sayı 3

Transkript

sayı 3
ÜÇ AYLIK DERG‹
A⁄USTOS 2002
SAYI: 4
Sahibi ve Yaz› iflleri Müdürü:
Yücel HAS
Adres:
Üsküdar Caddesi P›nar ‹flhan› No:15 Kat: 3/48
Kartal / ‹STANBUL
Telefon ve faks:
0216. 488 55 05
e-posta:
[email protected]
2 000 000 TL.
Bask›:
Ceren Ofset
1 May›slarda
yitirdiklerimizin
an›s›na sayg›yla...
‹Ç‹NDEK‹LER
1 May›s’a do¤ru
KÜRESELLEfiEN TERÖR..................................9
Farkl› co¤rafyalarda çok çeflitli olaylar, giderek tek bir politik gündemi
oluflturuyor ve bu gündem 1 May›s alanlar›na yans›yacak.
Kemalist bir kapitalistleflme öyküsü
OSMANLI’DAN TÜRK‹YE
CUMHUR‹YET‹’NE .......................................21
Türkiye’de devlet tart›flmas›n›n ideolojik ve tarihi arka plan›n› oluflturma
çabas›na yönelik çal›flman›n ilk bölümü.
CEM‹L TUNA
‹lk dönem marksistlerde ve Lenin’de emperyalizm
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM...............................59
20. yüzy›l›n bafl›ndaki tart›flmalar ve taraflaflmalar, esas olarak, y›k›lan
sosyalizmler sonras› kald›¤› yerden devam ediyor.
HACI YILDIZ
Piyasa sosyalizmi tart›flmas›
‘PERESTROYKA DEVR‹M‹’...............................105
Piyasa ile sosyalizmi uzlaflt›rma deneyimlerinin sonuncusu Aganbegyan’›n
görüfllerine dayanan Gorbaçov’un öncülü¤ünde gerçekleflti. Sonuç ortada!
SUHA ILGAZ
Devlet ve ideoloji
DUVARDAK‹ GÖLGELER ................................133
Devlet nas›l ifller sorusuna ideoloji dolay›m›yla yaklaflan çal›flma, ideoloji
tart›flmalar›nda politik konumlanmalar› sorguluyor.
‹REM YALINPALA
STUTTGART ULUSLARARASI
SOSYAL‹ST KONGRES‹ ....................................167
Emperyalizm tart›flmalar› tarihinden bir belge sunuyoruz.
V. ‹. LEN‹N
KURTULUfi
1 May›s’a do¤ru
KÜRESELLEfiEN
TERÖR
‹ki kutupluluktan tek kutuplulu¤a geçifl, ‘bar›fl’, ‘yumuflama’, ‘insanl›¤›n ortak ç›karlar›’
ad›na sunulmufltu. Art›k karfl›
taraf›n direnci k›r›l›p da üstünün örtülmesi gere¤i ortadan
kalk›nca tek kutuplulu¤un kutuplardan birinin di¤eri üzerinde zaferi oldu¤u aç›kça ortaya
konuyor. Bu da ‘özgürlük’,
‘eflitlik’ yerine ‘hakimiyet’in,
‘zor’un geçti¤i bir ideolojik
egemenlik olarak görünüyor.
ünyan›n geçirmekte oldu¤u yeniden biçimlenme süreci devam ediyor.
Dünya iflçi s›n›f›n›n Ekim Devrimine dayanan kazan›mlar›n›
kaybetmesinin temelinde yatt›¤› süreç, kapitalist egemenli¤in, emperyalist sald›rganl›¤›n
azg›nlaflmas› olarak belirginlefliyor. Berlin Duvar›n›n y›k›lmas›n›n dönüm noktas›n› simgelefltirdi¤i süreç, iki kutuplu dünyan›n yerini tek kutuplu dünyaya b›rakmas›n›n sonuçlar›n› art arda gündeme getiriyor. ‘Sosyalist blok’ ülkelerinde kapitalist restorasyondan öteye, kapitalist ülkelerde iflçi s›n›f›n›n sosyal, sendikal,
örgütsel, ideolojik kazan›mlar›ndaki gerilemelere, ba¤›ml› ülkele-
D
9
POL‹T‹K DURUM
KURTULUfi
rin emperyalizme ba¤›ml›l›klar›n›n çeflitli biçimlerde artmas› efllik
ediyor.
‹ki kutupluluktan tek kutuplulu¤a geçifl, ‘bar›fl’, ‘yumuflama’,
‘insanl›¤›n ortak ç›karlar›’ ad›na sunulmufltu. Art›k karfl› taraf›n direnci k›r›l›p da üstünün örtülmesi gere¤i ortadan kalk›nca tek kutuplulu¤un kutuplardan birinin di¤eri üzerinde zaferi oldu¤u aç›kça ortaya konuyor. Bu da ‘özgürlük’, ‘eflitlik’ yerine ‘hakimiyet’in,
‘zor’un geçti¤i bir ideolojik egemenlik olarak görünüyor.
Ama elbette ki, mutlak bir hakimiyet, tek yanl›l›k imkans›zd›r.
Gücün tek odakta yo¤unlaflmas›, iç gerilimleri, çeliflkileri biriktirmekte, giderek çatlaklara, rekabete ve çat›flma e¤ilimlerine yol açmaktad›r. Bask›, sald›r›, hakimiyet, karfl›s›nda, bafllang›çta ne kadar zay›f olursa olsun, direnifli, mücadeleyi de gelifltirmektedir.
Ayn› dönemde, kapitalizmin dünya ölçe¤inde ekonomik bunal›ma girmesi, süreci ve çeliflkileri a¤›rlaflt›rd›. Emperyalizmin sald›r›s› t›rman›rken kendi içindeki rekabet ve çeliflkiler de keskinleflti.
Japonya’n›n uzun dönemli gerilemeden kurtulamad›¤›, Avrupa’da
büyümenin yavafllay›p durdu¤u s›rada Amerikan ekonomisinin bunal›ma girmesi, uzun zamand›r ilk defa üç emperyalist oda¤›n eflzamanl› bunal›m yaflamas› aç›s›ndan büyük önem kazan›yordu. Çeflitli göstergelere dayanarak bugün çöküntünün en derin noktas›n›n
afl›ld›¤› ileri sürülse de, bu, yaflanan bunal›m›n önemini azaltm›yor.
Küreselleflme, ulusal s›n›rlar›n silinmesi, ulusal devletlerin zay›flamas›, uluslararas›, karfl›l›kl›, ortak ç›karlar ad›na savunulmufltu.
Gerçekte ise, bu sürecin eflitsiz iflledi¤i, uluslardan, ulusal devletlerden baz›lar›n›n, onlar aras›nda da özellikle biri ya da birkaç›n›n
ç›karlar›na, di¤erleri aleyhine hizmet etti¤i ortaya ç›kt›kça karfl›t
e¤ilimler de güç kazan›yor. Öte yandan, emperyalistlerin ba¤›ml›
ülkelere dünyaya aç›lma tavsiye ederken kendi ulusal ç›karlar›n›
korumaya devam etmeleri, sürdükleri ideolojik mücadelenin do¤al
bir parças› ve gerçekli¤in bir di¤er yan›.
De¤iflik etkenlerle ba¤lant›l› olarak küreselleflme süreci yerini
Amerikan imparatorlu¤u yöneliminin a盤a ç›kmas›na b›rak›rken
yeniden korumac› uygulamalar da aç›kça gündeme geliyor. Demirçelikte ABD’nin baflvurdu¤u korumac› önlemler, ‘küresel ekonomi’, ‘ulusal s›n›rlar›n kalkmas›’ iddialar›yla tam bir çeliflki olufltururken baflta AB olmak üzere çeflitli tepki ve karfl› önlemlere de yol
açt›.
Tek kutupluluk, ‘insanl›¤›n küresel ç›karlar›’ maskesini ç›kart›p
tepesinde ABD’nin yer ald›¤› emperyalist kamp›n aç›k egemenli¤ine dönüflürken emperyalistler aras›, baflta ABD ve AB aras›, rekabet ve çeliflkileri de keskinlefltiriyor. ABD ekonomisi Avrupa’da
4.5 milyon insan› çeflitli derecelerde etkileyen bir hacmi oluflturuken, AB ekonomisi ise ABD’de 4 milyon Amerikal›y› ayn› flekilde
etkileyen bir hacim oluflturuyor. Kendisi de ABD ve Japonya’ya
karfl› rekabeti sürdürebilme ihtiyac›na dayanan AB, birlik ve geniflleme sürecinin ilerlemesinden de güç alarak geliflme ve daha genifl
pay talep etme potansiyeli tafl›yor. Buna karfl›l›k ABD ise, varolan
üstün konumundan sonuna kadar yararlanma, bu üstünlü¤ü hem
içinde bulunulan anda hem gelece¤e yönelik ç›karlara çevirmek politikas› güdüyor.
Özellikle yönetimin Cumhuriyetçi Parti ve Bush ve Cheney ekibine geçmesiyle birlikte, ABD politikas›nda aç›k sald›rganl›k ve
‘küresel ç›karlar’ örtüsünün arkas›na gizlemeden Amerikan ç›karlar›n›n baflka ç›karlar aleyhine ileri sürülmesi a¤›r basar olmufltur. 11
Eylül, “hiçbir fleyin art›k eskisi gibi olmayaca¤›” ifadesiyle, politika de¤iflikli¤inin dönüm noktas›n› simgelemektedir. Baflta petrol,
enerji kaynaklar›, hammaddeler ve stratejik bölgelere Amerikan askeri müdahaleleri birbirini izlemektedir. Bush ve Cheney ekibinin
petrol, enerji, silah sanayisi sermayesi içindeki konumlar› bu politikan›n savundu¤u ç›karlarla do¤rudan ba¤lant›s›n› oluflturmaktad›r.
Afganistan operasyonu ile dünya petrol üretiminin %4’ünü oluflturan bir alana müdahale edilmesi, ikincil düzeyde bir önem oluflturur. Birincil önemde olan, genifl enerji ve petrol havzalar›n› içeren ve bu kaynaklar›n dünyaya da¤›t›lmas›nda stratejik olarak kesiflen yollara müdahe edilmifl olmas›d›r. ABD ç›karlar› büyük ölçü-
10
11
POL‹T‹K DURUM
KURTULUfi
de petrole ba¤l›d›r ve bu nedenle petrol üretimi ve da¤›t›m›
ABD’nin ulusal güvenlik meselesi olarak de¤erlendirilmektedir.
Venezüella‘daki darbe de bu aç›dan, ABD’nin ulusal ç›karlar› konusundaki hassasiyetini göstermektedir.
Olaylar›n çeflitlenmesi ve h›zlanmas› yan›nda dünyada gittikçe
bütünleflen politik gündemin önemli bir halkas› ise, Venezüella oldu. Chaves’in Venezüella oligarflisini rahats›z eden giriflimleri,
ABD’nin petrol konusundaki ç›karlar› ile kesiflti¤inde, CIA’n›n bilindik darbelerinden birini daha izledik. Devletin milli petrol flirketi, PDVSA’n›n özellefltirilmesinin önüne ciddi yasal engeller koyan ve bu flirketin yöneticileri ile ciddi çat›flmaya giren Chaves,
petrol flirketinde çal›flan iflçilerin ve sendikalar›n da kat›ld›¤›, destek oldu¤u bir sürecin sonunda, Amerikan yönetiminde bir darbenin, k›sa süreli de olsa ma¤duru oldu. Kendisi de eski bir darbeci
olan Chaves, uygulad›¤› politikalar›n semeresini gördü. fiirket yöneticileri ile, petrol fiyatlar›, üretim hacmi, ihracat vb. kararlarda
çat›flan Chaves, darbeden sonra nas›l bir politika izleyecek merak
konusu. OPEC içinde etkili olan, ‘geliflmifl bat›ya karfl› petrolü bir
silah olarak kullanmal›y›z’ diyen Chaves, bu kula¤› bükme olay›ndan ne yönde dersler ç›karacak merak konusu. Ama t›pk› Bergama
alt›n madeni olay›nda oldu¤u gibi, sendikalar›n çok uluslu firmalar›n ve ABD’nin ç›karlar› yönünde hareket etmeleri, küreselleflme
ideolojisinin hangi boyutlara ulaflabildi¤inin göstergesi.
Afganistan’›n ard›ndan, ABD askerlerinin yerel ordular› yöneterek operasyon yapmalar›, hakim askeri müdahale biçimi olmufltur.
Filipinler, Yemen, Somali, Kolombiya, Gürcistan gibi ülkelere
böyle asker gönderen ABD ordusu, birçok yerde askeri varl›k gösterir, üsler kurarken ayn› anda birden çok çat›flmay› da sürdürmüfl
olmaktad›r. Art›k aç›kça ‘eflitlik’ yerini ‘eflitsizli¤e’ b›rakm›flt›r.
ABD’nin egemenli¤i ve askeri müdahaleleri, do¤al hakk› olarak
genel kabul görür hale gelmektedir. Amerikan yönetimi bir yandan mevcut operasyonlar›, müdahaleleri sürdürürken bir yandan da
yeni hedefler göstermektedir. Afganistan’›n ard›ndan Irak, ‹ran,
Kore’ye yönelik tehditler, hem buralara yönelik bask› ve y›ld›rma
çabas› hem de askeri müdahaleleri meflrulaflt›rma, kabul ettirme
egzersizi niteli¤indedir.
12
13
mperyalist sald›r›n›n oda¤›nda, Çin ve Rusya’n›n potansiyellerini de gözeterek, Balkanlar, Ortado¤u, Orta Asya önemli
yer tutmaktad›r. Bu hedeflere yönelik ABD politikalar›nda
‹srail ve Türkiye’nin özel ifllevleri vard›r. Bu çerçevede, Türkiye
ISAF komutanl›¤›na haz›rlan›yor ve Irak operasyonunda bütün itirazlara ra¤men üstlenece¤i rol de, ABD taraf›ndan, IMF kredisi
karfl›l›¤›nda sat›n al›nm›fl bulunuyor. Kuflkusuz sadece IMF kredisi de¤il, ‘stratejik ortakl›k’ statüsüne yükselen iliflkilerin sa¤layaca¤› avantajlar, ekonomik krizin a¤›rlaflan flartlar›nda Türkiye ekonomisine nefes alma imkanlar› sundu¤u ölçüde, Türkiye Cumhuriyetinin siyasi iradesine sunulan rüflvet niteli¤ine bürünecek. Tekstil
kotalar›n›n yükseltilmesi ilk talepler aras›nda yer ald› bile. Bölgede ABD politikalar›na yard›mc› ve alet olmak için ABD ve ‹srail
ile daha fazla anlaflmalar yap›lm›fl olmas›n› beklemek gerekir. fiimdilik gergin ortamda bunlar›n aç›klanmas›n› düflünmek yanl›flt›r.
Ekonomik krizin etkilerinin büyüklü¤ü düflünülürse, Irak operasyonu gibi Türkiye aç›s›ndan hayli riskli bir projeye evet demek
için Türk taraf›n›n ç›tay› bir hayli yükseltmifl olmas› gerekir. ‹srail ile yap›lan tank modernizasyonu anlaflmas› oldukça elefltiri konusu olurken olay›n hep bir yan› üzerinde duruldu. Filistin üzerinde
bu vahflet uygulan›rken bu anlaflma hiç de ahlaki bulunmad›. ‹srail, Türkiye’nin askeri-stratejik orta¤› olarak, bu ihalelere en duyarl› olan ülkelerden birisi. Türkiye’nin sadece ekonomik ç›karlar aç›s›ndan ‹srail’i tercih etti¤ini düflünmek ise oldukça yan›lt›c› olacakt›r. Bölgede kar›fl›kl›¤›n artt›¤› ve Irak operasyonu d›fl›nda baflka
bir a¤›rl›kl› gündem olmad›¤› düflünülürse, kar›fl›kl›¤›n daha da
artaca¤› söylenebilir. Avrupa’dan al›nacak tank ya da silahlar›n nerelerde ve nas›l kullan›laca¤›na iliflkin k›s›tlamalar varken, tanklar› ‹srail’den almak ve modernizasyonunu yine ayn› ülkeye vermek
E
POL‹T‹K DURUM
KURTULUfi
T.C aç›s›ndan en ak›ll›ca olan davran›fl. Buna karfl›l›k ‹srail, Filistin
operasyonuyla bir yandan kendi konumunu güçlendirirken bir yandan da Amerika’n›n, Irak operasyonunu desteklemeye yanaflmayan
Arap müttefiklerini yola getirme ifllevini yerine getiriyor.
Irak operasyonu öncesi bölgede tam bir haz›rl›k anlam›na gelen
‹srail’in Filistin’e ve Filistinlilere yönelik sald›r›lar›, belki de hesapland›¤›ndan farkl› sonuçlar do¤uracak. Amerika’n›n, daha önceki
Irak’a yönelik sald›r›lar›nda, birlikte hareket etmeyen daha da ötesi, ABD’den yana tav›r alan Arap devletleri bile Irak’a yönelik bir
savafla alet olmak istemiyorlar art›k. Bir yandan Afganistan’daki
operasyon, a¤›rl›¤›n›, askeri alandan, politik siyasi oluflumlara do¤ru kayd›r›rken, gündeme Filistin sorununun ve ‹srail vahfletinin
gelmesi, pefli s›ra Irak’a yönelik bir vahfletin haz›rl›klar›, bütün
dünyay› tek bir politik gündem alt›nda birlefltirmesi, bu aç›dan, ilginç geliflmeler olarak de¤erlendirilmeli.
Türkiye’nin gittikçe kifliliksizleflen politikas›, Irak’a yönelik sald›r›da, daha öncekilerde Kuveyt’in oynad›¤› rolü bu sefer Türkiye’nin oynayaca¤›n› kesinlefltiriyor. Bölgedeki gerilimlere bir kez
girildi¤inde, ki k›smen Türkiye bu gerilimlerin içindedir, ne
ABD’nin ne de ‹srail’in hesaplar›, Türkiye’nin bu gerilimlere uzun
vadede dayanaca¤› yönündedir. ABD için bölge devletleri ile bu
konuda ayr› düflülmesi, bir tek ‹srail ve Türkiye üzerinden yürütülecek operasyonu tart›flmal› hale sokuyor. Saddam sonras› Irak’a yönelik belirsizlik, ABD’nin operasyonun zamanlamas›na iliflkin karars›zl›¤›n› art›r›yor. Kürt meselesi ve operasyon sonras› Kürtlere
ne yönde ifllevler yüklenece¤i de Türkiye’nin çekingenli¤ini artt›r›yor.
Afganistan operasyonu sonras› ve Irak operasyonu öncesi ortamdan yararlanmak isteyen ‹srail’in Filistin operasyonu Cheney’in Ortado¤u gezisi s›ras›nda tezgahland›. ABD deste¤i ve yönlendirmesiyle fiaron, Oslo bar›fl sürecinin tabutuna son çiviyi çak›p askeri çözümü tercih ederek Filistin’i yeniden iflgale giriflti. Ancak her zaman, fazla ileri giden sald›r›n›n aya¤›n›n alt›ndaki zeminin kayma-
s› ve güç dengelerinin tersine dönmesi tehlikesi vard›r. ‹srail’in ac›mas›z sald›r›s› ve zulmü de bütün dünyada tepkileri yükselti. Çeflitli Arap hükümetleri, halklar›n›n protestolar›ndan etkilendiler.
Birleflmifl Milletler, ‹srail aleyhine kararlar ald›. AB beceriksiz durumuna da düflürülse, ‹srail’e karfl› önlemleri tart›flma gündemine
koydu. ‹srail’le ortakl›klar›n› s›k›laflt›rm›fl olan Türk hükümeti bile, y›¤›nsal bir tepkiyi göze alamad›¤› için, ‹srail’i dizginlemesi
do¤rultusunda ABD’ye bask› yapanlar aras›na kat›ld›. OPEC’e, ‹srail ve destekçilerine petrol ambargosu uygulanmas› önerileri gelip
petrol fiyatlar› yükselirken ABD de art›k operasyonun ulaflt›¤› boyutlar› yeterli buluyor, ‹srail’in iflgale son vermesini istiyordu.
Bu arada Ecevit’in ‘soyk›r›m’ sözü ve ‹srail’in Filistin operasyonuyla Türkiye’nin Kürdistan operasyonlar› aras›ndaki karfl›laflt›rmalar üzerine gösterilen tepkiler, flafl›rt›c› olmasa da, milliyetçili¤in
dar bak›fl aç›s›n›n göstergeleri olarak ilginç say›labilir. Bu bak›fl aç›s›yla dünyan›n her yerindeki bask›ya, zulme, katliama, soyk›r›ma
kolayca, tereddüde düflmeden karfl› ç›k›l›r, bir tek kendi ulusununkiler hariç. Dünyan›n baflka neresi olursa olsun demokrat olunur
da, bu demokratl›k kendi ülkesine gelince biter. Ecevit de Filistinlilerin öldürülmesini kolayca soyk›r›m olarak isimlendirebilir de
Ermeni halk›n ço¤unlu¤u oluflturdu¤u topraklarda bugün varolmamas›n› ya da bütün bir Kürt halk›n›n yok say›lmas›n› nas›l isimlendirece¤ini bilemez. Ayn› biçimde, ‹srail’in ‘Koruma Duvar›’
operasyonuyla Güney Kürdistan’da tampon bölge oluflturma operasyonlar› aras›ndaki benzerlikten de öteye neredeyse özdefllik bir
türlü görülemez. Oysa bütün bunlar, ABD’deki Yahudi lobisi taraf›ndan hükümete tepkinin içeri¤ini oluflturuyor. Ve bilindi¤i gibi
bu tepki sonras›nda Ecevit geri ad›m atm›fl, kast› aflt›¤›n› ifade etmifltir.
14
15
srail’in Filistin’i iflgali ve katliamlar›, Ortado¤u’da ‹srail ve
ABD aleyhine protestolar› t›rmand›rd›. Art›k Bush’un ‘Irak,
‹ran, Kore fler ekseni’ sözüne, ‘ABD, ‹srail, Türkiye fler ekseni’
‹
POL‹T‹K DURUM
sözüyle karfl›l›k veriliyor. Y›¤›nlar› sokaklara döken tepkiler, Ortado¤u’dan bütün dünyaya yay›ld›. Protesto eylemleri, Latin Amerika’dan Uzak Do¤u’ya, dünyan›n her köflesine uzand›. 11 Eylül’le
birlikte bafl›n› ABD’nin çekti¤i Bat›’n›n karfl›t› olarak konumlanmalar›na paralel olarak islamc› hareketler, Filistin sorunu üzerinden
de, bu sorunu Yahudi düflmanl›¤›yla da birlefltirerek yine bir ölçüde güç kazand›.
Ancak Filistin’e yönelik sald›r›n›n karfl›s›ndaki hareketlerin en
önemlisi, hiç kuflkusuz ‹srail’in kendi içerisindeki bar›fl hareketidir.
Militarizmin, flovenizmin, bask› ve terörün iç cephede de en üst boyutlar›na t›rmand›¤› bu koflullarda mücadeleyi yükselten, sesini
duyuran, siyonizmin, ›rkç›l›¤›n emrinde kurflun s›kmak, insan öldürmektense askeri hapishaneleri tercih eden vicdani retçileri de
içeren bu hareket, hat›r› say›l›r bir birikimi temsil etmektedir. ‹srail’in içindeki muhalefet hareketi, milliyetçili¤in, flovenizmin yerine uluslararas› s›n›f mücadelesi de¤erlerinin geçmesine, a¤›r basmas›na potansiyel olarak daha yatk›nl›k tafl›d›¤› gibi, Filistin sorununa kal›c› çözümün yoluna da iflaret ediyor. Siyonizmin, ›rkç› ‹srail rejiminin y›k›lmas›nda temel rolü yine ‹srail’in kendi muhalefeti, ‹srail iflçi s›n›f› oynayabilir.
ABD yönlendiricili¤indeki ‹srail sald›r›s›na karfl› ç›karken Filistin’i savunan, dayan›flmaya giren eylemler de dünyan›n çeflitli yerlerinden yükseldi. Bunlar aras›nda küreselleflme karfl›tlar›n›n eylemleri ön plana ç›k›yor. Bafl›n› J. Bové’nin çekti¤i bir grup küreselleflme karfl›t›, Arafat’›n karargah›na kadar gelerek ‹srail askerlerinin karfl›s›na dikildiler.
‹çinde bulunulan dönemde, oldukça farkl› kesimleri ve e¤ilimleri tafl›yan küreselleflme karfl›tlar› hareketi, emperyalist politikalara
karfl› muhalefette en fazla öne ç›k›yor. 11 Eylülle simgelenen aç›k
sald›rganl›k ve karfl›tl›klar›n keskinleflmesi sürecinde, küreselleflme
karfl›tlar› da ideolojik, politik ve fiziki bask›lar›n hedefi olmakta.
Di¤er taraftan, s›n›f mücadelesinin güçleri de birikiyor. ‹talya’da, ifl
güvencesi haklar›n› korumak için milyonlarca iflçi Berlusconi hü16
KURTULUfi
kümetine karfl› soka¤a ç›kt›, sesini yükseltti.
Tek kutupluluk ve emperyalist hakimiyetin güçlenmesi ve sa¤lamlaflmas›, ABD’nin aç›k sald›rganl›¤›na ve di¤er emperyalist rakipleri aleyhine de emperyal yönelimlere dönüflürken AB de bu yönelimi s›n›rlaman›n, kendi etkinli¤ini koruman›n ve gelifltirmenin
yollar›n› ar›yor. Birlik süreciyle sermayesinin yay›lmas›na ve giderek daha genifl bölgeleri kendisine ba¤l› alanlara çevirmeye çal›fl›rken ekonomik gücünü siyasi ve askeri güçle de tamamlamak desteklemek istiyor.
AB, ABD’ye oranla askeri güçleri çok zay›f olmakla birlikte, kald›rabilece¤i askeri operasyonlar› üstlenerek bu gücünü gelifltirmeyi hedefliyor. Bu çerçevede ABD’yle bütünüyle karfl› karfl›ya gelmekten kaç›n›rken ondan ba¤›ms›zlaflma ad›mlar› olarak genel karargah› hala NATO’da olan ama kendi ayr› birlikleri olan AGSP
oturtulmaya ve eski Yugoslavya gibi çat›flmal› bölgelerde görevlendirilmeye çal›fl›l›yor. Ayn› biçimde Afganistan’daki gibi çeflitli bar›fl güçlerinde Avrupa güçlerine yer verilerek bunlar›n nispeten fazla a¤›r olmayan operasyonlarda müdahale yeteneklerinin gelifltirilmesi amaçlan›yor. AB ayn› zamanda diplomatik alanda Filistin gibi sorunlara da müdahale ederek genel olarak dünyada belirli bir
a¤›rl›k kazanmak istiyor.
ürkiye’nin AB’ne adayl›¤› çerçevesinde uyuma yönelik anayasa ve yasa de¤ifliklikleri gündemde a¤›rl›kl› olarak öne ç›kt›. Bu s›rada demokratikleflme ad›na daha da antidemokratik
de¤iflikliklerin gerçeklefltirilmesi bir yana, konu daha önce öne
al›nmas›yla orant›s›z bir biçimde gündemde arka s›ralara itildi. De¤iflikliklerin yetersiz bulunmas› de¤erlendirmelerine karfl›, denge
aramak için, AB d›fl›nda alternatif aray›fl› ifadeleri ç›kart›ld›.
AB’ye uyum gündemli tart›flmalar, idam cezas›n›n kald›r›lmas›
ve Kürtçe’nin özgürlü¤ü, kullan›m hakk› sorunu etraf›nda odakland›. Bütün bu tart›flmalarda çeflitli siyasi partilerden genel kurmaya, AB’den Kürt hareketinin temsilcilerine kadar savunulanlar,
T
17
POL‹T‹K DURUM
KURTULUfi
al›nan konumlar aç›k ve belirgin olmaktan oldukça uzak oldu. Tutarl› ve bütünlüklü bir tav›r yerine, daha çok günlük dar politik ç›karlar›n, pazarl›klar›n belirledi¤i tutumlar öne ç›kt›.
Bu anlamda al›nan tutumlar bir yandan AB’ye uyum ölçütlerini
göstermelik olarak karfl›larken bir yandan da statükoyu, varolan sömürgeci yap›y› elden geldi¤i kadar korumaya çal›flmakt›r. Farkl›l›klar ve tart›flmalar da bu yelpaze içinde bunun ölçüsü üzerinedir.
AB de geçmifl demokratik birikimler zeminine bast›¤›, bu yönde
bir kamuoyu bask›s› alt›nda oldu¤u ölçüde, aç›kça inkarc›, asimilasyoncu uygulamalar› kabullenemez. Ama o da asl›na kendi koflullar› içerisinde mümkün en antidemokratik yaklafl›m› seçip Kürt
sorununu az›nl›k sorununa indirgemektedir. Kürt hareketinin
temsilcileri ise, bir ilerleme olarak de¤erlendirerek bu yaklafl›mla
yetinme e¤iliminde görünmektedirler.
Oysa tutarl› demokratik bir yaklafl›mla Kürt sorunu, az›nl›k
sorununa indirgenemez. Sorun ulusal sorundur, ulusun kendi
kaderini belirlemesi sorunudur. Dil sorunu ise gerçekte bunun
üzerine oturtuldu¤unda anlaml›d›r. Bu anlamda, e¤er ulusal soruna
birlefliklik temelinde bir çözüm olursa, bu, farkl› birinci dilleri olan
federal bir yap›y›, ya da üniter bir yap› için en az iki resmi dilin olmas›n› ve okullarda ö¤retilmesini gerektirir. Yoksa ulusal eflitsizli¤in, bask›n›n korundu¤u bir çözüm, sorunun demokratik bir
çözümü de¤ildir, ulusal sorunu da ortadan kald›rmaz.
Kürt ulusal sorunu bir az›nl›k sorunu olmad›¤› için, Kürtçe’nin
seçmeli bir yabanc› dil gibi ikinci dil olarak ö¤retilmesi, kullan›lmas› dil sorununu çözmez. Ama statükocu rejim bu do¤rultudaki
en yumuflak taleplere bile tahammül edememekte, kendi
hukukunu çi¤neyerek dilekçe hakk› gibi en basit haklar› tan›may›p
a¤›r cezalar ya¤d›rmakta, anadil hakk› taleplerini bast›rmaya çal›flmaktad›r.
Egemenler ve siyasi iktidar geçici bir rahatlama içinde gibidir.
IMF’den al›nan ‘kan paras›’ ile ekonomik iflas, kredinin vadesine
kadar ertelenmifl, flimdilik atlat›lm›flt›r. Irak savafl›na da henüz
zaman vard›r. Bu araya bir de erken seçim bile s›k›flt›r›labilir. Türkiye ekonomisinin krizi yavafl yavafl atlatt›¤› söylenirken, yaklaflan
seçim için yat›r›m olarak yine rant da¤›t›m› d›fl›nda bir ç›kar yol
bulunamad›. Vergi Usul Kanununda sahte fatura kullan›m›n› engellemeye yönelik, maddede yap›lan bir de¤ifliklik tepki çekmifl ve
bunun kald›r›lmas› için yo¤un kampanya bafllat›lm›flt›r. fiirket
sahiplerinin bilmeden kulland›klar› sahte faturalardan sorumlu
olamayaca¤› yönündeki vurgu, serbest rekabetçilerin üretim
ekonomisinden ne anlad›klar›n› göstermifl oldu. Firmalar›n aç›ktan
sübvanse edilmesi anlam›na gelen bu kaçak ekonomisi, iflçi
s›n›f›n›n s›rt›ndan de¤er transfer etmek ve bölüflüm iliflkilerinde
sahtecili¤in de bir yöntem olarak devletin denetiminde gerçekleflmesi anlam›na geliyor. Yaklaflan seçim öncesi sermaye kesimine
gözk›rpan partiler, AB’nin mali standartlar›n› yaklaflan seçimlerle
rafa kald›r›yorlar.
Erken seçimler yönünde iflaretler ortaya ç›karken MHP de tek
bafl›na iktidar olma hedefi do¤rultusundaki a¤›r ama güvenli ad›mlar›n› sürdürüyor, kitle taban›n› geniflletmeye çal›fl›yor, y›¤›n örgütlerinde, sendikalarda a¤›rl›¤›n› art›rmak, yönetimleri ele geçirmek için her yolu kullan›yor. MHP’nin kulland›¤› yöntemler,
delegelere yap›lan bask›lar, Resul Akay’› bile isyan ettirdi, Türk
Kamu-Sen’i bölünmeye götürdü.
Sendikal hareketin krizi ise, genel olarak iflçi s›n›f› hareketinin
son derece geriye itilmifl düzeyi içerisinde, sürüyor. Özellefltirme ve
tafleronlaflt›rmayla birlikte gelen sendikas›zlaflt›rma, sendikalar›
küçültüyor. Bu yönelime direnemedikleri sürece sendikalar›n maddi gerilemelerine manevi gerilemeleri efllik ediyor. Sendikal bürokrasi varl›¤›n› koruyabilmek için mücadeleyi yükseltmek yerine
giderek iktidarla pazarl›ktan medet uman ve hareketin peflinden ve
hatta d›fl›na do¤ru sürüklenen bir konuma düflüyor.
Bu noktada, sendikal bürokrasiye ra¤men mücadeleyi yükseltmek, iflsizlik, sefalet ve açl›kla iç içe olan s›n›f›n kendisine düflüyor.
Biçimleri de¤iflse de niteli¤i de¤iflmeyen sömürü ve buna karfl› ör-
18
19
POL‹T‹K DURUM
KURTULUfi
gütlenme sorunlar› iflçi s›n›f›n›n hala en önemli gündemidir.
Bu 1 May›s’ta iflçi s›n›f›n›n mücadele
hedefleri yine büyük ölçüde ayn›d›r:
Baflta komünizme olmak üzere, söz, bas›n-yay›n,
toplanma, örgütlenme özgürlü¤ü;
Bütün çal›flanlara toplu sözleflme, sendikalaflma,
sendika seçme hakk›;
IMF reçetelerinden, ABD önderlikli sald›r›
cephelerinin askerli¤inden, emperyalizmden
ba¤›ms›zl›k;
Her türlü ulusal bask›n›n, sömürgecili¤in son bulmas›,
Kürtlere özgürlük;
‹fl güvenli¤i, sosyal güvenlik, insanca yaflayabilmek
için ulafl›labilen sa¤l›k hizmetleri, konut haklar›;
Yaflama hakk›, cezaevlerinde insanca yaflam koflullar›
dahil insan haklar›...
20
Kemalist bir kapitalistleflme öyküsü
OSMANLIDAN
TÜRK‹YE
CUMHUR‹YET‹’NE
CEM‹L TUNA
smanl› imparatorlu¤u, devletin niteli¤i ve s›n›f yap›s› bak›m›ndan, Bizans yani Do¤u Roma imparatorlu¤u ile önemli benzerlikler gösterir.
Bütün topraklar›n sahibi olan, güçlü bir merkezi bürokrasiye dayanan despotik savafl devleti, bu
topraklar›n tasarrufuna sahip
Emperyalist ülkelerin özellikköylülük.
le iktisadi talepleri, Lozan
Osmanl› ‹mparatorlu¤unun yaAnlaflmas›n›n iki oturumu
p›s›, az çok birbirine eflit toprakaras›nda gerçeklefltirilen ‹zlar› iflleyen ve saray memurlar›na
mir ‹ktisat Kongresi’nde, miloransal vergi ödeyen köylülükten
li mücadelenin ve Türkiye
olufluyordu. Bu memurlar ya bu
Cumhuriyeti’nin ekonomidevergileri do¤rudan saraya aktar›rki temel s›n›f› müslüman
lar, ya da devlete ço¤unlukla askeTürk ticaret burjuvazisinin
ri hizmetler verirlerdi. Bunlar›n
onay› al›narak kabul edildi.
O
21
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
statüleri, miras veya mahalli nüfuz yoluyla de¤il, do¤rudan merkezi otorite taraf›ndan atanm›fl olmalar›ndan geliyordu. Ayr›cal›klar›
bir emirle kald›r›labilirdi.
‹mparatorlu¤un kurulma sürecinde etkin olan ailelerin topraktaki ve siyasetteki etkileri birer birer k›r›larak, iktidar›n ve toprak hakimiyetinin merkezileflmesi ‹stanbul’un al›nmas›ndan sonra tamamlanm›flt›. Merkezi güç o kadar önemliydi ki, etkinlikleri tehlikeye giren yerel güç odaklar›n›n kendi talepleriyle, iktidar› çeflitli biçimlerde paylaflmalar›na öncülük etmeye ikna edilebilece¤i düflüncesiyle padiflahlar›n kardeflleri katlediliyordu.
‹mparatorluk s›n›rlar›ndaki her fleyin hukuki sahibi olan devlet,
gittikçe güçlenen bir bürokrasi taraf›ndan idare ediliyordu. Köylüden toplanan vergi de devletin esas gelir kayna¤› idi. Bunun yan›nda güçlü bir askeri yap›lanmayla gerçeklefltirilen yay›lmac›l›ktan
elde edilen gelirle ve bu vas›tayla önemli ticaret yollar›n›n kontrolünden elde edilen gelir de önem kazan›yordu.
1550’lerden sonra, imparatorluk ve merkezi otorite zay›flamaya
bafllad›. Ticaret yollar›n›n de¤iflmesi ve yay›lmac›l›¤›n yavafllamas›yla buradan sa¤lanan gelirler azal›rken, nüfusun h›zla artmas› memurlar›n toplad›¤› oransal vergileri de düflürmüfl, bu yüzden askeri hizmet veremez hale gelen memurlar, ellerindeki topraklar› terk
etmeye bafllam›fllard›.
Memurlar›n terk ettikleri topraklar, eski askeri görevlilerin ve
taflra yönetimlerindeki nüfuzlu kiflilerin eline geçmeye bafllam›flt›.
Bunlar, devletin koydu¤u vergilerden daha fazlas›n› talep ederek,
art›¤›n bir k›sm›n› kendilerine ay›r›yorlard›. Fakat ço¤u durumda
köylüler, buralardan yeni yerlere göç edip yeni topraklar› tar›ma
açarak ve bunun vergisini merkezi otoriteye vererek bu topraklar›n
tasarrufunu elde ediyorlard›.
Yerel güçlerin etkinli¤inin artmas›n› önleyemeyen, zay›flam›fl
olan saray, 18. Yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren iltizam sistemine geçti. Bu sistem belli bir bölgede, toplanacak verginin en fazla miktar›n› peflin ödemeyi taahhüt edene vergi toplama hakk› verilerek ifl-
liyordu. Bu kiflilere de mültezim deniyordu. ‹ltizam ömür boyunca veriliyor ve mültezimler iltizama verilen topraklar› devlet müdahalesi olmaks›z›n yönetme hakk›n› elde ediyorlard›. Taflra ayan›n› oluflturan bu kifliler, devlet otoritesini temsil ederek tar›msal art›¤a el koyarken ticareti de ellerine almaya bafllad›lar. Gittikçe flehir ekonomilerine de hakim olmaya bafllayan ayan›n, saray›n tüm
direnifllerine karfl› siyasi gücü de artt›. Merkezi hükümetin bulundu¤u saray, flehirlerde oluflan ayan meclislerinin gücünü tan›mak
zorunda kald›. 1807’de iktidar› ayanla paylaflman›n resmen tan›nd›¤› Sened-i ‹ttifak kabul edildi. Bu dönemde, toplanan vergilerin
ancak üçte birinin merkezi hükümete ulaflt›¤› bilinmektedir.
Bu tarihten sonra olaylar tekrar tersine dönmeye bafllad›. Rumeli ayan›yken M›s›r’a vali olarak atanan Mehmet Ali Pafla, yerel
özerkli¤iyle elde etti¤i büyük gücü, merkezi iktidar› elde etmeye
yöneltti ve iyice zay›flam›fl imparatorluk ordular›n› yenilgiye u¤ratarak ‹stanbul’a kadar geldi.
Bu mücadelede çeflitli imtiyazlarla, bat› devletlerinin ve özellikle ‹ngiltere’nin deste¤ini alan Osmanl› Devleti, oluflturdu¤u yeni
orduyla Mehmet Ali Pafla’y› bozguna u¤ratt›. Bu ayan›n da sonu oldu. Bu vesileyle padiflah, ülkedeki tüm ayan›, hüküm sürdükleri
bölgelerin d›fl›na sürerek, maiyetlerini da¤›tt›. ‹ltizam›n kontrolü
bütünüyle merkezi otoriteye geri dönerken, ayan›n miras yoluyla
devredebildi¤i bir hak olmaktan ç›kar›ld›.
Özellikle toprak yap›s›ndaki bu geri dönüfl ve otoritenin ve tüm
denetimin merkezi devlette toplanmas› Anadolu ve yak›n çevresinde tamam›yla gerçekleflirken, imparatorlu¤un uç bölgelerinde, ayan›n siyasi gücünün etkisiyle milliyetçi hareketler geliflmeye bafllad›. Ayan mahalli ve buralarda yeni yeni ortaya ç›kan flehirli s›n›flar›n ç›karlar›n› temsil ediyordu ve bu noktada, çok milletli bir imparatorlukta milliyetçilik ve ayr› devlet e¤ilimleri gelifliyordu.
Özellikle Anadolu’da ayan›n sonu, klasik feodalleflme yönünde
bir geliflimin, feodal, aristokrat bir s›n›f›n do¤uflunu da dumura
u¤ratm›flt›r.
22
23
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
Bunun çeflitli nedenleri vard›r. Ayan en güçlü oldu¤u dönemde
bile, önemli ölçüde merkezin kopyas› olmaktan ileri gidememiflti.
Esas gelirlerini devletin vergilerini toplama iflinden elde ediyorlard›. Vergi toplama hakk› feodal mülkiyet hakk›na yaklaflm›fl ve köylülü¤ün ba¤›ms›zl›¤› tehlikeye düflmüfl olsa da, merkezi otoritenin
böyle bir geliflmeye karfl› direnci ve her zaman topra¤›n tasarrufunda ba¤›ms›z bir köylülü¤e duydu¤u ihtiyaç bu dönüflümü engellemifltir. Köylülü¤ün çözülmesini destekleyecek hukuki ve siyasi bir
güç gerçekleflmemifl, bu yüzden topraks›z serfler ve tar›m iflçileri
oluflmam›flt›. Devlet bütün ayg›tlar›yla, merkezi iktidar›n› yerel
güç odaklar›yla paylaflmamak için ba¤›ms›z köylü statüsünü destekliyordu. Köylülük de yerel ayan›n bask›lar›na karfl› arkas›nda
devletin oldu¤unu bilerek, önemli oranda, yeni yeni topraklar› tar›ma açarak, devletin topraklar›n›n tasarruf hakk› olarak tek yükümlülü¤ü y›ll›k öflür ödemek olan ba¤›ms›z üretici varl›¤›n› sürdürüyordu.
19. yüzy›la gelindi¤inde, yerel güçlerin karfl›s›nda, saray›n, merkezi mutlak egemenli¤i yeniden tesis edildi. ‹mparatorluk yeniden, küçük köylülük ve Saraya tabi hiyerarflik bir diziliflle bürokrasiye dayanan klasik sisteme döndü. Çeflitli giriflimlere ra¤men, özel
mülkiyet biçiminde büyük toprak sahipli¤i kal›c› olarak gerçekleflmedi¤inden ve bir üretim tarz›na dönüflmedi¤inden, yerel feodallere dayanan bir feodalizme geçifl denemeleri baflar›s›z kald›. Devlet ve toplum aras›ndaki hayat›n her alan›na yay›lan bu dolays›z
iliflki, o günden bugüne uzanan bir çizgide, bürokrasinin toplumsal yaflamdaki önemli rolünü, halk›n devlete karfl› besledi¤i ‘korku
ve sayg›” duygular›n›n temelini de bize anlatmaktad›r.
OSMANLI BÜROKRAS‹S‹N‹N ROLÜ
Yabanc›lara tan›nan imtiyazl› durumlar›n d›fl›nda, iktisadi art›¤a
el koyufl, vergi yoluyla, bürokrasi taraf›ndan gerçeklefltiriliyordu.
El konan art›k, yol, su d›fl›nda yeniden üretim için de¤il, saray›n ve
onun hizmetindeki/emrindeki devlet memurlar›n›n, bürokrasinin
tüketimi ve lüks harcamalar› için kullan›l›yordu.
Bu bürokrasiyi, sistemin siyasi ve ideolojik yeniden üretimine
hizmet eden idari, askeri, adli ve dini kurumlar›n elemanlar› oluflturuyordu.
Devleti ve sistemi koruma ve meflrulu¤unu sa¤lamak için, savafl
zamanlar› –s›kça– toplanan büyük köylü taburlar›n›n yan›s›ra profesyonelleflmifl bir orduya sahip olan imparatorluk, güçlü ideolojik
kurumlara da sahipti. Bunlar›n en önemlileri ise adli ve iç içe geçen ilmi-dini kurumlard›.
Adli sistemin kurumlar›, oldukça sayg›n ve kararlar›n›n tart›fl›lmad›¤› kurumlard›; herkesin refah›n›n, ancak adil bir idareyle sa¤lanabilece¤inin ve bu adilli¤in de ancak Kad›lar eliyle sa¤lanabilece¤ini telkin ederlerdi.
Dini-‹lmi kurumlar ise, padiflah›, yaflam›n aksamadan ifllemesi
için tanr› vergisi, her fleye kadir bir güç olarak sunarlard›. Bu sistemde devlet görevlileri her zaman kendilerine ‘paternalist bir bilgelik’ vehmederlerdi. Devlet ‘büyüklerinin’ baba, halk›n ise çocuk,
kul olarak içselleflmesinin etkileri bugün bile kuvvetle sürmektedir. En büyü¤ünden en küçü¤üne tüm devlet görevlilerinin, bürokrasinin, üstünlü¤ü ve bilgeli¤i tart›fl›lmazd›. Bu ifllev ve toplumsal hegemonya, el konulan toplumsal art›ktan pay alma iflinde
bürokrasiye her zaman önemli kolayl›klar sa¤lam›flt›r.
Bu bürokrasinin oluflturdu¤u merkezi otoritenin, iktisadi ve toplumsal dönüflümlere, varolan art›¤›n baflkalar› taraf›ndan temellük
edilece¤i ve paylafl›laca¤› ve bundan ötürü de yönetimsel egemenliklerini kaybedecekleri endiflesinden dolay› fliddetle karfl› koymufl
olmalar› do¤ald›.
Ama bürokrasinin, belki kendi içinde çat›flarak da bir bölümünün, imparatorlu¤un zay›flamas› koflullar›nda, art arda kaybedilen
savafllar sonucu sistemi idame ettirmenin mümkün olmad›¤›n› fark
etti¤i koflullarda, ellerindekini tümüyle kaybetmemek için, iktisadi ve sosyal dönüflümlere kendi kontrollerinde öncülük etmeye çal›flmas› da do¤ald›. 18. yüzy›ldan itibaren büyük bir borç yükü al-
24
25
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
t›na giren ‹mparatorluk, Avrupa ülkelerinin iktisadi ve politik dayatmalar› sonucu kapitalizmle iliflkilere ad›m ad›m girmeye bafllad›.
KAP‹TAL‹ZM‹N G‹R‹fi‹
19. yüzy›lda büyük çiftliklerin say›s› ihmal edilebilir büyüklükteydi. Bunun en büyük nedenlerinden birisi, ücretli iflçili¤i veya
bo¤az toklu¤una çal›flmay› kabul edecek mülksüzleflmifl bir köylülü¤ün olmamas›yd›. Kapitalist tar›ma elveriflli flartlar yoktu. Özellikle Bat› Anadolu’da ihracata yönelik kapitalist çiftlikler kurmay›
deneyen gayrimüslimler, iflleyecek topra¤› kolayca bulabildikleri
halde, ucuz ve devaml› ifl gücü bulamad›klar›ndan bunda baflar›l›
olamad›lar. Kendi topraklar›n› iflleyen köylüler, ço¤unlukla en fazla ortakç›l›¤a yanafl›yorlard›.
‹mparatorlukta pazarlanan art›k ürünün küçük üreticiler aras›nda yay›lm›fl olmas›, ticari faaliyetin de paralel olarak yay›lmas›na
yol aç›yor, irili ufakl› binlerce tüccar, köylülerin üretti¤i art›k ürünün al›m sat›m›yla u¤rafl›yorlard›. Böylece ticaret sermayesi, büyük
iflletmelere de¤il de küçük üretime eklemlenmifl olmas›ndan dolay› hakim unsur olarak geliflmeye bafllad›.
Ticari faaliyet, mevcut art›k ürünün al›m sat›m›yla mümkün olamayaca¤›ndan, bazen zor, bazen özendirmelerle köylüler istenen
ürünleri üretmeye yönlendiriliyordu.
Köylülü¤ün kendi kontrolünden ç›k›p pazara yönelmesinden
hoflnut olmayan bürokrasi ile tüccarlar aras›nda ciddi çat›flmalar yaflanmas›na ra¤men, tamam›na yak›n› ayr›cal›klardan yararland›r›lm›fl gayrimüslimlerden oluflan tüccarlar, devlete verdikleri borçlar›n ve Bat›l› ülkelerin deste¤iyle bu çat›flmadan kazançl› ç›k›yorlard›.
‹ltizam da bir baflka biçimde geri dönüyordu. Saraya borç veren
‹stanbullu bankerler, bunun karfl›l›¤›nda belli bir bölgede, baz›
vergileri toplama hakk›n› al›yorlard›. Sonra bu hakk›, bölgedeki kiflilere devrediyorlard›. Bunlar da genellikle kasabal› nispeten zen-
ginler, tefeciler oluyordu.
Ticari iliflkilerde, yine Avrupal›lar›n dayatmas› sonucu ilan edilen
Tanzimat’la birlikte, yabanc›lar›n mülk sahibi olmas›, özel mülkiyetin önemli ölçüde dokunulmazl›¤› kabul edildi. Bu süreçte, bu
ayr›cal›klardan yararlanmak üzere özellikle, bat› bölgelerine, ticaret
ve toprakta üretim yapmak üzere d›flar›dan yabanc›lardan oluflan
yo¤un bir göç yafland›.
Liman flehirlerinde yabanc› flirketlerin acentalar› aç›lmaya bafllad›, Selanik, ‹stanbul ve ‹zmir gibi flehirlerde komprador bir nüfus
geliflti ve zenginleflti. Ticari faaliyetteki bu yeni yap›lanmada,
önemli de¤iflimler geçirseler de bürokrasi ve pazarla bütünleflmeye
bafllayan küçük köylülük varl›klar›n› korudu. Özellikle liman bölgelerinde geliflen ve ihracata yönelik yeni bir üretimin örgütlenmeye bafllamas›yla, bürokrasinin taflradaki merkezlerini oluflturan ticaret flehirlerindeki müslüman zanaatkar ve tüccar s›n›f çöküfl yaflad›. Çünkü bu kesim daha az vergi veren ve çeflitli dokunulmazl›klar› olan yabanc› ve gayrimüslim tüccarlar karfl›s›nda tutunam›yorlard›.
Yabanc› sermaye olarak gelen ticaret sermayesi, merkezi otoritenin direnci nedeniyle de, geleneksel yap›y› dönüfltürememifl, köylülü¤ü mülksüzlefltirip proleterlefltirememifltir, bu nedenle de tar›msal kapitalizm giriflimi baflar›s›zl›¤a u¤ram›flt›r.
Bununla beraber de, do¤rudan yabanc› sermaye yat›r›mlar› genellikle ticaret sermayesinin ihtiyaçlar›na hizmet eder tarzda olufltu. Yabanc› yat›r›mlar›n en büyük bölümü demiryollar› ve limanlara yap›ld›. Bunlar için bile yerli iflgücü bulunamad›¤›ndan, Anadolu d›fl›ndan genellikle de Yunanistan’dan iflçi getirilmek zorunda kal›nd›.
Bu durum, Osmanl› ‹mparatorlu¤u ile kapitalizmin iktisadi bütünleflmesinde hakim unsurun ticaret oldu¤unu gösteriyor. ‹mparatorlukta, do¤rudan yabanc› sermaye yat›r›mlar›n›n %50’sini
Frans›z sermayesi oluflturuyordu ve bunun da %75’i demiryollar›
ve limanlara yat›r›lm›flt›. %25 olan Almanya’n›n pay›n›n ise,
26
27
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
%85’i demiryollar›na, %5’i limanlara yat›r›lm›flt›. Bu paylardan
belli bir kesim de belediye hizmetlerine gidiyordu. fiehirlerde tren,
elektrik ve vapur hizmetleri tamam›yla yabanc›lar›n elindeydi.
Tüketim mallar› üretiminde yabanc› sermayeye pek rastlanm›yordu. Ticareti yap›lmayan çimento gibi bir kaç meta için yat›r›m
ise yerli ve yabanc› sermaye ortaklar›nca gerçeklefltiriliyordu. Yerli
ortaklar ise tamam›yla gayrimüslim ticaret sermayeleriydi.
20. yüzy›l›n bafl›nda imalat sektörü önemsenmeyecek orandayd›.
10’dan fazla iflçi çal›flt›ran iflyeri say›s› en fazla 100 civar›ndayd›,
bunlar da Selanik, ‹stanbul ve ‹zmir etraf›nda toplanm›flt›. Bunlar›n tamam›na yak›n›n›n sahibi yabanc› ve gayrimüslimdi. Bu çok
küçük sanayi alan›n›n iflçilerinin çok büyük bölümü de gayrimüslimlerden olufluyordu.
BÜROKRAS‹N‹N BÖLÜNMES‹
Emperyalizme eklemlenme döneminde, Osmanl› bürokrasisi ile
yukar›da k›saca sözünü etti¤imiz geliflen burjuvazi aras›ndaki çat›flma hep varoldu ve iliflkiyi belirleyen zorunluluklar ve bürokrasinin
o anki ç›kar hesaplar› oldu.
Osmanl› ‹mparatorlu¤u hiçbir dönem klasik bir sömürge olmad›. Aksine kendisinin güçlü bir sömürgeci imparatorluk ve güçlü
bir devlet gelene¤inden geliyor olmas›, ayn› zamanda güçlü bir siyasal gelenek ve bürokrasi yaratm›flt›. ‹mparatorlu¤un üretim iliflkilerini dönüfltürmemifl olmas› ve son dönem peflpefle gelen yenilgiler, kapitalizmle iliflkisini emperyalist ülkelerin zorunlu dayatmalar› ve onlara ba¤›ml›l›k içinde kurmas›na yol açt›.
Ayr›ca o dönem emperyalist ülkeler aras›ndaki güçlü rekabet ve
bunlar›n imparatorlu¤a eflzamanl› giriflleri, Osmanl› bürokrasisine
genifl bir manevra alan› sa¤lam›fl ve göreli de olsa gücünü ve özerkli¤ini sürekli k›lmas›na neden olmufltur. Sivil bürokraside çal›flanlar›n say›s›n›n 19. yüzy›l›n sonunda askerler ve saray memurlar›n›n
d›fl›nda 100 bin civar›nda oldu¤u tahmin edilmektedir.
Bu süreçte bürokrasi içinde de de¤iflim ve farkl›l›klar oluflmaya
bafllam›flt›. Kaybedilen savafllar sonras›nda yap›lmak zorunda kal›nan anlaflmalar, bürokratlar aras›nda, Avrupa diplomasisinin karmafl›k ittifak ve denge politikalar›yla hafl›r neflir olan bir kesim yaratt›. Daha çok sivil bürokrasiden oluflan bu grup, gittikçe dini görevlilerden farkl›laflmaya ve laik bir tutumu benimsemeye bafllad›lar. Bunlar, zay›f bir konumda uluslararas› politikaya girmek zorunda kalan devlet için en önemli kesimi oluflturmaya bafllad›lar.
Bürokrasinin “entelektüel” k›sm›n› da oluflturan bu kesimini,
yurtd›fl›nda veya yeni kurulmufl okullarda yüksek ö¤retim görmüfl
olanlar oluflturuyordu. Bunlar devlete hizmet için aç›lm›fl askeri veya teknik okullarda okumufllar ve devlet idaresi için yetifltirilmifllerdi.
Bürokrasi içinde bafll›ca amaçlar› iç çat›flmalara ve d›fl bask›lara
karfl› devletin ›slah›, devleti kurtarma ve güçlendirme olan Osmanl› ayd›n› tipi geliflmiflti. Toplumsal yap›y› dönüfltürürken kendi ayr›cal›kl› konumlar›n› da korumak güdüsüyle hareket eden bu devlet ayd›n› tipi varl›¤›n› hala korumaktad›r.
Bu kesimin bafll›ca niyeti, ‹mparatorlu¤u yeniden güçlendirerek
merkezilefltirmekti. Bunun da ancak o dönem için Avrupa’n›n büyük devletlerinin deste¤iyle yap›labilece¤ini düflünüyorlard›. Bu
aç›dan zorunluluklar›n yan› s›ra, Avrupa devletlerinin taleplerine
gönüllü karfl›l›klar da verdiler. Bütünlüklü bir toplumsal projeden
yoksun olan bu kesim, bat›l›laflmayla, devleti koruman›n yan›s›ra
refah›n da sa¤lanabilece¤ini düflünüyorlard›.
K›sa bir süre sonra hayal k›r›kl›klar› bafllad›. ‹fllerinden olan ve
y›k›ma u¤rayan müslüman zanaatkar ve tüccarlar›n durumunu düzeltmek için, Levanten s›n›f›n Osmanl› yasalar› karfl›s›ndaki ayr›cal›kl› konumlar›n›, yeniden merkezi denetimin alt›na alma çabalar›,
emperyalist devletlerin karfl› koyufllar› karfl›s›nda baflar›s›z oldu.
1875’te devletin iflas ederek, hazinenin yabanc›lara devredilmesini sa¤layan Düyun-u Umumiye’nin kuruluflu; 1878’de Rusya’ya
kaybedilen savafl sonras› yap›lan Berlin Anlaflmas›yla, Rusya’ya Osmanl› devletinin içifllerine müdahale hakk› tan›nmas›; ‹mparator-
28
29
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
lu¤un özellikle uç bölgelerinde yo¤unlaflan emperyalist rekabet sonucu ‹ngiltere ve Fransa’n›n Osmanl›n›n toprak bütünlü¤ünü desteklemeyifli ve kendi etkinlik alanlar›ndaki az›nl›klara daha fazla
ayr›cal›k talepleri bürokrasi içinde Bat› ülkelerine olan güveni gittikçe sars›yordu.
bariyle, o dönemki muhafazakarlara karfl›, emperyalist devletlerin
özellikle de ‹ngilizlerin sempatisini kazan›yorlard›. Art›k, Osmanl› bürokrasisi içinde burjuva ayd›n› bir ak›m olarak ortaya ç›k›yordu.
SARAY BÜROKRAS‹S‹N‹N D‹REN‹fi‹
Bu dönemde bürokrasi içinde, muhafazakar kesim güç kazand›,
bunlar bat›l›laflmaya karfl› islamiyeti toparlay›c› bir unsur olarak
kullanarak geleneksel devleti yeniden yüceltmek için yo¤un bir çabaya girifltiler. Bu dönemde, padiflah› da arkas›na alan bu bürokratik kesim, kitleler üzerinde ciddi bir ideolojik baflar› kazand›. Bu
muhafazakarl›k, özellikle müslüman tüccarlar›n ve zanaatkarlar›n
yo¤un deste¤ini sa¤lad›. Bu durum halk›n önemli bir kesiminde
bugün bile devam eden Abdülhamit sevgisinin kayna¤›d›r.
Dünya kapitalizminin krize girmesinin avantajlar›yla da baflar›
flans› bulan bu tutumun, uzun süre devam edebilmesi mümkün de¤ildi. Emperyalizmle bu derece karmafl›k iliflkilere girilmiflken ve
ekonomik olarak d›flar› bu kadar ba¤lanm›flken bu muhafazakar kanada karfl›, daha önceki liberal kanad›n bir kesiminin evrimleflmesiyle ortaya ‹ttihat ve Terakki’nin gelecekteki kadrolar›n› oluflturacak Jön Türk hareketi ortaya ç›kmaya ve geliflmeye bafllad›.
As›l olarak, Frans›z Comte’çular›ndan etkilenen Jön Türklerin fikirleri radikal pozitivizmden besleniyordu. Mutlak›yetçili¤e karfl›
ve mu¤lak bir iktisadi ba¤›ms›zl›k fikrine sahiptiler. Yine bu ekibin içerisinde, buna uyumlu ‹talya ve Almanya’daki List’çi “milli
ekonomi” taraftarlar› da vard›. Fakat Jön Türklerin, devleti hemen
ele geçirebilecek güçlerine ra¤men, Osmanl›’da milli ekonominin
kurulmas›n› sa¤layacak toplumsal taban, buna uygun sanayi burjuvazisi yoktu.
Bu anlamda fikirlerine ra¤men, Jön Türklerin hareketi, bir iktisadi program›n uygulanmas›na de¤il, ‘devleti kurtarmay›’ amaçlayan siyasi eylemcili¤e tekabül ediyordu. Söylemleri ve fikirleri iti-
ABDÜLHAM‹T’‹N ALMANCILI⁄I
19. yüzy›l›n sonlar›na do¤ru, Osmanl› ‹mparatorlu¤u topraklar›nda da k›z›flan emperyalist rekabet, az›nl›klar üzerindeki egemenlikleriyle de sürmekteydi. Bu s›ralarda Almanya da sahneye girmekteydi. Almanya’ya ayr›cal›kl› bir iliflki kurabilece¤i tek aday
mülümanlar kalm›flt›. Almanya Abdülhamit’in islamc› politikas›n› desteklemeye bafllam›flt›. Osmanl› saray› da Almanya’ya az›nl›klara arka ç›kmad›¤› ve müslüman sömürgesi olmamas› dolay›s›yla
sempati ile bak›yordu. Alman burjuvazisi için Osmanl› imparatorlu¤u hem co¤rafi yak›nl›¤›, hem kaynak bollu¤u aç›s›ndan cazipti.
Osmanl› ile Almanya aras›ndaki politik iliflkiler h›zla geliflirken,
ticaretteki ‹ngiliz ve Frans›z egemenli¤inden dolay›, iktisadi iliflkiler daha a¤›r ilerliyordu.
K›y› bölgelerindeki ‹ngiliz ve Frans›z yat›r›mlar› mevcut üretimi
de¤erlendirmeye çal›fl›rken, Alman sermayesi sanayi Almanya’s›na
yiyecek ve hammadde sa¤lamay› öngören uzun vadeli bir planlamaya giriflti. Kayzer 1898’de Anadolu turuna ç›karak kendisinin
dünyadaki 300 milyon müslüman›n ve onlar›n halifesi olan padiflah›n en yak›n dostu oldu¤unu ilan etti. Ard›ndan, uzun y›llar sonra
getiri sa¤layacak ve ülkenin üretim ve ticaretinin niteli¤ini de¤ifltirmeye yönelik proje kapsam›nda Deutsche Bank, Anadolu demiryolu imtiyaz›n› ald›. Alman mali sermayesinin temsilcisi Deutche
Bank güdümünde, Alman flirketleri Anadolu demiryollar› çevresinde yerleflenlere kredili tar›m makineleri satmaya, örnek çiftlikler kurmak ve tar›m› modernize etmek için cazip kampanyalar düzenlemeye bafllad›. Bu anlamda, Alman hükümeti, imparatorlu¤un
bütünlü¤ünü destekleme, merkezi güçlendirme politikalar›n› da
sürdürüyordu.
30
31
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
1889-1913 aras›nda Alman sermayesinin do¤rudan yat›r›mlar
içindeki pay› %20’den %30’a ç›karken ‹ngilizlerin pay› %23’ten
%13 e düfltü.
‹TT‹HAT VE TERAKK‹’DEN CUMHUR‹YET’E
Tüm bu geliflmelere karfl›, ç›karlar› ‹ngiltere, Fransa ve az›nl›klarla çak›flan ve bürokrasi içinde önemli bir güç olarak varl›¤›n› sürdüren Jön Türklerin siyasi yap›lanmas› olan ‹ttihat ve Terakki, bu
güçlerin deste¤ini alarak 1908’de darbeyle iktidar› ele geçirip padiflaha boyun e¤dirdi. Bu geliflme ilk anda Alman yanl›s› islamc›l›¤›n yenilgisi olarak karfl›land›. ‹ttihatç›lar ‹ngiliz yanl›s› olduklar›n› gizlemiyorlar, önemli mevkilere ‹ngiltere’yle yak›n iliflkili memurlar getirilirken, ‹ngiltere ile ittifaka girmek istiyorlard›.
Bu durum 1. Paylafl›m savafl›na kadar sürdü. Bu k›sa süreçte ‹ttihatç›lar Fransa’n›n ama özellikle de gözdeleri ‹ngiltere’nin aleyhte tutumlar›ndan büyük hayal k›r›kl›¤› yaflad›lar. Emperyalist rekabet ve ç›karlar, daha fazlas› için, taraftarlar› olan ‹ttihatç›lara karfl›
bile komplolara girifliyordu.
1909’daki ‹ngiliz elçili¤inin destekledi¤i 31 Mart Vakas›; Bulgaristan ve Yunanistan’›n imparatorlu¤un Avrupa’daki topraklar›na
sald›r›lar›na ‹ngiltere’nin tarafs›zl›k ad›na destek vermesi ve Fransa
ve ‹ngiltere’den yeni borç alma giriflimlerinin sonuçsuz kalmas›;
bunlar›n Arap vilayetlerine iliflkin politikalar›; Üçlü ‹tilaf’a girme
istemlerinin, Almanya’n›n savafl nedeni sayabilece¤i endiflesiyle ‹ngiltere ve Fransa taraf›ndan reddedilmesi, ‹ttihatç›lar›n elini aya¤›n› ba¤lamaktayd›.
‹ttihat ve Terakki hükümetine, art›k tarafs›zl›¤›n olanaks›zlaflt›¤› bir dönemde ‹ttifak devletlerine kat›lmaktan baflka çare kalmam›flt›. O dönemde ‹ttihat ve Terakki Merkez Komitesi’ndeki, kaybedilmifl topraklar›n peflinde belki de tek Alman taraftar› olan Enver Pafla’n›n istedi¤i, merkezin büyük ço¤unlu¤una karfl› gerçekleflti.
‹ttihatç›lar bafllang›çta, iktidara gelmeden önce, ülkenin çeflitli
etnik ve dini gruplar› aras›nda eflitlik ve federasyon fikrini savunan
Osmanl›c›lar olarak ortaya ç›km›fllard›. Ama bu fikirler iktidarda,
emperyalist devletlerin gerçekli¤iyle karfl›lafl›nca paramparça oldu.
‹ttihatç›lar›n iktidar›n›n ilk günlerinde tam bir rönesans yafland›.
Az›nl›klar, islamc›lar, sosyalistler yay›nlar›yla, dernekleriyle tam
bir serbestiyet kazanm›fllard›. Sonraki günlerde, ‹ngiltere ve Fransa’ya karfl› yaflanan düfl k›r›kl›¤›, ayr›ca az›nl›klar›n, emperyalist
güçlerle birlikte ayr›l›kç› hareketlere giriflmesi, Yunanistan’›n
Rumlar›n yo¤un oldu¤u bölgeleri ilhak›, ‹ttihatç›lar› h›zla Türk
milliyetçili¤i politikas›na yöneltti. ‹mparatorlu¤un korunmas›
için, Anadolu’daki müslüman Türkler hem en büyük hem de en sad›k gruptu. Emperyalist savafl ‹ttihatç›lar›n bu politikalar›n› gelifltirmelerinde önemli ifllev de gördü.
‹ttihatç›lar›n, savafl dönemindeki ilk kararlar›, kapitülasyonlar›n
kald›r›lmas›yd›. Ayn› zamanda yabanc›lara ayr›cal›k sa¤layan mevzuat kald›r›larak, bu konumlar› sona erdirildi. Osmanl› burjuvazisi az›nl›klardan ve yabanc›lardan olufltu¤u için güvenilemezdi.
Milli bir iktisat politikas› ve milli bir devlet için yerli bir burjuvazinin yarat›lmas› gerekiyordu. Bu yüzden o zamana kadar memurluk ve köylülük d›fl›na pek ç›kmam›fl olan müslüman Türk nüfus
içerisinden müteflebbisler oluflturmak zorunluydu. Bu anlamda ‹ttihatç›lar, olmayan yerli burjuvaziyi yaratmak ve buna uygun kapitalist burjuva bir toplum yaratmak için burjuvazinin temsilcileri
olarak iktidardayd›lar.
‹lk elden en kolay baflar› sa¤lanacak alan ticaretti. Savafl dönemi
oldu¤u göz önüne al›n›rsa, en küçük ayr›cal›¤›n bile büyük karlara
yol açaca¤› aflikard›r. Osmanl› hükümetinin ihtiyaçlar›n›n yan›s›ra,
Almanlar›n savafl ihtiyaçlar› için bir sat›n alma komisyonu ‹stanbul’dayd› ve Anadolu demiryolu da bitmifl oldu¤undan ihtiyaçlar›n› Anadolu’dan karfl›layabiliyorlard›. Bu durum, k›tl›k beklentisi
ile de birleflince oluflan talep, karaborsa ve devlet himayesiyle müslüman Türk tüccarlar›n ticari karlar›n›n birikimini ola¤anüstü artt›rd›.
32
33
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
Siyasi olarak bafllat›lan müslüman müteflebbislefltirme çabas›nda,
özellikle taflrada, müslüman ifladamlar› parti örgütlerinin himayesi
alt›nda bir araya getiriliyor ve yine ticarete yönelik “milli” flirketler kurduruluyor, ço¤unlukla da, yerel ‹ttihat ve Terakki örgütünün üyeleri yeni flirketlerin ortaklar› oluyordu.
Müslüman Türk tüccarlar›n yan›nda, belli bir d›fl güçle özdeflleflmediklerinden, ayr›l›kç› bir grup olmad›klar›ndan dolay› Musevi
ifladamlar› da flartlara uyan bir ticaret burjuvazisiydi ve bu grup da
savafl dönemi iktisat politikalar›yla desteklendi. Bunun bir nedeni
de 1908’den önce ‹ttihat ve Terakki’nin merkezi, bir Yahudi kenti
olan Selanik’ti ve ‹ttihatç›lara hem fikri hem kadro olarak önemli
katk›lar› olmufltu.
Yine savafl döneminde, Düyun-u Umumiye’nin ifllevi sona erdirilmifl, ‹tilaf devletlerine olan borçlar dondurulmufltu. Frans›z-‹ngiliz ortakl›¤› olan ve 1863’te ald›¤› imtiyazla merkez bankas› ifllevini gören Osmanl› Bankas›’n›n da faaliyeti durdurulmufltu. Bu
yolla para politikas› uygulama imkan› bulunmufl, büyük miktarda
ka¤›t para bas›lm›flt›. Bu da hükümete, alt›n lira karfl›s›ndaki de¤er
kayb›na karfl›n yine de büyük bir sat›n alma gücü sa¤lad›. Bu rakam 1850 ile 1914 y›llar› aras›nda al›nan borç toplam›n›n dörtte
üçünü buluyordu.
Savafl dönemi boyunca, daha önce yok olma noktas›na gelen taflra kökenli müslüman tüccarlar, h›zla büyük tüccar haline gelerek
buralardaki etkinliklerini gelifltirdiler ve asker-sivil bürokrasiyle iç
içe Kurtulufl Savafl›n›n da en önemli öznesini oluflturdular.
EMPERYAL‹ZMLE EL ELE M‹LL‹ MÜCADELEYE
Emperyalist savafl 1918’de bitmifl olsa da Türkiye için 1923’e kadar sürdü. ‹ttifak devletlerinin yenilgisi, ‹tilaf devletlerini, aralar›ndaki rekabet nedeniyle Osmanl› topraklar›n›n paylafl›lmam›fl
k›sm› olan Anadolu’da belirsiz bir politikayla yüz yüze b›rakm›flt›.
Öncelikle Anadolu’nun ‹tilaf yanl›s› padiflah ve sad›k yandafllar›ndan oluflan bir hükümete b›rak›lmas› a¤›rl›kl› görüfltü. ‹talya, gü-
neyden iflgale giriflince, ‹ngiltere de Yunan yay›lmac›l›¤›n› desteklemifl, ‹ngiltere’nin egemenli¤ini s›n›rlama peflindeki Fransa da iflgale giriflmiflti.
Savafltan sonra, ‹ttihatç›lar ya tutuklanm›fl ya kaçm›fllard›. ‹flgalle, özellikle de Yunan ordular›n›n Anadolu içlerine do¤ru ilerlemesi ile birlikte, ‹ttihat ve Terakki kadrolar› ve yerel etkinlikleri fazla
olan müslüman ticaret burjuvazisi ve yerel eflraf ç›karlar›n› korumak amac›yla de¤iflik yerlerde yeralt› direnifli örgütlemeye girifltiler. Bunlar o an için birbiriyle iliflkisiz ve çok sa¤lam olmayan örgütlenmeler olsalar da sonras› için gerekli iliflkiler a¤›n› ve silahlar› temin ettiler.
‹ttihat ve Terakki’nin önemli kadrolar›n›n kaçm›fl olmas› siyasi
bir önderlik bofllu¤u yaratm›flt›. Yönetim kadrosunda bulunmamas›na karfl›, ‹ttihat ve Terakki içinden gelen, Çanakkale savunmas›nda ad›n› duyurmufl, baflar›l› bir komutan olan Mustafa Kemal
toparlay›c› bir isim olarak öne ç›k›yordu. ‹stanbul’daki çeflitli giriflimlerin ard›ndan, Saray taraf›ndan Do¤u Ordular› Müfettiflli¤i
için gönderildi¤i Anadolu’da yerel eflraf temsilcileriyle yapt›¤› özel
görüflmelerin ard›ndan, Mustafa Kemal, direnifl hareketinin önderli¤ine soyundu. Direnifl hareketi ‹ttihat ve Terakki’nin taflra teflkilatlar›n›n ve müslüman burjuvazinin kat›l›m› ve yerel direnifl odaklar›n›n toparlanmas›yla güç kazand›. 1920’de Ankara’da yeni bir
hükümet ve ço¤unlu¤unu ‹stanbul Meclisi’nin mebuslar›ndan, bürokratlardan ve taflra eflraf›ndan oluflan bir meclis kuruldu.
19 yüzy›ldan sonra Osmanl› bürokrasisi, d›fl politikada oldukça
ustalaflm›flt›. Emperyalistler aras› ç›kar çat›flmalar›ndan yararlanmaya dayal› ve dengeli bir d›fl politika uygulama gelene¤i, bunlar›n bir devam› olan milli mücadele kadrolar›n›n da temel politikas› olmufltu. Yine bu politika devam ettirildi. ‹ktidar›n› iyice yitirmifl Padiflah ve çevresinin yerine, Emperyalistler, Ankara hükümetini muhatap olarak kabul ettiler.
Emperyalist devletler aras›ndaki rekabet ve bu devletlerin kamuoyundaki savafl b›kk›nl›¤›, Anadolu’nun hemen yan› bafl›ndaki
34
35
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
Rusya’da gerçekleflen Ekim Devrimi’nin bir bütün olarak emperyalist devletlerde yaratt›¤› tedirginlik Ankara hükümeti için önemli
avantajlard›. Ayr›ca, Ankara Hükümeti’nin program›, emperyalist
ülkeler için hiç de kabul edilemez de¤ildi.
Kurtulufl Savafl› olarak an›lan dönemde, emperyalist ülkelerle,
milli mücadele güçleri aras›nda bölgesel baz› çat›flmalar d›fl›nda bir
savafl yaflanmad›. ‹talya ve Fransa, Ankara hükümeti ile belli imtiyazlar karfl›l›¤›nda hemen bir ateflkes anlaflmas› imzalayarak iflgal
ettikleri bölgelerden çekildiler, hatta bunlar ‹ngiltere himayesindeki Yunan iflgaline karfl› Ankara’ya destek verdiler. Sovyet iktidar›
da, anti-emperyalist gördü¤ü milli mücadeleye deste¤ini sundu.
Bu arada, bu politikaya uygun olarak da Sovyetler’deki, TKP’nin
sekreteri Mustafa Suphi ve yoldafllar›, milli mücadele içerisinde yer
alan yandafllar› ve Ekim Devrimi’ne sempati duyan genifl bir kesimle birleflerek, milli mücadeleye yön vermek iste¤iyle yurda dönerken, Mustafa Kemal’in emriyle öldürüldüler.
Gizli görüflmeler sonucu ‹ngiltere de, ç›karlar› gere¤i Yunanistan’a olan deste¤ini çekti. Bu andan itibaren Türk-Yunan savafl›
olarak süren çat›flmalarda zafer için Türkiye’nin önünde hiçbir engel kalmad›.
juvazisiydi. Varolan üretim iliflkileri nedeniyle gözleri az›nl›klar›n
elindeki ticari ve komprador iliflkilerde onlar›n yerini almakt›. Bu
aç›dan varolabilmeleri ve birikimlerini artt›rabilmeleri varolan emperyalizmle ba¤›ml›l›k iliflkilerinin kendi elleriyle sürdürülmesindeydi.
Milli mücadelenin siyasi ve askeri önderli¤ini yürüten bürokrasi
de memnundu. Onlar da s›n›rlar› oldukça daralm›fl da olsa bir devlet olarak merkezi otoriteyi güçlü bir biçimde yeniden oluflturmufllar ve ayr›cal›kl› toplumsal konumlar›n› yeniden tesis etmifllerdi.
Emperyalist devletler aç›s›ndan, fazla bir de¤ifliklik olmuyordu.
Örne¤in Lozan Anlaflmas›’n›n bir maddesine göre, Türkiye Osmanl› borçlar›n›n önemli bölümünü ödemeyi taahhüt ederken, yine, Türkiye 5 y›l boyunca Osmanl› d›fl ticaret rejimini uygulayacakt› ve bu da zaten emperyalizmin Türkiye’deki etkinli¤ini pekifltirmek için yeterli bir süreydi. Emperyalist ülkelerin özellikle iktisadi talepleri, Lozan Anlaflmas›n›n iki oturumu aras›nda gerçeklefltirilen ‹zmir ‹ktisat Kongresi’nde, milli mücadelenin ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin ekonomideki temel s›n›f› müslüman Türk ticaret
burjuvazisinin onay› al›narak kabul edildi. 5 y›l boyunca gümrüklerin yükseltilmemesi ve Osmanl› d›fl ticaret rejiminin uygulanmas› emperyalist ülkeler ve art›k bu ticareti kompradorlaflma anlam›nda do¤rudan yürütecek Türk ticaret burjuvazisinin ç›karlar›n›
yans›tan en önemli karard›r.
LOZAN’LA KURTARILAN K‹MD‹, NEYD‹?
1923’te ‹tilaf devletleriyle Türkiye Cumhuriyeti aras›nda imzalanan Lozan Anlaflmas›, hem ‹tilaf devletlerini hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni memnun ediyordu.
Bu anlaflma, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Osmanl› döneminde ‹ttihat ve Terakki’nin bafllatt›¤› bat›l›laflma sürecinin bir devam› oldu¤unu kan›tl›yordu. Yar›-sömürge iliflkisi anlam›nda, emperyalist
ülkelerle iktisadi iliflkilerde bir de¤ifliklik yaflanm›yordu. Olan, ticaretteki ve emperyalistlerle arac›l›ktaki rollerin az›nl›klardan
müslüman Türk tüccarlara aktar›lmas›yd›.
K›sacas› herkes memnundu. Milli mücadelenin ekonomik ve ideolojik program›n›n önderli¤ini yapan müslüman Türk ticaret bur36
ARANAN KAN BULUNUYOR
1906 say›m›na göre, Türkiye’nin bugünkü s›n›rlar› içindeki nüfus 15 milyondu. Bu nüfusun %10’u Rum, %7’si Ermeni, %1’i
Musevi’ydi. %80’in üzeri ise müslümand›. 1927 nüfus say›m›na
göre ise 13.6 milyon olan nüfusun sadece %2.6’s›n› gayr›müslümler oluflturuyordu.
Bu durum belkemi¤ini az›nl›klar›n oluflturdu¤u ekonomik hayat›n önemli ölçüde tahrip oldu¤unu gösteriyor. Sovyetler, Bulgaristan ve Yunanistan’dan göç ve mübadele yoluyla ülkeye gelen, bü37
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
yük bölümü pazara yönelik tar›m ve ticarette yetiflmifl müslüman
Türk muhacirler bu tahribat›n daha da büyümesini önlemifllerdir.
Savafl s›ras›nda ve sonras›nda, az›nl›klar›n b›rakt›¤› önemli ölçüde servet el de¤ifltirdi. Az›nl›klar›n b›rakt›klar› ifllere, mülklere ve
topraklara müslüman tüccar ve ifladamlar›ndan oluflan yerel eflraf ve
toprak sahipleri el koyuyorlard›. (Gerçi, Lozan Anlaflmas› hükümlerine göre bu mallar kamulaflt›r›l›p, ülkeye mübadele yoluyla gelen muhacirlere verilmesi gerekiyordu ve bir k›sm› böyle oldu.)
Bunlar›n bölüflümüne merkezi siyasi otorite, yani bürokrasi karar
veriyordu ve milli burjuvazinin politikalar›na ve milli mücadelede
tak›n›lan tavra uygun olarak bu duruma göz yumuluyordu. Yeni
devlette bürokrasi ile yerli tüccar s›n›f aras›ndaki bu ayr›lmaz ve
karfl›l›kl› ba¤›ml›l›¤a dayanan iliflkinin ilk biçimi bir anlamda, bu
terkedilmifl mülk ve iflyerlerinin yeniden temellükü s›ras›nda ortaya ç›km›flt›r.
Savafltan sonra, ekonomik temeli elinde bulunduran az›nl›klar›n
gitmesinden ve kalan az say›dakinin üzerinde de tam bir egemenlik kurulmas›ndan sonra, as›l olarak müslüman Türk burjuvazisinin ç›karlar›n› temsil eden bürokrasinin karfl›s›nda hedeflerine ilerlemede kendisine engel olabilecek ciddi bir s›n›fsal güç kalmam›flt›. Merkezi otoritenin, devletin vesayeti alt›nda zenginleflmesine
izin verilen ticaret burjuvazisi, bu dönemde bürokrasiyle hiçbir çat›flmaya girmedi. Bunun karfl›l›¤›nda da para kazanma ayr›cal›¤›n›
ald›. Yerli burjuvazi h›zla büyümesine karfl›, henüz siyasi alan› ve
bürokrasiyi do¤rudan belirleyecek biçimde rüfltünü ispatlamam›fl,
bu anlamda siyasi bir güç konumuna gelememiflti. Savafl öncesi dönemde gayrimüslim burjuvazisi yoluyla olgunlaflmaya bafllayan
burjuva kültür ve gelenekler de yok olmufl, yerli burjuvazi için tamamen yabanc› fleylerdi.
Bürokrasi ise, hayalindeki ekonomik ve sosyal anlamda bat›l›laflmay› gerçeklefltirebilmek, burjuva toplumu infla edebilmek için
üstyap› reformlar›na giriflti. Bu reformlar ayn› zamanda nesnel olarak kapitalist iliflkilerin geliflmesinin de önünü açacak nitelikteydi.
Bu dönemde, Ankara Hükümeti için iki ciddi geliflme ayn› anda
yafland›.
‹lki milli mücadelenin bafllad›¤› günlerde, ortak ç›karlar için ertelenen bürokrasi içindeki ciddi görüfl ayr›l›klar›n›n aç›ktan ortaya
ç›kmas› ve sert muhalefetlerin geliflmesiydi. Bürokrasi içinde,
“Devleti kurtarma” formülü etraf›nda gerçeklefltirilmifl olan konsensus, devletin kurtar›lmas› ve devam›n› da bir ölçüde garantiye
almas›yla bozulmaya bafllam›flt›. Bundan sonraki idare ve reformlar
konusunda ciddi çat›flmalar bafllam›flt›.
Di¤eri ise, Milli mücadele y›llar›nda destekleri al›nan ‹mparatorlu¤un bir vilayeti olan Kürdistan’daki Kürt afliretleriyle belli talepler etraf›nda yap›lan anlaflmalard›. ‹lk mecliste Kürdistan vekilleri
s›fat›yla kendi taleplerini dile getirmek için yer alm›fllard›. Savafl
sonras› Cumhuriyetin ilan›ndan sonra, bürokrasinin merkezi otoriteyi güçlü bir biçimde kurmas›n›n ard›ndan, tüm bunlar has›ralt›
edilerek Kürtlere karfl› inkarc› bir tutum tak›n›larak, yeni devletin
yap›flt›r›c› unsuru olarak kat› bir Türk milliyetçili¤i benimsendi.
Bu ayn› zamanda emperyalist güçlerin Kürdistan’› paylaflma politikalar›nda Türkiye’ye düflen pay ve rolle de ilgiliydi kuflkusuz. Taleplerinin gerçeklefltirilmesi bir yana, inkara u¤rayan Kürtler 1925
bafl›nda fieyh Sait önderli¤inde ayakland›lar. Ayaklanma kanl› bir
biçimde bast›r›ld›. Büyük bir katliam ve tehcir gerçeklefltirildi.
Ayn› y›l, as›l olarak Kürtlerin taleplerini bast›rmak amac›yla ve
dolay›s›yla kendi içinde ortaya ç›kan muhalefeti yok etmek için
Takrir-i Sükun Kanunu ç›kar›ld›, ‹stiklal Mahkemeleri kuruldu ve
s›k›yönetim ilan edildi.
Kürtlere yap›lanlar›n ard›ndan, en sa¤›ndan en soluna kadar, Milli mücadelede önemli roller üstlenmifl ama, Kemalist kesime girmemifl tüm kadrolar ve muhalefet katledilerek, sürülerek ve pasifize edilerek yok edildi. Tüm siyasi partiler ve kurumlarla birlikte
sendikalar da kapat›ld›. Muhalif yay›nlar susturuldu.
Kemalist kadrolar art›k devlet idaresinin tek ve muhalefetsiz sahibiydiler. Bu arada planlanan reformlar da kat› biçimler içerisinde
38
39
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
gerçeklefltiriliyordu. Örne¤in, fiapka Kanununa muhalefet nedeniyle 70 kifli as›lm›flt›.
Bat›l›laflma yönündeki reformlar›n gerçeklefltirilmesi konusunda,
önemli niceli¤ini eski ‹ttihatç› kadrolar›n oluflturdu¤u bürokrasinin tasfiye edilen kesiminin Kemalistlerle pek bir sorunu yoktu.
Bu onlar›n da en büyük hayaliydi. Hatta 1900’lü y›llar›n bafl›nda
hukuki ve idari alandaki reformlar, Cumhuriyet döneminden daha
az de¤ildi. 1908 Anayasas›’n›n parlamenter rejime katk›s›, Cumhuriyetin sa¤lad›¤›ndan çok daha fazlayd›. 1908, 1912 ve 1914’teki meclisler, etnik çeflitlilik gösteriyor ve temsil niteli¤ini tafl›yordu. Ayr›ca bu dönemdeki meclis çal›flmalar› mebuslar›n yetkinli¤i,
ciddiyeti ve kapsam› aç›s›ndan Cumhuriyet meclisine göre çok daha ilerideydi.
Reformlar›n h›z›, biçimi ve kapsam› konusunda Kemalist kadrolar, ülkede zaten süren emperyalizme yar› sömürge biçimde ba¤›ml› bir kapitalizmin geliflmesine yol açacak, emperyalizmin ve ülkede bu iliflkinin sürdürücülü¤üne talip yerli burjuvazinin taleplerine iliflkin dönüflümleri, –kendi ç›karlar›na uygun olarak da– daha
radikal ve otoriter bir biçimde gerçeklefltirmeye çal›flt›lar.
En önemli ve zor olan dönüflüm, padiflahl›¤›n ve halifeli¤in kald›r›lmas›yd›. Halifeli¤in kald›r›lmas›, özellikle Emperyalistlerin,
bar›fl görüflmelerindeki önemli taleplerinden biriydi. Müslüman
ülkelerin kendi aralar›nda paylaflt›r›larak, sömürgelefltirilmesi veya
sömürgelefltirilme giriflimleri için, bu ülkeleri dini bir himaye alt›nda tutacak, onlar› birlefltirebilecek bir kurumu istemiyorlard›.
Özellikle Abdülhamit’in dini restorasyonculu¤unun Arap vilayetleri de dahil halk aras›nda –bugün bile islami kesimlerde süren–
büyük destek bulmas› ve k›smi baflar› kazanmas›, emperyalist ülkeler için örnek bir deneyimdi.
Ayr›ca emperyalizmin ülkeye girmesiyle y›k›ma u¤rayan geleneksel s›n›flar ve kurulu düzen için islamiyet siyasi otoriteye ve
modernizme karfl› birlefltirici bir ideolojik unsur ifllevi görüyordu.
‹slamiyet, esas olarak içsel yap›s› itibariyle de devletsiz varolamaya-
ca¤›ndan hiç bir zaman devletten ba¤›ms›z olarak örgütlenmemiflti. Bunu keflfeden Osmanl› Padiflahlar› da müslüman ülkeleri kendi topraklar›na kat›p sömürgelefltirdikten sonra, bu durumu rahatça sürdürebilmek için hilafeti ‹stanbul’a tafl›y›p, kendilerini halife
yaparlarken, hanedanl›k son dönemler de dahil kendini hiçbir zaman ‘milli’ bir hanedan olarak göstermemiflti. Tüm ‹mparatorluk
halklar›n›n ortak kimli¤i müslümanl›kt›.
Kapitalizmi kendine yön seçmifl bir yönetici s›n›f için bu durum
hem nesnel olarak hem de öznel olarak kabul edilemezdi. Bunun
yerine duruma uygun laik-milliyetçi bir ideolojik çizgi konuldu.
Bu, flartlar gere¤i ancak otoriter bir tarzda, zorla gerçeklefltirilebilirdi. Ama bu otoriter laiklik, devletin, islamiyeti kendi kontrolü
ve denetimi alt›nda ve ç›karlar› do¤rultusunda baflka bir biçimde
üretmesine ve kullanmas›na engel de¤ildi elbette.
Öte yandan, devletin bu militan laikli¤i, o ana kadar toplumu bir
arada tutan ve oldukça sa¤lam olan dini ideolojinin geleneksel anlamda reddi anlam›na geliyordu. Bu durum toplum ve devlet aras›nda bir ayr›l›¤a yol açm›flt›. Ortaya ç›kan bu ayr›l›¤› doldurmak
için yeni bir ideoloji olarak milliyetçilik en önemli form oldu. Art›k herkes kendini, yeni ulus devletin ulusundan yani Türk kabul
edecekti. Bunun için bürokrasi her türlü geleneksel özgünlü¤ü ve
mahalli özelli¤i yok etmeye giriflti. Ulustan daha dar veya daha genifl birimler veya görüfller fliddetle karfl› karfl›ya kald›. Bütün reformlar›n baflvurdu¤u ideolojik örtü milliyetçilik oldu. Böylece
Kürtler de Türk yap›l›rken, az›nl›klar›n önemli bölümü de Türklefltirildi.
40
41
DÜNYA KR‹Z‹NE DO⁄RU KEMAL‹ST DEVLETÇ‹L‹K
Cumhuriyetin ilk y›llar›nda üst yap›da bu geliflmeler olurken, iktisadi yap› eski süreklili¤i üzerinden yeni dönüflümler yafl›yordu.
1925’te Frans›z-‹ngiliz ortakl›¤› olan Osmanl› Bankas› yenilenen
imtiyaz› ile para basma tekelini yine eline alm›flt›.
Savafl kay›plar› ve az›nl›klar›n kaçmas›yla, tar›msal iflgücünde
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
%20’ye varan önemli bir kay›p yaflanm›flt›. Bu kay›p bir ölçüde,
büyük bölümü ticari tar›mla u¤raflan vas›fl› 1 milyonun üzerindeki muhacirlerle giderilmiflti.
Bunun yan›nda art›k emperyalist sermaye ve yat›r›m ak›fl›n›n
önü de aç›lm›flt›. A¤›rl›kl› olarak arac›l›k rolü oynamas›na karfl›n,
‹mparatorluk döneminde oldukça güçlenmifl olan az›nl›klardan
oluflan komprador Osmanl› burjuvazisi, yabanc› sermaye aç›s›ndan
engelleyici bir rol oynuyordu. Az›nl›klar›n yerine geçen yerli ticaret burjuvazisi devlet deste¤iyle h›zla geliflmesine ra¤men, bu rolü
oynayabilecek güçte de¤ildi. 1920’lerden sonra yabanc› sermaye,
sadece ticari giriflimler yoluyla de¤il, bankalar arac›l›¤›yla ve sanayi yat›r›mlar›yla da do¤rudan ülkeye girdi. 1923-1929 aras›nda
bütün kredilerin dörtte üçünü yabanc› bankalar sa¤larken, sanayi
flirketlerine yap›lan yat›r›mlar içinde de yabanc› sermayenin pay›
Türklerin pay›n›n iki kat›yd›. Ayr›ca baz› yabanc› firmalar, devletten belli mallar› ithal etme ve iç pazarda satma tekelini alm›fllard›.
Yine bu y›llar aras›nda devlet himayesindeki ayr›cal›kl› konumlar›yla, Türk ticaret burjuvazisi de birikimini artt›r›yordu.
1929’a kadar süreç afla¤› yukar› bu minvalde devam etti. 1929
dünya krizi Türkiye Cumhuriyeti aç›s›ndan da hem siyasi hem ekonomik önemli de¤iflim ve dönüflümlere yol açt›.
1929’daki dünya krizi, tipik bir ihracat ekonomisi görünümündeki Türkiye ekonomisini de derinden etkiledi.
Türkiye’nin ihraç mallar›n›n fiyatlar› h›zla düfltü¤ünden, bir döviz krizi ortaya ç›km›flt›. Türk liras›n›n de¤erinin düflmesi borç yükünün artmas›na yol açt› ve ticaret sektöründe iflaslar yayg›nlaflt›.
Ticaretin merkezi olan ‹stanbul ve ‹zmir’de 1930 y›l›nda binden
fazla firma iflas etmiflti.
Bunun ilk etkilerinden biri ticaret kredisine ba¤l› olan pazara yönelik tar›m kesiminde hissedildi. Vergilerini ve borçlar›n› ödeyemeyen köylüler, topraklar›n› yok pahas›na elden ç›karmaya ve bir
k›sm› topraklar› gittikçe büyüyen toprak sahiplerinin çiftliklerinde ortakç›l›¤a bafllad›.
Bu dönem emperyalist ülkelerin girdi¤i krizden ötürü, krizin etkisindeki Türkiye için emperyalizmden görece ba¤›ms›zlafl›lmas›n›
sa¤lad›. Ticaret sermayesinin zay›flamas›, bürokrasinin etkinlik alan›n› daha da artt›rd›. O zamana kadar yabanc› sermayeli Osmanl›
Bankas›’n›n sürdürdü¤ü döviz ifllemlerini kontrol edip elinde toplamak için Hükümet taraf›ndan 1930’da Merkez Bankas› kuruldu.
42
43
SERMAYEN‹N YÖN DE⁄‹fi‹M‹, T‹CARETTEN SANAY‹YE
Ülkedeki krizin sorumlusu olarak Türk liras›na karfl› spekülasyon
yapan tüccarlar ve rezervlerini döviz olarak tutan yabanc› bankalar
görülüyordu. Yine 1930’da Milli ‹ktisat ve Tasarruf Cemiyeti’nin
kuruluflu al›nacak yeni önlemlerin yönelimini tespit etti. Bu cemiyetin amac› tasarrufu teflvik etmek, yerli mallar›n üretim ve tüketimini özendirerek ithal mallar›n tüketimini azaltmak ve ithal ikameci bir sanayiye geçifl yapmakt›. Bu dernek özel bir dernek olmas›na ra¤men, bütün mebuslar üye kaydedilmiflti. Art›k ülkenin yeni gözdeleri, c›l›z olan sanayi burjuvazisi ve buraya geçifl yapmas›
için desteklenen hükümetin yak›n oldu¤u ve yeterli birikime sahip
ticaret burjuvazisiydi. 1930’da gerçeklefltirilen Sanayi Kongresi ile
bu durum tescil edildi ve bunun üstyap›sal dönüflümleri için ipuçlar› ortaya ç›kt›. 1931 CHP Kurultay›, siyasal düzeni tek partili bir
rejim olarak tan›mlarken, “Türkiye Cumhuriyeti halk›n› ayr› ayr›
s›n›flardan mürekkep de¤il ve fakat ferdi ve içtimai hayat için iflbölümü itibari ile muhtelif mesai erbab›na ayr›lm›fl bir camia telakki
etmek esasl› prensiplerimizdendir” diyerek, “s›n›f mücadelesinin
yerini içtimai nizam ve tesanüt temin” etmeyi karar alt›na ald›. Ayr›ca d›fl ifllemlerin s›k› bir biçimde denetlenmesi ve sanayiin devletçi politikalarla korunmas› savunuluyordu.
Yar›-resmi banka konumundaki ‹fl Bankas›, kredileri, tüccarlardan, kay›r›lan sanayicilere kayd›rd›. ‹ç ticaret hadleri sanayi mallar› lehine de¤iflti¤inden hammaddelerin fiyatlar› düfltü. Ticaretteki
daralmayla iflas eden köylülü¤ün bir bölümü flehirlere göç etti¤inden, proleterleflme ve iflsizlik artt›. 1931’de nüfusu 800 bin olan ‹s-
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
tanbul’da 100 bin iflsiz vard›. Bu daha az ücret ve daha fazla sömürü demek oldu¤undan sanayi burjuvazisinin karlar›n› artt›rd›. Ücretleri daha da düflürme teflebbüsleri, bu dönemde iflçilerin direnifllerine ve grevlere yol açm›flt›. ‹flçilerin k›smen lehine bir ifl kanunu
haz›rlayan bakan istifaya zorlanm›fl ve tasar› iptal edilmiflti.
1932’de ‹stanbul’da bütün iflçilerin parmak izlerinin al›nmas› gibi
kararnameler ç›kar›ld›. 1934 ve 1938 aras›nda iflçilerin gerçek ücretleri %35 oran›nda geriledi.
Krizin hissedildi¤i 1927’de Teflvik-i Sanayi kanunu ç›kar›lm›flt›.
Bu kanunla asgari bir ölçe¤e ve teknolojiye sahip olan sanayiciler
(ki bunlar, genellikle ithalat› yap›lmayan mallar› üretmeye yönelik
büyücek ticaret burjuvalar›yd›), gümrük muafiyetlerinden, arazi
hibelerinden kamu ihalelerinde yabanc›lara karfl› kazanma garantilerinden faydalan›yorlard›. O an için çok önemli olmayan bu kanun, krizden sonra uygulamaya giriflilen politikalarla birleflince bu
kiflilere önemli bir avantaj sa¤lad› ve sanayi sermayesinde önemli
bir yo¤unlaflma yafland›. Örne¤in 1939’da firma bafl›na gayr›-safi
üretim 1932’nin 2.5 kat›na ulafl›rken, bunlar bütün sanayi iflçilerinin dörtte birine sahiptiler.
Sanayi hammaddesi ürünlerin desteklenmesine paralelolarak pazar için üretim yapan büyük toprak sahipleri de desteklenmeye baflland›. Traktör ithalat› için hazine yard›m›, Bu¤day Koruma Kanunu’nun ç›kar›lmas›, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin kuruluflu büyük
çiftçileri korumaya ve gelifltirmeye yarayan düzenlemelerdi.
Kriz y›llar›nda toplam yabanc› sermaye yat›r›mlar› gerilerken,
yabanc› sermayeli firmalar›n say›s› bankac›l›k ve ticaret sektöründe
azalm›fl, sanayi sektöründe ise artm›flt›r. D›fl ticaret, Fransa ve ‹ngiltere ile düflerken Almanya ile büyük ölçüde artm›flt›. 1931 ile
1936 aras›nda ihracatta ‹ngiltere’nin pay› %18’den %5’e, Fransa’n›n %12’den %3’e düflerken Almanya’n›n pay› %10’dan %51’e
yükseldi. ‹thalatta da benzer bir geliflme yafland›.
1929’dan itibaren demiryollar›, kibrit tekeli ve di¤er imtiyazlar
ile birlikte kamu hizmeti veren yabanc› flirketler sat›n al›narak mil-
lilefltirilmeye baflland›. Buradan büyük sonuçlar ç›karan o günün ve
bugünün ‘sol’cular›n es geçtikleri fley, devletlefltirmenin özellikle
emperyalistler taraf›ndan da istendi¤i ve bu konuda bask› bile yap›ld›¤›d›r. Birincisi bu sektörlerdeki karlar önemli ölçüde azalmakta ve emperyalistler zarar etmekteydiler. ‹kincisi bu devletlefltirmelerin karfl›l›klar› yine emperyalistler taraf›ndan belirleniyor, buradan elde ettikleri paray›, daha karl› sektörlere yat›r›yorlard›. Örnek
verilmesi gerekirse, devlet, yeni yapt›¤› demiryollar›n›n kilometresini 115 bin liraya mal ederken, oldukça eskimifl ve bir o kadar da
tamir bedeli gerektirecek demiryollar›n›n kilometresine kamulaflt›rma bedeli olarak 95 bin lira gibi yüksek bir rakam ödenmifltir.
Ard›ndan 1934’teki Birinci Befl Y›ll›k Kalk›nma Plan›’yla, ithal
ikameci bir sanayi için daralan ithal olanaklar›ndan ötürü zorluk
yaflayan özel sektör üretimine ucuz ara mallar üretmek amac›yla
devletin toplam 15 fabrika yapmas› planland› ve yap›ld›. Bunun ne
için yap›laca¤›, devlet sektörünün ne ifle yarayaca¤› ve yarad›¤›, Birinci Sanayi Plan› bölümünde aç›kça ifade edilmiflti: “Bu programa
hususi teflebbüs erbab› taraf›ndan tesisine imkan görülmeyen sanayi flubeleri ithal edilerek devlet veya milli müesseselerin teflebbüsü
olarak kurulmalar› düflünülmüfltür. Ancak bu ara sanayi, hususi teflebbüs ve sermaye erbab›na da çok genifl ve faideli endüstri imkanlar› bahfledecektir. Devlet teflebbüsü ile kurulacak ana demir sanayi hususi müteflebbislerin yeniden tesis edecekleri makine, tel, çivi, döküm boru, c›vata, vida, vesaire fabrikalar›na ve sanayie ucuz
ve kolay tedarik edilir yar› mamul emtia verecektir. Yeni bez dokuma sanayimiz, mevcut milli fabrikalar›m›z›n inkiflaflar›na bir pay
b›rakt›¤› gibi pamuk, ip ve halat,kadife, pelüfl, kordela, flerit, pasmanteri eflyas› ve pamuk örme sanayine de yeni faaliyet imkanlar›
bahfledecektir.”
Bu dönem yine sanayi ve banka sermayesinde önemli bir yo¤unlaflma yaflanm›flt›. 1932’den 1941’e kadar sanayi iflletmelerinin say›s›nda üçte birlik bir azalma olurken, iflletmelerdeki motor gücü
ve üretilen mallar›n de¤eri üç kat artm›flt›. 1939 y›l›nda en büyük
44
45
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
113 iflletme üretimin %73’ünden fazlas›n› sa¤l›yordu.
Bankac›l›kta ise ‹fl Bankas› ve Ziraat Bankas›’n›n denetledi¤i sermaye rezervleri, toplam›n %72’sini oluflturuyordu.
Bu dönemde, özel teflebbüsün sanayiye yönelik istihbarat›n› sa¤layan, sanayi burjuvazisine geçmesi gereken alanlar› kollayan ‹fl
Bankas›’n›n ifllevine de¤inmekte özel yarar var. ‹fl bankas›, Cumhuriyetin ‹ktisat Vekili eski bir sivil ‹ttihatç› olan Celal Bayar taraf›ndan, yerli burjuvaziye devlet kredilerinin aktar›lmas› amac›yla kurulmufltu. 1929 kriziyle birlikte önemi ve ifllevi ola¤anüstü artt›.
1930’da milli bankalar›n ülke sanayii içindeki bütün ifltiraklerinin
%50’si ‹fl Bankas›’na aitti. 1937’de milli bankalardaki toplam mevduat›n %40’›n› elinde tutuyordu. Bu dönemde sanayi burjuvazisi
ile bürokrasi aras›nda iliflkiyi sa¤l›yordu. 13 Yönetim Kurulu üyesinin tamam› milletvekiliydi. Burjuvazi bu bankay›, bürokrasi ile
yap›lacak pazarl›klarda ifllevli bir kurum olarak da kullan›yorlard›.
Bu bir anlam›yla rüflvetti tabii ki. ‹fl Bankas›’n›n ifltiraki olan bütün flirketlerin yönetim kurulu üyeleri aras›nda yüksek bürokratlar
ve milletvekilleri vard›. Bürokratlar›n yönetimlerinde yer almad›¤›
büyük bir sanayi kuruluflu yok gibiydi. 1931- 1940 aras›nda kurulan flirketlerin %74.2’sinin kurucular› bürokratlard›.
Böylece bürokrasi ve sanayi burjuvazisi ele ele vermifllerdi. Bu
burjuvazinin serveti ve birikimleri h›zla artarken, bürokrasi de siyasi gücünü ve etkinli¤ini artt›r›yordu. Bu dönem, sermaye s›n›f›yla devlet ‘s›n›f›’ aras›ndaki uyumlu yaflam›n en flaflaal› günleri oldu.
Dünyada kriz sürerken, emperyalist ülke kapitalist s›n›flar› ölüm
kal›m savafl› verirken, yine bu yüzden emperyalizmle ba¤›ml›l›k ve
sömürü iliflkilerinin zay›flad›¤› bu dönemde, Türkiye’deki sanayi
sermayesi önemli art›fllar kaydediyordu.
Bu ekonomik ve siyasal tablo içerisinde 1930’lu y›llar, hala çok
c›l›z da olsa geliflmeye bafllayan iflçi s›n›f› ve küçük köylülük üzerindeki bask›lar›n da yo¤unlaflt›¤› dönem oldu. ‹talyan faflizminden
ödünç al›nan yasalarla, iflçiler ve emekçiler üzerinde büyük bir bask› kuruldu.
Dünya krizi döneminde Türkiye’nin Almanya ile ticari iliflkileri
artmaya bafllam›flt›. Bu siyasal olarak da bürokrasi ve sermaye s›n›f› aç›s›ndan Almanya’ya sempatinin artmas›n› sa¤lam›flt›. Bu o dönem uygulanan milli iktisat politikalar›na, milliyetçili¤e ve tek
parti yönetimine de denk düflüyordu.
46
47
SAVAfi VE SANAY‹ BURJUVAZ‹S‹N‹N PALAZLANMASI
1933’ten sonra Faflist Almanya’n›n iktisadi planlar›, çökmüfl olan
uluslararas› pazar›n yerine takas ve kliringe dayal› ikili anlaflmalar›
koymaya çal›fl›yordu. Bu Türkiye’nin de ifline geliyordu. Savafltan
hemen önce Türkiye’nin d›fl ticaretinde Almanya’n›n pay› %50 civar›ndayd›. Bu ikinci emperyalist savafl s›ras›nda da az çok devam
etti. Fakat buna ra¤men, Türkiye savaflta tarafs›zl›¤›n› ilan etmifl ve
bunu politik alanda baflar›yla uygulam›flt›. Türk bürokrasisinin d›fl
politikadaki dengecili¤inin geleneksel ve baflar›l› bir geçmifli vard›.
Bu yüzden ‹ngiltere ve Amerika Türkiye’nin ihraç mallar›n› yüksek fiyatlardan al›yorlard›.
Savafl döneminde, iflçi s›n›f› daha da a¤›r bask›lara maruz kal›rken, ürettikleri ürünün bir bölümüne ve çift hayvanlar›na el konmas›, üretilen ürüne yeni vergiler ve seferberlik sonucu köylülük
yeni bir y›k›ma u¤ruyordu. Bu durum daha sonraki y›llarda kendini aç›ktan gösterecek köylülerin CHP’den geleneksel uzaklaflmas›n› aç›klayan önemli bir etmendir.
Dünyada yaflanan savafl nedeniyle savafl ekonomisinin uygulanmas› sonucu, Türkiye savafl s›ras›nda emperyalist ülkelerin ihtiyaçlar›n›n artmas›na binaen, ihracat fazlas› vererek rezervlerini artt›rd›. Bu durum, zaten azalm›fl olan yerli üretimin daha da az bir bölümünün ülke içinde tüketilmesine yönelik, 1939 ile 1945 aras›nda %350’ye varan tipik bir savafl dönemi enflasyonunun yaflanmas›na neden oldu.
Savafl dönemi, sanayi sermayesinin kazançlar›n› artt›r›rken, ondan daha fazla ticaret sermayesi karl› ç›k›yordu. Büyük mebla¤lar
tutan devletin savafl ihtiyac› ihalelerinden, karaborsa, vurgunlar ve
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
ticari spekülasyondan büyük paralar kazan›yorlard›. Bürokrasi bu
duruma müdahale edebilecek araçlara sahip de¤ildi. Birikimin baflka ellerde de yo¤unlaflmas›, görece fakirleflen bürokratlar›n bir kesimiyle, vurgun imkanlar› pek olmayan ve art›k oldukça geliflmifl
olan sanayi sermayesini rahats›z etmiflti. Genel k›tl›k ve yoksulluk,
hükümet aleyhtarl›¤›na dönüfltürüldü. Hükümet de hemen çözüm
gelifltirdi. Say›lar› epey azalm›fl da olsa, güvenlikleri o zamana kadar Lozan anlaflmas›yla sa¤lama al›nm›fl ve ‹stanbul’da yo¤unlaflan
gayrimüslim ticaret burjuvazisine cephe al›nd›. Bunlar 1930’lardan
sonra ekonominin seyri nedeniyle ‹stanbul çevresinde özellikle dokuma alan›nda önemli sanayi yat›r›mlar›na da giriflmifllerdi. Bütün
tüccarlar gibi bunlar da savafl döneminde kazançlar›n› daha da artt›rm›fllard›.
Tam da savafl döneminde, flovenizmin ve milliyetçili¤in en hassas
oldu¤u dönemde, kitleleri az›nl›k aleyhtar› duygularla k›flk›rtmak
ve bunu iktisadi adalet talepleriyle birlefltirmek hükümet için kolay bir çözüm oldu.
1942’de Varl›k Vergisi Kanunu ç›kar›ld›. Varl›k vergisinin %70’i
‹stanbul’dan elde edildi ve toplanan verginin yine %70’ine yak›n›n› say›lar› çok az olan gayrimüslimler ve yabanc›lar ödedi. Gayrimüslimlere uygulanan vergi oran› müslümanlara uygulanan›n 10
kat›yd›. Gayrimüslim ifladamlar›n›n büyük ço¤unlu¤u ifllerini ve
mülklerini yok pahas›na satmak zorunda kald›lar. Bu birikimler
devlete önemli bir gelir aktaran bürokrasiye ve art›k ticareti de ele
geçirmeye bafllayan sanayi burjuvazisine önemli kazançlar sa¤lad›.
Buna ra¤men, savafl sonras› bu kanunun sürmesinin yaratt›¤› ideolojik ve iktisadi etki, sanayi burjuvazisi ile bürokrasinin aras›nda
ciddi gerilimler do¤urdu.
ABD’N‹N SAHNEYE ÇIKIfiI
Art›k savafl›n sonucu belli oldu¤undan, biraz geç kalm›fl olarak
1945 fiubat’›nda Türkiye Mi¤fer devletlerine savafl ilan etti.
Galip güçler aras›nda, Sovyetler Birli¤i ve bafl›n› ABD’nin çekti-
¤i emperyalist kamp aras›nda so¤uk savafl y›llar› bafll›yordu.
Hükümet, bir muhalefet partisine ihtiyaç oldu¤unu ve 1946’da
seçimlerin yap›laca¤›n› ilan etti. Bunun as›l olarak iki nedeni vard›.
‹lki, jeopolitik konumundan ötürü de Türkiye üzerinde ekonomik ve as›l olarak da siyasi olarak hegemonyas›n› oluflturmaya giriflen savafltan en büyük emperyalist güç olarak ç›kan ABD, komflu
Sovyet ‘tehdidine’ karfl› Türkiye’ye iktisadi ve askeri yard›m yapmaya karar vermiflti. Yeni dönem uyar›nca, “hür dünya” olarak,
devletçilik ve tek parti uygulamalar›na karfl› talepleri vard›.
Di¤eri ise, art›k sanayi burjuvazisi, özellikle savafl sonuna do¤ru,
büyük bir birikime ulaflm›flt› ve devletçi politikalara karfl›, bürokrasi ile aras›na mesafe koymaya bafllam›flt›. Çok aç›k karfl› konmasa
da art›k vesayet istenmiyordu. 10 Eylül 1946 tarihli Akflam gazetesinde savafl y›llar›nda Türkiye’de 2 bin milyoner ailenin do¤du¤u yaz›yordu. Yine o dönemin ‹stanbul Ticaret ve Sanayi Odas›
Bülteni, ifladamlar›n›n %300 ile %1000 oran›nda kar etti¤ini aç›kl›yordu. Böyle bir durumda, burjuvazi varolmas› için kaç›n›lmaz
olan emperyalizmle iflbirli¤ini do¤rudan kurmak istiyordu.
‹ktidar kendi gücüne çok güvendi¤inden, ekonominin iflleyifline
yeterince vak›f olmaman›n getirdi¤i, burjuvazinin tavr›na iliflkin
hesap hatas›ndan bu talepleri hemen kabul etmiflti. Onlar›n bekledi¤i, devletçilikten biraz vazgeçip, ekonomiye biraz özerklik kazand›r›p, sistemin esas olarak ayn› kalmas›yd›.
1946 seçimleri, öncesi ve sonras›yla iktidar için büyük bir hayal
k›r›kl›¤› yaratt›. Muhalefet partisi olan DP k›sa bir örgütlenme dönemine karfl›n büyük bir güce eriflmiflti. Seçimler sonucu çeflitli hilelerle CHP içindeki merkezi bürokrasi yerini korudu. Seçim hileleri sonucu mecliste küçük bir grup olan muhalefet, büyük güce sahip oldu¤unu ispat etti.
Bu durum karfl›s›nda hükümet belli tavizkar politikalar gelifltirdi. Yeni ekonomi politikalar› Amerikal› uzmanlara haz›rlat›ld›.
Din alan›nda eski militan laiklikten tavizler verildi. Ama bunlar›n
48
49
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
hiçbiri yetmedi ve yeni bir siyasi çözümün gereklili¤i kaç›n›lmazd›.
1950 seçimleri siyasi bir dönüm noktas› oldu. Bürokrasi ve siyasetçi birbirinden ayr›ld›. Siyaset seçkinlerin ifli olmaktan ç›kar›ld›.
Siyaset s›n›flar›n do¤rudan temsilcileri ve talepleri etraf›nda örgütlenmeye bafllad›.
DP muhalefetinin iki temel sav› vard›. Biri devlet müdahalesi
karfl›s›nda pazar› savunan iktisadi özgürlük, di¤eri de toplumsal taban bulabilmek ve merkezin ideolojik-siyasi hegemonyas›n› k›rabilmek için, mahalli gelenekleri savunan, zorla bask› alt›na al›nm›fl
dinin özgürlü¤üydü.
Burjuva platformunu oluflturan DP, kitlelere kontrol alt›ndaki fiyatlardan, ezici vergilerden, ürüne el koyan jandarmadan, devlet
korkusundan kurtulmay› vaat ediyordu.
1950’de 20 milyon olan nüfusun %80’i köylüydü ve bunlar›n
büyük ço¤unlu¤u y›k›ma u¤rayan küçük üreticiydi. fiehirlerde ise
en yayg›n alan kendi ad›na serbest çal›flmayd›. Sanayide bile iflçilerin %37’si ya kendi ifllerinde ya da aile flirketlerinde çal›fl›yorlard›.
‹flverenler için çal›flan ücretli iflçilerin say›s› 400 bin civar›ndayd›.
Bu nüfus yap›s›nda, görüldü¤ü gibi ço¤unluk, basit pazar fikrine
ba¤lanmaya uygun küçük üreticilerden olufluyordu.
Büyük ço¤unluk, sadece kendisine zulmeden bürokrasiden kurtulmak için de¤il, iktisadi kalk›nmadan ve kiflisel zenginleflmeden
de ‘özgürce’ faydalanmak istiyordu.
Savafl sonras› dünyan›n yeni hakimi ABD sermayesi ABD hükümeti eliyle, Avrupa için bir kalk›nma program› gelifltirmiflti. Türkiye de 1957’de bu programa dahil edildi. Bu flekilde “hür dünya”n›n bir parças› haline getirilen Türkiye’ye, askeri ve liberalleflme biçiminde iktisadi ba¤›ml›l›k karfl›l›¤›nda hibe ve yard›m yap›lacakt›. 1946 ile 1950 aras›nda Türkiye’ye giren ABD fonlar›,
GSMH’n›n %3’üydü ve bu ithalat›n %270 artmas›na yol açm›flt›.
En büyük art›fl tar›m makinelerindeydi. Bu Amerikal› uzmanlar›n
planlar›n›n bir sonucuydu. Türkiye ekonomisi, emperyalizmin ya-
r›-sömürgesi iliflkisini, tar›ma ve tar›ma dayal› bir sanayi üzerinden
sürdürmeliydi. Ayr›ca hükümetten, kamu kaynaklar›n› karayollar›na ve di¤er altyap› projelerine tahsis etmesi isteniyordu.
Yeni ekonomi reçetesi, bütün toplumsal kesimlerle birlikte, yoksulluk içinde k›vranan küçük üreticilerin de refah›n›n yükseltilerek
pazara yani kapitalizme aktif kat›l›mlar›n›n sa¤lanmas›n› öngörüyordu. Bu köylülerin de istemlerine tekabül ediyordu.
Bu yolla ekonominin desantralizasyonu, savafl s›ras›ndaki enflasyonun sa¤lad›¤› itici güçten yararlanan pazara daha çok aç›lm›fl
bölgelerdeki kasaba tüccarlar› ile büyük çiftçilerin özlemlerine de
denk düfltü.
Amerikan yard›mlar›, pazar sorunlar› içinde olan ABD ekonomisinin ihraç etti¤i yol yap›m makineleri ve 15 bin traktör al›m›yla
ABD ekonomisine geri dönüyordu. Ulafl›m pazara girifli kolaylaflt›rd›, tar›m makineleriyle yeni topraklar tar›ma aç›larak üretim
h›zla artt›r›ld›.
50
51
YEN‹ DÖNEM: ÇOKPART‹L‹L‹K; YEN‹ SEÇ‹M: DP
Amerikan reçeteleri, art›k emperyalizmle do¤rudan ve daha karl› bir iliflki gelifltirecek olan burjuvazi önderli¤inde, etkinlikleri oldukça artan büyük toprak sahiplerinin, orta ve küçük üreticilerin
özlemleri birbirleriyle çak›fl›yordu. Bu durum ekonomik alanda
Demokrat Parti’ye önemli bir toplumsal destek sa¤l›yordu.
Di¤er yandan DP, ideolojik alanda da dine özgürlük slogan› ile
önemli bir oy ve kitle deste¤i olan köylülü¤ü, küçük-burjuvaziyi
yan›na çekiyordu.
Kemalizmin laisizmi asl›nda baflar›l› olmam›flt›. Hem islam›n
kendi içsel yap›s› itibariyle toplumsal yaflam› siyasi yap›dan ay›rmak mümkün olmad›¤›ndan, hem de zaten böyle bir sosyo-ekonomik yap›ya sahip olunmad›¤›ndan otoriter ve militan bir laisizm
geliflmiflti. Laikli¤in genel anlam› din ile devlet ifllerinin birbirinden ayr›lmas› iken, bu Türkiye’de dini hayat›n bürokratlarca ve bürokratik düzenlemelerle, yani devlet taraf›ndan s›k› bir biçimde
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
kontrol alt›nda tutulmas› olarak gerçekleflmiflti. Bu nedenle, bask›lar karfl›s›nda, sürekli geleneklerine ve dine sar›lan kitleler, hep irtica etiketiyle cezaland›r›ld› ve korkutuldu.
DP’nin elindeki bu güçlü ideolojik silaha karfl›, CHP’li bürokratlar, yeni din okullar› açarak, ilkö¤retime din dersi koyarak ve türbelerin ziyaret edilmesi yasa¤›n› kald›rarak yan›t vermeye kalk›flt›larsa da halk üzerindeki uzun y›llar›n birikimini kald›rmaya yetmedi.
1950 seçimlerini çeflitli hilelere ra¤men kazanan DP iktidar›,
dünya konjonktürünü de arkas›na alan burjuvazinin kazand›¤› bir
muharebeydi. Bürokrasinin vesayeti alt›nda geliflmekten ötürü siyasal alan› do¤rudan belirleyemeyen bir burjuva s›n›fa dayanan kapitalizmden, rüfltünü ispat etmifl, pazara çok daha sa¤lam bir biçimde ba¤lanm›fl burjuva kapitalizmine geçiliyordu.
Bu temelde iflbirlikçi tekelci burjuvazinin ortaya ç›kmas› do¤rultusunda burjuvazinin ayr›flma süreci gelifliyor, s›n›f iktidar›n›n bir
parças› olan siyasi iktidar olarak da devlet iktidar›, oligarflinin oluflum süreciyle yeniden biçimleniyordu.
Cumhuriyet’in kurulufl y›llar›nda siyasi iktidar, bürokrasi ile
müslüman ticaret burjuvazisi aras›ndaki iliflkiye dayan›yordu. Bu
ittifak içerisinde, burjuva toplumun kurucusu, bu anlamda da burjuvazinin temsilcisi olsa da hem Osmanl›dan devral›nan miras ve
hem de bu burjuvazinin zay›f olmas› nedeniyle siyasetin oluflturulmas›nda bürokrasi hakim konumdayd›. Yine Osmanl›dan geldi¤i
biçimiyle, küçük üreticilik olarak köylülü¤ün yayg›n oluflu ve bunlar›n pazarla iliflkisinin do¤rudan tüccarlar eliyle kurulmas›, büyük
toprak sahiplerinin iktisadi ve siyasi bir güç olarak ortaya ç›kmas›n› engelliyordu. Bu durum da, egemen ittifaka, toprak a¤al›¤›n›n
önemli bir muhalefetiyle karfl›laflmadan sanayileflme politikas› olana¤› vermiflti.
Osmanl›dan geldi¤i gibi Türkiye’nin de hakim olarak küçük
üretime dayal› bir tar›m toplumu olarak ortaya ç›k›fl›, Türkiye’nin
sürecinde iktisadi ve siyasi gelifliminin özgünlü¤ünü önemli ölçü-
de belirlemifltir. Kürdistan d›flar›da b›rak›ld›¤›nda, topra¤›n eflitsiz
da¤›l›m› ve büyük toprak sahipli¤i hep varolsa da, siyasi ve hukuki çerçevenin uygunlu¤u ve tar›ma aç›labilir bofl topraklar›n bollu¤u köylülü¤ün büyük ölçekte varl›¤›n› koruyabilmesini sa¤lam›flt›r.
1929 dünya krizi s›ras›nda gelirlerin afl›r› azalmas›na karfl›n vergilerin afl›r› art›fl› nedeniyle yoksul, küçük köylülerin topraklar›n›
ve ifl araçlar›n› elden ç›kar›p, özellikle ortakç›l›k ve kirac›l›k biçiminde ve ayr›ca tabii ki tefecilik yoluyla toprak sahiplerine ba¤›ml›l›klar›n›n artt›¤› bir dönem yafland›. Bu dönem toprak sahiplerinin geliflimleri sanayileflme sonras› ve ona ba¤l› oldu¤undan, siyasi
iktidara kat›l›mlar› çok k›smi olarak gerçekleflti. Ama hala önemli
bir köylü kitlesi geçimlik üretime geri dönüp kendi topra¤›n› ifllemeye devam etti.
Savafl sonras›, Amerikan politikalar›n›n belirleyicili¤i ve traktör
say›s›ndaki önemli art›fl, tar›m›n önemini artt›rd›. 1946-1950 aras› 1200’den 43000’e ç›kan traktörlerin ve yeni teknolojinin çok büyük bölümü do¤al olarak büyük toprak sahipleri taraf›ndan kullan›lmaya bafllan›nca ortakç›l›k ve kirac›l›k konumlar› kalkanlar, h›zla mülksüzleflmediler, yeni topraklar› tar›ma açt›lar. ‹flgal edilen
devlet topraklar›yla bafl edemeyen hükümet, Çiftçiyi Toprakland›rma Kanunu ç›kararak 400 bini aflk›n aileye 3 milyon hektar›n üzerinde toprak da¤›tarak tapuland›rd›.
Büyük toprak sahiplerinin elindeki topraklarda tar›m kapitalizmi gelifliyordu, Türkiye’nin neredeyse hiç bir yerinde, topraklar›n›
büyütseler de büyük toprak sahipleri, köyleri ve köy topraklar›n›
ele geçiremedi. Aksine hakim e¤ilim köylü mülkiyetinin genifllemesiydi. Sahiplerinin iflledi¤i ‘iflletme’ say›s› 1950’de 2.3 milyonken, 1952’de 2.5, 1961’de 3.1 milyona ulaflm›flt›. Topraks›z köylü
ailelerinin oran› ise 1950’de %16 iken 1960’ta %10’a düflmüfltü.
Köylüler, karayolu a¤›n›n h›zla genifllemesi nedeniyle de küçük
meta üreticileri olarak kapitalist pazarla h›zla bütünlefliyorlard›.
Tar›m söz konusu oldu¤unda Çukurova’n›n özgünlü¤ünü belirt-
52
53
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
mek gerekir. Bugün bir avuç olan Türkiye tekelci sermayesinin ço¤unlu¤unun birikimlerini sa¤lad›¤› yer ve zaman 1950’li y›llar›n
Çukurova’s›d›r. Pamu¤un dünya ekonomisinde çok önemli oldu¤u
19. yüzy›l›n sonu ve 20. yüzy›l›n bafllar›nda Ermeniler buralarda ticari amaçl› pamuk tar›m›n› gelifltirmifllerdi, Ermeni tehcirinden
sonra, buralar büyük toprak sahiplerinin eline geçmiflti. Ayr›ca bir
dönem sonra buralarda çitleme, di¤er bölgelerde görülmeyecek büyüklükte yayg›nd›. 1950’lerde pamuk yine büyük önem kazanm›flt›. Pamuk tar›m›nda sadece mevsimlik iflçiye ihtiyaç duyuldu¤undan, çitleme bol kazanç sa¤lad› ve tek bir hasatla bile büyük servetler kazan›ld›. 1950’lerde Adana’n›n nüfusu iki kat artm›fl, kentin
sembolü Cadillac’lar olmufltu. Çok k›sa bir dönemde önemli birikim sahibi olanlardan bir k›sm› pamukçuluktan, ç›rç›r fabrikalar›na, iplik sanayiine ve tekstilcili¤e geçtiler. Türkiye ekonomisine biçilen rol sayesinde de geliflimlerini uzun sürede de en fazla artt›ran
az say›da aile oldular.
1950-1960 dönemindeki sanayi yat›r›m projelerinin ço¤unu,
Amerikan finans kurumlar›n›n ve Dünya Bankas›’n›n giriflimiyle
kurulan Türkiye S›nai ve Kalk›nma Bankas› finanse ediyordu.
Türk sanayii, art›k emperyalist dünya ekonomisinde kendisine biçilen role göre do¤rudan denetleniyordu.
1955’ten sonra talebin ve dünya fiyatlar›n›n düflmesiyle, tar›msal
üretim ve ihracat %15, kifli bafl›na gelir ise %11 azalm›flt›. Bu
ABD’den daha çok borç, ABD’ye özellikle de siyasi olarak daha çok
ba¤›ml›l›k demekti. So¤uk savafl flartlar›nda Sovyetler Birli¤i’ne
karfl› ileri karakol rolünü daha çok benimseyen TC, önce Kore’ye
asker yollad›, ard›ndan NATO’ya kat›larak, ABD’ye askeri üsler
tahsis etti.
‹hracat azald›¤›ndan ve al›nan borçlar›n gittikçe daha büyük bölümü borçlar› geri ödemeye ayr›ld›¤›ndan, ithalat da 1952’ye göre
1956’da %30 azald›.
‹thalat üzerine k›s›tlamalarla, ithal ikameci sanayi h›zla büyüyerek karlar›n› hiç bir engellemeyle karfl›laflmadan diledi¤ince artt›r-
d›. Bu k›sa dönemde, sanayiin milli gelirdeki pay› %10’dan
%16’ya yükselirken, tar›m›n pay› %49’dan %43’e gerilemiflti.
fiehirlerde, h›zla geliflen hizmet sektörü ve sanayi ile 1951-1953
aras›nda %23 aras›nda büyüyen inflaat sektörü, önemli bir istihdam
alan› yaratt›. Bu da flehirlere önemli bir göç dalgas› yaratt›.
1950’lerin ortas›nda 10’dan fazla iflçi çal›flt›ran fabrikalardaki iflçi
say›s› 163 binden 324 bine yükseldi. 1950-1960 aras›nda en büyük dört flehrin oran› %75 artt›. Gecekondulaflma yay›ld›.
fiehirlere do¤ru olan bu yo¤un göç, mülksüzleflme sonucu olmam›flt›. Sanayi ve hizmet sektöründe istihdam›n k›sa bir sürede büyük ölçüde artmas›, kolayca ifl bulunabilmesi, ek kazanç olarak görülüyordu ve köylüler aileden bir veya bir kaç›n› flehre yolluyorlard›. Bunlar›n toprakla ba¤lar› kopmuyor, hasat zamanlar› köye dönüyorlard›. Bu durum Türkiye iflçi s›n›f›n›n da bugüne kadar gelen
süredeki niteli¤ini anlatmaktad›r.
54
55
1960 DARBES‹N‹N TAfiLARI DÖfiEN‹YOR
Ekonominin büyük bir borç yükü alt›na girmesine, kaynaklar›n
daralmas›na ra¤men, DP iktidar› oy potansiyelini oluflturan tar›m
kesimini, köylülü¤ü gözard› edemiyordu. Burjuvazinin, popülist
politika flikayetleri ilk o zaman bafllad›. DP iktidar› tar›m kredilerinin, fiyat destekleme programlar›n›n, kamu yat›r›mlar›n›n artt›r›lmas›n› içeren enflasyonist bir finans politikas› izliyordu. Bu da
para bas›lmas› yoluyla Merkez Bankas›’nca karfl›lan›yordu.
DP iktidar›nda kalk›nmac›l›k ve dizginlenmemifl pazar ekonomisi kurallar›, buna uygun bir küçük burjuvazinin yayg›n oldu¤u
toplumda f›rsatç›l›k, zorbal›k ve tipik bir “Vahfli bat›” zihniyeti hakim oluyordu. Devletin, iktisadi özgürlük ad›na geçmifl dönemden
iflgal etti¤i alanlardan geri çekilmesi tehlikeli boflluklar yaratmaya
bafllam›flt›.
1950’lerin sonuna do¤ru sanayi burjuvazisi, enflayonist büyüme
yoluyla ve emperyalizmle iflbirli¤i içinde ciddi bir birikim sahibi
olmufltu. Bafl› bozuk bir pazar ekonomisi, toplumsal tehlikeler ve
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
kendine akacak kaynaklar›n popülist politikalarla heba edilmesi,
sanayi burjuvazisinin gözünde DP iktidar›n›, küçük-burjuvazinin
temsilcisi durumuna sokmufltu. ‹stedikleri, elde ettikleri avantaj
nedeniyle bundan sonra birikim sürecinin devlet denetiminde kendi lehlerine sürdürülmesiydi.
ABD ve OECD Türk masas› da, içerdeki iflbirlikçileri gibibu politikalardan rahats›zl›klar›n› dile getiriyorlard›. Yard›m›n devam
ettirilmesi karfl›l›¤›nda DP hükümetine 1959’da (daha sonraki
IMF paketlerinin öncüsü say›labilecek) bir istikrar program› kabul
ettirdiler. Burada, Menderes’in devletçili¤e özgü sayarak hep elefltirdi¤i planlama talep ediliyordu. Menderes istemeye istemeye olsa da bir planlama komisyonu kurmak zorunda kald›. Ama bu durum da sanayi burjuvazisinin güvenini tazelemeye yetmedi.
1950’lerin ikinci yar›s›ndan sonra sanayi burjuvazisi kendi politikalar› için do¤rudan politik alana müdahale etmifl ve Hürriyet
Partisi kurulmufltu. DP’den kopan genç, e¤itimli ve teknokratlardan oluflan bu parti, siyasal alanda cisminden daha büyük bir etki
yapm›flt›. Bu parti daha sonra CHP’ye kat›ld› ve bu seçkin kadrolar CHP içerisinde önemli organlara gelerek CHP’nin yeni program›n›n oluflturulmas›nda da belirleyici oldular. Toplumsal hegemonyas›n› daha oluflturamam›fl olan sanayi burjuvazisi bu yolla, yönünü özellikle askeri bürokrasi içinde hala önemli bir etkisi olan
Milli fief ‹smet ‹nönü önderli¤indeki CHP’ye çevirmiflti. Ç›karlar›,
yoksullaflma olarak DP iktidar› s›ras›nda önemli ölçüde zedelenen
sivil asker bürokrasi, subaylara çantas›n› tafl›tan Menderes’in DP’si
taraf›ndan iyice h›rpalanan ordu mesaj› alm›flt›. Ç›karlar› çak›flan
sivil-asker bürokrasi, sanayi burjuvazisi ve emperyalizmdi. 27 May›s 1960’› kaç›n›lmaz k›l›yordu.
‹flbirlikçi sanayi burjuvazisinin reorganizasyon projesi, planlamac› Kemalist bürokrasinin belli bir kesiminin ve bir ölçüde ayd›nlar›n özlemlerine denk düflerken, bu dönemde yoksullaflm›fl ama siyaset sahnesinde yerini almam›fl c›l›z iflçi s›n›f›n›n k›sa ve k›smen
orta vadeli ç›karlar›na da uygun gözüküyordu. 27 May›s 1960,
bunlar›n yaratt›¤› bir yan›lsamayla, sol için yan›lt›c› de¤erlendirmelere konu olmufltur. 1961 Anayasas› ile gerçeklefltirilen dönüflümler, emperyalizmin ve iflbirlikçi burjuvazinin ç›karlar› do¤rultusunda çat›flmal› da olsa yar›-sömürge bir ülkede burjuva devletin
ve burjuva siyasal yap›n›n gerçekçi bir anayasal çerçevesini de oluflturuyordu.
Yabanc› sermaye faaliyetine izin verilmesiyle, darbeden sonraki
bir sene içinde, önemli miktarda yabanc› sermaye, kredi, yard›m ve
do¤rudan yat›r›m olarak geldi. Örne¤in ABD 1960’›n sadece
A¤ustos ay›nda ba¤›fl olarak –tabii, ithal edilen sanayi mallar›n›n
karfl›l›¤› olarak kendisine dönmek üzere– 34 milyon dolar verdi.
Yabanc› Sermaye Yat›r›m›n› Teflvik ve ‹nceleme Komisyonu’nun
faaliyete geçifliyle h›zlanan yabanc› sermaye girifli, bunlarla zaten
varolan iflbirli¤ini daha fazla gelifltirme ve dönüfltürme imkan›na
sahip sanayi burjuvazisinin irileriiçin de tekelleflme imkan›n›n yolunu açt›lar.
1960 darbesini gerçeklefltiren ordu da bir iç bütünlü¤e sahip de¤ildi. De¤iflik siyasal görüfllere sahip olan, devletçi veya orta s›n›f›n
ç›karlar›na yak›n 14 MBK üyesi tasfiye edildi. Bunlar›n içinde
Türkefl ve daha sonra T‹P milletvekili olan Muzaffer Karan da vard›.
ABD, darbecilere, orduyu yeniden yap›land›ran bir proje sundu.
Yokluk içinde yaflayan çok say›da subay yerine varl›k içinde az say›da subaydan oluflan bir komuta kademesi öneriliyordu. K›sa sürede 235 general ve 5 bin subay emekli edildi. ABD’nin somut katk›larla da sundu¤u bu proje, so¤uk savafl döneminde hem SSCB’nin
komflusu olan hem de önemli bir jeopolitik bölgede bulunan istikrars›z bir ülke subaylar›n›n, sadece devlet dolay›m›ndan bürokratlar olarak de¤il, yaflam tarzlar› ve bunun yarataca¤› bilinç olarak da
kapitalizme entegre edilmesine dayan›yordu. Bu amaçla 1961’de
kurulan OYAK, ordu mensuplar›na çok ucuz hizmet ve mal sunarken, h›zla yerli ve yabanc› sermaye ile ortakl›klar kurarak üst kademe subaylar›n›n ve ailelerinin, –aile fertleri ve emekliliklerinde
56
57
OSMANLIDAN CUMHUR‹YETE
KURTULUfi
kendileri olarak bu flirketlerin yönetim kurulu üyelikleri vas›tas›yla– ‘refahlar›n›’ h›zl›ca artt›rd›.
K›sacas› 1960 sonras› süreç, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yaflam›nda, yapt›klar› ve yapamad›klar›yla bugüne gelen sürecin önemli yap›tafllar›n› koydu.
‹lk kuflak marksistlerde ve
Lenin’de emperyalizm
ESK‹ TEZLER
YEN‹ DÖNEM
KAYNAKÇA
D‹E Y›ll›klar›
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi
Faroz Ahmad, ‹ttihat ve Terakki, Sander Yay›nevi, 1971
Y.N.Rozaliyev, Türkiye’de Kapitalizmin Geliflme Özellikleri, Onur Yay›nlar›, 1978
Y.N.Rozaliyev, Türkiye’de S›n›flar ve S›n›f Mücadeleleri, Ant Yay›nlar›, 1970
Ç. Keyder, Dünya Ekonomisi ‹çinde Türkiye, ‹letiflim Yay›nlar›, 1985
E.J. Zurcher, Modernleflen Türkiye’nin Tarihi, ‹letiflim Yay›nlar›, 2000
Taner Timur, Osmanl› Çal›flmalar›, V Yay›nlar›, 1989
L. Carl Brown (Derleyen), ‹mparatorluk Miras›, ‹letiflim 2002
Sina Akflin (Yay›n Yönetmeni), Türkiye Tarihi, c. 2, 3, 4, Cem Yay›nlar›, 2000
F. Baflkaya, Paradigman›n ‹flas›, Doz Yay›nlar›, 1991
S. Yerasimov, Azgeliflmifllik Sürecinde Türkiye, Belge, 1986
fi. Pamuk, Osmanl› Ekonomisi ve Dünya Ekonomisi, Yurt Yay›nlar›, 1984
Y. Tezel, Cumhuriyet Döneminin ‹ktisadi Tarihi
58
Kapitalizm tarihinde Ekim
Devrimi ile aç›lan parantez
kapanm›fl ve bu durum,
önemlice bir kesim taraf›ndan emperyalizmin yeni bir
aflamas› olarak de¤erlendirilmifltir. Asl›nda olan, kabaca söylersek, ‘kapitalizmin kald›¤› yerden devam
etmesi’ diye ifade edilmelidir. Ve ne yaz›k ki, kald›¤›
yerde, s›n›f uzlaflmac›l›¤›
ve bunun politik ifadeleri
bulunmaktad›r.
HACI YILDIZ
eksenli y›llar›n sonu ile iki
binli y›llar›n bafllang›c›na
damgas›n› vuran bir söylem
etkileri ve politik tezahürleri aç›s›ndan hala terk edilmifl de¤il;
dünyan›n de¤iflti¤i, savafllar›n geride kald›¤› ve art›k bar›fl›n, demokrasinin, insan haklar›n›n önünün
aç›laca¤›... Daha büyük çapl› savafllar›n çok uzak görülmedi¤i, yan›
s›ra bölgesel gerilim, çat›flma ve
gerilimlerin artarak sürdü¤ü günümüzde, bu sözlerin eskisi gibi
yüksek sesle ve aç›ktan söylenmesi, kuflkusuz, söyleyeni aptal durumuna düflürecektir. Bu saptama üzerinden yak›n tarihe bak›nca,
sosyalizmlerin sahneden çekildi¤i günlerden ilk Körfez Operasyonuna kadar geçen süreyi ‘yumuflama dönemi’ olarak tan›mlamak da
S
59
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
yanl›fl olmayacakt›r. Bu dönemde ‘sivil toplum’ kavram› temelinde, ‘demokrasici’ söylem öne ç›kar›larak egemen ideoloji olarak
kutsanm›fl, böylece yeniden yap›lanmada (yeni dünya düzeninin
oluflturulmas›nda da denilebilir) oldukça ifllevli hale getirilmifltir… Burjuva iktisat yaz›n›ndan, sol tandansl› bir yazar›n,
KURTULUfi
yorumu ile, sosyalist saflarda yer alan bir baflka yazar›n ayn› dönemdeki görüfllerinin paralelli¤i, saptamalar›m›z›n geçerlili¤ini art›rmas› anlam›nda dikkat çekicidir. Amerika’daki ‘Özgürlükler Evi’
adl› bir vakf›n yapt›¤› araflt›rma sonuçlar›na göre Türkiye’deki demokrasi , dünya s›ralamas›nda 129. s›rada ç›k›nca ‘sosyalistlerin
görevinin, demokrasiyi bu s›ralamalarda üst basamaklara tafl›mak
ve bunun için demokrasi mücadelesi vermek oldu¤unu (bkz, Seyfi
Öngider, Sosyalist Kurtulufl 2) vazedip, buna göre politikalar oluflturulmas›, küreselleflmeci ideolojinin belirledi¤i, ‘demokrasi söyleminin’ etkisinin boyutlar›n› göstermesi bak›m›ndan ö¤reticidir. Bu
yönelim, uluslararas› sosyalist merkezlerden görece uzakl›klar›na ve
her fleye ra¤men geçmiflin ‘orta yolcu’ ak›mlar›n›n da y›k›lan duvar›n alt›nda önemlice yaralar ald›¤›n› gösterir.
Körfez operasyonundan sonraysa, dünyan›n yeniden flekillendirilmesi için yaflanmas› gereken y›k›m›n hemen hemen bitti¤i ve bu
anlamda ‘yumuflama döneminin’ sonunun geldi¤i görüldü. Art›k yeni dünya düzeninin flekillendirilmesi için sertlik dönemine gerek
görülüyordu. Bir yandan sa¤ ideolojik yelpazede terör merkezli
kavramsal çerçevenin inflas›, hiç ara verilmeden sürdürülse de, üstüne dünya politikalar›n›n flekillendirilece¤i bu kavramsal çerçevenin ideolojik olarak egemenlik kurmas› için, henüz, teorinin pratik
yaflama indirilmesi ve bunun için de bir tak›m ve önemli olaylar›n
gerçekleflmesi gerekiyordu. Körfez operasyonlar›, bölgesel s›n›rl›
çat›flmalar, politik iklimi ve siyasi felsefeyi kökten de¤ifltirmek ve
hiç kuflkusuz yeniden yap›land›rmak için gerekli ortam› sa¤lam›fl
oldu.
Kapitalizmin do¤as›n›n de¤iflti¤i ve art›k bar›fl döneminin, so¤uk savafl›n bitimi ile birlikte önümüzde uzan›p durdu¤unu söyleyenler; ‘tarihin sonu’nu, Hegel’e dönüflü, kendilerine entellektüel
maya yapanlar, iktisat ideolojilerinde oldu¤u gibi, siyasette de yüzy›l›n bafl›ndaki tezlerle paralellik oluflturan fikirleri savunmaya bafllad›lar. Nas›l geçen yüzy›l›n bafl›nda, kapitalizmin do¤as›n›n de¤iflti¤ini ve bu yüzden krizlerin önlenebilir, üretim anarflisinin ortadan kald›r›labilir oldu¤unu ileri sürebilenler ortaya ç›km›flsa, yeni
yüzy›l›n (moda deyimle milenyumun) bafl›nda da ayn› flekilde emperyalizmin ortadan kalkt›¤›n› ve, yaflanmakta olan küreselleflme
süreci sonunda global bir sistemin bizi bekledi¤ini söyleyenler ç›kabildi. Kautsky’ci ultra-emperyalizm tezinin bugünkü versiyonlar›, küreselleflmenin kaç›n›lmaz, neredeyse mevsimlerin birbirini
takip edifli kadar kaç›n›lmaz ve do¤al bir geliflme oldu¤unu ileri
sürüyorlar. Öyleyse Lenin’in emperyalizm tezinde bir boflluk ya da
bir yanl›fll›k oldu¤unu da ileri sürmek kaç›n›lmazlafl›r! Lenin’in
emperyalizm tezinin anlam›n›n, “ancak pratik etkinlikle iliflkileri
içinde incelendikleri zaman” (Lelio Basso, Emperyalizm Kuram› ve
Lenin, Marksizm ve Gelecek2, s105) ortaya ç›kaca¤›n› ileri süren görüfller az de¤ildir. Bir yan›yla do¤ru olan bu görüfl, di¤er yan›yla
yanl›flt›r. Çünkü bu görüfl e¤er Ekim Devrimi ve bunu baflaran Bolflevik örgütlenme deneyimleri yaflanmam›fl olsayd›, Lenin’in ‘Emperyalizm’ kitab›n›n çok da bilinen bir çal›flma olamayaca¤›n›, ancak merakl›lar›n›n ilgi alan›na girece¤ini savlar. Bu yan›yla da
Ekim Devrimini biraz da flans›n sonucu olabilmifl bir tarihsel olay
olarak de¤erlendirir. Kula¤› tersten göstermeyi tercih eder. Bu tutum, Ekim Devriminin, Lenin’in emperyalizm tezinin mant›ki politik ç›kar›mlar›n›, strateji ve taktiklerini yaflama geçirebilecek bir
60
61
“Türkiye, uzun y›llar NATO için jeo-politik öneminden yararlanarak Bat› kurumlar›na kat›labildi, askeri ve ekonomik yard›m alabildi;
bu niteli¤i Bat› ülkeleri için ön planda geldi. Ne var ki, yeni dünya
koflullar›nda bu önem art›k de¤erini yitirdi. Bundan böyle Türkiye
ancak demokrasisinin mükemmelli¤i, insan haklar›na ve sosyal haklara sayg›s›, ekonomik-teknolojik-kültürel alandaki baflar› çizgisiyle
kendisine bu yeni dünyada sayg›n bir yer bulabilecektir” ..” (Gülten
Kazgan, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye içinde, s. 224)
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
partinin; Bolflevik Partisinin ve onun devrimci taktiklerinin sonucunda gerçekleflti¤ini göz ard› etmifl olur.
Peki Lenin’in ileri sürdü¤ü tezler gerçek de¤il midir ve bu tezler
bugün neyi ifade etmektedir? Bu tezler sadece örgüt/parti ve devlet tezlerine yans›d›¤› kadar›yla m› etkilidirler? Bu sorunun yan›t›
çürüyen kapitalizm olarak tan›mlanan emperyalizmin daha ne kadar çürüyece¤i, sistemin ne zaman alternatifi taraf›ndan galebe çal›naca¤› sorular›n› beraberinde getirir. Yirminci yüzy›l›n bafl›ndan
bu yana çürüyen sistem olan kapitalizm, neden yok olmam›fl, yok
edilememifltir? Lenin’in teflhisi erken bir teflhis midir? Bu sorular›n
yan›tlar›n› bulmak, çok zor de¤il. Ampirik araflt›rmalar sonucunda, dünya ticareti, kapitalist üretimin yap›s› ve dünya üzerindeki
da¤›l›m›, finans piyasalar›n›n niteli¤i hakk›nda bir yarg›ya varmak
mümkündür ve yap›lmal›d›r. Hatta Lenin’in tarifledi¤i türden
‘mali sermayenin’ bugünkü niteli¤i ve ifllevleri üzerine ifade edilmesi gereken sorular da yok de¤ildir. Ama en önemlisi ve üstünde
durulmas› gereken sorun, t›pk› yirminci yüzy›l›n bafl›nda kapitalizmin eriflti¤i emperyalizm olgusuna yaklafl›mlarda oldu¤u gibi, bugün de kapitalist emperyalizmin alm›fl oldu¤u yeni ivme (ki küreselleflme olarak bütün bir doksanl› y›llarda egemen olmufltur) ile
iliflkili olarak aç›lan tart›flmalard›r. Belki de bu yaz›n›n konusu olmas› aç›s›ndan sözü edilen tart›flmada geç taraf olunmaktad›r. Çünkü içinden geçmekte oldu¤umuz günler, kapitalizmin s›k›fl›kl›klar›na ve krizlerine ‘y›k›c›’ çözümler üretilmekte oldu¤unu yaflayarak
gördü¤ümüz günlerdir.
rak, gerilimi gittikçe yükselen ve savafl olas›l›¤›n›n gerçeklik s›n›r›na dayand›¤› bugünlere gelmifl bulunuyor.
Bu anlamda, bütün bir dünyaya söylenen art›k krizlerin olmayaca¤›, kapitalizmin mutlak ve tek sistem olarak sosyalizmi yenilgiye u¤ratmas›n›n insanl›¤a sonsuz bar›fl ortam›n› hediye etti¤i, bu
nedenle de serbest piyasa ile demokrasinin kol kola yeni bir sistemi
oluflturmaya bafllad›¤› yalan›, uzun ömürlü olmad›. Yalan k›sa sürdü. Ama öyle etkili bir ortamda söylendi ki bu yalan›n mumunun
yats›ya kadar yanmas›, etkilerinin çok uzun sürecek bir yan›lsamay› döllemesini engelleyemedi. Bu e¤ilimin tarihsel kökleri de düflünülünce, bu durum daha bir anlafl›l›r olur. Üstelik bu yan›lsama
üzerine, s›n›f uzlaflmac› ve oportünist politikalar, çoktan infla edilmifllerdi. Ve bugünlerde, ortal›¤› kan gölüne çeviren bölge savafllar›na kap› aralan›rken, s›n›f uzlaflmac› oportünist politikalar›n etkileri belirleyici olmakla kalm›yor, s›n›fsal temellerinden ‘kurtulmufl’
demokrasi anlay›fllar›nca ‘her dönem için geçerli’ oldu¤u fleklinde
kutsan›yor. Kuflkusuz bu bak›fl aç›s› ulusal düzeyden, s›n›fsal düzeye, demokrasi mücadelesinin bütün dokusunu tahrip etmifl bulunuyor..
So¤uk Savafl’›n son dönemlerinde iki blok aras›nda yumuflama ve
silahs›zlanma görüflmelerine hakim olan, s›n›f uzlaflmac›l›¤›na ait
ne kadar kavram varsa, bunlar, sosyalizmin y›k›lmas›yla birlikte ve
ayn› günlerde hakim ideolojik flekillenmenin, yani bar›fl ve demokrasi söyleminin temel tafllar›n› oluflturmufltur. Bu aç›dan kapitalist
emperyalizmin ‘sosyalizmin piyasac› ve prestroykac›’ yorumlar›na
çok fley borçlu oldu¤unu söylemeden geçmemek gerekir.
Bugün emperyalizmin içine girdi¤i yeni dönem geçmiflinden ba¤›ms›z ele al›namaz. Emperyalizm üzerindeki bugünkü tart›flmalar›n, yüzy›l öncekilerle hemen hemen ayn› sorular› güncellefltirdi¤i
görülecektir. Ama buna geçmeden, baflta Marx olmak üzere ip uçlar›ndan ve sonra da ilk dönem marksistlerde konunun nas›l ele
al›nd›¤›ndan yana bir de¤erlendirme yapmak gerekiyor.
“...fiöyle ya da böyle: e¤er kapitalist dünya sistemi tekrar ve bir kere daha kendini baflar›l› bir biçimde infla etme¤i becerirse, her fleyden
önce di¤er alternatif perspektifler ad›na, böyle bir sözde durgunluk ve
yap› dönüflümü döneminde uluslararas› gerilimlerin –tarihteki tüm
benzer olumsuz örneklere ra¤men– yine bir infilak ile giderilmemesini umal›m” (Folker Frobel, Dünya Ekonomisi içinde, s. 63)
kayg›s› belirtildikten çok de¤il on y›l sonra dünya, geçici ‘yumuflama dönemini’ geride b›rak›yor ve Körfez operasyonlar› ile tan›fla62
63
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
EMPERYAL‹ZM‹N ÖNCELLER‹ VE MARX
Kapitalizmin iflleyifl yasalar›n› ve bir sistem olarak kapitalizmi,
art›kde¤erden bafllayarak soyut düzeyde ve yal›tarak ele alm›fl ve
sonras›nda tarihselli¤i içinde bu sistemin oluflumunu ve e¤ilimlerini deflifre etmifltir. Art›k buradan kalkarak gelece¤e yönelik kestirimler yapmak mümkün olmufltur. Engels’le beraber, sosyalizmi
bilimsel bir k›ta haline getirmifl, kapitalizmin e¤ilimlerinin, ne
türden bir toplumsal yap›y› dölledi¤ini göstermifl ve giderek, bilim
adam› kimli¤i ile politikac› kimli¤ini çak›flt›rm›flt›r. 11. kodlamas› ile meflhur ‘Filozoflar dünyay› yorumlamakla yetindiler, aslolan
onu de¤ifltirmektir’ tezinin, sonralar›, ‘dünyay› yorumlayabilmenin
çok da zor olmad›¤›, zor olan›n onu de¤ifltirmek oldu¤u’ s›¤l›¤› ile alg›lanmas› ise bir talihsizlik olmufltur. Oysa ki dünyay› yorumlayamadan de¤ifltirmeye kalkmak, devrimcilik ve sosyalizm ad›na trajik
olaylara yol açm›fl ve bütün bir yüzy›la bu trajik olaylar damgas›n›
vurmufltur.
Marx’›n yetersizliklerine iliflkin çok bilindik bir söylem vard›r.
‘Marx, emperyalizmi göremedi!’ Bu yar›m a¤›zla söylenmifl bir suçlama fleklinde duyulmufltur ço¤unca. Olmayan bir fleyi görmek kahinlerin iflidir oysa ki! Marx da kahin de¤ildi ve kapitalizme ait yasalar› ve e¤ilimleri ortaya koyarken, emperyalizm olgusunun ipuçlar›n› bu yasa ve e¤ilimlerden bulup ç›karmak ya da sonras›nda geliflecek emperyalizm olgusunun kapitalizmin yasall›klar›n›n do¤al
sonucu oldu¤unu görmek zor olmamal›yd›! Engels’in kapitalizmde tekel e¤ilimi üzerine yazd›klar›, zaten görmek isteyenler için bu
temelin Marx’ta bulundu¤unun kan›t›d›r. Marx ile Engels aras›nda bir süreklilik –ki bu Lenin’le devam eder– oldu¤unu önemsemeyenler aç›s›ndan bu kaba suçlama asl›nda bir ifli baflar›r! fiöyle ki,
bu suçlama yoluyla Marx k›sa say›labilecek bir dönem sonras›n› göremeyen ve bu anlamda da bilimsel kestirimleri kayg›yla karfl›lanmas› gereken ve daha bafllang›çta mahkum edilen s›radan bir akademisyen düzeyine indirilmifl olur! Böylece de Marx’›n bilimsel
kimli¤i ile yapt›¤› ‘yanl›fl›n’ –ki bu yanl›fl onlara göre bir öngörü64
KURTULUfi
süzlüktür– politik ç›kar›mlar›ndan uzak durulmal›d›r. K›ssadan
ç›kar›lmas› gereken hisse böyle sunulur! Oysa ki, emperyalizm üzerine ilk dönem teorilerin hemen hepsi, Marx’›n kapitalizm çözümlemelerine referans vermek zorundad›rlar (Rosa’n›n tezinin Marx’la
yapt›¤› aç›ya ra¤men, bunlar aras›nda say›lmas› gerekir) ve öyle de
olmufltur. Uzunca bir dönem bu flekliyle ifl gören ‘suçlama’, son dönem globalizm yanl›lar› taraf›ndan baflka bir flekilde tekrar piyasaya sürülmüfl bulunuyor. Marx’› emperyalizm olgusunu görememekle suçlayanlar, bu sefer, pek de emperyalizm kelimesini a¤›zlar›na almadan, ‘küreselleflme’ olgusunu yüzy›ldan fazla bir zaman
önce gördü¤ünü söylüyorlar. Marx’›n yüzy›l öncesinden söyledikleri bu sefer erken teflhis kapsam›na al›n›p, Marx kahin mertebesine
ç›kar›l›yor. Kapitalistler Marx’›n kehanetlerini, korkuyla da olsa
kutsamay› tercih ediyorlar. Çünkü, yüzy›l öncesinden Marx’›n somut olgular diye tespit etti¤i geliflmeler, bugün s›radan insanlar taraf›ndan ç›plak gözle görülür bir flekilde günlük hayatta hükümlerini sürüyorlar. Küreselleflmenin ideologlar›, kendilerine Marx’›n
‘kehanetlerini’ flahit gösteriyorlar. Böylece geliflmeye, iflçi s›n›f›n›n
ve halklar›n s›n›rs›z sömürü ve talan›na karfl› ç›kanlar›, do¤a yasalar›na karfl› gelen hayalperestler olarak damgalay›p mahkum etmek
kolaylafl›yor. Ezilenlerin elinden al›nan Marx, çoktand›r gözden
düflmüfl Lenin ve di¤er büyük devrimcilerden farkl› olarak, kutsanmak yoluyla etkisizlefltiriliyor.
S›k›flm›fl bir tarihi yafl›yoruz oysa ki! Marx’›n zaman›nda söyledikleri ve tespitleri gelece¤e dönük e¤ilimlerden çok daha fazla,
söylendi¤i an için geçerli olan somut, ampirik verilerdir. ‹lerde gerekleflecek olandan çok, bin sekiz yüzlü y›llar›n ikinci yar›s›nda
dünyan›n hakim e¤ilimleri ve gerçeklikleridir. Daha da ötesi,
“Metalar›n dolafl›m› sermayenin bafllang›ç noktas›d›r. Metalar›n üretimi, dolafl›m› ve dolafl›mlar›n›n geliflmifl flekli olan ticaret, (sermayenin)
üstünde yükseldi¤i tarihsel temeli oluflturur. Sermayenin modern tarihi,
16. yüzy›lda tüm dünyay› kapsayan bir ticaret ve tüm dünyay› kapsayan
bir pazar›n do¤ufluna kadar gider” (K. Marx, Kapital, cilt1, s. 145)
65
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
Kapitalizm bafllang›c›nda uluslararas› bir sistem olarak saptan›r
Marx taraf›ndan. Üstelik söz konusu olan 16. yüzy›ldaki kapitalizmin temelleri de de¤ildir. Küreselleflmenin ideologlar›, Komünist
Manifesto’n›n çarp›c› sat›rlar›ndan al›nt› yaparak, ‘iflte bak›n Marx,
nas›l da içinde yaflad›¤›m›z günleri tarif ediyor’ diyebiliyorlar. E¤er
önlem al›nmazsa “Marx’la Engels’in komünist kehanetlerinin gerçek olabilece¤ini” ve bu nedenle Keynes’çi politikalar› öne ç›karmak gerekti¤ini söylemeye bafllad›lar. Onlar›n korkusu bir yana,
diyen Marx, net olarak gerçekleflmifl olandan, on dokuzuncu yüzy›lda gerçek olmufl olandan söz eder. Bu sat›rlar›n yaz›ld›¤› günden
yüzy›l sonras›n› ifade eden ‘e¤ilimlerden’ de¤il.
1
“... tarihin dünya tarihi haline gelifli….basitçe herhangi bir metafizik hayaletin basit ve soyut ifli de¤il, ampirik olarak kan›tlanabilir, tamam›yla maddi bir eylem, her bireyin yiyerek, içerek ve giyinerek kan›t›n› sa¤lad›¤› bir eylemdir. ‹flin do¤rusu faaliyetin evrensel tarih düzeyinde yay›lmas›yla bireylerin giderek kendilerine yabanc› bir gücün
kölesi haline geliflleri de tamamen ampirik bir olgudur; … git gide
kocamanlaflan bu güç son kertede kendini dünya pazar› olarak a盤a
vurmaktad›r.” (Alman ‹deolojisi, s. 59, 60)
1
Mercedes Benz firmas› yönetim kurulu üyelerinden birinin, ‹stanbul Bilgi
Ünüversitesindeki panelde söyledikleri, ayn› firman›n 1998’deki bir yetkilisinin
söyledikleri ile tamamen tezat oluflturmaktad›r. ‹lkinde, ulusal devlete ve demokrasiye karfl› aç›kça cephe al›n›rken, ikincisinde, yani 2001 y›l›nda, tam tersi bir
kayg› ile, sosyal adaletin tesis edilmesi, gelir da¤›l›m› ve adaletin sa¤lanmas› kayg›s› dile getirilmifl, e¤er bunlar gerçekleflmezse, “Marx’la Engels’in komünist kehanetlerinin gerçekleflece¤i,” birilerini korkutmak için olsa gerek, aç›k bir tehlike olarak belirtilmifltir. Ayn› çok uluslu firman›n, bir kaç y›l içinde bu kadar ciddi bir strateji de¤iflikli¤ine gitmesinin ard›nda, sosyalizm korkular›ndan farkl› bir
fley aramak gerekir. Bunu mali sermayenin, finans a¤›rl›kl› e¤ilimine karfl›, üretkenlikle iliflkilenmek kayg›s› ve telafl› olarak de¤erlendirmek gerekir. Kuflkusuz,
bunun için peygamber Keynes, göreve ça¤r›lmaktad›r. Coflkun Adal›’n›n Marksist
Elefltiri’de baflka bir örnek için kulland›¤› sözlerle söylersek: “Dünya pazar›n›n
gerçek ifllevine, yani büyüme ihtiyac› olan ve üretim yapan sermayeye kaynak
temin etme ifllevine geri döndürebilece¤ini söylüyor. Geliflmelere burjuvazinin
sözcüsü olarak bak›yor ve dünya burjuvazisinin ç›kar› için, mali ekonominin gerçek ekonomi üzerindeki egemenli¤ine son verilmesini istiyor.”
66
TAR‹H VE YÖNEL‹M
“Üretici güçlerin geliflmesinde öyle bir aflama gelir ki, bu aflamada,
mevcut iliflkiler çerçevesinde ancak zararl› olabilen, art›k üretici güçler olmaktan ç›k›p, y›k›c› güçler haline gelen (makineler ve para) üretici güçler ve karfl›l›kl› iliflki araçlar› do¤ar.” (Alman ‹deolojisi, s. 61)
Marx sonras› yaz›nda üzerinde netçe anlafl›lm›fl bir kriz teorisi olmamakla birlikte, Marx’›n ve Engels’in, çeliflkinin kayna¤›n› saptamak konusunda bir s›k›nt›lar› yoktur. Kapitalizmin, sermaye ve
kar temelli sistemin çeliflkilerinin, nereden kaynakland›¤› konusunda bir kar›fl›kl›k yoktur. Bu çeliflkinin ne zaman ve nas›l dü¤ümlendi¤i ve salt ekonominin diliyle çözülemez oldu¤u, sonraki
yaz›nda sermaye birikim rejimleri olarak, politik sistemlere de temel oluflturacak bir flekilde ele al›nm›flt›r. Bu aç›dan kapitalizm
için bunal›mlar, hiç bir zaman tek bafl›na son anlam›na gelmez. Üstelik kapitalizm her bir bunal›m›, sermayenin merkezileflmesinin
bir aflamas› olarak görmüfl ve sistem olarak son’un uzaklaflt›r›lmas›
için kullanm›flt›r. Ne zaman ki sermayenin birikim sorunu, politik
olarak çözülemez olursa, bir sistem olarak kapitalizmin son’undan
söz etmek mümkün olacakt›r. Bu da hiç kuflkusuz s›n›f savafl›m›n›n
konusunu oluflturur. Esas olarak çeliflki, sermaye tan›m›n›n kendisinde içkindir.
“Bir yandan emek süresinin minimuma indirgenmesi için bast›ran,
öte yandan emek süresini zenginli¤in tek ölçüsü ve kayna¤› olarak vazeden sermaye, süre giden çeliflkinin ta kendisidir. Sermaye zorunlu
eme¤e harcanan zaman› azalt›r, ama sadece fazlal›k eme¤e harcanan
süreyi art›rabilmek için azalt›r; dolay›s›yla fazlal›k eme¤i, giderek artan bir ölçüde, zorunlu eme¤in koflulu –ölüm kal›m meselesi– haline
getirir. Dolay›s›yla bir yandan bilimin ve do¤an›n tüm güçlerini, toplumsal iflbirli¤inin ve toplumsal ba¤lant›lar›n tüm olanaklar›n›, zen-
67
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
ginlik üretimini, üretimde harcanan emek süresinden nispeten ba¤›ms›z hale getirmek için seferber eder. Öte yandan böylece yarat›lan
bu toplumsal güçleri, emek süresi ile ölçmeye, onlar› eskiden üretilmifl de¤erlerin de¤erini koruma görevinin koydu¤u s›n›rlar içinde
hapsetmeye çabalar. Üretici güçler ve toplumsal iliflkiler –toplumsal
bireyin gelifliminin bu iki ayr› cephesi– sermayenin gözünde sadece
birer araçt›r ve sermayenin s›n›rl› temeli üzerinde yap›lan bir üretimde, araçtan baflka fley olamazlar. Oysa bunlar, gerçekte bu temeli paramparça edecek patlaman›n maddi koflullar›d›rlar. (Grundrisse, s.
653)
Üretici güçler ve toplumsal iliflkilerin, sermaye temeli üzerinde
geliflmesi, çeliflkinin a¤›rlaflarak sürmesine yol açar. Bu çeliflkinin
afl›lmas› ve denklemin bir üst düzeyde tekrar kurulmas› için, politik manevralar gereklidir. Ama üretim temeli sürekli kayan ve reel
bir karfl›l›¤›n›n bulunmad›¤› de¤erler, kullan›m de¤erlerinden
kopmufl de¤iflim de¤erleri, spekülasyon alan›n›n temelini olufltururlar.
“...Büyük sanayi gelifltikçe, fiili zenginlik üretimi, giderek emek
süresinden ve harcanan emek miktar›ndan çok emek ifllemi s›ras›nda
harekete geçirilen faktörlerin gücüne ba¤l› olmaya bafllar....Emek,
üretim sürecinin içsel bir ö¤esinden çok, üretim sürecinin denetçisi ve
düzenleyicisi konumunu almaya bafllar...‹flçi üretim sürecinin bafll›ca
faktörü olacak yerde sürecin kenar›nda duran bir bak›c› haline gelir..Günümüzde zenginli¤in temelinde yatan yabanc› emek süreci h›rs›zl›¤›
bizzat büyük sanayi taraf›ndan yarat›lan yeni temel karfl›s›nda pek zavall› bir dayanak görünümündedir. Dolays›z biçimiyle emek zenginli¤in ana kayna¤› olmaktan ç›k›nca, emek süreci zenginli¤in ve dolay›s›yla mübadele de¤eri kullan›m de¤erinin ölçüsü olmaktan ç›kar ve
ç›kmak zorundad›r. Y›¤›nlar›n art›k-eme¤i genel zenginli¤in gelifliminin önkoflulu olmaktan, onunla birlikte az›nl›¤›n emeksizli¤i insan kafas›n›n evrensel güçlerinin geliflmesinin koflulu olmaktan ç›kar. Bununla, mübadele de¤erine dayal› olan üretim çöker ve dolays›z maddi
üretim süreci sefalet ve antitez biçimlerinden kendini kurtar›r.” (age,
s. 651-653)
Toplam art›kde¤er kitlesinin büyümesi ve krizler ile iliflkili ola68
KURTULUfi
rak söylenebilecek ilk fley, bir yan›lsamaya dikkat çekmek olmal›d›r. Toplam art›kde¤erin, piyasalarda ve genel olarak bütün dünyada gerçekleflme sorunu, dolafl›m alan›nda ç›kan bir aksakl›k gibi
gözükür. Art›kde¤erin üretim sürecinde oluflmas› onu nas›l hemen
kar flekline sokmuyorsa, dolafl›m sürecinde mallar›n sat›lmas›, kar
realizasyonu için zorunlu ise, krizler de dolafl›m alan›nda gerçekleflmifl görülür. Ama krizlerin kayna¤›nda üretim sürecindeki çeliflki,
sermayenin çeliflkisi vard›r. Emek sürecinde zihinsel eme¤in oran›
artmaktad›r. Ayn› flekilde canl› eme¤e olan gereksinim de kapitalizmin s›n›rlar›n› zorlayan bir di¤er etkendir. ‹flsizlik bu sürecin bir
sonucu olarak sürekli büyümektedir. Üretim sürecindeki bütün
otomatizasyona ra¤men, canl› eme¤in yok edilmesi kapitalizmin
kendini yok etmesi anlam›na gelir ki bunu yapamaz. Ama, kapitalizmi her an biraz daha ‘ekonomik sonuna’, birikimin s›n›rlar›na
yaklaflt›ran, baflka yasalar da vard›r. Bu sonun ertelenmesi ise politikan›n konusu olmufltur.
TEMEL YASALAR
De¤iflimin temel oldu¤u bir toplumda, de¤iflimin sonucu parad›r ve bu para sermayenin ilk ortaya ç›k›fl biçimidir.
Emek-emek-gücü ayr›m› sermayenin oluflum temelidir. Ücret,
emek-gücünün gerçek de¤eri olmas›na ra¤men, sermaye-ücret iliflkisi bir sömürü iliflkisidir.
De¤erlerin gerçekleflmesi toplumsal sermayenin dolay›s›yla da
eme¤in çeflitli üretim alanlar›nda belirli oranlarda da¤›l›m›n› öngerektirmektedir.
Kapital’in ilk iki cildinde kulland›¤› iki varsay›m› üçüncü ciltte
kald›r›r Marx. Bu varsay›mlar›n birincisi, yarat›lan de¤erin tümüyle üretici kapitaliste ait oldu¤udur. ‹kinci varsay›m ise, sektörlerin
organik bilefliminin ayn› oldu¤udur. Bu ikinci varsay›m metalar›n
de¤erlerinin fiyatlar›na eflit al›nmas›na karfl›l›k gelir.
Ekonominin iflleyebilmesi sermayelerin farkl› organik bileflimlere sahip olmalar›na ra¤men ayn› kar oran›n› elde etmelerine ba¤l›69
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
d›r. Ortalama kar oran›, o sektördeki toplam sermayenin organik
bileflimi taraf›ndan belirlenir.
Sermayenin organik bilefliminin yükselmesi, sömürü oran› sabitken, (art›kde¤er/de¤iflen sermaye) kar oran›n›n düflmesine yol açar.
Ki buna “kar oranlar›n›n düflme e¤ilimi yasas›” denmektedir.
K›saca an›msatmaya çal›flt›¤›m›z bu yasall›klar, kapitalizmin
krizlerinin ve bir sistem olarak s›n›rlar›n›n belirlenmesinde temel
noktalar olmalar›n› sürdürüyorlar. Üretim sürecinden kopan sermaye, gerçek sermaye olma özelli¤ini ne kadar sürdürebilir? Bu sorunun (sermayenin de¤ersizleflmesi) dünya üzerinde bugün yaflanan politik geliflmelerle, do¤rudan iliflkisi vard›r.
“...kapitalizmi, ekonomik düzeyde kar oran›n› art›rma e¤ilimi dedi¤imiz subjektif potansiyeli politik düzeyde kanalize etme amaçl›l›¤› diye tan›mlamak yerinde olur. O halde kapitalizm, çöküfl koflulunun geçerli¤ini ertesi dönemlerde de sürdürme tehlikesini önlemek
amac›yla politik düzenlemelere giriflecektir... Ama bunlar art›k salt
ekonomik düzeyde de¤il, do¤rudan politik dolay›s›yla ideolojik düzeydedir. Böylece kapitalizm, kar oran›n› artt›rma e¤ilimi denen subjektif potansiyeli, ancak politik manipülasyonla ayakta tutabilen politik bir düzenleme mekanizmas› niteli¤ine bürünmektedir. Nitekim,
sermayenin 1970’li y›llarda dünya çap›nda de¤erlendirilme sürecinin
özü de bu politik e¤ilimde yatmaktad›r... Özetlersek, sermayenin birikim sürecini, ister özel sektörcü ister devletçi kapitalizm olsun,
kimse kendi özgül siyasetiyle çizdi¤i ekonomik kararlarla güdümleyip müdahale etmeye kalkmasa, bu süreç politik olarak kendi bafl›na
b›rak›lm›fl olsa, böyle salt ekonomik düzeyde, tek bafl›na batmaktan
kurtulamayaca¤›, buradaki tezin genel çizgisidir. (Y›lmaz Öner, Bunal›m Teorisinin Matemati¤i, Dünya Ekonomisi içinde, s. 325)
Buradan da flu sonucu ç›karmak hiç de zor olmasa gerek: s›n›f
mücadelesini ve genel olarak ezilenlerin mücadelesini bast›rmak
için kapitalistlerin her zaman bir devlete ihtiyaçlar› vard›r. Sermayenin yeniden ve genifllemifl yeniden üretiminin sürmesi, s›n›f mücadelesinde, iflçi s›n›f›n›n denetlenebilir olmas›yla mümkün olmaktad›r.
70
KURTULUfi
“Sermayenin genifllemesi için olanaklar, bir sektörden di¤erine, bir
ülkeden di¤erine ve hatta bir k›tadan di¤erine kayd›kça, üretimin rasyonelleflmesi ve dünya ekonomisinin toplumsal ve siyasal yap›lar›n›n
yeniden ayarlanmas› için güçlü bask›lar geliflmektedir.” (J. Camilleri,
age s. 226)
Bu bask›lar ulusal s›n›rlar içinde düzenlemelerden öte, dünya çap›nda sermaye birikimi sorunlar›n›n çözülmesi için uluslararas›
iliflkiler alan›n›, devletler aras› iliflkiler alan›n› gerekli k›lmaktad›r.
Marx aç›s›ndan d›fl ticaret ve d›fl pazarlar, sistemin bafl›ndan beri,
kar oranlar›n›n düflüfl e¤ilimine karfl› bir sigorta olarak görülmüfltür. Rosa Luxemburg’un yeniden üretim süreci aç›s›ndan d›fl pazar
sorununu, Marx’›n yeterince dikkate almad›¤›na dair elefltirisini
daha sonra ele alaca¤›z. Kar oranlar›n›n düflüflü engellenemedi¤inde, kriz alan›na girilmifl olur. Fazla sermaye, kar düzeyi düflük oldu¤undan, üretime yat›r›lamaz. Birikim aksar. Metalar al›c› bulmaz. Yeniden üretim süreci tökezler. Meta üretiminin büyümesi
e¤ilimi ile tüketimin azalma e¤ilimi çeliflkilidir. ‹flte bu nedenle
kapitalizmin önündeki engel sermayenin kendisidir. Sermaye birikiminin, kar oranlar›n›n düflüfl e¤ilimine karfl› önemli bir etki olmas› dolay›s› ile yeniden üretim anlam›nda uluslararas› alana tafl›nmas›, k›sa ve orta vadede (kapitalizmin tarihi aç›s›ndan belirsiz
kavramlar oldu¤unu biliyorum) krizin afl›lmas›na yani birikimin
sürdürülebilir olmas›na katk› sa¤lam›flt›r. Ama sonul olarak krizin
uluslararas› alana tafl›nmas›, krizin uluslararas›laflmas›na neden
olur. Bugünkü anlam›yla ve yayg›n kavramsallaflt›rma ile söylersek,
‘küreselleflme krizi uluslararas›laflt›r›r’
Bütün bunlar sermaye kavram›n›n, sermayenin kendisinin kapitalist üretimin önüne bir engel oluflturdu¤unun anlat›mlar›d›r.
Kanserli bir hücre gibi vücudu saran sermaye, kendi d›fl›nda hiç bir
hücreye yaflam flans› vermez ve sonunda bütün vücudu ve bu durumda bütün dünyay› kapsar. Bu benzetmenin, sermaye birikiminin tarihsel ve fiziksel s›n›rlar›n› anlatmay› beceremese de an›flt›r-
71
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
d›¤›n› düflünüyorum. Ama bu noktada üretici güçlerin dünya tarihsel birli¤inin kurulmufl olmas›, yeni toplumsal sistemin (komünizmin) yaflamas› için önemli ve zorunludur.
yüklerin, en büyüklerin denetimine girmesi, bu en büyükler taraf›ndan yutulmas› süreci ac›mas›z bir flekilde devam ederken sistemin ayakta durmas›, mülkiyetin tabana yay›lmas› gibi bir yalan›n
Marx zaman›nda devreye sokulmas›n› zorunlu k›lm›flt›r. Bunun
ideolojik olarak nas›l etkili oldu¤u ama pratik olarak, tam tersi bir
ac›mas›zl›kla merkezileflme sürecinin d›fl›nda kalm›fl küçük k›r›nt›lara, büyük sermayenin tahammülsüzlü¤ü ve ifltahla yutmak iste¤ine yan›t oldu¤u yine Marx taraf›ndan anlat›l›r. Kuflkusuz
2
“Öte yandan üretken güçlerin bu geliflimi (ki insanlar›n aktüel ampirik varl›klar›n›n yerel heyet üzerinde de¤il, dünya tarihi düzleminde ak›p gitmesini gerektirir) mutlak surette zorunlu pratik bir önkofluldur. Çünkü bu olmazsa k›tl›k genelleflecek ve ihtiyac›n dayatmas›yla sadece zaruri ihtiyaçlar›n karfl›lanmas› için bir mücadele yeniden
bafllayacak ve yeniden eski çirkefin içine düflülmüfl olacakt›r. Ayn› zamanda insan türünün evrensel iliflkileri ancak ve ancak üretici güçlerin bu evrensel geliflmesi sayesinde sa¤lanabilece¤i için, bu geliflme
olmazsa olmaz bir pratik kofluldur… Demek ki proletarya ancak evrensel tarih ölçe¤inde varolabilir; ve onun eylemi olan komünizme de
sadece ‘evrensel tarihi’ bir varolufl olarak var›labilir… Biz, bugünkü
duruma son verecek gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koflullar› flu anda varolan öncüllerden do¤arlar.” (Marx, Engels,
Alman ‹deolojisi, s. 57)
Marx’ta emperyalizm kavram› yoktur. Daha çok bugün emperyalizme yüklenmek istenen eski tarz imparatorluk kavram›na an›flt›rmalar bulunabilir. Ama Marx, tekel e¤iliminden, anonim flirketlerden, hisseler ve tahvillerden haberdard›r ve bütün bunlar›n nereye
ç›kabilece¤ine dair e¤ilimleri belirtir. Üretim araçlar› üzerindeki
özel mülkiyet taban›n›n daralmas› karfl›s›nda, bir yanda mülksüzler, di¤er yanda gittikçe daralan mülk sahipleri hakk›nda ola¤anüstü saptamalarda bulunur. Bunlar birer do¤a tasviri de¤il, ampirik
veriler fleklinde, sermayenin yo¤unlaflmas› ve merkezileflmesi kavramlar›
ile anlat›l›r. Daha küçük sermaye sahiplerinin ve gittikçe daha bü2
Özellikle sistemin merkezine spekülatif sermayeyi koymak, sistemin
do¤ru bir tahlilini yapmay› engeller. Kapitalist üretimden kopmufl bir
sermaye ne kadar mümkün müdür? De¤ildir! Geçici olan esas olan›n yerine koyulamaz. Sermaye kufl gibidir, konacak dal ister. Bu hem üretimle
dönüp dolafl›p iliflkilenmek, hem de onu koruyacak bir devlete gereksinimi olmas› anlam›nda böyledir.
72
“Marx, kendi yaflad›¤› y›llarda, tekeli feodal ve merkantalist dönemlerin ortadan kalkmaya mahkum kal›nt›s› olarak görmüfl ve kapitalizmi en yal›n fleklinde inceleyebilmek için tekeli yok saym›flt›. Bununla beraber, kapitalizmin daha rekabetçi döneminde, tekelin yeni
kapitalist fleklini do¤uracak olan sermayelerin temerküz e¤ilimini
fark etmemifl de¤ildi. Fakat ne olursa olsun, teorisi, bir model olarak
saf bir kapitalizmi öngörür. Ancak, tekel fiyatlar› ile tekelci kapitalist
kar›n› aç›klamakta rekabetçi kapitalizmin fiyat ve kar›n› aç›klad›¤›
flekil ve ölçüde baflar›l› olamamas›, teorinin ifle yararl›l›¤›n› tamamen
kaybedece¤i anlam›na gelmez. Çünkü, kapitalist sistem, daha evvel
ne idi ise hala odur, özü itibariyle de¤iflmemifltir … sistem bugünkü
tekelci döneminde de rekabetçi dönemindeki kadar plans›z ve piyasa
mekanizmas› yoluyla iflleyen bir sistemdir…” (Mehmet Selik, Marksist De¤er Teorisi, s. 148)
yorumu üstünden atlanabilecek bir yorum de¤ildir. ‹ngiltere ekonomisinde tekellerin varl›¤›ndan haberdar olan Marx’›n, tekelleri
kapitalizmin temel ö¤eleri olarak almamas›n›n nedeni, kapitalizmin yap›s› ve e¤ilimleri hakk›nda en sa¤lam bilgiye ulaflmak kayg›s›d›r. Bu kayg›y› gidermek için ise tekelleri
“…soyutlanmas› gereken ‘feodal’ ve ‘merkantalist’ geçmiflin kal›nt›lar› olarak ele alm›flt›r.” (Sweezy, Baran, Magdoff. Ça¤dafl Kapitalizmin Bunal›m›, .s. 10)
Ayn› flekilde, Marx’›n teorik miras›n›n niteli¤i üzerine Lenin’in,
benzer görüflü flöyledir:
“Kapital’in birinci bölümünde politikadan, politik biçimlerden ya
da ‘toplumsal kategorilerden’ bir kez bile söz edilmemifltir: Tahlil yal73
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
n›zca ekonomik görüngülere, meta de¤iflimine, onun geliflimine özgü
tutulmufltur. Ekonomik tahlil, -söylemenin gere¤i bile yok, ‘mant›kl›’ savlar arac›l›¤›yla meta üretiminde emek-paras›n›n elde edilemez
bir fley oldu¤unu ortaya koyar.” (Lenin, Emperyalist Ekonomizm, s. 38)
Engels’in üçüncü cilde yazd›¤› önsözde belirtti¤i teorik konumlan›fl, emperyalizm tart›flmalar›nda Lenin’in tuttu¤u yer aç›s›ndan
ayd›nlat›c›d›r.
Marksizm-Leninizm tamlamas›n›n, bir tesadüf olmad›¤›, Lenin’in politik tarihinden ba¤›ms›z bir teorik olgu olamayaca¤›, ya
da güncel politik ajitasyona yönelik de¤il, bilimsel bir süreklili¤in
vurgusu oldu¤u söylenmeli ve bu vurgu her zaman öne ç›kar›lmal›d›r. Bu tamlama. Ekim Devrimini gerçeklefltiren partinin liderine lütfedilmifl bir ‘ne iyi yapt›n’ payesi de¤ildir. Teorik ve politik
düzeylerin kesiflti¤i noktada emperyalizmi do¤ru tan›mlayabilmifl;
dinamik bir tahlilini yapabilmifl, bu nedenle devrimi gerçeklefltirebilmifl bir anlay›fl› temsil etti¤i noktada, Lenin bir kifli, leninizm
ise bu kiflinin tan›m› de¤ildir. Marksizm-Hilferdingizm, MarxizmKautskyizm vb neden olmam›flt›r? Bu sorular›n yan›t›, bu ad› geçenlerin politik düzeydeki yanl›fllar› de¤ildir sadece. Ya da belki en
anlaml› sorunun, Marksizm-Luxemburgizm tamlamas›n›n neden
olmad›¤›d›r. Rosa , Lenin’den kuflkusuz daha özgün fleyler söyledi
emperyalizm hakk›nda, ama söyledikleri daha do¤ru de¤ildi! Emperyalizm tan›m›n›n ifllevli ve bilimsel olmas› baflka fley, bilim ideoloji ba¤lant›s›n› kurmak baflka fleydir. Lenin, Marx gelene¤ini sürdüren ve olaya ideolojik yaklaflan bir aktivisttir.
3
“Bizim olaylarla dolu zaman›m›zda, t›pk› 16. Yüzy›lda oldu¤u gibi,
toplumsal konularda salt teorisyenler, ancak gericili¤in saf›nda bulunurlar ve bu nedenle bunlar, sözcü¤ün tam anlam›yla teorisyen bile de¤il,
yaln›zca gericili¤in savunuculu¤udur. (F. Engels. Önsöz. Kapital c3)
3
Rosa’ya göre emperyalizmi, emperyalist ülkelerin iflçi s›n›flar› ve onlar›n gerçeklefltirece¤i toplumsal devrim y›kacakt›r.
“Sömürgelerin geliflme düzeyleri göz önüne al›n›rsa, bu uluslar›n kendi kaderlerini tayin haklar›n› kullanmalar› yerli burjuvazileri iktidara getirecek ve bu burjuvaziler, bir süre sosyalistlerle ittifak kursalar dahi son
tahlilde, kapitalizmle bütünleflecek, kendi iflçi s›n›flar›n› ezip, eski sosyalist dostlar›na yüz çevireceklerdir” (Rosa, Siyasi Yaz›lar, s30)
74
MARX SONRASI EMPERYAL‹ZM TARTIfiMALARI
Marx sonras› emperyalizm tart›flmalar›n›n, her bir savununun politik sonuçlar› aç›s›ndan neyi temsil etti¤i ile iliflkilendirilirse, daha bir önem kazan›r. Örne¤in Kautsky’nin “dönek” olup olmad›¤›
ile ilgili Lenin’in suçlamas›, politik olarak do¤ru olmakla birlikte,
asl›nda Kautsky’nin emperyalizm savunusunun mant›ki sonucu,
onun teorik olarak bir “dönek” fleklinde tan›mlanmas›n› hakl› ç›karmaz . O asl›nda Marx ve Engels’in bayra¤›n› teslim alan biri olarak Lenin taraf›ndan sayg›yla takip edilen ve t›pk› kurucular gibi
eserlerine referans verdi¤i bir usta’ d›r. Ultra-emperyalizm savunusu ile anavatan›n savunusu aras›nda iliflki kurmak hiç de zor olmasa gerek. ‹kinci Enternasyonal 24-25 Kas›m 1912’de ‹sviçre’nin
Basle kentinde düzenlenen özel kongrede yaklaflan emperyalist savafltan “sosyalist bir devrimin çabuklaflt›r›lmas› için sosyalistlerin
ekonomik ve politik bunal›mlardan yararlanmalar›n›” oybirli¤i ile
kararlaflt›rm›fl ve Kautsky de bu kararda lehte oy vermifltir. Savafl
4
4
Aksi bir görüfl, Y›lmaz Sezer taraf›ndan dile getirilmifltir. “Lenin ile
Kautsky aras›ndaki kavgadan bir tak›m teorik sonuçlar ç›karmak elbette
mümkündür, ancak bu ikisi aras›nda süregelen kavga’n›n teorik de¤il,
bütünüyle politik bir kavga oldu¤unu belirtmek gerekiyor. Kavga, birinci emperyalist savafl koflullar›nda, o dönemin politik atmosferinde do¤uyor ve dönemin temel özelli¤i, ‘ne yapmal›?’ sorusuna aranan cevap, olaya damgas›n› vuruyor.” (Teori ve Politika22, s10) Sezer, bu görüflü ile, Lenin’le Kautsky aras›nda teorik bir fark görmedi¤i gibi, Lenin’i emperyalizm konusunda, di¤er çal›flmalardan yararlan›p özgün bir çal›flma yapmayan, sadece böyle çal›flmalara at›fla, ‘çubu¤u devrim ve parti noktas›nda
büken’ biri olarak de¤erlendirmifl oluyor. Bu anlay›fl niyeti ne olursa olsun, Ekim Devrimi’ni, bu çubu¤u bükme olgusunun sonucu olarak de¤erlendirmek zorunda kalacakt›r.
75
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
bafllad›¤›nda ise tam tersini yapm›flt›r. O politik olarak bir dönektir ama savundu¤u ultra emperyalizm ile politik tavr› aras›nda teorik bir çeliflki yoktur. Daha sonra Lenin bu gerçe¤i flöyle ifade etmifltir.
emperyalizm karfl›s›nda politik konumlan›fllar onun teorik olarak
nas›l tan›mland›¤› ile do¤ru orant›l› oluflmaktad›r.
Bugün için ve geçmifl bir kaç on y›l için de söz konusu olan tam
tam›na bundan baflka bir fley de¤ildir. Küreselleflme dönemi ve ona
ön gelen y›llar aç›s›ndan oluflturulan bir çok politik proje, emperyalizmin ideologlar›n›n sisteme yükledi¤i olumlu kodlamalar›n etkisinde kald›¤› oranda s›n›f mücadelesini sakatlayan sonuçlar üretmifllerdir. Genel bir bar›fl ve demokrasi söylemi, s›n›f keskinliklerinin ve hatta nesnel olarak s›n›f uzlaflmazl›¤›n›n temellerinin kalmad›¤› yollu her boydan teori ilginç bir yelpaze oluflturmufltur. ‹flçi s›n›f›n›n ortadan kalkt›¤›ndan tutun da s›n›f›n varl›¤› sürmekle beraber onun devrimci dönüflümlere öncülük yapmas›n›n tart›flmal›
oldu¤u, en iyi halde ise ‘devrimci öznelerden sadece biri’ olabilece¤i ileri sürülebilmektedir. Daha da ötesi politik organizasyonlar ve parti teorileri buna göre e¤ilip bükülebilmifltir.
Sosyalizmlerin y›k›lmas›ndan sonra, komünist partilerin önce s›n›f temellerini teorik olarak sonra da isimlerini reddetmeleri, tahmin edilenden daha büyük etkilere neden olmufltur. Bir yönüyle
‘hay›rl›’ olan bürokratik tekkelerin ortadan kalkmas› olay›, komünist ismi ile Leninist parti anlay›fl› özdeflleflti¤inden, komünizm ve
onun tarihsel dayanaklar›n›n reddi anlam›na kadar gelifltirilmifltir.
Leninist partinin reddine psikolojik zemin haz›rlam›flt›r.
“…1907 Stuttgart Uluslararas› Sosyalist Kongresinde beliren fikir
ayr›l›klar›na bakarsak, uluslararas› marksizmin emperyalizme karfl›
olmas›na karfl›l›k, uluslararas› oportünizmin daha o zamandan emperyalizmden yana oldu¤unu görürüz.” (Lenin, Sosyalizm ve Savafl, s24)
Bu kongrede taraflaflmada Lenin, Rosa ve arkadafllar›, Alman Sosyal-Demokrat Partisi ile karfl› karfl›ya gelmifllerdi. Ve karfl›da;
“Bebel ile revizyonistlerin son tahlilde tutumlar› ayn› kap›ya ç›kmakla birlikte, kulland›klar› dil farkl›yd›. Volmar ve avenesi aç›kça
oportünist bir çizgiyi savunurlarken Bebel, Kautsky ve di¤erleri içi
boflalt›lm›fl devrimci kal›plara yap›fl›yorlard›…. Rosa Luxemburg
RSD‹P ad›na söz ald›. Kendisinin ve Lenin’in tavr›n› aç›klad›.” (Önsöz, Spartakistler Ne ‹stiyor? s. 24.)
Lenin, daha sonras›nda, Kautsky ile tart›flmalar›nda Rosa’y› anlayamad›¤›n› ve Kautsky’nin otoritesini tan›makla nas›l yan›ld›¤›n›
da anlat›r.
“Rosa Luxemburg hakl›yd›; Kautsky’nin parti ço¤unlu¤una k›sacas› oportünizme hizmet eden eyyamc› bir teorisyen oldu¤unu çok önceden anlam›flt›” (filyapnikov’a Mektuplar 27 Ekim 1914)
Benzer bir örnek Buharin aç›s›ndan verilebilir. Buharin’e göre
ekonominin ülke ölçe¤inde merkezileflmesi ve yine anarflinin ulusal ölçekte kalk›p yerini merkezi plan›n almas› ve tersine uluslararas› alanda rekabetin sürmesi, sosyalist devrimleri tek tek ülkelerde mümkün k›lm›flt›r. Tezini, kendisinin nas›l anlad›¤›ndan ba¤›ms›z olarak, Stalin’in savundu¤u biçimiyle ‘tek ülkede sosyalizm’in,
anavatan›n savunulmas› derecesinde basitlefltirilip uygulanmas›, temellerini, belki de kendisine ra¤men Buharin’de bulmufltur. Eduard Bernstein özelinde sosyal-demokrasinin emperyalizme bak›fl›
ise tam bir tutarl›l›k sunmaktad›r. Teorik temeller, politik tezahürlerini zaman fark› ile de olsa hemen hemen bire bir belirlemekte,
Ekim devriminin, dönemin do¤ru bir emperyalizm tan›m›n›n
yap›labilmesi, bu do¤rultuda olas› politik yönelimlerin do¤ruca
saptanmas›n›n; bu saptaman›n üstüne oluflturulan s›n›fsal konumlan›fl›n; bu konumlan›fl›n ifadesi olan bir parti yap›s›n›n sonucu oldu¤u bir kez daha vurgulanmal›d›r. Bugün en çok tahrif edilen ko-
76
77
“bugün komünist olmak ya da olmamak, k›sa vadede ve hatta uzun
vadede belirli bir politik program› iflaret etmiyor; ilerde yeniden iflaret edebilir, ancak flu an için buna dair hiç bir belirti tafl›m›yor. Fakat,
e¤er komünist parti olmak, olumlu ya da olumsuz geçmiflten bir hat›ra olman›n ötesinde bir fleyi temsil etmiyorsa, zaten ona pek ihtiyaç
kalmam›fl demektir. (‹. Wallerstein, Güncel Yorumlar, s138)
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
nu da budur. Partide hiziplere/gruplara yer açmaya çal›flan ve Bolflevik-Menflevik ayr›flmas›n› belki de Rusya s›n›rlar›nda hapsedilmesi gereken erken Leninist bir bölünme fleklinde de¤erlendirenler
ço¤unluktad›r. Ülkemizde de bunlar›n örnekleri az de¤ildir. En iyisinden bir söylemle, hiziplerin yasaklanmas› karar›n›n daha sonradan Stalin’in zorbal›klar›na ve k›y›c›l›klar›na zemin oluflturdu¤u ve
yanl›fla zemin haz›rlad›¤›n› söyleyebilmek, sonuç olarak üçüncü enternasyonalin reddine varmak zorundad›r. Ve zaten çoktan varm›flt›r da.. Nas›l, yüzy›l›n bafl›nda, bu yan›lg›n›n ve sapman›n teorik
zeminini, ‘emperyalizmin anarfliyi ve krizleri ortadan kald›rabilece¤i ve
bu nedenle bar›flç› olabilece¤i’ saptamas› oluflturmuflsa, ayn› flekilde,
içinden geçti¤imiz dönemde de esas olarak küreselleflme kavram›na ayn› de¤erler yüklenmifl; foyas› dökülen emperyalizmden esasta
farkl› ve bar›flç› bir kapitalizm döneminin olabilece¤i yan›lg›s› körüklenip durmufltur.
‹LK KUfiAK MARKS‹STLERDE EMPERYAL‹ZM
TARTIfiMALARI
‹kinci Enternasyonalin 1907 kongresinde emperyalizm ile ilgili
konu gündeme gelir. Lenin, Rosa, Kautsky, Plehanov gibi dönemin
marksistleri bir grup kurup , emperyalizme ve sömürgecili¤e ve
karfl› politik tav›r ald›lar. Karfl›da ise sömürgecili¤e ve emperyalizme karfl› ç›kmay›p, bunu ‘uygarl›k tafl›y›c›’ bulanlar vard›.
‹lk olarak Bernstein’la bafllayal›m. Eduard Bernstein’a göre sömürgecilik olumludur. Uygarl›¤›n geri ve barbar toplumlara tafl›nmas› ifllevi görür. Sömürge haklar›na uygulanan afl›r›l›¤a karfl› ç›kmak d›fl›nda bir itiraz› yoktur. II. Enternasyonal içinde sa¤ kanatta, sosyal-demokrasinin sömürgecili¤e karfl› ç›kmamas› gerekti¤ini
savunanlar aras›nda olmufltur.
KURTULUfi
rihi c.2. s. 682)
Afl›lan›n ne oldu¤u ise bu al›nt›dan anlafl›lmaktad›r. Bu noktada
büyüteçle aranmas› gereken bir oportünizm ya da s›n›f uzlaflmac›l›¤› yoktur. Görünen köy k›lavuz istemez sözü konuya uygun düfler.
“Üstün uygarl›k, kendine kendi gücüyle orant›l› bir hak isteyebilir
en son çözümlemede. Bir topra¤›n kullan›m tarz›n› tarihsel aç›dan iyi
ya da kötü k›lan fley, o topra¤›n ele geçirilme tarz› de¤il, ifllenme tarz›d›r.” (H. Denis, age.)
Bernstein’a göre, sanayileflmifl bir ülke sömürgecili¤in avantajlar›ndan yararlanarak, reformlara giriflebilir ve sosyalizmi kurabilir.
Burada da erken dönem bir teflhis için ipuçlar›na ulafl›yoruz. Emperyalizmle iliflkilenmek ve ona sosyalizm imkanlar› aç›s›ndan da
olsa onay vermek ›rkç›l›kla komflu olmay› neredeyse zorunlu k›l›yor.
John A. Hobson 1902’de ‘Emperyalizm’ kitab›n› yay›nlar. Hobson’a göre, emperyalizm, Büyük Britanya’ya pahal›ya mal olmaktad›r ve bu nedenle b›rak›lmal›d›r.
“Evrensel medeniyeti ilerletmek bir yana, böyle bir ittifak muazzam bir bat› asalakl›¤› tehlikesi anlam›na gelebilir; üst s›n›flar› Asya
ve Afrika’dan muazzam bir harac›n üzerine konan ileri sanayileflmifl
uluslar›n di¤erlerinden ayr›k olarak gruplaflmas›yla sonuçlan›r; bu haraç sayesinde söz konusu uluslar, büyük miktarlarda tar›msal ve sanayi ürünleri üretmek yerine, özel hizmetler sunan veya yeni finans aristokrasisinin denetimi alt›nda ikincil s›nai iflleri yerine getiren, genifl
bir müstahdem ve uflaklar kütlesini istihdam ederler.” (Hobson, aktaran O. Dilber. Marksist Elefltiri 1, s. 133)
“… sömürge yay›lmas›n›n sosyalizmi engelleyece¤i varsay›m›, zenginlerin etki alan›n›n k›s›tlanmas›na paralel olarak, yoksullar›n sefaletinin de azalaca¤› fikrine dayanmaktad›r en son çözümlemede; oysa
bu fikir çoktan afl›lm›flt›r” (Aktaran H. Denis, ‹ktisadi Doktrinler Ta-
Hobson’da bir baflka öngörü dikkat çekmektedir. Daha sonralar›
pozitif bir anlat›mla azgeliflmifllik, esas içeri¤iyle de üçüncü dünya
vb. kavramlarla ifade edilen, ama esas olarak yoksullaflmay› ve dünya nimetlerinden mahrum b›rak›lmay›, bir tür paryalaflmay› anlatan ‘üçüncü dünyalaflma’ tablosunu daha o tarihte bütün çizgileriyle ifade edebilmifltir.
78
79
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
“Bu durumda Bat› Avrupa’n›n büyük bir k›sm›, onu oluflturan ülkelerin baz› k›s›mlar›n› –Güney ‹ngiltere, Fransa Rivieras›, ‹talya ve
‹sviçre’nin turistlerin en çok ra¤bet etti¤i ve zengin insanlarla dolu
bölgeleri– daha flimdiden sahip olduklar› karakter ve görünümü alacakt›r; yani bir yanda Uzak Do¤u’dan temettü ve rant gelirleri elde
eden zengin aristokratlar›n küçük toplulu¤u ile daha kalabal›k bir
profesyonel müstahdem ve tüccar toplulu¤u; bir yanda da uflaklarla,
ulafl›m sektöründe ya da mamul maddelere son fleklin verildi¤i sanayilerde çal›flan iflçilerin oluflturdu¤u daha genifl bir topluluk(tan oluflan bir görünüm). Bafll›ca sanayi dallar›na gelince, bunlar yok olacakt›r; ve büyük bir g›da ve yar›-mamul madde kütlesi Asya ve Afrika’dan bir haraç olarak sel gibi akacakt›r.” (Hobson, aktaran O. Dilber, agm, s133)
Hilferding kendi kitab›n› yazarken büyük ölçüde, Hobson’dan
yararlan›r. Ve Hilferding’in çal›flmas›ndan iki farkl› yorum ç›kar.
Hilferding’in Finans Kapital’inden, Kautsky’nin ultra-emperyalizmi ile, Lenin’in bir çeflit bozgunculuk diyebilece¤imiz tezleri ç›kar.
Rudolf Hilferding’e göre, dönemin belirleyici ö¤esi finans kapitaldir. Sanayi sermayesi ile banka sermayesinin, banka sermayesinin
egemenli¤i alt›nda birleflmesi sonucu ortaya finans kapital ç›kar.
Hilferding’de finans kapital, tekelci sermayenin ana biçimi olarak
tariflenir.
Finans kapitalle birlikte liberal devletin yerini müdahaleci devlet
al›r. Kapitalizmin uzun dönemli tarihsel e¤ilimi tek bir kartelin
oluflumunu temellendirir. Bu kartel e¤ilimi piyasa anarflisinin yerini, tekellerin ekonomiyi düzenlemesine b›rakmas›d›r. Bu da örgütlenmifl kapitalizmdir.
‘Örgütlenmifl kapitalizm’de piyasan›n anarflisinin yerini sosyalist
planl› ekonomi ilkesi alm›flt›r. Kapitalizm istikrarl› bir geliflme ça¤›na girmifltir. Bunal›mlar ve krizler geçmiflte kald›¤›na göre, sosyalizme geçifl reformlarla ve evrimci bir yoldan gerçekleflebilir.
Finans kapitalin oluflmas›n›n önemli toplumsal sonuçlar› oldu¤unu ileri sürer ve bunlar› flöyle s›ralar Hilferding. Sermaye toplumsal yaflam› kolektif hale getirmifl, birlefltirici bir güç olmufltur.
80
KURTULUfi
Ekonomik güçler üzerinde siyasal bir kontrol sa¤lamak mümkündür art›k böylece. Siyasal kontrol sa¤land›¤›nda sosyalizme geçmek
zor olmayacakt›r. Bunun için baz› büyük bankalar› kamulaflt›rmak
yeterli olabilecektir.
Karl Kautsky ise uluslararas› sosyalist hareketin o dönem için
merkezini temsil eder. Bu grup emperyalizmi, kapitalizmin gelifliminin bir sonucu olarak de¤il, feodal mutlak›yetçi bir gelenek olarak reel politikan›n alan›nda de¤erlendirir. Bu görüflün ve merkezin temsilcisi olarak Karl Kautsky gösterilmelidir.
Sanayi sermayesi Kautsky’ye göre devlet müdahalesinden yana
de¤ildir ve emperyalizm olanakl› politikalardan yaln›zca biridir.
Hilferding’in önerdi¤i tek kartel düflüncesinden esinlenerek ekonomik yaflam›n serbest ticaret ve rekabete dayand›¤›, emperyalist
devletlerin ise sald›rgan ve müdahaleci politikalardan vazgeçerek,
bar›flç› bir do¤rultuyu benimsedi¤i bir durumu öngörür. Bu durum ultra-emperyalizmdir.
Bundan ç›kacak sonuç ise, proletarya ile sanayi sermayesi ittifaka
girmeli, savafla karfl› bar›fl, gericili¤e karfl› demokrasi, sömürgecili¤e karfl› serbest ticaret savunulmal› ve bu yolla sa¤lanacak ekonomik geliflme temelinde, iflçi s›n›f›n›n durumu iyilefltirilmelidir.
Ekonomik güçlerin koordinasyonunun kaç›n›lmaz olarak siyasal
koordinasyona yol açaca¤›n› söyler.
“1902’de Kautsky, kapitalizmin ‘kronik depresyon’ etkisiyle yok
olaca¤›n› savunmufltu aç›kça; düflünüre göre, dünya piyasas›n› h›zla
geniflletme olanaks›zl›¤›, böyle bir depresyonu yaratmadan edemezdi.” (H. Denis. age, s. 689)
Kautsky daha sonralar› bu fikrini reddeder ve bu ak›l yürütmeyi,
Luxemburgcu bir tür ‘bolflevizm’ olarak de¤erlendiren Hilferding’e
hak verir.
Savafl sonras›nda emperyalist güçler aras›nda silahlanmadan vazgeçenlerin oluflturaca¤› bir federasyonu öngörür.
“…Tekel rekabeti, rekabet de tekeli üretiyor.
Dev fabrikalar›n, dev bankalar›n ve milyarderlerin amans›z rekabe81
KURTULUfi
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
ti küçükleri yutan büyük mali güçler karteli düflüncesine yol açm›flt›r. Emperyalist büyük güçlerin dünya savafl›ndan da, onlar aras›ndaki en güçlüsünün federasyonu sonucu do¤abilir ve bu, silahlanma yar›fl›na son verecektir.
Bu yüzden, salt ekonomik aç›dan, kapitalizmin bir baflka yeni evreyi, kartellerin politikas›n›n d›fl politikaya aktar›lmas›n›, bir ultra-emyeryalizm evresini yaflayabilmesi d›fllanm›fl de¤ildir…
Salt ekonomik aç›dan sonuçta emperyalistlerin kutsal bir ba¤laflmas›yla emperyalizmi eritecek bu güçlü patlamay› önleyecek hiçbir fley
yoktur.” (Kautsky, Seçme Politik Yaz›lar, s. 97-98)
Hilferding ve Kautsky’de ortak olan, kapitalist geliflmenin yönünün, entegrasyonun, rekabeti ve savafllar› ortadan kald›raca¤›n›, bar›fl ve demokrasiyi mümkün k›laca¤›n› ve bu yolla sosyalizme var›laca¤›n› söylemeleridir. Kautsky, emperyalizmde, kapitalizmin niteliksel bir evresine göre daha farkl› bir evre görmez. Sanayi sermayesinin niceliksel geliflmesi d›fl›nda ‘sermaye ihrac›’ onun için bir
anlam ifade etmez.
Rosa Luxemburg ise çeliflkiyi üretim alan›ndan dolafl›m alan›na
kayd›r›r. Kapital ikinci ciltteki geniflleyen yeniden üretim süreci
yani sermaye birikim meselesi esas olarak d›fl ticarete yaslanmaktad›r. Ülke ya da tek pazar s›n›rlar›nda yeterince büyük talep olamaz.
Rosa’da emperyalizm teorisinin dayana¤›, art›kde¤erin gerçekleflmesi sorunudur.
Kapitalizm öncesi üretim tarzlar›n›n hakim oldu¤u ülkelerden
gelen ya da oralarda yarat›lan talep, pazar sorununu, eksik talebin
afl›lmas›n› çözer. Emperyalist geliflme ise bu zorunlu yolun sonucudur.
Rosa Luxemburg’un emperyalizm tezi, Heinrich Cunow taraf›ndan yaz›lan “Çöküfl teorisi Üzerine” çal›flmas›n›n üzerine, bu tezleri gelifltirmek fleklinde olmufltur. Kapitalist ülkelerin sürekli yeni
pazar bulamayacaklar› ve bir an gelip çökece¤i söylenmifltir. Daha
sonra bu teoriyi Rosa Luxemburg gelifltirmifltir. Rosa’ya yönelik
5
5
Bu konuda bak›n›z, Henri Denis, ‹ktisadi Doktrinler Tarihi, c. 2
ekonomizm elefltirisi de buradan kaynaklan›r.
Rosa’n›n tezine göre hiç bir kapitalist, yat›r›mdan do¤acak sat›n
alma gücünün yarataca¤› talebi doyurmak amac›yla yat›r›m yapmaz. Bu nedenle ülke s›n›rlar›nda geniflleyen yeniden üretim süreci mümkün de¤ildir. Ve Rosa’ya göre Marx böyle bir çerçeve kurarak, sermaye birikimi meselesinde ve do¤al olarak da, emperyalizm
konusunun temellerini görmek aç›s›ndan eksik bir çal›flma yapm›flt›r. Örne¤in, tezini desteklemek için, Marx’tan Kapital’in art›kde¤erin sermayeye dönüfltürülmesi bölümünü aktar›r.
“‹nceleme amac›n›, kendi bütünlü¤ü içinde, tüm di¤er yan koflullardan ar›nd›r›lm›fl olarak araflt›rabilmek için, tüm dünyay› tek bir
ulus olarak ele almal› ve kapitalist üretimin her yerde kurulmufl oldu¤unu, her sanayi dal›na sahiplenmifl oldu¤unu varsaymal›y›z. (Marx,
aktaran Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi, s. 254)
Aktarmas›n› yaparak, tezini desteklemeye çal›fl›r. Marx’›n soyutlamalar› ve kapitalizmi bir sistem olarak deflifre etme iste¤i ve üstüne kuraca¤› yüksek teori için, art›kde¤erin kayna¤›n›n ve oluflumunun üstünde ›srarla durmas›, kuflkusuz onu, emperyalizm olgusunun temellerini görmek isteyen Rosa’n›n paradigmas›n›n d›fl›nda de¤erlendirmeyi gerekli k›lar. Ayn› konuda Lenin’in bak›fl aç›s›,
d›fl piyasalar›, kar oranlar›n›n düflme e¤ilimine karfl› önleyici faktör
olarak gören Marx’›n görüflüyle ayn›d›r.
“Kapitalizm, kapitalizm olarak kald›kça, sermaye fazlas›, belirli bir
ülkedeki kitlelerin yaflama düzeyini yükseltmeye de¤il –çünkü bu durumda kapitalistlerin kazançlar›nda bir azalma söz konusudur– d›fl ülkelere, geri kalm›fl ülkelere ihraç yoluyla, o kazançlar›n art›r›lmas›na
do¤ru akacakt›r. Geri kalm›fl ülkelerde kar her zaman yüksektir; çünkü buralarda sermaye k›t, toprak fiyat› nispeten düflük, ücretler az,
hammadde ucuzdur.” (Lenin, Emperyalizm, s. 78)
Bu tart›flma ise yaz›n›n konusu de¤ildir ve geçerken de¤inilebilecek bir sorunun boyutlar›n› aflar. Ama vurgulanmal›d›r ki, Ro6
6
Vurgulanmas› gereken bir fley de fludur: Ne Lenin ne de Buharin her
83
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
sa’n›n kurdu¤u temel, bize, kapitalizmin geniflleyen yeniden üretim için yeni ve kapitalizm d›fl› alanlara yay›lmas›n› ve sonuç olarak fiziki s›n›rlara ulafl›ld›¤›nda sermaye sisteminin s›n›rlar›na gelip çökece¤ini söyler. Bu bak›fl aç›s› ise ister istemez, ba¤r›nda ekonomist bir e¤ilimi tafl›r.
ramlar›n kayna¤›d›r’. Ruth Fischer’in Lenin’le olan siyasi yak›nl›¤›
bilinir. Lenin’in, Rosa’n›n ba¤l› oldu¤u Enternasyonal grubunun,
“bu gemi az›ya alm›fl emperyalizm ça¤›nda art›k ulusal savafllar olas›l›¤›
söz konusu de¤ildir.” de¤erlendirmesine karfl› oldu¤u ve bu anlay›fl›n
yans›mas› noktas›nda parti ve devrim anlay›fl›nda, emperyalist savafl› iç savafla dönüfltürmek ve bunda partinin öncü rolüne yap›lan
vurguda farkl›laflmak durumunda oldu¤unu belirtmek gerekir. Revizyonizmi ve oportünizmi Lenin’den önce keflfedip bayrak açmas›na ra¤men, kesin ayr›l›¤› gerçeklefltirememesi, bu tezleri ile ilgilidir.
Lenin’den önce, Buharin’e de¤inmek gerekir. Buharin’e göre
sermayenin uluslararas›laflmas› tekil ülkelerdeki ekonomilerin ulusallaflmas› ile paralel gider. Tekelci kapitalizm, her bir ulusal ekonominin devletin öncülü¤ünde, tek bir dev flirket haline gelmesine
yol açar. Ulusal alanda rekabet kalkar ve ulusal ekonomi dev bir
tröst olarak birleflir. Uluslararas› alanda tam tersi bir süreç ifller; rekabet ve çat›flma… Buharin’de emperyalizm kapitalizmin zorunlu
sonucudur. Sömürgecilik ve savafl ise mant›ki sonuçlard›r.
“... Kapitalizm varolabilmesi ve geliflmesi için kapitalist olmayan
üretim biçimlerinin bulundu¤u bir ortama gerek duyar ama bu biçimlerin hepsi amac›na hizmet etmez. Kapitalizm, kapitalist olmayan
toplumsal tabakalara; art›kde¤eri için bir pazar, üretim araçlar› aç›s›ndan arz kayna¤› ve ücret sistemi için iflçi deposu olarak gerek duyar.”
(Rosa Luxemburg, age,s 280)
Luxemburg, d›fl piyasa ihtiyac›n›n, kapitalist üretimin bir zaaf›
oldu¤unu ve bu yüzden, sermaye sisteminin evrensel bir sistem olamayaca¤›n› söyler. Rosa’ya göre kapitalizm y›k›lmak zorundad›r,
çünkü s›n›rlar›na geldi¤inde, yani pazar fizik s›n›rlar›na gelip dayand›¤›nda, geniflleyen yeniden üretim süreci t›kanacak ve bu t›kan›kl›k afl›lamayacakt›r. Bu yüzden kapitalizm bütün yeryüzünde
gerçek bir egemenlik kurma yetene¤inde de¤ildir.
Rosa, emperyalizmle uzlaflmaz tavr› ile marksizmin devrimci
kanad›nda yer alm›flt›r. Oportünizmle ayr›flmak gerekti¤ini, Kautsky ile polemiklerinde ilk olarak anlayan ve Lenin’den de önce
Kautsky’ye tav›r alan Rosa, pratik olarak bu kopuflu erken dönemde gerçeklefltirememifltir. Rosa’ya yönelik ekonomizm yak›flt›rmas›, onun fikirlerini “frengi basili” olarak ilan eden Ruth Fischer’in
tan›m›nda en uç noktaya ulafl›r. Ruth Fischer’e göre Rosa’n›n emperyalizm kuram› ‘..örgütlenme sorunlar›yla ilgili tüm hatal› kavikisi de Rosa Luxemburg’dan sonra emperyalizm üzerine kitaplar›n› yazm›fl olsalar da bu çal›flmalar›nda Rosa ile ilgili bir polemik yapmam›fllard›r. Ancak Lenin, Emperyalist Ekonomizm adl› çal›flmas›nda, uluslar›n
kaderlerini tayin hakk› çerçevesinde dolayl› olarak, ve esas konuyla ilgili
çal›flmas›nda ise esastan olmasa da geçerken ve ismini vermeden konuya
de¤inmifltir. Buharin ise daha sonraki yaz›lar›nda konuya de¤inir.
84
7
7
“parti kadrolar› içinde örgütlenmifl proletaryan›n s›n›f bilinçli çekirde¤i ile onun çevresindeki s›n›f mücadelesi taraf›ndan kavranm›fl, s›n›f bilincine varma sürecindeki kesim aras›na kesin bir ay›r›c› duvar çekilemez”
“Mücadelenin genel temel ilkeleri hariç; merkez komitesinin parti üyelerinin kafas›na sokaca¤› haz›r, daha önceden saptanm›fl, ayr›nt›l› bir taktik yoktur.”
“taktiklerin haz›rlanmas›nda parti önderli¤inin bilinçli insiyatifinin
önemsiz rolüü…Genel olarak, sosyal demokrasinin mücadele takti¤i ‘keflfedilen’ birfley de¤ildir, tersine yolunu arayan, daha çokda günlük s›n›f
mücadelesinin ileriye do¤ru devam eden bir dizi büyük yarat›c› eylemlerinin ürünüdür.”
“mafllang›çta ‘eylem’ vard›.”
“bilinçsizlik bilinçten önce gelir, objektif tarihi sürecin mant›¤› tafl›yac›s›n›n subjektif mant›¤›ndan önce” (Rosa Luxemburg, Aktaran Süha Ilgaz, Yeni Öncü 18, Kas›m 1989)
85
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
1920’li y›llarda Buharin, daha önce tafl›d›¤› bir e¤ilimi mant›ksal sonucuna götürür. Emperyalizmle birlikte kapitalizmin temel
yasalar›n›n do¤alar› de¤iflmifltir. Piyasa anarflisinin yerini “örgütlenmifl kaynak da¤›l›m›” al›r, bunu da devlet gerçeklefltirir. Ulusal
ekonomiler düzeyinde ekonomik bunal›mlar kalkar. Kapitalizmin
bilinçli olarak, örgütlü bir biçimde yönetilebilecek olmas›, merkezileflmesi, dünya ekonomik sisteminin her halkas›n›n devrimle dönüfltürülebilecek olmas› demektir. ‹flçi aristokrasisi nedeniyle geliflmifl ülkelerde olmayan, yar› kapitalist ülkelerde daha olanakl›d›r.
Rosa’n›n tersine, Buharin’de, kapitalist yeniden üretim sistemi
için d›fl piyasa zorunlu de¤ildir. D›fl piyasa daha büyük üretimi gerekli k›lar ve bu da bir çeflit ölçek ekonomisi yarat›r; maliyetler düfler, karlar artar. Bu da d›fl piyasalar› yeniden üretim süreci için zorunlu k›lmaya yetmez.
K›saca Troçki’nin tutumunu aktaral›m. Leninist emperyalizm teorisini, eflitsiz ve bileflik geliflme yasas› ile birlikte, azgeliflmifl ülke
konusuna uyarlam›fl ve buradan di¤er ilk kuflak marksistlerin konusu d›fl›nda özel bir alanda yo¤unlaflm›flt›r. Bu yönüyle Lenin’in
teorisinden ç›kan politik sonuçlar› kabullenir.
talist-emperyalizmin e¤ilimlerine iliflkin görüntü ve bu görüntüden
kalkarak oluflturulan sorular›n kuflkusuz bir karfl›l›¤› vard›r. Örne¤in, ‘ulusal devletlerin bu ça¤da yeri yoktur’ söylemi, yeni bir tart›flma alan› olarak görülür; ama sorunun t›pk› bugünkü sunuluflu
gibi yüzy›l›n bafl›nda da gündemde oldu¤unu bilmek gerekir. Kievski ile tart›flmalar›nda Lenin’in ayn› ça¤da farkl› gerçeklikler oldu¤unu ve bunlar› bilmek gerekti¤i ile ilgili an›msatmalar› bugün
de geçerlidir.
Bugünkü emperyalizm konusunda kritik sorular –ki bunlar
küreselleflme ideolojisinin argümanlar›d›r– flunlard›r: 1- üretim iliflkilerinin ve üretici güçlerin bugünkü geliflmesi, ‘uluslararas›laflmas›’, ulusal devletin afl›lma noktas›na gelinip gelinmedi¤i ya da buna götürüp götüremeyece¤i ile ilgilidir. Bu aç›dan devletin durumu nedir? 2- Günümüzde mali sermaye-oligarfli içinde, spekülasyon a¤›rl›kl› kesim –mali sermayeyi, üretken sermaye ve para sermaye aras›ndaki karfl›l›kl› iliflki içinde
tan›mlarsak– gelecek zamanlar›n ve üçüncü dünyan›n talan›na mahsuben üretimden sonsuz kopmufl mudur? Böyle alg›lamak do¤ru mudur? Bu durum ulusal devletin temelinin kalmad›¤› ile iliflkili bir totolojiyi desteklemek için fliflirilmifl olamaz m›? Ve kuflkusuz sermayenin uluslararas›laflt›¤› ‘tespiti’
devletin de uluslararas› bir alana kayaca¤› varsay›m›na ya da
mant›ki sonucuna ç›kmaz m›?
Bu sorulara yan›t bulmaya giriflmeden önce ne amaçla ve nas›l
bir yan›t peflinde olmam›z gerekti¤ini an›msayal›m.
LEN‹N’DE EMPERYAL‹ZM VE BUGÜNÜN SORULARI
“... Kapitalizm soyguncu içeri¤inin bütün belirtileriyle, tam ve eksiksiz bir flekilde tarihsel geliflmesinin en ince ayr›nt›lar›yla ve ulusal
özellikleriyle hiçbir zaman incelenemez. Alimler (ve özellikle alim taslaklar›) ayr›nt›lar üzerinde tart›flmaktan b›k›p usanmazlar. Bu böyledir diye kapitalizme karfl› sosyalist savafl›mdan vazgeçmek ve bu savafl›ma ihanet edenlere karfl› koymaktan kaç›nmak gülünç olur. Zaten
Kautsky’nin, Cunow’un, Akselrod’un ve benzerlerinin de istedi¤i bu
de¤il mi?” (Lenin. Sosyalizm ve Savafl, s. 113)
“ ‘Sosyal’ vaizler ve oportünistler, gelece¤in bar›flç›l sosyalizminin
hayallerini kurmaya her zaman haz›rd›rlar. Ama bunlar› devrimci sosyal-demokratlardan ay›ran fley, bu güzel gelece¤e kavuflmak için gerekli çetin savafl›mlar ve s›n›f savafllar› üzerine kafa yormaya yanaflmamalar›d›r.” (Lenin, Sosyalizm ve Savafl, s62)
Görüntü ile gerçe¤i ayr›flt›rmak ne kadar mümkündür? Her fleyden önce görüntünün salt yan›lsama oldu¤unu sanmak yanl›flt›r.
Bire bir olmasa da görüntü gerçe¤in izdüflümüdür ve gerçe¤in bilgisine ulaflmak, bu yüzden ‘bilim’e muhtaçt›r. Bugün beliren kapi-
Uyar›s›n› dikkate al›p, bu sorulara verilen yan›tlar akademik bir
tart›flma kayg›s›yla beraber, s›n›f mücadelesinin biçimi ve yöntemi
üzerine bizi zenginlefltirecek bir içerikle yan›tlanmaya çal›fl›lmal›-
86
87
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
d›r. Lenin’in emperyalizm anlay›fl›n› ve yan›t ararken nas›l bir durufl sergiledi¤ini k›saca aktaral›m.
fleklinde s›ralan›r.
Lenin’de emperyalizm, Marx’›n üretici güçlerin toplumsallaflmas› ve mülk edinmenin özelli¤i aras›nda saptad›¤› çeliflkinin somutlanmas› olarak, kapitalizmin en yüksek aflamas›d›r ve sermayenin yo¤unlaflmas›, giderek merkezileflmesi olarak üretimin toplumsallaflmas› ise dünya ölçe¤indedir. Marx’taki e¤ilimler Lenin’de
somut tarihsel olgular flekline gelir.
Eflitsiz geliflim yasas›, dünyan›n bölüflülmüfllü¤ünü her an ve
sürekli geçersiz k›lar ve savafllara varan geliflmeler olur. Bu Lenin
aç›s›ndan ar›zi bir durum de¤il, ‘kahince sözler’ diye Engels’e at›fla belirtti¤i neredeyse yasal düzeyde geçerlili¤i olan ve tarihsel olarak -ki, Paris Komünü, Ekim Devrimi ve ‹kinci Savafl, bu yasall›¤›
destekleyen tarihsel olgulard›r- kan›tlanm›fl bir durumdur. Kapitalizm, çeliflkileri karfl›s›nda çözümsüzdür ve çeliflkileri artt›¤›nda,
fliddeti, bu durumda savafl›, politikan›n bir biçimi olarak çekinmeden kullan›r. Tekeller aras› rekabetin boyutlar› ile ele al›nmazsa,
dünyadaki gerilimlerin, devletler aras› iliflkilerin çözümlenmesi
mümkün olmayacakt›r. Bu nedenle Leninist emperyalizm teorisi
bize bu iman› sunan bir niteli¤e sahiptir.
“Emperyalizm elefltirisinden, kelimenin genifl anlam›yla, toplumun
farkl› s›n›flar›n›n kendi genel ideolojileri yönünden emperyalist politikaya karfl› tak›nd›klar› tavr› anl›yoruz.” (Lenin, Emperyalizm, s. 136)
LEN‹N’DE EMPERYAL‹ZM
Lenin, Hilferding, Buharin ve J. A. Hobson’un çal›flmalar›ndan
yararlanm›flt›r.
Lenin’e göre Birinci Paylafl›m Savafl›, emperyalizmin sonucudur.
Sosyal flovenizm ise oportünizm ve iflçi aristokrasisi ile iliflkilendirilmelidir.
Lenin, Emperyalizm adl› çal›flmas›nda ultra-emperyalizm tezini
çürütür. Ve ileri sürdü¤ü fley ‘çürüyen kapitalizm’dir. Çürüyen kapitalizm ise savafl, katliam, krizler, sefalet anlam›na gelir. Lenin’in
emperyalizm tezi, birinci ve genel alg›lay›fl düzeyinde, befl maddenin ezberlenip s›ralanmas› fleklinde olmufltur. Bunlar s›ras›yla
• tekellerin yükselifli, hakimiyeti
• finans kapital-oligarfli
• sermaye ihrac›: Sermaye ihrac›, uluslararas› ticaretin
öneminin daha canl› ve büyüyor olmas›na yol açar.
Hem para sermaye ak›mlar› hem de do¤rudan üretici yat›r›mlar söz konusudur.
• dünyan›n tekellerce bölünmesi
• dünyan›n emperyalist güçler aras›nda bölüflülmesinin
tamamlanmas›, yeniden paylafl›m
8
8
Kapitalizmin ikinci dünya savafl›ndan bu yana büyük çapl› bir savafl
yaflamad›¤› ve bu nedenle, Lenin’in emperyalizm tan›m›nda, tekelci rekabetin savafllar› zorunlu k›ld›¤› tezinin tart›fl›lmas› gerekti¤ine yap›lan
vurgu, iflçi s›n›f› hareketinin ve sosyalizmlerin dengeleyici etkilerini gözard› eder ve bugünkü dünyada böyle bir vurgu yapmak gittikçe güçleflmektedir.
88
“Rekabetin soyut ve geliflmemifl biçimleri, kapitalist örgütleniflin
somut ve görünüflte yeni biçimlerinin karfl›s›na ç›kar›ld› ve Marx’›n
gerek elefltiricileri, gerekse savunucular›, tekelin rekabetin yerini almakta oldu¤u sonucuna ister istemez vard›lar. Böylece, marksist gelenek içinde olabildi¤ince erken bir anda, Kautsky ile Bernstein aras›ndaki tart›flmalarda, tart›flma alan›, tekelin rekabetten ne bak›mdan
farkl›laflt›¤›, önceki aflaman›n yasalar›n›n bu yeni koflullar alt›nda hala geçerli olanlar› varsa bunlar›n hangileri oldu¤u sorununa kaym›flt›
bile. O günden bafllayarak tekelci kapitalizm kavram› marksist teorinin bir köfle tafl› haline gelirken rekabet teorisi de ona uygun bir flekilde geçmifle, ‘klasik’ rekabetçi kapitalizm aflamas›na ait bir teori derekesine düflürüldü” (Sosyalizm ve Toplumsal. Mücadeleler. Ansiklopedisi, c. 2. s. 430.)
Bu konu üzerinde Anwar Shaikh’in yukar›daki Marx yorumunu
dikkate almak gerekirse, emperyalizmin, rekabeti ortadan kald›ran
89
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
de¤il, tekelci rekabet düzeyinde daha da tehlikeli bir boyuta tafl›y›p yeniden üreten bir aflama olarak vurgulanmas›, Lenin’in emperyalizm teorisinin özgün yanlar›ndan birisi olmufltur. Di¤erlerinden
farkl› olarak Lenin, tekel gerçe¤ini, rekabetin ortadan kalkt›¤› ve
üretim anarflisinin engellenebilir oldu¤u yan›lg›s› ile eksik ve bu
nedenle yanl›fl bir tan›mdan kurtarm›flt›r. Lenin’de tekeller yeni
türde rekabet demektir.
“Ekonomik yönden emperyalizm, tekelci kapitalizmdir. Tam tekele ulaflmak için, yaln›zca (belli bir devletin) iç pazar›nda de¤il, ama
ayn› zamanda d›fl pazarlarda, tüm dünyada her türlü rekabet saf d›fl›
edilmifl olmal›d›r. ‘Mali-sermaye ça¤›nda’ yabanc› bir ülkede bile rekabetin saf d›fl› edilmesi ekonomik bak›mdan olanakl› m›d›r? Elbette
olanakl›d›r. Bu, rakibin mali bak›mdan ba¤›ml› hale getirilmesiyle,
hammadde kaynaklar›n›n ve sonunda bütün iflletmelerinin ele geçirilmesiyle yap›l›r.” (Lenin. Emperyalist Ekonomizm. s. 40)…
”Kapitalizm gelifltikçe hammadde eksikli¤i de kendini o kadar duyurmaktad›r; rekabetin flartlar› o kadar sertleflmekte, bütün yeryüzünde hammadde kaynaklar› arama çabalar› o kadar alevlenmekte, sömürgelere sahip olma mücadelesi o kadar amans›z olmaktad›r.” (Lenin, Emperyalizm, s. 103)
Lenin, kapitalizmin ulusal sorunu genellefltirip sürekli yeniden
üretti¤ini, emperyalist aflamada ise bunun ulusal ba¤›ml›l›k fleklinde genelleflti¤ini, yeni tür bir sömürgecili¤in, eskisinin yerini ald›¤›n› anlat›r. Tezin buradaki özgünlü¤ü, demokrasi ve demokrasi
mücadelesinin kavran›fl›na iliflkin devrimci bir kap› açmas›d›r. Sömürge halklar ve uluslar, ba¤›ml›l›k iliflkileri alt›nda ‘kendi kaderlerini tayin hakk›’n›, emperyalizme karfl›, ayr›lma, ayr› devlet olma
mücadelesi ile, siyasi ba¤›ms›zl›k yolunda mücadele fleklinde kullanmal›d›rlar.
“Uluslar›n kendi kaderini tayin hakk›, siyasal ba¤›ms›zl›k demektir. Emperyalizm böyle bir ba¤›ms›zl›¤› y›kmak ister, çünkü siyasal ilhak ço¤u zaman ekonomik ilhak› daha kolaylaflt›r›r, daha ucuzlat›r
(yetkililere rüflvet vermek, ayr›cal›klar koparmak, lehte yasalar ç›kartt›rmak, vb. daha kolayd›r) daha rahat hale getirir, daha az güçlük ç›90
KURTULUfi
kar›r – t›pk› emperyalizmin genel olarak demokrasi yerine oligarfliyi
koymas›n›n yollar›n› aramas› gibi. Ama emperyalizmde kendi kaderini tayinin ekonomik bak›mdan ‘elde edilemezli¤i’nden söz etmek tepeden t›rna¤a saçmad›r.” (Lenin, Emperyalist Ekonomizm, s. 41)
Ezilen halklar›n demokrasi mücadelesi, di¤er tez sahiplerine göre s›n›f mücadelesi aç›s›ndan temelsiz ve bofl olarak de¤il baflka türden ele al›n›r. Ulusal hareketin geçmifle ait bir fley oldu¤u, ulusal
sorunun çözüldü¤ü kapitalist ülkelerde savafl› iç savafla dönüfltürüp
kendi devrim ve iktidar mücadelesini vermesi gereken iflçi s›n›flar›
bu tez nezdinde yeni bir müttefik bulmufltur: Ulusal hareketi bugün yaflayan ülkelerle, sömürge uluslar ve halklar.
Ulusal savafl›m, ulusal baflkald›r›, ulusal ayr›lma da tam olarak ‘gerçeklefltirilebilir’ ve pratikte emperyalizm alt›nda bununla karfl›lafl›lmaktad›r. Kald› ki emperyalizm, kapitalizmin geliflmesini ve halk y›¤›nlar› aras›nda demokratik e¤ilimlerin büyümesini durdurmad›¤›
için, [ulusal hareketler –ç] daha da kuvvetle ortaya konmaktad›r. Emperyalizm, tam tersine, halk y›¤›nlar›n›n demokratik özlemleriyle,
tröstlerin anti-demokratik e¤ilimleri aras›ndaki karfl›tl›¤› daha da fliddetlendirir. (Lenin, Emperyalist Ekonomizm, s. 48)
Lenin’in demokrasi mücadelesini kavray›fl› ile bugün yayg›n
kavran›fl› ile ‘demokrasicilik’ aras›nda esastan bir fark vard›r. Demokrasinin geniflletilmesi ile tan›mlanabilecek bir yerden de¤il,
iktidar hedefinden tan›mlanm›fl bir demokrasi kavray›fl›na sahiptir.
Bunun için devrim ve devrimci strateji anlay›fl› en genifl demokrasi mücadelesini hedefleyen ve bunun için de iktidara göre örgütlenmeyi zorunlu gören bir mant›¤a sahiptir. Emperyalizm kavray›fl›n›n mant›ki tamlayan›, Lenin’in bu parti anlay›fl› olmufltur. Onu,
Rosa ve di¤erlerinden farkl› k›lan ise esasta budur. Bu farkl›l›klar,
zamanla belirginleflmifl ve evrensel hale gelmifltir. Bu nedenle sürecin farkl› yerlerinden yap›lan Leninist parti tarifleri de farkl›laflabilmektedirler. Partinin s›n›f›n ileri unsurlar›ndan, öncü unsurlar›ndan oluflmas› ve ideolojik birlik ekseninde bir araya gelmesi iki
önemli ayraç olarak marksizmin kavran›fl› ile ç›karsanm›flt›r. ‹deolojik birli¤in, s›n›f uzlaflmac›l›¤› demek olan ‘oportünizm’den ve
91
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
s›n›f içinde varolan farkl› ak›mlardan ayr›l›k anlam›na geldi¤ini
söylemeye gerek yok san›r›m. Oportünizmin, Lenin’den önce Rosa
taraf›ndan saptand›¤›n› ama örgütsel ayr›l›¤› yanl›fl buldu¤u; oportünizmi iflçi s›n›f›n›n tarihinin bir ürünü olarak de¤erlendirip, yanl›fl buldu¤u hat›rlanmal›d›r.
LEN‹N’‹N EMPERYAL‹ZM‹ VE BUGÜN
Küreselleflme tart›flmalar›n›n h›z›n›n görece kesildi¤i bugünlerde Lenin’in emperyalizm tezinin, daha bir anlafl›l›r olma flans› artm›fl bulunuyor. Bugün geçerli olan tekelci rekabet, devletlerin rekabeti, çevre ülkelerde yeni sömürgecilikten, eski tip sömürgecili¤e dönüfl e¤ilimleri gösteriyor. Sosyalizmlerin sahnede oldu¤u, iflçi
s›n›f›n›n gücünün ve örgütlülü¤ünün yüksek oldu¤u dönemlerden
sonra, art›k bu ikisinin dengeleyici etkilerinden kurtulmufl kapitalizmi kendi vahflili¤i ile baflbafla b›rakm›fl bulunuyor. Asalak ve çürüyen kapitalizm tan›m›, kar oranlar›n›n düflmesi ve spekülasyon
alan›n›n genifllemisi olgular› ile temellenmektedir.
“Kapitalizmin özelli¤i, genel olarak sermaye sahipli¤ini, bu sermayenin sanayie uygulan›fl›ndan ay›rmaktad›r; yani para-sermayeden elde etti¤i gelirle yaflayan rantiyeyi, sanayiciden ve sermayenin yönetimi ile do¤rudan do¤ruya ilgili herkesten ay›rmaktad›r. Bu ayr›lma,
genifl ölçülere ulaflt›¤› zaman, mali sermayenin egemenli¤i veya emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aflama çizgisine gelir. Mali sermayenin bütün öbür sermaye çeflitlerinden üstünlü¤ü rantiyenin ve mali oligarflinin egemenli¤i anlam›n› da tafl›r; mali yönden ‘güçlü’ birkaç devletin bütün öbür devletler karfl›s›ndaki üstün durumunu da
aç›klar. (Lenin, Emperyalizm, s. 74)
KURTULUfi
aç›s›ndan yapt›¤› tan›m› güncellefltirmek gerekir.
“Bu dört ülke (‹ngiltere, Fransa, Birleflik Devletler ve Almanya
kastediliyor), toplam olarak 479 milyar franka, yani dünya mali sermayesinin hemen hemen %80’ine sahiptir. Dünyadaki öbür ülkelerin
hemen hemen hepsi, bu uluslararas› banker ülkelere, dünya mali sermaesinin bu dört ‘dire¤ine’, az veya çok borçlu durumdad›r, az veya
ok miktarda onlara hara vermektedir.” (Lenin, age, s. 76)
Sovyetlerin saheden çekilmesinden sonra, iyice k›z›flan kapitalist
rekabet sonunda bugün esas olarak iki blok tekelci kapitalist devletlerin rekabetine sahne olmakta, rekabet bu ikisi aras›nda yürütmektedir. Bir yanda ABD, di¤er yanda AB.. Japonya bütün ekonomik gücü ve görece avantajlar›na ra¤men flimdilik yar›flta geri kalm›flt›r. Ulus devletin temellerinin kalmad›¤› tezinin kan›t› olarak
ileri sürülen Avrupa Birli¤i örne¤i, Almanyan›n öncülü¤ünde,
ABD’nin ekonomik ve siyasi üstünlü¤üne karfl› rekabeti yürütebilmek amac›yla yine bütün Avrupal›lar taraf›ndan gerçeklefltirilmektedir. Temel ekonomik göstergelerde ABD’yi aflan de¤erlere sahip
olan AB, esas olarak askeri alandaki zaaflar› nedeni ile bo¤uflmaktad›r. Bu alandaki zaaf ise politik alan›n, ekonomik olana gerekli
deste¤i vermek olan ifllevini yerine getirmemesi demektir. Özünde
bir hayli kar›fl›k olan ama yukar›da oldukça basitlefltirilerek anlat›lan ekonomik rekabet tablosu, görüntüyü neredeyse Kautsky’nin
ultra-emperyalizm tezine yaklaflt›rmaktad›r. Ama Avrupa Birli¤i’nin özünde gönüllü birlik olmad›¤›, tablonun geri kalan›nda
Çin ve Sovyetler gibi hammadde ve pazar alanlar›nda etkili, Japonya gibi ekonomik aç›dan önemli güçlerin bulundu¤u hemen tobloya eklenmeli.
Mali yönden güçlü birkaç devletin bütün öbür devletler karfl›s›ndaki üstün durumu, bugünkü dünyan›n genel foto¤raf› olmas› aç›s›ndan en az Lenin dönemi kadar geçerli bir tespittir. Bu devletlerin üstün durumunu aç›klad›¤› gibi ezilen ve sömürülen genifl bir
co¤rafya ve nüfusun içler ac›s› durumunu aç›klamak konusunda da
oldukça yetkindir. Kendi dönemi için Lenin’in ‘güçlü’ devletler
“Kautsky’nin ultra-emperyalizm hakk›ndaki ….fikri, mali sermaye
egemenli¤inin, dünya ekonomisindeki eflitsizlikleri ve çeliflkileri
azaltaca¤› fikrini desteklemektedir. Oysa, gerçekte, mali sermaye bu
eflitsizlikleri ve çeliflkileri art›r›r. (Lenin age, s. 118)…Kautsky’nin,
içlerinde ‘ultra-emperyalizm’in embriyonunu gördü¤ü uluslararas›
karteller (t›pk› laborauvar›n tablet üretiminde bir ultra-tar›m›n çekir-
92
93
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
de¤inin görülebilece¤i gbi), dünyan›n paylafl›lmas›n›n ya da yeniden
yaplafl›lmas›n›n bar›flç› bölüflmeden bar›flç› olmayan bir bölüflmeye
veya tersi bir duruma geçiflin örnekleri de¤il midir? (Lenin, age, s.
120)
iflçi s›n›flar›n› de do¤rudan etkileyen bu kapitalisit rekabetin sonuçlar›, sosyalizm aç›s›ndan yeni olanaklar yaratmaya devam ediyor.
Küreselleflme dönemi ve söylemi boyunca, kapitalizmin rekabetçi ve fliddetçi yap›s›n› nihayet aflt›¤› ileri sürüldü, T›pk› Kautsky’deki savunu ileri sürüldükten sonra, çok geçmeden, kapitalizmin krizleri karfl›s›nda nas›l h›rç›nlaflt›¤›n› gördük. Körfez Operasyonlar›, Somoli, Arnavutluk, Afganistan, Arjantin ve son olarak
Venezüella, de¤iflik türden de olsa tekelci kapitalizmin dünya üzerinde süren rekabetin sonuçlar› olarak yaflanan trajedilerdir. Ama
hala temeldeki hata terkedilmifl de¤il. Görüntüye tak›l›p gerçe¤in
alg›lanmas›n›n önüne geçilmesi
“Kapitalistler dünyay› paylafl›yorlarsa, bunu, kendilerinde bulunan
hain duygulardan ötürü de¤il, ulaflt›klar› yo¤unlaflma derecesi, kar
sa¤lamak için kendilerini bu yola baflvurma zorunda b›rakt›¤› için yap›yorlar …fiu da var ki ekonomik ve siyasi geliflmeye göre, güçler de
de¤iflmektedir. Olaylar›n ard›ndaki gerçe¤i kavrayabilmek için, güçler aras›ndaki iliflkilerin de¤iflmesiyle hangi meselelerin çözülmüfl oldu¤unu bilmek gerekir. Bu de¤iflikliklerin salt ekonomik mi, yoksa
ekonomi ötesi (örne¤in askeri) bir nitelik mi tafl›d›¤› meselesi, kapitalizmin flu içinde bulundu¤umuz ça¤›na iliflkin hiç bir temel fikri de¤ifltiremiyecek ikinci derecede bir meseledir. Kapitalist gruplar aras›ndaki mücadelenin özü meselesinin yerine, bunlar›n (bugün için bar›flç›, yar›n için bar›flç› olmayacak, öbür gün için yine bar›flç› olmayacak) biçimleri meselesini geirmek, bir sofist gibi hareket etmekten
baflka bir fley de¤ildir.” (Lenin, age, s. 94)
“Mali sermaye ve tröstler dünya ekonomisinin farkl› unsurlar›n›n
geliflim ritimleri aras›ndaki farkl›l›klar› azalmaz, ço¤alt›r. Oysa, kuvvetler aras›ndaki iliflki, de¤iflikli¤e u¤rad›ktan sonra, kapitalist düzende, çeliflkilerin çözümünü sa¤layacak kuvvetten baflka fley var m›d›r? (Lenin, age, s. 120)…”
Mali sermayenin, sermaye birikiminin bugünkü sorunlar›na çare
bulmak noktas›nda, sömürüyü daha da art›rmak, çevre ülkelerin
talan›n› vahflet boyutuna yükseltmek (ki Afrika için bu geçmifl bir
fleydir) d›fl›nda bir seçene¤i yoktur. Bugünün sorunlar› kapitalizm
içinde çözülemez olduklar›n› görmek ya da duymak istemeyene bile gösterip duyurabilecek kadar yal›nd›r. Yalanlar› ve mistifikasyonlar› da¤›tmak ise, reformcu ve uzlaflmac› politik hatlar›n baflarabilece¤i bir fley olmad›¤› gibi, günefli balç›kla s›vamaya çal›flmak
olacakt›r.
“Mesele fludur: bir yanda, üretici güçlerin geliflimi ile sermaye birikimi aras›nda; öte yandan, mali sermaye için sömürgelerin ve ‘nüfuz
bölgelerinin’ paylafl›lmas›nda mevcut orans›zl›klar›n ortadan kald›r›lmas› konusunda, kapitalist ortamda, savafltan baflka bir araç var m›d›r?
(Lenin, age, s. 122)
sorusunu, rekabetin sonucunun, hep savafllara ya da devrimlere
ç›kt›¤›n› unutmadan yan›tlamak ve buna göre politikalar oluflturmak gerekir.
Kapitalist rekabet, eflitsiz geliflim yasas›n›n bir sonucu olarak bir
gün için önde olan›n di¤er gün için aleyhine geliflmelerin olaca¤›
ve mutlak olarak kapitalist dünyan›n liderli¤inin sürdürülemeyece¤i anlam›na gelir. Bugün için daralmakta olan Amerikan ekonomisinin, temel göstergelerde kendini geçen Avrupal› rakipleri karfl›s›nda elini kolunu ba¤lay›p oturmas›n› bekleyemezdik. Zaten öyle de olmad›. Bütünüyle y›k›c› tahribat›n› çevre ülkelerde yapmakla birlikte buralarla s›n›rl› kalmayan ve merkez ülkeler halklar›n›,
BUGÜNÜN SORULARI VE YEN‹ DÖNEM
Bugün kapitalist-emperyalist sistemin ve onun belirledi¤i bütün
dünyan›n sorular›, yüzy›l›n bafl›ndaki sorularla hemen hemen ayn›d›r. Ulus devletin sonunun gelip gelmedi¤inden ve bunun yerine
hangi otoritenin koyulaca¤›ndan bafllayan tart›flmalar, soyut bir demokrasi ve bar›fl söyleminden h›zl› bir flekilde emperyalist teröre
yerini b›rakm›fl bulunuyor. Küreselleflme ideolojisi, sosyalizmlerin
94
95
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
y›k›lmas› ve aç›lan bofllu¤un nas›l ve hangi sermaye gruplar› ad›na
doldurulaca¤› ile ilgili haz›rl›k demekti.
öngörüsü hakl› ç›km›fl ve ekonomik amaçl› savafl gittikçe sertleflmifl, bütün bir so¤uk savafl dönemi boyunca yan yana duran müttefikler, aralar›nda artan bu ekonomik savafl›m›n, yeni döneme uygun formlar›n› eflit olarak yaratamam›fllard›r. Amerika öncülü¤ünde sürdürülen bu dönemin sonunda yine bu ülke avantajlar›n› kullanm›fl ve askeri sanayi kompleksi ile bütün dünyada do¤rudan denetim kurma çarelerini arar olmufl ve küreselleflme ideolojisine hemen eklenmek üzere, medeniyetler çat›flmas›na uygun bir terör retori¤i tutturmufltur. Yugoslavya’dan Irak’a, Somali’den Afganistan’a kadar dünyan›n her köflesinde do¤rudan askeri müdahaleler,
bir önceki dönemin, ideolojik-siyasi ve hukuki çerçevesi ile mümkün de¤ilken, flimdi bu müdahaleler do¤rudan terör bahanesi ile
yap›labilmektedir. Küreselleflme söyleminin etkin oldu¤u çerçeve
içinde ve günümüze kadar uzanan dönemde ise anahtar kavram insan haklar› olmufltur. ‹nsan Haklar› çerçevesinde ulus-üstü kurumlar yarat›l›yormufl ve insan haklar› sorunu uluslararas› toplumun
sorunuymuflças›na müdahaleler yap›labilmifltir. Ama örne¤in bugün Afganistan’a ABD’nin müdahalesi ya da ‹srail’in Filistin’e yönelik müdahalelerine insan haklar› savunuluculu¤u pek de uygun
düflmeyece¤inden flimdiki gerekçe terör olarak sunulmaktad›r.
”Demokratikleflme süreçlerinin ilan›nda sosyalizmlerin y›k›lmas›
belirleyici aktör de¤ildi; eski sosyalist sistemlerin sonu, bu süreci ancak güçlendiren, sa¤lamlaflt›ran ve genellefltiren bir etkiye sahipti.
Demokratikleflme, asl›nda, 80’lerden itibaren devreye giren neo-liberal politikalar›n bir unsuruydu.” (Yasemin Özdek, Uluslararas› Politika ve ‹nsan Haklar›, s. 142.)
Kuflkusuz demokrasi söyleminin baflat hale gelmesi, sosyalizmlerin y›k›lmas›ndan önce bafllad›.
“sosyalist ve kapitalist kutuplar aras›nda 1970’li y›llarda bafllayan
‘yumuflama’ dönemi, ‘müdahale yasa¤›’ ilkesinin iki karfl›t kamp taraf›ndan teyit edilmesini de beraberinde getirmifltir. 1975 y›l›nda
AG‹K kapsam›nda imzalanan Helsinki Nihai Senedi, Konferans’a kat›lan devletlere k›lavuzluk eden ilkeler kapsam›nda, devletlerin egemen eflitli¤i, tehdide veya kuvvet kullanmaya baflvurmama, s›n›rlar›n
dokunulmazl›¤›, ülke bütünlü¤ü gibi ilkelerin yan› s›ra ‘içifllerine
müdahale yasa¤›n›’ da belirtmifltir.” (age, s. 80)
Anlatmaya çal›flt›¤›m›z, sosyalizmlerin y›k›lmas› ve Körfez operasyonu aras›ndaki dönem, burada yazar›n belirtti¤i yumuflama döneminin son y›llar›n› içerir ve bu dönemin kayna¤›n› Helsinki Nihai Senedi’ne kadar götürmek mümkündür. Bu söylemle silahs›zland›r›lan iflçi s›n›f› ve ezilen halklar, bir dönem sonra söylemin
pratik hedefi olacak kitleyi oluflturacakt›r. ‹ki kutuplu dünya, sosyalizmlerin –ve onun yenilmesiyle oluflturdu¤u fazladan bir olumsuzlukla s›n›f hareketinin– mevzilerinin kaybedilmesinin sonras›nda tek kutuplu bir flekle bürünmüfltür. Bu ise belki de daha haz›r
olmad›klar› bir savafl›m›n gündeme gelmesi anlam›na gelmifltir.
“ABD’nin 60’lardan bu yana süregelen insan haklar› kampanyas›n›n devam eden bir halkas› olmakla birlikte, günümüzde insan haklar› art›k yeni müdahalecilili¤in temel dayana¤›n› oluflturmaktad›r.
60’lardan 90’lara kadar Üçüncü Dünyal› ülkelere yönelik ekonomik
ve politik yapt›r›mlarda araç olarak kullan›lan bu kavrama, bundan
böyle do¤rudan güç kullanman›n da gerekçesi olma ifllevi biçilmektedir.” (Yasemin Özdek, age, s. 84)
“... ‹ki sistemli ve iki kutuplu bir dünyada, hakim merkezler kendi etki alanlar›n› geniflletmeye ve bu amaçla taraftar kazanmaya çal›fl›rken, tek sistemli bir dünyada güç merkezleri aras›ndaki mücadele
ekonomik kaynak kazanmaya yönelik bir hale gelecektir.” (‹zzettin
Önder, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye içinde, s. 224)
Bu saptama, kuflkusuz bizim ‘yumuflama dönemi’ tan›m›m›z için
de geçerliydi. Fakat tek kutuplu dünya içinde hegemonya mücadelesi ve rekabet, insan haklar› kavram›n› kullanarak kimin nerelere
nüfuz edece¤i noktas›nda bir karmafl›kl›¤› yaratmaya bafllad›¤›nda
F. Halliday’›n 1990’da yapt›¤› saptama hükmünü yürütmeye bafllam›flt›.
96
97
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
“... Y›llarca süren sömürge talanlar› ve büyük savafl›n kendisine yol
açan, sosyalist bir rakibin kar›flmas› olmaks›z›n, kapitalistler aras› bir
çat›flman›n, dünyas›yd› bu. Bu da baflkalar›n›n 1914-1945 Avrupa iç
savafl› dedikleri fakat, her Çinli ya da Vietnaml›n›n belirtece¤i gibi,
bundan daha fazlas›na öncülük etti. Alman ya da Japon güçlerine iliflkin ifade edilen kayg›lar pek sakin bir yirmi birinci yüzy›l vaat etmiyor.” (Fred Halliday, ‘So¤uk Savafl›n Sonuçlar›.’, Dünya Solu 6)
Alman ya da Japon vurgusu, sakin olaca¤› beklenmeyen yirmi birinci yüzy›l tan›m› fazlas›yla do¤rulanm›fl bulunuyor. Üstelik Almanya, iki savafl›n tecrübesiyle, kendisi lehine yürüttü¤ü Avrupa
Birli¤i kampanyas›nda oldukça yol alm›fl bulunuyor. Yine de erken
bir sürtüflmenin kendi aleyhine sonuçlanaca¤›n› bildi¤inden,
ABD’nin politik k›flk›rtmalar› karfl›s›nda so¤uk kanl› davranmay›
sürdürüyor.
Ekim Devrimi ile bafllay›p sosyalizmlerin y›k›lmas› ile kapanan
parantezi bir dönem olarak tan›mlamak do¤ru olacakt›r. Bu dönem
kapitalizmin hem sosyalizmler taraf›ndan dizginlendi¤i hem de
uluslararas› s›n›f hareketinin kazan›mlar›n›n güçlü oldu¤u bir dönemdir. Bu ikisinin birden yenilgiye u¤ramas›, kapitalizmi, s›n›f
mücadelesinin bu iki türevinin etkilerinden kurtarm›fl; kapitalizm
kendi dizginsiz yoluna, s›n›rs›z sömürü, bask›, fliddet ve savafllar
alan›na geri dönmüfltür. Çok uluslu flirketlerin devlet dayanaklar›
ve dayand›klar› ulusal zemin, mutlak bir uluslararas›l›k olarak yan›lsamaya u¤rat›lm›fl ve bunun ise devletler üstü organizasyonlar›n
motor gücü oldu¤u savlanm›flt›r. Bir önceki uluslararas› hukuka ait
olan, ‘içifllerine kar›flmama’ ilkesi de facto ‘insani müdahale’ ile yer
de¤ifltirmifl. Küreselleflme söylemi, ayn› zamanda, pazar ve hammadde (toprak) paylafl›m›n›n yeni bir evreye girdi¤inin kan›t› ve
haz›rl›¤› olmufltur. ‹flte tam bu noktada ulus devletlerin döneminin
bitti¤ine yap›lan vurgu asl›nda bu paylafl›m›n ideolojik dayanaklar›n› oluflturmay› amaçlam›flt›r. Ve flu ana kadar da baflar›s›z oldu¤u
söylenemez.
Emperyalizmin yeni bir evreye girdi¤ine yönelik yap›lan nitelemeler, bu aç›dan küreselleflmeyi emperyalizmin yeni bir aflamas›
98
KURTULUfi
olarak tan›mlamaktad›rlar. Y›lmaz Sezer’in yaz›s›n›n bafll›¤›nda oldu¤u gibi, Yasemin Özdek de bu tan›m› yapmakta, yaflananlar›
global devletin oluflturulmas› çal›flmalar› olarak görmektedir.
“Emperyalizmin olgunlaflarak nitel bir de¤iflimi yaflamaya bafllad›¤› içinde bulundu¤umuz dönem, ba¤›ml› ülkelerin ’politik ba¤›ms›zl›klar›n›n’ tan›nd›¤›, ancak uluslararas› sömürü sisteminin di¤er çeflitli araçlarla sürdürüldü¤ü 20. Yüzy›l›n ‘yeni sömürgecilik’ yöntemlerinde de bir de¤iflimin yaflanmaya baflland›¤›n› haber vermektedir …
Süreç, uluslararas› örgütlerde merkezileflen politik iktidar tekelinin
kurulmas› ile emperyalizmin ‘ideal’ modeline ulaflma hedefi do¤rultusunda ifllemektedir. Ancak ‘uluslararas›’ örgütleri yönlendiren bafll›ca gücün ABD emperyalizmi oldu¤unda da kuflku yoktur. Yaflanan
sürecin emperyalistler aras› çat›flmalar› tolere edip edemeyece¤ini ise
tarih gösterecektir.” ( Yasemin Özdek, age., s. 128-129)
AB ile ABD aras›nda iki alanda olmak üzere rekabet halen ekonomik yasalar çerçevesinde sürmektedir. Politik alan halen ekonominin lojisti¤i olma vasf›n› aflm›fl de¤ildir. Birincisi para birimi ve para alan› ikincisi ise askeri alandaki haz›rl›k ve saflaflma olmak üzere sürüp giden bu haz›rl›klar, ABD taraf›ndan, rakibini siyasi olarak erken bir saflaflmaya çekerek, siyaseten zay›f düflürme amac›yla
kullan›lmaktad›r. Bütün bunlar artarak süren ekonomik kriz ortam›nda gerçekleflmektedir.
Hedef alan konumundaki çevre ülkeler ise ulus devlet ekonomik,
siyasi, psikolojik desteklerini yitirmekte, yetki alanlar›n› emperyalist tekeller lehine kaybetmektedir. Geliflmifl kapitalist ülkelerde,
merkez ülkelerde, ulus devletin ideolojik varl›k olarak sürdü¤ü, bu
ülkelerde sermaye tabanl› devlet organizasyonlar›n›n, ulusal sorunlar›n çözülmüfllü¤ünün ve bu ölçüde ulusal hareketlerin ömrünü
tamamlam›fl oldu¤unun belirtilmesi gerekir. Emperyalizm döne9
9
Askeri alan (militarizm), esas olarak, politikayla ekonominin kesiflti¤i
bir aland›r ve bu alanda teknoloji yo¤un bir üretim sözkonusu oldu¤undan, kar oranlar› yüksektir.
99
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
minde kapitalizm, bütün bir çevre ülkeler için, ulusal sorunu genellefltirmifl, sömürü olgusunu bu ülkeler ve halklar için art›rmak
ve onlar›n en demokratik taleplerini yok saymak d›fl›nda bir politika uygulamam›flt›r. Neo-liberal politikalar›n sonucunda, kendi
halklar› nezdinde meflrulu¤u tart›flmal› hale gelen bu ülkeler, çeflitli yollar ve politikalarla by-pass edilmeye bafllanm›flt›r. Art›k yasal
düzenlemelerden, ekonomi yönetimine, çevre ülkeler, emperyalist
tekellerin ve onlar›n sözcüleri devletlerin do¤rudan yönetimine
girmifl bulunuyorlar.
Uluslararas› sistemde, emperyalist tekellerin kurumlar›n›n yerel
otoritelerine indirgenmifl olan ulus devletler, bu global kurumlar›n
yoksun oldu¤u meflruiyet sorununu çözmek noktas›nda ifllevli oldu¤u noktada gözden ç›kar›lamamaktad›r. Ayn› zamanda sermaye
içi çeliflkiler de içinde olmak üzere s›n›f mücadelesinin çeflitli düzeyleri, ulus devlet dolay›m› ile yaflanmaktad›r. Bu tabloda milliyetçilik, kendine, bir çeflit sol ittifak bulmay› becerebilmifltir. Ulusal ba¤›ms›zl›k, siyasi ba¤›ms›zl›k belgisi, ulus devletin savunusuna dönüflüvermekte, anti-emperyalizm, milliyetçili¤in gölgesine
terk edilebilmektedir. Ulus devletin, kendi iktidar alan›n›, kendi
siyasi ve ekonomik ç›karlar› ölçüsünde korumas›, yine ayn› ç›karlar
do¤rultusunda emperyalist tekellerle uzlaflmakla ayn› fley olmakla
birlikte, milliyetçi sol söylem, ulus devletin kendisine güvenmeyi
tercih etmektedir.
nem boyunca at›lan stratejik ad›mlar›n avantaj› ile de kitlelerin iyice buland›r›lm›fl bilinçleri birlefltirilmifl ve temelsiz bir terörizm ve
onu tehdit eden dünya e¤retilemesi ile emperyalizmin müdahalelerine devam edilmektedir.
Bütün bunlar ise dünyan›n sömürülmesinde ve paylafl›lmas›nda
yeniden al›nan pozisyonlarla ilgilidir. Emperyalizm, dünyan›n büyük ço¤unlu¤unu art›k mutlak yoksulluk s›n›r›n›n alt›na atm›fl,
kendi uluslar›nda ve ülkelerinde de meflrulu¤unu bu uygarl›¤› koruyucu misyonu ile sa¤lamaya çal›flmaktad›r. Ulusal sorunlar› çözmek flöyle dursun her gün yeniden üretmekte olan emperyalizme
karfl›, onun kavramlar›na referansla mücadele etmek mümkün de¤ildir.
Lenin’in, emperyalizm çözümlemesinde, iflçi s›n›f›n›n kendi ülkesinde köylülük ve sömürgelerde ezilen halklar nezdinde devrimci müttefikler bulmas›, s›n›fsal kristalizasyonun s›n›rlar›na ulaflt›¤›
bugünkü dünya için de geçerlili¤ini sürdürmektedir. Kuflkusuz, siyasal ba¤›ms›zl›k mücadelesini, enternasyonalizm ile bütünlememek, devrimci stratejiyi bafltan sakatlayacakt›r. Ama bugün s›rat
köprüsünün iki yan›nda, bir yanda demokrasicilik, öte yanda ulusal devletini savunmaya haz›r sol milliyetçilik olmak üzere iki tehlike haz›r beklemektedir.
‹flçi s›n›f›n›n dünya çap›nda enternasyonal örgüt ve mücadelesi
olmadan, ezilen halklar›n devrimci potansiyeline seslenebilmek
mümkün olamayacakt›r. Bu görev yerine getirilmeden, demokrasi
talepleri ile ulusal kurtulufl mücadelesinin harmanlanmas› her zaman için, s›n›f temelleri mu¤lak demokrasi kavray›fl›n› güçlendirebilir.
“Kuflkusuz kapitalist dünya ekonomisi oldukça iyi örgütlenmifltir;
lakin, milli devlet gibi bir partneri yok etmeyi veya çökertmeyi göze
alabilecek kadar cesur mudur?” (Jurgen Habermas, Küreselleflme ve Milli Devletlerin Ak›beti, Önsöz, s. 10)
DEMOKRAS‹ MÜCADELES‹
Emperyalist tekellerin, s›n›fsal kökenlerinden s›yr›lm›fl ve ba¤›ml› ülkelere müdahale ederken kulland›klar› bu kavram, insan
haklar›, etnik-ulusal haklar, yerellik, bireysellik gibi alt kavramlarla beslenmifltir. ‘Yumuflama dönemi’nin son bulmas› ile ise bu dö-
SONUÇ
Birinci kuflaktan marksistleri, Lenin, Rosa vb diye sayarsak, ikinci kuflak marksistlerin ekonomik olandan çok –troçkistleri ay›r›rsak– epistemoloji alan›nda, özgürlük felsefesi noktas›nda mesai
yapt›klar› ve bu noktada uzunca bir süre hayat›n k›y›s›nda kald›k-
100
101
ESK‹ TEZLER YEN‹ DÖNEM
KURTULUfi
lar›n› söyleyebiliriz. Sosyalizmler ve Sovyetler Birli¤i’nde olup bitenler, özgürlük sorunsal› noktas›nda kapitalizm karfl›s›nda sosyalizmin baflar›s›z ve yenik düflmesi bu alana ilgiyi canl› tutmufltur.
Ve kapitalist sistem, görece, sosyalizmin denetleyicili¤i alt›nda görüntü düzeyinde de olsa daha demokratik olabilmifl bu ise kapitalizme yönelik ekonomik elefltirilerin ve sermaye birikiminin sorunlar›n›n gölgelenmesine neden olmufltur. ‹kinci emperyalist savafl›n
hem iki kesiminden birinin (Almanya’n›n) h›z›n› kesmesi hem de
sermaye birikimi sorunlar›na çare olmas› Amerika’n›n önünü açm›fl, savafl sonras› uzun sürecek bir geniflleme dönemi epistemoloji
alan›ndan kapitalizmin sorunlar›n› ön plana ç›karacak ekonomik
sorunlar alan›na geçifli uzun süre engellemifltir.
Ya Sosyalizm ya barbarl›k ikileminin içinde oldu¤umuz, barbarl›¤› yaflad›¤›m›z söylenirse, kimse soyut bir ajitasyon yap›ld›¤›n›
düflünmemeli. Zaten büyük kitleler, yaflad›¤› sefalet ve iflkencenin
izlerini tafl›yorlar. Onlar için bu bir 盤l›k! Art›k komünistlerin,
‘epistemolojinin’, ‘pratik özgürlükçülü¤ün’ s›n›rlar›nda dolaflma
haklar› iki kere daha yoktur. Sistemin temellerine yönelik ekonomik ve politik elefltiri bütünlü¤ü, pratik-politik eksende yeniden
kurulmal›d›r.
Kapitalizm tarihinde Ekim Devrimi ile aç›lan parantez kapanm›fl
ve bu durum, önemlice bir kesim taraf›ndan emperyalizmin yeni
bir aflamas› olarak de¤erlendirilmifltir. Asl›nda olan, kabaca söylersek, ‘kapitalizmin kald›¤› yerden devam etmesi’ diye ifade edilmelidir. Ve ne yaz›k ki, kald›¤› yerde, s›n›f uzlaflmac›l›¤› ve bunun politik ifadeleri bulunmaktad›r. Bütün bir ‘yumuflama dönemi’nin argümanlar› üzerinden gelifltirilen ve iflçi s›n›f› temeli, temelsiz bir
demokrasicilikle de¤ifltirilen bu projeler, kuflkusuz, s›n›f mücadelesinin keskinleflti¤i, s›n›fsal ayr›mlaflma ve taraflaflman›n h›zland›¤›
önümüz günlerde, nesnel temellerini gittikçe artarak kaybedeceklerdir. Ama devletin artan bask›s› ve do¤rudan terörü mücadele
yöntemi olarak ön plana ç›karmas›, s›n›f uzlaflmac›l›¤›n›n çeflitli biçimlerini yine canl› tutmaya hizmet edecektir.
Bütün bunlardan sonra, epistomoloji alan›ndaki çal›flmalar›ndan
tan›d›¤›m›z Althusser’in dedi¤i gibi, ‘at›lan köpek yavrusu de¤il’
demek, diktatörlü¤ü baflta olmak üzere proletarya’y› ve devrim’ini
programlar›ndan ç›karanlar›n varaca¤› yerin, bugünlerde Aren’in
vard›¤› yerden baflka bir yer olamayaca¤›n› an›msatmak gerekiyor.
Politik savunu ve durufllar›n, teorik konumlan›fltan ayr›, ba¤›ms›z
olamayaca¤›, olsa bile zamanla aç›n›n teorik olandan yana kapanaca¤› unutulmamal›.
102
103
KAYNAKÇA
K. Marx, Kapital, c. 1,2,3, Sol Yay›nlar›
K. Marx, Grundrisse, Birikim Yay›nlar›, Ekim 1979
K. Marx - F. Engels, Alman ‹deolojisi, Sol Yay›nlar›, Ankara
Mehmet Selik, Marksist De¤er Teorisi, AÜSBF Yay›nlar›, Ankara 1974
V. ‹. Lenin, Emperyalizm, Sol Yay›nlar›, Ankara, Eylül 1974
V. ‹. Lenin, Sosyalizm ve Savafl, Sol Yay›nlar›, Ankara, fiubat 1980
V. ‹. Lenin, Emperyalist Ekonomizm, Sol Yay›nlar›, Ankara, Eylül 1991
Bukharin, Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi, Spartakis Yay›nlar›, ‹sanbul, 1976
Rosa Luxemburg, Sermaye Birikimi, Alan Yay›nlar›, ‹stanbul, Aral›k 1986
Kautsky, Seçme Politik Yaz›lar, Kavram Yay›nlar›
Henri Denis, ‹ktisadi Doktrinler Tarihi c2 Sosyal Yay›nlar›, Ankara
Y›lmaz Sezer, Teori ve Politika 22, ‘Emperyalizmin En Yüksek Aflamas›’
Lelio Basso, Marksizm ve Gelecek 2, ‘Emperyalizm Kuram› ve Lenin’
Y›lmaz Öner, Dünya Ekonomisi, ‘Bunal›m ve Siyasal Yap›lar’, Belge Yay›nlar›
Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye, Derleme, Ba¤lam Yay›nlar›, ‹sanbul 1992
‹.Wallerstein, Güncel Yorumlar, Aram Yay›nlar›, ‹stanbul, Ekim 2001
Sweezy, Baran, Magdoff, Ça¤dafl Kapitalizmin Bunal›m›, Bilgi Yay›nlar›,Ankara
Rosa Luxemburg, Saprtakistler Ne ‹stiyor? Belge Yay›nlar›, ‹stanbul 1979
Yasemin Özdek, Uluslararas› Politika ve ‹nsan Haklar›, Öteki Yay›nlar›, Nisan2000
Fred Halliday, ‘So¤uk Savafl›n Sonuçlar›.’ Dünya Solu 6
Jurgen Habermas, Küreselleflme ve Milli Devletlerin Ak›beti, Bak›fl Yay›nlar›, 2002
Seyfi Öngider, ‘129. Demokrasi’, Sosyalist Kurtulufl 2, 1994
KURTULUfi
Piyasa sosyalizmi tart›flmas›
‘PERESTROYKA
DEVR‹M‹’
SUHA ILGAZ
yüzy›l tarihiyle büyük ölçüde çak›flan sosyalizm deneyimleri tarihi içerisinde, piyasa iliflkilerinin sosyalizmdeki yeri konusu s›kça gündeme geldi. Meta iliflkilerinin giderek tasfiye olup olmayaca¤›, bunun h›z› ya da tersine meta
iliflkilerine dayan›lmas›, bunlar›n gelifltirilmesi do¤rultusunda tart›flmalar, bu tarihin çeflitli dönemeç noktalar›nda gerçekleflti. Bu
tart›flmalarda ileri sürülen görüfller, bir yandan, sosyalizmin inflas›
sürecinin ulaflt›¤› aflamaya iliflkin, koflullara iliflkin de¤erlendirmelere dayan›yordu; bir yandan da, bak›fl aç›lar›nda bir farkl›laflmay›,
farkl› anlay›fllar› yans›t›yordu.
Sovyetler’de iç savafl dönemindeSosyalizm meta ekonomisi
ki
‘savafl komünizmi’ uygulamas›
de¤il onun afl›lmas›, tasfive
ard›ndan
gelen NEP döneminde
yesi oldu¤undan, sosyalizyeniden meta iliflkilerinin gelifltimi piyasa iliflkileri ile dürilmesi, daha çok zorunluluklarla,
zeltme çabalar› ya bunlar‘fazla ileri gitmenin ard›ndan geri
dan ya da sosyalizmden
çekilmeyle’ ba¤lant›l› olarak tart›vazgeçmeye varm›flt›r.
20.
105
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
KURTULUfi
fl›lm›flt›. Daha ileriki dönemlerde ise, sosyalizmin sorunlar›na, t›kan›kl›klar›na cevap ararken piyasa unsurlar›n›n yeri tart›flma gündemine geldi. Sosyalizmin belirli sorunlar›n› çözebilmenin arac› olarak piyasa iliflkilerine baflvuruldu. Bunlar, ellilerin ortalar›nda
‘Hruflçov reformlar›’, altm›fllar›n ortalar›nda da ‘Kosigin reformlar›’ olarak an›ld›lar.
‘Hruflçov reformlar›’ ve ‘Kosigin reformlar›’n›n ömürleri k›sa oldu. Mevcut yap›ya daha fazla hasar vermekten, dolay›s›yla sorunlar› daha fazla a¤›rlaflt›rmaktan öteye gidemediler ve baflar›s›zl›klar›
yüzünden terk edildiler. Asl›nda bu baflar›s›zl›k, koflullardaki de¤iflimin, sosyalizmin özgün karakteri ile piyasa iliflkileri aras›ndaki
ba¤daflmazl›¤›n yeterince göstergesiydi. Ama bu tart›flmalar s›ras›nda ‘piyasa sosyalizmi’ diye adland›r›lmaya bafllanan yaklafl›m, bir
anlay›fl olarak ortadan kalkmad›.
Pratik teorinin s›nand›¤› ölçüt olmakla birlikte, teorinin prati¤in
yorumland›¤› bir temel sa¤lad›¤› da gerçekli¤in di¤er yan›. Ayn›
olgular›n bambaflka biçimlerde yorumlanabilmeleri, farkl› anlay›fllara dayanak olarak gösterilebilmeleri de yine bu yüzden. Piyasa
sosyalizmi anlay›fl› da Sovyetler’de seksenlerin ortalar›nda, bu defa
‘perestroyka’ (yeniden yap›lanma) ad›yla, tekrar gündeme geldi.
Yeniden piyasa unsurlar›n› ileri sürenlerin daha önceki baflar›s›z ‘reform’ giriflimlerinden ç›kartt›klar› ders ise, savunduklar› anlay›flla
uyumluydu. Baflar›s›zl›klar, giriflimlerin s›n›rl›l›¤›na, tutars›zl›¤›na
ba¤lan›yor, bu geçmifl deneylerden, perestroykan›n bütünlüklü,
kapsay›c›, tutarl› olmas› gerekti¤i dersi ç›kart›l›yordu.
Bu defa piyasa reformunun bütünü kapsay›c› ve tutarl› olmas›na
özel bir çaba sarf edildi. Baflar›l› da olundu! Sonucu on y›ld›r ortada. Piyasa iliflkilerinin tutarl›l›¤›n›n, bütünlü¤ünün sa¤lanmas›,
bunun gerçeklefltirilmesi, kapitalizmin restorasyonuna karfl›l›k geldi. Ama reform ad›na gerçekleflen büyük y›k›m da yine söz konusu
anlay›fllar› ortadan kald›rmad›. Piyasa sosyalizmi anlay›fl›, seksenlerin ortalar›ndan beri a¤›r basan sosyalizm anlay›fl› olarak yerleflti.
Sovyetler’in y›k›lmas› bu durumu de¤ifltirmedi ve bugün de piya-
sa sosyalizmi pratikte ve teoride a¤›rl›kl› yerini koruyor. Çin’de
Deng Hsiao Ping’in “fare yakalad›¤› sürece kedinin rengi önemli
de¤il” sözüyle simgelenen anlay›fl, Komünist Parti’nin yönetti¤i
bir kapitalizme kadar vard›. Kapitalist ülkelerde sosyalist politik
alternatif olarak ileri sürülenlerin ise çok büyük k›sm›, üretim iliflkilerine dokunmadan hümanist ya da sosyal adaletçi do¤rultuda
müdahaleler önermekle s›n›rl› kalan, altyap›da kapitalist meta iliflkileri korunurken üstyap›da baz› demokratik de¤iflikliklerin buna
eklemlenmesi arzusunu yans›tan projeler.
Olgular, pratik, teorinin, anlay›fllar›n gerçekli¤e uygunlu¤unun
göstergesi olsa da ve dolay›s›yla teorinin uygulamadaki sonuçlar›
pratikte ne kadar ortaya ç›karsa ç›ks›n, teorinin, kendi düzlemi içerisinde tart›fl›lmas›, de¤erlendirilmesi, teorik dayanaklar› ve sonuçlar› çerçevesinde de çözümlenmesi gere¤ini ortadan kald›rm›yor.
Düzeyler aras›nda etkilenme, belirlenme iliflkileri olsa da, hiç biri
di¤erine indirgenemedi¤inden her düzeyin sorunlar› ayn› zamanda
kendi içinde çözümlenmek zorunda. Piyasa sosyalizmi anlay›fl›n›n
üretti¤i sosyalizm prati¤i, do¤urdu¤u sonuçlar ortada olsa da, bu,
söz konusu anlay›fl›n art›k sosyalist ideolojik platformdan silinip
gitmesine yetmedi¤i gibi, onun anlay›fl düzeyinde ele al›n›p tart›fl›lmas› ve mahkum edilmesi gere¤ini de gündemden ç›kartm›yor.
‘Perestroykan›n mimar›’ olarak nitelenen ve o dönem Gorbaçov’un ekonomik dan›flmanl›¤›n› yapan Abel Aganbegyan’›n 1989
bafl›nda, glasnost ve perestroyka uygulamalar›n›n en tepe noktas›nda, di¤er bir ifadeyle y›k›m›n arifesinde yazd›¤› Da¤› K›m›ldatmak,
Perestroyka Devriminin ‹çinden adl› kitab›, piyasa sosyalizmi anlay›fl›n› oluflturan görüfller bütününü toplu bir biçimde aktarmak ve sergilemek için yeterince malzeme sunuyor. Aganbegyan’›n bu kitab›,
do¤rudan teorik bir eser olmaktan çok Bat›’y› perestroykan›n geri
dönülmezli¤ine ikna etmeyi hedefleyen bir kitap olmakla birlikte,
sosyalizm ad›na önerilen piyasa unsurlar› ve meta iliflkileri uygulamalar›n› çok yönlü olarak ileri sürüyor. Bu anlamda söz konusu kitaptaki önermeleri ve görüflleri, piyasa sosyalizmi anlay›fl›n›n ulafl-
106
107
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
KURTULUfi
t›¤› en geliflkin boyutun ifadesi olarak ele almak mümkün.
Piyasa sosyalizmi yaklafl›m›n›n kökeni, yaflanan sosyalizmin sorunlar›na çözüm aray›fllar›na dayan›yor. Bu anlay›fl›n kalk›fl noktas›, uygulamada ortaya ç›kan sosyalizmin afl›lamayan, çözülemeyen
sorunlar›, t›kan›kl›klar›, verimsizlikleri. Bunlar›n bafl›nda bürokratikleflme, atalet, yabanc›laflma gibi sorunlar ve bunlar›n yol açt›¤›
sonuçlar geliyor. Genel bir sahipsizlik, umursamazl›k, düflük çal›flma verimi, genifl y›¤›nlar düzeyinde tatminsizlik, giderek yeniliklerin uygulanmas›n›n, geliflmenin yavafllamas›, kalitenin düflmesi,
ürünlerin ihtiyaca uygunlu¤unun azalmas›, israf gibi sorunlar karfl›s›nda, piyasa sosyalizmi, bunlar› piyasa unsurlar› yard›m›yla giderme aray›fl›n›n ifadesi. Bütün bu sorunlar›n ilk kayna¤›nda y›¤›nlar›n, iflçi s›n›f›n›n demokrasisindeki bozulman›n yatt›¤›n› görememek, çözümleri de baflka yerde aramay› getiriyor.
Kapitalizmin, yap›sal farkl›l›¤› nedeniyle, sorunlar›n›n benzer biçimler tafl›mamas›, yüzeysel bir karfl›laflt›rmada, kapitalizmin iflleyiflinin sosyalizmin de¤inilen sorunlar›na yol açmayaca¤› de¤erlendirmesi çerçevesinde, kapitalizmin bir tak›m unsurlar›n›n bu sorunlara cevap olabilece¤i yan›lsamas›n› do¤uruyor. Karar organlar›n›n temsil ettikleri y›¤›nlara yabanc›laflmas›, bürokratikleflmesi sonucu, al›nan kararlar›n, üretimin gerçek ihtiyaçlar› karfl›lamaktan
uzaklaflmas›n›n yol açt›¤› sorunlar›n çözümü, iflletmelerin pazarda
rekabeti, serbest fiyatlar›n, arz ve talep dengesinin üretimi düzenlemesi, gelirlerin, ücretlerin karlara ba¤lanmas› gibi meta iliflkilerinde aran›yor. Do¤rudan do¤ruya merkezi planlaman›n aleyhine
getirilen bu önlemlerin, sosyalizmin üstünlüklerinden vazgeçerek
asl›nda kendisinin terk edilmesinden baflka bir sonuç üretmesi de
mümkün de¤il. Zaten yaflanan pratik de farkl› bir noktaya varmad›.
Öte yandan, bu sonucu görmek için, mutlaka bu süreci yaflamak
gerekmiyordu. Belirli bir sosyalizm anlay›fl› aç›s›ndan, marksizmin
özüne sad›k bir sosyalizm anlay›fl› aç›s›ndan bu geliflimi öngörmek
mümkündü. Bu da yine, anlay›fllar›n pratikte uygulanmalar›n›n
de¤erlendirilmesinden öteye, ayn› zamanda onlar›n kendi içerisinde de ele al›nmalar›n›n gereklili¤i anlam›n› tafl›r.
Piyasa sosyalizmi tart›flmalar›na de¤inebilmek amac›yla bu yaz›da ele al›nan Aganbegyan’›n kitab›, perestroykan›n hedeflerini tan›mlayarak bafll›yor:
108
“Ana hedef, ülkemizin ekonomik yönetimini, son elli y›lda geliflmifl olan idari (‘dikta’ ya da komuta) sisteminden, piyasa güçleri, mali krediler ve baflka daha kuvvetli ekonomik uyar›c›lara dayanan, radikal olarak yeni bir sisteme de¤ifltirmektir. Bütün süreç, toplumumuzun genel bir demokratiklefltirilmesi ve iflletmelerimizde kendi kendini idareye geçiflin yan›s›ra gerçeklefltirilmelidir.
Yeni idare sisteminin kökünde yatan, ulusal ekonomimizi oluflturan çeflitli iflletme ve holdinglere ekonomik ba¤›ms›zl›k verilmesidir.
Devlet art›k onlar›n mali ifllerinden sorumlu olmayacak ve kendi aç›lar›ndan onlar da devletten sorumlu olmayacak. Getirdi¤imiz di¤er
yeni bir fikir de mülkiyette ço¤ulculuk.” (Aganbegyan, Da¤› K›m›ldatmak, s. 9)
Bu sözler perestroykan›n en önemli özelliklerini iyi bir biçimde
özetliyor. Piyasa iliflkileri temeline dayanmay› vurguluyor ve bir
sistem de¤iflikli¤ine de iflaret ediyor. Aganbegyan, bu anlay›fl› piyasa sosyalizmi olarak isimlendirmek istemese de sosyalist piyasa
sözünü kullanmaktan kaç›nm›yor:
“sosyalist bir pazarda çal›flmay› ö¤renmeliyiz.” (age., s. 16)
“sosyalist piyasan›n yayg›nlaflt›r›lmas› ve yo¤unlaflt›r›lmas›yla ne
kastedildi¤ini özetleyelim. Piyasan›n ekonominin anahtar kesimlerini
kapsayaca¤›n› ve ülkemizin ekonomisinin bundan sonraki geliflmesinde çok önemli, asl›nda kritik bir rol oynayaca¤›n› güvenli bir biçimde söyleyebiliriz. Parayla desteklenen talebi karfl›lamak için iflletmeler taraf›ndan üretilen mal ve hizmetlerin toplumsal de¤erlerini kazand›klar› yer piyasa olacak. Ülkede üretimi ve talebi dengeleyen piyasa olacak. Üretimin tüketici talebine daha çok ba¤›ml› olmaya bafllamas› ve toplumsal ihtiyaçlar› tatmin etmeye bafllamas› piyasa arac›l›¤›yla olacak.” (age., s. 55)
109
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
KURTULUfi
Sosyalist piyasa ifadesi ve bunun somutlanmas›na iliflkin anlat›lanlar, sosyalizmi ve piyasa iliflkilerini birbirleriyle ba¤daflt›rmaya
çal›flan anlay›fl› tart›flmas›z bir biçimde ortaya koyuyor. Zaten bu
anlay›fl›n savunuldu¤u, önceki piyasac› reform giriflimlerinin de¤erlendirilme biçimlerinden de bellidir. Ellilerin ortas›nda Hruflçov döneminde ve altm›fllar›n ortas›nda Kosigin döneminde baflvurulan sosyalist piyasa uygulamalar›, yöneliflleri aç›s›ndan savunulmakta, baflar›s›zl›klar›, yeterince ileri gidememelerine ve yeniden
idari yöntemlerin hakim olmas›na ba¤lanmaktad›r. Stalin dönemi
ve hatta ‘durgunluk dönemi’ diye adland›r›lan Brejnev dönemi ise,
merkezi planlaman›n bütün ekonomiyi belirledi¤i idari sistem, komuta ekonomisi olarak nitelenmekte ve gündemdeki sorunlar›n
kayna¤› olarak görülmektedir.
SOSYAL‹ZM‹N SORUNLARI
Piyasa iliflkilerinin gelifltirilmesi do¤rultusundaki öneriler getirilirken baflvurulan dayanaklar, sosyalizmin çeflitli sorunlar› ve bunlara iliflkin flikayetlerdir. Söz konusu uygulamalar, bu sorunlar› gidermek gerekçesiyle önerilmektedir. Bu önermeler sosyalizmin gelifltirilmesine uygun düflmedi¤i gibi, cevap olarak ileri sürüldü¤ü
sorunlar›n karakterini saptamakta da isabetsizdir. Ama iflaret edilen
sorunlar›n, mevcut sosyo-ekonomik yap›n›n sonunda onun y›k›lmas›n›n koflullar›n›n oluflumuna yol açan sorunlar›n›n varl›¤› da
gerçektir.
Bu sorunlar›n bafl›nda bir bütün olarak sürece karfl› bir ilgisizlik,
sahiplenmeme, sorumsuzluk gelmektedir. Bu çerçevede, çal›flmada
disiplinsizlik, ifle gelmeme, ayyafll›k, ürünü, kalitesini, çeflidini
önemsememe, israf gündeme gelmekte, plan›n talimatlar›n›n biçimsel olarak yerine getirilmesinden öteye bir çaba gösterilmemektedir. Bunlar israfa, kaynaklar›n bofla harcanmas›na ve verimsizli¤e
neden olmakta, geliflmenin giderek yavafllamas›, durgunluk ve t›kan›kl›k sonucuna varmaktad›r. Bu sorunlara karfl› merkezi talimatlarla, denetimle mücadele çabalar›n›n etkisi ise, bürokratiklefl-
meyi art›rmak, do¤rudan üreticiyi süreçten daha da kopartarak asl›nda sorunlar› a¤›rlaflt›rmaktan öteye gitmemek olmufltur. Toplumsal bir boyuta ulaflan tatminsizlik, memnuniyetsizlik hissi de
ayn› yabanc›laflman›n di¤er yüzünü oluflturmaktad›r.
Bu sorunlar›n varl›¤› gerçektir. Ama onlar›n karakterlerinin saptanmas› ve çözüm önerilerinin gelifltirilmesi iflin baflka yönüdür.
Sosyalizmin yaflanm›fl sorunlar›n›n varl›¤›, piyasa sosyalizmi savunusunu hakl› göstermek zorunda de¤ildir. Elefltiri ve söz konusu
sorunlar› giderecek, onlara yer b›rakmayacak bir uygulaman›n gelifltirilmesi, sorunlar›n temelini ele alan bir de¤erlendirmeye dayanmal›d›r.
Bu de¤erlendirme, iflçi s›n›f›n›n hukuken sahip oldu¤u üretim
araçlar›na, eme¤inin ürününe yabanc›laflmas›na merkezi bir yer
vermelidir. Bu ekonomik yabanc›laflman›n kökeni ise, sosyalizmin
kuruluflunda siyasi düzeyin belirleyici önemi nedeniyle, siyasi yabanc›laflmada, iflçi s›n›f›n›n kendi iktidar›na yabanc›laflmas›nda
aranmal›d›r. O zaman, daha Sovyet iktidar›n›n oluflumu süreci içerisinde bafllayan, iflçi s›n›f›n›n gündelik devlet iflleri yönetimine kat›l›m›n›n giderek zay›flamas› ve bunun dar bir kesime terk edilmesi, anahtar bir sorun olarak görülür. Bu durumda bürokratikleflme
ve her türlü toplumsal iradenin, yönetimin y›¤›nlardan uzaklaflmas›, bu siyasi yabanc›laflman›n ürünü olur. Bu koflullarda elbette,
merkezi planlama da demokratik de¤il, bürokratik karakterlidir.
Plan, al›nan kararlar, gerçek ihtiyaçlarla çak›flmaz. Her fley sahipsizdir.
Bu de¤erlendirme çözümü de, iflçi s›n›f›n›n, toplumun gündelik
yönetim ifllerine y›¤›nsal kat›l›m›n›n gerçekleflmesinde, böyle bir
iflçi s›n›f› demokrasisinde görecektir. O zaman merkezi planlaman›n da demokratik olmas›, gerçek ihtiyaçlar›n, tercihlerin bileflimini yans›tmas›, al›nan kararlar›n, uygulamalar›n y›¤›nsal olarak sahiplenilmesi, yabanc›laflman›n çeflitli boyutlar›yla afl›lmas› mümkün olabilecektir. Ama elbette ki, bak›fl aç›lar›yla maddi konumlar
birbiriyle uyumludur. Ayr›cal›kl› bir kesime dönüflerek kal›c›lafl-
110
111
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
m›fl olan bürokrasiden iflçi s›n›f›n›n bütünlüklü ç›karlar›yla, sosyalizmle uyumlu bir yaklafl›m beklenemez. Bürokrasi de, sosyalizmin
sorunlar› karfl›s›nda çözümü iflçi s›n›f› demokrasisinde de¤il, onun
d›fl›nda baflka uygulamalarda aram›flt›r. Bunlar dönem dönem zora,
fliddete yönelmek, dönem dönem de piyasa iliflkilerine, kapitalizmden ödünç al›nan unsurlara baflvurmak olmufltur.
Aganbegyan’›n sözcüsü oldu¤u yaklafl›m da, bu yönelimlerden
piyasa sosyalizminin en geliflkin ifadesi say›labilir. Aganbegyan, savundu¤u çeflitli piyasa uygulamalar›n›, “idari yöntem” ya da “komuta ekonomisi” dedi¤i ekonomik yap›n›n sorunlar›n› gündeme
getirerek gerekçelendirmektedir. Ancak sorunun kayna¤›n› do¤rudan do¤ruya merkezi planlaman›n kendisinde, yani sosyalizmin temel özelliklerinde gördü¤ü için, bu yap›y› kald›r›p yerine piyasa
iliflkilerinin konmas›n› savunmaktad›r.
Aganbegyan, “eski idari ekonomik sistem”i elefltirirken fiyatlar›n
bu ekonomide belirleyici bir rolü olmad›¤›n› anlat›yor:
KURTULUfi
“... sermaye mallar› ... fiyatlar belirleyici de¤il ... tercih imkan› yok
... para sorun de¤il. Plan yeterli malzeme sa¤l›yor ...” (age., s. 222)
“... ülkemizde bütün bir neslin yaflam› boyunca, yani son elli, altm›fl y›ld›r iktidardaki idari yönetim sistemi, daima maliye ve bankac›l›¤›n yönetimdeki rolünü küçümsemifl ve çarp›tm›flt›r.” (age., s.
218)
Aganbegyan yabanc›laflma sorununu da gündeme getiriyor:
“Tekil bir iflletmede toplumsal mülkiyet, hiç bir mülkiyetin olmamas› gibi görünüyordu.” (age., s. 77)
“Bütün bunlar iflçilerin ifllerine yabanc›laflmalar›n›n sonucu. Kendilerinin efendi olduklar› hissini kaybettikleri için özel olarak ürünün
son hali veya kalitesiyle ilgilenmiyorlar.” (age., s. 79)
Buna dayanarak verimsizlik, düflük kalite gibi sorunlara iflaret
ediyor:
“Sanayiye yap›lan yat›r›m›n getirisi gittikçe azald›. 1970’ten
1985’e kadar olan befl y›ll›k plan dönemlerinin her birinde getiri y›lda yaklafl›k yüzde üç azald› (toplam yüzde on befl).” (age., s. 77)
“Üretim fiyat sistemi taraf›ndan düzenlenmiyordu çünkü ürün
miktar› ve seçimi merkezi olarak planlan›yordu. E¤er fiyatlar karl›l›¤› sa¤lam›yorduysa, merkezi hükümet üretimi sübvanse ediyordu.
... iflletmeler... sermaye mallar›n› veya hammaddeleri aç›k piyasadan almad›klar› için, siparifllerinde fiyatlar›n hiç rolü yoktu: ihtiyaçlar› merkezi bir sa¤lay›c› kurum arac›l›¤›yla karfl›lan›yordu. Ama sanki bütün bu yetmezmifl gibi, burada da fiyatlar piyasada oluflturulmuyor, tersine merkezi olarak kararlaflt›r›l›yordu.” (age., s. 30)
Aganbegyan’›n “eski idari ekonomik sistem”e yönelik elefltirilerinin bir boyutunu da ekonominin d›fla kapal› olmas› oluflturuyor:
Yine da¤›t›m›n piyasa arac›l›¤›yla gerçekleflmesi yerine merkezi
olarak sa¤lanmas›na karfl› ç›k›yor:
Ayn› flekilde, üretim araçlar›n›n da merkezi planlamayla iflletmelere da¤›t›lmas›n›n ve yat›r›mlar›n do¤rudan devlet bütçesinden
karfl›lanmas›n›n yerini, iflletmelerin kendi kendilerine mali yeterliliklerinin ve banka kredilerinin almas›n› savunurken flöyle diyor:
Bu çerçevede sosyalizmin sorunlar›na yönelik elefltiriler, sosyalizmin kendi temel özelliklerini kapsayacak biçimde geniflliyor. Bu da
sorunlar›n kayna¤›n›n, sosyalizmin uygulamadaki bozulmalar›nda
de¤il kendisinde görüldü¤ünün göstergesi. Bu noktada da önermeler, biçimsel olarak sosyalizmi reforme etme, aksakl›klar›n› giderme görüntüsü alt›nda getirilse de, mevcut sosyalist iliflkileri ortadan kald›rmaya yönelen bir içerik kazanmak durumunda oluyorlar.
‹flte piyasa iliflkilerinin eklemlendikleri sosyalist iliflkilerin yerine
geçirilmesi de bu temelde ele al›nabilir.
112
113
“Stalin ... mallar ve para aras›ndaki iliflkiyi y›k›p yerine do¤rudan
da¤›t›m› geçirdi. Böylece ‘dikta’ planlamay› getirdi ve bütünüyle idari olan yönetim sistemini kurdu.” (age., s. 161)
“Ekonomimiz, birçok yönden kapal› bir ekonomi ... kendi kendine
yeterli ...” (age., s. 181-182)
“Eski tutum d›fl ekonomik iliflkilerimizin basit mal de¤iflimiyle s›n›rl› olmas› anlam›na geliyordu.” (age., s. 189)
“SSCB’nin Komekon ülkeleriyle ticareti ... geliflmifl kapitalist ülkelerle ticaret hacminin neredeyse üç kat›.” (age., s. 196)
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
P‹YASA MEKAN‹ZMALARI
Aganbegyan, verimsizlik, israf, gerçek ihtiyaçlar›n karfl›lanamamas› gibi sorunlar›n kayna¤›n›, ekonominin merkezi planlama taraf›ndan düzenlenmesinde gördü¤ünden, bunun yerini piyasa iliflkilerinin düzenleyicili¤inin almas›n› savunuyor. Bürokratikleflmenin dayand›¤› yabanc›laflma, sorunlar›n bu toplumda ald›¤› biçim,
kapitalizmdekinden farkl›. Kapitalizmde yabanc›laflma, iflçiler,
do¤rudan üreticiler için geçerli, ama üretim araçlar›n›n sahibi, kapitalist için bu ayn› biçimde söylenemez. Bu anlamda, üretim süreci, ürünler karfl›s›nda genel bir ilgisizlik, hiç kimsenin bunlara
sahip ç›kmamas›, özel mülkiyet koflullar›nda, kapitalizmde bulunmuyor. Bu çerçevede Aganbegyan da, sosyalizmin sorunlar›na, kapitalizmin unsurlar›nda, piyasa mekanizmalar›nda çare ar›yor. Bunu da “ekonomi yönetiminde idari yöntemden ekonomik yönteme
geçilmesi” olarak adland›r›yor.
Aganbegyan piyasa mekanizmalar›na ekonominin iflleyiflinde düzenleyici, belirleyici yer veriyor:
“... esas olarak, bütün çeflitleriyle üretim, merkezi devlet plan›n›n
parças› olmayacak. Neyin, hangi miktarda üretilece¤i, merkezileflmemifl bir biçimde, sa¤lay›c›lar ve tüketiciler aras›ndaki sözleflmelerle, sermaye ve tüketim mallar› piyasalar›nda kararlaflt›r›lacak.
Her iflletme ve her holding, masraflar›, çal›flan say›s› ve maliyetleri
nas›l azaltaca¤› gibi konularda art›k kendisi karar verecek.” (age., s. 101)
“Piyasalar›n varolmas›n›, mallarla dolmas›n›, rekabet olmas›n› ve tüketicinin seçim yapabilmesini sa¤lamal›y›z. Bütün bunlar olursa, piyasa,
eme¤in toplumsal maliyetini, bunu ürünün fiyat›na yans›tarak belirleme
ana ifllevini yerine getirecek ve üretimi düzenleyecek.” (age., s. 171)
Piyasa iflleyifli için ilk gereklilik, ürünlerin al›n›p sat›labilmeleri,
metalara dönüflebilmeleri, paran›n varl›¤› ve ürün de¤ifliminin, paran›n arac›l›k etti¤i meta dolafl›m›yla gerçekleflmesidir:
KURTULUfi
Aganbegyan gerçek anlamdaki, yani meta ekonomisindeki paray› savundu¤u gibi, fiyatlar›n da piyasada serbest olarak oluflmas›n›
savunuyor. Bunlar›n yan›s›ra, perestroyka döneminde ç›kart›lan yasalarda rekabete verilen yeri anlat›yor:
“Devlet ‹flletmeleri Kanununda iflletmelerin piyasada rekabet etmeleri gere¤inden söz ettik. Bunu ‘ekonomik rekabet’ olarak adland›rd›k
ve bu terimi kullanarak ileri do¤ru önemli bir ad›m att›k: üretim ve
ticarette tekeli kald›rmak gere¤inden, iflletmeler aras›nda bir rekabet
sa¤lamak gere¤inden aç›kça söz ettik.
... Kooperatifler Kanunu ... Burada ‘ekonomik rekabet’ terimini
sosyalist piyasaya referansla kulland›k ...” (age., s. 38)
Aganbegyan, fiyatlar›n serbestçe olufltu¤u piyasada rekabet eden
iflletmelerin kendi masraflar›n› karfl›lad›ktan sonra artan gelirlerini
ücret olarak da¤›tacaklar›n› anlat›yor. Bu durumda iflletmeler mali
olarak devlet bütçesinden ba¤›ms›zd›rlar, kendi üretim araçlar›n›
ve iflgücünü piyasadan sat›n al›p ürünlerini de yine piyasada satarak kar ederler. Aganbegyan, ücretlerin iflletmenin elde etti¤i kara
ba¤lanmas›n› da, üretime ilgisizli¤i aflman›n ve verimlili¤i art›rman›n yolu olarak gösteriyor:
“Bir iflletme, tam maliyet muhasebesi, kendi kendini finans ve kendi kendini yönetime geçti¤inde, çal›flanlar›n üretimle ilgilenmesinin
gerekli koflullar›n› yarat›r.
Yeni ekonomik koflullarda çal›flanlar bütün masraflar› karfl›lamada
iflletmenin gelirini kullanmak zorunda kalacakt›r. Tam maliyet muhasebesi ve kendi kendini finansla kastetti¤imiz kesinlikle budur. Bütün masraflar› karfl›lad›ktan, vergileri ödedikten, üstündeki kurulufllar›n çeflitli fonlar›na katk›da bulunduktan ve banka ve müflteri hesaplar›n› kapatt›ktan sonra, iflletmenin elindeki, artan geliridir. Bu, Devlet ‹flletmeleri Kanununa göre, kolektif taraf›ndan paylafl›lacakt›r. Bu
kalan gelirin bir k›sm› ücret fonu olacakt›r ve bir k›sm› da genel geliflme fonu, sosyal geliflme fonu ve maddi teflvik fonu gibi çeflitli teflvik fonlar› aras›nda paylaflt›r›lacakt›r.” (age., s. 80)
“‹lk gerçekten önemli ad›m ... bütün kaynaklar›n parayla al›nabilmesi özgürlü¤ü – paran›n gerçek anlam›nda, genel eflde¤er ve maliyet
ve dolafl›m›n ölçüsü olarak kullan›m›.” (age., s. 225)
Aganbegyan’›n aktard›¤› gibi perestroyka çerçevesinde piyasa
unsurlar› birbirlerine efllik etmekte, her biri di¤erini gündeme ge-
114
115
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
tirmektedir. Ürünlerin metalara dönüflmeleri, “gerçek anlamda para” ve serbest fiyatlarla birlikte gerçekleflirken bunlar› kar ve kar
için üretim izlemektedir. Mali kendi kendine yeterlilik ve kar için
üretimi tamamlayan da ‘gerçek anlamda banka kredisi’, faiz için
kredidir:
“Perestroyka yeni bir ekonomik sisteme geçifl demektir. Perestroyka sisteminde kolektif çiftlikler ve devlet çiftlikleri kendi kendilerini
finanse etme durumundad›r. Ayr›ca banka kredisi politikalar› da de¤iflmifltir. Art›k kimse, paran›n geri ödenece¤ine dair belirli bir garanti olmadan, yeni teknoloji al›nmas› için kredi vermemektedir.”
(age., s. 45)
Perestroykan›n daha önceki piyasac› reformlardan fark›, tutarl›
olmaya çal›fl›p onlardan daha öteye, hatta sonuna kadar, rejimin y›k›lmas›na kadar varmas›d›r. Sürecin, sonunda toplumsal mülkiyetin y›k›lmas›na kadar varmas› aç›s›ndan en kritik uygulama, herhalde özel mülkiyetin getirilmesidir. Kooperatifler, iflletmelerin çal›flanlar›na kiralanmas› gibi uygulamalar ve kendi hesab›na çal›flma,
özel mülkiyet do¤rultusundaki ad›mlara karfl›l›k gelmifltir. Aganbegyan bunlar› mülkiyette ço¤ulculuk olarak isimlendiriyor:
“Mülk sahipli¤inde ço¤ulculu¤un geliflmesi do¤rultusunda ilk
ad›mlar› att›k. Devlet iflletmelerinin yan›s›ra kooperatifleri yaratt›k
ve hatta ekonominin parças› olarak, bireysel çal›flma faaliyetinin geliflmesini, yani serbest çal›flman›n geliflmesini teflvik ettik.” (age., s. 38)
“... sözleflme anlaflmas›n›n en üst biçimi, kira anlaflmas›, çünkü ancak o zaman üretim araçlar› kesinlikle çal›flanlar›n mülkiyet, kullan›m
ve yönetimine geçer. Karfl›l›¤›nda iflçiler bu araçlar için kira ödeyecekler.” (age., s. 85)
“Yeni ekonomik ve yönetimsel sistemin temel ilkelerinden biri, kirac›l›k anlaflmalar›n›n yayg›n kullan›lmas› olacak. Bu sosyalist iflletmedeki iflçiyi, ücretliden, kiralanm›fl üretim araçlar›n›n ortak efendisine ve ortak yöneticisine dönüfltürecek ve yeni motive edici mekanizmalar ve ilgiyi art›r›c› yeni imkanlar sa¤layacak.
Mülkiyete karfl› ço¤ulcu tutum yaratma plan›m›z›n hayati önemini
abartmak zor. Kooperatiflerin yarat›lmas›, kendi hesab›na çal›flma te116
KURTULUfi
melinde kiflisel giriflimlerin teflvik edilmesi, bireysel ev iflletmelerinin
gelifltirilmesi, bireysel inflaat yap›m› ve özel bahçecilik ve toprak iflleme do¤rultusunda devlet taraf›ndan özendirilen güçlü bir hareket
var.” (age., s. 170)
Böylece bireysel giriflimler, toplumsal mülkiyetin kiralanmas› gibi özel mülkiyet do¤rultusundaki ad›mlar, demagojik olarak üretim araçlar›n›n çal›flanlar›n mülkiyetine geçmesi biçiminde sunulmaktad›r.
Piyasa reformlar›, tüketicinin isteklerine öncelik vermek ad›na
savunulmalar›na ra¤men, gerçek etkisi ters yöndedir. Serbest fiyatlar ve iflletmelerin karl›l›¤›, tüketim mallar›n›n sübvanse edilmeyip
fiyatlar›na zam yap›lmas›n› getirir. Tüketim mallar›n›n fiyatlar›n›n
yükseltilmesi, hem birikmifl tasarruflar›n harcanmas›, hem de talebin düflürülmesi, böylece arz ve talep dengesinin sa¤lanmas› için
savunulmaktad›r. Böylece piyasa, mallara zam yaparak kuyruk sorununu çözer! Aganbegyan da ekmek, et ve süt ürünleri gibi temel
maddelerin fiyatlar›n›n yükseltilmesinden, evlerin sat›n al›nmaya
teflvik edilmesine, araba ve dayan›kl› tüketim mallar› üretimini ve
ithalat›n› art›rarak tasarruf hesaplar›nda biriken paralar›n harcanmas›n› sa¤lamaya kadar bir dizi önlemi savunuyor. Bu önlemlerin
genel olarak toplumun yaflam standard›n› olumlu etkilemeyece¤i
aç›k. Aganbegyan da bunu bir biçimde söylemeden edemiyor:
“... bu dönemde insanlar›n yaflamlar›n› radikal olarak iyilefltiremeyece¤iz.” (age., s. 169)
Meta iliflkileri içerisinde kapitalist iliflkilerin do¤mas›, iflgücünün de meta olmas›n›, iflgücü piyasas›n›n da oluflmas›n› gerektirir.
Aganbegyan iflgücü piyasas›ndan da söz ediyor:
“Bir biçimde flimdiden bir iflgücü piyasam›z var ...” (age., s. 54)
‹flgücünün serbestçe pazarda al›n›p sat›labilmesi, ayn› zamanda
iflsizli¤in varolmas› demektir. Aganbegyan da ifllerin daralaca¤›n›,
iflletmelerin iflas edip kapanaca¤›n›, iflçilerin ifllerini kaybedece¤ini
anlat›yor:
“Hesaplar›m›za göre, gelecek bir kaç y›lda ve 2000’e kadar y›lda 11.5 milyon kifli iflini kaybedecek.” (age., s. 71)
117
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
KURTULUfi
“... umar›m, 1990’da hayata geçirmeyi planlad›¤›m›z fiyat reformundan sonra, kar etmeyen belirli iflletmeleri da¤›tmaya bafllar›z.”
(age., s. 72)
“... niyetimiz, üretimdeki kol iflçilerinin say›s›n›, flimdiki iflgücünün yüzde ellisi civar›ndan, 2000 y›l›na kadar yüzde on befl – yirmiye indirmek.” (age., s. 76)
Piyasa iliflkilerinin gelifltirilerek kapitalist pazarla bütünlefltirilmesi iste¤i, Sovyetler Birli¤i’nde eme¤in ucuz oldu¤u gerekçesiyle
yabanc› sermayeyi davet etmeye var›rken emperyalist mali kurumlara karfl› tutum de¤ifltirmeyi de gündeme getiriyor:
Kapitalist iliflkilerin geliflmesi aç›s›ndan, iflgücünün meta olmas›
kadar bir gereklilik olan üretim araçlar›n›n meta olmalar› da özel
bir öneme sahip. Aganbegyan, piyasa iflleyiflinin tüketim araçlar›yla s›n›rl› olmay›p üretim araçlar›n› kapsayaca¤›n› da aç›kl›yor:
“Tüketici piyasas›n›n yan›s›ra, ülkemizde yak›nda sermaye mallar›
için de bir piyasa yaratmay› hedefliyoruz.” (age., s. 15)
“Sermaye donan›m›nda toptan ticareti yerlefltirmeye kararl›y›z. ...
fiimdiki sistemden ve onun merkezi olarak malzeme ve teknik donan›m sa¤lamas›ndan, toptan ticaret temeline dayanan bir sisteme
geçmeliyiz.” (age., s. 39)
Üretim araçlar› piyasas›, ard›ndan, mali piyasa, hisse senetleri piyasas› ile tamamlan›yor. Buna çek, kredi kart› ve hatta döviz piyasas› da ekleniyor:
“fiimdiden baz› hisse senedi ve tahvillerimiz var ve daha ç›kar›lmaya devam edilecek. Çek ve kredi kart› getirmek ve rublenin farkl›laflan
türlerinden kurtulmak niyetindeyiz. Giderek ruble gerçek de¤erine
karfl›l›k gelmeye bafllayacak ve hatta konvertibl olacak.” (age., s. 170)
Piyasa mekanizmalar›n›n geliflmesine iliflkin önermeler, d›fla aç›lmaya, d›fl piyasayla bütünleflmeye ba¤lan›yor:
“... fiyat reformunun ... esas sonucu, fiyat düzeylerinin, hem mutlak hem orant›l› olarak, –SSCB’nin içinde ve küresel olarak da– birbirine yaklaflmas› olacak. Bu da bizim konvertibl rubleye geçiflimizi ve
SSCB’nin uluslararas› ekonomik iliflkilere daha büyük kat›l›m›n› kolaylaflt›racak.” (age., s. 36)
“Yabanc› flirketlerle ortak giriflimlerin geliflmesini teflvik edebiliriz ve
etmeliyiz. ... param›z› konvertibl yap›p ekonomimizi giderek daha çok
d›fla açt›kça, d›fl piyasa güçlerinin bas›nc›, hem sosyal hem dünya piyasalar›nda, mallar›m›z›n rekabet edebilirli¤ini etkileyecek.” (age., s. 38)
118
“Maliyetler, sosyal yard›mlar›n önemli bir oran›n›n devlet taraf›ndan kendi bütçesinden ödenmesi olgusu sayesinde Sovyetler Birli¤i’nde eme¤in göreli ucuzlu¤u yüzünden, daha da düflük olacakt›r.”
(age., s. 207)
“... di¤er sosyalist ülkelerle birlikte, GATT, IMF ve Dünya Bankas›’na kat›lmay› kabul etmemifltik. Yeni koflullar bizi, önde gelen görevlerimizi yeniden gözden geçirmeye ve ülkemizin uluslararas› iflbölümünde daha köklü yer almas›n› göz önüne almaya ve sonunda param›z› konvertibl yapmaya itti; flimdi bu yüzden bu kurumlara karfl› tutumumuzu da yeniden de¤erlendirece¤iz.” (age., s. 227)
Böylece, sosyalizmin sorunlar›na çözüm aran›rken baflvurulan,
kapitalizmden, meta ekonomisinden ödünç al›nan uygulamalar,
bunlarda tutarl› olundu¤u, sonuna kadar götürüldü¤ü ölçüde, kapitalist iliflkilerin gelifltirilmesinin yolunu aç›yor, kapitalizmle bütünleflmeye yöneliyor.
REFORM VE DEVR‹M YA DA KARfiIDEVR‹M
Perestroyka glasnostla birlikte öne sürülürken dayan›lan gerekçe,
sosyalizmin kusurlar›n›, t›kan›kl›klar›n› gidermekti. Ama sürecin
sonunda ulaflt›¤› sonuç tam aksi yönde oldu. Sosyalizmin reformu,
düzeltilmesi yerine, kapitalizmin restorasyonuna ulafl›ld›. Bu asl›nda, öngörülemeyecek, flafl›rt›c› bir sonuç de¤ildi. Sürecin bafllang›c›ndan itibaren bu yönelimi saptayabilmek için yeterince veri bulunuyordu. Sosyalizmin meta ekonomisi olmad›¤›, aksine meta
ekonomisini, piyasa iliflkilerini tasfiye ederek kuruldu¤u, dolay›s›yla sosyalizmle piyasa iliflkileri aras›nda bir uyumsuzluk ve ba¤daflmazl›k olaca¤›, zaten sosyalist inflaya iliflkin teorik düzleme dayan›ld›¤›nda aç›k olan en temel bir saptama. Ama buradan öteye, perestroyka ve glasnost savunucular›n›n, kapitalizmle sosyalizm, iflçi
119
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
s›n›f› ile burjuvazi aras›ndaki mücadeleler karfl›s›nda ald›klar› tutumlar da, daha somut bir düzlemde, yine sözü edilen yönelimin
aç›k iflaretlerini veriyordu.
Glasnost ve perestroykaya efllik eden ideolojik çizgi, ‘bar›fl’, ‘yumuflama’, ‘insanl›¤›n ortak ç›karlar›n›n öne ç›kmas›’ gibi ifadelerle
kendisini ortaya koyuyordu. Bu biçimde emperyalist-kapitalist
blokla ‘sosyalist blok’ aras›ndaki karfl›tl›k hafifletilerek ‘sosyalist
blok’ üzerindeki bas›nc›n, yükün azalt›lmas› amaçlan›yor gibi gözüküyordu. Ama kutuplar aras›ndaki çeliflkilerin yumuflat›lmas›,
insanl›¤›n ortak ç›karlar›nda buluflulmas› vurgusu, bütün bir doksanl› y›llar boyunca dünyaya hakim olan küreselleflmenin zeminini
haz›rlamaktan öteye gidemedi. ‹ki kutbun yerine tek kutup geçti,
ama bu ikisinin birbiriyle kaynaflmas›yla de¤il, birinin di¤erini
yenmesi, tasfiye etmesiyle oldu. Emperyalizm tek bafl›na egemen
oldu ve bugüne gelindi¤inde de, art›k karfl›s›ndaki kutbu, sosyoekonomik yap›y› tasfiyeyi ve yerine yeniden kapitalizmi yerlefltirmeyi tamamlad›¤› için, ‘bar›fl’, ‘insanl›¤›n ortak ç›karlar›’ ifadelerini terk edip yeniden aç›k sald›r› politikas›na döndü.
S›n›f mücadelesinin yerine insanl›¤›n ç›karlar›n›n ortaklaflt›r›lmas›n›n geçirilmesi do¤rultusundaki, gerçekte s›n›f mücadelesinin
ortadan kalkmas›na de¤il, bu mücadelede burjuvazinin iflçi s›n›f›na
karfl› üstünlük kazanmas›na hizmet eden görüfller, Aganbegyan’›n
kitab›nda da yer al›yor:
KURTULUfi
l› ba¤lant›l› oldu¤unu daha aç›kça anl›yoruz. ‹flbirli¤i sorunlar›na ve
asl›nda, savafl ve bar›fl gibi bütün di¤er dünya sorunlar›na, s›n›f konumundan de¤il, genel insan konumundan yaklafl›m›n önemini gördük.” (age., s. 183)
Uluslararas› boyutu ‘bar›fl’ ifadesi etraf›nda odaklanan ideolojik
çizgi, iç politika boyutunda da ‘demokrasi’, ‘özgürlükler’ eksenine
oturdu. Demokrasinin içerdi¤i anlam farkl›l›klar›ndan öteye, farkl› ak›mlar taraf›ndan bambaflka yorumlarla kullan›lmas›, glasnost
ve perestroyka savunucular›n›n da böylece yarat›lan mu¤lakl›klardan yararlanmalar›n›, demokrasi ve özgürlükler ad›na asl›nda bunlar›n ortadan kald›r›lmas›na hizmet etmelerini sa¤lad›. ‹flçi s›n›f›n›n haklar›n›, özgürlüklerini, iradesini, yönetimini ifade etmesi gereken sosyalist demokrasi, aksine bunlar› iflçi s›n›f›n›n kaybedip
burjuvazinin kazanmas›na karfl›l›k geldi.
Aganbegyan’›n kitab›nda da perestroyka, demokratikleflmeyle
ba¤lant›land›r›l›yor; perestroykan›n geri dönülmezli¤i için genel
bir toplumsal demokratikleflme flart kofluluyor:
“... sosyalist toplumun çarp›lmas›n›n, ekonomik reformlar›n ve di¤er ilerici inisiyatiflerin baflar›s›zl›¤›n›n nedeni demokrasi eksikli¤inde yat›yor. Ve flu her fleyden önemli sonuç ç›kart›ld›: perestroykan›n
itici gücü olacak ve onu geri dönülmez yapacak olan, toplumda ve
ekonomide demokrasinin tam geliflmesi.” (age., s. 165)
Hatta demokrasiden ‘sovyet iktidar›’ olarak bile söz ediliyor:
“Herkesin bildi¤i gibi, yeni politik stratejimiz perestroykada, ortak
insan özelliklerinin dar s›n›f ve grup ç›karlar›na hakim olmas›n› hesaba katt›k. Birçok ekonomik sürecin hem sosyalist hem de kapitalist
ülkelerde ortak oldu¤unu kabul ettik.” (age., s. 62)
“... dünyay›, birbiriyle karfl› karfl›ya olan farkl› politik sistemlere,
birbirine karfl› mücadele eden bir düflmanlar dünyas› olarak bölen eski bak›fl. Eski düflünce her sorunun s›n›f konumundan ele al›nmas›
öncülüne dayan›yordu. S›n›f bak›fl aç›s›ndan Bat›n›n ifladamlar› sömürücülerdi. ...
Yeni politik düflüncemiz dünyaya karfl› tavr›m›z› de¤ifltirdi. fiimdi
dünyan›n bir bütün oldu¤unu ve her parças›n›n bir ötekiyle karfl›l›k-
“Reformun temel amac›, ulusal iktidar organlar› olan Sovyetlere ba¤›ms›z haklar›n› geri vermek.” (age., s. 114)
“Yeni sistemde çal›flanlar›n kolektifinin hayati bir konumu olmas›na karar verdik. ‹flletmenin plan› ve teflvik fonunun da¤›t›m› üzerine
son karar› verme, direktör ve di¤er yöneticileri seçme ve iflletmenin
gündelik faaliyetlerinde onu temsil edecek bir konsey oluflturma hakk› olacak. Bu ilerleme, bir genel demokratikleflme, artan kendi kendini idare ve Sovyetlere daha fazla iktidar devredilmesi arka plan› üzerinde gerçekleflecek.” (age., s. 173)
“Yaln›zca demokratikleflme arac›l›¤›yla iflçiler perestroyka sürecine
dahil edilebilirler, çünkü yaln›zca demokrasi bütün iktidar› halka verebilir.” (age., s. 174)
120
121
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
KURTULUfi
Ama genel bir hukuk devleti talebi, demokrasinin kimin için istendi¤inin iflaretini veriyor:
“Perestroykan›n neden bu kadar yavafl oldu¤unu ve neden bu kadar
güçlükle karfl›laflt›¤›n› tahlil ederken, en önemli nedenler olarak atalet ve direnifl güçlerini küçümsemifl oldu¤umuz olgusunu ... daima
belirtiyoruz.” (age., s. 165)
“Bir hukuk reformu haz›rlan›yor. Acil görevi, devletimizi hukuk
devleti olarak yeniden yap›land›rmak. Bu, gelecekte hukukun egemen olaca¤›, bütün yurttafllar›n haklar›n›n korunaca¤› ve yasa önünde eflitlik ilkesinin s›k›ca yerlefltirilece¤i anlam›na geliyor.” (age., s.
116)
Bütün demokratikleflme, iktidar›n Sovyetlere verilmesi, iflçilerin
haklar›n›n geliflmesi ifadelerine ra¤men, süreç tam ters yönde ilerledi. Asl›nda elbette yine belirleyici olan s›n›f mücadelesiydi. Özgürlükler ve demokratikleflme ifadeleriyle istenen, perestroyka karfl›s›ndaki direncin k›r›lmas›yd›. Bu direnç ise, esas olarak, ç›karlar›
sosyalizmin ilerlemesine karfl›l›k gelmese de sosyalist infla sürecinin
ürünü sosyo-ekonomik yap›ya ba¤l› olan mevcut bürokrasiden kaynaklan›yordu. Bu anlamda, ileri sürülen özgürlükler, demokratikleflme, bürokrasinin hakimiyetinin kald›r›lmas›na yönelikken, hukuk devleti taraf›ndan güvence alt›na al›nmas› hedeflenen özgürlükler, serbest ticaret, özel mülkiyet gibi burjuva özgürlüklere dönüflüyordu.
‹deolojik düzlemde savunulanlar›n karfl›l›k geldikleri gerçek içerikler, bunlar›n temsil ettikleri ç›karlarda, mücadelelerde bulunur.
Demokratikleflme olarak adland›r›lan politikan›n yandafllar› ve karfl›tlar›, hizmet etti¤i ve karfl›s›na ald›¤› ç›karlar, bu anlamda maddi düzeyde gerçeklefltirilenler, onun içeri¤inin daha tam bir göstergesidir. Aganbegyan’›n sözleri aras›nda da, bu aç›dan perestroykan›n karakterinin saptanmas›na yard›mc› olacak yönler ortaya ç›kmaktad›r.
Aganbegyan perestroyka karfl›tlar›n› s›ral›yor:
“Bu büyükçe parti, hükümet ve ekonomi örgütçüleri grubu, eski
tarz ekonomi direktörlerinde, tutucu e¤ilimli ayd›nlarda ve iflçi s›n›f›n›n eski, çarp›k toplumda iyi geçinen ve yeni idari sistemin onlara
yükledi¤i daha yüksek taleplerden memnun olmayan üyelerinde, perestroykaya karfl› gelmede müttefikler buldular.” (age., s. 160)
122
Aganbegyan, siyasi ve ekonomik yönetimin ileri gelenlerinden,
ayd›nlara ve iflçi s›n›f›n›n üyelerine kadar toplumun neredeyse bütününü kapsayacak kadar genifl kesimlerini perestroyka karfl›t› olarak say›yor. Di¤er yanda ise, kapitalist ülkelerdeki burjuvazinin s›n›fsal örgütlenmelerinden fark› belirsiz odalarda örgütlenen ‘ifl çevreleri’ bile vard›r:
“SSCB Sanayi ve Ticaret Odas›’n›n önemi büyüdü. Demokratikleflme politikalar›m›zla uyumlu olarak bu yap›, ülkemizin ifl çevrelerinin
temsilcisi haline geliyor. Odan›n yan›s›ra, baflka ülkelerle ifl dernekleri, ortak iflletmelerin direktörleri konseyi ve benzeri yeni dernekler
kurulmakta. Oda, yasama planlar› önerme, giriflimci dernekleriyle
iliflkiler sürdürme, dan›flmanl›klar sa¤lama, fuarlar düzenleme, lisans
verme ve benzeri haklara sahip.” (age., s. 187)
Aganbegyan, ideolojik düzeyde gerçekleflen s›n›f mücadelesinde
iflçi s›n›f›na karfl› burjuvaziyi savunmay› neo-liberalizme kadar götürüyor. Tam boy demagojiyle özellefltirmeyi toplumsallaflt›rma
ilan edip liberalizasyondan yana konumlan›yor:
“... özellefltirme süreci ... Asl›nda süreci toplumsallaflt›rma olarak
isimlendirmek daha isabetli olabilir. ... çünkü süreç mülkiyeti halka
yaklaflt›ran, halk›n mülkiyetinden yabanc›laflmas›n› tasfiye eden bir
süreç.” (age., s. 64)
“... yaz›lar ‘liberalizasyon’ kelimesi kullan›yor. Bu kötü bir kelime
de¤il ve liberalizasyon süreci de kötü bir süreç de¤il.” (age., s. 175)
Aganbegyan’›n sözlerinde ifl çevreleri, özellefltirme ve liberalizasyondan yana ç›k›l›rken neye karfl› tav›r al›nd›¤›n› görmek mümkün. Tasfiye edilecek, kald›r›lacak olan, ‘tekeller’dir, merkezi planlamaya dayanan sistemdir:
“... piyasan›n düzenleyici oldu¤u ekonomik yöntemlerde ve sosyalist rekabet ilkelerinde ustalafl›p üretim ve ticaret tekellerini tasfiye
edersek ... baflaraca¤›z.” (age., s. 37)
123
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
KURTULUfi
“... merkezi da¤›t›m sisteminin olumsuz sonuçlar› ... onun kaç›n›lmaz yan›, bu yüzden bir piyasa da¤›t›m sistemine yerini b›rakmak
üzere onun bütünü y›k›lmal›. Bunu, fiyatlar ve bankac›l›k reformlar›yla ayn› zamanda, 1990’da kurmay› planl›yoruz.” (age., s. 46)
“... ekonomik yöntemlerle yönetim ...
Bu yeni yönetim sisteminde merkezi plan öneminin ço¤unu kaybetti ...” (age., s. 99)
“... eski ve yeni idare sistemleri aras›nda bir geçiflteyiz, iki yöntemin birlikte varolduklar› bir dönemdeyiz.” (age., s. 11)
“... bu hala bir geçifl dönemi ...” (age., s. 90)
“Kritik de¤ifliklikler bir iki y›l içinde gerçekleflecek. 1989’un, fiyat
reformunun bafllama, toptan ticarete büyük ölçekli geçifl, bankalar›n
bütünüyle maliyet muhasebesi ve kendi kendini finanse etme sistemine geçmesi, kiralaman›n yayg›nlaflt›r›lmas› ve politik ve adli sistemlerin reformu y›l› olmas› amaçlan›yor. 1990’a kadar bu de¤ifliklikler
ço¤unlukla tamamlanm›fl olacak. Sonuç olarak, doksanlara temelde
farkl› ekonomik mekanizma ve yönetimle girece¤iz.” (age., s. 168)
Bu çerçevede perestroykan›n gerçeklefltirdikleri, baflard›klar› ise,
piyasa iliflkilerinin ve özel mülkiyetin, merkezi planlaman›n ve
toplumsal mülkiyetin yerini almakta olmas›, sosyalizmin temel
özelliklerinin terk edilip meta ekonomisine, kapitalizme geçifltir:
“1989’un bafllar›ndan beri üretim alan›ndaki bütün iflletmeler tam
maliyet muhasebesi, kendi kendini finanse etme ve kendi kendini idare etme temeli üzerinde çal›fl›yor. 75 bin kadar yeni kooperatif kuruldu. 1988’de üretim ve hizmetlerde 4 milyar rubleden fazla ciro yapt›lar. Afla¤› yukar› 2 milyon kifli yeni kooperatiflerde veya serbest çal›fl›yor.
Dahas›, sürekli yeni ekonomik koflullar› gözden geçiriyoruz ve sonucunda planlama düflüncelerimizi de¤ifltiriyoruz. ‹flletmeler için yeni ekonomik kurallar önem kazand›kça, merkezi olarak planlanan görevlerin say›s› h›zla azald›.” (age., s. 10-11)
“Ana üretici ba¤ olan planlama sisteminin konumunda, fiyat oluflumu, finans, bankac›l›k ve çal›flman›n karfl›l›¤›n›n ödenmesinde radikal de¤ifliklikler yap›yoruz. Malzeme, teknolojik donan›m vb için
merkezi da¤›t›m yerine toptan ticareti getirmeyi hedefliyoruz. ...
Üretim araçlar› piyasas› yaratmak, uzun vadeli kurallara uygun bir finansman sistemine geçmek, yeni bankalar yaratmak, faaliyetlerinin
ticari yan›n› güçlendirmek vb üzere mevcut sistemi kökünden sökmeye kesin niyetliyiz. ... mülkiyete karfl› tutumumuzda ço¤ulculuk gelifliyor. Her faaliyet alan›nda kooperatifler ve kiflisel giriflimler türüyor.” (age., s. 167-168)
Zaten perestroykan›n mevcut sistemin düzeltilmesi, reformu de¤il de, köklü bir de¤ifliklik, bir ‘devrim’ oldu¤u, bir sistemden di¤erine bir geçifl dönemi yaflanmakta oldu¤u da, Aganbegyan taraf›ndan tekrar tekrar anlat›l›yor:
124
Gerçekten de, Aganbegyan’›n dedi¤i oldu. Sovyetler Birli¤i
“doksanlara temelde farkl› ekonomik mekanizma ve yönetimle”
girdi. Ama bu, kapitalizmin restorasyonuna karfl›l›k geldi¤i için,
perestroyka, devrimden çok karfl›devrim anlam›na geldi.
Var›lan sonuç özünde, sosyalizmi, kapitalizmden ödünç al›nan
ö¤elerle düzeltmeye kalk›flmaktan kaynaklan›yordu. ‹ki ayr› dünyan›n, birbirleriyle uzlaflmaz sistemlerin ö¤eleri aras›nda da ‘doku
uyuflmazl›¤›’ vard›. Daha önceki piyasac› reformlar da bu yüzden
sosyalizmin sorunlar›n› çözememifl, hatta asl›nda a¤›rlaflt›rm›flt›.
Bu sefer eklektik bir yap› yerine, perestroyka, tutarl› olmay›, piyasac› önlemleri sonuna kadar götürmeyi, kendi içinde bir bütünlük
kurmay› tercih etti. Bu do¤rultuda ulafl›lan sonuç ise, sosyalizmin
düzeltilmesi de¤il, kapitalizm oldu.
Önceki piyasac› reformlar›n baflar›s›zl›klar›n› tutars›zl›klar›na
ba¤layan Aganbegyan da, perestroykan›n toplumsal yap›y› her boyutuyla kapsayarak bütünlüklü olaca¤›n› anlat›yor:
“Eylül 1953 Plenumuyla getirilen ekonomik reformlara son verilmesi, büyük ölçüde, Hruflçov reformlar›n›n bütünlüklü olmay›fl› ve
tutars›zl›¤›ndand›.” (age., s. 162)
“Birincisi, toplumumuzun ve özellikle ekonominin mevcut yeniden
yap›lanmas›, geçmifl reformlar k›smi ve s›n›rl›yken, çok yönlü, bütünlüklü bir süreç. ‹kincisi, eski idari ‘dikta’ sisteminin yerine ekonomik
yöntemlere dayanan bir yönetim sistemi getirme niyetinde oldu¤umuz için yönetim reformu radikal bir reform. Geçmiflte, reformlar ya-
125
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
r›m önlemlerle s›n›rl› kalm›flt› ve ekonominin en önemli bölümlerinde idari sistem korunmufltu. Bu reformlar ekonomik yöntemleri yaln›zca k›smi olarak getirmeye çal›flm›flt›. Üçüncüsü, ekonomimizin
mevcut yeniden yap›lanmas›n›n arkas›ndaki hareket ettirici güç, toplumumuzun demokratiklefltirilmesi. Hepsinden önce, kendi kendine
idareyi getirmek ve iflçileri idareye katmak niyetindeyiz.” (age., s.
166)
“... toplumumuzun bütün politik, ideolojik ve yasal yap›s›n› reformdan geçirmek niyetindeyiz.” (age., s. 167)
KURTULUfi
P‹YASA VE SOSYAL‹ZM
Sosyalizmin sorunlar›na çare olarak önerilen piyasa reformlar›na
her seferinde NEP dönemi örnek gösterilmiflti. Gerçekten de NEP
döneminde piyasa iliflkileri geliflmifl, ürün fazlas›na el koyma yerine vergi almaya geçilmifl, belirli bir ticaret özgürlü¤ü sa¤lanm›fl,
yabanc› sermayeyle ortakl›klar aranm›fl, iflletmelerin kendi kendine
mali yeterlilikleri gündeme getirilmifl, hatta toplu sözleflme, iflsizlik gibi ücretli emek iliflkileri ortaya ç›km›flt›. Ancak Sovyetler’de
NEP dönemi, henüz sosyalizmin kurulmam›fl oldu¤u koflullarda,
sosyalist uygulamalar aç›s›ndan mevcut yap›n›n kald›rabilece¤inden ileri gidildi¤i saptamas›yla, maddi temeli güçlendirip daha
sa¤lam bir biçimde ilerleyebilmek için at›lan zorunlu bir geri ad›m
olarak nitelenmiflti. Bu anlamda, sosyalist iliflkiler ve piyasa iliflkileri yan yana bulunsa da, hiçbir zaman NEP ya da piyasa iliflkileri,
sosyalizmin kendisi olarak görülmemiflti. Aksine sosyalizme geçifl
sürecinin ayn› zamanda piyasa iliflkilerinin tasfiye ve sosyalist ilifl-
kilerin egemen olma süreci oldu¤u hep vurgulanm›flt›.
Sovyetler’de sosyalist infla süreci bafl›ndan itibaren çeliflkili bir
karakter tafl›d›. ‹flçi s›n›f›n›n siyasi egemenli¤i, onun ad›na bir kesimine daral›rken, üretim iliflkilerinin dönüflümü süreci, hedeflerine do¤ru bir biçimde ilerlemeyi sürdürdü. Kapitalist iflletmelere
hemen Ekim Devriminin ard›ndan el konulmufltu. Yirmilerin sonunda da NEP dönemi, yerini tar›mda kolektiflefltirme ve planl›
sanayileflme at›l›mlar›na b›rakt›. Böylece küçük meta üretimi de
tasfiye edilip sosyalist üretim iliflkileri egemen oldu. Bundan sonra, kapitalizmdekinden, meta ekonomisindekinden farkl› bir sosyoekonomik yap› ortaya ç›kt›. Art›k üretimi, yat›r›m›, kaynak da¤›l›m›n›, tüketimi, istihdam› ve ekonominin bütün iflleyiflini düzenleyen fiyatlar, arz-talep, piyasa iliflkileri de¤il, toplumsal ihtiyaçlar
do¤rultusundaki merkezi planlamayd›. Bu temel üzerinde ortaya
ç›kan sosyalizmin sorunlar› da kapitalizmdekinden, meta ekonomisindekinden bütünüyle farkl›yd›. Bu zaten, burjuva elefltirmenlerin
sosyalizme yönelik de¤erlendirmelerinden de anlafl›labilir. Bu elefltiriler aç›s›ndan, karl›l›k gözetilmemesi, maliyeti yans›tan ve üniter fiyatlar olmamas›, iflsizli¤in bulunmamas›, özel mülkiyetin yoklu¤u ve bir dizi sosyalizme iliflkin özellik irrasyoneldir ve sosyalist
uygulamadaki t›kan›kl›klar›n kayna¤›d›r. Asl›nda, Aganbegyan’›n
‘idari yönetim sistemi’ne yönelik elefltirileri de ayn› yaklafl›m çerçevesi içerisinde say›labilir ve söz konusu yaklafl›m› somutlayan bir
örnek olarak kabul edilebilir.
Kapitalizmin ve piyasa iliflkilerinin savunucular›n›n Sovyet ekonomisine yönelttikleri elefltirilerinin köktenci niteli¤i, bu sosyoekonomik yap›n›n kapitalizmden, piyasa ekonomisinden kökten
farkl›l›¤›n›n göstergesi say›lmal›d›r. Meta ekonomisi ile sosyalizm
birbirleriyle uzlaflmaz, ba¤daflmaz olduklar› için de bunlar› uzlaflt›rma giriflimleri baflar›s›zl›kla sonuçlanm›flt›r. NEP döneminde
henüz sosyalizm kurulmam›fl oldu¤u için, piyasa iliflkileri, üzerinde sosyalizmin kurulaca¤› temelin sa¤lamlaflt›r›lmas›na hizmet etmifltir. Ama ellilerin Hruflçov, altm›fllar›n Kosigin reformlar› ya da
126
127
Bütün mevcut toplumsal yap›y›, bütünlüklü ve köklü bir de¤iflikli¤e u¤ratan perestroyka, hedefine ulaflt›! Ama ulafl›lan, Aganbegyan’›n kitab›n›n bafll›¤›ndaki gibi ‘devrim’ de¤il, karfl›devrimdi. Sovyetler Birli¤i y›k›ld›, Ekim Devriminin kazan›mlar› bütünüyle kaybedildi, toplumsal bir y›k›m ve kapitalizmin restorasyonu gündeme geldi. Uluslararas› iflçi s›n›f›n›n mücadelesinin büyük
kay›plar› temelinde, emperyalizm, egemenli¤ini güçlendirdi, sald›r›s›n› azg›nlaflt›rd›.
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
KURTULUfi
perestroyka döneminde ayn› öneri, sosyalizmle piyasa iliflkilerini
birbirlerine eklemlemeye çal›flmak anlam›na gelmifltir. Bu ise yap›sal uzlaflmazl›k nedeniyle mümkün de¤ildir. Bu nedenle, Hruflçov
ve Kosigin reformlar› piyasac› düzenlemelerden, perestroyka ise,
sosyalizmin kendisinden vazgeçmekle sonuçlanm›flt›r.
Gerçekten de, meta iliflkileri ve bunun genelleflti¤i kapitalizm,
insanlar›n ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas›n› piyasan›n arac›l›¤›na ba¤layarak dolayl›laflt›r›r. Üretim ve bütün ekonomik iliflkiler, do¤rudan
ihtiyaçlar için de¤il, al›m sat›m için, kar içindir. ‹nsan faaliyetinin
ürünü olan ekonomik iliflkiler, piyasa, insandan ba¤›ms›z, ona egemen duruma gelir; insan, eme¤inin ürününe yabanc›lafl›r. Üretimin ihtiyaçlar› karfl›lamas›n›n tesadüfi piyasa iliflkilerine ba¤lanmas›, bir yandan kaynaklar›n bofla harcanabilmesini, israf›n›, di¤er
yandan insanlar›n ihtiyaçlar›n›n karfl›lanamamas›n›, yoklu¤u getirir. ‹nsan›n kendi eme¤inin koflullar›na egemen olamamas›n›n sonucu olan piyasadaki dalgalanmalar, anarfli, bu durumu daha da
a¤›rlaflt›r›r.
Kapitalist özel mülkiyet koflullar›nda, piyasan›n düzenleyicili¤i,
dolay›s›yla bu düzensizlik ve anarfli kaç›n›lmazd›r. Ama üretim iliflkilerinin sosyalist dönüflümü, üretim araçlar› mülkiyetinin toplumsallaflt›r›lmas›n›n yan›s›ra, ayn› zamanda piyasa iliflkilerinin ortadan kald›r›lmas›, üretimin, ekonominin, toplumsal ihtiyaçlar
do¤rultusunda düzenlenmesidir. Bu biçimde, art›k yabanc›laflmadan kurtulup insan›n kendi eme¤inin ürünü üzerinde egemen olabilmesinin olana¤› do¤ar. Toplumsal olarak birleflmifl do¤rudan
üreticilerin kendi çal›flma koflullar›n› kendi ellerine almalar›yla, art›k ihtiyaçlar›n karfl›lanmas›, piyasa dolay›m›ndan ç›k›p do¤rudan
gerçeklefltirilebilir. Üretimi gerçeklefltirenler, ekonomik, siyasi,
toplumsal olarak egemenseler, üretim araçlar›n›n, ürünlerinin sahibiyseler, iradelerini birlefltirip merkezilefltirerek toplam ihtiyaçlar›
saptay›p tercihleri yap›p üretimi, koflullar›n› kararlaflt›rabilirler.
Üretimin, ekonominin merkezi olarak planlanmas› da anarfliyi, israf› kald›rarak verimlili¤i art›r›rken ihtiyaçlar›n da daha tam ve
dengeli olarak karfl›lanmas›n› sa¤lar. Yeter ki, iflçi s›n›f›n›n egemenli¤i, demokrasisi aksamas›n, y›¤›nlar›n iradesinin sa¤l›kl› bileflimi sürekli oluflsun, demokratik merkeziyetçilik afla¤›dan yukar›ya, yukar›dan afla¤›ya ifllesin. Bu anlamda, sosyalizme iliflkin sorunlar›n kayna¤› da toplumsal mülkiyette, merkezi planlamada de¤il,
yönetime y›¤›nsal kat›l›m›n gerileyip dar bir kesime çekilmesinde,
bürokratikleflmededir, merkezi planlaman›n demokratik olmayan,
bürokratik yap›s›ndad›r.
Engels sosyalizmin meta ekonomisi olmad›¤›n›, toplumun üretim araçlar›na el koyarak ürünün üretici üzerindeki egemenli¤inin
yerine insan›n kendi koflullar›na egemenli¤ini geçirdi¤ini ayr›nt›l›
bir biçimde anlat›yor:
128
129
“Bugünkü üretici güçleri, ayn› biçimde, sonunda onlar›n özlü¤ünü
tan›d›ktan sonra kullan›nca, üretimdeki toplumsal anarfli yerine, üretimin, toplulu¤un oldu¤u gibi her bireyin de gereksinmelerine göre
toplumsal olarak planlanm›fl bir düzenlenmesinin geçti¤i görülür;
böylece, ürünün önce üreticiyi, sonra temellükçüyü egemenli¤i alt›na
ald›¤› kapitalist temellük biçimi yerine, ürünlerin, modern üretim
araçlar›n›n özlü¤üne dayanan temellük biçimi geçer.” (Engels, AntiDühring, s. 442)
“Üretim araçlar›na, toplum taraf›ndan elkonulmas› ile, meta üretimi, ve bunun sonucu, ürünün üretici üzerindeki egemenli¤i ortadan
kalkar. Toplumsal üretim içindeki anarfli yerine, bilinçli, planl› örgüt
geçer. Bireysel yaflama savafl›m› son bulur. Böylece, ilk kez olarak, insan, belli bir alanda, hayvanlar dünyas›ndan kesinlikle ayr›l›r, hayvansal yaflama koflullar›ndan, gerçekten insanca yaflama koflullar›na geçer.
‹nsan› çevreleyen, flimdiye kadar insan› egemenli¤i alt›nda tutan yaflama koflullar› alan›, flimdi, kendi öz toplum yaflamlar›n›n efendileri
olduklar› için ve kendi öz toplum yaflamlar›n›n efendileri niteli¤i ile,
ilk kez olarak, do¤an›n gerçek ve bilinçli efendileri durumuna gelen
insanlar›n egemenli¤i ve denetimi alt›na geçer. Kendi öz toplumsal
pratiklerinin, flimdiye de¤in, karfl›lar›nda do¤al, yabanc› ve egemenlik alt›na al›c› yasalar› olarak dikilen yasalar›, bundan böyle insanlar
taraf›ndan tam bir bilinçle uygulanan ve bu yoldan egemenlik alt›na
P‹YASA SOSYAL‹ZM‹
al›nm›fl yasalard›r. ‹nsanlara özgü bir fley olan, ve flimdiye kadar karfl›lar›nda do¤a ve tarih taraf›ndan verilmifl bir fley olarak dikilen toplum durumunda yaflama, flimdi onlar›n gerçek ve özgür eylemleri durumuna gelir. fiimdiye de¤in tarihsel egemenlik alt›nda tutan yabanc›, nesnel güçler, insanlar›n denetimi alt›na girer. ‹nsanlar, iflte ancak
bu andan bafllayarak kendi tarihlerini tam bir bilinçle kendileri yapacak; onlar taraf›ndan harekete getirilen toplumsal nedenler, a¤›r basan
bir biçimde ve durmadan artan bir ölçüde, iflte ancak bu andan bafllayarak onlar taraf›ndan istenen sonuçlar› vereceklerdir. ‹nsanl›¤›n, zorunluluk dünyas›ndan özgürlük dünyas›na s›çray›fl›d›r bu.” (age., s.
447)
“Toplum, onlar› bir plana göre toplumsal olarak kullanmak üzere,
tüm üretim araçlar›n›n egemeni durumuna geçerek, insanlar›n kendi
öz üretim araçlar›na daha önceki köleliklerini ortadan kald›r›r.” (age.,
s. 462)
“Dolays›z bölüflüm gibi dolay›ms›z toplumsal üretim de her türlü
meta de¤iflimini, öyleyse (hiç de¤ilse komün içinde) ürünlerin meta
durumuna dönüflümünü ve sonuç olarak de¤erler durumuna dönüflümlerini d›fltalar.
Toplum, üretim araçlar›n› mülkiyetine al›p da onlar› dolay›ms›z bir
biçimde toplumsallaflm›fl bir üretim için kullan›r kullanmaz, her bireyin eme¤i, özgül yararl›l›k niteli¤i ne denli farkl› olursa olsun, hemen ve do¤rudan do¤ruya toplumsal emek durumuna gelir. Bir ürünün içerdi¤i toplumsal emek niceli¤inin, bundan böyle önce bir dolambaç arac›yla saptanmas›na gereksinme yoktur; ... Öyleyse, ürünler
içine konmufl ve toplumun dolays›z ve mutlak bir biçimde bildi¤i
emek niceli¤ini, onun do¤al, eksiksiz, mutlak ölçe¤i olan zaman ile
belirtecek yerde, bir üçüncü ürün durumundaki, bir zamanlar ç›kar
yol olarak, kaç›n›lmaz bulunan, göreli dalgalanan, eksik bir ölçek ile
belirtmekte devam etmek toplumun usuna bile gelemez. ... Plan›
belirleyecek olan fley, eninde sonunda, çeflitli kullan›m nesnelerinin
kendi aralar›nda ve üretimleri için gerekli emek niceliklerine göre tart›lm›fl yararl› etkileridir. ‹nsanlar her fleyi, ünlü ‘de¤er’in ifle kar›flmas›
olmaks›z›n, çok yal›n bir biçimde düzenleyeceklerdir.” (age., s. 483)
KURTULUfi
kategorilerini d›fltalar. Dolay›s›yla piyasa sosyalizmi ifadesi de kendi içinde çeliflkili, gerçekli¤e uygun olmayan bir kavramd›r. Sosyalizmi piyasa iliflkileri ile düzeltme çabalar› da, kaç›n›lmaz olarak,
ya piyasa iliflkilerinden ya da sosyalizmden vazgeçmeye varm›flt›r.
KAYNAKÇA
A. Aganbegyan, Moving The Mountain, Inside The Perestroika Revolution (Da¤›
K›m›ldatmak, Perestroyka Devriminin ‹çinden), Bantam Press, 1989
F. Engels, Anti-Dühring, Sol Yay›nlar›, Ankara, 1977
Meta ekonomisi de¤il, onun ortadan kald›r›lmas› olan sosyalizm,
karakteri gere¤i, al›m-sat›m, para, ücret, kar, kredi, faiz gibi piyasa
130
131
KURTULUfi
Devrim dedi¤imiz fley iflçi s›n›f›n›n gerçek iktidar›n›n tesis edilmesi
ise, iflçi s›n›f›n›n devrimci eylemi olarak politik eyleminden söz etti¤imiz kadar ideolojik eyleminden de söz etmek zorunludur.
Devlet ve ideoloji
DUVARDAK‹
GÖLGELER
‹REM YALINPALA
G‹R‹fi
ltm›fllar›n çiçek çocuklar› eylemleri, yaflam biçimleri, sloganlar› ile flimdiden büyüklerin birbirlerine anlatt›klar› masallar›n büyülü kahramanlar› oldular. Kapitalizmin vahfli
do¤as›na vicdan olma gayretleri çoktan unutuldu. Yetmifllerin biraz daha büyümüfl, dünyay› isteyen, acemi, gözü pek, maceraperest
gençleri dünyan›n sahipleri oldu¤unu düflünenler taraf›ndan yenik
düflürülüp, yok edileli neredeyse bir çeyrek yüzy›l oluyor. Altm›flsekizlileri mitlefltirenler, yetmifllilerden hiç söz etmemeyi, unutturmay›, yok saymay› ye¤liyor. Unutturmaya çal›flt›klar› bir kufla¤›n
düflleri,hayalleri, umutlar› de¤il. Ayn› zamanda 79 fiili’si, 80 Türkiye’si vb. ile iktidarlar›na yönelen s›n›f hareketleri, duyduklar›
korku, panik…
Seksenler, doksanlar onlar›n istedi¤i gibiydi. Art›k ne çiçek ço-
A
133
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
cuklar› vard›, ne de acemi, gözü pek gençler. Yenilgiyi iliklerine
kadar yaflayan, varolufl nedenselliklerini sorgulayan, yorgun ‘demokratlar’ kalm›flt› geriye. Apolitize kitlelerden flikayet edip kendi apolitizasyonlar›n› göremeyen, sorgulamayan yorgun ‘demokratlar’. Kitlelerin yaln›zlaflmas›ndan/yabanc›laflmas›ndan dem vurup
kendi parçalanm›fll›¤›n›, da¤›n›kl›¤›n›, bir bafl›nal›¤›n› gözden kaç›r›p yorulan ‘demokratlar’.
Yenilgi içsellefltirilip hedefler inand›r›c›l›¤›n› yitirdi¤i zaman,
her fley flulafl›r: gelecek düflleri, de¤erler, devrim, yoldafll›k vb.. ‹flte o zaman örgütler cemaatleflir, üyeler müritleflir, uhrevi bir koku
hakim olur havaya. Peki neden nedir? Önlenemez bir yazg›n›n talihsiz kahramanlar› m›d›r bu insanlar? Yoksa Cervantes’in sat›rlar›ndan ç›k›verip ete kemi¤e bürünmüfl Don Kiflot’lar m›d›r? Oysaki gerçeklik alg›s›n› yitirmifl Don Kiflot kitaplardan gerçek hayata
tafl›nd›¤›nda o masumiyet ve safl›k yitiverir. Yerini terk edildi¤i san›lan de¤erler, daha da kokuflmufl yüzleriyle iflgal ederler.
de¤erler bütünüyle ayn›laflt›r›r ve sorgulanamaz bir noktaya evriltir. Teorinin sorgulanmas›na yönelik her giriflim grubun varl›¤›na
yönelik bir tehdit olarak alg›lanmaya bafllar. Reddedilir, d›fllan›r.
Teorik-kavramsal üretim, üretilmifl olan›n do¤rulanmas›na ve saflaflt›r›lmas›na indirgenir. D›flar›da ak›p giden, de¤iflen hayat›n d›fl›ndaki bu hayat art›k dinsel, dura¤an ve yapay bir hayatt›r. Varolufl amac›ndan uzaklaflm›fl, yaflam karfl›s›nda kendi rolünü tarif edemeyen, edimsiz yani sonuç olarak kimliksiz yap›lar, kimliksiz ‘bireyler’ üretmeye bafllar. Kendini tarifleyemeyen bir yap› sistemin
üretti¤i insan tipinden baflka insan tipi, sistemi ayakta tutan pratikten baflka bir pratik var edemez. Böyle bir hayatta kavramlar içeriklerini kaybeder; soyut, amorf sembollere dönüflür. Kavramlar›n
içeriksizleflmesiyle oluflan bofllu¤u egemen anlamlar doldurmaya
bafllar. Yeni olan› temsil etme iddialar›n›n ard›nda geri, yoz anlamlar boy verir. Bu gün harcanan onca iyi niyetli çabaya ve iyi insanlara karfl›n böylesi bir kokuflmufllu¤un ve bu kokuflmufllu¤un içinde pek çok çirkin iliflkinin yaflan›yor olas›n›n baflka nas›l bir izah›
olabilir?
NEDEN?
Bir politik grubu var eden, bir arada tutan fley hedefleri ve bu hedeflerin gerçekleflebilirli¤ine olan inançt›r. Bu inanç ve hedef ortadan kalkt›¤›nda yan yana duruflun flekli mistik biçimler almaya
bafllar. Mistik doku yap›y› oluflturan tüm ö¤eleri sarar. Ö¤eler aras›ndaki ayr›m silikleflir, anlams›zlafl›r. Grubu tan›mlayan de¤erler,
davran›fl flekilleri, entelektüel ürünler gerçek anlamlar›n› yitirip
dinsel anlamlar tafl›maya bafllar. Mistik yap›lar elefltirilemez, sorgulanamaz. Dogmalar oluflur, dinsel kal›plar yarat›l›r. De¤erler sistemi dedi¤imiz fley gerçekle ba¤lar›n› yitirip ahlaka dair anlamlar kazan›r. fiekilsiz, içeriksiz bir ahlakt›r bu. Bir grubun eyleminin olufl
tarz›n› yaratan davran›fl al›flkanl›klar›, eylemin gerekçeleri ortadan
kalkt›¤› ölçüde dinsel bir ayinin ritüellerine dönüflür. Teori bilimsel kaynaklar›ndan kopmaya bafllar, amac›n› yitirmifl skolastik bir
gevezeli¤e döner. O art›k grubun varolufl nedenlerini tarif etmez,
bir arada duruflun arac› olur. Teorinin bu yeni oluflum biçimi onu
Althusser’in önemli gördü¤üm politik önermelerinden bir tanesi Marx’›n praksis felsefesinden kayna¤›n› al›r. “Teori içerisinde s›n›f
mücadelesi” diyor, Althusser. Teorinin eylem k›lavuzu olarak alg›land›¤› bildik yaklafl›m›n d›fl›nda bu yaklafl›m teorinin kendisini eylem alan›na dönüfltürmektedir. Böylece teori karfl›s›nda özne (birey,
grup) edilgin, kullan›c› konumdan etkin, müdahale eden, de¤ifltirip dönüfltüren bir konuma tafl›n›r. Teori karfl›s›nda bu ‘yeni’ durufl
teoriyi elit bir faaliyet alan› olmaktan ç›kart›r, özgürlefltirir. Teorik
alan›n dinsel bir yap›ya dönüfltü¤ü günümüz koflullar›nda teori içinde s›n›f mücadelesi bafllatmak bir zorunluluk halini al›r. Bu teorinin
özgürleflmesi için oldu¤u kadar devrimci eylem, de¤erler, yap›lar
bütününün yeniden inflas› için de kilit bir görev olarak flekillenir.
Yirmi y›la yak›nd›r s›n›f kavgas› alan›nda hasm›n› sorgulamayan,
134
135
BU YAZININ AMACI NED‹R?
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
onun mücadele araç ve yöntemlerini ortaya ç›kart›p etkisizlefltirecek bir çaban›n içinde olmayan ‘politik’ hareketler güruhu kendi
varl›k koflullar› ile yan›lsamal› bir iliflki sürdürüyor demektir. Bu
yan›lsamal› iliflkinin k›r›labilmesi do¤ru sorular›n ard›ndan yürümekle, yan›tlar›n içerisinde iflçi s›n›f›n›n cephelerini keflfetmekle,
yeni cepheler açmakla mümkündür. Bu yaz›n›n yapmaya çal›flt›¤›
fley uzunca bir süredir marksist hareketin gündeminden düflmüfl
bir sorunu, devlet sorununu yeniden sosyalist hareketin gündemine tafl›makt›r. Böylece teorinin politik gruplar›n bir arada duruflunun harc› konumundan ç›k›p gündelik hayata dair pratiklerin oluflturulmas›ndan, parti inflas›na kadar sosyalist mücadelenin tüm düzeylerini kesen ekseni yeniden oluflturulabilecektir. Böyle bir eksenin ortaya ç›k›fl› yaz›n›n tafl›d›¤› öznel niyetlerden ziyade çal›flmaya konu al›nan devlet sorununun niteli¤inden kaynaklanmaktad›r.
Devletin içinde yer ald›¤› politik düzey, içinde yaflan›lan ana dair
tüm sorunlar›n dü¤ümlendi¤i ve çözümü için politik müdahaleyi
gerekli k›ld›¤› için s›n›f mücadelesinin di¤er tüm düzeylerini kesen bir eksen oluflturur. Bu nedenle çal›flma konunun kendisine
sundu¤u olanaklar çerçevesinde ve çal›flman›n do¤al seyri gere¤i s›n›f mücadelesinin tüm düzeylerinin birbiriyle ayr›flt›¤› durumlar›n
de¤il aksine bu düzeylerin iç içe geçti¤i durumlar üzerinden yürüyecektir. Bugüne de¤in pek çok çal›flma s›n›f mücadelesinin çeflitli
düzeylerinin birbiriyle ayr›flt›¤› koflullar›, bu düzeylerin birbirinden farkl›klar›n› ortaya ç›kartmak için u¤rafl vermifltir. ‹zlenen bu
yöntem kimi zaman bu çabalar› diyalektik düflüncenin gere¤i olan
‘bütünü tüm karmafl›kl›¤› içerisinde kavrama’ ediminden uzaklaflt›rm›fl, pefline düflülen yan›tlar› anlafl›lmaz k›lm›flt›r. Yaz› s›n›f mücadelesinin düzeylerine iliflkin özgüllük noktalar›n› konu almamakta; ama s›n›f mücadelesinin düzeylerinin bir ve ayn› fley oldu¤unu
da iddia etmemektedir.
Devlet bafll›¤› alt›nda marksist ayd›nlar›n Lenin sonras› yürüttü¤ü tart›flma daha çok Avrupa Sol’u etraf›nda yo¤unlaflmaktad›r. Bu
verdikleri yan›tlarla de¤il ama sorduklar› sorularla birbirinin ard›-
l› olarak nitelenebilecek ayd›n grubu farkl› durufllar›na karfl›n konu seçimi, yöntem, konunun tart›fl›ld›¤› alan itibar›yla ortakl›klar
tafl›r. Kimi militan bir durufla sahip, kimi akademisyen bir tav›r
sergilemifl ama ço¤unlukla benzer konularda yo¤unlaflm›fllard›r.
Sosyalist entelektüel üretimin Lenin sonras› neredeyse bir yüzy›la
yak›nd›r politik merkezler odakl› gerçekleflmiyor oluflu sorular›n
belirlenmesinde bu ayd›nlar›n eserlerinin baz al›nmas›n› zorunlu
k›lmaktad›r. Devlet teorisi üzerinde sözü geçen eserlerin sorular›n›
konu ediniyor oluflumuz; bu sorular› do¤ru sorulmufl sorular olarak
kabul ediyor oluflumuz; verilen yan›tlar›n tümüyle örtüfltü¤ümüz anlam›na gelmemektedir. Kald› ki Avrupa Sol’u üst bafll›¤›nda toplanan
bu yazarlar da birbiriyle ayn›laflmamakta, ama ortak konular› da
tart›flmaktan geri durmamaktad›rlar. Çünkü sorun marksizmin içerisinden süzülüp, teorik üretim alan›na tafl›nmaktad›r. Afla¤›daki
çal›flma boyunca sorularda ortaklafl›p yan›tlarda taraf olma, kendi
taraf›n› yaratma, bunu marksizmin temel kaynaklar› içinden oluflturma çabas› içinde olunmufltur. Pek çok aç›k pencereden bak›lm›fl
ama eklektik bir çerçeve oluflturmamak noktas›nda da duyarl›
olunmufltur.
Althusser’in sonu bilinir. Bir bilim insan›, felsefecinin gerçeklik
alg›s›n› yitirmesi belki de o insan›n bafl›na gelebilecek en kötü fleydir. Althusser bunun yaratt›¤› travmay› eflinin trajik ölümü ile birlikte çok yo¤un yaflar. Eflini rahats›z bir an›nda öldürmesi ve kendisine flizofreni tan›s› konmas›na isyan eder. Onun için hapis yatmak yerine ak›l hastanesine yat›r›lmas› verilebilecek en kötü cezad›r. Çünkü bu karar üretti¤i, kendisini var eden tüm düflünceleri
ile birlikte onu da yok etmek anlam›na gelmektedir. Althusser’in
fizyolojisi o ana kadar üretilmifl pek çok eserini de tart›fl›l›r bir konuma tafl›r, lekeler. Do¤an›n Althusser’e oynad›¤› oyun talihsizlik
olarak adland›r›l›p önemsenmeyebilir. Ama ya di¤erleri… Gramsci, Laclau, Miliband, Poulantzas ve… Farkl› olan› d›fltalayan, kendinin d›fl›nda gördü¤üne tahammül edemeyen anlay›fllar›n lekelerini tafl›r bu yazarlar. Althusser’inki kötü talihtir ya di¤erlerinin-
136
137
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
ki… Elbette Bat› Solu olarak adland›r›lan bu bir y›¤›n insan›n üzerinde yaflad›klar› dönemin izleri vard›r. Ço¤u s›n›f hareketi ile gerçek ba¤lara sahip de¤ildirler. Bu durum komünist yap›larla iliflkilerinin olmay›fl› ile paralellik arz eder. Gramsci aktif bir parti üyesidir. Ama o da uzun hapislik y›llar› boyunca örgütünden uzak kalm›flt›r. Althusser ise partiyle kurdu¤u iliflkide ço¤u zaman sorunlar
yaflam›flt›r. Di¤erleri de farkl› iliflki biçimleri gelifltirememifltir. Lenin sonras› Üçüncü Enternasyonal çizgisine hakim olan indirgemeci, sekter çizgi, ayd›n kimli¤ine sahip bu kiflileri örselemifl, onlar›
s›n›fla organik ba¤lar kurabilecekleri araçlara sahip olmaktan al›koymufltur. Üçüncü Enternasyonal çizgisinin yaratt›¤› sonuç bu yazarlar›n eserlerini a¤dal›, kimi zaman flifreli gibi görünen bir dille
yazmalar›na neden olmufltur. marksizmin üzerinde hareket etti¤i
tarih bilimi ve ekonomi politik yerine epistemolojiyi çal›flma alan›
olarak seçmifllerdir. Epistemolojinin kendisine nesne olarak kabul
etti¤i kavramlar ve bu kavramlar›n analizinde yeni kavramlara duyulan ihtiyaç, soyutlamalar› anlafl›lmaz boyutlara tafl›m›fl, ortaya ç›kan metinleri kimi zaman içe dönük düflünce süreçlerinin dillendirilmesine dönüfltürmüfltür. Çabalar bir di¤er amaç olarak marksizmin Hegelist, ekonomist, vulger yorumlamalardan ar›nd›r›lmas›
ile örtüflmüfl, bu durum marksizmin yeni bir bilimsel k›ta olarak
var olmas›ndan do¤an kendi kavramlar›n›n tam anlam›yla yarat›lamam›fl olmas› nedeniyle ad› geçen yazarlar› bu bofllu¤u doldurma
zorunlulu¤u ile karfl› karfl›ya b›rakm›flt›r. Ayaklar›n s›n›f hareketine basm›yor oluflu zaten kendi bafl›na bir handikap yaratmaktad›r.
Üretilenler yaflama iliflkin hep bir dolay›m tafl›r. ‹liflkinin böylesi
bir dolay›m üzerinden kuruluyor oluflu sapma risklerine kap› aralar. Ama tüm bu anlat›lanlar onlar› hepten lekeli mi k›lar? Althusser’in yaflad›klar› onun eserlerinin gerçek anlam›n› ortadan kald›ramayacak ise ayn› fley di¤erleri için de geçerlidir. ‹flte bu yaz›n›n
yapmaya çal›flt›¤› bir di¤er fley, Althusser’e do¤an›n, di¤erlerine
marksizmin s›¤ yorumlar›n›n sürdü¤ü lekelerin ard›ndaki gerçekli¤e ulaflmak olacakt›r. Elbette sorgulayarak, elbette elefltirerek.
Ama o lekelerin ard›nda, bugün çaresizce ihtiyac›m›z olan koca bir
sorular y›¤›n›n›n oldu¤unu bilerek…
Bunu daha anlafl›l›r bir flekilde aç›klama arzusu tarih biliminin
ve ekonomi politi¤in devasa sorunlar›na yan›t arama çabas› içinde
hep ileriye havale edildi. Kim bilir Kapital’in tamamlanamayan
ciltlerinde yeri haz›rd› bile. Ama teorinin bafl afla¤› duruflu ayaklar› üzerine kald›r›lm›fl, daha tam bir tan›mlama ise Lenin’e kalm›flt›r. Devlet ve Devrim’de Lenin devlet konusundaki devrimi gerçeklefltirmifltir. (Belki gerçek anlam›yla hiç tamamlanamam›fl da diyebiliriz bu devrime, t›pk› Sovyet devrimi gibi). ‘Devlet nedir?’ sorusuna art›k marksizmin net yan›tlar› vard›r. Hem de tart›flmaya mahal vermeyecek bir aç›kl›kla. Lenin, Devlet ve Devrim’de ‹kinci Enternasyonal sapmas›na karfl› Marx ve Engels’in silahlar›yla mücade-
138
139
DEVLETTE DEVR‹M
Devrim denilen fley kökten bir altüst olufltur. ‹flte bu altüst olufl
Paris ve Petrograd sokaklar›ndan önce, Marx’›n, Engels’in kaleminde, Kapital’in, Ailenin, Özel Mülkiyetin, Devletin Kökeni’nin sayfalar›nda gerçekleflmifltir. Althusser’in bafllarda “Epistemolojik Kopufl”
diye tan›mlad›¤›, daha sonra “Özelefltiri Ö¤elerinde ‹deolojik Kopufl” olarak düzeltti¤i teorik duruflla Marx ve Engels yeni bir bilim
alan› (tarih bilimi) açm›fllard›r. ‹flte o andan itibaren art›k her fley
yeni bafltan tariflenmek durumunda olmufltur. Bu altüst oluflun
devlet teorisinde de yaflanmas› kaç›n›lmazd›r. Engels’in yal›n dili
ile devletin kökenine dair tespitleri marksizmde kilometre tafl› olmufltur. Ama bu yeterli midir? Alman ‹deolojisi’nin son sayfalar›nda
Marx ve Engels flöyle diyordu:
“Hukuk fikri. Devlet fikri. Ola¤an bilinçte fley, bafl afla¤› edilmifl
durumdad›r.
Din her fleyden önce ululuk bilincidir,gerçek yükümden do[¤an bir
bilinç]tir.
Bunu daha anlafl›l›r bir flekilde aç›klamal›.” (abç.) (Marx – Engels,
Alman ‹deolojisi, s. 129)
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
le eder. ‹kinci Enternasyonal çizgisine hakim olan Kautskist söylem Engels’in devletin sönümlenmesine iliflkin tespitlerini burjuva
devlet de dahil olmak üzere genel devlet teorisinin bir parças› olarak görmektedir. Lenin bu yanl›fl kavray›fla karfl› önce ‘devletin bir
s›n›f›n bir baflka s›n›f üzerinde bask› ayg›t›’ olufluna iliflkin tespiti
Ailenin, Özel Mülkiyetin, Devletin Kökeni’ne dayanarak unutulmufl
bir bilgi olmaktan ç›kart›r. Ard›ndan da fiubat Devrimi sonras›
Ekim Devrimi öngününde devrimin karakteri ve iflçi s›n›f› iktidar›nda infla edilecek devlet yap›s›n›n sorgulanmas›na giriflir. ‹ktidara el koyan proletaryan›n da kuraca¤› devlet ayg›t›n›n bir diktatörlük olaca¤›n› ilan etmesi, devlet teorisini burjuva ideolojisinin etkisi alt›nda s›n›flar üstü konuma yerlefltirmeye çal›flanlara verilmifl
yan›tt›r özünde. Bu tarifle en tam demokrasi olarak bile olsa, herhangi bir s›n›f iktidar›n›n yaln›zca bir bask› ayg›t› olarak gerçekleflebilece¤i tüm ç›plakl›¤› ile oraya konulur. Teorinin son tahlilde
bir önerme olarak ifade etti¤i fleyi, iflçi s›n›f› her zaman kitaplardan
olmasa da mücadelesinin içinde, kendi prati¤inin ürünü olarak her
bafl kald›r›fl›nda ö¤renmek zorunda kalm›flt›r. Ve hiçbir bilimsel
önerme belki de bunca çok insan kan›yla ve ac›yla ispatlanmak durumunda olmam›flt›r. Kitab›n devam eden bölümlerinde burjuva
devlet ayg›t›n›n ilgas› ve proleter devlet ayg›t›n›n sönümlenmesine
iliflkin analizler yer al›r. Devlet ve Devrim’in yaz›ld›¤› dönem göz
önüne al›nd›¤›nda, Lenin’in neden burjuva devlet ayg›t›n› ayr›nt›lar›yla çözümlemeyip genel bir tahliliyle yetindi¤i anlafl›labilir. Kitab›n büyük bölümü devrimin karakteri ve devletin sönümlenmesine ayr›lm›flt›r. Menfleviklerin fiubat Devrimi’nin ard›ndan ald›klar› burjuva demokratik devrimi gelifltirme yönündeki yanl›fl tutumlar›na karfl› tarihsel bir f›rsat›n kaçabilir olmas› teorinin üretiminde do¤al bir belirleyen olmufltur. Asl›nda yazar durumu Devlet
ve Devrim’in birinci bask›s›n›n son sözünde kitab›n ikinci fasikülünün gecikmesine dair aç›klamalar›nda anlat›r.
KURTULUfi
lümün plan›n› daha önce kararlaflt›rm›flt›m. Ama, bafll›k d›fl›nda,
1917 Ekim Devrimi’nin öngününü belirleyen siyasal devrim taraf›ndan ‘engellenmifl’ olarak bu bölümün bir tek sat›r›n› bile yazacak vaktim olmad›. Böylesine bir ‘engelden’ yaln›zca k›vanç duyulabilir. Ama
bu broflürün ( ‘1905 ve 1917 Rus Devrimleri’ne ayr›lm›fl) ikinci fasikülü, kuflkusuz çok daha sonraya b›rak›lacak; ‘bir devrim deneyi’ yapmak, o konuda yazmaktan daha güzel ve yararl›d›r.” (Lenin, Devlet ve
‹htilal, s. 134)
Anlafl›laca¤› gibi prati¤in teoriyi bekleyecek vakti olmam›flt›r.
Marx ve Engels ile bafllay›p Lenin ile devam eden devlet teorisindeki devrim, tamamlanm›fl bir devrim de¤ildir. Onlar›n çabalar›yla egemen burjuva devlet anlay›fl›n›n aldat›c› yap›s›na karfl› iflçi
s›n›f›n›n önünü açan, ona yol gösteren bir teorinin ana gövdesi
oluflturulmufltur. Oluflturulan devlet teorisi genel devlet yap›s›n›
aç›klamakta yeterli tarifler sunmaktad›r. Bu tarif ayn› zamanda bir
tarihselli¤in içine de oturtulmufltur. (Zaten baflka türlü tarihsel
materyalist bir ö¤retinin ürünü ve parças› olmas› mümkün olamazd›.) Ama bir teorinin kendisine konu ald›¤› fleyi tarif ediyor olmas› bizlere o fleyin gerçek bilgisini sunmak anlam›nda yeterli midir?
Bir teorinin bilimsel bir teori olarak var olabilmesi için öncelikle
bütüne dair ne sorusuna yan›t vermesi gerekir. Ne sorusuna verilen
yan›t o bilgi bütününün formel yap›s›n› oluflturur. Teorinin teori
olarak var olabilmesi ise bundan fazlas›na ihtiyaç duyar. ‹htiyaç duyulan fley teorinin kendisine konu ald›¤› fleyi hareket halinde tan›mlayabilmesi, dinamizmini oluflturan ö¤eleri aç›klayabilmesidir.
Bilgi böylece ne, neden sorular›n›n yan›nda nas›l sorusu ile tan›fl›r.
Bu yeni soru teoriyi diyalektik bir zemine tafl›r. Peki devlet teorisinde nas›l sorusu hangi yöntemle oluflturulmal›d›r?
Althusser marksist temel eserlerde yer alan devlet teorisinin özetini dört bafll›k alt›nda yap›yor:
“Bu broflür 1917 A¤ustos ve Eylül’ünde yaz›lm›flt›r. Son bölümün,
‘1905 ve 1917 Rus Devrimleri Deneyimi’ bafll›¤›n› tafl›yan VII. Bö-
“1)devlet, devletin bask› ayg›t›d›r; 2) devlet iktidar›n› devlet ayg›t›ndan ay›rmak gerekir; 3) S›n›f mücadelelerinin hedefi devlet iktidar›d›r ve bunun sonucunda devlet iktidar›n› ellerinde tutan s›n›flarca
(ya da s›n›f ya da s›n›f bölümleri ittifak›) devlet ayg›t›n›n kendi he-
140
141
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
defleri do¤rultusunda kullan›lmas›d›r; 4) Proletarya, var olan burjuva
devlet ayg›t›n› y›kmak ve ilk aflamada onun yerine baflka bir devlet
ayg›t› koymak ve ileriki aflamalarda radikal bir süreci, devletin y›k›lmas›1 sürecini (devlet iktidar› ve her türlü devlet ayg›t›n›n sonu) bafllatmak için devlet iktidar›n› elde etmelidir.” (Louis Althusser, ‹deoloji ve Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›, s. 31)
Althusser’den aktard›¤›m›z bir fley hemen göze çarpmaktad›r:
bask› ayg›t› olarak devlet ile devlet iktidar› anlam›nda devlet ayr›m›na iliflkin yap›lan vurgu. Althusser’in bir biçimde bilinçli olarak özellikle öne ç›kartt›¤› bu ayr›m›n ne anlama geldi¤ini ve neden önemli oldu¤unu kavrayabilmek için iki tarihsel olay› bir kez
daha gözden geçirmek yararl› olacakt›r. Örneklerimizden ilki Paris
Komünü’dür. 1871 y›l›nda ayaklanan iflçi s›n›f› tüm acemili¤ine
karfl›n Paris sokaklar›nda tarih sahnesine ç›kar. Burjuvazinin elinden iktidar› (yönetme erki anlam›nda) al›r ve burjuva devlet ayg›t›n› la¤veder. Yerine kendi devlet ayg›t›n› kurar. Ancak bu durum
yani burjuva devlet ayg›t›n›n (bask› ayg›t› anlam›nda) y›k›l›p yerine proleter devlet ayg›t›n›n (bask› ayg›t› anlam›nda) kurulmas›
2
1
Biz kastedilen devlet ayg›t› proletarya oldu¤u durumda marksist literatürde
bunun sönümlenmesinden bahsedildi¤ini düflünüyoruz. Proletarya diktatörlü¤ünün y›k›lmas› kelime olarak marksizmin bu konudaki yaklafl›m›yla örtüflmüyor.
2
Althusser’in teorisi üzerine yürütülen tart›flmalar›n kayna¤›n› bu belirleme
oluflturur. Ayn› gerçekli¤i tart›flan iki marksist teorisyen Gramsci ve Althusser’den biri Sivil Toplum kavram› ile tart›flmalar›n merkezi haline gelirken di¤eri Devletin ‹deolojik Ayg›tlar› kavram› ile ayn› kaderi paylaflm›fllard›r. Elbette ki
devlet ile s›n›f iktidar› kavramlar›n›n aras›ndaki s›n›r›n silinmesi ve devletin s›n›f
iktidar›n›n kendisi oldu¤u tezi oldukça çetrefil bir tart›flmay› hak eder. ‹ster bunun ifade edilifl biçimi Sivil Toplum kavram›yla olsun, isterse Devletin ‹deolojik
Ayg›tlar› kavram›yla. Bu yaz› konusu ve kapsam› itibariyle bu tart›flman›n sorular›n› kendi önüne koymamakla birlikte devlet tan›m›n›n s›n›f iktidar› kavram›yla bu flekilde iç içe geçiflinin sonu reformizme varan bir çok kap›y› açan bir anahtar rolünü de tafl›d›¤›n› söylemekle yetinelim. Gramsci ve Althusser’in kavramlar›n›n yaratt›¤› bu riskli durum (ki bunun sonuçlar› teorinin politikaya tercüme
edildi¤i kimi pratikler içinde kendini göstermifltir) her fleye karfl›n oldukça ciddi
bir ilgiyi hak edecek derinliktedir.
142
KURTULUfi
proletaryan›n iktidar olmas› için yeterli olmaz ve iflçi s›n›f› yenilir.
‹flçi s›n›f›n›n iktidara el koymas›, burjuva devlet ayg›t›n› parçalay›p
kendi bask› ayg›t›n› kurmufl olmas› (silahl› milis güçler oluflturulur, polis örgütünün siyasetle ba¤lar› kopart›l›r vb.) proletaryan›n
toplumsal yaflamda kendisini var etmesini, gündelik iliflkilerin bu
iktidar› üretiyor oluflunu sa¤lamaz. ‹flçi s›n›f› yetmifl günlük tarihi
bir deneyin ard›ndan yenilir. Paris komünü deneyimi ezilen bir s›n›f›n iktidara gelmesi anlam›nda o güne de¤in ortada kalan pek çok
soruya yan›t olurken ayn› zamanda pek çok yeni soruya da anal›k
etmifltir. Proletaryan›n iktidar› kaybediflinin alt›nda yatan neden
nedir? ‹flçi s›n›f›n›n niceliksel olarak yeterli yo¤unlu¤a eriflmemifl
olmas› böyle bir yenilgiye gerekçe olabilir mi? Tarih bize burjuvazinin az›nl›k olarak genifl kitlelerin ç›kar›na ayk›r› biçimde iktidar›n› sürdürebildi¤ini gösteriyor. Peki neden, iktidar olgusunun bilgi anlam›nda yetkinli¤e ihtiyaç göstermesi ve iflçi s›n›f›n›n bundan
yoksun oluflu mudur? Devrim sonras› yönetim erkini eline geçiren
iflçi s›n›f› devlet yap›s›n› basitlefltirilerek yönetme eyleminin s›radanlaflabilece¤inin örneklerini verir. O halde iflçi s›n›f›n›n zor ayg›t›na sahip olmas›na karfl›n iktidar olamamas›n›n nedeni nedir?
Ele ald›¤›m›z ikinci tarihsel örnek yine çokça tart›fl›lm›fl olan
‘Bonapartist Diktatörlük’ dönemidir. Bonapartizm olgusu altyap›
– üstyap› iliflkisinin tariflenmesinde temel örneklerden birisini
oluflturur. Altyap›n›n son tahlilde üstyap›y› belirledi¤ine dair Katk›’n›n önsözünde yer alan tespitlerin laboratuar› olmufltur. Ayn› zamanda devletin görece özerkli¤inin yani ‘son tahlilde’nin sorgulanmas›na olanak veren bir örnektir. Ama tüm bunlar›n d›fl›nda ‘Bonapartist Diktatörlük’ erkin burjuvaziden ba¤›ms›zlaflmas›na ra¤men burjuvazinin s›n›fsal iktidar›n›n devam› anlam›nda da ö¤reticidir.
‘Ola¤an›n’ ötesine taflan her örnek, ola¤an olan›n tan›mlanmas›n› kolaylaflt›r›r. Bu iki örnek bize bunun olanaklar›n› sunmaktad›r.
Devletin zor ayg›t› olarak varl›¤›n›n s›n›f iktidar›n›n kendisi olarak
göründü¤ü durumlarda, bu iki farkl› olgunun üst üste binmesi,
143
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
(yani iki farkl› gölgenin birbirinin üzerine düflmesi gibi) benzer iki
farkl› olgunun bir ve ayn› fley olarak alg›lanmas›na neden olur. Paris komünü ve Bonapartist diktatörlük bir an için bile olsa bize gölgelerin renk ayr›m›n› sunar. Bask› ayg›t› olarak devlet ve s›n›f iktidar› ayr›fl›r. Peki bask› ayg›t›ndan ayr›flan iktidar nas›l kendisini var
eder? ‹flte bu soru devlet teorisini dinamik hale getirir.
ca anlafl›labilir. Gramsci’nin çal›flmalar›na bu konular› seçiyor oluflunun bir nedeni de onun devlete iliflkin çözümlemelerinde görülebilir.
Gramsci, devleti, devlet – sivil toplum iliflkileri üzerinden ikiye
ay›r›r: Do¤u Tipi Devlet, Bat› Tipi Devlet. Do¤u Tipi Devlet henüz sivil toplumun geliflkin olarak ortaya ç›kmad›¤›, bafllang›ç halinde, bir nüve olarak var oldu¤u ve bozulabilir bir yap›ya sahip
devlet tipidir. Devlet as›l ifllevini zor ayg›t› ile yerine getirmektedir. Bat› Tipi Devlet’te ise sivil toplum geliflkin bir yap›ya sahiptir.
Devlet sivil toplum ve zor ayg›t›n›n dengeli kullan›m› ile kendini
gösterir. T›pk› mevzi savafl›nda oldu¤u gibi devletin zor ayg›t›n›n
yara ald›¤› sald›r›lar karfl›s›nda geliflkin sivil toplum yap›s› tüm
sa¤laml›¤› ile ortaya ç›kar. Sivil toplum kavram›n›n marksist literatüre nereden tafl›nd›¤› ve sosyalizm mücadelesinde Gramsci’de ve
Gramsci sonras› hangi anlamlara büründü¤ü tart›flmas›na bu yaz›n›n konusu itibariyle girmiyoruz. Marx’ta kullan›ld›¤› biçimlerle
belirli bir nüans tafl›yan sivil toplum kavram›n›n yaratt›¤› bu kar›fl›kl›¤›n üzerinden atland›¤›nda ortada Gramsci’nin manevra ve
mevzi savafllar› ikilemesi ile Do¤u Tipi Devlet/Bat› Tipi Devlet ikilemesi aras›nda do¤rudan bir benzerlik kurdu¤u görülür hale gelir.
Bat› Tipi Devlet t›pk› mevzi savafllar›nda oldu¤u gibi zor ayg›t›n›
besleyen onu tamamlayan bir destek sistemine sahiptir. Do¤u Tipi
Devlet ise böyle bir destek sistemini manevra savafllar›nda oldu¤u
gibi öngörmez veya henüz böyle bir geliflkinli¤e ulaflmam›flt›r.
Böyle yap›land›r›lm›fl bir analojiden kolayl›kla bat› toplumlar›nda
devrimci stratejinin reformlar ile mücadele temeli üzerine oturtulmas› yönünde ç›kar›mlar yap›lmas› olas›d›r. Ama devlet teorisi
GRAMSCI
Benzer örnekleri çal›flmalar›n›n konusu haline getiren bir marksist ayd›n da Gramsci’dir. Gramsci tart›flmaya Birinci Dünya Savafl›n›n farkl› taraflar›n›n izledikleri ayr› stratejilerin s›n›f mücadelesinde iflçi s›n›f› için bir anlam› olup olamayaca¤› sorusu ile bafllar.
Elbette bu soru kendili¤inden ortaya ç›km›fl nedensiz bir soru de¤ildir. Birinci Dünya Savafl›n›n rakip güçleri savaflta iki farkl› strateji izlerler. Bunlar mevzi savafllar› ve manevra savafllar›d›r. Mevzi
savafl›nda, savafl tek bafl›na cephede devam eden bir olgu olarak kavranmaz. Bu stratejide savafla ordular›n d›fl›nda tüm bir sanayi ve örgütler sistemi kat›l›r. Cephede hatlara yönelen sald›r›lar›n yarataca¤› silah, malzeme ve insan gücü kayb›n› karfl›layabilecek bir yedek
bollu¤u, bu yede¤i üretme olanaklar› ve buna dair organizasyon söz
konusudur. Düflman›n böylesi bir destek yap›ya sahip oluflu cephede hatlara yönelen tek bir güçlü sald›r› ile zafere ulaflmay› neredeyse olanaks›z k›lar. Cephede meydana gelen kay›plar cephe ard› yap›lar›n güçlülü¤ü oran›nda k›sa sürede tamamlan›r ve savafl sürer.
Ama düflman›n savafl› yaln›zca siper savafl› olarak alg›lad›¤› manevra savafl›nda güçlü ve ak›ll›ca yönetilen bir sald›r›, yengiyi getirebilir. ‹flte Gramsci bu iki stratejiyi ele al›r ve buradan s›n›f savafl›m›nda proletarya için sonuçlar üretmeye çal›fl›r. Taraflar›n savaflta kulland›klar› araçlar farkl›l›k tafl›sa da, s›n›f savafl›m› da bir savaflt›r ona
göre. Bugünün hoflgörü, bar›fl, kardefllik, bir arada yaflama sözlerinin yan›nda oldukça ayk›r› gibi görünebilir bu tart›flma; ama Engels’in de benzer bir sorudan yola ç›karak sokak savafllar›n› inceledi¤ini düflündü¤ümüzde marksizme ayk›r› olan›n ne oldu¤u kolay144
3
3
Gramsci’nin tezlerinden oluflturulmufl sivil toplumculuk olarak adland›r›lan
sapma s›n›f iktidar›n› oluflturan yap›lar›n d›flsal etkenlerden izole ve ba¤›ms›z bir
sürece sahip oldu¤u yanl›fl inanc›ndan kaynak al›r. Oysaki bir s›n›f›n di¤er s›n›f ve
katmanlar üzerindeki hegemonyas›n› sa¤layan ö¤eler bütününün iç düzeni yaflanacak bir ideolojik kriz ile çözünüme u¤rar. ‹deolojik krizi yaratan fley kimi za145
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
Gramsci’de de henüz yeterli doygunlu¤a ulaflmam›flt›r.
Gramsci devleti sivil toplum ve politik toplum (bask› ayg›t› anlam›nda devlet) olarak ikili bir yap›yla izah ederek yeni bir kap› aralam›flt›r. Ayn› zamanda hegemonya kavram› ile de anlat›mlar›n› teorik bir bütünlü¤e kavuflturmufltur. Hegemonya kavram› gündelik
dilden Gramsci’nin metinlerindeki anlamlara kadar pek çok de¤iflik içerikle kullan›lm›flt›r. Anlatmaya çal›flt›¤› fleyin bilgisine tam
sahip olmayan kavramlar›n ald›¤› do¤al bir flekillenmedir bu.
Gramsci’de hegemonya kavram› sivil toplumun iflleyifl tarz› ile örtüflür. Gramsci’ye göre politik toplum zor ile ifllerken, sivil toplum
hegemonya ile ifller. Hegemonya yaklafl›k karfl›l›¤›n› r›za kelimesinde bulur. Hegemonya kavram› ile birlikte devlet tan›m›na iliflkin
do¤u tipi – bat› tipi ayr›m› r›zaya (hegemonya) dayal› sivil toplum
baflat devletler ile zora dayal› politik toplum baflat devletler olarak
netlik kazan›r. Gramsci’nin uzun hapislik y›llar›nda, bask› ve zor
koflullar›nda, kat› sansüre ra¤men üretilmifl Hegemonya, Do¤u Tipi Devlet, Bat› Tipi Devlet kavramlar› oldukça parlakt›r. Kavramlar›n içerdi¤i güçlü anlam Hapishane Defterleri’nin Gramsci’nin ard›ndan otuz y›l geçip de ortaya ç›kt›klar›nda marksist teorik faaliyete yeni bir soluk katm›fl, sosyalist mücadeleye flu veya bu oranda
yön vermifltir. Hegemonya kavram›n›n etkileri devlet tart›flmas›nda yeni bir soruyu da gündeme getirmifltir. Peki bu hegemonya nas›l sa¤lanmaktad›r? Bu soruya Althusser hegemonya kavram›na fazman ekonomik kriz, kimi zaman savafl vb.dir. ‹deolojik krizle birlikte farkl› olas›l›klar ortaya ç›kar. Burjuvazinin ideolojik krizine ayn› zamanda iflçi s›n›f›n›n
ideolojik krizi efllik etmiyorsa kitlelerde oluflan de¤iflim arzusunu s›n›f önderli¤i
karfl›lar ve devrimci durum ortaya ç›kar. E¤er burjuvazinin ideolojik krizini karfl›layacak iflçi s›n›f›n›n ideolojik yap›lanmas› yok veya iflçi s›n›f› ideolojisi de kriz
içinde ise egemen yap› bir süre sonra kendi iç bütünlü¤ünü yeni duruma göre tarifler ve dengelerini kurar. Burjuvazi ve iflçi s›n›f›n›n ideolojik olarak kriz içinde
oldu¤u durumlarda küçük burjuva anlamlar geçici olarak ideoloji fleklinde ifl görebilir. Bu durum tarih içinde jakobenizm vb. denilen norm d›fl› oluflumlar› ortaya ç›kart›r.
146
KURTULUfi
la itibar etmeden verir: ‘Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›’ ile…
ALTHUSSER
Althusser ve onun devlet teorisine katk›s›n› tart›flmaya geçmeden
önce bu tart›flman›n temel sorular›ndan biri olan “ideoloji nedir?”
sorusuna yan›t vermek gerekmektedir. Bu yan›t marksizme Althusser’in katk›s› olarak kabul edilen Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›’n›n (D‹A) ifllevini olmasa bile iflleyifl tarz›n› belirler önemdedir.
Terry Eagleton’un sayd›¤› on alt› ideoloji tan›m›n›n oldu¤u düflünülürse bu tan›mlamalardan herhangi birisinin kullan›m› ile
D‹A’lar üzerine kurgunun de¤iflime u¤rayaca¤› gerçektir. Bu anlam kaymas› ayn› zamanda D‹A’lara karfl› gelifltirilecek tavr› da belirleyen önemli bir etken olacakt›r. Ne anlatmaya çal›flt›¤›m›z›n daha aç›k bir flekilde yaz›n›n ilerleyen bölümlerinde ortaya ç›kaca¤›n› umuyoruz.
Eagleton gündelik kullan›mlar› ile birlikte afla¤›daki ideoloji tan›mlar›n› sunuyor:
“a) toplumsal yaflamdaki anlam, gösterge ve de¤erlerin üretim süreci;
b) belirli bir toplumsal grup veya s›n›fa ait fikirler kümesi;
c) bir egemen siyasi iktidar› meflrulaflt›rmaya yarayan fikirler
d) bir egemen siyasi iktidar› meflrulaflt›rmaya hizmet eden yanl›fl fikirler.
e) sistemli bir flekilde çarp›t›lan iletiflim;
f) özneye belirli bir konum sunan fley;
g) toplumsal ç›karlar taraf›ndan güdülenen düflünme biçimleri;
h) özdefllik düflüncesi;
k) içinde, bilinçli toplumsal aktörlerin kendi dünyalar›na anlam verdikleri ortam;
l) eylem-amaçl› inançlar kümesi;
m) dinsel ve olgusal gerçekli¤in kar›flt›r›lmas›;
n) anlamsal (semiyotik) tap›n›m;
o) içinde, bireylerin, toplumsal yap›yla iliflkilerini yaflad›klar› kaç›n›lmaz ortam;
p) toplumsal yaflam›n do¤al gerçekli¤e dönüfltürüldü¤ü süreç;” (Eagleton, ‹deoloji, s. 18)
147
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
Her birisi tek tek ele al›nd›¤›nda bütünün bir parças›n› anlat›yor
gibi görünen, bu nedenle okuyucuda her birisi do¤ruymufl duygusu yaratan bu tan›mlamalar›n ne anlama geldi¤i belki ‘körlerle fil’
e¤retilemesi ile anlafl›labilir. Malumdur bir fili elleri ile yoklayan
körlerden her birisi alg›lad›¤› file dair bir tarifte bulunur. Yapt›klar› tarif filin bilgisi olmas›na ra¤men yanl›fl bilgidir. Egleton’un
aktard›¤› tarifler de benzer bir biçimde ideolojiye ait bilgi içerirler
ama kimisi eksik, kimisi de tersten tan›mlar sundu¤u için ideolojinin yanl›fl bilgisine sahiptir. Peki o zaman sorumuzun yan›t›n› nas›l oluflturabiliriz? Bunun için yine uzun bir al›nt› ile Marx ve Engels’e dönmekte yarar var.
KURTULUfi
ve kendisi de özelli¤i olan ve özel bir ‘evrensel’ ç›kar olan bir ç›kar gibi görünmektedir, ya da bu bireyler, kendileri, demokraside oldu¤u
gibi, bu ikilik içinde hareket etmek zorundad›rlar. Öte yandan kolektif ve kolektif say›lan ç›karlarla gerçekte durmadan çarp›flan bu özel ç›karlar›n pratikteki kavgas›, aldat›c› ‘evrensel’ ç›kar›n devlet biçimindeki pratik müdahalesini ve dizginlenmesini zorunlu k›lar.” (Marx –
Engels, Alman ‹deolojisi, s. 61)
“‹flte as›l bu çeliflki, özel ç›kar ile kolektif ç›kar aras›ndaki çeliflkidir ki, kolektif ç›kar›, devlet s›fat›yla, bireyin ve toplulu¤un gerçek ç›kar›ndan ayr›lm›fl ba¤›ms›z bir biçim almaya ve ayn› zamanda her zaman her aile ve kabile y›¤›fl›m›nda mevcut olan, kan, dil, genifl bir ölçüde iflbölümü ba¤lar› ve öteki ç›karlar gibi ba¤lar›n somut temeli
üzerinde, ama aldat›c› bir ortaklaflma görünümü almaya götürür (abç) ve
bu ç›karlar aras›nda, özellikle, daha o zamandan iflbölümü taraf›ndan
koflulland›r›lan, bu cinsten gruplaflmalar içinde farkl›laflan s›n›f ç›karlar›n› (abç), içlerinden birinin ötekiler üzerinde egemen oldu¤u s›n›f
ç›karlar›n›, daha ileride gelifltirece¤imiz üzere s›n›f ç›karlar›n› buluyoruz. Bundan ç›kan, devlet içindeki tüm savafl›mlar›n, demokrasi,
aristokrasi ve monarfli aras›ndaki savafl›m›n, oy hakk› u¤runa vb. savafl›m›n büründükleri aldat›c› biçimlerden baflka bir fley olmad›klar›
sonucu ç›kar ve gene flu sonuç ç›kar ki, egemenlik özlemindeki her s›n›f, kendi egemenli¤ini bütün eski toplumsal biçimlerin ve genel olarak egemenli¤in ortadan kald›r›lmas›na neden oluyorsa da, proletarya
için oldu¤u gibi, evet buradan ç›kan sonuç, bu s›n›f›n, s›ras› geldi¤inde kendi öz ç›karlar›n›, herkesin ç›kar› olarak koymak üzere ilkin siyasal iktidar› ele geçirmesi gerekti¤i sonucudur, bu, bu s›n›f›n bafllang›çta yapmak zorunda oldu¤u fleydir.
Kesin olarak, bireyler yaln›z kendi öz ç›karlar›na –evrensellik, k›saca kolektivitenin aldat›c› biçiminden baflka bir fley olmad›¤›ndan
dolay›, kendi kolektif ç›karlar›yla uyuflmayan özel ç›karlar›na– bakt›klar› için bu ç›kar, onlara yabanc› olan, ve onlardan ‘ba¤›ms›z’ olan
Yukar›daki sat›rlar›n oldukça ö¤retici olan tespitleri bize flunlar›
gösteriyor:
‹flbölümü ile bir toplulu¤un içinde, toplulu¤un gerçek ç›karlar›
ile farkl›laflan ve s›n›f ç›karlar› haline dönüflen, kolektif ç›kar görünümünde ama gerçek kolektif ç›kardan ayr› bir bölünme yaflan›r;
Bu görünüm aldat›c›d›r;
Bu aldat›c› görünüm, devlet taraf›ndan düzenlenir;
Aldat›c› görünümü yaratan fley özel ç›kar›n evrensel ç›kar biçimine bürünmesidir;
S›n›fsal ç›kar farkl›l›klar›ndan do¤an ve egemenlik iddias›nda
olan her s›n›f›n yapmas› gereken fley (bu gereklilik niyet sorunu de¤il, zorunluluktur) kendi öz ç›karlar›n› herkesin ç›kar› olarak sunmas›d›r;
‹flçi s›n›f› da, kendi öz ç›kar› genel egemenli¤in kalk›fl›na denk
düflmesine karfl›n, bu anlamda dahi olsa, “kendi öz ç›kar›n›” egemenlik iddias› içerisinde genel ç›kar olarak sunmak zorundad›r.
‹flte ideoloji tan›m› bu bafll›klar›n ard›nda gizlidir. Bir s›n›f›n
kendi ç›kar›n› di¤er s›n›f ve katmanlara genel ç›kar olarak sundu¤unda ald›¤› biçim, yani art›k gerçek biçimi gizleyen çarp›lm›fl aldat›c› biçim ideolojidir. Bu nedenle ideoloji, egemenlik iddias›ndaki s›n›f›n di¤er s›n›f ve katmanlar üzerinde hegemonya iddias› ile
birlikte anlam kazan›r. Bu tan›m çerçevesinde ideoloji elbette ki
yanl›fl bilinçtir. Ama bu yanl›fl bilinç durumu, içerdi¤i gerçeklikten ba¤›ms›z bir bilinç durumu de¤ildir. Yani kitleleri uyutmak
için özel olarak yarat›lmaz. Bir s›n›f›n özel ç›karlar›n›n evrensel görünüm kazanmas›, sirk aynas›ndaki görüntü gibi, gerçekli¤in bozulmas›na neden olur. Ayna k›r›l›p at›ld›¤›nda ideolojinin ard›nda-
148
149
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
ki gerçek ortaya ç›kar.
Yukar›da Alman ‹deolojisi’nden aktard›¤›m›z al›nt›, ayn› zamanda
iflçi s›n›f›n›n s›n›f olma durumuyla da iliflkili anahtarlar sunmaktad›r. Buna yaz›n›n ilerleyen bölümlerinde geri dönece¤iz.
Althusser, ideoloji tart›flmas›n› devlet tart›flmas›n›n içerisine
oturtarak Gramsci’yi takip eder. Ama Althusser, Marx ve Engels’ten al›nt›layarak aktard›¤›m›z ideoloji tan›m›yla örtüflmez.
Marx ve Engels’te ideoloji egemenlik iddias›ndaki s›n›fta ortaya ç›k›p hegemonyan›n oluflaca¤› s›n›f, grup veya kiflide gerçekleflirken;
Althusser ideolojiyi Freud’un oluflturdu¤u ö¤reti ile iliflkilendirir.
Böylece ideoloji bilinç d›fl› bir alana tafl›n›r. Althusser’in ideolojinin tarihi var m›d›r tart›flmas›na verdi¤i, ‘bilinç d›fl› alan›n tarihi
olamaz’ yan›t›, Marx’ta, ‘ideolojinin kendi tarihi yoktur’ fleklindedir. Marx’›n yan›t›, ideolojinin üstyap›ya ait bir flekillenme olarak
tarihinin, onun tafl›y›c› ve oluflturucu maddi ö¤esinden ayr› düflünülemeyece¤inden dolay›d›r. Nas›l kültürün, sanat›n kendine ait
tarihi olamazsa, ideolojinin de olamaz. Oysaki Althusser ideolojiyi
tarihle iliflkilendirmez. Çünkü rüyalar›n tarihi olmaz. Althusser,
Freud’un rüyalara iliflkin söylemini kullan›r. Rüyalar kiflinin zihni
yap›s›n›n iflleyifli ile ilgilidir. Rüyalar, maddi dünyan›n zihnin bilmedi¤imiz mekanizmalar›yla iflleme tabi tutulmas›yla oluflur. Althusser’e göre ideoloji de t›pk› rüyalar gibi zihni yap›m›z›n farkl› iflleyiflinin ürünüdürler. Bu nedenle rüyalar›n nas›l tarihi olam›yorsa
ideolojinin de tarihi olamaz. ‹nsanl›kla ba¤lant›l› olarak ezeli ve
ebedidir. Marx’ta ideoloji altyap›n›n ürünü olarak s›n›flar çat›flmas›na ba¤l› olufltu¤u için, s›n›flar çat›flmas›n›n son bulmas› ile birlikte ortadan kalkacak, gereksizleflecektir. Althusser’in yürüttü¤ü
ideolojinin tarihine iliflkin tart›flmada Marx’›n tan›mlamalar›yla taraf oldu¤umuzu belirterek geçelim. Bu taraf olufl bizi Althusser’i
kendi teorik bütünlü¤ü içinde düfltü¤ü paradoksun d›fl›nda tutar.
Ayn› zamanda ideolojiyi insan zihninin iflleyifline indirgeyen ve
böylece bizi ideolojik olan karfl›s›nda eylemsiz b›rakan bir durufltan
da al›koyar. Çünkü rüyalar ancak yorumlanabilir, de¤ifltirilemez.
Oysa ki praksis felsefesinin bize ö¤retti¤i gibi aslolan de¤ifltirmektir. Marx’›n sundu¤u ideoloji tan›m› bizlere politik-pratik eylem
zenginli¤i ve belki de flimdiye kadar ihmal etti¤imiz bir mücadelenin olanaklar›n› sunarken Althusser bizi çaresiz k›lar. ‹deolojinin
iflleyifli ve D‹A’lar üzerine gelifltirdi¤i tüm ifllevli kavramsal çerçeveye ra¤men...
Althusser ideolojinin tarihi yoktur derken kendi teorik bütünlü¤ü ile çeliflki içine düfler. Çünkü afla¤›daki al›nt›da da görülece¤i
gibi Marx’ta pozitivist ve historisist diyerek reddetti¤i teze geri döner.
150
“Bir toplumsal formasyonda varolan ideolojiler ancak s›n›flar, yani
s›n›f mücadelesi aç›s›ndan anlafl›labilir. Sadece D‹A’larda egemen ideolojinin gerçekleflmesi ve sonunda D‹A’lar›n elde edildi¤i ve D‹A’larda gerçekleflen s›n›f mücadelesinin biçimleri bu aç›dan bak›ld›¤›nda
anlafl›l›r olmakla kalmaz, fakat ayn› zamanda ve özellikle buna dayanarak D‹A’larda gerçekleflen ve karfl› karfl›ya gelen ideolojilerin nereden
geldikleri de anlafl›l›r. (abç) Çünkü egemen s›n›f ideolojisinin zorunlu
olarak gerçekleflmesi gereken biçimi ve yönetilen s›n›f›n ideolojisinin
zorunlu olarak hesaplaflmas› ve karfl› karfl›ya gelmesi gereken biçimi,
D‹A’lar›n temsil etti¤i do¤ruysa, o zaman ideoloji D‹A’larda de¤il, fakat s›n›f mücadelesine kat›lan toplumsal s›n›flardan ‘do¤uyorlar’: yani s›n›flar›n varolufl koflullar›ndan, pratiklerinden mücadele deneylerinden vb.” (Althusser, ‹deoloji ve Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›, s. 75-76)
Bu yaklafl›ma göre ideoloji, kiflinin zihinsel süreçlerinin ürünü
olarak de¤il d›flsal bir olgu olarak s›n›flar mücadelesinden kaynaklan›r. Bu kafa kar›fl›kl›¤›na neden olan fley nedir? Asl›nda Althusser teorisinde bunun yan›tlar›n› verir: S›n›fsal yap›larda oluflan ideoloji kendisini devletin ideolojik ayg›tlar›nda gerçeklefltirir. fiimdi
felsefeci kimli¤i ile tan›nan Althusser’in politik mücadelenin yeniden yap›lanmas›n› gerektirebilecek teorik tespitlerine geçelim. Bu
teorik tespitlerin temelinde belki de bir çift cümle yatar:
“Bir ideoloji her zaman hem bir ayg›tta, hem de (ayg›t›n) prati¤inde ve ya
pratiklerinde varolur. Bu varolufl maddidir.” (abç) (Althusser, ‹deoloji ve
Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›, s. 56)
151
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
Bu formülün kayna¤› olarak ise Pascal’› gösterir.
“Pascal, afla¤› yukar› flunlar› söyler, ‘diz çökün, dudaklar›n›z› dua
ederek k›p›rdat›n, inanacaks›n›z.’ ” (Althusser, ‹deoloji ve Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›, s. 58)
Bu görüfl, Katk›’n›n önsözünde Marx ve Engels’in, insan bilincini belirleyen fleyin onun varl›k koflullar› oldu¤u, insan›n kurdu¤u
iliflkiler toplam› oldu¤u önermeleriyle uygunluk oluflturur. Althusser bu düflünceyi ete kemi¤e büründürür, somuta indirger. Pascal’dan aktard›¤› örnekte oldu¤u gibi insanlar inand›klar› için ibadet etmezler, ibadet ettikleri için inan›rlar. Co¤rafyam›zda islami
ideolojinin yay›lmas› bu önermenin laboratuarda test edilmesi gibidir. ‹slami ideolojinin toplumsal gruplar içinde yay›lmas›nda temel bir yöntem egemendir: ‘Önce cami yap sonra cemaat topla’.
Gerçekten de cami yap›lan hemen hiçbir mahallede, köyde cami talebinde bulunan cemaat yoktur. Cemaat daha sonra bu ayg›tlara tafl›nan kesimlerin içerisinden islami ideolojinin militanlar› taraf›ndan yarat›l›r. ‹deolojinin kendisini var etmek için bir edime ihtiyaç
duymas›, ideolojik hegemonya mücadelesini bu pratik süreçlerin
yafland›¤› ayg›tlara tafl›r. Althusser bu ayg›tlar› devletin ideolojik
ayg›tlar› olarak adland›r›r. Egemen s›n›f, üretim iliflkilerinin devam›n› ve yeniden üretimini, gündelik yaflam›n pratikleri içinde ve
bunun bir sonucu olarak, D‹A’larda gerçeklefltirir. Bu ayg›tlar flöyle s›ralan›r: Dini D‹A, Ö¤retimsel D‹A, Aile D‹A’s›, Hukuki D‹A,
4
4
Bu adland›rma iktidar› üreten her yap› ve ö¤eyi devlet tarifi içerisine ald›¤›
için sorunlu bir adland›rma olarak görülmüfl ve marksist teori içerisinde tart›flma
yaratm›flt›r. Gerçekten de egemen üretim iliflkileri içerisinde iflbölümünün kendisi ya da iflin yap›lan›fl› da benzer biçimde iktidar üreten bir iflleve sahiptir. Bu nedenle devletin ideolojik ayg›tlar› ba¤›ml› m›? özerk mi? gibi tart›flmalara da girmeksizin s›n›f iktidar›n› oluflturan ö¤elerin tümünün bir sistem yaratt›¤›n› belirtmek gerekmektedir. D‹A’lar ise Althusser’in ona yükledi¤i anlamdan ba¤›ms›z
olarak yaz›m›z›n konusu olan ve anlatmaya çal›flt›¤›m›z bütün aç›s›ndan yararl›
olaca¤› için yaz›n›n bundan önceki ve sonraki bölümlerinde Althusser’in adland›rd›¤› biçimiyle kullan›lm›flt›r.
152
KURTULUfi
Siyasal D‹A, Sendikal D‹A, Haberleflme D‹A’s›, Kültürel D‹A.
‹nsan bu ayg›tlarla donanm›fl ideolojik bir dünyaya do¤ar. Gözlerini açt›¤›nda ilk gördü¤ü fley ailedir. Okul, askerlik, medya vb.
ile ideoloji dünyas› bireyi sar›p sarmalar. Platon’un ma¤ara e¤retilemesi bu dünyan›n yaratt›¤› bilinç yap›s›n› kavramak aç›s›ndan oldukça ilginçtir.
“Çocukluktan beri s›rt›n› bir ma¤aran›n girifline vermifl insanlar d›fl
dünyay› göremezler. Ma¤aran›n iç duvar›nda baflka insanlar›n gölgeleri yans›r ve ma¤ara sakinleri bu insanlar›n sesleri ile gölgeleri aras›nda ba¤lant› kurarak, seslerin bu gölgelerden ç›kt›¤› sonucuna var›rlar. Ancak mahpuslardan biri kaçmay› baflar›r ve seslerin kayna¤›n›
alg›lar. En sonunda ma¤aradan ç›kar, gün ›fl›¤›n› görür. ‹lk önce güneflten gözleri görmez, fakat sonra al›fl›r ve kazand›¤› görme gücü daha önce nas›l bir yan›lsama içinde yaflad›¤›n› anlamas›n› mümkün k›lar.” (Althusser, ‹deoloji ve Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›, s. 58)
‹flte içine do¤du¤umuz ideoloji dünyas›, duvardaki gölgeler, bize gerçekli¤in yan›lsamal› alg›s›n› sunar. Peki bizleri duvardaki
gölgelere bakmaya zorlayan fley nedir? ‹nsanlar› D‹A’lar›n içinde
konumlanmaya zorunlu k›lan fley nedir? Bu sorunun yan›t›n› tek
bafl›na zor ile aç›klamak her zaman yeterli olmaz. Çünkü insanlar
zor ayg›tlar›n›n yaratt›¤› bask›n›n d›fl›nda ço¤u zaman bu ayg›tlarda kendiliklerinden konum al›rlar. Her zaman bu ayg›tlar›n varl›¤› kiflilerin eyleminin d›fl›nda, yabanc› bir olgu olarak d›flar›dan onlar›n hayatlar›na sunulmaz. Elbette her D‹A, bir di¤erini koflullar.
Onun varl›k gerekçelerini bireye sunar. Zor, kiflinin ayg›tlar›n d›fl›na ç›kmak için yapt›¤› her girifliminin önüne geçer. Ama tüm bunlara ra¤men sisteme ‘r›za’ üreten bu yap›lar ayr› bir ‘r›za’ ile ifller.
‹flte bu r›zan›n oluflumu nas›l sa¤lan›r? Bu sorunun yan›t›n› sosyal
psikolojinin kavramlar› içinde arayabiliriz.
‹DEOLOJ‹ VE SOSYAL PS‹KOLOJ‹
Sosyal psikoloji bireyin grupla iliflkisini, grup tavr›n› yaratan etkenleri ve gruba yönelen etkinin yaratt›¤› sonuçlar› kendisine ko153
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
nu al›r. Marksizmin kendisine s›n›flar› konu alan yap›s› ile benzerlik tafl›yan bu durum bilginin üretim yöntemleri ve konunun birey
düzleminde tart›fl›l›yor olufluyla ayr›fl›r. Marksizmin s›n›flar›n davran›fl›n› tarihsel materyalizm içinde sorguluyor olufluna karfl›n, sosyal psikoloji grup içinde birey ve birey – grup etkileflimlerini istatistik, anket, gözlem ve laboratuar koflullar›nda sorgular. Marksizmin alan› bugünü de içeren tüm bir s›n›fl› toplumlar tarihi iken
sosyal psikoloji düne dair retrospektif inceleme yapmakla birlikte
bugünü sorgular, yani statiktir. Sayd›¤›m›z ayr›mlara karfl›n, özellikle teorinin ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› ve s›n›flar mücadelesinin
pratik-politik sorunlar›na yan›t aranmas› anlam›nda, sosyal psikolojinin marksist ö¤retiye sunabilece¤i pek çok fley vard›r. Oysa ki
sosyal psikoloji bir yandan sosyalist hareket taraf›ndan küçümsenir
ve yok say›l›rken, di¤er yandan egemen yap› sosyal psikolojinin
üretti¤i sonuçlar› sanki y›¤›nlar›n bilgisinden uzak tutuyor gibidir.
Sosyal psikolojiye uluslararas› ölçekte önemli katk›lar sunan bilim
insanlar›ndan olan Muzaffer fieriff ve Carolyn W. fieriff’in eserlerinin CIA ve Yahudi örgütleri taraf›ndan desteklenmifl oluflu, Türkçe’ye 1950’lerden 1990’lara kadar sosyal psikolojiye dair hemen
hiçbir kayna¤›n çevrilmemifl oluflu ilginçtir. Egemenlerin kitle hareketlerini maniple ederken herhangi bir bilgiden yararlanmam›fl
olduklar›n› düflünmek safl›k olur.
Sosyal psikoloji bizlere iki kavram sunuyor: ‹taat ve Konformite.
Bu kavramlar tart›flmam›zda sözü geçen D‹A’lar içinde bireyin zor
d›fl›nda bir nedenle bulunufllar›n›n nas›l gerçekleflti¤ine dair yan›tlar verebilmemizin olanaklar›n› sunar m›? Bu soruya verece¤imiz
yan›t hiç kuflkusuz evet olacak. Sosyal psikolojinin nas›l ifl gördü¤ünü ve ad› geçen iki kavram› anlamak için Nuri Bilgin’in aktard›¤› birkaç olay› yaz›n›n içeri¤ine dahil etmekte yarar var.
la birlikte karfl› da ç›kmam›flt›r. Daha sonraki yaz›lar›nda (1965) Domuzlar Körfezi Harekat›n› onaylamad›¤›n›, fakat toplant›n›n havas›na kapt›rd›¤› için sesini ç›karamad›¤›n› ve bu nedenle, suçluluk duydu¤unu belirtmifltir.
-Bir üniversite kampüsünde pek çok genç, görsel muhakeme konusunda bir deneye kat›lm›flt›r. Deneyde çeflitli do¤ru parçalar›n›n
uzunlu¤unu tahmin etmek söz konusudur. Deneklerin, teker teker ve
yaln›zken yapt›klar› tahminler oldukça isabetli olmufltur. Ancak, bir
araya toplan›p yüksek sesle tahmin yapmalar› istendi¤inde, bir denek,
di¤erinin kendisiyle hemfikir olmad›¤›n› görünce tahminini de¤ifltirmifltir. Bu durumda olan denekler, en az›ndan her üç denemenin birinde ço¤unlu¤un hatal› tahminine uymufltur. (Asch, 1951)
-1968 may›s›nda Amerikan askerleri Vietnam’da My Lai’yi ele geçirmifllerdir. Olaya kat›lan askerlerden Paul Meadlo, daha sonra kendisiyle yap›lan röportajda, 40-45 Vietnaml›y› köy meydan›nda toplad›klar›n›, çoluk çocuk hepsini yat›rd›klar›n›, te¤men Calley’in kendilerine gerekeni yap›n deyip gitti¤ini, kendilerinin bundan onlar› gözetmeleri gerekti¤ini anlad›klar›n›, daha sonra te¤menin geri geldi¤inde, gerekenin onlar› öldürmek oldu¤unu belirtti¤ini ve nihayet
herkesi mitralyözle taray›p öldürdüklerini anlatm›flt›r. (New York Times, 25 Kas›m 1969)
-Bir üniversite kampüsünün laboratuar›nda, iki denek bellek konusunda bir deneye kat›lm›flt›r. Deneyin tasar›m›nda d›flar›dan gelen denek ö¤retmen, araflt›rmac›n›n asistan› olan biri de ö¤renci rolünü üstlenmifltir. Ö¤retmen dene¤e görevinin, ö¤rencinin her hatas›nda bir
elektrik cezas› vermek oldu¤u söylenmifltir. Ö¤retmenin, ö¤rencinin
her hatas›nda bir öncekine göre voltaj› art›rmas› istenmifltir. Deneyin
birbirini izleyen aflamalar›nda, ö¤rencilerin hatalar› ço¤al›rken ö¤retmenlerin de floku art›rd›¤›, ö¤rencilerin ac›dan k›vrand›¤›, fakat sonuçta d›fltan gelen deneklerin yaklafl›k 2/3’ünün araflt›rmac›n›n iste¤ine uyarak, ö¤renci rolündeki sahte deneklere, artan oranlarda flok
uygulad›¤› görülmüfltür. (Milgram, 1974) ” (Prof. Dr. N. Bilgin, Sosyal Psikolojiye Girifl, s. 30)
“-ABD baflkan› J. F. Kennedy ve dan›flmanlar›, 1961 y›l› mart ay›nda toplanarak Küba’n›n iflgali konusunda CIA’n›n önerdi¤i bir plan›
görüflmüfllerdir. Toplant› sonunda, iflgal konusunda bir karar al›nm›flt›r. Dan›flmanlardan birisi Arthur Schlesinger, bu görüfle kat›lmamak-
En son Milgram’dan aktar›lan deneyde, deneklerin %40’› öldürücü doz olan 315 voltu geçmifllerdir. Örneklerin ilk ikisi ‘konformite’yi sonraki ikisi ise itaati anlatan örneklerdir. ‹lk iki örnekte
154
155
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
hemen göze çarpan fley, bireyin grup içerisinde yaln›zken oldu¤undan farkl› karar verdi¤idir. Birey, kiflisel kanaatini grubun genel
e¤ilimi do¤rultusunda de¤ifltirmektedir. Grubun bask›s› ile bireyin gruba do¤ru yaklaflmas›na sosyal psikoloji konformite demektedir. Konformiteyi belirleyen üç etmen flu flekilde belirlenebilir: 1)
grubun bask›s›na u¤rayan bireyin özellikleri, 2) bask› kayna¤› olan
grubun özellikleri, 3) birey ile grup aras› iliflkinin nitelikleri.
Grubun bask›s›na u¤rayan bireyin özelliklerinde dikkati çeken
en önemli olgu, milliyet ve cinsiyettir. Berry’nin Sierra Leone’de
Temne’ler ve Baffin adalar›nda Eskimolar aras›nda yapt›¤› çal›flmada, görsel alg› konusunda grup bask›s›yla karfl›laflan Temne’lerin
Eskimolardan daha çok uyum gösterdi¤i gözlenmifltir. Berry, bu
fark› iki fleye ba¤lam›flt›r. Birincisi Temne’lerde çocuklar konformist yönde e¤itilmektedirler. ‹kincisi bu tarzda e¤itilmelerinin ard›nda Temne’lerin pirinç üretimi ve bunun depolanmas›na yönelik
ekonomilerinin konformiteyi zorlamas› vard›r. Eskimolar ise avc›l›k ve bal›kç›l›k ile u¤rafl›rlar. Bu ise bireysel özelliklerin geliflkinli¤ini gerekli k›lmaktad›r. Berry’nin vard›¤› sonuç bizlere bireyin
grupla iliflkilerinde ideolojik yap›lanmas›n›n ve üretim iliflkilerinin
nas›l etkili oldu¤unu gösterir. Konformitenin oluflumunda iki etki
öne ç›kmaktad›r: Enformatik etki, normatif etki. Enformatik etkide birey gerçekli¤in do¤ru alg›s›na sahip olmak iste¤i ile gruba uyma e¤ilimine yönelmektedir. Bireyin kendi bilgisi ile net yan›tlar
gelifltirebildi¤i durumlar (örne¤in ‘iki kere iki kaç eder?’ gibi) enformatik etkinin d›fl›ndad›r. Enformatik etki daha çok kiflinin bilgisinden emin olmad›¤› ama sorunun do¤ru bir yan›t›n›n olabilece¤i konularda ortaya ç›kmaktad›r. Bireyin konformite karfl›s›nda
enformatik etki ile bu tutum al›fl›, kitlelerin bilginin bütünlüklü
yap›s›n›n önünde neden engeller oluflturuldu¤unu izah etmektedir.
Örne¤in hukuk, Osmanl›ca-Arapça dil yap›s›ndan ar›nd›r›ld›¤›nda
asl›nda pek çok kiflinin anlayabilece¤i basitliktedir. Buna karfl›n flu
anki yap›s›yla bireylerde tam da yukar›da bahsetti¤imiz gibi “bu
sorunun net bir yan›t› var ama bunu ben bilmiyorum” fleklinde bir
düflünce yap›s› oluflturmaktad›r. Bu durum kifliyi enformatik etkiye aç›k k›lar.
Konformitenin di¤er yönü normatif etki taraf›ndan oluflturulur.
Normatif etkide bireyin uyma davran›fl›n›n alt›nda yatan neden
grup taraf›ndan ödüllendirilme ve/veya gruptan gelecek cezalardan
kaç›nma iste¤idir. Oruç tutmayanlar›n dövüldü¤ü, bafl› aç›k gezenlerin k›nan›p kald›¤› bir toplumda bu etkinin ne anlam ifade etti¤i gayet aç›kt›r.
‹taat, Milgram’›n yapt›¤› deneyin ard›ndan üretilmifl pek çok düflüncenin ve tart›flman›n konu bafll›¤›d›r. Milgram’›n deneyi o güne de¤in insan›n fliddet içermeyen bir do¤aya sahip oldu¤una dair
var olan genel kanaati kökünden sarsm›flt›r. fiiddetin yaln›zca patolojik unsurlar taraf›ndan de¤il, içimizde yaflayan, gündelik hayattan ç›k›p gelen insanlar taraf›ndan da uygulanabilece¤ini göstermifltir. Yeter ki kiflinin meflru gördü¤ü bir otorite taraf›ndan emredilsin. Deneyde bu otoriteyi beyaz önlükle bilim insan› temsil eder.
Hitler faflizminde otoritenin ad› Nasyonal Sosyalist Parti’dir. Gündelik hayat›m›zda ise devletin otoritesine itaat edilir. Otorite karfl›s›nda bireyin tavr›n› sorgulayan Horkheimer otoriteryen karakter
kavram› ile Milgram’›n deneyle gösterdi¤i fleyi adland›r›r. Herbert
Marcuse ise aile ile otoriteryen karakter aras›ndaki iliflkiyi sorgulam›flt›r. Bu tart›flmalar bize bir fleyi gösterir: ‹taat zorun ideolojik
ürünüdür. Meflrulaflm›fl otorite simgesi halinde devlet bireylerde
itaat üretir. Bu flekliyle zor ayg›t› olarak devletin dahi ideolojik ifllevi vard›r. Bireyin içine do¤du¤u ideolojik dünya da sabitlenebilmesi yani D‹A’lar içinde konumland›r›lmas› ‘‹taat’ ve ‘Konformite’
ile sa¤lanmaktad›r. ‹taatin daha çok kadim ideolojik ayg›tlar taraf›ndan üretilip, kullan›ld›¤›, konformitenin ise modern ideolojik
ayg›tlarda ifl gördü¤ünü söylemek mümkündür. Burada daha çok
kelimesinin alt›n› çizmekte yarar var. Çünkü her ideolojik ayg›t her
iki olguyu da kullan›r ve üretir. Aile, din, okul, ideolojik ayg›t anlam›nda ordu, cezaevi itaat yarat›r ve bireyin genel toplumsal formasyonun d›fl›na ç›kt›¤›nda bafl›na neler gelece¤ini ona ö¤retir.
156
157
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
Parlamenter sistem, medya ise konformite yarat›r. Kifli toplumun,
kamuoyunun yani ço¤unlu¤un nas›l düflündü¤ünü bu araçlar taraf›ndan ö¤renir. Bu ço¤unlu¤un yarat›lm›fl egemen yap› taraf›ndan
üretilmifl bir ço¤unluk oldu¤unu söylemeye gerek bile yok.
‘‹taat et’ diye seslenen dini D‹A otoriteyi biz faniler için ilahi bir
noktaya tafl›rken, yeryüzünde temsilcilerini b›rakmaktan çekinmez. Egemenlerin aileyi toplumu meydana getiren temel ö¤e olarak görmesinin elbet bir nedeni vard›r. Aile içerisinde kad›n, erkek
çocu¤a hemcinslerine nas›l hükmedece¤ini ö¤retirken, k›z çocu¤una boyun e¤menin erdemlerini anlat›r. Otoriteye itaatle, grup bask›s›na konformite ile tepki veren birey art›k ma¤ara duvar›ndaki
gölgelere bakarak mutlu bir hayat sürebilir. Yüzünü ne zaman geriye çevirmek istese otoritenin bin bir türü (okulda ö¤retmen, evde baba-koca, devlet baba, amir vb.) ile korkutulur; ayn› zincirlere
ba¤l› yoldafllar› taraf›ndan k›nan›r. Zor ideolojik ifllevinin d›fl›nda
ço¤unlukla ortalarda görünmez. Ortaya ç›kt›¤› zamanlarda da kitlelerin bilincinde korkuyu, korkunun ürünü olarak itaati yaratmak
için görünür. Birkaç yüz kiflilik sokak eylemlerine devlet neden sald›r›r? Ve eyleme dair haberler medyada neden fliddete dair görüntülerle yer al›r? Zor, eylemcilere uygulanan fliddet üzerinden kitlelerin e¤itimini gerçeklefltirmektedir. Suçlunun ›slah› yerine cezaland›r›lmas›n›n anlam› nedir?
Birey itaat ettikçe otoriteyi kendi içinde meflrulaflt›r›r. Bu meflruluk ona ayn› zoru kullanma hakk› tan›nd›¤›nda yabanc›l›k çekmemeyi sa¤lar. Askere gitmeyeni erkekten saymazlar. Askerde zora boyun e¤en, sivil hayatta boyun e¤dirir. Önce en yak›n›ndakilere: annesine, kar›s›na, çocuklar›na. Kullan›lan otorite böylece bireyin üzerinden egemenlerin otoritesi halini al›r. Çünkü her seferinde itaat üretir. Çocu¤unu döven anne, kar›s›n› döven koca, iflçisini
azarlayan patron iç içe geçmifl bir zincir oluflturur. Böylece itaat ve
konformite milliyetçili¤in, flovenizmin, kadercili¤in, ahlakç›l›¤›n
yani pek çok ideolojik ö¤enin incelikle ifllendi¤i ideolojik ayg›tlar›n bireyle ba¤lant›s›n› sa¤lar.
Yüzy›la yak›nd›r marksizmin devlet konusunda yaflad›¤› macera
bize yeni bir fleyler söyleme, yeni bir fleyler yapma zorunlulu¤unu
dayatmaktad›r. Bu ideolojik mücadelenin yeniden tarifi ile mümkündür. Bugüne de¤in sosyalistler ideolojik mücadeleyi ma¤aran›n
duvar›na yans›yan gölgelerin gerçek olmad›¤›n›n kitlelere anlat›lmas› olarak kavrad›lar. Gerçe¤in renkler ve ›fl›ktan oluflan bir dünya oldu¤undan söz ettiler. Oysa ki bunun genifl y›¤›nlar için hemen
hiçbir anlam› yoktu. S›kça karfl›laflt›¤›m›z yan›tlardan biridir: ‘Evet
anlatt›¤›n›z dünya çok güzel olabilir ama bunlar yaln›zca ütopya’.
Onlara s›n›fs›z bir dünyan›n, cinsiyetsiz bir dünyan›n, iktidars›z bir
dünyan›n olabilece¤ini anlatmak, körlere renklerden, sa¤›rlara seslerden söz etmekten hiçbir fark› yoktur. Sözlerimizin bir fleyler ifade ettikleri için ise hemen ço¤unlu¤un bask›s›, zorun kirli yüzü
gösterilir. Peki o zaman ideolojik mücadele nas›l kavranmal›?
Marx’tan Lenin’e, Gramsci’den Althusser’e Paris Komünü’nden
Ekim Devrimine kadar kocaman bir bilgi ve deneyim dünyas› bize bir tek fleyi anlat›yor: Devlete karfl› mücadele; tek bafl›na zor ayg›t› olarak devlete karfl› mücadeleden ibaret de¤ildir, ayn› zamanda burjuva iktidar›n›n kendisine karfl› mücadeleye ba¤l›d›r. Bugün
ideolojik mücadele yeni bir kavray›flla, “ideoloji pratiktir” fliar› çerçevesinde ideolojik ayg›tlara karfl› verilecek bir mücadele olarak
kavranmal›d›r.
D‹A’lara karfl› mücadele ideolojik mücadelenin bir yüzünü oluflturur. Di¤er yüzü ise Marx’›n söyledi¤i gibi egemen s›n›f olma iddias›ndaki iflçi s›n›f›n›n kendisini bir s›n›f olarak kuraca¤› iflçi s›n›f› ideolojisi çerçevesinde örülecek ideolojik ayg›tlar›n yarat›lmas›
oluflturur. Kendili¤inden s›n›ftan, kendisi için s›n›f haline dönüflen
iflçi s›n›f›n›n bu kabuk de¤ifltirmesi, iflçi s›n›f›n›n s›n›f bilinciyle
donanmas›, yani kendisini egemen güç olarak var etmesiyle mümkündür. ‹flçi s›n›f›n›n kendisini egemen bir s›n›f olarak var etmesi
ancak kendi hegemonyas›n› di¤er s›n›f ve katmanlar üzerine yaymas› ile gerçekleflir. ‹flçi s›n›f›n›n s›n›f bilincine sahip olmas› yaln›zca iktidar talebi ile örtüflen politik bir eylem olarak mümkün de-
158
159
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
¤ildir. Bu sosyalist eylemin s›n›rlar›n› s›n›fla ve s›n›fa bilinç götürme eylemi ile s›n›rlar. Oysa ki iflçi s›n›f›n›n egemen bir s›n›f olarak
ortaya ç›kmas› ancak di¤er s›n›f ve katmanlar üzerinde egemenli¤ini gerçeklefltirmesi ile mümkündür. Bunun aksi yolumuzu uvriyerizme ç›kart›r.
‹flçi s›n›f›n›n iktidar›n› kurmak için devlet iktidar›na yönelen
mücadelesi zor ayg›t›n›n y›k›l›p yerine proletarya diktatörlü¤ünün
infla edildi¤i politik bir eyleme ihtiyaç duyuyorsa, ayn› iktidar›n
oluflumu burjuva ideolojik ayg›tlar›n parçalanmas› ve yerine iflçi s›n›f›n›n ideolojik ayg›tlar›n›n inflas› anlam›nda ideolojik eylem olarak eyleme ihtiyaç duyar. Bu durum politik mücadele ile ideolojik
mücadelenin s›n›rlar›n›n silindi¤i, aralar›ndaki ayr›m›n çizilemez
hale geldi¤i diyalektik yeni bir durumdur. Bu yeni durum eylem
biçimlerinden örgütlenmeye kadar tümüyle mücadele hatt›n› ke-
sen yeni bir eksen olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Politik olanla ideolojik olan›n aras›ndaki çizginin silinmesi tümüyle teorik bir sorun
de¤ildir. Bu yaln›zca iflçi s›n›f›n›n mücadelesi içinde anlam kazanan
bir sorun da de¤ildir. ‹deolojik olanla politik olan yan yana bulunur. S›n›fsal, tarihsel, kültürel olana göre birisinin daha fonksiyonel
di¤erinin daha gizlide kalm›fl olmas› bu birlikteli¤i ortadan kald›rmaz. Ayn› zamanda ideolojik araçlar›n ön planda oldu¤unda zora
dair olan›n ifllevsiz kal›p yaln›zca uyuyan bir araç olarak ifl görece¤i an› bekledi¤i (ya da tam tersi) anlam›na da gelmemektedir. ‹deolojik ayg›tlar ile zor ayg›t› birbirinin fonksiyonunu tamamlayan,
birbirini ifller hale getiren bir bütünlü¤e sahiptir. D‹A’lar içinde
kitlelerin konumland›r›lmas›ndan, bu ayg›tlar›n zaafa u¤rad›¤› durumlarda zorun son çare olarak bizzat devreye girmesine kadar pek
çok noktada zor ayg›t› farkl› ifllev görür. E¤itim sisteminin yeni bir
ideolojik bütünlükle iliflki kurmaya bafllad›¤› ya da boykot ve eylemlerle ifllevsiz kald›¤› her durumda polis, asker, mahkeme ve cezaevi ile zor ayg›t› ortadad›r. Boyal› bas›n›n Diyarbak›r’a Tunceli’ye
sokulmad›¤› günlerde devletin ald›¤› tav›r henüz an›lar›m›zda tazeli¤ini korumaktad›r.
‹taat kavram›n› tart›fl›rken gördü¤ümüz gibi D‹A’lar, devletin
zor ayg›t› olarak varl›¤›n› kitlelerin bilincinde üretebilmesinin
araçlar› olarak da ifllev üstlenir. Çoklar›nca devlet: zor kullanma
yetkisi tüm toplum taraf›ndan kabul edilen/meflru görülen güç olarak tan›mlan›r. Öyleyse devleti var eden fley kitlelerin verdi¤i onayd›r. ‹flte bu onay› D‹A’lar sa¤lar. O halde ancak burjuva egemen sistemin iktidar yap›s›n› üretirken birlikte ifl gören bu ikili yönüne
dair durum marksist teorinin içerisine al›n›rsa bir mücadele baflar›ya ulaflabilir.
‹deolojik mücadele verirken, yani kelimelerin ötesine geçip ideolojik araçlar yaratarak ideolojik mücadele verirken bilinmesi gereken fley bunun devletin zoru ile karfl› karfl›ya kalaca¤›d›r. Devletin
zoru ile bu karfl› karfl›ya kal›fl devrimci zoru örgütlemeyi zorunlu
k›lar. Ayn› zamanda bu devrimci zor D‹A’lar›n ifllevsizlefltirilmesi,
5
5
Uvriyerizme iliflkin bir tart›flma , popülizme dair bir tart›flma ile birlikte yap›lmad›¤› koflullarda yanl›fl anlamalara ve yanl›fl sonuçlara neden olabilir. Bir do¤ruda iki nokta tarif etmeden o do¤runun s›n›rlar›ndan söz etmek anlams›zd›r. Popülizmi aç›klayabilmek için de ayn› soruya ihtiyaç duyulur.:S›n›flar nas›l s›n›f
olurlar? Marksizm’de s›n›flar ancak s›n›f mücadelelerinde kurulurlar. S›n›flar üzerinden geliflen her mücadele s›n›f mücadelesi de¤ildir. S›n›flar›n birbirine karfl›
konum almad›¤› mücadele durumlar› bize s›n›f mücadelesini de¤il, mücadele
içinde s›n›flar› gösterir. E¤er iki s›n›f›n birbirine karfl› duruflu antagonizma içermiyorsa ideoloji s›n›f ideolojisi olarak karfl›m›za ç›kmaz. Egemen üretim tarz› olarak kapitalizm antagonizma halinde iki s›n›f yarat›r: iflçi s›n›f› ve burjuvazi. Bu
iki s›n›f›n d›fl›nda , egemen üretim tarz›na eklemlenmifl, onunla iliflki halinde varl›¤›n› sürdüren veya tasfiye olan di¤er üretim iliflkileri böyle bir antagonizma yaratamazlar. Kimi zaman orta tabaka, kimi zaman küçük-burjuvazi vb. olarak adland›r›lan bu antagonizma d›fl› kesimler, üzerinde her iki s›n›f›n hegemonya mücadelesi verdi¤i bir alan olufltururlar. Herhangi bir s›n›f ideolojisine karfl›l›k gelmeksizin bu orta yap›ya karfl›l›k gelen bir anlamlar bütünü söz konusudur. Ara
katmanlar üzerine yürütülen mücadele bu anlamlar bütününün s›n›f ideolojisi ile
eklemlenmesi ile sa¤lan›r. ‹flçi s›n›f›n›n hegemonya mücadelesinde ara katmanlar›n üzerinde yükselen anlamlarla kurdu¤u çarp›k iliflki popülizmi do¤urur. ‹flçi
s›n›f› ideolojisi s›n›fsal özünü kaybeder, ara katmanlara ait anlamlar taraf›ndan iflgal edilir. Bu durum karfl›l›¤›n› politik düzeyde de yarat›r ya da tam tersi…
160
161
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
da¤›t›l›p parçalanmas› için de gerekli ve zorunludur. Bu s›n›flar
mücadelesi denilen oyunun kural› olarak, burjuvazi taraf›ndan bizlere dayat›lan bir zorunluluktur.
SON SÖZ
Türkiye sosyalist hareketi flimdiye de¤in pek çok flekilde tan›mlan›p tasnife tabi tutulmufltur. Bu tasniflerde temel bölenlerden birisi reformizm ve ihtilalcilik paydas› olarak kavranagelmifltir. Her
politik çevre gelifltirdi¤i tan›m çerçevesinde birilerini reformist birilerini de devrimci ilan etmekte, bu ayr›ma göre de eylem birlikleri, ittifak gibi kimi politik durufllar›n› gerekçelendirmektedir. Bu
tan›mlarda iki ana eksen göze çarpmaktad›r. Birinci eksen, politik
çevreleri, zoru ana eylem biçimi olarak kullan›p kullanmad›klar›na
göre s›n›fland›r›r. ‹kinci eksen ise, politik hareketleri, devrimi öngörüp görmediklerine göre s›n›flar.
Birinci ekseni oluflturan hareketler, genelde suni denge tezi ile
öncü savafl› stratejisinden yola ç›kan, ya da bu kadar net bir politik
kurguya sahip olmaks›z›n do¤rudan devletin zor ayg›t› ile s›n›fs›z
bir öncü örgütün zora dayal› mücadelesini öngören hareketlerden
oluflur. Bu hareketler do¤ru veya yanl›fl hemen hiçbir ideolojik mücadeleyi eylemlerinin konusu yapmazlar. ‹deolojik mücadeleden
bahsettikleri zaman ise kastettikleri fley genelde moral anlamlar
içermektedir.
‹kinci eksende yer alan hareketler ise, TKP gelene¤inden gelenler bir yana b›rak›l›rsa, ideolojik mücadeleyi öngörüp zora dayal›
mücadeleyi devrimin öngününe havale ederler. TKP gelene¤i ile
gündelik eylemlerini ayr›flt›ran herhangi bir ayraç söz konusu olmamas›na karfl›n ideolojik alan› tan›ml›yor olmakla benzeflirler.
Peki bu iki hareket tarz›n›n d›fl›nda üçüncü bir tarz tariflenebilir
mi?
Yani zoru devletin ilgas› olarak devrimin öngününe havale etmeyen, zoru politik eylemin bir parças› olarak bugünden yar›na gelifltiren ve devrimle birlikte yeni bir noktaya evrilten bir tarz olabilir
mi? ‹deolojik mücadeleyi kap› altlar›ndan bildiri, ayda bir ç›kan
yay›n vb.den ç›kart›p gölgeler dünyas›ndaki insanlar›n gerçekler
dünyas›na tafl›nmas›n›n bir arac› haline dönüfltürmek mümkün
olabilir mi?
Ya da iflçi s›n›f›n›n ve ezilen tüm s›n›f ve katmanlar›n bilinçlerinin egemen burjuva ideoloji taraf›ndan tutsak al›nd›¤›n› reddetmeksizin bugünden yar›na s›n›f›n zorunu örgütlemek mümkün
mü? ‹flin kolay›na kaçmadan, s›n›f çizgisinden sapmadan, fliddeti
fliddete referans gösterme tuza¤›na düflmeden iflçi s›n›f›n›n devrimci zorunu yaratmak mümkün mü? Evet. Çünkü ideolojik alan politik alanla diyalektik bir bütünlük tafl›r. ‹flçi s›n›f›n›n s›n›f olarak
var olabilmesi için di¤er s›n›f ve katmanlarda ideolojik hegemonyas›n› var etmesi gerekir. Çünkü iflçi s›n›f› egemen bir s›n›f olarak
kendisini tarifledi¤i koflulda s›n›f kimli¤i kazan›r. ‹flçi s›n›f› partisinin s›n›fa bilinç götürme eylemi ayn› zamanda iflçi s›n›f› ideolojisinin örgütlü iflçiler taraf›ndan di¤er s›n›f ve katmanlarda egemen
k›l›nmas› amac›yla örtüflen bir görevdir. ‹flçi s›n›f›n›n iktidara el
koymas› ideolojik hegemonyan›n sa¤lanmad›¤› koflullarda gerçek
s›n›f iktidar›n› ele geçirmesi anlam›na gelmeyecektir. Devrim dedi¤imiz fley iflçi s›n›f›n›n gerçek iktidar›n›n tesis edilmesi ise, iflçi
s›n›f›n›n devrimci eylemi olarak politik eyleminden söz etti¤imiz
kadar ideolojik eyleminden de söz etmek zorunludur. ‹flçi s›n›f›n›n
politik eylemi zor ayg›t› olarak devletin ele geçirilmesi, parçalanmas› ve yerine proletarya diktatörlü¤ünün inflas› anlam›na geliyorsa, ideolojik eylemi de s›n›f ideolojisini var eden pratik süreçlerin
iflledi¤i ideolojik ayg›tlar›n yarat›lmas›, tüm ezilen s›n›f ve katmanlar›n bu ayg›tlarda konumland›r›lmas› ve burjuva ideolojisinin
egemen ideoloji haline dönüfltü¤ü pratiklerin yafland›¤› ayg›tlar›n
bugünden yar›na ifllevsiz k›l›nmas›/yok edilmesidir. Bu eylem bugünün eylemi oldu¤u kadar iflçi s›n›f›n›n devlet olarak örgütlenmesi ile ivme kazanacak ve komünizme de¤in yani iflçi s›n›f›n›n kendisini ve di¤er s›n›flar› yok etti¤i mutlak zaferine de¤in devam edecek bir eylemdir. ‹deolojik hegemonyan›n sa¤lanmas› anlam›nda
162
163
DEVLET VE ‹DEOLOJ‹
KURTULUfi
ideolojik eylemin varolmas›n› sa¤layacak ayg›tlar›n yarat›lmas› ve
devletin zoruna karfl› korunmas› sorunu iflçi s›n›f›n›n zor ayg›t›n›n
yarat›lmas›n› gerekli k›lar. Bu nedenle iflçi s›n›f› partisi ayn› zamanda iflçi s›n›f›n›n bugünden yar›na büyüyen ideolojik ve politik
görevleriyle yetkinleflen zor ayg›t›d›r. ‹flçi s›n›f›n›n zor ayg›t› olarak
parti, devrimin öngününde birden bire silahlanan bir güçten ziyade, bugünden yar›na ideolojik mücadelenin var edilmesi ihtiyac›ndan do¤an ve politik eyleminin son noktas›na de¤in geliflen, s›n›f›n
uygulayaca¤› kitle zorunun çeflitli biçimleri konusunda yetkinleflmifl bir ayg›t olmak durumundad›r. Böyle bir s›n›f hareketinin ve
bunun öncü-kurmay örgütünün yarat›lmas› bizi zoru amaçs›z, s›n›ftan kopuk bir fliddet gösterisi olarak alg›layan yap›larla ve zoru
devrimin öngününe havale eden, böylece devletin sald›r›lar› karfl›s›nda çaresiz, politik ve ideolojik eylemini onun icazetine terk eden
yap›lar karfl›s›nda, kelimenin gerçek anlam›yla devrimci bir konuma tafl›r. Böyle bir sosyalist hareket ve parti ne iflçi s›n›f›ndan kopuk ne de devrimci eylemden yal›t›lm›flt›r. Böylesi bir s›n›f hareketi ve parti, devletin politik olarak ele geçirilip parçalanabilmesi için
ezilen s›n›f ve katmanlar› burjuva egemen ideolojinin hegemonyas›ndan ç›kart›p onlar›n iflçi s›n›f›n›n yan›nda saf tutmalar›n› sa¤larken ayn› zamanda gelece¤in dünyas›n›n kurulabilmesi için, bugünden iflçi s›n›f›n›n, tüm egemenlik biçimlerini yok edecek bir güç
olarak tarih sahnesine ç›kmas›n›n koflullar›n› yarat›r.
Faflizm tahlilleri yap›p, faflizmin önce bilinçlerde infla edildi¤ini
unutmak nas›l bir aymazl›ksa, faflizm geliyor yaygaras› ç›kart›p
karfl› zoru örgütlemeden aç›k alanda faflizme karfl› ‘güç odaklar›’
oluflturmak da o derece aymazl›kt›r. Binlerce, on binlerce devrimci
insan› yok eden, onlar›n hangi tarafta saf tutarsa tutsun takdire flayan inançlar›n› karfl›l›¤› olmayan eylemlerle tüketen bu anlay›fllarla mücadele etmenin yolu belki de tarihin garip cilvesi, reformist
diye d›fllanan ama onlarca y›ld›r soru sorma cesaretine sahip tek
odak olarak ortaya ç›kan, Avrupa Solunun üretti¤i sorular›n aras›nda gezinmekten, hem de korkusuzca, elini kolunu sallaya sallaya ifl-
çi tulumuyla gezinmekten geçiyor. Çünkü hasm›n› sorgulamayan,
onu tan›maya çal›flmayan ve kendisini düflman›na göre silahland›rmayan
hiçbir hareket baflar›ya ulaflamaz.
164
165
KAYNAKÇA
K. Marx – F. Engels, Alman ‹deolojisi, Sol Yay›nlar›, ‹kinci Bask›
V. ‹. Lenin, Devlet ve ‹htilal, Bilim ve Sosyalizm Yay›nlar›
L. Althusser, ‹deoloji ve Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›, ‹letiflim Yay›nlar›, 4. Bask›
T. Eagleton, ‹deoloji, Ayr›nt› Yay›nlar›, Birinci Bas›m
Prof. Dr. N. Bilgin, Sosyal Psikolojiye Girifl, ‹zmir Kitapl›¤›
KURTULUfi
Lenin’in 1907’de Stuttgart’ta toplanan
Uluslararas› Sosyalist Kongre’nin çal›flmalar›n› de¤erlendiren makalesi emperyalizm sorunu aç›s›ndan önemini koruyor
STUTTGART
ULUSLARARASI
SOSYAL‹ST KONGRES‹
VLAD‹M‹R ‹LY‹Ç LEN‹N
¤ustosta Stuttgart’ta yap›lan Uluslararas› Sosyalist Kongre’nin bir özelli¤i bilefliminin genifl ve yüksek temsil
gücünde olmas›yd›: toplam olarak 886 delege befl k›tan›n
tümünden gelmiflti. Proleter mücadelede etkili bir uluslararas› birlik göstermeyi sa¤lamas›n›n yan›s›ra, Kongre sosyalist partilerin
taktiklerini tan›mlamada seçkin bir rol oynad›. fiimdiye kadar kararlaflt›rmas› yaln›zca tek tek sosyalist partilerin takdirine b›rak›lan
bir dizi sorun üzerine genel kararlar benimsedi. Ve giderek daha
çok sorunun de¤iflik ülkelerde birörnek, ilkeli kararlar gerektirmesi olgusu, sosyalizmin tek bir uluslararas› kuvvet biçiminde kaynamakta oldu¤unun çarp›c› kan›t›d›r.
Stuttgart kararlar›n›n tam metni bu say›da baflka bir yerde bulunacak. Ana tart›flmal› noktalar› ve Kongredeki tart›flmay› a盤a ç›kartmak için her birini k›saca ele alaca¤›z.
Sömürge sorunu uluslararas› kongrelerde ilk defa gündeme gel-
A
167
STUTTGART KONGRES‹
KURTULUfi
miyor. fiimdiye kadar kararlar hep burjuva sömürge politikas›n›n
ya¤ma ve fliddet politikas› olarak koflulsuz mahkum edilmesi biçiminde olmufltur. Ancak bu defa, Kongre Komisyonu, Hollanda’dan Van Kol’un bafl›n› çekti¤i oportünist unsurlar›n a¤›r bast›¤› bir biçimde oluflmufltu. Karar tasla¤›na, sosyalizmde sömürge
politikas› uygarlaflt›r›c› bir rol oynayabilece¤i için Kongrenin bütün sömürge politikalar›n› ilkesel olarak mahkum etmemesi anlam›nda bir cümle sokulmufltu. Komisyon az›nl›¤› (Almanya’dan Ledebour, Polonya ve Rusya Sosyal-Demokratlar› ve baflka birçoklar›)
böyle bir düflüncenin getirilmesini fliddetle protesto ettiler. Konu
Kongreye b›rak›ld›; orada da iki e¤ilim neredeyse birbirine eflit oldu¤undan son derece ateflli bir tart›flma oldu.
Oportünistler Van Kol’u desteklediler. Almanya delegasyonunun
ço¤unlu¤u ad›na konuflan Bernstein ve David, bir “sosyalist sömürge politikas›n›n” kabul edilmesi için ›srar ettiler ve radikallere k›s›r, olumsuz tutumlar›, reformlar›n önemini takdir edememeleri,
pratik bir sömürge programlar›n›n olmamas›, vb. yüzünden atefl
püskürdüler. Ancak, kendisini Kongreyi Almanya delegasyonunun
ço¤unlu¤una karfl› tutum almaya ça¤›rmak zorunda hisseden Kautsky onlara karfl› ç›kt›. Hakl› olarak, reformlar için mücadeleyi
reddetme sorunu bulunmad›¤›na, bunun karar›n baflka bölümlerinde hiçbir sorgulamaya neden olmadan aç›kça belirtildi¤ine iflaret etti. Tart›fl›lan sorun, modern burjuva ya¤ma ve fliddet rejimine taviz verip vermemekti. Kongre, ilkel topluluklar›n düpedüz
kölelefltirilmelerine dayanan bugünün sömürge politikas›n› tart›flmak durumundayd›. Burjuvazi, asl›nda, sömürgelerde köleli¤i gelifltiriyor ve içki ve frengi yayarak “uygarlaflt›rd›¤›” yerli topluluklar› görülmemifl haks›zl›klara ve fliddet uygulamalar›na u¤rat›yordu. Ve bu durumda sosyalistlerin, ilke olarak sömürge politikas›n›
kabul etme olanakl›l›¤› üzerine kaçamak ifadeler dile getirmeleri
bekleniyordu! Bu burjuva bak›fl aç›s›na kesin bir geçifl olurdu. Proletaryay› burjuva ideolojisine, flu anda küstahça kafas›n› kald›ran
burjuva emperyalizmine tabi k›lma do¤rultusunda belirleyici bir
ad›m olurdu.
Kongre Komisyon’un önergesini 128’e 108 oy ve on çekimserle
(‹sviçre) geri çevirdi. Stuttgart’ta, ilk defa, her ulusa belirli say›da,
(Rusya dahil büyük uluslar için) yirmiden (Luxemburg için) ikiye
kadar de¤iflen oy ayr›ld›¤›n› eklemek gerekiyor. Bir sömürge politikas› izlemeyen ya da bunun s›k›nt›s›n› çeken küçük uluslar›n bileflik oyu, proletaryaya bile bir ölçüde fetih h›rs›n›n bulaflt›r›ld›¤›
uluslar›n oyuna a¤›r bast›.
Sömürge sorunu üzerine olan bu oylama çok büyük öneme sahip.
Birincisi, burjuva kand›rmacalara teslim olan sosyalist oportünizmi
çarp›c› bir biçimde ortaya ç›kard›. ‹kincisi, Avrupa iflçi hareketinin,
proleter davaya az zarar vermeyecek ve bu yüzden ciddi olarak ilgilenmek gereken bir olumsuz özelli¤ini a盤a vurdu. Marx, s›k s›k
Sismondi’nin çok önemli bir deyiflini aktar›rd›. Bu söze göre, eski
dünyan›n proleterleri toplumun s›rt›ndan yaflard›; modern toplum
proleterlerin s›rt›ndan yaflar.
Mülksüz ama çal›flmayan s›n›f, sömürücüleri devirme yetene¤inde de¤ildir. Yaln›zca bütün toplumu idame ettiren proleter s›n›f
toplumsal devrimi gerçeklefltirebilir. Ancak, yayg›n sömürge politikas›n›n sonucunda, Avrupa proleteri, kendisini k›smen, bütün toplumu idame ettirenin kendi eme¤i de¤il de, sömürgelerde hemen
hemen kölelefltirilmifl yerlilerin eme¤inin oldu¤u bir durumda bulur. ‹ngiliz burjuvazisi, örne¤in, Hindistan ve di¤er sömürgelerin
milyonlarca nüfusundan, ‹ngiliz iflçilerinden elde etti¤inden daha
çok kar elde eder. Belli ülkelerde bu, proletaryaya sömürgeci flovenizm bulaflt›rman›n maddi ve ekonomik temelini sa¤lar. Elbette,
bu yaln›zca geçici bir olgu olabilir ama yine de bütün ülkelerin
proletaryas›n› böylesi oportünizme karfl› mücadeleye sevk edebilmek için kötülük aç›kça kavranmal› ve nedenleri anlafl›lmal›. “Ayr›cal›kl›” uluslar kapitalist uluslar›n azalan bir kesimi oldu¤undan,
bu mücadelenin zafere ulaflmas› kesin gibi.
Kongrede kad›nlar›n oy hakk› sorunu üzerine hemen hemen hiç
farkl›l›k yoktu. Kad›nlar›n s›n›rl› oy hakk› (evrensel yerine flartl› oy
168
169
STUTTGART KONGRES‹
KURTULUfi
hakk›) lehinde bir sosyalist kampanya savunmaya çal›flan tek kifli,
afl›r› derecede oportünist Britanya Fabian Derne¤inden bir kad›n
delegeydi. Kimse onu desteklemedi. Onun nedenleri yeterince basitti: ‹ngiliz burjuva han›mefendiler, oy hakk›n›, Britanya’daki kad›n iflçilere geniflletmeden, kendileri için elde etmeyi umuyorlar.
Birinci Uluslararas› Sosyalist Kad›nlar Konferans›, Kongreyle ayn› zamanda ayn› binada topland›. Hem bu Konferans’ta hem de
Kongre Komisyonu’nda karar tasla¤› üzerinde Almanya ve Avusturya Sosyal-Demokratlar› aras›nda ilginç bir anlaflmazl›k oldu.
Herkese oy hakk› için kampanyalar›nda Avusturyal›lar erkekler ve
kad›nlar için eflit haklar talebini hafifseme e¤ilimindeydiler; pratik
gerekçelerle as›l vurguyu erkeklerin oy hakk›na yap›yorlard›. Clara
Zetkin ve di¤er Alman Sosyal-Demokratlar›, hakl› olarak, Avusturyal›lara yanl›fl davrand›klar›n› ve erkeklere oldu¤u kadar kad›nlara
da oy hakk›n›n tan›nmas› talebi için bask› yapmay› ihmal ederek
kitle hareketini zay›flatt›klar›n› gösterdiler. Stuttgart karar›n›n son
sözleri (“herkese oy hakk› talebi hem erkekler hem de kad›nlar için
eflzamanl› olarak ileri sürülmeli”) kuflkusuz Avusturya iflçi hareketi
tarihindeki bu afl›r› “pratik olmac›l›k” olay›yla ilgilidir.
Sosyalist partiler ve sendikalar aras›ndaki iliflkiler üzerine karar
biz Ruslar için özel bir önem tafl›r. Stockholm RSD‹P Kongresi,
her zaman Partisiz demokratlar›m›z, Bernsteinc›lar ve SosyalistDevrimciler taraf›ndan desteklenen tarafs›zl›k bak›fl aç›s›n› onaylayarak Partisiz sendikalardan yana olmufltu. Di¤er yandan Londra
Kongresi, sendikalar›n daha s›k›ca Partinin yan›nda yer almalar› biçiminde, hatta onlar›n belirli koflullarda Partinin sendikalar› olarak
tan›nmalar›n› içeren, farkl› bir ilke öne sürdü. Stuttgart’ta Rusya
bölümünün Sosyal-Demokrat altbölümünde (uluslararas› kongrelerde her ülkenin sosyalistleri ayr› bir bölüm oluflturuyorlar) bu konuda görüfller bölündü (di¤er konularda bölünme yoktu). Plehanov, tarafs›zl›k ilkesini savundu. Bir Bolflevik olan Voynov, Londra
Kongresinin ve (yak›nda Rusça ç›kacak olan Brouckère raporuyla
birlikte Kongre malzemeleri içinde yay›nlanan) Belçikal›lar›n
önergesinin tarafs›zl›k karfl›t› bak›fl aç›s›n› savundu. Clara Zetkin,
dergisi Die Gleichheit’ta hakl› olarak, Plehanov’un tarafs›zl›k do¤rultusundaki iddialar›n›n Frans›zlar›nki kadar kusurlu oldu¤unu
belirtti. Ve Stuttgart karar› –Kautsky’nin hakl› olarak ileri sürdü¤ü ve dikkatle okuma çabas›n› gösteren herkesin görece¤i gibi–
“tarafs›zl›k” ilkesinin tan›nmas›na son veriyor. Orada tarafs›zl›k ya
da partisizlik ilkeleri üzerine tek bir söz yok. Aksine, sendikalar ve
sosyalist partiler aras›nda daha s›k› ve kuvvetli ba¤lar›n gere¤ini
kesinlikle kabul ediyor.
Londra RSD‹P Kongresinin sendikalar üzerine karar›, böylece
Stuttgart karar› biçiminde, s›k› bir teorik temele oturtuldu. Stuttgart karar›, her ülkede sendikalar›n sosyalist partiyle sürekli ve s›k› iliflkiye sokulmas› gerekti¤i genel ilkesini koyuyor. Londra karar›, Rusya’da, bunun, uygun koflullarda, parti sendikalar› biçimini
almas› gerekti¤ini söylüyor ve parti üyeleri de bu hedefe yönelik çal›flmal›d›rlar.
Tarafs›zl›k ilkesinin zararl› yönlerinin, Alman delegasyonunun
sendikalar kesiminin oportünist görüfllerin en kararl› destekçileri
olmalar› olgusuyla, Stuttgart’ta ortaya ç›kt›¤›na iflaret ediyoruz. Almanlar›n örne¤in Essen’de Van Kol’e karfl›yken (yaln›zca Parti
Kongresi olan Essen’de sendikalar temsil edilmemiflti) Stuttgart’ta
onu desteklemelerinin nedeni budur. Sosyal-Demokrat hareketteki
oportünistlerin ifllerini kolaylaflt›rarak Almanya’da tarafs›zl›k savunuculu¤u gerçekten zararl› sonuçlara yol açm›flt›r. Bu, özellikle, proletaryan›n, sendika hareketini “tarafs›z” tutmaya ça¤›ran burjuvademokratik dan›flmanlar›n›n o kadar çok oldu¤u Rusya’da, gözard›
edilmemesi gereken bir olgudur.
Birkaç kelime de içeri ve d›flar› göç üzerine karar hakk›nda. Burada da, Komisyonda dar, zanaat ç›karlar›n› savunma, geri ülkelerden (Çin, vb.den) iflçi göçünü yasaklama giriflimi vard›. Bu, ayr›cal›kl› konumlar›ndan belirli avantajlar elde eden ve bu yüzden uluslararas› s›n›f dayan›flmas› ihtiyac›n› unutmaya e¤ilimli baz› “uygar”
ülkeler iflçileri aras›nda bulunan ayn› aristokratizm ruhudur. Ama
170
171
STUTTGART KONGRES‹
KURTULUfi
Kongrede hiç kimse bu zanaat ve küçük-burjuva dar-kafal›l›¤›n›
savunmad›. Karar devrimci Sosyal-Demokrasinin taleplerini bütünüyle karfl›l›yor.
fiimdi Kongrenin sonuncu ve belki en önemli karar›na –militarizm üzerine olana– geçiyoruz. Fransa ve Avrupa’da o kadar gürültü ç›kartan kötü naml› Hervé, naif bir biçimde, her savafl›n bir grev
ve ayaklanmayla “cevaplanmas›n›” öneren yar›-anarflist bir görüfl savundu. Bir taraftan, savafl›n kapitalizmin zorunlu bir ürünü oldu¤unu ve proletaryan›n devrimci savafllara kat›l›m›, böyle savafllar
mümkün olduklar› ve gerçekten kapitalist ülkelerde meydana geldikleri için reddedemeyece¤ini anlam›yordu. Di¤er taraftan, bir savafl› “cevaplama” olana¤›n›n o savafl taraf›ndan yarat›lan bunal›m›n
do¤as›na ba¤l› oldu¤unu anlam›yordu. Mücadele araçlar›n›n seçimi
bu koflullara ba¤l›d›r; ayr›ca mücadele (ve burada Hervéizmin
üçüncü yanl›fl kavray›fl› ya da s›¤ düflünüflü var) basitçe savafl›n yerine bar›fl› geçirmekten de¤il de kapitalizmin yerine sosyalizmi geçirmekten oluflmal›d›r. Esas fley, sadece savafl› önlemek de¤il, ayn›
zamanda savafl taraf›ndan yarat›lan bunal›m› burjuvazinin devrilmesini h›zland›rmak için kullanmak. Ancak Hervéizmin bütün bu
yar›-anarflist saçmal›klar›n›n alt›nda yatan bir sa¤l›kl› ve pratik
amaç vard›: sosyalist hareketi, yaln›zca parlamenter mücadele yöntemlerine k›s›tlanmayacak, kitlelerin savafl›n kaç›n›lmazca gerektirdi¤i bunal›mlarla ba¤lant›l› devrimci eyleme ihtiyac› kavrayaca¤›, son olarak, uluslararas› emek dayan›flmas›n›n daha canl› bir anlafl›lmas›n›n ve burjuva yurtseverli¤inin sahteli¤inin kitleler aras›nda yay›laca¤› biçimde mahmuzlamak.
Bebel’in (Almanlar taraf›ndan önerilen ve bütün esaslarda Guesde’in önergesiyle çak›flan) önergesinin bir eksikli¤i vard› – proletaryan›n eyleme iliflkin görevlerine iflaret etmiyordu. Bu Bebel’in ortodoks önermelerinin oportünist gözlükle okunmas›n› mümkün
k›l›yordu ve Vollmar da hemen bu olana¤› gerçekli¤e çevirmeyi
bildi.
‹flte bu yüzden, Rosa Luxemburg ve Rusya Sosyal-Demokrat de-
legeleri, Bebel’in tasla¤›na de¤ifliklikler önerdiler. Bu de¤ifliklikler
(1) militarizmin s›n›f bask›s›n›n bafl silah› oldu¤unu belirtiyordu;
(2) gençlik aras›nda propaganda gere¤ine iflaret ediyordu; (3) Sosyal-Demokratlar›n yaln›zca savafl›n ç›kmas›n› engellemeye veya
bafllam›fl olan savafllar›n en h›zl› bir biçimde bitirilmesini sa¤lamaya çal›flmakla kalmay›p ayn› zamanda savafl taraf›ndan yarat›lan bunal›m› burjuvazinin devrilmesini h›zland›rmak için kullanmalar›
gerekti¤ini vurguluyordu.
(Anti-militarizm Komisyonu taraf›ndan seçilen) alt komisyon
bütün bu de¤ifliklikleri Bebel’in karar›na dahil etti. Ayr›ca Jaurès
flu yerinde öneriyi yapt›: mücadele yöntemlerini (grevler, ayaklanmalar) s›ralamak yerine, karar, Avrupa’da gösterilerden Rusya’da
devrime kadar savafla karfl› proleter eylemin tarihsel örneklerini aktarmal›yd›. Bütün bu taslak çal›flmas›n›n sonucunda, gerçekten afl›r› derecede uzun ama düflünsel olarak zengin ve proletaryan›n görevlerini tastamam formüle eden bir karar ç›kt›. Karar s›k› ortodoks
– yani tek bilimsel marksist tahlili, iflçi partilerinin en kararl› ve
devrimci eylemi için tavsiyelerle kaynaflt›r›yor. Bu karar ne Vollmar
tarz› yorumlanabilir, ne de naif Hervéizm’in dar çerçevesine s›¤d›r›labilir.
Bütününde, Stuttgart Kongresi, uluslararas› Sosyal-Demokrat
hareketin oportünist ve devrimci kanatlar›n› birçok ana konuda
keskin bir karfl›tl›¤a sürükledi ve bu sorunlarda devrimci marksizmin ruhuna uygun kararlar ald›. Kararlar› ve tart›flmalar›n raporu
her propagandist için bir elkitab› olmal›d›r. Stuttgart’taki çal›flma,
bütün ülkelerin proleterlerinin devrimci mücadelesinin birli¤ini ve
taktiklerinin birli¤ini büyük ölçüde ilerletecektir.
172
173
Proletari 17, 20 Ekim 1907
Collected Works (Toplu Eserler), Progress Publishers,
Moscow, 1978, c. 13, s. 75-81

Benzer belgeler