Kitabın 30 sayfalık ön okumasını buradan okuyabilirsiniz.

Transkript

Kitabın 30 sayfalık ön okumasını buradan okuyabilirsiniz.
J. R. R. TOLKIEN King Ed­ward’s Scho­ol’da eği­tim gör­me­ye baş­la­yan John
Ro­nald Reu­el Tol­ki­en’in dil üze­ri­ne bü­yük bir ye­te­ne­ği ve me­ra­kı var­dı. Es­ki Gal
ve Fin dil­le­ri üze­ri­ne eği­tim gö­rür­ken, za­man­la ken­di Elf dil­le­ri­ni de ya­rat­ma­ya
baş­la­dı.
1914’te I. Dün­ya Sa­va­şı pat­lak ver­di­ğin­de Ox­ford’da üni­ver­si­te son sı­nıf­tay­dı
ve er­te­si yıl İn­gi­liz Di­li ve Ede­bi­ya­tı’nı bi­rin­ci­lik­le bi­ti­rip teğ­men ola­rak or­du­ya
ka­tıl­dı. 1916 Ha­zi­ran’ın­da Fran­sa’ya ge­miy­le gön­de­ril­me­le­rin­den ön­ce, ço­cuk­luk
aş­kı Edith Bratt ile ev­len­di ve dört ço­cuk sa­hi­bi ol­du­lar. En ya­kın üç ar­ka­da­şın­
dan iki­si­nin öl­dü­ğü Som­me Sa­va­şı’na ka­tıl­dı. Yı­lın son­la­rı­na doğ­ru has­ta­lan­dı ve
İn­gil­te­re’ye ge­ri gön­de­ril­di.
Sa­va­şın ar­dın­dan Ox­ford’da Ang­lo-Sak­son Pro­fe­sör­lü­ğü ya­pa­rak ça­lış­ma­la­rı­nı
aka­de­mis­yen ola­rak sür­dür­dü. Ang­lo-Sak­son (1925-45), İn­gi­liz (1945-59) di­li ve
ede­bi­ya­tı ders­le­ri ver­di. Za­man­la dün­ya­nın en önem­li dil­bi­lim­ci­le­rin­den bi­ri ha­
li­ne ge­le­cek­ti. Ana il­gi­si İn­gil­te­re’nin Or­ta­ba­tı top­rak­la­rı­nın ya­zın ve dil­bil­gi­si ge­
le­ne­ği üze­ri­ney­di. Ede­bi­yat ta­ri­hiy­le il­gi­li araş­tır­ma­la­rı ara­sın­da, E. V. Gor­don ile
bir­lik­te yaz­dı­ğı Sir Gawain and the Green Knight (1925) ve Beowulf: The Monsters
and the Critics (1936) sa­yı­la­bi­lir. Tol­ki­en, Yüzüklerin Efendisi’ni (1954-55) üni­
ver­si­te­de öğ­ren­ciy­ken yaz­ma­ya baş­la­mış­tı. Bu ya­pıt üze­rin­de ça­lı­şır­ken ço­cuk­la­rı
için yaz­dı­ğı Hobbit (1937), Yüzüklerin Efendisi’ne bir gi­riş ni­te­li­ğin­de­dir.
Emek­li­ye ay­rı­lıp Edith ile bir­lik­te Bo­ur­ne­mo­uth’a yer­leş­ti, ama ka­rı­sı­nın
1971’de­ki ölü­mü­nün ar­dın­dan Ox­ford’a dön­dü. Tol­ki­en ge­çir­di­ği bir has­ta­lık
son­ra­sın­da 1973’te öl­dü. Ya­rım kal­mış eser­le­ri, not­la­rı ve def­ter­le­ri oğ­lu Chris­
top­her Tol­ki­en ta­ra­fın­dan ya­yı­ma ha­zır­la­na­rak ba­sıl­dı.
CHRIS­TOP­HER TOL­KI­EN 21 Ka­sım 1924’te, J. R. R. Tol­ki­en’in üçün­cü oğ­lu
ola­rak dün­ya­ya gel­di. Biz­zat Tol­ki­en ta­ra­fın­dan ede­bi va­ris ta­yin edi­len C. Tol­ki­
en, 1973’ten iti­ba­ren, ba­ba­sı­nın ya­yım­lan­ma­mış ya­zı­la­rı­nın edis­yo­nu ve ya­yı­mı
üze­rin­de ça­lış­tı. 1975’ten be­ri, eşi Ba­il­li­e ile bir­lik­te Fran­sa’da ya­şa­mak­ta­dır.
John Ronald Reuel TOLKIEN
Númenor ve Orta-Dünya Üzerine
BİTMEMİŞ ÖYKÜLER
(Derleyen ve Yayına Hazırlayan:
CHRISTOPHER TOLKIEN)
Çeviren: Kemal Baran Özbek
Númenor ve Orta-Dünya Üzerine
BİTMEMİŞ ÖYKÜLER
John Ronald Reuel TOLKIEN
Orijinal Adı: Unfinished Tales
(Derleyen ve Yayına Hazırlayan:
CHRISTOPHER TOLKIEN)
İthaki Yayınları - 812
Yayına Hazırlayan: Yankı Enki
Düzelti: Hazal Çamur
Kapak Uygulama: Şükrü Karakoç
Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: Özge Kılıç
1. Baskı, Kasım 2012, İstanbul
ISBN: 978-605-375-234-9
Sertifika No: 25001
Türkçe Çeviri © Kemal Baran Özbek, 2012
© İthaki, 2012
© The J. R. R Tolkien Copyright Trust ve C. R. Tolkien 1980
© Büyük Britanya’da ilk olarak 1980’de George Allen ve Unwin Ltd. tarafından
yayımlanmıştır.
Bu eserin tüm hakları Akçalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla satın alınmıştır.
Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz.
®© Bu monogramın hakları The J. R. R. Tolkien Estate Limited’e aittir.
İthakiTM Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur.
Bahariye Cad. Dr. İhsan Ünlüer Sok. Ersoy Apt. A Blok No: 16/15 Kadıköy - İstanbul
Tel: (0216) 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34
[email protected] – www.ithaki.com.tr – www.ilknokta.com
Kapak, İç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık
Gümüşsuyu Cad. Topkapı Center, Odin İş Merkezi No: 403/2 Topkapı-İstanbul
Tel: (0212) 613 30 06 - Faks: (0212) 613 51 97
Númenor ve Orta-Dünya Üzerine Bitmemiş Öyküler, Orta-Dünya’nın
Birinci Çağı ile Yüzük Savaşı’nın sona erişi arasındaki süreçten
çeşitli kesitler sunan öykülerin bir derlemesi olup; Gandalf’ın
Cüceleri Çıkın Çıkmazı’ndaki toplantıya gönderişinin heyecan
dolu anlatımından Beleriand kıyılarında deniz tanrısı Ulmo’nun
Tuor’un gözleri önünde ortaya çıkışına ve Rohan Atlıları’nın aske­
ri örgütlenme yapısının eksiksiz bir anlatımına dek çeşitli olaylar
ile unsurları kapsamaktadır. Aynı zamanda bu eser, çöküşü önce­
sindeki uzun çağlardan Númenor hakkında günümüze kalabilen
tek öykünün yanı sıra, Beş Büyücü, Palantíri ve Amroth Efsanesi
gibi olaylar hakkında bilinen her şeyi içerir.
1955 yılında Yüzüklerin Efendisi’nin Ekler kısmındaki metinle­
ri hazırladığı sırada J.R.R. Tolkien şöyle demişti: “Kitabımı sadece
bir ‘kahramanlık ve macera’ romanı olarak algılayacak ve içerdiği
‘açıklığa kavuşmamış kimi olay dizilerini’ edebi akışın doğal bir
parçası olarak görecek çoğu okurumun bu Eklerin üzerinde dur­
mayıp onları es geçeceği şüphe götürmez.” Bitmemiş Öyküler’in
ise, bunun tam aksine, Orta-Dünya’yı ve onu meydana getiren dil­
leri, efsaneleri, politik unsurları ve de kralları henüz gerektiği gibi
incelememiş okurlara yönelik olduğu açıkça söylenebilir.
Elinizdeki eser Christopher Tolkien tarafından derlenmiş ve
yayına hazırlanmıştır. Kendisi, Yüzüklerin Efendisi dönemini yan­
sıtan haritaya bu eserinde daha kapsamlı olarak tekrardan yer
verdiği gibi, J.R.R. Tolkien tarafından Númenor üzerine çizilmiş
yegane haritayı da yayına sunuyor.
1
.
İÇİNDEKİLER
Giriş5
BİRİNCİ BÖLÜM: BİRİNCİ ÇAĞ
I.
Tuor ve Onun Gondolin’e Gelişi Hakkında
II. NARN I HÎN HÚRIN: Húrin’in Çocuklarına Dair Öykü
31
96
İKİNCİ BÖLÜM: İKİNCİ ÇAĞ
I.
II.
III.
IV.
Númenor Adası Üzerine Genel Bir Bilgi
Aldarion ve Erendis
Elros Soyu: Númenor Kralları
Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü ve Lórien Kralı Amroth’un Öyküsü
277
289
366
380
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ÜÇÜNCÜ ÇAĞ
I.
II.
III.
IV.
V.
Ferah Çayırlar Felaketi
Cirion ile Eorl ve Gondor ile Rohan Arasındaki Dostluğun Temelleri
Erebor Seferi
Yüzük’ün İzinde
Isen Sığlıkları Muharebeleri
445
472
522
549
579
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
I. Drúedain611
II. Istari629
III. Palantíri654
Dizin675
Orta-Dünya Haritası
750
NOT
Anlatının seyri boyunca pek çok yorum ve açıklamaya yer verildi­
ğinden, kitabın farklı bölümlerinde farklı bakımlardan yazara ve
editöre ait olan kısımları ayrıştırma gereği ortaya çıkmıştır. Yaza­
rın kaleme aldığı kısımlar daha büyük puntoyla yazılırken, editö­
rün araya girdiği açıklama bölümleri daha küçük puntoyla kâğıda
dökülmüştür. Ne var ki, editörün elinden çıkan bölümlerin metne
hakim olduğu Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü’nde yukarıda bah­
sedilen uygulamanın tam tersi görülmektedir. Ekler kısmında (ve
aynı zamanda ‘Aldarion ve Erendis’ Öyküsünün Geri Kalanı bölü­
münde) ise, hem yazarın hem de editörün kaleme aldığı kısımlar
küçük puntoyla yazılmış, yazarın alıntılarına kesme işareti (apost­
rof) içinde yer verilmiştir.
Ekler kısmına serpiştirilmiş olan notlara numara verilerek
bunların Kaynakça kısmında açıklanması yerine, dipnot şeklin­
de irdelenmeleri tercih edilmiş olup; yazarın metnin herhangi bir
noktasında yer verdiği kendi notları ‘[Yazarın Notu]’ biçiminde
belirtilmiştir.
4
GİRİŞ
Ölmüş bir yazarın ardından onun geride bıraktığı eserleri yayına
hazırlama sorumluluğunu üstlenen kişinin işi çok zordur. Ken­
disini böyle bir durumda bulan kimileri, belki yazar öldüğü sı­
rada kayda değer ölçüde bitme aşamasına gelmiş olan eserler ha­
riç, eldeki malzemenin hiçbirini yayımlamamayı seçebilir. J.R.R.
Tolkien’in henüz yayımlanmamış eserleri göz önüne alındığında
da izlenmesi gereken yol ilk bakışta buymuş gibi görünüyordu;
kendi yazdığı şeyleri alışılmışın dışında bir tavır ortaya koyarak
yine kendisi eleştirmekten kaçınmayan ve de zor beğenen biri ol­
duğu için, diğerlerine oranla tamamlanmaya daha yakın olanlar
da dahil olmak üzere, bu kitapta yer alan öykülerin herhangi biri­
nin çok daha ciddi ve dikkatli bir düzeltme evresi geçirmeksizin
okuyucuya sunulacağı fikrini aklına bile getirmezdi.
Diğer yandan, yarattığı dünya ve bu dünya ile ilgili yazıların
doğası ve kapsamı, onun yarım bıraktığı eserleri bile kendiliğin­
den özel bir yere koymaktadır bana göre. İçeriğinin düzensiz yapı­
sına ve babamın onun metninde pek çok değişiklik yapmak iste­
yip de bir türlü yapmaya fırsat bulamadığının bilinmesine karşın,
Silmarillion’un yayın dünyasından uzak kalmaya devam etmesi
bana göre olasılıkdışıydı; bunun üzerine ben, ciddi tereddütler
yaşadıktan sonra, söz konusu eseri, ancak yorum ve açıklamalar
ile birbirine bağlanabilen kopuk metinlerden kurulu tarihsel bir
çalışma şeklinde değil, eksiksiz ve uyumlu bir yapı halinde yayı­
na sundum. Elinizde tuttuğunuz bu kitapta yer alan hikâyeler ise
tamamen farklı bir temele sahip: Birlikte ele alındıklarında hiç­
bir bütünlük ifade etmiyorlar. Gerçekten de bu kitap, öyle veya
böyle hepsi Númenor ve Orta-Dünya ile ilgili olsa da, gerek şe­
kil gerekse yazılma amacı, bitiş ve kaleme alınma (ve de benim
redaksiyonumdan geçme) tarihleri bakımından birbirine uzak
hikâyelerden kurulu. Yine de yayımlanmaları konusunda ısrar et­
memin ardında yatan gerekçe, her ne kadar onun kadar güçlü bir
eser meydana getirememiş olsalar da, Silmarillion’un yayınlanma­
5
sında dayanak aldığım gerekçeden farklı değil. Melkor’un yanında
Ungoliant ile beraber Hyarmentir’in zirvesinden “tanrıların uzun
buğday başakları altında altın renkli bir çayır gibi uzanan Yavan­
na düzlükleri”ni seyredişini; Fingolfin’in ordusunun Batı’dan
yükselen ilk ayışığı ile yere vuran gölgesini; Morgoth’un tahtının
eteklerinde kurt kılığına bürünmüş şekilde pusuya yatan Beren’i
veya Neldoreth Ormanı’nın karanlıkları içinde aniden beliren Sil­
maril ışığını unutamayan ve daha fazlasını isteyen sayısız okur
bulunuyor… Gandalf’ın gerek Saruman’ın kibrini 2851 yılında
yapılan Ak Divan toplantısında muzipçe alaya alan gerekse Yüzük
Savaşı’nın sona ermesinin ardından Minas Tirith’te vaktiyle Cüce­
leri Çıkın Çıkmazı’ndaki toplantıya katılmaya nasıl ikna ettiğini
anlatan (ve bu defa son kez duyulacak olan) sesi; Suların Efendisi
Ulmo’nun Vinyamar Denizi’nden yükselişi; Doriathlı Mablung’un
Nargothrond’daki köprü harabelerinin altında “sefil bir kemirgen
gibi” saklanışı veya Anduin bataklığından kurtulmak için çabala­
dıkça daha çok dibe gömülen Isildur’un ölümü, bu öykülerin şe­
kil itibariyle taşıdığı kusurları yukarıda bahsedilen tipteki okurun
gözünde fazlasıyla bastıracaktır kanısındayım.
Bu koleksiyonda karşınıza çıkacak öykülerin pek çoğu başka
metinlerin içinde daha kısaca değinilmiş veya en azından atıf­
ta bulunulmuş olan konuların bir nebze de olsa irdelenmesidir;
şunu hemen belirtelim ki, bu kitapta Orta-Dünya’nın tarihsel ya­
pısının bir amaç değil araç olarak kullanıldığı ve anlatının kendi
yapısı bakımından konuları derinlemesine inceleme yoluna gir­
mekten kaçındığı hesaba katılırsa, Yüzüklerin Efendisi tutkunları
bu kitabın içeriğini büyük ölçüde tatmin edici bulmayacak ve ne
Rohan Hanedan Arması altında at süren savaşçıların askeri orga­
nizasyon yapısını inceleme isteği duyacak ne de Drúadan Ormanı
Vahşileri’ni oldukları yerden alıp tanıma zahmetine katlanacak­
tır. Babam sağ olsa bu yaklaşımlarından dolayı onları kesinlikle
haksız bulmazdı. Yüzüklerin Efendisi’nin üçüncü cildinin yayım­
lanmasının hemen öncesinde, Mart 1955’te yazdığı bir mektupta
bakın ne diyor:
6
“Geldiğimiz şu noktada, keşke herhangi bir ek metin yazacağı­
ma dair vaatte bulunmasaydım diyorum! Çünkü söz konusu me­
tinlerin başı ve sonu kesilmiş, içeriği kısıtlandırılmış o halleriyle
kimseyi memnun etmeyeceğini düşünüyorum: En azından beni
ve de aldığım mektuplardan –ki bunların sayısı şaşırtıcı derecede
fazla– anlaşıldığı üzere, bu tip metinleri seven ve gerekli gören
sayısı insanı hayrete düşürecek kadar kabarık okuyucu kitlesini
memnun etmeyeceği kesin; Yüzüklerin Efendisi’ni sadece bir ‘kah­
ramanlık ve macera’ romanı olarak algılayacak ve içerdiği ‘açıklığa
kavuşmamış kimi olay dizilerini’ edebi akışın doğal bir parçası
olarak görecek çoğu okurumun bu Eklerin üzerinde durmayıp
onları es geçeceği şüphe götürmez.
Yazdıklarımın bütününe kocaman bir oyunun parçasıy­
mışlar gibi yaklaşmanın iyi bir fikir olduğundan artık pek de
emin değilim, en azından böylesi bir olgunun fazlaca çekici ve
bağımlılık yaratıcı olduğunu düşünen benim gibi biri için söy­
lenebilir bu. Sözünü ettiğim Ekler daha çok, sırf hikâyelerin
dayandığı efsanelerdeki boşluklar doldurulsun ve bilgi eksik­
likleri giderilsin diye bunu destekleyecek olan okurların bek­
lentisini karşılamak ve de öykünün kendi doğasında yatan o
merak uyandırıcı özelliğe ithafta bulunmak için coğrafi, kro­
nolojik ve dilsel ayrıntılar üzerinde yapılmış özenli bir çaba
olarak nitelenebilir.”
Ertesi yıl yazdığı bir mektupta ise şunları belirtiyor:
“… Sizin gibi pek çokları daha fazla ve çeşitli harita ta­
lep ederken, bazı diğerleri ise yer isimlerinden ziyade jeolo­
jik işaret ve belirteçler görmeyi tercih ediyor; bazıları Elflerin
diline özgü gramer ve ses özellikleri ile bunların örneklerini
görmeyi diliyor, diğerleri kullanılan ölçülerden örnekler isti­
yor… Müzisyenler o dünyada kullanılan ezgileri ve notaları
öğrenmek, arkeologlar seramik ve madenbilim numuneleri
görmek, botanikçiler mallorn, elanor, niphredil, alfirin, mallos
ve symbelmynë gibi bitki ve çiçeklerin daha eksiksiz betim­
7
lemelerini okumak, tarihçiler Gondor’un sosyo-politik yapısı
hakkında daha detaylı bilgi edinmek, genel okuyucu kitlesi ise
Arabasürücüleri, Harad, Cücelerin kökenleri, Dunharrow’un
Ölü Adamları, Beorningler ve beş büyücü içinden kaybolan
ikisi hakkında daha fazla şey okumak istiyor.”
Yine de, bu soruya cevap olarak hangi görüş benimsenirse be­
nimsensin, bazıları için –ki bu gruba ben de dahilim– Númenórlu
Vëantur’un isminin karşılığı ‘Dönüş’ olan gemisi Entulessë’yi
İkinci Çağ’ın altı yüzüncü yılında bahar rüzgarlarıyla beraber Gri
Limanlar’a getirişini, Uzun Elendil’in naaşının oğlu Isildur tara­
fından tepesinde işaret ateşi yanan Halifirien’in zirvesine yerleş­
tirilişini, Hobbitlerin Erşehir Salı’yla nehre açıldıkları sırada ge­
riye dönüp baktıklarında sisli karanlığın içinde kıyıda durmuş
kendilerini seyrederken gördükleri Kara Atlı’nın Dol Guldur
Yüzüktayfları’nın lideri Cadı-Kral’ın sağkolu Khamûl olduğu­
nu… ve hattâ Gondor’un on ikinci kralı Tarannon’un bir türlü
çocuk sahibi olamayışından (Yüzüklerin Efendisi romanının Ekler
kısmında da kayda geçirilmiş bir durumdur bu) dolayı Kraliçe
Berúthiel’in o ana dek tamamen esrarengiz kalmayı başarmış ke­
dileriyle haşır neşir oluşunu öğrenmenin ardında, o zamana dek
günyüzüne çıkmamış bazı detayların açıklığa kavuşturulmasın­
dan çok daha büyük bir itki yatmaktadır.
Bu kitabın meydana gelme süreci oldukça zorlu geçti, sonuç­
ta ortaya çıkan eserin ise çoğu bakımdan karmaşık olduğu söy­
lenebilir. Kitabın içinde yer verilen öykülerin hepsi, farklı bakış
açılarına göre, az çok ‘bitmemiş’ niteliktedir ve her birini değişik
açılardan ele alıp değişik bir yöntemle şekillendirme gereği doğ­
muştur. İzleyen bölümde kitabın her bir parçası üzerinde ayrı ayrı
duracak ve bazı genel özelliklere dikkatinizi çekeceğim.
Karşıma çıkan en önemli sorun, en fazla ‘Galadriel ve
Celeborn’un Öyküsü’ adlı bölümde kendisini gösteren ‘tutarlılık’
sorunuydu. Söz konusu öykü, diğerlerine oranla çok daha geniş
anlamda bir ‘Bitmemiş Öykü’: ‘Tuor ve Onun Gondolin’e Gelişi
Hakkında’ gibi sonunu belirsiz bırakacak şekilde aniden yarıda
kesilen veya ‘Cirion ile Eorl’ gibi kopuk parçaların bir araya top­
8
lanmasıyla kurulmaya çalışılmış bir hikâye değil; bırakın kaleme
alınmış nihai bir formatı, Orta-Dünya tarihinin şu ana dek belir­
gin bir tanımı dahi ortaya konmamış başlıca evrelerinden birini
anlatan bir öyküdür. Daha önce yayımlanmamış öykülerin ve tas­
lak metinlerin bu kitaba dahil edilmesi, elinizdeki eseri yazarının
–kendi kişiliğinde bir araya getirdiği hem çevirmen hem redaktör
sıfatıyla– okuyucuya ‘rapor ettiği’ sabit ve diğer tüm etkenlerden
bağımsız bir tarih olarak değil, yazarın zihninde giderek gelişip
yayılan ve yön değiştiren bir kavram olarak algılamamıza yol aç­
maktadır. Yazarın çalışmalarını son derece detaylı bir öz eleşti­
riden geçirip çeşitli kıyaslamalara tabi tuttuktan sonra yayımla­
maktan vazgeçmesiyle beraber, henüz yayımlanmamış eserlerinde
Orta-Dünya üzerine bulunacak veriler, ‘bildik’ eserlerindekilerle
çoğu zaman çelişecektir; sonuç olarak da, mevcut yapıya sonradan
eklenecek yeni unsurların önceden yaratılmış olan dünyaya olan
katkısı, o dünyanın yaratılma sürecine olan katkısının gölgesinde
kalacaktır. Bu kitapta benim baştan beri benimsediğim yaklaşım
da işte buydu; terminolojide yaptığım ufak değişiklikler –ki kita­
bın en belirgin özelliğini teşkil eden taslak-derlemesi formatının
terk edilememesi durumunda ortaya çıkacak olan uyumsuzluğun
yaratacağı açıklama zorlukları ve kavram kargaşasının önüne ge­
çebilmek için bu kaçınılmazdı– ve benzeri diğer küçük ayrıntılar
dışında, önceden yayın yüzü görmüş mevcut eserlerle arasında
tutarlı bir bağ kurabilmek için, bu kitabı oluşturan öykülerin
içeriğinde herhangi bir değişiklik yapmadım, onun yerine kitap
boyunca tespit ettiğim konu çatışmalarına ve anlatılan olayların
birbiriyle çelişen varyasyonlarına dikkat çekmeyi tercih ettim.
Metin kurgusunun her ne kadar kendine özgü sayılamayacaksa
da yine de öncelikli hedeflerinden birinin hem eserin kendi için­
de hem de konu bakımından kendisiyle bağlantılı diğer eserlerle
uyumunun sağlanması olduğu Silmarillion ile ‘Bitmemiş Öyküler’
bu bakımdan belirgin ölçüde farklılık göstermektedir ve yukarı­
da bahsettiğim bazı noktalar haricinde, kitabın içerdiği birbiriyle
çelişen konu varyasyonları arasında yaptığım ‘izinsiz’ tercihler de
bir kenara bırakılırsa, Silmarillion’un yayımlanmış haline baba­
9
mın sağlığında bizzat yayımladığı diğer eserleri ile aynı ölçüde
değişmez bir referans olarak başvurdum.
İçeriği bakımından bu kitap tamamen anlatım üzerine (di­
ğer bir deyişle; betimleme ve tanımlamalar üzerine) kuruludur:
Orta-Dünya ve Aman hakkında felsefi ve kurgusal sayılabilecek
tüm yazıları bu kitabın dışında tuttuğum gibi, zaman zaman on­
lara başvurma gereği doğduğunda bile böyle bir yolu tercih etme­
dim. Dünyanın İlk Üç Çağı ile paralellik gösterecek şekilde metni
Bölümler’e ayırmak gibi basit bir model yoluyla uyumlu bir konu
akışı temin etmeye çalıştım; fakat bunu yaparken, Amroth efsanesi
ve onun ‘Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü’ adlı bölümde geçen
anlatımında da görüleceği üzere, kaçınılmaz olarak bazı zaman
kesitlerini atladım. Dördüncü Bölüm aslında bir eklentiden öteye
geçmiyor ve içeriğinde ‘öykü’ özelliği yok denecek kadar az olan
birbiriyle tutarsız bazı makaleler ve genelleştirilmiş denemeler
barındırdığından, ‘Bitmemiş Öyküler’ konseptine ters düşüyor.
Drúedain hakkındaki bölüm ise, kendisinin de küçük bir kısmını
oluşturan ‘Sadakat Taşı’ hikâyesi sayesinde bu eserde yer edinebil­
miştir; aynı zamanda bu öykü beni Istari ve Palantíri ile ilgili bölü­
mü de kitaba katmaya yöneltmiştir; çünkü bu iki başlık (özellikle
de ikincisi) pek çok okurun merakla yaklaştığı ve hakkında daha
çok şey öğrenmek istediği bir konuyu irdelemekteydi ve beklenen­
leri açıklamak için bu kitaptan daha uygun bir yer görünmüyordu.
Kitabın bazı yerlerinde notlar göze aşırı derecede fazla görünse
de, en çok not yığılması olan noktalara (örneğin, ‘Ferah Çayırlar
Felaketi’) dikkat edildiğinde, bunların editörden ziyade, kariyeri­
nin sonraki evresinde yazdığı eserlerde ağ gibi örülü notlar yoluy­
la farklı konuları birbiriyle bağlantılı olarak betimleme tekniğine
yönelmiş olan yazardan kaynaklandığı anlaşılır. Kitap boyunca
hangi kısımların editörün hangilerinin ise yazarın elinden çıkma
olduğuna açıklık getirmek için çaba gösterdim. Gerek notlarda
gerekse ek metinlerde yer alan orijinal bilgilerin kabarıklığı yü­
zünden, Dizin bölümündeki sayfa referanslarını Giriş kısmı hariç
kitabın tamamına yaymayı uygun buldum.
Kitabın geneli boyunca, (en başta Yüzüklerin Efendisi olmak
üzere) babamın daha önce yayımlanmış eserleri hakkında oku­
10
run iyi düzeyde bilgi sahibi olduğunu varsayarak hareket ettim,
çünkü aksini kabul etmek editörün kitaba olan müdahalesinin
artırılması anlamına gelirdi ki bu zaten fazlasıyla yapılmıştı. Bu­
nunla beraber, okuru her defasında başka bir yerde referans ara­
ma zorluğundan kurtarma ümidiyle, Dizin’de yer alan başlıkların
hemen hepsi için kısa tanımlamalara yer verdim. Eğer herhangi
bir unsuru açıklamakta yetersiz kalırsam veya istemeyerek de olsa
anlaşılması güç bir dil kullanmışsam, Bay Robert Foster’in benim
de devamlı olarak başvurarak etkinliğine tanık olduğum Tam Tekmil Orta-Dünya Rehberi adlı eseri hayranlık verici bir kaynaktır.
Sayfa bazlı referanslardan Silmarillion’a yapılmış olanlar söz
konusu eserin kalın ciltli sürümü için, Yüzüklerin Efendisi’ne ya­
pılanlar ise cilt adı, kitap ve bölüm esasında geçerlidir.1
İzleyen kısımda, kitabımızı oluşturan her bir bölüm için kay­
nakça niteliğinde belli başlı notlara yer verilmiştir.
BÖLÜM BİR
I
Tuor ve Onun Gondolin’e Gelişi Hakkında
Babam birden çok defa ‘Gondolin’in Düşüşü’nün Birinci Çağ’ın ilk
öyküsü olduğunu vurgulamış ve gerçekten de onun bu tespitine
aykırı hiçbir veriye rastlanmamıştır. 1964 tarihli bir mektubunda,
bu öyküyü 1917 senesi içinde ‘hasta izni’ alarak ordudan ayrıldı­
ğı dönemde, ‘aklı pek de başında değilken’ yazdığına değinmiş,
bunun dışında çeşitli seferlerde ise sözü edilen tarihi 1916 ve
1916-17 şeklinde belirtmiştir. 1944 yılında bana yazmış olduğu
bir mektupta ise “Silmarillion’u ilkin gramofon sesleri ve tıklım
1 Silmarillion ve Yüzüklerin Efendisi’ne sayfa numarası gösterilerek yapılan
göndermelerde eserlerin Türkçe çevirileri temel alınmıştır, ancak alıntı
yapılan metinler K. Baran Özbek tarafından yeniden çevrilmiştir. Silmarillion, çev. Berna Akkıyal, İthaki Yayınları, 2012 (4. Baskı). Yüzüklerin
Efendisi: Yüzük Kardeşliği, çev. Çiğdem Erkal İpek, Metis Yayınları, 1999
(4. Baskı); Yüzüklerin Efendisi: İki Kule, çev. Çiğdem Erkal İpek, Metis
Yayınları, 1999 (4. Baskı); Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü, çev. Çiğdem
Erkal İpek, Metis Yayınları, 1999 (4. Baskı). Diğer göndermelerde orijinal
metindeki sayfa numaraları korunmuştur. -yhn
11
tıklım insanla dolu askeri barakaların ortasında yazmaya başla­
mıştım” der ki Gondolin’in Yedi İsmi’nin de aralarında bulunduğu
bazı taslak çalışmaların, arka yüzünde askeri bir taburda geçerli
olan kıdem zincirinin yazılı olduğu bir kâğıt parçasına karalandı­
ğı görülür. Bu öyküyle ilgili elimize geçen ve halen varlığını sür­
düren ilk taslak, iki küçük okul defterini dolduracak uzunlukta
olup, bunların ilk etapta kurşun kalemle hızla yazıldığı, sonradan
ise çoğu noktası değiştirilmek suretiyle mürekkepli kalemle üze­
rinden geçildiği gözlemlenmektedir. Annem bu metni temel ala­
rak büyük olasılıkla 1917 yılında düzgün bir kopya çıkardıysa da,
tam olarak saptayamamakla beraber babamın Oxford’da o tarihte
henüz tamamlanmamış olan ünlü Oxford Sözlüğü’nün oluşturul­
ması için bir araya gelmiş kadroda yer aldığı 1919-20 süreci olarak
tahmin ettiğim bir tarih aralığında bu kopya üzerinde de yoğun
değişiklikler yapılmıştır. 1920 ilkbaharında, bir makalesini paylaş­
mak üzere mezun olduğu üniversite olan Exeter’in Yazı Kulübü’ne
davet edilmiş ve orada ‘Gondolin’in Düşüşü’nü okumuştur. ‘Ma­
kale’sini dinleyicilere sunarken yapmak istediği konuşma için ha­
zırlamış olduğu notlar bugün hâlâ elimizde. Bunlara bakıldığında,
öncelikle dinleyicilerin karşısına eleştirel nitelikli bir makaleyle
çıkmamış olduğu için özür diliyor ve şöyle devam ediyor: “Bu du­
rumda, elimin altında hazır bulunan bir çalışmamı okuma ihtiyacı
duydum ve uygun bir metin bulmak üzere umutsuzca çırpınarak
nihayet bu öykümde karar kıldım. Daha önce günyüzüne çıkma­
mış bir öykü bu pek tabii... Hayal gücümün ürünü olan ve bir sü­
reden beri zihnimin derinliklerinde büyüttüğüm (daha doğru ifa­
de etmek gerekirse, yapılandırdığım) bir Elf aleminde geçen, tam
bir hayat döngüsüne sahip olayları konu alıyor. Bu dünyayı anla­
tan öykülerin bazısı kargacık burgacık yazılmış notlardan ibaret...
Bugün size sunmak üzere seçmiş olduğum öykü, içlerinde en iyisi
değil belki, ama her ne kadar onu yüksek sesle okumaya çekinme­
me sebep olacak kadar üstünkörü bir şekilde gözden geçirmişsem
de, şu ana dek bütünüyle gözden geçirilmiş olan yegane öykü.”
Tuor ve Gondolin Sürgünleri (sonraki adıyla ‘Gondolin’in Dü­
12
şüşü’) şeklinde anılan bu öykü, babam muhtemelen 1926 ile 1930
yılları arasında Silmarillion’un (bu arada bu isim de, tesadüf ese­
ri ilk defa The Observer gazetesine yazdığı 20 Şubat 1938 tarih­
li mektubunda geçmiştir) bir parçasını meydana getirmek üzere
kısa ve konusu sadeleştirilmiş bir versiyonunu yazmışsa da, ta ki
bu kitabın diğer bölümlerinde yer alan değiştirilmiş kısımlarla
uyum sağlaması gereği ortaya çıkana kadar, yıllarca gözden uzak
kalmıştır. Çok sonraları, aynı konu üzerine ‘Tuor ve Gondolin’in
Düşüşü Hakkında’ başlığı altında şekli tamamen değiştirilmiş bir
metin üzerinde çalışmaya başlamıştır. Bu öykünün Yüzüklerin
Efendisi’nin tamamlandığı fakat yayına sürülmesinin halen şüp­
heli olduğu 1951 yılı içinde yazılmış olması kuvvetle muhtemel.
Gençliğinde yazmış olduğu öykü ile tarz ve içerik bakımından
fazlaca farklılık göstermesine rağmen onun pek çok belirgin özel­
liğini nüvesinde bulundurmayı sürdüren ‘Tuor ve Gondolin’in
Düşüşü Hakkında’ adlı öykü, o tarihte çoktan basılmış olan
Silmarillion’un o çok kısa 23. bölümünü oluşturan efsaneyi bütü­
nüyle anlatabilecekse de, üzücü bir şekilde, Tuor ile Voronwë’nin
son kapının önüne geldiği ve Tuor’un Tumladen adı verilen düz­
lüğün ötesindeki Gondolin’i gördüğü sahneden sonrasına geçme­
mektedir. Yazarın böyle yapmasının ardında yatan sebep hakkın­
da bugün bile hiçbir ipucu bulunamıyor.
Elinizde tutmakta olduğunuz kitabın kapsamına alınan, bu
son sözü edilen metindir işte. İsim karışıklığının önüne geçmek
amacıyla bu öyküyü ‘Tuor ve Onun Gondolin’e Gelişi’ şeklinde
tekrar adlandırdım; kaldı ki öykü şehrin düşüşüyle ilgili hiçbir
bilgi içermiyor. Babamın çalışmalarında her daim gözlemlendiği
üzere, bu öyküde de farklı anlatım tarzları kullanıldığı ve ayrıca
öykünün kısa bir kesitinde (Tuor ve Voronwë’nin Sirion Nehri’ne
varışı ve onu geçişleri) birbiriyle çelişen yazı formatları bulun­
duğundan, birtakım kurgusal müdahale ve düzenlemelere ihtiyaç
doğmuştur.
Tuor’un Gondolin’de geçici bir süre kalışı, Idril Celebrindal’la
bir araya gelişi, Eärendil’in doğuşu, Maeglin’in ihaneti, şehrin
13
yağmalanması ve mültecilerin şehirden kaçışı gibi Birinci Çağ’ın
çekirdek olayları hakkında zihninde canlanan tüm bu unsurlar
hakkında babamın yazmış olduğu eksiksiz nitelikteki tek öykü­
nün, gençlik yıllarının bir eseri oluşu gerçekten hayret verici. Yine
de bu ‘hayret verici’ öykünün bu kitaba dahil edilmesinin uygun­
suz kaçacağı tartışma götürmezdi. Ne de olsa bu öykü, kaleme
alındığı dönemde babamın yazın tarzına hakim olan çok eski bir
stil taşıyor ve o tarihte çoktan yayımlanmış bulunan Yüzüklerin
Efendisi ve Silmarillion’a kavramsal açıdan uyum gösterme çaba­
sını yansıtıyordu. Bu öykü, babamın yarattığı mitolojinin en eski
evrelerini yansıtan “Kayıp Öyküler Kitabı” ile aynı kategoride yer
almaktadır ki söz konusu derleme, Orta-Dünya’nın kökenleriyle
ilgilenen herkes için başlı başına bir kaynak teşkil etmekle bera­
ber, okura sunulması öncesinde son derece ciddi, uzun ve kap­
samlı bir çalışma gerektirir.
II
Húrin’in Çocuklarına Dair Öykü
Túrin Turambar ve onu çevreleyen efsanenin meydana getiril­
mesi pek çok bakımdan Birinci Çağ ile ilgili en zorlayıcı ve kar­
maşık edebi unsurları içinde barındırmaktadır. Tıpkı Tuor ve
Gondolin’in Düşüşü öyküsü gibi bu öykü de genel hikâyenin
köklerine inmekte ve “Kayıp Öyküler”in bir parçası olmasından
ötürü o dönemde halen etkisini yitirmemiş olan o sıkıcı yazın tar­
zını taşımakta; okurlarda devamlı ses tekrarlarına sahne olan ve
hiç tamamlanmayan uzun bir şiir etkisi uyandırmaktadır. Tuor’un
sonradan yazılan ‘uzun versiyonu’ için böyle bir çaba sarf etme­
mişken, babam Túrin’in sonradan yazılan ‘uzun versiyonu’nu ta­
mamlanmaya çok daha yakın hale getirmiştir. İşte bu son bahset­
tiğimiz öykü Narn i Hîn Húrin adını taşımakta olup, bu kitabımız­
da kendine yer bulmuştur.
Şu da var ki, Narn’ın uzun versiyonunun kendi metin akışı
içinde anlatının mükemmel ve kesin bir formata yaklaştırıl­
14
ması bakımından son derece büyük farklılıklar göze çarpıyor.
Hikâyenin sonuç bölümü (Túrin’in Dor-Lómin’e Dönüşü’nden
Túrin’in Ölümü’ne kadar olan kısım) sadece kaçınılmaz olan
noktalarda editörün düzeltmesine uğramışken, ilk bölüm (yani
Túrin’in Doriath’ta geçirdiği sürenin sonuna kadarki kısım) ol­
dukça yoğun bir düzenleme ve ayıklama, hattâ orijinal metnin bö­
lük pörçük ve bağlantısız olduğu bazı yerlerde hafif bir kısaltma
dahi gerektirmiştir. Oysa öykünün orta kısmı (Túrin Haydutlar
Arasında, Bodur Cüce Mîm, Dor-Cúarthol diyarı, Beleg’in Túrin’in
ellerinde son nefesini vermesi ve Túrin’in Nargothrond’da geçir­
diği zamanlar) editör açısından çok daha büyük sorunlar orta­
ya koymuştur. Narn’ın bu bölümü tamamlanmaya en uzak olan
kısmıdır, öyle ki bazı noktalarda öykü farklı bir seyre yönelecek
sanırsınız. Bunun üzerinde çalışmayı kestiğinde babam tam da bu
kısmı geliştirmekle meşguldü; Silmarillion için tasarlanmış olan
daha kısaca versiyon ise Narn’ın nihai şeklini almasını bekleye­
cekti. Silmarillion’un metnini yayına hazırladığım sırada Túrin’i
anlatan öykünün büyük bölümünü, çeşitlilik ve birbiriyle olan
bağlantı bakımından sıradışı bir kargaşa arz eden bu malzeme
içinden çekip alma gereği duydum.
Yukarıda bahsi geçen orta kısmın Túrin’in Cüce Mîm’in Amon
Rûdh’taki sığınağında geçirdiği sürgün döneminin başlangıcı­
na dek geçmişe uzanan giriş bölümleri için, mevcut malzeme
içinden (sayfa 162, not 12’de görülebilecek olan tek bir boşluk
dışında) uzunluk bakımından Narn’ın diğer kısımlarına eşit sa­
yılacak bir hikâye türettim; fakat o noktadan (bkz: sayfa 177)
Nargothrond’un düşüşü sonrası Túrin’in Ivrin’e gelişine kadarki
bölümde bu yönteme başvurmayı uygun görmedim. Narn’ın bu
bölümündeki boşluklar o kadar genişti ki, ancak Silmarillion’un
yayımlanmış olan metninden ayıklanarak tamamlanabilirdi; yine
de ben bir Ek (sayfa 255’ten başlayarak) yardımıyla, oluşturulacak
olan daha büyük metne rehberlik etmesi açısından, birbirinden
kopuk pek çok konu parçacığından alıntılar yaptım.
Narn’ın üçüncü bölümünde (Túrin’in Dor-Lómin’e dönüşüyle
15
başlayan kısım) Silmarillion (sayfa 417) ile yapılacak bir kıyasla­
ma, iki metin arasında birbiriyle uyuşan pek çok unsur ve hattâ
üslup benzerliği olduğunu ortaya koyacaktır. Nitekim başlangıç
bölümünde, başka yerlerde de karşılaşılabilecek bazı diğer pasaj­
larla büyük ölçüde benzeşmesi, üstelik Silmarillion’un baskıya
girmiş metni içinde yer alması dolayısıyla bu kitabın tamamen
dışında tutulan sonradan uzatılmış iki adet pasaj bulunuyor (bkz:
sayfa 97 ve not 1 ile sayfa 110 ve not 2). Bu atlamaları ve iki ayrı
çalışma arasındaki ilişkileri farklı şekillerde açıklamak, konuya
farklı bakış açılarıyla yaklaşmak tabii ki mümkün. Babam aynı
konuya değişik boyutlarda ve değişik metinler içinde tekrar tek­
rar değinmeyi severdi; fakat daha geniş bir versiyon için bile olsa
ne bazı kısımları uzatmaya ne de farklı bir dille tekrardan ifade
etmeye gerek var. Burada bir kez daha, henüz hiçbir şey yerli ye­
rine oturmamış, metin akıcılık kazanmamış ve başlıca öykülerin
alacağı şekle yönelik nihai bir plan uygulamaya konmamışken,
bu pasaj deneme babında herhangi bir öyküye pekala dahil edile­
bilirdi. Bu konuya değişik bir boyuttan da açıklama getirilebilir.
Túrin Túrambar’ınkine benzeyen efsanelere belli bir şairane tarz
–ki elimizdeki örnekte bu, şair Dírhavel’in Narn i Hîn Húrin’i ola­
rak karşımıza çıkıyor– aşılanalı uzun zaman oluyor ve bazı cümle
parçaları ve hattâ tüm birer paragraf (özellikle de tıpkı Túrin’in
ölümünden önce kendi kılıcına seslendiği sahne gibi duygu yo­
ğunluğu içeren etkileyici kısımlarda), sonraki süreçte Kadim Za­
manlar tarihi üzerine yoğun incelemelerde bulunacak kişilerce
bütün halinde korunacaktır ki Silmarillion’un da bunlardan biri
olduğu kabul görür.
BÖLÜM İKİ
I
Númenor Adası Üzerine Genel Bir Bilgi
Öykü anlatımından ziyade tanıtım yazısı niteliği taşısalar da, ba­
bamın Númenor hakkında yazdığı metinden bazı kesitleri bu ki­
16
taba dahil etme kararı aldım; ne de olsa bu adanın fiziksel yapısı­
nı konu alıyor ve dolayısıyla Aldarion ve Erendis öyküsüne eşlik
edip onun pek çok yönüne açıklık getiriyorlar. Söz konusu öykü
1965 yılına gelindiğinde hiç şüphesiz gündemdeydi ve muhteme­
len o tarihten kısa bir süre önce tamamlanmıştı.
Görünürde babamın Númenor üzerine çizdiği tek harita olan,
hızla ve bir o kadar kargacık burgacık şekilde kâğıda dökülmüş
küçük bir taslağa bakarak bu öyküye sahne olan haritayı silbaştan
çizdim. Yeni şekillenen bu haritada, sadece orijinal çizimde bulu­
nan isimler ve özelliklere yer verilmiştir. Buna ek olarak, orijinal
haritada Andúnië Koyu’nda Andúnië’nin biraz batısında ve ona
çok da uzak olmayan bir noktada bir diğer liman görülmekteydi;
zar zor okunmasına rağmen bu limanın isminin Almaida olduğu­
na kesin gözüyle bakılabilir. Bildiğim kadarıyla böylesi bir veriye
başka hiçbir öyküde rastlanmıyor.
II
Aldarion ve Erendis
Bu öykü, elinizdeki derlemeyi oluşturan hikâyeler içinde üzerinde
en az çalışılmış, konu bakımından en az geliştirilmiş olanıydı ve
bazı noktalarında, onu kitaba dahil etme hususunda beni şüpheye
sevk edecek kadar çok yazınsal müdahale gerektiriyordu. Ne var
ki, Númenor’un yok oluşuna –ki bu da Akallabêth adlı öykünün
konusunu teşkil eder– kadar geçen o uzun çağlar boyu süregelmiş
tarihine ilişkin –kayıtlar ve yıllıkların aksine– tek öykü olması ve
de sırf bu özelliğiyle babamın çalışmaları içinde benzersiz ve ilgi
çekici bir yer edinmesinden dolayı, onu ‘Bitmemiş Öyküler’ ko­
leksiyonunun dışında tutmanın yanlış olacağı sonucuna vardım.
Editör sıfatıyla yapılan bu tip müdahalelerin gerekliliğini vur­
gulamak için, eserlerini ve işlediği konuların ‘genel hatlarını’ oluş­
tururken babamın olayların zaman çizgisi üzerindeki yerlerine
hatasız oturtulmasına gösterdiği özene ve bu sayede adeta kronik
bir tarih kaydının yıllık konu başlıklarını elde edişine bakmak ye­
17
terlidir. Bu öyküde de, tamamlanmaya farklı ölçülerde yaklaşmış
ve gerek genelde gerekse detaylarda birbiriyle çelişmediği nadiren
gözlenen, yukarıda sözü edilen tipte en az beş taslağa rastlarız.
Ancak bu taslaklarda, özellikle doğrudan hitap tekniğinin kulla­
nıldığı kısa pasajlarda kendini gösteren ortak bir tekdüze anlatım
eğilimi göze çarpıyor ve Aldarion ve Erendis öyküsünü oluşturan
beşinci ve aynı zamanda sonuncu pasajda anlatımdaki durağanlık
öyle baskınlaşıyor ki, öykünün sırf bu kısmı altmış sayfalık müs­
veddeyi dolduruyor.
Şimdiki zamanın hakim olduğu kesik ve kuvvetli anlatım tar­
zından koparak tekdüze anlatıma doğru yapılan bu geçiş yine de,
konunun ana hatlarının belirginleşmesiyle paralel olarak, aşama
aşama gerçekleşmiştir; öykünün başlangıç kısmında hikâyenin
izlediği seyir boyunca bir nebze de olsa homojenlik sağlama ça­
basıyla eldeki malzemenin büyük çoğunluğunu kendim yeniden
yazdım. Bu tekrardan yazma girişimim, tamamen sözcüklerin
kullanımıyla ilgili olup, hiçbir anlam değişikliğine yol açmadığı
gibi, metne yapay unsurlar da sokmaz.
Metnin takip ettiği ana ve aynı zamanda sonuncu ‘taslak’ şu adı
taşıyor: Gölgenin Gölgesi: Denizcinin Karısının Öyküsü ve Çoban
Kraliçenin Öyküsü. Bu el yazısı öykü henüz sonuna varmamışken
aniden kesiliyor ve babamın onu yarım bırakışına herhangi bir
açıklama getiremiyorum. Kesildiği noktaya kadar öykünün dakti­
lo ile yazılarak müsvedde haline getirilmesi Ocak 1965’te sonuç­
landı. Tüm bu malzemenin en sonuncusu oldukları kanısını taşı­
dığım, daktiloyla yazılmış iki sayfa daha var; öyle anlaşılıyor ki,
hikâyenin bu defa belirgin bir sona kavuşması beklenen versiyo­
nunun girişinde yer alıyorlar ve aynı zamanda kitabımızın (olay­
lar dizisinin ana hatlar bakımında en eksik olduğu kısmı olan)
289-291 numaralı sayfalarını teşkil ediyorlar. Söz konusu bölüme
ise şu isim verildi: Indis i∙Kiryamo ‘Denizcinin Karısı’: Gölge’ye İlişkin İlk Söylentileri Konu Alan, Eski Númenórë’ye Ait Bir Öykü.
Bu anlatının sonunda (sayfa 345) hikâyenin izleyeceği seyre
ilişkin elde ne kadar bölük pörçük veri varsa toparlayıp anlamlan­
dırmaya çalıştım.
18
III
Elros Soyu: Númenor Kralları
Şeklen, kendisine adını veren hanedanla ilgili bir kayıttan ibaret
olmasına rağmen, İkinci Çağ’ın tarihçesine dair önemli bir belge
özelliği taşıması ve o çağa ait eldeki belgelerin hemen hepsinin
bu kitapta yer bulmasından ötürü, bu hikâyeyi de kitabımın içe­
riğine katmayı uygun gördüm. Númenor kralları ile kraliçeleri ve
onların hükümranlık dönemleriyle ilgili tarihlerin bolca ve bazen
de benim müdahale edip sonuca bağlamamı gerektirecek ölçüde
anlaşılması zor bilgiler eşliğinde sunulduğu bir öyküdür bu. Bu
metin kronolojik bazı küçük bilmeceler arz etmekte, öte yandan
Yüzüklerin Efendisi’nin Ekler bölümünde karşımıza çıkan bariz
birtakım hataları da aydınlığa kavuşturmaktadır.
Elros Soyu’nun geçmiş nesillerine ait soyağacı, aynı döneme
işaret eden ve içlerinde Númenor hanedanlık soyunun hangi
esaslara göre devredileceğine dair tartışmaların (sayfa 354) da yer
aldığı, birbiriyle yakından ilintili birçok tablodan yola çıkılarak
çizilmiştir. Bazı önemsiz isimler üzerinde silik varyasyonlara rast­
lanır: Örneğin; Vardilmë metnin farklı yerlerinde Vardilyë, Yávien
ve de Yávië olarak okurun karşısına çıkar. Benim sunmakta oldu­
ğum tabloda yer alan isimler kanımca nihai olanlardır.
IV
Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü ve Lórien Kralı Amroth’un Öyküsü
Kitabın bu bölümü, tek bir metinden değil de makale halinde bir
araya getirilmiş çeşitli alıntılardan oluşması bakımından, Dör­
düncü Bölüm’dekiler hariç geri kalan öykülerle farklılık gösterir.
Eldeki malzemenin niteliği belki de bu tarzı kaçınılmaz kılmıştı.
Öykünün akışından da anlaşılacağı üzere, Galadriel’in tarihi olsa
olsa babamın değişen fikirlerinin bir tarihçesi olabilir; öyle ki,
‘bitmemiş’ olma özelliği bile bir öykününkini çağrıştırmıyor. Bu
öyküye ilişkin hedefimi babamın söz konusu öykü üzerine henüz
yayımlanmamış çalışmalarını okura kazandırmaya indirgedim ve
19
bu doğrultuda öykünün meydana gelişinin temelinde yatan daha
büyük soruları yanıtlamaktan kaçındım; çünkü aksi yönde bir gi­
rişim, ilk verilen karardan, yani Eldar’ın Valinor’a çağrılışından
–ki bu Silmarillion’da etraflıca anlatılmıştır– başlayarak babamın
kaleme aldığı fakat bu kitabın kapsamı dışında kalan pek çok
diğer çalışmaya kadar, Valar ve Elfler arasındaki ilişkinin baştan
sona gözden geçirilmesini gerektirecekti.
Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü başka efsane ve tarihçeler­
le –Lothlórien ve Silvan Elfleri, Amroth ve Nimrodel, Celebrim­
bor ve Güç Yüzüklerinin Yaratılışı, Sauron’a karşı verilen savaş ve
Númenor’un buna müdahalesi ile– öyle içli dışlıdır ki onlardan
bağımsız olarak ele alınmasına imkân yoktur; bu yüzdendir ki,
kitabın bu bölümünün, sayıları beşe ulaşan ekiyle beraber, bazı
yerlerindeki anlatıların ve tartışmaların kaçınılmaz olarak Üçün­
cü Çağ’a sıçraması bir yana bırakılırsa, Orta-Dünya tarihinin İkin­
ci Çağı hakkında henüz yayımlanmamış olan tüm malzemeyi bir
araya getirdiği söylenebilir. Yüzüklerin Efendisi’nin Ek B bölümün­
de yer alan Yılların Öyküsü’nde şöyle denir: “Bunlar Orta-Dünya
halkları için karanlık, Númenor içinse görkem dolu yıllardı. Bu
dönemde Orta-Dünya’da meydana gelen olaylarla ilgili kayıtlar
kısa ve az sayıda, bu kayıtların tarihleri ise belirsizdir.” Ne var ki,
babamın konuyla ilgili beklentileri büyüyüp değiştikçe, ‘karanlık
yıllar’dan elimize kalan bu küçük kesit de buna paralel olarak de­
ğişti; bense metin üzerinde kararsız bir düzleştirmeye yeltenmek­
tense onu olduğu gibi sunarak okuyucunun dikkatini çekmeye
çalıştım.
Bir öykünün değişik versiyonlarının her zaman sırf kompo­
zisyon bütünlüğü sağlamak açısından öncelik sırasına dizilmesi
gerektiği söylenemez; bu bağlamda babamın da hem ‘yazar’ hem
de ‘efsaneyi türeten kişi’ olması bakımından uzun çağlar boyu pek
çok farklı halk arasında yerleşerek nesilden nesle aktarılan eski
gelenekler bütününü (düşünün ki, Frodo Lórien’de Galadriel’le
buluştuğunda Galadriel’in Beleriand harabelerini terk edip Mavi
Dağlar’ı aşarak doğuya gelişinin üzerinden altı yüzyıl geçmişti)
‘kayda geçiren kişi’den pek bir farkı yok. “Bu iki şey hakkında,
20
hangisinin doğru olduğunu çoktan göçüp gitmiş Arifler dışında
kimsenin bilemeyeceği söylenir.”
Yaşamının son yıllarında babam Orta-Dünya’da geçerli olan
kökenbilim üzerine pek çok çalışma kaleme aldı. Birbiriyle faz­
laca tutarsızlık gösteren bu çalışmalar incelendiğinde, efsane ile
tarihin yoğun olarak iç içe geçtiği görülür; ancak güdülen ana fi­
lolojik amaca destek olmak açısından bunların ayrıştırılması ge­
rekti. Bu sebepledir ki, kitabın bu bölümü genel olarak, her biri
hakkında daha fazla bilginin Ekler’de bulunabileceği kısa alıntı­
lardan oluşur.
BÖLÜM ÜÇ
I
Ferah Çayırlar Felaketi
Bu ‘sonraki süreci’ yansıtan bir öyküdür… Böyle derken, söz
konusu öykünün, Yüzüklerin Efendisi’nin yayınlanışı ve onu iz­
leyen yıllara değil; Cirion ile Eorl, Isen Sığlıkları Muharebeleri,
Drúedain ve nihayet Galadriel ve Celeborn’un Öyküsü’nde alın­
tılarına rastlanan filolojik yazılarla beraber, babamın Orta-Dünya
üzerine yazdığı eserlerin senaryo bakımından son dönemine denk
geldiğinin altını çizmek istedim. Bu öykünün iki versiyonu var:
Kabaca kaleme alınmış bütün bir versiyon –ki bu açıkça kom­
pozisyonun giriş kısmını teşkil ediyor– ve Elendur’un Isildur’u
kaçmaya teşvik ettiği sahneye (sayfa 451) gelip de orada kesilene
dek pek çok değişiklik içeren daha temizce bir kopya. Bu öyküde
editörün müdahalesini gerektirecek çok bir nokta bulunamadı.
II
Cirion ile Eorl ve Gondor ile Rohan
Arasındaki Dostluğun Temelleri
Bu taslak parçaların babamın Gondor ile Rohan’ın geçmiş tarihiy­
le yoğun olarak ilgilendiği ve Ferah Çayırlar Felaketi adlı öyküyü
kaleme aldığıyla aynı dönemde yazdığı kanısındayım; hiç şüphe­
21
siz bu öyküler, Yüzüklerin Efendisi’nin Ek A bölümünde özetle ve­
rilmiş olan bilgileri detaylı şekilde incelemeye alarak, önemli bir
tarih kesitinin birer parçasını oluşturmaları amacıyla yazılmıştı.
Burada okurun karşısına çıkacak olan; şekillenme evresinin he­
nüz başlarında, oldukça dağınık, çeşitli farklı varyasyonlar içeren
ve kimi yerlerde kısmen okunaksız hale gelen bazı karalamalar­
dan ibaret olan bir öyküden toparlayabildiğimdir.
III
Erebor Seferi
1964 tarihinde yazdığı bir mektupta babam şöyle diyor:
“Pek tabii ki Hobbit ile Yüzüklerin Efendisi arasında halen
açıklığa kavuşmamış birçok bağlantı var. Bunların büyük kıs­
mı çoktan kaleme alındı veya kabataslak da olsa hazırlandı;
ne var ki, ana metinlere gölge düşürmemek için şimdilik ya­
yımlanmadı. Bunlar arasında Gandalf’ın keşif gezileri, onun
Aragorn ve Gondor ile olan ilişkileri ve bunların yanı sıra
Gollum’un Moria Madenleri’ne sığınıncaya kadarki süreçte
yaptığı her şey sayılabilir. Aslında ben, Gandalf’ın Bilbo’yu
ziyareti ve hepimizin bildiği şu ‘Beklenmedik Buluşma’ önce­
sinde yaşananlar üzerine Gandalf’ın gözüyle eksiksiz bir yazı
kaleme almıştım. Minas Tirith’te geçmiş üzerine yapılacak bir
sohbet sırasında bunu devreye sokmayı planlıyordum; ama
söz konusu öyküyü kitabın dışında bırakmak durumunda
kaldım ve ona sadece, Gandalf’ın Thorin ile yaşadığı güçlük­
leri dışarıda bırakacak biçimde, Ek A kısmında sayfa 358-360
arasında kısaca yer verdim.”
İşte babamın sözünü ettiği, Gandalf’ı merkeze alarak yazılmış bu
öykü kitabımızın bu bölümünde karşımıza çıkıyor. Ortaya koy­
duğu karmaşık metinsel özelliklere, önceki bir diğer versiyondan
önemli alıntılar yaparak Ekler kısmında açıklık getirmeye çalıştım.
22
IV
Yüzük’ün İzinde
Üçüncü Çağ’ın 3018. yılında yaşanan olaylar hakkında pek çok
yazı mevcut, ki bunlar var olmasaydı bile, işin aslı gerek Yılların
Öyküsü gerekse Gandalf ve diğerlerinin Elrond’un Divanı’nda or­
taya sürdüğü anlatılardan da öğrenilebilirdi; kaldı ki bu yazıların
az önce sizlere sunmuş olduğumuz mektupta bahsedilen şu ‘ka­
bataslak da olsa hazırlanmış’ çalışmalar olduğu şüphe götürmez.
Ben bunların bütününe ‘Yüzük’ün İzinde’ ismini uygun gördüm.
Söz konusu yazılar büyük ama bir o kadar da alışılageldik bir kar­
gaşa arz etse de, sayfa 557’de yeterince açıklığa kavuşturuluyor;
fakat tarihlerine ilişkin soru işareti varlığını sürdürüyor. (Bense
bunların hepsinin ve de bu bölümde üçüncü bir unsur olarak or­
taya sürülen Gandalf, Saruman ve Shire ile ilgili olanların aynı
zaman diliminde kaleme alındığını sanıyorum.) Bu bölümdeki
parçaların Yüzüklerin Efendisi’nin yayımlanmasından sonra yazıl­
dığı anlaşılıyor çünkü bu eserin kimi sayfa numaralarına yapılmış
referanslara rastlıyoruz; yine de, konu edilen olayların bazısına
ilişkin Ek B’de Yılların Öyküsü’nde verilen tarihler ile bunlar ara­
sında farklılık göze çarpıyor. Bu bölümün içeriğine ilişkin en iyi
açıklama, Yüzüklerin Efendisi’nin birinci cildinden kesinlikle son­
ra, fakat Ekleri de içeren üçüncü ciltten önce yazılmış oldukları.
V
Isen Sığlıkları Muharebeleri
Rohirrim’in askeri örgütlenme yapısı ve Isengard’ın metnin ekleri
içinde verilmiş olan tarihçesi ile beraber bu bölüm, ciddi bir tarihi
analiz gerektiren sonraki dönem eserler arasında yer alır; yazın
tipi bakımından nispeten daha az sorun arz eden bu bölümün
henüz tamamlanmamış oluşu bile zorlukla fark ediliyor.
23
BÖLÜM DÖRT
I
Drúedain
Yaşamının son yıllarına doğru babam Anórien’deki Drúadan Or­
manı Vahşileri ve Púkel Halkı’nın Dunharrow’a giden yol üzerin­
deki heykelleri hakkında daha çok eser kaleme almaya başlamıştı.
Drúedanların Birinci Çağ’da Beleriand’da başından geçenleri ve
de ‘Sadakat Taşı’nı konu alan bu öykü, esasen Orta-Dünya’da ge­
çerli olan dillerin birbiriyle ilişkisine ışık tutma amacıyla yazılmış
uzun, tutarsız ve sonu getirilmemiş bir taslaktan oluşturulmuştur.
Okudukça görüleceği gibi, Drúedain’in kökenlerinin izi önceki
çağlara dek sürülebilir; ancak bununla ilgili Silmarillion’un yayına
çıkmış versiyonunda bir veriye rastlanmıyor.
II
Istari
Yüzüklerin Efendisi’nin yayımlanmasına karar verilmesinin hemen
ardından, eserin üçüncü cildinin sonunda Ekler adı altında bir
dizine yer verilmesi kararlaştırılmıştı ve görünen o ki, babam bu
dizin üzerinde çalışmaya 1954 yılının yaz sezonunda, ilk iki cilt
yayımlandıktan sonra başlamış. Kendisi, 1956 tarihli bir mektu­
bunda bu konuya şöyle değinir: “Kökenbilimsel açıdan Elflerin
diline dair pek çok bilgiyi de beraberinde günyüzüne çıkaracak
olan bir isim dizini oluşturmama karar verilmişti… Üzerinde ay­
larca uğraş verdikten sonra ilk iki cilt için bu dizini hazırladım
–ki üçüncü cildin baskıya geç girmesinin en önde gelen sebebi de
budur– ancak o noktada anlaşıldı ki, söz konusu dizinin çapı ve
maliyeti bizim için yarardan çok zarar doğuracaktı.”
Sonuç olarak, 1966’da yapılan ikinci baskısına kadar Yüzüklerin Efendisi’nin ekinde böylesi bir dizine yer verilmediyse de,
babamın yazmış olduğu ilk dizin orijinal haliyle korunabilmiş­
24
ti. Zaten ben de, Silmarillion’un dizinini hazırlarken bu ilk dizini
model aldım ve bu kapsamda; isimlerin tercümeleri ve kısa açık­
lamalarının yanı sıra hem Silmarillion’un hem de bu kitabın di­
zinlerinde bazı diğer çeviriler ile kimi ‘tanımlamalar’ın üslupsal
izahatına yer verdim. Kitabımızın bu bölümünün giriş kısmını
oluşturan ‘Istari üzerine deneme’ de aynı kaynaktan elde edildi…
Uzunluğu bakımından orijinal dizinin yapısına tümüyle ters ol­
makla beraber, babamın genel çalışma tarzı göz önüne alınırsa bu
durum garipsenmemeli.
Bu bölümde karşımıza çıkan diğer alıntılar için elimden gel­
diğince metnin kendi içinde tarihler belirtmeye gayret gösterdim.
III
Palantíri
Yüzüklerin Efendisi’nin 1966 tarihli ikinci baskısı için babam İki
Kule’deki pasajlardan birinde kayda değer düzeltmeler yaparak
III/11 ‘Palantír’ (sayfa 218) ve Kralın Dönüşü’nde de aynı bağlam­
da V/7 ‘Denethor’u Yakmak için Çatılan Odunlar’ sayfa 135) isimli
parçaları eklediyse de bu değişiklikler ancak revize edilen 1967
tarihli metnin ikinci kez gözden geçirilmesi sonucu esere dahil
edilmiştir. Elinizdeki kitabın bu bölümü söz konusu revizyon
içinde palantíri üzerine yazılmış kısımlardan buraya aktarılmış
olup, benim onları süregelen bir öykü formatına sokmaktan öte
bir müdahalem söz konusu değildir.
Orta-Dünya Haritası
Başlangıçta niyetim, Yüzüklerin Efendisi’nde yer alan haritayı, bazı
isim eklemeleri dışında başka bir değişikliğe maruz bırakmadan
bu kitaba koymaktı; ama kısa bir durum değerlendirmesinden
sonra, içerdiği ufak tefek hataları –çünkü büyük hataları düzelt­
mek nereden bakılsa benim gücümü aşıyordu– da fırsattan istifa­
de düzelterek, bu kitapta kendi çizmiş olduğum haritaya yer ver­
25
me fikrini benimsedim. Bunun üzerine, içeriği öncekinin hemen
hemen aynı, boyutları ise onunkinden %50 daha büyük olan yeni
haritayı baştan çizdim. Bu yeni haritada gösterilen alan öncekin­
dekine oranla daha küçükse de, gösterilmemiş olan unsurlar sa­
dece Umbar Limanları ve Forochel Burnu’dur.1 Bu boyutlar bana
harita üzerinde betimleme yaparken daha farklı ve daha büyük
harfler kullanma ve de çok daha açık ifadelere başvurma olanağı
verdi.
Daha da önemlisi, Lond Daer, Drúwaith Iaur, Edhellond, Sığ,
Greylin gibi, Yüzüklerin Efendisi romanlarında geçmeyip de bu ki­
tapta kendisine yer bulan kimi yer isimlerinin yanı sıra; Harnen ve
Carnen Nehirleri, Annúminas, Doğuağıl, Batıağıl ve Angmar Dağları gibi orijinal haritada gösterilmesi gerekip de gösterilmemiş
olan bazı diğerlerinin de yine bu kitaptaki haritada gösterilmiş ol­
masıdır. Rhudaur’un haritaya tek başına alınmasından doğan hata,
Cardolan ve Arthedain’in de dahil edilmesiyle düzeltilmiş olurken,
babamın taslak haritalarının birinde ve benim çizmiş olduğum ilk
taslak haritada göze çarpan Himling adlı adacığı kuzeybatı sahili­
nin açıklarındaki yerine yerleştirdim. Himling, Silmarillion roma­
nında Fëanor’un oğlu Maedhros’un kalesini üzerine inşa ettirdiği
tepe olan Himring’in önceki halidir ve her ne kadar bu gerçeğe
hiçbir metinde değinilmese de, Himring’in tepesi suların dibine
batmış olan Beleriand’ın üzerinde yükselmektedir. Bunun biraz
daha batısında Tol Fuin adında daha büyük bir ada bulunuyor ki
bu da Taur-nu-Fuin’in en yüksek kısmını oluşturur. Daima olma­
sa bile genellikle Sindarin ismini kullandıysam da, tercüme edil­
miş ismi yaygın olarak bilindiğinden ona da başvurdum. Dikkatle
1 Orijinal haritamda ‘Buzul Koyu Forochel’ olarak belirtilmiş olan sulak böl­
genin Yüzüklerin Efendisi, Ek A, I, iii numaralı başlıkta ‘devasa’ olarak ni­
telenen ve kuzeydoğuya doğru alabildiğine uzanan körfez olduğu konu­
sunda hemen hiç şüphem kalmadı: Kuzey ve batı kıyıları büyük Forochel
Körfezi tarafından şekillendirilmekte, bunun henüz isimlendirilmemiş
olan ucu ise yine orijinal haritamda yer almaktadır. Babamın çizdiği bir
diğer harita taslağında Orta-Dünya’nın kuzey kıyısının doğu-kuzey-doğu
yönünde büyük bir kavis çizdiği ve en kuzey ucunun Carn Dûm’a 1150
km. kadar uzaklıkta olduğu görülür.
26
bakıldığında, orijinal haritamın tepe kısmında işaretlenmiş olan
‘Kuzey Düzlükleri’nin Forodwaith’in yerini almak üzere tasarlan­
dığı açıkça görülür.1
Edoras ile Isen Sığlıkları arasındaki kısmı (ve de Lond Daer
ile Edhellond’un konumları) tahminen çizilmiş olsa da, Arnor’u
Gondor’a bağlayan Büyük Yol’u baştan sona haritaya işlemeyi uy­
gun gördüm.
Son olarak, bundan yirmi beş yıl önce büyük bir aceleyle ve
gerek tarzı gerekse içerdiği detaylar bakımından (terimler ve isim­
ler yönünden aynısı söylenemez) tamamen özüne sadık kalınarak
hazırlanan bu haritanın mükemmel olduğuna dair herhangi bir
iddiam olmadığını vurgulamak isterim. Babamın bunun yerine
kendi çizdiklerinden birine yer verememiş olmasından dolayı
hep pişmanlık duydum. Yine de, zamanla görüldü ki, bünyesin­
de barındırdığı tüm hatalara ve çelişkilere rağmen, haritanın bu
versiyonu geçerli olan ana ‘Harita’ haline geldi, kaldı ki babam
bile (eksik yanlarına sıklıkla parmak basmakla beraber) sonraki
dönemde hep bu haritayı temel aldı. Babamın çizmiş olduğu ve
benim de kendiminkini oluştururken faydalandığım diğer harita
taslakları artık Yüzüklerin Efendisi’nin yazım tarihinin birer par­
çası haline gelmiş durumda. Bundan dolayıdır ki ben, benim söz
konusu tarihe kadarki katkımın uzanabildiği noktaya kadar, en
azından babamın kafasında çizdiği kavramları kabul edilebilir bir
sadakat ölçüsünde koruyabildiği için, orijinal haritamı olduğu
gibi korumaya özen gösterdim.
1 Yüzüklerin Efendisi’nin metni boyunca yalnızca bir kez; Ek A, I, iii numara­
lı başlıkta ismi geçen Forodwaith, Kuzey Toprakları’nın tarih öncesi çağ­
lardan bu yana orada ikamet etmekte olan ve Forochel Karadamları’nın
ataları kabul edilen sakinlerini belirtmede kullanılır. Buradaki Sindarin
kökenli waith sözcüğü, Enedwaith örneğinde görüldüğü üzere, hem böl­
geyi hem de o bölgede yaşayan halkı tanımlamaktadır. Babamın bir başka
harita taslağında Forodwaith açıkça ‘Kuzey Düzlükleri’, bir diğerinde ise
‘Kuzey Diyarı’ yerine kullanılmıştır.
27

Benzer belgeler