilir. Destek gruplarına katılabilir, yeni arkadaşlar edinerek farklı hikayelerdeki umut ışığını keşfedebilirsiniz.
Gülümseyin
Yoksa artık gülmeyi unuttuğunuzu mu
düşünüyorsunuz? Ufacık bir tebessüm
dudağınızın kıvrımında sabırsızlıkla
sizi bekliyor oysa. Gülebileceğiniz ne
kadar çok şey ve çevrenizde birlikte gülebileceğiniz ne kadar çok dost olduğunu
fark ettiğiniz anda o tebessüm hedefine
ulaşacak. Gülmek beynin mutluluk hormonları salgılamasına ve kasların rahatlamasına yol açan kimyasallar üretir.
Gülümsemek en karanlık düşünceleri
dize getirir. Günlerinize gülücüklerle
renk katmak için arkadaşlarınızdan size
komik kartlar yollamalarını rica edin.
Parklarda oynayan çocukları ya da hayvanları seyre dalın. Televizyonda komik
filmleri ya da programları izleyin. Komik bir masa takvimi almak, şaka kitapları okumak, internette komik videolar
seyretmek, lunaparka gitmek… Sevdiğiniz insanlarla biraraya gelmek… Ve belki
de en güzeli kendinizle dalga geçebilmek... Gülmek için fırsatlar sınırsız.
Psikoterapi desteği
Psikoterapinin kanserle mücadele eden ya da mücadeleden galip çıkan insanlara sayısız yararları olduğunu kanıtlayan birçok araştırma mevcut. Kaliforniya Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nde 1999’da yapılan bir araştırma iğne fobisi, ameliyat ya da kemoterapi korkusu, MR cihazlarına verilen klostrofobik tepkiler gibi tedaviyle ilgili belli
endişelerin bertaraf edilmesinde davranış terapisinin çok etkili olduğunu gösterdi.
2007’de Journal of Clinical Oncology dergisi mide ve bağırsak kanserine yakalanan
271 kadın ve erkek arasında psikoterapi gören hastalarla, yalnızca standart tedaviyle
yetinen hastaları karşılaştıran bir çalışma yayımladı. Araştırmanın sonuçlarına göre
10 yıl boyunca takip edilen hastalardan terapi yardımı alanların dörtte biri, almayanların ise onda biri hayatta kalmıştı. Yani oran çok çarpıcıydı. Psikoterapinin kanser
hastalarının ve kanserden kurtulanların anksiyete ve depresyonla mücadelesinde,
zamanlarını daha doğru kullanmayı öğrenmesinde, işlerine geri dönmesinde, hatta
doktorlarla daha iyi ilişkiler geliştirmesi ve tedaviye sadık kalmasında çok önemli
roller üstlendiği defalarca ispatlandı. Aşağıda belli başlı terapi türlerini, yaklaşım yöntemlerini ve etkilerini bulabilirsiniz.
Davranış terapisi
Bu terapi obsesif-kompulsif bozukluklar gibi sorunlu davranışların yerine sağlıklı tepkiler
geliştirmeye odaklanır. Semptomları ortadan kaldırmayı hedefler.
Kişi odaklı terapi
Kişinin duygularına ve yaşadığı deneyimlere odaklanır. Terapist hastayla empati kurar ve
duygularını dile getirmesi için cesaretlendirir. Hedef hastanın kendine yardım etmesini
sağlamaktır.
Vücut odaklı terapi
Bu terapi duyguların vücutta depolandığını, fiziksel gerginlik ve sınırlamalarla ifade edildiğini öngören inanca dayalıdır. Nefes alma teknikleri ve gevşetici hareketler gibi tekniklerle hastaların vücutlarında biriken olumsuz duyguları atmaları hedeflenir.
Kavramsal terapi
Kavramsal terapi davranışlara etki eden saplantılı, sağlıksız ve olumsuz düşünceleri
ortaya çıkararak düşünme ve davranış şeklini değiştirmeyi amaçlar. Bu terapi
genellikle hastalardan sağlıksız düşünceler üzerine konuşmak, eleştirileri
farklı bakış açılarıyla yanıtlamalarını talep etmek, sevdiği ve sevmediği
yönlerini listelemelerini istemek gibi “ev ödevleri” içerir.
Aile/çift terapisi
Aile terapisi, aile içi ilişkileri masaya yatırır ve tüm aile üyeleri terapi seansına dahil olabilir. Terapist aile ya da çifti duygularını daha
etkili biçimde ifade edebilmeleri ve iletişim kurabilmeleri yönünde
cesaretlendirir.
Grup terapisi
Grup terapisinin şekli, büyüklüğü ya da uzunluğu değişebilir.
Bazı gruplar daha küçük olur ve haftada bir toplanır; bazıları daha
geniştir ve aylık periyodları tercih eder. Bir uzman gözetiminde
endişelerini, duygularını ve hikayelerini paylaşarak birbirlerine
güç verirler.
26 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_kanser.indd 26
05.04.2013 10:37
diyet-hareket
BİSİKLET
Bir grup bisiklet tutkunu fitness merkezinin
bir stüdyosunda buluşuyor ve müzik eşliğinde,
eğitmenin yönlendirmeleriyle çılgınca pedal
çeviriyor... 90’lı yıllarda yaygınlaşan ve bisiklet
keyfini iç mekana taşıyan spinning egzersizleri,
kilo vermenin en ideal ve keyifli yollarından
biri. 45 dakikalık spinning dersinde ortalama
500 kalori yakılıyor. Egzersizin bilinmeyen
faydalarından biri de stresi azaltmaya yardımcı
olması ve grup egzersizi olduğu için bireylerin
sosyalleşmesine katkıda bulunması.
Bu sporu D-Gym’de yapabilirsiniz.
Telefon: 0212 346 35 45
JAN GREUNE / LOOK / GETTY IMAGES TURKEY
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_diyet_kapak.indd 27
| 27
05.04.2013 11:19
diyet
Baharda zayıflamak
daha kolay
Bu bahar kilo alma düşüncesini aklınızdan
tamamen çıkarın. Çünkü baharda
metabolizma kış uykusundan uyanır
ve kilo vermek çok daha kolaylaşır.
İşte nedenleri... DYT. ELİF SÖZEN
çok hücrelere besin ve oksijen taşıma görevleri için kullanmasına
yardımcı olur. Bu da tek başına vücutta detoksifikasyona, dolayısıyla kilo vermeye katkıda bulunur.
Terleme miktarını artırabilmek için gözeneklerimizin açık olmasını sağlamamız gerekir. Dikkat edilmesi gereken tek şey, terleme sonrasında kaybedilen suyun ve minerallerin kalorisi son derece
düşük sebzeler ve Himalaya tuzu gibi yararlı tuzlarla yerine konulduğundan emin olmaktır.
D VİTAMİNİ FAKTÖRÜ
AÇIK HAVA FAKTÖRÜ
“Güneş giren eve doktor girmez” sözüyle de anlatıldığı gibi güneşin
birçok hastalığı önleyici etkiye sahip olduğunu biliyoruz. Peki, güneşin kilo kontrolü konusunda da oldukça önemli bir görev üstlendiğini biliyor muyuz? Güneş ışınları vücut tarafından üretilen D vitamini oranını artırarak insülin metabolizmasında etkin rol oynar
ve hepimizin korkulu rüyası olan insülin direncini önlemede oldukça yarar sağlar. İnsülin direncini tamamen ortadan kaldırmak ya
da kırılmasını sağlamak ise, kan şekeri seviyesinin sürekli yüksek
kalmasını engelleyerek hem vücudun yağ depolamasını önlemede
hem de açlık hissi oluşum süresini uzatmada oldukça etkilidir.
Güneş ışığının kilo verme konusunda sağladığı yararlardan
biri de mutluluk hormonu serotonin salgılanmasını artırmasıdır.
Karanlıkta salgılanan melatonin ise kişileri tam tersine uykuya
yöneltir ve metabolizma hızının yavaşlamasına sebep olur. Uyku
süresinin uzaması, serotonin azlığına bağlı olarak hafif depresyon
görülmesini tetikler, kişiyi özellikle karbonhidrat içeriği yüksek yiyeceklere yöneltir.
SICAK HAVA FAKTÖRÜ
Terlemek, sağlıklı bir bedenin en önemli göstergelerinden biridir. Terleyememek ise bir sağlık problemi olarak görülmese de,
terlemenin yararlı etkilerinden de faydalanılamadığı için çok da
istenen bir durum değildir. Terleyememenin en önemli sebebi, genetik yapıdır. Erkeklerin terbezlerinin daha fazla çalışıyor olması,
kadınlara oranla daha çok terlemelerinin nedenleri arasındadır.
Bununla birlikte tabii ki su tüketiminin de rolü büyüktür. Susuz
kalmış bir vücudun bir de terleyerek su kaybetmeyi istemeyecek
olması oldukça aşikardır. Terlemenin sağlık ve kilo kontrolüne
etkisi iki farklı şekilde gerçekleşir. Bunlardan ilki, sıcak havalarda
ve egzersiz sırasında artan vücut ısısını normal seviyelere düşürerek yaşamsal faaliyeterimizi sürdürmek, diğeri ise vücut içerisinde
biriken toksinlerin dışarı atılmasını sağlamaktır. Toksin atışının
böbrekler yoluyla değil de ter kanalları aracılığıyla gerçekleşmesi
özellikle kanın toksin atışını sağlamaya harcayacağı enerjiyi daha
Televizyon karşısında daha fazla vakit harcandığı ve yürümek yerine araba kullanmayı sıklıkla tercih ettiğimiz kış günlerinde metabolizmamız adeta uykuya çekilirken, baharın gelmesiyle birlikte
açık hava mekan kullanımı ve yürüyüş imkanı kat kat artıyor. Haftada yaklaşık 5 gün en az 30 dakikalık açık hava yürüyüşleri hem kanın oksijenlenme oranını artırarak metabolizmayı hızlandırır hem
de serotonin hormonu salgısını artırır.
Sağlıklı yaşam için gerekli olan sporun aynı zamanda insanın
kendini iyi hissetmesi açısından da büyük önem taşıdığı bilinen
bir gerçek. Özellikle açık havada yapılan egzersizler insana hem
bedenen hem de ruhen rahatlık verir ve buna bağlı olarak stresle
baş etmek çok daha kolaylaşır. Stresi kontrol altına almak ise kilo
kontrolünde büyük önem taşır. Baharla birlikte artık spor yapmayı
engelleyen bahaneleri bir kenara bırakıp, egzersiz yapmaya başlamanın zamanı geldi. Korkmayın, kalkın ve biraz hareket edin, açık
hava sporlarının tadını çıkarın.
Püf noktası
Güne mutlaka su içerek başlayın. Suyun pH derecesi ne kadar
yüksekse, o kadar değerlidir. Sebze sularıyla aranız iyi ise
kahvaltı öncesi mutlaka bir büyük bardak sebze suyu için. Aç
kalmadığınızdan emin olun. Aç kalmak yerine sağlıklı ara öğün
alternatifi sayınızı artırın ki, metabolizmanız daha da hızlansın.
Meyvelerden glisemik indeksi düşük olanları sıklıkla yemeğe çalışın.
Hayvansal protein miktarını kısıtladıysanız, mümkün olduğunca
öğünlerinizde çeşitliliği sağlayıp, özellikle filizlendirilmiş baklagilleri
eklemeyi unutmayın. Metabolizmanızın hızlı çalıştığı gün ışığından
yararlandığımız saat aralığında mutlaka uyanık kalmaya çalışın. Bu
zaman aralığında tüm ana öğünlerinizi tüketmeye devam edin.
Bahar yorgunluğundan kurtulmak için omega-3 yağ asit tüketim
miktarınızı artırın. Bitkisel omega-3 kaynaklarını kullanmak her zaman
için daha avantajlıdır.
28 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_baharda_zayiflamak_yyy.indd 28
05.04.2013 10:42
B
ha
sa
ol
masına
olayıçık olterlederece
konul-
ek yede meirlikte
r. Hafem kar hem
P
ka
iyi
içi
sa
da
ol
m
çe
un
ya
ça
ol
tu
Bi
av
ze
dü
bi
nsanın
ilinen
a hem
stresle
e kilo
pmayı
başlan, açık
lışın.
a
an
m
man
Bilim insanları açık havada
hafif tempolu koşu yapmanın
sağlık üzerinde pozitif etkisi
olduğunu söylüyor.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_baharda_zayiflamak_yyy.indd 29
| 29
05.04.2013 10:42
diyet
Can aileden gelir
Her anne-baba çocuğunun en güzel besinleri tüketmesini ister ama farkında
olmadan ona belki de sadece kendi sevdikleri yiyecekleri yedirir. Peki ama
bunu yaparken obezitenin temellerini attıklarının farkındalar mı?
DYT. CANSU UYGUR
O
bezite, içerisinde birçok farklı
hastalığı barındıran, gerek yetişkinlerde gerekse çocuklarda
rastlanan ciddi bir kronik rahatsızlıktır. Teşhisi doktorlar tarafından farklı
şekillerde konabilir ama bunu siz de evinizde kolaylıkla yapabilirsiniz. Vücut kitle
indeksi (VKİ-boy kilo orantısı) 30 ve üzeri
olan kişilere obez denir. Böyle bir durumda
mutlaka doktor ve diyetisyene başvurmanız gerekir.
Yetişkinlikte obeziteye ışık tutan en
önemli durum, kişinin çocukluğunda da
obez olup olmadığı gerçeğidir. Zira obezite
oranlarının artmasında bu faktörün önemli bir yeri vardır. Çocuklarda obezite oranı
her geçen yıl artıyor. Bilimsel çalışmalar
çocuklukta obezitenin yaşamın ilk yılında,
5-6 yaşlarında ve ergenlik döneminde arttığını gösteriyor. Her 3 çocuktan 1’i erişkin
döneminde de obez olarak kalıyor. Buna
neden olan faktörler arasında yaş, cinsiyet,
sosyo-ekonomik faktörler, beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle ortaya çıkan
aşırı karbonhidratlı ve yağlı yiyecek tüketiminin artması, televizyon ve bilgisayar
bağımlılığıyla seyreden fiziksel aktivite
azlığı, beslenme alışkanlıklarını etkileyen
televizyon reklamları, okul kantinlerinde
satılan yiyecek ve içecekler, beslenme ile
ilgili eğitimin azlığı, arkadaş çevresi, psikolojik-genetik faktörler, gebelik dönemi annedeki beslenme sorunları ve en önemlisi
ailesel faktörler yer alıyor. Gördüğünüz gibi
çocuklarda obeziteyi tetikleyen ve ilerlemesine yol açan birçok neden var. Ailesel faktör ise bu nedenlerin en önemlileri arasında
yer alıyor.
Bilimsel
araştırmalar
ailedeki yeme ve
fiziksel aktivite
alışkanlıklarının
çocuğa direkt
etkide bulunduğunu
kanıtlıyor.
Doğduğumuz andan itibaren, bebeklikten çocukluk dönemine kadar yaşamımızı
sürdürmemizi sağlayan, bizi besleyen, uyutan, giydiren, gezdiren anne ve babamızdır.
Onlar olmasaydı hangi yemeği yiyeceğimizi nasıl seçebilirdik ki? Bu, adolesan döneme kadar ailemizin koçluğu ile devam eder.
O dönemde her ne kadar ufacık bir çocuk
olsak da, ilerki yaşlarda edindiğimiz alışkanlıkların temellerinin atıldığı dönemdir
çocukluk dönemi. Bu yüzden ailenin yönlendirmesi çok önemlidir.
Bilimsel araştırmalar ailedeki yeme, fiziksel aktivite gibi alışkanlıkların çocuğa
direkt etkide bulunduğunu kanıtlıyor. Bir
ailede hem anne hem baba obez ise çocuğun obez olma ihtimali oldukça yüksek.
Sadece annenin obez olması bu riski yine
yüksek tutarken, sadece babanın obez olması bir kademe düşürebilir. Bunun nedeni, çocuğun genelde annesinin hazırladığı
yiyecekleri tüketmesi ve annesiyle bol
vakit geçirmesi. Anne-baba obez değilse,
çocuğun da davranışsal yollarla obeziteye
yakalanma riski çocukluk çağı için ortadan
kalkar. Bununla birlikte genlerin de ciddi
bir rolü var. Genlerin çocuğu obez yapma
olasılığı, eğer iki taraf da obez ise yüzde
80, tek taraf obez ise yüzde 40, iki taraf da
obez değilse yüzde 14 olarak tespit edilmiş.
KORUNMA REÇETESİ
Belki genetik faktörü değiştiremeyiz ama çocuğunuzu obeziteden korumak için yapmanızı önerdiğimiz uzunca bir liste verebiliriz:
Öncelikle kendi beslenme alışkanlıklarınızı değiştirin. Kilolu veya obez iseniz
mutlaka uzman bir ekibe başvurup kilo
vermeye başlayın, yeni ve sağlıklı beslenme şeklinizi evdeki tüm bireylere uygulayın (Unutmayın, sadece genel prensipleri herkese uygulatabilirsiniz, diyet size
özeldir). Çocuğunuza iyi bir örnek olun.
Alışveriş sepetinize koyduğunuz ürünleri değiştirin. Daha çok taze sebze ve meyve
satın alın. Sepetinizden abur cuburları, yağlı yiyecekleri, katkı maddeli gıdaları çıkarın.
Her ana öğünde sofranıza mutlaka büyük
bir kase yeşil salata koyun. Belki ilk başlarda
tüketilmeyecektir ama zamanla çocuğunuz
sizin sayenizde bu alışkanlığı edinecektir.
Çocuğunuz üzülmesin diye yemek istediği çikolatayı, fast food restoran hamburgerini, şekerlemeyi kendi ellerinizle
ona verip çocuğunuzu hasta etmeyin.
Fiziksel aktivitenizi artırın. Ailece
30 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_cocuk_obezite_yy.indd 30
09.04.2013 17:50
hafta
okulu
Tel
manı
gıda r
tarsan
yerine
sel ge
Ço
yar oy
hayat
mesin
suna
r
hafta sonu yürüyüşleri yapın. Çocuğunuzun
okulu yakın ise yürüyerek gitmesini sağlayın.
Televizyon karşısında geçirdiğiniz zamanı azaltın. Çocukları hedef alan yararsız
gıda reklamlarından onu ne kadar uzak tutarsanız o kadar kârlı çıkarsınız. Televizyon
yerine birlikte kitap okuyun. Böylece kişisel gelişimine de katkı sağlamış olursunuz.
Çocuğunuza hediye olarak yeni bilgisayar oyunları almak yerine dışarıda, gerçek
hayatta aktif olabileceği meşgaleler edinmesini sağlayın. Mesela onu bir spor kursuna yazdırın, ona sağlığını hediye edin.
Çocuğunuzun düzenli uyku uyuduğundan emin olun. Büyüme hormonu
gece salınır. Boyu uzayan çocuğun vücudundaki yağ fazlaları bir süre sonra normale dönmeye başlayacaktır.
Çocuğunuza beslenmenin önemini sözel
olarak da anlatın. Size bu konu ile ilgili sorular sormasına izin verin. Sadece davranışlarınızdan bir şeyler öğrenmesini beklemeyin.
Çocuğunuzun okulda da sağlıklı beslen-
diğinden emin olun. Kantinlerde sağlıksız
olduğunu düşündüğünüz gıda satışı varsa
ya da yemekhanede çıkan yemeklerin sağlıklı olup olmadığından emin değilseniz
bunu mutlaka okul yönetimiyle paylaşın.
Unutmayın, çocuğunuz sizin bir parçanız ve sizi örnek alacaktır. Obezite riskleri
arasında değiştiremediğiniz faktörler olsa
bile, onu hâlâ koruyabilirsiniz. Doğru beslenme konusunda sizin bilinçli olmanız demek, çocuğunuzun bilinçli olması demektir. Ve çocuğunuza hayat verdiğiniz gibi
onun hayatını da kurtarabilirsiniz.
BRETT LAMB / VETTA / GETTY IMAGES TURKEY
ez olnedeladığı
e bol
eğilse,
ziteye
tadan
ciddi
apma
yüzde
raf da
ilmiş.
ma çoapmabiliriz:
anlıkiseniz
p kilo
eslenuyguensipt size
olun.
rünlemeyve
ı, yağkarın.
büyük
şlarda
ğunuz
cektir.
ek ishaminizle
meyin.
Ailece
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_cocuk_obezite_yy.indd 31
| 31
09.04.2013 17:50
diyet
PORTRE
Detoksla
yenilenin
M
d
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
GÜNSELİ MALKOÇ
DETOKS SAYESİNDE
KARABUĞDAY VE KİNOA İLE
TANIŞIP ÖĞÜNLERİMDE YER
VERMEYE BAŞLADIM.
32 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_nasil_basardim.indd 32
NAS
09.04.2013 17:50
a
n
Baklavacı Güllüoğlu Yönetim Kurulu
Başkanı Nejat Güllü ve Fahri Nepal
Konsolosu Prof. Dr. Günseli Malkoç’u
detoksla tanıştıran İTO Eski Başkanı
Murat Yalçıntaş olmuş. Kilo vermek için
değil, yenilenmek için detoks yapan ikili
ruhsal anlamda da arınmış.
GÜLAY KOÇ
NEJAT GÜLLÜ
DETOKS SAYESİNDE
ALKALİ VE ASİDİK
BESLENME ARASINDAKİ
FARKI ÖĞRENDİM.
ASIL
SIL
başardım?
Nisan13_nasil_basardim.indd 33
NİSAN 2013 D-LIFE
| 33
09.04.2013 17:50
diyet
PORTRE
NEJAT GÜLLÜ
Mustafa Güllü’nün büyük oğlu Nejat Güllü, merkezi Kağıthane’de bulunan Baklavacı Güllüoğlu’nun
Yönetim Kurulu Başkanı. 1975 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun
olan Güllü, öğrenim hayatı boyunca bir yandan çalışmaya devam etti. 1985’te, sıfırdan kurduğu
Karaköy’deki dükkanı babası ve kardeşlerine bırakarak kendi Güllüoğlu şubelerini açmaya başladı.
Güllü, farklı ülkelerde şubeler açarak dünya markası olmaya odaklanıyor.
Günlük temponuz ne derece yoğun,
biraz bahsedebilir misiniz?
Hayatımın büyük bir bölümü çalışmakla
geçti. Bu yüzden güne çok erken başlarım.
Gün boyunca da toplantılar, şubelerimizin
denetleme işlemleri sürer. Şubeler farklı lokasyonlarda olduğundan çalışma tempom
bir hayli yorucu.
Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız?
Nejat Güllü, 10 günlük
master detoks programında
D-Life’ın özel çorbalarından
ve green juicelarından içmiş.
Arkadaşlarımın tavsiyesiyle başladım.
Daha önce bir kez diyetisyene gitmiştim,
hiçbir faydasını görmedim ne yazık ki.
Beslenme düzenim dengesizdi. Günde kaç
öğün yemek yediğim belli değildi. Kilolarım artmaya başlayınca bu duruma müdahale etmek istedim. Detoks yapmaya karar
vermemde özellikle Murat Yalçıntaş’ın
etkisi oldu. Hiç unutmuyorum bir gün kendisine, “Hadi ben kilolarımdan kurtulmak
için yapıyorum, peki ya sen? Ne kadar zayıfsın” dediğimde, “Vücudumun yenilenip
dinlenmesi gerekiyor. Detoks sadece kilo
vermek için yapılmıyor ki...” diye karşılık
vermişti. Bu, gerçekten de doğru bir tanımlama. Detoksu sadece zayıflama aracı
olarak görüyoruz belki ama işin aslı vücudumuzun dinlenmesi. Tıpkı senede bir ay
boyunca tutulan oruç gibi.
Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz?
İlk kez geçen sene yaptım. Bu sene de bir
kez, 10 günlük bir program uyguladım.
Bundan sonra yılda bir kez yapmayı planlıyorum. Detoks sırasında genellikle sıvı
ağırlıklı besleniyorum. D-Life’ta yapılan
özel çorbalar, juicelar o dönem en sevdiğim
yiyecekler oluyor. Hatta merkezdeki görevlilerden biri önceden bizim mağazalarımızda garson olarak çalışmış. Her gidişimde,
“Oğlum, bana şu çorbadan biraz fazla koy
bakalım” diyordum. Tabii işin esprisi bir
yana, o çorba naneli, biberli olduğu için
damağımda güzel bir tat bırakıyordu, doyurucuydu. Acıktığımda ofisimde sürekli
ondan içiyordum. Detoks yaparken geri çeviremeyeceğim bir davete katılmak zorunda kaldım. Masaya sürekli etler, pirzolalar
geliyordu. Hepsine dayandım, en sonunda
sıcak bir ekmek getirdiler. Elim beş sefer
gitti, geldi ama yemedim. Kendimi sınadım.
34 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_nasil_basardim.indd 34
09.04.2013 17:50
Üç da
Detok
Sabah
masaj
Deto
Her şe
lığı ka
se bu
rum a
Alkali
Deto
me a
Zeytin
öğünü
yemem
ları ke
Şimdi
suyun
Hatta
bunla
girme
oluyo
Deto
da ka
İnsan
hayat
siz, h
verim
kendi
düzen
verme
ze olm
nizi t
mutlu
O duy
bir şe
aç kal
yaptığ
niz bu
Deto
yaptı
Ben h
liyim.
bineri
yapılı
kit ay
tabiki
oğun,
makla
larım.
mizin
klı lompom
tınız?
adım.
iştim,
ık ki.
de kaç
Kilolamüdakarar
ntaş’ın
n kenulmak
ar zailenip
e kilo
arşılık
bir taaracı
vücubir ay
uz?
de bir
adım.
plane sıvı
apılan
diğim
görevrımızimde,
a koy
si bir
u için
u, doürekli
eri çeorunolalar
nunda
sefer
adım.
Üç dafta sonunda da sekiz kilo vermiştim.
Detoks yaparken ozon tedavisi de oldum.
Sabahları mutlaka D-Life’a gidip sauna ve
masajdan faydalanıyordum.
Detoks hayatınızda neleri değiştirdi?
Her şeyden önce dengeli beslenme alışkanlığı kazandırdı. Doğruyu söylemek gerekirse bu yeni alışkanlığıma bazen uyamıyorum ama nefsimi köreltmeyi de öğrendim.
Alkali beslenmeye dikkat etmeye başladım.
İLK KEZ DETOKS
YAPACAKLARA ÖNERİLER
Etrafımda detoks yapıp da şikayet edene henüz
rastlamadım. Yapanların hepsi mutlu. Detoks
yapmaktan fayda gördüklerini söylüyorlar. Bu
yüzden maddi ve manevi imkanı olan herkese
tavsiye ediyorum. Detoks sadece zayıflamak
için yapılmıyor, vücudunuzun dinlenip arınmasını da sağlıyor. Türkiye’de herkes her şeyi takip edemiyor. Ferit Şahenk böyle bir merkezi
bizlere kazandırmakla çok iyi yaptı.
Detoks yapmak size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı?
Zeytinyağlılar ve sebze yemeklerini her
öğünüme ekledim. Özellikle akşamları ağır
yememeye özen gösteriyorum. Abur cuburları kestim. Eskiden çok fazla su içmezdim.
Şimdi günde iki litre su içiyorum. İçtiğim
suyun pH derecesine dikkat ediyorum.
Hatta eve su arıtma cihazı aldık. Tabii tüm
bunlara dikkat edip kıyafetlerinizin içine
girmeye başladığınızda inanılmaz motive
oluyorsunuz.
Detoksun ruhsal anlamda arınmaya
da katkısı oluyor mu?
İnsan kendini iyi hissettiği zaman bu, iş
hayatına da yansıyor. Kendinizi hareketsiz, hantal hissederseniz yaptığınız iş de
verimli olmaz. Zinde olduğunuz zaman
kendinize güveniniz artar. İşlerinizi daha
düzenli yaparsınız, veriminiz artar. Kilo
vermeye başladığınızda daha önce üzerinize olmayan pantolonunuzu veya gömleğinizi tekrar giymeye başladığınızda o anki
mutluluğunuz emin olun her şeye bedeldir.
O duygu sizi motive eder. Aç da kalsanız
bir şeylerin boşa gitmediğini, boşu boşuna
aç kalmadığınızı anlarsınız. Detoksu doğru
yaptığınızda ruhsal anlamda hissedeceğiniz bu duygular olacaktır.
Detoks süresince ne tür egzersizler
yaptınız?
Ben hantal kilolulardan değilim. Hareketliyim. Futbol oynarım, yüzerim, bisiklete
binerim. Detoks yaparken D-Life’ta yoga
yapılıyordu. İşlerimin yoğunluğundan vakit ayırıp katılma fırsatım olmadı. Ancak
tabiki kendim birtakım egzersizler yaptım.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_nasil_basardim.indd 35
| 35
09.04.2013 17:50
diyet
PORTRE
GÜNSELİ MALKOÇ
Kandilli Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra AFS bursuyla Amerika’ya giden Günseli Malkoç, Türkiye’ye
döndükten sonra Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Öğrenim
süresince pedagoji derslerine girerek eğitim sertifikası aldı. Kariyerini Marmara Üniversitesi’nde
iletişim profesörü olarak sürdürüp emekli olan Malkoç, aynı zamanda Nepal Fahri Konsolosu.
Günlük temponuz ne derece yoğun,
biraz bahsedebilir misiniz?
Genellikle haftanın en az bir gününü kendime ayırmaya çalışıyorum. Diğer günler
sabah 10.00’dan itibaren yoğunluğum başlar. Görüşmeler, toplantılar, seminerler...
Bir de sık sık seyahatlerim oluyor. Nepal’i
tanıtmak için başladığım gezileri artık oğlum organize ediyor. Ben de fırsat buldukça
katılmaya gayret ediyorum.
Bu tempoda detoksla nasıl tanıştınız?
Günseli Malkoç, üç
haftalık detoks programı
boyunca sık sık
meditasyon yapmış.
D-Life ve dolayısıyla detoks hakkında kendisine çok şey borçlu olduğum Murat Yalçıntaş vasıtasıyla bilgi sahibi oldum. Murat
Bey’le 2012’nin ağustos ayında düzenlediğimiz Nepal gezisinde tanıştım. Bir hafta boyunca birlikteydik. Tabii benim kilolarımın
farkına vardı. “Sizi dönüşte bir yere göndereceğim” dedi. Kendisine güvendim ve detoks
sürecim böylece başlamış oldu. Murat Bey’e
ayrıca çok teşekkür etmek istiyorum çünkü
detoksun sağlık anlamında oldukça faydasını gördüm. Oysa daha önce hiç detoks
yapmamıştım. Kilolu olduğumdan önceleri
farklı diyet programları uygulamama rağmen iyi sonuçlar alamadım. Zayıflıyor ancak verdiğim kiloları geri alıyordum. Bana
sebep-sonuç ilişkisinin gösterilmesi gerekiyordu. Metabolik sendrom teşhisi önceden
konsaydı önlemlerimi alacak, bu kadar kilo
almayacaktım. Mesela tiroidim yavaş çalışıyormuş, daha önce gittiğim diyetisyen bunu
önemsememiş. Yanı sıra hafta sonları sadece elma suyu içerek diyet yapıyordum. Meyve-sebze tüketmeyi sevdiğim için D-Life’ta
hiç zorluk çekmedim. Vücudum asla enerjisini kaybetmedi.
Hangi sıklıkla detoks yapıyorsunuz?
İlk kez geçtiğimiz ekim ayında üç hafta yaptım. Öncesinde yapılan canlı kan testi beni
motive etti. Üç hafta sonunda ayrılırken
canlı kan testine tekrar baktığımızda kanımın temizlendiğini gördüm. Bu, beni son
derece mutlu etti. Mayıs ayında bir kez daha
yapmayı planlıyorum. Detoks sürecinde
sıkıntı çekmeyişimin en önemli etkenlerinden biri de D-Life’ta size büyük ilgi gösterilmesi. Her an birisiyle görüşebiliyor, sıkıntınızı paylaşabiliyorsunuz. Sizinle paylaşılan
bilgiler de önemli. D-Life’ta çok şey öğren36 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_nasil_basardim.indd 36
09.04.2013 17:50
diğim
her gü
merke
gelen
karışı
etmey
Deto
Detok
nusun
geldim
semin
başlad
canlı b
ama d
yesind
Uzun
şimdi
dikler
Deto
me a
Eşiml
ğımız
şık tar
boyu
mide
Green
lıyord
salata
çaylar
fasuly
de tav
ya ön
D-Life
başlad
şeker
faydal
barda
içmey
cevizi
haftal
dan ş
beni a
şimdi
dım.
Deto
da ka
Eğer
sistem
rulur.
oğun,
ü kengünler
m başerler...
Nepal’i
ık oğdukça
tınız?
a kenat YalMurat
lediğita borımın
nderedetoks
Bey’e
çünkü
a faydetoks
nceleri
a rağor anBana
erekiceden
ar kilo
çalışıbunu
sade. MeyLife’ta
enerji-
uz?
a yapi beni
lırken
kanıni son
z daha
ecinde
nlerinsterilıkıntıaşılan
öğren-
diğimi söyleyebilirim. Üç hafta boyunca
her gün sabah sekizden akşam sekize kadar
merkezde vakit geçiriyordum. Şimdi ise eve
gelen misafirlerime elma, limon ve zencefil
karışımından oluşan Morning Juice ikram
etmeye başladım.
Detoks hayatınızda neleri değiştirdi?
Detoks sonrasında sağlıklı beslenme konusunda etrafımdaki herkesi uyarır hale
geldim. D-Life’ta öğrendiklerimi verdiğim
seminerlerde, konferanslarda paylaşmaya
başladım. Bendeki en önemli değişim ise
canlı beslenme oldu. Ben kilolu bir insanım
ama detoks ve uyguladığım ozon tedavisi sayesinde vücudum daha biçimli bir hal aldı.
Uzun süredir görüşmediğim arkadaşlarım
şimdi ne kadar genç göründüğümü söylediklerinde mutlu oluyorum.
yorgunluk strese doğru gidebiliyor. Güzel
şeyler yediğinizde vücudunuzu ödüllendirmiş oluyorsunuz. D-Life’ta vakit geçirdiğim
süre benim için en güzel hediyeydi. Kendimi dinleme, bol bol düşünme fırsatım oldu.
Bahçenin keyfini çıkarttım. Detoks sayesinde pozitif düşünmeye başlıyor ve stresten
arınıyorsunuz. Hem zihin hem de vücut
detoksu yaptığınızda kendinizi mutlu hissediyorsunuz.
Detoks süresince ne tür egzersizler
yaptınız?
Her gün jimnastik yapıyor, bisiklete biniyordum. Yoga hareketleri dizlerim rahatsız olduğu için bana uymadı, yapmadım.
Ancak oturarak yapabileceğim egzersizleri
gösteriyorlardı. Ayrıca saunaya girip masaj
da yaptırıyordum.
Detoks yapmak size nasıl bir beslenme alışkanlığı kazandırdı?
Eşimle birlikte özel bir karışımla hazırladığımız kefiri içmeye başladık. İçine birer kaşık tarçın, zerdeçal ve zencefil koyarak gün
boyu içiyoruz. Bu sayede her ikimizin de
mide problemi ortadan kalktı. İlk detoksum
Green Detoks’tu. Güne greyfurt yiyerek başlıyordum. Öğlenleri ve akşamları avokadolu
salata yiyor, aralarda da green Juice ve bitki
çayları içiyordum. Şimdi ise mercimeği ve
fasulyeyi çimlendirip yiyorum. Çevreme
de tavsiye ediyorum. Probiyotik kullanmaya önem verdim. Karabuğdayı ve kinoayı
D-Life sayesinde öğrendim ve tüketmeye
başladım. Bir de benim için çok önemli olan
şeker tüketiminden uzaklaştım. Tarçının
faydalarını öğrendim. Şimdi her gün iki
bardak yeşil çayı, iki çubuk tarçınla birlikte
içmeye gayret ediyorum. Sık sık hindistancevizi yağını da kullanmaya başladım. Üç
haftalık detoksun ardından ilaç kullanmadan şeker seviyemin dengelenmiş olması
beni ayrıca mutlu etmişti. Zaten su içerdim,
şimdi pH derecelerine dikkat etmeye başladım.
Detoksun ruhsal anlamda arınmaya
da katkısı oluyor mu?
Eğer çok ağır yemekler yerseniz sindirim
sisteminiz bozulur ve tüm vücudunuz yorulur. Vücut kendisini tamir edemiyor. Bu
İLK KEZ DETOKS
YAPACAKLARA ÖNERİLER
Bir kere endişelenmeden, inanarak, güvenerek, kendilerine iyi bir şey yaptıklarına inanarak, hatta kendi kendilerine ödül verdiklerini
düşünerek yapmalarını öneririm. D-Life’ta iyi
karşılanacaklar, her şeyden önemlisi sağlıklarını kazanacaklar. Buna inansınlar. Zaten beyin
detoks yapmaya hazır olup inandıktan sonra
gerisi geliyor. Hem vücudumuzun, hem de kanımızın detoks sayesinde temizlenmesi kendi
kendimize verebileceğimiz en güzel hediye.
D-LIFE
Nisan13_nasil_basardim.indd 37
| 37
09.04.2013 17:50
hareket
Zamanı
enerjiye
çevirin
Kronik yorgunluk, halsizlik ve bitkinlik şikayetiyle yaşıyor
ve kendinizi daha iyi hissetmek mi istiyorsunuz? Bu programı
uygulayarak amacınıza ulaşabilirsiniz. GÖKHAN BİLGİÇ / D-GYM
M
odern şehirli insanlar kendilerine, özellikle de
sağlıklarını korumaya çok az zaman ayırabiliyor ve
bu süre gün geçtikçe azalıyor. Doğduğumuz andan
itibaren yaşantımız boyunca enerji, vitamin, mineral
ve sıvı yüklü bir halde yaşarız. Yüzde 80’in üzerinde su oranıyla doğarız. Dolayısıyla enerji hep yanı başımızda,
hatta içimizdedir. Çocukluk ve gençlik dönemimiz daha aktif
geçtiğinden daha enerjik yaşarız.
Eğitim hayatı sonrası iş yaşamıyla birlikte özellikle son yıllarda
artık zamanımız daha az enerjiye dönüşüyor. Bu kadar değerli olan
zaman kavramını hayatımızdaki koşuşturmacalara feda ederken
egzersizi ihmal etmemeliyiz. Farkında olmamız gereken en önemli
nokta, yoğun yaşantımızda haftalık plan içerisinde kısa bir süre de
olsa egzersiz yapmaya vakit ayırabilme farkındalığı. Belki de bu
imkanı paylaşacak bir partner, arkadaş ya da eğitmen ile...
Özellikle yaşadığımız yoğun ve karmaşık hayat içinde enerji
ihtiyacını zaman, zaman ihtiyacını da kaliteli yaşam bilinci ve
ihtiyaç farkındalığı karşılayabilir. Son yıllarda ruh sağlığına
katkıları önemle gündemde olan egzersiz yapma bilinci, enerjik ve
sağlıklı bir insan olmanın kapılarını aralıyor.
Zamanımızı egzersiz ile enerjiye çevirmek son dönemde yaygın
olarak gözlemlenen uyku düzensizliği, psikomotor düzensizlikler,
yetersizlik ve güçsüzlük hissi, konsantrasyon güçlüğü,
yaşamdan zevk alamama gibi pek çok olumsuzluğu ortadan
kaldırmaya yardımcı olur. Bu sayıda hazırladığımız egzersiz
programının set, tekrar ve ağırlık miktarı kişiden kişiye farklılık
gösterir. Bu yüzden programı uygulamadan önce uzman görüşü
alınmasını tavsiye ediyoruz. Diğer taraftan egzersizin bir bütün
olduğu düşünüldüğünde kardiyovasküler ve esneklik tarafının da
eklenmesi doğru olacaktır.
38 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_spor.indd 38
05.04.2013 10:44
e
Püf
noktası
Egzersiz
programının set,
tekrar ve ağırlık
miktarı kişiden
kişiye farklılık
gösterir. Bu
yüzden programı
uygulamadan önce
uzman görüşü
alınmasını tavsiye
ediyoruz.
mı
enerji
nci ve
lığına
rjik ve
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
aygın
likler,
çlüğü,
tadan
zersiz
rklılık
örüşü
bütün
nın da
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_spor.indd 39
| 39
05.04.2013 10:44
hareket
1. CROSS CRUNCH
Sırtüstü yattıktan sonra dizler bükülür. Kollar başın arkasına alınıp dirsekler açılır. Nefes vererek bel yerden kalkmayacak şekilde gövde yavaşça yukarı kaldırılırken önce sol dirsek ile sağ dize
doğru, sonra da başlangıç pozisyonuna dönüp sağ dirsek ile sol
dize doğru yaklaşılır.
2. LYING ALTERNATE LEG RAISES
Sırtüstü yattıktan sonra eller kalça altında tutulup, dizler 90 derecelik açıyla havada olacak şekilde pozisyon alınır. Nefes vererek bir
ayak yere paralel olana kadar indirilir. Bacak yerine dönerken diğeriyle aynı hareketi yaparak karışık bir şekilde hareket devam eder.
6.
4. MODİFİYE CLOSE GRIP PUSH UP
5. BEND OVER DUMBBELL ROW
9.
Dizler üzerinde şınav pozisyonunda durulur. Eller kapalı olarak
göğsün hemen yanındadır. Nefes alarak gövde yavaşça aşağıya
indirildikten sonra nefes vererek yukarı doğru itilir. Bu esnada
dirseklerin dışa açılmamasına dikkat edilir.
Ayakta üst vücut yere paralel olacak şekilde pozisyon alınır.
Ellerde dumbbell varken avuç içleri birbirine bakar şekilde
göz hizasında yere yakın durur. Dirsekler vücuda yakın, nefes
vererek kalça hizasına çekiş yapılır.
Bir
avu
sın
hiz
rılı
3. SUPERMAN KNEELING
Yerde dizüstü pozisyon alırken eller omuz hizasında yerde durur. Baş yere doğru bakarken
sağ ayak ve sol el düz pozisyona getirilir. Tekrarı diğer el ve ayakla yapılır. Yerden havaya
kalkışlarda nefes verilir, dönüşte alınır.
40 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_spor.indd 40
05.04.2013 10:44
Aya
rak
aşa
nüy
7. STANDING DUMBBELL
HAMMER BICEPS CURL
Bacaklar omuz hizasında açık ve dizler hafif
bükük ayakta durulur. Elde dumbbell’larla
avuç içleri birbirine bakacak şekilde beklenir. Omuz başlangıcına kadar nefes vererek
kaldırılır. Yavaş bir şekilde başlangıç pozisyonuna dönülür.
0 dererek bir
n diğeeder.
6. SEATED DUMBBELL ARNOLD PRESS
Bir sandalye ya da koltuğa oturduktan sonra elde dumbbell’larla
avuç içleri vücuda bakacak şekilde omuz yüksekliğinde ve hizasında beklenir. Nefes vererek yukarı doğru kaldırılır. Tam kulak
hizasında eller tam tersi pozisyonda çevrilerek baş üstüne kaldırılır. Tekrar başlangıç pozisyonuna dönülür.
8. BENCH SQUAT
Hareketi uygularken diz ekleminin parmak
ucunu geçmemesine dikkat edilir. Eller
serbest ya da bel üzerinde tutulur ve aşağıya
inişte kalçanın banka değmesiyle beraber
nefes vererek yukarı çıkılır. Dizler düz
olacak şekilde kitlenmemelidir.
10. DUMBBELL DEAD LIFT
9. INNER TIGHT DUMBBELL SQUAT
ınır.
ilde
efes
Ayaklar açık, eller belde olacak şekilde ya da dumbbell kullanarak ortada tutulur. Nefes alarak bacaklar 90 derece olacak şekilde
aşağıya inip nefes vererek yavaşça yukarı doğru çıkılır. Diz yönüyle ayak parmak uçları aynı tarafa bakmalıdır.
Ayakta dik bir pozisyonda dumbbell ve
bacaklar omuz genişliğinde tutulur. Sonra,
nefes alarak kalça ekleminden bükülür ve
postürü bozmayacak şekilde gövde aşağıya
doğru bükülür. Bacak gergin durur ve yukarı
çıkarken nefes verilir.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_spor.indd 41
| 41
05.04.2013 10:44
hareket
K
D-L
kilo
E
CHRISTOPHER FUTCHER / E+ / GETTY IMAGES TURKEY
koreo
Beto o
fına g
unutu
lindek
albüm
onu, ş
haline
O
rengu
yan, d
bu ye
Rumb
şarını
fitnes
la (İsp
vızıld
taşır.
COO
endüs
DVD
menle
2010’d
için h
yılda
rilerin
üzerin
milyo
ywoo
ler. Zu
ne dah
“zumb
Emm
Berry,
Da
koreo
meren
bazı B
yer ve
42 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_zumba_yyy.indd 42
05.04.2013 14:09
Kalori yakma partisi
D-Life’ta özel eğitmen eşliğinde düzenlenen zumba derslerine katılarak fazla
kilolarınızdan keyifle kurtulabilirsiniz. BURCU SEVER
E
n iyi keşiflerde tesadüflerin payı her
zaman büyüktür. Son 15 yıldır dünyayı kasıp kavuran fitness programı zumbanın keşfinde olduğu gibi.
1986 yılında Kolombiyalı dansçı ve
koreograf Alberto Beto Perez -herkes onu
Beto olarak tanıyor- ders verdiği aerobik sınıfına giderken müzik kasetini yanına almayı
unutunca, günü kurtarmak için otomobilindeki Latin dans müziklerinin olduğu bir
albümü kullanmaya karar verdi. Bu karar
onu, şu anda milyonlarca dolarlık bir sektör
haline gelen zumbanın “babası” yaptı.
O gün sınıfında geleneksel salsa ve merengue müzikleriyle, hiç de geleneksel olmayan, doğaçlama bir koreografi yaratan Beto,
bu yeni stile önce Rumbacize adını verir.
Rumbacize’nin Kolombiya’da kazandığı başarının sınırlarını genişletmek isteyen Beto,
fitness salgınını 2001’de bu kez zumba adıyla (İspanyolcada arı gibi hızlı hareket edip,
vızıldamak anlamına geliyor) Amerika’ya
taşır. Alberto Perlman ve çocukluk arkadaşı
COO Alberto Aghion ortaklığıyla devasa bir
endüstrinin temellerini atar. 2002’de zumba
DVD satışları başlar. 2005’de lisanslı eğitmenler yetiştiren Zumba Academy kurulur.
2010’da Wii, Xbox ve PS3 oyun konsolları
için hazırlanan zumba fitness videosu bir
yılda 3 milyon satar. zumba.com’un 2012 verilerine göre 150’den fazla ülkede, 140 binin
üzerinde lokasyonda haftada ortalama 14
milyon kişi zumba derslerine katılıyor. Hollywood yıldızları arasında da oldukça popüler. Zumba derslerini günlük egzersiz rutinine dahil eden Jennifer Lopez dışındaki diğer
“zumbacı” ünlüler arasında Natalie Portman,
Emma Watson, Victoria Beckham, Halle
Berry, Toni Braxton ve Nicky Hilton var.
Dans ve aerobiği buluşturan zumbanın
koreografisinde hip-hop, soca, samba, salsa,
merengue, mambo ve dövüş sanatlarıyla
bazı Bollywood ve göbek dansı hareketlerine
yer veriliyor. Tipik bir zumba dersi yaklaşık
bir saat sürüyor. Egzersizin püf noktası ritimler. Hareketler sayıyla değil, müziğin ritmine uygun olarak yapılıyor. Yavaştan hızlıya, hızlıdan yavaşa farklı ritimlerle hazırlanan sekiz değişik zumba stili var: Zumba,
Zumba Gold, Zumba Toning, Aqua Zumba,
Zumbatomic, Zumba in the Circuit, Zumba
Gold-Toning ve Zumba Sentao. Zumba Gold
temel olarak daha ileri yaşlardaki katılımcılara hitap ediyor. Zumba Toning özel aparatlarla yapılıyor, karın kasları, uyluklar, kollar
ve vücuttaki diğer kasları çalıştırıyor. Aqua
Zumba yüzme havuzunda yapılıyor. Zumba
in the Circuit ise dairesel antrenman çalışmasıyla dansı birleştiren bir çalışma.
ETKİLİ BİR EĞLENCE
Bu sorunun cevabına araştırmacılar “evet”
yanıtını verdi. Zumba keyifli bir dans partisi olmanın yanında oldukça efektif bir
egzersiz. American Council on Exercise’ın
Wisconsin Üniversitesi’nden Dr. John P.
Porcari liderliğinde yaptığı çalışma bunu
bilimsel olarak kanıtladı. Zumbanın sadece
eğlenceli bir parti mi, yoksa etkili bir egzersiz mi olduğunu araştıran Porcari ve ekibi,
daha önce zumba derslerine katılan, yaşları
18 ila 22 arasında değişen 19 kadın gönüllüyü gözlemlemiş. Gönüllüler, kalp atış
hızını ölçen monitörler eşliğinde aynı eğitmen tarafından verilen 32 ila 52 dakikalık
zumba seanslarına katılmış. Bu sayede egzersizin yoğunluğuna göre harcanan enerji miktarı belirlenmiş. Elde edilen veriler
doğrultusunda hazırlanan rapora göre tek
bir zumba seansında ortalama 369 kalori,
yani dakika başına 9,5 kcal yakılıyor. Averaj kalp atış hızıysa dakikada 154, ki fitness
endüstrisinde kardiyo çalışmalarının dayanıklığını artıran ve kabul gören rakamın
64 ila 94 olduğu düşünülürse bu oldukça etkileyici bir sonuç anlamına geliyor.
Kalp atış hızını üst ve alt limitlerde gidip
gelerek çalıştıran egzersiz bu sayede oldukça fazla kalori yakılmasını sağlıyor.
D-Life: 0212 381 3000
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_zumba_yyy.indd 43
| 43
05.04.2013 14:09
diyet
Mike Adams kitabında idame dozu
olarak günlük 5 gram; hastalıklarla
savaşma dozu olarak 10 gram chlorella
tüketilmesini öneriyor.
44 | D-LIFE NİSAN 2013
nisan13_chlorella.indd 44
05.04.2013 10:49
Mikro-Dev
Chlorella
Süper besinler listesinin üst sıralarında yer
alan chlorella etkili bir detoks takviyesi.
BURCU SEVER
D
oğal sularda yetişen bir mikroalg olan chlorella, mikroskobik formda dev bir besin kaynağı. Daha önce D-Life’ın sayfalarında yer
verdiğimiz spirulina gibi chlorella da süper
besinler kategorisinde yer alıyor. Tıpkı spirulina gibi o
da milyarlarca yıldır yeryüzünde bulunuyor. Fosil kalıntılarından elde edilen verilere göre, 2,5 milyar yıldır
genetik yapısı hiç değişmeyen ender bir canlı türü olarak literatüre geçti. Adını Yunancada yeşil anlamına
gelen chloros ve Latincede küçük anlamına gelen ella
kelimelerinden alan chlorella’nın süper besin olarak
keşfi ve önem kazanması 20’nci yüzyıla dayanıyor.
Özellikle 1950’li yılların başında dünya savaşlarının
ardından hızla artan nüfusun yaratacağı muhtemel
gıda ve açlık sıkıntısı için hem pratik hem de etkili çözüm olarak görülmüş. Kolaylıkla ve yaygın olarak bulunabilen, bu yüzden daha zor bulunan ve pahalı olan
kırmızı ete alternatif olabilecek en iyi protein kaynağı
olarak gösterilmiş. Fakat öngörülen besin sıkıntısına
daha verimli tarım yöntemleriyle çözüm bulununca
chlorella ve hakkında yapılan bilimsel çalışmalara da
ilgi azalmış.
Eskisi kadar yaygın olmasa da bu süper algin
üretimi ve etkileri üzerindeki çalışmalar hâlâ sü-
e dozu
lıklarla
hlorella
eriyor.
rüyor. Bu alanda başı Japon bilim insanları çekiyor.
Chlorella’nın dünyada en çok tüketildiği yer, Japonya. Ülkede ortalama 10 milyon kişinin düzenli olarak
chlorella tükettiği tahmin ediliyor. Bu, Amerika’da en
çok kullanılan C vitamini desteği tüketiminden bile
yüksek bir oran. Peki, Japonlar bizim bilmediğimiz
bir şey mi biliyor? Elbette hayır. Chlorella’nın etkileri
uzun zamandır biliniyor ama dünyanın her yerinde
aynı oranda tanınmıyor, kullanılmıyor.
GÜÇLÜ BİR ARINDIRICI
Suda yetişen ve yenebilen az sayıdaki alg türünden
biri olan chlorella, tamamen klorofilden oluşuyor. İçeriğinde B, C ve E vitaminleriyle beta-karoten, amino
asitler, magnezyum, demir, iz mineraller, karbonhidratlar ve kırmızı etten daha yüksek miktarda protein
(1 gramında yüzde 50’den fazla) bulunuyor. Böylesi
yüksek oranda protein barındıran yegane bitki olması
onu eşsiz kılan özelliklerinden. Bu yüzden et yemeyenler için benzersiz bir gıda takviyesi. Yoğun besin
değerleriyle bulunmaz bir kaynak olmasının yanı
sıra vücuttan toksinlerin etkin bir şekilde atılmasını
sağlıyor. Bu kadar rağbet görmesinin nedenlerinden
biri de güçlü antioksidan özelliği. Moleküler yapısı
NİSAN 2013 D-LIFE
nisan13_chlorella.indd 45
| 45
05.04.2013 10:49
diyet
sayesinde metallerin, kimyasalların ve bazı zararlı
toksinlerin atılımına yardımcı oluyor. Kan yoluyla
vücuttaki zararlı maddeleri tutarak sindirim yoluyla
dışarı atıyor. Bunu yaparken neredeyse zeki bir organizma gibi çalışarak kalsiyum, magnezyum ve çinko
gibi faydalı mineralleri ayırt ediyor, onlara dokunmuyor. Rusya’da yürütülen bir araştırma chlorella’nın bu
etkisini kanıtlamış. Fareler üzerinde yapılan deneyde
dokulara büyük hasar veren ağır metal zehirlenmesinde panzehir olarak chlorella kullanılmış. Chlorella ile
tedavi edilen farelerde kontrol grubuna oranla daha
az doku hasarı gözlenmiş. Ağır metal zehirlenmeleri
civa diş dolguları kullananlar,
radyasyona maruz kalan meslek gruplarında çalışanlar ve
bazı balık türlerini tüketenleHormonların düzenlenmesini sağlıyor.
ri tehdit eden ciddi bir sorun.
Ülser tedavisine yardımcı oluyor.
Civa,
kanserle de bağı bulunan
Sindirim sistemini düzenliyor.
bir
tehlike.
Kanser hücrelerinBeyaz kan hücrelerinin sayısını artırarak
de civa tespit eden Japon bilim
enfeksiyonlara karşı etki sağlıyor.
Vücut kokularının azaltılması ve yok
insanları ağır metal toksikasyoedilmesinde etkin rol oynuyor.
nunun bunama ve Alzheimer
Kan basıncını, kolesterolü ve kan
gibi nörolojik hastalıklarla da
şekerini düzenliyor.
ilişkisi olduğunu kanıtladı. Bu
Kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve
açıdan özellikle ağır metallerin
obezite ile savaşıyor.
vücuttan atılmasını sağlayan
Alerji ve astım ataklarını azaltıyor.
chlorella’nın vücut temizliğinYorgunluğu azaltıyor.
den
çok daha fazla etkiye sahip
Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
olduğu
savunuluyor.
Beyin ve sinir sistemini koruyor.
1960’ların sonunda bazı araşAğır metallar ve küfün vücutta yarattığı
kirliliği yok ediyor.
tırmacılar süper algin kemoteDoku gelişimi, onarımı ve tedavisinde
rapinin yan etkilerini azalttığı
etki sağlıyor.
ve kanser hücrelerinin gelişimiRadyasyonun zararlarından arındırıyor
ni önlediği yönünde iddialarda
ve organları koruyor.
bulundu. Bu yüzden NASA’nın
da astronotlar için uzayda yetiştirdiği ilk besinlerden biri olan chlorella’nın iyi bir
kanser savaşçısı olup olmadığı gerçeğini bulma çalışmaları devam ediyor. Bu çalışmalar sırasında mikroalgin farklı alanlardaki etkileri de ortaya çıkıyor.
Japonya’da yapılan bazı araştırmalar chlorella’nın vücut yağ oranını düşürdüğünü, obezite ve diyabetle savaşta etkili bir silah olabileceğini ortaya koydu.
1989’da Çekoslovak Bilimler Akademisi’nin yürüttüğü bir araştırma chlorella’nın kemik iliği üretimini
artırdığını da ortaya koydu. Yapılan testlerde öldürücü
dozda radyoaktif gama ışınına maruz bırakılan farelerde kullanılan chlorella, hayvanların hayatta kalmasına yardımcı oldu. 1993’te Hindistan’daki Jawaharlal
Nehru Üniversitesi araştırmacıları chlorella’nın akut
13 Faydası
ve kronik radyoaktif hasarın etkilerini azalttığını ortaya koydu. Yine Hindistan’da 1995’te Indian Journal
of Experimental Biology’de yayımlanan bir makalede
subletal (öldürücü olmayan dozda) radyoaktif gama
ışınlarına maruz kalınması durumunda chlorella’nın
dalaktaki hücre kolonilerinin sayısının artmasına yardımcı olduğunu kanıtladı. Bu tür hücreler kemik iliğinde de mevcut ve bağışıklık faktörleriyle hayati kan
elementlerinin üretimi için yaşamsal önem taşıyor.
Fibromiyalji hastaları üzerinde yapılan başka bir
çalışma ise chlorella’nın hastalardaki ağrı ve gerginliği azaltmada yardımcı olduğunu göstermiş. Hipertansiyon hastaları üzerinde yürütülen benzer bir çalışmada chlorella kullanan hastaların birçoğu reçeteli
tansiyon ilaçlarını kullanmayı bırakmış.
KULLANIRKEN DİKKAT
Piyasada hap ya da toz formunda bulunabilen chlorella
ürünlerinin dünyadaki en iyi üreticileri Japonya ve
Tayvan. Chlorella’nın güçlü hücre duvarlarından geçip
vücutta etkili olması için işlemden geçirilen ürünleri
seçerken nasıl yapıldığına dikkat etmek gerekiyor. Kullanılan ürünün ısıl ya da kimyasal işlemlerden geçmediğinden emin olunmalı. En sağlıklı olanı, toz ve tabletler değişken basınç farklarıyla öğütülenler. Chlorella
kullananlarda gaz, baş dönmesi, mide krampı ve diare
gibi yan etkiler gözlemlenebiliyor. Bu nedenle ilk kullanıma hafta sonu ya da evde vakit geçirilen bir dönemde
başlanması öneriliyor. Eğer yan etkiler beklenenden
rahatsız edici düzeydeyse, düşük dozlarda tüketilmesinde fayda var. Yüksek miktarda K vitamini içerdiğinden kan inceltici ilaçlarla etkileşime girebilir. Ayrıca
içeriğindeki iyot alerjileri tetikleyebilir. Bu yüzden iyot
alerjisi olanların kullanması önerilmiyor.
Besin değerleri
Her gün düzenli olarak chlorella kullanan
araştırmacı-yazar Mike Adams, Superfoods for
Optimum Health Chlorella and Spirulina kitabında
chlorella’nın besin değerlerini şöyle sıralıyor:
Herhangi bir hayvansal proteinden daha kolay
sindirilebilen ve daha yoğun kaliteli protein (% 58
oranında) Bitkilerde hiç bulunmayan B12 dahil,
bilinen bütün B vitaminleri C vitamini E vitamini
Kalsiyum, magnezyum, çinko ve potasyum gibi
sayısız makromineraller İz mineraller GLA dahil
omega-3 yağ asitleri Mukopolisakkaridler
Beta-karoten
46 | D-LIFE NİSAN 2013
nisan13_chlorella.indd 46
05.04.2013 10:49
beslenme
KEKİK
Kekik, eski çağlardan beri tüketilen, tüm dünyada tarımı yapılan
güçlü lezzete sahip bir ottur. Başta Akdeniz olmak üzere neredeyse
bütün dünya mutfaklarında lezzet arttırıcı olarak tüketilen bu
bitki taze ya da kuru olarak kullanılabilir. Daha güçlü bir aromaya
sahip olan taze kekik genellikle demetler halinde satılır ve
içeriğinde yüksek oranda lif, demir, manganez, fosfor
A ve C vitamini bulunur. Kurutulmuş kekikte ise
K vitamini oranı oldukça yüksektir. Genellikle kurak
tepe ve sırtlarda kümeler oluşturarak büyüyen ve
zaman zaman medikal amaçlı da kullanılan kekiğin
beş farklı cinsi vardır. Sindirim sistemini çalıştıran,
öksürük, bronşit ve soğuk algınlığına iyi gelen kekik
böcek sokmaları, sivrisinek ısırmaları ve bakteriyel
enfeksiyonlarda antiseptik olarak kullanılır.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_beslenme kapak.indd 47
| 47
05.04.2013 11:19
beslenme
Baharın
renkleri
Bahar bütün tazeleyiciliğiyle geldi. Daha uzun, ılık günler,
toprağın her köşesinden fışkıran bitkiler, tomurcuklarla
dolu ağaçlar ve tabii lezzet dolu rengarenk meyveler...
Bu mevsim yeryüzü kadar bedenimiz için de bir uyanış
anlamına geliyor. Siz de bedeninizi sonbaharın ağırlığı
ve kışın yorgunluğundan kurtarmak istiyorsanız bu
meyvelere hayatınızda daha fazla yer açın. PINAR DENİZER
48 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_meyveler_2.indd 48
05.04.2013 10:58
Ç
İLEK
En popüler bahar meyvelerinden biri olan çilek tam anlamıyla bir C vitamini deposudur. Sadece 32 kalori değerindeki 100 gram çilek, günlük C vitamini ihtiyacının yüzde
98’ini karşılar. Bu sayede vücudu ve cildi besler, bağışıklık sistemini güçlendirir. Aynı zamanda güneşten gelen zararlı UV ışınlarına
karşı gözleri korur.
B kompleks vitaminlerinden folik asit zengini olan çilek, doğumsal kusurları önlediği ve bebek gelişimini desteklediğinden
özellikle hamileler için ideal bir atıştırmalıktır. Sinir sistemini,
kasları destekleyen ve bu sayede kalbin düzenli atmasına yardımcı olan potasyum çilekte bolca bulunur. İçeriğindeki kalsiyum ile
manganez ise kemik ve dişleri güçlendirir. Yapılan son araştırmalar çileğin toplandıktan sonra iki gün içinde tüketilmesi gerektiğini, aksi takdirde C vitamini ile polifenol antioksidan içeriğini büyük oranda kaybettiğini gösteriyor.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_meyveler_2.indd 49
| 49
05.04.2013 10:58
beslenme
Ç
ömrü
100
nın yü
doym
ihtiya
E vita
yüzde
Sinir s
mini i
karşı k
türücü
Y
ABANMERSİNİ
Mor, üzüme benzeyen bir meyve olan yabanmersini Kuzey Yarıküre’nin dağlık, serin bölgelerinde yetişir. 100
gramı 54 kalori olan yabanmersini yüksek oranda C ve K
vitamini içerir. Ayrıca manganez ve lif bakımından zengindir.
Bulunduğu mor renkli besinleri güçlü birer antioksidan haline getiren antosiyanin yabanmersininde bolca vardır. Bu sayede
meyve, görme kayıplarına karşı koruma sağlar ve göz kuruluğu
ile enfeksiyonlarını önler. İçeriğindeki zengin fitobesinler kan şekerini düzenler, idrar yollarını temizler ve beyin fonksiyonlarının
gelişimini destekleyerek Alzheimer gibi hastalıklara karşı koruma
sağlar. Yabanmersini aynı zamanda doğal bir antidepresandır. Kan
sulandırıcı ilaçlarla birlikte tüketildiğinde kanama riskini artıran
meyvenin antioksidan içeriğinden daha fazla yararlanmak için süt
ve süt ürünleriyle tüketilmemesi önerilir.
Çağla
ve kab
olanlar
50 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_meyveler_2.indd 50
05.04.2013 10:58
Ç
AĞLA
Şeftali ailesinin bir üyesi ve bademin olgunlaşmamış hali
olan çağla, baharın ilk meyvelerinden biridir. Nisan ortasında tezgahlarda yerini alan bu kıtır ve mayhoş meyvenin
ömrü kısadır.
100 gramında 600 kalori barındıran çağla günlük kalori ihtiyacının yüzde 29’unu sağlar. Magnezyum, demir, B ve E vitamini, protein,
doymamış yağ ve lif yüklüdür. 100 gram çağla vücudun gün içinde
ihtiyaç duyduğu lifin yüzde 49, yağın yüzde 76, proteinin yüzde 42,
E vitamininin yüzde 131, B2 vitamininin yüzde 60, magnezyumun
yüzde 67, bakırın yüzde 50 ve manganezin yüzde 114’ünü karşılar.
Sinir sistemini ve zihni destekleyen çağla, içeriğindeki yüksek E vitamini ile cildi besler, erken yaşlanma belirtilerini engeller ve kansere
karşı korur. Öte yandan hem solunum hem de idrar yolları için söktürücü görevi görür.
Çağla alırken meyvenin sert
ve kabuğu zarar görmemiş
olanlarını tercih edin.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_meyveler_2.indd 51
| 51
05.04.2013 10:58
beslenme
Y
EŞİL ERİK
100 gramında sadece 46 kalori barındıran baharın müjdecisi meyvelerden biri yeşil eriktir. Ekşi, sulu, kıtır bir
yapıya sahip meyve dünyanın pek çok yerinde farklı
renk ve lezzetlerde yetiştirilir. Can erik olarak da bilinen yeşil erik
genellikle mayıs ayında olgunlaşır. A, B, C ve K vitamininin yanı
sıra potasyum bakımından zengin olan erikte bulunan B vitamini
sinir sistemini destekler. Güçlü bir çözünebilir lif, sorbitol ve isatin
içeriğine sahiptir ve bu sayede sindirim sistemini düzenler. Yine de
fazla tüketilmesi kabızlığa ya da ishale neden olabilir. C vitamini bu
meyveyi güçlü bir antioksidan kaynağı yapar ve vücudun serbest
radikallerle savaşmasını sağlayarak kanser gibi hastalıkların önlenmesine yardımcı olur. Aynı zamanda içeriğindeki potasyum ve
K vitamini sayesinde hücreleri yeniler, kalp ve kan basıncını düzenleyen vücut sıvılarını dengeler.
M
ALTA ERİĞİ
Etli, tatlı, mayhoş ve lezzetli Malta eriği vitamin, mineral
ve antioksidan zengini bir meyvedir. İnce kabuklu, iri
kahverengi çekirdekli meyve kış sonunda dallarda belirir,
mayıs gibi de olgunlaşmaya başlar.
100 gramı 46 kalori olan Malta eriği günlük A vitamini ihtiyacının yüzde 31’ini karşılar. Folik asit, potasyum, manganez ve B6 vitamini açısından zengin bir yapıya sahip olan meyve, yüksek oranda
lif ve pektin içerir. Pektin bağırsaklarda yumuşatıcı görevi görür, kolon kanserine yol açan toksik maddelerin atılmasına yardım eder ve
sindirim fonksiyonlarını dengeler. Aynı zamanda kötü kolesterolün
düşmesine destek olur. İçerdiği A vitamini ise cildin elastikiyetini artırarak erken yaşlanmayı, ağız ya da akciğer kanserini önler.
52 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_meyveler_2.indd 52
05.04.2013 10:58
ineral
lu, iri
belirir,
tiyacı6 vitaranda
ür, koder ve
rolün
ini ar-
K
İRAZ
Mayıs ayından ağustosa kadar tüketilebilen kiraz, Türkiye,
Güney Kafkasya ve Hazar Denizi çevresine özgüdür. Bir meyve
için nispeten kalorili sayılsa da içeriğindeki zengin lif, C vitamini, kartenoid ve antosiyonin gibi maddeler kansere ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruma sağladığını gösterir.
100 gramı 63 kalori değerindeki kirazın içerdiği flavonoid ve prosiyanidin vücuttaki oksidasyonu azaltır, sinir hücrelerini korur, Alzheimer gibi hastalıkların önlenmesine destek olur. Kirazda bulunan
antosiyonin gut, artrit, ağrılı bir kas hastalığı olan fibromiyalji ve spor
yaralanmalarında iyileştirici etkiye sahiptir. Melatonin bakımından
da oldukça zengin olan kiraz bu sayede beyin nöronlarını ve sinir sistemini yatıştırır, uykusuzluk ve başağrısına iyi gelir.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_meyveler_2.indd 53
| 53
05.04.2013 10:58
TARİF
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
beslenme
Kalbe giden
salatalar
D-Life Mutfak Şefi Mehmet Çamcı, Dr. Caldwell B. Esselstyn’in
yazdığı ve D-Life’ın katkılarıyla NTV Yayınları’ndan çıkacak olan
Kalp Hastalığından Koruyan ve İyileştiren Mucize Diyet kitabında
yer alan sağlık deposu salataları sizin için hazırladı. PINAR DENİZER
54 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_yemek.indd 54
05.04.2013 11:45
r
a
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_yemek.indd 55
| 55
05.04.2013 11:45
beslenme
peçete,
e: Masa
: Yemek
s tabağı.
TARİF
ANT
SAL
Mercim
terbiye
zengin
SEBZELİ KISIR (10 kişilik)
Katkısız bulguru doğal gıda ürünleri satan
dükkanlarda bulabilirsiniz. Arzu ederseniz
üzerini havuç rendesi, dilimlenmiş kırmızı turp,
ince kıyılmış biber çeşitleri, kıyılmış çin lahanası
ya da diğer sebzelerle süsleyebilirsiniz. Daha
doyurucu bir salata olması için haşlanmış
nohut ya da mısır ilave edebilirsiniz. Ayrıca
bulgurun çabuk piştiğini unutmayın.
Malze
küp şe
1 adet
biber,
mayda
sirkes
kaşığı
2 çorb
Malzemeler: 1 su bardağı bulgur, 1 bardak
kaynar su, 2 adet küp şeklinde doğranmış
iri domates, birkaç adet cherry domates,
1 su bardağı dolusu ince kıyılmış maydanoz,
1 büyük diş doğranmış sarmısak, beyaz ve
yeşil kısımları birlikte doğranmış
4 adet taze soğan, 1 adet ufak boy
doğranmış tatlı soğan, 1 adet soyulmuş
ve küp şeklinde doğranmış salatalık, ¼ su
bardağı doğranmış taze nane, yarım su
bardağı limon suyu, ¼ su bardağı balsamik
sirke, roka, ıspanak ya da marul
Hazır
Merci
kaynat
tam y
sıcakk
ve ma
sirke,
dereo
döküp
SERVİS KASELERİ: MONEV
Hazırlanışı: Bulguru yıkayın ve geniş bir
kaseye koyup üzerine yüzeyini kaplayacak
kadar kaynar su dökün. Üzerini kapatın
ve domatesi keserken demlenmeye bırakın.
Süzdüğünüz bulgura doğranmış domatesleri
ekleyin ve iyice karıştırarak bulgurun
domatesin suyunu çekmesini bekleyin.
Maydanoz, sarmısak, yeşil soğan, tatlı soğan
ve salatalığı bulgur karışımına ekleyin. Limon
suyu ve balsamik sirkeyi ekleyip iyice karıştırın.
Mümkünse bir gece ya da en azından birkaç
saat buzdolabında bekletin. Roka, ıspanak
ya da marul yatağında servis edin.
56 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_yemek.indd 56
05.04.2013 11:45
ANTONIA’NIN MERCİMEK
SALATASI (4 kişilik)
Mercimekleri fazla pişirirseniz salatanızı
terbiye ederek tadını daha da
zenginleştirebilirsiniz.
Malzemeler: 1 su bardağı yeşil mercimek,
küp şeklinde kesilmiş 1 kırmızı soğan,
1 adet küp küp doğranmış kırmızı dolmalık
biber, yarım su bardağı doğranmış
maydanoz ya da kişniş, 2 çorba kaşığı elma
sirkesi, 2 diş iyice ezilmiş sarmısak, 2 çorba
kaşığı hardal, 2-3 çorba kaşığı limon suyu,
2 çorba kaşığı doğranmış dereotu
Hazırlanışı: İki bardak suyu kaynatın.
Mercimeği içine dökün ve 15 dakika kadar
kaynatın. Yumuşayacak ancak diriliğini
tam yitirmeyecek kadar pişirin. Mercimek
sıcakken üzerine doğranmış soğan, biber
ve maydanozu ilave edin. Küçük bir kasede,
sirke, sarmısak, hardal, limon suyu ve
dereotunu çırpın. Sıcak mercimeğin üzerine
döküp iyice karıştırın.
KAYISI VE SOYA SOSLU PİRİNÇ SALATASI (8 kişilik)
Soya sosu kullandığınızda salatanın tuz oranı yüksek olacaktır.
Malzemeler: 2 su bardağı kısa taneli pişmemiş esmer pirinç (ya da 4 su bardağı pişmiş
pirinç), 4 su bardağı su, 1 adet rendelenmiş havuç, 3 sap küp küp kesilmiş kereviz,
1 demet doğranmış taze soğan, 1 iri boy küp küp doğranmış kırmızı dolmalık biber,
2 su bardağı koçanından taze ayıklanmış mısır, 1 su bardağı haşlanmış bezelye,
225 gr haşlanmış, dilimlenmiş su kestanesi
Sos için: ¼ su bardağı soya sosu ya da sıvı amino asit, ¾ su bardağı pirinç ya da elma
sirkesi, 1 su bardağı ananas suyu, ¼ su bardağı organik kayısı reçeli, 2 tatlı kaşığı ezilmiş
sarmısak, 1 tatlı kaşığı sarmısak tozu, 1 tatlı kaşığı soğan tozu, 1 tatlı kaşığı toz hardal,
2 tatlı kaşığı soyulmuş, rendelenmiş taze zencefil, 1,5 tatlı kaşığı beş baharat tozu
karışımı (tercihe bağlı)
Hazırlanışı: Pirinci 4 bardak suda yaklaşık 40 dakika, suyunu çekene kadar pişirin. Tüm
sebzeleri bir kasede toplayın. Sos malzemesinin tümünü zencefil püreleşene kadar
blenderda çırpın. Sebzeleri, pirinci ve sosu karıştırın. Oda sıcaklığında servis edin.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_yemek.indd 57
| 57
05.04.2013 11:45
beslenme
TARİF
RENGARENK BROKOLİ
SALATASI (6 kişilik)
Salatayı tam buğday ekmeğiyle tüketerek
daha doyurucu bir öğün elde edebilirsiniz.
Bol soslu seviyorsanız sos miktarını iki misli
artırabilirsiniz.
S
s
Malzemeler: 2 baş çiçeği küçük parçalar
halinde kesilmiş, sapları dilimlenmiş brokoli,
2 adet dört parçaya kesilmiş ve ayrılmış iri
soğan, 1 adet doğranmış kırmızı dolmalık
biber, yeşil ve beyaz kısımları birlikte 2,5 cm’lik
parçalar halinde kesilmiş 3 baş Çin lahanası,
4 adet dilimlenmiş taze soğan, yarım su
bardağı pirinç veya elma sirkesi, 1 tatlı kaşığı
hardal, 1 yeşil limonun suyu
M
a
d
d
i
b
b
s
Hazırlanışı: Brokoliyi tam yumuşayana ve
parlak yeşil renge dönene kadar buharda
haşlayın. Soğanları yağlı kağıt serdiğiniz bir
tepsiye yayın ve her iki tarafı da karamelize
olana kadar pişirin. Pişen soğanları ve
brokoliyi bir kasede karıştırın. Biberi,
Çin lahanasını ve taze soğanı ilave edin.
Sirke, hardal ve yeşil limon suyunu küçük
bir kasede karıştırıp brokoli karışımının
üzerine dökün. Servis yapmadan önce
buzdolabında biraz soğutun.
s
H
k
k
ç
S
k
k
d
T
M
2
t
s
s
H
v
m
o
v
k
FASULYELİ ENGİNAR SALATASI (6 kişilik)
Görüntüsü kadar tadı da güzel olan bu salatada enginarın üst kısımları yerine dikey olarak
dört parçaya böldüğünüz saplarını kullanabilirsiniz.
Malzemeler: 1 büyük boy doğranmış domates, 1 adet doğranmış kırmızı dolmalık
biber, 1 küçük boy doğranmış kırmızı soğan, 1 su bardağı doğranmış maydanoz veya
kişniş, yarım kg haşlanmış barbunya fasulyesi, yarım kg haşlanmış nohut, 400 gram
haşlanmış enginar kalbi, 2 çorba kaşığı taze sıkılmış limon suyu, 2 çorba kaşığı balsamik
sirke, 1,5 tatlı kaşığı baharatlı hardal, 1 tatlı kaşığı kurutulmuş fesleğen, 1 tatlı kaşığı
kurutulmuş kekik, 1 tatlı kaşığı kurutulmuş dağ kekiği, 1 diş ince kıyılmış sarmısak
SERVİS KASESİ: MONEV
Hazırlanışı: İlk yedi malzemeyi geniş bir kasede karıştırın. Geriye kalan malzemeyi küçük
bir kaseye koyup çırpın ve sebze karışımının üzerine dökün. Servis etmeden önce
buzdolabında biraz soğutun.
58 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_yemek.indd 58
05.04.2013 11:45
KIPKIRMIZI SALATA (8 kişilik)
Sadece lezzeti değil, görüntüsüyle de çarpıcı bir
salata hazırlamak elinizde.
Malzemeler: 1 demet yeşilleri temizlenmiş,
alacalı soyulup lokma büyüklüğünde
doğranmış kırmızı turp, yarım göbekli ve
doğranmış kırmızı lahana, 1 kutu ortadan
ikiye kesilmiş cherry (kiraz) domates,
1 kg haşlanmış barbunya fasulyesi, 1 su
bardağı küp küp doğranmış kırmızı dolmalık
biber, küp küp doğranmış küçük boy kırmızı
soğan, 2 çorba kaşığı tahinsiz humus,
1 limonun suyu, 2 çorba kaşığı balsamik
sirke, roka veya körpe kıvırcık salata
Hazırlanışı: İlk altı malzemeyi bir kasede
karıştırın. Sonraki üç malzemeyi küçük bir
kasede karıştırın. Sosu sebzelere dökün,
çalkalayarak karıştırın ve buzdolabına koyun.
Servisten önce derin olmayan bir salata
kasesinin iç tabanına roka veya körpe
kıvırcığı yerleştirip üzerini salata karışımınızla
doldurun.
Tahinsiz Humus (2 su bardağı)
Malzemeler: 2 su bardağı haşlanmış nohut,
2 diş doğranmış sarmısak, 1 çorba kaşığı
taze sıkılmış limon suyu, 5 çorba kaşığı sebze
suyu veya su, 1 tatlı kaşığı soya sosu veya
sıvı amino asit
Hazırlanışı: Nohut, sarmısak, limon suyu
ve sebze suyunu akışkan bir hal alana kadar
mutfak robotunda çekin. Karışım yoğun
olursa su ya da sebze suyu ilave edin.
İstediğiniz lezzete göre soya sosu ekleyin.
Dilerseniz sosunuza bir su bardağı kişniş
veya maydanoz ilave edebilir, nohut yerine
kuru fasulye kullanabilirsiniz.
arak
eya
amik
küçük
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_yemek.indd 59
| 59
05.04.2013 11:45
beslenme
yani ç
çeşitli
ya da
Çay b
teşin g
radi
Bir
demlik
şifa
me
kanse
engel
yeşil ç
nörolo
yağ ya
yardım
DİKK
limini
lanma
ya da
TÜKE
hazırla
kimya
larla k
Yeşil çaydan oolong’a
beyaz çaydan papatyaya
antioksidan yüklü bu
içecekler vücudun en
büyük destekçilerinden.
SİYA
İ
ster çay bitkisinden elde edilsin ister farklı bitkilerden
bu içecekler yüzyıllardır sağlığın ve mutluluğun anahtarlarından biri kabul ediliyor. Bilim insanlarının son yıllarda
yaptığı çalışmalar da bu görüşü kanıtlar nitelikte. Araştırmalar bazı çayların kanser, kalp rahatsızlıkları, diyabet gibi
hastalıkların tedavisine destek olduğunu, kilo vermeye,
kolesterolü düşürmeye yardım ettiğini, hatta
zihni uyardığını ortaya koyuyor.
Sıcak pek çok içeceğe adını verse de
sadece siyah, yeşil, beyaz çay ve oolong
çayı, Çin ve Hindistan’dan tüm dünyaya yayılmış olan Camellia sinensis,
60 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_caylar_yy.indd 60
05.04.2013 11:02
ÜRET
landıkt
ferma
YARA
korur,
azaltır.
theafla
madde
murta
oluşum
kafein
sigaran
yani çay bitkisinden üretiliyor. Diğerleri ise
çeşitli bitkilerin kurutulması, karıştırılması
ya da işleme tabi tutulmasıyla elde ediliyor.
Çay bitkisinden üretilen çaylarda epigallokateşin gallat (EGCG) adı verilen ve serbest
radikallerin yok edilmesinde etkili olan bir
madde bulunuyor. Ayrıca içeriğindeki
kafein ve theanine beyne uyarıcı
ya da yatıştırıcı etki yapıyor. Yine
de bütün çayların yararlarını
ortaya çıkaran en önemli
özellik, içerdikleri güçlü
antioksidanlar.
YEŞİL ÇAY
SİYAH ÇAY
en
ahtarllarda
raşt gibi
meye,
a
de
olong
ünnsis,
ÜRETİM Çay bitkisinin yapraklarının toplandıktan sonra özel bir işlemden geçirilerek
fermante edilmesiyle elde edilir.
YARARI İçeriğindeki flavonoidler damarları
korur, pıhtı oluşumu ve kalp hastalıkları riskini
azaltır. Siyah çaya rengini ve buruk aromasını
theaflavin (TF) ve thearubigin (TB) adlı iki
madde verir. Araştırmalar bu TF’lerin yumurtalık, akciğer, prostat ve mesane kanseri
oluşumunu önlediğini gösterir. Yüksek oranda
kafein içeren çay güçlü bir uyarıcıdır. Ayrıca
sigaranın neden olduğu akciğer hasarını önler.
BEYAZ ÇAY
ÜRETİM Açılmamış çay tomurcukları ile
ilk iki yaprağın ilkbaharda elle toplanmasından sonra soldurma ve kurutma işleminden geçirilmesiyle elde edilir.
YARARI Diğer çaylara göre daha fazla
etkin madde, buna karşılık daha az kafein
içerir. Beyaz çaydaki flavonoidler kanser
hücrelerinin büyümesini ve yenilerinin
oluşmasını önler. Kan sulandırıcı özelliğe
sahiptir, damar fonksiyonlarını düzenler.
Bakteri ve virüsleri yok ederek grip, nezle
gibi hastalıklara karşı koruma sağlar. Kemik
yoğunluğunu artırır ve serbest radikalleri
bloke ederek cildin yenilenmesini
destekler.
DİKKAT Beyaz çay diğerlerine göre çok
daha az yan etkiye sahiptir. Yine de günde
üç bardak kadar tüketilmesi tavsiye edilir.
TÜKETİM Diğer çayların aksine birkaç
kez demlenebilir. Her demlemede lezzeti
farklılaşır. Demlenme süresi iki dakika kadardır.
OOLONG ÇAYI
ÜRETİM Camellia sinensis bitkisinin büyük
yapraklarından elde edilen oolong, yeşil
çaydan uzun, siyah çaydan kısa bir fermantasyona tabi tutulur.
YARARI İçeriğinde bolca vitamin ve mineral bulunan oolong çayı, serbest radikallerin
vücuttan atılmasına destek olur. Barındırdığı güçlü antioksidanlar trigliserit ve kötü
kolesterolü düşürür. Polifenol bakımından
oldukça zengin olan bu çay yağ metabolizmasını dengeleyerek kilo vermeye yardım
eder. Ayrıca egzama gibi deri hastalıklarının
tedavisinde etkilidir.
DİKKAT Günde beş bardaktan fazla
oolong çayı tüketmek baş ağrısı, sinirlilik,
uykusuzluk, mide bulantısı, kulakta çınlama
gibi yan etkilere yol açabilir.
TÜKETİM Bir fincan suya bir tatlı kaşığı
kadar çay yaprağı ekleyip yaklaşık 2-3 dakika demleyerek tüketebilirsiniz.
PAPATYA
ÇAYI
ÜRETİM Alman papatyası olarak bilinen
papatyanın çiçeklerinin
taze olarak ya da kurutulduktan sonra demlenmesiyle elde edilir.
YARARI Bir bardak papatya çayı
sadece 2 kaloridir ve kalsiyum, magnezyum,
potasyum, florid, folik asit ve A vitamini barındırır. İçeriğinde bolca flavonoid bulunan
papatya çayı antimikrobiyal ve antioksidan
özelliğe sahiptir. İnflamasyonu azaltan, kolesterolü, kanser ve diyabet riskini düşüren bu
çay geleneksel tıpta adet sancısı, uykusuzluk
ve bağırsak gazı tedavisinde kullanılır.
DİKKAT Polen alerjisi olanların ve düşüğe
neden olabileceği için hamilelerin papatya
çayı içmesi önerilmez. Ayrıca kan sulandırıcı
ilaçlarla alınmaması tavsiye edilir.
TÜKETİM Papatya çayını demledikten
sonra sıcak içecek olarak tüketebilir ya da
tonik olarak kullanabilirsiniz.
ADAÇAYI
ÜRETİM Adaçayı yapraklarının
mayıs-temmuz arası, çiceklenme öncesi,
özellikle etken maddelerinin doruğa çıktığı
öğle saatlerinde toplanmasıyla elde edilir.
YARARI Antioksidanlarla yüklü adaçayı
vücut direncini artırır, solunum yollarında
enfeksiyona bağlı iltihabın ve safranın sökülmesine yardımcı olur. İçeriğinde bulunan
östrojen özellikle menopoz şikayetlerinin giderilmesinde etkilidir. Adaçayı aynı zamanda
uyku düzenleyici ve mide bulantısı giderici
özelliklere sahiptir.
DİKKAT İçeriğindeki doğal östrojen nedeniyle erkeklerin ve hamilelerin fazla tüketmesi önerilmez. Ayrıca anne sütünü azalttığı
yönünde araştırmalar vardır.
TÜKETİM Kuru ya da
taze yapraklarının 10
dakika kadar demlenmesiyle elde edilen
çay, özellikle
soğuk algınlığı
ya da grip gibi
hastalıklarda
limonla
tüketilir.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_caylar_yy.indd 61
STEVE ALLEN / FOODPIX / GETTY IMAGES TURKEY
ÜRETİM Camellia sinensis yapraklarının olgunlaştıktan sonra toplanması
ve hemen kavrularak hızla
kurutulması sonucu elde
edilir.
YARARI Yüksek oranda
EGCG yüklüdür. Antioksidan
içeriği mesane büyümesinin yanı sıra
meme, akciğer, mide, pankreas ve kolon
kanserleriyle savaşır. Damar tıkanıklığına
engel olan, beyin fonksiyonlarını düzenleyen
yeşil çay Alzheimer ya da Parkinson gibi
nörolojik hastalıkların riskini azaltır. Ayrıca
yağ yakımını hızlandırarak kilo vermeye
yardımcı olur.
DİKKAT Vücudun demir ve folik asit emilimini azaltabilir. İçeriğinden daha fazla yararlanmak için yemeklerden en az 1 saat önce
ya da sonra tüketilmesi önerilir.
TÜKETİM Yaprakların demlenmesiyle
hazırlanan yeşil çayı aynı zamanda tadı ve
kimyasal yapısı sayesinde diğer bitkisel çaylarla karıştırıp tüketebilirsiniz.
DİKKAT Siyah çaydaki polifenoller vücudun demir emilimini yeşil çaydan iki, diğer
bitki çaylarından üç kat fazla etkiler.
TÜKETİM Chai ve hazır çay gibi ürünlerin
temel maddesidir. Farklı çaylarla harmanlayarak tüketebilirsiniz.
| 61
05.04.2013 11:02
beslenme
İyi kalpli
enginar
Dışarıdan yeşil bir kozalağı
andıran, içinde ise eşsiz bir
lezzet ve yüksek besin değeri
barındıran bu bahar sebzesi
karaciğerin en büyük dostu.
PINAR DENİZER
E
nginar, papatya ailesinden, morumsu çiçekler açan Akdeniz ve Güney Avrupa’ya özgü bir bitkidir. Tamamen geliştiğinde boyu 1,5 metreye kadar uzayabilen bu çok yıllık otsu
bitkinin gövdesi dik ve kuvvetlidir. Oval kenarlı büyük ve
uzun yaprakları sapsızdır. Çiçekleri üst yapraklardan çıkar
ve uzun saplı koza şeklindedir. Bizim yediğimiz kısmı aslında çiçeğin tomurcuğudur. Toplanmadan bırakıldığında bu tomurcuklar yaklaşık 15 cm çapında, mor renkli çiçeklere dönüşür.
Tarihi oldukça eski olan enginar efsanelerde bile geçer. Hikayeye göre Zeus, Cynara (Sinara) adında çok güzel bir kız görür ve beğenir. Kızın Olympos’ta hep yanında kalmasını isteyen Zeus onu
tanrıçalaştırır. Başta buna itiraz etmeyen Cynara zamanla annesini, evini özler ve ölümlüleri ziyarete gider. Zeus, kızın bu davranışına çok kızar ve onu dünyaya göndererek bir enginara dönüştürür. Hatta bitki, Latince adı Cynara Scolymus’u bu efsaneden alır.
Enginarın kayıtlı tarihi MÖ 371-287’ye kadar uzanır. Yunan filozof ve botanikçi Theophrastus, bu bitkinin İtalya ve Sicilya’da yetiştiğine dair bilgiler verir. MS 40-90’larda, Roma İmparatorluğu
zamanında yaşamış Yunan hekim ve farmakolog Pedanius Dioscorides da kayıtlarında enginarın tedavi amaçlı kullanıldığından
bahseder. Aynı dönemlerde bitkinin afrodizyak özelliği olduğu,
erkek çocuk sahibi olmak isteyenlerin tüketmesi önerilir. Enginarın tarımına MS 800’lerde Granada, İspanya ve Arap ülkelerinde
62 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_enginar_yy.indd 62
05.04.2013 11:03
Dünya çapında 140'tan fazla
türü yetişen enginarın sadece
40 kadarının tarımı yapılır.
r
Akdeeliştik otsu
ük ve
çıkar
nda çiurcukikayeve bes onu
nnesivranınüştün alır.
nan fida yerluğu
Diosından
duğu,
nginarinde
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_enginar_yy.indd 63
| 63
05.04.2013 11:03
beslenme
başlandığı ve zamanla tüm dünyaya yayıldığı tahmin
edilir. Günümüzde bir bahar sebzesi olan enginarın
140’tan fazla türü olduğu bilinse de ancak 40 kadarının tarımı yapılır. Üretimde İtalya, Mısır, İspanya ve
Peru başı çeker. Ülkemizde ise enginar Ege, Marmara
ve Akdeniz bölgelerinde yetiştirilir. Temelde sakız ve
bayrampaşa olmak üzere iki türün tarımı yapılır. İzmir ve çevresine özgü sakız enginarı daha küçüktür
ve yaprakları daha körpedir. Bayrampaşa enginarı ise
daha geniştir ve kısa kenarlıdır.
MAXIMILIAN STOCK LTD. / PHOTOLIBRARY / GETTY IMAGES TURKEY
DETOKS SEBZESİ
Enginarın düşük kalorisi, içerdiği zengin vitamin ve
minerallerin yanı sıra sindirimi iyileştiren, kolesterolü düşüren besleyici özellikleriyle detoks yiyecekleri
arasında ilk 10’da yer alması şaşırtıcı değil. 100 gramlık çiğ enginarda sadece 47 kalori bulunur. Bu miktarda bir enginar günlük lif ihtiyacının yüzde 28’ini, C ve
K vitamini ile folik asit ihtiyacının da yaklaşık yüzde
25’ini karşılar. İçeriğindeki yüksek orandaki magnezyum ve potasyum ise hem kasları hem kalp sağlığını
düzenler.
Tabii enginarın tartışmasız bir numara olduğu
konu karaciğer sağlığını güçlendirmesi, bulantı, ağrı
ve şişkinlik gibi sindirim sorunlarını yatıştırması.
Enginarda bulunan bir flavonoid olan silymarin çok
güçlü bir antioksidan. Hücreleri uyarıp serbest radikallerin vücuttan atılmasına yardım ederek karaciğer fonksiyonlarını artırır. Böylece vücuttaki zehirli
maddelerin atımından sorumlu olan organın sağlıklı
kalmasını ve kendini yenilemesini sağlar.
Özellikle yapraklarında bulunan cynarin adlı madde de enginarın önemini artırır. Karaciğerin yağları
yakmasına destek veren bu madde kötü kolesterolle
savaşır. Hatta 2008 yılında Reading Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmayla enginar yaprağı ekstraktının kolesterol düşürücü özelliği kanıtlanmıştır.
Hem Slovakya’da bulunan Comenius Üniversitesi hem
de Almanya’daki Georg-August Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalar enginarın kanser üzerindeki iyileştirici ve koruyucu etkisini ortaya koyar. Enginarda bulunan polifenol tipi antioksidanların prostat, meme,
lösemi ve akciğer gibi kanserleri önlemede etkili olduğunu gösterir. Ancak safrakesesinde kasılmalara yol
açabileceğinden bu organla ilgili sorun yaşayanların
enginar yaprağı ya da ekstraktını doktorlarına danışmadan kullanmamaları önerilir. Ayrıca karaciğer
ya da böbrek rahatsızlığı olanlarla hamile kadınlar,
emziren anneler ve küçük çocukların da aynı şekilde
önce bir hekime danışmalarında fayda var.
BAHARIN HEDİYESİ
İlkbaharın altın kozası sayılabilecek enginarı seçerken dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar olduğunu unutmamalı. Uzmanlar önceden ayıklanmış
ve uzun süre suda bekletilmiş enginarın yerine bütün
halde olanları tercih etmenin daha doğru olduğunu söylüyor. Ayrıca sebzenizi siz ayıklamasanız bile
kendi seçtiğiniz enginarları, mümkünse gözünüzün
önünde ayıklatmanızı öneriyorlar. Peki, doğru enginarı nasıl seçmeli? Sıkı, ağır ve orta büyüklükte olanları tercih edin. Taze olup olmadığını anlamak için
sıkın ve gıcırtı sesi gelmesine dikkat edin. Enginarı
kendiniz ayıklayacaksanız öncelikle dış yapraklarının bir ya da iki sırasını koparın. Yaprakların hafif
dikenli üst kısımlarını yaklaşık iki santimetre kadar
kesin. Sap kısmını birkaç parmak yukarıdan kesin.
Ayıklanmamış taze enginarı buzdolabı poşetinde
buzdolabında beş gün boyunca saklayabilirsiniz.
Enginarı buharda ya da suda haşlayarak, pişirerek
soğuk veya sıcak tüketebilir, çiğ halini salatalarınızda
kullanabilirsiniz. Kalbi kadar yapraklarının da lezzetli ve besleyici olduğunu, pişirdikten sonra emerek
yiyebileceğinizi unutmayın.
Püf
noktası
Enginar sapını
çevreleyen kalın
kabuksu bölümü
soyun. Elde ettiğiniz
sapları salatalık gibi
çiğ yiyebilir
ya da yemeklerinize
koyabilirsiniz. Ayrıca
enginarı temizlerken
kararmaması için
limonla sıvazlayın ya
da limonlu su içinde
bekletin.
Besin değeri
100 gr çiğ enginarda
Kalori
Lif
C vitamini
K vitamini
Folik asit
47
5 gr
11,7 mg
14,8 mcg
68 mcg
Protein
Magnezyum
Demir
Fosfor
Potasyum
3,3 g
60 mg
1,3 mg
90 mg
370 mg
64 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_enginar_yy.indd 64
05.04.2013 11:03
yenilenin
DOĞAL KOKU
Nihayet ilkbahar geldi! Öncelikle rahatlayın ve
doğanın bize hediye ettiği güzelliklerin farkına
varın. Çiçekler açıyor, çimler uzuyor, doğa
uykusundan uyanıyor... Tazelenmenin tam
zamanı. İlkbaharı mis gibi kokularla karşılamak
için kendi kokumuzu kendimiz yapabiliriz. İşte
formül: 10 damla tarçın yağı, 10 damla menekşe
yağı, 10 damla portakal yağı, 2 damla gliserin
ve 120 ml etil alkolü sırasıyla karıştırıp iyice
çalkalayın. Daha sonra koyu renk bir şişeye
boşaltıp 12 saat kuru ve serin bir yerde bekletin.
Bakalım bu tatlı koku hoşunuza gidecek mi?
NİSAN 2013 D-LIFE
nisan13_yenilenin.indd 65
| 65
05.04.2013 11:04
yenilenin
B
Bahar
kutlaması
cildim
sahip
ruyab
ellerim
nasibi
haval
onu y
rengin
kışın
mizin
ile ka
kurtu
birlik
etkile
bir gö
cildim
rının
Baharın gelişini kutlamanın en
keyifli yollarından biri cildimizi
ödüllendirmektir. Soğuğun kurutup
matlaştırdığı cildimize tepeden tırnağa
en iyi bakımı nasıl yapmalıyız?
SEREN PAK GENÇEL
İLK
NEMANJA SEKULIC / VETTA / GETTY IMAGES TURKEY
Cilt b
peelin
bakım
cilttek
Yani c
rinlem
bakas
ışılda
gun v
kaldır
mutla
yapısı
lunan
lar pr
kurtu
Ya
kaşığı
yumu
kabuk
sonra
lere k
yaydı
durul
TON
Ciltte
timin
muşsa
neden
66 | D-LIFE NİSAN 2013
nisan13_yenilenin.indd 66
05.04.2013 11:04
sı
a
B
azıları sıcak sever, bazıları soğuk.
Siz hangi taraftasınız? Soğuksever
iseniz, size kötü bir haberimiz var:
Soğuk hava da en az güneş kadar
cildimize zarar verebilme potansiyeline
sahip. Bedenimizi hava koşullarından koruyabiliyoruz ama yüzümüz ve genellikle
ellerimiz çevrenin olumsuz koşullarından
nasibini fazlasıyla alıyor. Rüzgarlı, soğuk
havalar cildimizin tüm nemini emiyor,
onu yaprak gibi kurutup matlaştırıyor. Cilt
renginin soluklaşması da cabası. Üstelik
kışın hava kirliliği fazla olduğundan, cildimizin üst tabakası siyah nokta ve ölü deri
ile kaplanıyor. Tüm bu olumsuzluklardan
kurtulmanın zamanı artık geldi. Baharla
birlikte alacağımız bazı önlemlerle bu kötü
etkileri ortadan kaldırabilir, cildimize taze
bir görüntü kazandırabiliriz. Unutmayın,
cildimizi yenilemenin amacı, hava koşullarının verdiği zararı onarmaktır.
İLK ADIM PEELING
Cilt bakımının en önemli adımı kesinlikle
peeling’dir. Peeling olmadan yapılmış bir
bakım, bakım sayılmaz. Çünkü peeling,
ciltteki tüm kirli ve ölü deriyi temizler.
Yani cildimizin vitrinini parlatır. Cildi derinlemesine arındırır, canlı ve taze cilt tabakasını ortaya çıkarır. Peeling sonrası cilt
ışıldar. Kış mevsiminin sebep olduğu solgun ve nemsiz görüntü peeling ile ortadan
kaldırılabilir. O nedenle bahar aylarında
mutlaka uygulanmalıdır. Mat ve soluk cilt
yapısına sahip olanlar, cildinde lekeler bulunanlar, yüzeysel kırışıklara sahip olanlar profesyonel peeling ile bu sorunlardan
kurtulabilir.
Yarım çay kaşığı limon suyu, bir çay
kaşığı hamamelis (aktarlarda var) ve bir
yumurta akını karıştırın. Bir salatalığın
kabuklarını soyun, mikserden geçirdikten
sonra süzgeçten süzün ve diğer malzemelere karıştırın. Peeling’i tüm yüzünüze
yaydıktan sonra 15 dakika bekletin ve iyice
durulayın.
TONİK DESTEĞİ
Ciltteki fazla kuruluk, sebum, yani yağ üretimini artırır. Cildinizin yağ dengesi bozulmuşsa, sivilce, siyah nokta gibi sorunlara
neden olabilir. Yağlanmayı kontrol altına
VÜCUT SAĞLIĞI
almak için nemlendiricinin yanı sıra cilt
tipinize ve cilt sorununa uygun bir tonik
kullanmalısınız. Tonik, ciltteki son kalıntıları temizler, gözenekleri arındırır ve yağlı
görünümden cildi kurtarır.
DERMOKOZMETİK TERCİHİ
Son yıllarda sağlık ve güzellik sektörü el
ele ilerliyor. Çünkü kadınlar artık daha
bilinçli ve ciltlerine sürdükleri ürünün
içeriğine çok dikkat ediyor. Böylece dermokozmetiklere olan talep de gün geçtikçe artıyor. Peki, dermokozmetik ne demek?
Dermokozmetik ürünler, dermotolojik testlerden geçirilmiş, özel maddelerle
üretilmiş ürünler demektir. İlaç şirketleri
tarafından ilaç hassasiyetiyle bütün kontrolleri ve alerji testleri yapılarak piyasaya
verilirler. Kozmetik ürünlerden farkları,
istenen sonuca biyolojik etkiyle ulaşmalarıdır. İçeriklerinde parfüm ve renk verici
maddeler bulunmaz. Koku ve renk maddesi içermediklerinden alerji riskleri minimumdur ve bu yüzden daha güvenlidirler.
Derinin daha derin tabakalarına ulaşırlar.
C vitamini, A vitamini, meyve asidi, koenzim Q ve tropikal antioksidanlar, dermokozmetik kremler içinde en fazla yer alan
maddelerdir. Ancak dermokozmetik ürün
seçerken cilt tipinize uygun olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Eğer cildiniz soğuklardan çok zarar görmüşse, öncelikle bir
dermatoloğa görünmenizde fayda var. Uzman bir kişinin önerdiği dermokozmetik
krem, cildinize ilaç gibi gelir, onu en doğru
şekilde sağlıklı görünüme kavuşturur.
Bu arada, kullandığınız krem mutlaka
güneş koruma faktörlü olmalı. Artık yazkış fark etmez, günlük kremlerimizin içeriğinde dahi koruma faktörü olması şart.
Çünkü şehir hayatında da zararlı ışınlar
cildimize kolaylıkla ulaşıyor.
Kışın soğuk hava, sıcak suyla banyo yapılması, özellikle kol ve bacaklarda kuruluğa
yol açar. Kuruyan cilt pul pul olur, kimi
zaman da kaşınır. Kış boyunca giysiler altında kalan tenimiz baharın gelmesiyle
birlikte nefes almaya ihtiyaç duyar. Elbette vücudun nefes almasını yalnızca ince
ve havadar giysilerle sağlamak mümkün
değil. Basit bir deyimle, duş ya da banyo almak beden sağlığının temel bakımını oluşturur. Arındırma, yani peeling ise vücudun
nefes almasını sağlayacak en önemli işlemi
oluşturur. Eskinin keselerinin yerini alan
arındırma ürünleri yüzeydeki kalınlaşma
ve lekelenmelere yol açan ölü hücreleri dökerek cildin pürüzsüzleşmesini ve nefes almasını sağlar. Peeling işleminin ardından
nemlendirme gelir. İster süt formunda, ister krem formunda, isterseniz yağ formunda olsun, vücudunuzu nemlendirmeyi sakın unutmayın.
NİSAN 2013 D-LIFE
nisan13_yenilenin.indd 67
| 67
05.04.2013 11:04
yenilenin
Saç derisine masaj yapmak, kan dolaşımını hızlandırarak saç dökülmesini azaltır.
Evde yapılan bakımlarla dökülmenin azaltılamadığı durumlarda ise ciddi tedaviye gerek vardır. Bu tedaviler, saçı kökten beslemeyi amaç edinir. Bunların başında saç mezoterapisi gelir. Saç dökülmesi tedavisinde en
yaygın olarak kullanılan saç mezoterapisi
saçı korumak, güçlendirmek, hacim kazandırmak, dökülmeyi durdurmak gibi fayda
sağlarken asıl uygulanma amacı saçlı deriyi
canlandırıp dolaşımı hızlandırmaktır.
Saç mezoterapisi dışında yine saçlarımıza uygun bir medikal şampuan tercih
etmek, saçı dışarıdan besleyen bazı kür ve
losyonlar, saç tellerini özellikle güneşin zararlı ışınlarından koruyan ürünler kullanmak ve düzenli aralıklarla besleyici maskeler uygulamak da faydalı olacaktır.
Kuru saçlar için hint yağı maskesi çok
uygundur. Bu maske için ihtiyacınız olan
bir küçük şişe hint yağı, bir yumurta sarısı ve yarım yemek kaşığı konyak. Bütün
bu malzemeleri iyice karıştırıp saçlarınıza
köklerinden başlayarak sürün. Bu karışımı
saçınızda yaklaşık iki saat kadar tutun ve
yıkayın. Haftada bir kez uygulayın.
EL VE AYAKLARA ÖZEN
Kışın yüzümüz ve ellerimiz olumsuz koşullardan en çok nasibini alan yerler demiştik.
O yüzden ellere ekstra özen göstermemiz gerekiyor. Gece yatmadan önce ellerimize buğday ya da susam yağı sürüp eldiven takarsak,
sabah kalktığımızda yumuşacık ellere sahip
oluruz. Bir çay kaşığı bal ve birkaç damla limonla elleri ovmak ise onları pürüzsüzleştirmeye yeter de artar bile. Kahve telvesi de
aynı işlemi yapar. Ayrıca cildimiz gibi ellerimizi de güneşten korumalıyız. Kırışıklık ve
leke oluşumunu önlemek için güneş koruma faktörlü el kremleri kullanmalıyız.
Bütün gün ayaklarımızın üzerinde durduğumuz düşünülürse, ayak bakımının ne
kadar “hayati” bir mesele olduğunu anlayabiliriz. Kışın sürekli kapalı kalan ayaklarımızı biraz şımartmanın vakti çoktan geldi.
Düzenli bir şekilde pedikür yaptırıyor olabiliriz ama evde de uygulayabileceğimiz
çok keyifli bakımlar var. Örneğin ayaklarınızın rahatça gireceği bir kabı sıcak suyla
doldurun ve içine bir limonun suyu, 1/4
çay kaşığı tarçın tozu, iki yemek kaşığı zeytinyağı, 1/4 su bardağı süt ekleyin. Ayaklarınızı içine sokup 10-15 dakika bekletin.
Sonra sabunla yıkayıp havluyla kurulayın.
Ardından krem sürün. Ayaklarınızın ne kadar rahatladığına inanamayacaksınız!
PARLAK SAÇLAR
Mevsim geçişlerinin en büyük sorunu saç
dökülmesidir. Bunu çeşitli bakım önlemleri
ve tedavilerle azaltabiliriz. Öncelikle saçlarımızı her gün yıkamaktan vazgeçmeliyiz.
Saçların yağlı olduğu düşünülerek her gün
yıkanması, derideki koruyucu tabakayı yok
ederek kepeklenme ve saç dökülmesinde artışa neden olur. En sağlıklısı saçların haftada
2-3 kez pH değeri 5.5 olan bir şampuanla yıkanmasıdır. Ayrıca yıkama sırasında çok sıcak su yerine ılık su kullanmalıyız. Sıcak su,
saç derisinin yağ dengesini bozar.
Beslenme de saç dökülmesinde önemli bir faktördür. Bu dönemde beslenmeye
dikkat edilmeli, protein ağırlıklı besinlerin
tüketimine özen göstermeliyiz. B grubu vitamin desteği kullanabiliriz. Yüksek miktarda
A vitamini alımı ise tam aksi yönde saç dökülmesini yoğunlaştırdığından, uzak durulmalıdır.
Güzelleştiren yağlar
Bahar bakımınızı yaparken doğal yağlardan faydalanabilirsiniz.
Lavanta yağı: Lavanta çiçeği hoş kokusu ile stresi azaltmak ve rahat uyku uyumak
için yüzyıllardır farklı şekillerde kullanılıyor. Yağı ise saç dökülmesine karşı oldukça etkili.
İskoçya’da yapılan bir araştırmaya göre günlük olarak saç derisine lavanta yağıyla ve diğer
esansiyel yağlarla masaj yapanların yüzde 44'ünde yeniden saç çıktığı kanıtlanmış.
Papatya yağı: Problemli ciltler üzerinde iyileştirici ve cildi besleyici bir özelliği var. Hassas
ve kuru ciltler de güvenle kullanabilir.
Kayısı yağı: Yüz temizliğinde kullanılıyor. Sivilceleri temizliyor, cilde canlılık veriyor,
yaşlanma ile ortaya çıkan kırışıkları gideriyor. Nemlendirici özelliğe sahip.
Portakal yağı: Cildi sıkılaştırıyor. Sivilce ve akneleri kurutuyor. Tonik olarak kullanılabilir.
Susam yağı: Kuru ciltlere, kirpik ve kaşlara rahatlıkla uygulanabilir. Hafif etkili, cildi besleyici,
güneş ışınlarından koruyucu özellikleri var. Cilde derinlemesine işliyor, temizleyici olarak bile
kullanılabilir.
Limon yağı: Mikrop kırıcı, sıkıştırıcı, sağlamlaştırıcı, gerdirici özelliği var ve cildi yağdan
arındırıyor. Bu yüzden sivilce giderici ve tonik olarak kullanılabilir.
Şeftali yağı: Cilt bakımında peeling için kullanılabilir.
Kakao yağı: Hamilelik sonrası cilt bozulmalarına karşı faydalı bir yağ. Dudak çatlaması ve
ciltte pullanmaya karşı da kullanılabilir.
68 | D-LIFE NİSAN 2013
nisan13_yenilenin.indd 68
05.04.2013 11:04
SUKI
DEN
Hassa
için bi
yok et
yatıştı
beyaz
papaty
ve doğ
tahrişl
ağırlık
Özelli
kalma
sorun
SUKI
doğal
içerme
ürünü
Genç
uyum
Cilt Ba
cilt ba
geliştir
içerme
doğal
üretiliy
yenilenin
dolaşızaltır.
n azalye gelememezonde en
rapisi
kazanfayda
deriyi
açlarıtercih
kür ve
şin zaullanmaskesi çok
z olan
a sarıBütün
rınıza
rışımı
un ve
Taptaze ürünler
Baştan ayağa cilt bakımında size yardımcı
olacak organik kozmetikler
SUKI KONSANTRE
DENGELEYİCİ TONİK
Hassas ve akneye eğilimli ciltler
için birebir. Kızarıklık ve lekeleri
yok etmeye yardımcı oluyor, cildi
yatıştırıyor. Anti-enflamatuar
beyaz söğüt, yatıştırıcı aloe vera,
papatya, antioksidan zengini gül
ve doğal C vitamini sayesinde
tahrişleri ve kızarıklıkları cilde
ağırlık yapmadan azaltıyor.
Özellikle açık havada fazla
kalmaktan dolayı oluşan cilt
sorunlarına çok iyi geliyor.
SUKI klinik olarak kanıtlanmış
doğal çözümler sunan, sentetik
içermeyen ilk ve tek ileri teknoloji
ürünü bir kozmetik markası.
Genç ve sağlıklı bir cilt için, ciltle
uyum içinde çalışıyor. “Evrimsel
Cilt Bakım Bilimi” felsefesi ile
cilt bakım formülünü tamamen
geliştirerek, hiçbir sentetik madde
içermeyen yüksek potansiyelli
doğal kozmetik malzemelerden
üretiliyor. D-Life'ta bulabilirsiniz.
OLIV' ULTRA
PÜRÜZSÜZLEŞTİRİCİ
YÜZ BAKIMI
Ultra pürüzsüzleştirici hassas
yüz bakımı, özellikle besleyicilik,
yeniden yapılandırma ve antiinflamatuar açısından zengin.
Yağlı ve yapışkan olmayan yapısı
ile cilt tarafından hızla emiliyor.
Dış saldırılara karşı cildi
koruyor, derinden yumuşatıyor
ve cilde elastikiyetini yeniden
kazandırıyor. Ecocert organik
sertifikasına sahip.
s
MINERAL FUSION YOĞUN
NEMLENDİRİCİ YÜZ KREMİ
Kırışık önleyici ve cilt yenileyici
özelliklere sahip yoğun nemlendirici bu
krem, esansiyel mineraller ve bitkiler
ile cilt sağlığını korurken, kuru ciltler
için çok ihtiyaç duyulan nemi sağlıyor.
Cildi serbest radikallere karşı koruyor.
Peptid onarımını teşvik ederek kolajen
üretimini artırıyor. Cildin doğal
yapısında bulunan hyalüranik asit ve
shea yağı ile kombinlenerek esnek
bir cilt yaratıyor. Hayvansal içerik ve
paraben kullanılmayan Mineral Fusion
ürünlerini D-Life'ta bulabilirsiniz.
ici,
ile
e
YVES ROCHER CULTURE
BİO %100 ORGANİK
YUMUŞATICI VÜCUT
PEELİNG'İ
İçeriğinde onarıcı ve yatıştırıcı
özelliği ile cildi rahatlatan, ciltteki
gerilmeleri hafifleten, posası suyla
ve nemlendirici maddelerle dolu
Organik Meksika Aloe Vera’sı,
gözenekleri tahriş etmeden
derinlemesine temizleyen
Organik Badem Çekirdeği Tozu
içeriyor. Cildi nemlendiriyor
ve kadifemsi bir yumuşaklık
kazandırıyor. Dermatolojik
olarak test edilen ürünün %99’u
doğal içeriklerden, bunların
%34’ü organik tarımla üretilen
içeriklerden elde ediliyor.
Parfümü ise %100 doğal içerikli.
Paraben, silikon, mineral yağ
(petrol) ve renklendirici içermez.
Organik lim
şeker (peel
cildi derinle
arındırır. Pa
cilt yaratır.
antialerjikti
ürünüdür. D
Telefon: 02
FLORAME' AYNISEFA
(CALENDULA) YAĞI
Organik Aynısefa Maseratı,
zeytinyağı ve aynısefa çiçeklerinin
uzun süre birarada bırakılmasıyla
özel bir yöntemle elde edilmiş
olduğundan her iki doğal bileşenin
de kozmetik özelliklerini birarada
taşıyor. Kırılgan, kuru, yıpranmış
ve hassas ciltleri yatıştırıp
yumuşatıyor. Güneş sonrası
uygulamada cildi canlandırıyor
ve nemlendiriyor. Bileşenlerinin
%100’ü organik tarım ürünlerinden
elde edilen ürün Ecocert organik
sertifikasına sahip.
NİSAN 2013 D-LIFE
nisan13_yenilenin.indd 69
SUKI CİL
(EXFOLI
CLEANS
| 69
05.04.2013 11:04
yenilenin
Elveda selülit
G
D-Life’ta uygulanan özel bir masaj etkili sonuçlar
vaat ediyor. SEREN PAK GENÇEL
K
adınların en büyük sorunlarından
biri olan selülit, havaların ısınmasıyla beraber yine kabus olarak rüyalarımıza girmeye hazırlanıyor.
Bu kabustan ne kadar çabuk kurtulursak o
kadar iyi! Bahar ayları, selülitle mücadele
için en iyi zamanlar. Böylece yaza mutlulukla girebiliriz.
Selülit, yağ doku hücrelerinin yapısındaki değişiklikler nedeni ile yuvarlak yumrulu yapılar haline dönüşmesidir. Derinin
altındaki su birikmesi portakal kabuğu
görünümüne sahip olur. Selülitin oluştuğu
bölgeler genelde bel altı, bacak etrafı, kalça
çevresi ve alt bacağın arkasıdır. Vücudun
üst kısmındaysa kolların arka tarafında
selülitlere rastlanabilir. Selülitin oluşması
hormonal ve genetik faktörlere, dengesiz
beslenme ve hareketsizliğe bağlıdır. Spor
yapmak, bol su içmek, tatlı ve tuzludan
uzak durmak selülitle savaşta önemli neferlerdir. Yeşil çayın etkisini unutmayalım
elbette. O da çok önemli bir selülit savaşçısıdır.
Selülitin kiloyla hiçbir alakası yoktur.
Sadece, kiloluysanız yağ hücreleri arkadan
deri altındaki yağ hücrelerini dışarı doğru
ittirir ve selülitin daha fazla görünmesine
neden olur. Ayrıca armut vücut tipli, yani
kalça ve basenden kilo alanlarda selülit
daha fazla görülür. Üstten kilo alan elma
tipli kadınların kalça ve basenleri daha ince
olduğundan selülitleri de az olur.
Baz
bile
sayı
Bir saate yakın süren masajın ilk 20 dakikasında yeşil çayla zenginleştirilmiş bir
peeling, selülitli bölgeye özel masaj teknikleriyle uygulanıyor. Sonra kişi duş alıp
kurulanıyor ve canlandırıcı ve hücre yenileyici yağlarla masaj sürüyor. Selülit masajında kullanılan yağların bazıları zayıflama
üzerinde de etkili. Argan yağı, limon yağı,
greyfurt ve karabiber uçucu yağları masaj
sırasında uygulanan yağlardan...
D-Life: 0212 381 3000
Ç
sistem
zarar
gelme
He
len te
cek ka
yor. G
nem t
le çok
nün iç
Na
glüten
ürünl
ANTİ-SELÜLİT MASAJI
D-Life’ta uygulanan Anti-Selülit Masajı, oldukça etkili. Konsepti, vücudun selülitten
etkilenen alanlarını özel tekniklerle ovuşturmaya dayanıyor. Tedavi, deri altındaki
yağ dokularının birikimine göre seviyelenmiş sert, yumuşak ve ödemli selülitler için
ideal. Masaj sayesinde, selülitli bölgeler
büyük ölçüde düzeliyor, portakal görünümü hafifliyor. Cilt dokusu pürüzsüz bir hal
alıyor.
70 | D-LIFE NİSAN 2013
nisan13_yenilenin.indd 70
05.04.2013 11:04
yenilenin
Glütensiz güzellik
Bazı çölyak hastaları kullandıkları makyaj malzemelerindeki glütene
bile reaksiyon gösterebiliyor. Glüten içermeyen kozmetik ürünlerin
sayısı ise giderek artıyor.
Ç
ölyak, ülkemizde maalesef sık görülen ama zor tanı konulan ve hayat boyu süren bir sağlık sorunu. Hastalık,
buğday, arpa, çavdar ve yulafın doğal yapısında bulunan
ve bir çeşit protein olan “glüten” maddesine bağışıklık
sisteminin tepki vermesi ve bunun sonucunda ince bağırsakların
zarar görmesi ve emilim işlevini yerine getiremeyecek duruma
gelmesi şeklinde ifade edilebilir.
Her bireyin bağışıklık sistemi farklı olduğundan, glütene verilen tepki kişiden kişiye değişebiliyor. Örneğin bazıları yok denecek kadar az miktarda glüten içeren kozmetikleri bile kullanamıyor. Glüten ise gıda, ilaç ve kozmetik sektöründe kıvam artırıcı,
nem tutucu, yapıştırıcı ve raf ömrünü uzatıcı özellikleri nedeniyle çok sık kullanılıyor. Bu yüzden çölyaklılar aldıkları her ürünün içeriğini mutlaka okumak zorundalar.
National Foundation for Celiac Awareness, eser miktarda
glüten içeren ruj, nemlendirici gibi dudağa ve cilde sürülen
ürünlerin farkında olmadan yenmesiyle bazı çölyaklı-
larda birtakım semptomlar görülebileceğini belirtiyor. Bir kadının
ömrü boyunca ortalama 2 kg’a yakın ruju dudaklarından emme
yoluyla aldığını düşünürsek, durum ciddi bir hal alıyor.
ETİKETİ OKUYUN
Bu konuda akla gelen bir başka soru ise şu: Birden çok eser miktarda glüten içeren ürünün aynı anda kullanılması, glüten seviyesinin ölçülebilir düzeyin üzerine çıkmasına ve çölyaklıyı etkilemesine neden olabilir mi? Bilmiyoruz çünkü bu konuda henüz bir
araştırma bulunmuyor.
Özetle, kozmetik veya kişisel bakım ürünlerinin içinde glüten olmasından kaçınmak
isteyenler, etiketleri dikkatle okumalı ve içeriğinde glütenle temas
etmiş buğday veya triticum vulgare, arpa, malt, yulaf, çavdar yazan
ürünlerden uzak durmalılar. Üzerinde “gluten-free” veya “glütensiz”
yazdığı halde kullandığınız ürünlerden bazen rahatsızlık duyma ihtimaliniz de var. Bu durum üretim yerinde
içeriklerin başka ürünlerin içerikleriyle
çapraz etkileşimi nedeniyle glüten kirlenmesine uğradığından kaynaklanabilir.
Moleküler İmmunoloji ve İmmunotoksikoloji Uzmanı
Dr. Ebru Karpuzoğlu’na verdiği bilgiler için teşekkür ederiz.
Satın aldığınız kozmetik ürünlerinin glüten içerip içermediğini bazı
bileşenlerden anlayabilirsiniz.
E vitamini: Bitkisel yağlarda ve buğday tohumlarında bulunan
tokoferol, ruj, pudra, vücut bakım ürünleri, sabunlar, şampuan ve
vücut losyonlarında kullanılır.
Arpa: Güneş losyonları, yenileyici ve canlandırıcı vücut serumları
ve bazı anti-aging ürünlerde bulunur.
Arpa özü: Şampuan ve saç bakım ürünlerinde yer verilir.
Buğday: Yüksek oranda E vitamini içerdiğinden çoğunlukla
nemlendirici kremlerde yer alır.
Yulaf: Vücut losyonları, sabunlar, saç spreyleri ve banyo
ürünlerinde sıklıkla kullanılır.
NİSAN 2013 D-LIFE
nisan13_yenilenin.indd 71
JANINE LAMONTAGNE / E+ / GETTY IMAGES TURKEY
Püf noktası
| 71
05.04.2013 11:04
focus
1
50
mucizesi
D
well B
araştı
sonuç
Kendi
land’d
Fakül
çalışm
lıklar
berab
larına
rerek
bir sü
ğı Cle
Georg
Crile
tarifle
olan E
da ba
2 Diet
Ka
Dr. Es
zını d
sin ta
ton d
baypa
selsty
uyara
(Bu ar
gulan
hayva
Kalp Hastalığından Koruyan ve İyileştiren Mucize Diyet
kitabında Dr. Caldwell B. Esselstyn total kolesterol
seviyesini 150 mg/dl’nin altında tutanların asla
kalp-damar hastalıklarına yakalanmayacağını söylüyor.
Ve tabii bunu başarmak için de iddialı bir
beslenme reçetesi sunuyor.
BİRİ
Dr. Es
koron
Amer
gelen
yonda
sayını
çirme
KARDİYOLOG DR. DEMET ERCİYES
72 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_focus_kitap_1.indd 72
05.04.2013 14:18
D
-Life’ın katkılarıyla yakında
Türkçeye kazandırılacak olan
Prevent and Reverse Heart Disease kitabının yazarı Dr. Caldwell B. Esselstyn, yaptığı çok önemli bir
araştırmayla tıp dünyasında çığır açacak
sonuçlar elde etmeyi başarmış bir hekim.
Kendisi önce Yale, daha sonra da Cleveland’daki Case Western Üniversitesi Tıp
Fakültesi’ni bitirerek Cleveland Clinic’te
çalışmaya başlamış. Kalp-damar hastalıklarını önleme programı başkanlığı ile
beraber, wellness enstitüsündeki çalışmalarına daha çok koruyucu tıbba önem vererek halen devam ediyor. Aynı zamanda
bir süreliğine yönetim kurulunda yer aldığı Cleveland Clinic’in kurucularından Dr.
George Washington Cril’in torunu Ann
Crile Esselstyn ile evli. Kitaptaki yemek
tarifleri de eşinin eseri. Sporcu bir aile
olan Esselstyn’lerin oğulları Rip Esselstyn
da babasının izinden giderek The Engine
2 Diet adlı kitabı yazdı.
Kalp hastası olsun olmasın birçok kişi
Dr. Esselstyn’den etkilenerek beslenme tarzını değiştirmiş. Bu isimler arasında herkesin tanıyacağı ABD Eski Başkanı Bill Clinton da var. Clinton, 2010 yılında koroner
baypas ameliyatı geçirdikten sonra Dr. Esselstyn ve Dr. Dean Ornish’in tavsiyelerine
uyarak vegan beslenme tarzını benimsedi
(Bu arada Dr. Dean Ornish tarafından uygulanan metod biraz daha yumuşak ve bazı
hayvansal kaynaklı gıdaları da içeriyor).
BİRİNCİ ÖLÜM SEBEBİ
Dr. Esselstyn’in kitabında bahsettiği gibi,
koroner arter hastalığı tüm dünyada ve
Amerika Birleşik Devletleri’nde en önde
gelen ölüm sebebidir. Her yıl yarım milyondan fazla kişi bu sebeple ölmekte, bu
sayının üç katı kadar kişi ise kalp krizi geçirmekte. Ayrıca yılda yaklaşık üç milyon
kişi “sessiz kalp krizi” geçirir ve belirtileri
zayıf olduğu için ancak hasar ciddi boyutlara ulaştığı zaman farkına varılır. Böylece
sonuçta her iki Amerikalı erkekten ve her
üç Amerikalı kadından biri yaşamları boyunca bu hastalıkla karşılaşmakta. Benzer
durum rakamlar hafif değişse de ülkemizde de gözlenmekte.
Bir başka dikkat çeken istatistiksel araştırma, kalp-damar hastalıklarının tedavisine yapılan harcamalar. Gerek koroner
arter baypas cerrahi çeşitleri (robotik yapılan metodlar vs), gerekse balon anjiyoplasti ve bu yöntemde kullanılan stentler, lazer
ve rotablatör teknikleri gibi ayrıca buna ek
olarak farklı teknikleri geliştirmek için yapılan Ar-Ge çalışmaları için ayrılan bütçe
oldukça yüksek miktarlara erişmektedir.
Sonuçta türlü komplikasyonlara da sebep
olabilecek bu çözüm yöntemleri yerine
daha ziyade hastalığın önlenmesine yö-
nelik çalışmalar yapılırsa hem insanlar bu
hastalıktan zarar görmeyecek hem devlet
bütçesi daha az harcama yapacak hem de
tüm topluma sağlıklı yaşama bilinci yerleşmiş olacaktır.
Dr. Esselstyn kalp-damar hastalıklarının, beslenme alışkanlığının düzenlenmesi ile engellenebileceği, hatta olumlu yönde değiştirilebileceği görüşünü savunuyor. Esselstyn’e göre kalp-damar hastalığı
evimizde çıkan yangına benziyor ve yediğimiz zararlı olabilecek yiyecekler bu yangına dökülen benzin görevi görüyor. Bu
durum kişilerin bile bile yangına körükle
gitmek misali beslenme alışkanlığına da
dikkat etmeleri gerektiğini hatırlatmakta.
Dr. Esselstyn, bu görüşten yola çıkarak
Cleveland Clinic’te 1985 yılında bir araştırma başlatmış. 12 yıl süren bu araştırmadaki hedefi, kendi önerdiği özel bitkisel diyet ve kolesterol düşürücü ilaç yardımıyla
total kolesterol düzeyini 150 mg/dl’nin ve
LDL düzeyini 80 mg/dl’nin altında tutmak
olmuş. Araştırma sürecinde, ilk beş yılda
iki haftada bir, ikinci beş yılda dört haftada bir, son iki yılda da 12 hafta aralıklarla
hastalarını görmüş. Araştırmasında en çok
dikkat ettiği unsur, tarif ettiği beslenme
programına tam bağlılık olmuş. Araştırmaya katılanların tümü yaygın koroner
arter hastalığı olan kişiler. Büyük kısmı
daha önce koroner arter baypas cerrahi
tedavisi veya koroner anjiyoplasti tedavisi
geçirmiş kimseler. Bazıları bu işlemlerden
birkaç kez geçmiş ancak sonuç alamamış.
Bir grubu da biz kardiyologların “inoperable”, yani artık ameliyattan fayda göremez ya da ameliyat masasında ölümcül
tehlikesi çok yüksek olduğu için ameliyat
edilemez dediğimiz gruptaki ağır hastalar
oluşturuyor.
Araştırmasına başladıktan beş yıl sonraki sonuçlara yönelik ilk raporunu yayım-
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_focus_kitap_1.indd 73
| 73
05.04.2013 14:18
K
D
ist
ür
pe
m
ya
ge
em
ku
az
ye
yü
pe
focus
ladığında en göze çarpan özellik, hastaların hepsinin daha önce ilaçlara rağmen sık
tekrarlayan angina pektoris şikayetlerinin
azalmış olması, hatta bir kısmında tamamen yok olması. Bu iyileşmeler ayrıca hastalara yapılan takip koroner anjiyografilerinde de çarpıcı şekilde gösteriliyor. Ayrıca
koroner kalp hastalığında riskli koroner
plakları için kanda bir belirteç olan HSCRP
değerinin bitkisel gıdalarla beslenme neticesinde üç-dört haftalık süreç içinde normal değerlere ulaştığı gözlemlenmiş.
KRİTİK KOLESTEROL
Dr. Esselstyn, çalışmasındaki kolesterol
düzeyini belirlemede dünyada yapılmış
büyük çalışmaları örnek aldığını söylüyor. Bu çalışmalardan biri, Cornell
Üniversitesi’nin biyokimya ve beslenme
konularında uzman tanınmış profesörlerinden Colin Campbell tarafından yapılmış. Prof. Campbell, Cornell Üniversitesi,
Oxford Üniversitesi ve Çin Koruyucu Hekimlik Akademisi işbirliğiyle yapılmış geniş kapsamlı bir projeye başkanlık etmiş.
Bu proje 20 yıllık bir araştırmayı kapsıyor.
Araştırmadaki diğer bulguların yanı sıra
Çin’in kırsal bölgelerinde yaşayan halkın
neredeyse hiç koroner arter hastalığına yakalanmadığı ve kolesterol değerlerinin 90
ila 150 mg/dl arasında seyrettiği saptanmış.
Bir diğer araştırma, Ulusal Kalp Akciğer ve
Kan Enstitüsü tarafından Boston Üniversitesi ve diğer akademik kurumların işbirliğiyle yapılmış 50 yıllık bir süreyi kapsayan
Framingham kalp araştırmalarıdır. Dünya
çapında ün yapmış büyük bir çalışmadır.
Bu projede Framingham-Massachusetts’te
yaşayan birkaç kuşak incelenmiş ve alınan
sonuçlar sunulmuştur. Projenin eski başkanı Dr. William Castelli’nin açıklamasına göre, kolesterol seviyesi 150 mg/dl’nin
altında olan hiçbir Framingham sakini
kalp krizi geçirmemiştir.
Kalp-damar hastalıklarının oluşumunda birçok risk faktörü rol oynamaktadır.
Bunlar yüksek kolesterol, sigara kullanı-
Dr. Esselstyn’in
önerdiği bu diyeti
uygulamak belki
çok kolay
gözükmüyor.
Ama sonucunda
yadsınamaz bir
iyileşme söz konusu.
mı, hipertansiyon ve diyabet hastalığı,
ailede birinci derecede akrabalarda erken
yaşta kalp-damar hastalığı bulunması, genetik ve stres gibi faktörlerdir. Bu faktörlerin yanında beslenme ve yaşam tarzının
da önemi günümüzde belirgin derecede
ortaya çıkmıştır. Ayrıca kalp-damar hastalığının risk faktörlerinden sayılan diyabet
ve hipertansiyon da beslenme alışkanlığından yakın etkilenen hastalıklardır.
Hayatımızda bu derece önemli olan
beslenme alışkanlığını düzeltme işini neden daha erken yaşta yapmayalım? Neden
bile bile çocuklarımızı, torunlarımızı, yeğenlerimizi yanlış beslenmeye yönlendirerek sadece kalp-damar hastalıklarına değil, insülin direnci, diyabet, hipertansiyon
gibi ölümcül komplikasyonlara yol açacak
hastalıklara itelim? Neden sağlıklı ve doğru beslenmeye çocuklukta alışmış bir nesil
yaratmayalım?
1995 yılında Dr. Charles Attwood tarafından yayımlanan Dr. Attwood’s Low
Fat-Prescription for Kids: A Pediatrician’s
Program for Preventive Nutrition (Dr.
Attwood’un Çocuklar için Az Yağlı Reçetesi: Bir Doktorun Koruyucu Beslenme Programı) adlı kitabı, 12 yaş itibarıyla Amerikalı çocukların yüzde 70’inde koroner
kalp hastalığı öncüsü yağ birikimlerinin
varlığını göstermiştir. Dr. Attwood bu kitabında çocukların ağırlıklı olarak bitkisel
gıdalarla beslenmesinin ciddi sakıncaları
olduğu yönündeki efsaneyi çürütmüştür.
YÜZÜ VARSA YEME
Bu konuya diğer bir örnek Antonia Demas’ın 1990 yılında Cornell
Üniversitesi’nde yaptığı doktora çalışmasıdır. Demas bu çalışmada New York
Trumansburg’da karşılaştırmalı bir araştırma gerçekleştirmiştir. Çocuklar anaokulundan dördüncü sınıf sonuna kadar
kendi yemeklerini bitkisel gıdaları kullanarak kendileri hazırlamış, pişirmiş,
yemiş, az yağlı ve sağlıklı bu gıdalardan
kazanacakları faydaları öğrenmiş ve bu faaliyetten büyük keyif almıştır. “İlkokulda
Gıda Eğitimi” başlıklı tez çok sayıda ödül
almış ve uluslararası düzeyde büyük başarı elde etmiştir.
Dr. Esselstyn bu kitabı araştırmasına
başladıktan 20 yıl kadar sonra yazmıştır.
Araştırmanın resmi sonuçlarının açıklandığı süre 12 yıldır. Ancak Dr. Esselstyn aynı
hastaları izlemeye devam etmiş ve olumlu
sonuçların daha da iyileşerek devam ettiğini gözlediğini kitabında da söylemiştir. Dr.
Esselstyn’in benimsediği program oldukça
keskin çizgilerdedir.
- Annesi ya da yüzü olan hiçbir yiyeceği
yemeyin (balık, tavuk vs. tüm hayvanlar).
- Süt ve süt ürünleri tüketmeyin.
- Hiçbir yağı tüketmeyin (zeytinyağı dahil).
- Sert kabuklu yemiş ve avokado tüketmeyin.
- Bunlara karşılık tüm sebzeleri (avokado
hariç), tüm meyveleri, tüm baklagilleri,
tüm tam tahıllı ürünleri tüketebilirsiniz.
Bitki bazlı beslenmede kolesterol almıyoruz ama vücudumuzda hücre membranında ve bazı hormonların yapısında
kolesterol var. Peki, o zaman ne olacak?
Gerekli kolesterol nereden gelecek? Dr. Esselstyn burada, “Vücut işleyişi için gerekli kolesterolü kendi üretebilir, dışarıdan
almaya gerek yoktur” fikriyle kendini savunmakta. Vücut için gerekli yağ ve prote-
74 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_focus_kitap_1.indd 74
05.04.2013 14:18
in tak
görüş
da bit
kisel p
Ya
den b
Fakül
yapıla
Dr. V
çaplar
manş
dakik
daha
sini k
lerden
yağ al
dar ya
norm
Dr
mak b
cunda
Tıp dü
tışılan
cak bu
düşün
bu kitkisel
caları
ştür.
Antoornell
çalışYork
araşanaokadar
ı kulirmiş,
ardan
bu fakulda
a ödül
başamasına
mıştır.
ıklann aynı
umlu
ettiğiir. Dr.
dukça
in takviyesinin ise önerdiği diyetle sağlandığı
görüşünde. Söz konusu diyet yüzde 10 oranında bitkisel yağ ve günde 50-70 gram kadar bitkisel protein içermekte.
Yağ kullanımının yol açabileceği risklerden bahsederken Maryland Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden Dr. Robert Vogel tarafından
yapılan araştırmadan da söz etmek gerekir.
Dr. Vogel bir grup öğrencinin kol atardamar
çaplarını ultrasonla ölçüp, tansiyon aletinin
manşon kısmını kol üst kısımda şişirerek beş
dakika süreyle ön kol kan akışını engelleyip
daha sonra gevşeterek normale dönme süresini karşılaştırmış. İki gruba ayrılan öğrencilerden kahvaltıda aynı kaloriyi alan ancak hiç
yağ almayan öğrencilerin damarları 50 gr kadar yağ alan öğrencilere göre çok daha çabuk
normale dönmüş.
Dr. Esselstyn’in önerdiği bu diyeti uygulamak belki çok kolay gözükmüyor. Ama sonucunda yadsınamaz bir iyileşme söz konusu.
Tıp dünyasında özellikle günümüzde çok tartışılan doğru beslenme konusuna katkı yapacak bu kitap kesinlikle okumaya ve üzerinde
düşünmeye değer.
Kurallar
Dr. Esselstyn’e göre kalp hastalığınız varsa ya da asla
kalp hastası olmak istemiyorsanız aşağıdaki kuralları
benimsemeniz son derece önemli:
Et yemeyin.
Beyaz göğüs eti bile olsa tavuk yemeyin.
Balık yemeyin.
Hiçbir süt ürünü tüketmeyin. Buna yağsız süt, yağsız
yoğurt, süt içerikli tatlı içecekler ve her çeşit peynir dahildir.
Yumurta yemeyin. Yumurta akı ve hatta yumurta akı
yerine satılan malzemeler buna dahildir.
Kesinlikle sıvı yağ kullanmayın.
Zeytinyağı veya kanola yağı bile.
Üstteki koroner
anjiyografi 67
yaşında bir çocuk
doktorunun sol
ön inen koroner
arterde beş
yıllık bir süreçte
gerçekleşen
%10 oranındaki
iyileşmeyi, alttaki
ise 58 yaşında bir
fabrika işçisinin
sirkonfleks
koroner arterde
% 20 oranındaki
iyileşmeyi
gösteriyor.
yeceği
nlar).
dahil).
meyin.
okado
gilleri,
iniz.
almımembsında
acak?
Dr. Esgerekarıdan
ni saprote-
Yalnızca tam tahıl ürünleri kullanın. Bu, hiç beyaz un
kullanmayın anlamına gelir. Ürün içerik bilgisinde “tam
buğday” veya “tam tahıl” gibi tanımlar bulunduğundan emin
olun. Aslında beyaz un olan irmik ve buğday unundan uzak
durun. Esmer pirinç kullanın.
Meyve suyu içmeyin. (Meyveyi yemenin ya da içeceklere
aroma vermek için az miktarda meyve suyu karıştırmanın
sakıncası yoktur.)
Kabuklu yemişlerin hiçbirini yemeyin. (Kalp hastalığınız
yoksa arada bir ceviz yiyebilirsiniz.)
Avokado yemeyin.
Hindistancevizi yemeyin.
Soya ürünlerini dikkatli tüketin. Birçoğu işlenmiş olup
yüksek miktarda yağ içerir. “Yağsız” tofu kullanın. Genelde
sıvı yağ ve kazein içeren soya peynirinden uzak durun.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_focus_kitap_1.indd 75
| 75
05.04.2013 14:18
focus
Tamamen
duygusal
Yeme bağımlılığı ciddi bir psikolojik rahatsızlık. Sadece
besinlere karşı değil, yeme eyleminin kendisine karşı
da gelişebiliyor. Çözüm ise hekim-psikolog işbirliğinde
yapılan tedavide yatıyor. PSK. FEYZA BAYRAKTAR
O
bezite dünyanın en büyük
sağlık problemlerinden biri
haline gelmeye başladıktan
sonra yeme davranışlarındaki
bozukluklar üzerine yapılan araştırmalar
daha da önem kazandı. Bu araştırmaların
sonuçlarına göre, insanların alkol ve
uyuşturucuya bağımlı olabilecekleri gibi,
yemeye de bağımlılık geliştirebilecekleri
ortaya çıktı. Bazı yiyeceklerin beyinde alkol
ve uyuşturucunun yarattığı etkiyi yaratıp
kişinin o yiyeceği daha fazla yemesine yol
açtığı ve yemediği zaman yoksunluk belirtileri yaşadığı kanıtlandı.
Kişinin yapısına ve tercihlerine göre her
yiyeceğin bağımlılık yapma olasılığı bulunsa bile, yiyeceğin içeriği bağımlılık geliştirme açısından oldukça etkili. Beyinde haz
merkezini aktive eden yiyecekler daha kolay bağımlılık yaratır. En kolay bağımlılık
yaratan yiyeceklerin içeriğinde şeker, tuz
ve yağ bulunur. Bunlar genel damak tadına
göre lezzetli kategorisinde yer alan yiyeceklerdir. Bağımlılık yapan maddelerde olduğu gibi, lezzetli yiyecekler beyindeki “iyi
hissettiren” kimyasalları (dopamin gibi)
tetikler. Kişi bir kez, beyindeki ödül ve haz
merkezindeki dopamin artışı ve aktarımı
neticesinde aldığı hazla bir kez daha yeme
ihtiyacı duyar. Yediği miktarlar uyuşturucu ve alkolde olduğu gibi giderek artar.
Lezzetli ve kalorisi yüksek yiyeceklerden
alınan ödül sinyali, doygunluk ve tatmin
olma gibi sinyallerin ötesinde seyreder. Bu
yüzden kişiler aç olmadıkları halde yemeye
devam ederler. Genellikle bağımlı oldukları yiyecekleri aç olmadığı halde, hatta bazen mideleri acıyıncaya kadar yiyebilirler.
Birçok insanın “içi bayılana kadar” çikolata
yemesi, çikolataya olan bağımlılığından
kaynaklanır. Daha fazla haz alma ihtiyacı
doygunluk hissetmesine engel olur. Daha
fazla yeme ihtiyacı duymakla birlikte aynı
miktardan alınan keyif azalabilir.
TATLISIZ YAŞAYAMAM
Bilim insanlarına göre yeme bağımlılığı
obezite görülmesinde önemli rol oynar,
fakat normal kilolu insanlarda da yeme
bağımlığı görülebilir. Vücutları fazladan
kaloriyi kaldırabilecek genetik yatkınlığa
sahip olabilir ya da aşırı yeme eylemini telafi etmek için fiziksel aktiviteyi artırabilirler. Yeme bağımlısı olan insanlar bağımlı
oldukları yiyeceğin hayatlarında olumsuz
etkiler yarattığını görmelerine rağmen o yiyecekten vazgeçemezler. Bu bağımlılık kilo
alma, diyet yapamama, sosyal ilişkilerde
problem yaşama gibi sorunlara yol açabilir.
Örneğin çikolataya bağımlı bir kişi o yiyeceği aşırı yemesinden dolayı ailesi ve arkadaşları tarafından eleştirilebilir, ama buna
rağmen vazgeçemez ve gizli gizli yemeye
başlar. Diğer tüm bağımlılıklarda olduğu
gibi, yeme bağımlısı olanlar da bu durumu
yenme hususunda sıkıntı yaşarlar.
Birçok insanın “Tatlı yemeden yaşayamam”, “Çikolata en büyük bağımlılığım”,
“Ekmeksiz doyduğumu anlamam” dediğini
duymuşsunuzdur. Yeme bağımlısı olan bireyler diyet yapmakta zorlanır ve genellikle diyetlerini bağımlı oldukları yiyecekleri
yiyerek bozarlar. Çikolata, tatlı, makarna,
pilav, ekmek, peynir ve tabii yüksek kafein
içeren içecekler en çok bağımlılık geliştiren
yiyecekler arasındadır. Kişiler bu yiyeceklerden uzak kalana kadar bağımlı olduklarının farkında olmazlar. Ne zaman mahrum kalırlar, o noktada ciddi bir yoksunluk
hissi yaşarlar. Bir yiyeceği çok sevmek ve
ona bağımlı olmak arasındaki fark şudur:
Bağımlılıkta kişi çok sevdiği ve sık yediği
bir yiyeceği bulamadığı zaman yoksunluk
duygusu hisseder. Yoksunluk duygusu sinirlilik, kaygı yaratır; kişi o yiyeceği yemeden rahat edemez, kafası durmadan o yiyeceğe ne zaman, nerede ve nasıl ulaşacağıyla
meşguldür. Yeme bağımlısı olan birçok kişi
bağımlı olduğu yiyecek eğer evde yoksa,
saat kaç olursa olsun o yiyeceği temin etme
girişiminde bulunabilir. Örneğin gece yarısı canı çok tatlı isteyen bir tatlı bağımlısı
sabahı bekleyemez ve evden çıkıp o saatte
tatlı isteğini gidermeye çalışır. Bağımlılık o
kadar kuvvetlidir ki, kişi yer, zaman ve olanakları görmezden gelip hedefe ulaşmaya,
yani o yiyeceği bulup yemeye odaklanır.
Yeme bağımlısı olan kişiler bağımlılıklarından dolayı sosyal ortamlarda kendilerini tutamayıp bağımlı oldukları yiyecek
ve/veya yiyeceklerden aşırı derecede yeme
kaygısı duyabilirler. Çevrenin tepkisinden
çekindikleri için de o ortamlardan uzak
durmayı tercih edebilirler. Bu durum da onların sosyal hayatını etkiler.
76 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_yeme_bagimliligi.indd 76
05.04.2013 11:18
Yem
yiyece
eylem
bile o
yediği
disidir
sebep
kontro
yönet
sıkınt
diğer b
aşılma
madd
gün y
mekte
bir ko
bağım
şamak
bağım
sorun
bağım
psikol
ları ko
larak
de ye
törler
değişt
fizyol
Beslen
ğun u
Be
Ba
plan
A
yem
Ba
kend
O
bulu
Ba
kayg
O
sonr
ya d
H
kurtu
ihtiya
Be
kada
uzak
aşayaığım”,
diğini
an binellikekleri
karna,
kafein
ştiren
yecekoldukmahunluk
ek ve
şudur:
yediği
unluk
usu siyemeyiyeağıyla
ok kişi
yoksa,
etme
ce yaımlısı
saatte
lılık o
ve olamaya,
nır.
mlılıkndileyecek
yeme
inden
uzak
da on-
Yeme bağımlılığı tek ya da birden fazla
yiyeceğe karşı gelişebilir. Hatta yemek yeme
eylemine karşı geliştirilen bir bağımlılık
bile olabilir. Bu durumda aslolan kişinin ne
yediği değil, yemek yeme eyleminin kendisidir. Bu aşırı yeme ataklarının en büyük
sebepleri arasında duygusal iniş çıkışları
kontrol edememe, depresyon ve kaygı, stres
yönetimi, problem çözme teknikleri ile ilgili
sıkıntı yaşama sayılabilir. Yeme bağımlılığı
diğer bağımlılıklardan çok daha komplike ve
aşılması daha zor bir problemdir. Kişi alkol,
madde ve kumardan uzak durabilir fakat her
gün yemek yemek zorunda olduğu için yemekten uzak duramaz. Dolayısıyla devamlı
bir kontrol çabası içine girmesi gerekebilir ve
bağımlılıktan uzaklaşırken geri dönüşler yaşamak daha kolay olabilir. Birçok kişi yeme
bağımlılığını tanımlayamaz ve diyet yaparsa
sorunun hallolacağını düşünür. Oysa diyet
bağımlılığı daha da artırır. Yeme bağımlılığı
psikolojik bir problemdir ve yeme bozuklukları konusunda uzman bir psikolog ile çalışılarak üstesinden gelinebilir. Tedavi sürecinde yeme bağımlılığı yaratan duygusal faktörler üzerinde çalışırken yeme davranışının
değiştirilmesine odaklanılır. Hekim işbirliği
fizyolojik hasarların tespiti açısından şarttır.
Beslenme danışmanlığı ise hekim ve psikoloğun uygun gördüğü zaman alınmalıdır.
Belirtiler
Bazı yiyecekleri yemeye başlarken
planlanandan fazla yemek
Aç olunmadığı halde bazı yiyecekleri
yemeye devam etmek
Bazı yiyecekleri yemeye başlamadan önce
kendini durduramama endişesi yaşamak
O yiyeceği her an ulaşılabilir bir yerde
bulundurmak, stok yapmak
Bağımlı olunan yiyecek olmadığı zaman
kaygı, sinirlilik ve panik hali yaşamak
O yiyeceği aşırı miktarda tükettikten
sonra depresyon, kaygı, kendinden nefret
ya da suçluluk hissetmek
Hazzı artırmak ya da negatif duygulardan
kurtulmak için daha fazla yemek yemeye
ihtiyaç duymak
Belli bir miktarda yenen yiyeceğin eskisi
kadar haz verici ya da negatif duygulardan
uzaklaştırıcı olmaması
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_yeme_bagimliligi.indd 77
| 77
05.04.2013 11:18
focus
Obezite
tedavisinde
MARTIN BARRAUD / OJO IMAGES / GETTY IMAGES TURKEY
ameliyat mı,
diyet mi?
78 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_saglik_focus_yyy.indd 78
05.04.2013 11:17
Obezite ameliyatlarının Sağlık Bakanlığı
tarafından karşılanacağının duyurulması
hastalığın tedavi yöntemlerini gündeme taşıdı.
Obezitenin sadece ameliyatla tedavi edileceğini
düşünenler de var, diyetle aşılabileceğini
düşünenler de... GÜLAY KOÇ
G
eçtiğimiz ay günlük bir gazetede obezite tedavisinde cerrahi müdahalenin devlet tarafından karşılanacağı duyuruldu. Bu konuda çalışmalar olsa da, haberin “Devletten
mideye kelepçe” başlığına Sağlık Bakanlığı’ndan tepki
geldi. Çünkü bu tanımlamanın hastaları öncelikli olarak ameliyata özendireceği düşünüldü. Bakanlık tarafından aynı gün yapılan
açıklamada, cerrahi müdahalenin asla obeziteyle mücadele yöntemi olmadığı, aksine hastalığın neden olduğu sağlık risklerini ortadan kaldırmak için yapıldığı belirtildi. Bilindiği gibi Sağlık Bakanlığı obeziteyle mücadelede yeterli ve dengeli beslenmeyi ve hareketli
yaşam tarzını teşvik ediyor; zayıflama hapları ve bilimsel geçerliliği olmayan diyet yöntemlerinden uzak durulmasını tavsiye ediyor.
Konu hassas. Dünyada son 40 yıl içinde hasta sayısı 10 kat arttı.
ABD’de nüfusun üçte biri (yaklaşık 23 milyon) obez. Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) ve Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, obezite vakalarında Asya, Afrika ve Avrupa’da son 10 yılda yüzde 10-30 arasında artış yaşandı.
YANLIŞ BESLENME
Araştırma sonuçları Türkiye için de durumun pek parlak olmadığını ortaya koyuyor. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun Beslenme
ve Sağlık Araştırması 2010’un ön çalışma raporuna göre Türkiye’de
obezite sıklığı erkeklerde yüzde 20,5, kadınlarda yüzde 41 oranında. Türkiye Obezite Araştırma Derneği’nin geçen yıl yaptığı
“Türkiye’de Beslenme Alışkanlıkları & Fiziksel Hareketlilik Düzeyi Saptama Araştırması”nın sonucuna göre katılımcıların yüzde
36,5’i orta derecede, yüzde 8,1’i de ağır derecede şişman. Yeterli vakit bulamadığı için egzersiz yapamayanların oranı ise yüzde 70. Bu
kişiler klasik kahvaltıdan vazgeçemeyip öğlenleri ekmek, çorba ve
salata, ara öğünlerde simit ve börek tercih ediyor. Obeziteye neden
olan etkenler tam olarak açıklanamıyor ancak aşırı ve yanlış beslenme ile fiziksel aktivite yetersizliği hastalığa davetiye çıkarıyor.
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_saglik_focus_yyy.indd 79
| 79
05.04.2013 11:17
focus
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun internet sitesinde obezite tedavisinde tıbbi
beslenme (diyet), egzersiz, davranış değişikliği, farmakolojik ve cerrahi müdahale
yöntemlerinin sırasıyla izlenmesi gerektiği
belirtiliyor. Obezite ile mücadelede tedavi
yöntemlerinin tartışıldığı son günlerde hastalığın sadece ameliyatla tedavi edileceğini
düşünenler kadar diyet ve egzersizle de iyileşme sürecinin tamamlanacağını savunan
sağlık profesyonelleri var.
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya,
ileri derecede şişman hastalarda cerrahi
yöntemlerin alternatif olarak düşünüldüğünü söylüyor. VKİ’si (Vücut Kitle İndeksi)
40’ın üzerinde olan hastalar aşırı şişman
kabul ediliyor. Mideye balon ve bant koymak, tüp mide ameliyatları ile mide baypası obezite tedavisinde başvurulan cerrahi
müdahaleler. Kaya, “İlk iki ameliyatın geri
dönüşü varken, son ikisinde yoktur” diyor.
AMELİYAT REKLAMI YAPILIYOR
Obezite ameliyatlarının çok kolaymış gibi
yansıtıldığını, hatta reklamlarının yapıldığını söyleyen Kaya’ya göre orta derecede kilo fazlalığı olanlar bile bu
ameliyatları tercih ediyor. Ancak basit bir safrakesesi ameliyatının ardından hastalar yıllarca
sindirim problemi yaşayabiliyor. O yüzden obezite cerrahisi
yapılacak hastaların doğru endikasyonla seçilmesi gerekiyor.
“Vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan, birçok kez diyet yapmış ancak
başarısız olmuş ve ko-morbid hastalıkları
olanlara önerilebilir. Ancak sonuçta şunu
unutmamak gerekiyor: Bunlar yüksek riskli hastalardır. Obezite tek başına bir hasta-
lık değildir. Yanında öncelikle yüksek tansiyon ve şekeri taşır. Karaciğer yağlanması
ve enzim bozuklukları, kalp-damar hastalıkları da ameliyatta yüksek riski beraberinde getirir.”
Obeziteyi çok boyutlu bir hastalık olarak tanımlayan Kaya, sadece diyet, egzersiz
yapmanın veya sadece cerrahi yöntemlere başvurmanın başarıyı getirmeyeceğini
düşünüyor. Ona göre hastalık her yönüyle
ele alınmalı. Kişiyi yemeye iten hormonal,
metabolik ve davranışsal nedenler ortaya çıkarılmalı. “Ancak obezite kronik bir
hastalıktır. Asla iyileşmez. Sadece kontrol
altına alınır. Tıpkı tansiyon ve şeker hastalıkları gibi.”
41
%
TÜRKİYE’DE
KADINLARDA
OBEZİTE SIKLIĞI
“Mideni suçlamaktan ve cezalandırmaktan vazgeç. Midene takacağın kelepçeyi beynine tak, alışkanlıklarından arın ve
varlığının farkına var.” Bu sözler Obezite İle
Mücadele Derneği (OMDER) Başkanı, Araş-
tırmacı Halil Kargulu’ya ait. Her ameliyatın
riskleri olduğu gibi obezite tedavisinde kullanılan cerrahi yöntemlerin de riskleri var.
Hatta obezite ameliyatlarındaki riskler, diğer ameliyatlara kıyasla daha büyük. Çünkü sadece ameliyat anı ve sonraki üç gün
değil, farklı komplikasyonları çok yönlü takip edebilmek için mutlaka en az bir ila üç
yıl hastanın izlenmesi gerekiyor. Kargulu,
Türkiye’de bu kadar yoğun takip ve izleme
sistemleri olmadığı için ameliyat sonrası
yaşanan hiçbir komplikasyonun istatistiklere girmediğine dikkat çekiyor. “İlk uygulamalarda ölüm olmasa da sonradan organ
veya sistem sıkıntıları çok sık görülüyor.”
Kargulu, bu yüzden bilinçli tüketimi
öneriyor ve diyetin günümüzde sadece kalori kısıtlaması olarak algılandığını iddia
ediyor. Bu durumun da baskı ve stres unsuru yarattığını... Ona göre hem miktar hem
de içerik olarak bilinçli tükettiklerimiz
günlük hayatımızda kendimizi çok daha
sağlıklı hissetmemizi sağlıyor.
CERRAHİ YÖNTEMDE ARTIŞ
Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda görevli Doç.
Dr. Halil Coşkun, obeziteyi sadece diyet ve
egzersizle tedavi etmenin mümkün olamayacağını söylüyor. “Obezite ile savaşta
sadece yemeği azaltmak ve egzersiz yapmak yeterli değil. Gelişen ve değişen dünya
şartları da obezitenin artışında çok önemli
rol oynuyor. Artık yüksek kalorili gıdalara
ulaşım daha kolay ve ucuz, fast-food alışkanlığında ciddi bir artış var. Bu durum
hareketsizliği beraberinde getiriyor. Obeziteyi yenmek ve tedavi etmek için çok yönlü
değerlendirmek, hedefe yönelik tedaviler
uygulamak gerekli.”
Co
yıllard
temle
nusu.
sonuç
daha
kilo k
deni.
ameli
oran 2
da. Tü
yılda
Dokto
Prof. D
obezit
edilem
yatlar
yönte
yani
lan tü
Kelep
girişin
tem a
mide
çevril
kapat
gıda a
rın em
ameli
likler
yatlar
iki gü
sonra
içinde
del, “B
derece
Pek
Yerde
ihmal
veriyo
UZMANLAR
KONUYU TARTIŞIYOR
Sektörün uzman isimleri ve sağlık
profesyonelleri obezite ile mücadelede
tedavi yöntemlerini D-Life için tartıştı.
UZM. DR.
AYÇA KAYA
DOÇ. DR.
HALİL COŞKUN
İç Hastalıkları ve Obezite
Uzmanı
Obezite ve Metabolizma
Cerrahisi, Bezmialem
Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı
PROF. DR.
MEHMET ALİ
YERDEL
Genel Cerrahi Uzmanı
Polat Tower Doktorlar
Merkezi
80 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_saglik_focus_yyy.indd 80
05.04.2013 11:17
MU
Gen
iyatın
e kulri var.
er, diÇünç gün
nlü taila üç
rgulu,
zleme
onrası
tistikuyguorgan
yor.”
ketimi
ce kaiddia
unsur hem
erimiz
daha
si Gei Doç.
yet ve
n olaavaşta
z yapdünya
nemli
dalara
d alışurum
Obeziyönlü
aviler
Coşkun’un verdiği bilgilere göre, son
yıllarda obezite tedavisinde cerrahi yöntemlerin sayısında ciddi bir artış söz konusu. Özellikle cerrahi sonrası elde edilen
sonuçların diğer tedavi yöntemlerine göre
daha başarılı ve uzun dönemde daha fazla
kilo kaybı sağlaması artışın en önemli nedeni. 2003 yılında dünyada yapılan obezite
ameliyatı sayısı ortalama 150 bin iken bu
oran 2008 yılında 350 bine ulaşmış durumda. Türkiye’de de bu ameliyatların son beş
yılda oldukça arttığı biliniyor. Polat Tower
Doktorlar Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı
Prof. Dr. Mehmet Ali Yerdel, sadece morbid
obezitenin diyet ve egzersiz yaparak tedavi
edilemeyeceği görüşünde. Obezite ameliyatlarında bugün en fazla uygulanan iki
yöntem var. Bunlardan ilki laparoskopik,
yani karnı kesmeden kapalı olarak yapılan tüp mide ve mide baypası ameliyatları.
Kelepçe yöntemi olarak bilinen ve mide
girişine bir bant takılmasını içeren yöntem artık neredeyse hiç kullanılmıyor. Tüp
mide ameliyatı midenin ince, uzun bir tüpe
çevrilerek gıda alımını kısıtlayan ve iştahı
kapatan bir girişim. Mide baypası ise hem
gıda alımını kısıtlıyor hem de alınan gıdaların emilimini azaltıp iştahı kesiyor. Hangi
ameliyatın seçileceği hastalara ait bazı özellikler doğrultusunda belirleniyor. Ameliyatlar kapalı olarak yapıldığından hastalar
iki gün içinde taburcu olabiliyor ve 10 gün
sonra işlerinin başına dönebiliyor. Bir yıl
içinde de 30 ila 60 kilo kaybediyorlar. Yerdel, “Bu sayede geri kilo alma olasılığı son
derece düşük” diyor.
Peki, bu ameliyatların hiç riski yok mu?
Yerdel bu soruya, “Faydalarının yanında
ihmal edilebilecek düzeyde” diyerek yanıt
veriyor. “Zaten bu yüzden tüm dünyada
70
%
yapılma sıklıkları giderek artıyor. Bu ameliyatlara bağlı ciddi yan etki olasılığı yüzde 1’ler , ölüm olasılığı binde 1’ler seviyesinde. Öte yandan bir açık kalp ameliyatı
için kabul edilebilecek ölüm riski yüzde 3
civarında. Dolayısıyla şişmanlık ameliyatları zannedildiği gibi çok riskli girişimler
değil. Bir de ameliyat sonrasında hipertansiyonun, şeker hastalığının ortadan
kalkabildiğini ve ömrün uzadığını hatırladığımızda kâr/zarar oranı açısından paha
biçilmez girişimler.”
KANSERDEN DAHA TEHLİKELİ
Genel Cerrahi ve Obezite Cerrahisi Uzmanı
Op. Dr. Murat Üstün, obezite ameliyatlarının yapılabilmesi için öncelikle hastaların
vücut kitle indekslerine bakılması gerektiğine dikkat çekiyor. Yanı sıra hastanın en
az iki yıldır obez olması ve mutlaka diyet,
egzersiz gibi diğer metotları denemiş olması gerekiyor. Son olarak da ameliyat sonrası
beslenme tarzı değişikliklerine uyum sağlayabilecek mental yapıda olmasını, psikiyatrik bir problemi veya madde bağımlılığı
olmaması şartı aranıyor.
“Hiç diyet yapmamış, ameliyatı kolay
bir çözüm olarak gören hastayı kabul et-
İ
OP. DR.
MURAT ÜSTÜN
DOÇ. DR.
OKTAY BANLI
nı
ar
Genel Cerrahi ve Obezite
Cerrahisi Uzmanı
Medicorium
Genel Cerrah
Ankara Obezite Kliniği
Kurucusu
HALİL KARGULU
Araştırmacı
Obezite ile Mücadele
Derneği Başkanı
TÜRKİYE’DE YETERLİ
VAKİT BULAMADIĞI İÇİN
EGZERSİZ YAPMAYANLAR
miyoruz. Hasta uygun bir adaysa, öncelikle
endokrinolojik tetkiklerden geçmesi, yani
kilo almaya neden olabilecek hormonal bir
bozukluğunun olmadığının kanıtlanması
gerekiyor. Ardından endoskopik incelemelerle midede ameliyata engel bir durum
olmadığının saptanması, kardiyoloji, göğüs
hastalıkları, anestezi uzmanları tarafından
ameliyatın risk derecesinin belirlenmesi
gerekli.” Üstün, hastaların ameliyat öncesi
tam anlamıyla bir sağlık taramasından geçirildiğini, hemen ameliyat yapılmasının
söz konusu olmadığını söylüyor. Obezitenin kanserden daha tehlikeli bir hastalık
olduğunu söyleyen Üstün, “Kanser ileri
evrede değilse sadece tuttuğu organı etkiliyor. Obezite ise tüm vücuda onarılması
güç hasarlar veriyor. Bu nedenle riskleri
değerlendirirken ne ciddiyette bir hastalıkla uğraştığımızı göz önünde bulundurmak
zorundayız” diyor.
Ankara Obezite Kliniği kurucularından
Genel Cerrah Doç. Dr. Oktay Banlı da aşırı
kilolu kişilerin kalıcı tedavilerinin cerrahi
yöntemlerle elde edileceğini savunuyor.
Özellikle şeker hastaları için uygun olan
mide baypası ve Biliopancreatic Diversion-Duodenal Switch ameliyatlarıyla mide
hacminin küçüldüğünü, daha az katı gıda
alındığını ve bağırsaklarda emilim bozulduğundan şekerli sıvılar alınsa bile emilimin sınırlı olacağını söylüyor.
“Obezite ne yüzde 100 diyet ve spor,
ne de yüzde 100 ameliyatla tedavi edilir.
Önemli olan uygun hastada uygun tedavi
yöntemini seçmektir. Bu, obezite ile savaşta
başarı kazanmamızı sağlayacaktır. İlk etapta küçültülen midenin zorlanmaması ve
uyum sürecinin sorunsuz atlatılması için
sonrasında diyet ve egzersizle hastanın ameliyattan maksimum faydayı sağlaması gerekir. Obezite, kompleks kronik bir hastalıktır
ve tedavisi çok uzun süreli olmalıdır.”
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_saglik_focus_yyy.indd 81
| 81
05.04.2013 11:17
focus
Alo, sinirliyim!
Performans Psikiyatri Merkezi bünyesinde yer alan Türkiye’nin ilk öfke kontrolü
kliniği Öfkesiz, gerektiğinde telefonla bile hizmet veriyor. PINAR DENİZER
B
elki bağırıp çağırmaktan yoruldunuz, belki de
size yapılan haksızlıklar karşısında sessiz kalmaktan... Tanımlayamadığınız ağrılarınız artık
canınızı sıkıyor. İçinizde biriken öfkeyi çıkarmanın zamanı geldi.
Aslında öfke çocuk ya da yetişkin bütün insanların,
hatta hayvanların gösterdiği çok doğal bir duygu. Üstelik genelde kişinin uyaranlara karşı kendini korumak
için gösterdiği bu tepki çoğu zaman sağlıklı kabul ediliyor. Ancak bazı durumlarda kontrolden çıkıyor ve öfkeli kişi kendini ya da çevresini tehdit etmeye başlıyor.
Böylesi durumlar kişinin özel hayatı, iş yaşantısı, ikili
ilişkileri ve sağlığını bozma noktasına gelince yaşam
kalitesini de düşürüyor.
“Öfkeyle başa çıkamadığınız durumlarda yardım almak en doğrusu” diyor klinikte görevli Psikolog Nergis
Özdinç Azanpa. Türkiye’nin ilk öfke kliniği Öfkesiz, psikiyatrist Dr. Muzaffer Uyar önderliğinde 2010 yılında
Performans Psikiyatri Merkezi bünyesinde kurulmuş.
Öfkenin, öfkeye yol açan ve öfke sonucu oluşan problemlerin bir bütün olarak ele alındığı klinikte etkin bir
öfke kontrolü tedavisiyle eğitim gerçekleştiriliyor.
Her ne kadar doğal bir tepki de olsa öfke kişinin sağlığına ve çevresine zarar verebiliyor. Bu durumda öfkenin
kaynağını bulmanın önemli olduğuna dikkat çekiyor
Azanpa: “Öfke, genellikle iki kaynaktan doğuyor. İlki
kişinin kendisinden, yani kişiliği, mizacı, yapısı ya da
iletişim sorunu yaşamasından kaynaklanıyor. İkincisi
İÇİN
Klinik
gulan
denler
düşün
üzerin
de kaç
içinde
“B
mak a
patlam
tım ve
yorsa;
zarar v
öfken
etkile
yardım
patlam
ları ya
kısmı
Azanp
ması g
Tab
ya da
gular
durum
mak y
bu da
Stres, en önemli öfke
kaynaklarından biri.
82 | D-LIFE NİSAN 2013
Nisan13_ofke_kontrol.indd 82
ise pa
bir dış
la erg
lu bir
sevilip
Çocuk
tecrüb
gelişim
dımcı
Öfk
şıyor.
talara
lanım
nusuy
Kişi b
da kim
ediyor
öfken
sonra
mesi i
İdeal
sıl cev
göre s
sonrak
seansl
seansl
05.04.2013 11:16
ım alNergis
iz, psiılında
ulmuş.
probkin bir
.
sağlıkenin
ekiyor
r. İlki
ya da
kincisi
İÇİNİZİ DÖKÜN
Klinikte hem bilişsel hem de davranışsal terapiler uygulanıyor. Psikolog Nergis Özdinç Azanpa, “Öfkenin nedenleri arasında otomatik düşünceler ve sürekli negatif
düşünce şekli olduğu için bilişsel yeniden yapılandırma
üzerine çalışıyoruz” diyor. Ayrıca davranışsal terapilerle
de kaçınma, üstüne gitme ya da ev ödevleriyle kişinin
içindeki duygunun ortaya çıkarılması hedefleniyor.
“Bir kimsenin öfke problemi olup olmadığını anlamak aslında çok da zor değil” diyor Azanpa. “Kişi öfke
patlamasının sonunda ben ne yaptım, kontrolden çıktım ve ne yaptığımı hatırlamıyorum gibi cümleler kuruyorsa; kendine, çevresine, çocuklarına ve cansız objelere
zarar veriyorsa ortada bir problem var denebilir.” Ayrıca
öfkenin beden ve ruh sağlığını bozması, ikili ilişkileri
etkilemesi ve buna bağlı olarak performansın düşmesi
yardım almak gerektiğinin göstergeleri arasında. Öfke
patlamalarının sonucu herkeste aynı yaşanmıyor. Bazıları yaşadığı patlamalar sonucu pişmanlık duyuyor. Bir
kısmı ise suçu tamamen karşısındakine yönlendiriyor.
Azanpa, her iki koşulda da öfkenin kontrol altına alınması gerektiğini belirtiyor.
Tabii öfke dendiğinde aklınıza sadece sözlü, fiziksel
ya da mental şiddet gelmemeli çünkü bastırılmış duygular da öfke olarak tanımlanıyor. “Kişi rahatsız olduğu
durum karşısında kendini ifade edemiyor. Bunu anlatmak yerine hiç yaşanmamış gibi görmezden geliyorsa
bu da öfke kontrolü tedavisine ihtiyaç olduğunu gös-
Yapılması gerekenler
Kendinize dönün. Nerede, ne zaman, kime ya da neye öfkeleniyorum
sorularının yanıtlarını arayarak öfkenin kaynağını tespit edin.
Gözlerinizi kapatın ve burnunuzdan dörde kadar sayarak nefes alın. Ağzınızdan
sekize kadar sayarak nefes verin. Nefes alışverişlerinizde karnınızı kullanın.
Tek tek bütün eklemlerinizi sıkıp gevşeterek gevşeme egzersizi yapın.
Olayları kişiselleştirmemeye özen gösterin.
Olumsuz düşünce yapılarından sıyrılın.
Ben dilini kullanın. Sen böyle yaptın, buna neden oldun demek yerine ben
böyle hissettim, böyle düşündüm demeye çalışın.
Spor yapın. Ağır şiddet geçmişiniz varsa ağır sporlar deneyin. Hafif öfke
sorunları yaşıyorsanız doğa yürüyüşleri uygulayın.
Öfkenin kaynağı çevreniz ise çevrenizi değiştirmeye çalışın.
Hazır gıdalardan, kafeinli içeceklerden, aşırı çalışmaktan, uykusuzluktan
ve mümkünse stresten uzak durun.
İletişim kurun. Mutlaka güvendiğiniz bir dostunuzla konuşun.
terir.” İçinde bastırılmış öfkeyle yaşayanların çoğu bu
durumdan habersiz ve büyük çoğunluk depresyon ya da
kaygı problemi yaşadığını düşünüyor.
Öfke, özellikle de bastırılmış öfke psikolojik kökenli sağlık sorunlarının yaşanmasına da yol açıyor. Doktorların tanı koyamadığı mide ağrıları, baş ağrıları ve
nedensiz uyuşma gibi pek çok psikosomatik hastalığın
kökeninde bastırılmış öfke yatıyor. Öfke kontrolünde
amaç öncelikle bastırılan öfkenin dışarıya çıkarılması
ve kişinin ben dilini kullanarak kendini ifade etmesini
sağlamak oluyor.
FARKINDALIK ŞART
Öfkesiz Kliniği’ne başvuranlar çoğunlukla öfke sorunu
yaşayan kişilerin yakınları. Çünkü öfkeli bir kişinin yardıma ihtiyacı olduğunu anlaması için yüksek bir farkındalık gerekiyor. “Ben haklıyım, bütün suç diğerlerinde”
diyen bir kişinin öfke sorunu olduğunu fark etmesi oldukça zor. “Bu gibi kişiler çoğunlukla eş ya da aile üyelerinden biri, yakın dost veya patronlarının uyarılarıyla
bize başvuruyor” diyen Azanpa onları ikna etmenin en
iyi yolunun davranışlarının sonucunu göstermek olduğunu belirtiyor. Kendi başına öfke kontrolü ihtiyacı
olduğuna karar verenlerse biraz daha sosyokültürel,
sosyoekonomik ve eğitim seviyesi ortanın üstündeki
kişiler oluyor. Farkındalıkları yüksek bu kişiler tedaviye
ihtiyaç duyduklarını da görebiliyor, hatta öfkenin nedenlerini keşfederek kliniğe başvuruyorlar.
Öfkesiz Kliniği’nde öfke sorunu yaşayan bireyler kadar kurumlara da hizmet veriliyor. Kurumlar için çeşitli
grup terapileri, seminerler ve eğitimler düzenleniyor.
“Talepler çoğunlukla şoförler, güvenlik görevlileri ve
polislerden geliyor” diyor Azanpa. Bunun nedeninin bu
meslek gruplarının yoğun stres altında çalışması olduğunu söylüyor.
7/24 danışma hattı: 0212 560 7083 - 84
NİSAN 2013 D-LIFE
Nisan13_ofke_kontrol.indd 83
| 83
05.04.2013 11:17
FOTOĞRAFLAR: BEGÜM ÖZPINAR
!
ise patron, müdür, çalışma arkadaşı, yaşadığı ortam gibi
bir dış kaynaktan besleniyor.” Öfke sorunları çoğunlukla ergenlikle birlikte geliyor. “Ergenlik başlı başına zorlu bir süreç. Kimlik karmaşası, özerkleşme ve aile içinde
sevilip değer görme ihtiyacı çocukta çelişkiler yaratıyor.
Çocuk bu durumla nasıl baş edeceğini bilemediği ve
tecrübesiz olduğu için ne yapacağını şaşırıyor. Aile bu
gelişim dönemini görmezlikten gelir ve destekleyip yardımcı olmazsa öfke patlamaları yaşanıyor.”
Öfke kontrolünde kaynağa göre tedaviler de farklılaşıyor. Kişinin kendinden kaynaklanan sorunlarda hastalara problem çözme ve iletişim becerileri, mizah kullanımı öğretiliyor. Dış çevrenin tetiklediği öfke söz konusuysa kaynakların tespiti için bir liste oluşturuluyor.
Kişi bir tabloya öfkelendiği tarihleri, saatleri, neye ya
da kime öfkendiğini, öfkesinin ne kadar sürdüğünü not
ediyor. Yaklaşık 15 günlük bir tablo sonucu genellikle
öfkenin kaynağı da belirlenmiş oluyor. Bu aşamadan
sonra kişinin kaynakla ilgili düşüncelerinin değiştirilmesi için çeşitli terapi ve tedavi seansları uygulanıyor.
İdeal seans sayısı 8-12 arası olsa da kişinin tedaviye nasıl cevap verdiği, gelişme hızı ve şiddetin yoğunluğuna
göre seans sıklıkları değişiyor. İlk bir ayda haftada bir,
sonraki birkaç ay 15 günde bir, sonraki aylarda ayda bir
seanslar düzenleniyor. Son olarak üç ayda bir yapılan
seanslarla kontrol aşamasına geçiliyor.
Sağlığa kulaç atın
Doğru stil ve teknikle daha az enerji
harcayarak uzun mesafe yüzme becerisi
kazanabilirsiniz. GÖKHAN BİLGİÇ / D-GYM
G
ünümüzde doğru stilde yüzme bilen kişi sayısı ülkemiz nüfusuna oranla oldukça düşük. Ama özellikle
uzun mesafe yüzme becerisini kazanmak hiç de zor
değil. Doğru stil ve teknikle daha az enerji harcayarak
bunu başarabilirsiniz. Yüzme çalışmasının kardiyo antrenmanlarının yerini alabilmesi için belirli bir nabızda ve süre setleriyle uygulanması çok önemli. Bu noktalara dikkat etmek yüzme
antrenmanını ileri seviyeye çıkarmaya yardım eder. Tabii size
antrenman programı sunacak bir eğitmenle çalışmanız daha
faydalı olacaktır.
Yüzme, bütün kas gruplarının aynı anda çalıştığı bir kardiyovasküler antrenman çeşididir. Eklem sağlığının korunması, sedanter dönemlerin atlatılması, sakatlık döneminden sonra eklem
sağlığının kazanılmasını sağlayabilecek en önemli egzersiz çeşitlerinden biridir. Fakat yüzme egzersizi hiç risk içermez diyemeyiz.
Doğru stil ve teknik kullanılmadığında verimliliği efora göre çok
azaltır. Geçmişte yaşanan veya devam eden eklem ve kas
problemlerinde negatif etki yaratıp, bunları derinleştirebilir. Ama doğru teknik ve kişiye uygun stilde uygulandığında eklem ve kas problemleri için çok
faydalı bir antrenmandır.
DOĞRU EĞİTMENİN ÖNEMİ
FOTOĞRAF: DİNÇER DİNÇ
Kalp ve damar problemi olanlar da güvenle yüzme egzersizlerini uygulayabilir. Fakat yine doğru teknik ve stili
kullanmak çok önemlidir. Verimli
ve uzun mesafe yüzme antrenmanında, kalp-damar rahatsızlıklarında dikkat edilmesi gereken
nabız aralığının ayarlanması
ve fayda sağlayacak şekilde
egzersizin planlanmasında profesyonel destek almak en doğru
tercih olacaktır. Diğer taraftan özellikle ısı farkı oluşabilecek
denizlerde yüzerken kramp oluşumu riskini de unutmamak gerekir. Bunun için egzersiz öncesi iyi bir ısınma ve mineral yeterliliğine dikkat edilmelidir.
Çocuklar için de çok önemli bir spor olan yüzme, kas ve eklem sisteminin gelişmesine yardımcı olur. Mücadele sporlarına
göre daha az sakatlık riski taşıyan bir dal olarak görülürken, çocuklar için keyifli bir egzersizdir. Çocuklar 4-5 yaşından itibaren
yüzme sporuyla tanışabilir. Aile fertleri tarafından uygulanan
klasik yöntemler yerine profesyonel eğitmenler eşliğinde öğrendiklerinde daha kaliteli ve performanslı bir sonuç elde eder
ve hayat boyu süren bir alışkanlık olarak bu sporu devam ettirebilirler. Yüzmenin çocuk bedenine en faydalı olduğu yaş 6’dır.
Bu yaştaki çocuğun antrenör eşliğinde yüzme disiplinini alması
sağlığı ve gelişimi için çok faydalıdır. Yüzmeyle başlanan spor
disiplini ilerleyen yaşlarda tercih edilen diğer sporların da daha
rahat yapılmasına zemin hazırlar. Yüzme egzersizi doğru stil
ve teknikle 7’den 70’e her yaşta birey tarafından sağlıklı yaşam
antrenmanı olarak yapılabilir. Hatta 70 yaşın üzerinde birçok
insan bu sporu sağlığı için uygulamakta.
Yüzme antrenmanınız için size yol gösterecek eğitmeninizi
seçerken mutlaka bu alanda üniversitelerin ilgili bölümde eğitim almış olması şartını arayın. Özellikle çocukların eğitiminde bu konu daha da önem kazanıyor. Yüzme antrenmanınızda,
doğru zamanda el ve ayak paleti, ayak tahtası gibi malzemeleri
kullandığınızda tekniğinizi ve antrenman kalitenizi geliştirebilirsiniz. Yüzme egzersizi yanında havuzda kassal direnç antrenmanı olarak Aqua Gym metodunu da keyifle uygulayabilirsiniz.
Dumbell ve barbell gibi bazı ek malzemeler, Aqua Gym dersini
daha verimli ve keyifli kılacaktır.
Yüzme antrenmanı için seçilen havuz, sağlık açısından büyük önem taşır. Havuzun temizlik ve
kontrol sisteminin nasıl ve ne sıklıkla yapıldığını öğrenmenizde fayda var. Günümüzde
havuzlarda ozonlama gibi ileri teknoloji
ve kaliteli temizleme sistemleri tercih
ediliyor. Kişisel sağlığınız için alerjik
bir bünyeye sahip olup olmadığınızı da havuza girmeden önce
test etmenizde yarar var.
D-GYM: 0212 346 35 45 / 346 30 46 - www.dgym.com.tr
84 | D-LIFE NİSAN 2013
Mart13_d_gym_son.indd 84
05.04.2013 11:18

Benzer belgeler

Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life

Görüntüle - Espace Privé Chenot D-Life oluşuyor. Benzer bir beslenme yöntemini benimseyen D-Life, sunduğu reçetelerle danışanlarının kalp-damar sağlığını korumalarına yardımcı oluyor. Sayfalarımızda bu çok önemli kitapla ilgili tüm deta...

Detaylı