Pdf Formatı

Transkript

Pdf Formatı
İGY Faaliyetlerine Hızla
Devam Ediyor...
INTES Genç Yöneticiler Grubu yaz sezonu sonrası ilk toplantılarını 10 Eylül tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıya Başkan
Asude Öztürk Camadan, Başkan Yardımcısı Burak Çelik, üyelerden Emre Güray, Mehmet Göçen, Mert Yıldızhan ve
Murat Güleç katıldı.
tamamı sayfa
2
Ey
yükselen nesil!
Gelecek
sizindir...
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2013 Sayı: 33 / Yıl: 9 • ISSN: 1304 - 7183
“YURT DIŞI BUBİ TUZAKLARIYLA DOLU.”
Yaşar Özkan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Özkan, kariyerini sıfırdan başlayarak
bugünlere getiren başarılı bir yönetici. DSİ ile başlayan, Libya’ya ulaşan yolculuğunda
Özkan, zorluklarla mücadele ederken, çok önemli deneyimlerde kazanmış. Uzun yıllar
yurt dışında iş yapan Özkan, yurt dışında iş yapmakla ilgili değerlendirmesinde ise şunları
söylüyor; “Şu anda özellikle Türk müteahhitlerin iş üstlendiği yurt dışında salim çalışacak
ülke kalmadı neredeyse. Artık hiçbir sektörde önden bu kadar para yatırıp, sonra bekle ki
kâr edesin diye bir zihniyet kalmadı. Müteahhitliğe ilk başladığımız yılların Türkiye’si gibi
işe başlama olayı yok. Benim hikayemdeki gibi sıfır sermaye ile işe başlamak mümkün
değil. Artık işini belli bir noktasına kadar finanse edebilecek kapasitede olmalısın.
Finansmanın yoksa bankadan kredi kullanayım dersen, o da ayrı bir darboğaz. Onun
için, eski müteahhitlerin çoğu dikkatlidir, son yıllarda hep müteahhitlikten turizm, enerji
gibi farklı sektörlere yöneldiler.” Yayınladığı kitapları ve makaleleri ile de tanınan Yaşar
Özkan’ ı gerçekleştirdiğimiz röportajla daha yakından tanıyacaksınız.
tamamı sayfa
“Üniversite öğrenmeyi öğretecek, öğrenci
ise kendini geliştirecek.”
“Aile ve iş arasında güçlü bir ilişki
vardır.”
Üniversitelerin teker teker açılmaya
başladığı bu ayda, gazetemizin bu
sayıki konuğu Niğde Üniversitesi.
Genç ve başarılı bir üniversite olan
Niğde Üniversitesi, aktif, üretken
akademik personeli ve onlara sunduğu olanaklarla da kendinden söz
etmeyi başarabilmiş bir kurum.
Niğde Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Adnan Görür üniversitenin
başarılı olmasını ise şöyle açıklıyor;
“Üniversiteler, uluslararası kriterlere
uygun eğitim vermek, nitelikli bilgi üretmek, rekabet edebilir insan
kaynağını yetiştirmek ve bunları bir
araya getirerek bilgiyi teknolojiye
ve toplumsal faydaya dönüştürmek zorundadır.” Niğde Üniversitesi’nin
Rektörü Prof.Dr. Adnan Görür ile üniversitenin profili ve eğitim politikaları hakkında konuştuk.
Bu sayımızda sizler için aile işletmelerini mercek altına aldık ve merak ettiklerinizi sizin
adınıza işin uzmanına sorduk. Türkiye Aile
İşletmeleri Derneği TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Şerife İnce Eren ailenin kurumsallaşmasının önemi ile ilgili şunları
söyledi; “Aile işinin gelecek nesillere
aktarımı finansal varlıkların yanı sıra,
değerlerinin, sosyal ve kültürel sermayenin, iş alanındaki deneyimlerin ve
iletişim ağının aktarımını da içerir.”
Eren Genç Yönetciye TAİDER’in
faaliyetlerini ve
aile şirketlerinin
Türkiye’deki yerini anlattı.
tamamı sayfa
12
tamamı sayfa
6
14
“Üreten bir Türkiye olmak için çalışmalıyız.”
Hayatımızın her alanında karşımıza çıkan teknoloji her geçen gün insanoğluna yeni sürprizler sunuyor. İşte onlardan biri; “Kriptoloji”. Bilgi Güvenliği
Derneği (BGD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu, kriptoloji, bilgi teknolojilerinin artılarını ve eksilerini anlattı. Sağıroğlu bilgi teknolojilerine
neden ihtiyaç duyduğumuzu ise şöyle açıkladı; “Üreten bir Türkiye olmanın yolu bilgiyi üretmek ve hızlıca bunu kamuoyu ve/veya ilgili birimlerle
paylaşmaktan geçmektedir.” Merakla okuyacağınız yazımız ilerleyen sayfalarda.
tamamı sayfa
9
2 İGY ’DEN HABERLER
İGY Faaliyetlerine Hızla Devam Ediyor
INTES Genç Yöneticiler Grubu yaz sezonu sonrası ilk toplantılarını 10 Eylül tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıya Başkan
Asude Öztürk Camadan, Başkan Yardımcısı Burak Çelik, üyelerden Emre Güray, Mehmet Göçen, Mert Yıldızhan ve
Murat Güleç katıldı.
Ekim ayında düzenlenmesi düşünülen
bir başka seminerin ise iki gün süreli olarak Antalya’da gerçekleştirilmesi
planlanıyor.
Hedef Pazar Gezileri Devam Edecek
Toplantının gündem maddelerini İGY
seminer çalışmaları, yeni ülke gezisi ve
duayen görüşmeleri oluşturdu.
İGY üyeleri öncelikle seminer organizasyonuna ilişkin gerçekleştirmeyi planladıkları çalışmalar hakkında görüştüler. Yönetsel Ortamda İnsan İlişkileri
ve İletişim Semineri, Yeni Türk Ticaret
Kanunu’nun Getirdiği Düzenlemeler
Semineri, İş Yaşamında Motivasyon ve
İkna Konulu Seminer, Devlet Teşvikleri
Eğitim Programı ve son olarak da Konuşma Yanlışları Semineri düzenleyen
Genç Yöneticiler Grubu bu kez liderlik
vasıflarının geliştirilmesine yönelik bir
program düzenlemeye karar verdiler.
İGY’nin önemli etkinliklerinden birisi de Ekonomi Bakanlığı himayesinde
hedef pazarlara yönelik gerçekleştirilen
Teknik Müteahhitlik Heyeti ziyaretleridir. İGY üyeleri bugüne kadar Balkan
Ülkeleri, Hindistan, Polonya ve son olarak da bu yılın Mayıs ayında Umman’a
teknik müteahhitlik heyeti programı
düzenlediler. Önümüzdeki dönemde
yine Ekonomi Bakanlığı’ndan alınacak
öneriler ile Romanya, Ukrayna ve Gürcistan gibi pazar ziyaretleri gerçekleştirilmesi planlanıyor.
Sektörün geleceği duayenleri ile buluşuyor
İGY üyeleri sektörün duayenlerinin
deneyimlerini birebir dinlemeye devam ediyor. Böylece, İNTES Genç
Yöneticiler Grubu, engin deneyimleri
en yetkili ağızlardan dinleyerek meslek
yaşamlarında değerlendirme ve uygulama fırsatını yakalıyorlar.
İNTES üyesi firmaların başkanları sektörü bir dünya markası haline getiren
isimlerden oluşuyor. Sektörün geleceği
de bu isimler ile gerçekleştirmiş olduğu sohbet toplantılarını Genç Yönetici
Gazetesi’nde yayımlayarak okuyucuları
ile paylaşıyor.
Bu kapsamda Erol Üçer, İdris Yamantürk, Yaşar Özkan gibi sektörümüzün
duayenleri Genç Yöneticiler ile sonsuz
bir derinlikte sohbetler gerçekleştirdiler. Bu sohbet toplantıları duayenlerin
yaşadıkları ilginç anılarını paylaşmaları
açısından da güzel bir zemin oluşturuyor. Özellikle duayenlerin İGY üyelerine aktardığı yaşama ilişkin öneriler ise
sektörün geleceği olan genç inşaat sanayicileri için yön gösterici ağırlık taşıyor.
İGY önümüzdeki dönemde de sektörün duayenlerini ziyaret etmeye devam
edecek.
Bir duayenin notu...
Genç Yönetici Gazetemizin 32. sayısında Güriş İnşaat A.Ş. onursal başkanı Sayın İdris Yamantürk ile yapılan sohbet
gazetemizde yer alan en önemli sohbetlerden birisi oldu. Okuyucularımızın ilgili ile okuduğu röportaj için yine sektörümüzün duayenlerinden sayın Nurhan Motugan’ın ilettiği özel ve kıymetli notu okuyucularımızla ile paylaşmak istedik. İşte Motugan’ın aktardıkları.
Sevgili Kıymetli Büyüğüm,
SAYIN İDRİS YAMANTÜRK,
İGY ‘nin Gazetesi “GENÇ YÖNETİCİ”’ ye verdiğiniz Röportajı zevkle okudum. Pek çok yerinde kendi hayatımı da yansıtıyor
olduğunu gördüm. Az bir farkla, sizi bir kaç yıl geriden takip ediyorum. Tabii sizin sıfırdan yarattığınız ve iş dünyasında haklı
bir şöhrete sahip şirketlerinize mukabil ben hep bir “çalışan” olarak kaldım ve hala da varım. İlk çalıştığım firmada 22 yıl hizmet verdim sonra SERİ İNŞ/ATA
İNŞAAT olarak 38 yıl çalıştığım ikinci iş yerimde, “Genel Koordinatör” olarak hizmet verdiğim, ATATÜRK BARAJI , iş hayatımın en büyük ödülü oldu. İki
seneye yakın oldu, 82 yaşımdan sonra üçüncü iş yerimdeyim, “YAPI MERKEZİ İNŞAAT”, saygın bir firma, sizin gibi, her gün bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum.
Zira başka yapacak bir şey bilmiyorum.
Sizin de bahsettiğiniz gibi, sosyal alanda da, kendi Üniversitemize bağlı “İTÜ Geliştirme Vakfı, İştirakleri ARITEKNOKENT, KÜLTÜREL AŞ İTÜ Okulları,
İTÜ VAKFI” İTÜ Mezunlar Derneği ve İTÜ Mezunlar Konseyinde, muhtelif birimlerinde sekiz yılı geçiyor, ciddi çalışmalarım ve katkılarım oldu.
Bu uzun meslek yaşantımızda, sizinle yollarımız zaman zaman kesişti, sık olmasa da karşılaştık, en azından birbirimizden haberdardık. Bir defa LİBYA seyahatinde
yakınen arkadaşlık yaptık. Oğullarınızla da tanıştım ve zaman zaman iş birliğimiz de oldu. Bütün bunlar güzel bir hatıra. Zira son karşılaşmamız, bir kaç ay evvel,
İTÜ Maçka Sosyal Tesislerinin kapısında olmuştu. Sizin de benim de sınıf toplantılarımız vardı. Eskinin getirdiği derin bir içgüdü sevkitabisi ile sarıldık kucaklaştık
ve bu rastlantıdan ne kadar memnun olduğunuzu gözlerinizden okudum. Eski bir dosta rastlamak sizi çok mutlu etmişti. Bunu yaşamak beni de çok mütehassıs
etti. Böyle kıymetli bir büyüğümün beni kutsaması, bana rastlamaktan mutlu olması, bana bahşedilen en büyük hediye idi. Çok çok teşekkür ederim.
Bundan sonraki yaşamınızda da, sağlıklı ve gönlünüze göre hayat sürmenizi, ömrünüzün sonuna kadar bu hayatı devam ettirmenizi, Tanrıdan halisane dilerim.
Bu ülkeye yaptığınız müspet katkılarınızdan dolayı sizi tebrik ve takdir ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
NURHAN MOTUGAN
İTÜ İnşaat- 1954
BAŞKAN’ DAN
3
ASUDE ÖZTÜRK CAMADAN
İGY Dönem Başkanı
Olimpiyat Organizasyonu ve Sektörümüz
Canlıların doğasından gelen kendini gösterme ve istediğini yaptırma
istek ve arzusu, tarihin ilk devrilerinde kavga şeklinde tezahür etmiş
ve insanlar isteklerinin güçle veya
zorla kabul ettirileceğine göre hareket etmişlerdir.
Gerek yerleşim yerlerini gerekse de
yaşam şekillerini buna göre belirleyen insanlar hayatlarını doğayla
ve birbirleriyle mücadele ederek
geçirmişlerdir.
İnsanlar çoğaldıkça, imkanlarda artıkça yaşam şekillerini daha kaliteli
daha insancıl ve daha barışçıl geçirmenin yollarına bakmışlardır. İşte o
zaman düşmanlığın yerine dostluk
kavgaları, kavganın yerine müsaba- piyat komitesine ev sahipliği yapma
kalar konularak insanlar arasındaki isteğinin olumsuz neticelenmesine
ilişkilerin artırılması sağlanmıştır. bakmaksızın spor yatırımları da
dahil olmak üzere tüm yatırım ha19’uncu yy’dan itibaren gerek ülke
zırlıklarını sürdürdü.
içinde gerekse de uluslararası spor
müsabakalarının tertibi ile hem içe- 2020 yılı için olimpiyat komitesine
ride hem de dışarıda, dostluklar ge- 20 milyar dolarlık yatırım bütçesi
lişmiş, ülkeler arasındaki alışverişler ile müracaat etti. Bunun büyük bir
artmış, ayrıca da yadsınamayacak bölümü ev sahipliğini üstlenecek
kadar kültür alışverişleri olmuştur. şehir İSTANBUL içindi. Netice de
yapılacak yatırımlar ülkemiz için
Ülkemizin son yıllarda gösterdiği de olacağından bu yatırımlarla tüm
yatırımlardaki atak nedeniyle, dün- sektörler tavan yapacaktı. Bunlar
ya devletleri arasında tanınırlık ve arasında en önemlisi de işsizlik dibe
bilinirliğimiz arttı. Bu durumu vuracak, kaliteli personel ücreti taülkemiz adına değerlendirmek is- van yapacak sektörümüz en büyük
teyen hükümetimiz 2020 yılı için projelere imza atacaktı. Lakin; 2020
yaptığı hazırlık çalışmaları ve olim- Olimpiyatlarında ev sahipliğini
İNTES GENÇ YÖNETİCİ
GAZETESİ
Basım Tarihi:
Sayı: 33 (Temmuz-Ağustos)
Yıl: 9
ISSN: 1304 - 7183
YAYIN KURULU
ASUDE ÖZTÜRK CAMADAN
BAŞAR GÜVENSOY
BURAK ÇELİK
BURÇİN KARGIN
CAN ADİLOĞLU
CEM ADİLOĞLU
CENK KANAT
ÇİĞDEM KURT
DORUK COŞKUNSU
EBRU ÇELİK CEYLAN
ELİF GÜRAY
İSTANBUL’a vermediler. Ama bu
demek değildir ki, boş oturacağız
hayır bu yatırımların büyük bir bölümü başlayacak ve 2020’ye kadar
olan süreyi ülkemiz adına en iyi
şekilde değerlendireceğimiz ümidi
ile TOKYO Olimpiyatlarına hazırlanacağız.
Kardeşlik için, barış için
Olimpiyatlara…
İNTES Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Adına Sahibi:
M. Şükrü Koçoğlu
Sorumlu Müdür:
H. Necati Ersoy
YÖNETİM YERİ
ELİF YAVUZ YAMAN
EMRAH YAYKIRAN
EMRE GÜRAY
GÖKHAN DEMİR
GÜRSEL ÖZDOĞAN
IŞIL GÜVENSOY
İDİL FIRAT
İREM ŞEREFOĞLU
KEMAL CEYLAN
KORAY KARADUMAN
LEYLA NASIROĞLU
MERT YILDIZHAN
MERİÇ AYDENİZ
MEHMET GÖCEN
MURAT GÜLEÇ
ÖZGÜR HAŞEMOĞLU
SELAHATTİN ÖNEN
SELİM AKIN
TUVANA AYDINER
TOLGA KOLOĞLU
UĞUR KOÇOĞLU
ÜLKÜ AYDENİZ KEKLİKOĞLU
4. Cadde 719. Sok. No: 3 Yıldız/Çankaya- Ankara
Tel: 0.312 441 43 50 • Faks: 0.312 441 36 53
www.intes.org.tr • [email protected]
Editör: Aslı Kutlucan Kaptan
Yapım: Gergedan Tanıtım • 0.312 442 75 10 • www.gergedantanitim.com
Sanat Yönetmeni: Levent Kaptan • Grafik Tasarım: Timuçin İpek
Baskı: Ofset Fotomat • 24. Cad. 729 Sk. No:17 İvedik O.S.B. Yenimahalle - ANKARA
İki ayda bir yerel süreli yayın olarak yayımlanır ve abonelerine ücretsiz olarak gönderilir.
PARA İLE SATILMAZ
Gazetede yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel
kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilmez.
4 GEZİ
“DÜNYA’YI GEZİYORUZ, ANKARA’YI SEVİYORUZ”
Hangimiz bir kuşun kanadında misali başka ülkeleri gezip
görmek istemeyiz ki? Mimar, gezgin Timur Özkan ise bu hayallerini gerçeğe dönüştürebilmiş birkaç insandan biri. Özkan,
sadece gezdiği ülkeler ile değil, Ankara’nın kimliğine duyduğu
ilgi ve yaptığı çalışmalarla da tanınan bir isim. Timur Özkan ile
gerçekleştirdiğimiz röportajı keyifle okuyacağınıza inanıyoruz.
Röportajımıza başlamadan önce okuyucularımız için Timur Özkan’ı anlatır
mısınız?
İnsanın kendini anlatması kolay olmasa
gerek. Kısaca Ankara’yı ve gezmeyi seven
Ankaralı bir mimar olarak özetleyebilirim. Bu tutkularım nedeniyle mesleğim,
hayatım boyunca ikinci planda kalsa ve
hayatımı kazandığım şantiyelerden erken
sayılabilecek bir yaşta uzaklaşmış olsam
da mimari, gezginliğimin önemli eksenlerinden biri olmuştur.
Mimarinin mutlaka gezgin kimliğinize
de etkileri olmuştur. Yanılıyor muyum?
Mimarlık doğası gereği her zaman hayatın içindedir. Bu gezerken de böyledir.
Gezdiğimiz tarihi ve turistik mekânlar
veya meydanlar, parklar dün veya bugün
taşıdığı işlevleri yanında birer mimari
obje olarak da karşımıza çıkarlar. Ama
açıkça söylemek gerekirse ben daha çok
kültür gezgini olduğumu düşünürüm.
Gerek Türkiye’yi gerekse dünyayı gezerken geleneksel ve/veya günlük yaşamlar
daha çok ilgimi çeker. Bu nedenle, örneğin yaya bölgelerinde, halkın arasında
kendimi daha bir gezgin hissederim...
Nasıl bir gezginsiniz? Maceraperest,
araştırmacı…
Biraz macera, biraz araştırma, daha çok
merak. Kendimi zaman zaman maceranın içinde bulsam da hiç bir yere ön
araştırma yapmadan gitmem. Merak
da ederim ön hazırlıksız gezmek nasıl
olur diye ama asla yapamam, notlarım
yanımda olmazsa kendimi çıplak hissederim. Hâlbuki pekâlâ bilirim ki seyahat
keşfetmektir. Benim keşiflerim ister istemez bildiğimin keşfi olur. Doğrusunu
söylemek gerekirse bu biraz sıkıcıdır ama
ben başka türlüsünü yapamıyorum. Öte
yandan kendi keşiflerimi yaptığım ya da
deneyimli gezginlerin keşiflerinden yararlandığım anlar, yaşadığım maceralar,
tüm gezilerimin en unutulmazları olmuştur. Ne demek istiyorum? Örneğin
Kamçatka’ya helikopterle volkan turu
yapmaya giderken, hava şartları nedeniyle
uçuşlara izin verilmeyince, - 30 derecede kar motosikletleriyle, henüz iki hafta
önce püskürmüş kızgın lavlara yaptığımız
yolculuğu unutamam...
Şu ana kadar kaç ülkeyi gezdiniz?
Psikolojik bir sınır olarak 100’e kadar
saydım, artık saymıyorum. Bir kere bu
konudaki kabuller farklı, bazı küçük ülkelerle Rusya, ABD gibi büyük ülkeleri bir saymak doğru değil. Türkiye’nin
İstanbul’u ile Kaçkarlar’ı, Kapadokya ile
Bodrum’u nasıl apayarı coğrafyalar ise
pek çok farklı kültürü barındıran Çin’de
Tibet’i, Hong Kong’u, Sincan’ı tek bir
ülke saymak doğru gelmiyor. Aynı şekilde
birkaç saatte dolaşıp çıkabildiğiniz San
Marino, Andora gibi ülkeler de ayrı bir
ülke gibi gelmiyor bana... Daha önemlisi,
asıl olan çok ülke gezmek değil, gezilen
yerin hakkını vererek gezmek olmalı.
Benim şahsen, en çok ülke gezen bir olmak hayalim olmadı ama yedi kıtaya da
ayak basmayı önemsedim. Gezdiğim ülke
sayısından daha çok, dünyadaki her kıtanın yaşamına tanıklık ettiğim için şanslı
sayarım kendimi.
Hayalinizde gerçekleştirmeyi düşündüğünüz bir gezi var mı?
Uzay turları var, şimdilik fiyatlar yüksek
ama ucuzladığı zaman dünyanın uzaydan
nasıl göründüğünü görmeyi çok isterim.
Öte yandan Dünya’da 10 - 15 kadar görmeyi istediğim yer var, çoğu Afrika’da.
Ayrıca gittiğim ülkelerin görmediğim
yöreleri de var. Hedefim 60 yaşına kadar
bugünkü gibi yoğun tempoda gezmeye
devam etmek. Daha sonra herkes gibi
ve sağlığım izin verdiği sürece senede bir
kez, bir tura katılır, bir yerlere giderim.
İleriye yönelik yeni projeleriniz var mı?
60’tan sonra Ankara araştırmalarına yönelmek istiyorum. Ankara’nın Cumhuriyet Dönemi’ne ilgi duyuyorum. Gezi
kitaplarıyla birlikte Ankara kitapları topluyorum. Ankara’nın, tarihinin bu, en
önemli günlerini okudukça son derece
ilginç ayrıntılar öğreniyorum. Kitap okumaya daha çok zaman ayırmak istiyorum.
Öyle fırsat buldukça değil, örneğin sabah
güne kitap okuyarak başlamak, akşam
kitapla bitirmek isterim...
Kitaba olan tutkunuzu biliyoruz. Gezginlik serüveninizi kitaplarda toplamak, gezip gördüklerinizi yazarak
okuyucuyu bu gezilerle buluşturmak
nasıl bir tutku?
Asıl olan gezmenin kendisidir ama bir
gezi paylaşmadan bitmez. Kimi gezginler
kendilerini fotoğrafla ifade ederler, kimileri yazarak veya anlatarak gezdiklerini
gördüklerini paylaşırlar. Gezi yazılarını
ve kitaplarını, bir paylaşım yöntemi olarak ve gezmenin kendisi kadar önemsiyorum. Kendime ait gezi izlenimlerini
paylaşmaktan daha çok veya en az o kadar
başka gezginlerin izlenimlerini okumaktan keyif alırım. Her okuduğum yazıda
yeni şeyler öğrenirim, gitmediğim yerlere
gitmiş gibi olur, gittiğim yerlerde unuttuklarımı hatırlar eski bir dostu görmüş
gibi olurum. Klasik bir benzetmedir;
daha önce okuduğunuz bir kitabı tekrar
okumayı eski bir dostla tekrar buluşmaya
benzetirler. Bence bu benzetme en çok
gezi kitaplarında anlamını bulur.
Sizde en çok iz bırakan ülke neresi
oldu? Neden?
Her ülkeden az, çok bir iz kalmıştır. Ama
bana göre, Dünya doğuya doğru gittikçe
daha ilginçtir. Güney Amerika ve Afrika
da öyle... Kuzey Amerika ve Avrupa’da bir
iki ülke görmek yeterlidir, bence. İlerde
Türkiye dışında bir yerde yaşamam gerekseydi İskandinav ülkelerini, özellikle
Norveç’i seçerdim. Sosyal politikaların
büyük ölçüde uygulandığı, doğası ve düzeniyle olduğu kadar AB standartlarını
yakaladığı halde halk oylamasıyla iki kez
AB’ye hayır diyebilmiş bir ülke olarak
Norveç’i beğenirim. Norveç’in güneşe
hasret olduğunu, karanlıktan intiharların
çok olduğunu söyleyenler yaz aylarının
uzun güneşli günlerini (beyaz gecelerini)
unuturlar her nedense.
Gittiğiniz yerler arasında sizi hayal
kırıklığına uğratan oldu mu? Neden?
Gezmenin kötüsü olmuyor, her yerde
az veya çok mutlaka gezilecek görülecek
yerler vardır. Bir hayal kırıklığından söz
etmek gerekirse, Paris, New York gibi çok
bilenen yerlerde yaşadığım, “ben zaten
buraları görmüş gibiyim, ne diye geldim
ki?” duygusunu dile getirebilirim. Ama
bunu bile bile, sadece böyle olduğunu
görmek için de giderdim. Turistik açıdan
tanınmayan, sıradan kentler için de böyledir, “orada bir şey yok, gitmeye değmez”
denilen yerleri de, aynı düşünceyle gidip
görmek isterim. Sonuçta her gittiğim yerden mutlaka yeni bir yerler görmüş, yeni
yaşamlara tanıklık etmiş olarak dönerim.
Ankara için de yakıştırılan gezilecek görülecek neresi var ki şeklindeki “yanlış
ezbere” isyanım da bu yüzdendir.
Yeni ülkeler keşfetmek, ben de gezmek
istiyorum diyenler için neler önerirsiniz?
Öncelikle Avrupa’yı en sona bırakın derim. Avrupa yaşlılıkta da gezilir. Gençlikte
Uzak Asya, Güney Amerika, Kara Afrika
gibi gitmesi gelmesi zor ama hem daha
ucuz hem de Avrupa’ya göre çok daha
enteresan yerleri gezin derim. Gitmeden
önce gideceğiniz yerler hakkında araştırma yapmadan yola çıkmayın derim.
Bana göre, Dünya, Türkiye ve Ankara
birbirine paralel olarak gezilmeli. “Hele
bir Dünya’yı gezeyim, Türkiye’yi nasıl
olsa gezerim” demek de yanlış, “Önce bir
Türkiye’yi bitireyim, sonra Dünya’ya açılırım” demek de... Bu arada Ankara’nın
da gezilecek görülecek yerlerini unutmamak gerekir.
Ankara ve gezi sözcükleri nasıl yan
yana gelebiliyor?
Ankara’da bir Kuş Cenneti (*) olduğunu veya Türkiye’nin ilk ve en büyük
Oyuncak Müzesi’nin (**) Ankara’da kurulduğunu bilmeyenler için bu sözcükleri yan yana getirmek zor olabilir. Ben
Ankara’nın Dünyadaki pek çok ülke gibi
gezmeye germeye değer bir kent olduğuna inanırım. Yeter ki gezmek isteyin.
Ankara’yı gezdikçe tanıyacağınıza, tanıdıkça seveceğinize eminim.
Söz Ankara’ya gelmişken, kurucusu olduğunuz Ankaralı Gezginler
Grubu’ndan bahsedebilir misiniz?
2005 yılında Ankara’yı ve gezmeye seven
bir grup gezginle oluşturduğumuz bir
e-posta grubu olan Ankaralı Gezginler’in
esas amacını gezginler arasında bir iletişim platformu olarak tanımlayabiliriz.
Bugüne kadar 10’dan fazla gezi kitabı,
20’ye yakın fotoğraf sergisi yaptık. Türkiye’deki sergilerimizde Dünyadan fotoğraflarımızı, yurt dışındaki sergilerimizde
güzel ülkemizden çektiğimiz fotoğrafları
sergiledik. Her bir üyemizin farklı bir yeri
yazdığı kitaplarımızda dünyanın pek çok
ülkesinin yanısıra Türkiye’yi ve Ankara’yı
anlattık. “Gezgin Gözüyle Ankara” adıyla
ve Alter Yayımlarından çıkan son kitabımız birkaç ay içinde ikinci baskısını yaptı.
Düzenlediğimiz sergi açılışı veya kitap
tanıtım kokteyllerinde, yıldönümü veya
yılbaşı yemeklerinde, ülke sunumlarında,
fotosunumlu yemeklerde veya ülke mutfaklarında bir araya gelerek birbirimizi
yakından tanıdık. Dünyanın farklı yörelerinden topladığımız anı objelerini, iki
kez Gezginin Çantasından adıyla sergiledik. Bu yıl ise dünyanın her tarafından
gönderdiğimiz kartpostalları da sergileyerek bir başka ilke hazırlanıyoruz. Grubumuzdan ve Ankara’dan haberlerin yer
aldığı ve adını Ankara’nın endemik çiçeği
Ankara Çiğdemi’nde alan e-bültenimiz
17. sayısına ulaştı.
FESTİVAL
5
TÜRKİYE'NİN DÖRT BİR YANI KÜLTÜR SANAT
12.FİLMEKİMİ
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Vodafone FreeZone
sponsorluğunda yapılacak olan Filmekimi, on ikinci yılında da usta
yönetmenlerin son yapıtlarının aralarında bulunduğu çoğu ödüllü
40’a yakın filmi izleyicilerin karşısına çıkarıyor. Coen Kardeşler,
Claire Denis, Asghar Farhadi, Jim Jarmusch, Alejandro Jodorowsky,
Abdellatif Kechiche, Kim Ki-duk, Jean-Luc Godard, Takashi Miike, François Ozon, Paul Schrader, Onur Ünlü, Hirokazu Kore-eda
ve Michael Winterbottom gibi önemli yönetmenlerin, izleyicilerle
Filmekimi’nde buluşacak son filmleriyle ilgili detaylı bilgileri aşağıda
bulabilirsiniz.
Filmekimi bu yıl da Türkiye’nin dört
bir köşesini geziyor
Filmekimi biletleri 21 Eylül’de satışa
çıkıyor
12. Filmekimi sinemanın en iyi ve en
güncel örneklerini sadece İstanbul’a değil,
Türkiye’nin farklı noktalarına da eriştirmeyi hedefliyor. Filmekimi geçtiğimiz
iki yılda olduğu gibi, İstanbul sınırlarını
aşarak altı şehirde daha sinemaseverlere
ulaşıyor ve Bursa, İzmir, Ankara, Trabzon,
Diyarbakır ve Gaziantep’te gösterimler
düzenliyor. İstanbul dışındaki şehirlerde, 12. Filmekimi programında yer alan
filmlerden yapılan on dört filmlik seçkinin yanı sıra, Danis Tanovic’in, Nisan
ayında yapılan 32. İstanbul Film Festivali kapsamındaki FACE İnsan Hakları
Yarışması’nda Özel Mansiyon kazanan
An Episode In The Life Of An Iron Picker / Bir Hurdacının Hayatı gösterilecek.
Filmler hakkında ayrıntılı bilgilerin yer
aldığı Filmekimi broşürleri söz konusu
şehirlerde gösterimlerin yapılacağı sinemalardan temin edilebilir. Filmekimi’nin
Bursa ayağı 28-30 Eylül’de Cinetech Korupark, İzmir ayağı 4-6 Ekim’de Karaca,
Ankara ayağı 11-13 Ekim’de Büyülü Fener Kızılay, Trabzon ayağı 11-13 Ekim’de
Atapark Avşar, Diyarbakır ayağı 25-27
Ekim’de Ninova Prestige ve Gaziantep
ayağı 25-27 Ekim’de Sinepark Nakıp Ali
sinemalarında düzenlenecek.
Filmekimi’nin İstanbul ve diğer altı şehirde yapılacak gösterimlerinin biletleri,
21 Eylül Cumartesi günü 10.30’dan itibaren, Biletix satış noktaları, Biletix web
sitesi (biletix.com), Biletix çağrı merkezi
(216 556 98 00) ile Atlas ve Beyoğlu sinemalarında kurulacak gişelerden satın
alınabilecek.
Filmekimi’nde özel bir konser: Yasmine Hamdan 6 Ekim Pazar akşamı
Salon’da
Filmekimi’nde bu yıl izleyicileri bir
de konser bekliyor. 12. Filmekimi
programında yer alan, yönetmen Jim
Jarmusch’un son filmi Only Lovers Left
Alive / Sadece Aşıklar Hayatta Kalır'da
kamera karşısına geçen ve şarkı söyleyen, Beyrut doğumlu müzisyen Yasmine
Hamdan, 6 Ekim Pazar akşamı 20.00’de
Salon sahnesine konuk olacak.
Bursa, İzmir, Ankara, Trabzon ve Diyarbakır gösterimlerinin biletleri ayrıca
gösterimler başlamadan birer gün öncesinden itibaren sinemalarda kurulacak
gişelerden, Gaziantep gösterimlerinin biletleri ise 22 Ekim’den itibaren Kırkayak
Kültür Merkezi ve 25 Ekim’den itibaren
Sinepark Nakıp Ali sinemasından temin
edilebilecek.
Filmekimi programında neler var?
• Omar / Ömer / Hany Abu-Assad
• The Lunchbox / Sefertası / Ritesh Batra
• The Necessary Death of Charlie Countryman / Charlie Countryman'ın
Gerekli Ölümü / Fredrik Bond
• Ilo Ilo / Anthony Chen
• Inside Llewyn Davis / Sen Şarkılarını
Söyle / Ethan Coen & Joel Coen
• Fruitvale Station / Son Durak / Ryan
Coogler
• Bastards / Pislikler / Claire Denis
• Michael Kohlhaas / Adalet İçin / Arnaud Des Pallières
• In Bloom / Hayatın Baharı / Nana
Ekvtimishvili & Simon Groß
• Metro Manila / Sean Ellis
• Heli / Amat Escalante
• The Past / Geçmiş / Asghar Farhadi
• The Congress / Son Şans / Ari Folman
• As I Lay Dying / Döşeğimde Ölürken
/James Franco
• 3x3D / Jean-Luc Godard, Peter Greenaway, Edgar Pêra
• Enough Said / Başka Söze Gerek Yok /
Nicole Holofcener
• Honeymoon / Balayı / Jan Hrebejk
• Only Lovers Left Alive / Sadece Aşklar
Hayatta Kalır / Jim Jarmusch
• A Stranger / Yabancı / Bobo Jelcic
• The Dance of Reality / Gerçeğin Dansı
/ Alejandro Jodorowsky
• Blue Is The Warmest Colour / Mavi
En Sıcak Renktir / Abdellatif Kechiche
• Moebius / Kim Ki-duk'tan Moebius /
Kim Ki-duk
• Like Father, Like Son / Benim Babam,
Benim Oğlum / Hirokazu Koreeda
• Gloria / Sebastián Lelio
• Ain't Them Bodies Saints / Ölümsüz
Aşk / David Lowery
• We are What We Are / Kan Kokusu /
Jim Mickle
• Shield of Straw / Katil Avı / Takashi
Miike
• Mamarosh / Ana Kuzusu / Momcilo
Mrdakovic
• Young & Beutiful / Genç ve Güzel /
François Ozon
• When Evening Falls on Bucharest or
Metabolism /
Bükreş'e Gece Çöktüğünde ya da Metabolizma / Corneliu Porumboiu
• Wakolda / Aile Doktoru / Lucía Puenzo
• The Canyons / Paul Schrader
• Sen Aydınlatırsın Geceyi / Onur Ünlü
• The Broken Circle Breakdown / Kırık
Çember / Felix Van Groeningen
• A Field in England / Büyülü Tarla /
Ben Wheatley
• The Look of Love / Ateşli Bakışlar /
Michael Winterbottom
• A Touch of Sin / Günahın Dokunuşu
/ Jia Zhang-ke
www.filmekimi.iksv.org
6 RÖPORTAJ
“BAŞARIYI SADECE PARA KAZANMAK OLARAK
KABUL ETMEYECEKSİNİZ. BAŞARI, MESLEKTE
BİR ARAYA GELEBİLMEKTİR.”
Bu ay ki ‘Duayen’ konuğumuz gerçekleştirdiği projeler kadar kalemiyle de öne çıkan bir isim; Yaşar Özkan. Yaşar
Özkan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı olan Özkan, 81 yaşında tam bir profesyonel. Meslek hayatı boyunca ideallerinin peşinden giden Özkan, yeni nesil yöneticilere ise çok önemli tavsiyelerde bulunuyor; “Hiç kimse gelip gökten
iner gibi refahın başına oturmuyor. Yaşanılan olaylardan ders alıp, onları iyi ayıklayıp iyilerini seçebilirsiniz. İyi
araştırın. Kulaktan dolma bildikleriniz sizi daima yanlışa götürür. Çok okuyun. Şimdiki gençleri biraz okuma özürlü
görüyorum. 81 yaşındayım, sürekli okuyorum. Özellikle kendi mesleğinle ilgili, her şeyi okuyacaksın. Kaynağından
öğreneceksiniz, kulaktan kulağa değil.” Yaşar Özkan ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızda sadece müteahhitliği değil,
hayatı, bilimi ve yazma serüvenini konuştuk.
Sektöre emek vermiş önemli duayenlerimizdensiniz. Aktaracaklarınız
bizlere de ışık tutacaktır. En önemli
ilkelerinizden bahsedebilir misiniz?
Şirketimizde tam bir kurum gibi çalışırız. Şurada bir adama beş kuruş avans
versek bile muhasebeden geçer. Faturasız en ufak işlem yapmayız, yurt dışındaki hesaplarımızın bile faizlerini beyan
eder, vergisini veririz. Veremeyeceğim
hiçbir hesap yoktur.
1962 yılında mesleğe girdiğiniz ilk
günleri ve ilk projenizi anlatabilir
misiniz?
Meslek hayatıma Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü (DSİ)’nde bürokrat olarak
Yer Altı Suları Teşkilatı’nın çeşitli kademelerinde mühendislikten baş mü-
hendisliğe giden görevlerde yer aldım.
DSİ’nin elindeki makineler Amerikan
malı olduğu için, bunların yedek parça
programlarını hazırlıyorduk. Ben, Süleyman Demirel zamanında da çalıştım.
Erbakan o zaman Pancar Motoru’nu
kurmuştu ve çok iddialıydı. O zaman
DSİ’nin açtığı sondaj kuyularında yer
altı araştırması yaptığımız için derin kuyu pompaları kullanılırdı. Bu
pompalar Türkiye'ye, Amerika’daki o
zamanın Marshall yardımı ile gelmişti. Ancak Marshall yardımı gidince
Türkiye bunları ithal etmek zorunda
kaldı. O zamanlar Türkiye, Demirel’in
dediği gibi; ‘70 sente muhtaç’ bir ülkeydi. Necmettin Erbakan o zaman
“Ben bunları yaparım” demişti. Biz de
Erbakan’a Makine İkmal’den, Bursa
Bölge Müdürlüğü’nden arkadaşlar ile
üç kişilik kabul heyeti ile kabule gittik. Erbakan bizi çok güzel de karşıladı.
Kendisi ile görüştüm. Kendisine “Biz
sistemi test edelim. Verimine, şartnameye uyumlara bakacağız” dedim. Ertesi
gün testlere başladık, testler üç hafta
sürdü. Sistemde sorunlar ortaya çıktı.
65 kalem kabul noksanı çıkardık, noksanlardan sonra kabulleri yapacağımızı
ilettik. Ancak bu konuda üst yönetim
ile anlaşmazlığım oldu. Üst yöneticim
bana, “Siz gençler komünistsiniz, yeni
sanayinin gelişmesini önlüyorsunuz”
dedi, bu olaydan sonra yekten, devlette
çalışamayacağımı anladım.
Devlet Su İşleri’nden ayrılmam böyle
oldu. Sonra eve geldim, sadece 200 TL
param vardı. İki çocuk sahibiyim, evi bu
para ile ay sonuna kadar bile geçirmem
mümkün değildi. DSİ’den ayrıldığımı
arkadaşlar duymuşlar. Kastamonu’nun
Ağlı Nahiyesi’nde bir içme suyu projesi
işinin şantiye şefi olarak çalışmamı istediler. Ben de kabul ettim, işe ihtiyacım
vardı hali ile.
Neticede orada kış sezonu şantiye kapanana kadar çalışacağımı, bir dahaki sene
burada görev almayacağımı yazılı bir
dilekçe ile belirttim. Ben her zaman iş
etiğine büyük önem verdim. Şimdikiler
şantiyeye gidiyorum deyip, ertesi gün
bırakabiliyorlar. Önce bana inanmadılar. “Tedbirinizi şimdiden alın” dedim.
Ben o işi yaparken Kastamonu’da esnafla çok iyi ilişkilerim oldu. Sonra orada
daha önce tanıştığım kısım mühendisi bir arkadaşım ile görüşüp, DSİ’nin
RÖPORTAJ
içme suyu işlerini yürütmek istedim.
Ama yine işin masraflarını üstlenecek
param yoktu. O zamanın parası ile
7.500 TL’ye ihtiyacım vardı. Teminat
mektubum yoktu. Gaziantep’te iş adamı olan bir arkadaşım benim teminat
mektubumu verdi. Sonra Kastamonu
esnafına gittim, “Param yok, kazma,
kürek, çadır, demir, kereste, bana vadeli verir misin?” dedim. “Dükkan senin
istediğini al, sonra ödersin” dediler. İşte
böyle kurduğum dostlukların güveni ile
ilk işime başladım. İlk işim, Kastamonu Araç İlçesi içme suyu işidir. Bizim
zamanımızda fazla firma yoktu.
O dönemler firmalar kendilerinden
önceki neslin sermayesiyle değil, hep
sıfırdan başlamış. Hatta biz sıfır değil,
eksiden başladık. Ama şimdi bizler demode olduk. Bu zamanda iş almak çok
zor. Çünkü çok fazla sayıda firmanın
getirdiği rekabet ortamı var. Bizlerin
ihalelerde verdiği teklifler çok yüksek
kalıyor. Ama küçük firmaların yaptıkları işlerde kalite sorun oluyor, zarar
ediyorlar, işler yarım kalıyor. Kısacası,
şu anda müteahhitlik böyle gidiyor. İşi
bitiren, bir daha iş alamıyor.
Yani eski firmalar sektörde fazla faaliyet gösteremiyor diyorsunuz.
Evet, eski bildiğimiz köklü firmaların
şu anda çoğunun neredeyse işi yok. İşi
olanlar da yerine yenisini koyamıyorlar.
Bugün Türkiye Müteahhitler Birliği,
İNTES üyesi firmaların çoğunun sıkıntıları var.
Yaşar Özkan İnşaat deyince akla ilk
gelen Libya’da üstlenilen işler oluyor.
Ülkeyi çok iyi tanıyorsunuz. Kimsenin olmadığı dönemde orada siz vardınız. 1979’larda gittiğiniz ilk günleri, ilk işinizi bize anlatabilir misiniz?
1962-1979 yıllarında Nato müteahhitliğinde önemli tecrübelerim vardı.
Nato projeleri bitince Libya’ya yöneldim. 1979 yıllarında Türkiye’de ekonomik kriz vardı. Biz de Türkiye’den yurt
dışına yönelmek durumunda kaldık.
O dönemde Libya’da projeler açılmaya
başladı. İlk olarak 1979 yılında Libya’ya
Baytur İnşaat ile beraber gittik. Baytur
Libya’da 6 köyün altyapı işini almıştı.
O yıllarda Baytur yeni kurulmuş bir firmaydı. Daha sonrada yola tek başımıza
devam ettik.
Peki Libya’da o günlerdeki sistem
nasıl işliyordu?
Ülkede çoğu ihale dökümanları İngiliz
müşavir firmaları hazırladığı için İngiliz ağırlığı vardı. Mesela oranın İskan
Bakanlığı’nın teknik şartnamelerinin
çoğu bizim şartnamelere çok yakındı.
Çünkü o zaman 1948 yılında Libya’da
devlet kurulduktan sonra, onların başbakanları Türk’tü. Dolayısıyla başbakan
o zaman Türkiye'deki mevzuatı ülkede
kurmuş. Türkiye’deki Bayındırlık Tek-
nik Şartnamesi ile Libya Teknik Şartnameleri neredeyse birbirinin tercümeleriydi. İhale kanunu diye bir şey yoktu.
Tenzilat yoktu, fiyatlar çok iyiydi. Türkiye'deki fiyatların 3-4 katı geliyordu.
1980’li yıllarda Libya cennetti, her şey,
malzeme boldu. Ama ne zaman ki petrol fiyatları dibe vurdu, Libya sıkıntıya
girdi. Tabii, bir de hesapsız ihaleler açtılar. Beş yıllık kalkınma planları hazırladılar. Buna göre çeşit çeşit sözleşmeler
bağladılar. Önce işlere avanslar ödendi,
ama petrol fiyatları düşünce bu projeler
finanse edilememeye başladı. Edilemeyince, eskiden üç haftada aldığımız istihkaklar, üç aya, altı aya çıktı, ondan
sonra iki seneye ve sistem çöktü. Sistem
çökünce bünyesi zayıf olan firmalar
gitti, ayakta çok az firma kaldı. Kim
kaldı o firmalardan? Devlette daha önce
birim fiyat esasına göre, yani maliyet
faktörüne göre iş yapma disiplini olanlar kaldı. Çünkü oraya gidenlerin çoğu
yap-satçıydı. Yap-satçılar nedir? Kaça
mal ederse, üzerine koyuyor satıyor. O
firmaların çoğu battı. 120 firmadan 6
firmaya düştük o zamanlarda. Biliyor
musunuz, 1980’li yılların alacaklarının
bir kısmı hala alınamadı, o yıllardan
milyar dolar alacaklar var, o paralar artık alınamaz bana göre. Libya’da ihale
kanunu yerine, “İdari Sözleşmeler Yönetmeliği” vardı. Çok mükemmel bir
yönetmelikti, müteahhitlere de çok
haklar verirdi ama idare hiçbir zaman
ödemezdi. Mahkemeye gitsen bile.
7
yemdeki gibi sıfır sermaye ile işe başlamak mümkün değil. Artık işini belli
bir noktasına kadar finanse edebilecek
kapasitede olmalısın. Finansmanın yoksa bankadan kredi kullanayım dersen,
o da ayrı bir darboğaz. Onun için, eski
müteahhitlerin çoğu dikkatlidir, son
yıllarda hep müteahhitlikten turizm,
enerji gibi farklı sektörlere yöneldiler.
İnşaat Sanayi Dergisi için yazdığınız
makalelerde sıklıkla ‘Küresel Isınma’
konusuna değindiniz. Bu insanlığın
gündeminde olan bizlerin endişe ile
takip ettiği bir konu. Bir de Genç
Yönetici için bilgilerinizi aktarabilir
misiniz? İnsanlığı bekleyen tehditler
nelerdir?
Şu anda dünyada küresel ısınma gibi
bir bela var. Daralan yeşil alanlar nedeniyle atmosferden karbondioksit
(CO2) emilmesi ve buna bağlı olarak
da oksijen üretimi düşüyor. Tabir caizse, dünyanın ümüğü sıkılıp, nefesi
kesiliyor. Hem orman ve bitki örtüsünün tahribiyle atmosferden daha az
karbondioksit (CO2) çekilmesi, hem
de yoğun kullanılan fosil yakıtlar (kömür, petrol, gaz) ve endüstriyel atıklarla,
atmosfere sürekli insan eliyle karbondioksit (CO2) salınması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit oranı her sene
büyüyerek artıyor. Bunun sonucunda
ortaya çıkmaya başlamış olan küresel
ısınmayla da, dünya adım adım felakete
doğru gidiyor.
Aslında anlattıklarınız sektörün genel
bir fotoğrafı. Hepimiz iş alma mücadelesindeyiz. Artık dünyanın her
yerde iş almak zorlaştı.
Ülkemizi fosil yakıttan kurtarmamız
gerekiyor. Küresel ısınmanın sonuçları
ile ilgili çok araştırma yaptım. Yazdığım
makalelerde bunları ayrıntıları ile dile
getirdim. Yapılan tespitlere göre, bu
trend böyle giderse dünyadaki yaşam
100 sene içerisinde bitiyor. Çocuklarınızın geleceğinin ne olacağını kimse
söyleyemez. Çünkü yaktığımız her fosil
yakıt, kömür olsun, gaz olsun, petrol olsun, kullandığımız arabalar, bindiğimiz
uçakların çıkardığı egzozlar, bunlardan
çıkan karbondioksit emisyonu gittikçe
artıyor. Sera etkisine, dolayısıyla küresel
ısınmaya neden olan en büyük etken
atmosferdeki karbondioksit (CO 2)
ve metan gazı oranlarının artmasıdır.
Metan gazı karbondioksitten (CO2) 21
kat daha fazla küresel ısınmayı tetiklemektedir. Yıllardan beri dünyadaki karbondioksit emisyonu 300 küsur ppm
altındayken, bu sene 400’e çıktı. 400
ppm’e çıktığı zaman atmosfer 2 derece
ısınıyor. 2 dereceye çıkması demek, karasal iklimlerde yaşadığımız sıcaklıkların
4 derece ile 6 derece artması, yağışların
düzensiz olması demek. Yani dünyada
birçok şey yok olmaya gidiyor.
Artık hiçbir sektörde önden bu kadar
para yatırıp, sonra bekle ki kâr edesin
diye bir zihniyet kalmadı. Müteahhitliğe ilk başladığımız yılların Türkiye’si
gibi işe başlama olayı yok. Benim hika-
Karbondioksit emisyon oranı artışı eskiden yıllık ortalama 0,85 ppm iken, bu
sene 3 ppm’e çıktı. İstediği kadar uluslararası platformlarda toplansınlar, bunu
durduramıyorlar. Zaten 3,5-4 dereceye
Şimdi de yurt içinde iş almanın zorluğunun da etkisi ile pek çok firmamız
Libya gibi zor coğrafyalara yöneliyor.
Bugün de yurt dışına gidenlerin çoğu
keyfinden gitmiyor. Yurt dışı bubi tuzaklarıyla dolu. Şu anda özellikle Türk
müteahhitlerin iş üstlendiği yurt dışında
salim çalışacak ülke kalmadı neredeyse.
Şu an yurt dışı tecrübelerinizi farklı
ülkelere kaydırmayı düşünüyor musunuz?
İki senedir Katar’da iş üstlenmek için
uğraşıyoruz. Bunun için Katar’da ofis
açtık, elemanımız var. Henüz iş alabilmiş değiliz. Ülkede teminatlar çok
ağır. Bazı işlere teklif verdik, sonuçları
bekliyoruz. Ülkede iş çok ama dediğim
gibi rekabette çok. Katar’da da çok firma
var. Biz kaliteden ödün vermeden teklif
veriyoruz. Bu nedenle alma şansımız
olduğunu zannetmiyorum, yukarıda
kalacağımızı düşünüyorum.
"Başarı üç günde, beş
günde olacak bir şey değil.
Hiç kimse gelip gökten
iner gibi refahın başına
oturmuyor. Yaşanılan
olaylardan ders alıp,
onları iyi ayıklayıp
iyilerini seçebilirsiniz.
İyi araştırın. Kulaktan
dolma bildikleriniz sizi
daima yanlışa götürür. Çok
okuyun..."
çıktığı zaman, ki zaten 450 ppm’den
sonra ortalama sıcaklık artışı 3 dereceye,
500’de sonra 4’e çıkıyor. Geri dönüşü
yok. Artık hep birlikte yaşayacağımız
düzensiz iklimlere şahit olacağız. Sıcaklar alabildiğine artacak, yağışlar şiddetlenecek, bunları birebir yaşıyoruz. Ama
Türkiye’de küresel ısınmanın hala tam
olarak ciddiye alındığına inanmıyorum.
Türkiye fosil yakıta bağomlı. Yıllık karbondioksit artışımız geçen sene yüzde
160, Amerika bunu sıfıra çekti. Dünyada karbondioksit salınımı en yüksek
olan ülkelerden biri Türkiye oldu.
Dünya kötüye gidiyor. Biz halen günlük meselelerin içerisinde boğulmuş durumdayız. Geleceği göremiyor kimse.
Gelecek kötü. Bütün dünya yöneticileri
geleceğe değil bugüne bakıyor. Geleceğimizi kaosa sürüklüyorlar. Siyasetçiler
bilim adamlarının uyarılarını ciddiye
almıyorlar.
‘Tanrıya Giden Yolda Karşılaştıklarınız’ kitabını biz merak ve ilgi ile
okuduk. Biraz bize yazdıklarınızdan
söz eder misiniz? Sizi en çok etkileyen
ne oldu?
Kitapta farklı makalelerde farklı konular
işlemeye çalıştım. İşlemeye çalıştığım
temel tema; İnanç ve bilim birlikte olamaz mı sorusu. Kur’an üzerine araştırma yaptım. Bilimdeki bütün araştırma,
bütün incelemeler hep madde üzerinde.
Evrende boşluk diye bir şey yok, boşluk
enerji dolu. Senin “Tanrı” dediğin de
zaten, BIG BANG’dan itibaren o tek
bir nesneden doğan enerji patlamasının yayılması. Tanrı enerjinin bütünü.
Kur’an’da demiyor mu: “Ben sana şahdamarından daha yakınım, sağdayım,
soldayım, havadayım” demek nedir?
Tanrı bir sistemin bütünü.
İkinci üzerinde durduğum konu, az
önce değindiğim dünyanın geleceği
kötüye gidiyor. Dünya karanlığı gidiyor
ama dünyayı yönetenler bu işe sahip
çıkmıyorlar. Küresel ısınma dünyanın
en büyük belası. Dünya nüfusu her sene
80 milyon artıyor. 10 milyara doğru
gidiyor. Yani her sene bir Türkiye’den
8 RÖPORTAJ
fazla artıyor. Bu nüfusu nasıl besleyeceksin? Beslemek için ne yapıyorsun?
Şu anda gıda verimliliğini artırmak için
toprağa ilaçlama yapılıyor. Bu seferde
yer altı suyunu kirletiliyor, GDO’lu
gıdalarla, kanser vakaları her geçen
gün artıyor. İnsanların barınmaları
için yüzlerce, binlerce ev yapıyorsun.
İnsanlara alan yaratmak için ormanları
kesiyorsun, oksijeni azaltıyorsun… Yani
dünyada şu anda her şey kötü gidiyor ve
dünyanın yok oluşa gidişini hızlandırıyoruz. Ben bunlar üzerinde duruyorum.
Ben bunları yazıyorum ama üzgünüm
ki yazdıklarımı insanlar okumuyorlar.
Bunlara kimse aldırmıyor. Herkes günlük hayata kapılmış gidiyor. Artık müteahhitlik işinde biraz kenara çekildim,
bu işlerle uğraşıyorum.
Yaşar Özkan sektörün köklü firmalarından. Firmanızın hala ülkemiz için
üretmesi gerekli. Siz işlerinizi kızlarınıza aktardınız. Erkek egemen bir
sektörümüz var. İşlerinizi kızlarınız
yürütüyor. Bir erkek olsaydı diye düşündüğünüz oldu mu?
Bir erkek olsaydı diye düşünmedim.
Kızlarım da benim gibi iş etiği ile firmamızın faaliyetlerini sürdürüyor. Kenara
çekildim dedim ama benim haberim
olmadan onlar hiçbir şey yapmazlar, o
kadar da değil. Ben güncel işlerle uğraşmıyorum. Bir ihaleyi ben incelemeden
teklif veremezler.
Yaşamınızda “İyi ki yapmışım” dediğiniz şeyi bize nasıl anlatırsınız?
İyi ki serbest çalışmışım. Öyle olmasaydı tekaüte ayrılıp belki erkenden ölecektim, 81 yaşındayım, çalışmak bana
hayat veriyor. Her sabah işe geliyorum.
Yeni yapılan ofis binamızı kontrol ediyorum. Şantiye zevkini orada tadıyorum.
Bir makalenizde insanlar böceklerden
daha akıllı değil demiştiniz. Bu ilginç
konuyu bize anlatabilir misiniz?
Bana göre böcekler insanlardan daha
akıllı. Kitabımda da yer alan dört makalede böcekleri inceledim. Genelde
bunların çoğu Kur’an’da ismi geçenler;
termitler, karıncalar, arılar, sivrisinekler
bunlara bir de örümcekler ve yarasalar.
Bunların kurduğu sosyal düzeni insanlık
bugüne kadar kuramamış. Mesela, en
enteresan termitleri ele alayım. Termitler kör hayvanlardır. Karıncanın biraz
büyüğüdür. Bunlar tropikal ülkelerde
çamurdan kendilerine yuva yaparlar ve
5-6 metreden, 8 metre yüksekliğe kadar
yaptıkları yuvaları incelediğiniz zaman
o yuvaların içerisindeki havalandırmayı
biz bugün evlerimizde yapamamışız. O
iş bölümünü yapamamışız. Bu hayvanlar birbirlerini ne öldürürler, ne kavga
ederler. Öyle bir sosyal düzen kurmuşlardır ki insanlar bunun yanına yanaşamaz. Karıncaları ele alalım. Karıncalar
kitle halinde yaşar, kabile gibidir. Bunlar
yuvalarını yeraltında oyarlar, başkalarıyla dövüşürler ama kendi aralarında
değil. Bir de egoları yoktur. İnsanda olmayan vasıfları vardır. Karıncalar 100
milyon senedir bu dünyada var, insan
nesline gittiğin zaman birkaç bin sene,
kimi 280 bin yıl diyor, kimi 3 milyon
yıl diyor. Karıncalar egoları olmadığı
için, toplumunun geleceği için kendilerini feda edebilirler. Bir kere sosyal
gelişmişlik bakımından insanlardan çok
çok ileridedir. İnsanın tek gelişmişliği,
üstünlüğü, düşünme kabiliyetinin geniş
olması, her şeyden evvel, konuşma ve
yazmayı icat etmesi. İnsanın konuşma
ve yazması geliştirilmiş olmasaydı diğer hayvanlardan daha geri bir varlık
olurlardı.
Bu kadar yoğun işin arasında nasıl
vakit buldunuz ve böylesi derin konulara yönelmeye ne zaman başladınız?
Bu çalışmalara 1989’dan sonra yoğunlaştım. Bir trafik kazası geçirdim, o kazadan sonra dünyada her şeyin para pul
olmadığını anladım. İçimde bir duygu
oluştu. Her akşam eve gittiğimde en az
20-30 sayfa kitap okurum. Cumartesi pazar hiç dışarı çıkmam, televizyon
soytarısını açmam, ben kitap okurum.
Ayda 2-3 kitap bitiririm. Okuduğum
kitaplar da hep araştırma, bilimsel kitaplar. Roman türü okumam, gazetelerin magazin sayfalarına asla bakmam.
gelen bilgilerin çoğu kirli bilgiler olur.
Okursanız, meseleye hakim olursanız
öne çıkarsınız. Başarıyı sadece para kazanmak olarak kabul etmeyeceksiniz.
Başarı, meslekte bir araya gelebilmektir.
Bazen insanlık üzerine öyle bir zincir
kurulmuş ki anlatılanlara inanamıyoruz. Peki sizce bugün tüm dünyada
bilim nereye gidiyor?
Kariyerinizin ilk yıllarında deli dolu
olduğunuzu söylediniz. Müteahhitlikte çok doğrucu davut olduğunuzu
biliyoruz. Bu sizin başarınıza destek
mi yoksa bazı yerlerde köstek oldu
mu?
Bilim maddeye yoğunlaşmaktan vazgeçmediği sürece, insanlığın selametine gitmiyor. Evet daha yüksek binalar
inşa ediyoruz. Daha büyük uçaklar
yapıyoruz. Peki bu gelişmeler insanlığın selameti için mi? Dünyada sınırlar
daraldı diyoruz. Ama her uçakta 150
ton karbondioksit atmosfere gidiyor.
Otomobil sektörü her gün yeni ürünler
ile çıkıyor ama arabanın beygir başına 160 gram karbondioksit emisyonu
salıyorsun atmosfere. Bilim geliştikçe,
refah arttıkça, insanlar çevreyi yok ediyorlar. Geliştiklerini sanıyorlar. Ben
bilimin bu kafada gelişmesiyle dünyanın selamete değil, batışa gideceğine inanıyorum. Onun için, bugünkü
bilime itibar etmiyorum.
Bilim insana değil, bilime hizmet
ediyor yani şu an?
Maddeci bilime itibar etmiyorum. İnsanları yok edecek bilimsel gelişmelere
itibar etmiyorum. Örneğin bilim temiz
enerjiye yönelsin. Bilim, bahsettiğim
boşluğa yönelsin. Boşlukta bizler için
elde edilecek çok şeyler var. Bilim onu
ortaya çıkarırsa, ben o bilimin yanındayım.
Bizim gibi sektörden firmaların ikinci
kuşak, üçüncü kuşak temsilcilerini
meslek hayatında araştırmacı olmalarının yanında neler tavsiye edersiniz?
Öncelikle sebatkâr olmanız gerekli. Moralinizi bozmayın. Başarı üç günde, beş
günde olacak bir şey değil. Hiç kimse
gelip gökten iner gibi refahın başına
oturmuyor. Yaşanılan olaylardan ders
alıp, onları iyi ayıklayıp iyilerini seçebilirsiniz. İyi araştırın. Kulaktan dolma
bildikleriniz sizi daima yanlışa götürür.
Çok okuyun. Şimdiki gençleri biraz
okuma özürlü görüyorum. 81 yaşındayım, sürekli okuyorum. Özellikle kendi
mesleğinle ilgili, her şeyi okuyacaksın.
Kaynağından öğreneceksiniz, kulaktan
kulağa değil. Çünkü kulaktan kulağa
Bizim zamanımızda bir kere Türkiye'de
mühendis yoktu. Benim oda kayıt
numaram 1100. Bir de tabii ben çok
çalışkan bir adamdım. Mesela gece giderdim şantiyeye sondaj makinesinin
şoför mahallinde yatardım. Bazen işçilerle beraber kalırdım. Dolayısıyla bizim
kaprisimizi de çekerlerdi. Hangi makam
olursa olsun hiçbir zaman doğrularımdan taviz vermedim, korkmadım.
Son dönemde nerelerde makalelerinizi yazıyorsunuz?
Süreli yayınlarda paylaştığım makalelerimi durdurdum, şimdi yazmıyorum.
Son olarak makalelerimi ‘E-nel Hakikat’ adlı bir kitapta bir araya getirdim.
Ondan sonra da makale yazmıyorum
artık. “Ben artık yoruldum. Bir de yazdıklarımın da bu toplum tarafından
yeterince okunduğuna inanmıyorum.
Yazarlardan en çok kimi takip ediyorsunuz?
Yerli yazar hiç okumam. Ben hep
araştırma, bilimsel okuyorum. Yok ki
Türkiye'de bilimsel araştırma yazan yazar. Ya din üzerinde abuk sabuk yazan
insanlar var ya roman türü var ya magazin. Bana hitap etmiyor. Şimdi bütün
mankenlerin çoğu da yazar olduğuna
göre, en çok onların kitapları satıyor,
bilimsel kitaplar okunmuyor.
Bizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür
ederiz.
"İyi ki serbest çalışmışım.
Öyle olmasaydı tekaüte
ayrılıp belki
erkenden ölecektim.
81 yaşındayım, çalışmak
bana hayat veriyor...."
TEKNOLOJ İ
9
Prof.Dr.şeref Sağıroğlu
“TEKNOLOJİYİ ÜRETEN DEĞİL DE KULLANAN
ÜLKELER BU KONUDA BİR ADIM DAHA
GERİDEDİR.”
Hiç kuşkusuz ki bilgi kolay kazanılmayan ve haklı olarak da kolay kaybedilmek istenmeyendir. Günümüz
teknolojileri sayesinde çok kolay bir şekilde ulaşabildiğimiz bilgiyi, yine teknoloji sayesinde çok çabuk kaybedebiliriz. Bu sayımızda da Bilgi Güvenliği Derneği (BGD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu ile
bir röportaj gerçekleştirdik. Sağıroğlu bilginin gizliliği ve kriptoloji hakkında şunları söylüyor; “Bilginin
gizliliğini koruyabilmek kripto algoritmalarının kırılıp kırılamayacağı ile alakalıdır. Bu açıdan kriptoloji
çok önemli bir bilim dalıdır.” Teknolojinin akıl sır ermez sonsuzluğunda tanıştığımız yeni bilim dalı kriptoloji ve daha fazlası hakkında merak ettiğiniz herşey bu röportajda.
21. yüzyılın en önemli olayı bilgisayar teknolojilerindeki baş döndürücü
gelişmedir. Dolayısıyla bilgi güvenliği
de hayati öneme haizdir. Bilgi güvenliğinin sağlanması bir ülkenin kaderini değiştirebilecek kadar önemli bir
husustur. Bu konudaki düşüncelerinizi aktarabilir misiniz?
Ülkemizde ve dünyada teknolojinin
insan hayatının her alanına girmesiyle birlikte bilgi teknolojilerinin önemi
katlanarak artmaya devam etmektedir.
“Bilgi ve iletişim sistemleri üzerinde gerçekleştirilen tehditler” olarak tanımlanan siber saldırılar gün geçtikçe gelişerek
farklı tür ve çeşitlerle karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde
de pek çok resmi ve gayri resmi kuruluşa
karşı gerçekleştirilen siber saldırı sayısında hızlı bir artış görülmektedir. Bunların
yanı sıra, 21. yüzyılın en kritik güvenlik
tehdidi olan bilgi güvenliği mühendisliği
konusundaki saldırı haberleri ile ülkelerin bilgi güvenliği mühendisliği amacıyla
icra ettiği çeşitli faaliyetler yazılı ve görsel
medyada sürekli olarak yayımlanmaktadır. Kritik altyapıların tamamıyla bilgi
sistemlerine bağlı olması ile beraber bu
sistemlerin bilgi güvenliğini sağlamak o
kadar hayati öneme sahiptir. Estonya'da
bunun bir örneği yaşanmıştır. Ülkeler
tarafından yapılan faaliyetlerin kapsamlı bir metodoloji altında incelenmesine
yönelik bir model bulunmamaktadır.
Bu kapsamda, kurumların bilgi işlem
altyapılarının bilgi güvenliği bakış açısı
ile incelenmesi ve kurum politikalarını
da dikkate alarak eksik güvenlik önlemlerinin tespit edilmesi, ihtiyaç duyulan
güvenlik önlemlerinin tasarlanması,
yeni bilgi işlem altyapılarının güvenli
kurulumu ve konfigürasyonu ve risk
tespiti ve değerlendirilmesi konularına
ek olarak adli bilişim, bilişim suçlarında
delillendirme ve karşı adli bilişim konuları ülkemiz için ele alınması kaçınılmaz
meseleler haline gelmiştir.
Teknoloji geliştikçe bilgi güvenliği
konusu da ülkeler için daha bir tehdit
olmakta mıdır?
Ne kadar teknoloji gelişirse, bu teknolojilerin açıklıkları da o kadar kötü niyetli
kişiler tarafından kullanılabilmektedir.
Teknolojiyi üreten değil de kullanan ülkeler bu konuda bir adım daha geridedir.
Bunun farkında olarak, ülkemizde üreten bir Türkiye olmak için çalışmalıyız.
Ülkemiz bilgi güvenliği ve kriptoloji
konusunda nasıl bir noktadır? Daha
güvenli bilgi gizliliği için yapılması
gerekli olan çalışmalar nelerdir?
Bilginin gizliliğini koruyabilmek kripto
algoritmalarının kırılıp kırılamayacağı
ile alakalıdır. Bu açıdan kriptoloji çok
önemli bir bilim dalıdır. Şifreleme ve şifre çözme algoritmalarını güncel teknolojilere göre geliştirmek ve güncellemek
gerekmektedir. Ülkemizde bu alanda
faaliyet gösteren TÜBİTAK UEKAE
ve üniversitelerde faaliyet gösteren bölümler ve enstitüler ülke için çözümler
üretmektedir. Dünya geneline baktığımızda durumumuz iç açıcı olmasa da
gelinen nokta itibarıyla iyi bir noktaya
gelme konusunda hızla ilerliyoruz.
Ülkemizde bilgi güvenliği tehditleri
en çok hangi kollardan kaynaklanmaktadır?
Bilgi güvenliği farkındalığımızın çok
düşük olması ana sebeptir. Temelde
baktığımızda; bilgisizlik, ilgisizlik ve
yeteri sayıda uzman bulunamaması ve
bilgi güvenliği standartlarının bilinmemesinden ve uygulanamamasından kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde bu konuda yeterli düzeyde
yetişmiş elaman bulunmakta mıdır?
Üniversitelerimizde bu alanda eğitim
veren bölümler sektörün ihtiyaçlarını
karşılayacak düzeyde midir?
Yetişmiş eleman konusunda önemli
sıkıntılar bulunmaktadır. Temel sorun
da budur. Üniversiteler yeni yeni bu
konuya el atmaya, eleman yetiştirmeye,
ARGE yapmaya başlamışlardır. Ancak
Bilgi Güvenliği Derneği 2006 yılından
bu yana ISCTURKEY konferansları ile
bu farkındalığı arttırmak için etkinlikler
yapmakta ve elde edilen çıktıları kamuoyu ile paylaşmaktadır.
leri konunun uzmanları tarafından konferans çerçevesinde değerlendirilecektir.
Uluslararası Bilgi Güvenliği ve Kriptoloji Konferansı etkinliği düzenlenmesine neden ihtiyaç duyuldu? Başlangıçtan bugüne etkinlikten kısaca
söz edebilir misiniz? 20-21 Eylül 2013
tarihleri arasında gerçekleştirilen
konferansın konsepti Bulut Bilişim
ve Güvenlik olarak belirlenmiştir. Bu
konuda bizleri aydınlatabilir misiniz?
Konferans süresince; paneller, eğitimler
ve davetli konuşmacıların görüşlerini
belirteceği özel konulara ek olarak, seçkin araştırmacıların sunacağı bildirilerin konferansın daha verimli ve faydalı
olmasına büyük katkılar sağlayacağı
özellikle hedeflenen çıktılara ulaşılması
beklenmektedir.
Bilgi Güvenliği ve Kriptoloji Konferansı
düzenlendiği ilk yıldan beri ülkemizin
bu alanlardaki bilimsel ve sektörel çalışmaların paylaşıldığı, üniversite-kamu-endüstri işbirliğinin geliştirildiği,
kamunun bilgilendirildiği, eğitildiği,
tüm bilim insanları, araştırmacılar ve
sektörel uygulayıcılar arasında bilgi
alışverişini sağlayan ülkemizde bu alandaki en önemli etkinliktir. Her ülke için
önemli olan bilgi güvenliği ve kriptoloji
kavramlarının, toplumun bireyleri tarafından özümsenmesine yardımcı olmak,
ülkemizde bu alanda bilimsel bilgi birikiminin arttırılmasına katkılar sağlamak,
kurumlar ve sektör arasındaki işbirliğini
arttırmak bu konferansın temel hedefleri
arasındadır.
Uluslararası Bilgi Güvenliği ve Kriptoloji Konferansı’nın bu yılki ana teması
"Bulut Bilişim ve Güvenlik" olarak belirlenmiştir. Bulut bilişim uygulamalarına
olan ihtiyaç ve dolayısıyla bunların kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Bulut
bilişim daha az insan gücü ve maliyet
ile ayarlanabilir bilgi kaynaklarını arzu
edilen bölgeye taşıyarak, bunları erişime
yetkisi olanlar ile paylaşılmasında kullanılan tekniklerin bütünü olarak isimlendirilmektedir. Bilginin depolanması,
işlenmesi, dağıtılması ve paylaşımının
yapıldığı her ortamda olduğu gibi bulut bilişim uygulamalarında da hizmet
sürekliliği, sistemin maruz kaldığı siber
saldırılar ve buradaki bilgiler için gizlilik,
bütünlük, kimlik denetimi, inkar edememe gibi bilgi güvenliği kavramlarının
sağlanması yönünde çeşitli çözüm öneri-
Konferansın bildiriler kitabında yayınlanması için akademisyenler ve uygulayıcılar tarafından konferans düzenleme
kuruluna iletilecek olan bildiriler, alanında uzman en az üç hakemin görüşlerine başvurularak değerlendirilecektir.
Hakem raporları dikkate alınarak, uygun
bulunan bildiriler sözlü veya poster sunumu için seçilerek bildiriler kitabında
basılacaktır.
Konferansın kişisel, kurumsal, ulusal ve
uluslararası bilgi güvenliğinin sağlanmasına katkılar sağlayacağına inanıyoruz.
Son olarak belirteceğiniz bir husus
var mıdır?
Öncelikle derginizde böyle bir konuyu
incelediğiniz için teşekkür ederiz. Kurulduğu günden bugüne kadar çalışmalarını
büyük bir titizlikle yürüten Bilgi Güvenliği Derneği, yaptığı bilimsel çalışmaların tamamını www.bilgiguvenligi.org.tr
adresinde yayımlamaktadır. Üreten bir
Türkiye olmanın yolu bilgiyi üretmek
ve hızlıca bunu kamuoyu ve/veya İlgili
birimlerle paylaşmaktan geçmektedir.
Bu sayede hem bilgi birikimimiz artacak
hem de farkındalığımız daha da fazlalaşacaktır. Ulusal güvenliğin sağlanmasının
yolunun kişisel güvenliğin sağlanmasından geçtiği veya kişisel güvenliğin sağlanmasının yolunun kurumsal ve ulusal
bilgi güvenliğinin sağlanmasından geçtiği her zaman hatırda tutulmalıdır.
10 HUKUK - MALİYE
KİRACI VE KİRALAYANLARIN SORUNLARI
Ülkemizde milyonlarla ifade edebileceğimiz sayıda mesken ve işyeri bulunmaktadır. Böyle olunca herkes ya kiracı veya kiralayan
durumundadır. Taraflar arasındaki ihtilaflar daha önce 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanuna göre çözümlenmeye çalışıyordu. Yeni Borçlar kanunumuz bu konuda farklı ve yeni yeni hükümler getirdi.
Eyüp Sabri CANBOLAT
Ankara Barosu Avukatı
Her şeyden önce, kira münasebeti bir
sözleşmenin konusudur. Dolayısı ile
kiracı ile kiralayan arasında çıkabilecek
her türlü sorunun çözümünü Mahkemeler ve hâkimler, taraflarca imzalanan
kira sözleşmesinde arayacaklardır. Bu
bakımdan kira sözleşmelerinin yapılması çok önemlidir.
Kira sözleşmeleri imzalanır iken, aşağıdaki hususların yazılmasında büyük
faydalar olabilir: Şöyle ki; 1- Kiracı,
kiraya veren ve kefil, mümkün ise,
hep birlikte ve bir arada imzalamalı ve
imzayı atanı görmelidir. Aksi takdirde,
başkalarına imzalatılan sözleşmeler de
imza inkârı yapılabilmektedir. 2- Demirbaş eşyaların dökümü yapılmalı,
bunları kiralayanın temiz, boyalı ve
çalışır bir şekilde teslim ettiği, tahliye
zamanında da yine aynı şekilde, temiz,
boyalı ve çalışır bir şekilde teslim edileceği yazılmalıdır. 3- Güvence miktarı
mutlaka belirtilmelidir. ( Yeni yasa ile
güvence miktarı üç aylık kira miktarını
geçemez. Güvence olarak verilen para
veya kıymetli evrak, bir bankaya depo
edilir. Banka güvence parasını iki tarafın
rızasıyla veya icra takibinin kesinleşmesi
ile ya da kesinleşmiş mahkeme kararına
dayanarak geri verebilir… Kiraya veren, kira sözleşmesinin sona ermesini
izleyen üç ay içinde kiracıya karşı kira
sözleşmesiyle ilgili bir dava açtığını veya
icra ya da iflas yoluyla takibe girişti-
ğini bankaya yazılı olarak bildirmemiş
ise banka kiracının istemi üzerine güvenceyi geri vermekle yükümlüdür.)
3- Devir yasağı mutlaka konmalı. Aksi
takdirde, kiracı, başka alt kiracılara ve
kişilere burayı kiraya verebilmektedir.
4- Elektrik, çöp, ısıtma, kapıcı, temizlik,
aydınlık giderlerini kiracının ödeyeceği
belirtilmelidir.5- Kiracının, kiralayanın
yazılı izni olmadan kiralananda tadilat
yapamayacağı belirtilmelidir.6- Yılık
kira artış miktarı belirtilmelidir. Yeni
yasamız bu konuda kiracıları himaye
etmiş ve yeni dönemdeki kira bedelinin,
bir önceki yıldaki üretici Fiat endeksindeki oranın geçemeyeceğini amirdir.
Kira bedeli yabancı para ile ödeniyor ise
5 yıl geçmeden kira bedelinde değişiklik
yapılamaz. Örnek vermemiz gerekir ise;
Kira bedeli dolar veya Euro üzerinden
yapılmış ise 5 yıl geçmeden bu bedel
değiştirilemez. 7- Kira sözleşmelerinin
süresi yani başlangıç ve bitiş tarihleri
açık ve net olarak belirtilmelidir. 8- Kira
bedellerinin yatırılacağı Banka şubesi
ve hesap numarası yani tevdi mahalli
yazılmalıdır. Taraflar sözleşmede kendileri için önemli olan diğer hususları
da bunlara ilave edebilirler.
Kira paraları zamanında veya tam olarak ödenmediği takdirde; Kiralayan
isterse icradan 7/30 günlük ihtarlı
ödeme emri gönderir. Kiracı bu ödeme emrine karşı 7 gün içinde var ise
itiraz hakkını kullanır. Yok, ise 30 gün
içinde bildirilen borcu ödemek zorundadır. Ödemediği zaman, temerrüde
yani geç ödemeye düşer, Kiralayanın
alacaktan dolayı haciz hakkı ve hem
de tahliye hakkı doğar. Kiralayanın
ikinci yolu ise, Noterden ihtarname
çekerek, borcun 30 gün içinde ödenmesini, ödemediği takdirde, yasal
yollara başvurulacağını ihtar edebilir.
Ödenmez ise, Sulh Hukuk mahkemesinde, alacağın tahsili ve temerrütten
dolayı tahliye isteyebilir. Ancak, Sulh
hukuk mahkemeleri çok yoğun olduğu
için, bu yolla paranın tahsili ve tahliye uzun zaman almaktadır. Kolay ve
çabuk olanı ise İcradan ihtarlı ödeme
emri göndermektir.
Kira gelirleri gayrimenkul sermaye
iradı olarak vergilendirilir. 2013 yılı
itibariyle kira gelirlerinde 3200 TL’si
istisnadır. Yani devlet bu kadar gelirden
vergi almaz. 500 TL’si ve üzerindeki
kira paraları bankaya yatırılmalıdır. İş
yeri kiralarının miktarı ne olursa olsun
mutlaka bankaya yatırılmalıdır.3.000
TL'nın altındaki konut kira gelirleri
beyanname vermeyecek, üstündekiler
beyanname vereceklerdir. 25.000TL.
nın altındaki iş yeri kira geliri olanlar
beyanname vermeyecek, üstündekiler
beyanname vereceklerdir.
Apartmanların çatısı aktığı zaman, izolasyon yapılması ve tamir ettirilmesinde çoğu zaman sorunlar yaşanır. Alt
katlarda olanlar bunun masraflarına
katılmak istemezler böyle olunca da
kat malikleri toplantısında bu konuda
bir karar alınamaz ve yaptırılamaz. Bu
durumlarda, çatının akmasından mağ-
Her şeyden önce, kira münasebeti bir sözleşmenin konusudur. Dolayısı ile kiracı ile kiralayan
arasında çıkabilecek her türlü sorunun çözümünü mahkemeler ve hâkimler, taraflarca
imzalanan kira sözleşmesinde arayacaklardır. Bu bakımdan
kira sözleşmelerinin yapılması çok önemlidir.
dur olanlar, bulunduğu yerdeki sulh
hukuk mahkemesinde; buranın ortak
yerlerden olduğunu, ne kadar zamanda
ve ne kadar bir masrafla yapılacağını,
bu meblağın tahsili ile yapımına izin
ve yetki isteyebilirler. Bu konuda alacağı karar ile Tahsil edeceği para ile
yaptırabilir.
Yeni yasa ile Kiracı, bakım, satış ya da
sonraki kiralama için zorunlu olduğu
ölçüde, kiraya verenin ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı gezip
görmesine izin vermekle yükümlüdür.
Kiraya veren, çalışmaları ve kiralananın gezip görüleceğini uygun bir süre
önce kiracıya bildirmek ve bunların
yapıldığı sırada kiracının yararlarını
göz önünde tutmak zorundadır.
Kiracı, sözleşme süresine veya fesih
dönemine uymaksızın kiralananı geri
verdiği takdirde, kira sözleşmesinden
doğan borçları, kiralanın benzer koşullarda kiraya verilebileceği makul bir
süre için devam eder.
Kiracıya, kira bedeli veya yan giderler
dışında başka bir ödeme yükümlülüğü
getirilemez. Kira bedelinin zamanında
ödenmemesi halinde cezai şart ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin
muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar
geçersizdir. Kira sözleşmesinin 10 yıldır uzama süresi sonunda kiraya veren,
bu süreyi izleyen her uzatma yılının bitiminden itibaren en az üç ay önceden
bildirimde bulunmak şartıyla her hangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye
son verebilir. Bu şekilde yeni bir tahliye
sebebi yaratılmış bulunmaktadır.
Kiracı ve kiralayan arasındaki soruların
çözümü iki tarafında dürüst ve adil olması ile azaltılabilir veya kaldırılabilir.
Kiralayan insanlar büyük miktarlardaki paralarla satın aldığı bu yerleri
kiracıların özenle kullanmasını, zarar
ve ziyan vermeden oturmasını istemektedir. Kiracılar ise, parasını veriyorum.
İstediğim gibi kullanırım diye düşünür
ise, o zaman sorunlar çıkmaktadır.
Kiracının ve kiraya verenin yasal hak ve
sorumlulukları vardır. Herkes bunlara
uyar ise, sorun kalmaz… Aksi takdirde, mahkemelerde icralarda yıllarca
sürecek ihtilafların tohumları atılmış
olur. İhtilafların, davaların iyi olduğunu kimse iddia edemez. Kiracı, kiraya
veren, kiraya veren de, kiracı olarak
empati yapar ise inanın soruların büyük bir bölümü çözülür.
TARİHTEN
11
ÇİZGİYE HAYAT VEREN KADIN…
Türkiye karikatür sanatı ile tanışırken, karikatüre ilk dokunan kadın Selma Emiroğlu Aykan’dır… Kimsenin bilmediği bu isim
aslında karikatüre hayat veren önemli isimlerden biridir. Gazeteci-yazar Fikret Adil şöyle demiştir kendisi için; “Selma Emiroğlu
karikatürcüden ziyade mizahçı, yaşamı o şekilde görüp çizen bir küçük kız.”
Selma Emiroğlu Aykan
le Kara Kedi Çetesinin
Dönüşü başlığıyla yeniden Doğan Kardeş
sayfalarında yer alan
seri derginin arka kapağındaki macerasına
devam etmiştir.
Yüreğindeki o küçük kızı ve onun mizah anlayışını hiç kaybetmeyen Emiroğlu Aykan, 1927 yılında doğdu. Üç
yaşından başlayarak eli kalem tutan
Emiroğlu Aykan, ilk olarak Amcabey
Dergisinde karikatür çizmeye başlamıştır. Bu derginin yayıncısı da olan
ünlü çizer Cemal Nadir Güler'in yönlendirme ve önerileriyle 1945 yılından
itibaren Doğan Kardeş dergisine önce
kapak, ardından da Kara Kedi Çetesi
başlıklı bir çizgiroman hazırlamaya
başlamış. Aynı zamanda uzun yıllar
İstanbul Şehir Korosu'nda dramatik
soprano olarak da çalışmış, radyoda
konserlere çıkmıştır.
Selma Emiroğlu’nun kitleler tarafından sevilip tanınması ise “Kara Kedi
Çetesi” isimli karikatür serisi ile başlar.
Kedilere duyduğu yakınlık bir bakıma
onda yaşam biçimi halini bile almıştır.
Onu yakından tanıyanlar, sanatçıya insandan başka hangi yaratık olmak isterdin diye sorabilseler, "kedi" diye yanıtlayacağını belirtmişler. Bir kuşağın
dimağında yapıtları ile yer alan Emiroğlu, artık karikatürleriyle anılıyordu.
Emiroğlu, hepsi bu çocuk dergisinin
sayfalarında yayınlanan başka bazı çizgi
romanlara da imza atmıştır. Bunların
hemen hepsi metinleri alt yazılı olarak
yayınlanmıştır. 1947 yılında 'Cin ile
Can ve Mercan Balığının Serüvenleri',
1948'de 'Oya'nın Hikayesi', 1949'da
çoğunu La Fontaine'in eserlerinden
esinlendiği Tavşan Kardeşin Sofrası,
Böceklerin Oyunu, Tırtılın Hikayesi
ve Zenci ile Maymun başlıklı çizgiromanları hazırlamıştır. Emiroğlu'nun
karikatürize stildeki temiz ve sade çizgileriyle hayat bulan bu çalışmaların
hemen tamamı hayvan karakterlerin
başrolde olduğu yapıtlardır. Özellik-
1964 yılında Aydın Aykan ile evlenen sanatçı,
müzikte, karikatürcü
kimliği kadar bilinememiştir. Eşi Aydın
Aykan'la yerleştiği
Almanya'da çok başanlı
bir opera şarkıcısı olarak beğenilen ve birçok
kez sahne alan sanatçı,
40 derece ateşle çıkmak
zorunda kaldığı bir sahne deneyimi sırasında
sesini yitirdi. Sahnede
geçecek ikinci hayatını görkeme çevirme
olanağı sesiyle birlikte
kaybetti… Sesini tekrar
kazanmak üzere yaptığı bütün çalışma
ve araştırmaların hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Kendisi için birşey yapamasa
da, yıllarca dünyanın birçok yerinden
"ses"ini yitirmiş opera şarkıcılarına
deva oldu. Birçok genç opera şarkıcısı
adayına ders verdi, geleceğin yıldızla-
rını yetiştirdi... Öyle ki, onun öğrencileri Almanya’da her zaman ayrıcalıklı
olarak kabul edilmiştir... Sahne yaşamı
sadece 4 yıl süren sanatçının çizerliği ise ömür boyu devam etmiş. Ta ki
4 Ekim 2011 tarihine kadar…
Selma Emiroğlu Aykan ve kendi sesiyle, elleriyle, yüreğiyle güzelleştirdiği
hayatı. Umarım Selma Emiroğlu Aykan 'ı kimse zamanın hoyratlığına sığınarak anımsamamazlık yapmayacak…
İster bir soprano, ister usta bir çizer
olarak hatırlayın… Değişmeyecek olan
tek şey Selma Emiroğlu Aykan’ın zamana, tarihe ve sayfalara bıraktıkları…
12 GENÇLİK
“ÜNİVERSİTE HAYATI ÖĞRENMEYİ ÖĞRENME
SÜRECİ OLMALIDIR.”
Niğde Üniversitesi, sadece nitelikli eğitimi ile değil aynı zamanda Niğde’ye kattıkları ile de çok değerli bir yere sahip.
18 binin üzerinde öğrencisi olan üniversite hedeflerine yenilerini ekleyerek büyümeye devam ediyor. Niğde Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Adnan Görür üniversitelerin misyonunu ise şöyle açıklıyor. “Hiçbir üniversite hiçbir öğrenciye
bir meslekle ilgili her şeyi öğretemez. Üniversitenin aktaracağı bilgiyle yetinmek kötü bir üniversite hayatı demektir.
İş dünyası mezunlarda, yabancı dil, iyi iletişim, zaman yönetimi ve hepsinden önce de fark yaratma özelliği arıyor.
Elbette ki, üniversitede alınan eğitim büyük önem taşıyor. Ancak esas belirleyici süreç, üniversitede alınan eğitimin
iş hayatına taşınabilmesidir.” Sayın Görür ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Niğde Üniversitesi’ni, geleceğe yönelik
hedeflerini ve projelerini konuştuk.
Niğde Üniversitesi 11 Temmuz 1992 tarihinde 131 personelle eğitim-öğretime
başlamıştır. Kuruluş kanunu ile birlikte
Niğde Üniversitesi bünyesinde 8 Fakülte,
2 Enstitü, 4 Yüksekokul, 10 Meslek Yüksekokulu, Rektörlüğe bağlı 2 Araştırma
ve Uygulama Merkezi ile 1 Türk Musikisi Devlet Konservatuarı yer almaktaydı.
2006 yılında Şereflikoçhisar, Ortaköy
ve Aksaray yerleşkelerinde yer alan birimlerinin ayrılması ile Niğde Üniversitesi bünyesinden ikinci bir üniversite
çıkarmış dolayısıyla ikiye bölünmüştür.
Niğde Üniversitesi bünyesinde yer alan
akademik birimlerde 2013 Haziran ayı
itibariyle toplam 18.181 öğrenci eğitim
görmekte, 329’u öğretim üyesi olmak
üzere toplam 737 öğretim elemanı görev
yapmaktadır.
Akademik personel ve öğrenci profilimiz
Niğde Üniversitesi bünyesinde 7 fakülte,
3 enstitü, 3 yüksekokul, 6 meslek yüksekokulu bulunmaktadır. Niğde Üniversitesi, eğitim öğretim ve araştırma faaliyetleri yönünden aktif, üretken, günceli
yakalayan, kendini sürekli yenileyen genç
ve dinamik bir akademik kadroya sahiptir. Bu genç kadro içerisinde lisansüstü
eğitimini yurt dışındaki ve ülkemizdeki
köklü üniversitelerde tamamlamış çok
sayıda öğretim elemanı bulunmaktadır. Niğde Üniversitesi öğretim üyeleri,
ulusal ve uluslararası yayın ve konferans
çalışmalarının yanı sıra farklı kuruluş-
larca desteklenen büyük bütçeli birçok
projeyi yürütmekte, önemli şirketlere
danışmanlık yapmaktadır. Öğrenciyle
olumlu ve kolay iletişim kurabilen bu
genç ve dinamik akademik kadro Niğde Üniversitesi’nin en önemli avantajlarından biridir. Niğde Üniversitesi’nde;
38 profesör, 75 doçent, 216 yardımcı
doçent, 157 öğretim görevlisi, 48 okutman, 193 araştırma görevlisi ve 10 uzman olmak üzere toplam 737 akademik
personel görev yapmaktadır. Üniversitemiz, öğretim üyesi ve öğretim elemanı
başına düşen öğrenci sayıları itibariyle
Avrupa standartlarına yakın bir durumda
bulunmaktadır. Niğde Üniversitesi ülkemizin 81 vilayetinden gelen öğrencileri,
sorunsuz olarak bir arada yaşatan üniversitedir. 18 bin öğrencimizin 81 vilayetten
olması tesadüf de değildir. Çünkü yüksek
lisans ve doktora öğrencilerimiz de 75
farklı vilayetten gelmektedir.
Üniversitenin Niğde’nin ekonomik ve
sosyal yaşamına katkılarını aktarabilir
misiniz?
Üniversiteler sadece verdikleri eğitimle
ya da teknolojik ve bilimsel gelişmeye
öncülük etmeleriyle sorumluluklarını
yerine getirmiş olmazlar. Artık günümüz üniversitelerinin bulundukları
kentin ve bölgenin sosyal, kültürel ve
ekonomik açıdan gelişmesine de katkı
sağlama yükümlülükleri vardır. Bu yönüyle üniversitelerin üzerine düşen yük,
diğer kurum ve kuruluşların üstlendiği
yükten çok daha ağır ve kapsamlıdır.
Çeşitli toplumsal sorunlara bilimsel
açıdan yaklaşıp çözüm üretmek, kaynak
yaratmak ya da var olan kaynakların verimli kullanımını sağlamak, iş dünyası
ve yöneticiler için yol haritası çizmek,
kısacası bölgesel kalkınma ve gelişmeye destek olmak da üniversitelerin asli
sorumlulukları arasında yer alır. Bütün
bunların gerçekleştirilmesi, üniversitelerin bulundukları kentle bütünleşmesine
bağlıdır. Üniversiteler halktan kopuk,
bölgesel dinamiklerden uzak, toplumsal değerlerden habersiz yabancılaşmış
kurumlar değildir. Aksine, halkla iç içe,
bölgesel sorunlardan haberdar, toplumsal
değerleri sahiplenmiş, her türlü sosyal ve
kültürel sorunun kaynağına inmiş çözüm
arayan kurumlar olmalıdır.
Bu bağlamda, Niğde Üniversitesi olarak, bu güne kadar sergilediğimiz olumlu
yaklaşımla kentimize ve bölgemize yarar
sağlama gayreti, temel hareket noktalarımızdan biri olmuştur. Tesis etmeye çalıştığımız kent-üniversite birlikteliğinin,
ilimiz ve bölgemiz açısından birçok alanda belirgin gelişme ve yararlar sağlaması
kaçınılmazdır. Öğretim elemanlarımızın
yaptığı bilimsel çalışma ve araştırmaların
kentimizde uygulanabilirliğini sağlamak
ya da kurumlar arası yürütülecek ortak
projeler geliştirmek, Niğde’nin gerek
sınaî, gerek iktisadi ve gerekse sosyo-kültürel sorunlarına çözüm üretecek, kalkınmasına destek olacaktır. Bu doğrultuda,
Niğde Üniversitesi olarak, şimdiye kadar
çeşitli kurum ve kuruluşlarla, meslek
odalarıyla, iş adamlarıyla, siyasetçilerle,
sivil toplum kuruluşlarıyla ve topyekün
Niğde halkıyla gerçekleştirmeye çalıştığımız uyumlu birlikteliği daha ileriye
götürme azim ve kararlılığında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Ulusal
ve evrensel sorumluluklarının yanı sıra
Niğde’ye hizmet etmek, yarar sağlamak
Niğde Üniversitesi’nin başlıca var olma
nedenlerinden biridir. 18 binin üzerinde
öğrencimizin, akademik ve idari toplam
1300'e yakın personelimizin olduğunu düşünürsek 120 bin nufusa sahip
Niğde'de her 6 kişiden biri üniversitede,
geride kalan 5 kişinin o bir üniversiteliden etkilenmemesi mümkün değil. Bu
etkileşim varsa bunun sonucunda kesinlikle şehirde bir kültürel gelişme bir sosyal değişim bir ekonomik hareketliliğin
olmasını dikkate almak zorundayız. Hele
ki o bir üniversitelinin dışında kalan 5
kişinin önemli bir kısmının genç nüfus
olduğunu düşünürseniz üniversitenin
toplumu nasıl etkileyeceğini çok açık
ve net bir şekilde görmeniz mümkün
olacaktır.
Düzenlediğimiz konferanslar, kongreler,
sempozyumlar, paneller, söyleşiler, tiyatro gösterileri ve diğer gösterilerin tamamı
halkımıza da açık. İsteyen Niğdeli vatandaşlarımız bu etkinliklerimizi takip
edebiliyorlar. Ayrıca kent, ağırlıkta olan
üniversite öğrencisine göre şekillenmiş
vaziyette. Öğrencilerimizin yeme içme,
giyinme, eğlenme, barınma gibi temel
ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri çok sayıda işyeri mevcut. Böylelikle şehre büyük
bir ekonomik girdi sağlanmış oluyor.
Gençlerimizin üniversitenizde faydalanabileceği sosyal imkanları anlatabilir
misiniz? Kampüste sosyal yaşam nasıl
geçmekte?
Niğde Üniversitesi’nde, eğitim-öğretim
ve bilimsel çalışmaların yanı sıra öğrencilerin sadece eğitim gördüğü alanlarda
değil, sosyal ve kültürel alanlarda da
kendilerini yetiştirme fırsatına sahip olması gerekliliğinden hareketle kültürel
ve sosyal etkinliklere büyük önem verilmektedir. Kariyer gelişimi açısından
öğrencilerin güncel bilgi, araştırma,
analiz, yorum ve sunum yetenekleri geliştirilirken, sosyal etkinliklere katılımları da teşvik edilmekte kişisel ve sosyal
yeteneklerini geliştirmeleri konusunda
olanaklar sunulmaktadır.
Niğde Üniversitesi önlisans, lisans ve
yüksek lisans programlarına kayıtlı
öğrencilerin toplumsal ve kültürel gelişimlerine katkı sağlamak, beden ve ruh
sağlıklarını korumak, onları araştırmacı
ve yaratıcı niteliklere sahip kişiler olarak
GENÇLİK
yetiştirebilmek gibi amaçlarla kurulan
öğrenci kulüpleri de eğitim öğretim yılı
içerisinde birçok etkinliği hayata geçirmektedir. Öğrenciler, 30 civarında olan
öğrenci kulüplerinden dilediği kulübe
üye olarak çalışmalara katılabilme, aktif
görev ve sorumluluk alabilme imkânına
sahiptir. Niğde Üniversitesi genç yaşına
rağmen son yıllarda ciddi şekilde gelişme gösteren üniversitelerden bir tanesi.
Özellikle kampus alanında öğrencilerimiz için sosyal ve spor alanları yaratma
gayretindeyiz. 1’i yarı olimpik ve 2500
seyirci kapasiteli olmak üzere 4 kapalı
spor salonu, 1 kondisyon merkezi, 1 ışıklandırmalı çim stadyum, 5 halı saha, 6
epdm zeminli çok amaçlı açık spor tesisi, 1 uluslararası standartlarda atletizm
pisti ve standart sentetik futbol sahası
öğrencilerimize hizmet vermektedir.
Bu anlamda kampus alanında öğrencilerin sosyal ihtiyaçlarını karşılaması
bakımından büyük bir kafeteryayı inşa
ettik. Buna ilave olarak kültürel faaliyetler bakımından yeteri kadar konferans
salonumuz var ama bunun yanında bir
kongre merkezinin inşasına da başladık
ve önemli mesafe kat ettik. Bu Kongre
merkeziyle birlikte üniversitemizin bilimsel ve akademik çalışmaları açısından
büyük sempozyumlara ev sahipliği yapması büyük kongrelerin buradan yapılması söz konusu olabilecektir.
Akademik çalışmalar ile bilimekatkınız, personelinizin bilimsel çalışma
yapabilme imkanları ve araştırma
geliştirme çalışmalarına olan katkılarından söz edebilir misiniz?
Her anabilim dalı için çok geniş ve son
teknolojik donanımla donatılmış araştırma ve çalışma ortamları oluşturulmuştur. Üniversitemiz bünyesinde çok sayıda
araştırma geliştirme laboratuarı vardır.
Bunun yanı sıra Avrupa standartlarında
Merkezi Araştırma Laboratuarı adıyla
özel bir araştırma merkezi oluşturulmuştur. Talepte bulunan her öğretim
elemanı için özel çalışma ve araştırma
ortamı tahsis edilmektedir. Bunun yanı
sıra çok sayıda öğretim elemanımızın
projesi desteklenmekte bilimsel çalışmalar her yıl düzenlediğimiz "Bilimsel
Yayınları Teşvik Ödülleri" kapsamında
ödüllendirilmektedir.
Ülkemizin gelişmiş ülkeler arasına girmesinin yolu bilgi üretmekten ve üretilen
bilginin ticarileştirilmesinden, günlük
hayata aktarılmasından geçmektedir. Ülkemizin bilim ve teknolojiyi takip eden
değil bilgiyi üreten, ürettiği bilgiyi teknolojiye dönüştüren bir ülke olması gerekiyor. Üniversiteler, sanayi ile işbirliğini
çok daha güçlü bir noktaya taşımak ve
ürettiği bilgiyi en kestirme yoldan toplumsal faydaya dönüştürmek zorundadır. Ülkemizin ve bölgemizin önemli
sanayi kuruluşlarıyla ortak yürüttüğümüz bilimsel çalışma ve projelerin yanı
sıra yakın zaman önce Bakanlar Kurulu
kararı ile resmiyet kazanan ve yönetici
şirket kurma faaliyetleri hızla sürdürülen Niğde Üniversitesi TEKNOPARK’ı,
bu adımların bir örneği niteliğindedir.
Bu anlamda, TAİ ile yapılan bilimsel
işbirliği protokolu, uzun zamandır süregelen VESTEL ile yapılan işbirliği ve
son günlerde üniversitemiz gündeminde
olan DOĞUŞ grubu ile yapılan ve yapılacak olan işbirlikleri de büyük önem
arz etmektedir. Bu işbirliklerini geniş
bir yelpazeye yaymak ve sürdürülebilir
olmasını sağlamak zorundayız.
Üniversitenizin temel sorunları ?
Üniversitemiz büyük oranda sorunlarını
aşmış, eksiklerini gidermiş durumdadır.
Yaşanan sorunların büyük bir bölümü
şehrin kısıtlı imkanlara sahip olmasından
kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda havaalanının olmaması ulaşım ile ilgili ciddi
bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun yanı sıra sosyal imkanların kısıtlı
olması da öğrenci ve öğretim elemanlarımız açısından çeşitli sorunlara sebep
olmaktadır. Bütün bunlara rağmen Niğde, gelişen ve gelişmeye açık bir kenttir.
Hayata geçecek yeni projeleriniz var
ise paylaşabilir misiniz?
Niğde Üniversitesi TEKNOPARK'ın en
kısa sürede faaliyete geçirilmesi için çalışmalar hızla sürdürülmektedir. İdari Bina
ve İnkübatör İnşası’nın en kısa sürede
başlatılması planlanmaktadır. Bu süreçte,
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan
destek alınması hedeflenmektedir. Bütün
bunlar tamamlandıktan sonra Niğde
Üniversitesi TEKNOPARK bünyesinde
AR-GE faaliyetlerini yürütecek şirketler
için başvuru ve değerlendirme sürecinin
başlatılması planlanmaktadır.
Bunun dışındaki projeleri hedefler niteliğinde şu şekilde sıralayabiliriz: Birincisi; sanayi kuruluşları ile işbirliğimizi
güçlendirmek ve ortak çalışmaların sayı
ve niteliğini arttırmak. Üretilen bilginin
sürekliliği ve faydaya dönüştürülmesi bir
zorunluluktur. İkincisi; uluslararası işbirlikleri için önümüze önemli hedefler
koyarak arayışlarımızı yoğunlaştırmak,
mevcut akademik işbirlikleri ve değişim
programlarını araç olarak kullanmak
suretiyle, bilimsel araştırma işbirlikleri
yapmak. Uluslararası fonlardan destekler alabilmek. Üçüncüsü; sözde değil,
gerçekten üreten araştırma merkezleri
kurmak. Bunun için özellikle disiplinler
arası çalışmalara önem vermek, araştırma
grupları oluşturmak. Buna paralel olarak, bugün itibariyle 50 bine yaklaşan
doktoralı akademisyen sayısını 2023 hedeflerine uygun olarak 150 bine çıkarma
hedefine katkı sağlamak için, çok sayıda
nitelikli doktoralı eleman yetiştirmek.
Diğer bir husus ise, öğrenciyi özellikle
de lisans düzeyinde öğrenim gören öğrenciyi üretilen bilginin parçası haline
13
getirmek. Çünkü öğrencilerimizi bilimsel çalışmalarımıza ve projelerimize dâhil
edemediğimiz sürece bilimsel çalışmanın
sürekliliğini ve gelişimini sağlamamız söz
konusu olmayacaktır.
Üniversiteler öğrencilere klavuzluk
eder
Türkiye’de eğitim hayatı üç aşamalı:
Üniversite öncesi, üniversite hayatı ve
üniversite sonrası. Uzun, zorlu ve yorucu
bir süreçten sonra tercih noktasındayız.
Eş ve meslek seçiminde hata yapmamak gerekiyor. Yaşamlarının 50 yılını
etkileyecek bir süreç. Üniversite hayatı
öğrenmeyi öğrenme süreci olmalıdır.
Tercihte elbette üniversite sonrasını da
hesaplamak zorundayız. Hiçbir üniversite iş garantisi veremez. Üniversiteler, öğrencilerine kılavuzluk ederler, iş dünyasıyla buluştururlar. Bundan sonrası artık
kişinin aldığı eğitimi kullanabilmesine ve
kendisini geliştirmesine bağlıdır. Hiçbir
üniversite hiçbir öğrenciye bir meslekle
ilgili her şeyi öğretemez. Üniversitenin
aktaracağı bilgiyle yetinmek kötü bir
üniversite hayatı demektir. İş dünyası
mezunlarda, yabancı dil, iyi iletişim,
zaman yönetimi ve hepsinden önce de
fark yaratma özelliği arıyor. Elbette ki,
üniversitede alınan eğitim büyük önem
taşıyor. Ancak esas belirleyici süreç,
üniversitede alınan eğitimin iş hayatına
taşınabilmesidir. Üniversiteler arasındaki
farkı; akademisyen kalitesi ve sunulan
eğitim ve araştırma imkanları oluşturur.
Bilim ve teknoloji çok hızlı ilerliyor. Her
an öğrendiğiniz bilgi eskiyor. Yerine yeni
bilgiyi koymak zorundasınız. Bütün bilgi
aktarılamaz. Üniversitenin sağlayacağı
şartlar önemli, ama öğrencinin kendini
geliştirme çabası daha çok önemli. Kısacası üniversite öğrenmeyi öğretecek,
öğrenci ise kendini geliştirecek. Üniversiteler, uluslararası kriterlere uygun eğitim
vermek, nitelikli bilgi üretmek, rekabet
edebilir insan kaynağını yetiştirmek ve
bunları bir araya getirerek bilgiyi teknolojiye ve toplumsal fayda dönüştürmek
zorundadır. Bu bakımdan üniversitenin,
yetenekleri keşfetme, girişimci, yenilikçi,
katılımcı ve yaratıcı bireyler yetiştirme
yolunda yeni ufuklar açacak bir eğitim
anlayışına sahip olması çok önemlidir.
Öğrencilerin bilimsel çalışmalara dahil olması önemlidir
Öğrenciyi üretilen bilginin parçası haline getirmek gerekiyor. Öğrencilerimizi
bilimsel çalışmalarımıza ve projelerimize dâhil edemediğimiz sürece bilimsel
çalışmanın sürekliliğini ve gelişimini
sağlamamız söz konusu olmayacaktır.
Üniversite sayısının 170’leri aştığı ülkemizde, birkaç yıl içinde bir üniversiteyi öğrenci açısından cazip kılacak en
önemli kriterlerden birisi öğrencilerin
bilimsel çalışmalara dâhil edilmesi olacaktır. Bizler bu imkanı öğrencilerimize şimdiden sağlamalı, öğrencilerimizin
kendi bilimsel çalışmasını yapmalarının
ya da hocalarının çalışmalarında görev
almalarının önünü açmalıyız. Bunun
dışında uygulama yoluyla öğrencilerin
edindikleri bilgileri pratiğe dönüştürme yetisine sahip olmalarını sağlamak
gerekir. Bunun için atölye, laboratuar
ya da uygulama merkezleri oluşturmak,
sanayi ile işbirliği yaparak staj ve benzeri uygulama yöntemleri ile öğrencilerin
edindiği bilgileri pratiğe dönüştürmek
ciddi yararlar sağlayacaktır.
Vizyonunuz
Niğde Üniversitesi olarak, sahip olduğumuz değerlerin bilinciyle, bilimin aydınlığını ilke edinerek, Cumhuriyetimizin
kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün açtığı yolda emin adımlarla yürüyüp, Türk Milleti ve Türkiye
Cumhuriyeti için yararlı işler yapmak
en büyük hedefimizdir. Sorumluluğumuz; rahmetle ve şükranla andığımız
atalarımızın büyük bedeller ödeyerek
ortaya koydukları tüm değerleri gelecek
kuşaklara eksiksiz teslim etmektir. Niğde
Üniversitesi, ilke ve hedeflerinden şaşmadan bir yandan üstlendiği tüm görevleri
yerine getirecek, bir yandan da büyüyüp
gelişerek ülkemizin önemli üniversiteleri
arasında hak ettiği yeri alacaktır.
14 SEKTÖREL KURULUŞLAR
“AİLE İŞLETMELERİ DÜNYA ÇAPINDA
İŞ YAPILANMASININ EN BASKIN UNSURUDUR.”
Aile işletmesi kavramı çok eski yıllara dayansa da, kurumsallaşma yeni kuşaklarla oluşmaya başlamıştır. Türkiye Aile
İşletmeleri Derneği (TAİDER) bu kurumsallaşma yolunda şirketelere yol gösteren çok önemli bir kurum. TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Şerife İnce Eren aile şirketlerinin kurumsallaşması için önerilerini ise şu sözlerle açıkladı; “Aile
şirketinin kurumsallaşma yolunda ‘Aile-İş (profesyonellik)-Ortaklık (mülkiyet)’ dinamiklerinin birbiriyle örtüşen, bir
o kadarda ayrışan noktalarını tespit etmek ve üzerinde çalışmak, kaynak ve emek harcamak durumundadırlar.’ Eren
aile şirketleri ve kurumsallaşmasının önemini Genç Yöneticiye anlattı
Ülkemizde aile şirketlerinin üçüncü
kuşaklara devri düşük düzeydedir.
Ülkemizde de köklü aile şirketleri
mevcut
Aile şirketleri ülkemizde GSMH’nın
en az %75’ ini ve Türkiye istihdamının
%85’ini sağlamaktadır. Girişimcilerin
%90’ ının aile şirketleri olduğu ülkemizde aile şirketlerinin sürdürülebilirliğinin ulusal ekonominin kalkınması
ve gelişmesi için çok önemli olduğunun altını çizmek isteriz. Ankara Sanayi Odası rakamlarına göre ülkemizde aile şirketlerinin sektörel dağılımı
üretim %51.2, inşaat %15,4, ticaret
%19,5, turizm %4,8, finans %4, diğer
%4,8 şeklinde özetlenmiştir.
Ülkemizde en eski aile işletmeleri
arasında Hacı Bekir Lokumları 1777,
İskender Efendi 1860, Vefa Bozacısı
Hacı Sadık 1870, Kurukahveci Mehmet Efendi 1871, Komili Hasan 1878,
Hacı Şakir 1889, Tuzcuoğlu Nakliyat 1893, Arkas Holding 1902 gibi
örnekleri verebiliriz. (Kaynak: Pwc
2011-Türkiye)
Yapılan araştırmalara göre dünyada aile
şirketlerinin %30’u ikinci kuşaklara ve
ancak %10’uüçüncü kuşaklara devr
olabilmişken, Türkiye’de bu oran çok
daha düşüktür.
Şerife İNCE EREN
TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı
Derneğimiz 40 kurucu ailenin bir
araya gelmesi ile Ağustos 2012’de
İzmir’de kurulmuştur. Kuruluşun
hemen ardından TAİDER, dünyada
29 ülkeden 7000’ e yakın aile üyesinin üye olduğu İsviçre merkezli Aile
İşletmeleri Uluslararası İletişim Ağı
(FBN-Family Business Network)
üyeliğini gerçekleştirmiş ve Türkiye
paydaşı olmuştur.
Derneğimiz amaçları arasında;
• Ülkemiz aile işletmelerinin özgün gereksinimleri ve çıkarlarına
uygun yönetim ilkeleri doğrultusunda;
• Aile şirketlerinde bilginin üretilmesi, teşvik edilmesi ve yayılması,
• Aile şirketlerinin kurumsallaşması,
kârlı sürdürülebilir büyümesi ve
gelecek nesillerin desteklenerek ülkemizin ekonomik kalkınmasına
katkı sağlanması,
• Aileler arasında paylaşım, birliktelik, iletişim ve ilişki ağı
imkânlarının oluşturulması
yeralmaktadır.
TAİDER’in etkin faaliyetleri
Derneğimiz Türkiye çapında yürüttüğü faaliyetleri ile etkinliğini sürdürmektedir. Bu faaliyetlerimiz şöyledir:
Ülkemizdeki aile şirketleri arasında,
geçmiş deneyimlerin bir güven ortamı
sağlanarak paylaşılmasına ve şirketlerin
birbirlerinden öğrenmelerine -destek
olmalarına- ve ilişki ağının geliştirilmesine yönelik organizasyonlar gerçekleştirmek.
Kurumsallaşmaya giden yolda aile
şirketlerinin 3 dinamiğinin (Aile-İşOrtaklık) farkındalığını sağlayıcı bilgilendirme toplantıları düzenlemek.
Aile şirketindeki gelecek nesillere öncülük edebilen bir kurum olmak amacıyla gelecek nesil paylaşım ve bilgilendirme etkinlikleri yapmak.
Uluslararası platformda ülkemiz aile
şirketlerinin temsilini sağlayıcı ve aynı
zamanda yurt dışında düzenlenen etkinliklerin Türkiye’de yapılmasını
teşvik edici organizasyonlara öncülük
etmektir.
Türkiye’de 70-80 yıllarında kurucu
olan birinci kuşakların kurmuş olduğu büyük sanayi şirketlerimizin hemen
hepsi, önümüzdeki 10 yıl içinde büyük
olasılıkla kuşak değiştirecek, yani bir
sonraki kuşağa geçeceklerdir.
Aile şirketlerinin sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve kurumsallaşması hususu önemlidir.
Genel olarak aile ve iş arasında güçlü
bir ilişki vardır. Diğerlerinden farklı
olarak, kısa dönem karlılık yerine aile
şirketlerinde uzun dönem işin sürdürülebilirliği, mülkiyete ve idarenin bir
nesilden diğerine aktarılması önemli ve
kritik konulardır. Aile işinin gelecek
nesillere aktarımı finansal varlıkların
yanı sıra, değerlerinin, sosyal ve kültürel sermayenin, iş alanındaki deneyimlerin ve iletişim ağının aktarımını da
içerir. Yukarda saydığımız tüm değerler
aileden aileye farklılık gösterse de (her
aileye özgü ve özel olsa da) aile şirketinin kurumsallaşma yolunda
• Aile
• İş (profesyonellik)
• Ortaklık (mülkiyet)
dinamiklerinin birbiriyle örtüşen, bir
o kadar da ayrışan noktalarını tespit
etmek ve üzerinde çalışmak, kaynak
ve emek harcamak durumundadırlar.
Aile şirketlerimizin avantajı ve dezavantajları da bulunmaktadır
Aile işletmelerinin üstün (avantajlı)
yanları “ailenin özverisi ve itibarı,
çalışanların sadakati, uzun dönemli
planların yapılabilmesi, esneklik ve
dinamizm, sosyal duyarlılık, yönetici
hissedar birliği, aile ilişkilerini geliştirme” şeklinde özetlenebilir. Geliştirilmesi gereken yanları ise “çatışma/rol
karmaşası, akrabaya öncelik tanıma,
yöneticilerin eğitiminin yetersizliği,
aile üyeleri arasında rekabet, devretme sorunu, statükoculuk ve tutuculuk,
merkeziyetçi yönetim, ailenin iç yapısı”
gibi başlıklarda toplayabiliriz.
Aile şirketleri tüm dünya ekonomilerinde kritik bir role sahiptir.
Aile işletmeleri dünya çapında iş yapılanmasının en baskın unsurudur ve
tıpkı ülkemizde olduğu gibi tüm dünya
ülke ekonomilerinde kritik bir rol oynar. Ülkelerin gelenek, ekonomik ve
yasal düzenlemelerine göre farklılıklar
olsa da genel anlamda aile işletmelerinin 3 dinamik (Aile-İş-Ortalık) gerçeğinin evrensel olduğunu söyleyebiliriz.
Uluslararası araştırmalar göstermektedir ki kuşaktan kuşağa geçmede
çok zorlanan aile şirketleri uluslararası boyutta da “kurumsallaşamama,
devir planının olmaması ya da yanlış
devir planı, Aile Anayasası kültürünün yerleşmemiş olması” gibi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. O nedenle
uluslararasında uygulanan yöntemler
ile Türkiye’de uygulanan yöntemler
(eğitim/bilinçlendirme/bilgi aktarımı
/evrensel en iyi uygulamaların yaygınlaştırılması, yaşama geçirilmesi ve takibi) arasında temelde farklılık yoktur.
YENİ TEKNOLOJİLER
15
İNŞAAT PROJELERİNDE ARTTIRILMIŞ
GERÇEKLİK SİSTEMİ UYGULAMALARI
Bilgi teknolojilerinin avantajlarını konularındaki birikim ve tecrübe ile bütünleştirmek Türk inşaat sektöründe geliştirilmeye en açık alanlardan biridir. Bilgi teknolojilerinin şantiyelerde etkin kullanılması, şantiyelerdeki verimliliği,
üretkenliği, kaliteyi, iş sağlığı ve güvenliğini ve dolayısıyla proje maliyeti ve süresini olumlu yönde etkileyecektir. Bu
bağlamda, bilgi teknolojilerine yeni bir bakış açısı getiren “Arttırılmış Gerçeklik” teknolojisi Türk inşaat sektörünün
hizmetine sunulabilecektir.
ya da tamamen durmasına da neden
olabilmektedir. Ayrıca, hayati tehdit
unsuru taşıyan bu durumlar bazen
ölümle sonuçlanan kazalar haline de
dönüşebilmektedir. Bu tür olumsuzlukları engellemek için “Arttırılmış
Gerçeklik” ile Global Konumlandırma Sistemini (GPS) bütünleştirilerek, altyapı tesislerinin CAD modelleri ile gerçek görüntülerin canlı
videosu elde edilebilir. Böylece ekipman operatörü, altyapı tesislerinin
sanal görüntülerini gerçek zamanlı
görüntüleyerek kazının altyapı tesislerine zarar verilmeden yapılmasını
sağlayabilmektedir. (Şekil 2)
Okul eğitimi, askeri savaş endüstrisi, askeri eğitim, endüstriyel bakım,
perakende satış, sağlık gibi birçok
sektördeki hizmetleri geliştirmek için
tasarlanan “Arttırılmış Gerçeklik”, en
basit tanımıyla, gerçek dünyanın sanal
dünyadan gelen bilgi ile zenginleştirilmesidir. “Arttırılmış Gerçeklik”,
kullanıcının gerçek dünyada gördüğü
manzaraya bir bilgisayar tarafından
üretilmiş bilginin eklendiği bir teknoloji ya da ortam olarak da adlandırılabilir.
21. yüzyıla girmemizle beraber, yapılar daha karmaşık hale gelme eğilimindedir. Özellikle elektro-mekanik sistemlerin yapılara eklenmesi,
uzmanlık gerektiren imalatlar için
birçok farklı alanda uzman işçilerin
kalabalık bir grup olarak şantiyelerde
bir arada çalışmasına neden olmaktadır. Bu karmaşık ortama bir de zaman
baskısı eklendiğinde işin ilerleyişi net
bir bakış açısı ile takip edilemeyerek,
maliyeti artıran imalat hataları ortaya
çıkmaktadır. Bununla beraber şantiye
güvenlik riskleri de artmaktadır. Bu
problemleri aşmak için, inşaat işçilerine etraflarında sürekli değişen şantiye
ortamı ve ellerindeki işlerle ilgili gerçek zamanlı ve doğru bilgileri vermek
büyük önem taşımaktadır. Bu noktada “Arttırılmış Gerçeklik” devreye girmektedir. Görsel “Arttırılmış Gerçeklik”, yerinde deneyim, yerinde onama
ve yerinde uyarı sistemi olmak üzere
3 ana kategoride kullanılabilmektedir.
Yerinde deneyim ile bir binanın, köprünün ya da başka bir yapının, inşa
edilmeden önce yapılacağı yerde ken-
Şekil 1. İnşaat Projelerinde Arttırılmış Gerçeklik Uygulaması Örneği
dini çevreleyen koşullar ve coğrafya ile
nasıl duracağını öngörebilmek mümkün olabilmektedir.
Yerinde onama ile 3 boyutlu bir yapı
haritası, belirli bir referans noktasına
göre yapının üzerine sanal bir görüntü
ile oturtularak gerçekte yapılan işin,
amaçlanan tasarım ile uyumlu olup
olmadığı kontrol edilebilmektedir.
(Şekil 1)
Yerinde uyarı sistemi ile ise görülemeyen tehlikelerin varlığında, işçiler
duvarda asılı bir uyarı levhasına göre
daha dikkat çekici şekilde uyarılıp, güvenlikleri arttırılabilmektedir.
Görüldüğü gibi, “Arttırılmış Gerçekliğin” bu üç yolla kullanımı, projenin
amacına uygunluğu, ilk tasarımı ile
doğruluğu, kalitesi, çevresi ile olan
uyumu ve de iş sağlığı ve güvenliği
gerçek zamanlı olarak etkin bir şekilde
yönetilebilmektedir. Bu teknolojinin
kullanılabilmesi ile her türlü inşaat
projesinde aynı amaçlar doğrultusunda benzer faydalar elde edilebilir.
İnşaat projelerinde bir kazı esnasında mevcut yeraltı altyapı tesislerinin
zarar görmesi oldukça sık karşılaşılan
bir durumdur. Bu tür istenmeyen
olaylar, projeye finansal kayıp getirebileceği gibi, projenin gecikmesine
Şekil 2. İnşaat Projelerinde Arttırılmış
Gerçeklik Uygulaması Örneği
İnşaat sektörü, bu teknolojiyi henüz
yeterince kullanmayan sektörlerin başında gelmektedir. Sürekli artan donanımsal gelişmeler ve izleme teknikleri
inşaat sektöründe de “Arttırılmış Gerçeklik” tabanlı uygulamaların yaratılmasını motive etmelidir. Türk inşaat
sektöründe Arttırılmış Gerçeklik teknolojisinden faydalanılarak, şantiyelerdeki personelin kullanabileceği
akıllı cihazlarla başarılı uygulamalar
ortaya çıkarmak, inşaat projelerinde
yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.
Doç.Dr.Gökhan ARSLAN,
Anadolu Üniversitesi, İnşaat
Mühendisliği Bölümü, Eskişehir
e-posta:[email protected]
Yard.Doç.Dr.Serkan KIVRAK,
Anadolu Üniversitesi, İnşaat
Mühendisliği Bölümü, Eskişehir
e-posta:[email protected]
16 DÜNYADAN PROJELER
BÖYLE BİR KÜTÜPHANE GÖRMEDİNİZ !
Okuduğumuz her satır, her kitap aslında hayatımızı aydınlatan en büyük zenginliklerdendir. Dünyada ise tam bu
zenginlikler için tasarlanmış öyle kütüphaneler var ki sizi gerçekten büyülüyor. İşte bu yazımızda size böyle görkemli
bir mekanı; St. Gall Kütüphanesi’ni tanıtacağız.
büyük Barok kiliselerinden biridir. Yapımına 1760’larda başlanan katedralin
dış cephesi, iç mekanın beyaz alçı bezemeleri ve ince altın kaplama işlemeleri
göz alıcıdır.
11. yüzyılda kesişler tarafından hazırlanan elyazmaları, manastırın sağ
kanadını oluşturan kütüphanede muhafaza edilmektedir. Giriş kapısının
üzerinde bulunan Yunanca ‘psykhé
iatreion’ (ruhun eczacısı) yazısı dikkat çeker. Barok sanatının bir şaheseri olan salonun freskli tavanına kadar
yükselen raflarında yaklaşık 100.000
eser bulunmaktadır.
Tarihi çok eski yıllara dayanan kütüphane, İsviçre’nin en önemli manastırı
olan St. Gall Manastırı’nda yer alır.
Manastır ve kütüphane St. Gallen şehrinin önemli sembollerindendir. Dantel ve dokuma sanayisinin merkezi olan
St. Gallen kuzeydoğu İsviçre Alpleri
ile Konstanz Gölü arasında yer alır.
Ortaçağ’dan kalma bina cephelerinin
modern binalar ve son moda barlarla
iç içe olduğu bu dinamik şehir, geçmiş
ve modern zamanları bir arada yaşatır.
Şehir merkezinde yer alan St Gall Manastırı, Avrupa’da inşa edilen, en son
Kütüphane, el yazmaları ve 1500 yılından önce basılmış, süslemeli ciltler koleksiyonundaki 3600 eseriyle dünyanın
en zengin koleksiyonlarından birine
sahiptir. 9. ve 16. yüzyıllar arasından
kalma çok sayıda, değerli İrlanda, Karolenj ve Otto hanedanı elyazmaları
cam vitrinlerde sergilenir. Rafların en
üst kısımlarındaki çocuk melek figür-
leri salonun değişik yerlerindeki kitapların konularını göstererek ziyaretçilere
rehberlik eder. Örneğin, gözü teleskopta olan çocuk melek astronomi kitaplarının bulunduğu rafları gösterir. Girişi
ücretli olan kütüphane, Pazartesi’den
Cumartesiye 10.00-17.00 saatleri arasında, Pazar günleri saat 10.00-16.00
arasında ziyarete açıktır.
Dünyanın en eski ve en zengin kütüphanelerinden biri olarak bilinen St.
Gall, el yazması eserlerin dışında en
eski mimarî çizimleri barındırmasıyla
da ünlüdür.
İsviçre'nin en eski kütüphanesi olan
St. Gall Birleşmiş Milletler Eğitim,
Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)
tarafından, 1983 Dünya Mirası olarak
adlandırılmıştır.
Bilginin değerini mimari kimliğinde
de taşıyan ve yansıtan St. Gall Kütüphanesi, kelimelerin mucizesini insana
hissettiren çok önemli bir mekan.