Bülteni PDF formatında okumak için tıklayınız

Transkript

Bülteni PDF formatında okumak için tıklayınız
İlhan KARAÇAY’dan Haziran Bülteni
1- Turgut Tornoğulları :Tencere Krallığı'ndan
Turizm Sultanlığı'na
2- Nurtan Gülbay: Vefalı ve cefalı kadın
3- Biz barışçı bir ruha sahip miyiz?
4- Aliihsan Ünsal: 30 yıl önce patronuydum,
şimdi o patron
5- 46 yıl önceki garsonlarım bizi
evlendirmişlerdi, şimdi patron olarak evlilik
yıldönümümüzde bizi patron olarak ağırladılar
6- TRT BELGESEL'de İZLER programı büyük
ilgi görüyor
7- Türkler'in profili değişiyor mu?
İlhan KARAÇAY gitti, gördü ve yazdı:
TENCERE KRALLIĞI'NDAN TURİZM
SULTANLIĞI'NA
Hollanda'da 'Tencere Kralı' olarak ün yapmış olan Turgut
Torunoğulları, Fethiye, Marmaris, ve İstanbul'daki 7 oteli
ve binlerce turizm konutu inşaatı ile 'Turizm Sultanlığı'
kurdu.
50 yıllık gazetecilik yaşamımda pek çok Türk'ün başarı öykülerini yazmışımdır. Ekmek parası
için Avrupa yollarına düşen, tek amaçları kendilerine ve ailelerine ekmek parası kazanmak
olan cefakar Andolu insanlarının, daha sonraki başarı öykülerini benden başka pek çok
meslektaşım da dile getirmişlerdir.
Ancak bir Türk var ki, O'nun çalışma azmi ve girişimci ruhu, üzerine basa basa anlatılması
gereken bir gelişmedir.
Turgut Torunoğulları, tam 20 yıldır tanıdığım bir dosttur. O'nu tanıdıktan sonra pek çok
haberini yapmışımdır. Ama, Hollanda'nın den Bosch kentinde bir sokakta bulunan işyerlerini
ve evlerin tamamını satın aldığı zaman yazdığım, 'Bir Türk uzun bir sokağı satın aldı' haberi,
sadece Türkiye'de değil tüm dünyada yankı yapmıştı.
Tencere Krallığı'ndan sonra Turizm Sultan'ı olan Turgut Torunoğulları (solda), muhteşem
manzaralı otelini bize gezdirdi
Turgut Torunoğulları Hollanda'da yaptığı tencere pazarlamacısı olarak 'Panne man' yani
tencereci adam olarak tanınmıştı. Daha sonra adı 'Tencere Kralı'na çıkmıştı. Ama şimdi O
tam anlamıyla bir turizm fenomeni oldu. Bu nedenle de O'na bundan sonra 'Turizm Sultanı'
demek gerekecek.
Torunoğulları'nı bir daha yazmak için, O'nun Marmaris'teki yeni oteline gittik.
'Gittik' diyorum, zira oteline sadece beni değil eşimi de davet etmişti.
Biz tahsis ettiği muhteşem suitte bir hafta muhteşem bir tatil yaptık. Ama bu ara çalıştık da
tabii..
Torunoğulları, çok geniş bir alana yayılmış olan otelini bize göstermek için özel araba ile
bizi gezdirdi
İsterseniz, Torunoğulları'nin Marmaris'teki son faaliyetlerini yazmadan önce, O'nun
geçmişine bir göz atalım. Yazımın sonunda da Marmaris'e geri dönelim.
Kars'ta 8 çocuklu bir ailenin çocukları olarak gurbete çıkan ve Hollanda'da 'tencere
pazarlama elemanı' olarak çalışırken, patronluğu ele geöiren Turgut Torunoğulları,
şimdilerde Beşiktaş Jımnastik Kulübü'nün yönetim kurulu üyesi olan ve dış transfer ile
ilgilenen kardeşi Erdal Torunoğulları'nı da yanına alarak tencere işini büyütmeye başlar.
Hollanda'da Beşiktaşlilar Derneği Başkanı olan diğer kardeş Aykut Torunoğulları'da katkı
sağlamaya başlayınca, Torunoğulları'nı yıkacak bir güç düşünülmez oldu.
Turgut Torunoğulları, diğer kardeşleri ve aile fertlerinin katkılarıyla büyük bir pazarlama
ekibi oluşturdu Simtronik markasıyla üretim ve pazarlama yapan şirkete Edelstaal Group
adını koydu. İtalya'da tencere üretimi yapan Cartossi Ailesi'yle yüzde 50-50 ortak oldular.
İtalya'daki fabrikayla üretime devam ediyorlar.
1992'de de Ertan ve Aykut Torunoğulları'nın katılmasıyla İsviçre ve Avusturya pazarında
örgütlenen Edelstaal Group, şu anda Avrupa ülkelerinde randevuyla evde aktif pazarlama
sisteminde 1400'e yakın eleman çalıştırıyor. Hollanda, Belçika, Fransa, İsviçre, Avusturya,
İtalya, Portekiz, Yunanistan, Rusya, Litavanya, Polonya, Macaristan, Güney Afrika, Malezya,
Filipin, Meksika, Avustralya, Japonya ve ABD'de tencere satıyor. Torunoğulları kardeşler,
Torunoğulları kardeşler, tencere işinden kazandıkları parayla önce Fethiye'ye turizm yatırımı
yaptılar. Daha sonra bu sektördeki yatırımları çoğalmaya başladı.
İŞADAMLARI BAŞKANI
Turgut Torunoğulları, Hollanda'daki Türk İşadamları Derneği HOTİAD'a başkan oldu. Daha
sonra Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu DEİK'in Avrupa Başkanı oldu. Her iki kurumda başarılı
işlere imza atan Torunoğulları'nın en büyük başarısı ise, yurtdışından anavatana götürülen ve
sadece 6 ay süre kalabilen otomobillere, iki yıl kalma yasasınının çıkmasında en büyük rolü
oynaması oldu.
Torunoğulları, Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD Başkanlığı ve Dış Ekonomik
İlişkiler Kurulu DEİK'in Avrupa Başkanlığı sırasında büyük başarılara imza attı
MARMARİS
Torunoğulları ile görüşmek için gittiğimiz Marmaris'te, Sentido Orka Lotus Beach Oteli'nie
nasıl gideceğimizi sorduğumuz zaman, 'Turgut beyin oteli mi?' diye karşı bir soru alınca, 'Vay
be' demeden edemedik. 'Bizim Turgut' artık Marmaris ve Fethiyeliler'in de Turgut'u olmuştu.
Oteli bulup resepsiyonuna geldiğimiz zaman bize yer ayrılmamış olduğunu söylediler. Ben de
Turgut beyin misafiri olarak davul zurna ile karşılanmasyı bekliyordum (!).
Turgut'u GSM'den aradım. 'Patron, bizi oteline almıyorlar ha!' deyince, 'Hemen
geliyorum' dedi ve bir dakika sonra resepsiyonda oldu. 'Bunlar sana normal bir oda
verirler diye haber vermedim. Senin yerin, benim misafirlerimin ağırlandığı Kral
Dairesi'dir' deyince, eşimim asılmış olan suratında güller açtı.
Turgut, çok geniş bir alana dağılmış olan otel odalarına gidişin zor olması nedeniyle devreye
soktuğu özel arabalardan biri ile bizi odamıza götürdü. Daha sonra aynı araba ile bize otel
alanını gezdirdi. Daha sonra da deniz turu ve paraşüt gösterisi yaptırdı. Bu ara ben de özel
fotoğrafçım ile görüntüler alıyorduk.
Torunoğulları (ortada), otelindeki Blue Bar'da bize yaşam öyküsünü anlattı
Yol boyu gördüğümüz boş otellere karşın, Turgut'un otelinde yüzde 60-65'lik bir doluluk
oranı vardı. Yani otel dolu gibiydi.
Bir akşam üzeri oturduğumuz Blue Bar'da sordum kendisine:
Bu doluluğu neye borçlusun?
Anlatmaya başladı.
' Bu otelin yapımına 15 yıl önce başlandı. Önce Hilton olacaktı. Daha sonra çok el
değştirdi. 3 yıl önce bu durumu duyunca buraya geldim ve oteli ben devraldım.
Geçen yıl tamamladığımız otel için dünya devi olan Thomas Cook ile anlaştım. Thomas
Cook'un tek şartı otele Sentido adını koymaktı. Müşterilerimizin çoğu Thomas Cook
tarafından geliyor. Bu da bizim için büyük bir şans'
Turizmcilikteki faaliyetlerinin neler olduğunu sorduğum Torunoğulları şunları anlattı:
'Fethiye ve İstanbul’dan sonra Marmaris’te de Sentido Orka Lotus Beach & SPA Oteli,
1 Mayıs 2015 tarihinde hizmete girdi. “Orka” markasıyla yıllardır, özellikle İngiliz ve
Hollandalı turistleri ağırladık. Fethiye Çalış’ta 5 yıldızlı otel ile Aqua Park’ı hizmete
sokacağız. İzmit’te 2016’da 700’e yakın villanın açılışını gerçekleştik.
Fethiye’de Orka Club, Orka Sunlife, Orka Butik ve İstanbul’da da Orka Royal Otel,
Marmaris’te Nergis Beach ve Nergis Select otellerini bünyemize kattık.
2017’de ise Amsterdam’da otel açmayı planlıyoruz. Hollanda’da otel ve kongre merkezi
yapmayı planlıyoruz.'
Torunoğulları'nın Sentido Orka Oteli'nin en iyi görüntüsünü almak için tekne ile denizde
açıldık. En iyi görünümü de kendimiz ile birlikte aldık
Torunoğulları sadece para kazanan bir adam değil. Kazandığı prayı paylaşmasını da bilen bir
yapıya sahip. O'nun sosyal ve kültürel alanlardaki yardımları da takdirle karşılanıyor.
Anlatmaya devam ediyor Torunoğulları:
'Doğduğumuz toprakları unutmadık. Kars’ta yaptırdığımız Anadolu Kız Meslek Lisesi
ve Erdağı Köyü İlkokulu’ndan sonra şimdi de kız yurdu ve 200 bin metrekarelik alana
fidanlık yapacağız.
Torunoğulları kardeşler, Hollanda'daki Simtronik adlı firmalarındaki tanıtım panosu
önünde
Hayatta, küçüklükten bu yana ne istediysem oldu. Eşime âşık oldum; onunla evlenmek
istedim ve oldu. İşlerimde çok çalıştım ve karşılığını gördüm. Aile bireylerimle ve
ortaklarımla sıkıntısız işler yaptım; onlarla verimli paylaşımlarda bulundum. Biraz
durumum iyi olduğunda hedeflediğim bir konu vardı: Doğduğum köye bir okul
yaptırmak. Çok şükür, köyüme bir ilköğretim okulu yaptırdık. Doğuda kız çocukları
pek okutulmaz ya…
Kız çocuklarını eğitim seferberliğine katmak amacıyla bir
Kız Sağlık Meslek Lisesi yaptırdık. Ayrıca bu çocuklarımızın staj ve iş bulmaları
açısından yine Kars’a bir özel hastane yaptıracağız. Son bir isteğim de Kars’a
soyadımızı taşıyan bir üniversite kurabilmektir. Bunlar bizim için bir hayal değil artık.
Sadece zamanlamasını bekliyoruz. Hayal olarak gördüğüm; ama var olan
yapılanmamızla hedeflediğimiz Orka Oteller Zinciri’ni de Hilton zincirleri gibi
dünyanın her yerinde açmak istiyoruz. Tüm bunların yanında sosyal anlamda okumak
isteyip okuyamayanlara ve Türkiye’den Hollanda'ya gidip de master yapan ve eğitim
gören çocuklarımıza yardımcı oluyoruz.'
Torunoğulları'nın Kars'ta hizmete sundukları Sağlık Lisesi'nin açılış töreninden
Ailesi, Turgut Torunoğulları için çok önemli. Kars'tan Fethiye'ye göç eden anne ve babası,
hayvancılığı devam ettiriyor. Oetlde tanıştığım anne ve babası çocuklarıyla gurur duyuyorlar.
Kardeşleri ve çocukları da O'nunla gurur duyuyorlar.
'Ticaret hayatımda ve özel yaşantımda “aile kavramı”na çok önem veriyorum ve “aile
kavramı”nı her şeyin üstünde tutuyorum' diyen Torunoğulları, şş yaşantımdan arta kalan
zamanları aileme ayırıyor. Çocukları ile ilgileniyor. Hayata da devamlı pozitif bakıyor.
'Kimseyle en ufak bir dargınlığım yoktur, kimseye karşı kin tutmuyorum. Sevgi, saygı
ve hoşgörüyü hayatımın merkezinde görüyorum ve herkese karşı sevgiyle
yaklaşıyorum.' diye de sözlerini tamamlıyor.
Torunoğulları'nın İtalya'daki tencere fabrikası ve tencerelerini tanıttığı bir toplantıda
Lahey Büuükelçimiz ve Rotterdam Başkonsolosumuz ile
*****
Vefakar ve cefakar kadın...
7 yıl öncesine kadar cıvıl cıvıldılar, 7 yıl
önce felç olan kocasına cıvıl cıvıl hizmet
ediyor
İlhan KARAÇAY yazdı:
İnsanlar vefa ve cefa sözcükleriyle bir şeyler anlatmaya çalışırlar. Ben de gazetecilik
yaşamımda pek çok vefalı ve cefalı tema ile haberler yazdım. Ama Marmaris'te tatil yaparken
gördüğüm bir vefa ve de cefa konusu beni ve eşimi çok duygulandırdı.
Marmaris'te, Sentido Orka otelindeyiz.
Patron Turgut Torunoğulları ile Blue Bar'da buluşacağız. Akşam saat 20.00 sularıydı.
Eşim ile Turgut'u beklerken, özürlü sandalyesine oturmuş bir adam geldi yanımıza. Özürlü
sandalyesini bir bayan kullanıyordu. Bir köşeye çekildiler. Felçli olduğu anlaşılan adama bir
içki ısmarladı yanındaki bayan. Adam içkisinden bir yudum aldı ama hemen ardından da başı
öne eğildi ve uyumaya başladı.
O gece, gördüğümüz bu manzara ile uyumaya çalıştık ama nafile.
Sabah kahvatıya indiğimiz zaman aynı çifti bu kez kahvaltı salonunda gördük.
Kadın elindeki kahvaltı çanağı ile adama yaklaştı ve ağzına birşeyler sokmaya çalıştı.
Adam ağzını açıyor, verilen lokmayı yiyor ama iki dakika sonra başı yine öne eğiliyor ve
uyuyor.
Sabah kahvatıya indiğimiz zaman aynı çifti bu kez kahvaltı salonunda gördük.
Kadın elindeki kahvaltı çanağı ile adama yaklaştı ve ağzına birşeyler sokmaya çalıştı
Adam ağzını açıyor, verilen lokmayı yiyor ama iki dakika sonra başı yine öne eğiliyor ve
uyuyor.
Adam, özürlü sandalyesi ile, Turgut Torunoğulları ile biz görüşürken arka fonda
görünüyordu. yani elimde admla ilgili bir fotoğraf vardı. Onlardan habersiz birkaç dugusal
söz ile bir haber yapılabilirdi. Ama ben bunu tercih etmedim. Tercihim, kadın ile konuşmak
ve bu ikilinin acılı öyküünü kendilerinden dinlemekti. Kadına yanaştım ve isteğimi anlattım.
'Memnuniyetle' dedi.
Birkaç fotoğraf çektikten sonra, lobide buluşmak üzere kahvaltı salonundan ayrıldık.
Akşam saatlerinde Sentido Orka Oteli'ndeki Blue Bar'da patron Turgut Torunoğullarını
beklerken, arka tarafımızdaki masada oturan Nurtan ve Erol çifti dikkatimizi çekmişti
Lobiye girdiğimiz zaman adam yine özürlü sandalyesindeydi.
Kadın O'na yine bir şeyler yedirmeye çalışıyordu.
Adamın elini sıktım. O da sıktı elimi.
'Nasılsın' dediğim zaman hiç zorlanmadan 'iyiyim' diyebildi. Bu durum beni çok sevindirdi.
Zira iki gündür üzüntü ile izlediğimiz bu adam, ihtiyaç hissettiği zaman konuşabiliyordu.
Acaba ihtiyaç hissettiği zaman yürüyebiliyor muydu?
Maalesef bunun cevabı hayır oldu.
Kimdi bu adam?
Adı Erol Gülbay'dı. Samsunlu bir ailenin çocuğuydu. 1966 yılında Yıldız Teknik
Üniversitesinde okurken, Almanca dersinden sınıfta kalmıştı. O da kalktı Almanya'ya gitti,
hem eğitimini tamamladı hem de zayıf olan Almancasını güçlendirdi.
Samsun'a tatile geldiği zaman, bir asker kızı olan Nurtan ile tanıştı. Tanışıklıklarının üzerinde
birkaç geömeden, cıvıl cıvıl olan bu iki genç biribirlerine aşık oldular. 10 gün içinde
evlenmeye karar verecek kadar sevdiler biribirlerini.
Erol Gülbay kendi ailesini çabuk ikna edebilmişti. Nurtan'ın ailesi bu çabuk evliliğe ne
diyecekti acaba?
Lobiye girdiğimiz zaman adam yine özürlü sandalyesindeydi. Kadın O'na yine bir şeyler
yedirmeye çalışıyordu.Adamın elini sıktım. O da sıktı elimi. 'Nasılsın' dediğim zaman hiç
zorlanmadan 'iyiyim' diyebildi. Bu durum beni çok sevindirdi
Nurtan'ın anne ve babası, çok sevdikleri ve değer verdikleri kızlarının kalbini kırmak
istemediler ve evliliğe razı oldular.
Nurtan ile Erol birlikte Almanya'ya gittiler.
Tam 5 yıl kaldılar orada. Erol hem okuyor, hem de Bussink firmasında personel memurluğu
ve tercümanlık yapıyordu. Nurtan da sevdiği işlerde çalıştı ama İstanbul'a dönmek istiyordu.
Bir gün boşanma pahasına da olsa kocası Erol'a bunu söyledi. Erol eşinin isteğini çok makul
gördü ve 1971 yılında birlikte dönüş yaptılar. Önce Ankara'ya yerleşmek istediler. Nurtan'ın
Ankara'da bir abisi vardı. Ama olmadı, birlikte İstanbul'a gittiler ve yerleştiler.
Efes Pilsen Almanca bilen elaman arıyordu. Erol bu iş için başvurdu ve hemen kabul edildi.
İstanbul'da mutlu günler yaşadılar. Emeklilik yaklaştığı zaman İzmir'e yerleşmek istediler.
Zira iki oğullarından biri Ankara'da, diğeri de İzmir'de yaşıyordu.
İzmir'de gençlik yıllarındaki cıvıl cıvıl yaşamlarını idame ettirmek niyetindeydiler. Ama 7 yıl
önce bir kalp spazmı geçiren Erol, cıvıl cıvıl olan eşi Nurtan'ı ve oğullarını hüsrana uğrattı.
Zira Erol'a kısmi felç gelmişti. Başlangıçta yürüyebiliyordu ama sonrada tekerlekli özürlü
arabasına mahkum oldu Erol.
Eşinin felçli oluşuna çok üzülen Nurtan, O'na çocuğu gibi bakmaya başladı. Erol'un da çok
üzgün olduğu her halinden belli oluyordu. Nurtan bir gün eşine sordu: 'Seni bir tatil yerine
götüreyim mi, nereye gitmek istersin?' diye sorduğu zaman, Erol'un dudaklarından
'Marmaris' kelimesi dökülmüştü.
Nurtan hiç tereddüt etmeden Marmaris'teki Sentido Orka Oteli'nden rezervasyon yaptırdı ve
10 günlüğüne buraya geldi.
İşte, biz de bir zamanların cıvıl cıvıl sevişen bu çiftin acılı yaşamına şahit olma şanssızlığını
yaşadık. Biz üzülüyorduk ama, Erol ile Nurtan neşelerinden birşey kaybetmemişlerdi.
Biz Sentido Orka Oteli'nden ayrılırken, onlar 5 gün daha fazla kalacakları Marmaris'te
günlerini gün edeceklerdi.
İnşallah seneye aynı çifti yine Sentido Orka Oteli'nde görmek nasip olur.
*****
BİZ BARIŞÇI BİR RUHA SAHİP MİYİZ ?
İspanyollar, Emevi devletinin yıkılışından sonraki kin ve
nefret dolu kutlamaları 1920’de değiştirdi, barış ve
kardeşlik kutlamasına çevirdi.
Biz ise, İstanbul’un fethini kutlarken, barış ve dostluktan
uzak naralar attık.
İspanya’da tam 800 yıl hüküm süren Müslüman Emevi
devleti, 1494 yılında acı son ile noktalanmıştı.
İlhan KARAÇAY yazdı...
İspanyollar, Emevi devletinin yıkılmasından sonra her yıl yaptıkları kurtuluş şenliklerinde
Müslümanlar’a karşı kin ve nefret kusuyorlardı.
Ta ki 1920 yılına kadar. Sonra bu kin ve nefret kokan kutlamayı bıraktılar ve Los Turcos
Grubu’nu oluşturarak kardeşlik ve dostluk şenlikleri yapmaya başladılar.
Geçenlerde biz İstanbul'un Fethi'ni kutladık. Ama maalesef bu kutlamada atılan naralar
dostluk ve kardeşlikten çok uzaktı.
İki yıl önce TRT için İspanya'nın Sax kentine girmiş ve kutlamaları görüntülemiştik.
Aşağıda o kutlamaya ait haberi okuyunuz lütfen.
Bakın, acaba biz barışçı bir ruha sahip miyiz?
Kararı siz verecelsiniz elbette.
İspanya’nın Sax Kasabası’nda 1920’den bu
yana bir ‘Türkevi’ var
* 400 yıl önce başlayan kutlama festivallerinde,
Müslümanları kanlı bir şekilde mağlup edişin kin ve
intikam sahneleri vardı
* Atatürk’e hayranlık duyan bir grup İspanyol’un
kurduğu ‘Comparsa de Turcos’, festivale dostluk ve sevgi
sahnelerini kazandırdı
* Her yıl şubat ayı başında tekrarlanan ve 5 gün süren
festivalin en büyük grubunu oluşturan ‘Comparsa de
Turcos’un 100 üyesi var
İlhan KARAÇAY gitti, gördü ve yazdı…
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Türkiye ile özdeşleşmiş yerleşim birimleri arasında,
İspanya’nın turistik kenti Alicante’ye bağlı Sax kasabası da var.
10 bin nüfuslu Sax kasabasında her yılın şubat ayı başında bir festival yapılıyor. Tam 5 gün
süren San Vlas adlı festivalin doğuş nedeni de çok ilginç. Bu ilginçlikleri yakından izlemek
için TRT prodüktörü İsmail Elden, Yönetmen Sacit Şahin, kameramanlar Ercan İşsever ve
Mehmet Türkoğlu ile yollara düştük.
Sax’taki festivalin 400 yıl önceki nedeni, Hıristiyanlar’ın Müslümanlar’a karşı elde ettikleri
galibiyete dayanıyor. Festivalin nefret ve intikam kokan havası, 300 yıl sonra 1920 yılında
birden bire değişiyor.
Daha önceki kutlamalarda, Hıristiyanlar’ın Müslümanlar’ı çok kanlı bir şekilde mağlup etme
sahneleri ağırlıklı iken, 1920 yılında, almış. O yıldan bu yana da festivalin kin ve intikam
kokan havası, dostluk ve sevgiye dönüşmüş.
Alicante’ye 44 kilometre mesafede olan şirin Sax kasabasında, şimdilerde Türkiye’ye gönül
vermiş İspanyollar yaşıyor. Hiçbir kan bağı, kader birliği, kültürel bağ olmamasına rağmen
buradaki İspanyollar, bu günlerde kendilerini Türk gibi hissediyorlar.
Atatürk’ün Anadolu’da elde ettiği zaferlere gıpta ile bakan bir grup İspanyol, bu festivale,
‘Comparsa de Turcos’, yani Türk Grubu adlı bir ekip ile katılma kararı
SAX BELEDİYE BAŞKANI : Her yıl tekrarlanan festivalin yapıldığı Sax kasabasındaki
Belediye Başkanı Gil, Karaçay’in İspanyol asistanı Sofia’ya konuşurken. Başkan Gil,
‘Bugün hepimiz Türküz’ derken gözleri parlıyordu
Sembolleri Sivaslı Aziz Vlas
Comparsa de Turcos grubunu oluşturanlar, 289 ile 316 yılları arasında Sivas’ta yaşamış olan
Aziz San Vlas’ı kendilerine sembol olarak seçmişler.
Sivaslı San Vlas, boğaz hastalıklarını mucizevi bir şekilde iyileştiren bir hekim olarak ün
salmıştı. Daha sonra halk tarafından Piskopos seçilmiş.
Aziz San Vlas, Romalılar’ın baskısıyla cemaatsiz kaldıktan sonra Erciyes Dağı’nda inzivaya
çekilmiş. Sonra da inancından dönmediği için Roma Valisi’nin askerleri tarafından
öldürülmüş.
BAŞKAN TİTO TAM BİR TÜRK GİBİ : 1920 yılında kurulan Comparsa de Turcos
Grubu’nun başkanlığını yapmakta olan Francisco Sanchez Chico, namı diğer Tito, 56
yaşında sempatik bir İspanyol
1920’den 2007’ye
1920 yılında kurulduğu halde, Comparsa de Turcos’tan hiç haberimiz olmadı. 2007 yılında
Sax kasabasından geçmekte olan bir büyükelçi görevlimiz, gördüpü bir Türk bayrağının izini
takip ettikten sonra durum öğreniliyor.
Comparsa de Turcos’un Başkanı Tito, 2007’ye kadar Türkiye ile ilişki kurma fırsatını
bulamadıklarını söylüyor. Şimdilerde ilişkilerin gelişmesinden çok mutlu. Zira, 2007’de
festivale ilk kez katılan ve grupla tanışan Madrid Büyükelçimiz Ender Arat, dostluk
oluşumuna önemli katkıda bulunmuş. Büyükelçi Arat, eşi Ayşe Arat tarafından yapılmış bir
tabloyu Comparsa de Turcos'ların bulunduğu 'Türkler Evi'ne hediye etti. Daha sonraki yıl,
İstanbul Askeri Müze’den yeniçeri kıyafetleri getirtilmiş,
10 Sax’lı çocuk Ankara’da 23 Nisan şenliklerine katılmış, Sivas Kongresi’nin 88’inci
Yıldönümü törenlerine Sax Belediye Başkanı ve Tito ile birlikte bir heyet katılmış. Sivas’ta
San Vlas’ın kabrini gezmişler. Comparsa de Turcos Grubu, bir yıl sonra Türkiye’den elde
ettikleri giysileri ile, Granada’yı ziyaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a büyük bir
sürpriz yapmış.
Sax’lı Türkler’in Başkanı Tito, Sivas’ta geçirdiği günleri ve gösterilen misafirperverliği
anlatmakla bitiremiyor. Bu konukseverliğe karşılık verebilmek umuduyla tüm Türkleri Sax’a,
San Blas Festivali’ne davet ediyor.
Başkan Tito, 'Biz yürekten Türküz. İspanyol olmanın yanı sıra Türk olmaktan da çok
büyük gurur duyuyoruz. Her zaman bir Türk bayrağımız var' diyor.
BU DA DE TURCOS GÜZELİ : Comparsa de Turcos her yıl güzellik yarışması da yapıyor.
İlhan Karaçay, geçen yılki yarışmada kraliçe seçilen güzel İspanyol, annesi ve kız kardeşi
ile bu hatıra fotoğrafını çektirdi
8 ülke temsil ediliyor
1620’lerden bu yana kutlanan beş günlük festivalde, Comparsa adı altında kümelenen farklı
gruplar gösteri yapıyorlar. Türkler, Araplar, Faslılar, Arap Emirlikleri, Aragonesliler,
İspanyollar, Garibaldililer ve Hıristiyanlar’ı temsilen birbirinden güzel kıyafetlerle Sax
sokaklarında dini törenler yapıyor, bandolar, mızıkalar eşliğinde sokaklarda geçit
düzenliyorlar. Bayraklar sallanıyor, havai fişeklerle ve özel yapılmıiş iri tüfeklerle sembolik
Müslüman-Hıristiyan savaşları yapılıyor sonra da kol kola barlara, dans salonlarına gidiliyor,
yeniliyor, içiliyor ve sabahlara kadar eğleniliyor.
Kin ve intikam, dostluk ve sevgiye dönüştü
Sax’ta Türk Grubu’nun ortaya çıkışı, 1920’de köy halkı içinde yaşanan bir anlaşmazlıktan
kaynaklanıyor: San Vlas Festivali’nde, ortaçağ kıyafetli Hıristiyanları canlandıracak olan
gruptaki başkanlık seçimi krize dönüşünce grup ikiye bölünmüş. Gruptan ayrılan 14 kişinin
lideri Jose Maria Torreblanca Garcia, “Hep Hıristiyan ve Mağripli kılığına mı gireceğiz,
biz de Türk Grubu kuralım ve festivalin kin ve intikam kokan havasını dostluk ve
sevgiye dönüştürelim” diyerek kolları sıvamış. O yıllarda İstiklal Savaşı’nı kazanıp yeni bir
ülke kurmaya başlayan, Mustafa Kemal’in yarattığı mucizeler kulaktan kulağa Sax’a kadar
ulaşmıştı. Grup mensupları, Türkler ve Türkiye hakkında bilgi, malzeme ve kaynak aramaya
başlamışlar.
Türk Grubu, 4 Şubat 1920’deki Festival Geçidi’ne katılma kararı alır ama, bir bayrakları bile
yoktur. Alelacele bir evden getirilen işlemeli yatak örtüsünü bayrak yapıp korteje katılırlar.
Ertesi yıl Comparsa de Turcos festivale daha iyi hazırlanır. Türk bayrağı dikerler. Bir
Faslı’nın verdiği bilgiyle sekiz uçlu yıldız yaparlar. Daha sonraki yıl hatayı fark edip beş uçlu
yıldızla Türk bayrağı yaparlar. Kostümlerini ise, bir çikolata ambalajında gördükleri yeniçeri
kıyafetleri, eski dergilerden buldukları, 1911-1912 Trablusgarp Harbi’nde İtalyanlarla savaşan
Türk askerlerinin üniformaları, İnebahtı Deniz Savaşı tabloları, Barbaros, Turgut Reis
resimlerinden esinlenip kendileri tasarlarlar.
Endülüs İspanyası
Comparsa de Turcos, 400 yıl gerilere uzanan bir geleneğin uzantısı. Bunların kökü, tarihin
800 yıllık dilimine damgasını vuran Endülüs İspanyası ve, Müslüman İspanya’ya dayanıyor.
1100’lü yıllarda yıkılan Kurtuba (Cordoba) Sultanlığı’nın hâkimiyet alanı olan Endülüs
bölgesi, küçük Müslüman beylikler, emirlikler ve krallıklar arasında paylaşılıyor. Bu küçük
devletçikler birbirleriyle ve Hıristiyanlarla güç mücadelesine girişiyor. Müslümanlar’ı
İspanya’dan atma seferberliğinin dozu arttıkça, son Müslüman kenti Granada teslim oluncaya
kadar 300-400 yıl boyunca Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında mütemadiyen el değiştiriyor
bu topraklar. Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler bu savaşlarda yağmalanıyor, evlatlarını,
yaşamlarını, mallarını yitiriyorlar.
Gün oluyor Müslümanlar kazanıyor, gün oluyor devran dönüyor Hıristiyanlar kazanıyor. Ama
sonuçta hep analar ve insanlık kaybediyor...
1926’dan bu yana Türk
Comparsa de Turcos'un en yaşlı üyelerinden olan 84 yaşındaki Chato, '1926'dan beri
Türküm. Hayatım bu grupta geçti. Benim hayatım Türkler. 3 kızım Türk, 4 torunum
Türk. Türkiye'yi ben tanımıyorum ama kızım, torunlarım gitti. Ama bir gün ben de
gideceğim. Televizyonda Türkiye'yi gördüğümde çok heyecanlanıyorum' dedi.
Belediye Başkanı Gil
Sax Belediye Başkanı Vincente Gil, Türkiye'yi çok daha yakından tanıdıklarını belirterek,
'Küçük bir kasabayız ve Türkiye ile bu ilişkimizden, Türk halkına yakın olmaktan çok
memnunuz. Bizler çok açık insanlarız ve artık Türkiye'yi, Türkleri çok daha iyi
anlayabiliyoruz. Kasabamız Türk bayraklarıyla dolu. Bu en büyük festivalimiz ve
herkes kendini bu festivalle özdeşleştiriyor. Gelecek yıllarda Türkler gelir ve bizleri
tanırsa çok daha memnun oluruz' açıklamasında bulundu.
1920’DEN BU GÜNE : Comparsa de Turcos Grubu, Atatürk’e sempati duyan bir grup
İspanyol tarafından kurulmuştu. O tarihte büyük bir binaya yerleşen grup, bugün hala
aynı binada faaliyet gösteriyor
Türkçe kurs
Merkezi Madrid’te bulunan ‘Türk İspanyol Dostluk Derneği AHIT'in girişimleriyle,
geçtiğimiz yıldan itibaren Sax'ın 'Türk Evi'nde 50 kişi Türkçe öğrenmeye başladı. Kurs
sayesinde öğrencilerin Türkçe'yi ilerlettiğini kaydeden Comparsa de Turcos Başkanı Tito,
artık yolda birbirlerini Türkçe selamladıklarını anlattı. Sax gibi bir kasabada 50 kişinin Türkçe
öğrenmeye başlaması, Valencia devlet televizyon kanalının ilgisini çekmiş ve burada özel
çekim yapmış. Başkan Tito, dernekte verilen Türkçe kurslarının televizyonda
yayınlanmasından ve ana haber bültenine konu olmasından büyük mutluluk duyduğunu
belirtti.
Türkçe kurslarda öğretmenlik yapan Murat Atmaca, her hafta 3 gün Madrid’ten 350 km.
katederek Sax’a geldiklerini, aralarında profesörler ve akademisyenler bulunan 50 kişiye
Türkçe öğrettiklerini, kursiyer sayısının her geçen gün artmakta olduğunu belirtti.
Arkeolojik kazı
2004 Haziran'ında Valencia bölgesindeki Xativa şehrinde yapılan arkeolojik çalışmalar
sırasında I. yüzyıla ait Roma sikkeleri gün ışığına çıkarken bir Müslüman'a ait mezar taşı da
bulunmuş. Üzerinde kufî yazı tarzı ile; Kur'an âyetleri, Ahmed bin Nahr (Nehr) ismi ve Hicri
27 tarihi bulunuyor.
İspanya'nın fethi miladî 711'de başlamıştır ama, buraya gömülen kişinin 649'da Valencia
bölgesinde bulunduğu rivayet ediliyor. Bu kişinin Müslüman olarak yalnız olmadığı şuradan
anlaşılıyor. Vefat edince diğer Müslüman arkadaşları kendisini kazdıkları mezara defnettiler
ve âyetlerle beraber ismini ve hicri vefat tarihini (27) olarak mezar taşına yazdılar...
O tarihlerde İslamiyet'in anlattığı tevhid, henüz teslisin yerleşmediği o bölgelerde yaşayan
Hıristiyanlara ters gelmiyordu. İlk giden ve muhtemelen tüccar olan bu Müslümanların
oluşturduğu yumuşak ve güzel hava İspanyollar’ın ruhlarında güzel bir hatıra bırakmıştı...
Sax'ta yapılan festivale çok sayıda Tük de geliyor. Türkevi'nde karşılaştığımız Türk
işadamları ile yapılan söyleşilerde de dostluk ve kardeşlikten söz edildi
*****
30 yıl önce patronuydum, 30 yıl sonra
patron olarak ağırladı bizi otelinde
Alihsan Ünsal, resepsiyon müdürlüğü yaptığı Mersin'den
Alanya'ya göçtü, yıllarca müdürlük yaptı, sonra da otel
patronu oldu
İlhan KARAÇAY yazdı...
30 yıl önce Mersin'de işlettiğimiz Pompeipolis-Karaçay turistik tesislerinde resepsiyon
müdürlüğü yapan Aliihsan Ünsal, 30 yıl sonra beni ve eşimi Alanya'da otel patronu olarak
ağırladı.
1984-1986 yılları arasındaki dönemde geri dönüş yaptığım Mersin'de, Aliihsan Ünsal ailece
işlettiğimiz turistik tesislerimizde kardeşi Abdullah ile birlikte çalışıyordu. 1986 yılında
Hollanda'ya yeniden gidişim sonrasında Mersin'i terkeden iki kardeş Alanya'ya gittiler.
Aliihsan Ünsal, Alanya'ya gider gitmez kendisine resepsiyon müdürlüğü yapabileceği bir iş
buldu. Aliihsan Ünsal daha sonra çeşitli otellerde müdürlük yapmaya başladı.
Bu arada kardeşi Abdullah da otel ve restoranlarda kendine iş bulabiliyordu.
Aliihsan Ünsal ile işlettiği Sefabey Oteli önünde bu hatıra fotoğrafını çekildik
Aliihsan Ünsal, Alanya'ya geldiği ilk yılda siyasete de bulaşmıştı. Milli Görüş siyasetine
gönül bağlamış olan Aliihsan, o zamanki lider Necmettin Erbakan'ın da dikkatini çekmişti.
Erbakan ile çeşitli anıları olan Aliihsan, siyasi yönde elde etmiş olduğu gücü iyi kullanmasını
bildi ve özellikle Rusya ile ticari ilişkilerni güçlendirdi.
Milli Görüş inancını fanatik bir şekilde desteklemekte olan Aliihsan, şu anda da Saadet
Partisi'nin İlçe Başkan Yardımcılığı'nı yapıyor.
Aliihsan ile yıllar sonra geçen yıl facebook'ta yeniden buluştuk. Bir yıldır mesajlaştığım
Aliihsan, Alanya'da Sefabey Oteli'ni işletmeye başladığını ve beni eşim ile otelinde
ağırlamak istediğini defalarca yazmıştı.
Haziran ayı başında Marmaris'e yaptığım seyahata Alanya ile başladım. Otomobili ile 4 saatte
ulaştığımız Alanya'da, Sefabey Oteli'ni bulmamız zor olmadı.
Aliihsan geleceğimiz saati iyi tahmin etmiş ve bizi otelin kapısında beklemişti.
30 yıllık hasretten sonra kucaklaştığımız Aliihsan, yakından tanıdığı eşim Jeanne'yi de
hararetle karşıladı.
Aliihsan Ünsal'ın işlettiği Sefabey Otel'i, konaklayan turistlerin beğenisini kazanan
nitelikte
Aliihsan'a, 'hem Milli Görüş siyasetini yürütmek ve hem de turizm işi ile uğraşmak
birbiri ile bağdaşıyor mu' diye sorduğum zaman, 'Neden bağdaşmasın, ben bu iş ile
mılletime, devletime ve kendime para kazandırıyorum. Herkesin yaşam tarzı ve dini
kendini bağlar' yanıtını verdi.
Hasret giderdiğimiz Aliihsan'a kardeşi Abdullah'ı sorduğum zaman hemen telefona sarıldı ve
Abdullah'ı arayıp telefonu bana verdi. Abdullah bir restoranda müdürlük yapıyordu ve akşam
yemeğine mutlaka gitmemizi istiyordu. Gittik belirtilen Picasso Port isimli muhteşem
lokantaya ve Abdullah ile de hasret giderdik.
BÜYÜK TESADÜFLER
Hatırlayacağınız gibi, Mersin'de de, 46 yıl önce tesislerimizde garsonluğumuzu yapmış olan
ve eşimle düğünümde bize hizmet etmiş olan dört çalışanımız, Rina isimli muhteşem bir balık
lokantası çalıştırıyorlar. 46 yıl önce bendeniz patronlarını evlendiren bu dört kafadar, şimdi
bizi patron olarak karşılıyorlar.
Dünya tesadüflerle dolu değil mi?
Altta bu konudaki haberi de okuyunuz:
46 YIL ÖNCEKİ GARSONLARIM, BİZİM
DÜĞÜNÜMÜZDE HİZMET
ETMİŞLERDİ
46 YIL SONRA EVLİLİK
YILDÖNÜMÜMÜZDE BİZİ PARTRON
OLARAK AĞIRLADILAR
Evlilik süreci için ‘Engelli koşu’ derler. Başarı ile atlatılan her yıl bu nedenle kutlanır.
Bu nedenle de kutlama yıllarına kıymetli taşların isimleri verilmiştir.
Bize göre, 25’inci yıl ‘Gümüş’, 40’ıncı yıl ‘Yakut’, 45’inci yıl ‘Safir’, 50’nci yıl da ‘Altın’
olarak kutlanır.
Biz 25’inci evlilik yıldönümümüzde Mersin’de yeniden bir düğün yapmıştık.
40’ıncı yılda yine Mersin’de daha küçük çapta bir düğün olmuştu.
Dün 46’ncı evlilik yıldönümümüzü eşim ile baş başa yine Mersin’de kutladık.
46 yıl önce Mezitli Viranşehir’deki Pompeipolis-Karaçay Turistik Tesisleri’nde, beni Jeanne
ile evlendiren garsonlarımız, şimdi işlettikleri Mersin’in en popüler restoranı Rina’da, 46’ncı
evlilik yılımızı kutladılar.
Benim yaşam öykümü bilenler, genç yaşımda Meziti Viranşehir’de Pompeipolis-Karaçay
Turistk Tesisleri’ni başarılı bir şekilde işlettiğimi bilirler.
1967 yılında tesislere eşi ve kızı ile gelen ve geç saatlere kadar dans edip eğlenen Yunanlı bir
kaptan ile tanışmıştım. Bu kaptanın gemisiyle maceralı bir dünya yolculuğuna çıktım ve
sonunda Hollanda’ya giderek yerleştim. Hollanda’da tanıştığım Jeanne ile Mersin’e gelip
Pompeipolis-Karaçay Tesisleri’nde 23 Mayıs 1970’te evlenirken, o zaman tesislerin en
kıdemli elemanları Kazım Kabul, Adem Ayhan, Menderes Karacan ve Hayati Aksay bize
hizmet etmişlerdi.
46 YILLIK NOSTALJİ: Pompeipolis Tesisleri’nde evlenirken bize garsonluk yapan
elemanlar, şimdi Mersin’in en popüler balık restoranını işletiyorlar.
Rina Restaurant’ta büyük bir sürprizle karşılaştık Masada muhteşem bir buket ve üzerinde
’46 Yıl’ yazısı vardı. Daha sonra eski elemanlarımı Rina’nın patronları olarak
kucakladım.
Kısmet olursa 50’nci Altın Yılı kutlarken sizlere de lagos ziyafeti çekeceğiz.
Şimdiden hazırlanın…
Fotoğraftaki dostlar, şimdilerde Mersin’in en popüler balık restoranı Rina’yı ‘patron’ olarak
işletiyorlar.
Evliliğimizin 46’inci yıldönümünü Rina Restaurant’ta eşim ile baş başa kutlamak için
rezervasyon yaptırdım.Bize ayrılan masada muhteşem bir buket ve üzerinde ’46 Yıl’ yazısını
görünce mutlu olduk.
46 yıl önce ‘küçük patron’ olarak bize hizmet eden elemanlarımızı, bu kez ‘Rina’nın
patronları’ olarak görmem beni çok mutlu etti.
46 yıl önce bizi evlendiren garsonların, şimdi patron olarak çalıştırdıkları, Mersin’in
kalburüstü insanlarının uğrak yeri olan en popüler restoranında duygulu anlar yaşadık.
Evliliğimizin 50'nci yılını hep birlikte kutlama dileğiyle...
*****
TRT BELGESEL KANALINDA
YAYINLANAN ‘İZLER’ PROGRAMLARI
BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR
Yurtdışındaki Türk kurululuşları,
programların TRT TÜRK’te ve diğer TRT
kanallarında yayınlanmasını istiyor
10 ülkeyi kapsayan İZLER programının geniş bir kadro ile yapıldı. Fotoğrafta soldan sağa
kameraman Orhan Aybertürk, prodüktör İsmail Elden, işadamı ve Macaristan'ın Kayseri
Fahri Konsolosu Osman Şahbaz, danışman ve sunucu İlhan Karaçay, yönetmen Sacit Şahin
ve çalışmadan sonra rahmetli olan kameraman Mehmet Türkoğlu görülüyor
AMSTERDAM,- Anlatıcı Danışman olarak acizane şahsım, Yönetmen Sacit Şahin, Yapımcı
İsmail Elden, Yapım Yönetim Yardımcısı Gaye Tilki, Kurgu Tarkan Kızılhan ve
kameramanlar, Ercan İşsever, Orhan Aybertürk, Hayrettin Demir, Murat Balcı ve son
çekimlerini bu belgeselde yapan rahmetli Mehmet Türkoğlu’nun iki yıl süren çalışmalarından
sonra tamamlanan İZLER adlı programlar, TRT BELGESEL kanalında yayınlanması ile
birlikte büyük bir ilgi gördü.
Avrupa'daki Türk izlerinden 20 örneğin 6 bölüm halinde yayınlanmaya başlanması,
yurtdışındaki Türk kuruluşlarını harekete geçirdi. İZLER adlı programların tüm dünyada daha
geniş kitleler tarafından izlenmesi gerektiğini belirten Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın
temsilcileri, yayınların TRT TÜRK’te ve diğer TRT kanallarında da yayınlanması için TRT
yetkililerine istek mektupları gönderiyorlar.
Yayınlanan Büyük Hun (Türk) İmparatoru Atilla’nın Fransa ve Macaristan’daki öyküleri,
Türkiye sevdalılarını heyecanlandırdı. Macaristan’da her iki yılda bir düzenlenen, kendilerini
Türk hisseden 27 ülkenin katıldığı Turan Kurultayı Şenlikleri, izleyicileri çok duygulandırdı.
Tarihin en büyük meydan savaşı olan ve
‘Roma-Hun İmparatorluğu Savaşı’ olarak bilinen savaşına hazırlanan Attila’nın hazırlık
yapmak amacıyla 40 gün kaldığı Fransa’nın Sn. Dizler’deki otağı da büyük bir ilgi gördü.
Yurtdışındaki Türk kuruluşları, Atilla’nın Fransa’daki otağını görebilmek için özel geziler
hazırlayacaklarını belirttiler.
10 yıl önce Fransız bir grup tarafından yaşama geçirilen ve buranın tanıtımı için büyük çaba
harcayan
‘Atilla Vakfı’ ile temasa geçeceklerini belirten Türk kuruluşları, Fransızlar’ın bu otağın
bulunduğu yerde açtıkları müzenin gelişmesi için destek vereceklerini de belirttiler.
Yayınlanan ve bundan sonra her hafta cumartesi akşamları Türkiye saati ile 23.10'da (Avrupa
saati ile 22.10) programlardaki konular aşağıda:
AMSTERDAM /İZMİR (ÇAYPRESS/AJANS),- TRT BELGESEL KANALI'nın daha
önce hazırlayıp yayınladığı 'Uzaktaki Dostlar' adlı beş bölümlük serinin ardından, şimdi de
10 ülkeyi kapsayan yeni bir seri daha yapıldı.
Osmanlı-Türk-İslam medeniyetinin küresel izlerini ve etkilerini ortaya seren bu programlar,
Macaristan, Avusturya, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya, İspanya'da çekildi.
İZLER programı, Türkiye’nin yeni dönemde küresel etkisi olan bir devlet olma isteğini
destekleyen bir içerikle düşünülmüştür. Konular bir araya geldiğinde Osmanlı-Türk ve İslam
medeniyetinin küresel izlerini ve etkilerini ortaya çıkarmaktadır. Mesela Bizde 19. Yüzyılda
batı kültürünün etkisinin artmaya başladığı bilinirken, 17 ve 18. Yüzyılda batıda özellikle
Fransa’da başlayan güçlü bir Osmanlı kültürü etkisi pek bilinmemektedir. O yıllarda
saraylarda bile kadınlar Osmanlı kıyafeti giymeye başlamıştı. Bunun bir çok tabloda açık
örnekleri vardır. Bu akıma 'Turquerie' demekteydiler. Bunun izleyiciler tarafından bilinmesi
yeniden bir Türk modasına geçilebileceğinin de ihtimalini ortaya koyar.
İşlenen konular aşağıdadır.
Avusturya-Macaristan:
1- İki yılda bir Macaristan’ın Bugaç kentinde düzenlenen ve 2012 yılında iki yüz binden fazla
insanın katıldığı Turan festivali. Festivale Türklerin yaşadığı tüm bölgelerden (Türkiye dahil)
katılım gerçekleşmektedir.
2- Sekeller… Kuzeyden gelen özel bir Türk halkı… Hala Romanya ve Macaristan’da
yaşamaktadırlar. Katolik Hıristiyandırlar. Ayrıca bugünkü Macaristan’da bir bölge
Kumanların adını taşımaktadır.
3- Budin’de geriye kalanlar. Budin’deki yüzlerce Türk eserinden bir kaçı geriye kalmış.
Osmanlı Avrupa politikasında Budin’in önemi neydi? Karşısındaki Peşte ile farkı neydi…
Budin ele geçmeden yıllarca önce Macaristan kralı neden Fatih’e dayanışma için özel ilgi
gösteriyordu?
4- Gül Baba’nın Türbesi ve Balkan Müslümanlığındaki önemi. Galatasaray’la bağı…
5- İki Viyana kuşatmasının günümüze kalan izleri. Müzedeki objeler ve günlük hayatta hala
devam eden izler... Sadece bu savaş için ordu hareket halindeyken yapılan büyük köprü.
6- Karlofça antlaşmasının yapıldığı yer ve antlaşmanın önemi.
7- 16. Yüzyılda Osmanlı- Habsburg rekabetinin Avrupa siyasetine yansıması. Sadece burada
değil belki daha fazla Fransa Hollanda ve İspanya’da yansımaları olan bir konudur. Bu konu
işlenirken diğer ülkelerdeki durumda ele alınacak. Örneğin kapitülasyonların ilk kez
Fransa’ya verilmesinde bu küresel rekabetin izleri vardır. Kanuni Fransa’yı Habsburglar
karşısında güçlendirmek için bugün ABD’nin Ürdün’e yaptığı gibi bazı ayrıcalıklar tanımıştı.
Almanya:
1- Schwetzingen Camii, Almanya'nın ilk camisi… Schwetzingen Sarayı bahçesinde bulunan
caminin ilk kısmı 1776-1793 yılları arasında sarayın Türk Bahçesi bölümünde iki minareli
olarak inşa edilmişti.
2- Dresten’deki tütün fabrikası… Burası bir memluk camii formunda inşa edildi. Şimdi farklı
maksatla hala kullanılmaktadır. Buranın ilk açılışında işçiler Osmanlı Türkiye’sinden getirildi.
Aynı zamanda uzmanlar da getirilerek Almanya’ya ilk işçi ve beyin göçü başladı.
Almanya’da yaşayan Türkler bu binayı alıp cami yapmak istiyorlar. Yenice marka eski Türk
sigaraları ilk olarak burada yapılmıştı.
3- Goethe’nin ataları olan Zoltan sülalesi… Sülalenin Türk olduğu ve sultan isminin Zoltan
olarak soyadı haline geldiği ve günümüzde de hala yaşayan Zoltan soyadlı kişilerin var
olduğu bilinmektedir.
4- Anna Grosser Rilke… Avrupa saraylarında krallara konser veren büyük piyanist, ömrünün
35 yılını İstanbul’da geçirdi ve 2. Abdulhamid’in huzurunda konserler verdi. İstanbul aşığı
olan Rilke’nin öyküsü…
5- Çanakkale cephesi 5. Ordu komutanı Liman von Sanders ve kızı Doris Mayr’in Demokrat
Parti dönemine uzanan ilginç öyküsü…
İtalya:
1- Azinora adasında 8,5 ay geçiren Türk esirler. Ruslar tarafından esir edildiler. Japonlara
verildiler, Japonlar esirleri gemiyle Türkiye’ye gönderdi.
Birinci Dünya Savaşı'ndan dolayı Ege’de alıkonuldular. 8,5 ay gemide bekletildikten sonra
Azinora adasına getirildiler. Esir edildikten 4 yıl sonra sağ kalanlar yurtlarına döndüler.
2- Otranto seferinden kalanlar.
3- Napoli’de turistlerin çok rağbet ettiği Türk mağarası ve leventlere dayanan öyküsü.
4- Sicilya’da İslam’ın 150 yılı…
5- Ceneviz ve Venedik’teki Osmanlı izleri. Türk hanı, Venedik festivalinin açılışında anılan
Türk gösterisi... Osmanlı ticari mallarının Avrupa’ya nakledildiği yerler ve hikayesi. 17.
Yüzyıl tablolarında Venedik sokaklarında görülen Türk tüccarlar.
6- Leonardo Da Vinci’nin tasarladığı Galata köprüsünün öyküsü ve İstanbul belediyesinin onu
gerçekleştirme girişimi.
7- İtalya’da Roma’ya 200 km uzaklıkta 13. Yüzyılda 80 yıl Müslümanlar tarafından
yönetilmiş kent ve ilginç öyküsü.
Fransa:
1- Sultan Cem için yaptırılan Türk turistlerin bilmediği Zizim kulesi ve Cem’in Fransa yılları.
Orada kalan maiyetinin bugün hala yaşayan ardılları. Zizim Cem Sultanın Fransızlarca
kullanılan adıdır. Kule bugün müze olarak faaliyet göstermektedir.
2- Attila’nın otağı. Sn. Dizier yakınlarında bu bölgede Attila aylarca kamp kurmuştu. Yakın
zamanlarda keşfedilen yer, kültür turizmi çerçevesinde ziyaret edilmekte fakat Türkler
tarafından pek bilinmemektedir.
3- Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Türk donanmasının 6 ay kaldığı Toulon. Orada bu
süre zarfında bugün hala kullanılan bir kilise camiye çevrilmişti ve Toulon’u 6 ay Barbaros
yönetmişti.
4- Jöntürkler’in Paris’i… Jöntürkler’in Paris’te yaşadığı mekanları ve hayatlarını
kitaplaştıran yazar eşliğinde Paris sokakları ve mekanlar.
5- Bir Türkiye fotoğrafçısı Albert Gabriel… Hayatının büyük bir kısmını Türkiye’de geçiren
ve İstanbul Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Türk dostu Gabriel’in ölümünden sonra evi
müze hainle getirildi. Müzede Türkiye’de kaldığı sürede çektiği fotoğraflar ve diğer eserler
yer almaktadır.
6- İzmir ve İstanbul’da birkaç kuşak yaşamış Levantenlerin torunları ve aileden kalanlar.
İspanya:
1- Servantes’in Türklere esir düşmesi ve öyküsü… Don Kişot’ta bu öykünün izleri…
2- Gırnata’nın düşüşü ve İspanyol Müslümanlarının bir kısmının Yahudilerle birlikte
Türkiye’ye getirilip Balat’a yerleştirilmesinin öyküsü. Balat’ın bir yakasına Müslümanlar,
diğer yakasına Yahudiler yerleştirilmişti. 2. Beyazıt onlar için İspanyollar kendi değerlerini
bize kaptırdı demiştir.
3- Tarık Bin Ziyad İspanya’ya neden geçti? İspanya Müslümanlığının başlangıcı… Bu ilginç
bir öyküdür. Aslında Müslümanlar İspanya’daki yerel güçlerin iç çekişmesi sırasında
oradakiler tarafından davet edilmiş fakat orada doğan iktidar boşluğunun giderilmesi için bu
geçiş kalıcı bir yönetime dönüşmüştür. Böylece İslam aydınlanmasının Avrupa ayağı vücut
bulmuştur.
4- İki aydının üzerinden Kurtuba’da evrensel bilim ve tasavvuf: Müslüman İbni Arabi ve
Yahudi İbni Meymun. Bu iki düşünür birbirleriyle fikir alışverişinde bulunurdu. Ayrıca İbni
Meymun Arapça eserler de yazdı. Yine İbni Rüşd onlarla aynı dönemde yaşadı. İslam’ın
İspanya’daki altın çağının bu düşünürler üzerinden tarifi.
5- Gırnata’da günümüze kadar korunan İslam Mahallesi Elbayzin. Elhamra’yla karşılıklı hala
bakışmaktadırlar. Son yıllarda kuzey Afrika’dan bazı geri dönüşler yaşanmaktadır. Şu anda
Gırnata’da kent merkezinde Kuzey Afrikalıların oluşturduğu bir mahalle ortaya çıkmıştır .
Hollanda-Belçika:
1- Hollanda’da 400 yıl müzesi ve öyküsü.
2- Hollanda Levantenlerinin devam eden nesilleri üzerinden Türk Avrupa ticaretinin
öyküsü…
3- Hollanda’da tamamen yerli kökenli kişilerden oluşan Türk Sanat Müziği gurubu ve
öyküsü…
4- Türk Hollanda resmi ilişkilerinden de eskiye dayanan lalenin Hollanda’ya götürülüşü
Busbeck’in İstanbul günleri ve bu götürülüşün 400 yılını anmak için bir atlı arabayla yeniden
yapılan İstanbul-Amsterdam seyahati.
5- Belçika’da Barış Manço müzesi ve Belçika günleri… Orada yaşayan vatandaşların müzeyi
yaşatma çabaları. Barış Manço’nun Belçika’da yaşadığı ve ölümsüz eserlerinin bir çoğunu
bestelediği ev ve eşyalar Belçika Türklerinin girişimleriyle satın alındı.
6- Haçlı seferlerini başlatan Prens Billion ve seferin başlangıç yeri olan ve heykelinin
bulunduğu nokta.
7- Abdulhamit’in Abdulaziz’le birlikte yaptığı Belçika seyahatinin yaşayan izleri…
8- Lale devri ressamı Jean Baptiste van Mour
9- Hollanda’da unutulan ve orada vefat eden büyükelçimizin öyküsü…
10- Hoorn’daki kahve evi…
*****
İlhan KARAÇAY yazdı…
TÜRK TOPLUMUNUN PROFİLİ
DEĞİŞİYOR MU ?
Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman, HABER’in köşe yazarlarına yine bir mesaj
geçmiş. Bu ayki gazetenin manşeti ve ana teması,’TURK TOPLUMUNUN PROFİLİ
DEĞİŞİYOR’ olacakmış. Biz yazarlara kolaylık olsun diye de açıklama yapmış. Aslında bu
açıklama başlı başına bir köşe yazısı niteliğinde. Bu nedenle açıklamayı aynen sütunuma
koyacağım ve sonra da kendi yorumumu yazacağım.
Şöyle diyor Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman:
‘Bilindiği gibi Türk toplumu 50 yılı aşkındır Hollanda'da. Birinci ve ikinci jenerasyondaki
insanlarımız, Hollanda'da olmaktan ve yaşamaktan dolayı müteşekkirlerdi. Her türlü
çalışma fırsatını değerlendirdiler. Bununla beraber mütevazı ve kanaatkar olarak
hayatlarını idame ettirdiler.
Şimdiki nesille mütevazılıktan uzak, her ortamda hakkını aramasını bilen, aklına gelen
düşünceleri kolaylıkla ifade edebilen ve açıklayabilen, eşitlik arayan, zaman zaman da
toplumun değerlerini zorlayan bir topluma doğru evriliyoruz. Böylelikle Türk toplumunun
yeni nesillerle beraber entegrasyon sorununun ağırlıklı olarak ortadan kalktığını
görüyoruz.
Profil değişirken bazı alanlarda pozitif bir değişkenliğin olduğunu görüyoruz, ancak tabii
bu değişikliklerde olumsuz algılanabilecek durumlar da söz konusu oluyor.
Hollanda'da hem medya, hem siyasiler, nesiller arasındaki bu farkı görmemek için uğraş
veriyor ve bizlere hala bu gurbetçi (gastarbeider) modunda davranıyor.’
İbrahim Karaman’ın, ‘Birinci ve ikinci jenerasyondaki insanlarımız, Hollanda'da olmaktan
ve yaşamaktan dolayı müteşekkirlerdi.’ diye başlamış olduğu açıklamada bir yanlışlık olmalı.
Zira, bu durumda müteşekkir olan Türkler değil, Hollandalılar olmalıdır. Türkler gençlik
yıllarının tüm enerjisini Hollanda için harcamış ve Hollanda ekonomisi ile endüstrisinin
yükselişinde rol oynamıştır.
Karaman’ın ‘Her türlü çalışma fırsatını değerlendirdiler. Bununla beraber mütevazı ve
kanaatkar olarak hayatlarını idame ettirdiler.’ ifadesi ise tam tamına yerinde bir saptamadır.
Peki, Karaman’ın ‘Şimdiki nesille mütevazılıktan uzak, her ortamda hakkını aramasını
bilen, aklına gelen düşünceleri kolaylıkla ifade edebilen ve açıklayabilen, eşitlik arayan,
zaman zaman da toplumun değerlerini zorlayan bir topluma doğru evriliyoruz. Böylelikle
Türk toplumunun yeni nesillerle beraber entegrasyon sorununun ağırlıklı olarak ortadan
kalktığını görüyoruz.’ şeklindeki ifadesi doğrumu?
Evet, bu ifade de tamamı tamamına doğrudur.
Karaman’ın, ‘Profil değişirken bazı alanlarda pozitif bir değişkenliğin olduğunu görüyoruz,
ancak tabii bu değişikliklerde olumsuz algılanabilecek durumlar da söz konusu oluyor.’
şeklindeki görüşü ise, doğru bir görüş olmasına rağmen, üzerinde uzun uzun tartışılacak bir
görüştür. Türk gençlerinin pozitif değişkenliğinin yanında, olumsuz algılanabilecek durumlar,
padagojik bir gözle bakıldığı zaman, memnuniyet verici gelişmelerdir. Gelişmekte olan Türk
çocuklarının, ergenlik çağına geldikleri zaman verdikleri kararlar da memnuniyet vericidir.
Zira çocuklarımız, iyi eğitim alarak ve iyi girişimlerde bulunarak toplumun ön saflarında yer
almaya çalışıyorlar. Birkaç çürük elmanın olumsuz gelişmesini kaale almamak gerekir.
Karaman’ın, ‘Hollanda'da hem medya, hem siyasiler, nesiller arasındaki bu farkı
görmemek için uğraş veriyor ve bizlere hala bu gurbetçi (gastarbeider) modunda
davranıyor.’ şeklindeki ifadesi de uzun uzun tartışılacak niteliktedir.
Karaman’ın söz ettiği medya ve siyasiler, mutlaka Hollanda medyası ve Hollandalı
siyasilerdir. Hollanda medyası ve Hollandalı siyasilerin, bize, yani gastarbeiderlere yıllardır
yaptıkları çirkinlikleri bilmeyenimiz yok. Naçizane şahsım bu konuda sayısız yorumlar
yazmışımdır. Reyting ve oy uğruna çirkinleşen Hollanda medyası ve Hollandalı siyasetçilerin
aleyhimize yaptıkları çalışmaları kimse inkar edemez.
Naçizane şahsım, ‘Hollanda’da bir tane bile demokrat yok’ diyecek kadar
fanatikleşmiştim.
Özellikle De Telegraaf gazetesinin Türkiye ve Türkler aleyhindeki yayınlarını eleştiren haber
ve yorumlarıma attığım başlıkları, Google’de ararsanız bulabilirsiniz.
Tüm bunlar bugünün mahsulü değildir. Hollanda medyası ve Hollandalı siyasetçiler, bu
kötülük tohumlarını yıllarca önce ekmişlerdi.
Ama ne olursa olsun, Hollanda’daki Türk toplumu, kendilerine yapılan bu çirkinliklerin
üstesinde gelmeye devam edecek ve toplum içinde hak ettiği yeri alacaktır.
Çocuklarımız iyi yetişmeye devam edecek ve girişimcilikleri ile de zirveye çıkacaklardır.
Gelecekte, geçmiş sadece tarih sayfalarında anılacak.
Yeni nesil Türkler, asıllarını unutmadan, Hollanda’ya uyum sağlamış bir şekilde başarılarını
sürdüreceklerdir.
O zaman kendilerini kıskanan bir Hollanda toplumu da olmayacaktır.
Zira insanlar, dünyanın dört bir yanında etnik kökenlerinden söz etmeyerek kaynaşık bir
şekilde yaşamayı adet haline getireceklerdir.
Bu bir temenniden ziyade, gerçeğin ta kendisi olacaktır.
Kalın sağlıcakla…
*****