KADIN OLMANIN .E<)čNč ÇIKARIN

Transkript

KADIN OLMANIN .E<)čNč ÇIKARIN
Popüler Sağlık Dergisi
Popüler Sağlık Dergisi
SAÇ DÖKÜLMESİ
HAKKINDA
BİLİNMESİ
GEREKEN
HER ŞEY
Şubat-Mart 2014đSayı: 2
HER KOVANDAN
ÇIKAN HER ÜRÜN
*(5d(.7(1
6$ċ/,./,0,"
%AċIĎIKLIK
SčS7EMčNčN
Ďg9ALYELERč
352%č<27č.9(
35(%č<27č./(5
30 TL’LİK
SÜRPRİZ
İNDİRİM
KUPONU
YEMEK
YA DA
YEMEMEK
BÜTÜN
MESELE BU
*g='(1
d,.$5,/$1
6$ċ/,.
'(3268
R8ĎEYM
DİYABETLE
MÜCADELE İÇİN
KOLLARI SIVADIK
Şubat - Mart - 2014 sSayı 2
DEPRESYON
%č57(5&č+
'(ċč/'č5
KADIN
OLMANIN
.E<)čNč
ÇIKARIN
(7.ú1·le
1·lee
PD\D
\D
WDQÖüPD\D
ÖU
KD]ÖU
QÖ]"
PÖVÖQÖ]"
Başlarken
Yine rengârenk
Wir hVnÝ iae
kVríÝnÝoYVnÝo#
Hasta olmadan hastalıklardan korunmak,
yaşlanmadan yaş almak için hep birlikte öğreniyor, hep
birlikte daha sağlıklı ve güzel bir ömür için çalışıyoruz.
Ecz. Almıla Öztosun
Bütün dünya insanları olarak yaradılışın anlamı SEVGİYİ ve AŞKI sadece sevgilimizle
değil insanlar, bitkiler, hayvanlar, eşyalar,
gökyüzü, denizler, güneş ve ayla paylaşabileceğimiz harika bir gün 14 ŞUBAT… Tüm
diğer günler gibi. Sadece sevgiyi ifade edebilmek için bir sembol gün. Gelin bugünü
SELAMLAŞMA GÜNÜ ilan edelim birbirimizle, belki de hediyeleşme belki sokak
hayvanlarına bile bir merhaba deme, bir tas
su verme, bir lokma yemek verme. Belki kuşlarla biraz sohbet belki hiç tanışmadığımız bir
apartman sakinine akşam ziyaretibelki yıllardır görüşmediğimiz bir eski dosta telefon…
Belki derin bir nefes ile yaşadığımız şehrin
sesine sessizliğine ve gürültüsüne SELAM.
Haydi, durmayın tüm sevdiklerinizin bir listesini yapın. Göreceksiniz 14 ŞUBAT’a sığmayacaklar… En sevdiğiniz elbisenizi, ayakkabınızı ya da takınızı da unutmayın lütfen.
Hatta belki ilacınızı, yatağınızı, yastığınızı…
Ve elbette en sevdiğiniz sizi…
ETKİN ECZACILIK DERNEĞİ üyesi
eczaneler olarak sizlere sıcak bir SELAM
da bizden olsun istedik. Her yaş ve sosyal konumdaki kadınlar için kadın olmanın en güzel hal olan bir tatlı tebessümle ile geçmesini
ve kadınlarımızın siyasi ekonomik ve sosyal
platformdaki tüm oluşumlarda daha ETKİN
rollere adım atması için bir kapı açmasını
dileyerek 8 MART DÜNYA KADINLAR
GÜNÜ’nü kapağımıza taşıdık.
Etkin çocuk görev başında
Bu sayımızda sevimli oğlumuz ETKİN’e de
bir SELAM vermeyi unutmayın lütfen. O artık merakla sorular soracak biz de cevaplarını
uzmanlarından öğrenmeye çalışacağız. Onun
sordukları belki de, bizim de sorduklarımız,
belki hiç farkına varmadıklarımız olacak.
Cilt Bakım Okulu ve saç dökülmesi
CİLT BAKIM OKULU sayfamızda her sayıda cilt ve saç bakımı ile ilgili kendinizi tanımanız için bir test ve bilgilendirme bölümü oluyor. Bu sayımızda kış günlerinde
soğuk ve rüzgâra muhatap olan ve belki şapka ve berelerin içinde kalan saç ve saç problemlerine eğildik.
ETKİN ECZACILIK DERNEĞİ üyesi eczanelerimiz özellikle DİYABET konusunda farkındalığı artırmak
geciktirmek,korunma yöntemleri ile ilgili
bilgilendirme yapmak ve DİYABETLİLERİN hayatını kolaylaştıracak bir takım bilgileri size ulaştırabilmek için düzenli olarak
eğitimler alıyor, çeşitli etkinlikler yapıyor.
Bu etkinlikleri sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz.
Size en yakın üye eczanemize gidin ve
DİYABET RİSKİNİZİN FARKINDA MISINIZ ANKETİNİ yaptırın lütfen. Riskin
farkında olmak hastalığı geciktirmek ve korunmak için atabileceğiniz en büyük adım.
Bundan sonra neler yapmanız gerektiği konusunda atacağınız adımlar geliyor elbette.
HASTA olmadan hastalıklardan KORUNMAK, yaşlanmadan YAŞ ALMAK için
hep birlikte öğreniyor hep birlikte daha sağlıklı ve güzel bir ömür için çalışıyoruz ETKİN ECZACILIK DERNEĞİ olarak.
Sağlığınıza sağlık güzelliğinize güzellik katacağınız günlerde yanınızda olmak
dileğiyle…
Ő.5Ő:";4")Ő#Ő
Etkin Eczacılık Derneği
İktisadi İşletmesi adına
Ecz. Z. Almıla Öztosun
4036.-6:";*Őő-&3Ő.Á%Á3Á
Ecz. Nursel Gönenç
[email protected]
#Ő-Ő.4&-%"/*ő.",636-6
Prof. Dr. Günay Aydın
Prof. Dr. Selim Badur
Prof. Dr. Gül Baktır
Prof. Dr. Sönmez Uydeş Doğan
Prof. Dr. Serdar Erdine
Prof. Dr. Güven Külekçi
Prof. Dr. Ali Hikmet Meriçli
Prof. Dr. İlhan Satman
Prof. Dr. Gülaçtı Topçu
Yard. Doç. İlkay Alp
Uzm. Dr. Gökhan Okan
Ecz. Şensu Bal
Ecz. Hümeyra Cömerter
Ecz. Asuman Çakıroğlu
Ecz. Aysun Karadeniz
Ecz. Ayşegül Yıldız
:";*Őő-&3Ő
Vildan Çınar
[email protected]
F. Candil Erdoğan
[email protected]
Metin Uyar
[email protected]
(»34&-:»/&5.&/
Reyhan Hasalar
[email protected]
3&,-".7&"#0/&-Ő,
Meltem Gülsever
[email protected]
:"1*.
Etkin Eczacılık Derneği
Nispetiye Cad. Belkıs Apt. No:7 D:4
Levent-Beşiktaş/İstanbul
Tel: 0212 283 02 99
Fax: 0212 283 02 99
www.etkineczacilik.org
[email protected]
:":*/5Á3Á
İki ayda bir yayımlanır.
#"4,*
G.M. Matbaacılık ve Tic. A.Ş.
100 Yıl Mah. MAS-SİT 1.Cad. No:88
Bağcılar/İstanbul
Tel: (0212) 629 00 24-25
Faks: (0212) 629 20 13
Baskı tarihi: Şubat 2014
@
Dergimiz hakkındaki eleştiri ve
önerilerinizi, [email protected]
adresine iletebilirsiniz.
Etkin Sağlık dergisinin isim ve tüm yayım hakkı Etkin Eczacılık Derneği’ne aittir. Dergide yayımlanan tüm yazı ve fotoğrafların hakkı Etkin Sağlık dergisine aittir.
İzin alınmadan kullanılamaz. Yayımlanan ilanların/reklamların sorumluluğu ilan/reklam sahiplerine aittir.
2
- Şubat-Mart 2014
İÇİNDEKİLER
6
8
10
12
14
16
22
24
30
32
34
40
42
46
48
Şubat - Mart 2014
Güncel
Eczacınız diyor ki
12
KAPAK
đŏKadın olmanın keyfini çıkarın
đŏHer güzelin bir kusuru var; yüksek ökçelerin de
đŏOmurgayı sağlıklı ve doğru kullanma egzersizleri
đŏKadınları etkileyen 5 önemli sağlık sorunu
30
Cilt bakım okulu
Çocuklara diş bakımını öğretmek zannettiğinizden daha kolay
DOSYA
đŏDepresyon bir tercih değildir
đŏKış gelince moraliniz bozulmasın
đŏDepresyon hakkındaki bilgilerinizi sınayın
Yemek ya da yememek, bütün mesele bu!
Her kovandan çıkan her ürün gerçekten sağlıklı mı?
Bağışıklık sisteminin şövalyeleri: probiyotik ve prebiyotikler
Her şey alerji nedeni olabilir
50
SÖYLEŞİ: Zekeriya Temizel
đŏDoğanın nimetlerini doğru değerlendirmek gerek
53
54
56
57
58
59
60
61
62
Raf ömrü uzasın diye gözden çıkarılan sağlık deposu
63
64
Vitrin
57
Esansiyel yağlar saç bitine aman vermiyor
Ne olacak bu mavi gezegenin hali?
Etkin’in maceraları
Darüşşifada tedavi yöntemleri ve hastalıklar
Siz de brokoli sevmeyenlerden misiniz?
Şu köpekleri niye giydirirler, bilmem ki?
Taş Devri’nden bu yana sağlıklı beslenmenin temel prensipleri
Kent-Mekân
Bulmaca
Ç10ŏġŏ.0ŏĂĀāąŏđŏ5ŒčŏĂ
Şubat-Mart 2014 -
5
Güncel
Hekimlerimizin
14 Mart
C_ 1ahramzn
kdtlarz
14 Mart 1827, Türkiye’de modern tıp
eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. İlk
kez 1919 yılında, 14 Mart’ta, işgal kuvvetlerine
karşı duruş olarak kutlanan Tıp Bayramı,
hekimler açısından büyük bir önem taşır.
1976’dan bu yana 14 Mart’ın içinde bulunduğu
hafta Tıp Haftası olarak kutlanmaya başlar.
Koşullar ne olursa olsun, Hipokrat yemininden
ödün vermeden özveriyle çalışan, halk sağlığını en
büyük önceliği kılan tüm hekimlerimizin 14 Mart Tıp
Bayramı’nı kutluyoruz. İyi ki varsınız!
Etkin Eczacılık Derneği
4RzaRlar
0ntalhazSa
Qir araha
VelSi
2. Ulusal Klinik Eczacılık ve
Farmasötik Bakım Kongresi 28
Kasım-1 Aralık 2013’te
Antalya’da gerçekleştirildi.
Klinik Eczacılık Derneği,
Marmara Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi ve Türk Eczacıları Birliği’nin düzenlediği kongreye 180 kişi katıldı.
Eczacılık mesleğinin icra edildiği her alanda akılcı ilaç kullanımı amaçlayan bir bilim alanı olan
klinik eczacılık ve onun uygulama alanı olarak bilinen farmasötik bakım kısaca hasta odaklı eczacılık
hizmetleri olarak tanınmaktadır. Eczanelerinde veya çalıştıkları kurumlarda hastalara daha kaliteli
eczacılık hizmetleri sunmak üzere son yıllarda klinik eczacılık eğitimlerine önem veren eczacıların
mesleki gelişmeleri takip etmeleri ve mevcut sorunları tartışabilmeleri için bir araya gedikleri üç
günlük kongrede birbirinden değerli konuşmacılar yer aldı.
Ülkemiz için henüz yeni bir alan olarak kabul edilen klinik eczacılık uygulamalarına ilişkin
örneklerin ve sorunların da tartışıldığı kongrede, ayrıca eczacılar aldıkları yeni bilgilerle hastalarına
ve topluma daha faydalı olabilmenin yollarını öğrenme şansı yakaladılar. Özellikle serbest
eczanelerde diyabet hastalarının erken tanınması ve takibi, diyabet ilaçlarının uygun kullanım
zamanları, çocuklarda akılcı ilaç kullanımı, sigara bıraktırma programları, hastalarla etkili iletişim
yöntemleri, ilaçların vücudumuzun biyolojik saatine göre alınma prensipleri, organ nakillerinden
sonraki tedavi süreci, kanser hastalarında destekleyici tedaviler, depresyonda ve pıhtılaşma
bozuklukları için yeni geliştirilen ilaçlar, eczanelerde kaliteli danışmanlık hizmetleri gibi hastaları ve
toplumu da doğrudan ilgilendiren faydalı bilgiler kongrenin öne çıkan konu başlıklarıydı.
6
- Şubat-Mart 2014
CárkihezSe ee
0erd_azSa
2013 influenza
aktieitebi
Ülkemizde ilk olarak 43. haftada A(H1N1) ve
A(H3N2) virüsleri sporadik vakalarda
saptanmıştır. Ancak, 48. hafta itibariyle
A(H3N2) virüsünün baskın olduğu bir
epidemi(salgın) başlamıştır. Influenza
sürveyansı ( verilerin toplanması)
kapsamında 51. hafta itibariyle 17 ilden
Türkiye Halk Sağlığı Merkezi Influenza
Laboratuarı ve İstanbul Tıp Fakültesi Ulusal
Influenza Referans Laboratuarına toplam
1662 örnek gönderilmiştir. İncelenen 1662
örneğin 195’inde (%12) influenza virüsü
saptanmıştır. 195 Influenza virüsünün 172’si
(%88) A(H3N2), 12’si (%6) A(H1N1) ve 11’i
(%5.6) İnfluenza B olarak tiplendirilmiştir.
2013 yılının son haftasında (52. Hafta) Avrupa
ülkelerinde grip aktivitesi hafif seyretmiş
olup, incelenen 3.646 örneğin 191’inde (%5.2)
Influenza virüsleri saptanmıştır. Bunların
177’si (%93) Influenza A, 14’ü (%7) Influenza
B virüsü olarak tiplendirilmiştir. Alt
tiplendirimi yapılan Influenza A suşlarının
%81’i A(H3N2), %19’u A(H1N1) olarak
saptanmıştır. (EuroFlu-Electronic Bulletin,
03 January 2014, Issue No: 511).
Boğaz Ağrısı ve
Ses Kısıklığında
DOĞAL ÇÖZÜM
Kaynak: Grip Platformu Bülteni 2014/1. Sayı
Şubat-Mart
Şub
Şubatbat--Mar
Ma
artt 2014
2014 -
7
Eczacınız diyor ki
Diyabetle mücadele için
kolları sıvadık
Etkin Eczacılık Derneği olarak 2013 yılının Kasım ayında eczanelerimiz
üzerinden gerçekleştirdiğimiz Tip 2 Diyabet Farkındalık Çalışması ile
toplumun diyabet risk faktörünü değerlendirdik.
Eczacılık mesleğinin geleneksel “ilaç sağlayıcı” rolünün yanı sıra koruyucu sağlıkta ve kronik hastalıkların yönetiminde
yaratabileceği katma değerle ilgili farkındalık yaratmayı hedefleyen Etkin Eczacılık Derneği olarak, eczacının sağlık
alanındaki konumlandırılmasını daha
etkin hale getirmek için çeşitli koruyucu sağlık kampanyaları gerçekleştiriyoruz. Derneğimiz, bu kampanyalar kapsamında en son 14 Kasım Dünya Diyabet
Günü için özel çalışmalar düzenledi.
Dünya Diyabet Günü nedir?
1991’den bu yana Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) ve Dünya Sağlık Örgütü’ne üye ülkelerdeki cemiyetler, 2007’den bu yana da Birleşmiş
Milletler’e üye ülkelerde, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü çerçevesinde özel etkinlikler düzenleniyor. İnsulini keşfeden Frederick Grant Banting’in doğum
günü 14 Kasım’da gerçekleştirilen etkinliklerde diyabet ve sorunları konusuna
8
- Şubat-Mart 2014
dikkat çekmek amacıyla amblem olarak
mavi halka kullanılıyor. Mavi halka, bugün, tüm dünyada “diyabet farkındalığı
için birleşin” kampanyası için ortak kullanılan bir simge haline gelmiş durumda.
Her yıl ayrı bir temanın işlendiği
etkinliklerin 2009-2013 teması “Diyabet Eğitimi ve Önlenmesi”, sloganı ise
“Geleceğimizi koruyun” olarak belirlenmişti. Bu yılki kampanya kapsamında
IDF’nin önerdiği ve internet sitesinde
sonuçlarını yayınladığı “Diyabet için bir
adım at”, “Diyabet için bir organizasyon
yap”, “Diyabet için bir anıtı mavi ışıklandır” gibi çeşitli aktiviteler yer alıyordu.
ladığımız projede “Diyabet için bir adım
at” etkinliğine 50 bin adımla katkı vermeyi, en az iki bin risk anketi uygulamayı hedefledik.
Hedefimiz doğrultusunda eczacılarımızı ve eczane çalışanlarımızı kampanyayla ilgili bilgilendirip eğittik. Tanıtım
ve bilgilendirme araçlarını (afiş, flama,
mavi halka çıkartma, broşür, mavi balon,
mavi bilezik) tasarladık; kampanyaya katılan 65 eczaneye ulaştırdık.
Diyabet risk faktörlerinden en az birini taşıyan kişilere sekiz soruluk risk anketi (Tablo 1) uyguladık. 20 eczaneden
toplam 892 anket derneğimize ulaştı.
Etkin Eczacılık Derneği 2013 Dünya
Diyabet Günü Etkinlikleri
Risk faktörüne göre
yönlendirme yapıldı
Dernek olarak geçtiğimiz yılın son aylarında IDF’nin belirlediği kapsam
dâhilinde çeşitli etkinlikler gerçekleştirdik. Bunların ilki 11-16 Kasım tarihlerinde hayata geçirdiğimiz “Diyabet
İçin Bir Adım At” projesiydi. Diyabetin
risk faktörlerini azaltmak, diyabetin erken teşhisini sağlamak, diyabet komplikasyonlarını önlemek ve geciktirmek
konusunda farkındalık yaratmayı amaç-
Eczanelerimizde gerçekleştirdiğimiz
anketler doğrultusunda risk faktörlerine bağlı olarak kişilere şu önerilerde
bulunarak aile hekimine yönlendirdik:
s7,÷LHN2 olan kişilerin, risk
GBLUÆSMFSJOEFOCJSJOJUBùŽNBMBSŽIBMJOEFEBIBHFOºZBùMBSEBOJUJCBSFOEBIBTŽLBSBùUŽSŽMNBTŽHFSFLtiğini vurguladık.
s7,÷LHN2 olan, özellikle
santral obezitesi bulunan kişilere,
ZBùŽOEBOJUJCBSFOBºMŽLLBOHMVLP[VOVÆMºUËSNFMFSJOJOPSNBMJTF
CJSWFZBJLJZŽMEBCJSUFLSBSFUNFMFrini önerdik.
s%JZBCFUJPMBOMBSB)C"DOJOÆOFNJOJBOMBUUŽLWFUBLJCJOJÆOFSEJL
Şaşırtıcı bulgulara ulaştık
Derneğimiz kapsamındaki eczanelerde gerçekleştirdiğimiz tip 2 diyabet risk
anketi doğrultusunda şaşırtıcı bulgulara ulaştık. 892 anketin değerlendirilmesi sonucunda bel çevresi açısından riskli
grup oranının yüzde 45 olduğunu tespit ettik (erkekte 102cm/kadında 88cm
üstü). Yüzde 60,8’lik bir grubun hiç egzersiz yapmadığını buna karşın yüzde
65’lık grubun her gün sebze ve meyve tükettiğini gördük. Anketimize katılan 892
kişinin yüzde 27,7’sinin tansiyonunun
yükseldiğini yahut tansiyon ilacı kullandığını bulguladık. Ayrıca yüzde 23,1’inin
kan şekerinin sınırda veya yükselmiş olduğunu belirledik. Diyabete genetik yatkınlık açısından ise sadece yüzde 36,5’lik
bir grubun birinci derece yakınının diyabet tanısı olduğunu gördük.
Sağlıklı Yaşam Yürüyüşü
Etkin Eczacılık Derneği olarak gerçekleştirdiğimiz ikinci etkinlik ise 16 Kasım
günü saat 11.00-12.00 arasında yaptığı-
mız sağlıklı yaşam yürüyüşü oldu. İstanbul’daki Fenerbahçe sahilinde yaptığımız
yürüyüş, mavi halkanın oluşturulmasıyla
sona erdi.Geçtiğimiz yılın Kasım ayında
düzenlediğimiz bu çalışmaların sonuçlarını Uluslararası Diyabet Federasyonu’na
bildirdik. Ayrıca Türk Diyabet Vakfı ve
Türk Diyabet Vakfı’nın Cumhurbaşkanlığı himayesindeki “Diyabeti Durduralım” proje yönetimi, Türk Diyabet Cemiyeti, Diyabetle Yaşam Derneği, Sağlık
Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü “Türkiye Diyabet Önleme ve Kontrol Programı” yönetimine, TEB, Klinik
Eczacılık Derneği’ne, diğer eczacı örgütlerine etkinlik bilgilerimizi ve bulgularımızı ilettik.
Tablo 1: Tip 2 diyabet riski
;3
<3
=3
>3
?3
@3
A3
*%$+0
3 >?&((
3 >?5?>#$
3 ??5@>#$
3 @>&(*(
(&$+6
70
3 <?4<((
3 <?5=:4<#$
3 =:4<(*(
)#+0
3 C>&((6#7 4B:((
67
3 C>5;:<#$6#7 4B:5BB#$
67
3 ;:<(*(6#74BB(*(
67
(1%*#+)* %+#+
+=:+#$+*"* #'$''+0
3 )&
3 *#
$&$+5*)&(&* #$''+0
3 #(
3 #(
$*($'+
)**($&$* ''+)#0
3 *#
3 )&
#)*$"#$ &#
65'"1$&)*$#$7
B3
%#+*($)*$# ''$!*
0
3 *#
3 )&
#*#+##*&
&$ ''%'*'0
3 *#
3 )&1<3#*611
*1&*+1'+**7
3 )&1;3#*611
#%1* ''7
;3$ #'
:
<
<3$ #'
:
;
=3$ #'
:
=
>3$ #'
:
<
?3$ #'
:
<
@3$ #'
:
<
A3$ #'
:
?
B3$ #'
:
=
"<*&$ #'6;35B3
& "*+37
=
>
=
>
?
#'#$ ##
((+;:*"<*&*
#$+2
Şubat-Mart 2014 -
9
Kapak
Kadın olmanın
keyfini çıkarın
10
- Şubat-Mart 2014
Şartlar sizi neye zorlarsa
zorlasın, unutmayın;
kadın olmak size büyük
bir ayrıcalık veriyor:
yaşamı dönüşmek ve
dünyayı değiştirmek.
V
irginia Woolf ’un ünlü
sözünü hatırlarsınız: Kadın doğulmaz, kadın olunur. Adeta bir
düstur olabilecek bu söz, kadın dünyasına ilişkin pek çok gerçeği de tek
cümleyle anlatıyor. Dünyanın her
yerinde toplumsal baskılar, sosyoekonomik koşullar ve erkek egemen
yaklaşımlar kadını şekillendirme girişimlerine devam ediyor. Kadınlar
ise bedenleri, yaşamları üzerindeki
haklarını sonuna kadar savunuyor.
Kültürel, ekonomik, siyasi ve günlük yaşamda son derece etkin roller
üstleniyorlar. Kadının yerinin mutfak, görevinin hayatını eşine, çocuklarına vakfetmek, nihai hedefinin evlenmek, işlevinin çocuk doğurmak
olmadığını ısrarla vurguluyorlar.
Erkek egemen bakış açısı bu vurgulamaların
kadınların kadınlıklarını reddetmeleri gibi yorumluyorsa da gerçek
öyle değil. Kadınlar, toplumsal yaşamın şekillendirdiği bir “kadın olarak doğmak” yerine bireysel kimliklerinin kabul edildiği “kadınlar
olmanın” mücadelesini veriyorlar.
Neden kadın bilim insanı yok?
Ne kadar da sık duyarız değil mi?
Neden bilim insanlarının çoğu erkek? Neden büyük edebiyatçılar hep
erkek? Neden kadın mucit pek yok?
Bunun sebebi belki de bilimle uğraştığı için cadı damgası yiyerek yakılan, fazla okurlarsa itaatkâr olmayacağı iddiasıyla baskı altına alınan,
sanatla uğraşırsa ev işleri aksatacağı bahanesiyle kısıtlanan kadınların hikâyesinde saklıdır. Ayrıca her
şeye rağmen tarihte ünlü pek çok kadın bilim insanı, edebiyatçı, sanatçı,
mucit, siyasetçi, filozof vardır. Erkek
egemen söylemin kurguladığı tarihte adlarının pek anılmaması ise onların sorunu değildir.
Dünyayı değiştiren kadınlardır
Yanlış okumadınız ve hayır, abartmıyoruz. Dönüştürücü güce
sahip olan, doğası gereği,
kadındır. Geleneksel
söylemlerin dayattığı gibi sadece
yuvasını değil, dünyayı
inşa eder
kadın.
H e p
b e klen-
diği gibi çocuğun karnını doyurması, sıcak tutması, şef kat vermesi
değildir tüm yapması gereken; birey
yetiştirmektir. Zannedildiği gibi fiziksel acılara katlanmak, susmak,
metanetli olmak değildir özelliği;
kişisel gücünü diğer kadınların gücüyle birleştirip akışı değiştirmektir.
Metanetini, bu değişimi sağlamak
için gösterir. Beklemek, sabretmek,
üretmek kadının elinde farklı bir anlam bulur. Önemli olan sadece kadınların bunu fark edebilmesidir.
Dünya Kadınlar Günü
Tarih, 8 Mart 1857. Yer, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kenti.
Bina, bir dokuma fabrikası. Fabrikanın işçilerinin daha iyi çalışma şartları talebiyle yaptığı grev sonucunda
polis ile işçiler arasında bir arbede çıkar. İşçiler, fabrikaya kilitlenir. Ardından yangın çıkar ve 129 kadın işçi
yanarak can verir. Bütün istedikleri,
aynı işi yaptıkları, aynı mesai saatlerine sahip oldukları erkek işçilerle
aynı ücreti almak olan bu kadınlar,
yıllarca görmezden gelindiler. Yaşanan olay neredeyse bir asır boyunca
pek gündeme getirilmedi. Ancak en
nihayetinde bu kadınlar, kadın işgücünün simgesi oldular.
1984’ten beri Türkiye’de her yıl
sivil toplum örgütlerinin girişimiyle kutlanan Dünya Kadınlar Günü,
özellikle iş yaşamında aktif rol üstlenen kadınlar için büyük önem taşıyor. Siz, iyisi mi, 8 Mart’ta size şiirler
yazarak, çiçekler vererek, “kadınlara
iyi davranmalıyız” mesajlarıyla günü
geçirmeye çalışanlara işin doğrusunu anlatın.
Şubat-Mart 2014 -
11
Kapak
)FSHË[FMJOCJS
kusuru var;
yüksek
ökçelerin de…
Kadınları en çok cezbeden aksesuarlardan biri
de topuklu ayakkabılar. Moda sektörünün de
fitilini ateşlediği bu ilgi bazı kadınlar açısından
neredeyse tutkuya dönüşmüş durumda. Ancak
görünümüyle kadınları kendinden geçiren bu
ayakkabıların ne yazık ki anatomi üzerinde
pek olumlu bir etkisi yok.
Prof. Dr. Hürriyet Yılmaz
Fizik Tedavi
Rehabilitasyon Uzmanı
İlkel çağlarda ayakları zemindeki yaralanmalardan korumak için kullanılan basit çarık ve patiklerin şekli
ayağın yapısal durumunu etkileyecek biçimde değildi. Halen bu şekilde yaşamlarını sürdüren Afrika yerlileri ayakkabı kullanmama geleneğini
sürdürüyor. Modern yaşam tarzı insanı ayakkabı kullanmak zorunda bırakıyor. Moda ve tasarım dünyası ise
kadını güzel, dişi ve alımlı gösterdiği algısı ile kadınlarda yüksek topuklu ayakkabı kullanmayı özendiriyor.
Günümüzde kadınlar ayakkabıyı bir
aksesuar olarak çok önemsiyor ve her
kadın çok sayıda topuklu ayakkabıya sahip olmak istiyor.
Sağlıklı ayak yapısı
Topuklu ayakkabının insan vücudundaki etkilerini anlamak için öncelikle ayak yapısını ve insanın yürümesi sırasında ayağın nasıl hareket
12
- Şubat-Mart 2014
ettiğini anlamak gerekir. Ayaklar 28
kemik ve 100’ün üzerinde bağ yapısı ile inanılmaz güzel bir mimari yapıya sahiptir. Vücudumuzun
yerle teması olan ayaklarımız belirli bir denge içinde ritmik hareketleri sağlıklı kaslar ve sinir yapıları ile
sağlar. Ayaklarımız tüm vücudumuzu taşır, hareket ettirir. Ayaklar sayesinde sıçrama gibi yüksek enerjili
spor aktiviteleri yaparız. Yürümenin
her fazında ayağın farklı bir noktası
yükü alır ve başka bir bölgeye sorunsuz nakleder. Bunu yaparken ayağın
anatomik yapısındaki özellikler yardımcıdır. Ayakta normalde iç ve dış
olmak üzere iki adet uzunlamasına,
iki adet de enine ark mevcuttur. Bu
arklar ayağın yüklenmesinde şoku
emerler ve dağıtırlar.
İnsanlar yürürken üç nokta teması esasına göre yürürler. Yani topuğumuz, birinci parmağımızı ve beşinci parmağımızı içeren bir üçgen
taban üzerine yere basarız. Bu yürüme şekli ayağın yapıları ve arkları ile
yürüme ritminin aktiviteleri ile des-
teklenir. Sağlıklı ayaklar ve yürüme
için sağlıklı ayak yapıları olmalıdır.
Yani arkın çok yüksek (çukur ayak)
veya düşük (düz taban) olması şokun dağıtılmasında sorun çıkarır ve
yürümeyi bozar ayağa gelen yükleri
yanlış dağıtarak zamanla kalıcı ayak
sorunlarına neden olur.
Yüksek topuğun anatomi
üzerindeki etkisi
Yüksek topuklu ayakkabıların kullanımı ile topuk olması gerekenden
daha yükseğe çıkarılınca yük dağılımı bozulur. En fazla yük taşıması
gereken topuğa binen yük azalır ve
sonuçta birinci parmağımız beşinci parmağımıza göre daha fazla yük
altında kalır. Bu durumun uzunca
bir dönem devam etmesi de ayakta ve özellikle birinci parmak ekleminde deformasyonlara, aşırı basınçtan dolayı nasırlara ve yine yük
dağılımının bozulmasına bağlı olarak tendon ve bağlarda zorlanmalara
yol açabilir. Zamanla sürekli yüksek
topuk kullanmaya bağlı arka bacak
kasları kısalır ve vücut ağırlık merkezi öne taşınır. Hiçbir sağlık sorunumuz olmasa bile gövdemiz buna
uyum sağlamak için beldeki doğal
çukurluğumuzun artmasına bağlı
olarak yorulur ve bel ağrısı riskimiz
artar. Bel veya diz ağrısı nedeni olabilecek bir sağlık sorunumuz varsa bu durum daha da belirginleşir.
Yüksek topuklu ayakkabı kullananlarda belin alt kısmındaki sakroiliak eklem adı verilen bel ve kalça
eklemi bölgesinde de bozulma, ağrı
oluştuğu tespit edilmiştir. Ayrıca ön
diz ağrısı olarak isimlendirilen patella eklem problemleri de daha sıktır.
Ayaklarımız yüksek topuklu
ayakkabılar içinde sürekli olarak
ayak önüne basma nedeni ile parmak eklem başlarında ağrı ve basınca bağlı nasır geliştirir. Yüksek
topuklu ayakkabılar genelde ön kısımları sivri olduğundan ayak ön
kısmı burada sıkışır ve parmaklarda ağrı ve tırnak batması oluşturur.
Sürekli yanlış pozisyonda tutulan
parmaklarda halluks valgus adı verilen başparmağın diğer parmaklara
doğru yönelmesi ve üzerine binme-
'RČXPVDO YH\D
VRQUDGDQ ELU
QHGHQOH
VRUXQOX D\DNODU×
RODQ NLďLOHU
GL\DEHW KDVWDODU×
ve romatizmal
KaVtal×Č×
olanlar
D\DNNDE× DO×UNHQ
GDKD GLNNDWOL
ROPDO×G×U
-BUFSBM%‘í
BSL
si şeklinde ayak deformasyonu gelişir. Kısacası güzel, dişi ve şık görünme sevdası zamanla bir sağlık sorunu
oluşturacaktır.
Ayak ağrısı ve problemlerinde
ne yapılmalıdır?
Araştırmalara göre doğru ayakkabı;
topuk yüksekliği maksimum 2.5 cm,
kişinin ayak yapısına uyumlu, dar olmayan, doğal ürünlerden ayağın hava
almasına izin verecek materyalden
yapılmalıdır. Ayakkabı dar veya geniş olmamalı, ayak içinde çok hareket etmemeli, ayakkabının zamanla ayağınıza uyacağı düşüncesi ile
ayakkabı alınmamalıdır.
Doğumsal veya sonradan bir nedenle sorunlu ayakları olan kişiler,
diyabet hastaları ve romatizmal hastalığı olanlar ayakkabı alırken çok
daha dikkatli olmalıdır. Ayakta sorunu olan kişiler ayaklarını kontrol
ettirmeli ve yürüme sırasındaki sorunları anlamak için yürüme analizi ile ayaklarının değerlendirilmesi sonrasında bir uzmandan destek
almalıdır.
Günümüzde çok sayıda firma
sağlıklı ayakkabı ürettiğini ve kişiye özel tabanlık ve ayak destekleri yaptığını iddia ediyor. Oysa ayak
problemleri uzmanlık gerektirir, bu
nedenle konu uzmanı olduğundan
emin olmadığınız yerlerde üretilen
ayak destekleri ve tabanlıkları kullanmamanızı ve dikkat etmenizi öneririm. Ayrıca ayaktaki basit sorunları
önemsemek ve erken tanı ve tedavinin yüz güldürücü olduğunu da hatırlamak gerekir. Sağlıklı ayaklar için
düzenli olarak ayaklarınız kontrol
edin ve ayak bakımına önem verin.
Topuklu ayakkabıyı
ilk tasarlayan isim:
Leonardo da Vinci
:ÀLTFLUPQVLMVBZBLLBC‘MBS‘O
í‘LM‘LBNBD‘ZMBLVMMBO‘ME‘ê‘Z‘M
UÀS#VUPQVLMVBZBLLBC‘O‘O
ZBSBU‘D‘T‘-FPOBSEPEB7JODJEJS
'MPSBOTBO‘OÀOMÀBJMFMFSJOEFO
.FEJDJMFSJOL‘[‘$BUIFSJOFEF
.FEJDJFWMFOFDFLUJS$BUIFSJOF
VGBLUFGFLCJSL‘[E‘SGBLBU
U»SFOJOIBZMJH»SLFNMJPMNBT‘
QMBOMBON‘íU‘S%PMBZ‘T‘ZMBCV
NJOZPOL‘[‘OU»SFOJOH»SLFNJOJO
H»MHFTJOEFLBMNBNBT‘
HFSFLMJEJS"JMFCJS®»[ÀNCVMNBL
J®JOQFL®PLLJíJZFCBíWVSVS
3JWBZFUFH»SF®BSFZJ-FPOBSEP
EB7JODJCVMVSWFUPQVLMVCJS
BZBLLBC‘UBTBSMBSU»SFOEF
$BUIFSJOFCVBZBLLBC‘Z‘HJZFS
(»SÀOUÀTÀOEFOFULJMFOFO
LBE‘OMBSIFNFOUBLMJUFUNFZF
CBíMBSMBSWFUPQVLMVBZBLLBC‘
CJSTUBUÀH»TUFSHFTJPMVS;JSB
Jí®JT‘O‘G‘LVMMBO‘íT‘[WFQBIBM‘
PMBSBLOJUFMFEJLMFSJCVBZBLLBC‘Z‘
BMBDBLHÀ®UFEFêJMEJS
.FEJBMë®
BSL
Şubat-Mart 2014 -
13
Kapak
Omurgayı
sağlıklı ve doğru
kullanma egzersizleri
Prof. Dr. Hürriyet Yılmaz
Fizik Tedavi
Rehabilitasyon Uzmanı
Büyüme çağındaki çocuklar, ofis çalışanları ve oturarak
çalışmak zorunda olanlar! Bu egzersizleri yapın,
omurganızı koruma altına alın.
Omurganın düzgün olması, duruş sırasında aşırı kamburluk geliştirmemek için
sağlıklı sırt ve karın kasları ile omuz çevresi kaslara ihtiyacımız vardır. Modern
yaşam ve ilerleyen yaşla birlikte sırtta aşırı kamburluk ve sırt ağrısı gelişir. Düzen-
li egzersizler omurgamızı sağlıklı kılar.
Yüzme, pilates ve yoga omurga sağlığı için en çok önerilen spor aktiviteleridir. Ayrıca oturma ve günlük yaşamda
omurganızı düzgün tutma konusunda
çaba sarf etmelisiniz. Büyüme çağında-
ki çocuklar, ofis çalışanları ve çok oturan
kişiler omurgalarını korumaya daha fazla dikkat etmelidir. Burada sizlere sunduğumuz egzersizler, günlük yaşamınızı
kolaylaştıracak ve omurganızın sağlığınızı korumaya yardımcı olacaktır.
1
2
3
14
4
- Şubat-Mart 2014
Modern yaşam ve ilerleyen
yaşla birlikte sırtta aşırı
kamburluk ve sırt ağrısı
gelişir. Düzenli egzersizler
omurgamızı sağlıklı kılar.
5
6
7
8
10
9
12
11
Kapak
Kadınları etkileyen
5 ÖNEMLİ
TBêM‘LTPSVOV
Bazı hastalıklar özellikle
kadın sağlığı açısından
hayli riskli olabiliyor.
Bu hastalıklar arasında
meme kanserini hepimiz
biliyoruz, pekiyi ya
diğerleri hakkında bir
fikrimiz var mı?
1
16
- Şubat-Mart 2014
Kadın sağlığı denildiğinde akla gelen
temel sorunlar genellikle rahim ve yumurtalıklarla, memeyle yahut stresle
ilgili hastalıklar oluyor. Ancak kadınlar, bazı hastalıklar konusunda erkeklere oranla daha yüksek risk grubunda
yer alıyorlar. Örneğin sıklıkla erkekler-
Kalp hastalıkları
Hem kadınlar hem de erkekler
arasında yaygın görülen sağlık
sorunları sıralamasında başı çeken kalp hastalıkları yaşam süresini de önemli oranda kısaltıyor.
Dünya genelinde kadınların yüzde
30’unun ölümünden sorumlu olan
kalp hastalıkları erkeklerde daha
fazla can alıyor. Kadınlar, yaşam
süresi açısından biraz daha şanslı
olsalar da ABD Ulusal Kadın Sağlığı Ağı’nın yaptığı açıklamaya göre
kadınlarda görülen felçlerin ve hareketi kısıtlayan sağlık problemleri-
de görüldüğü düşünülen kalp hastalıklarına kadınlarda daha fazla rastlanıyor. Bunu meme kanseri, osteoporoz,
depresyon ve otoimmün hastalıklar
izliyor. Gelin, bu hastalıklar ve neden
kadınlarda görülme risklerinin fazla
olduğu hakkında bilgilenelim.
Kapak
Ailenizde meme
kanseri geçmişi
olmaması sizin
meme kanseri
olmayacağınız
anlamına gelmez.
Aynı şekilde,
ailenizde meme
kanseri geçmişi
olması sizin de
yüzde 100 meme
kanseri olacağınız
anlamına gelmez.
Ama siz yine de
tedbiri elden
bırakmayın.
18
- Şubat-Mart 2014
nin temel nedenleri arasında kalple ilişkili hastalıklar yer alıyor. En
büyük handikapsa kadınların çoğunun ilk gençlik yıllarında ve 3040 yaş arasında kalbe bağlı sorunlar
yaşadıklarının farkında olmamaları… Nefes alırken zorlanmalarına,
merdivenleri bir kerede çıkamamalarına, uzun süreli ödem sorunu ve
çarpıntı yaşamalarına rağmen çoğu
kadın şikâyetlerinin yorgunluktan,
stresten, hatta çocuklarının haylazlığı yüzünden geliştiğini düşünüp
üstünde durmuyor. Hemen her toplumda “evhamlı” olarak bilinen kadınlar, bu sıkıntılarını çevrelerine
anlattıklarındaysa sağlık profesyoneline başvurmak konusunda teşvik
edilecekleri yerde, özellikle hemcinsleri tarafından da, kendilerini
fazla dinlememelerine ilişkin verilen öğütleri dinliyorlar.
Kadınlarda kalp hastalıklarının
erken teşhis edilememesinin bir başka sebebi de gösterdikleri semptomların gerçekten de “kadınlara özgü”
olması. Örneğin genel kanı, kalp krizi sırasında göğüste ve kolda bir ağrı
hissedildiği yönünde. Bu erkek hastalar arasında hayli yüksek yüzdeyle
ciddi bir bulgu. Ancak kadınlarda bu
bulgunun görülme yüzdesi erkeklere nazaran daha düşük. Kadınlarda
kalp krizi belirtileri daha ziyade çeneye yayılan ağrı, omuz ağrısı, kısa
ve kesik soluk alıp verme, mide bulantısı ve kusma şeklinde kendini
gösteriyor. İşte bu yüzden pek çok
kadın kalp krizi geçirdiğinin farkında bile olmayabiliyor ve erken müdahale konusunda geç kalınabiliyor.
Ailesinde kalp hastalığı geçmişi
olan, sigara içen, yüksek kolesterol,
yüksek tansiyon sorunu yaşayan, aşırı kilolu olan ve diyabet hastası kadınların (ve elbette erkeklerin de)
kalple ilgili hastalıklar yaşama ihtimali açısından yüksek risk taşıdıklarını bilmeleri gerekiyor. Sağlıklı ve
dengeli beslenmek, uykuyu düzene
oturtmak, yaşa ve kiloya uygun egzersizler yapmak, sigarayı bırakmaksa sadece bu riski değil herhangi bir
hastalığa yakalanma riskini de mümkün mertebe düşürüyor.
Meme kanseri
2
Her ne kadar kadın hastalığı zannedilse de erkeklerde de rastlanabilen
meme kanseri kadınlarda en yaygın
görülen kanser türü arasında yer alıyor. Günümüzde meme kanserinin
erken teşhisi konusunda ciddi bir yol
alındığı için otuz yıl öncesine kıyasla ölümcül olmaktan çıkan bu kanser
türü önlenebilir kanserler arasında
başı çekiyor. Türkiye’de hemen her
ilde faaliyete geçen Kanser Erken
Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM) önemli bir görev yerine getiriyor ve yalnızca meme kanseri değil kolon ve akciğer kanserleri
konusunda da halkı bilinçlendirmeye devam ediyor. Sivil toplum örgütleri ve sosyal sorumluluk çalışmaları yapan firmaların da destekleriyle
gerçekleştirilen tarama programları ile meme kanserinin erken teşhisi ülkemizde de hız kazanıyor. Yaşın
ilerlemesi, ailede meme kanseri görülmüş olması ve genetiğin önemli
birer risk faktörü olduğu meme kanserinde, 12 yaşından önce adet görmek ve 55 yaşından sonra menopoza
girmek, çocuk doğurmamış olmak,
bilinçsiz diyetlerle çok hızlı kilo alıp
vermek ve bunu alışkanlık haline getirmek, aşırı kilolu olmak da riski
artırıyor. Oysa bilhassa meme kanserinden korunmanın ve erken teşhisin yöntemi çok kolay: Sağlıklı ve
dengeli yaşam alışkanlıklarını sürdürmek, doktor muayenesinden çekinmemek.
19
Kapak
4
Osteoporoz
3
“Yaşım ilerledikçe boyum kısaldı.”
Büyük anneler ve büyük babalar geçmişteki güzel günlerini anlatırlarken
genellikle bu cümleyi de kullanırlar.
Gençler de pek ciddiye almaz. Ancak yaş ilerledikçe hafif, orta yahut
ağır ölçekli bir kamburlaşma yaşanır. Sırt ağrıları, kemiklerin kolay
incinmesi hatta kırılması da buna
eşlik eder. Daha çok kadınlarda görülen bu belirtiler osteoporoz yani
kemik erimesini işaret eder. Pek çok
kişi bunun “kabullenilmesi gereken bir süreç” olduğunu düşünebilir
ama aslında osteoporoz önlenebilen
bir hastalıktır. Çocukluk, ergenlik
ve ilk yetişkinlik yıllarında yaşam
alışkanlıklarınız ne kadar sağlıklı
olursa yaşlılık döneminde, özellik-
le de menopozdan sonra kemik sağlığınız o kadar güçlü olur. Vücutta
kemik yapısının gelişimi 30 yaşına kadar devam eder daha sonra bu
gelişim durur ve vücut kemiklerin
“bakımını sürdürmeye” odaklanır.
Sakın “Kemikleri güçlendirmek ve
kırılmaları önlemek için artık çok
geç!” dediğimizi sanmayın. Vücut,
yıllanmış bile olsa, kemiklerde oluşan hasarları onarabilir. Uygun kalsiyum desteğini sağlayarak ve beden kütle ağırlığını dengeleyerek
ona yardımcı olunabilir. Ayrıca D
vitamini desteğini de ihmal etmemek önemlidir. Kandaki D vitamini
düzeyiniz ve osteoporoz konusunda en sağlıklı bilgileri almak içinse mutlaka sağlık profesyonellerine danışılması gerekir.
Otoimmün hastalıklar
0UPJNNÀOIBTUBM‘LMBS
WÀDVEVOCBê‘í‘LM‘LTJTUFNJOJO
LFOEJTJOFTBME‘SNBT‘OEBO
LBZOBLMBOBOIBTUBM‘LMBSHSVCV
íFLMJOEF»[FUMFOFCJMJS
20
- Şubat-Mart 2014
Depresyon
Dünya Psikiyatri Birliğinin yaptığı çalışmalara göre kadınlar erkeklerden daha
fazla depresyona giriyor. Bunun nedeniyse kadınların daha fazla iletişim ve
bağ kurma ihtiyacı duyması olarak açıklanıyor. Elbette “sürdürülebilir, güvenilir, derinlikli bir iletişim ve bağ”dan
bahsediliyor. Ayrıca gebelik yahut menopoz gibi dönemlerde yaşanan hormonal değişiklikler de depresyonu tetikleyen bir başka etmen. Bunun dışında
artık herkesin bildiği gibi geçmişte yaşanan duygusal travmalar, madde kullanımı alkol ve uyuşturucu bağımlılığı,
cinsel taciz, ailede yahut arkadaş çevresinde yaşanan ölümler gibi terapi gerektiren koşullar depresyona neden oluyor. Depresyonun yabana atılamayacak
farklı sebepleri arasındaysa D vitamini
eksikliği, kalp sorunları, ciddi kronik
hastalıklar, evlilikte yaşanan problemler, yeme bozuklukları ve benzeri başka
başlıklar yer alıyor.
Hafif ve orta ölçekli depresyon riskini azaltmanın pratik yolları olarak
günlük yaşama ilişkin bazı öneriler sunuluyor: Meşgul olmayı sağlayacak faaliyetlerde bulunmak, sosyal faaliyetlere
katılmak, bir hayvanın bakımını üstlenmek, yürüyüşe çıkmak… Belki de en zor
olan insanın kendini tanıması ve dinlemesi. Ancak önemli olan da zaten bu...
5
Otoimmün hastalıklar, vücudun bağışıklık sisteminin
kendisine saldırmasından kaynaklanan hastalıklar grubu şeklinde özetleniyor. Multipl skleroz (MS), romatoid
artrit gibi sayısı 80’den fazla ciddi pek çok kronik hastallık bu grupta yer alıyor. Amerikan Otoimmün Hastalıklar Derneğine göre bu gruptaki hastalıkların yüzde 75’i kadınlarda göla
rülüyor. Bu gruptaki hastalıkların çoğu pek yaygın bilinmiyor. Tıbben,
rü
vücudun neden kendine saldırdığı henüz bilinmiyor ancak genetik, horvü
monal ve çevresel faktörler olağan şüpheliler arasında sayılıyor. Halen
mo
çok sayıda ciddi ve önemli araştırmanın yapıldığı bu alanda belirtiler
konusunda da henüz genel bir kesinlik sağlanmış değil. Özellikle kadınlar, doktorların karşısına karışık bir şikâyet tablosuyla çıktığında teşhis
güçleşiyor. Bu yüzden yine sıklıkla kadınlar, sıkıntılarının kaynağıyla
ilgili doğru bilgiyi alana kadar pek çok doktora gidiyor. Yanıtı ise genellikle şikâyetleri ciddiye alan, otoimmün hastalıklar konusunda uzman
bir doktor verebiliyor.
Cilt bakım okulu
Saç dökülmesi
hakkında bilinmesi
gereken her şey
burada
Farklı nedenlerle saçlarınız dökülebilir. Saç
dökülme yoğunluğu bazen kâbusunuz bile olabilir.
Ama endişelenmeyin, onun da çözümü var.
Saç dökülmesi, ya da dökülme riski birçoğumuz için gerçek bir problemdir.
Ama bütün dökülmeler korkulacak seviyede değildir. Her gün 80-100 saç teli
kaybederiz ve bu saçların yerini takip
eden aylarda yenileri doldurur. Böylelikle saç hacmini korur. Bu hacim azalırsa ve bazı bölgelerde seyrelmeler artarsa
bunun kaynağını belirlemek için medikal bir analize ihtiyaç olabilir.
Dökülmenin
farklı sebepleri olabilir
Saç dökülmesi farklı sebeplerden kaynaklanabileceği gibi, farklı saç dökülme tipleri için farklı tedaviler uygulamak gerekir. Sağlıklı sonuç alabilmek
için saç dökülmesinin sebepleri araştırılmalı, doğru teşhis konmalı, uygun
tedaviye geçilmelidir. Saç dökülmesine neden olan temel nedenler arasında; genetik yatkınlık, mevsimsel değişimler, hormonal ve fizyolojik faktörler,
aşırı yoğun seyreden hastalıklar (cerrahi müdahaleler, hamilelik), anemi,
kullanılan ilaçlar, saç derisinde oluşan
hastalıklar, stres, dengesiz ve yetersiz
beslenme yer alır.
Saç dökülme tipleri
Saç dökülme tiplerini basitçe kronik ve reaksiyonel olarak ikiye ayırabiliriz. Reaksiyonel saç dökülmeleri, bir sebebe bağlı
olarak gelişen ve geçici saç dökülmeleridir.
Kronik tip saç dökülmeleri ise genelde hormonal ve genetik sebeplerden kaynaklanır.
Reaksiyonel tip saç dökülmesinin başlıca sebepleri arasında; mevsim geçişi, hormonal değişiklikler (doğum, doğum kontrol hapı kullanımı gibi), stres, hastalık,
cerrahi müdahale, yanlış uygulanan diyetler önemli yer tutar. Saçı aşırı taramak,
saç kurutma makinesini çok sıcak dereceye ayarlamak ve çok sık şampuan kullanmak da dönemsel saç dökülmelerine neden
olabilir. Bu tip dökülmeler geçicidir ancak
fazla miktarda saç dökülmesini önlemek
için kısa sürede harekete geçmek gerekir.
Saçın büyümesi ve yenilenmesi, saç foliküllerinin aktivitesiyle belirlenir. Kronik
tip saç dökülmesi durumlarında, her saç telinin yaşam döngüsü bir öncekinden daha
kısadır. Saç folikülü aslında sahip olduğu
yaşam ömrüne daha kısa sürede ulaşmış
olur, böylece olması gerekenden çok daha
kısa sürede yok olur. Kronik tip saç dökülmesi, erkeklerde şakaklarda ve başın üst
kısmında görülür. Genellikle genetik ve
hormonal nedenlerden kaynaklanabilir.
Bu tip dökülme sıklıkla erkeklerde gözükse de, kadınlarda da yoğun rastlanır. Yapılan araştırmalara göre kadınlarda kronik
tip saç dökülmesi sıklığı son yıllarda hızla artmıştır. Bu tip saç dökülmesine karşı bakımda topikal ürün kullanmak, özellikle etkin sonuç alabilmek açısından çok
önemlidir.
Saç dökülmesi her ne sebepten olursa
olsun, saç dökülmesine karşı uygun losyon
kullanımından önce muhakkak saç derisinin hayati fonksiyonlarını yeniden harekete geçirmek, kaybettiği gücü, hacmi ve
canlılığı kazandırmak gerekir. Özellikle
B vitamini kompleksleri (Vitamin
B5, B6, B8) ve E
vitamini kullaHer gün
nımı bu aşamada
80-100 saç telinin
oldukça önem tadökülmesinin
şır. Saç dökülmenormal olduğunu
si tedavilerini tamamlamak için
muhakkak gıda
takviyesi ile desteklemek gerekir.
SAÇ DÖKÜLMESİ TİPİNİZİ
BELİRLEYİN!
Aşağıdaki cümlelerden size uygun olanları işaretleyin.
En fazla çıkan şekil size saç dökülme tipinizi söyleyecek!
RSaç dökülmem 6 ay’dan uzun süredir devam ediyor.
PSaç dökülmem 6 ay’dan kısa süredir devam ediyor.
RSaç dökülmesi kalıtımsal yatkınlığım var.
PSaç dökülmem yaşadığım yoğun stres ve duygusal geçiş döneminden sonra başladı.
RSaç dökülmesi nedenimi bilmiyorum.
PSaçlarım hamilelik, doğum sonrası, ameliyat ve aşırı ilaç kullanımı sonrası
dökülmeye başladı.
RSaçlarıma çok iyi bakıyor, düzenli besleniyor ve düzenli yaşam biçimine sahip olmama
rağmen saçlarım dökülüyor.
PSaçlarımı çok sık yıkıyorum, çok sıkı tutturuyorum ve saç kurutma makinesini çok sıcak
ısıda kullanıyorum.
Sonuçlarınızı Değerlendirin!
PFazlaysaReaksiyonel saç tipi dökülmeniz var
RFazlaysa kronik saç tipi dökülmeniz var
Şubat-Mart 2014 -
23
Ağız sağlığı
Çocuklara diş
bakımını öğretmek
zannettiğinizden
daha kolay
Uzman diş hekimlerinin tavsiyeleri
doğrultusunda çocuklarınıza
kolaylıkla diş bakımını
öğretebilirsiniz. Ancak önemli olan,
diş bakım alışkanlığını kazandırmak.
Yakup Özberk
Diş Hekimi
Bebeklerde ağız hijyeni
nasıl yapılır?
ëMLEJíJO®‘LNBT‘OEBOJUJCBSFOCFCFêJOJ[JOEJíMFSJOJWFBê‘[CPíMVêVOV
UFNJ[MFZJO5FNJ[MJLJ®JOLVMMBO‘MBDBLJMLZ»OUFNEJíMFSJOUFNJ[CJSHB[M‘
CF[JMFPWBMBOBSBLUFNJ[MFONFTJEJS(B[M‘CF[FCFCFLMFSFVZHVO
GMPSJETJ[EJíNBDVOVTÀSÀMFSFLUFNJ[MFOJSTFEBIBFULJMJTPOV®BM‘OBCJMJS
#VJíMFNJIFSHÀOCJSWFZBJLJEFGBUFLSBSMBZ‘O
£PDVLCVQSPTFEÀSFBM‘íU‘LUBOTPOSBLÀ®ÀLCBíM‘LM‘WFZVNVíBLL‘MM‘
EJíG‘S®BMBS‘JMFEJíMFSJOJG‘S®BMBNBZBCBíMBZBCJMJSTJOJ[%JíG‘S®BT‘OFNMJ
PMNBM‘E‘SëML®‘LBOLFTJDJEJíMFSL‘TBWFEJLFZIBSFLFUMFSJMFEJíFUJOEFO
VDBEPêSVG‘S®BMBONBM‘E‘S
"ê‘[CBL‘N‘ZBíBVZHVOEJíNBDVOVWFEJíG‘S®BT‘JMFZBQ‘MNBM‘E‘S%Jí
G‘S®BMBNBNVUMBLBFCFWFZOMFSUBSBG‘OEBOZBQ‘MNBM‘WF®PDVêVEBBE‘N
BE‘NJíJOJ®JOFLBUBSBLHFS®FLMFíUJSJMNFMJEJS
£PDVLWFFCFWFZOMBWBCPOVO»OÀOEFBZOBO‘OLBSí‘T‘OEB®PDVL
»OEFFCFWFZOBSLBEBPMBDBLíFLJMEFCJSMJLUFEVSNBM‘E‘S£PDVêBEJí
NBDVOVOVUÀLÀSNFZJWFBê[‘O‘®BMLBMBNBZ‘»êSFUNFL»OFNMJEJS:VUNB
SJTLJOEFOEPMBZ‘®PDVLBê[‘O‘®BMLBMBZ‘QUÀLÀSNFZJ»êSFOJODFZFLBEBS
GMPSJEMJEJíNBDVOVLVMMBO‘MNBNBM‘E‘S
24
- Şubat-Mart 2014
Aralık-Ocak 2014 -
25
DİSİPLİN
Ağız
sağlığı
Ebeveynler için 5 ipucu
1
Diş
çal
alam
am başlama yaşı
fırçalamaya
Ebeveynlerin yanılgıya düştükleri en
önemli konu, süt dişleri dökülecek diye
diş fırçalamaya geç başlamaları. Süt dişleri yapı
itibarı ile çürümeye daha müsaittir ve çürük bu
dönemde başladığında genellikle daimi dişlere sıçrar.
İlk dişin çıkmasından itibaren (ortalama altıncı ay)
dişlerin yumuşak diş macunu ve floridsiz diş
macunu ile fırçalanması önerilir.
Bu, bebeğin diş fırçası ile erken
Diş
tanışmasına ve alışmasına da
fırçası seçimi
yardımcı olacaktır.
Bebeklerin alışmaları için onlara,
özel geliştirilmiş, geniş saplı çok yumuşak diş fırçası verilebilir. Bu dönemde
bebekler fırça kıllarını dişleri ile çekerek koparmak istediklerinden, diş fırçalama yetişkin
gözetiminde yapılmalıdır.
Üç yaşından itibaren çocukların diş fırçalama motivasyonunu artırmak için birden çok fırça seçeneğini banyoda tutarak seçmelerini sağlayabilirsiniz. Diş fırçalamayı daha eğlenceli hale getiren ışıklı veya müzikli
diş fırçaları bu amaçla kullanılabilinir. Banyoda
kum saati tutarak diş fırçalama süresi konusunda alıştırma yapılabilir veya ışık-müzik ile
diş fırçalama süresini belirleyen diş
fırçaları kullanılabilir.
2
3
Diş
macunu seçimi
Diş macunun tat seçenekleri çocuklar için en önemli motivasyon kaynağıdır. Çocuklar genellikle kırmızı meyve
tadında diş macunlarını seviyorlar.
Florür içeren diş macunlarının mutlaka tükürülmesi gereklidir. Genelde dört yaş altındaki, tüküremeyen çocuklarda floridsiz diş macunu kullanılmalıdır. Bu yaş grubundaki diş macunları
genellikle florür yerine çürüklere yol açan bakterilere engelleyen ve huş ağacından elde
edilen ksilitol içerir. Ksilitol çürüklere
karşı koruduğu gibi diş macununa da hoş bir tat verir.
26
5
Aynı
anda diş fırçalama
4
Diş
fırçalama takvimi
Çocuklarla birlikte ebeveynlerin aynı anda dişlerini fırçalamaları alışkanlık kazanma sürecine çok olumlu katkısı
olacaktır. Çocuklara bu sayede
doğru diş fırçalama teknikleri ile ilgili eğitim de verilebilir.
Birçok klinikte kontrolden sonra çocuklara diş fırçalama takvimleri verilmekte. Her diş fırçalamadan sonra güneş/ay boyanarak çocuklara düzenli
diş fırçalama alışkanlığı bu araç ile kazandırılabilir. 30 gün sonunda takvimin tamamı
boyandığında çocuk ödüllendirilerek motivasyonu artırılabilir. Bu takvimleri fotokopi ile çoğaltabileceğiniz gibi,
bazı diş macunlarının içinden
de çıkmaktadır.
- Şubat-Mart 2014
Şubat-Mart 2014 -
27
Dosya
Depresyon
bir tercih değildir
D
Dünya genelinde görülme sıklığı hızla artan depresyonun
bir “tercih” olduğu kanısı da eş zamanlı olarak yaygınlaşıyor.
Ancak depresyonun görülme sıklığının arttığı ne kadar
doğruysa bunun bir tercih olduğu inancı o kadar yanlış.
Depresyon bir tercih değildir, pek çok nedenin yol açtığı
gerçek bir ruh sağlığı sorunudur.
ünya Sağlık Örgütü verilerine
göre günümüzde dünya çapında
350 milyon kişinin muzdarip olduğu
depresyon, en yaygın görülen ruh sağlığı sorunlarından biri. Örgütün açıkladığına göre kadınların
depresyon yaşama olasılığı erkeklere nazaran çok
daha fazla. Tedavi edilmeyen yahut yanlış tedavi
uygulanan depresyon vakaları ise hiç istenmeyecek hayati sonuçlara yol açabiliyor.
Çok farklı türleri ve belirtileri olan depresyona ilişkin Türkiye verileri de azımsanmayacak düzeyde yüksek. Elbette bu veriler hekim ve eczane
kayıtlarından yola çıkarak elde ediliyor. Dolayısıyla tanı almamış depresyon vakaları hakkında
net bir bilgi mevcut değil. Yalnız önemli bir husus var; her can sıkıntısı, üzüntü, bitkinlik durumu kişinin depresyon yaşadığı anlamına gelmiyor. Bu yüzden aile yahut arkadaş sohbetlerinde
hal hatır sorduğunuzda, “Ne olsun, depresyondayım işte,” diyenleri çok da ciddiye almasanız olur.
runlara yol açabilir. Neticede depresyon, gerçek
bir ruh sağlığı sorunudur, ilgi çekme aracı değil.
Depresyon tedavisi görenleri iradesizlikle, acizlikle, dayanıklı olmamakla, şımarıklıkla, mızmızlıkla suçlamak da sık yapılan hatalardan biridir.
Siz de böyle düşünenlerdenseniz, depresyon tedavisi uygulanan dostunuzu, arkadaşınızı, akrabanızı değil önce kendinizi sorgulamanız daha
uygundur. Kendinize, neden böyle düşündüğünüzü, normalde başkalarının sıkıntılı durumlarını nasıl algıladığınızı, kimlerin sıkıntılarını gerçekten ciddiye aldığınızı sorun. Doğru cevaplar
verin, nasıl olsa içinizden düşüneceksiniz ve kimse sizi duymayacak. Bunu yapın çünkü kendinize
ilişkin gerçek bir içgörü geliştirmenin en önemli
noktası, kendinize doğru yanıtlar vermektir. Neticede Münir Nurettin Selçuk’un ünlü şarkısındaki o güzel dizelerden birinde çok net ifade ettiği
hissin, çoğu kişi açısından, yaşanmadan anlaşılması da pek mümkün değil: kör kuyularda merdivensiz bırakılmak.
Depresyona girecek kadar boş zamanım yok
Gerçekten depresyonda olan, bir terapiste giden ve gittiğini de açıkça ifade eden, ilaç tedavisi görenlerin, “sorunu olmadığını” düşünen pek
çok kişiden duyduğu cümledir bu: “Vallahi depresyona girecek vaktim yok, sen de bir işle oyalan, geçer.” Meşguliyet terapisi depresyonu geçirmekte, etkilerini hafif letmekte etkin olabilir
ancak çok çalışınca depresyona girilmeyeceğini
zannetmek en büyük yanılgılardan biridir. Üstelik depresyonun tedavi edilme sürecini aksatıp,
tedavi edilmesini önleyip daha ciddi ruhsal so-
30
- Şubat-Mart 2014
Gerçekten depresyonda mıyız?
Etkin Sağlık dergisi olarak toplumumuzun gerçekten depresyonda olup olmadığını sorguladık.
Bu kapsamda iki değerli uzmanın görüşlerine yer
verdik. Özellikle gün ışığının azaldığı, karanlık
dönemlerde yoğunluğu artan mevsimsel duygudurum bozukluğu hakkında tüm detayları bulabileceğiniz sayfalarımızın ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. Ayıca depresyon hakkındaki mitleri
açıklığa kavuşturan sayfalarımızın, aklınızdaki
pek çok soruya yanıt vereceğini umuyoruz.
Dosya
Kış gelince
moraliniz
bozulmasın
Kış depresyonu, sol beyin ile sağ beyin arasında
farklı bir ilişki olduğunu, bunun ışık tedavisi ile
normale döndüğünü gösterir.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ceylan
Psikiyatrist, Farmakolog
Mevsim değişikliklerinin ruhsal durumu, enerji düzeyini, uyku süresini,
iştahı, yemek alışkanlıklarını, sosyal
yaşantıyı etkileme derecesinin normalden fazla olmasına mevsimsellik denir.
Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu
(MDB), ilk kez, Rosenthal ve arkadaşları tarafından 1984’te adlandırılmış,
1987’de DSM tanı sisteminde yerini almıştır. Hastaların fototerapi (ışık tedavisi) yöntemiyle etkili biçimde tedavi
edildiğinin bildirilmesiyle, hastalığın
mevsimsel ve ışığa bağlı karakteri iyice anlaşılmıştır. Hastalıkta kış ayların-
32
- Şubat-Mart 2014
da aşırı yemek yeme, kilo artışı, enerji kaybı ve aşırı uyku görülür. Bunlara
MDB’nin başlangıç üçlüsü denilir. Depresif duygudurum, sosyal çekilme, anksiyete, somatik yakınmalar gibi diğer
depresif belirtiler genellikle daha sonraki dönemlerde ortaya çıkar. Kasper,
bu belirtiler dışında hastaların, özellikle işlerinde ve kişiler arası ilişkilerinde zorluklar yaşadıklarını, gündüzleri
uyku sersemliği gösterdiklerini belirtmiştir. Wehr’e göre bazı olgular, bilinenin aksine, ilkbahar-yaz aylarında başlayıp, sonbahar-kış aylarında düzelirler.
Gözler ruhun aynası
Akademik çalışmalar, MDB’de gözün
retinasında oluşan değişikliklere dikkat çeker. Göz, günlük ve yıllık ışık değişikliklerini merkezi sinir sistemine
(MSS) iletir. Retinadaki değişiklikler
ışığın şiddetindeki ya da niteliğindeki
değişimleri MSS’ye yeterli duyarlılıkta iletemez veya yanlış iletir. Kış depresyonu, sol beyin ile sağ beyin arasında farklı bir ilişki olduğu ve bunun ışık
tedavisi ile normale döndüğünü gösterir. MDB yaşayan hastalarda fototerapinin plasebo karşısında hayli üstün
yanıtlar sağladığı ispatlanmıştır. Hastanın her gün iki ile dört saat boyunca
özel bir aygıt önünde ışığa maruz bırakılması tedavi etkinliği sağlar.
Işıkla tedavi/İlaçla tedavi
Fototerapi ve farmakoterapi (ilaçla tedavi) arasındaki farklar tam açık değildir. Depresyonlar genellikle hafif
ve orta derecededir fakat Oren ve arkadaşları, hastalarının yüzde 11’inin
hastanede yatmayı ve yüzde 2’sinin
elektrokonvulsif terapi gerektiğini
bildirmişlerdir. Kombine tedavinin
fototerapinin etkinliğini artırdığına
dair yayınlar da vardır. Işık ve ilaçlar
arasındaki etkileşim retina ve korneanın duyarlılığını artırabilir. Foto-
terapi yalnızca MDB’de değil, kronobiyolojik uyku bozukluklarında,
uzun süreli uçak yolculuklarında ve
benzerinde ortaya çıkan ritim bozukluklarında da kullanılır. Majör duygudurum bozukluğu olmadığı ve belirtileri tedavi gerektirmediği halde
hafif mevsimsel duygudurum değişiklikleri gösteren pek çok kişi de fototerapiden yararlanır.
Kış sıkıntısı
Toplumda, ruhsal sorunlara daha çok
kış aylarında rastlandığı görülür. Bunların hepsi klinik düzeyde MDB oluşturacak kadar ciddi düzeyde değildir.
Bazı araştırıcılara göre, MDB hemen
herkeste ortaya çıkan normal mevsimsel değişikliklerin adeta uç bir durumu olduğundan, tedavisiz kendi kendini sınırlar.
Normal kişilerde, mevsimlere bağlı
olarak kilo farklılıklarına ve tiroid işlev
değişikliklerine rastlanabilir. Göz ardı
edilmemesi gereken, MDB’nin majör
depresyonun bir türü olduğu gerçeğidir.
DSM sistemine göre bir alt tür de değildir; MDB sadece bir gidiş şeklidir. Bu
tanımlamaya göre, tüm MDB’ler majör
depresyondur ama her majör depresyon
MDB olmayabilir. Mevsimsellik dışında bu iki depresyonun birbirlerinden
farklı olup olmadığının değerlendirmesini yapmak amacıyla klinik seyir
özelliklerinin yanı sıra, kişilik ve mizaç
özellikleri de değerlendirilir.
Sebebi mevsim mi?
MDB’nin diğer depresyon tiplerinden
nasıl ayrılacağı henüz kesin bir belirginlik kazanmamıştır. Hastalar, büyük
oranda, atipik depresyonla benzerlikler gösterirler; küçük bir grup da melankolik hastalardakine benzer belirtiler gösterir. Atipik depresif hastalar,
klinik benzerliklere karşın mevsimsel
özellik göstermeyerek MDB’li hastalardan ayrılır. Bu hastalar fototerapiye yeterli ölçülerde yanıt vermezler.
Kadınlarda MDB görülme oranı, diğer depresif hastalıklara nazaran
daha yüksektir. Başlangıç yaşı, örneğin,
Amerikan kaynaklarında ortalama 22,
İskandinav ve Avrupa kaynaklarında
32 yaş civarındadır. Kadın/erkek oranı 9/2, depresif evrenin ortalama uzun-
luğu beş ay olarak saptanmıştır. Ailesel
faktörler, MDB’da etkin rol oynayabilir.
Rosenthal’in hastalarının birinci derece
akrabalarında yüzde 69 oranında duygudurum bozukluğu, yüzde 17 oranında da MDB bulunmuştur. Genel popülasyonda yüzde 5 oranında mevsimsel
depresyon olduğu bildirilmiştir. MDB,
sendrom olarak tüm duygudurum bozuklukları içinde yüzde 10’luk bir alanı
kaplar. Bununla kastedilen, hastalığın
yalnızca mevsimsel olarak ortaya çıktığı değil, hastalık evrelerinin de mevsimsel nitelik taşıdığıdır.
sinde ise bu değer yazın yaklaşık yüzde
6, kışın yaklaşık yüzde 1 saptanmıştır.
Daha kuzeye ve daha güneye doğru gidildikçe, MDB’nin kışın görülme sıklığının arttığı bilinmektedir. Bu veriler,
“gün ışığı” ile depresyonun ve “iyi hissetmenin” ilişkisi yerine (veya onun yanında), ısı ile depresif duygudurum ilişkisini değerlendirmeyi gerektirir. En
azından MDB tanımından söz ederken Avrupa ve Kuzey Amerika’dan elde
edilen verilerin, sürekli yağmurlu, tropik bölgelerin değerlendirilmesi sırasında kullanılamayacağı gerçeği unutulmamalıdır.
Fototerapi ile tedavi
MDB’de eş hastalanma da önemlidir.
MDB ile eşlik eden psikopatolojik tabloların da mevsimsel duyarlılık gösterdiği gözlenmektedir. MDB hastalarının
yüzde 60’ı kış aylarında kişilik bozukluğu özellikleri gösterirlerken, bu oran
yaz aylarında yüzde 35’e düşmektedir.
Herhangi bir kişilik bozukluğu göstermiyorlarsa, depresyondaki MDB hastalarının yaz aylarında düzelme şansı
yüksektir. Kişilik bozukluğu gösteren
MDB hastalarının yaz aylarında düzelme olasılığı çok düşüktür. Bu grubun fototerapiye de en az yanıt veren hastalar
olduğu söylenmiştir. O nedenle bu hastalarda fototerapiyle kombine, ya da ona
alternatif olarak başka tedavi modalitelerinin uygulanması gerekir. Fototerapiye en iyi yanıt veren hastaların kişilik
bozukluğu olmayan, atipik vejetatif belirtiler bulunan MDB hastaları olduğu
söylenmektedir.
Mesele güneş değil ısı
MDB’nin belirgin bir farkı da, hastaların mevsim ve enlem değişikliklerine karşı hassas olmalarıdır. Pekiyi
MDB’de varsayılan mekanizma kış aylarında güneş ışığına daha az maruz kalınmasıysa, kış mevsiminin, daha doğrusu güneş ışığı azalmasının söz konusu
olmadığı yerlerde, örneğin Ekvator’da
ya da tropikal bölgelerde MDB olmaz
mı? Olursa, mevsimle nasıl bir ilişkisi
vardır? MDB’nin tropik bölgelerde görülme sıklığı ile ilgili iki çalışma vardır.
19° Güney enlemi seviyesinde MDB
görülme sıklığını araştıran çalışmada
sıklık, yazın yüzde 9, kışın yüzde 1.7
bulunmuştur. 19° Kuzey enlemi seviye-
En çok
ETkJíFIJSEF
H»SÀMÀZoS
)BTUBMBS‘OLFOEJLFOEJMFSJOJ
EFêFSMFOEJSNFMFSJJ®JOHFMJíUJSJMNJí
CJS»M®FLPMBOMevsimsel
1BUeSOi %eêeSleOEiSme "OLeUi
41"2
LJíJOJOEVZHVEVSVNVOV
EBWSBO‘íMBS‘O‘WFGJ[ZPMPKJTJOJ
EFêFSMFOEJSNFLUFIBTUBZB
VZLVTVOVOV[VOMVêVZMBTPTZBM
BLUJWJUFTJZMFEVZHVEVSVNVZMB
LJMPTVZMBJíUBI‘ZMBFOFSKJTJZMF
JMHJMJTPSVMBSTPSVMNBLUBE‘S"OLFU
ë[NJSEF)BZSJZF&MCJWFBSLBEBíMBS‘
UBSBG‘OEBOHF®FSMJMJLWFHÀWFOJMJSMJL
®BM‘íNBMBS‘ZBQ‘MBSBL5ÀSL®FZF
EFLB[BOE‘S‘MN‘íU‘S5ÀSLJZFEF
CVBMBOEBZBQ‘MBOB[TBZ‘EBLJ
®BM‘íNBEBOCJSJOEF:»OFZWF
BSLBEBíMBS‘ëTUBOCVMEB
228 üniversite»êSFODJTJOEF
NFWTJNTFMEFêJíJLMJLMFSJOZü[Ee
39.5PSBO‘OEBTPSVOPMVíUVSEVêVOV
TBQUBN‘íMBS&MCJWFBSLBEBíMBS‘EB
FOZÀLTFLL‘íEFQSFTZPOPSBO‘O‘O
&TLJíFIJSEFZü[Ee 2.5
FOEÀíÀL
PSBO‘OJTF"OLBSBEBZü[Ee .82
PMEVêVOVCJMEJSNJíMFSEJS
Şubat-Mart 2014 -
33
Dosya
Depresyon
hakkındaki
bilgilerinizi
sınayın
Son yirmi yıl içinde adı en sık duyulan sağlık
sorunlarından biri de depresyon. Geçen yıllar
içinde herkes depresyonla ilgili genel bir kanı
edinmiş durumda. Şimdi gelin, hep birlikte
depresyonla ilgili bilgilerimizi sınayalım.
Prof. Dr. İlhan Yargıç
İstanbul Tıp Fakültesi
Psikiyatri AD Öğretim Üyesi
Depresyon ilaç firmalarının ürünlerini
satmak için uydurdukları bir şeydir
:"/-*ő Depresyon, ya da
tıbbi adıyla majör depresyon,
beyin kimyasının ve bazı beyin işlevlerinin ciddi olarak bozulduğu,
ayrıca bazı beyin bölgelerinin hacimsel
olarak da küçülmesine yol açan bir durumdur. Depresyon, karmaşık bir sürecin ve çok girift etkileşimlerin sonucunda ortaya çıkar. Kalıtım, çocuklukta
yaşanan olumsuz olaylar, erişkin dönemdeki stres veren yaşam olayları, çevresel
ve biyolojik etkenler depresyonda rol oynar. Bütün bunların sonucunda kişinin
sinir sisteminde meydana gelen değişiklikler depresyon belirtilerine (yaşam
34
- Şubat-Mart 2014
enerjisinin azalmasına, hayattan zevk
alma kapasitesinin kesintiye uğramasına, uyku ve iştahının bozulmasına, zihninin yavaş çalışmasına ve benzeri) yol
açar. Bütün bunlar, depresyonda meydana gelen biyolojik değişikliklerin sonucudur. Depresyonu, normal bir üzüntü
ya da stres durumundan ayıran özellik,
kişinin biyolojik ve psikolojik baş etme
mekanizmalarının çökmesi ve mevcut
stresle baş edemez hale gelmesidir. Son
araştırmalar bazı genlerin kişiyi streslere karşı daha dayanıklı, bazılarının
ise daha dayanıksız yaptığını; çocukluk döneminde yaşanan iyi ve kötü olayların kişinin sinir hücrelerinin gelişim
yönünü belirlediğini, çevresel şartların
kişinin genetik yapısının dışa vurumunu değiştirdiğini, bazı temel besinlerin
yetersiz olmasının ya da hormonal düzensizliklerin sinir sisteminin işleyişini bozduğunu göstermektedir. Ayrıca
tedavi görmeyen depresyonlu kişilerde,
beynin bazı bölgelerinin küçüldüğü çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir. Kısacası psikolojik ve sosyal süreçleri insan
bünyesinden bağımsız düşünemeyiz. Bu
süreçlerin hepsi sonuçta insan bünyesinde belli bazı ortak noktaları bozar. Tıbbi anlamda depresyona girmiş kişi ciddi
bir beyinsel problem yaşıyor demektir.
Depresyon sadece sinir sistemini
değil vücudun tamamını etkiler
%0Ŏ36 Depresyon hastalığı beyinde oluşur. Ancak
depresyon kişinin her yönden
işlevselliğine ve bedensel fonksiyonlarına ciddi zarar verebilir. Depresyon yaşayan kişiler sosyal, mesleki, ailesel vb
alanlarda önemli kayıplara uğrar. Yine
depresyon yaşayan kişilerde kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı ve vücudun biyolojik savunma sisteminin zayıflamasına bağlı çeşitli hastalıklar daha
fazla görülür. Depresyon, kişide mevcut
olan bedensel hastalıkların (hipertansiyon, kalp hastalıkları, diyabet gibi) daha
kötü seyretmesine de neden olur. Sonuç
olarak elimizdeki bilimsel veriler depresyonun gerçek bir tıbbi hastalık olduğunu kanıtlıyor.
Depresyon tedavi edilebilir
%0Ŏ36 Depresyon tedavisinde birinci seçeneğimiz antidepresanlar ve psikoterapidir.
Özellikle çok kez tekrarlamış, kronikleşmiş ya da daha önceden eksik tedavi edilmiş depresyonların tedavisi oldukça zor
olabilir. Bu durumlarda antidepresanların yanına, kendisi tek başına antidepresan
Dosya
olmayan ancak onların etkilerini güçlendiren ilaçlar ekleyebiliyoruz. Bazen depresyonun tamamen düzelmesi birkaç ilaç
değişikliğinden sonra olabiliyor.
Psikoterapinin faydası yoktur
:"/-*ő Psikolojik ve sosyal etmenler insan bünyesinde belli bazı ortak noktaları
bozarak depresyona yol açar. Belli bir
kalıtımsal zeminin üstünde doğumdan
itibaren anne-çocuk iletişimi ile başlayan insanlar arası ilişkiler ve yaşanan iyi
ve kötü olaylar sinir sisteminin gelişimini etkiler. Sinir sistemi, plastisite (değişen şartlara uyum sağlamak için değişim
gösterme) özelliğine sahiptir. Nörobiyolojik çalışmalar psikoterapilerin de insan
beyninde ilaçlarla aynı biyolojik değişiklikleri yaptığını ve iyileşmenin bu ortak
yol üzerinden gerçekleştiğini göstermiştir. Ne var ki ağır depresyonlarda hastanın psikoterapiye uyumu çok zor olabilir. Tedavide en iyi sonuçlar, ilaç tedavisi
ve psikoterapinin bir arada uygulandığı
durumlardır.
Antidepresanlar plasebodan,
yani etkisiz maddelerden farksızdır
:"/-*ő Orta ve ağır depresyonlarda antidepresanlar plasebodan üstündür. Ağır depresyonda
antidepresanların plasebodan üstün olması ile ağır depresyonun antidepresanlarla yeterli düzeyde tedavi edilip edilemediği de ayrı değerlendirilmelidir. Ağır
depresyonun tedavisi oldukça zor bir du-
36
- Şubat-Mart 2014
rumdur ve iyi bir sonuç için bazen birkaç
ilacı bir arada vermek gerekebilir. Diğer
yandan hafif depresyonda antidepresan
ilaçların plasebodan üstün olmadığı öne
sürülmüştür. Depresyon belirtileri açısından bu yorum doğrudur. Bu durumda
depresyon belirtileri zaten hafif olduğu
için etkinliği kanıtlamak zordur. Örneğin biri Herkül gibi diğeri çelimsiz iki kişiden hangisinin daha güçlü olduğunu
anlamak için market çantalarını taşıma
yarışması yapmaya benzeyen bir şey bu.
Hafif depresyonu olanlar da
ilaçlardan yarar görebilirler
%0Ŏ36 Hafif depresyonu
olan kişilerin antidepresanlardan gördüğü yarar, zaten hafif
olan depresyon belirtilerinin azalmasının yanında, bu ilaçların anksiyete (kaygı) belirtilerine de iyi gelmelerinden kaynaklanır. Ayrıca antidepresanlar, kişide
bir çeşit umursamazlık hali oluşturarak
yaşadıkları ve kaçmaları mümkün olmayan stresle baş etmelerini kolaylaştırır.
Kişi değiştiremediği o durumu daha rahat kabullenip, ona rağmen hayatını sürdürmeyi başarır. Bu gibi faktörler ilaç çalışmalarında ölçülmeyen etmenlerdir.
Bazı kişilerin ömür boyu
antidepresan kullanması gerekebilir
%0Ŏ36Yaş ilerledikçe depresyon dönemleri sıklaşabilir
ve tedavisi gittikçe zorlaşır.
Depresyonun tekrarlamasına yol açan
en önemli etkenlerden biri depresyonun
yeterince tedavi edilmemesidir. Tedaviye başladıktan sonraki bir iki ay içinde depresyon belirtileri önemli
ölçüde azalır ancak tamamen
normale dönmek genellikle
çok daha uzun zaman alır.
Bu arada depresyonun
bazı kalıntı belirtileri devam edebilir. Bu kalıntı
belirtiler, depresyonun
tekrarlayabileceğinin en
önemli göstergesidir. Bu
nedenle depresyonun “tamamen düzelinceye” kadar
ısrarlı bir şekilde tedavi edilmesi gerekir. Tam düzelmeyi sağlamak için bazen ilaç dozunun yükseltilmesi ya da başka ilaç eklenmesi yararlı
olabilir. Depresyon tamamen düzeldiğinde bile tekrarlamaları engellemek için
etkili olan ilacı, aynı dozda (dozu azaltmadan) uzun süre kullanmak gerekir.
Her yeni depresyon atağı, daha sonra
tekrar depresyona girmeyi kolaylaştırır.
Bu yüzden yeni depresyon dönemlerinin baştan engellenmesi çok önemlidir.
Tekrarlayan depresyon dönemleri, kişide düzelmeyen bazı sorunlara yol açabilir. Örneğin araştırmalar, depresyon
hastalarının hafızasının her depresyon
döneminden sonra biraz daha kötüleştiğini göstermektedir. Bir kişi, en az üç
kez ciddi bir depresyon yaşamışsa, o kişinin tekrar depresyona girme riski yüzde 80’in üstündedir ve tıpkı bir tansiyon
hastasının düzenli tansiyon ilacı kullanması gibi antidepresan tedaviye ara vermeden devam etmesi gerekir. Bu ilaçların uzun vadede kişiye getirdiği kazanç
(olumsuz sonuçların engellenmesi ya da
hiç olmazsa azaltılması) olası risklerinden çok daha fazladır. Şöyle bir benzetme yapabiliriz: Her gün trafik kazalarında pek çok kişi yaralanmakta ya da
can veriyor. Buna rağmen çoğumuz her
gün işe gitmek için trafiğe çıkıyor. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki doktor tavsiyesi olmadan, belki de gereksiz
yere alınan ilaçlar kişiyi gereksiz yere bu
risklere maruz bırakıyor olabilir. Diğer yandan tıbben gerekli durumlarda
ilaç kullanmaktan kaçınmak, sineklerden kaçarken damdan düşmeye benzer.
Antidepresan ilaçlar
bağımlılık yapmaz
%0Ŏ36 Antidepresanlar kesinlikle bağımlılık yapmaz çünkü antidepresanlar, bağımlılık
yapıcı maddelerden farklı olarak, keyif hali
oluşturmazlar. Antidepresanlar uzun vadede ve yavaş bir şekilde patolojik mutsuzluk halini kaldırarak kişiyi normale döndürürler. Oysa bağımlılık yapıcı maddeler
alınır alınmaz kişiyi yalancı ve yersiz bir
keyif alma durumuna sokarlar. Bağımlılık yapıcı maddeler gerçekten uzak bu hali,
beyindeki doğal biyolojik mekanizmaları
bozarak sağlarlar. Antidepresanlar ise stres
nedeniyle bozulan ve kişinin anormal tepkiler vermesine neden olan sinirsel mekanizmaları onararak gerçekle uyum sağlamalarını temin eder.
Depresyon gibi hastalıklarda tıbben gereken
dur
durumlarda ilaç kullanmaktan kaçınmak, sineklerden
kaçarken damdan düşmeye benzer.
Bir insanın bir ilacı sürekli alması ona
bağımlı olduğu anlamına gelmez
%0Ŏ36Tıbbi anlamda bağımlılık, kişiye çeşitli yönlerden zarar vermesine rağmen
bir maddeyi kullanmaya devam etmesidir. Örneğin kişi sık sık fazla alkol aldığı için ailevi hayatı zarar görmesine
rağmen, alkolün verdiği keyiften vazgeçemediği için içmeye devam ediyorsa, buna alkolizm denilir. Bu kişinin alkol almadığı zaman yoksunluk belirtileri
göstermesi şart değildir. Yani bağımlılıkta püf nokta, zararlı sonuçlarına rağ-
men bir maddeyi kullanmaya devam etmektir. Bunun sebebi de bu maddelerin
verdiği hazdır. Antidepresanlarda böyle bir şey söz konusu değildir. Antidepresanlar alınır alınmaz insana bir mutluluk vermez. Morali iyi birisi aldığında
onu daha keyifli de yapmaz. Sadece depresyondaki kişiyi haftalar içinde normale döndürür. Bu nedenle de bağımlılık
yapması söz konusu değildir.
Bir diyabet hastasının sürekli insülin kullanması ya da bir hipertasnsiyon
hastasının sürekli tansiyon ilacı kullanması da bağımlılık değildir. Bazı insanların antidepresanları sürekli kullan-
mak zorunda kalmaları, vücutlarının
bu ilaca alışmasından değil ona ihtiyaç
duymasından kaynaklanır. Örneğin bir
diyabet hastasının sürekli insülin kullanması, diyabet hastalığının özelliklerinden kaynaklanır. Kişiyi diyabet hastası yapan insülin ilacı olmadığı gibi bu
ilacı hiç almamış olsaydı hiçbir zaman
iyi olamayacaktı. İlacı kesince tekrar hastalanması ilacın hiçbir işe yaramadığını
göstermez. Örneğin yeniden acıktığımız
için yemekten vazgeçmiyoruz. Bazen insan bünyesi sadece iyileşmek için değil
iyi kalmaya devam etmek için de ilaç desteğine ihtiyaç duyabilir.
Yeme bozuklukları
Yemek ya da yememek,
k
bütün mesele bu!
Gelişmiş ülkelerde yetişme çağındaki gençlerin ve çocukların bazıları
aşırı yemek yeme sorunuyla karşı karşıya. Etkin Sağlık olarak siz
eebeveynlere, bu konuda merak ettiğiniz soruların yanıtlarını veriyoruz.
Genelde hareketsiz bir hayatı var.
Daha hareketli olması için
ne yapmam lazım?
Ç
Çocuğumun
elinde sürekli
yiyecek bir şeyler var.
Bu normal mi?
Duruma göre değişir. Çocukların ve
ergenlerin metabolizma döngüleri yetişkinlerden farklıdır. Örneğin çok
fazla yemelerine rağmen çok az kilo
alabilirler çünkü gelişme çağındaki
sağlıklı bir çocuğun metabolizması
hızlı çalışır.
Çocuğumun aşırı yemesinin
sorun olup olmadığını
nasıl anlarım?
Çocuğunuzda bir yeme bozukluğu
olduğundan kuşkulanıyorsanız davranışlarını ve yeme alışkanlıklarını
gözlemleyin. Şu sorulara vereceğiniz
yanıtlar, bir sorunun göstergesi olabilir. Hekime başvurmakta gecikmeyin.
• Sürekli abur cubur mu yiyor?
• Sürekli yediği için kendini suçlu
hissediyor mu?
• Ne zaman yemeye başlıyor? Duygularıyla yeme sıklığı arasında bir
ilişki gözlemliyor musunuz?
• Belirli bir yiyecek türüne özel ilgisi
var mı? (Örneğin belirli bir dondurma türü, şeker, çikolata yahut benzeri
başka bir yiyeceğe odaklanıyor mu?)
Bu önemli bir soru çünkü bilindiği
gibi fiziksel açlık, herhangi bir besini tüketmekle bastırılabilir ancak
duygusal açlıkta durum böyle değil.
İşe önce ailece televizyon, bilgisayar ve
cep telefonu karşısında geçirdiğiniz süreyi kısıtlayarak başlayın. Ailece, evet.
Sizin de çocuğunuzla birlikte aktif olmanız, onu daha da teşvik edecektir.
Ayrıca, evet “cep telefonu karşısında” da
zaman geçirmeye “ailece” bir son verin.
Çağın yeni eğlencesi haline gelen akıllı
telefonlar da ne yazık ki bizleri hareketsizliğe sürüklüyor. Çocuğunuzun yaşına
uygun, sizin de katılmakta keyif alacağınız sosyal faaliyetlere katılın. Gönüllü sosyal çalışmalardan tutun da sanat
atölyelerinde kurslara katılmaya kadar
pek çok aktivite var. Elbette günlük egzersizleri hep birlikte yapmayı da ihmal
etmeyin. Bu önerilerimiz ergenlik dönemindeki çocukların bağımsız olmak
istemeleri yüzünden biraz zorlayıcı olabilir ama en azından bu etkinlikleri tek
başlarına yahut arkadaşlarıyla yapmaya teşvik edebilirsiniz.
Çocuğuma diyet yaptırsam mı?
Kendi kendinizi bir diyet uygulamaya kalkışmayın sakın. Çocuğunuzun
kilo problemi olduğunu görüyorsanız
zaten bir hekime götürmeniz gerekir.
Öncelikle bu kilo probleminin neden
kaynakladığını tespit etmek önemlidir.
Kan değerleri kontrol edilmeli, genel
sağlık kontrolü yapılmalıdır. Sonra, gerekirse zaten hekim size gerçekçi bir
diyet önerecektir. Aksi halde yalnızca çocuğunuzun sağlığıyla adeta
oynamış olursunuz. Üstelik
onu gereksiz yere baskı altına
almış ve strese sokmuş bir
ebeveyn haline gelirsiniz.
Apiterapi
Her kovandan çıkan her ürün
gerçekten sağlıklı mı?
Prof. Dr. Erdem Yeşilada
Yeditepe Üni. Eczacılık Fakültesi
Kovan ürünlerden
yararlanmak istiyorsak
bal ve diğer kovan
ürünlerinin gerçek,
katışıksız olmasına dikkat
etmemiz gerekiyor.
Apiterapi kısaca “insan sağlığının korunması ve bazı sağlık sorunlarının
tedavisine destek olması için arıların
hazırladığı kovan ürünlerinden yararlanılması” şeklinde tanımlanabilir. Bu kovan ürünleri arasında “Bal,
arı poleni, arı sütü ve propolis” dikkati çekiyor. Aslında bu kovan ürünlerinin insan sağlığındaki yararları
binlerce yıldır biliniyor ve uygulanıyor. Bu konudaki en eski kayıtlar MÖ
4500’lere, Sümerlere kadar gidiyor.
Peki, bu kadar eski bir sağlık ürününün
günümüzde tekrar gündeme gelmesinin nedeni nedir? Bu ürünler üzerinde yürütülen yaklaşık 24 bin bilimsel
çalışmanın yüzde 70’inin son 10 yılda yapılmış olması. Yani artık kovan
ürünlerin sağlığımız üzerindeki etkinliği, yararları bilimsel çalışmalar
ile de ortaya konulmuş oluyor.
42
- Şubat-Mart 2014
Ancak bu ürünlerden yararlanmak istiyorsak çok önemli bir konuya dikkat edilmesi gerekiyor: Bal ve
diğer kovan ürünlerinin “gerçek” ve
“katışıksız olması”. Biliyorsunuz piyasada gerçek bal bulmak zor hale geldi;
bazen şekerli suyu mumdan yapılmış
hazır peteklerin yanına koyup arıların çiçekleri gezmeden hazırladığı bu
ürünü bal diye satıyorlar. Bu durumda bitkilerdeki “polenler ve nektar”
olmadığından, balın ve kovan ürünlerinin hiç bir antioksidan etkisi olmayacak ve dolayısıyla yararı da bulunmayacaktır.
Bal ve kovan ürünlerinin bileşiminde 300’den fazla maddenin bulunduğu bildirilmektedir. Temel bileşenler olarak proteinler, amino asitler,
vitaminler, polisakaritler ve monosakaritler arı ürünlerinin besleyici özel-
liğini vermektedir. Örneğin, vücudumuz için gerekli olan ve dışarıdan
alınması zorunlu olan “esansiyel amino asitlerin” hepsi (sekiz adet) balda
bulunmaktadır. Bu temel bileşenlerin haricinde bal, enzimatik (glukoz
oksidaz, katalaz) ve enzimatik olmayan (askorbik asit, fenolik asitler, flavonoitler, organik asitler, karotenoitler) antioksidanlar bakımından zengin
bir kaynaktır. İşte bal ve kovan ürünleri için ileri sürülen tüm yararlar bu
ürünlerin antioksidan özelliği ile yakından ilgilidir. Genel olarak, bal ve
kovan ürünlerinin içerisindeki bileşiklerin yüksek antioksidan özelliği,
bu ürünlerin kalp ve dolaşım sistemi
bozuklukları, kanserler, bağışıklık sistemi yetersizlikleri ve çeşitli iltihaplı
hastalıklar üzerindeki etkilerinin dayanağını oluşturmaktadır.
Enerji ve güç kaynağı arı poleni
Kovan ürünleri arasında yer alan “Arı
poleni”nin bileşiminin yaklaşık yarısı
proteinler ve amino asitlerden ibaret
olup ayrıca polisakaritler, vitaminler,
ve lipitler taşımaktadır. Protein içeriği
bifteğin iki katıdır. Ayrıca zengin bir
demir kaynağıdır. Dolayısıyla arı poleninin besleyici özelliği yüksektir. Bu
bakımdan sporcular için eşsiz bir ener-
Apiterapi
Market raflarında oda ısısında ya da güneş altında vitrinde
pazarlanan arı sütü ürünleri, etkisini kaybeder.
ji ve güç kaynağıdır. Arı poleninin de
antioksidan özelliği içerisinde bulunan
polifenolik bileşenler (fenolik asitler
ve flavonoitler) ve karotenoitlere bağlıdır. Arı poleni, halk arasında soğuk
algınlığı, ülserler, kansızlık, enterit ve
kolit gibi iltihaplı bağırsak hastalıklarında kullanılmaktadır. Son zamanlarda, bilhassa yaşlılığa bağlı azalan vücut direncini desteklemek amacıyla
kullanımı ön plana çıkmıştır. Doğal
etkisi, balda olduğu gibi, çevrede yetişen çiçeklerin çeşidine bağlı olarak
bileşiminde meydana gelen farklılığa,
arı poleninin işlenme şekline ve saklama koşullarına göre değişiklik göstermektedir.
Propolis ve antibiyotik etkisi
Propolis; işçi arıların ağaç ve çalıların büyüyen kısımlarından toplayıp
arka ayaklarında depoladıktan sonra kovanda balmumu ile karıştırarak
hazırladığı reçinemsi bir maddedir.
Kovanda meydana gelen hasarların
ve çatlakların onarımı ve kovanın dış
etkenlerden (hava oksijeni, yağmur,
su ve benzeri), mikroorganizmalardan (bakteri, mantar, virüs) ve diğer
zararlılardan (böcekler) korunması
için kullanır.
Propolis, eski çağlardan beri tedavi de dâhil çok çeşitli amaçlar ile kullanılıyor. Yapılan bilimsel çalışmalar
ile iltihaplı hastalıklar, ülserler, yanıklar üzerinde iyileştirici etkisi bulunduğu ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği ortaya konulmuş. En dikkat
çekici özelliği ise antibiyotik özelliği;
bakteri, mantar ve virüs enfeksiyonları üzerinde etkili olduğu çeşitli bilimsel çalışmalarda gözlenmiş. Nitekim
12. yüzyıldan kalma kayıtlarda propolisin ağız ve boğaz enfeksiyonlarının
tedavisi ve diş çürüklerinin önlenmesi için hazırlanan reçetelerde yer aldığı görülmektedir.
Propolis üzerinde yürütülen çalışmalarda bakteriler, mantarlar ve virüsler üzerinde etkisinin başlıca kafeik
44
- Şubat-Mart 2014
asit türevlerine (CAPE) bağlı olduğu
tespit edilmiş. Bu nedenle propolis örneklerinin analizinde kafeik asit türevleri değerlendirilmektedir.
hızla artıyor. Böyle bir durumda, kullanılan ürünlerin yarar yerine zarar vermesi söz konusu oluyor. Dolayısıyla,
kullanılacak ürünlerin kalitesinden ve
güvenilirliğinden emin olunmalıdır.
Arı sütü her derde deva mı?
Kovan ürünlerinden en değerlisi olan
Arı sütü, işçi arıda başın iki tarafta bulunan yutak üstü salgı bezlerinden salgılanan bir sıvıdır. Yumurtadan çıkan
larvalar ilk üç veya dört gün arı sütü
ile beslenir ve hızla gelişerek ağırlığının bin katına erişir. Kraliçe arı gözlerindeki larvalar ise bir süre daha arı
sütü ile beslenerek farklılaşır ve kraliçe
arıyı meydana getirir. Besleyici özelliği bala göre çok daha yüksek olduğundan kıymetli bir üründür. Bir kovandan
bir yılda ancak 150-250 gram arı sütü
elde edilebilmektedir. Ancak arı sütü,
mikroorganizma gelişimi için son derece müsait bir ortama sahip olduğundan kullanılan alet ve kaplarda steriliteye dikkat edilmesi gerekir. Arı sütünün
bileşimi de diğer kovan ürünleri ile benzerlik gösterir, ancak ısıya son derece
dayanıksız olması nedeniyle oda ısısında bekletilmesi sırasında etkisini kısa
sürede kaybeder. Dolayısıyla arı sütü
ürünlerinin market raflarında oda ısısında ya da güneş altında vitrinde pazarlandığında etkisiz hale dönüşeceğini tahmin edebilirsiniz.
Görüldüğü gibi bal ve diğer kovan
ürünleri insan sağlığının korunmasında
etkili olan doğal ürünler. Ancak bilimsel olarak da ispatlanan bu etkilerinden
yararlanabilmek için kullanılan ürünlerin gerçek, katışıksız, kaliteli ve güvenilir ürünler olması gerekiyor. Hazırlanış şekli ve saklama koşulları ürünlerin
etkinliği için en önemli husus. Arı sütünün, oda ısısında bekletildiğinde 2-3
günde etkisini önemli ölçüde kaybettiği
bir Japon bilim adamı tarafından iki yıl
önce ortaya konuldu. Arı poleni ve propolis oda ısısına daha dayanıklı ürünler
olmasına karşılık oda ısısında bekletildiğinde içerisindeki besleyici bileşenler nedeniyle mikroorganizma gelişimi
"S‘QPMFOJJ®FSJêJOEF
CJGUFêJOJLJLBU‘QSPUFJO
oMEVêVnV
CJMJZoS
NVZEVnV[
Probiyotik
Bağışıklık
sisteminin
şövalyeleri:
probiyotik ve
prebiyotik
Prof. Dr. Sırrı Bektaş
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Yunanca “yaşam için” anlamına gelen
probiyotik, besinlerle veya özel hazırlanmış ilaçlarla alınan, bağırsak florasını dengeleyen ve konakçının sağlığını koruyan mikroorganizmaların genel
adıdır. Probiyotiklere “canlı ilaçlar”
da denilebilir. Canlı bakteriler bağırsaklara yerleştirildikleri için bu tedavi
yöntemine “bakteriyal replasman (yerine koyma)” tedavisi denir. Esas mekanizma “nonpatojen” bakterilerin,
patojen bakterileri kontrol etmesidir.
Bazı akademik yayınlarda “biojenikler” de denilen probiyotikler bağırsakta denge sağlar. Böylece bağışıklık sistemi düzelir ve kişiler birçok hastalığa
karşı korunur. Günümüzde antibiyotik direnci giderek arttığından probiyotiklerin önemi de günden güne artar.
Dengeli beslenme ve probiyotik
Gastrointestinal sistem yüzeyi 200
metrekaredir. Bu, vücut yüzeyinin 100
katına denk gelir. Bağırsak mukozasına yerleşen probiyotikler, hastalık yapan patojen bakterilere karşı vücudu
korur. Bağırsakların korunmasında,
beslenme şekli çok önemlidir. Dengeli beslenmenin yanında probiyotik-
lerin alınması
sağlıklı gelişmeyi etkiler. Probiyotiklerin düzenli ve dengeli alınması, kişileri enfeksiyon,
allerji, obezite, kalp hastalıkları ve
kansere karşı korur. En önemli probiyotikler “laktik asit bakterileridir.”
Bunların başlıcaları “laktobasiller ve
bifidobakterilerdir.” Ayrıca “enterokok, streptokok tipi ve maya tipi” probiyotikler de vardır.
Probiyotiklerin etkili olabilmesi
için yeterli sayıda ve canlı olmaları,
kalın bağırsaklara kolay ulaşabilmeleri, patojenik ve toksik etkilerinin bulunmaması gerekir. Ayrıca, mukozal
immün sistemin uyarılmasını da sağlamalıdır. Probiyotikler, günümüzde,
besinlere eklenebilir ve ilaç olarak da
kullanılabilir. Bu sayede, bağırsaklarda
vitamin üretiminde, vitamin ve minerallerden bio yararlanımın artırılmasında, bazı enzimlerin üretilmesinde,
ishal ve kabızlığın önlenmesinde, kolesterol düzeyinin korunmasında etkili olur.
kullanabilirler. Anne sütünde hem prebiyotik hem de probiyotik bulunur.
Prebiyotikler, düşük moleküler ağırlıklı oligosakkaritlerdir. Soğan ve sarımsakta bol miktarda daha az miktarda ise tahıl ürünlerinde bulunurlar.
Probiyotiklerin ve prebiyotiklerin birlikte bulunduğu durumlara ise sinbiyotikler denir.
Probiyotiklerin besin maddesi
Çocuklar için
çok yararlı
Prebiyotikler, insan vücudu için yararlı besin maddeleridir. Prebiyotikler,
bağırsak enzimleri tarafından sindirilemedikleri için kolona kadar ulaşabilirler. Bu sayede probiyotikler bu
prebiyotikleri besin maddesi olarak
Probiyotikler, çocuklarda sıklıkla kullanılır.
İshalin önlenmesinde ve tedavisinde,
bazı allerjilere karşı (dermatit ve kolit
gibi) antibiyotiklerin zararlı etkilerinin
önlenmesinde, bağışıklık sisteminin
düzenlenmesinde probiyotiklerin büyük
yararları vardır.
Alerji ve sağlık
Her şey
alerji nedeni
olabilir
MŽLMBS
WFLŽ[BSŽL
S
MF
MJL
Jù
ù
LBùŽOUŽMBS
MŽL
s$JMUUFLJ MBONBWFLŽ[BSŽL B
V
T
F
ù
E
Q
[
B
FI ŽSN
s(Æ
LJBLŽOUŽW MJL
B
E
O
SV
V
s#
MTJ[
MVLWFIB
s:PSHVO [PSMVöV
B
N
[BNBOE
s4PMVOV JPMBCJMJS&OLŽTB N
UJT
ùB
BMFSKJCFMJS CBùWVSNBOŽ[ZB
F
J[
JO
IFLJN
DFLUJS
ZËLTFMUF
LBMJUFOJ[J
Alerji, pek çok kişinin zannettiği gibi bahar
ve yaz aylarına özgü bir sağlık sorunu
değildir. Her mevsimde ve her şeye karşı
alerji gelişebilir. Tüm yapmanız gereken,
vücudunuzu dinlemektir. gerçekleşir. Bu yollarla vücuda giren
Prof. Dr. Mehmet Külekçi
KBB Hastalıkları Uzmanı
Alerji sadece mevsimsel alerjide olduğu gibi ilkbahar ve sonbahar gibi polenlerin çok olduğu aylarda değil diğer zamanlarda da başka nedenlerle
ortaya çıkar. Sonbahar mevsiminde
çiçeklerin açması, toz ve havada asılı
partikül sayısının çokluğu, daha sonraki kış mevsiminde de sürer. Alerjik
organizmalar kış boyunca da bu partikül fazlalığı, soğuk ve rutubet gibi diğer alerjenlerle karşılaştığında alerji
ortaya çıkar. Hasta kimi zaman nezle olduğunu düşünse de soğuğa karşı
olan bir alerji söz konusudur.
Alerji nedir?
Alerji; bağışıklık sisteminde alerjene duyarlılığı normal kimselere nazaran daha fazla olan kişilerin gösterdiği reaksiyon diye tarif edilir. Vücuda
alerjenin girişi solunum, sindirim,
cilt ve göz gibi yüzeyle temas yoluyla
48
- Şubat-Mart 2014
ya da temas eden alerjen, duyarlı organizmada bir dizi alerjik reaksiyona
neden olur. Organizma alerjene karşı IgE denen bir immunglobulin antikor üretecektir. Bu antikorlar vücudun çeşitli dokularında bulunan mast
hücrelerine etki ederek, hücrelere yapışıp onların parçalanmasına ve parçalanan mast hücrelerinde hücre dışına çeşitli kimyasalların yayılmasına
(histamin gibi) neden olacaktır. İşte
alerjik reaksiyonlar bu kimyasalların
ortama yayılması ile başlar.
Her alerji aynı belirtiyi vermez
Her alerji aynı belirtiyi vermeyebilir.
Mesela gıda alerjisinde bulgu mide
krampı, bulantı kusma ve ishal olacaktır. Böcek, arı sokmasında ise bulgu sokma alanında şişlik kızarıklık,
kaşıntı olacaktır. Genel olarak alerjik
reaksiyonları, hafif, orta, şiddetli olarak üçe ayırmak mümkündür. En ciddi reaksiyon ise anaflaksi dediğimiz,
hayatı tehdit eden reaksiyondur ve hemen acil müdahale gerektirir. Alerjen
tüm vücudu etkilemiştir.
“Bünyem alerjik”
diyenlerden misiniz?
Herkes alerjik değildir. Alerji genetik
olarak taşınan ve yatkınlık olan bir durumdur. Ebeveynlerden birinin alerjik
olması halinde çocukta alerji görülme
olasılığı yüzde 50’dir ama her iki ebeveynin alerjik olması halinde çocuktaki alerji oranı yüzde 75 olur.
Pek çok madde alerji nedeni olabilir. Vücudumuzun duyarlılık göstererek antikor üreteceği maddeleri
şöyle sınıflayabiliriz:
r&WE̀OEBPMBOMBSQPMFOMFS
soğuk, sıcak, hava
ve çevre kirliliği, böcekler.
r&W˟É˟OEFPMBOMBSLÛGMFSFW
tozları, mite’lar, ev hayvanları.
r1FO˟T˟M˟OBTQ˟S˟OH˟C˟
kimyasallar ya da ilaçlar.
Tabii bunlar en sıklıkla karşılaşılanlardır. Daha seyrek olarak pek çok
maddeye karşı alerji gelişebilir.Alerji
sorunu yaşayanların bir hekim kontrolünde olması gerekir. Bulgu ve belirtileri hekimle paylaşarak gerekli önlem-
Ebbeveynlerden birinin alerjik olması halinde çocukta alerji
göörülme olasılığı yüzde 50’dir ama her iki ebeveynin alerjik
olm
ması halinde çocuktaki alerji oranı yüzde 75 olur.
leri alarak, alerji ile birlikte yaşamayı
öğrenek bu durumun sağlığı bozmasının önüne geçilebilir.
Tüm koruyucu önlemlere rağmen
yine de bazı ilaçlara ve ilaç tedavisine
ihtiyaç olacaktır. Kimi kronik hastalıklar için ilaç ve hatta cerrahi müdahale gerekse de, temel alerji ilacı histamin gibi kimyasal mediatörlere karşı
etkin olan antihistaminiklerdir. Kortizon ve benzer ilaçlar ise en son başvurulan ama çok etkin bir anti alerjik
silahtır. Anaflakside hayat kurtarıcıdır.
Alerjisi olanlar için pratik öneriler
Alerjide tedavi önce alerjenden uzak
kalmayı sağlayarak ve alerjiyi önleyerek
başlar. Alerjenden uzak durmak her zaman mümkün olmayabilir. Ancak etki
oranını ve miktarını azaltmak da etkin
ve yeterli olabilir.
Alerjen bir yiyecek çeşidi ise yemek ve alerji bulgularını yazdığımız
bir günlük tutmaya başlamak çok
önemlidir. Böylece etki ve sonuçlarını değerlendirmek çok kolaylaşacaktır.Dış ortam alerjisi söz konusuysa,
o günkü hava koşulları, partikül ve
nem oranı, mevsim, rüzgâr, hava hareketleri alerji tedavisini belirleyebilir. Kimi gelişmiş ülkelerde yaşanılan
kentin hava durumu alerjik kimselerin
sağlığını koruyacak şekilde ve bu doğrultuda sunulur ki bu sayede hastalar
uygun önlemler alabilirler.
Alerjen ev kaynaklı ise yatak örtülerinin daha sık değiştirilmesi, daha
sık elektrikli süpürge ile detaylı temizlik yapılması, küf ve mantarla mücadele, yüzeylerin daha parlak hale getirilmesi, daha az eşya kullanılması,
çamaşırların sıcak su ile yıkanması,
yün yerine sentetik yatak malzemeleri kullanılması alerjinin ortadan kalkmasına veya azalmasına yeterli olabilir. Bazı akademik çalışmalar bunların
yapılmasının, astım tedavisi gören çocukların yarısının ilaç tedavisini bırakmasına yettiğini göstermiştir. İdeal
nem ortamı alerjik kimseler için yüzde
50 düzeyindedir. Kuru hava ve düşük
nem oranı pek çok alerji için, özellikle
küflerin çoğalmasını önleyeceği için
alerji önlemede önemli bir faktördür.
Polen alerjisi olanların klima ile
havalandırma yapmaları önerilir.
Alerjik insanlar evde ve arabada sigara
içilmesine izin vermemelidir.Daha sık
el yıkamak, özellikle dış ortam alerjisi olanların eve gelir gelmez duş yapması, boğaz ve burun yıkayarak alerjen oranını azaltmak da alerji ile baş
etmek açısından çok önemlidir.
GRİP
MİSİN?
SAMBUCOL İÇ BİTSİN!
ile çift yönlü etki
1. Güçlü Antioksidan Etki
6DPEXFRO\NVHNÁDYDQRLGLoHULùLLOHJoODQWLRNVLGDQHWNL\HVDKLSWLU
%Dù×ü×NO×NVLVWHPLQL]H\×OER\XWDPGHVWHNVDùODU(1)
$QWLYLUDO(WNL
$QWLYLULQ®LoHULùLLOHYLUVOHULQoRùDO×S\D\×OPDV×Q×GXUGXUXU%|\OHFHDWHü
|NVUNNXVPDKLVVLYHQD]DONRQMHV\RQJLELVHPSWRPODUGDLONJQGHQ
LWLEDUHQK×]O×ELUG]HOPHVDùODU(2)
6DðOÕðÕQÕNROODSambucol¶OD
^ĂŵďƵĐŽůƺƌƺŶůĞƌŝŝůĂĕĚĞŒŝůĚŝƌ͕ŐŦĚĂƚĂŬǀŝLJĞƐŝĚŝƌ͘zĂůŶŦnjĐĂĞĐnjĂŶĞůĞƌĚĞƐĂƚŦůŵĂŬƚĂĚŦƌ͘
ZĞĨĞƌĂŶƐůĂƌ͗
ϭ͘ĂƌĂŬ͕s͕͘,ĂůƉĞƌŝŶ͕d͘ĂŶĚ<ĂůŝĐŬŵĂŶ/͘;ϮϬϬϭͿ͘dŚĞīĞĐƚŽĨ^ĂŵďƵĐŽů͕ĂůĂĐŬůĚĞƌďĞƌƌLJͲďĂƐĞĚ͕EĂƚƵƌĂůWƌŽĚƵĐƚ͕ŽŶƚŚĞƉƌŽĚƵĐƚŝŽŶŽĨŚƵŵĂŶĐLJƚŽŬŝŶĞƐ͗/͘/ŶĨĂůĂŵŵĂƚŽƌLJLJƚŽŬŝŶĞƐ͘ƵƌŽƉĞĂŶLJƚŽŬŝŶĞEĞƚǁŽƌŬ͕ϭϮ;ϮͿ͗ϮϵϬͲϲ
Ϯ͘ĂŬĂLJͲZŽŶĞƐ͕͕͘dŚŽŵ͕͕͘tŽůůĂŶ͕d͘ǀĞtĂĚƐƚĞŝŶ͕:͘;ϮϬϬϰͿZĂŶĚŽŵŝnjĞĚ^ƚƵĚLJŽĨƚŚĞĸĐĂĐLJĂŶĚ^ĂĨĞƚLJŽĨKƌĂůůĚĞƌďĞƌƌLJdžƚƌĂĐƚŝŶƚŚĞdƌĞĂƚŵĞŶƚŽĨ/ŶѱƵĞŶnjĂĂŶĚsŝƌƵƐ/ŶĨĞĐƚŝŽŶƐ͘dŚĞ:ŽƵƌŶĂůŽĨ/ŶƚĞƌŶĂƚŝŽŶĂůDĞĚŝĐĂůZĞƐĞĂƌĐŚ͕ϯϮ;ϮͿ͗ϭϯϮͲϭϰϬ
ZZZLKHDOWKFRPWU
VDPEXFRO75#VDPEXFRO75
DİSİPLİN
DOĞANIN NİMETLERİNİ
EPöSVEFöFSMFOEJSNFLHFSFL
“Doğanın ülkemiz insanına verdiği ancak değişik nedenlerle
insanların yararlanamadığı değerleri yeniden gündeme getirip,
tanıtmaya karar verdik. Tabia markası da buradan doğdu.”
Şeftali Çekirdeği
Yağı: Yağlı ciltlerle, yaşlı
Çörek Otu Yağı:
Neredeyse her derde deva!
Mide rahatsızlıklarında
önemli katkılar
sağlayabiliyor. İnsilün
direncini kırarak şeker
hastalığında ciddi yararlar
sağlıyor.
olgun ciltlerde mucizeler
yaratıyor.
Kişniş Yağı: Hazım
ve gaz sorunu olanlar için
çok değerli bir yardımcıdır.
Vişne Çekirdeği
Yağı: Cilt bakımında
kullanıldığında ergenlik
çağındaki gençleri sivilce
kâbusundan kurtarabiliyor.
Cildi derinlemesine
nemlendiriyor ve UV
ışınlarından koruyor.
50
- Şubat-Mart 2014
Nar Çekirdeği Yağı:
Yapısındaki punisik asit,
antioksidan özellikteki
polifenoller ve E vitamini
sayesinde önemli işlevler
görüyor. Özellikle meme
ve prostat kanserinde
kanserli hücrelerin kendi
kendini yok etmesini teşvik
ettiği yolunda bir çok
bilimsel bulgu üretiliyor.
Günümüzde her tür doğal ürüne ilgi
artmış durumda. Ancak bu ürünlerin
kalitesi, halk sağlığı açısından büyük
önem taşıyor. Doğal Destek A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Temizel,
organik ürünlerden üretilen yağlar konusunda dikkatleri üretim koşullarına
çekiyor. Piyasada “organik” olduğu iddia edilen her ürünün aslında gerçekten
“organik” olmaması gibi, “doğal” olduğu iddia edilen doğal yağların da hepsi
gerçekten “doğal” değil.
Tabia’nın doğuş hikâyesi nedir?
Böyle bir tesis kurma fikri
nasıl gelişti?
Tabia’nın doğuş hikâyesinin bu konuşmanın boyutlarına sığacağı konusunda
kuşkularım var. Ancak projenin hareket noktası sanırım bu konuda bir fikir verir. Bizler, ülkemizin potansiyelinin tam anlamıyla değerlendirilmesine
katkıda bulunmaya çabalayan insanlarız. Narenciye ülkesi Türkiye, narenciye yağları ithalatına milyonlar ödüyorsa; dünyanın sekizinci büyük tıbbi ve
aromatik bitki varlığına sahip ülkemiz,
nane yağı ithal ediyorsa; dünyanın beşinci büyük meyve üreticisi, bazı ürünlerde ise açık ara dünya birincisi ülkemiz
meyvelerin sadece yenilecek kısımlarını değerlendirip kalan kısımlarını çöpe
atıyorsa; enerjisinin yüzde 68’ini buğ-
day ve buğday türevlerinden sağlayan
halkımız, bu temel gıdasının en değerli
kısmını ayırıp atıyorsa ve dolayısıyla şekerden, nişastadan ibaret beyaz ekmekle beslenip sağlığını hızla tehlikeli sulara
sürüklüyorsa bunlara seyirci kalamazsınız. Biz de seyirci kalmadık. Doğanın
ülkemiz insanına verdiği ancak değişik
nedenlerle insanların yararlanamadığı
değerleri yeniden gündeme getirip, tanıtmaya karar verdik. Tabia da buradan
doğdu. Amacımız, doğadan geleni, doğallığı korumak için, doğal olarak kullanıma sunmak. Yapay kimyasalların
egemenliğine, insan dostu doğal kimyasallarla son vermek.
nayinin en temel girdilerini oluşturuyor.
Tohum çekirdeklerden yağ elde edilmesinde genellikle iki yöntem kullanılıyor; biri soğuk pres diğeri solvent
ekstraksiyonu. Soğuk pres yönteminde çekirdek ve tohumlar değişik araçlarla sıkılıyor. Bu yöntem sağlıklı görülse de, çekirdeğin içindeki tüm bileşenler
alınamıyor, verim düşük olabiliyor, yağı
kullanılabilir hale getirmek için yapılan
işlemler de yağın değerini düşürüyor.
Solvent ekstraksiyonunda ise yağı
alınacak hammadde solvente (çözücü)
yatırılıyor ve yağları alınıyor. Solvent
olarak kullanılan kimyasalların başında
heksan ve alkoller geliyor. Bu yöntemde
verim yüksek olsa da kullanılan solventler daha sonra üründen tam olarak uzaklaştırılamıyor. Özellikle heksanın kalıntısı çok vahim sonuçlara yol açabiliyor.
Son yıllarda diğer yöntemlerin sakıncalarını taşımayan, katkı bırakmayan tam saflıkta yağlar elde edilmesine
olanak veren yeni bir teknoloji uygulanmaya başladı. Bu teknolojiler; süperkritik akışkanlar denilen ve atmosfer gazlarının yüksek basınç altında sıkıştırılıp
sıvı hale getirilmesiyle elde edilen çözücüleri kullanıyor. Bu akışkanlardan
biri de karbondioksit. Yüksek basınçta
sıvı hale getirilen karbondioksit, yine
yüksek basınçta yağı alınacak ürünlerin üzerine basılıyor ve çekirdeğin içindeki tüm bileşenleri alıyor. Sonra basınç
düşürülüyor. Basıncın düşmesiyle ye-
Tabia’da nasıl bir
teknoloji kullanıyor?
Yıl boyu üretim yapılıyor mu?
Fonksiyonel meyvelerin, tohumların,
tıbbi ve aromatik bitkilerin her parçası
ayrı ayrı değerli.
Ancak meyvelerin genellikle yenilecek kısımları tüketiliyor. Oysa asıl önemli olan meyvenin çekirdeği. Çekirdek
meyvenin tüm özelliklerini bünyesinde
taşıyor. Bu nedenle fonksiyonel meyvelerin çekirdekleri ile tohumların mutlaka
değerlendirilmesi gerekiyor. Genellikle
de yağları çıkarılarak değerlendiriliyor.
Tohum ve çekirdeklerden çıkarılan yağlar/özütler gıda, kozmetik ve kimya sa-
Şubat-Mart 2014 -
51
Söyleşi
“Tarımsal üretimde atık maddelerin tamamı
değerlendirilebilse ülkemizin bu üretimden sağladığı
ulusal gelir yüzde 45 oranında artabilirdi.”
niden gaz haline dönen karbondioksit,
yağdan uzaklaşıyor ve geriye tam saflıkta ürün kalıyor.
Süperkritik karbondioksit ekstraksiyonu (SC-CO2) bugün dünyanın en
ileri ekstraksiyon tekniklerinden biri.
SC-CO2 ekstraksiyonu, ekstraktta çözücü kalıntısı bırakmıyor, istenmeyen diğer
yan ürünlerin oluşumunu da engelliyor.
Bu nedenle de, SC-CO2 ekstraksiyonuyla elde edilen ekstraktların kalite, görüntü, renk ve kıvam açısından diğerleriyle karşılaştırma kabul etmeyecek kadar
kaliteli olduğu söylenebilir.
Tabia olarak biz çekirdek ve tohumlardan elde ettiğimiz yağları, SC-CO2
ekstraksiyonu ile tam saflıkta, katkısız
olarak elde ediyoruz. Bildiğimiz kadarıyla da Türkiye’nin bu nitelikteki tek
tesisiyiz. Gıda analizlerimiz Hacettepe
Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Araştırma Merkezi’nde, dermatolojik analizlerimiz ise Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde yapılıyor.
Üretim tüm yıl sürüyor. Yağı alınacak
çekirdekleri sezonda alıyoruz, yıkayıp,
kurutup, içlerini çıkardıktan sonra depoluyor, talep durumuna göre de üretime sürüyoruz.
Üretim kapasitesi nedir?
Şu anda üretimimiz 600 litre kapasiteli
ileri teknoloji ürünü ekstraksiyon sistemiyle sürdürülüyor. Yıllık üretim kapasitemiz yaklaşık 30 ton civarında.
Atık olarak görülen maddelerin
ekonomiye kazandırdığı
miktar nedir?
Atık olarak görülen maddelerin ekonomiye kazandırdığı miktar yerine atıklar
nedeniyle ekonominin kaybının ne kadar olduğunu konuşalım. Şu anda 10-12
ürün konusunda bu verilere sahibiz. Çok
genel olarak şunu söyleyebiliriz: Tarımsal üretimde atık maddelerin tamamı
değerlendirilebilse ülkemizin tarımsal
52
- Şubat-Mart 2014
üretimden sağladığı ulusal gelir yüzde
45 oranında artabilirdi.Örneğin limonu
ele alalım. Limonu bugün bahçeden toplayıp kilo ile satanlar bahçelerini sökme
noktasına geldi. Oysa bir limon bahçesinden, budama sırasında alınan yapraklardan limon yaprağı yağı (petitgraine),
çiçeğinden limon çiçeği yağı, ağaç atığı
küçük limonlardan limon yağı, limonun
kilo ile satılması yerine suyunun çıkarılması halinde kabuklarından limon kabuğu yağı, posalarından da doğal gübre
elde edilir. Bunların yapılmaması nedeniyle uğranılan kayıp milyonlarla ifade
ediliyor. Aynı örneği onlarca ürün için
geliştirebileceğimizi düşünürsek ekonominin kaybını daha açık görebiliriz.
Üretilen bu yağlara
vücut neden gerek duyuyor?
Bildiğiniz gibi, insan vücudunun üretemediği ve mutlaka dışarıdan alınması gereken omega yağ asitleri var. Bunlar
insan vücudunun olmazsa olmazı. İnsanlar, bu yağ asitlerini, doğal ortamda
yetişen ürünlerden alırlar. Örneğin doğal ortamında gezinen tavukların yumurtasında, doğal ortamında gezinerek
beslenen hayvanların etinde ve sütünde
Omega 3 vardır. Buğdayın ruşeyminde
Omega 3 ve 6 vardır. Ancak ne tavuklar
ne de hayvanlar sanayi toplumlarında
doğal ortamında gezinerek, doğadan
beslenmiyor. Dolayısıyla yumurtalarında, etlerinde ve sütlerinde Omega 3
yok. Bu eksikliğin yine doğal bir şekilde elde edilen ve solvent katkısı taşımayan ürünlerle giderilmesi gerek. İşte Tabia ürünleri bu gereksinimi karşılıyor.
Tabia ürünlerine nasıl ulaşılabiliyor?
Ürünlerimiz sadece yetkili eczanelerde
satılıyor. Zaten Türkiye Ecza Kooperatifleri Birliği ile Güney Eczacıları Kooperatifi de Tabia ürünlerini üreten Doğal
Destek Ürünleri Araştırma, Sanayi ve Ticaret A.Ş ortakları arasında yer alıyorlar.
Tabia’da
üretilen
yağlar
s Buğday Ruşeym Yağı
s Vişne Çekirdeği Yağı
s Şeftali Çekirdeği Yağı
s Çörek Otu Yağı
s Kayısı Çekirdeği Yağı
s Susam Yağı
s Badem Yağı
s Keten Tohumu Yağı
s Nar Çekirdeği Yağı
s Biber Çekirdeği Yağı
s Kuşburnu Çekirdeği Yağı
s Fındık Zarı Yağı
s Havuç Tohumu Yağı
s Maydanoz Tohumu Yağı
s Dereotu Tohumu Yağı
s Kereviz Tohumu Yağı
s Kimyon Tohumu Yağı
s Rezene Tohumu Yağı
s Kişniş Tohumu Yağı
Bitki ve sağlık
RAF ÖMRÜ UZASIN DİYE
GÖZDEN ÇIKARILAN
SAĞLIK DEPOSU
Buğday ununun beyazlaşması ve raf
ömrünün uzaması için ürünün işlenmesi
sırasında ayrıştırılan ruşeym, insan sağlığı
açısından gerçek bir hazine değerinde.
Buğdaya besin değerini kazandıran bileşenlerin büyük kısmı buğdayın ruşeyminde bulunur. Bu değerli bölüm
buğdayın işlenmesi sırasında (unun acılaşmasına neden olarak raf ömrünü kısalttığı için) ayrılarak uzaklaştırılır ve un
beyazlaştırılır. Oysa undan uzaklaştırılan ruşeymden elde edilen ruşeym yağı,
antioksidandır ve antilipidemik maddeler açısından çok zengindir.
r#V˗EBZSV̀FZN˟CV˗EBZCB̀B˗OO
alt kısmında bulunan embriyodur.
r;FOH˟OC˟SN˟OFSBMWFW˟UBN˟OEFposu olan ruşeym, özellikle bitkisel
kökenli E ve B grubu vitaminlerin
kaynağıdır.
ruϨ5PLPGFSPMuPMBSBLBEMBOESMBO
doğal E vitamini buğday ruşeyminden elde edilir.
r3V̀FZN[FOH˟OC˟SM˟GLBZOB˗ES
r-FT˟U˟OFTBOT˟ZFMZB˗BT˟UMFS˟WF
proteinler ile mineraller (çinko,
manganez ve krom) içerir.
Ruşeym deyip geçmeyin
Prof. Dr. Gülaçtı Topçu
44,7 gr
26,7 gr
protein
karbonhidrat
14 mg
çinko
5 mg
sodyum
15,6 gr
lif
9,2 gr
yag-
100 gram
buğday
ruşeyminde
200 mg
magnezyum
7,5 mg
demir
18 mg
E vitamini
0.33 mg
2 mg
B1 vitamini
1,2 mg
folik asit
B2 vitamini
ve DyrÉFD A, D, B 3 vitaminleri bulunur.
Buğday ruşeym, 30 mg saf kitinaz enzimi içerir. Kitinaz enzimi, T2 toksinlerinin yapılarını enzimatik yolla bozarak
etkisiz hale getirir. Buğday ruşeymi yağı;
kötü kolesterol düzeyini düşürmede,
damar tıkanıklığını önlemede, içerdiği
B vitaminleri nedeniyle kalp ve damar
sağlığını korumada, bağışıklık sistemi güçlendirmede, bağırsak f lorasının
ve mikrobiyel dengenin korunmasında
yardımcı olabilir. İçerdiği E vitamininden dolayı antiaging olarak ve ayrıca kısırlık tedavisinde kullanılabilir. Gözde
katarakt oluşumunu geciktirebilir. Sinir sistemini güçlendirir ve süt salgısını artırabilir.
Zengin içerikli bir yağ
Buğday ruşeymi yağı vücut direncimizin artırılmasında önemli bir yer tutar.
Günümüzde kimyasal çözücüler kullanılmadan, ileri bir ekstraksiyon tekniği olan SCFE “süperkritik karbondioksit (CO2) ekstraksiyonu” yöntemi ile
elde edilir. Buğday ruşeymi yağında palmitik(%12), oleik (%30) ve linoleik asit
(%56) gibi önemli yağlar bulunur.
53
Aromaterapi
Esansiyel yağlar
saç bitine
aman vermiyor
Geleneksel yöntemler karşısında
direnç kazanan bitlerden kurtulmanın
ve korunmanın bir yolu da, tıbben etkinliği
kanıtlanmış esansiyel yağ terapisi.
Bitler ne kadar yaşar?
Uygun sıcaklığı ve besini buldukları
her yerde temizlik gözetmeksizin yaşayan bitler, dört ile beş hafta kadar
canlı kalabilir. Dişi bitler her gün yumurta bırakır ve bu yumurtalar 10 gün
içinde yetişkin bitler haline dönüşür.
Tedavi neden üç kür olmalıdır?
Hiçbir tedavi yumurtaları tek kürde
yüzde 100 öldürmediğinden kürün
uygulandığı günden sonra yedinci ve
14’üncü günlerde de uygulanmalıdır.
Bu yöntemle bitin yaşam döngüsü kırılarak tekrar canlı bireyler meydana
getirme ihtimali ortadan kalkar.
Daha önceden bildiğiniz,
kullandığınız bit öldürücüler işe
yaramıyor mu?
Bunun nedeni bitlerin kimyasal ürünlere karşı direnç kazanmasıdır. Buna karşın bazı organik uçucu yağların bitleri
herhangi bir direnç geliştirme tepkisini tetiklemeden öldürdüğü klinik olarak ispat edilmiştir.
54
- Şubat-Mart 2014
Bit salgını geçmişte olduğu gibi günümüzde de özellikle ilkokul çağındaki
çocukları oldukça etkiliyor. Ülkemizle birlikte birçok ülkede bit salgınının
görülme sıklığı hayli yüksek ve teknoloji, tıp ilerlerken bit salgınlarının sıklığında herhangi bir değişim görülmüyor. Bunun başlıca nedenleri arasında
ilk sırayı bitlerin modern bit öldürücü ilaçlara (pedikülosidlere) direnç
kazanmaları alıyor.
Esansiyel yağlar böcek öldürücü
ve birçok böcek türüne karşı koruyucu özelliklerinden dolayı geleneksel
tıpta oldukça eski ve yaygın bir kullanım alanına sahip. İçerdikleri terpenoidler sayesinde zararlıların davranışlarına etki ediyor. Günümüzdeki
modern pedikülosidlerin bit yumurtalarına etki etmediği ama esansiyel
yağ bileşenlerinin olgun bitleri öldürmenin yanı sıra iyi bir yumurta öldürücü olduğu akademik çalışmalarla
kanıtlanıyor.
Bit ve yumurta sayısına göre tedavi süresi 14 günü aşmamakla birlikte
ilk uygulamadan sonra bireylerin yüzde 90’ında, 14 gün sonunda ise bireylerin yüzde 97,62’sinde bitlerin öldüğü gözlemleniyor.
Önerilen uygulama;
rNM-BWBOUB¬˟ÉFL4VZV˟É˟OF
rNM.FMBMFVDBBMUFSO˟GPM˟BZB˗
rNM-BWBOEVMBBOHVTU˟GPM˟BZB˗
ile hazırlanan karışım saça uygulanır.
Saç bir bone ile kapatılarak 10 dakika
beklenir. Sonrasında saç tarama uygulanır. Ardından saç yıkanır. Uygulama
ilk gün, yedinci gün ve 14’üncü gün
yapılır. Tek uygulama yeterli değildir.
Koruma önerileri;
r4BÉBIFSHÛOC˟SLBÉEBNMBMBWBOUB
esansiyel yağı damlatılabilir.
r4BÉBMBWBOUBÉ˟ÉFLTVZVTLMBC˟M˟S
rʎBNQVBOBUFSD˟IFOPSHBO˟L
MBWBOUB
yağı eklenerek (250ml şampuana, 5ml
lavanta yağı) kullanılır.
r-BWBOUBZB˗˟ÉFSFOEV̀KFMMFS˟UFScih edilebilir.
Çevre bilinci
Ne olacak bu
MAVİ
GEZEGENİN
HALİ?
Kızılderililerin ünlü atasözünü sık sık
kendimize hatırlatmamızda fayda var:
Bu dünya bize atalarımızdan miras
kalmadı, onu çocuklarımızdan,
torunlarımızdan ödünç aldık.
Ecz. Mavi Nursel Gönenç
Kendi sağlımızı korumak için elimizden geleni yapıyoruz ama aynı duyarlılığı içinde yaşadığımız mavi gezegen
için gösterdiğimizi söylemek zor. Oysa
insan sağlığını çevrenin sağlığından,
dünyanın sağlığından ayrı düşünmek
pek mümkün değil.
Kızılderililerin ünlü atasözünün
dediği gibi: Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, onu çocuklarımızdan, torunlarımızdan ödünç aldık.
Mavi gezegenin sağlığı
Sakın, “Bizim alacağımız küçük önlemler, gezegenimizin büyük sorunlar
yaşamasını engeller mi?” diye düşünmeyin. Karaya vuran denizyıldızlarının hepsini kurtaramayacak olmamız,
onları görmezden gelmemizi gerektirmez. Bir adam bir denizyıldızı, birkaç
adam birkaç yüz denizyıldızı demek.
Dünyada milyarlarca insanız, hepimiz
olmasa da birimiz başlamalı bir yerde.
Çok geç olmadan, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği hatta kendi geleceğimiz için elimizden ne gelebileceğini düşünmemiz gerekiyor.
Çok geç olmadan…
Dünya sandığımızdan çok daha hızlı
kirleniyor. Küresel ısınma sonucu denizler yılda yaklaşık üç mm yükseliyor,
56
- Şubat-Mart 2014
Pasifik Okyanusu’ndaki ada ülkelerinin
halkları yurtlarını terk ediyor. Dağlardaki, kutuplardaki buzullar küçülüyor.
Kuzey Buz Denizi’nde eriyen buz örtüsü yüzünden uzun mesafe yüzmek zorunda olan kutup ayıları, buz örtüsü
üzerinde dinlenme olanaklarını yitiriyor ve boğuluyor. Fırtına ve tayfunlar
şiddetlenip, yüksek hasar bırakan yağış ve rüzgârlar oluşturuyor. Nesli tükenen canlılar, küresel yok oluş, sular
altında kalacak adalar, susuzluk, kıtlık ve dahası…
Okuduklarınız canınızı sıktı mı?
Bu iyi bir şey! Çünkü bütün bu can sıkıcılıkta, ölümcül koşullarda hepimizin payı var. Hastalıktaki kişisel payımız, tedavideki sorumluluğumuzu da
artırıyor. Bu tedavide hepimizin payına düşen şeyler var.
Kilit sözcük: Karbon ayak izi
Küresel ısınmanın sorumlusu olan başlıca gaz, karbondioksit. Biz insanlar bu
gazdan dünyaya yılda 25 milyar ton salarak gezegenimizin sıcaklığını tehlikeli düzeylere çıkartıyoruz. Dünyada
yaklaşık yedi milyar insan yaşıyor. Her
birimizin kendine ait parmak izi, ölçülebilen ayak numarası olduğu gibi herkesin karbon salımının küresel ısınma
üzerindeki etkisini hesaplamayı sağlayacak bir karbon ayak izi de var.
Küresel ısınmadaki kişisel payımızı düşürmemiz çok önemli. Karbon ayak izimizi nasıl küçültebiliriz?
İşte, bizim için küçük ama mavi gezegenimiz için büyük adımlar atmayı sağlayacak çok basit öneriler:
r Kullamadığınız elektrikli aletlerin,
özellikle standby’da bırakılan cihazların fişini çekin.
r İyi bir çevreci otomobillerden nefret
eder ama günümüzde çoğumuz
için kaçınılmaz olan otomobili alırken
düşük motor hacimli olanları seçin.
r Araçları uygun hızda kullanmak, gaz
ve freni sık kullanmamak, yürüme mesafelerinde araçtan vazgeçmek ya da her
fırsatta toplu taşımayı tercih etmek de
önemli bir adım.
r Yiyecek ve içecek ihtiyacını uzak mesafelerden gelen besinlerle karşılamak
yerine, yerel ve kısa mesafeden gelen
besinleri tercih etmek de önemli. Örneğin dünyanın öbür ucundan gelen
ithal muz yerine yerli muz tüketmeyi
deneyebiliriz.
r Ambalajları gerektiğinde ve çevre
dostu malzemeden yapılanları kullanmak, pazarlama amaçlı hazırlanmış süslü, pahalı ve çevre düşmanı ambalajlardan uzak durmak da önemli bir adım.
r Çok amaçlı ve birden fazla kereler kullanılabilen torbaları tercih etmek de iyi
bir çözüm. Örneğin, fileler; hatırlar mısınız? Ne kadar işe yararlardı?
r Çocuklarımızın da ilerde bizim çocukluğumuzdaki gibi kardan adam yapabilmelerini, kartopu oynamalarını
istiyorsak, evde çöplerimizi ayrıştırmakla da işe başlayabiliriz.
Etkin’in maceraları
Etkin, çöpleri
ayrıştırmayı
öğreniyor
$QQHFLùLP
QH\DSÖ\RUVXQ"
$D%XQX
QDVÖO
\DSÖ\RUVXQ"
*HOELUOLNWH
\DSDOÖP
(WNLQ·FLùLP
Senin ve
Gn\DPÖ]Ön
JeOeFeùi ioin
oDOÖüÖ\RUXP
VRnUD GD
RnODUÖ X\JXn
o|S NXWXODUÖnD
DWÖ\RUXP
oevUe\i
GDKD D]
NiUOeWi\RUX]
7eüeNNU
eGeUiP
DnneFiùiP
%|\OeFe
o|SOeUi JeUi
G|nüWUeUeN
DIeUin
VDnD
(WNin·FiùiP
Çizer: Uğur Karagül
SODVWiN
NDUWRn FDP
ve PeWDO
gnFeOiNOe
o|SOeUi
D\UÖüWÖUÖ\RUXP
Ecz. Mavi Nursel Gönenç
Havanda dövülenler
çuklular, yazılı kaynaklarla günümüze ulaşan çeşitli bitkiler arasında delice
otunu anestezi amaçlı kullanırlarken,
Anadolu darüşşifalarında (Gevher Nesibe Darüşşifası’nda) ameliyatlarda İbn-i
Sina metodu ile (şarap, afyon, sarı sabır,
adem otu ve hindistan cevizini içeren şurup) anestezi yapılıyordu.
Doğanın kıymeti hep bilindi
Şifahane yapısının bulunduğu yerde mutlaka bir su kaynağı, akarsu ve doğal olarak hamam, çeşme, şadırvan, havuz gibi
su yapıları vardı. Bazen yapı inşa edilmeden önce hamam ve çeşme inşa edilirdi.
Mahalle ölçeğindeki yerleşimlerde yer
alan külliye, han, kervansaray, darüşşifa,
medrese, tekke, külliye, cami gibi yapılarda bir çeşme mutlaka gerekliydi. Çeşme,
tuvaletler gibi yapının dışında bir yerde,
avluda ya da dış duvar üzerinde, çevredeki halkın kullanımına açık inşa edilirdi ve
çoğu kez hayrat niteliğindeydi.
Darüş
tedavi yön
ve hastalık
Anadolu tarihinde önemli
yer tutan darüşşifalar,
bugünün hastaneleri
gibi hizmet veriyordu.
Bugünün hastaneleri
gibi geniş bir kadrosu
olan darüşşifalar, sağlığı
bozulanlar için derman
p oluyordu.
y
kapısı
Derleyen:
Ecz. Kadri Çalım
Selçuklular döneminde Arapça, Farsça ve Latince yazılmış çok sayıda tıp kitabından pek azı günümüze ulaşmıştır.
Buna rağmen, elimizdeki eserlerden yola
çıkarak darüşşifalarda tedavi edilen çok
sayıda hastalık olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle kırık ve çıkıklar, zehirlenmeler, ateşli hastalıklar, böbrek hastalıkları, iç hastalıklarının yoğun olduğu
hemen dikkat çeken ayrıntılar arasında yer alıyor. Ayrıca Sivas vakfiyesinde
belirtilen“kehhaller”den göz hastalıklarının, Amasya Bimarhanesi ile ilgili ka-
58
- Şubat-Mart 2014
yıtlarda belirtilen “zincirci”, “güvenlikçi” gibi personelden akıl hastalıklarının
yoğunlukla tedavi edildiğini öğreniyoruz. Hekim Sabuncuoğlu’nun Cerrahiyetül Haniye ve Mücerreb-nâme adlı eserlerinden ameliyatların da yapıldığını,
dolayısıyla başka hastalıkların da tedavi edildiğini anlıyoruz. Türklerde ruh
tababeti müesseselerinin ve akıl hastalıkları tedavilerinin çok eskilerden beri
var olduğu zaten biliniyor. Türklerin akıl
hastalarına daima şefkat gösteriyorlardı.
Bu hastaların ruhlarının kötülüklerden
uzak olduğuna ve ahirette sorgulanmayacaklarına inanıyorlardı.
Darüşşifada tedavi yöntemleri
Anadolu darüşşifalarında eskiden akıl
hastalarına müzikle tedavi, telkinle tedavi, “sıcak su” gibi fizik tedavileri, cerrahi müdahaleler ve bitkisel ilaç tertipleri uygulanıyordu. Selçuklular’da hekim,
hastanın durumuna göre perhiz verebiliyordu. Hastalık teşhisinde, idrarın
rengine, kokusuna bakma, ateşi kontrol
etme gibi yöntemler, en fazla kullanılanlardı. Hekimlerin önerisiyle verilen
reçeteler, bitkilerin çeşitli karışımlarından oluşan tertipleri kapsıyordu. Sel-
Darüşşifadaki diğer yapılar
Çeşmenin yanı sıra her darüşşifada mutlaka bir hamam bulunurdu. Hamam, temizlenme gibi hijyen amacından başka,
şifahane ve tıp medresesinin ısıtılması ve hastaların ruhsal tedavilerinde de
gerekliydi.
Havuz ve şadırvan yapının ortasında, açık veya kapalı avluda yer alırdı. Kapalı avlulu medrese ve darüşşifalarda
havuzun ışık alması için üst örtüsünde
yüksek bir ışıklık konurdu. Yağmur suyunun toplanması ve suyun deviniminin sağlanması için genellikle havuzların
ortasına bir şadırvan yapılırdı. Bu şadırvanın etrafında çeşitli biçimlerde (yılan
motifli) su kanalları olurdu.
Şadırvandaki yılan figürü
Bilindiği gibi yılan figürü tıbbın simgesidir. Maristan kelimesinin yılanlık anlamına geldiği düşünüldüğünde,
“yılan motifinin” milattan önce kurulan asklepionlardan beri ruhsal tedavi
amaçlı kullanıldığı açıktır. Akıl hastaları, Anadolu’da yılan motifinin mutlaka işlendiği maristanlarda ruhi tedavi görürlerdi.
Kaynak: Doç. Dr. H. Kadircan Keskinbora,
“Mardin Eminüddin Maristanı ve O Dönemdeki Darüşşifalar”
Tarif
Siz de BROKOLİ
sevmeyenlerden misiniz?
Çoğu zaman kokusu yüzünden, sık sık da lezzeti geleneksel damak
tadımızdan uzak olduğu için pek de rağbet görmeyen brokolinin hakkını
teslim edelim.
Malzemeler:
• Küçük boy bir brokoli
• Orta boy bir havuç
• Arzu edilen miktarda sarımsak
• Bir tane orta boy közlenmiş kırmızı biber
• İki tane taze soğan sapı (yeşil kısmı)
• Zeytinyağı
• Bir limon
• Tuz
• Karabiber
$WJUBNJOJ,WJUBNJOJGPMBU"WJUBNJOJ
TFMFOZVN##WJUBNJOMFSJGPTGPS
NBHOF[ZVNLBMTJZVNZÆOËOEF
ºPL[FOHJOCJSTFC[FPMBOCSPLPMJ
JºFSJöJOEFLJBOUJPLTJEBOLJNZBTBMMBS
TBZFTJOEFWËDVUEJSFODJOJZËLTFL
PSBOEBBSUŽSŽS7ËDVEVOLBOTFSZBQŽDŽ
IËDSFMFSMFNËDBEFMFTJOFZBSEŽNDŽ
PMVS,BMQIBTUBMŽLMBSŽOBLBSùŽWËDVEV
EFTUFLMFSLÆUËLPMFTUFSPMËEËùËSNFZF
ZBSEŽNDŽPMVS-VUFJOJºFSJöJ[FOHJOPMBO
CVTFC[FHÆ[TBöMŽöŽOŽEBH˺MFOEJSJS
$WJUBNJOJEFQPTVPMBOUB[F
TPöBOŽOZFùJMLŽTNŽCFUBLBSPUFO
CBLŽNŽOEBO[FOHJOEJS÷ºFSJöJOEFLJ
BEFOP[JONBEEFTJLBOŽTVMBOEŽSŽS
÷ºFSJöJOEFLJTËMGËSZË[ËOEFOCVSVO
LBOBMMBSŽOŽBºNBZBZBSEŽNDŽPMVS
"ZSŽDBBOUJCBLUFSJZFMEJSFOGFLTJZPO
HFMJùNFTJOJÆOMFNFZFZBSEŽNDŽEŽS
,BOTVMBOEŽSŽDŽJMBºLVMMBOBOMBSŽOUËN
ZFùJMTFC[FMFSJIFLJNMFSJOJOUBWTJZF
FUUJöJNJLUBSEBUËLFUNFTJÆOFNMJEJS
+az×rlaQ×ę×:
Brokoliyi seçerken özellikle tomurcukları
açmamış, tamamen yeşil olanları tercih edin.
Güzelce yıkadıktan sonra saplarını ayırın. Havucu
yıkayıp kazıyın. Dilediğiniz büyüklükte doğrayın.
Önceden kaynattığınız suda brokolileri, diri
seviyorsanız, üç ile beş dakika arasında haşlayın.
Daha yumuşak seviyorsanız çatalınızla kontrol
edin, istediğiniz kıvama geldiğinde brokolileri
sudan çıkarın ve soğuk sudan geçirin. Bu arada
havuçları suya atın ve istediğiniz sertlikte haşlayın.
Daha sonra onları da brokolileri koyduğunuz
kaba alın. Közleyip kabuklarını soyduğunuz
kırmızı biberi arzu ettiğiniz kalınlıkta doğrayın
ve brokoli ile havuçların yanına ekleyin. Sos için
sarımsakları soyup ezin, bir limonun suyu ve
zeytinyağı ile çırpın. Taze soğanların saplarını
çok ince kıyın (tercih ediyorsanız rondodan
geçirebilirsiniz). Sosunuza ekleyip güzelce
çırpmaya devam edin. Tuzunuzu ve karabiberinizi
ekleyip bir kez daha çırpın. Daha sonra
brokolinizin üzerine döküp iyice harmanlayın.
Ağız tadınıza göre hafif haşlanmış karnabahar,
çiğ pırasa, rendelenmiş kereviz, veya çok iyi
yıkanmış çiğ ıspanak yaprakları ekleyerek reçeteyi
zenginleştirebilirsiniz. Sos için sarımsaklı yoğurt
da tercih edebilirsiniz. Afiyet olsun.
"#$%&WJUBNJOJ
BºŽTŽOEBO[FOHJOEJS
#FUBLBSPUFOEFNJS
GPTGPSQPUBTZVN
NBHOF[ZVNLËLËSU
CBLŽSLSPNJºFSJS
(MJTFNJLJOEFLTJ
ZËLTFLUJSøFLFSJºFSJöJ
yüzünden diyabet
IBTUBMBSŽOŽOIFLJNMFSJOJO
CFMJSMFEJöJNJLUBSEB
UËLFUNFTJÆOFNMJEJS
)FSOFLBEBSCVSBEBIBùMBNBOŽ[
salık verildiyse de sebzelerin
WJUBNJOEFöFSMFSJOJLPSVNBOŽO
FOLPMBZZPMVCVIBSEB
QJùJSNFLUJS#VTBZFEFTFC[FMFSJO
JºFSJöJOEFOB[BNJEË[FZEFGBZEB
sağlanabilir.
Şubat-Mart 2014 -
59
Kitap
Taş Devri’nden bu yana
sağlıklı beslenmenin
temel prensipleri
Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın kaleme aldığı
Taş Devri Diyeti, insan vücudunun
özellikleri ışığında, ona en uygun
beslenme modelini sunuyor.
Hakiki yiyecekleri yeniden keşfetmek
Prof. Dr. Aydın, okurları, sanayileşmenin tuzaklarından
biri olan “seri üretilmiş,” “katkı malzemeleriyle zenginleştirilmiş,” “raf ömrü gözetilmiş” yiyecekler yerine “hakiki” yiyeceklerin izinden gitmeye davet ediyor. “Taş Devri
Diyeti”nin temel dayanağı da zaten bu “hakiki yiyecekler.”
Taş Devri diyeti’nin felsefesi
Yaklaşık beş-10 bin yıl önce sona eren Taş Devri’nden
bu yana insan genlerinde çok az değişiklik olmasına rağmen çevresel şartlar, özellikle de yiyecekler büyük oranda değişti. Son 50-100 yıl içinde doğal olmayan, işlenmiş
ve katkı konulmuş gıdalar aşırı tüketilmeye başladı; taze
sebze, meyve ve tencere yemeklerinin tüketiminde ise belirgin bir azalma oldu.
İnsanın gen yapısı ve buna bağlı olarak vücudunda gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar doğal olmayan yiyeceklerin tümü ile başa çıkacak yeteneğe sahip değiller. Genler
ve yiyecekler arasındaki bu uyumsuzluk hali şişmanlık,
diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser,
astım, romatizma, müzmin yorgunluk, kanser ve osteoporoz (kemik erimesi) gibi son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda müzmin hastalığa neden olur. Bu hastalıklardan korunmak isteyenlerin, beş-10 bin yıl öncesine
benzeyen bir diyet uygulaması olumlu sonuçlara yol açar.
Taş Devri diyetinde de, herkesin artık bildiği gibi, üç
beyaz (tuz, şeker ve un) yasaktır ya da çok azaltılmalıdır.
Her yiyecek doğadaki şekline en yakın haliyle tüketilmelidir. Yasaklar haricinde yeme sınırı söz konusu değildir;
doyuncaya kadar yiyebilirsiniz. Çiğ yiyecekler toplam diyetin en az yüzde 60’ını oluşturmalıdır.
Hiç düşündünüz mü; modern yaşam insanın doğasını nasıl değiştirmiş olabilir? Sanayileşme sürecini sadece sosyoekonomik
boyutta değerlendirmek yeterli midir? Pekiyi ya sanayileşme insanın beslenme modelini nasıl etkilemiş olabilir? Sürecin edindirdiği yeni alışkanlıklar, insan sağlığını ne yönde değiştirmeye
başlamıştır? Bu ve benzeri soruların ışığında hazırlanan, Hayy
Kitap’tan yayımlanan Taş Devri Diyeti ile Prof. Dr. Ahmet Aydın, beslenme konusundaki bilgi kirliliğine bir son veriyor. Doğru beslenme ile ilgili merak edilen her şeye yanıt bulabileceğiniz
kitap, okurlara, “beslenme” konusunda daha farklı bakmayı sağlayan, yepyeni bir görüş sunuyor.
60
- Şubat-Mart 2014
Kitapta neler var?
Taş Devri diyetinin tüm yönleriyle ele alındığı kitapta, tarih içinde besinlerimizin değişimi ve kronik hastalıklardan tutun da şeker, mısır şurubu ve tatlandırıcının
gelişimine, sağlık üzerindeki etkilerine, vejetaryen beslenmeden kronik hastalıklara, ısıtma kaplarından, pişirme şekillerinden beslenme faciasına kadar akla gelebilecek her konu hakkında kapsamlı açıklamalar yer alıyor.
Beslenme söz konusu olduğunda “Ne yapacağım?”
diye düşünüyorsanız, bu önemli kitabı okuyun. Size ciddi ipuçları vereceğine eminiz.
Can dostum
Şu köpekleri niye giydirirler,
bilmem ki?
Siz de bu soruyu soranlardansanız, bu sayfada yanıtını bulacaksınız.
Ayrıca genel kanının aksine, hayvanlar da üşür; pek tabii köpekler de…
Köpeklerin de kazağa, monta ihtiyacı mı olurmuş demeyin. Zaten biz de
moda ikonu gibi bir giyimden bahsetmiyoruz. Ancak yolda kazak giydirilmiş
bir köpek gördüğünüzde yargılamadan
önce insanla ilk teması kuran hayvanlardan biri olan köpeklerin de can taşıdığını unutmayın. Üstelik yalnızca kış
aylarında değil, bahar aylarında da üşüyorlar. Neden ve nasıl mı? Gelin hep birlikte uzmanlara kulak verelim.
Soğuk havalarda özel koruma
Hayatını bir evcil hayvanla, özellikle de
köpekle paylaşanlar gözlemlemişlerdir;
havalar soğuduğunda yahut tüylerini tıraş ettirdiğinizde dostunuz mümkün
mertebe evin en sıcak köşelerine sığınmaya ve kendini ısıtmaya çalışır. Aynı
durum, tıraş edilmemiş olmasına rağmen soğuk havalarda sokaklarda yaşayan, evsiz dostlarımız için de geçerli. Ya
birbirlerine sokularak ya da sıcak yerlerde vakit geçirmeye çalışarak kendilerine uygun bir yaşam alanı açmaya uğraşırlar. Bu durumda, sıklıkla, bizimle
birlikte yaşayan dostlarımızın boyuna
ve cinsine göre, ya evdeki eski kazaklarımızı, tişörtlerimizi onlara giydiririz
ya da hemen kendi ellerimizle hoş bir
üstlük öreriz yahut dikeriz. Uzman veteriner hekimlerin onayladığı gibi, çok
da iyi ederiz. Şayet dostumuzun cinsi,
soğuk coğrafyalara özgü değilse, tüyleri, zannettiğimizin aksine onu korumak
için yeterli olmaz. Bu durumda, tıpkı bi-
zim gibi, onun da bağışıklık sistemi zayıflar ve vücudu hastalıklara açık hale
gelir. Hele bir de yaşı ilerlemişse, yaşa
bağlı gelişen birtakım hastalıklar tüylerinin kalitesini etkilemişse, üşümemesi için ayrıca bir özen ve şefkat göstermek gerekir.
“Tüylü canlılar üşümez” mi
zannediyorsunuz?
Belki de düşülen en büyük yanılgılardan biri de budur. Uzun ve gür tüylü
bir canlının üşümeyeceğine duyulan
inanç, muhtemelen, insanın “kürk” algısından kaynaklanır. Oysa gerçek böyle değil. Köpeklerde tüy tabakası, derilerini korur ancak üşümesini önlemez.
Kimi köpeklerde çift katmanlı kimilerinde tek katmanlı tüy yapısı vardır. Doğal olarak ciltlerindeki yağ tabakası kalınlığı da buna göre değişir. Bizim gür
ve uzun tüylü, kesin üşümez dediğimiz
çoğu köpeğin aslında soğuktan etkileniyor olmasının nedeni de budur.
Onlar da grip olur
Her ne kadar köpekleri etkileyen virüsler insanları etkileyen virüslerden farklıysa da köpekler de grip olur. Aksırır,
öksürür, gözleri sulanır, burnu tıkanır,
akar. Aman kimse hemen korkmasın,
köpeğin gribi size bulaşmayacağı gibi
sizin gribiniz de ona bulaşmaz. Ancak
bu belirtileri görünce basit bir grip olduğunu düşünüp onu hekimine götürmeyi ihmal etmeyin.
Hepsini giydiremeyiz belki ama
Özellikle bahçemizde beslediğimiz köpekler, dediğimiz gibi, soğuk coğrafyalara ait ırklardan gelmiyorlarsa ve vücut
yapıları onları soğuktan korumaya uygun değilse emin olun kış aylarında üşüyorlar. Dolayısıyla sonbahar ve kış aylarında mutlaka kulübelerinin bakımının
yapılması, kulübelerinin içine onları sıcak tutacak battaniyeler, onlara zarar vermeyecek ısıtıcılar koyulması gerekiyor.
Evlerinizde küçük ve tüysüz köpekleriniz varsa, boyunlarını sıkmayacak,
hareketlerini kısıtlamayacak bir kazak
giydirmeniz kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacak.
Sokaklarımızda bizimle yaşayan
evsiz köpekler için de apartmanlarımızın önlerinde yahut mahallemizin uygun yerlerinde sığınabilecekleri alanlar
açabiliriz. Strafordan yahut güçlendirilmiş mukavvadan yapabileceğimiz
barınaklar, en azından mevsimlik de
olsa hem onları hem de yavrularını koruyabilir.
Unutmayın, bir semtin sokaklarında yaşayan hayvanlar sağlıklıysa ve mutluysa o semtte gerçekten iyi insanlar yaşıyor demektir.
Kaynak: Bu metin www.petmd.com
internet sitesinde yer alan,
Do Dogs Need Sweaters in Winter?
ve Your Dog and Cold Germ adlı
makalelerden derlenmiştir.
Şubat-Mart 2014 -
61
Kent-Mekân
5azl Bah ee B
er
{ølk ùarklar enaS 1a÷RanzSan
| k^nberi
1
Mart’ta TİM
Show Cente
r’da
gerçekleştir
ilecek konse
ri
n
ilk bölümünd
Fazıl Say, dü
e
nyaca ünlü b
estecilerin
eserlerini ve
kendi bestele
rin
yorumlayac
ak. İkinci bölü i
münde ise F
Say’ın ünlü şa
azıl
irlerin ve oza
nların
şiirlerinden b
estelediği “İlk
Şarkılar”ı
solist Serena
d Bağcan’ın
yorumuyla
zenginleştire
rek unutulm
az
bir konser ve
recek.
Konserin ikin
ci kısmında m
Dünyada, Ö
üzik severler,
mer Hayyam
Metin Altıok
’ın Akılla Bir
’un Düşerim
Mevsim, Can
Konuşmam
ve Bu Kekre
Yücel’in Sard
Oldu, Cema
unya’ya Ağıt
Çiğdeme, O
l Süreya’nın
, Pir Sultan A
rhan Veli’nin
Dört
bdal’ın Sord
Efkarlanırım
Ran’ın Memle
um Sarı
ve İstanbul’u
ketim, Muhy
Dinliyorum,
iddin Abdal’ı
“İlk Şarkılar”
Nazım Hikm
n İnsan İnsan
ı dinleme fırs
et
adlı şiirlerind
a
tı
bulacaklar.
1 MART / TİM
en bestelene
Show Cente
n
r
:^múularSan
6ánRel 0nlat
øbtanQul M^Selar
rnzSe
¬^Ruklara
kukla
atÛlhebi
İstanbul Oyu
nca
k Müzesi, Fab
Castell ile Mar
ert ayı süresince
masalları kon
dünya
usunu ele alıy
or. Küçük,
büyük herke
sin çok iyi bild
iği
masallarla ilg
ili dört ile seki
arasındaki ço
z yaş
cuklara farklı
bir bakış
açısı getirilece
ği atölye çalış
m
2 Mart günü,
“Masallarda yo ası,
kâğıt kukla” ad
lculuk
ıyla gerçekle
ştirilecek.
Çalışma kapsa
mında çocukl
ar dünya
masallarından
seçtikleri kara
kterlerin
kâğıt kuklalar
ını yapacak ve
sa
yarattıkları ku
hnede
klaları canlan
dıracaklar.
Atölye çalışm
aları müze
ziyaretçilerin
e ücretsiz ola
cak. Daha
fazla bilgi alm
ak ve rezervas
yaptırmak iç
yon
in: 0216 359 4
5 50-51
2
MART / İstanb
ul
62
- Şubat-Mart 2014
Oyuncak Müz
esi
İstanbul Mod
ern’in kuruluşu
nun 10. yılı
kapsamında ha
zırl
ve Çevresinden anan “Komşular-Türkiye
Güncel Anlatıla
sergi, Türkiye
r” başlıklı
ile tarihi, siyasa
l ve kültürel
bağları olan B
alkanlar, Kafka
sya ve Orta
Doğu gibi kom
şu coğrafyalar
dan
günümüz sana
tının öncü sana
tçılarını bir
araya getiriyo
r.
Küratörlüğün
ü Çelenk Bafra
Colombo’nun
ve Paolo
yaptığı, 17 ülke
den 35
sanatçının ça
lışmalarını ağ
ırlayan sergi
kapsamında,
bölge kültür ve
sanatına dair
gösterim, per
formans, pan
el, söyleşi ve
atölye çalışm
alarından oluşa
n kapsamlı bir
etkinlik progra
mı da sunuyo
r. “Tekrarlar
mısın?” video
programı ise
özel bir odad
gösteriliyor.
a
8 MART’a kada
r / İstanbul M
odern
Vitrin
¬^Ruklara >meVa3zá
meVa3zá
beeSiren mátWiú tat
Çiğnenebilir yumuşak kapsül EFA-POP, içeriğindeki
yüksek DHA ile çocukların günlük Omega-3
ihtiyacını karşılamaya yardımcı oluyor. Çiğnenebilir
yumuşak kapsül formuyla eğlenceli, meyve
aromasıyla lezzetli bir kullanım sağlıyor.
Çocukların büyüme ve gelişiminde rol alan en
önemli Omega-3 yağ asidi olan DHA, beyin, göz ve
sinir sisteminin gelişimine, konsantrasyonun
artırılmasına, öğrenme ve problem çözme
yeteneğinin gelişmesine yardımcı oluyor. Bağışıklık
sisteminin kuvvetlendirilmesini destekliyor.
EFA-POP, almış olduğu IFOS Kalite Onayı ile yüksek
saflıkta olduğunu ve ağır metal içermediğini
kanıtlamış bir ürün olarak tüm çocukların kullanımı
için uygundur.
Yalnızca eczanelerde satılır.
Ha bizSe 3 ekbikbe.
Türk
Türkiye’nin
ilk nanoteknolojik dilaltı sprey vitamini Nano Ditamin3
ile gü
günlük D vitamini ihtiyacınızı kolaylıkla karşılamanız mümkün.
Dilaltına sıkılan Nano Ditamin3, tek püskürtmede 500 ünite D3
Dilalt
vitamini alımını sağlıyor. Nanoteknolojik üretimi ile emilimi yüksek,
vitam
sprey formu ile de kullanımı son derece kolay.
Yalnızca eczanelerde satılır.
Yalnız
> earken úekeri
kim kullanr ki.
Sukraloz içerikli, Hermesetas Sucrasweet, şeker tadına en
yakın tatlandırıcı olma özelliği taşıyor. Bir tablet
Sucrasweet, bir çay kaşığı şekerle aynı tadı veriyor. Diyet
yapanlar, formunu korumak isteyenler, diyabet hastaları
ve şeker yerine alternatif çözüm arayan herkesin
kullanımına uygun olan Hermesetas Sucrasweet, ağızda
metalik bir tat bırakmıyor ve diş çürümesine yol açmıyor.
Minik tabletleri sayesinde kolay çözünürken, şeffaf
ambalajı sayesinde de pratik bir kullanım sağlıyor.
Yalnızca eczanelerde satılır.
Şubat-Mart 2014 -
63
BULMACA
Fotoğraftaki
bitki
Yaratılış
özelliği
Dilek
belirten
iyelik eki
Her zaman, Nalan
devamlı,
sürekli Eski dilde
derinlik
Etnik
Köknara
benzeyen
bir ağaç
türü
Uçurum
Eski dilde
“çocuklar” Uykunun
son evresi
İşaret,
iz
Acı, keder,
üzüntü
Gırnata
Her şeyi
anlamak
isteyen
Tanrı’ya eş
koşma
Mineralojide
sarkıt
Taht, sedir
3
1
Erkeklere
has
kromozom
İlaç, çare
Elçilik
uzmanı
Ozansı
Kakım
Vücuttan
çıkan
tuzlu su
Ud çalan
kimse
Radyoda
bir frekans
bandı
Cezayir
sahralarında
vaha dizisi
Birinci
kalite
anlamında
kullanılan
harf
Kamer
Arka, geri
Çok
olmayan
İki şeyin eş
olma hali
İnce dantel
Eklem
kilitlenmesi
6
Bitkilerden
elde edilen
ilaç
Gösteriş,
caka
Özdemir
Asaf’ın
bir şiiri
Bir yerde
oturma,
yaşama
Fransiyumun
simgesi
Endonezya’nın
plaka
işareti
İnce,
düz metal
parçası
Hayvan
tarağı
Potasyumun
simgesi
2
İkiyüzlülük
Uzak
anlamından
sözcük
Rahatlama
ünlemi
Umumi
Argoda
“kadın”
Ayın
en ince
hali
Üçüncü
tekil şahıs
İntikam,
Öz kütlenin
hınç
sembolü
4
Hayvan
yiyeceği
Bir bağlaç
Dışarlık,
kırsal yer
Uzak
anlamından
sözcük
Kiloamperin
kısaltması
Bir harf
altına
konulan
işaret
Safra
Neşeli,
keyifli,şen
Bir soru
sözü
İmzalı borç
kâğıdı
Edinilen
şeyler
Büyük
zoka
Yarı
memnuniyet
ünlemi
Sığ, derin
olmayan
Meşine,
plasenta
Tazı, av
köpeği
Madun
Niğde’nin
bir ilçesi
Satrançta
bir taş
Tavlada
iki sayısı
Bir renk
Kum
falı
5
9
Lityumun
simgesi
Sıkıntı,
buhran
Kalıtım
Bir iskambil
oyunu
Sıradan,
bayağı
Alfabenin
ilk harfi
Uranyumun
simgesi
Ana
miktardan
arda kalan
Bir binek
hayvanı
Vilayet
Asıl olan,
birincil
8
$1$+7$5.(/ú0(
64
Acemi
zeybek
Zayıf, kuru
İhsan,
lütuf,
kayra
1
10
Müstahkem
mevki
En kısa
zaman
dilimi
Azotun
simgesi
7
Rütbesiz
asker
2
3
- Şubat-Mart 2014
4
5
6
7
8
9
10