Kosova - Paradigma
Transkript
Kosova - Paradigma
Paradigma Nisan 2011 Yıl:1 Sayı:2 Aylık süreli yayın ICO Yöneticisi Pieter Feith’in Paradigma Dergisi için Nüfus Sayımları hakkında kaleme aldığı mesajı 7. sayfada. Fiyatı: 1.5 € Dr. Erhan Türbedar Kosova’nın önündeki temel meydan okumaları 26’ncı sayfada değerlendiriyor. 2 paradigma/nisan 2011 İçindekiler Sayımı Formu’nun içeriğine sayfa 4’te göz “ Nüfus atılıyor. Elif Tokmak’ın haberi. ” sayfada Mediha Yarımhoroz Kosova - Sırbistan “ 10’uncu müzakerelerinin başlangıç aşamasını değerlendiriyor ” Sayımı sürecinde gerçekleştirilen etkinlikleri “ Nüfus Enis Tabak derledi. Sayfa 14’te. ” Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar ile gerçekleştirilen röpotaj “ Kamu 23’üncü sayfada yer alıyor. ” sayfada Caner Süleyman “Kosova’da Kalıcı “34’üncü Barış Mümkün mü?” sorunsalını ele alıyor. ” Hoxha’nın Kosova’da çağdaş sanatı ele aldığı çalışmasına “ Fjolla 43’üncü sayfada yer veriliyor. ” Sunu paradigma/nisan 2011 Paradigma Bengi Muzbeg [email protected] Merhaba. Paradigma dergisinin ikinci sayısı ile karşınızdayız. Dergimizin ilk sayısına duyulan ilgi bizi daha çok çalışmaya teşvik ederken; dergimizin yayın politikasının isabetli olduğuna dair aldığımız geri beslemeler bizleri cesaretlendirdi. İlk sayıyı spiral cilt ile kendimiz baskıya hazırlayıp sunduk. Baskı sürecinde çeşitli sorunlarla karşılaştık. Planladığımız miktarda baskı gerçekleştiremesek de 200’e yakın kopyayı dağıtma fırsatı bulduk. Derginin ilk nüshasını ulaştıramadığımız kurum ve şahıslardan özür dileriz. Bu vesile ile derginin ikinci sayısını basımevinde bastığımızı ve anlaşmalı bayilerde halkımızın ilgisine sunduğumuzu belirtmek isterim. Dergimizin ilk bölümünde güncel siyasi, ekonomik haber-analizleri yer alırken başlayan Nüfus Sayımı dolayısıyla bu sayımızda da konuya özel önem vermeyi uygun gördük. İkinci bölümde Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar ile gerçekleştirilen bir röportaja yer verirken 3 ayrı makalenin genelde Balkanları özelde de Kosova’yı ele almasını sağladık. Son bölümde ise Mart ayına damgasını vuran kültür sanat haberleri derlenerek sayfalarımıza aktarıldı. duyduğumuz mutluluğu ifade etmek isteriz. Önümüzdeki sayılarda Kosova’nın karşılaştığı sorunlara, gelişmelere değinecek olan dergimizin yanı sıra; Paradigma Araştırma Merkezi kapsamında belgesel projeleri, kamu oyu yoklamaları, analitik makalelerin yer alacağı derleme kitap yayınları yapmayı hedeflemektedir. Paradigma RC ayrıca çeşitli konularda kamu oyu araştırmaları düzenleyerek bunları rapor halinde yayınlamayı düşünmektedir. İlk sayıya gerek e-mail yazarak, gerek sözlü açıklamalarda bulunarak, gerekse telefon açıp iyi dileklerini ve eleştirilerini paylaşan herkese teşekkür ederiz. Saygılarımla. Bu sayımızda ayrıca Uluslararası Sivil Ofis Yöneticisi Sayın Pieter Feith’in dergimize özel olarak gönderdiği “Nüfus Sayımları” hakkındaki mesajını yayınlamaktan Paradigma Paradigma Research Center’ın süreli yayınıdır. Ayda bir yayınlanır. Yayın hakları Paradigma RC’ya aittir. Kültür & Sanat: Lucida VAS tarafından hazırlanmaktadır Genel Yayın Yönetmeni: Bengi Muzbeg Mizanpaj: Davut Şala Editörler: Erhan Türbedar Esin Muzbeg Baskı: Berati Basımevi Fiyatı: 1.5 € Abonelik yıllık 18 € Hesap no: BKT Pejton Şubesi 1901447372031126 Yıl 1 Sayı 2 Nisan 2011 Her ayın ilk Pazartesi günü yayınlanır. Adres: Shpend Berisha 11 Prizren/Kosova Tel: +377 44 893 122 Faks: +381 29 623 112 [email protected] www.paradigmarc.org Haber & Röpörtaj: Mediha Yarımhoroz Enis Tabak Elif Tokmak Asim Vetim Fjolla Hoxha Yazılarda ileri sürülen görüşler Paradigma’nın resmi görüşü değildir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Paradigma © 2011 3 4 paradigma/nisan 2011 Haber Analiz Sayım Formlarının Şekli ve İçeriğine Bir Bakış Elif Tokmak ayında Kosova’nın gündemi sayımlarla meşgul... Otuz yıldır sayımların yapılamadığı “ Nisan bu coğrafyada son günlerde tek konuşulan konu nüfus, hane halkı ve konut sayımları. Kosova Cumhuriyeti kendini bu sürece mümkün olan en iyi şekilde hazırlanmaya çalıştı. Sayım süreci başladı. Sayımın amacı sadece nüfusu belirlemek değil; aynı zamanda Kosova’nın soyso – ekonomik durumunu da görünür kılmak. İşte karşılaşacağımız sorulara bir bakış… ” Bağımsızlığını 2 sene önce ilan eden Kosova Cumhuriyeti için sayımların komşu ülkelere nazaran gecikmeyip öngörülen zamanda başlaması bir başarı olarak değerlendiriliyor. renkler ile renklendirilmiş durumda. Uzun süren seçim süreci her ne kadar gündemi işgal ettiyse de seçim sürecinin sonuçlanmasından sonra gündem sayımlara doğru kaydı diyebiliriz. Bunların birincisi konuta ilişkin soru formu ki bu form R1 ismiyle kodlanmıştır. Bu formda konuta ilişkin 17 soru mevcuttur. Burada amaçlanan kaç kişinin kaç metrekarelik bir alanda yaşadığının anlaşılması ve bunun bir kişinin ihtiyaç duyduğu azami alana tekabül edip etmediğinin ortaya çıkarılmasını öngörülmektedir. Nüfus hane halkı ve konut sayımları isminden de anlaşıldığı gibi, Kosova da kaç kişinin yaşadığını, Kosova’nın tam nüfusunun ne kadar olduğunu, toplu bir ifade ile Kosova’nın demografik yapısından sosyoekonomik dağılımını ortaya çıkaracak bir fotoğrafı teşkil ediyor. Bunun yani sıra R2 diye isimlendirilen form ise hane halkına – aile ekonomilerine ilişkin sorulardan oluşuyor. Bu form hane halkının geçimini ne ile sağladığı ne kadarlık bir gelire, mülke ve araziye sahip olduğunu ortaya çıkarmak ve Kosova’nın 2011 itibarı ile mevcut durumun tespitini yapmaktır. Sayımlar Avrupa Birliği konseptine uygun olarak hazırlandı. Özellikle İsviçre modeli ile hazırlanan sayım formları üç farklı bölümden oluşuyor. Her form ayrı R3 bireysel soru formu ise bireyleri inceliyor ve özel önem taşıyor.R3 diye kodlanan bireysel soru formu, kişiye özel bir form. Haber Analiz paradigma/nisan 2011 Bu form sadece özel durumlarda ve istisnai durumlarda ebeveynlerin cevaplayabileceği bir form... Onun dışında tamamen kişiye özel olan ve 41 sorudan oluşan bir form. Bu formda her bireye ait kişisel bilgiler dil, din, milliyet bilgileri yer alıyor. Form yeşil renk ile belirginleştirilmiş ve 4 sayfalık teknik sorulardan oluşuyor. Özel durumlar denilen bölüm ise çocuklar ve bebekler için geçerli. Bebek bir haftalık bile olsa onun için de R3 formu doldurulmalıdır. Aynı şekilde zihinsel engelliler, özürlüler için de aileleri tarafından R3 formu doldurulur. yaşadığı, ikamet ettiği yerin dışında başka bir yerde ve ya bölgede yaşayıp yaşamadığına ilişkin bir soru, çalışmamış olsa bile geçici olarak başında bulunduğu bir işinin olup olmadığını anlamaya yönelik bir soru, 27. – Kişinin sayım haftasından 5- Kişinin medeni durumu, 17.- Bu soru 16. soruyla bağlantılı olan bir soru. Kişi 16. soruda evet şıkını işaretlediyse bu soruda Kosova da veya Kosova dışında yaşayıp yaşamadığını belirtmek zorundadır. Dışında yasamış olduğu bölgenin Kosova olup olmadığını belirtmek zorundadır. 6 – 7 – 8 sorular kadınlara yönelik ( daha önce yapılan doğum ve çocuk sayısına ilişkin ) 18.- Kişinin şu an ikamet etmekte olduğu yere en son ne zaman taşındığına yönelik bir soru, 9- Kişinin etnik gurubuna yönelik, 19.Kişinin şimdiki daimi ikametgahına yerleşmesinin asıl sebebinin ne olduğunu öğrenmeye yönelik bir soru, R3 – Bireysel soru formundaki sorular su şekilde sıralanmıştır: 1- Kişinin ismi soy ismi, 2- Kişinin cinsiyeti, 3- Kişinin doğum tarihi, 4- Kişi doğduğunda annesinin ikametgâhının yerleşim yeri, 10 – Kişinin dini inancına yönelik, 11- Kişinin ana diline yönelik, 12- Kişinin ana dili dışında konuştuğu diğer dilere yönelik soru, 13.- Kişinin vatandaşı olduğu ülkeye yönelik soru, 14- Kritik an diye tanımlanan bir soru, sayım sürecinin başlayacağı dönemde yeni doğan veya vefat eden kişilere ilişkindir. 15.- Yine kritik ana ilişkin 14. soru ile bağlantılı olan bir soru, kritik anda kişinin daimi ikametgahında bulunmamasının nedeninin sorulduğu bir soru, 16.- Kişinin daha önce sürekli 20- Kişinin eğitim durumunu öğrenmeye yönelik bir soru, 21Kişinin eğitim düzeyini değerlendirmeye yönelik soru, 22.- Bu soru 21 soruyla bağlantılı olarak eğitim düzeyinin türüne yönelik bir soru, “Tali sorular arasında Kosova’da yaşayan milletlere ve konuşulan dillere ilişkin sorular da olacağı için sayımlara aynı zamanda etnik toplulukların ve Kosova’da konuşulan dillerin sayısını da vereceği gözüyle bakılmaktadır. Bu yüzden özellikle etnik toplulukların, bu topluluklar içinde de Türk toplumu mensuplarının kendilerini Türk olarak ifade etmeleri, Türkçe bilen herkesin de Türkçe’yi işaretlemeleri önem arz etmektedir.” önceki hafta herhangi bir yerde çalışmamasının nedenleri soruluyor. (neden çalışmadığının sebebi soruluyor) 23.- Kişinin okuma ve yazma bilip bilmediğine yönelik, 24- ve 25. sorular sayım döneminden önceki hafta kişinin çalışıp çalışmadığını öğrenmeye yönelik sorulan sorular, 28. - Soru kişinin sayım haftasından önceki hafta asıl işinde kaç saat çalıştığına yönelik 26. soru kişinin sayım haftasından bir hafta önce her hangi bir yerde 30- Kişinin işteki durumunun ne olduğuna yönelik, 29.- Kişinin asıl işinde haftada kaç saat çalıştığına yönelik, 5 6 paradigma/nisan 2011 Haber Analiz R3 bireysel formunda 41 soru yer almaktadır. Bu sorular bireyin dini, milli mensubiyetini belirlerken eğitim durumu, iş durumu ve sağlık durumu hakkında bilgileri toplamaktadır. Formda şu sorular öne çıkmaktadır: 9. Kişinin etnik grubuna yönelik soru. 10. Kişinin dini inancına yönelik soru. 11. Kişinin anadiline yönelik soru. 12. Kişinin anadili dışında bildiği dillere yönelik soru. 20. Kişinin eğitim durumuna yönelik soru. 31.- Kişinin yaptığı işin açık ve net olarak yazılmasının talep edildiği bir soru. 32.- Kişinin iş yerinin belirtilmesine yönelik, isminin 33.- Kişinin çalıştığı yerin adresi, 34.- Kişinin asıl işinde çalıştığı yerde yaptığı işin sunduğu hizmetin açıklamalı bir şekilde yazılmasının istenildiği bir soru, 35- Kişinin son bir ay içinde iş bulmak için herhangi bir girişimde bulunup bulunmadığına yönelik bir soru. 36.- Kişinin iş bulduğu taktirde iki hafta içinde işe başlayabilip başlayamayacağına yönelik bilgi almak için sorulan bir soru, 37- Kişinin eğitim gördüğü veya çalıştığı işyerinin nerede olduğuna yönelik bir soru, 38- Kişinin yaşadığı yerden işyerine veya okula ne sıklıkla gittiğini öğrenmeye yönelik bir soru, 39. Kişinin uzun süreli rahatsızlığının olup olmadığını öğrenmeye yönelik, 40. Bu soru 39. soruyla bağlantılı olarak belli rahatsızlıkların sıralandığı bir soru ve bu rahatsızlıklar nedeni ile yapmakta zorluk çektiği işlerin sıralandığı bir soru, 41. Kişinin son bir yıl içinde yaşamını sürdürmede kullandığı temel geçim kaynaklarından ikisinin ne olduğunu öğrenmeye yönelik sorulan son sorudur. Kosova Türkleri Milli Bayramı Sayımlar 1 Nisan – 15 Nisan tarihine kadar sürecek. Bu dönem içerisinde önceden belediyeler tarafından belirlenen sayım bölgeleri ve belli olan anketörler – sayım memurları her eve teker teker gidip sayımı gerçekleştirecektir. Kosova’da bu sene 23 Nisan Kosova Türkleri Milli bayramı üçüncü defa kutlanacak. Türkiye Cumhuriyeti’nde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın düzenlendiği tarihi Kosova Türkleri Milli Bayramı olarak belirleyen Kosovalı Türkler bu bayramı çeşitli etkinliklerle kutluyor. Sayımlarda alınan bilgiler kesinlikle kimseye sunulamayacak ve formlar saklı tutulacaktır. Sayımlarda ortaya çıkarılması amaçlanan Kosova Cumhuriyeti’ne dair genel istatistiki bilgilerdir. Dolayısıyla sayımlardaki veriler kişisel talepler için kullanılamayacağı gibi, kişisel veriler üçüncü şahıslara da verilmeyecektir. Sayımlarda temel amaç Kosova’nın kesin olarak nüfusunu tespit etmek ve sosyo – ekonomik durumunu ortaya koymaktır. Ancak tali sorular arasında Kosova’da yaşayan milletlere ve konuşulan dillere ilişkin sorular da olacağı için sayımlara aynı zamanda etnik toplulukların ve Kosova’da konuşulan dillerin sayısını da vereceği gözüyle bakılmaktadır. Bu yüzden özellikle etnik toplulukların bu topluluklar içinde de Türk toplumu mensuplarının kendilerini Türk olarak ifade etmeleri, Türkçe bilen herkesin de Türkçe’yi işaretlemeleri önem arz etmektedir. Ahtisari Paketi’nde yer alan düzenlemelere göre hazırlanan Kosova Cumhuriyeti Resmi Bayramlar Yasası’nda 23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı olarak belirlendi. Kosova Meclisi’nde oluşturulan Ad Hoc komisyonuna Kosova Demokratik Türk Partisi’nde Enis Kervan seçilmişti. Komisyon Kosova’da yaşayan etnik toplulukların bir günü “Milli Bayram” olarak belirlemelerine ve kutlamalarına dair yasa teklifini sunmuş ve bu teklif Kosova Meclisi tarafından yasalaştırılmıştı. Bu sene 3’üncüsü düzenlenecek olan Kosova Türkleri Milli Bayramı’nı Kosovalı Türkler coşkulu bir şekilde kutluyor. Bu güne atfen yapılan kutlamalar birkaç günlük programlarla dolduruluyor. Hafta boyunca düzenlenen açık oturum, panel, konferans, konser ve çeşitli sanat gösterimleri ile Kosova Türkleri Milli Bayramı kutlanıyor. Kutlamalara 2 yıldır Cumhuriyeti’nden üst katılımlar gerçekleşiyor. Türkiye düzey paradigma/nisan 2011 Uluslararası Sivil Temsilci Pieter Feith Paradigma için sayımlar konusunu kaleme aldı. Nüfus Sayımı Kosova ve Vatandaşları İçin Neden Bu Kadar Önemlidir? Pieter Feith Her şeyden evvel, ikinci sayısı çıkan ‘Paradigma Dergisini’ kutlamak isterim. ‘Paradigma’, Kosova’da düzenli aralıklarla Türkçe dilinde çıkan tek yayın olmasından takdir ediyorum. Umarım Kosova’daki Türk toplumuna bilgi ve meşgale kaynağı olmaya devam edecektir. Bu sayıya konu olarak nüfus sayımını derginin belirlemesi, Kosova için çok önemli bir meseleyi ele almış bulunmaktadır. Sanırım artık herkes nüfus sayımının önemli olduğunu biliyordur – Kosova ve onun vatandaşlarına neden büyük faydalar getireceği yönündeki düşüncelerime dair birkaç sebep vermek isterim. Nüfus sayımı, Kosova’da kimlerin ve hangi sosyoekonomik ve barınma şartları altında yaşadığını, veriler aracılığıyla ifade ederek Kosova’nın resmini ortaya koymaktadır. Nüfus sayımı rakamları, gelişmeyi, büyümeyi ve herkes için imkanlar teşvik eden güvenilir ve etkin politikalar için esası oluşturmaktadır. Somut olarak bu ne anlama gelmektedir? Sizlere birkaç örnek vereyim: Bir belediye gelişmesiyle ilgili önceliklerini belirleyebilmek için verilerden faydalanabilir – ne kadar yaşlı ve ne kadar genç nüfusun olduğunu ve vatandaşlarının nerelerde yaşadığını bilmesi durumunda, belediye okullar, yollar ve diğer altyapıları daha iyi bir şekilde planlayabilir. Nüfus sayımı verileri, nüfusun kesin büyüklüğü ve özelliklerine dayanan planlarını uygulamaya koymaları için, belediyelerin merkez bütçeden kendilerine düşen adil payı almalarını garanti eder. Tüm nüfus gruplarının – Türk toplumu dahil – Kosova’nın çok etnikli yapısını yansıtabilmek amacıyla nüfus sayımına katılmaları önem teşkil etmektedir. İstihdam sağlayan yatırımcı ve işletmeler, yeni üretim yerlerinin inşası ya da tesis edilmesi için mekanlar tespit etmek için verileri kullanabilir. STK’lar, çıkar grup dernekleri gibi sivil toplumu temsil eden tüm gruplar veya bireylerin kendisi, merkezi ya da yerel idareler tarafından, sendikalar tarafından ya da girişimciler tarafından kendi ihtiyaçlarına verilen itibarı değerlendirmenin bir yolu olarak nüfus sayımı sonuçlarından faydalanabilir. Sonuçlar kamu malıdır. Her birey, herhangi bir kamu kişiliği gibi aynı sıfatla her veri türüne erişim hakkına sahiptir. Aynı zamanda nüfus sayımının hangi anlamı taşımadığı ve neleri yapmadığını da bilmek çok önemlidir: vergi kayıtları, emekli maaşları, mülk, elektrik dağıtımı ya da Uluslararası Sivil Temsilci (ICR) Pieter Feith mülteci statüsüyle hiçbir ilgisi yoktur. Tabi ki, toplanan tüm bilgiler gizli kalacaktır ve sadece resmi nüfus sayımı veri ve istatistiklerinin yayınlanması için hizmet edecektir. Nüfus sayımına yanıt vermek tüm sakinler için bir zorunluluğu oluştururken, yanıt veren tarafların etnik ve dini köken hakkındaki herhangi bir soruya, istememeleri halinde yanıt vermeme özgürlüğüne sahiptir. Uluslararası Sivil Temsilci olarak, ekibim ve ben nüfus sayımını hazırlamak için Kosova kurumlarıyla birlikte çalışmalarda bulunduk. Kosova nüfus sayımını gerçekleştirmekle, Avrupa genelinde Avrupa Birliği İstatistik Ofisi tarafından organize edilen bir uygulamaya katılacağını ifade etmek benim için ayrıca bir onurdur. Yapılan bu büyük çaba, uluslararası standartları izleyecek ve Avrupa ile uluslararası kuruluşlar tarafından yakından denetlenecektir. Bunun Kosova için bir başarı olacağına dair güvenim sonsuzdur. 7 8 paradigma/nisan 2011 Haber Analiz Bütçe nihayet onaylandı. Tartışmaları da beraberinde getirerek! Paradigma “ Tüketici fiyatlarındaki artış, memura öngörülen zammın bariz bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Hükümetin kamu sektörü çalışanlarına % 50’ye varan zam oranında ısrarcı olması, Uluslararası Para Fonu IMF’nin ise maksimum kabul edilebilir zam oranının % 20 olduğunda diretmesi hükümet ile IMF’nin yollarının ayrılmasına neden oldu. Kosova ilk defa uluslararası finans çevrelerinin desteği olmaksızın bütçesini oluşturmak ve yönetmekle karşı karşıya... ” Tüketici fiyatlarındaki artış, memura öngörülen zammın bariz bir ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Hükümetin kamu sektörü çalışanlarına % 50’ye varan zam oranında ısrarcı olması, Uluslararası Para Fonu IMF’nin ise maksimum kabul edilebilir zam oranının % 20 olduğunda diretmesi hükümet ile IMF’nin yollarının ayrılmasına neden oldu. Kosova ilk defa uluslararası finans çevrelerinin desteği olmaksızın bütçesini oluşturmak ve yönetmekle karşı karşıya... Kosova’da girilen erken ve olağanüstü seçim süreci, 2011 yılı bütçesinin onaylanamamasına neden oldu. Ekim 2010’da hazırlanan taslak bütçeye Başbakan Hashim Thaçi’nin zam vaatleri eklenince, uluslararası finans çevreleri ve Kosova hükümet yetkilileri arasında görüş ayrılığının doğmasına neden oldu. Ancak süreç, hem vaatlerin pekişmesine hem de kamuoyunda beklentilerin artmasına neden oldu. Uluslararası piyasalara bağlı olarak Ocak 2011 itibariyle artan temel gıda fiyatları memura yapılması gereken zammın zaruriyetini bir kez daha pekiştirmiş oldu. Kosova’nın artık geri adım atacak durumu kalmadı. 2011 yılının ilk üç ayı geçici bütçelerle idare edildi. Kosova Parlamentosu, hükümete yasalar çerçevesinde son kez olmak üzere Mart ayı bütçesini de onayladı. Öte yandan Mart ayı boyunca bir yandan zaman daralırken, bir yandan da IMF uzmanları ile taslak bütçe üzerine yoğun müzakereler yapıldı. Ancak sonuç, hükümetin IMF ile yollarını ayırması noktasına kadar geldi. İpler henüz kopmasa da kriz kapıda... IMF ile Uzlaşma Sağlanamadı! Uluslararası Para Fonu uzmanları, Kosova hükümeti ile uzlaşmaya varamadan bölgeden ayrıldı. IMF uzman heyeti başkanı Costas Christou, IMF ile yapılan stand by anlaşması kapsamında hükümetin kamu sektöründe yapmayı planladığı zammın bağdaşmadığını rapor etti. Öte yandan Kosova’daki ekonomik durumla ilgili IMF’nin yaptığı değerlendirmede, 2011 yılında %5.5’lik bir büyümenin beklendiği belirtildi. IMF, özel sektörün kredilendirilmesi ile ekonomik büyümenin gerçekleşmesinin öngörüldüğünü, yanlış kredi kullanımının ise önemli handikaplardan birini teşkil ettiğini dile getirdi. IMF raporuna olumlu yansıyan konular arasında bankacılık sisteminin istikrarlı ve yeterli sermayeye sahip olduğu değerlendirmesi yer aldı. Kosova hükümeti Mart ayının ikinci haftasından itibaren taslak bütçeyi görüşmek üzere bir hafta kadar IMF uzmanları ile sıkı müzakerelere girdi. Maliye Bakanlığı sözcüsü Muharrem Shahini, 8 Martta yaptığı açıklamada Kosova hükümet bütçesinin IMF uzmanlarınca gözden geçirileceğini ve uzlaşmaya varılıncaya kadar üzerinde durulacağını açıklamıştı. IMF uzmanları ile 2011 – 2014 yılı bütçeleri konusunda genel prensipler de ele alındı. Özel sektördeki büyüme oranı, bir yandan Kosova’nın yapacağı sermaye yatırımları öte yandan da devlet mekanizmasının büyümesi sonucu artan bütçe harcamalarını aynı oranda takip edemediği için 2011 ile 2013 yılları arasında Kosova’nın ciddi bütçe krizleriyle karşılaşması bekleniyordu. İlave zam kararı bu hassas bütçeye ilave zorluklar getirdi. IMF, Kosova bütçesinin maaş artışlarını maksimum %20’ye kadar kaldırabileceğini ileri sürerek bunun üzerinde herhangi bir zammın kabul edilemeyeceği konusundaki tutumunu değiştirmedi. Bunun üzerine masadan bir sonuca ulaşılamadan kalkıldı. Maliye Bakanlığı Sözcüsü Muharrem Shahini, zam konusunda her ne kadar uzlaşmaya varılamasa da önümüzdeki dönemde IMF ile yapıcı görüşmelerden umutlu olduğunu dile getirdi. Ancak Kosova’nın IMF ile uzlaşmaya varamaması sonucu sadece 2011 yılı için bütçede de öngörülen 164 Milyon €’yu kaybetme ihtimali bulunuyor. Hesaplamalara göre Kosova’nın Avrupa Komisyonundan beklediği 50 Milyon €, Dünya Bankasından 27 Milyon € ve IMF’den 87 milyon € riske girdi. Bahse konu uluslararası finans kuruluşları, kredi ve hibelerini makroekonomik istikrarın sağlanması ve IMF ile yapılan anlaşmalara uyulması halinde vermeyi taahhüt ediyor. Haber Analiz Hükümet Kendi Parasını Kendi Bulacak! Kosova hükümeti tarihinde ilk defa uluslar arası finans çevrelerinin desteği olmaksızın kendi bütçesini oluşturmaya çabalıyor. IMF’nin daha önce makul gördüğü kaynaklardan biri, hükümet bütçesine Kosova Posta ve Telekomünikasyon PTK gelirlerinden aktarılacak. IMF, PTK gelirlerinden 40 Milyon €’nun maaş artışları için kullanılması teklifine sıcak baktı. Hükümet ayrıca maaş artışlarının getirdiği yaklaşık 120 Milyon €’luk ek girdileri, devlet kurumlarının hizmet ve alımlarından kısmak ve gümrük ile vergi girdilerini artırmak suretiyle kapatmayı planlıyor. Maliye Bakanı Bedri Hamza, kamu şirketlerinin sübvanselerinin ve kamu hizmet ile alımlarının azaltılması; gümrük ve vergi dairlerindeki girdilerin ise artırılması konusunda IMF ile yapılan müzakerelerin iyi sonuç verdiğini bildirdi. Bütçede 170 – 226 Milyon Euro Kadar Açık Taslak bütçenin ilk öngörülerine göre Kosova devletinin 170 milyon € açık vermesi bekleniyor. Yıl sonuna kadar reel açığın 226 Milyon €’yu bulabileceği hesaplanıyor. Ancak Maliye Bakanı Bedri Hamza ilk değerlendirmelerin bütçede sıkıntı olmayacağı yönünde olduğunu söyledi. Sıkı bir gelir politikası izlediklerini ifade eden Hamza, yılın ilk üç ayında devlet girdilerinde %30 artış olduğunu belirterek, bütçe açığının kapatılması için gerekli mekanizmaları da öngördüklerini ileri sürdü. Bütçe açığı, özel sektöre yüklenilerek ve kayıt dışı ekonomi kontrol altına alınarak kapatılmaya çalışılıyor. Gümrük ve Vergi Dairelerine Baskı Kosova hükümeti 2011 yılı devlet bütçesinin 1 Milyar 434 Milyon € olarak planladı. Bu gelirin elde edilebilmesi için Maliye Bakanlığının talimatıyla 2011 yılının başından itibaren gerek gümrüklerde toplanan gümrük vergisi ve KDV gerekse Vergi Dairelerince toplanan KDV ve gelir vergilerinin toplanması için yoğun çalışmalar başlatıldı. Gümrükten elde edilmesi planlanan 831 Milyon €, geçen yıla kıyasla % 19 fazla bir artışı öngörüyor. Gümrük idarelerinin verilerine göre ise gümrük kapılarında ilk iki ay toplanan vergi geçen yıla kıyasla % 35 oranında fazla oldu. Vergi Dairelerinden elde edilmesi planlanan gelir ise 261 Milyon € olarak hesaplanıyor. Geçen yıla kıyasla %17.9 oranında bir artış öngörülüyor. Vergi dışı diğer devlet gelirlerinin ise bir önceki yıla kıyasla % 8 oranında artırılarak 159 Milyon € olması planlanıyor. Bütçe Onay Süreci Hükümetin yeni taslak bütçesi Kosova Parlamentosunun 25 Mart tarihli oturumunda ilk görüşmeden geçti. Yerel yönetimlere ayrılan bütçelerin yeniden dizayn edilmesi ile bütçe taslağı iktidar partilerinin yanı sıra AAK tarafından da desteklendi. Bütçenin son günü olan 31 Marttaki Parlamento oturumunda nihai bütçenin kabul edilmesi bekleniyor. Dünya Bankasının Sabrı Azalıyor! Dünya Bankasının Güneydoğu Avrupa Sorumlusu Jane Armitage, IMF heyetinin bütçe müzakerelerini sürdürürken yaptığı açıklamada muhtemel krediler hakkında da bilgi verdi. Koha Ditore’ye verdiği 15 Mart tarihli röportajında Armitage, Kosova’ya verilecek kredi ve hibeler için en geç Ağustos ayına kadar anlaşmanın imzalanması gerektiğini bildirdi. Uzun süren siyasi süreçler, bütçenin onaylanamaması ve Kosova’da parlamenterlerin uzlaşamaması, Dünya Bankası yönetimine olumsuz bir sinyal verdiğini ifade eden Armitage, Kosova’nın bu kaynaklara ihtiyacı olmadığı veya bu kaynakları kullanma becerisine sahip olmadığı şeklinde algılandığını söyledi. Dünya Bankası Kosova’ya 40 yıl gibi uzun süreli, 10 yıl sonra ödemeli ve paradigma/nisan 2011 faizsiz kredi imkanı sunuyor. Büyümenin özel sektöre kayması gerek! Kosova yılda ortalama % 4 ila 5 arası bir büyüme kaydediyor. Ancak ekonomik büyümenin önemli bir kısmı kamu yatırımları nedeniyle olmasından dolayı reel bir ekonomik büyümeden bahsedilemiyor. Kosova Ekonomik Kalkınma Bakanı Besim Beqaj, Kosova Ekonomi Odası Başkanı Safet Gërxhaliu ile yaptığı görüşmede (8.03.2011), kamu yatırımları ile ekonomik büyümenin yavaş yavaş sonuna varıldığını dile getirerek özel sektörde bir canlılığın yaratılması gerektiğini söyledi. Safet Gërxhaliu ise özel sektörde canlılık için destek ve teşviklere ihtiyaç olduğunu, özellikle de küçük ve orta ölçekli işletmeler ve yerel üretimlerin desteklenmesi gerektiğini bildirdi. Öte yandan Kosova’daki Uluslararası Sivil Ofis Başkanı Peter Feith, Kosova’nın sosyo-ekonomik durumuna dikkat çekti. Fakirlik seviyesinin yüksek olduğunu dile getiren Feith, özel sektörün desteklenmesi suretiyle ekonomik ve sosyal durumun iyileştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Feith bu görüşlerini, Kosova Ekonomi Odasına gerçekleştirdiği (10.03.2011) ziyaret kapsamında dile getirdi. Ekonomi uzmanları, Kosova’nın özel sektöre dayalı sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınma sürecini yakalamasının önemi üzerinde duruyor. Hükümetin öngörüsü de özel sektörün % 13 büyümesi üzerine odaklı. Ancak iş dünyası şartları değişmedikçe ve mevcut durumda, özel sektöre vergi uygulamaları ile baskı yapılmasının kırılgan bir ekonomiye neden olmasından çekiniliyor. Öte yandan kayıt dışı ekonominin, kayıt altına alınması konusundaki girişimler takdirle karşılanıyor. Kosova ekonomisinin %50’ye yakınının kayıt dışı ekonomi olduğu değerlendirmelerinden hareket ederek, bu ekonominin kayıt altına alınması durumunda devlet bütçesinin de gerekli kaynağı bulması umuluyor. 9 10 paradigma/nisan 2011 Haber Analiz Kosova – Sırbistan Müzakereleri Başladı Mediha Yarımhoroz bağımsızlığını ilan etmesinden önce Viyana’da gerçekleştirilen ve iki tarafı bir araya “ Kosova’nın getiren müzakerelere bu sefer Brüksel’de devam ediliyor. Üç yıllık bir aradan sonra, Kosova ile Sırbistan temsilcileri müzakere masasına oturdu. ” Müzakere Öncesi Yeni Meclisin açılışı, cumhurbaşkanının seçilmesi ve hükümetin onaylanmasından üç gün sonra Priştine ile Belgrat arasındaki müzakerelerin AB arabulucusu tayin edilen Robert Cooper Kosova’yı ziyaret etmişti. Cooper, Kosovalı üst düzey yetkililerle görüşmelerde bulunmuş, EULEX’i ve Kuzey Mitroviçadaki bölge mahkemesini ziyaret etmiş, Kosovadaki AB temsilcileri bu ziyareti “teknik ziyaret“ olarak değerlendirmişti. AB’nin arabulucusu Cooper’in Kosova ziyareti sırasında, Kosova Başbakanı Thaçi de Brüksel’de yapılacak olan müzakerelerde Priştine heyetinin başkanlığına yardımcılarından Edita Tahiri’yi atadı. Tahiri’nin heyetin başına acilen seçilmesini basın, müzakereler sürecinin yeni kurulan hükümeti için öncelikli bir konu olduğunun göstergesi olarak değerlendirildi. Kosova Sot gazetesi, Avrupa Birliği’nin müzakerelerin başlaması için iki ülkeye baskı yaptığı ve Belgrat’ın resmi olarak Kosova’nın bağımsızlığını tanımadığı sürece hiçbir konunun teknik konu olarak ele alınamayacağını, konunun bir şekilde Sırbistan’ın hedefi olan kuzeye kayacağını yazdı. Kosova Dış Politika Kulübü Başkanı Veton Surroi, BBC’ye verdiği demecinde, Priştine ile Belgrat arasında yapılacak olan müzakerelerin, Kosova ve Sırbistan’ın AB geleceğini dikkate alarak yapılması gerektiğini söyledi. Surroi, müzakerelerin teknik konular olarak değerlendirilmemesi gerektiğini Sırbistan ile Kosova arasında teknik hiçbir sorunun var olmadığını, var olan sorunların siyasi olduğunu ve siyasi sorunlar olarak ele alınması gerektiğini ifade etmişti. Surroi ayrıca Mitrovica’nın kuzeyinde göreve başlayan mahkemelerin müzakerelerin gündemine alınmaması gerektiğinin altını çizmişti. Meclis Başkanı Jakup Krasniqi ile görüşen “Ngritja e Zërit” savaş zararlarıyla ilgilenen sivil toplum örgütü yetkilileri, Priştine ile Belgrat müzakerelerinde savaş zararlarının karşılanması konusunun da ele alınmasını istemiş, Meclis başkanı da taleplerini hoşgörüyle karşıladığını ve mecliste konuyu ilgili komisyona ileteceğini belirtmişti. Kosova’daki muhalefet partileri, Kosova tarafının müzakerelere net bir gündem hazırlamadan, karşı Haber Analiz paradigma/nisan 2011 tarafın belirlemiş olduğu gündemle başladığı yönünde eleştirilerde bulundular. Kosova Demokratik Birliği (LDK) üyesi Sabri Hamiti müzakerelerin tek taraflı olduğunu, diyalogla Sırbistan’ın aday statüsü kazanmasına yardım edildiğini ifade etmişti. Tepkiler üzerine Thaçi, “Herkes AB’ye, NATO’ya katılmak ve bölgesel istikrar kazanmak istiyorsa bu sürecin kaçınılmaz olduğunu ve Sırbistan ile senelerce görüşüldüğünü, başlayacak olan müzakerelerin yeni bir şey olmadığını” vurguladı. Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Jeremić, geçen üç senenin uzlaşmaya giden yolda müzakerelerden başka alternatifin olmadığı değerlendirmesinde bulunurken “Barış olmadığı sürece Avrupa’nın bu bölgesi için istikrar ve güvenli gelecek olmayacak” dedi Belgrat’taki Etnik İlişkiler Forum Koordinatörü Dusan Janjiç, tüm konular siyasi konular olacaktır, konuların teknik olarak ele alınması yönünde gözlem metodoloji kullanılabilir fakat tüm konular statü ile ilişkilidir ifadesinde bulundu. Janjiç ayrıca, Başbakan Thaçi hakkındaki suçlamaları içeren Dick Marty raporunun Kosova’nın yönetim imajını zedelediğini vurgularken heyet başında Thaçi’nin bulunmamasının görüşmelerin gidişatı açısından olumlu bir adım olduğunu belirtti. Mitrovica konusunun da masaya yatırılması konusunda ısrar edenlerden biri olduğunu belirten Janjiç, bu konu üzerinde konuşulmaya başlanılması gerektiğini ifade etti. Kosovalı Sırp temsilciler de müzakerelerde kendilerini hangi heyetin temsil edeceği konusunda farklı düşüncelere sahip durumda. Kosova Meclisindeki Birleşik Sırp listesi milletvekillerinden Rada Trajkoviç, Kosovalı Sırpların Priştine heyetinde yer almaması gerektiğini, 20.000 Sırp’a iş veren, 21.000 kişiye de yardım veren Belgrat’ın muhatapları olduğunu açıklamış, diğer taraftan Kosova Yerel İdare Bakanı Slobodan Petroviç, Kosovalı Sırpların Kosova kurumlarının Kosova ve Sırbistan Heyet Başkanları Edita Tahiri ve Borislav Stefanoviç görüşme öncesinde basına birlikte poz verdi. bir parçası olması nedeniyle Sırbistan’la yapılacak görüşmelerde Kosova heyetinde yer alacaklarını söylemişti. Kosova’da Uzlaşma projesinin başkanı Aleksander Mitiç, “Bu, bağımsız Kosova devletini inşa eden süreçteki yeni bir safhadan başka bir şey değil” şeklinde açıklamalarda bulunurken; Sırbistan’ın Kosova Bakanı Goran Bogdanoviç, müzakerelerin bir “tarihi uzlaşma” fırsatını taşıdığını ve uzun süren Sırp – Arnavut ilişkilerinde bir dönüm noktasını oluşturabileceğine vurgu yaptı. Son olarak da AB Dış Politika Sorumlusu Catherine Ashton’un konuyla ilgili yaptığı açıklamanda “Şimdi başlamak için doğru zaman, Priştine ve Belgrat’ın vatandaşlarına normal bir hayat sağlamanın pratik yollarını bulacağından eminim” dedi. Belgrat ve Priştine Müzakerelere Başladı Kosova ile Sırbistan müzakereleri AB gözetiminde, Kosova parlamentosunun rızası olmadan 8 Mart Salı günü Brüksel’de başladı. Müzakerelerin başlamasından bir gün önce Kosova Demokratik Partisi (PDK) müzakereleri yürütme konusunda hükümete izin çıkarılması için girişimde bulundu. Vetvendosje hareketi ise Sırbistan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanımadan ve savaş zararlarını karşılamadan her hangi bir görüşmenin başlamasına karşı olduklarını belirttiler. Söz konusu önerilerden iki,si de parlamentodan destek bulamadı. İki gün süren oturumlardan sonra PDK’nın teklifi LDK, Vetvendosje ve AAK’nin itirazına rağmen onaylandı. 10 Mart Perşembe günü onaylanan karar metni PDK’nın teklifi olarak sunulmuştu. Metinde “Kosova 11 12 paradigma/nisan 2011 ve Sırbistan bağımsız devletleri arasında, Kosova’nın egemenliği ve bütünlüğüne değinilmeden halkların yaşamlarını iyileştirme ve her iki ülkeyi de AB üyelik yolunda ilerletme amaçlı pratik konularda yürütülecek müzakerelere destek” ifadeleri yer alıyor. İlk Görüşmenin Ardından Altı saati aşan müzakerelerin ardından AB tarafından gelen açıklamlarda ilk görüşmelerin yapıcı olduğu belirtilirken “iyi bir başlangıç” değerlendirmesinde bulunuldu. Her iki tarafın müzakerelere olan bağlılığını ve sürece devam etme yönündeki istekliliğini belirten AB yetkilileri, iki tarafın yapılacak inceleme sonrasında CEFTA’ya olan katılımlarının olumlu olarak değerlendirdiği vurgulandı. Müzekerelerdeki ABD temsilci Thomas Countryman, Priştine ile Belgrat basını ve siyasilerinin müzakerelere gereğinden fazla önem verdiğini, yapılanın anlaşma değil müzakere olduğunu vurguladı. Görüşmeler sonrası açıklamalarda bulunan Kosova Heyeti Başkanı Edita Tahiri de müzakerelerin her iki ülkenin de Avrupa Birliği yönündeki ilerlemesine yardım edeceğine inandığını belirtti ve görüşmelerin olumlu bir hava içerisinde geçtiğini, pratik konular hususunda çözüme ulaşmak için yapıcı olamayı arzuladıklarını vurguladı. Tahiri “Bu teknik konuları içeren bir müzakeredir, öyle de kalacaktır” diyerek Kosova’nın statüsü konusunun tamamlanmış bir konu olduğunun altını çizdi. Görüşmeler öncesinde “öneri ve iyi çözümlerle” dolu bir çantayla geldiğini söyleyen Sırbistan Heyet Başkanı Borislav Stefanoviç, yapıcı yönde ilerlemeler olduğunu ve bazı konuların çözüme kavuşmak üzere olduğunu belirtti. Amerikanın Sesi Radyosu’na verdiği demeçte Stefanoviç “Sırbistan için önemli olan Kosova’da yaşayan Sırpların yaşadığı sorunları çözmektir; egemenlik konusu ise müzakerelerin ileriki aşamalarında gündeme gelecektir” dedi. Kosova – Sırbistan görüşmelerinde “statü” konusunda farklı açıklamalar var: Edita Tahiri: Statü konusu tamamlanmış bir iştir ve gündeme gelmesi ihtimali yoktur. Borislav Stefanoviç: Önce somut konuları görüşmemiz lazım, statü konusu ileri aşamalarda gündeme gelir. Stefanoviç ilk görüşmede telekomunikasyon, hava ulaşımı, gümrük prosedürleri ve arsa mülkiyet kayıtları konuları üzerinde durduklarını ve bu konularda çözüm yollarının uzak olmadığını belirtti. Priştine’den gelen ilk tepkiler, müzakerelerin Kosova tarafının zararına gelişeceği ve sorumlularının da Kosovadaki siyasi temsilcilerin olacağı yönündeydi. Başbakan Haşim Thaçi, Priştine-Belgrat müzakerelerinin teknik karakterde olduğunu ve Sırbistan’ın Kosova’yı tanıması ve her iki ülkenin de NATO ve AB yapılarına katılmasıyla sonuçlanacağına inandığını belirten bir açıklamalarda bulundu. Uluslararası Kriz Grubu’nun önerdiği üzere, Kosova makamlarının kuzeye özerklik vermesi konusunda Thaçi, Kosova’nın statüsü ve toprak bütünlüğünün müzakerelerde yer alması ya da herhangi bir şekilde kuzey Kosova’ya özel statü verilmesini konularını ta baştan reddettiklerini vurguladı. Veton Suroi ise “Bu tür müzakerelerden sonra, Sırbistan’ın AB aday statüsünü kazanacağını fakat Kosova’nın ne kazanacağının belli olmadığını” belirtti. Vetvendosje Hareketinden gelen tepkiler de görüşmelerin Sırbistan’nın AB’ye üyeliğine yardımcı olacağını, Kosovanın ise olumsuz etkileneceği yönündeydi. Priştine’de Uluslararası Haber Analiz Sivil Ofis Yöneticisi Pieter Feith müzakerelerin, Şubat 2008’de Kosova’nın bağımsızlık ilanından bu yana atılan en olumlu adımlardan biri olduğunu vurguladı. Müzakerelere İkinci Turla Devam Edildi 28 Mart Pazartesi günü Kosova ile Sırbistan arasındaki görüşmelerin ikinci turu başladı. Görüşmeler başlamadan önce basına bir açıklama yapan Kosova Heyet başkanı Edita tahiri; ilk turun daha çok gündem belirleme ve müzakere konusunda iyiniyetli olduklarını karşılıklı olarak beyan etmekle geçtiğini, ikinci turda daha fazla ilerleme kaydedilmesini beklediğini belirtti. Tahiri açıklamasında bu turda elektrik dağıtım sistemi ve Posta-Telekomünikasyon sistemi konularındaki sorunlara çözüm arayacaklarını ve iki ülke arasında bireylerin ve malların serbest dolaşımı konusuna değineceklerini vurguladı. Sırbistan heyet başkanı Borislav Stefanoviç ise açıklamasında Kosova ve sırbistan2ın elektrik dağıtım, telekom tarifelendirmeleri konusunda sorun yaşadığını ve kayıplara sebep olunduğunu vurgularken bu görüşmelerde somut konularda ilerleme kaydetmeyi umduğunu belirtti. Uluslararası Sivil Ofis Yöneticisi Pieter Feith ise Amerika’nın Sesi Radyosu’na verdiği demeçte “İki tarafın görüşmeye başlama iradesini göstermesi olumlu bir gelişme. Ben iki tarafın da ortak sorunlarına çözüm bulacaklarına inanıyorum. Tabi ki bu süreç iki tarafın da AB’ye yakınlaşmasını sağlayacaktır” dedi. Haber Analiz paradigma/nisan 2011 Eski UÇK’lılar Tepkili Eski UÇK mensupları ve savaşçı dernekleri tutuklamalara tepki gösterdi. UÇK gazilerinin tutuklanmasından incindiklerini ifade eden savaşçı dernek temsilcileri, EULEX tarafından yapılan suçlamaların bölgede provokasyon yaratmak ve Arnavut karşıtlığı yapmaktan ibaret olduğunu değerlendirdiler. UÇK gazileri çeşitli şehirlerde ve EULEX binası önünde önce küçük çaplı protesto gösterileri düzenledi. Daha sonra örgütlenen UÇK mensupları, Priştine’de çeşitli gösteriler düzenledi. Gösterilerde, Fatmir Limaj’ın komuta ettiği eski UÇK 121. İsmet Jashari Kumanova Tugayı mensupları suçlananlarla birlikte tüm sorumluğu üstlenmeye hazır olduklarını dile getirdiler. Limaj, Yine EULEX Karşısında Paradigma Limaj, yine EULEX yargıçları önünde “ Fatmir ifade verdi ama bu kez konu yolsuzluk değil savaş suçları. Kendisini, birilerinin politik sahneden elemek istediğini söyleyen Limaj, PDK içindeki çatlağa dolaylı olarak değinmiş oldu. ” Eski Ulaştırma Bakanı ve PDK Genel Başkan Yardımcısı Fatmir Limaj, EULEX Savcısının ‘tutuklanacaklar’ listesinde yer aldı. Limaj, 16 Mart akşamı EULEX’e yaklaşık bir buçuk saat süren bir ifade verdi. Ama soruşturma bu sefer yolsuzluk iddiaları ile ilgili değildi. Limaj’ın 1999 yılında işlediği itham edilen savaş suçları tekrar mercek altına alındı. İtalyan asıllı EULEX Savcısı Maurizio Salustro, 12 eski UÇK’lıyla birlikte Fatmir Limaj’ın da gözaltına alınmasını istedi. Polisin baskınları sonucu aralarında Fatmir Limaj’ın da bulunduğu 9 kişi yargıç önüne çıkarıldı. 16 Mart akşamı ifadesine başvurulan Limaj için tutuklanma kararı çıkmadı. Priştine İl Mahkemesi Yargıcı Ferdinando de Mongout, 6 kişi hakkında gözaltı, 3 kişi hakkında da ev gözetimi kararı verdi. Gözaltına alınanlardan biri İsviçre’de bulunuyor. Tutuklama kararı EULEX savcılığının talebi üzerine X olarak kodlanan eski bir UÇK mensubu gizli tanığın ifadelerine dayanılarak alındı. Eski UÇK Komutanlarından Çelik kod adlı Fatmir Limaj, Kleçka bölgesinde bir kampta, 1999 yılında Sırp ve Arnavut sivil ile Sırp asker tutuklularına işkence yapmak, işkence yaparak öldürmek ve savaş esirlerine karşı savaş suçu işlemekle suçlanıyor. Öte yandan tutuklananlar arasında Kosova Polis Birlikleri Prizren Müdürü Nexhmi Krasniçi de yer alıyor. Krasniçi, aralarında işkence yapmak ve akabinde öldürmek dahil toplam 7 suçla itham ediliyor. Fatmir Limaj ise UÇK savaşının temiz olduğunu söyleyerek arkadaşlarıyla birlikte Kosova’nın kurtuluşu için mücadele ettiklerini dile getirdi. Limaj ayrıca diğer arkadaşlarıyla aynı durumda olmak için yasaların verdiği dokunulmazlıktan da vazgeçmeye hazır olduğunu bildirdi. Lahey de Yargılanmıştı Fatmir Limaj, eski Yugoslavya topraklarında işlenen savaş suçları için oluşturulan ve merkezi Lahey’de bulunan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından da yargılanmış ve aklanmıştı. Slovenya’da tutuklanan Limaj, Lahey Başsavcılığının talebi üzerine Şubat 2003’te Mahkemeye teslim edilmiş, yargılama sonucu da beraat etmişti. ‘Siyasi Olarak Elemek İstiyorlar’ Kosova’da politikaya atılan Fatmir Limaj, iktidardaki Kosova Demokratik Partisi PDK’nın başkan yardımcılığını yürütüyor. Son hükümette Ulaştırma Bakanlığı yapan Fatmir Limaj, yolsuzluk iddialarının da merkezinde yer aldı. 28 Nisan 2010 tarihinde Ulaştırma Bakanlığı dahil olmak üzere Fatmir Limaj’ın evi ve bazı mekanları EULEX tarafından basıldı. Yeni hükümette uluslararası toplum tarafından ‘istenmeyen’ kişi olarak gündeme taşındı ve Başbakan Hashim Thaçi ile aralarında soğukluğa neden olsa da Limaj yeni hükümette yer alamadı. Limaj, EULEX savcısının son tutuklamalar talebini değerlendirirken, birilerinin kendisini politik sahneden elemek istediğini ileri sürdü. Limaj, hükümetin hiçbir şey olmamış gibi davranmayı bırakıp, ülkeyi bağımsız bir ülke olarak yönetmek ve devlet adamı olmak gerektiğini söyledi. Limaj ayrıca, PDK saflarında milletvekili adaylarının belirlenmesinden tutup yeni hükümetin ve hükümetteki bakan ve bakan yardımcılıklarının dağılımına kadar her şeye PDK Genel Başkanı ve Başbakan Hashim Thaçi’nin karar verdiğini belirtti. Limaj, eğer bu hükümet başarılı olursa kendisini alkışlayacağını ama başarısız olması durumunda Thaçi’den hesap soracağını söyledi. Limaj’ın bu açıklamaları, genel başkan ile arasında oluşan çatlaklara önemli bir atıf niteliğinde değerlendirildi. 13 14 paradigma/nisan 2011 Haber Analiz Nüfus Sayımı Tanıtımı İçin Herkes Seferber Oldu Enis Tabak – 15 Nisan 2011 tarihleri arasında düzenlenecek nüfus sayımlarıyla ilgili olarak Kosova “ 1Demokratik Türk Partisi, dernekler ve sivil toplum kuruluşları çeşitli etkinlikler düzenledi. ” İlk etkinlik Prizren Belediyesi Başkan Yardımcısı Orhan Lopar’ın, Prizren Belediyesi Geri Dönüş ve Topluluklar Ofisi ile birlikte düzenlediği açık oturum oldu. Düzenlenen açık oturuma konuşmacı olarak katılan KDTP Prizren Şube Başkanı Cemil Luma sayımlar için Prizren’i birkaç bölgeye ayırdıklarını ve kurulacak ekiplerin her bölgede ev ev çalışma yürüteceklerini vurguladı. Açık oturumda bir sunum yapan İskender Muzbeg özellikle Yugoslavya döneminde yapılan sayımlar hakkında bilgi verdi. Daha sonra tartışma bölümüne geçildi. Tartışma bölümünde katılımcılar yöneticilerle halkın arasında bir iletişim kopukluğu olduğuna dikkat çektikten sonra yazılı basının eksikliğine dikkat çektiler. Bakan ve Milletvekilleri Sayım Turu Gerçekleştirdi Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) siyasi temsilcileri, ‘Bilinçlendirme ve Bilgilendirme’ adı altında başlattığı nüfus sayımı programına, Kosovalı ESNAF ve İşadamları Derneği ile başladı. Kosovalı Türkler açısından büyük önem taşıdığı belirtilen nüfus sayımı toplantısında, Kosovalı Türklerin 1 ila 15 Nisan tarihleri arasında yurt dışına çıkmamaları çağrısı yapıldı. Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Meclis Başkan Yardımcısı Enis Kervan, Milletvekili Müferra Şinik ve Merkezi Sayım Komisyonu Türk Temsilcisi ve Milletvekili Fikrim Damka’dan oluşan heyetin ziyaretinde nüfus sayımlarıyla ilgili ortaya çıkan sorunlar istişare edildi ve yapılan çalışmalar hakkında bilgi sunuldu. Toplantıda konuşan Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar Kosova Türk topluluğu olarak başarılı bir seçimi geride bıraktıklarını ve seçimlerden çok daha büyük önem taşıyan sayımlara hazırlandıklarını belirtti. Bakan Yağcılar başında bulunduğu bakanlığın sayımları yönettiğine dikkati çekerken herkesin bu sayımlarda bilinçli davranması gerektiğini vurguladı. 30 yıl aradan sonra gerçekleşecek olan nüfus sayımıyla ilgili açıklama yapan Merkez Nüfus Sayımı Komisyonu Türk üyesi ve KDTP Milletvekili Fikrim Damka da, tüm belediyelerde kontrolörlerin milli mensubiyet oranına göre seçildiğini söyledi ve Prizren’den 1 Türk merkez kontrolör ve 7 Türk’ün de kontrolör görevine seçildiğini söyledi. Damka, sayım ve denetim memurları arasında Türklerin de yer alacağını vurguladı. Tüm formların Türkçe de basıldığını söyleyen Damka, özellikle de vatandaşların sayım memurlarından R3 bireysel formu Türkçe istemesinin önemini vurguladı. Nüfus sayım memurlarının semt sakinlerinden seçileceğine işaret eden Damka, önceden broşürler dağıtılarak sayım memurlarının hanelere ziyaret tarih ve saatlerini bildireceklerini belirtti. Bireysel formda; 41 olmak üzere 80 kadar sorunun sorulacağı formda ‘Milli mensubiyet, din, anadili ve konuşulan diller’ sorularını Haber Analiz paradigma/nisan 2011 Belediye Başkanı Isa Mustafa ve Priştine Belediye Meclis Başkan Yardımcısı Engin Beyoğlu ile birlikte Priştine’de bir tanıtım toplantısı düzenledi. Milletvekilleri ayrıca Priştine’nin Gerçek Derneği’nde Kosova Türk Kadınlar Dernek üyeleri ile ve Yanova KDTP Şubesi’nde bilgilendirme toplantılarını yürüttüler. Vuçitırn ve Mitroviça’da Sayım Paneli Öte yandan kosova Türk Gazeteciler Derneği ve Kosovaport Haber Portalı tarafından düzenlenen etkinliklerle Mitroviça ve Vuçitırn’lılarla bir araya gelindi. Vuçitırn’da Çeşme Derneği’nde yapılan toplantıda sayımlara katılımın önemine dikkat çekildi. Türk toplumu için önemli olarak değerlendiren Damka, her sayım memurunun günde kırsal kesimde 6 şehirlerde de 8 haneyi ziyaret etmek zorunluluğunda olacağını vurguladı. KDTP Milletvekili Müferra Şinik’te, ‘Bilinçlendirme ve Bilgilendirme’ toplantıları ile toplumu sayım konusunda bilinçlendirmeyi amaçladıklarını vurgularken Türkiye’li yetkililer ile yaptıkları her görüşmede çifte vatandaşlık konusunu gündeme getirdiklerini, Kosova Türk nüfusunun daha kabarık olması durumunda bu istemlerinin daha güçlü bir şekilde talep edilme fırsatının yakalanmış olacağına dikkat çekti. Meclis Başkan Yardımcısı Enis Kervan, Türkiye’nin Kosova’ya süren desteğinin nüfus sayımlarında Türk nüfusu oranında hissedileceğini söyledi. Kervan, Kosovalı Türklerin birlik içerisinde hareket etmesinin önemli olduğunu da söyledi. Milli mensubiyet dışında farklı milli mensubiyete ait olan kişilerin anadili olarak Türkçeyi sayımlarda ifade etmesinin önemli olduğuna işaret eden Kervan, konuşulan diller hanesinde de anadili dışında Türkçe bilenlerin bunu beyan etmesinin Türkiye ile ilişkilere olumlu yansıyacağını vurguladı. Daha sonra Merkez Sayım komisyonu üyesi Fikrim Damka Büyük Öğrenci Projesi kapsamında Türkiye’de eğitim gören öğrencilerin sayılması konusuna açıklık getirdi. Damka açıklamasında 12 ay süresince Kosova’ya hiç gelmeyenlerin sayımlarda sadece bildirim olarak yer alacağını ancak 12 ay içerisinde Kosova’ya gelecek olanların sayımlara katılacağını vurguladı. Damka yurtdışında bulunan öğrencilerin aile üyeleri tarafından kayıtlarının yapılacağını belirtirken aile üyelerinin bu konuyu ciddiye almaları gerektiğini söyledi. Nüfus Sayımı Turları kapsamında KDTP yöneticileri, Kosova Türk Öğretmenler Derneği, Doğru Yol Türk Kültür ve Sanat Derneği, Türkiye Mezunları Derneği (TÜMED) ve Prizren Üniversitesi’nde üniversite öğrencileriyle bir araya geldiler. Merkez Sayım komisyonu Üyesi Fikrim Damka, Priştine Mitroviça’da düzenlenen panele ise katılım tatmin edici olurken Mitroviça’lı aileler Kuzey Mitroviça’da yaşayn Türk ailelerin bilgilendirilmesi ve onlara da ulaşılması gerektiğini vurguladılar. TÜMED’den Sayım Sürecine Katkı Türkiye Mezunları Derneği (TÜMED) Prizren, Priştine, Gilan, Doburçan, Vuçitırn ve Mitroviça’da sayım etkinliğini hem bilgilendirme panelleri ile yürütürken daha çok kitleye ulaşılması için bir konser de tertipledi. TÜMED’in bu projesini yürütmesine çeşitli sivil toplum örgütleri ve medya kuruluşları destek verirken bir çok yetkili de katkısını sunmayı ihmal etmedi. Öte yanda Prizren merkezli Etnik Topluluklar Merkezi de Prizren’in Besimi restoranında Türk dernek temsilcilerini ve bazı Türk siyasi temsilcilerini bir araya getirdi. Toplantıya Mamuşa Belediye Başkanı Arif Bütüç, Prizren Belediye Başkan Yardımcısı Orhan Lopar, KDTP Prizren Şube Başkanı Cemil Luma ve Mamuşa KDTP Şube Başkanı Agim Morina katıldı. İstatistik Kurumu da Tanıtım Toplantıları Gerçekleştirdi Sayımları düzenleyecek kurum olan Kosova İstatistik Kurumu her belediyede sayımlar hakkında tanıtıcı toplantılar düzenledi. Belediyelerde yaşayan topluluk mensubiyetlerin dilinde de hazırlanmış olan sayım malzemeleri dağıtıldı. Türkçe “Ben de Buradayım” broşürleri ve afişleri belirli belediyelerde duvarları süsledi. Kosova İstatistik Kurumu Nüfus Sayımı Tanıtım Müdürü Bashkim Bellaqa tarafından gerçekleştirilen tanıtım toplantılarında Kosova Cumhuriyeti Kurumları’nın, ülkenin kalkınma planlarının hazırlamasında sürekli olarak istatistik eksiği hissettikleri vurgulanırken sayımların ülkenin kalkınma ve gelişme planına veri sunduğu gibi Kosova’nın sosyo-ekonomik ve demografik bir haritasının çıkarılmasına vesile olacağı belirtildi. 15 16 paradigma/nisan 2011 Haber Analiz Başbakan Thaçi’nin Türkiye Çıkarması Paradigma – 15 Nisan 2011 tarihleri arasında düzenlenecek nüfus sayımlarıyla ilgili olarak Kosova “ 1Demokratik Türk Partisi, dernekler ve sivil toplum kuruluşları çeşitli etkinlikler düzenledi. ” İstanbul ziyaretinin ilk gününde Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan ile bir araya gelen Başbakan Hashim Thaçi Türkiye’nin Balkanlar’da etkin bir rol oynamasından memnuniyet duyduklarını ve bu rolde Kosova’yı stratejik bir ortak olarak görebileceklerini belirtti. Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan ise Başbakan Thaçi’yi hükümeti kurma başarısını gösterdiğinden dolayı tebrik etti ve Sırbistan ile yapılacak teknik içerikli görüşmeleri desteklediklerini vurguladı. Erdoğan ayrıca Kosova’nın tanınması konusunun da kendilerinin gündemlerinde olduğunu vurguladı ve Türk işadamlarının daha çok sayıda Kosova’ya yatırım yapmaları için teşvik edileceğini belirtti. Thaçi daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne Kosova’nın kurtuluş mücadelesi ve bağımsızlık sürecinde sunmuş olduğu destekten dolayı minnettar olduklarını belirterek kurulan yeni hükümetin en önemli önceliklerinden birini iyi komşuluk ilişkileri geliştirmek, entegrasyon süreçlerini tamamlamak olduğunu belirtti ve Türkiye ile stratejik bir ortaklık kurarak Balkanlar’da ortak hareket etmeyi istediklerini vurguladı. “Yeni Dengeleri Anlamak İçin Sokaktaki İnsana Kulak Verilmeli” Başbakan Hahsim Thaçi, Değişim Liderleri Zirvesi’nin ikinci gününde, ‘’Küresel Değişimler ve Yeni Dengeler’’ konulu oturumda yaptığı konuşmada, Kosova’nın bağımsızlık mücadelesine işaret ederek, şu anda egemen ve bağımsız bir ülke olarak AB ve NATO’ya entegrasyon çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi. Bağımsızlık sürecinin çok zor olduğunu ifade eden Thaçi, ‘’Kosova Meclisi tarafından ilan edilen bağımsızlık, Kosova halkı için yeni bir kilometre taşıydı. Şimdi Kosova Cumhuriyeti, BM’ye üye 75 ülke tarafından bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanımlanmıştır. Yakında başka ülkelerin de tanımalarını beklemekteyiz’’ dedi. Sırbistan hariç Kosova’nın tüm komşu ülkeler tarafından tanındığını hatırlatan Thaçi, ‘’Hepimiz Kosova-Sırbistan ilişkilerinin geçmişini biliyoruz. Acılı, karanlık geçmiş birçok kişi tarafından iyi biliniyor. Fakat şimdi bu 2 ülke, Avrupa’nın Atlantik kurumlarıyla bütünleşme süreci denilen yeni bir başlık açmışlardır. Dolayısıyla bu sadece bizim amacımız değildir. Bölgedeki bütün ülkelerin ortak amacıdır’’ şeklinde konuştu. 1980’li yıllarda dünyada cereyan eden değişikliklerin sonucu olarak yeni bir değişime tanık olunduğunu kaydeden Thaçi, ‘’Günümüzde ise internet, toplumlarımızı öngöremeyeceğimiz kadar değiştirmektedir. Facebook gibi unsurlar artık liderlerin toplumları üzerinde yaptıkları baskıların gizli kalmasına izin vermiyor’’ yorumunu yaptı. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da olanlara da değinen Thaçi, ‘’Buralardan gelen mesajlar, Avrupa’da geçmiş Haber Analiz yüzyılda yaşananları hatırlatıyor. Bizim, sokakta sesini yükselten bu insanlara yakın durduğumuzu belirtmek isterim. Cereyan eden değişimler, barış ve sağduyu adına yapılan değişimlerdir’’ diye konuştu. Zirve’de Kosova’nın Tanınması Konusu da Gündeme Geldi Zirvede Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi ile bir araya gelen Başbakan Hashim Thaçi Kosova’nın Arap dünyası tarafından tanınmasını talep etti. Tanınma konusunda çok yapıcı görüşmeler gerçekleştirdiklerini belirten Thaçi “Türkiye’nin de üye olduğu örgütlerde lobi faaliyeti yaptığını” vurguladı. Daha sonra Bosna Hersek Başkanlık Kurulu Üyesi Bekir İzzetbegoviç ile bir araya gelen Başbakan Hashim Thaçi iki ülke arasındaki ilişkileri değerlendirirken “İnsanların ve malların özgürce dolaşımına ve değiş tokuşuna engel çıkarılmamalı” dedi. İzzetbegoviç ile görüşmede iki lider bölgede işbirliği olanaklarının önündeki bariyerlerin kaldırılması için ortak çalışma kararı alırken Kosova ile Bosna Hersek’in Balkanlar’da barış ve istikrar amacı doğrultusunda işbirliği yapma potansiyelinin yüksek olduğuna dikkat çektiler. TOBB’dan Thaçi Onuruna Yemek Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından Kosova Başbakanı Hashim Thaçi onuruna verilen çalışma yemeğinde bir konuşma yapan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Tunus, Libya ve Mısır’daki gelişmeleri örnek göstererek Balkanlar’da refahın artması için ticaretin geliştirilmesi gerektiğine dikkati çekti. Hisarcıklıoğlu, şunları ifade etti: ‘’Kuzey Afrika’daki olaylar, Tunus’ta aç bir kişinin kendini yakmasıyla başlayıp dalga dalga diğer ülkelere yayıldı. Bu olayları değerlendirdiğimizde işadamlarının önemi iyice ortaya çıktı. Aç insanların iş bulması işadamlarının görevi. Türkiye için Balkanlar’da istikrar ve barış ortamının tesis edilmesi stratejik bir hedeftir. Türk özel sektörü olarak Balkanları sorunlu bir çatışma alanından entegre olmuş bir refah alanına çevirmemiz gerektiğine inanıyoruz. Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik kurumları ile bütünleşmesi ve bu sayede sınırların esnemesi, insanların, malların ve sermayenin serbestçe dolaşabileceği bir ortamın yaratılması en büyük arzumuz.’’ Türk özel sektörünün Kosova’daki özelleştirme programı ile yakından ilgilendiğini kaydeden Hisarcıklıoğlu, Kosova Başbakanı’ndan bu özelleştirmelerde Türk şirketlerine öncelik vermelerini talep etti. Hisarcıklıoğlu, Kosova’daki sağlık tesisleri ve hizmetlerin modernize edilmesi için Türk şirketlerinin işbirliği yapmaya hazır olduklarını söyledi. Hisarcıklıoğlu, Kosova ile Türkiye arasında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının ve serbest ticaret anlaşmasının en kısa dönemde imzalanması gerektiğini vurguladı. Kosova’dan karayolu ile yapılan geçişlerde Türk araçlarından sadece Kosova’da geçerli özel araç sigortası ücreti talep edildiğini de dile getiren Hisarcıklıoğlu, rekabet gücünü olumsuz etkileyen bu uygulamanın kaldırılması gerektiğini de Thaçi’ye iletti. DEİK Türk-Kosova İş Konseyi Başkanı Sadullah Sipahioğlu ise, iki ülke arasında serbest ticaret anlaşmasının imzalanması halinde 300 milyon dolar olan ticaret hacminin bir yıl içinde 1 milyar dolara çıkacağını söyledi. Toplantıda söz alan işadamı Şarık Tara, kendisinin Makedonyalı olduğunu hatırlatarak, ‘’Kosova benim için evim gibidir. Biz Enka olarak Kosova’ya barışı dostluğu getirecek bir otoyol yapıyoruz. Üsküp’ü, Niş’i bu otoyola bağlarsak bu bölgede siyasi ortam da değişir. Kosova yakında Balkanların en ileri paradigma/nisan 2011 ülkesi olacak’’ dedi. ‘’Bize Champ-Elysee’de bina yaptırmazlar. Zor ülkelerde çalışacağız’’ diye konuşan Tara, Enka olarak 34 ülkede iş yaptıklarını en kolay iş yaptıkların ülkelerin Arnavutluk, Rusya ve Kosova olduğunu kaydetti. Tara, en zor iş yaptığı ülkenin ise Almanya olduğunu bildirdi. Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir de Priştine Havalimanının işletmesine ve inşaatına 4 Nisan tarihinde başlayacaklarını ifade etti. İstanbul ile Priştine arasının uçakla 1 saat 15 dakika olduğunu ifade eden Özdemir, Türkiye’nin birçok kentinden yakın olan Kosova ile ilişkilerin geliştirileceğini belirtti. Thaçi: Türk Destekleyeceğiz Yatırımcıları Kosova Başbakanı Haşim Thaçi Kosova’ya yönelik destekleri nedeniyle Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ederken bölgede Türk işadamlarına yardımcı olacaklarını söyledi. Kosova tarihindeki en büyük yatırım olan Sırbistan-Arnavutluk otoyolunu Enka ve Bechtel ortaklığının inşa ettiğini hatırlatan Thaçi, son olarak bir alüminyum tesisinin özelleştirme ihalesini yine bir Türk firmasının kazandığını kaydetti. Thaçi, Türk firmalar için Kosova’daki yatırım fırsatlarına ilişkin, yol yapım ihaleleri bulunduğunu, kömür madenleri açısından Kosova’nın Avrupa’nın en zengin ülkesi olduğunu söyledi. Enerjide büyük fırsatların var olduğunu, kayak sporunun geliştiğini ve tarım yatırımları için toprak ve iklimin uygun olduğunu vurgulayan Kosova Başbakanı Thaçi, Türk yatırımcıları destekleyeceğini de sözlerine ekledi. 17 18 paradigma/nisan 2011 Haber Analiz ICG’nin Kuzey Kosova Tavsiyesi: Tanınmaya Karşı Özerklik Paradigma Kriz Grubu - ICG, 14 Mart 2011 tarihinde yayınladığı “Kuzey Kosova: Çifte Egemenlik “ Uluslararası Uygulaması” isimli raporunda, Mitroviça’nın merkezini oluşturduğu Kuzey Kosova’ya, özerkliğin verilmesi yönünde mevcut müzakerelerden faydalanılması tavsiyesini vermiş, tepkilere de neden olmuştur. ” ICG’nin Kosova’yla ilgili yayınladığı raporunda kuzeyde süregelen ve bir taraftan Kosova diğer taraftan da Sırbistan’ın düzeni sağlama ve hüküm sürme çabaları sonucu ortaya çıkan çifte egemenliğe işaret etmiş, bu durumun özellikle istihdam olmak üzere ekonomik ağırlıklı konularda belirsizlikler oluşturduğunun altını çizmiştir. Kuzeyin bir süreliğine çifte egemenlik etkisi altında kalacağını da iddia ederek, bölgenin sosyoekonomik, güvenlik ve kamu düzeni alanlarında gelişme sağlamasına kadar bu belirsiz durumun devam edeceğini vurgulamaktadır. Kosova ve Sırbistan arasında AB arabuluculuğu kapsamında 8 Mart tarihinde başlayan müzakerelerden tarafların faydalanması çağrısında bulunan ICG, Kosova’nın bir devlet olarak Sırbistan tarafından tanınmasına karşılık olarak Kuzey için bir özerklik olanağını ortaya koymaktadır. Raporda, 26 Ağustos 2010 tarihli ICG’nin bir önceki raporu tavsiyelerine de değinilerek, belirtilen bu ‘kapsamlı uzlaşmaya’ ilişkin siyasi bir iradenin mevcut olmaması durumunda, kendi aralarındaki anlaşmazlıkların diğer alanlardaki gelişmelere engel oluşturmasına tarafların izin vermemeleri gerektiği belirtilmiştir. Aynı şekilde, tarafların Kuzeyde hukukun tesis edilmesi, gümrük vergilerinin toplanması ve mali yardımların tahsis edilmesini geliştirebilmek amacıyla, daha esnek olan geçici çözümler de arayabilecekleri ifade edilmektedir. “Uluslararası Adalet Divanı Ardından Kosova ve Sırbistan” isimli 26 Ağustos 2010 tarihli raporunda, ICG’nin ortaya koyduğu tavsiyelerde olduğu gibi, bu en son Mart 2011 raporda sunulan tavsiyelere de Kosova tarafından tepkiler yükselmiştir. Ağustos raporuna Kosova Başbakanı Thaçi, Kosova’nın bağımsız bir ülke olduğunu ve herhangi bir özerklik ya da toprak değişiminin söz konusu olmayacağı ve Kosova’nın Sırbistan’la arasındaki her şeyi 1999 yılında sonlandırdığını belirterek karşı çıkmıştır. Buna keza, Kosova Meclis Başkanı da Mart 2011 raporuna benzer bir tepkide bulunarak, Kosova’nın Ahtisaari Planı ve Anayasasıyla tanıdığı imkanlarla, mümkün olabilecek en büyük tavizlerin verildiğini beyan etmiştir. Ancak, her iki raporda bariz olarak görünen durum, tavsiyelerin birbirinin aynısı olmasıdır. Her iki raporun da Kosova ve Sırbistan için önem arz eden tarihler çerçevesinde ortaya çıkması, Kosova ve Sırbistan arasında mevcut olan soruna çözüm üretebilmek ve Haber Analiz Kuzeye makul bir çözüm bulabilmek için uluslararası toplumun genel bir yaklaşımını sergilemektedir. Tesadüf olarak değerlendirilememesinin sebebi ve ortak tavra işaret etmesi, tavsiyelerin giderek genelden somuta doğru indirgenip, sırasıyla Uluslararası Adalet Divanının tavsiye nitelikteki 22 Temmuz 2010 tarihli kararından başlayarak, ICG’nin Ağustos 2010 ve Mart 2011 raporlarına da yansıtılmasıdır. Adalet Divanının, bağımsızlık ilan etmeyi uluslararası hukukun yasaklamadığını belirterek Kosova lehine karar vermesiyle birlikte, ortaya atılan ‘görüşmelerin AB arabuluculuğunda yeniden başlaması’ ihtiyacı ICG’nin Ağustos 2010 raporunda somutlaştırılmıştır. Bu rapor, buna ek olarak Kosova’nın mevcut sınırlarıyla tanınması, Sırp Ortodoks Kilisesine özerk bir özyönetim statüsünün verilmesi yanı sıra, kuzeye özerklik tanınmasını da öngörmüştür. Ancak, araya uzun süren bir Kosova seçim döneminin girmesi nedeniyle, belirtilen görüşmeler ertelenmiş ve Mart 2011’da başladığı tarihlerde, ICG yeni bir rapor yayınlamış ve özerklik seçeneğini yinelemiştir. Konu ile ilgili olarak, müzakereler kapsamında gelebilecek muhtemel baskılara karşı Kosova tarafının ne tür bir tutum sergileyeceği Kuzeydeki mevcut sorunların çözümüne ilişkin bir ipucu sergileyecektir. Diğer taraftan, Sırbistan’dan yok denecek kadar az ve rapordaki tavsiyeleri dolaylı olarak destekler nitelikteki açıklamalar, statükonun devamına ya da ortaya atılan tavsiyelere bir destek olarak görülebilir. Buna ek olarak, Kosova’daki mevcut ve birbirine sayısal anlamda çok yakın olan muhalefet ve iktidar dengelerinin, ulusal bir meseleyi oluşturan toprak bütünlüğü çerçevesinde hukuk üstünlüğünün korunması ve düzenin sağlanmasında hangi yöne doğru kayacağı veya birbirine kenetlenip kenetlenemeyeceği büyük önem arz etmektedir. paradigma/nisan 2011 Cumhurbaşkanı Seçiminde Anayasa İhlali Paradigma Anayasa Mahkemesi 28 Mart 2011 tarihli oturumunda, “ Kosova Kosova Cumhurbaşkanı seçiminde Anayasanın ihlal edildiği yönünde karar almış, iktidardaki koalisyon ve kabinede muhtemel değişikliklerin hesapları tekrar gündemde. ” Muhalefet partileri Kosova Demokratik Birliği-LDK ve Kosova’nın Geleceği için İttifak-AAK’den 25 milletvekilin 1 Mart 2011’de yapmış olduğu, Cumhurbaşkanı seçimi esnasında Anayasa ihlalinin yaşandığına ilişkin başvurusuyla ilgili kararının tam metnini 30 Mart 2011 tarihinde açıkladı. Anayasa Mahkemesinin başvuruyla ilgili aldığı kararıa, Cumhurbaşkanı Behgjet Pacolli’nin 22 Şubat 2011 tarihinde Kosova Meclisi tarafından Anayasal hükümlere aykırı bir şekilde seçildiğini belirlemiştir. LDK ve AAK’nin yapmış olduğu başvuruda, Cumhurbaşkanlığı seçimi için Anayasanın gerektirdiği 2/3’lik çoğunluk, ikinci bir adayın olmayışı ile ikinci ve üçüncü oylama arasında öngörülmeyen bir aranın verilmesine itiraz edilmişti. Kosova Anayasası, Cumhurbaşkanının ilk iki oylamada 120 üyelik Meclisin 2/3’lik çoğunluğuyla ve üçüncü oylamaya kalması durumunda da basit oy çoğunluğuyla seçilebileceğini ve “Cumhurbaşkanı Adayını” çoğul anlamında “adaylar” olarak kesin bir şekilde belirtmektedir. Bu hukuki gereksinimleri esas alarak verdiği kararında, Anayasa Mahkemesi ilk olarak Cumhurbaşkanı aday sayısı üzerinde değerlendirmede bulunarak birden fazla adayın bulunmayışını Anayasal olmadığı yönünde karar almıştır. Tek aday üzerinden seçimin gerçekleşebileceği varsayımından yola çıkarak, yine, Anayasa Mahkemesi oylama esnasında muhalefet partilerinin bulunmadığı ve dolayısıyla sadece 67 milletvekilinin oy kullanarak anayasal gereksinim olan 2/3’lik (80 milletvekili) çoğunluğun sağlanamadığından, Behgjet Pacolli’nin Anayasaya aykırı bir şekilde seçildiğini kararlaştırmıştır. Derhal yürürlüğe giren kararın ardından, Kosova Cumhurbaşkanı makamı boş kalmış ve yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar makamı kimi vekaleten yürüteceği yönünde farklı görüşler ortaya atılmaya başlanmıştır. Kosova Anayasası, boş kalman Cumhurbaşkanı makamını vekaleten Meclis Başkanı ve bunun ardından da Anayasa Mahkemesi Başkanının yürütebileceğini belirlemektedir. Derginin baskıya verildiği tarihlere denk gelen kararın hemen ardından başkent Priştine’de hızlanan çalışmalar, değişik senaryoların ortaya çıkma ihtimaline işaret etmektedir. Zira, 2/3’lük çoğunluğu mevcut koalisyonun sağlayamayacağından, iktidar ortaklarının muhalefetin en azından oylamaya katılım desteğine başvurması beklenmektedir. Ancak, Kosova’nın ekonomik gidişatı açısından en ağır darbeyi oluşturabilecek senaryo, kurumsal krizin yasal süre içerisinde sona erdirilememesi ve tekrar seçime gidilmesi olacaktır. 19 20 paradigma/nisan 2011 Haber Analiz yürürlüğe girmiştir. Resmi Gazete’de (Bkz. Kosova ve Metohiya Özerk Eyaleti Resmî Gazetesi, sayı 10/48) yayımlanan bu 1948 Kosova Tüzüğü’nde hak eşitliği konusuna eyalet uluslarının hak eşitliği şeklinde genel bir ifade ile değinilmekte, Kosova’nın özerkliği vurgulanmakta, Kosova’da birkaç milliyete mensup insanların bir arada yaşadığına dair gerçekler ileri sürülmeke, tüm milliyetlerin eşit haklara sahip olduğunun altı çizilmektedir. 2008 Kosova Anayasası İskender Muzbeg 9 Nisan Kosova Cumhuriyeti’nin Anayasa Günü olarak kutlanmaktadır çünkü 9 Nisan 2008 yılında Kosova Cumhuriyeti’nin yasama kurumu olan Kosova Cumhuriyeti Meclisi, Kosova Cumhuriyeti’nin Anayasası’nı – 2008 Kosova Anayasası’nı kabul etmiştir. Anayasa hukuku uzmanlarına göre anayasa bir „devletin temel yapısını, örgütlenişini ve işleyişini düzenleyen kuralları“ kapsar ve bir devletin temel yasası yani ana yasası anlamına gelir. Burada bir parantez açarak Anayasa hukuku açısından Kosova’da yarım yüzyıllık somut bir tecrübeden bahsetmenin mümkün olduğunu söylemek gerekir. Bu tecrübenin temellerini, 1999 Kosova Savaşından önceki dönemde 1948, 1953, 1963 Kosova tüzüklerinde, 1969 Kosova Anayasa Kanunu’nda ve bunu izleyen Kosova kanunlarında olduğu gibi 1974 Kosova Anayasası’nda ve bu anayasadan sonra çıkarılan yasalarda, 1999 Kosova Savaşından sonra başlatılan yeniden yapılanma döneminde ise UNMIK düzenleme kurallarında, 2001 Kosova Anayasal Çerçevesi’nde ve 2008 Kosova Anayasası’nda aramak gerekir. İkinci Dünya savaşı’ndan sonra Kosova’nın en yüksek düzeyde ilk hukuk kuralı sayılan 1948 Kosova tüzüğünden bugün Kosova Cumhuriyeti Devleti’nin “temel yapısını, örgütlenişini ve işleyişini düzenleyen“ 2008 Kosova Anayasası’na kadar Kosova’da toplumsalsiyasal düzen, hak eşitliği, özerklik, insan hakları, azınlık hakları ve Kosovalıları ilgilendiren buna benzer diğer önemli konular çalkantılı bir dönemden geçmiştir. Somut örneklere bir bakış atalım: 1948 yılında, Kosova’nın o zamanlarda en yüksek hukukî düzenlemesini teşkil eden 1948 Kosova Tüzüğü 1953 yılında Kosova’nın ikinci tüzüğü - 1953 Kosova Tüzüğü 1/53 sayılı “Kosova ve Metohiya Özerk Eyaleti Resmi Gazetesi”nde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 1953 Kosova Tüzüğü’nde de insan haklarına kardeşlik ve birlik açısından bakılmış, örneğin bu tüzüğün 2. maddesinin 2. fıkrasında “Kosova Eyaleti’nin yönetim organları, eyalette yaşayan milletler arasında kardeşlik ve birliğin geliştirilmesi ve güçlenmesi alanında çalışır ve millî azınlıkların Anayasa ile tespit edilmiş haklarından yararlanmalarını sağlar” ifadesine yer verilmiştir; 3. maddede ise: “Kosova ve Metohiya Özerk Eyaleti’nde millî azınlıkların ulusal-kültürel gelişme ve kendi dilini özgürce kullanma ve koruma hakkı vardır.” denmiştir. 1963 yılında Kosova’nın üçüncü tüzüğü sayılan 1963 Tüzüğü 7/63 sayılı Kosova ve Metohiya Özerk Bölgesi Resmî Gazetesinde yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmiştir. 1963 Kosova Tüzüğü’nde Kosova’da yaşayan nüfusu oluşturanların hak eşitliğine daha somut bir vurgu yapılmaktadır, bu tüzükte Kosova’da Türklerin varlığından da somut olarak söz edilmektedir. Hak eşitliği konusunda diğerleri arasında bu tüzüğün 39. maddesinde:“bölgede yaşayan Arnavutlar ve Türkler genelde hak eşitliğine sahiptirler ve onların da, Anayasalarla ve yasalarla diğer yurttaşlara tanınan hakları vardır; onların kendi dilini özgürce kullanma, kendi kültürünü ifade etme ve geliştirme ve bununla ilgili kurumları kurma hakkı vardır.” denmektedir. Kosova’da altmışlı yıllarda özerklik ve hak eşitliği bakımından yeni gelişmeler olmuş tüzükten anayasaya doğru hayli bir yol katedilmiştir. Çünkü 1967-1971 yılları arasında Yugoslavya çapında yapılan anayasa değişiklikleri ile özerk bölgelerin federasyondaki yeri ve sorumlulukları gündeme gelmiş, özerklik lehine yeni değerlere imza atılmış, yeni çözümler üretilmiştir. Tüm bu değişme ve gelişmelerin sonucu olarak, 1969 yılında Kosova Sosyalist Özerk Bölgesi’nin (KSÖB) Anayasa Kanunu onaylanmıştır. Anayasa gücüne sahip bu Anayasa Kanunu 6/1969 sayılı Kosova Sosyalist Özerk Bölgesi Resmî Gazetesinde yayımlanmış ve özerkliğin ulusal yanı ve rolünü yeniden ortaya koymuştur: “Temel İlkeler” bölümünde belirtildiği gibi, “kendi geçmişlerinde birbirine bağlı olan ve özgürlük ile sosyal kalkınma eğilimleri aynı olan Kosova Arnavutları, Sırpları, Türkleri ve Karadağlıları /…/ özerk bölgede /.../ hak eşitliğine kavuşmuşlardır”, (Temel İlkeler, I); “KSÖB, Kosova’daki bütün etnik grupların sürekli olarak ekonomik, politik, sosyal ve kültürel gelişmeleri için koşullar yaratır” (Temel İlkeler, IV). Haber Analiz 1974 yılı Kosova Sosyalist Özerk Bölgesi ve orada yaşayanlar için bir dönüm noktasıdır çünkü bu yılda Kosova kendi tarihinde ilk defa kendi anayasasına sahip olmuştur. 1974 Kosova Anayasası ulusal boyut ve ulusal hak eşitliği ilkesini anayasal ilke düzeyine çıkarmayı başarmıştır. Bununla birlikte Kosova’da Türkçe ve Kosova Türk varlığı anayasal nitelik kazanmıştır. 4/1974 sayı ve 27 Şubat 1974 tarihli “Kosova Sosyalist Özerk Bölgesi Resmi Gazetesi”nde Türkçe dilinde de yayımlanan bu anayasanın ilk maddesinden son maddesine kadar, ulusların hak eşitliğine belirli yerlerde ya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak değinilmektedir. Anayasa’nın “Temel İlkeler” bölümünde hak eşitliğinin Anayasa’da temel bir ilkeyi oluşturduğu vurgulanmaktadır. yönetiminin çıkardığı düzenleme kuralları uygulanarak Kosova’nın yeniden yapılanma süreci başlatılmış, bunun çerçevesinde de 17 Şubat 2008 tarihinde Kosova’da bağımsızlık ilan edilmiş, bu bağımsızlığın 53 gününde de 2008 Kosova Anayasası kabul edilmiştir. 1974 Kosova Anayasası’yla Kosova’da Türklerin ve Türk dilinin de hak eşitliği düzenlenmiştir. Örneğin bu anayasanın 221. maddesinde Kosova’da Arnavut, Sırphırvat ve Türk diline ve bunların yazılarına hak eşitliğinin sağlandığı belirtilmektedir. Anayasa maddelerine bir bakış atıldığında şöyle bir tablo ile karşılaşılmaktadır: Bu anayasanın 1. maddesindeki düzenlemeye göre “Kosova Cumhuriyeti, bağımsız, egemen, demokratik, ünik ve bölünmez bir devlettir. Kosova Cumhuriyeti, kendi vatandaşlarının ve kendi sınırları içerisinde bulunan tüm bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı gösterme esasına göre yönetimi uygular. İnsan haklarının çokça çiğnendiği doksanlı yılların başında Kosova’da Kaçanik Anayasası /1990/ kabul edildi, Kosova’nın özerkliğinin kaldırılmasıyla beliren karmaşık durum ise 1999 yılının haziran ayına kadar sürdü, bundan sonra yeniden yapılanma sürecinde - 17 Şubat 2008 günü Kosova Cumhuriyeti kuruldu, Kosova’nın bağımsızlığının 53. gününde de 2008 Kosova Anayasası kabul edilip 15 Haziran 2008 tarihinde yürürlüğe girdi. Kosova’nın özerkliğinin Miloşeviç yönetimi tarafından kaldırılmasıyla burada ortaya çıkan karmaşık durum 1999 yılının haziran ayına kadar sürmüş, bundan sonra Birleşmiş Milletler’in UNMIK geçici Bu anayasa 14 bölümden ve 162 maddeden oluşmaktadır. 2008 Kosova Anayasası’nda Kosova, hukukun üstünlüğüne dayanan multietnik bir toplum olarak tanımlanmakta, yeni devletin toprak bütünlüğü onaylanmakta, resmi dillerin tanımı yapılmakta, uluslararası örgütlere katılım öngörülmekte, başka bir devletle herhangi bir şekilde birleşme olmayacağının altı çizilmektedir. Bu anayasanın 2. maddesine göre “Kosova Cumhuriyetinin egemenliği halktan gelir ve halka aittir. Anayasa’nın 3.maddesine göre Kosova Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanarak yasama, yürütme ve yargı kurumlarıyla demokratik şekilde yönetilen, Arnavutların ve diğer toplulukların oluşturduğu çok etnikli bir toplumdur. Anayasa’nın 4.maddesine göre Kosova /…/ demokratik bir Cumhuriyettir. Kosova Anayasa Mahkemesi anayasallığı koruyan bağımsız bir organdır. Kosova Cumhuriyeti’nin demokratik kurumları anayasal düzeni korumak için kurulmuştur. Kosova Cumhuriyeti Meclisi bir yasama organıdır; Kosova Cumhurbaşkanı halkın birliğini temsil eder, Kosova Cumhuriyeti Hükümeti, yasaları ve devlet politikalarını uygulamakla yükümlüdür, yargı yetkisi ise bağımsız mahkemelerce uygulanır. paradigma/nisan 2011 Anayasa’nın 5.maddesine göre Kosova Cumhuriyeti’nde Arnavutça ve Sırpça resmi dillerdir; Türkçe, Boşnakça ve Romca ise belediyeler seviyesinde resmi statüye sahiptir veya yasaya uygun şekilde tüm seviyelerde resmi kullanımda olabilir. Kosova bayrağı, Kosova 1969 Kosova Anayasa Kanunu’ndan sonra Kosova 1974 yılında kendi anayasa tarihinde ilk kez kendi anayasasına sahip oldu. arması ve Kosova marşı Kosova Cumhuriyetinin çok etnikli yapısını yansıtan devlet simgeleridir. Anayasa’nın 21. maddesine göre insan temel hak ve özgürlükleri bölünmezdir, değiştirilmez ve dokunulmazdır, bunlar Kosova Cumhuriyeti hukuk düzeninin temelini oluştururlar. Kosova Cumhuriyeti, bu Anayasayla öngörülen insan hakları ve temel özgürlüklerini korur ve bunların güvenliğini sağlar. Kosova’da herkesin görevi, diğer insanların insan hakları ve temel özgürlüklerine saygı göstermektir. Kosova Cumhuriyetinde şu belgeler doğrudan uygulanırlar, bunların olası bir çelişki durumunda önceliği vardır: (1) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi; (2) İnsan Haklarını ve Temel Hürriyetleri Korumaya İlişkin Avrupa Sözleşmesi ve Protokolleri; (3) Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve Protokolleri; (4) Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi; (5) Her Türlü Irk Ayrımının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme; (6) Kadınlara Yapılan Her Türlü Ayırımın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme; (7) Çocuk Hakları Sözleşmesi; (8) İşkence, Vahşet, İnsanlık Dışı ve Onur Kırıcı Ceza ve Muamelelere Karşı Sözleşme. Anayasa’nın 24. maddesine göre kanun önünde herkes eşittir. Hiç kimseye ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş veya milli köken, sosyal 21 22 paradigma/nisan 2011 sınıf, bir topluluğa olan bağlılık, mülk, ekonomik ve sosyal durum, cinsel tercih, doğum, özürlülük veya başka herhangi bir statüden dolayı ayrımcılık yapılamaz. Yasa önünde eşitlik kuralı, eşit olmayan bireyler veya gurupların haklarını korumak amacıyla geçici önlemlerin alınması için bir engeli oluşturmaz. Anayasa’nın 47. maddesine göre her birey ücretsiz temel eğitim hakkına sahiptir. Zorunlu eğitim yasayla düzenlenir ve kamusal fonlardan finanse edilir. Anayasanın 57. maddesine göre Kosova’da geleneksel olarak yaşayan ve aynı ulusal veya etnik guruba, dil veya din gurubuna mensup mukimlerin (toplulukların) bu Anayasanın II. Bölümü’nde belirtilmiş hak ve temel özgürlüklerden mada, bu Anayasa ile belirtilmiş özel hakları da vardır. Topluluk mensupları kendi kimliklerini ve mensup oldukları topluluğa özgü özellikleri belirtme yaşatma ve geliştirme hakkına sahiptir. Anayasanın 58. maddesine göre, topluluk haklarının korunması ve topluluklar arasında hoşgörünün geliştirilmesi, topluluklar arasında gerçek eşitliğin sağlanması, dini ve kültürel mirasın korunması, -Altmışlı yıllarda Kosova’da özerklik ve hak eşitliği bakımından yeni gelişmeler oldu tüzükten anayasaya doğru hayli bir yol katedildi. asimilasyona izin verilmemesi gibi konularda devletin özel sorumlulukları vardır. Anayasa’nın 59.maddesinde topulukların ve topluluklara mensup kimselerin hem bireyler hem de topluluk olarak hakları garanti altına alınmıştır. Bu maddeye göre topluluklar ve topluluğa mensup bireyler: (1) kendi kültürlerini belirtme, yaşatma ve geliştirme, din, dil ve geleneklerine özgü değerleri koruma; (2) Kosova Cumhuriyeti resmi dillerinden birinde her düzeyde kendi tercihlerine göre öğrenim görme; (3)yasalarla belirlendiği kapsamda kendi dillerinde ilk ve ortaöğretim seviyesinde öğrenim görme /ki bu amaca yönelik özel sınıf veya okulları genelde belirlenen öğrenci sayısından daha az bir öğrenci sayısıyla açmak mümkün olacaktır/; (4) özel eğitim ve öğretim kurumları kurma ve işletme; (5) özel hayatta ve kamusal yaşamda kendi dillerini ve yazılarını özgürce kullanma; (6) yasalara uygun şekilde belediye yönetimleri veya merkezi yönetim yerel ofisleriyle olan ilişkilerinde kendi dil ve yazılarını kullanma; (7) topluluk simgelerini kullanma ve belirtme; (9) sokak adları ve diğer yer adlarının belirtilmesinde multietnik ve çok dillilik konularını göz önünde bulundurma; (10) kamusal yayım araçlarına erişme ve bu araçlarda temsil edilme; (11) kendi dillerinde haber ve bilgi sunan basılı yayın araçlarını kurma, günlük gazete, kablolu yayın ve elektronik haberleşme için frekansa sahip olma; (12) Kosova Cumhuriyeti’nde ve yurt dışında bulunan ve ortak etnik, kültürel, dil ve din kimliğine sahip kimselerle özgürce ilişki kurma; (14) kültür, sanat, bilim ve eğitim dernekleri kurma ve araştırma veya kendi kimliklerini belirtme, yaşatma ve geliştirme amacıyla dernek kurma gibi haklara sahiptir. Bu hakların korunması amacıyla Kosova Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bünyesinde Topluluklar İçin Danışma Kurulu kurulmaktadır. Birkaç örnek daha: Kamu kurumlarında temsil edilme /madde 61/, belediyeler çapında yerel organlarda /madde 62/, Kosova Cumhuriyeti Meclisi’nde (madde 64) bakanlıklarda /madde 96/, sivil hizmetlerde – mahkemelerde savcılıklarda, Anayasa Mahkemesi’nde /madde 101/; Kosova güvenlik güçlerinde /madde 125/, Kosova polis kurumunda temsil edilme /madde 128/ dil, öğrenim, eğitim, yerel seçimler, kültürel miras ve yaşamsal önem arz eden diğer konuları düzenleyen yasaların çıkarılmasında özel haklara sahip olma /madde 81/, istihbarat teşkilatına katılma / madde 129/, Ombudsman hizmetlerinde görev alma /madde 133/, Merkez Seçim Kurulu’nda görev alma /madde 139/ gibi haklar topluluklara anayasa ile verilmiş haklardır. Haber Analiz Anayasanın son ve geçici hükümlerinde, diğerleri arasında Kosova Statüsünün Kapsamlı Bir Biçimde Çözümü /madde 143/, Uluslararası Sivil Temsilci /madde 146/, Uluslarrası Sivil Temsilci’nin son sözü söyleme yetkisi /madde 147/, Kosova’da KFOR’un faaliyetlerinin uluslararası enstrümanlara ve BM Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı Rezolüsyonu’na ve Kosova Statüsünün Kapsamlı Bir Biçimde Çözümü’ne göre yürütülmesi / madde 153/ ile ilgili hükümler yer almaktadır. Demek oluyor ki 2008 Kosova Anayasası, bu anayasanın giriş bölümünde de belirtildiği gibi, Kosova’nın özgür, demokratik ve barışsever bir ülke olarak geleceğini bina etmek kararlılığına sahip; kanunlar önünde tüm yurttaşların eşitliğini sağlayacak bir eşit yurttaşlar devletinin yaratılmasına kendini adamış; Kosova’nın, ekonomik refah ve sosyal huzur devleti olmasını üstlenmiş; Kosova Devletinin, tüm komşu ülkelerle iyi komşuluk ve işbirliği ilişkileri kurarak bölge ve Avrupa istikrarına katkıda bulunacağından emin; Kosova Devletinin, dünya barışsever ülkeler ailesine layık üye olacağına dair inanç sahibi ve Kosova Devletinin Avro – Atlantik entegrasyon süreçleriyle kapsanmasını amaçlayan Kosova halkı tarafından kabul edilen bir ana yasadır Röportaj paradigma/nisan 2011 “Eski Sayımlara Kıyasen Sayımız Çok Daha Fazla Artacak” Yönetimi Bakanı ve KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar ile hem atandığı yeni bakanlığı, “ Kamu hem KDTP’yi, hem Kosova’nın gündemine oturan nüfus sayım sürecini ele alan bir sohbete daldık. Öne çıkan konuları röportaj şeklinde dergimizde paylaşmak istedik. ” Yoğun ve uzun geçen seçim sürecinden sonra Kosova Parlamentosu nihayet oluşturuldu ve akabinde Cumhurbaşkanı seçimi ve hükümet kurma çalışmaları gerçekleşti. Geçen dönem Çevre ve Alan Planlama Bakanı görevini yapmış olan KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar yeni hükümette Kamu Yönetimi Bakanı görevine atandı. Biz de bir hafta sonu bakanın yoğun gündemine bir kahve molası vererek sohbetimizi gerçekleştirdik. Öncelikle Bakan Yağcılar’a Kamu Yönetimi Bakanlığı görevinde zorlanıp zorlanmadığını sorarken, göreve gelmesinin ilk günlerinde bakanlığa bağlı olan Kosova İstatistik Kurumu’nun gerçekleştireceği Nüfus Sayımlarını gündeme getirdik. Yağcılar geçmiş dönemde yaşadığı deneyimlere dikkat çektikten sonra “Biz zaten milletvekili ve bir siyasetçi olarak bu tür görevlere hazır olduğumuz beyan ettik. Başbakan tarafından yapılan teklifi olumlu bir şekilde değerlendirirken en az 1 bakan ve 2 bakan yardımcısı talebimiz olduğunu dile getirdik. Bu konuda da uzlaşmaya vardık” dedi. Bakanlığın işleyişi, yetki ve sorumlulukları konusuna değindiğimizde daha ayrıntılı bilgilere ulaştık. Bakan Yağcılar bakanlıktaki görevi bir ekip olarak yürüttüklerini, bakanlığın tüm bakanlıkların koordinasyonunu sağladığını belirtiyor ve e-devlet dahil çok sayıda projenin bu bakanlık kapsamında yapılacağını belirtiyor. Kamu Yönetimi Bakanlığı bünyesinde iki önemli kurumun varlığına dikkat çektikten sonra konu Kosova İstatistik Kurumu’nun gerçekleştirdiği nüfus sayımları konusuna geliyor. Yağcılar “Bakanlığımıza Kosova İstatistik Kurumu ve Sivil Çalışanları Reform Kurumu bağlıdır. İkincisi yeni metotlara göre çalışmanın sağlanması için devamlı eğitim ve reform programlarını yürütmektedir. Kosova İstatistik Kurumu ise bir devletin temel kurumlarından birini teşkil etmektedir. Çünkü devletin ihtiyaç duyduğu tüm istatistiki verileri bu kurum sağlar. Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan nüfus sayımlarını bu kurum düzenleyecektir. Bizler 2003’ten itibaren bu sürecin içindeyiz. O tarihlerden bu yan bu konunun gözlemciliğini yapıyoruz. Ta o zaman kurulacak olan Merkez Sayım Komisyonu’nda bir üyemizin olmasını talep etmiştik ve 2005 yılından itibaren Merkez Sayım Komisyonu’nda üyemiz bulunmaktadır. Sn. Fikrim Damka bu görevi yürütmektedir. Biz hem Sayım Komisyonu Üyemiz sayesinde hem de farklı mecralarda sayım sürecinde Türkçe formların oluşturmasını talep ettik. İlk yapılan pilot uygulamalarda Prizren’in bazı semtleri ve Mamuşa’da Türkçe formlar kullanılmıştır ve süreç başarılı bir şekilde sürdürülmüştür. Bu pilot uygulamalardan sonra bazı düzeltmeler yapılıp süreç bugüne gelmiştir ve formların son hali ortaya çıkmıştır. Bildiğiniz üzere Ekim 2010 tarihlerinde konuyla ilgili olarak yeni yasa kabul edildi. Yeni yasayla getirilen düzenlemelerde de hem Merkez Sayım Komisyonu’nda 23 24 paradigma/nisan 2011 üyemizin olmasını hem de formların Türk dilinde basılmasını sağladık” dedi. “Kosova Türkleri; Kosova Parlamentosu ve Hükümetinde Her Zaman Yer Almıştır” Sayımlar konusuna tekrar dönmek üzere bir ara verip KDTP Genel Başkanı sıfatı ile bazı sorularımızı cevaplamasını talep ettik. KDTP’nin etkinlik alanını ve çizgisini sorduk. Genel Başkan KDTP’yi bir süreç olarak ele almamız gerektiğini vurguladıktan sonra “KDTP çalışmaları neticesinde Kosova Türk Topluluğu bugüne kadar Kosova’da “Bizim tarafımızdan önemli olan bu sayımlarda duyarlı davranmamız, Türkçe formu istememiz ve formlarda bilhassa etnik yapı, dil ve kullanılan dillerde Türk ve Türkçe cevaplarını vermemizdir”. hem parlamento hem hükümette yer almıştır. Kendi düşünce ve istemlerini iletmiş ve bazı konularda kendi görüşlerinin kabul edilmesini sağlamıştır. Nice ki Türk dilinin Anayasa metninde yer alması, resmi evraklarda kullanılmasının sağlanması, eğitimde kitapların basılması, derneklerin ayakta kalması için destek bulunması, tarihi kültürel mirasımızın korunması ve tabi ki özellikle Türkiye ile ekonomik alanında işbirliği yapılmasını sağlamıştır. Dolayısıyla KDTP Kosova Türk toplumunun çıkarlarının korunması, ihtiyaçlarının karşılanması, Türk dilinin kullanılması için olanakların sağlanması, eğitimde kalitenin artırılması konusunda çalışmalar yürütmüştür. Tabi bütün bunların koordinasyonunu sağlamak üzere KDTP baş rolü oynamıştır. KDTP’nin siyasi arenadaki durumunu sorduğumuzda ise Yağcılar, Kosova Türk toplumunu temsil eden Kosova Demokratik Türk Partisi’nin şu ana kadar girdiği her seçimde başarı kaydettiğini, üç dönem boyunca 3 milletvekili ile temsil edildiğini, dördüncü dönemde de temsiliyet düzeyinin 3 milletvekili ile sürdürüldüğünü belirtiyor ve ekliyor “Son seçimlerde ayrıca oy artışının sağlanmasından dolayı memnuniyetimi ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla bizi destekleyenlere, sevenlerimize, soydaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bildiğiniz üzere seçimler halkın iradesini ortaya koyduğu bir yarışa işaret eder. Bu tüm demokratik toplumlarda olduğu gibi Kosova’da da böyledir. Herkes aldığı oy oranı neticesinde parlamentoda ve muhtemel hükümette yer alır. Biz de Başbakan’ın sunduğu koalisyon teklifine olumlu yanıt verirken Kosova Türk toplumu olarak en az 1 bakanlık ve 2 bakan yardımcılığı istediğimizi belirttik. Meclisteki işlevselleik konusuna geldiğimizde ise Yağcılar parlamentoda Boşnak ve Rom milletvekilleri ile 6+ grubunu kurduklarını belirterek, Parlamentoda grup olmanın önemine işaret etti. “Mecliste sesimizi daha güçlü ifade edebilmek ve çıkarlarımızı korumak için bir Parlamento Grubu oluşumuna gittik, dolayısıyla KDTP’nin 3 milletvekili, Vakat Koalisyonu’ndan 2 milletvekili ve Rom milletvekili ile birleşip 6 milletvekili olarak bir Parlamento Grubu’nu kurduk. Bu grup sayesinde parlamentoda daha etkin olup bazı konuları çok daha kolay bir şekilde gündeme getirebilme durumunda oluyoruz. Nitekim sn. Enis Kervan’ın Meclis Başkan Yardımcılığına seçilmesi, Sağlık Komisyonu’nun bizim tarafımızdan; yani Fikrim Damka tarafınca yürütülmesi ve Sn. Müfera Şinik ile diğer önemli komisyonlarda yer almamız durumumuzu daha da güçlendirmektedir. Parlamento komisyonlarında yer almak, çalışmalar ve temsil açısından çok önemlidir. Bu şekilde de temsil düzeyimizi daha yükseğe çıkardık. “Kosova Türk Toplumu Kosova’ya Röportaj Daha Fazla Katkı Sağlayabilir” Kosova Türkleri’nin Kosova’ya ve Kosova toplumuna ne kadar katkı sunduğunu ve gelecekte Kosova karar mekanizmalarında daha fazla yer alıp daha etkin rol oynayıp oynamayamayacağı konusundaki görüşlerini talep ettiğimizde ise Yağcılar bunun çift taraflı bir konu olduğunu belirtti. “Evet, haklısınız Kosova Türkleri Kosova çapında düşünmeli ve karar mekanizmalarında daha etkin olmalıdır. Tabi bizler başlangıçta; 2001 de siyasete başladığımızda daha çok kendimizle, toplumumuzla ilgileniyorduk, şartlar öyleydi. Ama zamanla tecrübe kazanarak, çeşitli konularda yer alarak, komisyonlarda genel Kosova sorunlaryıla da ilgilenerek, siyasi anlamda daha fazla güçlenince de diğer konuları da gündemimizde tutmaya ve ilgilenmeye başladık. Aksi takdirde genel siyasi olayların dışında kalırdık. Dolayısıyla bu genel konularda da katkımız oldu. Tabi bu çok önemli bir şey çünkü Kosova Türk toplumunun gelecekte Kosova toplumuna sunacağı katkıların daha büyük olacağını düşünüyorum. Zamanla Kosova Anayasası’nda Kosova Türk toplumuna sağlanmış hakların yüksek düzeyde uygulanmasıyla beraber Kosova Türk toplumu da kendini daha rahat hissedecek ve bu genel konularda daha fazla katkı sunmaya başlayacaktır. Bir Röportaj yandan kendi haklarını koruyup diğer konulara da el atabilecektir. Haklısınız; Kosova Demokratik Türk Partisi tüm Kosovalıların partisidir ve Kosova halkına her türlü konuda katkı sunmayı sağlayacaktır. Bunun göstergesi son seçimlerde alınan sonuçlardır”. Konuşmamızın sonuna doğru yaklaşırken tekrar sayımlara dönüyoruz ve 30 yıl aradan sonra yapılacak bu sayımlardaki beklentilere dikkat çekiyoruz. Yağcılar sayımların devlete bir fotoğraf çıkarması bakımından önemli olduğunu belirterek şimdiye kadar 30 yıllık verilerin referans alındığını ve artık bu verilerin giderek değerini kaybettiğini vurguladı. “Sayımlara Gönül Rahatlılığıyla Katılmamız İçin Şartlar Mevcut” Yağcılar 1981’deki sayım usül ve atmosferinin de farklı olduğunu belirterek “Sayım sonuçları veya istatistik bilgileri elde olmadan sağlıklı bir devlet planlaması yapılamaz. Kosova’da nerdeyse yıllardır istatistkilere dayalı hiçbir planlama yapılmadı. Eğitim, sağlık ve diğer konularda yapılan yatırımlar, belediyelere ayrılacak bütçeler ve saire konularda isabetli bir karar alınamadı. Şimdi ortaya çıkacak veriler, referansımız olacak. Hükümet olarak daha iyi bir planlama ve stratejiler belirleyebileceğiz. Aslında bu sayımlardan Kosova’nın çok boyutlu bir fotoğrafı ortaya çıkacaktır. Hem demografik, hem etnik dağılımı belirlenecektir. Konuşulan diller, kırsal ve şehir yaşamı dengesi ortaya çıkacaktır. Bu sayımlarda 6 çeşit form kullanılcakttır bunlardan 4’ü ana formlar olup diğer ikisi farklı müşterek durumlarda kullanılacaktır. 3 form her birey için önemlidir. Birinci formda 17 soru var ve bu konutlarla ilgilidir. İkincisinde 13 soru yer almakta ve daha çok aile ekonomisini sorgulayacaktır. Diğer form da 41 soru olacak ve bireysel bilgilere yer verilecektir. Diğerlerinde de bazı müşterek sorular yer alacaktır. Her kayıt memuru ortalama 100 aileyi gezecek ve beyanatlarını alacaktır. Bu formlar en son tüm diğer toplanan bilgilerle birleştirilip ilk sonuçlar Haziran 2011’de, nihai sayım sonuçları ise 2013 yılında açıklanacaktır. Bu süreçte yaklaşık 6000 kişi çalışacaktır. Bizim için önemli olan Türkçe formların sağlanmasıdır. Ayrıca Türkçe bilen sivil kayıt memurların varolması, gözlemci ve kontrolörlerimizin de süreçte yer almasıdır. Bu süreçte sayımları düzenleyen kurumun bağlı olduğu bakanlık görevini “Zamanla Kosova Anayasası’nda Kosova Türk toplumuna sağlanmış hakların yüksek düzeyde uygulanmasıyla beraber Kosova Türk toplumu da kendini daha rahat hissedecek ve Kosova’ya daha fazla katkı sunmaya başlayacaktır” yönetmem, Merkez Nüfus Sayım Komisyonu’nda bir üyemizin olması; Prizren, Mamuşa ve Mitroviça belediyelerinde Nüfus Sayım Komisyonlarında üyelerimiz olduğunu dikkate aldığımızda bu süreçte temsiliyetimizin üst düzeyde olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla bu sürece dahil olmamız ve rahatça hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Burada yapılacak en önemli olan şey her soydaşımızın formu Türkçe istemesidir, zaten bu formun Türkçe istenmesiyle beraber çoğu sorular veya olası şüpheler ortadan kalkacaktır. Formların doldurulması için verilecek bilgilerin kesinlikle paylaşılmayacağını vurgulayan Yağcılar “15 yaş üzerindeki her bireyin bu 41 soruyu cevaplaması gerekmektedir. 15 yaşından küçükleri ise aile reisi beyan edecektir ve formlarda toplam 81 soru yer alacaktır. Bu süreç ve sistem beyana dayalı bir sistemdir, daha doğru bir ifadeyle bu bir çeşit ankettir. Yapılan beyanlar hiçbir şekilde üçüncü bir kişiye gösterilmeyecek veya bilgi almasına izin verilmeyecektir. Bu çalışmada bireylerin özellikleri paradigma/nisan 2011 değil, Kosova toplumunun genel ve detaylı özellikleri ortaya çıkarılacaktır. Tekrarlıyorum hem anayasaya hem de yasalara göre sayımlarla ilgili hiçbir bireysel bilgi paylaşılmayacaktır ve başka nedenler için kullanılmayacaktır” dedi. “Sayımlarda, İstemeliyiz” Türkçe Form Kosova Türk toplumu olarak nelere dikkat etmemiz gerektiğine de vurgu yapan Yağcılar “Bizim tarafımızdan önemli olan bu sayımlarda duyarlı davranmamız, Türkçe formu istememiz ve formlarda bilhassa etnik yapı, dil ve kullanılan dillerde Türk ve Türkçe cevaplarını vermemizdir. Şu anda kazanılmış haklarımız Anayasa ile güvence altındadır ancak ileride her hangi bir iddia ve ithama yer vermemek için sayımızın daha yüksek çıkması önem arz etmektedir. Prizren için de durum böyledir. Bildiğiniz üzere Pirizren’de Türkçe’nin resmiyeti yüzdeliğe bakılmaksızın sağlanmıştır ve bu böyle devam edecektir; ancak muhtemel tartışma ve iddiaların önüne geçmek için Prizren’de de Türk topluluğunun sayısının yüksek çıkması büyük önem arz etmektedir. Tabi bunu bir daha tekrarlıyorum Prizren’de olduğu gibi Mamuşa’da ve diğer bazı belediyelerde Türkçe resmi veya resmi kullanımdadır. Bu hususlar Anayasal güvence altına alınmıştır, bu haklar geri yürümeyecektir ancak bu yöndeki tartışmaları engellemek için sayımızın yüksek çıkması önemlidir”. Son olarak Yağcılar eski sayımlara göre Kosova Türk toplumunun sayısının çok daha yükseğe çıkacağına inandıklarını belirtti. Çeşitli sebeplerle, nice ki eğitim, tedavi ve saire sebeplerden dolayı yurt dışında bulunanlar için bilgilerin aile reisleri tarafından sayım memurlarına bu kişilerle ilgili bilgilerin verilmesi gerektiğini belirtti. 25 26 paradigma/nisan 2011 Makale Kosova’nın Önündeki Temel Meydan Okumalar Dr. Erhan Türbedar TEPAV Dış Politika Analisti [email protected] Son yüz yıllık tarihi içinde baskılar, şiddet, isyanlar ve sürgün ile göçlerin sahnesi olan Kosova, 1999 sonrası dönemde önemli kazanımlar elde etmekle birlikte, günümüzde değişik meydan okumalar ile karşı karşıya kalmaktadır. Kosovalı politikacıları meşgul eden temel hedefler, dış politika alanında bağımsızlık ile egemenliği güçlendirmek, iç politika alanında ise devlet kurumlarını ülke çapında etkin hale getirmektir. Ne var ki Kosova’nın ekonomik kalkınması sorunuyla siyasilerin yeterince ilgilenmemeleri nedeniyle, Kosova’daki sosyoekonomik sorunlar kronikleşmeye devam ediyor. Bu çalışmada önce Kosova’nın 1999 sonrası döneme ait kazanımları özetlenecek, ardından iç ve dış politika alanında Kosova’nın ne tür sorunlarla yüzleşmesi gerekektiği hususu üzerinde durulacaktır. Yeni Dönemde Kosova 1999 yılında KFOR ile UNMIK’in Kosova’da göreve başlamasıyla birlikte Kosova tarihi yeni bir döneme girdi. Her şeyden önce Haziran 1999’da Sırp silahlı kuvvetleri Kosova’dan geri çekilince, bundan birkaç ay önce başlayan Kosovalıların toplu göçü, toplu geri dönüşe dönüştü. Ne var ki yüzlerce kayıp kişinin kaderi günümüzde bile açıklığa kavuşturulamadı. Sırpların geri çekilmesi, Kosova’ya huzuru hemen getirmedi. Nitekim KFOR’un bölgeye girmesinden sonra da kaos sona ermedi, UNMIK ise gerekli sivil kontrolü hemen sağlayamadı. Oluşan otorite boşluğu yüzünden, kentlerde çetelerin kanunları geçerli olmuştu. Bu dönemde yaşanan rant kavgası çerçevesinde siyasi cinayetler de yoğunluk kazanmıştı. Günümüzde de Kosova’da iktidar olmaya bir çeşit ölüm kalım meselesi gözüyle yaklaşılıyor ve kaybeden taraf galip tarafın seçim zaferini tanımada zorlanıyor. UNMIK ve KFOR’un yaptığı ilk işlerden birisi, Kosova Koruma Teşkilatı’nın (KPC) kurdurulması sayesinde, Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) mensuplarını kontrol altına almak oldu. Bununla birlikte KPC mensuplarının gelecekte Kosova Güvenlik Gücü’ne (Kosova Ordusu’na) dönüşeceği de baştan beri belliydi. KFOR’dan görülen eğitim sayesinde Kosova Güvenlik Gücü NATO standartlarında yapılanmaya devam ediyor. Makale Kosova’nın bağımsız devletlere özgü diğer kurumlara kavuşturulması süreci de UNMIK ve KFOR’un yakın denetimi altında gerçekleştirildi. Ancak söz konusu kurumların gücü ve imkanları ilk dokuz yıl boyunca sınırlı kaldı. Şöyle ki güvenlik, dış politika, hukukun işlevselliği, mülkiyet sorunları gibi konular uzun süre UNMIK’in yetki alanında kaldı. Çıkış stratejisi olmayan uluslararası toplum, 1999’daki Savaş’ın sona ermesinden 2004’ün ortalarına kadar, Kosova’da hep mevcut fiili durumu sürdürmeye yönelik bir politika izledi ve nihai statünün belirlenmesi konusunda isteksiz davrandı. Ancak, bu statükocu durumun daha uzun süre devam edemeyeceği ortadaydı. Zira Arnavutların mevcut duruma karşı memnuniyetsizliği gittikçe tırmanmış ve genel bir ayaklanmaya dönüşme tehlikesini beraberinde getirmişti. Bu nedenle, BM Güvenlik Konseyi’nin kararıyla Kosova’nın statüsü üzerine müzakereler 20 Şubat 2006’da başlatıldı. Müzakereler netice vermeyince, 17 Şubat 2008’de, Vaşington ve Brüksel’den gelen yeşil ışıkla Kosova bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlık ilanının ardından, Kosova hükümetini ve Kosova’da yaşayan değişik toplulukları yönlendirmek maksadıyla Uluslararası Sivil Ofisi (ICO) oluşturuldu. ICO’nun hayat bulmasıyla birlikte, UNMIK’in tamamen kapatılması öngörülmüştü. Ancak Rusya ve beş AB ülkesi buna karşı çıkınca, UNMIK sulandırılmış bir haliyle varlığını sürdürmeye devam etti. Dış Politika Alanındaki Meydan Okumalar 17 Şubat 2008 tarihli Kosova’nın bağımsızlık ilanını müteakip, ard arda tanımalar geldi. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Afganistan, ABD, Arnavutluk, İngiltere, Fransa ve Kostarika gibi ülkeler, Kosova’yı ilk dalgada tanıyanlar oldu. Ne var ki tanınma süreci ilk başlarda beklendiği kadar hızlı ve yoğun olmadı. Kosova Başbakanı Haşim Thaçi, BM tarafından bağımsızlığı tanınan 192 ülke içinden en az 100’ünün Kosova’nın bağımsızlığını tanımasını baştan beri hedefledi. Thaçi’nin “100 ülkeden” söz ediyor olmasının anlamlı olduğu söylenebilir. Çünkü Kosova’yı gerçekten 100 ülke tanırsa, dünyadaki toplam ülke sayısının çoğunluğu tarafından tanınmak anlamına geleceği için, Kosova artık uluslararası sistemde kabul görmüş gerçek bir özneye dönüşecektir. Ne var ki Kosova 100’e yakın ülke tarafından tanınmak için mücadelesini sürdürdüğü gibi, Sırbistan da aynı sayıda ülkenin Kosova’nın bağımsızlığını tanımaması için yoğun diplomatik çabalar sarf etti. 27 Mart 2011 tarihi itibariyle toplam 75 ülke Kosova’nın bağımsızlığını tanımış bulunuyor. Sırbistan, özelikle Rusya, Çin, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya, Arjantin, Meksika, Endonezya ve Mısır gibi ülkelerin Kosova’nın bağımsızlığını tanımamış olmasına seviniyor. Kosova’yı yüze yakın ülke tanısa bile, Rusya Federasyonu ve Çin’in desteğiyle Sırbistan, Kosova’nın BM’ye kabul edilmesini engellemeye devam edecektir. Çünkü BM Güvenlik Konseyi’nin olumlu bir önerisi olmadığı sürece, Kosova BM üyesi olamayacaktır. Oysa Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip olan Rusya Federasyonu ve Çin, en azından belli bir dönem için Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkan duruşlarından vazgeçmeyecektir. Diğer taraftan, Sırbistan’ın tutumu yüzünden Kosova Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlara üye olamıyor, kendi uluslararası telefon koduna sahip olamıyor. Göz ardı edilmemesi gereken hususlardan birisi, Kıbrıs Rum Kesimi, Romanya ve İspanya gibi ülkelerin Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıktığı sürece, Kosova’ya vaat edilen AB üyeliğinin, hatta NATO üyeliğinin bir hayal olacağıdır. Uzun vadede Kosova’nın güvenliğinin sağlanması ise, İsrail’in güvenliğinin sağlanmasına benzer şekilde, ABD’nin ve kısmen Brüksel’in desteğine bağlı kalabilecektir. paradigma/nisan 2011 Sırbistan Kosova üzerine mücadelesini değişik alanlarda sürdürdü. İlk önce eski Sırp lider Slobodan Miloşeviç silah yoluyla Belgrad’ın Kosova üzerindeki kontrolünü korumaya çalıştı, ancak başaramadı. Kosova’nın 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Belgrad hukuk alanında mücadele etmeyi denedi, ancak bu alanda da başarılı olamadı. Bilindiği gibi, Uluslararası Adalet Divanı 22 Temmuz 2010’da açıkladığı hukuki kanaate, Kosova’nın bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka aykırı olmadığını belirtti. Bu yöndeki gelişme önemli ölçüde sürpriz oldu. Dünyanın değişik sorunlu bölgelerine emsal teşkil etmemek için, Divanı’nın Kosova’nın bağımsızlığına ilişkin daha dengeli bir hukuki kanaat açıklaması bekleniyordu. Sırbistan ise Divan’ın hukuki kanaatinin tamamen Sırbistan’ın lehine olacağını, bunun ise Kosova’nın statüsüne ilişkin yeni müzakerelerin açılması için zemin oluşturabileceğini düşünüyordu. Daha sonra ise bu konuda büyük bir yanılgı içinde olduğunu gördü. Son olarak Sırbistan, Kosova’ya ilişkin diplomasi alanında yürüttüğü mücadelede önemli bir darbe aldı. Şöyle ki Kosova’nın ilan ettiği bağımsızlığı geçersiz kılmak ve Kosova’nın statüsünü yeniden müzakerelere açmak ümidiyle 28 Temmuz 2010’da BM Genel Kurulu’na bir karar tasarısı sunan Sırbistan, Brüksel ve Vaşington’un baskılarıyla geri adım atmak zorunda kaldı. Kendi karar tasarısı yerine, üzerine Brüksel ile uzlaştığı yeni bir tasarısının 9 Eylül 2010’da BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmesine razı olmakla, Sırbistan AB ile ilişkilerinde ve Kosova’ya yönelik yaklaşımında yeni bir sayfa açmış oldu. Sırbistan muhalefeti, hükümeti Kosova’nın bağımsızlığı konusunda taviz vermekle suçladı. 28 Temmuz 2010’da BM Genel Kurulu’na sunduğu karar tasarısında, Sırbistan dolaylı ifadelerle Kosova’nın bağımsızlık ilanının reddedilmesini, Kosova’nın statüsünün yeniden müzakerelere açılmasını ve Kosova meselesinin 27 28 paradigma/nisan 2011 BM Genel Kurulu’nun gündeminde kalmasını amaçlıyordu. Ancak Sırbistan’ın bu karar tasarısı hem ABD’yi, hem de AB’yi rahatsız etmişti. Özellikle Brüksel’den Sırbistan’a, AB’ye üyelik sürecinden uzaklaşabileceği yönünde uyarılar geldi. Brüksel’in bu yöndeki Anlaşılan o ki, artık Kosova’nın kendisinin de, kuzeyindeki topraklarında küçük bir “Kosova sorunu” bulunuyor. Kosova’nın kuzeyinde çocukların en küçük sokak kavgası bile Kosova’da geniş çaplı bir etnik çatışmaya dönüşme potansiyelini taşıyor. uyarılarını ciddiye alan Belgrad, muhtemelen Sırbistan’ın AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılacağı sözü karşılığında, sunduğu karar tasarısında büyük bir değişikliğin yapılmasına razı oldu. Şöyle ki BM Genel Kurulu’nda kabul edilen kararda, Uluslararası Adalet Divanı’nın Kosova’nın lehine açıkladığı hukuki kanaat kabul ediliyor. Bunun dışında, bölgede barış, güvenlik ve istikrarın sağlanması uğruna, AB’nin arabuluculuğunda Sırbistan ile Kosova arasında bir diyalog sürecinin başlatılması öneriliyor. Söz konusu diyalogun Kosova’nın statüsünü de kapsayıp kapsamadığına dair açık ifade bulunmuyor. Diplomatik çevrelerde diyalog kelimesiyle, iki bağımsız devlet arasında yürütülen müzakerelerin kast edildiğine dair yaygın bir kanaat bulunuyor. Bu nedenle Sırbistan muhalefet partileri BM Genel Kurulu’nda Kosova’ya ilişkin kabul edilen kararı bir yenilgi ve Sırp milletinin utancı olarak nitelemiştir. Sırp yetkililerine gelince, iyimser konuşmaya devam ediyor olmaları dikkat çekiyor. Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç’e göre, söz konusu BM Genel Kurulu kararı, Sırbistan’ın Kosova’ya ilişkin toprak bütünlüğünü ve çıkılarlarını savunmasına zemin oluşturuyor. Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Yeremiç ise, söz konusu kararın Kosova’nın bağımsızlık ilanını meşrulaştırmadığını savunuyor. Böyle bir iyimserliğe rağmen, Sırbistan hükümetinin hem müttefik ülkelerin, hem de kendi halkının gözünde ciddiyetini yitirdiği söylenebilir. Son 3,5 yıldır Kosova’ya ilişkin dünya çapında lobi yapan ve Sırbistan’ın görüşlerini benimsetmeye çalışan Belgrad, BM Genel Kurulu’nda adeta Kosova’nın lehine olacak şekilde geri adım atmakla, diplomatik alanda itibar kaybına uğradı. Sırp diplomasisinin itibarının sarsılmış olmasıyla birlikte, bu yöndeki gelişmeler içinden Belgrad’ın belli ölçüde kazançlı çıktığı da söylenebilir. Birincisi Sırbistan’ın AB’ye üyelik sürecinin daha fazla hızlandırılması bekleniyor. İkincisi, BM Genel Kurulu’ndan Batılı ülkelerin onayladığı bir kararın çıkmasına razı olmakla, Sırbistan siyasi anlamda Brüksel ve Vaşington ile bir adım daha yakınlaşmış oldu. Oysa Brüksel ve Vaşington’dan gelecek olan destek, Sırpların kontrol ettiği Kosova’nın kuzeyinin statüsünün belirlenmesinde kritik önemden olacaktır. Sırplar önümüzdeki süreçte Batılıların sadece Kosova’nın çıkarları doğrultusunda adım atmayacağını, Sırbistan’ın da çıkarlarını gözetlemeye çalışacağına inanıyor. Oysa Batılılar esasta Sırbistan’dan Kosova’nın bağımsızlığını kabul etmesini ve Belgrad’ın bundan sonra Kosova’da yaşayan Sırpların siyasi, ekonomik ve kültürel haklarının sağlanması ve korunması hususuna odaklanmasını istiyor. Yine de, önümüzdeki yıllarda daha çok ülke tarafından tanınmak ve bazı uluslararası kuruluşlara üye olmak, Kosova’nın dış politika alanındaki temel meydan okumaları olarak kalmaya devam edecektir. İç Politika Alanındaki Meydan Okumalar Kosova’nın iç politika alanında karşı karşıya olduğu iki temel meydan okuma, Kosova’nın kuzeyini kontrol altına almak ve Kosova’nın kalkınmasını sağlayacak ekonomik politikalar uygulamaktır. Sırpların kontrolündeki Kosova’nın kuzeyi Makale adeta yeni bir dondurulmuş soruna dönüşmüş durumdadır. Bilindiği gibi Kosovalı Sırplar Zveçan, Zubin Potok, Leposaviç, Ştrptse ve bölünmüş Mitroviça kentinin kuzey kesiminde çoğunluğu oluşturuyor. Bu yerler ise, Kosova topraklarının yaklaşık yüzde 10’una karşılık geliyor. Hafif silahlarla donatılmış Sırpların kontrolünde olan bu bölgede Sırbistan uzun süreden beri eğitimi, sağlığı ve posta hizmetlerini özel bir bütçeyle destekliyor. Yapılan bir araştırmaya göre, 1999’dan bu yana Belgrad Kosovalı Sırplar için yaklaşık 5,88 milyar Avro harcamış bulunuyor. Kosova’nın bağımsızlık ilanından sonra da Belgrad kendi yasalarını ve anayasasını Kosova’nın kuzeyinde uygulamaya devam etti. Anlaşılan o ki, artık Kosova’nın kendisinin de, kuzeyindeki topraklarında küçük bir “Kosova sorunu” bulunuyor. Kosova’nın kuzeyinde çocukların en küçük sokak kavgası bile Kosova’da geniş çaplı bir etnik çatışmaya dönüşme potansiyelini taşıyor. Kosova için bağımsızlık öneren ve şu anda uygulanmakta olan 2007 tarihli Ahtisaari Raporu, ademimerkezileşme çerçevesinde Kosovalı Sırpların belediyelerine geniş haklar tanıyor. Hatırlatmak gerekirse, söz konusu raporda Sırpların kontrolüne verilecek yeni belediyelerin oluşturulması ve mevcut Sırp belediyelerine geniş özerkliğin verilmesi öngörülüyor. Dahası, söz konusu Sırp belediyelerin hem kendi aralarında, hem de Sırbistan’daki belediyelerle işbirliğinde olabilecekleri taahhüt ediliyor. Son zamanlarda ise Ahtisaari Planı’nda vaat edilenlerin ötesine geçilerek, Kosova’nın kuzeyine ilişkin daha geniş bir özerklik önerisi yapılacakmış gibi bir hareketlenme gözlemlenebiliyor. Uluslararası toplum, bölgede istikrarsızlığa yol açmayacak Kosova’nın kuzeyiyle ilgili bütün “bölünme benzeri” planlara evet demeye hazır görünüyor. 9 Eylül 2010 tarihli BM Genel Kurulu kararı gereğince, AB’nin arabuluculuğunda Sırbistan ile Kosova arasında başlatılan yeni diyalog sürecinin Kosova’nın Makale kuzeyinin statüsünü de kapsayıp kapsamayacağına dair açık ifade bulunmuyor. Ancak, günlük hayatı kolaylaştıracak olan birçok teknik konunun yanında, yeni diyalog sürecinde Sırbistan ile Kosova’nın polis, yargı, gümrük, dini ve kültürel mirasın korunması, ulaştırma ve altyapının geliştirilmesi, sınırların yönetimi ve Kosova’nın kuzeyinin statüsü gibi konularda müzakere etmesi gerekecektir. Kosova yetkilileri, Kosova’nın kuzeyine ilişkin Ahtisaari Planı’nda öngörülenler dışında herhangi bir öneriyi kabul etmeyeceklerini tekrarlayıp dursalar da, çok fazla seçenekleri bulunmuyor. Uluslararası toplumu ve Sırbistan’ı endişelendiren ihtimallerden birisi, Kosova’nın kuzeyinin yeni bir çatışma noktasına dönüşebilme ihtimalidir. İç politika alanında Kosova’nın en büyük meydan okumalarından biri de ekonomiye ilişkindir. Kosova’nın kişi başına düşen GSYH düzeyi, 27 AB ülkesindeki aynı ortalamanın yüzde 25’ine karşılık geliyor. Ayrıca yüzde 45’i aşkın işsizlik oranıyla, Kosova Avrupa ülkeleri arasında en yüksek işsizliğe sahiptir. Günümüzde yaklaşık 400 bin Kosovalının daha iyi ekonomik gelecek ümidiyle yurtdışında yaşadığı tahmin ediliyor. Diğer taraftan UNDP’nin 2009 tarihli bir çalışmasına göre, Kosova’daki ailelerin yüzde 16,3’ü yakın bir gelecekte Kosova’dan göç etme planlarına sahiptir. Nisan 2010 tarihli bir kamuoyu yoklaması ise, Kosovalıların yüzde 59’unun ekonomik koşulları protesto etmek maksadıyla sokaklara dökülmeye hazır olduğunu ortaya çıkardı. Bu yüzden Kosovalı politikacılar geliştirecekleri kapsamlı bir kalkınma planı çerçevesinde, ciddi bir şekilde Kosova ekonomisiyle ilgilenmelidir. Kuşkusuz Kosova’nın sağlıklı kalkınması için yetkililer, Kosova toplumunda kronik haller alan yolsuzluk ve organize suçlara karşı da mücadele etmelidirler. Ancak kalkınmış ve şeffaf bir Kosova dünyadaki saygın yerini alabilecektir. Ne var ki Kosova’daki politikacılar bunun yeterince farkında değilmiş gibi davranıyor. Yolsuzlukla Mücadele Ajansı tarafından hazırlanan son yıllık raporda Kosova’da yolsuzlukların adeta hiç yargılanmadığının altı çiziliyor. Yerel yönetimlerden bakanlıklara, ihalelerden adli sisteme kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde yolsuzluklar Kosova’nın en ciddi toplumsal sorunları arasında yer almaya devam ediyor. Üretim maliyetlerini artırmakla, verimliliği düşürmekle, özel yatırımcıları caydırmakla, kamu yatırımlarını verimli olmayan projelere yönlendirmekle, sağlık ve eğitim harcamalarını olumsuz etkilemekle, küçük ve orta boy şirketlerin gelişimini sınırlandırmakla ve buna benzer olumsuzluklara neden olmakla, yolsuzlukların ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediği ve fakirliği artırdığı unutulmamalıdır. Sonuç Yerine 1999’dan bu yana Kosova önemli kazanımlar elde etmiş olmakla birlikte, hem iç, hem de dış politikada önemli meydan okumalarla karşı karşıyadır. Dış politikada birçok ülke daha Kosova’nın bağımsızlığını tanısa dahi, yeni hukuki koşullar geliştirilmedikçe, Kosova’nın egemenliği bazı yönleriyle kısıtlı kalmaya devam edecektir. Diğer taraftan Kosova ekonomik olarak ayakta duramayacaksa, bağımsızlık pek anlamlı olmayacaktır. Bu yüzden Kosova’da siyasiler, refah koşullarının ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için daha ciddi bir şekilde çaba sarf etmeye başlamalı artık. Sırbistan Kosova’yı 1999’da savaşta, 2006’da müzakerelerde ve 2010’da Uluslararası Adalet Divanı bünyesinde kaybetmiş olmasına rağmen, Kosova için mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Bunun paralelinde son yıllarda Sırbistan ile Kosova arasında değişik temaslar ve iş ilişkilerinin kurulduğuna da şahit olunabiliyor. Belgrad’ın politikalarıyla hoşnut olmayan İbar nehrinin güneyindeki Sırplar ise Kosova kurumlarında gittikçe daha fazla temsil ve istihdam buluyor. paradigma/nisan 2011 Belgrad ile Sırbistan arasındaki diyalogun gelişmesiyle, her iki devlet bazı meydan okumaları karşısında daha rahat nefes alabilecektir. Ne var ki günümüzde hem Kosova, hem de Sırbistan’daki yönetimlerin güçsüz olduğu, bu yüzden yeni diyalog sürecinin neden olabileceği siyasi sonuçlardan çekindiği ortadadır. Sırbistan ile Kosova arasındaki diyalogun başarmasını en çok isteyenlerden biri Brüksel’dir. Brüksel bir taraftan Sırbistan’ın Moskova’nın etki alanına kayabileceğinden endişeleniyor, diğer taraftan da yeni bir Kıbrıs sorununu ithal etmek istemiyor. Bu yüzden, Kosova ile süren diyalogda yapıcı davranması karşılığında Brüksel Sırbistan’ı AB’ye aday ülke statüsüyle ödüllendirmeye hazırlanıyor. Diyalogun bir sonuç vermesi AB içi Kosova anlaşmazlığının giderilmesine, ayrıca uzun vadede AB güvenliğinin pekiştirilmesine yardımcı olacaktır. Bu yüzden Brüksel, Vaşington’un da desteğiyle, diyalogun sürmesi için baskı yapmaya devam edecektir. Hem Kosova hem de Sırbistan bu fırsattan istifade ederek, Avrupa-Atlantik kurumlarına bütünleşme yolundaki engellerini ortadan kaldıracak olan bir çeşit geçici çözüm üzerinde uzlaşmaya çalışmalıdır. Geçici çözüm, birbirlerini tanımasalar da, Sırbistan ile Kosova arasındaki ilişkilerin normalleşmesini sağlayacaktır. Doğu ve Batı Almanya birbirlerini tanımamış olmasına rağmen, her ikisinin de BM’de temsil bulabildiği unutulmamalıdır. 29 30 paradigma/nisan 2011 Makale Yeni Dünya Düzeni’nin Kuruluş Aşaması ve Balkanlar Bengi Muzbeg [email protected] Uluslar arası sistemin değişmesi hem ekonomik hem ideolojik hem de toplumsal hayatta karşılığını buluyor. Farklı paradigmalardan analizlerini yapan bilim insanları yeni dönemi anlamlandırmaya çalışırken değişik savlar ortaya atmaktalar. Yapısal gerçekçiler tek kutuplu ve iki kutuplu dünya sistemi arasında bölünmüşken, liberaller çok kutupluluk ve devletin yegane unsur olmadığı yeni sistem açıklamaları yapıyor. Imanuel Wallerstein gibi globalist eleştireller ise sistemin temelinin kapitalist dünya sistemi olduğunu ve bu sistemin merkezden çevreye uzanan bir sömürü düzenine tekabül ettiğini ileri sürer. Sistem değişimi esnasında ortaya çıkan dezavantajları yaşayan Balkanlar ise Soğuk Savaş sonrası dönemde aktif rol oynayamayıp farklı güçlerin mücadele alanını sürdürdüğü bir bölge durumuna düştü. Bir sistemden başka bir sisteme geçiş sürecinde yaşanan Bosna savaşı; Bosna’ya müdahale kararının istişare edilmesi ile ilerleyen süreç Kosova müdahalesinde kendini çok daha kararlı bir şekilde ifade etti. Bu çalışmada uluslar arası sistemlere kısaca değinildikten sonra sistem değişimleri, Soğuk Savaş sonrasındaki süreç ele alınacak ve nihayetinde Balkanların konumu incelenmeye çalışılacaktır. Uluslar arası Sistemler Uluslararası ilişkilerin ayrı bir alt başlığını oluşturan Sistem Analizleri konusu çeşitli analiz düzeylerinde farklı yaklaşımlar ile incelenmektedir. Dünya Sistemler Analizi konusunda en açıklayıcı değerlendirmeler Morton Kaplan’dan gelirken bu sistem analizlerine en sağlam eleştiriler Imanuel Wallerstein tarafından yapılmıştır. Kaplan, örgütlenme durumlarını ve sayılarını göz önünde bulundurarak 6 uluslararası sistem modeli geliştirmiştir. “Güç Dengesi Sistemi, Esnek İki Kutuplu Sistem, Sert İki kutuplu Sistem, Evrensel Sistem, Hiyerarşik Sistem, Birim Veto Sistemi” Kaplan’ın modelleştirdiği uluslar arası sistemler incelendiğinde Soğuk Savaş döneminin Esnek İki Kutuplu Sisteme uygun düştüğünü görürüz. Bu dönemin Esnek İki Kutuplu Sisteme göre kategorize edilmesinin nedeni ise uluslar arası sistemde başat iki güç (Nato ve Varşava paktı) olmasına rağmen her devletin üye olabileceği BM başta olmak üzere çeşitli uluslar üstü örgütlerin mevcut olması ve Bağlantısızlar Hareketi gibi oluşumlara izin verilmesidir. İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin oluşturduğu bu dünya sisteminin temel organı Birleşmiş Milletler olarak belirlenirken sistemin bekası ABD, SSCB, Çin, İngiltere ve Fransa’nın daimi üyeliğinden oluşan Güvenlik Konseyi’ne bırakılmıştı. Ancak Güvenlik Konseyi’nin bu beş üyesinin farklı kamplarda yer alması ve daimi üye olan bu beş üyenin “veto” hakkına sahip olması Güvenlik Konseyi’nin işlevsiz bir organ olarak kalmasına sebep olmuştur. Soğuk Makale Savaşın sona ermesine kadar çeşitli alanlarda yaşanan “bilek güreşi” soğuk savaş sonrasında kısa bir bocalama döneminin yaşanmasına sebep olmuş lakin “yeni dünya düzenini” oluşturma girişimleri kısa sürede başlamıştır. Yeni Dünya Düzeni 1990 yılının Ağustos ayında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi ile ortaya çıkan Körfez Krizi’ni “Yeni Dünya Düzeni oluşmaya başlamıştır” diye niteleyen dönemin ABD Başkanı (Baba Bush) Georghe Bush’un bu ifadesini bazı yazarlar “Soğuk Savaş’ın bittiği tarih” olarak nitelerler. SSCB’nin dağılmasının akabinde dünya sisteminde soyunacağı rol konusunda bir dönem bocalama dönemi yaşayan ve dünya sisteminde “tek güç” olarak kalan ABD’de gelecekte atılacak adımlar tartışılmıştır. Bir grup ABD’li akademisyen ideolojik olarak tamamen zıt, ve tüm dünyaya hitap eden Komünizmin mağlup olduğunu, liberal ve demokratik dünyanın zafer ilan ettiğini, dolayısıyla ABD’nin bundan böyle kendi sınırları içinde ekonomik gelişmeye özen göstermesi gerektiğini öne sürmüşlerdir. Farklı bir grup akademisyen ise Liberal dünyanın zafer ilan ettiğini ancak bu liberal değerlerin sadece ABD’yle sınırlı kalamayacağını dolayısıyla bu değerlerin tüm dünyaya taşınması için ABD’ye görev düştüğünü belirtmişler ve ABD’nin eskisinden çok daha fazla yurt dışına sistem empoze etmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Yapılan istişarelerin sonunda Beyaz Saray ikinci seçeneği makul görmüş ve Yeni Dünya Düzeni’nin oluşmasını beklemek yerine; oluşturma kararını kendisi almıştır. Bosna ve Kosova Müdahaleleri Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından Yugoslavya’da yaşanan çözülmenin en ağır karşılığı Bosna-Hersek’te yaşandı. Bosna-Hersek’in bağımsızlığını ilanının akabinde Sırplar bunu kabul etmeyeceklerini belirtmiş ve ülke uzun süren bir savaşa sürüklenmiştir. Özellikle sivil ölümlerin medyaya yansıması batı dünyasını müdahale etme zorunda bırakmış ve AB ile NATO harekete geçmiştir. Özellikle Sırplar’ın Saraybosna saldırısından sonra NATO Sırplar’a ültimatom vermiş ve uçuşa yasak bölgelerin oluşturulması konusunda BM’den destek almıştır. ABD’nin 1994 yılında Boşnak ve Hırvatlar’dan oluşan bir federasyon kurma girişimi başarılı olurken Washington yeni dünyada bir jandarma olması gerektiği kararını aldığının ipuçlarını veriyordu. Bundan sonra başını ABD’nin çektiği NATO görev tanımında değişikliklere gitmiş ve insan hakları temelinde görev tanımları yaparak tüm dünyayı faaliyet alanı olarak belirlemiştir. Kosova’da yaşanan gelişmelere baktığımızda ise 90’lı yılların başındaki kafa bulanıklığının yerini kararlılığın aldığını görürüz. Bundan dolayı yine başını ABD’nin çektiği NATO kuvvetleri bu defa çok daha kararlılıkla müdahale kararı almış ve Sırp ordusunun Kosova’dan çıkmasını sağlamıştı. Nasıl ki 2. Dünya Savaşı’ndan sonra savaşın galip ülkeleri yeni bir sistem yaratmış ve başat konuma kendilerini getirdiyse, kendini Soğuk Savaş’ın galibi olarak atfeden ABD de yeni sistemi ve kurallarını oluşturmaya başlıyordu. 11 Eylül Sonrası Yeni Dünya Düzeni 11 Eylül saldırıları yeni sistem kuruluşunun gidişatında önemli değişikliklere sebep olmuştur. Bu konuya geçmeden önce 1990’lara damgasını vuran iki farklı açıklamaya değinmek yerinde olacaktır. Francis Fukuyama adlı düşünür 1989 yılında The National Interest dergisinde yayınladığı makalesinde “Tarihin Sonu mu?” diye soruyor ve artık kesin olarak liberal - demokratik dünyanın nihai zaferini ilan ettiğini vurguluyor ve bu değerleri sonsuza kadar ABD’nin savunacağını açıklıyordu. Fukuyama’ya göre ideolojik karşıtlıklar ve mücadeleler paradigma/nisan 2011 artık bitmiş; ideoloji tarihi sona ermiştir. SSCB’yi mağlup eden ABD yeni dünyanın galibi ve bütün sistemin koruyucusudur. ABD bunu güçlü ordusu, yaygın ticareti ve sistemin oluşturduğu kurumları ile sürdürecektir. Sloven düşünür Slavoj Zizek 11 Eylül saldırılarından birkaç gün sonra yayınladığı makalesinde 11 Eylül saldırılarına değinmiş ve Amerikan halkına hitaben “Gerçeğin çölüne hoş geldiniz” demekteydi. Zizek, Amerika’da ilk defa yaşanan bu olayların ABD dışındaki bölgelerde çok sık rastlandığını vurgulamakta ve ABD halkını yeni dünya düzeninin oluşumu sürecindeki karar mekanizmalarına katılmaya çağırmaktaydı. Zizek’in bir de uyarısı vardı “Eğer başınızı kumdan çıkarmazsanız bu gibi olaylar yaşanmaya devam edecek” 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde Samuel Huntigton’un yayınladığı “Medeniyetler Çatışması” adlı çalışmada Fukuyama’ya ideolojik yönden destek verilir ancak bundan sonra savaşların uygar dünya ile bu dünyayı istemeyen medeniyetler arasında olacağı iddia edilmiştir. 90’lara damgasını vuran bu iki düşünce temeli geniş çaplı tartışılmış ancak Batı dünyası artık mutlak galibin liberal – demokratik dünya olduğu fikrini benimsemiştir. Bu noktada yaşanan 11 Eylül saldırıları yeni bir dönemin başlangıcına dikkat çekerken seçilen hedefler tamamen ideolojik bir mücadelenin başladığını sezdirmiştir. Kendini demokratik - liberal dünyanın jandarması olarak gören ve atfeden ABD güçlü ordusuna ve dünyadaki kapitalist sistemi yönetmesine gücünü dayandırıyordu. 11 Eylül’de 31 32 paradigma/nisan 2011 uçaklardan birinin Dünya Ticaret Merkezi’ni yere indirmesi, diğerinin de Pentagon’a saldırması adeta bir meydan okumaydı. Dahası ABD kendi topraklarında ilk defa böyle bir olayı yaşıyordu. Uzun süre çatışmaları kendi ülkesinden uzakta tutmayı başarabilen ABD ilk defa bu kadar çok insanın öldüğü bir olayı yaşarken düşünürler Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezinin de bittiğini açıklamış ve dünyada tek jandarma dönemine değil bölgesel çok kutupluluğa geçilebileceğini vurgulamışlardır. Çok Kutupluluk Çok kutuplu bir dünya sistemine doğru gidildiği açıklamaları özellikle ABD’nin Afganistan ve Irak müdahalelerinden sonra büyük bir ivme kazanmıştır. ABD’nin Afganistan ve Irak’ı ele geçirdikten sonra tamamen dünya jandarması olmasını bekleyen analizciler Afgansitan’da NATO güçlerinin Kabil’e sıkışmak zorunda kalması ve ABD ordusunun Irak’ta denetimi sağlayamamasından sonra çok kutuplu bir dünya açıklamasını daha mantıklı olarak atfetmişlerdir. Elbette ABD bu savaşlarda güç kaybına uğramış ve farklı bölgelerin değişik dengeleri olduğunun gerçeğiyle karşılaşmıştır. ABD’nin Orta Asya’da yaşadığı bu deneyim ve güç kaybı bölgede Japonya, Çin, Hindistan ve Rusya gibi devletlerin güçlenmesini ve ABD’ye küresel ölçekte rakip olmalarını doğururken uluslar arası sitemde bölge güçleri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamda Türkiye, Brezilya, Venezüella, Endonezya ve İran gibi ülkeler kendi bölgelerinde söz sahibi olmuş ve çok kutuplu dünya sisteminin oluşumuna farklı bir perspektif getirmişlerdir. Wallerstein’in İtirazları Ünlü ABD’li düşünür Imanuel Wallerstein ise tüm bu dünya sistemler analizlerine farklı bir paradigmadan yaklaşarak uluslar arası toplum, karşılıklı bağımlılık gibi kavramları reddeder. Wallerstein’a göre tek bir dünya ekonomisi ve küresel çapta bir hegemonya kurma mücadelesi vardır. Wallerstein; kaleme aldığı Dünya Sistemler Analizi çalışmasında dünyayı merkez ve çevre ülkeler olmak üzere ikiye ayırmaktadır. İleri teknoloji ve bilgi toplumuna ulaşan ülkeler merkez ülkeyi oluştururken; hammadde sağlayıcısı ve ileri teknoloji ürünlerini alanlar çevre ülkelerdir. Bir yandan Balkanlar’daki Türk ve akraba toplulukları; arkasında Türkiye gibi bir gücü hissetmenin verdiği rahatlığı yaşarken bu durum diğer yandan Türkiye’ye diğer bölge oyuncularına kıyasen avantaj kazandırıyor. Wallerstein merkez ile çevre ülkeler arasında eşit olmayan bir değişim olduğunu belirterek merkezin hammaddeleri çok ucuza aldığını ve nihai ürünü çevre ülkelere çok pahalıya sattığını vurgular. Liberal düşünürlerin ortaya attığı ve herkesin birbirine bağımlı olduğu savını öne süren “karşılıklı bağımlılık” tanımlamasını Wallerstein “Evet karşılıklı bağımlılık vardır, siz almazsanız ben satamam, ben sömürmezsem siz sömürülemezsiniz” diyerek alaya almaktadır. Wallerstein son olarak kendi sistem analizinde merkez ülkenin ABD olduğunu, çevre ülkelerin bütün dünya olduğunu belirtir ve bölgesel aktörlere de “yarı çevre ülke” konumunu vererek bunları hegemonyanın ileri karakolları diye niteler. Sonuç olarak dünya sistemleri Wallerstein’ın görüşüne göre bir hegemonya-sömürü ilişkisinden başka bir şey değildir. Yeni Dünya Sistemi ve Balkanlar Balkanlar Soğuk Savaş dönemi boyunca bir mücadele alanı olmuştur. SSCB’nin sıcak denizlere Makale inmesini engellemek isteyen ve etrafını kuşatma stratejisi güden batı dünyası bölgeye özel önem vermiştir. Sovyetleri güneyden Türkiye, güney batıdan Yunanistan ve Yugoslavya ile sarmayı isteyen batı dünyası bu emeline de ulaşmıştır. Yugoslavya, Soğuk Savaş dönemi boyunca Bağlantısız Hareketi’nde yer almış ve iki blokun arasında yer alma avantajını kullanmıştır. Lakin Soğuk Savaş’ın bitimi Yugoslavya’nın bu avantajını dezavantaja çevirmiş ve sorunların odak noktası haline dönüştürmüştür. Tasarlanan yeni dünya düzenini doğru algılayamayan Miloşeviç yönetimi batı dünyasının hışmına uğrarken Sırbistan bölgenin lanetlenen bir ülkesi haline getirilmiştir. Yeni Dünya Düzeni’nin Balkanlar’a yansımasında birincil derecede küresel güçler etken olurken, bölgesel güçlerin de mücadele alanı olmaya başlamıştır. Rusya Balkanlar’dan nispeten uzak tutulurken Avrupa Birliği ayrıcalığını yıllardır taşıyan Yunanistan yeni dünya düzeninde gerilemiş ve iç sorunlarıyla boğuşur duruma gelmiştir. Kosova ise yeni oluşturulan düzene ayak uydurmanın avantajını yaşarken belki de hayal dahi edilemeyecek avantajları kullanarak bağımsız bir devlet olmuştur. Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkan başta Sırbistan ve Rusya, Soğuk Savaş dönemi uygulamaları ve uluslar arası hukuka sarılmayı denemiş ancak sitemin yeni değerler yaratıp uygulayabileceğini dikkate almamışlardır. Yukarıda da değinildiği üzere Soğuk Savaş sürecine tekabül eden BM sistemi 2. Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından oluşturulmuş bir sistem idi; Soğuk Savaş sona erdiğine göre yeni galipler yeni değerler üretmeye başlamıştı bile. Bu bakımdan Balkan ülkelerinin yeni dünya düzenine daha pragmatik yaklaşması gerekirken bölgenin kaderinin belirlenmesinde aktif bir oyuncu olması gerekliliği açıkça ortaya çıkmaktadır. Makale Balkanlar söz konusu olduğunda bölgede AB nezdinde Almanya ve Avusturya’nın başat rol oynama arzusu görülürken Türk dış politikasının dinamik ve yapıcı tutumu konuya ayrı bir perspektif katıyor. Türk Dış Politikası’nın yeni dünya düzeninde bölgenin yapıcı bir aktörü olmasını arzuladığını yazdığı kitaplarda da belirten Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Sırbistan-Bosna ilişkilerini geliştirme yönünde somut çabalar sarf ederken; Sırbistan – Kosova görüşmelerine destek sunduğunu belirtmiştir. Tabi ki Osmanlı döneminden kalma zihniyet uyumu, bölgede yaşayan Türk soylular ve akraba topluluklarının sayısının yüksek olması; Türkiye’nin bölge ile iletişiminde kolaylık sağlıyor. Bir yandan Balkanlar’daki Türk ve akraba toplulukları; arkasında Türkiye gibi bir gücü hissetmenin verdiği rahatlığı yaşarken bu durum diğer yandan Türkiye’ye diğer bölge oyuncularına kıyasen avantaj kazandırıyor. Balkanlar ise 1999 Kosova savaşından sonra ciddi bir şekilde çatışma yaşamayıp toparlanma sürecine girmiş durumda. Bu bakımdan Bosna – Sırbistan görüşmeleri, Kosova – Sırbistan görüşmeleri, Arnavutluk’un istikrara kavuşması, Makedonya’nın isim sorunu ve istikrarlı bir yönetime kavuşması Balkan bölgesinin önümüzdeki yıllarda çözmesi sağlaması gereken konuları teşkil ediyor. Bu konuların çözümünden sonra Balkan ülkelerinin birbirleri ile yapacakları işbirliği bölgeyi yeni dünya düzeninde daha istikrarlı ve güçlü kılacaktır. Balkanların bir çatışma merkezi olmaktan çıkıp bir işbirliği ve hoşgörü merkezi olması için ümit edici verilerin olduğunu vurgulamanın altı çizilmesi gerekiyor. Sonuç Niccolo Machiavelli Prens adlı eserinde Kral’a yönetim tavsiyeleri sunarken Thomas Hobbes 51. Madde Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez. Leviathan’dan bahsetmiş ve halkın birbiriyle çatışmaması veya düşmanlardan korunması için karar alma gücünün bir devlette veya bir birey de ya da bir oluşumda toplanması gerektiğini ileri sürmüş ve bu mutlak erkin hukuk dahil her şeyi yapabilme kudretiyle donatılması gerektiğinin altını çizmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslar arası sistemi yönetebilme gücüne tek başına sahip olan ABD’de bu konular tartışılmış ve özellikle Georghe W. Bush döneminde ABD bir Leviathan olmaya yeltenmiştir. Bunun için sistem hukukçuları BM’nin 51’inci maddesi olan Meşru Müdafaa Hakkını yeniden yorumlamaya başlamış ve “Önleyici Meşru Müdafaa” kavramını ortaya atmışlardır. Bilindiği üzere Meşru Müdafaa Hakkında bir devletin kendini aynı boyutta ve şiddette koruma hakkı tanınırken “Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı’nda” bir yerde saldırı hazırlığı olduğu ithamı bile yeterli görülüp o yerlere saldırı düzenlenebilmesi öngörülmektedir. Michael Hardt ve Antonio Negri “İmparatorluk” adlı eserlerinde yeni dünya düzenine postmodern durum eleştirisi diyebileceğimiz bir yaklaşım sergileyerek ulus devletlerin sona erdiğini ve sermaye birikimlerinin mücadele alanını yürütürken tek bir hegemon devlete doğru gidildiğine paradigma/nisan 2011 vurgu yapmışlardır. Ancak Gramsci’nin tanımladığı hegemonya kavramında iki temel unsurdan biri de rıza idi (diğeri mutlak güç). Dolayısıyla Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana 20 yıl geçtikten sonra yeni dünya düzeninin bir İmapartorluk mu yoksa çift kutuplu bir dünya mı, ya da çok kutuplu bir düzene mi kavuşacağını önümüzdeki yıllar gösterecek. Ancak önemli olan yeni dünya düzeni oluşurken kim nerede yaşıyorsa yaşasın kendini edilgen bir durumda konumlandırmaması ve istediği dünya düzeni yönünde mücadele etmesinin sağlanmasıdır. 33 34 paradigma/nisan 2011 Makale Kosova’da Kalıcı Barış Mümkün Mü? Caner Süleyman İnsanlık tarihine, tarih ilmi açısından en büyük katkıyı vakânüvisler sağlamıştır. Bunun dışındaki veriler pek tabiî olarak değer taşımaktadır. Fakat giriş bâbında bir karşılaştırma yapmak için, yaşamakta olduğumuz dönemin bilgi çağı olduğu göz önünde bulundurulursa, vakânüvislerin bu katkısına vurgu yapmam, maksata hâsıl olacaktır. Şöyle ki, gelecek nesillere tarihi ve yaşadığımız tecrübeyi aktarma hususunda başarılı bir yol izlenirse, paha biçilemez değerde bir birikim ortaya çıkacaktır. Dolayısı ile devletleşme gibi hayatî derecede önemli bir süreçten geçen Kosova’nın tarihine küçük bir notun da yazı hayatı ile düşüleceği herkesçe bilinmelidir. ve devlet hukuk sistemlerinde bu sosyolojik yapıların izdüşümleri ele alınacak olur ise birinci dereceden dinî ve millî yapılar karşılık bulmaktadır. Farklı fraksiyonları içinde barındırmasıyla beraber, devletler genelde bu sosyolojik parametreleri referans alarak varlıklarını sürdürmektedirler. Bu zemin üzerine inşa edilmiş dünya sisteminin orta ve uzun vâdede ne gibi teorik açmazları beraberinde getirdiği az çok bilinmektedir. Kadîm medeniyetlerin vârisi olarak yaşamını sürdüren devletlerin dışındaki bir takım devletlerin, özgün kimliklerini oluşturmak adına çoğu kez nasıl gülünç duruma düştüklerini kolaylıkla müşâhâde edebiliriz. Açıkçası bu yazının içeriği tasarlanırken, temas edilmeye çalışılan noktalar hususunda kaçınılmaz olarak karşılaşılan paradokslardan biriyle yüz yüze gelinmiştir. Ya güncel olaylar ile ilgili konular irdelenip, düşünce meselesi es geçilecek, ya da günlük gelişmelerden uzak bir şekilde teorik konuları içeren bir yazı olacaktı. Mâkul olanın ise hamâsetten uzak kalmaya çalışarak, günlük gelişmeleri dilimizin döndüğünce teorik ve sistematik bir düşünce metodolojisi içerisinde ele almak ve değerlendirmek olacaktır. Fakat anlatılmak istenen meselelere yaklaşımın; olaylar karşısında anlık değil, tarihsel süreç içerisindeki gelişimi, interdisipliner boyutları ile nazârî boyutu ele alınmaya çabalanacağı hususun belirtilmesinin faydalı olacağı düşünülmüştür. Herkesin mâlumu olduğu üzere yaşadığımız yer olan Kosova; tarihî bir süreçten geçmektedir. Olayların şöyle kabaca nasıl hızlı bir şekilde geliştiğini zihinimzde canlandıracak olursak, 1999 yılının öncesini ve günümüzü karşılaştırmak yeterli olacaktır. O yıllar ile günümüz arasında yalnız Kosova’da değil, dünyada da ciddî değişimler yaşanmıştır. Başka bir deyişle tarih daha hızlı bir şekilde akmaktadır. Bir asır öncesinde 50 yılda değişebilecek şeylerin süresi günümüzde birkaç yıla sığabilmektedir. Dolayısı ile yaşadığımız toplumdaki gözlemlerimizi, bu verileri de elimizin altında tutarak değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır. İnsanoğlu sosyal bir varlık olarak ele alındığında, kendini belli bir yere ait hissetme ihtiyacı duyar. Bir medeniyete, dine, millete, cemiyete, cemaate ait olmak hissi fıtrî olarak var olan özellikler olması dışında, kişinin kendini tanımlarken böyle bir oluşuma ait olma şuurunu da taşıması gerekir. Bu bağlamda uluslararası Devlet olmak ne kadar çaba gerektiren bir mesele ise, devlet kalmak için de bir o kadar çaba gerektirmektedir. Kadîm insanlık tarihi kendi sahnesinde birçok devlet (günümüz normları çerçevesinden baktığımızda tarihteki tüm yapılanmaları bugünkü devlet fonksiyonuna sahip olmadığı göz önünde bulundurularak) görmüşse de süreç içerisinde bu devletler tarihe karışmıştır. Gücün nispî olduğu, uluslararası sistemin ise dünyanın geleceği Makale açısından izlemekte olduğu yolun genel itibari ile sistem dışında kalanların şüphe ile yaklaştığı bilinmektedir. Genel olarak böyle bir tablo içerisinde, uluslararası sisteme Balkanlar gibi merkezî bir bölgede, devlet olarak dahil olmaya çalışmak Kosova için başlı başına bir sorun teşkil etmektedir. Kaldı ki, Kosova bu günkü durumuna sancılı ve sağlıksız bir şekilde gelmiştir. Birçok konuda geçiş sürecini tamamlayamamış Kosova’yı yapısal olarak da ciddî sorunlar beklemektedir. 1989-1999 yılları arasında devlet ve ekonomi alanından neredeyse tamamiyle çekilip, sonra da bir anda serbest piyasa ekonomisine irâdesi dışında, fakat doğal olarak dahil olmak, bir devletin önemli bir ayağının sağlıklı olmadığının temel göstergesidir. Bütün bu meselelerin dışında, konuya daha üst bir pencereden yaklaşacak olur isek; Kosova ve Kosova’da yaşayan tüm unsurların, ister biryesel, ister kolektif bir biçimde olsun, nasıl bir gelecek inşa etmek istedikleri hâlâ belli değildir. Siyasîler her ne kadar Kosova’nın geleceğinin Avrupa Birliği içerisinde yer almakla sonuçlanacağını ifade etse de, Avrupa Birliği geleceğinin ne olacağı meçhuliyetini sürdürmektedir Karşımıza genel olarak böyle bir tablo çıkarken, özelde ise Kosova’nın içinde bulunan yapısal sorunların bir yığın gibi ortada durduğu açıktır. Uluslararası sistemin Kosova’nın bağımsızlığını gözetlemeye ihtiyaç duymasına paralel olarak, yerel idarecilerin böyle bir talepte bulunması da konuyu daha kompleks bir hale getirmektedir. 99 Savaşı’ndan önce Kosova’da Sırplar dışındaki unsurların ciddî bir baskı altında oldukları biliniyor idi. Dolayısı ile savaştan sonra yaşanan kaos ortamında, uzun yıllar baskı ve tehdit altında yaşamış insanların, savaş ile birlikte yaşadığı travmalar göz önünde bulundurulunca, yasalar olmadan sistematik bir kıyımın olmamasının altında yatan değerler sisteminin araştırılması zarûrî bir konudur. Bunun tersinin onaylandığı ve olması gerekenin tersi olduğu görüşü kesinlikle kabul edilebilecek bir şey değildir. Sonuç olarak kısaca özetleyecek olur isek; ortada multietnik bir devlet vardır, dolayısı ile topluluklar kendi millî bilincine güçlü bir şekilde sahip çıkmaktadır ve topluluk hakları yasa ile belirlenmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulunduruluduğunda, insanların önüne eğer refah, gelişim, özgürlük gibi hedefler, daha ciddî ve kararlı bir biçimde konulur ise nispî olarak çatışma ihtimalinin önüne geçilebilir. Fakat, eğer herkese mavi boncuk dağıtıp, dolaylı yollardan, yasal bir şekilde “öteki” kavramını dilinizden düşürmez iseniz çatışma ihtimali gündemden düşmeyecektir. Dolayısı ile Balkanları Müslüman, Katolik ve Ortodoks unsurların yaşadığı ve homojen olmayan bir coğrafya olarak inceleyecek olur isek, mevcut durumu geçici ateşkes veya geçici barışın ötesine uzatıp, kalıcı barış tesis etmenin yolları aranmalıdır. Meselenin detaylarını ayrı bir konu olarak ele alınması gerektiği için, şu anda temas edilmesi gereken zarûrî bir nokta olarak şunu belirtmek yerinde olacaktır. Özelde Kosova, genelde Balkanlar; yalnızca hukukî mevzûlarla donatılarak kalıcı barışa kavuşamaz. Bu düşünce, çözümü sûnî bir zeminde kısıtlayıp, indirgemeye eşdeğerdir. Diğer bir deyişle, hukukî olarak topluluklara haklarının sunulması, topluluklar arasındaki gerilimi düşürmeye yetmeyebilir. Çözüm yolunun kültürel ve ekonomik işbirliğinden geçebileceği görüşünü savunmaktayım. Kalıcı Barışın İki Önemli Unsuru: Kültürel İşbirliği Kültürel işbirliği konusunun da hukukî mevzuatlar gibi, sunî bir zemin üzerine kurulmamalıdır. Ayrı bir konu olarak irdelenmesi gereken, (ki düşünceme göre önemli bir galat-ı meşhûr olan) “ötekine, farklılıklara, düşünceye, inançlara, vs.” müsâmaha göstermeyi dışarıdan öğretmeye zorlamanın, sonuç alınamayacak bir gayret olduğunu düşünmekteyim. Esasında meselenin çıkış noktasında, yaklaşım konusunda ciddî açmazların bulunduğu görülmektedir. Somut paradigma/nisan 2011 olarak açıklamak gerekir ise, Kosova’da yaşayan bir Türk’ün düğününde çalan Arnavutça bir şarkı ile bir Arnavut’un tertib ettiği Mevlîd-i Şerif’te okunan Türkçe eserler, yüzyılların birikimi ile oluşmuş ve aslında herkesin mutâbık kalabilmesi mümkün bir kültürel işbirliği örneğidir. Bu asla ötekine müsamaha göstermek değildir. Aksine, kişinin ait olduğu medeniyetin kendisine kattığı ve bunun dışına çıkması halinde, edep dışına çıkmış gibi bir tavırla karşılaşabileceği duygusudur. Kültürel işbirliğine konu olacak unsurlara “öteki şudur, inancı şöyledir, şunu yapar, modernizm gereği birbirinize müsâmaha göstermelisiniz” meâlindeki telkinler, söz konusu unsurlara “öteki” hakkında yalnızca eklektik bilgiler vermiş olur. Bu noktada kalıcı barışı sağlamak için yalnızca birbirini tanımak yetmeyebilir. Kalıcı barış için, yüzyıllardır tecrübe edinilmiş bir kültürel kod hafızasının mevcûdîyeti, ortak medeniyete ait unsurların kolaylıkla bu zemine kanalize edilmesine rehberlik edebilir. Ekonomik İşbirliği İnsanlar arası ilişkilerden biri olan ticaret ilginç bir şeydir. Bu konuda ötekileştirici vasfı taşyıan millî hassasiyetler bir kenara itilip, ticarî hassasiyetler ön plana çıkabilmektedir. Hâliyle de ticaretle uğraşan kişiler, etnik bir çatışma sonucunda ilişkilerini en son bitrecek veya her şeye rağmen bitirmeyecek kişiler olacaktır. Devletlerin yalnızca vatandaşları açısından çıkar amaçlı değil, çatışmayı önleyecek bir katalizatör olarak da ekonomik işbirliğini geliştirmek, bu açıdan son derece önemlidir. İki milyonluk bir nüfusa sahip ve belirtilen özellikleri taşıyan bir yerden bahsettiğimiz göz önünde bulundurulursa, Kosova’nın hiçbir şekilde ekonomik olarak kendi kendine yetmeyeceği ve bu durumun başta çevre ülkeleri olmak üzere, üzerinde ısrarla durulan ve arzulanan kalıcı barışa ulaşılması için, sağlıklı adımların atılması ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. 35 36 paradigma/nisan 2011 Toplum Kosova Şehir Mirasının Korunması Konferansı Paradigma sıfata sahip ve tarihi, kültürel ve dini miras konularında çalışmalarını sürdüren değişik “ Uluslararası profildeki oluşumların katılımıyla 21-23 Mart tarihleri arasında Kosova’nın Prizren şehrinde Şehir Mirasının Korunması Konferansı gerçekleşti. Balkan ülkelerinden farklı örneklerin sergilendiği konferans, sonuç bildirgesi konusunda uzlaşı sağlanamadan sona erdi. ” Avrupa Birliği Kosova Özel Temsilciliği Ofisi’nin düzenlemiş olduğu, “Kosova’da Tarihi Mekanların Korunması” konulu konferansa ilgi büyüktü. Kosova hükümeti, Başbakan Yardımcısı ve Bakanlar düzeyinde temsil edilirken, Arnavutluk, Türkiye, Bulgaristan ve Sırbistan’dan da resmi görevli ve uzmanlar aktif katılımda bulundu. Üç gün süren konferansta Kosova kurumları ve toplumuna yapılan çağrıda, tarihi mekanların ciddi tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarını ve kontrolsüz yapılaşmanın bir an önce önüne geçilmesi gereğine işaret edildi. Konferans açılışının gerçekleştirildiği birinci günde, katılımcı misafirler Prizren’deki tarihi, kültürel ve dini değerlere sahip mekan ve yapıları ziyaret ederken, açılış konuşmalarında bu değerler öneminin altı çizildi. Avrupa Birliği Parlamentosu Kosova Raportörü Ulrike Lunacek de Brüksel’den video mesaj göndererek verdiği mesajında ‘eşi benzeri bulunmayan bu tarih ve kültür değerlerinin korunması’ önemine vurgu yaparak, bir nebze de uluslararası toplumun konu ile ilgili olarak koordineli yaklaşımını öne sergilemekteydi. Zira, Avrupa ile bütünleşme yolunda ilerleyen Kosova’da tarihi mirasın korunması ve tanıtımı yerli makamlara ciddi bir yükümlülük getirdiği gibi, gelecek kuşaklara mirasın aktarılması için gösterecekleri önemin de göstergesi olacağı yönünde açıklamalarla başladı. AB Özel Temsilcisi Pieter Feith, Kosova’nın tarihi ve kültür mirasını Avrupa Birliği istediği için değil, olağanüstü değere sahip olduğundan dolayı korunması bilinciyle hareket edilmesi gerektiğini ve tarihi mirasın korunmasında herkesin katkıda bulunma ihtiyacına vurgu yaptı. Feith, yerel ve merkezi idarelere, tarihi mirasın korunması alanıyla ilgili olan yasaların uygulanmasına daha fazla önem vermeleri talebinde bulunmuştur. Kosova Başbakan Yardımcısı Bujar Bukoshi ise, Kosova’nın genelindeki kültürel mirasın korunmasında ihtiyaç duyulacak maddi desteğe işadamlarının da katkıda bulunması gerektiğini ve onların işbirliği talebinde bulundu. Kosova’da birçok yönden hızlı değişikliklerin yaşandığı ve dolayısıyla önemli değerlere sahip kültürel ve tarihi mirasın yok olduğu vurgulanırken, ekonomik gelişmenin gerektirdiği çağdaş şehirleşmenin bu tür değerlerin Toplum kaybolmasına neden olduğu ifade edilmiştir. Tüm bu istenmeyen olumsuz gelişmeleri dikkate alarak, konferansın düzenlenme amacının bu olduğu belirtilmiş ve yerli ve yabancı birçok uzmanın katıldığı konferansta Bulgaritan’ın Nesebar, Arnavutluk’un Gjirokastër ve Berat ile Sırbistan’ın Novi Sad şehir örnekleri sunularak, yapılan ilgili koruma ve hukuki çalışmalardan örnekler de sunulmuştur. Konferansın ikinci gününde Kosova Kültür, Gençlik ve Spor Bakanı Memli Krasniqi, tarihi ve kültürel mirasın korunması için Feith: Kosova’nın tarihi ve kültür mirasını Avrupa Birliği istediği için değil, olağanüstü değere sahip olduğundan dolayı korunması gerektiği bilinciyle hareket edilmesi gerekir. siyasi düzeyde gerekli desteğin sağlanması ihtiyacına işaret etti. Bakan Krasniqi, aynı zamanda yasal koruma altına alınacak tarihi miras değerindeki binalar listesinin üç ay içerisinde hazırlanacağını da bildirdi. İsveç “Sınır Tanımayan Kültür Miras” Örgütü Kosova Müdürü Sali Shoshi konuyla ilgili sunduğu tebliğinde, Priştine’deki 102 kayıtlı kültür mirasından 45’nin tamamıyla yok olduğunu, Prizren, İpek ve Yakova’da da durumun iç açıcı olmadığını ifade etti. Ancak, genel anlamıyla, konferansta sergilenen örnekler ve vurgulan çalışma ihtiyaçları, geç kalınmış olsa bile Kosova mirasının korunmasında atılması gereken adımlara bir emsal teşkil edeceğine benziyor. Çünkü bu konferans, son yıllarda bu yapıda gerçekleştirilen organizasyonlar arasında en fazla ilgi çeken ve en ciddi olanlardan birini oluşturmaktaydı. Konferans ardından yapılacak olan mirasa sahip çıkma çalışmalarının ve organizasyonlarının daha da önem kazanacağı yönünde değerlendirilmelerde bulunulurken, sonuca doğru götürmeyen sıradan bir diğer organizasyon olarak da benimseyen tarafların mevcut olduğunu söylemekte fayda var. Diğer yandan, Kosova’nın tarihi ve kültürel değerleriyle ilgili olan bu organizasyon çerçevesinde özellikle Kosova kurum ve ilgili taraflarının sergiledikleri tavır, tarihi ve kültürel mirasın korunmasında kapsamlı ve kontrollü bir mekanizmanın bulunmadığını ortaya koymaktaydı. Buna örnek olarak, hukuki anlamda ister merkezi ister de yerel kurumların düzenlenmiş bir mekanizma yokluğunda çalışmalarını sürdürdüğü ve dolayısıyla çok yönlü çalışmaların farklı sonuçlar ortaya çıkardığı belirtilmiştir. Şehir Mirası Politika ve Stratejileri; Şehir Mirası Unsurları; Kapasite Geliştirme, Araştırma, Eğitim ve İletişim ile Ulusal ve Uluslararası Düzeylerde İşbirliği gibi dört temel konudan oluşan konferansta, yerelden ziyade daha çok uluslararası tarafların aktif olduğu ve ilgili plan ve yönetim stratejileri ve çalışmaları tespit etmekte baskın geldiği görülmüştür. Dolayısıyla, bu durum özellikle Kosova merkezli ve yerel sivil toplum örgütlerinin tepkisine yol açmıştır. Ancak, bu durumun ortaya çıkması konferans örgütlenmesi ve gidişatına tamamen bağlı olmamakla birlikte, son yıllarda yapılan çalışmalar ile ilgili gelişmelerin bir ürünü olarak da değerlendirilmektedir. Kosova’daki 1999 savaşının ardından, Kosova Sırp Ortodoks Kilisesi ile Sırp mirasının korunma ihtiyacının özellikle vurgulanması ve bunun da Kosova’da mevcut olan uluslararası örgüt ve kuruluşlar tarafından yapılması, durumu körükleyen unsurlar olmuştur. 2004 yılında yaşanan isyanın özellikle Sırp topluluğu ve onlara ait mirası hedef alması, tarihi, kültürel ve dini miras unsurlarına karşıt tarafların farklı bakış açısı geliştirmesine neden olmuş ve Sırp ile Sırp olmayan unsurlar olarak gayri resmi bir sınıflandırılmaya tabi olunmuştur. Bu şekilde, Kosova mirası bir bütün olarak ilgili tarafların mutabık kalacakları şekilde muamele görememiştir. Sonuç olarak, ortaya çıkan tabloda uluslararası topluluk paradigma/nisan 2011 ilgili kimi çevrelerce Sırp mirasının koruyucusu gibi görünmektedir. Bu tablonun dışında kalan mirasın ise gerektiği düzeyde maddi destek bulamaması, özellikle Kosova sivil toplumu ve ilgili taraflarını hayal kırıklığına uğratmış ve yapılan bazı çalışmaları dayatma olarak değerlendirmiştir. Sonuç Bildirgesine Giden Yol Kültürel mirasın korunmasıyla ilgili konuların karmaşıklığı nedeniyle konferans öncesinde hazırlanan yirmiye yakın maddelik sonuç bildirgesi de, sivil toplum örgütlerinin bu tür “tepside hazır sunulan tavra” karşı itirazı nedeniyle kabul edilememiş ve konferansın amacına tam anlamda ulaşamamasına neden olmuştur. Bunun yerine, konferansta ortaya çıkan somut bazı öneriler üzerinde mutabık kalınmış ve konferans sonrasında bu önerilerin AB Özel Temsilcisi tarafından Kosova hükümetine sunulacağı ifade edilmiştir. Diğer taraftan, sivil toplum örgütlerinin sadece sona gelinen aşamalarda aktif olan bir muhalif tavır sergilemeleri ve kültürel ve tarihi mirasın korunmasında konferans öncesinde diğer günlük çalışmalarda boy göstermedikleri de pek fazla takdir edilmeyen bir durum olarak algılanmıştır. Konferansta, Priştine’deki 102 kayıtlı kültür mirasından 45’nin tamamıyla yok olduğunu, Prizren, İpek ve Yakova’da da durumun iç açıcı olmadığını ifade etti. Kosovalı Türk sivil toplum kuruluşlarının kapsanmaması veya katkı göstermemesi, Kosova Türk mirasının korunmasında yetersiz kalındığı da değerlendirmeler arasında bulunmuştur. Sivil toplum örgütleri açısından genel bir değerlendirmede bulunulursa, onların ilgili birçok konuda yetersizlik sergiledikleri kanıtlanmaktadır. Konferanstan çıkan önerilerde, Kosova kentsel ve kültürel mirasın 37 38 paradigma/nisan 2011 Toplum tespit edilip kaydedilme ihtiyacının bulunduğu, Kosova makamlarının da sosyo-ekonomik ihtiyaçları göz önünde bulundurarak kültürel çevre planı stratejisini hazırlaması gerektiği belirtilmiştir. Öneriler arasında, kültürel miras alanında çalışan personelin eğitilmesi gerektiğini, tarihi mekanların korunmasıyla ilgili yasaların uygulanması ve kamu bilincinin artırılması gereğine vurgu yapıldı. Sonuçta, konferans başarısı açısından değerlendirildiğinde, farklı sonuçlar ortaya çıkmakta. Organizatör olan AB Kosova Özel Temsilcisi Ofisi konferansın başarılı geçtiği yönünde değerlendirmede bulunurken, özellikle de yerli kurum, kuruluş ve medyalar da amacın tam anlamda karşılanmadığını yansıtmış ve Kosova ile ilgili konularda uluslararası toplumun bastırılmış çözümler yerine katılımcı mekanizmalar arayışında olması gerektiğinin altını çizmişlerdir. Sonuçta, bu karşıt görüşlerin mevcut olduğu duruma somut bir gösterge olarak, Kosova Meclisinin önümüzdeki yasama döneminde onaylaması beklendiği Prizren Tarihi Merkezini Koruma ile Büyük Hoça Yasalarının özellikle uygulamaya geçtiği dönemde ortaya çıkacağı gibi gözükmektedir. Zira, konferans öncesi ve esnasında da ilgili yerel tarafların belirttiği gibi, hazırlanan yasaların kamuya açıklanmadığı ve içeriklerinin neler olduğunu bilmeden Meclis onayından geçeceği belirtilmektedir. Bu iddia ve söz sahibi olma talebi, yasa uygulamasının çıkarabileceği bazı istenmeyen durumları önceden tespit etmek için yardımcı olabileceği dikkate alındığında, makul olarak gözükmektedir. Bahar Bayramı - Nevruz Paradigma Yeni Gün/Gün Işığı anlamına gelen Nevruz özellikle Ortadoğu ve Asya halkları tarafından kutlanmaktadır. Balkanlar’da bu kutlamalara Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Romlar gibi Müslüman toplumlar da dahil olmaktadır. Yazılı olarak ilk kez 2. yüzyılda Fars kaynaklarında adı geçen Nevruz, İran ve Bahar takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil eder. Günümüz İran’ında, her ne kadar İslami bir kökeni olmasa da bir şenlik olarak kutlanır. Bazı topluluklar bu bayramı 21 Mart’ta kutlarken, diğerleri kuzey yarım kürede ilkbaharın başlamasını temsilen, 22 veya 23 Mart’ta kutlarlar. Farklı halklarda Nevruz’a çeşitli efsane ve anlamlandırmalar yüklenirken Anadolu ve Orta Asya Türkleri bu günü “Baharın Gelişi” olarak kutlar. 2010 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3000 yıldan beri kutlanmakta olan bu şenliği, Dünya Nevruz Bayramı ilan etmiştir. 28 Eylül - 2 Ekim 2009 arasında Abu Dhabi’de hükümetler arası toplanan Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu, nevruzu Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi ‘ne dahil etmiştir. 2010’dan başlayarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Mart’ı “Dünya Nevruz Bayramı” olarak kabul etmektedir. Kosova’da Nevruz Nevruz Bayramı Kosova’da yaşayan topluluklar tarafından da kutlanmaktadır. Bugün bazı törenler şeklinde kutlanan Nevruz’a Tito Yugoslavya’sında daha fazla tekkeler sahip çıkmıştır. Tarikat mensupları Nevruzu Hz. Ali’nin doğum günü olduğu inancıyla dini bir bayram şeklinde kutlar. Tekkelerde Nevruz şerefine özel toplantılar düzenleyip Mevlit-i Şerif, ilahiler ve kasideler okunur. Tekkelerden bazılarında dervişler şeyhin huzurunda zikir eder ve zikir eden genç dervişler bedenlerine şiş ve kılıç geçirirler. Kosova Müslüman toplumunda Nevruz “Kıştan kurtulma, baharın gelişi” olarak anlamlandırılmaktadır. Nevruz’un yanı sıra Kosova halkının kutladığı diğer gün ve bayramlar şu şekilde sıralanır: Daltulum, Kocakarı Soğuğu, Kırlangıç Fırtınası, Ayva Baharı, Öküz Soğuğu, Hıdrellez, Nakıs Salı, Hıdır Nebi ve Ali Günü . Prizren’de bahar, “Nevruz”, “Hıdrellez” ve “Hıdır Nebi” bahar bayramlarından önce, cemrelerin düşmesiyle kutlanmaya başlanır. Kültür - Sanat paradigma/nisan 2011 Çanakkale Şehitleri Kosova’da Anıldı Paradigma Çanakkale Savaşı’nın 96’ıncı yıldönümü dolayısıyla Sultan Murat kışlası’nda yapılan törenin ardından Kosova Türk Taburu ile Doğru Yol Derneği birlikte bir tören düzenlediler. Törene Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Türkiye Cumhuriyeti Priştine Büyükelçisi Songül Ozan, Kosova Türk Temsil Heyeti Başkanı Albay Mümtaz Aydemir, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) Kosova Koordinatörü Adem Urfa, Prizren Belediye Başkanı Ramadan Muja, Kosova Savunma Gücü (FSK) subayları yanı sora çok sayıda milletvekili ile üst düzey davetli katıldı. Çanakkale Savaşı’nın 96’ncı yıldönümü dolayısıyla Kosova Türk Tabur Görev kuvvet Komutanlığı’nda bir tören gerçekleştirildi. Sultan Murat Kışlası’nda yapılan törenin ardından Türk Taburu ile Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği tören Prizren Xhemail Berisha Kültür Evi Salonu’nda gerçekleşti. Çanakkale Savaşı’nda şehit düşenler adına yapılan saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra bir konuşma yapan Üsteğmen Erkan Şirin “Vatan uğruna verdikleri mücadeleyle bayraklaşarak gelecek nesillere muhtaç oldukları kudreti veren bütün aziz şehitlerimizle, Çanakkale’de Türk milletinin üzerine güneş gibi parlayan büyük Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm silah arkadaşlarını ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz” dedi. Çanakkale Zaferi’ni anlatan sinevizyon gösterisi ardından ‘Doğru Yol’ Derneği ‘Aziz Buş’ Tiyatrosu tarafından hazırlanan “Şehitlere Selam Olsun” adlı oratoryo ve lirik dans gösterisi büyük beğeni topladı. Gecede ayrıca, ‘Doğru Yol’ Derneği “Ata Çocukları” kolu tarafından hazırlanan ve 100’e yakın ilköğretim öğrencisinin, Mustafa Kemal Atatürk’ün sevdiği şarkıları koro eşliğinde okuması büyük alkış aldı. Çanakkale ve Kosova Şehitleri İçin Mamuşa’da Mevlit Okundu Çanakkale Savaşı’nın 96’ıncı yıldönümü dolayısıyla Mamuşa’nın Mamuşa Camii’nde Çanakkale ve Kosova savaşında şehit düşenler için Mevlit okundu. Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı Mamuşa Din Görevlisi Yakup Bal ve Mamuşalı din görevlilerinin okuduğu mevlide ilgi yoğun oldu. “Çanakkale boğazı dar geçilmezmiş ve bu zafer 96 yıl önce elde edilmiş” diyen Mamuşa Belediye Başkanı Arif Bütüç, “Bu mücadelede 250 Bin soydaşımız şehit düşmüştür. Fakat ana ülkemiz bu savaşta Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır. Bu vesileyle biz Kosova’da yaşayan Türkler olarak, Çanakkale şehitlerini anıyoruz, bu münasebetle Kosova savaşında da şehit düşmüş olan şehitlerimizin de ruhları şad olsun diyoruz” dedi. 39 40 paradigma/nisan 2011 Kültür - Sanat Kosova’dan Mehmet Akif Geçti Paradigma Marşının kabulünün 90’ıncı, Mehmet Akif’in ölümünün 75. yılında, Türkiye Cumhuriyeti “ İstiklal Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2011 yılının Mehmet Akif yılı ilan edilmesi Kosova’da da kapsamlı anma programlarının düzenlenmesine vesile oldu. Mehmet Akif, fotoğraf sergisi, konser, belgesel gösterimi, sempozyum, tiyatro gösterimi ve şiir dinletisi gibi biz dizi etkinlikle ata toprağında anıldı. ” Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan, Kosova Ulusal Tiyatrosunda düzenlenen Mehmet Akif’i anma etkinliklerinin açılış töreninde yaptığı konuşmada Mehmet Akif’in iki ülkeyi bağlayan özelliklerine değinerek, bunu Kosovalı Türklerin bugünkü rolleriyle özdeşletirdi. Büyükelçi Ozan, Mehmet Akif’in Kosova ile Türkiye’yi, bu iki dost ve kardeş topluluğunu birbirine bağlayan en güzel örneklerden en değerli köprülerden biri olduğunu belirterek “Tıpkı burada yaşayan Kosovalı Türk soydaşlarımız gibi…” dedi. Medeniyetimizin şairi Mehmet Akif Ersoy günleri TİKA’nın organizasyonu ve RTK (Kosova Radyo Televizyonu), BAHAR dergisi, TÜMED (Türkiye Mezunları Derneği), TÜRK POLİSİ Kontenjanının katkılarıyla 11 ile 14 Mart tarihleri arasında düzenlendi. Akif Ata topraklarında Anıldı Mehmet Akif’i anma etkinlikleri fotoğraf sergisi ile başladı. TİKA Kosova Koordinatörü Adem Urfa, program hakkında bilgi vererek, açılışın bir fotoğraf sergisi ile başladığını dile getirdi. Sergide fotoğraf kareleri ile Mehmet Akif’in hayatı anlatıldı. Serginin ardından Kosova Ulusal Tiyatrosunda, merkezi tören düzenlendi. 400’den fazla kişinin katılımı ile Mehmet Akif’e adanmış Kosova Filarmoni Orkestrasının kısa bir konseri, Mehmet Akif şiir dinletisi ve Mehmet Akif Belgeseli sunuldu. Törene Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan’ın yanı sıra Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Sağlık Bakanı Ferid Agani, Eğitim Bakanı Ramë Buja, milletvekilleri, bürokratlar, Kosova’da görev yapan Türk asker ve polis temsilcileri, Kosovalı soydaşlar ve sanatseverler katıldı. Her iki ülkenin istiklal marşlarının okunmasıyla başlayan törende bir konuşma yapan Kosova TİKA Koordinatörü Adem Urfa, TİKA’nın Kosova’daki çeşitli kalkınma projelerinin yanı sıra Kosova’nın kültür hayatını da zenginleştirecek etkinlikler düzenlediklerini bildirdi. Urfa, 2011 yılının Türkiye’de Mehmet Akif yılı olarak ilan edildiğine dikkat çekerek, Akif’i ata topraklarında anmaktan büyük mutluluk duyduklarını dile getirdi. TİKA Koordinatörü Adem Urfa “Mehmet Akif yaşadığı Kültür - Sanat çağın ihtiyaçları ve problemlerini dile getirmeyi vicdani bir sorumluluk kabul etmiş bir münevverdi. Mehmet Akif bizi birbirimize daha da yakınlaştırmakta ve birlikteliğimizin ne kadar güçlü temeller üzerinde yükseldiğini göstermektedir” diye konuştu. Öte yandan Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan, Mehmet Akif’in şiirlerindeki etkili anlatıma, bizi biz yapan değerlere olan bağlılığına ve Kosova ile Türkiye’yi iki dost ve kardeş topluluğu birbirine bağlayan özelliğine dikkat çekti. Büyükelçi Ozan: “Kosovalı dostlarımız kardeşlerimiz, soydaşlarımız da gururla biliyorlar ki Mehmet Akif Ersoy, bu büyük şairimiz Kosova kökenli bir aileden gelmektedir. Bu coğrafyaya bu güzel ülkeye Kosova ülkesine bağlılığını ata topraklarından ayrı düşmenin derin ıstırabını şiirlerine kuvvetli bir şekilde yansıtmıştır. Kosova ile Türkiye’yi, bu iki dost ve kardeş akraba topluluğu birbirine bağlayan en güzel örneklerden en değerli köprülerden biridir tıpkı burada yaşayan Kosovalı Türk soydaşlarımız gibi…” Büyükelçi Ozan konuşmasını söyle sürdürdü: “Mehmet Akif’in şiirlerindeki etkili ve içten anlatım, ulusumuzun hürriyet ve bağımsızlık yolundaki haklı mücadelesinin tüm dünyaya ayna olmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Büyük şair döneminin ileri görüşlü yenilikçi bir aydını olarak tanınır. Bu çerçevede batının bilim ve teknolojisini bizim milli ulusal değerlerimizi de bir araya getiren çok önemli bir şahsiyettir. Kosovalı dostlarımız kardeşlerimiz, soydaşlarımız da gururla biliyorlar ki Mehmet Akif Ersoy, bu büyük şairimiz Kosova kökenli bir aileden gelmektedir. Bu coğrafyaya bu güzel ülkeye Kosova ülkesine bağlılığını ata topraklarından ayrı düşmenin derin ıstırabını şiirlerine kuvvetli bir şekilde yansıtmıştır. Kosova ile Türkiye’yi, bu iki dost ve kardeş akraba topluluğu birbirine bağlayan en güzel örneklerden en değerli köprülerden biridir; tıpkı burada yaşayan Kosovalı Türk soydaşlarımız gibi… Bizi biz yapan, bizi bir arada tutan değerlerin en mükemmel şekilde yansıtan eserleriyle Mehmet Akif, geçmişimize olduğu kadar, vatanseverliği ile derin bilgi birikimiyle ve entelektüelliğiyle geleceğimize de ışık tutmaya devam etmektedir ve hep böyle olacaktır.” Mehmet Akif’i anma programı Kosova filarmoni orkestrasının sunduğu konser ve tiyatro sanatçılarının seslendirdiği Mehmet Akif şiirleri ile devam etti. Son olarak da Kosova Radyo Televizyonu tarafından hazırlanan Mehmet Akif belgeseli sunuldu. Plaket takdimleri ile açılış programı sona erdi. Medeniyetimizin Şairi Mehmet Akif Mehmet Akif’i anma günleri çerçevesinde “Medeniyetimizin Şairi Mehmet Akif” konulu bir sempozyum düzenlendi. Başkent Priştine’nin Grand Hotelinde düzenlenen sempozyuma Kosova ve Türkiye’nin yanı sıra Arnavutluk ve Makedonya’dan da bilim adamları kendi tebliğleri ile katıldılar. 11 kadar tebliğin sunulduğu sempozyumda, Mehmet Akif’in şiirlerinde millet ve milliyet kavramları, Mehmet Akif’in şahsiyeti ve fikirleri, yaşadığı dönem, Safahat, şiirlerinde Kosova, Akif’in toplumsal duyarlılıkları gibi temel konular ele alındı. Konferansın hem açılışını yapan hem de tebliğ sunan ünlü edebiyatçı Beşir Ayvazoğlu, sempozyumun Kosova’da düzenlenmiş olmasının gayet tabii olarak değerlendirerek, Mehmet Akif’in bugüne ulaştırdığı mesajın birliğe çağrı olduğunu söyledi. Beşir Ayvazoğlu sempozyumla ilgili değerlendirmede Mehmet Akif’in duyarlılığına ve bölücülükten uzak durulması gerektiği mesajlarını verdiği üzerine durdu. paradigma/nisan 2011 Ayvazoğlu yaptığı değerlendirmede şu görüşlere dikkat çekti: “Mehmet Akif’in bütün çabası, Balkan Harbine kadar bunların aralarındaki bağların kopmaması, imparatorluğun dağılmaması, bütün heyecanını bütün sanatını bu uğurda feda etmiştir demek mümkündür. …. Şiirleri baştan sonra ayrılıkların ortadan kalkması, tefrikanın yani bölücülüğün en büyük tehlike olduğu yolundadır. Bütün telkinleri bütün ifadeleri bu yöndedir. Yani tefrika girmeden bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler, top sindiremez der. Yani hakikatten Mehmet Akif’in bugüne ulaştırdığı en büyük mesaj bir zamanlar ciddi bölünmelere yaralanmalara felaketlere yol açan o tefrika, bölünmenin, ayrılıkların ortadan giderilmesi birlik olunması yüreklerin toplu bir şekilde vurmasıdır. Yani bugün de istediğimiz Kosova’da yaşayan toplumların, Kosova’da yaşayan herkesin yüreklerinin toplu olunması aslında aynı medeniyetin, aynı kültürün çocukları olduğunun şuuruna varmalarıdır. Mehmet Akif’in mesajı bence budur.” TİKA Koordinatörü Urfa “Mehmet Akif yaşadığı çağın ihtiyaçları ve problemlerini dile getirmeyi vicdani bir sorumluluk kabul etmiş bir münevverdi. Mehmet Akif bizi birbirimize daha da yakınlaştırmakta ve birlikteliğimizin ne kadar güçlü temeller üzerinde yükseldiğini göstermektedir” Safahat’tan Akif Çıktı Etkinlikler çerçevesinde hem Priştine hem de Prizren’de sahneye konan, tiyatro sanatçısı Ahmet Yenilmez’in tek kişilik ‘Safahat’ isimli oyunu büyük beğeni topladı. Oyuncu Yenilmez, şair Akif’in dostları ve mücadele ettiği insanları oradaymış gibi konuşturduğu sahnede, Akif, adeta tarihten çıkarak seyirciye karıştı. Tiyatro sanatçısı Yenilmez, Akif’in mesajlarını bugüne, bugünün 41 42 paradigma/nisan 2011 Kültür - Sanat Arnavutların ve Türklerin bir bakıma ortak sembolü olarak gördüklerini ifade ederek, bu etkinlikleri de iki milletin tarih boyunca birlikteliğinin abideleşmiş bir kanıtı olarak tertip ettiklerini dile getirdi. Milli şair Mehmet Akif’i Kosova’da daha önce de çeşitli etkinliklerle gündeme getirdiklerini ifade eden Urfa, bunu iki milleti birleştirici bir unsur olarak gördüklerini söyledi. sorunlarıyla özdeşleştirerek sunması, duygulu olduğu kadar düşündürücü anların yaşanmasına da sebep oldu. Oyun sonrası büyük alkış alan sanatçı Yenilmez, bugüne kadar oyunun 202 kez sahne aldığını ancak, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un memleketi Kosova’da sahne almaktan dolayı çok heyecanlı ve mutlu olduğunu ifade etti. Türkiye hükümeti nezdindeki girişimler sayesinde bu yılın Mehmet Akif yılı ilan edildiğini belirten Yenilmez, Akif’in hayatını kaybettiği İstanbul’daki İstiklal Caddesi’nde Mısır Apartmanındaki dairenin müzeye dönüştüürlme çalışmalarının başladığını bildirdi. Oyun bitiminde Yenilmez’e Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) Milletvekili Müferra Şinik, bakır işlemeli tablo hediye ederek teşekkürlerini ifade etti. Şiir Gecesiyle Veda Fotoğraf sergisiyle başlayıp, sempozyum ve tiyatro oyunuyla devam eden Mehmet Akif etkinlikleri şiir gecesiyle sona erdi. Genç şair ve yorumcu Serdar Tuncer, ‘İstiklal Marşı’ şiirini katılımcılarla birlikte saygı duruşuyla okudu. Mehmet Akif’ten şiirler okuyup seyirciyle sohbet eden şair Tuncer, toplumsal mesajlar verdi. Program sonunda Prizren Belediyesi Başkan Yardımcısı Orhan Lopar, sanatçı Serdar Tuncer’e Prizren işlemeli bakır tablo hediye etti. Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmesinden sonra da Türk toplumunun burada olduğunu söyleyen Lopar, “600 yıl önce geldik ve halen buradayız” diye konuştu. Lopar, “Mehmet Akif Ersoy Arnavut’tu. Biz gurur duyuyoruz, ama ne olduğuna değil, neye hizmet ettiğine bakmamız Ayvazoğlu: “Bugün de istediğimiz Kosova’da yaşayan toplumların, Kosova’da yaşayan herkesin yüreklerinin toplu olunması aslında aynı medeniyetin, aynı kültürün çocukları olduğunun şuuruna varmalarıdır. Mehmet Akif’in mesajı bence budur.” lazım”dedi. Lopar son olarak, “Balkanlı olarak gurur duyuyorum. Türkiye Cumhuriyeti’ne İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’u ve Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü verdik. Bu bizim en büyük gururumuzdur” diyerek konuşmasını Mehmet Akif’in “Allah Türk milletine bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” sözüyle bitirdi. Mehmet Akif’i Kosova’da Anmak TİKA’nın Kosova Koordinatörü Adem Urfa, Mehmet Akif’i iki milletin TİKA Kosova Koordinatörü Adem Urfa etkinlikle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Mehmet Akif Ersoy’la ilgili biz geçtiğimiz yıllarda konferanslar ve çeşitli etkinlikler düzenlemiştik. Fakat bildiğiniz gibi 2011 yılı Türkiye’de Mehmet Akif Ersoy yılı olarak ilan edildi. Biz de aslen Kosovalı olan milli şairimizi ata topraklarında da anmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu çerçevede bu yıl Kosova’daki Mehmet Akif Ersoy Günleri başlığı altında bir dizi etkinlik düzenledik. Bu etkinliklerin ilk gününde, Mehmet Akif konulu bir fotoğraf sergisi oldu, akabinde bir anma etkinliğimiz gerçekleşti, buradaki ulusal kanalın yayınladığı Mehmet Akif belgeselinin orda ilk gösterimini yaptık. Ayrıca medeniyetimizin şairi Mehmet Akif Ersoy Konferansıyla da Mehmet Akif Ersoy’un tarihi şahsiyeti, edebi kişiliği, savunduğu fikirlerin daha da yakından tanınması ve bilinmesi noktasında Makedonya’dan, Türkiye’den, Kosova’dan, Arnavutluk’tan değerli katılımcıların sundukları bildirilerle konferansımızı gerçekleştirdik. Açıkçası bizim için Mehmet Akif Ersoy, Türkiye ve Türk milletinin çok önemli bir sembolü. Hem milli şairimiz olması noktasında hem de kendi şahsiyetiyle bir erdem timsali olarak önem arz ediyor. Fakat Kosova için de ayrı bir değer taşıyor. Çünkü Mehmet Akif’in babası Tahir Efendi İpek’ten Kosova’dan İstanbul’a eğitim almak için gitmiş ve biz de bu vefa duygusuyla hareket ederek Kosova’da Mehmet Akif’i iki milletin Arnavutların ve Türklerin bir bakıma ortak bir sembolü olarak ve bu iki milletin tarih boyunca birlikteliğinin abideleşmiş bir kanıtı olarak da bu etkinlikleri tertip ettik.” Kültür - Sanat paradigma/nisan 2011 Kosova’da Kültür-Sanat Faaliyetleri Var mı? Fjolla Hoxha Çok iyi hatırlıyorum, savaştan hemen sonraydı, başkentin alternatif radyosu Urban FM’i dinliyordum, kendi kulaklarımla duyduklarıma inanamıyordum. İkinci Dünya Savaşı, insanın yozlaşmasına ve aydınlanma ideallerine bir tepki olarak sanatın her alanında postmodernizmin belirmesine neden olmuştu. Belgratlı bir sanat eleştirmeni ile yapılan bir söyleşide, eleştirmen, maalesef onun adını şimdi hatırlamıyorum, “Şu anda Priştine çağdaş Balkan sanat ve kültür merkezidir!” diyordu. Kosova’da savaştan sonra bu kadar sert bir söylemden bahsedildiğini ileri sürmek istemiyorum, iyi ama şüphesiz ki bu çok ilginç ve umut verici bir olaydı. Bu olayda savaş ve önceki rejim döneminde bastırılmış bir yaratıcılık gücü mutlaka rol oynamıştı. Bunu bir Sırp’ın söylemesi bende pek derin bir iz bırakmadı çünkü, dünyanın neresinde olursa olsun, realist ve açık vizyonu ile bakış açısı geniş olan insanların böyle şeyler söylemesi doğaldı, ancak, içtenlikle söylemek gerekirse, bu değerlendirme savaştan yeni çıkmış küçük bir ülke için biraz abartılı idi, ben işte buna şaşakalmıştım. 2001 yılıydı ve kendini ifade etmekle ilgili arzular pek taze ve büyüktü, hala savaştan kalma duygular yoğundu ve dış yardımlar Kosova’ya, hele hele başkente dört bir yandan adeta “saldırıyorlardı”. Birkaç görsel sanatçının Novi Sad sergisi bunun en iyi örneğini oluşturuyordu. Bu eserler arasında Dren Maliqi’nin de “Face to face, back to back” adlı eseri yer alıyordu ki bu eserde Kosova kahramanı Adem Jashari, Elvis Presley ile kovboy misali karşı karşıya idi. Adem Jashari’nin resminin ömrü uzun olmamasına rağmen, onun Sırbistan’a ulaşabilmesi zaman açısından müthiş bir şeydi. Şimdi de biraz dünyada büyük savaşlardaki durumları hatırlayalım: Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Stanislavski’nin teatral metodu onun öğrencileri tarafından ABD’ye ulaştırılmıştı ve bugün bu yöntem Amerikan- Hollywood oyunculuğunun temel yöntemi sayılmaktadır. 2003 yılından itibaren sanatın ister onu finanse edenler tarafından ister de sanatseverler tarafından gerektiği kadar değerlendirilmediğini sanatçıların anlamış olduklarını tahmin ediyorum. Şimdi artık belirli sanatçıları finanse eden klanlar meydana çıkmaya başlamıştı, bu durum özellikle kollektif sanatlarda görülüyordu ve Kosova, gün yüzüne çıkan çok sayıda sanatçı için fazlaca küçük bir yer idi.... 2008 yılı bir paradoksu teşkil ediyordu, bu yılda Priştine caddelerinde her ikinci genç elinde profesyonel bir fotograf makinesiyle geziyor, olağan Kosova günlüğünden sanatsal anları ölümsüzleştirmek istiyordu. Bugün sanatçıların büyük bir bölümü, birçok kişinin meslek olarak değerlendirmediği sanat mesleğini bir hobiye dönüştürdü çünkü sanatla uğraşmakla ekmek kazanmak mümkün değil gibi görünüyor. Yine de bu durum Priştine’de bugün kültür-sanat etkinlikleri yoktur anlamına gelmemektedir. Böyle bir durumu Priştine, teslim olmayan sanatçılara veya kendi sanatını ticarileştiren sanatçılara borçludur. Tabii ki bu konuda en büyük katkı, bu mesleğin kazanç getirmediği gerçeğine aldırmaksızın, sanat tutkusuyla yanan ve bu tutku uğruna sanat eseri üretmeyi sürdüren sanatçılardan gelmiştir. Şimdi de Priştine’de bugün yapılan veya kısa bir gelecekte 43 44 paradigma/nisan 2011 yapılması beklenen etkinliklerden birkaçını belirteyim: ODA tiyatrosu başkentin etkin tiyatrosundan biridir, bu tiyatro gah sinema olarak gah konser salonu olarak etkinlik göstermektedir, bazen de – kuruluş sırasında üstlediği görevi - tiyatro etkinliklerini gerçekleştirmektedir. Bu tiyatroda birkaç hafta önce Rolling film festivali yani Romları konu edinen belgesel film festivalinin ikincisi düzenlenmiş oldu. Dünyada Romların ağır ama hareketli yaşamını konu edinen filmden mada, bu festivalde Rom sanatçıların sergisi düzenlendi ve canlı müziği sergilendi. Romlar’dan başka kimlerin ki müzik yeteneği daha büyüktür? Bundan mada ODA tiyatrosunda her çarşamba günü saat 20:00’dan itibaren “Tre gjermant e trashë/Üç şişman Alman” oyunu sunulmaktadır. Bu oyun aynı adla yayınlanan televizyon dizisine dayanarak gerçekleştirilmekte ve Kosova seyircisinin büyük ilgisini çekmektedir. Sırp separatizmi boyunca on yıldan fazla bir zaman diliminde Arnavut sanat direncini dile getiren DODONA tiyatrosunda Stjuardesat/Hostesler komedisi yeni bir yapı ile oynanmaktadır. Rejisörlüğünü Armond Morina’nın yaptığı bu komedide (komedinin eski versionunda kendisi de rol almıştı) şu sanatçılar rol almaktadır: Leonora Mehmetaj, Arta Selimi, Albulena Bardhi, Edona Reshitaj, Besart Sllamniku, Armend Baloku. Kosova Ulusal Tiyatrosu, kuşku yok ki, iki yıldan bu yana Kosova’nın en etkin ve en üretken tiyatrosudur. Kah iyi dramlarla kah pek iyi olmayan dramlarla bu tiyatro nicelikten nitelik doğar düşüncesini desteklemektedir. Örneğin 2011 Mart ayında Kosova Ulusal Tiyatrosu’nun büyük sahnesinde olduğu gibi küçük sahnesinde de, ayın herbir gününde oniki temsil vardır, ki bunların ikisi premyördür, biri stand up komedidir, biri premyör olmak üzere üçü bale oyunudur. Sinemaya gelince, burada memnun edici bir durumdan söz etmek mümkün değildir. Priştine’nin sadece bir özel sineması vardır ve bu sinemada en az iki hafta devamlı tekrarlanan piyasa filmleri gösterilmektedir.Bu filmleri zaten sinemaseverlerin çoğu kendi özel bilgisayarlarından indirip seyretmektedirler! Demek istediğim o ki, yaklaşık beş yıl önce düzenlenen İspanyol Film Haftası, Fransız Filim Haftası ve Alman Filim Haftası’na bugün bir nostalji duyulmaktadır. İyi ki yakında Türk Filim Haftası düzenlenecektir. Türk Filim Haftası boyunca şimdiye kadar ticari olmayan ve Türkiye’deki gerçeklerin çokçeşitliliğine ışık tutan, çetin sosyal konuların işlendiği filmler sıkça gösterilmiştir. “Refren per Kosoven” filmi de gösterime girdi. Galası gerçekleştirilen bu film ABD’den Dyrrachium Production ile Kosova’dan AKT Tiyatro ve Film Evi’nin ortak yapımıdır. Filmle ilgili izlenimlerimi burada sizinle paylaşmak durumunda değilim çünkü filmi hala seyretmedim, yine de, yerel, otokton konuları içeren, hem de bir ortak yapım ürünü bir filmin gösterime girmesinin sevindirici bir şey olduğunu ileri sürmeliyim. Bugünlerde Francophonie – Fransızca filimler festivali de gerçekleştirilmektedir. Bu festivalde filmler gösterilmekte, bundan mada dil konulu paneller düzenlenmekte ve Fransız dilinde konserler ve diğer etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Bu ay bir ilginç olay daha oldu: Video sanatı görsel sanatçılarına Almanya’da Halle (Saale)’de ve Shortfilmest ve Video Art atölyesine katılım duyurusu geldi ki bu etkinlik 9 - 12 Haziran 2011 tarihlerinde gerçekleştirilecektir. Bugünlerde ressam Rron Qena hakkında facebook’ta çok güzel bir haber gördüm; Berlin’deki Galerie Ardes’te “Tears of Europe” adıyla 1 Nisan’da bir sergi açılacak. Kosova dışında bir yerde sergi açmaya ulaşmak büyük bir başarıdır; kaldı ki söz konusu yer bugünlerde Avrupa’da sanat merkezi olarak değerlendirilmekte olan Berlin Kültür - Sanat olunca! Her ne kadar Tiran karşısında, Priştine kitap yayını bakımından fakirliğe gark olsa da, son zamanlarda hakkında çok konuşulan bir projeden bahsetmek gerek. Söz konusu olan bir işbirliğidir: “Nga Prishtina me dashuri; Iz Beograda sljubavlju” (Priştine’den/ Belgrat’tan sevgiyle). Bahse konu olan, nesri, şiiri, tiyatroyu ve resmi kapsayan Kosova ile Sırbistan edebiyatı hakkında bir antoloji. Bu derleme, enteresan bir web site olan BETON’da yayınlandı. Orada genç sanatçı Driton Selmani’nin sunulan geleneksel dışı çizimleri, ihtişamla göze çarpmaktadır. Biraz da partiler üzerine duralım: ‘This time for Japan’, Japonya’da meydana gelen aktüel felaket anısına, dansı içinde barındıran (sıkça coşkulu olan) son partiden çok şöhretli olmamasına rağmen bahsetmek ve şunları da anmak gerekir: In love with 70s, 80s, 90s, DJ Jimmy Van M. Bu tip şölenler her ne kadar sanat yönünden zayıf olarak değerlendirilse de maalesef Priştineli genç kitleler tarafından en çok tercih edilen ve popülarize edilen türlerdir. Bu arada enteresan olaylar Creme de la Creme barında meydana geliyor. Üç katlı bu binada, haftanın üç günü amatör ama müzik aşığı DJ’ler, genellikle alternatif müzik türlerindeki sanatçılardan seçmeler çalıyor. Konserlerden bahsedeceksek; 17 Martta Makedonya’dan Tony Kitanovski ve Cherkezi Orchestra, Hamam Jazz barda ufak bir konser düzenledi; 19 Martta The Freelancers Grubu, Filikaqa Sports Bar’da hem bir konser düzenledi hem de yeni video kliplerinin tanıtımını yaptı; ve aynı gece Shpat Deda, Gegë barda bir mini konser verdi. Öte yandan çok beklenen konserler arasında 10 Nisanda düzenlenecek olan Manu Chao, 16 Nisanda ODA Tiyatrosunda düzenlenecek olan “Fools Garden” grubunun konseri ve 1 Ekim spor salonunda 29 Nisanda düzenlenecek olan Busta Rhymes konseri yer alıyor... Kültür - Sanat Klasik müziğe değindiğimiz zaman ise, 27 Mart ile 9 Nisan tarihleri arasında klasik müzik DAM festival 2011’in düzenlenmekte olduğunu ve Kosova Filarmoni Orkestrasının yanı sıra birçok ülkeden gelen misafirlerin olacağını hatırlatmamızda yarar var. Görsel sanatlarla ilgili olarak da Kültür Bakanlığı Galerisinde 15 Martta Argon Kastrati’nin kişisel sergisi açıldı. Dansa tutkulu olanlar için, Evolution Dance, çocuklara ve yetişkinlere yönelik 15 tür dans sunan sınıflarla yeni sezona başladı. Sadece başkentte değil, Kosova’nın diğer şehirlerinde de neler olduğu konusunda devamlı bilgilendirilmek için, Kosova’nın bir eksiğini kapatıp yenilik sunan www.kahmeshku. com web sitesini ziyarete davet ediyorum. Bütün bu faaliyetlerle ilgili olarak iki konuya değinmeden edemeyeceğim: 1. Gerçek şu ki Kosova’da tüm diğer konularda olduğu gibi sanat da tamamıyla başkente odaklanmış durumdadır. Saydığım bütün bu etkinliklerin sadece Priştine’de olması gerçekten düşündürücü. Burada Priştine gençliğini kimlerin paradigma/nisan 2011 oluşturduğu konusuna girmek istemiyorum…. 2. Bütün bu faaliyetler, sanat hayranlarına spesifik bir sanat tarzında tercih yapmaları konusunda yeterince imkan tanımıyor. Örneğin Fool’s Garden grubu sadece “Lemon Tree” şarkısı ile 90’larda ünlü olmuş bir gruptu, dolayısıyla 20 yıl sonra bu grubun Kosova’da dolanıyor olma düşüncesi saçma geliyor. Bu kültürel beslenmelerden oluşan sanat değerlerine karşı şüpheli olduğumu söylemem lazım, ancak bu bir başka yazının konusu olacak… E-dergi olayını en iyi şekilde kullanan dergilerden biri de Papara. 2006 yılında blog olarak yayın hayatına başlayan dergi 2008’de e-dergi şekilini aldı. Mart ayında Lucida Visul Arts Society’nin bünyesine katılan Papara her zamankinden daha interaktif ve dinamik içerikli yeni sayısını yayınladi. Yeni sayısında her zamankinden daha dolu ve doyurucu bir içerik sunan Papara’nın kapağına son dönemin başarılı komedi yönetmenlerinden Edgar Wright’ın son filmi Scott Pilgrim vs. The World’u taşınmış. Müzik konusunda güncel haberlerin ve son dönemde öne çıkan müzik gruplarının tanıtımının yanı sıra dergide sinema konusu da boş geçilmemiş. Ayrıca dergide ünlü müzik gruplarından The White Stripes’ın sahnelere veda etmesi vesilesi ile grubun kurulduğu ilk günden dağıldığı tarihe kadar olan süreyi anlatan geniş kapsamlı bir yazıya yer verilmiş. Röportaj bölümünde ise yok olmaya yüz tutan eski çizgi romanlar konusunda Pınar kitabevi ve Uykusuz dergisinin çok okunan çizerlerinden Umut Sarıkya ile mizah dergileri hakkında yapılan röportajlara yer verilmiş. Papara Dergi Paradigma Sinema ve güncel sanat konulu Papara “ Müzik, Dergi Mart ayında yeni sayısını yayınladı. ” İnternetin her geçen gün hayatımıza daha fazla dahil olmaya başladığı bir ortamda bu gelişmelere kayıtsız kalmak elbette mümkün değil. Geleneksel medya’nın da nasibini aldığı bu gelişmeler sonucunda yeni medya çeşitleri ortaya çıkmaya başladı. Bu orataya çıkan yeni medya çeşitlerinden biri de elektronik dergiler. Papara’da dikkat çeken bir diğer konu ise yazı sonlarında yazıya konu olan müzik grupları hakkında daha geniş bilgiye ulaşmak isterseniz direk tıklayabileceğiniz linkler ve bahis konusu olan müziklere hemen ulaşmamızı sağlayan kısayolların eklenmiş oluşu. Bu kısayollar sayesinde müzik grubu hakkında yazıyı okurken bir yandan da müziklerini dinleyebiliyor oluşumuz dergiye ayrı bir tad katmış. Özetle müzikle, sinemayla ve diğer güncel sanat dallarıyla ilgiliyseniz Papara Dergi’yi boş geçmeyin. Dergiye www.paparadergi.tumblr.com veya www.lucidavas.org adreslerinden ulaşabilirsiniz. 45 46 paradigma/nisan 2011 Kültür - Sanat Sahnede Bir Ömür Esin MUZBEG ses sanatçısı Faruk Sungur sahnede 50’nci yılını kutladı. Vuştri’den yükselen bu billur ses, “ Emektar taşradan merkeze doğru bir bakış atmamıza vesile oldu. Bir yandan Faruk Sungur’un konseri, öte yandan Çeşme Derneği’nin faaliyetleri bize yeni bir perspektif sundu. ” Yerel ses sanatçısı Faruk Sungur, sahnede 50’nci yılını müthiş bir konserle Priştine Ulusal Tiyatro Sahnesinde 21 Martta kutladı. Vuştri’de Türklerin sayısının az olmasına rağmen, kültürel ve sanatsal faaliyetleri ayakta tutmayı kendine görev sayan Çeşme Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin bu organizasyonu başkent Priştine’de büyük ilgi gördü. Taşradan Merkeze Bakmak! Çeşme Derneği Başkanı Ergin Sungur, Konserdeki konuşmasında ince mesajlar verdi: Bir yandan babasının sahnedeki 50’nci yılı jübilesini yaptıklarını belirtti öte yandan ise “En az 50 yıldır kültürümüzün ve toplumuzun ayakta olduğu mesajını veriyoruz” dedi. Evet, itiraf etmeliyiz, Vıçitırın kasabasının ismini bile çoğu zaman doğru telaffuz edemiyoruz. Ben Ergin’den onay aldıktan sonra telaffuzu da kolay olsun diye bugünkü tabirle Vuştri diyeceğim. Bugün Faruk Sungur’un 50’nci sanat yılını vesile kılarak Vuştri’den bakacağız Türklerin kültürel etkinliklerine… Çeşme Derneğinin genç başkanı konuşmasını bitirirken “Sesimizin, soluğumuzun, kültürümüzün, etkinliklerimizin daim olmasını” diledi. Temennisine katılarak sorduk, daim olması için ne yapmak gerek diye? Önce düşündü sonra taşındı, sonra düşündü taşındı; uflar gibi oldu ama uflamadı; sonra boğum boğum döküldü kelimeler ağzından, her kelime hem birilerini incitmesin hem de yanlış anlaşılmasın diye tartıldı, biçildi ve nihayetinde bir sese dönüşerek iki dudak arasında çıktı: “Derneklerimiz, galiba biraz pasif. Kalıcı bir şey üretmek lazım. Sadece festivallere katılmak, konserler vermekle olmuyor. Hem faaliyetlerin kalıcı olması hem de süreğenliği yakalaması lazım” dedi ve durmadı, “Kosova devletinden de bir kaynak ayrılması lazım, ama çok da dernek var. En iyisi projelerle ayakta kalmak; biraz da dernek yöneticilerinin fedakarlık yapması lazım…” sonra gülerek şunları ekledi “Ya gelir düzeyi iyi olanların derneklerde yönetici olması lazım; ya da geliri iyi olanların sanatsever.” Aslında kültür ve sanat derneklerimizin ayakta kalması için 3 yola dikkat çekti Ergin Sungur; birincisi Kosova devletinden kültürel faaliyetleri icra eden derneklere bir bütçe ayrılmasının zaruriyeti; ikincisi kötüye kullanımı önlemek ve mantar misali dernek türemelerinin önüne geçmek için iş yapan derneğe proje bazlı destek uygulanması; üçüncüsü de derneğin yönetimini oluşturanların gelir düzeyi iyiyse dernek adına katkı sağlaması, iyi değilse iyi olanların da halaya dahil edilmesi yönünde idi. Bir de Türkiye’den talep edilen ve gelen desteklere değindi Ergin, “Çok fazla şey istiyoruz...” diyerek! Kültür - Sanat Sahnede Üç Kuşak Dede Sungur’un 50’nci yılı konserinde Faruk Sungur’un yanı sıra torun ve oğul Sungur da sahne aldı. Çeşme Derneği folklor ekibi geceye renk kattı. Konser çerçevesinde Balkanlarda oynanan Türk halk danslarından, şarkı ve türkülerinden örnekler verildi. Faruk Sungur’un sahnede 50’inci yılı münasebetiyle düzenlenen konsere Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan da katıldı. Faruk Sungur’a hizmetleri anısına bir hediye takdim eden Büyükelçi Ozan, “Siz aslında buradaki Türk toplumunun, burada Türkçe konuşan toplumun sanatına ne kadar bağlı olduğunun en güzel yaşayan simgesisiniz, bu yüzden sizi tebrik ediyorum” diye konuştu. Konseri izleyenler arasında Sungur ailesinin sanatçı dostlarının yanı sıra Kosova Demokratik Türk Partisi KDTP Genel Başkanı ve Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, milletvekilleri ve bürtokratlar da vardı. Yağcılar, “Yarım asırdır Türk kültürüne sanatına kendini adamış gönlünü vermiş dolayısıyla bu yıldönümü içerisinde de bizi biz yapan değerlere imzasını koymuş değerli sanatçımıza, Faruk Sungur’a ve tüm diğer sanatçılarımıza teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum...” dedi. Çeşme Vuştri’de Bir Açık Kapı Sahi Çeşme Derneği ne zaman kurulmuştu? 50 yıl önce mi? Faruk Sungur’u 70’li yıllarda tanımayıp ismini ve müziğini duyan hayranları onun Türkiye’den geldiğini zannediyormuş. Bu billur ses, bu yetenek olsa olsa Türkiye’den gelirmiş… Ergin Sungur, kendisinin 2009 yılında başkanlığa seçildiği Çeşme Derneği’nin 2005 yılında kurulduğu bilgisi verdi. Faaliyetleri de şöyle sıraladı: “Çeşme bir kültür, dayanışma ve yardımlaşma derneğidir. Yaklaşık 28 kişilik bir folklor ekibimiz var. Koreografımız Agim Muniş’in öncülüğünde hazırlanan Türkçe paradigma/nisan 2011 ve Arnavutça oyunlarımız mevcut. Her yıl Türkiye’deki festivallere katılıyoruz. Halk ve sanat müziği icra eden müzik ekibimiz var. Çoğunluğu Vuştri’den olmak üzere Priştine’den de İlir Bırvenik ve İlhami Sadık gibi üstadlar destek vermektedir. Faaliyetlerimiz arasında Türkçe kursu bulunmaktadır. 1 yıldan bu yana Türk Taburunun desteği ile bu kurs düzenleniyor. TİKA, TEB ve Ülker’in de destekleri oldu. Malumunuz Vuştri’de okullarımız yok, ilk başta Türkçe kursu ile başladık, daha sonra anaokulu planımız var ve inşallah ilkokul sınıfı da açılır. Türkçe kursu gayet başarılı gidiyor. Okul maalesef 70’li yıllarda kapanmış, biz yeniden canlandırmak istiyoruz. Futbol ekibimiz var; dernekler arası turnuvalara katılıyoruz. (Bunu gülerek söylüyor) kupaları çoğunlukla hep biz alıyoruz. Türk Kızılay’ından gelen yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaşması için destek oluyoruz. Türk polisi kontenjanının da yardım ve desteklerinin ulaşımını organize ediyoruz. Her yıl Türk Taburu ile sünnet şölenini birlikte düzenliyoruz. Türkçe kurslarının yanı sıra kadınlara yönelik el örgüsü kursları açmayı planlıyoruz.” Bu kadar faaliyeti sıraladıktan sonra Ergin’e şunu da soruyorum: Doğru Yol gibi, Gerçek gibi köklü derneklerde mi başkanlık yapmak isterdin yoksa yine Çeşme Derneğinin başkanlığını mı yürütmek isterdin? Önce şakayla karışık “Dernekçiliğe girdiğim için pişmanım ama şimdi çıkamıyorum” diyor, sonra suratı ciddileşip “Dernek işlerinin yükü ağır çünkü bir gelirimiz yok. Kendi çabalarımızla bu derneği ayakta tutuyoruz. Türklük için … 2005 yılından önce dernek yoktu. Bu dernek halkımıza bir kapı açtı. Dernek demek, dert demek, dertlerini aktarabilecekleri eğlence bulacakları bir mekan oldu burası... Gene Çeşme Derneğini tercih ederdim ama Doğru Yol ve Gerçek gibi temelli ve köklü derneklerden de örnek almak gerek.” Söz dernekçilikten açılmışken, Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri daha şanslı görüp görmediğini sordum… “Çalışan her zaman kazanır” dedi Ergin ve ekledi: “Prizren’de daha fazla Türk olduğu için biraz daha şanlı görüyorum ama bir dernek çalıştığı zaman hep kazanır.” Semaya Yükselen Seda Faruk Sungur’un sahnede 50’nci yılı konseri 2 saatten biraz daha fazla sürdü. Konseri ayakta izledim. 70’ine merdiven dayamış Faruk ağabeyin 2 saatlik performansı müthişti. Konserin 2 saatten fazla sürdüğünü konser görüntülerini izlerken fark ettim. Vay be dedim, demek 2 saat ha… Şaşkınlığımı gidermeme yine Faruk ağabey yardımcı oldu. Konser bitiminde kendisine 50 yılın nasıl geçtiğini sormuştum: “50 yıl bir kapıdan öbürüne geçmiş gibi geçti. Geçmişe baktığım zaman ben şimdiye kadar hep mutluydum, düğünlerde, konserlerde, festivallerde … hep müzikle alındım. Onun için çok mutluyum, hep mutlu geçti, hayatımdan çok memnunum.” Sungur’un sanatçı dostları da o akşam yalnız bırakmamışlardı arkadaşlarını… Semaya yükselen şu sesler hala bir yerlerde yankılanıyordur: Başkim Çabrat: “Uzun zamanlar sanatçı bir dostumuzdur. Bu akşam hepimizi coşturdu.” Nevzat Şundo: “Bu toplum her zaman sanatçılarla yaşamıştır. Bu seyirci her zaman bizlere destek vermiştir. Bugün de destek veriyor. Umarım ki yarınki nesillere de destek verirler. Bu toplumun burada yaşaması gerçekleşir.” Zeynelabidin Ustaibo: “Faruk Sungur, Faruk ağabeyimiz yıllardır bize şarkı söyledi. Orkestrayı topladı, eski sanatçılarımızdan biri.” Alış Nuş: “Dileriz bu ses bu program Kosova’nın diğer şehirlerinde de verilir. Çünkü gerçekten uzun yıllar Türk müziğine hizmet etmiş bir kişidir.” 47 sayımlara kimliğini kat varlığın daim olsun Ben Burdayım!