kapak 3.indd

Transkript

kapak 3.indd
DEDEMAN QUARTERLY
DQ
DEDEMAN QUARTERLY
DQ
SAYI-ISSUE 07 YAZ-SUMMER 2010
Bu Yaz Bodrum’da Neler Olacak?
What’s going on in Bodrum this summer?
Endüstriyel Tasarımın Dünü Ve Bugünü
The past and present of industrial design
SAYI-ISSUE 07 YAZ-SUMMER 2010
Karizmatik Oyuncu Serra Yılmaz
The charismatic actress Serra Yılmaz
kapak 3.indd 1
6/24/10 12:22 PM
icindekiler+edito2 ok.indd B
6/24/10 12:22 PM
DQ
ÖNSÖZ-FOREWORD
1
Değerli Dedeman Dostlar›,
Yazın en güzel yanı insanı gezip görmeye, keşfetmeye teşvik etmesi. Daha bir cesur, daha bir
kararlı ve canlı oluyor insan bu mevsimde. Geçen yıl gidemediği o bakir koyu görme arzusu, yeni
açılan yazlık mekânları deneme heyecanına karışıyor. Yurtdışında alışılmışın dışında bir ülkeyi
ziyaret etme isteği de cabası!
Tatilinizde ya da dinlenmek için ayırdığınız birkaç saatte size eşlik edecek DQ’nun yeni sayısında
okuyacak çok şey bulacaksınız. Örneğin; Bodrum’un en taze mekânları, plajları; Kıbrıs’ın değişen
çehresi ve gecelerinize renk katacak yaz konserleri hakkında detaylı bilgiler. Başta kahvaltı olmak
üzere tüm öğünlerin vazgeçilmezi ekmeğin envayi çeşidi, Türkiye’de ve dünyada endüstriyel
tasarım ve başarılı oyuncu Serra Yılmaz söyleşisi de 7. sayımızda bulabileceğiniz konular arasında.
Okumaya mola vermek istediğinizde bile dergimizi elinizden bırakmayın çünkü Antalya’daki moda
çekimimiz görsel bir şölen niteliğinde.
Dedeman Otelleri’nde son dönemde neler yapıldığını, hangi aktivitelerle ön plana çıktığımızı merak
ederseniz,“DQ Haberler” sayfalarımıza göz atabilirsiniz.
Yazın tadını çıkarın…
Dear friends of Dedeman,
The best part about summer is that it gives people the opportunity to get out and explore
new places. Something about the season gives people more courage, determination and energy.
Excitement fills the air with the chance to visit that one secluded bay that was missed on last year’s
trip, or check out the newest summer hot spots. What a perfect time of year to plan a trip to an
unusual destination off-the-beaten-track.
While you are on holiday and resting all day long, you’ll find to read lots of issues in DQ 7. Here
you can read about Bodrum’s swankiest hangouts and beaches; the changing face of Cyprus and
browse through a detailed guide to summer concerts that will add a little sugar and spice to your
nights.
The best part of breakfast, or rather every meal, is the bread! In this issue, we have many
wholesome varieties, plus industrial design in Turkey and the world, and an in-depth interview with
famous actress, Serra Yılmaz. For a quick break from reading, the Antalya photo shoot provides
a visual feast for the eyes, sprawled across the pages of our fashion section.
To find out more about what is going on at various Dedeman hotels, their latest activities and
events, flip through the “DQ News” pages.
Enjoy the summer...
Tamer Yürükoğlu
Genel Müdür / General Manager
Dedeman Hotels & Resorts International
icindekiler+edito2 ok.indd 1
6/24/10 12:22 PM
DQ ‹Ç‹NDEK‹LER-CONTENTS
12
ajanda-zoom
04
Türkiye’de ve dünyada olup bitenler
The news from Turkey and the world
trend
12
Dünyayı yeniden yorumlamak:
Endüstriyel tasarım
Reinterpreting the world: Industrial design
röportaj-interview
20
20
Beynelmilel oyuncu: Serra Yılmaz
International actress: Serra Yılmaz
seyahat-travel
26
26
Akdeniz’de bir kayıp hazine: Kıbrıs
A hidden treasure in the Mediterranean: Cyprus
yemek-food
38
Diyar diyar ekmek keyfi
Enjoying bread in different lands
bölge-area
44
38
56
70
56
YÖNET‹M YER‹ - EXECUTIVE CONTACT
Dedeman Hotel&Resorts International
Y›ld›z Posta Caddesi No.52 34340
Esentepe- ‹stanbul
Tel: 0212 337 39 00
www.dedeman.com
YAPIM - PRODUCTION
AJANS MEDYA
GENEL YAYIN YÖNETMEN‹
EDITOR-IN-CHIEF
Arzu Karacadağ
YAZI ‹ŞLER‹ MÜDÜRÜ (Sorumlu)
MANAGING EDITOR
Nevra Nergiz
‹NG‹L‹ZCE BÖLÜM ED‹TÖRÜ
ENGLISH SECTION EDITOR
Esen Boyac›giller
KATKIDA BULUNANLAR - CONTRIBUTORS
Esin Müftüoğlu, Eda Yeşim, Belma Saraçç›
Sema Şanl›, Güneş F›nd›koğlu
Murat Tekin, Serkan Uysal
REKLAM GRUP BAŞKANI
ADVERTISING GROUP CHAIRMAN
Gonca Alyanak Savc›
REKLAM KOORD‹NATÖRÜ
ADVERTISING COORDINATOR
Tolgay Gülten
moda-fashion
AJANS MEDYA
Kuruçeşme Caddesi, No: 3
Kuruçeşme 34345 ‹stanbul
Tel: 0212 287 19 90
Güneşe çıktık!
Fun in the sun!
Yaz konserleri
Summer concerts
Dedeman dünyas›ndan haberler
News from Dedeman Hotels
öykü-story
78
‹MT‹YAZ SAHİBİ - CHAIRMAN
Dedeman Hotel&Resorts International ad›na
Tamer Yürükoğlu
REKLAM MÜDÜRLER‹
ADVERTISING MANAGERS
Gözde Çokgezen, Özgür Çokgezen
haberler-news
44
DEDEMAN QUARTERLY
Bodrum zamanı
Time for Bodrum
kültür&sanat
64
DQ
Yağmur T. Erdem’den keyifli bir hikâye
A cosy tale from Yağmur T. Erdem
BASKI VE C‹LT / PRINTING PRESS
Apa Uniprint Bas›m San. ve Tic. A.Ş.
Had›mköy ‹stanbul Asfalt›,
Ömerliköy Mevkii 34555 Had›mköy,
Çatalca- ‹stanbul
Tel: 0212 798 28 42
Yay›n Türü 3 ayl›k, süreli, yerel
Bas›m Yeri ve Tarihi ‹stanbul, Haziran 2010
Dedeman Hotel&Resorts International’›n
ücretsiz yay›n›d›r.
Complimentary copy of Dedeman Hotels&Resorts
International.
Dergide yay›mlanan yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n
her hakk› sakl›d›r. Kaynak gösterilmeden al›nt›
yap›lamaz. Yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara,
yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise sahiplerine aittir.
All rights are reserved that pertain to the written
materials, photographs and illustrations published in
the magazine. Nothing in this magazine may be
borrowed or reproduced without full credit being
given to the source.
icindekiler+edito2 ok.indd 2
6/24/10 12:22 PM
icindekiler+edito2 ok.indd 3
6/24/10 12:22 PM
AJANDA
4
DQ
Jewellery designer
Zekiye Koçarslan has
set up a second store in
Teşvikiye, besides the
first one in Galatasaray.
‘Zeckié Nişantasi’
is now on Topağacı
Street, the meeting
point of designers,
waiting for customers
with open arms to show
their unique jewellery
collection. Koçarslan
has prepared ring and
earring designs using
modern geometric forms
and slim lines, with the
green of emerald, the
blue of sapphire and the
red of ruby, suitable for
everyday life. Other than
designs with diamonds
and precious gems, the
Zeckié Collection also
has jewellery suitable
for all budgets made of
bronze, brass and silver,
and brooches designed
with felt. Fun jewellery
that you’ll want to keep
on all day are now also
in Tesvikiye.
ZECKIÉ TEŞVİKİYE’DE
ZECKIÉ IS IN TEŞVİKİYE
Mücevher tasarımcısı Zekiye Koçarslan, Galatasaray’dan sonra ikinci şubesini
Teşvikiye’de açtı. Tasarımcıların buluşma noktası İstanbul, Topağacı Caddesi’nde
açılan Zeckié Nişantaşı’na özel takı tasarımları ile mücevher sevenleri bekliyor. Yeni
mağazasında zümrütün yeşili, safirin mavisi ve yakutun kırmızısını günlük hayatta
rahatça kullanılabilecek tasarımlar ile birleştiren Koçarslan’ın yüzüklerde uyguladığı
ince form ile takım oluşturan küpeler, modern havayı yansıtan geometrik formlar ile
beğeniye sunuluyor. Pırlanta ve değerli taşlarda uyguladığı tasarımların dışında, her
bütçeye uygun olabilecek bronz, pirinç ve gümüş malzemelerden oluşan ürünler sunan
Zeckié koleksiyonunu keçe ile birleştirerek tasarladığı broşlar ile tamamlıyor. Gün
boyu çıkarmak istemeyeceğiniz, eğlenceli tasarımlar Galatasaray’dan sonra şimdi de
Teşvikiye’de meraklılarını bekliyor.
Ihlamur Yolu, Değer Apt. 16/C Teşvikiye–Nişantaşı Tel: (212) 232 59 37 www.zeckie.com
Ihlamur Road, Değer
Apartment, 16/C
Teşvikiye-Nişantaşı
Tel: (212) 232 59 37
www.zeckie.com
ajanda.indd 4
6/24/10 12:23 PM
LÜKS VE
STİL SAHİBİ
Yunanistan’ın İzmir’e benzerliğiyle öne çıkan şehri Selanik’te konuşlanan
Met Otel kentte lüks otel kavramını yeniden belirleyen özelliklere sahip. Her
biri son derece özgün 212 odaya sahip olan otel, Selanik’in yeni gelişen ve
şehir merkezine oldukça yakın olan liman bölgesinde bulunuyor. 13 toplantı
odasına, gurme restoranlara, havalı barlara sahip olan Met Otel’de ayrıca
günün yorgunluğunu atmak için özel dizayn edilmiş bir de spa bulunuyor.
Muhteşem şehir ve liman manzarasının tadını çıkarabileceğiniz odalarda
yüksek teknoloji, şımartıcı lüks ve samimi rahatlık misafirleri kucaklıyor.
Çatısındaki 360 derece şehir ve liman manzarasına sahip 22 metrelik
havuzuyla sizi çok uzak diyarlara götürecek olan otelin restoranlarında dünya
mutfaklarından lezzetleri tadabilir, kozmopolit bir atmosferi olan barlarında
ise kokteylinizi yudumlayabilirsiniz. Yunanistan ziyaretlerinizde yeni durak
olmaya aday stil sahibi Met Otel komşu misafirperverliğini ziyaretçilerine
sunmak için bekliyor.
48, 26 Oktovriou Cad. No: 546 27 Selanik/Yunanistan
Tel: (+30) 2310 017 000 Fax: (+30) 2310 017 100
ajanda.indd 5
POSSESSOR OF
LUXURY AND STYLE
In Thessaloniki, a city in Greece known for its
similarities with Izmir, the Met Hotel possesses
the properties needed to establish luxury.
The hotel with 212 unique and finely designed
rooms is found in the up and coming port
region, which is fairly near the city centre.
Besides 13 conference rooms, gourmet
restaurants and posh bars, the Met Hotel also
has a custom designed spa to get rid of a days
stress. Guests are welcomed in the rooms with
high technology, spoiling luxury and sincere
comfort, which also offer a great view of the city
and the port. You can relax in the 22 meter
pool on the roof of the hotel with a 360 degree
view of the city, you can taste food from all over
the world in the restaurants and you may sip
your cocktail in the cosmopolite atmosphere of
the hotel’s bar. Met Hotel welcomes you for a
neighbourly hospitality on your visits to Greece.
48, 26 Oktovriou Street No: 546 27
Thessaloniki / Greece
Tel: (+30) 2310 017 000
Fax: (+30) 2310 017 100
5
6/24/10 12:23 PM
AJANDA
6
HER ŞEY
HASANKEYF
İÇİN
DQ
ANYTHING
FOR
HASANKEYF
With its natural riches and
15,000 years of history
Hasankeyf is the only place
that has 9 out of 10 of the
UNESCO’s “World Heritage”
criteria, and this time Hasankeyf
is coming to life once again in
the objectives of professional
photographers. This cultural
heritage, under threat of being
buried under the waters of the
Ilisu Damn, is calling out once
again to the responsive people
of Turkey with a photograph
exhibition called “Do You
Know Hasankeyf?” The project,
taking place at the Kadir Has
University Rezan Has Museum
is composed of 6 months worth
of work by photographers
Coşkun Aral, Tahsin Aydoğmuş,
Okan Bayülgen, Mithat Bereket,
Kutup Dalgakıran, Zekai Demir,
Saygun Dura, Ali Konyalı, Naz
Köktentürk, Levent Yalınay and
Tamer Yılmaz. The projects
guest of honour is one of
Turkey’s master photographers,
Ara Güler. This exhibition
“Do You Know Hasankeyf?”, is
brought to life by the Rezan Has
Museum and Photographers
Without Boundaries Group and
will be on display until the
31st of August at the Kadir Has
University Rezan Has Museum.
Anything For Hasankeyf
Kadir Has University
Kadir Has Street,
Cibali-Haliç
Tel: (212) 533 6532
www.rhm.org.tr
ajanda.indd 6
Doğal zenginlikleri ve 15 bin yıllık geçmişi ile
Unesco’nun on “Dünya Mirası” kriterinden dokuzuna
sahip dünyadaki tek yer olan Hasankeyf, bu kez usta
fotoğraf sanatçılarının objektifinde can buluyor. Ilısu
Barajı’nın suları altında kalma tehdidiyle karşı karşıya olan
bu kültürel miras, “Hasankeyf’i Bilir Misin” adlı fotoğraf
sergisiyle bir kez daha bu ülkenin duyarlı insanlarına
sesleniyor. Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi’nde
gerçekleştirilen proje; Coşkun Aral, Tahsin Aydoğmuş,
Okan Bayülgen, Mithat Bereket, Kutup Dalgakıran,
Zekai Demir, Saygun Dura, Ali Konyalı, Naz Köktentürk,
Levent Yalınay ve Tamer Yılmaz’dan oluşan farklı
disiplinlere sahip fotoğrafçıların Hasankeyf’te 6 ay süreyle
gerçekleştirdikleri çalışmalardan oluşuyor. Projenin onur
konuğu ise ülkemizin usta fotoğrafçılarından Ara Güler.
Rezan Has Müzesi ve Sınır Tanımayan Fotoğrafçılar
Grubu tarafından hayata geçirilen “Hasankeyf’i Bilir
Misin” fotoğraf sergisi 31 Ağustos’a kadar Kadir Has
Üniversitesi Rezan Has Müzesi’nde ziyaretçilerini bekliyor.
Kadir Has Üniversitesi Kadir Has Caddesi,
Cibali-Haliç Tel: (212) 533 65 32 www.rhm.org.tr
6/24/10 12:23 PM
ajanda.indd 7
6/24/10 12:23 PM
AJANDA
8
DQ
İSTANBUL’DA
KOLOMBİYA ESİNTİSİ
21. yüzyılın en çok merak uyandıran sanatçılarından Fernando Botero’nun,
64 yapıttan oluşan kapsamlı sergisi, Türk sanatseverlerle ilk kez Pera
Müzesi’nde buluşuyor. Günümüz estetik anlayışına yeni bir yorum getiren
sanatçının sergisi sirk, boğa güreşi, Latin Amerika halkı, Latin Amerika
yaşamı, ölü doğa ve sanat tarihinin ustalarından uyarlamaları kapsayan
altı bölümden oluşuyor. Latin ve Kolombiyalı kimliğini özenle korurken,
folklorik öğelerden öte, dünya sanatının büyük ustalarının çalışmalarından
beslenerek özgün tarzını oluşturan ve zengin iç dünyasını, incelikli ve
bilge bir yaklaşımla yapıtlarına yansıtan Botero dünyanın yaşayan en büyük
sanatçılarından biri kabul ediliyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın davetlisi
olarak eşi Yunanlı sanatçı Sophia Vari ile birlikte Türkiye’ye gelen Fernando
Botero’nun 18 Temmuz’a kadar açık kalacak sergisi çerçevesinde çeşitli
etkinlikler, söyleşiler, film gösterimleri ve çocuklar için eğitim programları
da gerçekleşecek. Uzun yıllardır New York’ta ve Avrupa’da yaşamasına
rağmen Latin Amerikalı ruhunda hiçbir şeyin değişmediğini, ülkesiyle
bütünleşmiş birisi olduğunu ifade eden sanatçının Pera Müzesi’ndeki sergisi
Kolombiya Fahri Konsolosluğu, İspanya Büyükelçiliği ve Cervantes Enstitüsü
katkılarıyla gerçekleşiyor. Hazırlık çalışmaları yaklaşık iki yıl süren ve 18
Temmuz 2010 tarihine kadar açık kalacak olan Botero sergisi, usta sanatçının
2009 yılında Kore’de açılan ve 220 bin sanatsever tarafından ziyaret edilen
son sergisinden bir seçkiyle Pera Müzesi’nin üç katına yayılıyor.
Meşrutiyet Caddesi No.65 34443 Tepebaşı, Beyoğlu-İstanbul
Tel:(212) 334 99 00 www.peramuzesi.org.tr
A BREEZE OF
COLOMBIA IN
ISTANBUL
An artist of the 21st century who
awakens curiosity, Fernando
Botero’s exhibition of 64
masterpieces will be on display
for Turkish art enthusiasts for the
first time at the Pera Museum.
Botero’s exhibition brings a
new interpretation to modern
understanding of aesthetics in six
sections composed of the circus,
bull fighting, the people of Latin
America, the life in Latin America,
dead nature, and interpretations of
the masters of art history. Botero
is considered one of the World’s
most prestigious artists alive for
not only how he keeps his Latin
and Colombian identity along with
his folkloric element, but how he
reflects his unique style inspired by
masters of art and his inside world
to his masterpieces, in a subtle and
wise method. As a guest of Suna
and İnan Kıraç Trust, Fernando
Botero will be visiting Turkey with
his Greek wife Sophia Vari, who is
also an artist. During the period
the exhibition stays open till the
18th of July there shall be various
events, seminars, film viewings,
and educational programs for
children. Even though he has been
living in New York and Europe
for many years, Fernando states
that he has not lost anything from
his Latin American spirit and he
is forever bonded with his home
country. Fernando’s exhibition is
taking place at the Pera Museum
with the contributions of the
Colombian Consulate, Spanish
Embassy and Cervantes Institute.
The preparations for the Botero
exhibition took 2 years and will be
open till the 18th of July 2010. The
exhibition is composed of selections
from Botero’s exhibition in South
Korea in 2009, which was visited
by 220,000 visitors, and is spread
across three levels of the Pera
Museum.
Meşrutiyet Street No:65
34443 Tepebaşı, Beyoğlu-İstanbul
Tel: (212) 334 99 00
www.peramuzesi.org.tr
ajanda.indd 8
6/24/10 12:23 PM
9
HİNDİSTAN’DA JAPON TATLARI
Dünyanın üçüncü, Hindistan’ın ise en büyük şehri olan Mumbai’de bulunan Taj Mahal Palace&Tower’da
yeniden açılan Wasabi by Morimoto şehirde kaliteli yemek arayanların adresi olmaya devam ediyor.
Muhteşem bir manzaraya sahip olan mekânda menü lezzetli sebze yemekleri ve Kumamoto istiridyesi, karides
tempura gibi dünyanın dört yanından gelen en taze deniz ürünlerinden oluşuyor. Taj Mahal Palace’ın ilk
katında bulunan Wasabi, efsanevi Japon aşçı Morimoto’nun izinde giden şef Hemant Oberoi ve ekibinin
menüye ekledikleri; suşi çeşitleri, salatalar, mezeler gibi yeni 14 lezzete de ev sahipliği yapıyor. Bu eşsiz
damak ziyafetini tamamlak için ise yeni 12 çeşit sake ve Japon birasını da menüsüne ekleyen restoran
öğlen 12:30-14:45, akşam ise 19:00-23:45 saatleri arasında hizmet veriyor. Kırmızı rengin ağırlıklı olarak
kullanıldığı dekorasyonda Japon motiflerini sıklıkla kullanan Hintli sanatçı Sadanand Shirke’in enstalasyonunu
gerçekleştirdiği suşi bar ve teppanyaki mutfak ise Wasabi’nin salonunda en çok dikkati çeken bölümü
oluşturuyor. Gitmeden önce kesinlikle rezervasyon yaptırmak gereken Wasabi by Morimoto Hindistan’a yolu
düşenlerin mutlaka uğraması gereken bir adres.
Apollo Bunder, Mumbai/India Tel: (91-22) 6665 3366
THE JAPANESE CUISINE IN INDIA
In India’s largest city Mumbai, which happens to be the World’s 3rd largest city, Wasabi by Morimoto has
reopened at the Taj Mahal Palace & Tower and continues to be the address for quality food in Mumbai. Besides
its astonishing view, the restaurant has to offer a rich menu with sea foods from all over the world, such as
Mumamoto oysters, shrimp tempura. Found on the first floor of the Taj Mahal Palace, Wasabi is run by Hemant
Oberoi and his crew, who follows in the footsteps of legendary Japanese chef Morimoto, and they have introduced
14 new dishes to the menu with various sushi, salads and side dishes. To accompany this incomparable menu,
Wasabi have added 12 new types of sake and Japanese beer. The restaurant is open in the afternoon from 12:30
– 14:45 and in the evening from 19:00 – 23:45. Decorating mainly in red with the frequent usage of Japanese
motifs, the Indian artist Sadanand Shirke has established the most striking features of the restaurant with the sushi
bar and teppanyaki grill he has installed. If you are ever in Mumbai you should go to Wasabi, but definitely do
not forget to make reservations before you go.
Apollo Bunder, Mumbai/India Tel: (91-22) 6665 3366
ajanda.indd 9
6/24/10 12:23 PM
AJANDA
10
DQ
‘ABBARAKADABRA’
İÇİN GERİ SAYIM
BAŞLADI!
Geçtiğimiz yıl ön açılış sergisi olarak düzenlenen “Davetinizi Aldım, Teşekkürler!” adlı
uluslararası serginin ardından Mardin, 4 Haziran - 5 Temmuz 2010 tarihleri arasında
düzenlenecek olan büyük sergiye hazırlanıyor. Sergi gerek ulusal gerekse uluslararası
alanda saygın ve deneyimli sanatçıların katılımıyla bir bienal formatı olarak tasarlanıyor
ve Mardin’in şimdiye kadar ev sahipliği yapacağı en büyük çağdaş sanat sergisi
iddiasını taşıyor. Bu yönüyle bienal, Mardin coğrafyasına kültürel yönden yeni bir
ivme kazandıracağı gibi Türkiye’nin de çağdaş sanat belleğine güçlü katkılar sağlayan
bir platform oluşturuyor. Küratörlüğünü Döne Otyam’ın üstlendiği sergi başlığı; çıkış
noktasını Mardin’de hem ev hem de sokağa geçit veren binlerce yıllık mimari yapıların
adı olan abbaralardan alıyor. Bienal başlığı olan ‘AbbaraKadabra’ ise Mardin’e
özgü bu mimari yapı ve şehrin ev sahipliği yapacağı çağdaş sanat hareketinin
büyüleyici bileşimine işaret ediyor. ‘AbbaraKadabra’da sergilenecek yapıtlar; Kasımiye
Medresesi, Zinciriye Medresesi, Cumhuriyet Meydanı ve Tokmakçılar Konağı gibi
tarihsel yerleşimlerin yanı sıra şehrin kamusal alanları ve bazı abbaralarda yer alacak.
Ayrıntılı bilgi ve iletişim için: Bahar Mirzazad
[email protected] 0532 566 36 25
COUNTING-DOWN FOR
‘ABBARAKADABRA’ !
Following-up the international exhibition titled “Davetinizi Aldım,
Teşekkürler!” (“Got Your Invitation, Thanks!”) that was held last
October, Mardin is getting prepared for its new exhibition that
will be held June 4 – July 5, 2010. Having well-respected and
renowned national and international artists as the participants,
this year’s exhibition is designed as a biennale. As well as
speeding up the brand new cultural atmosphere of Mardin and
its surroundings, the exhibition will benefit the whole modern
art history of Turkey. The title of the exhibition takes on its
meaning from the word “abbara,” which is the name of the
millennium-old architectural structures that give a passage-way
to houses and streets in Mardin. The works-of-art that will be
in display at the exhibition include the historical sites such as
Kasımiye and Zinciriye Theological Schools, Cumhuriyet Square,
and Tokmakçılar Mansion, as well as the city’s public sites and
“abbara”s. For further information and contact: Bahar
Mirzazad [email protected] 0532 566 36 25
EGE LEZZETLERİ BURADA
Ellerden düşmeyecek, mutfakları şenlendirecek yeni bir yemek kitabı daha gastronomi meraklılarının
hizmetine sunuluyor. Didem Şenol tarafından hazırlanan Kızınız Defneyi Oğlumuz İskorpite… / Ege
Pazarlarından Lezzetlerle Yaratıcı Yemekler adlı kitap, Ege’nin benzersiz tatlarını bir araya getiriyor. Acılı
ve taze kekikli ahtapot sote, fesleğenli közlenmiş sebze salatası, sütte pişmiş orfoz, elmalı pancar çorbası,
ızgara bıldırcın ile biberiyeli mantar, taze kişnişli kırlangıç köftesi ve ızgara dil ile kaparili patates salatası
kitapta tarifi verilen lezzetli yemeklerden sadece birkaçı. Damak tadı, Ege’nin eşsiz lezzetleriyle şekillenen
Didem Şenol, uzun soluklu aşçılık serüveninin bu durağında bölgenin pazarlarına ve ürünlerine olan
hayranlığını dile getiriyor. Bildiğimiz malzemelere sihirli değneğiyle dokunarak yarattığı menüleri ayrıntılı
biçimde anlatarak ve alternatif malzemeler önererek, tüm tarifleri görselleriyle beraber okuyucuya
sunuyor. Okuyuculara da, rengârenk Ege pazarlarından mutfağın eğlenceli dünyasına yapılan bu lezzet
yolculukları sayesinde yemek yapmanın püf noktalarını keşfedip keyifli sofraları rahatça hazırlamak kalıyor.
Ayrıca Ege mutfağında kullanılan malzemeleri tanımanın ve onları yaratıcı bir şekilde kullanabilmenin
yolu da bu kitaptan geçiyor.
THE FLAVOURS OF THE AEGEAN A new book that will enliven your kitchen and will not be placed down by gastronomy
enthusiasts. This book by Didem Şenol called ‘Kızınız Defneyi Oğlumuz İskorpite… / Ege Pazarlarından Lezzetlerle Yaratıcı
Yemekler’ (Your Daughter Bay Leaf and Our Son Scorpion-Fish… / Creative Cooking with Flavours from The Markets of the
Aegean) brings together the cuisine of the Aegean. Sauteed octopus with chilli and fresh thyme, basil salad with roasted
vegetables, cooked in milk, grouper, apple-beet soup, grilled quail and mushroom with rosemary, grilled swallow meatballs
with fresh coriander, and grilled tongue and potato salad with capers, are only some of the meals described in this book.
Having her talent shaped by the incomparable flavours of the Aegean, Didem Şenol tells the story of her adoration to the
region’s markets and products. Using all ingredients that we are familiar with, Didem Şenol touches them with her magic
wand and practically shows the reader how to prepare amazing menus and recipes. With the help of this book that shows you
a path from the colourful markets of the Aegean to tricks in the kitchen, you can easily prepare astonishing dinners.
This book also is a path to get know ingredients used in the Aegean cuisine and how to use them imaginatively.
ajanda.indd 10
6/24/10 12:23 PM
ajanda.indd 11
6/24/10 12:23 PM
DQ
12
TREND-TREND
DÜNYAYI YENİDEN YORUMLAMAK
Endüstriyel tasarım
Industrial design
REINTERPRETING THE WORLD
tasarim ok.indd 12
6/24/10 12:23 PM
O
on yılların
en popüler
çalışma
alanlarından
biri olan
endüstriyel
tasarım, hayata
atılmaya hazırlanan
gençlerin de yeni gözdesi.
Doğadan ve dünyadan
esinlenerek yeni ve ilginç
tasarımlarla hayatımızda
giderek daha büyük bir yer
edinen endüstriyel tasarım,
objelerin yalnızca işlevselliğini
değil, şıklığını da ön plana
çıkarıyor. Dahası, en basit
nesneler için bile çevreye
duyarlı, pratik ve estetik
çözümler sunuyor.
Gözlerinizi kapatın ve son
yılların en büyük eğlence
nesnesi iPod’un ilk hâlini
hatırlamaya çalışın. Klasik
mp3 çalarlardan farklı
yanları herkesi nasıl da
heyecanlandırmıştı... iPod’un
doğuşunun üzerinden yalnızca
birkaç yıl geçti ama piyasaya
sürülen birçok yeni versiyonu,
hem boyutlarının büyük
ölçüde değişmesini, hem de
bu minik müzik kutusunun
giderek şıklaşmasını sağladı.
İşte endüstriyel tasarımın nasıl
geliştiğinin ve hayatımıza ne
gibi katkılarda bulunduğunun
en açık kanıtlarından biri.
Tüketim toplumunun dünyayı
saran, doymak bilmez yenilikçi
ve yaratıcı arayışlarının
son durağı olan endüstriyel
tasarım, sadece yeni nesnelerin
tasarlanıp pazarlanmasından
çok öteye geçti. Bütün
dünyada trendleri belirleyen,
gereksinimlere yanıt veren ve
heyecan yaratan yeni bir alana
dönüşüverdi.
tasarim ok.indd 13
ne of the most
popular fields of work in
recent years, industrial design
is also the new favourite of
young people starting out in
life. Ever-more important in
our lives with innovative and
interesting designs inspired
by nature and the world,
industrial design focuses on
both function and elegance. It
also provides environmentally
friendly, practical and aesthetic
alternatives for even the
simplest objects.
Close your eyes for a minute
and try to recall the first
version of the iPod, which later
evolved into an icon of personal
entertainment. Remember how
everyone was so excited with
the new features that were
different from a conventional
Mp3 player. Only a few years
have passed since the birth of
the iPod, yet each new version
launched in the market has
enabled this miniature
music-box to become not only
more compact but more elegant
as well.
Industrial design, which is the
last-stop on the global and
insatiable quest for innovation
and creativity, has evolved far
beyond simply designing and
marketing new objects. It has
transformed into a cuttingedge sector that defines trends,
meets human needs and creates
excitement all over the world.
13
6/24/10 12:23 PM
THE
JOURNEY
TASARIMIN OF DESIGN
YOLCULUĞU
14
tasarim ok.indd 14
Endüstriyel tasarımın tarihçesini
endüstri devriminden ayrı
değerlendirmek imkansız.
Seri üretime geçişle, çok
sayıda üretilen ürünler, el
yapımı ürünlerin sahnelerden
silinmesine yol açtı. Çok sayıda
üretilmiş nesnelerin değer
kazanabilmesi ise yalnızca
farklı görünmesine bağlıydı.
Seri üretim konusunda çığır
açan ilk tasarım ürünü,
1859-1930 yılları arasında
üretilen ve Michaël Thonet
tarafından tasarlanan geleneksel
bistro sandalyesi oldu. Beş
basit ahşap parçanın kıvrılıp
birbirine toplam 8 vida ile
tutturulmasıyla üretilen bu
sandalyelerden toplam 50
milyon adet satıldı.
Günümüz endüstriyel tasarım
konseptinin babası ise,
1930’lardan itibaren sayısız
tasarıma imza atmış olan
Amerikalı Raymond Loewy.
Lucky Strike paketlerini, S1
lokomotiflerini tasarlayan,
uluslararası Shell logosunu
çizen ve klasik Coca-Cola
şişesine ince belli formunu
kazandıran Loewy, endüstriyel
tasarımın ne kadar geniş alanlara
yayılabileceğini gösteren ilk
örnek oldu.
Yirminci yüzyılın
tamamına damgasını
vuran endüstriyel
tasarım, çağın tüm
sanat akımlarından
beslenerek gelişti. El
yapımı ürünlerin rafa
kalkmasıyla birlikte, Art
Nouveau, kübizm, Bauhaus
ekolü, Art Deco, minimalizm,
It is almost impossible to
consider the history of
industrial design independent
of the industrial revolution.
The advent of mass-production
effectively brought about a
sharp decline in hand-made
products. And a distinctive
appearance was enough for
mass-produced objects to gain
in value. The traditional bistro
chair, which was created by
Michaël Thonet and produced
between 1859 and 1930,
became the first groundbreaking design in massproduction. A total of
50 million of these chairs –
five simple pieces of timber bent
to shape and held together with
8 bolts – were sold in all.
The American designer
Raymond Loewy, who created
countless products starting
in the 1930’s, is widely
recognized as the father of
contemporary industrial design.
Loewy gave us the Lucky Strike
package, the S-1 locomotive,
the international Shell logo and
the revamped Coca-cola bottle,
setting the first example of how
industrial design spans many
areas of life.
Leaving an indelible imprint on
the whole of the 20th Century,
industrial design evolved
by thriving on all artistic
movements. With hand-made
products on the decline, artists
influenced by Art Nouveau,
cubism, the Bauhaus school, Art
Deco, minimalism, modernism
and post-modernism began to
follow contemporary thinking
in the field of industrial design.
6/24/10 12:24 PM
15
2000’li yıllara gelindiğinde, teknolojinin gelişim
hızı dudak uçuklatacak boyutlara eriştiğinden,
işlevsellik, şıklık ve sürekli artan talebe yanıt
verme eğilimleri, kendini sürekli yenileyen bir
tasarım serüveninin habercisi oldu.
tasarim ok.indd 15
6/24/10 12:24 PM
modernizm ve postmodernizmden
etkilenen sanatçılar, sanatla ilişkili
her dalda olduğu gibi, tasarım
alanında da yeniliğin peşinden
koştu. 2000’li yıllara gelindiğinde,
teknolojinin gelişim hızı dudak
uçuklatacak boyutlara eriştiğinden,
işlevsellik, şıklık ve sürekli artan
talebe yanıt verme eğilimleri,
kendini sürekli yenileyen bir
tasarım serüveninin habercisi oldu.
The sheer speed of technological
developments at the turn of the
Second Millennium, along with the
tendency of catering to function,
elegance and continually increasing
demand, virtually guaranteed that
industrial design was here to stay.
THE
ESTETİK VE
MARRIAGE OF
İŞLEVSELLİĞİN STYLE AND
FUNCTIONALITY
EVLİLİĞİ
Estetik ve işlevselliğin evliliği
Amerikan Endüstri Tasarımcıları
Birliği’nden Mark Dziersk’e göre,
aynı fiyat ve aynı işlevselliğe
sahip ürünlerin rekabetinde
tasarım öne çıkan tek öğe. Bu
noktada ergonomi, kullanılan
malzeme, teknik altyapı ve üretim
kolaylığı gibi konuların ne kadar
önemli olduğunu hatırlamakta
fayda var. Günümüz endüstriyel
tasarımının önemini anlayabilmek
için dünyaya şöyle bir göz atmak
yeterli: Dünya çapında katılımla
gerçekleşen endüstriyel tasarım
yarışmalarının sayısı 20’den
fazla. Her yıl 29 Haziran, Dünya
Endüstriyel Tasarım günü olarak
kutlanıyor; 2010 yılının sloganı
olan “Daha esnek bir dünya
için insani çözümler” tasarımın
insan algısını da değiştirip
esnetebileceğinin habercisi gibi.
Bang&Olufsen ve Ikea gibi dünya
mobilya devleri, sundukları
her yeni üründe tasarımın ve
tasarımcısının öneminin altını
çiziyor. 1980’li yıllardan bu yana
tasarımın dünyadaki en önemli
isimlerinden Philippe Starck’ın
her yeni tasarımı yakından takip
ediliyor. Alessi gibi markalar, evde
veya işte kullanılabilecek sayısız
birçok tasarım ürününü tasarım
sevdalılarıyla paylaşıyor.
tasarim ok.indd 16
According to Mark Dziersk, former
President of the Industrial Designers
Society of America, design is the
only prominent feature in the
competition between products with
similar prices and functions. At
this point, it is significant to note
the importance of ergonomics,
the selection of materials, the
technical infrastructure and ease
of production. It is sufficient
to take a quick look around the
world in order to understand
the significance of contemporary
industrial design: There are over
20 industrial design competitions
held each year, with participants
coming from across the globe. The
29th of June is celebrated as World
Industrial Design Day; the slogan
for 2010 “Humane Solutions for
a Resilient World” seems to herald
an understanding of design that
will change and mould human
perception. Global giants such as
Bang&Olufsen and Ikea underline
the importance of design and the
designer in every new product they
launch. A legend among designers
since the 80’s, Philippe Starck
creates a stir with every new
design. Brands like Alessi are
coming up with countless
innovative designer products for
the home and the office.
6/24/10 12:24 PM
NESNELERİN
THE NEW
YENİ YÜZÜ
FACE OF
OBJECTS
PHILIPPE STARCK
tasarim ok.indd 17
Piyasaya yeni sürülen teknolojik
ürünler bir yana, çağdaş tasarım
var olan ürünlerin yeniden
yorumlanmasının altını çiziyor.
Klasiklerden esinlenen ve yeni bakış
açılarıyla yorumlanan tasarım ürünü
kalemler, kitaplıklar, oturma grupları
ve hatta mutfak gereçleri, hem hayatı
kolaylaştırıyor, hem de göze hitap
ediyor.
Günümüz endüstriyel tasarımının
dünyadaki en önemli isimlerinin
başında, dünyanın en önemli
tasarım ödüllerinden Red Dot
Desing Awards’a birçok kez sahip
olmuş Meksikalı Alberto Villareal
geliyor. İlginç oturma grupları ve
mobilyaların yanı sıra Mexico City
için taksi, Mp3 çalar, ayakkabı,
bisiklet kaskı gibi birçok farklı
tasarıma imza atan Villareal,
teknoloji ve kültürün akıllıca
harmanlanmasıyla, toplum ve
çevre konusunda gelişim sağlamaya
çalıştığının altını çiziyor.
Dünyanın en önemli tasarım
şirketlerinden biri olan Kaliforniya
merkezli Stuart Karten Design
(SKD), tıbbi cihazlardan pil
şarjlarına, harici hard diskten oyun
konsollarına, modemlerden silahlara,
geniş bir tasarım yelpazesine sahip.
Şirketin sahibi ve yaratıcı direktörü
Karten, 25 yıllık tasarım geçmişini
sayısız ödülle süslemiş.
Magno tasarım şirketinin sahibi
bol ödüllü Singgih S. Kartono da,
günümüzde adından sıkça söz ettiren
bir diğer genç tasarımcı. Genelde
ahşap malzemeler ile çalışmayı tercih
eden sanatçının birçok ödül kazanmış
ahşap radyosu dünya çapında ses
getirdi. Tasarımları arasında birçok
küçük ahşap oyuncak, büyüteçler,
pusulalar ve yine farklı renklerde
ahşap kullanılarak üretilmiş büro
malzemeleri bulunuyor.
17
Granted that newly launched
technological products have great allure,
contemporary design is just as much about
redefining products that already exist.
Designer pens, book-shelves, sofa groups
and even kitchen utensils inspired by the
classics and re-interpreted with a fresh
perspective, make our lives easier and also
appeal to our eyes.
Mexico’s Alberto Villareal, who is a
multiple-winner of the prestigious Red
Dot Design Awards, stands out among
internationally renowned names in
contemporary industrial design. Creator
of a wide range of distinctive designs
including seating groups and furniture
pieces, taxis for Mexico City, Mp3
players, shoes and bicycle helmets,
Villareal promotes a sensible blend of
technology and culture to enhance society
and nature.
One of the most important design
companies in the world, Stuart Karten
Design (SKD) also has an extensive design
portfolio that covers everything from
medical equipment to battery-chargers,
external hard-disks to game consoles, and
from modems to weapons. Mr. Karten,
the owner and creative director of the
company, has embellished his 25-year
career with countless awards.
Another multiple award-winning designer
and owner of Magno Design, Singgih S.
Kartono is a young contemporary designer
who has recently been receiving much
attention. This artist prefers to work
with fine woods and his wooden radio
has brought international acclaim, not
to mention a host of awards. His designs
include small wooden toys, magnifyingglasses, compasses and office equipment
produced with different coloured wood.
6/24/10 12:24 PM
SEFER ÇAĞLAR VE SEYHAN ÖZDEMİR
18
HEM YERLİ,
HEM
DÜNYALI...
Türkiye’de de, endüstriyel tasarım
alanında çalışan ve uluslararası üne
sahip birçok önemli isim saymak
mümkün. Türk tasarımcılığının
duayeni Aziz Sarıyer, asla
vazgeçmediği yalın bakış açısıyla
dünyanın önde gelen en iyi 50
tasarımcısı arasında sayılıyor. Son
dönemde iç mimari konusunda en
iddialı şirketlerden birine dönüşen
Autoban’ın giderek ün kazanan
patronları Sefer Çağlar ve Seyhan
Özdemir, özellikle oturma grubu
ve kitaplık tasarımları ile dikkat
çekiyor.
Endüstri tasarımının bir diğer
önemli ismi de Can Yalman.
New York’taki Parsons School
of Design’da eğitim görmüş olan
Yalman, Arçelik için tasarlamış
olduğu beyaz eşya serileri ve
çeşitli kuruluşlar için hazırladığı
yemek takımlarının dışında yat
tasarımı ile de ilgilenen sayılı
tasarımcılardan.
Türkiye endüstriyel tasarım
sahnesinin genç ve ödüllü
isimlerinden Orhan Irmak,
kültürlerin harmanlanması ve
tasarim ok.indd 18
AZİZ SARIYER
CAN YALMAN
6/24/10 12:24 PM
EQUALLY
LOCAL AND
GLOBAL…
yeniden yorumlanması konusunda
tasarıma yeni bir soluk getiriyor.
Koleksiyon mağazalarında hâlâ
bulabileceğiniz, birçok ödül
sahibi, kırmızı tabaklı ve keskin
hatlı, unutulmaz ince belli
“İstanbul” çay bardakları özellikle
hatırlanmaya değer.
ENDÜSTRİYEL
TASARIM
EĞİTİMİ
Endüstriyel tasarıma ilgi duyanlar
ve konu hakkında eğitim almak
isteyenler için yurt içinde ve
yurt dışında birçok okul seçeneği
bulunuyor. Okulların programları
genel olarak temel, kuramsal
sanat bilgisi eğitimi ile başlıyor
ve daha sonra uygulamalı derslere
geçiliyor.
Türkiye’nin belli başlı devlet
üniversitelerinin ve özel
üniversitelerin çoğunda Endüstri
Ürünleri Tasarımı bölümü var.
Bu bölümlere girebilmek için
üniversite sınavının yanı sıra bir
de özel yetenek sınavını geçmek
gerekiyor. Üniversite eğitimi
alacak kadar zamanı olmayanlar
için birçok kurumda özel tasarım
kursları da düzenleniyor.
Avrupa’daki okullara göz atmak
gerekirse, Fransa’da Créapole
ve Strate Collège; İngiltere’de
Central Saint Martins ve Royal
College of Art; İtalya’da Scuola
Politecnica di Design ve Domus
Academy’nin programları tasarım
teorisini ve pratiğini A’dan Z’ye
öğrenmek isteyenler için ideal.
tasarim ok.indd 19
Turkey has many important designers
who work in the domain of industrial
design, with the international acclaim
to prove their worth. Considered the
doyen of Turkish design, Aziz Sarıyer
is counted among the 50 leading
designers in the world with his stark
design perspective that is readily
recognizable. Likewise, Sefer Çağlar
and Seyhan Özdemir who are the
owners of Autoban – a company that
is recently making a statement in
interior design – stand out especially
with their seating group and bookshelf designs.
Can Yalman is yet another wellknown name in industrial design.
A graduate of the Parsons School of
Design in New York, Yalman is one of
the rare breed of designers involved in
yacht design in addition to designing
domestic appliances for Arçelik and
dining room sets for a range of clients.
An up and coming as well as decorated
young name on the Turkish industrial
design scene, Orhan Irmak brings
a fresh breath of air to design with
his distinctive combination and
re-interpretation of cultures. His
multiple award-winning “Istanbul”
tea-glasses with their red saucers,
sharp lines and the unforgettable
elegant curve in the middle are worth
a particular mention and can still be
found in collector’s stores.
19
INDUSTRIAL
DESIGN
EDUCATION
There are numerous schools both in
Turkey and abroad, for those who
have an interest in industrial design
and a wish to pursue an education
in this field. The related curriculum
generally starts with basic, theoretical
knowledge about art and goes on to
applied courses.
Most of the main state and private
universities in Turkey have a
Department of Industrial Product
Design. However, students must
pass not only the university entrance
exams but also a aptitude test to
enrol. There are also many specialized
design courses offered by private and
public institutes.
Distinguished schools of design in
Europe including the Créapole and
Strate College in France; the Central
Saint Martins and the Royal College
of Art in the U.K.; and the Scuola
Politecnica di Design and the Domus
Academy in Italy are ideal for those
who wish to learn the A to Z of the
theory and application of design.
6/24/10 12:24 PM
DQ
20
RÖPORTAJ-INTERVIEW
Beynelmilel Oyuncu
International Actress
RÖPORTAJ - INTERVIEWED BY NEVRA NERGİZ FOTO⁄RAFLAR - PHOTOGRAPY MURAT TEK‹N
serra yilmaz.indd 20
6/24/10 12:24 PM
Serra Yılmaz’la kendi evinde, ikram ettiği espresso’yu
içerek, şen şakrak kahkahası eşliğinde eğlenceli bir
röportaj yaptık. Merak ettiğimiz ne var ne yoksa sorduk.
Sıkılmadan yanıtladı.
21
Klasik bir başlangıç olacak ama kuralı
bozmayalım. Nasıl başladınız sinemaya, tiyatroya?
Psikoloji okudunuz ve sonra neler oldu?
Psikoloji okur gibi yaptım diyelim. Bitince Dostlar
Tiyatro’suna girdim, tiyatroya orada başladım. Sonra
Türkiye’de darbe oldu, tiyatrolar falan dağıldı. 1983
yılında Atıf Yılmaz’ın teklifiyle sinemaya başladım.
İlk filmim de Şekerpare oldu.
Böylelikle kariyerinizi yönlendirmiş oldunuz...
Ben hiçbir zaman “kariyerim” diye bir şey
düşünmedim. Benim için önemli olan tek şey
yaptığım işten zevk almak!
Ödüller size ne ifade ediyor? Pek çok ödülünüz
var, nasıl değerlendirirsiniz onları?
Alana kadar heyecan. Aldıktan sonra da işte bir
köşede duruyorlar...
Şu esnada hangi işlerle uğraşıyorsunuz?
Bu aralar hiçbir proje ile uğraşmıyorum. Tatildeyim!
Kafanızda var mı projeler?
Onlardan çok var, çok. Şu an gündemimde olan
şeylerden birincisi Fransa’da çalışmak... Orada bir
takım girişimlerim var.
Oyunculuk mu yoksa mutfak üzerine bir iş mi?
Oyunculuk tabii ki. Mutfak benim sadece
hobim. Lokanta açmayı falan hiç düşünmedim.
TürkMax’daki programım da insanların tanımladığı
gibi bir yemek programı değil. O bir sohbet
programı. Sohbet programının cabası da yemek.
Yemek programında çünkü sadece yemek üzerine
konuşulur ve çok farklı tarifler verilir, öğretilir.
Ben mesela programımda çok nadiren ölçü veririm.
Şundan bir tutam koyun, beyaz peyniriniz yoksa
kaşar peyniri kullanın gibi şeyler söylüyorum dikkat
ederseniz. Yani programda yemek bir artı keyif
unsuru. Yemekle ilgili bir iş yapmak bana göre
değil. Fazla esareti var.
It is going to be the classic opening to an
interview but let’s not break the rule. How
were you introduced to cinema and theatre? You
studied psychology and then what happened?
Let’s just say I “studied” psychology. After graduating
I entered the Dostlar Theatre and began my theatre
career there. During this time there was the coupe in
Turkey and all theatres were shut down. In 1983 I
was introduced to cinema through Atıf Yılmaz. My
first film was called Şekerpare.
So you were able to direct your career…
I never thought about it as my “career”. The most
important thing for me was to have fun with whatever
it is I was doing.
What do awards mean to you? You have received
many awards, how would you evaluate them?
Excitement until I win them. But once I win them
they basically stand in a corner…
What are you working on right now?
I don’t have any projects that I am working on. I am
on holiday!
Do you have any projects in mind?
I have many ideas. I really want to work in
France and it is something that is currently being
discussed… There are some attempts there.
Would you prefer acting or working in the
kitchen?
Acting, of course. The kitchen is simply my hobby. I
never though about opening a restaurant. The show
on TürkMax is not the traditional cooking program
that people have got use to. It is more of a chat show.
Cooking is like a side-topic of the chat show. On
traditional cooking shows usually the conversations
are about the food that is being cooked and different
recipes people can cook at home. I rarely give any
measurements for the recipes I am cooking.
We were fortunate enough to interview Serra Yılmaz at her home with
a cup of espresso and hours of laughter. We asked her everything
that we were curious about and she answered without hesitation.
serra yilmaz.indd 21
6/24/10 12:24 PM
22
Ferzan’ın son filmi çok
da güzel ve ben yokum.
Ben de o olmadan
başka yönetmenlerle
çalışabilirim. Sadece
Ferzan’ın oyuncusu
değilim. Aslında Fransa’da
çalışmak istememin
sebeplerinden biri de bu.
Çünkü İtalya’da da böyle
bir algı oluştu.
Bence programınız; Temel İçgüdü az dozda da
olsa “yemek kültürü” içeriyor. Ne dersiniz?
Olabilir. İster istemez yemek kültüründen söz
ediyoruz elbette. Gelen kişinin bu konudaki
donanımına göre sohbetin yönü değişebiliyor. Bazen
hiç ummadığınız bir kişiyle son derece akıcı ve güzel
bir program oluyor. Bazen de tıkanıveriyor laf.
Hayatın doğası da böyle değil mi zaten?
Peki, kaldığımız yere geri dönelim. Fransa’da bir
iş peşindesiniz...
Evet, orada kalmıştık. Geçen sezon Tilbe Saran’la
beraber bir oyunda oynadık. Fakat bizi çok tatmin
etmedi. Değişik nedenlerden ötürü proje iyi
gelişmedi. Ben bir süre orada çalışmayı denemek
istiyorum. Önümüzdeki dönem buna ağırlık
vereceğim.
Neden İtalya-Türkiye arası mekik dokuyorsunuz?
İş olduğu zaman İtalya’ya gidiyorum. Son olarak
bir filmde oynamıştım. Mayıs ayında vizyona girdi.
Bir kadın yönetmenin filmi. Başrollerden birini
oynuyorum. İtalya’da tiyatro çalışmam da var. O da
devam ediyor. Bir de bu arada benim hakkımda bir
kitap çıktı orada. Onun tanıtım turları oluyor.
Nasıl açıldı İtalya yolu size?
Ferzan Özpetek sayesinde gittim. Harem Suare’de
birlikte çalıştık. Bir iki sahnesi Roma’da çekildi.
Ardından Cahil Periler geldi.
serra yilmaz.indd 22
If you listen to me closely I usually say things like “a
pinch of this” or “a piece of that”. Basically cooking is
an added bonus to our chat show. Cooking isn’t really
for me.
I think that your program “Temel İçgüdü” does
include a small dosage of “cooking culture”.
What do you think?
Possible. We of course talk about cooking culture
when we are dealing with food. However the
conversation usually changes according to the guest
we have on the show. Sometimes we can have a very
fluent and successful show with the person you least
expect. Other times the conversation doesn’t really go
anywhere. Isn’t life like this as well?
Let’s go back to what we were previously talking
about. You are after something in France…
Yes we were talking about that. Last season I was in
a theatre performance with Tilbe Saran. However this
wasn’t really what we were looking for. For different
reasons the project didn’t develop positively. I want
to try and work there for some time. I am going to
concentrate on this project next season.
Why do you travel to Italy frequently?
Whenever I have to work I go to Italy. I last recall
acting in a film. It was released in May. A woman is
the director of the film. I was one of the leading roles.
I also do theatre in Italy. That still continues. There
was also a recent book that was written about me and
I am traveling on book tours to promote the book.
How did this opportunity in Italy develop for
you?
I went to Italy with the help of Ferzan Özpetek. We
worked together on Harem Suare. A scene or two was
filmed in Rome. Later on came Cahil Periler.
Are you an inspiration for Ferzan Özpetek?
Well, I could be an inspiration but this is a very
restricting term. No actor is obliged to be with one
director. Our relationship turned into something like
if I am not there he’s not there or if he’s not there
I am not there. I can still work with other directors
when he isn’t around. I am not only Ferzan’s actress.
Actually this is one of the reasons I want to work in
France. Italy has created this image that I am trying
to get rid of.
Was it your choice not to act in Serseri Mayınlar?
No, this is why we haven’t made a decision to not
work together again. There was simply no appropriate
role for me to act. I think it might be a good thing to
be seen separately for a while.
Your filmography is very rich. Let’s imagine
that you have all of your movies in your DVD
archives. Which one would you choose to watch
right now?
Şekerpare. I think it is a very good comedy. Amazing
cast. I have fun watching it every time.
6/24/10 12:24 PM
kk lezzet ing
*
* Turkish Coffee
(in Russia too...)
23
Kurukahveci Mehmet Efendi Çs ÇntroducÇng the world
to the Çncomparable flavor of TurkÇsh coffee.
TurkÇsh coffee lovers are able to enjoy
thÇs exceptÇonal pleasure around the world.
www.mehmetefendi.com
kk lezzet
ing 215x275
rus.indd 1
serra
yilmaz.indd
23
TöPOGRAF
The world’s name for TurkÇsh coffee.
02.06.2010
16:32
6/24/10
12:24 PM
Ferzan Özpetek’in ilham perisi siz misiniz?
24
Valla, ilham perisi olabilirim tabii ama bu kısıtlayıcı
bir tanımlama. Hiçbir oyuncu hiçbir yönetmene
mahkum değildir. Bizim ilişkimiz birden bire ben
olmazsam o olmaz, o olmazsa ben olmam gibi
birşeye dönüştü. Hayır, işte oldu! Ferzan’ın son
filmi çok da güzel ve ben yokum. Ben de o olmadan
başka yönetmenlerle çalışabilirim. Sadece Ferzan’ın
oyuncusu değilim. Aslında Fransa’da çalışmak
istememin sebeplerinden biri de bu. Çünkü İtalya’da
da böyle bir algı oluştu.
Serseri Mayınlar’da oynamamak sizin seçiminiz
miydi?
Yok, bu yüzden “artık birlikte çalışmayalım” diye bir
karar vermiş değiliz. O filmde bana uygun bir rol de
yoktu zaten. Bir parça ayrı anılsak iyi olacak sanki...
Filmografiniz oldukça zengin. DVD arşivinizde
hepsinin olduğunu düşünelim. Hangisini alıp
izlersiniz şu an?
Şekerpare. Çok iyi bir komedi olduğunu
düşünüyorum. Harika bir kast. Her gördüğümde
beni eğlendiriyor.
Temel İçgüdü’ye geri dönüyorum. Menü
seçimleriniz harikulade. Yemeğe düşkünlüğünüzü
ve bu alandaki yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?
Benim anneannem çok iyi yemek yapardı, saraylıydı.
Annemi de hiç mutfağa sokmamış. Annem de
bunun çok sıkıntısını çekmiş. O yüzden beni küçük
yaşlardan itibaren mutfağa soktu. Meraklıydım
da. 12-13 yaşımda çok güzel omlet yapardım. Bir
ahbabımızın evine misafir olarak gittiğimizde aşçıdan
puf böreği yapmayı öğrendim mesela. Bunların
dışında da; 11 yaşındayken bir İtalyan aile ile
tanıştım ben. Anneleri Fransız, babaları İtalyandı.
Yemek kültürümde İtalyan ve Fransız mutfaklarının
yeri çocukluğumdan beri vardı.
En sevdiğiniz mutfak hangisi?
Şöyle söyleyeyim: Ben meraklı bir insanım. Çekirge
kızarttık yer misin deseler, hemen tadına bakarım.
Fransız mutfağını çok severim. Fakat bazı kalemler
ağır geliyor. İtalya’da güney mutfağını daha çok
severim. Japon’a merakım var. Kuru şeyleri daha
çok seviyorum galiba. Bifteği mesela asla soslu
yemem. Etli sarmaya bayılırım. Bıkmayacağım bir
yemek!
Evde yemek hazırlayıp yemek mi, yoksa restorana
gitmek mi tercihiniz?
İkisini de seviyorum. Yalnız ben çok fazla aynı
pozisyonda oturmaktan hoşlanmıyorum. Bunun bir
nedeni bel fıtığımın olması. İkincisi de sıkılıyorum.
Evde olunca sürekli hareket halinde oluyorum. Onu
getir, bunu götür, aşağı in, yukarı çık... Evdeki
serra yilmaz.indd 24
Let’s go back to Temel İçgüdü. Your choices of
menu are exquisite. How did you discover your
talent and passion for cooking?
My grandmother was an amazing cook. She never
allowed my mother to enter the kitchen, which is
why my mother has had some issues when it came to
cooking. Therefore my mother has always allowed me
to cook with her. I was also very interested. When I
was 12-13, I made very tasty omelets. I learned how
to make “puf böreği” when I went over to a relatives
house. Aside from these; when I was 11 I met an
Italian family. The mother was French and the father
was Italian. Italian and French cuisines have always
been a part of my life.
What is your favorite cuisine?
I am a very curious person. If they told me to eat fried
grasshopper I would. I love French cuisine. But
I prefer the traditional south Italian dishes, as they
are a little lighter. I am very interested in Japanese
foods and I seem to prefer things that are dry. For
example I never eat steak with a sauce. I adore meat
wrapped in vine leaves. It is definitely the dish I will
never stop eating!
Do you prefer cooking at home or going out to a
restaurant?
I like them both. I just don’t like to sit in the same
position for a very long time. My reason for this is
that I have a slipped disc in my back. I also get bored.
At home I am able to constantly move around. Bring
this, bring that, go up and down… I like the freedom
in my own home. The most important thing for me is
make people feel comfortable at my house.
Summer is coming. Let’s say you are hosting a
dinner in your beautiful balcony. What would
you cook for your guests?
I actually can’t have dinners outside because the
seagulls attack and eat all of the food! That is why
I prefer the buffet inside. What would I cook? I think
it would depend on the day. I love cooking cold pasta
during the summer. Of course when I host dinner,
it isn’t for 3-5 people, it is more for 20-30 people.
Recently I had a dinner and there were about
60 people in my house. I cooked pasta for all of them.
Pasta always has to be cooked fresh. Therefore
I cooked the pasta when my guests arrived and served
it with different sauces. My house is very open for
storage so I am able to cook anything at anytime for
at least 10-15 people.
Your dishes where you make up the ingredients
have become quite famous. Which one do you like
the most? Could you give a fast recipe?
I lately like to cook things in glasses. It also looks
6/24/10 12:24 PM
hareket özgürlüğünü seviyorum. Protokol merakı
olan biri değilim. Benim için önemli olan insanların
evimde kendilerini rahat hissetmeleri.
Yaz geliyor. Diyelim bir davet veriyorsunuz
evinizde, güzel de bir balkonunuz var, balkona
kurulmuş bir sofra için konuklarınıza neler
hazırlarsınız?
Artık balkona sofra kuramıyorum çünkü martılar
kapıp götürüyor! Tabağa pike yapıyorlar. Onun
için büfeyi içeri kuruyorum ben. Neler hazırlarım?
Gününe göre değişir. Yazın soğuk makarna çok
yaparım. Tabii ben davet yaptığımda 3-5 kişiye
yapmıyorum. 20-30 kişi geliyor. Örneğin bir
seferinde bu evden 60’a yakın insan geçti. Her
gelene de yeni makarna yaptık. İtalyan anlayışına
göre makarna duran bir şey değil. Taze pişmesi
lazım. O nedenle değişik soslarımı hazırladım ve her
gelen kişiye o anda hazırlandı makarna.
Yine böyle bir davet hayal ettim. Bir de benim
evimin şöyle bir özelliği vardır. Çok fazla stok
yapmamakla birlikte, en tam takır kuru bakır
durumunda bile anında çıkarıp yapabileceğim,
10-15 kişiyi doyurabileceğim malzemem vardır.
Malzemeleri uydurarak birbirine yakıştırdığınız
yemekleriniz meşhur. Siz en çok hangisini
beğeniyorsunuz. Ayaküstü kısacık bir tarif
verir misiniz bize?
Son dönemde bardakta yapılan yemekleri
seviyorum. Sunum olarak da hoş oluyor. Bulgur,
kırmızı pancar, keçi peyniri, roka ve tereyle
yaptığım bir tarifim var. İtalya’da mesela bulgur
bulamadım, yulafla yaptım. Kırmızı pancarı
ağzına koymayan bir sürü insan da bayıla bayıla yedi.
Seyahat etmeyi seviyor musunuz?
Çok. Şu an piyangodan para çıksa, yıllarca seyahat
ederek dolaşırım.
Nerelere gitmek istersiniz, fırsatınız olsa?
İki yer var. Biri Fransız Polinezyası. İkincisi de
Vamizi. Mozambik açıklarında küçük bir ada.
Gittiğiniz, ziyaret ettiğiniz ülkelerde ne ilginizi
çeker en çok. Neleri incelersiniz daha çok?
Müzeler, kültür&sanat, eğlence hayatı?
Sokaklar. Tabii müzelere falan giderim ama bir
ülkede beş gün geçireceksem, beş günde de müzeye
gitmem. Şehrin havası, kokusu, insanlar, doğal
güzelliklerini incelerim. Mesela en son Kudüs’e
gittim. Hiç müze gezmedim orada. İbadet yerleri
çok değişik ve çeşitliydi. Masada Kalesi’ne çıktık
örneğin. Çok iyi bir tırmanışçı olmamakla
birlikte yürüyerek çıktık ve teleferikle indik.
Oradan Ölüdeniz’e gittik. Yani şehrin kokusunu
aldık. Bunu seviyorum...
serra yilmaz.indd 25
I can still work with other
directors when he isn’t
around. I am not only
Ferzan’s actress. Actually this
is one of the reasons I want
to work in France. Italy has
created this image that I am
trying to get rid of.
25
very nice in terms of presentation. Bulgur, red
beetroot, goat’s cheese, rocket and cress is my favorite
recipe. I for example wasn’t able to find bulgur in
Italy so I cooked oats instead. Many people
who don’t like red beetroot were able to eat this
recipe willingly.
Do you like to travel?
Very much. If I won the lottery I would travel
forever.
Where would you like to travel to when you get
the chance?
There are two places. First one is French Polynesia
and the second one is Vamizi. Vamizi is a small
island close to Mozambique.
What grabs your attention the most when
you travel to different countries? What do
you observe the most? Museums, culture&art,
nightlife?
The streets. Of course I visit museums, but if I am
going to spend five days in one country I won’t go to
museums on all of the days. I observe the atmosphere,
smell, nature and people of the city. I recently went
to Jerusalem. I didn’t visit a single museum.
They had very unique worshipping areas. We went to
visit the Masada Castle. We walked up and took the
cable car on our way down. We then visited the
Dead Sea. Basically we discovered the atmosphere
of the city. I love it…
6/24/10 12:24 PM
DQ
26
SEYAHAT-TRAVEL
Akdeniz’de
Bir Kayıp Hazine
YAZI-BY GÜNEŞ FINDIKOĞLU
Kıbrıs
’ın değişen yüzü sizi de şaşırtacak! Plajları, yeniden
yapılanan sevimli kentleri ve yüzyıllardır varlığını koruyan tarihi
eserleri ile Kıbrıs tekrar keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi…
ardunya ve Sicilya’dan sonra Akdeniz’in en büyük üçüncü adası olan Kıbrıs’ın adının
nereden geldiği konusunda iki tez bulunuyor. Bunlardan ilki adada çok miktarda
rastlanılan ve Latince “Cuprum” olarak bilinen bakır yataklarından dolayı Kıbrıs’ın
bu adı aldığı. Diğer görüş ise yine adada bolca bulunan ve Yunanca “Kyparissa” olarak bilinen
servi ağaçlarından dolayı Kıbrıs’ın bu isimle anıldığı. Hangi tezin kesin olarak doğru olduğu
bilinmese de Kıbrıs’ta hem bakırın hem de servi ağaçlarının varlığından herkes emin.
Akdeniz’in doğusunda, hem Anadolu’ya hem Yunanistan’a hem de Orta Doğu’ya yakınlığıyla
oldukça önemli bir pozisyona sahip olan Kıbrıs’ta tarih, adını aldığı tahmin edilen servi ağaçları
gibi oldukça köklü.
Kıbrıs’ta ilk insan izlerine M.Ö. 8500’de rastlanılmış. Birçok medeniyete ev sahipliği
yapmış olan ada sırasıyla Hitit, Mısır, Helen, Roma, Bizans, Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı
hâkimiyetine girmiş. 1925’ten 1960 yılına kadar İngiliz sömürgesi olarak kalan Kıbrıs, 1963
yılında şiddet olaylarının başlangıcı ve 1974’teki “Barış Harekâtı’nın” ardından ikiye bölünmüş
bir ülke olarak varlığını günümüze kadar sürdürüyor.
Siyasal sorunlar yüzünden G. Kıbrıs’a gitmek Türkler için neredeyse imkânsız olduğundan,
yazımızda yalnızca K.K.T.C. olarak geçen ve adanın ortalama %30’luk bir bölümünü kapsayan
topraklardan bahsedeceğiz.
S
kibris.indd 26
6/24/10 12:25 PM
27
A Hidden Treasure
in the Mediterranean
The changing face of Cyprus will surprise you! Cyprus
is like a treasure that is waiting to be rediscovered
with its beaches, its charming restructured cities and its
historical landmarks that have survived the centuries…
here are two main thesis on the origins of the name of Cyprus, which is the third
largest island in the Mediterranean after Sardinia and Sicily. The first is that
the island takes its name from “Cuprum” – Latin for copper – of which the island
is abundantly blessed. The other is that the name comes from the cypress trees, known as
“Kyparissa” in Greek, which is grown all over the island. The jury is still out on the subject,
but everyone knows that both copper and cypress trees exist in Cyprus. The island lies to the
east of the Mediterranean at an important point in close proximity to Anatolia, Greece and to
the Middle East, with a history that is as deep-rooted as its cypress trees.
T
The first human settlement on Cyprus dates back to 8500 B.C. Home of many civilizations,
the island was ruled in chronological order by the Hittites, Egyptians, Hellenes, Romans,
Byzantines, Lusignans, Venetians and the Ottomans. It was a colony of the British Empire
from 1925 until 1960, and has continued its existence as a divided state since the onset of
violence in 1963 and the consequent “Peace Operation” in 1974. Political disagreements
make it quite difficult for Turkish citizens to visit the southern Greek Cypriot part, so in this
article we will cover the Turkish Republic of Northern Cyprus which encompasses about 30%
of the land-mass of Cyprus.
kibris.indd 27
6/24/10 12:25 PM
Dünyada Tek: Lefkoşa
28
kibris.indd 28
İstanbul’un puslu havasından kaçış aracımız olan tarifeli THY uçağıyla başkent Lefkoşa’ya
23 km uzaklıkta bulunan Ercan Havaalanı’na iner inmez yakıcı Akdeniz güneşi içimizi ısıtmaya
yetiyor bile. Nüfus cüzdanımızı uzattığımız görevli bize pek de tanıdık olmayan bir aksanla ama
oldukça sıcak bir şekilde “hoş geldiniz” diyor. Camın ardından uzatmış olduğu kâğıt parçasının
pasaport yerine geçtiğini öğrenince yüzümüze bir gülümseme yayılıyor. Kıbrıs’ın hiç de alışık
olmadığımız şekilde işleyen bir ülke olduğunu otelimize gitmek üzere taksiye binince daha iyi
anlıyoruz. İngiliz usulü, soldan ilerleyen trafik sistemine sahip olan Kıbrıs’taki kimi taksilerde
direksiyon soldayken, kimisinde ise sağda bulunuyor. Taksi şoförümüz ise garip saç stili ve
yüksek sesle dinlediği hip-hop şarkıya tuttuğu tempo ile bana burada çok eğleneceğimizin
müjdesini veriyor. Lefkoşa’ya varıp otelimize yerleştiğimizde yoğun yasemin kokusunun odanın
bütün havasına nüfuz ettiğini görmek ise bizi çocuklar gibi sevindiriyor. Hemen kendimizi
dışarı atıp bu “yasemin kokulu şehri” arşınlamaya başlıyoruz. Küçük ve düzenli bir şehir olan
Lefkoşa, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra dünyada iki farklı halkın yaşadığı tek şehir olma
özelliği taşıyor. Güneyde Rumlar, kuzeyde Türkler tarafından yurt bilinen Lefkoşa’da iki halkı
Birleşmiş Milletler Barış Gücü ayırıyor. Bu garip duruma gözlerimizle şahit olmak için rotamızı
“Yiğitler Burcu” olarak bilinen parka çeviriyoruz. Rum tarafına göre daha yüksekte bulunan
bu bölge, dikenli tellerle çevrilmiş ancak yine de karşı tarafın günlük yaşantısını izleme şansını
sunuyor meraklılara. Biz de parkta oturup geleni geçeni seyretmeye başlıyoruz ve çok geçmeden
uzaktan geçen birine laf atıp sohbet etmeye başlıyoruz. İki ülke arasında inanılmaz farklılıkların
olduğunu dile getiren ve bunun yok olması için adanın birleşmesi gerektiğine inanan Rum
dostumuzla sohbete ara verip Büyükhan’a doğru ilerlemeye başlıyoruz. Tarihi ve mimari değerler
bakımından, Lefkoşa’daki Türk eserlerinin başında gelen Büyükhan, Kıbrıs’ın ilk Osmanlı Valisi
Muzaffer Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmış. Tamamen taştan yapılmış olan mekânın içinde
68 oda ve 10 dükkân yer alırken, avlunun tam ortasında ise küçük bir mescit bulunuyor.
6/24/10 12:25 PM
Burada hediyelik eşya satan dükkânlarda alışveriş
yapabilir, otantik restoranlarda ise damağınızı
şenlendirebilirsiniz. Lefkoşa’da görülmesi gereken
bir başka yer ise Agia Sophia Kilisesi’nden Selimiye
Cami’ne dönüştürülmüş olan ve gotik mimarisiyle
dikkatleri üstüne çeken ibadethane. 1326 yılında
ibadete açılmış olan kilisede Lüzinyan krallarının
taç giyme törenleri burada düzenlenmekteymiş.
Üç koridor ve altı yan bölmeden oluşan mekânın
içindeki küçük bölmelerde ise Lüzinyan soyluları
ve kralları gömülü. Ortaçağ Fransız mimarisinin
en güzel örneklerinden biri olan ve bugünkü
adıyla Selimiye Cami olarak bilinen eski kilise
gerek hikâyesi gerekse mimari özelliğiyle görmeye
değer. Kıbrıs’a gelmeden önce çok kereler methini
duyduğumuz Venedik Sütunu ise Lefkoşa’nın en
önemli meydanı olarak bilinen Atatürk Meydanı’nda
bulunuyor. 1550 yılında Lefkoşa’ya Venedikliler
tarafından getirilen sütunun üzerinde çeşitli işaretler
ve İtalyan ailelerine ait armalar bulunuyor.
Meydanın batısında kalan binalar ise geçtiğimiz
yüzyılın başında İngiliz koloni devrinde inşa
edildiklerinden oldukça özel bir görünüme sahipler.
Meydanda ayrıca bir çeşme ve Kraliçe Elizabeth’in
tahta çıkmasının şerefine inşa edilen bir platform
bulunuyor. Üzerinde İngiliz arması bulunan bu
Unique in the World:
Lefkoşa (Nicosia)
29
Escaping from foggy Istanbul on a scheduled Turkish
Airlines flight, we land at Ercan Airport – 23 kilometres
away from the capital city Lefkoşa – to be greeted by the
hot Mediterranean sun. The customs official, who takes
our identification cards, gives us a cordial “welcome” with
a peculiar Turkish accent. We smile when we discover
that the piece of paper he hands us from behind the
glass pane is actually a passport. And when we get in
a taxi to go to our hotel, we realized that Cyprus is
not a country that functions in a way that we are
accustomed to. Traffic runs on the left like in the U.K.,
but some taxis have left-hand drive while others have
right-hand. Our taxi driver, with his unusual haircut and
the hip-hop music which he keeps a beat, gives us a sense
that we will be having a great time here. Settling into
Lefkoşa, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra dünyada iki farklı
halkın yaşadığı tek şehir olma özelliği taşıyor.
Lefkoşa is the only place left in the world after the fall of the Berlin
Wall that is inhabited by two distinct societies.
kibris.indd 29
6/24/10 12:25 PM
30
platformdan 1953 yılında kraliçenin tahta çıktığı
İngiliz Valisi tarafından ilan edilmiş. Lefkoşa’da
sadece bir gece kalacağımızdan dolayı hızlı bir
şekilde göz attığımız tarihi binalar arasında Arap
Ahmet Cami, Haydarpaşa Cami (St. Catherine
Kilisesi), çevredeki taş eserlerin bir araya
getirilmesiyle oluşturulmuş Taş Eserler Müzesi,
kentin önemli giriş-çıkış noktalarından birinde
bulunan Girne Kapısı ve fetihten sonra adaya gelen
Türklerin kurduğu Mevlevi Tekkesi’ni de gördükten
sonra ertesi gün gideceğimiz Gazimagosa’nın
hayalini kurarak otelimizin yolunu tutuyoruz.
Kilise Şehir Gazimagosa
Yasemin kokuları eşliğinde uyanır uyanmaz bir
araba kiralama şirketine gidip, Kıbrıs’ta ulaşımın
en mantıklı yolunu seçiyoruz. Toplu taşımanın pek
de gelişme göstermediği bu adada taksiler ister
100 metre ister 10 kilometre yol yapsın sizden
10 lira talep ediyorlar. Bu yüzden Kıbrıs’ta araç
kiralamak çok uygun bir fiyata geliyor. Yalnız bize
ters gelen trafik düzenine dikkat etmek gerekiyor
zira adada gerçekleşen kazaların birçoğunu
Türkiye’den gelenlerin yaptığı söyleniyor.
Gazimagosa’ya giden yolda çorak manzarayı
seyrederek ilerliyoruz. Şehre vardığımızda
kiliselerin çokluğu dikkatimizi çekiyor. Bunun
nedenini ise bize yine tarih anlatıyor. Geçmişte
çok parlak bir liman kenti olan Gazimagosa’da
tüccarlar o kadar büyük kazançlar elde ediyorlarmış
ki, sadece bir seferden elde ettikleri kârın bir
bölümü ile kilise inşa ettirmeyi adet haline
getirmişler ve sadece bu nedenden şehirde çok
kısa bir sürede 365 kilise yaptırılmış. Bu kadar
çok kilise olan Gazimagosa’da biz de hemen şehrin
en görkemli kilisesi, St. Nicholas Katedrali’ne
doğru ilerlemeye başlıyoruz. Günümüzde Lala
Mustafa Paşa Cami olarak anılan bu kutsal mekân
Lüzinyanlılar tarafından yaptırılmış. Gotik tarzda
kibris.indd 30
the hotel in Lefkoşa, we get a childlike joy from the
fragrant smell of jasmine flowers that hangs sweetly in
our room. We decide to go out and wander around this
“jasmine-scented city”. A small and organized city,
Lefkoşa is the only place left in the world after the fall
of the Berlin Wall that is inhabited by two distinct
societies. Home to the Greeks in the southern part and
the Turks in the north, the two societies of Lefkoşa are
separated by the U.N. Peace Force. To take a closer
look at this curious situation, we turn our bearings
towards the park known as Yiğitler Burcu. Situated at
a higher altitude than the Greek side, this barbed-wire
encircled area offers a chance for the inquisitive to see
the daily life on the other side. We sit in the park and
begin to watch the passers-by and soon we engage an
unsuspecting pedestrian in conversation.
Our Greek friend tells us that there are incredible
differences between the two countries and that he
believes these can be resolved only by the unification
of the island. We leave him with mutually fond
memories and move on towards Büyükhan. Foremost
among historic Turkish monuments in Lefkoşa in terms
of antiquity and architecture, Büyükhan was built in
1572 by Muzaffer Pasha the first Ottoman Governor
of Cyprus. Built completely out of stone, this
caravansary has 68 rooms and 10 shops, as well as
a small mosque in the court-yard. This is a perfect
location to shop around at gift-stores and to delight
your palate in quaint restaurants.
Another important monument in Lefkoşa is the Hagia
Sophia Church, a remarkable Gothic-style place of
worship that has been transformed into the Selimiye
Mosque. Opened for worship in 1326, the original
church hosted the coronation of many Lusignan kings.
The structure is comprised of three aisles and six lateral
partitions, with small crypts where Lusignan aristocrats
lie at rest. One of the finest examples of Medieval
French architecture, the ancient church known as the
modern day Selimiye Mosque is definitely worth
6/24/10 12:25 PM
31
inşa edilen kilisenin görkemli kapısı, pencereleri
ve hayvan figürleriyle süslü kabartmaları görmeye
değer. Kilisenin avlusunda ise Kıbrıs’taki en yaşlı
ağaç olduğu tahmin edilen ve tropik bir incir ağacı
olan cümbez ağacı bulunuyor. Neredeyse kilise kadar
yaşlı ve yüksek olan bu ağaç avluya büyüleyici bir
gölge veriyor. Yine Lüzinyanlılar tarafından inşa
edilen Othello Kalesi ise liman tarafında bulunuyor.
Hak ettiği ilgiyi görmeyen kalede İspanyollardan
ve Osmanlılardan kalma top gülleleri bulunurken;
kuleler, yemekhane ve yatakhane de kalenin görmeye
değer diğer tarihi mekânlardan. Venedik Sarayı,
Namık Kemal Zindanı, St. Francis Kilisesi, St. George
Kilisesi ve şehir surları gibi diğer tarihi değerleri de
gördükten sonra artık antik şehir Salamis’i görmeye
hazırız. Gazimagosa’nın 6 km. dışında bulunan Salamis
Antik Şehri gerçekten de mitoloji kitaplarındaki
gibi büyülü bir yer. Truva kahramanlarından
Tilemakhos’un oğlu Teukros tarafından kurulan
şehrin çevresindeki surlar ve limanlar, gymnasium,
15 bin kişilik tiyatro, mozaiklerle süslenmiş olan
Roma villası ve bazilikalar, su sarnıçları ve nekropol
kibris.indd 31
seeing for its architectural features as well as its
fascinating story.
The Venetian Column that we heard so much about before
coming to Cyprus is situated in Atatürk Square, renowned
as the most important square in Lefkoşa. Brought to
Cyprus by the Venetians in 1550, the Column is adorned
with various insignia and crests of Italian families. Built
in British colonial times at the turn of the 20th Century,
the buildings to the west of the square are quite striking.
The square also holds a fountain, as well as a platform
built in honour of the coronation of Queen Elizabeth
II. The British Governor announced the coronation of
the Queen in 1953 from this platform, which carries
the British coat-of-arms. Since we plan to stay only one
night in Lefkoşa, we also take a quick look at the Arab
Ahmet Mosque, the Haydar Pasha Mosque (St. Catherine’s
Church), the Lapidary Museum where stone artefacts
from the area are exhibited, the Girne Gate at one of the
important access points to the city and the Dervish Lodge
established by the conquering Turks; and head back to the
hotel with visions of Gazimagosa (Famagusta)
on the itinerary for the next day.
6/24/10 12:25 PM
32
Salamis kentinin eski ihtişamını günümüze taşıyor. Bölgede bulunan St. Barnabas
kilisesi ise oldukça ilginç bir hikayeye sahip. Kudüs’te eğitim görerek Kıbrıs’a
dönen Barnabas, Hıristiyanlığı yaymak için St. Paul ile çalışmaya başlar. Bu
faaliyetlerden dolayı vatandaşları tarafından öldürülüp, cesedi bir bataklığa saklanan
Barnabas’ın öğrencileri cesedi Salamis’in batısında, bir yer altı mağarasına gömerler
ve göğsüne de St. Mathews’un yaptığı İncil’in kopyasını koyarlar. 432 yıl sonra,
piskopos Anthemios mezarı rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını ister.
Mezar açıldığında St. Mathews’un İncil’i, dolayısı ile Barnabas teşhis edilir. Bu keşif
sonrasında piskopos İstanbul’a giderek imparatoru bilgilendirir ve Kıbrıs kilisesinin
özerkliğini kazandırır. İmparator mezarın bulunduğu yerde bir manastır inşası
bağışta bulunur ve böylece manastır M.S. 477 yılında inşa edilir. Bir kilise, avlu
ve avlunun üç yanında papazların yaşadığı odalardan meydana gelen kilisedeki bu
odalardan biri bugün İkona Müzesi olarak hizmet veriyor.
Ertesi gün denize girmek için Maraş bölgesine gidiyoruz. Doğal kumdan oluşmuş
plaj ve berrak sularıyla bizi kendine çağıran denizin ısrarına dayanamayıp kendimizi
serin sulara bırakıyoruz. Denizden plaj tarafına bakınca eskiden Kıbrıs’ın Monte
Carlo’su olarak anılan ve lüks otellerin yer aldığı tarafta şimdi askerler nöbet
tutuyor. Tarihin kanlı izlerini taşıyan bu bölgeye girmek hatta dürbünle bakmak
bile yasak! Askerler bizi hemen el işaretleriyle uyarıyorlar ve biz de kaçan keyfimizi
biraz olsun yerine getirmek için soluğu plajın hemen girişinde bulunan “bet
office’te” alıyoruz. Kadınlı erkekli kalabalık bir grubun televizyonda birbirleriyle
Geçmişte çok parlak bir liman kenti olan
Gazimagosa’da tüccarlar o kadar büyük
kazançlar elde ediyorlarmış ki, sadece bir
seferden elde ettikleri kârın bir bölümü ile
kilise inşa ettirmeyi adet haline getirmişler
The merchants of old in Gazimagosa,
which was an important ancient port-city,
earned such large sums that it became
common practice to erect a church with
part of the income from every shipment,
and they ended up building 365 churches
in a very short period.
yarışan atlara ve köpeklere tuttukları tempo ve attıkları sevinç çığlıkları kaçan
keyfimizi yerine getirmeye yetiyor. Kıbrıs’ta şans oyunları özellikle üniversite
gençliğinin gözdesi. İşletmeler de sunmuş oldukları bedava içecek-yiyecek
hizmetiyle müşterilerini gün be gün artırıyorlar. Başarısız birkaç denemeden
sonra şansımızın bu şehirde yaver gitmeyeceğini anlayarak başka bir liman kenti
olan Girne’ye doğru yol almaya karar veriyoruz ve kiliseler kenti Gazimagosa’yı
arkamızda bırakıyoruz.
Şövalyeler Şehri Girne
Girne’ye gitmek için çıktığımız yol Beşparmak Dağları’na varana kadar dümdüz
ilerliyor. Dağı aştıktan sonra karşımıza çıkan Girne’nin uzaktan görüntüsü ise
bizi heyecanlandırmaya yetiyor. Koşa koşa indiğimiz Girne Limanı oldukça şirin
bir yer. Eski Venedik evleri, restoran ve barların mesken tuttuğu limanda biraz
dinlenmek için otururken tekneleri ve limanın hemen yanında bulunan kaleyi
süzüp yerel bir içki olan zivaniyanın da etkisiyle Ortaçağ şövalye hikâyeleri
ile zihnimizi meşgul ediyoruz. Kalenin görkemli manzarasına daha fazla
dayanamayıp soluğu kapısında alıyoruz ve karış karış gezmeye başlıyoruz ünlü
Girne Kalesi’ni. Arap akınlarına karşı Bizanslılar tarafından 7. yüzyılda inşa
edildiği düşünülen kalenin tarihi de görüntüsü gibi ihtişamlı. İngiltere
kibris.indd 32
6/24/10 12:25 PM
33
Gazimagosa the City of Churches
As soon as we wake up with the smell of jasmine, we find a car rental company to
pick out the most logical form of transportation in Cyprus. Public transport has not
developed much on the island and taxis ask for ten lira whether you need to go
100 metres or ten kilometres. Hence, you can rent a car in Cyprus at very
reasonable rates. We just have to be careful with the opposite-drive, which seems to
be the main reason for road-accidents by visiting Turkish mainlanders. We follow
the road to Gazimagosa and enjoy the barren landscape. When we arrive in the
city, we cannot help but notice the abundance of churches.
Again history tells us the reason why. The merchants of old in Gazimagosa, which
was an important ancient port-city, earned such large sums that it became common
practice to erect a church with part of the income from every shipment, and they
ended up building 365 churches in a very short period. Surrounded by so many
churches, we head towards St. Nicholas Cathedral that is the most magnificent in
Gazimagosa. Known as Lala Mustafa Pasha Mosque in our day, this holy place
was built by the Lusignans. Constructed in a Gothic style, the imposing doors and
windows – as well as the splendid engravings of animals – are definitely worth
seeing. The court-yard is famous with it’s oldest tree in Cyprus, a sycamore that
is a species of the tropical fig tree. Almost as old and as tall as the church, this
tree casts a magical shadow on the court-yard. The Othello Castle, which was also
built by the Lusignans, is located on the port side of the city. Although somewhat
less renowned, the castle is another landmark worth seeing with its towers, refectory
and dormitory, not to mention artefacts such as cannon balls from the times of the
Spaniards and the Ottomans.
Having also visited the Venetian Palace, Namık Kemal Dungeon, St. Francis
Church and the citadel ramparts, we are ready for the ancient city of Salamis.
Located six kilometres outside Gazimagosa, the ruins of Salamis prove to be just
as captivating as they are in mythology books. Founded by Teukros, son of King
Telamon of the Trojan heroes, the ancient grandeur of Salamis city can still be felt
walking around the citadel walls, the port, the gymnasium, the 15 thousand-seat
amphitheatre, the Roman villa and basilica covered with mosaics, the water cisterns
kibris.indd 33
6/24/10 12:25 PM
34
Kralı Aslan Yürekli Richard 3. Haçlı Seferine
katılırken, Kıbrıs kralı İsak Komnen’i yenerek,
Kıbrıs’ı ele geçirir ve adayı önce Templar (Tapınak)
Şövalyeleri’ne, sonrasında ise Guy de Lusignan’a
satar. Böylece Kıbrıs’ta 300 yıl sürecek olan
Lüzinyan saltanatı başlar. Bu dönemde küçük olan
Girne Kalesi daha da geliştirilir ve kaleye yeni
bir giriş kapısı, at nalı ve kare planlı kuleler, ok
mazgalları, muhafız odaları ve zindanlar eklenir.
Lüzinyanlıları deviren Cenevizliler 1373’den
1490’a kadar kalede hiçbir değişiklik yapmaz ancak
kale Venediklilerin eline geçer geçmez kalenin dış
çevresinde top atışlarına dayanıklı, kalın tahkimat
duvarları ve top atışı yapılabilecek geniş mazgallı
kuleler inşa edilir. Kaleye giriş ise filmlerdeki
gibi su dolu bir hendek üzerinden olacak şekilde
düzenlenir ancak Osmanlı zamanında asma köprü
yıkılır ve kale bugünkü görünümüne kavuşur.
Kalenin içini saatlerce gezseniz de bitmiyor. Zira
güzel ikonalarıyla dikkat çeken Anthipanitis Kilisesi,
Lüzinyan döneminde birçok işkenceye sahne olmuş
zindan odaları, Büyük İskender’in ölümünden sonra
kurulan Helenistik krallık donanmasına ait batıklara
ev sahipliği yapan Batık Gemi Müzesi, kendinizi
top atışı yapan askerlerin yerine koyabileceğiniz
Venedik kulesi gibi mekânlar tarih meraklılarını
bir mıknatıs gibi kendine çekiyor. Kale içinde
konuşlanmış olan kafede yorgunluk atmak için
Kıbrıs kahvesini mutlaka denemelisiniz çünkü
bu kahve çok özel bir aromaya sahip. Kaleden
muzaffer şövalyeler gibi geniş bir gülümsemeyle
çıkıp limanın hemen üstünde bulunan ve bir
zamanlar Archangelos Mikhail Kilisesi, şimdi ise
İkona Müzesi olarak hizmet veren mekâna ağır
adımlarla ilerliyoruz. Girne ve çevresinden toplanan
ikonaların sergilendiği bu kilisenin çan kulesi, 1860
yılında inşa edilmiş olan ibadethaneye 25 yıl sonra
ilave edilmiş ve Girne şehrinin hemen hemen her
yerinden görünüyor. İçeride ince bir işçilik sonucu
ortaya çıkarılmış ikonaların fotoğraflarını çekmek
ise yasak. Zaten bu konuda son derece hassas olan
güvenlik görevlisi en ufak adımınızı bile izliyor. Bize
de, bu muhteşem görüntüyü hafızamıza kazımak için
oturup kilisenin sessizliği içinde ikonaları hayran
hayran seyretmek kalıyor.
Kıbrıs’ta Yeme İçme
Kumarhaneleri ile ünlü olan Kıbrıs’ın otelleri
konuyla ilgilenenler tarafından tıklım tıklım
dolduruluyor. Ama biz Gazimagosa’da hüsrana
uğrayanlar olarak soluğu Kıbrıs’ın yeme-içme
mekânlarında alıyoruz. Gözümüze kestirdiğimiz
bir restorana girip garsona Kıbrıs’a has ne varsa
masamıza getirmesini istiyoruz. Cacık, humus, fava,
turşu, zeytin çeşitleri, yalancı dolma, kabak çiçeği
dolması, enginar dolması gibi lezzetli mezeleri
kibris.indd 34
6/24/10 12:25 PM
and the necropolis. Located nearby, St. Barnabas
Church also has a very interesting story. Returning
to Cyprus after his schooling in Jerusalem, Barnabas
begins working with St. Paul to spread Christianity.
Killed by his own citizens for his conviction, Barnabas’
body is hidden in the swamps to be found by his
disciples and buried in an underground cave to the west
of Salamis, with a copy of the St. Mathews Bible on his
chest. 432 years later Bishop Anthemios claims that he
has seen the tomb in a dream. When the tomb is indeed
found and opened, Barnabas is identified from the St.
Mathews Bible on his chest. Following this discovery the
Bishop sails to Constantinople to inform the Emperor
and secures autonomy for the Cypriot Church in the
process. The Emperor also donates generously for a
monastery near the tomb and thus the monastery is
completed in 477 A.D. The monastery is comprised of
a church and a court-yard with chambers for the monks
on three sides, and one of these chambers has been
turned into a modern-day Museum of Icons.
The next day we travel to the Maraş region to swim.
The beautiful sand-beach and the sea beckoning to us
with irresistible pristine waters and we plunge into the
cool waters. Looking along the beach from the sea, one
can see soldiers on guard in the area that was once
known as the Monte Carlo of Cyprus. It is prohibited to
enter or even take a peek with binoculars at this region,
which still carries the bloody traces of history. The
soldiers warn us immediately with hand signals and we
return to the entrance of the beach to regain our spirits
at the local bet office. We are drawn into the clapping
and joyful shouting from the mixed crowd of men and
women cheering horses and dogs racing on television. It
seems that games of chance are big in Cyprus, especially
among university students. Hotel casinos are gaining
ever more customers with free food and drinks services.
After trying our hand a few times without success, we
decide to drive on to the port-city of Girne (Kyrenia)
and take a last look at Gazimagosa the city of churches.
Girne the City of Knights
The road to Girne runs in a straight line until you get
to the Beşparmak (Pentadactylos) Mountains. Coming
down over the mountain range, the captivating view of
Girne from a distance is enough to get us excited. As
soon as we arrive, we run down to the adorable Girne
Harbour. Ancient Venetian houses, restaurants and
bars embellish the harbour and we sit down to rest and
enjoy the view of the boats and the adjacent castle.
Sipping the favourite local drink zivaniya, we begin to
revel in stories of medieval chivalry. The enthralling
view of legendary Girne Castle proves too much and
we soon find ourselves at its doors, walking around
inside the cool walls that echo with history. Generally
kibris.indd 35
recognized as having been built in the 7th Century by
the Byzantines to ward off Arab invaders, the castle is
as imposing in its saga as it is in real life. According to
history, the King of England Richard the Lionhearted en
route to join the 3rd Crusade, defeated Isaac Comnen the
King of Cyprus and invaded the island – later selling
the island first to the Templar Knights and then to Guy
de Lusignan. So begins the 300-year long reign of the
Lusignans in Cyprus.
The relatively small Girne Castle is enlarged further
in this period and a new entrance gate, horseshoe- and
square-shaped turrets, arrow slits, guard chambers and
dungeons are added. The Genovese, who overthrew the
Lusignans, made no changes in the Castle from 1373
until 1490; but as soon as the Venetians overtook the
castle, wide ramparts to ward off enemy cannon fire
and turrets with large slits for cannons were constructed
around the castle perimeter. The entrance to the castle is
arranged with a moat and draw-bridge, just like in the
movies, but the draw-bridge was destroyed in Ottoman
times and the castle ended up as it is today. One could
spend endless hours inside this castle. The Anthipanitis
Church with its glorious icons, dungeons that have
witnessed many a torture in Lusignan times, the
Ancient Shipwreck Museum that is home to sunken ships
of the Hellenistic Kingdoms established after the death
of Alexander the Great, and the Venetian Tower
where you can visualize soldiers shooting cannons are
all places that draw history buffs like a magnet. Do
stop to refresh yourself in the café inside the castle and
make sure not to miss out on the Cypriot coffee with its
distinctive aroma. We leave the castle smiling radiantly
like victorious knights and make our way slowly to the
Museum of Icons, the former Archangel Michael
Church, situated just above the harbour. The bell-tower
of this church, where icons from Girne and its
surroundings are exhibited, was added 25 years after
the construction of this place of worship in 1860 and
can be seen from all around the city of Girne. It is
prohibited to take photographs of the icons in the church,
which were fully revealed after painstaking restoration
efforts. Rest assured that the security guard, who applies
this rule without exception, will be watching your every
step. So all we can do is to observe the icons in silent
adoration and try to retain an indelible memory of the
magnificence that surrounds us.
35
6/24/10 12:25 PM
36
mideye indirdikten sonra bize göz kırpan ızgara
hellime ise bayılıyoruz. Kıbrıs’ta günün üç öğünü
yendiğini bildiğimiz hellim peyniri (Yunanistan’a
G. Kıbrıs’tan gelen hellime oranla çok daha lezzetli)
burada her sofrada karşımıza çıkıyor. Kıbrıs’a ait
başka bir lezzet ise bizim içli köfteye benzerliği ile
çok da uzak olmadığımız bulgur köftesi. Masamıza
ana yemek olarak, adanın spesiyalitesi şeftali kebabı
geliyor. Kuzu karın zarının içine sarılan kıyma,
soğan ve maydanozdan oluşan köftenin mangalda
pişirilerek hazırlandığı bu yemeğin, pişerken kızarıp
şeftali rengine döndüğünden ve üstünde şeftali gibi
zarı olduğundan dolayı bu adı aldığını öğreniyoruz.
Çoğunlukla kuzu etiyle pişirilen molohiya, tavukla
patates musakkası gibi hazırlanan kolokas ise adanın
diğer spesiyaliteleri. Ve tabii ki tatlı! Kıbrıs’a has
ve gerçekten de müthiş hafif bir tatlı olan ekmek
kadayıfı, çok az şekerle ve çok kızartılmadan
hazırlanıyor. Burada nor denilen tuzsuz peynir ve
kaymaklı dondurma ile servis edilen tatlının tadına
doyum olmuyor. Diğer tatlı çeşitlerini ise yine
adaya has turunç, ceviz, patlıcan, balkabağı gibi
macunlar oluşturuyor. Bu kadar yemeğin üstüne
Kıbrıs kahvesi ise “İyi ki buradayız!” dedirtiyor
insana. Söz içeceklerden açılmışken Kıbrıs’ın içki
kültürüne de göz atmayı ihmal etmiyoruz. Burada
genel olarak brendi, konyak ve üzümden yapılan
zivaniya gibi yüksek alkollü içkilerin üretildiğini
öğreniyor ve fiyatları Türkiye’ye göre gerçekten
ucuz olan bu içkilerden birer şişe alıp, sabah erken
saatte bineceğimiz uçağı da düşünerek buruk bir
şekilde Kıbrıs’taki son gecemizi de bu şekilde
bitiriyoruz.
İstanbul’a varıp geride bıraktığım Kıbrıs günlerine
bakınca aklımda belirgin olarak iki şeyin kaldığını
fark ediyorum: güneş ve tarih. Sanırım bu adanın
tarih boyunca bu kadar popüler olmasının tek
nedeni biz orada bulunduğumuz sürece bir kez
olsun kaybolmayan parlak güneş. Canım ne zaman
güneşe doymak istese Kıbrıs’ın sadece bir adım
ötemde olduğunu bilmenin huzuruyla gözlerimi
kapatıp bu sevimli adaya bir daha ne zaman
gidebilirim onu planlıyorum ve zivaniyadan bir
yudum alarak o parlak günlere geri dönüyorum…
Wining and Dining in Cyprus
The hotels of Cyprus, famous for their casinos, are
booked for the rafters with gambling enthusiasts. But
after our bitter defeat in Gazimagosa, we find ourselves
in the food and beverage establishments around Cyprus.
We enter a restaurant that catches our eye and ask the
waiter to fill the table with everything particular for
Cyprus. We feast on cacık, fava, hummus, pickles, a
variety of olives, an assortment of stuffed vegetables
including stuffed courgette flowers and artichokes, and
we are further delighted by the grilled hellim cheese.
We had already discovered that this cheese is consumed
three meals a day – it is much tastier than the hellumi
that is exported to Greece from Southern Cyprus – and
we come across it on every table we sit at. Another
taste particular for Cyprus is cracked-wheat meatballs,
similar and yet quite distinct from its counterpart in
Turkey. Finally our waiter serves the main dish, the
peach kebab that is the speciality of the island. We
discover that the dish – ground meat, onions and
parsley wrapped in lamb stomach lining and grilled on
charcoals – has little to do with peaches and actually
gets its name from the lining that turns a bright
peachy colour when grilled.
Other special dishes of Cyprus are molohiya prepared
with lamb and kolokas prepared like a chicken-potato
ragout. And of course desserts! The Cyprus-style ‘ekmek
kadayıf’ is prepared with very little sugar and fried ever
so lightly. You will not be able to get enough of this
dessert, which is served with vanilla ice-cream and a
type of unsalted cheese known as nor. Other delectable
desserts include pastes of bergamot, walnuts, aubergines
and pumpkins. And what better than a Cypriot coffee to
help you digest and say “thank goodness we are here!”
While on the subject of beverages, we resolve to give
the local drinking culture further examination. We
find out that zivaniya – prepared with brandy, cognac
and grapes – and other beverages with high alcohol
content are produced locally and that these drinks are
much cheaper here compared with the prices in Turkey.
Buying a bottle each to cheer ourselves up, we end our
last night in Cyprus thinking of the early morning
flight the next day.
Looking back at the time I spent in Cyprus, I realize
that two things stand out in my mind: the sun
and the history. I play around with the idea that the
main reason for the historical popularity of the
island is the sun that shone so gloriously during our
stay. I take a sip of the zivaniya and close my eyes to
recall those radiant days, comfortable in the knowledge
that Cyprus is just a step away whenever I want to
feast on the sun…
kibris.indd 36
6/24/10 12:25 PM
37
Nerede Kal›n›r?
Dedeman Olive Tree (392) 824 42 00 Mersin 10 Çatalköy, Girne, Kuzey Kıbrıs
Güneşin adası Kıbrıs’ın şirin kenti Girne’de bulunan Dedeman Olive Tree adada konaklamak için mükemmel bir seçim.
Toplam 105 odaya sahip olan otelde minibar, elektronik kasa, ücretsiz kablosuz internet, TV, uydu, klima ve saç
kurutma gibi özellikler kendinizi evinizde gibi hissettirirken Akdeniz mutfağının en rafine örneklerini bulabileceğiniz
restoranlar ise damağınızı şenlendirecek cinsten. Açık-kapalı yüzme havuzu, fitness center, sauna, masaj gibi eğlenceli
ve rahatlatıcı aktivitelerin bulunduğu otel Akdeniz’in incisi Kıbrıs’ta ziyaretçilerini bekliyor.
Nasıl gidilir?
Yavru vatan Kıbrıs’a Türk Hava Yolları’nın tarifeli seferleri ile ulaşmak mümkün. Şahsi otomobili ile gitmek isteyenler
ise Mersin Taşucu’ndan kalkan feribotlar ile adaya ulaşabilir.
Where to stay...
Dedeman Olive Tree (392) 824 42 00 Mersin 10 Çatalköy, Girne, Kuzey Kıbrıs
Located in the idyllic city of Girne on Cyprus – island of the sun – the Dedeman Olive Tree is a perfect choice for
accommodations. All 105 rooms are fully-furnished with mini-bar, free of charge wireless internet, electronic safety
deposite box, TV, Satellite TV, air-conditioning and hair drier to make you feel at home, and the restaurants offer
refined dishes from Mediterranean cuisine to delight any palate. Hospitality at its best with entertaining and relaxing
activities like open-air outdoor and indoor swimming pools, fitness center, sauna and massage just to mention
a few – in a distinguished hotel in sunny Cyprus, the pearl of the Mediterranean.
How to Get There?
Turkish Airlines offers regular scheduled flights to Cyprus. It is also an option to drive your own car and take the
ferry-boat from Mersin Taşucu to the island.
kibris.indd 37
6/24/10 12:25 PM
DQ
38
YEMEK-FOOD
Diyar diyar
ekmek keyfi
Enjoying
Bread
in Different Lands
ekmek.indd 38
6/24/10 12:26 PM
E
kmek, doğduğundan bu yana, binlerce yıldır dünyanın her köşesinde her
yemeğin olmazsa olmazı, eşlikçisi olmuş; hemen her ülkenin kültüründe
ve dilinde kendine yer bulmuş... Maya, kardeşi bira gibi alkollü bir
içeceğe dönüşürken, ekmek ise fırına girip alkolünü buharlaştırmış. “Tuz,
un, su, maya” gibi son derece basit bir tarife sahip olsa da, dünyanın her
yöresinde farklı malzemelerle buluşmuş, yeni yorumlarla, yeni geleneklerle
yoğrulmuş.
39
Ülkemizde lavaştan bazlamaya, simitten poğaçaya değişik biçimleri bulunan
ekmeğin dünyadaki macerası da göz atılmaya değer. Dünya mutfağı
spesiyalitelerinin tümü gibi, ekmek de, bulunduğu coğrafyaya ve kültürel
öğelere göre değişiklik gösteriyor. Güneyli, Akdenizli ülkelerde beyaz
ekmek öne çıkarken, Kuzeye doğru gidildikçe besin değeri daha yüksek ve
doygunluk hissini artıran ekmekler dikkat çekiyor.
Ekmeğin bin bir yüzü: Akdeniz sıcaklığı
Sıcak Akdeniz ülkelerinden başlayalım: İtalya’nın olmazsa olmaz
klasiklerinden pizzanın atası da sayılabilecek ekmek, bölgelerin geç
dönemde birleşmesi nedeniyle büyük çeşitlilik gösteriyor. Genelde Akdeniz
B
read, has accompanied every meal, being the ‘indispensible’ of the table in
every country around the world for thousands of years. In every culture, bread
was valued. While its yeast twin beer turns into an alcoholic beverage, bread
steps into the oven and evaporates its alcohol. Even though the recipe is as
simple as “salt, flour, water and yeast”, it mixed with other ingredients in
every part of the world, moulding into new interpretations and customs.
Bread, which takes different forms in our country such as the thin bread
known as ‘lavaş’, the flat bread known as ‘bazlama’, bagel, and pun has
different forms in other places around the world. Just like other classics of
world cuisines, bread also shows variations according to geographic and
cultural features. When southern and Mediterranean countries enjoy white
bread, northern countries prefer those, which are more satiable, and have
higher nutritive values.
Variations in Bread: Mediterranean Warmth
Let us begin with warm Mediterranean countries. Pizza, with the base
composed of bread, shows many variations due to the late union of the many
regions in Italy. ‘Foccacia’, which is similar to pizza in terms of form and
texture, which contains olive oil is served with tomato sauce and olive oil as
it is a part of the Mediterranean culture. ‘Foccacia’ is made even tastier with
the addition of thyme and spearmint. ‘Foccacia’ is known as ‘fougasse’ in
ekmek.indd 39
6/24/10 12:26 PM
40
kültürünün bir yansıması olarak içine biraz da zeytinyağı katılan ve neredeyse
her zaman domates sosu ve zeytinyağı ile servis edilen ekmeklerin en ünlüsü
‘foccacia’ hem biçim, hem de doku olarak pizzaya benziyor zeytinyağının yanı
sıra kekik, nane gibi otlarla da çeşnileniyor. Fransa’nın güneyinde ‘fougasse’
adıyla anılan ‘foccacia’ her ne kadar asla Fransız bageti kadar popüler
olmasa da, günümüzde Fransa’nın her bölgesinde bulunabiliyor. Peynir ve
şarabın en iyi arkadaşı, dışı kalın, içi ise çokça boşluklu klasik Fransız bageti
ise büyüklüğüne, yapılış şekline ve sunuluşuna göre farklı isimler alıyor:
‘Baguette, flute, pain parisien, ficelle’ bunlardan bazıları. İspanya’nın ekmek
geleneği de diğer Kuzey Akdeniz ülkelerinden geri kalmıyor. Öyle ki, 315’ten
fazla ekmek çeşidi bulunan ülkenin Zamora bölgesi civarı “ekmek memleketi”
olarak adlandırılıyor. En leziz İspanyol ekmekleri ise domatesli ve zeytinli
olanlar.
Akdeniz’in güneyine iner inmez ekmekler Türkiye’dekilere benzemeye
başlıyor: Fas, Tunus ve Cezayir’de, sacda pişirilen ince lavaşlar ve 2 santimetre
kalınlığında yuvarlak bazlamalar sulu yemeklere eşlik etmek için ideal.
Lübnan’a doğru geçer geçmez, geleneksel lavaş kavramı sandviçle birleşiyor.
Lübnan mutfağının rafine Akdenizli yüzü, incecik lavaşın ya da bizim pideye
benzer ekmeklerin zeytinyağı, domates, salatalık ve kaşkaval peyniriyle
bütünleşmesiyle yeniden yorumlanıyor. İsrail’in hem Aşkenaz, hem de
Sefarad kültür ve geleneklerini yansıtan Ortadoğulu mutfağında ise, örgüye
benzer ‘challah’ adı verilen çıtır kabuklu ve yumuşak içli yumurtalı ekmek
özellikle dikkat çekiyor. Fırında pişirilen bu ekmekler, bal veya üzümle de
tatlandırılabiliyor. Yahudi kültüründen bahsetmişken dünyaya kazandırdıkları
tat ‘bagel’den söz etmemek olmaz. Farklı hamurlardan yapılan ve soğan,
domates, susam, ay çekirdeği gibi değişik çeşnilerle tatlandırılan bagel, simitin
susamsız ve yumuşak hamurlu bir versiyonunu çağrıştırıyor. ‘Pesahta’ ise
tamamen mayanın her türlüsünden kaçınılarak pişirilen ‘matsa’ çeşitlerini
tatmak mümkün.
Orta ve Kuzey Avrupa fırınlarından taze taze...
Alman mutfağının temel taşlarından olan hamur işleri sahnesi, 500’ü aşkın
ekmek ve 1000’den fazla küçük ekmekle şenleniyor. Dünyanın en çok ekmek
tüketen ülkelerinden biri olan Almanya’nın en önemli spesyalitesi, kare
biçimli, sıkı ve hafifçe tatlı, ağızlara layık çavdar ekmeği ‘pumpernickel’.
Almanya’nın ekmek kültüründen çokça etkilenmiş olan İskandinav ülkelerinin
ekmek yapımında en çok kullandığı malzeme, genelde ekşi maya ile de
mükemmel bir uyum sergileyen çavdar. Tahıllarını yurt dışından ithal eden
ekmek.indd 40
6/24/10 12:26 PM
Güneyli, Akdenizli
ülkelerde beyaz
ekmek öne
çıkarken, Kuzeye
doğru gidildikçe
besin değeri daha
yüksek ve
doygunluk hissini
artıran ekmekler
dikkat çekiyor.
the southern parts of France, and even though it is not as popular as French
baguette, it can be found everywhere in France. French baguette, cheese and
wine’s best friend, which has a thick outer layer but is soft and airy in the
inside is categorized in terms of size, method of preparation and presentation.
The names of some of these different baguettes are as follows: ‘baguette, flute,
pain parisien, ficelle’. Spain’s bread culture is also as rich as those of other
northern Mediterranean countries. Spain has more than 315 types of bread,
and has a region called Zamora, which is known as the ‘homeland of bread’.
The most scrumptious Spanish breads are those which are presented with
tomato and olive.
When going south of the Mediterranean, the bread types show similarity with
Turkish breads. Thin pita-like breads (lavaş) along with flat bread (bazlama)
baked on iron sheets are consumed in Morocco, Tunisia, and Algeria with
many food types. In Lebanon, the concept of lavaş is more like sandwhich.
Lebanon’s tasteful Mediterranean cuisine, is revitalized with the inclusion
of cucumber, yellow colored kashkaval cheese, tomato and olive oil inside of
‘lavaş’.
Israel’s Middle-Eastern cuisine, which reflects the cultures of Ashkenaz and
Sefarad, is renowned for its braided bread; ‘challah’. which is externally crispy
but internally soft and is made with eggs. These breads, which are cooked
in ovens, are flavoured with honey and raisin. At this point, it is important
to mention the taste bagel, as we are talking about the Israelite culture.
This bagel, which is made from various dough, with onion, tomato, sesame,
sunflower seed included to it, resembles Turkish Bagel ‘simit’ but without the
sesame and with a softer dough. In Passover (known as Pesah in Hebrew) it is
possible to taste ‘matsa’, which is made without using any kind of yeast.
41
Fresh From Central and Northern Europe…
German cuisine, famous for its more than 500 bread types and more than
1000 small breads, is especially known for its square-shaped, compressed
and slightly sweet rye bread ‘pumpernickel’. Scandinavian countries that
were affected from German bread culture, also use rye, and sometimes mix
rye with sour yeast, which in fact, is their perfect combination. While
Iceland, importing its grains from foreign countries, is known especially for
its laufabrauð (leaf bread), Norway is famous for its ‘flatbrauð’ (flat bread)
and Denmark, for its hard rye bread Rugbrød. Finland, which reflects the
Scandinavian culture greatly, has shaped its bread culture by being affected
from both Germany’s and Russia’s bread culture which includes dark bread.
Therefore, Finland’s round, and empty centred, bread made from sour yeast is
much affected from this dark bread.
ekmek.indd 41
6/24/10 12:26 PM
42
ekmek.indd 42
İzlanda’nın klasiklerinden
‘laufabrauð’ (yaprak ekmek) ve
Norveç’te de bulabileceğiniz
‘flatbrauð’ (yassı ekmek) ile
sert çavdar ekmeği uzmanı
Danimarka’nın Rugbrød’u
mutlaka tadılması gerekenlerden.
İskandinavya’nın nev-i şahsına
münhasır ülkesi Finlandiya’nın
ekmek geleneği ise hem Almanya,
hem de Rusya’dan etkilenmiş.
Genelde esmer ekmek tüketilen
bu ülkelerden Finlandiya’nın
yuvarlak, ekşi mayalı, ortası delik
çavdar ekmeği çok leziz.
Kıta Avrupası’ndan biraz
uzaklaşıp Britanya’ya vardığınızda
tamamıyla farklı bir ekmek
kültürü ile karşılaşmak mümkün.
Ekmekler genelde dörtgen metal
kaplarda pişiriliyor ve kabın
formunu alıyor. Hemen her çeşit
ekmeğin bulunabileceği ülkenin
ekmekleri yöreden yöreye farklılık
gösteriyor. İskoçya’da, kabuğunun
kenarları genelde yanık ‘plain
bread’ tüketilirken, İngiltere’nin
kuzeydoğusunda ‘stottie cake’
tercih ediliyor. İrlandalılar ise,
İrlanda’nın kendine has dünya
görüşünü yansıtırcasına, İrlanda’da
yetişen yumuşak buğday ununu,
maya yerine süt kaymağı ve soda
ile şişirdikleri ‘Irish soda bread’i
tercih ediyor.
Sıcakkanlı ekmekler
Orta ve Güney Amerika’nın
ekmekleri de sıcakkanlı atmosferi
yansıtır gibi. Meksikalılar, ‘fajita’
ve ‘taco’ gibi spesyaliteleri için
genelde mısır unundan yapılan
tortilladan vazgeçmiyor ama
sabahları tüketilen tatlı ekmek
‘pan dulce’ kesinlikle kahvenin en
iyi eşlikçisi. Biraz güneye, Peru’ya
doğru indiğinizde ise sizleri
patatesten yapılan özel ekmekler,
tereyağı ve sıcak çikolata ile
tadılması tavsiye edilen hafif tatlı
‘bizcochos’ bekliyor.
Güney Asya mutfağı da ekmek
konusunda çok şenlikli. Genelde
mayasız hamurdan yapılan ve
sacda pişirilen yassı ekmekleri ile
ünlü olan Hindistan ve Pakistan’da
tam buğday unlu roti ve naan
adı verilen ekmekler genelde
körili yemeklerin yanında sıcak
servis ediliyor. Sıcak servis
edilen ve kızartılarak pişirilen
‘puri’ ise biraz puf böreğini
andırıyor. Filipinler’in yöresel
ekmeği ise kahvaltıda yenen ve
buğday unundan yapılan tuzlu ve
yuvarlak ‘pandesal’ de denenmesi
gerekenlerden. Aslında ekmek
yerine genelde pirinç tüketen
Çinlilerin geleneksel ekmeği ise
‘mantu’ adı verilen, buğday ya da
pirinç unundan yapılan ve buharda
veya kızartılarak pişirilen ekmek.
Mantu da genelde sıcak servis
ediliyor ve sebze ya da et dolgulu
olarak tüketiliyor.
If we depart from the continent
Europe and reach the Great Britain,
it is possible to observe a completely
different bread type. Bread is usually
cooked inside a quadrilateral metal
container. As a result, the bread
takes the shape of the container. Even
though nearly all bread types can be
found in Great Britain, these bread
types differ from region to region.
Scotland is known for its ‘plain
bread’, where the sides of the bread
are burnt, whereas the north-eastern
part of England is known for its
‘stottie cake’. Ireland’s bread choice
reflects Ireland’s unique world view,
as they use the soft flour from the
wheat that grows in their country and
use milk crème instead of yeast and
carbonated water to inflate the bread,
that is called ‘Irish soda bread’.
Warm-blooded Breads
Central and South America’s bread
choices create a warm atmosphere.
Mexicans use tortilla, which is made
from corn bread, to accompany their
‘fajita’ and ‘taco’. What accompanies
coffee best is the sweet bread that is
consumed in the morning called ‘pan
dulce’. Going south to Peru, one can
taste the special bread that is made
from potato and ‘bizcochos’, which is
advised to consume with butter and
hot chocolate.
South Asian cuisine is also rich for
its bread types. India and Pakistan
are famous for their breads of which
the dough is made without yeast and
the bread is cooked in ovens. These
breads made from whole wheat are
called ‘roti’ and ‘naan’ and are
served hot, with foods with curry.
‘Puri’, which is served warm and is
fried, resembles the Ottoman patty
(puf böreği). Philippines’ local bread,
which is round, salty, and is made
from wheat dough, is consumed
during breakfast, and is known as
‘pandesal’. China, which prefers to
consume rice more than bread, is
known for its ‘mantu’. ‘Mantu’ is
made from wheat and rice flour and
is fried or cooked in steam. ‘Mantu’
is also served warm, and is consumed
with meat or vegetable fillings.
6/24/10 12:26 PM
Dedeman İstanbul’un Executive Chef’i
Adnan Öztürk evde de deneyebileceğiniz
ekmek tariflerini bizlerle paylaştı.
Dedeman Istanbul’s Executive Chef
Adnan Öztürk has shared the recipe of some
bread types that can be tried at home.
Cuşka biberli
baget ekmek
Soğanlı köy
ekmeği
Hamur Malzemeleri
200 gr un, 120 cl su, 2 adet
közlenmiş cuşka biberi,
20 gr yaş maya, 5 gr tuz
Hamur Malzemeleri
300 gr un, 170 cl su,
5 gr tuz, 20 gr yaş maya, 25 gr
zeytinyağı, 100 gr kuru soğan
Yapılışı Un, su, tuz ve yaş
maya derin bir kap içerisinde
yoğurulduktan sonra içerisine
küçük parçalar halinde kesilen
biberler ilave edilir. 10 dakika
dinlendirildikten sonra hamur
tepsi boyu uzunluğunda,
uzun, yuvarlak biçimde
şekillendirilir. 30 dakika
dinlendirilip,180 derecede de
20-25 dakika pişirilir.
Yapılışı Un, su, tuz ve yaş
maya derin bir kap içerisinde
yoğurulduktan sonra içerisine
küçük parçalar halinde kesilen
ve daha önce kavrulmuş
soğanlar ilave edilerek on
dakika dinlendirilir. 180
derecede 20-25 dakika pişirilir.
Baguette with
peppers
Ingredients
200 gr flour, 120 cl water,
2 roasted çuska biberi (çuska
peppers), 20 gr wet yeast,
5 gr salt
Preparation After thoroughly
mixing the flour, water, salt
and yeast in a deep bowl, add
the thinly sliced peppers.
After allowing the dough to
rest for 10 minutes, you can
shape the dough into a long,
round shape. Allow to rest for
30 minutes, and then bake
at 180 degrees for 20-25
minutes.
ekmek.indd 43
43
Onion
bread
Ingredients
300 gr flour, 170 cl water,
5 gr salt, 20 gr wet yeast,
25 gr olive oil, 100 gr onion
Preparation After combining
the flour, water, salt and wet
yeast in a deep bowl, add the
thinly sliced roasted onions
and allow to rest for
10 minutes. Then bake for
20-25 minutes at 180 degrees.
6/24/10 12:26 PM
DQ
BÖLGE-AREA
Fotoğraf: Erbil Balta
44
bodrum.indd 44
6/24/10 12:38 PM
45
Güneş ısıtmaya başlamışsa Bodrum zamanı gelmiş demektir!
Türkiye’nin ve hatta Avrupa’nın favori yazlık mekânları arasında
bulunan Bodrum, bu yaz da dünyanın dört bir yanından
pek çok misafir ağırlayacak, yedirip içirecek, eğlendirip
güldürecek. Peki ama nasıl, nerde ve ne zaman?
YAZI-WORDS: EGE ERİM
If the sun has heated up, it means its time for Bodrum! Bodrum
is one of the most popular summer venues in not only Turkey,
but Europe as well. This summer, Bodrum will host lots of guests
from all around the world. They will eat, drink, dance and enjoy.
But where and how?
bodrum.indd 45
6/24/10 12:38 PM
Sabaha kadar
dans dans dans!
46
Asla yorulmayan gece hayatıyla herkesi eğlendirmeyi başaran Bodrum’da kaliteli müzik
dinlemek, parti yapmak ve dans etmek için pek çok alternatifiniz var. Bodrum Barlar
Caddesi’nde bulunan Cafe del Mar yıllardır Bodrum’un en cazip plajlarından birisi.
Muhteşem bir manzaraya karşı rahat minderler, pop art bir tasarım, İbiza tarzı kokteyller,
frozen çeşitleri ve usta işi buz gibi içkiler... Tam dört DJ günün her saatinde ortama
uygun müzik çalarak kalpleri fethediyor.
Bar plajıyla çok rağbet gören BBC ise güneşlenmek, denize girmek, DJ’lerin günün
saatlerine uygun olarak seçtiği müziklerle, Bodrum’un en hareketli caddesinde kendi sakin
köşenize çekilmek için ideal! Kimi zaman sürpriz grupların sahne aldığı mekan, yazın
favorilerinden.
Bodrum gece hayatından bahsederken Hadigari’yi anmamak olur mu! 1974’ten beri
hizmet veren ve Bodrum’un en eski barı olan Hadigari’de bugüne dek dinlediğimiz
konserler, bugünden sonra dinleyeceklerimizin garantisi: İlhan Erşahin, Norah Jones,
Teoman, Manga, Şebnem Ferah, Max Graham, DJ Martijn Van Dishoeck, Mercan
Dede, Kerem Görsev, Murat Uncuoğlu. Hadigari, ışık ve renk oyunlarıyla, yeni ses
sistemiyle ve show pistleriyle eğlenmeye gelenleri büyülemeye devam ediyor.
Bir başka bodrum klasiği ise elbette Küba Bar. Bodrum Marina’ya doğru yapacağınız
CAFE DEL MAR
KEMPINSKI CLIFFHANGER
bodrum.indd 46
6/24/10 12:39 PM
47
HADİGARİ
MAVİ
Dance till the morning!
Everyone who visits Bodrum is guaranteed a good time with good music, partying
and dancing. Café del Mar located on Bodrum’s Bars Street has been one of
the most attractive ‘Beach Club’s for years. With its beautiful view, comfortable
seating, pop art design, Ibiza-style cocktails, frozen varieties and iced drinks…
and 4 DJs that spin music at all hours of the day, it’s the perfect Bodrum venue.
BBC is in demand thanks to its beach. Located on Bodrum’s most happening
street, BBC has a beautiful beach, DJs that spin different music depending on the
time of day, and is also great for those who prefer a private, quiet corner. There
are even surprise performances, which are a favorite during the summer.
It’s impossible to forget Hadigari when talking about Bodrum nightlife.
Hadigari has been in service since 1974 and is one of Bodrum’s oldest bars.
Some of the concerts we have had the pleasure of listening to there include Ilhan
Erşahin, Norah Jones, Teoman, Manga, Şebnem Ferah, Max Graham, DJ
Martijn Van Dishoeck, Mercan Dede, Kerem Görsev and Murat Uncuoğlu.
Hadigari, with its color and light shows, new sound system and dance floor,
continues to impress those who stop by on a night out.
bodrum.indd 47
6/24/10 12:39 PM
yürüyüşte, sahil yoluna cephesi
olan bahçesinde asırlık ağaçları
ile yüz yaşını aşkın tarihi taş bina
olarak karşınıza çıkar. Akşam üzeri
saatlerinde hafif yemek müziği ile
başlayan müzik yelpazesi gecenin
ilerleyen saatlerinde ritmini artıran
jazz, etnik ,latin, chill out, house
tarzlarında gecenize keyif katmaya
devam eder. Eğlenceye hoşgeldiniz!
48
CATAMARAN
Birkaç yıl once açılan Kempinski
Cliffhanger dünyaca ünlü gece
hayatıyla popüler Bodrum’un ilk
ve tek jet-set buluşma noktası
olarak yarımadadaki yerini aldı.
Eşsiz manzarası ile kayalıklarda
konumlanmış olan gece kulübü
Etiler Şamdan desteğiyle konuklarına
unutamayacakları bir deneyim
sunuyor. Pazar ve Pazartesi günleri
hariç Salı gününden Pazar gününe
kadar her akşam yaşanan bu keyif,
sabahın erken saatlerine kadar
devam ediyor.
Gece hayatı demişken Mavi’den
bahsetmemek olmaz. Bodrum’u
seven herkes Mavi’yi de sever.
Sahnesinden hepsi birbirinden
değerli pek çok müzisyen geçmiştir;
Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil, Grup
Gündoğarken, Bulutsuzluk Özlemi,
Doğan Canku, Erkan Oğur, Yeni
Türkü, Neşet ve Nükhet Ruacan,
Gürol Ağırbaş ile adını sayamadığımız
isimler, henüz çok ünlü değillerken
Mavi’de çalmışlardır. Güzel
müziklere ve güzel dostluklara ev
sahipliği yapan Mavi, yazın tadı
tuzudur…
En büyük eğlenceyi en sona sakladık:
Bodrum’un heyecan verici eğlence
gemisi Marine Club Catamaran.
Kale’nin yanıbaşında demirleyen
katamaran eskiden M&M olarak
bilinen barın olduğu yerde gündüz ve
gece eğlenmek isteyenlere kapılarını
açıyor. Her gece saat 01:00’de
denize açılıyor, sabaha karşı 04:00
ve 05:00 arası geri dönüyor. Ünlü
DJ’ler, egzotik dansçılar ve şov
gruplarıyla çok keyifli, saatler sizi
bekliyor.
bodrum.indd 48
6/24/10 12:39 PM
Another Bodrum classic is Kuba
Bar. If you head towards the
Bodrum Marina, you will find a
historical building nestled amongst
really old trees. In the evenings,
you can enjoy light music along
with your dinner. Jazz, ethnic,
Latin, chill out and house are just
some of the music genres you can
expect. Welcome to the fun!
Kempinski Cliffhanger, which
was opened few years ago, is
popular with its nightlife. It is
known as a place where the jetset meet up. With its unique
view and perfect location, guests
can experience an unforgettable
evening. With the exception of
Sundays and
Mondays, you can enjoy yourself
here with entertainment every
evening and continues into the
early morning!
While on the topic of nightlife,
we’d be remiss if we didn’t mention
Mavi. Everyone who loves Bodrum
loves Mavi. There have been
famous musicians including
Fikret Kızılok, Bülent
Ortaçgil, Grup Gündoğarken,
Bulutsuzluk Özlemi, Doğan
Canku, Erkan Oğur, Yeni
Türkü, Neşet and Nükhet
Ruacan, and Gürol Ağırbaş that
have performed at Mavi
previously. Mavi is an irreplaceable
venue for good music and good
friends.
We saved the best for last:
Bodrum’s exciting boat tour
Marine Club Catamaran. The
boat drops anchor next to Kale and
is located where M & M used to be.
It’s the perfect venue for those that
want to party day and night. It
departs from the marina
every night (morning!)
at 01.00 and returns to the
marina at 04.00 and 05.00.
If you want to have a great time
with famous DJs, exotic dancers
and performances, then Marine
Club Catamaran is for you.
bodrum.indd 49
Festivallerin tadı başka
Unique and exciting festivals
Bodrum’da son 10 yıldır birçok
uluslararası müzik ve dans
festivali düzenleniyor. Kale
ve kiliseler keyifli gecelere ev
sahipliği yapıyor. Yolunuz bu
tarihlerde Bodrum’a düşerse
aşağıdaki etkinlikleri kaçırmayın
deriz!
In the last 10 years, many
international music and dance
festivals have been organized
in Bodrum. Many of them
was organized in castles and
churches. If you are going to be
in Bodrum during these dates,
make sure to check them out!
8. Bodrum Uluslararası
Bale Festivali (14 Ağustos-1
Eylül 2010) Ülkemizin ilk ve
tek bale festivaline ev sahipliği
yapan Bodrum, bu yaz sonunda
da dünya çapında dansçıları
ağırlamaya hazırlanıyor. İtalya,
İspanya, Kore ve Yunanistan’dan
gelecek olan topluluklar
Bodrumlulara benezersiz bir bale
ziyafeti verecekler. Tango, sirtaki
ve flamenkonun klasik dansla
buluşacağı gösterileri kaçırmayın!
Bodrum International
Ballet Festival
(14 August1 September 2010) Bodrum
hosts the one and only ballet
festival in the country, and this
summer the festival will host
many international dancers. The
scheduled performers are coming
from countries as diverse as
Italy, Spain, Korea and Greece
and guarantee a good time. The
performances will feature a mix of
traditional dance with tango and
flamenco so don’t miss out.
D-Marin Turgutreis
Uluslararası Klasik Müzik
Festivali (19-20-22-23
Temmuz 2010)
2005 yılından bu yana
gerçekleşen ve bir marinada
düzenlenen tek festival olma
özelliği taşıyan festival bu yıl
Fazıl Say ve İdil Biret gibi Türk
sanatçıların yanı sıra dünyanın
çeşitli yerlerinden klasik müzik
sanatçılarını da Bodrum’la
buluşturuyor.
Gümüşlük Klasik Müzik
Festivali
Festivalin Ağustos’un ilk haftası
gerçekleştirilmesi planlanıyor.
Ancak geçen yıllarda Gümüşlük
Festivali’ne katılmış olan
dinleyiciler hatırlayacaktır:
Gümüşlük’teki eski kilise
Eklisia’da gerçekleşen konserlerin
havası bir başka olur!
49
D- Marin Turgutreis
International Classic
Music Festival (19-20-22-23
July 2010)
This festival has been going
on since 2005 and is the only
festival that takes place at one
marina. Fazıl Say and İdil Biret
are just two of the performers
the festival has seen in the past.
There are also many international
classic music musicians you can
expect this year.
Gümüşlük Classic Music
Festival
This festival will take place the first
week of August. If you attended this
festival last year then you already
know that concerts at the old church
Eklisia are unlike anything you’ve
ever experienced.
6/24/10 12:39 PM
50
ADASOFRA
bodrum.indd 50
6/24/10 12:39 PM
Ne yesek, ne içsek?
İsteyene çeşit çeşit sebzeleri, salataları ve taze deniz ürünleriyle
sağlıklı Ege mutfağı, isteyene dünyanın bütün lezzetleri! Bodrum’da
ne ararsanız var. Yüzlerce kafe ve restoran arasından gözdelerimizi
seçtik. Önce en yenilerden başlayalım.
Adasofra: Geçen mayısta kapılarını açan restoran, yaz-kış hizmet
51
veriyor. Yöresel malzemelere bağlı olarak hazırlanan sade, sağlıklı
ve lezzetli menünün yerini; kışın şefin fiks menüsü alıyor. Ayrıca
mekanda yemek ve şarap kurslarıyla brunch’lar düzenlenmesi
düşünülüyor.
LİMON CAFE
Dibeklihan Kültür Sanat Köyü: Sergi salonu, müzesi, sanat atölyeleri,
Türk el sanatlarının en güzel örneklerinin sergilendiği ve satıldığı
dükkanları ve yaz boyunca açılan sergileri, sanatsal etkinlikleri ile
Bodrumlu sanatseverlerin yeni buluşma merkezi. Yalıkavak Yaka
Köyü yakınında bulunan ve otantik taş binasında hizmet veren
Dibeklihan’ın restoranına uğramanızı tavsiye ederiz.
Kısmet: Gerçek bir esnaf lokantasından lezzetli yemekler, otlu
pideler ve ekmekler... Konacık’taki minik ve samimi bu lezzet
yuvasında şu sıralar yer bulmak kısmet işi!
What to eat, what to drink
There is a plethora of options in Bodrum when it comes to food: various
vegetables, salads and seafood, Aegean dishes, world cuisine- Bodrum has it
all! We chose our favorites among hundreds of restaurants and cafes; let’s
start with the newest.
Adasofra: This restaurant opened last May and operates in the summer and
winter. You can expect healthy, simple and delicious dishes that make use
of regional ingredients; in the winter, the chef prepares a fixed menu. In
addition to food and wine classes, the venue is thinking about organizing
brunches as well.
Dibeklihan Culture Art Village: This venue is a new favorite among
Bodrum residents for its exhibition salon, museum, art ateliers and shop
selling Turkish handicrafts. Located near Yalıkavak Yaka Village, we
highly recommend you check out the restaurant that operates out of an
authentic stone building.
Kısmet: This restaurant serves authentic Turkish food such as ‘otlu pide’
(cheesy bread with herbs), regional dishes and bread. Located in Konacık,
it’s almost impossible to find a spot at this small and cozy restaurant.
You’ve been warned!
Limon: This venue is located in Gümüşlük and has a view from high up,
bodrum.indd 51
6/24/10 12:39 PM
52
Limon: Gümüşlük’e tepeden bakan ıssız bir
bahçede, her biri diğerinden farklı parçalarla dekore
edilmiş masalı koltuklu sandalyeli bol dekorlu bir
ortam. Kokteyl konusunda maharetli bir barmen.
Özetle, gelen bir daha geliyor!
as well as an isolated garden. Each table consists of
unusual tables and chairs; the venue in general is
very decorated. The bartender is known for his stellar
drinks. In summary, those who come here, always
come back for more.
Mimoza Restaurant: Gümüşlük’ün ünü sınırları
aşan meşhur balık restoranı. Balıklar her dem taze,
nefis balık yemekleri her zaman güzel.
Mimoza Restaurant: This fish restaurant is quite
famous in Gümüşlük. The fish are always fresh and
delicious.
Batı: Gümüşlük’te pozitif ambiyansı, Myndos ve
Batı: This restaurant has a very positive ambience
Tavşanlı Ada manzaralı mehtapları, inciraltı chill
out alanı ve kahvaltısıyla meşhur bu restoran-barı
ehlikeyiflere tavsiye ederiz!
Kekik Beach-Bar: Kekik Beach-Bar, Kadıkalesi’nde
Avrupalı sörfçülerin yanı sıra, Fazıl Say ve Latife
Tekin gibi ünlü isimlerin de rağbet ettiği gizli bir
entel kalesi. Yemeklerin ve ortamın tadına bakmaya
değer.
Orfoz: Güveçte pişen fırın midyesiyle ünlü olan
Orfoz, Bodrum’un merkezinde deniz ürünlerine
doymak için ideal mekanlardan biri. Kılıç balığı
füme ve deniz ürünleri makarnası da restoranın
spesiyalleri arasında.
Çilingir Sofrası: Bitez’deki Ak-Tur, Orta Burun
Plajı’nda bulunuyor Çilingir Sofrası. Deniz ürünleri
ağırlıklı mezelerle ahtapotlu, sübyeli pilav ve
tatlılarla donanmış masanızda tulumbadan rakı
içmeden kalkmayın!
Bağarası: Bitez’de mandalina ağaçları arasında,
sessiz sakin, farklı bir restoran. Ancak ufak bir yer
olduğundan ziyaretinizi geç saate bırakmayın, yoksa
en güzel yemekler çoktan bitmiş olabilir. Asma
yaprağı salatası ve yufkalı mantısı denenmeli!
and is located in Gümüşlük. It is known with its
gorgeous view of the Myndos and Tavşanlı Islands
and chill out area, as well as delicious breakfast!
Highly recommended.
Kekik Beach Bar: Kekik Beach Bar, located in
Kadıkalesi, is popular among European surfers.
Because it is hidden away, it is also favorite among
celebrities such as Fazıl Say and Latife Tekin. The
food and ambiance are both wonderful.
Orfoz: Orfoz is famous with its mussels cooked in
a crock-pot in the oven. This is a great location to
have your fill of seafood. Some of the restaurant’s
specialties include smoked swordfish and seafood
pasta.
Çilingir Sofrası: Çilingir Sofrası is located at AkTur
in Bitez, more specifically at the Orta Burun Beach.
The meze (Turkish appetizers) are heavy in seafood
and include octopus and ink fish rice and you
mustn’t leave without trying their rakı served out
of a water pump!
Bağarası: This restaurant is located in Bitez, among
the tangerine trees. Quiet and small, make sure to
drop by here early, as the good dishes tend to run out
fast. We recommend the grape leaf salad and
phyllo-dough mantı (Turkish ravioli).
DİBEKLİ HAN
bodrum.indd 52
6/24/10 12:39 PM
Haydi denize!
Bodrum’un mavi bayraklı pek
çok plajı var. Ayrıca Bodrum
yarımadasındaki üç marina da
mavi bayraklı: Milta Bodrum
Marina, Turgutreis D-Marin
ve Yalıkavak Port Bodrum’da
güvenle denize girebilirsiniz.
Ancak yine de Bodrum demek
‘beach’ demek elbette! Mavi
suları ayakucuna alarak,
güneşin ve kimi kez de
paparazzilerin bakışlarına
nazır yazın tadını çıkartmak,
düşman çatlatmak, sere serpe
uzanmak demek. Bodrum
beach’leri her kış bakıma girip
yenileniyor, adeta makyaj
tazeliyor. Ve yazın gelişiyle
eğlence başlıyor!
Denizhan Beyaz Beach
Bitez Aktur’un en güzel
koylarından birinde kurulu
Beyaz Beach Denizhan bu
yaz gözde olmaya aday
plajlardan biri. Yemek yemek,
içkinizi almak, serinlemek ve
denize girmek için Denizhan
restoranın bir uzantısı olarak
hizmet veren plajda, çizgi
üstü servis kalitesini,
lezzetleri ve aradığınız nezih
ortamı bulabilirsiniz.
Blue Point Beach Club
D-Marin Marina Turgutreis’te
yer alan Blue Point Beach
Club bu yıl Turgutreis’in
gözde yerlerinden biri
olacak. Eşsiz bir manzara,
rahat ve şık bir ortam, zengin
bir menu… Masaj ve sauna
hizmeti de verilen tesiste ister
güneşin tadını çıkarın, ister
doyumsuz gün batımlarının
keyfine varın.
bodrum.indd 53
Bianca Beach Club
Bodrum’da bir efsane haline
gelen Bianca Beach Club
Gölköy birkaç yıl once
yenilendi. 5000 m2 alan
üzerinde kurulu olan Bianca
10.00 - 05.00 saatleri arasında
açık. Restoranlar, snack barlar,
havuz, business lounge, fitness,
su sporları merkezi, masaj,
plates, yoga, revir ve ücretsiz
sea shuttle hizmeti veriyor.
Maçakızı Beach Herkes
orada! Şahane bir açık büfe,
yıllardır değişmeyen hizmet
anlayışı ve kalitesi ve sağlıklı
yemekler. Temmuz ve Ağustos
aylarında bilhassa hafta sonları
iskelede yatacak yer bulmanız
çok zor olacağı için, sabah
uykunuzdan fedakarlık edip
en geç 11.00 gibi orada
olmaya bakın!
Scala Beach
Ortakent Sahili’nde bulunan
Scala Beach yalnızca denize
girip güneşlenmek için değil,
eğlenceli ve hareketli saatler
geçirmek için de tercih sebebi.
Mavi bayrağa sahip olan Scala
Beach’de su sporları, tırmanma
duvarı gibi aktivitelerin
yanında geniş fast food
seçenekleri sunan bir restoran
da bulunuyor. Bütün günü
minder üstünde dinlenerek
ve kokteylinizi yudumlayarak
geçirebileceğiniz bir mekân.
53
Ship A Hoy Mayıs’ta sezonu
açan Ship A Hoy, gündüzleri
beach geceleri restoran olarak
hizmet veriyor. Geçen yıl
kapasitesini artıran beach
club’ın iskelesinde, aynı anda
500 kişi güneşlenebiliyor.
Ship A Hoy bu yaz yine
Türkbükü’nün en ‘in’
plajlarından biri olmaya aday.
Havana Beach Yaklaşık
11 bin metrekare alan üzerinde
kurulu Havana Beach Club
sezonu Haziran’ da açıyor.
Gündüzleri snack barları,
açık büfe ve restoranları ile
servis veren kulüpte akşamları
ise Ankara’nın tanınmış
restoranlarından Buenos
Aires,Yazı Kebap ve Peperoni
Restaurant hizmet veriyor.
6/24/10 12:39 PM
Let’s go to the beach!
54
Bodrum has many beaches that
meet the blue flag standards.
There are also 3 marinas on
Bodrum’s peninsula that have
blue flags: Milta Bodrum
Marina, Turgutreis D-Marin and
Yalıkavak Port Bodrum. You can
rest assured when going into the
sea at these beaches.
Of course when many people
think of Bodrum they think of
the beach. The gorgeous waters,
delicious weather and laying
out on the beach are all part
of a typical Bodrum vacation.
Bodrum beaches are renewed
every winter in preparation for
the summer season. And with
the start of the summer, the fun
begins!
Denizhan Beyaz Beach Beyaz
Beach Denizhan located in one of
the most beautiful coves in Bitez
Aktur is slated to be one of the
most popular venues in Bodrum
this summer. At the beach that
is a part of Denizhan restaurant,
you can enjoy delicious foods,
drinks and sun bath, all while
enjoying superior service.
Blue Point Beach Club
Blue Point Beach Club
located in D-Marin Marina
Turgutreis is definitely going
to be one of the most popular
venues in Turgutreis this
summer. With its unique
view, comfortable and fancy
environment and rich
menu, Blue Point Beach will
spoil you; and they even
have massage and sauna
services.
Bianca Beach
Bianca Beach Club located in
Gölköy has become a legend in
Bodrum; a few years ago
bodrum.indd 54
it was renewed. Bianca, which is
located on a space of 5000 m2, is
open from 10.00 pm05.00 am. The venue includes
restaurants, snack bars, pool,
business lounge, fitness, water
sports center, massage, pilates,
yoga, an infirmary and free sea
shuttle.
Maçakızı Beach Everyone’s
there! Here you can expect a
fabulous open buffet, service that
has remained impeccable over the
years, high quality and healthy
foods. This venue is extremely
popular in July and August and it’s
almost impossible to find beach
chairs and chaise lounges, so we
recommend you get there before
11.00 am!
Ship A Hoy Ship A Hoy opens
the season this year in May.
During the day it is a beach
club and at night it becomes a
restaurant and night club. Last
year it increased its capacity
and now 500 people can sun
bath comfortably on their beach
property. Ship A Hoy is slated to
be one of Türkbükü’s most ‘in’
beaches this summer.
Havana Beach Havana Beach
is located on close to 11.000
square meters and opens in
June. During the day they have
a snack bar, open buffet and
restaurant; in the evenings,
Ankara’s famous Buenos
Aires restaurant, Yazı Kebap
and Peperoni Restaurant all
are available for the guests’
maximum enjoyment.
Scala Beach
While Scala Beach, along the
coast of Ortakent, is an ideal spot
to enjoy a relaxing day by the
sea, it is also the perfect place
to spend hours of fun in the
sun. Thrilling water sports and
rock-climbing coupled with a
wide variety of fast food options
make this blue flag beach worth
your while. If your preference
is lounging around on comfy
pillows, sipping cocktails all day,
Scala Beach offers you just that.
6/24/10 12:39 PM
Nerede Kal›n›r?
Dedeman Bodrum
Kavaklı Sarnıç Caddesi 1531 Sokak, No:6, Bitez-Bodrum Tel: +90 (252) 319 4545 (pbx)
Özel mavi bayraklı plajıyla Dedeman Bodrum, deniz tutkunları için ideal bir konaklama tercihi.
Dünya mutfaklarından leziz yemeklerle; sauna, Türk hamamı, masaj, solaryum, fitness ve
güzellik merkeziyle kendinizi şımartabilir, aquapark’ta eğlencenin tadını çıkartabilirsiniz.
Birer adet bahçe, balayı ve diplomat suiti bulunan otelde kral dairesi, engelliler için özel oda ve
tam 12 adet sigara içilmeyen oda da mevcut.
Where to stay...
Dedeman Bodrum
Kavaklı Sarnıç Caddesi 1531 Sokak, No:6, Bitez-Bodrum Tel: +90 (252) 319 4545 (pbx)
Dedeman Bodrum has a blue flag beach. It is the ideal choice for beach lovers. With its delicious
world cuisine, sauna, Turkish hamam, massage, solarium, fitness center and beauty parlor and
aquapark, Dedeman Bodrum spoils its guests. The hotel also has a garden, honeymoon and
diplomatic suite, presidential suit, disabled room and exactly 12 non-smoking rooms.
bodrum.indd 55
6/24/10 12:39 PM
FOTO⁄RAF-PHOTOGRAPHY: OKŞAN METE
STYLING - SAÇ/MAKYAJ - HAIR/MAKE-UP: MEHL‹KA AYDO⁄AN
MODEL: MÜGE BOZ MEKAN-LOCATION: DEDEMAN ANTALYA HOTEL&CONVENTION CENTER
Güneşe
Çıktık!
56
UZUN VE YORUCU KIŞIN ARDINDAN, BAVULUMUZU
. . .
KAPIP ANTALYA’YA ATTIK
KEND. ı MIZI. HENÜZ
.
.
KAVURUCU KIVAMA
GELMEMIŞ
GÜNEŞIN,
SÜTLIMAN
. .
DENIZIN VE YUMUŞACIK KUMLARIN TADINI
DEDEMAN ANTALYA’DA ÇIKARTTIK.
Fun in
the sun!
AFTER A LONG AND TIRING WINTER, WE GRABBED
OUR BAGS AND HEADED TO ANTALYA. EVEN THOUGH THE
HEAT WASN’T QUITE SCORCHING YET, WE ENJOYED THE
WARM SAND AND STILL SEA OF DEDEMAN ANTALYA.
moda son.indd 56
6/24/10 12:27 PM
ELBİSE-DRESS
LAPPART PR,
KOLYELER-NECLACES
MON REVE.
57
moda son.indd 57
6/24/10 12:27 PM
ELBİSE-DRESS
VICCE / L’APPART PR,
YELEK-VEST
MANGO,
AYAKKABI-SHOES
NINE WEST.
58
moda son.indd 58
6/24/10 12:27 PM
59
TULUMBOILER SUIT
TWIST,
YELEK-VEST
MANGO,
BOT-BOOT
MANGO,
BOLERO MACHKA.
GÖZLÜK-GLASSES
TOM FORD.
moda son.indd 59
6/24/10 12:27 PM
60
MAYOSWIMSUIT
OYE,
YELEK-VEST
BERRA TERZİOĞLU
/ BILL STORE,
KOLYE-NECKLACE
MODA EDİTORÜN
TASARIMI - STYLIST’S
DESIGN.
moda son.indd 60
6/24/10 12:27 PM
BLUZ-BLOUSE
İPEKYOL,
KOLYE-NECKLACE
MON REVE.
61
DEDEMAN ANTALYA HOTEL&CONVENTION CENTER
moda son.indd 61
6/24/10 12:27 PM
BLUZ-BLOUSE
İPEKYOL,
CEKET-COAT
MANOUSH / V2K.
62
moda son.indd 62
6/24/10 12:27 PM
63
Nerede Kal›n›r?
Dedeman Antalya Hotel&Convention Center
Lara Yolu 07100, Antalya Tel: (242) 310 99 99
Türkiye’nin tatil cenneti Antalya’nın en güzel yerlerinden birinde konuşlanan Dedeman Antalya Hotel &
Convention Center; deniz, bahçe ve şehir manzarası ile misafirlerine görsel bir şölen sunuyor.
35’i süit, 1’i kral dairesi olmak üzere toplam 483 odaya sahip olan otel minibar, 24 saat oda servisi,
kablosuz internet, Pay TV, jakuzi gibi geleneksel Dedeman misafirperverliğini Antalya’da da sunuyor.
Muhteşem körfez manzarası eşliğinde dünya mutfaklarından lezzetlerin sunulduğu 2 restorana ve
5 bara ev sahipliği yapan Dedeman Antalya Hotel&Convention Center ayrıca kapalı ve açık yüzme
havuzu, fitness center, Türk hamamı, sauna ve masaj gibi çok özel hizmetleri de misafirlerine sunuyor.
Where to stay...
Dedeman Antalya Hotel&Convention Center
Lara Yolu 07100, Antalya Tel: +90 (242) 310 99 99
Situated in one of Antalya’s best spot, Dedeman Antalya Hotel & Convention Center offers theamatic
views with its sea, garden and city landscape. The hotel features 35 suites and a presidential suite in
total 483 rooms, also offers 24 hours room service, minibar, wireless internet, Pay TV and jacuzzi.
With its traditional hospitality the hotel hosts 2 restaurants and 5 bars which have fantastic views
of gulf. In Antalya Dedeman Hotel&Convention Center; indoor and outdoor swimming pool, fitness
center, Turkish bath, Fin bath, sauna and massage is also offered to hotel guests.
moda son.indd 63
6/24/10 12:27 PM
The Big Guys
are on Stage!
DQ
64
KÜLTÜR&SANAT-CULTURE&ART
Yaz
konserleri
Yazla beraber etkinliklerin de çehresi
değişti; şimdi açık havaya çıkıp dünyanın
ve Türkiye’nin öne çıkan seslerine kulak
verme zamanı. Bu yaz Türkiye genelinde
seyirciye konser coşkusu yaşatacak
isimlere odaklanıyoruz.
The face of events has changed along
with the arrival of summer; now is the
time to step out in to the open air
and listen to some of the World’s and
Turkey’s prominent sounds. This summer
we are concentrating on names that will
excite the crowds with their concerts.
YAZI-BY GÖKÇE NÂMI
yaz konserleri.indd 64
Babalar
sahnede!
Konser turumuza,
bu yazın şüphesiz
en çok heyecan
yaratan isimleriyle
başlayalım.
Eric Clapton
& Steve
Winwood
Bu yaz tüm dedikoduların
gerçekleşeceği bir sezon
var kapıda. Birkaç aydır
Eric Clapton gelecekmiş,
gelmeyecekmiş söylentileri
dolanırken konser tarihi
Biletix sayfalarına düştü ve
rock müzik tutkunlarını
coşkuya boğdu. 19
Grammy ödülü almış
olması bile bir şey ifade
etmiyor Clapton tutkunları
için; keza onun yumuşacık
yorumu ve usta gitaristliği,
dünyanın en önemli müzik
ödüllerini bile gölgeler
nitelikte. Üstelik yanına
rock müzik tarihinin en
çarpıcı seslerinden Steve
Winwood’u da alıyor.
Kendisi bu gecede meşhur
‘Higher Love’ parçasını
söyler mi bilemiyoruz;
ama performanslarını
‘Blind Faith’ albümünden
çalacakları hitlerle
süsleyecekleri ve
hayranlarına unutulmaz bir
gece yaşatacakları kesin.
Lets start our concert
tour with the names that
will undoubtedly create
the most excitement
this summer.
Eric Clapton
&Steve Winwood
This summer there is a season
at our door where all the
rumours are coming true.
While for a few months now
there has been word on the
street that Eric Clapton might
be performing, the date was
announced online on Biletix,
drowning all rock music
fans in excitement. Clapton
fans don’t really care that
he has 19 Grammy’s, for
his soft voice and masterful
guitar playing tower over
the greatest music awards.
And that’s not all, Steve
Winwood, one of the most
striking vocals in Rock’n’Roll
history accommodates Clapton
on stage. We don’t know if
he will sing his famous tune
‘Higher Love’ for sure, but
it’s certain that they will
perform some hits from the
‘Blind Faith’ album and
create an unforgettable night.
13th June 21.00
Santralistanbul
13 Haziran, kapı açılışı
14.00 Santralistanbul
6/24/10 12:27 PM
U2
George Dalaras
Yunan müziğinin efsanevi
sesi Georges Dalaras,
şehrin en itibarlı sahnesi
Cemil Topuzlu’da vereceği
konserle ilk kez İstanbul’a
geliyor. Dokunaklı
parçalarıyla tanıdığımız
Dalaras’ı müzik dünyasına
kazandıran isim, tanıdık
bir müzik adamı olan
Yunanlı besteci Mikis
Theodorakis. Kendisi
‘Rembetiko’, ‘Vyzantinos
Esperinos’, ‘Mikra Asia’
ve ‘La Tragoudia Mou’
albümleriyle ününü
pekiştirdi. “65 solo
albümden hangisi” derseniz,
‘Live’ ve ‘Unplugged’ı
işaret edebiliriz. Albüm
satışlarıyla birçok altın ve
platin plak ödülü kazanan
George Dalaras, özellikle
1960’ların sonlarında
yaptığı çalışmaları ve
pürüzsüz ve dokunaklı
sesiyle yorumladığı
şarkılarıyla biliniyor.
Geleneksel Yunan müziğini
blues, rock, Latin, klasik
ve folk ile harmanlayan
sanatçı, Goran Bregovic,
Sting, Bruce Springsteen,
Tracy Chapman,
Youssou’n’Dour, Cheb
Mami, Al Di Meola, Paco
de Lucia, Peter Gabriel
gibi önemli isimlerle de
çalışan uluslararası bir isim.
İstanbul konserinde Zülfü
Livaneli’nin eşlik edeceği
Dalaras performansını es
geçmeyin deriz.
26 Haziran 21.00
Cemil Topuzlu Açık Hava
Sahnesi
yaz konserleri.indd 65
George Dalaras
George Dalaras, the legendary
voice of Greek music, is
coming to Istanbul for the first
time to perform at the city’s
most reputable stage Cemil
Topuzlu. We know Dalaras
for his emotional songs. He
was discovered and introduced
in to the world of music by
famous Greek songwriter Mikis
Theodorakis. He strengthened
his fame with his albums
‘Rembetiko’, ‘Vyzantinos
Esperinos’, ‘Mikra Asia’
and ‘La Tragoudia Mou’.
If you were to ask which
are his best out of 65 solo
albums we would tell you
‘Live’ and ‘Unplugged’.
He has won many gold and
platinum record awards
due to his successful album
sales. He is best known for
his music he made towards
the end of the 60’s with
his smooth and emotional
voice. Dalaras, having
blended Greek music with
blues, rock, Latin, classical
and folk music, has worked
with many names such as
Goran Bregovic, Sting, Bruce
Springsteen, Tracy Chapman,
Youssou’n’Dour, Cheb Mami,
Al Di Meola, Paco de Lucia,
Peter Gabriel. Try not to miss
his performance in Istanbul,
where he will be accompanied
by Zülfü Livaneli.
26th June 21.00
Cemil Topuzlu Open Air Theatre
U2
Geliyor, gelmiyor derken
dünya gözüyle U2’yu
izleyeceğimiz kesinleşti.
360º Tour kapsamında,
ön grup olarak Snow
Patrol’u yanlarına alarak
İstanbul’a teşrif eden
U2, Türkiye tarihinin
en büyük stadyum
konserlerinden birine de
imza atmış olacak. 10
milyonun üzerinde albüm
satışı yapan Snow Patrol,
başlı başına önemli bir
grup aslında. U2’dan önce
sahne alacak olan Kuzey
İrlandalı grup, 1994’den
bu yana alternatif rock
türünde müzik yapıyor.
Konser öncesi alıştırma
yapmak için ‘Eyes
Open’ albümünü edinip
dinleyebilirsiniz. U2
için geç geldi ama güç
gelmedi desek yeridir;
keza grubun prodüksiyon
direktörlüğünü sürdüren
Willie Williams ve mimar
Mark Fisher’ın beş yıl
süren çalışmalarının
sonucunda şimdiye kadar
herhangi bir konser
için tasarlanmış en
etkileyici ve yaratıcı sahne
tasarımlarından biri ortaya
çıktı. Müzikseverlere
muhteşem bir görsel şölen
sunan ‘The 360º Tour’
sahnesi, teknolojik açıdan
müzik endüstrisinde
For a while we weren’t sure
that they would be coming
but now it is for sure that U2
is coming to Istanbul. With
the organisation of ‘The 360º
Tour’, U2 will be one of the
largest stadium concerts Turkey
has ever seen. Snow Patrol
will be the pre-performance
to U2. Having sold over 10
million albums, Snow Patrol
is also a very famous band.
Snow Patrol is a group from
North Ireland and have been
playing alternative rock since
1994. You can get their album
‘Eyes Open’ before the concert
if you are not already familiar
with their music. Even though
it took a while for U2 to come
to Turkey, it looks like it will
even take longer to forget this
concert: Production Director
Willie Williams and Architect
Mark Fisher have put together
one of the most amazing and
breathtaking shows and stage
designs that they have done
in the last 5 years. ‘The 360º
Tour’ stage is technologically
a revolution-like job in the
music industry, providing an
astonishing visual show for
music lovers. The stage has
been designed to ensure it
will have flawless visibility
for all fans.‘The 360º Tour’
have made sure that with the
light and sound equipment,
along with a 500,000 pixel
cylindrical screen, that none of
the fans will be able to forget
this concert.
65
6th September 21.00
Istanbul Ataturk Olympic
Stadium
6/24/10 12:27 PM
66
devrim niteliğinde bir iş.
Sahne, konser alanında
bulunan tüm izleyicilere
her açıdan kusursuz bir
görüntü sunabilmek için
özel olarak hazırlandı.
Işık ve ses sistemleri
ile beş yüz bin piksel
kapasiteli silindir dev
ekranlarıyla ‘The 360º
Tour’ izleyicilere hayatları
boyunca unutamayacakları
bir tecrübe yaşatacak.
6 Eylül 21.00 İstanbul
Atatürk Olimpiyat Stadyumu
Gözümüz
yollarda
kalmıştı
Uzun süredir
gelmesini
beklediğimiz ya
da çok özlediğimiz
isimlerle de 2010
yazında buluşacağız.
The
Cranberries
Dolores O’Riordan
ve The Cranberries’in
orijinal grup üyeleri,
yedi sene sonra yeniden
bir arada.’Zombie’,
‘Ridiculous Thoughts’,
‘Linger’, ‘Animal
Instinct’ gibi bir dönemin
dillerine dolanan
parçalarıyla tanınan grup,
hayranlarının ve yeni
kuşak rock severlerin
gönlünü fethetmeye
hazır; keza başta Dolores
O’Riordan olmak üzere
grubun hiç düşmeyen
sahne performansı dillere
destan. Avrupa turnesi
kapsamında İstanbul
ve Çeşme’ye gelen
yaz konserleri.indd 66
We Have
Been
Waiting
We are gathering
together on the
summer of 2010 to
reunite with many
names we have
missed and been
waiting for.
The Cranberries
After 7 years of waiting
Dolores O’Riordan and the
original members of The
Cranberries are back together.
The group is ready to reunite
with its fans and new rock
lovers with their globally
famous songs like ‘Zombie’,
‘Ridiculous Thoughts’,
‘Linger’ and ‘Animal
Instinct’. The Cranberries,
especially Dolores O’Riordan
will be showing us their
legendary stage performance
once again. While on their
tour of Europe, the group
shall be visiting both İstanbul
and Çesme, performing its
famous songs as well as songs
from the group members
individual solo projects.
22nd July 20.00
Maçka Küçükçiftlik Park,
İstanbul
23rd July 20.00
Çesme
grup, konserde The
Cranberries’in unutulmaz
parçalarının yanı sıra
grup üyelerinin yeni solo
projelerinden parçalar da
çalacak. 22 Temmuz 20.00
Maçka Küçükçiftlik Parkı
İstanbul 23 Temmuz
20.00 Çeşme
Massive Attack
Bundan 2 sene önce,
yine 13 Temmuz’da
İstanbul’da sahne
alan efsanevi trip-hop
grubu, bu sefer yaz
konserlerinin vazgeçilmez
mekânlarından biri
haline gelen Kuruçeşme
Arena’ya geliyor.
Trip-hop’ın yaratıcısı
sayılan Massive Attack,
elektronika ve down
tempo sularında yüzüyor.
İsimlerini ilk kez 1988’de
çıkardıkları ‘Any
Love’ isimli single’la
duyuran grup aslında
1980’lerin ortasında iyi
bir şöhrete sahip olan
‘The Wild Bunch’ın
sona erdirilmesiyle bu
grubun üyeleri tarafından
kuruldu. Dub yürüyüşler,
funky sound’lar, hip
hop esansları ve ilginç
sample’lar ile Massive
Attack’in müziği
dinleyiciyi karanlık ve
sinematik bir yolculuğa
taşıyor. ‘Mezzanine’
albümünün tanıtım
turnesi sırasında
Mushroom’un gruptan
ayrılma kararı almasıyla
iki kişiye düşen Massive
Attack, daha sonra Daddy
G’nin de yarı zamanlı
grup üyeliğine geçmesiyle
temelde tek kişi
kaldı. Son çıkardıkları
‘Heligoland’ turnesinin
kapsamında, sağlam
elektronik müzik peşinde
olanlarla buluşuyor.
13 Temmuz 21.00
Turkcell Kuruçeşme Arena
Massive Attack
The legendary trip-hop
group performed in İstanbul
on July the 13th two years
ago, and now it is back
and will be performing at
Kuruçeşme Arena; one of
the most popular places for
summer concerts. Supposedly
the founders of trip-hop
music, Massive Attack has a
style similar to electronica
and down tempo. The band
became famous back in
1988 when it released its
first album ‘Any Love’. The
truth is most of the members
of Massive Attack are of a
band who were fairly famous
during the mid-80’s called
‘The Wild Bunch’, but they
broke up. Massive Attack’s
music carries the listener
into a dark and cinematic
journey with its samples of
dub patterns, funky sounds
and essences of hip-hop.
Initially the group was
made up of 3 members, but
during the tour for their first
album ‘Mezzanine’ group
member Mushroom left the
group, followed by Daddy
G deciding to be a part time
member of the group, leaving
Massive Attack as a single
person group. This tour is for
its new album ‘Heligoland’.
13th July 21.00
Turkcell Kuruçeşme Arena
6/24/10 12:27 PM
Eros Ramazotti
Türk müzik dinleyicisinin
sevdiği bir başka isim olan
Eros Ramazotti ile raflara
2009’da düşen albümü
‘Alie Radici’ vesilesiyle
yeniden buluşuyoruz.
40 milyonluk albüm
satışıyla İtalya’nın efsane
isimlerinden biri haline
gelen şarkıcı ve söz yazarı
Ramazotti, 1984’ten bu
yana devam eden müzik
kariyeri boyunca Cher,
Tina Turner, Pavarotti,
Joe Cocker, Madonna,
Anastacia, U2, Santana,
Wyclef Jean gibi önemli
isimlerle sahnelerde ya da
albümlerde düet yaptı;
özellikle Orta ve Güney
Amerika ve Akdeniz
ülkelerinde sevilen bir
isim oldu. Kuruçeşme
Arena’yı dolduracağına
şüphe yok; gitmek
isteyenler biletler için
acele etsin.
7 Temmuz 21.00
Turkcell Kuruçeşme Arena
Gotan Project
Gotan Project,
melodileriyle hafızamıza
kazınan topluluklardan.
2007’deki İstanbul
performansının üzerinden
de epey zaman geçti.
Şimdi yeni şarkılarına
kulak vermek üzere
sabırsızlanma zamanı.
Tango ve Latin Amerika
ezgilerini ambient
müzik ve elektronik bir
sound’la birleştirerek
müzik dünyasında çığır
açan grubu kanlı canlı
izlemeden önce, yeni
albümleri ‘Tango 3.0’ü
edinmenizi öneririz.
23 Haziran
Maçka Küçükçiftlik Parkı
Festival
namına!
Eros Ramazotti
An artist that many Turkish
music lovers enjoy. We are
rejoined with his music with his
new album ‘Alie Radici’ released
in 2009. Lyric writer and
Singer, one of Italy’s legendary
artists Eros Ramazotti has sold
over 40 million albums since
1984, and has worked with
many famous artists on stage
or in his albums. Some of these
names are Cher, Tina Turner,
Pavarotti, Joe Cocker, Madonna,
Anastacia, U2, Santana and
Wyclef Jean. He became popular
in Central American, South
American and Mediterranean
countries. It is no doubt that the
Kuruçeşme Arena will be packed.
You should hurry up if you want
to get tickets!
7th July 21.00
Turkcell Kuruçeşme Arena
Gotan Project
Gotan Project is one of the
groups that have made a place
in our minds with its beautiful
melodies. It has been a while
since its last performance in
Istanbul in 2007. Now it is
time to get excited for their new
tunes. Gotan Project is famous
for combining Tango and Latin
American sounds with ambient
and electronic music.
Before attending its live
performance we would advise
you to listen to its latest album
‘Tango 3.0’
23rd June
Macka Kucukciftlik Park
yaz konserleri.indd 67
Yazın festivallerin
ruhu bir başka
oluyor. Her biri
kendi alanında
gelenekselleşen
İstanbul müzik
festivallerinin bu yıl
öne çıkan isimlerine
odaklanıyoruz...
Efes Pilsen
One Love
Festival
Bu yıl 9. kez gerçekleşecek olan festival,
iki ayrı günde iki
ayrı konseptle devam
edecek. Bize kalırsa
festivalin ağır topu,
bundan birkaç yıl önce
Radar’da dinleyenlerin
hatıralarından silinmeyen
bir konser veren Groove
Armada. Dans müziğinin
önde gelen ismi, yeni
vokalistleri Saint Saviour
ve nefes kesen görsel
şovuyla yazın en iyi
performanslarından
birini gerçekleştirecek.
Gitmeden son albümleri
‘Black Light’ı dinlemenizi
öneririz. Bir diğer önemli
isim ise yüksek tempolu
müziklerini elektogitar
sololarıyla besleyen The
Ting Tings. 2008 MTV
Müzik Ödülleri’nde ‘Shut
Up And Let Me Go’
ile en iyi parça ödülünü
alan gruptan başka
dinleyeceğimiz isimler hip
hop müziğini bugünlerine
getiren ve İstanbul’da ilk
kez sahneye çıkacak De La
Soul, indie popseverlerin
vazgeçilmezi The Whitest
Anything for
a Festival!
Summer festivals
have a whole different
spirit to them. We are
focusing on festivals
that have now become
somewhat of tradition
in İstanbul.
67
Efes Pilsen One
Love Festival
This year will be the 9 th One
Love Festival, lasting 2 days.
Each day will have a different
concept this year. We believe
the biggest name this year
will be Groove Armada, who
performed at Radar a few
years ago and put on a great
performance. This year they
shall be performing with their
new vocalist Saint Saviour
and will probably take our
breaths away with a great
visual show. It might be a
good idea to listen their new
album ‘Black Light’ before
going to the concert. Another
big name at the festival will
be The Ting Tings, known
for their up beat tempo music
with electro guitar solos.
Another group is De La Soul,
who became famous with its
song on the 2008 MTV Music
Awards ‘Shut Up And Let Me
Go’ and shall be performing
in İstanbul for the first time.
Another two groups are one
of the greatest names in indie
pop: The Whitest Boy Alive,
and a British alternative rock
band called Wild Beasts who
became very popular with its
latest album.
19th and 20th June, doors
open at 14.00
Santralistanbul
6/24/10 12:27 PM
Boy Alive ve son
albümleriyle büyük ses
getiren İngiliz alternatif
rock grubu Wild Beasts.
19, 20 Haziran, kapı açılışı
14.00 Santralistanbul
68
17.
Uluslararası
İstanbul Caz
Festivali
50’nin üzerinde konser,
300’ün üzerinde müzik
üstadı... Yazın en güzel
etkinliklerinden biri
olan ve İstanbul’da
caz geleneğini oturtan
Uluslararası İstanbul
Caz Festivali, Cemil
Topuzlu Açık Hava
Sahnesi, Arkeoloji
Müzesi avlusu, Aya
İrini Müzesi, İstanbul
Modern, İstinyePark,
Salon, Sepetçiler Kasrı
ve The Marmara Esma
Sultan’daki konserlerle
müzikseverleri mest
etmeye hazır. Temelleri,
80’li yıllarda gerçekleşen
İstanbul Festivali’nde
atılan, zamanla seyircinin
yoğun ilgisi ile bir
festivalin alt başlığı
olarak sığdırılamayan caz
konserleri, şimdi Caz
Vapuru ile yapılan müzik
dolu Boğaz sefalarından
sokak konserlerine tüm
şehri saran, özellikle
dünya müziğinden
örnekler ve farklı
alanlardan müzisyenlerin
cazcılarla buluşmasıyla
türün sınırlarını zorlayan
gerçek bir müzik
şölenine dönüştü. Bu yıl
festivale damga vuracak
isimler arasında ünlü caz
vokalisti Tony Bennett,
Piyanoda Chick Corea
saksofonda Kenny
Garrett basta Christian
McBride ve davulda
Roy Haynes’den oluşan
muhteşem kadrosuyla
yaz konserleri.indd 68
17th International
İstanbul Jazz
Festival
Over 50 concerts and 300
legendary musicians… One
of İstanbul’s best summer
events that has become a
jazz tradition over the years
in İstanbul shall take place
at the Cemil Topuzlu Open
Air Stage, the Archaeology
Museum Courtyard, the
Aya İrini Museum, İstanbul
Modern, İstinyePark, Salon,
Sepetçiler Kasrı and The
Marmara Esma Sultan.
Started in the 80’s as the
İstanbul Festival, and within
time developed into something
great with the large interest
the audience showed. This
year the names that will
be a big hit at the festival
are famous jazz vocal Tony
Bennett, Chick Corea on
piano, Kenny Garrett on
saxophone, Christian McBride
on bass, and Roy Haynes
on drums, and they are all
coming together to form the
‘Chick Corea Freedom Band’.
Another famous name is disco
queen Grace Jones, whom a
lot of musicians of our day
copy. Seal, a name we all
think about when soul music is
the question; and famous bass
guitarist Stanley Clarke.
‘Chick Corea Freedom
Band’, bugünün starlarının
neredeyse bire bir taklit
ettiği disko kraliçesi Grace
Jones, soul deyince akla
gelen ilk isimlerden Seal,
ünlü bas gitarist Stanley
Clarke gibi önemli isimler
var. 1-20 Temmuz Çeşitli
mekânlar
38.
Uluslararası
İstanbul Müzik
Festivali
Klasikten vazgeçmeyenlere
önerimiz yazın ilk ayını
İstanbul’a bağlamaları.
Yaklaşık 1000 yerli
ve yabancı sanatçıyı
şehre taşıyan festival
programında, bu
yıl senfoni ve oda
orkestraları, vokal
konserler, oda müziği
ve resitaller olmak üzere
20’ye yakın konser
arasından seçkinizi
yapmaya hazır olun. Aya
İrini Müzesi, Çinili Köşk,
Haliç Kongre Merkezi,
İstanbul Arkeoloji
Müzeleri ve Süreyya
Operası’nda gerçekleşecek
olan konserler dizisini
Gürer Aykal yönetmindeki
Borusan İstanbul
Filarmoni Orkestrası
açacak; orkestranın
solisti kemanıyla Elvin
Hoxha Ganiyev. Bu yıl
Chopin’in 200. doğum
yılı olması vesilesiyle
besteninin pek çok eserini
farklı yorumculardan
dinledik; Müzik Festivali
kapsamımda da kutlamalar
devam edecek. Andrzej
Jagodzinski Trio’nın
Chopin eserlerini
baş döndürücü bir
biçimde caza çevireceği
performans, benzerleri
arasından sıyrılıyor. Klasik
müzik repertuarının
unutulmazlarından.
1st – 20th July Various Places
38th International
İstanbul Music
Festival
Our proposal for classical
music lovers is to make sure
they’re in İstanbul for the
whole of June. About 1,000
local and foreign artists
are coming to the city for
the festival program this
year. Get ready to make
your selection from almost
20 events that include the
symphony and chamber
orchestras, vocal concerts,
chamber music concerts
and recitals. The concerts
are going to be held at
the Aya İrini Museum,
the Çinili Köşk, the Haliç
Congress Centre, İstanbul
Archeological Museum and
the Süreyya Opera will start
with the Borusan İstanbul
Philharmonic Orchestra
directed by Gürer Aykal;
the violin soloist with the
orchestra is Ganiyev Elvin
Hoxha. With it being
Chopin’s 200th birth year
we have listened to many
rearrangements of his work
this year; and the celebrations
will continue during the
Music Festival. The Andrzej
Jagodzinski Trio will invert
Chopin’s work into jazz
and are certain to stand out
among similar styles. Some
other concerts from classical
music’s unforgettable
composers are Vivaldi’s ‘Four
Seasons’, some of Handel’s
6/24/10 12:27 PM
Vivaldi’nin ‘Dört Mevsim’
keman konçertoları ile
Händel ve Purcell’in
mevsimlere göndermeler
yapan aryalarının birarada
sunulacağı Dört Mevsim
ve Ötesi, Claudio
Cavina yönetimindeki La
Venexiana operası,
piyanist Oleg
Maisenberg’in eşlik
edeceği dünyadaki
en eski yaylı çalgılar
dörtlülerinden biri olan
Borodin Quartet festivalin
öne çıkan konserlerinden
birkaçı.
3-30 Haziran
Çeşitli mekânlar
İstanbul
dışına
taşanlar
İstanbul büyük
festivaller ve
organizasyonların
merkezine otursa da
diğer şehirlere gelen
isimleri de yabana
atmamak lazım!
Zeytinli Rock
Festivali
Balıkesir’in Edremit
ilçesindeki Zeytinli beldesi,
son yıllarda rockseverlerin
buluşma noktası. Deniz,
güneş ve müzik dolu
festival programı tam
5 güne yayılıyor. DejaVu, Direc-T, Emre
Aydın, Kolpa, MFÖ,
Bulutsuzluk Özlemi gibi
Türk rock sahnesini sarsan
isimlerin olduğu festivalin
headliner’ı Helldorado.
3-8 Ağustos Edremit Zeytinli
Dalyan Sahili
yaz konserleri.indd 69
violin concertos and
Purcell’s arias with a referral
to the seasons; these three
will be performed together
called ‘Four Seasons and
Beyond’. Others include the
La Venexiana Opera directed
by Claudio Cavina, and one
of the worlds oldest string
quartets the Borodin Quartet
accompanied by pianist Oleg
Maisenberg.
3rd – 30th June Various Places
Outside of
İstanbul
Eventhough Istanbul
is the centre for big
festivals and events we
should also take into
consideration other
events in other cities!
Zeytinli Rock
Festival
In recent years the Zeytinli
Town in the Edremit District
of the city of Balikesir has
become a meeting point
for Rock’n’Roll fans. The
festival is 5 days of sea, sun
and music. Many Turkish rock
bands will be performing at
the festival such as Deja-Vu,
Direc-T, Emre Aydın, Kolpa,
MFÖ, Bulutsuzluk Özlemi,
however the headliner of the
festival will be Helldorado.
3rd – 8th August
Edremit Zeytinli Dalyan Beach
Bob Sinclar
Dans müziğinin
Fransa’daki en önemli
ismi sayılan Bob Sinclar
bir kez daha ülkemize
teşrif ediyor. Onu ilk kez,
Fransız house müziğini,
iyi süzdürülmüş disco
yaylılarıyla birleştirdiği ilk
albümü ‘Paradise’ ve 2000
tarihli 2. albüm ‘Champs
Elysées’ ile duyduk.
Kendisini listelerin üst
sıralarına çıkaran esas
işi ise, Fransız müzisyen
Cerrone anısına yaptığı ‘I
Feel For You’ parçasıydı.
Efsane ikili Sly&Robbie ile
Jamaika’da yaptığı
yüksek tempolu son
albümünden parçalarla
bir geceliğine Kemer’de
olacak.
18 Temmuz Club Inferno,
Kemer / Antalya
Pink Martini
Birkaç defa İstanbul’a
konuk olan Pink Martini,
şimdi de Ankaralı
müzikseverleri ihya etmek
üzere rotasını Türkiye’ye
çeviriyor. Yeni albümleri
‘Splendor in the Grass’in
Avrupa turnesi kapsamında
önce İstanbul’da, ardından
Ankara’da sahneye
çıkacak olan grup,
ABD’nin musikişinas
kenti Portland çıkışlı.
İstediği zaman cazır cazır
cazla, kimi zaman pop
sound’larla, bazen ise Latin
esintisiyle sahneyi kaplayan
Pink Martini, unutulmaz
parçaları, unutulmaz
bir şekilde yorumlamasıyla
da ünlü.
5 Temmuz - Santralistanbul
6 Temmuz – ODTÜ Vişnelik
Tesisleri
Bob Sinclar
If you missed his last two
concerts at Parkorman or
Maslak Convention, don’t
worry because one of dance
music’s most important
names, Bob Sinclar from
France is coming to Turkey
once again. We know him
very well from his first
album ‘Paradise’ where he
combined French house music
with disco beats, and from
his second album ‘Champs
Elysees’ released in 2000.
He hit the top of the charts
with his song ‘I Feel For
You’, a song he composed in
memory of French musician
Cerrone. Bob Sinclar will be
performing in Kemer for one
night with his combination
of musical styles such as acid
jazz, hip hop and reggae
with emphasis on vocals,
and with his remixes with
legendary couple Sly&Robbie.
69
18th July Club Inferno,
Kemer / Antalya
Pink Martini
Having performed in İstanbul
a few times before, Pink
Martini will be visiting
Turkey this time to perform
for music lovers in Ankara as
well. The group originating
from Portland USA is on a
European tour for its new
album ‘Splendour in the
Grass’ and they will be
visiting İstanbul followed
by Ankara. Pink Martini
will sometimes perform jazz,
followed by sounds of pop,
sometimes with Latin beats,
but it is especially known
for its rearrangement and
performance of well know
tunes.
5th July – Santralistanbul
6th July – METU Vişnelik
Facility
6/24/10 12:27 PM
NEWS
DQ HABERLER NEWS
70
DEDEMAN KONYA TERAS’TA
MOĞOL
BARBEKÜ KEYFİ
Dedeman Konya’da, Safran Teras’ın rahat ve etkileyici atmosferinde, bütün yaz boyunca her cumartesi akşamı Moğol barbekü
keyfi sizleri bekliyor. Çok eski bir Moğol geleneği olan bu pişirme
usulü, av partilerinin ardından çadırlarında toplanan Moğolların
et ve sebzeleri kılıçları ile doğrayarak kalkanlarının üzerinde
pişirmesi ile ortaya çıkmış. İşte günümüzde Moğol barbeküsü
konseptinin ortaya çıkmasını sağlayan bu gelenek, Dedeman
Konya farkıyla ayağınıza kadar geliyor. Moğol barbeküsünde,
yiyecek barında bulunan pişmemiş et, sebze, sos ve baharatlardan
dilediğinizi seçtikten sonra bu barın hemen yanındaki Moğol
barbekü tavasında istediğiniz gibi pişiriliyor. Pişirme esnasında
sebze ve etlerin renk cümbüşü ve yapılan görsel şovlar ile
beş duyuya hitap eden Moğol barbeküsü keyfini yaşamak için
Dedeman Konya Teras’a mutlaka uğrayın.
ENJOY A MONGOLIAN
BARBEQUE AT
DEDEMAN KONYA TERRACE
Every saturday evening throughout the summer months,
Safran Terrace at Dedeman Konya awaits you for a
Mongolian barbeque. You are able to choose your own
meat, vegetables and spices and then head over to
the barbeque to cook your own meal. The Mongolian
barbeque addresses all five senses with its colours and
smells. Head over to Dedeman Konya Terrace to take
part in this unique barbeque event.
haberlerOK.indd 70
6/24/10 12:28 PM
71
YAZIN TADI İSTANBUL
LIFE STYLE’DA ÇIKAR
Her yönüyle yenilenen Life Style Sağlık Kulübü misafirlerinin yorgunluğunu
azaltmaya devam ediyor. Güneş ve havuzun keyfini şehir dışına çıkmadan
yaşamak isteyenler için 22 metre x 11 metre büyüklüğündeki yüzme
havuzu, jakuzi, sauna, şok havuzu, dinlenme odası ve fitness merkezinin yanı
sıra profesyonel olarak sunulan İsveç, shiatsu, lenf drenaj, aromaterapi ve
dört el gibi birbirinden farklı masaj tekniklerinin uygulandığı terapiler için
sezonluk hazırlanan cazip üyelik paketlerini kaçırmayın!
The Life Style Health Club has been completely renewed and continues to be
a hotspot for tired guests looking for a relaxing day. For those who want to
enjoy the sunny weather and swimming pool without leaving the city, our
22 meter x 11 meter sized swimming pool, jacuzzi, sauna, shock pool, resting room and fitness center is a perfect alternative. Professional masseuses
also provide Swedish, shiatsu, lymph drainage, aromatherapy and many other
massage styles for guests who need a more effective method to relax. Don’t
forget about our seasonal membership packages filled with incredible offers!
haberlerOK.indd 71
ENJOY
THE
SUMMER
AT ISTANBUL
LIFE STYLE
6/24/10 12:28 PM
DQ HABERLERNEWS
72
DEDEMAN
ANTALYA MAKE
YOUR DREAMS
COME TRUE
The Dedeman Antalya Hotel &
Convention Center “Wedding
Package” provides couples who
are thinking about getting married
with many special offers. Aside
from the actual wedding, the
“Wedding Package” also organizes
zes
the honeymoon suite with foamed
med
champagne, fruit basket, Turkish
sh
dessert plate, a dinner at Türkuaz Fine
ne
Dining Restaurant, a two-day free stay
tay
at Dedeman Bodrum and Dedeman
man
Cappadocia (200 guests and over),
er),
ballroom decoration, chair fitting,
ng,
engagement table decorations, seating
ng
arrangement, wedding cake and
nd
various choice of menus for everyone.
ne.
haberlerOK.indd 72
DEDEMAN ANTALYA
HAYALLERİNİZİ
GERÇEKLEŞTİRİYOR
Dedeman Antalya Hotel & Convention Center, “Düğün
Paketi” ile evlenmeyi düşünen çiftlere, düşlerini
gerçeğe dönüştürebilecekleri çok özel fırsatlar sunuyor.
“Düğün Paketi” ile düğün organizasyonunun yanı sıra,
balayı süiti, balayı odasına köpüklü şarap, meyve sepeti,
Türk tatlı tabağı, çerez ikramı, Türkuaz Fine Dining
Restaurant’da bir akşam yemeği, Dedeman Bodrum
ve Dedeman Kapadokya otellerinde iki günlük odakahvaltı ücretsiz konaklama (200 kişi ve üzeri), salon
dekorasyonu, sandalye giydirme, nikâh masası süsleme
ve aranjmanı, yerleşim planı hazırlama ve konukların
karşılanması, düğün pastası, her zevke uygun farklı
menü alternatifleri gibi özel imkânlar sunuyor.
Dedeman Antalya Hotel&Convention
Center, özenle
Hote
hazırlanmış balayı odası,
odası size özel ikramları, 5 yıldızlı
mükemmel
hizmet kalitesi
ü
kalit ve güler yüzlü servisi ile
en özel düşünüzü unutulmaz
ana dönüştürürken, size
unutu
sadece hayalinizdeki düğünü
dü
yaşamak kalıyor.
6/24/10 12:28 PM
DEDEMAN İSTANBUL
KALİTESİNİ
BOĞAZA
TAŞIYOR!
DEDEMAN İSTANBUL IS MOVING
ITS QUALITY TO
THE BOSPHOROUS
73
Dedeman İstanbul, yaz ve sonbahar aylarında
evlenmeyi planlayan çiftlere yepyeni bir alternatif
sunuyor. İstanbul’un incisi Tarabya Koyu’ndaki yeni
mekânı ile hafızalardan silinmeyecek düğünlere ev
sahipliği yapacak olan Dedeman İstanbul; Boğaz’ın
Karadeniz girişi manzarasına hâkim yeni yerinde
düğün, nişan, sünnet, mezuniyet ve iftar davetleri
gibi her türlü organizasyon için de kullanılabilecek.
Dedeman İstanbul, misafirlerine 2 katlı, 2000 m²’lik
geniş alanı, 1000 kişilik kapasitesi, 3 farklı düğün
menüsüyle hizmet verecek. Gelin ve damadın arzu
ederlerse özel bir tekneyle düğüne gelebilmelerine
olanak tanıyan mekânda, deniz ve gün batımı
manzarası eşliğindeki karşılama kokteyli ile başlayan
davet, gelin ve damat alana girip, merdivenlerden
inerken takip ışığı, sis eşliğinde DJ müziği ile
hareketlenerek devam edecek. Çiftler düğün
sonrasında Dedeman İstanbul’un özenle hazırlanmış
balayı odasında meyve sepeti ve köpüklü şarap ikramı
ile ağırlanacaklar. Ayrıca düğün hazırlıkları için her
iki tarafın da ebeveynlerine günlük kullanım odası
sunulacak. Sonrasında ise Dedeman İstanbul, çiftlerin
birinci evlilik yıl dönümlerini unutmayarak onları 2
kişilik özel akşam yemeğiyle ağırlayacak. Dedeman
İstanbul’un alternatif mekânı Tarabya Koyu’na nazır
konumuyla vazgeçilmez bir adres olacak.
Dedeman İstanbul is providing couples who want to
get married in the summer or fall seasons with brand
new alternatives. With its new venue at the Tarabya
Bay, Dedeman Istanbul guarantees a wedding that will
never be forgotten. The venue is located close to the
entrance of the Black Sea and is perfect for weddings,
engagements, circumcision ceremonies, graduation and Ramadan organizations. Dedeman İstanbul
provides its guests with a breathtaking view, 2 floors
each 2000 m2 in area that can hold up to 1000 guests
and 3 different menus. This alternative venue at the
Tarabya Bay is definitely going to be the most popular location during the summer months.
haberlerOK.indd 73
6/24/10 12:28 PM
DQ HABERLERNEWS
74
DEDEMAN
KONYA LIFE
STYLE SAĞLIKLI
YAŞAMA MERHABA
KOKTEYLİ
DEDEMAN
KONYA LIFE
STYLE HEALTHY
LIVING WELCOME
COCKTAIL
Dedeman Konya Hotel & Convention Center tarafından her
yıl geleneksel olarak düzenlenen “Life Style Sağlıklı Yaşama
Merhaba Kokteyli” 900 kişinin katılımı ile Dedeman Konya
balo salonunda gerçekleşti. Büyük ilgi gören kokteylde
misafirler gönüllerince eğlenerek ve Dedeman Konya’nın
hazırladığı birbirinden lezzetli yemeklerin tadına vararak,
Life Style üyesi olmanın ayrıcalığını yaşadılar. Altınkaynak
Kuyumculuk ve Mücevherat A.Ş.’nin sponsorluğu ile gerçekleşen geceye, Life Style Sağlık & SPA Merkezi üyeleri
ve çok sayıda seçkin konuk katıldı. Kısa süre önce “Yetenek
Sizsiniz” yarışmasında yaptığı şovlarla isminden söz ettiren
Hakan Akdoğan yaptığı gösteriyle izleyenleri büyüledi.
Latin dans gösterisi de büyük ilgi ve beğeni toplarken, gece
Grup Metafor’un eşsiz müzik ziyafeti ile devam etti. Gece
sonunda üyeler arasında yapılan çekilişlerde, Altınkaynak
firması tarafından çeşitli ödüller dağıtıldı. Dedeman Konya
Hotel&Convention Center Genel Müdürü Recep Altınok
konuşmasında “İnsanımızın her zaman en iyisine layık olduğu düşüncesi ile açıldığımızdan bu yana sürekli kendimizi
geliştirmeye çalıştık ve 1000 üyeye ulaşan büyük bir aile
haline geldik. Bu tablodan son derece memnunuz.” diyerek
Dedeman Konya Life Style Sağlık & SPA merkezinin son
geldiği durum ile ilgili bilgi verdi. Ayrıca Life Style Sağlık ve
SPA Merkezi tarafından her yıl düzenlenen ve kıyasıya mücadelenin yaşandığı Bay – Bayan Squash Turnuvası’nın ödülleri
de bu yıl sahiplerini buldu.
Every year Dedeman Konya Hotel & Convention
Center organizes a “Life Style Healthy Living
Welcome Cocktail”. This year the event was
organized at Dedeman Konya ballroom with over
900 guests. Guests were able to enjoy themselves,
taste the delicious meals prepared by Dedeman
Konya and take the advantage of being a Life
Style member. Also, the traditional Life Style
Health and SPA Center Mr. & Mrs. Squash
Tournament found its winners.
haberlerOK.indd 74
6/24/10 12:28 PM
DEDEMAN WON
SECOND PLACE
in the 3rd Interinstitutional Dragon
Boat Races Fun-Sport Category
DEDEMAN, DRAGON
3. KURUMLARARASI
DRAGON BOT
YARIŞLARI
FUN-SPORT
KATEGORİSİNDE
İKİNCİ OLDU
Kurumlar arası yarışmalarda en büyük ve kapsamlı spor
organizasyonu olan ve 29-30 Mayıs 2010 tarihlerinde
Haliç`te gerçekleştirilen Dragon Festivali kapsamında
düzenlenen Dragon Bot Yarışları, 96 şirket ve 120 takıma
ait 2.500’e yakın yarışmacı ve binlerce seyircinin katılımı
ile gerçekleşti. Dedeman Holding’i temsil eden takım ise
bu yarışmaların Fun-Sport kategorisinde ikinci oldu.
Bir davulcu ve 16 kürekçiden oluşan dragon bot takımları
iki gün boyunca 250 metrelik parkur üzerinde nefes
nefese mücadele verdi.
Birinci gün, her takımın 2 defa zamana karşı mücadele
ettiği yarışların sonunda günün en iyi 10 derecesi
belirlendi. Pazar günü düzenlenen yarışlar ise eleme usulü
üzerinden yapıldı. Cumartesi yapılan yarışlarda alınan
derecelere göre takımlar sport, fun sport, fun ve funfun
kategorilerinde yarıştı. Birinci günü, 1:12:00 saniye ile
tamamlayan Dedeman Holding Dragon takımı, ikinci gün
Fun-Sport kategorisinde yarışarak, finalde 1:09:01’lik
performansıyla ikinci oldu.
haberlerOK.indd 75
75
On May 29-30, thousands of audiences and
around 2,500 competitors from 96 companies and 120 teams participated in the
Dragon Boat Races in Haliç for the Dragon
Festival, which is the biggest and most
comprehensive sports organization in interinstitutional competing. The team representing the Dedeman Holding, came second in
this year’s Fun-Sport category. The teams
raced over a 250-meter course, and each
team consisted of one drummer and
16 rowers. First day, twice racing against
the time determined the top-ten teams of the
day. In Sunday races, which, followed the
elimination method, the teams competed in
Sport, Fun-Sport, Fun and Funfun categories, according to their Saturday scores. The
Dedeman Holding Dragon team completed
the first day with 1:12:00, and won second
place in the final races with a 1:09:01
second performance.
6/24/10 12:28 PM
DQ HABERLERNEWS
ŞİLE’DE
SANAT DOLU
GÜNLER
76
Şile fenerinin 150.yıl kutlamaları çerçevesinde Mimar Sinan
Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü
ile Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü tarafından tasarlanıp
geliştirilen Işığa Kavuşma Projesi, sponsorluğunu Şile
Belediyesi ile Dedeman Şile’nin üstlendiği bir çevresel sanat
- paketleme projesi olarak öne çıkıyor. İstanbul 2010 kültür
başkenti etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirilen projede;
geçmişten bugüne kalan, Şile ile bütünleşmiş, Şile’yi Şile
yapan kültürel ve otantik değerlerin başında gelen Şile Feneri
ile Şile bezi tarihte ilk defa sanatsal bir etkinlikle bir araya
geliyor. Bir anlamda birbirini yıllardır tanıyan ancak bir araya
gelemeyen iki eski dostun birinin doğum gününde ötekinin onu
kutlamak, hediye vermek için ziyarete gelmesiyle ortaya çıkan
bir kucaklaşma, sarılma eylemi niteliği taşıyan Işığa Kavuşma
Projesi 18-26 Temmuz 2010 tarihlerinde Prof. Kemal Can
önderliğinde gerçekleştiriliyor.
eştiriliyor.
ŞİLE’S CULTURAL REUNION
This year, Şile celebrates the 150th anniversary of the Şile
Lighthouse. Under the artistic direction and development
of Mimar Sinan University’s Fine Arts Department and
Tekstile & Fashion Design Department, celebration of Light
Project will come to life. Sponsored by the city of Şile and
Dedeman Şile, this unique project fuses cultural activities
with their environments. This is the first cultural activity
that has given a spotlight to the two authentic qualities
synonymous with the city’s culture and history,
the Şile Lighthouse and Şile cotton. Like two long-lost
friends, they will reunite at the Lighthouse’s birthday
celebration, as part of the İstanbul 2010 European Capital
of Culture festivities. Celebration of Light Project,
a historic event presented by Prof. Kemal Can, will be held
from June 19-26.
DEDEMAN
SAGA HAVAYOLLARI
İLE GÖKYÜZÜNDE
Dedeman ve Saga Havayolları arasında imzalanan
anlaşma çerçevesinde, Dedeman Hotels & Resorts
International logosu giydirilen uçak, yurt içi ve yurt
dışı uçuş seferlerine başladı. İstanbul – Manchester
arası ilk uçuşunu yapan B737-400 tipi uçak, Avrupa
semalarında farklı rotalarda Dedeman logosunu
göklere taşıdı. Uçak; Bodrum Havaalanı’ndan İngiltere,
Antalya ve Dalaman’dan Polonya olmak üzere
uluslararası havaalanlarında da Dedeman markasını
gökyüzünde taşıyacak. Dedeman adını ilk olarak
Pegasus Havayolları ile gökyüzüne taşıyan ve halen
devam eden uygulama, 2010 yılında Saga Havayolları
ile de sürecek.
haberlerOK.indd 76
DEDEMAN IS READY TO FLY WITH SAGA AIRLINES
Following the alliance between Dedeman and Saga Airlines, “Dedeman
Hotels & Resorts International” branded airplane has recently begun its
domestic and international flights. This B737-400 type plane completed
its first flight between İstanbul – Manchester, and continued to carry the
Dedeman logo around various routes over the European airfield. The
Dedeman plane is next expected to fly from the Bodrum Airport to England,
and from Antalya and Dalaman to Poland. A similar agreement (still ongoing)
was first implemented with the Pegasus Airlines, and the agreement will
continue with the Saga Airlines, along with Pegasus, in 2010.
6/24/10 12:28 PM
haberlerOK.indd 77
6/24/10 12:28 PM
DQ
78 Ö Y K Ü - S T O R Y
Ben Onu Seviyorum
I love that one
YAZI-WORDS: YA⁄MUR T. ERDEM
oyku.indd 78
Aslında, aradığım tam olarak o değildi. En azından, onu
görene kadar onu aradığımın farkında değildim. Peki ne
aradığımı biliyordum? Bildiğim, onun, içimdeki o bambaşka
birini ortaya çıkardığı...
Actually, this was not what I was looking for. At least I didn’t
know I was looking for it until I saw it. Well I didn’t know
what I was looking for. The only thing I knew was that it
helped the completely different “other side” of me to emerge...
İzmir uyanmaz – peki, geç uyanır. Ama ben o sabah (yine)
erkenden uyanmıştım, 24 form Yang Stili T’ai Chi Ch’uan’ın
tamamını iyice etüt etmem gerekiyordu çünkü ustam o hafta
yoktu ve sınıfa ben göz kulak olacaktım. Kimse usta yamağı
sıfatıyla on adet yetişkinin önüne çıkıp 24 formun herhangi
birinde takılmak, hareketi tamamıyla unutmak ya da yanlış
yapmak istemez. Hele benim gibi bir mükemmeliyetçi, asla.
Izmir does not wake up- well, it does, but it wakes up late.
But even though I am a part of Izmir, I woke up early that
morning. I had to perfect my 24 styles Yang Style T’ai Chi
Ch’uan because my master was away that week and I had to
look after the class. Nobody, as the master’s helper, wants to
mix, completely forget or mistake the 24 styles in front of ten
grown-ups. Me, a perfectionist, especially wouldn’t want that.
O sabah, gün bile ağarmadan Gül Sokak’a bakan geniş
salonumuzda vücudumdan akan enerjiye söz geçirmeye
çalışırken, birden duydum eksikliğini. O zamana kadar hiç mi
aklıma gelmemişti? Yoksa aklıma gelmişti de bu ihtiyacımı göz
ardı mı etmiştim? Bunu bazen yaparım... Sonra bir an gelir,
artık yüreğimdeki sese cevap vermem gerektiğini, birden, ani
bir kavrayışla anlar (hadi minik bir aydınlanma anı diyelim,
söz konusu sabaha uygun olsun) ve daha fazla beklemeden
harekete geçerim.
Gelgelelim İzmir hala uyuyordu... Tembeldir İzmir, hele
That morning before the sun rose, while trying to take control
of the energy that flew through my veins in our wide living
room, which overlooked the Rose Street, I felt its absence. Did
I not think about it earlier? Or did I think about it, but had
blinked the fact? I do this sometimes... And then a time comes,
and I instantly realize that I cannot ignore the voice inside
of me (well this morning it was like a tiny awakening), and I
quickly take action.
At this time, Izmir was still asleep. Izmir is lazy, especially
Alsancak. When I rushed down three floors, in speedy steps
6/24/10 12:28 PM
Alsancak’ta yaşıyorsanız. Eşofmanımla aşağı hızlı adım üç
kat indiğimde hedef nokta da hala gece uykusundaydı... Kaç
yılın yorgunluğunu atarken bir yandan da, “zaman ne kadar
yavaş ve geniş, ne kadar çok okuyabiliyorum,” diye her gün
bir kez daha mevcudiyetinden memnunluk duyduğum o Ege
uyuşukluğuna o sabah nankörlük edip lanet ettim. Çünkü,
demiştim daha önceden hatırlarsanız, karar verdikten sonra
beklemeyi hiç sevmem.
Ama bu sabah beklemekten başka çarem yoktu... Reyhan’a
girdim, bir kahve söyledim, bir de yiyecek birkaç parça tuzlu
kurabiye, ve beklemeye başladım. Reyhan’ın duvarındaki saat
10.00’u gösterince de dışarı fırladım.
Uzun boylu ince kız henüz uyanmamıştı, oysa ki ben sabahın
altısından beri günle bir olup kendimce neredeyse öğleni
ettiğimden, hemen o an işimin görülmesini istiyordum ve
onun (tüm güzelliğine rağmen) yarı uyukluyor olması hiç
umrumda değildi. İnsanların bana kötü kötü bakmasını da hiç
umursamam.
“Bir saat arıyorum,” dedim düpedüz küstah bir tonla. Tonuma
mı, sabahın ilk müşterisinin çelimsiz, eşofmanlı, sinir bir kadın
olmasına mı yoksa o kadının bir saat bulmaktaki kararlığına
mı bilmiyorum, şaşırdı. İri gözlerini açarak baktı ve sonunda
mahmur bir tonda, “Nasıl bir saat?” diye sormayı başardı.
Tersledim. “Görünce anlayacağım,” dedim.
Beyoğlu pasajlarındaki ıncık-cıncıklara hiç de benzemeyen
(evet, İstanbul son birkaç aydır burnumda tütüyordu) fazla
düzenli dükkanda (bilmem Rus romanlarındaki müfettişlerden
mi yoksa İngiliz cinayet filmlerindeki dedektiflerden mi
özerenek sahiplendiğim bir şekilde) ellerimi arkamda
kavuşturup (itiraf ediyorum, gıcık gıcık) dolaşmaya başladım.
Yarabbim ne çirkin şeylerdi hepsi. Sanki özenle her şeyin en
zevksizi, en kitch’i seçilmişti bu dükkanda.... Tüm antipatik
beden dilimin üstüne, bir de burun kıvırdım. Tam (T’ai Chi
Ch’undan epey sıkılaşmış popomu) uzun boylu iri gözlü ince
kıza dönüp gidecekken, onu gördüm.... Duvar saatlerinin,
eski moda (Tanpınar’ın görse seveceği, diye düşünmek
istediğim) guguklu saatlerin, karaktersiz masa saatlerinin
ortasında, büyük bir ajansta kendini beğenmiş yaratıcı
yönetmenler ve metin yazarları için fotokopilerini çektiği
evrakların arasında kaybolmuş, kimsenin önemsemediği ama
yıldızı parlak bir stajer gibi (tamam, orijinal bir fikir değil,
“Kadınlar Ne İster” filminden arak) sabırla keşfedilmeyi
bekleyen o güzelim saati...
Bir kere, köşeyi kaplayan diğer saatlere göre çok küçüktü,
ama küçüklüğü, ya da küçüklüğüne uygun, mesela önde bir
yerde durmaması değildi dikkat çekmeyişinin sebebi... Beni
bekliyordu. Bunu, onu görür görmez anladım.
Sorun, on dakikadır her şeye burun kıvıran benim, bu
dükkandaki en ama en kitch saati satın almak istediğimi
oyku.indd 79
Alsancak was still sleeping. While relaxing, I thought how slow
and broad “time” was and realized how much I can read. That
morning, I was unthankful for the Aegean drowsiness I normally
enjoy. Because I already told you, after I decide, I do not want to
wait. I want to take action.
But this morning, I had no other choice but to wait... I went
to Reyhan, ordered coffee and salty cookies, and began to wait.
When the clock on Reyhan’s wall stroke 10.00, I sprang outside.
79
The tall and thin girl hadn’t woken up. I, however, was up since
six, and already had called it mid-day for myself. So I wanted
to finish the deed as soon as possible, not caring, (no matter how
beautiful she was), about her drowsy mood. I even didn’t care
about people staring at me nastily.
With an arrogant tone, I uttered; “I am looking for a watch.”
Probably because of my tone, or because her first customer was a
feeble woman, dressed in sweatpants who hit her store early in the
morning, or because of this woman’s determination in purchasing
a watch, the store owner was surprised. She widened her eyes and
with a sleepy tone managed to reply; “What kind of a watch?”, to
which I answered “I will know it when I see it.”
I locked my hands behind my back, (I was probably influenced
by the inspectors from Russian novels, or English murder
detectives in locking my hands) and glanced at the fairly ordered
store, unlike those in Beyoğlu, which are very disordered,
and I started walking around the store annoyingly. All of the
things in the store were ugly. I really thought that the storeowner
gathered the most kitsch, and tedious of things on purpose.
Along with my repulsive body language, I made a face.
I was just about to turn my butt (that was tightened from
T’ai Chi Ch’uan) and leave the store and the wide-eyed, tall
and thin storeowner, when I saw it… I saw the watch in the
corner that waited patiently to be discovered. The watch was
surrounded by numerous wall watches, vintage cuckoo
watches (I’d like to think of them as, watches that Tanpınar
would love, if he saw), and unprincipled desk watches. This
watch resembled an intern which had a bright future, but was
forgotten, among the important film directors and famous
script writers.
For one thing, this watch was much tinier than those that took
up all the space on walls. It wasn’t the fact that the watch
wasn’t close up, that didn’t grab my attention. I understood that
the watch waited for me, as soon as I saw it.
The problem was how I, who has made faces since entering the
store, was going to tell the tall, beautiful storeowner that I
wanted to buy that kitsch watch. This problem, however, should
not be a barrier between that watch and me I thought, because I
couldn’t take my eyes off of that watch… This watch, which was
4.2 centimetres in length and 4.6 centimetres in width, stood
on two feet, and was in the form of a heart. The quadrant that
6/24/10 12:28 PM
80
uzun boylu güzel kıza nasıl olup da söyleceğim -idi. Ama
bu, birlikteliğimiz için bir engel olmamalıydı çünkü
gözlerimi ondan alamıyordum... 4.2 santim boyunda, 4.6
santim eninde, iki minik ayak üzerinde duran, kalp şeklinde
tasarlanmış, ön yüzündeki kadranı çevreleyen parçalarda
da minik kalpleri, hatta sağlı sollu birer de meleği bulunan
bu saat, o güne kadar gördüğüm en güzel saatti. Bütün
cesaretimi toplayıp sesime sanki, “hava soğudu, değil mi”
dercesine sıradan bir ton vermeye çalışarak, “şunu alayım,”
dedim. Tabii ki ince uzun kız oralı bile olmadı - aslında tüm
bu telaş merasimi, kendime karşı duyduğum şaşkınlığa (ve
neredeyse, utanca) aitti. Bir: Bu kadar kitch bir saati nasıl
oldu da beğendim. İki: Bu kadar kitch bir saati nasıl oldu da
beğendim. Parası umrumda değildi, işte böyle bir huyum da
var; normal koşullarda dikkatli harcarım paramı ama bir şeyi
çok beğenmeyegöreyim, umrumda olmaz. Alır geçerim.
Saatimi, biricik saatimi kutsal bir emanet taşır gibi üç adım
ötedeki evimize dikkatle taşıdım. Uzun bir süre onu nereye
koyacağımı bilemedim. Sonunda, yatağımın başucuna koymaya
karar verdim (hem belli mi olur, belki üstündeki melekler de
beni fazladan korurdu...). Sabahları T’ai Chi Ch’uan (artık
öğrenmiş olmalısınız lütfen, 24 form Yang Stili’nden) yapmak
üzere horozlarla uyandığımda ise onu özenle avuçlarıma alıp
salondaki çalışma masamın üstüne koyardım.
oyku.indd 80
surrounded the front side was also covered in tiny hearts. With
two angels, one on the left and one on the right, this watch
was the most beautiful watch I had seen up until this day.
Trying to courage up, I told the owner, in a tone that was as
commonplace as suggesting that the weather was getting
cooler, that I wanted to buy that watch over there. Just as
expected, the tall, thin girl paid no attention- actually, all
the rush and panic was due to my surprise (and a little bit of
embarrassment), to the fact that I not only liked a kitsch
watch this much, but also because I liked a kitsch watch this
much. Its price didn’t matter. Even though I always pay
attention to spending my money carefully, money is the least
of my concerns when I like something very much. When that
happens, I just buy it and move on.
I bought my watch and carried it to my house, that is three
meters away, as if I were carrying a sacred escrow. At first,
I couldn’t choose where I should place the watch, but then
I decided to place it on my bedside (plus perhaps this way the
angels would protect me even more). When I woke up in the
morning to do T’ai Chi Ch’uan (you should know it by
now, the 24 Yang styles I was talking about) I started carrying
this watch all the way to the living room and placed it on
my work desk.
Kalp şekilli kutsal minik saatim tam sekiz yıldır baş ucumda.
Onu edindiğim Gül Sokak’taki evimizden bu yana dört kez ev
değiştirdik ama onun yeri ve içimdeki sevgisi hiç değişmedi.
O bence dünyanın en güzel saati...
My sacred, heart shaped watch has been on my bedside for eight
years now. I have changed four homes since the day I bought
it from the Rose Street, but its place and the love I had for it
always remained the same. I think it is the most beautiful watch
in the whole world.
İtiraf ediyorum: Kalpli saatimi yanımaa almayı
aalm
lmay
lm
ayıı unuttuğum
ay
unnut
uttu
tuğu
tu
ğum
ğu
m
seyahatler, bana zehir oluyor.
where
forget
I confess:
conf
co
nfes
nf
ess:
es
s:: TThe
hee ttrips
rips
ri
ps w
whe
here
he
re I ffor
orgg to take that watch with me are
or
thee most
th
m stt distressing,
mo
ddisisstr
tres
essisising
es
n , and
ng
and painful
pain
pa
infu
in
fu ones!
6/24/10 12:28 PM
oyku.indd A
6/24/10 12:29 PM
oyku.indd B
6/24/10 12:29 PM

Benzer belgeler