gazete - Yeni Dünya İçin Çağrı

Transkript

gazete - Yeni Dünya İçin Çağrı
AYLIK
S‹YAS‹
GAZETE
Karkerên jin û mêr!
Ji xeynî zencîrên we tifltekî
we yê wendakirinê tune!
Hûn dikanin cîhanekê
nu wergirin!
Kad›n ve erkek iflçiler!
Zincirlerinizden baflka
kaybedecek birfleyiniz yok!
Kazanaca¤›n›z
yeni bir dünya var!
Ekim 2005/9 • F‹YATI 2 YTL KDV DAH‹L • ISSN 1302-692X93

içindekiler - editörden
Editörden...
Değerli Okuyucu,
D
ergi büromuz artık Okmeydanı'nda!
Yeni Dünya İçin Çağrı dergisi
olarak böylece yeni bir döneme girmiş
bulunuyoruz. Emekçi halkın ve demokratik
kamuoyunun önemli bir potansiyele sahip
olduğu Okmeydanı, halkla, kitlelerle
bütünleşmek, kaynaşmak için bize
büyük olanaklar sunuyor. Artık dergi
büromuz, ağırlıklı olarak derginin teknik
işlerinin ve dağıtımının organize edildiği
bir "dergi bürosu" olmaktan çıkacak,
geniş salonuyla, haftasonu etkinlikleri
yapmamıza, okurlarımızla "okur günleri"
düzenlememize, eğitim toplantıları ve
seminerler hazırlamamıza, işçi toplantıları
organize etmemize, film göstermemize
ve hafta ortası da okurlarımızla buluşup
rahat bir ortamda çay kahve eşliğinde
sohbet etmemize olanak veren, kitlelerle
buluşmamızın mekanı haline gelecek.
Artık bizimle görüşmek isteyip
de akşamları ve haftasonları kapalı
olduğumuz için gelemeyen okurlarımızın
bizimle düzenli buluşup etkinliklere faal
olarak katılmalarının önündeki en önemli
engellerden biri kalkmış durumda.
Dergimizi kitlelerle buluşturmak, doğru
görüşlerini işçi sınıfı içinde yaygınlaştırmak
için okurlarımızın dergi faaliyetlerine
daha aktif, daha özverili, daha büyük
bir azimle ve daha militanca katılmaları
gerekmektedir.
B
u sayımızın "Gündem"inde
emperyalist/kapitalist barbarlığın
günümüzde yaşanan değişik görüntüleri
irdeleniyor: İşte en gelişmiş emperyalist
devlet olan ABD'de yaşanan Katrina
kasırgasının ezilenler için kabusa dönüşmesi
felaketi!... İşte en demokratik haklarını
dile getirmek için yapılmak istenen ve
İçindekiler
yasaklanan bir basın açıklamasından dönen
Kürt halkı üzerinde estirilen faşist linç
terörü... İşte 1955 yılında, gayri müslim
halklar üzerinde estirilen devlet tertipli
terörü konu alan sergiye yapılan faşist
saldırılar...
Bu sayımızda bir yandan insanlığı
yokoluşa sürükleyen kapitalizmin bu
barbarlıklarını ele alırken, diğer yandan bu
barbarlığın hiç de alternatifsiz olmadığını
gösteren yazılara yer verdik: Ekim Devrimi
ve sosyalizme ilişkin yazıların dikkatle
okunması gerekiyor.
Bu sayımızda bir kısmını bizzat ziyaret
ettiğimiz işçi direniş ve grevlerine önemli
bir yer verdik. Okurlarımızı işçi sınıfının
direniş ve grev yerlerini düzenli ziyaret
etmeye, az sayıda ve küçük çapta da olsa,
mücadelesine destek vermeye çağırıyoruz.
Dostlar, dergimizin önündeki en önemli
engellerden birisi ise mahkeme cezaları ile
daha da ağırlaştırılan para sıkıntısıdır. Bu
konuda tüm okurlarımızı ve çevremizdeki
dostlarımızı ellerinden gelen her türlü
yardımı yapmaya çağırıyoruz.
03.10.2005, Yeni Dünya İçin ÇAĞRI
İNTER Yayınları'nın
kurucusu ve sahibi Ali
Yavuz Çengeloğlu işçi
sınıfının egemen olduğu, sömürüsüz dünyayı yaşamadan 5 Ekim
2002’de, 60 yaşında
ayrıldı aramızdan.
O ve onun gibiler yeni
dünyada yaptıklarıyla,
bıraktıklarıyla yaşamaya devam edecekler.
Teşekkürle anılacaklar. Mutlaka.
GÜNDEM
Bu bar­bar­lık­la ne­re­ye? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3
Öl­dü­ren Kat­ri­na de­ğil ka­pi­ta­lizm!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4
YENİ İŞÇİ DÜNYASI
Mig­ros’ta pat­ro­nun de­di­ği mi ola­cak, iş­çi­le­rin de­di­ği mi? . . . . . . . . . 6
Migros işçileri greve hazır!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6
Migros işvereni blöf yapıyor ! Migros işvereni lokavt yapamaz !. . . . . . 7
Koç Hol­ding’e Tüp­raş he­di­ye­si…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8
Son dönemde yapılan özelleştirmeler . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9
SERNA- SERAL Tekstil Fabrikası işçileri grevlerini kararlılıkla sürdürüyor 10
Mersin Liman işçileri işyerini terk etmeme eylemine ara verdi. . . . . . 10
Liman-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı Recep ÖZBEY ile söyleşi . . . . 12
Taşeron işçisi iş bıraktı!.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12
Akyıl Tekstil’de işçilerin direnişi başarılı sonlandı . . . . . . . . . . . . 13
Günöz Tekstil Fabrikası işçileri: “Sendika hakkımız, söke söke alırız!” . . . 13
Gönen De­ri iş­çi­le­ri di­re­niş­e devam ediyor. . . . . . . . . . . . . . . . 13
Bor­no­va Be­le­di­ye­si’nde ey­lem var . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13
İleri Deri Fabrikası işçileri direnmeye devam ediyor!. . . . . . . . . . . 14
Çukurova köylüsü isyan ediyor!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14
YENİ KADIN DÜNYASI
2005 DÜNYA KADIN YÜRÜYÜŞÜ
“Öz­gür­lük, eşit­lik, da­ya­nış­ma, ada­let ve ba­rış…” Hep­si sos­ya­lizm­de! . . . 15
Kadınlar: “Milli hassasiyet”e inanmıyoruz!. . . . . . . . . . . . . . . . 16
Basına ve Kamuoyuna . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16
PANORAMA
ALMANYA
Seçimlerde kazanan Alman tekelci burjuvazisidir!. . . . . . . . . . . . 17
EKVADOR
Sa­de­ce mü­ca­de­le eden ka­za­nır! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17
İSRAİL-FİLİSTİN
Ya­hu­di yer­le­şim­ci­ler Gaz­ze Şe­ri­di’nden çı­ka­rıl­dı…. . . . . . . . . . . . 19
Faşist Saldırılar Protesto Edildi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20
12 Eylül Faşizmine Karşı Miting. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20
HALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİN
6-7 Ey­lül 1955 olay­la­rı­nın 50. yıl­dö­nü­mün­de ta­rih çar­pı­tı­cı­lı­ğı… . . . . . 21
Ekim Devriminin uluslararası karakteri. . . . . . . . . . . . . . . . 22
Gelecek sosyalizmdir! Sosyalizm gelecektir! . . . . . . . . . . . . . . . 23
OKUYUCU MEKTUPLARI
BİR İŞKENCE ÖYKÜSÜ ÜZERİNE - II . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25
BULMACA. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27
Faşist devletin devrimcileri hücrelerde tecridine .
karşı çık,
hesap sor!
GELECEK
YEN‹ EK‹MLERDE!
YEN‹ EK‹MLER
GELECEK!
www.ydicagri.com
gündem
T
Bu bar­bar­lık­la ne­re­ye?
ürk ha­kim sı­nıf­la­rı­nın ırk­çı­lı­ğı
ve şo­ve­niz­mi kış­kırt­ma­sı gün­
de­min en önem­li mad­de­si…
Du­rum va­him bir hal al­ma­ya baş­la­dı:
Türk­ler Kürt­le­re sal­dır­mak için kış­kır­
tı­lı­yor… Bun­da da şim­di­ye ka­dar kıs­
men “ba­şa­rı­lı” so­nuç­lar alı­nı­yor. Öy­le
ki Tür­ki­ye’de ki­mi kış­kır­tıl­mış grup­
lar işi linç olay­la­rı­na ka­dar var­dı­rı­yor.
Trab­zon, Ada­pa­za­rı, Ay­va­lık, Se­fe­ri­hi­
sar, İz­mir, Mer­sin, De­niz­li gi­bi yer­ler­de
linç gi­ri­şim­le­ri ya­şan­dı. Maç­ka’da bir
ki­şi linç edil­di. Ar­dın­dan Ab­dul­lah
Öca­lan’ın ce­za­evi ko­şul­la­rı­nın dü­zel­
til­me­si­ni is­te­yen Tu­tuk­lu Hü­küm­lü
Ai­le­le­ri Hu­kuk Da­ya­nış­ma Der­nek­
le­ri Fe­de­ras­yo­nu’nun (TU­HAD-FED)
Gem­lik’te yap­mak is­te­di­ği mi­tin­ge
ka­tıl­mak is­te­yen­ler yol gü­zer­gâ­hın­
da­ki ki­mi il­çe­ler­de —Bo­zü­yük, Po­lat­lı
vd.– çe­şit­li sal­dı­rı­la­ra ma­ruz kal­dı­lar;
oto­büs­le­re sal­dı­rıl­dı, bir­çok in­san ya­ra­
lan­dı, gö­zal­tı­na alın­dı.
Her za­man ol­du­ğu gi­bi ha­kim sı­nıf­
la­rın med­ya or­du­su ağ­ız bir­li­ği yap­mış­
ça­sı­na “olay­la­rı bö­lü­cü te­rör ör­gü­tü
yan­daş­la­rı­nın çı­kar­dı­ğı”, “bö­lü­cü­le­rin
pro­vo­kas­yo­nu” vs. şek­lin­de yan­sı­tı­yor.
Bu tav­rıy­la bur­ju­va med­ya kış­kır­tı­lan
ırk­çı-şo­ven ke­sim­le­rin yap­tık­la­rı­nı ak­
lı­yor, on­la­rı ko­ru­yor­. Kö­şe ya­zar­la­rı
–en “iyi­si” bi­le!– ön­ce Kürt­le­ri he­def
gös­te­ri­yor, olay­la­rı “bö­lü­cü ör­güt yan­
daş­la­rı­nın çı­kar­dı­ğın­dan” dem vu­ru­
yor; an­cak bu­nun ar­dın­dan “ga­le­ya­na
ge­lin­me­me­si”, “gü­ven­lik güç­le­ri­nin
olay­la­ra ha­kim ol­du­ğun­dan” dem vu­
ru­yor­lar. Ka­mu­oyu ta­ra­fın­dan ay­dın
bi­li­nen ki­mi­le­ri yap­tık­la­rı de­ğer­len­dir­
me­ler­le “top­lu­mu bir­bi­ri­ne dü­şü­ren­le­
rin bö­lü­cü pro­vo­ka­tör­ler” ol­du­ğu­nu
söy­lü­yor; “Kürt öcü­sü” ile kış­kırt­ma­
la­rı hak­lı çı­kar­ma­ya ça­lı­şı­yor­lar…
Ha­kim sı­nıf­la­rın çı­kar­la­rı­nın sa­vu­
nu­cu­su dev­let linç gi­ri­şim­le­ri­ni “pro­vo­
kas­yon” ola­rak ni­te­li­yor; hal­kı gös­ter­
me­lik ola­rak “ga­le­ya­na gel­me­me­ye” ça­
ğı­rı­yor; ama di­ğer yan­dan “bö­lü­cü­lük”
de­ma­go­ji­siy­le kit­le­le­ri kış­kırt­ma­ya
de­vam edi­yor. Bu­nun­la da kal­mı­yor
dev­let: Biz­zat ken­di­si Kürt ulu­su üze­
rin­de­ki bas­kı­la­rı­na ve Kürt il­le­rin­de
ope­ras­yon­la­rı­na de­vam edi­yor.
Kong­ra Gel’in pa­sif sa­vun­ma­ya geç­
me­sin­den son­ra dev­let güç­le­ri ope­ras­
yon­la­rı yo­ğun­laş­tır­dı. Bat­man’ın Be­şi­ri
il­çe­sin­de, Van’ın Baş­ka­le, Di­yar­ba­kır’ın
Sil­van ve Li­ce, Hak­ka­ri’nin Yük­se­ko­va,
Si­irt’in Eruh il­çe­le­riy­le Şır­nak, Mar­din
gi­bi di­ğer Kürt il­le­rin­de yü­rü­tü­len ope­
ras­yon­lar­da on­lar­ca in­san kat­le­dil­di,
or­man­lık alan­lar bom­ba­lan­dı, hay­van­
lar te­lef edil­di vb. vb.
Dev­let te­rö­rü kar­şı­sın­da Kürt iş­çi ve
emek­çi­le­ri özel­lik­le Kürt il­le­rin­de tep­
ki­le­ri­ni or­ta­ya ko­yu­yor, bu tep­ki­ler ha­
kim sı­nıf­lar ve on­la­rın med­ya­sı ta­ra­fın­
dan “iç sa­vaş gö­rün­tü­le­ri”, “Tür­ki­ye’de
Fi­lis­tin man­za­ra­la­rı” man­şet­le­riy­le ve­
ri­li­yor; Kürt­le­re kar­şı düş­man­lık bu
yol­la da yo­ğun­laş­tı­rıl­ma­ya ça­lı­şı­lı­yor.
Kır­sal alan­da yü­rü­tü­len ope­ras­yon­
lar ya­nın­da dev­le­tin şe­hir­ler­de Kürt
si­ya­set­çi­le­ri­ne yö­ne­lik sal­dı­rı­la­rı da
sü­rü­yor; ki­mi DE­HAP yö­ne­ti­ci­le­ri he­
def gös­te­ri­li­yor. Kürt ba­sın ya­yın ku­
ru­luş­la­rı­na yö­ne­lik sal­dı­rı­lar so­nu­cu
Al­man­ya ile iş­bir­li­ği ya­pı­la­rak Öz­gür
Po­li­ti­ka ga­ze­te­si, bu ga­ze­te­nin ya­zar­la­
rı­nın ve yö­ne­ti­ci­le­ri­nin ev­le­ri Al­man
po­li­sin­ce ba­sıl­ıyor, ga­ze­te ka­pa­tıl­ıyor.
Ba­sı­na yö­ne­lik sal­dı­rı­lar çer­çe­ve­sin­de
ay­lık ola­rak çı­kan Öz­gür Halk ve Öz­
gür Ba­kış der­gi­le­ri Be­yoğ­lu Cum­hu­ri­
yet Baş­sav­cı­lı­ğı ta­ra­fın­dan ya­sak­la­nı­
yor.
Bi­li­nen si­vil fa­şist güç­ler de boş dur­
mu­yor­lar… 6-7 Ey­lül olay­la­rı­nın 50.
yıl­dö­nü­mü ol­ma­sı do­la­yı­sıy­la İs­tan­
bul-Be­yoğ­lu’nda “50. Yı­lın­da 6-7 Ey­lül
Olay­la­rı” fo­toğ­raf ser­gi­si­ne sal­dı­ran
MHP’li ve İP’li­ler fo­toğ­raf­la­rı tah­rip
edi­yor­lar, or­ta­lı­ğı yı­kıp dö­kü­yor­lar; çe­
şit­li ulus ve mil­li­yet­le­re kar­şı kin­le­ri­ni
bir kez da­ha kus­uyor­lar.
OY­NA­NAN OYUN NA­SIL
BİR OYUN?
Irk­çı­lık ve şo­ve­nizm kış­kır­tı­lı­yor…
Sal­dı­rı­lar sü­rü­yor… Olay­la­rın ne­re­de
bi­te­ce­ği­ni kes­tir­mek güç… Bur­ju­va
med­ya­nın ki­mi ka­lem­le­ri, kö­şe­le­rin­de
ye­ni oyun­la­rın tez­gâh­lan­dı­ğın­dan bah­
se­di­yor, “Tür­ki­ye’de da­ha bü­yük pro­vo­
kas­yon­la­rın ya­ra­tıl­ma­sı için uy­gun an­
la­rın kol­lan­dı­ğı; özel­lik­le Ak­de­niz ve
ba­tı il­le­rin­de Kürt­le­rin ev­le­ri­nin tes­pit
edil­di­ği­ni, kış­kır­tı­lan Türk­le­rin si­lah­
lan­dı­ğı­nı ve kur­şun de­po­la­dık­la­rı­nı”
ya­zı­yor­lar. Olay­lar bü­tün­lük­lü bi­çim­de
de­ğer­len­di­ril­di­ğin­de oy­na­nan oyu­nun
ve­ha­me­ti­ni gös­ter­me­si ya­nın­da, ırk­çı
ve şo­ven kış­kırt­ma­la­rın, Kürt ulu­su­na
yö­ne­lik sal­dı­rı­la­rın da­ha da tır­man­dı­
rı­la­ca­ğı­nı; 1990’lı yıl­la­rın ba­şın­da ya­
şa­nan gün­le­re dö­nü­lmek is­ten­di­ği­ni
gös­te­ri­yor.
Bu olay­lar ve kış­kırt­ma­lar te­sa­dü­fi
de­ğil­dir. Son dö­nem­de ya­şa­nan bu tür
olay­lar halk­la­rı bir­bir­le­ri­ne kar­şı kış­
kır­ta­rak bu­la­nık su­da ba­lık av­la­mak
is­te­yen ha­kim sı­nıf­la­rın ken­di ara­la­
rın­da­ki da­la­şın bir ürü­nü­dür.
Oyu­nun bir baş­ka yö­nü de AB’ye
uyum ya­sa­la­rı çer­çe­ve­sin­de kal­dı­rı­lan
ki­mi bas­kı ya­sa­la­rı­nın ye­ri­ne ye­ni­le­ri­
nin ko­nul­ma­sı is­ten­me­si­dir. Ye­ni bir
“Te­rör­le Mü­ca­de­le Ya­sa­sı Pa­ke­ti” üze­
rin­de ça­lı­şıl­mak­ta, son dö­nem­de tır­
man­dı­rı­lan ırk­çı-şo­ven kış­kırt­ma­lar
bu amaç­la kul­la­nıl­ma­ya ça­lı­şıl­mak­ta­
dır.
Sah­ne­ye ko­nu­lan se­nar­yo bel­li­dir:
Ha­kim sı­nıf­lar ara­sın­da yü­rü­yen da­
laş­ta or­du mer­kez­li “la­ik”-ke­ma­list ke­
sim AKP hü­kü­me­ti­ni ala­şa­ğı et­mek is­
te­mek­te­dir. Bu­nu de­mok­ra­tik yol­lar­la
yap­ma gü­cün­den an­da yok­sun­dur.
Da­ha­sı AKP hü­kü­me­ti “de­mok­ra­si­yi”
kul­la­na­rak “de­rin dev­let”in ha­re­ket
ala­nı­nı da­ralt­mış­tır. Or­du mer­kez­li
“la­ik”-ke­ma­list ke­sim hü­kü­me­ti yıp­rat­
mak ve kö­şe­ye sı­kış­tır­mak için Kürt
so­ru­nu­nu kul­lan­mak is­te­mek­te­dir. Bu­
nun so­nu­cu ola­rak PKK ey­lem­le­ri­nin
art­ma­sı “as­ke­rin du­ru­ma da­ha faz­la
el koy­ma­sı”, aza­lan et­kin­li­ği eli­ne ge­
çir­me­si­ni be­ra­be­rin­de ge­ti­re­cek­tir. So­
ka­ğın/ül­ke­nin ka­rış­ma­sı, olay­la­rın tır­
man­ma­sı AKP hü­kü­me­ti­ni “acz için­de
ka­lan” bir hü­kü­met ola­rak yıp­ra­ta­cak,
ay­nı za­man­da kış­kır­tı­lan Türk şo­ve­
niz­mi üze­rin­den par­la­men­to dı­şın­da
ka­lan MHP, DSP gi­bi par­ti­ler­le, par­la­
men­to­da ol­ma­sı­na rağ­men cı­lız kal­mış
ANAP, DYP gi­bi par­ti­ler güç­len­me­ye
ça­lı­şa­cak­lar­dır. AKP’nin yıp­ran­ma­sı
ve “gü­ven or­ta­mı­nın bo­zul­ma­sı” sü­
re­ci er­ken se­çi­min de da­ha çok dil­len­
di­ril­di­ği bir dö­nem ola­cak­tır. AKP bir
er­ken se­çi­me gir­me­yi red­det­ti­ği ko­şul­
lar­da baş­ka yol­lar –CHP’nin si­ne-i mil­
le­te dön­me­si, AKP’nin par­ça­lan­ma­sı
ve ye­ni grup­la­rın kop­ma­sı gi­bi– de­ne­
ne­cek­tir.
Irk­çı­lı­ğın ve şo­ve­niz­min kış­kır­tıl­
ma­sı oyu­nu teh­li­ke­li bir oyun­dur; ne­
re­de son­la­na­ca­ğı bel­li de­ğil­dir. Son
ya­şa­nan olay­la­rın gös­ter­di­ği ger­çek­ler­
den bi­ri­si ha­kim sı­nıf si­ya­set­çi­le­ri­nin
ik­ti­dar da­la­şın­da Kürt­le­rin kur­ban se­
çil­di­ği­dir. Kürt­le­rin kur­ban edil­me­si
si­ya­se­tin­de de Türk iş­çi ve emek­çi­le­ri
araç ola­rak kul­la­nıl­mak; her iki ulus­
tan emek­çi­ler bir­bi­ri­ne dü­şü­rül­mek is­
ten­mek­te­dir. Fil­ler te­pin­mek­te, çi­men­
ler ezil­mek­te­dir.
Ha­kim sı­nıf­la­rın ken­di ara­la­rın­da­ki
kav­ga­la­rı ob­jek­tif ola­rak iş­çi sı­nı­fı­nın
ken­di so­run­la­rın­dan uzak­laş­tı­rıl­ma­sı­
nın bir ara­cı ola­rak da hiz­met gö­rü­yor.
İş­çi­ler, emek­çi­ler ha­kim sı­nıf­la­rı­n şu
ya da bu ke­si­mi­nin pe­şi­ne ta­kıl­mak,
gündem
bir­bir­le­ri­ne dü­şü­rül­mek; böy­le­ce iş­çi
sı­nı­fı için­de­ki bö­lün­me ve par­ça­lan­ma­
de­rin­leş­ti­ril­me­k is­te­ni­yor. Irk­çı-şo­ven
kış­kırt­ma iş­çi sı­nı­fı­na yö­ne­lik sal­dı­rı­
la­rın üze­ri­ni ör­ten bir per­de iş­le­vi gö­
rü­yor.
İş­çi sı­nı­fı­na yö­ne­lik sal­dı­rı­lar yo­ğun­
laş­tı­rı­lı­yor: Özel­leş­ti­ril­me sal­dı­rı­sı bo­
yut­la­nı­yor. İş­siz­lik ar­tı­yor. Re­el üc­ret­
ler dü­şü­rü­lü­yor. Do­lay­lı ve doğ­ru­dan
ver­gi­ler ar­tı­rı­lı­yor vb. vb.
Bu sal­dı­rı­lar kar­şı­sın­da iş­çi­ler, emek­
çi­ler oy­na­nan oyu­nu gör­me­li; de­rin­leş­
ti­ril­mek is­te­nen sı­nı­fın bö­lün­me­si­ne
ve sal­dı­rı­la­ra kar­şı sı­nıf bir­li­ği­ni sağ­la­
ma­lı, ör­güt­len­me­li ve mü­ca­de­le et­me­li­
dir­ler.
Em­per­ya­list bar­bar­lı­ğın bi­ri­cik al­ter­na­ti­fi dev­rim­dir, sos­ya­lizm­dir!
Öl­dü­ren Kat­ri­na de­ğil
k a­ p i­ t a­ l i z m !
için gün­ler­ce kı­lı­nı kı­pır­dat­ma­yan bur­
ju­va­zi­nin ilan et­ti­ği sı­kı­yö­ne­ti­min na­
sıl bar­bar­ca uy­gu­lan­dı­ğı­nı, sor­gu­suz
su­al­siz vur em­ri­nin em­per­ya­list bir
ül­ke­de na­sıl bu­gün­den ya­rı­na ve­ri­le­bil­
di­ği­ni ve uy­gu­lan­dı­ğı­nı gör­dük. An­la­
mak is­te­ye­ne çok şey an­lat­tı Kat­ri­na
is­mi ve­ri­len ka­sır­ga.
AZ­DI­RI­LAN IRK­ÇI­LI­ĞA VE
ŞO­VE­NİZ­ME KAR­ŞI GÜÇ­LÜ
MÜ­CA­DE­LE!
Olay­lar kar­şı­sın­da sı­nıf bi­linç­li iş­çi­ler
baş­ta ol­mak üze­re çe­şit­li ulus ve mil­
li­yet­ler­den iş­çi­le­rin, emek­çi­le­rin yap­
ma­sı ge­re­ken şey, az­dı­rı­lan ırk­çı­lı­ğa
ve şo­ve­niz­me kar­şı “halk­la­rın kar­deş­li­
ği­ne” vur­gu ya­pan mü­ca­de­le­yi yük­selt­
mek­tir.
Ha­kim sı­nıf­la­rın ken­di ara­la­rın­da­ki
da­laş­ta Kürt, Türk, Laz, Çer­kes…
tüm çe­şit­li ulus ve mil­li­yet­ler­den iş­çi­
le­rin, emek­çi­le­rin bir çı­ka­rı yok­tur.
Han­gi ke­si­min tem­sil­ci­si olur­sa ol­sun
ha­kim sı­nıf­la­rın tü­mü; on­la­rın dev­
le­ti, hü­kü­me­ti iş­çi­le­rin, emek­çi­le­rin
düş­ma­nı­dır… On­la­rın halk­la­rı bir­bir­
le­ri­ne kar­şı kış­kırt­ma ve olay­la­rın bir
“iç sa­va­şa” dö­nüş­tü­rül­me­si plan­la­rı­nı
boz­mak için mil­li­ye­ti, di­li, ulu­sal kim­
li­ği… ne olur­sa ol­sun; tüm ka­dın ve
er­kek iş­çi­le­ri, emek­çi­le­ri ha­kim sı­nıf­
la­rın ik­ti­dar da­la­şı­nın bir par­ça­sı ola­
rak sah­ne­ye koy­duk­la­rı bu tür teh­li­ke­li
oyun­lar kar­şı­sın­da du­yar­lı ol­ma­ya, bu
tür oyun­la­ra kar­şı or­tak mü­ca­de­le
cep­he­sin­de, sö­mü­rü­cü dü­ze­ne kar­şı,
üc­ret­li kö­le­li­ğe kar­şı mü­ca­de­le­ye ça­ğı­
rı­yo­ruz.
Biz, çe­şit­li ulus ve mil­li­yet­ler­den iş­çi­
le­rin, emek­çi­le­rin düş­ma­nı bir­dir: Sö­
mü­rü­cü sis­tem!
Biz, çe­şit­li ulus ve mil­li­yet­ler­den iş­çi­
le­rin, emek­çi­le­rin he­de­fi bir­dir: Sö­mü­
rü­cü sis­te­mi yık­mak!
Biz, çe­şit­li ulus ve mil­li­yet­ler­den iş­
çi­le­rin, emek­çi­le­rin mü­ca­de­le­si de bir
ol­mak zo­run­da­dır!
Çağ­rı­mız; çe­şit­li ulus ve mil­li­yet­ler­
den iş­çi­le­ri, emek­çi­le­ri sı­nıf kar­deş­li­ğin­
den ko­pa­rıp ken­di ik­ti­dar da­laş­la­rı­na
alet eden, ken­di iğ­renç po­li­ti­ka­la­rı­na
des­tek ver­me­ye ça­ğı­ran; ken­di kuy­ruk­
la­rı­na tak­tık­la­rı bi­linç­siz iş­çi, emek­çi
yı­ğın­la­rı baş­ka bir ulu­sun iş­çi­le­ri­ne,
emek­çi­le­ri­ne sal­dır­tan sö­mü­rü­cü sı­nıf­
la­ra, on­la­rın dev­le­ti­ne, sis­te­mi­ne kar­şı
mü­ca­de­le çağ­rı­sı­dır!
Ey­lül 2005 ✓
Ge­li­yo­rum di­yen fe­la­ket,
ne­den­le­ri ve bur­ju­va­zi­nin
ha­zır­lı­ğı…
H
er yıl ye­ni­den ilan edi­len “yüz­
yıl fe­la­ket­le­ri”ne bir ye­ni­si ek­
len­di. Bu kez fe­la­ket re­sim­le­ri
yok­sul bir ül­ke­den de­ğil, dün­ya­nın en
zen­gin ül­ke­si, dün­ya he­ge­mon­ya­sı da­la­
şın­da ba­şı çe­ken ABD’den gel­di. Yok­sul
ül­ke­ler­den gör­me­ye alı­şık ol­du­ğu­muz
aç, su­suz, dok­tor­suz, yar­dım is­te­yen in­
san re­sim­le­ri, so­kak­lar­da su­da yü­zen
ölü in­san re­sim­le­ri, çöp ku­tu­la­rın­da
yi­ye­cek ara­yan in­san re­sim­le­ri, bu kez
ABD’den ya­yın­lan­dı. Can­lı ya­yın­lar­da
yi­ye­cek bul­ma pe­şin­de yağ­ma­la­yan
in­san re­sim­le­ri, si­lah el­de kü­çük ik­ti­
dar­lar ku­ran çe­te re­sim­le­ri, ev­le­ri­nin
üze­ri­ne bü­yük harf­ler­le “Si­lah­lı­yım, gi­
re­ni vu­ru­rum!” ya­zan in­san re­sim­le­ri
gör­dük. Ka­sır­ga­nın ya­kıp yık­tı­ğı ev­ler
ma­hal­le­ler gör­dük. Dün­ya­nın en zen­
gin ül­ke­sin­de gün­ler­ce elekt­rik­siz, su­
suz ka­lan kent­ler, in­san­lar gör­dük. Bu
ara­da dev­le­tin güç gös­te­ri­si­ni, yar­dım
Ka­sır­ga­lar mil­yon­lar­ca yıl­dır ya­şa­nan
do­ğal olay­lar. Bun­la­rın na­sıl oluş­tu­ğu
ko­nu­sun­da bu­gün ye­te­rin­ce ve­ri ve
bil­gi var. Ok­ya­nus­lar­da su yü­ze­yi­nin 26
de­re­ce ve üze­ri­ne çık­ma­sı du­ru­mun­da
olu­şan ha­va akım­la­rı­nın sar­mal bir
bi­çim­de bir­leş­me­si, iler­le­me­si ve hep
ye­ni ha­va akım­la­rı­nı ken­di­ne kat­ma­sı
ile olu­şan ka­sır­ga­la­rın bir bö­lü­mü ha­re­
ket­le­rin­de ka­ra­ya va­rıp, yer­le­şim alan­
la­rı­na rast­la­dık­la­rın­da yı­kı­cı güç­le­ri
yer­le­şim alan­la­rı­nı vu­ru­yor. 200 km/h
ve üze­rin­de bir hız­la esen fır­tı­na­lar
önün­de­ki her mad­de­yi vu­ru­yor, he­le­
zo­ni ha­re­ket önü­ne ge­len mad­de­le­ri ye­
rin­den kal­dı­rıp, gö­tü­re­bil­di­ği ye­re ka­
dar ta­şı­yor. Bu ara­da çok­luk­la ka­sır­ga­
lar bü­yük fır­tı­na­lı yağ­mur­lar­la bir­lik­te
ge­li­yor. Bi­lim ka­sır­ga­la­rı ha­fif­ten, en
ağı­ra doğ­ru 5 ka­te­go­ri­ye ayır­mış. Ok­
ya­nus­lar üze­rin­de olu­şan ka­sır­ga­la­rın
han­gi yön­de na­sıl bir hız­la iler­le­ye­ce­ği,
ka­ra­ya, yer­le­şim yer­le­ri­ne na­sıl ve ne
za­man va­ra­ca­ğı, şid­de­ti­nin ne ola­bi­le­
ce­ği ön­ce­den öngörülebi­li­yor.
Ağus­tos ayı so­nun­da ABD’nin gü­
neydo­ğu eya­let­le­ri­ni vu­ran Kat­ri­na
adı ve­ri­len ka­sır­ga At­lan­tik ok­ya­nu­su
üze­rin­de olu­şup 26 Ağus­tos­’ta Flo­ri­da
üze­rin­den geç­ti­ğin­de he­nüz en ha­fif
ka­te­go­ri­de (1. Ka­te­go­ri) bir ka­sır­ga idi.
Flo­ri­da üze­rin­den ge­çen Kat­ri­na yü­
ze­yi 26 de­re­ce­nin üze­rin­de ısı­ya sa­hip
Mek­si­ka kör­fe­zin­de sı­cak-nem­li ha­va
kit­le­le­ri­ni eme­rek (Hur­ri­kan/Ura­ğan)
gü­cü­nü 3. ka­te­go­ri­de bir ka­sır­ga­ya yük­
sel­te­rek yo­lu­na de­vam et­ti. Bir gün
son­ra 28 Ağus­tos­’ta ar­tık en güç­lü ka­te­
go­ri­de bir ka­sır­ga (Hur­ri­kan/Ura­ğan)
idi. Ha­re­ket et­ti­ği yön­de Mis­si­si­pi, Lo­
ui­si­ana ve Ala­ba­ma eya­let­le­ri var­dı.
Lo­ui­si­ana eya­le­ti­nin ka­sır­ga­lar bağ­la­
mın­da za­ra­ra en faz­la açık kent­le­rin­
den bi­ri New Or­le­ans’­tı.
Bu­ra­da bir pa­ran­tez açıp ne­den New
Or­le­ans so­ru­su­na ce­vap ve­re­lim…
New Or­le­ans
ve su bas­kı­nı teh­li­ke­si…
New Or­le­ans çok de­ğil bun­dan 300 yıl
ka­dar ön­ce in­san­sız ba­tak­lık bir böl­ge
idi. 1718'de, Ame­ri­ka­’nın sö­mür­ge­leş­
ti­ril­me­si sü­re­cin­de Fran­sız­lar bu­ra­da
bir yer­le­şim mer­ke­zi kur­ma­ya baş­la­dı­
lar. Üç ta­ra­fı su ile çev­ri­li, bir ya­nın­da
Pontc­hart­ra­in gö­lü, bir ya­nın­da Mis­si­
si­pi neh­ri del­ta­sı, bir ya­nın­da ise Mek­
si­ka kör­fe­zi olan bir alan­dı bu­ra­sı. Su­lar
yük­sel­di­ğin­de al­çak böl­ge­ler su al­tın­da
ka­lı­yor­du. İlk yer­le­şim yer­le­ri bu yüz­
den yük­sek yer­ler­de idi. Gi­de­rek şe­hir
bü­yü­dü, ba­tak­lık ku­ru­tul­ma­ya, bent­ler
ku­ru­la­rak al­çak böl­ge­ler­de yer­le­şim yer­
le­ri açıl­ma­ya baş­lan­dı. So­nuç­ta or­ta­ya
do­ğal coğ­ra­fi ya­pı­yı hi­çe sa­yan bir bü­
yük şe­hir çık­tı. Öy­le bir şe­hir ki, tüm
yer­le­şim ala­nı­nın % 80’i, ve tüm şe­hir
mer­ke­zi de­niz se­vi­ye­si­nin al­tın­da. Şe­
hir mer­ke­zin­de de­rin­lik de­niz se­vi­ye­
si­nin 1,5 met­re ve da­ha faz­la al­tın­da.
Şe­hir mer­ke­zi­ni bir ta­raf­ta, Mis­si­si­pi
neh­ri­nin her yıl ya­şa­nan su bas­kın­la­
rı­na kar­şı de­niz se­vi­ye­sin­den yük­sek­
li­ği 6,5 met­re­yi bu­lan bir bent, di­ğer
ta­raf­ta yü­zey­de de­niz se­vi­ye­sin­den 31
cm yük­sek­te olan Pontc­hart­ra­in gö­
lün­den, de­niz se­vi­ye­sin­den yük­sek­li­ği
4,42 m olan bir bent ayı­rıp, ko­ru­yor.
Gö­lün ve neh­­rin su­la­rının yük­sel­me­si
ha­lin­de ya­yı­la­bi­le­ce­ği alan yok. Böy­le
bir yer­le­şim do­ğa­nın nor­mal dön­gü­sü
için­de fe­la­ke­te “gel” di­yen bir yer­le­şim.
Fa­kat böl­ge­nin pet­rol böl­ge­si ol­ma­sı,
ABD’nin pet­ro­lü­nün ço­ğu­nu ik­mal et­
ti­ği Mek­si­ka Kör­fe­zin­de en bü­yük li­ma­
nın ol­ma­sı böy­le bir yer­le­şi­mi ge­rek­li
kı­lı­yor. Kâr, en kı­sa za­man­da aza­mi
kâr, “biz her şe­yi ya­pa­rız, do­ğa­ya hük­
me­de­riz” an­la­yı­şı bu gi­bi yer­le­şim si­
ya­set­le­ri­ni gün­de­me ge­ti­ri­yor. So­nuç
eğer do­ğa­ya uy­gun yer­le­şim si­ya­se­ti iz­
len­se, in­san­la­ra bel­ki hiç za­rar ver­me­
ye­cek olan do­ğal olay­la­rı, in­san­lar için,
en baş­ta da ta­bii yok­sul­lar için, bü­yük
fe­la­ket ha­li­ne ge­ti­ri­yor.
New Or­le­ans ken­ti­nin ya­şa­dı­ğı ilk
“do­ğal fe­la­ket” de­ğil Kat­ri­na ka­sır­ga­sı.
1927’de Mis­si­si­pi ola­ğa­nüs­tü ya­ğış­lar
so­nu­cu ya­ta­ğın­dan ta­şı­yor ve New Or­
le­an­s’ın önem­li bö­lü­mü su­lar al­tın­da
ka­lı­yor. 700 bin ki­şi ev­siz ka­lı­yor. Kaç
ölü ol­du­ğu bi­lin­mi­yor.
gündem
1957’de Aud­rey ka­sır­ga­sı ka­ra­da 40 km
iç­le­re ka­dar gi­ri­yor. So­nuç yüz­ler­ce ölü.
1957’de şe­hir Betsy isim­li ka­sır­ga so­
nu­cun­da yi­ne su­la­ra gö­mü­lü­yor.
Bü­tün bun­la­rın bil­gi­si­ne sa­hip bi­lim
adam­la­rı her önem­li ka­sır­ga­da, eğer
ka­sır­ga bu kent yö­nün­de bir yön tut­
tu­ra­cak­sa, ken­tin bo­şal­tıl­ma­sı ge­rek­
ti­ği ko­nu­sun­da uya­rı­yor­lar. En yük­sek
de­re­ce­de bir “hur­ri­kan”ın doğ­ru­dan
ken­ti vur­ma­sı ha­lin­de ne­ler ola­bi­le­ce­ği
ko­nu­sun­da ya­pıl­mış araş­tır­ma­lar, or­
ta­ya kon­muş so­nuç­lar, alın­ma­sı ge­re­
ken ted­bir öne­ri­le­ri var. Pro­jek­si­yon­lar
ken­ti ko­ru­yan bent­le­rin 3 şid­de­tin­de
bir ka­sır­ga­ya da­ya­na­bi­le­ce­ği­ni, da­ha
yük­sek de­re­ce­de bir ka­sır­ga­da bent­le­
rin de­lin­me, yı­kıl­ma ola­sı­lı­ğı­nın ol­
du­ğu­nu ön­gö­rü­yor. Yi­ne araş­tır­ma­lar
bir ka­sır­ga du­ru­mun­da ken­ti bo­şalt­ma
çağ­rı­sın­da, ken­tin en azın­dan dört­te
bi­ri­nin ken­ti terk et­me­ye­ce­ği­ni, ya da
terk ede­cek im­kân­la­ra sa­hip ol­ma­dı­
ğı­nı gös­te­ri­yor.
Ken­ti terk edin çağ­rı­sı
ve son­ra­sı…
Bü­tün bun­lar or­ta­da iken ve 28 Ağus­
tos’­ta Kat­ri­na 5 gü­cün­de bir ka­sır­ga ha­
li­ne ge­lip, Mis­si­si­pi eya­le­tin­de bü­yük
bir yı­kı­ma yol aça­rak, Lo­ui­si­ana eya­
le­tin­de önü­ne ge­le­ni yı­ka­rak New Or­
le­an­s’a doğ­ru iler­ler­ken, ni­ha­yet o za­
man res­mi ağız­lar­dan hal­ka ken­ti terk
et­me çağ­rı­sı ya­pı­lı­yor. Çağ­rı ya­pı­lı­yor,
ama bu çağ­rı­yı uy­gu­la­mak için dev­le­
tin in­san­la­ra sun­du­ğu en kü­çük bir
yar­dım yok. Şeh­rin zen­gin­le­ri za­ten ön­
ce­den uçak­lar­la, he­li­kop­ter­ler­le vb. şe­
hir­den ay­rıl­mış­tır. Çağ­rı üze­ri­ne özel
ara­ba­la­ra sa­hip olan­lar, pa­ra­sı olup da
pa­nik için­de şeh­ri tren­le, ha­va­yo­luy­la
vb. ter­kede­bi­le­cek araç­lar­da terk ede­bi­
len­ler şeh­ri terk edi­yor. Ge­ri­ye ço­ğun­
lu­ğu si­yah olan ça­re­siz yok­sul­lar ka­lı­
yor. Bu bağ­lam­da şun­la­rın bi­lin­me­si
ge­rek: Hur­ri­kan ön­ce­si nü­fu­su 462 bin
ki­şi olan New Or­le­ans ken­tin­de ya­şa­
yan­la­rın üç­te iki­si Af­ro­ame­ri­kanlardı
(si­yah). Bun­la­rın çok önem­li bir bö­lü­
mü­nün şeh­ri terk et­mek için ye­ter­li
pa­ra­sı ve­ya özel ara­ba­sı yok­tu. New
Or­le­ans nü­fu­su­nun beş­te bi­ri yıl­da 10
bin do­lar­dan az ge­lir­le ge­çin­mek du­ru­
mun­day­dı. 27 bin ai­le res­mi yok­sul­luk
sı­nı­rı al­tın­da ya­şı­yor­du. Bu zo­run­lu
ola­rak kent­te ka­lan­la­rın bir bö­lü­mü
va­li­lik ta­ra­fı­n­dan üze­ri ka­pa­lı bü­yük
fut­bol are­na­sı­na sı­ğın­ma­ya çağ­rıl­dı. 60
bi­ne ya­kın ki­şi Su­per­dom adı ve­ri­len
üze­ri ka­pa­lı stad­yum­da top­lan­dı. Ege­
men­le­rin bek­len­ti­si, ka­sır­ga­nın bi­raz
yı­kın­tı ile ge­çip gi­de­ce­ği, bir­kaç sa­at
son­ra­sın­da her­ke­sin evi­ne dö­ne­ce­ği yö­
nün­de idi. Öy­le ol­ma­dı. “Kö­tüm­ser­lik”
“her şe­ye ka­ra göz­lük­ler­le bak­mak”la
suç­la­nan ki­mi bi­lim adam­la­rı­nın fe­la­
ket se­nar­yo­su ger­çek ol­du. Kor­kunç
fır­tı­na­da yük­se­len Mis­si­si­pi, ken­di­ni
diz­gin­le­me­ye ça­lı­şan ben­ti bir­kaç ye­
rin­den del­di. Di­ğer yan­dan Mek­si­ka
kör­fe­zin­de yük­se­len su­la­rın da şeh­ri
bas­ma­sı ile şe­hir kı­sa sü­re için­de su al­
tın­da kal­dı. Elekt­rik­ler, su­lar ke­sil­di.
Bir­kaç sa­at­lik bir “fe­la­ket”e ha­zır­la­nan
ege­men­ler ne ya­pa­cak­la­rı­nı şa­şır­dı­lar.
Bir­kaç sa­at­lik yi­ye­cek, içe­cek kı­sa sü­
re­de tü­ken­di. Et­ra­fı su­lar­la çev­ri­li, bü­
yük ço­ğun­lu­ğu si­yah, on­bin­ler­ce yok­
sul in­san aç, su­suz, elekt­rik­siz, ilaç­sız,
her tür­lü sıh­hi araç­tan yok­sun mah­sur
kal­dı. Dün­ya­nın en zen­gin ül­ke­sin­de,
bu ül­ke­nin yok­sul­la­rı­nın ger­çek du­ru­
ik­ma­li­nin önem­li bö­lü­mü­nün Mek­si­ka
kör­fe­zin­den ya­pıl­dı­ğı­nın bi­lin­cin­de,
Kat­ri­na’nın kör­fez­de­ki bir­kaç pet­rol
plat­for­mu­na ağır za­rar ver­di­ği­nin bi­
lin­cin­de, pet­rol fi­yat­la­rı­na ye­ni zam­lar
bin­dir­di­ler. Ham pet­rol va­ril fi­ya­tı 70
do­lar sı­nı­rı­nı aş­tı. Kat­ri­na bu an­lam­da
yok­sul­lar için fe­la­ket olur­ken, ör­ne­ğin
pet­rol te­kel­le­ri için kâr­la­rı­nı art­tır­ma­
nın bir ara­cı ol­du. O pet­rol te­ke­lle­ri ki
za­ten akıl al­maz kâr­lar­la ça­lı­şı­yor. Ex­
xon Mo­bil’in net kâ­rı 2005 yı­lı­nın ilk
6 ayın­da bir yıl ön­ce­nin ay­nı dö­ne­mi
ile kar­şı­laş­tı­rıl­dı­ğın­da % 38 ar­ta­rak 15,
HER YIL “YÜZ­YI­LIN FE­LA­KET­LE­Rİ”NE YE­Nİ­LE­Rİ
EK­LE­Nİ­YOR… DÜN­YA­NIN EN ZEN­GİN ÜL­KE­Sİ
ABD’DE BİR KA­SIR­GA VE SU BAS­KI­NI BİN­LER­CE
EMEK­Çİ­NİN CA­NI­NA MAL OL­DU!
DO­ĞA FE­LA­KET­LE­Rİ­NİN İN­SAN­LA­RA BUN­CA
ZA­RAR VER­ME­Sİ­NİN SO­RUM­LU­SU AZA­Mİ KÂR
DÜR­TÜ­SÜ ÜZE­Rİ­NE KU­RU­LU KA­Pİ­TA­LİZM­DİR!
mu­nu bü­tün dün­ya ib­ret­le gör­dü. Yi­ne
bü­tün dün­ya bur­ju­va­zi için önem­li ola­
nın ne ol­du­ğu­nu da gör­dü. New Or­le­
ans’a su­suz in­san­la­ra su, aç in­san­la­ra
yi­ye­cek gö­tü­rül­me­sin­den ön­ce ör­güt­le­
nen, ola­sı bir is­ya­nın bas­tı­rıl­ma­sı için
di­şi­ne tır­na­ğı­na ka­dar si­lah­lı, el­le­ri te­
tik­te ve vur em­ri­ne sa­hip as­ker­ler, özel
tim­ler vb. ol­du.
New Or­le­ans su al­tın­da kal­dık­tan
altı gün son­ra ni­ha­yet mer­ke­zi ola­rak
ör­güt­le­nen yar­dım New Or­le­an­s’a ak­
ma­ya baş­la­dı. Bur­ju­va­zi New Or­le­an­s’ı,
onu ye­ni­den in­şa et­mek id­di­asıy­la bo­
şalt­ma ka­ra­rı al­dı ve bu­nu uy­gu­la­ma­ya
koy­du. Evin­den çık­mak is­te­me­yen­ler
yer yer si­lah zo­ruy­la çı­ka­rıl­dı.
Kat­ri­na­nın za­rar bi­lan­ço­su…
Şim­di­lik ölü sa­yı­sı­nın ne ol­du­ğu ke­
sin ola­rak bi­lin­mi­yor. 900’e ya­kın ölü
sa­yıl­mış du­rum­da. Fa­kat “te­miz­lik”
ça­lış­ma­la­rı sü­rü­yor. Tüm Lou­isi­ana
eya­le­tin­de 9200 ki­şi için res­mi ka­yıp
baş­vu­ru­su var. Ya­ra­lı­lar on­bin­ler­le sa­
yı­lı­yor.
Dev­le­tin 2000 yı­lın­da ka­bul et­ti­ği
ve ilan et­ti­ği kı­yı böl­ge­le­ri­nin gü­ven­li­
ği­nin sağ­lan­ma­sı için ay­rı­lan pa­radan
Lo­u­isia­na eya­leti­ne dü­şen pay 50 yıl­lık
bir dö­nem için 14 mil­yar do­lar­dı. Yal­
nız­ca bu ka­sır­ga­da, yal­nız­ca New Or­le­
ans ken­tin­de­ki za­ra­rın 50 mil­yar do­lar
ci­va­rın­da ol­du­ğu var sa­yı­lı­yor.
Kat­ri­na­nın kar bi­lan­ço­su…
Kat­ri­na ön­ce­lik­le ABD’nin gü­neydo­ğu
eya­let­le­rin­de si­yah yok­sul hal­ka da­ha
faz­la yok­sul­luk, evi­ni yur­du­nu terk ve
ölüm ge­ti­rir­ken, ki­mi­le­ri için kâr­la­rı­nı
art­tır­ma­nın bir ara­cı ol­du.
Bü­yük pet­rol te­kel­le­ri ABD’nin pet­rol
5 mil­yar do­la­ra var­mış­tı. BP’nin ay­nı
dö­nem için net kâ­rı 12, 2 mil­yar do­lar,
Ro­yal Dutch Shell’in kâ­rı 11, 9 mil­yar
do­lar­dı.
Şim­di kuş­ku­suz New Or­le­ans’ın te­
miz­len­me­si, ye­ni­den in­şa­sı da bir di­zi
te­ke­lin kâ­rı­na kâr kat­ma­sının bir ara­cı
ola­cak. O yüz­den tu­zu ku­ru­wwla­rın
do­ğal fe­la­ket­ler kar­şı­sın­da dök­tük­le­ri
yaş­lar tim­sah gözyaş­la­rı­dır. On­lar için
do­ğal fe­la­ket­ler de as­lın­da ye­ni aza­mi
kâr­la­rın çı­kış nok­ta­la­rı­dır. New Or­
le­ans so­mu­tun­da ay­rı­ca bu fe­la­ke­tin
şim­di bir çe­şit et­nik te­miz­lik için kul­
la­nıl­ma­sı ola­sı­lı­ğı­na da bir di­zi ay­dın
dik­kat çek­mek­te­dir. Si­yah nü­fu­sun bu
ka­dar yo­ğun ol­ma­sı bur­ju­va­zi­nin “ge­
nel hu­zur”u açı­sın­dan pek uy­gun bir
şey de­ğil­dir. Şim­di bo­şal­tıl­mış olan
New Or­le­ans nü­fu­su­nun bir ço­ğu kul­
la­nıl­maz ha­le gel­miş olan es­ki ev­le­ri­ne
ye­ni­den ge­ri dön­me­le­ri ve yer­leş­me­le­ri
de mut­lak ge­rek­li­lik de­ğil­dir. Bu fe­la­ke­
tle şim­di New Or­le­ans nü­fu­su­nun be­
yaz nü­fus le­hi­ne de­ğiş­ti­ril­me­si müm­
kün­dür.
Ka­sır­ga­la­rın sık­lı­ğı­nın ve
şid­de­ti­nin art­ma­sı­nın ne­de­ni
glo­bal ısın­ma so­nu­cu
ik­lim de­ği­şik­li­ği­dir…
Baş­tan söy­le­dik: Her yıl ye­ni­den yüz­yıl
fe­la­ke­ti ola­rak ad­lan­dı­rı­lan do­ğal fe­la­
ket ha­ber­le­ri ka­sıp ka­vu­ru­yor or­ta­lı­ğı.
Dep­rem­ler, tsu­na­mi­ler, ka­sır­ga­lar, sel
bas­kın­la­rı bo­yut­la­rı bü­yü­ye­rek ve sık­
lı­ğı ar­ta­rak ge­li­yor­lar. Yüz­yı­lın ilk beş
yı­lın­da birçok yüz­yıl fe­la­ke­ti ya­şan­dı.
Ba­tı Si­bir­ya­’da dün­ya­nın en bü­yük bu­
zu­lu eri­yor. Por­te­kiz­’de ku­rak­lık or­man
yan­gın­la­rın­da ül­ke or­man­lık ala­nı­nın
bü­yük bö­lü­mü­nün yok ol­ma­sı­na yol
açar­ken, Or­ta ve Gü­ney Av­ru­pa­’yı sel­
ler gö­tü­rü­yor. La­tin Ame­ri­ka’­da, Or­ta
Ame­ri­ka’­da ka­sır­ga üze­ri­ne ka­sır­ga ya­
şa­nı­yor, bun­la­rın şid­de­ti her ge­çen gün
ar­tı­yor. En son ola­rak Kat­ri­na’da bu ge­
liş­me­nin fe­la­ket­li so­nuç­la­rı­nı ABD’de
ya­şa­dık. Şim­di ege­men­le­rin bir bö­
lü­mü, ka­der di­yor, do­ğal fe­la­ket di­yor,
ka­yıp­la­rın ne­de­ni­ni do­ğal fe­la­ket ola­
rak gös­te­ri­yor, bu so­nu­cun ka­çı­nıl­maz
ol­du­ğu­nu söy­lü­yor vb. Yu­kar­da ka­sır­ga­
nın bir do­ğa ola­yı ol­du­ğu­nu ve mil­yon­
lar­ca yıl­dır ka­sır­ga­la­rın ol­du­ğu­nu söy­
le­dik. Bu ol­gu. Bu ol­gu ol­du­ğu ka­dar,
ka­sır­ga­la­rın in­san­lar için bu bo­yut­ta
fe­la­ket­li so­nuç­la­ra yol aç­ma­sı­nın do­ğa
de­ğil in­san işi ol­du­ğu da bir ol­gu. Bu
bağ­lam­da ör­ne­ğin yer­le­şim po­li­ti­ka­sı­
nın bun­da oy­na­dı­ğı ro­lü New Or­le­ans
so­mu­tun­da yu­kar­da or­ta­ya koy­ma­ya
ça­lış­tık. Di­ğer yan­dan ka­sır­ga­la­rın
şim­di­ler­de sık­laş­ma­sı ve şid­det­le­ri­nin
art­ma­sı da, ay­nı bu­zul­la­rın eri­me­si,
bir yan­dan ku­rak­lı­k ar­tar­ken, bir yan­
dan su bas­kın­la­rı­nın sel­le­rin art­ma­sı
ve bun­la­rın ağır za­rar ver­me­si de do­ğa
de­ğil in­san işi­dir. Bü­tün bu ge­liş­me­le­
rin mad­di te­me­li glo­bal ısın­ma­dır. Son
yüz­yıl­da dün­ya­nın or­ta­la­ma ısı­sı yük­
sel­miş­tir, yük­sel­me­ye de­vam et­mek­te­
dir. Bu ısı yük­sel­me­sin­de at­mos­fer­de­ki
kar­bon­di­ok­sit ga­zı ar­tı­şı, at­mos­fer­de
açı­lan yi­ne in­san, ka­pi­ta­list en­düst­ri
ürü­nü ozon de­li­ği vb. çok önem­li rol
oy­na­mak­ta­dır. Me­te­oro­lo­ji uz­man­la­rı
son 50 yıl için­de ka­sır­ga­la­rın yı­kı­cı et­
ki­si­nin % 50 art­tı­ğı tes­pi­ti­ni ya­pı­yor­lar.
Ko­nu uz­ma­nı bi­lim adam­la­rı 60’lı yıl­
la­rın ba­şın­dan be­ri ge­liş­me­le­re dik­kat
çek­mek­te­dir. Bu gi­di­şin dur­du­rul­ma­sı
için kö­mür ve pet­rol kul­la­nı­mı­nın kı­
sıt­lan­ma­sı la­zım­dır. Ge­liş­me ise ter­si­
yön­de­dir.
Ka­pi­ta­list aza­mi kâr dür­tü­sü do­ğa­ya
kar­şı, do­ğa ya­sa­la­rı­nı hi­çe sa­yan, en
kı­sa sü­re­de en faz­la kâr ge­tir­me üze­
ri­ne ku­ru­lu üre­tim tar­zı ve sis­te­mi ile,
in­san­lı­ğın do­ğal ya­şam kay­nak­la­rı­nı
ku­ru­tu­yor. ABD de yok­sul in­san­lar
için Kat­ri­na’nın bun­ca fe­la­ket­li so­nuç­
la­ra yol aç­ma­sı­nın suç­lu­su ve so­rum­
lu­su ka­pi­ta­lizm­dir. Öl­dü­ren Kat­ri­na
de­ğil ka­pi­ta­lizm­dir.
Bu­nun kav­ran­ma­sı, ka­pi­ta­liz­min
in­san­lı­ğı fe­la­ke­te sü­rük­le­di­ği­nin, ka­
pi­ta­liz­min in­san­lı­ğı bar­bar­lık için­de
çö­kü­şe sü­rük­le­di­ği­nin kav­ran­ma­sı
ha­ya­ti önem­de­dir. Ge­li­nen yer­de ya ka­
pi­ta­lizm iş­çi sı­nı­fı ön­der­li­ğin­de ta­ri­he
gö­mü­le­cek, do­ğa tah­ri­ba­tı­na sos­ya­list
bir sis­tem için­de ku­ru­la­cak do­ğay­la
uyum için­de üre­tim­le son ve­ri­le­cek­tir
ya da her yıl ye­ni­le­ri­ni ya­şa­ya­ca­ğı­mız
ye­ni “yüz­yıl do­ğal fe­la­ket­le­ri” ile adım
adım bar­bar­lık için­de çö­kü­şe yak­la­şı­la­
cak­tır.
Al­ter­na­tif­ler bun­lar­dır.
16 Ey­lül 2005 ✓
yeni işçi dünyası
Mig­ros’ta pat­ro­nun de­di­ği mi ola­cak,
iş­çi­le­rin de­di­ği mi?
M
ig­ros Tür­ki­ye’nin ön­de
ge­len pe­ra­ken­de ti­ca­ret
dev­le­rin­den bi­ri­si. Sa­hi­bi
Tür­ki­ye’nin en bü­yük sö­mü­rü­cü­le­rin­
den olan Koç Hol­ding, ya­ni Türk pat­
ron. Mig­ros iş­çi­le­ri (Gi­ma ile bir­lik­te)
mü­ca­de­le ile sen­di­ka­laş­ma hak­la­rı­nı
pe­ra­ken­de ti­ca­ret sek­tö­rün­de ilk ka­
bul et­ti­ren­le­rin ba­şın­da ge­li­yor. Hat­ta
Mig­ros iş­çi­le­ri pat­ron Koç’a kar­şı 12
Ey­lül fa­şiz­mi er­te­sin­de pe­ra­ken­de ti­ca­
ret sek­tö­rün­de en uzun gre­vi ya­pa­rak
sen­di­ka­laş­ma hak­kı­na sa­hip çık­mış,
en zor­lu dö­nem­de bu hak­kı­nı ko­ru­
muş ve ye­ni hak­lar al­ma­sı­nı bil­miş bir
iş­çi kit­le­si. Mig­ros iş­çi­le­ri­nin bu mü­ca­
de­le­ci ge­le­ne­ği­nin do­ğal bir so­nu­cu da
ça­lı­şan­la­rın ço­ğun­lu­ğu­nun sen­di­ka­lı
ol­ma­sı­dır.
Bu du­rum önem­li bir ka­za­nım ve
önem­li bir da­ya­nak nok­ta­sı­dır. Fa­kat
Mig­ros iş­çi­si­nin hem mü­ca­de­le­ci hem
de sen­di­kal açı­dan ör­güt­çü ge­le­ne­ği ne
ya­zık ki da­ha ile­ri­ye gö­tü­rül­me­miş, iş­
çi­ler için ye­ni ve da­ha ile­ri ka­za­nım­lar
el­de et­mek ama­cı ile bir da­ya­nak nok­
ta­sı ya­pıl­ma­mış­tır.
Ör­ne­ğin iş­çi­le­rin sen­di­kal ör­güt­lü­
lü­ğü, Mig­ros’ta yet­ki­li olan Tez-Ko­opİş Sen­di­ka­sı ta­ra­fın­dan özün­de ai­dat
öde­yen üye­ye in­dir­gen­miş, sen­di­ka
yö­ne­ti­mi “iş­ve­ren” ile ara­sı­nı faz­la aç­
ma­mak ve boz­ma­mak için her top­lu
söz­leş­me gö­rüş­me­sin­de ba­şın­dan en
ge­ri üc­ret ve hak ta­lep­le­ri ile ma­sa­ya
otur­muş­tur.
Ör­ne­ğin da­ha ön­ce­ki im­za­la­nan
top­lu söz­leş­me­de Tez-Ko­op-İş Sen­di­
ka­sı, çok uzun yıl­lar­dır ça­lı­şan­la­rın
ço­ğun­lu­ğu­nun ör­güt­lü ol­du­ğu böy­le
bir iş­ye­rin­de iş­çi­le­ri as­ga­ri üc­re­te mah­
kum eden an­laş­ma­ya im­za at­mış­tır.
2005 TOP­LU SÖZ­LEŞ­ME SÜ­RE­Cİ
Migros işçileri greve hazır!
M
igros Türk T.A.Ş. ile Tez-Koop-İş arasındaki 1
Mayıs 2005 tarihinde başlayan toplu sözleşme
görüşmeleri ücret zammı, part-time işçilerin
verilmeyen, gaspedilen sosyal hakları, çalışma düzeni ve
işverenin performans primi dayatması konularında uyuş­
mazlıkla sonuçlanmıştır. 19 Temmuz 2005’te uyuşmazlık
zaptı tutulmuş, girilen arabulucu evresinden de bir sonuç
çıkmamıştır. Daha önceki toplu sözleşmelerde ekonomik
krizi ve işverenin rekabet şartlarını öne sürerek kazanıl­
mış haklardan taviz veren, işçileri asgari ücretle yaşamayla
başbaşa bırakan Tez-Koop-İş genel ve şube yönetimleri şu
anda da grev kararı almamakta ve gereğini yapmamakta­
dır. Varlık nedeni üyelerinin ekonomik ve sosyal haklarını
insanca yaşayacak seviyeye çıkarmak ve sınıf hareketinin
sermaye karşısında daha ileri gitmesi için mücadele etmek
olan sendika yönetimi işverenin anlaşmaz tutumu karşı­
sında “GREV”i neden ağzına almamakta ve grevi bir si­
lah olarak kullanmamaktadır? Bunu yapmaması için ya
işçilerin grev yapmak istememesi lazım ya da sendikanın
varlık nedenini işçiler olarak değil sermaye olarak görmesi
gereklidir.
Sözleşme sürecinde yapılan temsilci toplantılarında sen­
dika yöneticileri grevi ağzına almazken greve gitmekten
bahseden ve bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapalım
diyen temsilciler ve Migros’a bağlı işyerlerinde çalışan biz
işçiler bunu defalarca söyledik. Ama Tez-Koop-İş’in bu tu­
tumu sendikanın işveren için var olduğunu akla getiriyor.
Sermayenin asgari ücreti dahi yüksek bulduğu ve asgari
ücretin düşürülmesi için hükümetle saldırı hazırlıklarına
giriştiği bu dönemde Tez-Koop-İş yönetimi işbirlikçi, uz­
laşmacı tutumlarında öyle bir noktaya varmıştır ki; ken­
dilerini kurtarmak için efendilerinden üç beş kuruş dahi
fazla alamamaktadır. Ve bu öyle bir noktadadır ki; Migros
işvereninin işçileri daha az ücretle daha fazla çalıştırma
isteklerini (performans) “siz üç beş kuruş verirseniz bunu
da kabul ederiz, siz ne istediniz de biz yapmadık” dercesi­
nedir. Biz Migros işçileri uzun bir mücadele de gerektirse
bu sendika ağalarını ve onların zihniyetlerini yenecek ve
birliğimizi güçlendireceğiz!
Biz Migros işçileri greve hazırız!!!
Kahrolsun teslimiyetçiler!!!
İstanbul’dan Tez-Koop-İş üyesi Migros işçileri ✓
Mig­ros iş­çi­le­ri, ge­nel­de çok uzun yıl­lar­
dır ça­lı­şan­lar da da­hil ol­mak üze­re, al­
dık­la­rı üc­ret­ler­le en te­mel ih­ti­yaç­la­rı­nı
bi­le kar­şı­la­ya­ma­mak­ta­dır­lar. Üc­ret­ler
ço­ğu kez ya as­ga­ri üc­ret dü­ze­yin­de ya
da bi­raz üs­tün­de­dir. Enf­las­yon oran­
la­rı gö­zö­nün­de bu­lun­du­rul­du­ğun­da
ger­çek­te Mig­ros iş­çi­le­ri son yıl­lar­da
önem­li re­el üc­ret dü­şü­şü ya­şa­mış­lar­
dır. Fa­kat Mig­ros pat­ro­nu her yıl hem
ci­ro­su­nu hem de kâ­rı­nı hız­la ar­tır­mak­
ta­dır. Ser­ma­ye­dar Koç Mig­ros iş­çi­si­nin
sö­mü­rü­sü­nü de ar­tı­ra­rak zen­gin­li­ği­ne
zen­gin­lik kat­mak­ta­dır. Ama sa­hip ol­
du­ğu zen­gin­lik, iş­çi­ler­den yü­rüt­tü­ğü
kâr­lar yet­me­mek­te; da­ha faz­la kâr,
da­ha faz­la zen­gin­lik bi­ri­ki­mi is­te­mek­
te­dir. Bu yüz­den Mig­ros pat­ro­nu bu
yıl­ki top­lu söz­leş­me­ler­de da­ha sert,
da­ha yüz­süz ta­lep­ler­le top­lu söz­leş­me
ma­sa­sı­na otur­muş­tur.
Bir­ baş­ka önem­li fak­tör ise, ül­ke­
miz­de son yıl­lar­da pe­ra­ken­de ti­ca­ret
sek­tö­rün­de ar­tan re­ka­bet­tir. Al­man­
Met­ro Gro­up, İn­gi­liz Tes­co (Ki­pa ma­
ğa­za­la­rı sa­hi­bi), Fran­sız Car­re­fo­ur
(Sa­ban­cı Hol­ding­le or­tak) gi­bi ya­ban­cı
ti­ca­ret dev­le­ri­nin ya­nı­sı­ra Gi­ma gi­bi
ge­le­nek­sel yer­li ra­kip­ler ara­sın­da kı­ya­
sı­ya bir re­ka­bet ça­tış­ma­sı ya­şan­mak­ta
ve ar­ta­rak de­vam et­mek­te­dir. Pi­ya­sa­ya
BİM gi­bi kı­sa dö­nem­de or­ta­ya çı­kan ve
hız­la bü­yü­yen ye­ni yer­li ra­kip­le­rin çık­
ma­sı bu re­ka­be­ti da­ha da kı­zış­tır­mış­
tır. Ame­ri­kan Wal­mart gi­bi dün­ya­nın
en bü­yük ti­ca­ret de­vi­nin de Tür­ki­ye pa­
za­rı­na gir­me­si de bek­len­me­li­dir.
Mig­ros pat­ron­la­rı gi­de­rek ar­tan ve
şid­det­le­nen re­ka­bet or­ta­mın­da ba­şa­rı­lı
ol­ma­nın ve ga­lip­ler ara­sın­da yer al­ma­
nın te­mel kıs­ta­sı­nın da­ha faz kâr, da­ha
faz­la sö­mü­rü ol­du­ğu­nu, şim­di­ki ve
ya­kın dö­nem­de pi­ya­sa­ya gi­re­cek ra­kip­
le­rin­den da­ha avan­taj­lı bir ko­num­da
ol­ma­la­rı ge­rek­ti­ği­ni çok iyi bil­mek­
yeni işçi dünyası
te­dir­ler. Bu yüz­den Mig­ros pat­ro­nu
2005 top­lu söz­leş­me gö­rüş­me­le­ri­ne
da­ha sert, da­ha yüz­süz ta­lep­ler­le otur­
muş­tur.
Yer­li ve ya­ban­cı bü­yük ti­ca­ret dev­le­
ri­nin Tür­ki­ye pa­za­rın­da da ar­tan re­ka­
bet­le­ri­nin ka­çı­nıl­maz bir so­nu­cu ise,
tüm top­tan ve ti­ca­ret sek­tö­rün­de hız­lı
bir te­kel­leş­me­nin ya­şan­ma­sı, ge­le­nek­
sel ve kü­çük dük­kân, kü­çük çar­şı, kü­
çük ye­rel pa­zar üze­ri­ne otu­ran şim­di­ye
ka­dar­ki ti­ca­ret sek­tö­rü­nün gi­de­rek çok
hız­lı bir bi­çim­de çok az sa­yı­da bir­kaç
bü­yük yer­li ve ya­ban­cı ti­ca­ret im­pa­ra­
tor­lu­ğu­nun kont­ro­lü ve de­ne­ti­mi al­
tı­na alın­ma­sı­dır. Bü­yük ve or­ta bü­yük­
lük­te­ki kent­ler­le, önem­li tu­rizm mer­
kez­le­rin­de­ki pe­ra­ken­de ti­ca­re­ti za­ten
şim­di­den önem­li öl­çü­de bu dev­le­rin
kont­ro­lü­ne geç­miş­tir. Bu ti­ca­ret dev­
le­ri sek­tör­de kur­duk­la­rı ve hız­la in­şa
et­tik­le­ri et­ki ve ege­men­lik­le­ri­ni iş­çi­ler
üze­rin­de de da­ha sı­kı bir bi­çim­de pe­
kiş­tir­mek ama­cın­da­dır­lar. Bu ne­den­le
ça­lı­şan­lar­ın sen­di­ka­laş­ma hak­kı, sen­
di­ka­la­rın yet­ki­li ol­ma­sı el­de­ki tüm
araç­lar kul­la­nı­la­rak en­gel­len­mek­te;
ça­lı­şan­la­rın ör­güt­lü ol­duk­la­rı, sen­di­
ka­la­rın yet­ki­li ol­duk­la­rı şir­ket­ler­de ise
ya sen­di­ka­nın yet­ki­si dü­şü­rül­me­ye, iş­
çi­ler sen­di­ka­sız­laş­tı­rıl­ma­ya, ya da bu
ama­ca eri­şi­le­me­di­ğin­de sen­di­ka­la­rın
et­ki­si en aza in­di­ril­me­ye ça­lı­şıl­mak­ta­
dır. Bu ne­den­le Mig­ros pat­ro­nu 2005
top­lu söz­leş­me sü­re­cin­de da­ha sert,
da­ha yüz­süz ta­lep­ler­le Tez-Ko­op-İş
Sen­dik­ası­nın kar­şı­sı­na otur­muş­tur.
Pat­ron­la­rın gi­de­rek ar­tan bir bi­
çim­de kul­lan­dı­ğı araç­lar­dan bi­ri­si de
yet­ki­li sen­di­ka­lar içe­ri­sin­de­ki et­ki­li
sen­di­ka yö­ne­ti­ci­le­ri­ni sa­tın al­ma yön­
te­mi­dir. Bu­nun so­mut bir ör­ne­ği yi­ne
Tez-Ko­op-İş Sen­di­ka­sı­nın yet­ki­li ol­
du­ğu Gi­ma ma­ğa­za­la­rın­da ya­şan­mış­
tır. Tez-Ko­op-İş Sen­di­ka­sı İs­tan­bul 1
No’­lu Şu­be Baş­ka­nı Gü­r­sel Doğ­ru’nun
Gi­ma pat­ro­nun­dan ta­şe­ron fir­ma­lar
ara­cı­lı­ğı ile iş al­dı­ğı ve or­tak­la­şa pat­ron­
luk yap­tık­la­rı, da­ha çok de­ğil 2004 so­
nun­da bel­ge­le­ri ile or­ta­ya kon­muş­tur.
Bu­na rağ­men bu ta­şe­ron sendika şu­be
baş­ka­nı ge­nel mer­ke­z ve şu­be yö­ne­ti­ci­
le­ri ta­ra­fın­dan gö­rev­de tu­tul­mak­ta ve
ko­run­mak­ta­dır. Bu bir sen­di­ka yö­ne­ti­
mi­nin açık­ça iş­çi­le­re iha­net eden­le­re,
pat­ron­lar­la sö­mü­rü iliş­ki­si içi­ne gi­ren­
le­re ve böy­le­le­ri­ni­n sa­tın alın­ma­sı­na sa­
hip çık­ma­sı ve des­tek­leme­si de­mek­tir.
Ay­nı dö­nem­de Tez-Ko­op-İş Sen­di­
ka­sı içe­ri­sin­de mü­ca­de­le­ci ka­nat ile
uz­laş­ma­cı ta­raf ara­sın­da bir mü­ca­de­le
ya­şan­dı. Ge­nel Mer­kez yö­ne­ti­min­de
ve azın­lık olan ve sen­di­ka içe­ri­sin­de
de azın­lık du­rum­da olan mü­ca­de­le­ci
ka­nat tü­müy­le sen­di­ka­dan tas­fi­ye edil­
me­ye ça­lı­şıl­dı, ça­lı­şı­lı­yor.
Ta­şe­ron şu­be yö­ne­ti­ci­si söz­ko­nu­su ol­
du­ğun­da işi ses­siz­li­ğe bo­ğa­rak ta­şe­ron
sen­di­ka­cı­ya sa­hip çı­kan Tez-Ko­op-İş
Ge­nel Mer­ke­zi, mü­ca­de­le­ci şu­be yö­ne­
tim­le­ri ve yö­ne­ti­ci­le­ri ol­du­ğun­da tas­fi­ye
et­me­ye ka­dar “çok il­ke­li” dav­ran­mış­tır.
Ge­nel Mer­ke­zin mü­ca­de­le­ci ka­na­dı tas­
fi­ye et­me­ye ça­lış­ma­sı ve en açık sı­nıf iş­
bir­lik­çi­si ken­di ta­raf­tar­la­rı­nı ko­ru­ma­ya
al­ma­sı­nı ta­bii ki sek­tör­de­ki pat­ron­lar­
da ya­kın­dan ta­kip et­mek­te, sen­di­ka­ya
ve onun­la ya­pa­cak­la­rı top­lu söz­leş­me
gö­rüş­me­le­rin­de he­sa­ba kat­mak­ta­dır­
lar. On­lar şu­nu çok iyi bil­mek­te­dir­ler
ki, bir sen­di­ka içe­ri­sin­de, özel­lik­le yö­
ne­ti­min­de mü­ca­de­le­ci şu­be ve yö­ne­ti­ci
say­ısı ne ka­dar az olur­sa top­lu söz­leş­me­
ler­de ken­di ta­lep­le­ri­ni ge­çir­me im­kâ­nı o
ka­dar ar­tar. Bu ne­den­le Mig­ros pat­ro­nu
2005 top­lu söz­leş­me sü­re­cin­de masaya
da­ha sert ve da­ha yüz­süz ta­lep­ler­le otur­
muş­lar­dır.
Tez-Ko­op-İş Sen­di­ka­sı yö­ne­ti­mi­nin
açık uz­laş­ma­cı ve mü­ca­de­le­den ka­çan
an­la­yı­şı Ge­nel Sek­re­ter Hü­se­yin Ha­
mur­cu’nun açık­la­ma­la­rı ile bir kez
Aşağıda bize e-posta ile ulaşan bir haberi okurlarımızın dikkatine sunuyoruz. YDİ Çağrı
Migros işvereni blöf yapıyor ! Migros işvereni lokavt yapamaz !
T
ez-Koop-İş Sendikasının
Migros ve Şok perakende
satış mağazalarında çalışan
6 bin üyesi adına, toplam 416 satış
mağazasında, grev kararı almasına
karşı, Migros işvereni de bütün bu
işyerlerini kapsamak üzere lokavt
kararı almıştır.
İşçi sendikasının grev kararına
karşı işverenin lokavt kararı alması
2822 sayılı yasada işverenlere tanın­
mış bir anti demokratik “hak”tır.
Çalışma ve ücret koşullarını iyileş­
tirmek isteyen, bu istekleri yerine
getirilmediği için grev kararı alan
işçilere lokavt kararı ile yanıt veren
işveren, “Siz işçiler olarak grev ya­
parsanız; ben de işveren olarak iş­
yerini ya da işyerlerini kapatırım.”
tehdidinde bulunmaktadır.
İşçileri, insanlık dışı, çağdışı bir
tehditle korkutmaya çalışmaktadır.
Migros T.A.Ş’de bu insanlık dışı
tehdidi kim yapmaktadır? Yabancı
sermaye ile kurduğu ortaklıklarla
neredeyse Türkiye’yi satın almaya
kalkışan KOÇ Holding yapmakta­
dır. Migros ve Şok mağazalarında
çalışan işçilerin sırtından elde et­
tiği karlarla TANSAŞ’ı da satın alan
ve Türkiye’nin en büyük perakende
satış zincirini oluşturan Migros işve­
reni, bütün bu mağazalarda çalışan
ve asgari ücret + prim vahşetine da­
yalı bir ücret sistemine mahkum ol­
mamak için direnen ve de grev kararı
alan işçileri, lokavt uygulamakla tehdit
etmektedir. Türkiye’nin en büyük hol­
dinginin en büyük şirketlerinden olan
Migros, lafa gelince en çağdaşlık yan­
lısı söylemlerle ortaya çıkmakta ve Koç
Grubu olarak AB’deki hak ve özgür­
lüklerden yana olduklarını ileri sür­
mektedirler. Gerçekte ise; tam tersini
yapmaktadırlar. 10-15 yıl kıdemi olan
ve full-time çalışan ve de ayda 400450 YTL sefalet ücretine razı olmayan
işçileri lokavtla korkutmaya ve açlık
ücretine razı etmeye çalışmaktadırlar.
Part-time işçilerin ise yasal haklarını
dahi gasp etmeye devam etmektedirler.
Onlara sorarsanız; hemen her işletme­
lerinde işçilerin sendikalı olduklarını,
sendikalılaşmaya karşı olmadıklarını
söylerler.
Ancak; tek ve değişmez şartları var­
dır: Sendika yönetimi onların güdü­
münde olacak. Sendika yönetimi ile
“bir aile gibi” olacaklar, fakat ailenin
reisi holding yönetimi olacak.
Koç Holding şimdi, bu aile reisi ro­
lüne soyunmuştur. “Aile”nin fertlerin­
den bir kaçını oluşturan işbirlikçi ve
teslimiyetçi sendikacılarla paslaşarak;
bu “kutsal aile”ye isyan eden 6 bin iş­
çiyi yıldırmaya ve teslim almaya çalış­
maktadır.
İşte bu nedenle biz diyoruz ki; Koç
Holdinge bağlı Migros işvereni lo­
kavt ilan etmekle BLÖF yapmaktadır.
Migros’larda ve Şok’larda lokavt uygu­
lanamaz.
Her gün için milyonlarca YTL nakit
girişi sağlayan bu mağazaların bir gün
dahi kapalı kalmasının işverene mali­
yeti çok ağır olacağı gibi, müşterilerin
diğer marketlere yönelmesi daha da
ağır bir darbe olacaktır.
Ayrıca Migros işvereni lokavt teh­
didi ile, yani mağazaları kapatmakla
kimi korkutuyor ya da kandırıyor. Sen
Migros işvereni olarak mağazalarını
kapatırsan, diğer büyük market zin­
cirleri de yeni mağazalar açarlar ve
senin boşalttığın alanı fazlasıyla dol­
dururlar. Market işçileri de; “Bizim,
Migros’lardan başka yerde çalışmamız
yasak değildir ve yeni açılacak mar­
ketlerde çalışmamıza da bir engel bu­
lunmamaktadır.” diyerek, yeni açıla­
cak marketlerde çalışırlar. Dolayısıyla
bu boşuna yapılan, sahte bir tehdittir.
Özcesi: Sen kapatırsan, başkaları açar.
Sen de Migros olarak bitersin!
Ancak, Migros işvereni şunu da ak­
lından çıkarmasın ki; Migros işçileri
yalnız değildir. Her şeyden önce 51
yıldır hizmet ettikleri müşteriler
Migros işçilerinin yanındadır. Bütün
sendikal ve demokratik örgütler işçile­
rin yanındadır.
İşveren “kutsal aile”nin içinde yer
alan işbirlikçi ve teslimiyetçi kimi
sözde sendikacılara ve onların verdik­
leri sahte sözlere güveniyorsa aldanı­
yordur. Onların geçmişte verdikleri
sözlerin, önce anlaşma tutanaklarına
sonra da sahte grev kararlarına attık­
ları imzaların ne denli sahte oldu­
ğunu da görmesine rağmen; bu sah­
tekarlara güvenerek, dayatmalarını
sürdürdüğü takdirde; önümüzdeki
günlerde “müşteriler”, 3 M mağa­
zalarda “kasa kilitleme” eylemlerini
başlatacak ve bu mağazalar greve ge­
rek kalmaksızın işletilemez duruma
getirilecektir. Migros işvereni, bu
işbirlikçi, teslimiyetçilere dönüp “Siz
bana ne söz verdiniz, ne yapıyorsu­
nuz?” diye sorduğunda; Sadık Özben,
“Ben başlatmadım. İşçiler başlattı.
Ben korkumdan karşı koyamadım.
Ne olur beni affedin.” diyecektir.
Türkiye’nin en büyük iktisadi iş­
letmelerini almaya başlayan, yurt
içinde ve dışında hızla büyüyen ve
bunu da çalıştırdığı işçilerin sırtın­
dan kazanan Koç Holding, Migros
ve Şok işçilerinin haklı taleplerini
kabul etmeli, greve gerek kalmadan
anlaşma yolunu seçmelidir. Geçmişte
yaşanan 134 günlük grevin nelere
mal olduğunu hatırlayarak, işçileri
asgari ücret + prim kıskacına mah­
kum etmek ve yasal haklarını gasp
etmeye devam etmek sevdasından
vazgeçmelidir.
Migros işçilerinin talepleri, haklı
taleplerdir. Yasal ve insani talepler­
dir. Bu taleplere karşı insanlık dışı
tavırlar sergilemenin hiçbir anlamı
yoktur.
Levent Koç ✓
yeni işçi dünyası
da­ha gö­rül­mek­te­dir.
Ha­mur­cu, “iş­ve­re­nin enf­las­yon ora­
nın­da zam ve yüz­de 1-2 o­ra­nın­da iyi­
leş­tir­me tek­lif et­ti­ği­ni, ken­di­le­ri­nin
ise 120 mil­yon sey­ya­nen zam is­te­dik­
le­ri­ni” be­lir­ti­yor. (Alın­tı­lar Ev­ren­sel,
2 Ey­lül 2005’den…) Yi­ne Ge­nel Sek­
re­ter Ha­mur­cu, “per­for­mans pri­mi
uy­gu­la­ma­sı­na kar­şı ol­ma­dık­la­rı­nı da
belirtiyor, an­cak ön­ce üc­ret­le­re bi­rin­ci
yıl 120 mil­yon sey­ya­nen ar­tış ya­pıl­ma­
sı­nı, ikin­ci yıl­da yüz­de 5 zam ta­lep et­
tik­le­ri­ni” de ekleyerek ta­lep­le­ri­ni bi­raz
da­ha açı­yor.
As­lın­da H. Ha­mur­cu’nun söy­le­dik­le­
rin­den çı­kan so­nuç şu­dur:
— İş­ve­re­nin en te­mel ve en ön­de da­
yat­tı­ğı per­for­mans zam­mı ko­nu­sun­da
sen­di­ka yö­ne­ti­mi baş­tan bo­yun eğ­miş­
tir. İş­ve­re­nin bu ta­le­bi ka­bul edil­miş­tir.
— Üc­ret zam­mı ko­nu­sun­da da
önem­li bir fark­lı­lık yok­tur. Pat­ron %
1-2 de­mek­te, send­ika yö­ne­ti­mi de %
5 de­mek­te­dir. Bu iki­si ara­sın­da­ki fark
ay­lık dü­zey­de bir gün­lük bak­kal pa­ra­sı
dü­ze­yin­de bi­le de­ğil­dir.
— Tek önem­li fark bi­rin­ci yıl için is­
te­nen 120 mil­yon­luk sey­ya­nen ar­tış­tır.
Bu ko­nu­da da sen­di­ka­nın baş­tan açık
uz­laş­ma­cı tav­rı ile –is­te­di­ği­ni ka­bul
et­tir­me­si im­kân­sız ol­ma­sa bi­le– pek
müm­kün de­ğil­dir ve bu ko­nu­da da as­
lın­da Tez-Ko­op-İş yö­ne­ti­mi uz­laş­ma
ara­mak­ta­dır.
le­ri­nin za­rar­ına, Mig­ros pat­ro­nu­nun
ya­ra­rı­na ola­cak­tır.
İş­çi­le­rin ta­lep­le­ri­ni pat­ro­na ka­bul
et­tir­me­si­nin bi­ri­cik yo­lu doğ­ru­dan mü­
ca­de­le­ye atıl­mak, ya­ni grev si­la­hı­nı kul­
lan­ma­yı di­ret­mek ol­ma­lı­dır.
İş­çi­ler sen­di­ka yö­ne­ti­mi­nin ka­pa­lı
ka­pı­lar ar­ka­sın­da Mig­ros pat­ro­nu ile
yap­tı­ğı an­laş­ma yö­n­te­mi­ne kar­şı va­rı­
lan uz­laş­ma hak­kın­da iş­ye­rin­de re­fe­
ran­dum ya­pıl­ma­sı­nı da­yat­ma­la­rı ge­
rek­li­dir.
Bu yön­de mü­ca­de­le­ci bir ça­ba­nın
ürü­nü ola­rak Tez-Ko­op-İş İs­tan­bul 2
No’­lu Şu­be’nin ko­nu ile il­gi­li sa­vun­du­ğu
gö­rüş­le­ri dik­ka­te al­mak ge­rek­li­dir.
15 Eylül 2005 ✓
Koç Hol­ding’e
Tüp­raş he­di­ye­si…
GRE­VE HA­ZIR­LIK
YA­PI­LI­YOR MU?
Ba­şın­dan pat­ron­la, onun ka­bul ede­bi­le­
ce­ği­ni tah­min et­ti­ği dü­zey­de uz­laş­ma
ta­lep­le­ri ile gel­mek as­lın­da iş­ve­re­ne
ini­si­ya­ti­fi ter­ket­mek, onun be­lir­le­di­ği
sı­nır­lar içe­ri­sin­de ha­re­ket et­mek­tir. Bu
top­lu söz­leş­me gö­rüş­me­le­rin­de Mig­ros
pat­ro­nu ini­si­ya­tif­li dav­ran­mış ve sen­di­
ka­nın önü­ne ken­di ta­lep­le­ri­ni koy­muş­
tur. Sa­vun­ma du­ru­mun­da olan ve kö­
şe­ye sı­kı­şan sen­di­ka yö­ne­ti­mi­dir.
Ay­nı sı­nıf uz­laş­ma­cı­lı­ğı ne­de­ni ile
sen­di­ka yö­ne­ti­mi Mig­ros iş­yer­le­rin­de
da­ha top­lu söz­leş­me gö­rüş­me­le­ri baş­la­
ma­dan ön­ce ola­sı bir grev yö­nün­de hiç
­bir cid­di ha­zır­lık yap­ma­m­ış, gö­rüş­me­
le­rin tı­kan­dı­ğı aşa­ma­ya ka­dar da bu
yön­de­ki pa­sif­li­ği­ni sür­dür­müş­tür. Patr­
o­nun sen­di­ka yö­ne­ti­mi­nin sun­du­ğu
çok ge­ri ta­lep­le­ri bi­le ka­bul et­me­me­si
ve ken­di ta­lep­le­ri­ni da­yat­ma­sı so­nu­
cun­da, pro­se­dü­rün bir so­nu­cu ola­rak
grev yap­ma zo­run­lu­lu­ğu gün­de­me gir­
miş­tir.
Ge­li­nen yer­de Tez-Ko­op-İş yö­ne­ti­mi
iş­çi­le­ri gre­ve çı­kar­ma­mak, pat­ron­la bu
dü­zey­de bir uz­laş­maz­lı­ğa gir­me­mek
için elin­den ge­len her ça­ba­yı gös­te­re­
cek ve gö­rüş­me­ler­de bir uz­laş­ma ze­mi­
ni­ni zor­la­ya­cak­tır.
Bu ze­min her du­rum­da Mig­ros iş­çi­
İ
kin­ci Tüp­raş iha­le­si bi­ti­ril­di ve
Tüp­raş’ın % 51 his­se­si 4,14 mil­yar
do­la­ra Koç Hol­ding-Shell or­tak­lı­
ğı­na sa­tıl­dı. İha­le­ye gi­ren­ler içe­ri­sin­de
bu he­di­ye­nin ken­di­si­ne düş­me­me­si­ne
kı­zan­lar bo­zul­sa­lar bi­le, ser­ma­ye dev­le­
ti­nin ve onun bu­gün­kü AKP hü­kü­me­
ti­nin ser­ma­ye­ye he­di­ye da­ğıt­ma ko­nu­
sun­da­ki ka­rar­lı­lı­ğı­na çok se­vin­di­ler,
med­ya­da ola­yı bir bay­ram ha­va­sın­da
kut­la­dı­lar.
Açık­la­nan ra­kam­la­ra gö­re 4,14 mil­
yar do­la­ra ger­çek­le­şen iha­le ra­ka­mı
bo­ya­lı ba­sı­na gö­re umu­lan­dan da da­ha
iyi bir ra­kam ol­muş­tur. Ha­tır­la­na­ca­ğı
gi­bi ilk ya­pı­lan iha­le­de Tüp­raş Zor­lu
Hol­ding’in için­de bu­lun­du­ğu Ef­ra­mof
gru­bu­na 1 mil­yar 302 mil­yon do­la­ra
he­di­ye edil­mek is­te­ni­yor­du. O za­man
da ser­ma­ye med­ya­sı ikin­ci ger­çek­le­şen
iha­le­den çok da­ha dü­şük bir ra­kam­la
ya­pıl­mak is­te­nen he­di­ye­nin “iyi bir
fi­yat” ol­du­ğu­nu va­az edi­yor, iha­le­ye
kar­şı mü­ca­de­le eden iş­çi­le­ri, en baş­ta
Tüp­raş’ta yet­ki­li olan Pet­rol-İş Sen­di­
ka­sı’nı iha­le­nin ip­tal edil­me­si ça­ba­la­
rın­dan ge­ri çe­vir­me­ye ça­lı­şı­yor­du.
İş­çi­le­rin ve Pet­rol-İş Sen­di­ka­sı’nın
ça­ba­la­rı ile çok da­ha ucu­za gi­de­cek
he­di­ye­yi ka­mu­oyu­na yut­tur­ma ça­ba­
la­rı­nı ser­ma­ye med­ya­sı şim­di unut­tur­
ma­ya ça­lı­şı­yor ve şim­di­ki fi­ya­tın çok
uy­gun ol­du­ğu ya­lan­la­rı­nı va­az edi­yor.
Hü­kü­met çev­re­le­ri ay­nı yüz­süz­lü­ğe
sa­hip çı­kı­yor­lar. Pe­ki ama Tüp­raş’ta
ça­lı­şan­lar baş­ta ol­mak üze­re mü­ca­de­le
et­me­se­ler­di, Pet­rol-İş Sen­di­ka­sı iha­
le­nin ip­ta­li için Yar­gı­tay’a baş­vu­rup
yü­rüt­me­yi dur­dur­ma ka­ra­rı çı­kar­ma­
say­dı ser­ma­ye ba­sı­nı ve ser­ma­ye hü­kü­
me­ti bu­gün­kü fi­yat­tan çok dü­şük bir
ra­kam­la Tüp­raş’ın sa­tı­şı­nı bir ol­dubit­ti­ye ge­ti­rip bi­tir­me­ye­cek miy­di? En
ba­sit hu­kuk kural­la­rı çer­çe­ve­sin­de bi­le
bu ya­pı­la­nın si­ya­si ve hu­ku­ki so­rum­lu­
lu­ğu ol­ma­ya­cak mı­dır?
As­lın­da ser­ma­ye­nin ken­di sı­nıf çı­
kar­la­rı açı­sın­dan sa­vun­du­ğu ve yap­tı­ğı
ta­ma­men doğ­ru ve man­tık­lı: “Ma­dem
bu dü­zen ser­ma­ye dü­ze­ni, ma­dem bu
dev­let ve onun hü­kü­me­ti be­nim çı­kar­
la­rı­mın sa­vu­nu­cu­su o za­man be­nim
çı­kar­la­rı­ma en uy­gun ne ise onu yap­
ma­lı­dır!” di­yor. Bu yüz­den de özel­leş­
tir­me­de özel ser­ma­ye­nin çı­kar­la­rı­na
en uy­gun olan uy­gu­la­ma­nın ya­pıl­ma­
sı­nı, dev­le­tin mül­ki­ye­ti al­tın­da­ki mal
ve mülk­le­rin özel ser­ma­ye­ye hız­la he­
di­ye ola­rak da­ğı­tıl­ma­sı­nı is­ti­yor.
Ser­ma­ye dev­le­ti ve onun bu­gün­kü
hü­kü­me­ti bu­na uy­gun dav­ra­nı­yor.
Şim­di­den bir di­zi dev­let ma­lı­nın sa­
tı­şı bi­ti­ril­di. Sa­tı­şı bi­ti­ri­len­le­rin top­lam
de­ğe­ri 1 mil­yar 348 mil­yon 115 bin do­
la­ra ulaş­mış du­rum­da. İha­le­si bit­miş
ve onay bek­le­yen dev­let iş­let­me­le­ri­nin
top­lam de­ğe­ri 16 mil­yar 894 mil­yon
891 mil­yon do­lar. İha­le­si bit­miş ve
onay bek­le­yen­le­rin içe­ri­sin­de Tüp­raş
dı­şın­da Türk Te­le­kom, Hil­ton Ote­li,
Araç Mu­aye­ne İs­tas­yo­na­la­rı, Mer­sin
Li­ma­nı, Te­kel İkiz Ku­le­ler ve Ata­türk
Ha­va Li­ma­nı var. Bun­lar­dan bel­ki bir
kıs­mı­nın özel­leş­ti­ril­me­sin­de ge­çi­ci
prob­lem­ler çı­ka­bi­lir fa­kat yol ve amaç
bel­li. Bu yön­de ser­ma­ye ve onun dev­
le­ti yü­rü­mek­te ka­rar­lı. Hiç­bir hu­kuk
ku­ra­lı, hiç­bir yürüt­me zor­lu­ğu şu an
için bu gi­di­şin yö­nü­nü ters çe­vi­re­mez.
Bu gi­di­şe dur di­ye­cek güç ser­ma­ye
hu­ku­kun­da ve hu­kuk or­gan­la­rın­da
yeni işçi dünyası
de­ğil, iş­çi­ler­de, on­la­rın mü­ca­de­le­sin­de
bu­lun­mak­ta­dır.
İŞ­Çİ­LE­RİN KA­ZI­ĞA KAR­ŞI
MÜ­CA­DE­LE­Sİ
En baş­ta Tüp­raş iş­çi­le­ri ol­mak üze­re,
iha­le­si ta­mam­lan­mış bir çok di­ğer iş­let­
me­ler­de ça­lı­şan iş­çi­ler özel­leş­tir­me ka­
rar­la­rı­na ve Tüp­ra­ş’ın ye­ni­den iha­le­ye
çı­kar­tıl­ma­sı­na kar­şı çe­şit­li mü­ca­de­le­
ler yü­rüt­tü­ler. İş­çi­ler za­man za­man
Tüp­raş’ta işi dur­dur­du­lar, bir­çok yer­de
ça­dır­lar ku­rup “mem­le­ket nö­be­ti” tut­
tu­lar, yü­rü­yüş­ler yap­tı­lar.
An­ka­ra’da ol­du­ğu gi­bi sen­di­ka şu­be
plat­for­mun­da­ki çe­şit­li sen­di­ka­la­ra üye
iş­çi­ler ve sen­di­ka yö­ne­ti­ci­le­ri Tüp­raş iş­
çi­le­ri­nin mü­ca­de­le­si­ne des­tek ver­di­ler,
da­ya­nış­ma gös­ter­di­ler. Bu da­ya­nış­ma
ve des­tek­ler ne ya­zık ki çok sı­nır­lı
kal­dı, ge­niş iş­çi ke­sim­le­ri­ni kap­sa­ma­dı,
sen­di­ka­lar­da ör­güt­lü iş­çi­le­rin or­tak bir
ey­lem bir­li­ği­ne gö­tü­rül­me­di.
İş­çi­le­rin ve sen­di­ka­la­rın özel­leş­tir­me
sal­dır­ısı­na kar­şı bir bir­li­ği­nin, ey­lem
cep­he­si­nin ku­ru­la­ma­ma­sı­nın en baş­ta
ge­len so­rum­lu­su Türk-İş ağa­la­rı­dır.
İş­çi­le­rin ve özel­leş­tir­me­den en faz­la
et­ki­le­nen ba­zı sen­di­ka yö­ne­tim­le­ri­nin
zor­la­ma­sı ile bir­lik­te Baş­kan­lar Ku­ru­
lu’nu top­la­yan Türk-İş yö­ne­ti­mi “özel­
leş­tir­me­yi bu bo­yut­ta ka­bul ede­me­yiz”
tü­rün­den laf­lar edip, pra­tik­te özel­leş­
tir­me mü­ca­de­le­si­ni laf­la boğ­ma yo­lu­na
gir­di­ler ve bu yol­da de­vam edi­yor­lar.
Özel­leş­tir­me, özel­lik­le Tüp­raş özel­
leş­tir­me mü­ca­de­le­sin­de en bü­yük ro­lü
oy­na­yan sen­di­ka Petrol-İş Sendikası
ol­du. Pet­rol-İş yö­ne­ti­mi Tüp­raş’ta iş­çi­
le­ri ha­re­ke­te ge­çir­di. Ki­mi yer­de ça­dır
kur­ma, yü­rü­yüş ve mi­ting­ler yap­ma
gi­bi ey­lem­ler dü­zen­le­di. Fa­kat Pet­rolİş’in ey­le­mi de mü­ca­de­le­nin ta­lep­le­ri­ni
kar­şı­la­mak­tan, ona uy­gun ol­mak­tan
çok uzak­tı:
— Özel­leştir­me mü­ca­de­le­sin­de­ki en
önem­li yan­lış mü­ca­de­le­nin içe­ri­ği ve
te­mel ta­le­bi ile il­gi­li­dir. İs­ter Tüp­raş’ta
yet­ki­li Pet­rol-İş Sen­di­ka­sı ol­sun is­ter­se
de ge­nelde özel­leştir­me­ye karşı ta­vır
ta­kı­nan sen­di­ka­la­rın ge­ne­li açı­sın­dan
ol­sun mü­ca­de­le var olan işlet­me­le­rin
dev­let mül­ki­ye­tin­de kal­ma­sı çer­çe­ve­
sin­de ve bu he­def­le yü­rü­tü­lü­yor. Bu
ta­vır yan­lış… Bu mü­ca­de­le pers­pek­ti­fi
özel­leştir­me­ye karşı doğru bir mü­ca­de­
le­nin önü­nü ka­rar­tan bir an­la­yış. Bu
dev­let ki­min dev­le­ti? Dev­let mal­la­rı
han­gi sı­nı­fın çı­kar­la­rı için kul­la­nılı­
yor? Dev­let işlet­me­lerin­de­ki işçi­le­r ni­
te­lik ola­rak ay­nı ka­pi­ta­list sö­mü­rü ve
bas­kı yok mu?
Bu dev­let, her bur­ju­va dev­let gi­bi ser­
ma­ye sı­nı­fı­nın dev­le­ti. Bu dev­let tüm
ku­rum ve ku­ru­luşla­rı ile ser­may­e sı­
nı­fı­nın çı­kar­la­rı­nı ko­ru­mak, ser­ma­ye
sı­nı­fı­nın or­tak çı­kar­la­rı için işçi­le­rin
sö­mü­rül­me­si­ni ör­güt­le­yen ve yü­rü­ten
bir dev­let. Dev­let işlet­me­le­rinde de işçi
ile pat­ron uz­laşmaz çe­lişki­si tü­müy­le
or­ta­da. Dev­let işlet­me­le­ri ile özel işlet­
me­ler ara­sın­da bun­la­ra han­gi sı­nı­fın
elin­de sö­mü­rü ara­cı ol­duk­la­rı ba­kı­mın­
dan hiç bir ni­te­lik far­kı yok. Ni­te­lik­le­ri
ay­nı olan­lar ara­sın­da ni­te­lik far­kı ya­
rat­mak ve dev­let işlet­me­le­ri­ni “mil­le­
tin, hal­kın ma­lı” ilan et­mek tü­müy­le
yan­lış bir ta­vır­dır.
Özel­leş­tir­me­ye kar­şı mü­ca­de­le yan­lış
bir bi­linç­le yü­rü­tül­dü, dev­let ma­lı­nın
“mil­let malı, halkın ma­lı” ol­du­ğu “mil­
le­tin, hal­kın ma­lı­nın sa­tı­la­ma­ya­ca­ğı”
gi­bi ser­ma­ye dev­le­ti hak­kın­da iş­çi­le­rin
bi­lin­ci kö­rel­til­di. İş­çi­ler iki sö­mü­rü­cü
ara­sın­da, “be­ni sö­mü­ren ser­ma­ye dev­
le­ti mi ol­ma­ya de­vam et­sin yok­sa özel
ka­pi­ta­list mi ol­sun” iki­le­mi­ne so­kul­du.
Bu yüz­den özel­leş­tir­me­ye kar­şı mü­ca­
de­le var ola­nın sa­vu­nu­su te­me­lin­de sür­
dü­rül­dü. Ya­pıl­ma­sı ve sa­vu­nul­ma­sı ge­
re­ken özel­leş­tir­me­ye kar­şı çık­mak ama
ay­nı za­man­da “ne dev­let ka­pi­ta­liz­mi
ne ne özel ka­pi­ta­lizm” an­la­yı­şı ol­ma­sı
ge­re­ki­yor­du, ge­re­ki­yor.
Bu çı­kış nok­ta­sı ile özel­leştir­me­ye
karşı çık­mak doğ­ru ve ge­rek­li­dir. Zi­ra
özel­leştir­me dev­let işlet­me­le­rin­de ça­
lışan işçi­ler başta gel­mek üze­re tüm
işçi ve di­ğer emek­çi­le­rin du­ru­mu­nu,
yaşam şart­la­rı­nı hız­la da­ha da kö­
tü­leştirme­ye yol aç­mak­ta­dır. Özel­
leştir­me işçi­ler üze­rin­de ser­ma­ye­nin
bu­gün da­ha ağır bir bo­yun­du­ruk kur­
ma­sı­nı sağ­la­mak­ta­dır. Bu pers­pek­tif­le
ve dev­let işlet­me­le­ri üze­rin­de yan­lış
ha­yal­ler yay­ma­dan, he­de­fi yan­lış koy­
ma­dan özel­leştir­me­ye karşı güç­lü bir
mü­ca­de­le he­de­fi ör­güt­le­ne­bi­lir.
— Hü­kü­me­tin Tüp­ra­ş’ı özel­leş­tir­me
ka­rar­lı­lı­ğı ke­sin­lik­le bel­li ol­ma­sı­na
rağ­men, bi­rin­ci iha­le­nin yar­gı­tay­dan
dön­me­si üze­ri­ne iş­çi­le­rin ey­lem­li­li­ği
öne çı­kar­tı­la­ca­ğı­na bur­ju­va yar­gı or­
gan­la­rı­na gü­ven tak­ti­ği te­mel alın­dı
ve iş­çi ey­lem­li­li­ği bir yan un­sur ola­rak
gö­rül­dü.
— Bu ne­den­le hem Pet­rol-İş üye­si iş­
çi­le­rinin hem de özel­leş­tir­me­den doğ­
ru­dan et­ki­le­nen di­ğer sen­di­ka­la­ra üye
işç­iler baş­ta ol­mak üze­re en ge­niş iş­çi
ke­si­mi­nin özel­leş­tir­me­le­re kar­şı bir
ey­lem cep­he­si ku­rul­ma­sı­na özel bir
önem ve­ri­lip uğ­ra­şıl­ma­dı. Bu­nun ye­
ri­ne ol­ma­ya­cak iş­le uğ­ra­şı­lıp Türk-İş
yö­ne­ti­mi­ özel­leş­tir­me­ye kar­şı mü­ca­de­
le­ye çe­kil­me­ye zor­lan­dı.
Ser­ma­ye­nin özel­leş­tir­me sal­dı­rı­sı­nın
hı­zı de­vam ede­cek. Şim­di sı­ra­da Er­de­
mir iş­let­me­leri­nin iha­le­si var. Eğer şim­
di­ye ka­dar­ki iş­çi ve sen­di­ka mü­ca­de­le­si­
nin ek­sik­lik ve ha­ta­la­rın­dan arı­nı­lır­sa
bun­dan son­ra­ki mü­ca­de­le­nin da­ha ba­
şa­rı­lı ol­ma­sı­nın şan­sı an­cak o za­man
ar­ta­bi­lir.
So­run bu im­kâ­nın ger­çek­ten kul­la­
nıl­ma­sı­na bağ­lı­dır.
Eylül 2005 ✓
Son dönemde yapılan özelleştirmeler
Kamu Sektörü
Satılan Şirket
Alan Şirket
Satış Değeri - Durumu
Türk-Telekom
Saudi Oger (Lübnan)
Atatürk Hava Limanı İşletmesi
Tepe-Akfen Venture (Türk.-Avus.)
Mersin Limanı
Akfen - PSA (Türkiye-Singapur)
Tüpraş
Koç Holding - Shell (Türk. - İng./Hol.)
Seydişehir Alüminyum
Cengiz İnşaat (Türkiye)
Petkim
Halka arz (Türkiye)
İstanbul Hilton
Ortadoğu Otomotiv (Türkiye)
Tekel İkiz Kuleler
TOBB (Türkiye)
Kuşadası Tatil Köyü
Boğaziçi Yatırım Holding (Türkiye)
THY’deki KTHY payı
Ada Havacılık (KKTC)
6 milyar 550 milyon dolar
(Satış için iptal davaları var)
3 milyar dolar
(15.5 yıllık işletme hakkı devri)
755 milyon dolar
(36 yıllığına kiralandı)
4,14 mil­yar do­la­r
305 milyon dolar
(Devir gerçekleşti
KİGEM’in açtığı dava sürüyor)
267 milyon dolar
255.5 milyon dolar
100 milyon dolar
34.5 milyon dolar
33 milyon dolar
Özel Sektör
Satılan Şirket
Satılan Pay
Alan Şirket
Satış Değeri
Garanti Bankası
Yapı Kredi Bankası
Dışbank
Tansaş
Türk Ekonomi Bank. (TEB)
Gima ve Endi
Havaş
Swissotel
Şekerbank
% 25.5
% 57.4
% 89.3
% 70.7
% 42.1
% 60
% 60
% 100
% 35.5
GE Consumer Finance (ABD) Koç / UniCredito (Türkiye-İtalya)
Fortis Bank (Belçika)
Koç Grubu - Migros Türk (Türkiye) BNP Paribas (Fransa)
CarrefourSA (Türkiye-Fransa)
TAV (Türkiye)
Fiba Grubu
Rabobank (Hollanda)
1 milyar 556 milyon dolar
1 milyar 427 milyon dolar
1 milyar 280 milyon dolar
387 milyon dolar
266.6 milyon dolar
132.8 milyon dolar
105 milyon dolar
100 milyon dolar
90 milyon dolar
yeni işçi dünyası
SERNA- SERAL Tekstil Fabrikası işçileri
grevlerini kararlılıkla sürdürüyor
S
10
E R N A- S E R A L F a b r i k a s ı ,
İstanbul- Bostancı Oto Sanayi
Bölgesinde kurulu penyelik kumaş üreten ve ürettiği kumaşın çoğunu ihraç eden 20 yıllık bir tekstil
fabrikası.
Grevin 4. gününde ziyaret ettiğimiz
işçilerin ve İşyeri İşçi Temsilcisi Suzan
GÜNDÜZ’ün (12 yıllık işçi) verdikleri
bilgiye göre; fabrikada 20’ye yakını idari
personel olmak üzere toplam 130 işçi
çalışmaktadır. 1,5 yıldır yürüttükleri
sendikal örgütlülük mücadelesinin neticesinde çoğu kadın olan işçilerden 72’si
Türk- İş’e bağlı TEKSİF Sendikası’na
üye olmuşlar. 2005’in Nisan ayında
TİS görüşmeleri başlamış. TİS’in çoğu
maddelerinde anlaşma sağlanmış fakat
ücret zamlarında anlaşamamaları üzerine patron lokavt (toplu işten çıkarma)
ilan etmiş ve bunun üzerine işçiler
greve çıkmışlar.
Suzan GÜNDÜZ, greve çıkmadan
önce kendisiyle birlikte üç işçiyi işten
atan patrona karşı fabrikanın önünde
direnmiş ve içerde sendika üyesi işçi
arkadaşlarının 4 günlük direnmeleri
sonucu patron kendilerini tekrar işe
almak zorunda kalmış. Greve böyle bir
kazanımın moraliyle başlamışlar.
Talepleri arasında lokavtın kaldırılması, ücretlerin yükseltilmesi, ikramiye sayısının arttırılması, sürekli
mesai yapmanın kaldırılması, izin sürelerinin arttırılması v.b. var. İşçilerin
en kıdemlisi 15, en kıdemsizi ise 3 yıllıkmış.
İşçilerin anlatımına göre bu işyerinde, yıllardır düşük ücretle (ayda
350- 450 milyon arası) çocuk ve sigortasız işçi çalıştırılmaktadır; işçiler haftalarca 2- 3 saat masalar üzerinde uyunan uykularla çalıştırılmaktadır, kadın
işçiler -erkeklerle aynı işi yapmalarına
rağmen- erkeklere göre %30 düşük ücretle çalıştırılmaktadır. Cinsel tacizlere
ve benzeri saldırılara kadar ücretli kölelik düzeninin her türlü barbarlığının
en katmerli şekilde yaşandığı bu işyerine hiçbir devlet görevlisi gelmemiş,
oysa şu an hak aramaya çıktıklarında
köpekli çevik kuvvet polislerince etrafları sarılmış.
Görüşmeyi yaptığımız sırada yüzlerce çevik kuvvet polisi fabrikanın
önünden geçen caddenin karşı kaldırımına küçük bir grev çadırı açtırmamak için uğraşıyordu.
Grevin 8. gününde ikinci kez ziyaret
ettiğimiz işçilerin ilk günkünden daha
büyük bir kararlılık ve coşku içinde grevi
sürdürdüklerini gördük. Gittiğimiz saatlerde greve çıkacak MİGROS işçilerinden bir grup işçi de grev ziyaretine
gelmişlerdi. Ziyaretçileri “Yaşasın Sınıf
Dayanışması” sloganıyla karşılayan iş-
çalıştıklarını, greve çıktıktan sonra
da tüm ailelerin beklenilenden daha
güçlü ve kararlı bir şekilde kendilerini
desteklediklerini söylediler.
Grevci işçilerin yarıdan fazlası kadın. Grevci kadın işçilerden Fadime
DUMAN (8 yıllık işçi) erkek işçi arkadaşıyla aynı tezgahta aynı işi yap-
çiler, saatlerce süren sohbetlerde sendikalarda hakları için örgütlenmemiş
işçilerin bırakın insan onuruna yaraşır
çalışma koşullarına sahip olmayı insan yerine konulmadığını yaşadıkları
somut canlı örneklerle anlattılar.
Örgütlenme aşamasında kendilerine
ailelerin pek desteği olmadığını belirten işçiler, greve çıkmadan önce aileleri tek tek ziyaret edip ikna etmeye
masına rağmen, erkek işçi 400 milyon
alırken kendisinin 370 milyon aldığını
ifade ederek, eşit işe eşit ücret ödenmediğinden, kadın ücretlerinin düşük
olduğundan bahsetti.
Sendikalaşmadan önce işyerinde
patronlar ve şefler tarafından cinsel
tacize uğradıklarını, bilinçl enip sendikada örgütlendikten sonra hiçbir
patron veya şefin böyle davranışlarda
bulunamadıklarını belirtti. Grevci
kadın olarak fabrikanın önünde grev
gömlekleriyle erkek işçi arkadaşlarıyla
omuz omuza direnmeyi ilk başlarda
bazı ailelerin sıcak karşılamadığını;
grup halinde ev ziyaretlerinde anlatımların ve grev yerine ailelerin bizzat
gelerek aynı amaç etrafında birleşmiş
kavga dostluğunun nasıl içten, güvenilir ve samimi bir dostluk ve iyi bir
ortam olduğunu görerek ikna olduklarını söyledi
Çevre fabrikalara bildiri dağıttıklarını, çevre fabrikalardaki işçilerden az
da olsa dayanışma ve destek gördüklerini fakat bunun istenildiği düzeyde
olmadığını, bunun nedenlerinden
birinin grevde olduklarının henüz
kamuoyunda yeterince duyurulamadığını, önümüzdeki günlerde destek
talep eden geniş tanıtım kampanyaları
yürüteceklerini söylediler.
SERNA işçilerini grevlerinin 17. gününde (2 Ekim) ziyaret ettiğimizde artık grev çadırları yoktu. İşçilerin grev
çadırı patron-devlet işbirliği ile, çevik
kuvvet güçleri tarafından işçilerin az
sayıda bulunmaları nedeniyle bir geceyarısı operasyonuyla - işçiler buna
“Şafak Operasyonu” diyorlar - dağıtılmış. Aynı zamanda direnişin sembolü de olan çadırdan yoksun kalan
işçiler ziyaret ettiğimiz gün yağmurun
altında nöbet tutuyor ve yemeklerini
yerde taşların üzerinde oturarak yağmur altında soğuk havada yiyorlardı.
Öğlen yemeği sonrasında işçiler ve
ziyaretçileri sloganlar ve alkışlar eşliğinde yürüyüş halinde kültürel etkinliğin düzenleneceği Tez-Koop-İş
2. Şube’nin toplantı salonuna gidildi.
Burada düzenlenen ve coşkulu geçen
şiirli, korolu ve tiyatrolu etkinliğe 100
kişilik bir katılım oldu.
Tüm ziyaretçilerini, “Güle Güle
Dostlar, Yine Bekleriz!” sloganları ve
alkışlarla uğurlayan grevci işçi arkadaşlardan, candan ilgiye ve sohbete
doymadan, başka zaman görüşmek
üzere ayrıldık.
YDİ ÇAĞRI Gazetesi olarak tüm
sınıf bilinçli işçileri ve duyarlı kamuoyunu son yıllarda pek fazla yaşanmayan grev mücadelelerinden biri olan
SERNA- SERAL işçilerinin grevini ziyaret ederek dayanışmada bulunmaya
ve desteklemeye çağırıyoruz.
Eylül 2005 ✓
yeni işçi dünyası
Mersin Liman işçileri işyerini terk etmeme
eylemine ara verdi
L
imanların özelleştirilmesine
karşı 76 günden bu yana iş yerini terk etmeme eylemi sürdüren Mersin Limanı işçilerinin eylemine
26 Eylül 05 tarihinde Liman-İş Genel
Merkezinde, Genel Mali Sekreter
Önder Avcı’nın yaptığı basın açıklaması ile ara verildi.
Av c ı y a p t ı ğ ı a ç ı k l a m a d a
“Özelleştirme belası, emeği tehdit
etmeye emekçileri işsiz ve örgütsüz
bırakmaya, ülke değerlerini yabancı
sermayeye peşkeş çekmeye devam
ediyor” diyerek tepkisini dile getirdi.
Konuşması sık sık “Vur vur inlesin, Erdoğan dinlesin”, “Limanları,
Telekomu, Tüpraş’ı, Erdemir’i, THY’i
sattırmayacağız” … sloganları ile kesilen Avcı, “Bir avuç yerli sermayedarın,
uluslararası sermayenin komisyoncusu
ve piyonu durumuna düştüğü, emek
karşıtı pazarlamacıların söz sahibi olduğu bir ülkede yaşamak ve nefes al-
mak çok zorlaştı.” diyerek “vahametin”
farkında olmayan sessiz çoğunluğun
artık uyanması gerektiğini belirtti.
76 gün süren işyerini terk etmeme
eylemlerinin, 24.08.2005 tarihinde
Mersin İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı ile haklılığını
pekiştirerek güçlendirdiğini, yargının
bağımsızlığına ve üst mahkemenin de
aynı temelde karar alacağına inandıklarını belirten Avcı; kendilerini vatan
bekçileri olarak gördüklerini, bugün
bu talancıların da yarın Yüce Divan’da
yargılanacaklarını söyledi.
Konuşmasını “Mücadelemizin sonucunu alıncaya kadar, direnişimiz
farklı yöntemlerle devam edecektir.
KAZANMAK ZORUNDAYIZ!” diye-
rek bitirdi.
Mersin Liman işçileri 76 gün kararlı
bir biçimde mücadele yürüttü. Bu mücadelenin Mersin İdare Mahkemesinin
yürütmeyi durdurma kararında belli
ölçüde etkili olduğu da söylenebilir.
Şu unutulmamalıdır ki, bu ülkede yargının bağımsızlığından söz etmemek
için çok neden vardır. Çok önemli kararlarda siyaset her zaman yargının
önünde olmuş ve ona müdahale etmiştir. Kapitalist sistemin egemen olduğu
ve belli ölçüde burjuva demokrasisinin
işlediği ülkelerde dahi sisteme karşı
gelişen önemli kararlara siyasiler yani
sistemin savunucuları müdahale etmişlerdir. Bu ülkemizde daha fazla olmaktadır.
Sorun sistemin kendisidir. Kapitalist
sistemi yıkmadan bu beladan nihai
olarak kurtulmak mümkün değildir.
26 Eylül 2005
Mersin’den bir YDİ Çağrı Okuru ✓
AKP hükümeti özelleştirme saldırılarında pervasızlığını sürdürüyor. Mersin limanının da özelleştirilmeye çalışılması nedeniyle liman işçileri 13 Temmuz 2005 tarihinden
itibaren işyerini terk etmeyerek saldırılara karşı direnişe geçmişlerdi. Aşağıda geçen sayımızda yer nedeniyle yayınlayamadığımız ve henüz eyleme ara verilmediği bir dönemde Liman-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı Recep ÖZBEY ile özelleştirme saldırıları ve direnişleri hakkında yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz. YDİ Çağrı
YDİ Çağrı : Recep Bey bizlere gelişmeler hakkında bilgi verir misiniz?
Bugüne nasıl gelindi?
R. Özbey : 31.12.2004 tarihinde
Özelleştirme Yüksek Kurulu tebliğinin
06.01.2005’te Resmi Gazetede yayınlanması ile birlikte Devlet Demir Yollarına
ait 6 limanın 2005 yılında özelleştirme
programına alınmasıyla başlayan süreç
bugüne kadar devam ediyor. Bu nedenle 1 Şubat’ta 1 saatlik ve 3 Mart’ta
2 saatlik iş bırakma eylemi yaptık. 13
Temmuz 2005’ten itibaren ise işyerini
terk etmeme eylemimiz başladı. İş yerini terk etmeme eylemi, son dönemlerde işçi ve emekçilerin kendilerine
dayatılan özelleştirme saldırılarına
karşı geliştirmiş olduğu farklı bir yöntem. İlk örneğini SEKA’da, ikinci örneğini Seydişehir’de gördük. Hem üretirken hem işyerini korumak, işyerine
sahip çıkmak anlamına gelen pasif bir
direniştir. 11 Ağustos 2005 tarihinde
ise 3 vardiya yani 24 saat üretimden
gelen gücün kullanılması, 12 Ağustos
2005 tarihinde Özelleştirme İdaresinin
Mersin Limanının 36 yıllığına işletme
hakkının devri yöntemiyle satılmasına
ilişkin pazarlığın yapılacağı günün öncesinde ciddi bir ihtardır. Bugüne kadar
Liman-İş Sendikasının Özelleştirme
sonucu uğramış olduğu bir yığın saldırı vardır.
T. Denizcilik İşletmeleri Antalya,
Trabzon, Hopa, Tekirdağ ve Giresun
limanlarında, Liman-İş Sendikasının
özelleştirme kararlarının iptali ve
yürütmenin durdurulması istemiyle
açmış olduğu davaların tamamında
yargıdan olumlu kararlar çıkarmıştır.
Buna rağmen o günkü ve daha sonraki siyasi erk yargı kararlarını hayata
geçirmeyerek bu konuda sabıka işlemiştir. Ve büyük ihtimalle, 17 Ocak’ta
Liman-İş Sendikası Genel Merkezinin
Ankara İdare Mahkemesine açmış olduğu dava, 6 Temmuz’da ise Mersin
İdare Mahkemesine bizim açmış olduğumuz davaların da neticesi lehimize
çıkacaktır. Dolayısıyla net olarak ifade
ediyoruz; AKP Hükümetine yargı kararlarını uygulamama şansını tanıyamayacağız Mersin Limanında.
YDİ Çağrı : Peki işyerini terk etmeme ve bir günlük iş bırakma eyleminizde gördüğünüz destek ne durumda,
yeterli mi? Bu konuda sıkıntılarınız
oluyor mu?
R. Özbey : Mersin’in demokratik yapısını göz önünde tuttuğumuzda belki
diğer birçok il ve ilçeden farklı bir yapısı
olduğunu görürüz. Çok değişik kültürlerin bir arada yaşadığı bir kent olması
münasebetiyle bir araya geliş refleksi
son derece gelişmiş. Demokratik kitle
örgütlerinden, sendikalardan ve emeğin örgütlülüğüne sıcak bakan siyasi
partilerden arzu edilen desteği aldığımız söylenebilir. Bu desteğin Mersin
kamuoyundan başlayarak Türkiye kamuoyuna mal edilmesinde olağanüstü
olumlu etkileri oldu. Bu anlamıyla
destek veren tüm kurumlara sizin vasıtanızla teşekkür ediyoruz. Ancak en
büyük sıkıntı sembolik olarak gerçekleştirilen ziyaretlerin mutlak surette
tabana doğru yayılmasına daha fazla
çaba harcanması, tabanın bu işe yeterince sahip çıkmasıdır.
Mersin’den ve Mersin dışı bir çok
emek kurumundan, siyasi partilerden
destek aldığımızı söyleyebiliriz. Bir şekilde Liman işçisinin haklı ve onurlu
mücadelesinin Mersin’den başlayarak
Türkiye kamuoyuna mal edilmesinde
çok büyük katkıları olmuştur. Ama
bunun mutlak surette kitlesel bir harekete dönüşmesi lazım. Lokal anlamda
tek tek eylemlerin, dün SEKA işçisinin,
SEYDİŞEHİR işçisinin, ERDEMİR’in,
TELEKOM’un ve TEKEL işçisinin
11
yeni işçi dünyası
haklı mücadeleleri yalnız bırakıldığında bunların maalesef boğulduğuna
şahit olduk. Bugün Liman işçisinin
yapmış olduğu bu mücadele, eğer
özellikle emek kurumları başta olmak
üzere toplumsal muhalefetin tüm dinamiklerini harekete geçiremezse başarı şansı maalesef çok düşüktür.
A K P Hü k ü me t i n i n 3 K a s ı m
2002’den bu yana iktidarını şöyle bir
gözden geçirdiğimizde belki de iktidar
döneminin en zayıf günlerini yaşıyor.
17 Aralık’taki AB rüzgarı çoktan etkisini yitirdi. ABD ile münasebetler
eskisinden çok daha kötü. Meclisin
içerisinde veya dışında muhalefet partileri ağız birliği etmişçesine topyekün
AKP’ye saldırıyor. Sadece işçinin değil,
memurun, işsizin, esnafın, köylünün,
çiftçinin, üreticinin kısacası emeği ile
geçinen bütün halk kesimlerinin durumu dünden daha iyi değil. Çok ciddi
anlamda toplumsal muhalefete ihtiyaç
var ama maalesef bizim de üst kuruluşumuz olan TÜRK-İŞ başta olmak
üzere emek kurumlarının bu anlamda
üzerine düşeni yapmadıklarını çok rahat söyleyebiliriz. DİSK, ya da HAKİŞ için, ya da Memur Sendikaları için
fazla bir şey söyleme hakkımız olmayabilir. Ancak özellikle üst kuruluşumuz olan TÜRK-İŞ için açık açık şunu
söyleyebiliyoruz. Sayın genel başkanımız TÜRK-İŞ’ten bahsederken, genel
başkanlığını yaptığı kurumdan bahsederken; “TÜRK-İŞ Türkiye’nin en
büyük işçi teşekkülüdür” diyor. Ama
büyüklük sadece üye sayısıyla büyük
olmakta değil. Türkiye’nin bütün ekonomik, demokratik, sosyal ve kültürel
sorunlarına ciddi anlamda çare bulmak, projeler üretmektir.
ganın içerisinde yer aldıklarını söyleyebiliriz. Özellikle Liman tel örgüleri
içerisinde çalışan, Mersin limanından
ekmek yiyen ve özelleştirme sonrası
bizim kadar Mersin limanının dışına
itilerek, açlığa ve sefalete sürüklenecek
olan, nakliyecilerin, şoför arkadaşlarımızın, acente ya da mal sahibi mükellef olarak ifade ettiğimiz kesimler dışındaki bütün çalışan kesimlerin olaya
bizden farklı bakmadığını görüyoruz
ve ilk defa böylesine kitlesel bir gücü
yakaladığımız söylenebilir.
YDİ Çağrı : Özelleştirme karşısındaki talepleriniz neler, açıklayabilir
misiniz?
R. Özbey : Liman-İş Sendikası liman
işçileri olarak, özelleştirmeye karşı duruşumuz kamusal alandaki sorunların,
hatta verimsizliğin ve hantallığın olmadığı biçiminde anlaşılmasın. Bu tür sorunların olduğunu işçilik hayatımızda
da, özellikle sendikacılık hayatımızda
arkadaşlarımızla paylaşarak gördük.
Kamusal alandan bahsettiğimizde,
kamusal yararın ön planda tutularak,
çalışanlar tarafından öncelikli olarak
ifade edilmesi ve bu şekilde hayata geçirilmesinde fayda var. Örnek aldığımız
SEKA işçisinin 51 gün boyunca eylemini destekledik, yüreğimiz onlarla
birlikte attı. Ancak 52. günden sonraki
duruşlarına ve özellikle üst kuruluşumuz olan TÜRK-İŞ’in tutumuna,
SEKA işçilerinin İzmit Büyükşehir
Belediyesi’nde istihdam edilmesine
karşı tepkimiz var. Basından İzmit
Büyükşehir Belediyesi’nin 4.5 milyar dolar gibi korkunç bir borcunun
olduğunu öğrendik. 600’den fazla
SEKA işçisinin hiç üretmeden İzmit
Büyükşehir Belediyesi’ne gönderilerek orada istihdam edilmesi, her ay 1
trilyonun üzerinde bir paranın İzmit
Büyükşehir Belediyesi’nin zarar hanesine yazılması anlamına geliyor.
Bizim Mersin liman işçisi ve Liman-İş
Sendikası olarak özelleştirmeye karşı
çıkışımız sadece Mersin Limanında
işçi olarak sahip olduğumuz hakların elimizden alınması değil. Burada
çalışarak, üreterek, kazandırarak ve
kazanarak sahip olduğumuz değerleri
bu rada tekrar aynı şekilde devam ettirme inadımız olacaktır. Değilse; benzer hakların, yakın hakların bir başka
Taşeron işçisi iş bıraktı!...
YDİ Çağrı : Liman işçileri arasında
kararlılık ne düzeyde ve işçilerin eylemlere katılımı nasıl?
12
R. Özbey : Liman-İş Sendikasına
bağlı 7 şube içerisinde, Mersin Liman
işçisinin ve Liman-İş Mersin şubesinin özel bir yeri vardır. İşçinin bir kesimine ya da tamamına uygulanmak
istenen herhangi bir baskı ya da şiddet
söz konusu olduğunda geçmişindeki o
mücadeleci geleneğine uygun olarak
direniş gösteriyor. İki gün önce yapmış olduğumuz 24 saatlik bir fiil işin
durdurulmasında da katılım %100’dü.
Bundan sonraki benzer eylemliliklerde
de mutlak surette Mersin Liman işçisinin kendi meselesine sahip çıkması konusunda herhangi bir tereddüdümüz
yok. Burada sadece Mersin Liman işçilerinden bahsetmemek gerekir. Mersin
limanında çalışan memur arkadaşlarımızdan da aynı şekilde destek aldığımız, destek almanın ötesinde bu kav-
İ
zmir Büyükşehir Belediyesi’nin park ve bahçelerin bakımı için anlaştığı
taşeron Bostancı Şirketi’nde çalışan yaklaşık 300 işçi Ağustos ayından bu
yana maaşlarını alamadıkları için geçtiğimiz Cuma günü iş bıraktılar. İş
bırakan işçiler Konak’ta bulunan şirket merkezi önünde beş günden bu yana
bekliyorlar.
Eylemlerinin beşinci gününde ziyaret ettiğimiz işçiler; daha önce farklı bir
taşeronda çalıştıklarını, bu süre zarfında herhangi bir sorun yaşamadıklarını,
Ağustos ayında Taşeron Bostancı Şirketini’nin işleri devralmasının ardından
bugüne dek herhangi bir ödemenin yapılmadığını, sigortalarının eksik gösterildiğini, yağmurlu havalarda çalışamadıklarında yevmiyelerinin kesildiğini
söylediler. İşçilerle görüşürken eylemlerinin sonuç verdiğini ve bugün taşeronun ödemelere başladığını öğreniyoruz. İşçiler beşer beşer yukarıya çıkıp
birikmiş maaşlarını alıyorlardı. Bu arada gelen işçi temsilcisi maaşını alan
işçilerin şirketin önünden ayrılmamasını, son işçi maaşını alana kadar burada
bekleyeceklerini hatırlatıyor ve işçiler de hep beraber bunu onaylıyorlar.
Biz de bu esnada eylemci arkadaşlara başarılar diyerek yanlarından ayrılıyoruz.
27.09.2005, İzmir’den bir YDİ Çağrı okuru ✓
işyerinde ya da işletmede çalışmadan,
üretmeden, kazandırmadan bu ülke
ve bu ülke insanları için artı-değer
yaratılmadan sunulması halinde dahi
Liman işçisi valizini toplayıp Mersin
Limanını terk edecek yapıya sahip
bir işçi değildir. Burada tutunabilme
konusunda sonuna kadar mücadele
edeceğiz. Çünkü özelleştirmenin genel mantığı olan zarar eden kurumların rehabilite edilerek daha verimli
hale getirilmeleri her ne kadar 20 yıldır bu ülkede anlatılıyorsa da Mersin
Limanının zaten kâr eden bir kurum
olduğunu burayı özelleştirmek isteyen insanlar dahi ifade ediyorlar. Biz
burada zarar eden bir kurum değiliz.
Demir Yollarının ise bütün dünyada
olduğu gibi Türkiye’de de zarar ettiğini biliyoruz. Zarar eden bir kuruma
sadece maaşlı bankamatik çalışanı olarak gitmek gibi bir düşüncemiz söz konusu olmayacaktır. Bizim amacımızın
bu olduğunu da net olarak söylüyoruz.
Sahip olduğumuz imkanlar özelleştirmeye karşı duruş için sebeplerimizden
sadece bir tanesidir.
YDİ Çağrı : Bundan sonraki süreç
hakkında bilgi verir misiniz, ne tür
eylemler yapmayı düşünüyorsunuz?
R. Özbey : 12 Ağustos’ta Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 3 teklifi değerlendirerek %60’ı yerli, %40’ı yabancı iki ortaklı bir şirkete Mersin Limanının 36
yıllığına işletme hakkının devri sözleşmesini imzaladı. Bundan sonra yasal
süreç olarak Özelleştirme İdaresinin
yapması gerekenler, özelleştirme kararını rekabet kurulundan geçirmek,
Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından Bakanlar Kuruluna göndermek
ve en son Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla Resmi Gazete’de yayınlatmak
biçiminde bir prosedür olacak. Bunlar
tabi kendi işlerini yapmış olacaklar.
32 gün boyunca söylediğimiz bir şey
var. Hükümet, Maliye Bakanı, yerliyabancı sermaye, Özelleştirme İdaresi
kendi işini yapıyor. Ancak burada
önemli olan Mersin Liman işçilerinin,
Mersin Liman-İş Sendikasının kendi
işi olan bu konuda direnmek, sonuna
kadar mücadele etmektir. Yapacağımız
eylemler konusunda önümüzdeki günlerde Mersin Liman-İş Sendikasının
kendi üyeleri içerisinde yapacağı değerlendirme büyük oranda belirleyici
olacaktır. Bizden sonra özelleştirme
ihalesine çıkacak olan İskenderun
Limanı başta olmak üzere, diğer 6 limanımızın ve Genel Merkezimizin de
bu konudaki önderlik rolü küçümsenmeden gelişmelere göre Liman işçisi
tavır koyacaktır.
13.08.2005 ✓
yeni işçi dünyası
D
Akyıl Tekstil’de işçilerin direnişi başarılı sonlandı
iya rba k ı r’ da ü ret i m i ni
sürdüren A k y ı l Tekstil
Fabrikası işçileri düzenli
olarak alamadıkları ücretlerini al­
mak için iş bırakma eylemine gittiler.
İşverenin baskılarına, rağmen istek­
leri kabul edilene kadar direnişlerini
sürdürme kararlılığı gösteren işçiler,
direnerek haklarını elde ettiler.
Sözleşmeye göre: İşveren, işçilerin
maaşlarından kalan alacaklarının ya­
rısını işbaşı yaptıklarında, diğer yarı­
sını ise Kurban Bayramı öncesinde
ödeyecek. Fazla mesailer de Kurban
Bayramı’na kadar ödenecek.
Eylem nedeniyle hiçbir işçi işten
atılmayacak. Bundan böyle maaşlar
düzenli olarak ödenecek. İşçilerin si­
gortaları yarım değil, tam yatırılacak.
Bütün fabrika işçileri aynı haklardan
yararlanacak.
Akyıl Tekstil işçileri, kararlı tutum
ve birlikte mücadelenin sonunda ne­
ler kazanacaklarının örneğini her­
kese kanıtladılar. Sırada anlaşmaya
göre işverenin ne kadar sözünde du­
racağının takibinde...
30.09.2005 ✓
Günöz Tekstil Fabrikası işçileri haykırdı:
“Sendika hakkımız, söke söke alırız!”
T
ekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde
kurulu GÜNÖZ Tekstil fabri­
kasında çalışan 300 işçi, varo­
lan hakları gaspeden ve işçilere 12 saat
çalışmaya karşılık asgari ücretten biraz
fazla ödemeyi şart koşan bir sözleşme
dayatma şeklindeki patronun saldırı­
larına karşı birleşerek 10 gün gibi kısa
süre içinde önemli bir bölümü DİSK/
Tekstil Sendikası’nda örgütleniyorlar.
Bunu duyan patron elebaşı olarak bil­
diği 26 işçiyi 25 Temmuz 2005 günü
tazminatsız olarak işten attı.
Bunun üzerine DİSK/Tekstil Sendikası
27 Temmuz 2005 günü bu saldırıyı protesto
eden ve patronu işçilerin Anayasal hakları
olan sendikallaşma hakkına saygılı olmaya
atılan işçilerin işe tekrar alınmadan görüş­
melere oturmayacağını belirten bir Basın
Açıklaması yaptı.Sendikalaştıkları için iş­
ten atılan ve direnişte olan Çorlu’daki İleri
Deri ile Birsin Deri fabrikalarındaki işçiler,
Türk-İş’e bağlı Deri-İş Sendikası ve DİSK/
Birleşik Metal-İş Sendikalarının Çorlu
Temsilciliklerinin destek verdiği açıklama
50’ye yakın kişinin katılımıyla Günöz
Tekstil Fabrikası’nın önünüde yapıldı.
İş ten at ı la n 26 i ş ç i n i n Ba sı n
Açıklaması sırasında coşkulu ve hiç dur­
madan; sık sık “Sendika Hakkımız Söke
Söke alırız”,”İşçilerin Birliği Sermayeyi
Yenecek”, “Susma ,Susutukça sıra sana
gelecek ”, “işte Sendika işte DİSK”,
“Direne direne Kazanacağız” v.b. slo­
ganlarla oratalığı inlettiler. Vardiye
değişimi olduğu sırada devam eden bu
direngen tavıra içerde çalışan işçiler de
alkışlarla destek veriyorlardı.
Yarım saattan fazla süren bu açıkla­
maya patronun şikayeti üzerine gelen
jandarmanın tahamülsüzlüğü “Hemen
bitirin yoksa dağıtırız” şeklindeki tavır­
larında açık görülüyordu. Jandarmanın
bu tavrı aynı zamanda devlet güçlerinin
Gönen De­ri iş­çi­le­ri di­re­niş­e devam ediyor
G
e­çen sa­yı­mız­da da be­lirt­ti­ği­
miz gi­bi, Ba­lı­ke­sir’in Gö­nen il­
çe­sin­de­ki de­ri iş­let­me­le­rin­de,
iş­çi­le­rin sen­di­kal ör­güt­len­me yap­ma­
la­rı­nı ba­ha­ne eden iş­ve­ren­ler, ba­zı iş­
çi­le­ri iş­ten at­mış­lar­dı. Bu iş­yer­le­rin­de
iş­çi­le­ri­n sen­di­ka­laş­ma mü­ca­de­le­le­ri
de­vam edi­yor. 500’den faz­la iş­çi­nin
sen­di­ka üye­si ol­du­ğu Gö­nen de­ri fab­ri­
ka­la­rın­da, iş­ve­ren­le­rin, iş­çi­le­re yö­ne­lik
yıl­dır­ma ve di­re­ni­şi kır­ma gi­ri­şim­le­ri
de de­vam edi­yor.
Ağus­tos ayı­nın son gün­le­rin­de bir
de­ri fab­ri­ka­sı­nın önün­de mey­da­na
ge­len olay­da iş­ve­ren ko­ru­ma­la­rı ve dı­
şa­rı­dan ey­lem kı­rı­cı ola­rak tu­tu­lan sal­
dır­gan­la­rın mü­da­ha­le­si so­nu­cu iki iş­çi
ya­ra­lan­dı. Ay­nı ak­şam de­ri iş­çi­le­ri­nin
yo­ğun ola­rak ikâ­met et­ti­ği ma­hal­le­de
de bir iş­çi si­lah­la vu­ru­la­rak ya­ra­lan­dı.
De­ri-İş Sen­di­ka­sı Ge­nel Baş­ka­nı
Mu­sa Ser­vi’nin ifa­de­si­ne gö­re: “31 Ağus­
tos gü­nü Ço­la­koğ­lu De­ri Fab­ri­ka­sı’nın
önün­de bek­le­yen iş­çi­le­re pat­ro­nun ko­
ru­ma­la­rı sal­dır­dı. Bu sal­dı­rı so­nu­cu bir
iş­çi ka­fa­sın­dan ya­ra­la­nır­ken, bir di­ğer
iş­çi­ni­n de ko­lu kı­rıl­dı. Bu­ra­da ya­şa­nan
ola­yın ar­dın­dan ak­şam sa­at­le­rin­de
iş­çi­le­rin yo­ğun ola­rak otur­du­ğu Kar­
şı­ya­ka Ma­hal­le­si’nde Ço­la­koğ­lu De­ri
pat­ron­la­rı­nın ki­ra­la­dık­la­rı ki­şi­ler, di­re­
niş­te­ki iş­çi­ler­den H. Kök­çü’yü si­lah­la
vur­du­lar. Sal­dır­gan­la­rın be­lir­len­di­ği­ni
ve gö­zal­tı­na alı­nıp, da­ha son­ra ser­best
bı­ra­kıl­dı­ğı­nı söy­le­yen Ser­vi, ya­ra­la­nan
iş­çi­nin sağ­lık du­ru­mu­nun da iyi ol­du­
ğu­nu ifa­de et­ti.
Sal­dı­rı­la­rı pro­tes­to eden Gö­nen Or­ga­
ni­ze De­ri Sa­na­yi Böl­ge iş­çi­le­ri­nin 1 Ey­
lül’de bir gün­lük iş bı­rak­ma ey­le­mi ger­
çek­leş­tir­di­ği­ni söy­le­yen Ser­vi, iş­ve­ren­
ler­le yap­tık­la­rı gö­rüş­me­ler so­nu­cun­da
ise, iş­ten atı­lan iş­çi­le­rin pey­der­pey
iş­ba­şı ya­pa­cak­la­rı­nı bil­dir­di. Ser­vi’nin
ifa­de­si­ne gö­re şim­di­lik 4 iş­ye­rin­de yet­ki
bel­ge­si alın­dı.
Gö­nen’de­ki sal­dı­rı­la­rı pro­tes­to için
İs­tan­bul Zey­tin­bur­nu’nda da bir ba­sın
ne kadar “tarafsız” olduklarını göster­
diği gibi, bu durum işçileri Anayasal
haklarını kullandıkları için işten atarak
açlığa mahküm eden patronun Anayasa
ve yasaları çiğnediği için devlet tarafın­
dan ödüllendirildiğinin de resmiydi.
Devletin temel kurumu ordunun iç
güvenlikten sorumlu olan jandarmaya
göre işçilerin sendikalaşmasına izin ver­
meyen, işçileri işten atan patron kamu
düzenini bozmuş olmuyordu! Onu bo­
zan, bu haksızlığı fabrikanın bahçe ka­
pısı dışında kamuoyuna bildiren 26 işçi
ve dostları oluyordu. Patronlar ve dev­
letine sonsöz olarak bir halk deyimi ile
yanıtımızı verelim: “Zülmünüz artsınki
çabuk zeval bulasınız!”
30 Temmuz 2005 ✓
Bor­no­va
Be­le­di­ye­si’nde
ey­lem var
açık­la­ma­sı ya­pıl­dı. Zey­tin­bur­nu’nda bu­
lu­nan Ço­la­koğ­lu De­ri Ma­ğa­za­sı önün­de
top­la­nan ba­zı sen­di­ka şu­be yö­ne­ti­ci­le­ri,
adı ge­çen ma­ğa­za­dan çı­kan ki­şi­ler­ce si­
lah­lı sal­dı­rı­ya uğ­ra­dı. Ba­sın açık­la­ma­sı
yap­mak is­te­yen sen­di­ka­cı­la­ra sal­dı­ran­
lar iş­çi­ler­ce et­ki­siz du­ru­ma ge­ti­ril­di.
Di­ğer yan­dan, Çor­lu De­ri Or­ga­ni­ze
Sa­na­yi Böl­ge­si’nde sen­di­ka­lı ol­duk­la­rı
için iş­ten atı­lan Bir­sin­ler ve İle­ri De­ri
iş­çi­le­ri­nin di­re­niş ça­dır­la­rı yı­kıl­dı. Ge­
liş­me­le­ri de­ğer­len­di­ren De­ri-İş Şu­be
Baş­ka­nı Ali Bay­ram; “Po­li­sin ve iş­ve­
ren­le­rin bas­kı­sı so­nu­cu di­re­niş­te­ki
de­ri iş­çi­le­ri po­tan­si­yel suç­lu gi­bi gös­te­
ril­mek­te… Oy­sa ama­cı­mız bu iş­yer­le­
rin­de sen­di­ka­nın ku­rum­sal­laş­ma­sı­nı
sağ­la­mak­tır. Önü­müz­de­ki en bü­yük
en­gel iş­yer­le­rin­de si­gor­ta­sız ve kim­lik­
siz iş­çi­le­rin ça­lış­tı­rı­lma­sı­dır. Ba­kan­lı­ğa
bu­nun için şi­ka­yet­te bu­lun­duk” di­ye ko­
nuş­tu.
or­no­va Be­le­di­ye­si’in­de ça­lı­şan
te­miz­lik iş­çi­le­ri çe­şit­li ba­ha­ne­
ler­le iş­le­rin­den atıl­dı. Yıl­lar­dır
be­le­di­ye bün­ye­sin­de te­miz­lik iş­çi­li­ği
ya­pan iş­çi­ler, ta­şe­ron fir­ma­la­ra geç­me­
dik­le­ri ve sen­di­ka­ya üye ol­duk­la­rı için
iş­ten atıl­dık­la­rı­nı ifa­de edi­yor­lar. İş­ten
atıl­ma­la­rı­nı pro­tes­to eden iş­çi­ler, İz­mir
Va­li­li­ği’nin ver­di­ği üç ay­lık vi­ze ile tek­
rar iş­ba­şı yapmalarına rağ­men bu sü­re
ta­mam­lan­ma­dan Be­le­di­ye yö­ne­ti­mi
ta­ra­fın­dan tek­rar ka­pı dı­şa­rı edi­ldi­ler.
12 Ey­lül’den be­ri Bor­no­va Be­le­di­ye­si
önün­de otur­ma ey­le­mle­ri­ni sür­dü­ren
250 iş­çi­nin ama­cı sa­de­ce iş­le­ri­ne ge­ri
dö­ne­bil­mek.
Ge­li­nen aşa­ma­da iş­çi­ler tek­rar iş­ba­şı
ya­pa­na ka­dar ey­lem­le­ri­ni sür­dür­mek­te
ka­rar­lı­lık­la­rı­nı di­le ge­ti­ri­yor­lar.
24.09.2005 ✓
28.09.2005 ✓
B
13
yeni işçi dünyası
İleri Deri Fabrikası işçileri
direnmeye devam ediyor!
S
endikalaştıkları için işten atılan
Çorlu (Tekirdağ) Deri Organize
Sanayi’de bulunan İleri Deri işçileri; patronun ve devletin saldırılarına
rağmen 8 aydır dişe diş direniyor.
Geçtiğimiz ay arabasını fabrika
önünde bekleyen direnişçi işçilerin üzerine sürerek iki işçinin yaralanmasına
neden olan patronu karakola götürüp
ifadesini dahi almayan polis, bu ay da
bu saldırgan patronun “Organize Deri
Sanayi Bölgesi’nde çalışan tüm işçileri
korkutuyorlar, bu teröristlerden işçiler
korkup huzursuz oluyorlar, rahat çalışamıyorlar.” şeklindeki bir ihbarıyla, o
an direniş çadırında bulunan 17 işçiyi
gözaltına alıyor. Gözaltına alınan işçilerden 10’u 3-4 saat sonra bırakılıyor,
diğer 7 kişi de TMŞ (Terörle Mücadele
Şubesi) polislerince sorgulanıyor ve
içerde zorunlu ihtiyaçları bile karşılanmadan 24 saat gözaltında tutuluyorlar.
Gözaltında tutulan işçilerden Ali
Bayram, Hasan Kılıç, Hasan Saka,
Sevim Şener, Tekin Köz, Mürüvvet
Coşkun ve Nuran Gülenç savcılığa çı-
karıldıktan sonra serbest bırakılmalarının ardından, bir gün önceden gelmiş
olan Deri- İş Sendikası Genel Başkanı
Yener Kaya ve Genel Başkan Yardımcısı
Musa Servi ile Çorlu şehir merkezinde
bir Basın Açıklamasıyla bu haksızlığı
teşhir ederek İlçe Emniyet Müdürü ve
kaymakamın hukuksuzluğunu ve patronlar yanlısı tutumunu kınadılar.
Ayrıca hem sendika yetki davasını
hem de işten attığı işçilerle ilgili işe
iade davasını kaybetmiş olan İleri Deri
patronundan aylardır kapı önünde masumca bekleyen işçilerin işe alınıp TİS
görüşmelerine gelmesi istendi.
İleri Deri ve Birsinler Deri fabrikalarının direnişteki işçilerin aileleriyle
katıldığı bu Basın Açıklamasında
“Baskılar Bizi Yıldıramaz”, “İleri Deri
İşçisi Yalnız Değildir”, “İşçilerin Birliği
Sermayeyi Yenecek” v.b. sloganlar coşkulu bir şekilde atıldı.
Aynı anda işçilere yapılan bu saldırıyı
kınayan ikinci bir Basın Açıklaması
da ÇORLU EMEK VE DEMOKRASİ
PLATFORMU (bu platformun kimler-
Çukurova köylüsü isyan ediyor!
C
eyhan Ziraat Odası tarafından
16.09.2005 tarihinde düzenlenen mitinge yaklaşık 500 çiftçi
katıldı. Tabut içinde buğday ve mısırın
cenaze namazını kılan köylüler ürünlerini uçakla Ceyhan Nehrine döktüler.
Adana ve ilçeleri Seyhan, Feke, Kozan,
14
Karataş, Yumurtalık ile Osmaniye
Ziraat Odalarının destek verdiği eyleme birçok köyden traktörleri ile katılan köylüler “Hükümet istifa”, “Vur vur
inlesin hükümet dinlesin” sloganlarını
attılar. “IMF’ye Hayır” pankartlarının
taşındığı eylemde konuşan Ceyhan
den oluşturulduğunu yazarsınız) tarafından yapıldı.
Savcının gözaltındaki deri işçilerini sorguladığı saatlerde aynı Deri
Organize Sanayiinde bulunan 24 işçinin çalıştığı PERK Deri Fabrikası’nda
adına “iş kazası” denilen, aslında bir
iş cinayetinde Cahit Ay isminde 35 yaşında bir işçinin yaşamını yitirdiği, bir
işçinin de yaralandığı haberi geldi.
Ülke genelinde olduğu gibi Çorlu’da
da sadece Organize Deri Sanayi
Bölgesi’nde çalışan 5 bine yakın işçinin % 80’i sigortasız ve asgari ücretle
her türlü iş güvencesinden yoksun olduğu gibi, can emniyetinin olmadığı
çalışma koşullarında üretim yapıyorlar. Patronlar için bir sömürü cenneti
olan ama işçiler için zalimce ve amansızca sömürüldükleri bir cehennem
olan bu düzende işçilerin sendikalarda
örgütlenmesine hem patronlar hem de
devletin etkili ve yetkili kademelerindekiler rıza göstermezler çünkü gasp
edilen emekten pay alıyorlar. Ama tüm
bu patron yanlısı yasalara ve baskılara
rağmen biz işçiler örgütlenir, birleşir
ve diğer ezilen ve sömürülenlerin de
desteğini kazanır ve direnirsek mutlaka kazanırız. Sınıfımızın tarihindeki
zaferler bunun kanıtıdır. Yeter ki biz
tüm ezilenler patronların ve onun devletinin saldırılarına karşı direnen sınıf
kardeşlerimizi yalnız bırakmayalım.
Ziraat Odası başkanı Yavuz Tezcan
üreticilerin maliyetlerinin artmasına
rağmen ürünlerin fiyatlarının geçen
yılın fiyatlarının dahi altında olmasından bahsetti.
Mısırın geçen yılki fiyatı 300 bin
liranın üzerinde iken, bu yıl Toprak
Mahsülleri Ofisi (TMO) 260 bin liradan alım yapıyor. Bu fiyat, sermaye
sahibi tüccarların elinde daha da düşüyor. TMO’nun iki taksitte (ilk taksitte
çok az bir kısmını, kalanını yaklaşık
1,5 ay sonra) ödediği ürün bedelini
tüccarlar, peşin vererek veya TMO’nun
alım yapmadığı sıralarda yani çiftçi zor
durumdayken alarak, fiyatları daha
da düşürüyor. Bu yüzden birçok çiftçi
borçlarından dolayı zor durumda kalarak, tarlalarını, aletlerini satmak zorunda kalıyor.
Ellerinde Türk bayrakları ile Ceyhan
nehrinin kıyısında toplanan çiftçilerin,
eyleme karayolunu trafiğe kapatarak
devam etmek istemelerini polis engelledi. Yapılan eylem hükümet tarafından
dikkate alınmazsa, çiftçiler eylemlerini
Ankara’ya taşıyacaklarını belirttiler.
Geçmiş hükümetler döneminde çiftçilerin durumunun pek farklı olmadığını unutan CHP milletvekilleri de
köylünün alınterini AKP’ye karşı oya
dönüştürme hesaplarıyla eyleme destek
verdiler. Bugüne kadarki hiçbir hükümet işçi ve köylülerin hükümeti olmamıştır. AKP ve alternatif olduğunu iddia
eden diğer sermaye partilerinin köylüler çıkarına yapacağı hiç bir şey yoktur.
Onlar sadece temsilcisi oldukları zengin sınıfların, sermayenin çıkarlarına
uygun olarak IMF ve Dünya Bankası
ile “iyi ilişkilerini” geliştirmeye, işçi ve
köylüleri sermayeye, emperyalistlere
kul-köle yapmaya çalışmışlardır, çalışacaklardır. “Köylü milletin efendisidir” ninnileri ile köylüleri uyutanların,
köylülere bu ülkede yoksulluk, eğitimsizlik ve sağlıksız koşullar altında üretim yaptırarak tüccarların, faizcilerin,
kısacası sermayenin kölesi olması dışında bir şey vermemişlerdir
Köylünün bugün daha da yoksullaşmasının nedeni, şu veya bu hükümet
politikasının yanlışlığında değil, kapitalizmin gelişmesine bağlı olarak IMF
ve Dünya Bankasının dayattığı tarım
politikalarında aranmalıdır.
Köylülerin tek gerçek alternatifi; işçi
sınıfıyla birlikte sermayenin köylüleri
daha da yoksullaştıran tarım politikalarına karşı örgütlü mücadelesidir.
Eylül 2005 ✓
16.09.2005, YDİ Çağrı/Adana ✓
yeni kadın dünyası
2005 DÜNYA KADIN YÜRÜYÜŞÜ
“Öz­gür­lük, eşit­lik,
da­ya­nış­ma, ada­let ve ba­rış…”
Hep­si
sos­ya­lizm­de!
17
Ekim’de An­ka­ra’da “2005
Ka­dın Yü­rü­yü­şü” dü­zen­le­
ni­yor. Bu ey­lem, “İn­san­lık
İçin Kü­re­sel Ka­dın Şar­tı”nı ka­bul eden
dün­ya­nın çe­şit­li ül­ke­le­rin­de­ki ka­dın ör­
güt­le­ri­nin or­tak ey­le­mi. Tür­ki­ye ağı­nı
oluş­tu­ran­lar, “17 Ekim ta­ri­hin­de, hü­
kü­me­te ve Mec­li­se ‘Ta­lep­le­ri­miz için,
biz ka­dın­lar için ne yap­tı­nız?’ di­ye so­
ra­ca­ğız” di­yor­lar.
Şart, dün­ya­nın “öz­gür­lük, eşit­lik, da­
ya­nış­ma, ada­let ve ba­rış” üze­rin­de ku­
ru­la­bil­me­si­ni he­def­le­di­ği­ni söy­lü­yor.
Ve şöy­le de­vam edi­yor­lar:
“Biz ka­dın­lar,
* Bi­ze da­ya­tı­lan yok­sul­lu­ğu ve şid­
de­ti “do­ğal” ka­bul et­me­yen;
* Ada­let­siz­li­ğe, bas­kı­la­ra, sa­va­şa, iş­
ga­le ve sö­mü­rü­ye bo­yun eğ­me­yen;
* İkin­ci sı­nıf gö­rül­me­ye, cin­si­yet
ay­rım­cı­lı­ğı­na, fark­lı­lık­la­rı­mı­zın yok
sa­yıl­ma­sı­na kar­şı çı­kan bir an­la­yış­la
yü­rü­ye­ce­ğiz.
* Biz Tür­ki­ye­li ka­dın­lar, dün­ya­da­ki
di­ğer bü­tün ka­dın­lar­la bir­lik­te ay­nı ka­
rar­lı­lı­ğı ifa­de edi­yo­ruz: “Ge­ri dö­nü­şü
ol­ma­yan bir yol­cu­lu­ğa çık­tık. Adil,
eşit, öz­gür, da­ya­nış­ma­cı ve ba­rış için­de
ya­şa­ya­ca­ğı­mız bir dün­ya­yı ya­rat­mak
için el­le­ri­mi­zi bir­leş­tir­dik.”
Bu söy­le­nen­ler ga­yet gü­zel, hoş! An­
cak yü­rü­yü­şü dü­zen­le­yen­ler yi­ne de
yan­lış yol­da­lar. Çün­kü “Kü­re­sel Ka­dın
Şar­tı”nın bü­tün çı­kış nok­ta­sı Bir­leş­miş
Mil­let­ler’in ve onun üze­rin­den de tek
tek dev­let­le­rin ‘yok­sul­lu­ğu ve ka­dın­
la­ra yö­ne­lik şid­de­ti’ yo­ket­me­ye zor­la­
na­bi­le­ce­ği yö­nün­de­dir. Bu yak­la­şım,
em­per­ya­liz­mden ve em­per­ya­listlerin
ör­gü­tü olan Bir­leş­miş Mil­let­ler’den
me­det uman bir yak­la­şı­mın ürü­nü­dür.
Bir­leş­miş Mil­let­ler, bu­gün dün­ya ça­pın­
da­ki yok­sul­lu­ğun, ka­dın­lar üze­rin­de­ki
er­kek ege­men­li­ği­nin ve şid­de­tin sür­
me­sin­den so­rum­lu em­per­ya­list-ka­pi­ta­
list ve ge­ri­ci dev­let­le­rin bir örgütüdür,
esasta da emperyalist büyük güçlerin
bir örgütüdür. Bun­lar­dan zen­gin ile
yok­sul, ka­dın ile er­kek ara­sın­da­ki eşit­
siz­li­ği ber­ta­raf et­me­le­ri­ni ta­lep et­mek,
sö­mü­rü­cü­ler­den sö­mü­rü sis­te­min­den
vaz­geç­me­le­ri­ni ta­lep et­mek de­mek­tir
ve ol­ma­ya­cak bir iş­tir.
Ka­dın­la­rın kur­tu­lu­şunu
Bir­leş­miş Mil­let­ler, IMF ve
Dün­ya Ban­ka­sı getire­mez!
Dün­ya­yı kök­ten de­ğiş­tir­me­yi he­def­le­
di­ği id­di­asıy­la or­ta­ya çı­kan “Kü­re­sel
Ka­dın Şar­tı”nda bir di­zi re­form ta­le­bi
al­tal­ta sı­ra­lan­mak­ta­dır. Bu ta­lep­le­rin
bir ço­ğu hak­lı ta­lep­ler­dir de... Fa­kat so­
run bu­nu tes­pit et­mek­le or­ta­dan kalk­
mı­yor. Çün­kü “Kü­re­sel Ka­dın Şar­tı”,
“po­li­tik ka­rar alı­cı­la­rı” bu ta­lep­le­ri uy­
gu­la­ma­ya zor­la­ya­bi­le­cek­le­ri­ni ve böy­le­
lik­le de dün­ya­yı de­ğiş­ti­re­bi­le­cek­le­ri­ni
id­dia et­mek­te­dir­ler. Ya­ni “Kü­re­sel Ka­
dın Şar­tı” Bir­leş­miş Mil­let­ler, IMF ve
Dün­ya Ban­ka­sı’nın bu ta­lep­le­ri kar­şı­la­
ma­ya zor­la­na­bi­le­ce­ği­ni ve bu şe­kil­de de
dün­ya­nın yok­sul­luk, ka­dın­la­ra yö­ne­lik
şid­det ve sa­vaş­tan arın­dı­ra­bi­le­ce­ği ha­
ya­li­ni yay­mak­ta­dır. Bu boş bir ha­yal­
dir. Bir­leş­miş Mil­let­ler’e üye dev­let­ler
bir­çok kez ka­dın­la­rın ya­sal ve top­lum­
sal eşit­li­ği­ni sağ­la­mak için ted­bir­ler
ala­cak­la­rı­nı ilan et­miş­ler­dir. Dü­zen­le­
nen on­lar­ca ulus­la­ra­ra­sı top­lan­tı, im­za­
la­nan say­fa­lar­ca ulus­la­ra­ra­sı an­laş­ma­
var­dır. Bü­tün bun­lar ama, em­per­ya­list­
le­rin ve ge­ri­ci dev­let­le­rin bu dün­ya­nın
ezi­len­le­ri­ni uyut­ma ça­ba­sın­dan baş­ka
bir­şey de­ğil­dir. Dün­ya­yı de­ğiş­tir­mek,
em­per­ya­list ör­güt­ler­den “sö­zü­nü­zü tu­
tun” çağ­rı­la­rıy­la ola­maz. Dün­ya­yı de­
ğiş­tir­mek dün­ya ezi­len­le­ri­nin, iş­çi ve
emek­çi ka­dın­la­rın em­per­ya­list sis­te­me
kar­şı mü­ca­de­le­siy­le ola­cak­tır. Kısmi
talepleri elde etmenin tek doğru yolu
da sisteme karşı mücadele temelinde
hareket etmektir.
Eşit­siz­li­ği, bas­kı ve sö­mü­rü­yü ya­ra­
tan özel mül­ki­yet sis­te­mi­dir! Dün­ya­yı
de­ğiş­tir­mek, an­cak özel mül­ki­yet sis­te­
mi­ne kar­şı tu­tar­lı mü­ca­de­ley­le müm­
kün­dür. Dev­rim mü­ca­de­le­siy­le müm­
kün­dür. Yürütülecek reform mücade­
lesi bu bilinci karartmayacak biçimde
yürütülmelidir.
Türk dev­le­ti, ka­dın­la­rın
öz­gür­leş­me­si­nin önün­de­ki
te­mel en­gel­dir!
Bir­leş­miş Mil­let­ler’in “Ka­dın­la­ra kar­şı
ay­rım­cı­lı­ğa kar­şı” söz­leş­me­si­ne im­za
atan dev­let­ler­den bi­ri de fa­şist Türk
dev­le­ti­dir. 20 yıl ön­ce im­za­la­nan bu
söz­leş­me bağ­la­mın­da çok az yol ka­te­
dil­miş­tir. Bü­tün ya­pı­lan ya­sa­lar­da­ki
ki­mi eşit­siz­lik­le­ri kal­dır­mak­tır. Bun­
la­rın da tü­mü şu son bir-iki yıl için­de
Av­ru­pa Bir­li­ği “uyum ya­sa­la­rı”na bağ­lı
ola­rak ger­çek­leş­miş­tir. Ya­sa­lar­da­ki bu
de­ği­şik­lik­ler, ül­ke­miz­de ka­dın­la­rın
bü­yük ço­ğun­lu­ğu­nu oluş­tu­ran iş­çi ve
emek­çi ka­dın­lar açı­sın­dan faz­la bir şey
ifa­de et­me­mek­te­dir.
Ül­ke­miz­de iş­çi ve emek­çi ka­dın­la­rın
ya­şa­mı­nı be­lir­le­yen bü­yük eko­no­mik
zor­luk­lar­dır. Ka­dın­la­rın bü­yük ço­
ğun­lu­ğu eko­no­mik ola­rak ai­le­le­ri­ne,
ko­ca­la­rı­na ba­ğım­lı bir ya­şam sür­dür­
mek­te­dir. Ezi­len ka­dın­la­rın önem­li
bir bö­lü­mü üc­ret­siz ai­le iş­çi­si ko­nu­
mun­day­ken, üc­ret kar­şı­lı­ğın­da ça­lı­
şan­la­rın da so­run­la­rı dağ­lar ka­dar­dır.
Si­gor­ta­sız-sos­yal gü­ven­ce­siz iş, ağır
ça­lış­ma ko­şul­la­rı, uzun iş gü­nü, dü­şük
üc­ret­ler, kreş ve ço­cuk yu­va­la­rı­nın ye­
ter­siz­li­ği bu so­run­la­rın en ba­şın­da gel­
mek­te­dir. Dev­let, ka­dın­la­rın ça­lış­ma
ko­şul­la­rı­nın iyi­leş­ti­ril­me­si için hiç­bir
ön­lem al­maz­ken, “özel­leş­tir­me”yle bir­
lik­te za­ten sı­nır­lı olan ka­dın is­tih­da­mı
da­ha da da­ral­mak­ta­dır.
Ka­dın­la­ra yö­ne­lik şid­det, ta­ciz ve
te­ca­vüz bu dev­le­tin gö­zal­tın­da, ce­za­
ev­le­rin­de, iş­ken­ce­ha­ne­le­rin­de sis­tem­li
bir bi­çim­de uy­gu­la­nan sin­dir­me ve yo­
ket­me po­li­ti­ka­sı­dır. Fa­şist Türk dev­le­ti
özel­lik­le ulu­sal hak­la­rı için mü­ca­de­le
eden Kürt ka­dın­la­rı­na kar­şı te­rör ve
sin­dir­me yön­tem­le­ri­ne baş­vur­mak­ta­
dır.
Fa­şiz­min şid­det ve te­rör po­li­ti­ka­sıy­la
bi­çim­len­miş bu top­lum­da ka­dın­la­ra ve
ço­cuk­la­ra şid­det gün­lük ya­şa­mın “ola­
ğan” bir par­ça­sı­dır.
Bü­tün bun­la­rın kay­na­ğı, so­rum­lu­su
ha­kim sı­nıf­la­rın er­kek ege­men fa­şist
dev­le­ti­dir. Bu dev­le­te su­nu­la­cak “ta­lep
ka­ta­log­la­rıy­la”, "ka­dın­lar için ne yap­tı­
nız?" şi­kâ­yet­len­me­siy­le, sis­tem içi yü­rü­
tü­le­cek “lo­bi” ça­lış­ma­la­rıy­la yok­sul­lu­
ğun ve ka­dın­la­ra yö­ne­lik şid­de­tin son
bul­ma­sı bek­le­ne­mez!
Bur­ju­va ka­dın ha­re­ke­ti­nin yay­dı­ğı
boş ha­yal­le­rin kar­şı­sı­na biz şu ger­çe­ği
ko­yu­yo­ruz:
Dün­ya­yı de­ğiş­tir­mek için tek ça­re
iş­çi ve emek­çi ka­dın­la­rın ken­di mü­ca­
de­le­le­ri­ni ken­di el­le­ri­ne al­ma­sın­da­dır.
Öz­gür­lü­ğü­müz ve ger­çek kur­tu­lu­şu­
muz için fa­şiz­me ve erkek ege­men­li­
ği­ne kar­şı ör­güt­len­mek ge­rek­tir.
Bi­zim da­ya­nış­ma­mız ka­dın­la­rın ezil­
miş­li­ği­ne kar­şı mü­ca­de­le­yi an­tiem­per­
ya­list-antikapitalist ve dev­rim­ci tarzda
yü­rü­ten dün­ya ka­dın­la­rıy­la­dır.
Yer­yü­zün­den yok­sul­lu­ğu, sa­va­şı,
ırk­çı­lı­ğı, şid­de­ti, ta­ci­zi, te­ca­vü­zü si­lip
at­mak için, dün­ya­yı de­ğiş­tir­mek için
dev­rim mü­ca­de­lesine omuz ver­mek
gerekir!
Yaşasın em­per­yaliz­me, faşiz­me, er­
kek egemen­liğine kar­şı dev­rim­ci mü­
cadele!
16 Ey­lül 2005✓
15
yeni kadın dünyası
Kadınlar: “Milli hassasiyet”e inanmıyoruz!
2005
Newroz kutlamalarından
bu yana devletin bilinçli olarak kışkırttığı Türk
şovenizmi ve bunun ardından Kürt
ulusuna yönelik linç girişimleri bugün
de etkisini biraz yitirmiş olarak devam
ediyor. Kışkırtılan bu milliyetçiliğe
karşı bütün devrimci demokrat çevrelerden tepkiler yükseldi. Bu tepkiler
çeşitli etkinliklerle ve açıklamalarla
dile getirildi, getiriliyor.
Devlet eliyle Kürt ulusu üzerinde
estirilen teröre dur demek ve Kürt
ulusunun haklı taleplerini dile getirmek amacıyla içinde YDİ Çağrı dergisi kadın okurları olarak bizlerin de
yer aldığı çeşitli kadın grupları ve
sendikalardan kadınlar bir araya gelerek, “Halkların Kardeşliği İçin Kadın
İnisiyatifi”ni kurdular.
Kadın inisiyatifi etkinliklerini uzun
bir zamana yayarak, kampanya tarzında bir çalışma yürütmeyi hedefliyor. Bu etkinliklerin ikisi geçtiğimiz
günlerde gerçekleştirildi.
İlk olarak hem platformu tanıtmak,
hem de yaşanan olaylara tepkiyi dile
getirmek amacıyla 22 Eylül’de İstanbul
İnsan Hakları Şubesinde bir basın
açıklaması yapıldı. Burjuva medyanın
hemen hemen hiç ilgi göstermediği
açıklamaya devrimci- demokrat basından katılım oldu. Kadınların yo-
ğun olarak katıldığı etkinlikte basına
okunan bir basın metninin yanı sıra,
Newroz olaylarından bu yana yaşanan
süreç, çeşitli generallerin yaptıkları
hedef gösteren açıklamalar, Baykal,
Muhsin Yazıcıoğlu vs.nin yaptıkları
kışkırtıcı açıklamaların yer aldığı bir
CD hazırlanarak basına gösterildi.
Bu özellikle katılan kadın arkadaşların büyük ilgisini çekti. Gösterilen bu
belgeselin ardından platform adına
hazırlanan aşağıdaki basın açıklaması
okundu.
Platform ikinci eylemini 29 Eylül’de
Beşiktaş İskelesinde gerçekleştirdi.
Saat 19.00’da başlayan mumlu eyleme yaklaşık 50 kadar kadın katıldı.
Taşınan dövizlerin yanı sıra halklar
arasındaki kardeşliği simgeleyen ve
çeşitli renklerden oluşan büyük bez
parçaları birbirine bağlanarak taşındı.
Beşiktaş Barbaros Parkı'nda yapılan
basın açıklamasından sonra İskeleye
gidilerek yakılan mumlar denize bırakıldı. Eylem boyunca sık sık ‘yaşasın
halkların kardeşliği’, ‘Jin Jiyan Azadi’,
‘Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son’,
‘yaşasın kadın dayanışması’ sloganları
atıldı.
Çevik kuvvetin olağanüstü yığınak
yaptığı eylemde kadınlar zılgıt ve alkışlar eşliğinde dağıldılar.
Eylül 2005✓
Basına ve Kamuoyuna
B
iz aşağıda imzası bulunan kadın örgütleri ve karma kurumlardaki kadınlar, son dönemde resmi ve gayrı-resmi ağızlardan kışkırtılan linç
kültürüne, operasyonlara, infazlara, yükselen ırkçılığa ve şovenizme,
bunların ayrılmaz bir parçası olan cinsiyetçiliğe karşı bir araya geldik.
Kitleleri farklı bir kimliğe karşı şiddete yönelten hiçbir gerekçeye, hiçbir “milli
hassasiyet"e inanmıyoruz, bunların hepsini reddediyoruz ve bütün kadınları bizimle birlikte farklı kimlikleri düşmanlaştırmaya, şiddet içeren çağrılara karşı
çıkmaya çağırıyoruz.
Newroz’da başlayan, Trabzon Maçka’da, İzmir Seferihisar’da, Bozüyük’te
meydana gelen linç girişimleri yaşandı. 6-7 Eylül 1955’de gayrimüslim vatandaşlarımıza dönük düzenlenen örgütlü saldırıların yıldönümünü belgeleyen
sergiye sözkonusu güçler saldırıda bulunarak insanları tehdit ettiler, fotoğrafları yağmaladılar. Dün ise, Çorum-Maraş-Sivas-Dersim’de yapılanlar hiçbir
zaman mahkum edilmedi, hatta gündeme getirenlere karşı aynı saldırgan tarz
tekrarlanmaya devam ediyor. Yönetenler linç girişimlerinde bulunanları ‘halk’
olarak tanımlarken, mağdurlar yasal soruşturmaya uğramakta, düşman ve hain
olarak gösterilmektedir.
Bu coğrafyada biz kadınlar bu oyunun asla bir parçası olmayacağız.
Yükselen ırkçı ve şovenist söylemler medya tarafından da meşrulaştırılırken,
kimi medya organları da bu linç kültürünü halkın doğal tepkisi olarak lanse
etmekte ve linç güruhlarından ‘ülkücü vatandaşlarımız!’ diye söz etmektedir.
Genelkurmay Başkanlığının hiç yetkisi olmadığı halde basını, sivil toplum örgütlerini, muhalif kesimleri hedef alan açıklamaları ile birlikte Kürtlere "sözde
vatandaş" derken, Başbakan Erdoğan "Kürt sorunu vardır" demekten öteye gitmemektedir. Muhalefet partilerinden CHP lideri Baykal demokratik haklarını
isteyen Kürtlerin varlığını yok sayarken, BBP Başkanı Yazıcıoğlu ise linç gi-
16
rişimlerini halkın kendi hak arayışı olarak değerlendirmekte, iç savaş çağrısı
yapmaktadır.
Bu tür açıklamalar halkları etkiliyor ve kışkırtıyor. Siyasi iktidarı hiç vakit
kaybetmeden şoven, ırkçı saldırılara ve söylemlere karşı önlem almaya davet
ediyoruz.
Bu coğrafyada linç kültürü hiç eksik olmadı. Bugün de milli hassasiyeti uyandıran her konuda devam ediyor.
Biz kadınlar linç kültürünün bütün bileşenlerini, en başta militarizmi, ırkçılığı, şovenizmi, nefret söyleminin her türlüsünü reddediyoruz.
Binlerce yıldır bu coğrafyada çok kültürlülük içinde yaşarken, halklar sürekli
kışkırtılmaya çalışılıyor.
Biz farklı etnik ve dinsel kökenden kadınlar, milliyet ve dini farklılıklarımızın bizi birbirimize düşman etmesine izin vermeyeceğiz.
Bunun için biz kadınlar; Operasyonlara karşıyız, Savaşa karşıyız, Linçlere karşıyız, İnfazlara karşıyız, Militarizme karşıyız, Faşizme karşıyız, Cinsiyetçiliğe
karşıyız, Kürt ve Türk halklarının karşı karşıya getirilmesine karşıyız.
Halkların kardeşliği için sen de bir el ver.
Halkların Kardeşliği İçin Kadın İnisiyatifi Bileşenleri:
Amargi, İHD’li kadınlar, EHP’li kadınlar, Lambda İstanbul Eşcinsel Sivil
Toplum Girişiminden Kadınlar, Eğitim-Sen 2-3-4-5-6-8 Nolu şubelerden kadınlar, SDP’li kadınlar, EMEP’li kadınlar, Gökkuşağı Kadın Derneği, EKB, Özgür
Kadın, Halkevlerinden kadınlar, Göç-Der’li kadınlar, MKM’li kadınlar, Yeni
Dünya İçin Çağrı dergisinden kadınlar, Demokratik Özgür Kadın Hareketi,
Yakay-Der’den kadınlar, Genel İş’den kadınlar, Gökkuşağı Kadın Derneği
panorama
ALMANYA
Seçimlerde kazanan Alman
tekelci burjuvazisidir!
“
Tra­fik lam­ba­sı ko­alis­yo­nu” mu ola­
cak yok­sa “Ja­ma­ika ko­alis­yo­nu”
mu? Bel­ki “Bü­yük ko­alis­yon”,
bel­ki “kır­mı­zı-ye­şil-kır­mı­zı” renk­li bir
ko­alis­yon?
Evet, Al­man­ya si­ya­se­ti 18 Ey­lül’de
ta­ri­hin­de Al­man­ya’da Mec­lis se­çim­le­
Par­ti is­mi
şı­dı. Se­çim­ler ön­ce­sin­de oluş­tu­ru­lan
Sol Par­ti (ki bu par­ti de kır­mı­zı renk­le
anı­lı­yor!) ilk kez ka­tıl­dı­ğı se­çim­ler­de
ön­cü­lü PDS’in oy­la­rı­nı ar­tı­ra­rak Mec­
lis’e gir­me­yi ba­şar­dı.
Se­çim so­nuç­la­rı şöy­le:
Al­dı­ğı oy ora­nı
Ka­zan­dı­ğı
mil­let­ve­ki­li sa­yı­sı
CDU/CSU (Hris­ti­yan
De­mok­rat Bir­li­ği)
35,2
225
SPD (Sos­yal
De­mok­rat Par­ti)
34,3
222
FDP (Hür
De­mok­rat Par­ti)
9,8
61
Sol Par­ti
8,7
54
Bir­lik 90/Ye­şil­ler
8,1
51
Di­ğer
3,9
—
rin­de seç­me­nin bir par­ti­ye ya da se­çim
sı­ra­sın­da ko­alis­yon ku­ra­cak­la­rı­nı ilan
eden ve seç­men­den bu ko­alis­yon­lar
için oy is­te­yen iki it­ti­fa­ka da (bi­ri şim­
di­ye ka­dar hü­kü­met eden SPD-Bir­lik
90/Ye­şil­ler; di­ğe­ri hü­kü­met kur­ma­ya
ta­lip olan Hris­ti­yan De­mok­rat-Li­be­ral­
ler) yet­ki­ ver­me­me­si so­nu­cu “renk­le­ni­
yor”; han­gi par­ti­nin han­gi par­ti ya da
par­ti­ler­le yan­ya­na ge­le­ce­ği; han­gi par­ti­
le­rin ko­alis­yo­na gi­re­ce­ği­ni tar­tı­şı­yor.
18 Ey­lül’de ya­pı­lan se­çim­ler­de seç­
men ne es­ki SPD (kır­mı­zı renk­le anı­
lı­yor bu par­ti!) - Bir­lik 90/Ye­şil­ler ko­
alis­yon hü­kü­me­ti­ne; ne de CDU/CSU
(Hris­ti­yan De­mok­rat Bir­li­ği – bu par­
ti­ler si­yah renk­ler­le anı­lı­yor­lar) ön­der­
li­ğin­de, FDP’nin (Hür De­mok­rat Par­ti
– bu par­ti de sa­rı renk­le anı­lı­yor) ka­
tı­la­bi­le­ce­ği bir ço­ğun­lu­ğu Mec­lis’e ta­
Se­çim so­nuç­la­rı­nın bir­çok ko­alis­yon
ola­sı­lı­ğı­nı or­ta­ya çı­kar­ma­sı so­nu­cu par­
ti­ler ara­sın­da hü­kü­met tra­fi­ği yo­ğun­la­
şı­yor. Arit­me­tik ola­rak üç­lü ko­alis­yon­
lar­da anah­tar po­zis­yo­nun­da bu­lu­nan
FDP ve Bir­lik 90/Ye­şil­ler’in ka­pı­la­rı
ça­lı­nı­yor… Ko­alis­yon ara­yış­la­rı sü­
rer­ken si­yah-sa­rı-ye­şil renk­li Ja­ma­ika
bay­ra­ğı­na atıf­ta bu­lu­nu­la­rak “Ja­ma­ika
ko­alis­yo­nu”ndan, “tra­fik lam­ba­sı” (kır­
mı­zı-sa­rı-ye­şil) ko­alis­yo­nun­dan sö­ze­di­
li­yor; ki­mi­le­ri bü­yük ko­alis­yo­nu dil­len­
di­ri­yor…
An­cak şu ana ka­dar ya­pı­lan gö­rüş­
me­ler çer­çe­ve­sin­de bu ko­alis­yon ola­sı­
lık­la­rı gün­dem­den dü­şü­yor­lar:
Kır­mı­zı-ye­şil-kır­mı­zı ko­alis­yon hü­
kü­me­ti ola­sı­lı­ğı, SPD dı­şın­da­ki ikin­ci
kır­mı­zı Sol Par­ti’nin ko­alis­yon hü­kü­
met­le­ri­ne ka­tıl­ma­yı red­det­me­le­ri so­
nu­cu se­çim­le­rin he­men er­te­sin­de or­ta­
dan kalk­mış­tı.
Bir­lik 90/Ye­şil­ler’in CDU/CSU ile
yap­tı­ğı gö­rüş­me­ler­de “çok fark­lı an­la­
yış­la­ra sa­hip ol­duk­la­rı­nı” açık­la­ma­la­rı
üze­ri­ne ola­sı “Ja­ma­ika ko­alis­yo­nu”nun
üze­ri­ne bir çi­zik atıl­dı.
Bir baş­ka ko­alis­yon ola­sı­lı­ğı olan
“tra­fik lam­ba­sı ko­alis­yo­nu”; ya­ni SPDFDP-Bir­lik 90/Ye­şil­ler’in bi­ra­ra­ya ge­le­c
ek­le­ri ko­alis­yon pla­nı da FDP’nin SPD
ile yan­ya­na gel­mek is­te­me­me­si üze­ri­ne
üze­ri­ne çi­zik atı­lan bir baş­ka ko­alis­yon
pla­nı ol­du…
Ge­ri­ye bü­yük ko­alis­yon, ya­ni kır­
mı­zı-si­yah ko­alis­yon ola­sı­lı­ğı ka­lı­yor…
SPD-CDU/CSU’nun yan­ya­na ge­le­rek
oluş­tu­ra­cak­la­rı bü­yük ko­alis­yon Al­
man bur­ju­va­zi­si­nin is­te­di­ği bir ko­alis­
yon­dur. SPD-Bir­lik 90/Ye­şil­ler ko­alis­
yon hü­kü­me­ti dö­ne­min­de iş­çi sı­nı­fı­
nın ka­za­nıl­mış hak­la­rı­nın bu­dan­ma­sı
te­me­lin­de yük­se­len “re­form” ha­re­ke­ti­
nin de­rin­leş­ti­ri­le­rek sür­dü­rül­me­si ve
Al­man em­per­ya­liz­mi­nin dün­ya pa­zar
da­la­şın­da da­ha et­kin ha­le ge­ti­ril­me­si
plan­la­rı­nın sür­dü­rül­me­si güç­lü bir hü­
kü­met­le ola­bi­le­cek­tir. Yi­ne böy­le bir
hü­kü­met Av­ru­pa Bir­li­ği için­de Al­man­
ya’nın et­kin­li­ği­nin sür­dü­rül­me­si­nin
de bir an­lam­da ga­ran­ti­si ola­cak­tır.
Bu ya­zı ya­zıl­dı­ğın­da he­nüz ola­sı
“bü­yük ko­alis­yon” par­ti­le­ri ara­sın­da
gö­rüş­me­ler baş­la­ma­mış­tı. 28 Ey­lül’de
SPD-CDU/CSU par­ti­le­ri ara­sın­da ko­
alis­yon gö­rüş­me­le­ri­nin baş­la­ma­sı plan­
lan­mış­tı.
Gö­rü­nen o ki, Al­man te­kel­ci bur­ju­va­
zi­si­nin is­tek­le­ri te­me­lin­de “bü­yük ko­
alis­yon” zor­la­na­cak­tır. Eğer böy­le bir
hü­kü­met ku­ru­lur­sa te­kel­ci bur­ju­va­zi
faz­la­sıy­la mem­nun ola­cak­tır.
Şim­di­lik bu ko­alis­yo­nun önün­de­ki
en bü­yük en­gel baş­ba­ka­nın han­gi par­
ti­den çı­ka­ca­ğı so­ru­su­dur. Hem SPD,
hem de CDU baş­ba­ka­nın ken­di­le­rin­
den ol­ma­sı için ıs­rar­lı­dır. Bu so­run aşıl­
dı­ğın­da bir SPD-CDU/CSU ko­alis­yon
hü­kü­me­ti gün­dem­de­dir.
As­lın­da han­gi ko­alis­yon ku­ru­lur­sa
ku­rul­sun ge­len hü­kü­met Al­man bur­
ju­va­zi­si­nin is­tek­le­ri­ni ye­ri­ne ge­tir­me
ko­nu­sun­da üze­ri­ne dü­şe­ni ya­pa­cak­tır.
Bu an­lam­da han­gi ko­alis­yon ku­ru­lur­sa
ku­rul­sun se­çim­ler­de ka­za­nan Al­man
te­kel­ci bur­ju­va­zi­si­dir.
Han­gi ko­alis­yon hü­kü­me­ti ku­ru­lur­sa
ku­rul­sun iş­çi­le­rin, emek­çi­le­rin hak­la­rı­
nın bu­dan­ma­sı te­me­lin­de yük­se­len ve
“re­form” adı ve­ri­len sal­dı­rı­la­rı sür­dü­re­
cek­tir. Bu an­lam­da Al­man­ya iş­çi­le­ri,
emek­çi­le­ri se­çim­le­rin mağ­lu­bu­dur…
Se­çim­le­rin Al­man­ya iş­çi sı­nı­fı ve
emek­çi­le­ri­ne bir­şey ka­zan­dır­ma­ya­ca­ğı
bel­li­dir. Ka­za­nıl­mış hak­la­rın bu­dan­
ma­sı­na, yük­se­len iş­siz­li­ğe, ar­tan yok­
sul­lu­ğa, iç fa­şist­leş­me­ye… kar­şı se­çim­
le­rin ça­re ol­ma­dı­ğı, ol­ma­ya­ca­ğı açık­
tır. Çün­kü so­run se­çim­ler­le aşı­la­cak
bir so­run de­ğil­dir; biz­zat ka­pi­ta­list/em­
per­ya­list sis­te­min ken­di­si so­run­dur.
Sis­te­mi aş­mak ise sı­nıf mü­ca­de­le­siy­le,
dev­rim­le müm­kün­dür. Al­man­ya iş­çi­
le­ri, emek­çi­le­ri bu amaç­la ken­di sı­nıf­
sal çı­kar­la­rı te­me­lin­de mü­ca­de­le­yi yük­
selt­me­li­dir­ler.
Tek ger­çek çö­züm bu­dur!
25 Ey­lül 2005 ✓
EKVADOR
Sa­de­ce mü­ca­de­le
eden ka­za­nır!
E
k­va­dor, pet­rol, ka­kao, muz,
kah­ve vb. mal­la­rı ih­raç eden bir
ül­ke ol­sa da La­tin Ame­ri­ka ül­
ke­le­ri­nin fa­kir ül­ke­le­rin­den bi­ri­dir. En
bü­yük ge­lir kay­na­ğı pet­rol. Fa­kat pet­
ro­lü de esas ola­rak baş­ta ABD em­per­
ya­liz­mi ol­mak üze­re baş­ka ül­ke­le­rin
te­kel­le­ri­nin elin­de. Söz­ko­nu­su te­kel­le­
rin kâr­la­rı mil­yar­lar­ca do­lar­la he­sap­la­
nır­ken, yer­li hal­ka iş­siz­lik, yok­sul­luk
ve özel­lik­le de çev­re­nin kir­le­til­me­si
so­nu­cu has­ta­lık ve ölüm­ler kal­mak­ta­
dır. Bu­na bir de İn­di­gen hal­kın üze­
rin­de­ki ırk­çı, şo­ven bas­kı­lar ek­le­nin­ce
Ek­va­dor halk­la­rı­nın için­de bu­lun­du­ğu
du­ru­mun ka­ba bir gö­rün­tü­sü or­ta­ya
çık­mak­ta­dır.
İk­ti­da­rı elin­de tu­tan­la­rın si­ya­si tem­
sil­ci­le­ri, yö­ne­ti­me gel­me­den hal­ka,
hal­kın is­te­dik­le­ri te­mel­de bir si­ya­set
–ül­ke­nin ve yer­li halk­la­rın eko­no­mik
ve sos­yal du­ru­mu­nu iyi­leş­tir­me te­me­
lin­de bir si­ya­set– yü­rü­te­cek­le­ri va­adi­ni
ve­ri­yor­lar… Fa­kat yö­ne­ti­me ge­lin­ce, so­
17
panorama
nuç­ta em­per­ya­list güç­le­rin çal­dı­ğı mü­
zik­le dan­se­di­yor; IMF, Dün­ya Ban­ka­sı
gi­bi em­per­ya­list­le­rin ku­rum­la­rı­nın
dik­te et­ti­ği si­ya­se­ti uy­gu­lu­yor­lar.
Ör­ne­ğin, bu si­ya­se­tin doğ­ru­dan bir
so­nu­cu ola­rak 2000 yı­lı­nın ba­şın­da
Ek­va­dor pa­ra bi­ri­mi olan ‘suc­re’nin
ye­ri­ne, yüz­bin­ler­ce in­sa­nın pro­tes­to­
su­na ve Ja­mil Ma­hu­ad’ın baş­kan­lık­tan
edil­me­si­ne rağ­men ‘do­lar’ ge­ti­ril­di. Bu
de­ği­şik­lik La­tin Ame­ri­ka ül­ke­le­rin­de
ger­çek­leş­ti­ril­mek is­te­nen “do­la­ri­ze et­
me”nin bir adı­mıy­dı.
Ge­nel­de em­per­ya­list­ler­le iş­bir­li­ği ya­
pan, baş­ta da ABD em­per­ya­liz­mi­nin
gü­dü­mün­de ha­re­ket eden si­ya­set­çi­le­re,
so­mut ola­rak da baş­kan­la­ra kar­şı mü­ca­
de­le, Ek­va­dor halk­la­rı­nın da mü­ca­de­le­
si­nin önem­li bir par­ça­sı.
Ege­men­ler sal­dı­rı­la­rı­nı sür­dü­rür­ken,
bu bas­kı­la­ra, hak­sız, sö­mü­rü­cü sis­te­
min so­mut gö­rün­gü­le­ri­ne kar­şı mü­ca­
de­le de de­ği­şik dü­zey­ler­de de ol­sa sü­
rek­li ya­şan­dı, ya­şa­nı­yor.
La­tin Ame­ri­ka ül­ke­le­ri­nin bü­yük bö­
lü­mün­de mü­ca­de­le­de ya­şa­nan ben­zer­
lik­le­rin ba­şın­da, bu mü­ca­de­le­ler için­de
İndigen halk­la­rın yer al­ma­sı ve evet yer
yer de mü­ca­de­le­nin ön­cü­lü­ğü­nü yap­ma­
18
çek ya­şam­da faz­la ha­yat bul­mu­yor…
Bu yıl, Ey­lül ayı­na ge­le­ne ka­dar Ek­
va­dor’da öne çı­kan mü­ca­de­le­ler Ni­san
ve Ağus­tos ay­la­rın­da ya­şan­dı. Ni­san
ayın­da bir baş­kan da­ha kol­tu­ğun­dan
edi­lir­ken, Ağus­tos’ta pet­rol ku­yu­la­rı­nı,
iki ha­vaala­nı­nı iş­gal eden ve bir­çok
yo­lu blo­ke eden grev ve ça­tış­ma­lar gün­
de­mi be­lir­le­di.
BAŞ­KA­NIN KOL­TUK­TAN
EDİL­ME­Sİ…
Ni­san ayın­da kit­le­sel pro­tes­to ha­re­ke­ti­
ne yol açan, ya da mü­ca­de­le­yi ateş­le­yen
ge­liş­me Ara­lık 2004’de Baş­kan Gu­ti­
er­rez’in Yük­sek Mah­ke­me’nin ha­kim­
le­ri­nin bü­yük bö­lü­mü­nü gö­rev­den
alıp ken­di­sin­den ya­na olan ha­kim­le­ri
gö­re­ve ge­tir­me­si ol­du.
Bu adım­la Gu­iter­rez, ken­di­si­nin gö­
Devrik Başkan Gutierrez...
İndigen halklar ...
Yeni Başkan Alfredo Palacio...
sı­dır. Ek­va­dor’da­ki mü­ca­de­le­ler, hem
eko­no­mik, hem ge­nel­de sos­yal so­run­la­
rın, hem de so­mut ola­rak İndigen halk­
la­rı bağ­la­mın­da ulu­sal/et­nik so­ru­nu
gi­bi so­run­la­rın içi­çe geç­ti­ği mü­ca­de­le­
ler du­ru­mun­da­dır.
Mü­ca­de­le­le­rin çe­şit­li­li­ği gi­bi, mü­ca­
de­le eden­ler de çe­şit­li… çok renk­li.
Ya­ni de­ği­şik ke­sim­ler­den olu­şu­yor. Bu
mü­ca­de­le­le­rin önem­li bö­lü­mü kit­le­sel
mü­ca­de­le­ler. Nor­mal ko­şul­lar­da beş
yıl­da bir ül­ke­nin baş­ka­nı se­çil­me­si ge­
re­kir­ken, 1997’den bu ya­na al­tı de­ği­şik
baş­kan baş­kan­lık gö­re­vi­ne gel­di, ge­ti­
ril­di. Gi­den baş­kan­lar, kit­le­sel mü­ca­de­
le­le­rin doğ­ru­dan et­ki­siy­le ya ken­di­le­ri
is­ti­fa et­miş ya da par­la­men­to ta­ra­fın­
dan gö­re­vin­den alın­mış­tır.
İn­di­gen halk­la­rın mü­ca­de­le­si so­nu­cu
da 1998’de ki­mi azın­lık hak­la­rı el­de
edil­di. Ör­ne­ğin iki dil­de –İs­pan­yol­ca
ve İn­di­gen halk­la­rın di­lin­de– eği­tim,
ulu­sal/et­nik kim­li­ğin ka­bu­lü vb. hak­
lar ana­ya­sal hak ola­rak el­de edil­miş­tir.
Ge­nel­de bur­ju­va­zi­nin ik­ti­dar­da ol­du­ğu
ül­ke­ler­de ya­sa­lar­la ger­çek­lik ara­sın­da­ki
çe­liş­ki Ek­va­dor’da da ya­şan­mak­ta­dır.
Ka­ğıt üze­rin­de el­de edi­len hak­lar, ger­
rev­den alın­ma­sı­na yö­ne­lik ola­sı bir da­
va­yı en­gel­le­mek is­ti­yor­du. Fa­kat böy­le­si
bir de­ği­şik­lik ana­ya­sa­ya ay­kı­rıy­dı.
Ana­ya­sa­ya ay­kı­rı bir de­ği­şik­li­ği ger­
çek­leş­ti­re­bil­mek için de Gu­iter­rez par­
la­men­to­da, şim­di Pa­na­ma’da bu­lu­nan
es­ki Baş­kan­lar­dan Ab­da­la Bu­ca­ram yan­
lı­sı par­ti­nin des­te­ği­ni al­ma­ya ça­lış­tı.
Bu­ca­ram hak­kın­da, rüş­vet­çi­lik­ten
do­la­yı da­va açıl­mış ve ta­ki­bat ka­ra­rı ve­
ril­miş­ti. Bu yüz­den de Bu­ca­ram ül­ke­yi
ter­ket­miş­ti. 2004 Ara­lık ayın­da­ki de­ği­
şik­lik­le Bu­ca­ram yan­lı­sı Cas­tor Da­gar
Yük­sek Mah­ke­me Baş­kan­lı­ğı­na atan­dı
ve mah­ke­me Bu­ca­ram hak­kın­da­ki ta­ki­
bat ka­ra­rı­nı kal­dır­dı.
Gu­iter­rez’in bu yap­tı­rım­la­rı­na kar­şı
mü­ca­de­le gi­de­rek sert­leş­ti. Ni­san ayı­
nın or­ta­la­rı­na ge­lin­di­ğin­de kit­le­sel mü­
ca­de­le Baş­kan Gu­iter­rez’in kol­tu­ğu­nu
sars­ma­ya baş­la­dı. Baş­kent Qu­ito’da ger­
çek­leş­ti­ri­len so­kak­la­rın blo­ke edil­me­si,
pro­tes­to yü­rü­yüş­le­ri­ne bir gün­lük ge­
nel grev ey­le­mi de ek­len­di.
Bu ey­lem­le­re kar­şı Baş­kan’ın ver­di­ği
ce­vap sı­kı­yö­ne­tim ila­nı ol­du. As­ker ve
po­lis gü­cüy­le pro­tes­to ey­lem­le­rin­de­ki
kit­le ara­sın­da ça­tış­ma­lar ya­şan­dı. Sı­
kı­yö­ne­ti­me rağ­men ey­lem­ler sür­dü ve
kit­le Gu­iter­rez’in is­ti­fa­sı­nı is­te­di­ği gi­bi
“hep­si git­me­li” slo­ga­nı­nı ata­rak par­la­
men­to­nun fes­he­dil­me­si­ni de ta­lep et­ti.
Sı­kı­yö­ne­ti­me rağ­men ey­lem­le­rin sür­
me­si ve or­du­nun Baş­kan Gu­iter­rez’in
is­te­ği­nin ter­si­ne ey­lem­ci­le­re kar­şı sal­
dır­gan tav­rı­nı ey­lem­ci­le­re sal­dır­ma­ma
bi­çi­min­de de­ğiş­tir­me­si Gu­iter­rez’in ka­
de­ri­ni be­lir­le­di.
20 Ni­san’a ge­lin­di­ğin­de ay­lar­ca sü­ren
pro­tes­to ha­re­ke­ti Baş­kan Gu­iter­rez’i kol­
tu­ğun­dan et­me ama­cı­na ulaş­tı. 20 Ni­
san’da par­la­men­toda ya­pı­lan oy­la­ma­da
40’a kar­şı 60 oy­la Gu­iter­rez’in gö­re­vi­ne
son ve­ril­di. (Ek­va­dor par­la­men­to­sun­da
top­lam 100 mil­let­ve­ki­li var.)
Böy­le­ce pro­tes­to ha­re­ke­ti mü­ca­de­le
so­nu­cun­da baş­ka­nı kol­tu­ğun­dan et­me
ama­cı­na ulaş­tı, kü­çük de ol­sa bir za­fer
el­de et­ti. Gu­iter­rez’e kar­şı mü­ca­de­le­yi
Yük­sek Mah­ke­me ha­kim­le­ri­ni ve baş­
ka­nı­nı de­ğiş­tir­mek ateş­le­se de, mü­ca­
de­le­de esas ola­rak onun ABD em­per­ya­
liz­mi ta­raf­lı si­ya­se­te yö­nel­miş olması,
Ko­lom­bi­ya’da­ki pa­rami­li­ter güç­ler­le
iliş­ki­le­r içinde bulunduğu, bu güç­le­ri
des­tek­le­di­ği yön­lü id­di­alar be­lir­le­yi­ci
rol oy­na­dı.
Kuş­ku­suz ki so­ru­nun bir ya­nı, mü­ca­
de­le edil­di­ğin­de ve mü­ca­de­le ama­ca ula­
şa­na ka­dar sür­dü­rül­mek is­ten­di­ğin­de
so­nuç­ta mü­ca­de­le­nin ka­za­nı­la­ca­ğı­dır.
Bu bağ­lam­da Ek­va­dor’da mü­ca­de­le
eden­ler bu­nu bir kez da­ha gös­ter­di.
So­ru­nun di­ğer ya­nı ise, mü­ca­de­le­nin
ama­cı­nın, uf­ku­nun ne ile sı­nır­lı ol­du­
ğu­dur. Kit­le par­la­men­to­nun da­ğı­tıl­ma­sı
ta­le­bi­ni yük­selt­se de, ger­çek­te mü­ca­de­le­
nin ama­cı sö­mü­rü sis­te­mi­ni or­ta­dan kal­
dır­ma, iş­çi­le­rin, emek­çi­le­rin ken­di ken­
di­ni yö­net­me vb. de­ğil­dir. So­run sis­tem
içi mü­ca­de­le ile sı­nır­lı ele alın­mak­ta­dır.
Ay­lar­ca sü­ren pro­tes­to ey­lem­le­ri Gu­
iter­rez’i kol­tu­ğun­dan et­ti ama öz­de bir
şey de­ğiş­me­di. Gu­iter­rez’in ye­ri­ne, şim­
di­ye ka­dar baş­kan­lık yar­dım­cı­lı­ğı gö­
re­vi­ni ya­pan Alf­re­do Pa­la­cio ge­ti­ril­di.
Pa­la­cio baş­kan­lık kol­tu­ğu­na otur­du­
ğun­da, ken­di­si­nin se­çil­me­si­ni “ana­ya­
sal yö­ne­ti­me ge­ri dö­nüş” ve “cum­hu­ri­
ye­tin ye­ni­den ku­ru­lu­şu” için bir te­mel
ta­şın atıl­ma­sı ola­rak de­ğer­len­dir­di ve
ya­kın za­man­da bir ku­ru­cu mec­li­sin
oluş­ma­sı­nı he­def­le­di­ği­ni açık­la­dı. O bu
açık­la­ma­yı ya­par­ken pro­tes­to ey­lem­le­ri
de­vam edi­yor­du ve ül­ke­de­ki si­ya­si ve
eko­no­mik du­rum da Pa­la­cio’nun işi­nin
zor ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor­du.
AĞUS­TOS AYIN­DA­Kİ
GREV VE İŞ­GAL EY­LE­Mİ…
Mü­ca­de­le ve so­run­la­rın çe­şit­li­li­ği ken­di­
si­ni Tem­muz ayı son­la­rın­da ve Ağus­tos
ayın­da pet­rol ku­yu­la­rı­nın iş­gal edil­di­ği
ey­lem bi­çi­min­de gös­ter­di. Bu ey­lem­de
grev ve iş­ga­lin içi­çe geç­ti­ği bir du­rum
ya­şan­dı.
Bu grev ve iş­gal ey­le­mi­nin per­de ar­
ka­sın­da yer­li hal­kın böl­ge­de da­ha faz­la
is­tih­dam ya­ra­tıl­ma­sı ve pet­rol ge­lir­le­
ri­nin “adil da­ğı­lı­mı” ve böl­ge­de­ki alt­
ya­pı­ya da­ha faz­la ya­tı­rım ya­pıl­ma­sı ve
pet­rol üre­ti­min­de do­ğa­ya ve in­san­la­ra
ve­ri­len za­rar­la­ra kar­şı mü­ca­de­le yön­lü
ta­lep­ler var­dı.
Bu ta­lep­le­rin di­le ge­ti­ril­di­ği ey­lem­
ler­de so­mut ola­rak 14 Ağus­tos’ta Orel­
la­na ve Su­cum­bi­os’ta böl­ge hal­kı dev­let­
ten ve özel pet­rol şir­ket­le­rin­den “yer­li
halk” için da­ha faz­la iş ye­ri ve böl­ge­le­ri
için alt­ya­pı­ya da­ha faz­la ya­tı­rım ya­pıl­
ma­sı ta­le­bi­ni di­le ge­tir­di­ler.
Orel­la­na ve Su­cum­bi­os, Ama­zo­na böl­
ge­sin­de yer al­mak­ta­dır. Dev­le­tin büt­çe­
si­nin ge­li­ri­nin %40’ı bu böl­ge­de, pet­rol­
den el­de edil­me­si­ne rağ­men, böl­ge­de­ki
nü­fu­sun % 85’i fa­kir.
14 Ağus­tos’ta­ki ey­lem­de yer alan­la­
rın Ni­san ayın­da kol­tu­ğun­dan edi­len
Baş­kan Gu­iter­rez’in kış­kırt­ma­sıy­la ha­
re­ket et­tik­le­ri suç­la­ma­sı ey­lem­le­rin ra­
di­kal­leş­me­si­ni be­ra­be­rin­de ge­tir­di.
Ey­lem­ci­ler 200’den faz­la pet­rol ku­yu­
su­nu, böl­ge­de­ki iki ha­vaala­nı­nı iş­gal
et­ti, bir­çok yo­lu da blo­ke et­ti. Bu iş­gal
ile pet­rol üre­ti­mi he­men he­men sı­fır­
lan­dı. Gün­lük nor­mal üre­ti­min 200
bin va­ril ol­du­ğu, iş­gal ile bu­nun 10 bin
va­ri­le düş­tü­ğü bil­gi­si ve­ril­di med­ya üze­
rin­den. Bu­nun doğ­ru­dan so­nu­cu pet­rol
ih­ra­cı­nın dur­du­rul­ma­sı ol­du. Pet­rol
ih­ra­cı­nın bü­yük bö­lü­mü ABD’ye ya­pıl­
mak­ta­dır. İh­ra­cın dur­du­rul­ma­sı he­men
pet­rol fi­yat­la­rı­na yan­sı­tıl­dı…
Baş­kan Pa­la­cio pet­rol ku­yu­la­rı­nın
iş­gal edil­me­si ey­le­mi­ne ola­ğa­nüs­tü hal
ila­nıy­la kar­şı­lık ver­di. Gu­iter­rez’in kol­
tu­ğun­dan edil­me­si­nin he­men er­te­sin­de
kal­dı­rı­lan sı­kı­yö­ne­tim, Pa­la­cio ön­der­li­
ğin­de da­ha da ka­tı bi­çim­de gün­de­me
ge­ti­ril­di.
Ola­ğa­nüs­tü ha­lin ya­sak­la­rı ara­sın­da
şu ya­sak­lar da var­dı: Her tür med­ya­da
dü­şün­ce­si­ni açık­la­ma­nın her bi­çi­mi ya­
sak. Ba­rış­çıl amaç­lar için de ol­sa top­lan­tı
yap­mak ya­sak. Orel­la­na ve Su­cum­bi­os
eya­let­le­rin­de do­laş­mak ya­sak vb. vs.
Bu ila­nın do­ğal so­nu­cu or­du­nun ve
po­li­sin iş­gal ey­le­mi­ni ger­çek­leş­ti­ren­
le­re kar­şı sal­dır­gan­lı­ğı ol­du. Ça­tış­ma­
lar ya­şan­dı, için­de ka­dın ve ço­cuk­la­rın
da ol­du­ğu on­lar­ca in­san ya­ra­lan­dı ve
on­lar­ca in­san tu­tuk­lan­dı. Bu ara­da Sa­
panorama
vun­ma Ba­ka­nı So­lon Es­pi­no­sa, Baş­kan
Pa­la­cio’nun gre­vi­ci­le­re kar­şı yan­lış ta­
vır için­de ol­du­ğu suç­la­ma­sı ne­de­niy­le
is­ti­fa et­ti.
Ye­ri­ne ge­ti­ri­len emek­li ge­ne­ral olan
Jar­rin ise grev­ci­le­re kar­şı ge­rek­ti­ğin­de
da­ha sert ta­vır ta­kı­nı­la­ca­ğı­nı ilan et­ti.
On gün sü­ren ey­lem, ey­lem­ci­le­rin pa­
zar­lı­ğa ha­zır ol­du­ğu­nu açık­la­ma­sıy­la
ve dev­le­tin ve pet­rol şir­ket­le­ri­nin tem­
sil­ci­le­riy­le pa­zar­lık­la­ra otur­ma­sıy­la
da­ha faz­la şid­det­len­me­den so­na er­di.
Ola­ğa­nüs­tü ha­le de şim­di­lik son ve­
ril­di.
Ey­lül ayı ba­şı­na ge­lin­di­ğin­de pa­zar­
lık­lar­da, so­nuç­ta pet­rol şir­ket­le­ri­nin
ge­lir­le­ri­nin %16’sı­nın böl­ge­le­re dev­re­
di­le­ce­ği ve üç yıl için­de top­lam 260 ki­
lo­met­re­lik yo­lun as­falt­lan­ma­sı­nı üzer­
len­me­si hak­kın­da an­la­şıl­dı.
Pet­rol te­kel­le­ri işe alım­lar­da bun­dan
böy­le böl­ge­de­ki iş­çi­le­re da­ha faz­la yer
ver­me­yi gö­zö­nü­ne al­ma ko­nu­sun­da da
gö­rüş­bir­li­ği­ne var­dık­la­rı­nı açık­la­dı­lar.
Bu kı­sa sü­re­li grev-iş­gal ey­le­mi de
esas ola­rak ama­cı­na ulaş­tı. Bu da mü­
ca­de­le eden­le­rin ka­za­na­bi­le­ce­ği­ni gös­
ter­di. Fa­kat bu ka­za­nım da Ek­va­dor
hal­kı­nın, özel­lik­le de söz­ko­nu­su böl­
ge­de­ki hal­kın so­run­la­rı­nı ger­çek an­
lam­da çö­ze­cek bir ka­za­nım de­ğil­dir.
So­mut ola­rak ey­le­min ya­pıl­dı­ğı iki
eya­let­te­ki hal­kın du­ru­mun­dan bir­kaç
ör­nek ve­ri­lir­se du­rum şöy­le­dir:
Ço­cuk­la­rın ye­ter­siz bes­len­me­si % 43.
Pet­rol üre­ti­mi ol­ma­yan böl­ge­ler­de bu
oran % 21.5. Pet­rol üre­ti­len böl­ge­ler­de
cilt has­ta­lık­la­rı di­ğer böl­ge­le­re gö­re üç
kat da­ha faz­la. Ve­rem ve ben­ze­ri bu­la­
şı­cı has­ta­lık­lar ise iki kat da­ha faz­la.
Pet­rol üre­ti­mi ala­nı­na ya­kın ya­şa­yan
ka­dın­la­rın di­ğer böl­ge­ler­de­ki ka­dın­
la­ra gö­re ço­cuk dü­şür­me ya da sa­kat
do­ğur­ma ora­nı % 147’dir. Ge­nel ölüm
ora­nı ise pet­rol üre­ti­mi ol­ma­yan böl­ge­
le­rin iki ka­tı. Bu­nun esas ne­de­ni de iş
ka­za­la­rı ve kan­ser gi­bi has­ta­lık­lar.
Böl­ge­de do­ğa­nın ta­la­nı, çev­re­nin kir­
le­til­me­si cilt has­ta­lık­la­rı, kan­ser gi­bi
has­ta­lık­la­rın ya­nı­sı­ra ne­fes al­ma zor­
luk­la­rı, ha­zım­sız­lık so­ru­nu, göz­le­rin
ze­de­len­me­si vb. so­run ve has­ta­lık­la­rı
da be­ra­be­rin­de ge­tir­mek­te­dir.
Bu du­ru­ma kı­sa­ca ba­kıl­dı­ğın­da bi­le, mü­
ca­de­le­nin bu soy­gun dü­ze­ni­ne kar­şı yü­rü­
tül­me­si ge­rek­ti­ği or­ta­ya çık­mak­ta­dır.
El­de edi­len ka­za­nı­mın da as­lın­da bu
du­ru­mu de­ğiş­tir­mek bağ­la­mın­da faz­la
bir öneme sahip ol­madığı da or­taya çık­
mak­tadır.
Yazının baş­lığın­da da söy­lediğimiz
gibi, sadece mücadele eden kazanır.
İşin esas yanı da mücadelenin doğ­ru
bir içerik­le ve doğ­ru bir amaç için
yürütül­mesidir.
18 Ey­lül 2005 ✓
İSRAİL-FİLİSTİN
Ya­hu­di yer­le­şim­ci­ler Gaz­ze
Şe­ri­di’nden çı­ka­rıl­dı…
İ
s­ra­il ile Fi­lis­tin yö­ne­ti­mi ara­sın­da­ki
so­run­lar­da son dö­ne­me dam­ga­sı­nı
vu­ran esas ge­liş­me İs­ra­il’in Gaz­ze
Şe­ri­di’nde­ki Ya­hu­di yer­le­şim alan­la­rı­nı
bo­şalt­ma­sı ol­du.
Ara­fat’ın ölü­müy­le Fi­lis­tin Baş­kan­lı­
ğı­na se­çi­len Ab­bas yö­ne­ti­miy­le pa­zar­
lık­lar­da gü­ven­lik so­ru­nu esas so­run
olur­ken, Şa­ron Gaz­ze’den çe­kil­me so­ru­
nu­nu da gün­de­me ge­tir­di.
Şa­ron’un bu pla­nı­na esas mu­ha­le­fet
baş­ta yer­le­şim­ci­ler ol­mak üze­re İs­ra­
il’in ken­di için­den gel­di. Özel­lik­le yer­le­
şim­ci­ler ara­sın­da­ki Or­to­doks din­ci ke­
sim Şa­ron’un bu pla­nı­nı red­de­di­yor­du.
Bu pla­nı par­la­men­to­da red­de­den
bir ke­sim de söz­ko­nu­su din­ci ke­si­min
Kne­set’te­ki tem­sil­ci­le­riy­di. Bu yüz­den
de Kne­set’te­ki di­ğer si­ya­set­çi­ler de Şa­
ron’un pla­nı­na onay ve­rip ver­me­me
ko­nu­sun­da ka­rar ver­me­de epey­ce zor­
lan­dı­lar. So­nuç­ta Şa­ron’un pla­nı ço­ğun­
luk­la onay­lan­dı. Bu pla­nın onay­lan­ma­sı
aşa­ma­sın­da es­ki baş­ba­kan­lar­dan ve an­
da­ki Ma­li­ye Ba­ka­nı Ne­tan­ya­hu Gaz­ze
Şe­ri­di’nde çe­kil­me ka­ra­rı­nı onay­la­ma­dı
ve “bu­nun ve­ba­li­ne kat­la­na­mam” di­ye­
rek is­ti­fa et­ti. İs­ra­il hü­kü­me­ti Şa­ron’un
pla­nı­nı 5’e kar­şı 17 oy­la onay­la­ya­rak
Gaz­ze Şe­ri­di’nden çe­kil­me­yi ka­rar­laş­
tır­dı. Ka­ra­ra gö­re Gaz­ze Şe­ri­di’nde­ki
21 yer­le­şim ala­nı­nın tü­mü ve Ba­tı
Şe­ria’da ise 4 yer­le­şim ala­nı bo­şal­tı­la­
cak­tı. Ge­rek­ti­ğin­de yer­le­şim alan­la­rı­nı
bo­şalt­mak için şid­det de kul­la­nı­la­cak­tı.
Top­lam 25 yer­le­şim ala­nın­da 9000 ci­va­
rın­da yer­le­şim­ci­nin iş­gal böl­ge­sin­den
çe­kil­me­si söz­ko­nu­suy­du.
Ya­hu­di yer­le­şim­ci­le­rin hü­kü­me­tin
yer­le­şim alan­la­rı­nı bo­şalt­ma ka­ra­rı­nı
uy­gu­la­ma­ya kar­şı di­re­ne­bi­le­ce­ği, hat­ta
şid­det­li ça­tış­ma­la­rın ya­şa­na­bi­le­ce­ği he­
sap­la­rıy­la, yer­le­şim­ci­le­rin elin­de­ki si­
lah­lar top­lan­ma­ya baş­lan­dı.
16 Ağus­tos’ta yer­le­şim­ci­le­re ya­şa­dık­
la­rı yer­le­ri ter­ket­me­le­ri için 48 sa­at
ta­nın­dı­ğı açık­lan­dı. 18 Ağus­tos’ta bin­
ler­ce İs­ra­il as­ke­ri si­lah­sız bi­çim­de yer­le­
şim­ci­le­ri, yer­le­şim alan­la­rın­dan tah­li­ye
et­me­ye baş­la­dı.
Bu tah­li­ye sı­ra­sın­da ço­ğu yer­de di­re­
niş­ler ya­şan­sa da, di­re­niş­ler esas iti­ba­
riy­le bek­le­nen­den çok da­ha az­dı. Ki­mi
sür­tüş­me­ler­de ya­ra­la­nan­la­rın sa­yı­sı
on­lar­ca ol­sa da, yer­le­şim alan­la­rı bek­
le­nen­den çok da­ha hız­lı ve so­run­suz
bo­şal­tıl­dı. Bun­da rol oy­na­yan önem­li
bir nok­ta da, yer­le­şim­ci­le­rin ve bun­
lar için­de­ki ra­di­kal ke­si­min sa­yı­sı­nın
az­lı­ğı­dır. Ör­ne­ğin Ba­tı Şe­ria’nın bo­şal­
tıl­ma­sı –İs­ra­il yö­ne­ti­mi bu­nu is­te­se
bi­le– Gaz­ze Şe­ri­di’nden çok da­ha so­
run­lu ola­cak­tır.
Gaz­ze Şe­ri­di’nde­ki Ya­hu­di yer­le­şim­
ci­le­rin tah­li­ye edil­me­si adı­mıy­la İs­ra­il,
1967’den bu ya­na ilk kez iş­gal et­ti­ği
top­rak­la­rın bir bö­lü­mün­den çe­kil­me
adı­mı­nı at­mış­tır. İşin bu ya­nı­na ba­kıl­
dı­ğın­da bu adım Fi­lis­tin Arap hal­kı açı­
sın­dan önem­li bir adım­dır. Bu adım­la
yer­le­şim alan­la­rı­nın, is­ten­di­ğin­de bo­
şal­tı­la­bi­le­ce­ği de is­pat­lan­mış­tır. Fa­kat
bu adı­mın İs­ra­il-Fi­lis­tin so­ru­nu­nu
ger­çek­te çöz­mek için atı­lan bir adım
ol­du­ğu söy­le­ne­mez.
İs­ra­il Gaz­ze Şe­ri­di’nden çe­kil­me
plan­la­rı­nı ya­par­ken ve bu yön­de adım­
lar atar­ken bi­le Şa­ron açık­ça Ba­tı Şe­
ria’da­ki yer­le­şim bi­rim­le­ri, Do­ğu Ku­
düs ve Fi­lis­tin­li mül­te­ci­ler ko­nu­sun­da
ta­viz ver­me­ye­ce­ği­ni ilan edi­yor­du. Ay­nı
za­man­da “Yer­le­şim bi­rim­le­ri top­rak­sal
ola­rak İs­ra­il dev­le­tiy­le bağ­lan­tı­sı­nı sür­
dü­re­cek” açık­la­ma­sı­nı ya­pı­yor­du.
Bu açık­la­ma­la­ra gö­re İs­ra­il, Gaz­ze Şe­
ri­di’nden çe­kil­se de esas ola­rak iş­gal et­
ti­ği top­rak­lar­dan çe­kil­me­yi red­det­me;
iş­gal et­ti­ği top­rak­lar üze­rin­de­ki, özel­
lik­le Ba­tı Şe­ria ve Do­ğu Ku­düs’te­ki Ya­
hu­di yer­le­şim alan­la­rı­nı bo­şalt­ma­ma;
Ku­düs so­ru­nu­nun iki dev­let­li ol­ma an­
la­yı­şıy­la çö­zü­mü­ne yak­laş­ma­ma ve sür­
gün­de­ki Fi­lis­tin­li­le­rin ge­ri dön­me hak­
kı­nı ta­nı­ma­ma si­ya­se­ti­ni sür­dür­mek­
te­dir. Bu ise, esas­ta so­ru­nun var­lı­ğı­nı
sür­dü­re­ce­ği­ne işa­ret et­mek­te ve evet
ça­tış­ma­la­rın ye­ni­den sert­leş­me­si­nin te­
me­li­ni de için­de ba­rın­dır­mak­ta­dır.
Di­ğer ki­mi nok­ta­la­rı bir ke­na­ra bı­rak­
sak bi­le, bu ko­nu­lar­da­ki çö­züm­süz­lük
so­ru­nun da­ha uzun yıl­lar sü­re­ce­ği­nin
ga­ran­ti­si­dir.
ÇE­KİL­ME­NİN PER­DE
AR­KA­SIN­DA NE VAR?
Her şey­den ön­ce Gaz­ze Şe­ri­di’nden çe­
kil­me tar­tış­ma­la­rı ve bu yön­de ka­rar
al­ma sü­re­ciy­le ka­ra­rı uy­gu­la­ma, bel­li
bir dö­nem da­ha bu ko­nu­da­ki ge­liş­me­
ler üze­ri­ne tar­tış­mak­la, dik­kat­ler bu
yö­ne çe­kil­miş ola­cak­tır. Böy­le­ce İs­ra­
il’in Fi­lis­tin’i açık ce­za­evi­ne çe­vi­ren,
çe­vi­re­cek olan du­va­rın in­şa­sı tar­tış­ma­
la­rı göl­ge­de bı­ra­kıl­mış ve bu ara­da du­
va­rın ya­pı­mı­na de­vam edil­miş ola­cak­
tır.
Da­ha ön­ce­ki sa­yı­la­rı­mız­da da dik­kat
çek­ti­ği­miz gi­bi, du­va­rın in­şa­sıy­la da Fi­lis­
tin­li­le­rin top­rak­la­rı iş­gal edil­mek­te­dir.
Bu­nun Gaz­ze Şe­ri­di so­mu­tun­da­ki
yan­sı­ma­sı ise, İs­ra­il’in Gaz­ze’yi ke­li­me­
nin ger­çek an­la­mın­da ha­va­da, ka­ra­da,
de­niz­de kont­rol et­me­si­dir. Yer­le­şim
alan­la­rı­nın bo­şa­tıl­ma­sı bu ger­çe­ği or­
ta­dan kal­dır­ma­mak­ta­dır. Gaz­ze Şe­ri­
19
panorama
di’ne git­mek bi­le İs­ra­il’in kont­ro­lün­de.
Yi­ye­cek, ham mad­de, su ve ya­kıt gi­bi
te­mel ih­ti­yaç­la­rın gi­de­ril­me­si yo­lu da
İs­ra­il’in kont­ro­lün­de ol­ma­ya de­vam
ede­cek.
İs­ra­il, yer­le­şim alan­la­rı­nı ayak­ta tut­
mak ve ora­da ya­şa­yan Ya­hu­di­le­ri ko­ru­
mak için hem bü­yük oran­da pa­ra har­
ca­ma, hem de bu­nun için önem­li sa­yı­da
in­san gü­cü­nü –da­ha doğ­ru­su ko­ru­ma,
kol­luk gü­cü­nü– bu böl­ge­ye bağ­la­ma
du­ru­mun­day­dı. Gaz­ze’nin çev­re­si­ne
örü­len du­var­la, ya da çi­zi­len sı­nır­la gü­
ven­li­ği­ni da­ha az in­san gü­cüy­le ve da­ha
az pa­ra har­ca­may­la sağ­la­mak­la eko­no­
mik bir so­run­dan da kur­tul­ma du­ru­
mun­da. Bu bağ­lam­da ge­ri çe­kil­mey­le
İs­ra­il, or­du gü­cü ve pa­ra­dan ta­sar­ruf
ede­cek­tir.
Bu adım­la İs­ra­il, Gaz­ze’de 1.5 mil­yon
ci­va­rın­da­ki Arap nü­fu­sun­dan ken­di­si­ne
yö­ne­lik ola­sı mü­ca­de­le­le­re, sal­dı­rı­la­ra
20
kar­şı gü­ven­li­ği­ni de Fi­lis­tin yönetimine
dev­ret­mek­te­dir. Bi­lin­di­ği gi­bi Gaz­ze
Şe­ri­di İs­ra­il’in bas­kı­la­rı­na kar­şı mü­ca­
de­le­de önem­li rol oy­na­yan, İn­ti­fa­da’nın
kı­vıl­cı­mı­nı ateş­le­yen ve mü­ca­de­le­yi be­lir­
le­yen bir ko­nu­ma sa­hip.
Böy­le­si bir böl­ge­de İs­ra­il, en ufak
bir ey­le­me, ha­re­ke­te kar­şı tan­kıy­la, to­
puy­la, bom­ba­sıy­la sal­dı­rı­da bu­lun­muş
ve in­san­la­rı kat­let­me­yi de ken­di gü­ven­
li­ği­ni sağ­la­ma adı­na sa­vu­na­gel­miş­tir.
Şim­di Ya­hu­di yer­le­şim alan­la­rı­nın bo­
şal­tıl­ma­sıy­la ve İs­ra­il as­ke­ri­nin Gaz­ze
Şe­ri­di’nden ge­ri çe­kil­me­siy­le, şim­di­ye
ka­dar İs­ra­il as­ke­ri­nin yap­tı­ğı iş Fi­lis­tin
Gü­ven­lik Güç­le­ri’ne dev­re­dil­miş­tir. Bu
ise, esas ola­rak Fi­lis­tin­li­ler ara­sın­da bir
iç ça­tış­ma­nın, sa­va­şın te­me­li­ni oluş­tu­
ran önem­li bir fak­tör­dür. Fi­lis­tin Gü­
ven­lik Güç­le­ri Gaz­ze Şe­ri­di’nde İs­ra­il’e
yö­ne­lik sal­dı­rı ey­lem­le­ri­ni en­gel­le­me
gö­re­vi­ni ye­ri­ne ge­ti­rir­ken, Fi­lis­tin­li­
ler­le kar­şı kar­şı­ya gel­me du­ru­mun­da
ola­cak­tır. Fi­lis­tin yö­ne­ti­minin İs­ra­il’in
gü­ven­li­ği­ni sağ­la­ya­ma­dı­ğı yer­de ise
İs­ra­il yi­ne Gaz­ze Şe­ri­di’nde­ki Fi­lis­tin
Arap hal­kı­na sal­dır­ma hak­kı­nı sak­lı
tut­mak­ta­dır.
Yu­ka­rı­da Şa­ron’dan ak­tar­dı­ğı­mız ta­
vı­ra bak­tı­ğı­mız­da, Ba­tı Şe­ria’da­ki Ya­
hu­di yer­le­şim alan­la­rı­nın bo­şal­tıl­ma­sı­
nın söz­ko­nu­su ol­ma­dı­ğı açık. Gaz­ze’den
çe­kil­me­nin per­de ar­ka­sın­da ya­tan bir he­
sap ya da plan da, esas ola­rak bu iş­gal
alan­la­rı­nın bo­şal­tıl­ma­sı tar­tış­ma­sı­nın
er­te­len­me­si­dir. Bu ara­da da bu alan­la­rın
da­ha da sı­kı bi­çim­de ko­run­ma­sı, ki­mi
alan­la­rın ise İs­ra­il top­rak­la­rı­nın doğ­ru­
dan bir par­ça­sı ha­li­ne ge­ti­ril­me­si he­sap
ve plan­la­rı ya­pıl­mak­ta­dır.
Gaz­ze Şe­ri­di’nden çe­kil­mek ay­nı za­
man­da açık ce­za­evi du­ru­mun­da olan
bu böl­ge­de ya­şa­yan 1.5 mil­yon ci­va­rın­
da­ki Fi­lis­tin­li­nin so­run­la­rı­nın so­rum­
lu­lu­ğun­dan kur­tul­ma, so­ru­nu Fi­lis­tin
yö­ne­ti­mi­ne dev­ret­mek­tir. Gaz­ze, dün­
ya­nın en yük­sek nü­fus yo­ğun­lu­ğu­na
sa­hip yer­le­rin­den bi­ri­dir ve bu­ra­da ya­
şa­yan Fi­lis­tin­li­le­rin bü­yük ço­ğun­lu­ğu
gün­de iki do­lar­dan az bir pa­ray­la ya­şa­
mak zo­run­da. İş­siz­lik ora­nı ise %5060’lar­da…
İs­ra­il Gaz­ze Şe­ri­di’nden çe­kil­mek­le
ken­di­si­ni “ba­rış yan­lı­sı” gös­ter­me “so­
ru­nu çöz­mek­ten ya­na ol­du­ğu” vb. gö­
rün­tü­sü ver­me­ye de ça­lış­mak­ta­dır. Bu
sah­te­kar­lı­ğın en us­ta­ca oy­nan­dı­ğı alan­
dan bi­ri de Ya­hu­di yer­le­şim­ci­le­rin yer­le­
şim alan­la­rın­dan çı­ka­rıl­ma­sıy­dı. Şöy­le
ki, ba­sı­na yan­sı­yan ha­ber­ler­de dün­ya
ka­mu­oyu­na yan­sı­tı­lan esas şey, yer­le­
şim­ci­le­rin yer­le­rin­den edil­me­si, mağ­
dur olan in­san­lar ola­rak gös­te­ril­me­si,
yer yer de as­ker­ler­le yer­le­şim­ci­le­rin bir­
lik­te göz­yaş­la­rı dök­me­siy­di…
Bu, ger­çek­te İs­ra­il’in, evet so­mut ola­
rak yer­le­şim­ci­le­rin iş­gal­ci ol­duk­la­rı ger­
çe­ği­nin üze­ri­ni ört­mek için kul­la­nıl­dı,
kul­la­nı­lı­yor.
Şa­ron Gaz­ze Şe­ri­di’nden çe­kil­mek­le
da­ha şim­di­den hem İs­ra­il için­de hem
de ulus­la­ra­ra­sı alan­da bir za­fer ilan et­
miş du­rum­da…
Şa­ron’un ve hü­kü­met­te yer alan ki­mi
tem­sil­ci­le­rin açık­la­ma­la­rı­na bak­tı­ğı­
mız­da, ya­kın za­man için­de bu adı­mı
iz­le­ye­cek önem­li bir iler­le­me gö­zük­me­
mek­te­dir. Bu du­rum­da eğer Gaz­ze’den
çe­kil­me adı­mı­nı, Fi­lis­tin yönetimi ile
pa­zar­lık­lar­da ye­ni adım­lar iz­le­mez­se
ye­ni bir in­ti­fa­da­nın gün­de­me gel­me­si,
ya­şan­ma­sı da müm­kün­dür.
Gaz­ze’de da­ha şim­di­den baş gös­te­ren
“za­fe­ri ken­di­ne ma­let­me” ve böl­ge­de­ki
yö­ne­tim için ik­ti­dar da­la­şı da gö­zö­nü­ne
alın­dı­ğın­da hem Fi­lis­tin­li­ler ara­sın­da iç
ça­tış­ma­la­rın, hem de Fi­lis­tin-İs­ra­il ara­
sın­da­ki ça­tış­ma­la­rın ye­ni­den kı­zı­şa­rak
gün­de­me gel­me­si­nin mad­di te­me­li­nin
or­ta­dan kalk­ma­dı­ğı açık­tır.
Açık olan di­ğer bir şey ise, İs­ra­il’in
Fi­lis­tin yö­ne­ti­mine şim­di­ye ka­dar olan
an­laş­ma­lar­dan çok da­ha ge­ri dü­zey­de­ki
an­laş­ma­lar da­yat­tı­ğı ve kı­sa va­de­de iki
ta­raf ara­sın­da ya­pı­la­cak an­laş­ma­la­rın
Fi­lis­tin ta­ra­fı açı­sın­dan her­ha­lü­kar­da
şim­di­ye ka­dar olan­lar­dan daha geri
düzey­de an­laş­malar olacağıdır.
Görünen bu…
Bunun somut olarak nasıl gelişece­
ğini de göreceğiz.
16 Ey­lül 2005 ✓
Faşist Saldırılar
Protesto Edildi
M
ersin’ de başlay ıp,
Trabzon’da sürdürülen ve
Bozüyük’te doruğa ulaşan
faşist saldırılar, Adana’da bir araya ge­
len sendikalar, demokratik kitle örgüt­
leri ve devrimci çevreler tarafından bir
basın açıklaması ile protesto edildi.
Yapılan açıklamada linç girişimlerini,
Kürtlere yönelen saldırıları meşru gö­
ren medyanın tutumu kınanırken, sal­
dırganların hiçbir engellemeye maruz
kalmadan ve hatta “duyarlı vatandaş­
lar” olarak lanse edilmesi, ceza yasa­
larının uygulanmaması, buna rağmen
saldırıya uğrayanların provokatörlükle
suçlanması teşhir edildi.
Açıklama Türk, Kürt, Arap emekçile­
rini; faşist, şovenist kışkırtmalara karşı
halkların kardeşliğini yükseltme, hak
ve özgürlükler için birlikte mücadele
etme çağrısıyla son buldu.
Protesto eylemi sı k sı k at ı la n
“Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Yaşasın
Halkların Kardeşliği” sloganları ile
sonlandırıldı.
Bizler de Ydi Çağrı okurları ola­
rak eyleme destek verdik ve “Şovenist
Kışkırtmalara Son Verilsin” yazılı bir
dövizle yer aldık.
09.09.2005, Ydi Çağrı/Adana ✓
12 Eylül Faşizmine
Karşı Miting
12
E y l ü l A s k e r i F a ş i st
Darbenin 25. yıldönümü
bu yıl 78’liler tarafından
İstanbul, İzmir, Ankara ve Mersin’de
mitinglerle protesto edildi.
Saat 11’de Mersin Devlet Hastanesi
önünde bir araya gelen kitle polisin
engellemeleri ile ancak 12:15’te yürü­
yüşe geçebildi. Metropol alanına doğru
yürüyüş sırasında sık sık ‘Darbeciler
halka hesap verecek’, ‘Yaşasın devrim
ve sosyalizm’, ‘Kahrolsun faşizm tek yol
devrim’, ‘Yaşasın halkların kardeşliği’
sloganları atıldı.
Faşist darbenin sorumlularını lanet­
leyen konuşmaların ardından eylem
sona erdi.
Yaklaşık 1500 kişinin katıldığı ey­
lemde bir grup MHP’li faşistin Türk
bayrakları ile eylemi provoke girişimi
başarısız kaldı. Polis keskin nişancıları,
özel timleri ile tüm yürüyüş güzerga­
hını ve eylem alanını çok yoğun bir bi­
çimde ablukaya almıştı.
11.09.2005, Ydi Çağrı/Mersin ✓
halkların kardeşliği için
HALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİN
6-7 Ey­lül 1955 olay­la­rı­nın
50. yıl­dö­nü­mün­de
ta­rih çar­pı­tı­cı­lı­ğı…
1955 6-7 Ey­lül sal­dırılarının ar­kasın­daki gücün dev­letin ken­disi ol­duğu ger­çeğinin üzeri de ör­tül­meye
çalışıl­mak­tadır. “Yeni tanık­lık­lar” adına detay­lara boğarak üzeri ör­tül­meye çalışılan ger­çek, Türk dev­letinin
ulusal azın­lık­lara yönelik siyasetinin sis­tem­li bir ulusal bas­kı ve zulüm siyaseti ol­duğu ger­çeğidir.
6-7
Ey­lül 1955 olay­la­rı­nın
50. yıl­dö­nü­mün­de “ta­
rih­le yüz­leş­mek” adı­na
olay­lar­la il­gi­li bir­çok ga­ze­te­de ya­zı­lar
ya­yın­lan­dı, “ta­nık­lar” ko­nuş­tu­rul­du…
Ko­nu hak­kın­da ta­vır ta­kı­nan ve anı­la­
rı­nı okur­la­ra ak­ta­ran kö­şe ya­zar­la­rı da
ge­nel­de olay­la­rın ne ka­dar “uta­nı­la­cak”
olay­lar ol­du­ğu yön­lü ta­vır­lar ta­kın­dı­lar.
Ki­mi kö­şe ya­zar­la­rı böy­le­si olay­la­rın
iyi ha­tır­lan­ma­sı ve bi­lin­me­si­nin ben­ze­ri
olay­la­rın bir da­ha ya­şan­ma­ma­sı için ge­
rek­li ol­du­ğu­nu da vur­gu­la­dı­lar.
Ege­men­le­rin ya­zı­lı med­ya­sın­da­ki ta­
vır­la­ra ba­kıl­dı­ğın­da or­ta­ya esas ola­rak
şu görüntü çık­mak­ta­dır. Medyada tavır
takınanların bir ke­si­mi, olay­la­rın dev­let
için­de olan bir ke­si­min, “de­rin dev­let’in
oyu­nu ol­du­ğu­nu tes­pit ede­rek bu­gün­le
ba­ğı­nı kur­mak­ta ve “de­rin dev­let”e
kar­şı li­be­ral bur­ju­va­zi­nin si­ya­se­ti­ni sa­
vun­mak­ta­dır.
Bu ko­nu­da ya­zı­lan­la­ra ba­kıl­dı­ğın­da,
50 yıl son­ra da ol­sa, söz­ko­nu­su olay­la­
rın yan­lış­lı­ğı­nın, bu olay­la­rın ar­ka­sın­
da­ki gü­cün “de­rin dev­let” ol­du­ğu­nun
ki­mi­le­ri ta­ra­fın­dan or­ta­ya kon­ma­sı­nın
olum­lu bir ge­liş­me ol­du­ğu söy­le­ne­bi­lir.
Tavır takınanların bir ke­simi ise böy­
le­si olay­la­rın dev­le­tin ve mil­le­tin ana­ne­
si­ne ters, ona za­rar ve­ren olay­lar ol­du­
ğu­nu sa­vun­mak­ta­dır.
Bu konudaki tavırlara bir de 6-7 Eylül
ile ilgili resim sergisine MHP ve İP taraftarları olduğu söylenen bir kesimin
saldırıları ve bu saldırıları kınama
yönlü tavırlar eklendi.
Sonuç olarak öne çıkan esas şey,
yapılanların, yaşananların Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ve Türk toplumunun geleneğine ters olaylar olduğu düşüncesiydi. Böylece tarih çarpıtıcılığı yapılıp Türk devleti, hatta
Osmanlı İmparatorluğu’nun kirli sayfaları temize çıkarılmaya çalışıldı, çalışılıyor.
yu­yor. So­ru­nu Türk dev­le­ti­nin ve top­lu­
mu­nun ana­ne­si­ni ze­de­le­yen bir çıl­gın­
lık ve “bin yıl­lık Türk ha­ki­mi­ye­ti­nin
ta­nı­ma­dı­ğı, bil­me­di­ği” bir ter­tip ola­rak
gös­te­ri­yor. En iyi hal­de bu olay­lar “im­
pa­ra­tor­lu­ğun bı­rak­tı­ğı mi­ras üs­tün­de
bir le­ke” ola­rak de­ğer­len­di­ri­li­yor.
Tam da bu nok­ta­da “ta­rih­le yüz­leş­
mek” adı­na ta­rih çar­pı­tıl­mak­ta­dır.
“Ye­ni ta­nık­lık­lar” adı­na ki­mi olay­lar
or­ta­ya çı­ka­rı­lır­ken, bu olay­lar ta­ri­hin
çar­pı­tı­la­rak ye­ni­den ya­zıl­ma­sı için
kul­la­nıl­mak­ta­dır. İl­ber Or­tay­lı’ya göre
böylesi olaylar Türk devletinin ananesini zedeliyormuş!
Türk devletinin ve toplumunun ananesinin 6-7 Eylül olayları gibi olayları
tanımadığı yönlü düşüncenin gerçekleri çarpıttığını göstermek için geçmişe
kısaca bakmak yetmektedir.
ANANE VE MİRASTA NE VAR?
Tarih çarpıtıcılığının en açık görüldüğü tavırlardan biri özel­lik­le son yıl­
lar­da Türk dev­le­ti­nin “ta­rih da­nış­man­
la­rın­dan” bi­ri olan İl­ber Or­tay­lı’nın 4
Ey­lül ta­rih­li Mil­li­yet ga­ze­te­sin­de­ki ya­zı­
sıdır. Ta­kı­nı­lan ta­vır şöy­le­dir:
“…1955 yı­lı 6-7 Ey­lül olay­la­rı Tür­ki­
ye’nin dı­şa­rı­da­ki adı­na çok za­ra­rı do­ku­
nan, aleyh­te abar­tı­lan bir pro­pa­gan­da­yı
da­ima bes­le­yen yüz ka­ra­sı bir ter­tip ve
kont­rol­süz­lük de­mek­tir. Ana­do­lu’da­ki
ve Ru­me­li’de­ki bin yıl­lık Türk ha­ki­mi­
ye­ti­nin ta­nı­ma­dı­ğı, bil­me­di­ği bu saç­ma
ter­tip; im­pa­ra­tor­lu­ğun bı­rak­tı­ğı mi­ras
üs­tün­de bir le­ke­dir. II. Dün­ya Sa­va­şı sı­
ra­sın­da ko­nu­lan Var­lık Ver­gi­si gi­bi an­
lam­sız ve is­tis­ma­ra açık uy­gu­la­may­la
bir­lik­te ye­ni ne­sil­le­rin ba­şı­na bir be­la ola­
rak kal­mış­tır. (…) Bu top­lu­mun bu gi­bi
olay­la­rı tek­rar ede­ce­ği­ni hiç san­mı­yo­ruz
ama olay­la­rı da unut­mak de­ğil, iyi öğ­
ren­mek ge­re­kir. 6-7 Ey­lül olay­la­rı ba­zı­la­
rı­nın de­di­ği gi­bi 1938 Ka­sım’ın Al­man­ya
ve Avus­tur­ya’sın­da­ki Kris­tal Ge­ce­si gi­bi
de­ğil­di; 1950’le­rin ka­buk de­ğiş­tir­me­ye
baş­la­yan ve de­ne­ti­min el­den çık­tı­ğı ve
mut­la­ka kö­tü yö­ne­ti­len İs­tan­bul’un­da
dev­let ve top­lum ana­ne­mi­zi ze­de­le­yen
bir çıl­gın­lık­tı.” (Mil­li­yet, 4 Ey­lül 2005)
İl­ber Or­tay­lı so­ru­nu böy­le or­ta­ya ko­
6-7 Ey­lül 1955 sal­dı­rı­la­rın­da za­rar gö­ren­
ler esas ola­rak Rum ulu­sal azın­lı­ğı ol­sa
da, Er­me­ni­ler ve kıs­men Ya­hu­di’ler de
za­rar gör­müş­tür. Bu bağ­lam­da he­defin
gay­ri­müs­lim azın­lık­lar ol­du­ğu açık­tır.
İl­ber Or­tay­lı’nın bah­set­ti­ği Os­man­lı
İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun bı­rak­tı­ğı mi­ras­ta,
sa­de­ce 1890’lı yıl­lar­dan 1922’ye ka­dar­ki
ke­si­mi­ne bak­tı­ğı­mız­da bi­le kar­şı­mı­za
çok da­ha bü­yük “ka­ra le­ke­ler” çık­mak­
ta­dır. Evet “ter­tip” bi­çi­min­de­ki­le­ri de!
Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu­nun ta­ri­hin­de
de, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ta­ri­hin­de de
böy­le­si oyun­lar, ter­tip­ler bu­ra­da sa­yı­
la­ma­ya­cak ka­dar çok­tur. “Os­man­lı­da
oyun çok” de­yi­mi boş ye­re söy­len­me­
miş­tir…
Oyun­lar ter­tip­ler bir ya­na, Os­man­lı
İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun bı­rak­tı­ğı mi­ras­ta,
ya­şa­nan kat­li­am­lar ve soy­kı­rı­mın iz­le­ri
gü­nü­mü­ze ka­dar gel­miş­tir. Er­me­ni­le­re
yö­ne­lik ya­şa­nan soy­kı­rım­da Rum­lar da,
Sür­ya­ni­ler-Kel­da­ni­ler (Asur­lar) de pa­
yı­nı al­mış­lar­dır. Yüz­bin­ler­ce­si ye­rin­den
21
halkların kardeşliği için
yur­dun­dan edil­miş, bü­yük bö­lü­mü kat­
le­dil­miş­tir. Or­tay­lı gi­bi­le­ri­nin ta­vır­la­rı
en baş­ta bu ta­ri­hi ger­çek­lik­le­rin üze­ri­ni
ört­me­ye ça­lı­şan ve “im­pa­ra­tor­lu­ğun
mi­ra­sı”nı te­mi­ze çı­kar­ma ve ta­ri­hi çar­
pıt­ma ta­vır­la­rı­dır.
Bu ve ben­ze­ri ta­vır­lar as­lın­da Tür­ki­ye
Cum­hu­ri­ye­ti ta­ri­hin­de Kürt ulu­su­na ve
ulu­sal azın­lık­la­ra yö­ne­lik bas­kı­la­rın, ulu­
sal zul­mün üze­ri­ni de ör­ten ta­vır­lar­dır.
Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti dev­le­ti Lo­zan
An­laş­ma­sı’yla var­lı­ğı­nı ka­bul et­ti­ği di­ni
azın­lık­la­rın bu an­laş­ma­ya gö­re sa­hip ol­
ma­la­rı ge­re­ken hak­la­rı bi­le ver­me­miş
ve sü­rek­li bir bas­kı uy­gu­la­mış­tır. Rum,
Er­me­ni ve Ya­hu­di­ler (Mu­se­vi­ler) di­ni
azın­lık ola­rak ka­bul edi­lir­ken gay­ri­müs­
lim ol­du­ğu hal­de Sür­ya­ni­ler-Kel­da­ni­ler
di­ni azın­lık ola­rak bi­le ka­bul edil­me­
miş­tir. Bun­la­rın ulu­sal azın­lık ola­rak
var­lı­ğı ise hâ­lâ ka­bul edil­miş de­ğil­dir.
Gay­ri­müs­lim azın­lık­la­ra kar­şı sal­dı­
rı­lar, bas­kı­lar Lo­zan An­laş­ma­sı son­ra­
sın­da ku­ru­lan Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­de
sü­rek­li va­ro­la­gel­miş­tir. Bu bas­kı­lar doğ­
ru­dan dev­let ta­ra­fın­dan ger­çek­leş­ti­ril­
miş­tir.
Özel­lik­le Er­me­ni ve Rum azın­lı­ğı si­
ya­si ve be­lir­le­yi­ci eko­no­mik alan­lar­dan
ke­li­me­nin ger­çek an­la­mın­da te­miz­len­
me­ye ça­lı­şıl­mış­tır.
1942 yı­lın­da ka­rar al­tı­na alı­nan Var­
22
lık Ver­gi­si esas ola­rak azın­lık­la­ra kar­şı
alı­nan bir ön­lem­di. Kamuoyuna bu
kararın gerekçesi ve amacı başka türlü
yansıtılsa da, gerçek amaç “Ticareti
Türklere vermek”ti. Ticaret işindeki
gayrimüslimleri safdışı etmek de bu­
nun doğal bir sonucuydu. Böylece eko­
nomik alandaki saldırı, özellikle Rum
ve Er­me­ni azın­lı­ğı­na men­sup bin­ler­ce
in­sa­nın sür­gün edil­me­si ve sür­gün edi­
len­le­rin önem­li bö­lü­mü­nün kat­le­dil­me­
si­ni de be­ra­be­rin­de ge­tir­miş­tir.
1955’te­ki ta­lan gi­ri­şim­le­ri, sal­dı­rı­la­rı
da eko­no­mik alan­da Var­lık Ver­gi­si’nin
bir de­va­mı ni­te­li­ğin­de­dir. Var­lık Ver­
gi­si, İl­ber Or­tay­lı’nın an­lat­ma­ya ça­lış­
tı­ğı gi­bi “an­lam­sız ve is­tis­ma­ra açık uy­
gu­la­ma” de­ğil, bi­linç­li ola­rak ka­rar­laş­
tı­rı­lan ve is­ten­di­ği gi­bi uy­gu­la­nan bir
ka­rar ve uy­gu­la­ma­dır. Bu uy­gu­la­may­la
ve 1955 yı­lı 6-7 Ey­lül sal­dı­rı­la­rıy­la Türk
dev­le­ti el­de et­mek is­te­di­ği­ni esas ola­rak
el­de et­miş­tir.
Rum azın­lı­ğı­nın Tür­ki­ye’yi ter­ket­
me­si ama­cı da Rum­la­ra yö­ne­lik bas­kı­
la­rın per­de ar­ka­sın­da­ki ol­gu­lar­dan bi­
ri­dir.
Tüm bas­kı­la­ra rağ­men Tür­ki­ye’yi ter­
ket­me­yen Rum­lar ise da­ha son­ra çı­ka­
rı­lan ya­sa(lar) ile Tür­ki­ye’yi ter­ket­meye
zor­lan­mış­lar­dır, ke­li­me­nin ger­çek an­
la­mın­da sür­gün edil­miş­ler­dir. 1964
yı­lın­da Türk dev­le­ti açık­ça Rum­la­rı
“sı­nır­dı­şı et­me” ka­ra­rı çı­ka­rıp uy­gu­la­
mış­tır.
Tüm bu uy­gu­la­ma­lar so­nu­cun­da Tür­
ki­ye’de ya­şa­yan Rum­la­rın sa­yı­sı sı­fır­
lan­ma­ya ça­lı­şıl­mış­tır. Az sa­yı­da Rum
in­sa­nının anda Tür­ki­ye’de ya­şı­yor ol­
ma­sı bu ger­çe­ği de­ğiş­tir­me­mek­te­dir.
Bu, Lo­zan An­laş­ma­sı son­ra­sın­da Tür­
ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti sı­nır­la­rı için­de ya­şa­
yan Rum­la­rın sa­yı­sıy­la kar­şı­laş­tı­rı­la­rak
gös­te­ri­le­bi­lir bir ger­çek­lik­tir.
Ve­ri­le­re gö­re Lo­zan An­laş­ma­sı dö­ne­
min­de 370 bin Rum var­dır. Türk dev­le­ti­
nin ki­mi ent­ri­ka­la­rıy­la bu sa­yı 200 bi­ne
dü­şü­rül­müş­tür. Da­ha son­ra­ki yıl­lar­da
da Rum azın­lı­ğın nü­fu­su gi­de­rek azal­
mak­ta­dır. Ki­mi ve­ri­le­re gö­re 1955-1962
yıl­la­rı dö­ne­min­de Tür­ki­ye’yi terk eden
Rum­la­rın sa­yı­sı 70 bin ci­va­rın­da­dır.
1964’te­ki “sı­nır­dı­şı et­me” ka­ra­rı son­
ra­sın­da ne ka­da­rı­nın sı­nır­dı­şı, sür­gün
edil­di­ği ise be­lir­siz…
Türk dev­le­ti­nin Rum azın­lı­ğı üze­rin­
de­ki bas­kı­la­rı ve Rum düş­man­lı­ğı de­ği­
şik bi­çim­ler­de de ol­sa gü­nü­müz­de de
sür­mek­te­dir. Bu­nun en açık gö­rül­dü­ğü
alan Fe­ner Rum Pat­rik­ha­ne­si’ne, Pat­rik
Bart­ho­lo­me­os’a ve Rum Ruh­ban Oku­
lu’nun açıl­ma­sı ta­le­bi­ne kar­şı ta­vır­lar­
dır. Bi­lin­di­ği gi­bi Hey­be­li Ada­sı’nda­ki
Rum Ruh­ban Oku­lu, dev­le­tin Rum­la­ra
yö­nelik bas­kılarının bir par­çası olarak
kapatıl­mış­tı.
Kısaca ak­tar­dığımız bu ol­gular Os­
man­lı İm­parator­luğu’nun bırak­tığı mi­
rasın da, Tür­kiye Cum­huriyeti tarihi­
nin de kara lekeler­le dolu ol­duğunu; bu
kara lekelerin “dev­let ve top­lum anane­
mizi zedeleyen bir çıl­gın­lık” ol­manın
ötesin­de, dev­letin ananesi ol­duğunu or­
taya koy­mak­tadır. Hiç­bir çar­pıt­ma bu
ger­çek­lerin üzerini ör­temez.
1955 6-7 Ey­lül sal­dırılarının ar­kasın­
daki gücün dev­letin ken­disi ol­duğu ger­
çeğinin üzeri de ör­tül­meye çalışıl­mak­
tadır.
“Yeni tanık­lık­lar” adına detay­lara
boğarak üzeri ör­tül­meye çalışılan ger­
çek, Türk dev­letinin ulusal azın­lık­lara
yönelik siyasetinin sis­tem­li bir ulu­
sal bas­kı ve zulüm siyaseti ol­duğu ger­
çeğidir.
50. yıl­dönümü vesilesiy­le yayın­lanan
yazılar­da bu ger­çeği or­taya koy­mak ve
dev­letin siyasetini teş­hir et­mek için de
epey mal­zeme, veri var­dır.
Tüm sınıf bilinç­li iş­çilerin görevi,
bu ger­çeği kit­lelerin bilin­cine yer­leş­
tir­meye çalış­ması, Türk şoveniz­mine
kar­şı aman­sız bir mücadele ver­mesidir.
Ey­lül 2005 ✓
KLASİKLERİMİZDEN ÖĞRENELİM
Ekim Devriminin
uluslararası karakteri
Ekim’ in onuncu yıldönümü dolayısıyla
J. V. STALİN
“Ekim Devrimi salt “ulusal çerçevede” bir devrim de­
ğildir. O herşeyden önce uluslararası çapta, dünya ça­
pında öneme sahip bir devrimdir, çünkü o dünya in­
sanlık tarihinde eski kapitalist dünyadan yeni sosyalist
dünyaya doğru temel bir dönemeç demektir.
Eskiden devrimler genellikle devletin dümenindeki
bir sömürücüler grubunun yerini bir başka sömürü­
cüler grubunun almasıyla sonuçlanırdı. Sömürücüler
değişirdi, sömürü kalırdı. Kölelerin kurtuluş hare­
ketleri döneminde böyle oldu. İngiltere’de, Fransa’da,
Almanya’da bilinen “büyük ” devrimler döneminde
böyle oldu. Proletaryanın, tarihi kapitalizme karşı çe­
virmek amacını taşıyan onurlu, kahraman ama yine
de başarısız kalan ilk girişimi olan Paris Komününden
sözetmiyorum.
Ekim Devrimi bu devrimlerden ilkesinde ayrılmak­
tadır. O kendine amaç olarak, bir sömürü biçiminin
yerine bir başka sömürü biçimini, bir sömürücüler
grubunun yerine bir başka sömürücüler grubunu ge­
çirmeyi değil, insanın insan tarafından her türlü sömü­
rülmesini ortadan kaldırmayı, kim olursa olsun bütün
sömürücü grupları ortadan kaldırmayı, proletaryanın
diktatörlüğünü kurmayı, bugüne dek var olan bütün
ezilen sınıf lar arasında en devrimci sınıfın iktidarını
kurmayı, yeni bir toplum, sınıfsız, sosyalist toplumu
örgütlemeyi almaktadır.
İşte bu yüzden Ekim Devriminin zaferi, insanlık ta­
rihinde köklü bir dönemeci, dünya kapitalizminin ta­
rihsel kaderinde köklü bir dönemeci, bütün dünyanın
sömürülen yığınlarının mücadele yöntemlerinde ve ör­
gütlenme biçimlerinde, yaşam tarzı ve geleneklerinde,
kültür ve ideolojisinde köklü bir dönemeci kaydetmek­
tedir.
Ekim Devriminin uluslararası çapta, dünya çapında
öneme sahip bir devrim olmasının nedeni budur.
Bütün ülkelerin ezilen sınıf larının, kendisinde kur­
tuluşlarının güvencesini gördükleri Ekim Devrimine
karşı besledikleri derin sempatinin kaynağı burada ya­
tar.”
J. V. Stalin, Eserler Cilt 10; İnter Yayınları
gündem
Gelecek sosyalizmdir!
Sosyalizm gelecektir!
D
ev­rim… Sos­ya­lizm… Bu iki
söz­cük­le sık­lık­la kar­şı­la­şı­yor,
kul­la­nı­yo­ruz. Çi­vi­si iyi­ce çık­
mış bu sö­mü­rü­cü sis­tem­den kur­tul­mak
is­ti­yo­ruz; onun için dev­rim ge­rek­li di­
yo­ruz. Bu bar­bar ve kan emi­ci sis­te­min
al­ter­na­ti­fi var­dır di­yo­ruz; sos­ya­liz­mi
işa­ret edi­yo­ruz…
Pe­ki bu bir­bi­ri­ne bağ­la­dı­ğı­mız iki söz­
cük ne­yin kar­şı­lı­ğı? Ha­yır, öy­le de­rin te­
ori­ler yap­mak­sı­zın; bu sis­tem­den ya­ka
sil­ken in­san­lar için al­ter­na­tif ola­rak
ile­ri sür­dü­ğü­müz şe­yin pra­tik kar­şı­lı­ğı
ne ola­cak?
Ne­yi de­ğiş­ti­re­cek sos­ya­lizm?
Bu­gü­ne ka­dar dev­ri­me iliş­kin ya­pı­lan
ko­nuş­ma­lar­da, ya­zı­lan ya­zı­lar­da ço­ğun­
luk­la bü­yük de­ği­şim­den sö­ze­dil­di… Ge­
nel ola­rak dev­rim­le sö­mü­rü, sö­mü­rü­cü
sı­nıf­lar or­ta­dan kal­dı­rı­la­cak, ye­ri­ne iş­
çi­le­rin, emek­çi­le­rin dev­le­ti ku­ru­la­cak.
Sos­ya­lizm in­şa edil­me­ye baş­la­na­cak;
“her­kes top­lu­ma yap­tı­ğı kat­kı öl­çü­
sün­de ka­za­na­cak­tır”. Sos­ya­lizm, da­ha
da ge­li­şe­rek ko­mü­niz­me va­ra­cak; ko­mü­
nist top­lum­da “her­kes ye­te­ne­ği­ne gö­re
top­lu­ma kat­kı­da bu­lu­na­cak ve ih­ti­ya­cı
ka­dar ala­cak­tır.”
Bu bir hayal mi?
Bir sos­ya­lizm de­ne­yi ya­şan­dı… Sov­
yet­ler Bir­li­ği 1917’den 1950’le­rin or­ta­
la­rı­na ka­dar sos­ya­liz­mi in­şa­ et­ti, bu
te­mel­de iş­çi­le­rin, emek­çi­le­rin ya­şam
ko­şul­la­rı­nın iyi­leş­ti­ril­me­si açı­sın­dan
bir çok ka­za­nım el­de edil­di. Ya­şa­nan
bu kı­sa de­ne­yim bi­le sos­ya­liz­min ha­
yal de­ğil ger­çek ola­bi­le­ce­ği­ni; iş­çi­le­rin,
emek­çi­le­rin sosyalizmde bir­çok şey ka­
za­na­bi­le­ce­ği­ni gös­ter­di. Sos­ya­list top­
lum­da sö­mü­rü­cü sı­nıf­ la­rın or­ta­dan
kal­dı­rıl­ma­sıy­la ya­ra­tı­lan zen­gin­li­ğin
iş­çi­le­re, emek­çi­le­re da­ğı­tıl­ma­sı so­nu­cu
ya­şam se­vi­ye­si­nin na­sıl yük­sel­di­ği, na­
sıl bir re­fah top­lu­mu­nun oluş­tu­ğu­ ya­şa­
nan de­ne­yim­le gö­rül­dü.
İŞ, İŞ­Çİ VE SOS­YA­LİZM!
Ekim Dev­ri­mi’­nin en bü­yük özel­li­ği sö­
mü­rü­cü sı­nıf­la­rın ik­ti­da­rı­nın yı­kıl­ma­sı
ve onun ye­ri­ne iş­çi sı­nı­fı­nın ik­ti­da­rı­nın
ku­rul­ma­sı­dır. Bu dev­rim in­sa­nın in­san
üze­rin­de­ki sö­mü­rü­sü­nün kay­na­ğı özel
mül­ki­yet sis­te­mi­nin yok edil­me­si­nin
yo­lu­nu aç­mış­tır.
Bol­şe­vik­le­rin ön­der­li­ğin­de ku­ru­lan
sos­ya­lizm­de eme­ğin ka­rak­te­ri, eme­ğin
top­lum­sal ör­güt­len­me­si, üc­ret­len­di­ril­
me­si, ye­ni­den üre­tim bir bü­tün ola­rak
ye­ni­den dü­zen­len­miş ve yep­ye­ni bir ka­
rak­ter al­mış­tır.
kal­dı­rıl­ma­sı an­cak ve an­cak sos­ya­lizm
ko­şul­la­rın­da müm­kün­dür. Bu­nun için
sos­ya­lizm di­yo­ruz… Bu­nun için sos­ya­
liz­mi ger­çek­lik ha­li­ne ge­ti­re­cek dev­rim­
den sö­ze­di­yo­ruz…
“Her­ke­se ye­te­ne­ği­ne gö­re,
her­kes­ten kat­kı­sı­na gö­re”
Sos­ya­lizm dün­ya üze­rin­de ilk kez bir
il­ke­yi ger­çek­leş­tir­miş­tir: 1936 Sov­yet
Ana­ya­sa­sı’n­da iş hak­kı te­mel ana­ya­sa
il­ke­si ol­muş­tur. Bu ça­lı­şa­bi­lir yaş­ta­ki
her­ke­se iş hak­kı an­la­mı­na gel­mek­te­dir.
“Her­ke­se iş” hak­kı­nın ger­çek­leş­me­si
iş­siz­li­ğin top­lum­sal ola­rak yo­ke­dil­me­
sin­den baş­ka bir­şey de­ğil­dir. Ka­pi­ta­
lizm şart­la­rın­da müm­kün ol­ma­yan
Sos­ya­lizm bir “asa­lak­lar” top­lu­mu de­ğil;
top­lum re­fa­hı için ça­lış­ma­nın gö­rev sa­
yıl­dı­ğı bir top­lum­dur. Ana­ya­sa­sın­da “ça­
lış­ma­ya­na yemek de yok” il­ke­si­nin ya­zıl­
dı­ğı bir top­lum­dur. Sos­ya­list sis­tem­de
ge­çer­li olan; “her­ke­se ye­te­ne­ği­ne gö­re,
her­kes­ten kat­kı­sı­na gö­re” il­ke­si­dir.
Sos­ya­lizm­de, top­lu­mun bü­tün üye­le­
ri­nin ça­lış­ma yü­küm­lü­lü­ğü var­dır. Bu
ay­nı za­man­da eme­ğe ve ça­lış­ma­ya kar­şı
yak­la­şı­mın de­ğiş­me­si an­la­mı­na ge­lir.
Ka­pi­ta­list top­lu­mun in­san­la­rı zen­gin
sos­ya­lizm­de ger­çek­leş­miş­tir: İş­siz­li­ğin
yo­ke­dil­me­si ka­pi­ta­lizm­de müm­kün ol­
ma­yan bir­şey­dir; çün­kü ka­pi­ta­list­ler
iş­gü­cü­nü da­ha ucu­za sa­tın al­mak ve
müm­kün olan en bü­yük kâ­rı el­de et­mek
için her za­man ye­dek iş­siz­ler or­du­su­na
ih­ti­yaç du­yar­lar. Sos­ya­lizm­de üre­ti­min
ama­cı ka­pi­ta­list sis­tem­de ol­du­ğu gi­bi
kâr de­ğil, top­lum re­fa­hı ol­du­ğun­dan,
sos­ya­list sa­na­yi­leş­me­ye bağ­lı ola­rak iş­
siz­li­ğe kar­şı tu­tar­lı bir mü­ca­de­le yü­rüt­
mek ola­nak­lı­dır.
Res­mi ra­kam­la­ra gö­re % 10’lar­da
do­la­şan, res­mi ol­ma­yan ra­kam­la­ra
gö­re ise % 20’le­rin üze­rin­de sey­ret­ti­ği
bi­li­nen Tür­ki­ye’de iş­siz­li­ğin or­ta­dan
ol­mak, ça­lış­ma­dan ya­şa­mak ha­yal­le­ri
pe­şin­de ko­şar­ken, sos­ya­list top­lum­da
ça­lı­şa­rak, top­lu­ma kat­kı­da bu­lu­na­rak
ya­şa­mak onur­lu bir gö­rev sa­yı­lır. Ça­lış­
mak an­gar­ya de­ğil, top­lum­sal ya­şa­mın
bir ge­rek­li­li­ği­dir.
Ça­lış­ma­dan zen­gin ol­ma­nın özen­
di­ril­di­ği, umut­la­rın mil­li pi­yan­go­ya,
to­to­ya, “top­çu­lu­ğa-pop­çu­lu­ğa” bağ­
lan­dı­ğı; bir avuç zen­gi­nin ya­şa­mı­nın
çe­ki­ci ha­le ge­ti­ri­le­rek top­lu­mun in­san­
la­rı­nın bu­na özen­di­ril­di­ği, “ha­va­da
bu­lup ta­va­da ye­me”nin, vur­gu­nun, üç
ka­ğı­dın, kap­ka­çın, ran­ti­ye­ci­li­ğin, rüş­
ve­tin… vs. vb. ge­çer ak­çe ol­du­ğu Tür­
ki­ye top­lu­mun­da bu çü­rü­müş­lü­ğün ve
Kâr için de­ğil, top­lu­mun re­fa­hı
için üre­tim!
ge­le­cek­siz­li­ğin al­ter­na­ti­fi­nin adı­dır sos­
ya­lizm. Sos­ya­list bir Tür­ki­ye’de her­kes
top­lu­mun da­ha zen­gin­leş­me­si için ça­lı­
şa­cak­tır. Ça­lış­tı­ğı oran­da ya­ra­tı­lan zen­
gin­lik­ten pa­yı­nı ala­cak­tır. Sos­ya­lizm­de
her bi­rey ka­pi­ta­list top­lu­mun ak­si­ne
ken­di ge­le­ce­ği­ni top­lu­mun ge­le­ce­ğiy­le
öz­deş­leş­ti­re­cek ve bi­rey­sel kur­tu­lu­şun
ye­ri­ni top­lum­sal kur­tu­luş ala­cak­tır.
Bu­nun için sos­ya­lizm di­yo­ruz…
Ka­dın­la­rın üre­ti­me ve
top­lum­sal ya­şa­ma çe­kil­me­si…
Ekim Dev­ri­mi­’nin en bü­yük özel­lik­le­
rin­den bi­ri Çar­lık Rus­ya­sı dö­ne­min­de
ikin­ci, üçün­cü sı­nıf va­tan­daş gö­rü­len
ka­dın­la­ra hu­kuk­sal ve sos­yal eşit­li­ğin
sağ­lan­ma­sı­nın yo­lu­nu aç­mış ol­ma­sı­dır.
Sos­ya­lizm­de ka­dın­lar kit­le­ler ha­lin­de
top­lum­sal üre­ti­ci ça­lış­ma­ya çe­kil­miş­tir.
Ka­dın­la­rın üre­ti­ci ça­lış­ma­ya çe­kil­me­si,
iş­çi ço­cuk­la­rı­nın ba­kı­mı ve eği­ti­mi­nin
top­lum­sal ola­rak çö­zül­me­si te­me­lin­de
ol­muş­tur. Kreş ve ço­cuk yu­va­la­rı, ta­til
okul­la­rı; top­lum­sal bes­len­me­yi sağ­la­
yan kol­ek­tif mut­fak­lar... açıl­mış; bu
alan­da bü­yük atı­lım­lar ya­pıl­mış­tır.
Bu­gün sı­nıf­sal, ulu­sal, cin­sel üç­lü bas­
kı­ al­tın­da ya­şa­yan Tür­ki­ye top­lu­mun­
da­ki emek­çi ka­dı­nın kur­tu­lu­şu­nun
yo­lu dev­rim­de­dir; dev­rim son­ra­sı ku­ru­
la­cak sos­ya­lizm­de­dir. İş­çi ka­dın­lar sos­
ya­list top­lum­da söz­ko­nu­su bas­kı­lar­dan
kur­tul­muş öz­gür bi­rey­ler ola­rak top­
lum­sal ge­liş­me­ye er­kek iş­çi­ler­le bir­lik­te
eşit ola­rak ka­tı­la­cak­lar­dır. İş­çi ka­dın­lar
23
gündem
açı­sın­dan sos­ya­lizm sa­de­ce iş ya­şa­mı
açı­sın­dan de­ğil, top­lum­sal ya­şa­mın her
ala­nın­da bir öz­gür­leş­me ve kur­tu­lu­şun
adı­dır.
Sos­ya­list top­lum­da iş­çi ve
emek­çi yı­ğın­la­rın ça­lış­ma
ko­şul­la­rı sü­rek­li iyi­le­şe­cek­tir.
24
İn­sa­nın in­san üze­rin­de­ki sö­mü­rü­
sü­nü or­ta­dan kal­dır­ma­yı ve in­san­ca
ya­şa­ma­yı he­def­le­yen sos­ya­lizm iş­çi ve
emek­çi kit­le­le­rin ça­lış­ma ko­şul­la­rı­nın
sü­rek­li iyi­leş­ti­ril­me­si­ni bay­ra­ğı­na ya­
zan bir top­lum­dur. Ka­pi­ta­list­le­rin bü­
tün kay­gı­sı, “na­sıl olur da iş­çi­le­ri da­ha
faz­la sö­mü­rü­rüz”dür. Sos­ya­list dev­le­tin
çı­kış nok­ta­sı ama “iş­çi­le­ri na­sıl olur­ da
da­ha iyi ko­şul­lar­da ya­şa­tı­rız”dır. Çar­
lık Rus­ya­sın­da iş­çi­ler gün­lük 10-12 sa­at
ça­lı­şır­ken sos­ya­lizm ko­şul­la­rın­da iş sa­
ati ge­nel­de 7 sa­at, ba­zı iş­kol­la­rın­da ise
6 ve­ya 5 sa­at ola­rak uy­gu­lan­dı.
Sos­ya­lizm ko­şul­la­rın­da üc­ret­ler sü­
rek­li bir ar­tış ha­lin­dey­di; her beş yıl­lık
kal­kın­ma pla­nın­da bu ar­tış tes­pit edi­li­
yor­du.
“Eşit işe eşit üc­ret” ta­le­bi sos­ya­lizm­de
ger­çek­leş­ti­ril­miş­tir.
Ka­pi­ta­lizm­de ka­fa eme­ği­nin tem­sil­ci­
le­ri­nin önem­li bir bö­lü­mü kol eme­ği ile
ça­lı­şan­la­rı sö­mür­mek için kul­la­nıl­mak­
ta­dır. Sos­ya­liz­min za­fe­riy­le ka­fa eme­ği
ile kol eme­ği ara­sın­da­ki kar­şıt­lığının
çö­zül­mesi yönünde önemli adımlar
atılmıştır.
Sos­ya­list iş­let­me­ler­de iş­çi­ler ka­pi­ta­
list pat­ron için de­ğil, ken­di­le­ri için üret­
mek­te­dir­ler. Ve “üre­ten bi­ziz yö­ne­ten
de bi­ziz” il­ke­si ger­çek­leş­miş­tir.
Sos­ya­lizm­de iş­çi ve emek­çi­le­rin ko­
nut so­ru­nu çö­zül­müş­tür. Bu ko­nu­da
ka­pi­ta­list top­lum­da ya­şa­nan olum­suz
ko­şul­lar sos­ya­list top­lum­da özel ön­
lem­ler­le de or­ta­dan kal­dı­rıl­mış; top­lu
ko­nut ya­pı­mıy­la so­ru­nun üs­te­sin­den
ge­lin­miş­tir.
Sos­ya­lizm­de iş­çi ve emek­çi­le­re din­
len­me hak­kı ta­nın­mak­ta­dır. Se­kiz sa­
at­lik iş­gü­nü ana­ya­sal bir mad­de­dir ve
ama iş­gü­nü­nün gi­de­rek kı­sal­tıl­ma­sı
he­de­fi söz­ko­nu­su­dur. Din­len­me hak­kı­
nın bir par­ça­sı da üc­ret­li yıl­lık izin­dir.
İş­çi­le­rin sağ­lık ve sos­yal ih­ti­yaç­la­rı­nı
kar­şı­la­mak üze­re sa­na­tor­yum­lar, ta­til
ve kür alan­la­rı, spor alan­la­rı… ola­nak­
la­rı ya­ra­tıl­dı.
Has­ta­lan­ma ve iş­gü­cü­nü kay­bet­me
du­ru­mun­da dev­let iş­çi­nin tüm sağ­
lık mas­raf­la­rı­nı kar­şı­la­mak­ta (sos­yal
si­gor­ta), emek­li­lik hak­kı­nı ga­ran­ti­le­
mek­te­dir. Eği­tim hak­kı ve eme­ğin ka­li­
fi­ye­leş­ti­ril­me­si iş­çi­ye dev­let­çe ta­nı­nan
hak­lar ara­sın­da­dır.
Ka­pi­ta­lizm­de üre­tim tek­ni­ği­nin ge­
liş­ti­ril­me­si sa­de­ce ve sa­de­ce da­ha faz­la
sö­mü­rü va­adet­ti­ğin­de gün­de­me gel­mek­
te­dir. Dik­ka­ti­nin mer­ke­zin­de “in­san”
olan sos­ya­lizm­de iş­çi sağ­lı­ğı­nı ve iş­çi­
nin ça­lış­ma ko­şul­la­rı­nı iyi­leş­tir­mek mer­
kez­de dur­du­ğun­dan üre­tim tek­ni­ği­nin
ye­ni­leş­ti­ril­me­si sü­rek­li gün­dem­de­dir.
Üre­ti­min mo­dern­leş­ti­ril­me­si so­nu­cu iş
ko­şul­la­rı­nın iyi­leş­ti­ril­me­si, bu­nun­la ba­
ğın­tı için­de iş ka­za­la­rın­da dü­şüş sos­ya­
liz­min ka­za­nım­la­rı ara­sın­da­dır.
Yu­ka­rı­da sos­ya­list ik­ti­dar­la iş­çi­le­rin
ya­şam ko­şul­la­rı açı­sın­dan ka­zan­dık­la­
rın­dan sa­de­ce ba­zı­la­rı­nı ak­tar­dık. Şüp­
he­siz bu ör­nek­ler da­ha da ço­ğal­tı­la­bi­lir.
Bu ya­şa­nan de­ne­yim­ler ışı­ğın­da çe­
şit­li ulus ve mil­li­yet­ler­den Tür­ki­ye
iş­çi­le­ri açı­sın­dan sos­ya­list top­lum dü­
ze­niy­le ka­zan­cın ne­ler ola­bi­le­ce­ği­ni
tah­min et­mek zor ol­ma­sa ge­rek… Ka­pi­
ta­list bo­yun­du­ruk al­tın­da üc­ret­li kö­le­
ler ola­rak pat­ro­nun da­ha faz­la kâ­rı, en
faz­la kâ­rı için gün­de en az se­kiz sa­at,
ço­ğun­luk­la çok dü­şük üc­ret­ler­le 10-12
sa­at ça­lı­şan, me­sai adı al­tın­da ek bir
ça­lış­may­la da­ha faz­la sö­mü­rü­len bir ül­
ke­nin in­san­la­rı­yız. Ay­nı işi yap­tı­ğı­mız
hal­de ay­nı işe fark­lı üc­ret­ler al­dı­ğı­mız,
ba­zen bu yüz­den kız­gın­lı­ğı­mı­zı bu
işi ya­pan pat­ron­la­ra de­ğil bir­bi­ri­mi­ze
kar­şı gös­ter­di­ği­miz iş ko­şul­la­rı­na sa­
var­sa otur te­le­viz­yon sey­ret! Böy­le­ce ka­
pi­ta­list top­lum se­nin eme­ği­ni sö­mür­me
ya­nın­da bi­lin­ci­ni de esir al­sın! Üre­ten­
le­rin yö­net­me­si mi? Ge­rek yok! Pat­ron­
la­rın çı­kar­la­rı­nı, on­la­rın dü­zen­le­ri­ni
sa­vu­nan si­ya­set­çi­ler du­rur­ken “ayak ta­
kı­mı­nın” yö­ne­tim­de söz sa­hi­bi ol­ma­sı
da ney­miş? En iyi hal­de bu top­lum­da
iş­çi­le­re, emek­çi­le­re yö­ne­tim bâ­bın­dan
bi­çi­len gö­rev, se­çim dö­nem­le­rin­de san­
dık ba­şı­na git­mek ve va­ro­lan dü­zen par­
ti­le­ri­ne oy ver­mek­tir… Bu­nun adı da
de­mok­ra­si olu­yor!!!
Ka­pi­ta­list top­lu­mun Tür­ki­ye iş­çi­le­
ri­ne sun­du­ğu ka­ba­ca bun­lar!
Geç­ti­ği­miz yıl­lar­da­ki yay­gın de­yi­
miy­le “iki ay­rı Tür­ki­ye”de ya­şı­yo­ruz…
Yok­lu­ğun, yok­sul­lu­ğun, aç­lı­ğın ve se­fa­
le­tin kol gez­di­ği ezi­len­le­rin Tür­ki­ye­si…
Di­ğer yan­da ezi­len­le­rin ha­yal bi­le ede­
me­di­ği ko­şul­lar­da, zevk ve se­fa için­de,
şa­ta­fat için­de ya­şa­yan­la­rın Tür­ki­ye­si…
Böy­le iki fark­lı Tür­ki­ye’den ezi­len­le­
rin ya­ra­rı­na kur­tu­lu­şun yo­lu­nun adı­
dır dev­rim… Devrim yeni bir düzenin,
sosyalizmin yolunu açacaktır.
li­li­ği­nin art­tı­rıl­ma­sı eme­ğin kor­kunç
sö­mü­rü­sü te­me­lin­de ger­çek­le­şir. Sos­
ya­lizm­de üre­ti­min ve­rim­li­li­ği­nin art­
tı­rıl­ma­sı ken­di­si için ça­lış­tı­ğı­nın bi­lin­
cin­de, öz­gür in­san­la­rın kol­ek­tif ça­ba­la­
rı­nın ürü­nü­dür. İş­let­me kolek­tif­le­rin­de
iş­çi­ler, ak­tif ola­rak sos­ya­list üre­ti­min
plan­la­ma­sı­na, he­def­le­rine ve uy­gu­lan­
ma­sı­na ka­tıl­mak­ta­dır­lar.
Bu­gün Tür­ki­ye’de iş­çi, tüm ka­pi­ta­list
ül­ke­ler­de ol­du­ğu gi­bi ma­ki­na­nın bir
uzan­tı­sı ha­li­ne ge­ti­ril­miş­tir. Pat­ron­la­rın
iş­çi­den is­te­di­ği on­la­rın öz­gür dü­şün­ce­
den, ko­lek­tif ya­ra­tı­cı­lık­tan uzak, uy­sal
kö­le­ler ha­lin­de ça­lış­ma­sı­dır. Ka­pi­ta­list
top­lum iş­çi­nin ken­di­si­ne, ken­di ger­çek­li­
ği­ne ya­ban­cı kal­ma­sı­nı sağ­lar…
Sos­ya­list bir Tür­ki­ye’de bu du­rum ter­
si­ne dö­ne­cek­tir… İş­çi ken­di dev­le­ti­nin,
ken­di dü­ze­ni­nin çı­ka­rı­nın bi­lin­cin­de,
ko­lek­tif ça­lış­ma için­de sos­ya­liz­min ge­
liş­ti­ril­me­si için, ken­di top­lu­mu­nun ge­
liş­me­si için ça­lı­şa­cak­tır. Ken­di ger­çek­li­
ği­nin, gü­cü­nün far­kı­na var­ma­sıy­la iş­çi
sö­mü­rü­den uzak, kâr için de­ğil, top­lu­
mun çı­ka­rı için, öz­gür ira­de­siy­le ça­lı­şa­
cak­tır…
Sos­ya­list top­lum­ iş­çi­le­rin
kül­tü­rel se­vi­ye­si­nin sü­rek­li
yük­sel­me­si­nin mad­di
ko­şul­la­rı­nı sağ­lar
Enternasyonal
hi­biz. İş bu­la­bil­di­ği­miz için se­vin­di­ği­
miz­den ço­ğun­luk­la “eşit işe eşit üc­re­t”i
dü­şü­ne­ni­miz bi­le çok az… Pat­ron­ların
da­ha faz­la kâ­rı için ço­ğun­luk­la si­gor­ta­
sız ça­lış­tı­rı­lı­yo­ruz…
Pe­ki kö­le gi­bi ça­lış­ma­mı­zın kar­şı­lı­ğı
ne?
Çok az bir üc­ret; yük­sek ki­ra öde­di­
ği­miz iz­be ev­ler, has­ta­lan­dı­ğı­mız­da en
iyi hal­de “ye­şil kart” kar­şı­lı­ğın­da has­
ta­ne ka­pı­sın­da sü­rün­mek, öl­mek; kö­tü
iş ko­şul­la­rın­da bir iş ka­za­sı so­nu­cu
sa­kat­lı­ğa ve aç­lı­ğa mah­ku­mi­yet… vb.
vb. Din­len­me hak­kı, sos­yal, kül­tü­rel,
sa­nat­sal ola­nak­lar­dan ya­rar­lan­mak
da ne de­mek? Bir tu­rizm ül­ke­si olan
Tür­ki­ye’de ta­til bir iş­çi açı­sın­dan lüks!
Sa­na­ta, sos­yal et­kin­lik­le­re ka­tıl­mak, iş­
çi­nin ken­di­si­ni yet­kin­leş­tir­me­si vs. ne
de­mek? Ge­rek­siz! Eğer er­te­si gü­nü işe
git­me di­ye bir der­din yok­sa, yor­gun­luk­
tan ayak­ta du­ra­bi­le­cek ka­dar me­ca­lin
Ka­pi­ta­list­le­rin el koy­du­ğu zen­gin­li­
ğin hak­ça da­ğı­tıl­ma­sı, top­lu­mun bir
bü­tün ola­rak zen­gin­lik­ten pay al­ma­sı­
nın adı­dır sos­ya­lizm! Sos­ya­list bir Tür­
ki­ye’de iş­çi­le­rin ya­şam ko­şul­la­rı­nın
kı­sa sü­re­de bu­gün­kü­nün bir­kaç mis­li
yük­sel­me­si müm­kün­dür. Salt iş gü­nü
açı­sın­dan bi­le bu­gün­kü top­lum­dan
fark­lı ola­cak­tır sos­ya­lizm. Zen­gin­ler
için bu­gün “nor­mal” olan, fa­kir­ler için
bir “ha­yal” sa­yı­la­bi­le­cek sağ­lık, eği­tim,
ula­şım, din­len­me vb. vb. ko­şul­lar hız­la
dü­zel­ti­le­bi­lir şey­ler­dir. Ama sos­ya­
lizm­de! Sa­de­ce ya­şam ko­şul­la­rı mı­dır
sos­ya­lizm­le dü­ze­le­cek olan? Ha­yır, el­
bet­te de­ğil! Sos­ya­list top­lum­da iş­çi­dir
yö­ne­te­cek olan… İş­çi­dir yö­ne­te­ni de­
net­le­ye­bi­le­cek olan… Şef­faf olan top­lu­
mun adı­dır sos­ya­lizm…
Üre­tim ve­rim­li­li­ği­nin art­tı­rıl­ma­sı
Ka­pi­ta­list top­lum­lar­da üre­tim ve­rim­
Sos­ya­lizm­de üre­ti­min ve­rim­li­li­ği­nin
art­ta­rıl­ma­sı doğ­ru­dan iş­çi­le­rin kül­tü­
rel se­vi­ye­si­nin art­ma­sıy­la iliş­ki­li­dir.
Her top­lum ken­di iş di­sip­li­ni­ni ya­ra­tır.
Kö­le­ci top­lum­da kö­le sa­hip­le­ri kır­baç­la
in­san­la­rı ça­lış­ma­ya zor­lu­yor­lar­dı. Ka­
pi­ta­list top­lum­da aç­lık ve iş­siz­lik kor­
ku­su üc­ret­li ça­lış­ma di­sip­li­ni­ni zor­la
da­yat­mak­ta­dır. Sos­ya­list top­lum­da ise
ça­lış­ma di­sip­li­ni in­san­la­rın top­lum için
ça­lış­ma ge­rek­li­li­ği­ni kav­ra­ma­sı, in­san
onu­ru­na say­gı ve ki­şi­sel çı­kar­la­rın ko­
lek­tif çı­kar­la­ra bağ­lı ola­rak ele alın­ma­sı
üze­rin­de yük­se­lir.
Kül­tür ve bi­linç se­vi­ye­le­ri­nin sü­rek­li
ar­tı­şı­nı te­mel alan sos­ya­list top­lum­da
iş­çi­ler ma­ki­na­nın bir par­ça­sı ol­mak­tan
çı­kar­lar. On­lar ar­tık üre­ti­min gö­zet­le­
yi­ci­si ve de­net­le­yi­ci­si­dir. Ka­li­fi­ye­li­leş­tir­
me­nin sü­rek­li­li­ği­nin sağ­lan­dı­ğı ko­şul­
lar­da ka­pi­ta­list top­lum­da ege­men olan
ör­ne­ğin tek­nis­yen ve ba­sit bant iş­çi­si
ara­sın­da­ki ay­rım da or­ta­dan kal­kar,
tek­nik bil­gi­ye sa­hip iş­çi­ler, biz­zat üre­
tim tek­ni­ği­nin ye­ni­le­yi­ci­si olur­lar.
Tür­ki­yeli iş­çi­ler de sos­ya­lizm ko­şul­la­
rın­da tüm bu ola­nak­la­ra sa­hip ola­cak­
lar­dır.
Tüm bu söy­le­nen­ler ol­ma­ya­cak şey­
ler de­ğil­dir; hayal değil­dir… Ger­çek­
leşebilir olan, ger­çek­leşecek olan şey­ler­
dir… Ve üc­ret­li köleliğin or­tadan kal­
dırıl­ması için, in­san­ca bir yaşam için
mut­laka ger­çek­leş­tirilecek­tir!
İş­çiler için gelecek sos­yalizm­dedir!
Sos­yalizm gelecek­tir!
16 Ey­lül 2005 ✓
okuyucu mektubu
✉
BİR İŞKENCE ÖYKÜSÜ ÜZERİNE - II
Ö
ğlen saatlerinde bir genç geliyor. Hücrenin kapısını açıyor.
Konuşmak istediğini söylüyor ve nezarethane polisine yalnız
konuşmak istediğini söylüyor. Kim olduğunu soruyorum. Burada çalıştığını
ve avukat olmadığını söylüyor. Bana
bilgisayarı nasıl kullandığımı soruyor. Ben bilgisayarı fazla bilmediğimi,
sadece yazabilecek kadar bir bilgimin
olduğunu söylüyorum. Bir ihtiyacın
olursa, benimle konuşabilirsin diyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde gel
diye sesleniyorlar. Gözlerim bağlandıktan sonra, nezarethane polislerinin odasına götürülüyorum. Biri bana
enigma programının şifresini soruyor.
Bilmiyorum cevabından sonra, ‘ulan
yavşak ben internetten şifre programını indirir çözerim’ diyor. Amacının
fazla uğraşmak olmadığını da ekliyor.
Şifreyi bilmediğimi ve bilgisayardan
da anlamadığımı söyledikten sonra,
hücreye geri dönüyorum.
Öğ len sonu Yeşi ly ur t Devlet
Hastanesi’ne kontrole götürüyorlar.
Dayanılmaz acılar yaşıyorum. Başımda
korkunç bir ağrı var. Yürümede zorlanıyorum. Muayene eden doktor sadece
sırt ve göğüs bölümüne bakıyor. Bu işlem bir dakika bile sürmüyor. Doktor
şikayetin var mı diye soruyor. Olanları
kısaca anlatıyorum. Başımın çok ağrıdığını ve kendi paramla bir ağrı
kesici almak istediğimi söylüyorum.
Biz ilaç veremeyiz, eczaneden alırsın
diyor. Durumu polislere anlatıyorum.
Eczaneden bir ağrı kesici almak istediğimi söylüyorum. Nezarethane polisinden alırsın diyorlar. Sonuçta ilaç
alamıyorum. Ağrılarımla baş başa kalıyorum.
12 Temmuz 2002: Günlerden Cuma
olduğunu biliyorum. Bugün savcılığa,
çıkarabileceklerini düşünüyorum.
Ama bir türlü gelen olmuyor. Öğlen
sonu hücreden alınıyorum. Nereye gideceğimi soruyorum. Polis “parmak
izi alınacak” şeklinde yanıt veriyor.
Alt katlardan birine iniyoruz. Önce
parmak izi alınıyor, resim çekiliyor
ve kamera kaydı yapılıyor. İşlemler
tamamlandıktan sonra geri hücreye
dönüyorum. Cuma günü sorguya götürmüyorlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde, hücrenin kapısı açılıyor. Bir polisin elinde kağıt ve kalem var. “Bunu
imzala” diye sesleniyor. Okumadan
i m z a la mayac a ğ ı m ı söylüyor u m.
Kağıdı okuyorum. Hakkımda yazılan düzmece bir ifade tutanağı olduğunu anlıyorum. İmzalamayacağımı
“İmzalayacaksın” diye bağırıyor. Kolunu kaldırıyor,
vuracakmış gibi yapıyor. İmzalamayacağımı
söylüyorum. O esnada nezarethane görevlisi geliyor.
Polise gel diye sesleniyor. Adam hücreden çıkıyor,
kapının önünde nezarethane görevlisine, “yahu bunda
ne var, bunu bile imzalamıyor” diye sitem ediyor.
söylüyorum. “İmzalayacaksın” diye
bağırıyor. Kolunu kaldırıyor, vuracakmış gibi yapıyor. İmzalamayacağımı
söylüyorum. O esnada nezarethane
görevlisi geliyor. Polise gel diye sesleniyor. Adam hücreden çıkıyor, kapının
önünde nezarethane görevlisine, “yahu
bunda ne var, bunu bile imzalamıyor”
diye sitem ediyor.
13.07.2002: Günlerden Cumartesi.
Bugün DGM’ye çıkarılacağımızı düşünemiyorum. Bir polis çağırıyor.
Fotoğrafımı çektikten sonra, yeniden
hücreye dönüyorum. Saat 11’e doğru
hücreden çıkarılıyorum. Mahkemeye
çıkarılacağımız söyleniyor. Eşyalarım
geri veriliyor. Eşyaları geri aldığıma
dair imza atıyorum.
Beni yeniden hücreden alıyorlar,
mahkemeye çıkarılacağımız söyleniyor. Polisler bir koşturma içerisinde
bulunuyorlar. Şube Müdürü polislere
emir veriyor. Her ekibin bir numarası
var. O numaralarla birbirlerine hitap
ediyorlar. Gözaltındaki insanları sıraya
diziyorlar. Aralarında iletişimin olmaması için özel bir çaba harcıyorlar. İlk
önde ben duruyorum. 2. ve 3. sırada iki
kadın arkadaş yer alıyor. 3. sırada yer
alan kadın arkadaş çok bitkin görünüyor. Bu arada polisler, üstünde polis
yazılı yelekler giyiyor. Koluma iki polis
giriyor, merdivenlerden aşağı iniyoruz.
Kapı önünde televizyon kameraları bir
sıra oluşturmuş, dışarı çıkmamla birlikte Şube Müdürü, beni çekmeleri için
işaret ediyor. Yüzümü kapatmaya çalışıyorum, ama her yönden çekim yapılıyor ve flaşlar patlıyor. Minibüse biniyoruz. Minibüsün kapısına geliyor kameralar. Mehmet Bey ne diyorsunuz?
diye soruyorlar. Konuşacak bir şeyimin
olmadığını söylüyorum. Bir şey hemen
dikkatimi çekiyor. Gazeteciler ismimi
biliyor. Demek ki polisler ismimi daha
önce gazetecilere vermiş. Sıraya göre
şubeden çıkan kişilerin kim olduğunu
gazeteciler biliyor. Bindiğim arabaya
iki kadın arkadaş da bindiriliyor.
Araba hareket ediyor. Yeşilyurt Devlet
Hastanesine geliyoruz. 10 kişinin doktor muayenesine girip çıkması 13 dakika sürüyor. İçeri girdiğimde doktor,
tişörtü kaldır diyor. Sırt ve göğüs bölümüne bakıyor. ‘Darp ve cebir izi yoktur’ yazısını rapora yazıyor.
Hastaneden sonra DGM’ye doğru
yola çıkıyoruz. DGM’ye geldiğimizde
arabadan iniyoruz. Duvarın ön cephesinde sarmaşıklardan oluşan bir yeşillik var. Ekip başı bana ‘bak ne güzel bir
yeşillik’ diye sesleniyor. Evet öyledir diyorum. DGM’ye çıkıyoruz. 10 kişi yuvarlak bir daire şeklinde oturtuluyor.
Kimisi bankta, kimisi yerde oturuyor.
İki kişinin arasına bir sivil polis oturuyor. Hiç kimsenin bir biri ile konuşmaması için uyarıyorlar. Göz temasının
sağlanmasını bile istemiyorlar. Sigara
içenlere, sırayla sigara içmelerine izin
veriyorlar. Polisler, döner almak için
bir polisi görevlendiriyorlar. Bizler için
de, para verilirse alabileceklerini söylüyorlar. Bütün arkadaşlar paralarını
vererek, döner ısmarlıyorlar.
Sırasıyla iki savcı ifade alıyor. Sırası
gelen bir üst kata çıkıyor. Sıram geldiğinde ben de savcıya çıkıyorum.
“Bolşevik Parti (Kuzey Kürdistan/
Türkiye)” örgütü ile hiç bir ilgimin olmadığını, hakkımda öne sürülen iddiaları reddettiğimi ve ‘Terörle Mücadele
Şubesi’nde susma hakkımı kullandığımı belirttikten sonra, ifadeyi imzalıyorum.
İfadeler alınmaya devam ediliyor.
Bulunduğumuz salonun kapısında
aniden, avukat olduğunu söyleyen ve
müvekkili ile görüşmek istediğini belirten bir bayan görünüyor. Polisler
önce şaşırıyor, sonra hayır görüşemezsin şeklinde tavır takınıyorlar. Bayan
avukat ile birlikte başka avukatların da
olduğunu farkediyoruz. Polisler kendi
aralarında, bunlar nerden geldi, nasıl
haberleri oldu şeklinde konuşuyorlar.
Polislerin amiri olduğu belli olan biri,
‘Cumhurbaşkanı gelse bile görüştürmem’ diyor. Daha sonra bayan avukat
müvekkili ile kısa bir görüşme yapıyor.
Bu kısa görüşme, polislerin tacizi altında gerçekleşiyor. Görüşme odasından dışarıya çıkıldığında, ben avukat
arkadaşa; Salı gününden beri gözaltında olduğumu, işkence gördüğümü,
aileme haber verilmediğini ve avukat
isteğimin yerine getirilmediğini belirterek, hukuki yardım talebinde bulundum. Ailemin telefonunu vererek,
haber verilmesini rica ettim. Avukat
arkadaş ile konuşmak isteyen diğer
sanıklar polisler tarafından engellendiler.
İfadelerin alınmasından sonra dört
arkadaş serbest bırakıldı. Ben ve diğer
beş arkadaş, DGM yedek hakimi izinli
olduğundan, tutuklanma talebi ile 3.
Sulh Ceza Hakimliğine sevkedildik.
Konak Adliye binasına geldiğimizde,
avukatların da geldiğini gördük. İzmir
Barosu’nun görevlendirdiği dört avukat (Çetin Bingölbalı, Metin Erçağlar,
Muammer Kopaç, Ayşe Kuru) hakime,
dosyanın içeriğini bilmediklerini,
sorgu öncesi sanıklar ile konuşmak
istediklerini belirttiler. Hakim uzun
sürmemesi kaydıyla, avukatların sanıklar ile görüşmelerine izin verdi.
İzmir 3. Sulh Ceza Hakimliğindeki
sorgu sırasında bana yapılan işkence ve
kötü muameleyi anlattım. Sorguda bulunan İzmir Barosu’nun görevlendirdiği avukatlar yapılan işkence ve kötü
muamelenin tespiti için Adli Tıbba
sevkimi talep ettiler. Ayrıca ‘Terörle
Mücadele Şubesi’ görevlileri hakkında
da mahkemece suç duyurusunda bulunulmasını talep ettiler. Ancak 3. Sulh
Ceza Hakimliği ileri sürülen bu talepler için, “DGM Savcılığınca değerlendirilmesi” gerektiğini belirterek, adli
tıbba sevk ve suç duyurusu taleplerini
reddetti.
‘Terörle Mücadele Şubesi’nde olanları bir kez daha özetlemek gerekirse:
Ben dört gün boyunca İzmir Bozyaka
‘Terörle Mücadele Şubesi’nde fiziki
ve psikolojik işkencelere maruz kaldım. Kuvvetli bir ışık altında havasız
bir hücrede tutuldum. Aç ve uykusuz
bırakıldım. Belli aralıklarla gözlerim
bağlanarak sorgu odasına götürüldüm. Sorgu odasında dayak yedim.
Göğsüme, sırtıma ve kafama darbeler
aldım. Bin bir çeşit küfür ve hakarete uğradım. Çırılçıplak soyularak
hayalarım sıkıldı. Beni zorla domaltarak tecavüz girişiminde bulundu-
25
✉ okuyucu mektubu
26
lar. Kaybetme tehdidinde bulundular.
‘Terörle Mücadele Şubesi’, “Bolşevik
Parti –Kuzey Kürdistan/Türkiye-“
adlı örgütün üyesi olduğumu kabul
etmemi, bir takım eylem ve sorumlulukları üstlenmemi istiyordu. Böyle bir
örgütle ilgim ve alakam yoktu. Bundan
dolayı da bana yöneltilen suçlamaları
kabul etmem söz konusu olamazdı.
Bu yüzden işkencecilerin bana yönelttikleri tüm suçlamaları geri çevirdim,
ifade vermeyi reddettim.
Gözaltına alındığımda yasal haklarımın ne olduğu, neden gözaltına alındığımı bana söylemediler. Aileme haber verme isteğim reddedildi. Avukat
ile görüşme talebime olumsuz cevap
verildi. Alman vatandaşı olmama rağmen, Alman Konsolosluğuna haber
verme isteğim yerine getirilmedi.
İfadelerin alınmasından sonra üç kişi
daha serbest bırakıldı. Ben, Maksut
Karadağ ve Hüseyin Habib Taşkın
tutuklandık. Serbest bırakılan arkadaşlar ile vedalaştıktan sonra, polisler
eşliğinde Buca Cezaevine doğru yol
alıyoruz... Cezaevine girerken, iyice
arandıktan sonra, giriş bölümünde kayıtlarımızın yapılması için bekliyoruz.
Müdür odası hemen karşı tarafta yer
alıyor. Bizi getiren ekibin şefi müdür
ile konuşuyor. Bir sorun olduğu belli
oluyor. Müdür bizi Buca Cezaevine
almak istemiyor. Polisler de bizi teslim edip, bir an önce gitmek istiyorlar.
İki jandarma da kayıt defterine kaydımızı yapmaya çalışıyor. Sarışın bir
jandarma, diğerine diyor ki; bunların
mesleğini ‘vatan haini’ diye yazalım!
Bu jandarma bize hakaret etmeye başlıyor. “Sizin siyasi görüşünüz nedir?”
diye soruyor. Siyasi görüşümün olmadığını söylüyorum. Müdürle yapılan
konuşmalar ertesinde, Buca Cezaevine
alınmayacağımız netleşiyor. Kırıklar
F-Tipi cezaevini arıyorlar. Oradan gelen olumlu yanıt üzerine, tekrar yola
çıkıyoruz.
Dolmuşu kullanan polis sürekli konuşuyor. Güya bize nasihat veriyor!
Nasıl bir avukat tutmamız gerektiğini
anlatıyor! Siyasi davalara bakan avukatların paracı olduğunu, ideolojik görüşlü avukat tutmamamız gerektiğini,
normal bir avukat tutmanın bizim yararımıza olacağını söylüyor. Takriben
saat 22.00. Yol güzergahında insanların piknik yaptığını, eğlendiğini görüyoruz. Aynı kişi şimdi ‘buralarda
rakı içmek varken, cezaevine gitmenin
doğru olamayacağını’ söylüyor. Habib
Taşkın’a; “Habib, koğuşun ağası sen
olursun” diyor. Peşinden “yok yok koğuşun ağası Mehmet olur” diyor. Ben
koğuş ağası olmak istemediğimi söyledikten sonra, polis söylemek istediği esas şeyi söylüyor. “Yahu” diyor,
“Mehmet sen hala inkar ediyorsun, biz
senin kim olduğunu ve ne iş yaptığını
biliyoruz”.
F Tipi cezaevinin önüne geliyoruz.
Polis bana “Mehmet pişman mısın?”
diye soruyor. Ben pişmanlık duyacak
hiç bir şey yapmadığımı söylüyorum.
Polis, “bak geldik cezaevine gireceksin, hala inkar ediyorsun” diyor. Aynı
şeyleri söylüyorum: Pişmanlık duyacak hiç bir şey yapmadığımı ve örgüt
vb. şeylerle ilgimin olmadığını söyledikten sonra arabadan iniyoruz.
İçeri giriyoruz. Önce jandarmada
kaydımız yapılıyor. Daha sonra cezaevi yönetim odasına alınıyorum.
Soy undurara k arama yapıyorlar.
Üzerimizde var olan eşyaların tutanağını tutuyorlar. Bizi getiren ekipten
bir şikayetimizin olup olmadığını soruyorlar. Bir şikayetimin olmadığını
belirttikten sonra, tecrit denilen bir
odaya alıyorlar. Pazartesiye kadar burada kalacaksın diyorlar. Diğer iki arkadaş da ayrı bir hücreye alınıyor.
Tecrit denilen hücrede dört tane
ranza ve yatak var. Başka hiç bir şey
yok. Battaniye ve nevresim veriyorlar.
Pazartesi günü parmak izi alınıyor.
Resim çekiliyor ve sosyal hizmet uzmanları ile görüşme yapıldıktan sonra,
koğuşlara çıkarılacağımız söyleniyor.
Diğer iki arkadaşla birlikte kalıp kalmayacağımı soruyorlar. Birlikte kalacağımı belirtiyorum. 15.07.2002 tarihinde
koğuş dedikleri, aslında hücre olan C
Bloka çıkarılıyoruz. Kantin listesi veriyorlar, alışveriş yapabileceğimizi söylüyorlar. İlk anda ihtiyaçlarımız olan
eşyaları ısmarlıyoruz. Dışardan hiç
bir şeyin alınmasına izin verilmediği
için, kantinden alınması gerekenleri
alıyoruz. Hücremizi kontrol ediyoruz.
Temizlik yapmaya başlıyoruz. Tıraş olmaya başlıyorum. Birden kapı çalıyor.
Avukat geldi diyorlar. Tıraşı yarım bırakarak hücreden çıkıyorum. Ziyarete
Çetin Bingölbalı, Muhammer Kopaç ve
Ayşe Kuru’nun geldiğini görüyorum.
Avukatlarla görüştükten sonra hücreye
dönüp, yarım kalan işleri tamamlamaya
çalışıyorum.
16 Temmuz 2002: Gardiyanlar sürekli gelip, çifte vatandaş olup olmadığımı soruyor. Ben çifte vatandaş
olmadığımı, Alman vatandaşı olduğumu söylüyorum. Anlamıyorlar, ya
da anlamak istemiyorlar. Türk kimliğimin olup olmadığını soruyorlar.
Türk kimliğimin olmadığını, Alman
kimliğinin de kendilerinde olduğunu
belirtiyorum.
Kapı açılıyor, gel diyorlar. Müdür yardımcısı olduğunu tahmin ettiğim birisi
ile konuşuyorum. Ona Alman vatandaşı
olduğumu söylüyorum. “O zaman” diyor, “seni ayrı odaya alacağız”. Nedenini
soruyorum. Cezaevi tüzüğüne göre;
yabancıların ayrı kalması gerektiğini,
cezaevinde başka yabancı olmadığı için
de yalnız bir odada kalacağımı belirti-
yor. İtirazlarım üzerine, “O zaman bir
dilekçe yaz” diyor. Bir dilekçe yazıyorum. Alman vatandaşı olmama rağmen, Türk kökenli olduğumu, Türkçe
bildiğimi, uyumlu bir insan olduğumu
ve arkadaşlarla kalmak istediğimi yazıyorum. 17.07.2002 tarihinde, dilekçenin
cevabının olumsuz olduğu belirtilerek,
dört ay yalnız kalacağım ayrı bir hücreye alınıyorum.
Olayın perde arkasını daha sonra
öğreniyorum. DGM savcılığında,
yakınlarıma haber vermesi için Av.
Ayşe Kuru’ya telefon numarasını vermiştim. Olayı öğrenen kardeşim Baki
Desde apar topar İzmir’e geliyor. İlk
olarak Alman Konsolosluğuna gidip
durumu anlatıyor. F-Tipi cezaevinde
olduğumu söylüyor. Bunun üzerine
Alman Konsolosluğu, F-Tipi Cezaevini
arayarak, bilgi istiyor. Cezaevi yetkilileri, Alman vatandaşı bir kişinin cezaevinde olmadığını söylüyorlar. Alman
Konsolosluğunun Cezaevine yazılı
başvurusu sonucu, Alman vatandaşı
olan bendenizin orada olduğumu kabul ediyorlar.
F-Tipi denilen ve bu ülkenin Adalet
Bakanı tarafından ‘lüks otel’ olarak
adlandırılan bir cezaevinde yedi ay
kaldım. Bunun dört ayını, yalnız başına bir hücrede geçirdim.
Siz hücrede yaşamı bilir misiniz?
Günlerce değil, aylarca değil, yıllarca
gri duvarlara bakıp yaşayacaksınız.
İradeniz dışında her zaman bir mazgaldan gözetleneceksiniz! İstediğiniz kitabı okuyamayacaksınız! Paranız yoksa
veya izin verilmiyorsa bir televizyon
seyredemezsiniz! Buzdolabı alamazsınız! Aydınlanma yerine bir denetim
aracına dönüştürülen ampulünüze bile
hükmedemezsiniz! Arkadaşlarınızla
görüşemezsiniz! Havalandırmaya tek
başınıza çıkmayı veya her an birilerinin gelip sizi böyle yapayalnızken alıp
götürme veya karşınıza dikilip sizden
belli taleplerde bulunabilme olasılığı
ile yaşarsınız.
13.7.2002 tarihinde tutuklanarak,
Kırıklar F Tipi hapishanesine konuldum. 15.07.2002 tarihinde cezaevinde
avukatım Ayşe Kuru ile yaptığım görüşmede işkence ve kötü muamele ile
ilgili şikayetlerimi tekrarlayarak, gerekli işlemlerin yapılmasını istedim.
Adli Tıpa sevkimin sağlanması için de
yazılı başvuru yaptım.
Avukatım Ayşe Kuru 18.07.2002
t a r i h l i bi r d i lekçe i le C ez aev i
Savcılığından işkence iddiaları ile ilgili
olarak bir üniversite hastanesine sevkimin yapılmasını istedi. Ancak hastaneye sevk talebi yerine getirilmedi.
İşkence iddiaları ile ilgili olarak, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı,
2002/29808 hazırlık nolu bir soruşturmayı resen başlattı. Ancak bu soruşturma sonucunda sadece benim
ifadem alınarak ve başka hiçbir işlem
yapılmaksızın 09.09.2002 tarihinde
takipsizlik kararı verildi. Avukatım
Çetin Bingölbalı’nın yaptığı 2. Suç duyurusuna da 2002/33336 hazırlık nolu
suç duyurusu hakkında takipsizlik kararı verildi. Açılan iki tane soruşturma
dosyasında sanık polislerin ifadeleri
alınmadı ve soruşturma derinleştirilmedi. Tüm girişimlere rağmen işkence
izlerinin tespiti için tam teşekküllü bir
hastaneye sevkim yapılmadı. Bir üst
mahkeme olan Karşıyaka Ağır Ceza
Mahkemesi, takipsizlik kararlarına
itirazlarımızı reddetti. Bu sebeple iç
hukukta gidilecek başka yol kalmadığından AİHM’ne başvuru yapıldı.
Ben Alman vatandaşıy ım.
Gözaltında gördüğüm işkence ve kötü
muamele ile ilgili olarak, İzmir Federal
Almanya Başkonsolosluğu’na bilgi verdim. Bana yapılan işkence ve kötü muamele için başkonsolosluğun girişimlerde bulunmasını talep ettim. Alman
Başkonsolosluğu 22.10.2002 tarihinde
faksla, İzmir 1 Nolu F Tipi Cezaevi
Müdürlüğü’nden işkence ve kötü muamele görüp görmediğimin tarafsız
bir kuruluş tarafından, örneğin Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
tarafından tıbbi muayenemin yapılarak bu konudaki kuşkuların giderilmesini talep etti.
Başkonsolosluğun bu isteği karşısında Cezaevi Müdürlüğünce “tarafsız
bir kuruluş tarafından tıbbi muayenesi konusu kurumumuz yetkisinde
olmadığından” denilmek suretiyle
23.10.2002 tarihinde İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı’na söz konusu talep hakkında bilgi verilmiştir.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı,
2 5 . 10 . 2 0 0 2 t a r i h i n d e A d a l e t
Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri
Genel Müdürlüğü ’ne başvurarak,
Başkonsolosluğun tarafsız bir kuruluş
tarafından tıbbi muayenemin yapılması talebi karşısında bunun mümkün olup olmadığı konusunda “tereddüt edildiği” bildirilerek ve ne şekilde
hareket etmeleri gerektiği konusunda
bilgi istenildi. Adalet Bakanlığı Ceza
ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına
30.10.2002 tarihli yazı ile Almanya
Başkonsolosluğunun söz konusu faksının suç ihbarı niteliği taşımakta olduğu belirtilerek “... suç ihbarları hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınızca
ne şekilde işlem yapılıyor ise aynı şekilde işlem yapılması konusunda gereğinin yapılması” bildirildi. Bunun üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca
31.10.2002 tarih, 2002/43882 hazırlık
numarasıyla 3. hazırlık soruşturması
başlatıldı.
15.08.2005, MEHMET DESDE ✓
(Devam Edecek)
bulmaca
1
SOLDAN SA⁄A: 1– Mihayliç Vasiliyeviç … Rus
bilgini ve yazar›. 1711’de Arhangels’te do¤du,
1765’te Denisovka’da yaflam›n› yitirdi. Bir bal›kç›n›n o¤luydu. 1730’da evden kaçarak Moskova’ya
gitti. Bir kefliflin yard›m›yla Slav-Yunan-Latin akademisine kabul edildi. Ö¤renimini sürdürmesi için
Almanya’ya gönderildi. Orada filozof ve matematikçi Wolff ile tan›flt›. Ama profesörlerden birisiyle
münakafla ederek kaçt›. Zorla Prusya ordusuna
al›nmak istedi, hapse at›ld›, oradan da kaçt›.
1741’de Petersburg’a döndü, üniversiteye fizik ve
kimya profesörü olarak atand›, bu tarihten itibaren
verimli bir bilim adam› ve yazar oldu. Y›ld›r›m, havan›n tabiat›, elektrik, maddenin yap›s› üstüne
önemli kuramsal çal›flmalar yapt›. M›srada vurgulu
heceyi kullanarak Rus fliirine yenilik getirdi ve edebiyat dilini kilise dilinden kesin olarak ay›rd›. Rus
Grameri isimli eseri bu türdeki ilk yap›tt›. Kilise Kitaplar›n›n Faydalar› Üstüne Önsöz, Belâgat adl›
eserleri Rus edebiyat› için büyük kazançt›r. ‹lk modern fliirleri yazd› (Hotin’in Zapt› Üstüne Od). Yelizevata Petrovna zaman›nda saray flairi oldu. Çeflitli konularda odlar ve manzum mektuplar (Cam›n
Faydalar› Üzerine) ve iki trajedi (Tamire ve Selim ile
Demophon) yazd›. Bielinski’ye göre “edebiyaton
büyük Petro’su” olan flair, Puflkin’in dedi¤i gibi
Ruslar için “ilk üniversite” oldu. Moskova Üniversitesi bu flair ve bilginin giriflimiyle kuruldu; Tersi küçük bitki; 2– Büyüklük; Hayvanlar›n s›rt›na konulan, oturmak ve yük ba¤lamak için kullan›lan, iskeletli a¤açtan yap›lan bir çeflit yast›k; 3– Bir peynir
türü; Erimifl bir parçan›n yüzeyini etkileyen pürüzlülük tipi; Eski dilde ay; 4– Genifllik; Bir tepe veya bir
kayal›k içine do¤ru uzanan kovuk; Su; 5– Gümüfl;
Bir nota; Eski dilde naz›mda “gibi” anlam›nda kullan›lan bir söz; 6– Yabanc›; Gökle ilgili; Uzunçalar
simgesi; 7– Gerekli olan duruma karfl›t; 8– Erginlik; Teori; 9– ‹nmifl olan; Tersi, Mu¤la’n›n bir ilçesi;
10– Tersi, gençli¤i veya tazeli¤i, körpeli¤i kalmam›fl; 11– Eski bir uygarl›k; Eski dilde yemek; 12–
‹van Sergeyeviç … Rus yazar›. 1818-1883 y›llar›
aras›nda yaflad›. Toprak sahibi bir ailenin o¤luydu.
Çocuklu¤unda köleli¤in kötü sonuçlar›n› gördü. ‹lkö¤renimini evinde gördükten sonra Petersburg
Üniversitesi’ne girdi, Berlin’de yüksek ö¤renimini
tamamlad›. Rusya’ya dönünce devlet memurlu¤u
yapt›. Annesinin ölümü üzerine büyük bir mirasa
kondu, topraklar›ndaki bütün köleleri azletti. Memuriyetten çekildi, kendisini edebiyata verdi. Bir
süre Bat› Avrupa’da yaflad›. Yap›tlar›nda Rus toplumunu yans›tt›. ‹ki Dost, Han, ‹lk Aflk, Rudin, Bir As›lzade, Babalar ve O¤ullar, , Duman, S›¤›nt›, Avc›n›n
Notlar› eserlerinden baz›lar›d›r.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1– Osmanl› tarihinde
1818-1830 aras›ndaki döneme verilen ad. Bir dizi
yenilik girifliminin de yap›ld›¤› dönemin esas özelli¤ini saray ve varl›kl› kesimin sürdürdükleri e¤lence
dolu yaflant›y› uç noktalara götürmeleri oluflturur.
Dönem, Patrona Halil önderli¤indeki isyanla kapanm›flt›r; Bir müzik aleti; 2– A¤›r kokulu bir gaz;
Nam, flan; Yüz, çehre; 3– Y›lan; Aleni; 4– Kemiklerin toparlak ucu; Güzel kokulu bir madde; Tak›m›n
k›sa yaz›l›fl›; Tersi, bir a¤›rl›k ölçüsü; 5– Piflmanl›k;
Bir cetvel türü; 6– Padiflah çad›r›; Kuzu sesi; Ö¤ütülmüfl tah›l; 7– Uzaya sald›¤› dalgalar›n bir cisme
çarp›p yans›mas›n› alarak o cismin yerini bulan, genelde uçak ve gemilerde kullan›lan alet; 8– Nikolay Aleksayeviç … 1905-1936 y›llar› aras›nda yaflam›fl olan Sovyet yazar. Güç koflullar alt›nda geçen çocukluk döneminden sonra, serüven dolu bir
hayat yaflad›, iç savafla kat›ld› ve Polonya’da yaraland›. Sonra Komünist Gençlik Örgütü’ne (Komsomol) girdi. Kör ve sakat olmas›na karfl›n bu örgütün manevi lideri oldu. Ve Çeli¤e Su Verildi roman›
çok büyük bir baflar› kazand› ve ikiyüz bask›s› yap›ld›. Daha sonra F›rt›nan›n Yarat›klar› adl› bir romana bafllad›ysa da bitiremeden öldü; Tersi, bir besin maddesi; 10– Milimetre; Tarihte Bat› Anadolu’da Tralles (Ayd›n) kenti yak›nlar›nda bir yerleflim
merkezi; 11– Eskiden beri yap›lagelen; Akdeniz
bölgesinde bir akarsu; 12– Günümüz romanc›lar›ndan. 1952’de ‹stanbul’da do¤du. Ortaö¤renimini
Robert Kolej’de bitirdi. ‹stanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Karanl›k ve
Ifl›k adl› roman›yla 1979 Milliyet Roman Yar›flmas›’nda birincilik ödülünü Mehmet Ero¤lu ile paylaflt›. Daha sonra Cevdet Bey ve O¤ullar› ile Orhan Ke-
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
mal Roman Arma¤an›’n›, Sessiz Ev ile 1984 Madaral› Roman Ödülü’nü kazand›. Bunu Siyah Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Gizli Yüz, Benim Ad›m K›rm›z›,
Kar romanlar› büyük ilgi toplad›. Bir ‹sviçre gazete-
sinde yapt›¤› röportajda “Türklerin Ermeni ve Kürtleri katletti¤i” yönündeki sözleri dolay›s›yla hakk›nda dava aç›lmas› sonucu AB görüflmelerinin ön gününde ad› s›k s›k tart›fl›lan yazar…(Resim)
92. SAYIDAK‹ BULMACANIN ÇÖZÜMÜ
SOLDAN SA⁄A: 1– MONA L‹SA, BAB, 2– OPAL, KR‹KO, 3– ZET, TAKAS, RT, 4– ACUN, DAR, BOT,
5– RED‹F, P‹, 6– ‹FADE, OC, 7– LALE, LE, 8– S‹NEMA, ‹L, 9– SAZ, S‹NEK, SL, 10– ARMA, ROB,
11– AY, VA, EK, ‹M, 12– TAY, RÖNESANS
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1– MOZA, ‹L, SAAT, 2– OPEC, FASARYA, 3– NATURAL‹ZM, 4– AL,
NEDEN, AV, 5– DE, ES, AR, 6– ‹RAD‹, AM‹K, 7– KAFA, AN, EN, 8– AKAR, ERKE, 9– RS, KO, 10–
B‹, B‹A, 11– AKROPOL‹S, MN, 12– BOTT‹CELL‹
YAYIN TÜRÜ: YEREL SÜREL‹ YAYIN
‹flçinin, emekçinin, ezilenlerin sesidir!
Bu sese güç ver! Abone ol, abone bul!
ABONE
FORMU
Aboneli¤in bafllat›labilmesi için
seçilen abonelik süresine
ba¤l› olarak abonelik ücreti yurtiçi ise:
ÇA⁄RI Bas›n Yay›n Ltd. fiti.’nin Türkiye
‹fl Bankas› Galatasaray fiubesi
1022 0 738654 numaral› hesab›na,
yurtd›fl› ise: Garanti Bankas›,
Galatasaray - ‹stanbul fiubesi,
Hesap-No: 9006021-1 EURO
(068023875) hebab›na yat›r›l›p,
ödemenin yap›ld›¤›na dair makbuzla
abonelik formunun
dergimize fakslanmas› veya
mektupla gönderilmesi
gerekmektedir.
Ad›
: .....................................................................................................................................................................................
Soyad›
: .....................................................................................................................................................................................
Adresi
: .....................................................................................................................................................................................
......................................................................................................................................................................................
Tel.No.
: .....................................................................................................................................................................................
6 Ayl›k
1 Y›ll›k
Yurtiçi: 18 YTL
Yurtiçi: 30 YTL
Yurtd›fl›: 20 Euro
Yurtd›fl›: 40 Euro
...........................................................................................................................................................................................................................
Tarih ve abonenin imzas›
ÇA⁄RI Bas›n Yay›n Ltd. fiti Ad›na
Sahibi ve Yaz›iflleri Müdürü:
Aziz Özer
º
Yönetim Yeri ve Adresi:
Mahmutpafla Mah.,
‹mranl› Sk. No: 8,
Okmeydan›/ fiiflli - ‹stanbul
Tel.: (0212) 235 35 70
Fax: (0212) 253 19 27
e-mail: [email protected]
www.ydicagri.com
º
Banka Hesap No:
Türkiye ‹fl Bankas›
Galatasaray-‹stanbul
Hesap No: 1022 0 738654
º
Yurtd›fl› Temsilcili¤i:
Güney Kitabevi
Frohlinder Strasse 60
44577 Castrop-Rauxel
Tel.: (02305) 542846
Fax: (02305) 542845
º
SAYI: 93 · EK‹M’2005
ISSN 1301-692X93
º
Türkiye: 2 YTL (KDV DAH‹L)
2,50 Euro
º
Bask›: Senfoni Matbaas› (493 37 60)
27

Benzer belgeler