Kosova - Paradigma

Transkript

Kosova - Paradigma
Paradigma
Nisan 2011 Yıl:1 Sayı:2
Aylık süreli yayın
ICO Yöneticisi
Pieter Feith’in
Paradigma
Dergisi için
Nüfus Sayımları
hakkında kaleme
aldığı mesajı 7.
sayfada.
Fiyatı: 1.5 €
Dr. Erhan
Türbedar
Kosova’nın
önündeki
temel meydan
okumaları
26’ncı sayfada
değerlendiriyor.
2
paradigma/nisan 2011
İçindekiler
Sayımı Formu’nun içeriğine sayfa 4’te göz
“ Nüfus
atılıyor. Elif Tokmak’ın haberi.
”
sayfada Mediha Yarımhoroz Kosova - Sırbistan
“ 10’uncu
müzakerelerinin başlangıç aşamasını değerlendiriyor
”
Sayımı sürecinde gerçekleştirilen etkinlikleri
“ Nüfus
Enis Tabak derledi. Sayfa 14’te.
”
Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar ile gerçekleştirilen röpotaj
“ Kamu
23’üncü sayfada yer alıyor.
”
sayfada Caner Süleyman “Kosova’da Kalıcı
“34’üncü
Barış Mümkün mü?” sorunsalını ele alıyor.
”
Hoxha’nın Kosova’da çağdaş sanatı ele aldığı çalışmasına
“ Fjolla
43’üncü sayfada yer veriliyor.
”
Sunu
paradigma/nisan 2011
Paradigma
Bengi Muzbeg
[email protected]
Merhaba.
Paradigma dergisinin ikinci sayısı ile karşınızdayız.
Dergimizin ilk sayısına duyulan ilgi bizi daha çok
çalışmaya teşvik ederken; dergimizin yayın politikasının
isabetli olduğuna dair aldığımız geri beslemeler bizleri
cesaretlendirdi.
İlk sayıyı spiral cilt ile kendimiz baskıya hazırlayıp
sunduk. Baskı sürecinde çeşitli sorunlarla karşılaştık.
Planladığımız miktarda baskı gerçekleştiremesek de
200’e yakın kopyayı dağıtma fırsatı bulduk. Derginin ilk
nüshasını ulaştıramadığımız kurum ve şahıslardan özür
dileriz. Bu vesile ile derginin ikinci sayısını basımevinde
bastığımızı ve anlaşmalı bayilerde halkımızın ilgisine
sunduğumuzu belirtmek isterim.
Dergimizin ilk bölümünde güncel siyasi, ekonomik
haber-analizleri yer alırken başlayan Nüfus Sayımı
dolayısıyla bu sayımızda da konuya özel önem vermeyi
uygun gördük. İkinci bölümde Kamu Yönetimi Bakanı
Mahir Yağcılar ile gerçekleştirilen bir röportaja yer
verirken 3 ayrı makalenin genelde Balkanları özelde de
Kosova’yı ele almasını sağladık. Son bölümde ise Mart
ayına damgasını vuran kültür sanat haberleri derlenerek
sayfalarımıza aktarıldı.
duyduğumuz mutluluğu ifade etmek isteriz.
Önümüzdeki
sayılarda
Kosova’nın
karşılaştığı
sorunlara, gelişmelere değinecek olan dergimizin
yanı sıra; Paradigma Araştırma Merkezi kapsamında
belgesel projeleri, kamu oyu yoklamaları, analitik
makalelerin yer alacağı derleme kitap yayınları yapmayı
hedeflemektedir. Paradigma RC ayrıca çeşitli konularda
kamu oyu araştırmaları düzenleyerek bunları rapor
halinde yayınlamayı düşünmektedir.
İlk sayıya gerek e-mail yazarak, gerek sözlü
açıklamalarda bulunarak, gerekse telefon açıp iyi
dileklerini ve eleştirilerini paylaşan herkese teşekkür
ederiz.
Saygılarımla.
Bu sayımızda ayrıca Uluslararası Sivil Ofis Yöneticisi
Sayın Pieter Feith’in dergimize özel olarak gönderdiği
“Nüfus Sayımları” hakkındaki mesajını yayınlamaktan
Paradigma
Paradigma Research Center’ın süreli yayınıdır.
Ayda bir yayınlanır. Yayın hakları Paradigma RC’ya aittir.
Kültür & Sanat:
Lucida VAS tarafından hazırlanmaktadır
Genel Yayın Yönetmeni:
Bengi Muzbeg
Mizanpaj:
Davut Şala
Editörler:
Erhan Türbedar
Esin Muzbeg
Baskı: Berati Basımevi
Fiyatı: 1.5 € Abonelik yıllık 18 €
Hesap no: BKT Pejton Şubesi 1901447372031126
Yıl 1 Sayı 2 Nisan 2011 Her ayın ilk Pazartesi günü yayınlanır.
Adres: Shpend Berisha 11 Prizren/Kosova
Tel: +377 44 893 122 Faks: +381 29 623 112
[email protected]
www.paradigmarc.org
Haber & Röpörtaj:
Mediha Yarımhoroz
Enis Tabak
Elif Tokmak
Asim Vetim
Fjolla Hoxha
Yazılarda ileri sürülen görüşler Paradigma’nın resmi görüşü
değildir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Paradigma © 2011
3
4
paradigma/nisan 2011
Haber Analiz
Sayım Formlarının Şekli ve İçeriğine Bir Bakış
Elif Tokmak
ayında Kosova’nın gündemi sayımlarla meşgul... Otuz yıldır sayımların yapılamadığı
“ Nisan
bu coğrafyada son günlerde tek konuşulan konu nüfus, hane halkı ve konut sayımları. Kosova
Cumhuriyeti kendini bu sürece mümkün olan en iyi şekilde hazırlanmaya çalıştı. Sayım süreci
başladı. Sayımın amacı sadece nüfusu belirlemek değil; aynı zamanda Kosova’nın soyso –
ekonomik durumunu da görünür kılmak. İşte karşılaşacağımız sorulara bir bakış…
”
Bağımsızlığını 2 sene önce ilan eden Kosova Cumhuriyeti
için sayımların komşu ülkelere nazaran gecikmeyip
öngörülen zamanda başlaması bir başarı olarak
değerlendiriliyor.
renkler ile renklendirilmiş durumda.
Uzun süren seçim süreci her ne kadar gündemi işgal
ettiyse de seçim sürecinin sonuçlanmasından sonra
gündem sayımlara doğru kaydı diyebiliriz.
Bunların birincisi konuta ilişkin soru formu ki bu form
R1 ismiyle kodlanmıştır. Bu formda konuta ilişkin 17
soru mevcuttur. Burada amaçlanan kaç kişinin kaç
metrekarelik bir alanda yaşadığının anlaşılması ve
bunun bir kişinin ihtiyaç duyduğu azami alana tekabül
edip etmediğinin ortaya çıkarılmasını öngörülmektedir.
Nüfus hane halkı ve konut sayımları isminden de
anlaşıldığı gibi, Kosova da kaç kişinin yaşadığını,
Kosova’nın tam nüfusunun ne kadar olduğunu, toplu
bir ifade ile Kosova’nın demografik yapısından sosyoekonomik dağılımını ortaya çıkaracak bir fotoğrafı teşkil
ediyor.
Bunun yani sıra R2 diye isimlendirilen form ise hane
halkına – aile ekonomilerine ilişkin sorulardan oluşuyor.
Bu form hane halkının geçimini ne ile sağladığı ne
kadarlık bir gelire, mülke ve araziye sahip olduğunu
ortaya çıkarmak ve Kosova’nın 2011 itibarı ile mevcut
durumun tespitini yapmaktır.
Sayımlar Avrupa Birliği konseptine uygun olarak
hazırlandı. Özellikle İsviçre modeli ile hazırlanan sayım
formları üç farklı bölümden oluşuyor. Her form ayrı
R3 bireysel soru formu ise bireyleri inceliyor ve özel önem
taşıyor.R3 diye kodlanan bireysel soru formu, kişiye özel
bir form.
Haber Analiz
paradigma/nisan 2011
Bu form sadece özel durumlarda
ve istisnai durumlarda ebeveynlerin
cevaplayabileceği bir form... Onun
dışında tamamen kişiye özel olan
ve 41 sorudan oluşan bir form. Bu
formda her bireye ait kişisel bilgiler
dil, din, milliyet bilgileri yer alıyor.
Form yeşil renk ile belirginleştirilmiş
ve 4 sayfalık teknik sorulardan
oluşuyor. Özel durumlar denilen
bölüm ise çocuklar ve bebekler
için geçerli. Bebek bir haftalık
bile olsa onun için de R3 formu
doldurulmalıdır.
Aynı
şekilde
zihinsel engelliler, özürlüler için
de aileleri tarafından R3 formu
doldurulur.
yaşadığı, ikamet ettiği yerin dışında
başka bir yerde ve ya bölgede
yaşayıp yaşamadığına ilişkin bir
soru,
çalışmamış olsa bile geçici olarak
başında bulunduğu bir işinin olup
olmadığını anlamaya yönelik bir
soru,
27. – Kişinin sayım haftasından
5- Kişinin medeni durumu,
17.- Bu soru 16. soruyla bağlantılı
olan bir soru. Kişi 16. soruda evet
şıkını işaretlediyse bu soruda Kosova
da veya Kosova dışında yaşayıp
yaşamadığını belirtmek zorundadır.
Dışında yasamış olduğu bölgenin
Kosova olup olmadığını belirtmek
zorundadır.
6 – 7 – 8 sorular kadınlara yönelik (
daha önce yapılan doğum ve çocuk
sayısına ilişkin )
18.- Kişinin şu an ikamet etmekte
olduğu yere en son ne zaman
taşındığına yönelik bir soru,
9- Kişinin etnik gurubuna yönelik,
19.Kişinin
şimdiki
daimi
ikametgahına yerleşmesinin asıl
sebebinin ne olduğunu öğrenmeye
yönelik bir soru,
R3 – Bireysel soru formundaki
sorular su şekilde sıralanmıştır:
1- Kişinin ismi soy ismi,
2- Kişinin cinsiyeti,
3- Kişinin doğum tarihi,
4- Kişi doğduğunda annesinin
ikametgâhının yerleşim yeri,
10 – Kişinin dini inancına yönelik,
11- Kişinin ana diline yönelik,
12- Kişinin ana dili dışında
konuştuğu diğer dilere yönelik soru,
13.- Kişinin vatandaşı olduğu ülkeye
yönelik soru,
14- Kritik an diye tanımlanan bir
soru, sayım sürecinin başlayacağı
dönemde yeni doğan veya vefat
eden kişilere ilişkindir.
15.- Yine kritik ana ilişkin 14. soru
ile bağlantılı olan bir soru, kritik
anda kişinin daimi ikametgahında
bulunmamasının
nedeninin
sorulduğu bir soru,
16.- Kişinin daha önce sürekli
20- Kişinin eğitim durumunu
öğrenmeye yönelik bir soru,
21Kişinin
eğitim
düzeyini
değerlendirmeye yönelik soru,
22.- Bu soru 21 soruyla bağlantılı
olarak eğitim düzeyinin türüne
yönelik bir soru,
“Tali sorular arasında
Kosova’da yaşayan milletlere ve konuşulan dillere
ilişkin sorular da olacağı
için sayımlara aynı zamanda etnik toplulukların ve
Kosova’da konuşulan dillerin
sayısını da vereceği gözüyle
bakılmaktadır. Bu yüzden
özellikle etnik toplulukların,
bu topluluklar içinde de
Türk toplumu mensuplarının
kendilerini Türk olarak ifade
etmeleri, Türkçe bilen herkesin de Türkçe’yi işaretlemeleri
önem arz etmektedir.”
önceki hafta herhangi bir yerde
çalışmamasının nedenleri soruluyor.
(neden
çalışmadığının
sebebi
soruluyor)
23.- Kişinin okuma ve yazma bilip
bilmediğine yönelik,
24- ve 25. sorular sayım
döneminden önceki hafta kişinin
çalışıp çalışmadığını öğrenmeye
yönelik sorulan sorular,
28. - Soru kişinin sayım haftasından
önceki hafta asıl işinde kaç saat
çalıştığına yönelik
26. soru kişinin sayım haftasından
bir hafta önce her hangi bir yerde
30- Kişinin işteki durumunun ne
olduğuna yönelik,
29.- Kişinin asıl işinde haftada kaç
saat çalıştığına yönelik,
5
6
paradigma/nisan 2011
Haber Analiz
R3 bireysel formunda 41 soru yer almaktadır. Bu sorular bireyin
dini, milli mensubiyetini belirlerken eğitim durumu, iş durumu
ve sağlık durumu hakkında bilgileri toplamaktadır. Formda şu
sorular öne çıkmaktadır:
9. Kişinin etnik grubuna yönelik soru.
10. Kişinin dini inancına yönelik soru.
11. Kişinin anadiline yönelik soru.
12. Kişinin anadili dışında bildiği dillere yönelik soru.
20. Kişinin eğitim durumuna yönelik soru.
31.- Kişinin yaptığı işin açık ve net
olarak yazılmasının talep edildiği
bir soru.
32.- Kişinin iş yerinin
belirtilmesine yönelik,
isminin
33.- Kişinin çalıştığı yerin adresi,
34.- Kişinin asıl işinde çalıştığı
yerde yaptığı işin sunduğu hizmetin
açıklamalı bir şekilde yazılmasının
istenildiği bir soru,
35- Kişinin son bir ay içinde iş
bulmak için herhangi bir girişimde
bulunup bulunmadığına yönelik bir
soru.
36.- Kişinin iş bulduğu taktirde
iki hafta içinde işe başlayabilip
başlayamayacağına yönelik bilgi
almak için sorulan bir soru,
37- Kişinin eğitim gördüğü veya
çalıştığı işyerinin nerede olduğuna
yönelik bir soru,
38- Kişinin yaşadığı yerden işyerine
veya okula ne sıklıkla gittiğini
öğrenmeye yönelik bir soru,
39. Kişinin uzun süreli rahatsızlığının
olup olmadığını öğrenmeye yönelik,
40. Bu soru 39. soruyla bağlantılı
olarak
belli
rahatsızlıkların
sıralandığı bir soru ve bu
rahatsızlıklar nedeni ile yapmakta
zorluk çektiği işlerin sıralandığı bir
soru,
41. Kişinin son bir yıl içinde
yaşamını sürdürmede kullandığı
temel geçim kaynaklarından ikisinin
ne olduğunu öğrenmeye yönelik
sorulan son sorudur.
Kosova Türkleri
Milli Bayramı
Sayımlar 1 Nisan – 15 Nisan
tarihine kadar sürecek. Bu dönem
içerisinde önceden belediyeler
tarafından
belirlenen
sayım
bölgeleri ve belli olan anketörler –
sayım memurları her eve teker teker
gidip sayımı gerçekleştirecektir.
Kosova’da bu sene 23 Nisan Kosova
Türkleri Milli bayramı üçüncü defa
kutlanacak. Türkiye Cumhuriyeti’nde
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı’nın düzenlendiği
tarihi Kosova Türkleri Milli Bayramı
olarak belirleyen Kosovalı Türkler bu
bayramı çeşitli etkinliklerle kutluyor.
Sayımlarda alınan bilgiler kesinlikle
kimseye sunulamayacak ve formlar
saklı
tutulacaktır.
Sayımlarda
ortaya
çıkarılması
amaçlanan
Kosova Cumhuriyeti’ne dair genel
istatistiki bilgilerdir. Dolayısıyla
sayımlardaki veriler kişisel talepler
için
kullanılamayacağı
gibi,
kişisel veriler üçüncü şahıslara da
verilmeyecektir.
Sayımlarda temel amaç Kosova’nın
kesin olarak nüfusunu tespit etmek
ve sosyo – ekonomik durumunu
ortaya koymaktır. Ancak tali sorular
arasında
Kosova’da
yaşayan
milletlere ve konuşulan dillere ilişkin
sorular da olacağı için sayımlara
aynı zamanda etnik toplulukların
ve Kosova’da konuşulan dillerin
sayısını da vereceği gözüyle
bakılmaktadır.
Bu
yüzden
özellikle etnik toplulukların bu
topluluklar içinde de Türk toplumu
mensuplarının kendilerini Türk
olarak ifade etmeleri, Türkçe bilen
herkesin de Türkçe’yi işaretlemeleri
önem arz etmektedir.
Ahtisari Paketi’nde yer alan
düzenlemelere göre hazırlanan
Kosova
Cumhuriyeti
Resmi
Bayramlar Yasası’nda 23 Nisan
Kosova Türkleri Milli Bayramı olarak
belirlendi.
Kosova Meclisi’nde oluşturulan
Ad Hoc komisyonuna Kosova
Demokratik Türk Partisi’nde Enis
Kervan
seçilmişti.
Komisyon
Kosova’da
yaşayan
etnik
toplulukların bir günü “Milli
Bayram” olarak belirlemelerine ve
kutlamalarına dair yasa teklifini
sunmuş ve bu teklif Kosova Meclisi
tarafından yasalaştırılmıştı.
Bu sene 3’üncüsü düzenlenecek
olan
Kosova
Türkleri
Milli
Bayramı’nı Kosovalı Türkler coşkulu
bir şekilde kutluyor. Bu güne atfen
yapılan kutlamalar birkaç günlük
programlarla dolduruluyor. Hafta
boyunca düzenlenen açık oturum,
panel, konferans, konser ve çeşitli
sanat gösterimleri ile Kosova Türkleri
Milli Bayramı kutlanıyor.
Kutlamalara 2 yıldır
Cumhuriyeti’nden
üst
katılımlar gerçekleşiyor.
Türkiye
düzey
paradigma/nisan 2011
Uluslararası Sivil Temsilci Pieter Feith Paradigma için sayımlar konusunu kaleme aldı.
Nüfus Sayımı Kosova ve Vatandaşları İçin Neden Bu Kadar Önemlidir?
Pieter Feith
Her şeyden evvel, ikinci sayısı çıkan ‘Paradigma Dergisini’
kutlamak isterim. ‘Paradigma’, Kosova’da düzenli
aralıklarla Türkçe dilinde çıkan tek yayın olmasından
takdir ediyorum. Umarım Kosova’daki Türk toplumuna
bilgi ve meşgale kaynağı olmaya devam edecektir.
Bu sayıya konu olarak nüfus sayımını derginin
belirlemesi, Kosova için çok önemli bir meseleyi ele
almış bulunmaktadır. Sanırım artık herkes nüfus
sayımının önemli olduğunu biliyordur – Kosova ve
onun vatandaşlarına neden büyük faydalar getireceği
yönündeki düşüncelerime dair birkaç sebep vermek
isterim.
Nüfus sayımı, Kosova’da kimlerin ve hangi sosyoekonomik ve barınma şartları altında yaşadığını,
veriler aracılığıyla ifade ederek Kosova’nın resmini
ortaya koymaktadır. Nüfus sayımı rakamları, gelişmeyi,
büyümeyi ve herkes için imkanlar teşvik eden güvenilir
ve etkin politikalar için esası oluşturmaktadır.
Somut olarak bu ne anlama gelmektedir? Sizlere birkaç
örnek vereyim:
Bir belediye gelişmesiyle ilgili önceliklerini belirleyebilmek
için verilerden faydalanabilir – ne kadar yaşlı ve ne kadar
genç nüfusun olduğunu ve vatandaşlarının nerelerde
yaşadığını bilmesi durumunda, belediye okullar, yollar
ve diğer altyapıları daha iyi bir şekilde planlayabilir.
Nüfus sayımı verileri, nüfusun kesin büyüklüğü ve
özelliklerine dayanan planlarını uygulamaya koymaları
için, belediyelerin merkez bütçeden kendilerine düşen
adil payı almalarını garanti eder. Tüm nüfus gruplarının
– Türk toplumu dahil – Kosova’nın çok etnikli yapısını
yansıtabilmek amacıyla nüfus sayımına katılmaları önem
teşkil etmektedir.
İstihdam sağlayan yatırımcı ve işletmeler, yeni üretim
yerlerinin inşası ya da tesis edilmesi için mekanlar tespit
etmek için verileri kullanabilir.
STK’lar, çıkar grup dernekleri gibi sivil toplumu temsil
eden tüm gruplar veya bireylerin kendisi, merkezi ya
da yerel idareler tarafından, sendikalar tarafından ya
da girişimciler tarafından kendi ihtiyaçlarına verilen
itibarı değerlendirmenin bir yolu olarak nüfus sayımı
sonuçlarından faydalanabilir. Sonuçlar kamu malıdır.
Her birey, herhangi bir kamu kişiliği gibi aynı sıfatla her
veri türüne erişim hakkına sahiptir.
Aynı zamanda nüfus sayımının hangi anlamı taşımadığı
ve neleri yapmadığını da bilmek çok önemlidir: vergi
kayıtları, emekli maaşları, mülk, elektrik dağıtımı ya da
Uluslararası Sivil Temsilci (ICR) Pieter Feith
mülteci statüsüyle hiçbir ilgisi yoktur.
Tabi ki, toplanan tüm bilgiler gizli kalacaktır ve sadece
resmi nüfus sayımı veri ve istatistiklerinin yayınlanması
için hizmet edecektir. Nüfus sayımına yanıt vermek tüm
sakinler için bir zorunluluğu oluştururken, yanıt veren
tarafların etnik ve dini köken hakkındaki herhangi bir
soruya, istememeleri halinde yanıt vermeme özgürlüğüne
sahiptir.
Uluslararası Sivil Temsilci olarak, ekibim ve ben
nüfus sayımını hazırlamak için Kosova kurumlarıyla
birlikte çalışmalarda bulunduk. Kosova nüfus sayımını
gerçekleştirmekle, Avrupa genelinde Avrupa Birliği
İstatistik Ofisi tarafından organize edilen bir uygulamaya
katılacağını ifade etmek benim için ayrıca bir onurdur.
Yapılan bu büyük çaba, uluslararası standartları
izleyecek ve Avrupa ile uluslararası kuruluşlar tarafından
yakından denetlenecektir. Bunun Kosova için bir başarı
olacağına dair güvenim sonsuzdur.
7
8
paradigma/nisan 2011
Haber Analiz
Bütçe nihayet onaylandı.
Tartışmaları da beraberinde getirerek!
Paradigma
“ Tüketici fiyatlarındaki artış, memura öngörülen zammın bariz bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydu.
Hükümetin kamu sektörü çalışanlarına % 50’ye varan zam oranında ısrarcı olması, Uluslararası
Para Fonu IMF’nin ise maksimum kabul edilebilir zam oranının % 20 olduğunda diretmesi hükümet
ile IMF’nin yollarının ayrılmasına neden oldu. Kosova ilk defa uluslararası finans çevrelerinin
desteği olmaksızın bütçesini oluşturmak ve yönetmekle karşı karşıya...
”
Tüketici fiyatlarındaki artış, memura öngörülen zammın
bariz bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Hükümetin kamu
sektörü çalışanlarına % 50’ye varan zam oranında ısrarcı
olması, Uluslararası Para Fonu IMF’nin ise maksimum
kabul edilebilir zam oranının % 20 olduğunda diretmesi
hükümet ile IMF’nin yollarının ayrılmasına neden oldu.
Kosova ilk defa uluslararası finans çevrelerinin desteği
olmaksızın bütçesini oluşturmak ve yönetmekle karşı
karşıya...
Kosova’da girilen erken ve olağanüstü seçim süreci, 2011
yılı bütçesinin onaylanamamasına neden oldu. Ekim
2010’da hazırlanan taslak bütçeye Başbakan Hashim
Thaçi’nin zam vaatleri eklenince, uluslararası finans
çevreleri ve Kosova hükümet yetkilileri arasında görüş
ayrılığının doğmasına neden oldu. Ancak süreç, hem
vaatlerin pekişmesine hem de kamuoyunda beklentilerin
artmasına neden oldu. Uluslararası piyasalara bağlı
olarak Ocak 2011 itibariyle artan temel gıda fiyatları
memura yapılması gereken zammın zaruriyetini bir kez
daha pekiştirmiş oldu. Kosova’nın artık geri adım atacak
durumu kalmadı.
2011 yılının ilk üç ayı geçici bütçelerle idare edildi.
Kosova Parlamentosu, hükümete yasalar çerçevesinde
son kez olmak üzere Mart ayı bütçesini de onayladı. Öte
yandan Mart ayı boyunca bir yandan zaman daralırken,
bir yandan da IMF uzmanları ile taslak bütçe üzerine
yoğun müzakereler yapıldı. Ancak sonuç, hükümetin
IMF ile yollarını ayırması noktasına kadar geldi. İpler
henüz kopmasa da kriz kapıda...
IMF ile Uzlaşma Sağlanamadı!
Uluslararası Para Fonu uzmanları, Kosova hükümeti ile
uzlaşmaya varamadan bölgeden ayrıldı. IMF uzman
heyeti başkanı Costas Christou, IMF ile yapılan stand
by anlaşması kapsamında hükümetin kamu sektöründe
yapmayı planladığı zammın bağdaşmadığını rapor etti.
Öte yandan Kosova’daki ekonomik durumla ilgili
IMF’nin yaptığı değerlendirmede, 2011 yılında
%5.5’lik bir büyümenin beklendiği belirtildi. IMF, özel
sektörün kredilendirilmesi ile ekonomik büyümenin
gerçekleşmesinin
öngörüldüğünü,
yanlış
kredi
kullanımının ise önemli handikaplardan birini teşkil
ettiğini dile getirdi. IMF raporuna olumlu yansıyan
konular arasında bankacılık sisteminin istikrarlı ve yeterli
sermayeye sahip olduğu değerlendirmesi yer aldı.
Kosova hükümeti Mart ayının ikinci haftasından itibaren
taslak bütçeyi görüşmek üzere bir hafta kadar IMF
uzmanları ile sıkı müzakerelere girdi. Maliye Bakanlığı
sözcüsü Muharrem Shahini, 8 Martta yaptığı açıklamada
Kosova hükümet bütçesinin IMF uzmanlarınca gözden
geçirileceğini ve uzlaşmaya varılıncaya kadar üzerinde
durulacağını açıklamıştı. IMF uzmanları ile 2011 – 2014
yılı bütçeleri konusunda genel prensipler de ele alındı.
Özel sektördeki büyüme oranı, bir yandan Kosova’nın
yapacağı sermaye yatırımları öte yandan da devlet
mekanizmasının büyümesi sonucu artan bütçe
harcamalarını aynı oranda takip edemediği için
2011 ile 2013 yılları arasında Kosova’nın ciddi bütçe
krizleriyle karşılaşması bekleniyordu. İlave zam kararı
bu hassas bütçeye ilave zorluklar getirdi. IMF, Kosova
bütçesinin maaş artışlarını maksimum %20’ye kadar
kaldırabileceğini ileri sürerek bunun üzerinde herhangi
bir zammın kabul edilemeyeceği konusundaki tutumunu
değiştirmedi. Bunun üzerine masadan bir sonuca
ulaşılamadan kalkıldı.
Maliye Bakanlığı Sözcüsü Muharrem Shahini, zam
konusunda her ne kadar uzlaşmaya varılamasa da
önümüzdeki dönemde IMF ile yapıcı görüşmelerden
umutlu olduğunu dile getirdi. Ancak Kosova’nın IMF
ile uzlaşmaya varamaması sonucu sadece 2011 yılı
için bütçede de öngörülen 164 Milyon €’yu kaybetme
ihtimali bulunuyor. Hesaplamalara göre Kosova’nın
Avrupa Komisyonundan beklediği 50 Milyon €, Dünya
Bankasından 27 Milyon € ve IMF’den 87 milyon € riske
girdi.
Bahse konu uluslararası finans kuruluşları, kredi ve
hibelerini makroekonomik istikrarın sağlanması ve
IMF ile yapılan anlaşmalara uyulması halinde vermeyi
taahhüt ediyor.
Haber Analiz
Hükümet Kendi Parasını Kendi
Bulacak!
Kosova hükümeti tarihinde ilk defa
uluslar arası finans çevrelerinin
desteği olmaksızın kendi bütçesini
oluşturmaya çabalıyor. IMF’nin daha
önce makul gördüğü kaynaklardan
biri, hükümet bütçesine Kosova
Posta ve Telekomünikasyon PTK
gelirlerinden aktarılacak. IMF, PTK
gelirlerinden 40 Milyon €’nun maaş
artışları için kullanılması teklifine
sıcak baktı. Hükümet ayrıca maaş
artışlarının getirdiği yaklaşık 120
Milyon €’luk ek girdileri, devlet
kurumlarının hizmet ve alımlarından
kısmak ve gümrük ile vergi girdilerini
artırmak
suretiyle
kapatmayı
planlıyor.
Maliye Bakanı Bedri Hamza, kamu
şirketlerinin sübvanselerinin ve kamu
hizmet ile alımlarının azaltılması;
gümrük ve vergi dairlerindeki
girdilerin ise artırılması konusunda
IMF ile yapılan müzakerelerin iyi
sonuç verdiğini bildirdi.
Bütçede 170 – 226 Milyon Euro
Kadar Açık
Taslak bütçenin ilk öngörülerine
göre Kosova devletinin 170 milyon €
açık vermesi bekleniyor. Yıl sonuna
kadar reel açığın 226 Milyon €’yu
bulabileceği hesaplanıyor. Ancak
Maliye Bakanı Bedri Hamza ilk
değerlendirmelerin bütçede sıkıntı
olmayacağı yönünde olduğunu
söyledi. Sıkı bir gelir politikası
izlediklerini ifade eden Hamza, yılın
ilk üç ayında devlet girdilerinde
%30 artış olduğunu belirterek, bütçe
açığının kapatılması için gerekli
mekanizmaları da öngördüklerini
ileri sürdü. Bütçe açığı, özel sektöre
yüklenilerek ve kayıt dışı ekonomi
kontrol altına alınarak kapatılmaya
çalışılıyor.
Gümrük ve Vergi Dairelerine Baskı
Kosova hükümeti 2011 yılı devlet
bütçesinin 1 Milyar 434 Milyon
€ olarak planladı. Bu gelirin elde
edilebilmesi için Maliye Bakanlığının
talimatıyla 2011 yılının başından
itibaren
gerek
gümrüklerde
toplanan gümrük vergisi ve KDV
gerekse Vergi Dairelerince toplanan
KDV ve gelir vergilerinin toplanması
için yoğun çalışmalar başlatıldı.
Gümrükten elde edilmesi planlanan
831 Milyon €, geçen yıla kıyasla
% 19 fazla bir artışı öngörüyor.
Gümrük idarelerinin verilerine göre
ise gümrük kapılarında ilk iki ay
toplanan vergi geçen yıla kıyasla %
35 oranında fazla oldu.
Vergi Dairelerinden elde edilmesi
planlanan gelir ise 261 Milyon €
olarak hesaplanıyor. Geçen yıla
kıyasla %17.9 oranında bir artış
öngörülüyor.
Vergi dışı diğer devlet gelirlerinin ise
bir önceki yıla kıyasla % 8 oranında
artırılarak 159 Milyon € olması
planlanıyor.
Bütçe Onay Süreci
Hükümetin yeni taslak bütçesi Kosova
Parlamentosunun 25 Mart tarihli
oturumunda ilk görüşmeden geçti.
Yerel yönetimlere ayrılan bütçelerin
yeniden dizayn edilmesi ile bütçe
taslağı iktidar partilerinin yanı sıra
AAK tarafından da desteklendi.
Bütçenin son günü olan 31 Marttaki
Parlamento
oturumunda
nihai
bütçenin kabul edilmesi bekleniyor.
Dünya Bankasının Sabrı Azalıyor!
Dünya Bankasının Güneydoğu
Avrupa Sorumlusu Jane Armitage,
IMF heyetinin bütçe müzakerelerini
sürdürürken yaptığı açıklamada
muhtemel krediler hakkında da
bilgi verdi. Koha Ditore’ye verdiği
15 Mart tarihli röportajında
Armitage,
Kosova’ya
verilecek
kredi ve hibeler için en geç
Ağustos ayına kadar anlaşmanın
imzalanması gerektiğini bildirdi.
Uzun süren siyasi süreçler, bütçenin
onaylanamaması ve
Kosova’da
parlamenterlerin
uzlaşamaması,
Dünya Bankası yönetimine olumsuz
bir sinyal verdiğini ifade eden
Armitage, Kosova’nın bu kaynaklara
ihtiyacı olmadığı veya bu kaynakları
kullanma becerisine sahip olmadığı
şeklinde
algılandığını
söyledi.
Dünya Bankası Kosova’ya 40 yıl gibi
uzun süreli, 10 yıl sonra ödemeli ve
paradigma/nisan 2011
faizsiz kredi imkanı sunuyor.
Büyümenin özel sektöre kayması
gerek!
Kosova yılda ortalama % 4 ila
5 arası bir büyüme kaydediyor.
Ancak ekonomik büyümenin önemli
bir kısmı kamu yatırımları nedeniyle
olmasından dolayı reel bir ekonomik
büyümeden bahsedilemiyor. Kosova
Ekonomik Kalkınma Bakanı Besim
Beqaj, Kosova Ekonomi Odası
Başkanı Safet Gërxhaliu ile yaptığı
görüşmede (8.03.2011), kamu
yatırımları ile ekonomik büyümenin
yavaş yavaş sonuna varıldığını
dile getirerek özel sektörde bir
canlılığın yaratılması gerektiğini
söyledi. Safet Gërxhaliu ise özel
sektörde canlılık için destek ve
teşviklere ihtiyaç olduğunu, özellikle
de küçük ve orta ölçekli işletmeler
ve yerel üretimlerin desteklenmesi
gerektiğini bildirdi. Öte yandan
Kosova’daki Uluslararası Sivil Ofis
Başkanı Peter Feith, Kosova’nın
sosyo-ekonomik durumuna dikkat
çekti. Fakirlik seviyesinin yüksek
olduğunu dile getiren Feith, özel
sektörün desteklenmesi suretiyle
ekonomik ve sosyal durumun
iyileştirilmesi gerektiğine dikkat
çekti. Feith bu görüşlerini, Kosova
Ekonomi Odasına gerçekleştirdiği
(10.03.2011) ziyaret kapsamında
dile getirdi.
Ekonomi uzmanları, Kosova’nın
özel sektöre dayalı sürdürülebilir
bir büyüme ve kalkınma sürecini
yakalamasının önemi üzerinde
duruyor. Hükümetin öngörüsü de
özel sektörün % 13 büyümesi üzerine
odaklı. Ancak iş dünyası şartları
değişmedikçe ve mevcut durumda,
özel sektöre vergi uygulamaları
ile baskı yapılmasının kırılgan
bir ekonomiye neden olmasından
çekiniliyor. Öte yandan kayıt dışı
ekonominin, kayıt altına alınması
konusundaki girişimler takdirle
karşılanıyor. Kosova ekonomisinin
%50’ye yakınının kayıt dışı ekonomi
olduğu
değerlendirmelerinden
hareket ederek, bu ekonominin
kayıt altına alınması durumunda
devlet bütçesinin de gerekli kaynağı
bulması umuluyor.
9
10
paradigma/nisan 2011
Haber Analiz
Kosova – Sırbistan Müzakereleri Başladı
Mediha Yarımhoroz
bağımsızlığını ilan etmesinden önce Viyana’da gerçekleştirilen ve iki tarafı bir araya
“ Kosova’nın
getiren müzakerelere bu sefer Brüksel’de devam ediliyor. Üç yıllık bir aradan sonra, Kosova ile
Sırbistan temsilcileri müzakere masasına oturdu.
”
Müzakere Öncesi
Yeni Meclisin açılışı, cumhurbaşkanının seçilmesi ve
hükümetin onaylanmasından üç gün sonra Priştine
ile Belgrat arasındaki müzakerelerin AB arabulucusu
tayin edilen Robert Cooper Kosova’yı ziyaret etmişti.
Cooper, Kosovalı üst düzey yetkililerle görüşmelerde
bulunmuş, EULEX’i ve Kuzey Mitroviçadaki bölge
mahkemesini ziyaret etmiş, Kosovadaki AB temsilcileri
bu ziyareti “teknik ziyaret“ olarak değerlendirmişti.
AB’nin arabulucusu Cooper’in Kosova ziyareti sırasında,
Kosova Başbakanı Thaçi de Brüksel’de yapılacak
olan müzakerelerde Priştine heyetinin başkanlığına
yardımcılarından Edita Tahiri’yi atadı.
Tahiri’nin heyetin başına acilen seçilmesini basın,
müzakereler sürecinin yeni kurulan hükümeti için öncelikli
bir konu olduğunun göstergesi olarak değerlendirildi.
Kosova Sot gazetesi, Avrupa Birliği’nin müzakerelerin
başlaması için iki ülkeye baskı yaptığı ve Belgrat’ın resmi
olarak Kosova’nın bağımsızlığını tanımadığı sürece
hiçbir konunun teknik konu olarak ele alınamayacağını,
konunun bir şekilde Sırbistan’ın hedefi olan kuzeye
kayacağını yazdı.
Kosova Dış Politika Kulübü Başkanı Veton Surroi,
BBC’ye verdiği demecinde, Priştine ile Belgrat arasında
yapılacak olan müzakerelerin, Kosova ve Sırbistan’ın
AB geleceğini dikkate alarak yapılması gerektiğini
söyledi. Surroi, müzakerelerin teknik konular olarak
değerlendirilmemesi gerektiğini Sırbistan ile Kosova
arasında teknik hiçbir sorunun var olmadığını, var olan
sorunların siyasi olduğunu ve siyasi sorunlar olarak
ele alınması gerektiğini ifade etmişti. Surroi ayrıca
Mitrovica’nın kuzeyinde göreve başlayan mahkemelerin
müzakerelerin gündemine alınmaması gerektiğinin altını
çizmişti.
Meclis Başkanı Jakup Krasniqi ile görüşen “Ngritja e
Zërit” savaş zararlarıyla ilgilenen sivil toplum örgütü
yetkilileri, Priştine ile Belgrat müzakerelerinde savaş
zararlarının karşılanması konusunun da ele alınmasını
istemiş, Meclis başkanı da taleplerini hoşgörüyle
karşıladığını ve mecliste konuyu ilgili komisyona
ileteceğini belirtmişti.
Kosova’daki muhalefet partileri, Kosova tarafının
müzakerelere net bir gündem hazırlamadan, karşı
Haber Analiz
paradigma/nisan 2011
tarafın belirlemiş olduğu gündemle
başladığı yönünde eleştirilerde
bulundular. Kosova Demokratik
Birliği (LDK) üyesi Sabri Hamiti
müzakerelerin tek taraflı olduğunu,
diyalogla Sırbistan’ın aday statüsü
kazanmasına yardım edildiğini
ifade etmişti.
Tepkiler üzerine Thaçi, “Herkes
AB’ye, NATO’ya katılmak ve
bölgesel
istikrar
kazanmak
istiyorsa bu sürecin kaçınılmaz
olduğunu ve Sırbistan ile senelerce
görüşüldüğünü,
başlayacak
olan müzakerelerin yeni bir şey
olmadığını” vurguladı.
Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk
Jeremić,
geçen
üç
senenin
uzlaşmaya
giden
yolda
müzakerelerden başka alternatifin
olmadığı
değerlendirmesinde
bulunurken “Barış olmadığı sürece
Avrupa’nın bu bölgesi için istikrar
ve güvenli gelecek olmayacak” dedi
Belgrat’taki Etnik İlişkiler Forum
Koordinatörü Dusan Janjiç, tüm
konular siyasi konular olacaktır,
konuların teknik olarak ele alınması
yönünde
gözlem
metodoloji
kullanılabilir fakat tüm konular statü
ile ilişkilidir ifadesinde bulundu.
Janjiç ayrıca, Başbakan Thaçi
hakkındaki
suçlamaları
içeren
Dick Marty raporunun Kosova’nın
yönetim
imajını
zedelediğini
vurgularken heyet başında Thaçi’nin
bulunmamasının
görüşmelerin
gidişatı açısından olumlu bir
adım olduğunu belirtti. Mitrovica
konusunun da masaya yatırılması
konusunda ısrar edenlerden biri
olduğunu belirten Janjiç, bu konu
üzerinde konuşulmaya başlanılması
gerektiğini ifade etti.
Kosovalı
Sırp
temsilciler
de
müzakerelerde kendilerini hangi
heyetin temsil edeceği konusunda
farklı düşüncelere sahip durumda.
Kosova Meclisindeki Birleşik Sırp
listesi
milletvekillerinden Rada
Trajkoviç, Kosovalı Sırpların Priştine
heyetinde yer almaması gerektiğini,
20.000 Sırp’a iş veren, 21.000
kişiye de yardım veren Belgrat’ın
muhatapları olduğunu açıklamış,
diğer taraftan Kosova Yerel İdare
Bakanı Slobodan Petroviç, Kosovalı
Sırpların
Kosova
kurumlarının
Kosova ve Sırbistan Heyet Başkanları Edita Tahiri ve Borislav
Stefanoviç görüşme öncesinde basına birlikte poz verdi.
bir parçası olması nedeniyle
Sırbistan’la yapılacak görüşmelerde
Kosova heyetinde yer alacaklarını
söylemişti. Kosova’da Uzlaşma
projesinin başkanı Aleksander
Mitiç, “Bu, bağımsız Kosova
devletini inşa eden süreçteki yeni
bir safhadan başka bir şey değil”
şeklinde açıklamalarda bulunurken;
Sırbistan’ın Kosova Bakanı Goran
Bogdanoviç, müzakerelerin bir
“tarihi uzlaşma” fırsatını taşıdığını
ve uzun süren Sırp – Arnavut
ilişkilerinde bir dönüm noktasını
oluşturabileceğine vurgu yaptı.
Son olarak da AB Dış Politika
Sorumlusu Catherine Ashton’un
konuyla ilgili yaptığı açıklamanda
“Şimdi başlamak için doğru zaman,
Priştine ve Belgrat’ın vatandaşlarına
normal bir hayat sağlamanın pratik
yollarını bulacağından eminim”
dedi.
Belgrat ve Priştine Müzakerelere
Başladı
Kosova ile Sırbistan müzakereleri
AB
gözetiminde,
Kosova
parlamentosunun rızası olmadan 8
Mart Salı günü Brüksel’de başladı.
Müzakerelerin
başlamasından
bir gün önce Kosova Demokratik
Partisi (PDK) müzakereleri yürütme
konusunda hükümete izin çıkarılması
için girişimde bulundu. Vetvendosje
hareketi ise Sırbistan’ın Kosova’nın
bağımsızlığını tanımadan ve savaş
zararlarını karşılamadan her hangi
bir görüşmenin başlamasına karşı
olduklarını belirttiler. Söz konusu
önerilerden iki,si de parlamentodan
destek bulamadı.
İki gün süren oturumlardan sonra
PDK’nın teklifi LDK, Vetvendosje
ve AAK’nin itirazına rağmen
onaylandı. 10 Mart Perşembe günü
onaylanan karar metni PDK’nın teklifi
olarak sunulmuştu. Metinde “Kosova
11
12
paradigma/nisan 2011
ve Sırbistan bağımsız devletleri
arasında, Kosova’nın egemenliği
ve
bütünlüğüne
değinilmeden
halkların yaşamlarını iyileştirme ve
her iki ülkeyi de AB üyelik yolunda
ilerletme amaçlı pratik konularda
yürütülecek müzakerelere destek”
ifadeleri yer alıyor.
İlk Görüşmenin Ardından
Altı saati aşan müzakerelerin
ardından AB tarafından gelen
açıklamlarda ilk görüşmelerin yapıcı
olduğu belirtilirken “iyi bir başlangıç”
değerlendirmesinde
bulunuldu.
Her iki tarafın müzakerelere olan
bağlılığını ve sürece devam etme
yönündeki istekliliğini belirten AB
yetkilileri, iki tarafın yapılacak
inceleme sonrasında CEFTA’ya
olan katılımlarının olumlu olarak
değerlendirdiği
vurgulandı.
Müzekerelerdeki
ABD
temsilci
Thomas
Countryman,
Priştine
ile Belgrat basını ve siyasilerinin
müzakerelere gereğinden fazla
önem verdiğini, yapılanın anlaşma
değil müzakere olduğunu vurguladı.
Görüşmeler sonrası açıklamalarda
bulunan Kosova Heyeti Başkanı
Edita Tahiri de müzakerelerin
her iki ülkenin de Avrupa Birliği
yönündeki ilerlemesine
yardım
edeceğine inandığını belirtti ve
görüşmelerin olumlu
bir hava
içerisinde geçtiğini, pratik konular
hususunda çözüme ulaşmak için
yapıcı olamayı arzuladıklarını
vurguladı. Tahiri “Bu teknik konuları
içeren bir müzakeredir, öyle de
kalacaktır” diyerek Kosova’nın
statüsü konusunun tamamlanmış bir
konu olduğunun altını çizdi.
Görüşmeler öncesinde “öneri ve
iyi çözümlerle” dolu bir çantayla
geldiğini söyleyen Sırbistan Heyet
Başkanı Borislav Stefanoviç, yapıcı
yönde ilerlemeler olduğunu ve
bazı konuların çözüme kavuşmak
üzere olduğunu belirtti. Amerikanın
Sesi Radyosu’na verdiği demeçte
Stefanoviç “Sırbistan için önemli
olan Kosova’da yaşayan Sırpların
yaşadığı
sorunları
çözmektir;
egemenlik konusu ise müzakerelerin
ileriki aşamalarında gündeme
gelecektir” dedi.
Kosova
–
Sırbistan
görüşmelerinde
“statü”
konusunda farklı açıklamalar
var:
Edita Tahiri: Statü konusu
tamamlanmış bir iştir ve
gündeme gelmesi ihtimali
yoktur.
Borislav Stefanoviç: Önce
somut konuları görüşmemiz
lazım, statü konusu ileri
aşamalarda gündeme gelir.
Stefanoviç
ilk
görüşmede
telekomunikasyon, hava ulaşımı,
gümrük prosedürleri ve arsa
mülkiyet kayıtları konuları üzerinde
durduklarını ve bu konularda çözüm
yollarının uzak olmadığını belirtti.
Priştine’den gelen ilk tepkiler,
müzakerelerin Kosova tarafının
zararına gelişeceği ve sorumlularının
da Kosovadaki siyasi temsilcilerin
olacağı yönündeydi. Başbakan
Haşim
Thaçi,
Priştine-Belgrat
müzakerelerinin teknik karakterde
olduğunu ve Sırbistan’ın Kosova’yı
tanıması ve her iki ülkenin de NATO
ve AB yapılarına katılmasıyla
sonuçlanacağına inandığını belirten
bir açıklamalarda bulundu.
Uluslararası Kriz Grubu’nun önerdiği
üzere, Kosova makamlarının kuzeye
özerklik vermesi konusunda Thaçi,
Kosova’nın statüsü ve toprak
bütünlüğünün
müzakerelerde
yer alması ya da herhangi bir
şekilde kuzey Kosova’ya özel statü
verilmesini konularını ta baştan
reddettiklerini vurguladı.
Veton
Suroi
ise
“Bu
tür
müzakerelerden sonra, Sırbistan’ın
AB aday statüsünü kazanacağını
fakat Kosova’nın ne kazanacağının
belli olmadığını” belirtti.
Vetvendosje Hareketinden gelen
tepkiler de görüşmelerin Sırbistan’nın
AB’ye üyeliğine yardımcı olacağını,
Kosovanın ise olumsuz etkileneceği
yönündeydi. Priştine’de Uluslararası
Haber Analiz
Sivil Ofis Yöneticisi Pieter Feith
müzakerelerin, Şubat 2008’de
Kosova’nın bağımsızlık ilanından bu
yana atılan en olumlu adımlardan
biri olduğunu vurguladı.
Müzakerelere İkinci Turla Devam
Edildi
28 Mart Pazartesi günü Kosova ile
Sırbistan arasındaki görüşmelerin
ikinci turu başladı. Görüşmeler
başlamadan önce basına bir
açıklama yapan Kosova Heyet
başkanı Edita tahiri; ilk turun daha
çok gündem belirleme ve müzakere
konusunda iyiniyetli olduklarını
karşılıklı olarak beyan etmekle
geçtiğini, ikinci turda daha fazla
ilerleme kaydedilmesini beklediğini
belirtti.
Tahiri açıklamasında bu turda
elektrik
dağıtım
sistemi
ve
Posta-Telekomünikasyon
sistemi
konularındaki sorunlara çözüm
arayacaklarını ve iki ülke arasında
bireylerin ve malların serbest
dolaşımı konusuna değineceklerini
vurguladı.
Sırbistan heyet başkanı Borislav
Stefanoviç
ise
açıklamasında
Kosova ve sırbistan2ın elektrik
dağıtım, telekom tarifelendirmeleri
konusunda sorun yaşadığını ve
kayıplara
sebep
olunduğunu
vurgularken bu görüşmelerde somut
konularda ilerleme kaydetmeyi
umduğunu belirtti.
Uluslararası Sivil Ofis Yöneticisi
Pieter Feith ise Amerika’nın Sesi
Radyosu’na verdiği demeçte “İki
tarafın görüşmeye başlama iradesini
göstermesi olumlu bir gelişme. Ben
iki tarafın da ortak sorunlarına
çözüm bulacaklarına inanıyorum.
Tabi ki bu süreç iki tarafın da AB’ye
yakınlaşmasını sağlayacaktır” dedi.
Haber Analiz
paradigma/nisan 2011
Eski UÇK’lılar Tepkili
Eski UÇK mensupları ve savaşçı dernekleri tutuklamalara
tepki gösterdi. UÇK gazilerinin tutuklanmasından
incindiklerini ifade eden savaşçı dernek temsilcileri,
EULEX tarafından yapılan suçlamaların bölgede
provokasyon yaratmak ve Arnavut karşıtlığı yapmaktan
ibaret olduğunu değerlendirdiler. UÇK gazileri çeşitli
şehirlerde ve EULEX binası önünde önce küçük çaplı
protesto gösterileri düzenledi. Daha sonra örgütlenen
UÇK mensupları, Priştine’de çeşitli gösteriler düzenledi.
Gösterilerde, Fatmir Limaj’ın komuta ettiği eski UÇK
121. İsmet Jashari Kumanova Tugayı mensupları
suçlananlarla birlikte tüm sorumluğu üstlenmeye hazır
olduklarını dile getirdiler.
Limaj, Yine EULEX Karşısında
Paradigma
Limaj, yine EULEX yargıçları önünde
“ Fatmir
ifade verdi ama bu kez konu yolsuzluk değil
savaş suçları. Kendisini, birilerinin politik
sahneden elemek istediğini söyleyen Limaj,
PDK içindeki çatlağa dolaylı olarak değinmiş
oldu.
”
Eski Ulaştırma Bakanı ve PDK Genel Başkan Yardımcısı
Fatmir Limaj, EULEX Savcısının ‘tutuklanacaklar’
listesinde yer aldı. Limaj, 16 Mart akşamı EULEX’e
yaklaşık bir buçuk saat süren bir ifade verdi. Ama
soruşturma bu sefer yolsuzluk iddiaları ile ilgili değildi.
Limaj’ın 1999 yılında işlediği itham edilen savaş suçları
tekrar mercek altına alındı.
İtalyan asıllı EULEX Savcısı Maurizio Salustro, 12 eski
UÇK’lıyla birlikte Fatmir Limaj’ın da gözaltına alınmasını
istedi. Polisin baskınları sonucu aralarında Fatmir
Limaj’ın da bulunduğu 9 kişi yargıç önüne çıkarıldı. 16
Mart akşamı ifadesine başvurulan Limaj için tutuklanma
kararı çıkmadı. Priştine İl Mahkemesi Yargıcı Ferdinando
de Mongout, 6 kişi hakkında gözaltı, 3 kişi hakkında
da ev gözetimi kararı verdi. Gözaltına alınanlardan biri
İsviçre’de bulunuyor.
Tutuklama kararı EULEX savcılığının talebi üzerine
X olarak kodlanan eski bir UÇK mensubu gizli
tanığın ifadelerine dayanılarak alındı. Eski UÇK
Komutanlarından Çelik kod adlı Fatmir Limaj, Kleçka
bölgesinde bir kampta, 1999 yılında Sırp ve Arnavut
sivil ile Sırp asker tutuklularına işkence yapmak, işkence
yaparak öldürmek ve savaş esirlerine karşı savaş suçu
işlemekle suçlanıyor. Öte yandan tutuklananlar arasında
Kosova Polis Birlikleri Prizren Müdürü Nexhmi Krasniçi
de yer alıyor. Krasniçi, aralarında işkence yapmak ve
akabinde öldürmek dahil toplam 7 suçla itham ediliyor.
Fatmir Limaj ise UÇK savaşının temiz olduğunu
söyleyerek arkadaşlarıyla birlikte Kosova’nın kurtuluşu
için mücadele ettiklerini dile getirdi. Limaj ayrıca diğer
arkadaşlarıyla aynı durumda olmak için yasaların
verdiği dokunulmazlıktan da vazgeçmeye hazır
olduğunu bildirdi.
Lahey de Yargılanmıştı
Fatmir Limaj, eski Yugoslavya topraklarında işlenen
savaş suçları için oluşturulan ve merkezi Lahey’de
bulunan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi
tarafından da yargılanmış ve aklanmıştı. Slovenya’da
tutuklanan Limaj, Lahey Başsavcılığının talebi üzerine
Şubat 2003’te Mahkemeye teslim edilmiş, yargılama
sonucu da beraat etmişti.
‘Siyasi Olarak Elemek İstiyorlar’
Kosova’da politikaya atılan Fatmir Limaj, iktidardaki
Kosova Demokratik Partisi PDK’nın başkan yardımcılığını
yürütüyor. Son hükümette Ulaştırma Bakanlığı yapan
Fatmir Limaj, yolsuzluk iddialarının da merkezinde yer
aldı. 28 Nisan 2010 tarihinde Ulaştırma Bakanlığı dahil
olmak üzere Fatmir Limaj’ın evi ve bazı mekanları EULEX
tarafından basıldı. Yeni hükümette uluslararası toplum
tarafından ‘istenmeyen’ kişi olarak gündeme taşındı ve
Başbakan Hashim Thaçi ile aralarında soğukluğa neden
olsa da Limaj yeni hükümette yer alamadı.
Limaj, EULEX savcısının son tutuklamalar talebini
değerlendirirken, birilerinin kendisini politik sahneden
elemek istediğini ileri sürdü. Limaj, hükümetin hiçbir şey
olmamış gibi davranmayı bırakıp, ülkeyi bağımsız bir
ülke olarak yönetmek ve devlet adamı olmak gerektiğini
söyledi. Limaj ayrıca,
PDK saflarında milletvekili
adaylarının belirlenmesinden tutup yeni hükümetin
ve hükümetteki bakan ve bakan yardımcılıklarının
dağılımına kadar her şeye PDK Genel Başkanı ve
Başbakan Hashim Thaçi’nin karar verdiğini belirtti. Limaj,
eğer bu hükümet başarılı olursa kendisini alkışlayacağını
ama başarısız olması durumunda Thaçi’den hesap
soracağını söyledi. Limaj’ın bu açıklamaları, genel
başkan ile arasında oluşan çatlaklara önemli bir atıf
niteliğinde değerlendirildi.
13
14
paradigma/nisan 2011
Haber Analiz
Nüfus Sayımı Tanıtımı İçin Herkes Seferber Oldu
Enis Tabak
– 15 Nisan 2011 tarihleri arasında düzenlenecek nüfus sayımlarıyla ilgili olarak Kosova
“ 1Demokratik
Türk Partisi, dernekler ve sivil toplum kuruluşları çeşitli etkinlikler düzenledi.
”
İlk etkinlik Prizren Belediyesi Başkan Yardımcısı Orhan
Lopar’ın, Prizren Belediyesi Geri Dönüş ve Topluluklar
Ofisi ile birlikte düzenlediği açık oturum oldu.
Düzenlenen açık oturuma konuşmacı olarak katılan KDTP
Prizren Şube Başkanı Cemil Luma sayımlar için Prizren’i
birkaç bölgeye ayırdıklarını ve kurulacak ekiplerin her
bölgede ev ev çalışma yürüteceklerini vurguladı.
Açık oturumda bir sunum yapan İskender Muzbeg
özellikle Yugoslavya döneminde yapılan sayımlar
hakkında bilgi verdi. Daha sonra tartışma bölümüne
geçildi.
Tartışma bölümünde katılımcılar yöneticilerle halkın
arasında bir iletişim kopukluğu olduğuna dikkat çektikten
sonra yazılı basının eksikliğine dikkat çektiler.
Bakan ve Milletvekilleri Sayım Turu Gerçekleştirdi
Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) siyasi temsilcileri,
‘Bilinçlendirme ve Bilgilendirme’ adı altında başlattığı
nüfus sayımı programına, Kosovalı ESNAF ve İşadamları
Derneği ile başladı.
Kosovalı Türkler açısından büyük önem taşıdığı belirtilen
nüfus sayımı toplantısında, Kosovalı Türklerin 1 ila 15
Nisan tarihleri arasında yurt dışına çıkmamaları çağrısı
yapıldı.
Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Meclis Başkan
Yardımcısı Enis Kervan, Milletvekili Müferra Şinik ve
Merkezi Sayım Komisyonu Türk Temsilcisi ve Milletvekili
Fikrim Damka’dan oluşan heyetin ziyaretinde nüfus
sayımlarıyla ilgili ortaya çıkan sorunlar istişare edildi ve
yapılan çalışmalar hakkında bilgi sunuldu.
Toplantıda konuşan Kamu Yönetimi Bakanı Mahir
Yağcılar Kosova Türk topluluğu olarak başarılı bir
seçimi geride bıraktıklarını ve seçimlerden çok daha
büyük önem taşıyan sayımlara hazırlandıklarını belirtti.
Bakan Yağcılar başında bulunduğu bakanlığın sayımları
yönettiğine dikkati çekerken herkesin bu sayımlarda
bilinçli davranması gerektiğini vurguladı.
30 yıl aradan sonra gerçekleşecek olan nüfus sayımıyla
ilgili açıklama yapan Merkez Nüfus Sayımı Komisyonu
Türk üyesi ve KDTP Milletvekili Fikrim Damka da, tüm
belediyelerde kontrolörlerin milli mensubiyet oranına
göre seçildiğini söyledi ve Prizren’den 1 Türk merkez
kontrolör ve 7 Türk’ün de kontrolör görevine seçildiğini
söyledi. Damka, sayım ve denetim memurları arasında
Türklerin de yer alacağını vurguladı. Tüm formların
Türkçe de basıldığını söyleyen Damka, özellikle de
vatandaşların sayım memurlarından R3 bireysel formu
Türkçe istemesinin önemini vurguladı. Nüfus sayım
memurlarının semt sakinlerinden seçileceğine işaret
eden Damka, önceden broşürler dağıtılarak sayım
memurlarının hanelere ziyaret tarih ve saatlerini
bildireceklerini belirtti. Bireysel formda; 41 olmak
üzere 80 kadar sorunun sorulacağı formda ‘Milli
mensubiyet, din, anadili ve konuşulan diller’ sorularını
Haber Analiz
paradigma/nisan 2011
Belediye Başkanı Isa Mustafa ve Priştine Belediye Meclis
Başkan Yardımcısı Engin Beyoğlu ile birlikte Priştine’de
bir tanıtım toplantısı düzenledi.
Milletvekilleri ayrıca Priştine’nin Gerçek Derneği’nde
Kosova Türk Kadınlar Dernek üyeleri ile ve Yanova KDTP
Şubesi’nde bilgilendirme toplantılarını yürüttüler.
Vuçitırn ve Mitroviça’da Sayım Paneli
Öte yandan kosova Türk Gazeteciler Derneği ve
Kosovaport Haber Portalı tarafından düzenlenen
etkinliklerle Mitroviça ve Vuçitırn’lılarla bir araya gelindi.
Vuçitırn’da Çeşme Derneği’nde yapılan toplantıda
sayımlara katılımın önemine dikkat çekildi.
Türk toplumu için önemli olarak değerlendiren Damka,
her sayım memurunun günde kırsal kesimde 6 şehirlerde
de 8 haneyi ziyaret etmek zorunluluğunda olacağını
vurguladı.
KDTP Milletvekili Müferra Şinik’te, ‘Bilinçlendirme ve
Bilgilendirme’ toplantıları ile toplumu sayım konusunda
bilinçlendirmeyi amaçladıklarını vurgularken Türkiye’li
yetkililer ile yaptıkları her görüşmede çifte vatandaşlık
konusunu gündeme getirdiklerini, Kosova Türk nüfusunun
daha kabarık olması durumunda bu istemlerinin daha
güçlü bir şekilde talep edilme fırsatının yakalanmış
olacağına dikkat çekti.
Meclis Başkan Yardımcısı Enis Kervan, Türkiye’nin
Kosova’ya süren desteğinin nüfus sayımlarında Türk
nüfusu oranında hissedileceğini söyledi. Kervan,
Kosovalı Türklerin birlik içerisinde hareket etmesinin
önemli olduğunu da söyledi. Milli mensubiyet dışında
farklı milli mensubiyete ait olan kişilerin anadili olarak
Türkçeyi sayımlarda ifade etmesinin önemli olduğuna
işaret eden Kervan, konuşulan diller hanesinde de
anadili dışında Türkçe bilenlerin bunu beyan etmesinin
Türkiye ile ilişkilere olumlu yansıyacağını vurguladı.
Daha sonra Merkez Sayım komisyonu üyesi Fikrim
Damka Büyük Öğrenci Projesi kapsamında Türkiye’de
eğitim gören öğrencilerin sayılması konusuna açıklık
getirdi.
Damka açıklamasında 12 ay süresince Kosova’ya hiç
gelmeyenlerin sayımlarda sadece bildirim olarak yer
alacağını ancak 12 ay içerisinde Kosova’ya gelecek
olanların sayımlara katılacağını vurguladı. Damka
yurtdışında bulunan öğrencilerin aile üyeleri tarafından
kayıtlarının yapılacağını belirtirken aile üyelerinin bu
konuyu ciddiye almaları gerektiğini söyledi.
Nüfus Sayımı Turları kapsamında KDTP yöneticileri,
Kosova Türk Öğretmenler Derneği, Doğru Yol Türk Kültür
ve Sanat Derneği, Türkiye Mezunları Derneği (TÜMED)
ve Prizren Üniversitesi’nde üniversite öğrencileriyle bir
araya geldiler.
Merkez Sayım komisyonu Üyesi Fikrim Damka, Priştine
Mitroviça’da düzenlenen panele ise katılım tatmin edici
olurken Mitroviça’lı aileler Kuzey Mitroviça’da yaşayn
Türk ailelerin bilgilendirilmesi ve onlara da ulaşılması
gerektiğini vurguladılar.
TÜMED’den Sayım Sürecine Katkı
Türkiye Mezunları Derneği (TÜMED) Prizren, Priştine,
Gilan, Doburçan, Vuçitırn ve Mitroviça’da
sayım
etkinliğini hem bilgilendirme panelleri ile yürütürken
daha çok kitleye ulaşılması için bir konser de tertipledi.
TÜMED’in bu projesini yürütmesine çeşitli sivil toplum
örgütleri ve medya kuruluşları destek verirken bir çok
yetkili de katkısını sunmayı ihmal etmedi.
Öte yanda Prizren merkezli Etnik Topluluklar Merkezi de
Prizren’in Besimi restoranında Türk dernek temsilcilerini
ve bazı Türk siyasi temsilcilerini bir araya getirdi.
Toplantıya Mamuşa Belediye Başkanı Arif Bütüç, Prizren
Belediye Başkan Yardımcısı Orhan Lopar, KDTP Prizren
Şube Başkanı Cemil Luma ve Mamuşa KDTP Şube
Başkanı Agim Morina katıldı.
İstatistik Kurumu da Tanıtım Toplantıları Gerçekleştirdi
Sayımları düzenleyecek kurum olan Kosova İstatistik
Kurumu her belediyede sayımlar hakkında tanıtıcı
toplantılar düzenledi. Belediyelerde yaşayan topluluk
mensubiyetlerin dilinde de hazırlanmış olan sayım
malzemeleri dağıtıldı. Türkçe “Ben de Buradayım”
broşürleri ve afişleri belirli belediyelerde duvarları
süsledi.
Kosova İstatistik Kurumu Nüfus Sayımı Tanıtım Müdürü
Bashkim Bellaqa tarafından gerçekleştirilen tanıtım
toplantılarında Kosova Cumhuriyeti Kurumları’nın,
ülkenin kalkınma planlarının hazırlamasında sürekli
olarak istatistik eksiği hissettikleri vurgulanırken
sayımların ülkenin kalkınma ve gelişme planına veri
sunduğu gibi Kosova’nın sosyo-ekonomik ve demografik
bir haritasının çıkarılmasına vesile olacağı belirtildi.
15
16
paradigma/nisan 2011
Haber Analiz
Başbakan Thaçi’nin Türkiye Çıkarması
Paradigma
– 15 Nisan 2011 tarihleri arasında düzenlenecek nüfus sayımlarıyla ilgili olarak Kosova
“ 1Demokratik
Türk Partisi, dernekler ve sivil toplum kuruluşları çeşitli etkinlikler düzenledi.
”
İstanbul ziyaretinin ilk gününde Türkiye Başbakanı
Recep Tayip Erdoğan ile bir araya gelen Başbakan
Hashim Thaçi Türkiye’nin Balkanlar’da etkin bir rol
oynamasından memnuniyet duyduklarını ve bu rolde
Kosova’yı stratejik bir ortak olarak görebileceklerini
belirtti.
Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan ise Başbakan
Thaçi’yi hükümeti kurma başarısını gösterdiğinden
dolayı tebrik etti ve Sırbistan ile yapılacak teknik içerikli
görüşmeleri desteklediklerini vurguladı. Erdoğan
ayrıca Kosova’nın tanınması konusunun da kendilerinin
gündemlerinde olduğunu vurguladı ve Türk işadamlarının
daha çok sayıda Kosova’ya yatırım yapmaları için teşvik
edileceğini belirtti.
Thaçi daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne Kosova’nın
kurtuluş mücadelesi ve bağımsızlık sürecinde sunmuş
olduğu destekten dolayı minnettar olduklarını belirterek
kurulan yeni hükümetin en önemli önceliklerinden birini
iyi komşuluk ilişkileri geliştirmek, entegrasyon süreçlerini
tamamlamak olduğunu belirtti ve Türkiye ile stratejik
bir ortaklık kurarak Balkanlar’da ortak hareket etmeyi
istediklerini vurguladı.
“Yeni Dengeleri Anlamak İçin Sokaktaki İnsana Kulak
Verilmeli”
Başbakan Hahsim Thaçi, Değişim Liderleri Zirvesi’nin
ikinci gününde, ‘’Küresel Değişimler ve Yeni Dengeler’’
konulu oturumda yaptığı konuşmada, Kosova’nın
bağımsızlık mücadelesine işaret ederek, şu anda egemen
ve bağımsız bir ülke olarak AB ve NATO’ya entegrasyon
çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi.
Bağımsızlık sürecinin çok zor olduğunu ifade eden Thaçi,
‘’Kosova Meclisi tarafından ilan edilen bağımsızlık,
Kosova halkı için yeni bir kilometre taşıydı. Şimdi Kosova
Cumhuriyeti, BM’ye üye 75 ülke tarafından bağımsız ve
egemen bir devlet olarak tanımlanmıştır. Yakında başka
ülkelerin de tanımalarını beklemekteyiz’’ dedi.
Sırbistan hariç Kosova’nın tüm komşu ülkeler tarafından
tanındığını hatırlatan Thaçi, ‘’Hepimiz Kosova-Sırbistan
ilişkilerinin geçmişini biliyoruz. Acılı, karanlık geçmiş
birçok kişi tarafından iyi biliniyor. Fakat şimdi bu 2
ülke, Avrupa’nın Atlantik kurumlarıyla bütünleşme süreci
denilen yeni bir başlık açmışlardır. Dolayısıyla bu sadece
bizim amacımız değildir. Bölgedeki bütün ülkelerin ortak
amacıdır’’ şeklinde konuştu.
1980’li yıllarda dünyada cereyan eden değişikliklerin
sonucu olarak yeni bir değişime tanık olunduğunu
kaydeden Thaçi, ‘’Günümüzde ise internet, toplumlarımızı
öngöremeyeceğimiz kadar değiştirmektedir. Facebook
gibi unsurlar artık liderlerin toplumları üzerinde
yaptıkları baskıların gizli kalmasına izin vermiyor’’
yorumunu yaptı.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da olanlara da değinen
Thaçi, ‘’Buralardan gelen mesajlar, Avrupa’da geçmiş
Haber Analiz
yüzyılda yaşananları hatırlatıyor.
Bizim, sokakta sesini yükselten
bu insanlara yakın durduğumuzu
belirtmek isterim. Cereyan eden
değişimler, barış ve sağduyu adına
yapılan değişimlerdir’’ diye konuştu.
Zirve’de Kosova’nın Tanınması
Konusu da Gündeme Geldi
Zirvede
Irak
Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Tarık El Haşimi ile bir
araya gelen Başbakan Hashim
Thaçi Kosova’nın Arap dünyası
tarafından tanınmasını talep etti.
Tanınma konusunda çok yapıcı
görüşmeler
gerçekleştirdiklerini
belirten Thaçi “Türkiye’nin de üye
olduğu örgütlerde lobi faaliyeti
yaptığını” vurguladı.
Daha sonra Bosna Hersek Başkanlık
Kurulu Üyesi Bekir İzzetbegoviç ile
bir araya gelen Başbakan Hashim
Thaçi iki ülke arasındaki ilişkileri
değerlendirirken “İnsanların ve
malların özgürce dolaşımına ve
değiş tokuşuna engel çıkarılmamalı”
dedi.
İzzetbegoviç ile görüşmede iki
lider bölgede işbirliği olanaklarının
önündeki bariyerlerin kaldırılması
için ortak çalışma kararı alırken
Kosova
ile
Bosna
Hersek’in
Balkanlar’da barış ve istikrar amacı
doğrultusunda
işbirliği
yapma
potansiyelinin yüksek olduğuna
dikkat çektiler.
TOBB’dan Thaçi Onuruna Yemek
Türkiye
Odalar
ve
Borsalar
Birliği Dış Ekonomik İlişkiler
Kurulu (DEİK) tarafından Kosova
Başbakanı Hashim Thaçi onuruna
verilen çalışma yemeğinde bir
konuşma yapan TOBB Başkanı
Rifat Hisarcıklıoğlu, Tunus, Libya
ve Mısır’daki gelişmeleri örnek
göstererek Balkanlar’da refahın
artması için ticaretin geliştirilmesi
gerektiğine
dikkati
çekti.
Hisarcıklıoğlu, şunları ifade etti:
‘’Kuzey
Afrika’daki
olaylar,
Tunus’ta aç bir kişinin kendini
yakmasıyla başlayıp dalga dalga
diğer ülkelere yayıldı. Bu olayları
değerlendirdiğimizde işadamlarının
önemi iyice ortaya çıktı. Aç
insanların iş bulması işadamlarının
görevi. Türkiye için Balkanlar’da
istikrar ve barış ortamının tesis
edilmesi stratejik bir hedeftir. Türk
özel sektörü olarak Balkanları
sorunlu bir çatışma alanından
entegre olmuş bir refah alanına
çevirmemiz gerektiğine inanıyoruz.
Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik
kurumları ile bütünleşmesi ve
bu sayede sınırların esnemesi,
insanların, malların ve sermayenin
serbestçe dolaşabileceği bir ortamın
yaratılması en büyük arzumuz.’’
Türk özel sektörünün Kosova’daki
özelleştirme programı ile yakından
ilgilendiğini kaydeden Hisarcıklıoğlu,
Kosova
Başbakanı’ndan
bu
özelleştirmelerde Türk şirketlerine
öncelik vermelerini talep etti.
Hisarcıklıoğlu, Kosova’daki sağlık
tesisleri ve hizmetlerin modernize
edilmesi için Türk şirketlerinin
işbirliği yapmaya hazır olduklarını
söyledi.
Hisarcıklıoğlu, Kosova ile Türkiye
arasında
çifte
vergilendirmeyi
önleme anlaşmasının ve serbest
ticaret anlaşmasının en kısa
dönemde imzalanması gerektiğini
vurguladı.
Kosova’dan karayolu ile yapılan
geçişlerde Türk araçlarından sadece
Kosova’da geçerli özel araç sigortası
ücreti talep edildiğini de dile getiren
Hisarcıklıoğlu, rekabet gücünü
olumsuz etkileyen bu uygulamanın
kaldırılması gerektiğini de Thaçi’ye
iletti.
DEİK Türk-Kosova İş Konseyi
Başkanı Sadullah Sipahioğlu ise,
iki ülke arasında serbest ticaret
anlaşmasının imzalanması halinde
300 milyon dolar olan ticaret
hacminin bir yıl içinde 1 milyar
dolara çıkacağını söyledi.
Toplantıda söz alan işadamı Şarık
Tara,
kendisinin
Makedonyalı
olduğunu hatırlatarak, ‘’Kosova
benim için evim gibidir. Biz Enka
olarak Kosova’ya barışı dostluğu
getirecek bir otoyol yapıyoruz.
Üsküp’ü, Niş’i bu otoyola bağlarsak
bu bölgede siyasi ortam da değişir.
Kosova yakında Balkanların en ileri
paradigma/nisan 2011
ülkesi olacak’’ dedi.
‘’Bize
Champ-Elysee’de
bina
yaptırmazlar.
Zor
ülkelerde
çalışacağız’’
diye
konuşan
Tara, Enka olarak 34 ülkede iş
yaptıklarını en kolay iş yaptıkların
ülkelerin Arnavutluk, Rusya ve
Kosova olduğunu kaydetti. Tara, en
zor iş yaptığı ülkenin ise Almanya
olduğunu bildirdi.
Limak Holding Yönetim Kurulu
Başkanı
Nihat
Özdemir
de
Priştine Havalimanının işletmesine
ve inşaatına 4 Nisan tarihinde
başlayacaklarını ifade etti.
İstanbul ile Priştine arasının uçakla
1 saat 15 dakika olduğunu ifade
eden Özdemir, Türkiye’nin birçok
kentinden yakın olan Kosova ile
ilişkilerin geliştirileceğini belirtti.
Thaçi:
Türk
Destekleyeceğiz
Yatırımcıları
Kosova Başbakanı Haşim Thaçi
Kosova’ya
yönelik
destekleri
nedeniyle Türkiye Başbakanı Recep
Tayyip Erdoğan’a teşekkür ederken
bölgede Türk işadamlarına yardımcı
olacaklarını söyledi.
Kosova tarihindeki en büyük yatırım
olan Sırbistan-Arnavutluk otoyolunu
Enka ve Bechtel ortaklığının inşa
ettiğini hatırlatan Thaçi, son olarak
bir alüminyum tesisinin özelleştirme
ihalesini yine bir Türk firmasının
kazandığını kaydetti.
Thaçi, Türk firmalar için Kosova’daki
yatırım fırsatlarına ilişkin, yol
yapım
ihaleleri
bulunduğunu,
kömür
madenleri
açısından
Kosova’nın Avrupa’nın en zengin
ülkesi olduğunu söyledi. Enerjide
büyük fırsatların var olduğunu,
kayak sporunun geliştiğini ve tarım
yatırımları için toprak ve iklimin
uygun olduğunu vurgulayan Kosova
Başbakanı Thaçi, Türk yatırımcıları
destekleyeceğini de sözlerine ekledi.
17
18
paradigma/nisan 2011
Haber Analiz
ICG’nin Kuzey Kosova Tavsiyesi: Tanınmaya Karşı Özerklik
Paradigma
Kriz Grubu - ICG, 14 Mart 2011 tarihinde yayınladığı “Kuzey Kosova: Çifte Egemenlik
“ Uluslararası
Uygulaması” isimli raporunda, Mitroviça’nın merkezini oluşturduğu Kuzey Kosova’ya, özerkliğin
verilmesi yönünde mevcut müzakerelerden faydalanılması tavsiyesini vermiş, tepkilere de neden
olmuştur.
”
ICG’nin Kosova’yla ilgili yayınladığı raporunda kuzeyde
süregelen ve bir taraftan Kosova diğer taraftan da
Sırbistan’ın düzeni sağlama ve hüküm sürme çabaları
sonucu ortaya çıkan çifte egemenliğe işaret etmiş, bu
durumun özellikle istihdam olmak üzere ekonomik
ağırlıklı konularda belirsizlikler oluşturduğunun altını
çizmiştir. Kuzeyin bir süreliğine çifte egemenlik etkisi
altında kalacağını da iddia ederek, bölgenin sosyoekonomik, güvenlik ve kamu düzeni alanlarında
gelişme sağlamasına kadar bu belirsiz durumun devam
edeceğini vurgulamaktadır.
Kosova ve Sırbistan arasında AB arabuluculuğu
kapsamında 8 Mart tarihinde başlayan müzakerelerden
tarafların faydalanması çağrısında bulunan ICG,
Kosova’nın bir devlet olarak Sırbistan tarafından
tanınmasına karşılık olarak Kuzey için bir özerklik
olanağını ortaya koymaktadır. Raporda, 26 Ağustos
2010 tarihli ICG’nin bir önceki raporu tavsiyelerine
de değinilerek, belirtilen bu ‘kapsamlı uzlaşmaya’
ilişkin siyasi bir iradenin mevcut olmaması durumunda,
kendi aralarındaki anlaşmazlıkların diğer alanlardaki
gelişmelere engel oluşturmasına tarafların izin
vermemeleri gerektiği belirtilmiştir. Aynı şekilde,
tarafların Kuzeyde hukukun tesis edilmesi, gümrük
vergilerinin toplanması ve mali yardımların tahsis
edilmesini geliştirebilmek amacıyla, daha esnek olan
geçici çözümler de arayabilecekleri ifade edilmektedir.
“Uluslararası Adalet Divanı Ardından Kosova ve
Sırbistan” isimli 26 Ağustos 2010 tarihli raporunda,
ICG’nin ortaya koyduğu tavsiyelerde olduğu gibi, bu en
son Mart 2011 raporda sunulan tavsiyelere de Kosova
tarafından tepkiler yükselmiştir.
Ağustos raporuna Kosova Başbakanı Thaçi, Kosova’nın
bağımsız bir ülke olduğunu ve herhangi bir özerklik
ya da toprak değişiminin söz konusu olmayacağı ve
Kosova’nın Sırbistan’la arasındaki her şeyi 1999 yılında
sonlandırdığını belirterek karşı çıkmıştır. Buna keza,
Kosova Meclis Başkanı da Mart 2011 raporuna benzer
bir tepkide bulunarak, Kosova’nın Ahtisaari Planı ve
Anayasasıyla tanıdığı imkanlarla, mümkün olabilecek
en büyük tavizlerin verildiğini beyan etmiştir.
Ancak, her iki raporda bariz olarak görünen durum,
tavsiyelerin birbirinin aynısı olmasıdır. Her iki raporun
da Kosova ve Sırbistan için önem arz eden tarihler
çerçevesinde ortaya çıkması, Kosova ve Sırbistan
arasında mevcut olan soruna çözüm üretebilmek ve
Haber Analiz
Kuzeye makul bir çözüm bulabilmek
için uluslararası toplumun genel bir
yaklaşımını sergilemektedir. Tesadüf
olarak
değerlendirilememesinin
sebebi ve ortak tavra işaret etmesi,
tavsiyelerin
giderek
genelden
somuta doğru indirgenip, sırasıyla
Uluslararası Adalet Divanının tavsiye
nitelikteki 22 Temmuz 2010 tarihli
kararından başlayarak, ICG’nin
Ağustos 2010 ve Mart 2011
raporlarına da yansıtılmasıdır.
Adalet
Divanının,
bağımsızlık
ilan etmeyi uluslararası hukukun
yasaklamadığını belirterek Kosova
lehine karar vermesiyle birlikte,
ortaya
atılan
‘görüşmelerin
AB arabuluculuğunda yeniden
başlaması’ ihtiyacı ICG’nin Ağustos
2010 raporunda somutlaştırılmıştır.
Bu rapor, buna ek olarak Kosova’nın
mevcut
sınırlarıyla
tanınması,
Sırp Ortodoks Kilisesine özerk bir
özyönetim statüsünün verilmesi yanı
sıra, kuzeye özerklik tanınmasını da
öngörmüştür. Ancak, araya uzun
süren bir Kosova seçim döneminin
girmesi
nedeniyle,
belirtilen
görüşmeler ertelenmiş ve Mart
2011’da başladığı tarihlerde, ICG
yeni bir rapor yayınlamış ve özerklik
seçeneğini yinelemiştir.
Konu ile ilgili olarak, müzakereler
kapsamında gelebilecek muhtemel
baskılara karşı Kosova tarafının ne
tür bir tutum sergileyeceği Kuzeydeki
mevcut sorunların çözümüne ilişkin
bir ipucu sergileyecektir.
Diğer taraftan, Sırbistan’dan yok
denecek kadar az ve rapordaki
tavsiyeleri dolaylı olarak destekler
nitelikteki açıklamalar, statükonun
devamına ya da ortaya atılan
tavsiyelere bir destek olarak
görülebilir. Buna ek olarak,
Kosova’daki mevcut ve birbirine
sayısal anlamda çok yakın olan
muhalefet ve iktidar dengelerinin,
ulusal bir meseleyi oluşturan toprak
bütünlüğü
çerçevesinde
hukuk
üstünlüğünün korunması ve düzenin
sağlanmasında hangi yöne doğru
kayacağı veya birbirine kenetlenip
kenetlenemeyeceği büyük önem arz
etmektedir.
paradigma/nisan 2011
Cumhurbaşkanı Seçiminde Anayasa İhlali
Paradigma
Anayasa Mahkemesi 28 Mart 2011 tarihli oturumunda,
“ Kosova
Kosova Cumhurbaşkanı seçiminde Anayasanın ihlal edildiği
yönünde karar almış, iktidardaki koalisyon ve kabinede
muhtemel değişikliklerin hesapları tekrar gündemde.
”
Muhalefet
partileri
Kosova
Demokratik Birliği-LDK ve Kosova’nın
Geleceği
için
İttifak-AAK’den
25 milletvekilin 1 Mart 2011’de
yapmış olduğu, Cumhurbaşkanı
seçimi esnasında Anayasa ihlalinin
yaşandığına ilişkin başvurusuyla
ilgili kararının tam metnini 30 Mart
2011 tarihinde açıkladı. Anayasa
Mahkemesinin başvuruyla ilgili
aldığı kararıa, Cumhurbaşkanı
Behgjet Pacolli’nin 22 Şubat 2011
tarihinde Kosova Meclisi tarafından
Anayasal hükümlere aykırı bir
şekilde seçildiğini belirlemiştir.
LDK ve AAK’nin yapmış olduğu
başvuruda,
Cumhurbaşkanlığı
seçimi için Anayasanın gerektirdiği
2/3’lik çoğunluk, ikinci bir adayın
olmayışı ile ikinci ve üçüncü oylama
arasında öngörülmeyen bir aranın
verilmesine itiraz edilmişti.
Kosova
Anayasası,
Cumhurbaşkanının ilk iki oylamada
120 üyelik Meclisin 2/3’lik
çoğunluğuyla ve üçüncü oylamaya
kalması durumunda da basit oy
çoğunluğuyla seçilebileceğini ve
“Cumhurbaşkanı Adayını” çoğul
anlamında “adaylar” olarak kesin
bir şekilde belirtmektedir. Bu hukuki
gereksinimleri esas alarak verdiği
kararında, Anayasa Mahkemesi
ilk olarak Cumhurbaşkanı aday
sayısı üzerinde değerlendirmede
bulunarak birden fazla adayın
bulunmayışını Anayasal olmadığı
yönünde karar almıştır. Tek aday
üzerinden seçimin gerçekleşebileceği
varsayımından yola çıkarak, yine,
Anayasa
Mahkemesi
oylama
esnasında muhalefet partilerinin
bulunmadığı ve dolayısıyla sadece
67 milletvekilinin oy kullanarak
anayasal gereksinim olan 2/3’lik
(80
milletvekili)
çoğunluğun
sağlanamadığından,
Behgjet
Pacolli’nin Anayasaya aykırı bir
şekilde seçildiğini kararlaştırmıştır.
Derhal yürürlüğe giren kararın
ardından, Kosova Cumhurbaşkanı
makamı boş kalmış ve yeni
Cumhurbaşkanının
seçilmesine
kadar makamı kimi vekaleten
yürüteceği yönünde farklı görüşler
ortaya
atılmaya
başlanmıştır.
Kosova Anayasası, boş kalman
Cumhurbaşkanı makamını vekaleten
Meclis Başkanı ve bunun ardından
da Anayasa Mahkemesi Başkanının
yürütebileceğini belirlemektedir.
Derginin baskıya verildiği tarihlere
denk gelen kararın hemen ardından
başkent
Priştine’de
hızlanan
çalışmalar, değişik senaryoların
ortaya çıkma ihtimaline işaret
etmektedir.
Zira,
2/3’lük
çoğunluğu mevcut koalisyonun
sağlayamayacağından,
iktidar
ortaklarının muhalefetin en azından
oylamaya
katılım
desteğine
başvurması
beklenmektedir.
Ancak,
Kosova’nın
ekonomik
gidişatı açısından en ağır darbeyi
oluşturabilecek senaryo, kurumsal
krizin yasal süre içerisinde sona
erdirilememesi ve tekrar seçime
gidilmesi olacaktır.
19
20
paradigma/nisan 2011
Haber Analiz
yürürlüğe girmiştir. Resmi Gazete’de (Bkz. Kosova ve
Metohiya Özerk Eyaleti Resmî Gazetesi, sayı 10/48)
yayımlanan bu 1948 Kosova Tüzüğü’nde hak eşitliği
konusuna eyalet uluslarının hak eşitliği şeklinde
genel bir ifade ile değinilmekte, Kosova’nın özerkliği
vurgulanmakta, Kosova’da birkaç milliyete mensup
insanların bir arada yaşadığına dair gerçekler ileri
sürülmeke, tüm milliyetlerin eşit haklara sahip olduğunun
altı çizilmektedir.
2008 Kosova Anayasası
İskender Muzbeg
9 Nisan Kosova Cumhuriyeti’nin Anayasa
Günü olarak kutlanmaktadır çünkü 9 Nisan
2008 yılında Kosova Cumhuriyeti’nin yasama
kurumu olan Kosova Cumhuriyeti Meclisi,
Kosova Cumhuriyeti’nin Anayasası’nı – 2008
Kosova Anayasası’nı kabul etmiştir.
Anayasa hukuku uzmanlarına göre anayasa bir „devletin
temel yapısını, örgütlenişini ve işleyişini düzenleyen
kuralları“ kapsar ve bir devletin temel yasası yani ana
yasası anlamına gelir.
Burada bir parantez açarak Anayasa hukuku açısından
Kosova’da yarım yüzyıllık somut bir tecrübeden
bahsetmenin mümkün olduğunu söylemek gerekir. Bu
tecrübenin temellerini, 1999 Kosova Savaşından önceki
dönemde 1948, 1953, 1963 Kosova tüzüklerinde, 1969
Kosova Anayasa Kanunu’nda ve bunu izleyen Kosova
kanunlarında olduğu gibi 1974 Kosova Anayasası’nda
ve bu anayasadan sonra çıkarılan yasalarda, 1999
Kosova Savaşından sonra başlatılan yeniden yapılanma
döneminde ise UNMIK düzenleme kurallarında, 2001
Kosova Anayasal Çerçevesi’nde ve 2008 Kosova
Anayasası’nda aramak gerekir.
İkinci Dünya savaşı’ndan sonra Kosova’nın en
yüksek düzeyde ilk hukuk kuralı sayılan 1948 Kosova
tüzüğünden bugün Kosova Cumhuriyeti Devleti’nin
“temel yapısını, örgütlenişini ve işleyişini düzenleyen“
2008 Kosova Anayasası’na kadar Kosova’da toplumsalsiyasal düzen, hak eşitliği, özerklik, insan hakları,
azınlık hakları ve Kosovalıları ilgilendiren buna benzer
diğer önemli konular çalkantılı bir dönemden geçmiştir.
Somut örneklere bir bakış atalım:
1948 yılında, Kosova’nın o zamanlarda en yüksek
hukukî düzenlemesini teşkil eden 1948 Kosova Tüzüğü
1953 yılında Kosova’nın ikinci tüzüğü - 1953 Kosova
Tüzüğü 1/53 sayılı “Kosova ve Metohiya Özerk Eyaleti
Resmi Gazetesi”nde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
1953 Kosova Tüzüğü’nde de insan haklarına kardeşlik
ve birlik açısından bakılmış, örneğin bu tüzüğün 2.
maddesinin 2. fıkrasında “Kosova Eyaleti’nin yönetim
organları, eyalette yaşayan milletler arasında kardeşlik
ve birliğin geliştirilmesi ve güçlenmesi alanında çalışır ve
millî azınlıkların Anayasa ile tespit edilmiş haklarından
yararlanmalarını sağlar” ifadesine yer verilmiştir; 3.
maddede ise: “Kosova ve Metohiya Özerk Eyaleti’nde
millî azınlıkların ulusal-kültürel gelişme ve kendi dilini
özgürce kullanma ve koruma hakkı vardır.” denmiştir.
1963 yılında Kosova’nın üçüncü tüzüğü sayılan 1963
Tüzüğü 7/63 sayılı Kosova ve Metohiya Özerk Bölgesi
Resmî Gazetesinde yayımlandıktan sonra yürürlüğe
girmiştir. 1963 Kosova Tüzüğü’nde Kosova’da yaşayan
nüfusu oluşturanların hak eşitliğine daha somut bir
vurgu yapılmaktadır, bu tüzükte Kosova’da Türklerin
varlığından da somut olarak söz edilmektedir. Hak
eşitliği konusunda diğerleri arasında bu tüzüğün 39.
maddesinde:“bölgede yaşayan Arnavutlar ve Türkler
genelde hak eşitliğine sahiptirler ve onların da,
Anayasalarla ve yasalarla diğer yurttaşlara tanınan
hakları vardır; onların kendi dilini özgürce kullanma,
kendi kültürünü ifade etme ve geliştirme ve bununla ilgili
kurumları kurma hakkı vardır.” denmektedir.
Kosova’da altmışlı yıllarda özerklik ve hak eşitliği
bakımından yeni gelişmeler olmuş tüzükten anayasaya
doğru hayli bir yol katedilmiştir. Çünkü 1967-1971
yılları arasında Yugoslavya çapında yapılan anayasa
değişiklikleri ile özerk bölgelerin federasyondaki yeri
ve sorumlulukları gündeme gelmiş, özerklik lehine yeni
değerlere imza atılmış, yeni çözümler üretilmiştir. Tüm
bu değişme ve gelişmelerin sonucu olarak, 1969 yılında
Kosova Sosyalist Özerk Bölgesi’nin (KSÖB) Anayasa
Kanunu onaylanmıştır. Anayasa gücüne sahip bu
Anayasa Kanunu 6/1969 sayılı Kosova Sosyalist Özerk
Bölgesi Resmî Gazetesinde yayımlanmış ve özerkliğin
ulusal yanı ve rolünü yeniden ortaya koymuştur: “Temel
İlkeler” bölümünde belirtildiği gibi, “kendi geçmişlerinde
birbirine bağlı olan ve özgürlük ile sosyal kalkınma
eğilimleri aynı olan Kosova Arnavutları, Sırpları, Türkleri
ve Karadağlıları /…/ özerk bölgede /.../ hak eşitliğine
kavuşmuşlardır”, (Temel İlkeler, I); “KSÖB, Kosova’daki
bütün etnik grupların sürekli olarak ekonomik, politik,
sosyal ve kültürel gelişmeleri için koşullar yaratır” (Temel
İlkeler, IV).
Haber Analiz
1974 yılı Kosova Sosyalist Özerk
Bölgesi ve orada yaşayanlar için bir
dönüm noktasıdır çünkü bu yılda
Kosova kendi tarihinde ilk defa kendi
anayasasına sahip olmuştur. 1974
Kosova Anayasası ulusal boyut ve
ulusal hak eşitliği ilkesini anayasal
ilke düzeyine çıkarmayı başarmıştır.
Bununla birlikte Kosova’da Türkçe ve
Kosova Türk varlığı anayasal nitelik
kazanmıştır. 4/1974 sayı ve 27
Şubat 1974 tarihli “Kosova Sosyalist
Özerk Bölgesi Resmi Gazetesi”nde
Türkçe dilinde de yayımlanan
bu anayasanın ilk maddesinden
son maddesine kadar, ulusların
hak eşitliğine belirli yerlerde ya
doğrudan doğruya ya da dolaylı
olarak değinilmektedir. Anayasa’nın
“Temel İlkeler” bölümünde hak
eşitliğinin Anayasa’da temel bir
ilkeyi oluşturduğu vurgulanmaktadır.
yönetiminin çıkardığı düzenleme
kuralları uygulanarak Kosova’nın
yeniden
yapılanma
süreci
başlatılmış, bunun çerçevesinde de
17 Şubat 2008 tarihinde Kosova’da
bağımsızlık ilan edilmiş, bu
bağımsızlığın 53 gününde de 2008
Kosova Anayasası kabul edilmiştir.
1974
Kosova
Anayasası’yla
Kosova’da Türklerin ve Türk dilinin
de hak eşitliği düzenlenmiştir.
Örneğin bu anayasanın 221.
maddesinde Kosova’da Arnavut,
Sırphırvat ve Türk diline ve bunların
yazılarına hak eşitliğinin sağlandığı
belirtilmektedir.
Anayasa maddelerine bir bakış
atıldığında şöyle bir tablo ile
karşılaşılmaktadır:
Bu anayasanın 1. maddesindeki
düzenlemeye
göre
“Kosova
Cumhuriyeti, bağımsız, egemen,
demokratik, ünik ve bölünmez bir
devlettir. Kosova Cumhuriyeti, kendi
vatandaşlarının ve kendi sınırları
içerisinde bulunan tüm bireylerin hak
ve özgürlüklerine saygı gösterme
esasına göre yönetimi uygular.
İnsan
haklarının
çokça
çiğnendiği
doksanlı
yılların başında Kosova’da
Kaçanik Anayasası /1990/
kabul edildi, Kosova’nın
özerkliğinin kaldırılmasıyla
beliren karmaşık durum ise
1999 yılının haziran ayına
kadar sürdü, bundan sonra
yeniden yapılanma sürecinde
- 17 Şubat 2008 günü
Kosova Cumhuriyeti kuruldu,
Kosova’nın bağımsızlığının
53. gününde de 2008 Kosova
Anayasası kabul edilip 15
Haziran 2008 tarihinde
yürürlüğe girdi.
Kosova’nın özerkliğinin Miloşeviç
yönetimi tarafından kaldırılmasıyla
burada ortaya çıkan karmaşık
durum 1999 yılının haziran ayına
kadar sürmüş, bundan sonra
Birleşmiş Milletler’in UNMIK geçici
Bu anayasa 14 bölümden ve 162
maddeden oluşmaktadır.
2008
Kosova
Anayasası’nda
Kosova,
hukukun
üstünlüğüne
dayanan multietnik bir toplum
olarak tanımlanmakta, yeni devletin
toprak bütünlüğü onaylanmakta,
resmi dillerin tanımı yapılmakta,
uluslararası
örgütlere
katılım
öngörülmekte, başka bir devletle
herhangi bir şekilde birleşme
olmayacağının altı çizilmektedir.
Bu anayasanın 2. maddesine
göre
“Kosova Cumhuriyetinin
egemenliği halktan gelir ve halka
aittir. Anayasa’nın 3.maddesine
göre Kosova Cumhuriyeti, hukukun
üstünlüğü
ilkesine
dayanarak
yasama,
yürütme
ve
yargı
kurumlarıyla demokratik şekilde
yönetilen, Arnavutların ve diğer
toplulukların
oluşturduğu
çok
etnikli bir toplumdur. Anayasa’nın
4.maddesine göre Kosova /…/
demokratik bir Cumhuriyettir. Kosova
Anayasa Mahkemesi anayasallığı
koruyan bağımsız bir organdır.
Kosova Cumhuriyeti’nin demokratik
kurumları
anayasal
düzeni
korumak için kurulmuştur. Kosova
Cumhuriyeti Meclisi bir yasama
organıdır; Kosova Cumhurbaşkanı
halkın birliğini temsil eder, Kosova
Cumhuriyeti Hükümeti, yasaları ve
devlet politikalarını uygulamakla
yükümlüdür, yargı yetkisi ise
bağımsız mahkemelerce uygulanır.
paradigma/nisan 2011
Anayasa’nın 5.maddesine göre
Kosova Cumhuriyeti’nde Arnavutça
ve Sırpça resmi dillerdir; Türkçe,
Boşnakça ve Romca ise belediyeler
seviyesinde resmi statüye sahiptir
veya yasaya uygun şekilde tüm
seviyelerde
resmi
kullanımda
olabilir. Kosova bayrağı, Kosova
1969
Kosova
Anayasa
Kanunu’ndan sonra Kosova
1974 yılında kendi anayasa
tarihinde ilk kez kendi
anayasasına sahip oldu.
arması ve Kosova marşı Kosova
Cumhuriyetinin çok etnikli yapısını
yansıtan devlet simgeleridir.
Anayasa’nın 21. maddesine göre
insan temel hak ve özgürlükleri
bölünmezdir,
değiştirilmez
ve
dokunulmazdır, bunlar Kosova
Cumhuriyeti
hukuk
düzeninin
temelini
oluştururlar.
Kosova
Cumhuriyeti,
bu
Anayasayla
öngörülen insan hakları ve temel
özgürlüklerini korur ve bunların
güvenliğini
sağlar.
Kosova’da
herkesin görevi, diğer insanların
insan hakları ve temel özgürlüklerine
saygı göstermektir.
Kosova Cumhuriyetinde şu belgeler
doğrudan uygulanırlar, bunların
olası bir çelişki durumunda önceliği
vardır:
(1) İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi; (2) İnsan Haklarını ve
Temel Hürriyetleri Korumaya İlişkin
Avrupa Sözleşmesi ve Protokolleri;
(3) Uluslararası Medeni ve Siyasi
Haklar Sözleşmesi ve Protokolleri; (4)
Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların
Korunması Çerçeve Sözleşmesi; (5)
Her Türlü Irk Ayrımının Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme;
(6) Kadınlara Yapılan Her Türlü
Ayırımın Ortadan Kaldırılmasına
İlişkin Sözleşme; (7) Çocuk Hakları
Sözleşmesi; (8) İşkence, Vahşet,
İnsanlık Dışı ve Onur Kırıcı Ceza ve
Muamelelere Karşı Sözleşme.
Anayasa’nın 24. maddesine göre
kanun önünde herkes eşittir. Hiç
kimseye ırk, renk, cinsiyet, dil, din,
siyasi görüş veya milli köken, sosyal
21
22
paradigma/nisan 2011
sınıf, bir topluluğa olan bağlılık,
mülk, ekonomik ve sosyal durum,
cinsel tercih, doğum, özürlülük
veya başka herhangi bir statüden
dolayı ayrımcılık yapılamaz. Yasa
önünde eşitlik kuralı, eşit olmayan
bireyler veya gurupların haklarını
korumak amacıyla geçici önlemlerin
alınması için bir engeli oluşturmaz.
Anayasa’nın 47. maddesine göre
her birey ücretsiz temel eğitim
hakkına sahiptir. Zorunlu eğitim
yasayla düzenlenir ve kamusal
fonlardan finanse edilir. Anayasanın
57. maddesine göre Kosova’da
geleneksel olarak yaşayan ve aynı
ulusal veya etnik guruba, dil veya
din gurubuna mensup mukimlerin
(toplulukların) bu Anayasanın II.
Bölümü’nde belirtilmiş hak ve temel
özgürlüklerden mada, bu Anayasa
ile belirtilmiş özel hakları da
vardır. Topluluk mensupları kendi
kimliklerini ve mensup oldukları
topluluğa özgü özellikleri belirtme
yaşatma ve geliştirme hakkına
sahiptir. Anayasanın 58. maddesine
göre, topluluk haklarının korunması
ve topluluklar arasında hoşgörünün
geliştirilmesi, topluluklar arasında
gerçek eşitliğin sağlanması, dini
ve kültürel mirasın korunması,
-Altmışlı yıllarda Kosova’da
özerklik ve hak eşitliği
bakımından yeni gelişmeler
oldu tüzükten anayasaya
doğru hayli bir yol katedildi.
asimilasyona
izin
verilmemesi
gibi konularda devletin özel
sorumlulukları vardır. Anayasa’nın
59.maddesinde
topulukların ve
topluluklara mensup kimselerin hem
bireyler hem de topluluk olarak
hakları garanti altına alınmıştır.
Bu maddeye göre topluluklar ve
topluluğa mensup bireyler: (1) kendi
kültürlerini belirtme, yaşatma ve
geliştirme, din, dil ve geleneklerine
özgü değerleri koruma; (2) Kosova
Cumhuriyeti
resmi
dillerinden
birinde
her
düzeyde
kendi
tercihlerine göre öğrenim görme;
(3)yasalarla belirlendiği kapsamda
kendi dillerinde ilk ve ortaöğretim
seviyesinde öğrenim görme /ki
bu amaca yönelik özel sınıf veya
okulları genelde belirlenen öğrenci
sayısından daha az bir öğrenci
sayısıyla açmak mümkün olacaktır/;
(4) özel eğitim ve öğretim kurumları
kurma ve işletme; (5) özel hayatta
ve kamusal yaşamda kendi dillerini
ve yazılarını özgürce kullanma; (6)
yasalara uygun şekilde belediye
yönetimleri veya merkezi yönetim
yerel ofisleriyle olan ilişkilerinde
kendi dil ve yazılarını kullanma;
(7) topluluk simgelerini kullanma
ve belirtme; (9) sokak adları ve
diğer yer adlarının belirtilmesinde
multietnik ve çok dillilik konularını
göz önünde bulundurma; (10)
kamusal yayım araçlarına erişme
ve bu araçlarda temsil edilme;
(11) kendi dillerinde haber ve
bilgi sunan basılı yayın araçlarını
kurma, günlük gazete, kablolu
yayın ve elektronik haberleşme için
frekansa sahip olma; (12) Kosova
Cumhuriyeti’nde ve yurt dışında
bulunan ve ortak etnik, kültürel, dil
ve din kimliğine sahip kimselerle
özgürce ilişki kurma; (14) kültür,
sanat, bilim ve eğitim dernekleri
kurma ve araştırma veya kendi
kimliklerini belirtme, yaşatma ve
geliştirme amacıyla dernek kurma
gibi haklara sahiptir.
Bu hakların korunması amacıyla
Kosova Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
bünyesinde Topluluklar İçin Danışma
Kurulu kurulmaktadır.
Birkaç
örnek
daha:
Kamu
kurumlarında temsil edilme /madde
61/, belediyeler çapında yerel
organlarda /madde 62/, Kosova
Cumhuriyeti Meclisi’nde (madde
64) bakanlıklarda /madde 96/,
sivil hizmetlerde – mahkemelerde
savcılıklarda,
Anayasa
Mahkemesi’nde /madde 101/;
Kosova güvenlik güçlerinde /madde
125/, Kosova polis kurumunda
temsil edilme /madde 128/ dil,
öğrenim, eğitim, yerel seçimler,
kültürel miras ve yaşamsal önem
arz eden diğer konuları düzenleyen
yasaların
çıkarılmasında
özel
haklara sahip olma /madde 81/,
istihbarat teşkilatına katılma /
madde
129/,
Ombudsman
hizmetlerinde görev alma /madde
133/, Merkez Seçim Kurulu’nda
görev alma /madde 139/ gibi
haklar topluluklara anayasa ile
verilmiş haklardır.
Haber Analiz
Anayasanın
son
ve
geçici
hükümlerinde, diğerleri arasında
Kosova
Statüsünün
Kapsamlı
Bir Biçimde Çözümü /madde
143/, Uluslararası Sivil Temsilci
/madde
146/,
Uluslarrası
Sivil
Temsilci’nin
son
sözü
söyleme yetkisi /madde 147/,
Kosova’da KFOR’un faaliyetlerinin
uluslararası
enstrümanlara
ve
BM Güvenlik Konseyi’nin 1244
sayılı Rezolüsyonu’na ve Kosova
Statüsünün Kapsamlı Bir Biçimde
Çözümü’ne göre yürütülmesi /
madde 153/ ile ilgili hükümler yer
almaktadır.
Demek oluyor ki 2008 Kosova
Anayasası, bu anayasanın giriş
bölümünde de belirtildiği gibi,
Kosova’nın özgür, demokratik ve
barışsever bir ülke olarak geleceğini
bina etmek kararlılığına sahip;
kanunlar önünde tüm yurttaşların
eşitliğini sağlayacak bir eşit
yurttaşlar devletinin yaratılmasına
kendini
adamış;
Kosova’nın,
ekonomik refah ve sosyal huzur
devleti olmasını üstlenmiş; Kosova
Devletinin, tüm komşu ülkelerle iyi
komşuluk ve işbirliği ilişkileri kurarak
bölge ve Avrupa istikrarına katkıda
bulunacağından emin; Kosova
Devletinin, dünya barışsever ülkeler
ailesine layık üye olacağına dair
inanç sahibi ve Kosova Devletinin
Avro – Atlantik entegrasyon
süreçleriyle
kapsanmasını
amaçlayan Kosova halkı tarafından
kabul edilen bir ana yasadır
Röportaj
paradigma/nisan 2011
“Eski Sayımlara Kıyasen Sayımız Çok Daha Fazla Artacak”
Yönetimi Bakanı ve KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar ile hem atandığı yeni bakanlığı,
“ Kamu
hem KDTP’yi, hem Kosova’nın gündemine oturan nüfus sayım sürecini ele alan bir sohbete daldık.
Öne çıkan konuları röportaj şeklinde dergimizde paylaşmak istedik.
”
Yoğun ve uzun geçen seçim sürecinden sonra Kosova
Parlamentosu nihayet oluşturuldu ve akabinde
Cumhurbaşkanı seçimi ve hükümet kurma çalışmaları
gerçekleşti. Geçen dönem Çevre ve Alan Planlama
Bakanı görevini yapmış olan KDTP Genel Başkanı Mahir
Yağcılar yeni hükümette Kamu Yönetimi Bakanı görevine
atandı.
Biz de bir hafta sonu bakanın yoğun gündemine
bir kahve molası vererek sohbetimizi gerçekleştirdik.
Öncelikle Bakan Yağcılar’a Kamu Yönetimi Bakanlığı
görevinde zorlanıp zorlanmadığını sorarken, göreve
gelmesinin ilk günlerinde bakanlığa bağlı olan Kosova
İstatistik Kurumu’nun gerçekleştireceği Nüfus Sayımlarını
gündeme getirdik.
Yağcılar geçmiş dönemde yaşadığı deneyimlere dikkat
çektikten sonra “Biz zaten milletvekili ve bir siyasetçi
olarak bu tür görevlere hazır olduğumuz beyan ettik.
Başbakan tarafından yapılan teklifi olumlu bir şekilde
değerlendirirken en az 1 bakan ve 2 bakan yardımcısı
talebimiz olduğunu dile getirdik. Bu konuda da
uzlaşmaya vardık” dedi.
Bakanlığın işleyişi, yetki ve sorumlulukları konusuna
değindiğimizde daha ayrıntılı bilgilere ulaştık. Bakan
Yağcılar bakanlıktaki görevi bir ekip olarak yürüttüklerini,
bakanlığın
tüm
bakanlıkların
koordinasyonunu
sağladığını belirtiyor ve e-devlet dahil çok sayıda
projenin bu bakanlık kapsamında yapılacağını belirtiyor.
Kamu Yönetimi Bakanlığı bünyesinde iki önemli kurumun
varlığına dikkat çektikten sonra konu Kosova İstatistik
Kurumu’nun gerçekleştirdiği nüfus sayımları konusuna
geliyor.
Yağcılar “Bakanlığımıza Kosova İstatistik Kurumu ve
Sivil Çalışanları Reform Kurumu bağlıdır. İkincisi yeni
metotlara göre çalışmanın sağlanması için devamlı
eğitim ve reform programlarını yürütmektedir. Kosova
İstatistik Kurumu ise bir devletin temel kurumlarından
birini teşkil etmektedir. Çünkü devletin ihtiyaç duyduğu
tüm istatistiki verileri bu kurum sağlar. Önümüzdeki
günlerde gerçekleşecek olan nüfus sayımlarını bu
kurum düzenleyecektir. Bizler 2003’ten itibaren bu
sürecin içindeyiz. O tarihlerden bu yan bu konunun
gözlemciliğini yapıyoruz. Ta o zaman kurulacak olan
Merkez Sayım Komisyonu’nda bir üyemizin olmasını
talep etmiştik ve 2005 yılından itibaren Merkez Sayım
Komisyonu’nda üyemiz bulunmaktadır. Sn. Fikrim
Damka bu görevi yürütmektedir. Biz hem Sayım
Komisyonu Üyemiz sayesinde hem de farklı mecralarda
sayım sürecinde Türkçe formların oluşturmasını talep
ettik. İlk yapılan pilot uygulamalarda Prizren’in bazı
semtleri ve Mamuşa’da Türkçe formlar kullanılmıştır
ve süreç başarılı bir şekilde sürdürülmüştür. Bu pilot
uygulamalardan sonra bazı düzeltmeler yapılıp süreç
bugüne gelmiştir ve formların son hali ortaya çıkmıştır.
Bildiğiniz üzere Ekim 2010 tarihlerinde konuyla ilgili
olarak yeni yasa kabul edildi. Yeni yasayla getirilen
düzenlemelerde de hem Merkez Sayım Komisyonu’nda
23
24
paradigma/nisan 2011
üyemizin olmasını hem de formların
Türk dilinde basılmasını sağladık”
dedi.
“Kosova
Türkleri;
Kosova
Parlamentosu ve Hükümetinde Her
Zaman Yer Almıştır”
Sayımlar konusuna tekrar dönmek
üzere bir ara verip KDTP Genel
Başkanı sıfatı ile bazı sorularımızı
cevaplamasını talep ettik. KDTP’nin
etkinlik alanını ve çizgisini sorduk.
Genel Başkan KDTP’yi bir süreç
olarak ele almamız gerektiğini
vurguladıktan sonra
“KDTP
çalışmaları neticesinde Kosova Türk
Topluluğu bugüne kadar Kosova’da
“Bizim tarafımızdan önemli
olan bu sayımlarda duyarlı
davranmamız, Türkçe formu
istememiz ve formlarda
bilhassa etnik yapı, dil ve
kullanılan dillerde Türk
ve
Türkçe
cevaplarını
vermemizdir”.
hem parlamento hem hükümette
yer almıştır. Kendi düşünce ve
istemlerini iletmiş ve bazı konularda
kendi görüşlerinin kabul edilmesini
sağlamıştır. Nice ki Türk dilinin
Anayasa metninde yer alması,
resmi evraklarda kullanılmasının
sağlanması, eğitimde kitapların
basılması,
derneklerin
ayakta
kalması için destek bulunması,
tarihi
kültürel
mirasımızın
korunması ve tabi ki özellikle
Türkiye ile ekonomik alanında
işbirliği yapılmasını sağlamıştır.
Dolayısıyla KDTP Kosova Türk
toplumunun çıkarlarının korunması,
ihtiyaçlarının karşılanması, Türk
dilinin kullanılması için olanakların
sağlanması, eğitimde kalitenin
artırılması konusunda çalışmalar
yürütmüştür. Tabi bütün bunların
koordinasyonunu sağlamak üzere
KDTP baş rolü oynamıştır.
KDTP’nin
siyasi
arenadaki
durumunu
sorduğumuzda
ise
Yağcılar, Kosova Türk toplumunu
temsil eden Kosova Demokratik
Türk Partisi’nin şu ana kadar girdiği
her seçimde başarı kaydettiğini,
üç dönem boyunca 3 milletvekili
ile temsil edildiğini, dördüncü
dönemde de temsiliyet düzeyinin
3 milletvekili ile sürdürüldüğünü
belirtiyor ve ekliyor “Son seçimlerde
ayrıca oy artışının sağlanmasından
dolayı
memnuniyetimi
ifade
etmek istiyorum. Dolayısıyla bizi
destekleyenlere,
sevenlerimize,
soydaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz üzere seçimler halkın
iradesini ortaya koyduğu bir yarışa
işaret eder. Bu tüm demokratik
toplumlarda olduğu gibi Kosova’da
da böyledir. Herkes aldığı oy
oranı neticesinde parlamentoda ve
muhtemel hükümette yer alır. Biz
de Başbakan’ın sunduğu koalisyon
teklifine olumlu yanıt verirken
Kosova Türk toplumu olarak en az
1 bakanlık ve 2 bakan yardımcılığı
istediğimizi belirttik.
Meclisteki işlevselleik konusuna
geldiğimizde
ise
Yağcılar
parlamentoda Boşnak ve Rom
milletvekilleri ile 6+ grubunu
kurduklarını
belirterek,
Parlamentoda
grup
olmanın
önemine işaret etti.
“Mecliste sesimizi daha güçlü
ifade edebilmek ve çıkarlarımızı
korumak için bir Parlamento Grubu
oluşumuna
gittik,
dolayısıyla
KDTP’nin 3 milletvekili, Vakat
Koalisyonu’ndan
2
milletvekili
ve Rom milletvekili ile birleşip 6
milletvekili olarak bir Parlamento
Grubu’nu kurduk. Bu grup sayesinde
parlamentoda daha etkin olup bazı
konuları çok daha kolay bir şekilde
gündeme getirebilme durumunda
oluyoruz.
Nitekim sn. Enis Kervan’ın Meclis
Başkan Yardımcılığına seçilmesi,
Sağlık
Komisyonu’nun
bizim
tarafımızdan; yani Fikrim Damka
tarafınca yürütülmesi ve Sn. Müfera
Şinik ile diğer önemli komisyonlarda
yer almamız durumumuzu daha
da güçlendirmektedir. Parlamento
komisyonlarında
yer
almak,
çalışmalar ve temsil açısından çok
önemlidir. Bu şekilde de temsil
düzeyimizi daha yükseğe çıkardık.
“Kosova Türk Toplumu Kosova’ya
Röportaj
Daha Fazla Katkı Sağlayabilir”
Kosova Türkleri’nin Kosova’ya ve
Kosova toplumuna ne kadar katkı
sunduğunu ve gelecekte Kosova
karar mekanizmalarında daha
fazla yer alıp daha etkin rol oynayıp
oynamayamayacağı konusundaki
görüşlerini talep ettiğimizde ise
Yağcılar bunun çift taraflı bir konu
olduğunu belirtti.
“Evet, haklısınız Kosova Türkleri
Kosova çapında düşünmeli ve karar
mekanizmalarında daha etkin
olmalıdır. Tabi bizler başlangıçta;
2001 de siyasete başladığımızda
daha çok kendimizle, toplumumuzla
ilgileniyorduk,
şartlar
öyleydi.
Ama zamanla tecrübe kazanarak,
çeşitli konularda yer alarak,
komisyonlarda
genel
Kosova
sorunlaryıla da ilgilenerek, siyasi
anlamda daha fazla güçlenince de
diğer konuları da gündemimizde
tutmaya ve ilgilenmeye başladık.
Aksi takdirde genel siyasi olayların
dışında kalırdık. Dolayısıyla bu
genel konularda da katkımız
oldu. Tabi bu çok önemli bir şey
çünkü Kosova Türk toplumunun
gelecekte
Kosova
toplumuna
sunacağı katkıların daha büyük
olacağını düşünüyorum. Zamanla
Kosova Anayasası’nda Kosova
Türk toplumuna sağlanmış hakların
yüksek düzeyde uygulanmasıyla
beraber Kosova Türk toplumu da
kendini daha rahat hissedecek ve
bu genel konularda daha fazla
katkı sunmaya başlayacaktır. Bir
Röportaj
yandan kendi haklarını koruyup
diğer konulara da el atabilecektir.
Haklısınız; Kosova Demokratik Türk
Partisi tüm Kosovalıların partisidir
ve Kosova halkına her türlü konuda
katkı sunmayı sağlayacaktır. Bunun
göstergesi son seçimlerde alınan
sonuçlardır”.
Konuşmamızın
sonuna
doğru
yaklaşırken
tekrar
sayımlara
dönüyoruz ve 30 yıl aradan
sonra yapılacak bu sayımlardaki
beklentilere
dikkat
çekiyoruz.
Yağcılar sayımların devlete bir
fotoğraf çıkarması bakımından
önemli olduğunu belirterek şimdiye
kadar 30 yıllık verilerin referans
alındığını ve artık bu verilerin
giderek
değerini
kaybettiğini
vurguladı.
“Sayımlara Gönül Rahatlılığıyla
Katılmamız İçin Şartlar Mevcut”
Yağcılar 1981’deki sayım usül ve
atmosferinin de farklı olduğunu
belirterek “Sayım sonuçları veya
istatistik bilgileri elde olmadan
sağlıklı bir devlet planlaması
yapılamaz. Kosova’da nerdeyse
yıllardır istatistkilere dayalı hiçbir
planlama
yapılmadı.
Eğitim,
sağlık ve diğer konularda yapılan
yatırımlar, belediyelere ayrılacak
bütçeler ve saire konularda isabetli
bir karar alınamadı. Şimdi ortaya
çıkacak
veriler,
referansımız
olacak. Hükümet olarak
daha
iyi bir planlama ve stratejiler
belirleyebileceğiz.
Aslında
bu
sayımlardan Kosova’nın çok boyutlu
bir fotoğrafı ortaya çıkacaktır. Hem
demografik, hem etnik dağılımı
belirlenecektir. Konuşulan diller,
kırsal ve şehir yaşamı dengesi
ortaya çıkacaktır. Bu sayımlarda 6
çeşit form kullanılcakttır bunlardan
4’ü ana formlar olup diğer ikisi farklı
müşterek durumlarda kullanılacaktır.
3 form her birey için önemlidir.
Birinci formda 17 soru var ve bu
konutlarla ilgilidir. İkincisinde 13
soru yer almakta ve daha çok
aile ekonomisini sorgulayacaktır.
Diğer form da 41 soru olacak ve
bireysel bilgilere yer verilecektir.
Diğerlerinde de bazı müşterek
sorular yer alacaktır.
Her kayıt memuru ortalama 100
aileyi gezecek ve beyanatlarını
alacaktır. Bu formlar en son tüm
diğer toplanan bilgilerle birleştirilip
ilk sonuçlar Haziran 2011’de, nihai
sayım sonuçları ise 2013 yılında
açıklanacaktır. Bu süreçte yaklaşık
6000 kişi çalışacaktır. Bizim için
önemli olan Türkçe formların
sağlanmasıdır. Ayrıca Türkçe bilen
sivil kayıt memurların varolması,
gözlemci ve kontrolörlerimizin de
süreçte yer almasıdır. Bu süreçte
sayımları düzenleyen kurumun
bağlı olduğu bakanlık görevini
“Zamanla
Kosova
Anayasası’nda
Kosova
Türk toplumuna sağlanmış
hakların yüksek düzeyde
uygulanmasıyla
beraber
Kosova Türk toplumu da
kendini daha rahat hissedecek
ve Kosova’ya daha fazla katkı
sunmaya başlayacaktır”
yönetmem, Merkez Nüfus Sayım
Komisyonu’nda
bir
üyemizin
olması; Prizren, Mamuşa ve
Mitroviça belediyelerinde Nüfus
Sayım Komisyonlarında üyelerimiz
olduğunu dikkate aldığımızda bu
süreçte temsiliyetimizin üst düzeyde
olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla
bu sürece dahil olmamız ve rahatça
hareket
etmemiz
gerektiğini
düşünüyorum. Burada yapılacak en
önemli olan şey her soydaşımızın
formu Türkçe istemesidir, zaten bu
formun Türkçe istenmesiyle beraber
çoğu sorular veya olası şüpheler
ortadan kalkacaktır.
Formların
doldurulması
için
verilecek
bilgilerin
kesinlikle
paylaşılmayacağını
vurgulayan
Yağcılar “15 yaş üzerindeki her
bireyin bu 41 soruyu cevaplaması
gerekmektedir.
15
yaşından
küçükleri ise aile reisi beyan edecektir
ve formlarda toplam 81 soru yer
alacaktır. Bu süreç ve sistem beyana
dayalı bir sistemdir, daha doğru bir
ifadeyle bu bir çeşit ankettir. Yapılan
beyanlar hiçbir şekilde üçüncü bir
kişiye gösterilmeyecek veya bilgi
almasına izin verilmeyecektir. Bu
çalışmada bireylerin özellikleri
paradigma/nisan 2011
değil, Kosova toplumunun genel
ve
detaylı
özellikleri
ortaya
çıkarılacaktır. Tekrarlıyorum hem
anayasaya hem de yasalara göre
sayımlarla ilgili hiçbir bireysel
bilgi paylaşılmayacaktır ve başka
nedenler için kullanılmayacaktır”
dedi.
“Sayımlarda,
İstemeliyiz”
Türkçe
Form
Kosova Türk toplumu olarak nelere
dikkat etmemiz gerektiğine de vurgu
yapan Yağcılar “Bizim tarafımızdan
önemli olan bu sayımlarda duyarlı
davranmamız,
Türkçe
formu
istememiz ve formlarda bilhassa
etnik yapı, dil ve kullanılan
dillerde Türk ve Türkçe cevaplarını
vermemizdir.
Şu anda kazanılmış haklarımız
Anayasa ile güvence altındadır
ancak ileride her hangi bir iddia ve
ithama yer vermemek için sayımızın
daha yüksek çıkması önem arz
etmektedir. Prizren için de durum
böyledir. Bildiğiniz üzere Pirizren’de
Türkçe’nin
resmiyeti
yüzdeliğe
bakılmaksızın sağlanmıştır ve bu
böyle devam edecektir; ancak
muhtemel tartışma ve iddiaların
önüne geçmek için Prizren’de de
Türk topluluğunun sayısının yüksek
çıkması büyük önem arz etmektedir.
Tabi bunu bir daha tekrarlıyorum
Prizren’de olduğu gibi Mamuşa’da
ve diğer bazı belediyelerde Türkçe
resmi veya resmi kullanımdadır.
Bu hususlar Anayasal güvence
altına alınmıştır, bu haklar geri
yürümeyecektir ancak bu yöndeki
tartışmaları
engellemek
için
sayımızın yüksek çıkması önemlidir”.
Son olarak Yağcılar eski sayımlara
göre Kosova Türk toplumunun
sayısının çok daha yükseğe
çıkacağına inandıklarını belirtti.
Çeşitli sebeplerle, nice ki eğitim,
tedavi ve saire sebeplerden dolayı
yurt dışında bulunanlar için
bilgilerin aile reisleri tarafından
sayım memurlarına bu kişilerle
ilgili bilgilerin verilmesi gerektiğini
belirtti.
25
26
paradigma/nisan 2011
Makale
Kosova’nın Önündeki Temel Meydan Okumalar
Dr. Erhan Türbedar
TEPAV Dış Politika Analisti
[email protected]
Son yüz yıllık tarihi içinde baskılar, şiddet, isyanlar ve
sürgün ile göçlerin sahnesi olan Kosova, 1999 sonrası
dönemde önemli kazanımlar elde etmekle birlikte,
günümüzde değişik meydan okumalar ile karşı karşıya
kalmaktadır. Kosovalı politikacıları meşgul eden temel
hedefler, dış politika alanında bağımsızlık ile egemenliği
güçlendirmek, iç politika alanında ise devlet kurumlarını
ülke çapında etkin hale getirmektir. Ne var ki Kosova’nın
ekonomik kalkınması sorunuyla siyasilerin yeterince
ilgilenmemeleri nedeniyle, Kosova’daki sosyoekonomik
sorunlar kronikleşmeye devam ediyor.
Bu çalışmada önce Kosova’nın 1999 sonrası döneme
ait kazanımları özetlenecek, ardından iç ve dış politika
alanında Kosova’nın ne tür sorunlarla yüzleşmesi
gerekektiği hususu üzerinde durulacaktır.
Yeni Dönemde Kosova
1999 yılında KFOR ile UNMIK’in Kosova’da göreve
başlamasıyla birlikte Kosova tarihi yeni bir döneme
girdi. Her şeyden önce Haziran 1999’da Sırp silahlı
kuvvetleri Kosova’dan geri çekilince, bundan birkaç
ay önce başlayan Kosovalıların toplu göçü, toplu geri
dönüşe dönüştü. Ne var ki yüzlerce kayıp kişinin kaderi
günümüzde bile açıklığa kavuşturulamadı.
Sırpların geri çekilmesi, Kosova’ya huzuru hemen
getirmedi. Nitekim KFOR’un bölgeye girmesinden
sonra da kaos sona ermedi, UNMIK ise gerekli sivil
kontrolü hemen sağlayamadı. Oluşan otorite boşluğu
yüzünden, kentlerde çetelerin kanunları geçerli olmuştu.
Bu dönemde yaşanan rant kavgası çerçevesinde siyasi
cinayetler de yoğunluk kazanmıştı. Günümüzde de
Kosova’da iktidar olmaya bir çeşit ölüm kalım meselesi
gözüyle yaklaşılıyor ve kaybeden taraf galip tarafın
seçim zaferini tanımada zorlanıyor.
UNMIK ve KFOR’un yaptığı ilk işlerden birisi, Kosova
Koruma Teşkilatı’nın (KPC) kurdurulması sayesinde,
Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) mensuplarını kontrol
altına almak oldu. Bununla birlikte KPC mensuplarının
gelecekte Kosova Güvenlik Gücü’ne (Kosova Ordusu’na)
dönüşeceği de baştan beri belliydi. KFOR’dan görülen
eğitim sayesinde Kosova Güvenlik Gücü NATO
standartlarında yapılanmaya devam ediyor.
Makale
Kosova’nın bağımsız devletlere özgü
diğer kurumlara kavuşturulması
süreci de UNMIK ve KFOR’un yakın
denetimi altında gerçekleştirildi.
Ancak söz konusu kurumların gücü
ve imkanları ilk dokuz yıl boyunca
sınırlı kaldı. Şöyle ki güvenlik,
dış politika, hukukun işlevselliği,
mülkiyet sorunları gibi konular uzun
süre UNMIK’in yetki alanında kaldı.
Çıkış stratejisi olmayan uluslararası
toplum, 1999’daki Savaş’ın sona
ermesinden 2004’ün ortalarına
kadar, Kosova’da hep mevcut fiili
durumu sürdürmeye yönelik bir
politika izledi ve nihai statünün
belirlenmesi konusunda isteksiz
davrandı. Ancak, bu statükocu
durumun daha uzun süre devam
edemeyeceği
ortadaydı.
Zira
Arnavutların mevcut duruma karşı
memnuniyetsizliği gittikçe tırmanmış
ve genel bir ayaklanmaya dönüşme
tehlikesini beraberinde getirmişti. Bu
nedenle, BM Güvenlik Konseyi’nin
kararıyla Kosova’nın statüsü üzerine
müzakereler 20 Şubat 2006’da
başlatıldı.
Müzakereler
netice
vermeyince, 17 Şubat 2008’de,
Vaşington ve Brüksel’den gelen yeşil
ışıkla Kosova bağımsızlığını ilan etti.
Bağımsızlık ilanının ardından,
Kosova hükümetini ve Kosova’da
yaşayan
değişik
toplulukları
yönlendirmek
maksadıyla
Uluslararası Sivil Ofisi (ICO)
oluşturuldu.
ICO’nun
hayat
bulmasıyla
birlikte,
UNMIK’in
tamamen kapatılması öngörülmüştü.
Ancak Rusya ve beş AB ülkesi buna
karşı çıkınca, UNMIK sulandırılmış
bir haliyle varlığını sürdürmeye
devam etti.
Dış Politika Alanındaki Meydan
Okumalar
17 Şubat 2008 tarihli Kosova’nın
bağımsızlık ilanını müteakip, ard
arda tanımalar geldi. Aralarında
Türkiye’nin
de
bulunduğu
Afganistan,
ABD,
Arnavutluk,
İngiltere, Fransa ve Kostarika gibi
ülkeler, Kosova’yı ilk dalgada
tanıyanlar oldu. Ne var ki tanınma
süreci ilk başlarda beklendiği
kadar hızlı ve yoğun olmadı.
Kosova Başbakanı Haşim Thaçi,
BM tarafından bağımsızlığı tanınan
192 ülke içinden en az 100’ünün
Kosova’nın bağımsızlığını tanımasını
baştan beri hedefledi. Thaçi’nin
“100 ülkeden” söz ediyor olmasının
anlamlı olduğu söylenebilir. Çünkü
Kosova’yı gerçekten 100 ülke
tanırsa, dünyadaki toplam ülke
sayısının çoğunluğu tarafından
tanınmak anlamına geleceği için,
Kosova artık uluslararası sistemde
kabul görmüş gerçek bir özneye
dönüşecektir. Ne var ki Kosova 100’e
yakın ülke tarafından tanınmak
için
mücadelesini
sürdürdüğü
gibi, Sırbistan da aynı sayıda
ülkenin Kosova’nın bağımsızlığını
tanımaması için yoğun diplomatik
çabalar sarf etti. 27 Mart 2011 tarihi
itibariyle toplam 75 ülke Kosova’nın
bağımsızlığını tanımış bulunuyor.
Sırbistan, özelikle Rusya, Çin,
Hindistan, Güney Afrika, Brezilya,
Arjantin, Meksika, Endonezya ve
Mısır gibi ülkelerin Kosova’nın
bağımsızlığını tanımamış olmasına
seviniyor.
Kosova’yı yüze yakın ülke tanısa
bile, Rusya Federasyonu ve Çin’in
desteğiyle Sırbistan, Kosova’nın
BM’ye kabul edilmesini engellemeye
devam edecektir. Çünkü BM
Güvenlik Konseyi’nin olumlu bir
önerisi olmadığı sürece, Kosova
BM üyesi olamayacaktır. Oysa
Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına
sahip olan Rusya Federasyonu ve
Çin, en azından belli bir dönem
için Kosova’nın bağımsızlığına
karşı
çıkan
duruşlarından
vazgeçmeyecektir. Diğer taraftan,
Sırbistan’ın
tutumu
yüzünden
Kosova Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlara
üye olamıyor, kendi uluslararası
telefon koduna sahip olamıyor.
Göz ardı edilmemesi gereken
hususlardan birisi, Kıbrıs Rum
Kesimi, Romanya ve İspanya gibi
ülkelerin Kosova’nın bağımsızlığına
karşı çıktığı sürece, Kosova’ya vaat
edilen AB üyeliğinin, hatta NATO
üyeliğinin bir hayal olacağıdır. Uzun
vadede Kosova’nın güvenliğinin
sağlanması ise, İsrail’in güvenliğinin
sağlanmasına
benzer
şekilde,
ABD’nin ve kısmen Brüksel’in
desteğine bağlı kalabilecektir.
paradigma/nisan 2011
Sırbistan
Kosova
üzerine
mücadelesini değişik alanlarda
sürdürdü. İlk önce eski Sırp lider
Slobodan Miloşeviç silah yoluyla
Belgrad’ın
Kosova
üzerindeki
kontrolünü
korumaya
çalıştı,
ancak başaramadı. Kosova’nın
17 Şubat 2008’de bağımsızlığını
ilan etmesinin ardından Belgrad
hukuk alanında mücadele etmeyi
denedi, ancak bu alanda da
başarılı olamadı. Bilindiği gibi,
Uluslararası Adalet Divanı 22
Temmuz 2010’da açıkladığı hukuki
kanaate, Kosova’nın bağımsızlık
ilanının uluslararası hukuka aykırı
olmadığını belirtti. Bu yöndeki
gelişme önemli ölçüde sürpriz
oldu. Dünyanın değişik sorunlu
bölgelerine emsal teşkil etmemek
için,
Divanı’nın
Kosova’nın
bağımsızlığına ilişkin daha dengeli
bir hukuki kanaat açıklaması
bekleniyordu. Sırbistan ise Divan’ın
hukuki
kanaatinin
tamamen
Sırbistan’ın lehine olacağını, bunun
ise Kosova’nın statüsüne ilişkin yeni
müzakerelerin açılması için zemin
oluşturabileceğini
düşünüyordu.
Daha sonra ise bu konuda büyük
bir yanılgı içinde olduğunu gördü.
Son olarak Sırbistan, Kosova’ya
ilişkin diplomasi alanında yürüttüğü
mücadelede önemli bir darbe
aldı. Şöyle ki Kosova’nın ilan
ettiği bağımsızlığı geçersiz kılmak
ve Kosova’nın statüsünü yeniden
müzakerelere
açmak
ümidiyle
28 Temmuz 2010’da BM Genel
Kurulu’na bir karar tasarısı sunan
Sırbistan, Brüksel ve Vaşington’un
baskılarıyla geri adım atmak
zorunda kaldı. Kendi karar tasarısı
yerine, üzerine Brüksel ile uzlaştığı
yeni bir tasarısının 9 Eylül 2010’da
BM Genel Kurulu tarafından kabul
edilmesine razı olmakla, Sırbistan
AB ile ilişkilerinde ve Kosova’ya
yönelik yaklaşımında yeni bir sayfa
açmış oldu. Sırbistan muhalefeti,
hükümeti Kosova’nın bağımsızlığı
konusunda taviz vermekle suçladı.
28
Temmuz
2010’da
BM
Genel Kurulu’na sunduğu karar
tasarısında,
Sırbistan
dolaylı
ifadelerle Kosova’nın bağımsızlık
ilanının reddedilmesini, Kosova’nın
statüsünün yeniden müzakerelere
açılmasını ve Kosova meselesinin
27
28
paradigma/nisan 2011
BM Genel Kurulu’nun gündeminde
kalmasını amaçlıyordu. Ancak
Sırbistan’ın bu karar tasarısı hem
ABD’yi, hem de AB’yi rahatsız
etmişti.
Özellikle
Brüksel’den
Sırbistan’a, AB’ye üyelik sürecinden
uzaklaşabileceği yönünde uyarılar
geldi. Brüksel’in bu yöndeki
Anlaşılan o ki, artık
Kosova’nın kendisinin de,
kuzeyindeki
topraklarında
küçük bir “Kosova sorunu”
bulunuyor.
Kosova’nın
kuzeyinde çocukların en küçük
sokak kavgası bile Kosova’da
geniş çaplı bir etnik çatışmaya
dönüşme potansiyelini taşıyor.
uyarılarını ciddiye alan Belgrad,
muhtemelen Sırbistan’ın AB’ye
üyelik sürecinin hızlandırılacağı
sözü karşılığında, sunduğu karar
tasarısında büyük bir değişikliğin
yapılmasına razı oldu. Şöyle ki
BM Genel Kurulu’nda kabul edilen
kararda,
Uluslararası
Adalet
Divanı’nın
Kosova’nın
lehine
açıkladığı hukuki kanaat kabul
ediliyor. Bunun dışında, bölgede
barış,
güvenlik
ve
istikrarın
sağlanması
uğruna,
AB’nin
arabuluculuğunda Sırbistan ile
Kosova arasında bir diyalog sürecinin
başlatılması öneriliyor. Söz konusu
diyalogun Kosova’nın statüsünü
de kapsayıp kapsamadığına dair
açık ifade bulunmuyor. Diplomatik
çevrelerde diyalog kelimesiyle, iki
bağımsız devlet arasında yürütülen
müzakerelerin kast edildiğine dair
yaygın bir kanaat bulunuyor. Bu
nedenle Sırbistan muhalefet partileri
BM Genel Kurulu’nda Kosova’ya
ilişkin kabul edilen kararı bir yenilgi
ve Sırp milletinin utancı olarak
nitelemiştir.
Sırp yetkililerine gelince, iyimser
konuşmaya
devam
ediyor
olmaları dikkat çekiyor. Sırbistan
Cumhurbaşkanı
Boris
Tadiç’e
göre, söz konusu BM Genel Kurulu
kararı,
Sırbistan’ın
Kosova’ya
ilişkin toprak bütünlüğünü ve
çıkılarlarını savunmasına zemin
oluşturuyor.
Sırbistan
Dışişleri
Bakanı Vuk Yeremiç ise, söz konusu
kararın Kosova’nın bağımsızlık
ilanını
meşrulaştırmadığını
savunuyor. Böyle bir iyimserliğe
rağmen, Sırbistan hükümetinin
hem müttefik ülkelerin, hem de
kendi halkının gözünde ciddiyetini
yitirdiği söylenebilir. Son 3,5 yıldır
Kosova’ya ilişkin dünya çapında
lobi yapan ve Sırbistan’ın görüşlerini
benimsetmeye çalışan Belgrad, BM
Genel Kurulu’nda adeta Kosova’nın
lehine olacak şekilde geri adım
atmakla, diplomatik alanda itibar
kaybına uğradı.
Sırp
diplomasisinin
itibarının
sarsılmış
olmasıyla
birlikte,
bu yöndeki gelişmeler içinden
Belgrad’ın belli ölçüde kazançlı
çıktığı da söylenebilir. Birincisi
Sırbistan’ın AB’ye üyelik sürecinin
daha
fazla
hızlandırılması
bekleniyor. İkincisi, BM Genel
Kurulu’ndan
Batılı
ülkelerin
onayladığı bir kararın çıkmasına
razı olmakla, Sırbistan siyasi
anlamda Brüksel ve Vaşington ile bir
adım daha yakınlaşmış oldu. Oysa
Brüksel ve Vaşington’dan gelecek
olan destek, Sırpların kontrol ettiği
Kosova’nın kuzeyinin statüsünün
belirlenmesinde kritik önemden
olacaktır.
Sırplar
önümüzdeki
süreçte
Batılıların
sadece
Kosova’nın çıkarları doğrultusunda
adım atmayacağını, Sırbistan’ın
da
çıkarlarını
gözetlemeye
çalışacağına inanıyor. Oysa Batılılar
esasta Sırbistan’dan Kosova’nın
bağımsızlığını kabul etmesini ve
Belgrad’ın bundan sonra Kosova’da
yaşayan Sırpların siyasi, ekonomik
ve kültürel haklarının sağlanması ve
korunması hususuna odaklanmasını
istiyor. Yine de, önümüzdeki yıllarda
daha çok ülke tarafından tanınmak
ve bazı uluslararası kuruluşlara
üye olmak, Kosova’nın dış politika
alanındaki temel meydan okumaları
olarak kalmaya devam edecektir.
İç Politika Alanındaki Meydan
Okumalar
Kosova’nın iç politika alanında
karşı karşıya olduğu iki temel
meydan okuma, Kosova’nın kuzeyini
kontrol altına almak ve Kosova’nın
kalkınmasını sağlayacak ekonomik
politikalar uygulamaktır. Sırpların
kontrolündeki Kosova’nın kuzeyi
Makale
adeta yeni bir dondurulmuş soruna
dönüşmüş durumdadır. Bilindiği
gibi Kosovalı Sırplar Zveçan,
Zubin Potok, Leposaviç, Ştrptse ve
bölünmüş Mitroviça kentinin kuzey
kesiminde çoğunluğu oluşturuyor.
Bu yerler ise, Kosova topraklarının
yaklaşık yüzde 10’una karşılık
geliyor. Hafif silahlarla donatılmış
Sırpların kontrolünde olan bu
bölgede Sırbistan uzun süreden beri
eğitimi, sağlığı ve posta hizmetlerini
özel bir bütçeyle destekliyor. Yapılan
bir araştırmaya göre, 1999’dan
bu yana Belgrad Kosovalı Sırplar
için yaklaşık 5,88 milyar Avro
harcamış bulunuyor. Kosova’nın
bağımsızlık
ilanından
sonra
da Belgrad kendi yasalarını ve
anayasasını Kosova’nın kuzeyinde
uygulamaya devam etti. Anlaşılan
o ki, artık Kosova’nın kendisinin de,
kuzeyindeki topraklarında küçük
bir “Kosova sorunu” bulunuyor.
Kosova’nın kuzeyinde çocukların en
küçük sokak kavgası bile Kosova’da
geniş çaplı bir etnik çatışmaya
dönüşme potansiyelini taşıyor.
Kosova için bağımsızlık öneren
ve şu anda uygulanmakta olan
2007 tarihli Ahtisaari Raporu,
ademimerkezileşme çerçevesinde
Kosovalı Sırpların belediyelerine
geniş haklar tanıyor. Hatırlatmak
gerekirse, söz konusu raporda
Sırpların kontrolüne verilecek yeni
belediyelerin
oluşturulması
ve
mevcut Sırp belediyelerine geniş
özerkliğin verilmesi öngörülüyor.
Dahası,
söz
konusu
Sırp
belediyelerin hem kendi aralarında,
hem de Sırbistan’daki belediyelerle
işbirliğinde olabilecekleri taahhüt
ediliyor. Son zamanlarda ise
Ahtisaari Planı’nda vaat edilenlerin
ötesine
geçilerek,
Kosova’nın
kuzeyine ilişkin daha geniş bir
özerklik önerisi yapılacakmış gibi
bir hareketlenme gözlemlenebiliyor.
Uluslararası
toplum,
bölgede
istikrarsızlığa
yol
açmayacak
Kosova’nın kuzeyiyle ilgili bütün
“bölünme benzeri” planlara evet
demeye hazır görünüyor.
9 Eylül 2010 tarihli BM Genel
Kurulu kararı gereğince, AB’nin
arabuluculuğunda Sırbistan ile
Kosova arasında başlatılan yeni
diyalog
sürecinin
Kosova’nın
Makale
kuzeyinin statüsünü de kapsayıp
kapsamayacağına dair açık ifade
bulunmuyor. Ancak, günlük hayatı
kolaylaştıracak olan birçok teknik
konunun yanında, yeni diyalog
sürecinde Sırbistan ile Kosova’nın
polis, yargı, gümrük, dini ve kültürel
mirasın korunması, ulaştırma ve
altyapının geliştirilmesi, sınırların
yönetimi ve Kosova’nın kuzeyinin
statüsü gibi konularda müzakere
etmesi gerekecektir.
Kosova
yetkilileri,
Kosova’nın
kuzeyine ilişkin Ahtisaari Planı’nda
öngörülenler dışında herhangi
bir öneriyi kabul etmeyeceklerini
tekrarlayıp dursalar da, çok fazla
seçenekleri bulunmuyor. Uluslararası
toplumu ve Sırbistan’ı endişelendiren
ihtimallerden birisi, Kosova’nın
kuzeyinin yeni bir çatışma noktasına
dönüşebilme ihtimalidir.
İç politika alanında Kosova’nın en
büyük meydan okumalarından biri
de ekonomiye ilişkindir. Kosova’nın
kişi başına düşen GSYH düzeyi, 27
AB ülkesindeki aynı ortalamanın
yüzde 25’ine karşılık geliyor. Ayrıca
yüzde 45’i aşkın işsizlik oranıyla,
Kosova Avrupa ülkeleri arasında en
yüksek işsizliğe sahiptir. Günümüzde
yaklaşık 400 bin Kosovalının daha
iyi ekonomik gelecek ümidiyle
yurtdışında
yaşadığı
tahmin
ediliyor. Diğer taraftan UNDP’nin
2009 tarihli bir çalışmasına göre,
Kosova’daki ailelerin yüzde 16,3’ü
yakın bir gelecekte Kosova’dan
göç etme planlarına sahiptir. Nisan
2010 tarihli bir kamuoyu yoklaması
ise, Kosovalıların yüzde 59’unun
ekonomik koşulları protesto etmek
maksadıyla sokaklara dökülmeye
hazır olduğunu ortaya çıkardı.
Bu yüzden Kosovalı politikacılar
geliştirecekleri
kapsamlı
bir
kalkınma planı çerçevesinde, ciddi
bir şekilde Kosova ekonomisiyle
ilgilenmelidir.
Kuşkusuz
Kosova’nın
sağlıklı
kalkınması için yetkililer, Kosova
toplumunda kronik haller alan
yolsuzluk ve organize suçlara
karşı da mücadele etmelidirler.
Ancak kalkınmış ve şeffaf bir
Kosova dünyadaki saygın yerini
alabilecektir. Ne var ki Kosova’daki
politikacılar
bunun
yeterince
farkında değilmiş gibi davranıyor.
Yolsuzlukla
Mücadele
Ajansı
tarafından hazırlanan son yıllık
raporda Kosova’da yolsuzlukların
adeta hiç yargılanmadığının altı
çiziliyor.
Yerel
yönetimlerden
bakanlıklara,
ihalelerden
adli
sisteme kadar uzanan geniş
bir yelpaze içinde yolsuzluklar
Kosova’nın en ciddi toplumsal
sorunları arasında yer almaya
devam ediyor. Üretim maliyetlerini
artırmakla, verimliliği düşürmekle,
özel yatırımcıları caydırmakla,
kamu
yatırımlarını
verimli
olmayan projelere yönlendirmekle,
sağlık ve eğitim harcamalarını
olumsuz etkilemekle, küçük ve
orta boy şirketlerin gelişimini
sınırlandırmakla ve buna benzer
olumsuzluklara neden olmakla,
yolsuzlukların ekonomik büyümeyi
olumsuz etkilediği ve fakirliği
artırdığı unutulmamalıdır.
Sonuç Yerine
1999’dan bu yana Kosova önemli
kazanımlar elde etmiş olmakla
birlikte, hem iç, hem de dış politikada
önemli meydan okumalarla karşı
karşıyadır. Dış politikada birçok
ülke daha Kosova’nın bağımsızlığını
tanısa dahi, yeni hukuki koşullar
geliştirilmedikçe,
Kosova’nın
egemenliği bazı yönleriyle kısıtlı
kalmaya devam edecektir. Diğer
taraftan Kosova ekonomik olarak
ayakta duramayacaksa, bağımsızlık
pek anlamlı olmayacaktır. Bu
yüzden Kosova’da siyasiler, refah
koşullarının ve yaşam kalitesinin
iyileştirilmesi için daha ciddi bir
şekilde çaba sarf etmeye başlamalı
artık.
Sırbistan
Kosova’yı
1999’da
savaşta, 2006’da müzakerelerde ve
2010’da Uluslararası Adalet Divanı
bünyesinde kaybetmiş olmasına
rağmen, Kosova için mücadelesini
sürdürmeye devam ediyor. Bunun
paralelinde son yıllarda Sırbistan ile
Kosova arasında değişik temaslar
ve iş ilişkilerinin kurulduğuna
da şahit olunabiliyor. Belgrad’ın
politikalarıyla hoşnut olmayan İbar
nehrinin güneyindeki Sırplar ise
Kosova kurumlarında gittikçe daha
fazla temsil ve istihdam buluyor.
paradigma/nisan 2011
Belgrad ile Sırbistan arasındaki
diyalogun gelişmesiyle, her iki devlet
bazı meydan okumaları karşısında
daha rahat nefes alabilecektir. Ne
var ki günümüzde hem Kosova,
hem de Sırbistan’daki yönetimlerin
güçsüz olduğu, bu yüzden yeni
diyalog sürecinin neden olabileceği
siyasi
sonuçlardan
çekindiği
ortadadır.
Sırbistan ile Kosova arasındaki
diyalogun başarmasını en çok
isteyenlerden biri Brüksel’dir. Brüksel
bir taraftan Sırbistan’ın Moskova’nın
etki
alanına
kayabileceğinden
endişeleniyor, diğer taraftan da
yeni bir Kıbrıs sorununu ithal etmek
istemiyor. Bu yüzden, Kosova ile
süren diyalogda yapıcı davranması
karşılığında Brüksel Sırbistan’ı AB’ye
aday ülke statüsüyle ödüllendirmeye
hazırlanıyor.
Diyalogun bir sonuç vermesi
AB içi Kosova anlaşmazlığının
giderilmesine, ayrıca uzun vadede
AB güvenliğinin pekiştirilmesine
yardımcı olacaktır. Bu yüzden
Brüksel, Vaşington’un da desteğiyle,
diyalogun sürmesi için baskı
yapmaya devam edecektir. Hem
Kosova hem de Sırbistan bu fırsattan
istifade ederek, Avrupa-Atlantik
kurumlarına bütünleşme yolundaki
engellerini ortadan kaldıracak olan
bir çeşit geçici çözüm üzerinde
uzlaşmaya çalışmalıdır. Geçici
çözüm, birbirlerini tanımasalar
da, Sırbistan ile Kosova arasındaki
ilişkilerin
normalleşmesini
sağlayacaktır. Doğu ve Batı Almanya
birbirlerini tanımamış olmasına
rağmen, her ikisinin de BM’de temsil
bulabildiği unutulmamalıdır.
29
30
paradigma/nisan 2011
Makale
Yeni Dünya Düzeni’nin Kuruluş Aşaması ve Balkanlar
Bengi Muzbeg
[email protected]
Uluslar arası sistemin değişmesi hem ekonomik hem
ideolojik hem de toplumsal hayatta karşılığını buluyor.
Farklı paradigmalardan analizlerini yapan bilim insanları
yeni dönemi anlamlandırmaya çalışırken değişik savlar
ortaya atmaktalar. Yapısal gerçekçiler tek kutuplu ve iki
kutuplu dünya sistemi arasında bölünmüşken, liberaller
çok kutupluluk ve devletin yegane unsur olmadığı yeni
sistem açıklamaları yapıyor. Imanuel Wallerstein gibi
globalist eleştireller ise sistemin temelinin kapitalist dünya
sistemi olduğunu ve bu sistemin merkezden çevreye
uzanan bir sömürü düzenine tekabül ettiğini ileri sürer.
Sistem değişimi esnasında ortaya çıkan dezavantajları
yaşayan Balkanlar ise Soğuk Savaş sonrası dönemde
aktif rol oynayamayıp farklı güçlerin mücadele alanını
sürdürdüğü bir bölge durumuna düştü. Bir sistemden
başka bir sisteme geçiş sürecinde yaşanan Bosna
savaşı; Bosna’ya müdahale kararının istişare edilmesi ile
ilerleyen süreç Kosova müdahalesinde kendini çok daha
kararlı bir şekilde ifade etti.
Bu çalışmada uluslar arası sistemlere kısaca değinildikten
sonra sistem değişimleri, Soğuk Savaş sonrasındaki
süreç ele alınacak ve nihayetinde Balkanların konumu
incelenmeye çalışılacaktır.
Uluslar arası Sistemler
Uluslararası ilişkilerin ayrı bir alt başlığını oluşturan
Sistem Analizleri konusu çeşitli analiz düzeylerinde farklı
yaklaşımlar ile incelenmektedir. Dünya Sistemler Analizi
konusunda en açıklayıcı değerlendirmeler Morton
Kaplan’dan gelirken bu sistem analizlerine en sağlam
eleştiriler Imanuel Wallerstein tarafından yapılmıştır.
Kaplan, örgütlenme durumlarını ve sayılarını göz önünde
bulundurarak 6 uluslararası sistem modeli geliştirmiştir.
“Güç Dengesi Sistemi, Esnek İki Kutuplu Sistem, Sert İki
kutuplu Sistem, Evrensel Sistem, Hiyerarşik Sistem, Birim
Veto Sistemi”
Kaplan’ın modelleştirdiği uluslar arası sistemler
incelendiğinde Soğuk Savaş döneminin Esnek İki Kutuplu
Sisteme uygun düştüğünü görürüz. Bu dönemin Esnek
İki Kutuplu Sisteme göre kategorize edilmesinin nedeni
ise uluslar arası sistemde başat iki güç (Nato ve Varşava
paktı) olmasına rağmen her devletin üye olabileceği BM
başta olmak üzere çeşitli uluslar üstü örgütlerin mevcut
olması ve Bağlantısızlar Hareketi gibi oluşumlara izin
verilmesidir.
İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin oluşturduğu bu
dünya sisteminin temel organı Birleşmiş Milletler olarak
belirlenirken sistemin bekası ABD, SSCB, Çin, İngiltere
ve Fransa’nın daimi üyeliğinden oluşan Güvenlik
Konseyi’ne bırakılmıştı.
Ancak Güvenlik Konseyi’nin bu beş üyesinin farklı
kamplarda yer alması ve daimi üye olan bu beş üyenin
“veto” hakkına sahip olması Güvenlik Konseyi’nin işlevsiz
bir organ olarak kalmasına sebep olmuştur. Soğuk
Makale
Savaşın sona ermesine kadar çeşitli
alanlarda yaşanan “bilek güreşi”
soğuk savaş sonrasında kısa bir
bocalama döneminin yaşanmasına
sebep olmuş lakin “yeni dünya
düzenini” oluşturma girişimleri kısa
sürede başlamıştır.
Yeni Dünya Düzeni
1990 yılının Ağustos ayında Irak’ın
Kuveyt’i işgal etmesi ile ortaya çıkan
Körfez Krizi’ni “Yeni Dünya Düzeni
oluşmaya başlamıştır” diye niteleyen
dönemin ABD Başkanı (Baba Bush)
Georghe Bush’un bu ifadesini
bazı yazarlar “Soğuk Savaş’ın
bittiği tarih” olarak nitelerler.
SSCB’nin dağılmasının akabinde
dünya sisteminde soyunacağı rol
konusunda bir dönem bocalama
dönemi
yaşayan
ve
dünya
sisteminde “tek güç” olarak kalan
ABD’de gelecekte atılacak adımlar
tartışılmıştır.
Bir grup ABD’li akademisyen
ideolojik olarak tamamen zıt, ve tüm
dünyaya hitap eden Komünizmin
mağlup olduğunu, liberal ve
demokratik dünyanın zafer ilan
ettiğini, dolayısıyla ABD’nin bundan
böyle kendi sınırları içinde ekonomik
gelişmeye
özen
göstermesi
gerektiğini öne sürmüşlerdir.
Farklı bir grup akademisyen ise
Liberal dünyanın zafer ilan ettiğini
ancak bu liberal değerlerin sadece
ABD’yle sınırlı kalamayacağını
dolayısıyla bu değerlerin tüm
dünyaya taşınması için ABD’ye
görev düştüğünü belirtmişler ve
ABD’nin eskisinden çok daha fazla
yurt dışına sistem empoze etmesi
gerektiğini vurgulamışlardır.
Yapılan istişarelerin sonunda Beyaz
Saray ikinci seçeneği makul görmüş
ve Yeni Dünya Düzeni’nin oluşmasını
beklemek yerine; oluşturma kararını
kendisi almıştır.
Bosna ve Kosova Müdahaleleri
Soğuk Savaş döneminin sona
ermesinin ardından Yugoslavya’da
yaşanan çözülmenin en ağır
karşılığı Bosna-Hersek’te yaşandı.
Bosna-Hersek’in
bağımsızlığını
ilanının akabinde Sırplar bunu kabul
etmeyeceklerini belirtmiş ve ülke
uzun süren bir savaşa sürüklenmiştir.
Özellikle sivil ölümlerin medyaya
yansıması batı dünyasını müdahale
etme zorunda bırakmış ve AB ile
NATO harekete geçmiştir. Özellikle
Sırplar’ın Saraybosna saldırısından
sonra NATO Sırplar’a ültimatom
vermiş ve uçuşa yasak bölgelerin
oluşturulması konusunda BM’den
destek almıştır. ABD’nin 1994
yılında Boşnak ve Hırvatlar’dan
oluşan bir federasyon kurma
girişimi başarılı olurken Washington
yeni dünyada bir jandarma
olması gerektiği kararını aldığının
ipuçlarını veriyordu. Bundan sonra
başını ABD’nin çektiği NATO görev
tanımında değişikliklere gitmiş
ve insan hakları temelinde görev
tanımları yaparak tüm dünyayı
faaliyet alanı olarak belirlemiştir.
Kosova’da yaşanan gelişmelere
baktığımızda ise 90’lı yılların
başındaki
kafa
bulanıklığının
yerini kararlılığın aldığını görürüz.
Bundan dolayı yine başını ABD’nin
çektiği NATO kuvvetleri bu defa çok
daha kararlılıkla müdahale kararı
almış ve Sırp ordusunun Kosova’dan
çıkmasını sağlamıştı.
Nasıl ki 2. Dünya Savaşı’ndan
sonra savaşın galip ülkeleri yeni bir
sistem yaratmış ve başat konuma
kendilerini getirdiyse, kendini Soğuk
Savaş’ın galibi olarak atfeden
ABD de yeni sistemi ve kurallarını
oluşturmaya başlıyordu.
11 Eylül Sonrası Yeni Dünya Düzeni
11 Eylül saldırıları yeni sistem
kuruluşunun gidişatında önemli
değişikliklere sebep olmuştur. Bu
konuya geçmeden önce 1990’lara
damgasını
vuran
iki
farklı
açıklamaya değinmek yerinde
olacaktır.
Francis Fukuyama adlı düşünür
1989 yılında The National Interest
dergisinde yayınladığı makalesinde
“Tarihin Sonu mu?” diye soruyor ve
artık kesin olarak liberal - demokratik
dünyanın nihai zaferini ilan ettiğini
vurguluyor ve bu değerleri sonsuza
kadar
ABD’nin
savunacağını
açıklıyordu. Fukuyama’ya göre
ideolojik karşıtlıklar ve mücadeleler
paradigma/nisan 2011
artık bitmiş; ideoloji tarihi sona
ermiştir. SSCB’yi mağlup eden
ABD yeni dünyanın galibi ve bütün
sistemin koruyucusudur. ABD bunu
güçlü ordusu, yaygın ticareti ve
sistemin oluşturduğu kurumları ile
sürdürecektir.
Sloven düşünür Slavoj Zizek 11
Eylül saldırılarından birkaç gün
sonra yayınladığı makalesinde
11 Eylül saldırılarına değinmiş
ve
Amerikan
halkına
hitaben “Gerçeğin çölüne
hoş geldiniz” demekteydi.
Zizek, Amerika’da ilk defa
yaşanan bu olayların ABD
dışındaki bölgelerde çok sık
rastlandığını vurgulamakta
ve ABD halkını yeni dünya
düzeninin oluşumu sürecindeki
karar
mekanizmalarına
katılmaya
çağırmaktaydı.
Zizek’in bir de uyarısı vardı
“Eğer
başınızı
kumdan
çıkarmazsanız bu gibi olaylar
yaşanmaya devam edecek”
1993 yılında Foreign Affairs
dergisinde Samuel Huntigton’un
yayınladığı
“Medeniyetler
Çatışması”
adlı
çalışmada
Fukuyama’ya ideolojik yönden
destek verilir ancak bundan sonra
savaşların uygar dünya ile bu
dünyayı istemeyen medeniyetler
arasında olacağı iddia edilmiştir.
90’lara damgasını vuran bu iki
düşünce temeli geniş çaplı tartışılmış
ancak Batı dünyası artık mutlak
galibin liberal – demokratik dünya
olduğu fikrini benimsemiştir.
Bu noktada yaşanan 11 Eylül
saldırıları yeni bir dönemin
başlangıcına
dikkat
çekerken
seçilen hedefler tamamen ideolojik
bir
mücadelenin
başladığını
sezdirmiştir. Kendini demokratik
- liberal dünyanın jandarması
olarak gören ve atfeden ABD
güçlü ordusuna ve dünyadaki
kapitalist
sistemi
yönetmesine
gücünü dayandırıyordu. 11 Eylül’de
31
32
paradigma/nisan 2011
uçaklardan birinin Dünya Ticaret
Merkezi’ni yere indirmesi, diğerinin
de Pentagon’a saldırması adeta bir
meydan okumaydı. Dahası ABD
kendi topraklarında ilk defa böyle
bir olayı yaşıyordu.
Uzun süre çatışmaları kendi
ülkesinden
uzakta
tutmayı
başarabilen ABD ilk defa bu kadar
çok insanın öldüğü bir olayı yaşarken
düşünürler Fukuyama’nın “Tarihin
Sonu” tezinin de bittiğini açıklamış
ve dünyada tek jandarma dönemine
değil bölgesel çok kutupluluğa
geçilebileceğini vurgulamışlardır.
Çok Kutupluluk
Çok kutuplu bir dünya sistemine
doğru
gidildiği
açıklamaları
özellikle ABD’nin Afganistan ve
Irak müdahalelerinden sonra büyük
bir ivme kazanmıştır. ABD’nin
Afganistan ve Irak’ı ele geçirdikten
sonra tamamen dünya jandarması
olmasını
bekleyen
analizciler
Afgansitan’da NATO güçlerinin
Kabil’e sıkışmak zorunda kalması
ve ABD ordusunun Irak’ta denetimi
sağlayamamasından sonra çok
kutuplu bir dünya açıklamasını
daha mantıklı olarak atfetmişlerdir.
Elbette ABD bu savaşlarda güç
kaybına uğramış ve farklı bölgelerin
değişik
dengeleri
olduğunun
gerçeğiyle karşılaşmıştır. ABD’nin
Orta Asya’da yaşadığı bu deneyim
ve güç kaybı bölgede Japonya, Çin,
Hindistan ve Rusya gibi devletlerin
güçlenmesini ve ABD’ye küresel
ölçekte rakip olmalarını doğururken
uluslar arası sitemde bölge güçleri
de ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bu bağlamda Türkiye, Brezilya,
Venezüella, Endonezya ve İran
gibi ülkeler kendi bölgelerinde söz
sahibi olmuş ve çok kutuplu dünya
sisteminin oluşumuna farklı bir
perspektif getirmişlerdir.
Wallerstein’in İtirazları
Ünlü ABD’li düşünür Imanuel
Wallerstein ise tüm bu dünya
sistemler analizlerine farklı bir
paradigmadan yaklaşarak uluslar
arası toplum, karşılıklı bağımlılık gibi
kavramları reddeder. Wallerstein’a
göre tek bir dünya ekonomisi ve
küresel çapta bir hegemonya kurma
mücadelesi vardır.
Wallerstein; kaleme aldığı Dünya
Sistemler Analizi çalışmasında
dünyayı merkez ve çevre ülkeler
olmak üzere ikiye ayırmaktadır. İleri
teknoloji ve bilgi toplumuna ulaşan
ülkeler merkez ülkeyi oluştururken;
hammadde sağlayıcısı ve ileri
teknoloji ürünlerini alanlar çevre
ülkelerdir.
Bir yandan Balkanlar’daki
Türk ve akraba toplulukları;
arkasında Türkiye gibi bir
gücü hissetmenin verdiği
rahatlığı yaşarken bu durum
diğer yandan Türkiye’ye diğer
bölge oyuncularına kıyasen
avantaj kazandırıyor.
Wallerstein merkez ile çevre ülkeler
arasında eşit olmayan bir değişim
olduğunu
belirterek
merkezin
hammaddeleri çok ucuza aldığını
ve nihai ürünü çevre ülkelere çok
pahalıya sattığını vurgular.
Liberal düşünürlerin ortaya attığı
ve herkesin birbirine bağımlı
olduğu savını öne süren “karşılıklı
bağımlılık”
tanımlamasını
Wallerstein “Evet karşılıklı bağımlılık
vardır,
siz
almazsanız
ben
satamam, ben sömürmezsem siz
sömürülemezsiniz” diyerek alaya
almaktadır.
Wallerstein son olarak kendi
sistem analizinde merkez ülkenin
ABD olduğunu, çevre ülkelerin
bütün dünya olduğunu belirtir ve
bölgesel aktörlere de “yarı çevre
ülke” konumunu vererek bunları
hegemonyanın ileri karakolları
diye niteler. Sonuç olarak dünya
sistemleri Wallerstein’ın görüşüne
göre
bir
hegemonya-sömürü
ilişkisinden başka bir şey değildir.
Yeni Dünya Sistemi ve Balkanlar
Balkanlar Soğuk Savaş dönemi
boyunca bir mücadele alanı
olmuştur. SSCB’nin sıcak denizlere
Makale
inmesini engellemek isteyen ve
etrafını kuşatma stratejisi güden batı
dünyası bölgeye özel önem vermiştir.
Sovyetleri güneyden Türkiye, güney
batıdan Yunanistan ve Yugoslavya
ile sarmayı isteyen batı dünyası bu
emeline de ulaşmıştır. Yugoslavya,
Soğuk Savaş dönemi boyunca
Bağlantısız Hareketi’nde yer almış
ve iki blokun arasında yer alma
avantajını kullanmıştır. Lakin Soğuk
Savaş’ın bitimi Yugoslavya’nın bu
avantajını dezavantaja çevirmiş
ve sorunların odak noktası haline
dönüştürmüştür.
Tasarlanan yeni dünya düzenini
doğru algılayamayan Miloşeviç
yönetimi batı dünyasının hışmına
uğrarken
Sırbistan
bölgenin
lanetlenen
bir
ülkesi
haline
getirilmiştir.
Yeni Dünya Düzeni’nin Balkanlar’a
yansımasında birincil derecede
küresel güçler etken olurken, bölgesel
güçlerin de mücadele alanı olmaya
başlamıştır. Rusya Balkanlar’dan
nispeten uzak tutulurken Avrupa
Birliği ayrıcalığını yıllardır taşıyan
Yunanistan yeni dünya düzeninde
gerilemiş ve iç sorunlarıyla boğuşur
duruma gelmiştir.
Kosova ise yeni oluşturulan düzene
ayak
uydurmanın
avantajını
yaşarken belki de hayal dahi
edilemeyecek avantajları kullanarak
bağımsız bir devlet olmuştur.
Kosova’nın bağımsızlığına karşı
çıkan başta Sırbistan ve Rusya,
Soğuk Savaş dönemi uygulamaları
ve uluslar arası hukuka sarılmayı
denemiş ancak sitemin yeni değerler
yaratıp uygulayabileceğini dikkate
almamışlardır.
Yukarıda da değinildiği üzere
Soğuk Savaş sürecine tekabül eden
BM sistemi 2. Dünya Savaşı’nın
galipleri tarafından oluşturulmuş
bir sistem idi; Soğuk Savaş sona
erdiğine göre yeni galipler yeni
değerler üretmeye başlamıştı bile.
Bu bakımdan Balkan ülkelerinin yeni
dünya düzenine daha pragmatik
yaklaşması gerekirken bölgenin
kaderinin belirlenmesinde aktif bir
oyuncu olması gerekliliği açıkça
ortaya çıkmaktadır.
Makale
Balkanlar söz konusu olduğunda
bölgede AB nezdinde Almanya ve
Avusturya’nın başat rol oynama
arzusu
görülürken
Türk
dış
politikasının dinamik ve yapıcı
tutumu konuya ayrı bir perspektif
katıyor. Türk Dış Politikası’nın yeni
dünya düzeninde bölgenin yapıcı
bir aktörü olmasını arzuladığını
yazdığı kitaplarda da belirten
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
Sırbistan-Bosna
ilişkilerini
geliştirme yönünde somut çabalar
sarf ederken; Sırbistan – Kosova
görüşmelerine destek sunduğunu
belirtmiştir.
Tabi ki Osmanlı döneminden
kalma zihniyet uyumu, bölgede
yaşayan Türk soylular ve akraba
topluluklarının sayısının yüksek
olması; Türkiye’nin bölge ile
iletişiminde kolaylık sağlıyor. Bir
yandan Balkanlar’daki Türk ve
akraba toplulukları; arkasında
Türkiye gibi bir gücü hissetmenin
verdiği rahatlığı yaşarken bu durum
diğer yandan Türkiye’ye diğer
bölge oyuncularına kıyasen avantaj
kazandırıyor.
Balkanlar
ise
1999
Kosova
savaşından sonra ciddi bir şekilde
çatışma yaşamayıp toparlanma
sürecine girmiş durumda. Bu
bakımdan Bosna – Sırbistan
görüşmeleri, Kosova – Sırbistan
görüşmeleri, Arnavutluk’un istikrara
kavuşması, Makedonya’nın isim
sorunu ve istikrarlı bir yönetime
kavuşması
Balkan
bölgesinin
önümüzdeki
yıllarda
çözmesi
sağlaması gereken konuları teşkil
ediyor. Bu konuların çözümünden
sonra Balkan ülkelerinin birbirleri
ile yapacakları işbirliği bölgeyi yeni
dünya düzeninde daha istikrarlı
ve güçlü kılacaktır. Balkanların bir
çatışma merkezi olmaktan çıkıp bir
işbirliği ve hoşgörü merkezi olması
için ümit edici verilerin olduğunu
vurgulamanın
altı
çizilmesi
gerekiyor.
Sonuç
Niccolo Machiavelli Prens adlı
eserinde Kral’a yönetim tavsiyeleri
sunarken
Thomas
Hobbes
51. Madde
Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü,
Birleşmiş Milletler üyelerinden
birinin silahlı bir saldırıya hedef
olması halinde, Güvenlik Konseyi
uluslararası barış ve güvenliğin
korunması için gerekli önlemleri
alıncaya dek, bu üyenin doğal olan
bireysel ya da ortak meşru savunma
hakkına halel getirmez. Üyelerin bu
meşru savunma hakkını kullanırken
aldıkları
önlemler
hemen
Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve
Konsey’in işbu Antlaşma gereğince
uluslararası barış ve güvenliğin
korunması ya da yeniden kurulması
için gerekli göreceği biçimde her
an hareket etme yetki ve görevini
hiçbir biçimde etkilemez.
Leviathan’dan
bahsetmiş
ve
halkın birbiriyle çatışmaması veya
düşmanlardan korunması için karar
alma gücünün bir devlette veya
bir birey de ya da bir oluşumda
toplanması gerektiğini ileri sürmüş ve
bu mutlak erkin hukuk dahil her şeyi
yapabilme kudretiyle donatılması
gerektiğinin altını çizmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde
uluslar arası sistemi yönetebilme
gücüne tek başına sahip olan ABD’de
bu konular tartışılmış ve özellikle
Georghe W. Bush döneminde ABD
bir Leviathan olmaya yeltenmiştir.
Bunun için sistem hukukçuları
BM’nin 51’inci maddesi olan
Meşru Müdafaa Hakkını yeniden
yorumlamaya başlamış ve “Önleyici
Meşru Müdafaa” kavramını ortaya
atmışlardır. Bilindiği üzere Meşru
Müdafaa Hakkında bir devletin
kendini aynı boyutta ve şiddette
koruma hakkı tanınırken “Önleyici
Meşru Müdafaa Hakkı’nda” bir
yerde saldırı hazırlığı olduğu ithamı
bile yeterli görülüp o yerlere saldırı
düzenlenebilmesi öngörülmektedir.
Michael Hardt ve Antonio Negri
“İmparatorluk” adlı eserlerinde yeni
dünya düzenine postmodern durum
eleştirisi diyebileceğimiz bir yaklaşım
sergileyerek ulus devletlerin sona
erdiğini ve sermaye birikimlerinin
mücadele alanını yürütürken tek bir
hegemon devlete doğru gidildiğine
paradigma/nisan 2011
vurgu yapmışlardır.
Ancak Gramsci’nin tanımladığı
hegemonya kavramında iki temel
unsurdan biri de rıza idi (diğeri
mutlak güç). Dolayısıyla Soğuk
Savaş’ın bitmesinden bu yana
20 yıl geçtikten sonra yeni dünya
düzeninin bir İmapartorluk mu
yoksa çift kutuplu bir dünya mı,
ya da çok kutuplu bir düzene mi
kavuşacağını önümüzdeki yıllar
gösterecek. Ancak önemli olan yeni
dünya düzeni oluşurken kim nerede
yaşıyorsa yaşasın kendini edilgen
bir durumda konumlandırmaması
ve istediği dünya düzeni yönünde
mücadele etmesinin sağlanmasıdır.
33
34
paradigma/nisan 2011
Makale
Kosova’da Kalıcı Barış Mümkün Mü?
Caner Süleyman
İnsanlık tarihine, tarih ilmi açısından en büyük katkıyı
vakânüvisler sağlamıştır. Bunun dışındaki veriler pek
tabiî olarak değer taşımaktadır. Fakat giriş bâbında
bir karşılaştırma yapmak için, yaşamakta olduğumuz
dönemin bilgi çağı olduğu göz önünde bulundurulursa,
vakânüvislerin bu katkısına vurgu yapmam, maksata
hâsıl olacaktır. Şöyle ki, gelecek nesillere tarihi ve
yaşadığımız tecrübeyi aktarma hususunda başarılı bir
yol izlenirse, paha biçilemez değerde bir birikim ortaya
çıkacaktır. Dolayısı ile devletleşme gibi hayatî derecede
önemli bir süreçten geçen Kosova’nın tarihine küçük bir
notun da yazı hayatı ile düşüleceği herkesçe bilinmelidir.
ve devlet hukuk sistemlerinde bu sosyolojik yapıların
izdüşümleri ele alınacak olur ise birinci dereceden dinî
ve millî yapılar karşılık bulmaktadır. Farklı fraksiyonları
içinde barındırmasıyla beraber, devletler genelde bu
sosyolojik parametreleri referans alarak varlıklarını
sürdürmektedirler. Bu zemin üzerine inşa edilmiş
dünya sisteminin orta ve uzun vâdede ne gibi teorik
açmazları beraberinde getirdiği az çok bilinmektedir.
Kadîm medeniyetlerin vârisi olarak yaşamını sürdüren
devletlerin dışındaki bir takım devletlerin, özgün
kimliklerini oluşturmak adına çoğu kez nasıl gülünç
duruma düştüklerini kolaylıkla müşâhâde edebiliriz.
Açıkçası bu yazının içeriği tasarlanırken, temas
edilmeye çalışılan noktalar hususunda kaçınılmaz olarak
karşılaşılan paradokslardan biriyle yüz yüze gelinmiştir.
Ya güncel olaylar ile ilgili konular irdelenip, düşünce
meselesi es geçilecek, ya da günlük gelişmelerden
uzak bir şekilde teorik konuları içeren bir yazı olacaktı.
Mâkul olanın ise hamâsetten uzak kalmaya çalışarak,
günlük gelişmeleri dilimizin döndüğünce teorik ve
sistematik bir düşünce metodolojisi içerisinde ele
almak ve değerlendirmek olacaktır. Fakat anlatılmak
istenen meselelere yaklaşımın; olaylar karşısında anlık
değil, tarihsel süreç içerisindeki gelişimi, interdisipliner
boyutları ile nazârî boyutu ele alınmaya çabalanacağı
hususun belirtilmesinin faydalı olacağı düşünülmüştür.
Herkesin mâlumu olduğu üzere yaşadığımız yer olan
Kosova; tarihî bir süreçten geçmektedir. Olayların şöyle
kabaca nasıl hızlı bir şekilde geliştiğini zihinimzde
canlandıracak olursak, 1999 yılının öncesini ve
günümüzü karşılaştırmak yeterli olacaktır. O yıllar ile
günümüz arasında yalnız Kosova’da değil, dünyada
da ciddî değişimler yaşanmıştır. Başka bir deyişle tarih
daha hızlı bir şekilde akmaktadır. Bir asır öncesinde 50
yılda değişebilecek şeylerin süresi günümüzde birkaç
yıla sığabilmektedir. Dolayısı ile yaşadığımız toplumdaki
gözlemlerimizi, bu verileri de elimizin altında tutarak
değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır.
İnsanoğlu sosyal bir varlık olarak ele alındığında,
kendini belli bir yere ait hissetme ihtiyacı duyar. Bir
medeniyete, dine, millete, cemiyete, cemaate ait olmak
hissi fıtrî olarak var olan özellikler olması dışında,
kişinin kendini tanımlarken böyle bir oluşuma ait olma
şuurunu da taşıması gerekir. Bu bağlamda uluslararası
Devlet olmak ne kadar çaba gerektiren bir mesele ise,
devlet kalmak için de bir o kadar çaba gerektirmektedir.
Kadîm insanlık tarihi kendi sahnesinde birçok devlet
(günümüz normları çerçevesinden baktığımızda tarihteki
tüm yapılanmaları bugünkü devlet fonksiyonuna sahip
olmadığı göz önünde bulundurularak) görmüşse de
süreç içerisinde bu devletler tarihe karışmıştır. Gücün
nispî olduğu, uluslararası sistemin ise dünyanın geleceği
Makale açısından izlemekte olduğu yolun
genel itibari ile sistem dışında
kalanların şüphe ile yaklaştığı
bilinmektedir. Genel olarak böyle bir
tablo içerisinde, uluslararası sisteme
Balkanlar gibi merkezî bir bölgede,
devlet olarak dahil olmaya çalışmak
Kosova için başlı başına bir sorun
teşkil etmektedir. Kaldı ki, Kosova bu
günkü durumuna sancılı ve sağlıksız
bir şekilde gelmiştir. Birçok konuda
geçiş sürecini tamamlayamamış
Kosova’yı yapısal olarak da ciddî
sorunlar beklemektedir. 1989-1999
yılları arasında devlet ve ekonomi
alanından neredeyse tamamiyle
çekilip, sonra da bir anda serbest
piyasa ekonomisine irâdesi dışında,
fakat doğal olarak dahil olmak, bir
devletin önemli bir ayağının sağlıklı
olmadığının temel göstergesidir.
Bütün bu meselelerin dışında,
konuya daha üst bir pencereden
yaklaşacak olur isek; Kosova ve
Kosova’da yaşayan tüm unsurların,
ister biryesel, ister kolektif bir
biçimde olsun, nasıl bir gelecek inşa
etmek istedikleri hâlâ belli değildir.
Siyasîler her ne kadar Kosova’nın
geleceğinin Avrupa Birliği içerisinde
yer almakla sonuçlanacağını ifade
etse de, Avrupa Birliği geleceğinin
ne
olacağı
meçhuliyetini
sürdürmektedir
Karşımıza genel olarak böyle bir
tablo çıkarken, özelde ise Kosova’nın
içinde bulunan yapısal sorunların
bir yığın gibi ortada durduğu açıktır.
Uluslararası sistemin Kosova’nın
bağımsızlığını gözetlemeye ihtiyaç
duymasına paralel olarak, yerel
idarecilerin böyle bir talepte
bulunması da konuyu daha
kompleks bir hale getirmektedir.
99 Savaşı’ndan önce Kosova’da
Sırplar dışındaki unsurların ciddî bir
baskı altında oldukları biliniyor idi.
Dolayısı ile savaştan sonra yaşanan
kaos ortamında, uzun yıllar baskı
ve tehdit altında yaşamış insanların,
savaş ile birlikte yaşadığı travmalar
göz
önünde
bulundurulunca,
yasalar olmadan sistematik bir
kıyımın olmamasının altında yatan
değerler sisteminin araştırılması
zarûrî bir konudur. Bunun tersinin
onaylandığı ve olması gerekenin
tersi olduğu görüşü kesinlikle kabul
edilebilecek bir şey değildir.
Sonuç olarak kısaca özetleyecek
olur isek; ortada multietnik bir devlet
vardır, dolayısı ile topluluklar kendi
millî bilincine güçlü bir şekilde sahip
çıkmaktadır ve topluluk hakları
yasa ile belirlenmiştir. Bütün bunlar
göz önünde bulunduruluduğunda,
insanların önüne eğer refah,
gelişim, özgürlük gibi hedefler,
daha ciddî ve kararlı bir biçimde
konulur ise nispî olarak çatışma
ihtimalinin önüne geçilebilir. Fakat,
eğer herkese mavi boncuk dağıtıp,
dolaylı yollardan, yasal bir şekilde
“öteki”
kavramını
dilinizden
düşürmez iseniz çatışma ihtimali
gündemden düşmeyecektir. Dolayısı
ile Balkanları Müslüman, Katolik
ve Ortodoks unsurların yaşadığı
ve homojen olmayan bir coğrafya
olarak inceleyecek olur isek, mevcut
durumu geçici ateşkes veya geçici
barışın ötesine uzatıp, kalıcı barış
tesis etmenin yolları aranmalıdır.
Meselenin detaylarını ayrı bir konu
olarak ele alınması gerektiği için,
şu anda temas edilmesi gereken
zarûrî bir nokta olarak şunu
belirtmek yerinde olacaktır. Özelde
Kosova, genelde Balkanlar; yalnızca
hukukî mevzûlarla donatılarak
kalıcı barışa kavuşamaz. Bu
düşünce, çözümü sûnî bir zeminde
kısıtlayıp, indirgemeye eşdeğerdir.
Diğer bir deyişle, hukukî olarak
topluluklara haklarının sunulması,
topluluklar
arasındaki
gerilimi
düşürmeye yetmeyebilir. Çözüm
yolunun kültürel ve ekonomik
işbirliğinden geçebileceği görüşünü
savunmaktayım.
Kalıcı Barışın İki Önemli Unsuru:
Kültürel İşbirliği
Kültürel işbirliği konusunun da
hukukî mevzuatlar gibi, sunî bir
zemin üzerine kurulmamalıdır.
Ayrı bir konu olarak irdelenmesi
gereken, (ki düşünceme göre önemli
bir galat-ı meşhûr olan) “ötekine,
farklılıklara, düşünceye, inançlara,
vs.”
müsâmaha
göstermeyi
dışarıdan öğretmeye zorlamanın,
sonuç alınamayacak bir gayret
olduğunu düşünmekteyim. Esasında
meselenin çıkış noktasında, yaklaşım
konusunda
ciddî
açmazların
bulunduğu görülmektedir. Somut
paradigma/nisan 2011
olarak açıklamak gerekir ise,
Kosova’da yaşayan bir Türk’ün
düğününde çalan Arnavutça bir
şarkı ile bir Arnavut’un tertib
ettiği Mevlîd-i Şerif’te okunan
Türkçe eserler, yüzyılların birikimi
ile oluşmuş ve aslında herkesin
mutâbık kalabilmesi mümkün bir
kültürel işbirliği örneğidir. Bu asla
ötekine
müsamaha
göstermek
değildir. Aksine, kişinin ait olduğu
medeniyetin kendisine kattığı ve
bunun dışına çıkması halinde,
edep dışına çıkmış gibi bir tavırla
karşılaşabileceği
duygusudur.
Kültürel işbirliğine konu olacak
unsurlara “öteki şudur, inancı
şöyledir, şunu yapar, modernizm
gereği
birbirinize
müsâmaha
göstermelisiniz”
meâlindeki
telkinler, söz konusu unsurlara
“öteki” hakkında yalnızca eklektik
bilgiler vermiş olur. Bu noktada
kalıcı barışı sağlamak için yalnızca
birbirini tanımak yetmeyebilir. Kalıcı
barış için, yüzyıllardır tecrübe
edinilmiş bir kültürel kod hafızasının
mevcûdîyeti, ortak medeniyete ait
unsurların kolaylıkla bu zemine
kanalize
edilmesine
rehberlik
edebilir.
Ekonomik İşbirliği
İnsanlar arası ilişkilerden biri
olan ticaret ilginç bir şeydir. Bu
konuda ötekileştirici vasfı taşyıan
millî hassasiyetler bir kenara
itilip, ticarî hassasiyetler ön plana
çıkabilmektedir. Hâliyle de ticaretle
uğraşan kişiler, etnik bir çatışma
sonucunda ilişkilerini en son bitrecek
veya her şeye rağmen bitirmeyecek
kişiler olacaktır. Devletlerin yalnızca
vatandaşları açısından çıkar amaçlı
değil, çatışmayı önleyecek bir
katalizatör olarak da ekonomik
işbirliğini geliştirmek, bu açıdan son
derece önemlidir. İki milyonluk bir
nüfusa sahip ve belirtilen özellikleri
taşıyan bir yerden bahsettiğimiz göz
önünde bulundurulursa, Kosova’nın
hiçbir şekilde ekonomik olarak
kendi kendine yetmeyeceği ve bu
durumun başta çevre ülkeleri olmak
üzere, üzerinde ısrarla durulan ve
arzulanan kalıcı barışa ulaşılması
için, sağlıklı adımların atılması
ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.
35
36
paradigma/nisan 2011
Toplum
Kosova Şehir Mirasının Korunması Konferansı
Paradigma
sıfata sahip ve tarihi, kültürel ve dini miras konularında çalışmalarını sürdüren değişik
“ Uluslararası
profildeki oluşumların katılımıyla 21-23 Mart tarihleri arasında Kosova’nın Prizren şehrinde Şehir
Mirasının Korunması Konferansı gerçekleşti. Balkan ülkelerinden farklı örneklerin sergilendiği
konferans, sonuç bildirgesi konusunda uzlaşı sağlanamadan sona erdi.
”
Avrupa Birliği Kosova Özel Temsilciliği Ofisi’nin
düzenlemiş olduğu, “Kosova’da Tarihi Mekanların
Korunması” konulu konferansa ilgi büyüktü. Kosova
hükümeti, Başbakan Yardımcısı ve Bakanlar düzeyinde
temsil edilirken, Arnavutluk, Türkiye, Bulgaristan ve
Sırbistan’dan da resmi görevli ve uzmanlar aktif
katılımda bulundu. Üç gün süren konferansta Kosova
kurumları ve toplumuna yapılan çağrıda, tarihi
mekanların ciddi tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarını ve
kontrolsüz yapılaşmanın bir an önce önüne geçilmesi
gereğine işaret edildi.
Konferans açılışının gerçekleştirildiği birinci günde,
katılımcı misafirler Prizren’deki tarihi, kültürel ve dini
değerlere sahip mekan ve yapıları ziyaret ederken,
açılış konuşmalarında bu değerler öneminin altı çizildi.
Avrupa Birliği Parlamentosu Kosova Raportörü Ulrike
Lunacek de Brüksel’den video mesaj göndererek verdiği
mesajında ‘eşi benzeri bulunmayan bu tarih ve kültür
değerlerinin korunması’ önemine vurgu yaparak, bir
nebze de uluslararası toplumun konu ile ilgili olarak
koordineli yaklaşımını öne sergilemekteydi. Zira, Avrupa
ile bütünleşme yolunda ilerleyen Kosova’da tarihi
mirasın korunması ve tanıtımı yerli makamlara ciddi bir
yükümlülük getirdiği gibi, gelecek kuşaklara mirasın
aktarılması için gösterecekleri önemin de göstergesi
olacağı yönünde açıklamalarla başladı.
AB Özel Temsilcisi Pieter Feith, Kosova’nın tarihi ve kültür
mirasını Avrupa Birliği istediği için değil, olağanüstü
değere sahip olduğundan dolayı korunması bilinciyle
hareket edilmesi gerektiğini ve tarihi mirasın korunmasında
herkesin katkıda bulunma ihtiyacına vurgu yaptı. Feith,
yerel ve merkezi idarelere, tarihi mirasın korunması
alanıyla ilgili olan yasaların uygulanmasına daha fazla
önem vermeleri talebinde bulunmuştur. Kosova Başbakan
Yardımcısı Bujar Bukoshi ise, Kosova’nın genelindeki
kültürel mirasın korunmasında ihtiyaç duyulacak maddi
desteğe işadamlarının da katkıda bulunması gerektiğini
ve onların işbirliği talebinde bulundu.
Kosova’da birçok yönden hızlı değişikliklerin yaşandığı
ve dolayısıyla önemli değerlere sahip kültürel ve tarihi
mirasın yok olduğu vurgulanırken, ekonomik gelişmenin
gerektirdiği çağdaş şehirleşmenin bu tür değerlerin
Toplum kaybolmasına neden olduğu ifade
edilmiştir. Tüm bu istenmeyen
olumsuz gelişmeleri dikkate alarak,
konferansın düzenlenme amacının
bu olduğu belirtilmiş ve yerli ve
yabancı birçok uzmanın katıldığı
konferansta Bulgaritan’ın Nesebar,
Arnavutluk’un Gjirokastër ve Berat
ile Sırbistan’ın Novi Sad şehir
örnekleri sunularak, yapılan ilgili
koruma ve hukuki çalışmalardan
örnekler de sunulmuştur.
Konferansın
ikinci
gününde
Kosova Kültür, Gençlik ve Spor
Bakanı Memli Krasniqi, tarihi ve
kültürel mirasın korunması için
Feith: Kosova’nın tarihi ve
kültür mirasını Avrupa Birliği
istediği için değil, olağanüstü
değere sahip olduğundan
dolayı korunması gerektiği
bilinciyle hareket edilmesi
gerekir.
siyasi düzeyde gerekli desteğin
sağlanması ihtiyacına işaret etti.
Bakan Krasniqi, aynı zamanda
yasal koruma altına alınacak tarihi
miras değerindeki binalar listesinin
üç ay içerisinde hazırlanacağını
da bildirdi. İsveç “Sınır Tanımayan
Kültür Miras” Örgütü Kosova
Müdürü Sali Shoshi konuyla ilgili
sunduğu tebliğinde, Priştine’deki
102 kayıtlı kültür mirasından 45’nin
tamamıyla yok olduğunu, Prizren,
İpek ve Yakova’da da durumun iç
açıcı olmadığını ifade etti.
Ancak,
genel
anlamıyla,
konferansta sergilenen örnekler ve
vurgulan çalışma ihtiyaçları, geç
kalınmış olsa bile Kosova mirasının
korunmasında atılması gereken
adımlara bir emsal teşkil edeceğine
benziyor. Çünkü bu konferans, son
yıllarda bu yapıda gerçekleştirilen
organizasyonlar arasında en fazla
ilgi çeken ve en ciddi olanlardan
birini oluşturmaktaydı. Konferans
ardından yapılacak olan mirasa
sahip çıkma çalışmalarının ve
organizasyonlarının
daha
da
önem
kazanacağı
yönünde
değerlendirilmelerde bulunulurken,
sonuca doğru götürmeyen sıradan
bir diğer organizasyon olarak
da benimseyen tarafların mevcut
olduğunu söylemekte fayda var.
Diğer yandan, Kosova’nın tarihi ve
kültürel değerleriyle ilgili olan bu
organizasyon çerçevesinde özellikle
Kosova kurum ve ilgili taraflarının
sergiledikleri tavır, tarihi ve kültürel
mirasın korunmasında kapsamlı
ve kontrollü bir mekanizmanın
bulunmadığını ortaya koymaktaydı.
Buna örnek olarak, hukuki anlamda
ister merkezi ister de yerel kurumların
düzenlenmiş
bir
mekanizma
yokluğunda
çalışmalarını
sürdürdüğü ve dolayısıyla çok yönlü
çalışmaların farklı sonuçlar ortaya
çıkardığı belirtilmiştir.
Şehir Mirası Politika ve Stratejileri;
Şehir Mirası Unsurları; Kapasite
Geliştirme, Araştırma, Eğitim ve
İletişim ile Ulusal ve Uluslararası
Düzeylerde İşbirliği gibi dört temel
konudan
oluşan
konferansta,
yerelden
ziyade
daha
çok
uluslararası tarafların aktif olduğu
ve ilgili plan ve yönetim stratejileri
ve çalışmaları tespit etmekte baskın
geldiği görülmüştür. Dolayısıyla,
bu durum özellikle Kosova merkezli
ve yerel sivil toplum örgütlerinin
tepkisine yol açmıştır. Ancak, bu
durumun ortaya çıkması konferans
örgütlenmesi ve gidişatına tamamen
bağlı olmamakla birlikte, son
yıllarda yapılan çalışmalar ile ilgili
gelişmelerin bir ürünü olarak da
değerlendirilmektedir.
Kosova’daki
1999
savaşının
ardından, Kosova Sırp Ortodoks
Kilisesi ile Sırp mirasının korunma
ihtiyacının özellikle vurgulanması
ve bunun da Kosova’da mevcut
olan uluslararası örgüt ve kuruluşlar
tarafından
yapılması,
durumu
körükleyen unsurlar olmuştur. 2004
yılında yaşanan isyanın özellikle
Sırp topluluğu ve onlara ait mirası
hedef alması, tarihi, kültürel ve dini
miras unsurlarına karşıt tarafların
farklı bakış açısı geliştirmesine
neden olmuş ve Sırp ile Sırp olmayan
unsurlar olarak gayri resmi bir
sınıflandırılmaya tabi olunmuştur.
Bu şekilde, Kosova mirası bir bütün
olarak ilgili tarafların mutabık
kalacakları
şekilde
muamele
görememiştir. Sonuç olarak, ortaya
çıkan tabloda uluslararası topluluk
paradigma/nisan 2011
ilgili kimi çevrelerce Sırp mirasının
koruyucusu gibi görünmektedir. Bu
tablonun dışında kalan mirasın ise
gerektiği düzeyde maddi destek
bulamaması, özellikle Kosova sivil
toplumu ve ilgili taraflarını hayal
kırıklığına uğratmış ve yapılan
bazı çalışmaları dayatma olarak
değerlendirmiştir.
Sonuç Bildirgesine Giden Yol
Kültürel mirasın korunmasıyla ilgili
konuların karmaşıklığı nedeniyle
konferans öncesinde hazırlanan
yirmiye yakın maddelik sonuç
bildirgesi de, sivil toplum örgütlerinin
bu tür “tepside hazır sunulan
tavra” karşı itirazı nedeniyle kabul
edilememiş ve konferansın amacına
tam
anlamda
ulaşamamasına
neden olmuştur. Bunun yerine,
konferansta ortaya çıkan somut
bazı öneriler üzerinde mutabık
kalınmış ve konferans sonrasında
bu önerilerin AB Özel Temsilcisi
tarafından Kosova hükümetine
sunulacağı ifade edilmiştir.
Diğer
taraftan,
sivil
toplum
örgütlerinin sadece sona gelinen
aşamalarda aktif olan bir muhalif
tavır sergilemeleri ve kültürel
ve tarihi mirasın korunmasında
konferans öncesinde diğer günlük
çalışmalarda boy göstermedikleri de
pek fazla takdir edilmeyen bir durum
olarak algılanmıştır. Konferansta,
Priştine’deki 102 kayıtlı kültür
mirasından 45’nin tamamıyla
yok olduğunu, Prizren, İpek ve
Yakova’da da durumun iç açıcı
olmadığını ifade etti.
Kosovalı
Türk
sivil
toplum
kuruluşlarının kapsanmaması veya
katkı göstermemesi, Kosova Türk
mirasının korunmasında yetersiz
kalındığı
da
değerlendirmeler
arasında bulunmuştur. Sivil toplum
örgütleri açısından genel bir
değerlendirmede
bulunulursa,
onların ilgili birçok konuda yetersizlik
sergiledikleri kanıtlanmaktadır.
Konferanstan çıkan önerilerde,
Kosova kentsel ve kültürel mirasın
37
38
paradigma/nisan 2011
Toplum
tespit edilip kaydedilme ihtiyacının
bulunduğu, Kosova makamlarının
da
sosyo-ekonomik
ihtiyaçları
göz önünde bulundurarak kültürel
çevre planı stratejisini hazırlaması
gerektiği belirtilmiştir. Öneriler
arasında, kültürel miras alanında
çalışan
personelin
eğitilmesi
gerektiğini,
tarihi
mekanların
korunmasıyla
ilgili
yasaların
uygulanması ve kamu bilincinin
artırılması gereğine vurgu yapıldı.
Sonuçta,
konferans
başarısı
açısından
değerlendirildiğinde,
farklı sonuçlar ortaya çıkmakta.
Organizatör olan AB Kosova Özel
Temsilcisi Ofisi konferansın başarılı
geçtiği yönünde değerlendirmede
bulunurken, özellikle de yerli kurum,
kuruluş ve medyalar da amacın
tam anlamda karşılanmadığını
yansıtmış ve Kosova ile ilgili
konularda uluslararası toplumun
bastırılmış çözümler yerine katılımcı
mekanizmalar arayışında olması
gerektiğinin
altını
çizmişlerdir.
Sonuçta, bu karşıt görüşlerin
mevcut olduğu duruma somut bir
gösterge olarak, Kosova Meclisinin
önümüzdeki yasama döneminde
onaylaması beklendiği Prizren Tarihi
Merkezini Koruma ile Büyük Hoça
Yasalarının özellikle uygulamaya
geçtiği dönemde ortaya çıkacağı
gibi gözükmektedir. Zira, konferans
öncesi ve esnasında da ilgili yerel
tarafların belirttiği gibi, hazırlanan
yasaların kamuya açıklanmadığı
ve içeriklerinin neler olduğunu
bilmeden
Meclis
onayından
geçeceği belirtilmektedir. Bu iddia
ve söz sahibi olma talebi, yasa
uygulamasının çıkarabileceği bazı
istenmeyen durumları önceden tespit
etmek için yardımcı olabileceği
dikkate alındığında, makul olarak
gözükmektedir.
Bahar Bayramı - Nevruz
Paradigma
Yeni Gün/Gün Işığı anlamına gelen
Nevruz özellikle Ortadoğu ve Asya
halkları tarafından kutlanmaktadır.
Balkanlar’da
bu
kutlamalara
Türkler,
Arnavutlar,
Boşnaklar,
Romlar gibi Müslüman toplumlar
da dahil olmaktadır.
Yazılı olarak ilk kez 2. yüzyılda Fars
kaynaklarında adı geçen Nevruz,
İran ve Bahar takvimlerine göre yılın
ilk gününü temsil eder. Günümüz
İran’ında, her ne kadar İslami bir
kökeni olmasa da bir şenlik olarak
kutlanır. Bazı topluluklar bu bayramı
21 Mart’ta kutlarken, diğerleri
kuzey yarım kürede ilkbaharın
başlamasını temsilen, 22 veya 23
Mart’ta kutlarlar.
Farklı halklarda Nevruz’a çeşitli
efsane
ve
anlamlandırmalar
yüklenirken Anadolu ve Orta Asya
Türkleri bu günü “Baharın Gelişi”
olarak kutlar.
2010 yılında Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu, 3000 yıldan beri
kutlanmakta olan bu şenliği, Dünya
Nevruz Bayramı ilan etmiştir. 28
Eylül - 2 Ekim 2009 arasında Abu
Dhabi’de hükümetler arası toplanan
Birleşmiş Milletler Manevi Kültür
Mirası Koruma Kurulu, nevruzu
Dünya Manevi Kültür Mirası
Listesi ‘ne dahil etmiştir. 2010’dan
başlayarak Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu 21 Mart’ı “Dünya Nevruz
Bayramı” olarak kabul etmektedir.
Kosova’da Nevruz
Nevruz
Bayramı
Kosova’da
yaşayan topluluklar tarafından
da kutlanmaktadır. Bugün bazı
törenler şeklinde kutlanan Nevruz’a
Tito Yugoslavya’sında daha fazla
tekkeler sahip çıkmıştır.
Tarikat mensupları Nevruzu Hz.
Ali’nin doğum günü olduğu
inancıyla dini bir bayram şeklinde
kutlar. Tekkelerde Nevruz şerefine
özel toplantılar düzenleyip Mevlit-i
Şerif, ilahiler ve kasideler okunur.
Tekkelerden bazılarında dervişler
şeyhin huzurunda zikir eder ve zikir
eden genç dervişler bedenlerine şiş
ve kılıç geçirirler.
Kosova Müslüman toplumunda
Nevruz “Kıştan kurtulma, baharın
gelişi” olarak anlamlandırılmaktadır.
Nevruz’un yanı sıra Kosova halkının
kutladığı diğer gün ve bayramlar şu
şekilde sıralanır: Daltulum, Kocakarı
Soğuğu, Kırlangıç Fırtınası, Ayva
Baharı, Öküz Soğuğu, Hıdrellez,
Nakıs Salı, Hıdır Nebi ve Ali Günü
. Prizren’de bahar, “Nevruz”,
“Hıdrellez” ve “Hıdır Nebi” bahar
bayramlarından önce, cemrelerin
düşmesiyle kutlanmaya başlanır.
Kültür - Sanat
paradigma/nisan 2011
Çanakkale Şehitleri Kosova’da Anıldı
Paradigma
Çanakkale Savaşı’nın 96’ıncı yıldönümü dolayısıyla
Sultan Murat kışlası’nda yapılan törenin ardından
Kosova Türk Taburu ile Doğru Yol Derneği birlikte bir
tören düzenlediler. Törene Kosova Kamu Yönetimi
Bakanı Mahir Yağcılar, Türkiye Cumhuriyeti Priştine
Büyükelçisi Songül Ozan, Kosova Türk Temsil Heyeti
Başkanı Albay Mümtaz Aydemir, Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) Kosova Koordinatörü
Adem Urfa, Prizren Belediye Başkanı Ramadan Muja,
Kosova Savunma Gücü (FSK) subayları yanı sora çok
sayıda milletvekili ile üst düzey davetli katıldı.
Çanakkale Savaşı’nın 96’ncı yıldönümü dolayısıyla
Kosova Türk Tabur Görev kuvvet Komutanlığı’nda bir
tören gerçekleştirildi. Sultan Murat Kışlası’nda yapılan
törenin ardından Türk Taburu ile Doğru Yol Türk Kültür
Sanat Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği tören Prizren
Xhemail Berisha Kültür Evi Salonu’nda gerçekleşti.
Çanakkale Savaşı’nda şehit düşenler adına yapılan
saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra
bir konuşma yapan Üsteğmen Erkan Şirin “Vatan uğruna
verdikleri mücadeleyle bayraklaşarak gelecek nesillere
muhtaç oldukları kudreti veren bütün aziz şehitlerimizle,
Çanakkale’de Türk milletinin üzerine güneş gibi parlayan
büyük Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk başta olmak
üzere tüm silah arkadaşlarını ve gazilerimizi rahmet,
minnet ve saygıyla anıyoruz” dedi.
Çanakkale Zaferi’ni anlatan sinevizyon gösterisi
ardından ‘Doğru Yol’ Derneği ‘Aziz Buş’ Tiyatrosu
tarafından hazırlanan “Şehitlere Selam Olsun” adlı
oratoryo ve lirik dans gösterisi büyük beğeni topladı.
Gecede ayrıca, ‘Doğru Yol’ Derneği “Ata Çocukları”
kolu tarafından hazırlanan ve 100’e yakın ilköğretim
öğrencisinin, Mustafa Kemal Atatürk’ün sevdiği şarkıları
koro eşliğinde okuması büyük alkış aldı.
Çanakkale ve Kosova Şehitleri İçin Mamuşa’da Mevlit
Okundu
Çanakkale Savaşı’nın 96’ıncı yıldönümü dolayısıyla
Mamuşa’nın Mamuşa Camii’nde Çanakkale ve Kosova
savaşında şehit düşenler için Mevlit okundu.
Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı Mamuşa
Din Görevlisi Yakup Bal ve Mamuşalı din görevlilerinin
okuduğu mevlide ilgi yoğun oldu.
“Çanakkale boğazı dar geçilmezmiş ve bu zafer 96
yıl önce elde edilmiş” diyen Mamuşa Belediye Başkanı
Arif Bütüç, “Bu mücadelede 250 Bin soydaşımız şehit
düşmüştür. Fakat ana ülkemiz bu savaşta Türkiye
Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır. Bu vesileyle biz
Kosova’da yaşayan Türkler olarak, Çanakkale şehitlerini
anıyoruz, bu münasebetle Kosova savaşında da şehit
düşmüş olan şehitlerimizin de ruhları şad olsun diyoruz”
dedi.
39
40
paradigma/nisan 2011
Kültür - Sanat
Kosova’dan Mehmet Akif Geçti
Paradigma
Marşının kabulünün 90’ıncı, Mehmet Akif’in ölümünün 75. yılında, Türkiye Cumhuriyeti
“ İstiklal
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2011 yılının Mehmet Akif yılı ilan edilmesi Kosova’da
da kapsamlı anma programlarının düzenlenmesine vesile oldu. Mehmet Akif, fotoğraf sergisi,
konser, belgesel gösterimi, sempozyum, tiyatro gösterimi ve şiir dinletisi gibi biz dizi etkinlikle ata
toprağında anıldı.
”
Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan, Kosova
Ulusal Tiyatrosunda düzenlenen Mehmet Akif’i anma
etkinliklerinin açılış töreninde yaptığı konuşmada
Mehmet Akif’in iki ülkeyi bağlayan özelliklerine
değinerek, bunu Kosovalı Türklerin bugünkü rolleriyle
özdeşletirdi. Büyükelçi Ozan, Mehmet Akif’in Kosova
ile Türkiye’yi, bu iki dost ve kardeş topluluğunu birbirine
bağlayan en güzel örneklerden en değerli köprülerden
biri olduğunu belirterek “Tıpkı burada yaşayan Kosovalı
Türk soydaşlarımız gibi…” dedi.
Medeniyetimizin şairi Mehmet Akif Ersoy günleri TİKA’nın
organizasyonu ve RTK (Kosova Radyo Televizyonu),
BAHAR dergisi, TÜMED (Türkiye Mezunları Derneği),
TÜRK POLİSİ Kontenjanının katkılarıyla 11 ile 14 Mart
tarihleri arasında düzenlendi.
Akif Ata topraklarında Anıldı
Mehmet Akif’i anma etkinlikleri fotoğraf sergisi ile
başladı. TİKA Kosova Koordinatörü Adem Urfa, program
hakkında bilgi vererek, açılışın bir fotoğraf sergisi ile
başladığını dile getirdi. Sergide fotoğraf kareleri ile
Mehmet Akif’in hayatı anlatıldı. Serginin ardından
Kosova Ulusal Tiyatrosunda, merkezi tören düzenlendi.
400’den fazla kişinin katılımı ile Mehmet Akif’e adanmış
Kosova Filarmoni Orkestrasının kısa bir konseri, Mehmet
Akif şiir dinletisi ve Mehmet Akif Belgeseli sunuldu.
Törene Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan’ın
yanı sıra Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar,
Sağlık Bakanı Ferid Agani, Eğitim Bakanı Ramë Buja,
milletvekilleri, bürokratlar, Kosova’da görev yapan
Türk asker ve polis temsilcileri, Kosovalı soydaşlar ve
sanatseverler katıldı.
Her iki ülkenin istiklal marşlarının okunmasıyla başlayan
törende bir konuşma yapan Kosova TİKA Koordinatörü
Adem Urfa, TİKA’nın Kosova’daki çeşitli kalkınma
projelerinin yanı sıra Kosova’nın kültür hayatını da
zenginleştirecek etkinlikler düzenlediklerini bildirdi.
Urfa, 2011 yılının Türkiye’de Mehmet Akif yılı olarak
ilan edildiğine dikkat çekerek, Akif’i ata topraklarında
anmaktan büyük mutluluk duyduklarını dile getirdi.
TİKA Koordinatörü Adem Urfa “Mehmet Akif yaşadığı
Kültür - Sanat
çağın ihtiyaçları ve problemlerini
dile getirmeyi vicdani bir sorumluluk
kabul etmiş bir münevverdi. Mehmet
Akif bizi birbirimize daha da
yakınlaştırmakta ve birlikteliğimizin
ne kadar güçlü temeller üzerinde
yükseldiğini göstermektedir” diye
konuştu.
Öte yandan Türkiye’nin Priştine
Büyükelçisi Songül Ozan, Mehmet
Akif’in şiirlerindeki etkili anlatıma,
bizi biz yapan değerlere olan
bağlılığına ve Kosova ile Türkiye’yi
iki dost ve kardeş topluluğu birbirine
bağlayan özelliğine dikkat çekti.
Büyükelçi Ozan: “Kosovalı
dostlarımız
kardeşlerimiz,
soydaşlarımız da gururla
biliyorlar ki Mehmet Akif
Ersoy, bu büyük şairimiz
Kosova kökenli bir aileden
gelmektedir. Bu coğrafyaya bu
güzel ülkeye Kosova ülkesine
bağlılığını ata topraklarından
ayrı düşmenin derin ıstırabını
şiirlerine kuvvetli bir şekilde
yansıtmıştır.
Kosova
ile
Türkiye’yi, bu iki dost ve
kardeş akraba topluluğu
birbirine bağlayan en güzel
örneklerden
en
değerli
köprülerden biridir tıpkı
burada yaşayan Kosovalı Türk
soydaşlarımız gibi…”
Büyükelçi Ozan konuşmasını söyle
sürdürdü:
“Mehmet Akif’in şiirlerindeki etkili
ve içten anlatım, ulusumuzun
hürriyet ve bağımsızlık yolundaki
haklı mücadelesinin tüm dünyaya
ayna olmasında çok önemli bir rol
oynamıştır. Büyük şair döneminin
ileri görüşlü yenilikçi bir aydını
olarak tanınır. Bu çerçevede batının
bilim ve teknolojisini bizim milli
ulusal değerlerimizi de bir araya
getiren çok önemli bir şahsiyettir.
Kosovalı dostlarımız kardeşlerimiz,
soydaşlarımız da gururla biliyorlar
ki Mehmet Akif Ersoy, bu büyük
şairimiz Kosova kökenli bir aileden
gelmektedir. Bu coğrafyaya bu
güzel ülkeye Kosova ülkesine
bağlılığını ata topraklarından ayrı
düşmenin derin ıstırabını şiirlerine
kuvvetli bir şekilde yansıtmıştır.
Kosova ile Türkiye’yi, bu iki dost ve
kardeş akraba topluluğu birbirine
bağlayan en güzel örneklerden en
değerli köprülerden biridir; tıpkı
burada yaşayan Kosovalı Türk
soydaşlarımız gibi…
Bizi biz yapan, bizi bir arada
tutan değerlerin en mükemmel
şekilde yansıtan eserleriyle Mehmet
Akif, geçmişimize olduğu kadar,
vatanseverliği ile derin bilgi
birikimiyle ve entelektüelliğiyle
geleceğimize de ışık tutmaya devam
etmektedir ve hep böyle olacaktır.”
Mehmet Akif’i anma programı
Kosova
filarmoni
orkestrasının
sunduğu
konser
ve
tiyatro
sanatçılarının seslendirdiği Mehmet
Akif şiirleri ile devam etti. Son
olarak da Kosova Radyo Televizyonu
tarafından hazırlanan Mehmet Akif
belgeseli sunuldu. Plaket takdimleri
ile açılış programı sona erdi.
Medeniyetimizin Şairi Mehmet Akif
Mehmet Akif’i anma günleri
çerçevesinde
“Medeniyetimizin
Şairi Mehmet Akif” konulu bir
sempozyum düzenlendi. Başkent
Priştine’nin
Grand
Hotelinde
düzenlenen sempozyuma Kosova ve
Türkiye’nin yanı sıra Arnavutluk ve
Makedonya’dan da bilim adamları
kendi tebliğleri ile katıldılar. 11 kadar
tebliğin sunulduğu sempozyumda,
Mehmet Akif’in şiirlerinde millet
ve milliyet kavramları, Mehmet
Akif’in şahsiyeti ve fikirleri, yaşadığı
dönem, Safahat, şiirlerinde Kosova,
Akif’in toplumsal duyarlılıkları gibi
temel konular ele alındı.
Konferansın hem açılışını yapan
hem de tebliğ sunan ünlü edebiyatçı
Beşir Ayvazoğlu, sempozyumun
Kosova’da düzenlenmiş olmasının
gayet tabii olarak değerlendirerek,
Mehmet Akif’in bugüne ulaştırdığı
mesajın birliğe çağrı olduğunu
söyledi.
Beşir
Ayvazoğlu
sempozyumla ilgili değerlendirmede
Mehmet
Akif’in
duyarlılığına
ve bölücülükten uzak durulması
gerektiği mesajlarını verdiği üzerine
durdu.
paradigma/nisan 2011
Ayvazoğlu yaptığı değerlendirmede
şu görüşlere dikkat çekti:
“Mehmet Akif’in bütün çabası,
Balkan Harbine kadar bunların
aralarındaki bağların kopmaması,
imparatorluğun dağılmaması, bütün
heyecanını bütün sanatını bu uğurda
feda etmiştir demek mümkündür.
…. Şiirleri baştan sonra ayrılıkların
ortadan kalkması, tefrikanın yani
bölücülüğün en büyük tehlike
olduğu yolundadır. Bütün telkinleri
bütün ifadeleri bu yöndedir. Yani
tefrika girmeden bir millete düşman
giremez. Toplu vurdukça yürekler,
top sindiremez der. Yani hakikatten
Mehmet Akif’in bugüne ulaştırdığı
en büyük mesaj bir zamanlar
ciddi bölünmelere yaralanmalara
felaketlere yol açan o tefrika,
bölünmenin, ayrılıkların ortadan
giderilmesi birlik olunması yüreklerin
toplu bir şekilde vurmasıdır. Yani
bugün de istediğimiz Kosova’da
yaşayan toplumların, Kosova’da
yaşayan herkesin yüreklerinin toplu
olunması aslında aynı medeniyetin,
aynı kültürün çocukları olduğunun
şuuruna varmalarıdır. Mehmet
Akif’in mesajı bence budur.”
TİKA Koordinatörü Urfa
“Mehmet Akif yaşadığı çağın
ihtiyaçları ve problemlerini
dile getirmeyi vicdani bir
sorumluluk kabul etmiş
bir münevverdi. Mehmet
Akif bizi birbirimize daha
da
yakınlaştırmakta
ve
birlikteliğimizin ne kadar
güçlü temeller üzerinde
yükseldiğini göstermektedir”
Safahat’tan Akif Çıktı
Etkinlikler çerçevesinde hem Priştine
hem de Prizren’de sahneye konan,
tiyatro sanatçısı Ahmet Yenilmez’in
tek kişilik ‘Safahat’ isimli oyunu
büyük beğeni topladı. Oyuncu
Yenilmez, şair Akif’in dostları ve
mücadele ettiği insanları oradaymış
gibi konuşturduğu sahnede, Akif,
adeta tarihten çıkarak seyirciye
karıştı. Tiyatro sanatçısı Yenilmez,
Akif’in mesajlarını bugüne, bugünün
41
42
paradigma/nisan 2011
Kültür - Sanat
Arnavutların ve Türklerin bir bakıma
ortak sembolü olarak gördüklerini
ifade ederek, bu etkinlikleri de iki
milletin tarih boyunca birlikteliğinin
abideleşmiş bir kanıtı olarak tertip
ettiklerini dile getirdi. Milli şair
Mehmet Akif’i Kosova’da daha
önce de çeşitli etkinliklerle gündeme
getirdiklerini ifade eden Urfa, bunu
iki milleti birleştirici bir unsur olarak
gördüklerini söyledi.
sorunlarıyla
özdeşleştirerek
sunması, duygulu olduğu kadar
düşündürücü anların yaşanmasına
da sebep oldu.
Oyun sonrası büyük alkış alan
sanatçı Yenilmez, bugüne kadar
oyunun 202 kez sahne aldığını
ancak, İstiklal Marşı şairi Mehmet
Akif Ersoy’un memleketi Kosova’da
sahne almaktan dolayı çok heyecanlı
ve mutlu olduğunu ifade etti. Türkiye
hükümeti nezdindeki girişimler
sayesinde bu yılın Mehmet Akif
yılı ilan edildiğini belirten Yenilmez,
Akif’in
hayatını
kaybettiği
İstanbul’daki İstiklal Caddesi’nde
Mısır Apartmanındaki dairenin
müzeye dönüştüürlme çalışmalarının
başladığını bildirdi. Oyun bitiminde
Yenilmez’e Kosova Demokratik Türk
Partisi (KDTP) Milletvekili Müferra
Şinik, bakır işlemeli tablo hediye
ederek teşekkürlerini ifade etti.
Şiir Gecesiyle Veda
Fotoğraf
sergisiyle
başlayıp,
sempozyum ve tiyatro oyunuyla
devam eden Mehmet Akif etkinlikleri
şiir gecesiyle sona erdi. Genç
şair ve yorumcu Serdar Tuncer,
‘İstiklal Marşı’ şiirini katılımcılarla
birlikte saygı duruşuyla okudu.
Mehmet Akif’ten şiirler okuyup
seyirciyle sohbet eden şair Tuncer,
toplumsal mesajlar verdi. Program
sonunda Prizren Belediyesi Başkan
Yardımcısı Orhan Lopar, sanatçı
Serdar Tuncer’e Prizren işlemeli
bakır tablo hediye etti. Osmanlı’nın
Balkanlardan
çekilmesinden
sonra da Türk toplumunun burada
olduğunu söyleyen Lopar, “600 yıl
önce geldik ve halen buradayız”
diye konuştu. Lopar, “Mehmet
Akif Ersoy Arnavut’tu. Biz gurur
duyuyoruz, ama ne olduğuna değil,
neye hizmet ettiğine bakmamız
Ayvazoğlu:
“Bugün
de
istediğimiz Kosova’da yaşayan
toplumların,
Kosova’da
yaşayan herkesin yüreklerinin
toplu olunması aslında aynı
medeniyetin, aynı kültürün
çocukları olduğunun şuuruna
varmalarıdır. Mehmet Akif’in
mesajı bence budur.”
lazım”dedi. Lopar son olarak,
“Balkanlı olarak gurur duyuyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’ne İstiklal Marşı
şairi Mehmet Akif Ersoy’u ve Türkiye
Cumhuriyeti
kurucusu
Mustafa
Kemal Atatürk’ü verdik. Bu bizim
en büyük gururumuzdur” diyerek
konuşmasını Mehmet Akif’in “Allah
Türk milletine bir daha İstiklal Marşı
yazdırmasın” sözüyle bitirdi.
Mehmet Akif’i Kosova’da Anmak
TİKA’nın Kosova Koordinatörü Adem
Urfa, Mehmet Akif’i iki milletin
TİKA
Kosova
Koordinatörü
Adem Urfa etkinlikle ilgili şu
değerlendirmelerde bulundu:
“Mehmet Akif Ersoy’la ilgili biz
geçtiğimiz yıllarda konferanslar ve
çeşitli etkinlikler düzenlemiştik. Fakat
bildiğiniz gibi 2011 yılı Türkiye’de
Mehmet Akif Ersoy yılı olarak ilan
edildi. Biz de aslen Kosovalı olan
milli şairimizi ata topraklarında
da anmanın önemli olduğunu
düşünüyoruz. Bu çerçevede bu yıl
Kosova’daki Mehmet Akif Ersoy
Günleri başlığı altında bir dizi
etkinlik düzenledik. Bu etkinliklerin
ilk gününde, Mehmet Akif konulu
bir fotoğraf sergisi oldu, akabinde
bir anma etkinliğimiz gerçekleşti,
buradaki ulusal kanalın yayınladığı
Mehmet Akif belgeselinin orda
ilk gösterimini yaptık.
Ayrıca
medeniyetimizin şairi Mehmet Akif
Ersoy Konferansıyla da Mehmet
Akif Ersoy’un tarihi şahsiyeti, edebi
kişiliği, savunduğu fikirlerin daha
da yakından tanınması ve bilinmesi
noktasında
Makedonya’dan,
Türkiye’den,
Kosova’dan,
Arnavutluk’tan değerli katılımcıların
sundukları bildirilerle konferansımızı
gerçekleştirdik.
Açıkçası bizim için Mehmet Akif
Ersoy, Türkiye ve Türk milletinin
çok önemli bir sembolü. Hem milli
şairimiz olması noktasında hem de
kendi şahsiyetiyle bir erdem timsali
olarak önem arz ediyor. Fakat
Kosova için de ayrı bir değer taşıyor.
Çünkü Mehmet Akif’in babası
Tahir Efendi İpek’ten Kosova’dan
İstanbul’a eğitim almak için gitmiş
ve biz de bu vefa duygusuyla hareket
ederek Kosova’da Mehmet Akif’i iki
milletin Arnavutların ve Türklerin bir
bakıma ortak bir sembolü olarak
ve bu iki milletin tarih boyunca
birlikteliğinin abideleşmiş bir kanıtı
olarak da bu etkinlikleri tertip ettik.”
Kültür - Sanat
paradigma/nisan 2011
Kosova’da Kültür-Sanat Faaliyetleri Var mı?
Fjolla Hoxha
Çok iyi hatırlıyorum, savaştan hemen sonraydı,
başkentin alternatif radyosu Urban FM’i dinliyordum,
kendi kulaklarımla duyduklarıma inanamıyordum.
İkinci Dünya Savaşı, insanın yozlaşmasına ve
aydınlanma ideallerine bir tepki olarak sanatın her
alanında postmodernizmin belirmesine neden olmuştu.
Belgratlı bir sanat eleştirmeni ile yapılan bir söyleşide,
eleştirmen, maalesef onun adını şimdi hatırlamıyorum,
“Şu anda Priştine çağdaş Balkan sanat ve kültür
merkezidir!” diyordu.
Kosova’da savaştan sonra bu kadar sert bir söylemden
bahsedildiğini ileri sürmek istemiyorum, iyi ama şüphesiz
ki bu çok ilginç ve umut verici bir olaydı. Bu olayda savaş
ve önceki rejim döneminde bastırılmış bir yaratıcılık
gücü mutlaka rol oynamıştı.
Bunu bir Sırp’ın söylemesi bende pek derin bir iz bırakmadı
çünkü, dünyanın neresinde olursa olsun, realist ve açık
vizyonu ile bakış açısı geniş olan insanların böyle şeyler
söylemesi doğaldı, ancak, içtenlikle söylemek gerekirse,
bu değerlendirme savaştan yeni çıkmış küçük bir ülke
için biraz abartılı idi, ben işte buna şaşakalmıştım. 2001
yılıydı ve kendini ifade etmekle ilgili arzular pek taze ve
büyüktü, hala savaştan kalma duygular yoğundu ve dış
yardımlar Kosova’ya, hele hele başkente dört bir yandan
adeta “saldırıyorlardı”.
Birkaç görsel sanatçının Novi Sad sergisi bunun en
iyi örneğini oluşturuyordu. Bu eserler arasında Dren
Maliqi’nin de “Face to face, back to back” adlı eseri yer
alıyordu ki bu eserde Kosova kahramanı Adem Jashari,
Elvis Presley ile kovboy misali karşı karşıya idi. Adem
Jashari’nin resminin ömrü uzun olmamasına rağmen,
onun Sırbistan’a ulaşabilmesi zaman açısından müthiş
bir şeydi.
Şimdi de biraz dünyada büyük savaşlardaki
durumları hatırlayalım: Birinci Dünya Savaşı’ndan
sonra Stanislavski’nin teatral metodu onun öğrencileri
tarafından ABD’ye ulaştırılmıştı ve bugün bu yöntem
Amerikan- Hollywood oyunculuğunun temel yöntemi
sayılmaktadır.
2003 yılından itibaren sanatın ister onu finanse
edenler tarafından ister de sanatseverler tarafından
gerektiği kadar değerlendirilmediğini sanatçıların
anlamış olduklarını tahmin ediyorum. Şimdi artık belirli
sanatçıları finanse eden klanlar meydana çıkmaya
başlamıştı, bu durum özellikle kollektif sanatlarda
görülüyordu ve Kosova, gün yüzüne çıkan çok sayıda
sanatçı için fazlaca küçük bir yer idi.... 2008 yılı bir
paradoksu teşkil ediyordu, bu yılda Priştine caddelerinde
her ikinci genç elinde profesyonel bir fotograf makinesiyle
geziyor, olağan Kosova günlüğünden sanatsal anları
ölümsüzleştirmek istiyordu.
Bugün sanatçıların büyük bir bölümü, birçok kişinin
meslek olarak değerlendirmediği sanat mesleğini bir
hobiye dönüştürdü çünkü sanatla uğraşmakla ekmek
kazanmak mümkün değil gibi görünüyor. Yine de
bu durum Priştine’de bugün kültür-sanat etkinlikleri
yoktur anlamına gelmemektedir. Böyle bir durumu
Priştine, teslim olmayan sanatçılara veya kendi sanatını
ticarileştiren sanatçılara borçludur. Tabii ki bu konuda en
büyük katkı, bu mesleğin kazanç getirmediği gerçeğine
aldırmaksızın, sanat tutkusuyla yanan ve bu tutku uğruna
sanat eseri üretmeyi sürdüren sanatçılardan gelmiştir.
Şimdi de Priştine’de bugün yapılan veya kısa bir gelecekte
43
44
paradigma/nisan 2011
yapılması beklenen etkinliklerden
birkaçını belirteyim:
ODA tiyatrosu başkentin etkin
tiyatrosundan biridir, bu tiyatro gah
sinema olarak gah konser salonu
olarak
etkinlik
göstermektedir,
bazen de – kuruluş sırasında
üstlediği görevi - tiyatro etkinliklerini
gerçekleştirmektedir.
Bu tiyatroda birkaç hafta önce
Rolling film festivali yani Romları
konu
edinen
belgesel
film
festivalinin ikincisi düzenlenmiş
oldu. Dünyada Romların ağır ama
hareketli yaşamını konu edinen
filmden mada, bu festivalde Rom
sanatçıların sergisi düzenlendi ve
canlı müziği sergilendi. Romlar’dan
başka kimlerin ki müzik yeteneği
daha büyüktür?
Bundan mada ODA tiyatrosunda
her çarşamba günü
saat
20:00’dan itibaren “Tre gjermant
e trashë/Üç şişman Alman” oyunu
sunulmaktadır. Bu oyun aynı adla
yayınlanan
televizyon
dizisine
dayanarak gerçekleştirilmekte ve
Kosova seyircisinin büyük ilgisini
çekmektedir.
Sırp separatizmi boyunca on
yıldan fazla bir zaman diliminde
Arnavut sanat direncini dile
getiren DODONA tiyatrosunda
Stjuardesat/Hostesler
komedisi
yeni bir yapı ile oynanmaktadır.
Rejisörlüğünü Armond Morina’nın
yaptığı bu komedide (komedinin
eski versionunda kendisi de rol
almıştı) şu sanatçılar rol almaktadır:
Leonora Mehmetaj, Arta Selimi,
Albulena Bardhi, Edona Reshitaj,
Besart Sllamniku, Armend Baloku.
Kosova Ulusal Tiyatrosu, kuşku yok
ki, iki yıldan bu yana Kosova’nın en
etkin ve en üretken tiyatrosudur. Kah
iyi dramlarla kah pek iyi olmayan
dramlarla bu tiyatro nicelikten nitelik
doğar düşüncesini desteklemektedir.
Örneğin 2011 Mart ayında
Kosova Ulusal Tiyatrosu’nun büyük
sahnesinde olduğu gibi küçük
sahnesinde de, ayın herbir gününde
oniki temsil vardır, ki bunların
ikisi premyördür, biri stand up
komedidir, biri premyör olmak
üzere üçü bale oyunudur. Sinemaya
gelince, burada memnun edici
bir durumdan söz etmek mümkün
değildir. Priştine’nin sadece bir özel
sineması vardır ve bu sinemada en
az iki hafta devamlı tekrarlanan
piyasa filmleri gösterilmektedir.Bu
filmleri zaten sinemaseverlerin çoğu
kendi özel bilgisayarlarından indirip
seyretmektedirler!
Demek istediğim o ki, yaklaşık beş
yıl önce düzenlenen İspanyol Film
Haftası, Fransız Filim Haftası ve
Alman Filim Haftası’na bugün bir
nostalji duyulmaktadır. İyi ki yakında
Türk Filim Haftası düzenlenecektir.
Türk Filim Haftası boyunca şimdiye
kadar ticari olmayan ve Türkiye’deki
gerçeklerin çokçeşitliliğine ışık tutan,
çetin sosyal konuların işlendiği
filmler sıkça gösterilmiştir.
“Refren
per
Kosoven”
filmi
de
gösterime
girdi.
Galası
gerçekleştirilen bu film ABD’den
Dyrrachium
Production
ile
Kosova’dan AKT Tiyatro ve Film
Evi’nin ortak yapımıdır. Filmle
ilgili izlenimlerimi burada sizinle
paylaşmak durumunda değilim
çünkü filmi hala seyretmedim, yine
de, yerel, otokton konuları içeren,
hem de bir ortak yapım ürünü
bir filmin gösterime girmesinin
sevindirici bir şey olduğunu ileri
sürmeliyim.
Bugünlerde
Francophonie
–
Fransızca filimler festivali de
gerçekleştirilmektedir. Bu festivalde
filmler gösterilmekte, bundan mada
dil konulu paneller düzenlenmekte
ve Fransız dilinde konserler ve diğer
etkinlikler gerçekleştirilmektedir.
Bu ay bir ilginç olay daha oldu:
Video sanatı görsel sanatçılarına
Almanya’da Halle (Saale)’de ve
Shortfilmest ve Video Art atölyesine
katılım duyurusu geldi ki bu etkinlik
9 - 12 Haziran 2011 tarihlerinde
gerçekleştirilecektir.
Bugünlerde ressam Rron Qena
hakkında facebook’ta çok güzel bir
haber gördüm; Berlin’deki Galerie
Ardes’te “Tears of Europe” adıyla 1
Nisan’da bir sergi açılacak. Kosova
dışında bir yerde sergi açmaya
ulaşmak büyük bir başarıdır; kaldı
ki söz konusu yer bugünlerde
Avrupa’da sanat merkezi olarak
değerlendirilmekte
olan
Berlin
Kültür - Sanat
olunca!
Her ne kadar Tiran karşısında,
Priştine kitap yayını bakımından
fakirliğe gark olsa da, son
zamanlarda hakkında çok konuşulan
bir projeden bahsetmek gerek.
Söz konusu olan bir işbirliğidir:
“Nga Prishtina me dashuri; Iz
Beograda sljubavlju” (Priştine’den/
Belgrat’tan sevgiyle). Bahse konu
olan, nesri, şiiri, tiyatroyu ve resmi
kapsayan Kosova ile Sırbistan
edebiyatı hakkında bir antoloji. Bu
derleme, enteresan bir web site olan
BETON’da yayınlandı. Orada genç
sanatçı Driton Selmani’nin sunulan
geleneksel dışı çizimleri, ihtişamla
göze çarpmaktadır.
Biraz da partiler üzerine duralım:
‘This time for Japan’, Japonya’da
meydana gelen aktüel felaket
anısına, dansı içinde barındıran
(sıkça coşkulu olan) son partiden
çok şöhretli olmamasına rağmen
bahsetmek ve şunları da anmak
gerekir: In love with 70s, 80s, 90s,
DJ Jimmy Van M.
Bu tip şölenler her ne kadar
sanat yönünden zayıf olarak
değerlendirilse de maalesef Priştineli
genç kitleler tarafından en çok tercih
edilen ve popülarize edilen türlerdir.
Bu arada enteresan olaylar Creme
de la Creme barında meydana
geliyor. Üç katlı bu binada, haftanın
üç günü amatör ama müzik
aşığı DJ’ler, genellikle alternatif
müzik türlerindeki sanatçılardan
seçmeler çalıyor. Konserlerden
bahsedeceksek;
17
Martta
Makedonya’dan Tony Kitanovski ve
Cherkezi Orchestra, Hamam Jazz
barda ufak bir konser düzenledi;
19 Martta The Freelancers Grubu,
Filikaqa Sports Bar’da hem bir
konser düzenledi hem de yeni video
kliplerinin tanıtımını yaptı; ve aynı
gece Shpat Deda, Gegë barda bir
mini konser verdi.
Öte yandan çok beklenen konserler
arasında 10 Nisanda düzenlenecek
olan Manu Chao, 16 Nisanda ODA
Tiyatrosunda düzenlenecek olan
“Fools Garden” grubunun konseri
ve 1 Ekim spor salonunda 29
Nisanda düzenlenecek olan Busta
Rhymes konseri yer alıyor...
Kültür - Sanat
Klasik müziğe değindiğimiz zaman
ise, 27 Mart ile 9 Nisan tarihleri
arasında klasik müzik DAM festival
2011’in düzenlenmekte olduğunu ve
Kosova Filarmoni Orkestrasının yanı
sıra birçok ülkeden gelen misafirlerin
olacağını hatırlatmamızda yarar
var. Görsel sanatlarla ilgili olarak
da Kültür Bakanlığı Galerisinde 15
Martta Argon Kastrati’nin kişisel
sergisi açıldı.
Dansa tutkulu olanlar için, Evolution
Dance, çocuklara ve yetişkinlere
yönelik 15 tür dans sunan sınıflarla
yeni sezona başladı.
Sadece başkentte değil, Kosova’nın
diğer şehirlerinde de neler olduğu
konusunda devamlı bilgilendirilmek
için, Kosova’nın bir eksiğini kapatıp
yenilik sunan www.kahmeshku.
com web sitesini ziyarete davet
ediyorum.
Bütün
bu
faaliyetlerle
ilgili
olarak iki konuya değinmeden
edemeyeceğim:
1.
Gerçek şu ki Kosova’da tüm
diğer konularda olduğu gibi sanat
da tamamıyla başkente odaklanmış
durumdadır. Saydığım bütün bu
etkinliklerin
sadece
Priştine’de
olması gerçekten düşündürücü.
Burada Priştine gençliğini kimlerin
paradigma/nisan 2011
oluşturduğu
konusuna
girmek
istemiyorum….
2.
Bütün bu faaliyetler, sanat
hayranlarına spesifik bir sanat
tarzında tercih yapmaları konusunda
yeterince imkan tanımıyor.
Örneğin Fool’s Garden grubu
sadece “Lemon Tree” şarkısı ile
90’larda ünlü olmuş bir gruptu,
dolayısıyla 20 yıl sonra bu grubun
Kosova’da dolanıyor olma düşüncesi
saçma geliyor.
Bu kültürel beslenmelerden oluşan
sanat değerlerine karşı şüpheli
olduğumu söylemem lazım, ancak
bu bir başka yazının konusu
olacak…
E-dergi olayını en iyi şekilde kullanan dergilerden biri
de Papara. 2006 yılında blog olarak yayın hayatına
başlayan dergi 2008’de e-dergi şekilini aldı. Mart
ayında Lucida Visul Arts Society’nin bünyesine katılan
Papara her zamankinden daha interaktif ve dinamik
içerikli yeni sayısını yayınladi.
Yeni sayısında her zamankinden daha dolu ve doyurucu
bir içerik sunan Papara’nın kapağına son dönemin
başarılı komedi yönetmenlerinden Edgar Wright’ın
son filmi Scott Pilgrim vs. The World’u taşınmış. Müzik
konusunda güncel haberlerin ve son dönemde öne çıkan
müzik gruplarının tanıtımının yanı sıra dergide sinema
konusu da boş geçilmemiş. Ayrıca dergide ünlü müzik
gruplarından The White Stripes’ın sahnelere veda etmesi
vesilesi ile grubun kurulduğu ilk günden dağıldığı tarihe
kadar olan süreyi anlatan geniş kapsamlı bir yazıya yer
verilmiş.
Röportaj bölümünde ise yok olmaya yüz tutan eski
çizgi romanlar konusunda Pınar kitabevi ve Uykusuz
dergisinin çok okunan çizerlerinden Umut Sarıkya ile
mizah dergileri hakkında yapılan röportajlara yer
verilmiş.
Papara Dergi
Paradigma
Sinema ve güncel sanat konulu Papara
“ Müzik,
Dergi Mart ayında yeni sayısını yayınladı.
”
İnternetin her geçen gün hayatımıza daha fazla dahil
olmaya başladığı bir ortamda bu gelişmelere kayıtsız
kalmak elbette mümkün değil. Geleneksel medya’nın
da nasibini aldığı bu gelişmeler sonucunda yeni medya
çeşitleri ortaya çıkmaya başladı. Bu orataya çıkan yeni
medya çeşitlerinden biri de elektronik dergiler.
Papara’da dikkat çeken bir diğer konu ise yazı sonlarında
yazıya konu olan müzik grupları hakkında daha geniş
bilgiye ulaşmak isterseniz direk tıklayabileceğiniz linkler
ve bahis konusu olan müziklere hemen ulaşmamızı
sağlayan kısayolların eklenmiş oluşu. Bu kısayollar
sayesinde müzik grubu hakkında yazıyı okurken bir
yandan da müziklerini dinleyebiliyor oluşumuz dergiye
ayrı bir tad katmış.
Özetle müzikle, sinemayla ve diğer güncel sanat
dallarıyla ilgiliyseniz Papara Dergi’yi boş geçmeyin.
Dergiye
www.paparadergi.tumblr.com
veya
www.lucidavas.org adreslerinden ulaşabilirsiniz.
45
46
paradigma/nisan 2011
Kültür - Sanat
Sahnede Bir Ömür
Esin MUZBEG
ses sanatçısı Faruk Sungur sahnede 50’nci yılını kutladı. Vuştri’den yükselen bu billur ses,
“ Emektar
taşradan merkeze doğru bir bakış atmamıza vesile oldu. Bir yandan Faruk Sungur’un konseri, öte
yandan Çeşme Derneği’nin faaliyetleri bize yeni bir perspektif sundu.
”
Yerel ses sanatçısı Faruk Sungur, sahnede 50’nci yılını
müthiş bir konserle Priştine Ulusal Tiyatro Sahnesinde 21
Martta kutladı. Vuştri’de Türklerin sayısının az olmasına
rağmen, kültürel ve sanatsal faaliyetleri ayakta tutmayı
kendine görev sayan Çeşme Kültür ve Yardımlaşma
Derneğinin bu organizasyonu başkent Priştine’de büyük
ilgi gördü.
Taşradan Merkeze Bakmak!
Çeşme Derneği Başkanı Ergin Sungur, Konserdeki
konuşmasında ince mesajlar verdi: Bir yandan
babasının sahnedeki 50’nci yılı jübilesini yaptıklarını
belirtti öte yandan ise “En az 50 yıldır kültürümüzün
ve toplumuzun ayakta olduğu mesajını veriyoruz” dedi.
Evet, itiraf etmeliyiz, Vıçitırın kasabasının ismini bile çoğu
zaman doğru telaffuz edemiyoruz. Ben Ergin’den onay
aldıktan sonra telaffuzu da kolay olsun diye bugünkü
tabirle Vuştri diyeceğim. Bugün Faruk Sungur’un 50’nci
sanat yılını vesile kılarak Vuştri’den bakacağız Türklerin
kültürel etkinliklerine…
Çeşme Derneğinin genç başkanı konuşmasını bitirirken
“Sesimizin, soluğumuzun, kültürümüzün, etkinliklerimizin
daim olmasını” diledi.
Temennisine katılarak sorduk, daim olması için ne
yapmak gerek diye? Önce düşündü sonra taşındı, sonra
düşündü taşındı; uflar gibi oldu ama uflamadı; sonra
boğum boğum döküldü kelimeler ağzından, her kelime
hem birilerini incitmesin hem de yanlış anlaşılmasın
diye tartıldı, biçildi ve nihayetinde bir sese dönüşerek
iki dudak arasında çıktı: “Derneklerimiz, galiba biraz
pasif. Kalıcı bir şey üretmek lazım. Sadece festivallere
katılmak, konserler vermekle olmuyor. Hem faaliyetlerin
kalıcı olması hem de süreğenliği yakalaması lazım” dedi
ve durmadı, “Kosova devletinden de bir kaynak ayrılması
lazım, ama çok da dernek var. En iyisi projelerle ayakta
kalmak; biraz da dernek yöneticilerinin fedakarlık
yapması lazım…” sonra gülerek şunları ekledi “Ya gelir
düzeyi iyi olanların derneklerde yönetici olması lazım;
ya da geliri iyi olanların sanatsever.”
Aslında kültür ve sanat derneklerimizin ayakta kalması
için 3 yola dikkat çekti Ergin Sungur; birincisi Kosova
devletinden kültürel faaliyetleri icra eden derneklere bir
bütçe ayrılmasının zaruriyeti; ikincisi kötüye kullanımı
önlemek ve mantar misali dernek türemelerinin önüne
geçmek için iş yapan derneğe proje bazlı destek
uygulanması; üçüncüsü de derneğin yönetimini
oluşturanların gelir düzeyi iyiyse dernek adına katkı
sağlaması, iyi değilse iyi olanların da halaya dahil
edilmesi yönünde idi. Bir de Türkiye’den talep edilen
ve gelen desteklere değindi Ergin, “Çok fazla şey
istiyoruz...” diyerek!
Kültür - Sanat
Sahnede Üç Kuşak
Dede
Sungur’un
50’nci
yılı
konserinde Faruk Sungur’un yanı
sıra torun ve oğul Sungur da
sahne aldı. Çeşme Derneği folklor
ekibi geceye renk kattı. Konser
çerçevesinde Balkanlarda oynanan
Türk halk danslarından, şarkı ve
türkülerinden örnekler verildi.
Faruk Sungur’un sahnede 50’inci
yılı
münasebetiyle
düzenlenen
konsere
Türkiye’nin
Priştine
Büyükelçisi Songül Ozan da katıldı.
Faruk Sungur’a hizmetleri anısına
bir hediye takdim eden Büyükelçi
Ozan, “Siz aslında buradaki Türk
toplumunun, burada Türkçe konuşan
toplumun sanatına ne kadar bağlı
olduğunun en güzel yaşayan
simgesisiniz, bu yüzden sizi tebrik
ediyorum” diye konuştu.
Konseri izleyenler arasında Sungur
ailesinin sanatçı dostlarının yanı sıra
Kosova Demokratik Türk Partisi KDTP
Genel Başkanı ve Kosova Kamu
Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar,
milletvekilleri ve bürtokratlar da
vardı. Yağcılar, “Yarım asırdır Türk
kültürüne sanatına kendini adamış
gönlünü vermiş dolayısıyla bu
yıldönümü içerisinde de bizi biz
yapan değerlere imzasını koymuş
değerli sanatçımıza, Faruk Sungur’a
ve tüm diğer sanatçılarımıza teşekkür
ediyorum, tebrik ediyorum...” dedi.
Çeşme Vuştri’de Bir Açık Kapı
Sahi Çeşme Derneği ne zaman
kurulmuştu? 50 yıl önce mi? Faruk
Sungur’u 70’li yıllarda tanımayıp
ismini ve müziğini duyan hayranları
onun
Türkiye’den
geldiğini
zannediyormuş. Bu billur ses,
bu yetenek olsa olsa Türkiye’den
gelirmiş…
Ergin Sungur, kendisinin 2009
yılında başkanlığa seçildiği Çeşme
Derneği’nin 2005 yılında kurulduğu
bilgisi verdi. Faaliyetleri de şöyle
sıraladı:
“Çeşme bir kültür, dayanışma ve
yardımlaşma derneğidir. Yaklaşık
28 kişilik bir folklor ekibimiz var.
Koreografımız
Agim
Muniş’in
öncülüğünde hazırlanan Türkçe
paradigma/nisan 2011
ve Arnavutça oyunlarımız mevcut.
Her yıl Türkiye’deki festivallere
katılıyoruz.
Halk ve sanat müziği icra eden
müzik ekibimiz var. Çoğunluğu
Vuştri’den olmak üzere Priştine’den
de İlir Bırvenik ve İlhami Sadık gibi
üstadlar destek vermektedir.
Faaliyetlerimiz arasında Türkçe
kursu bulunmaktadır. 1 yıldan bu
yana Türk Taburunun desteği ile
bu kurs düzenleniyor. TİKA, TEB
ve Ülker’in de destekleri oldu.
Malumunuz Vuştri’de okullarımız
yok, ilk başta Türkçe kursu ile
başladık, daha sonra anaokulu
planımız var ve inşallah ilkokul
sınıfı da açılır. Türkçe kursu gayet
başarılı gidiyor. Okul maalesef
70’li yıllarda kapanmış, biz yeniden
canlandırmak istiyoruz.
Futbol ekibimiz var; dernekler
arası
turnuvalara
katılıyoruz.
(Bunu gülerek söylüyor) kupaları
çoğunlukla hep biz alıyoruz.
Türk
Kızılay’ından
gelen
yardımların ihtiyaç sahiplerine
ulaşması için destek oluyoruz. Türk
polisi kontenjanının da yardım ve
desteklerinin ulaşımını organize
ediyoruz.
Her yıl Türk Taburu ile sünnet
şölenini birlikte düzenliyoruz.
Türkçe
kurslarının
yanı
sıra
kadınlara yönelik el örgüsü kursları
açmayı planlıyoruz.”
Bu kadar faaliyeti sıraladıktan sonra
Ergin’e şunu da soruyorum: Doğru Yol
gibi, Gerçek gibi köklü derneklerde
mi başkanlık yapmak isterdin yoksa
yine Çeşme Derneğinin başkanlığını
mı yürütmek isterdin?
Önce şakayla karışık “Dernekçiliğe
girdiğim için pişmanım ama şimdi
çıkamıyorum” diyor, sonra suratı
ciddileşip “Dernek işlerinin yükü
ağır çünkü bir gelirimiz yok. Kendi
çabalarımızla bu derneği ayakta
tutuyoruz. Türklük için … 2005
yılından önce dernek yoktu. Bu
dernek halkımıza bir kapı açtı.
Dernek demek, dert demek,
dertlerini aktarabilecekleri eğlence
bulacakları bir mekan oldu burası...
Gene Çeşme Derneğini tercih
ederdim ama Doğru Yol ve Gerçek
gibi temelli ve köklü derneklerden
de örnek almak gerek.”
Söz
dernekçilikten
açılmışken,
Türklerin yoğun olarak yaşadığı
bölgeleri daha şanslı görüp
görmediğini sordum… “Çalışan
her zaman kazanır” dedi Ergin
ve ekledi: “Prizren’de daha fazla
Türk olduğu için biraz daha şanlı
görüyorum ama bir dernek çalıştığı
zaman hep kazanır.”
Semaya Yükselen Seda
Faruk Sungur’un sahnede 50’nci
yılı konseri 2 saatten biraz daha
fazla sürdü. Konseri ayakta izledim.
70’ine merdiven dayamış Faruk
ağabeyin 2 saatlik performansı
müthişti. Konserin 2 saatten fazla
sürdüğünü konser görüntülerini
izlerken fark ettim. Vay be dedim,
demek 2 saat ha… Şaşkınlığımı
gidermeme yine Faruk ağabey
yardımcı oldu. Konser bitiminde
kendisine 50 yılın nasıl geçtiğini
sormuştum:
“50 yıl bir kapıdan öbürüne geçmiş
gibi geçti. Geçmişe baktığım zaman
ben şimdiye kadar hep mutluydum,
düğünlerde,
konserlerde,
festivallerde … hep müzikle alındım.
Onun için çok mutluyum, hep mutlu
geçti, hayatımdan çok memnunum.”
Sungur’un sanatçı dostları da o
akşam yalnız bırakmamışlardı
arkadaşlarını… Semaya yükselen
şu sesler hala bir yerlerde
yankılanıyordur:
Başkim Çabrat: “Uzun zamanlar
sanatçı bir dostumuzdur. Bu akşam
hepimizi coşturdu.”
Nevzat Şundo: “Bu toplum her
zaman sanatçılarla yaşamıştır. Bu
seyirci her zaman bizlere destek
vermiştir. Bugün de destek veriyor.
Umarım ki yarınki nesillere de
destek verirler. Bu toplumun burada
yaşaması gerçekleşir.”
Zeynelabidin
Ustaibo:
“Faruk
Sungur, Faruk ağabeyimiz yıllardır
bize şarkı söyledi. Orkestrayı
topladı, eski sanatçılarımızdan biri.”
Alış Nuş: “Dileriz bu ses bu program
Kosova’nın diğer şehirlerinde de
verilir. Çünkü gerçekten uzun yıllar
Türk müziğine hizmet etmiş bir
kişidir.”
47
sayımlara kimliğini kat
varlığın daim olsun
Ben Burdayım!

Benzer belgeler