AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ MART

Transkript

AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ MART
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
MART 2015
135
Tavuklarda
neden
EDİTÖR
İNFOVET MART SAYI 135
YAYIN TÜRÜ
SÜRELİ YEREL
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım Hizmetleri
Tic. Ltd. Şti.
MEHMET AKTOP
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD.
YAYINCILAR SOK. NO: 10/4
34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL
TEL: 0212 324 50 56
0212 324 50 59
FAX: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
Genel yayın yönetmeni
Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu
[email protected]
Yazı işleri sorumlusu
Veteriner Hekim gizem kutun
[email protected]
Veteriner Hekim Ayça Üvez
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. ismet türkmen
Prof. Dr. pınar saçaklı
dr. serdar sızmaz
ART DİREKTÖR
EBRU DERELİ
[email protected]
GRAFİK TASARIM
EMEL VURAL
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
BANU SAYINÇ
[email protected]
DANIŞMA KURULU
PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER
PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn
DR. SAİT KOCA
SÜLEYMAN ÖZTÜRK
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd.
Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT
MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE
GEZEGEN BİNASI NO: 202/A
BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar
izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner
hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel
içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır.
İNFOVET 02-03
EFSANELERİ AÇIKLIĞA KAVUŞTURMAK
GÖREVİMİZ olmalı
Avrupa Birliği dahil, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde
de kanatlı yetiştiriciliğinde hormon kullanılmamaktadır. İmal
edilmesinin, satılmasının ve bulundurulmasının yasak olmasının
yanı sıra ucuz bir ham madde olmadığı için üretim maliyetleri göz
önünde bulundurulduğunda uygulanması da ekonomik açıdan
rasyonel değildir. Medyada izlenebilirliği arttırmak amacıyla
ortaya atılan iddiaların asılsız ve gerçeği yansıtmıyor oluşu
nedeniyle iddia sahipleri muhatap alınmamalı, tavuk üreticileri
bu konunun tarafsız bilim insanlarınca ele alınarak toplumun
aydınlatılmasından yana tavır koymalıdırlar. Bilimsel veriler
ışığında uygulanabilirliğin imkansızlığı açıklığa kavuşturulsa da,
gerçekler kendini gösteriyor olsa da, kanatlı sektörü toplumun
duymayı beklediği mesajları iletmek için vesile olmalı ve sesini
kitlelere duyurmaya çalışmalıdır. Mart sayımızda biz de buna
vesile olmayı amaçlayarak, hormon kullanımı ile ilgili yaşanan
kafa karışıklıklarını, efsaneleri ve yanlış bilinenleri, Prof. Dr. Pınar
Saçaklı hocamızın da destekleriyle sizlere sunmaya çalıştık.
Geçtiğimiz ay etkinliklerle, kongrelerle, toplantılarla ve
lansmanlarla dolu yoğun bir aydı. Sektörün önde gelen firmaların,
kuruluşların ve derneklerin oldukça yararlı geçen etkinliklerini
de dergimizden eksik etmedik. Bununla birlikte, dünyadan
ve ülkemizden güncel sektörel haberleri, sağlık konularını ve
makaleleri de işledik; değerli hocalarımıza yer verdik. Umarım
keyifle okuyacağınız bir sayı olur.
Sevgiyle kalın!
VetERİNER Hekim
YAĞMUR AĞCAOĞLU
Ketozis kayıplara
neden olmasın
Doğumdan sonraki
dönem ineklerin enerji
ihtiyacını karşılamaya
yetmemektedir. Bu
durum ineklerde
ketozise sebebiyet
vermektedir.
SAYFA 82
VetERİNER Hekim
Ayça Üvez
havalandırmada
sık karşılaşılan
dört hata
Veteriner Hekim Gizem Kutun
Kanatlı hayvanlarda
stres oluşturmadan
yeterli nem çıkışını
ve hava kalitesini
sürdürebilmenin
başarısı için dört
önemli koşulu vardır.
SAYFA 114
İÇİNDEKİLER
SAYFA
68
Prof. Dr. İsmet Türkmen, buzağı
yetiştiriciliğinde tercih edilen
beslenme yöntemlerini ve
hedeflenen sonuçları aktarıyor.
30 > Buzağılarda görülen
protozoal problemler
76 > Biokey’den rumen
sağlığına yeni çözümler
112 > Salmonella ile risk
değerlendirmeleri
Buzağılarda şiddetli ishale
neden olan bazı protozal
etkenlerin zoonoz olmasının yanı
sıra, yaşanan ölümler nedeniyle
ciddi ekonomik kayıplar da
neden olduğu bilinmektedir.
“Levabon Rumen E” ve ‘’Mycofix
Plus Dairy’’ ürün tanıtım
toplantısında, rumen sağlığı ve
performansına olan etkileri ile
ilgili konular ele alındı.
Minnesota Üniversitesi’nden
epidemiyolojistler, salmonella
performans standartlarının
enfektif doza değil, prevalansa
dayandırılmasının akılcı bir yol
olup olmadığını sorguluyorlar.
34 > Çalışmalarla
kanıtlanmış çok yönlü etki
“Toplam Barsak Sağlığı Yönetimi”
köşesinde Sangrovit’in kanatlı
yetiştiriciliğinde çalışmalarla
kanıtlanmış performansa ilişkin
özellikleri üzerinde duruldu.
40 > Taşlar işte şimdi
yerine oturdu
SAYFA
98
Ağaçlarla ilişkili yaşanan
toksikozların klinik belirtileri ve
olası zehirlenme durumlarında
neler yapacağımız
Üreticiler, horoz yönetiminin
civciv üretimindeki başarı
için gerekli olduğunu çoğu
zaman unutmaktalar.
İNFOVET 04-05
82 > Ketozis ekonomik
kayıplara neden olmasın
114 > Minimum
havalandırma konusunda
sık karşılaşılan dört hata
Kanatlılarda stres oluşturmadan
yeterli nem çıkışını ve hava
kalitesini sürdürmenin başarısı
için dört önemli koşul vardır.
122 > Tavuklarda tüy kaybı
Zoetis ve Ekol Gıda’nın stratejik
işbirliklerini kutladığı ve
koksidiyoz konusunu ele aldığı
lansman, 05-06 Mart’ta görkemli
bir şekilde gerçekleştirildi.
Tüy kaybı, ette enfeksiyonlara ya
da dokularda morluklara yol açan
yaralanmaların meydana gelme
olasılığını arttırır.
52 > Yoğun bir takvim ile
sektör buluşuyor
84 > Hormonlarla ilgili
kafa karışıklığı neden?
Türkiye hayvan sağlığı
endüstrinin düzeyinin
yükselmesine katkı sağlayan ve
önemli seviyelere taşıyan VİSAD,
30 Ocak tarihinde Danışma
Kurulu Toplantısı gerçekleştirdi.
Kanatlı endüstrisinde “Hormon
kullanıyor musunuz?”
yerine, “Neden hormon
kullanıyorsunuz?” şeklinde
sorular yöneltmesi yaşanan
kafa karışıklığının en büyük
göstergelerinden biridir.
Önemli üretim bölgelerinin rekor
düzeyde küçülmesiyle birlikte,
küresel kırmızı et pazarı ciddi bir
daralma yaşamaya başladı.
58 > Merial Ruminant
Forum ile BRD ele alındı
Merial Türkiye, 4-5 Mart
tarihlerinde BRD’yi ele aldığı
“Merial Ruminant Forum: Sığır
İşletmelerinde BRD’nin Kontrolü”
isimli bir etkinlik organize etti.
Vimar Animal Health ve EW
Nutrition işbirliği ile PROTE-N
(yavaş salınımlı üre) isimli
özel ürünün lansmanı İstanbul
Crown Plaza Asia’da yoğun
katılımla başarılı bir şekilde
gerçekleştirildi.
146
Şu anda başlıca larva
beslenmesinde kullanılan
mikroalgler gelecekte bağışıklık
sistemini güçlendirmek için
fonksiyonel beslenmede de
kullanılacak mı?
Kuru dönemde yem tüketiminin
azalması, doğumdan sonraki
dönemde ineklerin enerji ihtiyacını
karşılamaya yetmemektedir.
Bu durum ineklerde ketozise
sebebiyet vermektedir.
64 > Vimar’dan bir büyük
proje daha
SAYFA
80 > Mikroalg platformu
96 > Ata Fen’den, ABD’de
Sürü Yönetimi Kursu
Ata Fen bir ilki daha
gerçekleştirerek WWS- Ata Fen
işbirliğiyle ABD’de “Süt Sığırcılığı
İşletmelerinde Sürü Yönetimi”
kursu düzenledi.
98 > Büyük hayvanlar için
en zehirli 3 ağaç
Ağaçlarla ilişkili yaşanan
toksikozların klinik belirtilerini
ve olumsuz etkilerini, olası
zehirlenme durumlarında
hastalara nasıl yardım
edileceğini ne kadar biliyoruz?
68 > Buzağı beslemesinde
son gelişmeler
104 > Resmi Otoriteüniversite-sektör işbirliği
Değerli hocamız Prof. Dr. İsmet
Türkmen, buzağı yetiştiriciliğinde
tercih edilen beslenme
yöntemlerini ve bu yöntemlerle
hedeflenen sonuçları aktarıyor.
Veteriner Tavukçuluk Derneği
tarafından düzenlenen
toplantıda, ülkemizde kanatlı
üretimi ve ticaretini olumsuz
etkileyen hastalıklar tartışıldı.
126 > Kırmızı et pazarı
talebi karşılamıyor
128 > Antibiyotikleri
kaybedersek geriye
ne kalacak?
Bakteriyel direnç hızla
gelişmekte; bu nedenle kritik
önem taşıyan birçok ilaç
kullanım dışı olmaya başladı.
136 > AB kanatlı ihracatı
ikiye katlandı
Avrupa Birliği ülkelerinden
yapılan kanatlı ihracatının 3,5
milyon tona yükselerek iki katına
çıkacağı belirtildi.
144 > İyi tarım
uygulamaları ve
monogliseritler
Monogliseritler, günümüz kanatlı
sektöründe çok önemli bir konu
olan “İyi Tarım Uygulamaları ve
Sağlıklı Yetiştirme Programı” nın
önemli bir parçasıdır.
146 > erkekleri unutmayın
Üreticiler, horoz yönetiminin
civciv üretimindeki başarı için
dikkat edilmesi gerektiğini çoğu
zaman unutmaktalar.
NOTLAR
Tavuk diürez hastalık sendromu
ile ilgili yeni bir çalışma yapılıyor
ABD’ de broyler kanatlılarda idrar üretimi ile ilgili düzensizliklerin araştırılması
için yeni bir cerrahi teknik keşfedildi. Tavuk diürez hastalık sendromu (Hen Diuresis
Disease Syndrome) ile ilgili yeni yaklaşımlar, Mississippi Üniversitesi, Oklahoma
Üniversitesi ve Louisiana Üniversitesi’nin ABD Tavukçuluk Vakfı ile ortak çalışması
ile geliştirildi. ABD Kanatlı sözcüsü, “ABD Tavukçuluk Derneği’nin ortaklaşa
yürüttüğü bu proje, kümes hayvanları ve yumurta üretimi ile işlenmesinin de tüm
safhalarını kapsıyor.” diye konuştu. Çalışmanın ayrıntılarını aktaracağız.
Avrupa’nın
yumurta lideri
Rusya
Tüketicilerden “Helal Yumurta”
ya büyük ilgi
Gıdada dünya çapında geçerliliğe sahip Global Gıda Güvenliği
Standardı belgesi bulunan Burdan
Yumurta, bir taraftan üretimini arttırıp büyümesini sürdürürken, gıda
güvenliği ile ilgili faaliyetlerine de
aralıksız devam ediyor. “Helal yumurta” belgesini de alan Burdan
Yumurta, kullanılan yem, temizlik
kimyasalları gibi girdilerin yanı
sıra, kimyasal msds’leri açısından
da güvenirliğini kanıtladı.
Burdan Yumurta, tavukların
beslenmesinde verilen yemler, yumurtaların tasniflenme ve paketlenme yöntemleri, hijyen şartları
ile ilgili tam güvenlik kurallarının
HACCP ve ISO gibi uluslararası
kalite ve güvenlik standartları yanı
sıra ayrıca İslami şartlara uygun
olması yönüyle de “helal yumurta”
olarak farklılık gösteriyor.
2000 yılında beri, Rusya’daki yumurta endüstrisi yıllık
ortalama % 2 büyüyerek, 2.3 milyon ton üretime ulaştı. Ülkede 160 milyon yumurtacı tavuk varken, ticari sektördeki tavuk
sayısının 140 milyon olduğu kabul ediliyor. Üretimin çoğu, yılda
10.3 milyar yumurtanın üretildiği Volga Federal Bölgesi’nden gelmektedir. Burayı, 8.2 milyar ile Merkez Federal Bölge ve 5.8 milyar
ile Güney Federal Bölge takip ediyor. Bazı çiftlikler artan maliyetler
ile başa çıkmak için karlılıklarını düşük seviyelerde göstermektedir. Bu sektörde büyümenin yavaşlaması beklenirken yayınlanan
bir rapor hükümetinin artan elektrik, yakıt ve yem maliyetlerini
karşılamak için mali destek sağladığını bildirmiştir.
Rusya’nın en büyük üreticisi olan Borovskaya’nın,
ardından diğer lider yumurta üreticileri;
Sverdlovsk Kanatlı Çiftliği, Roskar Çiftlikleri, Agrosoyuz Holding ve
Lenptitseprom’dur.
Prion çalışmaları nörolojik
hastalıklara ışık tutacak
Prof. Candace Mathiason, kronik zayıflama hastalığının (chronic wasting diseaseCWD) geyikler arasındaki bulaşmasıyla ilgili çığır açan bir araştırma gerçekleştirdi.
Mathiosan gizli prion iletimi ile ilgili biyolojik mekanizmayı anlamanın insanlardaki protein hatalarının neden olduğu benzer hastalıkların aydınlatılmasına yardımcı olacağını
söyledi. Bu hastalıklar arasında Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, amyotrofik
lateral skleroz ve diyabet yer almaktadır. Hayvanlarda da deli dana hastalığı ve birçok
ölümcül nörodejeneratif hastalığın kontrolüne önemli katkıları olacak.
İNFOVET 08-09
NOTLAR
ŞEN PİLİÇ EN İYİ COBB
500 SF DAMIZLIK
ÖDÜLÜNÜ ALDI
Serbest ticaret, Avrupa yumurta
sektörünü tehdit ediyor
Yumurta tozunun Ukrayna ve
Hindistan’daki ortalama satış fiyatı
AB ülkeleri fiyatlarına çok yaklaştı.
Bu şu anlama geliyor; vergileri göz
ardı edersek, AB’ye dahil olmayan
ülkeler artık Avrupa piyasasında
rekabete girebilecekler. LEI Wageningen tarafından yapılan bir çalışmaya
göre, gümrük vergilerinde yapılacak % 50’lik bir indirim, Ukrayna,
Hindistan, Amerika ve Arjantin gibi
ülkelerin daha düşük fiyatlarla Avrupa pazarına girmelerini sağlayabilir. 2010’da yapılan bir çalışmada,
gümrük vergisi sayesinde AB ülkeleri
yumurta ürünlerinde, fiyatları daha
uygun AB üyesi olmayan ülkelerle
2014’te
Ermenistan 322
milyon yumurta
üretimi sağladı
İNFOVET 10-11
Dünya Damızlık
Tavukçuluk sektörünün en güçlü markası
Cobb’un Türkiye Temsilcisi Cobb Türkiye,
Mart 2013’te faaliyete
başlattığı kuluçkası,
satış ve teknik ekibiyle
Türkiye sektöründe de
payını arttırmaya devam ediyor. Maliyetler
göz önüne alındığında
en ekonomik broyler
ırkı olma iddiasını sürdüren Cobb, her geçen
gün gelişen damızlık
performansları ile de
beklentileri gerektiği
gibi karşılıyor. Cobb’un
Türkiye pazarına
sunduğu Cobb 500
SF ve Cobb 500 FF
ırkları Damızlık 2014
Performans ödülleri
sahiplerini buldu.2014
Türkiye Cobb 500 SF
Damızlık Sürüleri Performans Ödülü’nü, 64
haftada 150 civcivlik
performansıyla Şen
Piliç Orhanlı Üretim
Çiftliği alırken, plaket
Cobb Türkiye Teknik
Müdürü Mert Yalçınalp
ve Cobb Europe Teknik
Müdürü Matthew
Wilson tarafından
Şen Piliç Genel Müdür
Yardımcısı Mehmet
İyneci’ye takdim edildi.
rekabet edebiliyordu.
2013’te AB ülkeleri maliyetlerine
göre Ukrayna’da % 72, Amerika’da %
79, Arjantin’de % 82 ve Hindistan’da
% 73 daha uygun maliyetler saptandı. Nakliye maliyetleri oldukça düşük
olduğu için AB üyesi olmayan bu
ülkelerin satış fiyatları da AB ülkelerinin çok altında kaldı. Gümrük vergileri şu an için AB ülkelerini koruyor. AB
ülkelerindeki maliyet artışının yaklaşık % 15’i hayvan sağlığını koruma
ve çevre faktörlerini düzenleyen AB
düzenlemelerinden kaynaklanmakta
ve AB üyesi olmayan ülkelerde bu
düzenlemeler olmadığından rekabet
gitgide zorlaşmakta.
Tavuk eti üretimi % 172 oranında arttı
Kanatlı Hayvan Üreticileri Birliği
ve hükümetin ortak çalışması ile
yaratılan kanatlı hayvan sektörü
geliştirme program doğrultusunda
Ermenistan’da üretimin artması
hedefleniyor. 2014 yılında Ermenistan,
kanatlı hayvan ihtiyacının 7.100 tonunu Brezilya, Kanada ve Ukrayna’dan
ithal etti. Kanatlı Hayvan Üreticileri
Birliği Başkanı Sergey Stepanyan;
“Önümüzdeki 5 yılda, major yatırımlar-
la, ilave 15.000 ton üretime geçeceğiz. Gümrük Birliği katılımıyla ilgili de
çeşitli olasılıklar var. Şu anda yemlerimizin çoğu Rusya ve Kazakistan’dan
ithal edilmekte ve Gümrük Birliği katılımı sonrası çok büyük değişiklikleri
gözlemliyor olacağız” dedi. 2014’te Ermenistan 322 milyon yumurta üretimi
sağladı ve bu yerel tüketimi karşılıyor.
Bu üretimin de beş yıl içerisinde %
10-15 artacağı öngörülüyor.
Et fiyatlarındaki artış üretim
yetersizliğinden değil
Kuzey İrlanda brusellozis
yönünden ari olduğunu
deklare edebilir
Kuzey İrlanda’da Bruselloz vakası en son 3 yıl önce tespit
edilmiştir. Bu süreçte hiç gözlenmediğini söyleyen yetkililer Kuzey
İrlanda’nın Brusella yönünden ari bölgeler statüsüne alınabileceğini söylemektedir. Ari statüsüne girildiğinde hükümet, Bruselloz
kontrolü için çiftçilerden talep ettiği zorunlu testleri yürürlükten
kaldıracak ve böylece yıllık 7 milyon £ olan test ücretleri çiftçilerin
cebinde kalmış olacak. Çin tüberküloza dirençli
sığır geliştirdi
Çin’deki bilim adamları tüberküloz enfeksiyonlarına karşı
dirençli 13 adet genetiğiyle oynanmış sığır geliştirdiler. Fare
geni tüberküloza karşı dirençte anahtar rolü oynadı. Çin Tarım
Bakanlığı’ndan bilim adamları, gen düzenleme aracı olarak tanınan TALEN’i kullanarak tüberküloz enfeksiyonlarına karşı koruyucu özelliği olduğu bilinen SP110 fare genini, Holstein-Friesian türü
ineklerin genomuna ekledi. Toplamda 23 transgenik inek üretildi
ve bunların 13’ü yetişkin yaşlara kadar yaşadı. Bu araştırma doğrultusunda yayınlanan bilgilere göre, sığırların bovine tüberküloz
enfeksiyonuna karşı dirençliliği giderek artmıştır.
İNFOVET 12-13
karlarından değil et üretimindeki
Türkiye Ziraatçılar Derneği
yetersizlikten kaynaklandığını
(TZD) Başkanı İbrahim Yetkin,
iddia etmekte ve ithalat kapılarıson dönemdeki et fiyatlarındaki
nın açılması yönünde uğraş verartışın üretim yetersizliğinden
kaynaklanmadığını belirterek, “Bu mektedir.” Et fiyatlarındaki artışın
üretim yetersizliğinden kaynakartışın iki boyutu vardır. Birincisi,
lanmadığını belirten Yetkin, “Bu
girdi maliyetlerinde, özellikle yem
artışın iki boyutu vardır. Birincisi,
fiyatlarındaki artıştır. İkincisi ise
girdi maliyetlerinde özellikle yem
bu artışın çok üzerinde oluşan
fiyatlarındaki artıştır. İkincisi ise
aracı karlarıdır” ifadesini kullandı.
bu artışın çok üzerinde oluşan
Karkas et fiyatlarındaki artışın
aracı karlarıdır” değerlendiryem maliyetinden; marketlerdeki
mesinde bulundu. Yetkin, et
fiyat artışının ise aracı karlaüretimi yeterrından oluştusiz iddialarına
ğuna dikkati
TÜİK’in verilerini
çeken Yetkin,
kaynak gösşu bilgileri verdi:
terdi. Yetkin’in
“Et fiyatlarında
açıkladığı TÜİK
üretim durumuyverilerine göre,
la açıklanamaTürkiye›nin
yacak bir artış
toplam kırmızı et
görülmektedir.
üretimi, geçen
Şöyle ki, son iki
yılın son çeyreaylık dönemde
İbrahim Yetkin
ğinde bir önceki
karkas et fiyatTürkiye Ziraatçılar Derneği
yılın aynı döneları 20,58 liradan
(TZD) Başkanı
mine göre % 9,3
22,58 liraya
artarak 402 bin
çıkmış, yani % 10
335 tona ulaştı. Kırmızı et üretimi,
civarında artmıştır. Buna karşılık,
bir önceki döneme göre % 98,7,
marketteki et fiyatlarındaki artış
bir önceki yılın aynı dönemine
% 20 civarında olmuştur. Başka
göre ise % 9,3 artış kaydetti.
bir deyişle maliyetteki yüzde
Sığır eti üretimindeki artış ise bir
10’luk artış, piyasaya % 20 civaönceki döneme göre % 101,2, bir
rında bir artış olarak yansımıştır.
önceki yılın aynı dönemine göre
Durum böyleyken, “ithalat lobisi”
% 9,2 olarak gerçekleşti.
söz konusu artışın yüksek aracı
NOTLAR
Van’da öğrenci kongresi
heyecanı yaşanıyor
İngiliz ve Amerikalı bilim adamları
virüs araştırmaları için bir arada
Glasglow’daki bilim adamları Kansas Üniversitesi ile birlikte, Bunyavirüslerden kaynaklanan hayvan hastalıkları ile mücadele konusu
üzerine çalışmaya başladı. Hibe edilen 480.000 £’luk hibe fonu ile araştırılacak bunyavirüsler (Schmallenberg Virüs de dahil olmak üzere) ilk
kez 2012’de İngiltere’de keşfedilmiş; sığır, koyun ve keçi gibi geviş getiren hayvanlarda ateş yükselmesine, diyareye, süt üretiminde düşüşe,
düşüklere ve doğum defektlerine neden olmuştur. İlk aşısı 2013 yılında
geliştirilen virüs, tatarcıklar tarafından bulaşmaktadır. Araştırmacılar,
giderek artan dünya nüfusuyla birlikte güvenli gıda temini sorunlarının
büyük ölçekte artacağını, bu nedenle uluslararası işbirliğinin önümüzdeki yıllarda daha da önem kazanacağını belirtmekteler.
İNFOVET 14-15
Ülkemizin en güzide
şehirlerinden birisi olan
Van’da 11-13 Mart 2015
tarihleri arasında Yüzüncü
Yıl Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Bilimsel
Araştırma ve Kongre
Topluluğu tarafından her
yıl olduğu gibi bu yıl da
yeni bir organizasyon
gerçekleştiriliyor. Kongre
sayesinde veteriner
hekimlik eğitimi alan
öğrenciler arasında
bilgi ve becerilerin
paylaşılmasına ön ayak
olmanın heyecanı içinde
olan öğrenciler, birbirinden
değerli hocaların
bilgi ve tecrübelerini,
sektörde hizmet veren
şirket yöneticilerinin
deneyimlerini ve medya
gözüyle hekimliğin
detaylarını paylaşacağını
söylüyorlar. Uluslararası
katılımla gerçekleştirilen
kongrede hafızalardan
silinmeyecek bilimsel
faaliyetlerin ve sunumların
yanında şehrin eşsiz
güzelliğini paylaşmak
için turistik geziler
gerçekleştirilecek.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
tarafından bu yıl da
yeni bir organizasyon
gerçekleştiriliyor.
NOTLAR
Yumurta üreticileri,
Irak’a ihracat sorununun
aşılmasını bekliyor
Pazara yenilikler sunmaya hızla devam
eden Keskinoğlu , 7 Tahıllı Yumurta’yı
Migros Zincirleri’nde satışa sundu.
Keskinoğlu’ndan yeni ürünler
Keskinoğlu, pazara yenilikler
sunmaya devam ediyor. 2000’li yılların başında Türkiye’yi omega, selenyum, DHA gibi özellikli yumurtalarla tanıştıran Keskinoğlu, şimdi
de “Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta” yı
tüketicilerin sofrasına ulaştırmaya
başladı. Anne sütüne en yakın besin olan yumurta, Keskinoğlu’nun
bu yeniliğiyle artık en sağlıklı
besin gruplarının başında gelen
tahılların da tüm katkısını içeriyor.
Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta için,
tavuklar içeriğinde mısır, buğday,
arpa, karabuğday, yulaf, çavdar
ve pirinç kullanılan yemlerle
besleniyor. Keskinoğlu Ar-Ge
Departmanı’nın bir yıla yaklaşan
çalışmaları sonrasında geliştirilen
ve 2014 sonunda pazara sunulan
Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta’nın şu
andaki üretim miktarı günlük 100
bin adet civarında. Her geçen gün
farklılaşan tüketici beklentilerini
karşılayabilmek için geliştirilen
Keskinoğlu 7 Tahıllı Yumurta’nın
sarısı, diğer yumurtalara oranla
biraz daha koyu renkte ancak
lezzetindeki farklılığı ise kişiden
kişiye göre değişiyor. Keskinoğlu
7 Tahıllı Yumurta, şu anda Migros
zincir metlerinde satışa sunuluyor.
Kanatlı hayvan üretiminde
Ermenistan atağa geçiyor
Kanatlı Hayvan Üreticileri Birliği ve hükümetin ortak çalışması ile
yaratılan kanatlı hayvan sektörü geliştirme program doğrultusunda
Ermenistan’da üretimin artması hedefleniyor. 2014 yılında Ermenistan,
kanatlı hayvan ihtiyacının 7.100 tonunu Brezilya, Kanada ve Ukrayna’dan
ithal etti. Kanatlı Hayvan Üreticileri Birliği Başkanı Sergey Stepanyan;
“Önümüzdeki 5 yılda, major yatırımlarla, ilave 15.000 ton üretime geçeceğiz. Gümrük Birliği katılımıyla ilgili de çeşitli olasılıklar var. Şu anda
yemlerimizin çoğu Rusya ve Kazakistan’dan ithal edilmekte ve Gümrük
Birliği katılımı sonrası çok büyük değişiklikleri gözlemliyor olacağız” dedi.
İNFOVET 16-17
Yumurta Üreticileri Merkez Birliği Genel Başkanı
Hasan Konya, Türkiye’den yumurta ihracatının %
80’inin yapıldığı Irak’ta, vergilerin artırılmasına tepki
göstererek, tır başına alınan verginin 300 dolardan
4 bin dolara çıkarılmasının izah edilebilir bir durum
olmadığını söyledi. Konya, Irak hükümetinin, ülke
ihtiyacının ancak % 6’sını karşılayabilen yerli yumurta
üreticilerini korumak
bahanesiyle vergiyi artırmasının doğru bir karar olmadığını ifade etti.
Birkaç gündür Habur
Sınır Kapısı’nda bekleyen
tırların, araç başına 4 bin
dolar ödeyerek Irak’a geçiş yapmaya başladığını
anlatan Konya, konunun
Ekonomi Bakanlığı’na
Yumurta Üreticileri
Merkez Birliği Genel Başkanı
iletildiğini vurgulayarak,
Hasan Konya
kısa sürede çözüm getirilmesini beklediklerini
aktardı. Irak’ın, İran ile sınırı olan Basra Bölgesi’ndeki
sınır kapısında aynı uygulamanın yapılmadığına vurgu
yapan Konya, şunları kaydetti: “Irak hükümeti; sözde,
ülkesinde üretim yapan ve ihtiyaçlarının ancak %
6’sını karşılayan üretici kesimini korumak adına bir
vergi uygulaması başlattı. Irak’ın yerli üreticilerinin,
ihtiyacının yüzde 90’ını karşılayan bir üretimi olsa
mantıklı bir vergi olabilirdi. Ancak bu kararı doğru
bulmuyoruz. Önceki güne kadar tırlar sınır kapısında
bekliyordu. Şu anda vergiler ödenerek, geçiş başladı.
Daha önce 300 dolar civarında tır başına vergi vardı.
Bunu 4 bin dolara çıkardılar. Hükümetimiz tarafından,
bu uygulamanın yanlışlığının izahı yapılırsa normale
döneceğine inanıyoruz. Bakanlığımız sorunun çözümü için çalışmalarını sürdürüyor.”
NOTLAR
Zam gelen kırmızı et için öneriler
Her gün 50 kuruş zam gelen
kırmızı et için ithalat önerisinde
bulunan İzmir Ticaret Borsası
Yönetim Kurulu Üyesi Bülent
Arman, dengenin sağlanması için
canlı hayvan ithalatının önünün
açılması gerektiğini kaydetti. Et
ve Balık Kurumu’nun Bosna Hersek menşeli taze ve dondurulmuş karkas ile kemiksiz sığır eti
ithal etmesinin ülkede görülen et
sıkıntısının fotoğrafını yansıttığını
dile getiren Arman, “Ülkenin hayvancılık politikasında yanlışlıklar
var. Geçen yıl 17.50 TL olan karkas
eti fiyatı 23.50 TL’ye yükseldi.
Hiçbir sektörde % 40’a yakın fiyat
artışı yaşanmamıştır. Acilen canlı
kesime hazır hayvanın ithal edilmesi gerekir, ithalat ile sektördeki
spekülatörlerin fiyat yaratmaları
ortadan kalkar.” dedi.
Fiyatların turizm sezonunun
başlamasıyla birlikte daha da
İneklerin iyi hisleri,
nazal sıcaklıklarıyla
değerlendirilebiliyor
İzmir Ticaret Borsası Yönetim
Kurulu Üyesi Bülent Arman
artacağına dikkat çeken Arman,
sözlerini, “Elinde hayvan olanlar
kesime göndermiyor. Acilen canlı
hayvan ithalatının önü açılmalıdır.
Fiyatları dengelemek için ithalat
şart” şeklinde sürdürdü.
World Animal
Protection’in yürüttüğü
bir çalışmada, ineklerin burun sıcaklıkları
ile olumlu duygularının
ölçülebileceği ortaya
koyuldu. Hayvan fizyolojisi
ve davranışları ile ilgili bir
dergide yayınlanan bu
çalışmada, bilim adamları
“ineklerde olumlu duyguların değerlendirilmesi”nin
yolları ile ilgili bulgular elde
etti. Çalışmada, periferal sıcaklık (deri, burun
ve kulaklar) ile olumsuz
deneyimler arasında güçlü
bir bağ olduğu ortaya koyuldu. Çalışma deneği olan
13 ineğin 13’ünde de, stres
ve korku anlarında memenin periferal sıcaklığının
düştüğü gözlendi. Bununla
birlikte pozitif duyguların
periferal sıcaklığı arttırdığı
gözlenmiştir. Aynı çalışma
içerisinde bilim adamları,
çalışmaya dahil olan 13
ineği 350 defa okşayarak,
nazal sıcaklıklarını gözlemledi ve duygusal olarak
rahatladıklarında nazal
sıcaklıklarının düştüğünü
ortaya koydular.
Rusya, AB devletlerine uyguladığı
gıda ambargosunu hafifletiyor
Rusya geçen yıl Ağustos ayında
AB ülkelerine koyduğu yiyecek ambargosunda yumuşamaya gidiyor.
Ekonomi Bakanı Alexei Ulyukayev
ambargoyu ilk olarak Yunanistan
ve Macaristan hükümetlerine karşı
hafifletti. Ulyukayev ambargonun
tamamen kalkmayacağını vurgulayarak, çiğ ürünlerin tedarik edilmesinin
üretime yardım edeceğini söyledi.
İlk olarak çiğ et ve meyve-sebze gibi
ürünlerle ithalat başlayacak.
Akıllı etiket uygulaması yıl sonuna ertelendi
‘Akıllı Etiket’ uygulaması, gıda firmalarının yoğun talepleri karşısında ve sektörün
hazırlıklarını tamamlayabilmesi amacıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından bir kez
daha ertelendi. Tüketicilerin satın aldıkları ürünün güvenilirliğini kontrol edebilmelerine yönelik
internet, mobil uygulama, sesli yanıt sistemi ve kısa mesaj olmak üzere 4 farklı sorgulama
yapabilme imkanı sağlayacak olan uygulama için ilk tarih 31 Aralık 2013 olarak belirlenmişti.
Uygulama, yaşanan tartışmalar ve firmaların talepleri göz önünde bulundurularak bu zamana
kadar 3 kez ertelenmişti. 1 Mart 2015 tarihinde uygulanmaya başlanması beklenen akıllı etiket
uygulaması için son gün, alınan karar doğrultusunda 31 Aralık 2015’e kaydırıldı.
İNFOVET 18-19
NOTLAR
Kımızı ette üretim
1 milyon tonu geçti
TZOB Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, kırmızı ette üretim
artışının devam ettiğini,
üretimin ilk kez 1 milyon tonu
geçtiğini bildirerek, “Kırmızı
et üretimi, 2014 yılında yüzde 1,2 artarak 1 milyon 8 bin
272 tona ulaştı” dedi
Bayraktar, 2014 yılında
kırmızı et kaynakları içinde
en fazla artış oranı % 43,7 ile
manda etinde görülürken,
keçi eti üretiminin % 13,7,
sığır eti üretiminin % 1,5
arttığını, koyun eti üretiminin
Özer Matlı Matlı Gıda
Grubu A.Ş. Yönetim Kurulu
Başkanı gübre fabrikası
ve likit yumurtaya yönelik
planlarından da bahsetti.
Matlı yedinci yem fabrikasını
2105 planına aldı
Türkiye genelinde altı lokasyonda yılda 672 bin ton yem üretim
kapasitesine sahip olan Matlı Gıda
Grubu, 2014 yılında üretimlerini %
12, satışlarını ise % 13 artırdıklarını
kaydetti. Yönetim Kurulu Başkanı
Özer Matlı, “Yem üretimi, grubun lokomotifi konumunda. Bu doğrultuda yedinci yem fabrikasının yanında gübre fabrikası ve likit yumurta
üretimine yönelik de planlarımızı
hayata geçirmek istiyoruz” dedi.
Matlı Gıda Grubu bünyesindeki Matlı
Yem, Türkiye genelinde Karacabey,
Konya, Turgutlu, Çorlu, Samsun ve
Gaziantep olmak üzere altı lokasyonda 224 bin 500 metrekarelik
alanda yem üretimi yapıyor. Özer
Matlı, geçen yıl % 23 artışla grup
cirosunu 612 milyon TL’ye ulaştırdıklarını kaydetti. Cironun % 70’inin
yem, % 19’unun yumurta satışından elde edildiğini belirten Matlı,
geri kalan kısmın ise ham madde
ticareti, süt ve tarımsal gelirlerden
oluştuğunu ifade etti.
ise % 3,9 gerilediğini bildirdi.
TZOB olarak et ithalatına
karşı olduklarını, ana hedefin
ette ithalatın ülke gündeminden tamamıyla çıkarılması
olması gerektiğini belirten
Bayraktar, “ithalat yapılan
dönemde kasaplık, besilik,
damızlık canlı hayvan ve
karkas olmak üzere 3,5 milyar dolara yakın döviz dışarı
aktarılmıştır. Eğer bu miktar
ülke içinde kullanılacak olsaydı ülke hayvancılığı daha
iyi konuma gelirdi” dedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar,
dışa aktarılan dövizin ülke içinde kullanılmasının yararlarına değindi.
AB’nin gözü Türkiye süt pazarında
1984’den beri uygulanan
kotalar kalkınca, AB ülkelerinin
Türkiye pazarına yöneleceğini
söyleyen Prof. Dr. Harun Uysal,
“Süt sektöründe AB Türkiye’nin
pazarına göz dikecek” dedi.
Türkiye’nin süt ihracatında
pazar payının da azalması
tehlikesinin bulunduğunu ifade
eden Ulusal Süt Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Harun
Uysal, “AB, bu yıldan itibaren
sütteki kotaları kaldırıyor. Bu,
AB’nin daha fazla süt üreteceği
aynı zamanda daha fazla ihracat gerçekleştireceği anlamına
geliyor. Yani gelecekte AB
İNFOVET 22-23
ülkelerinin Türkiye’nin pazarına
ve cebine el atması demektir.
Avrupa Birliği’nde süt kotalarının
kalkması demek daha fazla çiğ
süt üretimi ve daha fazla yoğurt, peynir, tereyağ ve süt tozu
üretimi demektir. AB ülkeleri
zaten şu anda ihracatçı ülkeler.
Bunların ellerinde birikecek bu
ürünlerini bir yerlere satmak
durumunda. Bunu da çok iyi biliyoruz ki onların gümrük tarifeleri
ihracatçıları için çok uygun.
Dolayısıyla bunun anlamı, şu
andaki mevcut pazarlara ve şu
ana kadar ürün satmadıkları
pazarlara yönelmesi demektir”
dedi. Uysal, “İhracat ayağında
bir topallaşma varsa veya
ihracat ayağı kırılmışsa o
zaman iç tüketimi artırmak
gerekiyor. Şunu da çok iyi
biliyoruz ki Türkiye’de çiğ süt
fiyatları ile işlenmiş ürünler
arasında çok büyük fiyatlar
var. Burada çok büyük aracı
karları ve market karları var.
Prof. Dr. Harun
Dolayısıyla tüketimi artırmak
Uysal, AB’nin
için bu marjların kırılması
bu yıldan
itibaren
gerekiyor. Aynı zamanda
sütteki kotaları
asgari ücret ve gelir seviyesi
kaldırırak
yükselmesi ile daha kaliteli
Türkiye’ye
yöneleceğini
ürün üretilmesi ve tüketilmebelirtti.
si teşvik edilebilir” dedi.
NOTLAR
Süt Çiftçiliğinin Liderleri
İzmir Agroexpo’da Alltech
Standında Buluştu
200 milyon dönüm mısır,
soya ve buğday ekilmeli
Okan Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölüm
Başkanı Prof. Dr. M. Hikmet Boyacıoğlu, ABD Tarım
Bakanlığı’nın Yıllık Tarıımsal Görünüm Forumu’nda
yapılan değerlendirmeleri aktarırken “Dünyanın
gıda ihtiyacını karşılayabilmesi ve gıda güvencesi
için ilaveten 200 milyon dönüm mısır, soya,
buğday ekmesi gerekiyor” dedi. Boyacıoğlu ABD
Tarım Bakanlığı’nın ekonomistlerinin, önümüzdeki
10 yılda dünya hububat ticaretinin buğday
için % 16, mısır için % 18 soya için ise yaklaşık
% 28 oranında yükseleceğini öngördüklerini
paylaşıyor. ABD Tarım Bakanlığı’nın, dünya buğday
ithalatı talebinin 2024-25 sezonunda bugünkü
değerinden yaklaşık 45 milyon ton yükselerek 180
milyon tona ulaşacağını öngördüğünü de aktarıyor.
İngiltere’de geniş çaplı
Campylobacter araştırması
Food Standards
Agency’nin son yayınladığı rapora göre İngiliz
süpermarketlerinde
satılan tavukların % 73’ü
Campylobacter ile kontamine. Araştırma 2014 yılı
boyunca marketlerden
toplanan 4000’in üzerinde
taze tavuk örnekleri
üzerinde yapılmıştır.
Birleşik Krallıklar’ta gıda
zehirlenmelerinin en
büyük sebeplerinden biri
Campylobacter’dir. Etkenden yılda yaklaşık 280.000
kişi etkilemektedir.
İNFOVET 24-25
12-15 Şubat tarihleri arasında
İzmir Fuar alanında gerçekleştirilen
İzmir Agroexpo Fuarı’na Alltech
katılımda bulundu. 10.yıl kutlamaları
nedeniyle; sürpriz etkinlikler, hayvan
güzellik yarışmaları, görsel şovlar
ve çeşitli seminerlerin düzenlendiği
fuara ilgi büyük oldu.
Alltech’in deneyimli ruminant ekibi, geçtiğimiz yıllarda global olarak
lanse edilen VKS (Verimlilik=Karlılık
+Sürdürülebilirlik) Kampanyası’nın
temellerini oluşturan besleme programları ve yerel projeler hakkındaki
bilgileri süt çiftçileriyle paylaştı. Büyük bir ilgi gören Alltech standında
süt çiftçiliğine odaklı tanıtım etkinlikleri ve ödüllü yarışmalar düzen-
lendi. Alltech Standı’nda, Agrisense
gibi süt hayvancılığına odaklı yerel
projeler ile Alltech’in bitkisel üretim
bölümü Alltech Crop Science’ın yem
bitkilerine odaklı ürünleri de tanıtıldı.
İzmir Agroexpo Fuarı’nın gerçekleştirildiği hafta içinde; Alltech
Merkez ve Alltech Türkiye tarafından
“Uluslararası Süt Hayvancılığı Turu
(International Dairy Tour)” organize
edildi. Program dahilinde; Avrupa ülkelerinin en büyük süt işletmelerinin
yöneticilerinden oluşan yirmi kişilik
bir ziyaretçi grubu 13 Şubat 2015
günü İzmir Agroexpo’daki Alltech
Standı’nı ziyaret ederek deneyimlerini ve bilgilerini diğer ziyaretçilerle
paylaşma fırsatı da buldu..
NOTLAR
Keskinoğlu
Hemen Aç Hemen
Ye Ailesi’yle
kahvaltıdan
sandviçe
Japonya’da meyve aromalı
yumurta üretiliyor
İngiltere’nin süpermarket
liderlerinden bir işletme, ekstra küçük, ekstra büyük, organik gibi seçeneklerin olduğu
25 yumurta çeşidini satışa
sundu. Ancak Japonya’daki
Yamasaki Çiftlikleri’nden
gelen haber çok daha ilginç.
Bu çiftlikte, yuzu turunçgilli
yumurta ya da yuzu kokulu
ve aromalı yumurta üretiliyor. Yamasaki Çiftlikleri
Japonya’nın güneybatısındaki
Shikoku Adası’nda bulunuyor
ve bu ada aynı zamanda
yuzu bahçelerinin anavatanı. Bu meyve, limon ve
mandalina’nın melezlenmesi
ile açığa çıkmıştır. Yumurtalar,
kanatlı rasyonlarına yuzu kabuğu, lahana, susam ve mısır
katılarak elde ediliyor. Yamasaki, “Tazeleyici narenciye
kokusu katmayı başararak,
yumurtadaki balık kokusunu
büyük ölçüde azalttık. Bu
yumurtalar diğerlerine göre
daha tatlı ve daha kuvvetli bir
tada sahip; kokusu da iştah
arttırıcı.” şeklinde konuştu.
Piliç eti ürünlerinin yenilikçi
markası Keskinoğlu, piliç etinin
hafifliğini yaşamın her anına
taşımak isteyen tüketicileri için
tek porsiyonluk ürünler hazırladı.
Jambondan salama, sosisten
sucuğa kadar 4 çeşit ürünü tüketicisine sunan Keskinoğlu’nun
şarküteri grubundaki tüm ürünleri % 100 göğüs etinden üretiliyor.
Pizzadan makarnaya, yumurtadan sandviçe kadar birçok
alanda kullanılan ve yemeklerin
lezzetini katlayan Keskinoğlu
Hemen Aç Hemen Ye Ailesi,
pratikliği ve tüketim kolaylığıyla
çekirdek ailelerin, yalnız yaşayanların, öğrencilerin ve minik
tüketicilerin favorisi olacak.
Ege Vet Genel Müdürü Tahir S. Yavuz, Agroexpo
Fuarı’nda iki ayrı konuşma yaptı. Yavuz, fuara
katılanlara teknik bilgiler aktarıldı ve katılımcılar
sunumları ilgiyle izlendi.
ATA FEN, İZMİR AGROEXPO FUARI’NDA EV SAHİPLİĞİ GÖREVİNİ ÜSTLENDİ
Ata Fen Agroexpo Fuarı’nda bayisi olduğu De Laval ile birlikte, ana sponsor oldu. De Laval ile birlikte açılan Ata Fen Standı, arkadaş ve
müşterilerle doldu, taştı. Stand alanına kurulmuş olan Robot Sağım Makinesi ziyaretçilerin büyük ilgisini çekti. Her yıl yeni bir ürünle fuara
katılan Ata Fen A.Ş, 2015 yılı Agroexpo Fuarı’na Özaşı (Otovaksin) ürünlerini tanıtarak damgasını vurdu. Ege Vet Genel Müdürü Tahir S. Yavuz,
iki ayrı konuşmayla fuara katılanlara teknik bilgiler aktardı. “Sürümetre” sunumu ve Veteriner Hekimler Odası adına yaptığı “Süt Sığırcılığında
Kârlılık” sunumu büyük bir ilgiyle izlendi. Ata Fen standı aynı zamanda TV’lerin canlı ve banttan yayınları için önemli bir durak oldu.
İNFOVET 26-27
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği’nde değişiklik yapılmasına dair tebliği, Resmi Gazete’de
yayımlandı. Buna göre perakende işletmelerde dökme çiğ kanatlı et satışı yapılamayacak. Bu ürünler sadece hazır ambalajlı olarak satışa
sunulabilecek. Tebliğde ayrıca besinlerin tuz oranlarıyla ilgili düzenleme de yer aldı. Buna göre kıyma kavurmada tuz oranı en fazla % 3 olacak.
Hazır yemek, tabildot yemek ve mezelerin üretiminde kullanılan çiğ et, kıyma, kanatlı kıyma ve et ürünler tebliğe uygun olacak. Çiğ et ve sakatat birbiriyle temas etmeyecek şekilde korunarak sevk edilecek ve satışa sunulanacak.
Mekanik olarak ayrılmış et ürünlerinin, yurtiçinde onaylı işletmeler arası sevkiyatına ihracat yapılması şartıyla izin verilecek. Perakende işletmelerde kıyma, hazırlanmış kırmızı et ve kanatlı et karışımlarının üretimi yapılamayacak ancak talep üzerine anında kıyma karışımları hazırlanabilecek. Perakende işletmelerde ısıl işlem görmüş sucuk, pastırma, salam, sosis gibi et ürünlerini üretimi yasaklanacak. Etiketlerde üzerinde “%
100 dana eti/göğüs eti” gibi ifadeler kullanılamayacak. Tebliğ, mart ayının ortalarında yürürlüğe girecek.
NOTLAR
Matlı A.Ş. Pazarlama Direktörü
Yasemin Eren , Türkiye’deki
hayvancılıkla uğraşan emektar
kadınları eğitmek üzere ülkeminin
dört bir tarafında köy köy dolaştı.
Hayvancılık
sektörünün
emektar
kadınları
Türkiye’nin yemcisi olarak 6 fabrikasında yılda
2 milyon ton üretim kapasitesine sahip Matlı
AŞ, hayvan besleyen kadınların eğitimine ve
gelir düzeylerinin artmasına yardımcı oluyor.
T
ürkiye’nin en büyük 207.
şirketi olarak kadın üreticilere özel önem verdiklerini belirten ve bütün
bunları dört aşamalı planlama
ile gerçekleştirdiklerini ifade
eden Matlı A.Ş. Pazarlama Müdürü Yasemin Eren, “Türkiye’deki
hayvancılıkla uğraşan kadınları
eğitmek üzere ülkemizin dört
İNFOVET 28-29
bir tarafında köy köy dolaşıyoruz. 2014 yılında 43 köy ziyaret
edilerek 1552 kadınımıza birebir
ulaştık. İkinci olarak kadın yetiştiricilerimizi Karacabey’de kurulu
Ömer Matlı Akademi Ar-Ge Çiftliğimizde uygulamalı eğitime
alıyoruz. Üçüncü olarak tarım
ve hayvancılık üzerine uzmanlaşmış tematik tv kanallarında
eğitim programları düzenliyoruz.
Son olarak Hayvancılık Akademisi isimli bilgi paylaşım portalı
ile de sosyal medya sayesinde
kadınlarımıza ulaşıyoruz” dedi.
Gebelikten buzağılamaya
kadar eğitimler verildi
Tarım ve hayvancılık sektöründe faaliyette bulunan kadın
üreticilerin 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü’nü kutlayan Matlı A.Ş.
Pazarlama Müdürü Yasemin
Eren, Matlı Grubu’nun kurucusunun adını taşıyan Ömer Matlı
Akademi’de ve ona bağlı bulunan
Hayvansal Üretim Eğitim ve
Araştırma Merkezi’nde sürdürüyor oldukları eğitim çalışmaları
hakkında bilgi verirken, Matlı
Grubu bünyesindeki pazarlama
departmanında tamamı kadın
olan yöneticiler ile birlikte çalıştığını da sözlerine ekledi.
Yasemin Eren, “Türkiye’deki
hayvan bakım ve beslemenin %
80’inin kadınlar üzerinde olduğu
için biz de pazarlama departmanı olarak ziraat mühendisi
ve veteriner hekim olarak kadın
marka yöneticilerimizle birlikte
sahada aktiviteler yapıyoruz.
Bu kapsamda, geçen sene 1552
kadın üreticimize buzağı bakım
beslemesinden başlayarak, dişilerde doğum yapıncaya kadar,
erkek hayvanlarda ise kesime
gidene kadar bütün süreçlerle
ilgili eğitimler düzenledik. Halen
devam eden bu eğitimlerimiz
ile kadın yetiştiricilerimizin her
yıl bir buzağı alarak verimli bir
üretim yapmaları ve süt sığırcılığında hayvan başına elde edilen
süt miktarını artırmaya yönelik
bilgi paylaşımları ile verimli ve
karlı hayvan yetiştiriciliği sayesinde aile ekonomilerine katkı
sağlıyoruz” şeklinde konuştu.
Emektar Türk kadın yetiştiricilere önemli hizmet
Açıklamasının sonunda, Matlı
A.Ş.’nin gerçekleştirmiş olduğu
bu projesinin hayvancılık sektöründe sadece kadınlara yönelik
bir ilk olduğunu dile getiren
Matlı A.Ş. Pazarlama Müdürü
Yasemin Eren, “Kurucumuz
Ömer Matlı ve bugünkü Yönetim
Kurulu Başkanımız Özer Matlı’nın
vizyonerliği sonucu, kadınlarımız daha bilinçli ve karlı bir
şekilde yetiştiriciliklerine devam
ediyorlar. İnanıyorum ki bu da
emektar Türk kadın yetiştiricilerine önemli bir hizmettir” dedi.
BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
Ş
iddetli ishal, buzağılarda
doğumdan hemen sonra
görülen hastalıkların
ve ölümlerin en önemli
sebeplerindendir. Türkiye’de de
özellikle neonatal buzağı ishallerine bağlı şekillenen ölümler,
büyük ekonomik kayıplara yol
açmaktadır. Şiddetli ishal sebepleri arasında, enteropatojenik
viruslar, bakteriler ve parazitler
rol oynar. Hayvanlarda büyük
ekonomik kayıplara neden olmasının yanı sıra zoonoz olan bu
hastalık, enfekte hayvanlardan
insanlara da bulaşabilmekte ve
özellikle çocuklarda ve bağışıklık
sistemi zayıf olan kişilerde problemlere neden olmaktadır.
Cryptosporodiosis ve Coccidiosis kuzu, oğlak ve buzağılarda ishale neden olan önemli
hastalıklardandır. Bu yazıda,
buzağılarda şiddetli ishale
neden olan Cryptosporodiosis ve
Coccidiosis’ten bahsedeceğiz.
Cryptosporidium’lar insan ve
birçok memeli hayvanın mide
ve barsak kanalı epitel hücrelerinde gelişen paraziter protozoonlardır. Cryptosporidium
enfeksiyonları özellikle buzağı,
kuzu, oğlak ve kanatlılarda
yüksek morbidite ve mortalite
ile seyretmektedir. Cryptosporidium cinsinde günümüze
kadar 10 geçerli tür tespit
edilmiştir. Bu türlerden sadece
ikisi ruminantlarda görülmekte
ve sadece C. parvum küçük
ruminantları enfekte edebilmektedir. Hem insanlarda hem
de hayvanlarda gelişebilen tek
tür C. parvum dur. Sığırlarda
görülen türler C. parvum ve C.
muris’dir. C. parvum ince barsağın distal bölümüne, C. muris
ise abomazuma yerleşmektedir. C. parvum neonatal diareye
sebep olur. C. muris ise çoğunlukla sütten kesilmiş buzağı ve
erişkin sığırlarda görülmekte
olup yaygınlığı daha azdır.
Cryptosporidiosis hayvanın
yaşına ve bağışıklık sistemine
bağlıdır. Dolayısıyla, genç ve
bağışıklık sistemi gelişmemiş
hayvanlarda öldürücü seyreder.
Coccidiosis ise, Eimeria spp.
İNFOVET 30-31
Buzağılarda
görülen
protozoal
problemler
Buzağılarda şiddetli ishale neden olan bazı protozoal
etkenlerin zoonoz olmasının yanı sıra, yaşanan ölümler
nedeniyle ciddi ekonomik kayıplar da yaşanmaktadır.
Zayıflayan buzağıların dışkılarında
kan ve mukus vardır ve oosit
saçılması ishal şekillendikten
sonra başlar.
adlı, mononükleer bağırsak
parazitlerinin neden olduğu ve
kendini şiddetli ishalle gösteren
bir bağırsak hastalığıdır. Ciddi
vakalarda, hayvanın dışkısında
kan görüldüğü için kanlı dizanteri
olarak da bilinir. Coccidiosis tüm
evcil hayvanlarda görülür. Sığırlarda ise, Eimeria bovis ve Eimeria
zuernii ishale neden olan parazittir. Anemi, zayıflık, gelişme geriliği,
verim azalması ve ölüme neden
olur. Yanı sıra, tedavi ve korunma
masraflarından dolayı özellikle
besi işletmelerinde ekonomik
kayıplara yol açmaktadır. 1-2 aylıktan, 1 yaşa kadar görülebilir.
Bulaşma
Cryptosporidium parvum:
Bulaşma, dışkı ile atılan oositlerin
çeşitli yollarla ağızdan alınması
ile yoluyla olur. Hava yoluyla da
bulaşma olabileceği bildirilmiştir.
Oositlerin bir kısmı hayvandan
sporlanmış olarak atılırken, geri
kalanı ise dışarıya atıldıktan sonra
48 saat içinde sporlanma safhasını tamamlar. Oositler çift katmanlı
olan yapıları itibariyle dış ortama
oldukça dayanıklıdır ve yaklaşık
600 gün kadar canlı kalabilir.
Gelişme
Cryptosporidiumdaki gelişme
diğer barsak coccidia türlerine
benzer olup, oositlerin ağızdan
alınmasıyla oluşmaktadır. Oositte dört tane sporozoit vardır.
Sindirim sistemine girdiğinde
oositlerden salınan bu sporozoitler barsak epitel hücrelerine girip,
istila eder. Bu sporozoitler çeşitli
yaşam safhalarından geçer ve
kalın ve ince duvarlı olmak üzere
iki tip oosit şekillenir. İnce duvarlı
ookistlerin barsak lümeninde
parçalanması ile serbest kalan
sporozoitler aynı konakçıda
enfeksiyonun devam etmesine
neden olurlar. Bu durum bağışıklık sistemi zayıf olan hayvanlarda
sürekli devam eder. Enfekte olan
hücreler harap olur ve sonucunda barsak villusları atrofiye olur.
Çift duvarlı oositler ise enfekte
konakçının dışkısı ile çevreye yayılmaktadır. C. parvum’un sebep
olduğu enfeksiyonun prepatent
ve patent süreleri genellikle 3-6
ve 4-13 gündür. Hastalık etkenin
alınmasından 3 gün sonra şiddetli bir ishalle kendini göstermekte ve ishal 4-17 gün süreyle
devam etmektedir.
Klinik belirtiler
Crypto’dan etkilenmiş olan
buzağılar genellikle 1 ila 4 haftalık
olanlardır. Hayvanlar zayıflar ve
dışkıları suludur. Dışkıda mukus,
kan ve hazmedilmemiş süt veya
safra bulunabilir. Tenesmus (dışkılamada zorlanma) gözlenebilir.
Oosit saçılması diyare ile başlar
ve klinik belirtilerin geçmesinden birkaç gün sonrasına kadar
devem eder. Bu durum, izole
edilmiş hasta hayvanların, ne
zaman sağlıklı sürüye geri katıla-
cağının kararında önemlidir. Klinik
belirtiler arasında, sık sık ıkınma,
kanlı ishal, iştahta azalma, emme
refleksinde zayıflama, gelişme
geriliği, durgunluk, mukozalarda
solgunluk, zayıflama ve ishale
bağlı hafiften şiddetli dereceye
varan dehidrasyon bulgularının
gözlenmesi, perianal bölgesi,
kuyruk ve arka bacaklarının kanlı
dışkı ile kirlenmesi, karınlarının
içe doğru çekik ve sırtlarının
kambur görünüşte olması, buzağının yerde lateral pozisyonda
yatmayı tercih etmesi sayılabilir.
Klinik olarak aynı bulgular
görülse de farklar şunlardır:
Cryptosporodiosis: Hastalıkları
ayırmada önemli kriter hayvanın
yaşı ve ishalin şeklidir. 9-14
günlük hayvanlarda gözlenen
ishal (ishalin karakteri ise
hafif-orta şiddette, sarı, sarıkahverenkli, mukus içeren,
krema niteliğindedir) bu hastalığı
düşündürür.
Coccidiosis: Özellikle 1 aylıktan
büyük hayvanlarda gözlenir. 8
aylık olan hayvanlarda da görülebilir. Coccidiosisde gözlenen
ishal ise; aniden başlar, kötü kokuludur, kan ve mukus içerebilir
ve sürekli devam eden ishal söz
konusudur. Bu hastalıkta rectum
prolapsusu şekillenebilir.
BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
Buzağıya
zamanında ve
kaliteli kolostrum
sağlayıp genel
sanitasyon
kurallarına
uyarak protozoal
enfeksiyonların
üstesinden
gelinebilir.
Teşhis
Ekonomik kayıp
Klinik bulgular ve anemnezle
bir tahmin yürütülebilir. Kesin
teşhis, direkt rektumdan dışkı örnekleri toplanarak, Eimeria spp.
ve Cryptosporidium oositlerini
belirlemek amacıyla örnekler direkt dışkı sürme preparatı (natif)
ve flotasyon metodları veya Giemsa boyama ile incelenerek yapılabilir. Bunun yanı sıra, biyopsi
materyallerinin muayenesi ile de
teşhis konulabilir. Cryptosporidium oositleri, şekil ve büyüklük
bakımından mikroskobik muayene ile ayırt edilebilmektedir.
Yine de mantar, küf, su yosunu,
bitki döküntüleri gibi dışkıda
bulunan küçük partiküllerden
ayrımı güçtür. Teşhis, humoral
antikorların (IFA-Immunoflorasan
assay), pasif methaglütinasyon,
lateks aglütinasyon ve ELISA
teknikleriyle tespit edilmesiyle
de yapılabilmektedir.
Sığırlarda coccidiosis ve
cryptosporidiosis anemi, zayıflık,
gelişme geriliği, verim azalması,
ölümler, tedavi ve korunma masrafları nedeniyle özellikle besi
işletmelerinde önemli ekonomik
kayıplara yol açmaktadır.
Mortalite çok yüksek değilse
de, bağırsaklarında meydana
gelmiş olan hasar sebebiyle,
hastalığı atlatmış olan genç
hayvanların gelişmeleri, sağlıklı
olanlara oranla daha yavaş ilerler
ve ileriki yaşta olması gereken
performanslarına erişemezler.
Bunun yanı sıra, hasta hayvanların bakımı için gereken eksta işçilik maliyeti ve tedavi masrafları
da göz ardı edilmemelidir.
Tedavi
Tedavi oldukça güçtür. Morbidite oldukça yüksektir. Buzağıların
mutlaka destekleyici tedavi almaları gerekir. Hasta olanlar, temiz,
ılık ve kuru bir ortamda bulunmalıdır. Şiddetli ishal sebebiyle, rehidrasyon ve elektrolit replasmanı
gibi destekleyici tedaviler yapılır.
Öte yandan, uygun beslenme ile
enerji desteği de verilir.
İNFOVET 32-33
Korunma
Oositler dış ortama oldukça
dayanıklı olmasına rağmen,
hastalıktan etkilenmemiş
olan hayvanların temiz alana
alınmaları, buzağı kulübeleri
ve yüzeylerin etkili dezenfeksiyonunun uygun periyodlarla
yapılması ve hayvanlara koruyucu tedavi uygulanması ile
korunma sağlanabilir.
Genel sanitasyon uygulamaları, istenilen ve yüksek sonuç
alınmasındaki en önemli araç
olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Oositlerin buzağılar tarafından
Eimeria spp.
ağız yoluyla alınmasının önüne
geçebilmek için hijyenik tedbirler
arasında, bulundukları ortamın temiz ve kuru tutulması,
sulukların düzenli olarak temizlik
ve dezenfeksiyonun yapılması,
altlığının düzenli olarak değiştirilip, kuru tutulması sayılabilir.
Öte yandan, yapılan çalışmalarda, kolostrumu yeterince
almamış olan buzağıların, yeterli
seviyelerde kolostrum almış
olanlarla karşılaştırmasında,
cryptosporidiosis yakalanma
yüzdelerinin daha yüksek olduğu
gösterilmiştir. Bu anlamda, yeni
doğan buzağıların, doğar doğmaz mümkünse ilk 4 saat içinde,
doğru ısıdaki ve yüksek kalitedeki kolostrumu alabilmeleri için,
gerekli altyapının oluşturulması
da hem korunma hem de hayvanın ileriki hayatında göstereceği
performansa erişebilmesi anlamında önemlidir. Böylece fırsatçı
Cryptosporidium spp.
mikroorganizmaların bağırsakta
yerleşmesi önlenebilecek ve
hayvan sağlıklı bir şekilde gelişimini sürdürecektir.
Uygun protokoller ve biyogüvenlik noktaları dikkate alınarak
uygulanan kapsamlı bir sürü
yönetim programıyla, erken
teşhis, etkili tedavi seçenekleri
iyi bir bakım uygulamasıyla
protozoal enfeksiyonların üstesinden gelinebilir. 
rta
Biyogüvenlik, sigo
dbirli
te
ni
poliçesi gibidir, ya
a
zıd
Ya
r.
bir yatırımdı
ıdır.
al
nm
la
gu
kalmamalı, uy
Saygılarımızla,
REFARM A.Ş.
www.refarm.com.tr m.tr
rm.co
biyoguvenlik@refa
işimiz
Biyogüvenlik bizim
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
Çalışmalarla
kanıtlanmış
çok yönlü etki
“Toplam Barsak Sağlığı Yönetimi” köşemizde, daha önce yangıya karşı güçlü
etkilerine değindiğimiz Sangrovit®’in kanatlı yetiştiriciliğinde çalışmalarla
kanıtlanmış performansa ilişkin özellikleri üzerinde duracağız.
S
ağlıklı hayvanlar, etkili
bir performans, yüksek
ürün kalitesi ve güvenliği iyi bir ürün anlamına
gelir. Hayvansal üretimi zorlayan tüketici taleplerinin, bugün
her zamankinden daha fazla
karşılanması gerekmektedir.
Sangrovit® yüksek ve çok yönlü
etkileriyle başarılı bir hayvancılığı, güvenli bir şekilde yürütebilmek için anahtar ürün olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sangrovit® bir benzophenanthridine
alkaloididir ve bu alkaloidlerin
literatürde bilinen birçok olumlu
etkisi vardır. Benzophenanthridine alkaloidleri, sindirim sistemi
organlarının stimülasyonunu
sağlar, karaciğer fonksiyonu ve
sağlığını geliştirir; güçlü yangı
giderici özellikleri vardır ve geniş
antimikrobiyal etkiye sahiplerdir. Ayrıca sindirim sisteminde
aminoasit yıkımlayıcı enzimlerin inhibisyonunu sağlayarak
özellikle kanatlı yetiştiriciliğinde
en önemli hedef olan kas artışını
yüksek oranda destekler. Sürü
üniformitesi üzerine olumlu
etkileri pek çok çalışmayla
kanıtlanmıştır. Karaciğer sağlığını maksimumda tutar. Yanı
sıra bir bitter substans olması
dolayısıyla iştahı ve sindirim
enzimlerinin sekresyonunu
artırarak besinlerin emilimini de
kolaylaştırır. Su - yem dengesini
koruyarak ıslak altlık probleminin ortaya çıkmasını engeller.
Nekrotik enteritis insidensini ve
mortaliteyi önemli ölçüde azaltır.
Sangrovit® sürü üniformitesini
optimize eder
Kanatlı yetiştiriciliğinde iyi bir
sürü üniformitesine sahip olmak
performansı maksimize etmek
için oldukça önemlidir. Vücut ağırlığı farklılıkları birçok komplikasyon ve soruna neden olur. Eğer
sürü üniform değilse, büyümek
için daha çok zamana ihtiyaç
duyacak ve kesim zamanı geldiğinde sorunlar ortaya çıkacaktır.
Üniform olmayan bir sürü, farklı
enterit türleri ve diğer etkenlerle
kolaylıkla enfekte olabilir ve bu
durum ciddi ekonomik kayıplara
yol açabilir. FCR sürüdeki eşitsizlikten kötü bir şekilde etkilenir ve
bu da karlılıkta azalmaya neden
olur. Karlılığı maksimize etmek için
homojeniteyi optimize etmek ge-
TABLO. Sangrovit®’ in sürü üniformitesi üzerine etkisi
Çalışma
Uygulama
Final ağırlığı (g)
Standart sapma
(varyasyon)
Sangrovit® =
Düşük varyasyon
Litvanya
Kontrol
Sangrovit (30mg/kg)
1738.6
1765.1
14.4
12.8
-%11
Kontrol
Sangrovit (15mg/kg)
1724.5
1730.1
16.0
13.3
-%17
Polonya
Sangrovit® yem alımı, bağırsak fonksiyonu ve sağlığı üzerindeki dengeleyici etkileri nedeniyle sürüde üniformite geliştirir.
Sangrovit®’in final ağırlığındaki varyasyon üzerine etkisini göstermek amacıyla yapılan pek çok karşılaştırmalı çalışma, ürünün
sürü üniformitesi üzerine düzeltici etkisini açıkça ortaya koymaktadır. Litvanya ve Polonya’da yapılan çalışmalarda Sangrovit®’in
kullanım oranı arttıkça sürü üniformitesindeki varyasyonun azaldığı görülmektedir.
İNFOVET 34-35
rektiğini unutmayın! Sangrovit’in
sürü üniformitesi üzerine düzeltici
etkisi farklı birçok çalışmayla
kanıtlanmıştır (tablo).
Sangrovit® “Su: yem”
tüketimi oranını dengeler
Su tüketimi kanatlıların günlük
besin alımının önemli bir parçasıdır ve kanatlıların suya ulaşımları
refah standartları arasında değerlendirilmektedir. Broiler piliçlerde
ad libitum su tüketimi bağırsak
sağlığı, stres, çevresel koşullar,
üretim performansı, diyet kompozisyonu ve yem biçimine bağlı
olarak değişebilir. Bununla birlikte
ılımlı iklim koşullarında yüksek su
tüketimi genellikle ıslak altlık sorunları ve artan amonyak üretimi
ile sonuçlanacaktır. Sangrovit®
hayvanların su - yem tüketimi oranını optimize eder. Bunun anlamı
ise daha kuru altlık, daha düşük
nem oranı, kümes ortamında
daha az amonyak kokusu ve daha
düşük enfeksiyon riski demektir.
Bu Sangrovit®’in kapalı ortamda
yaşayan hayvanların hijyen standartları üzerine önemli bir başka
pozitif etkisidir (grafik 1).
Sangrovit® ile daha çok göğüs
eti, daha az abdominal yağ
Kanatlı yetiştiriciliğinde asıl
hedef sağlıklı, lezzetli ve bol
DAHA FAZLASI İÇİN:
Sangrovit®
> Daha yüksek yem tüketimi
> Daha iyi performans
> Daha iyi kümes hijyeni
> Daha düşük ölüm oranı
> Daha düşük FCR
> Daha çok karlılık
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
Grafik 1. Sangrovit®’in su tüketimi ve altlık kalitesi üzerine etkileri
Su: Yem oranı
Altlıktaki su oranı
100
100
%
%
80
80
70
70
60
60
Kontrol
Sangrovit®
Sangrovit®
Kontrol
Çalışmalardan ortaya çıkan sonuçlarda Sangrovit®’in Su:Yem tüketimi ve
altlıktaki su oranı üzerine etkileri açıkça görülmektedir.
Grafik 2. Sangrovit®’in karkas kalitesi üzerine etkisi
Kontrol
Sangrovit® 15 ppm
+6.4 %
110
105
100
-6 %
95
90
Göğüs kası
İNFOVET 36-37
aminoasitlere bağlanmalarının
yolunu kapatmış olur. Böylece
kullanılabilir amino asit miktarında ve özellikle de aromatik
amino asitlerde artış meydana
gelir. Vücut aminoasitlerden
gereğince yararlanabilir.
Sonuçta daha çok et üretimi
gerçekleşir (grafik 2).
Baget kası
Abdominal yağ
Polonya Warminsko Üniversitesi’nden Prof. J. Jankowski liderliğinde yapılan
çalışmada, yemlerinde 15 ppm Sangrovit® kullanılan hayvanların kas gruplarında kontrol grubuna göre önemli ölçüde artış, abdominal yağ miktarında ise
azalma görülmektedir.
Grafik 3. Sangrovit®’in broiler piliçlerde serum triptofan düzeyi
üzerine etkisi
1.3
1.2
Sangrovit® protein
metabolizmasını düzenler
Sangrovit®, triptofan gibi
aminoasitleri, yüksek miktarları
yangıya neden olan ve toksik
etki gösteren indol ve skatol gibi
biyojenik aminlerin enzimatik
degredasyonuna karşı korur.
Triptofan, seratonin ve dolayısıyla
melatoninin ön maddesi; protein
metabolizması için en önemli
amino asittir. Karaciğerdeki protein metabolizması üzerine de pozitif etkilidir. Vücutta kullanılabilir
triptofan miktarındaki artış, kanda
amino asit seviyesinin
mg TRY / 100ml Plasma
miktarda beyaz et üretimidir.
Bunun için de proteinin temel yapıtaşı olan amino asitlere ihtiyaç
duyulur. Aminoasitleri yıkımlayan
enzimler normalde sindirim sisteminde bulunan bakteriler tarafından üretilir. Bunlar özellikle
aromatik amino asitleri yıkımlarlar. Bu durumda gıdalarla alınan
kullanabilir amino asit miktarında
azalma meydana gelir. Ayrıca bu
yıkımlanma neticesinde birtakım
zararlı biyojenik aminler de
ortaya çıkar. İndol ve skatol adı
verilen bu biyojenik aminler, kanatlıların sindirim sistemi mukozasında, kronik subklinik yangıya
neden olarak, özellikle sindirim
sisteminin üst bölümlerinde
E.coli, Clostridium, Salmonella
gibi patojenlerin tutunmasını
kolaylaştırır. Sangrovit® ise etken
maddesi Sanguinarium sayesinde aminoasitleri yıkımlayan
enzimlere (AADE) bağlanarak
onları bir anlamda bloke eder ve
Uyluk kası
1.22
1.1
1.0
1.09
1.02
0.9
0.8
0.7
0.6
0.5
Kontrol
Sangrovit®
30/20 ppm
Sangrovit®
50/20 ppm
Japonya Itachu’da yapılan araştırmada, Sangrovit®’in broiler piliçlerde triptofan kullanılabilirliği üzerine etkisi ölçülmüş, çeşitli düzeylerde Sangrovit®
eklenen yemle beslenen hayvanlarda doza bağlı olarak plazmadaki triptofan
seviyesinin arttığı gözlemlenmiştir.
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
daha sakin ve homojen sürüler
meydana gelir. Seratoninden
sentezlenen melatonin ise bağışıklığı önemli ölçüde destekleyici
rol üstlenmektedir (grafik 3).
Sangrovit® Yağlı Karaciğer
Sendromu oluşumunu engeller
Yağlar kanatlı diyetlerinde
enerjinin, esansiyel besin
kaynakları araşidonik asit ve
linoleik asitin çok önemli bir
kaynağıdır. Yağın kaynağı her
ne olursa olsun çok miktarda
kullanımı diyeti yüksek enerjili
bir hale getirir. Yüksek enerjili diyetlerin fazla miktarda
tüketimi kısıtlı aktivite ile bir
araya gelince, karaciğerde aşırı
yağ birikimi ile karakterize olan
yağlı karaciğer sendromuna
yol açmaktadır. Yağlı karaciğer
sendromu hayvanlarda verim
düşüklüğü ve ölüm oranlarında
artışa neden olmaktadır.
İNFOVET 38-39
Sangrovit® barsak sağlığını korur
Daha önceki bölümlerde de
üzerinde sıklıkla durduğumuz
gibi, kanatlı yetiştiriciliğinde
barsak sağlığı konusunda
sağlanan başarı, hayvanlarda
performans artışına ve karlılığa
en büyük katkıyı sağlamaktadır.
Sindirim sistemi, kanatlı sağlığı
ve performansına kötü etki
yapacak mikroorganizmalar
ve dış etkenlerle sürekli temas
halindedir. Bu kötü etkileri en
aza indirebilmek için barsak bütünlüğünü sağlamak önemlidir.
Sangrovit® intestinal sistemin
%10 oranında uzamasını sağlar.
Bu da besin maddelerinin emilimi ve savunma için daha çok
yüzey anlamına gelir. Yanı sıra
Sangrovit®’in kanatlıları barsak
patojenlerinin zararlı etkilerine karşı koruduğu, challenge
çalışmalarından sonra yapılan
lezyon derecelendirme tekniği
ile kanıtlanmaktadır (grafik 5).
Kanatlı sağlığında maksimuma
ulaşmanın yolu: Sangrovit®
> Çalışmalarla kanıtlanmış
anti yangısal aktiviteye sahiptir.
> Antioksidatif etkinliği vardır.
> Yem kullanımını maksimize
eder, metabolizmayı ve
sindirimi düzenler.
> İstenmeyen bozulma ve
kayıplara karşı barsaktaki esansiyel asitleri korur.
> Canlılık ve optimal performansı destekler.
> Kimyasal olarak tanımlanmış
ve ölçüm yöntemleri ile belirlenebilen aktif maddeler içerir.
> Performans ve güvenlik
açısından kapsamlı bir şekilde
test edilmiştir.
> Hem ticari hem de organik
olarak yetiştiriciliği yapılan tüm
hayvan türleri için kullanımı otoritelerce onaylanmıştır.
”Bahsi geçen bilimsel çalışmaların detayları, istenildiğinde
ANC tarafından paylaşılacaktır.”
Grafik 4. Sangrovit®’in karaciğer sağlığı üzerine etkileri
Karaciğer renk skorlaması
(1=koyu kırmızı, 2= sarımtrak)
Yağlı karaciğer
sendromu
insidensi
1,2
1,1
Karaciğer rengi
Sangrovit®’in
etken maddesinin
insan sağlığına
olumlu etkisi çok
uzun yıllardan
beri bilinmektedir.
Normal dozun
kat kat üzerinde
kullanıldığında
dahi toksik etki
göstermediği
kanıtlanmıştır.
Sangrovit® tarafında stimüle
edilen triptofan, karaciğer sağlığı ve metabolizması üzerine
pozitif etkiye sahiptir (grafik 4).
Kontrol Sangrovit®
1,0
0,9
Erkek 10/10
0/10
Dişi
0/10
7/10
0,8
0,7
Sangrovit®
Kontrol
Japonya’da 52 günlük yetiştirme periyoduna alınan Ross ırkı hayvanlarda,
Sangrovit®’in karaciğer yağlanması üzerine belirgin pozitif etkisi net bir
şekilde görülmektedir.
Grafik 5. Sangrovit®’in barsak lezyon skoru üzerine etkileri
2.5
a
a
2.0
Lezyon indeksi
yükselmesine neden olur. Triptofanın korunması Sangrovit®’in
kritik öneme sahip etkilerinden
bir tanesidir. Plazmada triptofan
düzeyi artışı, hayvanların iştahını
triptofan-serotonin kontrol çemberi yolu ile stimüle eder ve bu da
hayvanların yem alımında artışa
neden olur. Triptofandan sentezlenen serotonin ise çevresel stres
ve duyarlılığı azaltarak, hayvanlarda kavga etme ve uçma gibi
reaksiyonlara hassasiyeti azaltır.
Sonuçta agresyonda azalma,
1.5
b
b
1.0
c
0.5
Enfeksiyondan
7 gün sonra
Kontrol
Sangrovit® 10 mg/kg
c
Enfeksiyondan
14 gün sonra
Sangrovit® 25 mg/kg
(Lezyon skoru barsaktaki nekrozis için bir göstergedir. 0=Lezyon yok;
5= Yüksek oranda lezyon varlığı; a,b,c=farklılıkları gösterir)
Kuzey Karolina Üniversitesi’nde yapılan bu çalışma, Sangrovit®’in, Clostridium perfringens ile enfekte edilen broiler piliçlerde, kullanım miktarına paralel
olarak lezyon derecesi üzerine iyileştirici etkisini göstermektedir.
TOPLANTI ZOETIS & EKOL
Zoetis ve Ekol,
antikoksidiyal
grubu için işbirliğini
kutladıkları günde
katılımcıların desteği
sayesinde yalnız
değillerdi.
Taşlar
yerine oturdu
Zoetis ve Ekol Gıda’nın stratejik işbirliklerini kutladığı ve
koksidiyoz konusunu geniş çaplı olarak ele aldığı lansman,
05-06 Mart tarihlerinde Conrad İstanbul Hotel’de
görkemli bir şekilde gerçekleştirildi.
İNFOVET 40-41
Z
oetis Doğu Avrupa, Ortadoğu ve
Afrika Kanatlı Ürünleri Direktörü
Dr. Mehmet Doğrul öncelikle
Zoetis’in antikoksidiyal ürünlerinin stratejik ortaklığı için ZoetisEkol Gıda işbirliğini kutlayarak,
“Koksidiyoz Kontrolünde Taşlar Yerine Oturdu” toplantısının açılış konuşmasını yaptı.
Zoetis için önemli bir gün olduğunu söyleyen
Doğrul, Zoetis ile Ekol’ün antikoksidiyal grubu
için yaptıkları iş birliğini kutladıkları günde,
bu birlikteliğin hem Zoetis’e hem Ekol’e hem
de sektöre hayırlı uğurlu olmasını dileyerek, Ekol Gıda Genel Müdürü Serhad Çelik’i
sahneye davet etti ve toplantıyı hoşgeldin
konuşmasıyla başlattılar.
Ekol Gıda Genel Müdürü Serhad Çelik’in
hoşgeldiniz konuşmasının ardından yapmış
olduğu sunumda Dr. Doğrul, dünya hayvancılık
ve kanatlı sektörü ile ilgili güncel bilgiler ile “Zoetis kimdir”i cevapladı ve “Bir Bakışta Zoetis”i
anlattı. Bununla birlikte Dr. Doğrul, Zoetis kanatlı
ürün portföyü ile ilgili bilgileri de paylaştı.
Zoetis Türkiye Genel
Müdürü Hakan Eras
ilerleyen zamanlarda
sahada etkinliklerini
arttıracaklarını belirtti.
Zoetis Doğu Avrupa,
Ortadoğu ve Afrika
Kanatlı Ürünleri
Direktörü Dr. Mehmet
Doğrul, stratejik
ortaklığı kutlayarak
sözlerine başladı.
Ekol Gıda Genel
Müdürü Serhad
Çelik, Zoetis ve teknik
kadrosu ile çalışacak
olmaktan gurur
duyduklarını söyledi.
Sunumda dikkat çeken önemli bilgiler şöyleydi:
Hayvancılık sektörü çiftlik hayvanları bölümü için; dünyada 7 milyar insanın hayvansal
protein tükettiğini; bunların süt, kırmızı et,
tavuk eti, balık ve yumurta olduğunu ve çiftlik
hayvanlarının toplam tarımın değer olarak
% 40’ını oluşturduğu; tarım alanlarının ise %
33’ünün yem ham maddeleri için kullanıldığını,
Hayvancılık sektörü pet hayvanları bölümü için; dünya çapında yaklaşık 225 milyonun üzerine köpeğin, 125 milyonun üzerinde
ise kedinin beslendiğini; Brezilya, Rusya,
Hindistan ve Çin’de pet hayvanlarına yapılan
harcamanın her yıl % 15 arttığını; Amerika’da
evinde en az bir kedi ya da köpek besleyen
ailelerin oranının % 62 olduğunu,
Hayvancılık sektörü kanatlı hayvanlar bölümü için; dünya çapında 60 milyar tavuğun,
2,6 milyar ördeğin, 633 milyon hindinin bulunduğunu söyleyen Dr. Doğrul, kanatlı üretiminin
geleceği ile ilgili şu bilgileri paylaştı: “2050
yılında dünya nüfusunun 9 milyar olacağı,
dünya et tüketiminin % 73 artacağı ve dünya
tavuk eti tüketim artışının 2000-2030 arasında % 170 artacağı ve 30 yıl sonra da yaklaşık
2 katına çıkacağı öngörülmektedir. 2019 yılındaki tahmini kanatlı sekörünün değeri 562M
$ ve % 30 artış olarak hesaplanmaktadır. Elde
edilen verilerde, dünya tavuk eti tüketiminin
gün geçtikçe arttığı görülmektedir. Buna
karşılık domuz eti ve kırmızı et tüketiminde
de bir azalma mevcuttur. Özellikle gelişmiş
ülkelerdeki (Kanada, Avrupa, Amerika) tavuk
eti tüketim artışı dikkat çekicidir; buna karşılık
kırmızı et tüketimi düşmektedir.”
TOPLANTI ZOETIS & EKOL
Zoetis Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika
Kanatlı Ürünleri Direktörü Dr. Mehmet Doğrul,
toplantının ve iş birliğinin hem Zoetis’e hem de
Ekol’e hayırlı uğurlu olmasını diledi.
İlgi çeken bir diğer konu ise kanatlı üretiminde ülkelere göre karlılık oranları idi: %
24,8 Rusya, % 16,5 Meksika, % 12,4 Amerika,
% 7,2 İsveç-Norveç, % 7 Tayland, % 4,5 Hindistan, % 4,5 Brezilya, % 3,3 Güney Afrika, %
2,2 Çin oranları paylaşıldı.
1950’li YILLARDAN GÜNÜMÜZE ZOETİS
Sunumuna “Zoetis kimdir?” ile devam
eden Dr. Mehmet Doğrul Zoetis’in günümüze
olan yolculuğu ile ilgili şu bilgileri paylaştı:
“İsmimiz Zoetis (zō-EH-tis), zoo ve zooloji kelimeleri ile bilinen “zo” köküne sahip
ve “yaşama dair” anlamına gelen zoetic
kelimesinden türetilmiştir. Zoetis, 1950’li
yıllarda hayvan sağlığına Terramisin ile ilk
girişi gerçekleşmiş olup, 60 yıllık bir bilgi
birikimi ve deneyimi arkasında bulundurmaktadır. Bugün Zoetis, 28 üretim merkezi ve 5
büyük ürün kategorisi bulunduran, başlıca 8
hayvan türü ile ilgilenen, 1100’den fazla Ar-Ge
uzmanı, 300’den fazla ürün portföyü, dünya
genelinde 3500’den fazla sayıda kişiden oluşan saha ekibi, dünya genelinde 9800’den
fazla çalışanı olan, 120’den fazla ülkede varlık
gösteren, 60 yıldan fazla süreye dayanan
deneyimi ile % 36 pet hayvan sağlığına, %
64 oranında çiftlik hayvanları (ruminantİNFOVET 42-43
kanatlı) sağlığına odaklanan, 2013 yılı için
4,8 milyar dolar ciroya sahip ilaçlar, aşılar,
tanı-teşhis kitleri ve genetik ürünler sunan
hayvan sağlığında lider bir dünya şirketidir.”
diyen Dr. Doğrul, Zoetis’in kanatlı hayvan
sağlığında, aşılar, ilaçlar, yem katkıları, inovo
makineleri ve teşhis kitleri olmak üzere 5 ana
ürün grubunda 200’den fazla ürün ile kanatlı
hayvan sağlığı sektörüne hizmet vermenin
yanında dünya çapında 27 üretim tesisinin
13’ünde kanatlı ürünleri üretimi yapıldığını
belirterek, beş ürün grubundan bir tanesi
olan antikoksidiyal ürün grubu için bundan
böyle Ekol Gıda ile birlikte çalışma yapılacağının müjdesini vererek sunumunu bitirdi.
MİKROFLORA SAĞLIĞININ DOĞRU
EMİLİM VE SİNDİRİM İÇİN ÖNEMİ
Dr. Mehmet Doğrul’un sunumunun ardından Türkiye kanatlı sektörünün yakından
tanıdığı ve birçok konuda fikirlerine inandığı
Bağımsız Danışman Dr. Imre Horwath-Papp,
Türkiye’de koksidiyozun güncel durumu ile
bilgileri paylaştı. Virüslerin, mikotoksinlerin,
yemlerin, koksidiyozun ve barsakta yaşanan
stresin, disbakteriyoz, nekrotik enterit ve
E.coli ile ilişkisi olduğunu söyleyen Dr. Imre,
genetik gelişim ile ilgili 1957’lerden bu yana
42 günde elde edilen canlı ağırlığın 508
gramlardan 2500 grama geldiğini belirterek,
kas, kemik, solunum sistemi, immun sistem,
kalp ve iç organlardaki gelişime işaret etti.
Akciğer-kalp ile vücut ağırlığı oranının 20 yıl
önce % 6 olduğunu şu an da ise % 3’lerde
olduğunu ifade ederek vücut yapısındaki değişikliklere dikkat çekti. Genetik şirketlerin,
tavukları bizlere çok iyi sunmak istediklerini fakat bizim kasları baz aldığımızı; kas
büyüdükçe organların küçüldüğünü ifade
etti. Postmortem muayenede son zamanlarda pelviste bir delikle karşılaştıklarını,
bunun da tavuğun büyümesine devam edip
pelvisin gelişimini düzgün sürdüremediğini
işaret ettiğini belirtti. Hızlı büyümenin sonuçları olan sendromları iskelet ve metabolik
sistemin düzensizlikleri, tibial diskondroplazi, bacak problemleri ve zayıflıkları, asides,
selülitis, ani ölüm sendromu ve disbakteriyozis olarak özetledi.
Dr. Imre sonrasında sunumunda, normal
barsak mikroflorasından bahsetti. Bakteri
popülasyonunun sağlığı devam ettirdiği,
faydalı populasyon dengesinin korumasının
önemli olduğu, kanatlıların patojenlere olan
duyarlılığının artması ile dengenin bozulacağı ve patojenlerin barsakta kolonize olup
hastalığa neden olacağı bilgilerini paylaştı
ve koruyucu mikroorganizma populasyonunun rasyona ve çevre faktörlerine duyarlı
olduğunu belirtti.
Yönetimle ilgili bir sonuç: Barsak stresi
Rhunting Stunting Sendromu’na da yer
veren Dr. Imre, klinik olarak 1-3 yaş arasındaki
tavuklarda dışkı bulaşıklığı, yağlı dışkı içerisinde sindirilmemiş yem ve materyal ile karşımıza çıktığını, düşük performans ve dalgalı
sürülere neden olduğu belirtti. Bu sendroma,
rotavirus, astrovirus, reovirus, adenovirus,
coronavirus, enterovirus, calicivirus gibi
birçok virüsün dahil olduğunu, ayrıca E.coli ve
Campylobacter jejuni’nin de önemli olabileceğini vurguladı. Bu etkenlerin bir araya gelerek
barsak yüzeyine harabiyet verdiğini söyleyen
Bağımsız Danışman
Dr. Imre HorvathPapp, barsak stresi,
mikroflora sağlığı ve
koksidiyoz ile ilgili
değerli bilgiler aktardı.
Bağırsak florası
kompleks bir yapıdadır
ve önce durumu
anlamak; sonra iyi bir
yönetimle bağırsağın
doğal koruma
mekanizmasını ve
bakteriyel florayı
desteklemek önemlidir.
Dr. Imre kümes hijyeni, temizlik ve dezenfeksiyon için tavsiyelerde bulundu.
“Aşikar bir nedeni olmayan” şeklinde ifade
ettiği barsak stresi ile sunumuna devam eden
Dr. Imre, barsaktaki değişiklikleri patolojik ve
histolojik görüntülerle aktardı. Barsak stresi
patolojisinde, koksidiyoz veya nekrotik enterit
başlangıcı ile ilişkilendirilmeyen küçük kırmızı
alanların ve peteşiyal kanamaların görülebileceğini ileten Dr. Imre, histopatolojide intestinal
florada bozumalar, villuslarda dejenerasyon,
mukoza altında hiperemi, hemoraji ve inflamasyon hücrelerinde artışın dikkat çektiğini; bu belirtilerin vücutta bir reaksiyonun
olduğuna dikkat çektiğini, fakat neye karşı
şekillendiğini bilmediklerini ve buna “barsak
stresi” dendiğini belirtti.
Barsak stresinin etiyolojisini değerlendiren Dr. Imre; zehirli yem bileşenlerinin (zayıf
yem kalitesi, mikotoksinler, değeri düşük
bileşenler gibi), Adenoviral enfeksiyonların,
aşılamaların, mukozal irritasyonunun, stres
durumlarının ve yönetim ile ilgili eksikliklerin
rol oynadığını söyledi. Barsakta stresi azaltmak için, yem kalitesinin arttırılıp, toksin
Zoetis EUAFME
Kanatlı Pazarlama
Direktörü Dr.
Erik Uyttebroek
Rotecc ile ilgili
sunumunu paylaştı.
Zoetis Avrupa, Afrika,
Orta Doğu Kanatlı Teknik
Müdürü Dr. DIeter
Vancraeynest, lezyon
skorlamaya değindi.
TOPLANTI ZOETIS & EKOL
Zoetis Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika
Kanatlı Ürünleri Direktörü Dr. Mehmet Doğrul
EKOL VE ZOETİS
TECRÜBESİNİN BİRLİKTELİĞİ
bağlayıcılarının kullanılmasının önemine
değinerek; dikkatli aşı programlarının kullanılması gerektiğini belirtti.
Koksidiyoz ve disbakteriyoz ile ilgili tavsiyeler
Sunumuna koksidiyoz ile devam eden
Bağımsız Danışman Dr. Imre Horwath-Papp;
Türkiye’de koksidiyozun problem teşkil ettiğini
ve güncel koksidiyoz durumunun subklinik
seviyede olduğunu açıkladı. En yaygın etkenin
Eimeria maxima olduğunu söyleyen Dr. Imre,
zaman zaman E. acervulina gördüklerini,
E. tenella’nın ise bazen salgınlar şeklinde
karşılarına çıktığını belirtti. Asıl endişe verici
noktanın genç damızlıklarda erken salgınlara neden olan E. necatrix enfeksiyonlarıyla
karşı karşıya kalmaya başlamaları olduğunu
ekleyen Dr. Imre proflaksi ve tedavi için, koksidiyoz durumunun gözlenmesi ve korunma
İNFOVET 44-45
programında antikoksidiyallerin yer alması
gerektiği, salgınların tedavisi için ise amprolium, toltrazuril ve sülfanomidlerin kullanılması gerektiği üzerine tavsiyelerde bulundu.
Sunumunda disbakteriyoza da değinen Dr.
Imre, bir disbakteriyoz vakasında normal
görünümlü dışkı görebileceğimiz gibi dışkıda
turuncu-kırmızı eksudat, bazen portakal
rengi-turuncu diyare ya da içerisinde sindirilmemiş yem partikülleri olan yeşilimsi ve yağlı
bir dışkının karşımıza çıkabileceğini açıkladı.
Disbakteriyozda dalgalı bir sürü, canlı ağırlıkta
yaklaşık 100 gr kayıp, FCR’de 10 puanlık bir
artış ve ıslak altlık gözlemlendiğini anlatan Dr.
Imre, ıslak altlık devamında amonyağa bağlı
problemlerin ve solunum problemlerinin de
meydana gelebileceğini hatırlattı ve bazı tavsiyelerde bulunarak disbakteriyoz için öneriler
sundu. Barsak florasının bütünlüğünün
2011 yılında Alpharma ürünlerini aldıktan
sonra diğer bölgelerde hem üretim
hem de operasyonel bazda yavaş
yavaş yapılandırmayı değiştirmeye
başladık. Bu bağlamda Türkiye’de de
yeni bir yapılanmaya gittik ve sektörün
en güçlü firmalarından biri olan Ekol ile
güçlerimizi birleştirdik. Ekol’ün dağıtım
ağı çok geniş, büyük ve tecrübeli bir
ekibi var. Bugün de bu önemli birlikteliğin
lansmanı için toplandık ve böylece
taşlar yerine oturdu diyoruz.
Gerçekleştirdiği satın almalarla birlikte
portföyünü inovo aşılardan, inovo
makinelerine, antibiyotiklerden yem
katkı maddelerine kadar genişleten
Zoetis, şu anda sektörün ihtiyacı olan
tüm hayvan sağlık ürünlerini elinde
bulunduran dünyadaki tek firma. Kanatlı
sektörüne de yeni girmemize rağmen
ikinci sıradayız ve çok yakın bir zamanda
kurumumuzu güçlendirerek burada da
birinciliği hedefliyoruz.
Kanatlı üretimi yönünden baktığımızda
Türkiye, hem bölgesinde hem de
dünyada önemli bir oyuncu ve 1.2 milyar
broyler üretimi ile ilk 10’da bulunmakta.
Kanatlı birimi olarak devamlı Türkiye’yi
ön plana çıkaran stratejik planlar
yapıyoruz; takımımızı yeniledik, teknik
ekibimizi güçlendirdik, teknik servis
sayımızı arttırmaya devam ediyoruz,
yeni ürünlerimizin ruhsatlandırılmasını
bitirmek üzereyiz ve bu ürünlerin
lansmanları için hazırlıklar yapıyoruz.
Çünkü bizim için Türkiye çok önemli.
Benim sorumlu olduğum bölgede
Rusya’dan sonra potansiyel olarak
ikinci büyük ülke. Belki satış olarak
arzu ettiğimiz seviyede değiliz ama
Türkiye’den çok umutluyuz. Bu yönde de
her türlü çalışmayı yapıyoruz.
TOPLANTI ZOETIS & EKOL
korunması, hafif antimikrobiyal program ve
doğru antikoksidiyal program uygulanması,
probiyotiklerle mikrofloranın desteklenmesi,
kaliteli yem kullanılması ve soya fasulyesinin
anti besleyici etkisinin azaltılması, sindirilmeyen yem için hazırlayıcı enzimlerin seçilerek
fungal enzimlere karşılık bakteriyal orijinli
Xylanase kullanılması gerektiğini belirtti. Yüksek pH’nın bakteriyel enzimler için optimum
olduğunu da sözlerine ekledi.
Dr. Imre, Clostridial enfeksiyonlara da
dikkat çekti
Dr. Imre sunumuna Clostridial enfeksiyonlardan bahsederek devam etti. Botulizm,
Nekrotik enteritis, Ülseratif enteritis ve
Gangrenöz dermatitis gibi hastalıklara neden
olan çeşitli Clostridium etkenleriin protoksin
salgıladıklarını, bu toksinin intestinal florayı
bozup enterite yol açtığını söyledi. Clostridium perfringens’in erken fazda Clostridial
enteritis’e, geç fazda ise Nekrotik enteritis’e
yol açacağını belirtti.
Clostridial enfeksiyonlara predispozisyon
yaratan durumları sıralayan Dr. Imre, yönetime bağlı stres durumları, damızlık hayvanlarda yumurtlamanın başlangıcı, zayıf hijyensanitasyon ve ıslak altlık gibi problemlerin
yanı sıra koksidiyoz, parazitik solucan
enfeksiyonları ve bakteriyel enfeksiyonların
da risk yarattığını belirtti. Klinik işaretleri ise
şöyle sıraladı: 2-5 hafta arası depresyon ve
iştahın azalması, karışık tüy görünümü, koyu
dışkı, ishal ve zaman zaman dışkıda kan, su
tüketiminin artması, ıslak altlık ve ani ölüm.
Postmortem analizde ise; histopatolojide
nekroz, inflamasyon, hücrelerde balonlaşma
ve şişme; makroskobide incelmiş barsak
duvarı, enterit, sekumda geniş bir alanda
inflamasyon ve nekroz gözlendiğine değindi.
Nekrotik enteritten de bahseden Dr.
Imre, salgın durumlarında hızlı olmanın
esas olduğunu; içme suyu yolu ile amoksisilin, linkomisin, tylosin, OTC ve sulfonamide gibi antibiyotiklerin uygulanması gerektiğini; predispoze faktörlere odaklanmanın,
tüm stres faktörlerini elimine etmenin ve
ihtiyaç durumunda tedavi etmenin önemli
olduğunu vurguladı. Negatif ekonomik
etkileri olan Clostridial enteritis vakalarında zayıf yemden yararlanım, canlı ağırlık
kazanımının azalması, uzun yetiştirme
periyodu, ziyan olmuş yem, % 5-10 ölüm ve
kesimhanede hasarlı ürünler ile karşılaşılabileceğini belirtti.
KOKSİDİYOZ VE LEZYON SKORLAMA
Dr. Imre’nin ardından, Zoetis Avrupa, Afrika,
Orta Doğu Kanatlı Teknik Müdürü Dr. Dieter
İNFOVET 46-47
Vancraeynest koksidiyoz ve yönetimi ile
ilgili önemli bilgiler aktardı. Barsak morfolojisinden kısaca bahseden Dr. Dieter, yem ve
dışardaki bakteriler sebebiyle barsağın dış
yüzey ile sürekli iletişim halinde olduğunu
belirtti ve barsağın en büyük tehditlerinden
biri olan koksidiyoz ile ilgili bilgilendirme bölümüne geçti. Koksidiyozun, Eimeria cinsine
ait bir protozoon parazitten kaynaklandığını
ve broyler üretiminde en maliyetli hastalıklardan biri oluğunu söyleyen Dr. Dieter,
“Broyler üretiminde önemli olan türler E.
acervulina (barsakların proksimal kısmında
beyaz lezyonlar), E. maxima (orta barsakta
kırmızı nokta lezyonları), E. tenella (sekumda
ve sekal sızıntılarda kan) ve tipik lezyonlara
neden olmayan performans üzerinde önemli
etkisi olan iki tür E. mitis ile E. praecox’dur.
Yaşlı tavuklar için, iki önemli tür daha vardır:
E. necatrix ve E. brunetti.” bilgilerini aktardı.
Ayrıca Eimeria türlerinin yaşam siklusundan
bahsederek koksidiyozun sonuçları ile ilgili;
klinik koksidiyozda mortalite, ishal, dehidrasyon, karışık tüy görünümü, dışkıda kan
bulguları ve subklinik koksidiyozda barsak
epitel hücrelerinin tahribatı ve buna bağlı
olarak da besinlerin emiliminin azalması ve
düşük performans gözlemlendiğini; ayrıca
Clostridium perfiringens için predispozisyon
oluşturduğunu anlattı.
Koksidiyozun kanatlı üretiminin en
maliyetli hastalıklarından biri olduğunu ve
genelde ekonomik sonuçlarının gerçeğinden
az hesaplandığını, bunun bir buzdağına benzetilebileceğini, tepesi, görünen kısmın yani
klinik koksidiyoz, görünmeyen kısmın ise
subklinik koksidiyoz olduğunu ve burada çok
daha büyük bir tehlike gizlendiğini aktardı.
Koksidiyozun maliyetinin üretilen 1.000.000
broyler başına yaklaşık 50.000 € olarak
hesaplandığı ve bunun % 75’inin subklinik
hastalığın maliyeti olduğunu açıkladı.
Ardından koksidiyozun monitoringinde
OPG ve lezyon skorlama üzerinde duran Dr.
Dieter; OPG (Gram başına düşen oosit sayısı)
tekniği için Mc Master sayma odasına ve
bir mikroskoba ihtiyaç duyulduğunu, fakat
sonuçları yorumlamanın zor olduğunu, oosit
sayılarının Eimeria türlerine göre farklılık
gösterdiğini ve OPG sayısı ile hastalık arasında açık bir bağlantı olmadığını; bu nedenle
lezyon skorlama yönteminin daha sağlıklı
bir yöntem olduğunu anlattı. İyi bir skorlama için, standart entegre bir tesiste her bir
kümesten 18-42 günlük beş adet hayvana,
mikroskoba ve iyi bir aydınlatma elemanına
ihtiyaç olduğunu söyleyen Dr. Dieter, toplam
ortalama lezyon skorunun nasıl yorumlanacağına dair örneklemeler yaptı.
ROTECC İLE ÇAPRAZ DİRENCİN ÖNLENMESİ
Dr. Dieter Vancraeynest’in ardından sözü
Zoetis EUAFME Kanatlı Pazarlama Direktörü
Dr. Erik Uyttebroek aldı ve Zoetis’in geliştirdiği koksidiyoz yönetimi Rotecc ile ilgili
sunumunu paylaştı.
Öncelikle broylerdeki koksidiyoz yönetimi
araçlarını aşılar, antikoksidiyal ilaçlar ve
alternatif ürünler (bitkisel) olmak üzere sınıflandırdı. Antikoksidiyal ilaçları suda kullanılan
tedavi amaçlı olan (amprolium, toltrazuril,
sulfonamid) ve yemde kullanılan koruyucu
amaçlı olan kimyasal ve iyonofor antikoksidiyaller olarak ayırdı. Piyasada bulunan kimyasallar ve iyonoforlar ile ilgili WD süreleri için
bilgileri aktardı. Yem de kullanılan antikoksidiyallerin çok iyi koksidiyoz kontrolü sağladığını, farklı türler için uygulanabildiğini, kolay
uygulanabildiğini, maliyetlerinin elverişli olduğunu, çok iyi barsak sağlığı sunduğunu ve
broyler ve hindilerle sıklıkla kullanılan araçlar
olduğunu aktardı. Dr. Erik, aynı zamanda
antikoksidiyaller arasındaki direnç ve çapraz
dirençten bahsederek rotasyon konusunda
bilgiler aktardı. Rotasyonu; birkaç dönemden
sonra başka sınıf bir antikoksidiyal ile değiştirme olarak tanımladı. Shuttle programda,
bir antikoksidiyalin başlangıçta, diğerinin ise
büyütme ve bitiş döneminde; full programda
ise bir antikoksidiyalin birinci günden WD
süresine kadar (başlangıç, büyütme, bitiş
dönemlerinde) kullanılacağını belirtti.
Neden rotasyon;
> Rotasyon direnç gelişimi için riski azaltır.
> Rotasyon antikoksidiyallerin etkinliğinin
geri kazanılmasına yardım eder.
Aynı antikoksidiyal uzun süre kullanılmamalı
Ayrıca Dr.Erik ‘Aynı antikoksidiyali uzun
süre kullanmayın!’ mesajı verdi. Buna ek olarak; iyonoforların 6 aydan fazla, kimyasalların
full programda 1 dönem (3 ay), kimyasalların
shuttle programda 2 dönem (4,5 ay) kullanılması gerektiğini vurguladı.
Dr.Erik Uyttebroek sunumunun devamında,
çapraz direnç ile ilgili bilgilendirme yaptı ve
iyonoforların üç farklı sınıfa ayrıldığını açıklayarak, herbiri ile ilgili örneklemeler yaptı: “Bu
üç grup, monovalan (salinomisin, monensin,
narasin), monovalan glikozit (maduramisin,
semduramisin) ve divalan (lasalosid) iyonoforlardır. Tüm iyonoforlar, katyonları dışarıdan
parazitik hücrelerin içine taşıyıp onların
ölmesine neden olarak koksidiyanın ozmotik
dengesini bozar. Parazitler belli bir iyonofora
direnç kazandıklarında, iyonoforların benzer
etki mekanizması nedeniyle bu parazitlerin
tüm iyonofor ürünlerine karşı dirençli olacağı
Ekol Gıda Genel Müdürü Serhad Çelik
LANSMANIN AMACI BİRLİKTELİĞİ ÖN PLANA ÇIKARMAK
Bildiğiniz gibi Ekol, tüm yem katkı
maddelerinde yıllardır liderliğe
oynuyor. Ekol-Zoetis birlikteliğindeki
amacımız ise portföyümüzde eksik
olan ve bizim de yıllardır eksikliğini
hissettiğimiz antikoksidiyallerle ilgili
eksiğimizi kapatmak. Zoetis’in ürün
gamı çok kuvvetli ve kanatlı sektörü
için vazgeçilmez ürünleri içeriyor.
Bu birlikteliğin hem Zoetis hem de
Ekol için yararlı olacağına inanıyoruz.
Gerçekleştirilen lansmandaki amaç da,
yıllardır ürünleri piyasada bilinen Zoetis
ürünlerini tanıtmaktan öte, müşterilerle
bu yeni birlikteliği ve sinerjiyi paylaşmak
ve taşların yerine oturmasıyla onlara
daha iyi bir hizmet sunacağımızı
göstermektir. Ekol, sadece bu iş için özel
bir ekip kurdu ve Zoetis’in de desteği ile
müşterilerimize en iyi hizmeti vermeye
çalışacağız. Ürünlerle ilgili daha fazla
teknik sunum yaparak ve bu ürünlerin
özelliklerini öne çıkaran çalışmalar
yapmaya devam ederek önümüzdeki
günlerde Ekol-Zoetis birlikteliğini ön
plana çıkarmayı hedefliyoruz.
TOPLANTI ZOETIS & EKOL
düşünülebilir. Ancak iyonoforların farklı sınıflarının çesitli katyonlar için farklı seçiciliği
vardır. Bu nedenle iyonoforların farklı sınıfları
arasında çapraz direnç sınırlıdır. Diğer yandan, aynı sınıfın iyonoforları arasında çapraz
direnç gösterilmiştir. Bu akılda tutularak, aynı
sınıfa ait olmadıkça bir iyonoforun ardından
diğerini kullanmak mümkündür. Bir iyonofora
dirençli parazitlerin gelişimi riski, bir iyonofordan diğer bir sınıfa ya da bir sentetiğe
zamanında rotasyon ile azaltılabilir. AB’de
şu anda mevcut olan yemin içine katılan
sentetik antikoksidiyallerin hepsinin farklı
etki mekanizmaları vardır; bu nedenle sentetikler arasında çapraz direnç sorun değildir.
Sentetik başına maksimum kullanım süresi
aşılmadıkça, bir sentetiğin ardından diğeri
kullanılabilir.” şeklinde açıklamada bulundu.
Direnç ile ilgili ise; belli bir antikoksidiyal çok uzun süre kullanıldığında ürüne
maruz kalan Eimeria popülasyonu ürüne
olan duyarlılığın azalmasına neden olan
değişiklikler yaşar. Bu azalmış duyarlılık
gelişiminin hızı sentetikler ve iyonoforlar
arasında farklılık gösterir. İyonoforlar her
zaman, “koksidiyal sızıntı” olarak bilinen
sınırlı parazit çoğalmasına izin verir. Bu ilk
bakışta olumsuz bir özellik gibi görünse de,
azalmış duyarlılık gelişiminin yavaşlamasını
sağladığı için gerçek bir avantajı vardır.
Sentetiklerin oldukça yüksek olan gücü
parazit çoğalmasının tamamen engellenmesi avantajını sunar ancak çoğunlukla
dirençli koksidiya sağ kalacağı için dirence
yönelik seçilim iyonoforlardan daha hızlıdır.
Bu sentetiklerin, clean-up programları adı
verilen programlarda daha kısa süreler
kullanılmasının nedenidir. Azalmış duyarlılık
probleminden kaçınma mantığı basittir: aynı
antikoksidiyali çok uzun süreler kullanmamak bu sorunu engelleyecektir. Aynı
sınıftan olan iyonoforlar altı aydan fazla kullanılmamalıdır. Belli bir sentetiğin kullanımı
tam bir program içinde bir üretim döngüsüne (bu yem fabrikası düzeyinde yaklaşık üç
aylık kullanıma tekabül eder) ya da shuttle
programında kullanıldığında iki üretim döngüsüne (yem fabrikası düzeyinde yaklasık
18 haftaya tekabül eder) sınırlı olmalıdır.
Rotasyon programları anahtardır
Rotasyon programları uzun dönemli
koksidiyoz önlenmesinde anahtar bileşendir.
Bir antikoksidiyalden diğer bir sınıftakine
(iyonofor ya da sentetik) zamanında yapılan
değişikliklere dayanır. Bu Eimeria popülasyonu içinde direnç gelişimini önleyecektir.
Rotasyon, farklı sınıftan iyonoforlar ve ayrıca
sentetikler ile yapılabilir. Böyle yapıldığında
İNFOVET 48-49
çapraz direnç sorun oluşturmayacaktır.
Ayrıca, ilgili ürünler için önerilen dinlendirme
sürelerine uymak koksidiya popülasyonunun
duyarlılığını geri kazanmasına yardımcı olacaktır. Dr. Erik rotasyon ile ilgili genel bilgileri
verdikten sonra Zoetis’in geliştirdiği Rotecc
koksidiyoz yönetimini anlattı;
> Rotecc Koksidiyoz Yönetimi rotasyon
programlarında müşteriye sağlıklı yönetim
kararları alması için ve performansı yönetebilmesi için veri destekli çözüm sunar.
> “Rotecc” kelimesi Rotasyon ve teknoloji
anlamına gelmektedir.
Rotecc yaklasımı 4 en iyi uygulamaya dayanır;
1. Aynı koksidiyali gereğinden uzun süre
kullanmayın.
2. Her kullanım periyodu sonrası yeterince
uzun bir dinlenme dönemi bırakın
3. Farklı gruplardan antikoksidiyaller arasında rotasyon yapın.
4.Yılda 1 kez kimyasal Clean up programı
uygulayın
Dr. Erik’in sunumundan sonra Dr. Dieter
Rotecc uygulamaları ile ilgili örnekler verdi.
Dr. Dieter sahneyi kapanış konuşması için
Zoetis Türkiye Müdürü Hakan Eras’a bıraktı.
Eras, Zoetis & Ekol işbirliği ile sektöre değer
katmaya devam edeceklerini söyledi ve
“Zoetis olarak kanatlı sektöründe güçlü bir
konumdayız, ancak eksiklerimizi de görüyoruz. İlerleyen süreçte sahadaki etkinliğimizi
artırarak müşterilerimiz için çözüm ortağı
olacağız.” dedi.
KATILIMCILAR KONUŞMACILARA
ÖNEMLİ SORULAR YÖNELTTİ
Sunumların ardından toplantı sonunda soru-cevap kısmına geçildi ve misafirler değerli
uzmanlara sorularını yöneltti.
zayıflatılmış aşılarla iyi bir etki elde edebilmek
için, 2 yerine 3 aşı döngüsünü tavsiye ederim.
Çoklu dirence sahip koksidiyalarla
sorunu olmayan üreticiler için, klasik yeme
katılan koksidiyostatlar en iyi performansı
sağlayacaktır. Doğru rotasyonlar uygulayarak etkinliklerini korumak bariz bir şekilde
önemini korumaktadır.
2
E. maxima’nın Türkiye’deki kanatlı
endüstrisi için bir sorun olduğu göz
önünde bulundurulduğunda, bu durum
antikoksidiyal program seçeneklerini
nasıl etkiler?
Koksidiyoz kontrol programında 1 veya 2
dönem koksidiyoz aşısı kullanıldığında
arkasından kimyasal ve iyonofor antikoksidiyal kullanıldığında verim parametrelerinde
belirgin bir iyileşme olur mu?
Başlangıç noktası olarak, tüm koksidiyallerin tavuklarda görülen başlıca Eimeria
türlerini önleme kapasitesi olduğundan
bahsetmek önemlidir. Öyleyse bir koksidiyalin seçimi için başlıca kriter şöyle olmalıdır:
Geçmişteki koksidiyostat kullanımına dayanarak, beklenen geniş etkililik aralığı nedir?
Rotecc sisteminde ayrıntıları verildiği şekilde
doğru rotasyon uygulama kuralları bu tercihi
Koksidiyoz aşı programlarının, başlıca, halihazırda mevcut koksidiyostatlara karşı çoklu
direnç geliştirmiş bir koksidiyal popülasyon ile
sorunları olan üreticiler için değeri bulunmaktadır. Bu durumlarda, dirençli popülasyonun
koksidiyostatlara duyarlı olan aşı popülasyonları ile yer değiştirmesine olanak sağlamaktadırlar. Söz konusu durumda, üreticiler,
aşılamalar sonrasında gerçekten bir performans artışı göreceklerdir. Bu artış rahatça
birkaç FCR puanı aralığında ve muhtemelen
canlı ağırlıkta ilave bir artış şeklinde olabilir.
Ancak, dünyanın bu bölgesinde mevcut olan
Bir sürüde ve işletmede
çok fazla sayıda
kanatlı hayvandan
bahsettiğimiz için
küçük önemler ve
koruma stratejileri
bize büyük yararlar
sağlayacaktır.
1
yapmak için iyi kurallardır.
Ancak, spesifik bir Eimeria türüne karşı
spesifik etki anlamında ürünler arasında ufak
farklılıklar bulunmaktadır. İyi bir geniş aralık etkililiğinin beklendiği birden fazla ürün arasında
seçme şansınız olması halinde, ince ayar
yapabilirsiniz. Örneğin, lasalosid (Avatec)’in
E. maxima’ya karşı ortalamanın üzerinde
etkililiğinin olduğu bilinmektedir. Bu yüzden
eğer lasalosid Rotecc kurallarına göre iyi bir
seçenek gibi görünüyorsa ve eğer E. maxima
endişelerinizden birini oluşturuyorsa, Avatec
kullanım için çok iyi bir seçenektir.
3
Broylerlerde selülitisi ve kesimhanedeki kayıpları azaltan bir araç tavsiye
edebilir misiniz?
İlk stafilokoklar, kesikler ve çiziklerin açtığı
yerden deriye girdiğinde, selülit kompleks bir
süreç haline gelir. Bundan sonra stafilokoklar
enzimleriyle (özellikle koagülaz) anaerob
bir ortam oluştururlar. Bu, toksin oluşturan
Clostridia tarafından tercih edilir. Son öldürücü faktör de, karakteristik fibrinöz eksüdat
ve septisemi yaratan sekonder E.coli’dir.
Dolayısıyla, korunma karmaşık hale gelir:
> Yönetim araçları: Yerleşme yoğunluğunun, stresin azaltılması, daha fazla yemlik
alanı verilmesi, daha iyi havalandırma ile
hayvanların üzerine yattığı altlığın ıslak
olmasının önlenmesi.
> Kanatlının bağışıklık durumunun incelenmesi. Gumboro ve CAV durumunun kontrol
edilmesi ve eğer bu virüsler bulunuyorda,
yumurta veya et tavuklarının biri için koruyucu (aşılama) programlar uygulanması.
TOPLANTI ZOETIS & EKOL
> Beslenme faktörleri: Özellikle mikotoksinler de immünosupresyon veya deri lezyonlarına (aflotoksinler) neden olabilir; bu nedenle
mikotoksinlerin önlenmesine ihtiyaç duyulur.
> Aşılama: E. coli’ye karşı aşılama mümkündür.
4
Disbakteriyozis - nekrotik enterit ve
koksidiyoz arasındaki bağlantı nedir?
Disbakteriyozis için söz konusu olan
temel husus, bağırsak florasındaki dengesizliktir. Son zamanlarda yapılan bilimsel
araştırmalar barsak florasının daha önce
düşündüğümüzden çok daha karmaşık
olduğunu ortaya koymaktadır. Yeni moleküler
genetik yöntemlerin yardımıyla, kültürlemeye
dayanan geleneksel yöntemlerle olduğun-
Rotasyon, kullanılan
antikoksidiyalin birkaç
dönemden sonra başka
sınıf bir antikoksidiyal
ile değiştirilmesi
anlamına gelir ve uzun
dönemli koksidiyoz
önlenmesinde
anahtar bileşendir.
dan daha fazla bakteriyel tür bulunmuştur.
Gerçek bakteri türü sayısının kabaca sadece
% 10’u kültürleme ile tanınmaktadır. Bağırsak
bakterilerinin birçoğu Clostridial familyaya
aittir (“Kötü” perfringens ile aynı şey değildir!
Bunlar genellikle faydalıdır).
Disbakteriyozis durumunda, bakteri florası
bozulur ve dengesizlik halinde bir bakteri grubu diğerlerinden daha fazla büyür. Sonuç, kötü
sindirim ve sindirilmemiş yemdir. Ayrıca kısmen
sindirilmiş olan besin maddeleri, ince bağırsak
duvarından ozmotik basınçla emilir ve turuncu
eksüdat ince barsak içeriğinde birikir.
Zemin hazırlayan faktörler, yerel duruma
bağlı olarak, beslenme, NSP’ler, koklar ve
nekrotik enteritistir. Tam ilişki bilinmemekte
olup araştırılması da zordur.
5
Yüksek amonyak düzeyine sahip kümeslerdeki antikoksidiyal kullanımı ile
ilgili olarak bize neler söyleyebilirsiniz?
Oositleri öldürmek için gerekli amonyak
konsantrasyonu ile ilgili bilimsel verileri gerçek
değerlerle karşılaştırmak güç olsa da, oositleri
öldürmek için tavukların tolere ettiğinden çok
daha yüksek amonyak dozlarına ihtiyaç du-
İNFOVET 50-51
yulmaktadır. 15-20 ppm kadar düşük amonyak
konsantrasyonları zaten tavukların büyümesini
baskılamakta olup, oositlerin etkili öldürme
düzeyinden çok uzaktadır. Bu yüzden, antikoksidiyallerin kullanımı halen tavsiye edilmektedir.
6
İyonoforların uzun süreli kullanımının
performans kaybına neden olduğundan
bahsediliyor. Ancak, kayıp yaşamaksızın full
iyonofor programları kullanan entegrasyonlar var. Yorumunuz nedir?
Doğrusu, Rotecc’in 6 aylık kullanım
önerisinden çok daha uzun süreyle iyonofor
programlarında kalan çeşitli üreticiler mevcut. Bazı yorumlar:
> 6 aylık öneri, koksidiyostatları uzun vadede
koruma amaçlı dikkatli bir öneridir-bu önemlidir;
çünkü farmasötik hayvan sağlığı şirketleri yeni
ürünler üzerinde çalışmamaktadırlar.
> Bazı üreticiler, klinik salgınlar görmedikleri
sürece durumlarının iyi olduğunu söylemek-
tedirler. Ancak, koksidiyozun neden olduğu en
büyük maliyetin subklinik–görünmeyen–hastalık nedeniyle oluştuğu unutulmamalıdır.
> Performans hakkında: Kanatlıların
genetik potansiyeli yıllar yılı artmaya devam
etmektedir. Bu yüzden, performans kaybı
yaşanmaması iyi performans gösteren bir
koksidiyostat için iyi bir gösterge değildir.
Performans artışının olmaması iyi bir göstergedir. Stabil performans aslında, performans
artışı ile ilgili bir fırsatı kaçırıyor olduğunuz
anlamına gelir.
> Son bir yorum (bu yorum daha çok
entegre olmayan pazarlar için geçerlidir);
uzun süreli olarak aynı iyonoforda kalan
bazı üreticiler, neredeyse her bir döngüde
içme suyunda koksidiyoz tedavisi kullanmak
zorundadırlar. Neredeyse bunun normal
olduğunu düşünüp maliyeti kabullenirler.
Ancak, doğru bir rotasyon, problemlerinin
azalmasını sağlayacaktır.
TOPLANTI VİSAD
Toplantıya, Yönetim Kurulu
Üyeleri, Denetleme Kurulu
Üyeleri, Genel Sekreter
ve derneğe üye veren
firmalardan temsilciler katıldı.
VİSAD sektörün
sorunlarına odaklandı
Türkiye hayvan sağlığı endüstrilerinin sorunlarının çözümüne ve yayımına öncülük ve
aracılık ederek, endüstrinin düzeyinin yükselmesine katkı sağlayan ve önemli seviyelere
taşıyan VİSAD, 30 Ocak tarihinde Danışma Kurulu Toplantısı gerçekleştirdi.
V
eteriner Sağlık Ürünleri
Sanayicileri Derneği (VİSAD) üyeleri, gündemdeki öncelikli konuları,
gelecek öngörülerini, dünyadaki
ve ülkemizdeki gelişmeleri ve
sektörün durumunu değerlendirmek üzere periyodik toplantılar
yapıyor. Son olarak 30 Ocak 2015
tarihinde İstanbul’da (Divan Asia
Hotel, Pendik-İstanbul) Danışma
Kurulu Toplantısı gerçekleşti.
Toplantıya Veteriner Sağlık
Ürünleri Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri, Denetleme
İNFOVET 52-53
Kurulu Üyeleri, Genel Sekreter ve
derneğe üye veren firmalardan
temsilciler olmak üzere toplam
65 kişi katıldı.
Toplantının açılışı, Yönetim
Kurulu Başkanı Dr. Burhan Hacı
tarafından yapıldı. Hacı konuşmasında veteriner ilaçlarıyla ve
aşılarla ilgili olarak son dönemde
yürürlüğe giren mevzuat nedeniyle sektörde yaşanan sorunların çözümü için yoğun çaba
harcandıklarını, sektörde ciddi
yatırımlar yapıldığını, geçtiğimiz
dönemde önemli gelişmeler
sağlandığını dile getirdi. Hacı
konuşmasında gelinen noktada
2014 yılı sonunda yönetmelik
değişikliği yapıldığını, buna
bağlı olarak önümüzdeki sürecin
sektör açısından daha zor bir
dönem olacağını ve zamanın da
sınırlandırıldığını, bu amaçla proaktif olunması gerektiğini belirterek VİSAD Yönetim Kurulu olarak
hiçbir zaman bir firma menfaatini savunmadıklarının, sektör için
ortak konuları ele almayı tercih
ettiklerinin altını çizdi.
Başkan Dr. Burhan Hacı, Yönetim
Kurulu olarak her zaman konunun asıl muhatabı olan Gıda
ve Kontrol Genel Müdürlüğü ile
diyalog halinde olmayı prensip
edindiklerini, bunun dışındaki
baskı unsuru olacak yollara
tevessül etmediklerini, genel
müdür, genel müdür yardımcısı,
daire başkanı, çalışma grubu
sorumlusu ve konu uzmanlarıyla görüşmeyi tercih ettiklerini
belirtti. İlgili birimlerin de VİSAD
görüşlerini önemli ölçüde dikkate
aldığını belirtti ve bu nedenle bakanlık yetkililerine teşekkür etti.
Veteriner ilaçları, yem katkıları
ve biyolojik maddeler gibi veteriner sağlık ürünlerinin sanayi ve
ticareti ile ilgili gerçek ve tüzel
kişilerden kurulu VİSAD; hayvancılık sektörü ile ilgili koruyucu hekimlik, tedavi hekimliği, veteriner
halk sağlığı ve hayvan yetiştiriciliği için güvenli, etkin ve kaliteli
ürünler sağlamayı amaçlayan
Türkiye hayvan sağlığı endüstrilerinin sorunlarının çözümüne
ve yayımına öncülük ve aracılık
ederek, endüstrinin düzeyinin
yükselmesine katkı sağlayarak,
günümüzde hizmet temsil gücünü ve alanını önemli bir seviyeye
getirmiştir. Yeni katılan üyeleri ile
daha güçlü ve daha etkin olarak
üyelerine hizmet vermeyi hedefleyen VİSAD uygulamaya giren
yeni mevzuat ve düzenlemelere
tam ve eksiksiz olarak uyumu
hedeflemektedir.
Mevzuat gereklilikleri konusunda değerlendirmeler yapıldı
Bakanlığın yayınlamış olduğu
ve sanayi için çok önemli bir
değişimi işaret eden ve bu
değişim için önemli bir yatırım ve
insan kaynağı gerektirecek olan
bu sürecin etkin ve yönetilebilir olması VİSAD’ın en önemli
hedeflerinden bir tanesidir. Bu
hedeflerin gerçekleştirilmesinde doğal olarak üyelerinin ve
teşkilatının geçiş sürecini sağlıklı
ve kaynaklarını etkin ve doğru bir
şekilde kullanması hususu önem
arz etmektedir. Özellikle kalıcı
yatırımların yıllar içinde etkinliğini ve kullanılabilirliğini, son ürüne
ve üretim metotlarına yönelik
uluslararası kriterleri doğru ve
eksiksiz uygulaması konusunda
VİSAD gerek yön verici, gerek
destekleyici ve her şeyden
önce reel sektörün ihtiyaçlarına
yönelik planları ve stratejileri
oluşturması gerekmektedir.
Uygulamaya geçen yeni
mevzuatın reel sektör tarafından
tam ve eksiksiz olarak aynı kültür
çerçevesinde uygulanabilir
olmalı ve denetleyici mekanizma
için de kabul ve teşvik edilebilir
olmalıdır. Bu süreç içerisinde
üyelerinin yaşadığı ve yaşa-
Toplantının
açılışı, Yönetim
Kurulu Başkanı
Dr. Burhan Hacı
tarafından yapıldı.
ması muhtemel olan sorunların
taraflar arası çözüme ve uyuma
ulaştırılmasında danışma kurulu
toplantılarının etkin ve sonuca
yönelik olarak gerçekleştirilmesi
çok önemlidir. VİSAD 20.12.2014
tarihinde yayınlanan veteriner
tıbbi ürünlerine yönelik mevzuat
değişikliği sonrasında tüm mevzuatı konsolide ederek mevzuatın son halini ve gereklilikleri
konusunda değerlendirmelerde
bulunmuştur. Bu değerlendirme-
nin geniş çaplı olarak tartışıldığı,
tüm üyelerinin fikrinin alındığı ve
ortak yorumların sonuç raporuna
yansıtıldığı bu danışma toplantısının hedefi, VİSAD üyelerinin
Veteriner Tıbbi Ürünler Mevzuatı
paralelinde geçiş sürecini en
sağlıklı ve en etkin şekilde yapılandırması olmuştur.
Danışma kurulu toplantısı
gündeminde Veteriner Sağlık
Ürünleri Sanayicileri Derneği
gerek genişleyen üye yapısı
gerekse yeni uygulamaların reel
sektöre yansımaları hususunda
görüşlerin değerlendirildiği ana
konuları tartışmaya açmıştır.
VİSAD üyelerinin ve sanayiye
hizmet veren diğer sektör paydaşlarının sorumlu olduğu yeni
uygulamalar konusunda bilgi
birikiminin artırılması konusunda
mutabık olan katılımcılar VİSAD’ın
önündeki çalışma döneminde
farklı çalışma gurupları oluşturarak uzmanlık alanlarına göre
TOPLANTI VİSAD
VİSAD Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı
Burçak Zorlu
aktif görevlilerin yerleştirilmesine, bu grupların dönemsel
toplantı sonuçlarının Yönetim Kurulu nezdinde değerlendirilerek
Bakanlık yetkilileri ile paylaşılarak
sektörün yaşadığı bu geçiş
dönemine daha hızlı intibak sağlamasının hedeflendiği bildirilmiştir. Ana başlıklar olarak VİSAD
Danışma Kurulu Toplantısı’nda
GMP, pazarlama izni, farmakovijilans, prospektüs, kalite, tanıtım
çalışma gruplarında görev alacak
uzmanların tespiti ve çalışma
programlarının hazırlanması
hususu görüşülmüştür.
VİSAD Yönetim
Kurulu Başkanı
Dr. Burhan Hacı
Ecza depoları konusunda
yapılacak çalışmaların
sektörde karmaşa
yaratmayacak şekilde
planlanmasına değinildi.
Tartışılan konuların
genel çerçevesi
GMP’ye geçiş süreçlerinde gerek yurtiçi gerek yurtdışı üretim
noktalarında yapılan çalışmaların
GMP kılavuzu ile örtüşmesinde
yaşanan veya yaşanacak problemler, GMP sertifikası olmayan
ham maddelerin kullanımına
yönelik uygulamaların düzenlenmesi gibi hususların yanı sıra,
toplantıda mevzuat değişikliğinden sonra sektörün ruhsat
yenilemeye yoğunlaşacağı, bu
sürecin bakanlıkça nasıl yönetileceğinin sektör açısından önem
taşıdığı dile getirildi. Avrupa
Birliği ülkelerinde geçiş sürecinin
nasıl yaşandığı ve deneyimlerinden yararlanmanın hem üyeler
hem de bakanlık için referans
İNFOVET 54-55
GMP’ye geçiş sürecinin nasıl yönetileceğinin sektör
açısından önem taşıdığı dile getirilerek, AB ülkelerinin
geçiş sürecindeki deneyimlerinin aktarılmasının yanı sıra
sürecin nasıl yönetileceğine değinildi.
bilgiler içereceği görüşüldü.
Başta kanatlı sektörü olmak
üzere, pet ve ruminant sektöründe sağlık açısından önem
arz eden aşıların pazarlama izni
uzatmaları konusunda birçok
farklı görüşün yoruma açık olduğu, daha net ve kesin hükümler
ile açıklığa kavuşması gerektiğine dikkat çekildi.
Veteriner ecza depoları konusunda yapılacak çalışmaların
ülkede karmaşa yaratmayacak
şekilde planlanması gerektiği, veteriner biyolojik ürünler
(aşılar) ile veteriner farmasötik
ürünler (ilaçlar) farklı lojistik
sistemine sahip olduğu, veteriner ilaçlarının veteriner ecza
depoları üzerinden dağıtımının
yıllardır uygulandığı, ihale yoluyla ilaç alımlarında sadece toptan
satış yerlerinin adres gösterilmesi nedeniyle son yıllarda
TOPLANTI VİSAD
veteriner ecza deposu sayısında
artış olduğu, esasında perakende satış yerlerinin de ihaleye
girebilmesi durumunda ihale
için ecza deposu açılmasına
ihtiyaç duyulmayacağı, veteriner
biyolojik ürünler için firmalarca
önemli teknik destek sağlandığı,
bu ürünler içerisinde özellikle
kanatlı sektörü için özel durum
söz konusu olduğu, bu nedenle
kanatlı sektöründe kullanılan
veteriner biyolojik ürünler için
spesifik “veteriner ecza deposu”
kavramı geliştiği, bu tür yerlerde
büyükbaş, küçükbaş, tek tırnaklı, pet, balık ürünleri bulundurma
zorunluğunun olmaması gerektiği dile getirildi.
Varyasyon başvurularında VTÜ Başvuru Dosyası
Kılavuzu’nun yayınlandığı
08.03.2012 tarihinden önce ruhsat başvurusu yapılan ürünlerin
eski mevzuata göre onaylandığı,
2014’deki yönetmelik değişikliği
ile Ekim 2015’deki GMP mevzuatının yürürlüğe gireceği tarihten
itibaren 2 yıl daha eski ruhsatların geçerli olduğu, eski mevzuata göre izinli bir üründe bir değişiklik başvurusu yapıldığında,
bakanlıkça bu değişikliğin yeni
ruhsat kılavuzuna göre hazırlanmasının talep edildiği, oysa bu
ürünle ilgili değişiklik taleplerinin
eski kılavuza göre yapılmasının
uygun olacağı ifade edildi. Ruhsatı yeni yönetmeliğe göre henüz yenilenmemiş ürünlerle ilgili
varyasyonlarda yeni yönetmelik
esaslarının aranmasının çok ciddi sorunlara neden olabileceği,
ruhsatı yenilenecek ürünler için
firmaların çalışmalarının devam
ettiği, gerek ruhsat yenilemede
gerekse varyasyonlarda ürünün
yeni yönetmeliğe uygun olarak
ruhsatı güncellenmediyse yeni
yönetmelik esaslarının aranmaması gerektiği belirtildi.
Broşürlerde prospektüsün
aynen yer alması gerekliliği bazı
ürünlerin prospektüslerinin çok
uzun olmasından dolayı sorun
oluşturabildiği dile getirildi.
Farmakovijilans sorumluları
istihdamı için sertifika sahibi
insan kaynağına ihtiyaç duyulİNFOVET 56-57
VİSAD’ın çalışma takvimindeki
danışma kurulu toplantılarının,
fikir birliği sağlanması açısından
çok önemli olduğu vurgulandı.
Bakanlık-VİSAD-Sektör Değerlendirme Toplantısı’nın
devamı 19-20 tarihinde Antalya’da gerçekleştirilecek ve
geleneksel hale gelen bu toplantıda, toplantının sonuç
bildirgesi daha geniş bir platformda tartışılacak.
duğu, bu kapsamda eğitim programı düzenlenmesi gerektiği,
ürünlerin yeni yönetmeliğe göre
ruhsat dosyaları güncellenirken
ortak bir prospektüsün (KÜB)
olması ve bu prospektüslerin bakanlık web sayfasında
yayınlanması, yeni yönetmeliğe
geçiş sürecinde data koruma
konusunun açıklığa kavuşturulması, farmasötik ürünlerdeki
ürün isimlerinin farklı firmalar
tarafından yem katkı maddelerinde kullanılmasının haksız bir
rekabet doğurduğu ve firmalar
arasında hukuki bir sürecin
başlamasına neden olduğu
gündeme getirildi.
Antalya’da da önemli bir
buluşma gerçekleşecek
Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri Derneği (VİSAD)’ın çalışma takviminde danışma kurulu
toplantılarının fikir birliği sağlanması açısından çok önemli
olduğu, bu çerçevede programlanan toplantıların daha yoğun
bir takvim içerisinde birçok kez
yapılacağı kararı ile toplantının
sonuç bildirgesi hazırlandı.
Veteriner Sağlık Ürünleri
Sanayicileri Derneği’nin organize
ettiği Bakanlık-VİSAD-Sektör Değerlendirme Toplantısı’nın 19-20
Mart 2015 tarihinde Antalya’da
gerçekleştirileceği ve geleneksel hale gelen bu toplantıda,
Danışma Kurulu Toplantısı’nın
sonuç bildirgesinin çok daha
geniş bir platformda tartışılacağı
önemli bir buluşma olacağı ifade
edilirken, özellikle 2014 ve 2015
yılının gerek Veteriner Sağlık
Ürünleri Sanayicileri Derneği
(VİSAD) üyeleri, gerek Bakanlık
mensupları için oldukça yoğun
bir dönem olduğu, sektörün yeni
mevzuat içeriklerine göre geçiş
sürecini rahatlatacak ortak kararların geniş bir perspektifte ele
alınmasının faydalı olacağının
kararı alındı.
TOPLANTI MERİAL
G
ünümüzün besi ve süt
sığırı yetiştiriciliğinin en
önemli problemlerinden
biri olan Sığırların Solunum Sistemi Hastalığı (BRD) adlı
kompleks hastalık, hızlı yayılır,
ölümler ve akciğerlerde ciddi
lezyonlarla önemli kayıplara neden olur. Sadece BRD’nin ABD’de
yılda yaklaşık 500 ila 900 milyon
dolar ekonomik kayba neden
olduğu bildirilmektedir.
Merial Türkiye, BRD problemlerinin her yönüyle tartışılarak
değerlendirileceği ve yeni
çözüm önerileriyle beraber ele
aldığı etkinlikte, aynı zamanda
Merial’in pazara sunacağı hızlı
ve uzun etkili bir makrolid olan
ZACTRAN’ın da tanıtımının yapılması amaçlanmıştır.
4-5 Mart 2015 tarihlerinde
Girne Cratos Premium Hotel’de
düzenlenen etkinliğe Türkiye’nin
değişik bölgelerinden gelen
100’ün üzerinde veteriner
hekim katıldı. Önemli besi ve
süt sığırı işletmelerinin hekimleriyle, serbest çalışan veteriner
hekimlerin davet edildiği Forum,
Merial Türkiye’nin ilk büyük
organizasyonuydu. Tecrübeli
ve profesyonel Merial ekibi bu
büyük etkinliğin altından büyük
bir başarıyla kalkarak katılımcılardan tam not aldılar.
Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü Orkun Bürün
toplantının neden forum olarak
adlandırıldığıyla ilgili sorumuza
şu şekilde cevap verdi: “Forum
kelime anlamıyla toplu tartışma
ya da bir topluluğun kendilerini
ilgilendiren konularda etraflıca
tartışması anlamındadır. Bugün
sahadaki hekimlerin en önemli
ihtiyacının, saha pratiği konusunda teorik sunumdan ziyade
en iyi pratik uygulamaların ve
gerçek olgular üzerinden karşılıklı bilgi ve tecrübe alışverişi
olduğunu düşünüyoruz. Etkinliğimize bu adı vererek interaktif
bir tartışma ve tecrübe alışverişi
ortamı oluşturmak istedik.”
Merial Türkiye Genel Müdürü
Herbert Pohle’nin açılış konuşmasıyla başlayan Merial Ruminant
Forum’da konusunun uzmanı
İNFOVET 58-59
Yoğun katılımla
gerçekleşen
etkinlikte, tecrübeli
ve profesyonel Merial
ekibi katılımcıların
yararlı bilgilere
ulaşmasını sağladı.
Merial Ruminant
Forum ile BRD
çözümleri
Merial Türkiye, 4-5 Mart tarihlerinde BRD problemlerinin tartışılarak
değerlendirildiği ve çözüm önerileriyle beraber ele aldığı “Merial Ruminant
Forum: Sığır İşletmelerinde BRD’nin Kontrolü” isimli bir etkinlik organize etti.
hocalar ve yabancı uzmanlar bilgi
ve tecrübelerini paylaştılar. Genel
Müdür Herbert Pohle, Avrupa’da
BRD’nin kontrolü ve tedavisinde
kendisini kanıtlamış bir ürün olan
ZACTRAN’ı pazara sundukları için
mutlu olduklarını dile getirdi.
BRD kontrolünde antibiyotik
seçimine değinildi
İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve
Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Murat Yıldırım “Antibiyoterapide güncel yaklaşımlar” adlı
sunumu yaptı. Antibiyoterapide
son yıllarda tartışılan ve güncel
olan yaklaşımların sunulduğu
bu oturumda, BRD kontrolünde
antibiyotik seçimi, antibiyotik
tedavisinde yapılan hatalar, antibiyotik etkileşimleri ve özellikle
Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü Orkun Bürün, Prof. Dr. Murat Yıldırım
ve Merial Türkiye Genel Müdürü Herbert Pohle
Merial ekibi bu
büyük etkinliğin
altından büyük
bir başarıyla
Merial
Ekibi bu
kalkmayı
başardı.
büyük
etkinliğin
altından başarıyla
kalkmayı başardı.
makrolidlerin üzerinde duruldu.
Farmakokinetik ve farmakodinamik verilerin önemi hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Murat Yıldırım,
zamana bağlı ve konsantrasyona
bağlı antibiyotikler ve bunların
seçimleri hakkında da güncel
bilgiler sundu. Özellikle makrolidlerin zamana bağlı bir antibiyotik
grubu olmasına rağmen azalid
makrodilerin hem zamana hem
de konsantrasyona bağlı olarak
yüksek konsantrasyon piki yaptıkları ve bu şekilde bakterisidal
etki gösterdiklerini bildirdi.
Prof. Dr. Murat Yıldırım, Avrupa
Birliği’ndeki antibiyotik mevzuatı
ve beşeri hekimlikteki uygulamalar hakkında da bilgiler verdi.
Buna göre antibiyotik kombinasyonlarının avantaj olduğu
spesifik bir patojen veya patojen
grubu saptanamamıştır. Beşeri
hekimlikte elde edilen antibiyotik
kombinasyon bilgileri birbiriyle çelişkilidir ve daha detaylı
çalışmalara ihtiyaç vardır. Prof.
Dr. Yıldırım, sonuç olarak son
sözü her zaman mikroplar söyler
diyerek sözlerini bitirdi.
BRD’ye klinik yaklaşım üzerine
önemli bilgiler aktarıldı
İlk günün ikinci konuşmacısı
Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Sezgin Şentürk’tü. Sahada karşılaştığı gerçek vakalardan yola
Merial Türkiye Ekibi
TOPLANTI MERİAL
İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı
Başkanı Prof. Dr. Murat Yıldırım antibiyoterapide güncel yaklaşımları sundu. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Sezgin Şentürk BRD olgularını aktardı.
Merial Fransa Ruminant Teknik Müdürü Dr. Cedric Dezier.
Fransa’da elde ettikleri saha tecrübelerini paylaştı.
çıkarak “Enfektif Pnömonilere
Klinik Yaklaşım-Olgu Tartışması“
başlıklı sunumunu yaptı. Prof. Dr.
Şentürk, sahadaki gerçek BRD
vakalarında sistematik bir check
list üzerinden anamnez ve klinik
bulgularla viral ve bakteriyel
kökenli problemleri ayırarak
İNFOVET 60-61
sonuca gidilmesi konusunda çok
başarılı bir tecrübe paylaşımında
bulundu. BRD’nin klinik belirtilerinin sahada pratik bir şekilde
değerlendirilecek şekilde skorlanması gerektiğini bildiren Prof.
Dr. Sezgin Şentürk, enzootik
pnömonilerde ampirik antibak-
teriyel tedavide birincil hedef
olarak Mycoplasma bovis’in;
ikincil hedef olarak
M. haemolytica ve H. somni’nin
ve kronikleşen vakalarda Arcanobacterium pyogenes ve P.
multocida’nın dikkate alınmasını
gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Sezgin Şentürk, özellikle M. bovis’in
sahada yaygın olarak görüldüğü
ve yüksek ateş, depresyon, mukoprulent nasal ve gözyaşı akıntısı, pnömoni, pnömoni+artritis,
pnömoni+keratitis+otitis media,
vestibuler sendrom ve antibakteriyel tedaviye zayıf yanıt
olgularında mutlaka hatırlanması
gerektiğini bildirdi.
Merial bağırsak sağlığı
çalışmalarında Avrupa’da öncü
Merial Ruminant Forum’un
2. günü Merial Fransa Ruminant Teknik Müdürü Dr. Cedric
Dezier’in konuşmasıyla başladı.
BRD insidansının toplu buzağı
barınaklarında bir buzağı fazla
konulmasıyla yaklaşık 2 katına
çıktığını gösteren bir çalışmayı
sunan Dr. Dezier, Fransa’daki
saha tecrübelerini paylaştı.
Buna göre 5 buzağı bulunan bir
padokta enfeksiyon insidansı
% 22 iken bir buzağı eklenerek
% 38 ve bir buzağı daha eklenerek % 59’a çıktığı gösterilmiştir.
Dr. Dezier konuşmasında
BRD’nin hızlı geliştiğini, bu nedenle
BRD’ye hızlı müdahale edilmesi
gerektiğini söyledi. Enfeksiyon
bölgesinde her 20 dakikada bir,
bakteri yoğunluğu yaklaşık 2
katından fazlaya çıkmaktadır.
Yaklaşık 1 saat içinde inokulum
yoğunluğu 10 üzeri n+1 artar.
Yani yaklaşık 10 milyon (107)
bakteri yoğunluğu 1 saatte 100
milyon olur (108). BRD’ye saatlerle ifade edilecek düzeyde geç
müdahale tedavinin başarısızlık
oranını artıracaktır. Bu nedenle
akciğerlerde hızlı ve yüksek
konsantrasyona çıkan bir
antibakteriyelin tercih edilmesi tedavinin başarısını artırır.
Özellikle AB ülkelerinde hayvan
sağlığında antibiyotik direnciyle
ilgili artan duyarlılıktan da bahseden Dr. Dezier, bağırsak
BRD İLE MÜCADELEDE
DOĞRU İLAÇ SEÇİMİ
Vet. Hekim Umut Deniz
Güneysu, Muş
BRD verimde ciddi kayıplara
yol açtığı gibi, mortalitesi
yüksek seyreden ve hayvancılık endüstrisi açısından
ciddi kayıplara yol açan
bir hastalıktır. Öncelikle
bu hastalıkla mücadelede
doğru zamanda doğu ilacı
hastaya vermek son derece
önemli. Çünkü yetiştiriciler
maalesef bir sorunla karşılaştıklarında öncelikle kendi
geliştirdikleri, bilimsellikten
uzak, genelde sonuç
alamamakta ve hastalık
kronikleşmeye başladığında
hekimlere başvurmakta,
bu durum da bizleri tedavi
açısından zor durumda
bırakmaktadır.
SAHADA EN
ZORLANDIĞIMIZ KONU
Vet. Hekim ERTAN MÜLAYİM
Banvit Besi İşletmesi
BRD, işletmemizde
mücadele etmek zorunda
olduğumuz ana problemlerin başında gelmekte.
Mücadelesi; ilaç maliyetleri,
kilo kaybı, besi performansı
düşüklüğü, işçilik maliyeti
gibi sıralayabileceğimiz
problemlerle karşımıza
çıkmakta ve sahada en zor
konu, kullandığımız antibiyotiklerden istenilen sonucu
alamamamız.
TOPLANTI MERİAL
İYİLEŞEN
HAYVANLARDA
DAHİ VERİM KAYBI
Ali İhsaN Çevikbudakçı
Turgutlu, Manisa
Merial Türkiye Satış
ve Pazarlama Müdürü
Orkun Bürün ZACTRAN
ile ilgili klinik ve saha
çalışmalarını aktardı.
florasının genellikle dirençli
bakteri seleksiyonunun önemli
bir kökeni olarak kabul edildiğini
ve Merial’in, ZACTRAN’ın genel
bağırsak florası ekosistemi üzerinde herhangi etkisi olmadığını
vurgulayan bir çalışma yürüttüğünü söyledi. Merial bu konuda
Avrupa’da öncü bir rol oynamışİNFOVET 62-63
tır. Etkinliğin son konuşmacısı
Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü Orkun Bürün oldu.
Türkiye pazarında BRD’nin kontrolü ve tedavisinde yeni bir ürün
olan ZACTRAN’ın farmakokinetik
ve farmakodinamik yapısının
getirdiği faydaları, klinik ve saha
çalışmalarını aktardı.
BRD’ye karşı ZACTRAN etkinliği
Makrolid grubunun Azalid
alt sınıfında yer alan yeni bir
molekül olan Gamitromisin, 30
dakikada akciğerlerde etkili MIC90
seviyelerine ulaşarak bakterileri
hızla öldürmeye başlar. Üstün
bir farmakokinetik profile sahip
gamitromisinin molekül yapısı,
yüksek akciğer afinitesi sayesinde akciğerlerde bakterisidal
etkinlik göstermektedir.
% 98 gibi yüksek bir biyoyararlanıma sahip ZACTRAN,
enjeksiyon yerinden hızla ve
tamamen emilir, akciğerler ve
akciğer sıvılarına (PELF ve BAL)
iyi dağılım gösterir. Akciğerlerde 15 güne varan süreyle etkili
düzeylerini korur. ZACTRAN geniş
bir spektruma sahiptir. Mycoplasma bovis dahil olmak üzere
önemli BRD patojenlerine karşı
etkilidir. Aynı zamanda ZACTRAN,
BRD’nin kontrolü ve tedavisinde
yüksek etkinliğe sahiptir. Gerek
metafilaktik ve gerekse terapötik
şekilde kullanılır.
Toplantı, yapılan panelde tüm
konuşmacıların dinleyicilerden
gelen soruları cevaplamasıyla sona erdi. Merial Ruminant
Forum’un bilimsel oturumlarının
ardından tüm katılımcılarla
beraber ZACTRAN gibi en hızlıyı
belirlemek üzere go kart yarışı
düzenlendi. İlk üçe giren yarışmacılara Merial kupası hediye
edildi. Keyifli geçen yarışmanın
ardından yapılan gala gecesiyle
etkinlik sona erdi. 
Gerek kendi işletmemizde,
gerekse gittiğimiz diğer
işletmelerde BRD çok ciddi
bir problem. Bu sene kış
şartlarının da ağır seyretmesi nedeniyle BRD problemleri katlayarak karşımıza
çıktı. BRD’de geç müdahalede tedavi şansımızı
oldukça azalıyor. İyileşen
hayvanlarda meydana gelen
verim kayıpları oldukça fazla
oluyor ve genç hayvanlar
daha çok etkileniyor.
Özellikle hayvanların sütten
kesme dönemlerini çok
riskli olarak görüyorum.
Tedavide genelde hızlı etkili
ve uzun etkili preparatları
kombine olarak kullanıyoruz
fakat yine de zorlandığımızı
söyleyebilirim.
oldukça KOMPLİKE
BİR HASTALIK
Vet. Hekim Osman Kişi
Şahbazlar Besi İşlet., Adana
İşletmelerdeki sağlık
problemlerimizin yaklaşık
% 90’nını BRD oluşturmaktadır. Problemleri
ortadan kaldırmak için belirli
bir maliyet gerekir ve bu
esnada hayvanlardaki verim
kaybı bizim iki yönlü olarak
giderlerimizi arttırır. BRD
geçiren hayvanların besi
performansı BRD geçirmeyen hayvanlara göre daha
düşük olmaktadır. Tedavinin
en önemli ilk basamağı
teşhisi doğru koymaktır
ve uygun tedaviye zaman
kaybetmeden başlamaktır.
TOPLANTI VİMAR
Sektörün önde gelen
isimleri ile başarılı
bir interaktif toplantı
gerçekleştirildi.
Vimar, büyük bir projeye
daha imza attı
23-25 Şubat 2015
tarihleri arasında
Vimar Animal Health
ve EW Nutrition
işbirliği ile PROTE-N
(yavaş salınımlı üre)
isimli özel ürünün
lansmanı İstanbul
Crown Plaza Asia’da
gerçekleştirildi.
İNFOVET 64-65
E
W Nutrition orta doğu
distribütörleri ve Vimar
Animal Health ile birlikte,
Arslan Gümrükleme, Özlem Yem, Matlı, Tellioğlu, Avifarm,
Öğütler Süt, GSK Süt, Kombasan
Çiftliği, Ünallar, Zorbey Hayvancılık, Yonca Tarım gibi sektörün
önde gelen isimlerinden oluşan
toplam 45 katılımcı, yerli ve
yabancı önemli bilim adamları ile
birlikte interaktif bir toplantı geçirdiler. Uludağ Üniversitesi’nden
TOPLANTI VİMAR
Prof. Dr. İsmet Türkmen “Ruminantlarda Mikrobiyal Protein” hakkında sunum yaptı.
Sunumunda ruminant protein
beslenmesinin amacı, rumende
protein parçalanması, metabolize protein, rumen mikrobiyolojisi,
mikrobiyal protein sentezi ve
öneminden bahsederken; süt,
bakteri ve bazı yem maddelerinin amino asit profilleri, rumen
bakteri ve protozoalarının kompozisyonunu da gösterdi. Prof.
Dr. İsmet Türkmen ayrıca bazı
protein kaynaklarının intestinal
sindirilebilirliği üzerinde dururken, yavaş salınımlı üre kullanımındaki yararlara katılımcıların
dikkatini çekti. Bununla birlikte,
Sydney Üniversitesi Ziraat
Fakültesi’nden katılan Besleme
Uzmanı Chris King de, PROTE-N
ile yapılan çalışmaları anlatarak
yavaş salınımlı üre kullanımının
avantajlarına değinmiş oldu.
Seyfi Ay
EW Nutrition Türkiye Müdürü
Prof. Dr. İsmet Türkmen
Uludağ Üniversitesi
Veteriner Fakültesi
ChrIs KIng
Beslenme Uzmanı Sydney
Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yavaş çözünen korunmuş
nitrojen: PROTE-N
Rumen içeriğinde bulunan
bakteriler, protein sentezinde
önemli rol üstlenirler. Bu sentezin gerçekleşebilmesi için; yem
içerisinde bir nitrojen kaynağı,
yeterli miktarda enerji, makro ve
iz minerallerin bulunması gerekir.
Protein yapısındaki nitrojen (NP)
kaynaklarından (soya küspesi
gibi), protein ihtiyacının belirli
bir kısmı karşılanabilir. Protein
yapısında olmayan nitrojen
(NPN) kaynaklarından mikrobiyal
aktivite ile üretilen protein de
ihtiyacın karşılanmasında önemlidir. NPN olarak tanımlanan ve
en iyi bilinen kaynak üredir. Mısır
silajı gibi özellikle enerjice zengin
fakat protein yapısındaki nitrojen
(PN) bakımından fakir ham maddelerin kullanıldığı durumlarda
üre ilavesi yararlıdır ve önerilmektedir. Protein yapısındaki
nitrojeni ikame etmek için, yavaş
çözünen bir nitrojen kaynağı, üre
kullanımına bağlı ortaya çıkan
riskleri minimum düzeye çeker.
PROTE-N, yemlik üreden
elde edilen, korunmuş, protein
yapısında olmayan (NPN) nitrojendir. % 41 nitrojen içeriği ile %
İNFOVET 66-67
Sektörün önde gelen isimlerinden oluşan katılımcılar ile
yerli ve yabancı önemli bilim adamları, protein beslenmesi
ve rumen mikrobiyolojisi gibi konularda kapsamlı bilgi
alarak interaktif bir toplantı geçirdiler.
256 ham proteine eşdeğerdir.
PROTE-N, karbonhidrat parçalanmasını ve NPN çözünürlüğünü
senkronize ederek optimum
mikrobiyal protein sentezinin
gerçekleşmesini sağlayan çok
özel bir teknoloji ile üretilmiştir.
Yavaş çözünen PROTE-N, yüksek
düzeyde rumende parçalanabilir
proteini (RDP) üreten mikroorganizmaları teşvik eder.
Üretiminde kullanılan özel
teknolojisi sayesinde; nitrojenden maksimum yararlanma için
yavaş çözünme, mikrobiyal sentezi optimize etmek için, protein
ve enerji alımının senkronizasyonu, yüksek üre alımında oluşan
intoksikasyon riskini minimize
etme ve böylelikle güvenliğin
iyileştirilmesi sağlanır.
Vimar güçlü teknik kadrosu
ve özel hazırlanmış geniş ürün
portföyü ile büyükbaş sektöründe sorunlarınıza çözüm ararken
daima yanınızda olmak için
çalışmalarını sürdürmektedir.
büyükbaş
Buzağı beslemesinde
son gelişmeler
Günümüzde hayatta kalma oranının artmasına ve süratli canlı ağırlık artışına
odaklanan buzağı yetiştiriciliğinde tercih edilen beslenme yöntemlerinin önemi nedir?
Bu yöntemlerle birlikte hedeflenen sonuca ulaşmak mümkün mü?
Süt ikame
yemlerinin kullanılıp
kullanılmama
ziyade, kalite
farklılıkları göz
önüne alınmalıdı
M
odern buzağı yetiştiriciliği hayatta
kalma oranının
artmasına ve süratli
canlı ağırlık artışına odaklanmıştır. Bu odaklanmayla birlikte
buzağı beslenmesinde pek
çok yöntem denenmiş veya
hala kullanılmaktadır. Acaba
buzağıların beslenme yönetimi neticesinde süratli canlı
ağırlık artışı sağlayarak yüksek
İNFOVET 68-69
bir performans göstermeleri
ne kadar önemlidir? Bu neden
yapılıyor? Bu soruların cevapları
pek çok araştırıcılar tarafından
merak edilmiş ve akabinde
çeşitli bilimsel çalışmalar yürütülmüştür. Yapılan bazı çalışmalarda buzağıların doğumdan
yaşamlarının 56. gününe kadar
uygulanan besleme stratejilerine bağlı olarak ilk laktasyondaki
süt verimlerinin 450 ila 1300
kg arasında farklılık gösterdiği
ortaya konmuştur. Diğer bazı çalışmalarda ise buzağı besleme
yöntemlerinin ilk laktasyon süt
verimini etkilemediği gözlenmiştir. Yine son zamanlarda iki süt
sığırı sürüsü üzerinde yürütülen
bir çalışmada buzağıların süt
emme dönemindeki canlı ağırlık
artışları ile bu buzağıların ilk
laktasyon döneminde vermiş oldukları süt verimleri izlenmiştir.
Araştırma sonucunda buzağıların süt emme dönemindeki
ortalama günlük canlı ağırlık
artışlarının 100 ila 1580 gram
arasında değiştiği anlaşılmıştır.
Bu kazanç farklılıklarının ise ilk
laktasyon süt verimi ile yüksek
oranda korelasyon içerisinde
olduğu açıklanmıştır. Buna göre
süt emme dönemindeki her
1000 gramlık günlük canlı ağırlık
artış farkı için buzağıların ilk
BÜYÜKBAŞ
Prof. Dr. İ. İsmet TÜRKMEN
Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Hayvan Besleme ve
Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı
Sütten kesme
döneminde
tam yağlı süt
ile beslenen
buzağılar, süt
ikame yemi ile
beslenenlere
göre daha fazla
canlı ağırlık artışı
göstermektedir.
İNFOVET 70-71
laktasyonlarında 850 kilogramdan daha fazla süt verdikleri
saptanmıştır. Araştırmada yer
alan buzağıların süt emme dönemindeki ortalama günlük canlı
ağırlık artışları ise 820 gram
olmuştur. Araştırmada yer alan
diğer işletmede ise süt emme
dönemindeki her 1000 gramlık
günlük canlı ağırlık artışı farkının
ilk laktasyon süt veriminde 1113
kg’a kadar artışa neden olduğu
belirtilmiştir. Bu işletmedeki buzağıların süt emme dönemindeki
ortalama günlük canlı ağırlık
artışları 660 gram, sütten kesim
sonrası dönemde ise 910 gram
olmuştur. Her iki denemede
toplam iki bine yakın süt sığırına
ait veriler değerlendirilmiştir. Süt
emme dönemindeki buzağıların gelişimlerinin ilk laktasyon
dönemindeki süt verimi üzerine
etkileri hakkında ileri sürülen
mekanizma “lactocrine” kavramı
olarak adlandırılmıştır. Bu terimin
araştırımacılarca “süt için doğma” (milk-borne) şeklinde tarif
edilmesi uygun görülmüştür.
Beslenmenin buzağı
performansına etkileri
Buzağıların süt emme dönemindeki performanslarını
etkileyen önemli faktörlerin
başında az öncede söylendiği
gibi beslenme gelmektedir.
Beslenmede ise önemli faktörler
süt ya da süt ikame yemlerinin
verilme şekli ve miktarı, süt
ikame yemlerinin kalitesi, buzağı
başlangıç yemlerinin ve kaba
yemlerin kalitesi, verilme şekli ve
miktarı olabilir. Bu yem maddelerinin her biri kendi başına buzağı
performanslarını değiştirebilir.
Yapılan son bir çalışmada yine
ilk laktasyon süt verimi üzerine süt emme dönemindeki
beslenmenin etkileri araştırılmıştır. Araştırmada dilediğince
içebileceği biçimde (ad libitum)
tam yağlı süt ya da süt ikame
yemi ile beslenen iki buzağı gru-
bunun ilk laktasyon süt verimleri
karşılaştırılmıştır. Deneme sonunda süt ile beslenen grubun
ilk laktasyon süt verimlerinin
diğer gruba göre % 10.3 daha
yüksek olduğu gözlenmiştir.
Araştırmacılar bu farklılığın süt
ikame yemlerinin tam yağlı süt
gibi biyolojik olarak aktif bazı
maddeleri içermemesinden kaynaklanabileceğini bildirmişlerdir.
Çünkü sütten kesme anında tam
yağlı süt ile beslenen buzağılar,
süt ikame yemi ile beslenenlere
göre ortalama 3.1 kg daha fazla
canlı ağırlık artışı sağlamışlardır.
Öte yandan buzağıların iskelet
gelişimleri arasında fark olmamış, canlı ağırlık farkının nedeni
artan vücut yağı birikimine bağlanmıştır. Bu durumdan yola çıkılarak ilk laktasyon dönemindeki
süt veriminin daha yüksek olma
nedeni yağ dokudaki parakrin ve
endokrin etkilerle açıklanmıştır.
Bu etkiler neticesinde erken
dönemde meme bezlerinde
daha iyi bir gelişme olabileceği
savı ileri sürülmüştür. Araştırmada buzağılara verilen tam
yağlı süt ve süt ikame yeminin
kuru madde içerikleri birbirine
benzer olmuştur. Ancak tam
yağlı süt yaklaşık % 29.4 yağ,
% 25.9 protein ve % 40.7 laktoz
içerirken, süt ikame yemi % 23.7
ham protein, % 13 yağ ve % 8 kül
içermiştir. Öte yandan Amerika
Birleşik Devletleri başta olmak
üzere bugün dünyanın pek çok
ülkesinde süt emme dönemindeki buzağıların beslenmesinde tam yağlı sütten ziyade
BÜYÜKBAŞ
Buzağıların başlangıç yemlerinin
lif içeriğinin yükseltilmesi, yemden
kaynaklanan ve ishalle seyreden
sindirim sistemi şikayetlerinin önüne
geçebilmek için bir seçenektir.
Tablo 1. Buzağı başlangıç yemlerinin ham madde
ve kimyasal kompozisyonu
İçerik, % KM’de
Düşük NDF
Yüksek NDF
Yulaf K. Otu
Buğday
22.0
32.6
.......
Mısır
24.0
8.0
......
Arpa
11.2
4.0
......
Soya küspesi
24.0
22.2
......
Razmol
12.0
2.0
......
Soya kabuğu
5.0
29.4
......
Vit. Min. Prem.
1.8
1.8
......
Ham protein
22
23.5
6.8
NDF
18.2
26.7
63.0
Nişasta
43.7
34.9
......
4.2
4.9
......
Yağ
Tablo 2. Farklı NDF oranlarının hayvanların canlı ağırlık
artışları üzerine etkisi
dNDF1
dNDF+KY2
yNDF3
yNDF+KY
Süt içme dönemi 9-51 gün
Canlı Ağırlık
Artışı, g/gün
680a
700a
630b
640b
Başlangıç yemi
tüketimi, g/gün
550
530
510
530
Kaba yem
tüketimi, g/gün
...
30
...
22
Sütten Kesimden sonra 51-64 gün
Canlı ağırlık
artışı, g/gün
860b
1120a
910b
1030a
Başlangıç yemi
tüketimi, g/gün
2020b
2300a
2050b
2240a
Kaba yem
tüketimi, g/gün
...
94
...
71
dNDF1: Düşük NDF, KY2: Kaba yem, yNDF3: Yüksek NDF,
a-b: Aynı satırda farklı harfler taşıyan değerler önemlidir (P<0.05).
İNFOVET 72-73
süt ikame yemleri yani buzağı
mamaları kullanılmaktadır.
Dolayısıyla süt ikame yemlerinin
kullanılıp kullanılmama fikrinden
ziyade birbirleri arasındaki kalite
farklılıkları göz önüne alınmalıdır.
Yemlerin lif içeriğinin
sindirime etkileri
Ruminantların beslenmesinde
sindirim sistemi sağlığının sürdürülmesi bakımından yüksek
lif içerikleri nedeniyle kaba yem
kullanımı neredeyse tüm dönemlerde zorunludur. Öte yandan süt
emme dönemindeki buzağıların
süratli gelişimleri için özellikle
son 10 yıldır sadece konsantre
yemle besleme yapılması teşvik
edilmektedir. Buna göre hiç
kaba yem kullanmadan oldukça
kuvvetli bir buzağı başlangıç
yemi ve beraberinde süt ya da
süt ikame yemini de kullanarak
besleme programları hazırlanmaktadır. Bu tip besleme prog-
ramlarının düzenlenmesindeki
ana gerekçe ise yüksek canlı
ağırlık artışı sağlama istekleri
olmuştur. Çünkü bu dönemde
buzağı başlangıç yeminin yanı
sıra ilave olarak kaba yem
kullanılmasının konsantre yem
tüketimin düşürdüğü, böylelikle
de rumen fermantasyonunun
rumen papilla gelişimi üzerine
en etkili uçucu yağ asidi olan
bütirik asitten asetik aside doğru
kaydığı söylenmektedir. Ayrıca
kaba yem kullanılması buzağıların canlı ağırlık artış süratlerini
de olumsuz etkileyebilmektedir.
Ancak bu uygulama pek çok
yerde olduğu gibi ülkemizde de
son yıllarda tartışma konusu olmaya başlamıştır. Çünkü özellikle
6-7 haftalık yaştan daha büyük
buzağıların kaba yem olmaksızın
sadece buzağı başlangıç yemleri
ile beslenmeleri, zaman zaman
ishalle seyreden sindirim sistemi
şikâyetlerine konu olmuştur.
Böyle durumların önüne geçebilmek için süt emme dönemindeki
buzağıların önlerine kaba yem
konulması ya da kullanılan buzağı başlangıç yeminin lif içeriğinin
yükseltilmesi bir seçenek olmuştur. Bu düşünceyle bir araştırma
gerçekleştirilmiştir. Araştırmada
dört grup oluşturulmuş ve gruplar kuru yem olarak düşük NDF’li
(lifli) buzağı başlangıç yemi,
düşük NDF’li buzağı başlangıç
yemi ve kaba yem, yüksek NDF’li
buzağı başlangıç yemi ve son
olarak yüksek NDF’li buzağı başlangıç yemi ve kaba yem içeren
rasyonlarla beslenmişlerdir
BÜYÜKBAŞ
(Tablo 1). Araştırma sonucunda
elde edilen performans değerleri
Tablo 2’de sunulmuştur.
Tablo 2 incelendiğinde süt
emme dönemi sırasında düşük
NDF içeren yem yedirilen
buzağıların, yüksek NDF içeren
yem yedirilenlere göre istatistik
olarak daha yüksek canlı ağırlık
kazandıkları görülmektedir.
Sütten kesimden sonra ise sadece düşük ve yüksek NDF içeren
buzağı başlangıç yemleri yedirilen grupların, kaba yem ilave
edilen gruplara göre daha düşük
canlı ağırlık artışı gösterdikleri
anlaşılmıştır. Araştırıcılar aldıkları
bu sonuçlar karşısında sütten
kesim günlerine yaklaşıldığında
buzağı başlangıç yemlerinin NDF
içeriklerinden ziyade, rasyonlara kaba yem ilave edilmesinin
performans üzerine olumlu
etkiler yarattığını, bu durumunda
nedeninin daha yüksek rumen
pH’sından ileri gelebileceğini
açıklamışlardır. Nitekim araştırmanın sütten kesimden sonraki
10 gününde (buzağılar 61 günlük
olduklarında) alınan rumen
sıvılarında rumen pH değerleri
Yüksek rumen
pH’sı ve uçucu
yağ asidi
miktarları, kaba
yem ilavesi
ile birlikte
performansın
olumlu yönde
iyileşmesine
yardımcı olur.
Hem yüksek performans
hem de sağlıklı rumen
ortamının bir arada
yürütülmesi gerekir.
ile toplam uçucu yağ asidi sonuçları Tablo 3’de gösterilmiştir.
Tabloya göre rasyonlarına kaba
yem katılan gruplarda rumen
pH değerlerinin daha yüksek ve
rumende asit üretiminin bir göstergesi olan toplam uçucu yağ
asidi miktarlarının daha düşük
olduğu anlaşılmıştır. Araştırıcılar
sütten kesim günlerine doğru
buzağı rasyonlara kaba yem
ilave etmenin performans ve
rumen sağlığı bakımından gerekli
olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Sonuç olarak;
Buzağı yetiştiriciliği, sığır
grupları içerisinde hayatta kalma
oranı en düşük olan grupların başında geldiği için dikkat isteyen
bir iştir. Yine özellikle son yıllarda
yapılan bazı çalışmalarda süt
Tablo 3. Sütten kesimden 10 gün sonra alınan rumen
sıvılarında rumen pH ve toplam uçucu yağ asidi sonuçları
dNDF1
dNDF+KY2
yNDF3
yNDF+KY
Rumen pH
5.0b
5.9a
5.1b
5.7a
Toplam UYA, mM
202.8a
123.8b
214.9a
149.3b
dNDF1: Düşük NDF, KY2: Kaba yem, yNDF3: Yüksek NDF, a-b: Aynı satırda
farklı harfler taşıyan değerler önemlidir (P<0.05).
İNFOVET 74-75
emme döneminde elde edilen
canlı ağırlık artışlarının ilk laktasyon dönemindeki süt verimi
üzerine hatırı sayılır etkilerinin
olduğunun ortaya çıkmasıyla
buzağı beslenmesi bakımından
bu noktaya odaklanılmalıdır.
Böyle bir durumda ortaya süt
ikame yemi kullanımı, buzağı
başlangıç yemlerinin özellikleri,
kaba yem kullanımı gibi durumlar
değerlendirilmelidir. Sindirim
sistemi sağlığı bakımından
ruminantlarda kaba yemin önemi
yadsınamaz bir gerçektir. Çünkü
bu türler yüksek performans
için tek mideli gibi bir yandan
konsantre yemlere ihtiyaç
duyarlarken, diğer taraftan da
rumen sağlığı için kaba yemlere
de gereksinim gösterirler. Ancak
kaba yem kullanımının kontrolsüz olması buzağı performansını
olumsuz yönde etkileyebilir. Hem
yüksek performans hem de sağlıklı rumen ortamının bir arada
yürütülmesi en iyi seçenektir.
Bu bağlamda buzağılardan süt
emme döneminde yüksek bir
performans alabilmek için kuvvetli bir buzağı başlangıç yemi,
kaliteli bir süt ikame yemi ya da
süt kullanımının yanı sıra % 5-10
arasında değişen sınırlı kaba
yem tüketiminin en iyi seçenek
olduğuna inanılmaktadır. 
TOPLANTI BIOKEY
Biokey’den rumen
sağlığına yeni çözümler
TÜSEDAD, Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası işbirliği ile Biomin ailesinin yeni jenerasyon
ürünlerinden “Levabon Rumen E” ve ‘’Mycofix Plus Dairy’’nin tanıtım toplantısında,
ürünlerin rumen sağlığı ve performansına olan etkileri ile ilgili konular ele alındı.
K
aracabey Ticaret ve
Sanayi Odası toplantı
Salonu’nda 3 Mart’ta gerçekleştirilen toplantı Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası
Başkanı Naci Güncü’nün açılış
konuşmasıyla başladı. Günümüz
hayvancılığıyla ilgili sıkıntılardan
bahseden Güncü, ekim ayında
düzenlenecek sempozyumda
bu konuyu daha ayrıntılı ele
alınacağını iletti ve teşekkürleri
ile konuşmasına son verdi.
Karacabey’i tanıtan bir barkovizyon sunumundan sonra
Biokey Genel Müdürü İrfan
Çoban’ın konuşmasıyla toplantıya
devam edildi. Çoban, toplantıya olanak sağlayan Karacabey
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
Naci Güncü’ye ve TÜSEDAD Yö-
Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası
Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen
toplantıya ilgi büyüktü.
İNFOVET 76-77
netim Kurulu İkinci Başkanı Nejat
Deveci’ye teşekkürlerini ilettikten
sonra Biomin ve Biokey hakkında bilgilendirme yaptı: ”Biomin,
hayvan beslemede sağlık üzerine
odaklanmış ve bu konuda yem
katkı maddeleri ve çeşitli premiks
maddeleri üreten ve geliştiren, bu
sayede hayvanın performansını
ve sağlığını geliştirmeyi hedefleyen bir biyoteknoloji firmasıdır.
Avusturya çıkışlı olan firmamız,
32 yıldan beri 100’den fazla ülkede hizmet vermektedir. Biokey
ise 2010 yılında kurulmuş olup,
Biomin Şirketi’nin Türkiye koludur.
Biokey firmasının ürün, teknik
hizmet ve danışmanlık hizmeti
bulunmakla birlikte, Türkiye’de
en çok bilinen hizmeti mikotoksin risk yönetimi sağlamalarına
destek olmalarıdır. 1983 yılında
Avusturya’da küçük bir depoda
başlayan Biomin’in hikayesi,
1998 yılında Viyana Üniversitesi
Veteriner Fakültesi ile yapılan
ortak çalışmalarla devam etmiş
ve 2010 yılında Biokey Türkiye’de
kurulmuştur. Şu anda 100’den
fazla ülkede aktif olan Biomin
Şirketi’nin Singapur, Avusturya
ve ABD olmak üzere üç farklı
merkezi bulunmaktadır. Ar-Ge,
Biomin’in en önemli yapı taşlarındandır ve şirketin Ar-Ge merkezi
Avusturya’da bulunmaktadır.”
Biyokoruma aşamasında Mycofix
Mycofix hakkında bilgi veren
İrfan Çoban, Mycofix’in Avrupa
Birliği tarafından ruhsatlandırılan
ilk toksin bağlayıcı olduğunu
sözlerine ekleyerek, sözü Biomin
Ruminant Teknik Müdürü Zanetta
Chodorowska’ya bıraktı. Zanetta
Chodorowska konuşmasını iki
oturumda gerçekleştirdi. İlk
oturumda; farklı ülkelerdeki farklı
yem maddelerindeki mikotoksin
oranlarının araştırılarak, mikotoksin haritasının çıkarıldığını, 2014
yılında analiz edilen numunelerin ortalama olarak yalnızca
% 7-18’inin mikotoksinden ari
olduğunu, Kuzey Amerika’da ise
bu oranın % 18 olduğunu, bu oranın Kuzey Amerika’dan ülkemize
ithalat yapıldığı için özellikle
önemli olduğunu söyleyen
Chodorowska sözlerine, “Kuzey
Amerka’dan ülkemize yapılan
ithalatın % 60’ında don kontaminasyonu olduğunun bilinmesinde fayda var. Don mikotoksini
besin emilimini sınırlayıcı bir
özelliğe sahiptir. Kontamine olan
yem maddesi sıklıkla mısır ve mısırdan elde edilen mısır proteini
gibi yan ürünlerdir. Mikotoksinler
bağışıklık sistemini olumsuz
etkiler, hastalık direnci kırılınca
fırsatçı bakteriler daha çabuk
hastalık oluşturur ve tedavi masrafı artar. Bütün mikotoksinler
karaciğere gider ve karaciğerin
işlevini sekteye uğratır. Rumen
metabolizmasını yavaşlatır.
Silajlarda kimi zaman penicilium
mikotoksinleri, kim zaman da
% 7 gibi bir oranda aspergillus
mikotoksinleri görülebilir. Bu durum tamamen silajın depo edildiği
ortama bağlıdır. İnspeksiyonla
silajda küf görüyorsak küf var
diyebilirken, gözle görülen bir küf
yok ise silajda küf yok diyemeyiz
ve analiz yapmamız gerekir.“
Biokey Genel Müdürü İrfan Çoban Biomin ve
Biokey hakkında bilgilendirme yaptı.
diyerek devam etti. Chodorowska, aynı tarladan alınmış 6 mısır
koçanıyla yapılan araştırmasından da bahsetti. Koçanların her
birinde farklı mikotoksinler bulunduğunu söylerek, yem maddelerinin analiz edilmesi gerektiğinin
önemini vurguladı. Mikotoksinler
ile mücadele ederken Mycofix’in
üç ayrı stratejisinin olduğunu,
bunlardan ilkinin absorbsiyon,
ikincisinin biyotransformasyon,
üçüncüsünün ise biyokoruma
olduğunu söyleyen Chodorowska,
farklı kimyasal yapıdaki mikotoksinlerle ancak farklı stratejilerle
başa çıkılabileceğini sözlerine
ekleyerek ilk oturuma son verdi.
Laktasyon döneminde
rasyondaki düzensizliğe
bağlı asidoza dikkat
Biomin Ruminant Teknik Müdürü Zanetta Chodorowska ikinci
oturumda, süt üretimi ve rumen
fermantasyonundan bahsetti:
“İneklerin dinlenmek için zamana
ve mekana ihtiyaçları vardır. Bir
inek günün yaklaşık % 60’ını
dinlenerek geçirmek zorundadır.
Bunun sebeplerinden biri memede kan dolaşımının daha rahat
gerçekleşmesini sağlamak ve
dolayısıyla süt verimini arttırmaktır. Diğer bir sebep de, ineklerin
sürekli ıslak zeminde bulunması
ve bu yüzden ayaklarını kurutmaya ihtiyaç duymalarıdır. Buzağılama sonrası dönemde hayvan
yatmayı tercih eder, bu dönem
önemlidir çünkü süt veriminin pik
Karacabey Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Naci
Güncü günümüz hayvancılığıyla sıkıntılara değindi.
noktaya ulaşması bu dönemde
gerçekleşir. İneklerin yatması
demek aynı zamanda ruminasyon yapması demektir; ruminasyon yaptıkça salya miktarı artar
dolayısıyla rumende bulunan
asit tamponlanmış olur. Sindirimin % 75’i rumende gerçekleşir.
Rumendeki mikroorganizmalar
amino asit ve glikozun temel
kaynağıdır. Bunun için rumen
ortamını stabilize etmek ve doğru
şekilde çalışması için elimizden
geleni yapmamız gerekmektedir.
Rumende % 80 oranında bakteri
bulunur; bu bakteriler nişasta,
şeker ve hemiselülozun sindirimini sağlar. Rasyon tutarlı bir
şekilde hazırlanmazsa hayvanda
problemler ortaya çıkmaya başlar.
Kuru madde alımı düşer, süt
verimi azalır, süt kompozisyonu
bozulur ve vücut kondisyon skoru düşer. Hazırlanan rasyonlarda
hayvanın yemi seçmesi engellenmelidir. Bununla birlikte, hayvanın
yemliğe gitme sıklıkları kontrol
edilmelidir. Hayvanın yemliğe
gitme sıklıkları arttırılmalıdır. Hayvanın yemliğe gitme aralıklarının
açılması durumlarında, rumen
pH’sı düşer ve asidoz ile karşılaşmak kaçınılmaz olur. Rumen
pH’nın düşmesi demek; selülozu
sindiren bakterilerin aktivitelerinin
baskılanması, sindirim bozulması
ve mikrobiyal protein sentezinin
bozulması demektedir. Asit miktarı artarsa rumen papillaları zarar
görür ve rumenin absorbsiyon
kapasitesi azalır.”
Biomin Ruminant Teknik Müdürü Zanetta
Chodorowska mikotoksinler hakkında bilgiler aktardı.
Sunumlarda, AB tarafından
ilk ruhsatlı toksin bağlayıcı olan
Mycofix’in bağışıklık sistemi üzerine
ve fırsatçı bakterilerle mücadeleye
yönelik olumlu etkilerine değinildi.
TOPLANTI BIOKEY
Negatif enerji dengesinin şiddeti
maya kullanımı ile azaltılabilir
Rumen pH’sının düşmesi ile
birlikte şekillenen bir dizi reaksiyon sonucu rumen absorbsiyon kapasitesinin azalması
durumunun çoğunlukla en kritik
dönem olan buzağılama (geçiş
dönemi) sırasında meydana
geldiğine değinen Zanetta Chodorowska; “Her ineğin buzağılama döneminde negatif enerji
dengesine girmesi kaçınılmazdır ama bu durumun şiddeti
azaltılabilir. Bu azaltma işlemini
maya kullanarak yapabiliyoruz. Stres önemli bir faktör ve
stresin oluşumundaki en büyük
faktör de, çiftliklerde çok sayıda
hayvanın bir arada tutulmasıdır.
Buzağılamadan önce ve sonra
kalabalıktan kaçınılmalıdır.
Eğer ayırma şansımız varsa
ineklerle düveleri, laktasyonun
tamamı boyunca laktasyondaki
ineklerle doğumu yaklaşmış
gebe inekleri ayırmak gerekir.
Buzağılama öncesi ve sonrası
(özellikle öncesi) hayvanların
yem seçmesi engellenmelidir.
Hayvanların belli aralıklarla
gebe kalması beklenir. Hayvanların gebe kalmadığı her
gün çiftlik için maddi kayıp
demektir. Her ineğin 120. güne
kadar gebe kalması beklenir.
Gebeliğin şekillenmediği her gün
çiftliğe 2 $’a mal olur. Buzağının
60 gün içerisinde kaybedilmesi
çiftlikte hem kendi değeri hem
de üretemediği sütün değeri
olarak ortalama 3 bin $ maddi
kayıba sebep olur.” diyerek sözlerine devam etti.
Tüm bunların yanı sıra, vücut
kondisyon skorlarının her zaman
kontrol edilmesi gerektiğinin hatta bu işlemin aynı kişi tarafından
yapılmasının önemi vurgulandı.
Süt üretimi için stresli dönemlerden birinin yaz dönemindeki
sıcaklık ve rutubet olduğuna,
bunların sebep olduğu stresten
kaçınmak için maya kullanılması
gerektiğine (hatta normal dozundan 2 kat fazla uygulanmalı),
diyetin konsantre hale getirilmesi gerektiğine ve bol su verilmesi
gerektiğine de değinildi.
İNFOVET 78-79
Otolize maya ne zaman
kullanılmalı?
Rumendeki mikroorganizma
aktivitesini arttırmada Levabon
devreye giriyor. Levabon Rumen
E, hücre duvarı karbonhidratlarının, peptidlerin, esansiyel amino
asitlerinin ve B grubu vitaminlerin
biyolojik değerliğini muhafaza
etmek için Biomin tarafından özel
olarak geliştirilmiş işlemler ile
üretilen, sprey kurutma metoduyla
kurutulmuş otolize maya (Saccharomyces cerevisiae) ürünüdür.
Otolize maya ne zaman kullanılmalı? Daha fazla enerji ve amino
asit sağladığı için rasyonun sürekli
bir unsuru olarak kullanılması önerilir. Bunun yanında özellikle buzağılama döneminde uygulanmalıdır.
Hayvanın yem alımını teşvik için
önerilir, performansı arttırır.
Canlı maya ve otolize maya
arasında önemli farklar bulunur.
Ruminal mikroorganizmaların
mayaları parçalayarak kullanmaları gerekmektedir. Fakat otolize
mayalar patlamış mısıra benzeyen
bir yapıya sahip oldukları için daha
fazla yüzeye sahiptirler. Bu tür
mayalar farklı şartlara karşı duyarlı
değillerdir; rumende mikroorganizmalar doğrudan kullanabilirler ve
yüksek ısılara karşı dayanıklıdırlar.
Raf ömürleri 24 aydır. Ama canlı
mayalar farklı şartlara karşı duyarlı
olup, yüksek ısılara karşı dayanıklı
bir yapıya sahip değillerdir. Raf
ömürleri ise 6 aydır. 
En kritik dönem olan buzağılama
sonrasında karşı karşıya kaldığımız
negatif enerji dengesinin şiddetinin
azaltılabilmesi için gerekli olan
yaklaşımlar aktarıldı.
KONU araştırma
Araştırmalar,
mikroalglerin
protein, yağ,
vitamin ve mineral
kaynakları olarak
kullanılabileceğini
gösteriyor.
Mikroalg platformu
Şu anda başlıca larva beslenmesinde kullanılan mikroalgler gelecekte bağışıklık
sistemini güçlendirmek için fonksiyonel beslenmede de kullanılacak mı?
Yazar: Dr. Keith Filer, Bilimsel Araştırma Proje Müdürü, Alltech
Çeviri: Vet. Hek. Gülşah Baykal Yayın: AQUA Culture Asia Pacific Magazine-Mart/Nisan 2012
A
lgler, dev yosun gibi
çok hücreli formlardan,
tek hücreli forma kadar
değişebilen şekillerde bulunan basit organizma
grubudur. Bitkiler gibi fotosentez
yaparlar ancak dokuları bitkilerin
kısımları gibi farklılaşmamıştır.
En büyük ve en kompleks algler
deniz yosunlarıdır. Mikroalg
terimi, deniz suyunda veya tatlı
suda çoğalan, çeşitli mikrosko-
İNFOVET 80-81
pik boyuttaki algler için kullanılmaktadır. Bu canlılar, okyanuslarda ki suyu ve karbondioksiti,
güneş ışığının yardımıyla birlikte
oksijene ve biyokitleye dönüştürürler. Mikroalgler, beslenme ve
biyoyakıt gibi çeşitli uygulama
alanlarında kullanılmaktadır.
Mikroalglerin kullanımı, 2.000
yıl öncesinde Çin’de yaşanan bir
kıtlık zamanına kadar uzanmaktadır. Bu dönemde gıda
kaynağı olarak kullanılmışlardır.
Diğer mikroalg türleri, Çad ve
Meksika’da 16. yüzyıldan beri
gıda kaynağı olarak kullanılmıştır.
1890 yılında ilk üretilen saf alg
kültürü Chlorella vulgaris olmuştur. 1950’lerde, insanlar için gıda
ve ilaç kaynağı olarak mikroalgler
üzerinde bilimsel araştırmalar,
Japonya’da Chlorella türleri
üzerinde yapılaya başlanmıştır.
İlk endüstriyel üretim, Alman-
ya’daki IGV Ltd. şirketi tarafından
kanatlılar için yem katkı maddesi
olarak, Chlorella üretimi amacıyla
bir fotobiyoreaktör kurulması
ve çalıştırılmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu gün, hayvan ve
insan beslenmesi için heterotrof
mikroalgler kullanılmaktadır. Bu
alglerden elde edilen en başarılı
ürünlerden bir tanesi uzun zincirli, çoklu doymamış yağ asidi
“docosahexaenoic” asittir (DHA).
Mikroalglerin potansiyel kullanım
alanı, biyoyakıt üretiminden,
global açlığın azaltılmasına
kadar değişmektedir. Bu kullanım alanlarının bazıları henüz
gerçekleşmemiştir ve mikroalglerin ticari üretimi şu anda kısıtlı
olarak yapılabilmektedir.
Mikroalgler ve su ürünleri
Dünyadaki alg üretiminin
%30’u hayvan yemlerinde
kullanılmaktadır ve bunun büyük
kısmını su ürünleri yemleri oluşturmaktadır. Mikroalgler, larva
beslenmesi için gereklidir; yumuşakçalar ve penaeid karidesler
gibi direkt olarak ya da küçük
balık larvalarında dolaylı yoldan
canlı yem olarak verilmektedir. Makarnalar, atıştırmalıklar,
şekerlemeler ve içeceklere de
mikroalg katılmaktadır.
Ticari uygulamalarda dört
cins yaygındır: Arthrospira,
Chlorella, Dunaliella salina ve
Aphanizomenon flos-aquae.
1960’lı yılların başında
Japonya’da Chlorella üretimi ile
birlikte büyük ölçekli alg üretimi
başlamıştır. Bunun ardından
1970’lerde, Sosa Texcoco S.A
firması tarafından kuzeybatı
Meksika’da Texcoco Gölü’nde
Arthrospira üretimi başlamıştır. 1980 yılında, Asya’daki 46
fabrika tarafından 1.000 kg alg
üretilmiştir. 1986’da, Avusturalya’daki üretim tesislerinde ticari
bir girişim olarak beta-karoten
elde etmek için Dunaliella salina
üretimine başlanmıştır. İsrail, ABD
ve Hindistan’da açılan tesislerle
birlikte yıllık üretim 10.000 ton’a
ulaşmıştır. Mikroalglerin besin
maddesi bileşimi ve biyokimyasal
çeşitliliği bazı uygulamalar için
büyük ilgili çekmiştir. Mikroalgler,
esansiyel aminoasit temin eden,
yüksek protein düzeyine sahip
canlılardır. Yağ içeriği %70’e
kadar ulaşır ve içinde yüksek
düzeylerde omega 3 ve omega
6 yağ asitleri bulunmaktadır.
Mikroalgler zengin bir vitamin ve
mineral kaynağı da olabilirler.
Alltech, 2010 yılında fermantasyon kapasitesi 1.000 metreküpün üzerinde, modern bir alg
üretim tesisi satın almıştır. Bu
tesisin odak noktalarından bir tanesi de, mikroalglerden üretilen
ürünlerin geliştirilmesidir. Alltech
firmasının kurucusu ve başkanı Dr. Pearse Lyons’a göre, alg
fermantasyonu şirketin en son
teknolojik platformudur ve artan
gıda, yem ve yakıt ihtiyacında
çok büyük bir fırsat sunmaktadır.
On beş bin yeni bileşik üretme kabiliyetine sahip, en az
800.000 farklı alg türü olduğu
düşünülmektedir. Mikroalglerin büyük biyo çeşitliliğinden
henüz tam olarak yararlanılamamaktadır. Alltech firmasının
konsepti, mayada olduğu gibi
alglerden üretilen bir ürün platformu oluşturmaktır.
Maya hücreleri, bir çok hücre
duvarı bileşenine ve maya
ekstraktına ayrılabilmektedir
ve bunların her biri eşsiz bir
beslenme fonksiyonuna sahiptir.
Ayrıca parçalanmamış maya
hücrelerinin de beslenmeye
etkisi vardır. Mikroalgler için de
benzer bir yaklaşım kullanılabilir
mi? Alltech’e ait tesiste, karbondioksit ayrıştıran ve diğer karbon
kaynaklarında üreyen suşlarla
çalışmalar devam etmektedir.
Mikroalgler, katma değer yem
katkıları, biyoyakıt ve etanol
üretiminde kullanılabilecektir.
Alglerin % 30’u hayvan yemlerinde
kullanılır ancak yaygınlaşması için
besleyici değerleri hakkında daha
fazla bilgiye ihtiyaç vardır.
Gelecek
Araştırmalar, mikroalglerin
protein, yağ, vitamin ve mineral
kaynakları olarak kullanılabileceğini göstermiştir ancak su
ürünlerinin çoğaltılması gibi
spesifik bir alan dışında henüz
alglerin hayvan beslenmesinde kullanımı yaygın değildir.
Mikroalglerin daha geniş çapta
kullanılabilmesi için besleyici
değerleri hakkında daha fazla
Mikroalglerin
kullanımı, 2.000
yıl öncesine kadar
dayanmaktadır.
bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır.
Mikroalglerin içinde hangi
yeni besleyici bileşikler bulunacaktır? Mikroalgler hayvanların
bağışıklık sistemini güçlendirebilir mi, antioksidan işlevi
görebilir mi, stresi azaltabilir
mi ya da yemden yararlanmayı
arttırabilir mi? Mikroalglerin
potansiyel faydalarından yararlanabilmek için bu alanların
araştırılması gerekmektedir. 
BÜYÜKBAŞ
Ketozis sürünüzde
ekonomik kayıplara
neden olmasın
Kuru dönemde yem tüketiminin azalması, doğumdan sonraki dönemde
ineklerin enerji ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir. Bu durum ineklerde
negatif enerji dengesine veya ketozise sebebiyet vermektedir.
Yazı: Dr. Serdar Sızmaz
G
eçiş dönemi diye adlandırdığımız doğumdan
önceki son 3 hafta ile
doğumdan sonraki ilk 3
haftalık dönem, ineklerin fizyolojik durumlarının değişmesiyle
beraber birçok metabolik hastalığa duyarlı oldukları dönemdir. Bu
dönemde süt miktarında artış ve
kuru madde tüketiminde azalma
aynı anda gözlemlenir. Artan süt
miktarına karşın oluşan besin
madde ihtiyacını tam olarak
karşılayamadığımız durumlarda ineklerimizde negatif enerji
dengesi gözlemlenir. Negatif
enerji dengesinde kandaki
glukoz seviyesi düşer, vücuttaki
İNFOVET 82-83
yağ rezervlerinin mobilizasyonu hızlanır. Yağ asitlerinin
parçalanması sonucunda açığa
çıkan keton cisimcikleri vücut
sıvılarında (kan, süt, idrar) birikir.
Çoğunlukla beraberinde yağlı
karaciğer sendromu ve abomasum deplasmanını getiren
bu metabolizma hastalığına
“ketozis veya asetonomi” denir.
Özellikle buzağılamayı izleyen
dönemde, yüksek süt veren
ineklerin besin madde ihtiyaçlarının karşılanması, yaşanılan
büyük sorunlar arasında yer
almaktadır. Kuru dönemde yem
tüketiminin % 30 dolaylarında
azalması, doğumdan sonraki
5 haftalık dönemde hayvanın
enerji ihtiyacını karşılamaya
yetmemektedir. Bu dönemde süt
ile atılan enerji düzeyi, yem ile
alınan enerji düzeyinden daha
fazla olduğu için hayvan negatif
enerji dengesine veya ketozise
eğilimli olmaktadır.
Ketozisin klinik ve subklinik
olmak üzere iki türü vardır:
Klinik ketozis, kan, idrar ve
sütte keton cisimciklerinin
artmasıyla beraber iştahsızlık,
ani kilo kaybı ve kuru diski gibi
semptomlarla karakterize iken,
subklinik ketozisde bu belirtiler
görülmemektedir. Ketozisin
hangi karakterde olduğunu
tanımlamak, hastalığın tekrar
oluşma sıklığını belirlemek için
oldukça önemlidir. Örneğin; klinik
ketozisin laktasyonun ilk ayında
oluşma sıklığı % 2 ile % 15 arasında değişirken, aynı dönemde
subklinik ketozisin oluşma sıklığı
% 40 civarındadır. Bu durum da,
süt veriminin düşmesiyle beraber önemli ekonomik kayıplara
neden olmaktadır. Alınacak bazı
tedbirler hem hayvanları hastalıklardan koruyacak hem de daha
sağlıklı sürülerle birlikte daha
verimli ve ekonomik bir yetiştiricilik gerçekleştirilecektir.
Daha sağlıklı ve verimli sürüler
için alınacaklar tedbirler;
> Doğumdan önce hayvanlar
aşırı derecede yağlandırılmamalıdır. Bu durum güç doğum riskinin yanında, lipid ve karbonhidrat metabolizma bozukluğunu
ve ardından ketozisi meydana
getirebilmektedir.
> Geçiş döneminde rasyon besin madde içeriği normal sınırlar
içerisinde olmalıdır. Hayvanlar
geçiş dönemi içinde aşırıya
kaçarak beslenmemelidir.
> Hayvanın fizyolojik durumuna uygun bakım ve ihtiyaçlarına
yönelik beslenme programı
uygulanmalıdır. Özellikle doğum
sonrası dönemde ineklere,
yüksek enerji içeren rasyonların
verilmesine dikkat edilmelidir.
> Laktasyonun ilk döneminde
ani rasyon değişikliğinden kaçınılmalı ve yemlerin hayvanlara
süreç içinde alıştırılarak verilmesine dikkat edilmelidir.
> Sürü problemi ile karşılaşıldığında, rasyonda kuru ot
oranı arttırılmalı, hayvanlarakötü
kaliteli silajlar verilmemelidir.
Ketozis hastalığının sık
gözlendiği sürülerde koruyucu
amaçlı olarak rasyonlara niyasin
katılması ve doğumdan sonra
ilk beş gün, günde 300 gr olmak
üzere ağızdan propilen glikol
içirilmesi önerilmektedir. Ayrıca
monensin uygulamalarının da
ketozis oluşumunu önlediği son
zamanlarda yapılan çalışmalarda
ortaya koyulmuştur. 
KANATLI
Ş
neden?
50 yıldan uzun bir süredir yasak olmasının
yanında kanatlılarda kullanımının imkansız
olduğu hormonlar hakkında birçok
tüketicinin, “Hormon kullanıyor musunuz?”
yerine, “Neden hormon kullanıyorsunuz?”
şeklinde sorular yöneltmesi kafa
karışıklığının en büyük göstergesidir.
KANATLI
G
erçek şu ki, hiçbir hormon
kanatlı ürünlerinde kullanılmıyor. Gerçeğin kendisini ortada olsa da, Mississippi State Üniversitesi
Yayım Hizmetleri’nden
Dr Tom Tabler’ın (Uzman Profesör), Jessica
Wells’in (Uzman Asistan) ve Dr. Wei Zhai’nin
(Kanatlı Bilimi Yardımcı Araştırma Profesörü)
görüşlerini sizlere aktarmak, kanatlı sektörü
için gerekli gibi görülüyor. Östrojen, progestron ve testosteron gibi doğal olarak görülen
hormonlar, insanlar ve hayvanlarda değişik
fiziksel aşamalardan geçerek ortaya çıkan
başlıca hormonlardır. Bu doğal yollardan açığa çıkan hormonlar tarih boyunca, doğada
ve çevrede bulunmuş ve kontaminasyon riski oluşturmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO),
küresel endişe yaratan çevresel kontaminantların tespitini yaptı. Bu kontaminantların,
insanların ve vahşi yaşam hayvanlarının
endokrin sistemlerini etkileyerek, üremelerine ve gelişmelerine zarar verir. İnsan nüfusu
artarken ve hayvansal üretim konsantre hale
gelirken; hormon konsantrasyonu ve miktarı
da yerel bölgelerde artış göstermiştir.
Bunun sonucu olarak, birçoğumuz kanatlı
sektöründe sıklıkla şu soruyu duyar olduk:
“Neden tavukları daha hızlı büyütmek ve
daha besili hale getirmek için yemlerine
hormon katıyorsunuz?” Sorunun, “Hormon
kullanıyor musunuz?” yerine, “Neden hormon
kullanıyorsunuz?” şeklinde sorulması tüketicinin kafa karışıklığının ve yanlış anlamasının
en büyük göstergesidir. Gerçek şu ki; 50
yıldan fazla süredir, kanatlı ürünlerinde hiçbir
hormonun kullanımına izin verilmemektedir.
Peki kafa karışıklıkları neden?
Bazı kafa karışıklıkları ve yanlış anlaşılmalar, bazı ülkelerde kanatlı ve sığırcılık
endüstrisinin farklı düzenlemeler altında
faaliyet göstermesinden doğmaktadır.
Örneğin Amerika’da kanatlı ürünlerinde
büyüme hormonları yasak iken, bu uygulama
sığırcılık sektöründe yasal ve kabul gören
bir uygulamadır. Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), ilk
kez 1956’da büyüme hormonlarının, sığır gelişimini ve yem verimi arttırıp, karkastaki yağ
oranını azalttığını kabul etmiştir. Şu sıralar
Amerika’da sığırlarda kullanımı kabul gören
5 hormon vardır: Progesteron, testosteron,
östrojen, zeranol ve trenbolon asetat). Trenbolone asetat ve zeranol sentetik hormonlar
olup, USDA Gıda Güvenliği Gözlem Servisi
sığır ürünlerinin güvenliğini sağlamak için,
gıdada bırakabileceği kalıntıları (rezidü) rutinde takip ediyor. Progesteron, testosteron
İNFOVET 86-87
Hormonların tedavi için
mi kullanıldığı, yoksa
vücudun doğal yollardan
mı ürettiği konusunda
ayrım yapılamamaktadır.
Protein formundaki büyüme hormonları
oral yoldan tavuklara verilirse, sindirim
sisteminde bozulur ve etkisiz hale gelir.
Bu durum kullanımını imkansız kılar.
ve östrojen hayvanlarda ve insanlarda doğal
olarak görülen hormonlardır. Bu hormonlar
normal bir gelişim, büyüme ve üreme için
şarttır. Östrojen son zamanlarda üzerinde
en sık durulan hormondur. Hem erkeklerde
hem de kadınlarda görülür ve cinsel gelişim,
üreme ve davranışların şekillenmesinde rol
oynar. Östrojen, progesteron ve testosteronun bileşik düzenleyici izlemeler ile takip
edilmesi mümkün değildir, çünkü hormonların tedavi için mi kullanıldığı, yoksa vücudun
doğal yollardan mı ürettiği konusunda ayrım
yapılamamaktadır. Kümes hayvanlarının
aksine, Amerika’da birçok besi sığırına çoğu
zaman, besi ünitesine girdiklerinde büyümeye teşvik edici hormon implantasyonu
yapılmaktadır. Bu implantlar, cerrahi bir uygulama ile hayvanın kulak arkasının derisinin
altına pelet formunda yerleştirilmektedir
(Kulak, besin olarak kullanılmadığı için tercih
edilmektedir.) 100-120 günlük süreç içinde,
implant yavaşça çözünmekte ve hormon
açığa çıkmaktadır. Bu implantlar besi sığırı
endüstrisinde önemli bir yere sahiptirler,
çünkü hayvanlar zamanlarının 100-120
gününü besi ünitelerinde geçirirler. Karkas
verimi artırmak, sığır beslenme aşamalarının
etkinliğini yükseltmek, tüketici için et fiyatlarını düşük seviyelerde tutmak implantların
yararları arasında görülmektedir. Ancak,
büyüme implantları sadece besi sığırlarında
kullanılır ve kanatlılarda, sağmal ineklerde
e buzağılarda hiçbir steoid hormon kullanımına izin verilmez. Akademisyenler, birkaç
defa büyüme implatlarına değinmiş olsa da
hayvanların hormonlarla beslenmesi
KANATLI
İnsanların doğası
gereği ürettikleri
hormon miktarı,
besinlerden
aldıklarından çok
daha fazladır.
BESD-BİR PİLİÇ ETİ
RAPORU
SORUNLAR / GÖRÜŞLER
Tavuk üretiminde hormon
kullanılıyor mu? Söylentiler ne
kadar doğru?
tavuklara uygulanacak büyüme hormonu
enjeksiyonlarının her gün birkaç kez
uygulanması gerekmektedir; Bu girişim,
lojistik olarak imkansızdır.
konusunu hiç ele almamışlardır. Ne olursa
olsun, okumuş veya dinlemiş olabiliriz; tavuk
yemlerine katılan büyüme hormonlarının
hiçbir etkisi yoktur. Bu tavukların büyüme
hormonu almadığı tezini destekleyen nedenlerden sadece biridir.
Hormonlar steroid ve protein olmak üzere
iki farklı kimyasal formda bulunurlar. Steroid
hormonlar, ağız yoluyla alındıklarında vücutta
aktive olurlar. Örneğin; steroid hormonlar
içeren doğum kontrol hapları ağız yoluyla
alınırlar ve sindirim sistemini geçtikten sonra
etkili olmaya devam ederler. Ancak protein
formundaki hormonlar midede bozulurlar ve
sindirim esnasında vücuttaki etki yeteneğini
kaybettiği için bağırsağı terkettikten sonra
yoğun olarak metabolize olurlar. Bu nedenle
vücutta etki göstermelerini istiyorsak, protein
formundaki hormonları enjeksiyon şeklinde
kullanmamız gerekmektedir. Sığırlarda büyüme hormonlarının, rasyona ek olarak katılması
yerine pellet formda kulak arkasının deri
altına enjeksiyon olarak verilmesinin nedeni
budur. Büyüme hormonları protein formundadır, diyabet tedavisinde kullanılan insüline
İNFOVET 88-89
benzemektedir. İnsanların diyabette bildiği
gibi insülinin hiçbir oral formu bulunmamaktadır ve enjeksiyon şeklinde uygulanmaları
gerekmektedir. İnsülin ağız yoluyla alındığında, diğer proteinlerde de olduğu gibi sindirim
sisteminde bozulur ve etkisini gösteremez.
Aynı şekilde, protein formundaki büyüme
hormonları yeme katılarak oral yoldan tavuklara verilirse, sindirim sisteminde bozulur ve
etkisiz hale gelir. Dolayısıyla, insanlardaki insülin gibi, tavuklara da uygulanacak büyüme
hormonlarının enjeksiyon formu etkilidir. Ve
olayları daha karmaşık hale getiren bir diğer
konu, tavuklara uygulanacak büyüme hormonu enjeksiyonlarının her gün birkaç kez
Avrupa Birliği ülkeleri de dahil, tüm
dünyada olduğu gibi, ülkemizde
de kanatlı yetiştiriciliğinde hormon
kullanılmamaktadır. Türkiye’de
hormon kullanımı, imal edilmesi,
satılması, bulundurulması yasaktır.
Hormon ucuz bir madde olmadığı
için uygulama ekonomik açıdan
da rasyonel değildir. Kullanımı
durumunda ise üretim maliyetlerini
birkaç misli arttıracaktır. İyi sonuç
alabilmek için hayvanın cinsiyetine
göre, hormonun doğrudan hayvanın
organizmasına tek tek verilmesi
gereklidir. Bu da dişi ve erkeğin
kalabalık ortamlarda birlikte
büyütüldüğü tavuk gibi kanatlı
hayvanlarda, on binlerce hayvanın
tek tek elden geçirilmesi demektir
ki, pratik olarak da mümkün
değildir. Geçmişte, ABD başta olmak
üzere gelişmiş ülkelerde kanatlı
hayvanlarda hormon kullanımının
uygulanabilirliği ile ilgili araştırmalar
yapılmış, yem katkısı şeklinde
yapılacak hormon uygulamalarından
sonuç alınamadığı bilimsel
olarak ispatlanmıştır. Enjeksiyon
metodunun ise rasyonel olmadığının
belirlenmesi nedeniyle bu yöndeki
araştırmalardan da vazgeçilmiştir.
Dolayısıyla pratikte uygulanabilirliği
bulunmayan hormonların
uygulanması ekonomik açıdan da hiç
rasyonel olmayacaktır.
Hormon kullanıp kullanılmadığı
hususu Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından gerçekten
denetleniyor mu?
AB “Kalıntı İzleme Programı”
çerçevesinde, Gıda, Tarım ve
KANATLI
Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri
antibiyotik, hormon rezidüleri,
pestisit kalıntıları ve ağır
metallerin karaciğerden ve etten
numune alarak sürekli olarak
kontrol etmektedir. Türkiye’de
yetiştirilen kanatlı hayvanlarda
hormon kullanımına bugüne kadar
rastlanmamış, bu konuda yetkili
kurumlar tarafından tek bir vaka
rapor edilmemiştir.
Yemlere katılan katkı maddeleri
de bir çeşit hormon sınıfına mı
girmektedir?
Broylerlerde
ulaşılan yüksek
performans tek bir
faktöre bağlanacak
kadar basit bir
gelişme değildir
Uzun yıllar boyunca insanlar hormonlarla
ilgili yoğun endişe yaşarken, bitki
ve sebze kaynaklı steroid hormonlar
hakkında bir bilgiye sahip değillerdi.
uygulanması gerekmesidir. Bu girişim, lojistik
olarak imkansızdır. Birçok broyler yetiştiricisinin 20,000 ve daha fazla tavuğu olduğu
düşünülürse, bu kadar hayvanı günde birkaç
kez yakalayıp, hormon enjeksiyonu yapmanın bir yolu yoktur. Bunun yanında, birincil
damızlık şirketleri tarafından genetik olarak
seçilmiş modern broylerler fizyolojik sınırlar
içerisinde yetiştirilirler. Gerçek şu ki, tavuklar
büyüme hormonu kullanılmadan doğal
yollardan oldukça hızlı büyüme yeteneğine
sahiptirler. Ayrıca, hormonlarla büyütülmeye
zorlanan hayvanlarda, çok hızlı gelişmelere
bağlı olarak, bacak problemleriyle ve hatta
erken ölümlerle karşılaşılmaktadır.
Hızlı büyümenin nedenleri
Günümüz ticari kanatlı sektöründe,
gelişme oranlarını arttıran, hormonlarla ilgisi
olmayan 3 ana neden vardır. Daha önceden
de bahsettiğimiz gibi, birincil damızlık şirketlerinin büyüme ve performans bakımından
en iyi tavukları seçmesi ilk başarı nedenidir.
Genetikçiler, tavukların kısa bir periyotta
büyük atılımlar yapmasına izin verip yaşam
sürelerini kısaltarak bir yarar alıyorlar. Ancak
İNFOVET 90-91
Yemlere katılan katkı maddeleri
kesinlikle hormon değildir. Yem
katkı maddeleri, yemlere ya da suya
katıldıklarında yemlerin karakterleri
üzerinde, hayvansal ürünlerin
özellikleri üzerinde, süs balıkları ve
kuşların renkleri üzerinde olumlu etki
yapan, hayvanların besin maddesi
ihtiyaçlarını karşılayan, hayvansal
üretimi, performansı ve hayvan
refahını olumlu yönde etkileyen,
aktikoksidiyal veya histomonostatik
etki gösteren maddelerdir. Büyütme
faktörü olarak antibiyotiklerin
yasaklanmasının ardından doğal
katkı maddeleri kullanımı daha da
yoğunlaşmıştır. Söz konusu ticari
ürünler; bitki özleri ve esansiyel
yağlar (nane, kekik, sarımsak,
biberiye, vb), organik asitler (laktik
asit, bütirik asit, vb.), enzimler,
probiyotik ve prebiyotiklerdir.
Tavuk üreticileri hormon
konusunda kendilerini neden
savunmuyorlar?
sığırcılık endüstrisinde, yaşam sürelerinin
uzun olması ile genetik varyasyon ve iyileştirme çalışmalarının uzun zamanlar alması
nedeniyle genetik iyileştirmeler daha yavaş
olmaktadır. İkincisi ise tavuk besleme gereksinimleri ile ilgili bir araştırma; farklı genetik
suşlarla beslemen ile birlikte, performansı ve
büyümeyi optimize etmek için enerji, protein,
vitamin ve mineraller açısında tavukları
spesifik hedef kiloda tutmanın önemi üzerinde
duruyor. Tavuklar, sahip oldukları genetik ve
beslenme potansiyellerini açığa çıkarabilmek
Hormonun ne yasal, ne bilimsel,
ne de ekonomik olarak kullanımı
söz konusu değildir ve olamaz.
Medyada daha fazla izlenebilirliği
sağlamak amacıyla izleyici
kitlesinin dikkatini çekmek üzere
ortaya atılan bu iddiaların asılsız
ve gerçeği yansıtmıyor olması
nedeniyle bu tür iddia sahipleri
muhatap alınmamalıdır. Tavuk
üreticileri, kendilerini hormon
kullanımı konusunda taraf olarak
gördüklerinden bu konunun tarafsız
bilim insanlarınca ele alınarak
toplumun aydınlatılmasından yana
tavır koymaktadırlar.
KANATLI
Doğum kontrol hapları ve bazı gıdalarda
bulunan günlük östrojene ilişkin miktarlar
Kanatlı endüstirisi, hormon kullanımı ile
ilgili yanlış bilinenlerle mücadele edebilmek
için tüketicilere somut bilgi sağlayabilecek
bir strateji geliştirmelidir.
için çevresel şartların uygun olmasına
gereksinim duyarlar. Uygun sıcaklık, kaliteli
hava, havalandırma, aydınlatma, yemliklerin ve sulukların bulundurulduğu alanların
kalitesi optimum performans kalitesini de
beraberinde getirecektir. Çevresel etkenleri
iyileştirmenin yanında, yüksek kaliteli yem ve
üstün genetik faktörler de bir araya gelince,
tavuklar hiçbir şekilde büyüme hormonlarına
ihtiyaç duymayacaktır.
Hormonlarla ilgili farkındalık artıyor
Hormonlar, bütün hayvan ve insan vücutlarında doğal olarak görülen, hormon üreten
organlar tarafından kana salınarak kimyasal
mesajlar veren bileşiklerdir. Sonuç olarak,
insanlar ve hayvanlar tarafından üretilen
steroid hormonların aktif formları devamlı
doğada salınmaktadır.
Son zamanlarda halk arasında, çevrede
görülen hormon seviyeleri ve tükettiğimiz
besinlerdeki hormon seviyeleri hakkındaki
ilgi ve farkındalık artış gösterdi. Doğal steroid
hormonlar devamlı doğada ve çevrede var
olmuş olsa da, birçok görüş için büyüyen bir
endişe kaynağı olmaya devam etmektedir.
İNFOVET 92-93
Artan insan nüfusu ve artan insan nüfusunun besleme ihtiyacı için üretilen hayvansal
ürünlerin de bu artışla paralel olarak artması,
hormon salınımına neden olmaktadır.
Bugün, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüketicileri endişelendiren en
önemli konu etlerdeki hormon kalıntılarıdır.
Medikal ilaçlarda kullanılan bir takım sentetik
steroid hormonların kanser riski oluşturması
endişelerin başında gelmektedir. Örneğin,
1960’lı yıllarda dietilstilbestrol isimli sentetik
östrojen içeren ilaçların kullanımı ile birlikte,
risk altında olan kadınların kız çocuklarında
rahim ağzı kanserlerinin artış gösterdiği gözlemlenmiştir. Uzun yıllar boyunca insanlar
hormonlarla ilgili yoğun endişe yaşarken, bitki ve sebze kaynaklı steroid hormonlar hakkında bir bilgiye sahip değillerdi ve steroid
hormon kaynağının hayvan orjinli olduğunu
düşünüyorlardı. Ancak, insan beslenmesinde
önemli yeri olan birçok bitki fitoöstrojence
zengindir ve fitoöstrojen meyve, sebze, fasülye, bezelye ve tam taneli tahıllar da dahil
olmak üzere birçok bitkide bulunan bir östrojenik bir bileşiktir. Birçok bitkisel gıda, yüksek
konsantrasyonda hormon bakımından aktif
Östrojen kaynağı
Nanogram cinsi
Pre-pubertal kız çocuğu (günlük)
54,000 ng
Pre-pubertal erkek çocuğu
(günlük)
41,500 ng
Ergenlik çağında kız çocuğu
(günlük)
93,000 ng
Gebe kadın (günlük)
3,415,000 ng
Gebe olmayan kadın (günlük)
480,000 ng
Yetişkin erkek (günlük)
136,000 ng
Düşük doz doğum kontrol hapı
20,000 ng
Normal doz doğum kontrol hapı
30,000 ng
Yüksek doz doğum kontrol hapı
50,000 ng
100 g soya fasulyesi
168,000 ng
100 gr soya protein
konsantresi
102,000 ng
100 gr soya sütü
30,000 ng
100 gr buğday tohumu
3,400 ng
100 gr yumurta
2,625 ng
100 gr lahana
2,016 ng
100 gr dondurma
520 ng
100 gr fasulye
340 ng
100 gr patates
225 ng
100 gr biftek
1,9 ng
100 gr tavuk eti
1,8 ng
madde içermektedir ve yapılan araştırmalar
gösteriyor ki et, steroid hormonların günlük
alımında baskın bir rol oynamıyor.
İnsanların doğal steroid üretimleri, bitkisel
ve hayvansal besinlerden alınan günlük
hormon alımından farklı bir mesele olarak
algılandığı için, bu durum doğal yollarla
üretilen steroid konusunu anlamayı oldukça
zorlaştırıyor. Tablo’da listelendiği üzere,
insanların doğal yollarla ürettikleri hormon
seviyeleri, doğum kontrol hapları ve diğer besinlerle (bitkisel) aldıkları hormon seviyeleri
ile benzerlik göstermektedir. Örneğin, östrojen üretimi nanogram cinsinden bildirilmiştir.
Nanogram, gramın milyarda biridir ki, futbol
sahasındaki bir ot sapı ile kıyaslanabilir.
Çocuklar besinlerden günlük olarak aldıkları
progesteron, östrojen ve testosteron oranına
bakıldığında, doğal yollarla 20 kat daha fazla
progesteron ve 1000 kat daha fazla testosteron ve östrojen üretirler.
Çevrede doğal yollarla açığa çıkan ya da
sindirim sisteminde metabolize edilen
KANATLI
hormonlara ilişkin yaşanan endişelerin nedeni vardır. Dünyadaki nüfus hızla artış gösterirken ve bu nüfusun ihtiyacı doğrultusunda
artan gıda talebi de çiftlik hayvanı üretimini
arttırırken, çevrenin korunması da bir o kadar
önemli bir hal almıştır. Bunun yanında, günlük
olarak alınan bitki ve hayvansal orjinli hormon
seviyesinin insan sağlığı ve refahına etkisinin
izlenmesine devam edilmelidir. Şunu hatırlatmakta fayda var ki; günlük bazda, insanların
doğası gereği kendi kendilerine ürettikleri
hormon miktarı, besinlerden aldıkları hormon
miktarından çok daha fazladır.
Efsaneleri açığa kavuşturmak
Hem insanlar hem de hayvanlar doğal
yollardan hormon salgılamaktadırlar. Çiftlik
işletmeleri için özenli bir besin yönetim programı ışığında ilerlemeye ve yakından çevre
üzerindeki etkilerini izlemeye devam etmeye
gayret edilmelidir. Aynı zamanda kanatlı endüstirisi, hormon kullanımı ve tavuk üretimi
ile ilgili yaygın olarak yaşanan kafa karışıklıklarıyla, efsanelerle ve yanlış bilinenlerle
mücadele edebilmek için tüketicilere somut
bilgi sağlayabilecek bir strateji geliştirmelidirler. Gerçek şu ki; kanatlı sektöründe hiçbir
şekilde büyüme hormonu kullanılmamaktadır. Gerçekler kendini gösteriyor olsa da, kanatlı sektörü duymayı beklediğimiz mesajları
iletmek için vesile olmalıdır. 
Hormon ucuz bir madde olmadığı için
uygulama ekonomik açıdan da rasyonel
değildir. Kullanımı durumunda ise üretim
maliyetlerini birkaç misli arttırır.
Türkiye’de
hormon kullanımı,
imal edilmesi,
satılması,
bulundurulması
yasaktır.
Tavukta hormon kullanımı geçmişte yoktu, şimdi yok, gelecekte de olmayacak
Prof. Dr. Pınar Saçaklı
Ankara Üniversitesi Veteriner Fak.
Hayvan Besleme ve Beslenme
Hastalıkları AbD Öğretim Üyesi
Neden? Çünkü hormon kullanmanın amacı daha çok kar etmektir. Oysa bilimsel açıklamalardan rahatlıkla anlıyoruz ki hormon
kullanımı hiç de ekonomik değil.
Dahası, uygulanabilir bir yöntemi
yok. Bilimsel sonuçları dikkate
almayınca “duydum”, gördüm”,
“öyle söylediler” şeklindeki bilgi
kirliliğini temizlemek maalesef
İNFOVET 94-95
kolay olmuyor. Bu kirlilik halkımızın kaliteli hayvansal protein
kaynağını gönül rahatlığıyla
tüketmesine de engel oluyor.
Amerika, Avrupa ve Türkiye’de
hormon kullanımının geçmişine ve bugününe baktığımızda;
Amerika’da büyükbaş hayvanlarda hormon kullanımı FDA
tarafından 1950’li yıllardan beri
onaylanmış ve bu ülke halen sığır
yetiştiriciliğinde hormon kullanmaya devam etmektedir.
Avrupa’da 1981 yılından itibaren
hormon kullanımına kısıtlamalar
getirilmiş, 1989 yılında ise tamamıyla yasaklanmıştır. Türkiye’de
ise hormon kullanımı 1992 yılından itibaren yasaklanmış; gıda
değeri olan hayvanlara hormon
uygulanması 2003/18 Sayılı Tebliğ
hükümleri gereği yasaklanmış,
19.06.2003 tarih ve 25143 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe konulmuştur.
Bütün bu süreç içerisinde Avrupa ve Türkiye’nin yanı sıra, bugün
sığır yetiştiriciliğinde hormon
kullanımına izin veren Amerika’da
bile tavuklarda hiçbir zaman hormon kullanımı söz konusu olmamıştır. Kanatlı sektörü Türkiye’de
Avrupa Birliği standartlarında
üretim yapabilmektedir. Sektör;
kanatlı ürünlerinin izlenebilirliği,
ürün kalitesi, kaliteli girdilerin dikkatli bir şekilde seçimi, üretimin
her aşamasında HACCP uygulamaları konularına yeterli özeni
göstermek zorundadır. Nitekim
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerekli kontroller
yapılmaktadır. Bilimsel verileri
incelediğimizde 100 gram don-
durmada 520 nanogram östrojen
var iken (bu sütten doğal olarak
geçen östrojendir), 100 gram
tavuk etinde 1.8 nanogram östrojen olduğunu görmekteyiz. İşte
bu noktada; hormon konusunda
tavuğun dondurma kadar masum
olduğunu söylemek kulağa oldukça hoş gelmektedir. Broylerlerde
ulaşılan yüksek performans tek
bir faktöre bağlanacak kadar
basit bir gelişme değildir. Tam tersine başta genetik olmak üzere;
kusursuz yem formülasyonları,
efektif besleme ve yemleme
teknolojileri, daha kaliteli ve
daha sağlıklı yem üretimi, uygun
besleme programlarının yanı sıra
hayvan sağlığını iyileştirmeye yönelik stratejileri içeren çok yönlü
bilimsel gelişmeler ve uygulamaların sonucudur.
GÜNCEL
Ata Fen’den,
ABD’de Sürü
Yönetimi
Kursu
Ata Fen bir ilki daha gerçekleştirerek
WWS - Ata Fen işbirliğiyle Amerika Birleşik
Devletleri’nde “Süt Sığırcılığı İşletmelerinde
Sürü Yönetimi” kursu düzenledi.
T
oplam yedi kişilik bir
grup, 15-22 Şubat tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’nin Wisconsin ve Indiana Eyaletleri’ni
kapsayan eğitime, Ata Fen’den
Dr. Nuran Yavuz ile Veteriner
Hekim Neşet Polatkan’ın yanı
sıra, Kıbrıs’tan Veteriner Hekim
Egemen Önder, Murat Yeşilada,
çiftlik yöneticisi Veteriner Hekim
Osman Harput ve çiftlik sahipİNFOVET 96-97
leri Hasan Tahsin Atasoy, İhsan
İndere katıldılar.
Grup lideri Dr. Nuran Yavuz’un
konu ile ilgili olarak verdiği
bilgilere göre; Avrupa ülkelerinin
kullandığı bu imkanı ülkemizden
ilk defa kullanan grup adı geçen
kursiyerlerden oluştu.
Dr. Nuran Yavuz; “Yapılan ziyaretler çiftlik ziyaretleri değildi.
Hafta boyunca sabah teorik
anlatımlar, öğleden sonra ise
çiftliklerde pratik uygulamalar
yapıldı. Ayrıca -17oC de çalışarak
soğuktaki koşullar gözlendi.
Daha sonraki eğitimlerin birinde
sıcak mevsimde gidip, sıcaktaki
koşullarda neler yapıldığını da
göreceğiz” dedi.
Eğitimin çiftlikte çalışanların
yönetimi, konfor, kayıt tutma,
kaba yem kalitesi, vücut skoru,
buzağı bakımı, mastitis yönetimi,
yemleme loğusa takip programı, kızgınlık takibi, kuru dönem
yönetimi, işkembe sağlığı,
döl tutma ile ilgili problemler,
metabolik bozukluklar, topallık
yönetimi, düve yetiştirme gibi
konuları kapsadığı öğrenildi.
Katılımcılar eğitimden ve
ziyaretten memnun ayrıldılar
Dr. Nuran Yavuz eğitimlerin
arzu edilen, eksikliği hissedilen
konulara göre düzenlenebileceğini ifade etti. Grubun, 32.000
başlık Fair Oaks çiftliğindeki ve
çiftliğin eğitim bölümündeki ziyaretleri ilginç bir deneyimdi. Son
günü Şikago’da sosyal etkinlikler
ve müze ziyaretleriyle geçiren
Kursiyer grubundakiler, bu eğitim
konusunda çok geç kalındığına
inandıklarını söylediler.
Ülkemizde ve kendi işletmelerinde yaşanan problemlerin,
ABD’de nasıl çözüldüğünü
gözlemlediklerini ifade eden
kursiyerler kış aylarının zorlu
koşullarında kursa geldiklerinden
ayrıca memnun olduklarını belirterek, en önemli konunun çiftlik
sahiplerini işin başında görmeleri
olduğunu vurguladılar. Katılımcılar süt verim ortalamaları 43-56
kg olan çiftlikleri görünce, “bu
ortalamalara ulaşmanın mümkün
olduğuna inandık, bizim niye
ulaşamadığımızı da gayet iyi
anladık” dediler.
Eğitime katılanlar sertifika
almaya hak kazandılar. Sertifikalar Wisconsin Eyaleti’ndeki
son akşam yemeğinde verildi.
Grubun sertifika törenine ABD’li
ünlü The Udder Doctor (meme
doktoru) ünvanlı Veteriner Hekim
Andy Johnson’da katıldı. Dr. Andy
Johnson ile yapmış oldukları
sohbet, eğitime katılanların bilgi
ve eğlence dolu dakikalar geçirmelerini sağladı.
Toplantı sonrası Ata Fen yetkilileri; istek olduğu takdirde en
az beş kişiden oluşan grupların
bu eğitimi almalarının mümkün
olacağını bildirdiler. 
BÜYÜKBAŞ
Ağaçlarla ilişkili yaşanan toksikozların
klinik belirtilerini ve olumsuz etkilerini,
zehirlenme durumlarında hastalara nasıl
yardım edileceğini ne kadar biliyoruz?
in
r iç
a
l
n
a
yv
a
h
k
ü
y
Bü
3
En zehirli
A
ğaçlar büyük hayvanlara barınak, gölge ve rüzgar sağlamakla birlikte,
bir hastalık nedeni de
oluşturabilmektedir. Yeterli beslenen hayvanlar genellikle yeşil
bitkileri ya da yaprakları veya
tohumları yemeyecektir; ancak
kuraklık, dalların kırılmasına yol
açan fırtınalar, merak ya da can
sıkıntısı bunları tüketmelerine
neden olabilmektedir.
Büyük hayvanlar için en
zehirli olan beş ağaç kızıl
akçaağaç, meşe, isfendan
(dişbudak yapraklı akçaağaç),
yabani acı kiraz ve karacevizdir.
İNFOVET 98-99
Bu ağaçların yakınında otlayan
hayvanlara dikkat edilmeli ve
ulaşmalarını önlemek için her
türlü çaba gösterilmelidir. Özellikle fırtınalardan sonra otlaklar
kontrol edilmeli ve kırılmış ana
dallar, küçük dallar ve yapraklar temizlenmelidir. Karaceviz
ağacının kendisi toksik değildir;
ancak bu ağacın yongaları sığır
altlığı olarak kullanılmamalıdır.
1
Kızıl akçaağaç
(Acer rubrum)
Kızıl akçaağaçlar,
Türkiye’nin birçok
bölgesinde (Karadeniz, Akdeniz,
ağaç
Marmara, Ege) yaygın olarak karışımıza çıkmaktadır. Bu ağaçlardan dökülen kuru ya da solmuş
yapraklar, ağaçtan dökülmelerinden sonra dört haftaya varan
bir süre boyunca zehirlidir. Kuru
ya da solmuş yapraklardan 1 ila
3 libre yiyen 450 kg ağırlığındaki sığırlar, bir gün içinde klinik
belirtiler gösterebilmektedir.
Yaygın belirtiler anoreksi, soluk
renkli muköz membranlar, kızıl-
kahverengi idrar rengi, solunum
hızının artması ve sırt üstü
yatmayı içermektedir. İdrardaki
renk değişikliğinin nedenini oluşturan hemoglobin böbrekler için
toksiktir ve idrar üretilmemesi
ya da düşük miktarda üretilmesi
nedeniyle akut böbrek hasarına
neden olabilmektedir.
Kızıl akçaağaçtaki toksin
bilinmemekle birlikte, solmuş ve
kurumuş yapraklarda intestinal
bakteriler tarafından pirogallole
metabolize edilen gallotannin
bulunduğundan kuşkulanılmaktadır. Bu toksin, absorbe edildiğinde kırmızı kan hücrelerinin
BÜYÜKBAŞ
İlkbaharda yeşil
sürgünler ve
sonbaharda
filizlenmiş palamutlar,
toksisiteden
sorumludur.
MEŞE
aç
ağ
a
ç
k
a
Kızıl
İNFOVET 100-101
(eritrositler, RBC) reaktif
oksidasyonuna, RBC lizisine,
methemoglobinemiye ve Heinz
cisimciklerinin oluşmasına neden olmaktadır. Dolaşımdaki RBC
sayısının (akut hemolitik anemi)
ve oksijen taşıma kapasitesinin
(methemoglobinemi) azalması,
ciddi bir oksijen temini eksikliğine ve yetersiz perfüzyona
yol açmaktadır. Sığırlar, yetersiz
perfüzyonun sekonder etkileri
ve bunun yanı sıra akut böbrek
yetersizliği nedeniyle ölebilmektedir. Tanı, yeme öyküsü,
klinik belirtiler ve laboratuvar
analizinin bir kombinasyonuna
dayanmaktadır. Toksinin kendisi
için spesifik bir test mevcut
değildir; ancak sıklıkla böbrek
ve karaciğer enzimi aktiviteleri
artmaktadır ve kan smear testinde Heinz cisimciği oluşumu
mevcuttur. Normal total plazma
protein konsantrasyonuna karşın
hematokritteki düşüş dolayısıyla
hemolitik anemi belirgindir.
Akut maruziyet durumunda,
dekontaminasyon için nazogastrik tüp yoluyla uygulanan mineral
yağı ve aktif kömür kullanılmalıdır.
Ancak daha sık olarak, belirtiler
geliştikten sonra sığırlar tedavi
edilmemektedir. Bu sığırların strese maruz kalmaması ve tedavinin
sakin bir şekilde uygulanması
son derece önemlidir. İntravenöz
sıvıların akılcı kullanımı toksinlerin atılmasını hızlandıracak ve
böbrek hasarının geciktirilmesine
yardımcı olacaktır. Hematokritin
düşük olması ya da hızla düşmesi
durumunda, sıvılardan önce kan
ürünleri uygulanmalıdır. Furosemid, idrar miktarı azalmış olan
sığırlarda yararlı olabilmektedir.
RBC düzeyini stabilize etmek için
vitamin C kullanılabilmekte ve
ciddi solunum sıkıntısı durumunda oksijen tedavisine gerek
görülebilmektedir.
2
Meşe
(Quercus türleri)
Türkiye’nin her bir köşesine tam anlamıyla
yayılmış olan meşe ağaçları, tüm
büyük hayvan türleri için zehirlidir. Meşe zehirlenmesi inekler ve
buzağılarda daha sık, koyunlar
ve atlarda ise daha düşük bir
sıklıkta ortaya çıkmaktadır.
Keçilerin tükürüklerinde, taneni
inekler ve koyunlara kıyasla yüksek düzeylerde tolere etmelerini
sağlayan tanen bağlayıcı proteinler vardır. İlkbaharda yeşil sürgünler ve sonbaharda yeşil ya
da filizlenmiş palamutlar toksin
kaynağıdır; ağacın toksisitesi,
kuruma ya da donma sonucunda azalmamaktadır. Zehirlenme,
yılda iki kez tekrarlanan dönemlerde büyük miktarda sürgün
ya da genç yaprak ve palamut
yenmesiyle bağlantılıdır.
Gözlenen belirtiler, özel türlere
ve yedikleri miktara bağlıdır.
Ruminantlarda erken belirtiler,
Dökülme
tehlikesi: Kızıl
akçaağacın kuru
ya da solmuş
yaprakları
dökülmelerinden
sonra dört
haftaya varan
bir süre boyunca
toksiktir.
anoreksi, halsizlik, rumen atonisi
ve konstipasyondur. Dışkı sıklıkla
sert ve mukusla kaplıdır; ancak
hemorajik enterit gelişmesi halinde siyah renkli ve sıvı dolgulu
da olabilmektedir. Daha sonraki
klinik belirtileri böbrek ve karaciğer hasarıyla bağlantılıdır ve
dehidrasyon, sarılık, hematüri ve
poliüriyi içermektedir. Zehrin ağız
yoluyla alınmasından üç ila yedi
gün sonra hayvanlarda ölüm
gerçekleşebilmektedir. Atlarda,
toksin birincil olarak gastrointestinal (Gİ) sistemi etkilemekte
ve anoreksi, kolik, kanlı diyare ve
daha düşük bir sıklıkta böbrek
hasarına neden olmaktadır.
Toksinler, proteinlere bağlanan ve
çökelmelerine neden olan tanenlerdir. Rumende, gallotanenler
BÜYÜKBAŞ
yaygındır ve bu ağaç, doğrama
işlerinde kullanım potansiyeli
nedeniyle değerli olabilmektedir.
Bununla birlikte, karaceviz ağacı
kerestesinden elde edilen ve
sığırlar için altlık olarak kullanılan
talaşların zehirli olduğu kabul
edilmektedir. Karaceviz talaşlarındaki toksin bilinmemekle
birlikte, ilk olarak juglon olduğu
düşünülmüştür. Topikal ya da
oral juglon alımı yoluyla ortaya
çıkan etkileri tekrar oluşturmak
üzere yapılan deneysel çalışmalar başarılı olmamıştır. Yüzde 20
ya da daha yüksek oranda karaceviz talaşı ile kontamine olan
bir altlığın klinik belirtilere neden
olduğu gösterilmiştir. Hem yaşlı
ağaçların hem de eski kalasla-
Erken laminitis belirtileri,
hayvanın altlığa maruz
kalmasından itibaren
24 saat içinde ortaya
çıkmaktadır.
EVİZ
KARAC
hidrolize olmakta ve absorbe
edildiğinde gastro-intestinal mukoza ve böbreklerdeki ve daha
düşük bir sıklıkta karaciğerdeki
proteinlere bağlanarak çökelmesine neden olan fenolik asitleri
(gallik asit, pirogallol, rezorsinol)
serbest bırakmaktadır.
Tanı, maruziyet ve yeme
öyküsüne, klinik belirtilere ve
laboratuvar analizine dayanmaktadır. Böbrek indeksleri (kreatinin
ve kan üre nitrojen konsantrasyonları) ve karaciğer enzimi aktiviteleri artmakta ve hematokrit,
hidrasyon durumuna bağlı olarak
azalabilmekte ya da artabilmektedir. Postmortem incelemede
sıklıkla rumende ya da gastrointestinal sistemde palamut
parçaları saptanmaktadır.
Ruminatlarda erken ve agresif
tedavi zorunludur ve büyük
miktarda palamudu çıkarmak
için uygulanan rumenotomi,
İNFOVET 102-103
destekleyici bakım, Gİ koruyucular ve dehidrasyonu tedavisine
ve idrar çıkışı ve perfüzyonun
arttırılmasına yönelik intravenöz
sıvıları içerebilmektedir. Ağız
yoluyla akut tüketimde aktif
kömür ve mineral yağı yararlı
olabilmektedir. Sığırlara gerekli
olduğu şekilde Gİ koruyucular ve
intravenöz sıvılar verilmelidir. Ülkenin pek çok bölgesinde, meşe
ağaçlarının bulunduğu otlaklara
bırakılan sığırlarda tanenlerin
çökelmesine yardımcı olmak ve
mortaliteyi azaltmak için, koruyucu olarak tahıl içeren yemlere
yüzde 10 ila 15 kalsiyum hidroksit
katkısı kullanılmıştır.
3
Karaceviz
(Juglans nigra)
Karaceviz ağaçları,
Türkiye’nin hemen
hemen bütün orman bölgelerinde fakat bilhassa Karadeniz’de
Bir yetiştiricilik
sorunu: Altlıkta
karaceviz ağacı
talaşlarının
kullanımı,
erken laminitis
belirtilerine
neden
olabilmektedir.
rın talaşları toksiktir; ancak bir
aydan uzun süre havaya maruz
kalan talaşlar daha az zararlıdır.
Flebitis ve erken laminitis
belirtileri (bacakları kaydırma,
tırnaklarda belirgin sıcaklık, dijital
arterlerde nabız atışı), hayvanın altlığa maruz kalmasından
itibaren 24 saat içinde ortaya
çıkmaktadır. Sığırın bu noktada
altlıktan uzaklaştırılması durumunda, söz konusu belirtiler genellikle geri dönüşlüdür. Sürekli
maruziyetten sonra, boyun ve
omuzlarda terleme, ateş ve ağrılı
laminitis (sakınarak basma, sıcak ayak, dijital nabız atışları, hareket etme isteksizliği, yatmayı
tercih etme) ortaya çıkmaktadır.
Ölüm çok yaygın olarak karşımıza çıkmamakla birlikte, bazı
sığırlarda ayak kemiği rotasyonu
gibi laminitis komplikasyonları
görülebilmektedir.
Tedavi, sığırların kontamine
altlıktan uzaklaştırılmasını ve
ağrı yönetimi ve gerekli görülmesi halinde nalbant girişimini kapsayan destekleyici bakımı içermektedir. Altlık, sığır yetiştiriciliği
konusunda bilgisi olan saygın bir
satıcıdan alınmalıdır.
TOPLANTI
Toplantıda resmi
otorite, sanayi ve
üniversite işbirliği
ile önemli isimler
bir araya geldi.
Toplantının amacı
işbirliğini artırmak
Veteriner Tavukçuluk Derneği tarafından düzenlenen “Önemli Kanatlı Hastalıkları”
toplantısında ülkemizde kanatlı üretimi ve ticaretini olumsuz etkileyen
hastalıkların dünyadaki ve ülkemizdeki durumu tartışıldı.
V
eteriner Tavukçuluk
Derneği tarafından
düzenlenen “Önemli
Kanatlı Hastalıkları:
Epidemiyoloji ve Kontrol-1” konulu toplantı, 18 Şubat tarihinde
Ankara Bilkent Otel’de gerçekleştirildi. Kanatlı üretimini olumsuz
etkileyen hastalıkların teşhisinde
kullanılan yeni metotlar ve ülkemiz kanatlı üretiminin yapısına
hastalık kontrolünde uygulanması gerekli temel prensipler
değerlendirildi. Ülkemizde kanatlı
üretimini ve ticaretini olumsuz
etkileme potansiyeli bulunan bu
iki hastalıkla ilgili bilgi birikimine
İNFOVET 104-105
katkı sağlamayı, “Resmi OtoriteÜniversite-Sanayi” işbirliğinin
artırılması ve çözüm sürecinde
birlikte hareket etme yaklaşımının
artırılmasını hedefleyen toplantıya 200’ü kişi katıldı.
Türkiye’de Al enfeksiyonu
ve izleme programı
Dr. Fethiye Çöven
Bornova Veteriner Kontrol Enstitüsü
Tavuk Vebası olarak da bilinen
AI, kanatlılar ile memeli hayvanların çoğunda solunum, sindirim
ve sinir sistemine ait belirtilerle
birlikte yüksek morbidite ve mortalite ile seyreden çok bulaşıcı bir
hastalıktır. Sınır tanımayan bu
hastalık uluslararası bir problemdir ve bugüne kadar 70 ülkede
görülmüştür. Halk sağlığı için
çok ciddi bir tehdittir ve kanatlı
endüstrisi için ekonomik bir felakettir. AI virusları kanatlılarda
hastalık oluşturabilme yeteneklerine göre 2 gruba ayrılırlar:
Yüksek patojenik avian influenza (HPAI): Ağır ve generalize
hastalık, sürüde yüksek mortalite (72 saat içerisinde yüzde
100’e varan).
Düşük patojenik avian influenza (LPAI): Kanatlılarda klinik belirti oluşturmaz ya da respiratorik
problemler, depresyon, yumurta
verim düşüklüğü oluşturur. Subtipler (H1-H16). LPAI mutasyonla
HPAI’ya dönüşebilir.
İhbarı mecburi Avian İnfluenza
(NAI) ve yüksek patojenik Avian
İnfluenza (HPAI) oldukça bulaşıcıdır. Hastalık çıktığında OIE’ye
acil bildirim yapılmalıdır ve resmi
tedbirlerin alınması zorunludur.
Bu tedbirler; itlaf, depopülasyon,
dezenfeksiyon, hayvan hareketlerinin kısıtlanması, bulaşma riskinin engellenmesidir.
Avian Influenza’nın bulaşma ve
yayılma mekanizması göç ya da
ticaret veya her ikisinin kombinasyonu ile olabilir. Bulaşmada
göçmen ve özellikle yabani su
kuşları önemli rol oynamaktadırlar. Göçmen kuşlar hasta
olmadan bu hastalığın etkenini
çok uzaklara taşıyabilirler. Sulak
alanlar ve göçmen kuşların
konakladığı alanlar endüstriyel
kanatlı yetiştiriciliğinin yoğun
olduğu yerlere çok yakındır.
Kanatlı yetiştiriciliğinin yoğun olduğu yerlerde çok önemli sayıda
hastalığa duyarlı türler bulunmaktadır. Ülkemizde AI ile ilgili
çalışmalar, ilk salgından önce,
salgınlar esnasında, salgınlardan
sonra yapılmıştır. Halen devam
eden çalışmalar da vardır. Bu
çalışmalarda amaç; solunum sistemi problemi olan sürülerde ve
klinik olarak normal görünümdeki
kanatlılarda AIV varlığının araştırılmasıdır. Bu çalışmalar, değişik
zaman dilimlerinde ve değişik
coğrafik bölgelerde gerçekleş-
tirilmiştir. AI bildirimine kadar
test edilen sürülerin hiçbirinde
AIV ve bu virusa karşı oluşmuş
antikor varlığı tespit edilmemiştir. Türkiye’de Ekim 2005’e kadar
AI vakası rapor edilmemiştir. İlk
AI vakası, 5 Ekim 2005 Balıkesir/
Manyas/Kızıksa beldesinde açıkta yetiştirilen bir hindi sürüsünde görülmüştür. Hastalık tespit
edilen 2500 kapasiteli sürüde
ölümler görülmüş, canlı kalanlar
itlaf edilmiştir. Hastalık yayılmadan kısa sürede kontrol altına
alınmıştır. AI Acil Eylem Planı aktive edilmiştir. Sağlık Bakanlığı,
AB Komisyonu, FAO, DSÖ Dünya
Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE) ve
komşu ülkeleri bilgilendirilmiştir.
12.10.2005 tarihinde AB Referans
Laboratuvarı’na örnek gönderilmiştir. Genetik sekans analizi
sonucu virusun YÜKSEK PATOJEN
AI olduğu tespit edilmiştir
Influenza A subtip H5N1 olduğu
teyit edilmiştir. Moleküler filogenetik bulgular sonucu virusun, HA
geni A/Grebe/Novosibirsk/05 virusuna çok benzer (% 98.7 oranında
benzerlik) olarak bulunmuştur.
Türkiye ile Rusya, Moğolistan ve
Çin de izole edilen virus suşları
çok yakın ve benzer
Dr. Fethiye Çöven, Bornova Üniversitesi
Veteriner Kontrol Endüstrisi
Dr. Asiye Dakman, Etlik Veteriner
Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü
Prof. Dr. Serdar Diker, Ankara
Üniversitesi Vet. Fak. Mikrobiyoloji AbD
Prof. Dr. Mehmet Akan, Ankara
Üniversitesi Vet. Fak. Mikrobiyoloji AbD
TOPLANTI
olarak bulunmuştur. Daha sonra
2006, 2007 ve 2008 yıllarında AI
vakaları görülmüştür. Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından AI Survey Çalışmaları 2014
yılı Aralık ayında başlatılmıştır.
Bu çalışma kapsamında göçmen
ve yabani kuşlarda ve 2015 yılında ticari kanatlı işletmelerinde
survey çalışması yürütülecektir.
Sonuç olarak,
> HPAI, küreselleşmiş pazarın
bir sonucu olarak ortaya çıkmış
ve hızla yayılmıştır.
İNFOVET 106-107
> HPAI, küresel insan pandemisine neden olabilecek
potansiyeli ile uluslararası bir
hastalıklar arasındadır.
> Küresel insan sağlığını ve
refahını koruma, uluslararası
topluluğa ait ve uluslararası
boyutta bir sorumluluktur.
> HPAI, ticareti tehdit etmekte
ve kanatlı sektörünü de risk
altına sokmaktadır.
> HPAI mihraklarının kontrolü
bir ülke veya bölgeye ait kaynakların ve kapsamın ötesindedir.
Türkiye’de NewCastle
Hastalığı’na bakış
Dr. Asiye Dakman
Etlik Veteriner Kontrol Merkez
Araştırma Enstitüsü
Newcastle Hastalığı Avian Paramyxovirus-1 tarafından oluşturulan, ihbarı mecburi hastalıklar
arasında bulunan ve uluslararası
ticarette önemli akut kontagiyöz
bir hastalıktır. Bugüne kadar Newcastle Hastalığı pandemileri
bildirilmiştir. Ülkemizde ilk bildirim 1946 yılında olmuştur. İhbari
mecburi 4 kanatlı hayvan hastalığından biridir ve hastalıktan koruma amacıyla yoğun aşılamalar
yapılmaktadır. Ülkemizde teşhis,
yedi Veteriner Kontrol Enstitüsü ile Veteriner Kontrol Merkez
Araştırma Enstitüsü tarafından
yapılmaktadır. Ülkemizde hastalıkla ilgili mevzuat aşağıdadır.
> Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
> Yalancı Tavuk Vebası’ndan
(Newcastle) Korunma ve Mücadele Yönetmeliği
> İhbarı Mecburi Kanatlı Hayvan Hastalıkları ve Bildirimine
İlişkin Yönetmelik
> Yalancı Tavuk Vebası Hastalığında Aşısız Arilik Programına
İlişkin Tebliğ
> Yalancı Tavuk Vebası (Newcastle) Hastalığı Acil Eylem Planı
> Kuş Gribi ve/veya Newcastle
Hastalığı Bölümlendirme Talimatı
Ülkemizde hastalıkla ilgili
mevzuat aşağıda verilmiştir:
> Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda Ve Yem Kanunu
Kanun Numarası:5996. Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 13/6/2010
> Yalancı Tavuk Vebası Hastalığına Karşı Korunma Ve
TOPLANTI
Mücadele Yönetmeliği. Yayımlandığı R.Gazete: 04.09.2011-28044
> İhbarı Mecburi Hayvan Hastalıklarına İlişkin Yönetmelik
> Yayımlandığı R.Gazete:
22.01.2011-27823
> Newcastle Hastalığı’nda Aşısız Arilik Programına İlişkin Tebliğ
> Yayımlandığı R.Gazete:
12.11.2011-28110
> Yalancı Tavuk Vebası (Newcastle) Hastalığı Acil Eylem Planı
> Kuş Gribi ve/veya NewcastleHastalığı Bölümlendirme Talimatı
Hastalığın izleme programı,
ticari işletmelerdeki kanatlılar,
köy kanatlıları, evcil güvercinler
ve yabani kuşları kapsamalıdır.
Ayrıca izole edilen NDV’nın tiplendirilmesi/izlenmesi gereklidir.
Hastalıkla ile ilgili, moleküler
epidemiyolojik çalışmalar ile
birlikte daha detaylı çalışmalar
yapılması, geçmiş yıllarda izole
İNFOVET 108-109
edilen viruslar ile karşılaştırmalı
değerlendirmeler yapılması ve
elde edilen bulguların mücadele programlarına yansıtılması
yararlı olacaktır.
Tavuk hastalıklarıklarının
kontrolündeki zorluklar
Prof. Dr. Mehmet Akan
Ankara Üniversitesi Veteriner
Fakültesi, Mikrobiyoloji AbD
Ülkemizde kanatlı üretimi
son yıllarda önemi artışlar
sağlamıştır. Bu artış tüketimi
de yansımıştır, aynı zamanda
uluslararası ticarette de ciddi
başarılar sağlanmıştır. Bu olumlu
gelişmeler sağlanırken, sağlık
problemleri, üretimi olumsuz
etkileme potansiyeline sahiptir.
Özellikle Newcastle Hastalığı ve
ülkemizin bulunduğu coğrafyada
görülen düşük ve yüksek patojeniteli Avian Influenza, kanatlı
sektörü için önemli tehditler
arasındadır. Hastalık kontrolünde
daha detaylı analizler yapılmasını gerektiren hususlar aşağıda
sıralanmıştır.
> Bölgesel yoğunluk/işletmedeki kanatlı yoğunluğu
> Çok yaşlı üretim
> Köy kanatlı hayvanları
> Yetersiz biyogüvenlik
> Dönem arası sürelerinin
yeterli olmaması
> İşletmede kanatlı dışındaki
hayvan bulunması
> Hastalıkların teşhisinde
yaşanan problemler
Ülkemizde bazı illerde kanatlı
yoğunluğu yüksek rakamlara
ulaşmıştır. Bu illerde hastalıkların
kontrolüne yönelik çalışmaların daha detaylı yürütülmesi
gerekmektedir. Bu bölgeler başta
olmak üzere, NDV infeksiyonlarının görüldüğü köy kanatlılarının
izlenmesi, ticari işletmelerin
hastalıklardan korunması için
önemlidir. “Köy Kanatlılarında
Newcastle Hastalığı’na Karşı
Aşılama Projesi” kapsamında 6
ilçede yürütülen çalışmalarda
toplam 105.079 kanatlı aşılanmıştır. Bu kapsamda, hanelerin
% 33.2 kanatlı beslendiği ve
bunlardan % 45.4’ünün 30 adet
kanatlıdan daha fazla kanatlı
beslediği belirlenmiştir. Ayrıca
bu kanatlıların % 28.2’sinin
ticari yemle beslendiği ortaya
konmuştur. Hastalık kontrolü için
çok önemli olan hasta/ölen hayvanlar % 54.3’ünün kontrolsüz
olarak atıldığı da tespit edilmiştir.
Hastalık kontrolünde hastalığın risk analizinin yapılması
ve bu riskin oluşmaması için iyi
yönetilmesi gerekmektedir. Hastalanan hayvanların korunması
için, biyogüvenlik önlemlerinin
TOPLANTI
eksiksiz alınması, aşılama ve
tedavi işlemlerin uygulanması
gerekir. Hastalıkların doğru ve
erken tanısı, kontrol önlemlerin
başarıya ulaşması için temeldir.
Biyogüvenlik uygulamalarının
başarıya ulaşmasında ilk aşama,
en küçük üretim birimden başlayarak üretim modelinin her birimi
için özel biyogüvenlik ve sanitasyon planlarının oluşturulmasıdır. Bu plan, aşağıda sunulan
hedeflere ulaşmayı sağlamalıdır.
> Hastalık etkenlerinin işletmeye girişini engellemek
> İnfeksiyon çıktığı durumda,
hastalığın sağlıklı hayvanlara
bulaşmasını engellemek
> Hastalık etkenleri ile bulaşık
materyallerin çevreye saçılmaması için önlem almak
> Hastalık etkenlerinin giderilmesini sağlamak
> Bu işlemleri başarılı uygulanması için genel yaklaşımları bilen insan kaynağını oluşturmak
Hastalıkların laboratuvar teşİNFOVET 110-111
hisi için doru örnekleme metodu
ile alınan materyallerin uygun
teşhis yöntemi ile incelenmesi
ve elde edilen bulgulara göre
hastalıktan koruma, kontrol ve
eradikasyon programlarının oluşturulması gerekir. Hastalıkların
epidemiyolojilerinin belirlenmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Önemli hastalıklar için erken
hastalık tanısı ve acil önlemlerin
alınması, yaygınlığı azaltacaktır.
Bu hastalıklarda kullanmak için
acil durum bütçesi oluşturmak
yarar sağlar. Hastalıklardan korunmada veteriner ürünlerin ve
biyolojiklerin etkin kullanımının
sağlanmalıdır ve teknik personel,
hastalıklardan koruma ve kontrolü konusunda bilimsel prensiplere dayanan yeni ve güncel olan
bilgilerle sürekli eğitilmelidir.
Hastalık bulaşmasında etkili
faktörlerin belirlenmesi/kontrol
edilmesi, hayvan hareketlerinin
kontrolü, altlık kontrolü, köy kanatlılarının yetiştirme standart-
larının belirlenmesi ve hastalık
yönünden izlenmesi, hastalık
kontrolünde bizlere önemli
avantajlar sağlayacaktır.
Ülkemiz için hastalık kontrolünde gerekli olan ve önemli
avantajlar sağlayacak yapısal
düzenleme, bölgelendirmedir
(bölgeselleşme). Bölgelendirmenin (bölgeselleşme), il düzeyinde
yapılması, hastalık kontrolünde
önemli avantaj sağlayacaktır. Bölgelendirme, üretimin planlanması,
uluslararası ticaretin devamlılığı,
hastalıkla ilgili bilgilerin açıklıkla
paylaşılması, Resmi otorite-sanayi işbirliğinin tam anlamıyla
sağlanması ve gelişmiş ülkelerle
eşit duruma gelinmesi için bir
gerekliliktir. Sonuç olarak, hastalıkların izlenmesi, etkin biyogüvenlik uygulamaları, teknik ekibin
eğitimi, bölgelendirme ve resmi
otorite-sektör işbirliğinin arttırılması, hastalıkların kontrolünde
başarıyı sağlayacaktır.
KANATLI
M
innesota Üniversitesi Veterinerlik ve
Biyomedikal Bilimler
epidemiyolojisti Dr.
Randy Singer, Oklahoma West
Siloam Spring’de yapılan “Kanatlı
Federasyonu Salmonella Zirvesi”
nde konuştu. Singer, mevzuat
hazırlayanların neden prevalansa yoğunlaştığını sorarak, prevalansın iyi bir risk göstergesi olmadığını söyledi. Salmonella’nın
prevalansına değil, yüküne
yoğunlaşmalıyız dedi.
Zirvenin gerçekleştirildiği yer,
risk değerlendirmesinin tartışıl-
ması ve insanların nasıl sağlıklı
tutulabileceğinin hesaplanması
için uygun bir ortam sağladı. Singer, “Risk söz konusu olduğunda
bir gıda maddesinde hangi Salmonella suşunun mevcut olduğu
kesinlikle önemlidir.” diyerek
hasta olmak için doza bağlı et-
Salmonella ile risk
değerlendirmeleri
Minnesota Üniversitesi’nden epidemiyolojistler, salmonella
performans standartlarının enfektif doza değil, prevalansa
dayandırılmasının akılcı bir yol olup olmadığını sorguluyorlar.
Enfektif doz ve prevalans
Singer, USDA’nın risk hesaplamasında enfektif
dozun değil prevalans modelinin kullandığını
belirterek, gerçek verilerin ele alınıp modele
uygulanmasıyla, modelin çalışmadığı
görüleceğini, prevalansın bir risk göstergesi
olmadığını söylüyor. USDA’nın, logaritmik
azaltma sağlamak için Salmonella olayına
müdahale etmek istediğini ve bu müdahale
ile prevalansın değil, Salmonella yükünün risk
olduğunu göstereceğini ekliyor.
kinin mevcut olduğunu söyledi.
Singer,“Salmonella pozitif bir
gıda maddesinden dolayı değil,
söz konusu gıda maddesinde
enfektif dozda Salmonella bulunmasından dolayı hastalanırsınız.”
dedi. Singer, enfektif dozun en
az 1.000 ile 10.000 Salmonella
etkeni arasında olduğunu belirtti.
Çiftlik ve kesimhanedeki durum arasındaki korelasyon Singer ve diğer araştırmacılar,
broyler çiftliğinde hayvanlar
kesimhaneye gönderilmeden
önce alınabilecek basit bir önlem
bulmaya çalışıyorlar. Aranan bu
önlem ile o sürüden soğutma
sonrası alınacak numunelerdeki
Salmonella yükünün, kümesteki
Salmonella yüküyle yüksek korelasyon içinde olması gerekiyor.
Singer: “Alınacak önlemler var”
Singer, broyler kümesi içinde
kesimden bir-iki hafta önce
çizme-çorap metoduyla alınan
çevresel numunelerin soğutma
sonrası alınan numunelerdeki
Salmonella ve Campylobacter
olgularıyla pazarlama aşamasında oldukça yüksek korelasyon içinde olduklarını buldular.
Çizme-çorap usulüyle numune
alma, basit olarak çizme üzerine
geçirilen bir çorap ile broyler kümesi içinde yürüyerek yapılmaktadır. Singer, bu şekildeki metotla
kümeste yemlik ve suluk hattı
arasında yürüyerek numune
aldıklarını söyledi.
Singer, eğer bu şekilde canlı aşamasında çizme-çorap metoduyla
Salmonella tespiti yapılacaksa,
bunun soğutma sonrası ürünler
üzerine etkisinin ne olacağının
tahmin edilebileceğini ve bunun
bize önceden hızlı bir şekilde
bilgi sahibi olunması imkanını
vereceğini söyledi. Singer, insan
ve hayvan sağlığı üzerinde
problemlere yol açan Salmonella
suşlarına karşı kanatlı endüstrisinin müdahalede bulunması
gerektiğini de ekledi. Dr. Randy
Singer yasa yapıcılar neden prevalans üzerine yoğunlaşıyor diye
sorarak, “prevalans risk için iyi bir
gösterge değildir” diyor ve bizlere
önemli bir hatırlatma yapıyor. 
KANATLI
Minimum havalandırma
döngüsü sırasında
nemi altlıktan ve
kümesten uzaklaştıran
kuru havadır.
Minimum havalandırmada
sık karşılaşılan dört hata
K
ış mevsiminde yetiştiriciler, servis teknisyenleri
ve yöneticilerin yardım
istemek için NPTC’yi aramalarına neden olan sorunların
çoğunu, ıslak zemin, çok yüksek
amonyak, yüksek yakıt faturaları
ve yetersiz performans oluşturmaktadır. Bu sorunlar çoğunlukla,
başarılı minimum havalandırmanın
dört temel koşulundan bir ya da
daha fazlasına uyum gösterilememesinin doğrudan bir sonucudur.
POST kısaltması düşünülürse, bu
koşulların hatırlanması kolaydır:
Pressure (Basınç): Giren
soğuk havanın yere inmeden
ve kanatlıların üşümesine ya da
yoğunlaşarak altlığın ıslanmasına
neden olmadan kanatlıların
İNFOVET 114-115
Minimum havalandırmanın amacı, fazla miktarda yakıt harcamadan ya da
prosesteki kanatlılarda stres oluşturmadan yeterli nem çıkışını sürdürmek ve
hava kalitesini sürdürmektir ve başarılı olabilmek için dört önemli koşulu vardır.
üstünde kümesin içindeki sıcak
havayla karışarak iyi bir şekilde
“dağılmasını” sağlamak için statik
basıncın yeterli olması (yaklaşık
olarak 0.10 inç ya da daha
yüksek) gereklidir.
Openings (Açıklıklar): Bu
hava dağılımını gerçekleştirecek
statik basıncı sağlamak için,
sürgüsüz ve ne çok geniş, ne
de çok dar olmak üzere uygun
şekilde açılan doğru sayıda
havalandırma deliği kapağı
mevcut olmalıdır.
Source (Kaynak): Kuluçka
odasının tamamına hava
girişi sağlamak için doğru
havalandırma düzeneği (fanlar
ve havalandırma delikleri).
Timing (Süre Belirleme):
Doğru hava kalitesini korumak
için, minimum havalandırma
fanı açık-kapalı döngüsü süresi
kanatlıların büyüklüğü/yaşı için
uygun olmalıdır.
Bu dört POST koşulundan herhangi birinin eksik olması, yanlış
sonuçlar vererek ıslak zemin,
çok yüksek amonyak düzeyi, çok
yüksek yakıt faturaları ve yetersiz
sürü performansına yol açmaktadır. Bu makalede, POST koşullarının tam olarak uygun şekilde nasıl kullanılacağı açıklanmaktadır.
Minimum havalandırma nedir?
Minimum Havalandırma (MH),
havalandırma sonucunda hava
değişim miktarının sıcaklıkla değil, elektronik kumandalı zamanlayıcı ya da kontrol saati ayarıyla
kontrol altında tutulduğu bir
KANATLI
çizimde gösterildiği gibi 40 ayak
genişliğindeki örnek bir kümes
temel alınmaktadır.
Minimum
havalandırmanın
amacı, fazla miktarda
yakıt harcamadan
kaçınmaktır.
kanatlı kümesinde, negatif basınçlı havalandırmanın ilk basamağıdır. MH, tipik olarak havanın
soğuk olduğu kuluçkadan çıkışın
birinci gününde kümesin içindeki sıcaklık istenen ayarlama
noktasının altına düştüğünde ve
ısıtma sistemleri çalıştırıldığında
başlamaktadır. Kumanda birimi
çevre hava girişleri açılacak ve
fanlar beş dakikalık basamaklar
halinde artan sürelerde çalışacak şekilde ayarlama yapmaktadır. Çıkışın birinci günü için tipik
bir MH döngü süresinin, fanlar 30
saniye süreyle ON (AÇIK) konumunda ve 270 saniye süreyle OFF
(KAPALI) konumda çalışacak şekilde ayarlanması mümkündür. Bu
ON süresi, sürünün yaşı büyüdükçe ve kümesteki koşullar değişip
daha yüksek havalandırma hızları
gerekli oldukça, basamaklı olarak
arttırılmaktadır. MH modu kullanıldığında, ısıtma sistemleri ve havalandırma sistemleri sıklıkla aynı
zamanda çalışmaktadır. Kümesin
içindeki sıcaklık istenen ayar
noktasının üzerine çıktığında,
MH fanları sürekli olarak sıcaklık
kontrolüne dayanarak çalışmakta
ve artık kümesteki MH koşulları
ortadan kalkmaktadır.
Minimum Havalandırmanın
Amacını anlamak
Minimum havalandırmanın
amacı, fazla miktarda yakıt
harcamadan ya da prosesteki
İNFOVET 116-117
Yetiştirme döneminin ilk haftası ya da
ilk on gününde havalandırma deliği
kapaklarının büyük bir bölümünün
kapatılması gereklidir.
kanatlılarda stres oluşturmadan
yeterli nem çıkışını sürdürmek
ve hava kalitesini korumaktır.
Başarılı MH için dört POST koşulu
karşılanmalıdır: hava dağılımı
sağlamak için doğru statik basınç (Pressure); tavanda yüksek
hızlı hava akışı ve uygun dolaşım
elde etmek için doğru giriş açıklığı (Opening); kümese giren tüm
havanın kuluçka odasına girmesi
ve bu odadan geçmesi için doğru hava giriş kaynağı (Source) ve
yeterli nem çıkışı ve hava kalitesi
saplamak için doğru fan çalışma
süresi (Time).
Açıklık kazandırmak için, bu
dört koşulla ilgili olarak ileriki bölümlerde sunulan daha ayrıntılı
açıklamalarda, aşağıda yer alan
Basınç (Pressure-P): Hedef
statik basınç
Soğuk havadaki minimum
havalandırmada kümes faaliyeti için doğru çalışma basıncı
kümesin genişliğiyle ilişkilidir.
Unutulmaması gereken bir temel
kural, her 0.01 inç su sütunu çalışma basıncı için, uygun şekilde
açılmış bir havalandırma deliği
kapağının, giren havayı yaklaşık
iki fitlik bir mesafeye yayması
gerektiğidir. MH sırasında giren
hava, civcivlerle temas etmeden
önce kümes tavanının en üst
seviyesine ulaşmalıdır.
Bu örnekteki kümes 40 fit
genişliğindedir ve dolayısıyla
dışarıdan gelen havayı tavanın en
üst kısmına ulaştırmak için iyi bir
başlangıç hedef basınç 0.10 inç
su sütunu olacaktır. Daha geniş
kümesler, kümesin orta kısmının
en üst düzeyine hava ulaşması
açısından sorun oluşturmaktadır.
0.14 inç su sütunundan yüksek bir
çalışmanın önerilmemesi nedeniyle, daha geniş kümeslerde yeterli
hava karşımı sağlama açısından
MH sistemini desteklemek için
sirkülasyon fanları kullanılmalıdır.
Açıklık (Opening-O):
Havalandırma deliği sayısı
MH düzeneğinde kullanılacak
çevresel giriş havalandırma
deliği kapaklarının sayısına, kullanılan fan sayısı temel alınarak
karar verilmelidir. Bu örnekte,
başlangıç noktası olarak MH
sırasında kullanım için 36 inçlik
iki fan seçilmektedir; dolayısıyla
MH için kullanılan havalandırma
deliği kapağı sayısı, çalışan 36
inçlik iki fanla uyumlu olmalıdır. Pek çok kümes, MH için 36
inçlik iki fan kullanımının yeterli
olacağı kadar sağlam değildir. Bu
kümesler için 36 inçlik üç fan ya
da bir 36 inç ve bir de 48 inçlik
fan gerekli olacaktır.
Bu örnek kümeste, maksimum
güçte havalandırma için 48 inçlik
maksimum dört fanın çalışmasına yönelik 50 çevresel giriş
KANATLI
kapağı vardır. Minimum havalandırmayı yalnızca 36 inçlik iki
fanla başlattığımızdan, girişlerin
yüzde 75’inin kapalı olması
gereklidir. Bu, kullanılmakta olan
doğru sayıdaki havalandırma
deliğinin MH için kullanılan fit
küp/dakika (cfm) fan gücüyle
uyumlu olmasını sağlayacaktır.
36 inçlik iki ya da üç minimum
havalandırma fanıyla tüm çevresel girişleri kullanmaya çalışmak
ciddi bir hatadır ve tüm girişlerin
iyi bir hava akışı sağlamak için
yetersiz ölçüde açık kalmasına
yol açacaktır.
Neredeyse her durumda,
yetiştirme döneminin ilk haftası
ya da 10 gününde havalandırma deliği kapaklarının büyük
bir bölümünün kapatılması
gereklidir. Örneğin yaklaşık 12 ila
14 girişi (kuluçka bölümündeki
girişlerin yaklaşık yüzde 50’si)
açık ve kuluçka gerçekleşmeyen bölümdeki güm girişlerin
kapalı tutulması iyi bir başlangıç
noktası olacaktır. Amaç, her MH
döngüsü sırasında tavana monte
edilmiş olan havalandırma deliği
kapaklarını yaklaşık 1.5 ila 2.0 inç
ya da duvara monte edilmiş olan
havalandırma deliği kapaklarını
2.0 ila 2.5 inç açmaktır.
Bu açıklık büyüklükleri, basit
metal kapaklar için başlangıç
noktasıdır. Havalandırma deliği
kapaklarının yeterince açılmaması halinde, mevcut kapakları
uygun şekilde açık tutmak için
daha fazla havalandırma deliği
kapağı kapatılmalıdır. Pahalı
olmayan sürgüler herhangi bir
havalandırma deliği kapağına
kolayca takılabilmektedir. Kümesin sağlamlaştırılması tercih
edilmektedir; ancak uygun kapak
açıklığı sağlamak için ek bir fanın
çalıştırılması bir diğer seçenektir.
Kapaklar çok fazla açılırsa, bu
durumda ek kapakların kapatılması gereklidir. Havanın tavanda
ve kümesin orta kısmının en üst
düzeyinde dolaştığından emin
olmak amacıyla, havalandırma
deliği kapaklarından giren havayı
test etmek için duman yayıcıların ya da turuncu renkli inşaat
bantlarının kullanımı önerilmektedir. Uygun havalandırma deliği
kapağı açıklığı ve hava dağılımı
sağlanması, MH düzeneğinin kritik önem taşıyan bir bileşenidir.
Hava kaynağı (Source-S)
ve fan sayısı
Kuluçka sırasında, giren tüm
havanın kuluçka bölmesine
çekilmesi ve daha sonra fanlar
aracılığıyla tahliye edilmesi
gerektiği unutulmamalıdır. Kullanılmakta olan hava girişlerinin
sayısı, MH için kullanılan cfm fan
gücü ile uyumlu olacaktır. Kuluçka bölmesine geçmeyen hava,
tavuklar için MH havası olarak
sayılmamakta ve kanatlılar için
hiçbir değer taşımamaktadır.
Kanatlılar tüm kümeste serbestçe dolaştığında, homojen bir
hava dağılımı sağlamak için bazı
kuluçka bölmesi havalandırma
deliklerinin kapatılması ve bazı
kapalı uç havalandırma deliklerinin açılması gerekecektir. Örnek
kümesimizde, kuluçka bölmesin-
Uygun havalandırmanın sağlanması,
yakıt maliyetlerinde artışa yol açsada,
bu artış en üst düzey sürülerden elde
edilen kazançla kolayca karşılanır.
Kuluçka sırasında,
havanın fanlar
aracılığıyla tahliye
edilmesi gerektiği
unutulmamalıdır.
de 36 inçlik bir fan ve kapalı uçta
36 inçlik bir fan vardır.
Bunlar genellikle MH fanları olarak kullanılmaktadır. MH sırasında
toplam 20.000 cfm sağlamak
için bu fanların her biri yaklaşık
10.000 cfm hızda çalışacaktır. Bazı
kümeslerde, kümes büyüklüğüne
ve kümesin sağlamlık düzeyine
göre 36 inç ve 48 inçlik fanların
bir kombinasyonu kullanılabilmektedir. Kümesin sağlam olmaması
durumunda, havalandırma döngüleri sırasında uygun havalandırma
deliği kapağı açıklığı sağlamak için
daha fazla fan gücü gereklidir.
Süre (Time-T): Fan döngüsünün
süresinin ayarlanması
Son olarak, MH sırasında çalıştırılması gereken minimum fan
döngüsü süresi hesaplanmalıdır.
Bu hesaplamada, havalandırma yoluyla giren tüm havanın
kuluçka bölmesine geçtiği kabul
edilmektedir. Tavuklara verilen
hava kalitesini arttırmak ve nemi
uzaklaştırmak amacıyla, sıcaklıktan ya da ısıtma ayarlarından bağımsız olarak, bu sayı, kumanda
ünitesinin beş dakikalık zamanlayıcısına programlanmaktadır.
Süre için girilen bu sayı başlangıç noktasıdır ve beş dakikada
30 saniyeden daha kısa süre
çalıştırılması önerilmemektedir.
Civcivler büyüdükçe ve su
tüketimi arttıkça MH döngüsünün süresi de uzatılmalıdır ya da
kümes koşulları ve hava kalitesi
bozulacaktır. Eklenen fan çalışma
süresi, kümese su alımındaki
artışla uyumlu olmalıdır. MH fanlarına ait cfm değerinin kümesteki
kanatlı sayısının ve hafta olarak
kanatlıların yaşının bilinmesiyle,
tipik koşullar için zamanlayıcı
çalışma süresinin oranı hesaplanabilmektedir. Örnek hesaplamalar ve tipik MH/kanatlı oranları
aşağıda gösterilmektedir.
MH fan döngüsü süresinin
hesaplanması
İlk olarak, kanatlıların yaşına
uygun olarak gereken toplam
cfm hesaplanır:
Toplam cfm = cfm (kanatlı başına gereken süre) x kümesteki
İNFOVET 118-119
KANATLI
Genel olarak kanatlı başına minimum havalandırma için
önerilen oranlar
HAFTA
GÜN
CFM/KANATLI
11
7
0.10
2
8 – 14
0.25
3
15 – 21
0.35
4
22 – 28
0.50
5
29 – 35
0.65
6
36 – 42
0.70
7
43 – 49
0.80
8
50 – 56
0.90
P-O-S-T koşullarına uyulması,
yetiştiricilerin yeterli nem çıkışını
sürdürmesini ve hava kalitesini
korumasınına yardımcı olmaktadır.
kanatlı sayısı
Örnek: 1. Haftada, kanatlı
başına 0.10 cfm gerektiğinde ve
kümeste 24.000 kanatlı olduğunda, 0.10cfm × 24.000 kanatlı
= 2.400 cfm gereklidir.
Süre oranı = gereken cfm /
kullanılan fanların cfm kapasitesi
(Fan randımanı değişiklik gösterebilir. Fanların kapasitesine gerçekte olduğundan daha büyük
bir değer verilmemelidir). 2.400
gereken cfm / 2.000 kullanılan
MH fanı cfm değeri= 0.12 = yüzde
12 ve yüzde 12 x 300 saniye = 36
saniye AÇIK kalma süresi.
Dolayısıyla, 36 saniyelik AÇIK
ve 264 saniyelik OFF süresi,
birinci gün için iyi bir başlangıç
noktası olacaktır.
Tabloda gösterilen oranlar,
temiz ve kuru altlık durumundaki
ideal MH oranlarıdır. Birikimin söz
konusu olduğu altlık için oranlar
arttırılmalıdır. AÇIK süreler gerektiği gibi arttırılmalıdır – yaklaşık
olarak üç günde bir. Bu oranlar,
MH için başlangıç noktasıdır. Kümesteki hava kalitesi ve koşullar,
oranı arttırma ya da azaltma gerekliliğini etkileyecektir. İşletme
için uygun olan spesifik değerler
şirkete danışılmalıdır. Burada
verilen değerler, 30 - 60 F arasındaki sıcaklıklar için geçerlidir.
Kümesin içindeki nem düzeylerinin yüzde 65’i aşması ya da
25 ppm’den yüksek amonyak
düzeyleri ölçülmesi halinde, fan
döngüsü süresine 15 saniye
eklenmelidir. Kümesin içindeki
nemin yüzde 50’nin altına düşmesi ya da tozların görülmesi
halinde, fan döngüsü süresinden
15 saniye çıkarılması gerekli
olabilecektir. Kümes içindeki
koşullar, sabah erken saatte
MH programındaki bir değişikliği
gösteren faktörler açısından
izlenmelidir. www.poultryhouse.
com adresindeki sitede, bilgisayara indirilerek ya da doğrudan
web sitesi üzerinden kullanılabilen basit bir minimum havalandırma fan döngüsü zamanlayıcı
hesaplama işlemcisi bulunmaktadır. Çalışırken MH’yi hesaplamak için pek çok akıllı telefonla
birlikte kullanılabilen telefon web
uygulaması da mevcuttur.
Kuluçka bölmesinde
havalandırma
deliklerinin yaklaşık
olarak % 25 oranında
açılması gerekir.
İNFOVET 120-121
P-O-S-T Kısaltmasını Unutmayın
Genel olarak, iyi statik basınç,
doğru giriş açıklığı, doğru hava
kaynağı ve yeterli çalışma
süresine ilişkin kılavuzlara
uyulması halinde, sonuçta
elde edilen minimum havalandırma düzeneği, yetiştiricinin
soğuk hava koşullarında iyi bir
başlangıç yapmasını sağlamalıdır. Kanatlılar büyüdükçe ve
kümeste biriken nem miktarı
arttıkça, minimum havalandırma
zamanlayıcı ayarı, altlığı ve hava
kalitesini uygun koşullarda tutacak şekilde arttırılmalıdır. Çiftliklerde en sık rastladığımız hata,
kapatılan çevresel havalandırma
deliği kapaklarının sürgülenememesidir. Fanlar, basınç ve fan
döngüsü çalışma süresi doğru
olsa da, tüm havalandırma deliği
kapaklarının yeterli olmayan
derecelerde açılması durumunda, giren hava doğrudan yem ve
su hatlarına gidecek ve istenen
sonuçlar elde edilemeyecektir.
Minimum havalandırma
sırasında tüm havalandırma
deliği kapaklarının açık tutulduğu
kümeslerde, sıklıkla ıslak altlık
problemleri ve üşüyen kanatlılarla
karşılaşılmaktadır. Kontrol odasından bu sistem için ayarlamalar
yapılması oldukça kolay olmasına
karşın, pek çok yetiştiricinin unuttuğu görülen önemli bir faktör,
havalandırma deliği kapaklarının
ayarlanmasıdır. Örnek kümeste,
kuluçka bölmesinde havalandırma deliklerinin yaklaşık olarak
yüzde 25 oranında açılmasıyla
başlanmaktadır. Kanatlılar tüm
kümeste dolaştığı için, yine
kümesteki havalandırma deliklerinin yüzde 25 oranında açık
olması gereklidir; ancak bunlar,
tüm kümeste düzgün bir dağılım
sağlamalıdır. Hava dağılımını
dengelemek için, havalandırma
delik sistemlerinin kapalı uçta
açık ve kuluçka bölmesinde
kapalı olması gereklidir. Kanatlı
hayvanlar büyüdükçe ve ortama
daha fazla fan eklendikçe, uygun
açıklığı ve tavana en yakın kısımda hava dolaşımını sürdürmek
için daha fazla havalandırma
deliği açılmalıdır.
KANATLI
T
avukların tüyleri, vücuda
koruma ve izolasyon
sağlama açısından çok
önemli roller oynamaktadır. Çok fazla tüy kaybı, maruz
kalan ette enfeksiyonlara ya da
dokularda morluklara yol açan
yaralanmaların meydana gelme
olasılığını arttırır ve buna ek
olarak, vücut sıcaklığını korumak
için daha fazla enerji kullanımının
gerekli olmasına da yol açabilir.
Sonuç olarak, çok fazla tüy kaybeden kanatlılarda, sıklıkla maruz kalan bölgelerden kaybedilen
ısıyı dengelemek için gereken
enerjiyi üretmek üzere daha fazla yem tüketimi gerekli olmaktadır. Bu durum, yem dönüşümünü
de olumsuz etkileyebilir ve yem
giderlerinin artmasına yol açabilir. Bu nedenle aşırı tüy kaybının
önlenmesi, sürünün sağlığı ve
karlılığı üzerinde önemli bir etki
göstermektedir. Küçük sürülerde
aşırı tüy kaybının başta gelen
nedenleri şu şekildedir:
Yetersiz beslenme
Tüylerin iyi bir şekilde büyümesi ve korunması için proteinler, amino asitler, vitaminler
ve minerallerin yeterli miktarda
alınması gereklidir. Arka bahçede
yetiştirilen bir sürüde yetersiz
beslenmeye bağlı bir sorun ortaya çıkması alışılmamış bir durum
değildir. Kanatlı yaşına ve türüne
uygun olarak formüle edilmiş
tam olarak dengeli bir kanatlı
yemi, sürünün tüy büyümesini
ve korunmasını sürdürmek için
gereken besin maddelerinin almasını sağlayacaktır. Kanatlının
yaşına uygun ve yumurta ya da
et üretimine yönelik olarak spesifik bir şekilde formüle edilmiş
olan yemler, sürüleriniz için en iyi
Tavuklarda tüy
kaybı ve gagalama
Kanatlılara yönelik uygulamalı eğitim koordinatörü olan Dan
Cunningham (Georgia Üniversitesi, İşbirliği Geliştirme Hizmetleri),
arka bahçede yetiştirilen sürülerin sahiplerinden gelen yaygın
şikayetin tüy kaybı ile ilgili olduğunu söylüyor.
Doğal tüy dökme
süreci, beslenmeye
ya da gagalamaya
bağlı şekillenen
tüy dökümüyle
karıştırılmamalıdır
beslemeyi sağlar. Örneğin büyümeleri daha hızlı olduğunda, etlik
kanatlıların erken dönemde daha
yüksek düzeylerde proteine
ihtiyacı vardır. Olgunluk çağına
ulaştıklarında, vücut ağırlığını ve
tüy büyümesini sürdürmek için
gereksinim duydukları protein
miktarı daha düşüktür. Buna
ek olarak, yumurta üretimi için
yetiştirilen kanatlıların gereksinim duyduğu protein, enerji ve
mineral düzeyleri, etlik kanatlılara kıyasla farklı olacaktır. Dolayısıyla kanatlılarınızın gerektiği
gibi beslendiğinden emin olmak
için en iyi yöntem, yetiştirilen
kanatlının türüne ve yaşına
göre formüle edilmiş bir kanatlı
yemi satın almaktır (yani etlik
kanatlılar için broiler başlatma,
büyütme ve bitirme rasyonları
ve yumurta üreticileri için piliç/
yumurta tavuğu yemleri).
Tüy gagalama ve çekme
Kanatlıların tüy kaybı, bazen
sürüdeki diğer kanatlıların tüyleri gagalaması ve çekmesiyle
bağlantılı olabilir. Yetersiz besin
alımı bu davranış tipini tetikleyebildiğinden, tüy gagalama ve
çekme kötü beslenme sonucunda da ortaya çıkabilir. Bununla
birlikte, uygun yemin verilmesi
ve tüy kaybı ortaya çıkması
halinde, bu kaybın, sürünün bazı
üyelerinin agresif davranışı sonucunda gerçekleşmesi mümkündür. Tüy gagalama ve çekme
öğrenilmiş bir davranış olabilir
ve çoğunlukla, sürünün bir ya
da birkaç üyesinin bu davranışı
göstermesinin bir sonucudur. Kanatlılar yapı
olarak meraklı hayvanlardır ve dikkatlerini çeken
objeleri gagalayacaklardır.
Dikkatlerinin sürüdeki
diğer kanatlıların tüyleri
üzerinde odaklanması ve
gagalama/çekmenin başlaması
halinde, bu durum, sürünün
diğer üyelerine de yayılan bir
alışkanlık haline gelebilmektedir. Kanatlılar aynı zamanda
bölgelerine de oldukça bağlıdır
ve tüylerin gagalanması/çekilmesi bu davranışın bir
KANATLI
Gagalamanın sorun
oluşturduğu sürüler için,
erken yaşlarda gaganın
kesilmesi gerekli olabilir.
Hastalık ve stres
Sağlıklı olmayan kanatlılar ya da stres koşulları
altındaki kanatlılarda da
tüy kaybı görülebilir. En iyi
yönetim uygulamalarının
kullanılması ve kanatlılarınızın olası hastalıklar
açısından gözlemlenmesi,
sürünüz için önemli olabilir. Sıcak, soğuk, hastalık,
yeterli miktarda yem ve su
bulunmaması gibi stres
koşulları, kanatlılarınızda
tüy kaybına ve düşük tüy
kalitesine yol açabilir. İyi
yönetim her zaman önemlidir ve tüy kaybının yönetimde düzeltilmesi gereken
yönlerin bir göstergesi
olması mümkündür. Bu,
kanatlılarınızda yüksek
kaliteli bir tüylenme
gerçekleşmesi açısından
önemlidir. İyi yönetim programlarının uygulanması,
yeterli miktarda yem ve su
sağlanması ve stres koşullarının minimum düzeye
indirilmesi, güçlü tüyler ve
sağlıklı bir sürü elde etmenize yardımcı olacaktır.
göstergesi olabilir. Tüy kaybının
tüm kanatlılar yerine yalnızca
sürünün birkaç üyesinde gözlenmesi halinde, bu durum muhtemelen bu davranış tiplerinin
sonucudur. Tüy kaybının bu tür bir
aktivitenin sonucu olup olmadığını belirleme yöntemi, kanatlıları
belirli bir süre gözlemek ve sürüdeki bazı kanatlıların, sürünün
diğer üyelerine karşı fazlaca
agresif davranıp davranmadığını
saptamaktır. Böyle bir davranış gözlenmesi halinde en iyi
çözüm, sorun çıkaran kanatlıyı/
İNFOVET 124-125
Tüy dökümü
Tüy dökümü, her gün yaklaşık 14
saat boyunca yapay ışık kullanılarak
uzun süreli gün ışığı verilmesi yoluyla
ortadan kaldırılmaktadır.
kanatlıları sürünün geri kalanından uzaklaştırmaktır. Birkaç
haftalık izolasyon, bu davranışın
sergilenmesini azaltabilecektir.
Azaltmaması halinde, bu sorunun çözümü için söz konusu
kanatlıların sürüden tamamen
uzaklaştırılması gerekebilir.
Gagalama ve çekmenin kronik
sorun oluşturduğu sürüler için,
erken yaşlarda gaganın kesilmesi gerekli olabilir. Gaga kesimi,
kanatlılar yaklaşık altı haftalık
olduğunda, üst gaganın ucundan itibaren yaklaşık 3/16 inçlik
bir bölüm çıkarılarak yapılabilir.
Bu işlem bir ayak tırnağı makası
kullanılarak yapılabilir; ancak kanatlının dilinin zarar görmemesi
için dikkatli davranılmalıdır.
Tüy dökümü, birkaç hafta ila
birkaç ay arasında değişen bir
süre boyunca yumurta tavuklarının yumurta üretiminin
kesildiği ve boyun, göğüs ve sırt
bölgesinden tüy kaybının gerçekleştiği doğal bir süreçtir. Tüy
dökümü çoğunlukla kanatlıların
ışığa doğal gün uzunluklarında
maruz kaldığı doğal ortamlarda
meydana gelmektedir. Sonbahar
mevsiminde güneş ışığı süresinin kısalması, tüy dökümünün
başlamasını tetikleyecektir. Bu,
ilkbahar mevsiminde maksimum
üreme performansı için uyarılmadan önce yumurta veren
kanatlılara dinlenme dönemi
sağlamanın doğal bir yöntemidir.
Arka bahçede yetiştirilen tavuk
sürülerin çoğu, güneş ışığındaki
değişkenliklere maruz kalmakta
ve dolayısıyla tüy dökümü, tüy
kaybının en sık görülen nedenlerinden biri olabilmektedir.
Tüy kaybının sonbahar ya da
kış mevsiminde ortaya çıkması
ve yeni tüyler görülmeden önce
yalnızca birkaç ay sürmesi halinde, kanatlılarınız muhtemelen
doğal bir tüy dökme sürecine
girmiştir. Tüy dökümü, kanatlılarınızın sonbahar ve kış mevsimlerinde yumurtlamaya devam
etmesini istemediğiniz takdirde
endişelenmenizi gerektirecek bir
durum değildir. 
BÜYÜKBAŞ
Kanada 2014 yılı için, İngiltere
pazarında olduğu gibi Kanada
sığır pazarında da yaşanan
dalgalanmalar Kanada hayvancılık
sektörünü niteler hale gelmiştir.
Yeni Zelanda sığırcılık endüstrisi
sıkı arz ve İngiltere’nin güçlü talebi
ile birlikte 2014’ü oldukça hareketli
geçirdi. 2015’te de pazarda aynı
olumlu havanın olacağı öngörülüyor.
Türkiye Rusya krizi
Türkiye’yi dış ticaret,
hizmet ve sermaye
akımları olmak üzere
üç koldan tehdit
edecektir. Rusya’nın
ABD ve AB ürünlerine
yönelik ambargo
kararının ardından
heyecanlanan ve tavuk
eti ihracatına başlayan
beyaz et sektörünün
de ihracatta artış
beklentisi suya
düşecek gibi gözüküyor.
Avustralya kuru
mevsim koşullarına
rağmen, Ağustos ayı
boyunca iyi giden
yağışlarla birlikte
sığır fiyatlarında
iyileşmeler şekillendi.
Rekor hayvan
kesimleriyle devam
eden rekor ihracatlar,
uluslararası çaptaki
güçlü taleplerin
de yardımıyla et
fiyatlarını destekliyor.
AVRUPA BİRLİĞİ pazarının baskı altında kalarak
stabilize kalması öngörülüyor. Mevsimsel
talep artışının da, olası düşük domuz ve kümes
hayvanları fiyatları nedeni ile artması beklenen bir
pazar rekabetine yol açacağı düşünülmemekte.
Çin 2013 yılında tanık olduğu rekor seviyelere
rağmen, durgun geçen 2014 ilk döneminden sonra
ihracatın güçleneceği öngörülmüştü ve fakat
beklenen iyileşme gerçekleşmedi. Bu nedenle 2015
ile ilgili birbirinden farklı bir çok öngörü mevcut.
MeksikA Mevcut sığır oranı sınırlı kalsa
da, üretim ölçülü bir şekilde devam ediyor.
Rabobank’a göre de 2015’te sığır üretiminin
% 0,9 oranında artması bekleniyor.
Yeni Zelanda sığırcılık endüstrisi sıkı arz
ve İngiltere’nin güçlü talebi ile birlikte 2014’ü
oldukça hareketli geçirdi. 2015’te de pazarda
aynı olumlu havanın olacağı öngörülüyor.
Arjantin Mevsime bağlı iyileşen hava
durumları ile birlikte üretimin artacağı
beklenirken, ABD’nin ve Rusya’nın ticaret
teşviklerine rağmen, ihracatın tarihinin en
düşük seviyelerinde kalacağı öngörülüyor.
İngiltere Sığır fiyatlarının rekor
seviyelerde işlem görmeye devam etmesi,
fiyatlarda görülen dalgalanma ve devam
eden tüketici istekleri İngiltere pazarında
karakterize bir hal almış durumda.
Kırmızı et pazarı
talebi karşılayamıyor
Rabobank Q3 Beef Quarterly’nin haberine göre, önemli üretim ve ihracat bölgelerinin
rekor düzeyde küçülmesiyle birlikte, küresel kırmızı et pazarı ciddi bir daralma yaşamaya
başladı. 2014’te yaşanan bu daralmanın, 2015 yılında da devam edeceği düşünülüyor.
İNFOVET 126-127
KANATLI
Mikrobiyologlar yeni
ilaçlar geliştirmek ya da
enfeksiyonla mücadele
için yeni yöntemler
geliştirmek için çabalarını
ortaya koyuyor.
Antibiyotikleri kaybedersek
geriye ne kalacak?
Bakteriyel direnç
hızla gelişmekte; bu
nedenle kritik önem
taşıyan birçok ilaç
kullanım dışı olmaya
başladı. Bu ilaçlar
ihtiyatlı kullanılmazsa
yıkıcı sonuçların bizi
beklediğini bilmek
gerekiyor.
İNFOVET 128-129
D
ünya Sağlık Örgütü (World Health
Organization-WHO)
Nisan 2014’te antibiyotiklere dirençle savaş konusunu
“önemli eylem” olarak tabir
ederek, bilinçsiz yaklaşımlara
karşı yetkilileri şiddetle uyardı;
antibiyotiklerin nasıl üretilmesi
gerektiğini ve reçete etme-kullanma noktasında ne gibi yeni
yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu açıkladı. Buna karşılık olarak,
mikrobiyologlar da yeni ilaçlar
geliştirmek ya da enfeksiyonla
mücadele için yeni yöntemler
geliştirmek için çabalarını ortaya
koydu ve koymaya devam ediyorlar. Ne yazık ki bu çare arayışları henüz gelişim evresinde.
Aşılama
İlaç tedavisi yerine aşıların kullanılması, virüsler ve bakteriler
gibi patojenlerin neden olduğu
enfeksiyonları önler. Aşılar, bir
patojeni ya da bir hastalığı taklit
ederek, gelecekte bu patojenle
karşılaşıldığında vücutta bir
yanıt oluşmasını sağlar.
Bununla birlikte, bütün
popülasyona uygulandığında
maliyeti yüksek olacağı için, bu
durum kullanımı sınırlar. Bazı
ülkelerde, birçok komplikasyonu
da beraberinde getiren aşıları
uygun sıcaklıkta depolamak sorun yaratmaktadır. Ayrıca, aşıyla
önüne geçilebilecek hastalıkların
sayısı da sınırlıdır. Yaşanılabilecek tersliklere bakılmaksızın,
bilimsel toplulukların birçoğu,
KANATLI
antibiyotiklerin gelecekte tedbirli
kullanılmasında aşıların baş rol
oynadığını gözetmektedir. Aynı
zamanda, hem hayvan hem de
insan sağlığı araştırma grupları,
yeni ve yenilikçi aşı teknolojileri
ve platformaları geliştirmek için
büyük bir uğraş içindedirler.
Aşı tipleri
Canlı, ölü ya da inaktive
edilmiş patojenlerden üretilen
aşı çeşitleri, toksinleri ya da
patojen segmentlerini etkisiz
hale getirirler. Tablo, modern
bilimde kullanılan bazı önemli
aşı tiplerini göstermektedir.
Probiyotikler
Yararlı bakteriler, ilk defa
1973 yılında Nurmi ve Rantala
tarafından tarifi yapılan rekabetçi dışlama ilkesi ile çalıştığı
için kullanılmaktadır. Bu durum,
patojenik olmayan bakterilerin ko-
lonize olduğu sindirim sisteminde
bulunan zararlı bakteri sayısının
azalmasına yardımcı olmaktadır.
Bilim adamları, gastro-intestinal sistemin geniş çaptaki
bakteri türlerini ve bu bakterilerin
insanlardaki ve hayvanlardaki
etkilerini daha çok anlamaya
başladılar. Probiyotik terimi
ilk defa Lilly ve Stillwell (1965)
tarafından kullanılmış ve mikroorganizmanın konakçıda fayda
sağlayacak biçimde davranması
yönünde adapte edilmiştir. Tek
veya birden fazla suş bir arada
kullanılabilir; kanatlı beslemesinde en çok gelişim gösteren
bakteri türleri kombine edilebilir.
Bu bakteri türleri şunlardır:
Bacillus, E.coli, Lactobacillus,
Lactococcus, birçok maya türü
ve Streptecoccus.
Probiyotikler aynı zamanda
yardımcı bakteriler ve yararlı
mikroorganizmaların içine
Bağışıklık sisteminin hastalık etkeni
vücuda girmeden önce etkeni tanıması
ve onu yenecek cevabı geliştirmesi için
geliştirilen bir çok aşı tipi mevcuttur.
Tablo. Modern bilimde kullanılan bazı önemli aşı tipleri
AŞILAMA SEÇENEKLERİ
Aşı tipi
Çalışma mekanizması
Canlı (aktif), atenüe aşılar
Canlı mikroorganizmalar hastalığı yalnızca zayıflatır ve sınırlar. Bağışıklık sistemi için iyi bir “öğretmen” dir.
Bağışıklık bir ya da iki doz ile elde edilebilir. Genellikle soğuk depolanırlar ve kısa raf ömrüne sahiplerdir.
Rekombinant ürünü aşılar
Bu tür aşılarda, mikroorganizmaların antijenik bileşenleri çıkarıldıktan sonra alıcı bir hücreye (bakteri,
maya) transferi, burada gen ürününü antijenik proteinin ekspresyonunun (genlerin, fonksiyonel protein
yapılarına dönüşme süreci) sağlanması, hücrelerde biriken proteinlerin elde edilmesi ve bunların deney
hayvanlarına verilerek bağışıklık kazanması amaçlanır. Bu teknikle bazı virüs, bakteri ve parazitlere karşı
aşılar hazırlanmıştır.
Ölü (inaktif) aşılar
Hastalığa neden olan mikroorgizmalar ısı, kimyasal veya radyasyon ile öldürülebilir. Bu nedenle, hastalığa
neden olan forma geri dönüş yaşamazlar. Bu aşıların çoğu zayıf immun yanıt oluşturur ve genellikle rapel
aşıya ihtiyaç duyulur.
Toksoid aşılar
(inaktive edilmiş toksin)
Toksin ve kimyasal salgılayan bakteriler için kullanılan aşılardır. Toksinler formaldehit solüsyonu ile inaktive
edilebilir. Bu toksoidler, vücudun toksinle karşılaştığında vereceği immun yanıtı öğrenmesi için kullanılır.
Subünit aşılar
Bu tür aşılar, bir ya da birkaç saf veya yarı saf antijenik bileşen içeren aşılardır. Bu aşılarda
mikroorganizmaların spesifik antijenik proteinlerini kodlayan genleri çıkarılır. Yani ilgili antijenler kullanılır
fakat patojenin tamımı aşı yapımında kullanılmaz. Bu durum aşının istenmeyen olumsuz sonuçlarını azaltır.
Konjuge aşılar
İlgili bakteri polisakkarit bir dış yapıya sahip olduğunda bu tür aşılardan cevap alınabilir. Polisakkarit dış
yapı, bakteriyel antijenleri gizleyerek olgunlaşmamış bir bağışıklık sistemi oluşmasına yardım eder. Bu
aşılar, tanınabilir antijenlerin veya toksoidlerin polisakkaritlere katılması ile işlev gösterir.
DNA
DNA aşıları, rekombinant aşılar gibi DNA teknolojisine dayalı aşılar arasındadır. Deney hayvanları üzerinde
ümit vaat eden ve gelişmekte olan bir alandır. Bilim adamları bir mikroorganizma üzerine çalışırken rahatlıkla
onun DNA aşısını üretebilir. Tasarımı ve üretimi nispeten daha ucuzdur. Organizmanın parçalara ayrıldığı
sırada aşı, hücrelere antijen moleküller yapması için talimatta bulunur. Daha sonra hücreler antijenlerini
salgılar ve kendi aşılarını üretirler.
İNFOVET 130-131
KANATLI
Yağmacı
bakteriler
Antibiyotiklere karşı
alışılmamış ve ilginç
bir alternatif olarak
kabul gören yağmacı
bakteriler besin ve enerji
avlayarak çalışırlar. En
umut verici yağmacı
bakteri Bdellovibrio ve
Gram-negatif bakterileri
yok etmek için kullanılan
BALO’dur. Yağmacı
bakteriler biyofilmlere
(hücrelerin birbirine
ve/ya da bulundukları
yüzeye yapıştıkları
bir mikroorganizma
kümesidir. Birbirine bağlı
bu hücreler genellikle
kendilerince üretilen
hücre dışı polimerik
bir maddenin içine
gömülürler. Bu polimerik
madde DNA, protein ve
polisakkaritlerden oluşan
karmaşık bir yapıya
sahiptir.) saldırması ile
tanınır. Biyofilm bakteriler
antibiyotiklere karşı
daha dirençlidirler. Bu
gibi durumlarda yağmacı
bakterilerin kullanılması
tedavide olumlu sonuçları
beraberinde getirecektir.
Fajların topikal
uygulamaların özellikle
daha etkili olduğuna
inanılmaktadır.
Antibiyotiklerle birlikte
kullanılabilirler.
girdiğinde sindirilmeyen bir yapı alır.
Pozitif yanlar: Barsak sağlığı
iyileştirilir ve korunur. Patojen
kolonizasyonu engellenir. Atılım
süresi yoktur.
Negatif yanlar: Tek bir probiyotikte karışık etkinlik vardır.
Faj terapisi (Bakteriyofaj)
Fajlar, bakteri hücrelerine istila
eden ve onların metabolizmalarını bozan, bu şekilde de onları
lizis eden (öldüren) virüslerdir.
Faj terapisi, Doğu Avrupa ve
Rusya’da, hayvanlardan ve
bitkilerden insanlara geçen gıda
kaynaklı patojenlerin tedavisinde
kullanılmaktaydı. Faj tedavisinin
bir özelliği de endolizinleri ve ek-
zolizinleri üretmek için kullanılan
bakteriler için kullanılmasıdır.
Fajların ürettiği enzimler, bakterileri dış etkenlerden koruyan
duvarlarının yapısını ve şeklini
bozarak (peptidoglikan yapı)
parçalanmalarına neden olur. Geniş çeşitlilikte yapılan çalışmalarda, ekzolizinlerin salgılandığı
sırada, endolizinlerin bakterilerin
içerisinde işlev göstererek onları
yok ettiğini göstermektedir.
Ekzolizinler ökaryotik hücrelerden salgılanırlar. Örnek olarak
gözyaşı ve tükürükte bulunan antibakteriyal özellikte olan lizozimleri verebiliriz. Ekzolizinler bakteri
duvarında koruyucu bariyer olarak
görev olan peptikoglikan duvarın
şeklini ve çalışmasını engelleyerek
görevlerini yerine getirirler.
Pozitif yanlar: Hedef spesifik
fajlar, direnç gelişimini en aza
indirmek için harmanlanarak
kullanılabilir. Topikal
uygulamaların özellikle daha
etkili olduğuna inanılmaktadır.
Antibiyotiklerle birlikte
kullanılabilirler.
Negatif yanlar: Direnç
gelişebilir. Özgüllüklerinden
dolayı bakterilerin alt türleri ile
ilgili sıkıntılar yaşanabilir.
Güçlendirici etkili
antibiyotikler
Alternatif antimikrobiyal maddeleri bir kenara bırakalım. Antibiyotik doz etkinliğini arttırmanın
birçok yolu vardır; antibiyotik bileşimleri kullanarak, moleküllerle
genlerdeki direnci engelleyerek
ve non-antibiyotiklerin sinerjik
etkilerini kullanarak.
Bunlar adjuvanlar olarak
bilinen, gereken bazı bakterilerde
beta- laktamlara karşı var olan
direnç mekanizmasını reddeden
özellikteki maddelerdir. Adjuvanlar, son yıllarda gelişmiştir ve
göz ardı edilmemesi gereklidir.
Betalaktamazlar bakteriler
Fajların ürettiği enzimler,
bakterileri dış etkenlerden koruyan
duvarlarının yapısını ve şeklini
bozarak (peptidoglikan yapı)
parçalanmalarına neden olur.
İNFOVET 132-133
KANATLI
En umut verici
yağmacı bakteri
Bdellovibrio ve Gramnegatif bakterileri
yok etmek için
kullanılan BALO’dur.
Bakteriyosinler
tarafından üretilen ve bakteriyel
direnci oluşturan enzimlerdir.
Mesela, penisilin tipi betalaktam uygulandığında, klavulanik asitle beraber amoksisilin
verilmiştir. Asit adjuvan olarak
çalışarak betalaktamaz enzimini
engellemiştir. Ayrıca direnci engelleme tekniklerinin birçok yolu
vardır bunlar; bakteriyel sızıntı
pompası olarak bilinen mekanizmayla bazı bakteriler ilaçları
membran dışına pompalar.
Sızıntı pompası inhibitörleri
insanlar ve hayvanlarda analiz
edilmektedir. Analizlerin bir
amacı da insanlarda yemek kaynaklı patojen olan ve tavuklardan
bulaşan Campylobakter jejuni’nin
inhibitörünü bulmaktır. Ek olarak,
şuanda uygun olan antibiyotikler
mutlaka bilinçli kullanılmalıdır.
Olası enfeksiyonlarda doğru
antibiyotiği seçmek diyagnostik
testler sayesinde mümkündür. Bu sebeple hekim kontrolünde
antibiyotik kullanımı kararı verilmelidir. Bu önlemlerle elimizde
bulunan antibiyotik portföyünün
korumasına yardım edebiliriz. Yeni bir başlangıç?
Mutasyon geçirerek dış katmanında koruma tabakasını oluşturan bazı zor bakteri suşlarına karşı
etkili yeni sağaltımlar mümkündür.
Amerika’da bulunan North Eastern
Universitesi mikrobiyologları tara-
fından keşfedilen Teixobactin tüm
dünya tarafından kabul edilmiştir. Teixobaktin, memeli hücreleriyle uyum içerisinde çalışırken,
Staphylococcus (MRSA), Enterococci ve Mycobacterium
tuberculosis gibi gram pozitif
patojenlere saldırı gerçekleştirir.
Ayrıca son zamanlarda keşfedilen
ideal bakteriyel çevre yaratarak
çalışan yeni methot iChip adındaki
minyatür cihaz dikkate değer
bir buluştur. iChip tek hücrelerin
doğal çevrede izole edilerek
büyümesini kolaylaştırmaktadır.
Resmi izinlerin alınması için bilim
adamlar daha fazla mikroorganizma üzerinde çalışmaya devam
etmektedir. Bu başka ilaç keşiflerine yol gösterecektir. Kültürsüz
büyüyebilen bakteriler bilim
adamlarının kullanılmamış birçok
mikrobu analiz etmesine olanak
sağlamaktadır ve bu kullanım
sağlık krizinin çözümünde iyi bir
yol gösterici olacaktır.
Fajlarla benzer özellik
gösteren bakteriyosinler,
bakterilerin plazma
membranlarına
odaklanarak saldırıda
bulunurlar. Ayrıca direnç
geliştirme potansiyellerinin
antibiyotiklerden
daha düşük olduğuna
inanılmaktadır.
Pratikte bütün bakteriler
bakteriyosinleri salgılarlar
ve bakteri ile yakından
ilişkili türlerin gelişimini
inhibe ederler. Hemen
hemen tüm bakteriler için
özel hedef olabilir ve çoğu
bakteriyosinin tedavide
değişen etki potansiyalleri
vardır. Diğer antimikrobiyal
peptitlerin aksine ultraviyole ışınlara ve ısıya
karşı daha dayanıklıdırlar
ve memeli hücreleri için
toksik değildirler.
50’den fazla ülkede,
gıdaların muhafazısında
kullanılan (örneğin,
günlük peynir ve
yoğurt fermantasyonu
sırasında) laktik asit
bakterilerinin ürettiği
bir bakteriyosin olan
nisin A kullanılmaktadır.
Bilim adamları yaygın
kullanımına rağmen çok az
sayıda direnç bildiriminde
bulunulduğunu
söylemektedirler.
Antibiyotik bileşimleri kullanarak,
moleküllerle genlerdeki direnci
engelleyerek ve non-antibiyotiklerin
sinerjik etkilerini kullanarak
antibiyorik doz etkinliği arttırılabilir.
İNFOVET 134-135
KANATLI
AB kanatlı
ihracatı ikiye
katlandı
Kanatlı endüstirisi analisti Terry Evans,
2000 ve 2011 yıllarında Avrupa Birliği
ülkelerinden yapılan taze/dondurulmuş
kanatlı ihracatının 3,5 milyon tona
yükselerek iki katına çıktığını belirtti.
AB ihracat
rakamlarının ikiye
katlanmasına
rağmen, bu rakamlar
sadece küresel
ticaretin çeyreğini
ifade etmektedir.
ŞEKİL 1. Avrupa’nın kanatlı eti ihracatı önde gelenleri (‘000 ton)
1000
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
Hollanda
2000
Fransa
2005
Belçika
2007
Polonya
2008
Almanya
2009
Bir.Krallık
2010
İspanya
2011
A
rtan dünya talebi, tavuk eti
ticaretinde hızlı bir büyüme
ile sonuçlandı. Ülkeler bazında taze/dondurulmuş tavuk
eti ihracatı ile ilgili veriler
2011 yılına kadar mevcuttur
ve toplamda 12,5 milyon tondur (Tablo
1). Hazır/işlenmiş tavuk etinin büyüyen
ticareti yanında, yıllık toplam ihracat da
artış göstermiş; 2000 yılında 600.000 ton
civarında olan ihracat, 2011 yılında yaklaşık
2 milyon tona yükselmiştir (Tablo 2). 2,9
milyon ton içi boşaltılmış tavuk etinin de
hazır/işlenmiş tavuk etine neredeyse eş
değer olması, tüm tavuk eti ürünlerinin/
formlarının ihracatının yaklaşık 15,5 milyon
tona ulaşmasının önünü açmıştır.
Avrupa Birliği’nden gerçekleştirilen kanatlı eti ihracatı
Avrupa Birliği’nden gerçekleştirilen hazır/
işlenmiş tavuk eti ihracatının 2000-2011
yılları arasında 3,5 milyon tona çıkarak ikiye
katlanmasına rağmen, bu rakamlar sadece
küresel ticaretin çeyreğini ifade etmektedir
(Tablo 1). Avrupa’nın toptan ticareti, Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin arasında yürütülmektedir. 2011’de yaklaşık 3,4 milyon ton kanatlı
Avrupa Birliği ülkelerine, yalnız % 30’luk
kısmı ise ülke dışına ihraç edilmiştir.
Hollanda, Tablo 3’ten nlaşılacağı gibi,
2011’de 1 milyon ton civarında (Almanya’ya
yapılan ihracatın dörtte birinden fazlası
KANATLI
Tablo 1. Dünya ticaretinde taze/dondurulmuş tavuk eti rakamları (‘000 ton)
2000
2005
2007
2008
2009
2010
2011
9.5
4.8
6.5
9.5
46.2
61.5
56.2
Amerika
3,627.4
5,516.0
6,366.4
7,234.9
7,252.7
7,530.4
Asya
1,432.2
420.6
639.1
765.8
876.2
1,187.7
1,373.1
Avrupa
1,805.1
2,137.3
2,302.6
2,344.7
2,592.1
3,115.7
3,477.8
14.3
21.8
28.2
31.0
33.3
29.2
32.8
6,888.4
8,100.6
9,342.9
10,462.6
10,782.7
11,646.8
12,470.2
Afrika
259.0
512.9
673.6
717.8
861.2
1,065.5
1,254.4
Amerika
556.0
910.5
1,132.3
1,373.7
1,380.3
1,416.6
1,509.8
3,276.7
2,767.2
3,654.0
4,274.9
4,670.9
5,021.5
5,780.0
1,811.2
3,223.6
3,171.0
3,374.2
3,095.0
2,879.7
2,790.3
26.4
35.5
35.6
37.9
42.6
47.0
57.0
5,929.3
7,449.8
8,666.5
9,778.5
10,050.0
10,430.4
11,391.5
İhracat
Afrika
Okyanusya
Dünya
İthalat
Avrupa kanatlı eti
ihracatının önde
gelen ülkeleri 2011
yılından sonra değişim
göstermiş, Ukrayna da
bu pazarda ana oyuncu
olarak yerini almayı
başarmıştır.
anlamına geliyor) ihracat gerçekleştirerek
Avrupa’nın ihracat lideri oluşmuştur.
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileri ışığında
hazırlanan şekilde ve tabloda gördüğümüz
Avrupa kanatlı eti ihracatının önde gelen
ülkeleri 2011’den sonra değişim göstermiştir. Ukrayna da pazarda ana oyuncu olarak
yerini almıştır; fakat bu değişim çok belirgin
olmamıştır. Bunun yanında, Amerika Bileşik
Devletleri Tarım Bakanlığı’nın (USDA) topladığı verilere göre, Ukrayna’nın 2010 yılında
gerçekleştirdiği 23,000 tonluk düşük broyler
eti ihracat seviyeleri, 2013 yılında 141,000
tona yükselmiş, 2014 yılında ise 190,000
tonla rekor seviyeyelere ulaşmıştır.
2010 ve 2011 yılında, Avrupa Birliği’nin
üçüncü ülkelere (Avrupa Birliği üyesi
olmayan ülkeler) gerçekleştirdiği ihracat
1 milyon tonu aşarak çarpıcı bir biçimde
artış göstermiştir. Bununla birlikte, Afrika
ülkelerinin (özellikle Günay Afrika ve Benin)
ve Ortadoğu’nun (özellikle Suudi Arabistan)
güçlü talebine rağmen önceki yıllara göre
2012 ve 2013 yıllarında ihracat daha yavaş
olmuştur. Bu durum Ortadoğu ve Afrika’nın
İNFOVET 138-139
Asya
Avrupa
Okyanusya
Dünya
Kaynak: FAO
Tablo 2. Dünya ticaretinde hazır/işlenmiş tavuk eti rakamları (‘000 ton)
2000
2005
2007
2008
2009
2010
2011
Afrika
1.8
2.1
3.3
1.4
1.0
0.8
0.7
Amerika
92.9
270.2
381.9
427.1
418.5
427.6
424.8
Asya
212.4
515.8
606.5
599.3
603.0
700.8
814.6
Avrupa
260.8
432.7
551.9
635.0
680.3
694.8
746.3
Okyanusya
2.2
1.8
0.6
1.0
1.8
2.9
3.4
Dünya
570.1
1,222.6
1,544.2
1,663.8
1,704.5
1,827.0
1,989.7
Afrika
1.9
7.0
8.7
8.9
7.3
7.7
10.7
Amerika
67.8
90.6
119.4
127.4
122.4
137.0
154.8
Asya
186.7
389.6
448.3
412.6
429.4
538.2
648.9
Avrupa
304.3
677.6
804.1
932.2
948.0
1,009.2
1,075.0
Okyanusya
1.3
2.0
3.2
4.1
5.4
8.9
10.0
Dünya
561.8
1,166.8
1,383.6
1,485.2
1,512.4
1,701.0
1,899.4
İHRACAT
İTHALAT
Kaynak: FAO
KANATLI
Ortadoğu’nun
Fransa’dan yaptığı
kanatlı eti ihracatını
askıya almasının bir
sonucu olarak Avrupa
Birliği broyler eti
ihracatı 2014 yılında
biraz da olsa zayıfladı.
düşük nakliye fiyatlarıyla maliyeti dengelemek için Rusya ve Hong Kong pazarına
yönelmesiyle alakalıdır. Avrupa Komisyonu,
Suudi Arabistan ve Çin’in arttırdığı alımların
bir sonucu olarak, üçüncü ülkelere gerçekleştirilen kanatlı eti ihracatının 2023 yılında
1.4 milyon tona ulaşacağını ön görmektedir.
USDA FAS Gain (United States Deparment
of Agriculture/Foreign Agricultural Service)
raporuna göre ise, Avrupa Birliği broyler eti
ihracatı 2014 yılında biraz da olsa zayıfladı.
Bu zayıflama, Ortadoğu’nun Fransa’dan
yaptığı kanatlı eti ihracatını askıya almasının bir sonucu olarak açığa çıktı ve Ghana,
Benin ve Güney Afrika’ya Fransa, Polonya ve
Benelüks’ten gerçekleştirilen broyler ihracatının artması da bu düşüşü tam anlamıyla
dengelemeyecek gibi gözüküyor.
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileriyle birlikte, taze/dondurulmuş tavuk eti ithalatı 2011
yılında Avrupa Birliği ülkeleri için 2.2 milyon
ton olarak açıklamıştır (Avrupa Birliği ülkeleri
tarafından alınan tüm ürünlerin % 80’i).
Avrupa Birliği ülkelerinden yapılan hemen
hemen tüm alımlar dost üye devletler taraİNFOVET 140-141
Brezilya ve Tayland,
Şili ve Çin’i takiben
Avrupa Birliği’nin en
büyük tedarikçileri
arasında yer alıyor.
fından yapılmaktadır; ancak Avrupa Birliği
üyesi olmayan Avrupa ülkeleri tarafından
gerçekleştirilen ithalat miktarları, 2008 yılında 1,5 milyon ton ile zirvedeyken, inceleme
süresinden sonra 700.000 tondan 560.000
tonlara gerilemiştir.
Tablo 4’teki beş ülkenin ithalat rakamları
(Rusya Federasyonu, Birleşik Krallık, Hollanda, Almanya ve Fransa) 2011’de 300,000
tondan fazladır. Ancak USDA verilerine
göre rakamlarda, Rusya Federasyonu’nun
etkisiyle önemli değişimler olmuştur. 1990’lı
yılların sonuna kadar 1.2 milyon ton civarında
pik seviyelerde seyreden Rusya’nın alımları
yarıya düşmüş ve 2008 yılından itibaren
günümüze kadar 550.000 ton seviyelerinde
seyir göstermiştir. USDA tahminlerine göre
bu düşüşün devam edeceği ve 2023 yılında
113.000 ton civarlarında ithalat yapılacağı
ön görülüyor. Rusya’nın İngiltere’den yaptığı
ithalat yasağını yavaş yavaş kaldırma olasılığı olsa da, öteki taraftan Rusya kaynaklı
alımların azalması, diğer ülkelerle ilişkilerin
(özellikle Brezilya ve Arjantin) artması noktasında yararlı olabilecek gibi gözüküyor.
Brezilya ve Tayland, Şili ve Çin’i takiben
Avrupa Birliği’nin en büyük tedarikçileri
arasında yer alıyor. Brezilya ve Tayland’dan
sevkiyat masraflarının düşmesi nedeniyle
2013 yılında bu ülkelerden yapılan ithalatta
küçük bir düşüş olsa da, ithalatın 2015 yılında “sabit” kalacağı düşünülüyor.
Dünya ticaretinde hazır/işlenmiş tavuk
eti, 2000 yılından bu yana üç kattan fazla bir
artış göstermiş ve 2011 yılında 3 milyon ton
civarlarına ulaşmıştır (Tablo 2). 2011 yılında
KANATLI
750.000 ton sevkiyat ile Avrupa, Asya’yı
takiben ikinci sıraya yerleşmiştir. Hollanda ve
Almanya 170,000 ton tavuk eti ihraç ederek
lider ihracatçı ülkeler arasına yerleşirken, bu
ülkeleri 55,000 ton ihracat rakamı ile Fransa
ve Belçika, 40,000-45,000 ton ihracat rakamıyla da Birleşik Krallık, Danimarka, İrlanda ve
Polonya takip etmiştir.
Suudi Arabistan ve Çin’in arttırdığı alımların bir sonucu olarak, üçüncü ülkelere gerçekleştirilen
kanatlı eti ihracatının 2023 yılında 1.4 milyon tona ulaşacağı ön görülmektedir.
Avrupa Birliği tavuk eti ve Yan
Ürünleri ithalatına genel Bakış
Avrupa Birliği ülkeleri hazırlanması veya
işlenmesi için yılda bir milyon tondan fazla
tavuk eti ithal etmektedir. Üçüncü ülkeler
arasındaki en büyük tedarikçilerden olan
Tayland ve Brezilya 2011 yılında 200.000 ton
civarında et tedarik etmiştir.
Brezilya, toplam ihraç ettiği miktarın %
82’sini (170.000 ton) Hollanda ve Almanya’ya
Tayland’ın Avrupa
pazarına tuzlu ve
donmuş kesimlerini
de sokmasıyla Avrupa
Birliği’nin pişmemiş
et alımları artmıştır,
bu yükseliş Brezilya
ihracatını kötü yönde
etkilemiştir.
gerçekleştirirken, geriye kalan % 11’ini
(22.000 ton) ise Birleşik Krallık’a ihraç
etmiştir. Diğer üçüncü ülkelerden Tayland’ın
büyük bir tüketici portföyü olmasına rağmen
Brezilya’dan daha az ihracat gerçekleştirebilmiştir ve Brezilya’nın aksine Almanya
ve Hollanda’yı ticarette ikinci plana atarak,
135.000 ton tavuk eti Birleşik Krallık’a,
32.000 ton Hollanda’ya, 16.000 ton ise
Almanya’ya tavuk eti ihraç etmiştir.
2012’nin ikinci döneminde Tayland’ın
Avrupa Birliği pazarına tuzlu ve donmuş
kesimlerini de sokmasıyla Avrupa Birliği
hükümetlerinin pişmemiş et alımları ciddi
miktarda artış göstermiş; bu yükseliş Brezilya ihracatını oldukça kötü yönde etkilemiştir.
Tayland’ın pişmiş et ürünlerini Avrupa’ya
sokmasıyla çiğ et alımlarındaki yükselişi
durdurmasına rağmen, bu trend hala devam
etmeyi sürdürmektedir.
Kaydedilen son veriler doğrultusunda, hazırlanmış, korunmuş ve işlenmiş bölümlerin
makbuzlarındaki düşüş Avrupa’nın ekonomik
krizde olduğunu göstermektedir.
İNFOVET 142-143
TablO 3. Avrupa’nın kanatlı eti ihracatı önde gelenleri (‘000 ton)
Ülke
2000
2005
2007
2008
2009
2010
2011
Hollanda
581.1
624.3
695.8
683.7
731.8
878.1
996.0
Fransa
415.1
355.8
326.2
342.7
348.5
381.3
426.1
Belçika
286,6
313.2
310.8
317.0
344.0
385.2
407.9
Polonya
30,5
101.7
140.0
153.3
214.7
285.9
303.7
Almanya
97.9
166,8
211.6
206.4
251.5
269.3
287.5
İngiltere
109.3
181.5
227.0
218.0
202.1
215.3
225.4
İspanya
48,4
53,8
52,0
72,1
65,2
95,6
113.8
Tablo 4. Avrupa’nın önde gelen taze/dondurulmuş tavuk ithalatçıları (‘000 ton)
Ülke
2000
2005
2007
2008
2009
2010
2011
Rusya
580.1
1,204.0
1,203.7
1,139.1
912.0
602.9
384.2
İngiltere
259.1
352.6
338.8
296.5
304.3
342.4
371.6
Hollanda
111.3
271.2
232.3
408.0
309.6
308.2
355.3
Almanya
195.4
221.0
241.7
216.0
261.8
299.1
320.6
Fransa
124.3
180.6
213.3
230.2
256.1
292.5
317.5
Belçika
60.2
84.0
89.7
97.7
95.9
105.2
132.2
Kaynak: FAO
ADVERTORIAL
Sen Tarım ve Sanayi A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkan Yardımcısı N.Serdar
Paçalı, sektörde üretim seviyelerini
düşüren bazı sorunlara değindi.
Çalışmalar
monogliseritlerin
antibiyotiklere
alternatif olarak
kullanılabileceğini
gösteriyor.
İyi tarım
uygulamaları ve
monogliseritler
Monogliseritler, günümüz kanatlı sektöründe çok önemli bir konu olan “İyi
Tarım Uygulamaları ve Sağlıklı Yetiştirme Programı” nın önemli bir parçasıdır.
M
onogliseritlerin
antibakteriyel etkinliği üretilmiş olan
organik asitten çok
daha iyidir. Yapılan çalışmalar,
asidin ve monogliseridin patojen
bakterilerde inhibisyon etkisinin,
üretildiği orijinal saf aside göre
30 kat daha yüksek olduğunu
İNFOVET 144-145
göstermiştir. Monogliseritler pH
nötr moleküllerdir. Diğer taraftan
anti-patojenik etkiye sahip monogliseritler pH bağımsızdırlar.
Bu monogliseritlerin tüm sindirim
sistemi boyunca aktif olacağı
anlamına gelmektedir. Geleneksel organik asitler düşük pH’ta
aktive olurlar; bu da sadece
mideye kadarki bölümde etkili
olduklarını gösterir. Bu durum
barsak gibi yüksek pH ortamlarında, asitlerin ayrışmasına ve
özelliklerini kaybetmelerine yol
açar. Etkileri pH’ya bağlı olmayan
monogliseritler tüm sindirim
sisteminde aktive olduğu gibi
ayrıca dolaşım sistemine de
geçer. Kullanılan yağ asitlerine
bağlı olarak, monogliseritler
Gram-negatif bakteriler, Grampozitif bakteriler ve/veya yağ
kaplı virüsler üzerine etkilidir.
Etki Mekanizması
Yağ asitleri esterleşme ile
gliserole bağlanabilirler. Bakteriler, yapıları itibariyle her gün
gliserole ihtiyaç duyarlar. Bakteriler özel bir alım kanalından
kısa-zincirli monogliseriti almaya
çalışır. Buna karşılık molekülün
alfa pozisyonunda yağ asidi ile
esterleştirilmesi sebebiyle kısazincirli monogliseritler sıkışır
ve alım kanalları bloke olur. Sonunda bakteri daha fazla enerji
alamaz ve ölür.
Buna ek olarak kısa zincirli
monogliseritler kutupsal özellik
gösterirler. Bunun sonucu Gramnegatif bakterinin hücre zarına
penetre olur ve zar yapısını bozar. Böylece bakteri çoğalamaz.
Bu yolla da negatif bakterilerin
gelişmesini kontrol altına almış
olur. Monogliseritler sindirim
sistemi ve dolaşım sisteminde
aktiftirler. Patojenler monogliseritlere karşı direnç geliştirmezler.
Çalışmalar monogliseritlerin anibiyotiklerin kullanımını önlemeye
alternatif olarak kullanılabileceğini gösteriyor.
Damızlık yönetimi
erkekleri
unutmayın!
Üreticiler, dişi damızlık konusunda çok şey
söylerken, horoz yönetiminin broyler civciv
üretiminde daha fazla dikkat gerektirdiğini
çoğu zaman unutmaktalar.
i
Civciv üretiminde
başarıya ulaşmak için
horozların çiftleşme
davranışlarının
kontrolü ve beslenmesi
önem teşkil eder.
z mineraller, broyler damızlık
beslenmesinde önemli bir rol
oynamaktadır. Bu mineraller,
damızlık performansını arttıran, embriyo gelişimini ve civciv
sağlığını destekleyen esansiyel besinlerdir. İz minerallerin
erkekler ve genel sürü performansı üzerindeki etkisi sıklıkla
küçümsenmektedir. Bu nedenle,
iz mineral beslenmesi ve erkek
yönetimine daha fazla dikkat
etmek gerekmektedir.
Bu yılın başlarında Zinpro
tarafından İspanya’nın Madrid
kentinde düzenlenen broyler
damızlık seminerine, 130’dan
fazla broyler damızlık uzmanı
katılmıştır. Zinpro Corporation’ın
Uluslararası satışlardan sorumlu
başkan yardımcısı Max Winders,
yaptığı açılış konuşmasında
katılımcılara, herkesin broyler
damızlık yönetiminin önemini
bilmesi gerektiğini, ancak çoğu
zaman yalnızca damızlık şirketlerinin bu konuyla ilgili toplantılar düzenlediğini söylemiş ve
sözlerini şöyle tamamlamıştır:
“Sıklıkla fazla önem verilmeyen
bu konuya biraz ışık tutmamız
gerektiğini fark ettik.” Uluslararası program, damızlık
KANATLI
ERKEKLERDE GAGA KESİMİ ÖNEMLİ
Kapalı kümeslerde sadece erkek civcivlerin gagaları 7–8. günlerde dağlama ile kesilmektedir Gaga
kesme, dişilerde 6–7. günlerde erkeklerde yine 7–8. günlerde yapılır. Civciv bir elle kavranır, diğer elle
civcivin kafası gagayı kapalı tutacak pozisyonda başparmak üstte tutularak elektrikle akkor halde
olan bıçağa dokundurulur. Gaganın uç kısmı kolayca dağlanırken sert canlı dokuya dayanır ve orada
1 saniye kadar tutulur. Erkeklerde bu süre daha kısa tutularak daha az kesilmesi sağlanır.
performansı, kuluçka performansı ve refahtan erken dönem
embriyo beslenmesinin yanı sıra
broyler damızlık performansını
optimal hale getirecek beslenme ve yönetim önerilerine kadar
değişen konuları kapsayan farklı
bilgiler veren dört konuşmacıyı içermiştir. İlk konuşmayı,
ABD Georgia Üniversitesi’nde
Öğretim Üyesi olan Dr. Jeanna
Wilson yapmıştır. Dr. Wilson, dişi
damızlık yönetimi konusunda
çok şey söylenirken erkekler
hakkında çok az konuşulduğunu, ancak herkesin, horozların
broyler civciv üretiminde eşit
derecede önemli bir rol oynadığı konusunda bilgi sahibi
olduğunu vurgulamıştır. Wilson,
horoz yönetiminin daha fazla
dikkat gerektirdiğini söylemiştir.
Horozlar zinde kalmalı, tavuklarla ilgilenmeyi sürdürmeli ve
çiftleşmeyi tamamlayabilmelidir.
Bu nedenle, yem kısıtlaması
uygulanarak ve özel bir rasyon
verilerek erkeklerin göğüs eti
verimini arttırmaya çalışmaktan
vazgeçilmelidir. Bu durumda
dahi fertilite azalabilmektedir.
Fertilitedeki bu tür bir düşüşün
başlıca nedenlerinden birini,
yaşlanma ve kanatlı davranışı ile
fizyolojisi arasındaki doğal ilişki
oluşturabilmektedir. Yaşlanan
horozlar, daha az istek duyabilmekte ve çiftleşmeyi tamamlamayabilmektedir; buna karşılık
aynı düzeyde fertiliteiçin, yaşlı
tavukların sık çiftleşmeleri fizyolojik olarak gereklidir.
Çiftleşme davranışının
teşvik edilmesi
Broyler damızlıklarda yüksek
bir fertilite elde etmek için,
erkeklerdeki testiküler gelişim
İNFOVET 148-149
Sürü yaşlandıkça
horoz sayısı
arttırılmalı ve
yaşlanan sürü
genç horozlarla
desteklenmelidir.
Sürü 40-45
haftalıkken
100-200 erkek
eklenmelidir.
mükemmel olmalıdır. Tavuk
kümesine girdikten sonra, sürekli günlük yem kısıtlamalarıyla
bu gelişimleri sürdürülmelidir.
Horozların kilo kaybetmesi, etlenmenin azalması ya da genel
durumlarının bozulması durumunda, testisler geri çekilecek
ve doğal gerileme hızlanacaktır.
Bu regresyona düşük testosteron düzeyleri, düşük semen üretimi ve bunun yanı sıra çiftleşme
davranışının azalması eşlik
edecektir. Çiftleşme davranışı,
kanatlının rasyonundaki enerji
tamamen alınmadan teşvik edilmelidir. Vücut ağırlığı ve etlenme
devam ederken, göğüs etindeki
fazla artış önlenmelidir. Sürü
yaşlandıkça horoz sayısı arttırılmalı ve yaşlanan sürü genç,
olgunlaşmış horozlarla desteklenmelidir. Dr. Wilson’a göre bu
destek için en uygun zaman,
sürü 40-45 haftalık olduğunda
100-200 erkek eklenmesidir.
Bu sırada ıskarta durumunda
olduğu açık olan ve verimsiz
erkekler sürüden çıkarılmalıdır.
‘Hoş çocukların”, yemliğe hakim
olan büyük, fazla tüylenmiş
erkeklerin sürüden çıkarılması
ve verimli çiftleşme aktivitesine
ara verilmesi de fertiliteyi arttırmaktadır. Destek olarak alınlar
25-28 haftalık olmalı; ağırlıkları
ortalama sürünün ağırlığının
%25’inden fazlasını oluşturmalıdır. Dr. Wilson ek olarak, broyler
damızlık yöneticilerinin göz ardı
etmemesi gereken bir dizi pratik
uygulamayı da sıralamıştır. Bu
uygulamalar şunları içermektedir: folluk seçimi, folluk davranışı, besleme uygulaması ve erkeklere yerde su ve yem verme
(kafeslerde değil), sık yumurta
toplama, kuluçkalık yumurtaların
saklanması ve soğutulması, çatlak yumurtaların ayrılması.
KANATLI
sarısındaki fosfor, demir, çinko
ve bakır düzeylerinin düşük
olduğu gösterilmiştir. Bu mineraller yumurta sarısından
alınarak tüketilmekte ve 17. gün
itibariyle embriyo en az altı gün
boyunca dış kaynaklardan ya da
minerallerden mahrum kalmaktadır. Bu durum, embriyonun
ve yavrunun gelişimini bozarak
bacak ve iskelet sorunlarına ve
hızlı büyüyen türlerde immün
sistemin gelişmemesine yol
açabilmektedir. Dr. Uni’nin bizzat
yaptığı araştırmalara göre, bu
sorunlar eksik besin maddelerinin damızlık tavuk yemlerine
eklenmesi ya da inkübasyonun
17. gününde in-ovo beslenme
yoluyla önlenebilmektedir.
Horozlar
değiştirilecekse
kümesin kendi
horozlarının en
az % 50’si atılarak
gençlerden
katılmalıdır.
Embriyolara minerallerle
beslenme sağlanması
Broyler damızlık yöneticilerinin çoğu, broyler damızlık
beslenmesi konusunda pek çok
şey bilmelerine karşın, broyler
embriyosunun yumurtadan
çıkmadan önceki beslenme
sınırlılıkları ve gereksinimleri konusunda sahip oldukları bilgiler
azdır ya da hiç bilgileri yoktur.
Kudüs Hebrew Üniversitesi
Hayvan Sağlığı bölümünde öğretim üyesi olan Dr. Zehava Uni,
katılımcılara, fertil yumurtanın
tanımlanmış bir besin maddesi
bileşimi olduğunu söylemiştir.
Bununla birlikte, inkübasyon
sırasında embriyonun ‘yeme’ (bu
besin maddelerinin sindirilmesi
ve emilimi) oranı ve mekanizması açık değildir. Embriyo, yumurta sarısındaki besin maddelerini
ancak inkübasyonun ortasından
itibaren yoğun olarak tüketmeye
başlamakta, ancak yumurta
sarısındaki yağın yoğun olarak
tüketiminin başlaması inkübasyonun son haftasını bulmaktadır. Ancak yine de, inkübasyon
sırasında yumurta sarısındaki
besin maddelerinin farklı şekillerde alımı söz konusudur. Dr.
Uni, bu alımın kuluçka koşullarından çarpıcı bir şekilde etkilendiğini söylemiştir.
Araştırmalarda, inkübasyonun son günlerinde yumurta
Kanatlı hayvanların incelenmesi
ve sorunlarına erken çözüm
getirilmesinin önemi Günümüzde broyler damızlık beslenmesindeki önemli
sorunlardan biri enerjidir! Enerji,
sistem içindeki fiziksel bir değişikliğin oluşumunda sistemin
bölümleri arasında aktarılan,
doğanın temel birimidir. Yalnızca
eti olan kanatlılarımızda, bir
şeyler ters gittiğinde güve-
HOROZLARDA BESLENMEYE DİKKAT
İlk iki hafta serbest yemle beslenen erkeklerde de 3. haftadan itibaren kısıtlı yemlemeye geçilir.
Dişilerde olduğu gibi erkeklerde de boylama yapılarak canlı ağırlıklara göre sınıflandırılır. Ancak
erkeklerde her zaman günlük yemleme yapılması zorunludur. Daha etçi yapıda olduklarından
daha fazla yeme ihtiyaç duyarlar ki, bu da onların açlığa tahammülünü azaltır.
İNFOVET 150-151
necekleri yağ yoktur. Merkezi
Amerika Birleşik Devletleri’nde
olan dünyanın en büyük broyler
şirketi Pilgrim’in beslenme direktörü Dr. Michael Hellwig, ‘Broyler
Damızlık Beslenmesindeki Son
Trendler’ konulu sunumuna bu
sözlerle başlamıştır.
Sunumunda “Amerika Birleşik
Devletleri’nde ısıtma sistemi olmayan kümeslerimiz var. Sıcaklık
düşük olduğunda, kanatlıların
kendi vücut sıcaklığını koruma
yeteneğine güveniyoruz ve onları enerji içeren yemlerle (fazladan % 2) destekliyoruz. Havanın
sıcak olduğu dönemlerde kümesleri soğutuyoruz ve yemdeki
enerji düzeyini düşük tutuyoruz.
Bu yüzden yem formülasyonu,
yem yönetiminden ayrılamıyor.”
sözlerine yer veren Dr. Hellwig,
katılımcılara şunu da hatırlatmıştır: “Ama kanatlıyı izleyin! Ve
hava değişmeden birkaç gün
önce önlem alın; çünkü önlemin
gecikmesi, sorunlara davetiye
çıkarır.” Dr. Hellwig’e göre, ortalama kümes sıcaklığının (tavuklar 65°F/18°C’de rahat eder)
65°F/18°C’nin altına düşmesinin
beklenmesi halinde, beklenen
sıcaklık düşüşünden iki-üç gün
KANATLI
öncesinden itibaren kanatlı başına günde 28 kcal sağlanmalı ve
sıcaklığın 57°F/14°C’nin altına
düşmesi durumunda bu miktar
46 kcal olmalıdır.
Dr. Hellwig, damızlık yöneticilerine kesin olarak kanatlının tüy
durumunu korumaları tavsiyesinde bulunmuştur. Yalnızca
vücut sıcaklığının daha iyi
kontrol edilmesiyle yetinilmeyip,
çiftleşme sırasında aynı zamanda derilerinin zarar görmesi de
önlenmelidir. Hellwig, damızlık
yöneticilerinin kanatlının verilen
yeme nasıl yanıt verdiğine
dayanarak izlemeleri ve olası
eksiklikler ya da sorunların bir
adım önünde olmaya çalışmaları
gerektiği kanısındadır. Yetiştirme sırasında, vücut ağırlığındaki artış 16 ila 20. haftalar
arasında % 33 oranında ve 20
ile 25. haftalar arasında 900 gr
olmalıdır. Dr. Hellwig, kanatlıların
bu düzeyin gerisinde kalması
durumunda ek yem verilmesi,
ancak aşırı miktarda yemden
kaçınılması gerektiği uyarısında
bulunmaktadır. Tüm bunlara
ek olarak, büyük miktarda yem
artışından kaçınılması gerektiğine ve sabit bir büyümenin
güvence altına alınmasına da
dikkat çekmektedir. Tavukların
pik döneme çok erken girmesi
peritonite yol açmakta ve bu da
sağlık sorunlarına, ilacın etkisinde eksikliğe ve mortalite artışına
neden olmaktadır.
Kümeste bulunan her bir tavuk
için daha sağlıklı civcivler
üretmenin önemi
İz mineraller, broyler damızlıklar da dahil olmak üzere, tüm
canlı türlerinin beslenmesi
için zorunludur. Eksiklikler,
canlıların performansını
ve sağlığını etkilemektedir. Majör iz minerallerin
her birinin, uygun şekilde
absorbe edilmelerini ve
doğru miktarda verilmelerini
sağlayan kendine ait fonksiyonları vardır. Zinpro Corporation’da
Kanatlı Araştırmaları Uzmanı
olan Dr. Marco Rebollo, sunumu
sırasında bu miktarların damızlık
İNFOVET 152
Verim döneminde
hiçbir zaman
horozların
canlı ağırlık
kaybetmesine
izin verilmez.
Çinko, sperm
üretimini stimüle
eder; dolayısı
ile damızlık
performansı
artar. Çinko
eksikliğinde
testosteronda
düşüşler
meydana gelir.
serilerine yönelik önerilere
göre farklılık gösterebildiğini
belirtmiştir. Dr. Rebollo’ya göre
en önemli faktör, iz minerallerin
hayvan tarafından kullanımı en
yüksek düzeyde olan benzersiz, araştırmalarla kanıtlanmış
bir formu olan Performans
Minerallerinin kullanımıdır. Bu
iz minerallerin sindirim sistemi
tarafından alımının mükemmel
olduğu bilinmektedir.
Dr. Marco Rebollo’ya göre,
araştırmalarda, performans minerallerinin (Availa Zn ve Availa
Mn) kombinasyon halinde kullanımının yumurta kabuğu kalitesi,
kuluçkalık yumurta üretimi, fertilite, çıkış gücü, civciv üretimi
ve kalitesi, civcivlerin yaşama
gücü ve bağışıklık sistemlerinin işlevselliği üzerinde olumlu
bir etkisi olduğu gösterilmiştir.
Bu esansiyel besin maddeleri
ayrıca, iskelet gelişiminde, tüy
durumunda ve ayak yastığı
kalitesinde de önemli bir rol
oynamaktadır. Topallayan horozların çiftleşmemesi ve tüyleri
kötü durumda olan tavukların
çiftleşme için dikkat çekmemesi
nedeniyle, bu özellikler broyler
damızlıklar için çok önemlidir.
Brezilya ve Tayland’da yapılan
araştırmaların sonuçları, performans mineralleri (Availa Zn
ve Availa Mn) ile verilen Zn ve
Mn minerallerinin, yaşlı kanatlılarda da (50 haftalıktan büyük)
yumurta üretiminin daha yüksek
düzeyde kalmasını sağladığını
göstermektedir. Bu durum, kümeste bulunan her bir tavuk için
daha sağlıklı civcivler sağlamaktadır. Çinko eksikliğinin testosteron düzeylerinde düşüşe yol
açabilmesi nedeniyle, çinko
erkekler için zorunlu bir besin
maddesidir. Çinkonun düzeyinin
normal sınırlarda olması, sperm
üretimini stimüle etmekte, ancak daha da önemlisi, Dr. Marco
Rebollo’nun da belirttiği gibi,
sperm kalitesini ve dolayısıyla
damızlık performansını arttırmaya yardımcı olur.
Yapılan araştırmalarından elde
edilen bulgular, broyler damızlıkların bu benzersiz iz mineral
formlarıyla beslenmesinin,
embriyonun kemik gelişimini,
civcivin çıkış sırasındaki boyutunu-boyunu ve yavru bağışıklığını
arttırmaya da yardımcı olduğunu göstermektedir. Dr. Marco
Rebollo’ya göre bu durum, performans mineralleri ile beslemenin, broyler damızlık ve broyler
performansını etkilemenin etkili
ve oldukça ekonomik bir yöntemi olduğu sonucuna varılmasını
sağlamaktadır. 

Benzer belgeler

Infovet Nisan 2015

Infovet Nisan 2015 PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Pr...

Detaylı

notlar - Infovet Dergi

notlar - Infovet Dergi PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Pr...

Detaylı