Ürgüp Dergisi 55. Sayısı
Transkript
Ürgüp Dergisi 55. Sayısı
KÜNYE ve İÇİNDEKİLER Yıl: 19 Sayı: 55 Nisan 2015 / Ekim 2015 Ürgüplüler Turizm Tanıtma Kültür ve Dayanışma Derneği adına sahibi Zekai ULUSOY Yayın Kurulu ve Baskıya Hazırlama H. Hüseyin DiLAVER / Akademisyen Hilmi ÇALIŞKAN / Öğretmen Zekai ULUSOY / İşadamı Fotoğraflar Ürgüp Dergisi Zekai ULUSOY • Faruk ÖZZENGİN Hasan Hüseyin DİLAVER Dizgi & Grafik Muhammed ÇİÇEK 0 507 576 69 40 • [email protected] Baskı Tufan Ofset Elif Sokak Sütçü Kemal İş Merkezi No:7/11 İskitler-ANKARA Tel: 0312 384 70 09 Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Dergimize gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez. Dergimiz Basın Ahlak Yasası’na uymayı taahhüt eder. Dernek Genel Merkezi ve Dergi Koordinasyonu Sağlık-2 Sokak No: 71/4 Yenişehir/ANKARA Tel: (0.312) 432 00 66 ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ Banka Hesap Numaraları Ziraat Bankası Mithatpaşa Şubesi Hesap No : 1262 7968249 5003 IBAN : TR25 0001 0012 627 9682 4950 03 Web Sitesi: www.urgupder.org [email protected] Bu sayı ÜRGÜP Belediye Başkanlığı’nın destekleri ile çıkarılmıştır. • Ürgüp Dergisi 6 ayda bir yayınlanır. • Para ile satılmaz. Üyelere kamu ve diğer kuruluşlara ücretsiz dağıtılır. • Üyelerimize ait tanıtım amaçlı bilgi ve resimler ücretsiz yayınlanır. İÇİNDEKİLER Başyazı................................................................. 4 Gezimizin Ardından.............................................. 5 Melek Girmez (Dağıstanlı Sokak) Çarşı Esnafı.... 8 Ürgüplüler Buluşması........................................ 11 Batı’nın Üstünlüğü ve Biz................................... 16 Çocuğumuz Göz Bebeğimizdir......................... 17 Niğde Sancağı Ürgüp Kazası -IV-...................... 18 Kapadokya’da Pusulalı Satranç......................... 23 Ürgüp’te Dört Mevsim........................................ 25 Dersiâm Mehmet Fahri Uğurlu (Hacı Hafız Efendi).... 32 İşte O Ferman.................................................... 40 Ürgüp’ten Haberler..................................... .......41 Üç Mezar ve Üç Kitabe...................................... 45 Başsağlığı........................................................... 47 Vefat Listesi........................................................ 48 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 1 ÜRGÜP ve ÇEVRESİ ÜRGÜP VE ÇEVRESİ T.C. Nevşehir Valiliği tarafından bastırılan “Kapadokya Turistik Haritası”dan alınmıştır. 2 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ÜRGÜP ÜRGÜP KAMU KURUM VE KURULUŞLARI Kaymakamlık .................................................341 40 01 BANKALAR Yazı İşleri Müdürlüğü.....................................341 48 29 Akbank ..........................................................341 41 63 Belediye Başkanlığı .......................................341 70 76 Denizbank .....................................................341 25 29 Askerlik Şube Başkanlığı ..............................341 24 80 Garanti Bankası .............................................341 74 05 Cumhuriyet Başsavcılığı ................................341 40 06 Halk Bankası .................................................341 20 02 İcra Müdürlüğü ..............................................341 20 06 İş Bankası ......................................................341 40 38 İlçe Seçim Kurulu ..........................................341 44 42 Emniyet Müdürlüğü .......................................341 40 58 Gençlik ve Spor Müd. ...................................341 85 92 Gümrük Müdürlüğü .......................................341 44 88 80. Yıl Hanife M. Aksoy Reh. Merkezi Müd. .. 341 54 30 Jandarma Komutanlığı ..................................341 40 05 Mal Müdürlüğü ..............................................341 24 78 Meteoroloji Müdürlüğü ..................................341 41 23 Milli Eğitim Müdürlüğü ..................................341 40 17 Müftülük .........................................................341 40 85 Müze Müdürlüğü ...........................................341 40 82 Vakıflar Bankası .............................................341 42 03 Yapı Kredi Bankası ........................................341 42 00 Ziraat Bankası ...............................................341 41 50 BELEDİYE BAŞKANLIKLARI Ortahisar Belediye Başkanlığı .......................343 32 24 MUHTARLIKLAR Ürgüp Muhtarlar Odası .................................341 30 39 Akçaören Mahalle Muhtarlığı...............0 532 449 04 02 Nüfus ve Vatan. Müd. ....................................341 24 87 Ağçaşar Mahalle Muhtarlığı ................0 533 938 63 00 Özel İdare Müdürlüğü ...................................341 33 67 Gönen Mahallesi Muhtarlığı.................0 535 618 28 29 PTT Müdürlüğü .............................................341 45 55 Salur Mahallesi Muhtarlığı....................0 537 303 02 41 Toplum Sağ. Mer. Tabipliği ............................341 43 49 Yenicami Mahallesi Muhtarlığı..............0 536 632 62 29 Devlet Hastanesi ...........................................341 40 31 Akköy Muhtarlığı .................................0 536 984 33 58 Aile Sağlık Merkezi ........................................341 43 49 Ayvalı Köyü Muhtarlığı .........................0 536 936 35 84 Sosyal Yard. ve Day. Vakfı Müdürlüğü .........341 66 67 Başdere Köyü Muhtarlığı......................0 535 206 02 22 Sosyal Güv. Merkezi Müd. ............................341 56 10 Bahçeli Köyü Muhtarlığı ......................0 537 742 60 34 Tahsinağa Halk Kütüp. Müd. .........................341 40 26 Boyalı Köyü Muhtarlığı ........................0 535 604 11 04 Toplum Merkezi Müdürlüğü ..........................341 43 65 Cemil Köyü Muhtarlığı .........................0 533 307 02 79 Tapu Sicil Müdürlüğü ....................................341 40 70 Tarım İlçe Müdürlüğü ....................................341 40 56 Kadastro Şefliği .............................................341 64 48 Medaş İşletme Şefliği ....................................341 49 75 Turizm Tanıtma Bürosu .................................341 40 59 Türk Telekom Şefliği ......................................341 40 00 ODALAR Esnaf ve Sanatkarlar Odası ..........................341 42 44 Ticaret ve Sanayi Odası ................................341 41 33 Ziraat Odası ...................................................341 40 32 Çökek Köyü Muhtarlığı ........................0 532 743 08 90 Demirtaş Köyü Muhtarlığı ....................0 539 368 76 63 İbrahimpaşa Köyü Muhtarlığı ..............0 539 852 97 17 İltaş Köyü Muhtarlığı ............................0 537 319 44 75 Karacaören Köyü Muhtarlığı ...............0 538 447 22 77 Karain Köyü Muhtarlığı ........................0 530 353 47 97 Karakaya Köyü Muhtarlığı ...................0 536 489 66 57 Karlık Köyü Muhtarlığı .........................0 530 656 63 29 Mazı Köyü Muhtarlığı ...........................0 533 516 20 12 Mustafapaşa Köyü Muhtarlığı............. 0 535 443 31 87 Tarım Kredi Kooperatifi ..................................341 40 56 Sarıhıdır Köyü Muhtarlığı .....................0 538 304 20 21 Şoförler Odası................................................341 41 07 Sofular Köyü Muhtarlığı .......................0 537 623 67 33 THK Başkanlığı...............................................341 26 47 Şahinefendi Köyü Muhtarlığı ...............0 532 780 05 77 Kızılay Başkanlığı...........................................341 20 31 Taşkınpaşa Köyü Muhtarlığı ..............0 535 846 18 86 SS.Ürgüp Esn. ve San. Kr. ve Kef. Koop...... 341 40 51 Ulaşlı Köyü Muhtarlığı .........................0 555 329 40 96 Yeşilöz Köyü Muhtarlığı .......................0 535 373 40 21 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 3 BAŞYAZI SUYUN İKİ YAKASI DOST KALALIM İnsanlarda her zaman, atalarının ve kendi doğduğu toprakların kıymeti çok değerlidir. O toprak herkes için çok kutsaldır ve vatan diye adlandırılır. Bunun kıymeti de ancak kaybedilince veya o topraklardan uzaklaştırılınca anlaşılır. Derneğimizden bir heyetle bu yıl ziyaretine gittiğimiz Yunanistan ‘da mübadele zamanında Ürgüp’ten göç eden, atalarının yaşadığı bu Topraklardan kopan insanlar bizleri orada nasıl karşıladığını kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Hala özlem ve hasret duydukları her hallerinden belli. Gittiğimiz her yerleşim merkezinde “gardaş” diyerek karşılamaları ve kucaklamaları oldukça etkileyici. Halkida da belediye başkanını ziyaretimiz esnasında aracımızın başında bulduğumuz bir yaşlı teyzenin, ‘’Bir dünya kenti Ürgüp Yazısını‘’ görünce hüzünlü bir o kadarda, çok temiz bir Türkçesi ile “hoş geldiniz” demesi hepimizi hasretle kucaklaması ve bizden “bir avuç toprak” hasreti istemesi bizleri çok duygulandırmıştı. Zekâi ULUSOY Prokopi (Ürgüp) de sanki kendi memleketimizdeymişiz gibi bizi Dernek Başkanı karşılamaları, ağırlamaları, ikramda bulunmaları görmeye değer gerçekten. Bizim gelenek ve adetlerimizin, analarımızın yaptığı yöresel yemeklerimizin orada aynı tat ve lezzet de bizlere ikram edilmesi çok manidar. Davetli olduğumuz bir akşam yemeğinde, evlerinde yaptıkları yemekleri getirmeleri, oğlunun koluna girmiş bir yaşlı hanımefendinin yanıma gelerek; elinde bir 1923 yıllarından kalma bir Ürgüp krokisi ile “Oğlum bizim ev şurada idi, şimdi ne durumda” diye sorması bizleri çok etkiledi. Gündüz gezimiz esnasında bir gıda mağazasında bir ürünü beğenip de fiyatını sorduğumda o ürünün tüm heyetimize birer poşetle hediye edilmesi bizi şaşırtmadı değil. Bu gezide üzüldüğüm tek şey; keşke ne bizim oradaki camilerimiz, minarelerimiz, imarethanelerimiz ve hamamlarımız, ne de onların bizdeki kiliseleri yıkılmasaydı. Bu durumdan onlar da biz de üzgünüz. Bizlere Bu seyahat de desteklerini esirgemeyen Ürgüp Belediye Başkanlığına ve Başkan Fahri YILDIZ’a Bizleri orada karşılayan ve hep bizim yanımızda olan; Sayın Despoina Bougioukmanou (Papandreou)hanımefendiye ve Sayın Mehmet Çalışkan Beye, Bizleri orada ağırlayan ve misafir eden Sayın, LIMNI – MANDUDI -AG.ANNA Bel. Baskani Sayın HRISTOS KALIVIOTIS HALKIDEON Bel.Baskani Sayın HRISTOS PAGONIS (Kapadokya kökenli) EVIA Valisi Sayın FANIS SPANOS Sayın NIKOS PEPPAS (turizm sorumlusu) HALKIDA ve VORIES SRORADES METROPOLITI HRISOSTOMOS Peder Sayın FILOTEOS Peder Sayın NIKODIMOS Peder Sayın IOANNIS VERNEZOS (Prokopideki Aziz Yannis papazi) Halkida Ürgüplüler Dernegi Baskanı Sayın SOFIA EVGENIKU ADELFOTHS PROKOPOKON MAKEDONIAS-TRAKHS Başkanı Sayın GEORGIOS PETRIDIS KASTORİA Belediye Başkanı Sayın ANGELIS ANESTİS GIANNTSA ( Yenice ) BELEDİYE Başkanı Sayın GRIGORIOS STAMKOS ‘ a ve isimlerini yazamadığım tüm ilgililere Teşekkür ederim, selam ve saygılarımı sunarım. Kalplerimiz hep sevgi dolu olsun, Saygımız eksik olmasın. Sevgi ve Saygılarımla, 4 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER YUNANİSTAN GEZİSİ İZLENİMLERİ Katılanların Kaleminden Gezi Notları 18-26 Nisan 2015 GEZİMİZİN ARDINDAN Merhabalar!... Yaradan biz yarattıklarına bir ömür biçmiş. Kimimize kısa kimimize uzun.. Bir ömür süresince kimimiz sefa kimimiz de cefa ile yaşıyoruz . Ama bir gerçek var ki mücadelesiz süt liman bir hayat yaşamıyoruz. Bir amaç, daha iyi bir gelecek için uğraş, mutlu yaşamak için bir ömür veriyorum. Bu yaşam içinde de çoğu kez gideceğimiz yolu ve yönü de başkaları tayin edebiliyor. Geçen zaman pekçok şeyi alıp götürüyor bizden.. Ama hatıraları, anıları, ayrılıkları ve derin acılarını unutturamıyor. Doğup büyüdüğün, gülüp oynadığın, mutluluk ve acılarını paylaştığın tarihine ve kültürüne ortak olduğun, geçmişte yaşayıp geleceğe umutla baktığın topraklardan Feriha Karaşahin* atılmak ne kadar acı… Bunun ancak yaşayan bilir. Ana vatan bildiğin topraklardan sökülerek atılmak, toprağını, suyunu, havasını tanımadığın bir diyara sürülmek içler acısı. Kafanda nedenler, niçinler, geride bıraktıkların özlemle, meçhule yol almak kolay mı? Kesin geri döneceğiz umuduyla vardığın yere eğreti tutunma, hergün artan özlem ve hasretle anılarına sıkısıkaya bağlanma bir ömür boyu devam ediyor. Bedenin bir ülkede, ruhun, aklın, gönlün başka bir ülkede… Doğup büyüdüğün evin, altında oturduğun ağacın, sokakta oynadığın arkadaşların, birlikte sohbet ettiğin komşuların, alışveriş ettiğin bakkalın, çalıştığın para kazandığın işin, aşın, toprağın… Herşeyden Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 5 ÜRGÜP vazgeçip hiç yaşanmamışçasına herşeyi yok sayıp , bir valiz, bir çanta, bir bohçayla yeni bir hayata sürüklenmek insanlığa sığar mı? Sığar mı ? Onca yaşanmışlık bir bohçaya… Sığar mı onca dostluk, arkadaşlık, komşuluk bir valize… Sığar mı onca emek, toprak, su bir çantaya… Ülkemiz, ilimiz, dinimiz ayrı olsada aynı kültürün aynı tarihin aynı geçmişin torunlarıyız. Onlar vatan hasretiyle yanıp tüterek ölen, atalarının hasretiyle, özlemiyle vatan toprağı kokusuna duyduğu hasretle ağlaşarak” guzum.. guzum..’’ diye sarılarak özlem gidermeye çalışıyorlar. Geçmişten geleceğe kopmayan bağlarla bağlanmak istiyorlar. Kopmayacaklar da… Dilerim bu bağlar daha da kuvvetlensin. Ülkeler arası kilometrelerce yol olsa da eski gelenek görenek ve alışkanlıklar unutulmamış, Türkçe unutulmamış. 6 Ürgüp dili unutulmamış. Aradan bunca yıl geçmiş olsada aynı asedeyi, aynı hamursuzu, aynı mantıyı yiyoruz. Aynı içkiyi içip, aynı türküleri söylüyoruz. Kadınların sevgi dolu davranışları buram buram Anadolu kokuyor. Sanki aynı evde doğup büyüyen ve sonrada ayrılan kardeşler gibi Ürgüplüler Derneği Yayın Organı sımsıcak bir ilişki… Bülbülü altın kafese koymuşlar ‘ ah vatanım ‘ demiş. Tanrım kimseyi vatanından ayırmasın. Gerçekten vatandan ayrılınca bir avuç vatan toprağı insanın burnunda tütüyormuş. Vatan özlemiyle öbür dünyaya göç edenlerin çocukları, torunları “vatan toprağı getirniz mi?” diye sorarak, gözyaşlarıyla özlemlerini dile getiriyorlar. Şu bir gerçek ki ülkeleri birbirinden ayıran sınırlar, içinde yaşayanların duygu ve düşüncelerine sınır koyamıyorlar. Adet gelenek ve göreneklerini, davranışlarını sınırlandıramıyor. Yunanistan’da oturup ekmeğini yiyip suyunu içen bir iş adamı; ‘ Ben hristiyan Türk’üm, Türk olmaktan da gurur duyuyor ve gu- HABERLER rurla söylüyorum.’ Diyor. Ne mutlu ona ki sürgün edildiği halde Türk olmaktan gurur duyuyor, geçmişlerine sahip çıkıyor ve anılarını taptaze canlı tutuyorlar. Göçle beraberinde götürdükleri araç ve gereçleri, kıyafetleri çok değerli eşya olarak cam arkasında muhafaza ediyorlar. Bizler için değeri olmayan gereçler onlar için müzelik olmuş. Bizim kıymetini bilmeyip yıktırdığmız kilisenin aynısını inşa edip duvarlarını Ürgüp resimleriyle süslemişler. Ürgüp de doğup büyüyen ve orada ölen “aziz” olarak kabul edilen Aziz Yuhannis te değerli sanduka içinde o mü- zede tüm Yunan halkının ziyaretine sunuluyor. Düşünün! Bunlar şu an Ürgüp’te olsaydı, turizm açısından önemiyle Ürgübün değerine değer katardı. Herşey elimizden kaçınca değerlenir. Ama bir şey var ki ona değer biçilemez. O da vatan… Atalarımızın canları kanları pahasına bize emanet ettikleri vatanımızın bir avuç toprağına bile sahip çıkalım. Bizler de atalarımızan aldığımız emaneti torunlarımıza gururla bırakalım. Bu cennet vatanımızın kıymetini bilelim. Gelecek nesile acı, pişmanlık değil, gurur ve mutluluk taşıyalım. Saygılarımla… *Emekli Öğretmen DUYURU DERGİMİZİN GELECEK SAYISINDA YAYINLANMAK ÜZERE; TÜRKİYE-YUNANİSTAN NÜFUS MÜBÂDELESİ ÇERÇEVESİNDE GÖÇE TABİ TUTULARAK 1924’TE ÜRGÜP VE SİNASON’A YERLEŞMİŞ OLAN MÜBÂDİL TÜRKLERLE İLGİLİ BİR ÇALIŞMA HAZIRLIĞI YAPILMAKTADIR. BU HAZIRLIK İÇİN ELİNDE BİLGİ, BELGE VE RESİM ALBÜMÜ OLANLARIN İLGİ VE KATKILARINI BEKLER, DERGİMİZE ULAŞTIRMALARINI RİCA EDERİZ. Yunanistan gezisi boyunca, görüp resimleri çekilerek kısa bilgiler edindiğimiz “osmanlı yadigarı tarihi eserler”le ilgili yazımızı bu sayıya yetiştiremediğimiz için dergimizin gelecek sayısında fotoğraflarla birlikte yayınlanacaktır (Hasan Hüseyin Dilaver) Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 7 ÜRGÜP MELEK GİRMEZ ESNAFI YAKIŞANI YAPTI (Dost olalım-Dostça yaşayalım) Ürgüp ve yöresinden 1924 yılında ilk mübadele ile Yunanistan’a göç eden Rumlar’dan bazı grupların, 1950’li yıllarında zaman zaman Ürgüp’e gelerek eski komşularıyla, bağ, bahçe ve evleriyle mazide kalan anılarını tazeleyip hasret giderdiklerini anımsamaktayım. Daha sonraki yıllarda mübadele ile gidenlerin çocukları, şimdilerde ise torunları Ürgüp’ü ziyarete gelmektedirler. 8 Çocukluğumda dedem ve babaannem Rumlarla olan komşuluk ilişkilerinden, örf ve adetlerinden, dostluklarından, sanatlarından hep iyilikle bahsederlerdi. Kısaca “Rumlar ve biz Türkler yüzyıllarca barış içinde dostça yaşadığımızdan örf ve adetlerimiz, gelenek ve göreneklerimiz birdi, medeniyetimiz ve ortak kültürümüz aynıydı. Dini bayramlarımızda biz Müslümanları ziyaret ederler, Ramazan Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Ali Akuzun* ayında yanımızda hiçbir şey yiyip içmeyerek tuttuğumuz oruca saygı duyarlardı. Düğünlerimize ve acılı günlerimize bir Müslüman gibi hep ortak olurlardı. Aynı sevgi ve dostluğu bizler de Rumlar’a karşı gösterirdik. Aramızdaki yegâne fark dini inançlarımızdı. Zaman gelir biz çocuklar Rum çocuklarıyla kavga eder sonra da barışırdık. Rumlar göç ederken karşılıklı üzüntü duyduk ve ağlaştık, HABERLER hatta Rumlar Ulukışla’ya ve Mersin’e kadar uğurlandı” diye duygu ve düşüncelerini uzun uzun anlatırlardı. 1990’lı yıllarında Yunanistan’ın 4’ncü büyük şehri olan Larissa, Ürgüp’le “Kardeş Şehir” ilan edildi*. Aynı tarihlerde Ürgüp’ten Yunanistan’a 2 defa gezi düzenlendi. Bu gezilere Yunanistan’a göç eden Rumlar çok yakın ilgi duydular, alaka gösterdiler ve çeşitli dostluklar oluştu. Ürgüplüler Derneği olarak Ankara’dan 13 kişilik bir heyetle 18- Nisan- 2015 tarihinde Yunanistan’a dostluk gezisi tertip edildi. Yunanistan’daki Ürgüplüler Derneği ve rehberimiz Mehmet Çalışkan’ın 8 günlük saatlendirilmiş programına göre sırasıyla Kavala, Gümülcüne, Selanik, Prokopia, Kalkida, Atina, Larissa şehirleri ve Kastorya Bölgesini rehberler eşliğinde doyasıya gezdik. Bu gezide, 5 belediye başkanı, bir umum vali ve bir metropolü ziyaret ederek karşılıklı duygu ve düşüncelerimiz aktarıldı. Hemen her şehirde çok sıcak karşılandık, ilgi gördük ve uğurlandık. Özellikle Evia Adası’ndaki Prokopia yani “Yeni Ürgüp” köylüleri ( çoğunluğu Türkçe bilen Ürgüp’ten göç eden Rumlar’ın çocukları ve torunları) bize çok yakın ilgi gösterdiler, gece boyunca eğlendirdiler. Hemşerilerimizin yerleştiği dağlık, yeşillik ve suyu bol olan bu köye bir de Ürgüp’teki yıkılan kilisenin benzerini yapmışlar ki bu köy gezilmeye ve hemşerilerimizle tanışmaya değer. Karşılıklı bu geliş, gidiş ve dostluklar devam ederken Ürgüp’e 38 defa gelen Ürgüp aşığı Anadolu Rumları Kültür Derneği (eski) Başkanı Dimitrios Katsikos çoğunluğu papaz ve rahibelerden oluşan 40 kişilik bir heyetle 30-Eylül-2015 tarihinde Ürgüp’e geldiler. Kapadokya’nın çok iyi bir rehberi olan Dimitrios 3 gün müddetle bütün Kapadokya’yı ve Ürgüp’ü gezdirdi ve tanıttı. Melek girmez (Dağıstanlı) Sokak esnafı bir araya gelerek Yunanistan’dan gelen bu mi- safirlere 3-Ekim-Cumartesi akşamı unutulmayacak bir ziyafet vermek suretiyle kendilerine yakışanı yapmışlardır. Sokağa boydan boya 8’er kişilik 10 adet yuvarlak masalar dizildi, sokak aydınlatıldı. Karşılıklı kaynaşmayı sağlamak üzere Yunanlı misafirler ile geceye eşleriyle katılan esnaf ve diğer katılımcılar masalara dağıtıldı. Beklenmedik misafirler çok olduğundan çarşı esnafından bazıları ayakta kaldılar ve misafirperverlik yaptılar. Gecenin açılış konuşmasını Ürgüp Kaymakamı Alper Balcı yaptılar. Daha sonra ben Ali Akuzun ve Dimitrios Katsikos birer konuşma yaptık. Her üç konuşmacı günün mana ve ehemmiyetini belirttikten sonra özetle “maziyi unutalım, Türk ve Yunan dostluğunu pekiştirelim, iyi ilişkiler içinde komşuluğumuzu sürdürelim, daima dost Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 9 ÜRGÜP olalım ve dostça yaşayalım. Gelecek kuşaklara aynı duygu ve düşünceleri aktaralım. Şunu unutmamalıyız, Türk ve Yunan halkı olarak bizler bu dostluğa ezelden beri gerekli önemi verirken maalesef çıkarcı zenginler, politikacılar ve özellikle dost diye geçinen dış devletler bizi bize bırakmıyorlar, onlara aldanmayalım.” şeklinde bir mesaj vermişlerdir. Daha sonra gecenin ilerleyen saatlerinde çalınan sazlar eşliğinde (klarnet, kanun, keman ve ut) şarkılar, türküler söylendi ve oyunlar oynandı. Ayrıca teyple çalınan Yunanca parçalar eşliğinde misafirler oyun oynayarak oldukça coştular. Saat 23’ de sona eren geceden Yunanlı misafirler ve Melek girmez esnafı mesut ve mutlu ayrıldılar, geride hoş bir seda bıraktılar. Bu gecenin düzenlenmesinde yakın ilgi ve destekte bulunan Ürgüp kaymakamı Sayın Alper BALCI’ ya Ürgüplüler adına teşekkürlerimizi sunarız. Neticede Melek girmez Esnafı kısa bir zamanda bir araya gelip gecenin her türlü masrafını üstlenerek böyle eğlenceli bir gece düzenlemeleri Ürgüp’te ilk defa gerçekleşmiş oldu. Gönül arzu ediyor ki örneğin Turizm Sezonu Açılış Haftası’nda tüm turizmciler birleşerek aynı gün Ürgüp’teki otellerde bulunan turistlerden 3-5 kişi davet ede- 10 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı rek Cumhuriyet Meydanı’nda anlı şanlı bir gece yapabilirler kanaatindeyim. Bu gecenin düzenlenmesinde yakın ilgi ve destekte bulunan Ürgüp kaymakamı Sayın Alper BALCI’ ya Ürgüplüler adına teşekkürlerimizi sunarız. *(e)Albay *Her iki tarafın birbirlerini ziyaret edip dostluk köprüsü kurmalarında çarşı esnafından Aziz Güzelgöz’ün katkılarını da hatılıyoruz. Çünkü onun girişim ve çabalarıyla 1995 yılında Ürgüp Belediye Başkanı Kürşat Numanoğlu ile Larissa Belediye Başkanı arasındaki yazışmalar sonunda 14 Ekim 1996 tarihinde “Kardeş Şehir” ilan edildi ve arkasından karşılıklı resmi ve gayri resmi ziyaretler sıklaştı. (HHD) HABERLER Prokopi’nin bulunduğu Eviya adasına gitmek üzere feribotun önünde çekilen hatıra fotoğrafı. ÜRGÜPLÜLER BULUŞMASI ( 18 – 26 Nisan 2015 Ankara, Selanik , Halkida, Kastorya ) Mehmet Çalışkan* Şimdiye kadar bir çok kez Ürgüplüler bir çok farklı yerlerde bir araya geldiler. Fakat ilk defa Türkiye’den Ankara’dan Ürgüplüler Derneği , Selanik ve Halkida Ürgüplüler Dernekleri yakından tanışmak fırsatını buldular. Bu durum hem dernekler arası işbirliğini geliştirmek, hem de iki ülke halklarını daha yakından tanımak açısından çok faydalı oldu. Bu gezi için yapılan ça- lışmaları ve özverileri yakından tanıma fırsatım olduğu için başta Ankara Ürgüplüler Derneği Başkanı Sayın Zekai ULUSOY, Selanik ( Adelfotıta Prokopıeon Makedonias Trakis ) Ürgüplüler Derneği Başkanı Sayın Georgıos PETRIDIS ve Halkida ( Xalkida Adelfotıta Prokopıeon ) Ürgüplüler Derneği başkanı Sayın Sofia EVGENIKOU olmak üzere bütün dostlara bu gezinin güzel anılarla bit- mesine vesile oldukları için bütün dostlara ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Güzel anılar güzel dostluklarla başlar. Her yolculuk bir umuttur, bir bilinmezdir ve bir özlemdir. Hep zihinde yaşatılan, anılarla, duyumlarla ve özlemlerle günlük hayatımızda bizimle birlikte yaşayan bir tılsımdır. Hele bir de muhacirliğin acılarını hissediyorsan , atalardan duyduklarını her gün zihninde ve kal- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 11 ÜRGÜP binde bir özlemle yer eder o güzelim ata toprakları. O topraklar ki, anlat anlat bitmez ve o vak vak sesli kara kargalar bile birer bülbül olur hayalinde. İşte bu özlemler insanları binlerce kilometrelerce yollara düşürür. Hayalin için, dostlar için ve sevgi için !!! Gümülcine ( Komotini ): !! Sevgili rehberimiz ve arkadaşımız Kadir ‘in gözetiminde kısa bir şehir gezisi ve yemek molası . Burası et döneri yiyebileceğiniz ender yerlerden birisidir. Eski ve yeni camiler ve ata yadigari dostlarla kucaklaşma. İşte Selanik !! İlk gün ve bir özlem sona erdi. Geldim ve gördüm. !!! Atalarımın toprakları !! ! Ama yol uzun !! Önce Ürgüp’ümüze gitmeliyiz. Neo Prokopı ( Yeni Ürgüp ) !!! Yeni Ürgüp Eboıa ( Evia ) adasında ve oraya Glyfa- Agıo Kambos – Limni yol güzergahından gidiyoruz. Burada bizi sevgili dostumuz Bayan Despoına Papandreou karşılıyor. Bu karşılamayı görünce vedalaşıyor muyuz, yoksa yılların acısı birden bizden ayrılıyor mu? diye sormadan edemedik. Ç ünkü herkes gözyaşlarını akıtırken sanıyorum ki, bu bir kavuşma ve özlem idi ! Hep birlikte Limni Belediyesine doğru giderken etrafa baktığımızda gördüğümüz 12 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ağaçları ve temizliği konuşmaya başladık. Gene Ürgüplülüğümüz tuttu.. Konuştuk canım!! Biraz ordan biraz buradan. Limni- Mantudi- Ag. Anna Belediye Başkanı Sayın Christos KALIVIOTIS ve Sayın Zekai ULUSOY ‘un karşılaşmaları ve gözyaşları gerçekten çok ilginçti. İlk defa birbirlerini tanıyorlar ve buluşuyorlardı. Bu dostluk ve kavuşma anı sanıyorum ki, iki kardeşin yıllar sonraki o özlemin bir sonucu idi. Bay Kaliviotis ve meclis üyeleri bizi belediye toplantı salonunda misafir ettiler. Yol uzun ama ayrılık daha zordu. Neyse ki bay başkan akşam yemeğinde bizimle beraber olacaktı ve bu yemeği Yeni Ürgüplüler ( Neo Prokopı ) köyü halkı bizim için hazırlamıştı. Eski Ürgüp ve Yeni Ürgüp !! ! İşte dostluk ! İşte HABERLER Halklarımızın kardeşliği ! Şehirde insanların sevgi gösterileri ve tarihi yerleri ve özellikle bizim şehrimizin bir aziz’i olan Agios Ioanis o Rossos ‘ un naşının bulunduğu kiliseyi ziyaret edip dua ettik. Tıpkı Ürgüp’te Kayakapı da yaşadığı o evde hristiyan dostlarımızın dualarına biz de burada karşılık verdik. Kilisenin baş papazı bay Ioannis bizlere Ürgüp’ten gelirken yanlarında getirdikleri ikonaları ( Hristiyan aziz resimleri ) gösterdi ve kiliseyi tanıttı. Elveda Yeni Ürgüp ! Şimdiki durağımız Xalkida ! Halkida Ürgüplüler Derneği Başkanı Bayan Sofia EYGENIKOY ve rehberimiz Maria ile birlikte İlk önce burada Belediye Başkanı Bay Christos PAGONIS ‘ i makamında ziyaret ediyoruz. Bay Pagonis duruşuyla, simasıyla, misafirperverliği ile gerçek- ten tam bir Ürgüplü. Ataları da zaten Ürgüp’ten göç etmiş !! Sıcak ve dostça bir karşılama ile karşılaştık. Halkıda şehir gezisi ve sayın başkanın sunumu olan yemekten sonra Bölge Valisi bay Theofanis SPANOS bey’i makamında ziyaret ettik. Bizim grubumuzu kabullerinde herkes de bir şaşkınlık vardı. Biz Türkler Vali bey’ i bekliyorduk ama çok genç bir insanla karşılaşınca herhalde vali bey daha sonra gelecek diye düşündük. !!! Biz alışmıştık çok yaşlı insanları vali olmalarına ama burada bu düşüncemiz altüst oldu. Bay Spanos buyur edip ne içersiniz diye sorunca ve başka da bir adam gelmeyince bu genç ‘in vali bey olduğunu anladık. Sanıyorum ki Feriha hanım bu duruma bir kez daha şaşırdı. Halkida, dostluğun, kardeşliğin ve kalıcı özlemlerin hala bitmediği bir anı olarak kaldı. Hele bir de yaşlı bir Ürgüplünün Gezi arabasın daki “Ürgüp Belediyesi” yazısını görüp ve bunları görmeden gitmem deyip bizi saatlerce beklemesi gerçekten gezimizin en ilginç anlarından birisi idi. Akşam Halkida’lı dostlarla yenen harika bir yemekten sonra günün yorgunluğunu ancak atabildik. Halkida ve Vories Srorades Metropoliti Hrisostomos’un heyetimizi kabül salonun da büyük bir sevgi ile kucaklaması dinlerin dostluk için ne kadar yapıcı roller üstlenebileceğini gösterdi. Eski kaledeki tarihi eserleri ve müzesini gezdikten sonra biraz da geç kalarak Halkida’ dan ayrılıyoruz. Atina !! Apollon tapınağı ve Tanrıların şehri !! Şimdilerde ise daha çok Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 13 ÜRGÜP sokaklardaki mülteciler ve siyasi çekişmelerle anılıyor. Sevgili rehberimiz Bayan Maria ve eşleri ile birlikte Apollon tapınağını ve müzesini gezdik. Kastorya ( Kesriye ) !! Ürgüp’ten gelen muhacirlerin geldikleri şehir ve köyü gezme fırsatımız oldu. Burada bize sevgili ve kadim dostum Stathis MAZGALIDIS ‘in rehberliğinde eski adı Jerveni olan ve şimdiki adı Agios Antonios olan köyü gezdik. Dostlarla buluştuk ve memleketinini terk edenin geride neleri de kaybettiğini üzülerek buradan ayrıldık. Kastorya Belediye Başkanı Sayın Aggelis ANESTIS ‘in Belediye başkanlık odasında ikramı olan içecekleri içip eski Kesriye günlerini yad ediyoruz. Hep birlikte ve başkan yardımcısı Bay Georgo ile bir hatıra fotoğrafı çektirip ayrılıyoruz. 14 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Selanik !! Selanik !! Atatürk Evi Müzesi, Hükümet Konağı, Agios Dimitrios Kilisesi ( Eski Kasımıye Camii ), Paşa hamamı, Kamara , Beyaz Kule, Aristotelous Meydanı, Bey Hamamı, Yahudi Hamam… ve sahil de HABERLER kısa bir yürüyüş. ! Selanik Ürgüplüler Derneği (Adelfotis Prokopıeon Makedonias- Trakis ) başkanı sayın Georgios PETRIDIS ve Antonis Oralioglou bey’in ve sevgili dostumuz Nikos Theodosıadis ‘in ve bütün Selanikli dostlarımız ile unutulmaz bir gezi yaşadık. Yunanistan’a gelinir de Kavala ve güzel kurabiyelerinden alınmaz mı !! Kavala gerçekten güzel anıları olan bir şehir ve tabiî ki tarihimiz açısından Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve bugüne kalanlar !! Bu gezi boyunca bizimle birlikte olan o kadar çok dostumuz bize yardımcı oldu ki, onları burada teker teker yazacak olsaydık umarım bir bu sayfa kadar daha ilave etmemiz gerekecekti. Buradan bütün dostlarımıza selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz. Sevgili dostlarımız iyi ki varsınız !! Sizinle geçirdiğimiz bir haftalık bir zaman da her şey o kadar hızlı ve çabuk geçti ki, bütün bu güzellikler sizinle yaşadığımız güzel anılar olarak daima bizimle yaşayacak ve ve sizi dostlukla ve sevgiyle hatırlayacağız. Elveda Yeni Ürgüp ! Elveda Halkida ! Elveda Larissa ! Elveda Kastorya ! Elveda Selanik ! Eski Ürgüp’te buluşmak dileğiyle !! Hoşçakalın sevgili dostlar !! Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 15 ÜRGÜP BATININ ÜSTÜNLÜĞÜ VE BİZ Şevket Sayar* Değerli hemşehrilerim, Bu defa ilginç olacağını düşündüğüm bir derleme ile karşınızdayım, Bir çok sohbette; Biz dahil elliden fazla İslam ülkesi için dünya siyasetinde yerleri olmadığı, birkaç petrol zengini haricinde çoğunun fakir olduğu vurgulanır. Bir çoğunun bağımsız bile olmadığı, batının güdümünde oldukları anlatılır. Bilimde, sanatta, ferdi birkaç başarıdan öte gidemedikleri, hemen hiç teknolojik buluşa imza atamadıkları belirtilerek buna yüce dinimiz İslam’ın sebep olduğunu iddia edenler bile olur. Ne bir otomobil, ne bir telefon, tv markalarının olmaması, elektriği, motoru, uçağı, treni Müslüman olmayanların icat etmesi gerçeği karşısında bir çoğumuzun fazla söyleyeceği de yoktur. Bu yüzden bazıları din karşıtı, bazıları da “bu millet adam olmaz” diyerek Türklük karşıtı olurlar. Ancak inancı kuvvetli olanlar bu kötü sonuca İslam’ın sebep olmadığını; peygamberimizin “ilim Çin’de bile olsa gidip alınız”dediğini. Çalışmayı teşvik için iki günü aynı olanı hoş karşılamadığını belirterek itiraz ederler. Tabii bunların gözünde Atatürk’ün ”Türk milleti çalışkandır,zekidir, karakteri yüksektir” vecizesinin de bir anlamı yoktur. Gerçekten çağımızda, kı- saca batı dediğimiz hıristiyan dünya, bazı uzakdoğu ülkeleri, her alanda müslümanlardan ileri gitmiş, zenginleşmiş ve güçlenmişlerdir. Elbette nasıl bu sonuca ulaştıkları ayrı birer yazı konusudur. Amerikanın keşfinden sonra ise geniş doğal kaynaklar ve elli eyaletin bir birlik oluşturmasına engel olamayan İngiltere ve Fransa yüzünden,bugün ABD. dediğimiz dev ülke doğmuş ve dünya hakimiyetinde daha önce hiçbir devlet ya da imparatorluğun başaramadığı bir konuma ulaşmıştır. İşin aslı, batının bu üstünlüğü konjoktürel’dir (devrevi). Daha ortaçağda çok geri idiler. Hijyen nedir bilmezler tifo, tifüs ve veba’dan kırılırlardı. Son yüzyıldaki teknolojik gelişmelerin hızı birbirini artan bir şekilde etkilediğinden insanlarda şaşkınlık yaratmaktadır(gavur yapıyor…!) Aşağıda zamanına göre çok değerli buluş ve bilim adamlarından örnekler sunulmuştur; Müslümanların, yükselme döneminde bu gün İspanya denilen “Endülüs’ü”ele geçirdikleri ve orada yüksek bir medeniyet yarattıkları malumlarınızdır. Avrupalılar, çok çizgili Romen rakamları yerine tek işaretli rakamları Endülüs’ten öğrenmişlerdir. Toledo’nun ele geçirilmesiyle laik düşünceyle tanışıp köklü üniversiteler kurmuşlar- 16 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı dır. Aristo’nun eserlerini anlayıp yorumlayan İbn-i Rüşt olmuştur. Galileo ve öğrencisi Copernic güneş sisteminin şeklini doğru olarak tespit ettiler.Fakat esas fikir Horasanlı Müslüman bilim adamlarından alınmıştır. İbn-i Rüşt hem fikir özgürlüğü ve rasyonel düşünce, hem de felsefenin babası sayılır. İbn-i Sina (950-1037) nın felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya , müzik ve özellikle tıpta yaptıkları saymakla bitmez; kalp-damar sistemi ile ilgili olanlar dikkat çekicidir. Tıp Kanunu adlı beş bölümlü ansiklopedik eseri 19ncu yüzyıla kadar ders kitabı olarak okutulmuştur. Ali Kuşçu 15nci yüzyılda (doğ.1403) Türk İslam aleminin en önemli astronomi ve matemetik alimidir. 1018 yıldızın konumunu içeren, Zic-i Uluğ Bey adlı kitabı yazmıştır. Arapça sıfr’dan gelen sıfır rakamının bulunması da çok büyük bir buluştur; Toplama ve çıkarmada etkisiz, çarpmada yutan(0), bölmede tanımsız(0), sayıların arasına ve sonuna eklenerek iki veya daha fazla basamaklı sayılar oluşturmamızı sağlayan sıfırı kullanma ihtiyacını ilk defa milattan önce 3000 yıllarında mısırlılar duymuştur. MÖ.700-500 yıllarında Babilliler,MS.2nci yüzyıl- HABERLER da eski Yunanlılar,MS.632 de Hindistan’da Brahmagupta da sıfır ihtiyacı için işaretler kullanmışlardır.Ancak bu günkü anlamda kullanılmasını açıklayarak tüm dünyada kullanılmasını sağlayan MS.630 yıllarında yaşayan Fars kökenli Harizmi’dir Bu toprakların yaklaşık 900 yıl önce yetiştirdiği, sibernetik alanın kurucusu kabul edilen, fizikçi, robot ustası bilim adamı El Cezeri Şırnak, Cizre’de doğmuş, orada ölmüştür. Leonardo Da Vinci’nin ilham kay- nağı olduğu söylenir. Robotlar, saatler, içki sunan kadehler, su makineleri, şifreli kilitler, kasalar, termos, otomatik çocuk oyuncakları,otomatik yüzen kayık, su tulumbaları gibi çok sayıda buluşun sahibidir. Elektrik olmadığı için onun enerji kaynağı su idi. Vecihi K-XVI adlı ilk Türk uçağını tasarlayıp yaparak 1925 yılında uçuran kahraman mühendis ve pilotumuz Vecihi Hürkuş’u, Behçet hastalığını bulan Dr.Hulusi Behçet’i ve büyük Mimar Sinan’ı da unutmayalım. Elbette Müslüman bilim adamları ve buluşları bunlarla sınırlı değildir. Örnekler verilmiştir ve yukarıda da ifade edildiği gibi;zamanına göre çok ileri buluşlardır. Dünyada her şeyin bir döngüsü olduğu düşünülürse, batının bu üstünlüğünün de bir döngü sonunda son bulacağı kesindir. Ama biz Müslümanlar da çalışmalı, çalışmalı, çalışmalıyız…. Saygılar sunarım * ÇOCUĞUMUZ GÖZ BEBEĞİMİZDİR Ç ocuk eğitimi önemlidir. Sağlıklı toplum olabilmenin yolu ailedeki sağlıklı ortama bağlıdır. Anne ve baba yeteri kadar eğitimli olmalıdır ki aile ortamı da sağlıklı olsun. 19 Ekim 2015 tarihinde Ürgüp İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün daveti üzerine Halk Eğitim Merkezinde meslektaşlarım öğretmenlerle bir konferansımız oldu. Konu: Eğitim ve öğretimde uygulanan metotlardı. Hollanda’da ve Türkiye’de uygulanan metotlar üzerinde fikir alışverişi yaptık. Ben konuşmacı olarak özellikle Hollanda’daki eğitim sistemi hakkında arkadaşlarımı bilgilendirdim. Amacımız kaliteyi yükseltmek. Bunun için program, öğretmen, aile ve öğrenci dörtlüsü olarak görevlerimizi konuştuk. Çağdaş eğitim ve öğretim sistemlerinde başarıyı yakalamak için en önemli ereğimizin öğrenciyi nasıl etkin yaparız olduğudur. Başarı için önemli faktörler, verimli bir program, iyi yetişmiş bir öğretmen, çocuğuna değer veren bir aile ve çocuk. Dikkat edilmesi gereken asıl konu: Çocuğun yaşamında mutlu, özgüveni olan kendisiyle ve çevresiyle barışık birey olarak yetiştirilmesidir. Çocuk yetenek ve becerilerine göre eğitilip öğretilmelidir. Bunun için sınıfta öğrenci etkin olmalı, öğretmen de ona rehber olmalıdır. Öğrencinin etkin olduğu iki metottan söz ettik. Birisi Dalton metodu diğeri de Montessori metodudur. Dalton metodu grup yani küme çalışma şekliyle uygulanıyor. Mentessori metodu ise bireysel Hasan Kılıç* çalışma şeklidir. Hollanda da her iki metotta tercih ediliyor. Öğretmenler de bu metotları bilerek yetişiyor. Her iki çalışma şeklinde de öğrenci aktif-etkindir. Öğrenci günlük veya haftalık ödevini alarak ders kitaplarının yanında diğer araç ve gereçleri kullanarak çalışır. Zorlandığı veya yardıma ihtiyacı olduğu anda öğretmenden yardım ister. Böylece öğrenci başarıyı kendi yakalamaya çalışır. Öğrenci etkin, öğretmen de rehber olunca sınıf adeta bir arı kovanına benzer. Yardımlaşma vardır. Herkes görevini bilir. Panik yoktur. Çünkü planlı ve programlı bir çalışma vardır. Öğretmen gün sonu veya hafta sonu değerlendirmeyi çocukla birlikte yapar eksikler birlikte giderilir. Hollanda’da bedensel ve zihinsel sorunlu çocuklar için özel okullarda eğitim ve öğretim verilir. Bu çocuklar normal okullarda başarılı olamayanlardır. Eğitim Araştırma ve Tavsiye Kurumu kanalıyla yapılan ölçme ve değerlendirmeler sonucu çocuklar uygun olduğu okula yönlendirilir. İlköğretim okullarında çocukların güçlü olduğu yanları keşfedilir. Orta öğretime de ona göre yönlendirilir. Böylece tek yönlü yığılma olmaz. Her mesleğin okulu vardır. Yetenek ve becerilerine göre yönlendirme olduğu için başarı da kendiliğinden geliyor. Dolayısıyla öğrenci mutlu oluyor. Konuşmalarımız soru cevap şeklinde sohbet ortamında devam etti. Bu bilgi alışverişinden ben mutlu oldum. Umarım katılımcılar da mutlu olmuştur. *Emekli Öğretmen Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 17 ÜRGÜP Ürgüp Dergisi için Hazırlayan: Mustafa Kaya* 1922 Yılı Dr. Mehmet Hayri Raporunda NİĞDE SANCAĞI ÜRGÜP KAZASI – IV Dergimizin 52. sayısında başlayan bu dizinin dördüncü bölümünde Dr. M. Hayri Raporunda yer alan ve “Ahlak” başlıklı bölümle kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ahlâk Halkımız esas itibariyle dindar, mütevekkil, sabbur, cesur, kerim, halim ve fakat maalesef cahildir. Cehalet ve fezail (zillet) bir önlem derecesinden aşırı bir yola düşürmüştür. Bir zamanlar ahlakın emirlerine rehber olarak devlet ve milleti sürekli yükselmelere eriştiren bilime rağbetin azalarak hurafe ve İsrailoğulları kitabından aktarılan hikayelere saplanılmış olmasının yönümüzü şaşırmakta büyük bir etkisi olmuştur. Önceki dönem memurlarının disiplinsiz ve çalışanlar arasına ayrılıkçılık sokan bir yönetim tarzı sürme vardı. [İlişkileri olmadığı için bir olasılıklı ismini dahi kimsenin bilmediği alçakgönüllü vatanperverlerimizden birisinden burada bahsetmek istiyorum: Bu zat Ürgüp’ün Ortahisar kasabasından merhum Hacı Naci Efendidir. Bir askeri okulda iken sağlık durumu nedeniyle okulu terk etmiş fakat hiçbir zaman öğrenim ve araştırma- incelemeden geri durmamış, zeki, iyi huylu, bilhassa dindar, eğitimsever bir zattı. 1887 tarihlerinde Nevşehir Divan-ı Umumiye’de [ilçe idaresi) memuriyette bulunduğu esnada bir ilkokul açtırmış, ve yeni tarzda öğrenimi başlatmıştır. Her gün okula gelir saatlerce öğrenci ile ilgilenir, çocukları teşvik ve isteklendirirdi. Merhumun bu yoğun çalışmalarla ilerlemesi bin türlü engeller üretilmesiyle sonuçsuz bırakılmak istenmiş ve hatta bazıları, “Naci midir cani midir; çoğumuzu gavur edecektir” teranesini savunmuştur. Fakat Naci Efendinin büyük azmi kırılmamış, memuriyetini bitirinceye kadar bu büyük vatan vazifesinde dayanıklılık ve sebat göstermiş ve Nevşehir gençliğinin veli nimet-i irfanı ( ilim nimetlerinin piri) olmuştur.] Bu kötü ilke pek yerine getirici bir yetenekle uygulanırdı. Eşraf, ayan, köylü iki kısma ayrılır, birbirine düşürülür, yekdiğeri aleyhine asılsız cürümler icad ve isnad ettirilir, kah bir tarafa kah diğer taraf tutularak iki taraf da mükemmel olarak sağılıyordu. Meşrutiyetin ilanıyla yol- 18 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı suzluk ve rüşvet hemen ortadan kalkmış, genel ahlakta %90 kurtuluşa yüz tutmuş idi. Artık ne muzır davalar ne de hırsız memurlar görülüyordu. Bu hal Umumi harbe kadar devam etti. Umumi Harbin birdenbire patlaması herkesi şaşırtmıştı. Bankalar tüccara, tüccar esnafa, esnaf memurine krediyi kesmişlerdi. Şu uygun zemine usta ellerle atılan rüşvet tohumu birden bire filizlendi. Yolsuzluk mikropları kolera, veba, lekeli humma, sebep olanlardan daha müthiş bir surette yayıldı. Bu hal Mütarekeye, Mütareke esnasında bir duraklama dönemi geçirdiğinde eski kuvvet şiddetini almaksızın yakın vakte kadar devam etti. Milli Hükümetin kuruluşundan beri biriken rüşvet, yeni bir durma dönemine girmiştir. Milli Eğitim Aslında gerekli olmayan bir açıklamadır ki yalnız ikinci öğrenimimiz değil kanunen zorunlu olan ilkokul öğrenimi bile tam anlamıyla eğitimimizin geleceği karanlıktır. Bunun sebebi ikidir: 1. Dil 2. HABERLER Yönetim. Dil bizde iki kısımdır. Halk ve yüksek zümre dili. İkincisi tekrar ikiye ayrılır: Konuşma dili ve yazma dili. Bu durum diğer milletlerde de vardır. Fakat aralarında hiçbir zaman bizimki kadar derin ve başdöndürücü uçurum yoktur. Şimdiye kadar bu uçurumun enlemi ve boylamı, oluşum sebebini takdir edecek bir dil mühendisimiz çıkmadığından her işimizde olduğu gibi bunda da aşırıya kaçmaktan kurtulamadık. Tutucularımız Türkçenin yalnız başına edebi ve fenni bir dil olamayacağını ileri sürdüler; Milliyetçilerimiz bir antika uzmanı zihniyetiyle hareket ederek geçmişin derinliklerine inerek, oradan kelime defineleri ithaline çalıştılar. “Ulus” , “tonguç” gibi hiçbir Türk’ün anlamadığı kelime sayılmış ve sıralanmış yazı- larının arasına sokuşturmakla sözde, dilimizi sadeleştirdiler. “Gerçekte ise halkın ilerlemeye bağ olan meçhul diziye, antika bilgiden birkaç halka daha eklediler. Her iki zümrenin başarısızlığı, doğal hissetmelerinden ayrıdır. Sorunun tabi yönü incelenirse görülür ki dil, konuşma, yeme, içme gibi bir yaratılış ihtiyacıdır. Yeme içme düzeninde nasıl doğal ihtiyaçlarına dikkat edersek dil konusunda da bu ihtiyacı dikkate almak lazımdır. Keza nasıl süt, yumurta gibi doğal besinler, yiyeceklerin en değerlisi ise tabii milli kelime ve sözler de dilin en değerli unsurlarıdır. Biz bu değerli ve milli kelimeleri ancak halk arasında, halkın henüz yabancı etkilere uğramamış kısımlarının küçük bir örneği olan çocukta, milletin ilk öğretmeni olan kadında buluruz. Ço- cuğun, kadının ana kucağında , aile içinde öğrendiği dil en açık en doğal en milli dildir. Bu dilde ne tutucuların yabancı, ne Türkçülerin baa’sü ba’de’-l mevt’e erişen eski kelimeleri yer bulamaz. Milli dile şayet yabancı bir kelime girmiş ise o, zamanla şeklini, telaffuzunu, hatta anlamını değiştirmiş Türkçe kabul edilmiştir. Türkçede söylenmesi kalın hece ile başlayanların kalınla, ince ile başlayanların ince ile sonlanması ilkesine, bu mukaddes kuraldan has kulaklar bile kurtulamamıştır. Tutucularımızın “başkasının malından tasarrufla emretmek batıldır” diye dokunmak istemedikleri yabancı kelimelere halkımız çekinmeden almış ve kullanmıştır. Ziya Paşa, Abdülhak Hamid, Fikret’in şiirleri, Kemal, Halid Ziya nesri nasıl Türk Köylüsü- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 19 ÜRGÜP nün milli sinesine girememiş ise Türk Yurdu Edebiyatı da halkın arasına rahatça dahil olamamış, zira köylü ikisinin anlamını da anlayamamıştır. Bundan dolayı, milli eğitimin yayılması için üst tabakalarımız halka kendi diliyle hitap etmeli. Derme çatma değil gerçekten anlayabileceği bir dille dinine, milliyetine, tarihine, sağlığını, toplumsal malzemelerini ve medeniyeti öğretmelidir. Halkın şu dikenli ve dolambaçlı yollardan emekleyerek üst düzeye çıkmasını beklersek şu ilerleme yolunda hayli yol almış olan düşmanlarımıza yetişmek kolay olur. Dikkat çeken bir sorun da milli eğitim ödeneklerinin %80’nini kasabaların almasıdır. Köylünün verdiği eğitim hissesinden, yüksek okullara gidebilen şehirliler yararlanmakta ve köylüler ilköğretim yasasının özel maddesine göre zorunlu giderler adıyla ayrıca bir vergi vermektedir. Meşrutiyetten önce sancaklarda, beş senelik vilayet- lerde 7-8 senelik idadi (lise) bulunuyordu. Bu idadi öğretmenleri en azında öğretmen rüştiyesinden, üniversiteden, yüksek öğretmen okulundan, mülkiye okulundan olurdu. Vilayet idadilerinde hikmet, kimya, geometri gibi tecrübi derslerin uygulamasını yapacak araç ve gereçler vardı. Bugünkü okullarımızda gınadan (bıkma ve müzik anlamında olabilir) başka uygulama yapılan ders yoktur. Öğrencinin aynı şiirleri aynı nakarat ile tekrar etmeleri gerçekten gına veriyor. Livanın (Niğde’nin) 200.000’e ulaşan nüfusundan en az onda biri öğrenim yaşında farzedilirse okulda[1] 20.000 öğrenci bulunmak lazım gelir. Halbuki okulda kayıtlı öğrenci sayısı ilişikteki cetvelden de anlaşılacağı üzere 4.300’dür. [1] Kesirleri dikkate almayarak 200.000 nüfuslu livada 14 sene içerisinde 40.000 doğum ve bu kadar ölüm olmuştur. Her bir seneye isabet eden doğum 144000’dir.13-70 yaşında bulunan yedi senelik 20 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı doğum erbabını öğrenim yaşında farzedersek 14- 4000 x 7= 20.000 olur. Ananat (Gelenekler) Geçmişimizdeki geleneklerden cirit, kılıç-kalkan oyunları yirmi sene öncesine kadar geçerli idi. Attığı bir değnekle iki santim kalınlığındaki çam tahtasını delen ciritçiler, ata binerken üzengi ile ayağının arasına koyduğu yirmilik altını düşürmeksizin saatlerle değnek atan, at koşturan, ancak inerken bu altını düşen ve bu düşen altını seyisine bahşiş veren şehsuvarlar bulunurmuş. At beslemek ata binmek fazilet olarak kabul edilirmiş. Fakat bugün böyle biniciler kalmamış gibidir. Hanlar, oteller tesis edileliden beri kasabalarda hemen hemen devam eden konukseverlik hasleti , köylerimizin çoğunda devam etmektedir. Resmi muhtar odalarından başka her köyde bir veya birkaç oda daha bulunur. Haremden büsbütün ayrı olan bu odalar herkese açıktır. Yolcu toplumsal konumu ne olursa olsun daima izzet ve ikram görür. Tanrı misafiri olarak kabul edilir. Eşraf ve memur ziyaretçinin ağırlanmasına ise bir kat daha fazla dikkat edilir. Umumi Harpten bu temiz haslet de etkilenmekle birlikte babasının ocağını yakmak, yurdunu şen etmek, hali vakti yerinde olanların sürdürdükleri asalet ve temiz huylar- HABERLER dandır. Kış geceleri bu odalarda otururlar. Vaktiyle köy imamı Mızraklı İlmühal, Ahmediye, Muhammediye gibi dinsel ve toplumsal; Seyit Battal Gazi, Kan Kalesi, gibi tarihi; Kerem, Aşık Ömer gibi edebi eserleri okur, halka açıklarlardı. Köy topluluğu için yapılacak işler de burada görüşülürdü. Köy büyükleri ahlak zabıtası vazifesini de ifa ettiklerinden yolsuzlukları görülenlerin, ne suretle cezalandırılacağını kararlaştırırlar, yine bu odalarda yürürlüğe konacak karar alınırdı. İmdada yetişmek Türklerin seçkin niteliklerindendir. Kış günleri geceye kalanlar, tipiden yolunu şaşıranlar, silah atarak duyururlar. Silah sesini işiten köpekler havlamaya başlarlar. Bunların uyarısı üzerine odada oturanlar derhal dışarıya çıkarak silah sesine koşarlar, yolcuları getirirler, ateşe yaklaşmasına müsaade etmezler. Ya etrafını karla oğuşturarak ya da ahırda bulunan gübreye gömerek ısıtırlar. Hasta kendine geldikten sonra yedirir içirirler. ………………………… Ürgüp’te Kadir Gecesi behemehal bir tepsi baklava ile ihya edilir. Fukarası bile tenceresini satarak baklavayı yapmak mecburiyetindedir. Bu yeniçerilik devrinden kalmış bir gelenektir. Ramazan ve bayramın 1. günleri zerde, pilav pişirmek adettir. Başka günlerde ev işleriyle uğraşan genç kız ve kadınlar bayramlarda kasabaya hakim olan kayalıkların üzerindeki geniş düzlüklerde def çalarak oynarlar. Tabii erkekler bunlara yaklaşamazlar. Buralarda evlilik törenleri görülmeye değerdir. Delikanlının annesi , büyük ablası, bulunmadığı takdirde akrabasından uygun olanları görücü çıkar. Bunlar çoğunlukla kendilerini tanıtmazlar. Bilmezden gelerek gezerler. Kızın güzellik ve utangaçlığı beğenilirse ahlâkı komşularından sorularak bilgi öğrenilir. Her cihetle istemeye elverişli olduğu anlaşılınca gayri resmi olarak istenir. Tarafların kabulü alındıktan sonra “şerbet” namı verilen merasim ile namzetlik ilan olunur. Şerbetten önce kız evine şeker, kahve ve bu meyanda altın yüzük gibi bir de hediye gönderilir. Şerbet günü karar ettirilir. O gece akşam ile yatsı arasında delikanlının akrabasından başta en olgunu olmak üzere çok kalabalık bir alayla oğlan evi kız evine gider. Orada kıza uygun mihmandarlar tarafından istikbal karşılama yapılır, kahve ikram edilir. Oğlan evinden bir zat “Allahın emri peygamberin sünneti üzerine filan efendinin kerimesini filan efendinin oğluna münasip görüyoruz., siz ne düşünürsünüz” hitabesiyle maksadı açıklar ve hazır olanların görüşüne arzeder. Bulunanların uygun gördüğü meclisten bir kişi makama münasip ayet ve hadis okur ve küçük bir konuşma yaparak dua eder. Hazır olanlar “amin” derler. Dua bitince şerbet içilir. Düğün bir yahut birkaç sene sonra yapılabilir. Şerbet ile düğün arasına bayram girerse oğlan evinden kız evine elbise; kız evinden oğlan evine iç çamaşırı ; kurban bayramında kız evine kurbanlık gönderilir. Bu fasıla esnasında kız ve oğlan evleri başka bir düğünde müdaven (“müdevven” olabilirse “topluca” anlamındadır. ) bir araya gelirlerse oğlan evi gelin kıza altın, yaşmak, münasip bir hediye vermek adettir. Livanın (Niğde ilinin) her yerinde yeni gelin bilhassa kayın valide ve pederinden ve hatta el yanında kocasından ses saklar, konuşmaz. Sorulan suallere evet yahut hayır anlamına olarak başını önüne eğer veyahut arkaya eğer. Omuzunu kaldırmak bilgim yok anlamına gelir. Bu ses saklaması haftalarla devam eder. Hastaneler, Eczahaneler, Dispanserler Kaza (Ürgüp) dahilinde şimdiye kadar bir yataklık bir hastahane bile açılmamıştır. 329 (1329. M:1911) senesinde merkezde Beledi- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 21 ÜRGÜP ye bir eczane açmıştır. Bir de hususi eczane mevcut idi. Bir de kazaya bir saat mesafede sineson Karyesinde (köyünde) hususi bir eczahane var idi. Bilahare kaza merkezinde iki eczane idare edemediğinden hususi eczacı eczahanesini Sineson karyesine naklederek biri kaza merkezinde ve ikisi Sineson Karyesinde olmak üzere üç eczahanesi mevcut olup elan üç eczahane de faaldir. Bu eczahanelerin yaşayabilmesi sırf kaza etıbbasının (hekimlerinin) sayesindedir. Gerek hanesine gidilen ve gerekse poliklinikte bakılan her hastadan ücret-i kademiyye (ayakbastı ücreti) ve ücret-i tababet (muayene ücreti) almak isteyen bir tabibe ne kimse müracaat eder ve ne de kendine iş bulabilir.Verenin de vermiyeninden de Allah razı olsun diyerek sesini çıkarmayan ancak ahaliyi tababete özendirmek gayesini takip ederek vatanına az ücretle çok hizmet etmek isteyen bizim gibi tıbba sayesinde bu üç eczahane adem-i mevcudiyet edebiliyor (yokluğu giderebiliyor). Aksi halde eczahanede eczacı da akşama kadar sinir olur durur. Kazada şimdiye kadar dispanser de mevcut değildi. 338 (1919) senesi martından itibaren ahaliye meccanen bakılan ve firengililer meccanen tedavi edilmeye, hükümet tabibi tarafından başlanmıştır. 5-10 yataklı olarak belediye idaresinde bir de hastane açılmaya çalışılıyor. Zamanında bitirileceğini ümit ediyorum. 22 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Kazanın hükümet tabibi ve seyyar olan küçük sıhhıye memuru ve bir aşı memuriyle bir eczanesinden başka bir memurin-i sairesi yoktur. Otuz karyesiyle otuzdörtbin nüfuslu olan kazanın amirhane-i mülkiye ve askeriyesi ve belediyesi bu memurin-i sahiye ile idare edilmeye çalışılıyor. Ve çok çalışmak, az istirahat etmek ve yaşayacak kadar bir ücretle envar-ı sahiye (“envar-ı sahire” olmalı. Bu şekliyle “uyumayıp nur saçanlar ve büyücü gibi nur, çare dağıtanlar” anlamında olabilir.) diğer kazalardan geri kalmayacak surette idare oluyor. (devam edecek)... *Araştırmacı ve Eğitimci Yazar HABERLER KAPADOKYA’DA PUSULALI SATRANÇ “MUSTAFAPAŞA’DA ORYANTİRİNG” Mevlüt Tuncel* Mustafapaşa, Ürgüp’ün 5 Km güneyinde bulunan yerleşim yeridir. Mustafapaşa, 1966 yılında belediyelik, 2012 yılında da nüfusu 2000 nin altına indiğinden tekrar muhtarlık statüsünü almıştır. 1924 yılında başlayan mübadele ile Selanik’ten gelen Müslümanlar buraya yerleştirilmiştir. Yerleşim yeri önceleri Sinasos adıyla bilinirken, daha sonra 19. yy. da köye su getiren Mustafa Paşa’nın adını almıştır. Köyün dar ve dik sokaklarında, yüksek taş avlularla çevrili, bezemeli konsolları ile ön plana çıkan konaklar; 19. yy. Osmanlı özelliklerini taşıyan camiler ve Rumlar tarafından yapılmış kiliseler yer almak- tadır. Mustafapaşa’da eğitim veren bir Yüksekokul bulunmaktadır. Konaklar, reytingi yüksek dizi filmlere ev sahipliği yapmaktadır. Her yıl Mart ayının 4. haftasında, Türkiye Oryantiring Federasyonu tarafından organize edilen, ulusal ve uluslararası Oryantiring müsabakaları düzenlenmektedir. Mustafapaşa, Oryantiring yarışlarının yapıldığı Kapadokya’daki nadir yerlerden biridir. Oryantiring küçük çocuklardan, arazide dolaşabilen yaşlılara kadar her yaştan bay, bayan, genç, yaşlı, aile, birey, yarışmacı veya meraklı herkesin yapabileceği bir faaliyettir. Her türlü arazi ve iklim şartlarında harita ve pusula yardımı ile başlama ve bitiş çizgileri arasında, daha önce belirlenerek haritada gösterilen hedeflere ulaşarak yapılabilen bir doğa sporudur. Fiziksel ve zihinsel uyumun en güzel örneklerinden biri olan oryantiring, sadece fiziksel performansa dayalı değil, beden ve zihnin uyumlu çalışmasını gerektiren zevkli bir spordur. Kişinin öz güvenini artırır; bağımsız düşünme yeteneğini geliştirir. Pahalı tesislere ihtiyaç duyulmayan, çevreci, organizasyonu kolay bir spordur. Bu yönüyle büyük halk kitlelerine ulaşılabilmektedir. O r y a n t i r i n g , Kapadokya’nın coğrafi yapı- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 23 ÜRGÜP sına uygun bir spor dalıdır; her mevsimde yapılabilir. En önemli unsur parkurların belirlenerek haritalarının oluşturulmasıdır. 2009 yılında Uluslararası Oryantiring Federasyonu yetkilileri İlimize davet edilerek, bölgenin yapısı hakkında bilgiler verilmiş, panoramik noktalardan izlenmiş ve bölgenin bu spor için çok uygun olduğu belirlenerek parkur haritalarının çizimine başlanmıştır. Yetkililer bölgeyi “Ölmeden önce koşulması gereken 101 parkurdan birisi” olarak göstermiştir. Kapadokya, tarihi / kültürel / turistik / dini değerleri, vadileri ile oryantiring sporu için mükemmel bir parkurdur. İlimizde haritası hazırlanarak parkurları düzenlenen yerlerden biri de Mustafapaşa’dır. Nevşehir’de, Federasyonun organize ettiği / desteklediği ulusal ve uluslararası yarışmalar her yıl bahar aylarında yapılmaktadır. 7’den 70’e spor bilincini İlimizdeki okullarda da oryantiring etkinlikleri dü- halkımıza kazandırabilmek zenlenmektedir. Üniversite, ümidiyle… lise ve ortaokul seviyelerinde oryantiring faaliyetleri yapılmaktadır. İlimizde 22 oryantiring hakemi bulunmaktadır. 2011 yılından itibaren Kapadokya’da Türkiye 4. kademe yarışları ve uluslararası yarışlar yapılmaktadır. Dünya’nın farklı ülkelerinden, yaşları 10 ile 70 aralığında onlarca oryantiring sporcu * Eğitimci - Hakem kafilesi İlimize gelmektedir. Kaynak: Bu yarışlara Mart 2011’de —www.mimarlikdergisi.com/index.cf 1114 sporcu, Mart 2012’de m?sayfa=mimarlik&DergiSayi=39&Re 1345 sporcu, Mart 2013’te cID=800 — www.oryantiring.org/turkce/default. 1180 sporcu, Mart 2014’te asp 991 sporcu, Mart 2015’te ise — www.aosk.org.tr/orienteering/orienİtalya, Rusya, İsveç, Norveç, teeringkulupleri.html — https://www.facebook.com/Mustafaİsviçre, Azerbaycan ve Ugan- PasaKoyu/photos da olmak üzere yabancı 40 ve — www.cappadociaexplorer.com/imaTürkiye’den 1332 yerli spor- ge.php — Nevşehir Gençlik Hizmetleri ve Spor cu katılmıştır. İl Müdürlüğü Bu organizasyonlar — Oryantiring Hakem Semineri Notlabaşta yarışların yapıldığı rı, Nevşehir / Nisan 2010 yerlerde olmak üzere tüm — Osman ÇÖLGEÇEN, Oryantiring İl Temsilcisi Kapadokya’nın tanıtımına ve bölge turizmine katkı sağlamaktadır. 24 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER ÜRGÜP ‘te DÖRT MEVSİM Kadir Üzümkuşu* Bizim çocukluğumuzda, mevsimlere doyum olmazdı. Her mevsimin kendine has keyfi, çilesi ile güzellikleri vardı. Sırasıyla mevsimleri, sizlerle paylaşmak isterim. İLKBAHAR:(martnisan-mayıs) Cemre önce havaya, sonra suya, 6 Mart günü de toprağa düşmesiyle, havalar ısınmaya başlar, doğaya, insanlara ve hayvanlara bir canlılık gelirdi. Güneş kendini göstermeye başlarken, kış boyu diz boyu yağan karlar, erimeye başlar, buharları havaya yükselirken, insana büyük keyf verirdi. Damlardan, çatılardan sular akmaya başlar, sokakları su kaplar, dereler çağlar, çaylar coşar sel olurken, ırmaklar taşar, tüm rahmetler denizlere koşardı. Güneş insanların iliklerini ısıtırken, tabiatı da canlandırırdı. Güneşe hasret insanlar, yaşlılar, sırtlarını güneşe verir, hoş sohbetler ederek, ilkbaharın tadını çıkarmaya çalışırlardı. Biz gençler ise, eğrim dağına gider karlar arasında çıkan çiğdemleri toplar, baharın müjdesini ailemizle yaşardık. Güneşi gören erik, badem ve meyveler çiçek açmaya başlar, tabiat âdete süslenirdi. Bazen de, mart martlığını yapar, kazma kürek sapı yaktırırken, meyveleri de soğuk aldığı olurdu. Kışı karanlık ahırlarda geçiren hayvanların gözleri dışarda olurdu. Evin küçük çocukları, atı, eşeği sokağa çıkardığımızda, keyiften yerlerinde duramazlar, zıplarlar, koşmak isterlerdi. Hayvanların hamlarını almak için, kademeli, kısadan yürüyüşler, koşular yapardık, mahalle arkadaşlarımızla. Biz çocukların gözü gönlü açılır, sokak oyunlarına dalar giderdik. Güneşle, yeşeren çimenlerde çelik çomak oynar, yerler kuruduktan sonra, met, say, aşık, gazoz Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 25 ÜRGÜP kapağı oynar, topaçlar çevirir, uçurtmalar uçurur, çemberler çevirirken, kızlar da, ip atlar, istop, sek sek, beş taş gibi oyunlar oynarlardı. 6 Mayıs Hıdırellez günü, Ürgüp halkı ve dışardan gelen okul öğrencileri, sivritaş, üzengi, yıldız siyeşliği gibi ağaçlı, çiçekli, gölgesi bol olan yerlerde piknik yaparlardı. Radyo veya teypler açılır, yemeklerden içeceklerden alınan enerjiler, oyunlarla yok edilirdi. Mayıs ayında, karların erimesi biter, sokaklar, bağ, bahçe toprakları kurumaya yüz tutunca, bağ, bahçe işleri başlardı. Önce at ve eşeklerin nalları kayarlanır(yenilenir), kış boyu ahırlarda biriken tersler (hayvan gübreleri)çuvallara doldurulur, eşek veya at arabasıyla, tarlalara, bahçelere taşınırken, evin tuvaleti soka- ğa çıkarılır, kurumaya bırakılırdı. Tarlalar sürülür, ilkbahar ekini ekilirdi. Bu sene ekin ekilen tarlalara, gelecek yılda dönerli, patates veya gıska dikilirdi. Bağlarda önce çubukların gözleri açılır, filizleri temizlenir, çubukları budanır, kılamadaları, bağın uygun bir yerine istif edilerek kurumaya bırakılırdı. Bu kılamadalar, bağ bozumundan sonra, 26 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı pekmez kaynatırken ve kışın soba tutuştururken yakılarak yok edilirdi. Üzüm bağları budandıktan sonra ilk fırsatta, bağlar amelelerle bellenir veya pullukla sürülerek, bağların bakımı yapılmış olurdu. Fırsat olunca, çalılar kesilir, kavak, söğüt gibi ağaçlar elden geçer, meyve ağaçları budanır, eve getirilen odunlar yaş iken kolayca kırılır, evin HABERLER damına istif edilerek kurumaya bırakılırdı. Yoncalar ekilir, bellenmiş veya sürülmüş tarlalara, bahçelere, domates, biber patlıcan, salatalık gibi sebzeler dikilirdi. Bu sırada güzün (sonbaharda) ekilen ekinlerin toprak üstüne çıktığı görülürdü. Biz çocuklar pazar günü mahalle arkadaşlarıyla, eğrim tepesinde erimiyen karlardan, bakraç veya naylon kaplara doldurarak evimize getirir, pekmezle karıştırarak afiyetle kaşık kaşık yerdik. Dağların, bayırların yeşile bürünmesiyle, inek ve koyun sürüleri de, mermerli çeşme önünde sabahları toplanır, çobanlar dağa yayılmaya götürürken, peşlerinde, çocuklar veya ihtiyaçcı olanların elinde, gaz tenekeleri ile hayvanların gübresi toplanır, sonra bu gübreler, damlarda veya duvarlara yapıştırılarak kurutulur, bu tezekleri, kışın soba da yakanlar olurdu. Bazı ailelerde, ahırlarına seki yaptırırlar, kışın sıcak olur diye orada yatarlardı. Çobanlara mal sahipleri sabahları sıra ile azık verirlerdi. Çobanlar da, ayda bir gün, koyun yolunda, (tekel şarap fabrikası yanında) hayvanların önünü keserlerdi. Sahipleri de gider, aylık aidatlarını vererek hayvanlarını bulur alır, evlerine getirirlerdi. Bu günlerde koyunlar kuzular. Akşam hayvanlar gelirken çobanın eşek heybesinde bir iki kuzu ile geldiği görülürdü. Hayvanların doğum sonrası sağılan süte (AĞIZ) denilirdi, Ağızın içimi zor olduğundan, annemiz içine pekmez katarken, babalarımız da, ağız tasının içine iki tane 25 krş. atardı ki biz çocuklar içsinler diye. Bir iştahla kaşıklarken, parayı bulduk mu içmeye son verirdik. Kalan ağızı içmekte anne ve babamıza kalırdı. Pazar tatilimizde, bağ bahçemize gidip gelirken yeşermiş, söğüt dallarından, düdük, borazan, kavak ağaçlarından da şakşak yapardık, kısaca bahar bizi içmeden sarhoş ederdi. Meyve ağaçları çiçek dökerken yapraklanan ağaçlar ilaçlanır, gövdesi kireçlenirdi. Hıdırellez’den sonra Adana’dan turfanda salatalık, domates, biber gibi sebze ve meyveler gelmeye başlardı. Salatalığı elimize alır, gözümüze sürer, “sen beni gördün ben seni”, Allah seni tekrar görmemizi kısmet etsin âmin der, hasretle yerdik. Bahçelerde erikler, çağlalar, elmalar, salatalıklar büyürken, dutlar olurken, biz küçük çocuklar dayanamaz, bunları aşırmaktan büyük heyecan duyardık. YAZ:(haz.- tem.- ağus.) İlkbaharın tatlı sıcağı geride kalırken, sarı sıcaklar çilemiz olurdu. Okulların kapanmasıyla mahallemizin çocukları çoğunlukla ayakkabılarımızı çıkarır, elimizde sapat (sapan), yalın ayak gezmeye başlardık. Ayaklarımız pişerken, üstümüzdeki enerjiyi farkına varmadan toprağa verirmişiz. Esas amaç, ayakkabılarımız eskimesin diye, dikenlere basar, tırnağımızı taşa toprağa çarpar, hatta yalın ayak top oynadığımız da olurdu. İlkbaharda ekilen, dikilen mahsullerin bakımı başlardı. Bağla- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 27 ÜRGÜP rın gözleri gömülür, çapalanır, tarlaların yabani otları temizlenir, sebzeler, meyveler sulanırdı. Sulama işi genellikle gecenin serinliğinde yapmaya gayret edilirdi. Bağların çapalama işine ise, güneş doğmadan başlanır, sıcak kendini gösterirken, mola verilir, öğle yemeği, afiyetle yenilir, boduçtaki sudan içilir, sonra da bir ağaçın altına uzanıp yatarak dinlenmiş olunurdu. İkindi serinliğinde yarım kalan işe devam edilir, akşam serinliğinde de, hayvanlara yonca biçilir ve pancar pürçüğü koparılarak heybe doldurulur, şelekler yapılır, eve dönülürdü. Güneş batmadan, inek ve koyun sürüleri dağdan döner, onların yiyecekleri verilirken, anneler hayvanların sütlerini sağar, biz küçükler de onları odun ocağında kaynatırdık. Bu sütler, bazen yoğurt, bazen peynir, bazen de konu komşuya satılırdı. Yoğurtlar, tuluklarda biriktirilir, dolduğunda da, annelerimiz leğende onları ovarak tereyağlarını toparlar, kalanını da süzmek için şeker çuvallarına doldurulup, üzerine ağır bir taş konularak süzülmesi sağlanırdı. Tereyağlar ise eritilerek, çömleklere doldurulur ihtiyaç oldukça kullanılırdı. Süzme yoğurtlardan fazlası pazarda satılırdı. Bağda üzümler tane yaparken, küllenmeyi önle- mek için kükürtleme yapılırdı. (bu işi bayan çoraplarının içine kükürt doldurup çubukların üstüne silkelenirdi) Salkımlar olduktan sonra da, ara sıra bağa gidilerek, hayvanlara yaprak yolunurdu. Sarı sıcakta bunaldığımızda, mahalle arkadaşlarımızla arklarda, çayda, sivritaşın elektrik santral havuzunda, büyük otelin temelinde biriken sularda, Hacı Ali yenidünyanın yaptırdığı, otel önündeki havuzda yüzerek serinlerdik. Yaz boyu yoncalar biçilir, kurutulur, samanlığa istif edilirken, Temmuz ayı ortasında ekinler serinlikte biçilir, yığınlar yapılır, rüzgarı olan yerlere (koyun yolu, killik, mezarlık yakınları, cücük, askerlik şubesi civarı, taflı v. s) harmanlar kurulur, at, eşek, veya öküzlerle harman sürülür, sıcak altında, bu çileli iş 20-30 gün sürerdi. Çok şükür, POTOS Ürgüp’e 28 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı geldi, bu zahmetli işimiz iki üç saatte yapılır oldu. Saplar saman haline gelince, havaya savrularak, samanla taneler birbirinden ayrılırdı. Bu işleri yaparken sırtımıza kaçan samanlar bizi çok kaşındırırdı, Bizler de fırsat buldukça en yakın arklardaki sulara kendimizi atarak serinlerdik. Çıkan taneler, çuvallara doldurulur, eşeklerle veya at arabasıyla evlere getirilirdi. Samanlar ise hararlara basılarak eve taşınır, samanlığa istif edilirdi. SONBAHAR:(eylülekim-kasım) Sonbahar hasat zamanıdır, ektiğimiz, diktiğimiz mahsullerin toplama mevsimidir. Önce patatesler sökülür, çuvallara doldurulur, eve getirilir, anbarlara yığılır. Sonra pancarlar sökülür, eve getirilen pancarlar sokakta uygun bir yere kuyu açılır, oraya gömülür, kış boyu ihtiyaç oldukça oradan çıka- HABERLER rılarak hayvanlara yiyecek olarak verilirdi. sonra tarladaki soğanlar sökülür, gıskalar eğdilerle kazınır, kalburlarda elenerek toprakları ayıklanır, bunlarda çuvallarla eve getirilir, uygun bir odada saklanırdı. Kabaklar toplanır, evde uygun bir yerde saklanır, kış boyu, dışı hayvanların, içindeki çekirdekler de biz insanların gıdası, eğlencesi olurdu. İlk fırsatta buğdaylar, çay veya çeşmelerde yıkanarak dam veya sokaklarda kurutulur, sohularda bulgurlar dövülür, değirmenlerde öğütülür, unları da, evin un damında saklanırdı. Sıra gelir, elma ve armutlara. Onları da dallarına zarar vermeden itina ile kopararak sepet veya kovalarla toplanır, sonra sandık veya küfelerle eve getirilir, ambarlara istif edilirdi. Eylül ayı bağbozumu ayıdır, Bağ bozumuna sülalece imece usulu sıra ile gidilirdi(bugün dayılara, yarın halalara gibi). Üzümler üçe ayrılırdı, siyah üzümler sergilik, çıngıl üzümler, pekmezlik veya şaraplık, beyaz ve hevenk üzümler de asmalık olarak sapları biraz uzun kesilir, çalı dallarına dizilir, evin en serin odasına asılarak bir kış boyu bir iştahla yenirdi. Bağda, gençler üzüm keser, çocuklar sepet ve kova ile üzüm taşır, en yaşlı, sergiye üzümleri dizer, en bü- yük salkımı getiren çocuklara da müjde olarak, yün çorap veya eldiven örme sözü verirlerdi. Üzüm kesme serme işi sona ererken, ocakta, patlıcan yemeği, bulgur pilavı pişirilir, yanına çoban salata yapılır, büyük bir zerdali ağacının altına çit sofralar serilir, yemekler bir iştahla yenirken şakalar yapılır, güle oynaya, piknik havasında bağ bozulmuş olurdu. Bağlardan toplanan çıngıl ve küçük boy üzümler, şirahaneye toplanır, evin en güçlü gençleri çizmeleri giyer, başlar üzümleri ezmeye. Çıkan şıralar, kazanlara doldurulur, pekmez toprağı ile karıştırılır, ocak üstündeki büyük leğenin içine doldurulur. Ateşi alttan yakılır, kaynadıkça karıştırılır, süzgeçlerle köpükleri alınır, olma kıvamına gelince, ateşten indirilir, bir miktarı koyu olsun diye çırpılır, geriye kalan pekmezler de küplerine doldurulup, hacet damlarında saklanırdı. Pekmez kaynatırken, süzülen şıranın içimine, bir de biriken ateşe gömülen patetesin tadına doyum olmazdı. Pekmezden ayrı, köftür, tarhana, pelver, kitir kabak ve cevizli köftürler yapılır, küplere doldurulur, kışın eş dost, çoluk, çocukla yenirdi. İnsanoğlu bir yaz boyu ektiği, diktiği ürünlerini evine doldurarak, kışa hazır olunurdu. Aynı hazırlık hayvanlar içinde yapılırdı. Yyaz boyu yoncalar biçilir, kurutulur, harmandan sonra samanlar, arpalar eve getirilir, sonbaharda da meyve ağaçları, üzüm, kavak, söğüt ağaçlarının dökülen yaprakları, sabah serinliğinde süpürülerek, çuvallanır, evde gazellikte saklanırdı. Böylelikle kışa hazır olunurdu. Soğuklar kendini gösterirken göçmen kuşlar da, güneye, sıcak ülkelere doğru sürüler halinde gitmeye başlarlardı. KIŞ;(aralık-ocakşubat)Havaların soğumasıyla, kışlık giysiler sandıklardan çıkarılır, yerlerine yazlık giysiler, yüklüklere yerleştirilir, sobalar kurulur, odaların, anbarların ve ahırların kapı pencereleri elden geçer, Kış aylarında, erkekler bol bol dinlenir, kahvelerde hoş sohbetlerler yaparlardı. Kadınlar hiç boş durmaz, evin uygun bir odasına halı tezgâhı kurup, bir iki akraba veya konu komşu ile türkülerle şarkılarla halı dokurlardı. Göz nuru, çileli iş, yaklaşık bir ay sürer, kesiminde (bitiminde), bir kilo lokumla kutlanırdı. Kar yağmıya başlayınca, sabah erken kalkan anne ve babalar, önce evin hayatını, sonra sokak yolunun (çığır) karlarını açarlar, odanın sobasını yakarlar, sonra ahırdaki hayvanların yiyeceklerini verir- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 29 ÜRGÜP ler, sabah tarhana çorbasını içen, evin çocukları okula, babalar kahvelere, annelerde, halının başına otururlardı. Biz öğrenciler, okula, düşe kalka gider, sınıfın yeni tutuşan sobanın etrafında, ısınmaya çalışırdık. Ders bitimi, çanta üstüne oturarak kayar, kartopu oynuyarak evimize gelirdik. Okul dönüşü ödevlerimizi yapar, sokağa çıkar, başlardık karlarla oynamaya. Kardan adam yapanlar, kızak kayanlar, kartopu oynayanlar, düşen kalkan, şakalaşan konu komşu sesleriyle şenlenirdi sokaklar. Bazen de, yokuş yollara, akşamdan su döker, sabah olunca, yokuşun cıncık gibi parlak, kaygan olduğunu görür başlardık naylon ayakkabılarımızla, kızaklarımızla kaymaya. Dalgınlıkla veya tedbirsiz ayak basıp düşenlere bakar, kahkahalar atardık. Çukurlar üstündeki buzlarda, katır (topaç) döndürmenin keyfi başka olurdu. O yıllarda kar metrelerce yağar, yollar kapanır, büyük çileler çekilirdi. Ürgüp evlerinin damları çoğunlukla topraktandı. Tatil günleri, ilk işimiz damların karını atmak olurdu. Atılan karlar, sokaklarda yığınlar oluştururdu. Ara sırada karayollarının grederi gelir sokakların yollarını açardı. Uzun kış gecelerinde, akşamları eş dost, akraba bir araya ge- linir, çaylar, kahveler içilir, hoş sohbetler yapılırken, yaşlı nineler metel anlatır, anneler, yün eğirir, çorap ve eldiven örereken, oyunlar oynanır, şakalar yapılırdı. Yatsı namazından sonra yatsılık ikramlar gelirdi, Ev sahibinin anbarından, amasya, zanapa, misket, tavşan başı gibi elmalar, sarı sarı ayvalar, incesu ve kış armutları, çalıdan parmak üzümleri, güzine sobadan kabak çekirdeği veya devrianber, kavurga, iğde, kayısı, ceviz, badem, patlamış mısır, cedeneli halka, köftür, tarhana velhasıl evde mevcut ne varsa gelen misafirlere ikram edilirdi. Yenir içilir, oyunlar oynanır, gece yarısına doğru veda edilip, herkes evinin yolunu tutardı. O yıllarda evlerimizin çoğunda banyo yoktu, gaz tenekesi veya alimimyum tencerelerde kaynatılan sıcak sularla odaların köşesinde, sedir altındaki çağlarda dökme sularla yıkanırdık. İki veya üç haftadada bir hamama babamızla gider, terler, keselenir tertemiz hamamdan çıkar, girişteki fıskıyeli havuzdan su içer, hamamcıdan da limonlu çayımızı yudumlar, evimize dönerdik. O yıllarda, yokluk, çile diz boyu idi, iş çoktu, ama dostluk vefalılık, fedakârlık, dayanışma, bölüşme, dürüstlük, komşuluk, akrabalık, 30 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı bağları oldukça yaygındı. Hırsızlık, ursuzluk, hainlik, kalleşlik, komşuya yan bakma yoktu. Kapılarda şekli kilit vardı, konu komşu akraba, izinsiz girer, ihtiyaçı olan malzemeyi alır, işi bitince aldığını yerine sağlam bırakırdı. Yüz kişide, bir hırsız, ursuz, kaypak çıkardı. Toplum onları fişler, onlardan uzak durulurdu. Sofralarımız çok zengin olmasa da her şeyi organik yer, içerdik. Tıp fazla ilerlemediğinden, sıradan hastalıklardan kaybettiklerimiz olurdu. İnsan ömrü kısa idi. 55-60 yaşına gelenler, çok yaşlı sayılırdı. Bizim çocukluğumuz, Anne ve Babalarımızın gençliği, Dede ve Analarımızın yaşlılığı böyle çileli geçti. Siz, hiç ağustos sıcağında sarı musluktan boduca su doldurup, tepenize dikip, kana kana içtiniz mi, sizin ayağınıza, parmağınıza hiç diken battı mı, sizi bağda bahçede eşek arısı veya akrep soktumu? Kolay mı sarı sıcakta, sabanla tarla sürmek, kazma sallamak, sebze çapalamak, bağ bellemek, yonca sökmek, gıska piresitlerinden ot almak, eğdilemek, kalburlarla elemek, patetes sökmek, elma, armut indirmek, eşeklerle yük taşımak. Ekin biçmek, kağnılarla sap çekmek, ağustos sıcağında haftalarca, HABERLER düven üstünde, sapı saman yapmak, savurmak, buğday yıkamak, sohularda bulgur dövmek, su değirmeninde un yapmak, tandırda ekmek pişirmek. Pekmez kaynatmak, halı dokumak, meşe külü ile çamaşır yıkamak, kışın kanlı çeşmede çocuk bezi yıkamak, testilerle çeşmelerden su getirmek, lamba ışığında nakış işlemek, osmanlı kaynanalara hizmet etmek, yaşlılardan ses saklamak, ebesiz, doktorsuz doğurmak, berbere diş çektirmek, kışın ayazında pazarcılık yapmak, yazın sıcağında fırıncılık yapmak, ateş karşısında balyozla demir dövmek, çatıda kaynak yapmak, kalaycılık yapmak, at arabalarıyla çaydan kum çekmek, küreklerle harç ka- rıp inşaat yapmak, kemer taşı yontmak, kazma ile kamyon lastiği değiştirmek, muavinlik yapmak, karda yağmurda araba tamir etmek, hela çıkarmak, gübre taşımak, balta ile odun kırmak, bilek güçü ile bahçe sulamak, dört sene askerlik yapmak, hayvan nallamak, hayvan kesmek gibi daha pek çok zor işleri yapan, eli nasırlı, eli yüzü güneş yanıklı, emektar, insanları saygı ile yad ederken, hayatta olanlara sağlıklı yıllar dilerken, aramızdan ayrılanlara da, Allah’tan Rahmet dilerim. Eski günlere ara verip gelelim günümüze: Günüzmüdeki yeni nesil, yoklukları, böylesi dostlukları yaşamadı, bizden önceki çileli nesili düşünüp tembellik yapmadan, çok çalışarak, Yuvalarına, Vatana, Millete, Cumhuriyete, Atamıza sahip çıkarak, birbirimize anlayışlı davranarak, Enpatiyi kurarak, hoşgörülü, kanaatkâr, vefalı olalım, fedakârlık yapalım, iyi dostlar edinelim, gülelim, güldürelim, sevelim, sayalım, bu dünyanın kıymetini bilelim, bu hayattan zevk alalım, huzurlu olalım, ezmeden ezilmeden, kardeşce, insanca mutlu yaşayalım. Her şey gönlünüzce olsun Esen kalın *(e)Muh. Astsb Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 31 ÜRGÜP Dersiâm Mehmet Fahri Uğurlu ( Hacı Hafız Efendi 1881 - 1958 ) Hasan Hüseyin DİLAVER* GİRİŞ Uzun süredir kısa bir biyografı çalışması yapmak istediğim halde sağlıklı ve yeterli bilgilerine ulaşamadığım Dersiâm1 Mehmet Fahri Uğurlu’nun (Hacı Hâfız Efendi) İstanbul ve İzmirde yaşayan yakınlarından aldığım (sınırlı da olsa) bazı bilgi ve belgelerle bu biyografiyi yazmaya başlayabildim. Bu bilgi ve belgeler doğrultusunda Diyanet İşleri Başkanlığıyla, Emekli Sandığı Arşivlerinde yaptığım incelemeler doğrultusunda çalışmayı tamamlayabildim. Ayrıca, merhum Hacı Hâfız Efendiyi tanıyan ve onun vaazlarını dinleyenlerden hayatta olanlarının bazılarının merhum hakkında anlattıklarını, EK’ler başlığı altında topladım. 32 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Ailesi ve Tahsil Hayatı Sicil dosyasına göre, asıl adı Mehmet Fahri olup Mazlumzâde Hacı Hâfız olarak bilinmektedir. Babasının adı da Mehmettir. Rençberlik yapan Mehmet Ağanın önceki işi berberlikti. Annesinin adı ise Adeviyedir. Konya Vilayeti Niğde Sancağı Ürgüp Kazasında 1881’de Kurban Bayramı arifesinde dünyaya gelmiştir. Nüfus Bilgileri ile eşkâlinin yer aldığı 1912 Tarihli nüfus kağıdında; Ürgüp yunak mahallesi 22 numaralı hanede doğduğu, ortaboylu, ela gözlü, buğday tenli bir eşkale sahip olduğu yazılıdır. 1917 Yılında yeni bir nüfus cüzdanı çıkarttığı görülmektedir. HABERLER Aşağıdaki hal tercümesine göre2 ; Ürgüpte Kuran-ı Kerim’i hıfzettikten (ezberledikten) sonra ilkokul ve ortaokulu (rüştiye) pek iyi derece ile bitirmiş ve merhum Hattat Ali Rıza Efendi’den çeşitli hat dersleri almıştır. Altı sene arabi ilimleri de tahsil edip, İstanbul’a gelen Hacı Hâfız efendi imtihanla Darül muallimîn-i Âliye’ye (Yüksek Öğretmen Okulu) girmiştir.3 Üç kısımdan oluşan okulun ilk ve orta kısmından sonra yüksek kısmını (edebi- yat şubesini) iyi derecede bitirerek şehadetname (diploma) almaya hak kazanmıştır. Bunun yanı sıra, aynı zamanda Arapgirli Hüseyin Avni Efendinin derslerine de devam ederek Arabi ilimlerinden icazet almıştır. Çarşambalı Hacı Ahmet Efendiden fıkıh ve feraiz okuyan Hâcı Hâfız Efendi, Mûsika-i Hümâyun4 İmamı Hacı Rıza Efendi’den tekraren çeşitli yazı türlerinden dersler almıştır. Fârîsiden Gülistan ve Baharistanı okuyup okutmuş, Hafız Divanı ve Mesnevi Şerifi okumuştur. Fransızcaya aşina olup geometri ve tabiat bilimlerine vâkıftır. Dersiâmlık Görevi ve Maaşı5 Hacı Hâfız Efendi tahsil hayatından sonra resmi göreve tayin imtihanını kazanarak 28 Ekim 1909’da Bayazıt Câmi-i Şerifinde ders vermeye başlamış, bunun yanı sıra Sultan Ahmet Kurrahanesinde talebelere Hüsnühat imlâ ve hendese dersleri vermiştir. Merhum göreve başladığı 1909 dan itibaren aylık 400 kuruş maaş almış ve bu maaşı, sicil cüzdanı ve hizmet cetvelinde görüldüğü gibi 1958’e kadar artarak devam etmiştir. En son aldığı maaş 25.00 lira idi. Edirne Ruûsu Hümayununa sahip olan Hacı Hâfız Efendi sicil hülasasının dördüncü sayfasındaki mükafat başlığı altında ilmi rütbesinin “İptidai Hariç Edirne Müderrisliği”ne bir yıl sonra da “İptida-i Dahil Edirne Müderrisliği”ne6 yükseltildiği kaydı bulunmaktadır. Merhum 1920 den sonra rahatsızlığı ve diğer sıkıntılarından dolayı tayinini Ürgüpe istemiş ve kalan hizmetini Ürgüpte sürdürmüştür. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 33 ÜRGÜP rilen “Türk harfleri ile okuyup yazabilir belgesi.” - 10.12.1951 tarihli Ürgüp Müftülüğünce verilen “Va’z ve Nasihat için izin belgesi.” Evliliği ve Çocukları Sicil Cüzdanı Hizmet Cetveli Sicil Hülâsası Hacı Hâfız Efendinin 698 nolu dosyasında bulunan (7 sayfalık 12 başlıklı) sicil hülasasında; 1, 2, 3, 4, 5, ve 12. başlıklarla ilgili gerekli bilgilere yer verildiği, diğer başlıkların ise boş bırakıldığı görülmektedir. Sicil Hülasası esas alınarak hazırlanmış olan ve 7.5.1935 tarih ve 914 özel sayılı bir yazı ekinde Ürgüp Müftülüğüne gönderildi- ği anlaşılan “Dersiâm Mehmet Fahri Efendiye ait “Sicil Cüzdanı”nın birer sûreti, bazı belgelerle birlikte İstanbul’da yaşayan torunu Oktay Ünlü tarafından, tarafımıza ulaştırılmıştır. Bu Belgeler: - Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Tezkiresi (Nüfus Kağıdı) (1 Aralık 1917 tarihli) - 17 Nisan 1929 tarihli Ürgüp Kaymakamlığınca ve- 34 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Hacı Hafız Efendi’nin Kütükoğullarından Hatice Hanımla (1887-1983) evliliğinden üç kızı bir oğlu dünyaya gelmiştir. Bunlardan erkek evladı Naci 13 yaşlarında iken vefat etmiştir. Kızları Fatma (Hayrunnisa), d. 1921 - ö. 1996; Adeviye d.1925 - ö.2002; Nefise d.1928 - ö. Mart 2015 Fatma; Kahvecilerden Ahmet Aktürk ile evlendi. Çocuğu bulunmamaktadır. Adeviye; Maçcanlı Abdurrahman Aşlamacı ile evlendi. Mahinur isminde bir kızı oldu. Mahinur’un Hatem Ünlü ile evliliğinden Oktay ve Nuray isimlerinde iki evladı bulunmaktadır. Mahinur Ünlü halen İzmir’de yaşamaktadır. Nefise; Ürgüplü çatallardan Mustafa Tükenmez ile evlendi. Sezin, İsmail ve Semra isminde üç evladı vardır. 10 Ocak 2015 tarihinde İstanbul’da kendisi ile yaptığımız görüşmemizden 2 ay sonra vefat etmiştir. HABERLER Hastalığı ve Vazifesinden Muafiyeti Hacı Hafız Efendinin ömrünün çoğunu, gözündeki ve vücudundaki hastalıklarla geçirdiği, dosyasındaki belgelerden ve yazışmalardan anlaşılmaktadır. Bu hastalıkların 1938-1939 yıllarında daha da artması sonucunda 2 defa 3 er ay 2 defa da 2 şer ay olmak üzere “Göz ve vücutça malüliyetine binaen” raporlu - izinli sayıldığı görülmektedir7. Son olarak Hacı Hafız Efendi “DİB Yüksek Makamına” hitaben yazdığı rapor ekli 27.08.1938 tarihli dilekçesinde; “gözündeki trahom- la vücudundaki otuz senedir devam eden devâsı olmayan ve kemiğe sirayet eden hastalığından” bahsederek sürekli izinli sayılmasını ya da izninin uzatılmasını istemektedir. Bu dilekçeye dayalı olarak 2 aylık raporlu-izinli sayılmasının ardından 23.5.1939 tarih ve 1732 numaralı DİB yazısı ile “Kendisi de kaydı hayat ile maaşlı dersiamdan bulunduğundan makamımızca vaaz ve nasihatten muaf tutulduğu” yönündeki karar ürgüp müftülüğüne bildirilmiştir. Vefâtı ve Mezarı Ömrünün yarıdan fazlasını hastalıklarla geçirmiş olan Hacı Hafız Efendinin son günleri kızı Nefise Tükenmez tarafından şöyle anlatılır.8 “Her yaz İstanbul’dan Ürgüp’e gelirdik. 1958 yılının ekim ayının 3’ü idi. Babam “bugün hiç iştahım yok” dedi ve yatağa yattı. Bu arada Adeviyye ablam bir bardak süt getirdi. Onu içti. Kavakların emine hanım geldi. Ona da keyifsiz olduğunu söyledi ve Yasin-i Şerif okumasını istedi. Yasin okunurken derin bir nefes alıp ruhunu teslim etti” Kalaycı Bahri Öney de merhumun vefatı ile ilgili şunları anlatmaktadır. “Mer- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 35 ÜRGÜP hum Hacı Hafız efendi ölmeden bir kaç gün önce Ürgüp müftüsü Ortahisarlı Ahmet (Över) Efendiye9 “Ben cuma günü sabah öleceğim. Cuma öncesi gel ve benim cenazemi kaldır.”10 diyor. 3 Ekim 1958 Cuma günü vefat efen Merhumun cenazesi kalabalık bir cemaatle kaldırılıp Taflı mezarlığına defn edilmiş ise de Ürgüp - Nevşehir yolu açılırken mezarının buradan Yakınbağ’a nakledil- diğini öğreniyoruz. Bu nakil olayı sonrası görülen bir rüyadan da bahsedilmektedir. Kızı Nefise Tükenmez bu rüyayı bize şöyle anlattı.: “Eniştem Ahmet Aktürk mezarı açıp babamın Yakınbağ’da şimdiki yerine naklediyor. Ancak gece rüyasında babam kendisine; “mektep kaçkını11 benim iki parmağımı eski mezarda unuttun” diyor. O da sabah doğru taflı mezarlığına gidip mezarın toprağını elekten geçiriyor ve iki parmağını bulup, yerine koyuyor.”12 Yakınbağdaki mezarının yanında bir mezar daha bulunmaktadır. Bu ikinci mezarın ise hocası ya da oğluna ait olduğu sanılmaktadır. Hacı Hâfız Efendi’nin yazılı herhangi bir eseri bulunmamaktadır. Kanaatimizce bir eser vücuda getirmek fırsat ve şartlara bağlıdır. Otuz yaşından itibaren “Trahomlu bir gözün ve kemiğe kadar sirayet eden devasız bir hastalığın” pençesinde ömür boyu kıvranıp durmuş bir insandan bir eser verme beklentisi ne kadar doğru bir yaklaşım olabilir? Ruhu Şâd olsun. EK NOTLAR -Yakınları ve Tanıdıklarının Ağzından Hacı Hafız EfendiNefise TÜKENMEZ (Ürgüp D, 1928 - Ö. 2015 Görüşme 10 Ocak 2015) “Rahmetli babam ilkokul ve rüşdiyeyi Ürgüpte okumuş. 7-8 yaşlarındayken babası ile develerle üç ayda hacca gitmişler. Annem İstanbul’da Nişantaşında büyümüş. Ürgüp’ten gelmişler. Mandıraları varmış. Babam da tahsil için İstanbula gelmiş, annesini de getirmiş, beraber kalmış- 36 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER lar. Annemle babam sözlenmişler. Babam tahsilini bitirince göreve başlamış. Evde birgün yangın çıkmış tulumbacılar (itfaiye) gelip söndürmüşler. Babaannemi evden zorla çıkarmışlar. Biriktirdiği evlilik parası da bu yangında yanmış. Ürgüplü kuşçubaşıların nişantaşındaki evlerine taşınmışlar. Maddi sıkıntı içine düşmüşler. Ürgüp’e taşınmak istemişler ama sözlüsü olan annem Ürgüp’e gitmek istemiyormuş. Babam Ürgüpteki evimizi tamir ettiriyor. Sonra tayinini Ürgüp’e yaptırıyor. Orada evleniyor ve köyden bir hizmetçi buluyorlar. Evdeki işlerini yaptırıyorlar. Biz üç kız bir oğlan Ürgüp’te dünyaya gelmişiz. Yanlız kardeşimiz Naci menencit hastalığından dolayı başı ağrırmış. Birgün çarşıdaki bayram kutlamalarına gitmek istemiş fakat başı ağrıyınca babamla eve dönmüşler. Daha doktora götüremeden o akşam vefat etmiş. Mahallede de düğün varmış. Düğün sahibi çalgı çaldırtmak istememiş. Babam “düğüne devam edin” diye haber göndermiş. Düğün yemeğine de katılmış. Babamın çok kitabı vardı. Adeviye Ablamlar Ürgüp kütüphanesine vermişler. Biz çocukken bize gelenler beni öğretirler “Babana git bize sohbet için birşeyler anlatsın” derlerdi. Ben de gider söylerdim. Köylerden eşşeklerle gelip dini sorular sorarlar, fetva isterlerdi. Ben 15 yaşındayken elbiselerimi annem dikerdi. Kısakollu elbise istedim bayramlık için. Beni kısa kollu elbiseyle görünce “kumaş yetmedi mi” dedi ve ek kumaş aldı. Takunyaya bayılırdım. Babam rugan terlik yaptırdı. Cumartesi günleri babam pazar yerinden ihtiyaçlarımızı alır gelirdi. Bağlarımıza ırgat götürürdü ve annemlere “etli yemek ve aside yapın ve iyi doyurun her zaman evlerinde bunu yemezler” diye tembih ederdi. Yeğenim Mahinur ağladığında “bu çocuğu niçin ağlatıyorsunuz” derdi. Çocukların ağlamalarına ve hayvanların bağırmalarına dayanamazdı. Babam önceleri fes giyermiş daha sonraları şapka giymeye başlamıştı. Kur’an’ın islam anayasası olduğunu söylediği için kendisinden uzaklaşanlar olmuş. “Başım Ağrıyor” diye gelenlere, Babam: “Doktora gidin, sonra da Allah’a dua edin” derdi. Gözündeki hastalığı artınca hiç bir yazıyı okuyamaz ders ve vaaz veremez duruma düştü. Diyanete şikayet etmişler. Şikayet edenin boyu uzunmuş. Babam, onun için “Uzunlar orak olur, cevize cerek olur, senede bir gerek olur” derdi.” Mahinur ÜNLÜ Ürgüp D, 1946 Görüşme - 7 Eylül 2014 “Dedemi çok iyi hatırlıyorum. Abdest alırken suyunu dökerdim Camiye giderken gözleri rahatsız olduğu için elinden tutar götürürdüm. Sorular sorardım. Mesalâ birgün Ay’la ilgili soru sormuştum. Bana “sen daha küçüksün coğrafyada ay’ın şekillerini Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 37 ÜRGÜP öğreneceksin, dolunayı bileceksin” demişti. Ürgüp ve çevresinden gelenler sorular sorardı, hatta diyanetten bile sorular sorulmuştu. Çok temiz giyinirdi. En son giydiği elbisesi Ürgüp’te eski evimizdeki sandıkta durmaktadır. Eşini mantoyla dolaştırırdı. Elmalı Hamdi Efendinin arkadaşı olduğunu biliyoruz. Sultan Ahmet Camiinde ders verdiği, Şeyhulislamlık mertebesinin şartlarını taşığıdı söylenirdi. Dedemin mezarı şu anda Esbellinin karşısındaki yakın bağımızdadır. Buraya sonradan nakledilmiştir. Kitapları Ürgüp kütüphanesine bağışlandı ama kitapların listesi ve belgesi bize verilmediği için bilmiyorum. Dedemin pastırmalı kuru fasülye ile tandırda kelle paçayı çok sevdiğini de söylemeden geçemeyeceğim. Mevlâ kendisine rahmet eylesin ve makamı cennet olsun.” Bahri ÖNEY: Ürgüp D. 1930Görüşme - 13 Ekim 2014 “Oğlu Naci vardı. Hastalandı ve birkaç gün içinde vefat etti. Aynı mahallede Palancı Recep Kürkçü’nün düğünü vardı. Düğün sahibi davulcuyu geri gönderip çaldırmak istemiyordu. Bunun üzerine Hacı Hafız Efendi haber gönderip. Çalgı çalınmasını, “düğünün devam etsin, muradınız yerine gelsin. Ben Hasan Hüseyin DÜLGÂR Ürgüp D, 1938 Görüşme 06 Mart 2013 “Rahmetlinin Kanlıcadaki bahçesini ortak yapardık. Yarıcı idi. Yılın birinde bir tahtasına yonca, diğerine de pırasa, ıspanak, biber ve domates yapmıştık. Çıkan ürünlerin yarısını eşşekle onun evine götürüp bırakırdık. Hocaefendi fazla dışarı çıkmazdı ve evine de çoğu kimseyi kabul etmezdi. Evlerine kaç defa gittiğim halde onun yüzünü görmemiştim.” Süleyman SUCU Ürgüp D,. 1932 Görüşme 27 Şubat 2013 “Hacı Hafız Efendi İstanbul’da okumuş, İstanbul şivesiyle konuşan bir zattı. Çok kültürlüydü. Onu anlayabilecek kültür seviyesinde insanlar azdı. Bu yüzden cuma vaazında cemaatten sözünü kesenler olurdu. “Mal müşteriye satılır” derler. Bu hocamın da müşterisi azdı. Onun Naciye ONEY söyledikleri ya anlaşılmadı Ürgüp, D. 1935ya da yanlış anlaşıldı. NiteGörüşme - 13 Ekim 2014 “Hacı Hafız Efendinin laci- kim babam şöyle anlatmıştır. vert takım elbisesi vardı. Çar- “Hacı Hafız Efendi birgün vaşıya gidip gelirken yaz kış azında aya gidilecek” dediği şemsiye taşırdı. Çok zayıftı. için cemaat tepki gösterdi ve Hacı Hafız Efendiyi Büyük “hoca bunadı” dediler. Cuma dedem Müderris İsmail Efen- günleri çarşıya iner. Çukurdi okuttuğundan benden için hanın ağzında berber İsmail eşine “Hocamın torununa ba- Çavuşda tıraş olurdu. Beyaz kın Adeviye” derdi. Ben ev- gömlek ve lacivert elbise gilerine çok gider gelirdim ve yer ve çok temiz giyinirdi. Yazın şemsiyeyle gezerdi.” beni çok severdi.” de akşam güveyi yemeğine geleceğim.” diyor. Merhum Hasan Hüseyin Samur’un aktariye dükkanına uğrar çay içerdi. Namaza hamamın karşısındaki yeni camiye giderdi. Ben demir ibrikle onun abdest suyunu çok döktüm. Su israfı yaptırmazdı, bunu bildiğim için ona göre su dökerdim. Hoca efendi, bir bayram sabahı vaaz veriyordu, biraz ilmi, ağır bir konu anlatıyordu. Millet sokrandı, Hoca efendi. “Ah keratalar ah, pirinç pilavına göresiniz geldi de acele ediyorsunuz dedi. Darulmuallimîn-i Âliye’den arkadaşı olan ve 1949-1950 yılları arasında başbakanlık yapan Prof. Dr. Şemseddin Günaltay’ın (1883-1961), Kayseri valisi vasıtasyla kendisine “Diyanet İşleri Başkanlığı” teklifini yaptığını ve Hacı Hâfız’ın kabul etmediğini duymuştum.” 38 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER Adeviye ERTAN Ürgüp D. 1945 Görüşme 28 Kasım 2012 “Hacı Hafız Efendinin komşusu olduğumuz için annemle gider gelirdik. Orta boylu, buğday tenli, temiz tertipli birisiydi. Bir rüya gördüğümüzde tabir için giderdik. Çok güzel rüya tabiri yapardı. Güzel konuşurdu. Çok güzel Kuran-ı Kerim okurdu. Derin bilgisi vardı. Büyük camide vaaz verirdi. Aya çıkılacağını söylediği için ona “bunadı” dediler. Çevresine “senede 1 defa da olsa Dülbent Kabağı yemeği yenmesi lazım” dermiş.” Fikri TUĞCU Ürgüp D, 1946 Görüşme 17 Eylül 2014 “Muhteşem bir kişiydi. Lafı sözü dinlenen bir insandı. Saygı duyardı herkes. Birgün bayram sabahı babamla Cami-i kebire gitmiştik. Hacı Hafız Efendi kürsüde vaaz veriyordu. Bayram namazı vakti girmişti. Cemaatten birisi hocaefendiye hitaben “hocam vakit geldi” diye sokrandı- söylendi. Cemaatten bazıları ayağa kalkarak bunu söyleyen kişiye “yerine otur bir daha bu nasihatı bulamazsın” dediler. Bunun üzerine Hacı Hafız Efendi vaazı hemen tamamlayıp kürsüden indi ve namaza başlandı.” DİPNOTLAR * Emekli Prof.Dr., 1. Dersiâm : Medreselerde talebeye ders veren müderrislerin ünvanı Dersiâm ünvanı almak için: 1. Okunması gerekli ilimleri okuyup medreseden icazet almış olması. 2. İmtihana girerek ehliyetini ispat etmesi gerekir. İmtihan heyeti. ders vekilinin reisliği altında tanınmış Ulemedan teşekkül ederdi. Önceleri Dersiâm olmak isteyen medrese mezunları, senede bir defa teşekkül eden heyete başvurur ve imtihan olurlardı. Sonraları, bu heyet medreselere gidip başvuranları orada imtihan etmeleri usulü kondu. Dersiâmlığa her sene 15 kişi (kontenjan) ayrılırdı. Dersiâmlık için ehliyet gösteren bu 15 kişiye dört sene sonra ruus ile birlikte 200 Kuruş maaş bağlanır ve ondan sonra sıraları geldikçe maaşları artırılırdı. Ruus : 1- Dersiamlık payesi ve medreselerde öğretim yetkisi sağlayan diploma. 2. Medrese Tahsilini ve 7 senelik mülazımlık (Aday) hizmetini bitirdikten sonra girdikleri imtihanlarda başarılı olanlara verilen berat ve müderrislik payesi. • (Y.Akyüz Türk Eğitim tarihi, 2010, S.501, kubbe altı sözlüğü. S.1034) • (M.Z.Pakalın osmanlı tarih deyimleri ve terimleri sözlüğü, C.1,MEB, İstanbul, 1997, S.428-428) 2- 698 No’lu Sicil Dosyası D.İ.B. (Diyanet İşleri Başkanlığı) Arşivi: 14 Haziran 1910 Tarihli Hal Tercümesi; 1 Aralık 1917 Tarihli nüfus kağıdı; 16 Haziran 1912 Tarihli Nüfus kağıdı; 1938’de verilen sicil cüzdanı. 3-Darülmuallimin-i Âliye : Osmanlı döneminde açılan ilk yüksek öğretmen okuludur. İbtidâiye, Rüştiye ve Âliye (İlk Orta ve Yüksek) şubelerinden oluşmuştur. Her şube 2’şer yıl olup Âliye şubesi ise edebiyat ve fen bölümü olarak ikiye ayrılmıştır. (Y. Akyüz Türk eğitim tarihi 2010 S.248) 4. Müsika-i Hûmayûn: Osmanlıda Mehtername yerine kurulan icracı yetiştirmek ve Türk Mûsikisi öğretimi vermek amcıyla oluşturulan kurum. 5. Meşîhat-i islamiye Ders Vekaleti’nin 5 Nisan 1917 Tarih ve 5 Numaralı vesikası; 698 Nolu sicil hülasası S.1; Kendi el yazısı ile doldurduğu 14 Haziran 1910 Tarihli terâcim-i ahvâl varakası; sicil cüzdanı 6. İptida-i Hariç Müderrisliği: Kanuni zamanında 12 dereceye çıkarılan medrese müderrisliğinin ilk derecesidir. İptida-i Dahil müderrisliği de 3. derecesidir. (kubbe Altı Sözlüğü S.569) 7. 698 No’lu Sicil hülasası S.7 “Mezuniyet” Başlığı 8. 10 Ocak 2015 Tarihinde İstanbuldaki evinde yapılan görüşme. 9. 13.10.2014, Tarihinde Ürgüp’teki evinde yapılan görüşme. 10. Ahmet Över, Ürgüp’te 1953 -1969 yılları arasında ilçe müftülüğü yapmıştır. 11. Merhum Damadı Ahmet Aktürk’e hayattayken böyle hitap edip takılırmış. 12. 10 Ocak 2015 tarihinde İstanbul’da yapılan görüşme. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 39 ÜRGÜP İŞTE O FERMAN * Ali Akuzun 300 yıl önceki Osmanlı tarihine şöyle bir baktığımızda belleğimizde tarihte o ku d u ğ u m u z “ L A L E D E V R İ ” N İ hatırlamaktayız. Bu devrin hiç kuşkusuz baş mimarlarından biri de Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır. Asıl adı Mehmet olan İbrahim Paşa 1662 yılında Ürgüp'ün Muşkara Köyü'nde doğmuş ve 1730 yılında çıkan Patrona Halil isyanında boğularak öldürülmüştür. Genç yaşta geldiği İstanbul'da saraya girerek pek çok hizmetlerde bulunmuştur. 1703 yılında tahta çıkan III. ncü Ahmet'in sevgi ve takdirini kazanarak dul olan kızı Fatma Sultan'la evlenerek padişaha damat olmuştur.1718 yılında Sadrazamlığa getirilen Damat İbrahim Paşa 1730 yılına kadar 12 yıl kaldığı bu görev sırasında o t a r i h e ka d a r y a p ı l m a y a n v e y a yapılmasına cesaret edilmeyen yenilikçi ve reformcu bir politika izlemiş ve sadaret yıllarının savaşsız geçmesini sağlamıştır. Zeki ve aydın kişiliği barışçı bir kişiliğe de sahipmiş. Damat İbrahim Paşa bunca yapmış olduğu reformu ve yenilikçi hareketleri yanında kendi doğum yeri olan 30 hanelik Muşkara Köyü'nü de ihmal etmemiştir. Etraftaki konar- göçer Türkmen aşiretlerinden bir kısmının M u ş ka r a K ö y ü ' n e y e r l e ş m e s i n i sağlayarak köyü ilçe haline getirmiş ve ismini de Nevşehir (Yenişehir) olarak değiştirmiştir. Başta cami, medrese, kütüphane, yolcu hanı, hamam ve çeşme olmak üzere pek çok eser yaptırarak Nevşehir'in modern bir belde olmasını sağlamıştır. Bu arada Ürgüp K adısı'nın Muşkara Köyü'ne nakledilmesini sağlamıştır. III. ncü Ahmet tarafından Ürgüp Kadısı'na gönderilen “işte o ferman” aşağıdadır. Bu durumda Ürgüp bölgede ikinci plana düşmüştür. Ürgüp halkı tarihten beri içme ve kullanma suyu sıkıntısı çekmiştir. Ürg üp lü'n ü n K ara Vezir d ediği Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Ürgüp'e geldiğinde içme suyu zor tedarik edilir. Kadının Ürgüp'ten alınmasından dolayı Ürgüp halkı Paşa'ya karşı hoşnutsuzdur. Su noksanlığının farkına varan Damat İbrahim Paşa bu hoşnutsuzluğu giderip Ürgüplü'nün gönlünü almak amacıyla 20 Km. uzaklıktaki Kavak Köyü'nden her bir adımına bir sarı lira vererek kaya tünellerle ve künklerle Ürgüp'e su getirtir ve kitabeleriyle birlikte 10 adet çeşme yaptırır. Bu tarihten sonra Ürgüp'ün suyu bollaşır çeşme kültürü b a ş l a r. Fa k a t Ü r g ü p H a l k ı ' n ı n hoşnutsuzluğu hala giderilemez. BOA, A.DVNSMHM, 130 - 76 Kaza merkezinin Ürgüp'ten Muşkara'ya nakl edilmesi ve Ürgüp kadısının sürekli olarak Muşkara'da ikamet etmesi ile burada Pazartesi günleri pazar kurulması hakkında, Padişah III. Ahmed tarafından Ürgüp Kadısı'na gönderilen ferman. 20-29 Mart 1721 [Sadeleştirme] Ürgüp Kadısı'na hüküm ki, Ürgüp Kazası'na bağlı bulunan ve halkının çoğunluğu müslüman olan Muşkara köyünde beş vakit namazın kılınabileceği bir cami olmadığından Veziriazamım ve damadım İbrahim Paşa tarafından bu köye yeni bir cami yaptırılmıştı. Fakat, bu köy tehlikeye açık bir yerde olduğundan yol kesen eşkiyası sürekli olarak asayişi ihlal etmekteydi. Bu nedenle buraların güvenliğini sağlamak için Muşkara köyü halkı, mukellef oldukları tüm vergilerden muaf tutularak yol kesen eşkiyasıyla mücadele etmeleri şartıyla derbentçi tayin edilmişlerdi. Bu konuda kendilerine bir muafiyetname de verilmişti. Muşkara köyü halkı, derbentçi yapıldığından bu yana Allah'ın yardımı sayesinde bölge halkı ve oradan gelip geçenlerin güvenliği sağlanmış oldu. Bu nedenle Muşkara köyü günden güne gelişmekte ve kalkınmaktadır. Bu çerçevede burada haftada bir defa Pazartesi günleri pazar kurulması da çok faydalı olacaktır. Muşkara köyü halkının gönderdiği dilekçede de belirtildiği üzere, Ürgüp Kadısı olarak senin de sürekli olarak burada ikamet etmen, burasının gelişmesi ve kalkınmasına daha çok 40 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı katkıda bulunacaktır. Yapılan tahkikata göre şu an ikamet ettiğin Ürgüp kasabasının, kaza bölgesinin merkezi bir noktasında olmadığı ve bütün köylere oldukça uzak bir mevkide bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden köylerde yaşayanlar resmi işlerini yaptırmakta hayli zahmet ve meşakkat çekmektedirler. Muşkara köyü ise kaza bölgesinin tam merkezinde ve kazanın tüm köylerine sadece üçer dörder saatlik bir mesafede bulunmaktadır. Eğer Ürgüp kadıları Muşkara köyünde ikamet ederlerse, özellikle de Pazartesi günleri burada kurulacak olan pazar nedeniyle, tüm bölge halkı resmi işlerini kolayca görebileceklerdir. Haftanın diğer günlerinde Muşkara köyünde ikamet etmek şartıyla, Ürgüp kadısının, Ürgüp'te eskiden beri pazar kurulan Cuma gününde oraya gitmesi, ora halkın resmi işlerinin görülebilmesi için y e t e r l i o l a c a k t ı r. B ö y l e b i r düzenlemenin uygun olduğu Başdefterdarım Hacı İbrahim Efendi tarafından da bildirilmektedir. Şimdi, sen ki Ürgüp kadısısın; adı geçen Muşkara köyünde haftada bir defa Pazartesi günlerinde pazar kurulmasını sağlayarak daima burada ikamet edesin. Ürgüp'te pazar kurulan Cuma günleri de Ürgüp'e giderek oradaki işleri göresin. Sonra yine Muşkara köyüne dönerek burada ikamete devam edesin. Bu emr-i şerifimi sicil defterine kayıt ve daima bu nizam üzere hareket etmen, fermanım olmuştur. 20-29 Mart 1721 *Fermanın eski türkçe ve günümüz türkçesi ile yazılmış metnin alındığı kaynak : Bir şehrin doğuş hikayesi NEVŞEHİR’İ DİLÂRA - Belgelerle Bir Şehrin kuruluşu, Nevşehir Belediye Yayınları, 2014, Sayfa, 15-16. HABERLER HABERLER... Kaymakamımıza Ziyaret ÜRGÜP KAYMAKAMIMIZ SAYIN ALPER BALCI’YI MAKAMIN DA ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ OLARAK ZİYARET ETTİK. KAYMAKAMIMIZA GÖREVİNDE BAŞARILAR VE ÜRGÜP’ ÜMÜZE HOŞGELDİNİZ ZİYARETİNDE BULUNDU Ürgüp Belediye Başkanı’na Ziyaret ÜRGÜP BELEDİYE BAŞKANIMIZ SAYIN FAHRİ YILDIZI ZİYARET EDEREK DERNEĞİMİZE VERDİĞİ DESTEK VE YARDIMLARINDAN DOLAYI KENDİLERİNE TEŞEKÜR ETTİK Ankara Ürgüplüler Derneği Başkanı Zekai Ulusoy ve yönetim kurulu üyeleri Hasan Hüseyin Dilaver, Sait Şanal ve Salih Köşker Ürgüp Belediye Başkanı Fahri Yıldız’ı ziyaret ederek Başkan Fahri Yıldız’a derneğin Yunanistan gezisine sağladığı katkı nedeniyle teşekkür etti. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 41 ÜRGÜP BİSİKLET FESTİVALİ’de DERECEYE GİRENLERE MADALYALARI VERİLDİ 9-13 Eylül 2015 tarihinde Ürgüp’te başlayan Cumhuriyet tarihinin en büyük bisiklet buluşması olarak nitelendirilen Salcano Kapadokya Bisiklet Festivalinde dereceye girenlere ödülleri verildi. Ödül töreninde Ürgüplüler Derneği ni Temsilen Dernek Başkanı Zekai Ulusoy da dereceye girenlere madalya ve palaketlerini taktim etti. YENİ EVLENEN ÇİFTİMİZE MUTLULUKLAR DİLERİZ Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Faruk Bayraktar’ın Oğlu dünya evine girmişti. “Onur&Mine’nin” Düğününde Beraberdik... Genç Çiftlere Mutluluklar Dileriz. 42 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı AHDE VEFA ( şiirdi sevdamız ve bu sevda ile kanarken ayaklarımız çıktığımız dikenli yollarımız Ahde Vefa olsun bütünüyle birleşen yüreklerin sevdası Teşekkürler ) GÜLAY GÖKTÜRK HANIMEFENDİNİN ŞİİR KİTABI YAYINLANMIŞTIR... HABERLER 289 YILLIK HAMAM RESTORE EDİLDİ Ürgüp’te 1726 yılında yapılan tarihi Rum hamamının Mayıs Ayında başlayan ilk etap restorasyonu tamamlandı. 289 Yaşında olan tarihi Rum Hamamının dış cephe taşlarının zamanla aşınmasından dolayı dış cephe taşlarında kırılma, erime gibi oluşan bozukluklar Ürgüp Belediyesi tarafından restore edilerek yenilendi. Ayrıca Tarihi Hamama Ürgüp Belediyesi tarafından Dış Cephesine aydınlatma sistemi de kuruldu. The North Face Cappadocia Ultra Trail yarışları GURBET’TEN MEKTUP (Gönlümden Kopan Şiirler) Mustafa tural bey’in şiir kitabı yayınlanmıştır. The North Face Cappadocia Ultra Trail yarışları ödül töreni ilçemiz Cumhuriyet Meydanında yapıldı. Ödül töreni öncesi düzenlenen çocuk koşusuna Ürgüp’ten 2.3.4. sınıf öğrencisi çocuklar yoğun ilgi gösterdi. Ödül töreninde dereceye girenlere ödülleri Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan, Ak Parti Nevşehir Milletvekili Av. Murat Göktürk, Ürgüp Kaymakamı Alper Balcı, Ürgüp Belediye Başkanı Fahri Yıldız, THY Nevşehir Şube Müdürü Osman Taha Küçük ve Organizasyonu düzenleyen Argeus firması sahibi Aydın Ayhan Güney tarafından verildi. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 43 ÜRGÜP Ürgüpümüze Yeni Park Hayırlı Olsun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Nevşehir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Ürgüp’e kazandırılan 2 Milyon TL ödenekle Ürgüp Belediyemiz tarafından yaptırılan parkta çalışmalar devam ediyor. Proje üzerine uygulamayı inceleyen yetkililerle birlikte Belediye Başkanı Fahri Yıldız’ın önerisi üzerine parkın adı “ÜÇ GÜZELLER KENT PARK” olarak belirlendi. Parkın Ürgüp’e kazandırılmasında başta Çevre ve Şehircilik Bakanına, Genel Müdüre, Genel Müdür Yardımcılarına, Yatırım Daire Başkanına, Nevşehir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ile Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonuna, Yüklenici firmaya ve Belediyemiz çalışanlarına teşekkür ettiğini belirten Belediye Başkanı Fahri Yıldız, Doğal dokuyla uyumlu olarak inşaa edilen Üç Güzeller Kent Park, bölgede örnek gösterilecek niteliklere sahip bir park olarak halkımıza hizmet verecek.” dedi. Sünet Şöleni En Temiz İlçe Ürgüp Belediyesi 7. Geleneksel Sünnet Şöleninde sünnet olan çocukları ziyaret eden Belediye Başkanı Fahri Yıldız, ailelere geçmiş olsun dileklerini ileterek, çocuklara çeşitli hediyeler verdi. Türkiye’nin en temiz ilçesi ödülüne sahip Belediyemiz tarafından Ürgüp’ün bazı noktalarına geri dönüşüm bidonları yerleştiriyor. 44 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER ÜRGÜP MEDRESELİ YAHYA EFENDİ CAMİİ’NDE ÜÇ MEZAR VE ÜÇ KİTABE H. Hüseyin Dilaver Hacı Kurra Hasan Efendi Müderris Hacı Hüseyin Efendi Müftü Hacı Ali Efendi HACI KURRA HASAN EFENDİ (Ö.1217/1802) Hacı Kurra Hasan Efendi, Defterdâr Seyyid Yahya Efendi tarafından yaptırılan ‘Medreseli Yahya Efendi Camii’nde uzun yıllar müderrislik yapmıştır. Arşiv kayıtlarında adı ‘Şeyh’ül Kurra Hasan Efendi’ olarak geçmekte, medresedeki görevine karşılık ‘Yevmî (günlük) 30 akça’ aldığı ve bu paranın da Ovacık Mukâtaası malından (arazi gelirinden) karşılandığı kaydedilmiştir. H.1207/m.1792-1793 yılına kadar burada çalıştığı, bu tarihlerden sonra da kendi rızası ile ayrıldığı ve elindeki berat-ı hümayunu teslim ettiği anlaşılmaktadır. Müderrislikten ayrıldıktan sonra, aynı medresede müderrislik liyâkatına sahip oğulları Mehmed, Abdullah, Abdurrahman ve Mustafa görev yapmışlar, babalarının aldığı 30 akça dördüne paylaştırılmış ve görevleri ile ilgili berat-ı hümayun(padişah buyruğu) çıkmıştır. (Kaynak: BOA, Cevdet-i Maarif, 5221(1-5) 1802 yılında vefat eden Hacı Kurra Hasan Efendi hakkında, Ürgüp Belediye Başkanlarından merhum Hüseyin Terzioğlu’ndan naklen şöyle bir rivayet bulunmaktadır: ‘’Hacı Kurrâ Hasan Efendi, Konyalı Hâdimî Hz.lerinin(1701-1762) talebesi ve mürididir. Talebeler, Hasan Efendi’yi kıskanırlarmış. Konyalı Hâdimî Hz.leri, bir gün Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 45 ÜRGÜP dere kenarında talebelerini imtihan etmek üzere toplar ve onlara sıra ile Kur’an okutur. Sıra kendisine gelen Hasan Efendi, besmele çekip Kur’an-ı Kerim okumaya başlar. Ancak, önlerindeki derenin akan suyu aniden durur, geriye ve yanlara doğru karmaya-yükselmeye başlar. Herkes telaşlanır. Hâdimî Hz.leri, Hasan Efendi’ ye, “Evladım sadakayı çek, su üzerimize geliyor” der. Hasan Efendi ‘Sadakallahu’l-azîm’ dedikten sonra dere tekrar akmaya devam eder.’’ Mezar Taşı Kitabesi ve Türkçesi yazılmış Sarf, Nahiv, Mantık, Me’âni, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Beyan, Bedi’, Tasavvuf ve Farisî ile ilgili kitapların da bulunduğundan söz edilmektedir.* Buharî’nin “Camiü’s-Sahih” adlı eserinin (h.1271) tarihli bir nüshasında**, Müstensih (bir eserin el yazısıyla suretini çıkaran) olarak “Kalelizâde Hüseyin Ürgübî” adının yer aldığı görülmüştür. Yahya Efendi Câmii avlusundaki mezar taşında ölüm tarihi, h.1281/m.1864-1865 olarak yazılmışsa da, 1914 tarihli Konya Vilayet Salnâmesinde h.1288/m.1871 de vefat ettiği yazılıdır. (Kaynak: *Konya Vilâyet Salnâmesi, c.30,s.518-519; **Adana İl Halk Kütüphanesi,01 Mü 1800) Mezar Taşı Kitabesi ve Türkçesi “Huve’l-Bâki” “Mâ raâhu’l- mü’minûne hasanen Fe-huve indallahi Hasenun” H.1217/1802 (Mü’minlerin güzel gördüğü (şey) Allah katında da güzeldir.) “Huve’l-Bâki” MÜDERRİS HACI HÜSEYİN EFENDİ ‘La ilahe illallah Muhammeden Resulullah’ (Ö.1288/1871) ‘El-Mu’minûne Lâ yemûtûne bel yunkalûne 19. Yüzyılda yaşayan ve Mahalli ulemadan min dari’l-fenâ ilâ dâri’l-bekâ’ (Devamı Okunamaolan Kalelizâde Hacı Hüseyin Efendi, müftülük mıştır) ve müderrislik yapmıştır. Ürgüp’e Tahsin Ağa (Müminler ölmezler, belki fâni olan dünyakütüphanesinden sonra(h.1272/m.1855-1856); dan, bakî olana (Ahirete) nakil olunurlar.) kendisi de bir kütüphane yaptırıp, vakfetmiştir (h.1282/m.1865-1866). Konya Salnâmesinde, MÜFTÜ HACI ALİ RIZA EFENDİ her iki kütüphanede de matbu kitapların ya(Ö. 1328/1912) nında, Kalelizâde Hacı Hüseyin Efendi’nin H.1246/m. 1830 tarihinde Ürgüp’te doğhakikaten pek nefis olan kendi el hattıyla muş, 06.01.1873-05.02.1912 tarihleri arasında 46 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER Ürgüp müftülüğü yapmış ve 1912 yılı içinde de vefat etmiştir. Mezar taşında adı Hacı Ali Efendi yazılmış ise de, Konya Vilâyet Salnamelerinde ‘Müftü Ali Rıza Efendi’ olarak geçmektedir. (Kaynak: Meşihat Arşivi (MŞH. SAİD.153.22.1; Mezar Taşı Kitabesi ve Türkçesi Konya Vilâyet Salnamesi, C.7-29) Hacı Ali Rıza Efendi’nin oğlu Hafız Mehmet, soyadı kanunu ile ‘’Müftüoğlu’’ soyadını almıştır. Torunu İsmail Cengiz Ayık’tan(d.1928) naklen şöyle bir rivayet bulunmaktadır: ‘’Bir gün dedesi Hafız Mehmet, rüyasında babası Hacı Ali Rıza Efendi’yi görür. Babası, kendisine Ürgüp Savcısının Medreseli Yahya Efendi Camii’ndeki mezarları kaldırtmak istediğini anlatır. Bu rüya görüldükten bir süre sonra da savcının akli melekelerini kaybedip ilçeden ayrıldığı nakledilir.’’ “Huve’l-Bâki” ‘(Ve lev) kâneti’d-dünya tedûmu li vahid Le kâne Rasûlullahi fîha muhalledâ’ (Dünya, şayet bir kişi için kalsaydı Rasulullah orada ebedi kalırdı.) BAŞŞAĞLIĞI İbrahim Ethem Boz, siyasetçi (d. 1925, ö. 2015), 13 ve 16. dönem Nevşehir milletvekili. Ürgüp’e bağlı Mustafapaşa Köyünde, 11 kardeşten biri olarak dünyaya gelmiştir. İbrahim Boz, siyasi hayatına 1946 yılında Demokrat Parti ile başlamıştır. 1950 yılında Mustafapaşa köyüne muhtar seçilip, muhtarlığı ile beraber kendisine has hukuk bilgisi sayesinde bir dönem dava vekilliği yapmıştır. O dönemde Mustafapaşa Köyünde yıkılmak üzere olan birçok tarihi eseri de kendi çabalarıyla kurtarmıştır. 1954 yılında Nevşehir’den İl Genel Meclisi üyesi olarak seçilen Boz, iki dönem Nevşehir Milletvekilliği yapmıştır. Dönem TBMM XIII. Dönem 1965 TBMM XVI. Dönem 1977 Siyasi Parti Adalet Partisi Adalet Partisi 1989 – 1994 yılları arasında Mustafapaşa Kasabasında belediye başkanlığı yapan İbrahim Boz, siyasi hayatı boyunca çevre ilçe ve köylere yol, su, elektrik getirilmesinde büyük katkı sağlamıştır. 1994 yılından sonra Mustafapaşa Kasabasında hayatına devam etmiştir. Evli ve 9 çocuk babası olan Boz, 8 Ağustos 2015 sabahı hayatını kaybetmiştir. MERHUMA CENAB-I ALLAH’tan RAHMET YAKINLARINA ve SEVENLERİNE BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 47 ÜRGÜP 20.08.2014 - 31.03.2015 TARİHLERİ ARASINDA VEFAT EDENLER LİSTESİ Bilgiler Ürgüp Belediyesi tarafından verilmiştir. Sahre AYDEMİR Şeref ÇALIŞKAN Ahmet KILIÇ Sadıka İRİSİ Behice GÖZE Hatice MUMCU Emine BEDİR Ayşe DİLAVER Hüsnüye GÜLER İbrahim Ethem BOZ Fatma ÖZAY İmmehan ALTUN Halil MİZAÇ Rabia SAMUR Emine GÜLBOSTAN Hanife ÜN Bekir KALE Cemile ÜNSAL Ayşe ELALAN Ali UYGUN Şerife BULUT Sabire ARIKAN Uğur YURTSEV H. Yusuf ÖZÜRGÜPLÜ Süleyman SUCU Muhittin İNAL Mustafa YEMENİCİ İsmet ÖKSÜZ Fatma DOĞANAY Emine KAHRAMAN Hanife ÇAKIR Ahmet ARIK Emine APAYDIN 12/11/2015 25/10/2015 07/10/2015 24/08/2015 22/08/2015 21/08/2015 20/08/2015 18/08/2015 16/08/2015 08/08/2015 29/07/2015 27/07/2015 27/07/2015 23/07/2015 21/07/2015 19/07/2015 19/07/2015 18/07/2015 17/07/2015 14/07/2015 04/07/2015 03/07/2015 28/06/2015 25/06/2015 15/06/2015 15/06/2015 09/06/2015 08/06/2015 08/06/2015 02/06/2015 02/06/2015 01/06/2015 31/05/2015 48 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Bekir CANDAN Afife DENİZLİ Muammer ZENGİN Hava GÜZEL Ersan ESKİCİ Ali Suat ESEN Mürüvvet ESEN Mehmet YÜCETİN Ayşe GÜLÇÜR Hanife ÖZYALIM İsmet TOPATAN Güler PARLAR Fatma İLHAN Hüseyin TİRYAKİ Ziya ÇAĞIRIR Fikriye ÖNER Sadettin GÜVEN Ahmet BALKI 26/05/2015 25/05/2015 20/05/2015 08/05/2015 07/05/2015 06/05/2015 06/05/2015 04/05/2015 23/04/2015 13/04/2015 05/04/2015 30/03/2015 25/03/2015 20/03/2015 19/03/2015 17/03/2015 13/03/2015 10/03/2015 Ürgüp Dışında Vefat Edenler Ahmet TERZİOĞLU Nuran AKDENİZ Şaziye ELALAN Mustafa ÇOKAL Şükrü KOPARAL 01/11/2015 06/06/2015 17/07/2015 16/05/2015 04/05/2015 “Ürgüplüler Derneği olarak merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyoruz.”
Benzer belgeler
Ürgüp Dergisi 56. Sayısı
H. Hüseyin DiLAVER / Akademisyen Hilmi ÇALIŞKAN / Öğretmen Zekai ULUSOY / İşadamı Fotoğraflar Ürgüp Dergisi Zekai ULUSOY • Faruk ÖZZENGİN Hasan Hüseyin DİLAVER Dizgi & Grafik Muhammed ÇİÇEK 0 507 5...
Detaylı