Self-analiz, S.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, 3

Transkript

Self-analiz, S.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, 3
SELF-ANALİZ
Arş. Gör. Hasan BACANLI
ABSTRACT
The human being has begun the self-analysis with the beginning of
philosophy and today, many people are trying to get optimistic ideas
about the life and world by reading the books about self-analysis.
Today, psychology and psychotherapy are fast developing. Now, the
self-analysis and related issues must be clarified.
In this study, at first, the some self-analysis techniques have
been reviewed. Then, Karen Horney's Self-analysis, which is unique study
on this matter, has been summarized. Finally, it has been tried to
conclude.
Psikolojinin yanısıra psikoterapinin ve psikolojik danışmanın hızla
geliştiği günümüzde iki konunun açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır:
a) Psikoterapi ve psikoterapinin başka bir kişi (analist veya
danışman) yardımı olmaksızın, kişinin kendi kendine çalışmasıyla
yapılmasının mümkün olup olmadığı,
b) Şimdiye kadar kişilere kendi kendine uygulanabilecek yöntemler
olarak sunulan yöntemlerin yapılabilirliklerinin ve sınırlılıklarının ne
olduğu ve bu yöntem ve tekniklerin değeri.
Burada bu iki soruya cevap aranmaya çalışılacak ve bu amaçla önce
self-analizin tanımı, sonra tanınmış self-analiz yöntemlerinden
bazılarının incelenmesi ve en sonra da Karen Horney'in bu konudaki
çalışmasının özetlenmesi yapılacak ve bir sonuca ulaşmaya çalışılacaktır.
Bilindiği gibi, self-analiz (SA) kişinin kendi kendisini
inceleyerek, kendi duyguları, düşünceleri, hatta daha derin anlamıyla
kendi karmaşaları, endişeleri, uyumsuzlukları,vb. hakkında bilinç
kazanması ve kendi davranışlarını daha uygun, daha sağlıklı hale
getirebilmesi anlamına gelir. Terimi psikoloji literatürüne sokan kişi,
her ne kadar karşı çıkışıyla tanınıyorsa da, Freud'dur. Zaten temelde, SA
terimi "psikanaliz" terimine dayalı olarak türetilmiştir. Dolayısıyla SA
self-psikanaliz terimini içinde saklar. Literatürde SA ile yakın anlamı
paylaşan auto-analiz, bibliyoterapi, gibi kavramlara da rastlanmaktadır.
Daha dar anlamıyla, SA bir teoriye dayanmayan pratik psikoloji
görüşlerini içerir ve genellikle kitaplar vasıtasıyla öğretilmeye
çalışılır (bu anlamda bibliyoterapi ile eş anlamlıdır). "Pratik
psikoloji", genellikle kitaplarla öğretilen ve okuyanlara daha sağlıklı
bir dünya görüşü kazanma ve daha iyi uyum sağlayabilme yollarını gösteren
görüşler için kullanılmaktadır. Her ne kadar pratik psikoloji
kitaplarında bir teori ileri sürülmekte ise de, bu teoriler bilimsel
teori değil, olsa olsa "pseudo-theory"dirler.
İnsanın psikolojik rahatsızlıkları tedaviye başlamasının tarihçesi
büyücülerle başlatılmaktadır (Karan, 1981). Hatta günümüz
psikoterapisinin (daha çok psikanalizin) büyücülükle ilginç benzerlikleri
olduğundan sözedilmektedir (Örn. Levi-Strauss, 1983).
İnsanoğlu felsefeyle birlikte bir tür SA'e başlamıştır. "Kendini
bil" düsturuyla başlayan kendini bilme olayı, tarih boyunca doğrudan veya
dolaylı olarak SA kitaplarının yazılmasını doğurmuştur. Düşünce tarihine
göz atıldığında, insanların kendi ahlaklarını, düşüncelerini,
davranışlarını ve duygularını bilinçle yönlendirebilmeleri için çeşitli
filozoflar ve düşünürler tarafından birçok eserin yazılmış olduğu
görülür. Spinoza'nın Etika'sından (1984) Russell'in Mutluluk Yolu'na
(1976), Alain'in Mutlu Olma Sanatı'ndan (1980) Andre Maurois'nin Yaşama
Sanatı'na (1981), Kınalızade Ali Efendi'nin Ahlak-ı Alai'sinden Ahmet
Rıfat'ın Bergüzar-ı Ahlak'ına kadar birçok eserin ismi sayılabilir.
Felsefecilerden başka self-analitik kitaplar yazan kişiler de
vardır. Bu kişiler Paul C. Jagot gibi bilme yakın kişiler ve Dale
Carnegie gibi sağduyu öğütleri veren kişiler olarak iki grupta
düşünülebilir.
Bugün psikolojinin ulaşamadığı geniş halk kitleleri pratik
psikoloji kitapları okuyarak hayat hakkında iyimser görüşler edinmekte ve
bazen kendini analiz etmektedirler. Bu kitapların baskılarına bakılacak
olursa, oldukça büyük bir kesimin bu kitapları okuduğu ve bu kitaplardan
yararlandığı anlaşılmaktadır.
SA terimini psikoloji literatürüne sokan Freud, rahatsızlıkların
kökeninin genelde ve büyük ölçüde bilinçdışında olması nedeniyle kişinin
kendini analiz edemeyeceğini iddia etmiştir. Kuramını geliştirirken kendi
rüyalarını analiz eden ve kendi hayatını psikanalize göre irdeleyen
Freud, başkalarına SA'i yasaklamıştır.
Sağduyu öğütleri veren kitap yazarlarının en meşhurlarından biri
Dale Carnegie'dir. Carnegie insanların hayatlarını daha mutlu hale
getirebileceğini düşündüğü bazı kurallar tesbit etmiş ve bu kuralları
gerçek hayattan alınmış hikayelerle zenginleştirerek bir dizi kitap
yazmış, bunları öğretmek için kurslar düzenlemiştir. Carnegie'nin gerek
kitapları, gerekse kursları dünya çapında yaygınlaşmış ve öğrencileri
tarafından çeşitli ülkelerde kurslar açılmıştır.
Carnegie diğer birçok kişiye örnek olmuştur. Türkiye'de bu tür
kitap yazan kişiler olarak sağduyu öğütleri veren Mehmet Coşan ve
bilimsel kökenli olarak Halis Özgü ve Tuncel Altınköprü sayılabilir.
İnsanların kendi kendilerini daha uyumlu ve daha sağlıklı
yapabilmeleri için aranan yola bir cevap da Doğu'dan gelmiştir. Yoga'nın
klasik türlerinin yanısıra aynı kaynaktan yeni bileşimler de ortaya
atılmıştır (Walker, 1979. Ramacharaka, 1983). Bunlardan en meşhur olan
Maharishi Mahesh Yogi tarafından kurulan TM: Transandantal Meditasyon
(Bloomfield, Cain ve Jaffe, 1979. Maharishi, 1973) ve Sri Aurobindo
tarafından kurulan İntegral Yoga'dır (Caudhuri, 1965). Klasik yoga
sistemlerinden en çok ilgi gören hathayoga olmuştur. Günümüzde onbinlerce
kişi sabah ve akşam amuda kalkmakta, nefesini kontrol egzersizleri ve
meditasyon yapmaktadır. BBC'nin yaptığı bir araştırmada 1979 yılında
İngiltere'de 7 yaygın meditasyon akımı tesbit edilmiştir (Russell, 1979).
Özellikle TM dünyaçapında birçok kuruluşa sahiptir ve birçok bilimsel
araştırmaya konu olmuştur.
Yoga, psikanaliz gibi konuları bütünleştirerek "Psikoyoga" adlı bir
SA yöntemi geliştirmiş olan Dr. B. Edwin (1982) tüm bu analiz
yöntemlerinin amacının "olumlu sonuçlara ulaşmak, sağlığın düzelmesi,
durumların değişmesi, olumlu davranışları bulmak" olduğunu belirtmekte ve
modern psikiyatrinin de "bozuklukları giderme girişiminde, uzun süreli
uygulama gerektiren ve çok masraflı olan psikanaliz yöntemi dışında
hiçbir çözüm bulamadığını" yazmaktadır (Ancak günümüzde kısa-süreli
terapi akımları da gittikçe daha çok yaygınlaşmaktadır. Örnek olarak bkz.
Koss, Butcher ve Strupp, 1986).
Edwin güdü psikolojisi hakkında bazı bilgiler verdikten sonra, SA
için üç ana yöntem olduğunu belirtmekte (Kendi kendini gözlem, serbest
çağrışım ve rüya analizi) ve kişinin bazı temel bilgileri aldıktan sonra
bu yolla kendini analiz edebileceğini öne sürmektedir. Ancak bu
yöntemlerin birleştirilmesinin daha kesin sonuç verebileceğinin de
belirtilmesi gerekir. Çünkü kendi kendini analizle kişi yanlış
davranışlarını anlar, değiştirmek ise başka tekniklerin yardımıyla
mümkündür.
SA teknikleri spiritüalistlerin de üzerinde durdukları bir konudur.
Kendi kendine hipnoz, kendi kendine telkin gibi yöntemler tüm dünyada
metapsişik konulara ilgi duyan kişi ve kurumlar tarafından uygulanmakta
ve önerilmektedir. Türkiye'de de Metapsişik Araştırmalar Derneği gerek
çıkardığı Ruh ve Madde dergisi, gerekse diğer yayınları ile bu konulara
eğilmektedir (Örnek olarak bkz. Sherman, 1962 ve Jagot, 1973). Ancak
spiritüalizm belli çevrelerin dışında inanılır olmaktan uzak kalmaktadır.
Yeni ve meşhur olan diğer bir SA akımı da Psikosibernetik'dir. Bu
yöntem Maxwell Maltz tarafından geliştirilmiştir. Maltz estetik
cerrahlığı sırasında insanların fiziki görünüşlerini değiştirdikten sonra
da karamsarlıklarından kurtulamadıklarını görmüş ve onların asıl
problemlerinin görünüşlerinde değil, içlerinde olduğunu tesbit etmiştir.
Bu kişiler onları yanlışlıklar yapmaya, hatalı davranmaya zorlayan gizli
self-imajları nedeniyle mutsuz ve başarısız olmaktadırlar. Ayrıca, bu
kişiler başarısızlıklarının nedeninin kendi self-imajları olduğunu da
bilememektedirler. Dr. Maltz, son zamanlarda ortaya çıkan sibernetik
bilminin temeli olan bilgi alışverişi düşüncesini insanın psişik yapısına
uygulamış ve kişilerin beyinleriyle sinir sistemleri arasında aynen
bilgisayarlarda program ile diğer bilgisayar üniteleri arasında olduğu
gibi bir bilgi alışverişi ve dolayısıyla bir yakın ilişki olduğunu ortaya
koymuştur. Bu ilişkiye dayanılarak, insanın self-imajının değiştirilmesi
o kişinin duygu, düşünce ve davranışlarının değişmesi sonucunu
verecektir. Maltz, (1970) ve (1976)'da kişilerin kendi kendilerine
uygulayabilecekleri egzersizleri anlatarak, "daha dinç, daha sağlıklı ve
daha başarılı" olma yollarını göstermiştir.
Şimdiye kadar anlatılan SA teknikleri ya bir teoriye dayanmayan, ya
da bir felsefi veya metapsişik teoriye veyahutta bir "pseudo-theory"ye
dayanan tekniklerdir. Bunların yanısıra, günümüzde bazı psikolojik
danışma akımlarının da bibliyoterapi (bir anlamda SA) tekniğini
kullandıkları görülmektedir.
Karen Horney ve SA
SA konusunu bilimsel açıdan inceleyen Karen Horney gerek kendisinin
(bir psikanalist olarak), gerekse hastalarının bazı yaşantılarından
etkilenmiş ve "Self-Analysis" adlı bir kitap yazmıştır (1965).
Meslekdaşlarınca bazı eleştirilere uğramış olmasına rağmen, Horney'in
ulaştığı sonuçlar SA konusuna ışık tutmuş ve onun yapılabilirliğini ve
sınırlılıklarını göstermiştir.
Aşağıda eserin ilgili bölümleri özetlenmiştir.
Yapılabilirliği: Şimdiye kadar SA üzerine yazılan kitaplardan
bazıları (Dale Carnegie'nin kitapları gibi) insana kendini tanıma
hakkında oldukça az bilgi verir ve problemlerle başa çıkabilmek için az
veya çok iyi sağduyu öğütleri içerir. Bazıları da (David Seabury'nin
Kendini Keşifte Maceralar'ı gibi) SA'i amaçlar. Fakat bu kitapların en
iyileri bile Freud'un ileri sürdüğü teknikten yeterince
yararlanamamaktadırlar. Bu yüzden verdikelir bilgiler yetersiz
kalmaktadır. Üstelik "Kolayca Yapılan SA" gibi başlıklardan
anlaşılmaktadır ki, onlar bu konudaki zorlukları anlayamamışlardır.Bu
kitaplar kendini tanımanın kolay bir şey olduğunu iddia etmektedirler.Bu,
hüsnü kuruntuya dayanan bir inanç, kesinlikle zararlı bir yanılgıdır.
Şüphesiz eğitilmiş kişi eğitilmemiş kişiden daha çabuk ve etkili
biçimde bu işi yerine getirebilir, ama bu fark sıksık gererğinden fazla
abartılmaktadır. Uzmanlaşmaya olan inanç kolayca kör korkuya dönüşebilir;
yeni etkinlik çabalarını boğabilir.
SA başkalarını analizden daha az psikolojik bilgi gerektirir. SA'in
asıl zorluğu bu alanlarda değil, bilinçdışı güçlere karşı bizi kör eden
duygusal faktörlerde yatar.
SA'in olası tehlikeleri şunlardır:
1. Birçok kişi içebakışla SA'in artabileceğini düşünecektir.
2. Analiz, kişiyi daha fazla içebakıcı (introspective) yapabilir.
Kuşkusuz bir kişinin dağyolunu kendisinin bulması, gösterilen yola
koyulmasından daha büyük güçlülük duygusu verir; ortaya konan iş ve sonuç
aynı ise de.
Occasional SA: Occasional (zaman zaman yapılan) SA'in esas alanı
somut ve genellikle akut rahatsızlıklar, kaba belirtilerdir. Amacı da
somut rahatsızlığı harekete geçiren faktörleri tanımak ve onları ortadan
kaldırmaktır.
Bu tür SA için biraz psikolojik bilgi yeterlidir. Hatta bu bilgi
sıradan yaşantılarla kazanılmış da olabilir. Gereken tek şey, bilinçdışı
faktörlerin tüm kişiliği raydan çıkarabilecek kadar güçlü
olabileceklerine inanacak bir gönüllülüktür. Yani, elde hazır olan
açıklamalarla yetinmemek gerekir.
Uç ve tekyanlı iki tutuma sıklıkla düşülebilir: psişik ögeleri
dikkate almamak veya her rahatsızlığı psişik kökenli saymak. Her iki
tutum da zorlamalıdır ve en yapıcı tutum ikisinin arasında
biryerlerdedir.
Zaman zaman çalışmayla kendinde orda-burdaki yalıtılmış
bağlantıları yakalamak, bir karmaşada bulunan faktörleri anlamak ve
yüzeysel bir belirtiyi ortadan kaldırmak mümkündür. Ancak, esaslı
değişimler için tüm yapıyla uğraşmak, yani daha sistematik bir SA yapmak
gerekir.
Sistematik SA: Sistematik SA Occasional SA'den şu özellikleriyle
ayrılır: daha sık çalışma içermesi, süreklilik özelliği göstermesi ve
problemin izlenmesi.
SA'e girişen bir kişi işe rüyalarını analiz etmekle başlayabilir.
Rüyalar önemli bilgi kaynağıdır, ama bilgi kaynaklarından sadece biridir.
Rüyalar konusunda iki noktanın hatırdan çıkarılmaması gerekir:
l. Rüyalar bizim çabalarımızı, ihtiyaçlarımızı seslendirir ve
sıksık o zaman canımızı sıkan çatışmaların çözüm çabalarını temsil
ederler. Onlar gerçeklerin ifadesinden çok, duygusal güçlürin bir
oyunudur.
2. Bir rüya onu uyaran gerçek dürtüyle onu bağdaştırmadıkça
anlaşılamaz.
Kendini incelemek isteyen kişi kendine yabancı veya tanıdık görünen
tüm rahatsızlıklarla savaşmak için her fırsatı değerlendirmelidir.
Gözlemler, çağrışımlar ve onların doğurdukları sorular hammaddedir. Bu
hammadde üzerinde çalışmak her analizde zaman alıcıdır.
SA'in ömür boyunca uygulanmasının bir yararı yoktur. Çünkü, yaşama
süreci analizden daha önemlidir. İnsanın hayatında analiz dönemleri
olduğu gibi, analizin geri planda kaldığı dönemler de vardır.
SA'de metot, analistle yapılandan farklı değildir. Teknik, serbest
çağrışımdır. Hasta aklına geleni analistle çalışırken rapor eder; yalnız
çalışırken not alır. Nasıl yaptığı kişisel tercih meselesidir. Kimi
yazarken daha iyi düşünür, kimi yazarken dikkatini dağılmış bulur.
SA'in Ruhu ve Kuralları: Serbest çağrışımın engelleri kişinin
içinden gelir. Bu yüzden, kişinin, sorumluluğun tamamen kendisinde
bulunduğunu unutmaması gerekir. Unutmamalıdır ki, gözden kaçan noktaları
kendisinden başka araştırıp ortaya koyacak kimse yoktur.
Bu bilinç, duyguların ifadesi bakımından önemlidir. Burada
hatırlanması gereken iki kural vardır:
1. Kişi kendi standartlarına ve geleneklerine göre hissedildiği
farzedilen şeyi değil, gerçekten hissettiği şeyi ifade etmeye
çalışmalıdır (Ben bu konuda ne hissediyorum, sorusu).
2. Duygularına mümkün olduğunca geniş bir dağılım vermelidir.
Serbest çağrışımın özü kendiliğindenliktir. Onda mantıktan kaçınmak
esastır. Kişi çağrışımını kesip onları anlamak için notlarına döndüğü
zaman çalışma yöntemini değiştirmelidir. Alıcı ve pasif olmak yerine
aktif olmak durumundadır. Bu noktada mantık dışta kalamaz. Ancak bu,
süreci entellektüel egzersiz haline getirmemelidir.
Yalnız çalışan kişi bir bilimsel şaheser ortaya koyma isteği
yerine, ilgileri tarafından yönlendirilmelidir. Problemin seçiminde
zekanın yanısıra bu yönlendirmeden de faydalanmak gerekir. Ancak
araştırma aşamasında kasıtlı düşünceden kolayca bağlantıların sezgisel
kavranışına geçilebilmelidir. Burda bir tuzak vardır: Asla gerçekten
inandığınızdan fazlasını kabul etmeyin. Analizin özü dürüstlüktür ve bu
yorumların kabul ediliş veya edilmeyişine de şamildir.
Uygunsuz yorum yapma tehlikesi dışta tutulamaz, ancak ondan çok
fazla da korkmamalıdır. Eğer kişi güçsüzleşmezse ve doğru yolda yürürse,
er veya geç önünde daha uygun bir yol açılacak veya kişi kör noktayı
farkedecektir.
İki noktanın vurgulanması gerekir:
1. Kişinin kendi ilgilerini takip etmesinin önemi,
2. Tam ikna olmadığı şeyleri kabul etmemesinin önemi.
Her analizde üç adım vardır: nevrotik eğilimi tanıma, bu eğilimin
uygulanışlarını anlama ve onun diğer nevrotik eğilimlerle ilişkilerini
keşfetme.
Kişi, herşeyden önce, bir kişilik özelliğinin çeşitli kökleri ve
çoklu etkileriyle kişiliğin yapısında nasıl yerleştiğini keşfetmelidir.
Yani, bir özelliği değiştirmeden önce onun dinamiğini bilmek gerekir.
Kişi kendisi hakkında belli bir içgörü kazanma, keşfedilmemiş
özelliklerin çeşitli şekillerde nasıl ortaya çıktıklarını, ne gibi
sonuçlar doğurduklarını ve kişiliğindeki hangi faktörlerin değerinde
olduklarını araştırmalıdır.Problemine böylece bir ilgi kazandıktan sonra,
hayatının başka alanlarında benzer güçlüklerin işleyip işlemediğini ve ne
biçimlere girdiğini bulmaya çalışacaktır.
Yeni bir faktör keşfeden kişi, yaşantı ve duygularını çeşitli
yönlerden kasıtlı bir şekilde araştırmaya başlamalıdır. Tıpkı yeni bir
heykel bulan bir arkeolog gibi. Ancak, çoğunlukla sadece canlı bir ilgi
duyduğu şeyleri görmekle sınırlı olacağı için bir analistin yardımına
ihtiyacı olacaktır. Analist hastanın bulgularının anlamını, doğurduğu
sorunları ve önceki bulgularla bağlantısını görmesine yardımcı olmalıdır.
SA'in belli başlı sınırlılıkları şunlardır:
1. Kökleri derinde olan bir "çekilme" duygusu. Hayatın boş olduğu
duygusu şeklinde bilinçli olabilir. Bu gerçeği bilen kişilerden olmanın
gururuyla güçlenebilir. Hayattan sıkılma duygusunun ardına gizlenebilir.
2. Eğer nevrotik eğilim, biraz yanlış olarak, "çok başarılı"
diyebileceğimiz bir durumsa, (örn.. güç kazanmak için nevrotik ihtiyaç
gibi) self-analizin başka tür bir sınırlılığıyla karşı karşıyayız
demektir. Bu iddia ("başarılı" iddiası) diğer ihtiyaçlarla çatışma
içindedir ve doğru olsun veya olmasın, self-analize engel olur.
3. Yıkıcı (kendine veya başkalarına yönelik olabilir) eğilimlerin
yaygınlığı. Bu eğilimler sıklıkla düşmanlık, saygısızlık veya yadsıma
tutumlarına dönüşür.
4. Eğer "gerçek benlik" ciddi bir şekilde hasar görmüşse, kişi
kendi cazibe merkezini kaybeder ve içerden veya dışardan başka güçler
tarafından yönlendirilmeye başlanır. Kendini çevreye uyduru ve "otomaton"
durumuna gelir. Burada da "aşırı başarılı" nevrotik eğilimler veya
şişirilmiş benlik imajı sözkonusu olabilir.
5. Son sınırlılık güçlü bir şekilde geliştirilen ikincil
savunmalardan ileri gelir. Eğer tüm nevroz herşeyin iyi, doğru ve
değişmez olduğu inancıyla korunuyorsa, birşeyleri değiştirme dürtüsü zor
ortaya çıkabilir.
Bu sınırlılıkların SA'e doğrudan engel olduğu söylenemez. Kişinin
yapıcı SA şansı "yapabilirim" ve "yapamam" veya "yapacağım" ve
yapmayacağım"larının nisbi gücüne bağlıdır.
Kişinin çeşitli içgörüler edinmesinden sonra, hiçbir şeyin
değişmediğini düşünmesi şevkini kırabilir ve bu durum, gerçekten büyük
bir problem oluşturur.
Asli sınırlılıklar, SA'in sonucunu başka bir şekilde önceden
belirleyebilir: kişi kalan nevrozuna uygun olarak hayatında bazı
değişiklikler yapmakla bir tür sahte çözüme ulaşabilirb Bu çözüm
getirmede hayatın kendisi bir araç olabilir (örn.. bağımlılık dürtüsünü
çözmek için evlenmeye karar verme). Bu çözümler ideal değildir, ama
öncekinden daha ileri bir düzeyde denge kurulmuş olur ve bazı çok karışık
durumlarda sahte çözümler ulaşılabilecek en iyi çözüm olabilir.
Prensip olarak tüm bu sınırlılıklar profesyonel analiz için de
sözkonusudur. Fakat bunların SA'de daha önemli olduğuna şüphe yoktur.
SA'i profesyonel analizle karşılaştırırken, ikincisi lehine bir
sonuca ulaşmış gibi görünüyorsak da, SA'i ideal bir analitik işlemle
karşılaştırmak doğru değildir. Biz iki yolda da tedbirli olmak ve uzman
yardımı olmaksızın yapılabilecek şeyleri fazla veya az değerlendirmekten
kaçınmak zorundayız.
SA'in önceden bir analitik yaşantı olmadan yapılabilme imkanına
kesin bir cevap verebilmek zordur. Bazı ağır nevrozların uzman yardımına
ihtiyaç gösterdiğine şüphe yoktur. Fakat daha hafif nevrozlu kişiler
nadiren analistlere gelirler. Fakat güçlüklerini hafife almamak gerekir.
Nevrotik zorlukların tabiatı ve onlarla uğraşma yolları hakkında çok daha
geniş genel bilgi ile ilerilere götürülemeyeceklerine inanmak için
mantıklı bir sebep de yok.
Kendilerini analiz edenler bu işi tamamlayabilirler mi?
Dokunulmamış ve çözülmemiş noktalar kalmaz mı? Bu sorulara cevabım,
hiçbir analizin tam olmadığıdır. Kuşkusuz, ulaşabileceğimiz daha çok
özgürlük, daha büyük saydamlık derecesi bizim için daha iyidir.
Hayat savaş ve uğraşı, gelişme ve büyümedir ve analiz bu süreçte
yardımcı olabilecek araçlardan biridir. Kuşkusuz onun olumlu başarıları
önemlidir. Fakat çabanın kendisinin asli bir değeri vardır.
Sonuç
SA hakkındaki bu görüşler Geçtan (1984)'ün bir notuyla sonuca
bağlanabilir:
"... insan kendisine karşıt düşen davranışlarını nasıl
geliştirdiğini göremedikçe, özgür olabilmek için neyi aşması gerektiğini
de bilemez. Ancak böyle bir kitabı okumanın davranışlarda değişikliğe yol
açacağı beklentisi de büyük bir yanılgıdır.
"... değişme "neden" öyle davrandığımızı görebilmekten çok, o
davranışı "nasıl" yaptığımızı anında farkedip oradaki yaşantımızı
anlamaya çalışarak gerçekleştirilebilir. Her şeyden önce bir "niyet" ve
"kararlılık" sorunudur."(s.9).
KAYNAKLAR
Ahmet Rıfat. Bergüzar-ı Ahlak. Dersaadet, 1315 (1898).
Alain (1980). Mutlu Olmak Sanatı (Çev. Muzaffer Reşit),
Yedinci Baskı. İstanbul:Varlık.
Ali Efendi, Kınalızade. Ahlak: Ahlak-ı Alai (Haz. Hüseyin
Algül). İst: Tercüman.
Bloomfield, H.H., Cain, M.P. ve Jaffe, D.T. (1979). TM
(Transcendental Meditation) (Çev. Nahit Oralbi). İst:
Milliyet.
Carnegie, Dale (1977). Söz Söylemek ve İş Başarmak Sanatı
(Çev. Ö. Rıza Doğrul). İst: Toker.
------- (1979). Dost Kazanmak Sanatı (Çev. Behzat Tanç).
İst: Yağmur.
Caudhuri, Haridas (1965). Integral Yoga: The Concept of
Harmoniuos and Creative Living. London: Allen and
Unwin.
Edwin, B. (1982). Psikoyoga (Çev. M. Ali Işım). İst: Say.
Geçtan, Engin (1984). İnsan Olmak: Varoluşun Bireysel ve
Toplumsal Anlamı. İst: Adam.
Horney, Karen (1965). Self-Analysis. London: Lowe and
Brydone.
Jagot, Pierre C. (1973). Kendi Kendine Telkin ve Ipnoz (Çev.
İst: Ruh ve Madde.
Gönül Us).
Karan, Doğan (1981). "Psikiyatrinin Tarihçesi," Ruh Sağlığı
ve
Hastalıkları'nda (Ed. Orhan Öztürk). Ankara: Türkiye
Ruh ve Sinir
Hastalıkları Derneği. ss. 1-21.
Koss, M.P., Butcher, J.N. ve Strupp, H.H. "Brief
Psychothe- rapy
Methods in Clinical Research," Journal of Consult- ing and Clinical
Psychology, 54, 60-67.
Levi-Straüuss, Claude (1983). Din ve Büyü (Der. ve çev.
Güngören). İst: Yol.
Ahmet
Maharishi Mahesh Yogi (1973). On the Bhagavad-Gita. Penguin.
Maltz, Maxwell (1970). The Magic Power of Self-Image PsychoPocket Books.
logy. N.Y.:
------- (1976). Psychocybernetics. 30 rd Printing. N.Y.:
Pocket Books.
Maurois, Andre (1981). Yaşama Sanatı (Çev. Nihal Önol).
Üçüncü Baskı. İst: Varlık.
Ramacharaka, Yogi (1983). Rajayoga (Çev. Alev T. Sungu ve F.
Coşkun). Ankara.
Şühin
Russell, Bertrand (1976). Mutluluk Yolu (Çev. Nurettin
Özyürek). Dördüncü Baskı. İst: Varlık.
Russell, Peter (1979). Meditation: Paths to Tranquillity.
London: BBC.
Sherman, Harold (1962). Saadetinizin Anahtarı (Çev. Aydoğan
İst: Ruh ve Madde.
Tuncer).
Spinoza (1984). Etika (Çev. Hilmi Ziya Ülken). Üçüncü Baskı.
İst: Ülken.
Walker, Kenneth (1979). The Conscious Mind. London: Rider
and Co.
Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisinde yayınlanan yazı.
Self-analiz, S.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, 3: 219-228. (1989)