Dolaşım ve Vücut Savunması

Transkript

Dolaşım ve Vücut Savunması
DOLAŞIM VE VÜCUT SAVUNMASI
Tek hücreli canlılarda ve çok hücreli olup da hücreleri
dış ortamla sıkı ilişkide olan canlılarda (hidra,
planarya) özel bir dolaşım sistemi yoktur. Çünkü
bunlarda gerekli maddeler difüzyonla hücreye girebilir,
gereksizler de difüzyonla çıkabilir. Daha ileri hayvanlarda mesafeler uzak olduğundan difüzyon yetersiz
kalır. Bu nedenle dolaşım sistemi oluşmuştur. Dolaşım
sistemi; dolaşım sıvısı olan kan, damarlar ve kan
pompalayan kalpten oluşmuştur. Hayvanlarda dolaşım
sisteminin amacı;
Eklem
bacaklılarda
(böcekler,
örümcekler,
yengeçler...) ve yumuşakçaların çoğunda açık dolaşım
sistemi vardır.
Böceklerde; kalp, sırt bölgesinde yer alır (Bkz.
şekil3.1). Önü açık, arkası kapalı olan kalbin üzerinde
ostium adlı açıklıklar bulunur. Kalp kasılınca kan, öne
doğru pompalanır ve vücut boşluğuna dağılır.
Gevşediğinde kan, ostiumlar yolu ile tekrar kalbe dolar.
Böcek kanı besin ve artık madde taşır, O2 ve CO2
taşımaz.
-Hücrelere gerekli olan besin ve O2 ‘yi taşımak
-Hücrelerde oluşan artıkları boşaltım organlarına
taşımak
-Hormonları hedef organlara taşımak
-Vücut ısısının düzenlenmesine yardımcı olmak
-Vücudu mikroplara karşı korumak
2. Kapalı dolaşım sistemi:
Bu sistemde kan, kalp ve damarlar içinde dolaşır. Kalp
kanı, kalından başlayıp (atar damar) organlar içine
yayıldıkça incelen (kılcal) damarlara pompalar. Kılcal
damarlarla hücreleri saran doku sıvısı arasında madde
alış verişi olur. Daha sonra kan, toplardamarlar yolu ile
yeniden kalbe döner
(Bkz. Şekil3.2) Bu dolaşımda kanın akışı hızlıdır.
Toprak solucanları, mürekkep balıkları, ahtapotlar ve
tüm omurgalılar kapalı dolaşım sistemine sahiptir.
Toprak solucanında; sırtta bir tane, karında iki tane
ana damar bulunur. Sırttaki damar, kanı öne doğru
pompalayan ana kalp olarak iş görür (Bkz. Şekil 3.2).
Sırt ve karın damarlarını birbirine bağlayan, sindirim
kanalını çevrelemiş beş çift damar, yardımcı kalpler
olarak görev yapar. Bu kalplerin sıkışması ile kan karın
bölgesindeki atar damara geçer ve önden arkaya
doğru akar. Besin ve gaz alış verişi kılcal damarlarla
olur.
şeklinde özetlenebilir.
Hayvanlarda damarların ve hücrelerin etrafı doku sıvısı
adlı bir sıvı ile doludur. Kan ile hücreler arasında
madde alışverişinin yapılması doku sıvısı aracılığı ile
olur.
Kalp tarafından pompalanan kanın, vücut boşluğuna
çıkıp çıkmamasına göre iki tip kan dolaşımı vardır;
1. Açık dolaşım sistemi
Kalp ile kısa atar ve toplardamardan oluşan bu
sistemde, kılcal damar yoktur. Kan kalpten atar
damarlara, oradan da sinüs denilen vücut boşluğuna
geçer. Kan sinüs boşluğunda ağır ağır ilerlerken
hücrelerle kan arasında madde alış verişi gerçekleşir.
Sonra kan toplardamarlara giderek kalbe gelir. Bu
dolaşımda kanın akışı yavaştır.
Şekil
3.1: Açık Dolaşım Sistemi
Şekil 3.2: Kapalı dolaşım sistemi
OMURGALILARDA DOLAŞIM SİSTEMİ
Omurgalılar, kardiyovasküler sistem denilen kapalı dolaşım sistemine sahiptirler. Bu sistemde bulunan kalp ile atar,
kılcal ve toplardamarların görevleri tabloda gösterilmiştir:
Kalp
Damarlardan gelen kanı alan bir veya iki kulakçık (atrium), kanı damarlara
pompalayan bir veya iki karıncık (ventrikül) bulundurur.
Atar damarlar (Arterler)
Kanı kalpten uzaklaştırarak tüm vücuda taşıyan damarlardır. Organların içinde
ince atar damarlara (arteriyollere) dallanır.
Kılcal damarlar (Kapillerler)
Atar damarları, toplardamarlara bağlayan damarlardır. Çok ince ve geçirgen olan
duvarları sayesinde kan ile doku sıvısı arasında madde alış verişi yapılmasını
sağlar.
Kanı kalbe getiren damarlardır. Kılcal damarlar, venül denilen ince
toplardamarlara açılır. Venüller de daha kalın venalara açılır.
Toplardamarlar (Venler)
Kardiyovasküler sistemlerin evriminde metabolik hız önemli bir etkendir. Yani metabolik hızı yüksek olan hayvanlarda
bu sistem daha karmaşıktır. Örneğin kalp daha güçlü ve organlardaki damar sayısı daha fazladır.
Solungaç solunumu yapanların kardiyovasküler sistemi ile akciğer solunumu yapanların kardiyovasküler sistemi
arasında önemli farklılıklar vardır. Solungaç solunumu yapanlarda tek dolaşım, akciğer solunumu yapanlarda çift
dolaşım. (akciğer ve sistemik dolaşım) bulunur.
Balıklarda Dolaşım:
Bir kulakçık (atrium) ve bir karıncık (ventrikül) bulunduran balık kalbinde daima kirli kan vardır. Kirli kan karıncıktan
çıkar atar damarla (arter) solungaçlara gider. Solungaçlardan geçerken temizlenir. Temiz kan, vücudun çeşitli
bölgelerindeki kılcal damarlara taşınmak üzere solungaçtan uzaklaşır. Kan basıncı, solungaç kılcallarındaki sürtünme
nedeni ile gittikçe azalır. Organlardaki kılcallardan (sistemik kapillerler) geçerken basınç iyice düşmüş olur. Bu
nedenle kanın akışı çok yavaştır. Doku kılcallarında (sistemik kapillerlerde) kirlenen kan, toplar damar (vena) ile kalbin
kulakçığına gelir (Bkz. Şekil 3.3).
Uyarı
Balık kalbindeki kan, bir kez pompalanarak solungaç ve diğer organlara ulaştırılır. Kanın her dolaşımda, iki kılcal
damar yatağından geçmesi gerekir.
Kurbağalarda (Amfibilerde) Dolaşım:
İki kulakçık ve bir karıncık bulunduran üç bölmeli kalpleri vardır. Karıncık, kanı akciğer ve diğer organlara pompalar.
Böylece çift dolaşım sağlanır (Bkz. Şekil 3.3).
Birinci dolaşım, küçük kan dolaşımı olarak adlandırılan kalp ile akciğer - deri arasındaki dolaşımdır.
İkinci dolaşım, büyük kan dolaşımı (sistemik dolaşım) olarak adlandırılan kalp ile diğer tüm organlar arasındaki
dolaşımdır.
Kurbağaların karıncığında, akciğerden dönen oksijence zengin kan ile vücuttan dönen oksijeni düşük kan birbirine
karışır. Fakat bu durum, deri solunumu da yaptıkları için sorun yaratmaz. Balıklardan farklı olarak, çift dolaşımın
görülmesi yani kanın ikinci kez pompalanması kan basınçlarının yüksek olmasını sağlamıştır. Bu sayede organlarına
bol miktarda kan gidebilmektedir.
Sürüngenlerde Dolaşım:
İki kulakçık ve yarım perde ile bölünmüş bir karıncık bulunduran üç bölmeli kalpleri vardır. Bu perde akciğerden dönen
oksijence zengin kanla, vücuttan dönen oksijeni düşük kanın daha az karışmasını sağlar. Timsahlarda ise bu perde
tamamlanmıştır. Ancak kalpten çıkan iki damar arasındaki panizza kanalında az da olsa karışma olmaktadır.
Kuş ve Memelilerde Dolaşım:
Kalpte karıncık sağ ve sol bölmeler olmak üzere tam olarak ikiye bölünmüştür (Bkz. Şekil3.3). Yani iki kulakçık ve iki
karıncık bulunduran dört bölmeli kalpleri vardır. Kalbin sol bölümü sadece oksijence zengin kanı alıp pompalamakta,
sağ bölümü ise sadece oksijeni düşük kanı alıp pompalamaktadır.
Kuş ve memeliler sıcakkanlı hayvanlardır. Dört bölmeli güçlü bir kalbin evrimleşmiş olması, vücut sıcaklığını sabit
tutmada önemli bir rol oynar. Sıcakkanlılar, aynı boyutlardaki soğukkanlılardan on kat daha fazla enerji harcarlar. Bu
enerji ihtiyacı ancak çift dolaşım ve gerekli miktarda kanı pompalayacak güçlü bir kalp ile sağlanabilir.
İNSANLARDA DOLAŞIM
Memeli kardiyovasküler sistemindeki kan akışının ayrıntıları şekil 3.4 de yuvarlak içindeki numaralarla eşleşerek
aşağıda açıklanmıştır;
A) Akciğer
dolaşımı)
Dolaşımı
(Küçük
kan
1- Sağ karıncıktan pompalanan kan,
2- Akciğer atar damarı
tarafından akciğere taşınır.
(arterleri)
3- Kan, sağ ve sol akciğerdeki
kılcallardan (akciğer kapilleri) geçerken
oksijenle
yüklenip,
karbondioksiti
boşaltır. Akciğeri terk eden oksijence
kan, akciğer toplardamarı (venleri) ile
sol kulakçığına gelir.
zengin
kalbin
4- Oksijence zengin bu kan kulakçığın
kasılması ile gevşemiş olan sol
karıncığa iner.
B) Sistemik Dolaşım (Büyük kan
dolaşımı):
5- Sol Karıncıktaki oksijence zengin kan,
tüm vücuda yayılır (aorttan ayrılan ilk
şekilde görülmeyen koroner damardır,
koroner damarlarla öncelikle kalp kasına
sağlanmış olur).
6- Aort oksijence zengin kanı alır.
aort ile
kol,
kan
Şekil 3.4: Kardiyovasküler Sistemi
7- Aortun yukarı giden kolu (şah damarı), baş ile kolların kılcallarına kanı taşır.
8- Aortun aşağı giden kolu karın iç organları ile bacakların kılcallarına kanı taşır.
- Kan kılcallardan geçerken oksijenin çoğunu bırakır, karbondioksiti alır.
- Kılcalların birleşmesi ile oluşan ince toplardamarlar (venüller), kanı kalın toplardamara (venler) taşır.
9- Baş, boyun ve kollardan gelen oksijence fakirleşmiş kan, üst ana toplardamara (anterior vena cava) yönelir.
10- Alt ana toplardamar (posterior vena ceva) da gövde ve bacaklardan kan getirir.
11- Her iki ana toplardamar da oksijence fakir kanlarını sağ kulakçığa boşaltır.
12- Bu kan daha sonra sağ kulakçığa iner.
Uyarı
Küçük kan dolaşımı, sağ karıncıkta başlar sol karıncıkta biter. Büyük kan dolaşımı, sol karıncıkta başlar sağ kulakçıkta
biter.
İNSANDA KALBİN YAPISI
Memeli kalbinde dıştan içe doğru; perikard, miyokard ve endokard olmak üzere üç kısım bulunur.
1- Perikard ( Kalp dış zarı): Kalbin üzerini örten çift katlı zardır. İki zarın arasında bir sıvı bulunur. Bu sayede kalbin
kasılıp gevşemesi sırasında sürtünme en düşük düzeyde tutulur.
2- Miyokard (Kalp kası): Çizgili kas yapısındadır fakat düz kas gibi istek dışı çalışır. Miyokard, kalbin kulakçıklarında
ince, karıncıklarında kalındır. Sol karıncık duvarı, sağ karıncık duvarına göre daha da kalındır. Böylece güçlü bir
kasılma ile kanın tüm vücuda pompalanması sağlanır. Miyokard'ın arasında kalbi besleyen koroner damarlar bulunur.
Kalp kendi içindeki kanı kullanmaz. Aorttan ayrılan kolun kılcallara ayrılması ile oluşan koroner damarlardaki kandan,
besin ve O2 alır.
3- Endokard (Kalp iç zarı): Kalbin içini örten bu zar, tek katlı epitel dokudur. Kalpte kanın geri gelmesini önleyen bağ
doku yapılı dört kapakçık bulunur (Bkz. Şekil 3.5).
Kulakçıklar (atriyumlar) ile karıncıklar
(ventriküller) arasında, atriyoventriküler (AV)
kapakçıklar bulunur.
Sağdaki AV kapakçık, üçlü kapakçık (triküspit),
soldaki AV kapakçık, ikili kapakçık (biküspit =
mitral kapakçık) adını alır.
Bu kapakçıklar kanın kulakçıklardan karıncıklara
geçmesine izin verir fakat karıncıklardaki kanın
kulakçıklara
geçmesine
engel
olur.
Karıncıklardan çıkan atar damarların (akciğer
atar damarı ve aort) giriş kısmında, yarım ay
(semiluner kapakçıklar) bulunur. Yarım ay
kapakçıkları, karıncıkların kasılması ile kanın
atar damarlara girmesine izin verirler fakat karıncıkların gevşemesi ile atar damarlardaki kanın
geri hareketine engel olurlar.
Kalp, belli bir düzen içerisinde kasılıp
gevşer. Kalbin bölmeleri kasıldığında
(sistol durumunda) kanı pompalar,
gevşediğinde (diyastol durumunda) kanla
dolar. Kulakçık ve karıncıkların kasılıp
gevşemesi birbirine zıttır. Kalbin bir
pompalama, bir kanla dolma döngüsüne
kardiyak (kalp) döngü denir
(Bkz. Şekil 3.6).
Karıncıkların kasılması ile kanın atar
damarlara girmesi sonucu esnek olan
damar duvarları genişler. Atar damar
duvarının bu şekilde düzenli gevşemesi
nabız adını alır. Nabız sayıldığında kalp
atım hızı ölçülmüş olur.
Bir stetoskop aracılığı ile duyulan kalp
sesleri kapakçıkların kapanma sesleridir.
Duyulan kalp sesinden birincisi, AV
kapakçıklarının kapanması ile ikincisi ise
yarımay kapakçıklarının kapanması ile
ortaya çıkar (ikinci ses daha yüksek
frekanslıdır).
Kapakçıkların
birinde
veya
daha
fazlasında olabilecek bir bozukluk sonucu
kan, kapakçıklardan ters yönde fışkırabilir.
Bu sırada bir tıslama sesi duyulur, bu
durum kalpte üfürüm olarak adlandırılır.
Çoğunlukla kalpte üfürüm bozukluğu, kan
dolaşımını ameliyat gerektirecek ölçüde
etkilemez.
İnsanda Kalp Atışının Düzenlenmesi
Kalp otomatik bir organdır. Kendi kasılması için gerekli uyarıyı kendisi yaratır. Kalbin uyarı yaratıcısı (peysmeyker) sağ
kulakçık çeperindeki SA düğümü (sinoatrial düğüm) dür.
SA düğümü, kendiliğinden uyarı yaratır ve bu uyarı kulakçık kaslarına yayılarak kulakçıkların aynı anda kasılmalarını
sağlar. Bu uyarı, sağ kulakçık tabanında bulunan AV düğümüne (atrioventriküler düğüm) geçer. Uyarı, AV
düğümünde 0,1 saniye kadar bekletilir. Böylece kanın karıncıklara boşalması sağlanır. Daha sonra AV düğümü uyarıyı
his demetine iletir. His demetinin sağ ve sol kolları aracılığı ile uyarı purkinje liflerine ulaşır. Purkinje lifleri de uyarıyı
karıncık kaslarına iletir ve karıncıklar kasılır (Bkz. Şekil 3.7)
Uyarı
Kalbin çalışması kendisi tarafından başlatılır. Fakat pompaladığı kan miktarı ve kalp atım sayısı otonom
sinir sistemi tarafından kontrol edilir.
Bir kalp döngüsünde, kalp kasında ilerleyen uyarılar vücut sıvıları aracılığı ile deriye iletilir. Deriden, elektrotlar aracılığı
ile EKG (elektrokardiyogram) şeklinde yazdırılabilir.
Kalbin atış hızını etkileyen etmenler:
Sinirler: Omurilik soğanından çıkan otonom sinir sistemine ait sinirler (sempatik ve parasempatik sinirler) kalp atış
hızını etkiler. Parasempatik sisteme ait vagus siniri kalp atış hızını yavaşlatır. Sempatik sisteme ait sinirler ise hızlandırır.
Hormonlar: Korku ve heyecan halinde salgılanan epinefrin (adrenalin) hormonu kalp atışını hızlandırır. Tiroit
bezinden salgılanan tiroksin hormonu da kalp atışını hızlandırır. Asetilkolin hormonu ise yavaşlatır.
Sıcaklık Vücut sıcaklığındaki artış, SA düğümünü uyarır ve kalp atışı hızlanır. Ateşli hastalıklarda kalp atışının
hızlanması bu nedenledir.
Karbondioksit: Kandaki CO2 artarsa kanın pH'sı düşer ve asitlik artar. Bu durumda kalp atışı hızlanır.
İNSANDA KAN DAMARLARININ YAPISI VE ÇALIŞMASI
Atar ve toplar damarların duvarları dıştan içe doğru; bağ doku, düz kas ve epitel doku (endotel) dan oluşmuştur (Bkz.
Şekil: 3.8). Kılcal damarlar ise sadece tek sıra epitel hücreden (endotel) oluşmuştur. Bu sayede kanla doku sıvısı
arasındaki madde alışverişi kolayca sağlanır.
Atar damarlar (Arterler):
Kalbin karıncıklarındaki kanı organlara
ulaştıran bu damarlar, oksijence zengin
kan taşırlar. Yalnız akciğer atar damarı
oksijeni düşük olan kan taşır. Atar
damarlar, toplardamarlara göre daha
fazla elastik doku içerdikleri için
duvarları kalın ve esnektir. Bu sayede
karıncıkların
pompaladığı
kanın
basıncına karşı koyabilirler.
Kanın atar damar içindeki hareketi;
- Kan basıncı
- Duvarlarının esnekliği sayesinde olur.
Kanın atar damar çeperine yaptığı
basınca, tansiyon denir. Karıncıkların
kasılması ile oluşan basınç büyük
tansiyon
(sistolik
kan
basıncı),
gevşemesi ile oluşan basınç da küçük
tansiyon (diyastolik kan basıncı) adını
alır. Sağlıklı bir İnsanda dinlenme
halinde büyük tansiyon 120 mm Hg,
küçük tansiyon 70 mm Hg dır.
Toplardamarlar (Venalar):
Kanın kılcal damarlardan kalbe getirilmesini sağlayan bu damarlar, oksijeni düşük olan kanı taşırlar. Yalnız akciğer
toplardamarı oksijence zengin kan taşır. Toplardamarlar, atar damarlara göre daha ince duvarlıdır ve çok daha fazla
genişleyebilir.
Kanın toplardamar içindeki hareketini sağlayan güç;
1- Duvarlarındaki düz kasların kasılması
2- İskelet kası pompası: Toplardamar çevresindeki
iskelet kaslarının kasılması, toplardamarı sıkıştırır Kan
kalbe doğru itilir. Kanın geriye dönmesi, içindeki tek
yönlü açılan kapakçıklarla engellenir (Bkz. Şek. 3.9).
3- Solunum pompası: Nefes alma sırasında diyafram
kasılır ve karın içindekileri aşağı iter. Bu basınç artışı
karın içi toplardamarlara iletilir aynı anda sağ kulakçıkta basınç azalır. Bu basınç farkından dolayı kan
kalp içine çekilir.
Kılcal damarlar (Kapiller):
Atar damarlarla toplardamarlar arasında bulunan kılcal damarlar, kan ile hücreler arasında madde alış verişi sağladığı
için geniş yüzeyler oluşturacak şekilde dallanmışlardır. Metabolik faaliyetlerin hızlı olduğu dokularda çok fazla sayıda,
yavaş olduğu dokularda da az sayıda bulunurlar.
Kanın en düşük hızla aktığı yer kılcal damarlardır.
Uyarı
Boruların kesit alanları azaldıkça içlerinden akan sıvının hızı artar.
Bir kılcal damarın çapı çok küçüktür fakat bir atar damar çok sayıda kılcal damara açılır. Yani kılcallardaki toplam
enine kesit alanı, kendisine kan getiren atar damardan daha büyüktür. Bu nedenle kılcal damarlarda kanın akışı çok
yavaşlar. Kılcallardan toplardamarlara geçen kan yeniden hızlanır çünkü toplardamarlardaki enine kesit alanı daha
küçüktür (Bkz. Şekil 3.10).
Uyarı
Kan akış hızı= Atar damar > Toplardamar > Kılcal damar
Uyarı
Kan basıncı= Atar damar > Kılcal damar > Toplardamar
Kan basıncı, damarların çeşidine ve
bulunduğu yere göre değişir.
Kan basıncını;
- Kalbin atış gücündeki artış
- Kan miktarındaki artış
- Kan damarlarının büzülmesi arttırır.
Bu durumların tersi kan basıncını azaltır.
Kan basıncı en yüksek aorttadır. Kan,
atar damarlarda ilerledikçe kan basıncı
azalır. Kılcallarda daha düşük ve
toplardamarlarda en düşük seviyeye
ulaşır (Bkz. Şekil3.10).
Kılcal damarlarla doku hücreleri arasında madde alış verişi:
Doku hücreleri, doku sıvısı ile çevrilidir. Kan ile hücreler arasındaki madde alış verişi, doku sıvısı aracılığı ile olur.
Madde alış verişinde, kan basıncı ve kandaki protein ozmotik basıncı olmak üzere iki gücün etkisi vardır
(Bkz. Şekil 3.11).
Kan basıncı (hidrostatik basınç): Kanı damarın dışına iten güç
Ozmotik basınç: Doku sıvısını damarın içine çeken güç
Kan basıncı kalbin kasılıp gevşemesiyle, kanın ozmotik basıncı kan plazmasındaki protein yoğunluğundan ileri gelir.
Kılcallarda, atar damar ucundan toplardamar ucuna gidildikçe kan basıncı azalır (Bkz. Şekil3.10). Albumin, globulin
gibi kan proteinleri sayesinde oluşan ozmotik basınç ise kılcalların her noktasında aynıdır (Bkz. Şekil 3.11). Bu iki
basınç birbiri ile karşılaştırıldığında, kan basıncının büyük olduğu yerlerde kılcallardan doku sıvısına, ozmotik basıncın
büyük olduğu yerlerde ise doku sıvısından kılcallara madde geçişi olur (Starling hipotezi). Bu sayede kanın içindeki
besin ve oksijen doku hücrelerine, hücrelerden çıkan artıklarda kana geçmiş olur. Bu geçişler difüzyonla olmaktadır.
Kılcallardaki hidrostatik basınç ve ozmotik basınç arasındaki denge bozulursa önemli etkiler ortaya çıkabilir. Örneğin
kılcal kan basıncındaki artış, kandan sıvı kaybına yol açar. Kan basıncındaki azalma da doku sıvısının kana
geçmesine neden olur. Bu durumda dokular yeterince O2 alamaz.
Kılcal damarlarda difüzyondan başka çok az miktarda endositoz ve ekzositoz olur. Bazı proteinler endositoz ile alınır,
ekzositozla doku sıvısına iletilir.
Starling hipotezine göre, kılcal damarların toplardamar ucunda, doku sıvısı kana geçmektedir. Fakat bu geçiş yeterli
değildir. Geriye kalanlar lenf damarları ile kana döner.
LENF DOLAŞIMI
Balıklar hariç tüm omurgalılarda kan dolaşım sistemi dışında lenfatik sistem (lenf sistemi) adını alan ikinci bir dolaşım
sistemi bulunur.
Lenfatik sistem; lenf kılcalları, lenf damarları ve lenf düğümlerinden oluşmuştur ( Bkz. şe k il 3 . 1 2 ) .
Lenf kılcalları
Bir ucu kapalı olan tüp şeklinde borucuklardır. Doku hücreleri arasına bir ağ gibi yayılmışlardır ( Bk z. Şe k il3 . 1 2
( b ) ) . Tek tabakalı epitel hücre yapısındaki duvarları çok geçirgendir. Kan kılcalları, proteinlerin doku sıvısına çıkışına
izin vermediği halde bir miktar protein doku sıvısına çıkar. Bu proteinlerin yeniden kana taşınması gerekir. Doku sıvısına çıkan proteinler lenf kılcallarına geçer ve lenf yolu ile kana taşınır. Lenf kılcallarına geçen doku sıvısı lenf (akkan)
adını alır.
Lenf damarları;
Birleşen lenf damarları daha iri lenf damarlarını
oluşturur. Lenf damarlarının çeperlerinde düz kaslar
vardır. Düz kasların ritmik kasılmaları ile lenf ileri doğru
hareket ettirilir. Ayrıca iskelet kaslarının sıkıştırıcı etkisi
ve lenf damarları içindeki kapakçıklar lenfin tek yönlü
hareket etmesinde önemli etkendir. Lenf damarları
birleşe birleşe iki büyük lenf damarını meydana getirir;
Lenf düğümleri;
Lenf damarlarının yolları üzerinde bulunurlar. En
önemli lenf düğümleri dalak ve bademciklerdir.
İçlerinde çok miktarda akyuvar bulunur. Lenf bu
düğümlere girer, çıktığında içindeki lenfosit adlı
akyuvarların sayısı artar. Bakteri ve virüslere karşı
vücut savunmasında lenf düğümleri önemli işleve
sahiptir (Bkz. Şekil 3.12 (c)).
Birinci lenf damarı: Göğüs lenf kanalı (torasik kanal)
adını alır ve vücudun alt bölgesinin lenfini, sol
köprücük kemiği altındaki kan toplardamarına taşır.
Lenfatik sistemin görevi:
- Doku sıvısı fazlasını ve proteinleri kana geri
götürmek
- Vücut savunmasında rol almak
- Sindirim sisteminden yağları alıp kana taşımak
İkinci lenf damarı: Büyük lenf damarı adını alır ve
vücudun üst bölgesinin lenfini sağ köprücük kemiği
altındaki toplardamara taşır.
Uyarı
Lenfin alyuvarı ve atar damarı yoktur. Akyuvarı, kılcal
damarı ve toplardamarı vardır.
Uyarı
Lenfatik Sistem, dolaşım sistemine üst ana
toplardamarın sağ kulakçığa girdiği noktanın yakınında
bağlanır.
Ödem:
Hücreler arası ortamda sıvı birikmesi ödem olarak
adlandırılır. Ödem durumunda sıvı, hücre içinde
hareket eder ve hücreler şişer. Beyin hücreleri sıvı
artışına en hassas yapılardır.
Ödem Nedenleri:
- Lenf damarlarının tıkanması
- Kılcal kan damarlarında hidrostatik basıncın artması
- Kan proteinlerinin azalması ile kanın ozmotik
basıncının düşmesi
- Dokularda ozmotik basıncın artması
- Dokularda sodyum ve su tutulması
KAN DOKU
Kan plazma adı verilen sıvı ile farklı tipte hücrelerden oluşmuş olan özelleşmiş bağ dokudur. Bir miktar kan alınıp içine
pıhtılaşmayı önleyici bir madde damlattıktan sonra santrifüj edilirse, tüpün dibinde yoğun kırmızı bir çökelti görülür.
Yoğun kırmızı çökelti kan hücreleri, üzerindeki açık sarı renkli sıvı plazmadır
Plazma:
Kan plazmasının %90 kadarı su, geriye kalanı suda çözünmüş olan organik ve inorganik maddelerdir.
- İyonlar: İyonların toplam derişimi kanın ozmotik dengesinin sağlanmasında önemli rol oynar. Bazı iyonlar kan
pH'sının düzenlenmesinde görev alır.
- Plazma proteinleri: Albumin, globulin ve fibrinojen adı verilen plazma proteinleri birlikte kanın pH dengesinin
sağlanmasında önemli rol oynar. Bazı proteinler, suda çözünmeyen ancak kanda proteinlere bağlı olarak bulunabilen
lipitlerin taşıyıcısıdır. İmmünoglobülinler (antikorlar), vücudu istila eden virüs ya da diğer yabancı maddelere karşı
savaşta görev alır. Fibrinojenler, kan damarları yaralandığında pıhtılaşma yolu İle buraları tıkama işini üstlenmişlerdir.
Albumin sayesinde kanın ozmotik basıncı düzenlenir. Plazma proteinleri karaciğer tarafından üretilen proteinlerdir.
Uyarı
Pıhtılaşma maddesi olan fibrinojeni uzaklaştırılmış kan plazmasına, serum denir.
Kan ile taşınan maddeler: Plazmada, vücudun bir bölümünden diğerine taşınan besin maddeleri, metabolik artıklar,
solunum gazları ve hormonlar bulunur.
Uyarı
Kan plazması ve doku sıvısının (plazmanın çok daha yüksek derişimde protein içermesi dışında) içerikleri aynıdır.
Doku sıvısı ile de lenfin içeriği aynıdır.
Kan Hücreleri:
Alyuvarlar, akyuvarlar ve kan pulcukları olmak üzere üç çeşit kan hücresi vardır;
1) Alyuvarlar (Eritrositler): En fazla sayıda olan hücrelerdir (Bkz. Şekil3.13). İçlerindeki hemoglobin kana kırmızı
renk verir. Hemoglobin, hem ve globin olmak üzere iki kısımdan meydana gelmiştir. Hem kısmı demir atomu
bulundurur. Globin ise proteindir. Oksijen, hemoglobinin hem kısmındaki demire zayıf bir bağla bağlanır. Embriyo
döneminde (8. haftada başlar) karaciğer ve dalakta, daha sonra kemik iliğinde yapılan alyuvarlar (Bkz. Şekil 3.14)
olgun halde çekirdek ve organeller bulundurmaz (memeli dışındaki omurgalıların alyuvarları çekirdeklidir). Çekirdeksiz
ve organelsiz olan memeli alyuvarları yaklaşık 250 milyon hemoglobin bulundurur. Her bir hemoglobin molekülü dört
O2 bağlayabildiğinden, bir alyuvarın bir milyon kadar O2 taşıyabileceği anlaşılır. Her alyuvar ATP ihtiyacını da
anaerobik solunumla karşıladığı için O2 molekülünü hiçbir şekilde kullanıp azaltmaz. Alyuvarlar kan dolaşımına
girdikten sonra 120 gün yaşayabilir. Yaşlı alyuvarlar dalak, karaciğer ve lenf düğümlerinde yıkılır. Yıkım ile oluşan
demir, dalak ve kırmızı kemik iliğinde depolanarak yeniden alyuvar yapımında kullanılır. Hem ‘in diğer kısmı ise
bilirubine çevrilerek karaciğere taşınır. Karaciğerden safra yolu ile bağırsağa gönderilir. Daha sonra dışkı ile atılır.
Ortamda O2 azalırsa alyuvar yapımı hızlanır. Alyuvarların zarı üzerindeki özgün polisakkarit ve proteinler kan
gruplarını ortaya çıkarır.
2) Akyuvarlar (Lökositler): Vücudu mikroplara karşı koruyan
hücrelerdir. Vücuda mikrop veya toksin girdiğinde akyuvar sayısı
arttırılır. Lenfosit, monosit, nötrofil, bazofil ve eozinofil olmak
üzere beş çeşidi vardır. Kemik iliğinde üretilir.
Lenfositler En küçük akyuvar çeşididir. Akyuvarların %25'ini
oluşturur fagositoz yapmaz. Üretim yeri olan kemik iliğinde
olgunlaşanlarına B Lenfosit, timus bezinde olgunlaşanlarına T
lenfosit denir. B lenfositler antikor üreterek mikroplarla savaşır
(humoral bağışıklık), T lenfositler hücresel bağışıklık sağlar.
Monositier En büyük akyuvarlardır. Fagositoz yaparak bakteri
ve yıpranmış dokuları temizlerler.
Uyarı
Lenfosit ve monositler kemik iliğine ek olarak timus, bademcikler, lenf düğümleri ve dalak gibi organlarda da
sentezlenir.
Nötrofiller Akyuvarların en çoğunu oluştururlar (%65 - 70). Fagositoz yaparak bakteri ve yıpranmış doku hücrelerini
yok ederler.
Bazofiller: Fagositoz yapmazlar. Kanın damar içinde pıhtılaşmasını önleyen heparin salgılar ve histamin taşırlar.
Histamin, normal kan damarlarını genişletir, akciğer kan damarlarını daraltır ve kılcal damarların geçirgenliğini artırır.
Eozinofiller: İltihaplanma bölgelerinde oluşturdukları maddeler sayesinde parazitlerle savaşırlar.
3) Kan Pulcukları (Trombositler = plateletler): Kemik iliğinin büyük hücrelerinden koparak oluşurlar. Çekirdekleri
yoktur, sekiz gün kadar yaşarlar. Kan pıhtılaşmasında kullanılırlar. Tüm kan hücreleri, kemik iliğinde bulunan kök
hücreler (pluripotent kök hücreler) tarafından yapılır (Bkz. Şekil3.15).
KAN PIHTILAŞMASI
Vücudumuzda oluşan kesikler veya sıyrıklar kanda bulunan maddeler sayesinde tıkanarak tamir edilir. Böylece kan
kaybetmemiş oluruz. Kanda sürekli olarak bulunan tıkayıcı madde inaktif durumdaki fibrinojendir. Fibrinojenin aktif
şekli fibrindir. İplikçikler halinde olan fibrin kanın hücrelerini toplayarak çöker ve pıhtıyı oluşturur.
Pıhtılaşma mekanizması şekil 3.16 da yuvarlak içindeki numaralarla eşleştirilerek açıklanmıştır;
1- Bir damarın iç duvarı (endotel) hasar gördüğünde damar duvarındaki bağ doku kanla temas eder. Trombositler bağ
dokunun kollojen liflerine yapışır. Bu trombositler salgıladıkları yapışkan madde ile yakındaki trombositleri de yapışkan
hale getirir.
2- Trombositler, kan kaybını acil olarak önlemek amacı ile bir tıkaç oluşturur.
3- Yumaklanmış trombositlerden ve hasarlı hücrelerden salgılanan pıhtılaşma unsurları, plazmadaki pıhtılaşma
unsurları ile karışır. Bu karışım protrombin adlı inaktif plazma proteininin aktif şekli olan trombine dönüşmesini sağlar
(Bkz. Şekil3.15). Trombin, fibrinojenin fibrine dönüşümünü katalizleyen bir enzimdir. Fibrin liflerinin bir örgü oluşturması ile hasarlı yer kapanır.

Benzer belgeler

destek ve hareket sistemi

destek ve hareket sistemi bunlarda gerekli maddeler difüzyonla hücreye girebilir, gereksizler de difüzyonla çıkabilir. Daha ileri hayvanlarda mesafeler uzak olduğundan difüzyon yetersiz kalır. Bu nedenle dolaşım sistemi olu...

Detaylı