Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.
Bölgesel Liderlik, Küresel Oyunculuk mu, ABD Tafleronlu¤u mu? BM'de Türkiye...
- Türkiye’nin BM Ortak Denetim Birimi (JIU) 2011-2015 dönemi adayı Cihan Terzi, 2 Kasım
2009 tarihinde Genel Kurul’da yapılan seçimde 146 oy alarak seçildi.
- 3 Aralık 2009’da düzenlenen Göçmen İşçiler ve Ailelerinin Haklarının Korunması Sözleşmesi Dördüncü Taraf Devletler Toplantısında Göçmen İşçiler Komitesi üyelikleri için yapılan seçimlerde, görev süresi 31 Aralık 2009 dolacak olan beş üye ile, Sözleşmenin 41 Taraf Devlet için yürürlüğe girmesini müteakip Komite üyelerinin sayısının arttırılmasını öngören 72. maddesi uyarınca dört ilave üye için iki ayrı kategoride seçim yapıldı. Görev süresi 31 Aralık 2009 tarihinde dolacak beş üye için yapılan seçimde, Türkiye’nin adayı Mehmet Sevim de seçildi.
- 21 Ocak 2010’da Taraf Devletler Toplantısında yapılan seçimlerde, Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Gün Kut, 153 oy alarak Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi
(CERD) 2010-2013 dönemi üyeliğine getirildi.
- 28 Nisan 2010’da EKOSOK’ta yapılan seçimlerde,
EKOSOK’a bağlı bir organ olan ve halihazırda Türkiye’nin
başkanlığını yürüttüğü Hükümetdışı Kuruluşlar Komitesi’ne
(NGO Committee) 2011-2014 dönemi için oybirliğiyle yeniden seçildi.
- 28 Haziran’da seçimleri yapılacak olan Kadınlara Karşı
Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nin 2011-2014 dönemi üyeliğine ODTÜ öğretim görevlisi Prof. Feride Acar’ın seçilmesi için Türkiye’nin lobi çalışmaları yoğun bir şekilde devam
ediyor.
Türkiye, BM’nin en
önemli karar organ›
BMGK’ye seçilmesinin
ard›ndan da çeflitli BM
organlar›nda temsil
edilmek ve aktif rol
almak için de
çal›flmalar›n› h›zland›rd›.
BM REFORM SÜRECİ
BMGK reformu konusundaki çalışmalar 2009 Şubat ayından itibaren New York’ta hükümetler
arası müzakereler formatında devam ediyor. Müzakerelerde, reform sürecinin birbiriyle irtibatlı beş
konu başlığı (üyelik kategorileri, veto sorunu, bölgesel temsil, genişletilmiş Konsey’in üye sayısı
ve çalışma usulleri, Konsey ile Genel Kurul arasındaki ilişki) ele alınıyor. Bunlar arasında üzerinde en fazla durulan konu, üyelik kategorileri. Konsey’in üye sayısının arttırılması gerektiği hususunda üye ülkeler arasında görüş birliği oluşmasına karşın, bu genişlemenin hangi kategorilerde
olması gerektiği hususunda derin görüş ayrılıkları bulunuyor. Türkiye, Güvenlik Konseyi’nin sadece geçici kategoride genişlemesini destekleyen Oydaşma için Birlik Grubu’nun (OiB) aktif üyeleri arasında bulunuyor.
SONUÇ
Bütün bu tablo Türkiye’nin bölgesel liderlikten küresel oyunculuğa terfi etmesi olarak değerlendirilse de, özellikle kriz bölgelerinde ABD’nin Türkiye üzerinden politika yürütüyor olması,
AKP hükümetinin bu noktalarda bağımsız hareket kabiliyetinin olmadığını gösteriyor. Diğer tematik konular ve üçüncü dünya ülkelerine yönelik çabalar ise küresel oyunculuktan çok Türkiye’nin
uluslararası arenada sadece görünür olmasını sağlıyor.
21. YÜZYIL
Haziran ’10 • Sayı: 18
21. YÜZYIL
[71]
Türkiye Sa¤›’nda
Avrasyac› Yaklafl›mlar
Dr. Demirhan Fahri ERDEM*
Türkiye Solu’nda olduğu gibi, Türkiye Sağı’nda da “Avrasya”, tek kutuplu Y.D.D. ve küreselleşme sürecinin hâkim olduğu 1990’lı yıllardan başlayarak, içeriği çeşitli çevreler tarafından
farklı biçimlerde doldurulan bir kavram olmuştur. Türkiye Sağı’nda Avrasya kavramını gündeme getiren çevrelerin, bu kavrama farklı açılardan yaklaşmakla birlikte, genellikle tarihi ve kültürel vurgularda bulundukları görülmektedir. Kimi çalışmalarda, Türkiye’deki Avrasyacı yaklaşımlar arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) ve bu kuruluşun dergisi Avrasya Dosyası sayılmaktadır.1 Ancak isminde Avrasya kelimesini taşıyan bu kuruluş ve derginin uzmanları, Avrasya coğrafyasına teknik açıdan baktıkları, herhangi bir siyasal, ideolojik yaklaşım
sergilemedikleri için, bizim çalışmalarımızda Türkiye’nin ne solu, ne de sağı içerisinde yer almamışlardır. Bu çalışmada Türkiye Sağı’ndaki Avrasyacı yaklaşımlar ele alınacak, bu bağlamda
Milliyetçi/Türkçü kesimin Türk Dünyası temelinde ve Türkiye merkezli Avrasya yaklaşımı, Yarın Dergisi çevresinde toplanan muhafazakâr aydınların “Osmanlı” deneyimine vurguda bulundukları Güney Avrasya İşbirliği ve Gülen Cemaati’nin ardında bulunduğu, kültürel diyalog amacını taşıyan Diyalog Avrasya Platformu çözümlenecektir.
1- MİLLİYETÇİ KESİM: TÜRK DÜNYASI TEMELİNDE VE
TÜRKİYE MERKEZLİ AVRASYA
Türkiye Sağı’nda, kendi içerisinde düşünsel türdeşliği olmasa da milliyetçi kesimin, genel
olarak Türkiye ve Türk Dünyası’na odaklanan bir Avrasya kurgusuna sahip olduğu görülmektedir. Bu kesimde Avrasya üzerine düşünce üreten yazarlar arasında Namık Kemal Zeybek, Özcan
Yeniçeri, Ümit Özdağ, A. Ahat Andican ve Arslan Bulut gibi isimler sayılabilir. Bu yazarlardan
ilk üçünün Avrasya konusuyla ilgili görüşlerini Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi’ne bağlı olan Ahmet Yesevi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (AYSAM) çıkardığı Yeni
Avrasya ve özellikle Asyavrupa dergilerinden izlemek olasıdır.2
Söz konusu milliyetçi yazarların genel anlamda görüşlerine bakıldığında; belli düzeyde Batı
emperyalizmine, ABD’nin izlediği politikalara ve YDD’ne yönelik eleştirel bir yaklaşım dikkat
çekmektedir. Avrasya kurgularının Türkiye ve Türk Dünyası odaklı olduğu, ancak Türk unsuru
Dr. Araştırma görevlisi. Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü.
Örneğin bakınız: Mehmet AÇA, “Avrasyacı Yaklaşımın Türkiye Çeşitlemeleri ve Türk Dünyasının Geleceği”, Bağımsızlıklarının 10. Yılında Türk Cumhuriyetleri, Der. Emine GÜRSOY-NASKALİ - Erdal ŞAHİN, Haarlem, SOTA, 2002, 162. ve Mehmet Seyfettin EROL, “Küresel Güç Mücadelesinde Avrasya Jeopolitiği ve Avrasyacılık Tartışmaları”, Rusya Stratejik Araştırmaları I, Der. İhsan ÇOMAK, İstanbul, Tasam Yayınları, 2006, 137.
2 Bu dergilerden 2000-2001 yıllarında çıkan Yeni Avrasya Dergisi aylık olarak haber ve kültür dergisi biçiminde, daha
akademik görünümlü olan ve 2004 yılında çıkmaya başlayan Asyavrupa Dergisi (ki bu derginin genel yayın yönetmeni Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’dir) ise üç aylık olarak uluslararası ilişkiler ve stratejik araştırmalar dergisi biçiminde çıkmaktaydı.
*
1
Haziran ’10 • Sayı: 18
21. YÜZYIL
[73]
Dr. Demirhan Fahri Erdem
dışındaki unsurlara karşı dışlayıcı bir yaklaşımı benimsemedikleri, hatta bu unsurlarla yoğun ve
sağlam ilişkileri savundukları fark edilmektedir.
Avrasya coğrafi açıdan tanımlanabileceği gibi farklı açılardan da tanımlanabilir. Dolayısıyla
da milliyetçi aydınlara göre Avrasya’ya farklı anlayışlar doğrultusunda yaklaşmak ve farklı tanımlar yapmak olasıdır.3 Örneğin, Türk Dünyası merkezli bir bakış açısıyla bakıldığında, Ümit
Özdağ’a göre Avrasya Türk Dünyası’yla aynı şey değildir; Türk Dünyası’ndan büyük ve onu içine alan bir coğrafyadır. Fakat Avrasya, Asya, Avrupa ya da Afrika gibi belirgin bir coğrafya da
değildir. İşte bu belirgin olmayan coğrafyaya tarihsel ve kültürel bir çerçeve bağlamında
siyasal açıdan bakıldığında; Türkler açısından Avrasya, “Macaristan’dan başlayıp Balkanlar üzerinden Türkiye, Kafkasya, Orta Asya, İran, Rusya, Ukrayna, Afganistan, Pakistan, Moğolistan alanına yayılan coğrafyadır”.4 Namık Kemal Zeybek’e göre de, 1990’ların
başlarından itibaren yeniden oluşan dünya dengelerinde Avrasya gerçeği yeni bir içerikle ortaya
çıkmıştır. Yeni Avrasya’nın ortasında ise, “ana hat” ve “ikinci halka” dan oluşan “Türk Dünyası”
gerçeği yer almaktadır. Yeni Avrasya henüz oluşum halindedir, Türkiye ise bu gerçekliğin tam
merkezinde bulunmaktadır.5 Bir diğer yazar Özcan Yeniçeri de, Rusya’daki Avrasyacılık çalışmalarına göndermede bulunarak, Tuna Nehri’nden başlayarak Pasifik Okyanusu’na dek uzanan,
çoğunlukla Türklerin yaşadığı bozkır kuşağına dikkat çekmekte, Avrasya’nın bel kemiğinin “Turan” coğrafyası olduğunu söylemektedir.6 Yeniçeri’ye göre de, Avrasya’nın belkemiğini oluşturan Türk dünyasının merkezi, Türkiye’dir.7 Avrasya’yı Türk Dünyası temelinde ele alan, bu doğrultuda da özellikle Türkiye’yi merkeze koyan milliyetçi yazarlar, Türkiye’nin Türk Dünyası’nın
yakınlaşmasına yönelik girişimler için gerekli olan tarihi deneyim ve birikime sahip olduğuna
vurgu yapmaktadırlar. Ancak bu vurgu, Türkiye Cumhuriyeti’nin, S.S.C.B.’nin ani çöküşü son3
4
5
6
7
[74]
Örneğin A. Ahat Andican, Avrasya konusunda Türkiye’deki entelektüeller ve Türk Dünyası ile ilgilenenler için, etkilenim konusunu ön plana çıkararak “dar ve geniş Avrasya” anlamlarının ortaya çıktığından bahsetmektedir. Bu
doğrultuda Geniş anlamda Avrasya, “Avrupa, Rusya, Çin, İran, Türkiye ve Türk Dünyasını içine alan bir eksen”dir.
Bu alana başta ABD olmak üzere, Doğu Asya ve Pasifik güçlerinin etkisi de dâhil edilebilir. Dar anlamda Avrasya
ise, eski S.S.C.B. coğrafyasıdır. Geniş anlamda Avrasya coğrafyasının ekseninde ise, Doğu Avrupa, Rusya ve Türk
Dünyası ekseni yer almaktadır. A. Ahat ANDİCAN, “Avrasya Stratejileri Üzerine (Söyleşi)”, Ulusal, S. 4, (Güz,
1997), 13. Ümit Özdağ ise her toplumun Avrasya’yı farklı algıladığını dile getirmektedir. A.B.D.’liler ve Avrupalılar
için Avrasya, Avrupa ve Asya kıtalarının bütünü iken; Ruslar için Avrasya eski Çarlık ve S.S.C.B. topraklarına yayılan, Asya ve Avrupa dışında farklı bir kıtadır. Ümit ÖZDAĞ, “Türkiye’nin Türk Dünyası Politikasının Teorik Çerçevesi”, Asyavrupa, S. 1, (Aralık, 2004), 23.
Ümit ÖZDAĞ, “Türkiye’nin Türk Dünyası Politikasının Teorik Çerçevesi”, a.g.m., 23.
Zeybek’e göre: “İç Avrupa Türkleri, Balkan Türkleri, Türkiye Türkleri, Rusya’daki Türkler, Azerbaycanlılar, Türkmenler Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Uygurlar, Kara Kalpaklar, Saha, Hakas, Altay, Tuva, Çuvaş, Tatar, Başkurt,
Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri, Tacikistan’ın, Afganistan’ın, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin ve Kıbrıs’ın Türkleri Türk
Dünyası gerçeğinin ana hattını oluştururlar. Türk Dünyası’nın çevresinde kültür ve kök itibariyle Türk’e yakın ve akraba topluluklar ve yeryüzünde bulundukları yerden ötürü kaderin Türk’e yaklaştırdığı topluluklar Yeni Avrasya kavramının ikinci halkasını oluşturur. Batıda Macaristan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Makedonya, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Ukrayna, doğuda Tacikistan, Afganistan, Moğolistan ve hatta Pakistan ve Bangladeş…” Namık Kemal ZEYBEK, “Yeni Avrasya (Başyazı)”, Yeni Avrasya, S. 1, (Şubat, 2000), 3.
Özcan YENİÇERİ, “Çatışan ve Örtüşen Stratejiler Odağında Avrasyacılık ve Türkiye”, Asyavrupa, S. 1, (Aralık,
2004), 11. Yeniçeri, Türk Dünyası’nı ya da Turan coğrafyasını esas alan yaklaşımıyla, “Ön Asya Devletler Birliği”
ile “Türklüğün Batı Mihveri”nin; “Orta Asya Devletler Birliği” ile de “Türklüğün Doğu Mihveri”nin hayata geçirilmesini, süreç içerisinde de bu iki mihverin bütünleştirilmesini önermektedir. Bunlardan Ön Asya Devletler Birliği, Türkiye, Azerbaycan ve K.K.T.C. arasında birincil ilişkiler çerçevesinde kurulmalı, bu entegrasyon sonrasında,
İran, Suriye ve konjonktüre bağlı olarak Irak’ı da içerecek biçimde komşu devletlere ikincil ilişkilerle bağlanmalıdır. Orta Asya Devletler Birliği’nin ilk halkası ise, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’dan meydana gelmeli,
Türkmenistan, Tacikistan ve Afganistan’a da kapı açık bırakılmalıdır. Özcan YENİÇERİ, “Yeni Bir Türk Stratejisi
ve Yeni Bir Türk Hamlesi”, Asyavrupa, S. 4, (Mart, 2006), 33-36.
Çünkü “Türk Dünyasının tarihi, coğrafi, psikolojik, sosyal ve kültürel şartlar yönünden en müsait ülkesi Türkiye’dir.
Türkiye, Türk Dünyasını sürükleyecek şartları örgütleme, kurumsal bağlantıları kurma, yönlendirmeyi yapma ve gerekli alt yapıyı hazırlamada merkezi bir rol oynayacak tarihi birikim ve deneyime sahiptir.” Özcan YENİÇERİ, “Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi”, a.g.m., 32.
21. YÜZYIL
Haziran ’10 • Sayı: 18
Türkiye Sa¤›’nda Avrasyac› Yaklafl›mlar
rasında bağımsızlığa kavuşan çeşitli Türk Cumhuriyetleri’ne “önderlik” ya da “ağabeylik” yönündeki ilk dönem yaklaşımlarının iflas etmesinden gerekli dersleri çıkarmış görünmektedir.
Bu kesim içerisindeki kimi yazarlarda, örneğin Rusya’ya karşı belli bir güvensizlik ya da
şüphe sezilse de, Avrasya’daki Türk olmayan unsurlarla, Rusya ve İran gibi tarihsel ve kültürel
ilişkilerimizin olduğu büyük devlet ve toplumlarla işbirliği
savunulmaktadır. Bu bağlamda, milliyetçi aydınların Avras‹flte bu belirgin
ya’daki işbirliği için yaklaşımlarının dışlayıcı olmadığı göolmayan co¤rafyaya
rülmektedir. Namık Kemal Zeybek, “Tek Kutuplu Dünya”ya
ve Küresel kapitalizme karşı, durup beklemek yerine, birleştarihsel ve kültürel bir
me ve direnme yolunu önermekte, bu doğrultuda “ ‘Slav,
çerçeve ba¤lam›nda
Türk ve Fars’ kültür alanlarının oluşturacağı ortak barış ve
siyasal aç›dan
işbirliği alanın hem global kapitalizmin saldırılarını caydıbak›ld›¤›nda; Türkler
ra(cağını) ve hem de kalıcı bir hayat alanı oluşturacağı(nı)”
8
aç›s›ndan Avrasya,
savunmaktadır. Özcan Yeniçeri, Avrasya’da Türk varlığını
olduğu kadar Slav ağırlığını görmezden gelen stratejilerin
“Macaristan’dan
başarılı olamayacaklarını ileri sürmektedir. Turan halklarıbafllay›p Balkanlar
nın yaşadığı Avrasya coğrafyasına yüzyıllarca hükmeüzerinden Türkiye,
den, “birbirine benzer ve birbirinden etkilenen büyük
Kafkasya, Orta Asya,
ekonomik, sosyal ve siyasal organizasyonlar Rus/Ortodoks, Türk/İslam unsurlarının ürünüdür”. Avrasya coğ‹ran, Rusya, Ukrayna,
rafyasının, tarihinin, kültürünün ve etnisitesinin gerçekAfganistan, Pakistan,
lerine karşılıklı olarak saygı gösterilmesi, Avrasya için
Mo¤olistan alan›na
Türkiye ve Rusya işbirliğinin itici gücü olabilir. Avrasyay›lan co¤rafyad›r”.
ya’da Rusya ve Türkiye’nin ortak bir yaklaşımı benimsemeleri bölgeye yönelik emperyalist amaçları sınırlandırabilir.9 Milliyetçi yazarların bölgenin Türk olmayan unsurlarıyla da yakın ilişkileri ve işbirliğini savunmaları, A.B.D. ve A.B. gibi emperyalist yönelimli güç odaklarının Avrasya’daki etkinliklerini dengelemeye yönelik bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Görüldüğü kadarıyla bu
yaklaşım, Türkiye’nin sadece Avrasya’da kurulacak bir oluşuma şartlanması ya da Y.D.D.’nin
çeşitli güç odaklarına karşı ve onlara alternatif bir bloğun oluşturulması gibi bir eğilime sahip
değildir.
Bölgesel bir güç olan Türkiye, jeokültürel ve jeoekonomik havzasında yürütülen güç mücadelesine seyirci kalamaz.10 Ancak milliyetçi yazarlara göre, bu güç mücadelesinde Batılı güç
odakları karşıya alınmamalıdır. Andican’a göre, “Türkiye istese de istemese de, tarihi, kültürel
birikimi, sosyal yapısı, demografisi, etnik özellikleri nedeniyle Avrupa-Türk Dünyası-İslam
Dünyası ekseninde bir politika oluşturmak zorundadır. Bu sacayaklarından birinin eksikliği Türkiye’de, dış politika açısından, gerilimi artırır”.11 Bu görüşe koşut biçimde Zeybek de, Türki8
9
Namık Kemal ZEYBEK, “İran Üzerine Düşünceler ve Gözlemler”, Asyavrupa, S. 4, (Mart, 2006), 6.
Özcan YENİÇERİ, “Çatışan ve Örtüşen Stratejiler Odağında Avrasyacılık ve Türkiye”, a.g.m., 17 ve 20. Ümit Özdağ’a göre de, Avrasya’da Türk ve Rus halklar, hem bir bloğu (bütünlüğü), hem de dağınıklığı temsil etmektedirler.
Ancak her ikisi de Avrasya’nın barış ve gelişme alanı olması için kaçınılmaz ve gereklidir. Ümit ÖZDAĞ, “Türkiye’nin Türk Dünyası Politikasının Teorik Çerçevesi”, a.g.m., 29.
10 Almanya’nın etkinliği altındaki A.B., Türkiye’yi Kafkaslar, Orta Asya ve Orta Doğu’da en büyük engel olarak görmektedir. A.B.D. ve İsrail ise, halkı Müslüman olan Türkiye’nin bölgesel bir güç olmaktan çıkarak kıtasal bir güç
olmaya yönelmesini uygun bulmamaktadır. Türkiye’ye yönelik bu olumsuz stratejiler, ancak Avrasya’da uygulanacak politikalarla etkisiz kılınabilir. Özcan YENİÇERİ, “Çatışan ve Örtüşen Stratejiler Odağında Avrasyacılık ve Türkiye”, a.g.m., 13.
11 A. Ahat ANDİCAN, a.g.m., 19. Aynı yazıda Andican, Türk Dünyası’nın siyasi nitelikte bir güç olmasının, yani
A.B.’ye benzer bir Türkistan siyasal yapılanmasının, bir başka deyişle “Türkistan Konfederasyonu”nun ortaya çıkmasının yolunun, ekonomik ve kültürel altyapının oluşturulmasından geçtiğini dile getirmektedir. Bu doğrultuda
Haziran ’10 • Sayı: 18
21. YÜZYIL
[75]
Dr. Demirhan Fahri Erdem
ye’nin Batı’yla ilişkileri çok iyi tutması, Orta doğu’dan vazgeçmemesi ama asıl olarak “Yeni Avrasya”ya yönelmesi gerektiğini savunmaktadır.12 Özdağ ise, Türkiye’nin Avrasya’da görev yüklenmesinin hem Türkiye, hem de A.B. ve A.B.D. açısından olumlu olacağını söylemektedir. Türkiye’nin Avrasya’da görev yüklenmesi, A.B. ile ilişkilerini sona erdirmeyecek, daha sağlıklı bir
zemin üzerinde daha da yoğunlaşarak sürmesinin önünü açacaktır. Benzer biçimde A.B.D. ile iyi
ilişkiler içerisinde olan bir Türkiye, Avrasya’da A.B.D. karşıtı bir bağlaşıklığın oluşmamasının
da güvencesi olacaktır.13 Milliyetçi kesimin söylemindeki Avrasya kurgusu, yeryüzündeki herhangi bir emperyalist odağa karşı ve alternatif bir birlik olarak düşünülmediğinden,14 bu AvrasTürkiye enerjisini, Moskova etkisinden kurtulmuş, tam bağımsız bir Azerbaycan’ın gerçekleşmesine yönlendirmelidir. Bu arada Türkistan Cumhuriyetleri de, kendi aralarında ekonomik ve sosyal işbirliğini başlatmalıdırlar. A. Ahat
ANDİCAN, a.g.m., 19. Sadece Türk unsurlarını değil, Slav ve Fars unsurlarını da içeren bir Avrasya Birliği’nin oluşumu, A.B.’nin oluşumundan daha zor değildir. Bu konuda Özdağ tarihsel örnekler vermektedir. “Avrupa Birliğini
oluşturan devlet ve halklar…20. yüzyılda birbirlerini iki dünya savaşında imha etmeyi dene(mişler), 1989’a kadar
Varşova Paktı üyesi ol(an), çoğu AB üyesi de olan NATO ülkeleri ile savaşmak üzere kurgulanan Doğu Bloku ülkeleri… bugün AB üyesi olmaya hazırlan(maktadır).” Bu açıdan bakıldığında A.B., Avrasya Birliği’ne oranla çok daha zor ön koşullara sahiptir. Avrasya halkları arasında, 20. yüzyılda Avrupa’daki gibi savaşlar olmamıştır. Uzun süredir Türkiye-İran ve Türkiye-Rusya arasında savaş yaşanmamaktadır. Rus İmparatorluğu çökmüş ve süreç içerisinde Moskova ile Orta Asya ve Kafkasya’nın yeni başkentleri arasında karşılıklı eşitliğe dayalı ilişkilerin kurulmasının koşulları oluşmuştur. Bölge halklarının etkin ekonomik işbirliği için oluşturulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve ECO kuruluşlarının genişletilerek, birleştirilip bir Avrasya örgütüne dönüştürülmesi için sadece siyasi irade
gerekmektedir. Ümit ÖZDAĞ, “Türkiye’nin Türk Dünyası Politikasının Teorik Çerçevesi”, a.g.m., 24.
12 Namık Kemal ZEYBEK, “Büyük Satranç Tahtasında Avrasya ve Türkiye (Başyazı)”, Yeni Avrasya, S. 2, (Mart-Nisan, 2000), 3.
13 Ümit ÖZDAĞ, “Türkiye’nin Türk Dünyası Politikasının Teorik Çerçevesi”, a.g.m., 30.
14 Milliyetçi kesimin bu konudaki yaklaşımını Özcan Yeniçeri ortaya koymaktadır. Yeniçeri, “herhangi bir ülke ya da
çıkar birliği ile ilişkileri geliştirmek için diğerlerini inkâr ya da ihmal etme”nin küresel gerçeklere uygun düşmediğini söylemektedir. Yeniçeriye göre, Türkiye’nin önünde sonsuz seçenekleri bulunmaktadır. Türkiye’nin çıkarları
için farklı seçenekler önerilebilirse de, herhangi bir bağlaşıklık, birlik ya da işbirliği Türkiye açısından, tek çıkar yol,
tarihi zorunluluk ya da mecburiyet biçiminde ifade edilemez. Özcan YENİÇERİ, “Çatışan ve Örtüşen Stratejiler
Odağında Avrasyacılık ve Türkiye”, a.g.m., 18-19.
[76]
21. YÜZYIL
Haziran ’10 • Sayı: 18
Türkiye Sa¤›’nda Avrasyac› Yaklafl›mlar
ya kurgusu “çıkarların edilgen korunması” yaklaşımı içerisinde değerlendirilebilir.
Toparlanacak olursa, milliyetçi yazarların Avrasya kurgusu, kültürel ve tarihi arka plana dayanan jeopolitik ve jeostratejik çerçeve içerisinde ele alınmaktadır.15 Kendilerini
“Avrasyacı” olarak ortaya koymayan bu kesimin Avrasya
kurgusunda Türk Dünyası temel alınmakta, Türk Dünyası’nın merkezine de Türkiye konulmaktadır. Ancak Türk
Dünyası temelli ve Türkiye merkezi bu Avrasya kurgusunun
etnik açıdan Türk unsuru dışındaki unsurları dışlamadığı da
görülmektedir. Milliyetçi aydınlar Avrasya’daki birlik veya
işbirliği için, herhangi bir siyasal yapı, devlet biçimi veya siyasal düşünce önermemektedir. Tarihi ve kültürel etkenlere
vurgu yapan Türk milliyetçilerinin Avrasya kurgusunun,
Rusya kaynaklı Avrasyacılık düşüncesinden farklı olduğu
söylenmelidir. Elbette ki Türk Dünyası ve Türkiye’nin çıkarlarını ve etkinliğini en üst düzeyde gerçekleştirmeyi amaçlayan milliyetçi kesimin Avrasya kurgusunu, herhangi bir emperyalist birlik ya da güç odağına karşı veya alternatif olmamasından dolayı “çıkarların edilgen korunması” yaklaşımı
içerisinde değerlendirmek yerinde olacaktır.
2- YARIN DERGİSİ: “OSMANLI BARIŞI”NDAN
“GÜNEY AVRASYA İŞBİRLİĞİNE”
Turan halklar›n›n yaflad›¤›
Avrasya co¤rafyas›na
yüzy›llarca hükmeden,
“birbirine benzer ve
birbirinden etkilenen büyük
ekonomik, sosyal ve
siyasal organizasyonlar
Rus/Ortodoks, Türk/‹slam
unsurlar›n›n ürünüdür”.
Avrasya co¤rafyas›n›n,
tarihinin, kültürünün ve
etnisitesinin gerçeklerine
karfl›l›kl› olarak sayg› gösterilmesi, Avrasya için
Türkiye ve Rusya iflbirli¤inin
itici gücü olabilir.
Avrasya’da Rusya ve
Türkiye’nin ortak bir
yaklafl›m› benimsemeleri
bölgeye yönelik
emperyalist amaçlar›
s›n›rland›rabilir.
Yarın Dergisi yazarları, Türkiye sağında Avrasya kavramı
üzerine fikir üreten, üstelik özgün bir yaklaşım sergileyen bir gurup oluşturmuştur. Aylık olarak
yayınlanan Yarın Dergisi, 2002 Mayıs’ında yayın hayatına başlamış ve “Temmuz-Ağustos 2006
tarihli 51-52.”16 sayısıyla yayın hayatı sona ermiştir. Dergide başta Burhan Metin, Ahmet Özcan, A. Altay Ünaltay olmak üzere, İbrahim Kalın, Abdullah Muradoğlu, Erol Göka, Mahir Kaynak, Reha Çamuroğlu, Hasan Ünal, Yılmaz Tezkan, İhsan Eliaçık, Adnan Boynukara gibi yazarlar yer almıştır.17
Yarın Dergisi’nin ilk sayısının başyazısında, olaylara Türkiye merkezli bir bakış açısıyla yaklaşılacağı açık biçimde ilan edilmiştir.18 Belli bir kuramsal ve felsefik derinliğe sahip olduğu se15 Ki bu kurgu, içerisinde silik de olsa bir uygarlık ve ortak düşünce vurgusunu da içermektedir. Özdağ jeopolitikle
ilişkilendirdiği bir Avrasya uygarlığından bahsetmektedir. Bu doğrultuda: “Türkiye, Avrasya’nın kardeş toplumları
olan Azeriler, Gürcüler, Kürtler, Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler, Özbekler ve diğerleri ile; Araplar, Farslar, Tacikler, Ukranlar ve Ruslarla dostça bir etkileşim ve işbirliği içinde, kökleri bu coğrafyanın manevi ve maddi kültür unsurlarına dayanan bir jeopolitik üzerinde yeniden uyuyan Avrasya uygarlığını diriltmenin mücadelesini vermelidir.”
Ümit ÖZDAĞ, “Türkiye’nin Türk Dünyası Politikasının Teorik Çerçevesi”, a.g.m., 23. Bir ideolojiye değinen Bulut’a göre ise, Türk dünyasına yaklaşım sadece Türklerin değil, Türk coğrafyasındaki diğer milletlerin de değil, tüm
insanlığı mutluluğunu esas alacak bir “21. yüzyıl ideolojisi” biçiminde olmalıdır. Böylece Türk varlığının başka milletlerce tehdit olarak algılanmasının önüne geçilebilir, bu sayede hem Türk coğrafyasında, hem de gittikçe genişleyen halkalar halinde bütün dünyada barışı, huzuru ve adaleti sağlamak mümkün olur. Arslan BULUT, “Türkiye’nin
Yeni Stratejisi”, Ulusal, S. 4, (Güz, 1997), 52.
16 Vügar İMANOV, Avrasyacılık: Rusya’nın Kimlik Arayışı, İstanbul, Küre Yayınları, 2008, 357. (114 numaralı dipnot)
17 Ayrıca, Lyndon Larouche, İsrael Shamir ve Abdi Baleta gibi yabancı yazarların görüşlerine çeşitli sayılarda yer verilmiştir.
18 Başyazıda, Türkiye’ye dış merkezlerden, yani Brüksel, Londra, Paris, Vaşington, Berlin, Pekin, Tahran veya Riyad’ın gözlüğünden bakma alışkanlığının siyaset ve düşünce hayatında yaygınlaştığı belirtilmektedir. Buna karşın
Haziran ’10 • Sayı: 18
21. YÜZYIL
[77]
Dr. Demirhan Fahri Erdem
zilen Yarın Dergisi’nin genel
düşünsel havasına bakıldığında, Türkiye Solu’ndaki Avrasya söylemlerinde kullanılan kavramların kullanıldığı
gözlenmekte; kapitalizm, kapitalist dünya sistemi, sömürü ve sömürü ilişkileri, emperyalizm karşıtlığı dikkat
çekmektedir. Batılılaşmacılığa, liberalizmin bireyciliğine
ve ABD’nin adaletsiz uygulamalarına karşı eleştirel bir
yaklaşım sergilenmektedir.
Yarın Dergisi çevresinde, etnisiteye odaklı milliyetçilik
benimsenmemekte, eleştirilen Batılılaşmacılık karşısında
“özgün modernleşme” ve
kendi tarihinin öznesi olmak
bağlamında “Kemalist Cumhuriyet”in kuruluşu olumlanmaktadır. Ayrıca bu çevre,
Osmanlı İmparatorluğu’nun deneyim ve birikimine, üretmiş olduğu senteze bir model olarak büyük önem vermekte, bundan günümüz için çıkarılabilecek önemli dersler olduğunu düşünmektedir.
Yarın çevresinin Avrasya algılayışını ortaya koymak için, öncelikle Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıtı olan deneyime yaptıkları vurguya değinmek gereklidir. Burhan Metin’e göre Türklerin Batı uygarlık merkezlerine katılışlarının, kayboluş ve asimilasyonla sonuçlanmasına karşın,
İslam’ın benimsenmesi ve Müslüman toplumların savunmasının üstlenilmesiyle Türkler
tarihlerinde ilk defa kalıcı devletlere sahip olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu da bu olgunun en ileri ve özgün örneğidir. Osmanlı deneyi, merkezinde Türklerin bulunduğu, bölge halklarının istençle katıldığı, büyük bir bölgesel işbirliği, dayanışma ve bütünleşme olmuştur.19 Osmanlı deneyi sadece ekonomik ve askeri üstünlüğe dayandırılabilecek bir deney değildir. Bir uç beyliğinden kıtalararası devlete, yatay ve dikey hareketlilik ile dönüşen ve pragmatizm ile İslam hukukunun sentezinden beslenen bu deneyde, Osmanlı’nın küresel hâkimiyet
amacına dayanan devlet anlayışı, kültür ve medeniyet ayağından yoksun bir stratejik plan olmamıştır. Osmanlı üst kimliğinin belirleyici niteliği, onun aynı zamanda ortak bir aidiyet hissine ve
medeniyet anlayışına sahip olmasıydı.20 Ancak Osmanlı İmparatorluğu sonunda çökmüştür.
Hem Avrasya’da, hem de Afroasya’da Osmanlı’nın kurduğu düzenin çözülmesi jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel bir boşluk yaratmış, bu boşluğu dolduracak bir yapılanmanın, bütünleşmenin kurulamaması nedeniyle, savaşlar, çatışmalar, yoksulluk, gerilik ve batı sömürüsü bölgenin kaderi haline gelmiştir. Türkiye’nin Anadolu’daki ulusal kurtuluş hareketi, Doğu’nun mazYarın Dergisi, Türkiye gözlüğünden başka hiçbir gözlük takmayacağını, hangi düşünce, görüş ya da inancı benimserse benimsesin muhataplarında Türkiye’ye aidiyet (yani yerlilik) ve haysiyet arayacağını belirterek, çizgisini ortaya koymaktadır. (Başyazı), “Merhaba”, Yarın, S. 1, (Mayıs, 2002), 1.
19 Burhan METİN, “Pax Ottomana’yı Hatırlamak”, Yarın, S. 11, (Mart, 2003), 18.
20 İbrahim KALIN, “Bir Osmanlı Modelinden Bahsedebilir miyiz?”, Yarın, S. 11, (Mart, 2003), 21. Ki bu anlayış, “şiirden felsefeye, bilimden şehir planlamasına, hukuktan ticarete, mimariden ebruya geniş bir medeniyet fikri etrafında şekillenmiştir.” İbrahim KALIN, “Bir Osmanlı Modelinden Bahsedebilir miyiz?”, a.g.m., 20-21.
[78]
21. YÜZYIL
Haziran ’10 • Sayı: 18
Türkiye Sa¤›’nda Avrasyac› Yaklafl›mlar
lum milletlerinin umudu haline gelse de, bu hareket de kısa süre sonra Doğu’nun mazlum ve
Müslüman halklarına yabancılaşarak hedefinden saptırılmıştır.21
Bu tespitler ışığında günümüze bakıldığında, Yarın Dergisi çevresine göre neler yapılması gerektiği su yüzüne çıkmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden diriltilemeyeceği ve tekrar
edemeyeceği bilinmektedir. Ancak, Yakın Doğu ve Orta Doğu’nun “barış, işbirliği, ortak yaratım ve zenginleşme tarihinin adı” olan Osmanlı düzeninin kalıtı üzerinde yeniden düşünülmeli,
bölgenin kendi yazgısının öznesi olması, sorunlarını kendi aklı, çabası ve isteğiyle çözebilmesi,
zenginliklerine ve insanlarına sahip çıkabilmesi için bu düzen yeniden hatırlanmalıdır. Söz konusu bölgede ve ülkelerin kendi içlerinde, refah, barış ve özgürlük yaratmak için yeni bir bölge düzeni şarttır. Bu düzenle bölge sorunları kendi içerisinde çözülebilecek, dış müdahalelerin önüne
geçilebilecek, gerektiğinde dış saldırılara karşı bütünleşilebilecektir. Bu doğrultuda, böyle bir
düzenin öncülüğü de, Osmanlı Barışı’nın mirasından en büyük payı almasından dolayı Türkiye’ye düşmektedir.22 “Türkiye, Akdeniz, Mezopotamya ve bunların sentezi olan Osmanlı
havzasının farklılıkları bir arada ve barış içinde yaşamasına olanak tanıyan barışçı geleneğini inşa etmeli” ve bölge ülkelerinin halklarının ve tüm insanlığın önüne barışçı bir seçenek olarak sunmalıdır.23 Bu yaklaşımdan da anlaşılacağı üzere, Yarın çevresi, Rus Avrasyacılar’ın Rusya’ya yükledikleri kendi kültürel alanı içerisindeki Doğu halklarını kurtarma ve hatta böylece dünyaya barış getirme tarihsel kutsal görevini (Mesihçilik), benzer biçimde Türkiye’ye yükler gibi görünmektedir.
Yarın Dergisi çevresine göre, ihtiyaç duyulan bölgesel bütünleşmenin siyasal aktörleri ya da
özneleri ulusal devletlerdir. Bölge ülkeleri daha da dağılmamak, küçülmemek ve ezilmemek için
Batı operasyonlarının taşeronu olmaktan çıkıp, “milli devletler” temelinde yazgılarına sahip çıkarak bir “Güney Avrasya İşbirliğini” somutlaştırabilirler.24 Burada Türkiye öncülüğünde hayata
geçirilmesi önerilen Avrasya, daha doğrusu Güney Avrasya kurgusunun coğrafi sınırları ise,
“Türkiye’nin tabii coğrafyası olarak Osmanlı’nın en geniş sınırları”25 biçiminde ele alınmaktadır.
Güncel gelişmeler açısından Avrasya’nın durumu ele alındığında, Yarın çevresinin A.B.D.
emperyalizmini eleştirdiği görülmektedir. Dünya sistemi üzerindeki hâkimiyetini korumak ve
hem S.S.C.B.’den boşalan alanlarda, hem de tüm dünyada başat olmak isteyen ABD, dünyayı
karanlık bir çağa sürüklemektedir. Bu büyük mücadele dünyanın geri kalan bölgelerinden daha
çok Avrasya coğrafyasında verilmektedir. Bu nedenle insanlığın yeni bir karanlık çağa direnişinin kalesi de Avrasya olacaktır.26 Zaten dünya düzeninin, Avrasya gibi bölgesel bütünleşmeler
temelinde çok kutuplu bir barış jeopolitiğine doğru evrilmesi de kaçınılmaz görünmektedir. Bu
bağlamda Türkiye de, hem Avrasya’nın bir parçası, hem önemli bir merkezi, hem de bölge barışının öncü ülkesidir. Türkiye’nin bu görevini yerine getirmesi, A.B.D. ya da A.B. ile
21 Burhan METİN, “Pax Ottomana’yı Hatırlamak”, a.g.m., 18. Osmanlı’nın çökmesiyle “Avrasya’nın güney kanadı”
da çökmüş ve daha sonra toparlanamamıştır. Buna karşılık yine aynı dönemde “Avrasya’nın kuzey kanadı” olan Rusya, çökmesine rağmen, Bolşevik Devrimi’yle ve yeni bir imparatorlukla tekrar yapılanarak varlığını koruyabilmiştir. Burhan METİN, “Pax Ottomana’yı Hatırlamak”, a.g.m., 18. Burhan Metin’in “Avrasya’nın Kuzey ve Güney kanatları” ayrımı, Attilâ İlhan’ın Avrasya’nın kuzeyinde Rusya Türkleri, güneyinde Anadolu Türkleri’nin emperyalizm
ve sömürüye karşı eş zamanlı olarak mücadele vermesi tespitiyle benzerlik göstermektedir.
22 Burhan METİN, “Pax Ottomana’yı Hatırlamak”, a.g.m., 19.
23 Burhan METİN, “Çok Kutuplu Dünya ve Avrasya Seçeneği”, Yarın, S. 25, (Mayıs, 2004), 12.
24 Burhan METİN, “Çok Kutuplu Dünya ve Avrasya Seçeneği”, a.g.m., 13.
25 Seyfettin MUT, “Editör’den”, Yarın, S. 25, (Mayıs, 2004), 3.
26 (Başyazı), “Kapitalist Saldırganlığa Karşı Barışın Jeopolitiği”, Yarın, S. 25, (Mayıs, 2004), 1. Sadece ABD’nin değil, genel anlamda emperyalist Batı’nın Avrasya’da “herhangi organik bir bütünün varlığını sürdürmesine tahammülü yoktur. Yeni dünya düzeninin kavgası Avrasya’da verilmektedir.” (Başyazı), “Tanzimatçı Değil, Milli Değişim”,
Yarın, S. 18, (Ekim, 2003), 1.
Haziran ’10 • Sayı: 18
21. YÜZYIL
[79]
Dr. Demirhan Fahri Erdem
bütünleşme gibi zorlama, yapay ve riskli projelerle oyalanmasıyla karşılaştırılamaz bile27
Ayrıca Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküntüsünden ve emperyalizmin işgalinden kurtularak kurduğu cumhuriyetle, tarihinin ve coğrafyasının özgün alanında yeniden şekillenmiştir.
Bu özgün alan elbette ki Avrasya’dır ve Türkiye, kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına açık
olacak, coğrafyasının ve tarihinin doğal uzantılarından hem etkilenecek, hem de onları etkiyecektir.28 Dergi yazarlarının Avrasya işbirliğine yaklaşım konusunda türdeş olmadıkları fark edilse
de,29 genel olarak Batı emperyalizmine karşı oluşları, bölgenin işlerine başta A.B.D. olmak üzere Batı’nın karışmasını istememeleri, bunun için de bölge ülkeleri arasında yeni yaklaşımlarla işbirliği arayışlarını saTürkiye de, hem
vunmaları, bu çevrenin yaklaşımını “etkin blok oluşumu”
çerçevesinde değerlendirmeyi olanaklı kılmaktadır.
Avrasya’n›n bir
parças›, hem önemli bir
merkezi, hem de bölge
bar›fl›n›n öncü ülkesidir. Türkiye’nin bu
görevini yerine
getirmesi, A.B.D. ya da
A.B. ile bütünleflme gibi
zorlama, yapay ve
riskli projelerle
oyalanmas›yla
karfl›laflt›r›lamaz bile.
Belirtilmelidir ki Yarın Dergisi’nin Avrasya yaklaşımı sadece dış politika odaklı değildir. Hem ülke içi, hem de uluslararası yeni düzenleme biçimlerini içermektedir. Bu bağlamda Avrasya bilinciyle düşünüp, hareket etmesi istenen
Türkiye, içeride halkının, dışarıda da Avrasya’nın dinamikleriyle bütünleşebildiğinde, hem dâhili işbirlikçiler, hem de
dünya sisteminin yönlendiricileri karşısında boyun eğmeyecektir. Burada iç dinamiklerle kastedilen, ülkenin “öncelikle halkın eğilim, arzu ve iradesi doğrultusunda ‘iç ve dış siyaset’ izleyecek ölçüde güçlü ve bağımsız olması” dır. “Bunun için de Batıcı/Avrupacı Atatürkçülük’ten, bağımsızlık ve millet hakimiyetinin önderi Mustafa Kemal Atatürk’e, ‘peykçi siyasetlerden’ ‘Türkiyeci/Avrasyacı siyasete’ köklü bir dönüşüm geçirmelidir.”30 Türkiye için gerekli olan, gerçek bir değişim, kendi aklı ve istenciyle gelişmesidir. Bu doğrultuda, içeride demokratik ve yurtsever bir bütünleşme, dışarıda ise Avrasya siyaseti Türkiye’nin kendine özgü ve
kaçınılmaz yolu olmalıdır.31 Türkiye’nin Avrasya çerçevesinde bölgesel işbirliğine katkı ve önderlik yapabilmesi için, içeride hem siyasi, ekonomik, hukuki, yönetsel alanlarda kapsamlı ve
27 Seyfettin MUT, “Editör’den”, a.g.y., 3. Yarın Dergisi’ne göre, “Türkiye’nin ve insanlığın selameti, hukuk ve adalet
temelinde çok kutuplu bir dünyanın kurulmasında yatmaktadır”. (Başyazı), “Tanzimatçı Değil, Milli Değişim”,
a.g.y., 1. Türkiye açısından “Avrasya Ufku, Türkiye’nin kendine gelmesi, toparlanması ve ayağa kalkması için gerekli” görülmektedir. Ayrıca “Avrasya, hem ABD ve AB ile eşit ve barışçı ilişkiler kurabilmenin ‘dengesini’, hem
de tarihteki yürüyüşümüzün tekrar doğal rotasına oturmasını sağlayacak rasyonel bir seçenektir.” (Manşet), “Bir Uygarlık yolu ve Jeopolitika Olarak Avrasya Ufku”, Yarın, S. 5, (Eylül, 2002), 1.
28 (Başyazı), “Türkiye/Avrasya Bilinci”, Yarın, S. 5, (Eylül, 2002), 1.
29 Örneğin dergi yazarlarından Burhan Metin “Burada boş ve saçma bir Amerikan düşmanlığı ya da karşıtlığı yapacak
değiliz. Ama Amerika’nın haksızlık, adaletsizliklerine karşı en sert mücadelede bu topraklar da hem fikri hem pratik düzeyde örgütlenmelidir… Türkiye, önce kendi kaderinin efendisi olmak için Amerikan saldırısına da, Avrupa
saldırısına da aynı şekilde ve sadece milletinin ve devletinin gücüne yaslanarak direnmelidir. Dahası bu direnme körü körüne bir direnme, karşıtlık ve düşmanlık da olmamalıdır. Saldırı ve boyun eğdirmelere karşı önce kendi halkını
bütün zenginlikleriyle örgütlemeli, buradan alacağı güçle bölgesinde yeni bir Türkiye barışının önderliğini üstlenmelidir.” derken, aslında bir alternatif yol önermekte, karşı tarafı dengeleyecek bir uluslararası işbirliği bloğu önermektedir. Burhan METİN, “Pax Ottomana’yı Hatırlamak”, a.g.m., 19. Buna karşın Dergi editörü Seyfettin Mut
“’Avrasya’ seçeneğini kapak yaptık. Herhangi bir politikaya alternatif ya da rakip bir seçenek olarak değil, tam tersine ABD ve AB ile ilişkiler dahil, Türkiye’nin tüm ittifak ve işbirliği potansiyellerini kendi çıkarına ve en az zararla gerçekleştirebilmesinin temeli ve ufku olarak Avrasya perspektifine ihtiyacımız olduğu için…” demektedir.
Seyfettin MUT, “Editör’den”,Yarın, S. S. 5, (Eylül, 2002), 3.
30 (Başyazı), “Türkiye/Avrasya Bilinci”, a.g.y., 1. Türkiye’deki yönetici seçkinler öncelikle milletin sinesine dönmeli, onlardan beslenmeli ve orada güçlenmelidir ki, Batı merkezleri önünde taşıdıkları korkaklık, siniklik ve çaresizliği üzerlerinden atabilsinler. Burhan METİN, “Pax Ottomana’yı Hatırlamak”, a.g.m., 19.
31 (Başyazı), “Tanzimatçı Değil, Milli Değişim”, a.g.y., 1.
[80]
21. YÜZYIL
Haziran ’10 • Sayı: 18
Türkiye Sa¤›’nda Avrasyac› Yaklafl›mlar
kalıcı reformlar yapması, hem de kendi iç dinamikleri ve gücüyle örnek bir demokrasi haline gelebilmesi gerekmektedir.32 Böylece, Avrasyacı bir bakış
açısı, Batı’ya tutsak hale gelmiş olan Türkiye’nin özgürleşmesini, coğrafyası, tarihi ve geleneğini doğal
ve tarihsel havzasında toparlamasını sağlayacaktır.
Batılı bakış açısı tüm dünyayı olduğu gibi, belki daha da yoğun biçimde Türkiye’yi zihinsel emperyalizmi altına almıştır. Buna karşılık Avrasyacı bakış
açısı, “Türkiye’nin bağımsız ve kendi aklıyla düşünebilme yetisini yeniden kazanmasını sağlayacağı
gibi, dünyaya alternatif bakış açıları sunabilmesi için
yeni bir zihinsel sıçrama yapmasının da kapısını açacaktır.”33
Yarın Dergisi çevresinin Avrasyacılık söylemi sadece jeopolitik ve jeoekonomik bir bütünleşmeyi
ifade etmemekte, oldukça özgün bir biçimde yeni
bir uygarlık kurulması düşüncesini de kapsamaktadır. Kurulması istenilen yeni ortak uygarlık dünyası,
Batı’nın insanlığa kazandırdığı değerleri dışlamamakla beraber, kapitalist Batı uygarlık dünyasının
paradigmasından farklı olacaktır.34 Göka’ya göre, Batı kaynaklı olan ve gözlerimizi olduğu kadar zihinlerimizi de örten perdeyi fark edebilirsek, Avrasya’nın alternatif bir uygarlık için doğuş
yeri olduğunu görebiliriz.35 Bu kendine özgü ve Batıya alternatif uygarlık söylemi, Yarın Dergisi çevresini Rus Avrasyacılığına en çok benzeten yöndür.
Gerçekten de Yarın Dergisi’nin Avrasya söylemi, Türkiye’deki Avrasya söylemleri ve yaklaşımları arasında, Rus Avrasyacılığı’na en çok benzeyenidir. Örneğin Dergi yazarlarından Burhan
Metin, tarih boyunca Türkler ve Rusların ortak yazgılarına ve benzerliklerine dikkat çekerek,
Rus Avrasyacılığına benzer bir yaklaşımla Türkiye’yi değerlendirmektedir.36 Diğer bir yazar A.
Altay Ünaltay da, Türkiye ve Rusya’nın tarihten gelen sosyal ve siyasal kültürü ve gelenekleri
32 Burhan METİN, “Çok Kutuplu Dünya ve Avrasya Seçeneği”, a.g.m., 13. Aynı satırların devamında, isabetli biçimde önerilenlerin gerçekleştirilmemesi durumunda olabilecekler üzerine akıl yürütülmektedir. “İç konsolidasyon, entegrasyon, yerli, milli ve demokratik büyük bir değişim hamlesi ve demokratik derinleşme gerçekleşmeden, bölgesel ya da küresel ölçeğe sıçrama gayretleri, bölge ve küre ölçeğinde etkili olabilecek ekonomik, teknolojik ve bilimsel kapasite yaratılmadan örnek ve model ülke lafları ABD politikalarının ekmeğine yağ sürmek ve taşeronluktan
başka işe yaramayacaktır. Daha ötesi bölge ülkeleriyle Türkiye’nin ilişkilerini bozacaktır.”
33 (Başyazı), “Kapitalist Saldırganlığa Karşı Barışın Jeopolitiği”, a.g.y., 1.
34 Yarın yazarları insanın içindeki ihtirası, bencilliği ve kötülüğü örgütleyen paradigma olarak kapitalizmi görmekte,
buna karşı da “Avrasya’nın dayanışmacı, paylaşımcı, mütevekkil değer dünyası” nı savunduğunu ileri sürmektedir.
Kapitalist paradigmanın aşılmasını sağlayacak olan Avrasya, insanlığın geleceği için “bireycilik ve toplumculuğu
sentezleyecek, bireyi topluma boğdurmayan, öte taraftan mensubiyeti ve tesanütü budamayan, bireyin kişiliği ve
özgürlüğüne dayalı yeni bir ontoloji tasavvurunun üretilmesinde” kaynak olacaktır. Bu konuda Avrasya milletlerinin değerleri ve deneyimleri yeterince zengindir. (Başyazı), “Kapitalist Saldırganlığa Karşı Barışın Jeopolitiği”,
a.g.e., 1.
35 Erol GÖKA, “Uygarlığın Yeni Yolu Avrasya”, Yarın, S. 5, (Eylül, 2002), 25.
36 “Türkiye de ne Avrupalı, ne tam Asyalıdır. Türk ruhu da Rus ruhu gibi karmaşık, çelişkili ve çok yönlüdür.”, “Tatar-Moğol devlet geleneği, Bizans, doğunun antik izleri ve İslam olmadan Türkiye ne anlaşılabilir, ne de Türkiye
hakkında fikir öne sürülebilir. Türkiye, doğudaki (b)atı, batıdaki doğudur ve batının da, doğunun da üzerinde bir şeydir. Tarih, Avrasyacıların Rusya için düşündükleri ölçüde, Türkiye’ye de sorumluluklar yüklemektedir. Güney’in bütün mazlumlarına adalet, eşitlik ve özgürlük adına Türkiye’nin söyleyeceği çok sözü vardır…” Burhan METİN,
“Rusya ve Türkiye: Avrasya”, Yarın, S. 5, (Eylül, 2002), 20-21.
Haziran ’10 • Sayı: 18
21. YÜZYIL
[81]
Dr. Demirhan Fahri Erdem
arasındaki koşutlukların, dünyayı, kendini ve tarihi algılamada benzerliklere yol açtığını dile getirmektedir.37 Abdullah Muradoğlu ise, “Kurtuluş Savaşı’nda Avrasya Politikası” başlıklı yazısında, Attilâ İlhan’ı ve İşçi Partisi çevresini hatırlatırcasına Türkiye’nin ulusal kurtuluş savaşına
Sovyet yardımının katkı sağlamasının ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Sovyet dostluk ve saldırmazlığına dayanan anlaşmaların Avrasya politikalarını hayata geçirdiğine değinmektedir.38 Dergi’de Avrasyacılık üzerine yazılan yazılarda, yazarların Rus Avrasyacılığı hakkında belli düzeyde
bilgi sahibi oldukları görülmektedir. Ayrıca Dergi, sayfalarında Rus Avrasyacıları’nın, Türkiye’nin yerinin Avrasya olduğunu dile getirdikleri ve Türkiye’yi Avrasya hareketine davet ettikleri bir yazıya yer vermiştir.39
Yarın dergisi, kapitalizme eleştirel yaklaşmasıyla, liberalizmin bireyciliğine ve Batı emperyalizmine karşı olmasıyla, Türkiye Solu’ndaki Avrasyacı yaklaşımlarla benzerlik göstermektedir. Ayrıca bu çevrenin bölgeye özgü ve Batı’dan farklı bir uygarlık tasarımı, onun Rus Avrasyacılığına en çok benzeyen yönü olsa da, tasarımının merkezine Türkiye’yi koyması, onu Rus Avrasyacılığından ayırmaktadır. Yarın dergisi Türkiye için Avrasya söz konusu olduğunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun yayılmış olduğu coğrafyayı benimsemektedir. Bu çevrenin özgün yanı Avrasya tasarımlarının sadece politik ve stratejik bir tasarım olmayıp, yeni ve özgün bir uygarlık tasarımını da içermesidir. Yarın Dergisi’nin Batı emperyalizmi karşısında önerdiği, Osmanlı deneyiminden beslenen işbirliği, etkin blok oluşumu yaklaşımı içerisinde değerlendirilebilir.
3- DİYALOG AVRASYA PLATFORMU (D.A.P.):
Y.D.D. İLE UYUMLU KÜLTÜREL İLETİŞİM
Türkiye Sağı’nda Avrasya kavramı çerçevesinde ortaya çıkan ve bu doğrultuda yayınlar yapan çevrelerden bir diğeri de Diyalog Avrasya Platformu’dur. Bu platform Fethullah Gülen cemaatine bağlı Türkiye Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı’nın girişimiyle oluşturulmuştur.40 Platform’un, başta Türkiye, Rusya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nden olmak üzere geniş anlamda Avrasya coğrafyası ülkelerinden yazarların katkıda bulunduğu, Türkçe ve Rusça olarak
basılan Diyalog Avrasya (DA) adıyla çıkardığı bir dergisi bulunmaktadır.
Platform’un düzenlediği, geniş ve resmi katılımların olduğu toplantılarda, platforma üye olan
ülkelerdeki aydınlar arası ilişkilerin geliştirilmesi, medya ile bağlantı kurulması, kitaplar yayınlanması, uygarlıklar ve kültürler arası diyalogun teşvik edilmesi gibi konularda sempozyumlar
düzenlenmesi türü kararlar alınmaktadır. Toplantılara katılımcılar arasında, aydınlar, gazeteciler
ve yazarlar birliği başkanları, rektörler, iktidar partisine mensup milletvekilleri, araştırma enstitüsü müdürleri ve akademisyenler gibi seçkin konuklar yer almaktadır.41 D.A.P., 2000 yılından
itibaren üç ayda bir yayınlanan, Remzi Ceylan’ın sahibi olduğu, genel yayın yönetmenliğini
Mustafa Armağan’ın (2. sayıdan başlayarak), genel yayın koordinatörlüğünü de Erkam Tufan
Aytav’ın yaptığı Diyalog Avrasya Dergisi’ni çıkarmaya başlamıştır.
DA Dergisi’nin ilk sayısında, Avrasya Coğrafyası’nın nasıl algılandığı, Dergi’nin çıkış amacı
ve genel yaklaşımı ortaya konulmaktadır. Buna göre “Editör” ün sayfasında Avrasya’nın Asya,
37 A. Altay ÜNALTAY, “Senfonik Kişilik ve Avrasya İşbirliği”, Yarın, S. 5, (Eylül, 2002), 22.
38 Abdullah MURADOĞLU, “Kurtuluş Savaşı’nda Avrasya Politikası”, Yarın, S. 5, (Eylül, 2002), 34.
39 Yazının tam metni için bakınız: (Rus Avrasyacılardan Çağrı), “Türkiye’deki Avrasyalı Kardeşlerimiz!”, Yarın, S. 12,
(Nisan, 2003), 4-5. (Bu yazı Dergiye “evrazia.org”’dan alınan bir yazıdır)
40 Mehmet AÇA, a.g.e., 169. ve Vügar İMANOV, a.g.e., 328 ve 330.
41 Vügar İMANOV, a.g.e., 329. İmanov bu katılımcılara örnek olarak, Cengiz Aytmatov, Olcas Süleymenov, Muhtar
Şahanov, Rotislav Rıbakov, Anar Rzayev, Giuli Alasania ve Türkiye’den İlber Ortaylı, Kemal Karpat, Büşra Ersanlı ve Ümit Meriç gibi isimleri göstermektedir. Vügar İMANOV, a.g.e., 329.
[82]
21. YÜZYIL
Haziran ’10 • Sayı: 18
Türkiye Sa¤›’nda Avrasyac› Yaklafl›mlar
Avrupa ve buralara yakın kısımlarıyla kısmen Afrika’dan oluştuğu söylenmektedir. Söz konusu
coğrafyada büyük bir nüfus yoğunluğuna ve kültürel etkiye sahip olan guruplar ise öncelikle
Slavlar ve sonra Türkler olarak sayılmaktadır. Buradaki Ortodoks-Müslüman etkileşimi diğer
dinler ve etnik kültürlerle de özgün ilişkiler yaşadığından, bu iki büyük gurubun dilinin, derginin dili olarak seçildiği belirtilmektedir. Dergi’nin çıkış amacı ise şöyle açıklanmaktadır: “Geniş
bölgenin farklı yaşantılarını, düşüncelerini, üslûp ve beğenilerini tanımak, onları okuyarak dinlemek ve anlamak amacıyla çıkan bu dergi doğal olarak anlaşmak ve kaynaşmak
emelini de taşıyor.” Bu doğrultuda, DA ideolojisinin, bilgi ve muhabbet; siyasetinin, tanışmak ve anlaşmak; amacının ise daha iyi yaşamak olduğu vurgulanmaktadır.42 DA Dergisi’nin ilk sayısında, Avrasya ve Avrasyacılık bağlamında Rusya ve Türkiye’ye odaklanan,
Y.D.D.’nde Avrasya’nın yeni bir anlamla ortaya çıktığını vurgulayan yazıların yayınlandığı görülmektedir.43 Ayrıca günümüzde Avrasya’nın şekillenmediği, içeriğinin bilinmediği ve herkesin
kendi anlayış ve çıkarına göre kullandığı bir terim olduğu belirtilerek; kavramın neleri içerdiği
ve amaçlarının ne olması gerektiği, Y.Y.D. ile uyumlu biçimde ortaya konulmaya çalışılmaktadır.44 Ayrıca Dergi’nin çeşitli sayılarında Rus yazarların Rus Avrasyacılığı ile ilgili yazılarına da
yer verdiği görülmektedir.45 Bunların dışında Avrasya coğrafyasındaki çeşitli ülkelerden yazarların, kendi toplumlarının tarihi, sosyolojik, siyasal, kültürel yönleriyle ilgi yazılarının yayınlandığı söylenebilir. Bu haliyle derginin “siyasi-felsefi veya sosyokültürel bir akımın yayını olmaktan çok farklı noktaların buluştuğu daha ziyade kültürel bir platform görünümü ver(diği)”46 söylenebilir.
Genel olarak, Diyalog Avrasya Platformu’nun ve yayın organı olan Diyalog Avrasya Dergisi’nin, Avrasya konusuna yaklaşımlarının daha önce incelediğimiz Türkiye’nin solundaki ve sağındaki çevrelerden oldukça farklı olduğu söylenebilir. Avrasya coğrafyasını, küresel hegemon
güç A.B.D. gibi, Asya ve Avrupa’nın bütünü olarak algılayan bu çevre, siyasal bir söylemle ve
jeostratejik bir yönelimle ortaya çıkmamış görünmektedir. Bu çevrenin söylemlerinde kapitalizm, emperyalizm, sömürü, ulusalcılık, gibi kavramlar yer almamaktadır. Dolayısıyla Y.D.D. ve
küreselleşme süreciyle eklemlenme içerisinde olduklarını söylemek, hiç de yanlış olmayacaktır.
Özellikle de bu platformun ardında yer alan, liderleri uzun süredir A.B.D.’de yaşayan Gülen cemaatinin, Avrasya coğrafyası başta olmak üzere küresel çapta İngilizce eğitim veren okullar zincirine ve buna koşut ekonomik ve ticari ağa sahip oldukları düşünülürse… Toplumlar ve devlet42 (Editör), “Avrasya’da Rengâhenk”, Diyalog Avrasya, S. 1, (İlkbahar, 2000), 1.
43 Örneğin, Ersanlı ve Okman’ın, Avrasya’nın öne çıkan iki unsuru olan Rusya ve Türkiye açısından, geçmişte ve günümüzde Avrasya algısını ele alan ve günümüzde her iki ülke için de Avrasyacılığın bir idealizm değil de, optimizm
olduğunu belirten yazısı yayınlanmıştır. Büşra ERSANLI-Cengiz OKMAN, “Avrasya Az-i-Ya Jeopolitikten Diğer
Perspektiflere”, Diyalog Avrasya, S. 1, (İlkbahar, 2000), 28-34. Ve Kemal Karpat ta, Avrasya toplulukları içinde
Rusya ve Türkiye’nin, tarih, kültür ve siyasi geçmiş bağlamında merkezi bir yere sahip olduklarını belirterek, tüm
bu tarihi boyutlara rağmen Avrasya kavramının günümüzde bütün dünyayı etkileyen küreselleşme süreci içerisinde
bütünüyle yeni bir anlam, değer ve güç kazandığını belirtmektedir. Kemal KARPAT, “Türkiye Açısından Avrasya”,
Diyalog Avrasya, S. 1, (İlkbahar, 2000), 38-43.
44 Bu doğrultuda Karpat şu noktaları belirlemeye çalışmaktadır: 1- Avrasya tarih, kültür ve dil temelleri üzerine kurulan kültürel, tarihsel ve coğrafi bir isimdir. Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Avrupa ülkelerini kapsayan, Osmanlı, Çarlık Rusya’sı ve S.S.C.B. topraklarının tümünden oluşur. 2- Avrasya’da bulunan tüm ülkeler her açıdan siyasi eşitliğe sahiptirler. 3- Kültürün temelini oluşturan tarih, din, dil ayırıcı değil, bölge halklarını birleştirici araçlardır. Ancak pratik gerekçelerle bölgede Türkçe ve Rusça öne çıkmaktadır. 4- Avrasya ülkelerinin amacı barış içerisinde yaşayan, ileriye yönelik, demokratik, sivil, uygar ve ekonomik açıdan refah içerisinde bir topluluk haline
gelmektir. 5- Avrasya topluluğuna öncülük edecek şahısların, mensup oldukları hükümet ve devletlerin temsilcileri
olarak hareket etmemeleri gerekmektedir. Bu kişiler topluluklarını ve kültürlerini temsil eden sivil kuruluşlar adına
hareket etmelidirler. Kemal KARPAT, “Türkiye Açısından Avrasya”, a.g.m., 40-42.
45 Bakınız: Petro Nikolayevic SAVİNTSKİY, “Rus Tarihinin Avrasya Konsepti”, Diyalog Avrasya, S. 1, (İlkbahar,
2000), 35-37., Boris S. YERASOV, “Avrasya Jeopolitik ve Medeniyet Sisteminde Rusya”, Diyalog Avrasya, S. 1,
(İlkbahar, 2000), 44-47. ve M. S. MEYER, “Avrasyacılık Tarihinden”, Diyalog Avrasya, S. 2, (Yaz, 2000), 98-105.
46 Vügar İMANOV, a.g.e., 330.
Haziran ’10 • Sayı: 18
21. YÜZYIL
[83]
Dr. Demirhan Fahri Erdem
“Genifl bölgenin farkl›
yaflant›lar›n›,
düflüncelerini, üslûp ve
be¤enilerini tan›mak,
onlar› okuyarak
dinlemek ve anlamak
amac›yla ç›kan bu dergi
do¤al olarak anlaflmak
ve kaynaflmak emelini
de tafl›yor.” Bu
do¤rultuda,
DA ideolojisinin, bilgi ve
muhabbet; siyasetinin,
tan›flmak ve anlaflmak;
amac›n›n ise daha iyi
yaflamak oldu¤u
vurgulanmaktad›r.
lerarası kültürel diyalog ve etkileşim elbette olumlu bir yaklaşımdır ve istenilen bir şeydir. Ancak bunun, içinde bulunulan ya da dayatılan koşullar altında, neye hizmet için yapıldığı da önemlidir. Görünürde siyasi bir amaç taşımayan bu
kesimin Avrasya yaklaşımını; kültürel anlama ve yakınlaşma
çabalarının bölge ülkeleri için olumlu sonuçlar sağlayacağı
ve bunun da söz konusu ülkeler için siyasal yarar ve çıkar
sağlayabileceği çıkarsamasıyla, dolaylı ve zorlama bir biçimde “çıkarların edilgen korunması” yaklaşımı içerisine
yerleştirebiliriz.
SONUÇ
Türkiye Sağı’ndaki Avrasya odaklı yaklaşımların,
Y.D.D.’nin küreselleşme süreci, emperyalizmi ve sömürücülüğüne karşı, Türkiye Solu’ndaki yaklaşımlara oranla türdeş olmadığı görülmektedir. Kapitalizm, Y.D.D., küreselleşme, A.B.D. ve genelde Batı emperyalizmi karşısında farklı
derecelerde eleştirel bir yaklaşım sergilemekle beraber,
önerdikleri çözümler bakımından milliyetçi kesimin Avrasya
kurgusu “çıkarların edilgen korunması”, Yarın Dergisi etrafındaki aydınların kurgusu “etkin blok oluşturma” yaklaşımı
içerisinde değerlendirilebilir. D.A.P. ise Avrasya algısında
söz konusu kavramlara yer bile vermemekte, siyasal bir yaklaşım göstermez görünmekte, kültürel diyalogu benimsemektedir. Bu bağlamda, D.A.P.’ın Avrasya konusuna yaklaşımını bir kategoriye sokmakta zorlanmakla beraber, dolaylı bir biçimde ve zorlamayla “çıkarların edilgen korunması” yaklaşımı içerisinde değerlendirebiliriz. Türkiye Sağı’ndaki Avrasya yaklaşımlarının
hepsinde, tarihsel ve kültürel vurguların öne çıktığı fark edilmektedir. Sağ yelpazede Türkiye
merkezli bir bakış açısına sahip olan Avrasyacı yaklaşımların, Rus Avrasyacılığı’ndan farklı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ancak bu Avrasya söylemleri arasında Rus Avrasyacılığı’na felsefik,
ideolojik olarak en yakın olanın, Yarın Dergisi aydınlarınınki olduğu belirtilmelidir.
21. YÜZYIL
[84]
21. YÜZYIL
Haziran ’10 • Sayı: 18

Benzer belgeler