Din ve İktisadi Hayat - Bitlis Eren Üniversitesi

Transkript

Din ve İktisadi Hayat - Bitlis Eren Üniversitesi
Din ve İktisadi Hayat
İsmail EKİNCİ
ANKARA
2005
GİRİŞ
İnsanoğlu yaşamını idame ettirebilmek amacıyla kendisine bir dünya kurmuş ve
bu dünyasını ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirmiştir. Birey, oluşturduğu dünyayı
din ile koruma altına almıştır. Din, oluşturduğu yüksek ahlak ile toplumsal
anomiyi, istikrarsızlığı, düzensizlik ve bozulmayı ortadan kaldırmış ve bireylerin
toplum içerisinde huzur içinde yaşamaları için birtakım normlar koyarak bireysel
ve toplumsal hayat idamesini kolaylaştırmıştır. Din bu fonksiyonunu yerine
getirmek amacıyla hemen hemen hayatın her noktasına girmek durumunda
kalmıştır. Ekonomi de dinin etkilediği bir kurumdur. Tabii sadece dinin ekonomiyi
etkilediğini söylemek doğru değildir. Ekonomi de belli konularda dini etkilemiştir.
Burada biz ekonomi ve iktisadi hayat ilişkisini ve bu ilişki çerçevesinde ekonomiye
dinsel bakış açısını incelemeye çalıştık.
DİN VE EKONOMİ İLİŞKİSİ
Karmaşık bir yapıya sahip olan toplumsal ilişkilerin çözümlenmesinde din ve
ekonomi çok önemli bir yere sahiptir. Sosyolojik çerçevede din ve ekonomi
alanındaki çalışmaların öncülerinden kabul edilen Max Weber, dinlerin günlük
hayatta yapılan faaliyetler ile ilgi ve çıkarların meşrulaştırılmasında oynadığı
rolleri araştırırken, teologların anladığı dil ile ilgilenmek yerine, toplum içindeki
dini düşünceler ve yorumlar ile diğer insani davranışlar arasındaki ilişkiler,
özellikle insani davranışın ekonomik özellikleri üzerine yoğunlaşmıştır. Ona göre,
din ve dünya arasındaki gerginlik en açık seçik haliyle ekonomik alanda görülür.
[1]
Din ve ekonomi arasında içten bir bağlantı vardır. Ekonominin arz ve talep gibi
denge unsurları, din kökenli etik bir düzlemde olup biterler.[2]
Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserine göre dinler, dünya ile
ilişki noktasında bir püriten ahlak üretme durumundadırlar. Değersel boyuttan
ziyade tutum ve davranışa yansıyan bu oluşuma Weber, İktisat Ahlakı adını
veriyor. İktisat ahlakı, bir güdüleme sistemi olarak dinin ekonomi üzerine,
dolayısıyla da toplum üzerine yaptığı en önemli etkilerden birisidir. Bu etki,
devletlerin tasarruf tedbiri, çalışma seferberliği gibi tedbirlerinin yapamadığını
yapmaktadır. Kapitalizm gibi büyük bir oluşum da Protestanlık adlı din
hareketinin “Tanrı için çok çalışma ama az zaman harcama” olarak
özetlenebilecek iktisat ahlakı çerçevesinde meydana gelmiştir. Weber’e göre
Batı’daki mevcut süreç içerisinde kapitalizmi doğuracak tek neden dindi.
Dinin ekonomi üzerine etkisi gibi ekonominin de din üzerindeki etkisi büyüktür.
Yüksek tipli dinlerde bile onun geldiği ekonomik şartlar, emredilen ahlak
yasalarında kendindi göstermiştir. Tarım ve hayvancılıkla geçinen toplumlarda
toprak işlemenin önemi, havan sevgisi vurgulanmış; ,Yahudilikte göçebe
dönemlerle yerleşik dönemlere denk gelen buyruklar farklı olmuştur. İslam,
Mekke döneminde öncelikle bir zengin tüccar aristokrasiyi muhatap aldığı için,
inen ayetler, konular, kâr-zarar gibi kavramlarla işlenmiştir. Yani din kaynak
itibarıyla ekonomik öğelere indirgenemezse de oluşumunda onunla yakından
ilgilidir.[3]
Toplumsal yapının en önemli unsurlarından biri tabakalaşma sistemidir. Bir yerde
toplumsal bir yapı varsa, burada toplumsal tabakalaşma ve rol farklılaşması da
var demektir. Tabakalaşma sistemi bireyin sosyo-ekonomik yapısı üzerinde
etkilidir. Din ve sosyo-ekonomik yapı arasında karşılıklı bir ilişki vardır ve bu
yüzden ekonomik faktörlerin dini tutum ve davranışlar üzerindeki etkinliğini
belirlerken deneklerin sosyo-ekonomik düzeylerinin de bilinmesi gerekmektedir.
Zira toplumun alt kesimlerinden üst kesimlerine doğru gidildikçe daha rasyonel
bir iktisadi zihniyetin etkin olduğu bilinmektedir. Tauraine’in ifadesine göre, en
yoksul olanlar kendilerini bir dinle tanımlarken, zenginler akla vurgu
yapmaktadırlar. Weber’in deyimiyle yoksullar, kendi durumlarıyla ilgili yoksulluk
teodisileri geliştirip, kendi durumlarını dinsel deyimlerle ifade ederlerken yukarıya
doğru çıktıkça daha rasyonel düşüncelerin geliştirildiğini görmekteyiz.[4]
Din ve ekonomi arasındaki açıklamaya çalıştığımız bu karşılıklı ilişkide hangisinin
etken olduğu konusu tartışılır bir durumdadır. Ekonomi kavramı, dil, din, renk,
bölge gibi ayrımların üstünde tüm insanların giyinme, beslenme ve barınma gibi
ihtiyaçlarını karşılama ve varlığını sürdürme şartlarını içine alır. Bu sebeple
ekonomi, toplumun en temel işlevlerinden birisidir. Toplumdaki değişmenin
maddi sebeplerden kaynaklandığını ve bu çerçevede bir üst yapı kurumu olan
dinin, ekonomik faktörler tarafından belirlendiğini savunan Karl Marx’a kadar
denebilir ki, sosyo-ekonomik yaşantı, diğer tüm kurumlarda olduğu gibi, dini
yaşantı ve kanaatler üzerinde de etkilidir. Ancak ekonomik faaliyeti anlamak için,
onun yakından ilişkili bulunduğu değerler sisteminin oluşturduğu ve sosyologların
ahlaki değerler sistemi, zihniyet veya daha sık olarak dünya görüşü ya da hayat
anlayışı adını verdiği alt sistemle münasebet içerisinde ele almak gerekmektedir.
İnsan iktisadi faaliyette bulunurken birçok başka diğer motiflerin etkisi altındadır
ki, bunların arasında gelenekler, grubun kuralları, ahlaki değer ölçüleri, dini
motifler sayılabilir. Din ve ekonomik ilişkide dini, ekonomik davranışın önemli
güdümleyicisi, belirleyicisi olarak gören Weber’de görüldüğü gibi, tarihi süreçte
dinin de belli tarihsel ve toplumsal şartlarda ekonomi üzerinde etkisi olduğu
açıktır. O zaman din ve ekonomi arasında karşılıklı bir etkileşimin varlığından söz
etmek yerinde bir yaklaşımdır.[5]
EKONOMİK SİSTEMDE DEĞİŞEN DİNSEL BAKIŞ
Hıristiyanlıkta Tanrı devleti ve Toprak devleti olmak üzere ikili bir devlet anlayışı
vardır. Tanrı devletinde melek, Toprak devletinde ise şeytan egemendir. Bu
anlayış İncil’in özünü oluşturmaktadır. Tanrı devletinde, Tanrıyı temsil eden
güçler Toprak devletine inmez, Toprak devleti de Tanrı devletine müdahale
edemez. Bu iki dünya birbirinden tamamen ayrılmıştır. Yani Hıristiyanlıkta laik
sistem temel felsefeyi oluşturmaktadır. İslam’da ise, Tanrı devletini yeryüzüne
indirme amacı vardır. Kısaca söylemek gerekirse, İslam ve Hıristiyanlık din
sistemleri arasında farklı bir yapılaşma vardır.[6]
İslam, Türk laiklik sistemine kadar toplumsal hayatın her alanında etkisini devam
ettirmiştir ama Hıristiyan dünya görüşüne göre düzenlenmiş olan Türk laiklik
sisteminde etkisini büyük oranda yitirmiştir. Dünya görüşü ve yaşam
biçimimizden tutunuz da, ekonomik ilişkilerimize varıncaya kadar tüm davranış
ve değerler sistemimizden İslam dışlanmıştır. Bu, sekülerizme bir gidiş sürecidir.
Bu durum, ekonomi-din ilişkisini de etkisi altına almış ve Batı kökenli tüketim
ekonomisi, Türk toplumunun değerler sistemi ve inançlarını törpüleyerek, bir
vahşi kapitalizmin içine çekmektedir. Her ne kadar Hıristiyan laikliği baskın olsa
da, kapitalist sistemin dahi bir manevi yapısının olacağında Adam Simith ve Max
Weber ısrar etmişlerdir. Artık Tanrı devleti dünya devletine yönelmeye
başlamıştır. Her iki düşünür de kapitalist sistemin manevi yapısının Protestan
ahlakı olabileceğini vurgulamışlardır.[7]
Görüldüğü üzere, dinlerin ilk olarak ortay çıktıkları zamanlarda tüm kurumlarda
olduğu gibi ekonomide de din etkin bir rol oynamış fakat daha sonraları yeni
birtakım sistemlere dayandırılarak din dışlanmıştır. Bunun neticesinde de anarşik
ortam, toplum katlarında derin değerler çatışması, kültürel yozlaşma meydana
gelmiş ve bunlara engel olmanın da ancak dinin etkisine, özellikle ahlaki etkisine
geri dönmekle mümkün olabileceği görülmüştür.
EKONOMİK SİSTEME İSLAMİ BAKIŞ AÇISI
Vahşi kapitalizm, para için para kazanma tutkusu ve bireylerin giderek
mekanikleşmesi, toplumsal düzenin yozlaşmasına zemin hazırlamıştır. Bunu
engellemek için yegâne yol olarak da İslam görülmüştür. Çünkü en güçlü
toplumsal sermaye ahlaki değerlerdir. Bunun kaynağı da dindir.
İslam, kapitalist sistemin aksine, bireysel özgürlüğün yanında toplumsal
sorumluluğun da taşıyıcısıdır. Bu nedenle, toplumsal aktör olarak birey, ahlaki
normlara ve değerlere saygılı olmanın yanında, cinslerine karşı da yükümlüğü
olan bir varlıktır, kendiliğinden bir varlık değildir. İslam aynı zamanda bir dünya
görüşü ve yaşam biçimidir. Çok çalışıp kazanmayı ve kazancın dengeli tahsisini
öngörür. Birey, içinde yaşadığı toplumdan sorumludur. Egoist felsefi anlayış İslam
dışıdır. Yani İslam Homoeconomicus oluşumuna karşıdır. İslam, kazanç için
kazanç peşine koşan, kazanmayı bir fetiş haline getiren, manevi kimliğini yitirmiş
bir kapitalist zihniyete de karşıdır.
Ekonomik sisteme yeni bir norm ve biçim vermede İslam, kendine özgü bir iş
ahlakını temsil etmektedir. Kişi ölene kadar çalışıp kazanacak, bunu helal dairede
yapacak, başkasının kazancına el uzatmayacak, kazanç yarışına girip egoist
dünya görüşüne yer vermeyecektir.[8]
İşte bu özellikleri ile İslam, ekonomide yüksek ahlakı oluşturacak ve toplumsal
anomileri önleyecektir. Nitekim İslam’ın bu fonksiyonunu ve sonuçlarını geçmişe
bakarak idrak edebiliriz.
Ekonominin ilim olarak felsefeden ayrılıp müstakil hale geldiği günden beri
ürettiği kelime ve terimlerin birçoğu lafız ve mana olarak ayetlerde geçmektedir.
Mesela Kur’an-ı Kerimde emek,[9] ücret[10] (İcare: hizmet ve kira akdi),
faiz(Ribâ),[11] alış veriş (bey’),[12] mal,[13] para,[14] karz (kredi),[15]
sermaye,[16] ihtiyaç,[17] fayda,[18] zarar,[19] kazanma (kâr etme),[20]
eşyanın (malların ve paraların) değerlerinin düşürülmemesi,[21] zekât (vergi) ve
zekâtın dağılım yerleri,[22] ticaret,[23] ziraat,[24] aldatma,[25] gasp ve
hırsızlık[26] gibi daha birçok konularda ayetler vardır. Bu ayetlerde ekonomik
anlamlar ya açık bir kural ve kaide olarak ya da işaretlerle birçok hükümler
getirilmiştir. Böylece ekonominin temelini teşkil eden üretim, tüketim, mübadele
ve diğer konularda sistemin genel prensipleri tespit edilmiş bulunmaktadır.
İSLAM EKONOMİSİNİN KISA TARİHÇESİ
İslam İktisadı veya İslam Ekonomisi tabiri Hindu-Pakistan kaynaklıdır ve
Hindistan yarımadasında doğup gelişmiştir. XX. Asrın II. Çeyreğinde Hintli
Müslüman âlimler hem batı kültürüne ve İngilizceye vakıf oldukları, hem de İslam
kültürüyle yetişip Arapça ve Farsça bildikleri için, Müslüman toplumların
karşılaştığı sosyo-ekonomik meseleler karşısında, İslam’ın iktisadi görüşlerini
klasik fıkıh kitapları dışına çıkarak modern iktisadî kavram ve kurumlar açısından
açıklamaya çalışmışlardır. Arapçaya ve Arap literatürüne intikal etmiştir.
Türkiye’ye bu İslam Ekonomisi deyişi Hintli alim ve mütefekkir merhum Prof. Dr.
Muhammed Hamidullah Bey tarafından getirilip takdim edilmiştir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki İslam Araştırmaları Enstitüsü’ne
gelerek dersler vermeye başlayan Hamidullah Hoca fevkalade kıymetli yayınları
arasında dilimize bir de küçük kitapçık kazandırmıştır. “İslam İktisadı” adını
taşıyan bu küçük kitap Türkiye’de bu sahada basılan ilk eser olma şerefini
taşımaktadır.
Bundan sonra Prof. Dr. Sabahaddin Zaim Bey 1967 yılında İstanbul Din
Görevlileri tarafından Kadıköy Halkevi’nde tertip edilen konferansta “Modern
İktisat ve İslam” konusunu işlemiştir. Bu konferans teypten deşifre edilerek,
İhsan Babalı tarafından çıkarılmakta olan İslam Düşüncesi Mecmuası Yıl: 1, Sayı:
5, 1968 Nisan sayısında neşredilmiştir. Daha sonra Sabahaddin Zaim Bey
Hocamız, İslam ekonomisi hakkındaki görüşlerini, Yeni Asya Yayınları arasında
çıkan, 1992 tarihinde okuyuculara sunulan “İslam-İnsan Ekonomi” adlı değerli
kitapta toplamıştır.
Celal Yeniçeri’nin “İslam İktisadının Esasları” adlı hacimli eseri de 1980 yılında
Şamil Yayınevi yayınları arasında çıkmıştır.
Bu tarihlerden itibaren İslam ekonomisi alanında büyük gelişmeler olmuş ve 1976
Dünya Kongresi’nden sonra çalışmalar büyük bir hızla devam etmiştir. O günden
bu yana çeşitli milletler arası konferanslar ve seminerler düzenlenmiştir. Cidde’de
Melik Abdülaziz Üniversitesinde, İslam Kalkınma Bankası’nda, Kıbrıs Milletlerarası
İslam Bankacılık ve İktisadı Enstitüsü’nde, İslamabad ve Malezya İslam
Üniversiteleri’nde Araştırma Merkezleri kurulmuştur. Bilhassa İslam Bankacılığı ile
Finans konuları büyük ilgi görmüş ve yüzlerce kitap ve makale basılmıştır. İslam
ekonomisiyle ilgili İngilizce, Arapça, Urduca, Türkçe literatürler yayınlanmıştır.
Bu arada ülkemizde de bir yandan İktisat ve İktisadi-İdari Bilimler
Fakülteleri’nde genç ilim adamları bu sahada çalışmalara katılmış, diğer taraftan
İlahiyat Fakülteleri’nde yetişen genç elamanlar İslam Ekonomisi konularıyla
ilgilenmişler ve böylece birçok eser yayınlanmıştır. İsav ve Ensar gibi İslami
ilimler alanında kurulmuş olan vakıflar, İslam Ekonomisi sahasında çeşitli
konularda konferanslar tertip ederek sonuçlarını yayınlamışlardır.
Ayrıca Milletlerarası İslam İktisatçıları Derneği kurulmuş, konu dünya çapında ele
alınıp İslam çevrelerini aşarak dünya kamuoyuna mal olmuştur.
İslam Ekonomisi ile ilgili araştırmalar üniversite içinde de ele alınmış olup master,
yüksek lisans ve doktora seviyesindeki çalışmalar sürdürülmektedir.
İslam Ekonomisi tabirinin ortaya çıkışı ve gelişmesi hakkındaki bu
açıklamalarımızdan anlaşılacağı üzere bu ilmin henüz başlangıç halinde olduğu bir
gerçektir. Dolayısıyla teorik olarak bir İslam Ekonomik sisteminin varlığından
bahsetmek şimdilik erkendir. Fakat ilgilenenlerin bileceği ve insaf sahiplerinin
kabul edeceği gibi, Kur’an ve Sünnet kaynaklarından istifade edilerek nasıl bir
İslam Hukuku ortaya konmuşsa ve biz bugün İslam’ın bir hukuk teorisi ve
doktrini vardır diyebiliyorsak, aynı şekilde kaynaklara dayanılarak İslam’ın
Ekonomik Doktrini ortaya çıkarıldığı gün de İslam’ın bir Ekonomik Teorisi vardır,
diyebiliriz.
İslam ekonomisinin ayrı bir ilim dalı haline gelebilmesi için Kur’an-ı Kerim başta
olmak üzere, tefsirler, hadis kitapları ve şerhleri, iktisadi bakışla incelenerek,
İslam’da farklı metoda sahip çeşitli mezheplere ait fıkıh kitaplarının ilgili
bölümlerinde açıklanmış olan kaide ve kurallar araştırılmalı, Ahkamü’s-Sultaniye,
Kitabü’l-Emval ve Kitabü’l-Harac adları altında tarihte yazılmış olan eserler
gözden geçirilmelidir. Bu çalışmalar yapıldıktan sonradır ki, İslam Ekonomisinin
Esasları tespit edilmiş ve İslam’ın ekonomi teorisi ortaya çıkmış olur.[27]
İSLAMCILARIN İKTİSADİ GÖRÜŞLERİ
Gerek İslamcılar olsun gerekse Hıristiyanlar olsun, dünyaya verilen değer
anlayışları ve buna bağlanan geri kalmışlıklar ile birçok kesim tarafından hep
eleştirilegelmişlerdir.
Eleştiri şu şekildedir: Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi dinler, ahireti öne alıp,
dünyaya fazla önem vermediğinden, onu benimseyen insanlar, zühde, kanaat ve
tevekküle meyletmekte, sonuçta atalete düşmektedirler. Bu ise toplumda geri
kalınmaya sebep olmaktadır. [28]
Temel olarak geri kalmışlığın sebebi, İslam veya Hıristiyanlıktaki bu düşünceler
değil, bu gibi kavram ve olguların yanlış anlaşılmasıdır. Tevekkül, eli kolu
bağlayıp oturmak değil, çalıştıktan sonra başvurulması gereken ve bu şekilde
ancak bir anlam ifade edebilen bir olgudur. İslam insanları çalışmaya ve
teşebbüse yönelik cesaretlendirmiş ve kazancın dengeli dağıtımı ile dünya düzeni
kurmayı emretmiştir.[29]
Yine insanların fakirlik ve zenginliklere bakış açıları da eleştirilmektedir.
Teodisiler, fakirlere fakirliklerinin anlamını kazandırırken, zenginlere de varlıklı
olmalarına bir anlam verme imkânı sağlayabilir. Her iki durumda da sonuç, bir tür
dünya idamesi, özel kurumsal bir düzenin idame ettirilmesidir.[30]
Fakir bu teodisi anlayışı çerçevesinde ilahi teodisiye boyun eğiyor ve çalışmayı
bırakıyor. Fakat İslam fakirliği intihara benzeterek, bu teodisiye boyun eğmeyi
değil, çalışıp kazanmayı emrediyor.[31]
Görüldüğü üzere İslami bakış açısı, ekonomik olarak, insanı hep çalışmaya
güdülemekte ve bireysel ve toplumsal hayatın idamesinde önemli düzenlemelere
kaynak oluşturmaktadır.
Bunu sadece İslam dini ile sınırlı tutmamız elbette yanlış olacaktır. İlahi olsun
beşeri olsun, hemen hemen bütün dinler ekonomi üzerine birtakım etkilerde
bulunur ve insanların hayatlarını idame ettirmelerine yardımcı olur. İnsanın din
ve ekonomi kurumlarını kurmalarından bugüne kadar din ve ekonomi arasında
ehp bir karşılıklı ilişki var olagelmiş ve bu ilişki insanlığın yok oluşuna kadar da
devam edecektir.
BİBLİYOGRAFYA
Aydın, Mustafa, Kurumlar Sosyolojisi, Vadi Yayınları, Ankara, 2005.
Berger, Peter Ludwing, Kutsal Şemsiye, Çev. Ali Coşkun, Rağbet Yayınları,
İstanbul, 2005.
Eskicioğlu, Prof. Dr. Osman, “İslam ve Ekonomi”, http://www.yorumonline.de/yorum-online/o_eskici/ekonomi.htm
Kirman, M. Ali, Din ve Sekülerleşme, Karahan Kitabevi, Adana, 2005.
Özel, Mustafa, İktisat ve Din, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997.
Türkdoğan, Prof. Dr. Orhan, İslam Değerler Sistemi ve Max Weber, IQ
Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005.
DİPNOTLAR
[1] Kirman, M. Ali, Din ve Sekülerleşme, Karahan Kitabevi, Adana, 2005, s. 174.
[2] Aydın, Mustafa, Kurumlar Sosyolojisi, Vadi Yayınları, Ankara, 2005, s. 135.
[3] Aydın, a.g.e., s. 136.
[4] Kirman, a.g.e., s. 176-177.
[5] Kirman, a.g.e., s. 174-175.
[6] Türkdoğan, Prof. Dr. Orhan, İslam Değerler Sistemi ve Max Weber, IQ Kültür
Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 47.
[7] Türkdoğan, a.g.e., s. 48-49.
[8] Türkdoğan, a.g.e., s. 55-56.
[9] Necm 53/ 40; Leyl 92/4, İnsan 76/ 22, Enbiya 21/ 94.
[10] Talak 65/ 6; Necm 53/ 39; Bakara 2/ 286.
[11] Bakara 2/ 275-287; Ali Imran 3/ 130; Nisa 4/ 161.
[12] Bakara 2/ 275; Bakara 2/ 282; Nisa 4/ 229), Faiz (Bakara 2/ 275, 276,
279; Ali Imran 3/ 130; Nisa 4/ 161.
[13] Bakara 2/ 188; Nisa 4/ 29; Tevbe 9/ 103.
[14] Bkz. Varık: Kehf 18/ 19; Para (dirhem) (çoğulu derahim) Yusuf 12/ 20; Para
(dinar (çoğulu denanir) Ali İmran 3/ 75.
[15] Maide 5/ 12; Hadid 57/ 18; Teğabün 64/ 17; Müzzemmil 73/ 20.
[16] Bakara 2/ 279.
[17] Mümin 40/ 80.
[18] Bakara 2/ 164; Mümin 40/ 80; Maide 5/ 12; Hadid 57/ 18; Teğabün 64/ 17;
Müzzemmil 73/ 20.
[19] Nisa 4/ 12.
[20] Bakara 2/ 16.
[21] Maide 5/ 12; Hadid 57/ 18; Teğabün 64/ 17; Müzzemmil 73/ 20.
[22] Bakara 2/ 279; Araf 7/ 85; Hud 11/ 85; Şuara 26/ 183.
[23] Bakara 2/ 43; 83; Müminun 23/ 4; Tevbe 9/ 60.
[24] Yusuf 12/ 47; Vakıa 56/ 64.
[25] Şuara 26/ 181-183; İsra 17/ 35; Mutaffifin 83/ 1-3), İsraf (A’raf 7/ 31.
[26] Mümtehıne 60/ 12.
[27] Eskicioğlu, Prof. Dr. Osman, “İslam ve Ekonomi”, http://www.yorumonline.de/yorum-online/o_eskici/ekonomi.htm
[28] Özel, Mustafa, İktisat ve Din, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997, s. 291.
[29] Özel, a.g.e., s. 293.
[30] Berger, Peter Ludwing, Kutsal Şemsiye, Çev. Ali Coşkun, Rağbet Yayınları,
İstanbul, 2005, s. 109.
[31] Özel, a.g.e., s. 293.

Benzer belgeler