Yer Değiştirme (Tehcir) pdf

Transkript

Yer Değiştirme (Tehcir) pdf
YER DEĞİŞTİRME (TEHCİR)
» Yer Değiştirmenin Tanımı
» Yer Değiştirmenin Nedenleri
» Yer Değiştirme Kanunu
» Uygulamanın Başlaması
» Yerleştirildikleri Bölgeler
» Yerleri Değiştirilen Ermeniler
» Ermenilerin Kayıpları
» Alınan Tedbirler
» Yerleri Değiştirilmeyen Ermeniler
» Yapılan Harcamalar
» Ermenilerin Malları
» Ermenilerin Geri Getirilmesi
» Yurtdışındaki Yankılar
» Yabancıların İncelemeleri
» Talat Paşa'ya Atfedilen Telgraf
» Bilim Adamlarının Görüşleri
» BM Soykırım Sözleşmesi
» Sonuç
YER DEĞİŞTİRME (TEHCİR)
Ermenilerin binlerce Türk'ün canına mâl olan isyan ve katliamları
karşısında bile, Osmanlı Hükümeti'nin ortaya koyduğu sakin ve
sağduyulu tavır, belgeleriyle sabittir. Ancak, tedhiş hareketleri bir
türlü durmak bilmeyince hükümet, ülkenin çeşitli bölgelerinde
yaşayan Ermenileri, savaş bölgelerinden uzak yeni yerleşim
merkezlerine götürmek zorunda kalmıştır. Kafkas, İran ve Sina
cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin
yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini
sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı
yer değiştirme uygulamasıdır.
Her şeyden önce, yer değiştirme kararı bütün Ermenilere
uygulanmamıştır. Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan
Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye
sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde
ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları
sürece göçe tabi tutulmamışlardır. Öte yandan, hasta, özürlü, sakat
ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi
tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak
ihtiyaçları devletçe, Göçmen Ödeneği'nden karşılanmıştır. Bu tablo,
Osmanlı'nın yer değiştirme konusundaki iyi niyetini göstermesi
açısından önemlidir.
27 Mayıs 1915 tarihli yer değiştirme kanunu ve bu kanuna dayalı
olarak çıkarılan emirler çerçevesinde; Erzurum, Van ve Bitlis
vilâyetlerinden çıkarılan Ermeniler, Musul'un güney kısmı, Zor ve
Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermeniler
ise Suriye'nin doğu kısmı ile Halep'in doğu ve güneydoğusuna
nakledilmişlerdir.
Bu arada, Ermenilerin sıkça dile getirdiği gibi yer değiştirme
sırasında 1.5 milyon Ermeni ölmemiştir. Gerek Osmanlı ve Ermeni,
gerekse yabancılara ait istatistikler, I. Dünya Savaşı döneminde
Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusunun en fazla
1.250.000 civarında olduğunu göstermektedir. Ne kadar Ermeni'nin
yer değiştirme uygulaması çerçevesinde bulundukları yerden
çıkarıldığı ve ne kadarının sağ salim yeni yerleşim bölgelerine ulaştığı
da belgeleriyle ortadadır. Osmanlı Devleti'nin son nüfus istatistiği
1914 yılında yapılmıştır. Buna göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir. Yer
değiştirmeye tabi tutulmayan nüfus; 82.880'i İstanbul, 60.119'u
Bursa 'da, 4.548'i Kütahya Sancağı ve 20.237'si Aydın vilayetinde
olmak üzere toplam 167.778'dir.
Ermenilerin yer değiştirme uygulaması büyük bir disiplin içinde
yapılmıştır. 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihleri arasında
Adana, Ankara, Dörtyol, Eskişehir, Halep, İzmit, Karahisarı sahib,
Kayseri, Mamuretülaziz, Sivas, Trabzon, Yozgat, Kütahya ve
Birecik'ten toplam 391.040 kişi yerleştirilecekleri yeni bölgelerine
sevk edilmiş, bunlardan 356.084'ü yerleşim bölgelerine ulaşmıştır.
Yani, Ermenilerin yer değiştirme uygulaması sırasında verdiği
kayıplar 35.000 kişi civarındadır. Yer değiştirme uygulamasına tabi
tutulan nüfus içerisinde yer alan Halep'teki 26.064 Ermeni nüfusu,
göç ettirilenler içerisine dahil edilmemiştir. Bu rakam 35.000'den
çıkarıldığında geriye 9-10 bin kişi kalmaktadır. Yani Ermenilerin yer
değiştirme sırasında verdikleri toplam kayıp 9-10 bin kişiden
ibarettir. Bunlar da, Türkler tarafından öldürülmemiş, 500'ü
Erzurum-Erzincan arasıda eşkıya grupları tarafından, 2000 civarında
kişi, Urfa'dan Halep'e giden yol üzerinde Meskene'de Urban eşkıyaları
tarafından, 2000 kişi Mardin'de eşkıya tarafından öldürülmüştür.
Dersim bölgesinden geçen kafilelere bölge halkının saldırıları
sonucunda yaklaşık 5-6 bin kişi öldürülmüştür. Ancak bunun kesin
rakamları Osmanlı arşivlerinde yer almamaktadır. Toplam 9-10 bin
kişinin ölmüş olduğu diğer verilerden tespit edilmektedir. Böylece,
yer değiştirme sırasında soykırım maksadıyla Osmanlı ordusu
tarafından öldürülen bir tek Ermeni yoktur.
Ayrıca, Anadolu ve Rumeli'nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye
tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni yerleşim merkezlerine
ulaşanların sayılarının birbirini tutması, yer değiştirme sırasında
herhangi bir katliâm olayının olmadığını da ispat etmektedir.
Öte yandan, Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi
tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında, ağır savaş şartlarına rağmen
olağanüstü gayret göstermiş, bu gayret, yabancı diplomatlarca da
tesbit edilmiştir. Hükümet, göçmenlerin iaşesi ve korunmasına
yönelik büyük harcamalar yapmıştır. Uygulamaya ait belgelerde
hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim
kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler
verilmektedir. Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin; sevk, yerleştirme
ve geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı
sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden
anlaşılmaktadır.
Ermenilerin yer değiştirilmeleri, onları imha etmek değil, devlet
güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve
dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır. Şayet, Osmanlı
Devleti Ermeni tebaasından kurtulmak isteseydi; bunu asimilasyon
yoluyla veya savaşı gerekçe göstererek rahatlıkla halledebilirdi.
Osmanlı, yer değiştirme uygulamasıyla savaş şartlarında her an
ölümle burun buruna gelebilecek olan yüz binlerce Ermeni'nin
hayatını kurtarmıştır. Nitekim, yeni bölgelere yerleştirilen Ermeniler
sağ salim hayatlarını sürdürürken, Rus ordusu saflarında Türklere
karşı savaşan Ermeniler, savaş şartları gereği ölmüşlerdir.
Görüldüğü gibi, yer değiştirme uygulaması son derece başarılı bir
sevk ve iskan hareketidir. Bugünün şartlarında bile dünyada bir
benzeri daha yoktur.
YER DEĞİŞTİRMENİN (TEHCİR) TANIMI VE GAYESİ
Arapça asıllı bir kelime olan tehcir, "bir yerden başka bir yere göç
ettirmek, yer değiştirmek, hicret ettirmek (immigration,
emigration)" manasını taşır; bir "sürgün", bir "deportation"
manası yoktur. Bununla birlikte; "Tehcir Kanunu" diye adlandırılan
kanunun adı da aslında "Savaş zamanında hükümet
uygulamalarına karşı gelenler için askeri tarafından
uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun"dur. Bu kanuna
dayanılarak gerçekleştirilen yer değiştirme uygulamasının
anlatımında kullanılan "tenkil (nakletme)" tabiri de batı dillerinde
"sürgün" anlamına gelen "deportation", "exile" veya
"proscription" gibi terimlere karşılık değildir.
Başta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni
isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşa'nın
başlattığı, Hükümet ve Meclis'in de uygun gördüğü yer değiştirme,
doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde
uygulanmıştır. Bunlardan birincisi, Kafkas ve İran cephesinin geri
bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis dolayları; ikincisi ise, Sina
cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun bölgeleridir.
Ermeniler, her iki bölgede de düşmanla işbirliği yapmış ve onların
çıkarma yapmalarını kolaylaştıracak faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Yer değiştirme uygulaması daha sonraları, isyan çıkaran, düşmanla
işbirliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer
vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Başlangıçta Katolik ve Protestan Ermeniler uygulamanın dışı
bırakıldıkları halde, daha sonra bunlardan zararlı faaliyetleri
görülenler de göç ettirilmişlerdir.
Gerçekleştirildiği 1915'ten günümüze kadar yer değiştirme
uygulaması hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir. Ermeniler, uydurma
belgelerin arkasına gizlenerek, dünya kamuoyunu uzun süre
kandırmayı başarmışlardır. Başlangıçta üç yüz binlerden başlayıp, üç
milyonlara kadar varan rakamlarla ifade edilen Ermeni katliâmı
hikâyelerinin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim İstanbul'un
işgal edildiği dönemde İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı arşivini
yeterince araştırmalarına rağmen soykırımı imâ edecek tek bir
belgeye dahi rastlamamışlardır.
Şayet, Osmanlı devletinin Ermenileri "soykırım"a tabi tutmak
gibi bir amacı olsaydı; bulundukları yerlerde bu düşüncesini
gerçekleştiremez miydi? Bunun için "yer değiştirme" gibi bir
uygulamaya ne gerek vardı? Kafilelerin güvenliği, sağlığı ve
yeme-içmelerinin temini için büyük maddi fedakarlıklara ne
gerek vardı? 1915 Mayısından 1916 Ekim ayına kadar
yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme
sırasında, emirler çerçevesinde ve mahallinde aldığı
tedbirlerle, o günün zor savaş şartlarına rağmen, Ermenilerin
can ve mallarını koruma altına almasına ne gerek vardı?
Adetâ yeni bir cephe açmış gibi idarî, askerî ve malî yükün
altına girmemeye ne gerek vardı?
Bütün bu soruların cevapları, Osmanlı Devleti'nin asıl niyetinin
anlaşılmasına yetecektir. Osmanlı devletinin, yüzlerce yıl devlete
olan bağlılıklarından dolayı "millet-i sadıka" olarak nitelendirdiği bir
halka karşı, birdenbire tavır değiştirmesinin de mantıklı bir izahı
yoktur. Değişen Osmanlı değil, Rusya ve İtilaf Devletlerinin
bağımsızlık vaatlerine kanan Ermenilerdir.
Devlet güvenliğinin sağlanması için gerekli bir uygulama olan yer
değiştirme, dünyanın en başarılı sevk ve iskan hareketidir ve hiçbir
zaman Ermenileri imha etmek gayesini gütmemiştir.
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
YER DEĞİŞTİRMENİN NEDENLERİ VE İLK UYGULAMALAR
Yer değiştirme kararı, bağımsız Ermenistan
kurma düşüncesiyle, savaş içindeki kendi
devletlerini arkadan vuran Ermenilerin verdikleri
zararı önlemek gayesiyle zorunlu olarak
alınmıştır. Ruslar ve İtilaf Devletleri'nin
Ermenileri nasıl kandırdıkları ve kışkırttıkları,
belgeleriyle sabittir(1). Savaşta ele geçirdikleri
yerlerin kendilerine verileceği ve
bağımsızlıklarının tanınacağı gibi vaatlere kanan
Ermeniler, birçok ihtilâl cemiyeti
kurmuşlardır(2). Ermeniler, yer değiştirme
öncesinde başlattıkları tedhiş faaliyetlerini, göç
sırasında da sürdürmüşlerdir. Gerek sınır bölgelerinde, gerek iç
bölgelerde düşmanla işbirliği yapmışlar; müslüman halka karşı
katliâmlarda bulunmuşlardır(3).
Ermenilerin yaptıkları mezalimi anlatan belgeleri bir kitapta
toplamaya karar veren Osmanlı Hükümeti, bütün illere yazılar
yazarak; Ermeni katliamlarını anlatan belge ve fotoğrafların
gönderilmesi istemiştir(4). Toplanan belge ve fotoğrafların ışığında
"Ermeni Komitelerinin Faaliyetleri ve İhtilal Hareketleri /
Meşrutiyet'in İlanından Önce ve Sonra" adıyla bir kitap
yayınlanmıştır(5).
Ermeni mezalimi Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra da devam etmiştir.
1920'de Hanov adlı bir Ermeni komutasında Nahçıvan'a giden 1.200
kişilik birliğin, oradaki müslümanlara yaptıkları mezalim bunun en
çarpıcı örneklerinden biridir(6). Ayrıca 3 ve 7 Mart 1921 tarihlerinde
Mamuretülaziz (Elazığ) vilâyeti vâli vekili Mümtaz Bey'in gönderdiği
telgraflardan, Fransızların korumasına giren Ermenilerin Kilikya'dan
Adana'ya kadar bağımsız bir Ermenistan hayali içinde bulundukları
anlaşılmaktadır(7).
Bu gelişmeler üzerine, Başkomutan Vekili Enver Paşa duruma bir
çare bulmak amacıyla, 2 Mayıs 1915'te İçişleri Bakanı Talat Paşa'ya
şu yazıyı göndermiştir:
"Van gölü etrafında ve Van valiliğince
bilinen belirli yerlerdeki Ermeniler,
isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve
hazır bir haldedirler. Toplu halde bulunan
Ermenilerin buralardan çıkarılarak isyan
yuvasının dağıtılması düşüncesindeyim.
3. Ordu komutanlığının verdiği bilgiye göre
Ruslar 20 Nisan 1915'te kendi sınırları
içindeki müslümanları sefil ve perişan bir
halde sınırlarımızdan içeriye sokmuşlardır.
Hem buna karşılık olmak ve hem yukarıda
belirttiğim amacı sağlamak için, ya bu Ermenileri aileleriyle
birlikte Rus sınırı içine göndermek, yahut bu Ermenileri ve
ailelerini Anadolu içinde çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir.
Bu iki şekilden uygun olanın seçilmesini ve uygulanmasını
rica ederim. Bir mahzur yoksa isyancıların ailelerini ve isyan
bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların
yerine sınırlarımız içine dışarıdan gelen müslüman halkın
yerleştirilmesini tercih ederim(8)".
Yer değiştirme uygulamasının ilk işareti sayabileceğimiz bu yazı ile
Enver Paşa, Ermenilerin isyan çıkaramayacak şekilde dağıtılmalarını
istemektedir. Söz konusu yazıya göre uygulama yalnızca Ermenilerin
isyan ve karışıklık çıkardıkları yerlerde yapılacaktır. Nitekim öyle de
olmuştur.
Durumun önemi ve aciliyeti nedeniyle zaman kaybetmek istemeyen
Talat Paşa, Meclis'ten henüz bir karar çıkmadan yer değiştirme
uygulamasını başlatmış ve bu çok ağır sorumluluğu tek başına
üzerine almaktan kaçınmamıştır(9).
Öncelikle Van, Bitlis ve Erzurum bölgelerinde bulunan Ermenilerin
savaş bölgesi dışına çıkarılması konusunu ele alan Talat Paşa, 9
Mayıs 1915'te gönderdiği şifre emirlerle Erzurum Valisi Tahsin Bey,
Van Valisi Cevdet Bey ve Bitlis Valisi Mustafa Abdülhalık Bey'i konu
hakkında bilgilendirmiştir. Talat Paşa söz konusu şifrelerinde, isyan
ve ihtilal yapmak için bazı bölgelerde toplu halde bulunan
Ermenilerin güneye doğru göç ettirilmesinin kararlaştırıldığını,
kararın derhal uygulanması için vâlilere mümkün olan her türlü
yardımın yapılması gerektiğini bildirmiştir.
Başkomutanlık'tan 3. ve 4. Ordu Komutanlarına konuyla ilgili bildiri
yazıldığını kaydeden Talat Paşa, faydalı sonuçlar verecek bu
uygulamanın, Van'la birlikte Erzurum'un güney kısmı, Bitlis'e bağlı
önemli kazalar, özellikle Muş, Sasun ve Talori civarını da
kapsamasının iyi olacağına dikkat çekmiş ve valilerden ordu
komutanlarıyla işbirliği yaparak derhal uygulamaya başlamalarını
istemiştir(10).
Ayrıca 23 Mayıs 1915'te 4. Ordu Komutanlığına bir şifre gönderen
Talat Paşa, boşaltılmasını istediği yerleri şu şekilde belirtmiştir:
1. Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetleri;
2. Maraş şehir merkezi hariç olmak üzere Maraş sancağı;
3. Halep Vilâyetinin merkez kazası hariç olmak üzere
İskenderun, Beylan (Belen), Cisr-i Şugur ve Antakya kazaları
dahilindeki köy ve kasabalar;
4. Adana, Sis (Kozan) ve Mersin şehir merkezleri hariç olmak
üzere Adana, Mersin, Kozan ve Cebel-i Bereket sancakları.
Buna göre; Erzurum, Van ve Bitlis'ten çıkarılan Ermenilerin, Musul'un
Güney kısmı ile Zor sancağı ve Merkez hariç olmak üzere Urfa
sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenilerin ise
Suriye vilâyetinin doğu kısmı ile Halep vilâyetinin doğu ve
güneydoğusuna nakledilecekleri kararlaştırılmıştır. Göç işlemlerini
denetlemek ve yönetmek üzere Mülkiye Müfettişlerinden Ali Seydi
Bey Adana bölgesine, Hamid Bey ise Halep ve Maraş bölgesine
atanmıştır.
Yeni yerleşim bölgelerine ulaşan Ermenilerin, bölgenin durumuna
göre ya mevcut köy ve kasabalarda inşa edecekleri evlere ya da
hükümet tarafından belirlenecek yerlerde yeniden kuracakları
köylere yerleştirilmeleri ve Ermeni köylerinin Bağdad demiryolundan
en az 25 km. uzakta olması şart koşulmuştur.
Yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin can ve mallarının
korunması, yeme, içme ve dinlenmelerinin sağlanması sevk
güzergahında bulunan bölgesel yöneticilere bırakılmıştır. Yerleri
değiştirilecek Ermenilerin bütün taşınabilir mal ve eşyalarını birlikte
götürebilecekleri ve taşınmaz malları konusunda da ayrıntılı bir emir
yazısı hazırlanarak ilgili yerlere ulaştırılması kararlaştırılmıştır(11).
Başkomutanlık, yerleri değiştirilen Ermenilerin yeniden fesat yuvaları
oluşturmamaları için 26 Mayıs 1915'te İçişleri Bakanlığı'na bir yazı
göndererek şu konuların dikkate alınmasını istemiştir:
1. Ermenilerin gönderildikleri yerlerdeki nüfusu oradaki aşiret ve
müslüman sayısının %10 oranını geçmemelidir.
2. Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her biri elli
evden çok olmamalıdır.
3. Ermeni göçmen aileleri seyahat ve nakil suretiyle de olsa ev
değiştirmemelidir(12).
İçişleri Bakanlığı'nın bütün bu önlemleri uygulamaya koyduğu
günlerde, 24 Mayıs 1915'te ortak bir bildiri yayınlayan Rusya, Fransa
ve İngiltere Hükümetleri, bir aydan beri "Ermenistan" diye
adlandırdıkları Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Ermenilerin
öldürüldüklerini ve olaylardan Osmanlı Hükümeti'ni sorumlu
tutacaklarını açıklamışlardır(13).
Konunun bu şekilde uluslar arası bir boyut kazanması üzerine Talat
Paşa, yer değiştirme uygulamasının yasal bir zemine oturtulması
amacıyla hazırladığı bir yazıyı 26 Mayıs 1915'te Başbakanlığa
gönderdi(14).
Talat Paşa yazısında, "Osmanlı topraklarına göz diken istilâcıların
emellerini gerçekleştirmek için Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler
arasına ayrımcılık soktuklarını ve yardım ettiklerini; isyan eden
Ermenilerin düşmana karşı savaşan Türk ordusunun harekâtını
güçleştirmek için her çeşit engellemeleri yaptıklarını; askere gıda
maddesi, silah ve mermi ulaştırılmasını engellediklerini; düşmanla
işbirliği yaptıklarını; bir kısmının düşman saflarına katıldıklarını,
askerî birliklere ve masum halka silâhlı saldırıda bulunduklarını; şehir
ve kasabalarda katliam ve yağmacılık yaptıklarını; düşmanın deniz
kuvvetlerine gıda maddesi temin ettiklerini ve önemli askeri bölgeleri
düşmana gösterdiklerini" açıkladıktan sonra, devletin selâmeti için
köklü önleme gereksinim duyulduğunu ve bunun için, savaş
bölgesinde olaylar çıkaran Ermenilerin başka bölgelere göç
ettirilmesine karar verildiğini ifade etmiştir.
İçişleri Bakanlığı'nın bu yazısı, Başbakanlık tarafından kaleme alınan
bir başka yazı ile derhal Meclis'e ulaştırılmıştır. Başbakanlık yazısında
Talat Paşa'nın ifadeleri tekrarlandıktan sonra, devletin selâmeti için
uygulanmasına başlanılan yer değiştirme uygulamasının yerinde
olduğu ve bunun bir yöntem ve kurala bağlanmasının gerektiği dile
getirilmiştir(15). Meclis de aynı tarihte uygulamayı kabul eden bir
karar almıştır.
Meclis'in bu konu ile ilgili kararnamesinde, devletin varlığının ve
güvenliğinin sağlanması uğrunda yapılan mücadeleye, kötü etkisi
olan bu gibi zararlı faaliyetlerin önüne etkili yöntemlerle geçilmesinin
kesinlikle gerekli olduğu ve İçişleri Bakanlığınca bu konuda alınan
önlemlerin son derece doğru ve yerinde olduğu belirtilmiştir. Ayrıca,
yerlerinden çıkarılan Ermenilerin gayrimenkul mallarıyla ilgili bir
bildiri yayınlanarak, belirlenecek komisyonlar tarafından tespitinin
yapılması ve gönderilen Ermenilere gittikleri yerde durumlarına
uygun iş sahalarının açılması ve Göçmen Ödeneği'nden kendilerine
yardım yapılması kararının alındığı ifade edildikten sonra, göçün
güven içinde yapılması konusunda ilgililere gerekli emrin yazılması
istenmiştir(16).
Başbakanlık'tan 30 Mayıs 1915 tarihinde İçişleri, Harbiye ve Maliye
Bakanlıklarına yazılan yazıda yer değiştirme uygulamasının nasıl
yapılacağı şöyle anlatılmıştır(17):
a. Ermeniler kendilerine ayrılan bölgelere can ve mal
güvenlikleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir.
b. Yeni evlerine yerleşene kadar yeme-içme giderleri Göçmen
Ödeneği'nden karşılanacaktır.
c. Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve
arazî verilecektir.
d. İhtiyaç sahipleri için hükümet tarafından ev inşa edilecek,
çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat
sağlanacaktır.
e. Geride bıraktıkları taşınır malları kendilerine ulaştırılacak,
taşınmaz malları ve değerleri belirlendikten sonra, buralara
yerleştirilecek olan müslüman göçmenlere paylaştırılacaktır.
Bu göçmenlerin uzmanlık alanları dışında kalan zeytinlik,
dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo
gibi gelir getiren yerler, açık arttırma ile satılacak veya kiraya
verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal
sandıklarınca emanete kaydedilecektir.
f. Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu
hususta bir emir yazısı hazırlanacaktır.
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Şifre Kalemi., nr. 45/115 (23 Eylül 1916 tarihli telgrafla, Van, Bitlis, Mamuretülaziz
(Elazığ), Adana, Diyarbekir ve Sivas eyâletlerine bu hususta bildiri göndermiştir).
2) DH. EUM. 2. Şube, Dosya 1, belge 45/2 (bk. belge 670).
3) Şifre Kalemi., nr. 61/50 ; nr. 62/24; nr. 63/175; nr. 64/92; nr. 64/163; nr. 64/194; nr.
66/51; nr. 46/56; nr. 66/192; BA, BEO, nr. 343464 (bk. belge 784).
4) Şifre Kalemi., nr. 62/57; nr. 62/58; nr. 63/241.
5) İstanbul 1916. Aynı eser Fransızca olarak 1917'de yine İstanbul'da yayınlandı. İsmet
Parmaksızoğlu tarafından "Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve Besledikleri Emeller"
adıyla sadeleştirilerek yayınlandı (Ankara 1981).
6) 1 Şubat 1920'de İçişleri Bakanlığı'ndan Başbakanlığa gönderilen yazı (BA, BEO, nr.
341351).
7) Emniyet, Dosya 2 F/3; Emniyet, Dosya 2 F/5 bk. belge 799 ve 800).
8) ATBD, Aralık 1982, sayı 81, belge 1830.
9) Bayur, Aynı eser, III/3, 38.
10) G. K., nr. 52/200; nr. 52/281-282.
11) G. K., nr. 53/94.
12) Genelkurmay, nr. 1/1, KLS 44, Dosya 207, F. 2-3, nakleden, K. Gürün, Aynı eser, s.
213.
13) Bayur, Aynı eser, III/3, s. 37.
14) BA, BEO, nr. 326758.
15) Millet Meclisi Kararnamesi, Defter nr. 198, karar sıra nr. 163 (bk. belge 123); Bayur,
Aynı eser, III/3, s.37-38; Gürün, Aynı eser, 213-214.
16) Bayur, Aynı eser, III/3, s. 40-42.
17) BA, BEO, nr. 326758
YER DEĞİŞTİRME (TEHCİR) KANUNU
"Tehcir Kanunu" olarak bilinen; ve fakat Türk ordusu savaş
alanında olduğu için cephe gerisinde oluşan isyan ve ayaklanmaları
önleme gayesi güden "Savaş zamanında hükümet
uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından
uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun" 27 Mayıs 1915
tarihinde kabul edilmiştir(1). Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin
Resmi Gazetesi Takvim-i Vekayi'de yayınlanarak yürürlüğe
girmiştir(2).
Söz konusu geçici kanunun birinci maddesi; ordu, kolordu ve fırka
komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, ülkenin
savunulmasına ve huzurun korunmasına karşı çıkanlara, silâhlı saldırı
veya direnişte bulunanlara karşı derhal askeri önlem alma, tecavüz
ve direniş sırasında isyancıları yok etme yetkisi vermektedir. İkinci
madde ise aynı komutanlara, casusluk ve vatana ihanet ettikleri
anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka
yerlere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermektedir.
10 Haziran 1915 tarihinde yayımlanan bir emir yazısı (3) ile de,
göçe tabi tutulan Ermenilerin malları koruma altına alınmıştır. Bir
başkan ile, biri idari diğeri de maliyeci olmak üzere iki üyeden oluşan
"Terkedilmiş Mallar Komisyonu" kurulmuştur. Bu komisyonlar,
boşaltılan köy ve kasabalardaki Ermenilere ait malları tespit edecek,
ayrıntılı defterlerini tutacaktır. Defterlerden biri bölgesel kiliselerde
korunacak, biri bölge yönetimine verilecek, biri de komisyonda
kalacaktır. Bozulabilir eşya ile hayvanlar açık arttırma ile satılacak ve
parası korunacaktır. Komisyon gönderilmeyen yerlerde, bildiri
hükümlerini bölgelerdeki görevliler yerine getirecektir. Bu malların
Ermeniler dönünceye kadar korunmasından hem komisyon, hem de
bölge yöneticileri sorumlu olacaktır.
27 Mayıs 1915 tarihli kanun ve 10 Haziran 1915 tarihli emir
yazılarından da anlaşılacağı gibi, Talat Paşa'nın başlattığı ve Meclis'in
de uygun gördüğü yer değiştirme uygulaması, "doğrudan doğruya
cephelerin güvenini sarsacak bölgeleri" kapsamaktadır.
Bunlardan birincisi Kafkas ve İran cephesinin geri bölgesini oluşturan
Erzurum, Van ve Bitlis dolaylarıdır. İkincisi ise Sina cephesi gerilerini
oluşturan Mersin-İskenderun bölgeleridir. Çünkü Ermeniler bu
bölgelerde düşmanla işbirliği yapmakta ve onların çıkarma
yapmalarını kolaylaştıracak faaliyetlerde bulunmaktaydılar.
Bununla birlikte; "savaş halinde devlet yönetimine karşı
gelenler için askeri birliklerce alınacak önlemleri" içeren
kanun, tamamen devleti ve kanun düzenini korumaya yönelik bir
yetki kanunudur. En önemli özelliklerinden biri ise; "kanun
metninde herhangi bir etnik grup veya zümrenin adından söz
edilmemiş ve hatta ima dahi edilmemiş" olmasıdır. Kanun
kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı
vatandaşları yerlerinden başka yerlere göç ettirilerek yerleştirmeye
tabi tutulmuştur. Kanunu, tek bir halka yöneltilmiş olarak görmek,
ya bilgi eksikliğinin göstergesidir, ya da kasıtlı davranmanın(4)...
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Bayur, Aynı eser, III/3, s.40; Gürün, Aynı eser, 214.
2) Takvîm-i Vekãyi', 18 Receb 1333 / 19 Mayıs 1331, 7. sene, nr. 2189; Y. H. Bayur, Aynı
eser, III/3, s. 40
3) ATBD, Aralık 1982, sayı 81, belge 1832.
4) Yıldırım, Dr. Hüsamettin, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara, 2000, sh. 21
YER DEĞİŞTİRME UYGULAMASININ BAŞLAMASI
27 Mayıs 1915 tarihli Sevk ve İskan Kanunu ve kanunun uygulanma
şekillerine belirleyen bildirilere uygun olarak; Ermeni kafileleri, yeni
yerleşim alanlarına dağıtılmak üzere yol kavşakları üzerinde bulunan
Konya, Diyarbekir, Cizre, Birecik ve Halep gibi belirli merkezlerde
toplanmışlardır.
Kafilelerin göç ettirildikleri güzergâhlar, göçmenlerin zorluklarla
karşılaşmamaları için mümkün olduğu kadar kendilerine yakın
yollardan seçilmiştir. Ayrıca güzergâh seçiminde, kafilelerin güvenlik
ve korunmalarının sağlanması düşüncesi de önemli rol oynamıştır.
Nitekim Kayseri'den, Samsun'dan gönderilenler Malatya üzerinden;
Sivas, Mamuretülaziz (Elazığ), Erzurum ve çevresinden gönderilenler
ise Diyarbekir-Cizre yolundan Musul'a gönderilmişlerdir(1).
Bununla birlikte, yolların çok kalabalık olması, sancaklarda düzenin
bozulması ihtimalinin belirmesi durumlarında, bu güzergahlar dışına
da çıkılmıştır(2). Urfa'dan Re'sülayn ve Nusaybin yoluyla gidenler,
Arap kabileleriyle diğer aşiretlerin saldırılarından korunmak üzere
Siverek yolundan gönderilmişlerdir(3).
Batı Anadolu'dan gönderilen kafileler ise Kütahya-Karahisar-KonyaKaraman-Tarsus üzerinden Kars-ı Maraş-Pazarcık yoluyla Zor'a
gönderilmişlerdir(4). Bütün bu güzergâhların seçiminde tren yolları
ve nehir nakliye araçlarının bulunduğu yerler tercih edilmiştir. Bu
sırada en güvenli yolun tren ve nehir yolculuğu düşüncesi bunda
önemli rol oynamıştır.
Nitekim Batı Anadolu'dan yeni yerleşim bölgelerine gönderilenlerin
hemen hepsi trenlerle nakledilmişlerdir(5). Cizre yolu ile
gönderilenler de tren ve "Şahtur" denilen nehir kayıklarıyla
taşınmışlardır(6). Tren ve nehir nakliyatının bulunmadığı yerlerde
kafileler hayvan ve arabalarla belli merkezlere toplanmışlar ve
buradan trenlere bindirilmişlerdir.
Devlet savaş şartlarına rağmen, yer değiştirme uygulamasının tam
bir düzen içinde yürümesi ve kafilelerin herhangi bir zarara
uğramaması için elindeki bütün imkânları zorlamıştır. Buna rağmen,
cepheye devamlı surette asker ve gıda maddesi göndermek zorunda
kalınması yüzünden göçmenleri taşıyacak edecek araç bulmakta
zaman zaman zorluklarla karşılaşılmıştır. Bu yüzden istasyonlarda
büyük yığılmalar meydana gelmiştir. Araç azlığı, taşımanın yer yer
aksamasına yol açtığı gibi(7), hasat mevsimi olması, araba ve
hayvana duyulan ihtiyaç yüzünden kafilelerin zorlukla hareket
etmelerine sebep olmuştur(8). Bütün bu zor şartlara ve
imkânsızlıklara rağmen hükümet, yerleri değiştirilen Ermenileri
büyük bir düzen içerisinde yeni yerleşim yerlerine taşımayı
başarmıştır.
Nitekim, Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos
1915'te Büyükelçi Morganthau'ya gönderdiği raporda, Tarsus'tan
Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu ve
Adana'dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, kalabalık
yüzünden birtakım sıkıntıların olmasına rağmen Hükümetin bu işi son
derece düzenli bir şekilde yönettiğini, şiddete ve düzensizliğe yer
vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını, ihtiyacı
olanlara yardımda bulunduğunu belirtmiştir(9).
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara,
2001.
DİPNOTLAR
1) Şifre Kalemi., nr. 54-A/157; nr. 56/280; nr. 56/387.
2) Şifre Kalemi., nr. 56/278; nr. 56/280; nr. 56/308.
3) Şifre Kalemi., nr. 57/277.
4) Şifre Kalemi., nr. 65/95.
5) DH. EUM. 2. Şube, 68/99; 2. Şube, 68/94; 2. Şube, 68/81; 2. Şube, 68/67; 2. Şube,
68/96.
6)
7)
8)
9)
DH. EUM. 2. Şube, 68/101.
Meselâ Şifre Kalemi., nr. 54-A/393.
Şifre Kalemi., nr. 54-A/59 ; nr. 54-A/96.
EUM, Dosya 2D/13 (bk. belge 664).
ERMENİLERİN ÇIKARILDIKLARI VE YERLEŞTİRİLDİKLERİ
BÖLGELER
Ermenilerin hangi bölgelerden çıkarılıp hangi bölgelere
yerleştirilecekleri Talat Paşa'nın 23 Mayıs 1915 tarihinde 4. Ordu
Komutanlığına gönderdiği şifrede belirtilmiştir. Söz konusu şifresinde
Talat Paşa, başka vilayetlere götürülecek Ermeniler hakkında bilgi
verdikten sonra, Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan
Ermenilerin, Musul vilâyetinin Güney kısmı ile Zor sancağına ve
Merkez hariç olmak üzere Urfa sancağına yerleştirilmelerini; Adana,
Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenilerin ise Suriye vilâyetinin
Doğu kısmı ile Halep vilâyetinin Doğu ve Güneydoğusu'na
nakledilmesinin uygun olacağını bildirmiştir.
Ancak, Ermeni isyan ve katliamlarının devam etmesi üzerine; 5
Temmuz 1915 tarihinde Adana, Erzurum, Bitlis, Haleb, Diyarbekir,
Suriye, Sivas, Trabzon, Mamuretülaziz (Elazığ), Musul vilâyetleriyle
"Adana Terkedilmiş Mallar Komisyonu" başkanlığına, Zor, Maraş,
Canik, Kayseri ve İzmit mutasarrıflıklarına emir gönderilerek,
Ermenilerin yerleştirilmesi için ayrılan bölgelerin, görülen lüzum
üzerine genişletildiği bildirilmiştir.
Buna göre, Ermenilerin gönderilip yerleştirilecekleri bölgeler,
yöredeki müslüman nüfusun yüzde 10'u oranını geçmeyecek şekilde
şöyle belirlenmiştir:
l. Kerkük sancağının İran sınırına 80 km. mesafede bulunan köy ve
kasabalar dahil olduğu halde Musul vilâyetinin doğu ve güney
bölgesi;
2. Diyarbekir sınırından 25 km. içeride, Habur ve Fırat nehirleri
vadisindeki yerleşim yerleri dahil olmak üzere Zor sancağının doğusu
ve güneyi;
3. Halep vilâyetinin kuzey kısmı hariç olmak üzere doğu, güney ve
güney-batısında bulunan bütün köy ve kasabalarla, Suriye vilâyetinin
Havran ve Kerek sancakları dahil olmak üzere demiryolu
güzergâhlarından 25 km. dışarıda bulunan kasaba ve köyler(*).
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOT
(*) G. K., nr. 54/315.
YER DEĞİŞTİRMEYE TABİ TUTULAN ERMENİ NÜFUSU
Yer değiştirme uygulaması sırasında çeşitli yollardan göç ettirilen
Ermenilerin ayrıldıkları ve vardıkları yerlerdeki sayıları devamlı
şekilde kontrol edilmiştir. 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine
kadar Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden yeni yerleşim bölgelerine
taşınan ve yerlerinde bırakılan Ermeni nüfusun ne kadar olduğu,
Osmanlı Arşivi'nin ilgili tasniflerindeki belgelerden şu şekilde
derlenmiştir(1):
Bölge
Sevk Edilen
Kalan
Adana(2)
14.000
15-16.000
Ankara (Merkez)(3)
21.236
733
Aydın(4)
250
-
Birecik(5)
1.200
-
Diyarbakır(6)
20.000
-
Dörtyol(7)
9.000
-
Erzurum(8)
5.500
-
Eskişehir(9)
7.000
-
Giresun(10)
328
-
Görele
250
-
Halep(11)
26.064
-
Haymana(12)
60
-
İzmir(13)
256
-
İzmit(14)
58.000
-
Kal’acık(15)
257
-
Karahisarı sahib(16)
5.769
2.222
Kayseri(17)
45.036
4.911
Keskin
1.169
-
Kırşehir(18)
747
-
Konya(19)
1.900
-
Kütahya(20)
1.400
-
Mamuretülaziz(21)
51.000
4.000
Maraş(22)
-
8.845
Nallıhan
479
-
Ordu
36
-
Perşembe
390
-
Sivas(23)
136.084
6.055
Sungurlu
576
-
Sürmene
290
-
Tirebolu
45
-
Trabzon(24)
3.400
-
Ulubey
30
-
Yozgat(25)
10.916
-
TOPLAM
422.758
32.766
Diğer taraftan Göçmen ve Aşiretleri Yerleştirme Müdürü Şükrü Bey'in
18 Ekim 1915 tarihinde Halep'ten gönderdiği telgrafta, Halep'e sevk
edilen Ermenilerin tahminen 100.000 civarında olduğu
bildirilmektedir(26).
Bu arada Musul ve Zor çevresine gönderilmek üzere 18 Eylül 1915
tarihi itibariyle Diyarbakır'da 120.000, 28 Eylül 1915 tarihi itibariyle
de Cizre'de 136.084 Ermeni nüfusun toplandığı kayıtlardan
anlaşılmaktadır(27). Şükrü Bey'in 3 Kasım 1915 tarihinde Nizip'ten
çektiği bir şifre telgrafta ise, taşımanın gayet düzenli bir şekilde
devam ettiği ifade edilmektedir(28).
Yukarıda verilen listede yer değiştiren nüfus içinde yer alıp da henüz
taşınmamış olduğu belirtilen kalan nüfustan Adana'dakiler, daha
sonra yeni yerleşim bölgelerine taşınmışlardır(29). Buna göre sevk
edilen nüfus toplam 438.758, Halep'tekilerle birlikte iskan sahasına
varan nüfus ise 382.148'dir(30).
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Bu arada Kastamonu, Balıkesir, Antalya, İstanbul, Urfa Ermenileriyle, Protestan ve
Katolik Ermenilerle, hastalar, öğretmenler, yetim çocuklar ve kimsesiz kadınlar sevk
edilmemiştir.
2) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/77 (Ek-XXII).
3) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/77 (Ek-XXII).
4) DH. EUM. 2. Şube, nr.69/250.
5) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/101.
6) Belgelerde Diyarbakır'dan ne kadar Ermeni'nin naklolunduğu bildirilmemektedir. Bununla
beraber başka illerden gelenlerle birlikte 120 bin Ermeni'nin sevk edildiği kayıtlarda yer
almaktadır. Bu sebeple bu ilden 20.000 Ermeni'nin sevk edildiği varsayılmıştır.
7) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/89.
8) ŞFR. nr.54/162. Her iki belgede sevk olunan Ermenilerden 500 kişilik bir kafilenin
Erzurum-Erzincan arasında Kürtler tarafından katledildiği, diğer belgede ise Dersim
bölgesinden gönderilen kafilelerin Dersim eşkıyası tarafından yine tamamen katledildiği
bildirilmektedir. Bu kafilelerde kaç kişinin bulunduğu bilinmediğinden tahmini olarak 5.000
kişi alınmıştır.
9) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/72.
10) Giresun, Perşembe, Ulubey, Sürmene, Tirebolu, Ordu ve Görele aynı vesikada
verilmiştir (Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.68/41).
11) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/76.
12) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/66.
13) DH. EUM. 2. Şube, nr.69/260.
14) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/67 (Ek-XXIV)
15) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/79
16) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/73.
17) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/75 (Ek-XXV).
18) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/66.
19) DH. EUM. 2. Şube, nr.69/34.
20) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/93.
21) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/70 (Ek-XXVII).
22) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/41.
23) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/84 (Ek-XXVII).
24) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/41.
25) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/66.
26) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/80 (Ek-XXVIII).
27) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/71 (Ek-XXIX); 2. Şube, nr.68/84.
28) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/101.
29) Haleb'e gelenlerin 100 bin civarında olduğu bildirilmesine karşılık (Bkz. DH. EUM. 2.
Şube, nr.68/80) buraya gelen nüfus 100.000 olarak alınmıştır.
30) Yer değiştirmeye tabi tutulan edilen ve yeni yerleşim bölgesine varan nüfus ile ilgili
olarak belgelerde kesin rakamlar verilmekle beraber, bazı yerlerden net sayılar verilmemesi
sebebiyle her ikisi için de artı-eksi % 10 oynama söz konusu olabilir.
ERMENİLERİN VERDİĞİ KAYIPLAR
Yer değiştirme uygulaması sırasında yeni yerleşim bölgelerine sevk
edilen nüfus toplam 438.758, Halep'tekilerle birlikte iskan sahasına
varan nüfus ise 382.148'dir(1). Görüldüğü gibi, ikisi arasında
56.610 kişilik bir fark bulunmaktadır.
Göç ettirilenlerle, yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasındaki bu
56.610 kişilik fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde
ortaya çıkmıştır: 500 kişi Erzurum-Erzincan arasında; 2.000 kişi Urfa
Halep arasındaki Meskene'de; 2.000 kişi Mardin civarında eşkıya ve
Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani
yaklaşık 5.000 ve belki de biraz daha fazla kişi de Dersim
bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu
öldürülmüştür(2).
Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme
uygulaması sırasında katledildiği tespit edilmektedir. Ayrıca yollarda
açlıktan da ölümler olduğu belgelerden anlaşılmaktadır(3). Bunun
dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de
yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki(4), bu
şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir.
Kalan 10-16 bin kişinin bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte,
henüz iskan bölgesine varmadan yer değiştirmenin durdurulması
sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur. Mesela 26 Nisan
1916'da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk
edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir(5).
Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir
bölümünün Rusya'ya, Batı ülkelerine ve Amerika'ya kaçırıldıkları da
tahmin edilmektedir.
Nitekim belgelerde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan
Ermenilerden 50.000'inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle
savaşmak üzere 50.000 Ermeni'nin de Amerikan ordusunda üç-dört
yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır. Gerçekten de,
Amerika'da yaşayan bir Ermeni'nin Elazığ'da dava vekili olan Murad
Muradyan'a yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır(6).
Mektupta, bir kısım Ermeni'nin Rusya'ya ve Amerika'ya kaçırıldıkları
ve Amerika'da eğitilen 50.000 askerin Kafkasya'ya hareket etmekte
olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bütün bu belgelerden de
anlaşılacağı gibi, Osmanlı tebaası pek çok Ermeni, harpten önce ve
harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkeler
dağılmışlardır. Mesela ticaret maksadıyla Amerika'da bulunan Artin
Hotomyan adlı bir Ermeni'nin 19 Ocak 1915'te Emniyet Genel
Müdürlüğü'ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce
Ermeni'nin Amerika'ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde
yaşadıkları ifade edilmektedir(7).
Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli'nin çeşitli bölgelerinden yer
değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan
merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte
ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir katliam olayının
olmadığını ortaya koymaktadır.
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Yer değiştirmeye tabi tutulan edilen ve yeni yerleşim bölgesine varan nüfus ile ilgili
olarak belgelerde kesin rakamlar verilmekle beraber, bazı yerlerden net sayılar verilmemesi
sebebiyle her ikisi için de artı-eksi % 10 oynama söz konusu olabilir.
2) Mesela Trabzon, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Bitlis illeriyle Maraş ve Canik
mutasarrıflarına 26 Temmuz 1915 tarihli şifre telgrafta, savaş başlanıcından beri hastalık ve
isyan sebebiyle ne kadar Ermeni'nin öldüğünün bildirilmesi istenmiştir (ŞFR., nr. 54-A/112).
Ayrıca Ereğli ve Musul'da Ermeni göçmenler arasında tifüs, dizanteri, sıtma gibi bulaşıcı
hastalıkların yaygın olarak görüldüğü anlaşılmaktadır (Konya iline 8 Temmuz 1915 tarihli
telgraf, ŞFR., nr.57/337; Zor Mutasarrıf2lığına 3 Şubat 1916, ŞFR., nr.60/219).
3) ŞFR., nr.57/110.
4) Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.68/81; Ayr. Bkz. ŞFR., nr. 57/51.
5) ŞFR., nr. 63/119.
6) DH. EUM. 2. Şube, nr.2F/14.
7) Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.2F/94.
ERMENİ KAFİLELERİNE YAPILAN SALDIRILAR VE BUNA KARŞI
DEVLETİN ALDIĞI TEDBİRLER
Ermenilerin yeni yerleşim bölgelerine nakledilmeleri sırasında bazı
kafilelere, özellikle Halep-Zor arasında Arap aşiretleri tarafından
yapılan saldırılarda bazı Ermeniler ölmüştür. 8 Ocak 1916 tarihli bir
şifre telgraftan anlaşıldığına göre, yapılan araştırma sonucunda
Haleb'e bir saat uzaklıktan Meskene'ye kadar olan yollarda aşiretlerin
gasp için yaptığı saldırılar sonucu pek çok Ermeni'nin
öldürüldüğü(1), Diyarbakır'dan Zor'a ve Saruç'tan Menbiç yoluyla
Haleb'e nakledilen Ermenilerden 2.000 kadarının yine Arap aşiretleri
tarafından soyuldukları anlaşılmıştır(2).
Diyarbakır bölgesinde Ermeni-gayrımüslim ayırt edilmeksizin, çeteler
ve eşkıya tarafından 2.000'e yakın kişinin öldürüldüğü bildirilmiş,
bunun üzerine, bu gibi olayların derhal önlenmesini ve kafilelerin
geçecekleri yol üzerinde huzurun kesin olarak sağlanmasını, aksi
halde eşkıya ve çetelerin hareketlerinden o vilâyetin sorumlu
tutulacağı sert bir dille bildirilmiştir(3).
Erzurum-Erzincan arasında 500 kişilik başka bir kafilenin de Kürtlerin
saldırısı sonucu öldüğü haberi alınmış, bunun üzerine Diyarbakır,
Elazığ (Mamuretülaziz) ve Bitlis vilâyetlerine gönderilen 14 Haziran
1915 tarihli bir şifre telgrafla, göç sırasında yol üzerinde bulunan
aşiretler ve köylülerin saldırılarına karşı her türlü yöntemin
kullanılması, katle ve gasba yeltenenlerin şiddetle cezalandırılması
emredilmiştir(4).
Osmanlı hükümeti, bir yandan düşmanla savaşırken bir yandan da
kafilelerin gıda ihtiyaçları ve güvenliklerini sağlamak için olağanüstü
gayret göstermiştir. Yerleri değiştirilen Ermenilerin eşkıya tarafından
öldürülmeleri veya soyulmaları karşısında her zamanki hassasiyet
gösterilmiş ve göçün emniyet içinde yapılması sağlanmaya
çalışılmıştır. Göç yolu üzerindeki illerin yöneticilerine yazılan
emirlerle Ermeni kafilelerine saldıranların cezalandırılmaları
sağlanmıştır.
Bu konuda alınan önlemleri takip eden Hükümet, 5 Eylül 1915
tarihinde Erzurum, Adana, Ankara, Halep, (Bursa) Hüdâvendigâr,
Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Konya, Elazığ vilâyetleriyle, Urfa, İzmit,
Zor, Karesi, Kayseri, Kütahya, Maraş, Karahisar mutasarrıflıklarına
çektiği şifre telgrafta, Ermeni kafilelerine zarar verenlerden kaç
kişinin cezalandırıldığını sormuştur(5).
Öte yandan, Ermeni kafilelerinin göç ettirilmesi sırasında ihmali veya
yolsuzluğu görülen görevlileri belirlemek üzere İnceleme
Komisyonları kurulmuştur. Sorgu Mahkemesi Birinci Başkanı Âsım
Bey'in başkanlığında Ankara İli Mülkiye Müfettişi Muhtar Bey ile İzmir
Jandarma Bölge Müfettişi Kaymakam Muhhiddin Bey'den oluşan bir
komisyon, Adana, Halep, Suriye, Urfa, Zor ve Maraş bölgelerine(6);
Temyiz Mahkemesi Başkanı Hulusi Bey'in başkanlığında Danıştay
üyelerinden İsmail Hakkı Bey'in de katıldığı komisyon Bursa, Ankara,
İzmit, Balıkesir (Karasi), Kütahya, Eskişehir, Kayseri, Karahisar-ı
Sahip ve Niğde bölgelerine gönderilmişlerdir(7).
Bitlis eski Valisi Mazhar Bey başkanlığında İstanbul Başsavcısı Nihad
ile Jandarma binbaşılarından Ali Naki Beylerden oluşan üçüncü bir
komisyon ise, Sivas, Trabzon, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Bitlis ve
Canik bölgelerinde görevlendirilmişlerdir. Bu komisyonun başkanı
olan ve Sivas'ta bulunan Mazhar Bey'e 3 Ekim 1915'de "gizli"
kaydıyla çekilen bir şifre telgrafta, komisyonların vardıkları yerlerde
gerekli incelemeleri yaptıktan sonra, sonuçlarını devamlı olarak
merkeze rapor etmeleri istenmiştir(8).
Komisyonlara verilen emirlere göre; jandarma, polis, memur ve
âmirleri, haklarında yapılacak inceleme sonucuna göre Divan-ı
Harp'e sevk edileceklerdir. Divan-ı Harp'e sevk edilenlerin bir listesi
de İçişleri Bakanlığı'na verilecektir. Vali ve mutasarrıflar hakkında
yapılacak incelemelerin sonuçları önce İçişleri Bakanlığı'na
bildirilecek ve verilecek emre göre işlemleri yürütülecekti. Divan-ı
Harp başkanları veya üyeleriyle askeri memurlardan da suiistimali
görülenler bulunursa, bağlı oldukları ordu komutanlıklarına
bildirilecekti.
İnceleme Komisyonlarının verdikleri raporlar ışığında, görevini
kötüye kullanan (kafilelerden para ve eşya çalmak, gerekli şekilde
koruma görevi yapmadığı için kafilelerin tecavüze uğramalarına yol
açmak, sevk emrine aykırı hareket etmek gibi) pek çok görevli, işten
el çektirildiler. Bir kısmı Divan-ı Harpler'de yargılanarak ağır cezalara
çarptırıldılar(9).
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Şifre Kalemi., nr. 59/244.
2) Şifre Kalemi., nr. 56/140; 55-A/144.
3) Şifre Kalemi.,nr. 54/406; nr. 54-A/73; nr. 54-A/248.
4) Şifre Kalemi., nr. 54/9; nr. 54/162.
5) Şifre Kalemi., nr. 55-A/84.
6) Şifre Kalemi., nr. 56/186.
7) Şifre Kalemi., nr. 56/355; nr. 58/38.
8) Şifre Kalemi., nr. 56/267.
9) Şifre Kalemi., nr. 58/278; nr. 58/141; nr. 55-A/156; nr. 55-A/157; nr. 61/165; nr.
57/116; nr. 57/413; nr. 57/416; nr. 57/105; nr. 59/235; nr. 54-A/326; nr. 59/196.
YER DEĞİŞTİRMEYE TABİ TUTULMAYAN ERMENİLER
Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Başlangıçta
bazı bölgelerde (Urfa'da Germiş ve Birecik, Erzurum, Aydın, Trabzon,
Edirne, Canik, Çanakkale, Adapazarı, Halep, Bolu, Kastamonu,
Tekirdağ, Konya ve Karahisar-ı sahip) yaşayan Ermenilerin bir
bölümü göç dışında bırakılmışlardır(1). Fakat, daha sonra bunların
da çeşitli şiddet olaylarına karıştıkları görülünce büyük bir kısmı göç
ettirilmişlerdir(2). Hasta ve âmâlar yer değiştirmeye tabi
tutulmadıkları gibi, Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar, asker
ve aileleriyle, memurlar, tüccarlar, bazı amele ve ustalar da göç
ettirilmemişlerdir. Nitekim illere gönderilen telgraflarda, hasta, âmâ,
sakat ve yaşlıların sevk edilmemeleri ve şehir merkezlerine
yerleştirilmeleri istenmiştir(3).
2 Ağustos 1915 ve 15 Ağustos 1915 tarihinde ilgili illere gönderilen
telgraflarla Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin göç
ettirilmemesi ve bulundukları şehirlere yerleştirilerek nüfus
sayılarının bildirilmesi emredilmiştir(4). Bu gibiler, il içinde şehirlere
yerleştirilmişlerdir(5). Yanlışlıkla göç ettirilenler ise, araştırılarak o
sırada bulundukları şehirlere yerleştirilmişlerdir(6). Fakat, göç dışı
tutulanlardan, zararlı eylemleri görülenler; ister Katolik, ister
Protestan olsun yeni yerleşim bölgelerine sevk edilmişlerdir(7).
15 Ağustos 1915'de illere gönderilen şifre telgrafla, Osmanlı
ordusunda subay ve sağlık sınıflarında hizmet gören Ermeniler ve
aileleri bulundukları yerlerde bırakılarak göç ettirilmemişlerdir(8).
Bunun yanı sıra, merkezdeki ve taşradaki Osmanlı Bankası
şubelerinde, reji idaresinde ve bazı konsolosluklarda çalışan
Ermeniler de hükümete bağlı kaldıkları ve iyi halleri görüldükleri
sürece tehcire tabi tutulmamışlardır(9).
Ayrıca, yetim çocuklar ve dul kadınlar da göç ettirilmeyerek,
yetimhanelerde ve köylerde koruma altına alınmışlar ve kendilerine
maddi yardımda bulunulmuştur(10). Yer değiştirme sırasında yetim
kalan çocuklar da Sivas'a gönderilerek oradaki yetimhanelere
yerleştirilmişlerdir(11). Korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkında
30 Nisan 1916'da genel bir emir yayınlanmıştır.
Bununla, erkekleri göç ettirilen veya askerde bulunan kimsesiz ve
velisiz aileler, Ermeni ve yabancı bulunmayan köy ve kasabalara
yerleştirilmiş, gıda ihtiyaçları Göçmen Ödeneği'nden verilmiştir. 12
yaşına kadar olan çocuklar, bölgelerindeki yetimhanelerin yeterli
olmadığı yerlerde, zengin müslüman ailelerin yanına verilerek
yetişmeleri ve eğitimleri sağlanmıştır. Hali vakti yerinde olmayan
müslüman ailelerine Göçmen Ödeneği'nden çocukların gıda masrafı
olarak 30 kuruş ödenmiştir. Genç ve dul kadınların kendi rızalarıyla,
müslüman erkeklerle evlenmelerine izin verilmiştir(12).
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Şifre Kalemi., nr. 54-A/155; nr. 56/114; nr. 56/225; nr. 56/226; nr. 57/89; nr. 57/177;
nr. 59/218.
2) Şifre Kalemi., nr. 54-A/271; nr. 54-A/272 (22 Temmuz 1331/4 Ağustos 1915).
3) Şifre Kalemi., nr. 56/27; nr. 67/186.
4) Şifre Kalemi., nr. 54-A/251; nr. 55/20.
5) Şifre Kalemi., nr. 56/112 (6 Eylül 1331/19 Eylül 1915, Konya vilayetine).
6) Bu hususta 13 Eylül 1331/26 Eylül 1915'de Sivas (Şifre Kalemi., nr. 56/176),
Mamuretülaziz ve Diyarbekir vilayetlerine (Şifre Kalemi., nr. 56/172); 1 Teşrinisâni 1331/14
Kasım 1915'de Konya (Şifre Kalemi., nr. 58/2) ve Ankara vilayetlerine (Şifre Kalemi., nr.
58/159) telgrafla emirler gönderilmiştir.
7) Ağustos 1331/2 Eylül 1915 tarihinde Adana vilayetine bu yolda bir telgraf gönderilmiştir
(Şifre Kalemi., nr. 55-A/23).
8) Şifre Kalemi., nr. 55/18.
9) Şifre Kalemi., nr. 56/36 (3 Eylül 1331/16 Eylül 1915); nr. 56/243 (17 Eylül 1331/30
Eylül 1915); nr. 56/360 (28 Eylül 1331/11 Ekim 1915).
10) Şifre Kalemi., nr. 54/411; nr. 54/450; nr. 54-A/325.
11) Şifre Kalemi., nr. 61/ 18-20.
12) Bu emir Adana, Erzurum, Edirne, Halep, Hüdavendigâr, Sivas, Diyarbekir,
Mamuretülaziz, Konya, Kastamonu, Trabzon vilayetleriyle, İzmit, Canik, Eskişehir,
Karahisar-ı sahib, Maraş, Urfa, Kayseri, Niğde mutasarrıflıklarına (Şifre Kalemi., nr. 63/147)
ve 17 Mayıs 1332/30 Mayıs 1916'da da Ankara vilayetine (Şifre Kalemi., nr. 64/162)
gönderilmiştir.
YERLERİ DEĞİŞTİRİLEN ERMENİLERİN İHTİYAÇLARININ
KARŞILANMASI VE YAPILAN HARCAMALAR
Hükümet, Ermeni tehcirine başlamadan önce bütün vilâyetlere
yazılar yazarak, bölgelerinden geçecek kafilelerin bütün ihtiyaçlarının
karşılanması için önlem alınmasını ve yiyecek stoklanmasını
istemiştir(1).
Gıda sağlanması için Göçmen ve Aşiret Yerleştirme Müdürlüğü'ne
çeşitli emirler verilmiştir(2). İhtiyaçların belirlenmesi ve sağlanması
için Göçmen ve Aşiret Yerleştirme Müdürü Şükrü Bey bizzat
görevlendirilmiştir(3). Göç ettirilen Ermenilerin taşınması sırasında
kafilelerin ihtiyaçlarının karşılanması için Konya'ya 400.000, İzmit
sancağına 150.000, Eskişehir sancağına 200.000, Adana vilâyetine
300.000, Halep vilâyetine 300.000, Suriye vilâyetine 100.000,
Ankara vilâyetine 300.000(4), Musul vilâyetine de 500.000 kuruş
olmak üzere(5) toplam 2.250.000 kuruş tahsis edildiği belgelerden
anlaşılmaktadır(6).
Yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sevk, yerleştirme ve
geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı
sonuna kadar ise toplam 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden
anlaşılmaktadır(7).
Ayrıca vilâyetler kendi imkânlarına göre yardımlarda bulundukları
gibi, zaman zaman ihtiyaç durumuna göre merkezden yeni para
tahsisleri de yapılmıştır(8). Bu arada Amerika'dan Ermeni
göçmenlere verilmek üzere gönderilen bir miktar para da Amerikan
misyonerleri ve konsolosları tarafından Hükümetin bilgisi dahilinde
Ermenilere dağıtılmıştır(9). Bunun dışında Amerika'da yaşayan bazı
Ermenilerin, aralarında topladıkları paraları gizli yollardan göçe tabi
tutulan Ermenilere gönderdikleri anlaşılmıştır(10).
Osmanlı Hükümeti, yer değiştirme için bu kadar büyük paralar
harcarken, bir yandan da göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve
şahıslara olan borçlarını ya ertelemiş ya da tamamen defterden
silmiştir. Nitekim, Talat Paşa'nın 1 Haziran 1915'te Maraş
Mutasarrıflığına gönderdiği bir şifre telgrafta Ermenilerin borçlarının
alınmaması istenmiş(11), bütün vilâyetlere 4 Ağustos 1915'te
gönderilen bir başka emirde ise, yerleri değiştirilen Ermenilerin vergi
borçları ertelenmiştir(12).
Diğer taraftan göç halindeki kafilelere hastalık durumlarında tedavi
edilmeleri için sağlık görevlileri atanmıştır(13). Ayrıca, yer
değiştirmeye tabi tutulanlar arasında bulunan suçlu zanlıları
hakkındaki takibat da ertelenmiştir(14).
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Şifre Kalemi., nr. 55/291; nr. 55/341; nr. 57/345; nr. 57/351.
2) Şifre Kalemi., nr. 55/152; nr. 55/291; nr. 55/341; nr. 55-A/17; nr. 55-A/77; nr. 55A/135; nr. 57/110.
3) Şifre Kalemi., nr. 55-A/16 (18 Ağustos 1331/31 Ağustos 1915 tarihli telgraf).
4) Şifre Kalemi., nr. 55-A/17.
5) Şifre Kalemi., nr. 53/305.
6) İskân-ı Aşâir ve Muhâcirîn Müdiriyeti'nin 1331 yılı bütçesi 78.000.000 ; 1332 bütçesi ise
200.000.000 kuruş idi ve bu meblağ, tehcire tâbi tutulan Ermeni, Rum ve Araplarla,
düşman istilâsına uğrayan bölgelerden gelen müslüman muhacirlere sarfedilmekteydi (BA,
BEO, nr. 334063).
7) Yıldırım, dr. Hüsamettin, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000, s. 35
8) Şifre Kalemi., nr. 53/305; nr. 55-A/118.
9) Şifre Kalemi., nr. 60/281.
10) Şifre Kalemi., nr. 60/178.
11) Şifre Kalemi., nr. 53/200.
12) Şifre Kalemi., nr. 54-A/268.
13) Şifre Kalemi., nr. 54-A/226.
14) Kânun-u evvel 1331/14 Aral_k 1915 tarihinde Adliye ve Mezâhib Nezareti'nden
Sadaret'e yazılan bir tezkire ile sevkedilenlerin mahkemelerinin gönderildikleri yerlerde,
sevkedilmeyenlerin ise bulundukları yerlerde görülmesi kararı alındığı bildirilmektedir (BA,
BEO, nr. 329176).
YER DEĞİŞTİRMEYE TABİ TUTULAN ERMENİLERİN MALLARI
10 Haziran 1915 tarihinde yayınlanan bir emir yazısı ile yer
değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin malları koruma altına
alınmıştır. Emir yazısına göre, bozulabilir mallarla hayvanlar veya
işletilmesi zorunlu olan imalâthanelerin kurulan komisyonlar
tarafından açık arttırma ile satılması ve paralarının sahiplerine
yollanması karara bağlanmıştır.
Osmanlı hükümetinin bu emrin uygulanması sırasında büyük titizlik
gösterdiği anlaşılmaktadır. Herhangi bir suistimale meydan
vermemek için büyük bir dikkat göstermiştir. Terkedilmiş Mallar
Komisyonları eliyle, değerleri üzerinden sahipleri adına müzayede
yoluyla satılan malların paraları kendilerine ödenmiştir(1).
Bu satışlar sırasında bir takım dedikoduların çıkması üzerine
hükümet, 3 Ağustos 1915'te mutasarrıflıklara, illere ve Terkedilmiş
Mallar Komisyonlarına şifre telgraf göndererek, adı geçen malların
devlet memurlarınca satın alınmasını, çeşitli suistimallere meydan
vereceği gerekçesiyle yasaklamıştır(2). Ancak daha sonra bu karar,
bazı illere gerçek değeri üzerinden ve peşin para ödenmesi şartıyla
kaldırılmıştır(3).
Hükümet her türlü yolsuzluğu önleyecek önlemleri almaktan geri
durmamıştır. Nitekim 11 Ağustos 1915'te Sivas Terkedilmiş Mallar
Komisyonu Başkanlığına gönderilen bir şifre telgrafta, vurgunculuk
ve kötüye kullanmaları engelleyecek önlemlerin alınması
istenmiştir(4). Yine aynı tarihte bütün illere gönderilen bir emir ile
de bu konuda alınacak önlemler ve uygulamalar maddeler halinde
belirtilmiştir(5).
Bu emre göre;
"Boşaltılan bölgelere hiçbir şüpheli şahıs sokulmayacağı; eğer
bazı şahıslar ucuza mal satın almışlarsa, satışların geçersiz
sayılacağı ve gerçek değeri belirlenerek, yasal olmayan bir
çıkar sağlanmasına meydan verilmeyeceği; yerleri değiştirilen
Ermenilerin istedikleri eşyayı yanlarında götürmelerine izin
verileceği; götüremeyecekleri eşyadan, durmakla bozulacak
olanların zorunlu olarak satılacağı, fakat bozulmayacak
durumdaki eşyaların sahipleri adına korunacağı; taşınmaz
malların kiralanma, başkasına devredilme ve rehin gibi
işlemlerinin sahipleriyle olan ilgilerinin bozulmamasına dikkat
edileceği ve göçün başladığı tarihten itibaren bu hükümlere
aykırı olarak yapılan uygulamalar varsa geçersiz sayılacağı;
bu mallar hakkında anlaşmazlık durumlarına meydan
verilmeyeceği; göçe tâbi tutulan Ermenilerin, mallarını
yabancılar dışında istediği kimseye satmalarına izin
verileceği" kayıt altına alınmıştır(6).
Emir yazılarındaki bu hükümler büyük bir titizlikle uygulandığı gibi,
yerleri değiştirilen Ermenilerden kalan sanat ve ticaret
müesseselerinin de iskân şirketleri kurularak, değerleri üzerinden bu
şirketlere devredilmesi sağlanmıştır(7). Satılan malların bedelleri
Terkedilmiş Mallar Komisyonları tarafından sahiplerine
gönderilmiştir(8).
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Şifre Kalemi., nr. 53/303.
2) Şifre Kalemi., nr. 54-A/259.
3) Şifre Kalemi., nr. 55/107.
4) Şifre Kalemi., nr. 54-A/385.
5) Yerleri değiştirilen Ermenilerin malları hakkında çıkarılan kanun metinleri için bk. "Âhar
mahallere nakledilen eşhâsın emvâl ve düyûn ve matlûbât-ı metrûkesi hakkında kãnûn-u
muvakkat", Takvîm-i Vekayi', 14 Eylül 1331 ve 18 Zilkade 1333, nr. 2303, 7. sene; ayrıca
bk. Y. H. Bayur, Türk inkılâbı Tarihi, Ankara 1957, III/3, s. 45-46.
6) Şifre Kalemi., nr. 54-A/388.
7) Şifre Kalemi., nr. 61/31; nr. 60/275; nr. 60/277.
8) Şifre Kalemi., nr. 57/348; nr. 57/349; nr. 57/350.
YERLERİ DEĞİŞTİRİLEN ERMENİLERİN GERİ GETİRİLMESİ
Yer değiştirme sırasında gerek iklim şartları, gerekse meydana gelen
yığılmalar yüzünden zaman zaman göçün durdurulduğu olmuştur. 25
Kasım 1915'ten itibaren vilâyetlere gönderilen emirlerle, kış mevsimi
dolayısıyla göç geçici olarak durdurulmuştur(1). 21 Şubat 1916'da
bu emir, Ermeni yer değiştirmesine son verilmesi şeklinde bütün
vilâyetlere ulaştırılmıştır. Ancak, bunun zararlı kimseleri
kapsamayacağı, komitalarla ilgisi olanların derhal toplatılarak Zor
sancağına gönderilmeleri gerektiği belirtilmiştir(2).
Osmanlı Hükümeti görülen idarî ve askerî gereksinim üzerine 15
Mart 1916 tarihinden itibaren vilâyetlere ve sancaklara gönderdiği
genel bir emirle, Ermeni göçünün durdurulduğunu ve bundan böyle
hiçbir gerekçeyle yer değiştirme yapılmayacağını bildirilmiştir(3).
Yer değiştirmenin tamamlanmasından sonra, Ermenilerin çoğunlukla
Suriye vilâyeti dahilinde yerleştirilmeleri sebebiyle, İstanbul'daki
Ermeni Patrikhanesi 10 Ağustos 1916'da kapatılarak Kudüs'e
nakledilmiştir. Sis ve Akdamar Katogikoslukları da birleştirilerek
Kudüs'e kaldırılmıştır(4). Yeni kurulan patrikhanenin başına da Sis
Katogikos'u Sahak Efendi getirilmiştir(5).
I. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından Osmanlı Hükümeti yer
değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin tekrar eski
yerlerine iade edilmeleri için bir kararname çıkarmıştır. 4 Ocak
1919'da İçişleri Bakanı Mustafa Paşa'nın Başbakanlığa gönderdiği
yazıda, Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yerlerine
nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere emir verildiği ve gereken
önlemlerin alındığı belirtilmektedir(6). Hükümetin hazırladığı 31
Aralık 1918 tarihli dönüş kararnamesi şöyledir:
1. Sadece geri dönmek arzusunda bulunanlar göç ettirilecek,
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
bunun dışında kimseye dokunulmayacak.
Yerlerine iade edileceklerin, yollarda perişan olmamaları ve
dönüş mahallerinde konut ve geçim sıkıntısı çekmelerinin
önlenmesi için gerekli önlemler alınacak; gidecekleri
bölgelerin idarecileriyle irtibat kurulup bu konudaki önlemler
sağlandıktan sonra göç ve geri dönüş işlemlerine
başlanacaktır.
Bu şartlar dahilinde dönecek olanlara ev ve arazileri teslim
edilecektir.
Yerlerine daha önce göçmen yerleştirilmiş olanların evleri
tahliye edilecek.
Açıkta kimse kalmaması için geçici olarak birkaç aile bir arada
yerleştirilebilecek.
Kilise ve okul gibi binalar ile gelir getiren yerler, ait olduğu
cemaate geri verilecek.
Yetim çocuklar, istenildiği takdirde kimlikleri dikkatlice
belirlenerek velilerine veya cemaatlerine iade olunacak
Din değiştirmiş olanlar arzu ederlerse eski dinlerine
dönebilecekler.
Din değiştirmiş olan Ermeni kadınlardan, bir müslümanla evli
bulunanlar eski dinlerine dönme konusunda serbest
bırakılacaklar. Eski dinlerine döndükleri takdirde kocasıyla
aralarındaki nikâh bağı kendiliğinden bozulmuş olacaktır. Eski
dinine dönmek istemeyen ve kocasından ayrılmaya razı
olmayanlara ait sorunlar ise mahkemelerce halledilecektir.
10. Ermeni mallarından, henüz kimsenin kullanımında
bulunmayanlar, kendilerine teslim edilecek; hazineye
devredilenlerin iadesi de, mal memurlarının onayı ile karara
bağlanacak. Bu konuda ayrıca açıklayıcı tutanaklar
hazırlanacak.
11. Göçmenlere satılan mülklerin sahipleri döndükçe, peyderpey
bunlara teslim edilecek. Bu konuda 4. madde aynen
uygulanacak.
12. Göçmenler, ellerinde bulunan ve eski sahiplerine iade edilecek
olan ev ve dükkânlarda tamirat ve ilâveler yapmışlarsa ve
arazi ve zeytinliklerde ekim yapmışlarsa, her iki tarafın da
hukuku gözetilecek.
13. Ermenilerden muhtaç olanların dönüşlerinde göç ve geçim
masrafları, Harbiye Ödeneği'nden karşılanacak.
14. Şimdiye kadar ne miktar sevkiyat yapıldığı ve bundan sonra
her ayın on beşinci ve son günlerinde nerelere ne kadar
sevkiyat olduğu bildirilecek.
15. Osmanlı sınırları dışına çıkıp da geri dönmek isteyen
Ermeniler, yeni bir emre kadar kabul edilmeyecek.
Yukarıda açıklanan kararnamedeki hükümler, Ermenilerin yanı sıra
Rum göçmenler için de geçerliydi.
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Şifre Kalemi., nr. 57/273; nr. 58/124; nr. 58/161; nr. 59/123; nr. 60/190.
2) Şifre Kalemi., nr. 61/72.
3) Şifre Kalemi., nr. 62/21.
4) Ermeni Patrikhanesi için 1916'da yapılan yeni nizamnâme hakkında bk. Y. H. Bayur, Türk
İnkılâbı Tarihi, III/3, s. 57-59.
5) Şifre Kalemi., nr. 66/202; nr. 66/220; nr. 63/136.
6) BA, BEO, nr. 341055. Dahiliye Nezareti'nin bu yazısı, Sadaret tarafından 26 Kânun-u
evvel 1334 (8 Ocak 1919) tarihinde, ilgili olması sebebiyle Adliye ve Mezahib Nezareti'ne de
havale edilmiştir.
YER DEĞİŞTİRME UYGULAMASININ YURTDIŞINDAKİ
YANKILARI
Yer değiştirmenin yapıldığı bölgelerde bulunan yabancı gözlemciler,
savaş içinde olmasına rağmen Osmanlı Hükümeti'nin bu işi büyük bir
titizlikle ve iyi bir şekilde yürüttüğünü yazdıkları halde, Batı basını
olayları saptırarak vermeyi tercih etmiştir. Nitekim Amerika'nın
Mersin'deki konsolosu Edward Natan, yer değiştirmenin son derece
düzen içinde yapıldığını raporunda belirttiği halde(1), İstanbul'daki
büyükelçi Morgantau olayları tamamen ters şekilde ülkesine bildirmiş
ve Amerikan basını da bunları Türkler aleyhine kullanmıştır.
Gazetelerde çıkan iddialara göre Morgantau, Osmanlı Hükümeti'ne
rüşvetler vererek bazı Ermenileri satın alarak Amerika'ya göndermiş;
ayrıca İstanbul'daki İngiliz, Rus ve Fransız vatandaşlarını da
kurtarmıştır. Gazetelerde çıkan bütün bu yalan ve yanlış bilgileri,
Amerika'da bulunan bir Türk vatandaşı 14 Eylül 1915 tarihinde
Osmanlı Hükümeti'ne rapor etmiştir(2).
Bununla beraber Ermenilerin katledildikleri iddiasının Avrupa'da
yayılmasında Morgenthau'ın yanı sıra(3) büyük çapta bilgileri yine
Morgenthau'dan alan Lord James Bryce(4) ve Alman Protestan
papazı Johannes Lepsius'tur(5). Ayrıca Wellington House üyesi
Arnold Toynbee de(6), Morgenthau'nun sağladığı bilgilerden en çok
yararlananlardan biri olmuştu. Amerika'da 1907-1913 yılları arasında
İngiliz büyük elçiliği yapan İskoç asıllı James Bryce'in kaleme aldığı
kitap, İngiliz Dışişleri Bakanlığı Savaş Propaganda Bürosu'nun
yönlendirmesiyle Türkiye aleyhine yürütülecek propagandada
kullanılmak üzere Arnold Toynbee tarafından yayınlanmıştır(7).
Bu şahısların eserleri, bundan sonraki Ermeni soykırım iddialarıyla
kaleme alınan eserlere de kaynak teşkil etmiştir. Özellikle
Morgenthau'nun raporlarının, kendisinin yanında katip olarak
bulunan Agop S. Andonian ile hukuk danışmanı ve tercümanı olan
Arshag K. Schmavonian adındaki Türk Ermenileri tarafından kaleme
alındığı biliniyor(8). Keza kitabını yazanlar da yince Arshag K.
Schmavonian ile bilhassa gazeteci Burton J. Hendrick ve Amerika
Dışişleri Bakanı Robert Lansing'di. Morgenthau'nun raporlarıyla
uyuşmayan bu eserin yazılma sebebi Heath W. Lowry tarafından
kaleme alınan "Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü'nün Perde
Arkası" adlı kitapta açık ve geniş bir biçimde anlatılmaktadır.
Burada temel hedefin "Amerikan halkını, savaşın zaferle
sonuçlanması gereğine inandırmak amacı" olduğu vurgulanmıştır(9).
İran'da bulunan İngiliz konsoloslarının raporları çerçevesinde
1.000.000 Ermeni'nin öldürüldüğü gibi iddialar, İngiliz
Parlamentosu'nda tartışılmış ve Türk Hükümeti'nin protesto edilmesi
kararı alınmıştır. Ayrıca, İngiltere'de Ermeni olayları hakkında
yayınlanan "Mavi Kitap"ta Osmanlı ülkesinde bulunduğu iddia
edilen 1.800.000 Ermeni'den üçte birinin katledildiğine dair haberler
çıkmıştır(10).
Bu kötü niyetli yayınlara karşılık, sayıları az da olsa bazı tarafsız
Batılı basın-yayın organları da olayların kasten saptırıldığını
yazmışlardır. Nitekim Stokholm'de yayınlanan bir gazetede
"Ermeniler'in sakin oldukları Vilâyat-ı Osmaniyye'de kıtal"
başlığı ile çıkan makalede, bu gibi iddiaların gülünçlüğü ve böyle
asılsız haberlerin çıkarılışının sebepleri açıklanmıştır(11).
Osmanlı Hükümeti, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı imzasıyla 4 Ocak
1917 tarihinde İngiliz iddialarını tekzîb etmiştir(12). Tekzîb
yazısında, Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermeni nüfusunun hiçbir
zaman bir milyona bile ulaşmadığı, bu miktarın savaştan önceki
göçler dolayısıyla daha da azaldığı ifade edilerek iddialar
yalanlanmıştır. Aynı vesikada, Times gazetesinde çıkan bir haberde,
Ermenilerin katledilmesinden Almanların da sorumlu tutulduğu
hatırlatılmıştır.
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) Bk. belge 664.
2) Bk. belge 665.
3) Bkz. Heath W. Lowry, Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü'nün Perde Arkası, İstanbul
1991.
4) Great Britain, The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire: Documents
Presented to Viscount Grey of Fallodon, Secretary of State for Foreign Affairs, London 1916.
5) Le rapport Secret du Dr. Johannes Lepsius sur les Massacres d'Armenie, Paris 1918.
6) Armenian Atrocities: Murder of Nation, London 1915 ve The Murderous Tyranny of the
Turk, London 1917.
7) Justin McCarthy, "I. Dünya Savaşı'nda İngiliz Propagandası ve Bryce Raporu", Osmanlı,
Yeni Türkiye, Ankara 1999, II, 140.
8) Bkz. Lowry, Aynı eser, s. 8-17.
9) Aynı eser, s. 6
10) DH. EUM. 2. Şube, Dosya 1, belge 23 (bk. belge 668).
11) DH. EUM. 2. Şube, Dosya 1, belge 76 (bk. belge 669).
12) DH. EUM. 2. Şube, Dosya 1, belge 23 (bk. belge 668).
ERMENİ İDDİALARI HAKKINDA YABANCILARIN YAPTIĞI
İNCELEMELER VE ULAŞILAN SONUÇLAR
Birinci Dünya Savaşının hemen sonrasında, itilaf devletleri
ordularının İstanbul ve diğer bölgeleri işgal etmelerinin ardından,
yüzlerce siyasi ve askeri lider ile Osmanlı aydını "savaş suçlusu"
oldukları iddiası ile İngilizler tarafından Malta Adası'na
gönderilerek hapsedilmiştir. Malta'da tutuklu bulunan kişiler
hakkında suç kanıtlarının bulunabilmesi için Osmanlı arşivlerinde
geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır.
Araştırmalar sonucunda, ne zamanın İstanbul Hükümeti, ne de
Malta'daki tutuklular hakkındaki suçlamaları ispat edebilecek
nitelikte hiçbir kanıt mahkemeye sunulmamıştır. İngiliz Hükümeti
çaresizlik içinde kendi arşivlerinde ve ABD Hükümetinin
Washington'daki arşivlerindeki raporlar üzerinde de araştırmalar
yapmış, ancak yine hiçbir sonuca ulaşamamıştır.
Nitekim, ABD arşiv raporları arasında bulunan ve Washington'daki
İngiliz Büyükelçisi R.C Craıgıe tarafından Lord Curzon'a 13
Temmuz 1921'de çekilen mesajda şöyle demektedir:
"Malta'da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak
kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü
duyuyorum... Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir sorun vakit
mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şiddetle,
Türkler hakkında Majesteleri Hükümeti'nin halen elinde
bulunan bilgilerin takviyesinde yararlı olabilecek delilleri
bile ihtiva eder görünmemektedir(1)."
29 Temmuz 1921'de Kralın Londra'daki Hukuk Danışmanları;
İngiliz Dışişleri listesindeki kişilere karşı yöneltilen suçlamaların
yarı siyasi bir mahiyet taşıdığına ve bu nedenle haklarında savaş
suçlusu olarak tutuklanan Türklerden ayrı işlem yapılması
gerektiğine karar vermişlerdir.
Ayrıca, "Şimdiye kadar hiçbir şahitten, tutuklular hakkında
yapılan suçlamaların doğru olduğunu kanıtlayan bir ifade
alınmış değildir. Esasen, herhangi bir şahit bulunup
bulunamayacağı da belli değildir; zira Ermenistan gibi uzak
ve ulaşılması zor bir ülkede ve özellikle bu kadar uzun bir
zaman geçtikten sonra şahit bulunmasının ne ölçüde zor
olduğunu belirtmek dahi gereksizdir"(2) ifadeleri de Kralın
İngiliz Hükümeti'nin Londra'daki Hukuk Danışmanlarına aittir.
Sonuç olarak; Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama
dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmaksızın 1922'de serbest
bırakılmışlardır.
Bu zaman süresince İngiliz basınında Osmanlı Hükümetini sözde
soykırım ile suçlayan ve bu konuyu ispatlamaya yeltenen bazı
belgeler yayınlanmıştır. Söz konusu belgelerin General Allenby
komutasındaki İngiliz İşgal Kuvvetleri tarafından Suriye'deki
Osmanlı Devlet Dairelerinde ortaya çıkarıldığı iddia edilmiştir.
Ancak, İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından sonradan yapılan
soruşturmalar, İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu
tarafından ele geçirilen belgeler olmayıp, Paris'teki Milliyetçi
Ermeni Delegasyonu tarafından müttefik delegasyonlara yazılan
uydurma belgeler olduğu anlaşılmıştır.
KAYNAKLAR:
1) Yıldırım, Dr. Hüsamettin-; Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000, s. 38
(PRO.FO. 13 Temmuz 1921, 371 / 6504 / E.8519)
2 . Aynı eser, s. 38, Foreign Office, 29 Temmuz 1921. 371 / 6504 / E.8745
TALAT PAŞA'YA ATFEDİLEN TELGRAFI
Yer değiştirme uygulaması hakkındaki Ermeni iddialarının en
önemlilerinden biri de Talat Paşa'ya atfedilen ve Ermenilerin
katledilmesini emrettiği iddia edilen telgraflardır. Oysa, yer
değiştirme kararı ve uygulaması sırasında; Ermeniler hakkında alınan
tedbirlerin onları yok etme amacını taşımadığı Talat Paşa tarafından
her fırsatta dile getirilmiştir.
Nitekim 29 Ağustos 1915 tarihinde Hüdavendigâr, Ankara, Konya,
İzmit, Adana, Maraş, Urfa, Halep, Zor, Sivas, Kütahya, Karesi,
Niğde, Mamuretülaziz, Diyarbekir, Karahisar-ı Sahib, Erzurum ve
Kayseri vali ve mutasarrıflarına (Mutasarrıf: Osmanlı yönetim
yapısında bir sancağın en büyük idare amiri) gönderilen bir şifre
telgrafta yer değiştirme uygulamasının gayesi şu şekilde
açıklanmaktadır(1):
"Ermenilerin bulundukları yerlerden çıkarılarak belirlenen
bölgelere sevklerinden hükümetçe takip edilen gaye, bu
unsurun hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını ve bir
Ermenistan Hükümeti kurmaları hakkındaki millî emellerini
takip edemeyecek bir hale getirilmelerini sağlamak içindir. Bu
kimselerin yok edilmesi söz konusu olmadığı gibi, sevkiyat
esnasında kafilelerin güvenliği sağlanmalı ve Göçmen
Ödeneği'nden harcama yapılarak yeme-içmelerine ilişkin her
türlü önlem alınmalıdır.
Yerlerinden çıkarılıp, sevkedilmekte olanlardan başka,
yerlerinde kalan Ermeniler bundan sonra yerlerinden
çıkarılmamalıdır. Daha önce de bildirildiği gibi asker
aileleriyle ihtiyaç nispetinde sanatkâr, Protestan ve Katolik
Ermenilerin sevk edilmemesi hükümetçe kesin olarak
kararlaştırılmıştır.
Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlara veya bu gibi
saldırılara önayak olan jandarma ve memurlar hakkında
şiddetli kanunî önlem alınmalı ve bu gibiler derhal
görevlerinden el çektirilerek Divan-ı Harp'lere teslim
edilmelidir. Bu gibi olayların tekrarından vilâyet ve sancaklar
sorumlu tutulacaklardır".
27 Mayıs 1915'te Ankara'ya gönderilen gizli şifrede; "Ermeniler
hakkında hükümetçe alınan önlemler, sırf memleketin huzur
ve düzenini sağlamak ve korumak mecburiyetine
dayanmaktadır. Ermeni unsuruna karşı Hükümetin yok
etmeye yönelik bir siyaset izlemediğinin göstergesi, şimdilik
tarafsız bir durumda kaldıkları görülen Katolik ve
Protestanlara dokunmamış olmasıdır." denilmektedir(2).
Öte yandan Ermenilerden zararlı kimselerle komite başkanlarının
sürülmeleri konusunda Hükümetin yayınladığı bildirinin, bazı yerlerde
yanlış anlaşıldığı görülmektedir. Buna bağlı olarak pek çok yerde,
yakalanan Ermeni çeteler, faaliyetlerini daha rahat sürdürebilecekleri
yerlere sevk edilmiştir. Bunun üzerine Talat Paşa 1 Haziran 1915'de
bütün vilâyetlere bir genelge daha yayınlayarak bu gibi Ermenilerin
bulundukları yerlerden alınarak karışıklık çıkaramayacakları yerlere
yerleştirilmelerini ve sürgün işleminin sadece bozguncu ve isyancı
Ermenilere uygulanmasını bildirmiştir(3).
Ayrıca, Mamuretülaziz vilâyetine gönderilen 13 Haziran 1915 tarihli
şifrede de, Divân-ı Harp'e verilmiş Ermenilerden başka, göçe tabi
tutulması gereken Ermenilerin bu konudaki özel bildiriye uygun
olarak vilâyetin uygun yerlerinde bulundurulması ve bunların Musul'a
gönderilmelerine şimdilik gerek olmadığı bildirilmiştir(4).
14 Haziran 1915'de Erzurum, Diyarbekir, Mamuretülaziz ve Bitlis
vilâyetlerine gönderilen şifrede ise, yerleri değiştirilen Ermenilerin
yollarda hayatlarının korunması gerektiği belirtildikten sonra; göç
sırasında firara yeltenenler ve korunmalarından sorumlu olanlara
karşı saldırıda bulunanların yola getirilmesinin doğal olduğu; ancak,
buna hiçbir şekilde halkın karıştırılmaması ve Ermenilerle
müslümanlar arasında öldürmeye yol açacak ve aynı zamanda
dışarıya karşı da pek çirkin görünecek olayların çıkmasına kesinlikle
fırsat verilmemesi istenmiştir.
Sözde Ermeni soykırımı iddiacılarının sözünü ettikleri telgrafa
gelince(5):
Aram Andonian adlı bir Ermeni, 1920 yılında Londra'da yayınladığı
"Naim Bey'in anıları / Ermenilerin Tehcir ve Katliamına İlişkin
Resmi Türk Belgeleri" isimli kitabında konuya temas etmiştir. Söz
konusu kitap daha sonra Paris'te "Ermeni Katliamına İlişkin
Resmi Belgeler" ve Boston'da ise "Büyük Suç, Son Ermeni
Katliamı ve Talat Paşa, İmzalı Orijinalleriyle Resmi Telgraflar"
adı ile yayınlanmıştır.
Kitapta yer alan ve Talat Paşa'ya atfedilen telgraflar; bir soykırım
suçlusu yaratmak amacıyla üretilmiş sahte belgelerdir. Şinasi Orel ve
Süreyya Yuca tarafından bu belgeler üzerinde yapılan inceleme
sonucunda;
"belgelerin alındığı söylenen Naim Bey isimli şahsın Halep
İskan Dairesi'nde hiçbir zaman çalışmadığı, belgelerin otantik
ve kullanılan kağıtların Osmanlı Devletinin yazışmalarda
kullandığı kağıt türünde olmadıkları, orijinal nüshalarının
Başbakanlık Arşivindeki İçişleri Bakanlığı belgeleri arasında
bulunmadığı, sahte belgelerde yer alan kayıt numaralarında
çıkış adresi olarak gösterilen daire kayıtlarında bu evraklara
rastlanmadığı, Hicri ve Miladi tarihlerde hata yapıldığı,
imzaların gerçekleriyle uyuşmadığı, Osmanlıca yazım
kurallarında rastlanılmayacak hatalara yer verildiği"
gibi çok sayıda somut delillere rastlanılmıştır.
Ayrıca, "kitapta kullanılan belgelerin orijinallerinin
Manchester'deki Ermeni Bürosunda olduğu" söylenmesine
rağmen, bugüne kadar dünya kamuoyunun bilgisinden ve
incelemesinden ısrarla kaçırılması ve "doğruluğunun Osmanlı
dönemindeki Halep Ermeni Birliği'nin raporuna
dayandırılması" gibi durumlar Ermenilerin sözde soykırım maksatlı
iddialarının ne ölçüde gerçek dışı olduğunu göstermesi açısından
önemlidir.
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001.
DİPNOTLAR
1) DH. EUM. 2. Şube, 68/80.
2) DH. EUM. 2. Şube, 68/71; 2. Şube 68/84 (bk. belge 192, 200).
3) DH. EUM. 2. Şube, 68/101 (bk. belge 217).
4) Yer değiştirme uygulamasına tabi tutulan nüfus içerisinde yer alan Halep'deki 26.064
Ermeni nüfusu, göç ettirilenler içerisine dahil edilmemiştir. Çünkü yeni yerleşim bölgesine
varanlar, Anadolu'dan gönderilenlerden oluşmaktadır. Öte yandan Haleb'e gelenlerin yüz bin
civarında olduğu bildirilmesine karşılık (bk. DH. EUM. 2. Şube, 68/80) buraya gelen nüfus
100.000 olarak alınmıştır.
5) OREL, Şinasi, Yuca SÜREYYA, Ermenilerce Talat Paşa'ya Atfedilen Telgrafların Gerçek
Yüzü, Türk Tarihi Kurumu Yayını, Ankara 1983
SOYKIRIM İDDİALARINA KARŞI BİLİM ADAMLARININ TAVRI
Tarihi, tarih biliminin ölçüleri ve ilkeleri doğrultusunda algılayan bilim
adamları, 1925 yılından bugüne kadar konuyla ilgili bilgi ve
belgelerin orijinallerine ulaşmış, canlı şahitleri dinlemiş, olay
yerlerinde bizzat gözlemde bulunmuş kişilerdir. Bunlar, 1925'ten beri
Osmanlı arşivlerinin yabancı araştırmacılara açık olduğunu bilen ve
belgelere bizzat ulaşan bilim adamlarıdır. Dolayısıyla kanaatleri
hakkındaki yorumu veya karşı görüşü, ancak onlar kadar konuyu
derinlemesine bilenler yapabilecektir. Bu nedenle Amerikalı 69 bilim
adamının konuyla ilgili olarak Temsilciler Meclisi üyelerine sunduğu
bir bildiri son derece önemlidir. Söz konusu bildiride şöyle
denilmiştir(1):
"ABD Temsilciler Meclisi Üyelerinin Dikkatine
Türk, Osmanlı araştırmaları ve Ortadoğu üzerine
uzmanlaşmış, aşağıda imzaları bulunan Amerikalı
akademisyenler, ABD Temsilciler Meclisi'nin 192 sayılı
kararında kullanılan dilin birçok açıdan yanıltıcı ve/veya
yanlış olduğu görüşündedirler.
'İnsanlıkdışı Davranışları Anma Milli Günü' kavramına tam
olarak destek vermemize karşın, söz konusu metinde dikkat
çekilen aşağıdaki kısmı kabul edilemez buluyoruz:
... Türkiye'de 1915 ve1923 yılları arasında gerçekleştirilen
soykırımın kurbanları olan 1,5 milyon Ermeni kökenli insan..."
Çekincelerimiz 'Türkiye' ve 'soykırım' sözcüklerinin
kullanılması konusunda odaklanmakta olup aşağıdaki şekilde
özetlenebilir:
14. yüzyıldan 1922'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak,
daha doğrusu 'Türkiye Cumhuriyeti' olarak adlandırılan alan,
çok dinli, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı
İmparatorluğunun bir parçasıydı. Nasıl Habsburg
İmparatorluğunu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile eş
saymak yanlışsa, Osmanlı İmparatorluğunu, Türkiye
Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlıştır.
Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yılında kurulmasıyla
sonuçlanan Türk Devrimiyle 1922'de tarih sahnesinden
silinmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, şu anda Güneydoğu
Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da bulunan ve sadece bir
tanesinin Türkiye Cumhuriyeti olduğu 25'ten fazla devletin
topraklarını ve halklarını bünyesinde barındıran bir devletti.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı zamanında gerçekleşen hiçbir
olaydan sorumlu tutulamaz. Ancak kararda 'Türkiye' adını
kullanarak kararı yazanlar 1915 ve 1923 yılları arasındaki
'soykırım'ın sorumluluğunu Türkiye'ye yüklemek
istemişlerdir.
'Soykırım' suçlamasına gelince, bu açıklamayı imzalayanların
hiçbiri Ermenilerin çektikleri acıların boyutlarını küçümseme
amacını taşımamaktadır. Aynı şekilde söz konusu bölgedeki
Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde
değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz. Şu ana kadar ortaya
konan kayıtlar, toplumlararası bir iç savasın, (Müslüman ve
Hıristiyan gruplar arasındaki) Birinci Dünya Savaşı sırasındaki
bulaşıcı hastalıklar, kıtlık ve Anadolu ve çevresindeki
alanlardaki katliamlar ve acılar ile daha da karmaşık bir hale
geldiğine işaret etmektedir.
Gerçekten de söz konusu yıllar boyunca, bölgede, geçen on
yılda Lübnan'da yaşanan trajediden çok farklı olmayan bir
sürekli savaş durumu yaşanmıştır Hem Müslüman hem de
Hıristiyan nüfus arasındaki kayıplar büyük rakamlardadır.
Ancak saldırgan ve masum olanı ayırt edebilmek, çok sayıda
Hıristiyan kadar Müslümanın da içinde bulunduğu Doğu
Anadolu halkının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayların
nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulaşmaları
gereken daha birçok belge ve bulgular vardır.
Tarihi devlet adamları ve politikacılar yapar, bilim adamları
ise yazar. Bu sürecin işlemesi için bilim adamlarına,
geçmişteki devlet adamları ve politikacıların yazılı kayıtlarına
ulaşabilme şansı verilmelidir Şimdiye kadar, konuyla ilgili
olan Sovyetler Birliği, Suriye, Bulgaristan ve Türkiye'nin
arşivlerinin büyük kısmı tarihçilere kapalı tutulmuştur. Bu
arşivlere ulaşılıncaya kadar Temsilciler Meclisinin 192 sayılı
kararı kapsamındaki Osmanlı İmparatorluğunun 1915-1923
yılları arasındaki tarihi tam olarak bilinemez.
Biz ABD Kongresinin bu ve bununla ilgili konularda tarih
arşivlerinin tam olarak açılmasını teşvik etmesi ve tarihsel
olaylar hakkında, tam aydınlığa kavuşturulmadan ithamlarda
bulunmaması gerektiğine inanıyoruz. Temsilciler Meclisinin
192 sayılı kararındaki gibi ithamlar kaçınılmaz olarak Türkiye
halkı hakkında adaletsiz yargılara varılmasına ve belki de
tarihçilerin bu trajik olayları anlamakta kaydetmeye
başladıkları gelişmeye zarar verilmesine yol açacaktır.
Yukarıdaki yorumların da gösterdiği gibi, OsmanlıErmenileri'nin tarihi tarihçiler arasında sıkça tartışılan bir
konundur ve tarihçilerin bir çoğu da 192 sayılı karardaki
ifadelere katılmamaktadır. Kongre bu kararı kabul ederse,
tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yolu ile
karar vermeye çalışmış olacaktır Tarihsel olarak şüpheli
varsayımlara dayalı böylesine bir karar, sadece dürüst
tarihsel araştırmaya zarar verir ve Amerikan yasama
sürecinin güvenirliliğini sarsar. 19 Mayıs 1985
Prof. Dr. Rıfaat Abou-El-Haj
Tarih, California State Üniversitesi
Doç. Sarah Moment Atis
Türk Dili ve Edebiyatı, Wisconsin Ünivertesi
Doç. Darl Barbır
Tarih, Siena Yüksekokulu (New York)
İlhan BAŞGÖZ
Ural-Altay Çalışmaları Bölümü Türk Araştırmaları Programı Direktörü,
İndiana Üniversitesi
Prof. Daniel G. Hates
Antropoloji, New York Şehir Üniversitesi
Prof. Ülkü Bates
Sanat tarihi, New York Şehir Üniversitesi
Prof. Gustav Bayerle
Ural-Altay Çalışmaları, Indiana Üniversitesi
Prof. Andreas G. E. Bodroglifetti
Türk ve İran Dilleri, California Üniversitesi
Doç. Kathleen Burril
Türk Araştırmaları, Columbia Üniversitesi
Prof. Alan Fisher
Tarih, Michigan Üniversitesi
Prof. Timothy Childs
Eğitmen, Johns Hopkins Üniversitesi
Prof. Shafiga Daulet
Siyaset Bilimi, Connecticut Üniversitesi
Prof. Roderic Davison
Tarih, Gorge Washington Üniversitesi
Ord. Prof. Walter Denny
Sanat Tarihi & Yakın Doğu Araştırmaları, Massachussets Üniversitesi
Dr. Alan Duben
Antropolog, Araştırmacı, New York
Doç. Ellen Ervin
Türkçe Araştırmalar, New York Üniversitesi
Prof. Caesar Farah
İslam & Ortadoğu Tarihi, Minnesota Üniversitesi
Prof. Carter Findley
Tarih, Ohio State Üniversitesi
Prof. Micfıael Finefrock
Tarih, Charleston Yüksekokulu
Doç. William Hickman
Türkçe, California Berkeley Üniversitesi
E. Doç. Frederick Latimer
Tarih, Utah Üniversitesi
Prof. John Hymes
Tarih, Glenville State Yüksekokulu
Dr. Heath W. Lowry
Türk Araş. Ens., Inc. Washington D.C.
Prof. Halil İnalcık
Osmanlı Tarihi, Amerikan Sanat & Bilim Akademisi Üyesi, Chicago
Üniversitesi
Doç. Ralph Jaeckel
Türkçe, California Üniversitesi
Doç. Ronald Jennings
Tarih & Asya Araştırmaları, Illinois Üniversitesi
Doç. Cornell Fleischer
Tarih, Washington Üniversitesi
Prof. Peter Golden
Tarih, Rutgers Üniversitesi
Prof. Tom Goodrich
Tarih, Indiana Üniversitesi
Dr. Andrew Could
Osmanlı Tarihi, Arizona, Flagstaff
Prof. William Griswold
Tarih, Colorado State Üniversitesi
Prof. Tibor Halasi-Kuv
Türk Araştırmaları, Culombia Profesör
Ord. Prof. J. C. Hurewitz
Orta-Doğu Enstitüsü eski Direktörü, Colombia Üniversitesi
Prof. Avgdorlevy
Tarih, Brandens Üniversitesi
Prof. Bernard Lewis
Yakın Doğu Tarihi, Princeton Universitesi
Doç. Justin McCarthy
Tarih, Louisville Üniversitesi
Prof. Jon Mandaville
Ortadoğu Tarihi, Portlant State Üniversitesi
Prof. Michael Meeker
Antropoloji, California Üniversitesi
Doç. James Kelly
Türkçe, Utah Üniversitesi
Yardımcı Prof. Kerim Bey
Southeastem Üniversitesi
Prof. Metin Kunt
Osmanlı Tarihi, New York
Doç. William Ochsenwald
Tarih, Virginia Polytechnic Enstitüsü
Doç. Robert Olson
Tarih, Kentucky Üniversitesi
Doç. William Peachy
Yahudi ve Yakın Doğu Dilleri & Edebiyatları, Ohio State Üniversitesi
Doç. Donald Quataert
Tarih, Hauston Üniversitesi
Prof. Howard Reed
Tarih, Connecticut Üniversitesi
Prof. Dank Wart Rustow
Siyaset Bilimi, New York Şehir Üniversitesi
Doç. Ezel Kural Shaw
Tarih, California Üniversitesi
Prof. John Masson Simth, JR
Tarih, California Berkely Universitesi
Dr. Svat Soucek
Türkolog, New York
Dr. Philip Soddard
Ortadoğu Ens. Direktörü, Washington, D.C.
Prof. Frank Tachau
Siyaset Bilimi, Chicago, Illinois Üniversitesi
Robert Staab
Ortadoğu Merkezi Direktör Yardımcısı, Utah Üniversitesi
Prof. Rhoads Murphey
Ortadoğu Dilleri, Kültürleri ve Tarihi, Columbia Üniversitesi
Doç. June Starr
Antropoloji, Suny Stony Brook
Prof. James Stewart-Robinson
Türk Araştırmaları, Michigan Üniversitesi
Prof. Thomas Naff
Tarih, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Direktörü, Pennsylvania
Üniversitesi
Doç. John Woods
Ortadoğu Tarihi, Chicago Üniversitesi
Prof. Pierre Oberling
Tarih, New York Şehir Üniversitesi
Doç. Madeline Zılfı
Tarih, Maryland Üniversitesi
Prof. Metin Tamkoç
Uluslararası Hukuk, Texas Tech. Üniversitesi
Prof. Stanford Shaw
Tarih, California Üniversitesi.
Dr. Elaine Simth
Türk Tarihi, Emekli Dışişleri Görevlisi
Doç. David Thomas
Tarih, Rhode Island Yüksekokulu
Doç. Grace M. Simth
Tarih, California Berkely Üniversitesi
Doç. Margaret L. Venzke
Tarih, Dickinson Yüksekokulu (Pennsylvania)
E. Prof. Donald Webster
Türk Tarihi
Prof. Walter Weiker
Siyaset Bilimi, Rutgers Üniversitesi
Prof. Warren S. Walker
İngilizce, Türkçe Sözlü Hikayeler Arşivi Direktörü, Texas Tech.
Üniversitesi
Batı Avrupa devletleriyle, Rusya destekli Ermeni iddiaları ve
Ermenilerin ileri sürdükleri belgelerin doğuluk durumunu tartışmak
üzere Türkiye tarafından değişik zamanlarda çağrılar yapılmıştır. Bu
çağrılar, hem doğrudan Ermeni bilim adamlarına hem de Ermenilerin
propagandasını üstlenen şahıslara yapılmıştır. Ancak bunların önemli
bir bölümünün gerekçe göstermeden toplantıya katılmadıkları
bilinmektedir. Bunun son örneği 1990 yılında toplanan XI. Türk Tarih
Kongresi'nde yaşanmıştır.
XI. Türk Tarih Kongresinde ilk defa olarak bir "Ermeni Seksiyonu"
programlanmış ve bu seksiyondaki tartışmalara "Ermeni Davası
Savunucusu" yabancı tarihçiler de davet edildiği halde, her biri çeşitli
mazeretler ileri sürerek, bu bilimsel tartışmalara katılmaktan
kaçınmışlardır.
5-9 Eylül 1990 tarihleri arasında Ankara'da düzenlenen XI. Türk
Tarih Kongresi'ne Ermeni sorunuyla ilgili olarak davet edilen yabancı
bilim adamlarının listesi şöyledir:
Prof. Dr. Heath LOWRY
(Katıldı)
Garin ZEDLIAN
(Cevap vermedi)
Prof. Dr. Bernard LEWIS
(Katılamadı)
Prof. Dr. Justin McCARTHY
(Katıldı)
Prof. Dr. Stanford SHAW
(Katıldı)
Prof. Dr. Anthony BRYER
(Cevap vermedi)
Dr. Andrew MANGO
(Katıldı)
Prof. Dr. Salahi R. SONYEL
(Katıldı)
Prof. Dr. M.MARMURA
(Cevap vermedi)
Prof. Dr. Allan CUNNIGHAM
(Cevap vermedi)
Prof. Dr. Robert ANCIAUX
(Katıldı)
Prof. Dr. Aryeh SHMUELEVITZ
(Katıldı)
Prof. Dr. Jak YAKAR
(Katıldı)
Prof. Dr. Hans G. MAJER
(Katılamadı)
Prof. Dr. Wolf Dietrich HUTTEROTH (Cevap vermedi)
Prof. Dr. Klaus KREISER
(Katılamadı)
Prof. Dr. Jean-Paul ROUX
(Cevap vermedi)
Prof. Dr. Paul DUMONT
(Katıldı)
Prof. Dr. Robert MANTRAN
(Katılamadı)
Prof. Dr. Richard HOVANNISIAN
(Cevap vermedi)
Dr. Gerard LIBARDIAN
(Cevap vermedi)
Dr. Levon MARASHLIAN
(Katıldı)
Prof. Dr. Vahakn DADRIAN
(Cevap vermedi)
Christopher WALKER
(Katılamadı)
Anahid Ter MIMASSIAN
(Katılamadı)
Tessa HOFFMAN
(Cevap vermedi)
KAYNAK:
1) Yıldırım, Dr. Hüsamettin-; Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000.
1948 TARİHLİ BM SOYKIRIM SÖZLEŞMESİ AÇISINDAN ERMENİ
İDDİALARI
"Soykırım" kavramı, 1948 tarihli "BM Soykırım Suçunun
Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme" ile
tanımlanmıştır. Sözleşmenin 2. maddesine göre;
"Soykırım; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan
ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle: Grup üyelerinin
öldürülmesi, Grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün
ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü ya
da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam
koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek
önlemler alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla
geçirilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını
kapsamı içine alır. Soykırımda planlı, devlet politikası haline
gelmiş eylemler söz konusudur."
Konu soykırım sözleşmesi açısından değerlendirildiğinde, tarihteki
bazı olaylara değinmeden geçilemeyecektir. Soykırım gibi vahim bir
insanlık suçunun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça
yatkınlık olması gerekir. Bir şahıs için suça yatkınlık nasıl bir özellik
ise, toplumlar için de öyledir. Türk tarihi incelendiğinde soykırıma ve
asimilasyona rastlanamaz.
Yayıldığı coğrafyaya baktığımızda Osmanlı; Balkanlarla birlikte
Viyana önlerine kadar Avrupa'nın bir kısmını; Akdeniz'e sahil tüm
Kuzey Afrika'yı; Ortadoğu'nun tamamını ve Arap yarımadasını uzun
yıllar yönetimi altında tutmuştur. Bu süre asgari 200-400 yıl arasıdır.
Söz konusu coğrafyadaki, hangi halkın yok edildiği söylenebilir?
Anadolu'da şer'i hükümlerin hakim olduğu dönemde, en eski
Hıristiyanlık mezhebi Süryanilik, tavus kuşuna ve ateşe tapan
Yezidilik gibi inançlar yaşatılırken, 1800'lü yıllarda şer'i hükümlere
aykırı olmasına rağmen Anadolu'da kiliseler açılmıştır. Hatta iki
kardeşten biri Osmanlı Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa iken, diğer
kardeş Makarije Sırp Kilisesi'ne Patrik tayin edilmiş ve Sırp halkını
diriltmiştir. Aynı dönemde dünyanın diğer bölgelerine baktığımızda;
Avrupa'daki mezhepler mücadelesi döneminin soykırımlarını, uzak
doğuda dili değişen halkları (Hindular-Peştun), komple dili ve dini
değişen Afrika'yı, Güney Amerika'yı görürüz.
II. Dünya Savaşı boyunca Naziler, milyonlarca insanı katletmişlerdir.
1939-1945 yılları arasındaki dönemde, 5-6 milyon Yahudi, 3
milyondan fazla Sovyet savaş tutsağı, birer milyondan fazla Polonya
ve Yugoslavya sivil halkı, 200.000 civarında Çingene ve 70.000
özürlü insanın canına kıyılmıştır. İşte soykırım budur.
Bunlara ek olarak, Birleşmiş Milletlerin önleyici yönde sözleşmesi
olmasına rağmen, modern çağda da sayısız soykırım olayı
görülmüştür.
Örneğin, bizzat olayın kahramanı 2 emekli Fransız generalin Le
Monde'da yayınlanan itiraflarına göre Fransızlar 1954-1962 yılları
arasında Cezayir'de en az 1 milyon Cezayirli'yi katletmiş, 1965-1966
yıllarında Endonezya ordusu bir milyon komünisti ve ailelerini
öldürmüş, 1975-1979 yılları arasında Kamboçya'da Kızıl Kmerler 1.7
milyon Kamboçyalı'yı katletmiş, 1994'de Ruanda'da 500.000 Tutsi,
Hutular tarafından öldürülmüş ve nihayet 1991'den sonra BosnaHersek ile Kosova'da binlerce Müslüman Sırp vahşetine maruz
kalmıştır.
Soykırım suçu, gerçek anlamda bu olaylarda işlenmiştir. Ermeni
iddialarının aksine, 1915 yılında Doğu Anadolu bölgesindeki
Ermenilere yönelik uygulama, sadece güvenliğin sağlanması
amacıyla Osmanlı toprakları içinde başka bir bölgeye göç ettirme
olup, soykırım ile hiç bir ilgisi yoktur. Türk yönetimi hakim olduğu
yörelerde diğer kültür ve soylara sahip halklarla yaşamaya alışıktır.
Türk devlet geleneğinde "adalet" vardır, "kültürlerin yaşatılması"
vardır; ancak, "katliam" ya da "soykırım" yoktur. Bu husus, Justin
McCarthy'nin "Ölüm ve Sürgün" isimli kitabı açıkça ortaya
konulmaktadır. Söz konusu kitapta, Balkan ve Kafkas halklarının
ölümden kurtulmak için Osmanlı yönetimine nasıl sığındıklarını
anlatılır.
Osmanlı yönetimini soykırımla suçlayanlara sormak gerekir: 1469
yılında İspanya ve Portekiz'den Musevi ve Müslümanlar, 1680
yılında Tökeli İmre ve adamları Macaristan'dan, 1711 yılında
Rakoczi Ferençh ve adamları, 1849 yılında Layoş Kosuth ve
2000 kişilik Macar grubu, İsveç Kralı Şarl ve 1500-2000 kişilik
adamları; 1841 ve 1856 yıllarında Polonya'lı Prens Chartorski,
135 bin kişilik ordusuyla Ekim 1917'de Rus komutan Vrangel
ve hatta Troçki, ölümden soykırımından kurtulmak için
nereye sığındılar?
Tarih, bütün bu soruların cevabını "Osmanlı" olarak vermektedir.
1915'teki yer değiştirme uygulamasını sözde "Ermeni soykırımı"
olarak ilan edenler, 1930'lu yıllardan itibaren Polonya ve Almanya
kökenli Musevilerin Türkiye'ye sığındıklarını bilmiyorlar mı? Sözde
Ermeni soykırımının üzerinden henüz 20-25 yıl gibi kısa bir süre
geçmiş iken, soykırım yaptığı iddia edilen bir milleti kurtarıcı olarak
görenler, neden Türkiye'yi tercih etmişlerdir? Bu soruların cevapları
da, Türk devlet geleneğinin adil, insani, hoşgörülü, birleştirici, töre
ve inançlara saygılı karakterinde saklıdır.
Ayrıca; bugünkü insan hakları normlarını kapsayan 1478 tarihli
Fermanı'yla hükümran olduğu topraklarda yaşayan tüm insanlara
sahip oldukları değerleri yaşama, yaşatma ve yeni nesillere aktarma
imkanı veren Osmanlı Padişahı Fatih'ten yaklaşık 550 yıl sonra
Balkanlardaki soykırım ve asimilasyonlar hatırlanmalıdır. Bu ferman
ile dili, dini, kilisesi, okulu vs. güvence altına alınan Balkan milletleri;
homojen toplumlar oluşturma adına 21. Yüzyıla girildiği bir dönemde
Boşnakları, Arnavut asıllı Müslümanları, Makedonları ve Bulgaristan
Türklerini yurtlarından söküp atmışlardır.
Bugün Türkiye'yi soykırım ile suçlayanlar, aylarca süren katliamları
görmezlikten gelmiş, ırzına geçilen her yaştaki kadının feryadına
kulaklarını tıkamışlardır. Son dönemde Türkiye'ye sığınanlar sadece
Balkan halkları olmamıştır; Batılı kimyasal silah üreticilerinden
sağladığı "hardal gazı" ile soykırıma kalkışan Irak Devlet Başkanı
Saddam Hüseyin'in elinden kaçan Irak halkı da kurtuluşu Türkiye'de
görmüştür. Türk insanı sınırlı imkanlarına rağmen tarihin her
döneminde ekmeğini paylaşmayı bilmiş ve mazlum halklara kucak
açmıştır. Türk insanının, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer
milletlere ve devletlere örnek olacak gayet temiz bir sicili vardır.
SONUÇ
Gerçekleştirildiği tarihten günümüze kadar gelen devrede yer
değiştirme konusunda çok şey yazılıp çizilmiştir. Ermeniler, uydurma
belgelerin arkasına gizlenerek, dünya kamuoyunu uzun süre
kandırmayı başarmışlardır. Başlangıçta 300.000'lerden başlayıp,
3.000.000'lara kadar varan rakamlarla ifade edilen Ermeni katliâmı
hikâyelerinin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim İstanbul'un
işgali döneminde, gerek İngiliz ve gerekse Fransızlar, Osmanlı
arşivini yeterince araştırmış ve soykırımı imâ edecek bir belgeye dahi
rastlamamış olsalar gerek ki, Ermeni soykırımına ait hiç bir belgeyi
somut olarak sunamamaktadırlar.
Öte yandan kendi arşivlerinde, o zaman Anadolu'ya gelip yer
değiştirme uygulamalarını izleyen ve görüntüleyen gazetecilerin
çektikleri fotoğraflar olmalıdır. Eğer devletin emriyle böyle bir
soykırım olsaydı, bu fotoğraflar da şimdiye kadar çoktan dünya
kamuoyuna açıklanırdı. Ayrıca, eğer soykırım iddiacılarının elinde
sağlam belgeler bulunsaydı; 1919 yılında Osmanlı Devleti'nin resmen
tarafsız bir "hukukçular komisyonu" kurulması önerisi cevapsız
bırakılır mıydı? Osmanlı'nın bu resmi teklifi niçin cevapsız
bırakılmıştır? Yoksa, Ermeni çetelerinin organize edilmesinde ve
kışkırtılmasında bazı batılı devletlerin rollerinin ortaya çıkmasından
ve binlerce masum sivil halkı canice boğazlayan Ermenilerin
silahlarını aldıkları yerlerin belirlenmesinden mi korkulmuştur?
Soykırım denince akla, Nazilerin II. Dünya Savaşı boyunca
Yahudilere ve diğer etnik gruplara karşı giriştikleri ve milyonlarca
insanın canına mal olan kitlesel kıyım gelir.
Soykırım denince akla, Fransızların 1954-1962 yılları arasında
Cezayir'de en az 1 milyon Cezayirliyi katletmeleri gelir. Soykırım
denince akla, 1965-1966 yıllarında Endonezya ordusunun bir milyon
komünisti ve ailelerini öldürmesi gelir.
Soykırım denince akla, 1975-1979 yılları arasında Kamboçya'da Kızıl
Kmerler'in 2 milyona yakın Kamboçyalı'yı katletmeleri gelir.
Soykırım denince akla, 1994'de Ruanda'da 500.000 Tutsi'nin,
Hutular tarafından öldürülmesi gelir.
Ve nihayet soykırım denince akla, 1991'den sonra Bosna-Hersek ve
Kosova'da binlerce Müslümanın Sırplar tarafından vahşice
katledilmesi gelir. Soykırım suçu, gerçek anlamda bu olaylarda
işlenmiştir.
Şayet, Osmanlı devletinin Ermenileri "soykırım"a tabi tutmak gibi bir
amacı olsaydı; bulundukları yerlerde bu düşüncesini
gerçekleştiremez miydi? Yer değiştirme sırasında yapılan bunca
harcamaya, bunca idari ve askeri önleme ne gerek vardı?
Devlet güvenliğinin sağlanması için zorunlu olarak uygulanan ve
dünyanın en başarılı sevk ve iskan hareketi olan yer değiştirme
uygulaması, hiçbir zaman Ermenileri imha etmek amacıyla
yapılmamıştır.
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara
2001

Benzer belgeler

ermeni uydurmaları

ermeni uydurmaları diyenlerin çoğu, görüşlerini üç sütuna dayandırmaktadırlar: (a) 191920’de kurulan Türk Askeri Mahkemelerinin Kararları ki Ermenileri öldürdüklerini iddia ederek Jön Türkler Hükümetine ait bazı göre...

Detaylı