Ürgüp Dergisi 55. Sayısı

Transkript

Ürgüp Dergisi 55. Sayısı
KÜNYE ve İÇİNDEKİLER
Yıl: 19 Sayı: 55
Nisan 2015 / Ekim 2015
Ürgüplüler Turizm Tanıtma Kültür ve Dayanışma
Derneği adına sahibi
Zekai ULUSOY
Yayın Kurulu ve Baskıya Hazırlama
H. Hüseyin DiLAVER / Akademisyen
Hilmi ÇALIŞKAN / Öğretmen
Zekai ULUSOY / İşadamı
Fotoğraflar
Ürgüp Dergisi
Zekai ULUSOY • Faruk ÖZZENGİN
Hasan Hüseyin DİLAVER
Dizgi & Grafik
Muhammed ÇİÇEK
0 507 576 69 40 • [email protected]
Baskı
Tufan Ofset
Elif Sokak Sütçü Kemal İş Merkezi No:7/11
İskitler-ANKARA
Tel: 0312 384 70 09
Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu
yazarlarına aittir. Dergimize gönderilen yazılar
yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez.
Dergimiz Basın Ahlak Yasası’na uymayı taahhüt eder.
Dernek Genel Merkezi ve
Dergi Koordinasyonu
Sağlık-2 Sokak No: 71/4
Yenişehir/ANKARA
Tel: (0.312) 432 00 66
ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ
Banka Hesap Numaraları
Ziraat Bankası
Mithatpaşa Şubesi
Hesap No : 1262 7968249 5003
IBAN : TR25 0001 0012 627 9682 4950 03
Web Sitesi: www.urgupder.org
[email protected]
Bu sayı ÜRGÜP Belediye Başkanlığı’nın
destekleri ile çıkarılmıştır.
• Ürgüp Dergisi 6 ayda bir yayınlanır.
• Para ile satılmaz. Üyelere kamu ve diğer kuruluşlara ücretsiz dağıtılır.
• Üyelerimize ait tanıtım amaçlı bilgi ve resimler ücretsiz yayınlanır.
İÇİNDEKİLER
Başyazı................................................................. 4
Gezimizin Ardından.............................................. 5
Melek Girmez (Dağıstanlı Sokak) Çarşı Esnafı.... 8
Ürgüplüler Buluşması........................................ 11
Batı’nın Üstünlüğü ve Biz................................... 16
Çocuğumuz Göz Bebeğimizdir......................... 17
Niğde Sancağı Ürgüp Kazası -IV-...................... 18
Kapadokya’da Pusulalı Satranç......................... 23
Ürgüp’te Dört Mevsim........................................ 25
Dersiâm Mehmet Fahri Uğurlu (Hacı Hafız Efendi).... 32
İşte O Ferman.................................................... 40
Ürgüp’ten Haberler..................................... .......41
Üç Mezar ve Üç Kitabe...................................... 45
Başsağlığı........................................................... 47
Vefat Listesi........................................................ 48
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
1
ÜRGÜP ve ÇEVRESİ
ÜRGÜP VE ÇEVRESİ
T.C. Nevşehir Valiliği tarafından bastırılan “Kapadokya Turistik Haritası”dan alınmıştır.
2
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ÜRGÜP
ÜRGÜP KAMU KURUM VE KURULUŞLARI
Kaymakamlık .................................................341 40 01
BANKALAR
Yazı İşleri Müdürlüğü.....................................341 48 29
Akbank ..........................................................341 41 63
Belediye Başkanlığı .......................................341 70 76
Denizbank .....................................................341 25 29
Askerlik Şube Başkanlığı ..............................341 24 80
Garanti Bankası .............................................341 74 05
Cumhuriyet Başsavcılığı ................................341 40 06
Halk Bankası .................................................341 20 02
İcra Müdürlüğü ..............................................341 20 06
İş Bankası ......................................................341 40 38
İlçe Seçim Kurulu ..........................................341 44 42
Emniyet Müdürlüğü .......................................341 40 58
Gençlik ve Spor Müd. ...................................341 85 92
Gümrük Müdürlüğü .......................................341 44 88
80. Yıl Hanife M. Aksoy Reh. Merkezi Müd. .. 341 54 30
Jandarma Komutanlığı ..................................341 40 05
Mal Müdürlüğü ..............................................341 24 78
Meteoroloji Müdürlüğü ..................................341 41 23
Milli Eğitim Müdürlüğü ..................................341 40 17
Müftülük .........................................................341 40 85
Müze Müdürlüğü ...........................................341 40 82
Vakıflar Bankası .............................................341 42 03
Yapı Kredi Bankası ........................................341 42 00
Ziraat Bankası ...............................................341 41 50
BELEDİYE BAŞKANLIKLARI
Ortahisar Belediye Başkanlığı .......................343 32 24
MUHTARLIKLAR
Ürgüp Muhtarlar Odası .................................341 30 39
Akçaören Mahalle Muhtarlığı...............0 532 449 04 02
Nüfus ve Vatan. Müd. ....................................341 24 87
Ağçaşar Mahalle Muhtarlığı ................0 533 938 63 00
Özel İdare Müdürlüğü ...................................341 33 67
Gönen Mahallesi Muhtarlığı.................0 535 618 28 29
PTT Müdürlüğü .............................................341 45 55
Salur Mahallesi Muhtarlığı....................0 537 303 02 41
Toplum Sağ. Mer. Tabipliği ............................341 43 49
Yenicami Mahallesi Muhtarlığı..............0 536 632 62 29
Devlet Hastanesi ...........................................341 40 31
Akköy Muhtarlığı .................................0 536 984 33 58
Aile Sağlık Merkezi ........................................341 43 49
Ayvalı Köyü Muhtarlığı .........................0 536 936 35 84
Sosyal Yard. ve Day. Vakfı Müdürlüğü .........341 66 67
Başdere Köyü Muhtarlığı......................0 535 206 02 22
Sosyal Güv. Merkezi Müd. ............................341 56 10
Bahçeli Köyü Muhtarlığı ......................0 537 742 60 34
Tahsinağa Halk Kütüp. Müd. .........................341 40 26
Boyalı Köyü Muhtarlığı ........................0 535 604 11 04
Toplum Merkezi Müdürlüğü ..........................341 43 65
Cemil Köyü Muhtarlığı .........................0 533 307 02 79
Tapu Sicil Müdürlüğü ....................................341 40 70
Tarım İlçe Müdürlüğü ....................................341 40 56
Kadastro Şefliği .............................................341 64 48
Medaş İşletme Şefliği ....................................341 49 75
Turizm Tanıtma Bürosu .................................341 40 59
Türk Telekom Şefliği ......................................341 40 00
ODALAR
Esnaf ve Sanatkarlar Odası ..........................341 42 44
Ticaret ve Sanayi Odası ................................341 41 33
Ziraat Odası ...................................................341 40 32
Çökek Köyü Muhtarlığı ........................0 532 743 08 90
Demirtaş Köyü Muhtarlığı ....................0 539 368 76 63
İbrahimpaşa Köyü Muhtarlığı ..............0 539 852 97 17
İltaş Köyü Muhtarlığı ............................0 537 319 44 75
Karacaören Köyü Muhtarlığı ...............0 538 447 22 77
Karain Köyü Muhtarlığı ........................0 530 353 47 97
Karakaya Köyü Muhtarlığı ...................0 536 489 66 57
Karlık Köyü Muhtarlığı .........................0 530 656 63 29
Mazı Köyü Muhtarlığı ...........................0 533 516 20 12
Mustafapaşa Köyü Muhtarlığı............. 0 535 443 31 87
Tarım Kredi Kooperatifi ..................................341 40 56
Sarıhıdır Köyü Muhtarlığı .....................0 538 304 20 21
Şoförler Odası................................................341 41 07
Sofular Köyü Muhtarlığı .......................0 537 623 67 33
THK Başkanlığı...............................................341 26 47
Şahinefendi Köyü Muhtarlığı ...............0 532 780 05 77
Kızılay Başkanlığı...........................................341 20 31
Taşkınpaşa Köyü Muhtarlığı ..............0 535 846 18 86
SS.Ürgüp Esn. ve San. Kr. ve Kef. Koop...... 341 40 51
Ulaşlı Köyü Muhtarlığı .........................0 555 329 40 96
Yeşilöz Köyü Muhtarlığı .......................0 535 373 40 21
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
3
BAŞYAZI
SUYUN İKİ YAKASI DOST KALALIM
İnsanlarda her zaman, atalarının ve kendi doğduğu toprakların
kıymeti çok değerlidir. O toprak herkes için çok kutsaldır ve vatan
diye adlandırılır. Bunun kıymeti de ancak kaybedilince veya o topraklardan uzaklaştırılınca anlaşılır.
Derneğimizden bir heyetle bu yıl ziyaretine gittiğimiz Yunanistan
‘da mübadele zamanında Ürgüp’ten göç eden, atalarının yaşadığı bu
Topraklardan kopan insanlar bizleri orada nasıl karşıladığını kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Hala özlem ve hasret duydukları
her hallerinden belli. Gittiğimiz her yerleşim merkezinde “gardaş” diyerek karşılamaları ve kucaklamaları oldukça etkileyici.
Halkida da belediye başkanını ziyaretimiz esnasında aracımızın
başında bulduğumuz bir yaşlı teyzenin, ‘’Bir dünya kenti Ürgüp Yazısını‘’ görünce hüzünlü bir o kadarda, çok temiz bir Türkçesi ile “hoş
geldiniz” demesi hepimizi hasretle kucaklaması ve bizden “bir avuç
toprak” hasreti istemesi bizleri çok duygulandırmıştı.
Zekâi ULUSOY
Prokopi (Ürgüp) de sanki kendi memleketimizdeymişiz gibi bizi
Dernek Başkanı
karşılamaları, ağırlamaları, ikramda bulunmaları görmeye değer gerçekten. Bizim gelenek ve adetlerimizin, analarımızın yaptığı yöresel yemeklerimizin orada aynı tat ve lezzet de bizlere ikram edilmesi çok manidar. Davetli olduğumuz bir
akşam yemeğinde, evlerinde yaptıkları yemekleri getirmeleri, oğlunun koluna girmiş bir yaşlı hanımefendinin yanıma gelerek; elinde bir 1923 yıllarından kalma bir Ürgüp krokisi ile “Oğlum bizim ev
şurada idi, şimdi ne durumda” diye sorması bizleri çok etkiledi.
Gündüz gezimiz esnasında bir gıda mağazasında bir ürünü beğenip de fiyatını sorduğumda o
ürünün tüm heyetimize birer poşetle hediye edilmesi bizi şaşırtmadı değil.
Bu gezide üzüldüğüm tek şey; keşke ne bizim oradaki camilerimiz, minarelerimiz, imarethanelerimiz ve hamamlarımız, ne de onların bizdeki kiliseleri yıkılmasaydı. Bu durumdan onlar da biz de
üzgünüz.
Bizlere Bu seyahat de desteklerini esirgemeyen Ürgüp Belediye Başkanlığına ve Başkan Fahri
YILDIZ’a
Bizleri orada karşılayan ve hep bizim yanımızda olan;
Sayın Despoina Bougioukmanou (Papandreou)hanımefendiye ve Sayın Mehmet Çalışkan Beye,
Bizleri orada ağırlayan ve misafir eden Sayın,
LIMNI – MANDUDI -AG.ANNA Bel. Baskani Sayın HRISTOS KALIVIOTIS
HALKIDEON Bel.Baskani Sayın HRISTOS PAGONIS (Kapadokya kökenli)
EVIA Valisi Sayın FANIS SPANOS
Sayın NIKOS PEPPAS (turizm sorumlusu)
HALKIDA ve VORIES SRORADES METROPOLITI HRISOSTOMOS
Peder Sayın FILOTEOS
Peder Sayın NIKODIMOS
Peder Sayın IOANNIS VERNEZOS (Prokopideki Aziz Yannis papazi)
Halkida Ürgüplüler Dernegi Baskanı Sayın SOFIA EVGENIKU
ADELFOTHS PROKOPOKON MAKEDONIAS-TRAKHS Başkanı Sayın GEORGIOS PETRIDIS
KASTORİA Belediye Başkanı Sayın ANGELIS ANESTİS
GIANNTSA ( Yenice ) BELEDİYE Başkanı Sayın GRIGORIOS STAMKOS ‘ a ve isimlerini yazamadığım tüm ilgililere Teşekkür ederim, selam ve saygılarımı sunarım.
Kalplerimiz hep sevgi dolu olsun, Saygımız eksik olmasın.
Sevgi ve Saygılarımla,
4
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
YUNANİSTAN GEZİSİ İZLENİMLERİ
Katılanların Kaleminden Gezi Notları 18-26 Nisan 2015
GEZİMİZİN ARDINDAN
Merhabalar!...
Yaradan biz yarattıklarına bir ömür biçmiş. Kimimize kısa kimimize uzun.. Bir
ömür süresince kimimiz sefa
kimimiz de cefa ile yaşıyoruz
. Ama bir gerçek var ki mücadelesiz süt liman bir hayat yaşamıyoruz. Bir amaç, daha iyi
bir gelecek için uğraş, mutlu
yaşamak için bir ömür veriyorum. Bu yaşam içinde de çoğu
kez gideceğimiz yolu ve yönü
de başkaları tayin edebiliyor.
Geçen zaman pekçok
şeyi alıp götürüyor bizden..
Ama hatıraları, anıları, ayrılıkları ve derin acılarını unutturamıyor. Doğup büyüdüğün,
gülüp oynadığın, mutluluk ve
acılarını paylaştığın tarihine
ve kültürüne ortak olduğun,
geçmişte yaşayıp geleceğe
umutla baktığın topraklardan
Feriha Karaşahin*
atılmak ne kadar acı… Bunun ancak yaşayan bilir. Ana
vatan bildiğin topraklardan
sökülerek atılmak, toprağını,
suyunu, havasını tanımadığın bir diyara sürülmek içler acısı. Kafanda nedenler,
niçinler, geride bıraktıkların
özlemle, meçhule yol almak
kolay mı? Kesin geri döneceğiz umuduyla vardığın yere
eğreti tutunma, hergün artan
özlem ve hasretle anılarına
sıkısıkaya bağlanma bir ömür
boyu devam ediyor. Bedenin
bir ülkede, ruhun, aklın, gönlün başka bir ülkede… Doğup
büyüdüğün evin, altında oturduğun ağacın, sokakta oynadığın arkadaşların, birlikte
sohbet ettiğin komşuların,
alışveriş ettiğin bakkalın, çalıştığın para kazandığın işin,
aşın, toprağın… Herşeyden
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
5
ÜRGÜP
vazgeçip hiç yaşanmamışçasına herşeyi yok sayıp , bir
valiz, bir çanta, bir bohçayla
yeni bir hayata sürüklenmek
insanlığa sığar mı? Sığar mı ?
Onca yaşanmışlık bir bohçaya… Sığar mı onca dostluk,
arkadaşlık, komşuluk bir valize… Sığar mı onca emek,
toprak, su bir çantaya… Ülkemiz, ilimiz, dinimiz ayrı olsada aynı kültürün aynı tarihin
aynı geçmişin torunlarıyız.
Onlar vatan hasretiyle yanıp
tüterek ölen, atalarının hasretiyle, özlemiyle vatan toprağı
kokusuna duyduğu hasretle
ağlaşarak” guzum.. guzum..’’
diye sarılarak özlem gidermeye çalışıyorlar. Geçmişten
geleceğe kopmayan bağlarla
bağlanmak istiyorlar. Kopmayacaklar da… Dilerim bu
bağlar daha da kuvvetlensin.
Ülkeler arası kilometrelerce
yol olsa da eski gelenek görenek ve alışkanlıklar unutulmamış, Türkçe unutulmamış.
6
Ürgüp dili unutulmamış. Aradan bunca yıl geçmiş olsada
aynı asedeyi, aynı hamursuzu, aynı mantıyı yiyoruz.
Aynı içkiyi içip, aynı türküleri
söylüyoruz. Kadınların sevgi
dolu davranışları buram buram Anadolu kokuyor. Sanki
aynı evde doğup büyüyen ve
sonrada ayrılan kardeşler gibi
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
sımsıcak bir ilişki…
Bülbülü altın kafese koymuşlar ‘ ah vatanım ‘ demiş.
Tanrım kimseyi vatanından
ayırmasın. Gerçekten vatandan ayrılınca bir avuç vatan
toprağı insanın burnunda tütüyormuş. Vatan özlemiyle
öbür dünyaya göç edenlerin
çocukları, torunları “vatan
toprağı getirniz mi?” diye sorarak, gözyaşlarıyla özlemlerini dile getiriyorlar.
Şu bir gerçek ki ülkeleri birbirinden ayıran sınırlar,
içinde yaşayanların duygu ve
düşüncelerine sınır koyamıyorlar. Adet gelenek ve göreneklerini, davranışlarını sınırlandıramıyor. Yunanistan’da
oturup ekmeğini yiyip suyunu
içen bir iş adamı; ‘ Ben hristiyan Türk’üm, Türk olmaktan da gurur duyuyor ve gu-
HABERLER
rurla söylüyorum.’ Diyor. Ne
mutlu ona ki sürgün edildiği
halde Türk olmaktan gurur
duyuyor, geçmişlerine sahip
çıkıyor ve anılarını taptaze
canlı tutuyorlar. Göçle beraberinde götürdükleri araç
ve gereçleri, kıyafetleri çok
değerli eşya olarak cam arkasında muhafaza ediyorlar.
Bizler için değeri olmayan
gereçler onlar için müzelik
olmuş. Bizim kıymetini bilmeyip yıktırdığmız kilisenin
aynısını inşa edip duvarlarını
Ürgüp resimleriyle süslemişler. Ürgüp de doğup büyüyen
ve orada ölen “aziz” olarak
kabul edilen Aziz Yuhannis te
değerli sanduka içinde o mü-
zede tüm Yunan halkının ziyaretine sunuluyor. Düşünün!
Bunlar şu an Ürgüp’te olsaydı, turizm açısından önemiyle
Ürgübün değerine değer katardı. Herşey elimizden kaçınca değerlenir. Ama bir şey
var ki ona değer biçilemez.
O da vatan… Atalarımızın
canları kanları pahasına bize
emanet ettikleri vatanımızın
bir avuç toprağına bile sahip
çıkalım. Bizler de atalarımızan aldığımız emaneti torunlarımıza gururla bırakalım.
Bu cennet vatanımızın kıymetini bilelim. Gelecek nesile
acı, pişmanlık değil, gurur ve
mutluluk taşıyalım.
Saygılarımla…
*Emekli Öğretmen
DUYURU
DERGİMİZİN GELECEK SAYISINDA YAYINLANMAK ÜZERE; TÜRKİYE-YUNANİSTAN NÜFUS
MÜBÂDELESİ ÇERÇEVESİNDE GÖÇE TABİ TUTULARAK 1924’TE ÜRGÜP VE SİNASON’A
YERLEŞMİŞ OLAN MÜBÂDİL TÜRKLERLE İLGİLİ BİR ÇALIŞMA HAZIRLIĞI YAPILMAKTADIR. BU HAZIRLIK İÇİN ELİNDE BİLGİ, BELGE VE RESİM ALBÜMÜ OLANLARIN İLGİ VE
KATKILARINI BEKLER, DERGİMİZE ULAŞTIRMALARINI RİCA EDERİZ.
Yunanistan gezisi boyunca, görüp resimleri çekilerek kısa bilgiler edindiğimiz “osmanlı yadigarı tarihi eserler”le
ilgili yazımızı bu sayıya yetiştiremediğimiz için dergimizin gelecek sayısında fotoğraflarla
birlikte yayınlanacaktır (Hasan Hüseyin Dilaver)
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
7
ÜRGÜP
MELEK GİRMEZ ESNAFI YAKIŞANI YAPTI
(Dost olalım-Dostça yaşayalım)
Ürgüp ve yöresinden
1924 yılında ilk mübadele ile Yunanistan’a göç eden
Rumlar’dan bazı grupların,
1950’li yıllarında zaman zaman Ürgüp’e gelerek eski
komşularıyla, bağ, bahçe ve
evleriyle mazide kalan anılarını tazeleyip hasret giderdiklerini anımsamaktayım. Daha
sonraki yıllarda mübadele ile
gidenlerin çocukları, şimdilerde ise torunları Ürgüp’ü
ziyarete gelmektedirler.
8
Çocukluğumda dedem
ve babaannem Rumlarla olan
komşuluk ilişkilerinden, örf
ve adetlerinden, dostluklarından, sanatlarından hep iyilikle
bahsederlerdi. Kısaca “Rumlar ve biz Türkler yüzyıllarca
barış içinde dostça yaşadığımızdan örf ve adetlerimiz, gelenek ve göreneklerimiz birdi,
medeniyetimiz ve ortak kültürümüz aynıydı. Dini bayramlarımızda biz Müslümanları ziyaret ederler, Ramazan
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Ali Akuzun*
ayında yanımızda hiçbir şey
yiyip içmeyerek tuttuğumuz
oruca saygı duyarlardı. Düğünlerimize ve acılı günlerimize bir Müslüman gibi hep
ortak olurlardı. Aynı sevgi ve
dostluğu bizler de Rumlar’a
karşı gösterirdik. Aramızdaki
yegâne fark dini inançlarımızdı. Zaman gelir biz çocuklar Rum çocuklarıyla kavga eder sonra da barışırdık.
Rumlar göç ederken karşılıklı
üzüntü duyduk ve ağlaştık,
HABERLER
hatta Rumlar Ulukışla’ya ve
Mersin’e kadar uğurlandı”
diye duygu ve düşüncelerini
uzun uzun anlatırlardı.
1990’lı
yıllarında
Yunanistan’ın 4’ncü büyük
şehri olan Larissa, Ürgüp’le
“Kardeş Şehir” ilan edildi*.
Aynı tarihlerde Ürgüp’ten
Yunanistan’a 2 defa gezi
düzenlendi. Bu gezilere
Yunanistan’a göç eden Rumlar çok yakın ilgi duydular,
alaka gösterdiler ve çeşitli
dostluklar oluştu.
Ürgüplüler Derneği olarak Ankara’dan 13 kişilik
bir heyetle 18- Nisan- 2015
tarihinde Yunanistan’a dostluk gezisi tertip edildi. Yunanistan’daki Ürgüplüler Derneği ve rehberimiz Mehmet
Çalışkan’ın 8 günlük saatlendirilmiş programına göre
sırasıyla Kavala, Gümülcüne, Selanik, Prokopia, Kalkida, Atina, Larissa şehirleri ve Kastorya Bölgesini
rehberler eşliğinde doyasıya
gezdik. Bu gezide, 5 belediye başkanı, bir umum vali ve
bir metropolü ziyaret ederek
karşılıklı duygu ve düşüncelerimiz aktarıldı. Hemen her
şehirde çok sıcak karşılandık,
ilgi gördük ve uğurlandık.
Özellikle Evia Adası’ndaki
Prokopia yani “Yeni Ürgüp”
köylüleri ( çoğunluğu Türkçe bilen Ürgüp’ten göç eden
Rumlar’ın çocukları ve torunları) bize çok yakın ilgi
gösterdiler, gece boyunca eğlendirdiler. Hemşerilerimizin
yerleştiği dağlık, yeşillik ve
suyu bol olan bu köye bir de
Ürgüp’teki yıkılan kilisenin
benzerini yapmışlar ki bu köy
gezilmeye ve hemşerilerimizle tanışmaya değer.
Karşılıklı bu geliş, gidiş
ve dostluklar devam ederken
Ürgüp’e 38 defa gelen Ürgüp
aşığı Anadolu Rumları Kültür
Derneği (eski) Başkanı Dimitrios Katsikos çoğunluğu
papaz ve rahibelerden oluşan
40 kişilik bir heyetle 30-Eylül-2015 tarihinde Ürgüp’e
geldiler. Kapadokya’nın çok
iyi bir rehberi olan Dimitrios 3 gün müddetle bütün
Kapadokya’yı ve Ürgüp’ü
gezdirdi ve tanıttı. Melek
girmez (Dağıstanlı) Sokak esnafı bir araya gelerek
Yunanistan’dan gelen bu mi-
safirlere 3-Ekim-Cumartesi
akşamı unutulmayacak bir
ziyafet vermek suretiyle kendilerine yakışanı yapmışlardır. Sokağa boydan boya 8’er
kişilik 10 adet yuvarlak masalar dizildi, sokak aydınlatıldı.
Karşılıklı kaynaşmayı sağlamak üzere Yunanlı misafirler
ile geceye eşleriyle katılan esnaf ve diğer katılımcılar masalara dağıtıldı. Beklenmedik
misafirler çok olduğundan
çarşı esnafından bazıları ayakta kaldılar ve misafirperverlik
yaptılar. Gecenin açılış konuşmasını Ürgüp Kaymakamı Alper Balcı yaptılar. Daha
sonra ben Ali Akuzun ve Dimitrios Katsikos birer konuşma yaptık. Her üç konuşmacı
günün mana ve ehemmiyetini
belirttikten sonra özetle “maziyi unutalım, Türk ve Yunan
dostluğunu pekiştirelim, iyi
ilişkiler içinde komşuluğumuzu sürdürelim, daima dost
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
9
ÜRGÜP
olalım ve dostça yaşayalım.
Gelecek kuşaklara aynı duygu ve düşünceleri aktaralım.
Şunu unutmamalıyız, Türk ve
Yunan halkı olarak bizler bu
dostluğa ezelden beri gerekli
önemi verirken maalesef çıkarcı zenginler, politikacılar
ve özellikle dost diye geçinen
dış devletler bizi bize bırakmıyorlar, onlara aldanmayalım.”
şeklinde bir mesaj vermişlerdir. Daha sonra gecenin ilerleyen saatlerinde çalınan sazlar eşliğinde (klarnet, kanun,
keman ve ut) şarkılar, türküler
söylendi ve oyunlar oynandı.
Ayrıca teyple çalınan Yunanca parçalar eşliğinde misafirler oyun oynayarak oldukça
coştular. Saat 23’ de sona eren
geceden Yunanlı misafirler ve
Melek girmez esnafı mesut ve
mutlu ayrıldılar, geride hoş
bir seda bıraktılar. Bu gecenin düzenlenmesinde yakın
ilgi ve destekte bulunan Ürgüp kaymakamı Sayın Alper
BALCI’ ya Ürgüplüler adına
teşekkürlerimizi sunarız.
Neticede Melek girmez
Esnafı kısa bir zamanda bir
araya gelip gecenin her türlü masrafını üstlenerek böyle
eğlenceli bir gece düzenlemeleri Ürgüp’te ilk defa gerçekleşmiş oldu. Gönül arzu ediyor ki örneğin Turizm Sezonu
Açılış Haftası’nda tüm turizmciler birleşerek aynı gün
Ürgüp’teki otellerde bulunan
turistlerden 3-5 kişi davet ede-
10 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
rek Cumhuriyet Meydanı’nda
anlı şanlı bir gece yapabilirler
kanaatindeyim.
Bu gecenin düzenlenmesinde yakın ilgi ve destekte
bulunan Ürgüp kaymakamı
Sayın Alper BALCI’ ya Ürgüplüler adına teşekkürlerimizi sunarız.
*(e)Albay
*Her iki tarafın birbirlerini
ziyaret edip dostluk köprüsü kurmalarında çarşı esnafından Aziz
Güzelgöz’ün katkılarını da hatılıyoruz. Çünkü onun girişim ve çabalarıyla 1995 yılında Ürgüp Belediye
Başkanı Kürşat Numanoğlu ile Larissa Belediye Başkanı arasındaki
yazışmalar sonunda 14 Ekim 1996
tarihinde “Kardeş Şehir” ilan edildi ve arkasından karşılıklı resmi
ve gayri resmi ziyaretler sıklaştı.
(HHD)
HABERLER
Prokopi’nin bulunduğu Eviya adasına gitmek üzere feribotun önünde çekilen hatıra fotoğrafı.
ÜRGÜPLÜLER BULUŞMASI
( 18 – 26 Nisan 2015 Ankara, Selanik , Halkida, Kastorya )
Mehmet Çalışkan*
Şimdiye kadar bir çok
kez Ürgüplüler bir çok farklı yerlerde bir araya geldiler.
Fakat ilk defa Türkiye’den
Ankara’dan Ürgüplüler Derneği , Selanik ve Halkida Ürgüplüler Dernekleri yakından
tanışmak fırsatını buldular.
Bu durum hem dernekler arası işbirliğini geliştirmek, hem
de iki ülke halklarını daha yakından tanımak açısından çok
faydalı oldu.
Bu gezi için yapılan ça-
lışmaları ve özverileri yakından tanıma fırsatım olduğu
için başta Ankara Ürgüplüler
Derneği Başkanı Sayın Zekai
ULUSOY, Selanik ( Adelfotıta Prokopıeon Makedonias
Trakis ) Ürgüplüler Derneği Başkanı Sayın Georgıos
PETRIDIS ve Halkida ( Xalkida Adelfotıta Prokopıeon )
Ürgüplüler Derneği başkanı
Sayın Sofia EVGENIKOU
olmak üzere bütün dostlara
bu gezinin güzel anılarla bit-
mesine vesile oldukları için
bütün dostlara ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Güzel anılar güzel dostluklarla başlar. Her yolculuk
bir umuttur, bir bilinmezdir
ve bir özlemdir. Hep zihinde
yaşatılan, anılarla, duyumlarla ve özlemlerle günlük hayatımızda bizimle birlikte yaşayan bir tılsımdır. Hele bir de
muhacirliğin acılarını hissediyorsan , atalardan duyduklarını her gün zihninde ve kal-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 11
ÜRGÜP
binde bir özlemle yer eder o
güzelim ata toprakları. O topraklar ki, anlat anlat bitmez ve
o vak vak sesli kara kargalar
bile birer bülbül olur hayalinde. İşte bu özlemler insanları
binlerce kilometrelerce yollara düşürür. Hayalin için, dostlar için ve sevgi için !!!
Gümülcine ( Komotini ):
!! Sevgili rehberimiz ve arkadaşımız Kadir ‘in gözetiminde kısa bir şehir gezisi ve yemek molası . Burası et döneri
yiyebileceğiniz ender yerlerden birisidir. Eski ve yeni camiler ve ata yadigari dostlarla
kucaklaşma.
İşte Selanik !! İlk gün ve
bir özlem sona erdi. Geldim
ve gördüm. !!! Atalarımın
toprakları !! ! Ama yol uzun
!! Önce Ürgüp’ümüze gitmeliyiz. Neo Prokopı ( Yeni
Ürgüp ) !!! Yeni Ürgüp Eboıa ( Evia ) adasında ve oraya
Glyfa- Agıo Kambos – Limni
yol güzergahından gidiyoruz.
Burada bizi sevgili dostumuz
Bayan Despoına Papandreou karşılıyor. Bu karşılamayı
görünce vedalaşıyor muyuz,
yoksa yılların acısı birden
bizden ayrılıyor mu? diye
sormadan edemedik. Ç ünkü
herkes gözyaşlarını akıtırken
sanıyorum ki, bu bir kavuşma
ve özlem idi !
Hep birlikte Limni Belediyesine doğru giderken etrafa baktığımızda gördüğümüz
12 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ağaçları ve temizliği konuşmaya başladık. Gene Ürgüplülüğümüz tuttu.. Konuştuk
canım!! Biraz ordan biraz buradan.
Limni- Mantudi- Ag.
Anna Belediye Başkanı Sayın Christos KALIVIOTIS
ve Sayın Zekai ULUSOY ‘un
karşılaşmaları ve gözyaşları gerçekten çok ilginçti. İlk
defa birbirlerini tanıyorlar ve
buluşuyorlardı. Bu dostluk ve
kavuşma anı sanıyorum ki, iki
kardeşin yıllar sonraki o özlemin bir sonucu idi. Bay Kaliviotis ve meclis üyeleri bizi
belediye toplantı salonunda
misafir ettiler.
Yol uzun ama ayrılık daha
zordu. Neyse ki bay başkan
akşam yemeğinde bizimle beraber olacaktı ve bu yemeği
Yeni Ürgüplüler ( Neo Prokopı ) köyü halkı bizim için hazırlamıştı. Eski Ürgüp ve Yeni
Ürgüp !! ! İşte dostluk ! İşte
HABERLER
Halklarımızın kardeşliği !
Şehirde insanların sevgi gösterileri ve tarihi yerleri
ve özellikle bizim şehrimizin
bir aziz’i olan Agios Ioanis o
Rossos ‘ un naşının bulunduğu kiliseyi ziyaret edip dua ettik. Tıpkı Ürgüp’te Kayakapı
da yaşadığı o evde hristiyan
dostlarımızın dualarına biz de
burada karşılık verdik. Kilisenin baş papazı bay Ioannis
bizlere Ürgüp’ten gelirken
yanlarında getirdikleri ikonaları ( Hristiyan aziz resimleri )
gösterdi ve kiliseyi tanıttı.
Elveda Yeni Ürgüp !
Şimdiki durağımız Xalkida ! Halkida Ürgüplüler
Derneği Başkanı Bayan Sofia
EYGENIKOY ve rehberimiz
Maria ile birlikte İlk önce burada Belediye Başkanı Bay
Christos PAGONIS ‘ i makamında ziyaret ediyoruz. Bay
Pagonis duruşuyla, simasıyla,
misafirperverliği ile gerçek-
ten tam bir Ürgüplü. Ataları
da zaten Ürgüp’ten göç etmiş
!! Sıcak ve dostça bir karşılama ile karşılaştık. Halkıda
şehir gezisi ve sayın başkanın
sunumu olan yemekten sonra
Bölge Valisi bay Theofanis
SPANOS bey’i makamında
ziyaret ettik. Bizim grubumuzu kabullerinde herkes de bir
şaşkınlık vardı. Biz Türkler
Vali bey’ i bekliyorduk ama
çok genç bir insanla karşılaşınca herhalde vali bey daha
sonra gelecek diye düşündük.
!!! Biz alışmıştık çok yaşlı
insanları vali olmalarına ama
burada bu düşüncemiz altüst
oldu. Bay Spanos buyur edip
ne içersiniz diye sorunca ve
başka da bir adam gelmeyince
bu genç ‘in vali bey olduğunu
anladık. Sanıyorum ki Feriha hanım bu duruma bir kez
daha şaşırdı.
Halkida, dostluğun, kardeşliğin ve kalıcı özlemlerin
hala bitmediği bir anı olarak
kaldı. Hele bir de yaşlı bir Ürgüplünün Gezi arabasın daki
“Ürgüp Belediyesi” yazısını
görüp ve bunları görmeden
gitmem deyip bizi saatlerce
beklemesi gerçekten gezimizin en ilginç anlarından birisi
idi.
Akşam Halkida’lı dostlarla yenen harika bir yemekten sonra günün yorgunluğunu ancak atabildik.
Halkida ve Vories
Srorades
Metropoliti
Hrisostomos’un heyetimizi
kabül salonun da büyük bir
sevgi ile kucaklaması dinlerin dostluk için ne kadar yapıcı roller üstlenebileceğini
gösterdi. Eski kaledeki tarihi
eserleri ve müzesini gezdikten sonra biraz da geç kalarak
Halkida’ dan ayrılıyoruz.
Atina !! Apollon tapınağı
ve Tanrıların şehri !!
Şimdilerde ise daha çok
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 13
ÜRGÜP
sokaklardaki mülteciler ve
siyasi çekişmelerle anılıyor.
Sevgili rehberimiz Bayan
Maria ve eşleri ile birlikte
Apollon tapınağını ve müzesini gezdik.
Kastorya ( Kesriye ) !!
Ürgüp’ten gelen muhacirlerin geldikleri şehir ve
köyü gezme fırsatımız oldu.
Burada bize sevgili ve kadim
dostum Stathis MAZGALIDIS ‘in rehberliğinde eski
adı Jerveni olan ve şimdiki
adı Agios Antonios olan köyü
gezdik. Dostlarla buluştuk ve
memleketinini terk edenin
geride neleri de kaybettiğini üzülerek buradan ayrıldık.
Kastorya Belediye Başkanı
Sayın Aggelis ANESTIS ‘in
Belediye başkanlık odasında
ikramı olan içecekleri içip
eski Kesriye günlerini yad
ediyoruz. Hep birlikte ve başkan yardımcısı Bay Georgo
ile bir hatıra fotoğrafı çektirip
ayrılıyoruz.
14 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Selanik !! Selanik !!
Atatürk Evi Müzesi, Hükümet Konağı, Agios Dimitrios Kilisesi ( Eski Kasımıye
Camii ), Paşa hamamı, Kamara , Beyaz Kule, Aristotelous Meydanı, Bey Hamamı,
Yahudi Hamam… ve sahil de
HABERLER
kısa bir yürüyüş. !
Selanik Ürgüplüler Derneği (Adelfotis Prokopıeon
Makedonias- Trakis ) başkanı
sayın Georgios PETRIDIS ve
Antonis Oralioglou bey’in ve
sevgili dostumuz Nikos Theodosıadis ‘in ve bütün Selanikli dostlarımız ile unutulmaz
bir gezi yaşadık.
Yunanistan’a gelinir de
Kavala ve güzel kurabiyelerinden alınmaz mı !! Kavala
gerçekten güzel anıları olan
bir şehir ve tabiî ki tarihimiz
açısından Kavalalı Mehmet
Ali Paşa ve bugüne kalanlar !!
Bu gezi boyunca bizimle birlikte olan o kadar çok
dostumuz bize yardımcı oldu
ki, onları burada teker teker
yazacak olsaydık umarım bir
bu sayfa kadar daha ilave etmemiz gerekecekti. Buradan
bütün dostlarımıza selam ve
sevgilerimizi gönderiyoruz.
Sevgili dostlarımız iyi ki
varsınız !! Sizinle geçirdiğimiz bir haftalık bir zaman da
her şey o kadar hızlı ve çabuk
geçti ki, bütün bu güzellikler
sizinle yaşadığımız güzel anılar olarak daima bizimle yaşayacak ve ve sizi dostlukla ve
sevgiyle hatırlayacağız.
Elveda Yeni Ürgüp ! Elveda Halkida ! Elveda Larissa
! Elveda Kastorya ! Elveda
Selanik !
Eski Ürgüp’te buluşmak
dileğiyle !!
Hoşçakalın sevgili dostlar !!
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 15
ÜRGÜP
BATININ ÜSTÜNLÜĞÜ VE BİZ
Şevket Sayar*
Değerli hemşehrilerim,
Bu defa ilginç olacağını düşündüğüm bir derleme ile karşınızdayım,
Bir çok sohbette; Biz dahil elliden fazla İslam ülkesi
için dünya siyasetinde yerleri
olmadığı, birkaç petrol zengini haricinde çoğunun fakir olduğu vurgulanır. Bir çoğunun
bağımsız bile olmadığı, batının
güdümünde oldukları anlatılır.
Bilimde, sanatta, ferdi birkaç
başarıdan öte gidemedikleri, hemen hiç teknolojik buluşa imza
atamadıkları belirtilerek buna
yüce dinimiz İslam’ın sebep olduğunu iddia edenler bile olur.
Ne bir otomobil, ne bir telefon,
tv markalarının olmaması, elektriği, motoru, uçağı, treni Müslüman olmayanların icat etmesi
gerçeği karşısında bir çoğumuzun fazla söyleyeceği de yoktur.
Bu yüzden bazıları din karşıtı,
bazıları da “bu millet adam olmaz” diyerek Türklük karşıtı
olurlar. Ancak inancı kuvvetli
olanlar bu kötü sonuca İslam’ın
sebep olmadığını; peygamberimizin “ilim Çin’de bile olsa
gidip alınız”dediğini. Çalışmayı
teşvik için iki günü aynı olanı
hoş karşılamadığını belirterek
itiraz ederler. Tabii bunların gözünde Atatürk’ün ”Türk milleti çalışkandır,zekidir, karakteri
yüksektir” vecizesinin de bir anlamı yoktur.
Gerçekten çağımızda, kı-
saca batı dediğimiz hıristiyan
dünya, bazı uzakdoğu ülkeleri,
her alanda müslümanlardan ileri
gitmiş, zenginleşmiş ve güçlenmişlerdir. Elbette nasıl bu sonuca ulaştıkları ayrı birer yazı konusudur. Amerikanın keşfinden
sonra ise geniş doğal kaynaklar
ve elli eyaletin bir birlik oluşturmasına engel olamayan İngiltere ve Fransa yüzünden,bugün
ABD. dediğimiz dev ülke doğmuş ve dünya hakimiyetinde
daha önce hiçbir devlet ya da
imparatorluğun
başaramadığı
bir konuma ulaşmıştır.
İşin aslı, batının bu üstünlüğü konjoktürel’dir (devrevi).
Daha ortaçağda çok geri idiler.
Hijyen nedir bilmezler tifo, tifüs ve veba’dan kırılırlardı. Son
yüzyıldaki teknolojik gelişmelerin hızı birbirini artan bir şekilde
etkilediğinden insanlarda şaşkınlık yaratmaktadır(gavur yapıyor…!) Aşağıda zamanına göre
çok değerli buluş ve bilim adamlarından örnekler sunulmuştur;
Müslümanların, yükselme
döneminde bu gün İspanya denilen “Endülüs’ü”ele geçirdikleri
ve orada yüksek bir medeniyet
yarattıkları malumlarınızdır.
Avrupalılar, çok çizgili Romen rakamları yerine tek işaretli
rakamları Endülüs’ten öğrenmişlerdir.
Toledo’nun ele geçirilmesiyle laik düşünceyle tanışıp
köklü üniversiteler kurmuşlar-
16 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
dır.
Aristo’nun eserlerini anlayıp yorumlayan İbn-i Rüşt olmuştur.
Galileo ve öğrencisi Copernic güneş sisteminin şeklini doğru olarak tespit ettiler.Fakat esas
fikir Horasanlı Müslüman bilim
adamlarından alınmıştır.
İbn-i Rüşt hem fikir özgürlüğü ve rasyonel düşünce, hem
de felsefenin babası sayılır.
İbn-i Sina (950-1037) nın
felsefe, matematik, astronomi,
fizik, kimya , müzik ve özellikle
tıpta yaptıkları saymakla bitmez;
kalp-damar sistemi ile ilgili
olanlar dikkat çekicidir. Tıp Kanunu adlı beş bölümlü ansiklopedik eseri 19ncu yüzyıla kadar
ders kitabı olarak okutulmuştur.
Ali Kuşçu 15nci yüzyılda
(doğ.1403) Türk İslam aleminin
en önemli astronomi ve matemetik alimidir. 1018 yıldızın konumunu içeren, Zic-i Uluğ Bey
adlı kitabı yazmıştır.
Arapça sıfr’dan gelen sıfır
rakamının bulunması da çok büyük bir buluştur;
Toplama ve çıkarmada etkisiz, çarpmada yutan(0), bölmede
tanımsız(0), sayıların arasına ve
sonuna eklenerek iki veya daha
fazla basamaklı sayılar oluşturmamızı sağlayan sıfırı kullanma ihtiyacını ilk defa milattan
önce 3000 yıllarında mısırlılar
duymuştur. MÖ.700-500 yıllarında Babilliler,MS.2nci yüzyıl-
HABERLER
da eski Yunanlılar,MS.632 de
Hindistan’da Brahmagupta da
sıfır ihtiyacı için işaretler kullanmışlardır.Ancak bu günkü anlamda kullanılmasını açıklayarak tüm dünyada kullanılmasını
sağlayan MS.630 yıllarında yaşayan Fars kökenli Harizmi’dir
Bu toprakların yaklaşık 900
yıl önce yetiştirdiği, sibernetik
alanın kurucusu kabul edilen,
fizikçi, robot ustası bilim adamı El Cezeri Şırnak, Cizre’de
doğmuş, orada ölmüştür. Leonardo Da Vinci’nin ilham kay-
nağı olduğu söylenir. Robotlar,
saatler, içki sunan kadehler, su
makineleri, şifreli kilitler, kasalar, termos, otomatik çocuk
oyuncakları,otomatik yüzen kayık, su tulumbaları gibi çok sayıda buluşun sahibidir. Elektrik
olmadığı için onun enerji kaynağı su idi.
Vecihi K-XVI adlı ilk Türk
uçağını tasarlayıp yaparak 1925
yılında uçuran kahraman mühendis ve pilotumuz Vecihi
Hürkuş’u, Behçet hastalığını
bulan Dr.Hulusi Behçet’i ve
büyük Mimar Sinan’ı da unutmayalım.
Elbette Müslüman bilim
adamları ve buluşları bunlarla
sınırlı değildir. Örnekler verilmiştir ve yukarıda da ifade edildiği gibi;zamanına göre çok ileri
buluşlardır. Dünyada her şeyin
bir döngüsü olduğu düşünülürse, batının bu üstünlüğünün de
bir döngü sonunda son bulacağı
kesindir. Ama biz Müslümanlar
da çalışmalı, çalışmalı, çalışmalıyız…. Saygılar sunarım
*
ÇOCUĞUMUZ GÖZ BEBEĞİMİZDİR
Ç
ocuk eğitimi önemlidir. Sağlıklı toplum
olabilmenin yolu ailedeki sağlıklı ortama
bağlıdır. Anne ve baba yeteri kadar eğitimli olmalıdır ki aile ortamı da sağlıklı olsun.
19 Ekim 2015 tarihinde Ürgüp İlçe Milli
Eğitim Müdürlüğünün daveti üzerine Halk Eğitim Merkezinde meslektaşlarım öğretmenlerle
bir konferansımız oldu.
Konu: Eğitim ve öğretimde uygulanan metotlardı.
Hollanda’da ve Türkiye’de uygulanan metotlar üzerinde fikir alışverişi yaptık. Ben konuşmacı olarak özellikle Hollanda’daki eğitim sistemi
hakkında arkadaşlarımı bilgilendirdim. Amacımız
kaliteyi yükseltmek. Bunun için program, öğretmen, aile ve öğrenci dörtlüsü olarak görevlerimizi
konuştuk. Çağdaş eğitim ve öğretim sistemlerinde
başarıyı yakalamak için en önemli ereğimizin öğrenciyi nasıl etkin yaparız olduğudur.
Başarı için önemli faktörler, verimli bir program, iyi yetişmiş bir öğretmen, çocuğuna değer
veren bir aile ve çocuk. Dikkat edilmesi gereken
asıl konu: Çocuğun yaşamında mutlu, özgüveni
olan kendisiyle ve çevresiyle barışık birey olarak
yetiştirilmesidir.
Çocuk yetenek ve becerilerine göre eğitilip
öğretilmelidir. Bunun için sınıfta öğrenci etkin
olmalı, öğretmen de ona rehber olmalıdır.
Öğrencinin etkin olduğu iki metottan söz ettik.
Birisi Dalton metodu diğeri de Montessori metodudur. Dalton metodu grup yani küme çalışma şekliyle uygulanıyor. Mentessori metodu ise bireysel
Hasan Kılıç*
çalışma şeklidir. Hollanda da her iki metotta tercih
ediliyor. Öğretmenler de bu metotları bilerek yetişiyor. Her iki çalışma şeklinde de öğrenci aktif-etkindir. Öğrenci günlük veya haftalık ödevini alarak
ders kitaplarının yanında diğer araç ve gereçleri
kullanarak çalışır. Zorlandığı veya yardıma ihtiyacı olduğu anda öğretmenden yardım ister. Böylece
öğrenci başarıyı kendi yakalamaya çalışır. Öğrenci etkin, öğretmen de rehber olunca sınıf adeta bir
arı kovanına benzer. Yardımlaşma vardır. Herkes
görevini bilir. Panik yoktur. Çünkü planlı ve programlı bir çalışma vardır. Öğretmen gün sonu veya
hafta sonu değerlendirmeyi çocukla birlikte yapar
eksikler birlikte giderilir.
Hollanda’da bedensel ve zihinsel sorunlu çocuklar için özel okullarda eğitim ve öğretim verilir.
Bu çocuklar normal okullarda başarılı olamayanlardır. Eğitim Araştırma ve Tavsiye Kurumu kanalıyla yapılan ölçme ve değerlendirmeler sonucu
çocuklar uygun olduğu okula yönlendirilir.
İlköğretim okullarında çocukların güçlü olduğu yanları keşfedilir. Orta öğretime de ona göre
yönlendirilir. Böylece tek yönlü yığılma olmaz.
Her mesleğin okulu vardır. Yetenek ve becerilerine
göre yönlendirme olduğu için başarı da kendiliğinden geliyor. Dolayısıyla öğrenci mutlu oluyor.
Konuşmalarımız soru cevap şeklinde sohbet
ortamında devam etti. Bu bilgi alışverişinden ben
mutlu oldum. Umarım katılımcılar da mutlu olmuştur.
*Emekli Öğretmen
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 17
ÜRGÜP
Ürgüp Dergisi için Hazırlayan: Mustafa Kaya*
1922 Yılı Dr. Mehmet Hayri Raporunda
NİĞDE SANCAĞI ÜRGÜP KAZASI – IV
Dergimizin 52. sayısında başlayan bu dizinin dördüncü bölümünde
Dr. M. Hayri Raporunda yer alan ve “Ahlak” başlıklı bölümle kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Ahlâk
Halkımız esas itibariyle
dindar, mütevekkil, sabbur,
cesur, kerim, halim ve fakat
maalesef cahildir. Cehalet ve
fezail (zillet) bir önlem derecesinden aşırı bir yola düşürmüştür. Bir zamanlar ahlakın
emirlerine rehber olarak devlet ve milleti sürekli yükselmelere eriştiren bilime rağbetin azalarak hurafe ve İsrailoğulları kitabından aktarılan
hikayelere saplanılmış olmasının yönümüzü şaşırmakta
büyük bir etkisi olmuştur.
Önceki dönem memurlarının disiplinsiz ve çalışanlar
arasına ayrılıkçılık sokan bir
yönetim tarzı sürme vardı.
[İlişkileri olmadığı için bir
olasılıklı ismini dahi kimsenin bilmediği alçakgönüllü
vatanperverlerimizden
birisinden burada bahsetmek
istiyorum: Bu zat Ürgüp’ün
Ortahisar kasabasından merhum Hacı Naci Efendidir.
Bir askeri okulda iken sağlık
durumu nedeniyle okulu terk
etmiş fakat hiçbir zaman öğrenim ve araştırma- incelemeden geri durmamış, zeki,
iyi huylu, bilhassa dindar,
eğitimsever bir zattı. 1887 tarihlerinde Nevşehir Divan-ı
Umumiye’de [ilçe idaresi)
memuriyette bulunduğu esnada bir ilkokul açtırmış, ve
yeni tarzda öğrenimi başlatmıştır. Her gün okula gelir
saatlerce öğrenci ile ilgilenir,
çocukları teşvik ve isteklendirirdi. Merhumun bu yoğun
çalışmalarla ilerlemesi bin
türlü engeller üretilmesiyle
sonuçsuz bırakılmak istenmiş
ve hatta bazıları, “Naci midir
cani midir; çoğumuzu gavur
edecektir” teranesini savunmuştur. Fakat Naci Efendinin
büyük azmi kırılmamış, memuriyetini bitirinceye kadar
bu büyük vatan vazifesinde
dayanıklılık ve sebat göstermiş ve Nevşehir gençliğinin
veli nimet-i irfanı ( ilim nimetlerinin piri) olmuştur.]
Bu kötü ilke pek yerine
getirici bir yetenekle uygulanırdı. Eşraf, ayan, köylü iki
kısma ayrılır, birbirine düşürülür, yekdiğeri aleyhine
asılsız cürümler icad ve isnad
ettirilir, kah bir tarafa kah diğer taraf tutularak iki taraf da
mükemmel olarak sağılıyordu. Meşrutiyetin ilanıyla yol-
18 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
suzluk ve rüşvet hemen ortadan kalkmış, genel ahlakta
%90 kurtuluşa yüz tutmuş idi.
Artık ne muzır davalar ne de
hırsız memurlar görülüyordu.
Bu hal Umumi harbe kadar
devam etti. Umumi Harbin
birdenbire patlaması herkesi
şaşırtmıştı. Bankalar tüccara,
tüccar esnafa, esnaf memurine krediyi kesmişlerdi.
Şu uygun zemine usta ellerle atılan rüşvet tohumu birden bire filizlendi. Yolsuzluk
mikropları kolera, veba, lekeli humma, sebep olanlardan
daha müthiş bir surette yayıldı. Bu hal Mütarekeye, Mütareke esnasında bir duraklama dönemi geçirdiğinde eski
kuvvet şiddetini almaksızın
yakın vakte kadar devam etti.
Milli Hükümetin kuruluşundan beri biriken rüşvet, yeni
bir durma dönemine girmiştir.
Milli Eğitim
Aslında gerekli olmayan
bir açıklamadır ki yalnız ikinci öğrenimimiz değil kanunen
zorunlu olan ilkokul öğrenimi bile tam anlamıyla eğitimimizin geleceği karanlıktır.
Bunun sebebi ikidir: 1. Dil 2.
HABERLER
Yönetim.
Dil bizde iki kısımdır.
Halk ve yüksek zümre dili.
İkincisi tekrar ikiye ayrılır:
Konuşma dili ve yazma dili.
Bu durum diğer milletlerde
de vardır. Fakat aralarında
hiçbir zaman bizimki kadar
derin ve başdöndürücü uçurum yoktur. Şimdiye kadar
bu uçurumun enlemi ve boylamı, oluşum sebebini takdir
edecek bir dil mühendisimiz
çıkmadığından her işimizde
olduğu gibi bunda da aşırıya
kaçmaktan kurtulamadık. Tutucularımız Türkçenin yalnız
başına edebi ve fenni bir dil
olamayacağını ileri sürdüler;
Milliyetçilerimiz bir antika
uzmanı zihniyetiyle hareket
ederek geçmişin derinliklerine inerek, oradan kelime
defineleri ithaline çalıştılar.
“Ulus” , “tonguç” gibi hiçbir
Türk’ün anlamadığı kelime
sayılmış ve sıralanmış yazı-
larının arasına sokuşturmakla
sözde, dilimizi sadeleştirdiler.
“Gerçekte ise halkın ilerlemeye bağ olan meçhul diziye,
antika bilgiden birkaç halka
daha eklediler.
Her iki zümrenin başarısızlığı, doğal hissetmelerinden ayrıdır. Sorunun tabi
yönü incelenirse görülür ki
dil, konuşma, yeme, içme gibi
bir yaratılış ihtiyacıdır. Yeme
içme düzeninde nasıl doğal
ihtiyaçlarına dikkat edersek
dil konusunda da bu ihtiyacı
dikkate almak lazımdır. Keza
nasıl süt, yumurta gibi doğal
besinler, yiyeceklerin en değerlisi ise tabii milli kelime
ve sözler de dilin en değerli
unsurlarıdır. Biz bu değerli
ve milli kelimeleri ancak halk
arasında, halkın henüz yabancı etkilere uğramamış kısımlarının küçük bir örneği olan
çocukta, milletin ilk öğretmeni olan kadında buluruz. Ço-
cuğun, kadının ana kucağında
, aile içinde öğrendiği dil en
açık en doğal en milli dildir.
Bu dilde ne tutucuların yabancı, ne Türkçülerin baa’sü
ba’de’-l mevt’e erişen eski
kelimeleri yer bulamaz.
Milli dile şayet yabancı bir kelime girmiş ise o,
zamanla şeklini, telaffuzunu, hatta anlamını değiştirmiş Türkçe kabul edilmiştir.
Türkçede söylenmesi kalın
hece ile başlayanların kalınla, ince ile başlayanların ince
ile sonlanması ilkesine, bu
mukaddes kuraldan has kulaklar bile kurtulamamıştır.
Tutucularımızın “başkasının
malından tasarrufla emretmek
batıldır” diye dokunmak istemedikleri yabancı kelimelere
halkımız çekinmeden almış
ve kullanmıştır. Ziya Paşa,
Abdülhak Hamid, Fikret’in
şiirleri, Kemal, Halid Ziya
nesri nasıl Türk Köylüsü-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 19
ÜRGÜP
nün milli sinesine girememiş
ise Türk Yurdu Edebiyatı da
halkın arasına rahatça dahil
olamamış, zira köylü ikisinin
anlamını da anlayamamıştır.
Bundan dolayı, milli eğitimin
yayılması için üst tabakalarımız halka kendi diliyle hitap
etmeli. Derme çatma değil
gerçekten anlayabileceği bir
dille dinine, milliyetine, tarihine, sağlığını, toplumsal
malzemelerini ve medeniyeti
öğretmelidir. Halkın şu dikenli ve dolambaçlı yollardan
emekleyerek üst düzeye çıkmasını beklersek şu ilerleme
yolunda hayli yol almış olan
düşmanlarımıza yetişmek kolay olur.
Dikkat çeken bir sorun
da milli eğitim ödeneklerinin
%80’nini kasabaların almasıdır. Köylünün verdiği eğitim
hissesinden, yüksek okullara
gidebilen şehirliler yararlanmakta ve köylüler ilköğretim
yasasının özel maddesine
göre zorunlu giderler adıyla
ayrıca bir vergi vermektedir.
Meşrutiyetten önce sancaklarda, beş senelik vilayet-
lerde 7-8 senelik idadi (lise)
bulunuyordu. Bu idadi öğretmenleri en azında öğretmen
rüştiyesinden, üniversiteden,
yüksek öğretmen okulundan,
mülkiye okulundan olurdu.
Vilayet idadilerinde hikmet,
kimya, geometri gibi tecrübi
derslerin uygulamasını yapacak araç ve gereçler vardı. Bugünkü okullarımızda gınadan
(bıkma ve müzik anlamında
olabilir) başka uygulama yapılan ders yoktur. Öğrencinin
aynı şiirleri aynı nakarat ile
tekrar etmeleri gerçekten gına
veriyor.
Livanın
(Niğde’nin)
200.000’e ulaşan nüfusundan
en az onda biri öğrenim yaşında farzedilirse okulda[1]
20.000 öğrenci bulunmak
lazım gelir. Halbuki okulda
kayıtlı öğrenci sayısı ilişikteki cetvelden de anlaşılacağı
üzere 4.300’dür.
[1]
Kesirleri
dikkate
almayarak
200.000 nüfuslu livada 14 sene içerisinde
40.000 doğum ve bu kadar ölüm olmuştur. Her bir seneye isabet eden doğum 144000’dir.13-70 yaşında bulunan yedi senelik
20 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
doğum erbabını öğrenim yaşında farzedersek
14- 4000 x 7= 20.000 olur.
Ananat (Gelenekler)
Geçmişimizdeki
geleneklerden cirit, kılıç-kalkan
oyunları yirmi sene öncesine
kadar geçerli idi. Attığı bir
değnekle iki santim kalınlığındaki çam tahtasını delen
ciritçiler, ata binerken üzengi
ile ayağının arasına koyduğu
yirmilik altını düşürmeksizin
saatlerle değnek atan, at koşturan, ancak inerken bu altını
düşen ve bu düşen altını seyisine bahşiş veren şehsuvarlar
bulunurmuş. At beslemek ata
binmek fazilet olarak kabul
edilirmiş. Fakat bugün böyle
biniciler kalmamış gibidir.
Hanlar, oteller tesis edileliden beri kasabalarda hemen
hemen devam eden konukseverlik hasleti , köylerimizin
çoğunda devam etmektedir.
Resmi muhtar odalarından
başka her köyde bir veya birkaç oda daha bulunur. Haremden büsbütün ayrı olan bu
odalar herkese açıktır. Yolcu
toplumsal konumu ne olursa
olsun daima izzet ve ikram
görür. Tanrı misafiri olarak
kabul edilir. Eşraf ve memur
ziyaretçinin ağırlanmasına ise
bir kat daha fazla dikkat edilir. Umumi Harpten bu temiz
haslet de etkilenmekle birlikte babasının ocağını yakmak,
yurdunu şen etmek, hali vakti
yerinde olanların sürdürdükleri asalet ve temiz huylar-
HABERLER
dandır.
Kış geceleri bu odalarda
otururlar. Vaktiyle köy imamı
Mızraklı İlmühal, Ahmediye,
Muhammediye gibi dinsel
ve toplumsal; Seyit Battal
Gazi, Kan Kalesi, gibi tarihi;
Kerem, Aşık Ömer gibi edebi eserleri okur, halka açıklarlardı. Köy topluluğu için
yapılacak işler de burada görüşülürdü. Köy büyükleri ahlak zabıtası vazifesini de ifa
ettiklerinden
yolsuzlukları
görülenlerin, ne suretle cezalandırılacağını kararlaştırırlar,
yine bu odalarda yürürlüğe
konacak karar alınırdı.
İmdada yetişmek Türklerin seçkin niteliklerindendir.
Kış günleri geceye kalanlar,
tipiden yolunu şaşıranlar, silah atarak duyururlar. Silah
sesini işiten köpekler havlamaya başlarlar. Bunların uyarısı üzerine odada oturanlar
derhal dışarıya çıkarak silah
sesine koşarlar, yolcuları getirirler, ateşe yaklaşmasına
müsaade etmezler. Ya etrafını
karla oğuşturarak ya da ahırda
bulunan gübreye gömerek ısıtırlar. Hasta kendine geldikten
sonra yedirir içirirler.
…………………………
Ürgüp’te Kadir Gecesi
behemehal bir tepsi baklava
ile ihya edilir. Fukarası bile
tenceresini satarak baklavayı yapmak mecburiyetindedir. Bu yeniçerilik devrinden kalmış bir gelenektir.
Ramazan ve bayramın
1. günleri zerde, pilav pişirmek adettir. Başka günlerde
ev işleriyle uğraşan genç kız
ve kadınlar bayramlarda
kasabaya hakim olan kayalıkların üzerindeki geniş
düzlüklerde def çalarak oynarlar. Tabii erkekler bunlara yaklaşamazlar. Buralarda evlilik törenleri görülmeye değerdir.
Delikanlının annesi , büyük ablası, bulunmadığı takdirde akrabasından uygun
olanları görücü çıkar. Bunlar
çoğunlukla kendilerini tanıtmazlar. Bilmezden gelerek
gezerler. Kızın güzellik ve
utangaçlığı beğenilirse ahlâkı
komşularından sorularak bilgi
öğrenilir. Her cihetle istemeye elverişli olduğu anlaşılınca gayri resmi olarak istenir.
Tarafların kabulü alındıktan
sonra “şerbet” namı verilen merasim ile namzetlik
ilan olunur. Şerbetten önce
kız evine şeker, kahve ve bu
meyanda altın yüzük gibi bir
de hediye gönderilir. Şerbet
günü karar ettirilir. O gece
akşam ile yatsı arasında delikanlının akrabasından başta
en olgunu olmak üzere çok
kalabalık bir alayla oğlan evi
kız evine gider. Orada kıza
uygun mihmandarlar tarafından istikbal karşılama yapılır, kahve ikram edilir. Oğlan
evinden bir zat “Allahın emri
peygamberin sünneti üzerine
filan efendinin kerimesini filan efendinin oğluna münasip
görüyoruz., siz ne düşünürsünüz” hitabesiyle maksadı
açıklar ve hazır olanların görüşüne arzeder. Bulunanların
uygun gördüğü meclisten bir
kişi makama münasip ayet ve
hadis okur ve küçük bir konuşma yaparak dua eder. Hazır olanlar “amin” derler. Dua
bitince şerbet içilir. Düğün
bir yahut birkaç sene sonra
yapılabilir. Şerbet ile düğün
arasına bayram girerse oğlan
evinden kız evine elbise; kız
evinden oğlan evine iç çamaşırı ; kurban bayramında kız
evine kurbanlık gönderilir. Bu
fasıla esnasında kız ve oğlan
evleri başka bir düğünde müdaven (“müdevven” olabilirse
“topluca” anlamındadır. ) bir
araya gelirlerse oğlan evi gelin kıza altın, yaşmak, münasip bir hediye vermek adettir.
Livanın (Niğde ilinin) her
yerinde yeni gelin bilhassa
kayın valide ve pederinden ve
hatta el yanında kocasından
ses saklar, konuşmaz. Sorulan
suallere evet yahut hayır anlamına olarak başını önüne eğer
veyahut arkaya eğer. Omuzunu kaldırmak bilgim yok anlamına gelir. Bu ses saklaması
haftalarla devam eder.
Hastaneler, Eczahaneler, Dispanserler
Kaza (Ürgüp) dahilinde
şimdiye kadar bir yataklık
bir hastahane bile açılmamıştır. 329 (1329. M:1911)
senesinde merkezde Beledi-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 21
ÜRGÜP
ye bir eczane açmıştır. Bir
de hususi eczane mevcut idi.
Bir de kazaya bir saat mesafede sineson Karyesinde
(köyünde) hususi bir eczahane var idi. Bilahare kaza
merkezinde iki eczane idare
edemediğinden hususi eczacı eczahanesini Sineson karyesine naklederek biri kaza
merkezinde ve ikisi Sineson
Karyesinde olmak üzere üç
eczahanesi mevcut olup elan
üç eczahane de faaldir. Bu
eczahanelerin yaşayabilmesi
sırf kaza etıbbasının (hekimlerinin) sayesindedir. Gerek
hanesine gidilen ve gerekse
poliklinikte bakılan her hastadan ücret-i kademiyye (ayakbastı ücreti) ve ücret-i tababet
(muayene ücreti) almak isteyen bir tabibe ne kimse müracaat eder ve ne de kendine
iş bulabilir.Verenin de vermiyeninden de Allah razı olsun
diyerek sesini çıkarmayan
ancak ahaliyi tababete özendirmek gayesini takip ederek
vatanına az ücretle çok hizmet etmek isteyen bizim gibi
tıbba sayesinde bu üç eczahane adem-i mevcudiyet edebiliyor (yokluğu giderebiliyor).
Aksi halde eczahanede eczacı da akşama kadar sinir olur
durur. Kazada şimdiye kadar
dispanser de mevcut değildi.
338 (1919) senesi martından itibaren ahaliye meccanen bakılan ve firengililer
meccanen tedavi edilmeye,
hükümet tabibi tarafından
başlanmıştır. 5-10 yataklı
olarak belediye idaresinde
bir de hastane açılmaya çalışılıyor. Zamanında bitirileceğini ümit ediyorum.
22 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Kazanın hükümet tabibi
ve seyyar olan küçük sıhhıye
memuru ve bir aşı memuriyle bir eczanesinden başka bir
memurin-i sairesi yoktur. Otuz
karyesiyle otuzdörtbin nüfuslu olan kazanın amirhane-i
mülkiye ve askeriyesi ve belediyesi bu memurin-i sahiye
ile idare edilmeye çalışılıyor.
Ve çok çalışmak, az istirahat etmek ve yaşayacak kadar bir ücretle envar-ı sahiye (“envar-ı sahire” olmalı.
Bu şekliyle “uyumayıp nur
saçanlar ve büyücü gibi nur,
çare dağıtanlar” anlamında olabilir.) diğer kazalardan
geri kalmayacak surette idare
oluyor. (devam edecek)...
*Araştırmacı ve Eğitimci
Yazar
HABERLER
KAPADOKYA’DA PUSULALI SATRANÇ
“MUSTAFAPAŞA’DA ORYANTİRİNG”
Mevlüt Tuncel*
Mustafapaşa, Ürgüp’ün
5 Km güneyinde bulunan
yerleşim yeridir. Mustafapaşa, 1966 yılında belediyelik,
2012 yılında da nüfusu 2000
nin altına indiğinden tekrar
muhtarlık statüsünü almıştır.
1924 yılında başlayan
mübadele ile Selanik’ten gelen Müslümanlar buraya yerleştirilmiştir. Yerleşim yeri
önceleri Sinasos adıyla bilinirken, daha sonra 19. yy.
da köye su getiren Mustafa
Paşa’nın adını almıştır. Köyün dar ve dik sokaklarında,
yüksek taş avlularla çevrili,
bezemeli konsolları ile ön
plana çıkan konaklar; 19. yy.
Osmanlı özelliklerini taşıyan
camiler ve Rumlar tarafından
yapılmış kiliseler yer almak-
tadır. Mustafapaşa’da eğitim
veren bir Yüksekokul bulunmaktadır. Konaklar, reytingi
yüksek dizi filmlere ev sahipliği yapmaktadır. Her yıl Mart
ayının 4. haftasında, Türkiye
Oryantiring Federasyonu tarafından organize edilen, ulusal ve uluslararası Oryantiring
müsabakaları düzenlenmektedir. Mustafapaşa, Oryantiring
yarışlarının yapıldığı Kapadokya’daki nadir yerlerden
biridir.
Oryantiring küçük çocuklardan, arazide dolaşabilen yaşlılara kadar her yaştan
bay, bayan, genç, yaşlı, aile,
birey, yarışmacı veya meraklı
herkesin yapabileceği bir faaliyettir.
Her türlü arazi ve iklim
şartlarında harita ve pusula
yardımı ile başlama ve bitiş
çizgileri arasında, daha önce
belirlenerek haritada gösterilen hedeflere ulaşarak yapılabilen bir doğa sporudur.
Fiziksel ve zihinsel uyumun en güzel örneklerinden
biri olan oryantiring, sadece
fiziksel performansa dayalı
değil, beden ve zihnin uyumlu çalışmasını gerektiren
zevkli bir spordur. Kişinin
öz güvenini artırır; bağımsız
düşünme yeteneğini geliştirir.
Pahalı tesislere ihtiyaç duyulmayan, çevreci, organizasyonu kolay bir spordur. Bu yönüyle büyük halk kitlelerine
ulaşılabilmektedir.
O r y a n t i r i n g ,
Kapadokya’nın coğrafi yapı-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 23
ÜRGÜP
sına uygun bir spor dalıdır;
her mevsimde yapılabilir. En
önemli unsur parkurların belirlenerek haritalarının oluşturulmasıdır.
2009 yılında Uluslararası Oryantiring Federasyonu
yetkilileri İlimize davet edilerek, bölgenin yapısı hakkında
bilgiler verilmiş, panoramik
noktalardan izlenmiş ve bölgenin bu spor için çok uygun
olduğu belirlenerek parkur
haritalarının çizimine başlanmıştır. Yetkililer bölgeyi
“Ölmeden önce koşulması
gereken 101 parkurdan birisi”
olarak göstermiştir.
Kapadokya, tarihi / kültürel / turistik / dini değerleri,
vadileri ile oryantiring sporu
için mükemmel bir parkurdur.
İlimizde haritası hazırlanarak
parkurları düzenlenen yerlerden biri de Mustafapaşa’dır.
Nevşehir’de, Federasyonun
organize ettiği / desteklediği
ulusal ve uluslararası yarışmalar her yıl bahar aylarında
yapılmaktadır.
7’den 70’e spor bilincini
İlimizdeki okullarda da
oryantiring etkinlikleri dü- halkımıza kazandırabilmek
zenlenmektedir. Üniversite, ümidiyle…
lise ve ortaokul seviyelerinde
oryantiring faaliyetleri yapılmaktadır. İlimizde 22 oryantiring hakemi bulunmaktadır.
2011 yılından itibaren
Kapadokya’da Türkiye 4.
kademe yarışları ve uluslararası yarışlar yapılmaktadır.
Dünya’nın farklı ülkelerinden, yaşları 10 ile 70 aralığında onlarca oryantiring sporcu * Eğitimci - Hakem
kafilesi İlimize gelmektedir.
Kaynak:
Bu yarışlara Mart 2011’de —www.mimarlikdergisi.com/index.cf
1114 sporcu, Mart 2012’de m?sayfa=mimarlik&DergiSayi=39&Re
1345 sporcu, Mart 2013’te cID=800
— www.oryantiring.org/turkce/default.
1180 sporcu, Mart 2014’te asp
991 sporcu, Mart 2015’te ise — www.aosk.org.tr/orienteering/orienİtalya, Rusya, İsveç, Norveç, teeringkulupleri.html
— https://www.facebook.com/Mustafaİsviçre, Azerbaycan ve Ugan- PasaKoyu/photos
da olmak üzere yabancı 40 ve — www.cappadociaexplorer.com/imaTürkiye’den 1332 yerli spor- ge.php
— Nevşehir Gençlik Hizmetleri ve Spor
cu katılmıştır.
İl Müdürlüğü
Bu
organizasyonlar — Oryantiring Hakem Semineri Notlabaşta yarışların yapıldığı rı, Nevşehir / Nisan 2010
yerlerde olmak üzere tüm — Osman ÇÖLGEÇEN, Oryantiring İl
Temsilcisi
Kapadokya’nın tanıtımına ve
bölge turizmine katkı sağlamaktadır.
24 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
ÜRGÜP ‘te DÖRT MEVSİM
Kadir Üzümkuşu*
Bizim çocukluğumuzda,
mevsimlere doyum olmazdı.
Her mevsimin kendine has
keyfi, çilesi ile güzellikleri
vardı. Sırasıyla mevsimleri,
sizlerle paylaşmak isterim.
İLKBAHAR:(martnisan-mayıs) Cemre önce havaya, sonra suya, 6 Mart günü
de toprağa düşmesiyle, havalar ısınmaya başlar, doğaya,
insanlara ve hayvanlara bir
canlılık gelirdi. Güneş kendini göstermeye başlarken, kış
boyu diz boyu yağan karlar,
erimeye başlar, buharları havaya yükselirken, insana büyük keyf verirdi. Damlardan,
çatılardan sular akmaya başlar, sokakları su kaplar, dereler çağlar, çaylar coşar sel
olurken, ırmaklar taşar, tüm
rahmetler denizlere koşardı.
Güneş insanların iliklerini
ısıtırken, tabiatı da canlandırırdı. Güneşe hasret insanlar, yaşlılar, sırtlarını güneşe
verir, hoş sohbetler ederek,
ilkbaharın tadını çıkarmaya
çalışırlardı. Biz gençler ise,
eğrim dağına gider karlar arasında çıkan çiğdemleri toplar,
baharın müjdesini ailemizle
yaşardık. Güneşi gören erik,
badem ve meyveler çiçek
açmaya başlar, tabiat âdete
süslenirdi. Bazen de, mart
martlığını yapar, kazma kürek
sapı yaktırırken, meyveleri
de soğuk aldığı olurdu. Kışı
karanlık ahırlarda geçiren
hayvanların gözleri dışarda
olurdu. Evin küçük çocukları, atı, eşeği sokağa çıkardığımızda, keyiften yerlerinde
duramazlar, zıplarlar, koşmak
isterlerdi. Hayvanların hamlarını almak için, kademeli,
kısadan yürüyüşler, koşular
yapardık, mahalle arkadaşlarımızla. Biz çocukların gözü
gönlü açılır, sokak oyunlarına dalar giderdik. Güneşle,
yeşeren çimenlerde çelik çomak oynar, yerler kuruduktan
sonra, met, say, aşık, gazoz
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 25
ÜRGÜP
kapağı oynar, topaçlar çevirir,
uçurtmalar uçurur, çemberler
çevirirken, kızlar da, ip atlar,
istop, sek sek, beş taş gibi
oyunlar oynarlardı. 6 Mayıs
Hıdırellez günü, Ürgüp halkı
ve dışardan gelen okul öğrencileri, sivritaş, üzengi, yıldız
siyeşliği gibi ağaçlı, çiçekli,
gölgesi bol olan yerlerde piknik yaparlardı. Radyo veya
teypler açılır, yemeklerden
içeceklerden alınan enerjiler,
oyunlarla yok edilirdi. Mayıs
ayında, karların erimesi biter,
sokaklar, bağ, bahçe toprakları kurumaya yüz tutunca,
bağ, bahçe işleri başlardı.
Önce at ve eşeklerin nalları kayarlanır(yenilenir), kış
boyu ahırlarda biriken tersler
(hayvan gübreleri)çuvallara
doldurulur, eşek veya at arabasıyla, tarlalara, bahçelere
taşınırken, evin tuvaleti soka-
ğa çıkarılır, kurumaya bırakılırdı. Tarlalar sürülür, ilkbahar
ekini ekilirdi. Bu sene ekin
ekilen tarlalara, gelecek yılda dönerli, patates veya gıska
dikilirdi. Bağlarda önce çubukların gözleri açılır, filizleri
temizlenir, çubukları budanır,
kılamadaları, bağın uygun bir
yerine istif edilerek kurumaya bırakılırdı. Bu kılamadalar, bağ bozumundan sonra,
26 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
pekmez kaynatırken ve kışın
soba tutuştururken yakılarak
yok edilirdi. Üzüm bağları
budandıktan sonra ilk fırsatta, bağlar amelelerle bellenir
veya pullukla sürülerek, bağların bakımı yapılmış olurdu.
Fırsat olunca, çalılar kesilir,
kavak, söğüt gibi ağaçlar elden geçer, meyve ağaçları
budanır, eve getirilen odunlar
yaş iken kolayca kırılır, evin
HABERLER
damına istif edilerek kurumaya bırakılırdı. Yoncalar ekilir, bellenmiş veya sürülmüş
tarlalara, bahçelere, domates,
biber patlıcan, salatalık gibi
sebzeler dikilirdi. Bu sırada
güzün (sonbaharda) ekilen
ekinlerin toprak üstüne çıktığı
görülürdü. Biz çocuklar pazar
günü mahalle arkadaşlarıyla,
eğrim tepesinde erimiyen karlardan, bakraç veya naylon
kaplara doldurarak evimize
getirir, pekmezle karıştırarak
afiyetle kaşık kaşık yerdik.
Dağların, bayırların yeşile
bürünmesiyle, inek ve koyun
sürüleri de, mermerli çeşme
önünde sabahları toplanır,
çobanlar dağa yayılmaya götürürken, peşlerinde, çocuklar
veya ihtiyaçcı olanların elinde, gaz tenekeleri ile hayvanların gübresi toplanır, sonra
bu gübreler, damlarda veya
duvarlara yapıştırılarak kurutulur, bu tezekleri, kışın soba
da yakanlar olurdu. Bazı ailelerde, ahırlarına seki yaptırırlar, kışın sıcak olur diye orada
yatarlardı. Çobanlara mal sahipleri sabahları sıra ile azık
verirlerdi. Çobanlar da, ayda
bir gün, koyun yolunda, (tekel şarap fabrikası yanında)
hayvanların önünü keserlerdi.
Sahipleri de gider, aylık aidatlarını vererek hayvanlarını
bulur alır, evlerine getirirlerdi.
Bu günlerde koyunlar kuzular. Akşam hayvanlar gelirken
çobanın eşek heybesinde bir
iki kuzu ile geldiği görülürdü.
Hayvanların doğum sonrası
sağılan süte (AĞIZ) denilirdi,
Ağızın içimi zor olduğundan,
annemiz içine pekmez katarken, babalarımız da, ağız
tasının içine iki tane 25 krş.
atardı ki biz çocuklar içsinler
diye. Bir iştahla kaşıklarken,
parayı bulduk mu içmeye son
verirdik. Kalan ağızı içmekte anne ve babamıza kalırdı.
Pazar tatilimizde, bağ bahçemize gidip gelirken yeşermiş,
söğüt dallarından, düdük,
borazan, kavak ağaçlarından
da şakşak yapardık, kısaca
bahar bizi içmeden sarhoş
ederdi. Meyve ağaçları çiçek
dökerken yapraklanan ağaçlar ilaçlanır, gövdesi kireçlenirdi. Hıdırellez’den sonra
Adana’dan turfanda salatalık,
domates, biber gibi sebze ve
meyveler gelmeye başlardı.
Salatalığı elimize alır, gözümüze sürer, “sen beni gördün
ben seni”, Allah seni tekrar
görmemizi kısmet etsin âmin
der, hasretle yerdik. Bahçelerde erikler, çağlalar, elmalar,
salatalıklar büyürken, dutlar
olurken, biz küçük çocuklar
dayanamaz, bunları aşırmaktan büyük heyecan duyardık.
YAZ:(haz.- tem.- ağus.)
İlkbaharın tatlı sıcağı geride
kalırken, sarı sıcaklar çilemiz
olurdu. Okulların kapanmasıyla mahallemizin çocukları
çoğunlukla ayakkabılarımızı
çıkarır, elimizde sapat (sapan), yalın ayak gezmeye başlardık. Ayaklarımız pişerken,
üstümüzdeki enerjiyi farkına
varmadan toprağa verirmişiz.
Esas amaç, ayakkabılarımız
eskimesin diye, dikenlere basar, tırnağımızı taşa toprağa
çarpar, hatta yalın ayak top
oynadığımız da olurdu. İlkbaharda ekilen, dikilen mahsullerin bakımı başlardı. Bağla-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 27
ÜRGÜP
rın gözleri gömülür, çapalanır,
tarlaların yabani otları temizlenir, sebzeler, meyveler sulanırdı. Sulama işi genellikle
gecenin serinliğinde yapmaya
gayret edilirdi. Bağların çapalama işine ise, güneş doğmadan başlanır, sıcak kendini
gösterirken, mola verilir, öğle
yemeği, afiyetle yenilir, boduçtaki sudan içilir, sonra da
bir ağaçın altına uzanıp yatarak dinlenmiş olunurdu. İkindi serinliğinde yarım kalan
işe devam edilir, akşam serinliğinde de, hayvanlara yonca
biçilir ve pancar pürçüğü koparılarak heybe doldurulur,
şelekler yapılır, eve dönülürdü. Güneş batmadan, inek ve
koyun sürüleri dağdan döner,
onların yiyecekleri verilirken,
anneler hayvanların sütlerini
sağar, biz küçükler de onları
odun ocağında kaynatırdık.
Bu sütler, bazen yoğurt, bazen peynir, bazen de konu
komşuya satılırdı. Yoğurtlar,
tuluklarda biriktirilir, dolduğunda da, annelerimiz leğende onları ovarak tereyağlarını
toparlar, kalanını da süzmek
için şeker çuvallarına doldurulup, üzerine ağır bir taş konularak süzülmesi sağlanırdı. Tereyağlar ise eritilerek,
çömleklere doldurulur ihtiyaç
oldukça kullanılırdı. Süzme
yoğurtlardan fazlası pazarda
satılırdı. Bağda üzümler tane
yaparken, küllenmeyi önle-
mek için kükürtleme yapılırdı. (bu işi bayan çoraplarının
içine kükürt doldurup çubukların üstüne silkelenirdi) Salkımlar olduktan sonra da, ara
sıra bağa gidilerek, hayvanlara yaprak yolunurdu. Sarı
sıcakta bunaldığımızda, mahalle arkadaşlarımızla arklarda, çayda, sivritaşın elektrik
santral havuzunda, büyük otelin temelinde biriken sularda,
Hacı Ali yenidünyanın yaptırdığı, otel önündeki havuzda yüzerek serinlerdik. Yaz
boyu yoncalar biçilir, kurutulur, samanlığa istif edilirken,
Temmuz ayı ortasında ekinler
serinlikte biçilir, yığınlar yapılır, rüzgarı olan yerlere (koyun yolu, killik, mezarlık yakınları, cücük, askerlik şubesi
civarı, taflı v. s) harmanlar kurulur, at, eşek, veya öküzlerle
harman sürülür, sıcak altında,
bu çileli iş 20-30 gün sürerdi.
Çok şükür, POTOS Ürgüp’e
28 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
geldi, bu zahmetli işimiz iki
üç saatte yapılır oldu. Saplar
saman haline gelince, havaya
savrularak, samanla taneler
birbirinden ayrılırdı. Bu işleri
yaparken sırtımıza kaçan samanlar bizi çok kaşındırırdı,
Bizler de fırsat buldukça en
yakın arklardaki sulara kendimizi atarak serinlerdik. Çıkan
taneler, çuvallara doldurulur,
eşeklerle veya at arabasıyla
evlere getirilirdi. Samanlar
ise hararlara basılarak eve taşınır, samanlığa istif edilirdi.
SONBAHAR:(eylülekim-kasım) Sonbahar hasat
zamanıdır, ektiğimiz, diktiğimiz mahsullerin toplama
mevsimidir. Önce patatesler
sökülür, çuvallara doldurulur,
eve getirilir, anbarlara yığılır.
Sonra pancarlar sökülür, eve
getirilen pancarlar sokakta
uygun bir yere kuyu açılır,
oraya gömülür, kış boyu ihtiyaç oldukça oradan çıka-
HABERLER
rılarak hayvanlara yiyecek
olarak verilirdi. sonra tarladaki soğanlar sökülür, gıskalar
eğdilerle kazınır, kalburlarda
elenerek toprakları ayıklanır,
bunlarda çuvallarla eve getirilir, uygun bir odada saklanırdı. Kabaklar toplanır, evde
uygun bir yerde saklanır, kış
boyu, dışı hayvanların, içindeki çekirdekler de biz insanların gıdası, eğlencesi olurdu.
İlk fırsatta buğdaylar, çay
veya çeşmelerde yıkanarak
dam veya sokaklarda kurutulur, sohularda bulgurlar dövülür, değirmenlerde öğütülür,
unları da, evin un damında
saklanırdı. Sıra gelir, elma ve
armutlara. Onları da dallarına
zarar vermeden itina ile kopararak sepet veya kovalarla
toplanır, sonra sandık veya küfelerle eve getirilir, ambarlara
istif edilirdi. Eylül ayı bağbozumu ayıdır, Bağ bozumuna
sülalece imece usulu sıra ile
gidilirdi(bugün dayılara, yarın halalara gibi). Üzümler
üçe ayrılırdı, siyah üzümler sergilik, çıngıl üzümler,
pekmezlik veya şaraplık,
beyaz ve hevenk üzümler de
asmalık olarak sapları biraz
uzun kesilir, çalı dallarına
dizilir, evin en serin odasına
asılarak bir kış boyu bir iştahla yenirdi. Bağda, gençler
üzüm keser, çocuklar sepet ve
kova ile üzüm taşır, en yaşlı,
sergiye üzümleri dizer, en bü-
yük salkımı getiren çocuklara
da müjde olarak, yün çorap
veya eldiven örme sözü verirlerdi. Üzüm kesme serme işi
sona ererken, ocakta, patlıcan
yemeği, bulgur pilavı pişirilir,
yanına çoban salata yapılır,
büyük bir zerdali ağacının altına çit sofralar serilir, yemekler bir iştahla yenirken şakalar
yapılır, güle oynaya, piknik
havasında bağ bozulmuş olurdu. Bağlardan toplanan çıngıl
ve küçük boy üzümler, şirahaneye toplanır, evin en güçlü
gençleri çizmeleri giyer, başlar üzümleri ezmeye. Çıkan
şıralar, kazanlara doldurulur,
pekmez toprağı ile karıştırılır, ocak üstündeki büyük
leğenin içine doldurulur. Ateşi alttan yakılır, kaynadıkça
karıştırılır, süzgeçlerle köpükleri alınır, olma kıvamına
gelince, ateşten indirilir, bir
miktarı koyu olsun diye çırpılır, geriye kalan pekmezler de küplerine doldurulup,
hacet damlarında saklanırdı.
Pekmez kaynatırken, süzülen
şıranın içimine, bir de biriken ateşe gömülen patetesin
tadına doyum olmazdı. Pekmezden ayrı, köftür, tarhana,
pelver, kitir kabak ve cevizli
köftürler yapılır, küplere doldurulur, kışın eş dost, çoluk,
çocukla yenirdi. İnsanoğlu bir
yaz boyu ektiği, diktiği ürünlerini evine doldurarak, kışa
hazır olunurdu. Aynı hazırlık
hayvanlar içinde yapılırdı.
Yyaz boyu yoncalar biçilir,
kurutulur, harmandan sonra
samanlar, arpalar eve getirilir,
sonbaharda da meyve ağaçları, üzüm, kavak, söğüt ağaçlarının dökülen yaprakları,
sabah serinliğinde süpürülerek, çuvallanır, evde gazellikte saklanırdı. Böylelikle kışa
hazır olunurdu. Soğuklar kendini gösterirken göçmen kuşlar da, güneye, sıcak ülkelere
doğru sürüler halinde gitmeye
başlarlardı.
KIŞ;(aralık-ocakşubat)Havaların soğumasıyla, kışlık giysiler sandıklardan çıkarılır, yerlerine yazlık
giysiler, yüklüklere yerleştirilir, sobalar kurulur, odaların,
anbarların ve ahırların kapı
pencereleri elden geçer, Kış
aylarında, erkekler bol bol
dinlenir, kahvelerde hoş sohbetlerler yaparlardı. Kadınlar
hiç boş durmaz, evin uygun
bir odasına halı tezgâhı kurup, bir iki akraba veya konu
komşu ile türkülerle şarkılarla halı dokurlardı. Göz nuru,
çileli iş, yaklaşık bir ay sürer,
kesiminde (bitiminde), bir
kilo lokumla kutlanırdı. Kar
yağmıya başlayınca, sabah
erken kalkan anne ve babalar, önce evin hayatını, sonra
sokak yolunun (çığır) karlarını açarlar, odanın sobasını
yakarlar, sonra ahırdaki hayvanların yiyeceklerini verir-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 29
ÜRGÜP
ler, sabah tarhana çorbasını
içen, evin çocukları okula,
babalar kahvelere, annelerde, halının başına otururlardı.
Biz öğrenciler, okula, düşe
kalka gider, sınıfın yeni tutuşan sobanın etrafında, ısınmaya çalışırdık. Ders bitimi,
çanta üstüne oturarak kayar,
kartopu oynuyarak evimize
gelirdik. Okul dönüşü ödevlerimizi yapar, sokağa çıkar,
başlardık karlarla oynamaya.
Kardan adam yapanlar, kızak
kayanlar, kartopu oynayanlar,
düşen kalkan, şakalaşan konu
komşu sesleriyle şenlenirdi
sokaklar. Bazen de, yokuş
yollara, akşamdan su döker,
sabah olunca, yokuşun cıncık
gibi parlak, kaygan olduğunu
görür başlardık naylon ayakkabılarımızla, kızaklarımızla
kaymaya. Dalgınlıkla veya
tedbirsiz ayak basıp düşenlere bakar, kahkahalar atardık.
Çukurlar üstündeki buzlarda,
katır (topaç) döndürmenin
keyfi başka olurdu. O yıllarda
kar metrelerce yağar, yollar
kapanır, büyük çileler çekilirdi. Ürgüp evlerinin damları
çoğunlukla topraktandı. Tatil
günleri, ilk işimiz damların
karını atmak olurdu. Atılan
karlar, sokaklarda yığınlar
oluştururdu. Ara sırada karayollarının grederi gelir sokakların yollarını açardı. Uzun
kış gecelerinde, akşamları
eş dost, akraba bir araya ge-
linir, çaylar, kahveler içilir,
hoş sohbetler yapılırken, yaşlı
nineler metel anlatır, anneler,
yün eğirir, çorap ve eldiven
örereken, oyunlar oynanır,
şakalar yapılırdı. Yatsı namazından sonra yatsılık ikramlar gelirdi, Ev sahibinin
anbarından, amasya, zanapa,
misket, tavşan başı gibi elmalar, sarı sarı ayvalar, incesu ve
kış armutları, çalıdan parmak
üzümleri, güzine sobadan
kabak çekirdeği veya devrianber, kavurga, iğde, kayısı,
ceviz, badem, patlamış mısır,
cedeneli halka, köftür, tarhana velhasıl evde mevcut ne
varsa gelen misafirlere ikram
edilirdi. Yenir içilir, oyunlar
oynanır, gece yarısına doğru
veda edilip, herkes evinin yolunu tutardı. O yıllarda evlerimizin çoğunda banyo yoktu,
gaz tenekesi veya alimimyum
tencerelerde kaynatılan sıcak sularla odaların köşesinde, sedir altındaki çağlarda
dökme sularla yıkanırdık. İki
veya üç haftadada bir hamama babamızla gider, terler,
keselenir tertemiz hamamdan
çıkar, girişteki fıskıyeli havuzdan su içer, hamamcıdan
da limonlu çayımızı yudumlar, evimize dönerdik. O yıllarda, yokluk, çile diz boyu
idi, iş çoktu, ama dostluk
vefalılık, fedakârlık, dayanışma, bölüşme, dürüstlük, komşuluk, akrabalık,
30 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
bağları oldukça yaygındı.
Hırsızlık, ursuzluk, hainlik,
kalleşlik, komşuya yan bakma yoktu. Kapılarda şekli
kilit vardı, konu komşu akraba, izinsiz girer, ihtiyaçı
olan malzemeyi alır, işi bitince aldığını yerine sağlam
bırakırdı. Yüz kişide, bir
hırsız, ursuz, kaypak çıkardı.
Toplum onları fişler, onlardan
uzak durulurdu. Sofralarımız
çok zengin olmasa da her şeyi
organik yer, içerdik. Tıp fazla ilerlemediğinden, sıradan
hastalıklardan kaybettiklerimiz olurdu. İnsan ömrü kısa
idi. 55-60 yaşına gelenler, çok
yaşlı sayılırdı. Bizim çocukluğumuz, Anne ve Babalarımızın gençliği, Dede ve Analarımızın yaşlılığı böyle çileli
geçti.
Siz, hiç ağustos sıcağında sarı musluktan boduca
su doldurup, tepenize dikip,
kana kana içtiniz mi, sizin
ayağınıza, parmağınıza hiç
diken battı mı, sizi bağda
bahçede eşek arısı veya akrep soktumu? Kolay mı sarı
sıcakta, sabanla tarla sürmek,
kazma sallamak, sebze çapalamak, bağ bellemek, yonca
sökmek, gıska piresitlerinden
ot almak, eğdilemek, kalburlarla elemek, patetes sökmek,
elma, armut indirmek, eşeklerle yük taşımak. Ekin biçmek, kağnılarla sap çekmek,
ağustos sıcağında haftalarca,
HABERLER
düven üstünde, sapı saman
yapmak, savurmak, buğday
yıkamak, sohularda bulgur
dövmek, su değirmeninde un
yapmak, tandırda ekmek pişirmek. Pekmez kaynatmak,
halı dokumak, meşe külü ile
çamaşır yıkamak, kışın kanlı çeşmede çocuk bezi yıkamak, testilerle çeşmelerden
su getirmek, lamba ışığında
nakış işlemek, osmanlı kaynanalara hizmet etmek, yaşlılardan ses saklamak, ebesiz,
doktorsuz doğurmak, berbere
diş çektirmek, kışın ayazında pazarcılık yapmak, yazın
sıcağında fırıncılık yapmak,
ateş karşısında balyozla demir dövmek, çatıda kaynak
yapmak, kalaycılık yapmak,
at arabalarıyla çaydan kum
çekmek, küreklerle harç ka-
rıp inşaat yapmak, kemer taşı
yontmak, kazma ile kamyon
lastiği değiştirmek, muavinlik yapmak, karda yağmurda
araba tamir etmek, hela çıkarmak, gübre taşımak, balta
ile odun kırmak, bilek güçü
ile bahçe sulamak, dört sene
askerlik yapmak, hayvan nallamak, hayvan kesmek gibi
daha pek çok zor işleri yapan,
eli nasırlı, eli yüzü güneş yanıklı, emektar, insanları saygı
ile yad ederken, hayatta olanlara sağlıklı yıllar dilerken,
aramızdan ayrılanlara da,
Allah’tan Rahmet dilerim.
Eski günlere ara verip
gelelim günümüze: Günüzmüdeki yeni nesil, yoklukları,
böylesi dostlukları yaşamadı,
bizden önceki çileli nesili düşünüp tembellik yapmadan,
çok çalışarak, Yuvalarına,
Vatana, Millete, Cumhuriyete, Atamıza sahip çıkarak,
birbirimize anlayışlı davranarak, Enpatiyi kurarak,
hoşgörülü, kanaatkâr, vefalı
olalım, fedakârlık yapalım,
iyi dostlar edinelim, gülelim,
güldürelim, sevelim, sayalım, bu dünyanın kıymetini
bilelim, bu hayattan zevk alalım, huzurlu olalım, ezmeden
ezilmeden, kardeşce, insanca
mutlu yaşayalım.
Her şey gönlünüzce olsun
Esen kalın
*(e)Muh. Astsb
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 31
ÜRGÜP
Dersiâm Mehmet Fahri Uğurlu
( Hacı Hafız Efendi 1881 - 1958 )
Hasan Hüseyin DİLAVER*
GİRİŞ
Uzun süredir kısa bir biyografı çalışması yapmak
istediğim halde sağlıklı ve
yeterli bilgilerine ulaşamadığım Dersiâm1 Mehmet Fahri
Uğurlu’nun (Hacı Hâfız Efendi) İstanbul ve İzmirde yaşayan yakınlarından aldığım
(sınırlı da olsa) bazı bilgi ve
belgelerle bu biyografiyi yazmaya başlayabildim. Bu bilgi ve belgeler doğrultusunda
Diyanet İşleri Başkanlığıyla,
Emekli Sandığı Arşivlerinde
yaptığım incelemeler doğrultusunda çalışmayı tamamlayabildim. Ayrıca, merhum
Hacı Hâfız Efendiyi tanıyan
ve onun vaazlarını dinleyenlerden hayatta olanlarının bazılarının merhum hakkında
anlattıklarını, EK’ler başlığı
altında topladım.
32 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Ailesi ve Tahsil
Hayatı
Sicil dosyasına göre,
asıl adı Mehmet Fahri olup
Mazlumzâde Hacı Hâfız olarak bilinmektedir. Babasının
adı da Mehmettir. Rençberlik
yapan Mehmet Ağanın önceki işi berberlikti. Annesinin
adı ise Adeviyedir. Konya Vilayeti Niğde Sancağı Ürgüp
Kazasında 1881’de Kurban
Bayramı arifesinde dünyaya
gelmiştir. Nüfus Bilgileri ile
eşkâlinin yer aldığı 1912 Tarihli nüfus kağıdında; Ürgüp
yunak mahallesi 22 numaralı
hanede doğduğu, ortaboylu,
ela gözlü, buğday tenli bir eşkale sahip olduğu yazılıdır.
1917 Yılında yeni bir nüfus cüzdanı çıkarttığı görülmektedir.
HABERLER
Aşağıdaki hal tercümesine göre2 ; Ürgüpte Kuran-ı
Kerim’i hıfzettikten (ezberledikten) sonra ilkokul ve ortaokulu (rüştiye) pek iyi derece
ile bitirmiş ve merhum Hattat
Ali Rıza Efendi’den çeşitli hat dersleri almıştır. Altı
sene arabi ilimleri de tahsil
edip, İstanbul’a gelen Hacı
Hâfız efendi imtihanla Darül
muallimîn-i Âliye’ye (Yüksek Öğretmen Okulu) girmiştir.3 Üç kısımdan oluşan
okulun ilk ve orta kısmından
sonra yüksek kısmını (edebi-
yat şubesini) iyi derecede bitirerek şehadetname (diploma)
almaya hak kazanmıştır. Bunun yanı sıra, aynı zamanda
Arapgirli Hüseyin Avni Efendinin derslerine de devam
ederek Arabi ilimlerinden
icazet almıştır. Çarşambalı
Hacı Ahmet Efendiden fıkıh
ve feraiz okuyan Hâcı Hâfız
Efendi, Mûsika-i Hümâyun4
İmamı Hacı Rıza Efendi’den
tekraren çeşitli yazı türlerinden dersler almıştır. Fârîsiden
Gülistan ve Baharistanı okuyup okutmuş, Hafız Divanı
ve Mesnevi Şerifi okumuştur.
Fransızcaya aşina olup geometri ve tabiat bilimlerine
vâkıftır.
Dersiâmlık
Görevi ve Maaşı5
Hacı Hâfız Efendi tahsil
hayatından sonra resmi göreve tayin imtihanını kazanarak 28 Ekim 1909’da Bayazıt
Câmi-i Şerifinde ders vermeye başlamış, bunun yanı sıra
Sultan Ahmet Kurrahanesinde talebelere Hüsnühat imlâ
ve hendese dersleri vermiştir. Merhum göreve başladığı
1909 dan itibaren aylık 400
kuruş maaş almış ve bu maaşı, sicil cüzdanı ve hizmet
cetvelinde görüldüğü gibi
1958’e kadar artarak devam
etmiştir. En son aldığı maaş
25.00 lira idi. Edirne Ruûsu
Hümayununa sahip olan Hacı
Hâfız Efendi sicil hülasasının
dördüncü sayfasındaki mükafat başlığı altında ilmi rütbesinin “İptidai Hariç Edirne
Müderrisliği”ne bir yıl sonra da “İptida-i Dahil Edirne
Müderrisliği”ne6 yükseltildiği
kaydı bulunmaktadır. Merhum 1920 den sonra rahatsızlığı ve diğer sıkıntılarından
dolayı tayinini Ürgüpe istemiş ve kalan hizmetini Ürgüpte sürdürmüştür.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 33
ÜRGÜP
rilen “Türk harfleri ile okuyup
yazabilir belgesi.”
- 10.12.1951 tarihli Ürgüp Müftülüğünce verilen
“Va’z ve Nasihat için izin belgesi.”
Evliliği ve Çocukları
Sicil Cüzdanı
Hizmet Cetveli
Sicil Hülâsası
Hacı Hâfız Efendinin
698 nolu dosyasında bulunan
(7 sayfalık 12 başlıklı) sicil
hülasasında; 1, 2, 3, 4, 5, ve
12. başlıklarla ilgili gerekli
bilgilere yer verildiği, diğer
başlıkların ise boş bırakıldığı
görülmektedir. Sicil Hülasası esas alınarak hazırlanmış
olan ve 7.5.1935 tarih ve 914
özel sayılı bir yazı ekinde Ürgüp Müftülüğüne gönderildi-
ği anlaşılan “Dersiâm Mehmet Fahri Efendiye ait “Sicil
Cüzdanı”nın birer sûreti, bazı
belgelerle birlikte İstanbul’da
yaşayan torunu Oktay Ünlü
tarafından, tarafımıza ulaştırılmıştır.
Bu Belgeler:
- Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Tezkiresi (Nüfus Kağıdı)
(1 Aralık 1917 tarihli)
- 17 Nisan 1929 tarihli
Ürgüp Kaymakamlığınca ve-
34 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Hacı Hafız Efendi’nin
Kütükoğullarından
Hatice
Hanımla (1887-1983) evliliğinden üç kızı bir oğlu dünyaya gelmiştir. Bunlardan erkek evladı Naci 13 yaşlarında
iken vefat etmiştir.
Kızları
Fatma
(Hayrunnisa),
d. 1921 - ö. 1996; Adeviye d.1925 - ö.2002; Nefise
d.1928 - ö. Mart 2015
Fatma; Kahvecilerden
Ahmet Aktürk ile evlendi.
Çocuğu bulunmamaktadır.
Adeviye; Maçcanlı Abdurrahman Aşlamacı ile evlendi. Mahinur isminde bir
kızı oldu. Mahinur’un Hatem
Ünlü ile evliliğinden Oktay ve
Nuray isimlerinde iki evladı
bulunmaktadır. Mahinur Ünlü
halen İzmir’de yaşamaktadır.
Nefise; Ürgüplü çatallardan Mustafa Tükenmez
ile evlendi. Sezin, İsmail ve
Semra isminde üç evladı vardır. 10 Ocak 2015 tarihinde
İstanbul’da kendisi ile yaptığımız görüşmemizden 2 ay
sonra vefat etmiştir.
HABERLER
Hastalığı ve
Vazifesinden
Muafiyeti
Hacı Hafız Efendinin
ömrünün çoğunu, gözündeki
ve vücudundaki hastalıklarla
geçirdiği, dosyasındaki belgelerden ve yazışmalardan
anlaşılmaktadır. Bu hastalıkların 1938-1939 yıllarında
daha da artması sonucunda 2
defa 3 er ay 2 defa da 2 şer ay
olmak üzere “Göz ve vücutça
malüliyetine binaen” raporlu
- izinli sayıldığı görülmektedir7.
Son olarak Hacı Hafız
Efendi “DİB Yüksek Makamına” hitaben yazdığı rapor
ekli 27.08.1938 tarihli dilekçesinde; “gözündeki trahom-
la vücudundaki otuz senedir
devam eden devâsı olmayan
ve kemiğe sirayet eden hastalığından” bahsederek sürekli
izinli sayılmasını ya da izninin uzatılmasını istemektedir.
Bu dilekçeye dayalı olarak 2 aylık raporlu-izinli sayılmasının ardından 23.5.1939
tarih ve 1732 numaralı DİB
yazısı ile “Kendisi de kaydı
hayat ile maaşlı dersiamdan
bulunduğundan makamımızca vaaz ve nasihatten muaf
tutulduğu” yönündeki karar
ürgüp müftülüğüne bildirilmiştir.
Vefâtı ve Mezarı
Ömrünün yarıdan fazlasını hastalıklarla geçirmiş olan
Hacı Hafız Efendinin son
günleri kızı Nefise Tükenmez
tarafından şöyle anlatılır.8
“Her yaz İstanbul’dan
Ürgüp’e gelirdik. 1958 yılının ekim ayının 3’ü idi. Babam “bugün hiç iştahım yok”
dedi ve yatağa yattı. Bu arada
Adeviyye ablam bir bardak
süt getirdi. Onu içti. Kavakların emine hanım geldi. Ona da
keyifsiz olduğunu söyledi ve
Yasin-i Şerif okumasını istedi. Yasin okunurken derin bir
nefes alıp ruhunu teslim etti”
Kalaycı Bahri Öney de
merhumun vefatı ile ilgili
şunları anlatmaktadır. “Mer-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 35
ÜRGÜP
hum Hacı Hafız efendi ölmeden bir kaç gün önce Ürgüp
müftüsü Ortahisarlı Ahmet
(Över) Efendiye9 “Ben cuma
günü sabah öleceğim. Cuma
öncesi gel ve benim cenazemi
kaldır.”10 diyor.
3 Ekim 1958 Cuma günü
vefat efen Merhumun cenazesi kalabalık bir cemaatle kaldırılıp Taflı mezarlığına defn
edilmiş ise de Ürgüp - Nevşehir yolu açılırken mezarının
buradan Yakınbağ’a nakledil-
diğini öğreniyoruz.
Bu nakil olayı sonrası
görülen bir rüyadan da bahsedilmektedir. Kızı Nefise Tükenmez bu rüyayı bize şöyle
anlattı.: “Eniştem Ahmet Aktürk mezarı açıp babamın
Yakınbağ’da şimdiki yerine
naklediyor. Ancak gece rüyasında babam kendisine; “mektep kaçkını11 benim iki parmağımı eski mezarda unuttun”
diyor. O da sabah doğru taflı
mezarlığına gidip mezarın
toprağını elekten geçiriyor
ve iki parmağını bulup, yerine koyuyor.”12 Yakınbağdaki
mezarının yanında bir mezar
daha bulunmaktadır. Bu ikinci mezarın ise hocası ya da
oğluna ait olduğu sanılmaktadır.
Hacı Hâfız Efendi’nin yazılı herhangi bir eseri bulunmamaktadır. Kanaatimizce
bir eser vücuda getirmek fırsat ve şartlara bağlıdır. Otuz
yaşından itibaren “Trahomlu
bir gözün ve kemiğe kadar
sirayet eden devasız bir hastalığın” pençesinde ömür boyu
kıvranıp durmuş bir insandan
bir eser verme beklentisi ne
kadar doğru bir yaklaşım olabilir?
Ruhu Şâd olsun.
EK NOTLAR
-Yakınları ve
Tanıdıklarının Ağzından
Hacı Hafız EfendiNefise TÜKENMEZ
(Ürgüp D, 1928 - Ö. 2015
Görüşme 10 Ocak 2015)
“Rahmetli babam ilkokul ve
rüşdiyeyi Ürgüpte okumuş.
7-8 yaşlarındayken babası
ile develerle üç ayda hacca
gitmişler. Annem İstanbul’da
Nişantaşında
büyümüş.
Ürgüp’ten gelmişler. Mandıraları varmış. Babam da tahsil
için İstanbula gelmiş, annesini
de getirmiş, beraber kalmış-
36 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
lar. Annemle babam sözlenmişler. Babam tahsilini bitirince göreve başlamış. Evde
birgün yangın çıkmış tulumbacılar (itfaiye) gelip söndürmüşler. Babaannemi evden
zorla çıkarmışlar. Biriktirdiği
evlilik parası da bu yangında
yanmış. Ürgüplü kuşçubaşıların nişantaşındaki evlerine taşınmışlar. Maddi sıkıntı içine
düşmüşler. Ürgüp’e taşınmak
istemişler ama sözlüsü olan
annem Ürgüp’e gitmek istemiyormuş. Babam Ürgüpteki
evimizi tamir ettiriyor. Sonra
tayinini Ürgüp’e yaptırıyor.
Orada evleniyor ve köyden
bir hizmetçi buluyorlar. Evdeki işlerini yaptırıyorlar.
Biz üç kız bir oğlan Ürgüp’te
dünyaya gelmişiz. Yanlız kardeşimiz Naci menencit hastalığından dolayı başı ağrırmış. Birgün çarşıdaki bayram
kutlamalarına gitmek istemiş
fakat başı ağrıyınca babamla
eve dönmüşler. Daha doktora
götüremeden o akşam vefat
etmiş. Mahallede de düğün
varmış. Düğün sahibi çalgı
çaldırtmak istememiş. Babam
“düğüne devam edin” diye
haber göndermiş. Düğün yemeğine de katılmış. Babamın
çok kitabı vardı. Adeviye Ablamlar Ürgüp kütüphanesine
vermişler. Biz çocukken bize
gelenler beni öğretirler “Babana git bize sohbet için birşeyler anlatsın” derlerdi. Ben
de gider söylerdim. Köylerden eşşeklerle gelip dini sorular sorarlar, fetva isterlerdi.
Ben 15 yaşındayken elbiselerimi annem dikerdi. Kısakollu
elbise istedim bayramlık için.
Beni kısa kollu elbiseyle görünce “kumaş yetmedi mi”
dedi ve ek kumaş aldı. Takunyaya bayılırdım. Babam rugan terlik yaptırdı. Cumartesi
günleri babam pazar yerinden
ihtiyaçlarımızı alır gelirdi.
Bağlarımıza ırgat götürürdü
ve annemlere “etli yemek ve
aside yapın ve iyi doyurun
her zaman evlerinde bunu yemezler” diye tembih ederdi.
Yeğenim Mahinur ağladığında “bu çocuğu niçin ağlatıyorsunuz” derdi. Çocukların
ağlamalarına ve hayvanların
bağırmalarına dayanamazdı.
Babam önceleri fes giyermiş
daha sonraları şapka giymeye
başlamıştı. Kur’an’ın islam
anayasası olduğunu söylediği
için kendisinden uzaklaşanlar
olmuş. “Başım Ağrıyor” diye
gelenlere, Babam: “Doktora
gidin, sonra da Allah’a dua
edin” derdi. Gözündeki hastalığı artınca hiç bir yazıyı
okuyamaz ders ve vaaz veremez duruma düştü. Diyanete
şikayet etmişler. Şikayet edenin boyu uzunmuş. Babam,
onun için “Uzunlar orak olur,
cevize cerek olur, senede bir
gerek olur” derdi.”
Mahinur ÜNLÜ
Ürgüp D, 1946
Görüşme - 7 Eylül 2014
“Dedemi çok iyi hatırlıyorum. Abdest alırken suyunu
dökerdim Camiye giderken
gözleri rahatsız olduğu için
elinden tutar götürürdüm. Sorular sorardım. Mesalâ birgün
Ay’la ilgili soru sormuştum.
Bana “sen daha küçüksün
coğrafyada ay’ın şekillerini
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 37
ÜRGÜP
öğreneceksin, dolunayı bileceksin” demişti. Ürgüp ve
çevresinden gelenler sorular
sorardı, hatta diyanetten bile
sorular sorulmuştu. Çok temiz
giyinirdi. En son giydiği elbisesi Ürgüp’te eski evimizdeki
sandıkta durmaktadır. Eşini
mantoyla dolaştırırdı. Elmalı
Hamdi Efendinin arkadaşı olduğunu biliyoruz. Sultan Ahmet Camiinde ders verdiği,
Şeyhulislamlık mertebesinin
şartlarını taşığıdı söylenirdi.
Dedemin mezarı şu anda Esbellinin karşısındaki yakın
bağımızdadır. Buraya sonradan nakledilmiştir. Kitapları
Ürgüp kütüphanesine bağışlandı ama kitapların listesi ve
belgesi bize verilmediği için
bilmiyorum. Dedemin pastırmalı kuru fasülye ile tandırda
kelle paçayı çok sevdiğini de
söylemeden geçemeyeceğim.
Mevlâ kendisine rahmet eylesin ve makamı cennet olsun.”
Bahri ÖNEY:
Ürgüp D. 1930Görüşme - 13 Ekim 2014
“Oğlu Naci vardı. Hastalandı ve birkaç gün içinde vefat
etti. Aynı mahallede Palancı
Recep Kürkçü’nün düğünü
vardı. Düğün sahibi davulcuyu geri gönderip çaldırmak
istemiyordu. Bunun üzerine Hacı Hafız Efendi haber
gönderip. Çalgı çalınmasını,
“düğünün devam etsin, muradınız yerine gelsin. Ben
Hasan Hüseyin DÜLGÂR
Ürgüp D, 1938 Görüşme 06 Mart 2013
“Rahmetlinin
Kanlıcadaki
bahçesini ortak yapardık. Yarıcı idi. Yılın birinde bir tahtasına yonca, diğerine de pırasa, ıspanak, biber ve domates
yapmıştık. Çıkan ürünlerin
yarısını eşşekle onun evine
götürüp bırakırdık. Hocaefendi fazla dışarı çıkmazdı ve
evine de çoğu kimseyi kabul
etmezdi. Evlerine kaç defa
gittiğim halde onun yüzünü
görmemiştim.”
Süleyman SUCU
Ürgüp D,. 1932 Görüşme 27 Şubat 2013
“Hacı
Hafız
Efendi
İstanbul’da okumuş, İstanbul
şivesiyle konuşan bir zattı.
Çok kültürlüydü. Onu anlayabilecek kültür seviyesinde insanlar azdı. Bu yüzden cuma
vaazında cemaatten sözünü
kesenler olurdu. “Mal müşteriye satılır” derler. Bu hocamın da müşterisi azdı. Onun
Naciye ONEY
söyledikleri ya anlaşılmadı
Ürgüp, D. 1935ya da yanlış anlaşıldı. NiteGörüşme - 13 Ekim 2014
“Hacı Hafız Efendinin laci- kim babam şöyle anlatmıştır.
vert takım elbisesi vardı. Çar- “Hacı Hafız Efendi birgün vaşıya gidip gelirken yaz kış azında aya gidilecek” dediği
şemsiye taşırdı. Çok zayıftı. için cemaat tepki gösterdi ve
Hacı Hafız Efendiyi Büyük “hoca bunadı” dediler. Cuma
dedem Müderris İsmail Efen- günleri çarşıya iner. Çukurdi okuttuğundan benden için hanın ağzında berber İsmail
eşine “Hocamın torununa ba- Çavuşda tıraş olurdu. Beyaz
kın Adeviye” derdi. Ben ev- gömlek ve lacivert elbise gilerine çok gider gelirdim ve yer ve çok temiz giyinirdi.
Yazın şemsiyeyle gezerdi.”
beni çok severdi.”
de akşam güveyi yemeğine
geleceğim.” diyor. Merhum
Hasan Hüseyin Samur’un
aktariye dükkanına uğrar çay
içerdi. Namaza hamamın karşısındaki yeni camiye giderdi.
Ben demir ibrikle onun abdest
suyunu çok döktüm. Su israfı
yaptırmazdı, bunu bildiğim
için ona göre su dökerdim.
Hoca efendi, bir bayram sabahı vaaz veriyordu, biraz
ilmi, ağır bir konu anlatıyordu. Millet sokrandı, Hoca
efendi. “Ah keratalar ah, pirinç pilavına göresiniz geldi
de acele ediyorsunuz dedi.
Darulmuallimîn-i Âliye’den
arkadaşı olan ve 1949-1950
yılları arasında başbakanlık
yapan Prof. Dr. Şemseddin
Günaltay’ın
(1883-1961),
Kayseri valisi vasıtasyla kendisine “Diyanet İşleri Başkanlığı” teklifini yaptığını ve
Hacı Hâfız’ın kabul etmediğini duymuştum.”
38 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
Adeviye ERTAN
Ürgüp D. 1945 Görüşme 28 Kasım 2012
“Hacı Hafız Efendinin komşusu olduğumuz için annemle gider gelirdik. Orta boylu,
buğday tenli, temiz tertipli
birisiydi. Bir rüya gördüğümüzde tabir için giderdik.
Çok güzel rüya tabiri yapardı.
Güzel konuşurdu. Çok güzel
Kuran-ı Kerim okurdu. Derin
bilgisi vardı. Büyük camide
vaaz verirdi. Aya çıkılacağını
söylediği için ona “bunadı”
dediler. Çevresine “senede 1
defa da olsa Dülbent Kabağı
yemeği yenmesi lazım” dermiş.”
Fikri TUĞCU
Ürgüp D, 1946 Görüşme 17 Eylül 2014
“Muhteşem bir kişiydi. Lafı
sözü dinlenen bir insandı.
Saygı duyardı herkes. Birgün bayram sabahı babamla
Cami-i kebire gitmiştik. Hacı
Hafız Efendi kürsüde vaaz
veriyordu. Bayram namazı vakti girmişti. Cemaatten
birisi hocaefendiye hitaben
“hocam vakit geldi” diye sokrandı- söylendi. Cemaatten
bazıları ayağa kalkarak bunu
söyleyen kişiye “yerine otur
bir daha bu nasihatı bulamazsın” dediler. Bunun üzerine
Hacı Hafız Efendi vaazı hemen tamamlayıp kürsüden
indi ve namaza başlandı.”
DİPNOTLAR
* Emekli Prof.Dr.,
1. Dersiâm : Medreselerde
talebeye ders veren müderrislerin
ünvanı
Dersiâm ünvanı almak için: 1.
Okunması gerekli ilimleri okuyup
medreseden icazet almış olması. 2.
İmtihana girerek ehliyetini ispat etmesi gerekir. İmtihan heyeti. ders
vekilinin reisliği altında tanınmış
Ulemedan teşekkül ederdi. Önceleri Dersiâm olmak isteyen medrese
mezunları, senede bir defa teşekkül eden heyete başvurur ve imtihan olurlardı. Sonraları, bu heyet
medreselere gidip başvuranları orada imtihan etmeleri usulü kondu.
Dersiâmlığa her sene 15 kişi (kontenjan) ayrılırdı. Dersiâmlık için
ehliyet gösteren bu 15 kişiye dört
sene sonra ruus ile birlikte 200 Kuruş maaş bağlanır ve ondan sonra
sıraları geldikçe maaşları artırılırdı.
Ruus : 1- Dersiamlık payesi ve
medreselerde öğretim yetkisi sağlayan diploma. 2. Medrese Tahsilini
ve 7 senelik mülazımlık (Aday) hizmetini bitirdikten sonra girdikleri
imtihanlarda başarılı olanlara verilen berat ve müderrislik payesi.
• (Y.Akyüz Türk Eğitim tarihi, 2010,
S.501, kubbe altı sözlüğü. S.1034)
• (M.Z.Pakalın osmanlı tarih deyimleri ve terimleri sözlüğü, C.1,MEB, İstanbul,
1997, S.428-428)
2- 698 No’lu Sicil Dosyası
D.İ.B. (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Arşivi: 14 Haziran 1910 Tarihli Hal
Tercümesi; 1 Aralık 1917 Tarihli
nüfus kağıdı; 16 Haziran 1912 Tarihli Nüfus kağıdı; 1938’de verilen
sicil cüzdanı.
3-Darülmuallimin-i Âliye :
Osmanlı döneminde açılan ilk yüksek öğretmen okuludur. İbtidâiye,
Rüştiye ve Âliye (İlk Orta ve Yüksek) şubelerinden oluşmuştur. Her
şube 2’şer yıl olup Âliye şubesi ise
edebiyat ve fen bölümü olarak ikiye
ayrılmıştır.
(Y. Akyüz Türk eğitim tarihi 2010
S.248)
4. Müsika-i Hûmayûn: Osmanlıda Mehtername yerine kurulan icracı yetiştirmek ve Türk
Mûsikisi öğretimi vermek amcıyla
oluşturulan kurum.
5. Meşîhat-i islamiye Ders
Vekaleti’nin 5 Nisan 1917 Tarih
ve 5 Numaralı vesikası; 698 Nolu
sicil hülasası S.1; Kendi el yazısı
ile doldurduğu 14 Haziran 1910 Tarihli terâcim-i ahvâl varakası; sicil
cüzdanı
6. İptida-i Hariç Müderrisliği:
Kanuni zamanında 12 dereceye çıkarılan medrese müderrisliğinin ilk
derecesidir. İptida-i Dahil müderrisliği de 3. derecesidir. (kubbe Altı
Sözlüğü S.569)
7. 698 No’lu Sicil hülasası S.7
“Mezuniyet” Başlığı
8. 10 Ocak 2015 Tarihinde İstanbuldaki evinde yapılan görüşme.
9. 13.10.2014, Tarihinde Ürgüp’teki evinde yapılan görüşme.
10. Ahmet Över, Ürgüp’te
1953 -1969 yılları arasında ilçe
müftülüğü yapmıştır.
11. Merhum Damadı Ahmet
Aktürk’e hayattayken böyle hitap
edip takılırmış.
12. 10 Ocak 2015 tarihinde
İstanbul’da yapılan görüşme.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 39
ÜRGÜP
İŞTE O FERMAN *
Ali Akuzun
300 yıl önceki Osmanlı tarihine şöyle bir
baktığımızda belleğimizde tarihte
o ku d u ğ u m u z “ L A L E D E V R İ ” N İ
hatırlamaktayız. Bu devrin hiç kuşkusuz
baş mimarlarından biri de Nevşehirli
Damat İbrahim Paşa'dır. Asıl adı
Mehmet olan İbrahim Paşa 1662 yılında
Ürgüp'ün Muşkara Köyü'nde doğmuş ve
1730 yılında çıkan Patrona Halil
isyanında boğularak öldürülmüştür.
Genç yaşta geldiği İstanbul'da saraya
girerek pek çok hizmetlerde
bulunmuştur. 1703 yılında tahta çıkan
III. ncü Ahmet'in sevgi ve takdirini
kazanarak dul olan kızı Fatma Sultan'la
evlenerek padişaha damat
olmuştur.1718 yılında Sadrazamlığa
getirilen Damat İbrahim Paşa 1730 yılına
kadar 12 yıl kaldığı bu görev sırasında o
t a r i h e ka d a r y a p ı l m a y a n v e y a
yapılmasına cesaret edilmeyen
yenilikçi ve reformcu bir politika izlemiş
ve sadaret yıllarının savaşsız geçmesini
sağlamıştır. Zeki ve aydın kişiliği barışçı
bir kişiliğe de sahipmiş.
Damat İbrahim Paşa bunca yapmış
olduğu reformu ve yenilikçi hareketleri
yanında kendi doğum yeri olan 30
hanelik Muşkara Köyü'nü de ihmal
etmemiştir. Etraftaki konar- göçer
Türkmen aşiretlerinden bir kısmının
M u ş ka r a K ö y ü ' n e y e r l e ş m e s i n i
sağlayarak köyü ilçe haline getirmiş ve
ismini de Nevşehir (Yenişehir) olarak
değiştirmiştir. Başta cami, medrese,
kütüphane, yolcu hanı, hamam ve
çeşme olmak üzere pek çok eser
yaptırarak Nevşehir'in modern bir belde
olmasını sağlamıştır. Bu arada Ürgüp
K adısı'nın Muşkara Köyü'ne
nakledilmesini sağlamıştır. III. ncü
Ahmet tarafından Ürgüp Kadısı'na
gönderilen “işte o ferman” aşağıdadır.
Bu durumda Ürgüp bölgede ikinci
plana düşmüştür.
Ürgüp halkı tarihten beri içme ve
kullanma suyu sıkıntısı çekmiştir.
Ürg üp lü'n ü n K ara Vezir d ediği
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Ürgüp'e
geldiğinde içme suyu zor tedarik edilir.
Kadının Ürgüp'ten alınmasından dolayı
Ürgüp halkı Paşa'ya karşı hoşnutsuzdur.
Su noksanlığının farkına varan Damat
İbrahim Paşa bu hoşnutsuzluğu giderip
Ürgüplü'nün gönlünü almak amacıyla
20 Km. uzaklıktaki Kavak Köyü'nden
her bir adımına bir sarı lira vererek kaya
tünellerle ve künklerle Ürgüp'e su
getirtir ve kitabeleriyle birlikte 10 adet
çeşme yaptırır. Bu tarihten sonra
Ürgüp'ün suyu bollaşır çeşme kültürü
b a ş l a r. Fa k a t Ü r g ü p H a l k ı ' n ı n
hoşnutsuzluğu hala giderilemez.
BOA, A.DVNSMHM, 130 - 76
Kaza merkezinin Ürgüp'ten Muşkara'ya
nakl edilmesi ve Ürgüp kadısının sürekli
olarak Muşkara'da ikamet etmesi ile
burada Pazartesi günleri pazar
kurulması hakkında, Padişah III. Ahmed
tarafından Ürgüp Kadısı'na gönderilen
ferman.
20-29 Mart 1721
[Sadeleştirme]
Ürgüp Kadısı'na hüküm ki, Ürgüp
Kazası'na bağlı bulunan ve halkının
çoğunluğu müslüman olan Muşkara
köyünde beş vakit namazın
kılınabileceği bir cami olmadığından
Veziriazamım ve damadım İbrahim
Paşa tarafından bu köye yeni bir cami
yaptırılmıştı. Fakat, bu köy tehlikeye
açık bir yerde olduğundan yol kesen
eşkiyası sürekli olarak asayişi ihlal
etmekteydi. Bu nedenle buraların
güvenliğini sağlamak için Muşkara köyü
halkı, mukellef oldukları tüm
vergilerden muaf tutularak yol kesen
eşkiyasıyla mücadele etmeleri şartıyla
derbentçi tayin edilmişlerdi. Bu konuda
kendilerine bir muafiyetname de
verilmişti. Muşkara köyü halkı,
derbentçi yapıldığından bu yana
Allah'ın yardımı sayesinde bölge halkı
ve oradan gelip geçenlerin güvenliği
sağlanmış oldu. Bu nedenle Muşkara
köyü günden güne gelişmekte ve
kalkınmaktadır. Bu çerçevede burada
haftada bir defa Pazartesi günleri pazar
kurulması da çok faydalı olacaktır.
Muşkara köyü halkının gönderdiği
dilekçede de belirtildiği üzere, Ürgüp
Kadısı olarak senin de sürekli olarak
burada ikamet etmen, burasının
gelişmesi ve kalkınmasına daha çok
40 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
katkıda bulunacaktır. Yapılan tahkikata
göre şu an ikamet ettiğin Ürgüp
kasabasının, kaza bölgesinin merkezi
bir noktasında olmadığı ve bütün
köylere oldukça uzak bir mevkide
bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden
köylerde yaşayanlar resmi işlerini
yaptırmakta hayli zahmet ve meşakkat
çekmektedirler. Muşkara köyü ise kaza
bölgesinin tam merkezinde ve kazanın
tüm köylerine sadece üçer dörder
saatlik bir mesafede bulunmaktadır.
Eğer Ürgüp kadıları Muşkara köyünde
ikamet ederlerse, özellikle de Pazartesi
günleri burada kurulacak olan pazar
nedeniyle, tüm bölge halkı resmi işlerini
kolayca görebileceklerdir. Haftanın
diğer günlerinde Muşkara köyünde
ikamet etmek şartıyla, Ürgüp kadısının,
Ürgüp'te eskiden beri pazar kurulan
Cuma gününde oraya gitmesi, ora
halkın resmi işlerinin görülebilmesi için
y e t e r l i o l a c a k t ı r. B ö y l e b i r
düzenlemenin uygun olduğu
Başdefterdarım Hacı İbrahim Efendi
tarafından da bildirilmektedir. Şimdi,
sen ki Ürgüp kadısısın; adı geçen
Muşkara köyünde haftada bir defa
Pazartesi günlerinde pazar kurulmasını
sağlayarak daima burada ikamet
edesin. Ürgüp'te pazar kurulan Cuma
günleri de Ürgüp'e giderek oradaki işleri
göresin. Sonra yine Muşkara köyüne
dönerek burada ikamete devam
edesin. Bu emr-i şerifimi sicil defterine
kayıt ve daima bu nizam üzere hareket
etmen, fermanım olmuştur.
20-29 Mart 1721
*Fermanın eski türkçe ve günümüz
türkçesi ile yazılmış metnin alındığı
kaynak : Bir şehrin doğuş hikayesi NEVŞEHİR’İ DİLÂRA - Belgelerle
Bir Şehrin kuruluşu, Nevşehir Belediye
Yayınları, 2014, Sayfa, 15-16.
HABERLER
HABERLER...
Kaymakamımıza Ziyaret
ÜRGÜP KAYMAKAMIMIZ SAYIN ALPER BALCI’YI MAKAMIN DA
ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ OLARAK ZİYARET ETTİK. KAYMAKAMIMIZA
GÖREVİNDE BAŞARILAR VE ÜRGÜP’ ÜMÜZE HOŞGELDİNİZ ZİYARETİNDE BULUNDU
Ürgüp Belediye Başkanı’na Ziyaret
ÜRGÜP BELEDİYE BAŞKANIMIZ SAYIN FAHRİ YILDIZI ZİYARET
EDEREK DERNEĞİMİZE VERDİĞİ DESTEK VE YARDIMLARINDAN
DOLAYI KENDİLERİNE TEŞEKÜR ETTİK
Ankara Ürgüplüler Derneği
Başkanı Zekai Ulusoy ve yönetim kurulu üyeleri Hasan Hüseyin
Dilaver, Sait Şanal ve Salih Köşker Ürgüp Belediye Başkanı Fahri Yıldız’ı ziyaret ederek Başkan
Fahri Yıldız’a derneğin Yunanistan gezisine sağladığı katkı nedeniyle teşekkür etti.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 41
ÜRGÜP
BİSİKLET FESTİVALİ’de DERECEYE
GİRENLERE MADALYALARI VERİLDİ
9-13 Eylül 2015 tarihinde Ürgüp’te başlayan
Cumhuriyet tarihinin en büyük bisiklet buluşması olarak nitelendirilen Salcano Kapadokya Bisiklet Festivalinde dereceye girenlere ödülleri verildi.
Ödül töreninde Ürgüplüler Derneği ni Temsilen
Dernek Başkanı Zekai Ulusoy da dereceye girenlere
madalya ve palaketlerini taktim etti.
YENİ EVLENEN
ÇİFTİMİZE
MUTLULUKLAR DİLERİZ
Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Faruk Bayraktar’ın Oğlu dünya evine girmişti. “Onur&Mine’nin” Düğününde Beraberdik...
Genç Çiftlere Mutluluklar Dileriz.
42 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
AHDE VEFA
( şiirdi sevdamız
ve bu sevda ile kanarken ayaklarımız
çıktığımız dikenli yollarımız
Ahde Vefa olsun
bütünüyle birleşen yüreklerin sevdası
Teşekkürler )
GÜLAY GÖKTÜRK HANIMEFENDİNİN ŞİİR KİTABI YAYINLANMIŞTIR...
HABERLER
289 YILLIK HAMAM RESTORE EDİLDİ
Ürgüp’te 1726 yılında yapılan tarihi Rum hamamının
Mayıs Ayında başlayan ilk
etap restorasyonu tamamlandı.
289 Yaşında olan tarihi
Rum Hamamının dış cephe
taşlarının zamanla aşınmasından dolayı dış cephe taşlarında kırılma,
erime gibi oluşan bozukluklar Ürgüp Belediyesi tarafından restore edilerek yenilendi.
Ayrıca Tarihi Hamama Ürgüp Belediyesi tarafından Dış Cephesine aydınlatma sistemi de
kuruldu.
The North Face Cappadocia
Ultra Trail yarışları
GURBET’TEN
MEKTUP
(Gönlümden
Kopan
Şiirler)
Mustafa tural bey’in
şiir kitabı yayınlanmıştır.
The North Face Cappadocia Ultra Trail yarışları ödül töreni ilçemiz Cumhuriyet Meydanında
yapıldı.
Ödül töreni öncesi düzenlenen çocuk koşusuna Ürgüp’ten 2.3.4. sınıf öğrencisi çocuklar yoğun ilgi gösterdi.
Ödül töreninde dereceye girenlere ödülleri Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan,
Ak Parti Nevşehir Milletvekili Av. Murat Göktürk, Ürgüp Kaymakamı Alper Balcı,
Ürgüp Belediye Başkanı Fahri Yıldız,
THY Nevşehir Şube Müdürü Osman Taha Küçük ve Organizasyonu düzenleyen Argeus firması sahibi Aydın Ayhan Güney tarafından verildi.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 43
ÜRGÜP
Ürgüpümüze Yeni Park Hayırlı Olsun
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Nevşehir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Ürgüp’e
kazandırılan 2 Milyon TL ödenekle Ürgüp Belediyemiz tarafından yaptırılan parkta çalışmalar
devam ediyor.
Proje üzerine uygulamayı inceleyen yetkililerle birlikte Belediye Başkanı Fahri Yıldız’ın
önerisi üzerine parkın adı “ÜÇ GÜZELLER KENT PARK” olarak belirlendi.
Parkın Ürgüp’e kazandırılmasında başta Çevre ve Şehircilik Bakanına, Genel Müdüre, Genel
Müdür Yardımcılarına, Yatırım Daire Başkanına, Nevşehir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü
ile Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonuna, Yüklenici firmaya ve Belediyemiz çalışanlarına teşekkür ettiğini belirten Belediye Başkanı Fahri Yıldız, Doğal dokuyla uyumlu olarak
inşaa edilen Üç Güzeller Kent Park, bölgede örnek gösterilecek niteliklere sahip bir park olarak
halkımıza hizmet verecek.” dedi.
Sünet Şöleni
En Temiz İlçe
Ürgüp Belediyesi 7. Geleneksel Sünnet
Şöleninde sünnet olan çocukları ziyaret eden
Belediye Başkanı Fahri Yıldız, ailelere geçmiş olsun dileklerini ileterek, çocuklara çeşitli hediyeler verdi.
Türkiye’nin en temiz ilçesi ödülüne
sahip Belediyemiz tarafından Ürgüp’ün bazı
noktalarına geri dönüşüm bidonları yerleştiriyor.
44 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
ÜRGÜP MEDRESELİ YAHYA EFENDİ CAMİİ’NDE
ÜÇ MEZAR VE ÜÇ KİTABE
H. Hüseyin Dilaver
Hacı Kurra
Hasan Efendi
Müderris
Hacı Hüseyin
Efendi
Müftü Hacı
Ali Efendi
HACI KURRA HASAN EFENDİ
(Ö.1217/1802)
Hacı Kurra Hasan Efendi, Defterdâr Seyyid Yahya Efendi tarafından yaptırılan ‘Medreseli Yahya Efendi Camii’nde uzun yıllar
müderrislik yapmıştır. Arşiv kayıtlarında adı
‘Şeyh’ül Kurra Hasan Efendi’ olarak geçmekte, medresedeki görevine karşılık ‘Yevmî
(günlük) 30 akça’ aldığı ve bu paranın da
Ovacık Mukâtaası malından (arazi gelirinden)
karşılandığı kaydedilmiştir.
H.1207/m.1792-1793 yılına kadar burada
çalıştığı, bu tarihlerden sonra da kendi rızası
ile ayrıldığı ve elindeki berat-ı hümayunu teslim ettiği anlaşılmaktadır.
Müderrislikten ayrıldıktan sonra, aynı
medresede müderrislik liyâkatına sahip oğulları Mehmed, Abdullah, Abdurrahman ve
Mustafa görev yapmışlar, babalarının aldığı
30 akça dördüne paylaştırılmış ve görevleri ile
ilgili berat-ı hümayun(padişah buyruğu) çıkmıştır. (Kaynak: BOA, Cevdet-i Maarif, 5221(1-5)
1802 yılında vefat eden Hacı Kurra Hasan
Efendi hakkında, Ürgüp Belediye Başkanlarından merhum Hüseyin Terzioğlu’ndan naklen şöyle bir rivayet bulunmaktadır:
‘’Hacı Kurrâ Hasan Efendi, Konyalı
Hâdimî Hz.lerinin(1701-1762) talebesi ve
mürididir. Talebeler, Hasan Efendi’yi kıskanırlarmış. Konyalı Hâdimî Hz.leri, bir gün
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 45
ÜRGÜP
dere kenarında talebelerini imtihan etmek
üzere toplar ve onlara sıra ile Kur’an okutur. Sıra kendisine gelen Hasan Efendi, besmele çekip Kur’an-ı Kerim okumaya başlar.
Ancak, önlerindeki derenin akan suyu aniden
durur, geriye ve yanlara doğru karmaya-yükselmeye başlar. Herkes telaşlanır. Hâdimî
Hz.leri, Hasan Efendi’ ye, “Evladım sadakayı
çek, su üzerimize geliyor” der. Hasan Efendi
‘Sadakallahu’l-azîm’ dedikten sonra dere tekrar akmaya devam eder.’’
Mezar Taşı Kitabesi ve Türkçesi
yazılmış Sarf, Nahiv, Mantık, Me’âni, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Beyan, Bedi’, Tasavvuf ve
Farisî ile ilgili kitapların da bulunduğundan
söz edilmektedir.*
Buharî’nin “Camiü’s-Sahih” adlı eserinin
(h.1271) tarihli bir nüshasında**, Müstensih
(bir eserin el yazısıyla suretini çıkaran) olarak
“Kalelizâde Hüseyin Ürgübî” adının yer aldığı görülmüştür.
Yahya Efendi Câmii avlusundaki mezar
taşında ölüm tarihi, h.1281/m.1864-1865 olarak yazılmışsa da, 1914 tarihli Konya Vilayet
Salnâmesinde h.1288/m.1871 de vefat ettiği
yazılıdır. (Kaynak: *Konya Vilâyet Salnâmesi, c.30,s.518-519;
**Adana İl Halk Kütüphanesi,01 Mü 1800)
Mezar Taşı Kitabesi ve Türkçesi
“Huve’l-Bâki”
“Mâ raâhu’l- mü’minûne hasanen
Fe-huve indallahi Hasenun” H.1217/1802
(Mü’minlerin güzel gördüğü (şey)
Allah katında da güzeldir.)
“Huve’l-Bâki”
MÜDERRİS HACI HÜSEYİN EFENDİ
‘La ilahe illallah Muhammeden Resulullah’
(Ö.1288/1871)
‘El-Mu’minûne Lâ yemûtûne bel yunkalûne
19. Yüzyılda yaşayan ve Mahalli ulemadan min dari’l-fenâ ilâ dâri’l-bekâ’ (Devamı Okunamaolan Kalelizâde Hacı Hüseyin Efendi, müftülük mıştır)
ve müderrislik yapmıştır. Ürgüp’e Tahsin Ağa (Müminler ölmezler, belki fâni olan dünyakütüphanesinden sonra(h.1272/m.1855-1856); dan, bakî olana (Ahirete) nakil olunurlar.)
kendisi de bir kütüphane yaptırıp, vakfetmiştir
(h.1282/m.1865-1866). Konya Salnâmesinde,
MÜFTÜ HACI ALİ RIZA EFENDİ
her iki kütüphanede de matbu kitapların ya(Ö. 1328/1912)
nında, Kalelizâde Hacı Hüseyin Efendi’nin
H.1246/m. 1830 tarihinde Ürgüp’te doğhakikaten pek nefis olan kendi el hattıyla muş, 06.01.1873-05.02.1912 tarihleri arasında
46 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
Ürgüp müftülüğü yapmış ve 1912 yılı içinde
de vefat etmiştir. Mezar taşında adı Hacı Ali
Efendi yazılmış ise de, Konya Vilâyet Salnamelerinde ‘Müftü Ali Rıza Efendi’ olarak geçmektedir. (Kaynak: Meşihat Arşivi (MŞH. SAİD.153.22.1;
Mezar Taşı Kitabesi ve Türkçesi
Konya Vilâyet Salnamesi, C.7-29)
Hacı Ali Rıza Efendi’nin oğlu Hafız Mehmet, soyadı kanunu ile ‘’Müftüoğlu’’ soyadını almıştır. Torunu İsmail Cengiz
Ayık’tan(d.1928) naklen şöyle bir rivayet bulunmaktadır: ‘’Bir gün dedesi Hafız Mehmet,
rüyasında babası Hacı Ali Rıza Efendi’yi görür. Babası, kendisine Ürgüp Savcısının Medreseli Yahya Efendi Camii’ndeki mezarları
kaldırtmak istediğini anlatır. Bu rüya görüldükten bir süre sonra da savcının akli melekelerini kaybedip ilçeden ayrıldığı nakledilir.’’
“Huve’l-Bâki”
‘(Ve lev) kâneti’d-dünya tedûmu li vahid
Le kâne Rasûlullahi fîha muhalledâ’
(Dünya, şayet bir kişi için kalsaydı
Rasulullah orada ebedi kalırdı.)
BAŞŞAĞLIĞI
İbrahim Ethem Boz, siyasetçi (d. 1925, ö. 2015),
13 ve 16. dönem Nevşehir milletvekili.
Ürgüp’e bağlı Mustafapaşa Köyünde, 11 kardeşten biri olarak dünyaya gelmiştir. İbrahim
Boz, siyasi hayatına 1946 yılında Demokrat Parti ile başlamıştır. 1950 yılında Mustafapaşa
köyüne muhtar seçilip, muhtarlığı ile beraber kendisine has hukuk bilgisi sayesinde bir dönem dava vekilliği yapmıştır. O dönemde Mustafapaşa Köyünde yıkılmak üzere olan birçok
tarihi eseri de kendi çabalarıyla kurtarmıştır. 1954 yılında Nevşehir’den İl Genel Meclisi
üyesi olarak seçilen Boz, iki dönem Nevşehir Milletvekilliği yapmıştır.
Dönem
TBMM XIII. Dönem 1965
TBMM XVI. Dönem 1977
Siyasi Parti
Adalet Partisi
Adalet Partisi
1989 – 1994 yılları arasında Mustafapaşa Kasabasında belediye başkanlığı yapan İbrahim Boz, siyasi hayatı boyunca
çevre ilçe ve köylere yol, su, elektrik getirilmesinde büyük katkı sağlamıştır.
1994 yılından sonra Mustafapaşa Kasabasında hayatına devam etmiştir. Evli ve 9 çocuk babası olan Boz, 8 Ağustos
2015 sabahı hayatını kaybetmiştir.
MERHUMA CENAB-I ALLAH’tan RAHMET
YAKINLARINA ve SEVENLERİNE BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 47
ÜRGÜP
20.08.2014 - 31.03.2015 TARİHLERİ ARASINDA
VEFAT EDENLER LİSTESİ
Bilgiler Ürgüp Belediyesi tarafından verilmiştir.
Sahre AYDEMİR
Şeref ÇALIŞKAN
Ahmet KILIÇ
Sadıka İRİSİ
Behice GÖZE
Hatice MUMCU
Emine BEDİR
Ayşe DİLAVER
Hüsnüye GÜLER
İbrahim Ethem BOZ
Fatma ÖZAY
İmmehan ALTUN
Halil MİZAÇ
Rabia SAMUR
Emine GÜLBOSTAN
Hanife ÜN
Bekir KALE
Cemile ÜNSAL
Ayşe ELALAN
Ali UYGUN
Şerife BULUT
Sabire ARIKAN
Uğur YURTSEV
H. Yusuf ÖZÜRGÜPLÜ
Süleyman SUCU
Muhittin İNAL
Mustafa YEMENİCİ
İsmet ÖKSÜZ
Fatma DOĞANAY
Emine KAHRAMAN
Hanife ÇAKIR
Ahmet ARIK
Emine APAYDIN
12/11/2015
25/10/2015
07/10/2015
24/08/2015
22/08/2015
21/08/2015
20/08/2015
18/08/2015
16/08/2015
08/08/2015
29/07/2015
27/07/2015
27/07/2015
23/07/2015
21/07/2015
19/07/2015
19/07/2015
18/07/2015
17/07/2015
14/07/2015
04/07/2015
03/07/2015
28/06/2015
25/06/2015
15/06/2015
15/06/2015
09/06/2015
08/06/2015
08/06/2015
02/06/2015
02/06/2015
01/06/2015
31/05/2015
48 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Bekir CANDAN
Afife DENİZLİ
Muammer ZENGİN
Hava GÜZEL
Ersan ESKİCİ
Ali Suat ESEN
Mürüvvet ESEN
Mehmet YÜCETİN
Ayşe GÜLÇÜR
Hanife ÖZYALIM
İsmet TOPATAN
Güler PARLAR
Fatma İLHAN
Hüseyin TİRYAKİ
Ziya ÇAĞIRIR
Fikriye ÖNER
Sadettin GÜVEN
Ahmet BALKI
26/05/2015
25/05/2015
20/05/2015
08/05/2015
07/05/2015
06/05/2015
06/05/2015
04/05/2015
23/04/2015
13/04/2015
05/04/2015
30/03/2015
25/03/2015
20/03/2015
19/03/2015
17/03/2015
13/03/2015
10/03/2015
Ürgüp Dışında Vefat Edenler
Ahmet TERZİOĞLU
Nuran AKDENİZ
Şaziye ELALAN
Mustafa ÇOKAL
Şükrü KOPARAL
01/11/2015
06/06/2015
17/07/2015
16/05/2015
04/05/2015
“Ürgüplüler Derneği olarak
merhum ve merhumelere
Allah’tan rahmet ve
mağfiret diliyoruz.”

Benzer belgeler

Ürgüp Dergisi 56. Sayısı

Ürgüp Dergisi 56. Sayısı H. Hüseyin DiLAVER / Akademisyen Hilmi ÇALIŞKAN / Öğretmen Zekai ULUSOY / İşadamı Fotoğraflar Ürgüp Dergisi Zekai ULUSOY • Faruk ÖZZENGİN Hasan Hüseyin DİLAVER Dizgi & Grafik Muhammed ÇİÇEK 0 507 5...

Detaylı