xı. ulusal ekoloji ve çevre kongresi bildiri özet kitabı

Transkript

xı. ulusal ekoloji ve çevre kongresi bildiri özet kitabı
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
XI. ULUSAL EKOLOJİ
VE
ÇEVRE KONGRESİ
BİLDİRİ ÖZET KİTABI
SAMSUN - 2013
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ BİLDİRİ ÖZET KİTABI
Basım Tarihi
Baskı Adedi
Basım Yeri
: Eylül 2013
: 266
: Samsun
Karaer F. (eds) 2013. XI. Ulusal Ekoloji ve Çevre Kongresi Bildiri Özet Kitabı. Doğan Matbaası,
Samsun, 266 sf.
ii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KONGRE ONURSAL BAŞKANLARI
Prof. Dr. Hüseyin AKAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü)
Prof. Dr. Ayla ÖBER TEMİZEL anısına
KONGRE BAŞKANLARI
Dr. Fergan KARAER (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Dinçer AYAZ (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi, Ege Üniversitesi)
KONGRE SEKRETERYASI
Dr. Hatice KARAER (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Kerim ÇİÇEK (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi, Ege Üniversitesi)
ÇAĞRILI KONUŞMACILAR
Prof. Dr. Musa DOĞAN (Ortadoğu Teknik Üniversitesi)
Prof. Dr. Okan KÜLKÖYLÜOĞLU (Abant İzzet Baysal Üniversitesi)
Doç. Dr. Oğuz ÖZYARAL (Yeni Yüzyıl Üniversitesi)
KONGRE DÜZENLEME KURULU
Dr. H. Güray KUTBAY (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Mehmet YAKIŞAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Orhan KURT (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Tohit GÜNEŞ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Alev HALİKİ UZTAN (Türkiye Biyologlar Derneği, Ege Üniversitesi)
Dr. Aykut GÜVENSEN (Türkiye Biyologlar Derneği, Ege Üniversitesi)
Dr. Ş. Deniz ENGİN (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi, Ege Üniversitesi)
Dr. Handan GÜNEŞ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Meltem KUMAŞ (Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi)
Arş. Gör. Ayhan SERTKAYA (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Arş. Gör. Burak SÜRMEN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Arş. Gör. Cumhur TÜRK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Arş. Gör. İlter Kutlu HATİPOĞLU (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Arş. Gör. Nilay ŞENER (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Arş. Gör. Zeynep UZUN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Özlem Özçakır SÜMEN (Ondokuz MayısÜniversitesi)
Aydın PEKER (Samsun Bilim Sanat Merkezi )
Emin KARAMAN (X. Su ve Orman Bölge Müdürlüğü)
Gamze AKSÖZ (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi)
Necip DALKILIÇ (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi)
Ömer Faruk KARA (Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi)
Dr. Öğrencisi Ayla SARIOĞLU SAKA (Öğretmen) (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Dr. Öğrencisi Betül ÖZENLİ (Öğretmen) (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Öğrencisi Hakan YILMAZ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Öğrencisi Yusuf BAYRAKCI (Ege Üniversitesi)
YL Öğrencisi Oğuzkan CUMHURİYET (Ege Üniversitesi)
KONGRE BİLİM KURULU
Dr. Abdullah HASBENLİ (Gazi Üniversitesi)
Dr. Ahmet AKSOY (Erciyes Üniversitesi)
Dr. Ahmet ALTINDAĞ (Ankara Üniversitesi)
Dr. Ali BİLGİN (Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi)
Dr. Ali Kemal AYAN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Ali UZUN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Bahtiyar ÖZTÜRK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Barbaros ÇETİN (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Dr. Barış AŞÇI (Ardahan Üniversitesi)
Dr. C. Can BİLGİN (Ortadoğu Teknik Üniversitesi)
Dr. C. Varol TOK (Onsekiz Mart Üniversitesi)
Dr. Cevdet Yılmaz (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Dürdane KOLANKAYA (Hacettepe Üniversitesi)
Dr. Ergin HAMZAOĞLU (Gazi Üniversitesi)
Dr. Erkan YALÇIN (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Erkan TAŞKAVAK (Ege Üniversitesi)
Dr. Ferah SAYIM (Ege Üniversitesi)
Dr. Füsun UÇAR (Ege Üniversitesi)
Dr. Gürcan GÜLERYÜZ (Uludağ Üniversitesi)
Dr. Gürsel ERGEN (Ege Üniversitesi)
Dr. H. Güray KUTBAY (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. H. İbrahim ZEYBEK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Haluk KEFELİOĞLU (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Hasan KORKMAZ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Hasan ÖZÇELİK (Süleyman Demirel Üniversitesi)
Dr. Hasan SEVGİLİ (Ordu Üniversitesi)
Dr. Hayri Duman (Gazi Üniversitesi)
Dr. İskender PARMAKSIZ (Gaziosmanpaşa Üniversitesi)
Dr. İsmail KARABOZ (Ege Üniversitesi)
Dr. Kani IŞIK (Akdeniz Üniversitesi)
Dr. Levent ŞIK (Celal Bayar Üniversitesi)
Dr. Mehmet SAĞIROĞLU (Sakarya Üniversitesi)
Dr. Murat BİRİCİK (Dicle Üniversitesi)
Dr. Mustafa SÖZEN (Bülent Ecevit Üniversitesi)
Dr. Nazmi POLAT (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
iv
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Dr. Nilgün BALKAYA (İstanbul Üniversitesi)
Dr. Nurtaç OĞLENİ (Sakarya Üniversitesi)
Dr. Omca ÇOBANOĞLU (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Dr. Özcan SEÇMEN (Ege Üniversitesi)
Dr. Salih TERZİOĞLU (Karadeniz Teknik Üniversitesi)
Dr. Selim Sualp ÇAĞLAR (Hacettepe Üniversitesi)
Dr. Sema İŞİSAĞ ÜÇÜNCÜ (Ege Üniversitesi)
Dr. Serdar TEZCAN (Ege Üniversitesi)
Dr. Sağdan BAŞKAYA (Karadeniz Teknik Üniversitesi)
Dr. Şeref SOYLU (Sakarya Üniversitesi)
Dr. Yüksel COŞKUN (Dicle Üniversitesi)
Dr. Zeki AYTAÇ (Gazi Üniversitesi)
SPONSORLAR
Molgen Biyoteknoloji Laboratuar Malzemeleri San. Ve Tic. Ltd. Şti.
Eko Zon Halk Sağlığı ve Çevre Danışmanlığı
Kudret Göz Hastanesi
v
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Prof. Dr. Ayla ÖBER TEMİZER Kimdir?
E.Ü. Fen Fak. Biyoloji Böl. Zooloji Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi
20 Temmuz 1945’te İzmir’de doğmuştur. 1965’te İzmir Kız Lisesi’nden ve 1969’da
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Tabii İlimler Bölümü’nden mezun olmuştur.
Mezuniyetinden sonra aynı bölümde ilk dört yıl teknik asistan kadrosunda yüksek
lisansını da tamamlayıp doktoraya başladıktan sonra 1973 yılında akademik kadroya
geçmiştir. 1977 yılında kazandığı DAAD bursu ile gittiği Almanya Köln Üniversitesi’nde
doktora çalışmalarına devam etmiştir. 1980 yılında yine Zooloji Anabilim Dalı’nda
doktorasını tamamlamıştır. 1986’da yardımcı doçent, 1989’da doçent ve 1998’de
profesör olarak akademik yaşamına devam etmiştir. Birçok idari, akademik ve mesleki
görevlerde bulunmuştur. Sitoloji, Hayvan Morfolojisi ve Anatomisi alanlarında uzman
olup, bilimsel dergilerde 21 adet makalesi, ulusal ve uluslararası toplantılarda
sunulmuş 9 adet bildirisi, tamamlanmış 6 adet projesi, yöneterek sonuçlandırdığı 5
adet yüksek lisans, 2 adet de doktora tezi bulunmaktadır. Uzmanlık alanlarıyla ilgili
olarak 3 adet teksir, 2. ve 3. baskıları çıkan 5 adet kitap bilime kazandırmıştır. Dört
yıllık öğrencilik yaşamı da dahil olmak üzere yaklaşık 45 yıllık üniversite çalışma
yaşamında sonra 2010 yılının Mart ayında emekli olmuştur.
vi
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Ailesinde birçok erken ölümü de bu camiada yaşamıştır. 1993’te eşinin ölümünün
ardından onu öncelikle biricik kızı Güher ve daha sonra hasta iken bile ona ders
yapabilme gücünü veren öğrencileriyle arasında oluşan bağ hep ayakta tutmuştur. Her
anneanne de olduğu gibi Ioanna Ayla ve Vania Deniz isimli dünya tatlısı torunları ile
hayatına neşe ve mutluluk gelmiştir.
Sanatçı ruhlu duyarlı insan Prof. Dr. Ayla Öber’in resimle ilgisi 1996 yılında
başlamış, pastel, yağlı boya ve karakalem çalışmalar yapmıştır. 2004’ten bu yana da
kendi geliştirdiği karakalem stilinde biyolojiden seçtiği örnekleri gönül gözüyle ele alıp
çalışmıştır. Smyrna Bilim ve Sanat Platformu kurucularından ve aktif üyelerindendir.
Ayrıca fotoğrafçılıkla da uğramış ve bütün bu çalışmalarını 5 kişisel, biri Sakız
Adası’nda olmak üzere 10 karma sergiyle sevdikleri ve sevenleriyle paylaşmıştır.
Sanatçı ruhunu ayrıca 2. baskısı çıkan Körfeze Veda ve Yıllara Uzanan Yollar isimli 2 şiir
kitabı ile de bir kez daha kanıtlamıştır. Şiirlerinin içinde bestelenerek Türk Sanat
Müziği şarkısı olarak dinleyiciye ulaşanları da bulunmaktadır. Kızı Güher'e ithaf ettiği
Körfeze Veda şiir kitabının önsözünde, "Ressam olmadan resim yapmak, edebiyatçı
olmadan şiir yazmak ve bunları sergilemek ya da yayınlamak kuşkusuz bunu gereğince
yapanlar tarafından yadırganıyordur. Ama ben sevgili öğrencilerime meslekleri dışında
bir uğraşları da olmasının, yaşamlarının bir döneminde çok önemli olabileceğini
göstermek için yaptıklarımın yadırganmamasını diliyorum" diyerek aslında hem
mütevazılığını hem de çok yönlülüğünü göstermektedir.
Prof. Dr. Ayla Öber 26 Mart 2012 tarihinde vefat etmiştir.
vii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Çağrılı Konuşmacı: Prof. Dr. Musa DOĞAN
ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretm Üyesi
[email protected]
İlköğretimini Samsun’da tamlayan Sn.
Doğan Orta Öğretiminin ilk iki yılını 1970-1972
yılları arsında Perşembe Öğretmen Lisesinde ve
akabinde son sınıfını 1973 yılında Ankar Yüksek
Öğretmen
Okulu
Hazırlık
Lisesinde
tamamlamıştır.
1977
Yılında
Ankara
Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü ve
Ankara Yüksek Öğretmen Okulundan mezun
olan Sn. Doğan, Türk Eğitim Vakfı tarafından
verilen Hikmet Birand Bursu ile gittiği
Edinburgh Üniversitesinden 1978 yılında
Yüksek lisans ve 1982 yılında ise doktora derecelerini almıştır. Yurda dönüşünde 1983
yılında ODTÜ ‘de göreve başlamış, 1986 yılında Doçent ve 1992 yılında Profesör
olarak atanmıştır. A.B.D, Japonya ve Avrupa’da bulunan çeşitli üniversite ve araştırma
kurumlarında TÜBİTAK NATO, Sibbalt Trust ve British Counsil bursları ile post
doktora yapan Sn. Doğan bölüm başkanlığı, dekanlık, rektör yardımcılığı, Üniversiteler
Arası Kurul üyeliği, TÜBİTAK Temel Bilimler Grubu üyeliği görevlerinde bulunmuştur.
Bu görevlerin yanında DPT ve MEB tarfından yürütülen Dünya Bankası ve Avrupa
Birliğince desteklenen çeşitli projelerde danışmanlık görevi yapmıştır. Sn. Doğan’ın
Bitki Sistematiği, Bitki Çeşitliliğinin Ekolojik Modellemesi, Sitotaksonomi ve Bitki
Morfoloji-Anatomisi konularında uluslararası ve ulusal dergilerde yayınlanmış çok
sayıda bilimsel makalesi, kitapları ve tercüme edilmiş bazı eserlerde bölümleri
bulunmaktadır. International Association for Plant Taxonomists ve The American
Society of Plant Taxonomists vb. çeşitli uluslararası mesleki kuruluşların üyelikleri
bulunan Sn.Prof. Doğan evli ve iki çocuk babasıdır.
viii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BİTKİ ÇEŞİTLİLİĞİNİN ANLAŞILMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KULLANIMINDA
EKOLOJİK VERİLERİN ÖNEMİ
Musa DOĞAN
ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyolojik Bilimler Bölümü
Ankara
Özet
Bu tebliğde, ülkemizdeki bitki çeşitlililğinin anlaşılması ve etkin
korunmasında ekolojik verilerin önemi ülkemizde son dönemde yapılmış bazı güncel
revizyon çalışmaları tabanında açıklanmıştır. Esas olarak, sistematik analizlerin gerek
gruplandırma ve gerekse belli grupların isimlendirilmek suretiyle taksonomik
kategorilere oturtulması işlemleri aşamalarında ekolojik verilerin önemi büyüktür.
Sistematik analizlerde kullanılan sistematik veriler ya bitkinin kendisinden elde
edilmekte ya da bitki-ekolojik ortam etkileşiminden ortaya çıkmaktadır. Her bir
taksonun yetiştiği habitat, iklim bölgesi, anakaya çeşidi ve toprak tipi, rakım,
çiçeklenme zamanı, tozlaşma sendromu ve bitki birliği tipi ilgili taksononun
karekterizasyonu bakımından önemlidir. Güncel çalışmlarda sekans analizlerine dayalı
olarak ortaya konulmuş filogenetik ağaçların doğrulanması ve zaman skalasının ortaya
konularak ilgili grubun zaman içerisindeki gelişiminin anlaşılması ve buna göre
sınıflandırmanın ortaya konulması açısındanda ekolojik verilerin önemi büyüktür.
Koruma biyolojisi teknikleri kullanılmak suretiyle ilgili bitki çeşitliliğinin
sürdürülebilirliği için koruma alanlarının belirlenmesi, taksonların IUCN tehdit
kategorilerinin ortaya konulması ve ekosistemlerin Coğrafik Bilgi Sistemi (GIS)
yöntemi ile modellenmesi ve izlenmesinde ekolojik veriler önem arz etmektedir.
Bitkisel çeşitliliğin modellenmesi çalışmalarında taksonların yayılışı ve biyolojik
çeşitlilik indeks değerlerinin ekolojik parametrelerle ilişkilendirilmesi ile uydu
görüntüleri okunabilir hale gelmekte ve bu sayede çeşitliliğin zaman içerisindeki
gidişatı izlenebilmektedir. Öyle ise, mevcut bitki çeşitliliğinin içinde bulunduğu
ortamın ekolojisi ile birbirinden ayrılmayan bir bütün olduğunu belirtmekte yarar
vardır.
ix
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Çağrılı Konuşmacı: Prof. Dr. Okan KÜLKÖYLÜOĞLU
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü. Gölköy 14280 Bolu,
Türkiye. e-posta: [email protected], [email protected], [email protected].
Web adresi: kulkoyluoglu_o.web.ibu.edu.tr
1965 yılında Küçükçekmece, İstanbul
doğumludur. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Fen
Fakültesi Biyoloji Bölümünden mezun olmuş ve
1992-1993 döneminde Milli Eğitim Bakanlığı bursu
ile Amerika Birleşik Devletlerine gitmiştir. 1994
yılında Çevre Bilimleri (Environmental Sciences)
dalında Kaliforniya Devlet Üniversitesi, Fullerton’dan
(California State University, Fullerton) yüksek lisans
programını başarıyla bitirerek 1995 yılı başında
Nevada (Reno) Üniversitesinde (University of
Nevada, Reno), Ekoloji, Evrim, Koruma Biyolojisi
(Ecology, Evolution, Conservation Biyology) doktora programına kabul edilmiştir.
Burada dört sene Dr. Gary L. Vinyard (1949-1998) ile çalışmış ve 1999 yılında
Türkiye’ye dönmüştür.
Halen Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi-Biyoloji
Bölümünde Hidrobiyoloji Anabilim Dalı başkanı olarak görev yapmaktadır.
Ezbercilikten ve taklitçilikten uzak, yenilikçi, üretken, özgün ve kaliteli bilimsel
eğitimin önemine inanmaktadır. Çevremizde bulunan bütün canlı ve cansız doğal
zenginliklerin korunması ve bunların gelecek nesillere aktarılması doğrultusunda
yapılan her türlü bilimsel etkinlik, çalışma ve düşünceyi desteklemektedir. Kendisi
her türlü sucul ortamda yaşayabilen omurgasız hayvanlar grubundan Ostrakoda
(Crustacea) üzerinde uzmandır.
Literatüre kazandırdığı birçok yeni cins ve tür sahibidir. Bu çalışmalarının
ürünü olarak gerek yurtiçi ve gerekse de yurtdışında yayımlanmış, sunulmuş, eğitimi
verilmiş seminer ve konferans gibi 500’den fazla etkinlikte görev almıştır. 1998
senesinde literatüre kazandırdığı bir model (Ostracod Watch Model) Ostrakod Saat
Modeli türlerin mevsimsel dağılımını şekilsel olarak gösteren bir modeldir. Yine 2006
senesinde, (Pseudorichness) Sahte Zenginlik adlı kavramı ilk kez literatüre
tanıştıran kişidir. Bu kavrama göre bir ortamda bulunan yaygın olan (kozmopolit) ve
olmayan nadir türler arasındaki orana göre o ortamın sadece kantitatif değil aynı
zamanda kalitatif önemi ve değeri tespit edilebilir. 2006 senesinde yine uluslar arası
bir konferansta ilk kez sunduğu (Cosmoecious species) (Yaygın-dağılımlı tür)
kavramıyla dikkat çekmiştir. Bu yaklaşıma göre hem kozmopolit hem de ekolojik
toleransı geniş olan türlerin yaşama şanslarının daha fazla olabileceğini ve bunların
su kalitesi ve söz konusu ortamın biyolojik çeşitliliğini belirlemede gösterge tür
x
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
olarak kullanılabileceği yaklaşımını kazandırmıştır.
Prof. Dr. Okan Külköylüoğlu “Çevre ve Çevre: insan-doğa ilişkisi” adlı Türkçe
basılan kitabın sahibidir. Sayın Külköylüoğlu şimdiye kadar 24 farklı ders vermiştir.
Yurtdışı ve yurtiçinde 26 farklı dergi ve kuruluşta Editör Listesinde bulunmakta
ve/veya hakemlik yapmaktadır. Son 15 yıldır başta Bolu ve çevresindeki doğal
alanların korunması ve yaşatılması için mücadele etmektedir. Buna en güzel
örneklerden birisi Abant Gölü Tabiat Parkı’nda verdiği mücadele yurtiçi ve yurtdışı
basında da ses getirmektedir. Kurucuları arasında bulunduğu Limnoloji Derneği
başkanlığını 2008 yılından bu yana yürütmektedir. Uzmanlık alanı dışında arkeoloji,
tarih ve kültürel çalışmalara da ilgisi vardır. Evli, Poyraz ve Uras adlı iki oğlu vardır.
İngilizce bilmektedir.
xi
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKOLOJİ VE ÇEVRE (KORUMA) BİYOLOJİSİ: NEREDE, NASIL, NEDEN
ÇALIŞMALIYIZ?
Okan KÜLKÖYLÜOĞLU
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 14280 BOLU,
[email protected]
Özet
Çalışma konuları bakımından kökeni 2000-3000 yıl öncesine kadar uzanan Ekoloji
bilimi 1915 yılında (British Ecological Society) Biyoloji’den ayrılmış ve ayrı bir bilim dalı
olarak kabul edilmiştir. Öte yandan ondan çok daha genç bir bilim dalı olan Çevre (Koruma)
Biyolojisi ise 1940’lı yıllardan sonra doğa ve çevreye verilen tahribata karşı doğan ve bir
“Tepki” bilimidir. Her iki bilim dalının ortak çalışma konuları olmasına rağmen temel olarak
ayrılmış amaç ve konuları vardır. Örneğin, Ekoloji ise canlı-cansız bütün varlıklar
arasındaki işleyişin neden ve sonuçlarıyla ilgilenir, genellikle de doğrudan çözüm arayışına
girmezken Çevre Biyolojisi bilim dalı yapısal olarak çevremizdeki canlı ve cansız varlıklar
üzerindeki etkilerin nedenini ve olası çözümlerini konusu içine alır ve öncelikle ve özellikle
‘çevre ve insan’ ilişkisini inceler. Ekolojide odak noktası insan değildir fakat insan-doğa
ilişkisi ilgi alanlarındandır. Ekolojide çalışma alanı içinde açık ve kesin bir biçimde
belirlenmiş değer yargısı yokken, Çevre (Koruma) biyolojisi yargılar ve değerler üzerinden
doğayı değerlendirir. Buna göre doğanın içsel (doğal, esasi) “bir şeyin sonu kendiliğinden
olur” ve kullanım (faydacıl) “bir şeyin sonu bir diğerinin başlangıcıdır” değerleri vardır. Bu
ve bunun gibi farklar her iki bilim dalının çalışma alanlarını ayırdığı gibi, sınırlarını da az
çok belirler. Gerek ekoloji ve gerekse çevre kavramlarının iyi anlaşılması için her iki bilim
dalı hakkında temel eğitimini iyi bir şekilde verilmesi-alınması ve uygulanması gerekir. Her
bilim alanında olduğu gibi çalışmalarımız her zaman titiz ve dikkatli olmalı, duygusallığa
yer vermeyen objektif, doğayı koruyucu ve doğayı anlamaya yönelik olmalı. Çalışmalarımız
yeni Hipotez(ler) üretebilmeli, tekrardan çok yeni yaklaşımlar çıkartabilmeli yeni görüşler
sunabilmeli. Her iki bilim dalının ortak objesi olan ve en az tür seviyesinde taksonomi ve
sistematik uygulanmalı, istatistik kullanılmalı, yeterince sayısal veri toplanmalı, farklı
disiplinlerle ortak çalışmalara mutlak yer verilmeli. Bütün bunları 1) Biyoçeşitliliği ve
genetik yapıyı korumak, 2) İlişkiler bütünlüğünü anlayabilmek, 3) Geçmişi günümüze,
günümüzü de geçmişe bağlamak ve böylece geçmişi geleceğe ilişkilendirmek, 4) Çareler ve
olasılıkları arttırmak, 5) Yaşama şansını artırmak ve 6) Olası önlemleri önceden kestirmek
için yapmalıyız. Bu amaçlarla “Zor veya kolay diye ayırmadan her yerde” çalışmalıyız.
Mağara, sıcak su, yalaklar, kaynak suları, kumullar, dağ tepeleri, ağaç kovukları, yarı çöl
(kurak) alanlar, haliç, sulak (bataklık) alanlar, çayır ve meralar, ekotonlar, yaprak üstü/altı,
HİS ve HES’ler ve benzeri alanlar/habitatlar ülkemizde çalışılmayı bekleyen önemli
alanlardır. Halen (ve gelecekte) her iki bilim dalından türetilmiş birçok yan dal ortaya
çıkmıştır. Ekolojiden Atomik, Galaktik, Küresel, Şehir, Fizyolojik, Moleküler, Ekonomik
ekoloji gibi farklı yan dallar doğarken, Çevre (Koruma) Biyolojisi Çevre Mühendisliği, Çevre
Denetçisi, Çevre Danışmanlığı gibi daha çok yönetimsel alanların doğmasına neden
olmaktadır. Buda her iki bilim dalı içinde ayrı uzmanlık (iklim bilimci gibi) alanları
xii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
demektir. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada bir ekolog “55 yaşlarında, erkek, komünite
ve ekosistemler üzerinde arazide gözlem ve deneye dayanan çalışmalar yapan ve bu
çalışmalarından uzmanlık düzeyinde beklentisi olan kişi” olarak tanımlanırken, 20 sene
önce bu tanım 38 yaşlarında erkek ve sucul sistemlerle çalışan profesör ünvanlı kişi olarak
tanımlanırdı. Ülkemizde ise bir derginin 1991 yılından bu yana yayımladığı 755 yayına
dayanarak 1231 erkek yazara göre 453 bayan yazarın yayımlarda ismi geçmiştir. Buna göre
erkeklerin ekoloji ile ilgili çalışmalara daha fazla ağırlık verdiği görülmektedir. Ancak bu
yayınların sadece %43 kadarı ekoloji ve çevre ili ilgili çalışmalardır. Bu durumda ekoloji ve
çevre bilimi çalışmaları iç içe algılanmakta ve bu iki ayrı bilim dalının aynı kavram
altındaymış gibi yanlış bir algı doğduğu görülmektedir. Her iki bilim alanı için mağara,
yalaklar ve sıcak su kaynaklarında yaptığımız çalışmaları karşılaştırmak olasıdır.
Anahtar Sözcükler: Ekoloji, Çevre, Koruma Biyolojisi, Mağara, Yalaklar, Sıcak su
xiii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Çağrılı Konuşmacı: Doç. Dr. Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Okulu, [email protected]
İstanbul, 22 Temmuz 1956 doğumludur. Lisan
Eğitimini 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık
Fakültesinde yapmıştır. İstanbul Üniversitesi İşletme
İktisadı Enstitüsünde 1988 yılında “İşletme İktisadı
İhtisası
Sertifika
Programını”
tamamlamıştır.
Mikrobiyoloji alanında Yüksek lisansını, 1989 yılında
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Mikrobiyoloji Anabilim Dalında tamamlamış ve
Hollanda Kraliyet Akademileri CBS Enstitüsü tarafından
yüksek
başarı
ile
onurlandırılmıştır.
İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme
Yönetimi ve Organizasyonu Bölümünde Hastane ve
Sağlık Kuruluşları Yönetiminde tezsiz yüksek lisans ve
ayni yıl İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmasötik Mikrobiyoloji
Anabilim Dalında ise Doktora çalışmalarını tamamlamıştır. YÖK tarafından 2012 nisan
ayında üniversite Sağlık Bilimleri Mikrobiyoloji Temel alanı Mikoloji alt alanında
Doçentliğine yükseltilmiştir.
Ulusal ve Uluslararası platformlarda yayımlanan 285 bilimsel çalışma ve makalesi,
16 adet kitapta bölüm ve düzenleme çalışması ve 1 adet İngilizce, 3 adet Türkçe basılı
kitabı bulunmaktadır. Sektörel ve akademik olarak çalışma alanları Mikrobiyoloji, Çevre
Sağlığı, İş ve İşçi Sağlığı, Eğitim ve İletişim Becerileri, Hastane ve Sağlık Kurumlarında
Yönetsel Çalışmalar ve Halk Sağlığı konuları üzerinedir. TC. Sağlık Bakanlığı adına 2005–
2007 yılları arasında AB projeleri dâhilinde üst düzey usta eğitmen, 2008 yılında ise
eğitim danışmanı olarak görev almıştır. Bugüne kadar toplam Uluslararası destekli 18
projede görev yapmıştır. Türkçe ve İngilizce olarak sağlık ve sosyal bilimler çerçevesinde
toplam 14 lisans, 13 lisans sonrası hizmet içi bilgi artırımı programı ve 9 lisansüstü olmak
üzere toplamda 36 programda dersler vermiştir. Davetli ve akademik amaçlı ulusal ve
uluslararası arenelarda toplam 220 konferans vermiştir.
Son iki yıl içersinde 2012 ve 2013 yılları içersinde görsel medyada sosyal ve
akademik içerikli temelde sağlık ağırlıklı 127 TV pogramı ile 45 radyo programının
konuğu olmuş ve ayrıca ulusal tv kanallarında 42 haber programında bilgiler vermiş,
internet üzerinden yayımlanan toplamda 408 ayrı web. portalında halk sağlığını
ilgilendiren konular üzerine haberlerde yer almıştır.
Halen doçent ünvanı ile çalışmakta olduğu Yeni Yüzyıl Üniversitesinin kurucu
öğretim üyelerindendir. Bugüne kadar “Üniversite Öğrenci Dekanlığı” ve “Sağlık
Hizmetleri MYO Müdürlüğü”, “Eczacılık Fakültesi Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
başkanlığı” ile “Ders, Derslik, Eğitim Planlama ve Etkinlikler Koordinatörü” olarak çeşitli
idari görevlerde bulunmuştur. YYÜ SHMYO Müdürü, üniversite senato üyesi, Eczacılık
Fakültesi Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu üyesi ve aynı zamanda Yeni Yüzyıl
Üniversitesinin YÖK nezninde Üniversite Eğitim Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.
xiv
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR EKO-YAŞAM TARZI İÇİN 4+1 G
Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Okulu
Özet
Çalışmamızın temel amacı, dünün ihitiyaçlarının bugünün, bugünün ihtiyaçlarının
ise yarının sorunları olarak sürekli karşımızda durmasının temel unsurlarını ve gerek
tetikleyici, gerekse karıştıcı faktörlerini masaya yatırmak, tartışmak ve gereken farkındalığı
yaratabilmektir. Çağlar boyu insan oğlunu ihitiyaçaları ve onalara aranan çözüm yolları
ekosisteme zarar vermeden 1900’lerin başına kadar gelebilmiştir. Ancak teknolojinin
hayatımıza girmesi, yaşama hız kazandırması ve egolar ekosistemi yıkmaya yönelmiştir.
İnsan egolarının ekosistemi kullanırken kendi ihitiyaçlarına yönlenmesi ve yarattığı yıkım
yeni bir yaşam tarzını ortaya koymuştur. Ekosistem bir döngü olmak çıkartılmış insanın
yönettiği ikinci doğaya dönüşmüş ekosistem artık bir egosistem olmuştur.
Son yıllarda yeşil yaşam, yeşili koru, doğaya saygı, eko yaşam adı altında yarını
koruyabilmek için yüzlerce Sivil Toplum Kuruluşu neredeyse her gün onlarca planlama
çalışmaları yürütmektedir. Günümüzde doğal kaynakların kullanımı, gıda politikasının
oluşumu ve gıda üretimi, endüstriyel çıktılar, son yüzyılda çığ gibi büyüyen atık ve çöp
dağlarının yanı sıra aritmetik olarak artan dünya nüfusun yarattığı kalabalık.
Durdurulamaz bir hızla değişen yaşam tarzı, kentleşen dünya İnsanoğlunun yaptığı yollar,
binalar tüm bu hız ve arkasındaki gizli kaotik gelişim, nasıl bir dengeye getirilebilir. Yüzyıl
öncesinin doğal yaşamı bugün bizim kontrolümüzden de çıkmış bir “ikinci doğa” kavramı
gerçeği yaratılmıştır. Nedir bu kavram?, neler yapmalıyız?
Bu çalışmamızın temeli oluşturan ve ekosistemi korumaya yönelik eko-yaşam
tarzını sürdürülebilir şekilde yürütebilmek için [4+1G] kavramını benimseyebilmek ve
elbette benimsetmeye çalışmak ve farkındalığı yaratmak gerekmektedir. Ekosistemi bir çöp
yığını olmaktan uzaklaştırmak, günümüz endüstriyel üretim hızının çıktılarını kontrol
edebilmek, artık bir ulusaşırı politika olarak ele alınması şart olmuş olan gıda ihitiyacını
anlayabilmek için [4+1G] i tartışmamız, onunla tanışmamız ve bir “eko yaşam tarzı”
yaratmamız gerekmektedir. Bu kavramın dört ana başlığını {[G.1] “Geri dönüştür”}, {[G.2]
“Geri kullan”-(farklı bir amaç için yeniden tekrar kullan)}, {[G.3] “Gerile” (ihtiyacın kadar
al, gereksiz fazla tüketim yapma)}, {[G.4] “Geri Çevir” (ihtiyacı değilse alma, reddet)}
oluşturmaktadır, ancak bütün bunları yapmayı son [+1G] kavramını gereksinilmektedir
oda {“Görev Edin” (kendine sorumluluk kazandır)} ile tüm yapılmak istenileni
sürdürülebilir hale getirebilmekle mümkün olabilmektedir.
Küreselleşmenin hızı aniden küçülen dünyada dünya devi şirketlerin sosyal
sorumluluk projeleri, devletlerin uluslararası anlaşmaları, yerel yönetimlerin tomlum adına
yaptığı projeler ve herkezin kendi sorumluğu sonuç biz yapmıyoruz ve/veya ben
yapmadım cümlesi, dönüp sormalımız gereken soru; biz yapmıyoruz o zaman kim bu
dünyayı bu kadar kötü kullanıyor.
Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilirlik, ekosistem, egosistem, eko yaşam tarzı, geri
dönüşüm,
xv
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İÇİNDEKİLER
Sayfa
SÖZLÜ BİLDİRİ ÖZETLERİ ..............................................................................................................................................................................
AKŞEHİR VE ÇEVRESİNİN EKOTURİZM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ .........................................................................................1
TROL BALIKÇILIĞININ ÖNEMİ VE EKOSİSTEME ETKİLERİ ...........................................................................................................................2
ÜLKEMİZDE ÇED SÜRECİ GEREKLİ OLAN PROJELERDEKİ DEĞİŞİMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................3
ÖMERLİ BARAJ GÖLÜ (İSTANBUL) SU KALİTESİ DURUMUNUN İNCELENMESİ ..................................................................................4
TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR EPİFİTİK BRYOFİT BİRLİĞİ (PYLAISIETUM POLYANTHAE) .......................................................................5
TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR EPİFİTİK BRYOFİT BİRLİĞİ (SYNTRICHIETUM PAPILLOSAE) .....................................................................6
TİPİTOP VE ARKADAŞLARI İLE TOPRAĞI TANIYORUZ 4: ÇOCUKLARLA TOPRAĞI TANIMA SERÜVENİ..................................7
TEKNİK BİLİMLERDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ EĞİTİMİNİN ÖNEMİ ....................................................................................................8
DOĞA TARİHİ MÜZELERİ VE EKOLOJİ BİLİNCİ ...................................................................................................................................................9
BATMAN BARAJ GÖLÜ’NÜN TROFİK DURUMUNUN BELİRLENMESİ ..................................................................................................... 10
AMELİYATHANEDEKİ KİMYASALLAR .................................................................................................................................................................. 11
TIBBİ ATIKLARIN YAKILMASI VE “DİOKSİNLER VE FURANLAR” ............................................................................................................ 13
EKOSİSTEMDEKİ DEĞİŞİKLİKLER ÇOCUKLARIN YAŞAMLARINI OLUMSUZ ETKİLİYOR MU? .................................................... 14
ULAŞIMDA ENERJİ TASARRUFU FARKINDALIK DÜZEYİ VE ÇEVREYE ETKİLERİ ............................................................................ 15
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK, ÇEVRE BİLİNCİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA BAĞLAMINDA
İŞLETMELERİN SORUMLULUKLARI ...................................................................................................................................................................... 16
ÇEVRE OLGUSUNUN KURULUŞLARIN İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİ ÜZERİNE YAPMIŞ OLDUĞU ETKİLER ............. 17
ÇEVRE SORUNLARI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: GÜNÜMÜZDEKİ VE GELECEKTEKİ OLASI ÇEVRE
SORUNLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÜZERİNE ETKİLERİ ..................................................................................................... 18
ÇEVRE YÖNETİMİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÜZERİNE BİR İNCELEME ............................................................................... 19
İNSAN VE EKOLOJİK SAĞLIK AÇISINDAN EKO-ECZACI ................................................................................................................................ 20
KARBON AYAK İZİ.......................................................................................................................................................................................................... 21
TIBBİ ATIK YÖNETİMİ ÜZERİNE BİR DERLEME .............................................................................................................................................. 22
TURİZM SEKTÖRÜNDEN HİZMET ALANLAR AÇISINDAN ÇEVRE, ÇEVRESEL DUYARLILIK VE SAĞLIKLI ÇEVRE
ANLAYIŞI ÜZERİNE BİR İNCELEME ....................................................................................................................................................................... 23
ÇEVRE SORUNLARINDA ULUSLARARASI YAKLAŞIMLAR ........................................................................................................................... 24
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMADA MÜLKİYET, GELİŞTİRME VE KAYNAK ÇATIŞMASI .................................................................. 25
İLAÇLAR VE EKOFARMAKOLOJİK RİSKLERİ ..................................................................................................................................................... 26
ÜNİVERSİTE
ÖĞRENCİLERİNİN
RADYASYON
KAYNAKLARI
HAKKINDAKİ
BİLGİ
DÜZEYLERİ:
KATMANLANDIRILMIŞ RANDOMİZE ÇALIŞMA................................................................................................................................................ 27
MÜHENDİSLİK ALANLARINDA ÇALIŞAN YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNDE YAŞLI ÇEVRESİ ALGISI ................................ 28
ÇOCUK GELİŞİMİNDE EKOLOJİK YÖNDEN OYUNUN, OYUN ARAÇ VE ALANLARININ YERİ, ÖNEMİ ........................................ 29
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA:TÜRKİYE VAKASI ........................................................................................................................................... 30
EKOECZACILIK ................................................................................................................................................................................................................ 31
EKOFARMAKOLOJİ VE ANTİBİYOTİK DİRENCİ ................................................................................................................................................ 32
xviii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
RADYOAKTİVİTE İLE ÇALIŞILAN ORTAMDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN MEVCUT RİSKLERİN
ANALİZ EDİLMESİ .......................................................................................................................................................................................................... 33
BESİ ORTAMI BİLEŞİMİNİN AMSONIA ORIENTALIS DECNE.‘NİN IN VİTRO ÇOĞALTIMINA ETKİSİ .......................................... 34
ILGAZ DAĞI YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASINDA YAPILAN YABAN HAYATI ENVANTER
ÇALIŞMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ........................................................................................................................................................... 35
EKOLOJİ VE ÇEVRE AÇİSİNDAN KOMPAKT KENT KAVRAMI VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ .......................................................... 36
BİFENTRİNİN GENOTOKSİSİTESİNE KARŞI DOĞAL KORUNMA: SEMİZOTU (PORTULACA OLERACEA L.) ........................... 37
FARKLI SİYANOBAKTERİLERİN METABOLİK AKTİVİTELERİ ÜZERİNE FE (III) ETKİSİ ............................................................... 38
NEONİKOTİNOİDLERİN KRONİK TOKSİSİTESİ İLE ÖMÜR UZUNLUĞU ARASINDAKİ İLİŞKİ ..................................................... 39
AFİT-KARINCA İLİŞKİLERİNİN EKOLOJİK SÜREÇLER AÇISINDAN ÖNEMİ.......................................................................................... 40
YÜKSEKLİK İLE DÜZCE İLİNDEKİ OSTRAKODA (CRUSTACEA) TÜRLERİNİN BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK VE
EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BELİRLENMESİ ........................................................................................................ 41
EKOLOJİK BOZULMALAR VE EKOLOJİK RESTORASYON METOTLARI ................................................................................................... 42
DERİN ALKALİN BİR GÖLÜN (HAZAR GÖLÜ, ELAZIĞ) EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ............................................................................... 43
BURDUR BÖLGESİ OSTRAKOD’LARININ (CRUSTACEA) DAĞILIMI VE EKOLOJİSİ ........................................................................... 44
SUCUL MAĞARA OSTRAKOD’LARININ EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ VE GÜNCEL DAĞILIMLARI ...................................................... 45
SOLUCAN (EISENIA FETIDA SAVIGNY 1826) GÜBRESİNİN KUŞBURNU (ROSA CANINA L.) FİDELERİNİN
GELİŞİMİNE ETKİLERİ ................................................................................................................................................................................................. 46
ENGELLİ BİREYLERİN YAŞAM ALANLARINDAN”BÜYÜKADA” ................................................................................................................. 47
ÇEVREYE ENGELE RUHSAT VERME! ..................................................................................................................................................................... 48
GÜL VADİSİ PROJESİNDE BİTKİSEL TASARIMLAR ......................................................................................................................................... 49
ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRESEL FARKINDALIKLARININ BELİRLENMESİ ............................................................................. 50
SULAMA SUYU ÖRNEKLERİNDE BELİRLENEN BAZI MAKRO VE MİKRO ELEMENTLERİN ÇEVRE KİRLİLİĞİ
AÇISINDAN İKİ FARKLI DÖNEMDEKİ DEĞİŞİM SEYRİ: KIRKLARELİ İLİ ÖRNEĞİ............................................................................ 51
“EKOLOJİNİN TEMEL İLKELERİ” (E. U. ODUM VE G. W. BARRET) KİTABI HAKKINDA BİR ELEŞTİRİ DENEMESİ ............. 52
ÇEVRE YATIRIMLARI EKO-POLİTİĞİ; ANTALYA ÖRNEĞİ ............................................................................................................................ 53
SÜRDÜRÜLEBİLİR SU KULLANIMI AÇISINDAN AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE POLİTİKALARINA TÜRKİYE’NİN
UYUMU ................................................................................................................................................................................................................................ 54
ÖĞRETMEN ADAYLARININ ORMANA YÖNELİK TUTUMLARININ BELİRLENMESİ ......................................................................... 55
BOLKAR DAĞLARINDA BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN DAĞILIŞI BAKIMINDAN İKLİM ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ ................. 56
TÜRKİYE PSORALEA L. (FABACEAE) CİNSİNİN MORFOLOJİK REVİZYONU ......................................................................................... 57
CAMPANULA TOMENTOSA LAM. VE C. VARDARIANA BOCQUET (CAMPANULACEAE) TOHUMLARINDA
ÇİMLENDİRME ÇALIŞMALARI .................................................................................................................................................................................. 58
KELAYNAK KUŞLARI 2013 YILI ÜREMESİ .......................................................................................................................................................... 59
ASİT TOPRAĞA UYGULANAN ÇİNKONUN MISIR BİTKİSİNE GEÇEN KADMİYUM MİKTARINA ETKİSİ (*) ............................ 60
SADECE “YEŞİL” YADA “LÜKS” OLMAKTAN ÖTE YEŞİL ALANLARIN İNSAN RUH VE GENEL SAĞLIĞI ÜZERİNDE
ETKİLERİ............................................................................................................................................................................................................................ 61
ORMANLARIMIZDA GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ, KOCAKIR ORMANI ÖRNEĞİ ................................................................................................ 62
ORMANCILIĞIMIZDA FOTO SAFARİ ÇALIŞMALARININ YERİ VE ÖNEMİ.............................................................................................. 63
xix
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
ÇANAKKALE ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’NDE ÇIKAN ORMAN YANGINLARININ KLİMATOLOJİSİ VE KURAK
KOŞULLARLA İLİŞKİSİ ................................................................................................................................................................................................. 64
AKDENİZ BİTKİLERİNİN YANGIN SONRASI ÇİMLENMESİNDE POPÜLASYONLAR ARASI DEĞİŞKENLİK ............................ 65
TÜRKİYE DİKENLİ FARESİNİN, ACOMYS CILICICUS SPİTZENBERGER, 1978 (MAMMALIA: RODENTIA),
YAYILIŞI, HABİTATI VE TEHLİKE DURUMU....................................................................................................................................................... 66
"GEZİ TOPLUMSAL HAREKETİNİN" KENTSEL FARKINDALIK VE ÇEVRE DUYARLILIĞI AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ .................................................................................................................................................................................................. 67
KENTLEŞME İLE OLUŞAN ÇEVRE SORUNLARINA BİR ALTERNATİF OLARAK PERMAKÜLTÜR ............................................... 68
FOÇA (İZMİR) ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ ............................................................................................................................................... 69
BİTKİLERDE YANGIN SONRASI ÇİMLENME DAVRANIŞININ ŞEKİLLENMESİNDE YANGIN REJİMLERİNİN ROLÜ ............ 70
XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ TERMOFİLİK GEOBACILLUS STEAROTHERMOPHILUS KULLANARAK
PB(II)'NİN SEBZELERDE PREKONSANTRASYONU ......................................................................................................................................... 71
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN SAPLI MEŞENİN COĞRAFİ DAĞILIMINA ETKİSİ ...................................................................... 72
ALPİN KAYALIK HABİTATLARIN EKOLOJİK DEĞERLENDİRMESİ; HATİLA VADİSİ MİLLİ PARKI (ARTVİN)
ÖRNEĞİ ............................................................................................................................................................................................................................... 73
NORMAL İNSAN GELİŞİMİNİN ÇEVRESEL ETKENLER İLE BOZULMASI: ÇEVRESEL RİSK YÖNETİMİ..................................... 74
KENTSEL ALANLARDAKİ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK BİR ÇÖZÜM ANLAYIŞI OLARAK; ÇATI BAHÇELERİ ............... 75
YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ CEVİZLİBAĞ YERLEŞKESİNİN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN COĞRAFİ VE
ÇEVRESEL RİSK FAKTÖRLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ .......................................................................................................................... 76
EKOLOJİSTİK VE TERSİNE LOJİSTİK KAVRAMLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE VE KALKINMAYA ETKİSİ .................... 77
SANAYİ KÖKENLİ ATIKSULARIN ARITILMASINDA BİYOSORPSİYON YÖNTEMİNİN UYGULANABİLİRLİĞİ......................... 78
HASSAS PEYZAJ KARAKTERİSTİKLERİNE SAHİP ALANLARIN KORUNMASINDA EKOLOJİK AĞLARIN ÖNEMİ;
SELÇUK-PAMUCAK SULAK ALANI ÖRNEĞİ ........................................................................................................................................................ 79
BİYOETANOL ÜRETİM ATIKSUYU ŞİLEMPENİN ALLIUM CEPA L. MİTOTİK KROMOZOMLARINDA SİTOGENETİK
ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI ................................................................................................................................................................................ 80
ISIRGAN OTU (URTICA DIOICA L.) ÖZÜTÜ VE POSASININ BAZI TOHUMLARIN ÇİMLENME, BÜYÜME VE
ALLELOPATİK ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA .................................................................................................................................... 81
TÜRKİYE’DE EKO TURİZM VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA .................................................................................................................. 82
“BİYOLOJİ VE COĞRAFYA ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK İLGİ VE BİLGİ
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI” ................................................................................................................................................................ 83
EKO- FARMASÖTİKLER; FİTOTERAPÖTİKLER’İN ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTELERİ ................................................................... 84
SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ATASÖZLERİNİ ÇEVRE AÇISINDAN YORUMLAMA DÜZEYLERİNİN BAZI
DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ................................................................................................................................................................... 85
AŞAĞI KELKİT HAVZASI’NDA DÜZENLENEN DOĞA EĞİTİMLERİNE YÖNELİK KATILIMCI GÖRÜŞLERİNİN BAZI
DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ ......................................................................................................................................................... 86
İLERİ OKSİDASYON İLE MUTAJENİK BOYA DEGREDASYONU ................................................................................................................... 87
SALEP ORKİDELERİNDE VEJETATİF ÜRETİM................................................................................................................................................... 88
SALEP ORKİDELERİNDE TOHUMDAN ÜRETİM ............................................................................................................................................... 89
SİNOP VE YAKIN ÇEVRESİNİN EKOTURİZM ÖZELLİKLERİ ......................................................................................................................... 90
SÜRDÜRÜLEBİLİR EKO ECZACILIK AÇISINDAN OKSİDANLARIN VE ANTİOKSİDANLARIN ÖNEMİ ........................................ 91
ŞELAT VE ASIT İLE YIKANMIŞ TOPRAKLARDA YIKAMA ÖNCESİ VE SONRASI BAKIRIN TÜRLENDİRMESİ ........................ 92
xx
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
MULTİ ELEMENT İLE KİRLENMİŞ BİR TOPRAKTA ŞELAT VE ASİT İLE YIKAMANIN ÇİMLENME ORANI,
MİKROORGANİZMA SAYISI VE BİYOYARAYIŞLILIĞA ETKİSİ ..................................................................................................................... 93
ENDÜSTRİDE KULLANILAN GÜMÜŞLÜ VE GÜMÜŞSÜZ TİTANYUMDİOKSİT NANOPARTİKÜLLERİNİN MARUL
(LACTUCA SATIVA) BİTKİSİNDE ÇİMLENMEYE ETKİSİ ............................................................................................................................... 94
DERİ FABRİKASI ATIK SULARININ KEBAN BARAJ GÖLÜ’NDE MEYDANA GETİRDİĞİ AĞIR METAL KİRLİLİĞİ ................ 95
15 YILLIK ÇEVRE EĞİTİMİ SERÜVENİM .............................................................................................................................................................. 96
ATIK KARİDES KABUKLARININ (NANO-KITOSAN) BAZI BİTKİ VE MANTARLAR ÜZERİNE ETKİSİNİN
ARAŞTIRILMASI .............................................................................................................................................................................................................. 97
ATKESTANESİ (AESCULUS HIPPOCASTANUM L.) VE ÇEŞİTLİ BİTKİ ATIKLARINDAN ELDE EDİLEN DOĞAL
YAYICI-YAPIŞTIRICININ[GİDME-F] ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI ............................................................................................................. 98
BAZI BİTKİ ÖZÜTÜ VE YAĞLARINDAN ELDE EDİLEN KARIŞIMLARIN (BIOEPHESTIA) AKDENİZ UN GÜVESİNİN
(EPHESTIA KUEHNIELLA ZELLER/LEPIDOPTERA) BÜYÜME VE GELİŞMESİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI .................... 99
MERSİN SAHİLİNDE KARASAL KAYNAKLI DENİZ KİRLİLİĞİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ (CBS) İLE
HARİTALANDIRMASI ................................................................................................................................................................................................ 100
KARADENİZ BÖLGESİ BOZUK ARDIÇ (JUNIPERUS L./CUPRESSACEAE) ORMANLARININ BİTKİ
BİYOÇEŞİTLİLİĞİ VE SORUNLARI ........................................................................................................................................................................ 101
YEŞİLIRMAK VADİSİNİN (SAMSUN-AMASYA-TOKAT) BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ............................................................................ 102
MARMARA DENİZİ VE KARADENİZ’DEN İZOLE EDİLEN BAKTERİLER YARDIMIYLA PETROL VE PETROL
TÜREVLERİNİN BİYOREMEDİASYONUNA YÖNELİK ÇALIŞMALAR ..................................................................................................... 103
KAZ GÖLÜ YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASININ BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ETKİLEYEN
FAKTÖRLER ................................................................................................................................................................................................................... 104
LİSE ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRE KAVRAMI İLE İLGİLİ BİLİŞSEL DÜZEYLERİ .................................................................................... 105
GEÇMİŞİ ANLAMAK VE GELECEĞİ ÖNGÖRMEK: İKLİM DEĞİŞİMİNİN KUŞLAR VE MEMELİLER ÜZERİNE
ETKİSİ............................................................................................................................................................................................................................... 106
UZUN DÖNEMLİ BİR VERİ SETİ: İKLİM RICHARDSON YER SİNCABININ YAŞAM ÖYKÜSÜ ÖZELLİKLERİNİ VE
FENOLOJİSİNİ ETKİLİYOR MU? ............................................................................................................................................................................ 107
GELECEĞİ ÖNGÖRMEK İÇİN GEÇMİŞİ ANLAMAK: ANADOLU YER SİNCABININ HİKAYESİ ..................................................... 108
İKLİM DEĞİŞİMİNİN ETKİSİ İLE İLGİLİ ALTERNATİF BİYOCOĞRAFİ SENARYOLAR ÜRETME VE TEST ETME:
BİR ZAMANLAR ANADOLU ..................................................................................................................................................................................... 109
TÜRKİYE’DEKİ BAZI YAYGIN ÖTÜCÜ KUŞ TÜRLERİNİN FARKLI KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
SENARYOLARINA GÖRE DAĞILIMLARININ MODELLENMESİ ................................................................................................................ 110
POSTER BILDIRI ÖZETLERI .................................................................................................................................................................................... 111
DİFFRAKTAİK ASİT’İN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRÜNDE SİTOGENETİK VE OKSİDATİF ETKİLERİNİN
ARAŞTIRILMASI ........................................................................................................................................................................................................... 112
ZİNGİBEREN'İN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE BAZI SİTOTOKSİK VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELER
ÜZERİNE ETKİLERİ .................................................................................................................................................................................................... 113
SİKLOSATİVENİN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE SİTOLOJİK, GENETİK VE BİYOKİMYASAL ETKİLERİ .................. 114
ARDAHAN’IN ÖNEMLİ BİTKİ ALANLARI VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ TEHDİT EDEN UNSURLAR ....................................................... 115
ARDAHAN İLİNİN BALLI BİTKİLERİ ................................................................................................................................................................... 116
STELLAGAMA STELLIO'NUN GÜNEYDOĞU ANADOLU POPÜLASYONUNUN YAŞ KOMPOZİSYONUNUN İSKELET
KRONOLOJİSİ YÖNTEMİYLE İNCELENMESİ .................................................................................................................................................... 117
ZEYTİN KARASUYUNUN LEPOMIS GIBBOSUS’ UN (PERCIFORMES, CENTRARCHIDAE) (LINNAEUS, 1758)
KARACİĞER DOKUSU ÜZERİNDEKİ HİSTOPATOLOJİK ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ................................................. 118
xxi
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
PUCCINIA CALCITRAPAE DC. PAS MANTARININ TÜRKİYE’DE YETİŞEN CARDUUS L. (ASTERACEAE) TÜRLERİ
ÜZERİNDEKİ KONAKÇI DAĞILIMI VE YAYILIŞI ............................................................................................................................................. 119
TÜRKİYE’NİN TEK YILLIK CARDUUS L. (ASTERACEAE) TAKSONLARININ KARYOLOJİK VE EKOLOJİK
ÖZELLİKLERİ ................................................................................................................................................................................................................ 120
GERİ DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI VE HALKIN ALGISI ............................................................................................................................... 121
ARDAHAN EKOLOJİK KOŞULLARINDA MEYVE YETİŞTİRİCİLİĞİ VE PROBLEMLERİ................................................................... 122
AKADEMİSYENLERİN ÇEVRECİ TUTUM VE DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ ........................................................................... 123
SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ....................................................................................................................................................................................... 124
SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE EĞİTİMİ ..................................................................................................................................................................... 125
SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER ................................................................................................................................................................................ 126
SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM.................................................................................................................................................................................. 127
YAPRAK İLAVELERİNİN ROSMARINUS OFFICINALIS L. VE MYRTUS COMMUNIS L. TOPRAKLARINDA KARBON
MİNERALİZASYONUNA ETKİSİ ............................................................................................................................................................................. 128
ÇEŞİTLİ SİYANOBAKTERİYEL TÜRLERİN TOPLAM PROTEİN, KARBONHİDRAT VE KLOROFİL-A İÇERİKLERİ
ÜZERİNE HEKZAVALENT KROMUN ETKİSİ .................................................................................................................................................... 129
PARACENTROTUS LIVIDUS (LAMARCK, 1816) ‘DA SODYUM HİPOKLORİT’İN (NAOCL) EMBRİYOTOKSİK VE
SPERMİYOTOKSİK ETKİLERININ ARAŞTIRILMASI ..................................................................................................................................... 130
İZMİR ÇİMENTO FABRİKASI BACALARINDAN ÇIKAN TOZLARIN ZEYTİN (OLEA EUROPEA L.) AĞAÇLARININ
YAPRAK MEZOFİL TABAKASI ÜZERİNE ETKİLERİ ...................................................................................................................................... 131
TIBBİ BİR TAKSON OLAN AJUGA ORIENTALIS L. (LAMIACEAE) TÜRÜNÜN KALİKS VE KOROLLA ANATOMİSİ
ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA............................................................................................................................................................................................. 132
BAKIR HİDROKSİT UYGULAMASININ KİRAZ (PRUNUS AVIUM L.) BİTKİSİNDE POLEN FERTİLİTESİ ÜZERİNE
ETKİLERİ......................................................................................................................................................................................................................... 133
BAKIR HİDROKSİT UYGULAMASININ KİRAZ (PRUNUS AVIUM L.) BİTKİSİNDE STOMA YAPISI ÜZERİNE ETKİSİ .......... 134
TARIMDA PESTİSİTLERİN ÇEVREYE ETKİLERİ ............................................................................................................................................ 135
O. NILOTICUS’DA DİMETHOAT’IN BAZI ENZİM SİSTEMLERİNE TOKSİK ETKİLERİ ..................................................................... 136
MALATYA KAYISISI (PRUNUS ARMENIACA) VE KAYISI ÇEKİRDEKLERİNİN ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİ ................. 137
MUŞ VE BİTLİS İLİNDE TOPLANAN BAL VE PROPOLİS ÖRNEKLERİNİN ANTİBAKTERİYEL VE ANTİFUNGAL
AKTİVİTESİ .................................................................................................................................................................................................................... 138
ORTA KARADENİZ BÖLGESİ (SAMSUN/TÜRKİYE) ÇAYIR VE MERALARINDA AVENA SATIVA L.'NIN
İSTİLACI/YABANCI TÜR OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ ........................................................................................................................ 139
BAZI BİTKİSEL YAĞLARIN DESMODESMUS (=SCENEDESMUS) SUBSPİCATUS İLE FİTOTOKSİSİTESİNİN
BELİRLENMESİ ............................................................................................................................................................................................................ 140
ORTA KARADENİZ (SAMSUN/TÜRKİYE) ÇAYIR VE MERALARINDA TESPİT EDİLEN CUMINUM CYMINUM L.
TÜRÜNÜN İSTİLACILIK POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ....................................................................................................... 141
ÇANKIRI İLİNDE YAŞAYAN PSEUDEPIDALEA VARIABILIS POPULASYONUNUN YAŞ VE BÜYÜME ÖZELLİKLERİ .......... 142
AÇIKTA SATILAN SÜTLERDEKİ MİKROBİYOLOJİK KİRLİLİK VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ .............................................. 143
TARIM ÜRÜNLERİNDE GIDA GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDEN ASPERGILLUS FLAVUS’UN MOLEKÜLER
KARAKTERİZASYONU ............................................................................................................................................................................................... 144
ANTEP FISTIĞININ (PISTACIA VERA L.) MEYVE KALİTESİ VE GIDA GÜVENLİĞİNE ZARAR VEREN ASPERGILLUS
TÜRLERİNİN MORFOLOJİK TANISI ..................................................................................................................................................................... 145
ATIKLARIN GERİ DÖNÜŞÜMÜYLE ÇEVREYE VE ÜLKE EKONOMİSİNE KATKILARI ..................................................................... 146
xxii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
ÇEVRE KİRLETİCİLERİNDEN ASİT YAĞMURLARININ CANLILAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ....................................................... 147
ÇEVRE KİRLİLİĞİYLE MÜCADELEDE; ALTERNATİF TARIM UYGULAMALARI; ORGANİK TARIM ÖRNEĞİ ........................ 148
GAZİANTEP’TE ATIK SULARLA SULANAN TARIM ALANLARINDA SODYUM (NA) MİKTARLARININ MEVSİMSEL
DEĞİŞİMİ ......................................................................................................................................................................................................................... 149
GDO’LU ÜRÜNLERİN ÇEVREYE VE CANLILAR ÜZERİNE ETKİLERİNE BİR BAKIŞ ........................................................................ 150
GIDA KATKI MADDELERİNİN GIDA GÜVENLİĞİNE VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ.................................................................. 151
PESTİSİTLERİN VE KALINTILARININ ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ....................................................... 152
YERALTI SULARININ KİRLENMESİNE NEDEN OLAN PARAMETRELERE BİR BAKIŞ ................................................................... 153
BİNA İÇİ HAVA KİRLİLİĞİNE NEDEN OLAN VE SAĞLIĞI TEHDİT EDEN FAKTÖRLERE BİR BAKIŞ ....................................... 154
EDİRNE İLİNDEKİ YÜZEYSEL SULARIN BAKTERİYOLOJİK AMES TESTİ İLE MUTAJENİTELERİNİN
ARAŞTIRILMASI ........................................................................................................................................................................................................... 155
PİRETROİD İNSEKTİSİTLERE KARŞI KUVVETLİ BİR ANTİOKSİDAN; KUŞBURNU (ROSA CANINA L.) .................................. 156
SUNSET YELLOW’UN İNSAN LENFOSİTLERİ ÜZERİNDEKİ GENOTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILIMASI ...................... 157
AĞYATAN LAGÜNÜNÜN (KARATAŞ) BAKTERİYAL KİRLİLİK DÜZEYİ VE PROTEİN SENTEZİNİ İNHİBE EDEN
ANTİBİYOTİKLERE KARŞI DİRENÇLİLİK PROFİLİ ....................................................................................................................................... 158
SİMPATRİK OLARAK YAYILIŞ GÖSTEREN HER DEM YEŞİL VE YAPRAK DÖKEN İKİ TÜRDE SLA VE LMA
DEĞERLERİNİN ÇEVRESEL PARAMETRELERE GÖRE İNCELENMESİ ................................................................................................. 159
ORDU İLİ’NDE YAYILIŞ GÖSTEREN BAZI ODUNSU TAKSONLARDA YAPRAK AZOT (N) VE FOSFOR (P) İÇERİĞİ ........... 160
FARKLI CA+2 DÜZEYLERİNDE PB+2 ETKİSİNDE KALAN TATLISU BALIKLARINDA (OREOCHROMIS NILOTICUS)
OSMOREGÜLASYON SİSTEMİNİN İNCELENMESİ ......................................................................................................................................... 161
TRABZON İLİ SOLAKLI VADİSİ BOYUNCA VACCINIUM ARCTOSTAPHYLOS L. ‘DA AĞIR METAL KİRLİLİĞİNİN
ARAŞTIRILMASI ........................................................................................................................................................................................................... 162
BİTKİ TÜRLERİNİN KARAKTERİZASYONUNDA YAŞAM STRATEJİLERİ’NİN ÖNEMİ ................................................................... 163
CD STRESİNE MARUZ BIRAKILAN KAHRAMANMARAŞ- ACI BİBER (CAPSICUM ANNUUM L.) FİDELERİNDE
FENİLALANİN AMMONYUM LİYAZ AKTİVİTESİ ........................................................................................................................................... 164
KAHRAMANMARAŞ- ACI BİBER (CAPSICUM ANNUUM L.) FİDELERİNDE MİNERAL İÇERİK ÜZERİNE
KADMİYUMUN ETKİSİ .............................................................................................................................................................................................. 165
KARTAL GÖLÜ’NÜN (BEYAĞAÇ-DENİZLİ-TÜRKİYE) SUCUL COLEOPTERA VE SUCUL-YARISUCUL
HETEROPTERA (CLASSIS: INSECTA) FAUNASI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA ............................................................................................ 166
KARADENİZ’DE YAYILIŞ GÖSTEREN POECILIMON SCHMIDTII VE P. BISCHOFFI TÜRLERİNDE SPERMATOFOR
YATIRIMI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA ....................................................................................................................................................................... 167
PINUS BRUTIA TEN.’NIN AMASYA ŞEHİR MERKEZİNDEKİ TRAFİK KÖKENLİ KİRLİLİĞİNİN BELİRLENMESİNDE
BİYOMONİTÖR OLARAK KULLANILMASI ........................................................................................................................................................ 168
GÜLLÜK KÖRFEZİ HERPETOFAUNASI HAKKINDA ...................................................................................................................................... 169
WINTERGREEN UÇUCU YAĞININ İN VİTRO ANTİOKSİDATİF, GENOTOKSİK VE SİTOTOKSİK ETKİLERİNİN
BELİRLENMESİ ............................................................................................................................................................................................................ 170
TRISIKLIK SESKITERPEN KOPAEN’İN İN VITRO ŞARTLARDA İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİ ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ......................................................................................................................................................................................................................... 171
İNSAN PRİMER LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE GAYAZULENIN GENETİK VE BİYOKİMYASAL ETKİLERİ ............................. 172
AHUDUDU MEYVESİNDEN NON-SACCHAROMYCES MAYA TÜRLERİNİN İZOLASYONLARI VE MOLEKÜLER
İDENTİFİKASYONLARI ............................................................................................................................................................................................. 173
AŞAĞI MELET IRMAĞI’NIN (ORDU) EPİPELİK ALG ÇEŞİTLİLİĞİ (DİYATOMELER HARİÇ) ...................................................... 174
xxiii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
ENDEMİK ALLIUM HUBER-MORATHII KOLLMANN, N. ÖZHATAY & KOYUNCU (LILIACEAE) ÜZERİNE
MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA .................................................................................................................................................... 175
ARISTOLOCHIA HIRTA L. (ARISTOLOCHIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA............................ 176
ARTEMISIA ANNUA SUCUL EKSTRAKTLARININ ALLIUM CEPA MERİSTEMATİK KÖK UCU HÜCRELERİ
ÜZERİNDEKİ TOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI ................................................................................................................................ 177
EKOLOJİK KİRLİLİK, MUTASYONLAR VE GENETİK HASTALIKLAR ..................................................................................................... 178
PROMETRYNE HERBİSİTİNİN HELIANTHUS ANNUUS (AYÇİÇEĞİ) KÖK UCU HÜCRELERİ ÜZERİNDEKİ
POTANSİYEL GENOTOKSİK ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ....................................................................................................... 179
KÖYCEĞİZ YÖRESİNDE HALK ARASINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN BAZI TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER ......... 180
CONSOLIDA ORIENTALIS’İN TARLA BİTKİLERİ İÇİN ZARARLI BİR OT OLAN CYNANCHUM ACUTUM ÜZERİNE
ALLELOPATİK ETKİSİNİN BELİRLENMESİ ...................................................................................................................................................... 181
CHENOPODIUM ALBUM MEYVE KABUĞUNDAN ELDE EDİLEN SU ÖZÜTÜNÜN YABANCI TARLA OTU SINAPIS
ARVENSIS TOHUMLARI ÜZERİNE FİZYOLOJİK ETKİSİ ............................................................................................................................... 182
DOĞU AKDENİZ’DE İKİ FARKLI ORTAMDA YETİŞEN PINUS HALEPENSIS (MILL.) TOPRAKLARINDA ORGANİK
MADDE MİNERALİZASYONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI ..................................................................................................................... 183
İZMİT (KOCAELİ) KENT PEYZAJINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN SÜS BİTKİLERİNİN EKOLOJİSİ.............................. 184
TEKSTİL ATIK SULARINDA BULUNAN DORACRYL BLUE BOYASININ BAKTERİYEL YOLLA DEKOLORİZASYONU........ 185
KATI SUBSTRAT FERMENTASYONU İLE ELDE EDİLEN FUNALIA TROGII HAM LAKKAZ ENZİMİ İLE AKTİVİTE
VE KARARLILIK ÇALIŞMALARI ............................................................................................................................................................................. 186
METHİDATHİON’UN GENOTOKSİK ETKİSİNİN DROSOPHILA KANAT SOMATİK MUTASYON VE
REKOMBİNASYON TESTİ (SMART) İLE ARAŞTIRILMASI ......................................................................................................................... 187
ENDEMİK PILOSELLA HOPPEANA SUBSP. LYDIA (BORNM.&ZAHN) SELL&WEST (ASTERACEAE) TAKSONU
ÜZERİNE MORFOLOJİK, ANATOMİK VE KARYOLOJİK BİR ÇALIŞMA ................................................................................................... 188
TÜRKİYE’ DE YAYILIŞ GÖSTEREN PLANTAGO CORONOPUS L. (PLANTAGINACEAE) TAKSONUNUN ALT
TÜRLERİ ÜZERİNE SİTOLOJİK BİR ÇALIŞMA ................................................................................................................................................. 189
TÜRKİYE’DE YAYILIŞ GÖSTEREN BAZI PLANTAGO L. (PLANTAGİNACEAE)TAKSONLARI ÜZERİNE
MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA .................................................................................................................................................... 190
VICIA FABA L. NIN MERİSTEMATİK KÖK UCU HÜCRELERİNDE 99TEKNESYUM (99TC)‘UN SİTOGENETİK
ETKİLERİ......................................................................................................................................................................................................................... 191
SCUTELLARIA ORIENTALIS L. SUBSP. PINNATIFIDA EDMONDSON (LAMIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE
ANATOMİK BİR ÇALIŞMA ........................................................................................................................................................................................ 192
CYANUS THIRKEI (SCH. BIP.) HOLUB (COMPOSITAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA .................. 193
DIOSCOREA COMMUNIS L. (DIOSCOREACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA ................................ 194
SCUTELLARIA GALERICULATA L. ÜZERINE MORFOLOJIK VE ANATOMIK BIR ÇALIŞMA ............................................................ 195
SAMSUN-TEKKEKÖY HACI OSMAN ORMANI VE SAMSUN-BAFRA-BALIK GÖLLERİNDEKİ VEJETASYON TİPLERİ
İLE N:P ORANLARI ARASINDA İLİŞKİNİN ARAŞTIRILMASI ..................................................................................................................... 196
ENDEMİK ACHILLEA NOBILIS L. SUBSP. SIPYLEA (O. SCHWARZ) BASSLER (ASTERACEAE) ÜZERİNDE
MORFOLOJİK ANATOMİK VE KARYOLOJİK BİR ÇALIŞMA ........................................................................................................................ 197
EKŞİSU SAZLIĞI’NIN (ERZİNCAN) SU KALİTESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA.................................................................................... 198
YEDİGÖLLER (ÇAYIRLI, ERZİNCAN) FLORASINA KATKILAR.................................................................................................................. 199
ÜLKEMİZE ÖZGÜ BARBAREA INTEGRIFOLIA’NIN MORFOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ .................................................. 200
ERZİNCAN’A ÖZGÜ PSEPHELLUS HUBER-MORATHII’NİN MORFOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE
BİR ARAŞTIRMA .......................................................................................................................................................................................................... 201
xxiv
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
BİTKİSEL ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ İLE TERMOFİLİK GEOBACILLUS
THERMOPHILUS’DEN Α–AMİLAZ ÜRETİMİ ..................................................................................................................................................... 202
HATAY YÖRESİNDE EVCİL GÜVERCİNLERDE CRYPTOCOCCUS NEOFORMANS SAÇILIMININ ARAŞTIRILMASI ............... 203
KOVUKLU AĞAÇ GÖVDELERİNDE CRYPTOCOCCUS NEOFORMANS VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI ........................................ 204
ÇEŞİTLİ BİTKİSEL ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ İLE TERMOFİLİK
ANOXYBACILLUS FLAVITHERMUS’DEN Β–GALAKTOZİDAZ ÜRETİMİ ................................................................................................. 205
DOĞAL SU VE TOPRAK ÖRNEKLERİNDEKİ CU(II) VE CO(II) SEVİYELERİNİN XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ
TRICHOLOMA POPULINUM KULLANARAK KATI FAZ EKSTRAKSİYON YÖNTEMİYLE TAYİNİ ................................................. 206
HAM PETROL KİRLİLİĞİ VE BALIKLAR ............................................................................................................................................................. 207
RICANIA SIMULANS (HEMIPTERA: RICANIIDAE)’IN FUNGAL FLORASI ............................................................................................. 208
ADIGÜZEL BARAJ GÖLÜ’NDE (DENİZLİ) DETERJAN, FOSFAT VE BOR KİRLİLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI .............................. 209
NATRIX TESSELLATA’NIN (SQUAMATA: COLUBRIDAE) GÜNCELLENMİŞ DAĞILIŞI VE İKİ İLAVE KAYDI .......................... 210
ÇEŞİTLİ ORGANİK ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ (SSF) İLE TERMOFİLİK
ANOXYBACILLUS FLAVITHERMUS’DEN Α–AMİLAZ ÜRETİMİ .................................................................................................................. 211
XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ PHANEROCHAETE CHRYSOSPORIUM KULLANARAK BAZI SEBZELERDE KATI
FAZ EKSTRAKSİYON YÖNTEMİYLE CD(II) PREKONSANTRASYONU ................................................................................................... 212
TAŞELİ PLATOSU’NDA KURAK DÖNEMLERİNİN BELİRLENMESİ ........................................................................................................ 213
AĞIR METAL KİRLİLİĞİNİN ZEA MAYS (L.) TOHUMLARINDA NEDEN OLDUĞU GENOTOKSİK ETKİLER ........................... 214
ENDEMİK SIDERITIS SIPYLEA BOISS. (LAMIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA ..................... 215
BOR NOKSANLIĞI VE TOKSİSİTESİNİN BAZI HİBRİT MISIR ÇEŞİTLERİNİN ANATOMİK ÖZELLİKLERİNE
ÜZERİNE ETKİSİ VE İSTATİSTİKSEL OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI .................................................................................................. 216
ÖRÜMCEK ORMANLARI’NDAKİ DOĞU LADİNİ (PICEA ORIENTALIS) AĞAÇLARININ EPİFİTİK BRYOFİTLERİ VE
VEJETASYONU .............................................................................................................................................................................................................. 217
HOMA LAGÜNÜ (İZMİR KÖRFEZİ) SEDİMENTLERİNDE HG, AS, V, SR, AL DERİŞİMLERİNİN İNCELENMESİ .................. 218
ENDEMİK BELLEVALIA EDIRNENSIS N. ÖZHATAY & MATHEW (ASPARAGACEAE) TÜRÜNÜN DAĞILIMI VE
ÜZERİNDEKİ TEHDİTLER........................................................................................................................................................................................ 219
SAROZ KÖRFEZİ KUZEY (ADİLHAN-ENEZ) KIYILARINDA YETİŞEN NADİR VE ENDEMİK BİTKİLER .................................. 220
SÜLOĞLU BARAJI VE CİVARININ FLORİSTİK ÇEŞİTLİLİĞİ ....................................................................................................................... 221
ERZİNCAN İLİ İKLİMİ ................................................................................................................................................................................................ 222
AĞIR METAL SICAKLIK STRESİNİN BUGDAY FİDERLERİNDE MİNERAL İÇERİK ÜZERİNE ETKİSİ ....................................... 223
DİFLUBENZURON VE PYRİPROXYPHEN’E MARUZ KALAN CYRTOCARA MOORI (CICHLIDAE, TELEOSTEI)’NİN
BAĞIRSAK HİSTOPATOLOJİSİ ................................................................................................................................................................................ 224
BÖCEKLERDE (ARTHROPODA: INSECTA) PATOJEN ORGANİZMALAR: ENTOMOPATOJENLER ............................................. 225
ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN ARILAR (INSECTA: HYMENOPTERA) TÜRLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ ...................................................... 226
ADLİ BÖCEKLERİN (ARTHROPODA: INSECTA) BİYOMORFOLOJİSİ .................................................................................................... 227
ALTERNATİF ANTİMİKROBİYAL MADDE: PROPOLİS ................................................................................................................................ 228
APİTERAPİ ..................................................................................................................................................................................................................... 229
İZMİT (KOCAELİ) KENT PEYZAJINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN SÜS BİTKİLERİNİN EKOLOJİSİ.............................. 230
ENDEMİK ONOSMA DISCEDENS VE VERBASCUM CALYCOSUM’DA ISSR-PCR OPTİMİZASYONU .............................................. 231
ENDEMİK ONOSMA DISCEDENS VE VERBASCUM CALYCOSUM’DA TOHUM ÇİMLENME BAŞARISI ........................................ 232
xxv
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
ÇANAKKALE’DE YAYILIŞ GÖSTEREN NEOTINEA TRIDENTATA (SCOPOLI) R.M. BATEMAN, PRIDGEON & M.W.
CHASE (ORCHIDACEAE) TÜRÜNÜN EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ................................................................................................................ 233
ORTA KARADENİZ BÖLGESİ’NDE NADİR BULUNAN BAZI DELPHACID (HOMOPTERA, AUCHENORRHYNCHA)
TÜRLERİ .......................................................................................................................................................................................................................... 234
UZUNGÖL/TRABZON’DA YAŞAYAN BUFO BUFO POPULASYONUNUN YAŞ VE DİĞER BÜYÜME ÖZELLİKLERİ
BAKIMINDAN İNCELENMESİ ................................................................................................................................................................................. 235
TEKSTİL ATIK SULARINDA RENK GİDERİMİ İÇİN ARITMA TESİSİ TASARLANMASI................................................................... 236
SAMSUN VE AMASYA ŞARTLARINDA YETİŞTİRİLEN ŞEKER OTUNUN [STEVIA REBAUDIANA (BERT) BERTONI]
FENOLOJİK İLE ALTERNATİF ÜRÜN OLMA ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI ............................................................................ 237
BİBER HÜCRE SÜSPANSİYON KÜLTÜRÜNDE KAPSAİSİN BİRİKİMİ ÜZERİNE BAKIR SÜLFAT’IN ETKİSİ ......................... 238
AGELASTICA ALNI L. (COLEOPTERA: CHRYSOMELIDAE) LARVALARININ PUP KURU AĞIRLIĞI, PUPA LİPİT
MİKTARINA SEKONDER MADDELERİN ETKİSİ............................................................................................................................................. 239
ÇAYHAN KASABASI’NDA (EREĞLİ / KONYA) ETNOBOTANİK BİR ÇALIŞMA: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KENGER
(GUNDELIA TOURNEFORTII L.) BİTKİSİNDEN KENGER SAKIZI’NIN ELDE EDİLMESİ ................................................................. 240
EGE BÖLGESİNİN SALEP ORKİDELERİ .............................................................................................................................................................. 241
ORGANİK ATIKLARDAN BİYOGAZ ÜRETİMİ VE ORGANİZMALARIN ETKİNLİĞİNDE SICAKLIK ............................................. 242
GÜNEYBATI ANADOLU CİVARINDA DAĞILIŞ GÖSTEREN HEMIDACTYLUS TURCICUS (LINNAEUS, 1758)
(SAURIA: LACERTILIA: GEKKONIDAE) ÖRNEKLERİNDE YAŞ TAYİNİ ............................................................................................... 243
GÜNEYBATI ANADOLU CİVARINDA DAĞILIŞ GÖSTEREN HEMIDACTYLUS TURCICUS (LINNAEUS, 1758)
(SAURIA: LACERTILIA: GEKKONIDAE) POPULASYONU ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTIRMALAR .................................... 244
GÖKÇEADA VE ÇANAKKALE CİVARINDA YAŞAYAN TESTUDO GRAECA POPULASYONLARI ÜZERİNDE
MORFOLOJİK ARAŞTRMALAR ............................................................................................................................................................................... 245
ÇANAKKALE CİVARINDA YAŞAYAN ANATOLOLACERTA ANATOLICA (WERNER, 1902) (REPTILIA: SAURIA:
LACERTIDAE) ÖRNEKLERİNDE YAŞ TAYİNİ .................................................................................................................................................. 246
ÇANAKKALE CİVARINDAN TOPLANAN ANATOLOLACERTA ANATOLICA (WERNER, 1902) (REPTILIA: SAURIA:
LACERTIDAE) ÖRNEKLERİNDE BİYOLOJİK BİR GÖZLEM ........................................................................................................................ 247
GÖKÇEADA’DA YAŞAYAN NATRIX NATRIX (LINNAEUS, 1758) POPULASYONU ÜZERİNDE MORFOLOJİK
ARAŞTIRMALAR .......................................................................................................................................................................................................... 248
GÜLLÜK KÖRFEZİ ÖNEMLİ DOĞA ALANI (ÖDA)’NINDA (MUĞLA) YAŞAYAN TESTUDO GRAECA ‘NIN BOLLUK
DURUMU ÜZERİNE BİR ÖN ÇALIŞMA ................................................................................................................................................................ 249
PELOPHYLAX RIDIBUNDUS’DAN ELDE EDİLEN DERİ SEKRESYONLARININ ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİ .................. 250
İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNDE BÖCEK FARKINDALIĞI YARATILMASINDA BÖFYAP-BÖCEK OKULU
PROJESİNİN YERİ: 2013 YILI ÇALIŞMALARI ................................................................................................................................................... 251
KEMALPAŞA (İZMİR) YÖRESİ ENTEGRE KİRAZ BAHÇELERİNDE IŞIK TUZAKLARLA YAKALANAN CARABİDAE
(COLEOPTERA) FAMİLYASINA BAĞLI TÜRLER ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME ..................................................................... 252
POLYPHYLLA (POLYPHYLLA) OLIVIERI LAPORTE DE CASTELNAU, 1840 (COLEOPTERA: MELOLONTHIDAE)
ERGİN POPULASYONUNUN KEMALPAŞA (İZMİR) YÖRESİ KİRAZ BAHÇELERİNDE IŞIK TUZAKLARLA
İZLENMESİ ..................................................................................................................................................................................................................... 253
LYRISTES PLEBEJUS (SCOPOLI, 1763) (HEMIPTERA: CICADIDAE)’UN ERGİN ÇIKIŞININ SON DÖNEM NİMF
GÖMLEĞİ SAYIMIYLA İZLENMESİ ....................................................................................................................................................................... 254
ATEŞ YANIKLIĞI HASTALIĞINA NEDEN OLAN ERWINIA AMYLOVORA (BURRILL) WINSLOW ET AL İLE
MÜCADELEDE DOĞAL ÇÖZÜM .............................................................................................................................................................................. 255
NEHİR SUYU KALİTE MODELLEMESİ, GÖKSU NEHRİ ................................................................................................................................ 256
MERSİN İLİ İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİM OKULLARINDA KATI ATIKLARIN KAYNAĞINDA AYRILMASININ
ÇEVRE KORUNMASINA KATKISI .......................................................................................................................................................................... 257
xxvi
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sayfa
HALOFİT LIMONIUM BELLIDIFOLIUM (DENİZ LAVANTASI) KÖKÜNÜN KİMYASAL İÇERİĞİ ................................................... 258
ARABIDOPSIS THALLIANA (COLUMBIA) TÜRÜNE SİLİKANIN FİZYOLOJİK ETKİSİ ....................................................................... 259
VITIS VINIFERA L. CV. SULTANI (ÇEKİRDEKSİZ SULTANİ ÜZÜMÜ) 'DA UV STRESİ İLE RESVERATROL
MİKTARINDAKİ ARTIŞIN HPLC YÖNTEMİYLE BELİRLENMESİ ............................................................................................................. 260
CARBARYL’İN PSEUDEPIDALEA VARIABILIS (ANURA: BUFONIDAE) KARACİĞER VE BÖBREK HİSTOLOJİSİ
ÜZERİNE ETKİLERİ .................................................................................................................................................................................................... 261
CARBARYL’İN LEVANTEN KURBAĞASI, PELOPHYLAX BEDRIAGAE (ANURA: RANIDAE) KARACİĞER VE
BÖBREK HİSTOLOJİSİ ÜZERİNE ETKİLERİ ...................................................................................................................................................... 262
EGE BÖLGESİ KOŞULLARINDA ÜRETİLEN ORGANİK HAYVAN YEMLERİNDE FARKLI MÜNAVEBE
SİSTEMLERİNDE OLUŞAN POTANSİYEL AFLATOKSİJENİK KÜFLERİN TANILANMASI .............................................................. 263
LEVANTEN OVA KURBAĞASI, PELOPHYLAX BEDRIAGAE’DE EŞ SEÇİMİ: BİR ÖN ÇALIŞMA ...................................................... 264
BENEKLİ KAPLUMBAĞA, EMYS ORBICULARIS’İN EĞİRDİR GÖLÜ (ISPARTA) POPULASYONUNUN DİNAMİĞİ ................ 265
ANABAENA VE GLOEOTHECE SP.NİN GELİŞİMİ, TOPLAM KARBOHİDRAT VE PROTEİN İÇERİKLERİ ÜZERİNE
BENTAZONUN ETKİSİ ............................................................................................................................................................................................... 266
xxvii
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Sözlü Bildiri Özetleri
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AKŞEHİR VE ÇEVRESİNİN EKOTURİZM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Rahile ÖZTÜRK1 ve Abdurrahman DİNÇ2
2
1 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Konya, [email protected]
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Turizm Rehberliği Bölümü, Konya
Özet
Akşehir, doğal güzellikleri, bereketli toprakları, tarihi ve zengin folklorik
değerleri ile İç Anadolu Bölgesi’ nin gözde ilçelerinden biridir. Tarihte "Kral Yolu"
olarak bilinen ünlü ticaret yolunun Akşehir’ den geçmesi de bu ilçeye ayrı bir önem
kazandırmaktadır. Akşehir’ in, Sultan Dağları ve bir zamanlar fıkralarıyla Nasreddin
Hoca’ nın maya çaldığı göl olarak hepimizin hafızasında yer eden Akşehir Gölü
arasında bulunmasının, iklimi ve ekolojik çeşitliliği üzerindeki rolü büyüktür.
Turizm alanında son yıllarda, deniz- güneş- kum üçgeninin hakim olduğu
alışılmış turizmin dışına çıkılmış ve alternatif turizmin bir dalı olarak, turizm- çevre
ilişkisinin ön planda olduğu ekoturizm önem kazanmıştır. Ekoturizm, tüketen değil
koruyan ziyaretçi bilincini oluşturmaya çalışarak ekolojik dengeyi de korumayı
amaçlayan bir çalışma alanıdır. Türkiye' nin sürekli gelişmekte olan bir ülke olması,
doğal ve kültürel değerlerinin büyük bölümünün varlığını canlı biçimde sürdürüyor
olması, Türkiye' nin birçok yöresinde sürdürülebilir ekoturizm için büyük bir
potansiyelin varlığını göstermektedir. Bu potansiyelin ön plana çıktığı merkezlerden
biri de Akşehir olarak görülmektedir. Akşehir ekoturizm açısından organik tarımdan
ipek halıcılığa, doğa yürüyüşlerinden düzenlenen çeşitli şenliklere kadar pek çok
alanda ilgi çekebilecek bir potansiyele sahiptir. Yapılan bu çalışmada, zengin
coğrafyası, doğal konumu ve çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış olmasından dolayı
ekoturizm açısından çok şansı bir pozisyona sahip olan Akşehir, ekoturizm
bakımından değerlendirilmiştir. Ayrıca ekoturizm kapsamında doğal ve kültürel
değerlerin korunmasına yönelik son zamanlarda yapılan çalışmalar incelenerek, doğal
çevrenin korunması, kullanılması ve gelecek nesillere aktarılması doğrultusunda
öneriler geliştirilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Akşehir, ekolojik denge, ekoturizm, kültürel değer
1
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TROL BALIKÇILIĞININ ÖNEMİ VE EKOSİSTEME ETKİLERİ
Ömer Faruk KARA
Türkiye Biyologlar Derneği İzmir Şubesi, Bornova-İzmir
Özet
Demersal balıkların avlanmasında kullanılan en etkin av aracı, kıyı sürükleme
ağlarından dip trolüdür. Dip trolü, genelde 1/2 oranında dikdörtgen iki kapı yardımı
ile ağa yatay kanat açıklığı sağlayan ve motorlu tekne arkasından dibi tarayarak
çekilen, yatay ağız açıklığı dikey ağız açıklığına göre çok fazla ( 1/5 ila 1/7 oranında)
olan, ağ sonuna doğru bir huni gibi daralan bir ağ torba olarak düşünülebilir.
Trol ağı motorlu bir tekne arkasından zemini tarayarak av yaptığı için, aktif
bir av aracıdır. Bu nedenle birim zamanda ürettiği av zemindeki balık popülasyonunun
yoğunluğu ile orantılıdır. Ağın avcılık etkinliği trol ağının çekimi sırasında mantar
yakanın (yüzdürücü kısım) zeminden kazandığı veya tasarımla mantar yakaya
zeminden kazandırılan yükseklik, ağın dip balıklarının avının yanında semipelajik
balıkları da avlayacağından ağın birim zamandaki verimini şüphesiz artıran bir
oluşumdur.
Dip balıklarının avında, trol ağı dışında olan av araç ve avcılık yöntemlerinin
üretim etkinliği pazar isteklerine cevap verecek düzeyde olmadığı gibi, ekonomik de
değildir. Bu nedenle sahili olan her ülkenin doğal olarak genel balıkçılık politikası
içinde bir trol balıkçılık politikasının da olmasında sürdürülebilir demersal balıkçılık
için zorunluluk vardır.
Ülkemizde trol balıkçılığında kullanılan Akdeniz tipi dip trol ağ donam modeli
çağın gerisinde olup, on yıllardır güncellenememiştir. Bu durum demersal balık
stoklarımızın çökmesi ve ekonomik önemi olan birçok demersal balık boylarının da
küçülmesine ve trol balıkçılığının ekonomik olmaktan uzaklaşmasına sebep olmuştur.
Mevcut trol filomuz, trol balıkçılığının önemini gündeme alınıp, çağa uygun
trol ağ donam tekniği çerçevesinde yapılanırsa, ekonomik önemi olan demersal balık
stoklarımızda sürdürülebilir balıkçılık mümkün olacaktır.
Anahtar Sözcükler: Balıkçılık, ekosistem, trol
2
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÜLKEMİZDE ÇED SÜRECİ GEREKLİ OLAN PROJELERDEKİ DEĞİŞİMLERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Deniz ÇOLAKKADIOĞLU
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Adana,
[email protected]
Özet
Ülkemizde çevre politikalarının belirlenmesi ve yönlendirilmesinde çok
önemli bir yeri olan çevre ile doğrudan ilgili ilk yasal düzenleme 09.08.1983 tarih ve
2872 sayılı Çevre Kanunu’dur. Çevre Kanunu'nun 10. maddesi ile ÇED, Türkiye’deki
yasal sistemde yerini almıştır.
Gerçekleştirilmesi planlanan herhangi bir projenin ÇED Yönetmeliği
kapsamında olup olmadığı, söz konusu projenin Yönetmeliğin hangi EK’inde yer
aldığına bağlı olarak değişmektedir. Gerçekleştirilmesi planlanan proje, Yönetmeliğin
EK I listesinde yer alıyorsa ÇED Raporu hazırlanması gerekmektedir. Projenin EK II
listesinde yer alması durumunda ise seçme eleme kriterleri süreci uygulanarak, bu
sürecin sonunda ÇED Raporu hazırlanıp hazırlanmayacağına karar verilmektedir.
Ülkemizde ÇED süreci ile ilgili ilk Yönetmelik ise 07.02.1993 tarihinde
yürürlüğe girmiş ve bu Yönetmelik 23.06.1997, 06.06.2002, 16.12.2003 tarihlerinde
değiştirilmiştir. Avrupa Birliği (AB) ÇED Direktifi (85/337/EEC ve 97/11/EC) ile
uyumlaştırmanın sağlanması için gerçekleştirilen son revizyon 17.07. 2008 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Günümüzde yürürlükte olan 17.07.2008 tarihli ÇED Yönetmeliği
de 19.12.2009, 14.4.2011, 30.06.2011 ve 05.04.2013 tarihlerinde 4 kez daha
değişikliğe uğramıştır. Bu değişimler, ÇED raporu hazırlanmasını gerektiren projeleri,
kapasitelerini, türünü ve büyüklüğünü etkilemiştir.
Bu çalışmada, 1993 yılında yürürlüğe giren ilk ÇED Yönetmeliğinden,
günümüzde yürürlükte olan 17.07.2008 tarihli ÇED Yönetmeliğine kadar olan süreçte,
ÇED raporu hazırlamayı gerektiren projelerdeki değişimler irdelenerek, bu değişimler
sektörel temelde ÇED sürecine tabi olan proje istatistikleri ile ilişkilendirilmiştir.
Anahtar Sözcükler: ÇED Süreci, ÇED Yönetmelikleri, ÇED Yönetmelikleri EK Listeleri.
3
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÖMERLİ BARAJ GÖLÜ (İSTANBUL) SU KALİTESİ DURUMUNUN İNCELENMESİ
Muhammed Ernur AKINER
Harran Üniversitesi, Osmanbey Kampüsü, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği
Bölümü, P.K.: 153 63000, Şanlıurfa, [email protected]
Özet
23.1 km2’lik alan, 100 km çevre uzunluğu ve 2.2x106 m3 su tutma
kapasitesine sahip, Marmara Bölgesi’nin en önemli içme suyu kaynaklarından biri olan
Ömerli Su havzasıdır. Bu havzanın su kalitesi hızlı kirlilik artışı, plansız ve illegal
yapılaşma, uygun olmayan endüstrileşme ve rezervuar koruma bölgesinden geçen
otoyollar ve yetersiz altyapıyla birlikte mezotrofik seviyeden ötrofik seviyeye
geçmektedir.
Uzun dönem, rezervuara kirletilmemiş su sağlamak ve acil çözüme ulaşmak
için gelecekteki su kalitesini tahmin edebilen sürdürülebilir bir yönetim planı
geliştirilmelidir. Daha gerçekçi sonuçlara ulaşmak için modelleme çalışması yapılabilir.
Bu nedenle rezervuarda ölçülen veriler yardımıyla rezervuarın şu andaki durumunu
ve gelecekteki değişimlerini gösterebilecek bir fosfor modeli çalışması uygulanmıştır.
Bu çalışmada su kalitesi kıta içi su kaynaklarının kalite kriterleri göz önüne
alınarak belirlendiği gibi, STEPS adlı fosfor modeli uygulaması yapılmış ve sonuçlar
grafiklerle gösterilmiştir. Ayrıca, azot - fosfor oranlarına bakılarak sınırlayıcı eleman
tespit edilmiştir. Son olarak trofik durum indeksi yoluyla rezervuardaki su kalitesinin
hangi sınıfa girdiği belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Ömerli Baraj Gölü, su kalitesi sınıfları, trofik durum indeksi,
STEPS, fosfor modeli, sınırlayıcı eleman
4
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR EPİFİTİK BRYOFİT BİRLİĞİ
(Pylaisietum polyanthae)
Mevlüt ALATAŞ ve Nevzat BATAN
Zonguldak Bilim ve Sanat Merkezi, Biyoloji Bölümü,Zonguldak,
[email protected]
Özet
Bu çalışma ile Türkiye’de ilk kez epifitik bryofitlerin kentsel alan vejetasyonu
üzerine bir çalışma yapılmıştır. Zonguldak kent merkezinin farklı ekolojik özelliklerine
sahip lokalitelerinde Platanus orientalis L. gövdeleri üzerinden alınmış 18 adet
örneklik alanla, Pylaisietum polyanthae Felf. 1941 birliği epifitik olarak Türkiye’den ilk
kez belirlenmiştir.
Birliğin genel örtüşü % 73 ile % 98 arasında değişirken alandaki bitki
örtüsünün kapalılığı % 80 ile % 90 arasında değişmektedir. Birliği oluşturan 21
taksondan; 2’si ciğerotu, 19’u karayosunu olup karayosunlarının 9’u akrokarp 10’u
pleurokaptır.
Birliğin karekteristiği higrofit Pylaisia polyantha (Hedw.) Schimp. yüksek
tekerrüre sahip taksonlardan olup örneklik alanlar içerisinde kalıcılığı % 83’dür.
Birlikteki ortalama takson sayısı 6 olup, Hyperphyscia adglutinata (Flörke) H.
Mayrhofer & Poelt ve Physcia adscendens (Fr.) H. Olivier birlik içerisinde tespit edilen
liken taksonlarıdır.
Sintaksonomik olarak Pylaisietum polyanthae birliği, Frullanio dilatataeLeucodontetea sciuroidis Mohan 1978 sınıfı, Orthotrichetalia Hadac in Klika and Hadac
1944 ordosu ve Ulotion crispae Barkman 1958 alyansının karakteristiklerini
bulundurmasından dolayı bu sınıf, ordo ve alyansa bağlı olarak sınıflandırılmıştır.
Ayrıca ekolojik ve floristik yönden incelenen sintaksonun hayat formu ve
yaşam stratejisi analizleri yapılmıştır. Yaşam formlarından We (saçak şeklinde) ve Cu
(yastık)’nun yaşam stratejilerinden ise perennial kalıcı’ların baskın olduğu
görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Bryofit, Epifitik, Pylaisietum polyanthae, Vejetasyon, Zonguldak,
Türkiye.
5
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR EPİFİTİK BRYOFİT BİRLİĞİ
(Syntrichietum papillosae)
Mevlüt ALATAŞ ve Nevzat BATAN
Zonguldak Bilim ve Sanat Merkezi, Biyoloji Bölümü,Zonguldak,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Zonguldak kent merkezinde park ve yol kenarlarında bulunan
ve koruma altına alınmış Platanus orientalis L. ağaçlarının epifitik bryofit vejetasyonu
araştırılmıştır. Zonguldak kent merkezinin farklı ekolojik özelliklerine sahip
lokalitelerinde Platanus orientalis gövdeleri üzerinden alınmış 22 adet örneklik alanla,
Syntrichietum papillosae Jaeggli 1934 birliği epifitik olarak Türkiye’den ilk kez
belirlenmiştir.
Birliğin genel örtüşü % 70 ile % 98 arasında değişirken alandaki bitki
örtüsünün kapalılığı % 20 ile % 90 arasında değişmektedir. Birliği oluşturan 20
taksondan; 4’ü ciğerotu, 16’sı karayosunu olup karayosunlarının 8’i akrokarp 8’i
pleurokaptır.
Birliğin karekteristiği xerofit Syntrichia papillosa (Wilson) Jur. en yüksek
tekerrüre sahip takson olup örneklik alanlar içerisinde kalıcılığı % 100’dür. Birlikteki
ortalama takson sayısı 6 olup, Hyperphyscia adglutinata (Flörke) H. Mayrhofer & Poelt
birlik içerisinde tespit edilen tek liken taksonudur.
Sintaksonomik olarak Syntrichietum papillosae birliği, Frullanio dilatataeLeucodontetea sciuroidis Mohan 1978 sınıfı, Orthotrichetalia Hadac in Klika and Hadac
1944 ordosu ve Syntrichion laevipilae Ochsner 1928 alyansının karakteristiklerini
bulundurmasından dolayı bu sınıf, ordo ve alyansa bağlı olarak sınıflandırılmıştır.
Ayrıca Syntrichietum papillosae birliğine ait; We, Cu, Ma, Ta, Fa, sT hayat
formları ve Ba, Bv, g, Pg, Pv, Ag, Av, Av,g, Ap yaşam stratejileri tespit edilmiştir. Yaşam
formlarından We (saçak şeklinde)’nin yaşam stratejilerinden ise perennial kalıcı’ların
baskın olduğu görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Bryofit, Epifitik, Syntrichietum papillosae, Vejetasyon, Zonguldak,
Türkiye.
6
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TİPİTOP VE ARKADAŞLARI İLE TOPRAĞI TANIYORUZ 4: ÇOCUKLARLA TOPRAĞI
TANIMA SERÜVENİ
Hülya GÜLAY OGELMAN
Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakütesi, Okul Öncesi Eğitimi ABD., Kınıklı Kampüsü /
Denizli, [email protected]
Özet
Çalışmanın amacı, TÜBİTAK Doğa ve Bilim Okulları proje grubu (4004)
tarafından 4 kez desteklenmiş Tipitop ve Arkadaşları ile Toprağı Tanıyoruz isimli
projeyi tanıtmaktır.
Proje 2009-2010 eğitim-öğretim yılından itibaren 3 kez Denizli’de
uygulanmıştır. Sonuncu olan Tipitop ve Arkadaşları ile Toprağı Tanıyoruz 4 ise 20132014 eğitim öğretim yılı içesinde eylül ayında yine Denizli’de başlayacaktır. Projenin
amacı, 5-6 yaş grubu çocuklarına toprağı tanıtmak ve sevdirmektir. Projenin hedef
kitlesi, Denizli il merkezinde düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerden gelen, Milli
Eğitim Bakanlığı’na bağlı okulların anasınıflarına devam eden küçük çocuklar, annebabalarından ve öğretmenlerinden oluşmaktadır.
Projede, 9 gün boyunca çeşitli etkinliklerle çocuklara toprak nedir, nasıl
oluşur, toprağın üstünde ve altında yaşayan canlılar/yetişen bitkiler, toprağın önemi,
işlevleri, toprağı korumak, erozyon konuları işlenmektedir.
Proje ekibinde, okul öncesi eğitim, fen eğitimi alanlarında uzman öğretim
üyeleri, okul öncesi eğitim ve fen eğitimi öğretmenleri, orman mühendisi ve hemşire
yer almaktadır.
Bu çalışma kapsamında, Tipitop ve Arkadaşları ile Toprağı Tanıyoruz 1, 2 ve 3
projelerinin sonuçları ile son projenin kapsamı, içeriği, uygulama örnekleri
paylaşılacak, projede yapılan değişiklikler detaylı biçimde paylaşılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Toprak eğitimi, okul öncesi dönem çocuklar, çevre eğitimi,
TÜBİTAK projesi.
7
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TEKNİK BİLİMLERDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
Selçuk ÇANKAYA 1, Simge TANER 2, Utkan ÖZDEMİR 2
1Dokuz
Eylül Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü
Ortak Sağlık Güvenlik Birimi, Kocaeli
2Kocaeli Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü
1Üçgen
Özet
Sanayinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan en önemli problemlerden birisi
hiç şüphesiz iş kazalarıdır. Ülkemizde özellikle küçük-orta ölçekli işletmelerde iş
kazalarının kontrol altına alınması çözümü en zor olan konuların başında gelmektedir.
İş kazalarının önlenmesi için, çeşitli yasal yaptırımlar olmasına rağmen güvenlik
kültürünün oluşmaması bu duruma yol açan etkenlerdendir.
Güvenlik kültürünün oluşabilmesi için iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin
eksiksiz bir şekilde bireylere kazandırılması gerekmektedir. Başta mühendislik eğitimi
veren lisans programları olmak üzere, teknik yüksekokullar ve liselerin de iş sağlığı ve
güvenliği eğitim programlarına dâhil edilmesi büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde
lisans eğitimi veren üniversitelerin çoğunda “iş güvenliği” adında tek dönemlik bir
ders verilmektedir. Bunun dışında iki yıllık ön lisans programları ve birkaç
üniversitede de yüksek lisans programı bulunmaktadır. Buna göre sanayisi gelişmekte
olan ülkemizde verilen iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin yetersizliği anlaşılmaktadır.
Bu çalışmada iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin ülkemiz koşullarında nasıl yapılması
gerektiği ve eğitim kalitesinin arttırılması konusundaki çalışmaların neler olduğundan
söz edilecektir.
Anahtar Sözcükler: İş sağlığı ve güvenliği, lisans eğitimi, teknik bilimler.
8
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
DOĞA TARİHİ MÜZELERİ VE EKOLOJİ BİLİNCİ
Mustafa ALPARSLAN, Erhan IRMAK, Fatih AKSOY ve Kamil Emre BARIŞ
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Çiğli / İzmir,
[email protected]
Özet
Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile müzelerinin nitelik ve nicelikleri büyük bir
paralellik göstermektedir. Müzelerin tarihi gelişimi içinde Doğa Tarihi Müzelerinin çok
önemli bir yeri vardır. Kapitoline Müzesi Dünya’nın en eski sanat eserlerinin
sergilenmesi için kurulan bir müze oluyor 1471 yılında Papa IV. Sixtus tarafından
Roma’da kurulmuştur. 1662 yılında ise Endonezya’nın en eski Botanik Müzesi 1662
‘de Rumphius tarafından Ambon’da kurulmuştur. Kendisi tarafında yazılmış olan kitap
ise National Museum’da sergilenmektedir.
Çağdaş müzecilik anlayışını benimsemiş kurumlar olarak bugün bu müzeler,
kuruldukları döneme ait tarihi mekanların da görevlerini halen sürdürmektedirler.
Doğaya ilişkin canlı ya da cansız her çeşit malzemenin nesiller boyu saklandığı ve
bilimsel araştırmaların gerçekleştirildiği bu tarihi mekanlar da, uygun görülen
malzemeler çeşitli görsel, deneysel ve işitsel araçların yardımıyla sergilenir; doğayı
tanımaya ve anlamaya yönelik her düzeyde eğitim verilir. Ülkemizde ise 20. yüzyıla
kadar kendi sahip olduğu değerleri halka tanıtan bir “Doğa Tarihi Müzesi”
oluşturulamamıştır. Yerbilimleriyle ilgili birçok ilke imza atan Maden Tetkik ve
Araştırma Enstitüsü (MTA), ülkemizdeki bu eksikliğin giderilmesine yönelik olarak
1960’lı yıllarda bilim, eğitim ve kültür alanında toplumu bilinçlendirmek amacıyla
Tabiat Tarihi Müzesi'nin kurulması için ilk adımları atmıştır. Ege Üniversitesi Doğa
Tarihi Müzesi 1967 yılında, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Piri Reis Sualtı
Müzesi 2006 yılında ve Kemaliye Doğa Tarihi Müzesi ise 2009 yılında yaşama
geçirilmiştir.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile müze ve özellikle Doğa Tarihi Müzeleri
sayılarıyla büyük bir paralellik göstermektedir. Hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde
Smithsonian Enstitüsüne bağlı 19 ayrı müze, 9 adet araştırma merkezi ve 140 adet
bağlantılı müzeler sistemine sahiptir.
Anahtar Sözcükler: Doğa Tarihi Müzesi, Müze, Ekoloji
9
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BATMAN BARAJ GÖLÜ’NÜN TROFİK DURUMUNUN BELİRLENMESİ
Memet VAROL
İnönü Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Malatya,
[email protected]
Özet
Bu çalışma, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yer alan Batman Baraj Gölü’nün
trofik durumunun belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla Şubat 2008–Ocak
2009 tarihleri arasında 3 örnekleme noktasının seki diski derinliği, klorofil-a, toplam
azot ve toplam fosfor değerleri aylık olarak ölçülmüştür. Baraj gölünün trofik
durumunun belirlenmesinde çeşitli trofik sınıflandırma indeksleri ve Carlson’un trofik
durum indeksi (TSI) kullanılmıştır.
Batman Baraj Gölü’nde seki diski derinliği 1,0-5,65 m, klorofil-a 1,35-16,77
µg/L, toplam fosfor 13,0-139 µg/L ve toplam azot 196-1730 µg/L arasında değişim
göstermiştir. Seki diski derinliği ile klorofil-a arasında negatif bir korelasyon (r= –
0,53) belirlenirken, toplam azot ile toplam fosfor arasında pozitif bir korelasyon (r=
0,52) tespit edilmiştir. Ortalama toplam fosfor değerine (61.05 µg/L) göre Batman
Baraj Gölü’nün trofik durumu bakımından ötrofik sınıfa girdiği, ortalama klorofil-a
(3,72 µg/L) ve seki diski derinliği (3,05 m) değerlerine göre mezotrofik sınıfa girdiği
belirlenmiştir. Carlson’un ortalama TSI değerine göre ise baraj gölünün mezotrofik
seviyede olduğu tespit edilmiştir. Ortalama TN:TP oranına göre Batman Baraj Gölü’nde
fitoplankton gelişimini azot ve fosforun birlikte (N+P) sınırladığı belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Batman Baraj Gölü, Trofik durum indeksi, Ötrofikasyon, Klorofila, Azot, Fosfor, Seki diski derinliği
10
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AMELİYATHANEDEKİ KİMYASALLAR
Asuman KARAMAN1, Nurcan ARMAĞAN2
1Yeni
Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu/İstanbul
2Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kadıköy/İstanbul
[email protected]
Özet
Çalışmanın amacı ameliyathanede kullanılan kimyasalların insan ve çevre
ilişkisi; konusunu incelemek ve güncel bilgiler eşliğinde öneriler geliştirmektir.
Ameliyathane ortamında birçok kimyasal madde kullanılmaktadır. Cerrahi
yıkanma, ameliyat bölgesini hazırlama, ısı ve neme duyarlı cerrahi aletleri çeşitli
düzeyde dezenfekte etme, aletlerin dekontaminasyonu ve yüzey dekontaminasyonu
kimyasalların kullanıldığı başlıca alanlardır. Bu kimyasalların kullanan kişilere ve
ameliyathane ortamına ve atık olarak sisteme geçtiğinde ekosistemde olası zararlı
etkileri bulunmaktadır. Olası zararların bilinmesi ve bunların en alt düzeye indirilmesi
önemlidir.
Bu sorunu irdelemek amacıyla yapılan çalışmada bir mini anket formuyla
İstanbul’da yer alan rastgele seçilmiş 14 hastaneden, kullanılan antiseptik ve
dezenfektanlara ilgili bilgi toplandı. En sık kullanılan maddeler ve ait oldukları gruplar
belirlendi.
Kullanılan kimyasaların özelliklerine bakıldığında genel anlamda doğru
seçimlerin yapıldığı ve daha tehlikeli eski maddelerin artık kullanılmadığı saptandı.
Buna rağmen her tür kimyasalın tamamen zarardan uzak olabilmesinin söz konusu
olmadığı gerçeğinden yola çıkarak kullanılan kimyasalar önce ameliyathane ortamında
insan ve çevre ilişkisi açısından ele alındı. Etkinlikleri ve kullanımları yanı sıra ciltte,
gözde, solunum yolunda iritasyon, alerjik, toksik, karsinojen etkiler,ortamda parlayıcı,
patlayıcı olma riskleri incelendi Ayrıca bunların atık olarak kanalizasyon sistemine
karışmasında olabilecek ekosistemi ilgilendiren olumsuzluklar belirlendi.Özellikle
sudaki hayat formlarına olan olumsuz etki dikkat çekici olarak bulundu. Ameliyathane
kimyasallarının daha emin ve güvenli kullanımı konusu üzerinde öneriler geliştirildi.
Anahtar Sözcükler: Ameliyathane, antiseptik, dezenfektan,
dekontaminasyon, kimyasal sterilizasyon, atık, ekosistem
11
dezenfeksiyon,
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EVDEKİ KİMYASALLAR
Asuman KARAMAN, Deniz TAŞKIN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu/İstanbul
[email protected]
Özet
Bu araştırma konusunu seçmemizdeki amaç; her evde hatta evin her odasında
kullanılan kimyasalları ve bu kimyasalların yarattıkları tehlikeleri ortaya koymak ve
bir anlamda gereksiz kimyasal kullanımını azaltmaktır.
Çalışmada mutfak, banyo dolabı ve oturma odasında bulunan kimyasallar, bu
kimyasalların içerikleri, çevre ve insan sağlığına olası etkileri belirlenmiştir. Çamaşır
deterjanları, bulaşık deterjanları, çamaşır suyu, lavabo temizleyicileri, cam siliciler
hijyen sağlamada çok gerekli gibi görünse de bunların insan ve çevrede yaptıkları
olumsuz etkiler temizliğin önüne geçmektedir ve de bu durum göz ardı edilmektedir.
Özellikle yünlü giysi ve çamaşırları güvenin zararlı etkisinden korumak için kullanılan
naftalin göze, kan, karaciğer, böbrekler, deri ve merkezî sinir sistemine zarar vermenin
yanı sıra karsinojendir. Odada hoş koku oluşturmak amaçlı kullanılan oda
parfümlerinin zararı bu hoş kokularının arkasında gizlidir. Oda spreylerinin içeriğinde
kullanılan zararlı kimyasallar arasında ise naftalin, fenol, kresol, etanol, ksilen ve
formaldehit gibi tehlikeli maddeler bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi yarar meydana getirdiği düşünülerek kullanılan her bir ürün
aslında çevremiz ve bizim için büyük bir tehdit unsurudur. Evdeki kimyasallar,
kısırlıktan kansere, böbrek ve akciğer rahatsızlığından doğum kusurlarına, alerjiden
psikolojik bozukluklara kadar birçok hastalığa sebep olmaktadır. Bunları düşünerek
alınan her bir ürünün kimyasal içeriğine bakılmalı ve bunların gereksiz
kullanımlarından kaçınılmalıdır.
Anahtar Sözcükler: Ev, kimyasal hijyen, çevre, insan sağlığı.
12
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TIBBİ ATIKLARIN YAKILMASI VE “DİOKSİNLER VE FURANLAR”
Asuman KARAMAN, Filiz ALBAYRAK
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu/İstanbul
[email protected]
Özet
Çalışmanın amacı tıbbi atık yönetiminde son aşamada yer alan tıbbi atık yakma
sonucu oluşabilen toksik etkili dioksin ve furanlarla ilgili farkındalık yaratmaktır. Bu
doğrultuda;
1- Dioksin ve furanları tanımlamak, nasıl oluştuğunu ve insan ve çevreye etkilerini
açıklamak
2-Tıbbi atık insineratörleri/yakma yerleri konusunda bilgi vermek ve doğru yakma ile ilgili
koşulları belirlemekle ilgili bilgi paylaşılacaktır.
DSÖ’nün Kasım 2011tarihli ve 281 no ile yayınladığı “fact sheet”de belirtilen tıbbi
atık yakma yerlerinde dioksin ve furanların ortaya çıkması ve bu maddelerin insan ve
çevreye olan olumsuz etkileriyle ilgili belgeden yola çıkıldı. Bu konuda yeterli farkındalığın
olmadığı saptandı. Bu farkındalığı oluşturmada yardımcı olmak için tıbbi insineratörlerin
işlevinde ortaya çıkan dioksin ve furanlarla, tıbbi atık yakma işlevi incelendi.
Dioksin ve furanlar (PCDD/F) C, H, O ve Cl içeren renksiz, kokusuz aromatik
bileşiklerdir. Kimyasalların geniş bir grubunu oluşturmakta olup, 210 farklı bileşiğinin 17
tanesi en toksik olanlardır. Bu bileşiklerin en önemli özellikleri biyolojik, fotolitik, kimyasal
olarak bozulmaya dirençli olmaları, besin zincirinin üst seviyesinde yüksek konsantrasyona
ulaşmaları ve atmosferik tasınım mekanizmaları ile kaynaktan çok uzak mesafelere
taşınabilmeleridir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenen tolere edilebilen
miktar günlük 14 pikogram/kg vücut ağırlığıdır (WHO, 1998a). Dioksin ve furanlar
özellikle oluşturulmazlar; herbisitlerin yapımında, kağıt ve kağıt hamuru oluştururken ve
yakma işlemlerinde oluşabilirler. Dioksin ve furanlar kalıcı maddeler olup çabuk
yıkılmazlar ve gıda zincirinde biyobirikim yaparlar. Maruziyetin çoğu gıda alımıyladır.
Dioksin ve furanların insanda immunolojik sistemi baskılamaları, üreme sitemine ve intra
uterin gelişmeye olumsuz etkileri belirtilmiştir. Son yıllarda tıbbi atıkların yakılmasıyla
ilgili endişelerin gelişmekte olduğu belirlenmiştir. Yakma Isısı düşük olduğunda, PVC içeren
plastikler yakıldığında diğer toksik hava polenlerinin yanı sıra dioksinler ve furanların
emisyonlar halinde oluşup kül içerisinde havaya karıştığı açıklanmıştır. Buna bağlı sağlıkla
ilgili olumsuzluklar gelişebilir. Yüksek dozda maruziyette karsinojen etki söz
konusudur.Yakma yerleri yakınında oturanlar bu yönden daha çok riskte olup bu atık
yerlerinin yerleşim yerlerinden uzakta olmaklarının gerekliliği belirtilmiştir.Tıbbi atıkların
yakılmasındaki kurallara kesinlikle uyulması gerektiği açıklanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Dioksin ve furanlar,emisyon ölçümü, toksik etki, tıbbi atıkların
yakılması
13
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKOSİSTEMDEKİ DEĞİŞİKLİKLER ÇOCUKLARIN YAŞAMLARINI OLUMSUZ
ETKİLİYOR MU?
Funda AYRA, Mukadder KARAKAYA, Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu/İstanbul
[email protected]
Özet
İnsanoğlu var olduğu günden beri çevresi ile etkileşimde bulunmuştur.
Yaşamı kolaylaştıran ateşi bulduğu günden günümüze kadar geçen sürede ekolojik
sistemi tahrip etmeye devam etmektedir. Ne yazık ki insanlar, doğanın kaynaklarının
sonsuz olduğunu düşünmüş ve yine doğanın kendini yenileme kabiliyetinin de sınırlı
olduğunu fark edememiştir.
Yapılan araştırmalar göstermektedir ki; tün canlılar ile birlikte çocuklar da
pek çok alanda, ekolojik dengenin bozulmasından ve çevre kirliliğinden
etkilenmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ‘nün 2004’de Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de
yaptığı toplantının konusunu “Çocuk ve Çevre Sağlığı” oluşturmuş ve bu toplantı
sonucunda her ülkenin kendi “Çocuk Sağlığı Eylem Planı”nı hazırlaması
öngörülmüştür.
Ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi, çocukların çevre kirliliğinden ve
ekosistemdeki değişikliklerden olumsuz etkilenmesinin en üst düzeyde önüne
geçilmesine çalışılmakta ancak yeterli olmamaktadır.
Bu çalışmada çocukların
etkilendikleri ele alınmıştır.
ekosistem
değişikliklerinden
ne
şekilde
Yapılan tüm araştırmalar ve çalışmalar göstermektedir ki; geleceğimiz olan
çocukların fizik ve ruh sağlıklarının en az düzeyde etkilenmesini sağlamak için hayatı
etkileyen üretim yapan tüm kuruluşların, belediyelerin, Sivil Toplum Kuruluşlarının,
ebeveynlerin ve tün insanlığın daha fazla önlemler alması ve bu konudaki farkındalığın
toplumun tüm kesimlerinde artması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Anahtar Sözcükler: çocuk ve çevre, ekolojik denge, çocuk sağlığı
14
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ULAŞIMDA ENERJİ TASARRUFU FARKINDALIK DÜZEYİ VE ÇEVREYE ETKİLERİ
Gülhan KALMUK, Cüneyt ULUTİN ve Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Topkapı/İstanbul
[email protected]
Özet
Gelişen teknolojinin yaşamımıza getirdiği; kolaylık, rahatlık ve sonuca çabuk
ulaştırmasının yanında, bu gelişmenin tabiata ve çevreye verdiği kirliliğin boyutu her
geçen gün artmakta ve insan sağlığını tehtid etmektedir.
Günümüzde ulaşımda enerji kullanımı hızla artmakta ve kaynaklar tüketilmektedir.
Uluslar arası Enerji Ajansı(IEA)’nın yayınlamış olduğu ‘Dünya Enerji Anahtarı
İstatistikleri 2012’ verilerine göre dünyada kullanılan petrolün %61,5 i ulaşım ve
taşımacılıkta kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalar sonucunda önümüzdeki yıllarda
mevcut enerji kullanım düzeyinin en az %50 ila %60 oranında artış göstereceği
hesaplanmaktadır . Yapılan araştırmalar, fosil yakıt rezervlerinin azalmaya başladığını
ve sürekli artan enerji talebine, karşılık veremeyeceğini göstermektedir. Dünyadaki
enerji tüketim hızı, fosil yakıtların oluşum hızının 300 bin katı kadardır. Bir başka
ifade ile, bir günde bin yıllık fosil yakıt oluşumu tüketilmektedir.
Artan enerji kullanımı kaynakları tükettiği gibi ekolojik yaşamada zarar
vermeye devam etmektedir. Özellikle fosil yakıtların kullanımının artması sera
gazlarının atmosferde çoğalmasına, bunun sonucun da küresel ısınma nedeni ile
iklimlerin değişmesine ve bu durumun insan sağlığını ve dünyamızın doğal yapısını
tehdit etmesine neden olmaktadır.
Son yıllarda araçların yakıt tüketimi teknolojik gelişmeler sonucunda
düşürülmeye çalışılmakta, yakıtların artık ürünlerinin doğaya daha az zarar vermesi
için özel sistemler geliştirilmektedir. Ancak araç kullananların sayısının özellikle
gelişmekte olan ülkelerde hızla artmasının önüne geçilememektedir.
Bu çalışmanın yapılmasındaki amaç araç kullanan ve kişisel aracı olan
kullanıcıların araç kullanma nedenleri, kullanılan enerji tüketiminin verdiği zararlar
ve enerji tasarrufu konusundaki farkındalık düzeylerini incelemektir.
Anahtar Sözcükler: Çevre, Enerji Tasarrufu, Fosil Yakıtlar,
15
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK, ÇEVRE BİLİNCİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMA BAĞLAMINDA İŞLETMELERİN SORUMLULUKLARI
Aral NOYAN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, MYO, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Cevizlibağ / İstanbul,
[email protected]
Özet
Kalkınma kavramı denilince ilk akla gelen ekonomik ve sosyal kalkınma
kavramları gelmektedir. Ancak bu kalkınmanın çevresel boyutta nasıl
sürdürülebileceği sorusu da son yıllarda sık sık sorulmaya başlanmıştır.
Gerçekten de işletmelere bakıldığında çevre bilincinden bağımsız olark bir
kalkınma modeli düşünülememektedir. Özellikle sivil toplum örgütleri ve diğer sosyal
amaçlı çalışan diğer kuruluşlar yapmış oldukları kurumsal sosyal sorumluluk
çalışmalarında daha yaşanılabilir bir çevrede varlıklarını sürdürmenin yollarını
aramaktadırlar. Bir çok kuruluş bu amaçla geliştirdikleri kurumsal vatandaşlık
kavramıyla kalkınmalarını sürdürürken çevreye duyarlı yeni uygulamalar da
geliştirmektedirler.
Bu çalışmanın amacı işletmelerin kurumsal sosyal sorumluluk kavramı
çerçevesinde nasıl bir kurum kültürü ve buna bağlı kurumsal vatandaşlık kavramı
geliştirebildiklerini belirlemek, işletmelerin bu uygulamaları yaparken toplumda nasıl
görevler ve sorumluluklar üstlendiklerini ve de toplum üzerinde nasıl bir etki
oluşturduklarnı saptamaktır.
Anahtar Sözcükler: Çevre, Çevre Bilinci, İşletme, Sürdürülebilir Kalkınma, Kurumsal
Sosyal Sorumluluk
16
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVRE OLGUSUNUN KURULUŞLARIN İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİ ÜZERİNE
YAPMIŞ OLDUĞU ETKİLER
Aral NOYAN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, MYO, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Cevizlibağ / İstanbul,
[email protected]
Özet
İnsan Kaynakları önemli bir stratejik yönetim fonksiyonudur. Kuruluşların
insan kaynakları birimlerinin ve insan kaynakları politikasının önemli bir fonksiyonu
da kendi vizyonlarını belirlemektir.
Vizyon kısa bir ifadeyle kuruluşun geleceğe dair plan, hayal ve öngörülerini
ifade etmektedir. Doğal olarak bu nedenle, çevreden ve çevrenin getirmiş olduğu
yükümlülüklerden arınmış bir insan kaynakları politikası işletmeler için düşünülemez.
Bu çalışmanın amacı işletmelerin kendi insan kaynaklarını ve insan
kaynakları stratejilerini belirlerken çevresl koşullardan nasıl etkilendiklerini ortaya
koymak ve aynı zamanda çevreye duyarlı yeni insan kaynakları yönetimi kavramını
açıklamaya çalışmaktır.
Anahtar Sözcükler: Çevre, Çevre Bilinci, İşletme, İnsan Kaynakları Yönetimi, Vizyon
Yönetimi, Stratejik Planlama
17
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVRE SORUNLARI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: GÜNÜMÜZDEKİ VE
GELECEKTEKİ OLASI ÇEVRE SORUNLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA
ÜZERİNE ETKİLERİ
Aral NOYAN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, MYO, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Cevizlibağ / İstanbul,
[email protected]
Özet
Günümüzde çevre sorunlarına karşı gerek ulusal gerekse uluslararası
kuruluşlar tarafından çeşitli uyarılar yapılarak kamuoyu dikkati bu önemli konuya
çekilmektedir. Ancak bir yandan ekonomik büyüme telaşı bir yandan da umursamazlık
sonucu çevre sorunlarına karşı duyarlılık zaman zaman geri plana atılmaktadır.
Hava, su ve toprak kirliliği her gün biraz daha artarken kalkınmanın da
sürdürülmesi gereği, bu birbiriyle görünüşte taban tabana zıt görünen bu iki konunun
çevre bilinci çerçevesinde bir çatı altında birleştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. İşte
bu nedenle çevre koruma odaklı olarak kaynakların yeniden gözden geçirilerek
kaynak kullanımının yeniden planlanması, bununla beraber elimizdeki koşulların
çevreci sürdürülebilir kalkınma sürecine adapte edilmesi gerekmektedir. Bunlar
olmadığı takdirde ise çevresel felaketler tüm insanlık için günlük konular haline
gelebilir.
Bu çalışmanın amacı var olan kaynakların çevre koşulları göz önüne alınarak
koşullara uyumlu hale getirilmesinin örneklerini incelerken nasıl bir büyüme modeli
izleneceği konusuna da kaynaklardan yararlanarak bir yorum getirmeye çalışmak
olarak belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Çevre, Çevre Sorunları, Sürdürülebilir Kalkınma, Toplumsal
Duyarlılık
18
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVRE YÖNETİMİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÜZERİNE BİR İNCELEME
Aral NOYAN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, MYO, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Cevizlibağ / İstanbul,
[email protected]
Özet
Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan dünya ülkelerinin karşı karşıya
oldukları temel çevre ve sürdürülebilir kalkınma sorunları için tüm ülkelerin ve
kuruluşların bir araya gelerek koordineli bir şekilde çalışması gerekmektedir. Böyle
bir çalışmanın sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi açısından sürüdürülebilir kalkınma,
insan sağlığı ve çevre koşulları arasındaki ilişkinin araştırılmasına yönelik bir çalışma
yapılması ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, küreselleşme ve sürdürülebilir büyüme, insan sağlığı ve
yaşanılabilir bir çevre, işletme kapasitesi ve sürdürülebilirlik, bioetik kavramı ve
yoksulluk, çevre yönetimine uygun kişisel gelişim, sağlıklı insan ve ekosistem ilişkisi
ve doğal kaynaklar ile geri dönüşüm kavramlarını temel alarak, bu kavramlar
arasındaki ilişkilerden yola çıkarak iyi bir çevre yönetimi ve sürdürülebilir kalkınma
arasındaki ilişkiye yeni bir yorum getirmek olarak belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma, Çevre Yönetimi, Ekosistem,
Sağlıklı Çevre
19
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İNSAN VE EKOLOJİK SAĞLIK AÇISINDAN EKO-ECZACI
Yasin BOSTANCI ve Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
İlaçların ve kişisel bakım ürünlerinin birer çevre kirletici olarak oluşturduğu
çok yönlü sorun, 1980’lerin başında artan özen ve dikkat sonucunda daha belirgin ve
bilinir hale gelmiştir. İlaçlar ve kişisel bakım ürünleri tedavi edici olarak tıbbi
uygulamalarda yaygın, devamlı ya da birleştirilmiş olarak hem insan hem de
hayvanlarda kullanılmaktadır ve yerküre yüzeyi ile beraber yer altı sularında da birer
çevre kirletici olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeşitli kaynaklardan çevreye verilen bu
ksenobiyotikler verildikleri çevredeki canlılar üzerinde mutajenik, karsinojenik ve
toksikolojik özellikler gösterebilmekte; sadece insanları değil, bitkiler ve hayvanları da
olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengenin bozulmasına sebep olmaktadırlar. Risk
değerlendirme paradigmasına bağlı olarak, mevcut çalışmaların pek çoğunun bu
kirleticilerin kökenleri ve varoluşları üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.
Karşılaştırmalı bir bakış açısı ile bakıldığında aslen fazlası ile biyoaktif olan ve yerel su
kaynaklarında sürekli bulunabilen bu maddelere insanların ve ekolojik sistemin
maruziyeti tam olarak bilinmedikçe, ilgili antropojenik maddelere kısmi maruziyetin
dahi sebep olabileceği potansiyel tehlikelerin belgelendiril(e)mediği ya da daha az
bilindiği tespiti yapılabilmektedir.
Tüm dünyada giderek büyüyen ve önemi artan taze su kaynaklarına olan
ihtiyaç, bu kaynakların toplam veya kümülatif şekilde herhangi bir etkiye maruz
kalmamasını, aynı zamanda insan ve ekolojik sisteme herhangi bir potansiyel etkinin
minimize edilmesini gerektirmektedir. Bu gereksinim son dönemde kanalizasyonlar
da dahil olmak üzere su atık ve su kullanım süreçleri üzerine hükümetlerin pek çok
soruşturma açması durumunu meydana getirmiştir.
Uzun süreli etkileri gösteren verilerin yetersizliğine rağmen, ilaçlar ve kişisel
bakım ürünlerinin ekolojik sistem ile “tanışıklığının” azaltılması ya da engellenmesi
için çok geniş bir yelpazede düşük dozlarda dahi ksenobiyotiklere maruziyetin
engellenmesine yönelik politikalar geliştirilebileceği ve uzun süreli etkileri hedef alan
çalışmalar başlatılabileceği söylenebilir.
Çalışmamızda, ilaç ve kişisel bakım ürünlerinin tüketiciye ulaştırılmasında en
önemli rollerden birini oynayan eczacının insan ve çevre sağlığı açısından yeri
vurgulanmakta ve ekolojik eczacı modeli oluşturulmaktadır.
Anahtar Sözcükler: ekoeczacı, ekoloji, tıbbi atıklar, ilaç, ksenobiyotikler
20
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KARBON AYAK İZİ
Yasin BOSTANCI ve Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Yaşadığımız Dünya’da giderek artan çevre sorunları, ekolojik dengenin
bozularak Dünya yaşamını yok edecek seviyelere ulaşması ve insanların üretim ve
tüketim faaliyetlerinin çıktılarını net olarak görebilme istekleri Karbon ayak izi
kavramını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle karbon ayak izi kavramı geçtiğimiz yıllarda
“müthiş” bir şekilde popüler hale gelmiş ve Türkiye dahil pek çok ülkede medya
tarafından aşırı-yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Politik ve sektörel
unsurların “yapılacaklar listesi” içerisinde iklim değişikliklerinin üst sıralara
tırmanması ile karbon ayak izinin nasıl hesaplanacağını yorumlayan uygulamalara
olan ihtiyaç ciddi olarak artmıştır. Sayısı bilinmemekle birlikte, değerleri ölçmek
amacıyla basit çevrimiçi hesaplayıcılardan gelişmiş hayat döngüsü analizörlerine ve
girdi-çıktı temelli metodlara kadar çok geniş bir yelpazede araçlar geliştirilmeye
çalışılmıştır.
Karbon ayak izinin her yerde bulunan varlığına rağmen, bir tanım olarak
anlamının ne olduğuna ya da ne olmasına gerektiğine yönelik akademik yaklaşımların
oldukça az ve/veya yetersiz olduğu söylenebilir. Geçtiğimiz yüzyılda fazlası ile yapılan
ve karbon ayak izinin ölçümüne yönelik iddiaları bulunan enerji ve ekolojik ekonomi
tabanlı akademik çalışmaların sürpriz bir şekilde açıklamalarının geçersiz olduğu da
tespit edilmektedir.
Çalışmamızda akademik dünyada ve medyada kullanılan karbon ayak izi
kavramının tutarsızlıkları karşılaştırmalı bir şekilde incelenmeye çalışılmış ve finansal
hesaplamalar ile model yaklaşımlar kullanılarak karbon ayak izi kavramına bilimsel
bir açıklama getirilmeye çalışılmıştır. Bu açıklamada sistem sınırları, sistem bütünlüğü,
sistem kapsamı, sistem birimleri ve göstergelerin sağlamlığı gibi metodolojik sorular
göz önünde bulundurulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: ekolojik ayak izi, karbon ayak izi, çevre, karbon salınımı
21
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TIBBİ ATIK YÖNETİMİ ÜZERİNE BİR DERLEME
Yasin BOSTANCI, Oğuz ÖZYARAL ve Ayşenur CURABEYOĞLU
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Sadece sağlık hizmetlerinin sunulması esnasında ortaya çıkmamakla birlikte,
tıbbi atıklar kullanılmış iğne uçları, enjektörler, pansuman amacıyla kullanılmış
pamuklar, vücut parçaları, tanı amaçlı örnekler, kan, vücut sıvıları kimyasallar,
farmasötikler, tıbbi cihazlar ve radyoaktif materyaller gibi geniş bir listeyi
içermektedir.
Tıbbi atık yönetiminin zayıf yapılması ya da yapılmaması, ilgili atıklara maruz
kalacak çalışanlar, atık toplayıcılar, hastalar ve toplum için ciddi enfeksiyon ve
yaralanma risklerini doğurmakla birlikte çevre kirliliğine sebep olur. Bu nedenle tıbbi
atıkların, atık üretimi esnasında etkili şekilde kaynağında ayrı olarak toplanması,
uygun şekilde depolanması ve güvenli bir şekilde imha edilmesi gerekmektedir.
Farklı ülkelerdeki tıbbi atık toplama ve çevreselleştirme mekanizmalarının
anlaşılması, tıbbi atığı “ortaya çıkarma” sürecinde aktif rol üstlenen bireylerin bilgi
düzeylerinin ve farkındalığının anlaşılması ve tıbbi atıkların insan ve çevre sağlığına
olan etkilerinin varolan literatür kapsamında açıklanması amaçlarıyla tıbbi atık
yönetim sistemlerini derleyen bu çalışma gerçekleştirilmiş olup, çalışmamızın ileride
yapılacak araştırmalar için bir başlangıç teşkil edeceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Sözcükler: tıbbi atık yönetimi, tıbbi atık, atık yönetimi, çevre
22
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TURİZM SEKTÖRÜNDEN HİZMET ALANLAR AÇISINDAN ÇEVRE, ÇEVRESEL
DUYARLILIK VE SAĞLIKLI ÇEVRE ANLAYIŞI ÜZERİNE BİR İNCELEME
Yasin BOSTANCI, Aral NOYAN, Gülçin SERCE ve Ayşenur CURABEYOĞLU
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Turizm açısından mevcut akademik çalışmalar incelediğinde, bir turistin
seyahat deneyimi ile ilgili memnuniyetini belirleyen; yemek hizmetleri, konaklama
hizmetleri, güvenlik ve çevresel koşullar gibi değişken ve geniş bir yelpazede pek çok
faktör olduğu anlaşılmaktadır. Yine bu faktörlerin sadece memnuniyeti belirlemediği
ve seyahat sonrası turistte davranışsal değişikliklere sebep olarak ilgili tatil yerinin
bilinirliği üzerine etkili olduğu görülmektedir.
Rita Bruce Curry ve Luiz Moutinho, yapmış oldukları bir çalışmada turistlerin
arkeolojik alanlara sahip yerleri tercih ettiğini, bu yerlerin turist ilgisini artırdığı ve
belirli bir düzeyde muhafaza ettiğini ifade etmişlerdir. Şeyhmus Baloğlu ve Muzaffer
Uysal’ın yaptığı çalışmalar incelediğinde turistlerin “bozulmamış” fakat “korunmuş”
bir çevresel ortama sahip yerleri seçtiğini ve bu çevre koşulları içerisinde vahşi
yaşamın, doğal doku varlığının, manzara zenginliğinin önemli olduğunu söylemek
mümkündür. Yine bu çevre şartlarının içerisinde doğal sahillerin varlığı, denizlerin
temizliği ve güvenilir hava koşulları turistlerin aradığı önemli unsurlar olarak ifade
edilmiştir. Yine yapılan diğer çalışmalarda, çevre farklı şekillerde sınıflandırılmış fakat
her koşulda uygun ve etkili bir şekilde planlanarak korunması gerektiği ifade
edilmiştir.
Akademik çalışmalar ışığında turizm ve çevre arasında bir karşılıklı bağımlılık
ilişkisinden söz etmek mümkündür. Derleme niteliğinde olan bu çalışmamızda
çevrenin turist algısında yer alan etkili bir faktör olarak sürdürülebilirliğinin önemini
ortaya koymaya çalışmaktayız.
Anahtar Sözcükler: turizm, turist algısı, çevre, çevresel faktörler
23
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVRE SORUNLARINDA ULUSLARARASI YAKLAŞIMLAR
Yasin BOSTANCI ve Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Bugün dünya iklim değişiklikleri, türleri koruma, enerji, çevresel bozulma,
çevre sağlığı, genetik mühendislik uygulamaları, yoğun çiftçilik, arazi bozulması, arazi
kullanımı, nanoteknoloji, nükleer uygulamalar, nüfus artışı, ozon tabakasının
delinmesi, kirlenme, kaynakların tükenmesi, toksinler ve atıklar olmak üzere pek çok
başlık altında sıralanabilecek bir yığın çevresel problem ile baş etmeye çalışmaktadır.
Hükümetler için bu problemler büyüyerek önemini artırdığında, ulusal aktör veya
aktörlerce çözüm bulunmasının imkansızlaştığı ve hükümetlerin sınırlar ötesi aktörler
ile işbirliğine gittiği ya da yeni yapılanmalar (rejimler) oluşturmaya çalıştığı
görülmektedir.
Bu çalışmamızda, yukarıdaki bağlamda yerel aktörlerin izlediği politikaların,
oluşturulmak istenen veya oluşturulan sınırlar ötesi yapılanmaların, bunların çalışma
mekanizmalarının ve işlevselliklerinin sorgulanması amaçlanmaktadır.
Anahtar Sözcükler: uluslararası çevre sorunları, uluslararası rejimler, çevresel
yaklaşımlar
24
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMADA MÜLKİYET,
GELİŞTİRME VE KAYNAK ÇATIŞMASI
Yasin BOSTANCI, Oğuz ÖZYARAL ve Ayşenur CURABEYOĞLU
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Özbudun’a göre sosyal devlet kavramı “devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti
sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru
gören bir anlayış”ı ifade eder. Günümüzde sosyal devlet; bireyleri belirli sınırlar
içerisine hapseden sosyal ve ekonomik koşulları ortadan kaldırarak fırsat eşitliği ve
ortak gelişim sağlama amacı güden önemli yönetim ilkelerinden biri haline gelmiştir.
Bu anlayışta sosyal adalet, ekonomik olanaklar ve gelir düzeyi dağılımı sosyal
devleti oluşturan toplumun tümüne eşit ve eş zamanlı olarak ulaştırılıyor olmalıdır.
Peki toplum için sürekli geliştirmeyi gerektiren bu yaklaşımı hayata geçirirken
çevresel koruma nasıl mümkün olacak, geliştirmenin doğuracağı çatışma nasıl
çözümlenecektir? Devletlerce sürekli iyileşme gösteren, istikrarlı bir ekonomik
büyüme ve etkileşim sağlanması amacı güdülürken sosyal devletin temel unsurları için
mülkiyet haklarının korunması nasıl sağlanacaktır? En nihayetinde, devlet sahip
olduğu kaynakları nasıl muhafaza edecek ve dağıtılmasını sağlayacaktır?
Çalışmamızda oluşturduğumuz sürdürülebilir kalkınma modelinde ortaya
çıkan mülkiyet, geliştirme ve kaynak çatışmalarının çözümüne ulaşmayı
hedeflemekteyiz.
Anahtar Sözcükler: sürdürülebilir çevre, sürdürülebilir kalkınma, mülkiyet, kaynak,
geliştirme, çatışma
25
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İLAÇLAR VE EKOFARMAKOLOJİK RİSKLERİ
Oğuz ÖZYARAL2, Gül BAKTIR1 ve Cüneyt ULUTİN2
1Yeni
2Yeni
Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Zeytinburnu / İstanbul
Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
İlaçlar ve kişisel bakım ürünlerinin ekofarmakolojik riskleri konusundaki
araştırmalar kısıtlı olup ancak doksanların başından itibaren endokrin sistem ilaçları
ve lipid düşürücü ilaçlarla başlamış (1,2), daha sonra ise hormonlar, antibiyotikler ve
diğer ilaçlarla ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Mide barsak sisteminden emilebilecek
kadar lipofilik, ancak sıvılarda çözünebilecek kadar hidrofilik, enzimlere dayanıklı ve
stabil olmaları nedeniyle ilaç etkin maddeleri ve metabolitleri kolayca su veya toprağa
karışarak ciddi riskler oluşturabilirler.
Beşeri ilaçların çevreye girişi kullanılan ilacın dozuna, vücuttan atılma
oranına, ilacın adsorpsiyon yeteneğine ve atık su arıtma tesisindeki veya depo
alanındaki mikroorganizmaların metabolik dönüştürme yeteneklerine bağlıdır (2).
İlaçların çoğu insan vücudundan değişmeden veya metabolitleri halinde atılıp atıksu
arıtımı sırasında uzaklaştırılamadıkları için bazı etkin bileşikler hemen hemen hiç
değişmeden atık su arıtma tesislerinden çevreye karışırlar (3, 4).
Antibiyotikler, antibakteriyel ilaçlar, analjezik-antipiretik-antiinflamatuarlar,
antiepileptik ilaçlar, sitostatik ilaçlar, beta -blokerler, lipid düzenleyiciler, sentetik
steroidler, erektil disfonksiyona karşı kullanılan reçete ile satılan pek çok ilaç sularda
ng/L - μg/L düzeyinde saptanmıştır.
Diğer taraftan kozmetikler, kozmesötikler, parfümler, losyonlar, şampuanlar,
sabunlar, menstrüel bakım ürünleri, diş macunları, ağız bakım ürünleri, güneş
koruyucular gibi toplum tarafından yaygın olarak kullanılan kişisel bakım ürünlerinin,
ayrıca bitkisel ilaçlar ile gıda suplemanları (nutrasötikler) gibi reçetesiz (OTC)satılan
ürünlerin içerdiği çoğu farmakolojik etkin maddeler de ekofarmakolojik açıdan risk
taşırlar.
Farmakolojik etkin maddelerin içme suyu ile alınması sonucunda insanda
doğabilecek advers etkiler henüz kesin olarak bilinmemekle ve tedavide kullanılan
“terapötik” dozların çok altında (1) olmakla birlikte, birkaç ilacı bir arada içeren bir
“kokteyl” in özellikle uzun vadede oluşturabileceği toksikolojik riskler nedeniyle
ekofarmakoloji’ nin halk sağlığı açısından önemi açıktır.
Anahtar Sözcükler: Ekofarmakoloji, ilaç, kozmetik, toksikoloji
26
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN RADYASYON KAYNAKLARI HAKKINDAKİ BİLGİ
DÜZEYLERİ: KATMANLANDIRILMIŞ RANDOMİZE ÇALIŞMA
Cüneyt ULUTİN, Oğuz ÖZYARAL ve Yasin BOSTANCI
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, SHMYO Müdürlüğü Cevizlibağ / İstanbul,
cuneyt.ulutin@ yeniyuzyil.edu.tr
Özet
Radyasyon doğal, endüstriyel vb. kaynaklardan insan sağlığı ve çevre üzerine
zararlı etkiler gösterir. Meslek yaşantılarına başlamanın eşiğinde olan üniversite
öğrencileri bu konuda ne kadar bilgi sahibi olurlarsa, ileride o kadar insanları
bilgilendirip çevreyi koruyabilirler. 2013 yılı bahar döneminde Yeni Yüzyıl
üniversitesinde öğrenim gören 75 öğrenci üzerinde radyasyon kaynakları hakkında
bilgi düzeyini saptamak için bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler üç farklı
programda eğitim gördükleri için üç gruba yaş, cinsiyet dağılımında denklik
sağlanarak ayrılmıştır. Bu üç gruba bilgi düzeyi ölçücü aynı anket farklı zamanlarda
farklı anketörler tarafından uygulanmıştır. 1.grupta radyasyon hakkında herhangi bir
eğitim almamış 25 öğrenci, 2.grupta eğitimlerinin ileri senelerinde radyasyon
hakkında eğitim alacak 25 öğrenci, 3.grupta radyasyon hakkında eğitim almış 25
öğrenci olacak şekilde gruplar düzenlenmiştir. Sonuçlar SPSS istatistik programı
kullanılarak değerlendirilmiştir. Gruplarda 1. Grup ile 2. Grup ve 2.Grup ile 3. Grup, ve
1.Grup ile 3. Grup arasında bilgi düzeyi açısından anlamlı farklılık bulunmuştur
(p=0.05). 3.Grupla diğer gruplar arasındaki farklılıklar verilen eğitimle
ilişkilendirmiştir. Ancak 1. Grup ve 2.Grup arasında iki grubunda radyasyon eğitimi
almamış olmalarına rağmen 2.Grup lehine anlamlı farklılık çıkmıştır. Bu sonuç iler ki
dönemde radyasyon dersi eğitimi alma olasılığı olan öğrencilerin farkındalıklarının
yüksek olmasından kaynaklanıyor olabilir. Sonuç olarak “radyasyon” teriminin eğitim
programları içerisinde geçmesi farkındalık düzeyini artırmakta ve bu durum bilgi
düzeyine yansımaktadır.
Anahtar Sözcükler: radyasyon, bilgi, düzey, üniversite
27
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
MÜHENDİSLİK ALANLARINDA ÇALIŞAN YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİLERİNDE
YAŞLI ÇEVRESİ ALGISI
Filiz ALBAYRAK, Zeliha OKUR, Asuman KARAMAN ve Deniz TAŞKIN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
[email protected]
Özet
Dünyanın giderek yaşlanmakta olduğunu unutur ve eğer ekolojik yaşamı
öğrenmez, öğretmez ve hayata geçirmezsek insanoğlu için yaşam şartlarının giderek
zorlaşacağı açıktır. Yaşlı dünyanın son 70 yılında insan için beklenen yaşam süresi
giderek artmaktadır. Beklenen yaşam süresindeki artış oranı gelişmiş ülkelerde daha
yüksek olmakla birlikte, tüm ülkelerde de gözlenmektedir. Ülkemizde 65 yaş üzeri
nüfusun %7,6 ya ulaştığı bilinmektedir. Artık Yaşlı ülkeler statüsünde sayılan
ülkemizdeki yaşlıların, kaliteli yaşayabilmeleri için sadece sağlıklarının iyi olması
değil, ruhsal, sosyal ve fiziksel olarak da iyilik hallerini sürdürmelerinin gerektiği
bilinmektedir. Bu tanımdan yola çıkarak yaşlının ekolojik yaşamda kaliteli yaş alması
sadece sağlık personelinin değil, sosyal çalışmacılar, mühendisler, çevre bilimciler vb.
pek çok disiplinde çalışan görevlileri de ilgilendirmektedir. Yaşlının dış çevresinin
uygunluğu kadar, yaşadığı iç mekanların da yaşlı dostu haline getirilmesi önemlidir.
Çalışmamızda Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, “İş Sağlığı ve
Güvenliği Yüksek Lisans” programından randomize usulle seçilen, mühendislik
alanlarından mezun farklı cinsiyet ve yaş gruplarından 50 öğrencinin yaşlı dostu çevre
konusundaki algılarını değerlendirmeyi hedefledik. Mühendislik alanlarında
çalışanların yaşlanma ile ilgili farkındalıkları ve yaş alma ile ortaya çıkan fiziksel
yetersizlikleri konusunda özellikle iç mekanlarda yapılması gereken düzenlemeler
konusundaki bilgilerini ölçüp değerlendirmeyi amaçlamış bulunmaktayız.
Anahtar Sözcükler: yaşlı, yaşlı dostu çevre, iç mekan
28
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇOCUK GELİŞİMİNDE EKOLOJİK YÖNDEN OYUNUN, OYUN ARAÇ VE ALANLARININ
YERİ, ÖNEMİ
Mukadder KARAKAYA, Funda AYRA ve Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
[email protected]
Özet
Oyun, doğumla başlayarak insan yaşadıkça süren, bazen bir amaç için bazen
de amaçsızca da gerçekleştirilebilen bir etkinliktir. Sosyal çevre ve sosyal yaşamla ilgili
bilgilerin öğrenilmesi için grup içinde yaşayarak öğrenmeye daha çok yer ve zaman
ayrılması gerekmektedir. Oyun, tüm çocukların gelişiminde yaşamı öğrenmek için bir
araç niteliği taşımaktadır. Günümüzde İnsanla ilgili yapılan her çalışmada bireyin
çocukluk dönemi, bu dönemi nasıl geçirdiği öne çıkmakta ve bu hususun üzerinde
durulmaktadır. Niteliği yüksek oyun ortamında oynama şansı olan çocukların
yaratıcılık ve sorun çözme konusunda daha esnek yaklaşabildiği, sosyal ilişkilerinin
daha iyi olduğu ve fiziksel yönden daha sağlıklı oldukları bilinmektedir. Günümüzde
büyük kuruluşların aldıkları danışmanlık hizmetlerinde üst düzey yöneticilere oyunlar
kurgulatılmakta,
ekip
ruhunu
oluşturabilmek
adına
grup
oyunlarına
başvurulmaktadır.
Bu çalışmada çocuk gelişiminde oyunun-oyun araçlarının ve alanlarının yeri
önemi ekolojik yönden ele alınmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Çocuk-oyun, ekolojik oyun araçları, ekolojik oyun alanları
29
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA:TÜRKİYE VAKASI
Ayşenur CURABEYOĞLU, Yasin BOSTANCI ve Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Günümüzde tüm dünyada yaşanan çevresel problemler her zaman
olduğundan daha sık rastlanır hale gelmiş, son derece ciddileşmiş; bu problemlerin ve
meydana gelen zararların minimize edilmesi amacıyla “sürdürülebilir kalkınma” tüm
toplumlarca benimsenen ve idealleşen bir kültürü teşkil etmeye başlamıştır. 1960’lı
yıllarda çevreye verilen zarar ve bu zararın boyutlarının algılanmaya başlanması ile
birçok ülkede tetiklenen çevre ve ekoloji hareketi, 1970’lerde uluslararası boyuta
ulaşmış, 1983 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Dünya Çevre ve Kalkınma
Komisyonu’nun kurulmasına sebep olmuştur.
1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanan
Brundlant Raporun’da sürdürülebilir kalkınma; “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını
karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin “bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek
kalkınma” olarak tanımlanmış ve bu bağlamda küresel eğilimleri belli bir çerçevenin
içine yerleştirmiştir.
Tüm bu öneri ve raporların aksine, sürdürülebilirlik, kalkınma, yeşil büyüme
ve buna bağlı yaklaşımlar farklı yorumlanmakta ve uygulamalar da değişiklikler
görülmektedir. Türkiye sürdürülebilir kalkınma ilkelerini büyük ölçüde kalkınma
politikalarına ve ulusal dokümanlarına adapte etmiştir. Ancak, sürdürülebilir
kalkınmanın bileşenleri arasında bütüncül bir yaklaşım her düzeyde ve her alanda tam
anlamıyla henüz hayata geçirilememiştir. Bununla beraber; bahsedilen bakış açısını
geliştirmek için kurumsal ve yasal altyapı mevcut bulunmaktadır.
Çalışmamızda Türkiye açısından başlangıcından günümüze kadar
“sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımı karşılaştırmalı bir perspektifte incelenmeye
çalışılacaktır.
Anahtar Sözcükler: sürdürülebilir kalkınma, çevre sorunları, yeşil büyüme
30
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKOECZACILIK
Oğuz ÖZYARAL, Gül BAKTIR, Cüneyt ULUTİN ve Yasin BOSTANCI
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Ekoeczacılık temel olarak içerisinde ekoeczane ve ekoeczacı kavramını
barındırmakta ve aslında terminolojik olarak doğa dostu anlamına gelen –eko ön eki
ile ekolojik bir yaşam tarzını yansıtmaktadır. Ekoeczacılık ekofarmasötikler,
ekokozmesötikler, biyokozmesötikler, ekomineraller ve ekoürünler gibi geniş bir
yelpazede farklı ürün ve yapıları içermektedir. Bu ürün ve yapıların tamamı doğal ve
organik yapı ve yaşam taşlarından oluşur. Dolayısı ile organikfarmasi, ekoürünler,
çevre dostu malzemeler ile yapılar da bu başlık içerisinde yer almaktadır.
Ekoeczacılık aynı zamanda çevre ve çevre dostu danışmanlık, çeşitli bölgelere
yönelik hastalıklar bilgisi ve halk sağlığı danışmanlığı, seyahat öncesi ve seyahat
esnasında danışmanlık, fitoterapi ve dolayısı ile “derde deva, çare bulucu” tıp ve
alternatif tıp gibi uygulamaları da içeriğinde barındırmaktadır.
Çalışmamızda ekoeczacılık düşüncesi ile model teşkil etmesi planlanan bir
yapı oluşturmak amaçlanmıştır. Çünkü eczacılığa ekolojik bir yaklaşımın sağlık
bilimleri açısından sürdürülebilirliğin sağlanması için gerekli olduğunu
düşünmekteyiz.
Anahtar
Sözcükler:
ekoeczacılık,
ekoeczane,
ekokozmesötik, ekoürün, biyofarmasötik, çevre dostu
31
ekoeczacı,
ekofarmasötik,
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKOFARMAKOLOJİ VE ANTİBİYOTİK DİRENCİ
Oğuz ÖZYARAL, Gül BAKTIR ve Yasin BOSTANCI
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Katı ve sıvı atıkların içerisinde bulunan ilaçlar, metabolitleri ve diğer
kimyasallar sağlık ve çevre açısından endişe kaynağı olarak önem kazanmaktadır.
Kullanılmayan veya raf ömrü dolmuş ilaçların çöp kutusuna ya da tuvaletlere
dökülmesi, cilde uygulanan ilaçların banyo sırasında, terapötik maddelerin ilaç veya
metabolitleri halinde idrar ve/veya feçes yoluyla kanalizasyon suyuna karışması,
ayrıca ilaç üretimine ait atık maddeler ekosistem dengesini bozarak önemli boyutta
sağlık ve çevre sorunlarına yol açmaktadır.
Antibiyotikler ve antibakteriyel ilaçlar ekofarmakolojik açıdan en önemli ilaç
grubudur. Antibiyotikler yüzeysel sularda, yeraltısularında ve atıksularda genellikle
μg/L seviyelerinde bulunmuştur. En sık kullanılan antibiyotik grupları olan
penisilinler ve makrolidler (örn. eritromisin), atık sularında da en çok saptananlardır.
Kanalizasyon, tıbbi atıklar, antibiyotik ve ilaç endüstrisi, gıda üretimi, ev
gereçleri, çiftlik hayvanlarının üretimi, balık çiftlikleri ana antibiyotik kaynakları olup
dünyada yılda 100.000-200.000 ton arasında tüketilmektedir. Norfloksazin gibi bazı
antibiyotiklerin arıtma tesislerinde imhası sağlanamadığından biyolojik arıtma
sistemlerindeki mikroorganizmalar ve ekosistemdeki organizmalar üzerindeki toksik
tesirleriyle ekolojik dengeyi bozmaktadırlar.
Hastane kaynaklı atık sulardan izole edilen E. coli üzerinde yapılan minimum
inhibitör konsantrasyon (MIC) çalışmalarına göre, atık su arıtması olan yerlerdeki E.
coli’nin antibiyotiklere daha duyarlı, arıtma sistemi olmayan yerlerden izole edilen
bakterilerin ise hem siprofloksasin hem de norfloksasin’e dirençli oldukları
gösterilmiştir. Evsel atık su tesisinde yapılan bir araştırmada bakterilerin %70 kadarı
en az bir, %6 sı ise birden çok antibiyotiğe dirençli bulunmuştur.
Sonuç olarak sadece hastaneler değil, evler de hem antibiyotiklerin, hem de
antibiyotiğe dirençli gen taşıyan mikroorganizmaların arıtılmayan atık sular
aracılığıyla çevre sularına karışması bakımından önemlidir.
Anahtar
Sözcükler:
ekoeczacılık,
ekoeczane,
ekokozmesötik, ekoürün, biyofarmasötik, çevre dostu
32
ekoeczacı,
ekofarmasötik,
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
RADYOAKTİVİTE İLE ÇALIŞILAN ORTAMDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN
MEVCUT RİSKLERİN ANALİZ EDİLMESİ
Perihan EREN BANA ve Cüneyt ULUTİN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu / İstanbul,
[email protected]
Özet
Son yıllarda yapılan yasal düzenlemelerle Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği
konusunda yapılan çalışmalar hız kazanmıştır. Çalışma ortamındaki riskler
çalışanların sağlığı üzerinde olumsuz etkiler oluşturabilmektedir. Bu etkiler bazı
çalışma alanlarında işin içeriğine ve şekline bağlı olarak daha da artmaktadır.
Radyasyonun etkin bir şekilde kullanıldığı alanlar sağlık ve güvenlik koşulları
açısından ayrıca irdelenmek zorundadır. Özellikle sağlık hizmeti vermek amacıyla
radyoaktif maddelerin kullanıldığı ortamlar hem çok fazla kişiye hizmet verildiği hem
de hizmet verilen grubun özelliği nedeniyle ayrıca önem arz etmektedir. Bu çalışmada
sağlık hizmeti sunucularından Radyoloji çalışanlarının iş ortamlarında bulunan risk
faktörlerini irdelemeyi amaçladık. Yüksek dozlarda kısa süreli maruziyetlerin bile
büyük sağlık sorunlarına yol açabileceği radyoaktivitenin sağlık ve güvenlik açısından
ayrıca incelenmesi gereği bilinmektedir. Radyasyonun uzun süreli çevresel zararları
da göz önünde bulundurulduğunda konunun önemi artmaktadır. Şehir merkezlerinde
ve özellikle pek çok kişinin hizmet aldığı hastanelerde yer alan Radyoloji üniteleri her
ne kadar düzenli aralıklarla denetleniyor olsa da ortamda mevcut risklerin analiz
edilmesi ihtiyacı sürmektedir. Çalışmamız radyasyon başta olmak üzere çalışanların ve
işyeri çevresindekilerin karşı karşıya olduğu risk faktörlerini içeren tartışmaları
içermektedir.
Anahtar Sözcükler: Radyasyon, Sağlık Hizmeti, Risk Analizi.
33
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BESİ ORTAMI BİLEŞİMİNİN Amsonia orientalis DECNE.‘NİN IN VİTRO
ÇOĞALTIMINA ETKİSİ
Arda ACEMİ, Ruhiye KIRAN, Fazıl ÖZEN, Sinem BALCI, Sibel BAYDEMİR ve Çağla
İLMAZ
Kocaeli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, İzmit / Kocaeli,
[email protected]
Özet
Amsonia orientalis Decne. tükenme tehlikesi altında bulunan ve sadece
kuzeybatı Türkiye ve kuzeydoğu Yunanistan’da doğal yayılışa sahip olan bir bitkidir.
Bu tür üzerindeki koruma çalışmalarına katkıda bulunmak için bitkinin in vitro
çoğaltımında farklı bazal besi ortamları bileşimlerinin etkileri denenmiştir. MS besi
ortamı köklendirme aşamasında daha iyi sonuçlar verirken (%97.78 ± 2.22 sıklıkta
2.65 ± 0.09 cm ortalama kök uzunluğu ile eksplant başına ortalama 7.27 ± 0.32 kök),
SH besi ortamı aksillar sürgün uyarımı aşamasında en iyi sonuçları önermiştir
(%97.78 ± 2.22 sıklıkta 3.17 ± 0.28 cm ortlama sürgün uzunluğu ile 1.51 ± 0.09
eksplant başına ortalama sürgün sayısı). Bulgularımız, A. orientalis için etkin bir in
vitro çoğaltım protokolünün geliştirilmesinde besi ortamında pyridoxine, myo-inositol
ve glycine gibi bileşenlerin gerekliliğini göstermiştir. Ayrıca, yüksek azot seviyeleri
bitkinin in vitro gelişimini teşvik etmektedir. Köklendirme aşamasında artan sükroz
seviyeleri hem ortalama kök uzunluğu hem de sayısı üzerine olumlu etki yapmıştır.
Bitkicikler başarılı bir şekilde dış ortama alıştırılmış ve %85’i hayatta kalmıştır.
Anahtar Sözcükler: Apocynaceae, Mavi Yıldız, In vitro köklendirme, Besi ortamı
bileşimi, Sürgün çoğaltımı
34
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ILGAZ DAĞI YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASINDA YAPILAN YABAN HAYATI
ENVANTER ÇALIŞMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Fevziye ASLAN ve Ömer KÜÇÜK
Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü, Merkez,
Kastamonu,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Ilgaz Dağı Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında yaşayan bazı
yaban hayvanlarının populasyonları hakkında bilgiler elde etmek için 2007-2012
yılları arasında yapılan envanter çalışmaları değerlendirilmiştir. Envanter
çalışmalarında gözlek yöntemi ve sürek-bek yöntemi kullanılmıştır. Envanter
çalışmalarına göre; Ilgaz Dağı Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında Karaca, Yaban
Domuzu, Geyik, Ayı, Kurt, Tilki, Tavşan, Sansar gibi bazı memeli türlerin varlığı ve bu
türlere ait sayısal veriler tespit edilmiştir. Elde edilen veriler yıllar itibarı ile ilişkiye
getirilerek değerlendirilmeler yapılmıştır. Bunun yanında yapılan örneklemelerin
hassasiyeti tartışılmıştır. Zira bu çalışmalar sonucunda elde edilen veriler, sahanın
yönetim-gelişme planlarının hazırlanmasında, av turizmi potansiyelinin belirlenmesi
ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasında son derece önemlidir. Çalışmanın sonuç
kısmında özellikle gelecekte yapılacak envanter çalışmalarına ışık tutacak
değerlendirmelere yer verilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Ilgaz Dağı, Milli Park,Yaban Hayatı, Envanter
35
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKOLOJİ VE ÇEVRE AÇİSİNDAN KOMPAKT KENT KAVRAMI VE UYGULAMA
ÖRNEKLERİ
Mahşid MIKAEILI, Yalçın MEMLÜK
Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Ankara,
[email protected]
Özet
Sanayi devriminin başlanğıcı ile kentler, hızlı bir büyüme sürecine karşı
karşıya gelmişlerdir. Kentlerde ortaya çıkan fiziksel büyümeler ve nüfus artışı, 21.
yüzyılda devam etmektedir. Bu hızlı gelişim, motorlu araçların artması, çevresel
kalitenin bozulmasına, kentlerde nüfus yoğunluğu, kaynakların kirlenmesi sosyal
ayrışmalara neden olmaktadır. İnsanlar kaliteli yaşam ve yerleşim konutlarına
erişebilmek amaçla kent merkezinden uzak yerlerde ve kentsel rantın düşük olduğu
bölgelerde yaşamayı tercih etmektedirler. Hızlı ve uygun ulaşım araçlarına bağlı olmak
kentlerin mekansal yayılımında en önemli neden sayılır. Neticede bu hızlı erişim
sistem yayılmış kentlerde enerji ve kaynak üretim ve tüketimi, ulaşım sistemi, kentin
ekolojik yapısında çesitli olumsuz etkileri ortaya getirmektedir. Genel anlamda
kentleşme bir demografik olay olarak; bir kırsal yerleşimin kente dönüşmesi ya da
kentin büyümesi ve kentteki nüfusun yoğunlaşması olarak tanımlanır. Sürdürülebilir
kent planlaması, arazinin verimli kullanımı, çevresel olanaklar, ulaşım vb. hedefleyen
karışık bir kullanım anlayışıdır. Günümüzün sürdürülebilir kentleşme yaklaşımında
kompakt kent modelidir. Bu modelde sürdürülebilir kentleşme hedefine ulaşmak için,
kentsel alanların yoğunlaşması, karma arazi kullanımı, altyapının gelişmesi ve yeşil
kuşaklar ile kentsel alanların büyümesini sınırlamak amaçlanmaktadır. Kompakt kent
alanını oluşturan elemanların sıkı, kompakt ve süreklidir. Kent boşlukları az, parçalı
olmayan bir yapılaşmış alan tipini göstermektedir. Kapalı yapıların oluşturduğu
alanlarda, dokulardakı dolu-boş oranı dolu yönündedir.
Anahtar Sözcükler: Ekoloji ve çevre, sürdürülebilir kent, kompakt kent, yayılmış kent
36
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BİFENTRİNİN GENOTOKSİSİTESİNE KARŞI DOĞAL KORUNMA:
SEMİZOTU (Portulaca oleracea L.)
Halit KIZILET1, Handan UYSAL2
Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 25240 Erzurum-TÜRKİYE
2 Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 25240 Erzurum-TÜRKİYE
[email protected]
1
Özet
Bifentrin, tarımsal üretimde sıklıkla kullanılan üçüncü nesil prethroid
insektisitlerdendir. Diğer prethroid insektisitlere göre daha yüksek toksik aktivite
göstermektedir. Bu çalışmada, kısa süreli in vitro test tekniklerinden kardeş kromatid
değişim testi (KKD) ve mikronükleus testi (MN) kullanılarak, insan periferal kan
hücrelerinde Bifentrin’in (BİF) olası genotoksik etkilerine karşı semizotu (Portulaca
oleracea L.) bitkisine ait metanol ekstraktının (POmet) antigenotoksisitesi araştırılmıştır.
Bu amaçla iki ayrı deney seti hazırlanmıştır. Birinci deney setinde, KKD ve MN
testi için BİF’in dört farklı konsantrasyonu (50, 100, 250 ve 500 ppm) insan periferal kan
kültürlerine eklenmiştir. KKD frekansını belirlemek için, 5-bromo-2’deoxyuridine (BrdU)
ile işaretlenmiş metafaz plaklarındaki kromatid değişimleri sayılmıştır. Mikronükleus
frekansı ise sitokalaşin ile uyarılarak elde edilen binükleotidlerdeki mikronükleuslar
sayılarak hesaplanmıştır. Her iki test sistemi için; distile su ve BİF’in çözücüsü olarak
kullanılan % 2’lik dimetil sülfoksit (DMSO) negatif kontrol, 2mM’lık etil metansülfonat
(EMS) ise pozitif kontrol olarak kullanılmıştır.
İkinci deney setinde ise BİF’in genotoksik etkilerine karşı, en yüksek uygulama
grubuna POmet ilave edilmiştir (1:1). Farklı konsantrasyonlarda BİF uygulanan insan
periferal lenfosit hücrelerindeki KKD ortalamaları 50, 100, 250 ve 500 ppm için sırasıyla
4,13±0,01; 4,62±0,01; 6,50±0,03 ve 7,05±0,02 ‘dir. Sonuçlar kontrol gruplarıyla
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak önemlidir (P<0,05). Bu değerler distile su için
3,60±0,02, DMSO için 3,70±0,01 ve EMS için de 25,96±0,02 olarak bulun ve her uygulama
grubunun replikasyon indeksleri (Rİ) kontrol grubuna göre azalma gözlenmiştir.
İnsan periferal lenfosit hücreleri için BİF uygulamasından sonra MN frekansları da
hesaplanmış ve yine 50, 100, 250 ve 500 ppm için sırasıyla 1,100±0,73, 1,475±0,85,
1,850±0,44 ve 2,050±0,68 olarak bulunmuştur. Bu değerler distile su için 0,700±0,38,
DMSO için 0,825±0,65 ve EMS için ise 3,175±1,40’dır. Negatif kontrol gruplarına göre
uygulama gruplarındaki fark istatistiksel olarak önemlidir (P<0,05).
Ayrıca, semizotuna ait iyileştirici etkinin belirlenmesi için, 1:1 oranında BİF +
POmet uygulamasında KKD oranı 7,05±0,02’den 3,80±0,01’e, MN oranı ise 2,050±0,68’den
0,875±0,72’e gerilemiştir. Gözlenen bu değerlere göre semizotu bitkisinin metanol
ekstraktı, KKD ve MN oranlarını önemli ölçüde düşürmüştür (P>0,05). Bu sonuçlar
semizotunun oldukça güçlü bir antigenotoksisiteye sahip olduğunu göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Bifenthrin, KKD, MN, genotoksisite, antigenotoksisite.
Teşekkür: Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Fonu tarafından
desteklenmektedir [Proje Numarası = 2011/112].
37
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
FARKLI SİYANOBAKTERİLERİN METABOLİK AKTİVİTELERİ ÜZERİNE FE (III)
ETKİSİ
Okmen G, Dilek IŞIK, Bozanta E, Turkcan O, Erdal P, Bayrak D, Kardaş Ş
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 48000,
Kötekli / Muğla, [email protected]
Özet
Mevcut çalışma 10 siyanobakteriyel cinsin metabolik aktiviteleri üzerine
demirin (III) etkilerini araştırmayı amaçlamıştır. Siyanobakteriyel cinslerin metabolik
aktiviteleri spektrofotometrik yöntem ile tayin edilmiştir. Çalışmada, 6
siyanobakterinin biyokütleleri başlangıç Fe (III) konsantrasyonunda (2,5mg/L)
stimule olmuştur ancak, artan demir konsantrasyonlarında baskılanmıştır. En yüksek
klorofil a içeriği 5mg/L Fe konsantrasyonunda Anabaena sp. GO4’ de gözlenmiştir.
Artan demir konsantrasyonlarında, dokuz cinsin toplam karbonhidrat içerikleri diğer
türlerden daha düşük bulunmuştur. Buna ilaveten, Anabaena sp. GO4 ve GO5’ in
toplam protein içerikleri başlangıç Fe konsantrasyonunda stimüle olmuş ancak bu
cinslerin toplam protein içerikleri 40 mg/L Fe konsantrasyonuna kadar artmıştır.
Anahtar Sözcükler: Siyanobakteri, demir, klorofil, karbonhidrat, protein
38
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
NEONİKOTİNOİDLERİN KRONİK TOKSİSİTESİ İLE ÖMÜR UZUNLUĞU
ARASINDAKİ İLİŞKİ
Sedat ÜNVER1, Handan UYSAL2
1 Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum
2 Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
[email protected]
Özet
Sistemik kimyasallar olarak bilinen neonikotinoidler, 1980 yılından beri
tarımda aktif olarak kullanılan nikotin bazlı nöro-aktif insektisitlerdendir. Ancak
organofosfat ve karbamatlara göre daha az toksik etkili oldukları kabul edilmektedir.
Bu çalışmada, dünyada ve ülkemizde en çok kullanılan neonikotinoid
insektisitlerden İmidakloprid (İMİ) ve Asetamiprid (ASE)’in, Drosophila
melanogaster’in ömür uzunluğu üzerine kronik etkileri araştırılmıştır.
Bu amaçla, %1’lik dimetil sülfoksit (DMSO) ile çözülerek farklı
konsantrasyonlarda (0.5, 1.0, 1.5 ve 2.0 ppm) hazırlanan İMİ ve ASE’nin etkisi,
oluşturulan kontrol, kontrol+DMSO ve uygulama grupları ile D. melanogaster’in dişi ve
erkek popülasyonlarında ayrı ayrı çalışılmıştır. Deneylerde kullanılan bireyler, aynı
yaşlı (1-3 günlük) çiftleşmemiş dişi ve erkek sineklerden seçilmiştir. Deney süresince
besinler haftada iki kez tazelenmiş ve ölü bireyler kaydedilmiştir.
Elde edilen verilere göre; kontrol grubunda maksimum ömür uzunluğu
dişilerde 78, erkeklerde 76 gündür. Uygulama grubunda ise en yüksek ömür uzunluğu,
İMİ uygulanan dişilerde 62, erkeklerde 57; ASE uygulanan dişilerde ise 54, erkeklerde
44 gün olarak gözlenmiştir. Ayrıca dişi ve erkek popülasyonları için ortalama ömür
uzunlukları da belirlenmiştir. Bu değerler dişi popülasyonu için kontrol ve DMSO
kontrol gruplarında sırası ile 49.15±1.99 ve 48.83±1.94 gün, en yüksek uygulama
grubu olan 2.0 ppm İMİ ve ACE uygulama gruplarında ise sırası ile 36.27±1.12 ve
29.72±1.02 gün olarak bulunmuştur. Erkek popülasyonunda ise ortalama ömür
uzunluğu kontrol ve DMSO kontrol gruplarında sırası ile 48.48±2.23 ve 48.30±2.21
gün, yine en yüksek uygulama grubunda (2.0 ppm) İMİ ve ACE için sırası ile
28.04±1.12 ve 19.09±0.96 gün olarak belirlenmiştir. Kontrol ve uygulama gruplarına
ait değerler karşılaştırıldığı zaman aradaki fark P<0,05 düzeyinde önemli
bulunmuştur.
Deneylerimizin sonucunda İMİ ve ASE’nin toksik etkilerine bağlı olarak, D.
melanogaster’in hem dişi hemde erkek popülasyonlarında ömür uzunluğunun kısaldığı
gözlenmiştir. Bu çalışmada neonikotinoidlerin toksik etkilerine ait olası mekanizmalar
tartışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Drosophila melanogaster, Ömür uzunluğu, Neonikotinoid
insektisitler.
39
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AFİT-KARINCA İLİŞKİLERİNİN EKOLOJİK SÜREÇLER AÇISINDAN ÖNEMİ
Özhan ŞENOL1, Hayal AKYILDIRIM BEĞEN2, Gazi GÖRÜR1, Emin DEMİRTAŞ1
2 Artvin
1Nigde University, Department of Biology, Nigde-TURKEY
Coruh University, Forestry Faculty, Botany Department, Artvin/Turkey
[email protected]
Özet
Afitler doğrudan floem özsuyuyla beslenen fitofag böceklerdir. Afitler ve
karıncalar genellikle aynı habitatı paylaşan oldukça başarılı böcek gruplarıdır. Afitlerle
karıncaların mutualistik ilişkilerini konak bitkinin fizyolojik özellikleri, öz su bileşimi,
beslenme yeri vb. etmenler belirler. Afitler küçük boyutlu ve yumuşak yapıda bir vücut
yapısına sahip olmalarından dolayı uğur böcekleri gibi doğal düşmanlarına karşı zayıf
savunma mekanizmalarına sahiptirler. Afitler herhangi bir tehlike altında
kaldıklarında büyük olasılıkla karıncalar tarafından korunuyor olurlar. Afitler bitki
özsuyula beslenirler ve şekerli bir sıvı salgılarlar bu salgıları karıncalar için besin
kaynağı oluşturur ve bu nedenle afitleri koruma eğilimi gösterirler. Afitlerde bu
şekilde doğal düşmanlarına karşı korunmuş olurlar. Afit-Karınca-Uğur böceği
şeklindeki 3 aşamalı beslenme ve korunma ilişkisi böceklerin besin zincirinin
devamlılığında önemli rol oynamaktadır. Türkiye’de afitler yaklaşık 500 türle ve
karıncalar yaklaşık 300 türle temsil edilmesine rağmen ülkemizde afit karınca
ilişkileriyle ilgili oldukça az çalışma yapılmıştır.
Bu çalışmada afitlerle karıncaların mutualistik ilişkileri ve bu birlikteliğin
ekolojik ilişkilerin devamlılığında önemi hakkında bilgi vermek amaçlanmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Afit, Karınca, Mutualism, Uğur böceği, Türkiye
Teşekkür: Karıncalarla ilgili değerli bilgi ve katkılarından dolayı Prof. Dr. Nihat
AKTAÇ’a teşekkür ederiz.
40
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
YÜKSEKLİK İLE DÜZCE İLİNDEKİ OSTRAKODA (CRUSTACEA) TÜRLERİNİN
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ ARASINDAKİ
İLİŞKİNİN BELİRLENMESİ
Sinem YILMAZ, Okan KÜLKÖYLÜOĞLU ve Mehmet YAVUZATMACA
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bolu,
[email protected]
Özet
Düzce ilinde 81 istasyonu içeren 10 farklı sucul kaynaktan (yalak, dere, şelale,
mağara, kaynak, kanal suyu, su birikintisi, çay, göl, gölet) 21 – 24 Eylül 2012 tarihleri
arasında yapılan arazi çalışması sonucunda 30 ostrakod taksonuna ait (19 canlı, 11
kabuk) 2738 birey toplanmıştır. Önceki çalışmalarla beraber toplamda 23 tür
bilinmektedir.
Kanonik İlişki Analizinin (Canonical Correspondence Analysis) ilk iki ekseni
ekolojik faktör ve türler arasındaki ilişkiyi yaklaşık % 74 olarak açıklamaktadır.
Çözünmüş oksijen (p = 0,002 F= 3,74), yükseklik (p= 0,002 F= 3,58), pH (p= 0,002 F=
3,55), su sıcaklığı (p=0,01 F=2,45 ) türlerin dağılımında en önemli dört etken olarak
saptanmıştır. Bulunan türlerden yedi tanesinin (Psychrodromus olivaceus,
Potamocypris similis, Ilyocypris bradyi, I. inermis, Heterocypris incongruens, H. salina,
Candona neglecta) ekolojik tolerans seviyelerinin diğer türlerden daha yüksek olduğu
görülmüştür.
Örnekler 7 ile 1295 m aralığında toplanmıştır. En fazla tür sayısı (13) istasyon
sayısıyla (32) beraber artış 201-400 metreler arasında bulunmuştur. Ancak, artan
yükseklik ile tür sayısı arasında doğrudan bir ilişki görülmemiştir. Bu durumda
ostrakod türlerinin dağılımında yükseklik ikincil bir faktör olarak etkili olabilir.
UPGMA analizine göre üç ana gurupta türler konumlanmıştır. En yaygın olarak
bulunan kosmoşius (yaygın-dağılımlı) türlerin birbirine yakın dallarda bulunması
onların ortak ekolojik özelliklere sahip olabileceğini göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Ostrakoda, Yaygın - dağılımlı, Yükseklik, Ekolojik tolerans,
Biyoçeşitlilik, Düzce
41
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKOLOJİK BOZULMALAR VE EKOLOJİK RESTORASYON METOTLARI
Bülent ŞEN, Feray SÖNMEZ, M.Ali Turan KOÇER
Fırat Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Elazığ,
[email protected]
Özet
Ekolojik restorasyonun amacı, doğal bir ekosistemin bozulmadan önceki
koşullarına dönüştürmektir. Ekosistem restorasyonu çoğu zaman herhangi ekolojik
bozulma olmadan önceki ekosistemde hüküm süren



Fiziksel koşulların yeniden yapılandırılmasını
Kimyasal özelliklerinin ayarlanmasını
Doğal flora ve faunanın ortama yeniden kazandırılmasını kapsayan
biyolojik yönetim aracıdır.
Biyolojik çeşitliliğin azalması ekosistemlerde ekolojik bozulmaların en dikkat
çekici göstergeleridir. Gerçekten göllerde herhangi bir ekolojik bozulma etkisini en
ciddi şekilde flora ve fauna üzerinde göstermektedir. Ekolojik bozulmaların flora ve
fauna üzerindeki etkileri özelliklerine ve derecelerine bağlı olarak farklı olmaktadır.
Bu çalışmada özellikle göl restorasyonu ele alınmıştır. Göllerin restorasyonu
için çok sayıda metot geliştirilmiştir. Bu metotlar genellikle dış yüklenmenin kontrolü
ve göl içi uygulamalardan oluşmaktadır. Dış yüklenmeler hususunda özellikle alıcı
ortamlara yüzey akışlar ve diğer faktörlerle taşınan katı maddelerin ve kirletici
yüklerin hesaplanması ve önleyici tedbirlerin alınması çok önemli yer tutmaktadır.
Günümüzde en yaygın göl restorasyon uygulamaları arasında; Fosfor
Çökeltme, Havalandırma, Sediment Arıtma ve Uzaklaştırma, Makrofit Kontrolü,
Biyomanipülasyon ve Bakteri Aşılama metotları önemli yer tutmaktadır. Bu çalışmada
göllerdeki ekolojik bozulmalar ve restorasyon metotları irdelenmiş ve tartışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Ekolojik bozulmalar, ekolojik restorasyon, göl restorasyonu
42
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
DERİN ALKALİN BİR GÖLÜN (HAZAR GÖLÜ, ELAZIĞ) EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Bülent ŞEN, Vesile YILDIRIM, Feray SÖNMEZ, M.Tahir ALP, M.Ali Turan KOÇER Memet
VAROL, Metin ÇAĞLAR, Özgür CANPOLAT, Selami GÖLBAŞI, İbrahim TÜRKGÜLÜ
Fırat Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Elazığ,
[email protected]
Özet
Hazar Gölü (Gölcük) Elazığ İli’nin güneydoğusunda ve il merkezine 26 km
uzaklıkta tektonik bir göldür. Güneyinde Hazarbaba Dağı bulunan göl, ortalama 4 km
genişliğinde, 20 km uzunluğundadır. Maksimum derinliği 219 m olup, ortalama
derinliği 98 m’dir.
Hazar Gölü, Elazığ ve yakın çevre iller için en önemli doğal yüzey su
kaynaklarından biri olup rekreasyon amaçlı kullanımı ile bölge halkı için büyük önem
arz etmektedir. Tarihi öneminden dolayı Hazar Gölü ve çevresi Diyarbakır Tabiat ve
Kültür Varlıklarını Koruma Kurumu tarafından alınan bir kararla I. II. ve III. derecede
sit alanı ilan edilmiştir. Hazar Gölü, 1971 yılında imzalanan Uluslararası Öneme Sahip
Sulak Alanlar Hakkındaki Ramsar Sözleşmesine göre Çevre Bakanlığı tarafından B
sınıfı sulak alan statüsüne dahil edilmiştir.
Hazar Gölü’nde yaşayan 5 balık türünden biri olan Aphanius asquamatus
(Sözer 1942)’un dünya için endemik bir tür olması gölü biyolojik çeşitlilik açısından
oldukça önemli kılmaktadır. Ayrıca hafif sodalı su özelliğinden dolayı derin alkalin
göller sınıfına giren göl, ekosistem çeşitliliği açısından da önem arz etmektedir. Oligomezotrofik bir göl özelliğinde olması gölü ekolojik açıdan incelenmeye değerli
kılmaktadır. Buna karşılık göl mevcut durumu itibari ile başta kirlilik ve erozyon
olmak üzere ciddi çevre sorunlarıyla karşı karşıyadır. Bu sorunlar gölün sürdürülebilir
kullanımı açısından ciddi tehditler oluşturmaktadır.
Bu çalışmada Hazar Gölü’nün ekolojik özellikleri, gölde bugüne kadar yapılan
ekolojik araştırmaların bulgularına bağlı olarak ele alınmıştır. Bu kapsamda gölün yer
aldığı havzanın özellikleri, göl ve çevresinde yapılan araştırmaların sonuçları ve gölün
özelliklerinde ortaya çıkan ekolojik değişimler değerlendirilmiş ve gölün geleceği
tartışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Hazar Gölü, alkalin göl, ekoloji
43
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BURDUR BÖLGESİ OSTRAKOD’LARININ (CRUSTACEA) DAĞILIMI VE EKOLOJİSİ
Mehmet YAVUZATMACA, Okan KÜLKÖYLÜOĞLU, Ozan YILMAZ ve Sinem YILMAZ
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 14280
Gölköy, Bolu, Türkiye,
[email protected]
Özet
30 Ağustos-2 Eylül 2012 tarihleri arasında ostrakod’ların dağılımını ve
ekolojik gereksinimlerini belirlemek için rastgele seçilmiş 121 farklı sucul habitatın
110’un dan 35 (22 canlı; 13 sub-fosil) ostrakod taksası rapor edilmiştir. Çalışma,
Burdur için bu alanda geniş örneklemeli ilk çalışmadır ve rapor edilen taksalardan 23
tanesi bölge için yeni kayıttır. Kanonik İlşki Analizinin (CCA) ilk iki ekseni türler ve
farklı çevresel değişkenler arasındaki ilişkinin yaklaşık %84.5’ini açıklayabilmiştir.
Bununla beraber tür dağılımı üzerinde en etkili 2 faktör sırasıyla pH ve su sıcaklığıdır.
Kozmopolitan özelliğe sahip türler genel olarak 4 farklı çevresel değişkene (pH,
çözünmüş oksijen, elektriksel iletkenlik ve su sıcaklığı) ortalamadan yüksek optimum
ve tolerans seviyelere sahip oldukları bulunmuştur. Bu geniş tolerans ve optimum
seviyeleri kozmopolitanların dağılımını ve değişen çevre koşullarına adaptasyonunu
kolaylaştırmaktadır. Yüksekliğin türlerin dağılımını sınırlamadığını ve habitat
uygunluğunun türlerin dağılımında etkili olduğu (735-885 m arasında 14 istasyon 19
taxa; 1188-1338 m arasında 20 istasyon 19 taxa) ve yapay habitatlarında (özellikle
yalaklar) ostrakodlar için uygun ortam olabileceği görülmüştür (44 yalak 10 tür).
Gelecekteki çalışmalarda habitat uygunluğu terimine dikkat çekilmeli ve farklı canlı
grupları (örneğin; ostrakod, zooplankton, balık vs.) için hangi ortamın uygun olduğu
araştırılmalı ve bu ortamların biyoçeşitliliğin korunması için karuma programlarına
dahil edilmelidir.
Anahtar Sözcükler: Ostrakod, kozmopolitan, Burdur, yapay habitat
44
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SUCUL MAĞARA OSTRAKOD’LARININ EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ VE GÜNCEL
DAĞILIMLARI
Mehmet YAVUZATMACA, Okan KÜLKÖYLÜOĞLU, Murat TELLİ, Necmettin SARI, Ozan
YILMAZ, Sinem YILMAZ ve Meriç TANYERİ
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, 14280, Gölköy,
Bolu/Türkiye ,
[email protected]
Özet
Bu çalışma Batı Karadeniz ve çevresindeki bazı sucul mağara ostrakodlarının
(Crustacea) ekolojik özellikleri ve dağılımlarının belirlenmesi amacıyla 24Eylül2010–
23Mayıs2013 tarihleri arasında 32 aylık süreç içinde yapılmıştır. Buna göre 31 tanesi
mağara içi olmak üzere 62 örnekleme sonucunda toplamda 19 ostrakod taksonu
belirlenirken, bunların 13 tanesi mağara içi su örneklerinden bulunmuştur. Bu 13
taksondan 5 tanesine ait canlı bireyler elde edilirken, sadece 4 türün (Candona
neglecta (8 juvenil), Ilyocypris bradyi (32 ergin), Ilyocypris inermis (2 ergin),
Pseudocandona eremita (2 ergin) teşhisi yapılabilmiş fakat Pseudocandona sp. (1
birey) tür teşhisi yapılamamıştır. Çevre sucul ortamlarla karşılaştırıldığında (19
takson, 11 canlı), mağaraların (16 takson, 5 canlı) canlı tür ve birey yoğunluğunun
önemli derecede az olduğu görülmüştür (P < 0,05). Alınan sarkıt örneklerinin yaş
tayinlerine göre İnağzı Mağarası örneği 50061 yıl ile en yaşlı olurken Ilıksu mağarası
örneği 2395 yıl ile en genç olarak tespit edilmiştir. Ancak bu mağaralardan canlı birey
bulunamamıştır. Aynı zamanda örneklenen mağaraların alan büyüklüğü ile tür sayısı
ve yoğunluğu arasında bir ilişki bulunmadığı için Ada Biyocoğrafyası görüşünü
desteklememektedir. Özellikle canlı tür ve bireyin bulunduğu mağaralara su girişinin
dışarıdan olması türlerin mağara içine sonradan girdiğini göstermektedir. Bu
çalışmada mağaraların daha detaylı ve farklı bilimsel amaçlarla çalışılmaya uygun
ortamlar olduğu ve bu sebeple de korunma statülerinin genişletilmesi gerektiği
önerilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Mağara, Ostrakoda, Dağılım, Ekoloji, Ada Biyocoğrafyası Teorisi
45
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SOLUCAN (Eisenia fetida Savigny 1826) GÜBRESİNİN KUŞBURNU (Rosa canina L.)
FİDELERİNİN GELİŞİMİNE ETKİLERİ
Hasan ÖZÇELİK1, Ahmet KOCA2, Müge MUŞMULA3, Selin İNCEEL3
1Süleyman
Demirel Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Isparta.
Demirel Üniversitesi, Fen Bilimler Enstitüsü, Isparta.
3Çaybaşı Mah. Değirmen Önü Cad. Arayan Apt. No:7 Muratpaşa, Antalya.
[email protected]
2Süleyman
Özet
Gül çeşitlerinin meyvesi kullanılanlara “kuşburnu” denilmektedir. Rosa canina
L. halkın kuşburnu olarak bildiği esas gül türüdür. Süs güllerinin yetiştirilmesinde aşı
anacı olarak kullanılan kuşburnu hem doğal hem de bahçe gülleri arasında yer
almaktadır. Kuşburnu ülkemizin dağlarında doğal olarak yetişen, ekonomik önemi
yüksek ancak dormansi nedeniyle tohumları çimlenmeyen bir türdür. Kuşburnu
meyvesi işleyen ülkemizde 5 fabrika bulunmaktadır. Her fabrikanın yıllık hammadde
olarak kuşburnu meyvesi ihtiyacı yaklaşık 10.000 ton civarında olmasına rağmen
5.000 ton’u bile bulamamaktadırlar. Kuşburnu tarımı yapılmamaktadır. Hammadde
dağlardaki bitkilerden sağlanma yoluna gidilmektedir.
Bu çalışmada, R. canina (kuşburnu) bitkilerinin kırmızı kalifornia
solucanlarından (Eisenia fetida) üretilen organik gübreler (katı ve sıvı halde)
uygulanarak ve Isparta koşullarında yetiştirilerek köklendirme ve meyve veriminin ve
kalitesinin artırılması amaçlanmıştır. Uygulamalar SDÜ. Botanik bahçesinden temin
edilen köklü fideler üzerinde aynı bahçenin serasında denenmiştir. Her deneme grubu
50 kuşburnu fidesini içermektedir. Deneme süresi bir yıldır. %0, %10, %20 ve %40
olarak yapılmış, en çok gelişme sıvı gübrenin %40 dozunda bulunmuştur. Buna göre
solucan gübresi en az % 15 maksimum ise % 60 vejetatif gelişimi arttırmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Kuşburnu, Rosa canina, Solucan gübresi, Tarımsal üretim,
Vermikompost, Biyohumus.
46
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENGELLİ BİREYLERİN YAŞAM ALANLARINDAN”BÜYÜKADA”
Funda AYRA1 , Cüneyt ULUTİN2
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
funda.ayra@yeniyuzyıl.edu.tr
Özet
Engelli olmak hiçbir şeye engel değil… İster görme, ister işitme, isterse
ortopedik engellilik, hiç bir koşulda hayattan kopmak değil, bilakis olabildiğince,
şartları oluşturarak hayatın içinde var olmayı ve mutlu olmayı sağlayabilecek bir
durumdur. Küreselleşen dünya, değişen ve gelişen görüşler sonucunda artık engelli
bireyler de sosyal hayatın ve iş yaşamının içinde yer almış durumdalar. Ancak hala
yaşamda pratik olarak uygulaması çok kolay olabilecek, bunun yanı sıra da engellilere
büyük hareket serbestliği sağlayacak fiziksel önlem ve tedbirler ne yazık ki göz ardı
edilmekte. Engelliler, özellikle ortopedik engelliler ulaşımda büyük zorluklar
yaşamaya devam ediyorlar. Önlerine çıkan engeller, bir başkasına bağımlı olmasına,
ulaşmak istedikleri yere ulaşımda sıkıntı yaşamalarına yol açıyor. Ancak her şey bu
kadar da olumsuz değil...Bu çalışmada, engelli bireyler için de çok fazla zorlanmadan
ulaşabilecekleri, ister nefes alabilecekleri, isterlerse yaşam alanı olarak
benimseyebilecekleri bir yerin varlığı anlatılmaktadır.
İstanbul’un Prens Adaları’ndan en büyüğü olan “Büyükada”, eski adıyla
“Prinkipo”, engelli bireylerin gerek ulaşımının kolay olması, gerek adada motorlu taşıt
trafiğinin olmaması ve gerekse adanın fiziksel koşullarının niteliği sebebiyle, tercih
ettikleri bir yer gibi görünmektedir.
Bireyler adaya giden vapurlara rahatlıkla binip, inebilmekte, ada içinde kendi
başlarına da ulaşımlarını rahatlıkla sağlayabilmektedirler.
Yapılan araştırma, röportaj ve çalışmalar göstermiştir ki, Büyükada; engelli
bireylerin gerek ulaşım gerekse adada engelsiz olarak yaşamlarını rahatlıkla
sürdürmeleri açısından önemli bir yerleşim yeridir.
Anahtar Sözcükler: Büyükada, engelli bireyler, ulaşım, engellilik, yaşam
47
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVREYE ENGELE RUHSAT VERME!
Ramazan BAŞ1, Aydan BAYIR2, Burak KESKİN2, Cüneyt ULUTİN2, Oğuz ÖZYARAL2
2Yeni
1TOFD,
Yüzyıl Üniversitesi SHMYO/ İSTANBUL
[email protected]
Özet
5378 sayılı Engelliler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 07 Temmuz 2005 tarihli ve 25868 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun geçici 2. maddesi hükmü
uyarınca; kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmi yapılar, mevcut tüm yol,
kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel
alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet
veren her türlü yapılar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde
engellilerin ulaşabilirliğine uygun duruma getirilmesi öngörülmüştü. Fakat bu süre
sürekli ertelenmiş, adeta engellilerin hareket özgürlükleri ellerinden alınmıştır.
Bu çalışmada Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği ve Yeni Yüzyıl Üniversitesi
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu birlikte çalışarak çevremizdeki engelleri tespit
etmeye çalışmışlardır. Bu engellerin ortadan kaldırılması ve çevre düzenlemelerinin
bundan sonra engellilere uyumlu hale getirilmesi ile ilgili tedbirler belirlenip,
çalışmamızda tartışılmıştır. Kamu kuruluşlarının özellikle belediyelerin bu konudaki
farkındalıklarının ve eylemlerinin artırılması hedeflenmiştir.
Anahtar Sözcükler: engel, engelli, belediye, çevre, ruhsat
48
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GÜL VADİSİ PROJESİNDE BİTKİSEL TASARIMLAR
Hasan ÖZÇELİK
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Biyoloji Bölümü, ISPARTA
[email protected]
Özet
“Gül Vadisi Projesi” T.C. Kalkınma Bakanlığı’ndan destekli güdümlü bir proje olup,
SDÜ-BAKA arasında 2013 yılı Nisan ayında imzalanan protokol ile işlerlik kazanmıştır.
Bütçesi 10.667.000 TL olup, süresi 2 yıldır. Yeri; SDÜ kampüsünün şehre bakan kesimidir.
Toplam proje alanı 137.250 m2’dir. İnşaat alanlarının toplam taban alanı proje alanının
%14’ü; otopark ve yollar yaklaşık %3’ünü oluşturmaktadır. Amacı; gülcülük sektörüne ait
paydaşları kümeleştirerek güç birliği oluşturmak, ticaret ve turizmde sektörün payını
artırmak ve Ar-Ge desteği sağlamak, nitelikli insan gücü yetiştirmek ve Türkiye güllerini
ziyaretçilere bilimsel bir metotla takdim etmek... Gül ürünlerinin ve gülün hammadde
kaynağı olarak kullanıldığı sektörlerin (kozmetik, parfumeri, gıda sektörü gibi)
geliştirilmesi, yeni ürün potansiyellerinin oluşturulması, akreditasyon ve sertifikasyon gibi
niteliklerinin sağlanması. Isparta Gülü başta olmak üzere tüm gül çeşitliliğinin ve gül
ürünlerinin yerli ve yabancı turistlere profesyonel bir şekilde tanıtılabilir hale
getirilmesidir. Kapsamı ise; otuziki katlı Gül Kule, açık ve kapalı Gül Bahçeleri, Üretim, Satış
ve Gösteri Seraları, Rosarium ve Sistematik Bahçe’den ibarettir. Gül Kule içerisinde Gül
Herbaryumu, Teşhis odası, çocuklar için gül çizim/boyama salonları, fotoğraflar ile
sinevizyon gösterisi yapan bir salon bulunmaktadır. Kulenin üzerinde bir gül maketi yer
almakta; en son kat gül bahçelerini ve yakın çevresini seyretmek amaçlı bir teras olarak
tasarlanmıştır.
Isparta Gülünün 12 ay çiçekli olarak yetiştirilebileceği farklı ekolojik ortamlar,
tüm Türkiye gül çeşitliliğinin (500 çeşit) sergilenebileceği açık ve kapalı alanlar
bulunmaktadır. Güllerin tanıtımında bilimsel ve yerel adları ile ekolojik istekleri, coğrafi
yayılışı, ekonomik önemi gibi konular yer almakta; her parsel ve içerisindeki tanıtılacak
bitkilerin başında ana bilgisayara bağlı İngilizce ve Türkçe olmak üzere 2 dilde tanıtım
yapan bir elektronik sistem tesis edilecektir. Fotoğraf ve Latince/Türkçe bitki etiketleri
tanıtıma yardımcı olacaktır. Bildiri metininde parsellerin amaçları, yüzölçümleri ve
vereceği hizmetler detaylı olarak anlatılmaktadır. Proje yaklaşık 30 akademisyen
tarafından Prof.Dr. Hasan ÖZÇELİK editörlüğünde 2 yılda yazılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Gül Vadisi, Gül Kule, Güdümlü Proje, Gülcülük, Türkiye Gülleri,
Rosarium.
49
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRESEL FARKINDALIKLARININ BELİRLENMESİ
M. Handan GÜNEŞ, Mihrican BALABAN, Ali İbrahim Can GÖZÜM
Kafkas Üniversitesi, Eğitim Fakütesi, İlköğretim A.B.D,Kars,
[email protected]
Özet
Çevre sorunları, günümüzde çok tartışılan ve tüm insanlığı ilgilendiren bir
durum haline gelmiştir. Bireylerde bu konuya ilişkin farkındalık geliştirilmesi,
tedbirler alınması, çevre sorunlarının çözümünde önemli bir yer oluşturmaktadır. Bu
bakış açısından yola çıkılarak, bu çalışmada üniversite öğrencilerinin sahip oldukları
çevresel farkındalıkları ile çevreye yönelik sorunların azalmasına ilişkin aldıkları
kişisel tedbirler arasında ilişki durumunun ortaya konması amaçlanmıştır. Araştırma
2012-2013 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim
Fakültesi’nde bulunan İlköğretim Fen Bilgisi, İlköğretim Matematik, İlköğretim Sosyal
Bilgiler, Sınıf Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği programlarındaki toplam 277
öğretmen adaylarına uygulanmıştır.
Öğretmen adaylarına uygulanan üç bölümlük anketin ilk kısmında 24 madde,
ikinci kısmında 14 ve üçüncü kısmında 25 madde yer almaktadır. Ölçeğin cronbachalpha değeri 0,85 olarak hesaplanmıştır. Uygulamadan elde edilen veriler; öğretmen
adaylarının cinsiyet, mevcut yaş durumları, öğrenim gördükleri program türüne göre
karşılaştırılarak çözümlenmiştir.
Veri çözümlemede, parametrik olmayan gruplar için tek yönlü varyans analizi
Kruskal-Wallis, frekans analizi ve aritmetik ortalama gibi istatistiki teknikler
kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, adayların çoğunun çevre sorunundan haberdar
oldukları görülmektedir. Ayrıca bulundukları program ve cinsiyetleri bakımından da
çevreye karşı farkındalıkları ve aldıkları tedbirlerin farklı olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
Anahtar Sözcükler: çevre, çevre eğitimi, çevre sorunları
50
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SULAMA SUYU ÖRNEKLERİNDE BELİRLENEN BAZI MAKRO VE MİKRO
ELEMENTLERİN ÇEVRE KİRLİLİĞİ AÇISINDAN İKİ FARKLI DÖNEMDEKİ
DEĞİŞİM SEYRİ: KIRKLARELİ İLİ ÖRNEĞİ
Korkmaz BELLİTÜRK, M. Cüneyt BAĞDATLI, Serdar POLAT, Meryem METİNOĞLU, Adnan
BAÇ, Gözde KANARYA ve Özlem KARABULUT
Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
TEKİRDAĞ, [email protected]
Özet
Bu araştırma Türkiye'nin kuzeybatısında yer alan ve Trakya Bölgesi’nin üç
şehrinden biri olan Kırklareli il sınırları dahilinde yürütülmüştür. Kırklareli ilinde
tesadüfen seçilen ve 15 faklı noktadan alınan yüzey ve yeraltı su örneklerinde bazı
parametreler analiz edilmiştir. Bu örneklerde pH, tuzluluk (EC), nitrat (NO 3), amonyum
(NH4), fosfor (P), potasyum (K), kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg), klor (Cl) ve sodyum (Na)
gibi sulama suyunda bulunan makro ve mikro element düzeylerinin Kasım 2011 - Nisan
2012 olacak şekilde 2 farklı dönemdeki mevcut miktarlarının tespit edilmesi ve dağılım
seyrinin haritalar dahilinde Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) kullanılarak ortaya konulması
amaçlanmıştır. Elde edilen veriler Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Dünya Sağlık Örgütü
(WHO), Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Avrupa Topluluğu (AB) standartlarına göre çevresel
etki değerlendirmesi kapsamında ele alınmıştır. Araştırma sonucunda tüm su örneklerinde
her iki dönem için ortalama pH değeri 7.83-7.31, Tuzluluk (EC) 2460-298 µmhos/cm,
Amonyum (NH4) 11.35-1.49 mg/L, Nitrat (NO3) 8.24-0.00 mg/L, Fosfor (P) 1.54-0.00 mg/L,
Potasyum (K) 18.35-1,04 mg/L, Kalsiyum (Ca) 93,79-65.61 mg/L, Magnezyum (Mg) 26.436.14 mg/L, Klor (Cl) 13300-1258.5 mg/L, Sodyum (Na) 316582-13697 mg/L ve SAR
(Sodyum Adsorbsiyon Oranı ) 41.32-2.75 me/L, arasında tespit edilmiştir.
Sonuç olarak; bölgeden alınan sulama sularında pH bakımından insan, hayvan
ve bitki açısından zararın olmadığı görülmüştür. EC bakımından ise bir önceki çalışmalara
kıyasla yıllar içerisinde tuzluluğun arttığı belirlenmiştir. NO3 açısından analize tabi tutulan
su kaynakları ile toprak sulamalarında bir sakınca yoktur. Ancak standartlara göre NO3
sınır değerlerinin altında kalmıştır. Alınan sulama suyu örneklerindeki Ca, Mg, ve Cl ile ilgili
tarımsal açıdan veya insan sağlığını kötü etkileyecek bir soruna ulaşılmamıştır. Na
bakımından 9 numaralı su kaynağı tarımsal sulama, içme ve kullanma amaçlı
önerilmemektedir. Tarımda kullanılması zorunlu olduğu şartlarda ise dikkatli ve bilinçli bir
şekilde kullanılması sonucuna varılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Kırklareli, Su kirliliği, Sulama suyu, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS)
51
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
“EKOLOJİNİN TEMEL İLKELERİ” (E. U. ODUM VE G. W. BARRET)
KİTABI HAKKINDA BİR ELEŞTİRİ DENEMESİ
Tuncay NEYİŞÇİ
Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimari ve Çevre Tasarımı Bölümü,
Antalya [email protected]
Özet
Adı neredeyse “ekoloji sözcüğü ile özdeşleşmiş bir bilim insanının, Odum’un
doktora öğrencisi ile birlikte yazdıkları Türkçeye de çevrilmiş bir baş eser hakkında
eleştiri yapmak yadırgatıcı gelebilir. Hele kendini ekolog olarak tanımlayanların
bolluğuna karşın, henüz ekolog yetiştiren bir program açamamış bir ülke için bu
haddini aşmak anlamına da gelebilir.
Kitapta da belirtildiği gibi “ekoloji”, özellikle 1970’li yıllardan sonra ,“biyoloji”
den önemli ölçüde bağımsızlaşarak bütünleştirici ve birleştirici nitelikleriyle yeni ve
son derecede yaygın disiplinlerarası bir bilim dalı (!) olarak kabul edilir olmuştur. Bu
noktada ekolojinin disiplinlerüstü bir alan olduğu, olması gerektiği ve ekolojide
ekosentrik ve antroposentrik yaklaşımların önemi konuları üzerinde de durulacaktır
Bildiride Odum ve Barret’in özellikle ekolojinin konusu ve kapsamı, ekosistem
kavram ve yönetimi gibi konuları ele alış ve sunuş biçimleri ekosentrik yaklaşımla
incelenerek tartışmaya açılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Ekoloji, Biyoloji, Doğa, Doğadaki yerimiz, ekosentric yaklaşım
52
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVRE YATIRIMLARI EKO-POLİTİĞİ; ANTALYA ÖRNEĞİ
Tuncay NEYİŞÇİ
Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimari ve Çevre Tasarımı Bölümü,
Antaly,a [email protected]
Özet
Ortalama kalınlığı 250 metreyi bulan dünyanın en büyük (630 km2 ) traverten
(tufa) platosu üzerinde kurulu bulunan Antalya aynı zamanda ülkemizin nüfus artış
hızı en yüksek kentlerinden biridir. Yılda 10 milyonun üzerinde turiste ev sahipliği
yapan bu özgün kent besin maddeleri bakımından fakir (oligotrofik) Akdeniz’i her iki
yanında uzun plajlar bulunan 25- 30 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 15 km
uzunluğundaki dik yalıyarlarla (falez) kucaklar.
Ülkemizin ilk hastane atıkları yakma fırını 1993 yılında bu kentte hizmete
sokulmuş, Kemer (GATAP) ve Belek (BETUYAP) Turizm Bölgeleri Türkiye’nin çevre
değerlerine önem veren en önemli bütünleşik turizm gelişim projeleri olma özelliğini
kazanmışlardır.
İl sınırları dahilinde son 20 yıl içinde hizmete sokulan, arıtma tesisi (özeller
hariç), kanalizasyon, katı atık bertaraf alanı, yağmursuyu drenaj kanalı, gibi sayıları
30’u aşan çevre yatırımı için 600 milyon doları (ABD) aşan yatırım gerçekleştirilmiştir.
Bildiri hemen hemen tamamı dış kaynaklı borçlanmalarla gerçekleştirilmiş bu
yatırımların etkinliklerini politik ekoloji yaklaşımıyla irdeleyerek, ilin çevre kalitesi
üzerindeki olumlu ve olumsuz katkılarını nesnel örnekler üzerinden ortaya koymaya
çalışacaktır.
Anahtar Sözcükler: Eko-politik, Hastane atıkları yakma fırını, Yağmursuyu drenaj
kanalı, Akdeniz, Traverten
53
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR SU KULLANIMI AÇISINDAN AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE
POLİTİKALARINA TÜRKİYE’NİN UYUMU
H. Kutay AYTUĞ
Artvin Çoruh Üniversitesi, İİBF, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Hopa, Artvin,
[email protected]
Özet
2005 yılında Türkiye’nin tam üyelik için müzakerelere başladığı Avrupa
Birliği’nin (AB), kurulduğu günden itibaren adım adım gelişen en önemli ortak
politikalarından biri çevre politikasıdır. 2009 yılında İsveç dönem başkanlığında
açılan çevre faslının önemli alt başlıklarından birini oluşturan su politikaları konusu
Türkiye’nin Birliğe uyum sürecinde zorlanacağı konuların başında gelmektedir.
Bu çalışmada sürdürülebilir su kullanımı kavramı ortaya konulduktan sonra
AB çevre politikalarının gelişimine kısaca değinilerek, Birliğin su mevzuatı
incelenecektir. Bu çerçevede başta su çerçeve yönergesi olmak üzere ilgili mevzuat
ortaya konularak, Türkiye’nin uyum düzeyi değerlendirilmeye çalışılacaktır. Bu
amaçla Türkiye’de su ile ilgili kurum ve kuruluşlarla müzakere sürecinde yapılan
gerek kurumsal gerekse yasal düzenlemeler incelenmeye çalışılarak genel bir
değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
Türkiye’de su sektörü konusunda mevzuat bazında önemli ilerleme sağlanmış
olsa da, çıkarılan yönetmeliklerin uygulanmasını tam anlamıyla mümkün kılacak
kurumsal kapasitenin olmadığı görülmektedir. Ayrıca uzun yıllardır sürüncemede
kalan, Birliğin su çerçeve yönergesiyle uyumlu bir çerçeve su kanunu oluşturulamamış
ve kurumlar arasında yetki ve sorumluluk karmaşası aşılamamıştır. Sınır aşan sular
nedeniyle uluslararası bir boyutu da olan ve Türk Dışişleri Bakanlığı’nın da dahil
olduğu bu süreçteki, AB ve Türkiye’nin su politikası konusunda değişen öncelikleri
ortaya konarak sürdürülebilir su kullanımı açısından AB çevre politikalarına
Türkiye’nin uyumu değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilir Su Kullanımı, AB Çevre Politikası, AB Su Mevzuatı,
Su Çerçeve Yönergesi
54
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÖĞRETMEN ADAYLARININ ORMANA YÖNELİK TUTUMLARININ BELİRLENMESİ
M. Handan GÜNEŞ, Mihrican BALABAN, A. İbrahim Can GÖZÜM, İlknur BIYIK
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, EğitimFakütesi, Biyoloji Öğretmenliği,Samsun,
[email protected]
Özet
Bu araştırmada, İlköğretim öğretmen adaylarının ormana yönelik tutumları
incelenmiştir. Araştırma 2012-2013 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde bulunan İlköğretim Fen Bilgisi, İlköğretim
Matematik, İlköğretim Sosyal Bilgiler, Sınıf Öğretmenliği ve Okul Öncesi Öğretmenliği
programlarındaki öğretmen adaylarına uygulanmıştır.
Öğretmen adaylarına 36 maddelik ve cronbach-alpha değeri 0.89 olan 5’li
likert tipi “Ormana Yönelik Tutum Ölçeği” uygulanmıştır. Uygulamadan elde edilen
veriler; öğretmen adaylarının cinsiyet, mevcut yaş durumları, öğrenim gördükleri
program türüne göre karşılaştırılarak çözümlenmiştir.
Veri çözümlemede, parametrik olmayan gruplar için tek yönlü varyans analizi
Kruskal-Wallis, frekans analizi ve aritmetik ortalama gibi istatistiki teknikler
kullanılmıştır. 320 öğretmen adayına uygulanan araştırma sonucunda, adaylarının
bulundukları program ve cinsiyetleri bakımından ormana farklı bakış açılarına sahip
oldukları sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Sözcükler: orman, ormana yönelik tutum ölçeği, orman sorunları
55
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BOLKAR DAĞLARINDA BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN DAĞILIŞI BAKIMINDAN İKLİM
ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ
Meral AVCI, Derya Evrim KOÇ
Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Serdivan/Sakarya,
[email protected]
Özet:
Doğal bitki örtüsünün floristik kompozisyonunun ve dağılışının
şekillenmesinde, ekolojk koşullar (iklim, topografya, jeolojik ve hidrografik özellikler
ile toprak tipleri gibi) etkilidir. Ekolojik koşullar içerisinde iklim, doğal bitki örtüsünü
şekillendiren en önemli faktördür. İklim elemanlarından birisinde meydana gelen
herhangi bir değişiklik doğal bitki örtüsünün dağılışında küresel, bölgesel ve yerel
değişmelere neden olmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, Bolkar dağlarında
iklim elemanlarının doğal bitki örtüsünün dağılışı üzerindeki etkilerini analiz etmektir.
Bolkar dağları Akdeniz coğrafi bölgesinde kabaca güneybatı-kuzeydoğu
doğrultusunda uzanan ve floristik bakımdan son derece zengin olan bir kütledir.
Karbonifer yaşlı metamorfik kayaçların yaygın olduğu ve üzerine Kretase sonunda
ofiolitlerin yerleştiği Bolkar dağlarında, yüksek platolar ve derin yarılmış vadiler
başlıca jeomorfolojik unsurları oluşturur. İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerini
birbirinden ayıran önemli dağ sıralarından birisi olan bu kütlenin florasına, 1600’den
fazla bitki taksonu kayıtlıdır. Çok sayıda endemik bitkinin de yayılış alanı bulduğu
Bolkar dağları, Türkiye’nin bu anlamda en önemli dağlık alanlarından birisini meydana
getirir.
Bu çalışmada araştırma alanını temsil edebilecek olan Mersin, Mut, Pozantı,
Ulukışla, Arslanköy, Ereğli (Konya) ve Tarsus meteoroloji istasyonlarının meteorolojik
verileri kullanılarak iklim elemanlarına ait analizler yapılmıştır. Yapılan iklim
analizleri Microsoft Office Excel 2010, Corel DRAW x5, ve ArcGIS 10.1 yazılımları
kullanılarak tablolar, grafikler ve haritalar ile görsel hale getirilmiştir. Ayrıca yapmış
olduğumuz saha çalışmalarıyla doğal bitki örtüsünün dağılışı ile iklim elemanları
arasındaki ilişki analiz edilmiştir. Türkiye’nin önemli bitki alanlarından birisi olarak da
nitelenen Bolkar dağlarında, doğal bitki örtüsünün dağılışı üzerinde iklim
elemanlarından sıcaklık ve yağışın çok önemli şekillendirici etkisinin olduğu
görülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Bitki Örtüsü, İklim, Bolkar Dağları
56
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE Psoralea L. (FABACEAE) CİNSİNİN MORFOLOJİK REVİZYONU
Sezen TOKSOY, Mehmet SAĞIROĞLU ve Meryem ÖZTÜRK
Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Sakarya,
[email protected]
Özet
Bu çalışma Türkiye’de yayılış gösteren Psoralea cinsi üyelerinim revizyonunu
içermektedir.
Psoralea cinsi Stirton (1981)’un yaptığı morfolojik bir çalışmayla Bituminaria
ve Cullen cinslerine ayrılmıştır. Yalnız cins içerisinde yapılan bu ayrımın Türkiye
Florası’nda yer almadığı tespit edilmiştir. Bu çalışmada ülkemizde Psoralea olarak
geçen taksonların bu ayrıma uyup uymadığı araştırılmıştır.
Çalışma kapsamında 2011-2012 vejetasyon döneminde arazi çalışmaları
yapılmış; Psoralea cinsine ait taksonlar farklı lokalitelerden toplanmıştır. Toplanan
örnekler herbaryum materyali haline getirilmiş; Türkiye Florası temel alınarak diğer
literatürlerden de faydalanılarak teşhisleri yapılmıştır. Ayrıca ülkemizde bulunan ANK,
GAZİ, HUB ve KNYA herbaryumlarında ilgili örnekler incelenmiştir. Toplanan örnekler
üzerinde yapılan incelemeler sonucunda taksonomik değer taşıyan karakterler
belirlenmiştir.
Çalışmanın sonucunda tüm taksonların detaylı betimleri, kullanışlı teşhis
anahtarları, korolojileri, fenolojileri, habitat özellikleri, tehlike kategorileri, endemizm
durumları, fitocoğrafik bölgeleri, Türkçe adları ve taksonlar arasındaki farklılıklar
verilmiştir. Morfolojik incelemelerin sonucu Stirton (1981)’un yaptığı cins ayrımını
desteklemiştir. Tüm bu verilere göre Türkiye’de Bituminaria cinsi 2 türle Cullen cinsi
ise 1 türle temsil edilirken; Psoralea cinsine ait tür bulunmamaktadır.
Anahtar Sözcükler: Bituminaria, Cullen, Psoralea, Fabaceae, morfoloji, revizyon,
Türkiye.
57
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Campanula tomentosa LAM. ve C. vardariana BOCQUET (CAMPANULACEAE)
TOHUMLARINDA ÇİMLENDİRME ÇALIŞMALARI
Ümit SUBAŞI, Aykut GÜVENSEN
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada kazmofitik endemik olan C. tomentosa and C. vardariana
türlerinin ex-situ yetiştirilmesi ve doğal populasyonlarının güçlendirilmesi
amaçlanmıştır. Bu amaçla bu türlerin çimlenme özelliklerinin yanısıra farklı
fotoperyotların ve farklı konsantrasyonlarda GA3’ün çimlenme yüzdesine ve ortalama
çimlenme sürelerine etkileri de araştırılmıştır. Çalışma alanı, Ege Bölgesinde Izmir ve
Aydın il sınırları içerisnde C1 karesi içeresinde bulunmaktadır. Olgun tohumlar
taksonların yayılış gösterdiği populasyonundan rastgele seçilmiş bireylerden 2012
Temmuz ayında toplanmıştır. Çimlendirme testleri öncesinde tohumlara yüzey
sterilizasyonu %1‘lik sodyum hipoklorat ile sağlanmıştır. Cam petrilerde tek tabakalı
nemlendirilmiş olan Whatman No.1 filtre kağıdı üzerine yerleştirilen tohumlar, 25°C
12 saat aydınlık (A) / 15°C 12 saat karanlık (K) değişken sıcaklık-ışık ve sürekli
karanlık koşullarda çimlendirme tetstlerine tabi tutulmuşlardır. Elde edilen
sonuçlarda, en yüksek çimlenme yüzdesi 98,86±1,20 ile 20°C de sürekli karanlık
koşullarda 250 ppm GA3 uygulanmış tohumlarda, en düşük çimlenme yüzdesinin ise
97,17±1,88 ile 25°C 12 saat aydınlık (A) / 15°C 12 saat karanlık (K) değişken sıcaklıkışık koşullarında kontrol (0 ppm) grubunda tespit edilmiştir
Anahtar Sözcükler: Campanul vardariana, C. tomentosa, Tohum Çimlenmesi,
Endemik, Kazmofit
58
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KELAYNAK KUŞLARI 2013 YILI ÜREMESİ
Ahmet KILIÇ
Dicle Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 21280 Diyarbakır,
[email protected]
Özet
Kelaynak kuşları (Geronticus eremita) dünyada yalnızca Birecik’te yaşar.
Tabiatta soyu tükenmiş olarak kabul edilir. Uzun yıllardan beri (1977) kafeslerde
korunmaya çalışılmaktadır. Üreme döneminin başında kafeslerden doğaya
salınmaktadır. Üremelerini tabiatta doğal olarak gerçekleştirirler. Üreme döneminin
bitiminde yeniden kafeslere alınırlar.
Mart ayı (2013) başında 152 adet kelaynak kuşu tabiata salındı. Eşleşmeyi
kafeslerde gerçekleştirmiş olan çiftler yuvalarını hemen korumaya geçerler. Önceden
hazır olan yuvalar türdeşlere karşı şiddetle savunulur. Mevcut 42 yuvadan 34
tanesinde kuluçka gerçekleştirilmiştir.
Tüm yuvalarda görülen yavru sayısı 60 adettir. Sekiz yuvada üç adet yavru
görülmüştür. 13 yuvada ise iki yavru tespit edilmiştir.
Haziran (2013) sonunda kafeslere alınan kelaynak kuşu sayısı 165 adettir.
Bunların içinde 34 yavru bulunmaktadır.
Bilimsel yöntemlerle gerçekleşecek destek, kelaynak kuşu sayısının birkaç yıl
içinde yüzlerce olmasını sağlayabilir. Kafeslerde ve beslenmede yapılacak
düzenlemeler, potansiyel olumsuzlukları ortadan kaldırabilir. Temennimiz ülkemiz
semalarında yüzlerce kelaynak kuşunun serbestçe dolaşabilmesidir.
Anahtar Sözcükler: Kelaynak Kuşu, Geronticus eremita, üreme, yuva, yavru, Birecik
59
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ASİT TOPRAĞA UYGULANAN ÇİNKONUN MISIR BİTKİSİNE GEÇEN KADMİYUM
MİKTARINA ETKİSİ (*)
Bahar SÖZÜBEK, Korkmaz Bellitürk ve M. Turgut SAĞLAM
Namık Kemal Üniversitesi, Muratlı MYO Kimya Teknolojisi Programı, Muratlı / Tekirdağ,
[email protected]
Özet
Bu araştırmanın amacı, Tekirdağ ili Muratlı ilçesi Ballıhoca köyü sınırları
içinden alınmış asit toprağa uygulanan çinkonun mısır (Zea mays L.) bitkisine geçen
kadmiyum miktarına etkisini araştırmaktır.
Topraklara sera koşullarında dört doz kadmiyum (0 ppm, 2,5 ppm, 5 ppm ve
10 ppm) CdCl2 şeklinde ve dört doz çinko (0 ppm, 10 ppm, 20 ppm ve 40 ppm) ZnSO 4
şeklinde üç tekerrürlü olarak uygulanmıştır. Bitkiler gelişiminin 45. gününde hasat
edilip, kök ve saplarında ayrı ayrı Cd miktarları analiz edilmiştir. Farklı çinko
dozlarının uygulanması ile saplarda ve köklerde ölçülen kadmiyum miktarları
arasında önemli farklar tespit edilmiştir (P<0,05 ve P<0,01).
Düşük kadmiyum düzeylerinde çinko uygulaması hem saplarda hem köklerde
ölçülen kadmiyum miktarlarını çinko uygulanmamış saksıda yetişen bitkinin
kadmiyum içeriğine kıyasla genel olarak azaltmıştır. Ancak 2,5 ppm Cd ve 40 ppm Zn
uygulaması ile sapta ölçülen kadmiyum miktarı az bir artış gösterse de bu artış
istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Uygulanan en yüksek kadmiyum düzeyinde,
çinko uygulaması hem saplarda hem köklerdeki kadmiyum miktarlarını arttırmıştır.
Kadmiyum miktarlarının köklerde saplara göre daha fazla olduğu da saptanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Asit toprak, çinko, kadmiyum, mısır
(*)Bu makale, Namık Kemal Üniversitesi tarafından NKUBAP00.24.DR.09.02 proje
numarası ile desteklenen Doktora tezinden üretilmiştir.
60
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SADECE “YEŞİL” YADA “LÜKS” OLMAKTAN ÖTE YEŞİL ALANLARIN İNSAN RUH VE
GENEL SAĞLIĞI ÜZERİNDE ETKİLERİ
Abdullah AKPINAR
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Aydın 09100,
[email protected]
Özet
Günümüzde ruh sağlığı sorunu insanlar için bir problem haline gelmiştir.
Türk Psikiyatri Derneği’ne göre hayat boyu depresyon riski erkekler için % 3-12,
kadınlar için % 10-26'dır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayınladığı rapora göre de
2020 yılında ruh sağlığı bozukluğunun dünyanın her yerinde diğer hastalıkların
ilerlemesinde katkıda bulunan başlıca bir etken olması beklenmektedir. Ruh sağlığı
ayrıca genel sağlığıda etkilemektedir. Günümüzdeki bu sorunun çarelerinden biride
yeşil alanlardır. Son otuz yıl içersinde araştırmacılar yeşil alanların ruhsal ve genel
sağlık üzerindeki etkilerini araştırmıştırlardır. Öyleki yapılan araştırmalarda yeşil
alanların rusal ve genel sağlık üzerinde önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Ancak,
araştırmacıların birçoğu yeşil alanları “sadece yeşil” olarak kabul etmişlerdir ve farklı
çeşit ve yapıdaki yeşil alanların insan ruh ve genel sağlığı üzerindeki etkileri çok az
araştırılmıştır. Bu araştırmanın amacı hangi çeşit yeşil alanın insan ruh ve genel
sağlığı üzerinde olumlu yada olumsuz ilişkisinin olduğunun belirlenmesidir. Bu
araştırmada farklı çeşit yeşil alanlar ile insan ruh ve genel sağlığı arasındaki ilişkileri
araştıran çalışmalar irdelenmiş ve yaşam alanları içersinde insan ruh ve genel sağlığı
ile kentsel açık alanların ve ormanların pozitif yönde, tarımsal alanlar ve otlak
alanların negatif yönde ilişkide olduğu belirlenmiştir. Buda yeşil alanların sadece
“yeşil” yada “lüks” olmaktan öte insan sağlığını etkileyen önemli bir faktör olduğunu
göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Yeşil Alan Çeşitleri, Ruh Sağlığı, Genel Sağlık, Kentsel Yeşil
Alanlar, Ormanlar
61
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ORMANLARIMIZDA GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ, KOCAKIR ORMANI ÖRNEĞİ
Nejat ÇELİK
Orman Toprak ve Ekoloji Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü, Eskişehir,
[email protected]
Özet
Kocakır ormanı, Eskişehir ili’nin güneyinde Afyon yolu üzerinde olup yaklaşık
doğu-batı istikametinde 1000 ha’lık bir ormanlık alanı kapsamaktadır. Hakim ağaç
türü Karaçam’dır. Yükseklik de 800-1050 m’ler arasında değişmektedir. Geçmişte ise
bozuk ot sahası iken (hakim tür meşe) 1960’lı yıllarda el terası yapılarak başta
karaçam olmak üzere, sarıçam ve sedir fidanları ile ağaçlandırılmıştır.
Kocakır Ormanı’nın bir kısmı, 2004 yılında ‘Kent Ormanı’ statüsü ile halka
açılmıştır. Geçmişte bir kısmı da Odunpazarı Belediyesi’ne piknik alanı olarak tahsis
edilmiştir. Orman içinde devamlı bir insan varlığı söz konusudur. Orman şehir
merkezine çok yakın olup (5 km), yoğun bir şekilde kullanıma maruzdur.
Rekresyon potansiyeli yüksek olan Kocakır ormanında, dikenli tel çitlerde
bozulma, hayvan leşlerini ormana atma, plastik poşetleri ve içki meşrubat şişelerini
çöp gibi ormana atma, ağaçlandırma levhalarındaki düzensizlik, erozyona açık alanlar
vb bir çok göze hoş gelmeyen görüntüler mevcuttur. Ayrıca diğer ormanlarımızda da
tavuk gübresini orman atma (Bolu’da), maden ocaklarının yarattığı arazi bozulması
(İstanbul’da), görüntü ve koku kirlilikleri de ormanlarımızın doğallığına gölge
düşürmektedir. Tüm bu çevre sorunları halkımızın eksik doğa eğitiminden
kaynaklanmaktadır. Ormancılara düşen görev halkımızı ormanların faydaları
konusunda basın-yayın organlarını daha etkili bir şekilde kullanarak eğitip,
bilinçlendirmek ve ormanlarımızı gelecek kuşaklara doğallığı bozulmadan temiz bir
şekilde koruyarak sunmaktır.
Anahtar Sözcükler: Kocakır, Çöp, Tabela, Rekreasyon.
62
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ORMANCILIĞIMIZDA FOTO SAFARİ ÇALIŞMALARININ YERİ VE ÖNEMİ
Nejat ÇELİK, Serdar AKSOY
Orman Toprak ve Ekoloji Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü, Eskişehir,
[email protected]
Özet
Ev sahipliğini Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü’nün, organizasyonu
Eskişehir Fotoğraf Sanatı Derneği (EFSAD)’nin yaptığı, 2007-2012 tarihleri arasında, 5
defa Foto Safari Gezileri düzenlenmiş ve bu gezilere ortalama 13 araçlık konvoy ile 47
fotoğrafçı katılmıştır. Beş yılsonunda toplamda 64 araç ile 237 doğasever fotoğrafçı bu
foto safari etkinliklerine iştirak etmiştir.
Foto safariye katılan misafirler, bölgedeki eşsiz manzara ile birlikte temiz
havada çekim yapmanın zevkine ulaştı. Gezi bitiş noktasında yorulan misafirlere
yöresel gözleme ve ayran ikram edildi. Bu etkinlikte fotoğrafçılar hem doğayı daha
yakından hem de kırsal kesimde yaşayan yöre insanlarının yaşam biçimlerini
gözlemleme ve onlar ile sıcak diyaloglar kurma fırsatını buldular.
Bütün streslerini açık havada atarak, dinlenmiş bir biçimde ertesi gün
işlerine, okullarına, işlerine gidecek olan katılımcılara doğa gezisi eşsiz bir motivasyon
sağlamış oldu. Fotoğrafçılar bir başka güzel doğa gezisi etkinliğinde buluşmak üzere
sözleşip kazasız-belasız, yeni bir haftaya daha enerji dolu başlamanın sevinci ve
mutluluğu ile evlerine döndüler.
Doğa eğitiminde önemli olan noktalardan biri de bizzat yerinde görerek,
dokunarak, o ortamın içine girerek deneyim ve tecrübe kazanılarak olur. Katılımcıların
çektikleri fotoğraflar fotoğrafçılık sitelerinde ve sosyal medyada paylaşılarak,
kurumumuzun tanıtımına profesyonel katkı sağlamaktadır.
Anahtar Sözcükler: Foto safari, Ekoturizm, Orman, Yöresel Etkinlik.
63
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇANAKKALE ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’NDE ÇIKAN ORMAN YANGINLARININ
KLİMATOLOJİSİ VE KURAK KOŞULLARLA İLİŞKİSİ
Gökhan ALTAN¹ ve Murat TÜRKE޲
¹Karşıyaka Kız Teknik ve Meslek Lisesi, Coğrafya Zümresi, Sivas,
[email protected]
² İstatistik Bölümü Bağlantılı Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Özet
Orman yangınları ülkemiz ormanlarının en önemli afetlerinden biri olduğu
kadar Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü (OBM) için de önemli bir afettir. Bu
çalışmanın amacı, 2011 yılında yapılan değişikliklerle bir kısmı Balıkesir, bir kısmı ise
İstanbul OBM’ye dahil edilen Çanakkale OBM’de orman yangınlarının oluşumunu
sağlayan klimatolojik özellikleri çeşitli indisler kullanarak belirlemektir. Çalışma için
Çanakkale OBM sınırları içerisinden ve yakın çevresinden 14 meteoroloji istasyonu
seçilerek, bu istasyonların verilerine Thornthwaite İklim Sınıflandırması, Birleşmiş
Milletler Çölleşme ile Savaşım Sözleşmesi (BMÇSS) Kuraklık İndisi ve Erinç Yağış
Etkinliği İndisi yöntemleri uygulandı. Çanakkale OBM’de 44 yıl boyunca oluşan orman
yangınlarının ve yanan alanların aylara göre sınıflandırması yapılarak, iklim tipi
belirleme yöntemleri ile olan ilişkileri değerlendirildi.
Çanakkale OBM’de kurak koşullar, Thornthwaite’a göre 5-5.5 ay, BMÇSS
kuraklık indisine göre 4-6 ay, Erinç yağış etkinliği indisine göre 6-8 ay arasında
değişen dönemlerde etkilidir. Çalışma için seçilen istasyonların yıllık değerlerine göre,
çalışma alanındaki hidroklimatolojik koşullar, kurak ve nemli arasında değişen önemli
bir yıllararası değişkenlik gösterir. 1968-2011 döneminde en fazla orman yangını ve
yanan alan Ağustos ayında oluştu. Orman yangınları ve yanan alanların kullanılan
indislerle yapılan korelasyon (ilişki) çözümlemelerinin sonuçları, 0.52-0.75 arasında
değişen önemli bir negatif (ters) bağlantı gösterir. Buna göre, kullanılan indislerin
büyüklükleri azalırken (kurak koşullara gidiş), orman yangınlarının sıklığı ve yanan
alanların büyüklüğünde önemli bir artış olmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Kuraklık, Orman yangını, BMÇSS Kuraklık İndisi, Thornthwaite
İklim Sınıflandırması, Erinç Yağış Etkinliği İndisi.
64
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AKDENİZ BİTKİLERİNİN YANGIN SONRASI ÇİMLENMESİNDE
POPÜLASYONLAR ARASI DEĞİŞKENLİK
Duygu Deniz KAZANCI, Çağatay TAVŞANOĞLU
Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe/Ankara
[email protected]
Özet
Yangın sonrası yenilenmesi yalnızca tohumların çimlenmesine bağlı olan
türlerde, çimlenme özelliklerinin bilinmesi kritik öneme sahiptir. Her ne kadar
Akdeniz türlerinin yangın sonrası çimlenmesine ilişkin çok sayıda kayıt varsa da, bu
türlerde popülasyonlar arası değişkenlik nadiren incelenmiştir. Bu çalışmada, üç
Akdeniz türü olan Lavandula stoechas L. (Lamiaceae), Cistus salviifolius L. ve C. creticus
L.’un (Cistaceae) yangınla ilişkili çimlenme özellikleri araştırılmıştır. Bu türlerin
güneybatı Anadolu’da bulunan çok sayıda popülasyonundan tohumları toplanarak,
laboratuvarda çimlenme deneyleri gerçekleştirilmiştir. Çimlenme deneyinin
başlangıcında Cistus tohumlarına farklı şiddette sıcaklık şokları (60, 80, 100, 120, 140
°C; 5 dk.), L. stoechas tohumlarına ise hem sıcaklık şoku hem de duman çözeltisi
uygulanmıştır. Her bir uygulamadan sonra çimlenmenin uyarılma olasılığı binom
dağılımına dayalı sapma analizi (GLM) ile analiz edilmiştir.
Sonuçlar, çalışılan türlerin popülasyonları arasında tohum çimlenmesinde,
ölüm oranında ve dormansi özelliklerinde değişkenliğin var olduğunu göstermiştir. L.
stoechas’da 6 popülasyonun çimlenmesi en az bir sıcaklık şoku ya da duman
uygulaması sonrasında artarken, diğer popülasyonlarda bir çimlenme azalması
görülmemiştir. C. salviifolius ve C. creticus’da ise hemen hemen tüm popülasyonlar 100,
120 ve 140°C sıcaklık şoklarına olumlu çimlenme cevabı vermiştir, ancak çimlenme
oranındaki artış popülasyonlar arasında değişkenlik göstermiştir. Bulgular, Akdeniz
bitkilerinin yangın sonrası çimlenmesinde popülasyonlar arası bir değişkenliğin
bulunduğunu göstermektedir. Bu değişkenlik Akdeniz ekosistemlerindeki farklı yangın
rejimlerine popülasyonların yerel olarak uyarlanmasının bir sonucu olabilir.
Anahtar Sözcükler: Akdeniz ekosistemleri, çimlenme, değişkenlik, yangın
65
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE DİKENLİ FARESİNİN, Acomys cilicicus SPİTZENBERGER, 1978
(MAMMALIA: RODENTIA), YAYILIŞI, HABİTATI VE TEHLİKE DURUMU
Erkut KIVANÇ, Hatice MUTLU EYİSON ve Seda KIRALP
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 06100 Tandoğan, Ankara / TÜRKİYE,
Özet
Acomys cilicicus Spitzenberger, 1978, Türkiye’de endemik bir türdür. Bu tür
yalnız Silifke civarındaki blok kalker kayalık alanlarda yaşamaktadır. Türün
taksonomisi ve üreme biyolojisi konularında çalışmalar bulunmasına karşın; yayılışı,
habitatı ve tehlike durumu hakkında çok az bilgi bulunmaktadır.
Bu çalışmada, 1995 – 2009 yılları arasında arazi çalışmalarından elde edilen
verilerden türün yayılışı, habitatı ve tehlike durumu belirlendi. Ayrıca laboratuvarda
2003-2010 yılları arasında üreyen 1404 adet örneğin gözleme dayalı verilerinin bir
kısmı bulguların teyidinde kullanıldı.
Türün tüm yayılış alanını ve habitatını saptamak için Akdeniz bölgesi büyük
oranda dolaşılarak bugünkü yayılış alanı, habitatı ile yaşam şekli belirlendi.
Yapılan çalışmalar, türün bugünkü yayılış alanında büyük bir baskı altında
olduğunu ortaya çıkardı. Yol yapım çalışmaları, işletilen taş ocakları (kayalıkları
ortadan kaldırmakta); kıyı bölgesine ve kayalık alanlara yapılan otel, eğlence yerleri
vb. gibi işletmeler; kayalık bölgelerdeki doğal bitki topluluklarının bilinçsizce tahribi;
fosseptik atıklarının kayalık alanların yakınında boşaltılması (Narlıkuyu Belediyesi)
gibi birçok neden türün yaşama alanını küçülttüğü gibi yaşam koşullarını tehdit
altında bulundurmaktadır. Habitat tahribi nedeniyle büyük bir baskı altında olan
Acomys cilicicus için eğer en kısa zamanda gerekli tedbirler alınmazsa, yani yaşadığı
bölgeler ÖKA statüsünde koruma altına alınmazsa, bu endemik türün tamamen
ortadan kalkması kaçınılmaz bir sonuç olarak görünmektedir.
Anahtar Sözcükler: Acomys cilicicus, Silifke, yayılış, habitat, koruma biyolojisi.
66
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
"GEZİ TOPLUMSAL HAREKETİNİN" KENTSEL FARKINDALIK VE ÇEVRE
DUYARLILIĞI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Özkan YILDIZ
Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, Buca-İzmir
[email protected]
Özet
Türkiye'de Gezi eylemlerinin ortaya çıkışı, potansiyeli ve dönüştürücü
sonuçları üzerinde devlet katında, muhalefet cephesinde, sivil toplumda, basında,
kamuoyunda çok farklı analizler yapıldı, çıkarımlarda bulunuldu. Gezi hareketi
kentlerin yaşam alanlarını hiçe sayan, çılgınca tüketimi besleyen, rant ekonomisinin
öngörüsüyle hareket eden, kentlerin kamu kaynaklarını belirli güç odaklarının lehinde
kullanan ona uygun kararlar alan kapitalist büyüme anlayışına yönelik bir itiraz
olarak da okunabilir.
Biz bu çalışmada eylemlerin "siyasi" boyutundan" öte, "çevre" boyuna
odaklanacağız. Gezi parkında ağaçların kesilip yerine AVM yapılması kararına tepki
gösteren kentsel hareketin sosyolojisi üzerinde duracağız.
67
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KENTLEŞME İLE OLUŞAN ÇEVRE SORUNLARINA BİR ALTERNATİF OLARAK
PERMAKÜLTÜR
Duygu AKYOL
Peyzaj Mimarı, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama
Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi
[email protected]
Özet
Modernleşme olgusu ile birlikte kentten kırsala olan göç her geçen gün
artmakta bu durum ise kentleri bir süre sonra yerleşim ve ticaret merkezi haline
getirmektedir. Bu kapsamda, ekonomi öncelikli tutulduğundan ekonomik
getiriler/karlılık için kentler biçimlenmekte ve ekoloji geri planda kalmakta, ekolojiyle
kurulan ilişki ise ancak görünür ve karlı bir yatırım istenmesi/planlanması koşulunda
düşünülmektedir ve böylelikle çevre sorunları da beraberinde gelmektedir.
Çevre ve kent arasındaki bu çelişkili ilişkiyi düzenlemenin dönem dönem
birçok yöntemleri denenmeye ve uygulanmaya çalışılmıştır. İlk olarak bina bazında
düşünülen bu çözümler daha sonra mahalle ölçeğinde gelişme göstererek sonuç olarak
da kent ölçeğinde uygulanması hedeflenmiş ve çeşitli sertifika sistemleri gündeme
gelmiştir.
Bu önerilen alternatiflerinden biride son zamanlarda gündemde olan ve
insanların beslenme, barınma, enerji kullanma ve topluluk halinde yaşama gibi temel
ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri sürdürülebilir, doğal zenginliği pekiştiren yaşam
sistemleri tasarlayabilmelerine olanak tanıyan disiplinler arası dünya bilimi olarak
tanımlanan permakültürdür. Önerilen bu sistem toplumların her türlü ihtiyaçlarını
kendi başlarına, kendi kaynaklarıyla sağlayabilecekleri, uzun soluklu, kendi kendine
yeterli sistemler kurulmasının temel bilgilerini sağlamaya ve yaygınlaştırmaya
çalışmaktadır.
Bildiri endüstriyelleşme sonrası dönemde ortaya çıkan ve günümüzde varlığı
daha çok hissedilen çarpık kentleşmeler, saldırgan tarım uygulamaları ve dikte edilen
tüketim toplumu anlayışlarının yarattığı toplumsal adaletsizliklere bir alternatif olarak
permakültürle kenti dönüştürmeye yönelik bir öneri geliştirecektir.
Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilirlik, Ekolojik dönüşüm, Kalıcı tarım, Kent bahçeleri,
Doğal örüntü
68
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
FOÇA (İZMİR) ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ
Melis PARMAKSIZ, Yunus Emre DİNÇASLAN ve Dinçer AYAZ
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Arkeolojik, doğal ve mimari değerlerin bir bütün olarak yer aldığı Foça;
arkeolojik, doğal ve kentsel sit alanlarının bulunması nedeniyle birçok kıyı yerleşim
birimine göre daha az yapılaşma gösteren ve nispeten bozulmamış bir yerleşim
merkezi olması, nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan Monachus monachus
(Akdeniz Foku) üreme ve yavrulama alanı olarak hayati öneme sahip olan Orak Adası
ile Siren Kayalıklarının yerleşim ve deniz kirliliği tehdidi ile karşı karşıya olması gibi
nedenlerle 1990 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak
tespit ve ilan edilmiştir.
1991 yılında mülga Çevre Bakanlığı koordinatörlüğünde Türkiye Ulusal Fok
Komitesi tarafından Akdeniz Foklarının korunması için pilot bölge olarak seçilmiştir.
2010 yılında kurulan Foça Özel Çevre Koruma Müdürlüğü, gerekli personel
atamalarının gerçekleşmesinden sonra faaliyetlerine başlamış; 2011 yılında Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı’nın kapatılması ve bakanlıklardaki yeni oluşumlar
sonrasında İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Tabiat Varlıklarını Koruma Şube
Müdürlüğü bünyesinde faaliyetlerine devam etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi, İzmir, Monachus monachus
69
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BİTKİLERDE YANGIN SONRASI ÇİMLENME DAVRANIŞININ ŞEKİLLENMESİNDE
YANGIN REJİMLERİNİN ROLÜ
Çağatay TAVŞANOĞLU, Duygu Deniz KAZANCI, Şükrü Serter ÇATAV
Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı, Beytepe/Ankara,
[email protected]
Özet
Yangının büyüklüğü, mevsimi, şiddeti ve sıklığını içeren bir kavram olan
yangın rejimi, bir bölgede yer alan bitkilerin yangın sonrası yenilenme stratejilerini
şekillendiren en önemli etmenlerden birisidir. Bu çalışmada, tepe yangın rejimine
sahip olan Akdeniz’in alçak rakımlı kesiminde bulunan bitkiler ile yüzey yangın
rejimine sahip olan İç Anadolu bozkırında bulunan bitkilerin, yangınla ilişkili işaretler
olan sıcaklık şoku ve dumana verdikleri çimlenme cevabı karşılaştırılmıştır.
Çalışmada, Akdeniz, Ege ve İç Anadolu Bölgelerindeki çok sayıda yerden
2008-2012 yılları arasında toplanan 102 bitki taksonuna ait tohumlar ile çimlenme
deneyleri gerçekleştirilmiştir. Bu deneyler sonucunda, duman çözeltisinin ve farklı
şiddetteki sıcaklık şoklarının (60, 80, 100, 120, 140 °C; 5 dk.) ele alınan taksonların
çimlenmesini nasıl etkilediği belirlenmiştir.
Birkaç bozkır taksonu daha az şiddetli (yüzey) yangınların göstergesi olan 60
ve 80 °C sıcaklık şoklarına olumlu çimlenme cevabı vermiş, çoğu taksonun tohumu bu
sıcaklıklara dayanabilmiş, ancak 100 °C ve üstündeki sıcaklık şoklarında tohumlar
canlılıklarını yitirmiştir. Buna karşın, çok sayıda Akdeniz bitkisinde çimlenme oranı
100, 120 ve 140 °C sıcaklık şoku uygulamalarından sonra artmıştır. Duman, bozkırda
yalnızca birkaç taksonu olumlu yönde etkilerken, çok sayıda Akdeniz bitkisinin
çimlenmesi duman uygulaması sonucunda artmıştır.
İncelenen iki ekosistem arasında bitkilerin yangın sonrası çimlenme
özelliklerinde gözlenen farklılıkların, bu ekosistemlerde binlerce yıldır işlemekte olan
farklı yangın rejimlerinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Akdeniz bitkileri, bozkır bitkileri, çimlenme, yangın rejimi
70
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ TERMOFİLİK Geobacillus stearothermophilus
KULLANARAK PB(II)'NİN SEBZELERDE PREKONSANTRASYONU
Veysi OKUMUŞ, Sadin ÖZDEMİR, Abdurrahman DÜNDAR, Ersin KILINÇ
Siirt Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Merkez/Siirt,
[email protected]
Özet
Kurşun toksik olduğu bilinen esansiyel olmayan bir ağır metaldir. Ancak
çevre, biyolojik, yiyecek ve jeolojik örneklerinde bulunan kurşun miktarı, tayin
limitlerinin altında olmasından dolayı çok zordur. Atomik absorpsiyon spektroskopisi
(AAS), indüktif eşleşmeli plazma-atomik emisyon spektroskopisi (ICP-AES), indüktif
eşleşmeli plazma-kütle spektroskopisi (ICP-MS) gibi modern enstrümental tekniklerle
metal iyonlarının tayinleri genellikle matriksten etkilenir. Bu tayinlerde diğer bir
sorun da düşük metal derişim düzeyleridir. İyon değiştirme, birlikte çöktürme,
elektroanalitik teknikler, sıvı-sıvı ekstraksiyonu gibi zenginleştirme ve ayırma
metotları bu sorunların giderilmesi için kullanılmaktadır. Katı faz ekstraksiyonu da bu
alanda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada biyosorbent olarak, Afyon gecek
kaplıca sularından izole edilen ve moleküler karakterizasyonu yapılan XAD-4 üzerine
tutturulmuş termofilik Geobacillus stearothermophilus kullanılmıştır. Çözeltinin pH'sı,
akış hızı, elüsyon çözeltisinin türü, hacmi ve konsantrasyonu gibi faktörlerin bu
elementin prekonsantrasyonu üzerine etkileri araştırıldı. Metod hevsel bahçelerinden
(Diyarbakır) toplanan 7 farklı sebze türüne uygularak Pb(II) seviyeleri ICP-OES ile
tayin edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: XAD-4, Geobacillus stearothermophilus, Termofilik bakteri, Katı
faz ekstrasyonu, ICP-OES, Ağır metal
71
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN SAPLI MEŞENİN COĞRAFİ DAĞILIMINA ETKİSİ
Elif Deniz ÜLKER, Utku PERKTAŞ, Çağatay TAVŞANOĞLU
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe /Ankara,
[email protected]
Özet
Ekolojik niş modellemesi (ENM), türlerin dağılımlarını iklimsel parametreler
kullanarak tahminleyen bir yaklaşımdır ve son on yıl içinde farklı çalışmalarda oldukça
yaygın olarak kullanılmıştır. Gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada, Avrupa ve Anadolu’da
dağılım gösteren saplı meşenin (Quercus robur L.) geç Kuvaterner dönemindeki
dağılımını küresel iklim değişimini dikkate alarak modelledik. ENM için gerekli olan,
saplı meşenin Anadolu’daki varlık verisi online veri tabanlarından elde edilmiştir.
İklimsel değişkenler ise WorldClim veri tabanından alınmıştır. Tüm veriler “maximum
entropy” yaklaşımını kullanan “MAXENT” yazılımına aktarılarak saplı meşenin güncel
dağılımı ve geçtiğimiz buzul maksimumundaki potansiyel dağılımı modellenmiştir.
Model analizleri sonucunda, modele katkı sağlayan iklimsel değişkenler belirlenerek,
dağılım alanında yaygın bir tür olan saplı meşenin son buzul maksimumu süresince
Avrupa ve Anadolu’daki olası sığınak alanları elde edilen sonuçlar ışığında
tartışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Ekolojik niş modeli, küresel iklim değişimi, Quercus robur, saplı
meşe, son buzul maksimumu
72
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ALPİN KAYALIK HABİTATLARIN EKOLOJİK DEĞERLENDİRMESİ;
HATİLA VADİSİ MİLLİ PARKI (ARTVİN) ÖRNEĞİ
Derya SARI, Cengiz ACAR
Artvin Çoruh Üniversitesi, Orman Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Merkez/Artvin,
[email protected]
Özet
Alpinler, barındırdıkları birçok mikro ve makro habitatlar ile biyolojik
çeşitlilik açısından oldukça zengin, özel alanlardır. Yüksek dağlık kesimlerin
biçimlendirdiği alpin alanlarda özellikle kayalık habitatlar, sahip oldukları ekolojik
özellikleri ile kendine özgü bir vejetasyona ev sahipliği yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu
bildiri kapsamında özgün bir karaktere sahip olan alpin kayalık habitatların ekolojik
özellikleri ve floristik yapısı, Hatila Vadisi Milli Parkı örneğinde incelenmiştir.
Çalışmada, Hatila Vadisi Milli Parkı alpin kesiminde, 2350-2720 m arası
yükseltiden belirlenen 12 örnek kayalık alanın, arazi çalışmaları ile elde edilen
ekolojik özellikleri (fizyografik, edafik, klimatik ve floristik verileri)
değerlendirilmiştir. Buna göre; yıllık yağış rejiminin yüksek olduğu çalışma alanı
içerisindeki örnek kayalık alanların genellikle gölgeli bakılara ve ortalama 51°’lik bir
eğime sahip olduğu, çoğunlukla andezit kayaç türünün hakim olduğu, toprak
özelliklerinin genellikle kumlu balçık toprak türünde, asidik ve organik maddece
zengin olduğu belirlenmiştir. Floristik verilere göre ise alanda, 40 familyaya ait 186
bitki taksonu tespit edilmiş, bunlardan 12 taksonun endemik olduğu belirlenmiştir.
Sonuç olarak özellikle floristik çeşitlilik bakımından dikkat çekici olan alpin
kayalık habitatların, hem yöre hem de ülke biyoçeşitliliğine önemli katkı sağlayan
değerli alanlar olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra çevresel baskılara karşı hassas
olan bu habitatların kaynak değerlerinin araştırılması ve doğru yaklaşımlar ile
korunması, biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği adına önemli bulunmaktadır.
Anahtar Sözcüler: Alpin kaya bitkileri, Artvin, Hatila Vadisi Milli Parkı, Kayalık
habitatlar, Kayalık habitat ekolojisi, Kayalık vejetasyon
73
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
NORMAL İNSAN GELİŞİMİNİN ÇEVRESEL ETKENLER İLE BOZULMASI: ÇEVRESEL
RİSK YÖNETİMİ
İmer OKAR
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji AbD Başkanı,
[email protected]
Özet
Gelişim bilgileri ve kodları genler ile zigot’ta bulunmakla birlikte gelişen
organizma çevre etkenlerine çok hassastır. Bu hassasiyet organizmayı çevredeki ani
değişimlere karşı savunmasız kılmaktadır.
Zigot oluşumundan itibaren doğru gelişim gerçek bir mucizedir. Çoğu
embriyoda majör veya minör değişim ve/veya anomali görülebilir.
Anomaliler konjenital olarak intrinsik (içsel) ve ektrinsik (dışsal) meydana
gelebilir. Genetik olaylar sonucu görülebilen aykırılıklar veya malformasyonların yanı
sıra çevresel dış etkenlerin doku bozulma veya yıkımlarına neden olmaktadır. Söz
konusu etkenlere teratojen denilmektedir. Gelişim sürecinin en hassas dönemi ilk 8
haftalık gelişim sürecidir. Ana organ ve sistemlerin oluştuğu zaman dilimine denk
gelmektedir.
Fiziksel, kimyasal, biyolojik ve psikosomatik riskler oluşturan çevresel
faktörlerin çeşitli etkileri görülmektedir.
Çevresel faktörler genellikle öngörülebilen, tespit edilebilen ve yönetilebilen
riskler yaratmaktadır. Bu riskler kayıt altına alınarak anne adayı, aile, sağlık personeli,
gerekirse sağlık ve güvenlik uzmanı ortak çalışarak riskleri sınıflanması yapılarak
riskler toplumsal olarak yönetilmelidir.
Anahtar Sözcükler: İnsan Embriyolojisi, Gelişim Bozuklukları, Çevresel Risk
Faktörleri, Gelişim, Risk Analizi
74
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KENTSEL ALANLARDAKİ ÇEVRE SORUNLARINA YÖNELİK BİR ÇÖZÜM ANLAYIŞI
OLARAK; ÇATI BAHÇELERİ
H.Gülden BAYRAK, Gülşah KAÇMAZ
Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Bornova / İzmir
[email protected]
Özet
Günümüzde nüfus artışı ve kentleşmeye bağlı olarak, özellikle büyük
kentlerde binalara duyulan gereksinim giderek artmaktadır. Betonlaşmanın hakim
olduğu, yeşil alanların korunamadığı ve yeni yeşil alanlar için arazi sıkıntısı
bulunmakta ve bu durum, kent içindeki veya yakın çevresindeki yeşil alanların
azalmasının yanı sıra birçok çevre sorununa da sebep olmaktadır.
Çatı bahçelerinin; yoğun trafik ve teknolojinin gelişmesiyle atmosfere salınan
katı kirleticilerin sebep olduğu toz ve gaz zararlılarına karşı olumlu etkileri, kentsel
gürültüyü perdeleme, kentin su ekosistemi üzerindeki olumlu etkileri, kent iklimini
iyileştirmeye yönelik olumlu etkileri ve yapay biyotop oluşturma gibi kentsel ekolojiye
birçok faydası bulunmakta ve kentsel alanlardaki çevre sorunlarına karşı alternatif bir
çözüm niteliğindedir.
Bu çalışmada, çatı bahçelerinin ekolojik ve kent sağlığı yönündeki işlevleri
incelenmiş ve çevre sorunlarına karşı çözüm boyutu irdelenmiştir; gelişimini
tamamlamış ve çevre sorunlarıyla karşı karşıya olan kentlerde çatı bahçeleriyle çevre
sorunlarının azaltılmasına yönelik öneriler sunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Çatı Bahçeleri, Çevre Sorunları, Kentsel Alanlar
75
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ CEVİZLİBAĞ YERLEŞKESİNİN İŞ SAĞLIĞI VE
GÜVENLİĞİ AÇISINDAN COĞRAFİ VE ÇEVRESEL RİSK FAKTÖRLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Perihan EREN BANA, Hikmet TAŞDEMİR, Suzan ALTUNAY, Zehra KAHRAMAN, ve
Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
perihan.bana@yeniyüzyil.edu.tr
Özet
Organizasyonların içinde bulunduğu konum İş Sağlığı ve Güvenliği açısından
irdelenmesi gereken bir unsurdur. Coğrafi riskler bazen bina içindeki risklerden daha
önemli bir hale gelebilmektedir. Bu projede amaç Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nin yer
aldığı konuma ait coğrafi risklerin ortaya konulmasıdır. Üniversite çevresinde yer alan
sanayi, benzin istasyonu ve ulaşım merkezi üniversitenin coğrafi konumu açısından
sayılabilecek riskler arasındadır. Bu risk faktörleri çevre sağlığı açısından da
irdelenmelidir. Çevredeki sanayinin neden olduğu hava ve toprak kirliliği de üniversite
çalışanları ve öğrencileri açısından irdelenmesi gereken bir risk faktörüdür. Çevrede
yer alan küçük sanayi işletmelerinde çevre sorunlarını önleyecek önlemlerin
alınmamış olması da pek çok bir riski içinde barındırmaktadır. Ayrıca çeşitli doğal
afetlerin oluşturabileceği çevresel risk faktörleri de bu çalışma kapsamında
incelenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Risk, Yapı, Coğrafi Konum, Çevre, Üniversite.
76
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKOLOJİSTİK VE TERSİNE LOJİSTİK KAVRAMLARININ
SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE VE KALKINMAYA ETKİSİ
Gözde YANGINLAR, Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu, Lojistik Programı , Cevizlibağ /İstanbul
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Meslek Yüksek Okulu , Cevizlibağ /İstanbul
[email protected]
Özet
Küreselleşmenin etkisiyle artan rekabet ortamında, işletmeler karını
maksimize edebilmek, pazar paylarını artırmak, müşteri portföyünü genişletmek, ürün
çeşitliliğini artırmak için kaynakları daha fazla kullanmaktadır. Doğayı koruma ve
kirlenmesini önleme çabalarının en etkili yolu, yenilenemeyen kaynaklardan tasarruf
etmektir. İnsanoğlu yüzyıllar boyunca doğayı sınırsız bir kaynak olarak görmüş,
kirletmiş ve çevre sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Zamanla ortaya çıkan çevre sorunları ve doğal kaynakların tükenmeye
başlaması, yasal baskılar, sürdürülebilir çevre kavramı ile işletmelerin ekolojik ve
sosyal sorumluluğu, müşteri talepleri ve ekonomik sebepler, işletmelere sistematik
tersine lojistik (reverse logistics) faaliyetleri ile, ürettikleri ürünleri geri alma ve
değerlerini geri kazanma (recovery) gibi sorumluluklar yüklemektedir.
Dünyada sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir gelişme için, üretim
yapan firmalar faaliyetleri esnasında daha az enerji ve hammadde kullanımı;
ürettikleri ürünler ve üretim süreci açısından da daha az atık oluşumu sağlayacak
üretim stratejileri üzerinde çalışmaktadırlar.
Yeşil lojistik ve istenmeyen malzemelerin (atık madde, kutu, şişe, kağıt v.b.)
geri dönüştürülmesi ve yeniden üretime kazandırılması, iade veya defolu ürünlerin
farklı satış kanallarında yeniden satışa sunulması ile değerlendirilmesi yönleriyle
çevreye duyarlı lojistik olarak tanımlanan Tersine Lojistik kavramlarının bileşimi olan
Ekolojistik ile çevre sorunları çözümlenecektir.
Ekolojistik ile tüketicilerden kullanılmış ürünlerin toplanması, depolanması,
yeniden işlenmesi ve geri dağıtılması, yok edilmesi faaliyetleri etkin ve verimli bir
şekilde sürdürülebilir çevre politikalarıyla, işletmelerin çevresel yükümlülüklerini
yerine getirmesi, müşteri memnuniyetini artırması ,ürünlerin değerini geri kazanımı
ve kar maksimizasyonun
gerçekleşmesi
planlanmaktadır. Bu çalışmamızda,
Ekolojistik, Tersine Lojistik ve sürdürülebilir çevre kavramları, hipotetik bir
yaklaşımla ele alınarak değerlendirilmiştir, varsayımsal olarak bir hipotez
sunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilirlik, Tersine Lojistik, Yeşil Lojistik , Ekolojistik
77
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SANAYİ KÖKENLİ ATIKSULARIN ARITILMASINDA BİYOSORPSİYON YÖNTEMİNİN
UYGULANABİLİRLİĞİ
Gonca AL1, Utkan ÖZDEMİR2, Simge TANER2
1Kocaeli
2Kocaeli
Üniversitesi Biyoloji Bölümü
Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü
Özet
Endüstrileşme hamleleri sonucunda ortaya çıkan en önemli problemlerin
başında gelen ağır metal kirliliği, giderek daha tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır.
Özellikle sularda karşılaşılan ağır metallerin besin zincirine hızla karışması sonucunda
ciddi çevresel ve sağlık problemleriyle yüz yüze gelinmektedir. Gerek ülkemizde
gerekse dünyanın diğer ülkelerinde bu konuyla ilgili çeşitli araştırmalar yapılmaktadır.
Amaç en ucuz ve en çevreci yöntemi bulmak olsa da işletmeler genellikle en ucuz
yöntemi “en çevreci” olarak tanımlamaktadırlar. Bu konuda araştırmacılara düşen
görev arıtımın efektif ve ucuz bir şekilde yapılabileceğinin ispatlanmasıdır. Son
yıllarda biyolojik kökenli yöntemlerle yapılan atıksu arıtımları oldukça popüler bir
konu halini almıştır. Gerçekten de yapılan birçok araştırmada ağır metal kirliliklerinin
giderilmesinde biyosorpsiyon yönteminin oldukça verimli olduğu görülmüştür. Fakat
bu çalışmalar çoğunlukla pilot ölçekli olarak değerlendirilmiştir. Büyük ölçekli
uygulamalardaki eksiklik ise açıkça ortadadır. Bu çalışmada biyosorpsiyon ile
atıksulardan ağır metal giderilmesinde gerçekçi çözüm yolları araştırılacak olup,
arıtımın hem verim hem de ekonomik faktörleri değerlendirmeye alınacaktır.
Anahtar Sözcükler: Biyosorpsiyon, ağır metal, atıksu, sanayi.
78
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
HASSAS PEYZAJ KARAKTERİSTİKLERİNE SAHİP ALANLARIN KORUNMASINDA
EKOLOJİK AĞLARIN ÖNEMİ; SELÇUK-PAMUCAK SULAK ALANI ÖRNEĞİ
Gülşah KAÇMAZ, Gülden BAYRAK
Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Tüm Dünya’da biyolojik çeşitliliğin karşılaştığı en ciddi tehditlerin başında
habitatların parçalanması gelmektedir. İnsan faaliyetleri sonucu baskı altında olan ve
giderek parçalanan doğal ekosistemler, sahip oldukları biyolojik çeşitlilik ile yok
olmaktadır. Ekolojik ağlar; bu tür tahrip edilmiş peyzajlarda habitat bozulmalarının
olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik stratejilerin başında gelmektedir.
Bu çalışmada; İzmir-Selçuk ilçesinde yer alan ve Efes Antik Kenti ile İzmirSelçuk-Kuşadası Yolu üzerinde bulunması nedeni ile baskı altında kalmış olan Selçuk –
Pamucak Sulak Alanı incelenmiştir.
Ege Bölgesinin en önemli ekosistemlerinden biri olan bölge, ciddi bir
degradasyonal etki altında bulunmaktadır. Bu etkiye bağlı olarak da toprak, yer altı ve
yerüstü su kaynakları ile Küçükmenderes Nehri suları oldukça kirlenmiştir ve doğal
değerlerinde bozulmalar yaşanmaktadır.
Çalışma sonucunda, Selçuk-Pamucak Sulak alanı ile Belevi gölü sulak alanı
arasında önerilen ekolojik ağlar ile doğal yaşamın (kuşlar, balıklar) ve sulak alanların
korunması ve vejetasyonun bu doğrultuda iyileştirilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Selçuk–Pamucak Sulak Alanı, Küçükmenderes Nehri, ekolojik ağ,
ekolojik koridor.
79
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BİYOETANOL ÜRETİM ATIKSUYU ŞİLEMPENİN Allium cepa L. MİTOTİK
KROMOZOMLARINDA SİTOGENETİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI
Ferhan KORKMAZ1, Serhan KARAKAŞ2, Nermin CEYLAN1, Elif KÖK1 ve Begüm
ÖZÇELİKEL1
1Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, Eskişehir
[email protected]
2Eskişehir
Özet
Endüstriyel süreçler sonunda meydana gelen atıksular kimyasal özellikleri
bakımdan kompleks özellik göstermektedir. Şilempe de biyoetanol prosesi sonucunda
üretilen kompleks bir endüstriyel atıksudur.
Yapılan kimyasal analiz sonucunda şilempenin pH:5.39, %4.29 N, %0.22 P,
%9.71 K, %2.41 Na, %2.40 Cl, 370.2 ppm Fe, 42.28 ppm Mn, 17.13 ppm Zn, 4.86 ppm
Cu içerirken KOİ değeri 573 000 mg/L olarak tespit edilmiştir.
Etkili konsantrasyonun belirlenmesi için kök inhibisyon testi uygulanmış ve
EC50 değeri %0,1 olarak bulunmuştur. Genotoksisite çalışmasında ise %1, %0,5, %0,1,
%0,05, %0,01 konsantrasyonlarının Allium cepa kök meristem hücrelerinin mitotik
kromozomları üzerine etkisi araştırılmıştır. Şilempe doza bağlı olarak mitotik indeks
değerlerinde anlamlı bir azalış meydana getirirken, kromozom aberasyonlarında ise
artış meydana getirmiştir. Kromozom aberasyonlarının ise çoğunlukla anormal profaz,
sıkışık metafaz, düzensiz metafaz ve c-mitoz olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak makro element içeriği ile tarım için önemli bir hammadde
özelliği taşıyan şilempe aynı zamanda yüksek miktardaki ağır metal ve kirlilik
değerleri ile de ekotoksikolojik açıdan risk oluşturabilecek niteliktedir. Bu nedenle
şilempe bertaraf edilirken veya hammadde olarak kullanılırken dikkatli olunması
gereken endüstriyel bir atıksudur.
Anahtar Sözcükler: Biyoetanol, Endüstriyel Atıksu, Genotoksisite, Kromozom
Aberasyonu.
80
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ISIRGAN OTU (Urtica dioica L.) ÖZÜTÜ VE POSASININ BAZI TOHUMLARIN
ÇİMLENME, BÜYÜME ve ALLELOPATİK ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Furkan KARAER1 Hüseyin UYSAL2 Ferhat KARAER3
1Kırıkkale
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Müh. Bölümü Kırıkkale
[email protected]
2Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Samsun
3Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Müh. Bölümü Sakarya
Özet
Bu çalışmada, ısırgan otunun çimlenme ve büyümeye etkisini belirlemek
amacıyla, ısırgan otu (Urtica dioica L.) yapraklarından elde edilen sulu özütleri (derişik
ve %50 seyreltik) ile posaları (derişik ve %50 seyreltik) fasulye ve mısır tohumlarına
uygulanmıştır.
Bu amaçla çimlenme beherlerde fide gelişimi ise çimlenmede kullanılan
ortamların aynı oranlarında olmak üzere beherlere aktarılarak sulu ısırgan özütleri
verilmiştir. Fide gelişimi aynı zamanda saksı deneylerinde de gözlemlenmiş olup
fideler, ısırgan otu sulu özütü ile posalarının torf toprağı ile karıştırılarak hazırlanmış
olan viyollere aktarılarak özütler uygulanmıştır. Deneyler sonunda çimlenme oranları,
kök uzunluğu, sayıları ile hipokotil ve gövde uzunlukları ve yaprak ölçüleri
belirlenmiştir.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü
Biyoteknoloji laboratuarında altı tekerrürlü olarak sürdürülen deneylerde en yüksek
çimlenme oranı, fasulye kontrol grubu (% 58) ile mısırda ısırgan %50 seyreltik özütü
ve derişik yaprak posa uygulamasında (%97,7) elde edilmiştir. Buna göre deneylerde
kullanılan ısırgan özütü ve posalarının fasulye tohumlarının çimlenme ve fide
gelişimini engellediği, mısır tohumlarının çimlenme ve fide gelişimini ise olumlu yönde
artırdığı gözlemlenmiştir. Bu durumun çift çenekli bir bitkinin, çift çenekli bitkinin
büyümesini kimyasal olarak engellediği (allelopatik etki), tek çenekli bitkileri ise
kimyasal olarak büyümesini teşvik ettiği düşünülebilir.
Anahtar Sözcükler: Isırgan özütü,posası, Fasulye, Mısır, Çimlenme, Büyüme, Gelişme
Not: Bu çalışmanın bir bölümü Orta Öğretim Öğrencileri 20.INEPO Çevre Proje
Olimpiyatı 2012 Proje Yarışmasında sunulmuş INTEL-ISEF ödülü almıştır. ABD’de
INTEL-International Science and Engineering Fair Yarışmasında finalist olarak Bitki
Bilimi dalında Türkiye’yi temsil etmiştir.
81
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE’DE EKO TURİZM VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA
Yusuf YILDIRIM, Gülçin SERCE
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, Turizm ve Seyahat Hizmetleri Programı
Zeytinburnu/İstanbul
[email protected]
Özet
Turizm, dinlenmek, eğlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla yapılan
geziler ve bir ülkeye veya bir bölgeye turist çekmek için alınan ekonomik, kültürel,
teknik önlemlerin, yapılan çalışmaların tümüdür. Dünya ülkeleri tarafından yıllardır
turizmin ekonomik yararları ön planda tutulmuş, gerek ülke gerekse bölge
kalkınmasında en önemli araçlardan biri olarak görülmüştür. Günümüzde de turizm
gelirlerinin ülke ekonomilerinde payı giderek artmakta ve bu gelirden daha fazla pay
alma konusunda ülkeler yoğun bir rekabet içine girmektedirler.
Dünya Turizm Örgütü 2012 verilerine göre Türkiye uluslararası turist
varışlarında altıncı, turizm gelirleri sıralamasında ise on ikinci sıradadır. Bu durum
Türkiye için, turizmin sürdürülebilirliğinin önemini tartışılmaz bir gerçek haline
getirmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Turizm Stratejisi
(2023) Eylem Planında (2007-2013) bu noktadan hareketle doğal, kültürel, tarihi ve
coğrafi değerlerin koruma ve kullanım dengesi içerisinde kullanılması ve turizm
alternatiflerinin geliştirilerek ülkenin turizmden alacağı payın arttırılmasına yönelik
hedefler belirlenmiştir.
Son yıllarda hem ülkemizde hem de dünyada beklenen büyüme ve kalkınma
turizmi oldukça stratejik bir konuma getirmiştir. Turizm, ziyaret edilen yerin kaynak
değerlerine önem veren turistleri hedef edinen eko turizm ve sürdürülebilir turizm
kavramlarıyla ele alındığında, kendisine kaynak oluşturan ve değer katan alanların
sürdürülebilirliği ile yerel halkın kalkınmasına da katkıda bulunabilmektedir. Türkiye,
sahip olduğu coğrafi, tarihi ve kültürel kaynaklarının zenginliği ile turizmin yeni
eğilimlerinden olan eko turizm için eşsiz bir cennettir. Eko turizm ile ülkemizin
sürdürülebilir kalkınması sağlanacak ve doğal kaynaklarımız korunabilecektir.
Anahtar Sözcükler: Eko turizm, Sürdürülebilirlik, Sürdürülebilir kalkınma
82
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
“BİYOLOJİ VE COĞRAFYA ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÇEVRE SORUNLARINA
YÖNELİK İLGİ VE BİLGİ DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI”
Necati TOMAL ve Mehmet YAKIŞAN
Ondokuz Mayıs Ü., Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kurupelit-Samsun
[email protected]
Özet
Lise coğrafya ve biyoloji dersleri çevre sorunları veya çevre eğitimi ile ilgili iki
önemli derstir. Bu dersleri veren iki branşın öğretmenlerine çevre sorunlarının eğitimi
konusunda büyük iş düşmektedir. Bu bağlamda bu iki branşın öğretmenlerinin çevre
sorunlarına yönelik ilgi ve bilgi düzeyleri çok önemlidir. Coğrafya ve biyoloji
öğretmenleri çevre sorunlarına yönelik temel eğitimi mezun oldukları bölümlerden
almaktadır. Bu araştırmada; biyoloji ve coğrafya öğretmenliği bölümlerinde okuyan
öğretmen adaylarının çevre sorunlarına yönelik ilgi ve bilgi düzeyleri arasında nasıl
bir fark olduğu ve dört yıl boyunca verilen eğitimin öğretmen adaylarının belirtilen
konuda yetişmelerine katkı sağlayıp sağlamadığı ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bu araştırma, Atatürk Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi ve Dokuz Eylül
Üniversitesi Coğrafya ve Biyoloji Öğretmenliğinde öğrenim gören toplam 397
öğretmen adayı üzerinde yapılmıştır. Araştırmamızda birinci ve dördüncü sınıf
öğrencileri örneklemi oluşturmaktadır. Bu sınıfların alınmasının nedeni dört yıl
boyunca verilen eğitimin, iki bölümün öğretmen adaylarının çevre sorunlarına yönelik
ilgi ve bilgi düzeylerine nasıl bir etkisinin olduğunu ortaya koymaktır.
Her iki branşın öğretmen adaylarına çevre sorunları ilgi ve bilgi düzeyleri
ölçeği geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; sera etkisi, hızlı
nüfus artışı, toprak kirliliği gibi bazı çevre sorunlarına yönelik coğrafya öğretmen
adaylarının bilgi ve ilgi düzeyleri yüksek iken; genetiği değiştirilmiş bitkiler, biyo
çeşitliliğin azalması gibi bazı çevre sorunlarında ise biyoloji öğretmen adaylarının ilgi
ve bilgi düzeylerinin daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Nükleer kirlilik, elektro
manyetik kirlilik gibi bazı çevre sorunlarında ise hem biyoloji hem de coğrafya
öğretmenliği öğrencilerinin bilgi ve ilgi düzeylerinin düşük olduğu ortaya çıkmıştır.
Anahtar Sözcükler: Çevre sorunları, coğrafya öğretmenliği, biyoloji öğretmenliği, sera
etki, küresel ısınma
83
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKO- FARMASÖTİKLER; FİTOTERAPÖTİKLER’İN ANTİMİKROBİYAL
AKTİVİTELERİ
Emir TAN1, Nur TAN2 ve Oğuz ÖZYARAL1
1Yeni
Yüzyıl Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Zeytinburnu/İstanbul
[email protected]
2İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi Anabilim Dalı, Beyazıt/İstanbul
Özet
İlk kemoterapötik madde organoarsenik Salvarsan’ın 1910 yılında spiroket
parazit Treponema pallidum’un neden olduğu sifiliz tedavisinde kullanıma başlamasını
önce Sülfonamidler ve 1943 yılında da Penisilinin tedavide kullanımı ile birlikte yerini
antibiyotiklere devir etmiştir.
Penisilini takip eden yıllarda, antibiyotik araştırmalarında kısa sürede etki
mekanizmaları yeni 14 sınıf antibiyotik geliştirilerek, hastalarda kullanılmaya
başlanması ile bir patlama yaşanmıştır. Antibiyotiklerin yoğun ve bilinçsizce kullanımı
sonucu bakterilerin antibiyotiklere karşı oluşturduğu direnç, günümüzde ciddi
boyutlara ulaşmış olup, birçok patojen bakteriye karşı kullanılacak etkili antibiyotik
sayısı sürekli azalmaktadır. Bu tehlikenin yanı sıra yeni sınıf antibiyotik araştırma
sonuçlarından son 40 yılda, ancak iki yeni sınıf antibiyotik (oxozolidinon ve siklik
lipopeptidler) pazara verilebilmiştir.
Günümüzde yardımcı ve alternatif tedavi arayışlarında binlerce yıldır halk
arasında kullanılan bitkisel maddeler oldukça büyük yer tutmaktadır. Son yirmi yılda
bitkilerle tedavi, hızlı bir şekilde artarak dünyada ve ülkemizde, özellikle soğuk
algınlığı, solunum yolu hastalıklarında, deri yaralanma ve enfeksiyonlarında, mide –
barsak hastalıklarında, ağız ve diş hastalıklarında tedaviye destek amaçlı olarak sıkça
kullanılmaktadırlar. Fitoterapötiklerin yeni tedavi alanlarındaki araştırmaları yoğun
bir şekilde sürmekte, bunların başında da özellikle antimikrobiyal etki araştırmaları
gelmektedir.
Bu çalışmada özellikle eko-farmasötik olarak da isimlendirebileceğimiz
fitoterapötiklerin antimikrobiyal aktiviteleri ve klinikte kullanılabilecek alternatif yeni
antimikrobiyal madde araştırmalarındaki gelişmeler incelenmektedir.
Anahtar Sözcükler: Eko-Farmasötikler,
Fitoterapötikler, Antimikrobiyal etki
84
Antibiyotikler,
Antibiyotik
direnci,
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SINIF ÖĞRETMENİ ADAYLARININ ATASÖZLERİNİ ÇEVRE AÇISINDAN
YORUMLAMA DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ
Hatice KARAER, Fergan KARAER, Özlem ÖZÇAKIR SÜMEN
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Atakum/SAMSUN
Özet
Atasözleri “atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını, tecrübelerini,
bilgece düşünce ya da öğüt olarak ifade eden ve kalıplaşmış biçimleri bulunan toplum
tarafından benimsenmiş özlü sözler” olup mantıksal tutarlılığı ve toplumsal geçerliliği
nedeniyle kuşaktan kuşağa aktarılmış ve günümüze kadar gelmiştir. İlkokuldan
üniversiteye kadar her düzeydeki öğrenciler gerek günlük yaşamda gerekse
öğrenimleri boyunca atasözlerini kullanmaktadır. Bu gerçekten hareketle, öğrencilerin
ilkokul düzeyinde atasözleri çevre açısından yorumlayabilmeleri için öncelikle onları
yetiştirecek öğretmenlerin yorumlamaları gerekmektedir.
Bu çalışma sınıf öğretmeni adaylarının atasözlerini çevre açısından
yorumlayabilme düzeylerinin bazı değişkenlere göre değişip değişmediğini incelemek
amacıyla yapılmıştır.
Çalışmanın örneklemini, OMÜ, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği ABD’nde I.
Öğretim öğrencilerinden 98, II. Öğretim öğrencilerinden 97 olmak üzere toplam 195
öğretmen adayı oluşturmaktadır. Veriler, üç bölümden oluşan anket çalışması ve yarı
yapılandırılmış mülakatlar ile toplanmıştır. Anketin birinci bölümünde öğretmen
adaylarının kişisel bilgilerine yönelik 4 soru, ikinci bölümünde kapalı uçlu 3-5
seçenekli 8 soru ve üçüncü bölümde çevre açısından yorumlamaları için 25 atasözü
bulunmaktadır. Sonuçların İstatistiksel olarak analizi için bilgisayar ortamında SPSS
17 paket programı ile öğretmen adaylarının atasözlerine verdikleri yorumlar
puanlanarak yapılmış ve Cronbach alfa güvenilirlik kat sayısı 0.922 olarak
bulunmuştur. Bulgular t-testi, tek faktörlü ANOVA testlerinden yararlanılarak
yorumlanmış ve anlamlılık düzeyi P < 0,01 ve P < 0,05 alınmıştır. Elde edilen bulgulara
göre öğretmen adaylarının atasözlerini çevre açısından yorumlama düzeylerinde
farklılığın anlamlı olduğu belirlenmiştir.
Bu çalışmadan sonra öğretmen adaylarının atasözlerine karşı ilgilerinin
artırdığı, atasözlerinin farklı açılardan yorumlanabileceğinin bilincini kazandıkları,
atasözlerini yorumlarken çevre bilinçlerini geliştirdiklerini düşündürmektedir. Ayrıca
bu çalışma öğretmen yetiştirilmesinde disiplinler arası eğitiminin kullanılabilirliğine
yönelik çalışmaya örnek teşkil etmektedir. Öğretmen adaylarının gelecekte istenilen
düzeyde öğretmen olmaları için öncelikle lisans derslerinin günlük yaşamla ilişki
kurularak işlenmesi ve disiplinler arası eğitime önem verilmesi gerekmektedir.
Anahtar Sözcükler: Atasözleri, Çevre Eğitimi, Çevre Bilinci, Disiplinler Arası Eğitim
85
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AŞAĞI KELKİT HAVZASI’NDA DÜZENLENEN DOĞA EĞİTİMLERİNE YÖNELİK
KATILIMCI GÖRÜŞLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ
Hatice KARAER1, Fergan KARAER1, Özlem ÖZÇAKIR SÜMEN1
Yaşar GÜLMEZ2, İbrahim TÜRKEKUL2
1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Atakum/SAMSUN
2Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Taşlıçiftlik/TOKAT
Özet
Doğa ile ilgili bilgilerin yaparak yaşayarak öğrenilmesi ve Türkiye’nin önemli
biyolojik çeşitliğinin yerinde görerek tanıma becerisinin kazandırılması amacıyla 2012
ve 2013 yıllarının Haziran dönemlerinde Aşağı Kelkit Havzası ve çevresinde
TÜBİTAK’ın “4004 Doğa Eğitimi ve Bilim Okulları” programının desteklediği doğa
eğitimleri düzenlenmiştir.
Bu çalışma düzenlenen doğa eğitimlerin amacına ulaşıp ulaşmadığını
belirlemek ve katılımcıların doğa eğitimlerine yönelik görüşlerinin bazı değişkenler
açısından incelemek amacıyla yapılmıştır.
Çalışmanın örneklemini 2012 yılında 23, 2013 yılında 24 katılımcı olmak üzere
toplam 47 kişi olup bunların 35’i kız 12’si erkektir. Veriler, doğa eğitimleri öncesinde
açık uçlu üç soru içeren görüş formu, eğitimler sırasında yapılan yarı yapılandırılmış
mülakatlar ve eğitimler sonunda dört bölümden oluşan likert tipi beş seçenekli
değerlendirme anketi ile toplanmıştır. Verilerin istatistiksel analizi bilgisayar
ortamında SPSS 17 paket programı yapılmıştır. Doğa eğitimlerinin değerlendirmesine
yönelik uygulanan anketin Cronbach alfa güvenilirlik kat sayısı 0.831 olarak
bulunmuştur. Bulgular t-testi ve tek faktörlü ANOVA testlerinden yararlanılarak
yorumlanmış olup anlamlılık düzeyi P < 0,01 ve P < 0,05 alınmıştır.
Elde edilen bulgulara göre; katılımcıların eğitimlerin değerlendirmesine
yönelik görüşlerinde cinsiyet, yaş, medeni durum ve mezun oldukları fakülteye göre
farklılığın anlamlı olmadığı, buna karşılık sınıf, branş, lisansüstü eğitim durumları ve
doğa eğitimlerine katıldıkları yıllara göre farklılığın anlamlı olduğu tespit edilmiştir.
Sonuç olarak eğitimlerin amaç ve hedeflerine ulaştığı, kızların erkeklere oranla doğayı
daha fazla merak ettikleri ve doğayı bilimsel anlamda öğrenmeyi hedefledikleri,
öğrendiklerini ileriki yaşamlarında kullanmayı planladıkları söylenebilir. Gelecekte
istenilen düzeyde doğa sevgisi oluşması için böyle eğitimlerin sık sık yapılması ve
sadece TÜBİTAK ya da üniversiteler değil aynı zamanda yerel yönetimler vb. gibi
kurumlarca da desteklemesi sağlanmalıdır.
Anahtar Sözcükler: Doğa Eğitimi, Aşağı Kelkit Havzası, TÜBİTAK, proje
86
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İLERİ OKSİDASYON İLE MUTAJENİK BOYA DEGREDASYONU
Mahir DEMİR, Fatima MASUME USLU, Suayip KAMA, Hojjat GHOLAMİ,
Osman GULNAZ
Çukurova Üniversitesi, Fen bilimleri Enstitüsü Biyoteknoloji A:B:D.Balcalı/Adana,
[email protected]
Özet
Atık sulardaki toksik kimyasal bileşenler sucul ve karasal canlılarda üreme,
gelişme ve diğer yaşamsal faaliyetlerin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır.
Akridin orange kanserojen etkili toksik bir kimyasal maddedir. Ayrıca moleküler
biyoloji laboratuvarında boyar madde olarakta kullanılır. Bu çalışmada Akridin Orange
boyasının ileri oksidasyonla degredasyonu araştırılmıştır.
Çalışmada UV lambası kullanılarak mutajenik akridin orange boyasının
degredasyonu 240 dakika süreyle parçalanmıştır. Parçalanma süresi (240 dk) sonunda
farklı pH koşullarında yapılan denemelerde (pH 3, 5, 7 ve 9) parçalanan boya
miktarları sırası ile % 82, %84, %90 ve %92 olarak belirlenmiştir. Parçalanma
çalışmalarında TiO2 miktarının parçalanmaya, TOC ve COD giderimi üzerine etkisi en
iyi 2 grL-1 ve üzeri konsantrasyonlarında olduğu görülmüştür. KOI ve TOV giderimi
%46 ve %29 olarak belirlenmiştir. Parçalanma süresi sonunda ortamda mutajenik
boya akridin orange’nin çözeltiye verdiği renk tamamen uzaklaşmış BOİ 5 sonuçlarına
göre başlangıç BOİ5 değeri 12 mgL-1’den 245 mgL-1’ye çıktığı belirlenmiştir.
Sonuç olarak UV-TiO2 nin atık sulardaki mutajenik veya mutajenik olmayan
boyaların degredasyonunda etkin bir şekilde kullanılabileceği görülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Akridin Orange, İleri Oksidasyon, Mutejenik boyalar
Teşekkür: Bu çalışma Çukurova Üniversitesi bilimsel araştırmalar proje birimi
tarafından desteklenmiştir (EF2013BAP6).
87
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SALEP ORKİDELERİNDE VEJETATİF ÜRETİM
Mehmet TUTAR1, Ali Osman SARI1, Salih PARLAK2, Fatih ÇİÇEK1
1
Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Menemen / İzmir,
[email protected]
2 Ege Ormaclılık Araştırma Müdürlüğü Urla / İzmir
Özet
Günümüzde salep sadece doğadan toplanan orkide yumrularından elde
edilmektedir. Bazı bölgelerde her yıl tekrarlanan yoğun toplamalar, yapılaşma ve
ağaçlandırma faaliyetleri ile birleşince orkide popülasyonları üzerinde çok ciddi bir
baskı oluşturmaktadır. Öyle ki, bazı türler yok olmanın sınırına gelmiştir. Bu kötü
gidişatı değiştirmek üzere kısa vadede, tarla şartlarında üretime uygun ve yeterli
kalite özelliklerine sahip olan türleri belirleyerek yetiştirme tekniklerini geliştirmek,
uzun vadede ise bu bitkileri kültüre alıp tarla şartlarında yetiştirilmelerini sağlayarak
pazara standart ve kaliteli ürün sunarak, doğadaki orkidelerimiz üzerindeki toplama
baskısını azaltmak hedeflenmiştir.
Çoğaltma ve yetiştiricilik bir bitkiden iki veya daha fazla yumru elde etme
esasına dayanmaktadır. Bu amaçla ilk olarak Ege bölgesinde yaygın olan ve salep elde
etmek üzere kullanılan orkideler belirlenmiş, daha sonra doğadan toplanan örneklerin
tarla şartlarında çoğaltılabilme ve yetişebilme kabiliyetleri test edilmiştir.
Çalışma sonucunda Ege Bölgesinde salep elde etmek amacıyla en fazla
toplanan ve yetiştirmeye uygun olan orkidelerin Orchis sancta L. ve Serapias
vomeraceae (Burm.fill.) Brig. olduğu tespit edilmiş olup, elde edilen bilgiler
değerlendirilerek çiftçilerin rahatlıkla uygulayabilecekleri bir yetiştirme tekniği ortaya
konulmuştur.Aynı zamanda kitlesel üretim için yetiştiricilere sunulmak üzere damızlık
materyal çoğaltımı yapılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Salep, Orkide, Vejetatif üretim, Serapias vomeracea, Orchis sancta
88
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SALEP ORKİDELERİNDE TOHUMDAN ÜRETİM
Mehmet TUTAR1, Salih PARLAK2, Ali Osman SARI1, Fatih ÇİÇEK1
1
Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Menemen / İzmir,
[email protected]
2 Ege Ormaclılık Araştırma Müdürlüğü Urla / İzmir
Özet
Salep karasal orkide türlerinin toprak altındaki yumrularından elde
edilmektedir. Çiçeklenme döneminde topraktan kazılarak toplanan yumrular yıkanıp
kaynatıldıktan sonra kurutulup öğütülerek kullanılmaya hazır toz salep haline gelir.
Bu toz daha çok dondurma ve sıcak salep içeceği hazırlanmasında kullanılmaktadır.
Her yıl tekrarlanan toplamalar yapılaşma ve ormancılık faaliyetleri gibi diğer baskı
unsurları ile birleşince orkide türlerimizi ve popülasyonlarımızı tehdit eder boyuta
ulaşmaktadır. Mevcut mevzuat ve yasal uygulamalar ise bu gidişi tersine çevirmeye
yeterli gelmemektedir.
Hem orkidelerimizi korumak, hem de geleneksel bir ürünümüz olan salebe
sahip çıkmak için kültüre alma ve yetiştirme çalışmaları olanca hızıyla devam
etmektedir. 2006 yılında İzmir Menemen şartlarında başlayan çalışma halen devam
etmekte olup yetiştirme adına önemli bulgular elde edilmiştir. Ege bölgesinde yetişen
30 kadar yumrulu orkide türü üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda Serapias
vomeracea (Burm. Fil.) Briq. ve Orchis italica Poiret türlerinin hem doğal alnlarda, hem
de tarla şartlarında tohumdan rahatlıkla üretilebilecekleri, 3-4 yıl içerisinde
çiçeklenme büyüklüğüne ulaşabilecekleri tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Salep, Orkide, Tohumdan üretim, Serapias vomeracea, Orchis
italica
89
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SİNOP VE YAKIN ÇEVRESİNİN EKOTURİZM ÖZELLİKLERİ
Cevdet YILMAZ1, Fergan KARAER2, Mutlu KAYA3
1Ondokuz
Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fak., Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı, 55200,
Atakum/ Samsun.
2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fak., Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı, 55200,
Atakum, Samsun.
3Ayancık Ticaret Meslek Lisesi Coğrafya Öğretmeni(Dr. öğrencisi) Ayancık/ Sinop
[email protected]
Özet
Doğa seyahatine dayanan ancak sürdürülebilirlik ilkesini de içeren ekoturizm,
uluslararası turizm talebinin yapısındaki değişiklikler, artan eğitim seviyeleri, çevre
konularına karşı ilgi ve bilinç ile önemini gittikçe artırmaktadır. Bu amaçla Birleşmiş
Milletler, 2002 yılını “Uluslararası Ekoturizm Yılı”, 2011 yılını ise BM’in sürdürülebilir
kalkınma ve “Binyıl Kalkınma Hedefleri”ne ulaşma yolunda ormanların sürdürülebilir
yönetimi ve korunmasının önemini vurgulamak, farkındalığı artırmak için “Uluslararası
Orman Yılı” ilan etmiştir. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, bölgelerarası kalkınmışlık
düzeylerini dengelemek, turizmden elde edilen gelirleri arttırmak ve ülkenin hemen her
yerinde bulunan doğal, kültürel ve tarihi çekicilikleri, ekonomik değer olarak kullanabilmek
amacı ile ekoturizme yönelim başlamış ve hızla ilerlemektedir.
Bu çalışmada doğal ve kültürel çekiciliklere bağlı olarak ekoturizm yönünden
elverişli özelliklere sahip Sinop ve yakın çevresinin ekoturizm özellikleri araştırılmıştır.
Elde edilen verilere göre Sinop’un, Sarıkum Tabiatı koruma alanı ile Hamsiloz Tabiatı
koruma alanı ve Boztepe yarımadasının maki, frigana vejetasyonlarının yer aldığı Batı ve
Kuzey derin yamaçları ekoturizm yönünden mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca Ayancık ve çevresi, Cumhuriyetin ilk yabancı sermaye yatırımlarından olan Zingal
(Zindan ve Çangal Vadileri) orman işletme tesislerinden günümüze ulaşan endüstriyel
miras kalıntılarına, taş örtülü ahşap meskenlerden oluşan köy dokusu, akarsu, deniz, göl ve
çağlayanları ile önemli ekoturizm özelliklerine sahiptir. Ayancık ve çevresinin, önemli bir
su havzası, zengin bitki örtüsü ve flora çeşitliliği, karstik oluşumlar; yayla ve mağaraları ile
çok sayıda sit alanı özelliklerine sahip alanlarının varlığı da diğer dikkati çeken
özelliklerdir. Sonuç olarak Sinop-Ayancık hattı doğal ve sosyo-kültürel açıdan ekoturizme
kaynak oluşturabilecek önemli değerlere ve ekoturizm merkezi olabilecek potansiyele
sahiptir.
Anahtar Sözcükler: Sürdürülebilir turizm, Ekoturizm potansiyeli, Ayancık, Sinop.
90
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR EKO ECZACILIK AÇISINDAN OKSİDANLARIN VE
ANTİOKSİDANLARIN ÖNEMİ
Günseli BANKAOĞLU, Süheyla YAZICIOĞLU, Oğuz ÖZYARAL
[email protected]
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu, İstanbul
Özet
Biyolojik sistemlerde yaşamın devamı için gereken oksijen , ayni zamanda çok
reaktif serbest radikaller oluşmasına sebep olmaktadır. Oksidan olarak davranan bu
maddeler vücut tarafından oluşturulduğu gibi dışarıdan da alınabilmektedir. Stabil
olmayan bu maddelerin hücre hasarı oluşturarak kanser, kalp–damar hastalıkları,
katarakt, artrit, sinir sisteminde dejeneratif hastalıklar, bağışıklık sisteminde
zayıflama, yaşlanma vs. neden olduğunu gösteren çok sayıda çalışma mevcuttur.
Organizma, oksidan maddelerin hasarına karşı, antioksidan savunma sistemi
ile, serbest radikalleri ortadan kaldırarak kendini savunmaktadır. Gıdalarda bulunan E,
C vitaminleri , karotenoid maddeler, fenolik ve polifenolik maddelerin antioksidan
etkilerinden dolayı organizmadaki hasarı azaltığını gösteren çalışmalar sürdürülebilir
eko eczacılık açısından çok önemlidir.
Bu çalışmamızda, vücuda dışarıdan alınan oksidan maddelerin organizmaya,
dolayısıyla doğaya verdiği zararların yanı sıra doğada bulunan antioksidan maddelerin
organizma üzerindeki etkilerini gösteren araştırmalar değerlendirilmiş ve Ekosistem
üzerindeki etkileri tartışılmıştır.
Anahtar Sözcükler : Oksidanlar, Antioksidanlar, Sürdürülebilir Eczacılık.
91
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ŞELAT VE ASIT İLE YIKANMIŞ TOPRAKLARDA YIKAMA ÖNCESİ VE SONRASI
BAKIRIN TÜRLENDİRMESİ
Aydeniz DEMİR1, Kaan TUNCEL2 ve Nurcan KÖLELİ1
1Mersin Üniversitesi ; Mühendislik Fak, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy-MERSİN
2Adana Büyükşehir Belediyesi, ASKİ, Çukurova-ADANA
[email protected]
Özet
Doğal ve insan aktivitelerine bağlı olarak topraklara karışan inorganik
kirleticiler arasında ağır metaller, organik kirleticilerin aksine, bulundukları ortamda
yıkıma uğramamaları ve ekosistem için toksik olmaları nedeniyle, ekosistemden
uzaklaştırılmadıklarında iyonik forma dönüşerek uzun süre çevre kirliliği yaratmaya
devam ederler. Bu nedenle toprakta çeşitli doğal maddeler arasında dağılmış olan
metal derişiminin belirlenmesi yani spesiasyonu, toplam metal derişimini
belirlemekten daha önemli hale gelmiştir. Türlendirme, topraktaki metal katyonlarının
toksisitesi, yarayışlılığı ve hareketliliği konusunda bilgi verir ve metal katyonlarının
toprakta adsorplanmış, kompleks veya hidratlaşmış halde ne oranlarda bulunduğunun
ayrı ayrı tespit edilmesini sağlar. Bu araştırmanın amacı, başlangıç toplam bakır(Cu)
konsantrasyonu 240 mg/kg olan ve kirli olarak nitelendirilen bir toprak örneğini, ex
situ toprak yıkama yöntemiyle yıkamak, yıkama öncesi ve sonrasında bitkiye direk
toksik etki yapacak Cu’ın kimyasal formunu, potansiyel hareketliliğini ve biyolojik
olarak bitkiler tarafından alınabilirliğini ortaya koymaktır. Toprak yıkama işlemi
etilendiamintetraasetikasit (EDTA) ve hidroklorik asit (HCl) ile ayrı ayrı 1:10 katı: sıvı
oranında 0,05 M olacak şekilde 24 h uygulanmış ve yıkama öncesi ve sonrasında
topraktaki Cu formları, BCR (European Community Bureau of Reference) yöntemine
göre değerlendirilmiştir. Ayrıca hiçbir işleme tabi tutulmamış orijinal kirli toprağı
yalnızca saf su ile yıkanarak kontrol amacıyla kullanılmıştır. İlk yıkama sonrası toplam
Cu konsantrasyonu; saf su, HCl ve EDTA ile yıkanmış topraklarda sırayla 232, 186 ve
136 mg/kg olarak bulunmuştur. Orijinal kirli topraktaki Cu konsantrasyonuna (240
mg/kg) göre hesaplanan % Cu giderimi saf su, HCl ve EDTA ile yıkanmış topraklarda
sırayla %3, %23 ve %44 olarak hesaplanmıştır. 1.yıkama işlemi öncesi ve sonrası
yapılan BCR ardışık ekstraksiyon yönteminde HCl ile yıkanan toprakta arta kalan,
değişebilir, Fe-Mn oksite bağlı, organik madde ve sülfitlere bağlı form sırayla 28, 56 ve
40 mg/kg bulunurken, EDTA ile yıkanan toprakta ise sırayla 25, 41 ve 47 mg/kg olarak
bulunmuştur. Elde edilen bulgular kirlenmiş topraklarda % 100 Cu gideriminin
sağlanamadığı topraklarda zamanla ortam koşullarına bağlı olarak tekrar
salınabileceğini, yüzey ve yer altı sularına, bitki ya da mikroorganizmalar için toksik
etki yapma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Türlendirme, Biyoyarayışlılık, Bakır, Toprak Yıkama,
EDTA
92
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
MULTİ ELEMENT İLE KİRLENMİŞ BİR TOPRAKTA ŞELAT VE ASİT İLE YIKAMANIN
ÇİMLENME ORANI, MİKROORGANİZMA SAYISI VE BİYOYARAYIŞLILIĞA ETKİSİ
Aydeniz DEMİR1, Begüm Sezin DOĞAN2 ve Nurcan KÖLELİ1
1Mersin
Üniversitesi ; Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, ÇiftlikköyMERSİN
[email protected]
Özet
Bu çalışmada multi metalle kirlenmiş (Cd, Pb ve Zn) Kayseri ÇİNKUR
yakınlarından alınmış toprak örneğinin ex situ toprak yıkama yöntemiyle arıtıldıktan
sonra çimlenme oranı, mikroorganizma sayımı ve bitkiler tarafından alınabilirliğindeki
değişimler araştırılmıştır. Kirlenmiş toprakta toprak yıkama işlemi 0,05 M EDTA ve
0,05 M HCl ile 1:10 katı: sıvı oranında uygulanmıştır. Buna ek olarak kontrol amacıyla
yalnızca saf su ile yıkanan toprak örneği de çalışmaya dahil edilmiştir. Lactuca sativa
tohumu ekimi yapılan çimlenme testinde, yıkama öncesi toprak örneğinde bitki
gelişimi yüksek seviyelerde iken, arıtılmış topraklarda özellikle şelatlayıcı yapısıyla
EDTA ile yıkanan toprakta iyi bir bitki gelişimi gözlenmemiştir. Topraklarda
mikrobiyal yaşamın değişiminin incelenmesi amacıyla yapılan mikroorganizma
sayımında ise özellikle HCl ile muamelenin bakteri ve fungus yaşamını olumsuz yönde
etkileyerek sayıca azalmaya neden olduğu, bunun yanı sıra fungus çeşitliliğini
düşürdüğü belirlenmiştir. Yıkama işlemi öncesi ve sonrası DTPA yöntemi ile yapılan
bitkiye yarayışlılığın, tüm topraklarda Cd, Pb, Zn için çok yüksek seviyelere ulaştığı
belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Ağır metal, Toprak Yıkama, EDTA, Lactuca sativa
93
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENDÜSTRİDE KULLANILAN GÜMÜŞLÜ VE GÜMÜŞSÜZ TİTANYUMDİOKSİT
NANOPARTİKÜLLERİNİN MARUL (Lactuca sativa) BİTKİSİNDE
ÇİMLENMEYE ETKİSİ
Volkan SAĞ1, Aydeniz DEMİR1, M. Ali KURT2, Hatice DAĞHAN3, Birol KARAKAYA4 ve
Nurcan KÖLELİ1
1Mersin Üniv; Mühendislik Faki, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy-MERSİN
2Mersin Üniv., İleri Teknoloji Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi, Çiftlikköy-MERSİN
3Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Faki, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, HATAY
4TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi Marmara Araştırma Merkezi , Gebze- KOCAELİ
[email protected]
Özet
Günümüzde titanyumdioksit nanopartikülleri (nTiO2) gibi nanoboyuttaki
malzemeler çoğunlukla tekstil, otomotiv, sağlık, boya ve çimento sanayilerinde, gümüş
nanopartikülleri (nAg) ise elektriksel iletkenliği ve antimikrobiyal özelliğinden dolayı,
biyomedikal, kimya ve elektrik mühendisliği gibi çeşitli alanlarda yaygın olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Çok yaygın kullanımları nedeniyle çevresel etkileri tam olarak
bilinmeyen nanopartiküllerin bitkilerle olan etkileşimleri, insan ve çevre sağlığı açısından
risklerin belirlenmesinde önemlidir. Nanopartiküllerin yarattığı bu toksik etki büyük
ölçüde nanopartikülün cinsine, şekline, boyutuna, kompozisyonuna, çeşitli kimyasal
özelliklerine ve bitki türüne bağlıdır. Doğada ki çoğu bitki, volkanik toz, mineral kompozit
gibi mevcut doğal nanopartikülleri özümsemiş halde büyüyüp gelişebilirken, nTiO 2, nAg
gibi mühendislik üretimi nanopartikülleri, çok düşük çözünürlüğe veya bozunabilirliğe
sahip oldukları için, bitkiler tarafından alımı ve bitkilerde birikimi sonucu besin zincirine
girmekte ve toksik etkilere sebep olmaktadır. Toksik etkilere sebep olan kirleticilerin
bitkilerdeki etkilerine değişik büyüme ve gelişme dönemlerinde rastlamakla birlikte,
bitkilerin ilk ve hassas büyüme-gelişme dönemleri olan çimlenme aşamasındaki etkisi stres
veya toksisite faktörleri nedeniyle daha belirgin olabilmektedir.
Bu bilgiler doğrultusunda yapılan çalışmada, bitkilerin stres koşullarına en fazla
tepkiyi verdikleri çimlenme aşamasında; marul’un (Lactuca sativa) gümüşlü ve gümüşsüz
nTiO2'in artan dozlarında toksik etki düzeylerinin ortaya konulması ve toksisite sınırlarının
çimlenme aşamasında belirlenmesi amacıyla 7 gün süre ile yetiştirilerek kök-gövde
uzunluğu ve çimlenme sayısına etkisi belirlenmiştir. Bu amaçla 2 farklı test yapılmıştır. İlk
testte gümüşlü ve gümüşsüz nTiO2'in 0, 10, 20, 40, 60, 80 ve100 mg/L dozlarında, ikinci
testte ise gümüşlü ve gümüşsüz nTiO2'in 0, 40, 80, 120, 160 ve 200 mg/L dozlarında
çimlendirilen marul tohumlarının gümüş içermeyen nTiO2’ye daha dayanıklı olduğu tespit
edilmiştir. Marul tohumlarının gümüş içermeyen ortamda 20 mg nTiO2/L, gümüş içeren
ortamda ise 10 mg nTiO2/L’de kontrole göre çimlenmenin uyarıldığı ve özellikle radikulada
artış olduğu görülmüştür. En yüksek çimlenme oranı ise artan nTiO2 ile artmış ve kontrole
göre çimlenme sayısının özellikle 80 ve 100 mg nTiO2 /L dozunda arttığı görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Nanogümüş, TiO2, Lactuca sativa, Çimlenme, Toksisite, Radikula
94
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
DERİ FABRİKASI ATIK SULARININ KEBAN BARAJ GÖLÜ’NDE
MEYDANA GETİRDİĞİ AĞIR METAL KİRLİLİĞİ
Özgür CANPOLAT, Metin ÇALTA
Fırat Üniversitesi, Su ürünleri Fakültesi, Elazığ, ocanpolat@æfirat.edu.tr
Özet
Kasım 2005-Ekim 2006 tarihleri arasında yürütülen bu çalışmada, Elazığ il
sınırları içinde faaliyet gösteren deri fabrikası atık sularında ve atık suların Baraj
Gölü’ne karıştığı bölgeden alınan su ve sediment örneklerinde bazı ağır metallerin (Cu,
Fe, Zn, Cr, Ni, Cd, As ve Hg) konsantrasyonları belirlenmiştir. Referans bölge olarak ise
hiçbir kirlilik etkisine maruz kalmayan bölge tespit edilerek su ve sediment örnekleri
alınmıştır.
Keban Baraj Gölü’nde belirlenen istasyonlardan alınan su örneklerindeki ağır
metal konsatrasyonlarının; deri fabrikası atık sularında Cu=16,03; Fe=143,39;
Zn=50,78; Cr=67,87; Ni=5,79; Cd=58,17 mg/L; As=52,62 ve Hg=0,52 µg/L; atık suların
baraj gölüne karıştığı istasyonda Cu=8,48; Fe=68,20; Zn=27,41; Cr=45,98; Ni=2,75;
Cd= 36,06 mg/L; As=26,0 ve Hg=0,28 µg/L; referans bölgede ise Cu=0,41; Fe=0,30;
Zn=0,57; Cr=0,08; Ni=0,003 ve Cd=0,02 mg/L olarak belirlenmiştir.
Sediment örneklerindeki ağır metal konsantrasyonlarının; deri fabrikası atık
sularının bulunduğu istasyonda Cu=355,16; Fe=45927; Zn=2940,7; Cr=3979,5;
Ni=311,44; Cd=325 mg/kg; As=520,33 ve Hg=369,09 µg/kg; atık suların baraj gölüne
karıştığı istasyonda Cu=226,23; Fe=68243; Zn=2103,3; Cr=2518,2; Ni=212,38;
Cd=180,58 mg/kg; As=251,33 ve Hg=144,51 µg/kg; referans bölgede ise Cu=102,7;
Fe=34893; Zn=1237,1; Cr=1008,2; Ni=102,46 ve Cd=66,08 mg/kg olarak bulunmuştur.
Bu bulgular, deri fabrikasının Keban Baraj Gölü için göz ardı edilemeyecek
derecede ciddi ve önemli bir ağır metal kirlilik kaynağı teşkil ettiğini açıkça ortaya
koymaktadır.
Anahtar Sözcükler: Ağır metal, birikim, su, sediment, deri fabrikası, Keban Baraj Gölü
95
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
15 YILLIK ÇEVRE EĞİTİMİ SERÜVENİM
Nejat ÇELİK,
Orman Toprak ve Ekoloji Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü, Eskişehir,
[email protected]
Özet
1997-2012 yılları arasında en az 141 adet yerde 6 farklı yaş ve eğitim
gruplarından oluşan 7690 kişiye çevre eğitimi verilmiştir. Bu eğitimlerin çoğunluğu
Eskişehir’de yapılmıştır.
Yılda yapılan 10 etkinlikte, 512 kişi olmak üzere ayda ortama 43 kişiye eğitim
verilmiştir. Her etkinliğe ortalama 55 kişi katılmıştır. En fazla etkinlik yapılan yıllar ve
katılımcı sayısına göre; 2012 > 2002 > 1997 > 2011 > 2001 >2008 ve 2010 yılları
olmuştur.
Bunların başlıcaları; ilköğretim okulları, Liseler, Üniversite Öğrencileri ve
Yetişkinler, Sivil Toplum Örgütleri (Tema, Çevre Dernekleri) ile Silvikültür
Seminerleri’dir. Verilen Çevre eğitimlerin ilgi gruplarına dağılımı ise şöyledir; İlk
Öğretim Okulları % 51 > Üniversite Öğrencileri ve Yetişkinler % 15 > Lise Öğrencileri
% 11 > Tema % 9 > Çevre Derneği % 8 ve Silvikültür Seminerleri % 6’ dır.
Bu eğitimlerden
sunulmuştur.
elde
edilen
tecrübeler
bildiride
başlıklar
Anahtar Sözcükler: Çevre Eğitimi, İlgi Grupları, Sivil Toplum Örgütleri.
96
halinde
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ATIK KARİDES KABUKLARININ (Nano-Kitosan) BAZI BİTKİ VE MANTARLAR
ÜZERİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI
Gülsemin SAVAŞ, Kaan DURMUŞ, Nilgün N. ÖZTÜRK, Kardelen UZUN, Kübra ÇETİN
Tekirdağ Ebru Nayim Fen lisesi- Merkez- TEKİRDAĞ
[email protected]
Özet
İnsan var olduğu sürece doğa ile olan ilişkisi her an devam etmiş, artan bilim ve
tekniğin yardımı ile hızlı şekilde devam etmektedir. Bu durumda, doğanın daha iyi
tanınması, doğadan öğrenilen bilgiler ile doğanın yasalarına karşı çıkma süreci, doğa ile
insan arasındaki çatışmayı giderek sertleştirmiştir. Bilginin hızla paylaşıldığı, tarım
toplumundan, sanayi toplumuna geçiş sancılarının yaşandığı çağımızda tarım/gıda, enerji
ile birlikte hiçbir ülkenin vazgeçemeyeceği kadar önemli bir sektördür. Bu nedenlerle
günümüz tarım sektöründe daha hızlı verim alabilmek amacıyla genetiği değiştirilmiş
bitkiler ve çeşitli kimyasallar kullanıldığı bilinmektedir.
Bu çalışmada, atık karides kabuklarının tarımda aktivatör olarak kullanılarak bazı
bitki ve mantarlar üzerine etkisi araştırılıştır. Böylece çeşitli yöntemlerle molekül ağırlığı
küçültülerek verilen Kitosan’ın bitkinin savunma sisteminin uyarması ve bitkinin direncini
arttırılması sonucu, tarımda kullanılan zirai ilaçların ve gübrelerin çevreye verdiği zararı
azaltabilmek, bitkilerin büyüme ve gelişmesine yardımcı doğal maddeler kullanarak
bitkisel verimi arttırılması hedeflenmiştir.
Çalışmada ayıklanan karides kabukları demineralizasyon, deproteinizasyon ve
dekolorasyon işlemlerinden daha sonra elde edilen kitinden kitosan üretilmesi için
deasetilasyon işlemi uygulandı. Kitosan farklı molekül ağırlıklarında farklı etki
gösterdiğinden mayalarla parçalanıp, iyonik jelleşme yöntemi ile nano kitosan elde edildi. 2
farklı yolla molekül ağırlığı küçültülen kitosan serada marul, ıspanak ve soğana aktivatör
olarak uygulandı. Her bitkiye yalnız üretilen 2 farklı maddeden 250ml suyun içine 125, 250,
375 ve 500 mikrolitre (mql) dozlarında karıştırılarak verildi. Bu dozlar piyasada satılan
organik gübre ile birlikte de yapraktan püskürtme şeklinde uygulandı. Her hafta 1
uygulama olarak gerçekleştirilen çalışmanın 3 hafta sonunda bitkilerin boy, ağırlık ve
peroksidaz enzimi seviyeleri ölçüldü. Ayrıca Kitosan’ın bitkiler üzerinde hastalık yapan
Fusarium oxysporum ve Aspergillus niger üzerinde etkisi incelenip ölçüm sonuçları
istatistikî olarak değerlendirildi.
Elde edilen verilere göre bitki boy ve ağırlığının her grup için 375 mql’ye kadar
artış gösterdiği, 500 mql uygulanan bitkilerde verimin daha düşük olduğu gözlemlendi.
Uygulanan gruplar arasında iyonik jelleşme yöntemi ile sentezlenen nano Kitosan’da en
yüksek değerlere ulaşıldığı, zamana bağlı olarak kontrol gruplarının sarardığı, uygulama
yapılan bitkilerin yeşil ve canlı olduğu görüldü. Bu sonuçlara göre nanoparçacık halindeki
Kitosan’ın tarımda zararlı gübre ve genleri ile oynanmış besinler yerine alternatif doğal
ürün olarak kullanılabilecek özellikleri bulunmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Karides kabuğu, Nanoteknoloji, Bitki verimi
97
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ATKESTANESİ (Aesculus hippocastanum L.) VE ÇEŞİTLİ BİTKİ ATIKLARINDAN
ELDE EDİLEN DOĞAL YAYICI-YAPIŞTIRICININ[GİDME-F] ETKİSİNİN
ARAŞTIRILMASI
Gülsemin SAVAŞ, Ç. İrem İLERİ, T. Doğa ÖZDEMİR, Melike KAYA, A. Fatih ALP
Tekirdağ Ebru Nayim Fen Lisesi Merkez/TEKİRDAĞ
[email protected]
Özet
Tarımda hastalık ve zararlılarla mücadelede kimyasal ilaçların, en iyi şekilde
hedef üzerine tutunarak, daha geniş bir kaplama oranı sağlamak için yayıcı-yapıştırıcı
katkı maddeleri kullanılmaktadır. Bu maddeler daha çok stomaları kapatarak terleme
ve fotosentezi olumsuz etkileyen reçineli ürünler ile ağır metal kirliliğine neden olan
Karboksi Metil Selüloz (CMC) ve diğer zararlıları çekerek daha fazla kimyasal ilaç
kullanılmasına neden olan şekerlerdir. Bu çalışmada tarımda yaygın olarak kullanılan
reçineli ürünler ile şekerlerin yayıcı yapıştırıcı olarak kullanılmasını en aza
indirebilmek ve en fazla etki gösterebilmesi amacıyla atkestanesi (Aesculus
hippocastanum L. /Hippocastanaceae), artık pirinç pilavı ve çeşitli bitkisel yağlar
kullanarak doğal yayıcı yapıştırıcı [GİDME-F] üretilmiş ve etkisi araştırılmıştır.
Kurutulan atkestaneleri öğütülüp un, daha sonra su ile kaynatılıp lapa haline
getirildikten sonra karışıma şap ve su eklenmiş ve tekrar kaynatılmıştır. Aynı işlem
artık pirinç pilavı için uygulanmış ve iki çeşit yapıştırıcı elde edilmiştir. Bu
yapıştırıcılar saponin, su, Ayçiçek, zeytin, Hint, fındık ve jojoba yağları ile çeşitli
karışımlar hazırlanmıştır. Elde edilen doğal yayıcı-yapıştırıcıların özellikleri limon ve
menekşe yaprakları üzerinde denenmiştir, sonuçlar ticari yayıcı yapıştırıcı ve su ile
karşılaştırılmıştır. Bunlar arasında en iyi sonuç alınan örneklerin yoğunluk ve pH ayarı
yapılmıştır. Bu örneklerin yapraklar üzerinde yayılmasının belirlenmesi için
damlaların çapları ölçülmüş ve çaplar arasındaki farkın önemli olup olmadığı istatistikî
olarak değerlendirilmiştir. Örneklerin stomalar üzerinde etkisi buğday ve limon
yapraklarında incelenmiş ve fotoğrafları çekilmiştir. Kontrol grubu olarak ticari yayıcı
yapıştırıcı ve su kullanılmıştır. Yayıcı yapıştırıcıların ilaçla birlikte etkisini görmek için
fasulye ile yaprak bitleri, ticari yayıcı-yapıştırıcı kullanılmıştır. Elde edilen verilerin
Varyans Analizi ve Önemlilik Testleri istatistikî olarak değerlendirilmiş ve atkestanesi,
ay çiçek yağı, saponin ve su karışımından oluşturulan doğal yayıcı-yapıştırıcının en
etkili sonuç verdiği belirlenmiştir. Böylece ülkemizin doğal ve artık kaynakları
kullanılarak, çevre, insan ve bitki sağlığına zarar vermeyen, kimyasal yayıcı
yapıştırıcılar kadar etkili, doğal, pratik ve ucuz yayıcı yapıştırıcıların kullanılması
gereklidir.
Anahtar Sözcükler: Tarım, Yayıcı- Yapıştırıcı, Atkestanesi, Ayçiçek Yağı, Saponin
98
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BAZI BİTKİ ÖZÜTÜ VE YAĞLARINDAN ELDE EDİLEN KARIŞIMLARIN
(BIOEPHESTIA) AKDENİZ UN GÜVESİNİN (Ephestia kuehniella
Zeller/Lepidoptera) BÜYÜME VE GELİŞMESİNE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI
Semra ÖZARICI, Gülsemin SAVAŞ, Yeliz ATEŞ, Ece ÖZKAYA
Tekirdağ Ebru Nayim Fen lisesi Merkez/ TEKİRDAĞ
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, uzun süre ev ve tahıl depolarında saklanıp çoğalarak tahıl ve
gıdalara önemli zararlar veren Akdeniz un güvesinin (Ephestia kuehniella Zeller/
Lepidoptera) büyüme ve gelişmesini doğal yollarla engellemek amacıyla kimyasal
ürünlere alternatif düşük maliyetli, bazı bitki özütlerinden ilk kez elde edilen
karışımların etkisi araştırılmıştır.
Bu amaçla Soxhlet cihazı ve evaporatör kullanılarak çörekotu (Nigella sativa
L. / Ranunculaceae), karanfil (Caryophyllus aromaticum L. /Caryophyllaceae),
incir(Ficus carica L. /Moraceae), adaçayı (Salvia officinalis /Labiatae), lavanta
(Lavandula angustifolia Miller / Labiatae), ceviz(Junglans regia /Junglanaceae), tütün
(Nicotiana tabacum L. /Solanaceae), yapraklarından özütler elde edildi. Ayrıca
defneyaprağı (Laurus nobilis L. Lauraceae) ve sedir (Cedrus libani A. Rich /Pinaceae)
yağları da kullanıldı. Bitki özütleri ve yağları önce tek tek, daha sonra çeşitli karışımlar
halinde Akdeniz un güvesi üzerine uygulandı.
Elde edilen sonuçlara göre, tütün ve adaçayı (200 µl), lavanta, ceviz, karanfil,
defne ile sedirden(100 µl) oluşan Karışım-2‘nin en etkili olduğu Akdeniz un güvesinin
büyüme ve gelişmesini en aza sayıya indirgediği tespit edilmiştir. Ayrıca bu bitki
özütleri ile birlikte ortamda bulunan bakteri üremesini engellemek amacıyla
antibakteriyel etkisi olduğu bilinen karanfil’ de eklenerek ve çeşitli işlemlerden
geçirilerek elde edilen BİOEPHESTİA adını verdiğimiz ürünün bakteriler üzerinde de
etkili olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Akdeniz un güvesi, Bitki özütü ve Yağları, Doğal Mücadele,
Alternatif Güve İlacı
99
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
MERSİN SAHİLİNDE KARASAL KAYNAKLI DENİZ KİRLİLİĞİNİN COĞRAFİ BİLGİ
SİSTEMİ (CBS) İLE HARİTALANDIRMASI
Olcay ÖZER, Zeynel DEMİREL, Rıfat KOL, Osman Onur UĞUR, Enise Dilek ESEN, Tuğba
Gökçe KILINÇ, Hatice TÜRK, Yaprak YALVAÇ
Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,Çiftlikköy
Kampüsü,[email protected]
Özet
Bu çalışma Akdeniz de karadan kaynakli kıyı kirliliğinin tespiti amacı ile
karadan denize dökülen Mersin Deliçay ve Müftü deresinden 2 dönem (2011-KasımNisan)alınan örnekler ile ortaya konulmaya çalışılmıştır. Dereden ve denizden alınan
örneklerde suyun Elektriksel İletkenlik (EC), pH, Çözünmüş Oksijen, Tuzluluk ve
Sıcaklık (T) ölçümleri numune alınan noktalarda (yerinde) , askıda katı madde (AKM) ,
Nitrat(NO3), Çinko (Zn), Nikel (Ni), Demir (Fe), Bakır (Cu), Brom(Br) ve Krom(VI)
analizleri laboratuvarda yapılmıştır.
Sonuçların değerlendirilmesinde araç olarak Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS)
yazılımı olan MapInfo 9.5 programı kullanılmış ve sonuçların mekansal dağılımının
daha net anlaşılabilmesi, sonuçların zamana bağlı değerlendirilebilmesi için tematik
haritalar oluşturulmuştur.
Araştırma süresince yapılan ölçümlerde deniz suyunda Kasım 2011
döneminde: AKM, Nitrat, Nitrat Azotu, Çinko, Nikel, Demir, Bakır, Brom ve Krom(vı)
değerlerinin sırasıyla 9-214.9mg/l, 0-26.8 mg/l, 0-1.79mg/l, 0.01-2.63 mg/l, 0-0.31
mg/l, 0-4.94 mg/l, 0.30-2.18 mg/l ,0-21µg/l; Nisan 2012 döneminde : AKM , Nitrat ,
Nikel, Demir, Bakır, Brom ve Krom(VI) değerlerinin sırasıyla 3.6-215.8 mg/l, 0-34.5
mg/l, 0.021-0.454 mg/l, 0-0.41 mg/l, 0.18-5 mg/l, 0.25-1.41 mg/l, 0-21 µg/ arasında
değiştiği tespit edilmiştir. Deniz suyunda dağılımı incelenen bu maddelerin zamansal
ve alansal dağılımlarında farklılıklar olduğu saptanmıştır.
Çalışma sonucunda bölgede, kirletici konsantrasyonlarının sınır değerlerinin
üzerinde olduğ ve bunun dere/akarsular ile akdenize taşınan kirleticiler ile denizcilik
faaliyetlerinden kaynaklandığı saptanmıştır.
Anahtar Sözcükler : Mersin İli , Deniz kirliliği, CBS.
100
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KARADENİZ BÖLGESİ BOZUK ARDIÇ (Juniperus L./Cupressaceae)
ORMANLARININ BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ VE SORUNLARI
Fergan KARAER1 Emin KARAMAN2
1Ondokuz
Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Atakum/Samsun
ve Su İşleri 11. Bölge Müdürlüğü İlkadım/ Samsun
2Orman
Özet
Türkiye’de 7 tür, 2 alttür ve 2 varyete ile temsil edilen ardıçlar, çok dayanıklı,
kolay işlenebilen, güzel kokulu odunlara sahip olup yaprak ve sürgünleri ile üzümsü
kozalakları da çeşitli sanayi kolları ile otlatmada kullanılmaktadır. Türkiye’deki ardıç
taksonlarından Juniperus drupacea Lab.(andız) ve J. phoenica L. (Finike ardıcı)
dışındaki 5 ardıç taksonları Karadeniz bölgesinde de yayılış göstermektedir. Bu ardıç
türlerinden yayılış alanı ve oluşturdukları topluluklarda /birliklerde birincil derecede
baskın olanlar, J. excelsa Bieb. (boylu/boz ardıç) ile J. foetidissima Willd. (kokar ardıç),
ikincil derecede baskın olanlar J. communis L.(ardıç) ve J. oxycedrus L. (katran ardıcı)
olup J. sabina (saç ardıcı) genel olarak fazla topluluk oluşturmamaktadır.Ülkemiz
ormanlarının % 4,5’ini oluşturan ardıç ormanlarının 91.234ha verimli, 484.081 ha.
verimsiz (toplam 575.315 ha) ardıç ormanlarıdır. Türkiye’de bugünkü durumuyla
yoğun otlatma ve usulsüz kesimlere maruz kalan, gevşek kapalı ve servet bakımından
fakir durumda bulunan boylu ardıç toplulukları, diğer odunsu türlerin barınamadığı
fakir ve kurak alanlarda yetişerek ormanların devamlılığını sağlarken toprak
erozyonuna karşı da önemli bir görev yapmaktadır. Özellikle ormanların tahripleri ile
süksesyon kademesinin son ağaç/çalı özelliğine sahip ardıçların tohumlarında,
çimlenme engelleri bulunduğundan doğal veya yapay yolla gençleştirilememekte ve
yaşlı ardıç toplulukları halinde bulunmaktadır.
Bu çalışmada Karadeniz bölgesi bozuk ardıç (Juniperus L./Cupressaceae)
ormanlarının bitki biyoçeşitliliği ve sorunları araştırılmıştır. Elde edilen verilere göre
coğrafik konum bölge vb. şartlara göre orman, bozuk orman, maki ve step
ekosistemlerinde ki ardıç ormanlarının bitki çeşitliliğindeki takson sayısının 150-250
değiştiği, en fazla Karadeniz Bölgesi –İç Anadolu geçiş kuşağında yer almaktadır.
Binlerce yıldır Anadolu’da kurulan uygarlıklar, ardıç odununun özelliği ve
çeşitli organlarının insan ve hayvanlarca doğrudan veya dolaylı olarak çok sayıda
alanda kullanılması ardıçların geçmişte sonlarını hazırlayan ana nedenler olmuştur.
Günümüzde ardıç ormanlarının daralma süreci devam etmektedir. Bunun başlıca
nedenleri tohumlarının çimlendirilememesi, keçi baskısının giderek artması;
özelliklede ardıç kuşlarının yasa dışı yöntemlerle avlanmasıdır. Bu nedenle ormanların
son bekçileri olan ardıçların mutlaka koruma altına alınması, doğal ardıç gençliğinin
devamının sağlanması bakımından önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Ardıç, Juniperus, Bitki biyoçeşitliliği, Bozuk orman, Koruma
101
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
YEŞİLIRMAK VADİSİNİN (SAMSUN-AMASYA-TOKAT) BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ
Fergan KARAER
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Atakum/SAMSUN
Özet
Bu çalışmada Türkiye'nin ikinci en uzun nehri olan Yeşilırmak’ın meydana
getirdiği Yeşilırmak Vadisinin Tokat, Amasya ve Samsun arasında kalan bölümümün
bitki biyoçeşitliliği 1997-2012 yılları arasında yapılan projeler kapsamında
araştırılmıştır.
Bu çalışma sonucunda Çarşamba deltasında kumul vejetasyon, Suat ve Hasan
Uğurlu barajlarından Amasya Tokat yönünde 950 m kadar Akdeniz enlavlarının
bulunduğu 1000m ve üzerinde Karadeniz bitki örtüsünün yaygındır. Amasya Tokat
Sınırından itibaren tahribata bağlı olarak Juniperus .excelsa Bieb (Boylu ardıç) yayılış
göstermektedir. Elde edilen verilerin değerlendirilmesi ile bölgenin bitki biyoçeşitliliği
açıklanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yeşilırmak Vadisi, bitki biyoçeşitliliği, enklav, Samsun, Amasya,
Tokat
102
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
MARMARA DENİZİ VE KARADENİZ’DEN İZOLE EDİLEN BAKTERİLER YARDIMIYLA
PETROL VE PETROL TÜREVLERİNİN BİYOREMEDİASYONUNA YÖNELİK
ÇALIŞMALAR
Selçuk TAŞDAN, Yosun MATER
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü,
Çayırova / Kocaeli, [email protected]
Özet
Kirletici özelliklerinden dolayı biyolojik dengeyi önemli ölçüde etkileyen
petrol ve petrol türevlerinden doğanın temizlenmesi, doğal kaynaklar ve uygulamalı
mikrobiyoloji açısından oldukça önemlidir.
Son yıllarda, sucul ve karasal ekosistemlerde petrol türevli hidrokarbon
kirleticilerin etkisi ve buna bağlı yüksek toksik bileşiklerin arttığı bilinmektedir. Bu
bileşiklerin bakteriler aracılığı ile ortamdan uzaklaştırılması ve/veya farklı formlara
dönüştürülüyor olması, bakteriler kullanılarak yapılan toksik bileşiklerin
parçalanmasına yönelik çalışmalara ayrı bir önem kazandırmıştır.
Bu çalışmada 7 tanesi kendi denizlerimizden (Marmara Denizi ve Karadeniz)
izole edilmiş ve 1 tanesi laboratuar suşu olmak üzere 8 bakterinin petrol ve petrol
türevlerini parçalama yeteneklerinin taranması ve bu yeteneğe sahip bakterilerin tür
düzeyinde belirlenmesi amaçlanmıştır.
Çalışmamızda bu denizlerden izole edip saflaştırdığımız izolatlar, kendi doğal
kaynaklarımızı oluşturmaktadır. Bu değerli kaynaklar ülkemizin imkanları ile kendi
denizlerimizdeki toksik maddelerin biyoremediasyonu adına kullanılabilir. Bu
çalışmanın, sahip olduğumuz kaynakların değerlendirilmesinde önemli bir adım
olacağı düşünülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Marmara Denizi, Karadeniz, Uygulamalı Mikrobiyoloji, Çevre
Mikrobiyolojisi, Deniz Mikrobiyolojisi, Bakteri, Biyoremediasyon, Biyodegradasyon,
Petrol ve Petrol Türevleri, Bakteri Tür Tanımlanması
103
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KAZ GÖLÜ YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASININ BİTKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ VE
BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Umut TUNÇ1 Fergan KARAER2
1Şehit
Ümit Günel Orta Okulu Fen Bilgisi Öğretmeni (Y. Lisans öğrencisi) Zile/Tokat
Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Eğitimi ABD, Atakum/ Samsun.
2Ondokuz
Özet
Sulak alanlar gerek ekolojik dengenin sağlanmasında, gerekse biyolojik çeşitliliğin
korunmasında önemli olmalarının yanı sıra yöre ve ülke ekonomisine çok büyük katkıları
olan ekosistemlerdir. Dünyadaki tatlı su rezervlerinin çoğunu sığ göller oluştururken
bunlar da derin göllere göre daha üretken ve daha fazla kullanım alanına sahiptirler.
Nitekim sığ göl ekosistemleri su ürünleri besin ihtiyacını karşılamasının yanı sıra, birçok
kişinin ekonomik ve sosyal gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Bu göller sulama, sediment
tortuları, tarım ve evsel atıkların suya karışmasıyla zaman içerisinde giderek bozulmakta
bu nedenle ciddi bir problemlerle karşı karşıya kalmaktadır.
Orta Karadeniz -İç Anadolu Bölgesi kuşağında yer alan Kaz Gölü Yaban Hayatı
Geliştirme Sahası (YHGS), 201 ha sulak alan olmak üzere toplam 1170 ha sahip olup, Turhal
ve Pazar ilçe (Tokat) sınırları içerisinde ve 540 m yükseklikte bulunmaktadır. Kaz Gölü,
YHGS ilan edilmeden önce DSİ tarafından kurutma kanalları ile gölün önemli bir kısmı
kurutularak tarım alanına dönüştürülmüştür. Kuş göç yolu üzerinde bulunan Kaz Gölü ve
çevresi Bakanlar Kurulunun 13.09.2006 tarih ve 2006/10966 sayılı kararı ile Kaz Gölü
YHGS olarak ilan edilmiştir.
Tamamına yakınında geniş bir sulak çayır ve mera alanı bulunan Kaz Gölü YHGS
‘nın bitki örtüsü çoğunlukla söğüt (Salix alba), kavak (Populus alba) toplulukları yanında
böğürtlen (Rubus sanctus), kuşburnu (Rosa canina) ve ılgın (Tamarix smyrnnensis) vb su
seven ağaç ile çalılar yaygındır. Bitki biyoçeşitliliği 155 taksondan oluşan Kaz Gölü YHGS’da
Potamageton natans, Iris pseudacorus, Typha latifolia, Juncus lacustris, Phragmites australis,
ve Schoneplectus lacustris vb sucul taksonların yaygındır.
Elde edilen veriler ve değerlendirmelere göre Kaz Gölü YHGS ‘nın en büyük
sorunları yıllarca yapılan kurutma çalışmaları, son yıllarda artan tarım, hayvancılık
faaliyetleri (besin tuzu yüklemesi) ile ötrofikasyon ve drenaj sularıdır. Bunların sonucu
olarak Kaz Gölü YHGS ve çevresinden bilinçsizce yararlanılması sonucu alanın tamamen
karaya döneceği bu nedenle korunması için acil tedbirler alınması gereklidir.
Anahtar Sözcükler: Kaz Gölü, Sulak alanlar, biyolojik çeşitliliğin, YHGS
104
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
LİSE ÖĞRENCİLERİNİN ÇEVRE KAVRAMI İLE İLGİLİ BİLİŞSEL DÜZEYLERİ
Mehmet YAKIŞAN1 Burçin BOZKURT2 ve Tuğba DEMİRCİ2
1Ondokuz
Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, OFMA Bölümü, Biyoloji Eğitimi ABD,
Samsun
2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Samsun
[email protected]
Özet
Fen eğitimcileri zihinde gerçekleşen öğrenme üzerinde çalışmalar yürütürken
farklı yöntemler kullanılmaktadır. Bu çalışma lise öğrencilerinin çevre kavramı
hakkındaki bilişsel yapılarının ortaya çıkarılması amacıyla yapılmıştır.
Çalışmanın örneklemini Samsun’daki iki Anadolu Lisesinin 9, 10, 11 ve 12
sınıflarında öğrenim gören 214 öğrenci oluşturmaktadır. Öğrencilerin tümüne
öncelikle çevre kavramı hakkında kelime ilişkilendirme testi uygulanmış, daha sonra
öğrencilerden çevre kavramı ile ilgili zihinlerinde canlanan resimleri çizmeleri
istenmiştir. Öğrencilerden kelime ilişkilendirme testi ve çizimlerinden elde edilen
veriler kategorize edilerek yorumlanmıştır.
Elde edilen verilere göre tüm sınıfların ağırlıklı olarak çevre kavramı ile ilgili
zihinlerinde temiz çevre şeması yerleştiği bu bağlamda güneşli, ormanlık, yeşillik
alanlarda gezen, piknik yapan, oyun oynayan çocuklar olarak resimler çizdikleri
anlaşılmıştır. Çizilen resimlerin yaklaşık 2/3'si temiz çevre kavramına ait alt
kavramlar oluştururken çizdikleri temiz çevre temasını en çok 9. sınıfların kullandığı
görülmektedir. Kirli çevre temasını ise 12. Sınıfların en fazla kullandıkları tespit
edilmiştir. Çizimler ile kelime ilişkilendirme testlerinden çıkan kavramların bir birine
paralellik gösterdiği ve çevre sorunlarına yönelik farkındalığın 12. sınıflarda daha
yüksek olduğu anlaşılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Çevre kavramı, Çizimler, Kelime ilişkilendirme testi
105
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SEMPOZYUM
GEÇMİŞİ ANLAMAK VE GELECEĞİ ÖNGÖRMEK:
İKLİM DEĞİŞİMİNİN KUŞLAR VE MEMELİLER ÜZERİNE ETKİSİ
Hakan GÜR
Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kırşehir,
[email protected]
Giriş
İklim değişimi, doğal değişkenliğin/insan aktivitelerinin bir sonucu olarak
iklimin zaman boyunca değişmesidir. Küresel ısınma, küresel ortalama hava ve
okyanus sıcaklarının artması, kar ve buzların erimesi ve küresel ortalama deniz
seviyesinin yükselmesi gözlemlerinden açık olduğu gibi, su götürmez bir gerçektir.
İklimin diğer bileşenlerinin de (yağış vb.) değiştiği unutulmamalıdır. İklim değişimi,
biyolojik çeşitliliği etkilemektedir. Biyolojik çeşitliliğin iklim değişimine
plastisite/mikroevrim yoluyla genel olarak üç açıdan cevap verdiği bilinmektedir:
alansal (dağılım vb.), zamansal (fenoloji vb.) ve alansal veya zamansal olmayan
(fizyoloji vb.).
Gerçekleşen iklim değişiminin biyolojik çeşitliliği nasıl etkilediğini (geçmişi)
anlamak, gelecekte gerçekleşecek iklim değişiminin biyolojik çeşitliliği nasıl
etkileyeceğini (geleceği) öngörmek açısından çok önemlidir. Geçmişi anlamak/geleceği
öngörmek açısından kullanılan metotlar, genel olarak şöyle sıralanabilir: korelasyon
analizleri, meta-analizler, modeller ve deneyler. Bu sempozyumda, özellikle
korelasyon analizleri veya modeller (özellikle istatistiksel filocoğrafya ile birlikte
ekolojik niş modellemesi) kullanarak, Geç Kuvaterner boyunca (günümüz dahil)
gerçekleşen/gelecekte gerçekleşecek iklim değişikliklerinin kuşlar veya memeliler
üzerindeki etkilerini (özellikle alansal/zamansal olarak verilen cevapları)
anlamak/öngörmek için yapılan çalışmalardan bazı örnekler verilecektir.
Anahtar Sözcükler: iklim değişimi, kuşlar, memeliler
106
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
UZUN DÖNEMLİ BİR VERİ SETİ: İKLİM RICHARDSON YER SİNCABININ YAŞAM
ÖYKÜSÜ ÖZELLİKLERİNİ VE FENOLOJİSİNİ ETKİLİYOR MU?
Gail R. MICHENER1, Hakan GÜR2 ve Mutlu KART GÜR2*
1Department
of Biological Sciences, University of Lethbridge, Lethbridge, Alberta T1K
3M4 Canada
2Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kırşehir,
*[email protected]
Özet
Küresel ortalama yüzey sıcaklığı, son yüz yılda (1906-2005) yaklaşık olarak
0.74 (0.56-0.92) oC artmıştır. Küresel ısınma, son 50 yılda (1956-2005) son yüz yılda
olduğundan hemen hemen iki kat daha hızlı gerçekleşmiştir (her on yıl için 0.13 [0.100.16] °C). Yağış, 1900-2005 zaman diliminde bazı yerlerde (örneğin, kuzey Avrupa)
artmış, bazı yerlerde (örneğin, Akdeniz) ise azalmıştır. Küresel sentezlerden çıkarılan
açık bir sonuç, 20. yüzyıl küresel iklim değişiminin zaten Dünya’nın biyotasını
etkilediği şeklindedir. Açıkça, küresel iklim değişiminin Dünya’nın biyotasını nasıl
etkilediğini/etkileyeceğini anlamak/öngörmek için, var olan uzun dönemli veri
setlerinin analizi büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Güney Alberta, Kanada’da
Rocky Dağları’nın 90 km doğusunda bulunan bir Richardson yer sincabı (Urocitellus
richardsonii) populasyonunda 1987 yılından 2011 yılına kadar 25 yıl boyunca iklimin
fenolojiyi ve yaşam öyküsü özelliklerini nasıl etkilediği incelenmiştir.
Anahtar Sözcükler: fenoloji, iklim değişimi, Urocitellus richardsonii, yaşam öyküsü
özellikleri
107
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GELECEĞİ ÖNGÖRMEK İÇİN GEÇMİŞİ ANLAMAK:
ANADOLU YER SİNCABININ HİKAYESİ
Hakan GÜR1 ve Utku PERKTAŞ2,3
1Ahi
Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kırşehir,
[email protected]
2Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara
3Department of Ornithology, American Museum of Natural History, Central Park West at 79th
Street, New York, NY 10024, USA
Özet
Türlerin coğrafi dağılımı ve genetik yapısı, Geç Kuvaterner buzul-buzullararası
döngüleri boyunca gerçekleşen küresel iklim değişikliklerinden fazlasıyla etkilenmiştir. Bu
etkiler, moleküler filocoğrafya tarafından çok iyi bir şekilde ortaya koyulmuştur. Ayrıca, bu
etkileri daha iyi anlamak için, son yıllarda ekolojik niş modellemesi yaygın bir şekilde
kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, Anadolu yer sincaplarının (Spermophilus
xanthoprymnus) Geç Kuvaterner buzul-buzullararası döngüleri boyunca gerçekleşen ve
gelecekte gerçekleşecek küresel iklim değişikliklerine nasıl cevap verdiğini/vereceğini
anlamak amaçlanmıştır. Bunun için, ekolojik niş modellemesi ve moleküler filocoğrafya
yaklaşımları birlikte kullanılmıştır. Coğrafi koordinat cinsinden gözlem verileri ve MAXENT
yazılımındaki Maksimum Entropi Makine Öğrenme algoritması kullanılarak, Anadolu yer
sincaplarının geçmiş (son buzullararası dönem, 130 – 116 bin yıl önce ve son buzul
maksimum, 21 bin yıl önce), günümüz (1950 – 2000) ve gelecek (2080) biyoiklimsel
koşulları altındaki potansiyel coğrafi dağılım alanı modellenmiştir. Ayrıca, GenBank
tarafından depolanan ve yeni elde edilen mitokondriyal DNA sekansları ve özellikle BEAST
yazılımındaki Bayes Markov Zinciri Monte Carlo ve DIYABC yazılımındaki Yaklaşık Bayes
Hesaplama analizleri kullanılarak, Anadolu yer sincaplarının moleküler filocoğrafyası
(örneğin, koalesant temelli bir yaklaşımla demografik tarihi-populasyon dalgalanmaları)
yeniden değerlendirilmiştir. Ekolojik niş modellemesi – moleküler filocoğrafya ortak
yaklaşımı, Geç Kuvaterner buzul-buzullararası döngüleri boyunca gerçekleşen ve gelecekte
gerçekleşecek küresel iklim değişikliklerinin Anadolu’nun biyolojik çeşitliliğini nasıl
etkilediğini/etkileyeceğini anlamamız açısından önemli sonuçlar sunmuştur.
Anahtar Sözcükler: ekolojik niş modellemesi, küresel iklim değişiklikleri, moleküler
filocoğrafya, Spermophilus xanthoprymnus
108
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İKLİM DEĞİŞİMİNİN ETKİSİ İLE İLGİLİ ALTERNATİF BİYOCOĞRAFİ SENARYOLAR
ÜRETME VE TEST ETME: BİR ZAMANLAR ANADOLU
Utku PERKTAŞ1,2 ve Hakan GÜR3
1Hacettepe
Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara,
[email protected]
of Ornithology, American Museum of Natural History, Central Park West at
79th Street, New York, NY 10024, USA
3Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kırşehir
2Department
Özet
Buzul sığınak hipotezi, günümüzde Batı Palearktik Bölge içerisinde yaygın
olan kuş ve memeli türlerinin son buzul maksimumda ılıman kuşaktaki iklimsel açıdan
uygun sığınaklara çekildiğini öngörmektedir. İber Yarımadası, İtalya ve Balkanlar’ın
birçok tür açısından buzul sığınağı olarak biyolojik önemi detaylı olarak çalışılmış
olmasına karşın, Anadolu’nun buzul sığınağı olarak biyolojik önemi yeterli düzeyde
ortaya konmamıştır. Bu çalışmada, büyük ölçüde Anadolu içinde dağılım gösteren
küçük sıvacı kuşu (Sitta krüeperi) populasyonlarının genetik örüntüsünün son buzul
maksimumu (yaklaşık 18-21 bin yıl önce) sonrası genişlemeyle uyumlu olup olmadığı
araştırılmıştır. Bu amaç doğrultusunda filocoğrafi istatistiksel yaklaşımlar ile ekolojik
niş modellemesi birlikte kullanılmıştır. Mitokondriyal DNA sekansları kullanılarak elde
edilen genetik veri, demografik parametreleri ölçmek için geliştirilen Yaklaşık Bayes
Hesaplama analizleri yardımıyla farklı biyocoğrafi senaryolar altında test edilmiştir.
Yaklaşık Bayes Hesaplama Analizleri, olasılık fonksiyonlarını analitik olarak
hesaplamaya ihtiyaç duymadan, basit biyocoğrafi senaryoların yanı sıra karmaşık
senaryoların bile sınanmasında kullanılabilen bir metottur. Ekolojik niş modellemesi
için ise türün gözlem verileri ile MAXENT yazılımı kullanılmıştır. Biyocoğrafi
senaryolarından elde edilen sonuçlar ile ekolojik niş modellemesinden elde edilen
sonuçlar birbirleriyle uyumlu olmuştur. Buna göre, biyocoğrafi senaryolar küçük sıvacı
kuşunun genişleme örüntüsünün geç Pleistosen dönemindeki iklimsel değişimlerden
etkilendiğini göstermiştir. Ancak, daha önceki çalışmalarda elde edilen sonuçların
aksine, küçük sıvacı kuşunun popülasyon genişlemesinin başlaması son buzul
maksimumundan daha önceki bir tarihe işaret etmektedir.
Anahtar Sözcükler: filocoğrafya, Yaklaşık Bayes Hesaplama Analizleri, ekolojik niş
modellemesi, son buzul maksimumu, Sitta krüeperi
109
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE’DEKİ BAZI YAYGIN ÖTÜCÜ KUŞ TÜRLERİNİN FARKLI KÜRESEL İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ SENARYOLARINA GÖRE DAĞILIMLARININ MODELLENMESİ
Moris ABOLAFYA1, Ortaç ONMUŞ2, Çağan H. ŞEKERCİOĞLU3,4 ve Raşit BİLGİN1
1Boğaziçi
Üniversitesi, Çevre Bilimleri Enstitüsü, Istanbul
Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü - Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma
Merkezi,
[email protected]
3Department of Biology, University of Utah, Salt Lake City, Utah, United States of America,
4KuzeyDoğa Derneği, Kars
2Ege
Özet
Bu çalışmada küresel iklim değişikliğinin Türkiye’deki ötücü kuş türlerinin olası
dağılımlarına etkilerini değerlendirebilmek için, 20 yerli ve 9 farklı ötücü kuş türünün iki
farklı küresel iklim değişikliği senaryosu altında 21. yüzyıldaki gelecek dağılımının
modellenmesi yapılmıştır.
Ötücü kuş verileri, veri kontrolü yapılarak “vatandaş bilimi” verileri -Kuşbank
(www.kusbank.org)’tan alınmış olup Maksimum Entropi modeli ve sekiz farklı biyoiklimsel
değişken kullanılarak güncel ve gelecekteki zaman periyodları kullanılarak modellenmiştir.
Çalışma sonuçlarımız küresel iklim değişikliğinin kuş türlerini aynı şekilde
etkilemeyeceğini ortaya koymuştur. Modelleme sonuçları 20 farklı yerli ve 9 farklı ötücü
kuş türü için yüksek değişkenlikler göstermiş olup bazı türler uygun dağılım habitatlarını
gelecekte kaybederken diğer bazıları ise yeni dağılım alanları kazanması beklenmektedir.
Bazı türlerde beklenen dağılım alanı azalmaları bu türleri yerel, bölgesel ve hatta ülke
genelinde yok olma sınırına taşırken diğer bazı türler ise dağılım alanları ciddi miktarlarda
artmasına yol açacaktır.
Çalışmamız Türkiye’deki ötücü kuş türlerinin güncel ve küresel iklim değişikliğine
bağlı olarak gelecekteki potansiyel dağılımlarını daha iyi anlamamıza yardımcı olmuş olup
ülke genelinde kuş türlerinin korunması için koruma stratejilerini planlanmasına önemli
katkılar sağlamaktadır.
Anahtar Sözcükler: küresel iklim değişikliği, vatandaş bilimi, ekolojik niş modellemesi,
ötücü kuşlar, Passeriformes, Türkiye
110
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Poster Bildiri Özetleri
111
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
DİFFRAKTAİK ASİT’İN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRÜNDE SİTOGENETİK VE
OKSİDATİF ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI
Leyla DEMİR, Hasan TÜRKEZ, Başak TOĞAR, Piera SOZIO, Ali ASLAN
ve Antonio Di STEFANO
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
[email protected]
Özet
Çeşitli liken türlerinde doğal olarak bulunan bir depsit türevi olan diffraktaik
asit analjezik, antitümör ve antiproliferatif özelliklere sahiptir. Bu çalışmada
diffraktaik asit’in insan periferal lenfosit kültürlerinde biyokimyasal ve genetik etkileri
araştırıldı.
Farklı konsantrasyonlarda (0, 1, 5, 10, 25, 50, 100 ve 200 mg/L) diffraktaik
asit kültür tüplerine ilave edildi. Diffraktaik asit’in genetik etkilerini belirlemek için
mikroçekirdek (MÇ) ve kromozomal aberasyon (KA) testleri kullanıldı. Ayrıca, plazma
örneklerinde oksidatif değişikleri tayin etmek için toplam antioksidan kapasite (TAK)
ve toplam oksidan durum (TOD) değerleri ölçüldü.
Sonuçlarımız diffraktaik asitin test edilen konsantrasyonlarda mutajenik etki
potansiyelinin olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Ayrıca, diffraktaik asit ilaveleri
TOD seviyelerini değiştirmeden TAK düzeylerinde artışlara neden olmuştur.
Sonuç olarak diffraktaik asit önemli bir non-mutajenik ve antioksidan özellik
sergilemiştir. Bu sonuçlara dayanarak diffraktaik asitin çeşitli insan, hayvan ve bitki
hastalıklarını kontrol etmek üzere kullanılabilecek güvenilir ve doğal bir antioksidan
olarak önerilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Diffraktaik Asit, Toplam Antioksidan Kapasite, Toplam Oksidan
Durum, Mikroçekirdek, Kromozomal Aberasyon
112
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ZİNGİBEREN'İN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE BAZI SİTOTOKSİK VE
BİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ
Başak TOĞAR, Hasan TÜRKEZ ve Kübra ÇELİK
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
[email protected]
Özet
Zingiberen (ZNG), Zingiber officinale bitkisinden izole edilen bir seskiterpen
olup antifertilite, antiviral ve antiülser etkilere sahiptir. Bu çalışmayla ilk kez ZNB’nin
sitolojik ve biyokimyasal özellikleri araştırılmıştır. ZNB’nin farklı konsantrasyonları
(10-400 mg/L) ile in vitro olarak muamele edilen insan lenfosit kültürlerinde
biyokimyasal değerlendirmeler için toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam
oksidatif durum (TOD) parametreleri; genetik değerlendirmeler için Kromozom
aberasyonları (KA) ve Mikroçekirdek (MÇ) testleri; hücre proliferasyonu ve sitotoksik
değerlendirmeler için de laktat dehidrogenez (LDH) ve 3-(4,5 dimetylthiazol -2-yl) 2,5 diphenltetrazolium bromid (MTT) testleri kullanıldı.
Elde ettiğimiz sonuçlara göre, ZNG ile muamele edilen hücre kültürlerinde
doza bağlı olarak lenfosit hücre çoğalmasını inhibe ettiği gözlenmiştir. ZNG maruziyet
sonrası KA ve MÇ frekankslarının kontroller ile kıyaslandığında önemli düzeylerde
etkilemediği gözlenmiştir (p>0.05). Ayrıca TAS düzeylerinde artış tespit edilirken TOD
düzeylerinde herhangi bir etki yapmamıştır. Sonuç olarak, mevcut in vitro araştırmalar
kapsamında elde edilen bulgular doğrultusunda ZNG’nin doğal ve güvenilir bir
antioksidan olarak tıp, eczacılık ve gıda alanlarında kullanabileceği önerilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Zingiberen, Kromozom Aberasyonları, Mikroçekirdek, Laktat
Dehidrogenez, Toplam Antioksidan Kapasite, Toplam Oksidatif Stres
113
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SİKLOSATİVENİN İNSAN LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE SİTOLOJİK, GENETİK VE
BİYOKİMYASAL ETKİLERİ
Başak TOĞAR, Hasan TÜRKEZ ve Kübra ÇELİK
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
[email protected]
Özet
Siklosativen (SSV), bir tetrasiklik seskiterpen olup sitotoksik, genotoksik ve
oksidatif etkileri günümüze kadar hiçbir hücre hattında değerlendirilmemiştir.
Araştırmamızda SSV’in insan periferal lenfositlerdeki genotoksik etkileri
mikroçekirdek (MÇ) ve kromozomal aberasyon (KA) testleri, sitotoksik etkileri ise
laktat dehidrogenez (LDH) yöntemleri kullanılarak incelendi. Ayrıca SSV’in oksidatif
etkilerini belirlemek amacıyla toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidatif
durum (TOD) değerleri ölçüldü. Hücre kültürleri SSV’nin geniş aralıkta (0-400 mg/L)
konsantrasyonları ile muamele edildi.
Sonuçlarımız, SSV'nin doza bağlı olarak sitotoksik etki gösterdiğini ortaya
koydu. MÇ ve KA testi sonuçlarına göre SSV’nin genotoksik etkiye sahip olmadığı da
belirlendi. Bununla birlikte, SSV ilavesinin kültürlerde TOS düzeyini değiştirmeden
TAK düzeylerinde artışlara sebep olduğu gözlendi.
Sonuç olarak, SSV’nin insan lenfositlerinde sitotoksik etki potansiyelinin
olduğu ancak genotoksik olmadığı ve düşük dozlarda antioksidan kapasiteyi arttırdığı
ilk kez ortaya kondu.
Anahtar Sözcükler: Kromozomal aberasyon, Siklosativen, Laktat Dehidrogenez,
Mikroçekirdek, Toplam Antioksidan Kapasite, Toplam Oksidatif Durum
114
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ARDAHAN’IN ÖNEMLİ BİTKİ ALANLARI VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ TEHDİT EDEN
UNSURLAR
Emre SEVİNDİK1, Zehra Tuğba ABACI2
1Ardahan
Üniversitesi Göle Meslek Yüksek Okulu, Süt ve Ürünleri Teknolojisi, Ardahan
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan
2Ardahan
Özet
Ardahan Avrupa-Sibirya ve Iran-Turan flora alanları arasında geçiş bölgesi
olması, habitat çeşitliliğinin bulunması, coğrafik konumu, topoğrafik yapısı ve kendine
özgü ikliminden dolayı çok zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Aynı zamanda nadir
türlerin zengin topluluklarını ve habitatlarını içeren alan olarak tanımlanan 6 Önemli
Bitki Alanı (ÖBA) içermektedir. Bunlar Ilgar Dağı, Yanlızçam Dağı, Posof Huş
Ormanları, Çıldır gölü, Çalı Gölü ve Putka Gölü’dür. Bu alanlarda Carex limosa,
Potamogeton alpinus, Scolochloa festucacea ve Sparganium minimum gibi birçok
endemik ve nesli tehlike altında olan tür yer almaktadır. Çıldır Gölü ÖBA başlangıç
çalışmaları için seçilen 9 pilot bölgeden birisidir. Yapılan araştırmalar ildeki önemli
bitki alanlarının hiçbirinin koruma altında olmaması, kentleşme ve tarımsal aktiviteler
nedeniyle meydana gelen kirlilik gibi etmenlerden ötürü, birçok bitki türünün tehlike
altında olduğunu, nadir ve endemik bitki popülasyonlarında belirgin azalmalar
olduğunu ortaya çıkarmıştır. Önemli Bitki Alanlarının koruma altına alınması
biyoçeşitliliğin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Ardahan, Bitki, Biyoçeşitlilik, Tehditler
115
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ARDAHAN İLİNİN BALLI BİTKİLERİ
Emre SEVİNDİK1, Zehra Tuğba ABACI2, Barış AŞCI3
1Ardahan
Üniversitesi Göle Meslek Yüksek Okulu, Süt ve Ürünleri Teknolojisi, Ardahan
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan
3Ardahan Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu, Arıcılık Bölümü, Ardahan
2Ardahan
Özet
Ardahan Türkiye’nin kuzeydoğusunda Gürcistan ve Ermenistan sınırında yer
alan bir ildir. İl genel olarak dağlık bir yayla görünümündedir. Yapılan araştırmalar ilin
Karadeniz Bölgesine yakınlığı, iklimsel şartları ve yükselti bakımından farklı bölgeler
içermesi sayesinde yaklaşık 1600 türlük bitki çeşitliliğine sahip olduğunu ortaya
koymuştur. Bu türler içerisinde arılar için bol miktarda nektar bulunduran 300 kadar
bitki çeşidi bulunmaktadır. İlde tespit edilen en önemli ballı bitki cinsleri; Lamium,
Rhododendron, Tilia, Thymus, Mentha, Trifolium,
Medicago, Salvia, Centaurea,
Astragalus, Taraxacum, Echium, Epilobium, Hypericum, Lotus, Vicia, Pyrus, Prunus,
Malus, Rosa, Rubus, Tamarix, Onopordum, Vaccinium, Viburnum, Salix’tir.
Anahtar Sözcükler: Ardahan, Bitki, Nektar
116
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Stellagama stellio'NUN GÜNEYDOĞU ANADOLU POPÜLASYONUNUN YAŞ
KOMPOZİSYONUNUN İSKELET KRONOLOJİSİ YÖNTEMİYLE İNCELENMESİ
Meltem KUMAŞ1*, Dinçer AYAZ2, Ş. Deniz ENGİN2
1Bemziâlem
Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Histoloji Embriyoloji
Anabilim Dalı, Fatih, İstanbul
2Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Bornova, İzmir,
[email protected]
Özet
Urfa, Kahramanmaraş ve Kilis illerinden yakalanmış olan ve müze materyali
olarak saklanan toplam 28 örneğin (13 ♂♂, 13 ♀♀ ve 2 jüvenil) parmak kemiklerine
iskelet kronolojisi yöntemi uygulanmıştır. Elde edilen verilere göre; ortalama
baş+gövde uzunluğu (BGU: burun ucu kloak arası mesafe) jüvenillerde 68,69±2,64
mm; erkeklerde 96,92±13,50 mm; dişilerde ise 94,15± 15,89 mm olarak
hesaplanmıştır. Erkeklerde ortalama BGU dişilerden daha büyüktür ancak bu fark
cinsiyetler arasında istatistiki açıdan önemli bulunmamıştır (t-testi: t= 0,487; df=24;
P= 0,63). Erkeklerde ortalama yaş 6,08±1,93 yıl, dişilerde ise 4,62±1,45 yıl olarak
belirlenmiştir. İncelenen juvenil bireylerin ikisinde de yaş 2 yıl olarak hesaplanmıştır.
Erkeklerde tespit edilen maksimum yaş değerleri 9 ve 10 iken, dişilerde ise 8’yıldır.
Ortalama ve maksimum yaş, erkeklerde dişilerden daha büyüktür ve bu farklılık
istatistiki açıdan anlamlı bulunmuştur (Mann-Whitney-U test: U= 45,500; P=0,03). Her
iki eşey için de üreme olgunluğuna erişme yaşının 5 olduğu tahmin edilmektedir. Yaş
ile boy arasında pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. (Regresyon
analizi; ♂♂, r=0,71; F1,14=14,244; P<0,01; ♀♀, r=0,78; F1,14=22,175; P<0,01). Erkek ve
dişi bireyler için von Bertalanffy büyüme denklemleri sırasıyla, BGUt♂♂=109,52(109,52-31,3)e-0,34(t-0,08); BGUt♀♀=118,15-(118,15-31,3)e-0,35(t-0,41) olarak hesaplanmış,
eşeylerde görülen büyümenin von Bertalanffy modeli ile uyum gösterdiği
belirlenmiştir (Pearson korelasyonu: ♂♂, r = 0,83; P= 0,02; ♀♀, r= 0,95; P=0,02).
Anahtar Sözcükler: Stellagama stellio, iskelet kronolojisi, büyüme, Türkiye.
117
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ZEYTİN KARASUYUNUN Lepomis gibbosus’ UN (PERCIFORMES, CENTRARCHIDAE)
(LINNAEUS, 1758) KARACİĞER DOKUSU ÜZERİNDEKİ HİSTOPATOLOJİK
ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Yücel BAŞIMOĞLU KOCA, Merve AKYILDIZ
Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü-AYDIN,
[email protected]
Özet
Zeytinyağı üretiminde oluşan atıklardan biri olan karasu; yüksek miktarda
yağ miktarı, yüksek organik madde (şeker, azot, uçucu asitler, polialkoller, pektin ve
taninler), keskin koku ve toksik özelliği olan fenolik bileşenler içermektedir.
Zeytinyağı üretiminin yoğun
olarak yapıldığı yerlerde zeytinyağı atık
sularının bilinçsizce göl, akarsu, denizlere ya da toprağa verilmesi, çevre için son
derece zararlıdır. Zeytin karasuyunun L. Gibbosus karaciğeri üzerindeki etkilerini
histopatolojik yönden belirleyerek, karasuyun canlılar üzerindeki olumsuz etkilerine
ve karasu arıtımına dikkat çekmek amacıyla bu çalışma planlanmıştır.
Araştırmada çalışılan balıklar (Lepomis gibbosus) (20 adet) Topçam baraj
gölünden (Çine/Aydın) yakalandıktan sonra laboratuvarda %0.5lik zeytin karasuyu
içeren 50 L lik akvaryumlarda (25±1°C su sıcaklığında ve doğal fotoperiyotta) (3-5-7
gün) zeytin karasuyuna maruz bırakılmıştır. Balıklardan alınan karaciğer doku
örnekleri rutin ışık mikroskop histolojik preparasyon işlemlerinden geçirildikten
sonra elde edilen daimi preparatları ışık mikroskobunda (Olympus BX51) incelenip
değerlendirilmiştir [Fiksasyon; Saint Marie tespit solüsyonu ile +40C’de 24 saat,
dehidrasyon, bloklama, kesit alma, boyama; Hematoksilen- Eosin (Mayer’s),
Gomoritrikrom, Periodik asit Schiff (PAS)].
Karasu uygulaması sonucunda, her üç deneme grubunda, karaciğer
dokusunda göze hemen çarpan değişim, çok yaygın vakuoler oluşumlarla belirginleşen
steatoz (yağlanma), yer yer oldukça geniş fokal nekrozdur. Ayrıca geniş nekrotik
alanlarda hemoraji (kanama) odakları, tüm doku alanında damar duvarında bozulma
ve arter ve merkezi ven lümeninde eritrosit miktarında artma gözlenmiştir. Steatozis
sonucu olarak hepatositlerin normal şekillerini yitirdiği, karyoretik ve piknotik
yapıdaki nukleusların hücrelerin periferine çekildiği belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Zeytin atık suyu (karasu), Lepomis gibbosus, karaciğer,
histopatoloji.
118
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Puccinia calcitrapae DC. PAS MANTARININ TÜRKİYE’DE YETİŞEN Carduus L.
(ASTERACEAE) TÜRLERİ ÜZERİNDEKİ KONAKÇI DAĞILIMI VE YAYILIŞI
Şanlı KABAKTEPE1, Turan ARABACI2, Serkan KÖSTEKCİ1
1İnönü
2İnönü
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya;
Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Malatya;
[email protected]
Özet
Bu çalışma Türkiye’de yetişen Carduus L. (Asteraceae) cinsine ait türler
üzerinde hastalık etmeni olan Puccinia calcitrapae DC. pas mantarının konakçı dağılımı
ve yayılışını içermektedir. Çalışma konusunu İnönü Üniversitesi Herbaryumunda
(INU) bulunan ve Carduus cinsinin revizyonu kapsamında toplanan türler
oluşturmaktadır. Mantar sporları ışık mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu
(SEM) ile incelenmiştir.
Puccinia calcitrapae pas mantarının 10 farklı Carduus türü üzerinde yayılış
gösterdiği belirlenmiştir. Bu türler; C. acanthoides L., C. adpressus C.A.Mey., C.
argentatus L., C. candicans Waldst. & Kit., C. hamulosus Ehrh., C. lanuginosus Willd., C.
nutans L., C. onopordioides Fisch. ex M.Bieb., C. pycnocephalus L. s.l. ve C. rechingerianus
Kazmi’dir.
Puccinia calcitrapae pas mantarının Carduus rechingerianus türü üzerinde
yayılışı ilk kez bu çalışmada saptanmış ve bu mantar için yeni bir konakçı olduğu tespit
edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Asteraceae, Carduus, Pucciniales, Türkiye, Yeni Konak
119
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE’NİN TEK YILLIK Carduus L. (ASTERACEAE) TAKSONLARININ
KARYOLOJİK VE EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Serkan KÖSTEKCİ1, Osman GEDİK2, Yaşar KIRAN2, Turan ARABACI3
1İnönü
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya;
Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Elazığ;
3İnönü Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Malatya;
[email protected]
2Fırat
Özet
Bu çalışmada Türkiye’de yayılış gösteren Carduus L. cinsinin tek yıllık sekiz
taksonu karyolojik yönden incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar türlerin habitatlarının
ekolojik özellikleri ile karşılaştırılmıştır. Karyolojik çalışmalar için tohumlar
çimlendirilmiş ve kök uçlarından elde edilen meristematik doku hücrelerinde
kromozomlar gözlenmiştir.
Çalışılan taksonlarda somatik kromozom sayısı C. rechingerianus Kazmi için
2n = 2x = 22; C. argentatus L., C. acicularis Bertol. ve C. pycnocephalus L. subsp. albidus
(M. Bieb.) Kazmi için 2n = 2x = 28; C. pycnocephalus subsp. arabicus (Jacq. ex Murray)
Nyman ve subsp. breviphyllarius P. H. Davis için 2n = 2x = 34; C. nervosus K. Koch. için
2n = 2x = 50 ve C. pycnocephalus subsp. pycnocephalus için 2n = 2x = 62 olarak
belirlenmiştir. Carduus taksonlarının genellikle median bölgeli (m) ve submedian
bölgeli (sm), nadiren ise median noktalı (M) olduğu gözlenmiştir. Çalışılan taksonlar
ekolojik olarak step, su kenarı, yol kenarı, orman açıklıkları ve tarla kenarları gibi
habitatlarda, 185 ile 1865 m arasında yayılış göstermektedir.
C. nervosus ve C. pycnocephalus subsp. arabicus taksonlarının farklı
lokaliteden alınan örneklerinde kromozom sayılarının aynı, fakat karyotip özellikleri,
kromozom boy aralığı, total kromozom boyu (TKL) ve asimetrik indeksi (A1, A2) gibi
parametrelerde farklılık gösterdiği belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Carduus, Ekoloji, Habitat, Karyotip, Kromozom Sayısı
120
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GERİ DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI VE HALKIN ALGISI
Sebahat ŞEKER1, Hürriyet ÇIMEN2, Zehra Tuğba ABACI3, Banu KUTLU4
Serkan KÜKRER5
1Ardahan
Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Ardahan
Üniversitesi, Çıldır MYO, Turizm ve Otelcilik Programı, Çıldır, Ardahan
3Ardahan Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan
4Tunceli Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Tunceli
5Ardahan Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü,Ardahan
[email protected]
2Ardahan
Özet
Çevre kirliliğinin artması ve ekonomik kaynakların gün geçtikçe azalıyor
olması geri dönüşüm yönetiminin önemini arttırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde uzun
yıllardan beri bir davranış ve yaşam biçimi olmasına rağmen, ülkemizde halen
yeterince bilinmemekte ve uygulanmamaktadır. Bu çalışmanın amacı geri dönüşüm
yönetimi uygulayan ve uygulamayan illerdeki halkın geri dönüşüme bakış açılarını
belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda küme örnekleme yöntemi ile seçilen illerde
anket uygulanmıştır. Araştırmada geri dönüşümü başarı ile uygulayan ve uygulamayan
iller özellikle seçilmiştir. Yapılan t ve Anova testleri sonucunda katılımcıların
demografik özelliklerine ve seçilen illere göre algı ve davranışlarda anlamlı fark
görülmüştür. Elde edilen bulgulara göre katılımcıların çevre bilincinin yüksek olduğu
ancak geri dönüşüme yönelik davranışların yeterince gelişmediği tespit edilmiştir. Geri
dönüşüm davranışının gelişmesi için eğitim kurumlarında ders müfredatlarına dahil
edilmesi, toplum bilincinin arttırılması için seminerler, konferanslar yapılması ve yerel
yönetimlerce
geri
dönüştürülebilecek
atıkların ayrıştırılmasında
gerekli
düzenlemelerin yapılması önerilebilir.
Anahtar Sözcükler: Çevre kirliliği, Geri dönüşüm, Atık yönetimi
121
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ARDAHAN EKOLOJİK KOŞULLARINDA MEYVE YETİŞTİRİCİLİĞİ VE PROBLEMLERİ
Zehra Tuğba ABACI1, Emre SEVİNDİK2
1Ardahan
2Ardahan
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Ardahan
Üniversitesi Göle Meslek Yüksek Okulu, Süt ve Ürünleri Teknolojisi, Ardahan
[email protected]
Özet
Ardahan Türkiye’nin kuzey doğusunda yer almaktadır. İl genelinde meyve
üretimi için kullanılan 519.9 ha alan, toplam alanın % 0.61’idir. İlde meyve üretimi
Posof ilçesi ve Çıldır Kurtkale Havzası ile sınırlıdır ve elma, armut, kiraz, vişne, erik,
ceviz gibi ürünlerin üretimi yapılabilmektedir. Bölgede meyve yetiştiriciliğinde suni
gübreler ve ilaçlar kullanılmamaktadır. Yapılan araştırmalar meyvelerin aroma,
antosiyanin ve şeker oranlarının yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yörede meyve
bahçelerini sınırlayan ve meyve verimini azaltan en önemli coğrafik olaylar düşük
sıcaklık değerleri, ilkbahar geç donları ve dolu yağışlarıdır. Bunun yanı sıra sulama,
budama, mekanizasyon ve pazarlama sorunları da mevcuttur. Üreticilerin yeni
teknikler, gübreleme, sulama, ilaçlama, pazarlama vb. konularda, uzman kişilerce
bilinçlendirilmesi ve desteklenmesi, üretimde verimi ve kaliteyi artıracak aynı
zamanda ilin kalkınmasına katkıda bulunacaktır.
Anahtar Sözcükler: Ardahan, Meyve, Üretim, Problemler
122
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AKADEMİSYENLERİN ÇEVRECİ TUTUM VE DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ
Tuğba ÖZTÜRK YILDIRIM
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, İlk ve Acil Yardım Bölümü,
Zeytinburnu/İstanbul,
[email protected]
Özet
Başlangıçta insanoğlunun doğayla olan dostane ilişkisi, insanın toprağı işlemesini
öğrenmesiyle birlikte doğa karşısında üstünlüğünü hissetmesini sağlamış, sanayinin insan
hayatına girmesi sonucunda da tamamen egemenliğini ilan etmiştir. Zaman çevrenin
aleyhinde ilerlemiş, ozon tabakasının incelmesi, küresel ısınma, biyoçeşitliliğin azalması,
radyoaktif kirlilik gibi pek çok çevre sorunu ortaya çıkmıştır. Sayı ve türce artan bu
sorunlar bugün dünya da hem insanlar hem de diğer canlılar için ciddi birer tehdit unsuru
oluşturmaktadır.
Dünya da son iki yüzyıla bakıldığında çevre bilinci ve anlayışına yönelik
yaklaşımlar artmaya başlamıştır. Türkiye’de ise son otuz yılda, çevre sorunlarına yönelik
çeşitli adımların atılmasıyla büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. 1982 Anayasasıyla birlikte
yurttaşlara sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımıştır. 1983 yılında Çevre
Kanunu çıkartılmış; 1991 yılında ise Çevre Bakanlığı kurulmuştur. Doğal kaynakları
istismar edip aşırı kar amacı güden sanayi kuruluşlarına rağmen temiz bir çevre isteyen
duyarlı insanlar harekete geçerek çevrenin korunması için tepkilerini artarak göstermeye
başlamışlardır. Geriye dönmek isteyen insan doğayla eskisi gibi dost olabilmek adına
kaybettiği çevre bilincini nasıl yeniden kazanabileceğinin yolunu aramaktadır. Bu konu
dikkatleri çevre eğitimine çevirmiştir. Çevre eğitimi ile insanlarda bilinç ve farkındalık
oluşturmanın önemi Türkiye’de de Dünya da olduğu gibi sorgulanmaya başlamıştır.
Eğitim, araştırma, bilgi üretme, bilgiyi teknolojiye dönüştürme, toplumu yenileme,
sosyal değişmeyi analiz etme, danışmanlık yapma gibi görevleri olan üniversiteler, insanları
geleceğe hazırlayan kurumlardır. Bu konularda büyük sorumluluk taşıyan akademisyenler,
öğrencilerin çevreye karşı olan ilgilerini artırarak çevre duyarlılıklarını artırabilirler ya da
çevre dostu davranışlar sergileyerek rol model olabilirler.
Bu çalışmanın amacı, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nde eğitim veren akademik
kadronun çevreci tutum ve davranışlarını belirlemektir.
Anahtar Sözcükler: Çevre Sorunları, Çevreci Tutum, Çevre Dostu Davranışlar, Çevre
Eğitimi
123
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ
Cüneyt ULUTİN, Deniz TAŞKIN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu, İstanbul
[email protected]
Özet
Tahmin edilemeyen bir değişimin içindeki dünyada, araştırmalar ve
değerlendirmeler doğanın bütünlüğü göz önünde bulundurularak sürdürülmelidir.
Enerji, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri söz konusuyken ön plana çıkmaktadır.
Enerjinin sürdürülebilirliği konusundaki araştırmalar değişime uyum sağlamalıdır. Bu
nedenle çalışmada enerjinin sürdürülebilirliği tartışılacaktır.
Dünya üzerindeki enerji üretim merkezlerinin %80’i kömürden yararlanarak
insana bağlı üretilen CO2’in çoğunluğunu oluşturur. Hidroelektrik enerji üretim
merkezlerinin bunu dengelediği düşüncesi eskisi kadar destek bulmamaktadır.
Fosil yakıtlarına olan bağımlılığımızı atık ısısı bağımlılığına dönüştürmek yeni
eğilimlerden biridir. Bunun yanı sıra mikrobiyal nano-ürünler, güneş ve rüzgar enerji
kaynakları olarak gelecek vaat etmektedir.
Sonuçta toksik atıkların minimize edildiği, gürültünün olmadığı yenilebilir
enerji üretimi sürekliliği sağlamak için gereken ihtiyaçlardır.
Anahtar Sözcükler: enerji, CO2, sürdülebilirlik
124
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE EĞİTİMİ
Cüneyt ULUTİN, Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu, İstanbul
[email protected]
Özet
Sürdürülebilirliğin bir parçası da sağlıklı toplumdur. Çevresel vatandaşlığın
gelişmesi sürdürülebilir gelişimle iç içedir. Bu yüzden bilgi düzeyinin arttırılması
gereklidir. Çalışmada bu temellere dayanarak sürdürülebilir eğitim üzerine
tartışılmıştır.
Davranış değişikliği gerçekleştirilmek istenen kitle “sokaktaki adam”
olmalıdır. Paydaşlar ise hükümetler, özel sektör, uluslararası örgütler, medya ve
üniversitelerdir. Sürecin uygulanması yerelden küresele kadar geniş bir yelpazede yer
almalıdır. Bu aşamada çeşitli disiplinleri içeren yöntemler kullanılmalıdır.

Çok katmanlı,

Çok amaçlı,

Çok boyutlu,

Çok zamanlı,

Çoklu katılımlı
Sonuçta çok sayıdaki öğrenme engelleri ile çok sayıdaki farklı öğrenme
stratejilerini kullanarak mücadele etmek de çıkar yol olarak görülebilir.
Anahtar Sözcükler: çevre, sürdürülebilirlik, eğitim
125
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER
Cüneyt ULUTİN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu, İstanbul
[email protected]
Özet
Dünya üzerinde Kyoto anlaşmasına imza atan, ancak doğal kaynakları
yetersiz olan ülkeler vardır (Ör. Singapur). Yine de bu ülkeler CO 2 düzeyini azaltacak
şehir planlamalarını hedef edinmişlerdir.
Kalkınmakta olan ülkelerde şehirleşmedeki ve teknolojideki ilerlemeler CO2
miktarını artırır. Bu yazıda şehirlerin yapılanması esasında CO 2 düzeyinin azaltılması
tartışılmıştır. Binaların inşasında kullanılan malzemelerin üretiminde kullanılacak
magnezyum hidrat, magnezyum hidroksit gibi maddelerin geçirgenliği olan inşaat
malzemelerine (tuğla, blok, briket vb.) eklenmesi CO 2 ve karbonat emilimini sağlar.
Ayrıca bu özel malzemelerle binalar inşa edildiğinde ortaya çıkan atıkların azalması da
söz konusudur.
Sonuç olarak, sürdürülebilir şehirler gezegenimizdeki varlığımızın devamı
için gereklidir. Bu yüzden şehir planlaması dışında inşaat malzemesi seçimine de
önem verilmesi gerekmektedir.
Anahtar Sözcükler: magnezyum hidroksit, magnezyum hidroksit, şehir, CO2
126
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM
Cüneyt ULUTİN, Oğuz ÖZYARAL
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Zeytinburnu, İstanbul
[email protected]
Özet
Sürdürülebilir tasarım yaklaşımı dünyamızı ve üzerindeki canlıları yakından
ilgilendirmektedir. Kullanımı kolay, çevre üzerine olumlu etkileri olan, zaman ve
maliyet yönünden kazançlı bu yöntem eş zamanlı olarak çevreye yönelik
değerlendirmeler de sağlar. Bu çalışmada sürdürülebilir tasarım konusunda bir model
önerisi ve tartışması hedeflenmektedir.
Modelde ürünün tüm yaşam döngüsü göz önünde bulundurulmaktadır. Daha
az hammadde ve atıkla, düşük enerji kullanarak ürün elde etmek mümkün olmaktadır.
Bilgisayar yazılımı kullanarak çevresel dört belirteç üzerine odaklanma sistemin
esasını oluşturmaktadır. Karbon izleri, tüketilen enerji miktarı, su ve hava kirlenmesi
takip edilen ana girdilerdir. Bu sayede “yeşil” ürün ve pazarı elde etmek olası hale
gelmektedir. Bu, sistemin bir parçası haline geldiğinde, iş akışının doğal komponenti
olarak, üretici nakliyat, kaynak temini ve üretim aşamalarını çevre analizleri ile
beraber sürdürülebilecektir. Yaşam döngüsü takip edilerek modeller oluşturulup,
tasarımdan itibaren süreç takip edilmiş olacak ve bu koşullara uygun bir yazılım
kullanmak uygulama süreçlerine müdahale etme kolaylaşacaktır.
Sonuç olarak söylenebilir ki ürünün hammadde halinden, kullanılamaz atık
haline gelinceye kadar ki yaşam döngüsü çevreye etkiler yönünden sürekli kontrol
altında tutulmalıdır. Bu sayede üretim süreci kendini yenileme şansına sahip olacaktır.
Anahtar Sözcükler: sürdürülebilir, tasarım, ürün, yaşam döngüsü
127
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
YAPRAK İLAVELERİNİN Rosmarinus officinalis L. VE Myrtus communis L.
TOPRAKLARINDA KARBON MİNERALİZASYONUNA ETKİSİ
Ayşe ORHAN1, Nacide KIZILDAĞ1, Şahin CENKSEVEN1, Hüsniye AKA SAĞLIKER2 ve
Cengiz DARICI1
1Çukurova
2Korkut
Üniversitesi, Fen-Ed. Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balcalı / Adana,
Ata Üniversitesi, Fen-Ed. Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Karacaoğlan/Osmaniye
[email protected]
Özet
Bu çalışma antimikrobiyal etkisi bilinen Rosmarinus officinalis L. (Biberiye,
Lamiaceae) ile maki elemanı olan Myrtus communis L. (Mersin yemişi, Myrtaceae)
bitkilerinin toprak mikrobiyal faaliyetine etkilerinin karşılaştırılması amacıyla
gerçekleştirilmiştir.
Bu amaçla Çukurova Üniversitesi Kampüsünde (Adana) doğal olarak yetişen
R. officinalis ve M. communis bitkilerinin yaprakları toprak karbonu (1/1) ve 1/ 2’ si
oranında karbon içerecek şekilde ayrı ayrı topraklarına karıştırılıp karbon
mineralizasyonları belirlenmiştir.
Yaprak ilaveleri her iki bitkide de mikrobiyal faaliyeti arttırmış, bu artış 1/2
oranlı yaprak ilavelerinde 1/1 oranına göre daha fazla olmuştur. Her iki bitkinin
topraklarında tanık ile yaprak karıştırılmış toprakların karbon mineralizasyonları
arasındaki farklar anlamsız bulunmuştur. Sadece R. officinalis’de tanık toprağı ile 1/2
karbonlu yaprak karıştırılmış toprağın karbon mineralizasyonu arasında anlamlı fark
ortaya çıkmıştır (P<0.01).
Bitkisel materyallerin kökeni ve kalitesi mikrobiyal faaliyet için önemli olup
uygun bir enerji kaynağı olsalar bile içerdikleri etken bileşikler ve miktarlarının da
mikroorganizmalar için sınırlayıcı olabileceği açıktır.
Anahtar Sözcükler: Rosmarinus officinalis L., Myrtus communis L., Toprak karbonu,
Organik madde mineralizasyonu
128
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEŞİTLİ SİYANOBAKTERİYEL TÜRLERİN TOPLAM PROTEİN, KARBONHİDRAT VE
KLOROFİL-A İÇERİKLERİ ÜZERİNE HEKZAVALENT KROMUN ETKİSİ
Gülten ÖKMEN, Onur TÜRKCAN, Pınar ERDAL
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 48000, Kötekli /
Muğla, [email protected]
Özet
Bu çalışmanın amacı, 5 siyanobakteriyal türün klorofil-a, toplam
karbonhidrat ve protein içerikleri üzerine farklı krom konsantrasyonlarının (1,2580 mg/L) etkilerini araştırmaktır. Tüm siyanobakteriyal türlerin klorofil-a, toplam
karbonhidrat ve protein içerikleri spektrofotometrik metotla belirlenmiştir.
Anabaena sp. G01, G03 ve Synechocystis sp. GO8’ in fizyolojik parametreleri düşük
krom konsantrasyonunda (1,25- 2,5 mg/L) stimüle olmuştur. Ancak, 40 mg/L’ nin
üzerindeki krom konsantrasyonlarında tüm kültürlerin klorofil-a ve diğer
parametreleri tamamen inhibe olmuştur. Bu çalışma siyanobakterilerin krom
(VI)’a karşı toleransa sahip olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, Synechocystis sp.
GO8 en yüksek metal toleransına sahiptir.
Anahtar Sözcükler: Anabaena, Synechocystis, krom, protein, karbonhidrat, klorofil
129
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Paracentrotus lividus (LAMARCK, 1816) ‘DA SODYUM HİPOKLORİT’İN (NAOCL)
EMBRİYOTOKSİK VE SPERMİYOTOKSİK ETKİLERININ ARAŞTIRILMASI
Elif ARICA, Sibel HAYRETDAĞ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale
[email protected]
Özet
Bu çalışmada dezenfektan olarak kullanılan sodyum hipokloritin (NaOCl),
denizlere yapılan deşarjlardan dolayı olası akuatoksik etkilerinin araştırılması
amaçlanmıştır. Araştırmada deney hayvanı olarak deniz kestanesi Paracentrotus
lividus gametleri kullanılmıştır. Laboratuvar ortamında elde edilen gametler iki farklı
deneme ile uygulamaya maruz bırakılmıştır.
Uygulanan dozlar 0,01 mg/L, 0,05 mg/L, 0,1 mg/L, 0,2 mg/L, 0,25 mg/L, 0,5
mg/L ve 1 mg/L olarak belirlenmiştir. İki aşamalı olarak yürütülen çalışmanın ilk
aşamasında spermiyotoksisite değerlendirmesi yapılmış, sadece spermler NaOCl’ye
maruz bırakıldıktan sonra döllenme gerçekleştirilmiştir. Döllenmiş yumurta oranına
bakılarak yapılan incelemeler sonucunda, tüm dozlarda NaOCl’nin spermiyotoksik
etkisinin olduğu saptanmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasını embriyotoksisite
uygulamaları oluşturmaktadır. Bu aşamada NaOCl, gametlerin döllenmesi sonucu elde
edilen zigotlara uygulanmıştır. 72 saat sonra pluteus evresi sonucunda larvalar çeşitli
parametreler göz önünde bulundurularak (normal gelişmiş ve gelişimi gecikmiş
larvalar ile iskelet sistemi bozukluğu gösteren larvalar, pluteus safhasına ulaşmamış
embriyolar, ölü embriyo veya larvalar) değerlendirilmiştir. Denemelerin sonucunda
yapılan incelemelerde, artan konsantrasyonlarla birlikte iskelet sistemi
bozukluklarında artışın olduğu ve larval gelişimin genellikle gastrula evresinde
durduğu gözlenmiştir.
Sonuç olarak NaOCl’nin uygulanan dozlarda Paracentrotus lividus için
spermiyotoksik ve embriyotoksik olduğu ortaya konulmuştur (P ≤ 0,05).
Anahtar Sözcükler: Sodyum Hipoklorit, Paracentrotus lividus, Spermiyotoksisite,
Embriyotoksisite.
130
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İZMİR ÇİMENTO FABRİKASI BACALARINDAN ÇIKAN TOZLARIN ZEYTİN (Olea
europea L.) AĞAÇLARININ YAPRAK MEZOFİL TABAKASI ÜZERİNE ETKİLERİ
İlkay ÖZTÜRK ÇALI
Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Amasya,
[email protected]
Özet
Bu çalışma İzmir’in Bornova ilçesindeki Çimentaş çimento fabrikası
çevresinde bulunan zeytinliklerde gerçekleştirilmiştir. Fabrikadan 300 m ve 5 km
(kontrol) uzaklıklarda bulunan zeytinliklerden 04. 01. 2013 tarihinde taze yaprak
örnekleri alınmış ve alınan bu yaprak örnekleri laboratuar çalışmalarında kullanılmak
üzere % 70’lik alkolde fikse edilmiştir. Yapraktan jilet yardımıyla el kesitleri alınmış ve
alınan kesitler sartur reaktifinde boyanmıştır. Yaprağa ait mezofil tabakasını oluşturan
palizat ve sünger parankiması hücrelerinin en-boy ölçümleri, Leica dijital kamera
yardımıyla Leica ICC50 HD marka ışık mikroskobunda yapılmıştır. Yapılan ölçümler
sonucunda palizat ve sünger parankiması en-boy ölçümlerinin, fabrikaya 300 m
uzaklıktaki ağaçlardan alınan örneklerde kontrole göre azaldığı tespit edilmiştir.
Özellikle yapraktaki fotosentezin yoğun bir biçimde yapıldığı palizat parankiması
hücrelerindeki bu azalmanın, bitkinin fotosentezini olumsuz yönde etkileyebileceği
düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Çimento Tozu, Olea europea L., Yaprak, Mezofil.
131
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TIBBİ BİR TAKSON OLAN Ajuga orientalis L. (LAMIACEAE) TÜRÜNÜN KALİKS VE
KOROLLA ANATOMİSİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
İlkay ÖZTÜRK ÇALI, Arzu CANSARAN, Cengiz YILDIRIM
Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada tıbbi bir takson olan Ajuga orientalis L. (Lamiaceae) türünün
kaliks ve korolla anatomisi incelenmiştir. Bitki çiçeklenme döneminde iken
Amasya’nın Direkli kasabasından, 05.06.2012 tarihinde doğal populasyonundan
toplanmıştır. Taze olarak toplanan bitki materyalleri laboratuar çalışmalarında
kullanılmak üzere % 70’lik alkolde fikse edilmiştir. Kaliks ve korolladan elle enine
kesitler alınmış ve alınan kesitler sartur reaktifinde boyanmıştır. Kaliks ve korollaya
ait enine kesit tabaka kalınlıklarının ölçümü ile anatomik gözlemler Leica dijital
kamera yardımıyla Leica ICC50 HD marka ışık mikroskobunda yapılmıştır ve gerekli
kısımların fotoğrafları çekilmiştir. Kaliks ve korolladan alınan enine kesitlerde gerek
kalikste ve gerekse korollada alt ve üst epidermis üzerinde kutikula tabakası
bulunmaktadır. Ortadaki iletim demetlerinin etrafını geniş hücrelerarası alanlı
parankima hücreleri çevirmektedir. Hem kaliks ve hem de korollaya ait epidermis
hücrelerinin yüzeyinde salgı ve örtü tüyleri dikkati çekmektedir.
Anahtar Sözcükler: Ajuga orientalis L., Lamiaceae, Anatomi, Kaliks, Korolla.
132
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BAKIR HİDROKSİT UYGULAMASININ KİRAZ (Prunus avium L.) BİTKİSİNDE
POLEN FERTİLİTESİ ÜZERİNE ETKİLERİ
İlkay ÖZTÜRK ÇALI
Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Türkiye’deki kiraz üreticilerinin yaygın olarak kullandığı %53.8
Bakır Hidroksit etken maddeli bir fungisitin, kiraz (Prunus avium L.) bitkisinde polen
yapısı üzerine olası etkileri incelenmiştir. Çalışmada bir kontrol ve bir uygulama grubu
olmak üzere toplam 2 grup oluşturulmuştur. Uygulama grubundaki kiraz ağaçlarına
tatbik edilen fungisit uygulaması Amasya ilindeki kiraz üreticilerine göre üretici
dozunda (250 g/ 100 L su) yapılmıştır. Kontrol ile uygulama gruplarından toplanan
çiçekler % 70’lik alkolde fikse edilmiş ve bir kısmı da kurutulmuştur. Erimiş safraninli
gliserin jelatin ile hazırlanan polen preparatları Leica dijital kamera yardımıyla Leica
ICC50 HD marka ışık mikroskobunda incelenmiş ve her iki gruba ait polen fertilitesi
hesaplanarak gerekli kısımların fotoğrafları çekilmiştir. Çalışma sonucunda uygulama
grubuna ait polen fertilitesi yüzdesinin kontrol grubuna göre anlamlı bir biçimde
düşük olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Bakır Hidroksit, Fungisit, Prunus avium L., Polen, Fertilite.
133
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BAKIR HİDROKSİT UYGULAMASININ KİRAZ (Prunus avium L.) BİTKİSİNDE
STOMA YAPISI ÜZERİNE ETKİSİ
İlkay ÖZTÜRK ÇALI
Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Türkiye’deki kiraz üreticilerinin yaygın olarak kullandığı % 53.8
Bakır Hidroksit etken maddeli bir fungisitin, kiraz (Prunus avium L.) bitkisinde stoma
yapısı üzerine olası etkileri incelenmiştir. Çalışmada bir kontrol ve bir uygulama grubu
olmak üzere toplam 2 grup oluşturulmuştur. Uygulama grubundaki kiraz ağaçlarına
tatbik edilen fungisit uygulaması Amasya ilindeki kiraz üreticilerine göre üretici
dozunda (250 g/ 100 L su) yapılmıştır. Fungisit uygulamasından 1 hafta sonra kontrol
ile uygulama gruplarından toplanan taze yaprak örnekleri laboratuar çalışmalarında
kullanılmak üzere % 70’lik alkole konularak fikse edilmiştir. Yapraktan jilet yardımıyla
yüzeysel kesitler alınmış ve alınan kesitler sartur reaktifinde boyanmıştır. Stoma enboy ölçümleri, Leica dijital kamera yardımıyla Leica ICC50 HD marka ışık
mikroskobunda yapılmış ve gerekli kısımların fotoğrafları çekilmiştir. Çalışma
sonucunda uygulama grubuna ait stoma en-boy ölçüm sonuçlarının kontrolden farklı
olduğu görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Bakır Hidroksit, Fungisit, Prunus avium L., Stoma.
134
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TARIMDA PESTİSİTLERİN ÇEVREYE ETKİLERİ
İsmail GÜVENÇ1, Emine SARIÇİCEK1, Leyla ÖZDEMİR1, Gümüş Funda GÖKÇE2, Bekir
ŞAHİN2, Ahmet SEYREKBASAN3, Hikmet Y. ÇOĞUN1,
1Kilis
7 Aralık Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Kilis,
2Düzce Üniversitesi, Kaynaşlı MYO, Düzce
3Kilis Belediyesi Park ve Bahçeler Müd. KİLİS
[email protected]
Özet
Bu çalışmanın amacı, tarımsal uygulamaların (pestisid uygulamalar) çevreye
verdiği zararların incelemektir. Dünyada yaşanan hızlı değişim sürecine bağlı olarak
günümüzün yaşam koşulları da hızla değişmekte ve yeni sorunlar ve gereksinmeler
ortaya çıkmaktadır.
Yanlış ve bilinçsiz tarım faaliyetlerinden kaynaklanan birincil etkiler toprak
ekosistemlerinde görülmesine rağmen kirliliğe neden olan faktörlerin en yakın sucul
sistemleri de etkilediği bilinmektedir. Yoğun pestisit kullanımının sonucunda
gıdalarda, toprak, su ve havada kullanılan pestisitin kendisi ya da dönüşüm ürünleri
kalabilmektedir. Hedef olmayan diğer organizmalar ve insanlar üzerinde olumsuz
etkileri görülmektedir.
Toprak ve bitki uygulamalarından sonra toprak yüzeyinde kalan pestisitler,
yağmur suları ile yüzey akışı şeklinde veya toprak içerisinde aşağıya doğru yıkanmak
suretiyle taban suyu ve diğer su kaynaklarına ulaşabilirler. Eğim, bitki örtüsü,
formülasyon, toprak tipi ve yağış miktarına bağlı olarak taşınan pestisitler, bu sularda
balık ve diğer omurgasız su organizmalarının ölmesine; bu organizmalardaki pestisit
kalıntısının insanların gıda zincirine girmesi ve kontamine olmuş suların içilmesiyle
kronik toksisitenin oluşmasına neden olurlar.
Bu çalışmada aşırı ya da bilinçsizce kullanılan pestisitlerin insanlara, diğer
canlı organizmalara ve çevreye vermiş olduğu hasarlar ve zararların derlemesi
yapılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Tarımsal kirlilik, pestisit, çevre ve organizma zararlıları
135
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
O. niloticus’DA DİMETHOAT’IN BAZI ENZİM SİSTEMLERİNE TOKSİK ETKİLERİ
Hikmet Y. ÇOĞUN, S. Özge ÇAPAR, Rabia ÇAĞLAR, Kadir TAŞYÜREK, Büşra
TANRIVER, Senem ÖZDEMİR, Cem Baran ER, İpek ÇİMRİN, Emine SARIÇİCEK
Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kilis
[email protected]
Özet
Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi İşletmesinden temin edilen Kilis
7 Aralık Üniversitesi Hidrobiyoloji laboratuvarında adaptasyonu sağlayan O. niloticus
balıklarının Dimethoat LC50 (40 mg/L) düzeylerin farklı yüzdelerinde akut
toksisitesinde kan ve karaciğer dokularında ALT ve AST düzeylerine bakılmıştır.
Dimethoat’ın subletal konsantrasyonları (0.4, 4.0 ve 8.0 mg/L) etkisinde 24, 48 ve 96
saat maruz bırakılmıştır. Balık kan ve karaciğer dokusundaki ALT ve AST düzeyleri
spektrofotometrik yöntemlerle analizleri yapılmıştır.
Kan ALT ve AST düzeyleri önemli derecelerde subletal konsantrasyonlarda
artmıştır. Bu artışlar O. niloticus kanında ALT ve AST de yaklaşık olarak 2 kat olmuştur.
Karaciğer ALT ve AST düzeyleri önemli derecede subletal konsantrasyonlarda
artmıştır. Bu artışlar O. niloticus kanında ALT ve AST de yaklaşık olarak 2 kat olmuştur.
Yaptığımız bu çalışmada Dimethoat’ın O. niloticus balıklarında her bir sürede
artan derişimlere ve süreye bağlı olarak artma olmuştur. Sonuç olarak Dimethoat O.
niloticus kan ve karaciğer dokusunda AST ve ALT düzeylerini arttırma eğilimi
göstermiştir.
Anahtar Sözcükler: O. nilotius, Kan, Karaciğer, Dimethoat, ALT ve AST
136
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
MALATYA KAYISISI (Prunus armeniaca) VE KAYISI ÇEKİRDEKLERİNİN
ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİ
Yusuf ALAN, Ekrem ATALAN, Nurcan ERBİL, Filiz ZORVER, Gülşen KİYCAK ve Ayşe
İpek ÇİÇEK
Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Merkez / Muş,
[email protected]
Özet
Kayısı (Prunus armeniaca L.) Rosales takımının Rosaceae familyasının Prunus
cinsine aittir. Bu çalışmada, sağlık için oldukça faydalı bir besin türü olan kayısı
numunelerinin ve ondan elde edilen çekirdek ve kabuğun antimikrobiyal aktivitesi
araştırılarak, mikroorganizmalar üzerinde ne derecede etkili olduklarının tespiti
amaçlanmıştır.
Kayısının “Hacıhaliloğluoğlu, Kabaaşı, Soğancı, Hasanbey ve Hudayı” çeşitlerinin
islimli (kükürtlü), gün kurusu (kükürtsüz) ve taze numuneleri ve bunlara ek olarak
kayısı çekirdekleri ve kabukları Malatya Merkez, Kale, Hekimhan, Battalgazi ve
Yazıhan ilçelerinden toplanmıştır. Kayısı numunelerinden sulu ekstraktlar, kayısı
çekirdeği ve kabuklarından ise etanol ekstraktları hazırlanmıştır. Antimikrobiyal
aktivite tayini için test mikroorganizması olarak 6 bakteri ve 2 fungus kullanılırken,
kayısı numunelerinden elde edilen sulu ekstraktlar için oyuk agar metodu
kullanılırken, kayısı çekirdeği ve kabuklarından elde edilen etanol ekstratları için ise
disk difüzyon metodu kullanılmıştır.
Yapılan bu çalışmada elde edilen sonuçlara göre, genel olarak kayısının taze
meyvelerinden elde edilen sulu ekstraktlar test bakterilerine karşı çok daha etkili bir
antibakteriyel etki gösterirken, aynı numunelerin islimli ve gün kurusu örnekleri taze
numunelere oranla daha düşük oranlarda antibakteriyel etki sergilemiştir. Taze
numunelerin en fazla Klebsiella pneumoniae 13883 üzerinde etkili olduğu belirlenmiş,
en az antibakteriyel aktiviteyi ise Enterococcus faecalis ATCC 29212’e karşı
sergilemişlerdir. Ayrıca çalışma esnasında kullanılan numunelerin hiçbiri Candida
albicans ve Saccharomyces cerevisiae’ya karşı antifungal aktivite göstermemiştir.
Anahtar Sözcükler: Kayısı, ekstrakt, antimikrobiyal aktivite
137
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
MUŞ VE BİTLİS İLİNDE TOPLANAN BAL VE PROPOLİS ÖRNEKLERİNİN
ANTİBAKTERİYEL VE ANTİFUNGAL AKTİVİTESİ
Yusuf ALAN, Ekrem ATALAN, Nurcan ERBİL, Orhan BAKIR, Zümrete ORMAN ve Pelda
KANİK
Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Merkez / Muş,
[email protected]
Özet
Bal arıları tarafından üretilen bal, temel olarak karbonhidratların kompleks
karışımından oluşan doğal bir doymuş şeker solüsyonudur. Bunun yanı sıra minor
yapı taşları olan proteinler, enzimler (invertaz, glukoz oksidaz, katalaz, fosfataz),
amino ve organik asitler (glukonik asit, asetik asit vb.), lipidler, vitaminler (askorbik
asit, niasin, piridoksin vb.), uçucu kimyasallar, fenolik asitler, flavonoidler ve
karotenoidler gibi madde ve mineraller bulunmaktadır. Bu çalışmada kompleks bir
karışım olan bal ve arıların yuvalarını korumak için salgıladıkları propolisin
antibakteriyel ve antifungal aktiviteleri araştırılmıştır.
Çalışma esnasında Bingöl ve Bitlis illerinin merkez ve ilçelerinden toplanmış
olan 44 adet bal ve 3 adet propolis örneği kullanılmıştır. Bal numuneleri 37 °C’ye
ayarlanmış olan su banyosunda 2 saat bekletilerek akışkan hale getirildikten sonra
oyuk agar metodu ile çalışılmıştır. Propolis örnekleri ise etanol ile ekstrakte edildikten
sonra disk difüzyon metodu ile çalışılmıştır. Antimikrobiyal aktivite tayini için test
mikroorganizması olarak 6 adet bakteri ve 2 adet fungus kullanılmıştır.
Yapılan bu çalışmada elde edilen sonuçlara göre, Bingöl ve Bitlis’in farklı
kesimlerinden alınan bal örneklerinin test bakterileri üzerinde farklı seviyelerde
antibakteriyel etki gösterdiği; ancak Saccharomyces cerevisiae ve Candida albicans’a
karşı antifungal aktivite sergilemediği belirlenmiştir. Benzer bir durum propolis için
de söz konusudur. 3 adet propolis örneğinden elde edilen etanol ekstraktları tüm test
bakterilerine karşı değişik oranlarda antibakteriyel ekti sergilemiş, fakat antifungal
aktivite gözlenmemiştir.
Anahtar Sözcükler: Bal, propolis, ekstrakt, antibakteriyel ve antifungal aktivite
138
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ORTA KARADENİZ BÖLGESİ (SAMSUN/TÜRKİYE) ÇAYIR VE MERALARINDA Avena
sativa L.'NIN İSTİLACI/YABANCI TÜR OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Mustafa SÜRMEN1, Tamer YAVUZ2, Burak SÜRMEN3, Hamdi Güray KUTBAY4, Özgür
TÖNGEL5, Hakan YILMAZ4
1Iğdır
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 76000, Iğdır, Türkiye
Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 40200. Kırşehir, Türkiye
3Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü,
70200, Karaman, Türkiye,
4Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 55139, Samsun,
Türkiye
5Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı, 55000, Samsun, Türkiye
[email protected]
2Ahi
Özet
Bu çalışmada, Türkiye için istilacı/yabancı tür olarak tanımlanan Avena sativa
L. nın çayır ve meralardaki populasyon yoğunlukları araştırılmıştır. Tarımsal önemi
oldukça yüksek olan bu tür yeryüzünün birçok yerinde yaygın olarak yetiştirilmekte
ve dikkat edilmediği takdirde ise yayılış alanını oldukça genişletmektedir. Yayılma
potansiyeli yüksek olan bu türe son zamanlarda çayır ve meralarda sıkça
rastlanılmaktadır. Ülkemizde hayvan yeminin önemli bir kısmı çayır ve meralardan
doğal olarak karşılanmaktadır. Günümüzde bilinçsiz ve aşırı otlatma mera kalitesini
olumsuz yönde etkilemekte, son zamanlarda bununla beraber tarımı yapılan bazı bitki
türlerinin mera ve çayırlarımızda yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Ekolojik yönden
istilacı olma potansiyeli yüksek olan A. sativa gibi türler, çayır ve meraların floristik
kompozisyonunu etkileyip doğal yapısını tahrip ederek mera kalitesini düşürmektedir.
Ayrıca istilacı/yabancı tür olarak tanımlanan bu bitkilerin kontrolü doğal yapının
korunmasıyla yakından ilişkilidir. Bu nedenle bu türlerin yayılış alanları belirli zaman
aralıklarında gözlemlenmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Samsun İli'nde 106 çayır
ve merada yapılan gözlemler sonucu 3 çayır ve meralık alanda A. sativa'ya ait önemli
popülasyon yoğunluğu tespit edilmiştir. Ayrıca tespit edilen bölgelerin çevre ve
floristik kompozisyonları incelenerek türün yayılış özellikleri tespit edilmeye
çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Avena sativa, Samsun, Çayır-Mera, İstilacı/Yabancı tür, Floristik
kompozisyon
139
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BAZI BİTKİSEL YAĞLARIN DESMODESMUS (=SCENEDESMUS) SUBSPİCATUS İLE
FİTOTOKSİSİTESİNİN BELİRLENMESİ
Meltem BOYACIOĞLU, Hatice PARLAK, Özlem ÇAKAL ARSLAN, Muhammet Ali
KARAASLAN
Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, Temel Bilimler Bölümü, Bornova/İzmir
e-mail: [email protected]
Özet
Beslenme, tıbbi tedavi ve kozmetik endüstrisinde yoğun kullanımı söz konusu
olan Biberiye, Okaliptüs, Üzüm Çekirdeği, Kekik, Çay ağacı, Buğday özü yağlarının
ekolojik olarak ve sucul ortam üzerine etkileri konusunda bilimsel çalışma
bulunmamaktadır. Bu amaçla besin zincirinde ilk trofik seviyeyi oluşturan yeşil alg
Desmodesmus (= Scenedesmus) subspicatus türü ile kısa süreli fitotoksik etkinin
belirlenmesi için standart test protokolü (OECD 201 Algal Büyüme İnhibisyonu
kullanılmıştır. Bitkisel yağ örnekleri test ortamına belirli konsantrasyonlarda
eklenerek tes D. subspicatus’ un büyümesi üzerine etkile ışık mikroskobunda
Neabauer sayma kamarası ile hücre sayısının hesaplanması ile belirlenmiştir. Elde
edilen sonuçlara göre, yağ örneklerinin algal büyümeyi tüm konsantrasyonlarda
kısıtladığı belirlenmiştir (p<0.005). Bu çalışma ile; sucul ortam üzerine etkileri
hakkında bilimsel veri eksikliğine sahip bitkisel yağların tatlı su algi üzerine etkileri
belirlenerek bilimsel çalışmalara katkı sağlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Biberiye, Okaliptüs, Üzüm Çekirdeği, Kekik, Çay ağacı, Buğday
özü, Algal Büyüme testi
140
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ORTA KARADENİZ (SAMSUN/TÜRKİYE) ÇAYIR VE MERALARINDA TESPİT EDİLEN
Cuminum cyminum L. TÜRÜNÜN İSTİLACILIK POTANSİYELİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Mustafa SÜRMEN1, Tamer YAVUZ2, Burak SÜRMEN3, Özgür TÖNGEL4, Hamdi Güray
KUTBAY5, Hakan YILMAZ5
1Iğdır
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 76000, Iğdır, Türkiye
Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 40200. Kırşehir, Türkiye
3Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü,
70200, Karaman, Türkiye
4Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı, 55000, Samsun, Türkiye
5Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 55139, Samsun,
Türkiye
[email protected]
2Ahi
Özet
Bu çalışmada, ülkemizde genellikle Ege ve Karadeniz Bölgesinde tarım
(baharat) bitkisi olarak yetiştirilen Cuminum cyminum L. türünün istilacılık potansiyeli
değerlendirilmiştir. Ülkemizde hayvan yeminin önemli bir kısmı çayır ve meralardan
doğal olarak karşılanmaktadır. Günümüzde ise bilinçsiz ve aşırı otlatma mera
kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bununla birlikte son zamanlarda yapılan
tarımsal uygulamalar bazı bitki türlerinin mera ve çayırlarda giderek çoğalmasına
neden olmuştur. Ekolojik yönden istilacı olma potansiyeli yüksek olan türler, çayır ve
meraların doğal vejetasyonunu etkilemekte ve kalitesini düşürmektedir. Bu nedenle
bu türlerin yayılış alanları belirli zaman aralıklarında gözlemlenmeli ve gerekli
önlemler alınmalıdır.Samsun İli'nin çayır ve meralarında yapılan gözlemler sonucu C.
cyminum'a ait önemli popülasyon yoğunluğu tespit edilmiştir. Ayrıca tespit edilen
bölgenin çevre ve floristik yapısı incelenerek türün yayılış özellikleri tespit edilmeye
çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Cuminum cyminum, Samsun, Çayır-Mera, İstilacılık, Floristik
kompozisyon
141
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇANKIRI İLİNDE YAŞAYAN Pseudepidalea variabilis POPULASYONUNUN
YAŞ VE BÜYÜME ÖZELLİKLERİ
Abdullah ALTUNIŞIK, Nurhayat ÖZDEMİR
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Rize
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Bufonidae (Amphibia) familyasına ait bir Pseudepidalea
variabilis populasyonundan toplam 57 (29 dişi, 28 erkek) örnek kullanılmıştır.
Yakalanan örnekler bayıltılarak vücut boyları (SVL: burun ucu-kloak arası mesafe)
dijital kumpas kullanılarak ölçülmüş ve sağ arka ayaktaki en uzun parmak disekte
edilerek %96’lik alkol içerisine konularak saklanmıştır. Boyanmış kemik enine
kesitlerinde yaş halkalarının sayılması esasına dayanan iskelet kronolojisi yöntemi
kullanılarak populasyonun yaş yapısı ve bazı büyüme parametreleri belirlenmiştir.
Elde edilen tüm veriler SPSS programı ile analiz edilerek sonuçlar yorumlanmıştır.
Kemik enine kesitlerinde hazırlanan preparatların hepsinde büyüme halkaları
net bir şekilde sayılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda dişilerin vücut boyları ortalama
70,41 mm, erkeklerinki ise 60,42 mm olarak bulunmuştur. Eşeysel olgunluğa erişme
yaşı dişi ve erkek bireyler için ortalama 2 yaş olarak belirlenmiştir. Erkek bireylerin
yaşı 4-10 arasında değişirken, dişilerin yaşı 4-11 arasında değişmektedir. Yapılan
istatistiksel analizler sonucunda, iki cinsiyet arasında hem ortalama yaş hem ortalama
vücut uzunluğu bakımından istatitiksel olarak önemli bir fark bulunmamıştır.
(Independent sample t testi, yaş; t =0,203, df=55, p>0,5, boy; t= 0,439, df=55, p>0,5).
Yapılan korelasyon analizi sonucunda hem erkek hem de dişi bireylerin yaşı ile boyu
arasında önemli bir ilişkinin olduğu sonucuna varılmıştır (erkek, r=0.947, p<0.001;
dişi, r=0.942, p< 0.001).
Türkiye’de İç Anadolu bölgesinde yaşayan Pseudepidalea variabilis
populasyonunda ilk kez yaş ve büyüme parametreleri incelenmiş ve diğer bölgelerle
karşılaştırma fırsatı bulunmuştur.
Anahtar Sözcükler: Pseudepidalea variabilis , İskelet kronolojisi, Türkiye, Çankırı
142
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AÇIKTA SATILAN SÜTLERDEKİ MİKROBİYOLOJİK KİRLİLİK VE İNSAN SAĞLIĞINA
ETKİLERİ
Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Derya İŞLER, Fatma AVAN
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Ülkemizde açıkta süt satıcılığı yoğun olarak yapılmakta ve sokak sütü olarak
tabir edilmektedir. Sokak sütünün içme sütü olarak evde kaynatılarak kullanılması;
çiğ sütün çeşitli hilelere maruz bırakılmasını teşvik etmekte, çiğ sütün tüketiciye
ulaşıncaya kadar geçen taşıma sürecinde toplam bakteri yükünü artırmakta, bunun
sonucu bakterilerin metabolizma artığı olan ısı ile yok edilemeyen toksinlerin
oluşmasına neden olmaktadır. (Arsan 1989).
Sokak sütü kullanımının temel nedeni fiyatının düşük olmasıdır. Türkiye’de
üretilen sütün %40’ı herhangi bir işleme tabi tutulmadan çiğ süt olarak tüketiciye
ulaşırken, %60’ı ambalajlı süt olarak satılmaktadır. Açık sütün tercih edilme
sebeplerinden en belirgin olanı, bu sütlerin paket sütlere göre daha taze, doğal ve
katkısız olduğunun düşünülmesidir. Tüketici açıktan aldığı sütte bulunan
mikroorganizmaların sütü kaynattıktan sonra yok olacağına inanmaktadır. Sütün
kaynatılmasıyla sadece mikroorganizmaların üremesi durdurulmaktadır. Tüketicilerin
büyük bir kısmı, işlenmiş sütlere fabrikalarda yapılan işlem esnasında dayanıklılığı
sağlamak amacı ile antibiyotik, antiseptik maddelerin katıldığına ve kullanılan ambalaj
malzemesinin kanser yapıcı özelliğinin olduğuna inanmaktadır. Oysaki işlenmiş sütler
hiçbir şekilde katkı maddesi içermemekte ve kimyasal bileşimleri Türk Gıda
Kodeksine uymak zorunda olduğundan dolayısıyla tüketici hakları da korunmuş
olmaktadır (Tüsedad 2011).
Açık süt, ciddi anlamda halk sağlığını tehdit etmekte ve tüketiminin
durdurulması gerekmektedir. Sonuç olarak bu çalışmada açıkta satılan sütlerdeki
mikrobiyolojik kirliliğe ve insan sağlığına etkilerine değinilerek bu konuya dikkat
çekilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Sokak sütü, Mikrobiyolojik Kirlilik, Bakteri, Sağlık riskleri
143
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TARIM ÜRÜNLERİNDE GIDA GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDEN Aspergillus flavus’UN
MOLEKÜLER KARAKTERİZASYONU
Edibe ÖZGÜN, Canan CAN, Feyza Nur KAFADAR, Okan Kamil SARPKAYA
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Ülkemizde ekonomik değere sahip tarım ürünlerinin ihracatını engelleyen
aflatoksin, Aspergillus türleri tarafından üretilmektedir. Bu amaçla aflatoksinin önemli
üreticilerinden birisi olan Aspergillus flavus’un moleküler karakterizasyonu
yapılmıştır.
Çalışma kapsamında TÜBİTAK MAM’dan temin edilen Aspergillus flavus
(MAM/MRC327) izolatı kullanılmıştır. Gelişen miselyumlar DNA izolasyonlarında
kullanılmıştır. A. flavus’un moleküler tanısı için aflatoksin sentezinden sorumlu olan
aflR, ve ITS1-5.8S rDNA-ITS2 genleri kullanılmıştır. Elektroforez işlemlerinden sonra
oluşan bantlar bilgisayarlı jel dökümentasyon ve görüntüleme sisteminde
fotoğraflanmıştır.
Çalışmaya Aspergillus flavus (MAM/MRC327) izolatı dahil edilmiştir. aflR ve
ITS amplikonlarında yapılan PZR-RFLP ile A. flavus’un bant profili çıkarılmıştır. A.
flavus’ un ITS bölgesinin çoğaltıması sonucu 595 bç bölge HhaI ile kesimi sonucu
89,143 ve 184 bç olmak üzere üç bant elde edilmiştir. aflR bölgesinin PZR sonrası
oluşan 796 bç bölge HincII enzimi ile A. flavus’ da iki bölgeyi keserek 161, 250 ve 385
bç büyüklüğünde üç bant oluştururken PvuII enzimi ile A. flavus’ da tek bölgeyi
keserek 144 ve 652 bç iki bant oluşturmuştur. Sonuç olarak; bu çalışmayla Aspergillus
flavus’un moleküler karakterizasyonu yapılmıştır. Tarım ürünlerinde gıdalar için risk
oluşturan Aspergillus flavus’un tespitinin yapılmasıyla, gıdalarda güvenlik
oluşturularak insan sağlığının korunması sağlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Aspergillus flavus, aflatoksin, moleküler karakterizasyon, gıda
güvenliği
144
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ANTEP FISTIĞININ (Pistacia vera L.) MEYVE KALİTESİ VE GIDA GÜVENLİĞİNE
ZARAR VEREN Aspergillus TÜRLERİNİN MORFOLOJİK TANISI
Edibe ÖZGÜN, Canan CAN, Feyza Nur KAFADAR, Okan Kamil SARPKAYA
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Antep fıstığı doğal olarak yayılmaktadır.
Antep fıstığının Aspergillus türleri tarafından kontamine olması, ürün kalitesini
azaltmakta ve uluslar arası pazarda alıcı bulmasını zorlaştırmaktadır. Bu çalışmada
antep fıstığında aflatoksin üreten Aspergillus türlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Aspergillus spp izolatları Gaziantep, Şanlıurfa, Batman, Mardin, Kilis,
Kahramanmaraş ve Adıyaman illerinden elde edilmiştir. Ayrıca TÜBİTAK MAM’dan
temin edilen Aspergillus flavus (MAM/MRC327) izolatı kontrol olarak kullanılmıştır.
Antepfıstığı ağaçlarından Aspergillus spp izolasyonları yapılmıştır. İnfekteli dokular
Patates Dekstroz Agar (PDA) veya Czapek Dox (CZ) ortamları üzerinde 25 oC’de
kültüre alınarak 7 gün sonunda gelişen fungus kolonileri tek spor izolasyonlarını
takiben, koloni rengi, büyüklüğü, konidiofor morfolojisi, spor büyüklüğü ve şekli gibi
özellikler açısından incelenerek Aspergillus spp olarak belirlenmiştir. AFPA ortamında
Aspergillus spp. tanısı konmuş olan türlerin ortamda renk meydana getirdiği
Aspergillus niger’de ise renk oluşmadığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak, antep fıstığının
gıda güvenliğini tehdit eden Aspergillus türlerinin kanserojen olan aflatoksini ürettiği
saptanmıştır. Bu nedenle, antepfıstığında kaliteyi düşüren ve insan sağlığını tehdit
eden bu türlerin tanısı önem teşkil etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Antepfıstığı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Aspergillus, Aflatoksin,
AFPA.
145
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ATIKLARIN GERİ DÖNÜŞÜMÜYLE ÇEVREYE VE ÜLKE EKONOMİSİNE KATKILARI
Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Nagihan ŞAHİN, Yağmur KAR
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
İnsanoğlu tarafından tüketilen atıklardan, değerlendirilebilen atıklar çeşitli
fiziksel veya kimyasal işlemlerle ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim
sürecine dâhil edilmesine geri dönüşüm denir. Geri dönüşebilen maddeler; cam, kağıt,
alüminyum, plastik, piller, motor yağı, akümülatörler, beton, organik atıklar ve
elektronik atıklardır.
Tabii kaynakların sınırsız olmadığı, dikkatlice kullanılmadığı takdirde bir gün
bu kaynakların tükeneceği şüphesizdir. Kaynak israfını önlemenin yanında, hayat
standartlarını yükseltme çabaları ve ortaya çıkan enerji krizi ile bu gerçeği gören
gelişmiş ülkeler atıkların geri kazınılması ve tekrar kullanılması için yöntemler aramış
ve geliştirmişlerdir. Aynı gerçeğin ışığı altında Avrupa Ekonomik Topluluğu üye
ülkelerde atıkların geri kazanılması şartını getirmiştir. Ülkemizde de aynı doğrultuda
altyapı çalışmaları sürmekte ve yeni yönetmelik ve tebliğler ile düzenlemeler hayata
geçirilmek üzeredir (Sevencan F, 2007)
Tüketilen maddelerin tekrardan geri dönüşüm halkası içine katılabilmesi ile
öncelikle hammadde ihtiyacı azalır. Böylece insan nüfusu ile paralel olarak artan
tüketimin doğal dengeyi bozması ve doğaya verilen zararın önüne geçilebilmektedir.
Yeniden dönüştürülebilen maddelerin tekrar hammadde olarak kullanılması büyük
miktarda enerji tasarrufunu sağlamaktadır. Sonuç olarak bu çalışmada, atıkların geri
dönüşümüyle çevresel etkilerinin azaltılarak, bu konuda tedbirler alınması
gerektiğinin vurgulanması ve insanların bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Geri Dönüşebilen Maddeler, Atıklar, Çevre kirliliği, Ülke Ekonmisi.
146
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVRE KİRLETİCİLERİNDEN ASİT YAĞMURLARININ CANLILAR ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ
Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Ayhan TURAN, Nagihan ŞAHİN
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme, ısınma ve enerji amaçlı fosil yakıt
kullanımı, yoğun trafik, volkanik ve endüstriyel faaliyetler sonucu oluşan
kükürtdioksit, azot oksit, sanayide kullanılan klor, amonyak, karbondioksit ve metan
gibi gazlar, kimyasal ve biyolojik silahlar, tarımsal ilaçlar ile ürettiği oksijenle havanın
temizlenmesini sağlayan ormanların çeşitli yolarla yok edilmesi havayı dolayısıyla
dünyayı kirletmektedir. Bu kirletici maddeler iki ile yedi gün havada asılı kalabildikleri
gibi reaksiyonlara girebilir ve rüzgarlarla yüzlerce kilometre uzağa taşınabilirler.
Çeşitli yanma olayları sonucu havaya karışan gazlar atmosferdeki su molekülleri ile
birleşerek sülfüroz asit, sülfürik asit ve nitrik asit gibi asitleri oluştururlar. Bu asitleri
içeren ve yeryüzüne inen yağışlara asit yağmurları denir. Kirleticiler, kuru ve yaş asit
depolaması şeklinde yeryüzüne inerler. Atmosferde oluşan bu ürünler yeryüzüne
yağışlarla çözünmüş halde taşınırsa buna yaş depolama, sis içinde aerosol şeklinde
taşınırsa buna da kuru depolama denmektedir (Kant C. ve Kızıloğlu T, 2002).
Asit yağmurları göllere, nehirlere, okyanuslara, ormanlara, yerleşim ve tarım
alanlarına yağar. Bu yağışlar yerüstü ve yer altı sularını kirletmekte, birçok canlı
türünü yok etmekte, tarım alanlarını, doğal örtüyü, yerleşim birimlerini tarihi eserleri
tahrip ederek canlı cansız her şeye zarar vermektedir (Veziroğlu, 1998; Anonim b,
2003).
Bu çalışmada, asit yağmurlarının tüm canlılar (toprak ve su özelliklerine,
doğal hayata, bitki, hayvan ve insan sağlığına) üzerindeki etkileri incelenerek bu
konuda yapılan çalışmalar derlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Asit yağmurları, Çevre kirleticileri, Canlılar, Ekolojik kirlilik.
147
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVRE KİRLİLİĞİYLE MÜCADELEDE; ALTERNATİF TARIM UYGULAMALARI;
ORGANİK TARIM ÖRNEĞİ
Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Abdurrahman ESEN, Yahya EKMEKÇİ
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Organik tarım, çevresel ve ekonomik olarak sürdürülebilir tarımsal üretim
sistemini oluşturmayı amaçlayan bir yaklaşım olarak tanımlanmaktadır. Organik
tarımda biyolojik mücadele çok etkilidir. Günümüzde konvansiyonel tarımda üretim
artışına yönelik aşırı miktarda sentetik ve kimyasal girdi kullanımı sonucu çevre
kirliliği önemli boyutlara ulaşmıştır. Çevre kirliliği; toprak, bitki, hayvan ve insan
arasındaki yaşam zincirinde tüm canlılara ulaşabilmekte ve hayatı olumsuz yönde
etkilemektedir.
Organik tarım ile çevre ve insan sağlığı ile doğal kaynakların korunması,
biyolojik çeşitliliğin sağlanması, bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi, sentetik
kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını engelleyerek
çevreyi olumsuz etkilerinden korunmak, organik ve yeşil gübreleme, münavebe,
toprak ve gen kaynakları erozyonunu önlemek, yenilenebilir enerji kaynaklarını
kullanmak ve enerji tasarrufu yapmak, bitkinin direncini artırmak, biyolojik
mücadelede doğal düşmanlardan faydalanmak, ekonomiyi desteklemek ve üretimde
sadece miktar artışını değil aynı zamanda ürün kalitesinin de arttırması
amaçlanmaktadır.
Dünya’da toplam 30.4 milyon hektar alanda sertifikalı organik tarım
yapılmaktadır (Anonymous, 2008a). Sonuç olarak bu çalışmada, organik tarıma
değinilerek çevre kirliliğinin azaltılması için organik tarımın arttırılmasının önemi
vurgulanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Organik tarım, Çevre kirliliği, Biyolojik Mücadele
148
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GAZİANTEP’TE ATIK SULARLA SULANAN TARIM ALANLARINDA SODYUM (NA)
MİKTARLARININ MEVSİMSEL DEĞİŞİMİ
Feyza Nur KAFADAR
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Gaziantep’te bazı tarım alanlarında sulama suyu olarak evsel ve sanayinin
atık suları kullanılmaktadıır. Bu çalışmada, bu sularla sulanan tarım alanlarından su,
toprak ve sediment örnekleri alınarak Na miktarlarının mevsimsel değişiminin
belirlenmesi amaçlanmıştır. Materyalimizi oluşturmak üzere, 14 farklı istasyon
belirlenmiş, her istasyondan belli mevsimlerde su, toprak ve sediment örnekleri
alınarak biyokimyasal analizler yapılmıştır.
Toprak, su ve sediment örneklerinde Na miktarları yaş yakma metodu ile
atomik absorbsiyon spektrofotometresi kullanılarak belirlenmiştir. Elde edilen
bulgulara göre; su örneklerinin Na derişimleri 3635-10910 ppb düzeylerinde olduğu
bulunmuştur. Toprak örneklerinin Na derişimlerinin 59-346 ppm arasında değiştiği
bulunmuştur. Sedimentlerde 76-336 ppm düzeylerinde olduğu belirlenmiştir. APHA
(1998)’e akarsulardaki Na derişiminin 6.3 ppm olduğu belirtilmiştir.
Toprak, su ve sedimentteki en yüksek Na miktarları sonbahar ve kış
mevsiminde belirlenmiştir. Sediment örneklerinin mevsimsel Na miktarları
incelendiğinde; sonbaharda toplanan sediment örneklerinin Na miktarları 136-329
ppm, kış ayında 129-336 ppm, ilkbaharda 76-235 ppm ve yaz mevsiminde ise 93-179
ppm düzeylerinde olduğu belirlenmiştir. Genel olarak incelendiğinde sonbahar ve kış
mevsimlerinde daha yüksek Na derişimleri belirlenmiştir. Nedeninin ise; toprakların
yıkanmasından kaynaklanıyor olabileceği düşünülmektedir. Bu alanlarda yetişen tarım
bitkileri bu elementce kirlenmekte çevre kirliliğnin yanı sıra insan sağlığı için de
riskler oluşturmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Gaziantep, Tarım alanları, Na miktarları, Çevre kirliliği.
149
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GDO’LU ÜRÜNLERİN ÇEVREYE VE CANLILAR ÜZERİNE ETKİLERİNE BİR BAKIŞ
Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Ayhan TURAN, Hatice POLATBİLEK
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Son yılların önemli tartışmalarından biri genetik olarak değişikliğe uğratılmış
organizmalardır. Biyoteknolojik yöntemlerle, kendi türü dışındaki bir türden gen
aktarılarak, belirli özellikleri değiştirilen bitki hayvan ya da mikroorganizmalara,
transgenik ya da genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) adı verilmektedir.
Bir
organizmadaki
genler
parçalanabilmekte,
kopyalanabilmekte,
üretilebilmekte ve başka bir organizmaya nakledilebilmektedir. GDO’ların potansiyel
yararları ve riskleri bulunmaktadır. Potansiyel yararları; gıda üretiminin ve kalitesinin
artırılması, daha bol miktarda ürün elde edilmesi, raf ömrü uzun ürün elde edilmesi,
aşı ve ilaç üretimi, hastalık, stres ve pestisit, herbisit ve virüslara karşı biyolojik
savunma, bitkilerde lezzet ve dayanıklılığı arttırma olarak sayılabilmektedir. Bu
şekilde dünyadaki açlık ve yoksullukla da mücadelede önemli bir araç olacağı ileri
sürülmektedir. GDO’ların potansiyel risklerine bakıldığında ise; biyoçeşitlilik sorunu
başta sayılabilmektedir. İnsan sağlığı için riskler taşımaktadır. Alerjik, patolojik,
toksikolojik ve kanserojenik etkileri henüz bilinmemektedir. Bitkisel üretimde verim
artışı gerekçesiyle uygulanan suni gübreler ve kimyasallarla zararlı kontrolü; toprak,
su ve hava kirliliğini de beraberinde getirmektedir. Toprağın verimi düştükçe, çiftçi
her geçen yıl daha da fazla ilaç ve gübre kullanmaya yönelmiştir (Çelik, V., Balık, D.,
2007). Dolayısıyla çevre içinde tehlikeler oluşmaktadır. Dünyada GDO'lu olarak, soya,
mısır, kolza ve pamuk patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı
üretilmektedir. Sonuç olarak, bu çalışmada GDO’lu yarar ve zararlarına değinilerek bu
konuya dikkat çekilmesi amaçlanmış ve bu konuda insanların bilinçlendirilmesi
amaçlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: GDO’lu Ürünler, Çevre Kirliliği, Sağlık Riskleri.
150
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GIDA KATKI MADDELERİNİN GIDA GÜVENLİĞİNE VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ
Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Ayşegül YAŞAR, Derya İŞLER
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Gıda katkı maddeleri, tek başına gıda olarak tüketilmeyen, ürünün işlenmesi,
ambalajlanması, depolanması ile ilgili olarak ve ürünün tat-koku-görünüş-yapı ve
diğer niteliklerini korumak, düzeltmek, veya istenmeyen değişikliklere engel olmak
amaçlarıyla gıda ürünlerine katılımlarına izin verilen, ve kalıntı veya türevleri mamul
maddede kalan kimyasal madde veya maddeler karışımıdırlar (Karaali A., 2006).
Kullanım amaçlarına göre; Raf ömrünü uzatan katkı maddeleri, duyusal özellikleri
modifiye eden katkılar, beslenme değerini düzenleyiciler ve işlem yardımcı maddeler
diye temel olarak sınıflandırılmaktadır.
AB ortak mevzuatında gıda katkı maddeleri tatlandırıcılar, renklendiriciler,
renklendiriciler ve tatlandırıcılar dışındaki gıda katkı maddeleri olarak 3 ana başlık
altında gruplandırılmıştır. Gıda katkı maddeleri doğal, doğala özdeş veya yapay
olabilir. Bu çalışmada gıda katkı maddelerinin gıda güvenliğine ve insan sağlığına
etkileri araştırılarak, bu konuda yapılan çalışmalar derlenmiştir.
Gıda katkı maddeleri insan sağlığına zararlı olmamalı ve bu yasalarla belirlenmiş
olmalıdır. Kullanımında teknolojik zorunluluk bulunmalıdır. İzin verilen besinlerde ve
izin verilen miktarlarda kullanılmalıdır. Besinin besin değerini azaltmamalıdır
(Yurttagül M, 2008). Sonuç olarak; Gıda katkı maddeleri uluslararası standartlar
dikkate alınarak hazırlanan “Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği” ne göre kullanılmalıdır.
Günümüzde GKM'leri tüketiminden kendimizi tamamen soyutlamamız mümkün
değildir. Bu maddeler uygun miktarda kullanılarak tehlikeleri olabildiğince minimuma
indirmektir.
Anahtar Sözcükler: Gıda katkı maddeleri, Gıda güvenliği, İnsan sağlığı,
151
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
PESTİSİTLERİN VE KALINTILARININ ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ
Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Ayşegül YAŞAR, Edibe ÖZGÜN, Ömer Faruk KIPIRTI
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Pestisitler; bitkilere zarar veren hastalık etmenleri, zararlılar ve yabancı otları
yok eden kimyasal bileşiklerdir. Pestisit kalıntıları; bir gıda, zirai ürün veya hayvan
yeminde pestisit kullanımı sonucu kalan herhangi bir madde veya maddeler grubudur.
Bu terim, pestisitlerin dönüşüm ürünleri, metabolitleri, reaksiyon ürünleri ve
toksikolojik önemi olabilen tüm pestisit türevlerini içerir. Bu zirai mücadele ilaçları
gerektiği zamanda doğru miktarlarda kullanılmadığı zaman çevre ve insan sağlığını
olumsuz etkileyecek sonuçlara yol açmaktadır.
Toprak fauna ve florası da pestisitlerden zarar görmektedir. Bu kimyasal
maddeler organizmaların dokularına nüfuz etmektedir. Kuşlar ve balıklar, ikincil ve
üçüncül tüketici varlıklar, bu tür kimyasal maddeleri bünyelerinde konsantre ederek
zarara uğramaktadırlar (Haktanır ve Arcak, 1998). Pestisitler belirli canlı türlerini
çeşitli yollar ile etkilerler. Pestisitin doğrudan etkisi deri, solunum veya pestisit ile
bulaşmış gıda maddelerinin alınması ile olmaktadır. Pestisitlerden kullanma sırasında
buharlaşma özelliğinde olanlar solunumla, diğerleri de deri yoluyla bünyeye
girmektedirler (Haktanır ve Arcak,1998). Pestisitler kullanıldığında etkisini bir süre
sonra yitirmekte ve tekrar ilaçlama yapılmaktadır. Bu işlem bir iki defa tekrarlanınca
ürün üzerinde bir kısım kalıntı kalmaktadır. Bu insan ve çevre sağlığı bakımından
problem oluşturmaktadır (Delen ve ark., 2005; FAO, 1993). Pestisitler vücutta birikim
yaparak toksisite göstermektedirler. (Gürcan, 2001). Bu çalışmada; pestisit ve
kalıntılarının çevreye ve insan sağlığına olumsuz etkilerinin araştırılarak bu konuda
yapılan çalışmalar derlenerek bu konuda gerekli tedbirlerin alınması gerektiğine
vurguda bulunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Pestisitler, Pestisit kalıntıları ,Çevre kirliliği, İnsan sağlığı.
152
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
YERALTI SULARININ KİRLENMESİNE NEDEN OLAN PARAMETRELERE BİR BAKIŞ
Feyza Nur KAFADAR, Canan CAN, Emrah YILMAZ, Ömer Faruk KIPIRTI
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep,
[email protected]
Özet
Yeraltı sularının kirlenmesi Türkiye dahil, dünyanın birçok yerinde önemli bir
sorun haline gelmiştir. Yeraltı sularının kirlenmesine yol açan en önemli neden
tarımsal faaliyetler; tarımsal ilaç ve gübre kullanımı ve hayvansal atıkların doğrudan
toprağa atılmasıdır. Bu maddeler toprakta su ile birlikte kolaylıkla taşınabilmekte ve
önemli ölçüde kirliliğe sebep olmaktadırlar. Yeraltı sularında kirliliğe neden olan
parametrelerin başında sularda çözünmüş haldeki azot bileşikleri gelmektedir.
Yeraltı suyunda belirlenen önemli kirleticilerden biri olan azot çoğunlukla
nitrat şeklinde bulunmaktadır. Hatalı sulama ve gübreleme sonucu yer altı suyuna
ulaşan nitratın yanı sıra evsel ve endüstriyel atık sularından veya hayvansal atıklardan
kaynaklanan nitrat da doğrudan veya topraktan sızan sularla taşınarak yer altı suyuna
ulaşmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de yer altı suyu kirliliğine neden olan
parametreler belirlenerek, bu konuda yapılan çalışmalar derlenmiş ve kirliliğinin
azaltılması için alınması gerekli tedbirler tartışılmıştır.
Ülkemizde geçerli olan içme suyu standartlarına (TS 266) göre nitrat (NO 3)
için insani amaçlı içme sularında müsaade edilebilir maksimum değer 45 mg/L olarak
tanımlanmaktadır. Yeraltı sularında nitrat kirliliğinin kontrol edilebilmesi için, iklim
toprak, aküfer ve arazi kullanım faktörlerinin birlikte ele alınması gerekmektedir
(Peterson, 1991). İçme sularında bor, mangan ve arsenik bulunması ise sağlık
açısından tehlike yaratabilecek bir kirlilik belirtisidir. Bu nedenle, kaynak sularının
kimyasal ve fiziksel olarak kontrolü ve incelenmesi halk sağlığı açısından önem
taşımaktadır.
Anahtar Sözcükler: Yer altı suları, Kirlilik, Nitrat Kirliliği, Tarımsal Kirlilik
153
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BİNA İÇİ HAVA KİRLİLİĞİNE NEDEN OLAN VE SAĞLIĞI TEHDİT EDEN
FAKTÖRLERE BİR BAKIŞ
Feyza Nur Kafadar, Canan Can, Hatice Polatbilek, Yağmur Kar, Fatma Avan
Gaziantep Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 27000, Şahinbey, Gaziantep, /
[email protected]
Özet
Sağlık açısından tehdit edici düzeydeki hava kirliliği yüzyılımızın en önemli
sorunlarından biridir. Çocuklar zamanlarının çoğunu bina içlerinde geçirdikleri için
okul ve ev içi hava kirliliği daha da önem kazanmaktadır. Soğuk ülkelerdeki binalarda
merkezi ısıtma sistemi ve sıcak ülkelerde soğutma sistemlerinin sık kullanıma geçmesi
nedeniyle bina içi hava değişimi ve temiz havanın bina içine girişi kısıtlı hale gelmiştir.
Bu nedenle bina içi hava kirliliğinin önemi artmıştır.
Bina içi pek çok hava kirletici madde olmasının yanında bina dışı hava
kirliliği de bina içi ortamı belirgin şekilde etkilemektedir. Bina içi hava kirliliğine
neden olan etkenler yemek pişirmek için kullanılan yakıtlar, pişirme sonrasında açığa
çıkan duman, modern bina yapım maddeleri, izolasyon maddeleri, koruyucu maddeler,
mobilya boyaları, temizlik maddeleri, kişisel bakım ürünleri, pestisitler, evde beslenen
hayvanlar, iyonizan radyasyon ve hava temizleme cihazlarının kullanımıdır. Hava
temizleme cihazları küfler, mantarlar, bakteriler gibi biyolojik ürünler yanında toz ve
mineral lifler gibi çeşitli kirletici maddelerin ev içine yayılmasına neden olur. Ayrıca,
bina içi hava kirliliğine neden olan ve sağlığı tehdit
edici çok önemli bir faktör de çevresel sigara dumanıdır. Son zamanlarda yapılan
çalışmalarla HBS semptomları ve bazı mantar tipleri arasında korelasyon olduğu
gösterilmiştir. Küf mantarları en iyi bilinen alerjenlerdir fakat belli bazı mantarlar çok
daha ciddi sağlık problemlerine yol açmaktadır.
Bu çalışmada, bina içi hava kirliliğine neden olan etmenler belirlenerek, bu
konuya dikkat çekilmek istenmiş ayrıca bina içi kirlilik yapan sağlığı tehdit eden
faktörlerin engellenerek havanın temizlenmesinin sağlanması ve insanların
bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Hava kirliliği, Pestisitler, Mantarlar, Mikroorganizmalar
154
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EDİRNE İLİNDEKİ YÜZEYSEL SULARIN BAKTERİYOLOJİK AMES TESTİ İLE
MUTAJENİTELERİNİN ARAŞTIRILMASI
Hatice SOYLU, Ece ŞEN
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Edirne,
[email protected]
Özet
Mart 2012- Haziran 2012 tarihleri arasında yapılan çalışmalarda, Tunca,
Meriç, Arda ve Ergene Nehirleri’ndeki belirlenen istasyonlardan alınan su ve sediment
örneklerine, Salmonella typhimurium TA100 suşu bakterileri kullanılarak, Ames
mutajenite testinin Spot test ve Standart plak inkorporasyon testi versiyonları
uygulanmıştır.
Deneylerde, Salmonella typhimurium TA100 suşu ile metabolik aktivasyon
(S9) yokluğunda, her test maddesi ve test maddelerinin yapılan her seyreltmesi, 3
paralel plak kullanılarak test edilmiştir. Test maddeleriyle yapılan deneylere paralel
olarak, spontan kontrol, negatif (solvent) ve pozitif (diagnostik) kontroller
yapılmıştır.
Yapılan testlerde, Arda Nehri sediment örnekleri 10-1, Meriç Nehri sediment
örnekleri 10-2, Tunca Nehri sediment örnekleri 10-3, Ergene Nehri sediment örnekleri
10-3 seyreltmede en düşük oranda mutajenite göstermiştir. Benzer şekilde, Ergene
Nehri suyu ve çeltik tarlasından alınan su örnekleri seyreltme olmadan mutajenite
göstermiş; bu su örneklerinin 10-1 seyreltmelerinde mutajenik olmadığı görülmüştür.
Seyreltme değerlerine Independent Samples Testi ile istatistiksel analiz uygulanmış ve
test sonuçlarıyla tutarlı veriler elde edilmiştir. Bu sonuçlara göre, Meriç, Ergene,
Tunca, Arda Nehri sediment örneklerinde, Ergene Nehri ve Ergene Nehri’nin suladığı
çeltik tarlasından alınan su örneklerinde mutajenite gözlemlenmiştir ve bu örnekler
mutajenik madde ya da maddeler içermektedir. Tunca, Meriç ve Arda Nehirleri’nden
alınan su örneklerinde mutajenite gözlemlenmemiştir.
Anahtar Sözcükler: Edirne, Ames testi, mutajenite, Salmonella typhimurium,
sediment, nehir suyu
155
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
PİRETROİD İNSEKTİSİTLERE KARŞI KUVVETLİ BİR ANTİOKSİDAN; KUŞBURNU
(Rosa canina L.)
Caner KASIMOĞLU1, Handan UYSAL2
1 Atatürk
2 Atatürk
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum
Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
[email protected]
Özet
Bu çalışmada sipermetrin ve fenvalerat insektisitlerinin genotoksik etkisi in vitro
test tekniklerinden birisi olan mikronükleus testi (MN) ile araştırılmıştır. Ayrıca
insektisitlere ait olası genotoksik etki, kuşburnu (Rosa canina L.) bitkisine ait su (RCsu) ve
etanol (RCeta) ekstreleri ile aynı test yöntemi kullanılarak giderilmeye çalışılmıştır.
Çalışmamızda, MN testi için insan periferal lenfosit hücreleri kültüre alınmıştır.
Sigara içmeyen, genç, sağlıklı, dört farklı bireyden alınan heparinize kan, kromozom B
mediumu içeren kültür tüplerine eklenerek 370C’de üç gün süreyle inkübasyona
bırakılmıştır. İnsektisitlere ait uygulama konsantrasyonları yapılan ön çalışmalar ile
sipermetrin için 20, 30, 40 ve 50 ppm, fenvalerat için ise 25, 50, 75 ve 100 ppm olarak
belirlenmiş ve inkübasyondan 24 saat sonra kültür tüplerine eklenmiştir. Ayrıca bitki
ekstrelerine ait uygulama konsantrasyonları da yine ön çalışmalar sonucu 100 ppm olarak
tespit edilmiş ve ayrı bir deney grubu olarak insektisitlerin en yüksek uygulama dozu ile
birlikte kültür tüplerine ilave edilmiştir. İnkübasyon sonunda hipotonik çözelti ve tespit
solüsyonundan geçirilerek hazırlanan preparatlar,
giemsa ile boyandıktan sonra
mikroskopta 400X büyütmede incelenmiştir. Ayrıca negatif kontrol grubu olarak %1’lik
dimetil sülfoksit (DMSO), pozitif kontrol grubu olarak da 1 mM’lık etilmetan sülfonat (EMS)
kullanılmıştır.
Deneylerimiz sonucunda elde edilen verilere göre, negatif kontrol grubunda 0,725
olan ortalama mikronükleus frekansı, sipermetrinin en yüksek uygulama grubunda (50
ppm) 1.275’e, fenvaleratın en yüksek uygulama grubunda ise (100 ppm) 1.600’e
yükselmiştir. Her iki insektisit için ortalama mikronükleus frekansında gözlenen bu artış
istatistikî açıdan önemli bulunmuştur (P<0.05). Sipermetrinin en yüksek uygulama
grubunda (50 ppm) 1.275 olan ortalama mikronükleus frekansı, RCsu ile 1.000’e, RCeta ile de
1.075’e gerilemiştir. Fenvalerat uygulama grubunda da en yüksek konsantrasyonda (100
ppm) 1.600 olan ortalama mikronükleus frekansı RCsu’da 1.225’e, RCeta’da ise 1.275’e
düşmüştür. MN frekansında gözlenen bu azalmalar, istatistikî açıdan önemli bulunmuştur
(P<0.05). Elde edilen tüm bu verilere göre, hem sipermetrin hem de fenvaleratın insan
periferal lenfosit hücrelerinde genotoksik etki gösterdiği, Rosa canina bitkisine ait su ve
etanol ekstrelerinin ise ortaya çıkan bu genotoksisiteyi azalttığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Sipermetrin, Fenvalerat, Mikronükleus, Rosa canina, Genotoksisite
156
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SUNSET YELLOW’UN İNSAN LENFOSİTLERİ ÜZERİNDEKİ GENOTOKSİK
ETKİLERİNİN ARAŞTIRILIMASI
Serdar KOCA, İlknur EFE
Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü-AYDIN,
[email protected]
Özet
Gıda boyaları, gıda katkı maddeleri içerisinde önemli bir grubu oluşturmakta
ve gıdaların cazibesinin artışında önemli rol oynamaktadır. Sunset yellow (E110) hazır
gıdalarda renklendirici olarak kullanılan gıda renk maddelerinden biridir. Kullanıldığı
gıdaların arasında portakal suyu, jel şekerlemeler, tahıl, pasta, çerez, dondurma,
konserve balıklar vardır. Ayrıca Berocca, Polaramine ve Ventolin şurup gibi ilaçların
üretiminde kullanılır.
Araştırma sağlıklı bir donörle gerçekleştirilmiştir. Alıınan kan örneği hemen
kültür tüplerine eklenerek kültüre alınmıştır. Sunset yellow’ un daha önceden
belirlenmiş olan (0,015mg, 0.01mg, 0,005mg) dozları kültürün başlangıcından 48 saat
sonra kültür ortamına ilave edilmiş ve 24 saat etkileşime bırakılmıştır. Kontrol
gurubuna herhangi bir işlem uygulanmamıştır. İki nukleuslu hücre oluşumunu
sağlamak amacıyla kültürün bitimine 24 saat kala Cyto-B kültür ortamına ilave
edilmiştir. Kültür süresinin sonunda preparatlar hazırlanmış ve giemsa ile
boyanmıştır. Cyto-B ilavesiyle ilk çekirdek bölünmesini tamamlamış, ancak
sitoplazmik bölünmesini gerçekleştirmemiş iki çekirdekli hücreler ışık mikroskobunda sayılarak ve MN’ye sahip hücrelerin oranı saptanmıştır. Bununla birlikte
mikronukleusu saptamak amacıyla yapılan preparatlarda tesadüfü olarak belirlenmiş
hücreler içerisinde 1,2,3 ve 4 nukleuslu hücrelerin sayıları da saptanmış nukleus
bölünme indeksi hesaplanmıştır.
Çalışmanın sonucunda Sunset yellow’un nukleus bölünme indeksini doz
artışına bağlı olarak azalttığı saptanmıştır.
Anahtar Sözcükler:Sunset Yellow, mikronukleus, binukleer hücre, nukleus bölünme
indeksi
157
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AĞYATAN LAGÜNÜNÜN (KARATAŞ) BAKTERİYAL KİRLİLİK DÜZEYİ VE PROTEİN SENTEZİNİ
İNHİBE EDEN ANTİBİYOTİKLERE KARŞI DİRENÇLİLİK PROFİLİ
Hojjat GHOLAMİ, Sadık DİNÇER, Osman GÜLNAZ
Çukurova Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, Balcalı, Adana,
[email protected]
Özet:
Bu çalışmada, Akdeniz Bölgesinde bulunan ve kirlenme tehdidi altındaki, Ağyatan
Lagününün bakteriyal kirlilik düzeyinin belirlenerek, izole edilen izolatların protein sentezini inhibe
eden antibiyotiklere karşı dirençlilik profilinin tespiti araştırılmıştır .
Örnekler Mart ve Eylül 2011 aylarında alınmıştır. Örnekler alındıktan sonra, steril şişelere
aktarılarak çalışma yapılıncaya kadar +4 °C’de soğuk zincirde tutulmuştur. Bakteriyal kirliliğin
boyutlarını belirlemek amacıyla alınan su örneklerinde toplam mezofilik aerob sayısı, toplam koliform,
fekal Streptococcus, ve Vibrio spp., varlığı belirlenmiştir. İzolatların günümüzde sıklıkla kullanılan
protein sentezini inhibe eden (Streptomycin, Gentamicin, Kanamycin, Tobramycin, Chloramphenicol,
Tetracycline, Minocycline, Clindamycin, Fusidic acid, Erythromycin) karşı dirençlilikleri araştırılmıştır.
İki dönemde toplam 131 organizma izole edilerek vitek-2 ile tiplendirilmiştir. İzole edilen
organizmalar Enterobacter cloace (22), Citrobacter spp.,(21), Staphylococcus intermedius (16),
Achromobacter xylosoxidans (13), Oligella ureolytica (10), Pasturella canis (9), Klebsiella pnemoniae(9),
Bordetella trematum(7), Moraxella spp., (7), Staphylococcus paucimobili (5), Vibrio
parahaemolyticus(4), Sphingomonas paucimobilis(3), S. vitulinus(2), V. alginolyticus(1), Pseudomonas
stutzeri(1) ve Aeromonas salmonicida(1)’dir.
1. dönemde (Mart) 78 izolat tiplendirilmiş olup en yüksek dirençlilik Clindamycin (%93.58),
Fusidic acid (%71.79),Chloramphenicole (%35.89),Erythromycin (%29.48) ve Minocycline (%19.23)
bulunurken Tetrasiklin (%5.12) ve Streptomycin (%8.97) direnç gelişimi saptanmıştır. Ayrıca bu
grupta Kanamycin , Tobramycin ve Gentamicin’e dirençlilik saptanmamıştır. 2. dönemde (Eylül) 53
izolat tiplendirilmiş olup en yüksek dirençlilik Fusidic acid’e (%71.70), Clindamycine
(%66.04),Erythromycine (%43.40) Minocycline (%32.08) Chloramphenicole (%1.89) bulunurken
Tetrasiklin (%13.21) ve Streptomycin’e (%3.77) direnç gelişimi saptanmıştır. Ayrıca bu grupta
Kanamycin, Tobramycin ve Gentamicin’e dirençlilik saptanmamıştır.
Elde edilen izolatların protein sentezini bozan antibiyotiklere karşı yüzde dirençlilik oranı
karşılaştırıldığında en yüksek değerin %79.81 ile Clindamycine karşı görülürken Gentamicin,
Kanamycin ve Tobramycin antibiyotiklerine karşı dirençlilik saptanmamıştır. Bu grubun yüzde
ortalama direnci %28.5 olarak bulunmuştur.
Bu grup içerisinde tetrasiklin antibiyotiğine karşı % 9.16 gibi düşük oranda dirençlilik
saptanmış olması önemli bir bulgudur çünkü tetrasiklin dirençliliği deniz, nehir gibi sucul ortamlarda
dirençliliğin takip edilmesinde bir parametre olarak kullanılmaktadır (Sandallı ve Özgümüş 2010).
Clindamycin Fusidic acid Erythromycin antibiyotiklerine yüksek oranda bir dirençlilik
görülmesi, antibiyotik ile bakterilerin uzun sürelerdir karşılaşması neticesinde oluşan bir durumdur.
Bu grub antibiyotikler içerisinde Kanamycin, Tobramycin ve Gentamicin’e dirençlilik saptanmaması
önemli bir bulgudur.
Yüzey sularımızı korumak için yapılması gereken en önemli uygulama hangi tür olursa olsun
atık sularımızın mutlak arıtılması, bir diğer yapılması gereken ise tedavi amacı olmayan veterinerlikte
ve hayvan üretiminde antibiyotik kullanımının mutlaka yasal düzenlemeler kapsamında
denetlenmesinin yapılması gerekmektedir.
Anahtar Sözcükler: Ağyatan Lagününün , protein sentezini inhibe eden antibiyotikler
158
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SİMPATRİK OLARAK YAYILIŞ GÖSTEREN HER DEM YEŞİL VE YAPRAK DÖKEN İKİ
TÜRDE SLA VE LMA DEĞERLERİNİN ÇEVRESEL PARAMETRELERE GÖRE İNCELENMESİ
Dudu Duygu KILIÇ1, Hamdi Güray KUTBAY2, Burak SÜRMEN3
Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksek Okulu, Amasya, Türkiye
2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 55139, Samsun, Türkiye
3Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70200,
Karaman, Türkiye, [email protected]
1Amasya
Özet
Yaprak alanı ve yaprak ağırlığı arasındaki ilişkiler spesifik yaprak alanı olarak
(SLA) ifade edilmektedir. SLA yaprak alanının, yaprak kuru ağırlığına oranıdır ve yaprak
yapısı net fotosentez oranı ile ilişkilidir. LMA (spesifik yaprak ağırlığı) ise yaprak kuru
ağırlığının yaprak alanına oranı olarak ifade edilmektedir. SLA; fotosentez, solunum ve
enerji akışı gibi olaylarda son derecede önemli bir parametredir. Yaprak özellikleri çevresel
faktörlerden örneğin topraktaki su miktarı, yüksek sıcaklık, fazla yada az güneş ışığına
maruz kalma süresinde etkilenmektedir. Örneğin stres koşullarında LMA artmaktadır. LMA
sklerofili için iyi bir parametredir ve yaprak kalınlığına bağlıdır. Yaprak kalınlığı, genellikle
toprak verimliliği ve nem azaldıkça ve yaprak ömrü uzadıkça artış gösterme eğilimindedir.
Bu çalışmada Amasya’da yayılış gösteren Arbutus andrachne L., Quercus petraea
(Mattuschka) Liebl. subsp. iberica, türlerinin SLA ve LMA değerlerinin yükseklik, mevsimsel
ve toprak özellikleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma Devret Tepe’de 450 m, 600 m,
800 m yükseklikte belirlenen 3 daimi parselde ve bir vejetasyon dönemini kapsayacak
şekilde yapılmıştır.
Sonuç olarak; her iki türde olgun yaprak döneminde yaprak besin elementlerinin
artışıyla SLA değeri yüksek, LMA değeri düşük bulunmuştur. Her iki türün SLA değerleri
karşılaştırıldığında Quercus petraea subsp. iberica’nın SLA değeri daha yüksek
bulunmuştur. A. andrachne’de LMA değerleri, Q. petraea subsp. iberica’dan daha yüksek
bulunmuştur. Herdem yeşil türlerde LMA değerinin daha yüksek olduğu bildirilmiştir. İki
türde de SLA ile LMA ve yaprak suyla doygunluk arasında istatistiki yönden pozitif ve
önemli ilişki bulunmuştur. A. andrachne‘de LMA değerleri diğer yüksekliklere göre toprak
verimliliğinin ve suyla doygunluğun daha az olduğu 450 m’de yüksek bulunmuştur. Her iki
türde de toprak verimliliğinin arttığı 800 m’de LMA değerleri azalmaktadır. Her iki türde de
SLA ve LMA değerlerinin ayların ve yüksekliğin değişimi ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Q.
petraea’da toprak parametrelerinden suyla doygunluk, pH ve organik madde ile SLA ve
LMA değerleri arasında, A. andrache’de sadece suyla doygunluk ile SLA arasında ilişki
bulunmuştur.
Anahtar Sözcükler: Spesifik yaprak alanı (SLA), Spesifik yaprak ağırlığı (LMA)
Arbutus andrachne L., Quercus petraea. subsp. iberica
159
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ORDU İLİ’NDE YAYILIŞ GÖSTEREN BAZI ODUNSU TAKSONLARDA YAPRAK AZOT
(N) VE FOSFOR (P) İÇERİĞİ
Tuğba BAYRAK ÖZBUCAK1, Fatih KARAHASAN1 ve Abdullah ÇAKMAK2
1Ordu
2Ondokuz
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, ORDU,
Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, SAMSUN
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Ordu İli’nin çeşitli yüksekliklerinden toplanan Populus nigra L,
Corylus avellana L., Ficus carica L., Eriobotrya japonica Lindl. türünün yaprak
örneklerinin gelişme periyoduna bağlı olarak “doğal ve tahrip” olmuş alanlar ile bu
alanlardaki ağaçların yapraklarındaki N ve P dinamikleri, yaprak özellikleri
incelenmiştir.
İncelemeler sonucunda Populus nigra, Corylus avellana, Ficus carica,
Eriobotrya japonica yapraklarının N ve P içeriklerinin, N ve P verimliliği ile gelişme
periyoduna, lokaliteye, doğal ve tahrip olmuş alanlara ve ağaçların yapraklarına göre
değiştiği tespit edilmiştir. Bu türün N, P içerikleri, N ve P verimliliği ile gelişme
periyoduna, yapraklarına göre istatistiksel açıdan önemli farklılıklar bulundu.
N içeriği değerleri gelişme periyoduna göre tahrip olmuş alan ile
yapraklarında önemlilik gösterirken, doğal alanlarda önemsiz olarak belirlenmiştir.
Bununla beraber, lokalitelere göre N içeriğinde tahrip olmuş alanda yaprakların
istatistikî açıdan önemli farklılıklar bulunmuştur. P içeriği değerleri gelişme
periyoduna göre doğal ve tahrip olmuş alanlarda, yapraklarında önemlilik
göstermiştir. N ve P verimliliği diğer yaprak döken türlere göre oldukça yüksek
bulunmuştur. Bu sonuç Populus nigra, Corylus avellana, Ficus carica, Eriobotrya
japonica N ve P’u etkili bir biçimde kullandığını göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Populus nigra L, Corylus avellana L., Ficus carica L., Eriobotrya
japonica Lindl. N, P verimliliği, Azot, Fosfor.
160
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
FARKLI CA+2 DÜZEYLERİNDE PB+2 ETKİSİNDE KALAN TATLISU BALIKLARINDA
(Oreochromis niloticus) OSMOREGÜLASYON SİSTEMİNİN İNCELENMESİ
Zehra DOĞAN, Ali EROĞLU, Gülüzar ATLI, Esin G. KANAK, Mustafa CANLI
Çukurova Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Sarıçam / Adana,
[email protected]
Özet
Sucul organizmalar suda bulunan ağır metallerle sürekli etkileşim içerisinde
olduklarından, onların zararlı etkileri ile en fazla karşı karşıya kalan organizmalardır.
Ağır metaller balık metabolizmasında önemli değişimlere neden olabilmektedir.
Bununla birlikte, su sertliği hem balık fizyolojisi, hem de ağır metallerin sucul
organizmalar üzerindeki toksik etkilerini önemli oranlarda değiştirebilmektedir.
Bu çalışmada, tatlı su balığı O. niloticus 15, 30 ve 60 mg Ca+2/L içeren sularda
farklı Pb+2 derişimlerinin etkisine ayrı ayrı ve birlikteki bırakılmıştır. Deneyler akut
(20 µM, 48 saat) ve kronik (10 µM, 14 gün) olmak üzere iki farklı koşulda
sürdürülmüştür. Deney sonunda balıkların solungaç ve bağırsak dokularında Na+/K+ATPaz ve Mg+2-ATPaz aktiviteleri ve kas dokusunda Ca+2-ATPaz aktivitesi ölçülmüştür.
Akut ve kronik deneyler sonunda ATPaz aktivitelerinde Pb+2 ve Ca+2 derişimine ve
doku tipine bağlı olarak önemli değişimler görülmüştür. Yüksek Ca+2 derişimi
etkisindeki kontrol balıkların ATPaz aktiviteleri düşük Ca+2 derişimi etkisinde
kalanlara göre önemli oranlarda yüksek bulunmuştur. Sadece Ca+2 etkisindeki
balıklarda genellikle ATPaz aktivitelerinde artış gözlenirken, Ca +2+Pb+2 etkisinde ise
artış yanında azalış da gözlenmiştir. Solungaç Na +/K+-ATPaz aktivitesi akut ve kronik
süreçte birbirine zıt tepkiler verirken, diğer ATPaz’lar genellikle benzer yönde aktivite
göstermiştir. Bu çalışma metal kirliliği ile ilgili biomonitoring çalışmaları yapılırken su
sertliğinin de dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.
Anahtar Sözcükler: Kurşun, Kalsiyum, Balık, ATPaz, Osmoregülasyon
161
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TRABZON İLİ SOLAKLI VADİSİ BOYUNCA Vaccinium arctostaphylos L. ‘DA AĞIR
METAL KİRLİLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI
Ali BİLGİN, Şule GÜZEL
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Rize.
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Trabzon il sınırları içerisinde yer alan Solaklı Vadisi boyunca
alınan Vaccinium arctostaphylos L. türüne ait yapraklarda kurşun (Pb), çinko (Zn),
kadmiyum (Cd), bakır (Cu), krom (Cr), demir (Fe), mangan (Mn), kobalt (Co), nikel
(Ni) ve alüminyum (Al) konsantrasyonları araştırılmış ve elde edilen bulgular trafik
yoğunluğuna göre değerlendirilmiştir.
Öğütülmüş ve kurutulmuş bitki örnekleri yaş yakma yöntemi uygulanarak sıvı
ortama aktarılmıştır. Sıvı ortama aktarılan numunelerin Pekin Elmer Marka, Optima
7000 DV Model, ICP-OES cihazında ppm cinsinden ağır metal değerleri okunmuştur.
Okunan değerler, SPSS 17.0 programında One Way Anova testi kullanılarak
istatistiksel açıdan değerlendirilmiştir.
Bu değerlendirmelere göre V. arctostaphylos L. yapraklarında ele alınan
lokaliteler arasında kurşun, kadmiyum, bakır, krom, mangan ve nikel açısından
herhangi bir fark gözlenmezken kobalt, demir, çinko ve alüminyum açısından önemli
farklılıklar gözlenmiştir. Ancak elde edilen değerler ortalama değerlerin altındadır.
Sonuç olarak yurdumuzda Doğu Karadeniz Bölgesi’nde doğal olarak yetişen
ve meyvesi yiyecek ve içecek olarak kullanılan mavi yemiş (likapa) ile yapılan bu
araştırmada Trabzon - Solaklı Vadisi boyunca yetişen bireyler üzerinde herhangi bir
ağır metal birikimi söz konusu değildir.
Anahtar Sözcükler: Mavi Yemiş, Vaccinium arctostaphylos L., Ağır Metal Kirliliği,
Trabzon Solaklı Vadisi,
162
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BİTKİ TÜRLERİNİN KARAKTERİZASYONUNDA YAŞAM STRATEJİLERİ’NİN ÖNEMİ
Neslihan KARAVİN
Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya-Türkiye
[email protected]
Özet
Bitki türlerinin yapısı, gelişimi ve yaşam faaliyetleri için gereksinimlerinin
belirlenmesi, türlerin ve ekosistemlerin sürdürülebilirliliği açısından büyük önem
taşımaktadır. Bitki türlerinin özelliklerinin belirlenmesinde besin elementi içerikleri,
anatomik ve morfolojik yapıları, habitat özellikleri, gibi konularda araştırmalar
yapılmaktadır. Ancak, bu tür araştırmalar pek çok parametrenin incelenmesini
gerektirdiği için, pratik olmaktan uzaktır. Daha çok türün özelliklerinin belirlenmesi,
komünitelerin yapısı ve işlevleri ile ilgili bilgi sağlar. Hem zamandan hem de iş
yükünden tasarruf etmeyi sağlar.
Son yıllarda, bitki stratejileri kullanılarak türlerin ve komünitelerin
özelliklerinin belirlenmesi ve karakterizasyonu üzerinde yoğunlaşılmıştır. Grime
(1977), bitki stratejisini türler veya populasyonlar arasında büyük ölçüde yinelenen ve
ekolojide benzerliğe yol açan analog genetik karakterlerin gruplandırılması olarak
tanımlamıştır. Bitki stratejilerin belirlenmesinde basit, çok uzun süre ölçümler ve
yoğun analizler gerektirmeyen bazı ölçümler kullanılmaktadır.
Çeşitli araştırıcılar tarafından farklı bitki stratejileri öne sürülmüştür. Bunlar
arasında en çok ses getirenleri Grime ve Tilman’ın bitki stratejileridir. Her iki strateji
için de eleştiriler olmasına karşın, ekolojik araştırmalarda sıkça kullanılmaktadırlar.
Grime stratejileri en çok rağbet gören bitki stratejisi metodudur. Bitki türlerinin
karakterizasyonu için bitki stratejilerinden faydalanılabileceği ve bunun önemini
vurgulanmaya çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Bitki stratejileri, Grime,
163
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
CD STRESİNE MARUZ BIRAKILAN KAHRAMANMARAŞ- ACI BİBER (Capsicum
annuum L.) FİDELERİNDE FENİLALANİN AMMONYUM LİYAZ AKTİVİTESİ
Esra KOÇ, Nuray ERGÜN ve Cemil İŞLEK
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan / Ankara,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada biber (Capsicum annum L.) bitkisinin yaprak ve gövdesinde,
kadmiyum stresinin, bitki savunmasında görev yapan fenilpropanoid yolunun ilk
enzimi olan Fenilalanin Ammonyum Liyaz aktivitesi üzerine etkisi incelenmiştir.
Sera koşullarında 2 ay süreyle yetiştirilen 6-7 yapraklı fideler toprak
yüzeyinden hasat edildikten sonra içlerinde tam hoagland çözeltisi bulunan cam
şişelere yerleştirilmiş ve 0 (Kontrol) , 20, 40, 80 ve 100 µM CdCl2 uygulamalarına
maruz bırakılmıştır. Uygulamanın 2. ve 4. gününde Km-Acı biber fidelerinin
yapraklarında tüm uygulamalarda kontrole göre enzim aktivitesinde artış tespit
edilmiştir. En yüksek enzim aktivitesi ise 20 μM CdCl2 uygulamasında saptanmıştır.
Uygulamanın 2. gününde Km-Acı biber fidelerinin gövdelerinde en fazla enzim artışı
40 μM CdCl2 uygulamasında belirlenmiştir. 4. günde ise tüm uygulamalarda kontrole
göre enzim aktivitesinin artış gösterdiği tespit edilmiştir. Artan Fenilalanin Amonyum
Liyaz aktivitesi, ağır metal stresi altında savunma mekanizmasında ve onarımda görev
yapan metabolik yolları (lignin oluşumu, fenilpropanoid ve flavanoid gibi polifenol
bileşiklerin sentezinde vs.) uyarabilir. Bu da, bitkilerin olumsuz koşullarda hayatta
kalabilmek için tolerans mekanizmalarını harekete geçirdiğini göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Capsicum annum L., Fenilalanin ammonyum liyaz, Kadmiyum
164
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KAHRAMANMARAŞ- ACI BİBER (Capsicum annuum L.) FİDELERİNDE MİNERAL
İÇERİK ÜZERİNE KADMİYUMUN ETKİSİ
Esra KOÇ, Nuray ERGÜN, Ayşen Sülün ÜSTÜN, ve Işıl ÖNCEL
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan / Ankara,
[email protected]
Özet
Bu
çalışmada,
farklı
konsantrasyonlarda
kadmiyum
uygulanan
Kahramanmaraş-Acı (Capsicum annuum cv. Kahramanmaraş-Acı) biber çeşidi
bitkilerinin yaprak ve gövdelerinde, Cd, kalsiyum (Ca), potasyum (K) ve magnezyum
(Mg) minerallerinin miktarı, analizlerine dayalı olarak araştırılmıştır. 6-7 yapraklı
fideler 48 saat aralıkla 4 gün süresince 20, 40, 80, 100 µM CdCl2 uygulamalarına maruz
bırakılmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, biberin bazı fizyolojik olaylarının kadmiyumdan
etkilendiğini göstermiştir. Çalışmamızda uygulamanın süresine bağlı olarak yaprak ve
sürgünlerde Cd birikimi ve diğer minerallerin içeriğinin değişebileceği tespit
edilmiştir. Bu çalışmada fidelerin yaprak ve sürgünlerinde 100µM Cd uygulamasında
Mg miktarında kontrole göre azalma olduğu saptanmıştır. Cd’un yüksek
konsantrasyonları ile birlikte uzun süreli uygulanan Cd’un gerek yaprak ve gerekse de
gövdede Ca içeriğinde azalmaya neden olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, 100µM Cd
uygulaması biber fidelerinin yapraklarında K miktarında da azalmaya neden olmuştur.
Bu sonuçlar özellikle 100µM Cd’un toksik bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Capsicum annum L., Kadmiyum, Mineral içeriği
165
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KARTAL GÖLÜ’NÜN (BEYAĞAÇ-DENİZLİ-TÜRKİYE) SUCUL COLEOPTERA VE
SUCUL-YARISUCUL HETEROPTERA (CLASSIS: INSECTA) FAUNASI ÜZERİNE BİR
ÇALIŞMA
Esat Tarık TOPKARA, M. Ruşen USTAOĞLU
Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Deniz-İçsu Bilimleri ve Teknolojisi Bölümü,
İçsular Biyolojisi ABD. Bornova-İzmir-Türkiye 35100,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Denizli ili Beyağaç ilçesinde ve deniz seviyesinden 2300 m
yukarıda bulunan Kartal Gölü’nün sucul Coleoptera ve sucul-yarısucul Heteroptera
faunası incelenmiştir.
Böcek örnekleri Haziran ve Ağustos 2007 ile Temmuz 2010 tarihlerinde
toplanmıştır. Örneklerin incelenmesi sonucunda, Coleoptera ordosundan 4 familyaya
ait 13 tür ve 1 alttür ile Heteroptera ordosundan üç familyaya ait 2 tür ve 1 alttür
tespit edilmiştir. Ayrıca, gölün sıcaklık, pH, çözünmüş oksijen, oksijen doygunluğu,
tuzluluk ve elektriki iletkenlik değerleri gibi bazı fiziko-kimyasal parametreleri de
yerinde ölçülmüştür.
Bu çalışma ile tespit edilen Ochthebius ustaoglui Topkara, Jäch & Ustaoğlu,
2011 türü dışındaki tüm taksonlar Kartal Gölü için ilk kez bildirilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Denizli, Kartal Gölü, Sucul Coleoptera, Sucul-yarısucul
Heteroptera, Türkiye
166
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KARADENİZ’DE YAYILIŞ GÖSTEREN Poecilimon schmidtii ve P. bischoffi
TÜRLERİNDE SPERMATOFOR YATIRIMI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
Hasan SEVGİLİ, Hülya ÖNAL, Arzu YİĞİT
Ordu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Ordu,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Karadeniz Bölgesinde yayılış gösteren Poecilimon (Orthoptera:
Tettigoniidae) cinsine ait Poecilimon schmidtii ve P. bischoffi‘nin çiftleşme davranışları
ve spermatofor içeriklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. P. schmidtii ve P. bischoffi
erkeklerinin çiftleşme sırasında dişiye transfer ettiği spermatofor ve içeriği her tür için
ayrı ayrı ve iki türün karşılaştırılması şeklinde istatistiksel olarak değerlendirilmiş ve
tartışılmıştır.
Türler arası karşılaştırmada spermatofor ağırlıkları arasında bir fark yokken
spermatofilaks ağırlığı, ampulla ağırlığı ve sperm sayısı arasında önemli bir fark
bulunmuştur. P. bischoffi daha ağır ampulla ve daha fazla sayıda sperm oluştururken P.
schmidtii ise daha ağır bir spermatofilaks oluşturmuştur. P. bischoffi vücut ağırlığının
ortalama %14’ünü, P. schmidtii ise %15’ini spermatofor olarak transfer etmiştir.
Poecilimon cinsinde yapılan çalışmalarda sperm sayısı 200 bin ile 37.3 milyon arasında
değişirken P. schmidtii’de 921 bin ve P. bischoffi’de bu sayı 17 milyon olarak
bulunmuştur. Aynı zamanda bu iki türün spermatofor yatırımı diğer Poecilimon
türlerine göre oransal olarak azdır.
Poceilimon cinsinin incelendiği çalışmalara bakıldığında spermatofilaks ile
ampulla arasındaki pozitif ilişkiye dikkat çeken ejakulat koruma hipotezi, P.
bischoffi’de belirgin bir şekilde desteklenmiş olup erkeğin çiftleşmedeki stratejik
davranışı açıklanmaktadır. Türler arasındaki spermatofilaks yatırımındaki farklılığın
nedeni P. schmidtii dişisinin erkeğin çağrı sesine cevap veriyor olmasından
kaynaklanabilir. Yapılan çalışmanın P. bischoffi’ye ait ilk verileri içermesi ve P.
schmidtii ile ilgili daha önceki çalışmaları destekliyor olması davranışsal ekoloji
anlamında oldukça önemlidir.
Anahtar Sözcükler: Karadeniz Bölgesi, P. schmidtii, P. bischoffi, spermatofor, sperm
sayısı
167
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Pinus brutia TEN.’NIN AMASYA ŞEHİR MERKEZİNDEKİ TRAFİK KÖKENLİ
KİRLİLİĞİNİN BELİRLENMESİNDE BİYOMONİTÖR OLARAK KULLANILMASI
Arzu CANSARAN, Cengiz YILDIRIM ve Neslihan KARAVİN
Amasya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Amasya-Türkiye
[email protected]
Özet
Bölgeleri birbirine bağlayan önemli yol güzergahları Amasya şehir
merkezinden geçmektedir ve kirliliğe neden olmaktadır. Egzoz gazlarının zararlı etkisi
insan sağlığı açısından ciddi bir sorundur. Kirliliğin belirlenmesi alınacak önlemler
açısından önemlidir. Kirliliğin boyutlarının belirlenmesinde bitkilerin kullanımı büyük
bir yere sahiptir. Bu çalışmada, yol kenarlarında yaygın olarak bulunan Pinus brutia
türü biyomonitör olarak kullanılarak, trafik kaynaklı Pb, Ni, Cr ve Co kirliliği
belirlenmeye çalışılmıştır. Yaprak örnekleri yol kenarındaki Pinus brutia bireylerinden
toplanmıştır. Düzgün ve zarar görmemiş yapraklar seçilerek etüvde 70 °C’de sabit
ağırlığa gelinceye kadar kurutulmuştur. Kurutulan yaprak örnekleri öğütülerek, yaş
yakma yöntemi ile çözelti haline getirilmiştir. Çözeltilerdeki Pb konsantrasyonları
Atomik absorbsiyon spektrofotometresi (AAS) ile belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar
SPSS 20 İstatistik programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar
değerlendirildiğinde Pb ve Ni’nin bitkiler için belirlenen normal değerlerden yüksek
olduğu; Cr ve Co’un ise normal sınırlar içerisinde olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Ağır metal, Amasya, Pinus brutia, trafik kirliliği.
168
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GÜLLÜK KÖRFEZİ HERPETOFAUNASI HAKKINDA
Oğuzkan CUMHURİYET ve Dinçer AYAZ
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Önemli Doğa Alanları (ÖDA)’ndan olan Muğla iline bağlı Güllük Körfezi’nin
herpetofaunasını belirlemeye yönelik bir çalışma amaçlanmıştır. Literatürün
incelenmesiyle bölgede 4 Amfibi ve 25 Sürüngen türünün yaşadığı belirlenmiş ve
bölgenin herpetofaunasını belirlemek için oluşturulan arazi çalışmaları takvimi
düzenlenerek 2013 yılının şubat ayından itibaren ağustos ayının ortasına kadar arazi
çalışması yapılmıştır. Yapılan arazi çalışmalarında çeşitli yöntemler ve araçlar
kullanılarak (pinter, kepçe, yılan sopası kullanılarak, elle yakalama) hayvanlar
yakalanmıştır.
Yürütülen arazi çalışmaları sonucunda, Güllük Körfezi ve civarında yaşayan
amfibi ve reptil türlerinin dağılışları belirlenmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda bölgede
belirlenen 11 adet istasyonda [Güllük, Boğaziçi, Kıyıkışlacık, Avşar, Ekinambarı,
Koruköy, Dörttepe, Akyol, Güvercinlik, Çamlık ve Adalar (Salih Adası, Metelik Adası,
Yılan Adası)] yapılan arazi çalışmaları sonucunda Güllük Körfezi ve civarında 13
familyaya ve 19 cinse ait toplam 20 türün (9 Kertenkele, 6 Yılan, 3 Kaplumbağa, 2
Kuyruksuz Kurbağa) olduğu tespit edilmiştir.
Bölgede daha önceki literatürden belirlenen 29 türün 20’si tespit edilmiştir.
Geriye kalan türler 2013 yılı sonuna kadar yapılacak olan çalışmalarla tespit edilerek
Güllük Körfezi ve civarının herpetofaunası belirlenecektir.
Anahtar Sözcükler: Güllük Körfezi, Herpetofauna, Önemli Doğa Alanı, Muğla
169
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
WINTERGREEN UÇUCU YAĞININ İN VİTRO ANTİOKSİDATİF, GENOTOKSİK VE
SİTOTOKSİK ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ
Kübra ÇELİK, Hasan TÜRKEZ ve Başak TOĞAR
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Bölümü, Rize,
[email protected]
Özet
Wintergreen yağı (WGO), Gaultheria procumbens bitkisinin yapraklarından
elde edilen bir uçucu yağdır. Ayrıca WGO’nın anti-enflamatuar ve antiseptik özelliklere
sahip olduğu bilinmektedir. Mevcut çalışmada, WGO’nın periferik insan kan lenfosit
kültürlerinde in vitro etkilerinin doza bağlı olarak araştırılması amaçlandı.
Bu amaçla WGO çeşitli konsantrasyonlarda (0-400 mg/L) kültür ortamına
ilave edildi. Sitotoksisite tayini için laktat dehidrogenez (LDH) testi kullanıldı. Hücre
kültürlerinde oksidatif etkilerin değerlendirilmesinde toplam antioksidan kapasite
(TAK) ve toplam oksidan durum (TOD) parametreleri çalışıldı. İlaveten kültürlerde
meydana gelen mevcut DNA hasarını belirlemek için de Kromozom aberasyonları
(KA), Mikroçekirdek (MÇ) ve 8-hidroksi-2-deoksiguanozin (8-OHdG) testleri
kullanıldı.
Sonuçlarımız, WGO’nın 200 mg/L ve 400 mg/L konsantrasyonlarında doza ve
zamana bağlı olarak insan lenfosit kültürlerinde sitotoksik etki gösterdiğini ortaya
koydu. Kontrol gruplarıyla karşılaştırıldığında WGO maruziyet sonrası KA, MÇ ve 8OHdG frekanslarında önemli bir değişikliğe yol açmadı. Ayrıca WGO’nın 10, 25, 50
mg/L konsantrasyonlarında kültürlere ilavesi TAK düzeylerinde artışlara yol açarken,
TOD düzeylerinde önemli değişikliklere neden olmadığı gözlendi. Bulgularımız nongenotoksik etkili olan WGO’nın düşük konsantrasyonlarda antioksidan aktivitesinin
bulunduğunu ancak yüksek konsantrasyonlarda ise sitotoksik etki potansiyelinin
yüksek olduğunu ilk kez ortaya koymuştur.
Anahtar Sözcükler: Wintergreen, Sitotoksisite, Antioksidan Kapasite, Oksidan Durum,
DNA hasarı
170
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TRISIKLIK SESKITERPEN KOPAEN’İN İN VITRO ŞARTLARDA İNSAN LENFOSİT
KÜLTÜRLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Hasan TÜRKEZ, Kübra ÇELİK ve Başak TOĞAR
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Bölümü, Rize,
[email protected]
Özet
Kopaen (KOP) farklı bitkilerden (Cedrelopsis grevei, Xylopia Laevigata, Annona
reticulate ve Ceratitis capitata) izole edilen ve antimikrobiyal, antibakteriyal,
antioksidan, antifungal ve antigenotoksik özelliklere sahip terpenler gurubunda yer
alan bir trisiklik seskiterpendir. Bu çalışmanın amacı, KOP’nin ilk kez insan lenfosit
kültürlerinde sitolojiik, genetik ve biyokimyasal etkilerini araştırmaktır.
Hücreler KOP’un 0, 10, 25, 50, 100, 200 ve 400 mg/L konsantrasyonları ile
muamele edildi. Sitotoksisite ve hücre canlılığını belirlemek için 3-(4,5 dimetylthiazol 2-yl) - 2,5 diphenltetrazolium bromide (MTT) ve laktat dehidrogenez (LDH) testleri
kullanıldı. Genetik hasarı belirlemek için mikroçekirdek testi (MÇ) ve kardeş kromatit
değişimi (KKD) testleri kullanılırken, oksidatif değişimleri değerlendirmek için toplam
antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidatif durum (TOD) parametreleri kullanıldı.
Bulgularımız, KOP’un yüksek konsantrasyonlarında (200 ve 400 mg/L)
önemli ölçüde hücre canlılığı azalttığı (%66 ve %85 oranlarında) gözlenmiştir. Kontrol
gruplarıyla karşılaştırıldığında KOP’la muamele edilen kültürlerin hem KKD hem de
MÇ frekanslarında önemli bir artış gözlenmemiştir (p>0.05). Ayrıca KOP’un 50 ve 100
mg/L’lik konsantrasyonlarının, kontrol gruplarına kıyasla TAK seviyelerini artırttığı
gözlenmiştir.
Sonuç olarak, mevcut çalışma ile ilk kez KOP’un insan lenfosit kültürlerinde
non-genotoksik etkili doğla bir antioksidan olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Kopaen, Mikroçekirdek, Kardeş Kromatit Değişimi, Toplam
Antioksidan Kapasite, Toplam Oksidatif Stres
171
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İNSAN PRİMER LENFOSİT KÜLTÜRLERİNDE GAYAZULENIN GENETİK VE
BİYOKİMYASAL ETKİLERİ
Başak TOĞAR, Kübra ÇELİK ve Hasan TÜRKEZ
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Bölümü, Rize,
[email protected]
Özet
Gayazulen (GYZ), birçok tıbbi ve aromatik bitkilerin uçucu yağında bulunan
bisiklik seskiterpen bileşiğidir. Daha önceki çalışmalarda GYZ’nin, antioksidan,
antifungal, antimikrobiyal, anti-inflamatör, anti-spazmodik, anti-ülser ve antitümöral
özelliklere sahip olduğu rapor edilmiştir. Bu çalışmayla GYZ’nin farklı
konsantrasyonları (0-400 µg/ml) ile muamele edilen insan periferik kan lenfosit
kültürlerinde genotoksik, sitotoksik ve oksidatif etkilerinin belirlenmesi amaçlandı. Bu
nedenle, genotoksik ve mutajenik etkilerinin değerlendirilmesi için Kromozom
aberasyonları (KA) ve Mikroçekirdek (MÇ) testleri kullanıldı. Sitotoksik etkileri
belirlemek için de laktat dehidrogenez (LDH) ve 3-(4,5 dimetylthiazol -2-yl) - 2,5
diphenltetrazolium bromide (MTT) testleri kullanıldı. İlaveten, GYZ’nin antioksidan
kapasitesini belirlemek için toplam antioksidan kapasite (TAK) ve toplam oksidatif
durum (TOD) seviyeleri ölçüldü.
Bulgularımız, GYZ’nin 150, 200 ve 400 µg/ml konsantrasyonlarının insan
lenfosit kültürlerinde sitotoksik etkili olduğunu göstermiştir. GYZ muameleleri
sonrasında TOD düzeylerinin değişmediği üstelik düşük dozlarda TAK düzeylerinde
belirgin artışların olduğu gözlenmiştir. Üstelik deney gruplarında gözlenen MÇ ve KA
frekanslarının, kontrol gruplarıyla karşılaştırılması sonrasında önemli bir değişikliğin
olmadığı (p>0.05) görülmüştür. Mevcut bulgular ışığında, GYZ’nin terapötik,
farmasötik ve birçok sağlık bakım ürün ve solüsyonlarında güvenilir, doğal bir
antioksidan olarak kullanılabileceği önerilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Gayazulen, Genotoksik, Sitotoksik, Antioksidan Kapasite,
Oksidatif Durum
172
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AHUDUDU MEYVESİNDEN NON-SACCHAROMYCES MAYA TÜRLERİNİN
İZOLASYONLARI VE MOLEKÜLER İDENTİFİKASYONLARI
Melih GÜNAY, Tülay TURGUT GENÇ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Ana Bilim Dalı,
17100/Çanakkale, [email protected]
Özet
Rubus idaeus L. (Ahududu), Rosaceae (gülgiller) familyasının, Rosoideae alt
familyasının Rubus cinsine ait bir bitkidir. Şeker içeriği fruktoz olan ahududu değişik
asitler ve antosiyanin pigmenleri gibi flavonoidleri içerdiğinden şarap üretiminde
kullanılmaktadır. Çalışmamızın amacı ahududu meyvelerinin barındırdığı maya
florasını belirleyerek yoğun olarak bulunan türleri tespit etmektir.
Çalışmamızda kullanılan ahududu örnekleri Çanakkale’nin farklı
bölgelerinden aseptik şartlarda toplanarak laboratuara getirildi. Toplanan örneklerin
öncelikle tartımları yapılarak %2’lik Sodyum sitrat çözeltisi içinde homogenize edildi.
YGCA petrilerine ekimleri yapılarak inkübasyon sonrası koloni sayımları yapılarak
rastgele maya kolonileri seçildi ve YPD besi ortamına aktarıldı. İzolasyonları yapılan
maya suşları öncelikle morfolojik özelliklerine göre gruplandırıldı. Genomik DNA
izolasyonu sonrası, ITS1- 5,8S rDNA -ITS2 bölgesi ITS1 ve ITS4 primerleri kullanılarak
PCR ile çoğaltıldı ve agaroz jelde görüntülendi.
Araştırmamız sonucunda toplam 27 maya izole edilerek türleri belirlendi.
Koloni oluşturabilen birim sayıları CFU/gr olarak hesaplandı. Tür tanımı yapılan
mayaların %55’ini M. pulcherrima maya türünün oluşturduğu ve ahududu maya
florasına hâkim olduğu bulundu.
ITS1- 5,8S rDNA -ITS2 bölgesinin amplifikasyonu sonucunda maya türlerinin
%67’sinin yaklaşık 400bp, %18’inin 600bp ve %15’inin 750bp civarında olmak üzere
üç farklı grup oluşturduğu gözlendi. Ahududu meyvesinin yüksek fruktoz içeriği ve
yumuşak kabuklu bir meyve olması M.pulcherrima türünün yoğun olarak görülmesinin
başlıca nedenidir.
Anahtar Sözcükler: Ahududu, Maya, 5,8S rDNA, ITS1, ITS2
173
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AŞAĞI MELET IRMAĞI’NIN (ORDU) EPİPELİK ALG ÇEŞİTLİLİĞİ
(DİYATOMELER HARİÇ)
Beyhan TAŞ
Ordu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Cumhuriyet Yerleşkesi, ORDU
[email protected]; [email protected]
Özet
Bu araştırma Melet Irmağı’nın aşağı havzasındaki sulak alanda epipelik alg
çeşitliliğinin (diyatomeler hariç) araştırılması amacıyla Mart-Kasım 2012 tarihleri
arasında yürütülmüştür. Epipelik florada 63 takson tespit edilmiştir. En fazla takson
Cyanobacteria’ya aittir (31 takson, %49). Bunu sırasıyla Charophyta (15 takson, %24),
Euglenophyta (11 takson, %17), Chlorophyta (3 takson, %5) ve Cryptophyta (3 takson,
%5) takip etmiştir. Cyanobacteria’dan Oscillatoria, Pseudanabaena, Merismopedia spp.;
Chlorophyta’dan Spirogyra spp; Euglenophyta’dan Euglena ve Phacus spp. yaz
aylarında en bol rastlanan taksonlardır. Sıklık analizi sonuçlarına göre;
Dolichospermum affine (%77.8), Merismopedia glauca (%66.7), Oscillatoria limosa
(%88.9), O. tenuis (%88.9), Phormidium formosum (%100), Pseudanabaena catenata
(%100), P. limnetica (%100), Spirulina major (%66.7), Lepocinclis acus (%88.9)
araştırma alanında en sık görülen türlerdir. Bu türler organik kirlenmenin söz konusu
olduğu ortamlarda yaygın olarak kaydedilen organizmalardır. İndikatör alglere göre
su kalitesi değerlendirilmesi yapıldığında, Melet Irmağı’nın aşağı havzası αmezosaprob yani III. sınıf su kalitesi özelliği göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Biyoindikatör, Epipelik alg, Melet Irmağı, Organik kirlilik,
Saprobik sistem
174
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENDEMİK Allium huber-morathii KOLLMANN, N. ÖZHATAY & KOYUNCU
(LILIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA
Yurdanur AKYOL, , Hakan SEPET, Ersin MİNARECİ, Bahattin BOZDAĞ , Sinem
PEKÖNÜR ve Canan ÖZDEMİR
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Muradiye/Manisa,
[email protected]
Özet
Allium huber-morathii 2011-2012 yıllarında Kütahya ili Murat Dağı’ndan
toplanmıştır. Toplanan taze örnekler Flora of Turkey’e göre teşhis edildikten sonra
morfolojik ölçümleri alındı. Taze örneklerin bir kısmı %70’lik alkolde fikse edilerek
anatomik çalışmalar için hazırlandı.
Allium huber-morathii morfolojik olarak incelendiğinde filamentlerin
perianttan az çok taşmış olduğu görülür. Spatanın valvlarından en az birinin şemsiye
şeklindeki çiçek durumundan uzun olması karakteristik bir özelliktir. Flora of
Turkey’de anterler pembe olarak belirtilmesine karşın incelediğimiz örneklerde
anterler sarı renklidir.
Anatomik çalışmalarda tipik monokotil kök yapısına sahip olan bitkinin kök
enine kesitinde endodermis hücre çeperlerinin tamamen kalınlaştığı gözlenmiştir.
Metaksilem ise 1-2 tanedir. Gövde enine kesitinde kalın bir kutikula ve 2 halka
şeklinde dizilmiş iletim demetleri belirgindir. Öz bölgesindeki parankimatik hücreler
parçalanmıştır. Yaprakta palizat ve sünger parankiması farklılaşması yoktur.
Anahtar Sözcükler: Allium huber-morathii, Liliaceae, Anatomi, Morfoloji.
175
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Aristolochia hirta L. (ARISTOLOCHIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK
BİR ÇALIŞMA
Yurdanur AKYOL, Ersin MİNARECİ, Okan KOCABAŞ, Kadriye YETİŞEN, Tuğba BADEM
ve Canan ÖZDEMİR
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü,Muradiye/Manisa,
[email protected]
Özet
Aristolochia hirta Aristolochiaceae familyasından olan endemik bir türdür.
Bitki örnekleri Manisa ili Spil Dağı 1000 m yükseklikten toplanmıştır. Toplanan taze
örnekler Flora of Turkey’e göre teşhis edildikten sonra morfolojik ölçümleri alındı.
Taze örneklerin bir kısmı %70’lik alkolde fikse edilerek anatomik çalışmalar için
hazırlandı.
Aristolochia cinsi Flora of Turkey’e göre Türkiye’de 209 taksonla temsil
edilmektedir. Anatomik çalışmalarda gövde enine kesitinde tek sıralı epidermis
hücreleri bulunmaktadır. Epidermisin altında ekzodermis ve 8-10 sıralı korteks
gözlenmiştir. Gövdede kambiyum belirgin olup 3-4 sıralı olarak görülmektedir.
Yaprakta üst epidermis hücreleri alt epidermis hücrelerinden daha büyüktür. Üst
epidermisin altında 2-3 sıralı palizat parankiması hücreleri onun altında da sünger
parankiması hücreleri bulunmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Aristolochia hirta, Aristolochiaceae, Anatomi, Morfoloji.
176
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Artemisia annua SUCUL EKSTRAKTLARININ Allium cepa MERİSTEMATİK KÖK
UCU HÜCRELERİ ÜZERİNDEKİ TOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI
Mehmet Cengiz KARAİSMAİLOĞLU
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı,
Süleymaniye /İstanbul, [email protected]
Özet
Dünya’nın birçok yerinde Artemisia annua bitkisinden elde edilen sucul
ekstraktlar, sıtma ve birtakım ateşli hastalıklara karşı yaygın olarak kullanılmaktadır.
Buna karşın, A. annua sucul ekstratlarının canlı sistemler üzerindeki toksik etkisi
bilinmemektedir.
Bu çalışmada A. annua sucul ekstraktının farklı konsantrasyonlarda ve seçilen
zamanlarda A. cepa meristematik kök ucu hücreleri üzerindeki mitotik indeksleri ile
kromozomlarda neden olduğu anormallik tipleri belirlenmiş ve interfazda
mikronükleus sıklığı hesaplanarak; kullanılan ekstraktların soğan kök ucu somatik
kromozomları üzerindeki toksik etkisi ortaya konulmuştur.
Materyal Of/Trabzon’dan toplandı. Herbaryuma getirilerek teşhis edildi ve
kurutulup toz haline getirildi. Toksisite deneylerinde alternatif tıpta kullanılan 5 gr/L
ve 9 gr/L dozlarının sudaki ekstraksiyonları kullanıldı (PPRC 2000). Materyalden
sucul ekstrakt elde edilmesinde Özmen (2010)’in çalışması takip edildi. Elde edilen
ekstraktlar bir kontrol grubu ile birlikte 6, 12 ve 24 saat zaman dilimlerinde soğanlara
uygulandı ve ezme metodu ile kromozom analizi yapıldı.
A. annua extraktının konsantrasyonu arttıkça artan uygulama zamanıyla
birlikte A. cepa kök büyümesinin belirgin olarak azaldığı gözlemlendi. Ayrıca, soğan
köklerine uygulanan extrakt konsantrasyonunun artmasıyla birlikte mitotik indeksin
azaldığı, interfazda mikronükleus yüzdesinin ve hücre bölünme aşamalarında
meydana gelen kromozom anormalliklerinin arttığı tespit edildi. En fazla karşılaşılan
kromozom anormallik tipleri; yapışıkan kromozom, anafazda kromatid köprüsü
oluşumu, düzgün olmayan profaz safhası, C-mitoz ve geri kalmış kromozom olarak
kayıt edildi.
Bu çalışma sonucunda A. annua sucul extraktının A. cepa üzerinde 9 gr/L’de
toksik etkiye sahip olduğu bulunmuştur. Elde edilen veriler neticesinde alternatif tıpta
bazı hastalıkların kontrol edilmesinde kullanılan A. annua’nın canlı sistemler
üzerindeki toksik etkilerini azaltmak için alternatif tıpta uygulanan dozun, A. annua
extraktının A. cepa için belirlenen 5 gr/L toksik olmayan dozda kullanılması
önerilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Artemisia annua, Allium cepa, Toksisite, Sucul ekstrat,
Mikronükleus test, Kromozomal anormallikler
177
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKOLOJİK KİRLİLİK, MUTASYONLAR VE GENETİK HASTALIKLAR
Türkan AYTEKİN ve Pınar AYTEKİN BOZKURT
Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Gaziantep / TÜRKİYE
[email protected]
Özet
Çevre, dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca
ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Çevrede meydana gelen kirlilik, doğaya zarar
vererek doğrudan veya dolaylı olarak doğada yaşamını sürdüren tüm canlıların zarar
görmesine neden olmaktadır. Çevre kirliliğine neden olan birçok etmen
bulunmaktadır. Bunlar arasında sulara karışan endüstriyel atıklar, insektisitler,
pestisitler, deterjanlar; havada bulanan egzoz gazları, endüstriyel alanlardan salınan
gazlar ile yangınlar sonucu havaya salınan gazlar; topraklarda bulunan ağır metaller;
radyoaktif kirliliğe neden olan kirleticiler vb. sayılabilir. Sözüne edilen bu kirleticiler
mutajen özellik taşımaktadırlar. Günümüzde artık insanlardaki birçok hastalığın
(kanser, kardiyovasküler hastalıklar vb. ) DNA’da meydana gelen mutasyonlar sonucu
oluştuğu bilinmektedir. Dünya genelinde yapılan çalışmalar her geçen gün genetik
hastalıkların sayısının arttığını göstermektedir. Bununla beraber gelişen teknolojinin
dezavantajı olarak meydana gelen ekolojik kirliliğin tehlikeli seviyelere yükseldiği de
görülmektedir. Bilindiği gibi genetik hastalıklar kalıtsal olabildiği gibi çevresel
etmenler sonucunda da oluşabilmektedir. Ve bu noktada da mutajen etki gösteren
ekolojik kirleticilerin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada insanlarda
genetik hastalığa neden olan mutasyonların oluşumu üzerinde, ekolojik kirleticilerin
rolü irdelenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Mutasyon, mutajen, kirlilik, genetik, atık
178
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
PROMETRYNE HERBİSİTİNİN Helianthus annuus (AYÇİÇEĞİ) KÖK UCU
HÜCRELERİ ÜZERİNDEKİ POTANSİYEL GENOTOKSİK ETKİLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Mehmet Cengiz KARAİSMAİLOĞLU
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı,
Süleymaniye /İstanbul, [email protected]
Özet
Ülkemizde ve Dünya’nın çeşitli yerlerinde tarımı yapılan ayçiçeğinin
zararlılarına karşı zirai mücadelede prometryne herbisiti yaygın olarak
kullanılmaktadır. Fakat prometryne herbisitinin tarım alanlarında kullanılırken
ayçiçeği gibi hedef olmayan organizmalar üzerindeki genotoksik etkisi
bilinmemektedir.
Bu çalışmada prometryne herbisiti farklı konsantrasyonlarda (2, 3, 4 ve 6
g/L) belirlenen zamanlarda (12, 24 ve 36 saat) Helianthus annuus primer kökleri
üzerindeki mitotik indeksleri çıkarılmış, kromozomlarda neden olan anormallik tipleri
belirlenmiş ve mikronükleus sıklığı hesaplanarak; prometryne herbisitinin ayçiçeği
kök ucu somatik kromozomları üzerindeki genotoksik etkisi ortaya konulmuştur.
Ayçiçeği tohumlarına uygulanan prometryne herbisitinin konsantrasyonunun
artmasıyla mitotik indeksin azaldığı, interfazda mikronükleus yüzdesinin ve hücre
bölünme aşamalarında meydana gelen kromozom anormalliklerinin arttığı
gözlemlenildi. En fazla karşılaşılan kromozom anormallik tipleri; yapışık kromozom,
kromatid köprüsü, düzensiz profaz, C-mitoz ve kalgın kromozom olarak kayıt edildi.
Bu çalışma ayçiçeği tarımında kullanılan prometryne herbisitinin ayçiçeği
üzerindeki genotoksik etkilerinin araştırıldığı ilk çalışmadır. Elde edilen veriler
neticesinde ayçiçeği tarımında bazı zararlı otların kontrol altına alınmasında
kullanılan prometryne herbisitinin canlı sistemler üzerindeki genotoksik etkilerini
azaltmak için tarımda uygulanan dozunun, prometryne herbisitinin ayçiçeği için
bulunan LD50 (6 g/L) değerinin altında olması önerilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Prometryne, Helianthus annuus, Genotoksisite, Kromozomal
anormallikler, Mikronükleus test
179
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KÖYCEĞİZ YÖRESİNDE HALK ARASINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN BAZI
TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER
Yusuf SICAK1, Ömer F. ÇOLAK1, Veli İLHAN2, Emre SEVİNDİK3, Nurdan ALKAN4
1Muğla
Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr.,
Köyceğiz/Muğla.
2Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan.
3Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balıkesir.
4Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muğla.
[email protected]
Özet
Bu çalışma Köyceğiz yöresinde (Muğla) tıbbi ve aromatik özellikleri yönüyle
kullanılan bitkileri belirlemek için yapılmıştır. Çalışma alanı Grid Sistemine göre C2
karesi içerisinde yer almaktadır. 2012 ve 2013 yıllarında gerçekleştirilen alan
araştırmasında 12 kaynak kişi ile konuşularak bitki örnekleri toplanmış ve kullanımına
ilişkin reçeteler derlenmiştir.
Alandan toplanan bitki örneklerinin değerlendirilmesi sonucunda 14
familyaya ait toplam 21 bitkinin tıbbi amaçlarla kullanıldığı belirlenmiştir. Tespiti
gerçekleştirilen bitkilerin familyası, bilimsel adı, yöresel ad(lar)ının yanı sıra yöre
halkından bu bitkilerin üretiminin ne şekilde gerçekleştiği, hangi kısımlarını
kullandıkları, kullanım şekilleri ile tıbbi amaçlı kullanımına dair bilgiler elde edilmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre, 21 bitki örneğinin tıbbi amaçlı kullanımına
bakıldığında yöre halkının tıbbi ve aromatik bitkilere olan talep ve güveninin olduğu,
tıbbi ve aromatik bitkilerin kullanımda ise literatürdeki kullanımıyla benzerlik
gösterdiği belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Tıbbi ve Aromatik Bitkiler, Köyceğiz.
180
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Consolida orientalis’İN TARLA BİTKİLERİ İÇİN ZARARLI BİR OT OLAN Cynanchum
acutum ÜZERİNE ALLELOPATİK ETKİSİNİN BELİRLENMESİ
Veli İLHAN1, Sinem KARAKUŞ2, Ömer F. ÇOLAK3, Yusuf SICAK3 ve Ökkeş ATICI2
1Erzincan
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan.
Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum.
3Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr.,
Köyceğiz/Muğla. [email protected]
2Atatürk
Özet
Bu çalışmada, Consolida orientalis (GAY) SCHROD. (Ranunculaceae) bitkisinin
kök, yaprak ve çiçeklerinden elde edilen su ekstraktlarının bir tarla zararlı otu ve bazı
ağaçların büyüme ve gelişmesi üzerinde olumsuz etkileri olan Cynanchum acutum L.
(Asclepiadaceae) bitkisi üzerinde allelopatik etkisi araştırılmıştır.
C. orientalis’in belirli kısımlarından elde edilen %5, 2.5, 1 ve 0.5’lik su
eksraktları, C. acutum tohumlarının çimlenme ve büyümesi üzerinde etkileri 8 gün
süre ile petri ortamında denenmiştir. Çalışmada kök, yaprak ve çiçek ekstraktları C.
acutum tohumlarının hem çimlenmesini geciktirdiği hem de önemli oranda engellediği
belirlenmiştir. Yaprak ekstraktı hariç, kök ve çiçeklerden elde edilen ekstraktlar, C.
acutum’un kök uzunluğunu (kontrole göre) azaltırken, gövde uzunluğunda ise bariz
bir etki gözlenmemiştir. C. acutum’un çimlenen fidelerine ait yan kök sayıları
değerlendirildiğinde, kontrol gurubu ve yaprak ekstraklarında yan kök oluşumu
gözlenmezken, özellikle kök ekstrakları konsantrasyon artışına bağlı olarak yan kök
oluşumunu önemli derecede artırmıştır.
C. orientalis bitkisinde belirlenen allelopatik etki bu bitkide doğal olarak
bulunan bir allelokimyasal maddenin var olduğu göstermektedir. Nitekim bu bitki
üzerinde yapılan başka bilimsel çalışmalarda bünyesinde birçok sekonder metabolit
madde olduğu ortaya konmuştur. Allelopatik etkiye sahip olan bu maddenin izole
edilerek tarımsal alanlarda biyoherbisidal amaçlarla kullanılma potansiyeli olduğu
düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Consolida orientalis, Cynanchum acutum, Allelokimyasal,
Biyoherbisit, Çimlenme, Su ekstraktı
181
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Chenopodium album MEYVE KABUĞUNDAN ELDE EDİLEN SU ÖZÜTÜNÜN
YABANCI TARLA OTU Sinapis arvensis TOHUMLARI ÜZERİNE FİZYOLOJİK ETKİSİ
Veli İLHAN1, Sinem KARAKUŞ2, Ömer F. ÇOLAK3, Emre SEVİNDİK4 ve Ökkeş ATICI2
1Erzincan
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan.
Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum.
3Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr.,
Köyceğiz/Muğla.
4Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balıkesir.
[email protected]
2Atatürk
Özet
Bu çalışmada Chenopodium album L. (Chenopodiaceae) yabancı otu meyve
kabuğu su ekstraktının, yine bir tarla yabancı otu olan Sinapis arvensis L.
(Brassicaceae) tohumları üzerindeki bazı fizyolojik etkileri incelenmiştir. Çalışma
kapsamında C. album’dan elde edilen meyve kabuklarının %5, 2.5, 1 ve 0.5’lik su
ekstraktları S. arvensis tohumlarının çimlenme ve fide büyümesi üzerindeki etkisi 8
gün süre ile petri ortamında denenmiştir.
Çalışmada, meyve kabuk ekstraktlarının tohumlar üzerinde çimlenmeyi kısmi
oranda geciktirici etkisi olduğu belirlenmiştir. Artan ekstrakt konsantrasyonları
(%5’lik hariç) çimlenen C. album fidelerinin kök uzunluğunu (kontrol grubuna göre)
%100 oranında teşvik ederken, gövde uzunluğunu önemsiz oranda artırmıştır. Yan
kök sayılarında ise artan ekstrakt konsantrasyonlarında bariz bir şekilde artma
gözlenmiştir.
Çalışmamız bir yabancı ot olan C. album’un meyve kabuğunda salgılanan
allelopatik özellikte kimyasalların bulunduğunu ve bu bitkiden elde edilecek
allelokimyasalların diğer yabancı otların kontrolünde kullanılabilme potansiyelinin
olduğunu ortaya koymaktadır.
Anahtar Sözcükler: Chenopodium album, Sinapis arvensis, Çimlenme, Allelopati
182
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
DOĞU AKDENİZ’DE İKİ FARKLI ORTAMDA YETİŞEN Pinus halepensis (Mill.)
TOPRAKLARINDA ORGANİK MADDE MİNERALİZASYONLARININ
KARŞILAŞTIRILMASI
Burak KOÇAK, Nacide KIZILDAĞ ve Cengiz DARICI
Çukurova Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Balcalı / Adana
[email protected]
Özet
Çukurova Üniversitesi Kampüsü- Menekşe köy yolu ve Kozan-Sarıçam’ da
yetişen Pinus halepensis ağaçlarından toprak, yaprak ve ölüörtü örnekleri alınmıştır.
Tüm örneklerin karbon, azot içerikleri ile toprakların tekstür, pH, kireç, NH 4-N, NO3-N
gibi özellikleri belirlenmiştir. Ayrıca karbon mineralizasyonları 30 gün boyunca
respirasyon yöntemiyle [Ba(OH)2 + Oxalic acid] izlenerek her iki ortam için
kıyaslanmıştır.
Kampüs toprakları kumlu tınlı iken Kozan-Sarıçam toprakları tınlı
bulunmuştur. Kampüs ve Kozan-Sarıçam topraklarının sırasıyla karbon miktarları (%)
1,40 ve 3,66, azot miktarları (%) 0,13 ve 3,66, tarla kapasiteleri (%) 23,01 ve 36,16,
NH4-N miktarları (ppm) 11,09 ve 15,47 ve NO 3-N miktarları (ppm) ise 0,44 ve 2,25
olarak belirlenmiştir. Yaprakların karbon içerikleri Kampüs’te (%) 50,55 ve
Sarıçam’da 59,05 iken azot içerikleri sırasıyla (%) 1,67 ve 2,55 olarak saptanmıştır.
Ölüörtülerin karbon içerikleri (%) 46,32 (Kampüs) ve 57,06 (Sarıçam) iken azot
miktarları sırasıyla (%) 0,87 ve 1,07 ‘dir.
Toprakların sadece kil oranları, NH4-N miktarları ve yaprakların karbon
miktarları arasında istatistiksel olarak yüksek derecede anlamlı bir fark bulunmuş
(P<0.05) iken karbon mineralizasyon oranları arasında fark gözlenmemiştir.
Bu sonuçlara dayanarak Pinus halepensis’ in her iki ortama da iyi adapte
olduğu, böylece her iki ortamı da kendi özelliklerine uygun olarak şekillendirdiği
söylenebilir.
Anahtar Sözcükler: Pinus halepensis Mill., Karbon, Azot, Karbon Mineralizasyonu
183
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İZMİT (KOCAELİ) KENT PEYZAJINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN
SÜS BİTKİLERİNİN EKOLOJİSİ
Seda AKDUMAN HOŞER, Fazıl ÖZEN
Kocaeli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İzmit / Kocaeli,
[email protected]
Özet
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi' nin en büyük merkez ilçesi olan İzmit, büyük
bir sanayi şehri olmasının yanısıra iklimsel, coğrafik ve topoğrafik özellikleri
bakımından zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Çevresindeki doğal yeşil örtüye
ilave olarak İzmit, çok sayıda park, bahçe ve rekreasyon alanına sahip bir kent
merkezidir. Bu çalışmada, İzmit kent peyzajında yaygın olarak kullanılan bitkiler ile
bunların ekolojik istekleri tanıtılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: İzmit, Kocaeli, süs bitkisi, kent peyzajı ekolojisi
184
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TEKSTİL ATIK SULARINDA BULUNAN DORACRYL BLUE BOYASININ BAKTERİYEL
YOLLA DEKOLORİZASYONU
Kübra METİN, Tuba ARTAN ONAT
Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Kampüs/Niğde,
[email protected]
Özet
Çevreyi kirleten en büyük sorunların başında endüstriyel atıklar gelmektedir.
Tekstil endüstrisinde kullanılan sentetik boyalar ise özellikle sularda yoğun
kirlenmeye neden olmaktadır. Boyar madde içeren atık sular doğal su kaynaklarına
karıştığında ışığın yansımasına neden olurlar ve ışığın suya girişini engellerler. Suda
yaşayan canlılar bu durumdan olumsuz etkilenir ve dolayısıyla ekolojik denge
bozulmaya başlar. Aynı zamanda sulara karışan bu boyaların giderimi oldukça zordur.
Bu yüzden tekstil boyaları içeren atık suların arıtılması önemli bir problem olarak
görülmektedir. Atık suların arıtılmasında fiziksel, kimyasal ve biyolojik yöntemler
kullanılmaktadır.
Bu çalışmada Niğde’de halı fabrikalarında kullanılan Doracryl blue boyasının
giderimi için tekstil atık sularından izole edilen bakteriyel kültür kullanılmıştır. İzole
edilmiş olan saf bakteriyel kültürün boya giderim kapasitesi, başlangıç pH,
konsantrasyon ve sıcaklık değişkenlerinin etkisine karşı belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler:
Dekolorizasyon
Tekstil
atık
suları,
185
Doracryl
Blue,
Bakteriyel
kültür,
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KATI SUBSTRAT FERMENTASYONU İLE ELDE EDİLEN Funalia trogii HAM LAKKAZ
ENZİMİ İLE AKTİVİTE VE KARARLILIK ÇALIŞMALARI
Filiz BORAN, Özfer YEŞİLADA
İnönü Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya,
[email protected]
Özet
Katı substrat fermentasyonu (KSF), katı matriks gerektiren ve serbest suyun
olmadığı yada çok az olduğu ortamda gerçekleşen fermentasyon işlemidir.
Çalışmamızda KSF koşullarında optimum şartlarda elde edilen Funalia trogii ham
enzim kaynağının aktivite ve kararlılığı araştırıldı.
Enzimler belirli sıcaklık aralıklarında optimum çalışırlar. Bu değerlerin
üzerinde veya altındaki sıcaklık aralıklarında ise proteinler olumsuz
etkilendiklerinden inhibisyon gerçekleşir. Bu nedenle, öncelikle sıcaklığın ham lakkaz
aktivitesine etkisi araştırıldı. F. trogii ham lakkaz enzimi yüksek sıcaklıklarda yüksek
lakkaz aktivite değerleri verdi. Bu da, enzimin yüksek sıcaklıklarda belirli sürelerde
çalışabilmesi açısından önemlidir. Aynı zamanda enzim aktivitesinde etkili olan pH’nın
ham lakkaz enziminin aktivitesine etkisi de araştırıldı.
Yüksek sıcaklık ve pH’da proteinin kararlı olması, enzimlerin endüstriyel ve
biyoteknolojik uygulamalarda kullanımı açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle
enzimin aktif kalabildiği sıcaklık ve pH değerleri oldukça önemlidir. Bu amaçla, F.trogii
ham lakkaz enziminin sıcaklık kararlılığı test edildiğinde ham enzimin 80°C’de 2 saat
inkübasyon sonucu aktivitesinin %48’ini koruyabildiği belirlendi. pH’nın enzim
kararlılığına etkisini test edildiğinde ise F. trogii ham lakkaz enzimi, pH 5 ve
üzerindeki pH değerlerinde 24 saat boyunca oldukça kararlı kaldı.
Anahtar Sözcükler: F.trogii ham lakkazı, Katı Substrat Fermentasyonu, Aktivite,
Kararlılık
186
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
METHİDATHİON’UN GENOTOKSİK ETKİSİNİN Drosophila KANAT SOMATİK
MUTASYON VE REKOMBİNASYON TESTİ (SMART) İLE ARAŞTIRILMASI
Aygül KILIÇ KARABULUT, Elif YEŞİLADA
İnönü Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya,
[email protected]
Özet
Organizmalar yaşadığı çevrede yaşamını olumsuz etkileyen birçok zararlı
bileşiğe çeşitli yollarla maruz kalmaktadır. Söz konusu bileşikler plastiklerde,
deterjanlarda, pestisitlerde ve çeşitli endüstriyel kimyasallarda bulunmaktadır.
Özellikle pestisitlerin yanlış ya da bilinçsiz kullanımına bağlı olarak hedef olmayan
canlılar üzerinde toksik yada genotoksik etkiler gözlemlenebilmektedir.
Bu çalışmada organofosfatlı bir insektisit olan ve çeşitli meyve ağaçlarının
zararlı böceklerine karşı yaygın bir şekilde kullanılan methidathionun toksik ve olası
genotoksik etkisi araştırıldı. Bu amaçla somatik mutasyon ve rekombinasyonu ölçen
ve in vivo bir test olan Drosophila kanat benek testi (SMART) kullanıldı. Çalışma
kapsamında methidathionun 0.01 mg/L, 0.025 mg/L, 0.05 mg/L, 0.06 mg/L, 0.075
mg/L ve 0.1 mg/L olmak üzere altı farklı dozu kullanıldı. Çalışmada larvadan ergine
dönüşen bireylerin yaşama yüzdeleri hesaplandı. Yaşama yüzdeleri doz artışına bağlı
olarak azalış göstererek sırasıyla %90, 93, 88, 86, 36 ve 8 olarak saptandı. Yapılan
çalışmayla SMART sonuçlarına göre methidathionun hiçbir dozunun genotoksik etkiye
neden olmadığı gözlendi.
Anahtar Sözcükler:
Methidathion.
Genotoksisite,
Drosophila
187
melanogaster,
SMART
test,
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENDEMİK Pilosella hoppeana subsp. lydia (BORNM.&ZAHN) SELL&WEST
(ASTERACEAE) TAKSONU ÜZERİNE MORFOLOJİK, ANATOMİK VE KARYOLOJİK
BİR ÇALIŞMA
1Bahattin
BOZDAĞ, 2Hakan SEPET ve 1Canan ÖZDEMİR
1Celal
Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa/ Türkiye
[email protected]
2Ahi Evran Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,
Kırşehir/ Türkiye
Özet
Endemik Pilosella hoppeana subsp. lydia (Bornm.&Zahn) Sell&West
taksonuna ait bitki örnekleri doğal yayılış alanlarından biri olan Manisa, Spil Dağı’ndan
toplanmıştır. Taksonun rozet şeklinde tabanda bulunan yapraklarında yoğun örtü tüyü
bulunmaktadır.
Anatomik incelemelerde kökte ksilem elemanları floem elemanlarına göre
daha geniş bir alan kaplandığı gözlendi. Gövde enine kesitinde kalın bir kutikula
tabakası epidermis hücrelerini örtmektedir. İletim demetleri genelde bir büyük, bir
küçük demet şeklinde diziliş göstermektedir. Yapraklar bifasiyal olup palizat
parankiması ve sünger parankiması ayrımı net olarak gözlenmektedir. Abaksiyal
yüzeyde daha uzun ve yoğun olmak üzere her iki yaprak yüzeyinde örtü ve salgı
tüyleri ile belirli aralıklarla diziliş gösteren stoma hücreleri yer almaktadır.
Taksonun yapılan karyolojik çalışmalarda kromozom sayısı 2x=2n=18 olarak
belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Anatomi, morfoloji, karyoloji, Pilosella hoppeana subsp. lydia
188
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE’ DE YAYILIŞ GÖSTEREN Plantago coronopus L. (PLANTAGINACEAE)
TAKSONUNUN ALT TÜRLERİ ÜZERİNE SİTOLOJİK BİR ÇALIŞMA
1Bahattin
BOZDAĞ, 2Hakan SEPET ve 1Canan ÖZDEMİR
1Celal
Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa/ Türkiye
[email protected]
2Ahi Evran Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,
Kırşehir/ Türkiye
Özet
Bu çalışmada Plantago coronopus L.’ nin iki alt türü olan Plantago coronopus
subsp. coronopus L. ve Plantago coronopus subsp. commutata (Guss.) Pilger sitolojik
özellikleri bakımından incelenmiştir.
Bu taksonlar doğal yayılış gösterdikleri habitatlardan toplanmıştır. Kök uçları
kullanılarak yapılan laboratuar çalışmaları sonucunda kromozom sayıları belirlenmiş
ve karyotip ve mitotik analizleri çalışılmıştır. Her iki taksonun da kromozom sayıları
2n=2x=20 olarak belirlenmiş ve taksonlarla ilgili karyotip analizleri ve idiogramlar ilk
defa bu çalışmada rapor edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Kromozom, Plantago coronopus subsp. coronopus, Plantago
coronopus subsp. commutata
189
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TÜRKİYE’DE YAYILIŞ GÖSTEREN BAZI Plantago L.
(PLANTAGİNACEAE)TAKSONLARI ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR
ÇALIŞMA
Bahattin BOZDAĞ, Canan ÖZDEMİR
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa/ Türkiye
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Plantago L. Cinsi Coronopus DC. seksiyonu taksonlarından
Plantago maritima L. ve Plantago crassifolia Forsskal morfolojik ve anatomik
özellikleri bakımından incelenmiştir. P.maritima yaprakları skape boyuna yakın
uzunlukta veya daha uzundur, kenarları az kirpikli ya da kirpiksizdir. P.crassifolia’ da
yapraklar skapelerden kısa ve serttir.
Her iki taksonun kök enine kesitleri incelendiğinde tek sıralı epidermis
hücrelerinin P.maritima’ da genellikle enleri boylarından büyük iken, P.crassifolia’ da
genellikle boyları enlerinden büyüktür. Her iki taksonun korteks parankimasında
havalandırma boşluklarına rastlanmıştır.
P.crassifolia taksonunun skape enine kesitinin öz bölgesini oluşturan
merkezinde çok büyük bir boşluk var iken P.maritima taksonunun merkezinde
parankimatik öz hücreleri bulunmaktadır. Her iki taksonun skapesinde ksilem
elemanları kesintisiz bir diziliş ile öz bölgesini sarmaktadır. P.crassifolia daha küçük,
P.maritima ise daha büyük bir yaprak enine kesitine sahiptir. Her iki taksonda da ana
damarın üst kısmındaki birkaç sıra parankima hücrelerinin çeperleri kalınlaşmış ve
kollenkima hücreleri özelliği kazanmıştır.
Yapraklarda palizat ve sünger parankiması ayrımı net değildir. Unifasiyal
yaprak özelliği göstermektedirler.
Anahtar Sözcükler: Anatomi, morfoloji, Plantago maritima, Plantago crassifolia
190
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Vicia faba L. NIN MERİSTEMATİK KÖK UCU HÜCRELERİNDE
99TEKNESYUM (99TC)‘UN SİTOGENETİK ETKİLERİ
Bahattin BOZDAĞ1, Yasemin PARLAK2, Hakan SEPET4, Ali ÖZDEMİR3,
F.Serap EREEŞ2 ve Canan ÖZDEMİR1
1Celal
Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa-Türkiye
[email protected]
2Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü, Manisa-Türkiye
3Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Matematik Bölümü, Manisa-Türkiye
4Ahi Evran Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,
Kırşehir-Türkiye
Özet
Bu çalışmada Vicia faba L. bitkisinin çimlendirilerek elde edilen meristematik
kök ucu hücrelerinde 99Teknesyum (99TC)’ un sitogenetik etkileri incelenmiştir.
Seçilen bitki tohumları, hazırlanan standart 99Tc çözeltisi içerisinde farklı
zaman dilimleri boyunca (kontrol, 1/12, ¼, 1/2, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 12 saat) tutuldu.
Teknesyum ile muamele edilen tohumlar petri kaplarında çimlendirildi ve elde edilen
kök uçları kullanılarak mikroskobik incelemeler yapıldı.
İncelemeler sonucunda kromozom kopması, kromozom dağılması, köprü
kromozom, kromozom yapışması, yüzük kromozom gibi bazı kromozom
anormallikleri saptandı. Artan uygulama süresine bağlı olarak genellikle kromozom
anormalliklerinde de artış gözlendi. Elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak
değerlendirildi.
Anahtar Sözcükler: Kromozom anormallikleri, 99Teknesyum (99Tc) - Vicia faba
191
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Scutellaria orientalis L. subsp. pinnatifida EDMONDSON (LAMIACEAE) ÜZERİNE
MORFOLOJİK VE ANATOMİK BİR ÇALIŞMA
Ersin MİNARECİ, Sinem PEKÖNÜR, Yurdanur AKYOL ve Canan ÖZDEMİR
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa,
[email protected]
Özet
Scutellaria L. cinsi Flora of Turkey’e göre Ülkemizde 36 takson ile temsil
edilmektedir. Bu cinsin sadece Scutellaria orientalis L. türüne ait 16 alttürü
bulunmaktadır. Scutellaria orientalis, çiçek durumunun tek yöne dönük olmaması,
çiçeklerin çiçek durumunun dört köşesinde dizilmiş olması ile karakteristiktir.
Scutellaria orientalis subsp. pinnatifida Edmondson‘nın en belirgin morfolojik özelliği
de yapraklarının tarak şeklinde tüysü yarıklı, lopların dar uzun ve orta kaburgadan
kısa olmasıdır.
Anatomik çalışmalarda bitkinin kökte parçalanmış peridermis tabakası
bulunmaktadır. Peridermisin altında 5-8 sıralı yassılaşmış hücrelerden oluşan korteks
tabakası yer almaktadır. İletim demetleri geniş yer kaplamaktadır. Gövde ve yaprak
kesitlerinde çok sayıda salgı tüyleri görülmüştür. Ayrıca toprak üstü kısımlarındaki
salgı tüyleri incelenip gruplandırılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Scutellaria orientalis subsp. pinnatifida, Lamiaceae Anatomi,
Morfoloji.
192
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Cyanus thirkei (Sch. Bip.) HOLUB (COMPOSITAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE
ANATOMİK BİR ÇALIŞMA
Ersin MİNARECİ, Yurdanur AKYOL, Kamuran AKTAŞ, Okan KOCABAŞ, Bahattin
BOZDAĞ ve Canan ÖZDEMİR
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü,Muradiye/Manisa,
[email protected]
Özet
Cyanus thirkei (Sch. Bip.) Holub örnekleri Bozdağ-Gölcük mevkiinden 1100 m
yükseklikten toplanmıştır. Toplanan taze örnekler teşhis edildikten sonra morfolojik
ölçümleri alındı. Taze örneklerin bir kısmı %70’lik alkolde fikse edilerek anatomik
çalışmalar için hazırlandı.
Cyanus Mill. cinsinin Türkiye’de yayılışı bulunan takson sayısı 20’dir. Akdeniz
elementi olan, Batı ve Güney Batı Anadolu’da yayılış gösteren C. thirkei türü dimorfik
kök yapısı ve beyaz renkli çiçekleri ile diğerlerinden ayırt edilmektedir.
Anatomik çalışmalarda yaprağın yoğun tüylerle kaplı olduğu ve enine
kesitinde üst epidermisin altında 2 sıra palizat, 2 sıra sünger ve onun altında yine 2
sıra palizat parankiması gözlenmiştir. Gövdede kortekste kollenkima hücreleri ve
merkezde parçalanmış öz parankiması göze çarpmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Cyanus thirkei, Compositae, Anatomi, Morfoloji.
193
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Dioscorea communis L. (DIOSCOREACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE ANATOMİK
BİR ÇALIŞMA
Okan KOCABAŞ, Yurdanur AKYOL, Kadriye YETİŞEN, Hakan SEPET, Emine ALÇITEPE
ve Canan ÖZDEMİR
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa,
[email protected]
Özet
Doğal ortamlarından toplanan bitki, dolanbaç, acı ot, karaasma ve dövülmüş
avrat otu isimleri ile bilinen, 4m ye kadar boylanabilen çok yıllık otsu bir bitkidir.
Toplanan taze örnekler teşhis edildikten sonra morfolojik ölçümleri alındı. Taze
örneklerin bir kısmı %70’lik alkolde fikse edilerek anatomik çalışmalar için hazırlandı.
Bitkinin geniş yumurtamsı-kalpsi yaprakları ve tırmanıcı oluşu karakteristik
bir özelliktir. Yapraklar gövdede alternat dizilişlidir.
Kök enine kesitinde merkezde çeperleri kalınlaşmış hücrelere sahip
endodermis tabakası ve 4-6 kollu ksilem bulunmaktadır. Gövde enine kesitinde
kollenkima hücreleri ve geniş çaplı parankima hücreleri gözlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Dioscorea communis, Dioscoreaceae, Anatomi, Morfoloji.
194
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Scutellaria galericulata L. ÜZERINE MORFOLOJIK VE ANATOMIK BIR ÇALIŞMA
Sinem PEKÖNÜR, Ersin MİNARECİ
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Scutellaria galericulata L.’nın morfolojik ve anatomik özellikleri
araştırılmıştır. Çalışılan bitki materyali, İzmir İli sınırları içerisinde yer alan Bozdağ
Gölcük’te bataklık alanlardan toplanmış olup, bitkilerin taze örnekleri türlerin teşhisi
için kullanılmıştır.
Anatomik çalışmalar için toplanan bitki örnekleri %70’ lik ethanolde fikse
edildi. Kök, gövde ve yaprak enine kesitleri parafin metodu kullanılarak hazırlandı.
116 cm ye kadar boylanabilen bitki mızraksı yaprak taşımaktadır. Gövde dik, yükselici
basit ya da dallanmış olabilir. Genç kök enine kesitinde epidermisin üzerinde kalın
kutikula tabakasının bulunduğu ve iletim dokusunu çeviren endodermis tabakasının
az çok düzgün sıralanmış hücrelerden oluştuğu gözlenmiştir. Gövde tipik olarak dört
köşeli yapıdadır.
Anatomik çalışmalarda gövde enine kesitinde köşelerde iletim dokusunu
çeviren, çeperleri kalınlaşmış destek doku hücreleri yer almaktadır. Yaprak enine
kesitinde alt ve üst epidermis hücrelerinin birbirine yakın ölçülerde olduğu
görülmüştür. Mezofil tabakası 2-3 sıralı palizat ve onu izleyen sünger parankiması
hücrelerinden meydana gelmektedir. Epidermis hücrelerinin üstünde özellikle I. tip
salgı tüyleri ağırlıklı olmak üzere, farklı tipte salgı tüylerine rastlanmıştır. Anatomik
çalışmalarda bitkinin kök, gövde ve yapraklarından alınan enine kesitler incelenerek
fotoğraflandırılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Scutellaria galericulata, Lamiaceae, morfoloji, anatomi
195
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SAMSUN-TEKKEKÖY HACI OSMAN ORMANI VE SAMSUN-BAFRA-BALIK
GÖLLERİNDEKİ VEJETASYON TİPLERİ İLE N:P ORANLARI ARASINDA İLİŞKİNİN
ARAŞTIRILMASI
Rena HÜSEYİNOVA1, Dudu Duygu KILIÇ2, Burak SÜRMEN3, Hamdi Güray KUTBAY4
1Giresun
Üniversitesi, Şebinkarahisar Uygulamalı Bilimler Yüksek okulu,Giresun, Türkiye
2Amasya Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksek Okulu, Amasya, Türkiye
3Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü,
70200, Karaman, Türkiye
4Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 55139, Samsun,
Türkiye
[email protected]
Özet
Bitkilerin temel hedeflerinden biri çevrelerine karşı uyum mekanizmaları
geliştirmektir. Bu mekanizmalardan, topraktan besin maddelerinin alınımı ve alınan
besinlerin korunumu bitkilerin hayatlarını sürdürmeleri için oldukça önemlidir.
Karasal ekosistemlerdeki N ve P miktarı bitki gelişimi için en önemli besin
elementleridir ve bitki gelişimi üzerinde sınırlayıcı etkilere sahiptir. Bu elementlerden
hangisinin bitki gelişiminde sınırlayıcı olup olmadığı bu iki elementin miktarlarının
oranıyla belirlenir. Eğer N/P oranı 14'den küçük ise N, 16'dan büyük ise P elementi
bitki gelişimi için sınırlayıcıdır.
Araştırma alanını Samsun Tekkeköy Hacı Osman Subasar Ormanı ve Bafra
balık gölleri civarında yayılış gösteren farklı vejetasyon tipleri oluşturmaktadır. Tespit
edilen 5 farklı vejetasyon tipinin karakter türlerinde N/P oranı hesaplanmıştır. Çayır
vejetasyonu bitkilerinde N:P oranı 12,31, kumul vejetasyonu bitkilerinde 12,91, Su
basar orman vejetasyonu bitkilerinde 12,87, sucul vejetasyon bitkilerinde 20,03,
tuzcul alan bitkilerinde ise 8,63 bulunmuştur. Çayır, kumul, su basar orman ve
özellikle tuzcul alan vejetasyonu bitkilerinde N kısıtlaması olduğu bulunmuştur. Sucul
vejetasyon bitkilerinde ise P kısıtlaması tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Balık Gölleri, Hacı Osman, Vejetasyon, N:P oranı, Samsun
196
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENDEMİK Achillea nobilis L. subsp. sipylea (O. SCHWARZ) BASSLER
(ASTERACEAE) ÜZERİNDE MORFOLOJİK ANATOMİK VE KARYOLOJİK BİR
ÇALIŞMA
Hakan SEPET, Ersin MİNARECİ, Bahattin BOZDAĞ, Uğur ŞEN ve Canan ÖZDEMİR
Ahi Evran Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği
Bölümü,Kırşehir,
[email protected]
Özet
Batı ve Güneybatı Anadolu bölgelerinde yayılış gösteren nadir yayılışlı
endemik bitkilerdir. Çok yıllık otsu olan taksonun gövdesi dik, boyuna damarlı, yoğun
basık veya yaygın tüylüdür.
Kök enine kesitinde peridermis tabakası parçalanmış, dökülmüş hücrelerden
meydana gelmektedir. Korteks tabakası oldukça dar olup 3-15 sıralıdır. Çok yıllık
kökün büyük bir kısmını ksilem bölgesi oluşturmaktadır.
Gövdenin köşelerinde küme halinde kollenkima hücreleri yer almaktadır.
Korteks parankimasında hücreler yuvarlak ve oval şekilli olup hücreler arası
boşlukları bulunmaktadır. Gövdenin merkezinde öz bölgesi geniş bir alanı kaplayan
daire şeklinde parankimatik hücrelerden meydana gelmektedir.
Yaprak mezofili 3-4 sıralı palizat parankiması ile 3-5 sıralı sünger
parankiması hücrelerinden oluşmaktadır. Palizat parankima hücreleri yaprağın her iki
yüzeyinde yer alıp geniş aralıklı olarak sıralanmaktadır.
Kök uçları kullanılarak yapılan karyolojik çalışmada taksonun kromozom
sayısı 2n=18 olarak belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Achillea nobilis L. subsp. sipylea, Anatomi, Morfoloji, Karyoloji.
197
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EKŞİSU SAZLIĞI’NIN (ERZİNCAN) SU KALİTESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Etem OSMA, Mustafa KORKMAZ ve Veli İLHAN
Erzincan Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan.
[email protected]
Özet
Sulak alanlar, bitki ve hayvanlar için oldukça önemlidir. Özellikle kuşlar için
beslenme, barınma ve kuluçka yapma alanlarıdır. Sulak alanlar; bulundukları bölgeyi
iklim, tarım, vejetasyon, su kalitesi gibi birçok özellik bakımından önemli ölçüde
etkilemektedirler. Ekşisu Sazlığı, Doğu Anadolu Bölgesi’nin Erzincan ili sınırları içinde
yer alan önemli sucul ekosistemlerden birisidir. Ekşisu Sazlığı’nda şu ana kadar
tanımlanmış 5’i endemik olmak üzere yaklaşık 250 bitki türünün ve 95 tanesi kuş
olmak üzere çok sayıda hayvanın doğal olarak yaşamını sürdürdüğü Türkiye’nin
önemli sulak alanlarındandır.
Bu çalışma kapsamında Ekşisu Sazlığı’na ait su parametreleri ve sudaki bazı
elementler incelenmiştir. 2012 yılı içerisinde Mart, Haziran ve Ekim aylarında Ekşisu
Sazlığı’nın Karasu Nehri ile birleştiği yerden parametrelere uygun miktarlarda su
örnekleri alınarak üzerinde çalışılmıştır. Her bir parametre için ayrı ayrı kit
hazırlanarak, spektrofotometre de analiz yapılmıştır. Analiz sonuçları incelendiğinde
Ph (7,89-8,13), çözünmüş oksijen (7.5-8.3), nitrat (0.56-1.77), nitrit (0.008-0.066),
sülfat (12-43), sülfit (0.106-0.537), amonyum (0.03-0.06), Zn (0.05-0.12), Cu (00.014), Fe (0-0.091) ve K (2.8-4.2) olarak tespit edilmiştir.
Elde ettiğimiz sonuçlar farklı alanlarda yapılan diğer çalışmalar ile
karşılaştırılmıştır. Çalışma sonucunda sulak alan bölgesinin kimyasal özellikleri ve su
kalitesi bakımında normal kaliteye sahip olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Doğu Anadolu, Erzincan, Ekşisu sazlığı, Karasu nehri, su kalitesi
198
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
YEDİGÖLLER (ÇAYIRLI, ERZİNCAN) FLORASINA KATKILAR
Mustafa KORKMAZ1, Etem OSMA1 ve Veli İLHAN1
1Erzincan
Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan.
[email protected]
Özet
İlçe, il merkezinin doğusunda ve merkeze 113 km uzaklıkta bulunmaktadır.
Çayırlı yaklaşık 1500 metre ortalama rakıma sahiptir. Karasu ırmağının batısında yer
alan Çayırlı Ovası bir çöküntü alanıdır. İlçe batı ve güneybatıdan Esence dağları,
kuzeyden de Otlukbeli dağları ile çevrilmiştir. Esence (Keşiş) Dağları Çayırlı ovasının
Batı ve güneybatı istikametinde yer almaktadır. İlçedeki iki önemli akarsu Çayırlı ve
Balıklı çayları kaynaklarını Esence dağlarından alıp doğu-batı yönünde akarak Karasu
ırmağını beslemektedirler. Önemli bir biyoçeşitlilik merkezi olan Keşiş Dağları’nın
Yedigöller bölgesi önemli bir endemik bitki merkezidir. İlçenin en önemli ekoturizm
merkezi olma potansiyeli bulunan Yedigöller bölgesinde her yıl Temmuz ayı
ortalarında Esence Yedigöller Festivali düzenlenmektedir.
Sulak alanlar özellikle kuşlar olmak üzere birçok canlı için önemli yaşam
alanlarıdır. Sulak alanlar; bulundukları bölgenin iklimini, tarımını, florasını ve
vejetasyon yapısını önemli ölçüde etkilemektedirler. Yaklaşık 3000-3500 m rakımı ile
Yedigöller bölgesi Çayırlı ilçesinin ilginç ve en önemli bir sulak alanıdır.
Çalışmanın materyalini Çayırlı İlçesinin Nadir, Endemik ve Ekonomik Bitkileri
adlı proje kapsamında 2011-2012 yıllarında Yedigöller çevresinden toplanan ve teşhis
edilen bitki örnekleri oluşturmaktadır. Bildiride Yedigöller bölgesinin kısaca tanıtımı,
alandan toplanan bitkilerin listesi ve bitkilerle ilgili bazı özellikler verilmektedir.
Ahahtar Sözcükler: Sulak alan, Flora, Yedigöller, Çayırlı, Erzincan
199
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÜLKEMİZE ÖZGÜ Barbarea integrifolia’NIN MORFOLOJİK VE EKOLOJİK
ÖZELLİKLERİ
Etem OSMA1, Veli İLHAN1, Ömer F. ÇOLAK2
1Erzincan
2Muğla
Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan.
Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr.,
Köyceğiz/Muğla
[email protected]
Özet
Ülkemiz, bitki çeşitliliği bakımından oldukça zengin ülkelerden biridir.
Ülkemizde yayılış gösteren 12.000’ e yakın bitki türü olup, bu bitkilerin yaklaşık 3.600
tanesi endemiktir. Bu endemik bitkilerden biri de sarı çiçeklere sahip Barbarea
integrifolia’ dır. Ülkemiz sınırları içerisinde Erzincan (Koçyatağı) ve Gümüşhane
(Uzunkol) olmak üzere iki sulak alanda dağılış göstermektedir. Uzunkol’da bulunan
populasyonu oluşturan bireylerin sayısı Koçyatağı’nda bulunan populasyonun birey
sayısından daha fazladır. Koçyatağı’nda bulunan bireyler 2664 m yükseklikte küçük
bir gölet içinde yayılış göstermekte olup, bitkiler yatık özelliğe sahiptir. Uzunkol’da
bulunan populasyon 2058 m yükseklikte, vadi içerisinde olup, gövdeleri dik özelliğe
sahiptir. İki lokaliteden topladığımız toprakların yaş ve kuru ağırlığı tartılarak,
Uzunkol’da toprak nemi % 66 iken, Koçyatağı’nda %41 oranında tespit edilmiştir.
Analiz sonuçlarına göre toprak; pH’ı hafif alkali, toprak bünyesi kireçli, tuzsuz
ortamlarda, Uzunkol’da ağır killi Koçyatağı’nda killi, organik maddenin orta düzeyde
olduğu, bunun yanında özellikle fosfor miktarının az ve potasyumun ise orta düzeyde
olduğu alanlarda yetiştiği görülmüştür. Toplanan Barbarea integrifolia’ ya ait
örneklerin morfolojik özelliklerinin yükseltiye bağlı olarak farklı olduğu
gözlemlenmiştir. Bunun yanında lokalitelerin ekolojik özelliklerinin birbirine yakın
olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Barbarea integrifolia, Endemik, Erzincan, Ekoloji.
200
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ERZİNCAN’A ÖZGÜ Psephellus huber-morathii’NİN MORFOLOJİK VE EKOLOJİK
ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Etem OSMA1, Veli İLHAN1, Ömer F. ÇOLAK2
1Erzincan
2Muğla
Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan.
Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz MYO, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Pr.,
Köyceğiz/Muğla.
[email protected]
Özet
Erzincan ili yaklaşık 450 endemik bitki türünün yanında bitki çeşitliliği
bakımından ülkemizin en önemli bitki merkezlerinden birisidir. Var olan endemik
bitki türlerinin 46 tanesi sadece Erzincan’da doğal olarak yetişmektedir. Bu türler
genelde doğal ortamlarında küçük populasyonlar halinde bulunmaktadır. Bu
bitkilerden biri de Psephellus huber-morathii olup, pembe renkli oldukça gösterişli
çiçeklere sahiptir. Erzincan il sınırları içinde sadece Ahmediye ve Koçyatağı olmak
üzere iki lokalitede bulunmaktadır. Ahmediye’de populasyonundaki birey sayısı düşük
sayıda bulunurken, Koçyatağı’nda bulunan populasyonun birey sayısı daha fazladır.
İki lokaliteden topladığımız toprağın yaş ve kuru ağırlığı tartılarak, yaklaşık %7-15
oranında toprak nemi tespit edilmiştir.
Analiz sonuçlarına göre toprak; pH’ı hafif alkali, toprak bünyesi killi-tınlı,
kireçli, tuzsuz ortamlarda, organik maddenin orta düzeyde olduğu, bunun yanında
özellikle fosfor miktarının az ve potasyumun ise orta düzeyde olduğu alanlarda
yetiştiği görülmüştür. Topladığımız Psephellus huber-morathii’nin morfolojik ve
ekolojik (toprak yapısı, toprak nemi, içerdiği organik madde miktarı, toprak pH
v.b.gibi) özelliklerinin aynı olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Psephellus huber-morathii, Endemik, Erzincan, Ekoloji.
201
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BİTKİSEL ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ İLE
TERMOFİLİK Geobacillus thermophilus’DEN α–AMİLAZ ÜRETİMİ
Veysi OKUMUŞ, Sadin ÖZDEMİR, Abdurrahman DÜNDAR,
Siirt Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 56100 Siirt,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, ekonomik değeri olmayan ve birikerek çevre kirliliğine yol açan
elma, muz, portakal, karpuz ve kavun kabuğu katı substrat olarak kullanılarak katı faz
fermentasyonu (SSF) yöntemi ile Geobacillus thermophilus’den yüksek miktarda α–
amilaz üretimi amaçlanmıştır.
Enzim aktivitesi üzerine pH, sıcaklık, nem oranı, substrat parça büyüklüğü,
azot ve karbon kaynaklarının etkisi belirlenmiştir. En yüksek enzim aktivitesi (2876
U/mg) muz kabuğunda; 72 saat inkübasyon süresinde, 65°C sıcaklıkta, pH 6.0’da, % 60
nem oranında, 1000 µm substrat parça büyüklüğünde, azot kaynağı olarak pepton ve
karbon kaynağı olarak nişasta kullanıldığında elde edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Geobacillus thermophilus, SSF, α–amilaz, bitkisel atıklar
202
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
HATAY YÖRESİNDE EVCİL GÜVERCİNLERDE Cryptococcus neoformans
SAÇILIMININ ARAŞTIRILMASI
Gamze Özge ÖZMEN1, Hasan SOLMAZ2, Zafer CANTEKİN1
1Mustafa
Kemal Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji ABD, Hatay, Türkiye
Yıl Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Mikrobiyoloji ABD, Van,
Türkiye
[email protected]
2Yüzüncü
Özet
Cryptococcus neoformans başta güvercin olmak üzere, kreatininden zengin
kanatlı hayvan dışkılarının bulunduğu yerlerde bol miktarda bulunmakla beraber,
kanatlı hayvanların etkenden ileri gelen klinik hastalıklar çok nadiren ya da hiç
görülmemektedir. Esas olarak memeli hayvanlarda infeksiyon bildirilmiştir ve etkenin
zoonotik potansiyeli vardır. Etkenin insanlara bulaşması esas olarak solunum yoluyla
olmasına rağmen deri yoluyla da vücuda girebilmektedir.
Bu çalışmada Hatay ili ve ilçelerinde hobi amaçlı yetiştiriciliği yapılan evcil
güvercinlerin dışkılarında Cryptococcus neoformans’ın saçılımının belirlenmesi
amaçlandı. Bu amaçla 58 farklı kümesten güvercin dışkı örnekleri alındı. Alınan dışkı
örnekleri kültür için kloramfenikol içeren Sabouraud Dextrose Agar besi yerine
ekilerek 37°C'de 3-7 gün inkübe edildi. İnkübasyon sonucu 69 maya kolonisi izolasyonu
yapıldı. Besiyerinde izolasyonu yapılan kolonilerden DNA ekstraksiyonu yapıldı. Bu
DNA’lar kullanılarak Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) işlemi ile Cryptococcus
neoformans’a özgül bantlar arandı. PCR analizlerinde C. neoformans için spesifik
bantlar (600 bp) gözlemlendi. Yapılan analizler ile örnekleme yapılan 69 koloninin
12(%17.4)’sinde C. neoformans izolasyonu ve identifikasyonu gerçekleştirildi.
Hatay ili bulunduğu coğrafi konum itibariyle sıcak ve nemli bir bölge
olduğundan güvercin dışkısında bulunan etkenin uzun süre bölgede varlığını
sürdürmesine imkan vermekte ve bu durumun insan sağlığı açısından bir tehdit
unsuru olduğu düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Cryptococcus neoformans,kreatinin, DNA ekstraksiyonu, PCR,
Hatay
203
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KOVUKLU AĞAÇ GÖVDELERİNDE Cryptococcus neoformans VARLIĞININ
ARAŞTIRILMASI
Gamze Özge ÖZMEN1, Hasan SOLMAZ2
1Mustafa
Kemal Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji ABD, Hatay, Türkiye
Yıl Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Mikrobiyoloji ABD, Van,
Türkiye
[email protected]
2Yüzüncü
Özet
Cryptococcus neoformans zoonoz bir mikroorganizma olup tüm dünyada
memeli hayvanlarda ve özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış insanlarda
infeksiyonlar oluşturan basidiomiçet sınıfından bir mayadır. Cryptococcus türleri,
doğada daha çok güvercin dışkısı ile bulaşmış toprakta ve ağaçların çürüyen oyuk ve
yarıklarından izole edilmiştir.
Bu çalışmada Mayıs-Haziran-Temmuz 2013 döneminde Hatay ili yerleşiminde
bulunan üzerinde kovuk ve derin yarıkların bulunduğu 78 ağacın C. neoformans
kolonizasyonu yönünden taraması amaçlandı. Ağaçların kovuk ve yarıklarında
eküvyon tekniği ile alınan örnekler kültür için kloramfenikol içeren Sabouraud
Dextrose Agar besi yerine ekilerek 37°C'de 3-7 gün inkübe edildi. İnkübasyon sonucu
çeşitli küf mantarları ile 55 maya kolonisi izolasyonu yapıldı. Besiyerinde izolasyonu
yapılan kolonilerden DNA ekstraksiyonu yapılıp bu DNA’lar kullanılarak Polimeraz
zincir reaksiyonu (PCR) işlemi ile Cryptococcus neoformans’a özgül bantlar arandı.
Ayrıca besi yerini kaplama özelliği gösteren flamentöz küf mantarları Lakto-fenol
pamuk mavisi ile boyandı.
Üreyen 55 maya kolonisinden elde edilen DNA’nın kalıp olarak kullanıldığı
PCR analizlerinde C. neoformans’ a spesifik bantlar görülmedi. DNA örnekleri Candida
spp. yönünden incelendi ve Candida spp. için spesifik bantlar (180bp) gözlendi.
Yapılan analizler ile 55 koloninin 15(%27.3)’inde Candida spp. izolasyonu ve
identifikasyonu yapıldı. Bu izolatların 12’si Platanus orientalis (doğu çınarı), 2’si Morus
spp. (dut), 1’i Olea europaea (zeytin) ağaçlarından elde edildi.
Cryptococcus neoformans canlı ağaçlar üzerinde çürüyen ve kavuklaşan
ortamlarda kolonize olabildiği halde ağaçların genetik yapılarının farklılıkları ve buna
bağlı kimyasal yapılardaki değişiklikler mayanın kolonizasyonunda rol
oynayabilmektedir. Bununla beraber üreyen yoğun küf mantarları C. neoformans’ın
üremesini inhibe etmiş veya besi yerini kaplayarak görülmesine engel olmuş olabilir.
Yapılan çalışmada C.neoformans belirlenmemiş, ancak farklı ağaç türleri ve çevresel
odaklarda bu mayanın araştırılması gerektiği ve böylece daha kapsamlı epidemiyolojik
verilere ulaşılabileceği düşünülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Cryptococcus neoformans, basidiomiçet, Candida spp., PCR
204
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEŞİTLİ BİTKİSEL ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ
İLE TERMOFİLİK Anoxybacillus flavithermus’DEN β–GALAKTOZİDAZ ÜRETİMİ
Abdurrahman DÜNDAR, Sadin ÖZDEMİR, Veysi OKUMUŞ
Mardin Artuklu Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Tıbbi Tanıtım ve
Pazarlama Bölümü, Mardin,
[email protected]
Özet
SSF tekniği, organik atıkların kullanılmasıyla, enzimlerin çevreye zarar
vermeden, ucuz ve hızlı bir şekilde üretilmesine olanak verdiği için sıklıkla
kullanılmaktadır.
Çalışmamızda Ömer (Afyonkarahisar) kaplıcalarından izole edilen termofilik
Anoxybacillus flavithermus bakterisi kullanılmıştır. SSF ortamında katı substrat olarak
elma, portakal, muz, karpuz ve kavun kabuğu kullanılmıştır. En yüksek enzim
aktivitesi kavun kabuğunda; 72 saat inkübasyon süresinde, 60°C sıcaklık, pH 7.0,
substrat parça büyüklüğü 1500 µm, nem oranı % 50’de elde edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Anoxybacillus flavithermus, SSF, α–amilaz, bitkisel atıklar
205
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
DOĞAL SU VE TOPRAK ÖRNEKLERİNDEKİ CU(II) VE CO(II) SEVİYELERİNİN XAD-4
ÜZERİNE TUTTURULMUŞ Tricholoma populinum KULLANARAK KATI FAZ
EKSTRAKSİYON YÖNTEMİYLE TAYİNİ
Abdurrahman DÜNDAR, Veysi OKUMUŞ, Sadin ÖZDEMİR, Ersin KILINÇ
Mardin Artuklu Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri MYO, Tıbbi Tanıtım ve Pazarlama Bölümü
[email protected]
Özet
Ağır metaller, biyolojik proseslere katılma derecelerine göre yaşamsal olan ve
yaşamsal olmayan olarak sınıflandırılırlar. Yaşamsal olarak tanımlananların
organizma yapısında belirli bir konsantrasyonda bulunmaları gereklidir ve bu metaller
biyolojik reaksiyonlara katıldıklarından dolayı düzenli olarak besinler yoluyla
alınmaları zorunludur. Buna rağmen, yüksek konsantrasyonlarda bu ağır metal
iyonları hücrede toksik etkiye neden olabilecek spesifik olmayan kompleks bileşikler
oluşturur. Buna karşın esansiyel olmayan ağır metaller çok düşük konsantrasyonda
dahi fizyolojik yapıyı etkileyerek metabolik reaksiyonları yavaşlatır ve canlı
organizmalar için aşırı derecede zehir etkisi yapar. Bu amaçla, bu çalışmada, XAD-4
üzerine tutturulmuş Tricholoma populinum kullanılarak katı faz ekstraksiyon
yöntemiyle Cu(II) ve Co(II) iyonlarının prekonsantrasyonu ve ICP-OES ile tayini
gerçekleştirilmiştir. Metodun optimizasyonu için, çözelti pH'sı, akış hızı, biyosorbent
miktarı, reçine miktarı, eluent tipi ve konsantrasyonu çalışılmıştır. Metod içme
sularında bakırın tayinine uygulandı ve tekrarlanabilir sonuçlar elde edildi. Metod
Dicle nehri'nin 3 farklı bölgesinden alınan su ve toprak örneklerine uygulanarak,
geliştirilen metodun doğruluğu standart referans çay yaprakları (NCS ZC73014)
kullanılarak ortaya konmuştur.
Anahtar Sözcükler: XAD-4, Tricholoma populinum, Katı faz ekstrasyonu, ICP-OES, Ağır
metal, prekonsantrasyon
206
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
HAM PETROL KİRLİLİĞİ VE BALIKLAR
Özlem ÖNEN, Sema İŞİSAĞ ÜÇÜNCÜ, Sezgi SOMUNCU
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Dünya enerji ve petrokimya sektörünün en önemli maddesi olan ham petrol
ve ürünlerinin nakliye-arıtım-depolama-kullanım süreçlerinde oluşabilecek kazalar
ekosistemde ciddi sorunlara yol açar. Ham petrolün suda çözünebilen kısımlarındaki
toksik hidrokarbonlara maruz kalan sucul organizmalar önemli ölçüde etkilenirler ve
bu sorunlar besin zinciri ile en üst organizmalara kadar ulaşabilir.
Amoco Cadiz (1978) ve Exxon Valdez (1989) petrol tankerlerinin yol açtığı
kazalar ile Meksika Körfezindeki Deepwater Horizon (2010) petrol platformundaki
sızıntının çevrede oluşturduğu tahribat hala geniş ölçüde araştırılmaktadır. Çanakkale
ve İstanbul Boğazlarının çok yoğun tanker trafiği düşünüldüğünde, ülkemizin ham
petrol yayılımı bağlamında ciddi bir risk taşıdığı açıktır. Bu çalışmada söz konusu
riskler öncelikle ve büyük kazalar üzerinde yapılan araştırmalar çerçevesinde
tartışılmıştır.
İkincil amaç, model organizma olarak alınan balıklarda kimyasal maddelere
ilk temas yüzeyi olarak solungaçlar ve zehirsizleştirme merkezi olarak da karaciğerde;
ham petrol maruziyeti ile oluşan histopatolojik bulguların genel anlamda
değerlendirilmesidir.
Anahtar Sözcükler: Ham petrol, yayılma, çevre kirliliği, balıklar.
207
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Ricania simulans (HEMIPTERA: RICANIIDAE)’IN FUNGAL FLORASI
Cafer EKEN1*, Kibar AK2, Şaban GÜÇLÜ3, Tuba GENÇ4, Reyhan SEKBAN5
1Süleyman
Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakütesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, Isparta
[email protected]
2 Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Samsun
3 Bozok Üniversitesi, Tarım ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Yozgat
4 Iğdır Üniversitesi, Iğdır Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Iğdır
5 Çaykur Genel Müdürlüğü, Atatürk Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Rize
Özet
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 2007 yılından beri Ricania simulans (Walker,
1851) (Hemiptera: Ricaniidae)’ın populasyonu önemli oranda artarak özellikle
sebzelerde nimf ve erginleri önemli zararlara neden olmaktadır. 2009 - 2011
yıllarında Doğu Karadeniz Bölgesi’nden R. simulans’ın ölü nimf, ergin ve yumurta
paketleri toplanmış, yüzeysel dezenfeksiyonları yapıldıktan sonra bunlardan genel
mikolojik metotlar kullanılarak fungus izolasyonları yapılmıştır.
Çalışma sonucunda; Acremonium spp., Alternaria spp., Auerobasidium spp.,
Chaetomium sp., Cladosporium spp., Colletotrichum sp., Cylindrocarpon sp., Fusarium
acuminatum, Fusarium equiseti, Fusarium graminearum, Fusarium oxysporum,
Fusarium solani, Fusarium spp., Penicillium spp., Pestalotiopsis quepinii, Phoma sp.,
Trichothecium roseum ve Verticillium tenerum izole edilmiştir.
Ricania simulans’ın direkt bitkide oluşturduğu zararın yanında bazı önemli
bitki patojeni fungusların (Cylindrocarpon sp., Fusarium sp. ve Pestalotiopsis quepinii)
taşınmasında da rol oynadığı tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Fungal flora, Doğu Karadeniz Bölgesi, Ricania simulans
208
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ADIGÜZEL BARAJ GÖLÜ’NDE (DENİZLİ) DETERJAN, FOSFAT VE BOR KİRLİLİĞİNİN
ARAŞTIRILMASI
Murat ÇAKIR, Orkide MİNARECİ
Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Manisa
[email protected]
Özet
Adıgüzel Barajı, Denizli ilinde Büyük Menderes Nehri üzerinde sulama, taşkın
önleme ve enerji üretme amacıyla yapılmıştır. Baraj, Denizli ve Aydın illerindeki
sulama alanlarına hizmet sunma yönünden en büyük ve en önemli kilit tesistir.
Tarımsal üretim açısından en önemli havzalardan biri olan Büyük Menderes Havzası,
başta kirlilik olmak üzere birçok problemle karşı karşıyadır. Bu nedenle bu çalışmada,
Büyük Menderes Nehri üzerinde sulama amaçlı olarak kurulan Adıgüzel Barajı
Gölü’ndeki kirliliğin varlığını ve oluşum kaynaklarını belirlemek ve gerekli önlemlerin
alınması yönünde çözümler ortaya koymak amaçlanmıştır.
Temmuz 2012 – Haziran 2013 tarihleri arasında alınan su örneklerindeki
anyonik deterjan miktarları 0,07 – 0,403 mg/L, fosfat miktarları 0,006 – 0,018 mg/L,
bor miktarları 0,016 – 1,316 mg/L arasındaki değerlerde bulunmuştur. Su Kirliliği
Kontrolü Yönetmeliği çerçevesinde “Kıta İçi Su Kaynaklarının Sınıflarına Göre Kalite
Kriterleri”nde belirtilen metilen mavisiyle reaksiyon veren yüzey aktif maddeler,
toplam fosfor ve bor limitleyici konsantrasyonları ile su örneklerindeki ortalama
miktarlar karşılaştırılmıştır. Ortalama anyonik deterjan miktarı 0,235 mg/L, fosfat
miktarı 0,009 mg/L ve bor miktarı 0,659 mg/L olarak bulunmuştur. Buna göre,
Adıgüzel Barajı Gölü’nün, yüzey aktif madde yönünden II. sınıf yani az kirlenmiş su
sınıfında, fosfat ve bor parametreleri yönünden I. sınıf yani kirlenmemiş su sınıfında
olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Fosfor, bor, baraj, Büyük Menderes
209
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Natrix tessellata’NIN (SQUAMATA: COLUBRIDAE) GÜNCELLENMİŞ DAĞILIŞI
VE İKİ İLAVE KAYDI
Hasan Serdar MUTLU, Dinçer AYAZ, Kerim ÇİÇEK, Oğuzkan CUMHURİYET,
ve Yusuf BAYRAKCI
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Bornova, İzmir.
[email protected]
Özet
Natrix tessellata (Laurenti, 1768) Orta ve Güney Avrupa’da Almanya ve
İtalya’dan Rusya ve Türkiye boyunca Orta Asya’ya; Çin’in batısına, Arabistan’dan
Mısır’a kadar çok geniş bir dağılış alanına sahiptir. Dikey dağılışı deniz seviyesinden
2800 m’ye kadar olup, uygun sulak alanlarda görülebilmektedir. Tür IUCN Kırmızı
Listesinde düşük öncelikli türler kategorisinde yer almakta (LC), popülasyonlarının
azalma eğiliminde olduğu belirtilmektedir.
Bu çalışmada Natrix tessellata’nın literatür kayıtlarına dayanarak güncel
dağılış haritası oluşturulmuş ve ayrıca iki ilave kaydı verilmiştir. Eğirdir (Isparta) ve
Gölhisar (Burdur) göllerinden ilk defa kaydedilmiş ve yakalanan 4 ♂♂, 2 ♀♀ ve 2
genç örnek morfolojik olarak incelenmiştir. Elde edilen verilere göre, N.tessellata’nın
Eğirdir (Isparta) ve Gölhisar (Burdur) popülasyonunun Türkiye’nin tamamında
dağılış gösteren N. tessellata örneklerinden farklı olmadığı tespit edilmiştir. Eğirdir
Gölünde daha önceki araştırmacılar tarafından Eğirdir Gölüne 1955 yılında bırakılan
Sudak veya Uzun Levrek (Sander lucioperca) olarak bilinen balık türünün Natrix
tessellata’nın özellikle suya bağımlı juvenil bireylerine zarar verdiğini belirterek
türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiş olabileceğini belirtmişlerdir. Uzun
yıllar sonra Eğirdir gölünden yakalanan örnekler türün halen Eğirdir Gölünde
yaşadığını göstermiştir.
Anahtar Sözcükler: Natrix tesellata, Eğirdir, Gölhisar, dağılış, Colubridae
210
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEŞİTLİ ORGANİK ATIKLAR KULLANILARAK KATI FAZ FERMENTASYON TEKNİĞİ
(SSF) İLE TERMOFİLİK Anoxybacillus flavithermus’DEN α–AMİLAZ ÜRETİMİ
Sadin ÖZDEMİR, Veysi OKUMUŞ, Abdurrahman DÜNDAR
Siirt Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 56100 Siirt,
[email protected]
Özet
Sıcak su kaynakları gibi ekstrem çevre koşullarında yaşayan
mikroorganizmaların sahip olduğu enzimler; atıkların arıtımından, temizlik ve gıda
sanayine kadar çok sayıda alanda kullanılmaktadır.
Bu çalışmada Ömer (Afyonkarahisar) kaplıcalarından izole edilen termofilik
Anoxybacillus flavithermus kullanılmıştır. Substrat olarak fazla ekonomik önemi
olmayan mısır koçanı, buğday kepeği, mercimek kepeği ve pirinç kepeği kullanılarak,
Anoxybacillus flavithermus’ın ticari önemi olan ekstraselüler α–amilaz enzimi üretme
potansiyeli araştırılmış ve enzim aktivitesi üzerine pH, sıcaklık, nem oranı, substrat
parça büyüklüğü, azot ve karbon kaynaklarının etkisi belirlenmiştir. En yüksek α–
amilaz aktivitesi buğday kepeğinde, 60°C sıcaklıkta, pH 6.0’da, 48 saat inkübasyon
süresinde elde edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Anoxybacillus flavithermus, SSF, α–amilaz, buğday kepeği
211
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
XAD-4 ÜZERİNE TUTTURULMUŞ Phanerochaete chrysosporium KULLANARAK
BAZI SEBZELERDE KATI FAZ EKSTRAKSİYON YÖNTEMİYLE CD(II)
PREKONSANTRASYONU
Sadin ÖZDEMİR, Veysi OKUMUŞ, Abdurrahman DÜNDAR, Ersin KILINÇ
Siirt Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Merkez/Siirt,
[email protected]
Özet
Son yıllarda nüfustaki hızlı artış, enerji ve besin yetersizliği, düzensiz
kentleşme, insanların aşırı tüketim isteği ve baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojik
ilerlemeler, çevre kirliliği sorununun önemini iyice hissettirir hale getirmiştir. Söz
konusu çevre kirliliğini artıran ve ekolojik dengenin bozulmasında önemli rol oynayan
endüstri kuruluşlarının başında, atık sularında ağır metal içeren kuruluşlar
gelmektedir. Bu metaller, kalıcı etkilerinden dolayı canlı sistemleri ve çevre sağlığı
yönünden önem taşımakta olup belirli bir sınırı aşınca da son derece toksik etki
göstermektedir.
Bu çalışmada, XAD-4 üzerine tutturulmuş Phanerochaete chrysosporium
kullanılarak, katı faz ekstraksiyon yöntemiyle hem sentetik numuneler hem de doğal
numuneler kullanılarak Cd(II) seviyeleri ICP-OES kullanılarak belirlendi. Optimum pH,
akış hızı, biosorbent miktarı ve reçine miktarı sırasıyla; 6.0, 2 mL/dk., 200 mg ve 800
mg olarak tespit edilmiştir. Doğal numune olarak dicle nehri kenarında yetişen 5 farklı
sebze (patlıcan, domates, salatalık, bamya ve fasulye) kullanılmıştır.
Anahtar Sözcükler: XAD-4, Phanerochaete chrysosporium, Katı faz ekstrasyonu, ICPOES, Ağır metal
212
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TAŞELİ PLATOSU’NDA KURAK DÖNEMLERİNİN BELİRLENMESİ
Meral AVCI, İpek ÖZALP
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Laleli/ İstanbul
[email protected]
Özet
Bu çalışmada uzun bir zaman içinde yağışın normal seviyesinin altına
düşmesi olarak tanımlanan meteorolojik kuraklık değerlendirilmiştir. Türkiye’nin de
içinde yer aldığı Akdeniz havzasında Akdeniz iklimini karakterize eden yaz
kuraklıkları bazı dönemlerde yoğunluğunu arttırmakta, özellikle küresel sıcaklıklarda
gözlenen artış eğilimi bölgede daha sık ve olağandan şiddetli kurak dönemlerin
yaşanmasına neden olmaktadır. Artan su ihtiyacı ve yetersizliğine bağlı olarak ortaya
çıkan kuraklık, doğal vejetasyon için en yaygın abiyotik stres faktörü olarak
bilinmekte, orman ekosistemlerinde yangınların artışına neden olan bu durumun uzun
sürmesi halinde ağaç ölümlerine, tür kayıplarına ve türlerin yayılış alanlarında bazı
değişimlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Yaptığımız çalışmada kurak devrenin belirlenmesi amacıyla meteorolojik
parametrelerden sıcaklık ve yağış verileri değerlendirilmiştir. Bu amaç için seçtiğimiz
istasyonlar Mersin ili sınırları içinde yer alan Anamur, Silifke, Mut ve Antalya iline
bağlı Gazipaşa istasyonlarıdır. Çalışmada çeşitli yöntemlerden yararlanılarak kurak
dönemlerin süresinin ve yoğunluğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Seçilen
istasyonlarının uzun yıllık (1970-2010) aylık yağış ve sıcaklık değerleri kullanılarak,
çeşitli kuraklık indisi formülleri yardımıyla kurak dönemler belirlenmiş, sonuçlar şekil
ve tablolar ile görsel hale getirilmiş ve bitki örtüsü ile ilişki kurulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Kuraklık, kurak dönem, bitki, Taşeli platosu.
213
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AĞIR METAL KİRLİLİĞİNİN Zea mays (L.) TOHUMLARINDA NEDEN OLDUĞU
GENOTOKSİK ETKİLER
Filiz AYGÜN ERTÜRK1 Güleray AĞAR2 Gökçe NARDEMİR3 Esra ARSLAN4
1Avrasya
Üniversitesi,Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü,Trabzon,
2Atatürk Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
3İbrahim Çeçen Üniversitesi, Moleküler Biy. Bölümü, Ağrı
4Atatürk Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Erzurum
[email protected]
Özet
Günümüzde teknolojik gelişmelere bağlı olarak meydana gelen ağır metal
kirliliği, bitkiden insana bütün organizmalar için boyutları giderek artan ve acilen
tedbir alınmasını gerektiren bir çevre sorunu haline gelmiştir. Bu düşünceden
hareketle çalışmamızda endüstriyel kullanımı oldukça yaygın olan kobalt (Co), nikel
(Ni) ve mangan (Mn) ağır metallerinin Zea mays (L.) tohumlarında neden olduğu
sitotoksik etkilerin Mitotik İndeks Analizi ile belirlenmesi amaçlanmıştır.
Araştırmamızda Zea mays L. tohumlarına artan dozlarda uyguladığımız ağır metallerin
bitkinin kök ucundan alınan hücrelerde doz artışına bağlı olarak mitotik indeksi
(hücre bölünme frekansı) önemli derecede azalttıkları ve kromozomal anormalliklere
sebep oldukları gözlenmiştir. Bu durum ağır metallerin muhtemel DNA hasarı ve
mutasyonlardan sorumlu olan sitotoksik ve genotoksik maddeler olduğunun açık bir
göstergesidir.
Anahtar Sözcükler: Ağır metal, mitotik indeks, Zea mays (L.), genotoksik etki
214
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENDEMİK Sideritis sipylea Boiss. (LAMIACEAE) ÜZERİNE MORFOLOJİK VE
ANATOMİK BİR ÇALIŞMA
Canan ÖZDEMİR, Ersin MİNARECİ, Kadriye YETİŞEN, Bahattin BOZDAĞ, İlkay Seçil
Saban ve Yasin ALTAN
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa,
[email protected]
Özet
Bitki örnekleri doğal olarak yayılış gösterdikleri lokalitelerinden 2010-2012
yılları arasında toplanmıştır. Bitki Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’na göre LR (nt)
(Tehdit altına girebilir) kategorisine girmektedir.
Bitki çok yıllık, 20-60 cm boylanabilen, dallanmış, yoğun yatık beyaz veya
grimsi tomentoz tüylüdür. Vertisillat çiçek kurulu 5-11 sayıda ve korolla sarı renklidir.
Kök enine kesitinde en dışta peridermis hücreleri yer almaktadır. Gövdede
epidermis üzerinde çok sayıda örtü ve salgı tüyleri bulunmaktadır. Gövdede
kambiyum belirgindir. Yaprak enine kesitinde epidermis hücreleri üzerinde örtü ve
salgı tüyleri bulunmaktadır. Yaprak mezofilinde palizat ve sünger hücre ayırımı net
ayırt edilememektedir.
Anahtar Sözcükler : Sideritis sipylea, Lamiaceae, Anatomi, Morfoloji, Endemik.
215
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BOR NOKSANLIĞI VE TOKSİSİTESİNİN BAZI HİBRİT MISIR ÇEŞİTLERİNİN
ANATOMİK ÖZELLİKLERİNE ÜZERİNE ETKİSİ VE İSTATİSTİKSEL OLARAK
KARŞILAŞTIRILMASI
Canan ÖZDEMİR, Tijen DEMİRAL, Mehmet HAMURCU, Erdoğan E. HAKKI, Ali
ÖZDEMİR ve Okan KOCABAŞ
Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye/Manisa,
[email protected]
Özet
Bor bitkilerin büyüme ve gelişmesinde önemli bir elementtir. Borun bitkiler
için optimum ve toksik düzeyleri arasındaki fark düşük olduğundan bitkilerin bor
toksititesi ve etkinliğini ayarlamak oldukça güçtür. Bu nedenle bitkilerde noksanlık ve
toksitite belirtileri en yaygın görülen mikro elementlerin başında bor gelmektedir.
Bitki metobolizmasında önemli yeri olan IAA’nın ve sitokinin gibi hormonal
uyartıları etkileyen bor, dolayısıyla bitki dokularının gelişimini ve anatomik yapılarını
etkilemektedir. Bu sebeple bor fazlalığı veya eksikliği bitkilerin özellikle kök
gelişimlerini ve farklı doku kısımlarının anatomik özelliklerini etkilemektedir.
Çalışmada bazı hibrit mısır çeşitlerinde bor noksanlığı ve toksisitesinin
anatomik özelliklerine etkisi ve istatistiki olarak karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Anatomik özellikler; örnek çeşitine ve uygulama çeşitine göre farklılıkların
yanında benzerlikler de göstermiştir.
Anahtar Sözcükler : Anatomi , Bor, İstatistik, Zea mays
216
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÖRÜMCEK ORMANLARI’NDAKİ DOĞU LADİNİ (Picea orientalis) AĞAÇLARININ
EPİFİTİK BRYOFİTLERİ VE VEJETASYONU
Mevlüt ALATAŞ ve Nevzat BATAN
Zonguldak Bilim ve Sanat Merkezi, Biyoloji Bölümü,Zonguldak,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Örümcek Ormanları’nda yayılış gösteren Picea orientalis
ağaçlarının epifitik bryofitleri ve vejetasyonu araştırılmıştır. Ağaç gövdesi üzerinden
toplanan bryofit örneklerinin değerlendirilmesi sonucunda; 17 familya ve 19 cinse ait
26 takson (6 ciğerotu, 20 karayosunu) tanımlanmıştır.
Epifitik vejetasyon için, Picea orientalis gövdeleri üzerinden alınan örneklik
alanların Braun-Blanquet metodu ile değerlendirilmesi sonucunda, Dicrano scoparii Hypnion cupressiformis alyansına bağlı, Dicrano scoparii - Hypnetum cupressiformis
birliği ve bu birliğe bağlı -sanionietosum uncinatae alt birliği Türkiye’den ilk kez
belirlenmiştir.
Ekolojik ve floristik yönden incelenen sintaksonların hayat formu ve yaşam
stratejisi analizleri yapılmıştır. Yaşam formlarından Mat (Halı şeklinde) ve Cushion
(yastık)’un birlikte, Weft (Saçak)’in ise alt birlikte baskın olduğu görülürken, yüksek
eşeyli üreme gücüne sahip perennial kalıcıların (Ag) hem birlik hem de alt birlikte
baskın olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, floristik listedeki taksonların çoğunun; mezofitik
(yarı kurak), sciofit (gölge seven) ve subnötrofit (yarı nötral) karakterde olduğu
görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Bryofit, Epifitik, Flora, Vejetasyon, Örümcek Ormanları, Türkiye.
217
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
HOMA LAGÜNÜ (İZMİR KÖRFEZİ) SEDİMENTLERİNDE HG, AS, V, SR, AL
DERİŞİMLERİNİN İNCELENMESİ
Elif Çağrı TAŞ ve Uğur SUNLU
Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakütesi, Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü, 35100
Bornova / İzmir, [email protected]
Özet
Homa Lagünü, İzmir’in 25 km. kuzeybatısında, 38o 31ʹ 10" N, 26o 49ʹ 50" E,
koordinatları arasında yeralmakta olup 1824 ha yüzey alanına sahiptir. İzmir Körfezi
yön ve doğal özellikleri bakımından, iç körfez, orta körfez ve dış körfez olmak üzere 3
bölgeden oluşur. Homa Lagünü dış körfezde bulunan ve Ege Bölgesi’nin en önemli
dalyanlarından birisidir ve ortalama derinliği 90 cm’dir. 1994 yılında “Yaban Hayatı
Koruma sahası” ilan edilen, 1998 tarihinden itibaren de Çevre Bakanlığı tarafından
RAMSAR sözleşmesi listesine dahil edilen Homa Lagün sistemi, Gediz Deltası’nın
yaşayan tek dalyanıdır. Bu araştırmada, doğal yaşamın devamlılığı açısından son
derece önemli olan Homa Lagünü’nde belirlenen 10 istasyondan Sonbahar 2012
periyodunda Van Veen Grap (5 lt.) kullanılarak sediment örnekleri alınmıştır. Metal
analizleri, ACME Analytical Laboratories Ltd. (Vancouver, Kanada) tarafından 0.5 g
sediment örneği, HNO3-HClO4-HF-HCl kullanılarak, Aqua Regia (95 oC) yöntemiyle
çözündürülmüş, konsantrasyon değerleri ICP-MS kullanılarak belirlenmiş, analizler
(STD DS9) ve (STD OREAS45EA) referans materyali ile kontrol edilmiştir. Sedimentte
ölçülen metal değerleri sırasıyla Hg için n.d-2 ppm, As için 15-44 ppm, V için 25-47
ppm, Sr için 138-739 ppm (k.a) ve Al için % 1.01-2.98 olarak tespit edilmiştir. Metal
konsantrasyonlarının toksikolojik düzeyleri, sediment kalite kılavuzunda (SQG)
belirtilen LEL (düşük etki seviyesi) ve SEL (yüksek etki seviyesi) göre
değerlendirilmiştir. Buna göre, 4 istasyonda tespit edilen As derişiminin SEL
seviyesinin üzerinde olduğu ve 5 istasyonda tespit edilen Hg düzeyinin LEL düzeyini
aştığı, 1 istasyonun ise SEL sınır değerinde olduğu belirlenmiştir. Sediment
örneklerinde tespit edilen metal konsantrasyonları arasındaki sıralama
Hg<As<V<Sr<Al şeklindedir. Bu çalışmada elde edilen bulgular, ülkemizde bu konuda
yapılan başka araştırma sonuçlarıyla karşılaştırılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Sediment, Ağır Metal, Homa Lagünü, İzmir Körfezi.
218
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENDEMİK Bellevalia edirnensis N. ÖZHATAY & MATHEW (ASPARAGACEAE)
TÜRÜNÜN DAĞILIMI VE ÜZERİNDEKİ TEHDİTLER
Necmettin GÜLER, Sergun DAYAN, Hayati ARDA ve Hüseyin ERSOY
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, Merkez / Edirne,
[email protected]
Özet
Türkiye’de 10’u endemik 23 türle temsil edilen Bellevalia cinsinin, Trakya
Bölgesi’nde 1’i endemik 3 türü bulunmaktadır. Trakya endemiği olan B. edirnensis,
taban suyu yüksek olan yerlerde, kültür alanlarının kenarları ve çayırlarda
yetişmektedir. Yapılan çalışmalarda 4’ü Türkiye’de, 1’i Yunanistan’da olmak üzere
toplam 5 lokalitede varlığı bilinmektedir. Yaşam alanlarının kültür alanları ve çayırlar
olması tarımsal faaliyetlerden ve aşırı otlatmadan bu türün etkilenmesine neden
olmaktadır. Oldukça seyrek popülasyonlar halinde bulunan B. edirnensis’in yapılan son
arazi çalışmalarında popülasyon yoğunluğunun oldukça azaldığı gözlenmiştir. Yok
olma tehlikesi altında olan dar yayılışlı endemik bir tür olan B. edirnensis, IUCN
kriterlerine göre CR kategorisinde yer almaktadır. Türün acilen korunması
gerekmektedir. Bu kapsamda habitatın korunması amacıyla çayırlarda otlatma rejimi
uygulanarak çiçeklenme ve meyve verme dönemlerinde otlatmaya kapatılması, türün
yayılış alanı olan meraların tarım arazisine çevrilmesinin önüne geçilmesi, bölgede
mevcut olan çeltik tarımından dolayı, bu alanlarda zirai mücadele için aşırı kullanılan
kimyasalların kontrol altına alınması gerekmektedir. Ayrıca in vitro teknikler
yardımıyla bitki çoğaltılmalı ve elde edilen soğanlar doğal habitatlarına dikilerek
popülasyon rehabilite edilmelidir.
Anahtar Sözcükler: Endemik, Trakya, Edirne, Bellevalia edirnensis, koruma önlemleri.
219
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SAROZ KÖRFEZİ KUZEY (ADİLHAN-ENEZ) KIYILARINDA YETİŞEN NADİR VE
ENDEMİK BİTKİLER
Güler DALGIÇ, Necmettin GÜLER, Özlem AKSOY, Neriman ÖZHATAY, Hüseyin ERSOY
ve Sergun DAYAN
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, Merkez / Edirne,
[email protected]
Özet
Türkiye Trakya’sının güneyinde yer alan ve karasal iklimin hakim olduğu
Saroz Körfezi Akdeniz Floristik bölgelerinin etkisi altındadır. Ülkemizde görülen bir
diğer flora bölgesi İran-Turan ve Avrupa-Sibirya elemanları da yine Saroz körfezi
florasında görülebilir. Körfezin kuzeydeki tepeler üzerinde kuru ormanlar, güneye
bakan kısmında ise yoğun olarak maki ve hassas kumul ekosistemi üzerinde yer alan
kıyı bitkileri sahaları yer almaktadır.
Yapılan çalışmalarda Saroz körfezi civarında yapılan floristik araştırmalarda
67 familyaya ait 366 tür, 50 alttür ve 30 varyete olmak üzere 373 takson tespit
edilmiştir. Bunlardan 4 tanesi endemik (Dianthus ingoldbyi Turrill (CR), Linum
tauricum Willd. subsp. bosphori Davis (CR), Trachelium jacquinii (Sieber) Boiss. subsp.
dalgiciorum Özhatay & Dane (CR) ve Tripleurospermum baytopianum E. Hossain (EN))
ve 26 nadir tür (4 tür EN, 11 tür VU ve 10 tür DD kategorisinde) bulunmaktadır.
Tehditlerin başında kayalık alanlardaki taş ocakları; kumullarda ve civarında yazlık
konutlar ve yaz turizmi ile inşaat malzemesi olarak kum alınması ve sabit kumulların
yaz turizmi nedeniyle tahrip edilerek sosyal alanlara çevrilmesi; makilik alanlarda
otlatma; sulak alanlarda tarımsal kirlenme ve yerleşim alanlarının atıkları başta
gelmektedir.
Anahtar Sözcükler: Trakya, Edirne, Saroz Körfezi, Flora, Endemik ve Nadir Bitkiler.
220
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SÜLOĞLU BARAJI VE CİVARININ FLORİSTİK ÇEŞİTLİLİĞİ
Necmettin GÜLER, Hüseyin ERSOY ve Sergun DAYAN
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, Merkez / Edirne,
[email protected]
Özet
Süloğlu Barajı ve civarında 2012-2013 yıllarında arazi çalışmaları
gerçekleştirilmiştir. Arazi çalışmalarında vasküler bitkiler (çiçekli bitkiler ve
eğreltiler) toplanmış, herbaryum örneği halinde getirilmiş ve tayin edilmiştir. Floristik
çalışmalarda ayrıca Edirne Trakya Üniversitesi Herbaryumu, Türkiye Florası ve bölge
ile ilgili yayınlar taranmış, Baraj Civarının ve Süloğlu ilçe sınırlarında bulunan bitki
taksonları tespit edilmiştir. Bölgeye yapılan arazi çalışmalarında çalışma alanı içinde
yaklaşık 50 Ha’lık alan bozulmuş ve peyzajı yapılan bir arazi ile barajın etrafındaki
doğal kalmış alanlar incelenme ortamı olarak seçilmiştir. Yapılan araştırmalarda 51
familyaya ait 139 cins, 235 tür, 46 alttür, 18 varyete olmak üzere toplam 237 takson
tespit edilmiştir. Çalışmada alanın özellikleri, korunması gereken habitatlar ve türler,
tespit edilen doğal ve egzotik türlerin listesi ve bazı önemli bitkilerin resimleri
verilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Trakya, Edirne, Süloğlu Barajı, Flora.
221
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ERZİNCAN İLİ İKLİMİ
Canan DÜLGEROĞLU
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Merkez / Antalya,
[email protected]
Özet
Bir bölgenin iklimsel özelliklerinin bilinmesi zirai açıdan ve özellikle yeni
kültüre alma çalışmaları bakımından büyük önem teşkil etmektedir. Türlerin uyum
sağlayıp yaşayabileceği bölgeleri tespit edebilmek için iklimsel verilere ihtiyaç
duyulur. Bu çalışmada Erzincan iline ait uzun yıllar iklim verileri Meteoroloji Genel
Müdürlüğünden alınmış ve farklı metotlarla Erzincan ili’nin iklim özellikleri
belirlenmiştir. Çalışmamız kapsamında yağış ve sıcaklık karasallığı, yağış rejimi,
mevsim ve nispi yağış emsali gibi özelliklerin hesaplanmasının yanı sıra Köppen, De
Martonne, Gottman, Emberger, Thornwaite metotları Erzincan iklimine uygulanarak
hangi iklim sınıflarına girdiği belirlenmiştir. Ayrıca Erzincan için su bilançosu
diyagramı, iklim diyagramı ve klimatogram hazırlanmıştır.
Erzincan ili iklimi yağış karasallığına göre karasal değil, sıcaklık
karasallığına göre orta derecede karasaldır ve global karasallık bakımından yarı
karasaldır. Yağış rejimi İ, S, Y, K şeklindedir. Köppen’e göre Erzincan ili Cs (kurak
mevsimi yaz olan mezotermik ılıman) iklim grubundadır. De Martonne ve Gottman’a
göre Erzincan iklimi yarı kurak sınıfındadır. Emberger yağış-sıcaklık emsaline göre
kışı çok soğuk yarı kurak iklimler sınıfında ve Akdenizli bir iklimdir.
Anahtar Sözcükler: İklim, Erzincan, yağış, sıcaklık, karasal, ılıman
222
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
AĞIR METAL SICAKLIK STRESİNİN BUGDAY FİDERLERİNDE MİNERAL İÇERİK
ÜZERİNE ETKİSİ
Nuray ERGÜN1, Serhat ÖZÇUBUKÇU1, Sema KARANLIK2, Murat TİRYAKİOĞLU3
1Mustafa
Kemal Universitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 31034
Antakya, Hatay, Türkiye
2Mustafa Kemal Universitesi, Ziraat Fakültesi, ToprakBölümü, 31034
Antakya, Hatay, Türkiye
3Mustafa Kemal Universitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 31034
Antakya, Hatay, Türkiye
[email protected]
Özet
Bu çalışmada iki adet ekmeklik buğday (Triticum aestivum L. cv. Dağdaş and
ES-14) çeşidi fidelerinde sıcaklık ve ağır metal stres etmenlerinin ayrı ayrı ve
birbirleriyle etkileşimleri incelenmiştir.
İki farklı sıcaklık koşulunda (24/16 ve 40/30 oC gündüz/gece) Cd’nin farklı
konsantrasyonlarının (0, 15, 75 ppm) fidelerde kadmiyum (Cd), kalsiyum (Ca),
potasyum (K), magnezyum (Mg) ve çinko (Zn) minerallerinin alımına etkisi
araştırılmıştır. Çalışmamızda buğdayın genotipine bağlı olarak ağır metal ve sıcaklık
interaksiyonlarında Cd birikimi ve diğer minerallerin
sürgündeki içeriğinin
değişebileceği tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Kadmiyum, Sıcaklık stresi ,klorofil ,Triticum aestivum L.
223
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
DİFLUBENZURON VE PYRİPROXYPHEN’E MARUZ KALAN Cyrtocara moori
(CICHLIDAE, TELEOSTEI)’NİN BAĞIRSAK HİSTOPATOLOJİSİ
Özge GÜNDÜZ, Sema İŞİSAĞ ÜÇÜNCÜ
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir
[email protected]
Özet
Pestisitlerin çok yaygın, bilinçsizce ve gereğinden fazla kullanımı, önemli bir
sağlık ve çevre sorunudur. Sunulan araştırma ile böceklerde büyümeyi ve gelişmeyi
etkileyen insektisitler grubunda yer alan diflubenzuron ve pyriproxyphen’in Cyrtocara
moori örneklerinde bağırsak histolojisi üzerindeki etkilerini ayrı ayrı ve birlikte
değerlendirmek amaçlandı.
Ortalama boyları 4±2 cm; ağırlıkları da 18±4 g olan 20 adet erkek C. moori
örneği; üç deneme ve bir kontrol grubuna ayrıldı. İlk iki deneme grubuna sırasıyla 0.2
mg/L diflubenzuron ve pyriproxyphen, üçüncü gruba da 0.2 mg/L diflubenzuron
+pyriproxyphen karışımı 96 saat süreyle suya karıştırılarak uygulandı. Kontrol
grubuna hiçbir uygulama yapılmadı. Kontrol ve deneme grubu örneklerinden alınan
bağırsak dokuları Mayer’s Hematoksilen- Eosin ile boyanıp ışık mikroskobuyla
incelendi. Diflubenzuron uygulaması bağırsakta fırçamsı kenar yapısında bozulmalara,
bazı tabakaların ayrılmasına, çok şiddetli olmamakla beraber ülserasyona; yer yer
nekroz ve infiltrasyona neden oldu. Bu grupta villüslerde birleşmeler de gözlendi.
Pyriproxyphen’e maruz kalan balıkların bağırsaklarında epitelde kriptler derinleşti ve
bunlara yakın yerlerde nekrotik alanlar izlendi. Ayrıca submukozada vakuoller ve
ödem
oluştu.
Karışımının
uygulanması
sonucunda
ise
diflubenzuron
maruziyetindekine benzer biçimde villüs füzyonları görüldü, geniş alanlarda belirgin
ülserasyon meydana geldi. Ayrıca lökositlerin ülserli bölgelere doğru göç ettikleri de
not edildi. Uygulanan kimyasallar nedeniyle besin absorbsiyonunun ve genel
metabolizmanın olumsuz etkilendiği; diflubenzuron’un genel olarak daha etkili olduğu
insektisitlerin karışım halindeki etkilerinin birbiri üzerine eklendiği sonucuna varıldı.
Anahtar Sözcükler: Cyrtocara moori, diflubenzuron, pyriproxyphen, bağırsak,
histopatoloji.
224
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BÖCEKLERDE (ARTHROPODA: INSECTA) PATOJEN ORGANİZMALAR:
ENTOMOPATOJENLER
Aysel KEKİLLİOĞLU, Merve KÖKSAL
NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Böl.
[email protected]
Özet
Böceklerin hastalanması ve ölümüne neden olan organizmalara
entomopatojen denilmektedir. Entomopatojen organizmalar genel olarak altı grupta
incelenmektedir. Bunlar; Virüsler, Bakteriler, Protistler, Algler, Mantarlar ve
Nematodlardır. Tüm dünya da olduğu gibi zararlı böcekler, ülkemizde de tarımsal
alanlara, ormanlara vb. ekosistemlere zarar verebilmektedir. Zararlı böcekler
tarafından oluşturulan bu etkiler dolaylı yoldan insan sağlığını tehdit etmekte; bu da
kimyasal insektisit kullanımını her geçen gün; miktar ve yaygınlık oranını
arttırmaktadır. Oysa; entomopatojenlerle yapılan biyolojik mücadele yöntemi
tamamen doğal ve zararsızdır. Entomopatojenler, kimyasal insektisit kullanımına
karşı verilen savaşımı olumlu anlamda geliştirecek olan en temel organizmalardır.
Günümüzde bilimsel çalışmalar haricinde yaygın olarak kullanılmayan, yalnızca bazı
gelişmiş ülkelerde etkin olarak kullanılan bu organizmaların; mevcut çalışmalar
doğrultusunda, insan sağlığına, çevre ve çevrenin diğer ögelerine herhangi bir olumsuz
etkisi tespit edilmemiştir. Bu gelişme ve tespitler doğrultusunda, entomopatojenlerin
ticari olarak üretilip geliştirilmesi ve dünya genelinde ve ülkemizde de üretim ve
kullanımının yaygınlaştırılması özellikle zararlı böceklerle biyolojik mücadele
açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle çalışmamızın temel amaç ve içeriğini
özellikle ekonomik bakımdan zararlı böceklerdeki patojen organizmaların (Virüsler,
Bakteriler, Protistler, Algler, Mantarlar ve Nematodlar) incelenmesi ve biyolojik
mücadele bakımından değerlendirilmeleri oluşturmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Insecta, Entomopatojen, İnsektisit, Çevre, Ekoloji, Biyoçeşitlilik
Sağlık, Biyolojik mücadele, Böcek patolojisi
225
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN ARILAR (INSECTA: HYMENOPTERA) TÜRLERİ ÜZERİNE
ETKİLERİ
Aysel KEKİLLİOĞLU, Bektaş AVTUTAN
NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Böl.
[email protected]
Özet
Yeryüzündeki hayvanların ¾’ünden fazlasını oluşturan böceklerin tür sayısı
ve populasyon yoğunluğu diğer canlılara oranla oldukça yüksektir. Böceklarin
ekosistemdeki en önemli işlevleri çiçekli bitkilerdeki tozlaşmayı sağlamaktır. Arılar
Insecta: Hymenoptera) tozlaşmadaki etkin rolleriyle, biyolojik çeşitliliğin hem
kaynağını hem de devamlılığını oluşturarak ekosistemin dengeli işleyişine önemli
katkı sunmaktadır. Bununla birlikte arılar insan kültürü ve ortak mitolojisi ile; tarım,
ekonomi ve ekoloji üçgeninde her zaman çok özel bir yere sahip olmuştur. Dünya
üzerinde 250 bin çiçekli bitki türünden 800 çiçekli bitki türü insan tarafından
doğrudan tüketilmektedir. Bu bitkilerin üremeleri için; rüzgar, su,ve diğer böceklerle
birlikte en çok arılara ihtiyaç vardır. Bununla birlikte, özellikle bal arısı (Apis
mellifera)’dan elde edilen çeşitli arı ürünleri (bal, polen, arı sütü, arı ekmeği, propolis
ve arı zehiri) insan yaşamının, doğrudan ya da dolaylı olarak ekonomik=ekolojik ve
sağlık alanında temel belirleyici, öğelerinden kabul edilmektedir. Ancak içinde
bulunduğumuz 21.yy’da; Ekosistemde; biyolojik, ekonomik, ekolojik, tarımsal, kültürel,
sosyal vb. birçok açıdan önemli işlevler yüklenen canlılar olarak kabul edilen arılar,
yerelden küresele çevre sorunlarının yoğunlaşarak artış göserdiği bu çağda floristik
ve faunistik çevresel elemanların bütününde olduğu gibi çevre sorunları tehdidi ve
biyolojik çeşitlilik kaybı riski altındadır. Bu çalışma ile, Orta Anadolu Bölgesi’nde
özellikle Nevşehir ili ve çevresinde, 2012-2013 yılları arasında yapılan arazi çalışması
ve ekolojik gözlem ve analizler sonucunda elde edilen örnek materyal ve ilgili bulgular;
faunistik, ekolojik bilgiler, yerel- küresel çevre kirliliği ve sorunlarının arılara (Insecta:
Hymenoptera) etkisi bağlamında değerlendirilmeğe çalışılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Insecta, Hymenoptera, Ekoloji, Fauna, Biyoçeşitlilik, Çevre
kirliliği, Polinasyon
226
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ADLİ BÖCEKLERİN (ARTHROPODA: INSECTA) BİYOMORFOLOJİSİ
Aysel KEKİLLİOĞLU, Emel KOCABAŞ, Ali ŞENGÜL
NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Bölümü
[email protected],
Özet
İnsanlar dahil hayvansal organizmaların çürümüş atık ve cesetlerinde başta
sinekler olmak üzere çeşitli böceklerin larva ya da erginlerinin varlığı bir gerçektir.
Ölümden hemen sonra hayvan ya da insan cesetlerinin dokularından yayılan kokular;
böcekler ve diğer omurgasızlar için çok çekicidir. Böceklerle cesetlerin bu yakın ilişkisi
adli tıp açısından önem taşımakta ve böceklerin biyolojileri, davranışları, ekolojileri ve
morfolojileri ile ilgili bilgilerin adli araştırmalarda kullanılması adli entomoloji bilimi
olarak tanımlanmaktadır. Ölümden hemen sonraki birkaç dakika içinde yumurta ya da
larvalarını, rahatlıkla beslenebilecekleri ve de korunabilecekleri alan olarak, ceset
üzerindeki açıklık ve yaralara bırakma ihtiyacı duyan böcekler “Adli böcekler” olarak
kabul edilmektedir. Ceset üzerinde olay yerinden toplanan böcekler ve böcek larvaları
yaklaşık ölüm zamanı, ölüm nedeni, ölüm şekli ve cesedin bir yerden bir yere taşınıp
taşınmadığı, ölüme neden olan toksik madde ya da maddelerin vakada bulunup
bulunmadığı gibi noktaların aydınlatılması için gereklidir ve larvaların büyüme
hızlarına dayalı post- mortem interval tahmini saatlerle ifade edilebilir doğruluktadır.
Diptera, Coleoptera, Lepidoptera, Hymenoptera takımlarına ait türler; adli olaylarda
öne çıkan ve vakaların aydınlatılmasına biyolojik ve morfolojik özellikleri paralelinde
en çok katkı sağlayan böceklerdir. Sonuç olarak; bu çalışmamızın temel amaç ve
içeriği, cesetler üzerine gelen adli böcekleri özellikle biyo-morfolojik olarak, gelişim ve
başkalaşım süreci kapsamında incelemek ve farklı boyutlarıyla değerlendirmektir.
Anahtar Sözcükler: Entomoloji, Adli Bilimler, Biyoloji, Morfoloji, Biyoçeşitlilik,
Insecta, Ceset
227
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ALTERNATİF ANTİMİKROBİYAL MADDE: PROPOLİS
Aysel KEKİLLİOĞLU, Gülsen KEFELİOĞLU
NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Bölümü
[email protected]
Özet
Propolis bal arıları (Apis mellifera L.) tarafından çeşitli bitki kaynaklarından
toplanmış reçinemsi materyalin genel adıdır. Propolisin kompozisyonu kaynağına
bağlı olarak değişir. Genellikle propolis % 50 reçine ve bitki balsamı, % 30 balmumu,
% 10 esansiyel yağlar, % 5 polen ve % 5 diğer çeşitli maddelerden oluşur. Arılar
propolisi kovan içinde delik ve çatlakların kapatılmasında, peteklerin tamir
edilmesinde, peteklerin birbirlerine yapıştırılmasında, savunmayı kolaylaştırmak veya
kovan girişini daraltmak amacıyla kullanılır. Propolisin güçlü dezenfektan etkisi
bulunmakta ve bu etki kovan ile petek gözlerinin dezenfeksiyonunu sağlamaktadır.
Mikroorganizmalara karşı olan etkisi propolisin en önemli özelliğidir. Bu yüzden eski
zamanlardan günümüze kadar propolis farmakolojik özellikleri sebebiyle insanlar
tarafından kullanılmaktadır. Propolisin çok eski yıllardan beri geleneksel tıpta çeşitli
hastalıkların tedavisinde kullanıldığı ve antimikrobiyal, antioksidan, antitümör,
antienflamatuar gibi biyolojik aktivitelere sahip olduğu birçok bilimsel çalışma ile
gösterilmiştir. Bu çalışmada da propolisin önemi, yapısı, Dünya’da ve Türkiye ‘de
propolisle ilgili yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Elde edilen bulguların önemi
tartışılmış ve vurgulanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Propolis, Apis mellifera L., Antimikrobiyal, Antioksidan,
Antibakteriyal, Çevre, Sağlık, Ekoloji
228
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
APİTERAPİ
Aysel KEKİLLİOĞLU, Mehtap ÇALIŞKAN
NEÜ Fen Ede Fak Biyoloji Böl.
[email protected],
Özet
Bal arısı’nın ürünleri olan arı sütü, polen bal, arı ekmeği, arı zehiri ve
propolisin değişik oran ve bileşimlerle hazırlanarak insan hastalıklarının tedavisinde
ilaç olarak kullanılmasına tıp dilinde ‘Apiterapi’ adı verilmektedir. Ülkemiz arıcılık ve
arı ürünleri üretimi açısından büyük olanaklara sahip olmasına karşın, bal dışındaki
arı ürünleri fazla bilinmemektedir. Arıcılığı gelişmiş ülkelerde ise; arı sütü, polen, bal,
balmumu, arı zehiri, propolis gibi arı ürünleri; tıp, kozmetik, ilaç sektörlerinde
kullanılmakta ve her geçen gün apiterapi daha fazla önem kazanmaktadır. Çin başta
olmak üzere bazı Doğu Avrupa ülkelerinde, hastalıkları sadece arı ürünleriyle tedavi
eden Apiterapi merkezleri bulunmaktadır. Ülkemizde ise henüz arı ürünleri ile tedavi
(apiterapi) merkezleri bulunmamaktadır. Bu çalışmada özellikle Uzakdoğu başta
olmak üzere, ABD ve çeşitli AB ülkelerinde gün geçtikçe yaygınlaşan; arı ürünleri ile
tedavi anlamındaki “Apiterapi” uygulamalarında ve çok farklı alanlardaki bilimsel
çalışmalarda kullanılan apiterapi ürünlerini (arı sütü, polen, bal, balmumu, arı zehiri,
propolis…) içerik ve etkilerinin belirlenerek, özellikle sağlık alanındaki uygulamalar ve
sonuçlar anlamında dünya ve ülkemiz bağlamında incelenerek; çeşitli değerlendirme
ve önerilerin geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Apiterapi, Arı, Arıcılık, Arı Zehri, Arı Sütü, Polen, Propolis, Bal,
Sağlık, Tıp
229
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İZMİT (KOCAELİ) KENT PEYZAJINDA YAYGIN OLARAK KULLANILAN
SÜS BİTKİLERİNİN EKOLOJİSİ
Seda AKDUMAN HOŞER, Fazıl ÖZEN
Kocaeli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İzmit / Kocaeli,
[email protected]
Özet
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi' nin en büyük merkez ilçesi olan İzmit, büyük
bir sanayi şehri olmasının yanısıra iklimsel, coğrafik ve topoğrafik özellikleri
bakımından zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Çevresindeki doğal yeşil örtüye
ilave olarak İzmit, çok sayıda park, bahçe ve rekreasyon alanına sahip bir kent
merkezidir. Bu çalışmada, İzmit kent peyzajında yaygın olarak kullanılan bitkiler ile
bunların ekolojik istekleri tanıtılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: İzmit, Kocaeli, süs bitkisi, kent peyzajı ekolojisi
230
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENDEMİK Onosma discedens ve Verbascum calycosum’DA ISSR-PCR
OPTİMİZASYONU
Muhip HİLOOĞLU1, Emel SÖZEN1, Ali KANDEMİR2, Ersin YÜCEL1
1Anadolu
2Erzincan
Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, ESKİŞEHİR
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 24100, ERZİNCAN
[email protected]
Özet
Onosma discedens ve Verbascum calycosum, Erzincan yöresinde oldukça dar
yayılış alanına sahip nadir endemik bitki türlerindendir. Türkiye Bitkileri Kırmızı
Kitabında nesli tükenmiş (EX) olarak kayıt edilen bu 2 tür için son yıllarda Erzincan
yöresinde yapılan arazi çalışmalarında orijinal lokalitelerinde birkaç farklı populasyon
gözlenmiştir. Nadir ve tehlike altındaki türler için koruma stratejilerinin
geliştirilmesinde türlerin genetik çeşitlilik değerlerinin saptanması çok önemlidir. Bu
çalışma kapsamında Onosma discedens ve Verbascum calycosum’un genetik çeşitlilik
seviyelerini belirlemek için kullanılacak olası ISSR primerleri PCR optimizasyonu ile
belirlenmiştir. Toplamda 24 ISSR primeri denenmiş, kalıp DNA, MgCl2 ve dNTP
optimizasyonu sonrasında her iki türde de polimorfik ve tekrarlanabilir bantlar
oluşturan 16 primer saptanmıştır. Bu primerler için optimize edilen kalıp, MgCl 2 ve
dNTP konsantrasyonları sırasıyla 10ng, 2mM ve 1µM olarak bulunmuştur. Belirlenen
ISSR primerleri bu türlerin genetik çeşitlilik seviyelerinin belirlenmesinde etkin bir
şekilde kullanılabilir.
Anahtar Sözcükler: Endemik, Onosma discedens, Verbascum calycosum, ISSR-PCR
Optimizasyonu
231
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ENDEMİK Onosma discedens ve Verbascum calycosum’DA TOHUM ÇİMLENME
BAŞARISI
Muhip HİLOOĞLU1, Ersin YÜCEL1, Ali KANDEMİR2, Emel SÖZEN1
1Anadolu
2Erzincan
Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, ESKİŞEHİR
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 24100, ERZİNCAN
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, nadir endemik Onosma discedens ve Verbascum calycosum
tohumlarının laboratuvar koşullarında çimlenme başarısı araştırılmıştır. Gibberellik
asitin (GA-3) ve KNO3 (Potasyum Nitrat) büyüme düzenleyici ve çimlenmeyi teşvik
edici etkisini gözlemlemek amacıyla, tohumlar 100 μM ve 200 μM’lik
konsantrasyonlarda KNO3 (Potasyum Nitrat) ve GA-3 (Gibberellik Asit) ile muamele
edilmiştir. Kontrol grubunda ise sadece saf su kullanılmıştır. Her bir deney serisinde
her bir konsantrasyon için 100 adet tohum kullanılarak deneyler dört tekrarlı
yapılmıştır.
O. discedens için kontrol grubunda çimlenme oranı % 7 olarak bulunmuştur.
O. discedens tohumlarının 100 μM KNO3 uygulanan tüm petrilerde % 11 oranında, 200
μM KNO3 uygulanan serilerde ise % 7 oranında bir çimlenme yüzdesi bulunmuştur. O.
discedens türünde GA-3 uygulamaları sonucunda 100 μM GA-3 uygulanan tüm
petrilerde % 21, 200 μM GA-3 uygulanan serilerde ise %27 oranında bir çimlenme
yüzdesi bulunmuştur. Verbascum calycosum türünde ise 100 μM KNO3 uygulanan tüm
petrilerde % 1 oranında, 200 μM KNO3 uygulanan serilerde % 2 oranında çimlenme
olduğu görülmüştür. 100 μM GA-3 uygulanan tüm petrilerde % 39, 200 μM GA-3
uygulanan serilerde % 52 oranlarında bir çimlenme yüzdesi bulunmuştur. Elde edilen
sonuçlar ANOVA testi SPSS paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak KNO3’ün literatürün aksine her iki türde de çimlenmeyi
gerilettiği, giberellik asitin ise arttırdığı tespit edilmiştir, fakat bu artış Verbascum
calycosum için kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı bulunmamıştır. Bu
endemik iki türe ait tohumların çimlenme davranışlarının farklı koşullarda yapılacak
deneylerle devam ettirilmesi türlerin korunmaları yönündeki araştırmalar için faydalı
olacaktır.
Anahtar Sözcükler: Onosma discedens, Verbascum calycosum, Endemik, Çimlenme
232
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇANAKKALE’DE YAYILIŞ GÖSTEREN Neotinea tridentata (Scopoli) R.M. Bateman,
Pridgeon & M.W. Chase (ORCHIDACEAE) TÜRÜNÜN EKOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Kaan HÜRKAN, Necmettin GÜLER, Yasemin KEMEÇ, Cumhur DEMİR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen – Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 17100
Çanakkale.
[email protected]
Özet
Neotinea tridentata (Scopoli) R.M. Bateman, Pridgeon & M.W. Chase, özellikle
orta ve Doğu Akdeniz Bölgesi’ nde, Orta Avrupa’ da ise Hessen ve Thüringen’ de
adacıklar halinde yayılış gösteren, Türkiye’ de ise; Karadeniz, Marmara, Akdeniz ve
Doğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere, Orta Anadolu ve Güney Doğu Anadolu
Bölgeleri haricinde Türkiye’ nin hemen her bölgesinde bulunabilen karasal bir orkide
türüdür.
N. tridentata türünün, Türkiye’ de en sıkça karşılaşılan ve en geniş yayılışa
sahip orkide türü olması ve oldukça farklı bir çok yetişme ortamı içinde bulunması, bu
türün ekolojik toleransının ne denli yüksek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Çalışmamızda Çanakkale sınırları içerisinde yayılış gösteren; yükseklik,
güneşlenme süresi ve seviyesi, toprak özellikleri ve habitat bakımından farklı özellik
gösteren bölgelerden toplanmış N. tridentata bireylerinin, yayılış alanlarındaki bu
farklılıklardan kaynaklanan morfolojik farklılıklar (bitki boyu, çiçeklerdeki boyutlar ve
renklenmeler, albinizm, v.b.) incelenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Neotinea tridentata, Çanakkale, Ekoloji.
233
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ORTA KARADENİZ BÖLGESİ’NDE NADİR BULUNAN BAZI DELPHACID
(HOMOPTERA, AUCHENORRHYNCHA) TÜRLERİ
Murat KARAVİN1, Ünal ZEYBEKOĞLU2
1Amasya
Üniversitesi, Suluova Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü,
Suluova/Amasya, [email protected]
2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kurupelit/Samsun
Özet
Delphacidae familyası, Insecta sınıfına ait çatı kanatlılar (benzer kanatlılar,
eşkanatlılar) olarak bilinen Homoptera takımının Auchenorrhyncha serisi içerisinde
yer alır. Altı altfamilya ve 300 cins içerisine yerleştirilmiş 2000 civarında tür ile
oldukça büyük bir familyadır. Delphacidae türlerinin hepsi bitkiyle beslenirler ve
genellikle “floemle beslenenler” olarak anılırlar. Delphacidae türlerinin, kültür
bitkilerine ve diğer bitkilere çeşitli şekillerde zarar verdikleri bildirilmiştir.
Delphacidae türleri; bitkilere beslenme ve yumurta bırakma şekli ile doğrudan, bitki
patojenleri olan virüs, riketsia, bakteri ve mikoplazmaları hastalıklı bitkilerden alıp
sağlıklı bitkilere taşıyıp yayarak dolaylı yönden zarar verirler.
Bu çalışmada Orta Karadeniz Bölgesi’nde nadir olarak bulunan Deplhacid
türleri tespit edilmiştir. Bu türler; Asiraca clavicornis, Delphacodes nastasi,
Muirodelphax aubei, Ribautodelphax albostriata, Ribautodelphax collina ve Sogatella
vibix’tir. Bu türlerin dorsalden görünümleri, incelenen materyal sayıları, lokaliteleri,
toplanma tarihleri ile Türkiye'deki ve dünyadaki dağılış özellikleri verilmiştir.
Birey sayılarının az olması nedeniyle bu türlerin arazide gözden kaçabileceği;
ancak ekolojik koşulların değişmesine bağlı olarak populasyon yoğunluklarının
artabileceği ve tarımsal ürünlerde zarar neden olabilecekleri düşünülmektedir. Bu
bağlamda yapılan çalışma ile bu türlerin tanıtılmasının bundan sonraki çalışmalara ve
tarımsal faaliyetlere katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Delphacidae, Orta Karadeniz, Asiraca clavicornis, Delphacodes
nastasi, Muirodelphax aubei, Ribautodelphax albostriata, R. collina, Sogatella vibix.
234
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
UZUNGÖL/TRABZON’DA YAŞAYAN Bufo bufo POPULASYONUNUN YAŞ VE DİĞER
BÜYÜME ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ
Tuğba ERGÜL, Nurhayat ÖZDEMİR
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Ed. Fak. Biyoloji Böl./Rize
[email protected]
Özet
Yaş, ağırlık ve vücut büyüklüğü, türlerin yaşam periyotları hakkında bilgi
veren önemli demografik parametrelerdir. Çalışmanın amacı, bu parametrelerin tespit
edilmesi ve birbirleriyle olan ilişkilerinin ortaya çıkarılmasıdır.
Bu çalışmanın ana materyalini Trabzon/Uzungöl lokalitesinden toplanan Bufo
bufo türüne ait 24 (5 dişi, 19 erkek) birey oluşturmaktadır. Yakalanan örnekler
bayıltılarak vücut boyları (SVL: burun ucu-kloak arası mesafe) dijital kumpas
kullanılarak ölçülmüş ve sağ arka ayaktaki en uzun parmak disekte edilerek %96’lik
etil alkol içerisinde saklanmıştır. Daha sonra boyanmış kemik enine kesitlerinde yaş
halkalarının sayılması esasına dayanan iskelet kronolojisi yöntemi kullanılarak
populasyonun yaş yapısı belirlenmiştir. Elde edilen veriler SPSS programı ile analiz
edilerek sonuçlar yorumlanmıştır.
Yapılan analizler sonucunda erkek bireylerin yaşı 2-7 yıl arasında değişirken,
dişilerin yaşı 3-6 arasında değişmektedir. Erkeklerin vücut boyu 63.62-77.47 mm
arasında değişirken dişilerin 52.33-98.70 mm arasında olmaktadır. Total ağırlık
erkeklerde; 26.99-49.47 g değerleri aralığındayken dişilerde; 12.41-103.06 g arasında
olmaktadır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda, iki cinsiyet arasında yaş
bakımından anlamlı bir fark olmadığı bulunmuştur (Independent Sample t test,
t=0,262, p<0.05). Ayrıca dişi ve erkek bireyler arasında boy ve ağırlık bakımından
önemli bir fark olduğu tespit edilmiştir (Independent Sample t test, t boy=0,030,
tağırlık:0,009 p<0.05).
Amfibilerde yaygın olarak kullanılan iskelet kronolojisi yöntemi
Uzungöl/Trabzon Bufo bufo türü örneklerine uygulanmış, türün yaş yapısı ve diğer
büyüme parametreleri üzerinde karşılaştırmalı analizi yapılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Bufo bufo, iskelet kronolojisi, Uzungöl, Trabzon
235
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
TEKSTİL ATIK SULARINDA RENK GİDERİMİ İÇİN ARITMA TESİSİ TASARLANMASI
Ferhat KARAER-Nurtaç ÖĞLENİ
Sakarya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü
Adapazarı Sakarya
[email protected]
Özet
İnsanlar daha rahat bir hayat sürdürebilmek için gerekli biyotik (besin, su,
hava, vb.) ve abiyotik (İklim, toprak, topoğrafya) faktörlerin etkisi altında kalırken
benzeri kaynakları yüzyıllar boyunca kullanımı sonucu üretilen atıklar, alıcı ortamın
özümleme kapasitesini aşmakta ve kirlenme tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır.
Endüstriyel kirlenmenin önemli boyutlarından birisi olan tekstil endüstrisi
dünyada gelişmiş ülkelerin ekonomisinde olduğu kadar, gelişmekte olan ülkelerin
ekonomisinde de büyük rol oynamaktadır. Tekstil sanayinde kullanılan hammadde,
işletmedeki üretim tipi, kullanılan teknoloji ve kimyasal madde farklılığı gerek atık
suların miktarı, gerekse atık sularda bulunan kirleticilerin tür ve
konsantrasyonlarında değişkenliğe neden olmaktadır. Bu nedenle, tekstil
endüstrisinde uygulanan boyarmaddelerin özellikleri, renk giderme yöntemlerinde
önemli değişikliklere ve alternatif yöntemlerin uygulanması gerekliliğine neden
olmaktadır. İplik hazırlamadan dokumaya, dokumadan giysilik eşya üretimine kadar
çeşitli aşamaları içeren tekstil endüstrisi ihtiyaç duyduğu yüksek oranda su aynı
zamanda büyük oranlarda atık su oluşmasına da neden olmaktadır. Bu durumda katı
atıklar, tehlikeli ağır metal kullanımı, çözücü emisyonları ve fazla enerji tüketimi
tekstil endüstrisini ve üretilen tesisleri çevresel duyarlılık açısından büyük bir ilgi
odağı haline getirmektedir.
Bu çalışmada, tekstil atık sularında renk giderimi yapılması için genelde
düşük maliyetli önlemlerle bu etkiler azaltılması ve maliyetten tasarruf
sağlanabilmesi amacıyla tekstil endüstrisine ait bir fabrikanın tüm işletim prosesleri
dikkate alınarak tesis tasarlanmış ve öneriler sunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Tekstil atık suyu, renk giderimi, arıtma tesisi
236
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
SAMSUN VE AMASYA ŞARTLARINDA YETİŞTİRİLEN ŞEKER OTUNUN [Stevia
rebaudiana (Bert) Bertoni] FENOLOJİK İLE ALTERNATİF ÜRÜN OLMA
ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI
Furkan KARAER1,Ferhat KARAER2
1Kırıkkale
2Sakarya
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Müh. Bölümü Kırıkkale
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü. Sakarya
Özet
Bu araştırma, sıfır şeker ve kalori özellikleri ile dikkati çeken yurt dışından
getirilerek yaprak ve gövdesinin işlenmesi ile Türkiye’deki eczanelerde paketler
halinde satılan şeker otunun [Stevia rebaudiana (Bert) Bertoni] Nisan 2008– Aralık
2009 yılları arasında Samsun ve Amasya şartlarında yetiştirilerek alternatif ürün olup
olamayacağının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Bu kapsamda ilk kez yapılan çalışmada şeker otunun fenolojik özellikleri
gözlemlenmiş, ölçümleri yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre şeker otunun yaprak
büyüklüğü ile gövde uzunluğu bakımından en fazla kuru madde miktarı 2.hasatta
alınmıştır. Çimlenme döneminin 1-2 hafta, vejetatif dönemin 14-15 hafta, çiçeklenme
döneminin 6-7 hafta, meyve döneminin 2-3 hafta sürdüğü ve çoğu tohumların yeterli
olgunluğa ulaşmadığı görülmüştür. Ayrıca şeker otu üretiminin tohumla üretiminden
çok köklerinin ayrılması ile yapılan vejetatif üretimin daha hızlı ve ekonomik olduğu
bulunmuştur. Samsun ve Amasya şartlarında benzer şartlar sağlandığından fenolojik
yönden fazla bir fark bulunmamıştır. Ancak bitkinin sıcak iklim bitkisi olması
nedeniyle kış dönemlerinde 50C altında gelişmediği dikkate alındığında Samsunda
özellikle sahil kesiminin denize yakın bölgelerinde tarla şartlarında, Samsun’un iç
bölgeleri ile Amasya’da uygun sera şartlarında yetiştirilebileceği önerilebilir.
Bu nedenlerle şeker otunun yetiştirilerek yaygınlaştırılması ile normal şeker
tüketimine ve Türk ekonomisine önemli katkılar sağlayabileceği gibi insan sağlığına
diğer tatlandırıcılardan daha sağlıklı etki gösterebileceği beklenebilir.
Anahtar Sözcükler: Samsun- Amasya, Şeker otu, Fenoloji, Adaptasyon
237
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BİBER HÜCRE SÜSPANSİYON KÜLTÜRÜNDE KAPSAİSİN BİRİKİMİ ÜZERİNE
BAKIR SÜLFAT’IN ETKİSİ
Cemil İŞLEK, Esra KOÇ, Dilek KAYA
Niğde Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kampüs/Niğde,
[email protected]
Özet
Kapsaisin biber bitkisinden elde edilen önemli bir alkoloittir. Bu çalışmada
biber tohumlarına ait hücre süspansiyon kültüründe, kapsaisin üretimi üzerine farklı
konsantrasyonlarda bakır sülfatın farklı zamanlardaki etkileri incelenmiştir.
İn vitro koşullarda çimlendirilmiş biber fidelerinin hipokotil eksplantlarından
kallus elde edilmiştir ve kalluslardan hücre süspansiyonları oluşturulmuştur. Bakır
sülfat uyarıcısı 0,1-0,2 ve 0,4 mM olarak uygulanmıştır ve uyarıcı uygulanmayan
kontrol grupları oluşturulmuştur. Etil asetat ile ekstraksiyon yapılarak serbest
hücrelerdeki ve bunların süzüntülerindeki kapsaisin konsantrasyonları HPLC
cihazında belirlenmiştir.
Bakır sülfat uygulamasının kapsaisin birikimi üzerine artırıcı etki yaptığı
belirlenmiştir. Uyarıcı uygulaması yapılan hücrelerdeki kapsaisin miktarı, kontrol
gruplarındaki hücrelere göre daha yüksek bulunmuştur. Hücrelerdeki en fazla
kapsaisin miktarı 8. günde 0,2 mM bakır sülfat uygulamasında belirlenirken süzüntüye
geçen en fazla kapsaisin miktarı ise 12. günde 0,4 mM bakır sülfat uygulamasında
belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler:Kapsaisin, Capsicum annuum L. , Bitki doku kültürü, Bakır sülfat
238
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Agelastica alni L. (COLEOPTERA: CHRYSOMELIDAE) LARVALARININ PUP KURU
AĞIRLIĞI, PUPA LİPİT MİKTARINA SEKONDER MADDELERİN ETKİSİ
Dilek YILDIZ, Nurver ALTUN,
Recep Tayyip Erdoğan Ünv. Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE [email protected]
Özet
Kızılağaç (Alnus sp.) ve söğüt (Salix sp.) türlerinde populasyon patlaması düzeyinde ortaya
çıkan (Tschler, 1977) ve oligofaj bir yaprak böceği olan A. alni (Coleoptera: Chrysomelidae) hemen her
yıl düzenli olarak kızılağaçlarda önemli oranlarda yaprak asimilasyon yüzeyi kaybına neden
olmaktadır (Sezen ve Demirbağ, 2006).
Çalışmamızda A. alni larvalarının pup kuru ağırlığı, pup lipit ve protein miktarında farklı
sekonder maddeler ve sekonder madde karışımlarının etkisi geometrik analiz yöntemi ile
incelenmiştir. Materyalimiz, A. alni larvaları 2012 yılında Trabzon ili Araklı ilçesi civarından
toplanmıştır. Larvalar, kapalı kaplar içerisinde laboratuvar ortamına taşınarak plastik kaplara alınmış,
son larva dönemine gelinceye kadar toplu halde Yamamoto (1969) tarafından geliştirilen yapay
besinlerle beslenmişlerdir. Son larva döneminde geldiklerinde bireyler ayrılarak her biri ayrı kaplara
alınmışlardır.
Yamamoto (1969) tarafından geliştirilen yapay besin, çalışmamızda kontrol besini olarak
kullanılmıştır ve A harfi ile işaret edilmiştir. Yamamoto besin içeriğine gallik asit ve kinin eklenerek
diğer besinler elde edilmiştir. İlave edilen bu maddelerle yapay besinler hazırlarken kullanılan
maddelerin besinlerin toplam kuru ağırlığının yüzdesi olarak % 1, % 3 ve %5 oranlarında gallik asit %
0,125, % 0,25 ve %0,5 oranlarında kinin eklenerek yapay besinler hazırlanmıştır. Hazırlanan
besinlerin içerikleri sırayla şunlardır: A (P:K), D (K.B. + %1 Gallik asit), E (K. B. + %3 Gallik asit), F (K.
B. + % 5 Gallik asit), G (K. B. + %0,125 Kinin), H (K. B. + %0,25 Kinin), I (K. B. + 0,5 Kinin), J (K. B. + %1
gallik asit+ %0,5 kinin), K (K. B. + %1 gallik asit+ %0,125 Kinin), L (K. B. + %5 gallik asit+ %0, 125
kinin), M (K. B. + %5 gallik asit + % 0,5 kinin) besinleri hazırlanmıştır. Larvaları besleme deneylerinde
gün aşırı olarak taze yapay besin verilerek ve larvaların ürettikleri dışkıyla, yiyemeyip bir önceki gün
verilen besinlerden kalanları tartılmıştır. Larvalara, verilen ve kalan besin miktarı gün aşırı 0,001
hassasiyetli terazide tartılarak tartımlar not edilmiştir. Besleme, larvalar pup haline gelinceye kadar
devam etmiştir.
Sekonder madde ihtiva etmeyen kontrol besininde pup kuru ağırlığının 5,94±0,19 mg
olduğu, gallik asit ilavesiyle G ve K besinleri hariç diğer besinlerde pup kuru ağırlığının önemli oranda
azaldığı; sırasıyla 4,74 ± 0,13 mg; 4,15 ± 0,11 mg; 3,96 ±0,13 mg; 5,11 ± 0,08; 1,65 ± 0,08 mg; 1,65 ±
0,08 mg; 1,94 ± 0,07 mg; 1,88 ± 0,09 mg; 5,24 88± 0,15 mg; 3,13 ± 0,17mg ve 1,97 ± 0,05mg olarak
belirlenmiştir.
Pup lipit miktarı kontrol besininde 1,55 ± 0,05 mg olarak belirlenmiştir. Sekonder madde
ilavesiyle C,E,G,K,L besinlerindebeslenen larvalardan elde edilen pupaların lipit miktarlarında kontrol
besininden istatistiksel olarak önemli bir farklılığın bulunmadığı, diğer besinlerde ise sekonder madde
ilavesiyle lipit miktarının azaldığı belirlenmiştir. Değerler sırasıyla 1,17 ± 0,08 mg; 1,27 ± 0,12 mg; 0,95
± 0,05 mg; 2,02 ± 0,12 mg; 0,51 ± 0,04 mg; 0,33 ± 0,03 mg; 0,41 ± 0,04 mg; 2,00± 0,12 mg; 1,76 ± 0,78
mg; 0,18 ± 0,03 mg olarak belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Agelastica alni, Sekonder madde, kinin, gallik asit, geometrik analiz
239
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇAYHAN KASABASI’NDA (EREĞLİ / KONYA) ETNOBOTANİK BİR ÇALIŞMA:
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KENGER (Gundelia tournefortii L.) BİTKİSİNDEN
KENGER SAKIZI’NIN ELDE EDİLMESİ
Osman TUGAY, Erol ÖZER, Deniz ULUKUŞ
Selçuk Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu / Konya,
[email protected]
Özet
2011 yılı Temmuz ayında Çayhan Kasabası (Ereğli / Konya) çevresinde
yapılan arazi çalışmaları sırasında yörede yaşayan yerli halk tarafından Kenger
(Gundelia tournefortii L.) bitkisinin kök kısımları kullanılarak Kenger Sakızı’nın elde
edilmesi aşamaları gözlemlendi ve resimlenerek not edildi. Temmuz ayında bitkinin
kök kısımları görününceye kadar kazıldıktan sonra kök üzerinde bıçakla yatay kesikler
atılır ve kenger sütünün akması sağlanır. Buna sakız kanatmak adı verilir. Akan sütün
kuruması için yaklaşık 2 saat beklenir. Toplanan kurumuş halde kenger sütleri 1 gün
bekletilerek kurutulur ve saklanır. Sakız yapma işlemi için istenildiği zaman kaynatma
ve yumuşatma gibi belirli işlemlerinden geçirilir. Elde edilen kenger sakızları
kavanozlar içerisinde su içerisinde saklanır.
Anahtar Sözcükler: Kenger sakızı, Gundelia tournefortii, Çayhan, Ereğli, Konya.
240
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EGE BÖLGESİNİN SALEP ORKİDELERİ
Mehmet TUTAR1, Ali Osman SARI1, Fatih ÇİÇEK1, Salih PARLAK2
1
Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Menemen / İzmir, [email protected]
2 Ege Ormaclılık Araştırma Müdürlüğü Urla / İzmir
Özet
Salep karasal orkide bitkilerinin toprak altındaki yumrularından elde
edilmektedir. Bu yumrular bitkilerin çiçeklenme döneminde topraktan sökülüp,
yıkanıp temizlendikten sonra haşlanır. Daha sonra güneşte kurutulup taş
değirmenlerde öğütülerek kullanıma hazır salep tozu elde edilir. Ülkemizde yaşayan
120’nin üzerindeki yumrulu orkide türünün tamamına yakını az veya çok salep elde
etmede kullanılmaktadır. Ege bölgesinde ise 50 den fazla yumrulu orkide türü yaşar.
Ege bölgesinin özellikle orta ve güney kısımlarında salep toplama oldukça
yaygındır. Buralarda yapılan arazi taramaları, incelemeler, salep toplayıcıları ve
tüccarlarla yapılan görüşmelerden edinilen bilgiler ışığında 30’dan fazla orkide
türünün toplandığı, ancak bunların 10 kadarının daha yoğun toplandığı tespit
edilmiştir.
Bölge genelinde en yaygın olan ve yaygın olarak toplanan orkide türü Orchis
sancta L.’dir. Ege Bölgesinde bu türün özellikle toprak işlemesi yapılmayan zeytinlikler
ve terk edilmiş tarım alanlarında hızla çoğalması tercihten ziyaden çok bulunan ve
toplanan tür olmasına neden olmuştur.
Serapias vomeraceae (Burm. Fıl.) Brıq., Dactylorhiza romana (Seb.) Soo, Orchis
provincialis Albıs Ex Dc., Orchis italica Poiret, Anacamptis pyramidalis (L) L. C. M.
Rıchard, Orchis coriophora L., Orchis mascula L., Orchis morio L. ve Barlia robertiana
(Loısel.) Greuter çok toplanan türler arasındadır.
Orchis anatolica Boiss., Neotinea maculata (Desf.) Stearn ve birçok Ophrys
türü bölgede yaygın olmalarına rağmen küçük cüsseli ve küçük yumrulu olduklarından
dolayı tercih edilmemektedir.
Anahtar Sözcükler: Salep, Orkide, Ege Bölgesi
241
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ORGANİK ATIKLARDAN BİYOGAZ ÜRETİMİ VE ORGANİZMALARIN ETKİNLİĞİNDE
SICAKLIK
Hojjat GHOLAMİ, Mahir DEMİR, Fatima Masume Uslu, Suayip KAMA, Hakan GÖK, Nuri
EMRAHOĞLU, Osman GULNAZ
Çukurova Üniversitesi, Fen bilimleri Enstitüsü Biyoteknoloji A:B:D.Balcalı/Adana,
[email protected]
Özet
Yenilenebilir enerji kaynağı olarak biyogaz özellikle son on yılda birçok
ülkede ciddi derecede önem kazanmıştır. Çalışmada biyogaz verimliliğinde sıcaklık,
besleme şekli ve substrat çeşitliliğinin etkisi araştırılmıştır.
Çalışmada sadece büyük baş hayvan atığı verildiğinde 18°C’de 12,9 l/kg,
25°C’de 21 l/kg iken sıcaklığın artışı ile 28°C’de 28 l/kg biyogaz elde edilmiştir.
Besleme karışımında yapılan değişiklik ile beslemede %16 silaj, %20 büyük baş atığı,
% 32 tavuk dışkısı ve %32 patates çürüğü kullanıldığında 37°C’de 34 l/kg biyogaz elde
edilmiştir. Beslemede %25 oranda tavuk, sığır, silaj ve patates karışımından 37°C’de
28,3 l/kg biyogaz elde edilmiştir. Çiftlik atıklarına ilave olarak gliserin girildiğinde
37°C’de %11 artış sağladığı belirlenmiştir. Sıcaklığın etkinliği biyogaz üretiminde rol
oynayan organizmaların üremesi açısından büyük önem arz etmektedir. Optimum
üreme sıcaklıkları farklılık göstermesine rağmen en optimum sıcaklı 35-39°C
arasındadır.
Biyogaz üretiminde atıkların yanı sıra ucuz ve fazla gaz verimi olan ürünler
kullanılması tercih edilmektedir. Bu ürünler arasında tavuk atıkları, bozulmuş silajlar,
çürümüş ekonomik değeri olmayan patates gibi ürünler, biyodizel üretimi sırasında
oluşan atık gliserin, biyogaz içeriğine ve verimliliğine katkıda bulunduğu
belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Biyogaz, yenilenebilir enerji, hayvansal atıklar
Teşekkür: Bu çalışma Çukurova Üniversitesi bilimsel araştırmalar proje birimi
tarafından desteklenmiştir (EF2013BAP3 ve BAP8).
242
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GÜNEYBATI ANADOLU CİVARINDA DAĞILIŞ GÖSTEREN Hemidactylus turcicus
(LINNAEUS, 1758) (SAURIA: LACERTILIA: GEKKONIDAE) ÖRNEKLERİNDE
YAŞ TAYİNİ
Betül KANAT, Cemal Varol TOK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Çanakkale,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada önceki yıllarda Güneybatı Anadolu bölgelerinden yakalanmış
toplam 33 (10 ♂♂, 17 ♀♀, 6 juv.)
Hemidactylus turcicus türü örnekleri
değerlendirilmiştir. Bu örnekler üzerinde iskelet kronolojisi yöntemi kullanılarak yaş
tayini yapılmıştır. Çalışma sonucunda değerlendirilen populasyonda, erginlerde
tahmini maksimum yaş 9; minimum yaş ise 3 olarak tespit edilmiştir. Juveniller ise 1-3
yaş aralığında bulunmuştur. Değerlendirilen örneklerde türün Güneybatı Anadolu
populasyonunda seksüel olgunluk yaşı 2-3 olarak belirlenmiştir. Bu çalışmayla elde
edilen sonuçların daha sonraki ekolojik çalışmalara kaynak oluşturması
amaçlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Hemidactylus turcicus, yaş tayini, iskelet kronolojisi, Güneybatı
Anadolu, Gekkonidae
243
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GÜNEYBATI ANADOLU CİVARINDA DAĞILIŞ GÖSTEREN Hemidactylus turcicus
(LINNAEUS, 1758) (SAURIA: LACERTILIA: GEKKONIDAE) POPULASYONU
ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTIRMALAR
Oya TOPÇU, Cemal Varol TOK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Çanakkale,
Özet
Bu çalışmada önceki yıllarda Güneybatı Anadolu bölgelerinden yakalanmış 30
ergin (12♂♂, 18♀♀), 6 jüvenil olmak üzere toplam 36 adet Hemidactylus turcicus
(Linnaeus, 1758) koleksiyon örneği morfolojik yönden ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Böylece türün Türkiye’de dağılış gösteren diğer populasyonları ile karşılaştırma
amacıyla temel veriler elde edilmiştir. Çalışmada; morfometrik ölçümler ve pholidosis
özellikleri değerlendirilmiştir. Literatürde belirtilenlerin yanı sıra ilave karakterler
dahil toplam 31 morfolojik karakter değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular literatür
verileri ile karşılaştırılmıştır. Sonuçta çalışılan örneklerin Türkiye’de yayılış gösteren
türün tek alttürü Hemidactylus turcicus turcicus için verilen tanımlamalara büyük
ölçüde benzediği sonucuna varılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Hemidactylus turcicus, Morfoloji, Sistematik, Güneybatı Anadolu,
Gekkonidae
244
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GÖKÇEADA VE ÇANAKKALE CİVARINDA YAŞAYAN Testudo graeca
POPULASYONLARI ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTRMALAR
Gülşah ERKAN, Cemal Varol TOK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada Çanakkale (4 ♂♂, 5♀♀, 6 juvenil) ve Gökçeada (10 ♂♂, 4 ♀♀, 1
juvenil) civarında dağılış gösteren toplam 30 Testudo graeca örneği morfolojik
bakımdan karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Mann Withney-U testi sonuçlarına göre
iki populasyon arasında morfolojik ölçümler bakımından istatistiksel fark
bulunamamıştır (P<0,05).
Hematolojik değerlendirme için Çanakkale (1 ♂, 2♀♀) ve Gökçeada (2♂♂,
1♀) populasyonlarından toplam 6 örnek kullanılmıştır. Yapılan hematolojik
incelemeler sonucunda Çanakkale populasyonuna dahil örneklerinin eritrosit sayısı
270.000- 450.000 (1mm3 kanda), lökosit sayısı ise yaklaşık olarak 2700- 3400 (1mm3
kanda) arasında; Gökçeada populasyonuna dahil örneklerde ise eritrosit sayısı
240.000- 620.000 (1mm3 kanda), lökosit sayısı ise yaklaşık olarak 2400- 3200 (1mm3
kanda) arasında bulunmuştur. Ayrıca istatistiksel olarak Gökçeada populasyonunun
Çanakkale populasyonuna göre eritrosit boyu ortalama değeri ve nukleus boyu
ortalama değeri daha düşükken, nukleus eni ortalama değeri daha yüksek
bulunmuştur (P≤ 0.05).
Anahtar Sözcükler: Testudo graeca, morfoloji, hematoloji, Gökçeada, Çanakkale
245
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇANAKKALE CİVARINDA YAŞAYAN Anatololacerta anatolica (WERNER, 1902)
(REPTILIA: SAURIA: LACERTIDAE) ÖRNEKLERİNDE YAŞ TAYİNİ
Batuhan Yaman YAKIN, Cemal Varol TOK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Çanakkale civarında dağılış gösteren 35 (6 ♂♂, 29 ♀♀)
Anatololacerta anatolica örneklerinde iskelet kronolojisi metodu kullanılarak, tahmini
yaşlar hesaplanmıştır. Ayrıca bu örnekler morfolojik özellikler ve pholidosis
karakterleri bakımından detaylı olarak incelenmiştir. Falanjlardan alınan enine
kesitler incelendiğinde Çanakkale populasyonu için median yaş 4 olarak
hesaplanmıştır. Anatololacerta anatolica örnekleri arasında en büyük yaş bir dişi
bireyde 10 olarak hesaplanmış, bu bireyde baş+gövde uzunluğu 74,18 mm olarak
ölçülmüştür. Ortalama baş+gövde uzunluğu erkeklerde 57,39 mm (SD=4,6) dişilerde
ise 63,62 mm (SD=8,62) olarak bulunmuştur. Tür için cinsel olgunluk yaşı 3 olarak
hesaplanmıştır. Korelasyon analizi neticesinde hem erkek (r: 0,845) hem de dişi (r:
0,886) bireylerde yaş-boy arasında kuvvetli bir ilişki olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Anatololacerta anatolica, Lacertidae, Yaş Tayini, İskelet
Kronolojisi, Çanakkale, Türkiye.
246
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ÇANAKKALE CİVARINDAN TOPLANAN Anatololacerta anatolica (WERNER, 1902)
(REPTILIA: SAURIA: LACERTIDAE) ÖRNEKLERİNDE BİYOLOJİK BİR GÖZLEM
Batuhan Yaman YAKIN, Cemal Varol TOK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Bayramiç ve Kalkım (Çanakkale) civarına, Haziran-Ağustos
2011 tarihleri arasında yapılan arazi çalışmalarında yakalanan Anatololacerta
anatolica juvenilleri değerlendirilmiştir. Toplanan 8 örnek değerlendirildiğinde
ortalama Baş+Gövde uzunlukları 29,86±1,26 mm (26,06-36,24) olarak hesaplanmıştır.
Ayrıca arazi çalışmalarında ergin bireylere bu tarihlerde nadir rastlanırken, yakalanan
3 örnekte yumurta askısı izi gözlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Anatololacerta anatolica, Juvenil, Çanakkale, Türkiye, Yumurta
Askısı
247
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GÖKÇEADA’DA YAŞAYAN Natrix natrix (LINNAEUS, 1758) POPULASYONU
ÜZERİNDE MORFOLOJİK ARAŞTIRMALAR
Tuğba HABİBOĞLU, Cemal Varol TOK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Çanakkale
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Türkiye’de geniş dağılış gösteren Natrix natrix türünün
Gökçeada populasyonu morfolojik yönden incelenmiştir. Bu çalışma ile Türkiye’deki
diğer ada populasyonları ve anakara populasyonları için karşılaştırma amacıyla temel
veriler elde edilmiştir. 2009-2013 yılları arasında yapılan arazi çalışmalarında toplam
16 Natrix natrix(beş juvenil, dört semi-adult-3♀♀, 1♂, 6ergin- 4♀♀,2♂♂) örneği
incelenmiş olup, 15 örnekte pholidosis ve vücut ölçümleri değerlendirilmiş ve 1 yaralı
örnekte dahil edilerek toplam 16 örnekte renk desen özellikleri ayrıntılı olarak
incelenmiştir. Pholidosis özelliklerinde toplam 17 karakter dikkate alınmıştır.
İncelemeler sonucunda; renk-desen özellikleri bakımından örneklerin 8 örnekte
(%50) sırt zemin renginin siyahımsı olduğu belirlenmiştir. Zemin rengi siyahımsı olan
örneklerin 5’inde siyah sırt zemin renginin lekesiz olduğu ve bu örneklerin 3
tanesinde sarı yarım ay lekelerinin belirsiz olduğu tespit edilmiştir. Ergin örneklerde
vücut ölçümlerinde ise toplam uzunluk 50-100 cm arasında değişmektedir.
Anahtar Sözcükler: Natrix natrix, Gökçeada, Sistematik, Morfoloji, Ophidia
248
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
GÜLLÜK KÖRFEZİ ÖNEMLİ DOĞA ALANI (ÖDA)’NINDA (MUĞLA) YAŞAYAN
Testudo graeca ‘NIN BOLLUK DURUMU ÜZERİNE BİR ÖN ÇALIŞMA
Yusuf BAYRAKCI, Oğuzkan CUMHURİYET, Dinçer AYAZ, Kerim ÇİÇEK
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı, Bornova/İzmir
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, Güllük Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde yaşayan Testudo
graeca L., 1758 popülasyonunun yapısı ve büyüklüğü incelenmiştir. Çalışmalar, Güllük
Körfezi’nin 10 km batısındaki (37°15’19”K, 27°43’39”D) 16 ha alanda
gerçekleştirilmiştir. 2013 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında yapılan 3
örneklemede toplamda 34 (17 ♂♂, 8 ♀♀, 9 genç) birey markalanmış ve bunlardan 4’ü
tekrar yakalanmıştır. CAPTURE programı ile yapılan hesaplamada popülasyon
büyüklüğü 67 ± 8 (55-86), popülasyon yoğunluğu 4,19 (3,44-5,38) birey/ha olarak
tahmin edilmiştir. Popülasyonda eşey oranı erkek eğilimli olup, 2,1 olarak
bulunmuştur.
İncelenen popülasyonda yapılan morfolojik ölçümlere göre ortalama karapas
doğrusal uzunluğu erkeklerde 207,5 mm (145-245), dişilerde 192,9 mm (150-225);
ortalama plastron uzunluğu erkeklerde 186,9 mm (130-215), dişilerde 178,9 mm
(138-213) olarak belirlenmiştir. Bireyler genellikle seyrek vejetasyonlu alanları tercih
ettiği gözlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Testudo graeca, popülasyon büyüklüğü, popülasyon yoğunluğu
249
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Pelophylax ridibundus’DAN ELDE EDİLEN DERİ SEKRESYONLARININ
ANTİMİKROBİYAL AKTİVİTESİ
Yusuf BAYRAKCI1 ve Cumhur AVŞAR2
1Ege
Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı, Bornova/İzmir
[email protected]
2Sinop Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Sinop
Özet
Bu araştırmada, Sinop ilinden toplanan Pelophylax ridibundus türüne ait
kurbağaların derisinden elde edilen salgıların antibakteriyal ve antifungal
aktivitelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Örneklerden elde edilen sekresyonlar
antiseptik şartlarda steril bir tüpe alınmış ve örnekler tekrar doğaya bırakılmıştır.
Salgıların antimikrobiyal aktiviteleri 10 bakteri ve 3 maya olmak üzere toplam 13
mikroorganizmaya karşı disk difüzyon metodu kullanılarak test edilmiştir.
Çalışmada, test mikroorganizmaları olarak 10 bakteri (Metisiline Dirençli
Staphylococcus aureus (MRSA), Vankomisine dirençli Enterococcus (VRE), Escherichia
coli ESBL (+), Staphylococcus aureus ATCC 6538, Bacillus subtilis, Escherichia coli ATCC
11293, Enterococcus faecalis ATCC 51299, S. epidermidis, Pseudomonas aureginosa,
Klebsiella pneumonia) ve 3 maya (Candida krusei ATCC 6258, C. parapilosis ATCC
22019 ve C. albicans ATCC 14053) suşu kullanılmıştır. Ayrıca, çalışmada pozitif kontrol
olarak bakteriler için; Basitrasin, Novobiyosin, Tetrasiklin, Polimiksin B, Seftazidim,
Ampisilin ve İmipenem; mayalar için Siklohegzimid standart antibiyotik diskleri
kullanılmıştır.
Yapılan antimikrobiyal aktivite denemelerinde, Pelophylax ridibundus’dan
alınan salgıların; MRSA (12 mm), E. coli ESBL (+) (21 mm), VRE (11 mm), S. aureus
ATCC 6538 (24 mm) ve K. pneumonia (32 mm)’ya karşı etkili olduğu tespit edilmiştir.
En yüksek aktivite K. pneumonia (32 mm)’ya karşı belirlenmiş ve bu sonuç kullanılan
standart antibiyotik disklerine göre daha etkin bulunmuştur.
Sonuç olarak, P. ridibundus’dan elde edilen salgıların test edilen
mikroorganizmalar içerisinde daha önce ilaçlara karşı direnç kazanmış ve kolaylıkla
patojen özellik gösteren bakterilere önemli seviyede etkili olduğu belirlenmiştir. Diğer
taraftan, Candida türlerine karşı herhangi bir antifungal etkinin olmadığı saptanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Pelophylax ridibundus, antimikrobiyal aktivite.
250
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNDE BÖCEK FARKINDALIĞI YARATILMASINDA
BÖFYAP-BÖCEK OKULU PROJESİNİN YERİ: 2013 YILI ÇALIŞMALARI
Serdar TEZCAN, Füsun TEZCAN, Nilay GÜLPERÇİN, Ali Osman KARABABA, Alahattin
KANLIOĞLU, İrfan İLHAN, Mine ATALAY, Rezan DUMAN, Sercan PAZARLAR, Huriye
GÜMÜŞTAŞ, Kazım HALAÇLAR, Aylin EROL, Mehmet BALBAKAN ve Melike BİLGİN
Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
BÖFYAP-Böcek Okulu Projesi ilköğretim öğrencilerinde böcek farkındalığı
yaratmak amacıyla 2008 yılından bu yana Tübitak desteğiyle gerçekleştirilmiş olup,
2013 yılındaki çalışmalar 39 kişiyle Ege Üniversitesi’nde uygulanmıştır.
Çalışmalar üçer günlük gruplar halinde dershane, laboratuvar, müze ve doğa
koşullarında gerçekleştirilmiş ve çok sayıda atölye çalışması ile katılımcıların aktif
olarak etkinlikler içinde yer alması sağlanmıştır.
Çalışmalara İzmir ve çevresindeki 28 farklı okuldan 16 kız ve 23 erkek
öğrenci katılmıştır. Katılımcılar proje başlangıcında böceklerden tiksiniyor ya da
korkuyor olsa da, proje sonrasında böceklere yaklaşımında olumlu yönde değişiklik
olduğu; tamamının böceklere olan ilgisinin arttığı; böcekleri daha yakından tanıdıkları,
böcekler hakkındaki bilgi düzeylerinin ve farkındalıklarının arttığı yapılan anketlere
dayalı olarak anlaşılmıştır.
Projenin etkilerinin ölçülmesi amacıyla ailelerle de görüşülerek geri dönüşler
alınmış olup, bu konudaki memnuniyet ise % 100 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Anahtar Sözcükler: Doğa eğitimi, böcek farkındalığı, böfyap, böcek okulu, ilköğretim
251
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
KEMALPAŞA (İZMİR) YÖRESİ ENTEGRE KİRAZ BAHÇELERİNDE IŞIK TUZAKLARLA
YAKALANAN CARABİDAE (COLEOPTERA) FAMİLYASINA BAĞLI TÜRLER
ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME
Serdar TEZCAN, NİLAY GÜLPERÇİN ve Memiş KESDEK
Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
İzmir’in Kemalpaşa İlçesi Türkiye’nin en önemli kiraz üretim potansiyeline
sahip bir ilçedir. Bu ilçede seçilen kiraz agroekosistemlerinde bulunan böcek türlerinin
belirlenmesi ve üretim süreci içindeki bulunuş dönemlerinin ortaya konabilmesi
amacıyla ışık tuzaklar kullanılarak çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
Çalışmalar 2006-2007 yıllarında İzmir (Kemalpaşa-Yukarıkızılca Köyü)’de
her biri yaklaşık 5 dekar büyüklüğünde olan 4 entegre kiraz bahçesinde ışık tuzaklar
kullanılarak yürütülmüştür. Her bir çalışma alanında haziran ortasından eylül ortasına
kadar olan dönemde birer ışık tuzak kurulmuş ve tuzaklar, ayakları üzerinde toprak
zemin üzerine oturtulmuştur. Işık tuzaklarda 20 Wattlık Philips enerji tasarruflu beyaz
ışık veren ampuller kullanılmış ve iki haftalık aralıklarla tuzaklarda yakalanan
böcekler toplanmıştır.
Çalışma sonunda Coleoptera takımının Carabidae familyasının Brachininae
altfamilyasından Brachinus (Brachynidius) explodens Dutschmid, 1812, Harpalinae
altfamilyasından Pseudoophonus (Pseudoophonus) griseus (Panzer, 1796),
Pseudoophonus (Pseudoophonus) rufipes (De Geer, 1774), Stenolophus (Stenolophus)
abdominalis Gene, 1836 ve Stenolophus (Stenolophus) persicus Mannerheim in
Chaudoir, 1844 olmak üzere toplam beş türün kiraz agroekosistemlerinde bulunarak
ışık tuzaklara yöneldiği anlaşılmıştır.
Çalışmada incelenen türlerden en bol bulunanı P. griseus (983 birey, % 89.04)
olup, bu türü sırasıyla P. rufipes (106 birey, % 9.60), S.persicus (9 birey, % 0.82), S.
abdominalis (3 birey, % 0.27) ve B. explodens (3 birey, % 0.27) türleri izlemiştir.
Tüm türler her iki yıl tuzaklarda görülmekle birlikte, 2006 yılında 661 birey
(% 59.87) ve 2007 yılında ise 443 birey (% 40.13) tuzaklarda yakalanmıştır.
İlk bahçede iki türe bağlı 221, ikinci bahçede üç türe bağlı 447, üçüncü
bahçede beş türe bağlı 234 ve dördüncü bahçede dört türe bağlı 202 birey
yakalanmıştır. Bunların oransal durumu ise % 20.02; 40.49; 21.20 ve 18.30’dur.
Yakalanan türlerden üçü daha önce kiraz bahçelerinden bildirilmiş olup, S.
abdominalis ve S. persicus türleri ise ilk kez bildirilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Carabidae, kiraz, fauna, ışık tuzak, Kemalpaşa, Türkiye
252
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Polyphylla (Polyphylla) olivieri LAPORTE DE CASTELNAU, 1840 (COLEOPTERA:
MELOLONTHIDAE) ERGİN POPULASYONUNUN KEMALPAŞA (İZMİR) YÖRESİ
KİRAZ BAHÇELERİNDE IŞIK TUZAKLARLA İZLENMESİ
Serdar TEZCAN, NİLAY GÜLPERÇİN ve Esat PEHLİVAN
Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Polyphylla (Polyphylla) olivieri Laporte de Castelnau, 1840 (Coleoptera:
Melolonthidae) dilimizde Doğu haziranböceği adıyla anılan bir tür olup, Bulgaristan,
Suriye, İran gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye’de de yayılış göstermektedir.
Bu türün larvaları başta kiraz olmak üzere meyve fidanlarının ve ağaçlarının
köklerini kemirerek zarara yol açmaktadır. Erginleri ise yaz aylarında görülmekte ve
akşam saatlerinde aktifleşerek ışığa yönelim göstermektedir.
Bu çalışma Kemalpaşa (İzmir)’da bulunan her biri yaklaşık 5 dekar
büyüklüğündeki 4 entegre kiraz bahçesinde 2005-2007 yıllarının Haziran-Eylül
aylarında yürütülmüştür. Işık tuzaklarda 20 Wattlık Philips enerji tasarruflu beyaz ışık
veren ampuller kullanılmıştır.
Tuzaklarda yakalanan erginlerin ayrımı yapıldıktan sonra tanılaması ve
sayımları gerçekleştirilmiş olup, elde edilen sonuçlar bu çalışmada irdelenmekte ve bu
türün populasyon değişimi grafiklerle sunulmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Polyphylla olivieri, populasyon değişimi, ışık tuzak, Kemalpaşa,
Türkiye
253
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Lyristes plebejus (SCOPOLI, 1763) (HEMIPTERA: CICADIDAE)’UN ERGİN
ÇIKIŞININ SON DÖNEM NİMF GÖMLEĞİ SAYIMIYLA İZLENMESİ
Serdar TEZCAN, NİLAY GÜLPERÇİN ve Ünal ZEYBEKOĞLU
Ege Üniversitesi, Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Büyük ağustosböceği [Lyristes plebejus (Scopoli, 1763) (Hemiptera:
Cicadidae)] Palearktik Bölge’de geniş bir alanda yayılış göstermekte ve Türkiye’de de
hemen her yerde bulunmaktadır.
Erginleri otsu ve odunsu özellik gösteren çok sayıda bitkinin dal ve
sürgünleriyle beslense de, özellikle nimfleri toprak içinde geçirdikleri uzun dönem
içinde değişik bitkilerin köklerini sokup emerek zarar oluşturmakta ve nimf
döneminin sonunda son gömleğini toprak veya bitkiler üzerine bırakarak ergin haline
geçmektedir.
Bu çalışma, 1998-2000 yıllarında Kemalpaşa (İzmir)’da gerçekleştirilmiştir.
Haftalık aralıklarla erkenci (Sapıkısa), orta mevsim (Napolyon) ve geççi (0900 Ziraat)
çeşitlerin bulunduğu kiraz bahçesinde her çeşitten onbeşer ağacın taç izdüşümündeki
son dönem nimf gömlekleri sayılarak ergin çıkış sürecinin ve sayısal değişiminin
ortaya konması hedeflenmiştir. Çalışma sonunda elde edilen bulgular ışığında bu
dönemin haziran ve temmuz aylarında yoğunluk kazandığı anlaşılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Lyristes plebejus, ergin çıkışı, nimf gömleği, biyoloji
254
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
ATEŞ YANIKLIĞI HASTALIĞINA NEDEN OLAN Erwinia amylovora (Burrill)
Winslow et al İLE MÜCADELEDE DOĞAL ÇÖZÜM
Gülsemin SAVAŞ, Rüya SESSİZ, Feride EREN, Nihan OKYAY, Ayşe KANAR
Tekirdağ Ebru Nayim Fen lisesi- Merkez- TEKİRDAĞ[email protected]
Özet
Elma, armut ve diğer gülgilleri (Rosaceae) etkileyen en önemli hastalıklardan
ateş yanıklığı ilk olarak 1780 yılında New York’ta tespit edilmiş, 1993 yılına kadar 31
ülkede ortaya çıkmıştır. Ateş Yanıklığı hastalığı Türkiye’de ilk olarak 1985 yılında
Sultandağı/ Afyon’da tespit edilmiştir. Günümüzde 37 cins ve 128 türü enfekte ederek,
büyük ekonomik kayıplara neden Erwinia amylovora (Burrill) Winslow et al. ile ilgili
çeşitli çalışmalar sürmektedir. Bu çalışmada, yasal olarak antibiyotik kullanımı
yasaklanmış olan Ateş yanıklığı hastalığı ile mücadelede kimyasal yöntemlere
alternatif olarak doğal bitki özütlerinin E. amylovora üzerine etkisi araştırılmıştır.
Araştırma 2 aşamada yürütülmüş olup 1. aşamada kekik, biberiye, defne,
çörek otu ve okaliptüs’dan elde edilen özütler, 3 farklı yöntemle (tindelizasyon,
otoklav, membran filtrasyon) steril edilmiş ve bakteriler saf kültür elde edildikten
sonra, NA ve NB besiyerlerine ekim yapılmıştır. 2.aşamada 14 bitki yağı (defne,
biberiye, karanfil, nane, rezene, anason, karabaş otu, kekik, portakal, mersin, lavanta,
ardıç, okaliptus, adaçayı) ve greyfurt çekirdeği özütünün E. amylovora üzerindeki
etkisi yine Disk- Difüzyon yöntemi ile incelenmiştir.
Elde edilen verilere göre kekik, defne ve karanfil yağlarının ateş yanıklığına
neden olan bakteriler üzerinde yüksek oranda antibakteriyel etkiye sahip olduğu,
özellikle çiçeklenme döneminde 10-15 gün aralıklarla pistole ile fidanlara
uygulandığında bu etkinin arttığı gözlemlenmiştir. Buna göre çiçeklenme dönemi ve
öncesinde bu özütlerin bitkiye uygulanması ile bitkilerin hastalıklara bulaşması ve
hastalıktan korunması sağlanabilir. Böylece kimyasal ilaçların doğaya ve insanlara
verdiği zararlar azaltılabilir.
Anahtar Sözcükler: Ateş yanıklığı, Erwinia amylovora, Kekik, Defne, Karanfil
255
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
NEHİR SUYU KALİTE MODELLEMESİ, GÖKSU NEHRİ
Olcay ÖZER, Zeynel A.DEMİREL, Burak ULUÇAM
Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü,Çiftlikköy
Kampüsü, [email protected]
Özet
Toros Dağlarından doğan Göksu Nehri, deranj havzası 10000 km 2 ve uzunluğu
yaklaşık 250 km’dir. Göksu Nehri, Silifke ilçesinin güney kısmında Göksu deltasını
oluşturmaktadır.
Göksu Deltasındaki araziler yaygın olarak tarımda kullanılmaktadır. Tarımsal
uygulamalar yüzey sularında noktasal olmayan kaynakları oluşturmaktadır.
Göksu nehrinin su kalitesi modellenmesi Kasım 2010 da farklı noktalardan
alınan su numuneleri ile yapılmıştır. Silifke şehrinden nehre günde 10700 m3’ lük
atıksu deşarjı yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, havzada ki fotometrik ölçümler ile
nehir suyu kalitesini modelleme ve elde edilen sonuçları CBS aktararak haritalar
şeklinde sunarak, nehir suyu kirliliğini anlamaktır. Göksu nehrinde ki iyon ve kirletici
konsantrasyonları Silifke şehrinden önce ve sonra değişiklik göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Göksu nehri, su kalitesi, modelleme
256
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
MERSİN İLİ İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİM OKULLARINDA KATI ATIKLARIN
KAYNAĞINDA AYRILMASININ ÇEVRE KORUNMASINA KATKISI
Mutlu YALVAÇ, Fatma SADİOĞLU, Halil KALAYCI, Veysel BARAN
Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Çiftlikköy /
Mersin, [email protected]
Özet
Günümüzde hızlı nüfus artışı, teknolojik gelişme, kentleşme ve
sanayileşmenin artması katı atıkları en önemli çevre sorunlarından biri haline
getirmiştir. Katı atık miktarındaki bu artış, katı atık yönetimi ve uzaklaştırılması
maliyetlerini arttırmaktadır. Dolayısıyla katı atıkların oluşumundan geri kazanım ve
bertarafına kadar yönetilmesi bir entegre sistem dahilinde olmalıdır. Katı atıkların
hangi türlerinin nasıl değerlendirileceği ve ne şekilde entegre sisteme dahil edileceği
karakterizasyon çalışmaları ile belirlenmektedir. Mersin İli Mezitli ve Yenişehir
ilçelerindeki toplam 12 okulda katı atıkların karakterizasyonu çalışmaları yapılmıştır.
Karakterizasyon çalışmalarında, hafta içi ve hafta sonu oluşan atıkların
karşılaştırılabilmesi için numuneler Pazartesi ve Salı günleri alınmıştır. Yenişehir
ilçesinde organik atık 7,15 g/kişi.gün, ambalaj atığı 48,91 g/kişi.gün, Mezitli ilçesinde
ise organik atık 5,2 g/kişi.gün, ambalaj atığı 33,20 g/kişi.gün olarak tespit edilmiştir.
Bu çalışma sonucu okullardan kişi başına günlük üretilen atık miktarı organik atık 6,34
g/kişi.gün, ambalaj atığı 41,05 g/kişi.gün olarak tespit edilmiştir. Organik atıkların
kompostlama yoluyla geri kazanımı ve ambalaj atıklarının geri kazanımı ülke
ekonomisi açısından için büyük bir potansiyel olup enerji kazanımı için büyük fırsat
niteliğindedir. Mersin ilinde yapılan bu çalışma daha önceden yapılmadığı için, çalışma
sonucu Mersin ili belediyeleri ve Türkiye’deki diğer belediyeler için örnek niteliği
taşımaktadır.
Anahtar Sözcükler: Katı atık karakterizasyonu, Mersin, geri kazanım
257
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
HALOFİT Limonium bellidifolium (DENİZ LAVANTASI) KÖKÜNÜN
KİMYASAL İÇERİĞİ
Gizem DÜNDAR, Hatice DEMİRAY
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Tuzcul habitatlara adapte olmuş bir bitki olan Limonium bellidifolium’un
kimyasal bileşimini ve tıbbi öneme sahip bileşiklerini izole ederek teşhis etmektir. L.
vulgare etanolik ekstreleri sitotoksik ve antineoplastik etkiye sahip olduğu, özellikle
uterus kanserine karşı tedavi amaçlı kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca L. axillare
yapraklarından izole edilen luteolin, apigenin, luteolin 7-O-glikosid, apiin gibi
flavonoid glikosidlerin çok yüksek anti mikrobial aktiviteyle birlikte, antioksidant
aktiviteleri de saptanmıştır. Bunun yanında cinsteki fitoekdisteroidlerin varlığı
angiosperm üyesi olması açısından ilginçtir. Önemli miktarda panosterone içermesi
bitkinin kemotaksonomik ve ekolojik önemini göstermektedir. Çünkü bu ekdisteroid
eğrelti ve gymnospermlerin ana bileşenidir. İnsanlar üzerinde protein sentezini
arttırıcı (AIDS’de, vücut geliştirmede, neoplasm hastalığında), antidepresant etkisi,
vücudu stresten koryucu, fiziksel ve seksüel performansı arttırıcı ve vücudu
enfeksiyonlardan koruyucu etkileri nedeniyle fitoektisteroidler oldukça önemli
bileşiklerdir.
Limonium bellidifolium (GOUAN) DUMORT. (Plumbaginaceae) (deniz
lavantası) bitkisi İzmir Karşıyaka’daki Tuzla civarındaki doğal yayılış alanından
toplanmıştır.
Kök ve yaprakları ayrı ayrı kurutulmuş materyal değirmende öğütülerek toz
haline getirilmiştir. Kurutulmuş haldeki100-150 gr drog üzerine eklenen metanol ile
yapılan partüsyon işlemi sonucunda şekerden kurtarılan ekstrenin ayırma hunisinin
orta ve üst kısmından alınan kısım için silika kolonda 80:20 (kloroform-ethanol)
sistemiyle kolon şartlandı. Ana kolondan gelen (24-30), (32-44), (46-50) fraksiyonları
için ayrı ayrı silika kolon kurulmasına; (98-114) fraksiyonu için ise RP kolon
kurulmasına karar verildi. (24-30) arası fraksiyon için kurulan kolonun 90: 10
(kloroform-ethanol) sistemiyle yürütülmesi uygun görüldü. Bu kolondan alınan (1638) fraksiyonu için ise ayrı bir silika kolon kuruldu. 95: 5 (kloroform-methanol)
sistemiyle yürütülen Tlc ile tespit edilen 2ayrı saf maddenin ayrımı için tekrar bir
silika kolon kuruldu burada ise 95: 5 (Kloroform-methanol) sistemiyle kolon
şartlandırıldı. Myricetin molekülü NMR ile tespit edildi. Ayrıca GS-MS kromatografisi
ile; 0.636% 3-pentene 2-ol, 0.061% limonene, 4.482% 1-hydroxy 2-propane, 1.738%
acetic acid, 0.879% 2-butenoic acid methyl ester, 1.301% furaneol, 1.191% palmitic
acid methyl ester bileşiklerinin varlığı saptanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Limonium bellidifolium, myricetin, limonene, flavonoid.
258
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Arabidopsis thalliana (COLUMBIA) TÜRÜNE SİLİKANIN FİZYOLOJİK ETKİSİ
Sıtkı ÖZMEN, Hatice DEMİRAY
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Fizyolojik parametreler bitkinin yaşam döngüsünde önemli olduğundan
dolayı fizyolojik parametrelerdeki artış ya da azalış durumlarında bitkininin vereceği
yanıtlar bitkinin canlılığı üzerinde etkili olacaktır. Bazı türler, özellikle Graminae
türleri silikaya toleranslı iken, diğerlerinde zararlı etkilerinin saptanması bu etkilerin
azaltılması açısından oldukça önemlidir. Arabidopsis thalliana bitkisi toleranslı
olmayan bir tür olarak özellikle silikanın bitkiye zararlı etkilerinin saptanmasında
önem taşımaktadır. Genetik yapısı bilinen Columbia türü bu nedenle özellikle
seçilmiştir.
Sodyum silikat ve GA3 ilave edilmiş MS ortamı (Murashige ve Scoog, 1962)
‘na in vitroda tohumlar (Columbia tere türüne ait) steril bir şekilde ekildi. Bitkiler bu
ortamda büyütülerek silikanın dokulara fizyolojik etkileri kontrol grupları ile
karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu amaçla bitkinin kök ve gövdesinin yaş–kuru
ağırlık tespiti, total protein miktarı, süperoksit dismutaz (SOD), askorbat peroksidaz
(APOX), katalaz (CAT) gibi antioksidant enzim aktivitelerine bakılmış ve farklılıklar
ortaya konmuştur.
Hem kontrol grubunda hem de uygulama gruplarında toprak altı ve toprak
üstü organların büyüme parametrelerinde (uzunluk, yaş ve kuru ağırlık); kontrol
gruplarına göre silikalı gruplarda azalma olduğu saptanmıştır. Silika stresine bağlı
olarak hem katalaz hem askorbat peroksidaz hem de süperoksit dismutaz
enzimlerinde artma olduğu saptanmıştır. Total protein miktarında ise köklerde silika
uygulanmasının miktarı arttırdığı ama gövdede ise bir azalma olduğu saptanmıştır.
Elde edilen sonuçlar silika stresine bağlı olarak antioksidant enzim
aktivitesini arttırmış olduğu böylece Arabidopsis thalliana (Coloumbia) türünde silika
stresine karşı savunma mekanizması olduğu ortaya koyulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Arabidopsis thalliana, Columbia, antioksidant enzimler, silika.
259
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Vitis vinifera L. cv. Sultani (ÇEKİRDEKSİZ SULTANİ ÜZÜMÜ) 'DA UV STRESİ İLE
RESVERATROL MİKTARINDAKİ ARTIŞIN HPLC YÖNTEMİYLE BELİRLENMESİ
İbrahim Ali SÖNMEZ, Hatice DEMİRAY
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada, V. vinifera L. cv. Sultani (K-7 çeşidi) çeşidinden elde edilen kallus
kültürüne, UV stres faktörü uygulanarak örnekteki resveratrol üretiminin değişimi
incelenmiştir.
Çeliklerden alınan nodyum eksplantları, kallus kültürü çalışmalarında
kullanılmıştır. Kallus kültürü için kullanılan ortam, 1.0 μM BAP (6-benzilaminopürin)
ve 0.1 μM 2,4-D (2, 4-diklorofenoksi-asetik asit) eklenmiş Gamborg B-5 ortamıdır.
Kalluslar, 14 gün ara ile iki kez alt kültüre alınmıştır. 1 ayın sonunda, kallus dokusu
steril kabin içerisinde 10 cm uzaklıktan 10 ve 15 dakika boyunca 254 nm dalga
boyunda UV stres faktörüne maruz bırakılmıştır. Uygulamanın sonunda kalluslar
karanlık koşullarda inkübe edilmiştir. Resveratrol miktarı için, 24., 48. ve 72. saatlerde
ölçüm yapılmıştır.
Resveratrol miktarının belirlenmesi için, Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografisi
(HPLC) tekniği kullanılmıştır. 10 dk. UV ışını 24 saat inkübasyon süresinde 8,83
ppm/gr. YA, 48 saatlik inkübasyonda 9,42 ppm/gr. YA ve 72 saatlik inkübasyon
süresinde 5,54 ppm/gr. YA hesaplanmıştır. 15 dk. UV ışını 24 saat inkübasyon
süresinde 3,01 ppm/gr. YA, 48 saatlik inkübasyon süresinde 8,25 ppm/gr. YA, 72
saatlik inkübasyon süresinde ise 4,11 ppm/gr. YA ölçülmüştür. En yüksek resveratrol
derişimi, 10 dk. UV ışını ve 48 saatlik inkübasyon süresi sonunda 9,42 ppm/gr. YA
değeridir.
Anahtar Sözcükler: Vitis vinifera Sultani, doku kültürü, resveratrol, UV stresi, HPLC
260
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
CARBARYL’İN Pseudepidalea variabilis (ANURA: BUFONIDAE) KARACİĞER VE
BÖBREK HİSTOLOJİSİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Özlem ÇAKICI
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Bu çalışmanın amacı Türkiye’de yaygın bir dağılım gösteren Pseudepidalea
variabilis’in ergin bireylerinin karaciğer ve böbrek dokularında Carbaryl’in
histopatolojik etkilerini ilk kez araştırmaktır.
Çalışma protokolü Ege Üniversitesi Deney Hayvanları için etik kurul kararlarına
göre ve E.Ü. Tıp Fakültesi Hayvan Etik Kurulu’nun 2011-166 sayılı raporu uyarınca
yürütülmüştür. Ergin kurbağalar (P. variabilis) İzmir civarından yakalanmıştır. Deney
için seçilen Carbaryl konsantrasyonları kurbağanın doğada karşılacağı
konsantrasyonlardır. Deneme grupları düşük doz, (0.05 mg/g), orta doz (0.1 mg/g) ve
yüksek doz (0.2 mg/g) içermektedir ve dozlar oral gavaj ile bir kereye mahsus olarak
96 saat sonundaki histolojik değişiklikleri incelemek üzere uygulanmıştır.
Karaciğer dokusunda hepatositlerde vakuolleşme, nekroz, mononukleer
hücre infiltrasyonu, melanomakrofaj sayısında artış, sinuzoidlerde genişleme,
hemorhaj, tespit edilmiştir. Böbrek dokusunda mononükleer hücre infiltrasyonu,
hipertrofik bowmann hücreleri, renal tübül deformasyonu ve renal tübüllerde
vakuolleşme, renal tübül deformasyonu, fırçamsı kenar bozuklukları, glomerular
küçülme, hemorhaj ve fibroz belirlenmiştir. Bu bulgulara göre Carbaryl’in P.
variabilis’in karaciğer ve böbreğinde doza bağlı olarak histolojik değişiklikere yol
açtığı açıktır.
Anahtar Sözcükler: Pseudepidalea variabilis, Carbaryl, karaciğer, böbrek, histopatoloji
261
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
CARBARYL’İN LEVANTEN KURBAĞASI, Pelophylax bedriagae (ANURA: RANIDAE)
KARACİĞER VE BÖBREK HİSTOLOJİSİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Özlem ÇAKICI
Ege Üniversitesi, Fen Fakütesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Bu çalışma Carbaryl’in Levanten kurbağası Pelophylax bedriagae’nin ergin
bireylerinde karaciğer ve böbrek dokularında oluşturabileceği histolojik değişiklikleri
incelemek amacıyla yapılmıştır.
Çalışma protokolü Ege Üniversitesi Deney Hayvanları için etik kurul
kararlarına göre ve E.Ü. Tıp Fakültesi Hayvan Etik Kurulu’nun 2011-165 sayılı raporu
uyarınca yürütülmüştür. Hayvanlar Carbaryl’in 0.05 (düşük doz), 0.1 (orta doz) ve 0.2
mg/g (yüksek doz) konsantrasyonlarına 96 saat süreyle maruz bırakılmıştır ve süre
sonunda dokulardaki histopatolojik değişiklikleri belirlemek için rutin histolojik
teknikleri kullanılarak preparatlar hazırlanmıştır. Karaciğer dokusunda hepatositlerde
vakuolleşme, mononükleer hücre infiltrasyonu, hemorhaj, konjesyon tespit edilmiştir.
Böbrek dokusunda mononükleer hücre infiltrasyonu, renal tübül deformasyonu,
fırçamsı kenar bozuklukları, glomerular dejenerasyon, glomerular kayıp, konjesyon ve
fibrozis belirlenmiştir. Bu bulgulara göre Carbaryl’in P. bedriagae karaciğer ve
böbreğinde doza bağlı olarak histolojik değişiklikere yol açtığı açıktır.
Anahtar Sözcükler: Pelophylax bedriagae, Carbaryl, hepatosit, renal korpüskül,
histopatoloji
262
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
EGE BÖLGESİ KOŞULLARINDA ÜRETİLEN ORGANİK HAYVAN YEMLERİNDE
FARKLI MÜNAVEBE SİSTEMLERİNDE OLUŞAN POTANSİYEL AFLATOKSİJENİK
KÜFLERİN TANILANMASI
Canan ÜNAL, Alev HALİKİ UZTAN, İhsan YAŞA, Ülfet ERDAL
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Temel ve Endüstriyel Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Bornova,
İzmir
Özet
Hızla gelişen dünyada gittikçe artan nüfusa bağlı olarak uzun yıllar, tarım
sistemlerinin devamlılığı, ürün kalitesi, çevre ve doğal kaynaklarda oluşabilecek zararlar
gibi durumlar göz önünde bulunmaksızın hızlı ve kontrolsuz bir üretim sürecine girilmiştir.
Fakat günümüzde giderek artan olumsuz koşullar nedeniyle, çevresel koşullarının sağlıklı
beslenme ile bağlantılı olarak değerlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle
sağlıklı hayvansal ürünler yetiştirmek ve ekolojik sistemin korunması temel ilkesine
dayanan organik hayvan yetiştiriciliğinde, gerek dünyada gerekse ülkemizde organik yem
üretimi teşvik edilmeye başlanmıştır. Ancak organik ürünlere olan talep giderek artmasına
rağmen Türkiye’deki organik yemlerin gerek üretim miktarı gerekse yem değeri açısından
ciddi sorunları bulunmaktadır.
Organik hayvan yemindeki en büyük problemlerden biri doğrudan kalite ile ilgili
olan küf ve mikotoksin içerikleridir. Projemizde organik hayvan yemi yetiştiriciliğinde aynı
yıl (2012- 2013sonbahar- ilkbahar) içerisinde hayvanların tüm besin madde
gereksinimlerini karşılayacak iki farklı münavebe sistemine (Sezon I: fiğ/tritikale, fiğ/yulaf
ve üçgül ile Sezon II: silaj mısır, dane mısır ve soya/pamuk) ait olmak üzere 24 parselden
(her bir parsel 14 m2) ekim öncesinde ve sonrasında alınan toprak örnekleri ile hasat
edilen ürünler analiz edilerek mikrobiyal aktivitedeki değişimler belirlenmiştir.
Hasat öncesi toprak örneklerinde ve hasat sonrası ürünlerde, mikobiyota toplam
sayımı ve potansiyel aflatoksijenik Aspergillus türlerinin CYA, MEA, CZ, CY20S
besiyerlerinde morfolojik ve mikroskobik yöntemlerle fenotipik olarak tanılanması
tamamlanmıştır. İzole edilen ve öncelikle fenotipik olarak tanılanan 175 Aspergillus
izolatının 11 tanesi potansiyel aflatoksijen üreticisi Aspergillus flavus türü olarak
saptanmıştır.
Araştırmanın devamında Aspergillus flavus türlerinin genotipik tiplendirmesi için
önce ITS, calmodulin ve β tubulin gen bölgelerinin varlığı tespit edilecektir. Daha sonra
aflatoksin biyosentezinin transkripsiyonel regülatörünün parçası olan afIR, norsolonik asit
redüktaz (norA,afIE) geninin parçası, nor1 , nor2 ile O-methyltransferaze geninin parçası
(omtA, AfIP) omt1, omt2 gen bölgelerinin varlığı saptanarak, aflatoksin üretme
yeteneklerinin varlığı belirlenecektir. Sonuç olarak ürünlerde de aflatoksin B1 ELISA test
kiti kullanılarak, aflatoksin varlığı ve miktarı saptanacaktır.
Elde edilen sonuçlara göre organik yem üreticisine, zengin içerikli, besin değeri
yüksek, düşük maliyetli, kalite yönünden en önemli belirleyici faktörlerden olan küf ve
mikotoksin içermeyen organik yem çeşitleri üretim ve depolama sistemleri önerilecektir.
Anahtar Sözcükler: Organik hayvan yemi, küf, mikotoksin
263
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
LEVANTEN OVA KURBAĞASI, Pelophylax bedriagae’DE EŞ SEÇİMİ: BİR ÖN
ÇALIŞMA
Kerim ÇİÇEK, Dinçer AYAZ, Murat AFSAR, C. Varol TOK, Oğuzkan CUMHURİYET,
Yusuf BAYRAKCI
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Birçok hayvan türünde erkek ve dişi rastgele çiftleşmez ve eş seçiminde
genellikle dişiler belirleyicidir. Eşin büyüklüğü, aktivitesi, çağrısı, renklenmesi veya
deseni gibi bazı özellikler dişinin seçiminde belirleyici olmaktadır. Bu çalışmada
Çukurova’da (Adana) Pelophylax bedriagae’de dişi ile erkek arasındaki kucaklaşma
(ampleksus) için büyüklük açısından bir ilişkinin olup olmadığı incelenmiştir.
İncelenen 6 çiftte erkeklerde ortalama boy 56,95mm (SD= 2.659, 53,7761,09), dişilerde ise 65,10mm (SD= 2.659, 57,17-73,88) olarak bulunmuştur. Elde
edilen sonuçlara göre, cinsiyetler arasında boy bakımından 0,56, ağırlık bakımından
0,28 oranında ilişki gözlenmiştir. Bu sonuçlara göre, P. bedriagae dişilerinde için
erkeğin boyu ve ağırlığı eş seçiminde önemsiz veya kısmen etkili olmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Eş seçimi, kucaklaşma, Pelophylax bedriagae, Çukurova
264
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
BENEKLİ KAPLUMBAĞA, Emys orbicularis’İN EĞİRDİR GÖLÜ (ISPARTA)
POPULASYONUNUN DİNAMİĞİ
Dinçer AYAZ, Kerim ÇİÇEK, C. Varol TOK, Yusuf BAYRAKCI, Oğuzkan CUMHURİYET
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bornova / İzmir,
[email protected]
Özet
Bu çalışmada 2012 yılında Emys orbicularis’in Eğirdir Gölü (Isparta)
popülasyonu izlenmiş, markalama yöntemi (yakala-tekrar yakala) ile popülasyonun
büyüklüğü, cinsiyet oranı, yaşadığı biyotopun yapısı hakkında bilgi edinilmiştir.
Elde edilen verilere göre, türün tercih ettiği başlıca alanlar Eğirdir Gölü’ndeki
0,5 – 2 m derinliğindeki sığ ve bol vejetasyonlu sazlık alanlardır. Bu nedenle mevcut
özelliklerde yaklaşık 5 ha alanda örnekleme yapılmış ve yakalanan bireyler
markalanarak yakalandıkları yere tekrar bırakılmıştır. POPAN programına göre, türün
örnekleme alanındaki süper popülasyon büyüklüğü 340 birey (200-657), yakalanma
olasılığı 0,15 ve hayatta kalma oranı 0,52 olarak hesaplanmıştır. Cinsiyet oranının
(erkek: dişi) erkek eğilimli olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Emys orbicularis, popülasyon büyüklüğü, cinsiyet oranı, Eğirdir
Gölü
265
XI. ULUSAL EKOLOJİ VE ÇEVRE KONGRESİ
01-04 EKİM 2013, SAMSUN
Anabaena ve Gloeothece sp.NİN GELİŞİMİ, TOPLAM KARBOHİDRAT VE PROTEİN
İÇERİKLERİ ÜZERİNE BENTAZONUN ETKİSİ
Gülten ÖKMEN1, Onur TÜRKCAN2, Pınar ERDAL3
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 48000, Muğla,
Türkiye
[email protected]
Özet
Bu çalışmanın amacı çeltik alanlarından izole edilmiş siyanobakterilerin
gelişimi, toplam karbohidrat ve protein içerikleri üzerine bentazonun etkisini
saptamaktır. Dört siyanobakteriyel tür bu çalışmada kullanılmıştır. Anabaena ve
Gloeothece türleri arasında, en yüksek biyomas Anabaena sp. GO6’da 6,25 mg/L
bentazon konsantrasyonunda saptanmıştır. Tüm siyanobakteriyel türler 200 mg/L
bentazon konsantrasyonuna kadar gelişmiştir, Anabaena sp. GO4 dışında. Tüm
siyanobakteriyel türlerin gelişimleri başlangıç bentazon konsantrasyonları (6,25 mg/L)
sırasında stimüle olmuş, ancak artan bentazon konsantrasyonlarından baskılanmıştır,
Anabaena sp. GO4 dışında. Tüm siyanobakteriyel türlerin toplam protein ve
karbohidrat içerikleri farklı bentazon konsantrasyonlarından farklı olarak
etkilenmiştir. En yüksek toplam protein içeriği Anabaena sp. GO10’da 6,25 mg/L
bentazon konsantrasyonunda, oysa en yüksek toplam karbohidrat içeriği Anabaena sp.
GO6’da saptanmıştır. Anabaena sp. GO6’nın metabolik aktiviteleri 50 mg/L bentazon
konsantrasyonunda kısmen baskılanmış, oysa diğer türlerin metabolik aktiviteleri 50
mg/L bentazon konsantrasyonunda keskin bir şekilde inhibe olmuştur.
Anahtar Sözcükler: siyanobakteri, bentazon, gelişim, karbohidrat içeriği,
protein içeriği.
266

Benzer belgeler