Sayı No : 63 PDF İndir

Transkript

Sayı No : 63 PDF İndir
itü vakfı dergisi 1
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
OCAK - MART 2014
| SAYI 63
İmtiyaz Sahibi:
İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca
Yazı İşleri Müdürü:
Hatice Yazıcı Şahinli
Yayın Kurulu:
Prof. Dr. Yıldız Sey
Y. Müh. Naci Endem
Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol
Prof. Dr. Mete Tapan
Kenan Çolpan
Hatice Yazıcı Şahinli
Yayın Koordinatörü:
Kenan Mete
Editör:
Hatice Yazıcı Şahinli
Reklam ve Halkla İlişkiler:
Fahri Sarrafoğlu
Katkıda Bulunanlar:
Burak Yedek, Osman Keskin, Altan Bal,
Arzu Eryılmaz, Selma Bahçıvanoğlu
Yapım:
Yönetim Yeri:
İTÜ Vakfı Merkezi
İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394
Teşvikiye / İSTANBUL
Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71
Faks: 0212 231 46 33
Baskı:
Anka Matbaacılık
2. Matbaacılar Sitesi Litros Yolu
F Blok ZF 9 Topkapı / İSTANBUL
Tel: 0212 565 90 33 – 480 05 71
Yayın Türü:
Yaygın, Süreli
E-posta: [email protected]
www.ituvakif.org.tr
Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar
sahiplerinin görüşünü yansıtmaktadır. Dergiyi
ve yayın kurulunu bağlayıcı nitelik taşımaz.
İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve
fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile
alıntı yapılabilir.
...........................................................................................................................................................................................................................................
VAKFI DERGİSİ
ISSN:1303-1139
KENT
MEYDANLARI
İstanbul Teknik Üniversitesi
Vakfı Dergisi
OCAK - MART 2014 | SAYI 63
Kentsel Kamusal Mekanların Şahı Meydanlar
Prof. Dr. Şebnem Önal Hoşkara
Kamusal Alanların Biçimlenmesi
Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez
Kent ve Meydanlar
Dr. Deniz Aslan
Meydanlar Üzerine Bazı Notlar ve Taksim Meydanı
Prof. Dr. Mete Tapan
Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi
Taksim Cumhuriyet Meydanı
Y. Mimar Hasan Kuruyazıcı
Beyazıt Meydanı Bugünkü Haline Nasıl Geldi?
Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol
9
Kentsel Kamusal Mekânların Şahı
Meydanlar
Prof.Dr. Şebnem Önal Hoşkara
14
Kamusal Alanların Biçimlenmesi
20
Kent ve Meydanlar
25
Meydanlar Üzerine Bazı Notlar ve Taksim
Meydanı
28
Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi
Taksim Cumhuriyet Meydanı
35
Beyazıt Meydanı Bugünkü Haline Nasıl Geldi
38
44
48
50
52
54
56
58
62
Kapak fotoğrafı:
Taksim Meydanı ve
Kristal Gazinosu, 1940’lar.
(C. Kahraman arşivi)
Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez
Dr. Deniz Aslan
Prof. Dr. Mete Tapan
Y. Mim. Hasan Kuruyazıcı
Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol
İTÜ ARI TEKNOKENT Dosyası
Yeni Nesil Girişimciler
Sentromer: Sentetik DNA Üretim Tesisi
İstek ISRA Vision: Bu Gözün Görmediği Hata Yok!
Valensas: Mobil Yayıncılık Geleceğe Taşınıyor
Kron: Yazılım ve Donanım Çözümlerinde Küresel Vizyon
Matriks: Finans Sektörü Bu Yazılımları Kullanıyor
Sağlık ve Güvenlik Açısından Ergonomi
Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok
İTÜ’den Haberler
88
98
102
108
Genç Başarı
110
112
Briç
Vakıf’tan Haberler
Yayınlar
Spor
Atamalar
2 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
itü vakfı dergisi 3
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Yazıları ve Rölöveleriyle
Sedat Çetintaş
Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş
Editör: Prof. Dr. Ayla Ödekan
ISBN: 975-561-252-1
Basım Yılı: 2004
Boyutlar: 27 x 39 cm
Cilbent kutu içinde 79 sayfa metin + 108 sayfa rölöve föyleri.
Sedat Çetintaş, mimarlık tarihimizde sanatsal ve mimari değeri güçlü
rölöve ve restitüsyonların yaratıcısı, 19. yüzyıl kültürü ile beslenmiş
20. yüzyılın ilk yarısında yaşayan bir Cumhuriyet aydını. O, Selçuklu
dönemi ile Erken ve Klasik Dönem Osmanlı mimarlığı tutkunu bir
‘Ülkügüder’. Sedat Çetintaş, anıtsal yapıtları çizimleriyle günümüze taşımakla kalmamış, yazılarıyla da mimar olarak toplumsal duyarlılığı sürekli diri tutmuş bir aydın. Ülküsü bir ‘Corpus’ oluşturmak.
Amacı doğrultusunda yaklaşık 200 adet rölöve ve restitüsyon üretmiş.
Bu ürünlerden 108’i İTÜ Mimarlık Fakültesi Arşivi’nde bulunmaktadır. Bu kitap da, Sedat Çetintaş›ın bu arşivde yer alan yapıtlarını
toplu olarak okuyucuya ulaştırmayı ve araştırmaya açmayı hedefliyor.
Buna ek olarak, çizimleriyle tanıdığımız Sedat Çetintaş›ı yazılarından
da okuyarak ‘ülkügider›liğinin insancıl boyutlarına da erişme olanağı
veriyor. Bu nedenle, kitapta yazar sık sık Çetintaş›ın kendi anlatımlarına yer veriyor. Böylece kendi sözcük ve anlatım dilini okuyucuyla
paylaşarak Çetintaş›ın özellikle eski yapıları koruma konusundaki savaşçı kişiliğini açığa çıkarıyor. ‘Sedat Çetintaş›ın inanılmaz rölöveleri karşısısnda insan şaşırıyor. Şaşırmamız rölövelerin insan emeğinin
ürünleri oluşundan. Hele bilgisayara dayalı bir tasarım kuşağı içinde olduğumuz günümüzde, bu çizimler doğal olarak inanılmaz geliyor’ diyor, Prof. Dr. Ayla Ödekan.
1994 yılında ilk basımı yapılan, editör olarak Prof. Dr. Ayla Ödekan’ın imza attığı bu prestij yayınımız, her geçen yıl değerine değer
katıyor; koleksiyonlarda yer alıyor, TV programlarına konu oluyor…
İçindekiler
Önsöz
İlk ışık
‘Ülkügüder’ bir yaşam
Işığa doğru ve Cumhuriyet’in ilk yılları
Atatürk’le karşılaşma: Heyecanlı yıllar
İkinci Ulusal Mimarlık Akımı/Birey-toplum ayrışması
Kalemin ucunda söz
Koruma yazıları
Mimar Sinan’la ilgili yazılar
Türk mimarlığı/’Milli Mimari’ sorunsalı
Eleştiri yazıları
Çeşitli konular
Kişiliği
Kalemin ucunda imge
Gelenek
Sedat Çetintaş’ta uygulama
Son söz: Işığın sönüşü
Kaynakça
Ekler
4 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
itü vakfı dergisi 5
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Bu sayıda
Değerli Okurlar,
2014 yılının ilk sayısını sizlere iletirken bu yılın tüm
İTÜ’lülere sağlık, mutluluk ve başarı getirmesini
diliyoruz. Bu sayımızla dergimizin kapak ve boyutunda bazı yenilikler getiriyoruz. İlerdeki sayılarımızda dergimizi geliştirme çabalarımızın daha
da artması için çalışmalarımız devam edecek.
Hedefimiz, içeriğimizi İTÜ’nün, temel bilimlerden
teknolojiye, insan ve toplum bilimlerinden müzikoloji ve tasarıma kadar uzanan eğitim/araştırma
alanlarında sağladığı ulusal/uluslararası gelişmelere ve yeniliklere yer vermek. Böylece okuyucu
kitlemizi genişletmeyi umuyoruz.
63. sayımız için dosya konusu olarak son zamanların önemli bir ilgi alanı olan ve farklı görüşlerin
tartışıldığı ‘Kent Meydanları’nı seçtik. Kentlerin
kalbi olarak adlandırılan, bazen yolların düğüm
noktası, bazen kentlilerin buluşma ve tören alanları olan ve içinde bulunduğumuz dönemde yeniden düzenlenmelerinin söz konusu olduğu bu
açık mekânların fiziksel ve toplumsal işlevleri ile
ele alındığı bir dosya hazırladık. Bu konuda söyleyecek sözü olan daha bir çok yetkili bulunduğunu biliyoruz. İlgilenenlerin katkısını almaktan
mutluluk duyacağız. Dosyada yer alan altı makalede “Meydan” kavramı çeşitli açılardan ve çeşitli örnekler üzerinden inceleniyor. Kamusal alan
olarak, fiziksel ve sosyal boyutları ile var olan
meydanların farklı özelliklerini ele alan Şebnem
Önal Hoşkara, “Kentsel Kamusal Mekânların Şahı»adlı yazısında konuyu ayrıntılı olarak inceliyor
ve kentlerin yerel karakterinin ve kültürel çeşitliliğinin bu alanlarda yansıdığı görüşünü açıklıyor.
Mete Tapan, “Meydanlar Üzerine Notlar ve Taksim Meydanı” başlıklı yazısında meydanın tanımını yapıyor ve meydanlarda kentlerin tarihini
okuyarak geçmişle gelecek arasındaki köprünün
kurulabileceğini vurguladıktan sonra, çeşitli örneklerle tasarıma ilişkin görüşlerini ortaya koyuyor.
Bir kamusal alan olarak meydanların biçimlenmesini “Kamusal Alanların Biçimlenmesi” adlı
yazısında irdeleyen Ebru Erdönmez, toplumsal
ilişkilerin etkisini farklı kuramsal yaklaşımlarla anlatıyor.
Deniz Aslan, Taksim’in bir yanda 19. yüzyılda İstanbul’un bir cazibe merkezi olan Pera’nın kapısı
ve diğer yanda da İnönü Gezisi’ne açılarak Maçka, Teşvikiye bölgesinin kapısı niteliğini taşıdığını, giderek yoğunlaşan trafik yüküyle ölçeksiz /
unutulmuş bir mekân haline geldiğini söyleyerek,
artık çağdaş yeni bir meydan tasarımının zamanının geldiğini vurguluyor.
İstanbul›un iki önemli meydanı Taksim ve Beyazıt.
Yıllardan beri gündemde kalmış ve çeşitli tartışmalara ve proje yarışmalarına konu olmuş bu
meydanlarla ilgili iki yazı dergimizde yer alıyor.
Doğan Hasol, “Beyazıt Meydanı’nın Öyküsü: Beyazıt Meydanı bu hale nasıl geldi?” başlıklı yazısıyla Bizans İmparatorluğu sırasında bir Forum
olarak düzenlenen ve Osmanlı İmparatorluğu’na
geçtikten sonra Saray Meydanı niteliği kazanan
meydanın, zaman içinde değişen yöneticilerin
imar faaliyeti adı altındaki müdahaleleriyle nasıl
bugünkü durumuna geldiğini anlatıyor.
Hasan Kuruyazıcı ise “Cumhuriyet’in İstanbul’daki Simgesi Olarak Taksim Meydanı” başlığı altında, meydanın 21.yüzyıla kadarki dönemini fiziksel değişimi ve sosyal olaylarıyla ayrıntılı olarak
anlatıyor.
Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO), üniversite ve sanayi arasında işbirliği, akademisyenler ve öğrencilerin girişimci fikirlerinin proje ve uygulamaya
dönüşmesi, akademik alanda edinilen bilginin
sanayide uygulama alanı bulması ve nihayet bu
çalışmaların patentlenebilmesinde kritik roller
üstleniyor. Arı Teknokent çalışmaları ile büyük
başarılara imza atmakta olan İTÜ, sabırsızlıkla
beklenen Teknoloji Transfer Ofisini, İTÜNOVA
TTO adıyla geçtiğimiz günlerde hizmete açtı.
Üniversitemizdeki ‘bilgi’nin sanayi ile buluşması
ve ticarileşebilmesi amacıyla kurulan İTÜNOVA
TTO’nun işlevi ve hedeflerini Ahmet Sabri Çelik,
Altuğ Şişman ve Arzu Eryılmaz’dan aktarıyoruz.
İTÜ Arı Teknokent firmaları tanıtım dizisinin bu
sayıdaki konukları: Sentromer, Vistek Isra Vision,
Valensas, Kron ve Matriks.
Dergimizin, ilginizi çekeceğini umduğumuz bir
diğer konusu da iş sistemlerinin bilimsel bir şekilde incelenmesini amaç edinen ‘Ergonomi’.
Konunun uzmanı Ahmet Fahri Özok, bu sayımız
için kaleme aldığı “Sağlık ve Güvenlik Açısından
Ergonomi” başlıklı makalesinde bu bilim dalının
temel amacına ışık tutarak, günlük yaşantımızda
bilgisayarla çalışma için bazı ergonomik önerilerde bulunuyor; kent yaşamında ergonominin önemini örneklerle açıklıyor.
Haber sayfalarımızda, İTÜ’de ve Vakfımızdaki
gelişme ve etkinlikleri aktarırken, Genç Başarı
sayfalarımızda öğrencilerimizin göğsümüzü kabartan başarılarına yer veriyoruz.
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Yıldız Sey
6 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
itü vakfı dergisi 7
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
KENT
MEYDANLARı
8 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Kentsel Kamusal
Mekânların Şahı
Meydanlar
Prof.Dr. Şebnem Önal Hoşkara
Mağusa Suriçi’nde Lala Mustafa Paşa Camisi (St. Nicholas Katedrali) önünde
konumlanmış Namık Kemal Meydanı, Gazimağusa (Fotoğraf: Müge Riza)
Doğu Akdeniz Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi
“Büyülüdür meydanlar benim
için... Herhangi bir kente
ilk gidişimde, ilk görmek
istediğim yerler kentin
meydanlarıdır. Kentin ruhunu
hissetmek, kimliğini algılamak,
insanlarıyla karşılaşmak, kentin
meydanlarında mümkündür
bence. Bazen tek bir büyük,
anıtsal mekân olarak karşımıza
çıkar meydanlar, bazen bir
kaç görece küçük mekân
olarak... Bazen ayrı ayrı, bazen
gruplanmış olarak... “
Giriş: Tanımlamalar
Bütün yerleşimler, dolayısıyla da kentler, binalar ve binalar arasındaki sokaklar, meydanlar, yeşil alanlar, parklar ve diğer açık
alanları kapsayan kentsel-kamusal-mekânlardan oluşmaktadırlar. Kentin fiziksel biçimi, kentsel mekânlar ile, bunların cephe ve
kesitleri arasındaki ilişkinin sonucunda ortaya çıkar. Kent strüktürü içinde en belirgin
kentsel mekân, sokaklar ve meydanlardır
– ki bunlar kentsel ortak mekânlar olarak
“kamusal mekânları” oluştururlar. Her iki
mekânsal biçimin de en temel geometrik
özellikleri bir noktada aynıdır: Her ikisi de,
kendilerini sınırlayan duvarların boyutları
ve kendilerini özgün kılan fonksiyon ve dolaşım ağları ile belirginleşirler.
Kentsel mekânlar, dış odalar ve koridorlar
olarak tasarlanan hacimlerdir ve binalar
bu mekânların duvarlarını oluşturan üç bo-
yutlu elemanlardır. Kentsel tasarım disiplini
içinde ele alındığında binalar, kentsel dış
mekânlara birer “sahne” oluşturmak üzere
tasarlanırlar ve burada “mimarlık” destekleyici bir rol oynar. Bu konsept içinde bakıldığında kentsel mekân tanımının önemi
fazladır.
Bu noktada iki ayrı “kentsel mekân” tanımlama biçiminden söz etmek gerekecektir:
Bunlardan birincisi, kent içindeki “mekânların/alanların” fiziksel olarak tanımlanmasıdır. Bu tanıma göre, kentlerin yerleşme
dokusunu oluşturan yapılaşmış ve yapılaşmamış alanlar, kentsel mekânı oluşturur. Bu
bağlamda, adı geçen her ayrı kent mekânı
için (sokak, meydan, park, vd.) mekânın
boyutlarına, konumlandırılmasına ve mekânı oluşturan elemanların biçimsel özelliklerine göre, ayrı bir fiziksel tanım yapılmalıdır.
(Hoşkara, 2010)
itü vakfı dergisi 9
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
Kent içinde hem fiziksel hem de
sosyal boyutuyla var olan kentsel /
kamusal mekânlar, kentlere kimlik
veren en güçlü elemanlardır;
kentlerin ekonomik, sosyal ve
kültürel yaşamları içinde kamusal
yaşamı destekleyen en önemli
araçlardır. Bu mekânlar, tarihin
ve mevcut zamanın yansıması
olarak kentlerin yerel karakterini ve
kültürel çeşitliliğini ortaya çıkarırlar.
Bu bağlamda “kentin kalbi ve ruhu”
olarak da algılanabilirler.
İkinci tanımlama biçimi ise, kentsel mekânların, “işlevlerine” bağlı birer “sosyal olgu”
olarak ele alınmasıdır. İşlevsel olarak kentsel mekânlar, ‘toplumsal aktiviteleri ve kent
içi sosyal fonksiyonları barındırmak için
strüktürel olarak tasarlanmış ya da spontane gelişmiş mekân organizasyonlar’dır.
Bu bağlamda kentsel mekân, insanın yaşamıyla ilgili dört temel işlevin – barınma,
çalışma, eğlenme/dinlenme ve ulaşım/dolaşım eylemlerinin yer aldığı mekânlar bütünüdür. (Hoşkara, 2010)
Kent içinde hem fiziksel hem de sosyal boyutuyla var olan kentsel / kamusal mekânlar, kentlere kimlik veren en güçlü elemanlardır; kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel
yaşamları içinde kamusal yaşamı destekleyen en önemli araçlardır. Bu mekânlar, tarihin ve mevcut zamanın yansıması olarak
kentlerin yerel karakterini ve kültürel çeşitliliğini ortaya çıkarırlar. Bu bağlamda “kentin
kalbi ve ruhu” olarak da algılanabilirler.
Aynı zamanda, kentlerin hem fiziksel hem
de sosyal yapısı ile ilgili bilgi edinebileceğimiz alanlardır kentsel/kamusal mekânlar;
kentte yaşayan insanların yaşam biçiminin
bir yansımasıdır. Bu yansımaları, en önemli
kentsel kamusal mekânlar olan kent meydanlarında ve sokaklarında izleriz, gözlemleriz ve yaşarız.
Bu makalemizde, kentsel mekândaki yaşam kesitlerini, ‘meydanlar’ üzerinden okumaya çalışacağız ve meydanların büyülü
dünyasını farklı açılardan irdeleyeceğiz.
Farklı Özellikleriyle Meydanların
Büyüsü
Büyülüdür meydanlar benim için... Herhangi bir kente ilk gidişimde, ilk görmek
istediğim yerler kentin meydanlarıdır. Kentin ruhunu hissetmek, kimliğini algılamak,
insanlarıyla karşılaşmak, kentin meydanlarında mümkündür bence. Bazen tek bir
büyük, anıtsal mekân olarak karşımıza çıkar meydanlar, bazen bir kaç görece küçük mekân olarak... Bazen ayrı ayrı, bazen
gruplanmış olarak...
Mağusa Suriçi’nde Lala Mustafa Paşa Camisi (St. Nicholas Katedrali) önünde konumlanmış Namık
Kemal Meydanı, Gazimağusa (Fotoğraf: Müge Riza)
10 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Londra Trafalgar Meydanı (Kaynak: Wikipedia.org.)
Fiziksel olarak doluluklar ve boşluklar şeklinde oluşmuş yerleşme dokuları içinde,
‘sınırları yapılarla belirlenmiş, tanımlı geniş
alanlar ya da genişlemiş boşluklar’ olarak
tanımlayabileceğimiz meydanlar, tarih içinde farklı isimler almışlardır; farklı biçimlerde
ve tipolojilerle de karşımıza çıkarlar.
Tarihsel süreç içinde, Antik Yunan sitelerinin Agora’sı, ilk kent meydanı olarak tanımlanır. Fiziksel anlamda sınırları kesin olarak
tanımlanmış olmamasına karşın, Tiyatro,
Stadyum, Gymnasium ve yönetim mekânları gibi kamusal alanlar ile çevrili olan Agora, kentin coğrafi merkezinde yer almıştır
Hangi isim altında ele alınırsa alınsın,
hangi tipoloji içinde yer alırsa alsın,
meydanların üç boyutlu biçimleri
vardır; kendilerini sınırlayan binalarla
ve/veya başka elemanlarla belirlenen
biçimler... Meydanların eni, boyu,
yüksekliği vardır; ölçüleri, oranları,
ritmi... Tıpkı bir iç mekân gibi,
meydanların da, duvarları (bina dış
cepheleri), zemini ve hatta tavanı
vardır. Hiç düşündünüz mü, bir
meydanın tavanı neresidir diye?
İstanbul Taksim Meydanı
ve iş, alışveriş ve siyasal yaşamın merkezi
olarak işlev görmüştür. Roma döneminde
ise, kentin toplumsal, ekonomik ve siyasal merkezi olarak, Forum ortaya çıkmıştır.
Roma kültürünün düzenini ve disiplinini
yansıtırcasına Forum, tamamen yapılarla
çevrili tanımlı bir mekân olarak, geometrik
ve simetrik bir düzende, kolonlar, merdivenler, heykeller gibi çeşitli mimari ögelerle
donatılmıştır. Kent meydanı olarak en belirgin biçimlenmeler ise, Orta Çağ Avrupa
kentlerinde, Pazar meydanı, Kilise meydanı
gibi işlevsel özellikleriyle de anılan, ancak
üç boyutlu kentsel elemanlar olarak tamamen tanımlı ve sınırlı mekânlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer taraftan, Anadolu-Türk kentlerinin
geleneksel dokuları içinde yer alan kentsel mekânlar kent dokusu içindeki önemleri fiziksel olmaktan çok, kentlilerin ortak
“sosyal” kullanımları açısındandır. Geleneksel Türk kentlerini Avrupa/Batı kentlerinden ayıran en büyük özellik budur. Bu
açıdan bakıldığında, geleneksel Anadolu
kentlerinde, kent tarihi kronolojisi içinde
çoğunlukla spontane olarak gelişmiş olan
kentsel mekânlar/meydanlar, tarih içindeki
ilk oluşumları sırasındaki birincil fonksiyonları göz önüne alındığında, beş farklı tipte
ortaya çıkarlar: (i) Ticaret meydanları, (ii)
Eğitim meydanları, (iii) Yerleşim meydanları (yerleşme birimleri arasında gelişmiş
meydanlar), (iv) Hükümet meydanları ve
(v) İskele meydanları. Bunlar içinden, ticaret meydanları, yerleşim meydanları ve
iskele meydanları, kent içinde yer alan görece enformel (casual) fonksiyonları barın-
itü vakfı dergisi 11
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
Moskova Kızıl Meydan (Fotoğraf: Ulaş Gökçe)
dırdıkları için daha genel olarak “enformel
mekânlar”; eğitim ve yönetim meydanları
ise, barındırdıkları görece resmi fonksiyonlar nedeniyle “formel mekânlar” olarak
adlandırılabilirler. (Onal, 1994; Hoşkara,
2007)
Günümüz koşullarında, kentsel dokular
içinde, geçmişten günümüze gelerek, yeni
ya da eski fonksiyonlarıyla yenilenerek kullanılıyor olan meydanlar olduğu gibi, çağdaş toplum gereksinimlerine uygun olarak,
yeni vizyon ve senaryolarla tasarlanan
meydanlar da vardır. Bu meydanlar da,
farklı biçimsel, simgesel ve işlevsel özelliklerle kentsel dokular içinde yerlerini alırlar.
Meydanlar üzerinde derinlemesine çalışma yapmış olan Paul Zucker (1970) meydanları, beş farklı tipoloji içinde irdelemiştir:
i) mekânın müstakil olduğu, kapalı meydan
(closed square), ii) mekânın baskın bir binaya yönlendiği, domine edilmiş / yönlendirilmiş meydan (dominated square), iii)
mekânın bir merkez etrafında biçimlendiği
çekirdek ya da merkezi meydan (nuclear
square), iv) mekânın sınırsız ve dağınık
olarak biçimlendiği amorf (düzensiz) meydan (amorphous square), ve v) daha büyük kompozisyonlar oluşturan gruplanmış
meydanlar (grouped squares). Kentsel
mekânlar ve özellikle meydanlar üzerinde
İtalya ve ortaçağ Avrupa kentleri üzerinden
ayrıntılı çalışmalar yapmış olan Camillo Sitte (1965) ise, meydanın baskın elemanının
Meydanların kentsel tasarım
ilkelerinin araştırılıp çalışılması, kent
dokularının korunması, gelişmesi
ve/veya yeniden tasarlanması
açısından bizlere önemli veriler
sağlamaktadır. Kentlilik bilincine
ulaşmada en önemli kentsel
kamusal mekânlardan olan
meydanlar, kent dokusu içinde
toplumun demokratikleşmesine
yardımcı olabilecek en önemli
araçlardan biridir. Kent meydanları,
araştırmaya ve doğrudan
yaşanmaya değer kentsel elemanlar
olarak hep var olacaklardır.
karşısında oluşan mekânın konumlanış ve
biçimlenişine göre yönlendirilmiş meydanları i) derin meydanlar (deep squares). ve
ii) enli meydanlar (wide squares) olarak iki
tipe ayırmıştır. Derin meydanda genellikle
kilise, katedral benzeri bir baskın elemanın
önündeki mekân, genellikle anıtsal özellikler taşıyan binanın mimari değerini ve
oranlarını yansıtmak üzere derinlik taşımaktayken, enli meydanlarda mekân, göreceli
olarak uzun ve alçak bir binanın önünde,
yine baskın olan mimari elemanı yansıtacak şekilde biçimlenmiştir.
Daha yakın dönemlere gelindiğinde, Rob
Krier (1979) tamamen biçimsel ve geometrik olarak kent meydanlarını, üçgen,
kare ve dairesel mekânlar ve bu geometrik formların farklı versiyonları olarak sınıflamıştır. Meydanlar, kendilerini sınırlayan
dış elemanlara ve mekânın iç strüktürüne
bağlı olarak biçimlenirler. Bu bakış açısıyla
ele alındığında da Jere Start French (1978)
meydanları merkezi (centric) ve kapalı
(closed) meydanlar olarak ikiye ayırmıştır.
Hangi isim altında ele alınırsa alınsın, hangi
tipoloji içinde yer alırsa alsın, meydanların
üç boyutlu biçimleri vardır; kendilerini sınırlayan binalarla ve/veya başka elemanlarla belirlenen biçimler... Meydanların eni,
boyu, yüksekliği vardır; ölçüleri, oranları,
ritmi... Tıpkı bir iç mekân gibi, meydanların da, duvarları (bina dış cepheleri), zemini ve hatta tavanı vardır. Hiç düşündünüz
mü, bir meydanın tavanı neresidir diye? Bir
meydana üçüncü boyut hissini veren ve
meydanın tavanını tanımlayan, kendisini
sınırlayan binaların yükseklik ve çatı çizgilerinin gökyüzü ile birleştiği hayali çizgiselliktir. Meydanların, tıpkı iç mekânlarda
olduğu gibi, mobilyaları da vardır. Nesnel
mimari öğeler, anıtlar, heykeller, taşlar, oturma ve aydınlatma elemanları, su elemanları, ağaçlar... Bunların her birinin varlığı,
meydanlara ayrı anlamlar katar. (Hoşkara,
2010)
Biçimsel özellikleri ve tipolojileri yanında
meydanlar, sadece üç boyutlu biçimleriyle
değil, aynı zamanda içinde yaşattıkları kullanımlarla da anlam kazanırlar.
Bazıları, doğal koşullar altında, organik
olarak gelişen yerleşim dokusu içinde,
toplumsal yapının da etkisiyle kendiliğinden ortaya çıkmıştır – bir kilise önünde, bir
cami yakınında, bir kamusal bina girişinde,
bir çeşme başında, bir çınar altında, düzensiz ve biçimsiz olarak. Bazıları ise, tüm
bir kente ve kentliye hizmet vermek üzere
doğrudan planlanarak, düzenli ve dengeli
bir şekilde dokuya kazandırılmıştırlar. Bir
başka deyişle, meydanların bazısı, kendiliğinden oluşmuşluğun verdiği özgünlükle,
daha düzensiz, ancak dinamik bir karaktere sahipken, bazıları, planlı ve düzgün
geometrik biçimlenmenin de etkisiyle anıtsal özellikler taşırlar. Bazen yoğun bir kent
dokusunun içinde bir anda karşınıza çıkan
heyecan verici ve dingin boşluklardır; bazen de bir su kenarındaki kamu binasının
sınırladığı manzaraya açılan alanlardır.
Yerleşim birimleri içinde, farklı kültürlerin,
yaşam biçimlerinin ve toplumsal düzenlerin, fiziksel yapıya bir yansımasıdır meydanlar. Bazen devrim şarkılarının söylendiği, bazen siyasal mitinglerin yapıldığı,
bazen sevilen bir ezgiyle dans edilen, bazen bir dostla buluşulan, bazen sevgilinin
12 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
ri ayrıcalıklı kılma özelliğine sahip güçlü
kentsel elemanlardır. Meydanlar, iyi tasarlandıklarında, yerleşimlere kimlik verirler,
bireylerde kalıcı izler bırakırlar. Meydanlar,
toplumlarının yansımasıdırlar; toplum olma
ve kentlilik bilincini güçlendirme özelliğine
sahip kamusal alanlardır.
Venedik San Marco Meydanı (Fotoğraflar: Samaneh Ghafourian)
kucaklandığı alanlardır... Bazen bir kenarında oturulup kahve içilen, bazen kendisini sınırlayan yapıların cephelerine yansıyan
gün batımının izlendiği, bazen de içinde
kurulan pazaryerinde yoğun bir alışveriş
telaşının yaşandığı alanlardır meydanlar.
Fonksiyonel olarak farklı amaçlarla kullanılırlar. Toplanma, buluşma, eğlenme, spor
gibi toplumsal ve daha enformel amaçlar
yanında, eğitimsel, törensel, ticari, askeri,
siyasi ve daha formel amaçlı bir araya gelişlerin de mekânıdır meydanlar.
Meydanlar, kamusal alanlardır. Her türlü
toplumsal, kültürel hatta ekonomik aktivitenin, yerine ve zamanına göre yer alabileceği, gündüz veya gece, yaz veya kış,
zamandan bağımsız herkesin kullanımına
açık alanlardır.
Meydanların aynı zamanda, renkleri, sesleri, kokuları vardır. Meydanlarda her zaman
bir hareket, bir ses, bir görüntü bulmak
mümkündür. Yürüyen, dolaşan, oturan, konuşan, bağıran, eğlenen, izleyen, gözlemleyen insanların oluşturduğu, çeşitlilik ve
zenginlik barındıran bir hareket...
Tüm bu özellikleriyle meydanlar, kullanıcılar tarafından farklı biçimlerde yaşanabilir,
algılanabilir ve deneyimlenebilir. Bir kent
meydanında, yoğun bir iş günü sabahında
koşuşturan insanlar arasında bulunmakla,
bir tatil gününün sabahında, gün doğumunun sessizliği içinde aynı meydanı yaşamak farklıdır. Bir kent meydanının, kış soğuğunda karla kaplı oluşuyla, yaz güneşi
altındaki görünümü, ve dolayısıyla bu farklılıklar içindeki kullanım biçimleri de farklıdır. Bir kent meydanını, o kentte yaşayan
kişilerin kullanması ve algılamasıyla, kenti
gezmeye gelen kişilerin algılaması da aynı
değildir.
Sizin Meydanınız Hangisi?
Hiç düşündünüz mü? Sizin meydanınız
hangisi?
Sınırları son derece belirgin, farklı dönemlere ait mimari eserleri ile sınırlandırılmış,
bir meydandan çok, bir evin salonunu andıran düzeni ile Venedik’in San Marco Meydanı mı?
Rusya tarihi içinde çok önemli olaylara
sahne olmuş olan, adıyla da sevgi, saygı,
nefret, korku gibi karmaşık duygular çağrıştıran Moskova’nın Kızıl Meydanı mı?
Adını İngiliz donanmasının İspanyol ve
Fransız donanmalarını yendiği Trafalgar
Savaşından alan, Londra’nın merkezinde
National Art Gallery (Milli Sanat Galerisi)’nin girişi önünde konumlanmış olan ve
yıl içinde çok sayıda sosyal etkinliğe sahne
olan Trafalgar Meydanı mı?
Ayaklanmalardan, düğünlere, yürüyüşlerden, askeri törenlere pek çok farklı etkinliği,
üç büyük imparatorluk bünyesinde, farklı
zaman dilimlerinde, farklı kültürler altında
yaşamış olan ve, Ayasofya, Sultan Ahmet
Camisi, İbrahim Paşa Sarayı gibi pek çok
anıtsal mimari eseri içinde barındıran İstanbul’un Sultan Ahmet Meydanı mı?
Nüfus azlığı içinde sessizce kendi yapısını
korumaya çalışan, Venediklilerden bugüne ayakta duran haşmetli sur duvarlarının
merkezinde yer alan; bir yanda Gotik yansımasıyla katedralden camiye dönüşmüş
muhteşem bir anıt (St. Nicholas Katedrali,
bugünkü adıyla Lala Mustafa Paşa Camisi), diğer yandan Venedik Sarayı’dan geriye kalan duvarlar ve bir köşeden de, bir
yirminci yüzyıl mimarlık harikası (!) banka
binasıyla çevrelenmiş, Mağusa’nın Namık
Kemal Meydanı mı?
Ya da Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde,
özellikle 1928’de Cumhuriyet Anıtı’nın açılışından sonra, Sultanahmet ve Beyazıt
meydanlarının kamusal işlevini üstlenerek,
yeni rejimin simgesi olarak görünen; çevresindeki restaurant, alışveriş mekânları,
eğlence yerleri ve otellerle İstanbul›un en
büyük turistik çekim merkezlerinden biri
olan; geçmişten bugüne pek çok siyasi ve
toplumsal olaya da evsahipliği ve tanıklık yapmış, ve son dönemlerin demokrasi
ve toplumsal direniş simgesi olan Taksim
Meydanı mı?
Meydanınız hangisi olursa olsun, meydanları doyasıya yaşamak gerekir. Yaşanan
olaylar ne olursa olsun, meydanlar ne şekilde oluştuysa oluşsun, unutulmamalıdır
ki, meydanlar, içinde bulundukları kentle-
Sonsöz Yerine
Yukarıda sıralanan tüm özellikleri ile ele
alındığında, meydanların, diğer tüm kamusal alanlar gibi, başarılı ve başarısız
olanları vardır. Bu başarı ya da başarısızlık, meydanların kullanıcılarının fiziksel,
fonksiyonel, estetiksel olmak üzere çeşitli
gereksinmelerini karşılayıp karşılayamama
özellikleriyle doğrudan bağlantılıdır.
Meydanların kentsel tasarım ilkelerinin
araştırılıp çalışılması, kent dokularının korunması, gelişmesi ve/veya yeniden tasarlanması açısından bizlere önemli veriler
sağlamaktadır. Kentlilik bilincine ulaşmada
en önemli kentsel kamusal mekânlardan
olan meydanlar, kent dokusu içinde toplumun demokratikleşmesine yardımcı olabilecek en önemli araçlardan biridir. Kent
meydanları, araştırmaya ve doğrudan yaşanmaya değer kentsel elemanlar olarak
hep var olacaklardır.
Meydanlarda buluşmak ve meydanların
büyüsünü yaşamak dileğiyle...
Kaynaklar
French, Jere Stuart (1978), Urban Space: A
Brief History of the City Square, Kendall/Hunt
Publishing Company.
Hoşkara, Sebnem (2010), “Kentin Tadı Tuzu:
Meydanların Büyüsü”, Mekânperest – Havadis
Gazetesi Eki, 07 Mart 2010, Sayı 2, s. 11.
Hoşkara, Sebnem (2007), “Anadolu – Türk Kentlerindeki Kentsel Mekânlara – Meydanlara Fonksiyonel Bir Bakış”, in. ed. Ayşegül Mengi, Kent
ve Politika: Antik Kentten Dünya Kentine: Ruşen
Keleş’e Armağan, İMGE Kitabevi Yayınları, Ankara, 2007, s. 215-220.
Krier, Rob (1979), Urban Space, Foreword by
Colin Rowe, London, Academy Editions.
Moughtin, Cliff (1992), Urban Design: Street and
Square, Oxford, Butterworth-Heinemann Ltd.
Onal (Hoskara), Sebnem (1994), Functional and
Physical Analysis of Squares - Public Meeting
Spaces - in the Seljuk and Ottoman Cities in
Türkiye, unpublished PhD Thesis, University of
Nottingham, UK.
Sitte, Camillo (1965), City Planning According to
Artistic Principles, translated by George R. and
Christiane Collins, London, Phaidon Press, New
York, Random House.
Zucker, Paul (1970), Town and Square: From the
Agora to the Village Green, Cambridge, London,
Massachusettes, The M.I.T Press.
itü vakfı dergisi 13
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
Kamusal Alanların
Biçimlenmesi
Şekil 6. Siena Meydanı (E.Erdönmez Arşivi)
Doç. Dr. M. Ebru Erdönmez
YTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü
“Temel olarak kentsel deneyim her zaman
mekân ve boşlukların ortak deneyimleridir.
İnsanları birbirine bağlayan sosyal hayatın
yaratılması, mekân ve boşluk deneyimi
olarak anlaşılmaktadır. Uzaktan bakınca
şehir gökyüzüne yükselen uzun ve keskin
binalarının şekilleri ile silüet olarak
görünür; ancak şehrin içine girince, en
çok görmek istediğimiz ve bölgenin niteliği
hakkında bize en çok bilgiyi sağlayan
şey, kamusal alanlardır. Kamusal alan,
meydanlardan sokaklara, parklara ve
bunları çevreleyen binalara kadar uzanır ve
şehirlerin en önemli parçalarını oluşturur.
Bu sebeple, kamusal alanın özellikle de
meydanların ve sokakların kalitesi bir
şehrin kimliğini oluşturmada çok önemli bir
role sahiptir…”
Kent, insanların yaşam anlayışlarını ve görüşlerinin beraber getirdikleri bir karşılaşma yeridir. Orada ne
yapmayı istediğimizi keşfedebilir,
seçimimizi yapar ve kimliğimizi
geliştiririz. Kapalı ve uzak olanı
biraraya getiren bir mikrokosmos
olması gereken kent; bize bizi aynı
yapmadan bir kimlik kazandırır ve
ortak kimlik, birlikte bir yere sahip
olmayı içerir (N.Schulz, 1971).
Bir kentin kişiliği ve kimliğini sadece yapıların mimari değerinde
ve doğal çevresinin özelliklerinde
aramak yeterli değildir. Bu oluşum,
ancak içinde geçirilen yaşam deneyimleriyle tamamlanmaktadır. Bu
anlamda kent, insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için çeşitli
sosyal, kültürel ve ekonomik gereksinimleri karşılayarak barındıkları
yerleşimlerdir ve sürekli değişim
halinde olan toplum ve insan iliş-
kileri kent mekânlarının yeniden
tanımlanmasını ve yeniden üretilmesini ortaya çıkarmaktadır.
Mekânların anlamları iletişime,
özellikle toplumsal iletişime yardımcı olurlar. Mekânın anlam ile
belli bir biçimde örgütlenebilmesi
iletişimin örgütlenmesine yansır.
Kimin kiminle iletişim kurduğu,
hangi koşullarda, ne zaman, nerede, hangi bağlamda, insanların
birbirlerine nasıl tepki verdikleri,
birbirlerini nasıl görüp işittikleri,
birbirleriyle temas içinde mi yoksa birbirlerinden uzak mı oldukları konusunda sosyal ve mekânsal
ilişkiler kentler için önemli farklar
yaratmaktadır. Bu etkileşimlerin sonucunda ilişkilerin doğası, yoğunluğu, ivmesi ve yönüne uygun düşecek biçimde kentler ve mekânlar
farklılaşmaktadır.
Kentlerdeki mekânsal biçimlen-
14 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
meler, mekân, anlam, iletişim ve zamanın
bileşenleri ile yakından ilişkilidir. Ve bunlar
bireylerin ve daha genellenirse toplumun
fiziksel çevredeki seçimlerini etkilerler. Bu
süreçte kendileri ve çevrelerince geliştirilen
imgeler, şemalar, anlamların şekillenmesi
bakımından da önemli rol oynamaktadır
Mekânsal bilincin oluşmasında çeşitli sosyolojik yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Sosyal
antropolojide Lewis ve Hall, kişisel “psikolojik” mekânın çevre tasarımının insan
tepkisini etkilemesindeki rolü üzerinde
Sommer’ın (1969) çalışmaları, Piaget’in çocuklarda mekânsal bilincin oluşması üzerine çalışmaları, insanın etrafındaki dünya
ile ilişkisi üzerine görüşlerinde mekânsal
bilincin etkisini belirten Cassier ve Langer
gibi filozoflar ve daha niceleri bu konuyu irdelemişlerdir (Harvey, 2003).
Mekânsal bilinç geleneğinde yetişmiş olan
bu kişiler, mekânsal biçimin oluşturulmasının toplumsal süreci nasıl etkilediği üzerine
çalışmışlardır. Mimarlar, kentsel tasarımcılar ve kent planlamacıları bu arayüzleri
dikkate alarak tasarımları oluşturmalı, top-
Mimari bir formu oluştururken
yalnızca o kütlenin ve onun içine
hapsettiği boşluğun değil, formun
içinde yer aldığı ana mekânsal
boşluğun da farkında olmak
gerekmektedir. Bu bağlamda, bir
yapının dış mekânla ilişkisi onun
ikinci dereceden bir özelliği değil
onun gelişmesinin ve varlığının
tamamlayıcısıdır. Kentler ve binalar
tasarlanırken boş alanları ve açık
alanlarıyla bir bütün oluşturmak
zorundadırlar.
miz bir “kimlik” duygusu ile bağımsız düşünme ve eylem yeteneği geliştiririz (Giddens, 1999).
Sosyal sistem belli amaçlar temelinde
doğrudan ya da dolaylı olarak düzenli bir
şekilde etkileşimde bulunan bireylerden
oluşmaktadır. Bu sosyal sistemde üyelerinin rolleri ve davranışları ile ilgili ortak beklentiler vardır. (Lang, 1987). “Sistem” kavramınında, herhangi bir parçada bir değişim
lumsal süreçlerin bilincinde olarak ve araştırmaların sonuçlarını dikkate alarak mekân
tasarımlarını gerçekleştirmelidirler.
Toplumsal ilişkinin tanımı
Toplumsallaşma aynı zamanda bireyselliğimizin ve özgürlüğümüzün temelinde yer
alır. Toplumsallaşma süreci boyunca hepi-
Şekil 1. Saint-Dié Planı Rowe C., Collage City, Şekil - Zemin İlişkisi
itü vakfı dergisi 15
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
Şekil 2. Meydan, Sokak ve Kent İlişkisi; Paris, Douphine, Roma, Spagna Meydanı Pienza (Bernardo Rosselino, 1459) (Krier, 1988)
Şekil 3. Paris, Place Royal Merkezi, Amerika’da Bir Yerleşim, Açık Kamusal Alan - Kent İlişkisi, Sokak - Kent İlişkisi (Krier, 1988)
söz konusu olduğunda bu durum diğer
parçaları da etkilemektedir. Kişisel davranışlardaki değişimler bu duruma örnek
olarak verilebilir. Kişisel davranıştaki değişimler bütün sosyal sistemi değiştirebilir
veya etkileyebilir. İletişim biçimleri, rolleri
ve süreçleri öğrenilir ve kültürler arasında
farklılıklar gösterir. İnsan davranışı sosyal
sistem, kültür ve çevre ile ilişkilendirilmeden anlaşılamaz.
Bireylerin sürekli olarak başkalarıyla etkileşimi gerektiren gündelik rutinleri, etkileşimlere biçim ve yapı kazandırmaktadır. İkinci
olarak, günlük yaşamdaki toplumsal etkileşimin incelenmesi daha büyük toplum
sistemleri ile kurumların anlaşılmasında
yarar sağlamaktadır. Büyük ölçekli toplum
sistemlerinin hepsi aslında bizim günlük
olarak içine girdiğimiz toplumsal etkileşim
kalıplarına bağlıdır (Giddens, 2000).
Toplumsal ilişkilerde davranış biçimleri,
ilişkilerin nitelik ve niceliklerine göre, kullanıcıların rastlantısal, ya da bilinçli bir araya
gelmelerine, kullanılan zamanın tanımına
bağlı olarak kamusal, yarı kamusal ya da
özel olmak üzere farklılıklar göstermektedir.
(Sokaklar, meydanlar, ulaşım noktaları kullanıcılar tarafından yoğun kullanılan kamusal mekânlara örnek gösterilebilir)
Kent mekânları ve özellikle meydanlar bireyin ve toplumun bir araya geldikleri önemli
mekânlardır. Sosyal, fonksiyonel ve isteğe
bağlı aktiviteler biçiminde gerçekleşen
insanın yürüme, oturma ve konuşma gibi
aktiviteleri, birey ve toplum ilişkisinin gerçekleştiği aktivitelerdir. Bireysel katılımların
gerçekleşmesinde, birey ve onun içinde
yaşadığı sosyal ve fiziksel ortam arasında
aktif bir ilişki kurulmaktadır. Bu durum birey
ve toplum ilişkisinin kurulması ve toplumu
bir arada tutmasıyla kentler için daha üst
bir anlam taşımakta, bütünün parçalardan
daha anlamlı olması durumunu ortaya çıkartmaktadır. Birey ve toplum arasında gerçekleşen etkileşim, içinde yer aldığı toplumsal çevrenin özelliklerine bağlı olarak;
1- Toplumun - genel niteliklerine,
2- Kurumsal özelliklere,
3- Toplumsal düzene
göre resmi veya resmi olmayan şekilde
gerçekleşmektedir.
Birden fazla insanın aynı mekânda bir araya geldiği her an, bir sosyal etkileşim oluşmaktadır. Görme ve işitme ilişki biçimleri
gibi en basit derecede iletişim biçimleriyle
pek çok toplumsal durumda, başkalarıyla
Goffman’ın deyişiyle odaklanmış etkileşim
içine gireriz. Odaklanmış etkileşim, bireylerin karşılıklı olarak ötekilerin varlığının farkında olduğunu gösterdiklerinde gerçekleşir. Bununla beraber insanlar başkalarının
yanında, onlarla doğrudan konuşmasalar
da, bir iletişim içine girerler. Odaklanmış
etkileşim, bireylerin diğerlerinin söylediklerine ya da yaptıklarına doğrudan dikkat ettiklerinde gerçekleşmektedir. Goffman, bu
odaklanmış bir etkileşim anını karşılaşmalar diye adlandırmaktadır (Goffman, 1971).
16 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Mekânsal biçimlenmeler
Mekân, insanın insanla, insanın nesneyle
ve nesnenin nesneyle olan aralıklarının,
uzaklıklarının ve ilişkilerinin üç boyutlu bir
anlatımıdır. Ve mimaride de form, kütle ile
boşluğun kesişim noktasında ortaya çıkar.
Mimari bir formu oluştururken yalnızca
o kütlenin ve onun içine hapsettiği boşluğun değil, formun içinde yer aldığı ana
mekânsal boşluğun da farkında olmak gerekmektedir. Bu bağlamda, bir yapının dış
mekânla ilişkisi onun ikinci dereceden bir
özelliği değil onun gelişmesinin ve varlığının tamamlayıcısıdır. Kentler ve binalar tasarlanırken boş alanları ve açık alanlarıyla
bir bütün oluşturmak zorundadırlar.
Bruno Zevi’nin değindiği gibi; kentsel
mekân, insan eserinin ‘boşlukları sınırladığı’ her yerde, kapalı ve açık mekânlarda,
kentte, meydanlarda, caddelerde, sokaklarda, parklarda ve bahçelerde sürmektedir (Zevi, 1957, 1990).
Kentlerde binalar arasında kalan tüm
mekânlar, dış mekân, ya da kentsel toplumsal mekân olarak değerlendirilmektedir.
Kentin mekânsal biçimini, insan davranışının temel belirleyicisi olarak görmek
mümkündür. Harvey, mekân hakkında çok
genel görüş getirmiş az sayıda filozoflardan biri olan Cassier’e dayandırdığı kentsel mekândaki biçimlenmelerde, üç temel
mekânsal deneyimden bahsetmektedir
(Harvey, 2003). Bunlardan birincisi, organik mekândır, biyolojik olarak belirlenen
mekânsal deneyim ile ilgilidir. Etnologların
Meydan kavramı ile örtüşen kentsel
boşluklar; aynı zamanda kamusal
ve bireyselin dönüşümünü temsil
eden, etkileşim ve iletişime imkan
veren açık mekânlardır. Yerleşim
formunu oluşturan doluluklar,
kapalı mekânlar, meydanların ve
sokakların şekillendirdiği sınırlar,
şehrin kamusal alanlarından yarı
kamusal alanlarına kademeli
geçişler aynı zamanda güçlü
toplumsal varlığı da işaret
etmektedirler.
araştırdığı bir çok davranış, içgüdüsel yön
bulma, göç, içgüdüsel yaşam alanı edinme, v.b. bu kategoriye girmektedir. İkinci
olarak algısal mekân bulunmaktadır. Algısal mekân, her türlü duyu deneyiminin,
görme, dokunma, duyma, hareket vs. gibi,
yaşanan nörolojik sentezdir. Anlık bir şema
ve izlenim oluşabilir ve hafıza bu şemayı
zaman içinde saklamaya yönelebilir. Hafıza ve öğrenme işin içine girdiğinde, kültürel düzeyde öğrenilmiş düşünce biçimleri
şemaya eklenip çıkartılabilir. Algısal mekân
birincil olarak duyular yoluyla yaşanır ve
kültürel şartlanmalar da bunda rol oynamaktadır. Üçüncü olarak Cassier simgesel
mekân deneyiminden bahsetmiştir. Burada
mekânsal boyutları simgesel anlatımlarla
dolu mekân dolaylı olarak yaşanmaktadır
Bir başka kentsel mekân tanımlaması,
R.Trancik tarafından kentsel mekânı oluşturan özellikleri ile üç farklı kentsel tasarım
kuram başlığı altında incelenmiştir. Mekânsal biçimlenmelerin incelendiği birinci kuram, şekil zemin kuramıdır (Figure-ground
theory). Şekil zemin ilişkisinin; binaların,
açık mekânlar, boşluklar ile ilişkilendirilen
göreceli alan kaplama çalışması üzerine
kurulduğunu ifade etmektedir (Trancik,
1986).
Buna paralel olarak Zevi, Michel-Ange’ın
Roma’daki Saint Pierre planını, iç mekândaki boşluğu ve dış mekânı - kentsel boşluğu gösterecek biçimde örnekte görüldüğü
gibi ele almıştır. Yapılar, kullanışlı ve düşünülmüş dış mekânlar tanımladıklarında bu
alan yapıdan arda kalan bir alan olmaktan
çıkar pozitif etkili bir dış mekân olur.
“Her bina iki mekânın oluşmasında yardımcı olur; binanın kendisi tarafından saptanan iç mekân ve bu bina ile komşu binalar
arasında sağlanan dış mekân veya kentsel
mekân” (Zevi, 1994).
Kentsel mekândaki biçimlenmelerin irdelendiği ikinci kuram bağlantı kuramıdır
(Linkage Theory). Temel olarak boşluk doluluk kalıpları üzerine kurulu şekil - zemin ilişkisinin tersine, bağlantı kuramı, boşlukları düzenleyen yapıyı ortaya çıkaran bir
ilişkiler sistemi, bir ağ oluşturmayı amaçlamıştır. Bağlantı kuramının bakış açısıyla,
kent içerisindeki temel bağlayıcı unsurlar
ana ve ara sokakların oluşturduğu ağdır
ve bu ağ dolaşımı ve temel yapısal kurguyu oluşturmaktadır. Bu bağlamda yapısal
Şekil 4. Paris, l’Etoile Meydanı; Konut ve Meydan İlişkisi; İngiliz Yerleşim Bölgesi; Milan Foro Bonoparte, 1801-1806 (Krier, 1988)
Şekil 5. Paris, Place de l’Odeon; Roma’da Bir İç Avlu; Brighton, Kept Town; Berlin, HufeisensiedlungSiedlung Britz, Bruno Taut, (Krier, 1988)
itü vakfı dergisi 17
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
ağın; kamusaldan, yarı-kamusala, yarı-özelden, özele tüm hiyerarşik düzende dolaşım etkinliğinin yalnızca ana yollarla değil,
ikincil yan yollarla sağlanması önerilmektedir. Bu alanlarda da güvenlik, mahremiyet
gibi mekânsal kalite unsurlarının dikkate
alınması ve toplumsal ilişkilere imkan verecek mekânların sağlanması önemlidir.
Mekân kuramı (place theory) Trancik’in öngördüğü üçüncü kuramdır, bu kuram, şekil - zemin kuramı ve bağlantı kuramından
bir adım daha ileri giderek insan ihtiyaçları,
kültürel, tarihsel ve doğal çevrenin de ele
alındığı bir yaklaşımdır. Mekân teorisinde
sosyal ve kültürel değerler, kullanıcıların
görsel algılamaları ve kamusal alan içerisindeki bireysel kontrol önemle üzerinde
durulan noktalardır. Soyut olarak kent içindeki açık alanlar fiziksel içerik potansiyeli
olan amaçlı bırakılmış boşluklardır. Kültürel
- bölgesel geçmişten kaynaklanan bir anlam verildiğinde bir mekâna dönüşür (Trancik, 1986). Boşluklar fiziksel özelliklere
göre kategorilere dayansa da her mekân,
geçmişi ve kendisini çevreleyen mekânların özelliklerinden etkilenerek kendine
özgü karakterini oluşturmaktadır.
Meydan kavramı ile örtüşen kentsel boşluklar; aynı zamanda kamusal ve bireyselin dönüşümünü temsil eden, etkileşim
ve iletişime imkan veren açık mekânlardır.
Yerleşim formunu oluşturan doluluklar, kapalı mekânlar, meydanların ve sokakların
şekillendirdiği sınırlar, şehrin kamusal alanlarından yarı kamusal alanlarına kademeli
geçişler aynı zamanda güçlü toplumsal
varlığı da işaret etmektedirler. Meydanların yanı sıra sokaklar da, fiziksel çevrenin
oluşturduğu açık kamusal mekânlar olarak
Jane Jacobs’un değindiği gibi (Jacobs,
1998) şehri fark edilir ve heyecan verici
kılan en önemli ögelerdendir. Koridor yapısındaki sokaklar kalabalık kaldırım hayatının oluşması toplum içinde etkileşime
imkan yaratmakta, ilişki biçimlerini ortaya
çıkartmaktadır.
Dış (kentsel/açık) mekânlardaki doluluk ve
boşluk ilişkilerini incelediğimizde, kentsel
mekânlar arasındaki hiyerarşi dikkatimizi
çekmektedir. Tüm sosyal kesimler sınıfsal konumlardan bağımsız olarak oluşan
mekânsal hiyerarşide yer alırlar. Bu mekânsal hiyerarşi kamusal alan, yarı kamusal ve
özel alanlar olarak kullanımı arasında kesin
ayırımı oluştururlar.
Bu yaklaşıma paralel olarak Krier, kentsel
mekânın geleneksel dokuyu oluşturan açık
kamusal, yarı kamusal ve özel alanlardan
oluştuğunu ve bu mekânların belirli bir hiyerarşi içinde birbirleriyle mekânsal ilişkilerinin var olduğunu vurgulamaktadır. Krier
kentsel mekân analizinde meydan ve kent-
Meydanların en önemli fonksiyonu
binaların arasında bir sosyal hayat
(doku) yaratmaktır. Bu sosyal
hayat birden fazla insanın kamusal
bir mekânda bir arada olmasıyla,
insanların birbirleriyle iletişim
kurup sosyalleşmesini sağlar
ve ortak bir kimlik oluşturur. Bu
sosyal doku; oynayan çocukları,
kutlamaları, konuşmaları toplu
eylemleri ve pasif iletişimi-görmeyi,
duymayı vb. içermektedir (Gehl,
1996). İnsanlar insanların olduğu
yere gelirler.
sel mekânın unsurlarını kare, daire, üçgen
gibi temel formların mümkün olan tüm varyasyon ve kombinasyonları ile sıralamaktadır (Krier, 1988).
Kamusal alan “insanların normal günlük
rutinlerinde ya da dönemsel şenliklerde
(festival, bayram) fonksiyonel ve törensel
aktiviteleri gerçekleştirdikleri, toplumu birbirine bağlayan ortak bir zemin” olarak nitelendirilebilir (Kostof, 1995). Temel olarak
kentsel deneyim her zaman mekân ve boşlukların ortak deneyimleridir. İnsanları birbirine bağlayan sosyal hayatın yaratılması,
mekân ve boşluk deneyimi olarak anlaşılmaktadır. Uzaktan bakınca şehir gökyüzüne yükselen uzun ve keskin binalarının şekilleri ile silüet olarak görünür; ancak şehrin
içine girince, en çok görmek istediğimiz ve
bölgenin niteliği hakkında bize en çok bilgiyi sağlayan şey, kamusal alanlardır. Kamusal alan, meydanlardan sokaklara, parklara
ve bunları çevreleyen binalara kadar uzanır
ve şehirlerin en önemli parçalarını oluşturur
(Madanipour, 1996). Bu sebeple, kamusal
alanın özellikle de meydanların ve sokakların kalitesi bir şehrin kimliğini oluşturmada
çok önemli bir role sahiptir.
Kamusal alanlar özellikle de meydanlar insanları bir araya getiren yerler ve simgeler
olup birey ile toplum arasındaki iletişimin
varlığını belirtirler. Kentsel doluluklar ve
boşluklar arasındaki ilişki tamamlanmış ve
anlaşılır olmalıdır. Bu şekilde parçalar bir
çerçeve içinde birleştirilerek bölgenin karakterini oluşturmaktadır.
Kamusal alanların hayati önemini en iyi
gösteren kanıt belki de tarihtir. İlk şehirlerden bu yana meydanları ve sokakları ve
yönetme (hakim olma - düzenleme), eski
şehirlerin gerekli ve istenilen aktiviteleri için
daha kullanışlı mekânlara dönüştürme arzusunun örnekleri olarak görülebilmektedir
(Kostof, 1991, 1999).
Meydanlar, bu anlamda bakıldığında iç ve
dış mekânın kontrol edilebilmesini sağlarken, kamusal ve özel mekânların sembolik anlamlarını da taşımıştır. Forum, agora,
cami avluları bunlara örnek olarak verilebilir. Meydanların, (ölçeği büyük ya da küçük tüm toplanma alanlarının) çevresinde
ticari fonksiyonlar olabildiği gibi, bunlardan
daha önemli olarak kültürel aktiviteler yer
almaktadır. Bu farklı aktiviteler açık kentsel
mekânın günün yirmi dört saat etkin ve aktif kullanımını sağlamaktadır.
Meydanların en önemli fonksiyonu binaların arasında bir sosyal hayat (doku) yaratmaktır. Bu sosyal hayat birden fazla insanın
kamusal bir mekânda bir arada olmasıyla,
insanların birbirleriyle iletişim kurup sosyalleşmesini sağlar ve ortak bir kimlik oluşturur. Bu sosyal doku; oynayan çocukları,
kutlamaları, konuşmaları toplu eylemleri ve
pasif iletişimi-görmeyi, duymayı vb.- içermektedir (Gehl, 1996). İnsanlar insanların
olduğu yere gelirler.
Kentsel mekânlar iç ve dış mekânlar olarak
ayırt edilebilecekleri gibi özel ve toplumsal olma boyutunda da derecelenebilirler.
Kentsel mekânlarda ‘toplumsal - kamusal’ ve “özel” ayrımı bulunmaktadır. Özel
ihtiyaçlarımız için ortaklaşa kullandığımız
mekânlar, toplumun bir bireyi olarak, ortak yer ve ortak amaçlar için kullandığımız
mekânlar ‘toplumsal mekân ve kamusal
mekân’ olarak tanımlanmakta iken bireylere ait, özel ihtiyaçların karşılandığı mekânlar “özel mekânlar” olarak tanımlanmaktadır. Sosyal yapının ve buna karşılık gelen
fiziksel yapının değişik seviyelerde ortak
mekânlarla oluşturulması, küçük gruplar ve
mekânlardan daha geniş olan meydanlara,
kişiselden kamusala geçişler yaratmaktadır.
Şehirdeki konut bölgelerindeki toplanma
alanlarına ve meydanlara kolay ulaşılır olması insanları ve aktiviteleri özelden kamusal mekânlara doğru taşır. Bunun tersine
kamusal mekânlar fiziksel ve psikolojik olarak girilmesi zor şekilde de tasarlanabilir.
Geçiş bölgeleri şeklinde düzenlenmiş esnek sınırlar tümüyle kamusal ya da özel olmayıp genellikle fiziksel ve psikolojik olarak
kişilerin ve aktivitelerin kişisel ve kamusal
arasında, iç ve dış arasında hareketini kolaylaştıran bağlantı görevini görürler.
Bu doğrultuda, iklim ve çevresel koşullardan korunan iç mekân, özel mülkiyetin etkin bir sembolü iken dış mekân, meydanlar
ve sokaklar, açık havada harekete olanak
sağlayan kamusal, yarı - kamusal ve özel
alanlardan oluşmaktadır (Krier, 1988).
Buna paralel olarak da Newman kentsel
mekânda;
1- Kamusal dış mekân
2- Yarı kamusal dış mekân
18 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
3- Yarı özel dış mekân
4- Özel dış mekân
sınıflandırması yaparak kamusaldan özele
uzanan bir mekân hiyerarşisi oluşturmuştur. Her mekân, barındırdığı kendine özgü
yaşantıları ve kullanımları ile birbirleriyle
ilişki içinde olup birbirlerini etkilemek istemektedir.
Bu yaklaşımlara paralel olarak Kostof kamusal ve özel ayrımını ifade ederken, kamusal mekânın bireysel olarak kullanılabilmesine karşın, hiçbir zaman bireysel
olarak sahiplenilemeyeceğini belirtmiştir.
Diğer taraftan açık kamusal alanlar ulaşılmak, orada bulunulmak istenen mekânlar
olarak ifade edilmektedir. Bu nitelikteki
meydanlar törensel ve etkileşim amaçlı, törenler, kutlamalar, festivaller, ayaklanmalar
v.b. toplumun aktivitelerinin gerçekleştiği
mekânlardır (Kostof, 1999) Bu mekânlar
farklı kültürlerde farklı isimler almaktadır,
meydan, piazza, maidan, square, v.b. Bu
tür mekânların özellikleri arasında; mekânla tanışıklık, karşılaşma ihtimalleri, (tanıdıklık, rastlaşma, yerleşimin çeşme meydanı, kilise meydanı, cami meydanı v.b.)
bulunmaktadır. Lefébvre’e göre, toplumlar,
tarihleri içinde birbiri ile içiçe örülmüş ekomomik üretim ve sosyal üretim gerekliliklerini karşılamak için ayırt edilen (kendine
özgü) sosyal mekânlar şekillendirmişlerdir
(Lefébvre, 1991).
Kamusal ve özel arasındaki bölünme, son
yıllarda pek çok hukuk otoritesi tarafından yeniden değerlendirilmiştir . Benn ve
Gaus tarafından da savunulduğu gibi, kamusal ve özelin sürekliliğinin, erişim derecesi, hizmet ettiği kullanıcılar ve ilgi alanları
gibi özelliklerle ayrıştırılması çok daha yaygındır (Benn ve Gaus, 1983).
Bu anlamda son 20-30 yılda kamusal alan
kavramı belirsizleşmiş durumdadır. Modern şehirlerde bireylerin günlük aktivitelerini gerçekleştirdikleri mekân tip ve çeşitleri önemli ölçüde değişmiştir: özellikle şehir
merkezlerinde bazı eski, yerleşik kamusal
alan formları, kaynak eksikliği ve güvenlik
endişeleri nedeniyle önemini yitirmişlerdir;
toplumun değişen yapısı ile, büyük alışveriş merkezleri, eğlence alanları, havaalanları gibi özel mülkiyette olup kamunun
kullanımına hizmet veren alanların ortaya
çıkması sonucunda, kamusal ve özel alan
anlayışı ve bu alanların kanunlarla belirlenmiş yapılarını karmaşıklaştırmıştır
Bu konuyla ilgili olarak, ilk defa Webber
tarafından 1964’te kullanılmış olan “Nonplace”-Yersizlik-(Webber, 1964) kavramıyla toplumun fiziksel olmayan özelliklerine
değinilirken, yüz yüze etkileşim olmaksızın
toplumun nasıl kurulacağına odaklanılmaktadır. (Kazepov, 2004). “Non-place”
Toplumun sorumluluğunda
olan kent bütünü, açık kamusal
alanlarıyla, meydan ve sokaklarıyla
kent mekânizmalarının oluşturduğu
bir kurgu olup, tüm parçalar
birbirleriyle etkileşim içerisindedir
ve toplum bu mekânlar aracılığı ile
yapılanmaktadır.
kavramını Marc Auge, tarihsel bir önemi ve
güçlü bir sembolizmi olmayan ulaşım ve
geçiş amacıyla kullanılan mekânlar olarak
tanımlamaktadır.(Augé, 1995) Bu anlamda alışveriş merkezleri, tren istasyonları;
globalleşmenin getirdiği fiziksel ve estetik ifadelerini barındıran, kendilerine özgü
kimlikleri, yer duyguları ve fark edilebilir bir
tarihe sahip olma özellikleriyle “non-place”
kavramına örnek olarak gösterilmektedir.
Banliyölerdeki büyük alışveriş merkezleri
ve bunlarla ilişkili mekânlar da (kamusal
olarak algılansa da özel mülkiyete ait tüketim amaçlı mekânlardır) kamusal alanların doğasını değiştirmişlerdir. Bu birbirine geçmişlik, mülk sahiplerinin hakları
bakımından çok önemlidir. Örneğin, mülk
sahipleri herhangi bir şarta bağlı olmadan
(uygun nitelikleri bulunmadan) ve keyfi
olarak, kimin mülklerine kimin girebileceği
ya da kullanabileceğini seçme imtiyazlarını kullanabilirler. Genel bir prensip olarak,
mekân sahipleri, herhangi bir kişinin, kendi
sahibi bulundukları mülkten geçmesini engelleyecek hakka sahiptirler; mekâna giriş
hakkı, önceden bildirmeksizin, mantıklı bir
sebebe veya açıklamaya dayanması gerekmeden kaldırılabilir ve her türlü kullanım
kısıtlaması uygulanabilir. Bazı olağanüstü mazeretler ya da kanunla tanımlanmış
mülkiyet hakkını aşan durumların dışında,
mülk sahibi sınırsız bir şekilde kullanımı
sınırlayabilir ya da kaldırabilir. Özel mekânları kamusal mekânlardan ayıran en önemli
özellik; kişisel mülkiyet alanlarının tersine
kamusal alan kullanımının herkese açık olmasıdır (Krupa, F., 1993).
Bu yaklaşımlar ışığında, içinde yaşadığımız çevreyi ve kentleri anlayabilmek
için mekânsal biçimlenmelerin oluşum ve
dönüşüm süreçlerini kavramak önemlidir. Özellikle bu mekânsal biçimlenmeler
içerisinde, toplumu yapılandıran açık kamusal mekânların kavranması son derece
önemlidir. Bu anlamda kentler, toplumsal
yapı ile mekânsal biçimlenmelerin sürekli
bir etkileşim içerisinde olduğu organik bir
yapıdır. Mekânsal biçim noktasını seçmek,
toplumsal süreci çıktı olarak görmek ya
da toplumsal süreç noktasını seçmek ve
mekânsal biçimi bir çıktı olarak görmek
bu sisteme bakış açıları olabilir. Bu yakla-
şımlar birbirini dışlayan seçenekler değil,
birbirlerini tamamlayan yaklaşımlardır. Bu
doğrultuda toplumun sorumluluğunda olan
kent bütünü, açık kamusal alanlarıyla, meydan ve sokaklarıyla kent mekânizmalarının
oluşturduğu bir kurgu olup, tüm parçalar
birbirleriyle etkileşim içerisindedir ve toplum bu mekânlar aracılığı ile yapılanmaktadır.
KAYNAKLAR
Augé, M., (1995), Non-Place: Introduction To An Anthropology of Supermodernity, Verso Books, London.
Benn, S. I., Gaus, G. F., (1983), Public and Private in
Social Life, Croom Helm, London.
Gehl, J., (1996), Life Between Buildings (5th Edition),
Danish Architectural Press, Copenhagen.
Giddens, A., (1999), Toplumun Kuruluşu, Bilim ve Sanat
Yayınları, İstanbul.
Goffman, E., (1971), Relations in Public, Penguin, Harmondsworth.
Harvey, D., (2003), Sosyal Adalet ve Şehir, Metis Yayınları, İstanbul.
Jacobs, J., (1998), “Vital Cities: an Interview with Jane
Jacobs”, Stewart Brand. [www.wholeearthmag.com/ArticleBin/196.html]
Kazepov, Y., (2004), “Visual Paths through Urban Europe”, Blackwell Publishing Ltd., Oxford.
Krier, R., (1988), Urban Space, Rizzoli International,
New York.
Kostof, S., (1995), “A History of Architecture, Settings
and Rituals (2nd edition)”, Oxford University Press,
Oxford.
Kostof, S., (1999), The City Assembled, Thames and
Hudson, London.
Krupa, F., (1993), “The Privatization of Public Space,
The State of the Public Realm”, Battery Park City; Los
Angeles Gated Communities and the Mall of America,
Los Angeles.
Lang, J. (1987), “Creating Architectural Theory, The
Role of the Behavioral Sciences in Environmental Design”,Van Nostrand Reinhold Int. Ltd., New York.
Lefébvre, H., (1991), The Production of Space (önsöz
D.Harvey), Blackwell, London.
Madanipour, A., (1996), Design of Urban Space, Wiley,
New York.
Norberg-Schulz, C., (1971), Existence: Space and Architecture, Studio Vista, Londra.
Sommer, R., (1969), Personal Space. Englewood Cliffs,
Prentice - Hall, New Jersey.
Trancik, R., (1986), Three Theories of Urban Spatial
Design Finding Lost Space New York, Van Nostrand
Reinhold, New York.
Weber, M., (1964), “The Urban Place and The Non-Place Urban Realm”, University of Pennsylvania Press,
Pennsylvania.
Zevi, B., (1990), Mimariyi Görmeyi Öğrenmek (Çev. D.
Divanlıoğlu), Birsen Yayınları, İstanbul.
Zevi, B., (1994), The Modern Language of Architecture,
Da Capo Press, New York.
itü vakfı dergisi 19
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
KENT VE
MEYDANLAR
Taksim: Bir Meydanın Hikayesi, Çelik Gülersoy, 1986, İstanbul Kitaplığı.
Dr. Deniz ASLAN
İTÜ Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü Öğretim Görevlisi
“Taksim’i anlamak kanımızca çok
önemli. Tüm bu yaşanmışlıkları
kavramadan Taksim’e yapılacak tüm
tasarımlar, sadece grafik birer yüzey,
eski beynin algıladığı hoş estetik
repütasyonlardan ibaret olacak ve
enerjisiz, boş dolgular olmaktan
kendisini kurtaramayacaktır. Burada
olması gereken anlamlı bir içtenlik,
herkese açık bir heterojenleşme,
monokültürel bir yaklaşımdan
permakültürel bir yaklaşıma evrilmektir.
Bu, yeni bir estetik, yeni bir heyecan,
yeni bir tanı, yeni bir zekanın var
olmasını gerektirir…”
Bu yazıda, siyaset tarihçisi, sosyolog veya toplum psikoloğu olmadığımız halde bir nebze bu konulara da
el atma zorunluluğu hissedilmiştir.
Uzmanlık alanımız olmadığı halde
yaptığımız hızlı okumalarda ya da
ayraca almalarda bazı yanılgılar olmuş olabilir. Bu nedenle peşinen ilgili
bilim alanlarına mensup bilim insanlarından özür dileriz.
En geniş anlamıyla meydan, boşluk
demektir. Boşluk, kalitesine ve insan
üzerinde oluşturduğu ölçek, anlam
ve yaşantı deneyimine bağlı olarak
mekânlaşabilir ya da yersizleşir.
Sözlük anlamı olarak meydan: Halkın toplandığı, çoğu binalarla çevrili, düz, açık ve geniş yer; alan (yani
meydanlar kamusal yoğunlaşma
alanlarıdır) (1); uzayın insan eliyle sınırlanmış parçasıdır. (2) Her mimarlık
ürünü diğer yapılarla birlikte bir dış
mekânın oluşmasına katkıda bulu-
nur. Örneğin, Rönesans’ta meydan
tek kaçışlı algının bir parçası olarak
ele alınmıştır, yapılar bu tek kaçışlılığı esas alarak simetrik olarak konumlandırılmışlardır. (2) (Bu tam ya
da yarım simetri olabilir) Maniyerist
ve Barok dönemlerde tam simetri
doruk yapar. Roma kentinde meydanlar forum olarak da adlandırılırlar. Burada amaç, insan topluluklarının buluşması, tartışmasıdır. Bazen
meydanlar tek bir dini yapı çevresinde gelişirler. Zaman zaman içlerinde
bir su öğesi tek bir ağaç ya da ağaç
grupları bulunabilir. Bu alanlar aynı
zamanda pazar yeri, panayır alanı,
devlet elçilerinin halka duyuru yaptığı yerler, yer yer Ortaçağ Avrupa’sında Engizisyon Mahkemesi kararlarının infaz alanlarıdır. Barok ile birlikte
meydan, odak meydanlar ve ulaşım
akslarının kesişiminden oluşan alanlardır.
20 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Özellikle Anadolu’da meydan, atlı sporlar
için ayrılmış alanlardır. İslam şehirlerindeki
meydan, batıdaki meydan kadar kentsel
işleyişin en önemli alanı değil, çoğu zaman
bir sınır olmaktadır.(3) Batılılaşma ile birlikte
Osmanlı meydanları da batıdaki benzerleri
ile aynı tasarım kriteryaları ile ele alınmaya başlamışlardır. Zamanla meydanların,
özellikle Rönesans sonrası meydanlarının
önemli öğesi önce tekil, sonra gelişmiş
kompozisyonlarla heykel, daha sonrasında
su ve heykel gruplarıdır. Barok ile birlikte
su ve heykel saray bahçesinden çıkıp kent
meydanlarına gelen yeni grottolardır.
Bir sosyalleşme alanı olarak, belki de yüzyıllar boyunca Osmanlı şehirlerinde meydanın yerini avlu almıştır diyebiliriz. (Kışla
avluları, cami avluları, külliye avluları, han
avluları v.s.) Batı ile İslam’ın anıtsallığa
bakışı arasındaki derin fark ister istemez
Osmanlı topraklarında da boy göstermiştir.
Osmanlı’da meydan, anıtsallığın algılanması için bir araç olmaktan çok, genişlemeler olarak görülmektedir. Bu anlamıyla
kendine özgü bir derinliği de fark etmek
gerekir, Batıdaki karşılığı ile ezici ihtişamı,
erkin gücünün idrak edilmesi için yapılan
meydanlara çok uzun yıllar boyunca rastlamak pek de mümkün değildir Osmanlı
topraklarında.
19.yy İstanbul’una baktığımızda özellikle
Karaköy ve Pera (Beyoğlu)’nın ciddi bir
cazibe merkezi olduğunu görürüz. İstanbul’un ekonomik canlılık merkezinin karşılığı olan bu kentsel doku tüm sosyal donatıları, eğitim/ticari yapıları, prestij yapıları
(kamu yapıları, şirket yapıları, bankalar, vs.)
ve servisleri ile son derece iyi donanmıştır.
Aslında İstanbul’un yeni merkezi Pera’dır.
Bununla birlikte bir tarafta Gümüşsuyu, Kabataş, Cihangir, diğer tarafta Harbiye, Pangaltı, Kurtuluş, Osmanbey, Şişli, bunların
uzantısı olarak Nişantaşı, Teşvikiye, Maçka,
ağırlıklı olarak yeni burjuva sınıfının tercihi
ile bu ekonomik merkeze katılmış, oldukça
batılı anlamda bir kentsel doku inşa olmuştur. Bu dokuyu besleyen temiz su şebekesi, hava gazı şebekesi, tramvay (arkasından troleybüs) hattı da batıdaki örneklerini
aratmayacak düzeydedir yüzyıl sonunda.
Hatta dünyanın ilk feniküler hatlarından biri
yine Pera’da inşa edilmiştir. Bu tepe ve sırt
morfolojisi üzerinde gelişen kentsel kurgunun dışındaki Boğaz’a dönük tüm yamaç
ve vadiler doğal birer koru niteliğindedir.
Bir tarafı mezarlıklarla, bir tarafı son derece büyük bir boğaz korusu ile bir ucu da
Mecidiyeköy dutlukları ile çevrelenen bu
kentsel alanın morfolojik odağı, aynı zamanda Pera’nın kapısı olan Taksim’dir. Ancak Taksim bugün anladığımız anlamda bir
mekân olmayıp, iki büyük kışla, bir hastane
Rudolf Witt Krower, Architectural Composition, Krier R.,Rizzoli, Newyork, 1988.
Osmanlı’da meydan, anıtsallığın
algılanması için bir araç
olmaktan çok, genişlemeler
olarak görülmektedir. Bu
anlamıyla kendine özgü
bir derinliği de fark etmek
gerekir, Batıdaki karşılığı ile
ezici ihtişamı, erkin gücünün
idrak edilmesi için yapılan
meydanlara çok uzun yıllar
boyunca rastlamak pek de
mümkün değildir Osmanlı
topraklarında.
(Fransız Pasteur Hastanesi)’yi de içine alan
büyük bir çayırlıktır. Aynı zamanda yukarıda bahsi geçen kentsel kurgunun çözüldüğü, doğa ile buluştuğu olağanüstü boğaz
bakılarına ev sahipliği yapan rekreaktif bir
alandır. Proust ile birlikte bu kurgu fazla değiştirilmeden günün şehircilik kurallarına
uygun bir ulaşım şebekesi ve İstanbul’un
en önemli merkezi parkı olan İnönü Gezisi’nin (4) (ki bu park aynı zamanda Maçka
2 No’lu Parkını, Taşlık Parkını da içinde barındırmakta ve Taşlık’ta bulunan İnönü Evi
ile son bulmaktadır) bir anlamda altı çizilmiştir. Bu planlarda Kurtuluş Savaşı Anıtı
(Atatürk Anıtı olarak da adlandırılmaktadır)
bir mini döner kavşak, İnönü Gezisi’nin
başlangıcı olan basamaklı giriş ve bugün-
kü AKM, Etap Marmara Otelleri ile çevrelenen hipodromik geometrideki yeşil alan
ise büyük bir refrüj niteliğindedir. Bu ulaşım
ağı bir ucu ile Harbiye, diğer ucu ile İstiklal
Caddesi, bir diğer ucu ile de Sıraselviler ve
Gümüşsuyu’na bağlantı verir.
Yinelemek gerekirse bu yeni planlarda
dahi Taksim bir meydan niteliğinde değildir. Mithat Paşa Stadyumu’nun (daha sonra
adı İnönü Stadyumu olarak değiştirilmiştir)
inşası ile Topçu Kışlası yıkılmış ve İnönü
Gezisi’nin Taksim ucu birçok değişiklikle
ve Belediye’ye ait eğlence ve kültür yapılarının da katılımıyla, yakın zamana kadar
varlığını sürdürmüştür. Tüm bu hikayenin
en önemli kent aktörlerinden olan gayrimüslim nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı
bu kentsel coğrafya için üç önemli tehdit
ve gerçeklik, aslında Pera’nın da çöküşünü hazırlar. Bunlardan ilki Varlık Vergisi’dir
(ki bu aslında İnönü Dönemi’nin Osmanlı
Dönemi’nden beri özellikle uluslararası ticareti elinde bulunduran, son derece iyi
eğitimli gayrimüslim nüfusa ait kapitalin
millileştirilmesi tırnak içinde Türkleştirilmesi
projesidir) ikinci önemli olay 6-7 Eylül 1955
olayları ve son olarak da Kıbrıs olaylarıdır.
(büyük ölçüde ekonomik etkinliğini ve varlığını yitiren gayrimüslim nüfusun büyük
çoğunluğunun artık kesin ve net olarak
İstanbul’u terk etmelerinin nedenidir.) Böylelikle Pera neredeyse metruk, hayalet bir
itü vakfı dergisi 21
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
En önemli kent aktörlerinden olan
gayrimüslim nüfusun ağırlıklı
olarak yaşadığı bu kentsel coğrafya
için üç önemli tehdit ve gerçeklik,
aslında Pera’nın da çöküşünü
hazırlar. Bunlardan ilki Varlık
Vergisi’dir (ki bu aslında İnönü
Dönemi’nin Osmanlı Dönemi’nden
beri özellikle uluslararası ticareti
elinde bulunduran, son derece iyi
eğitimli gayrimüslim nüfusa ait
kapitalin millileştirilmesi, tırnak
içinde, Türkleştirilmesi projesidir)
ikinci önemli olay 6-7 Eylül 1955
olayları ve son olarak da Kıbrıs
olaylarıdır.
Necip Bey Haritaları (Maps Of The İstanbul 1422-1922), Ayşe Yetkin Kubilay.
kent parçası haline dönüşerek kent içinde
bir çöküntü alanı haline gelmiştir. Tüm bu
süreç içinde dahi Taksim bir meydan olmayıp trafik ağlarının kesiştiği Pera’nın kapısı
konumundadır. İkinci bir kapı da İnönü Gezisi’ne açılır.
Bu süreçleri takiben Maçka 2 numaralı Parkı, sırasıyla Hilton Oteli, Divan Oteli, Tenis
Eskrim ve Dağcılık Kulübü (ki daha sonra
yerine Hyatt Regency Otel inşa edilmiştir)
Park Bahçeler Müdürlüğü, Sheraton Otel
(şu anda Ceylan Otel) ve Harbiye Ordu
Evi’ne de ev sahipliği yapacaktır. Bu süreç
içinde Atatürk Kültür Merkezi (birçok defa
inşa edilmiştir), Etap Marmara Oteli (bugün
The Marmara) inşa edilmiştir. Bu iki yapı ile
bir tür meydan algısına imkan veren bir geometrik yapı kendiliğinden oluşmuştur.
Hızla artan kentsel göç, araç yoğunluğunun
artık İstiklal Caddesi’ni kullanılmaz hale getirmesi, Bedrettin Dalan döneminde İstiklal
Caddesine paralel yeni bir ulaşım aksının
devreye sokulması ve İstiklal Caddesi’nin
yayalaştırılarak Kurtuluş Savaşı Anıtı’nın
da İstiklal Caddesi sonundaki ölçeksiz bir
zeminin içinde anlamsız bir burun olarak
kalmasına sebebiyet vermiştir. İnönü Gezisi, AKM ve Etap Marmara arasındaki neredeyse büyük bir refüj gibi algılanan alan,
tümü ile sertleştirilerek asfaltla birleşen
garip bir büyüklüğe sahip, bir meydanmış ama unutulmuş hali ile ölçeksizleşmiş,
yersizleşmiştir. Kanımızca bu alternatif yol
Pera’ya vurulan son darbedir. Artık Taksim
çok yoğun olarak ulaşılabilen (daha sonra buna İETT durakları ve otobüs transfer
alanının da eklenmesi ile) bir transit alan
konumundadır.
Tüm bu hızlandırılmış hikayenin baş aktörü
olan Taksim her nedense halen bir meydan
olamamış, gittikçe dağılmış, hatta neredey-
22 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
se pülverize olmuştur. Ancak, bu hikayeye
çok daha önce dahil olması gereken 1977
- 1 Mayıs Mitingi (Kanlı Mayıs olarak da
anılır) kanımızca Taksim’in meydan olmak
istemesi ile ilgili en önemli toplumsal deneyimidir. Bu noktada sözü tekrar ilk paragrafımıza getirmek istiyoruz. Bu anlık kullanım Taksim’e bir meydan kimliği getirmiş,
neredeyse geometrisi bile tarif edilebilir
bir insan seli Taksim’in bir geçiş alanı olmaktan çok bir mekân olmasını, meydanın
peyzajının ise insan olduğunu kentsel hafızamıza bir travma ile birlikte yerleştirmeyi
başarmıştır.
Aslında bu alanın meydan hüviyetini kazandığı tek ortam mitingler ola gelmiştir. Bu
sahte meydan insan selleri ile dolduğunda
ancak anlam kazanmış, bu mekânsız yer
insan ile anlamlanmıştır.
Başlangıçta tek bir meydan idealize edilmiş alandır. (5) Ancak günümüzde bu algı
ayrıştırılabilir, daha dinamik çoğul mekânlı,
arakesitler oluşturan durumlara evrilmiştir.
Burada bir çoğulluktan bahsetmek mümkündür. (6) Bu çoğulluk insan hareketlerine,
sosyolojik oluşumlara refleks veren bir olgudur. Artık meydanlara bir ada diye bakmak pek de mümkün değildir. Yeni meydanlar birer deneyimsel alandır metropol
içinde. Metropol insanı da sıkça davranış
Artık meydanlara bir ada diye
bakmak pek de mümkün değildir.
Yeni meydanlar birer deneyimsel
alandır metropol içinde. Metropol
insanı da sıkça davranış modunu
değiştirmeye açık, güçlü
haberleşme ve erişim kanalları olan
son derece bireysel bir o kadar
da sosyal grup katılımcısıdır. Bu,
sosyal gruplar arası etkileşimi de
bünyesinde taşır.
modunu değiştirmeye açık, güçlü haberleşme ve erişim kanalları olan son derece
bireysel bir o kadar da sosyal grup katılımcısıdır. Bu, sosyal gruplar arası etkileşimi
de bünyesinde taşır.
Bugünkü Taksim’e dönecek olursak, Taksim aslında ideolojik bir alandır. İdeolojiler
zaman için sembolizmalarla beslenirler.
1977 - 1 Mayıs Mitingi’nden bu yana Taksim sol anlayış için bir büyük anının defalarca yaşanacağı, yaşatılacağı bir alandır.
Devlet erkince Taksim kurtarılmış bir alan
değildir ve kimseye ait olamaz. Görüldüğü
gibi konu şehircilikle, meydanla pek de ilişkili olmayıp yukarıda anlatılan bu kent parçasının tarihi süreç içindeki pozisyonuyla
pek de ilintili değildir. Belki tarihi sürece tek
değme noktası Pera’nın ışığının sönmesi ya
da söndürülmesi, kentin doğal kaynaklarını ve yaşantısının kaybolarak alanın bağlamsız kalmasıdır. Bu boşluğa da ideolojik
sembolizm dolmuştur. Taksim potansiyel
bir sahnedir bir anlamda.
Günümüzde Taksim iki ideolojik çatışmaya
ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan birincisi Yeni Osmanlıcı, Atatürk imgesinden pek
hazzetmeyen ve kendisini tarihin yeniden
canlandırılması ile ifade eden, bu isteğin,
mimarlıkla-heybetli mimari işlerle taçlandırmak isteyen “Yeni Cumhuriyetçi” ideoloji,
ikinci tavır ise Taksim’i Devletçi Demokrat
anlayışın sembolik kalesi ya da arenası
olarak gören, zaman zaman 1977’yi tam
da içselleştirmese de yeniden anımsayan
ve anımsatan bir karşıt korumacı ideolojidir.
Aslında bu her iki durumda birer post-modern algıdan başka bir şey değildir kanımızca. Belki artık yerin istediği bir olgunluk
deneyimidir. Bunun için Taksim’i ideolojilerin, mimarlığı kullanarak nesneleştirdiği
bir arena olmaktan çıkarmak, ideolojilerin Atatürk Kültür Merkezi, Taksim’e Yeni
Cami, ya da Topçu Kışlası gibi konularla
ne kadar sığlaştığının ve maddeleştirildiğinin farkındalığı ile dinamik, neşeli, tüm
bu tarihsel deneyimlerin sembolizmalarına
Taksim Bir Meydanın Hikayesi, Çelik Gülersoy, 1986, İstanbul Kitaplığı.
itü vakfı dergisi 23
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
Emilio Ambasz, Plaza Mayor, Salmanca, 1983, Urbanism, AD, Architectural Design 54, 1/2, 1984.
tahammüllü, tıpkı Emilio Ambasz’nin 1984
yılında Salmanca Plaza Mayor için önerdiği
anlamda coşkulu bir yeşil ile, çağdaş yeni
bir meydan için projeler geliştirmek gerekiyor. Taksim’e, meydanların en önemli peyzaj elemanının insan olduğunu unutmadan
canlılık, neşe eklemek gerekiyor kanımızca. Artık meydan, gücün temsiliyetinden
insanın varoluşuna doğru eksen kaydırmıştır günümüzde.Bu son paragrafı 2013 Gezi
Parkı olaylarına ayırmak istiyoruz. Çünkü
başlangıcında Gezi daha önce sözünü
ettiğimiz iki ideolojiye de referans vermemektedir. Çünkü bu toplumsal buluşmanın
aktörleri homojen bir ideolojik bilinç içer-
Taksim’e, meydanların en
önemli peyzaj elemanının
insan olduğunu unutmadan
canlılık, neşe eklemek
gerekiyor kanımızca.
Artık meydan, gücün
temsiliyetinden insanın
varoluşuna doğru eksen
kaydırmıştır günümüzde.
meyen, depolitize oldukları onlarca yıldır
söylenegelen bir gençlik alt kültürdür. Gezi
de bu altkültürün varoluş mekânıdır. Bu aktörlerin her fırsatta Atatürk Anıtı’na çelenk
bırakan bir refleksin mensupları olmadıkları
da çok açıktır.
Taksim’in ıssızlığı, yersizliği aslında içini
doldurarak tüm yeni, akılcı, evrensel oluşumlara ev sahipliği yapacak güçtedir. Bu
da kanımızca olağanüstü bir enerji mekânı
ile karşı karşıya olduğumuzu bize gösteriyor. Bu yeni bağlamı ile Taksim’i anlamak
kanımızca çok önemli. Tüm bu yaşanmışlıkları kavramadan Taksim’e yapılacak tüm
tasarımlar, sadece grafik birer yüzey, eski
beynin algıladığı hoş estetik repütasyonlardan ibaret olacak ve enerjisiz, boş dolgular olmaktan kendisini kurtaramayacaktır.
Burada olması gereken anlamlı bir içtenlik,
herkese açık bir heterojenleşme, monokültürel bir yaklaşımdan permakültürel bir yaklaşıma evrilmektir. Bu, yeni bir estetik, yeni
bir heyecan, yeni bir tanı, yeni bir zekanın
var olmasını gerektirir.
KAYNAKLAR
Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Hasol D., YEM
Yayınları, 1988
Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM Yayınları,
1977.
Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, YEM Yayınları,
Geliştirilmiş 2. Basım, 2008
Türk Bahçeleri, Eldem, S, H, Milli Eğitim Basımevi, 1976 .
Houses, Places, Cities, Krier L., Ad Architectural
Design Profile, AD Editions Ltd., 1984.
Emilio Ambasz, Urbanism, AD, Architectural Design 54, 1/2, 1984.
The Metapolis Dictionary Of Advanced Architecture, Actar Edition, Barcelona, 2003
24 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Meydanlar Üzerine
Bazı Notlar ve
Taksim Meydanı
Taksim Meydanı. ( Fotoğraf: Aras Neftçi)
Prof. Dr. Mete Tapan
İTÜ Mimarlık Fakültesi
“Büyük meydanların oluşmasının en önemli
gerekçelerinden biri, kuşkusuz toplumun
beraberce kamuyu ilgilendiren kararları
tartışma istemine olanak verecek açık kamusal
mekânlara duyduğu gereksinmedir. Dolayısıyla,
meydanlar demokrasinin vazgeçilmez
öğeleridir. Kentliler düşüncelerini, siyasi erke
sadakatlarını veya eleştirilerini topluca bu
alanlarda dile getirirler. Tarih boyunca kentliler
bu gereksinmeyi duymuşlar ve meydanları
yaratmışlardır. Dolayısıyla, bu mekânlara
erişimi şu veya bu nedenle engellemek, bir
anlamda demokrasinin işleyişini engellemek
anlamına gelir…”
Son yıllarda sosyal yaşamımızda önemli ölçüde yer alan Taksim
Meydanı vesilesiyle aşağıdaki yazımı kaleme aldım. Ayrıca, “kentsel meydan”larla ilgili olarak uzun yıllardır yapmak istediğim, maalesef bugüne dek fırsat ve olanak bulamadığım bir çalışmayı da
yeniden başlatmak düşüncesiyle, bu konudaki bazı görüşlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Farklı dillerde, örneğin, İngilizce’de
“Square”, Almanca’da “Platz”, İtalyanca’da “Piazza”, Yunancada
“Agora” ve Latincede “Forum” sözcükleriyle tanımlanan meydanlar kentlerimize kimlik kazandıran önemli kentsel imgelerdir.
Meydanlar farklı fiziksel özelliklere, farklı boyutlara sahip olabilirler.
Ancak en önemli özellikleri, kent sakinlerinin meydanın içerisinde güvenli bir biçimde dolaşabilmelerinin sağlanmış ve bu açık
alanın özenli bir biçimde görsel sınırlarla belirlenmiş olmasıdır.
Bir meydanın sınırlarının saptanmasında çeşitli yaklaşımlar olabilir. Meydanın kent içinde tasarlandığı bölgenin nitelikleri, doğal
verilerin olup olmadığı gibi öğeler bu sınırlamanın nasıl olacağı
konusunda ipuçları verebilirler. Bu konuda bir genelleme yapılmamalıdır. Meydanlar birçok yolun odaklandığı alanlar olabilirler,
ancak bu odaklanma meydana bir trafik kavşağı niteliğini kazandırmamalıdır.
itü vakfı dergisi 25
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
Eski dönemlerde birkaç istisna
dışında, Avrupa’daki meydan
türü “kentsel açık mekânlara”
İslam uygarlığının egemen olduğu
ülkelerde rastlamak pek olanaklı
değildi. Kuşkusuz, bu ülkelerde de
önemli politik olayların yaşandığı
büyük boyutlu, örneğin Kahire’deki
Tahrir Meydanı, Tahran’daki
Azadi (özgürlük) meydanı gibi,
büyük halk kitlelerinin toplandığı,
gösteriler yaptığı meydanlar zaman
içinde oluşmuş ve bu meydanlar
dünyadaki sayılı meydanların
arasına girmiştir.
Politik, ticari veya rekreatif amaçlarla kent
sakinlerinin bir araya geldiği meydanlar
çoğu kez bulundukları kentin tarihinin en
önemli tanıklarıdır. Kentler çoğu kez meydanlarıyla anılırlar. O meydanlarda, kent
tarihinin en önemli olayları geçmiştir. Toplumsal olaylarla ilgili başlangıç noktaları
meydanlarda başlamış, ülke yönetimlerinin
olumlu, olumsuz eleştirileri bu alanlarda
yapılarak önemli politik kararlar alınmıştır.
“Kentler insanlar gibidir, bir bedeni bir ruhu
vardır. Böyle baktığımızda tiyatrolar, kütüphaneler, müzeler nasıl şehrin ruhu ise, meydanlar da şehrin bedeninin bir parçasıdır.
Tıpkı kaldırımları, sokakları, sahili gibi. İster
ülkemizde, isterse yabancı bir ülkede olsun,
orayı keşfetmeniz için mutlaka meydanlarda zaman geçirmeniz gerekir. Restoranına,
kafesine oturup soluklanmanız, o şehrin
kokusunu içine çekmeniz gerekir. Roma’ya
gidip, Fiori meydanında oturup kahve içerken pazarcılar, çiçekçiler arasından Giordano Buruno’nun yakıldığı yerdeki heykeline bakıp o dönemin bağnazlığını bugüne
bağlayıp düşünmezseniz Roma eksik kalır.” (cemkaragozlu.blokspot.com/2013/05/
kentin-düğüm-noktaları-meydanlar html)
diyor Cem Karagözlü bir meydanın önemini dile getirirken. Gerçekten, meydanlarda bir kentin tarihini okuyabilir, geçmişle
gelecek arasındaki köprüyü kurabilirsiniz.
Kuşkusuz bu gözlem, var olan meydanların
yeniden düzenlenlemelerinde kentsel tasarımın çok büyük bir titizlikle ve bilimsel yöntemlerle yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Yanlış bir yeniden düzenlemenin, gelecek
nesilleri de yanlış bilgilendirme anlamına
geldiği unutulmamalıdır.
Farklı nitelikte meydanların tarih boyunca
geliştirildiğini, yine kentlerin tarihini ince-
Büyük kent meydanına örnek: Beyazıt Meydanı. (Fotoğraf: Aras Neftçi)
lediğimizde görmekteyiz. Bazı meydanlar
politik tartışmaların yapılması amacıyla düzenlendiği gibi, bazı meydanlar ise ağırlıklı
olarak ticaret işlevi amacıyla planlanmıştır.
Kuşkusuz, meydanların tasarlanmaları da
ağırlıklı işlevin gereğine göre yapılmıştır.
Ayrıca bu düzenlemelerde yine meydanların boyutları, meydanlara ulaşım gibi önemli kentsel problemlerin kentin bütünüyle ele
alınarak çözülmesi gerekir. Özellikle kentin
farklı bölgelerine göre meydanların ağırlıklı işlevleri de belirleneceğinden, makro
ve mikro ölçeklerde “kentsel kamuya açık
alanların” biçimlenişi, donatı ve büyüklükleri saptanmalıdır. Farklı nitelikli meydanları
bünyesinde barındıran Avrupa kentleri yukarıda vurguladığım gözlemimin en canlı
örneklerini vermektedir. Viyana, Venedik,
Roma gibi kentlerde farklı amaçlar için tasarlanmış meydanlar, bu kentlerin kentsel
bellekleri olduğu gibi, Avrupa tarihinin tanıklarıdır da... Antik çağdan bugüne kadarki Avrupa tarihini bu kentlerin meydanlarında okuma olasılığı vardır.
Bilimsel bir gerçeği Doğan Kuban, “Eski
Türk kentlerinde, genellikle meydan bulunmadığı, Türk kentlerinde Avrupa’daki
gibi belirgin bir meydan anlayışı olmadığı, bu meydanların işlevini yerine getiren
camiler ve cami avlularının bulunduğu ve
toplumsal yaşantının merkezi zaten cami
olduğu için ayrıca kent meydanının gelişmesini teşvik edecek bir toplumsal isteğin
de oluşmadığı” (cemkaragözlü.blokspot.
com/2013/05...) şeklinde dile getirmekte-
“Meydanlarda bir kentin tarihini
okuyabilir, geçmişle gelecek
arasındaki köprüyü kurabilirsiniz.
Kuşkusuz bu gözlem, var
olan meydanların yeniden
düzenlenlemelerinde kentsel
tasarımın çok büyük bir titizlikle ve
bilimsel yöntemlerle yapılmasını
zorunlu kılmaktadır.Yanlış bir
yeniden düzenlemenin, gelecek
nesilleri de yanlış bilgilendirme
anlamına geldiği unutulmamalıdır.”
dir. Bu sava katılmamak olanaklı değildir.
Özellikle Anadolu eski kentleri incelendiğinde, kent dokularında ağırlıklı olarak
çıkmaz sokakların bitişinde yer yer meydancıkların oluştuğunu, ayrıca bazı pazar
yerlerinin kurulması için kentsel boşlukların
kentsel oluşmalarda yer aldığını izlemekteyiz.
Ayrıca, yine Cem Karagözlü’nün görüşüne
göre, “o dönem kamusal alanlar genellikle erkeklere aitti ve erkeklerin yaşamı da
yürüyüş mesafesindeki ev-işyeri-kahvehane-cami-çarşı beşgeni arasına sıkışmış
durumdaydı. Dolayısıyla, bu alanlarda kadın-erkek, çoluk-çocuk bir meydan kültürünün oluşması da beklenemezdi. (cemkaragözlü.blokspot.com/2013/05....)
Özetle, eski dönemlerde birkaç istisna dışında, Avrupa’daki meydan türü “kentsel
26 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İstanbul’da ender rastlanan gerçek bir meydan örneği: Tünel Meydanı. (Fotoğraf: Hatice Yazıcı)
açık mekânlara” İslam uygarlığının egemen olduğu ülkelerde rastlamak pek olanaklı değildi. Kuşkusuz, bu ülkelerde de
önemli politik olayların yaşandığı büyük
boyutlu, örneğin Kahire’deki Tahrir Meydanı, Tahran’daki Azadi (özgürlük) meydanı gibi, büyük halk kitlelerinin toplandığı,
gösteriler yaptığı meydanlar zaman içinde
oluşmuş ve bu meydanlar dünyadaki sayılı
meydanların arasına girmiştir.
Büyük meydanların oluşmasının en önemli
gerekçelerinden biri, kuşkusuz toplumun
beraberce kamuyu ilgilendiren kararları
tartışma istemine olanak verecek açık kamusal mekânlara duyduğu gereksinmedir. Dolayısıyla, meydanlar demokrasinin
vazgeçilmez öğeleridir. Kentliler düşüncelerini, siyasi erke sadakatlarını veya eleştirilerini topluca bu alanlarda dile getirirler.
Tarih boyunca kentliler bu gereksinmeyi
duymuşlar ve meydanları yaratmışlardır.
Dolayısıyla, bu mekânlara erişimi şu veya
bu nedenle engellemek, bir anlamda demokrasinin işleyişini engellemek anlamına
gelir.
Bu nedenle, İran’daki meydanın adının
“Azadi”, veya Azerbaycan’dakinin “Azatlık” olması bir tesadüf değildir. 1960’larda
Beyazıt Meydanı isminin yanlış veya doğru
“Hürriyet” Meydanı olarak değiştirildiği de
halen zihinlerimizdedir. Kısacası, kamuyu
ilgilendiren büyük politik kararların tartışıldığı alanlar hep meydanlar olmuştur.
“Taksim Meydanı, Cumhuriyet’in
bir simgesidir. İyi bir yarışma
şartnamesiyle öngörülecek
bir yarışma sağlıklı bir sonuç
getirebilir. Bu yarışmanın
şartnamesinde katılımcılığa
çok büyük ağırlık verilmelidir.
Hazırlık sürecinde meslek odaları
çağırılmalıdır. Ayrıca, konunun
uzmanlarının düşünceleri dikkate
alınmalıdır. “Biz, nasıl bir Taksim
Meydanı istiyoruz” sorusunun
cevabı, ancak katılımcı bir süreçle
bulunabilinir.”
Dünya’da, Rusya’daki Kızıl Meydan,
Çin’deki Tiananmen Meydanı kadar önemli olmasa da, politik tarihimiz için önemli üç
meydanımızdan kısaca söz etmek istiyorum. Taksim, Beyazıt ve Sultanahmet meydanları bilindiği gibi İstanbul’un önemli
simgeleri haline gelmişlerdir. İstanbul’un
Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde, kentsel belleğimizin önemli öğeleri olan bu meydanlar günümüze dek çok
amaçlı olarak kullanılmış olup, her üçü de
kentsel oluşumun sonucunda orijinal fonksiyonlarını terk ederek, zamanla kamuya
açık alan fonksiyonunu kazanmışlardır. Biri
hipodromdan, diğeri ise Saray meydanından (Forum Tauri), en sonuncusu da Taksim Kışlasının ahırlarının yıkımıyla kamuya
açık mekânlara dönüştürülmeye çalışılmıştır. Kuşkusuz her üç mekân da çağımızda
tasarlanan veya tanımlanan meydanlarla
bir benzerlik gösterir. Ancak, her üç mekân
da çağdaş bir meydandan beklenenleri
vermemektedir. Örneğin, Taksim Meydanı
uzun yıllar bir trafik alanı halinde hizmet
vermiş ve yayaların rahatlıkla dolaşmalarına olanak vermeyen, kendilerini sınırlı bir
açık mekânda olma duygusunu sağlamayan kentsel bir boşluk niteliğindedir. Ayrıca
bu kentsel imgelerin, kent yönetimleri her
değiştiğinde, yeniden veya kısmen düzenlenmeleri istenmiş ve meydanlarla ilgili yarışmalar açılmıştır. Yönetimler de bu
meydanların her zaman yetersizliğini kabul
etmişler ve ulusal ve uluslararası yarışmalarla, bir dizi mimar ve kent plancısı, kamuya açık bu alanların çağdaşlaşmasına
katkı vermeye çalışmışlardır. Maalesef, yarışma sonuçları uygulanamamış ve İstanbulumuz arzu edilen kamuya açık mekânlarına kavuşamamıştır.
Kamusal sorunların tartışıldığı meydanların
tasarlanmasında çağdaş eğilim, halkın katılımının ağırlıklı bir biçimde sağlanmasıdır.
Projelerin hazırlanması, demokratik ülkelerde kamusal alanı ilgilendiren bir etkinliğin
gereği, halka açık ve şeffaf bir biçimde
gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde de gelecekte yeni meydanların düzenlenmesi
veya var olanların ıslahı, halkın talep ve
görüşleri alınarak yapılmalıdır.
Yazımı sonlandırmadan önce, son aylardır
tartışılan Taksim Meydanı’yla ilgili çözüm
önerisi olarak aşağıdaki düşüncelerimi
bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum.
Benim için Taksim Meydanı son derece
önemlidir. Taksim Meydanı, Cumhuriyet’in
bir simgesidir. İyi bir yarışma şartnamesiyle
öngörülecek bir yarışma sağlıklı bir sonuç
getirebilir. Bu yarışmanın şartnamesinde
katılımcılığa çok büyük ağırlık verilmelidir.
Hazırlık sürecinde meslek odaları çağırılmalıdır. Ayrıca, konunun uzmanlarının
düşünceleri dikkate alınmalıdır. “Biz, nasıl
bir TAKSİM Meydanı istiyoruz” sorusunun
cevabı, ancak katılımcı bir süreçle bulunabilinir. Halkın, bu kadar önemli bir meydanda söz sahibi olmak istemesi çok doğaldır.
Ama bu istemin doğru bir biçimde planlara
yansıyabilmesi için öncelikle halkın temsilcilerinin yarışmanın şartnamesi hazırlanırken muhakkak projenin içinde bulunmaları
gerekir.
itü vakfı dergisi 27
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
Cumhuriyet’in
İstanbul’daki
Simgesi
Taksim
Cumhuriyet
Meydanı
Taksim Meydanı ve Topçu Kışlası’nın havadan görünümü, (Cengiz Kahraman arşivi)
Y. Mimar Hasan Kuruyazıcı
Meydan, Osmanlı kentleri için yabancı bir kavram. Batı
kentlerindeki, yolların açıldığı, bazen bir, bazen daha çok
mahallenin merkezi niteliğindeki meydanların yerini Osmanlı
kentlerinde camiler alıyor. İstanbul’da ise durum biraz
değişik. Fethe kadar bir Roma-Bizans, yani bir Batı kenti
olan İstanbul’da, o dönemde ortaya çıkmış bazı forumlar,
Osmanlı döneminde de varlıklarını koruyan meydanlar olarak
günümüze kadar ulaşmış. Ama bu saptama, bugünkü kentin
bir bölümünü oluşturan eski İstanbul ya da günümüzdeki
tanımıyla İstanbul yakası için geçerli. Beyoğlu yakası ise,
fetihten sonra oluşan ve Cumhuriyet’e kadar daha çok
“Batılı” niteliğini sürdüren bir kent parçası. Ama işin ilginç
yanı, burada da Batı kentlerindeki gibi bir meydanın ortaya
çıkmamış olması. Bu yazı Beyoğlu yakasındaki ilk meydanın,
gerçek bir meydan olma sürecini Cumhuriyet döneminde
yaşayan Taksim Meydanı’nın 18. yüzyılın ilk yarısından
günümüze kadar süren 250 yılı aşkın serüvenini ele alıyor.
15. yüzyılın ortalarında İstanbul Türklerin eline geçtiğinde Galata surlarının arkasındaki yamaçla bunun devamı olarak kuzeye doğru uzanan yüksek düzlük, yani
bugün Beyoğlu diye adlandırılan yöre yer yer ağaçlarla
ve bağlarla kaplı kırlık bir alandı. Galata surlarından
başlayan bir kır yolu bunların arasından geçerek kuzeye doğru uzanıyordu. Sur dışındaki ilk önemli yerleşme
yüzyılın sonlarında, Kule Kapısı denen sur kapısının hemen dışında, bugünkü Tünel Meydanı’nda Galata Mevlevihanesi’nin kurulmasıyla gerçekleşti. Bunu, az ilerde
inşa edilen Asmalı Mescit ve daha yukarda, bugünkü
Galatasaray Lisesi’nin yerinde II. Bayezid’in acemi oğlanlarının yetiştirilmesi için kurdurduğu bir kışla-okul
olan Galata Sarayı Ocağı izledi. 16. yüzyılda Osmanlı başkentindeki bazı Avrupa ülkelerinin elçileri, elçilik
binalarını Pera diye anılan, bir yamacından Haliç, bir
yamacından da Boğaz manzarasının görüldüğü bu güzel arazide yaptırdılar. 17. yüzyılda, daha sonra yabancıların Grand Rue de Pera adını verecekleri, Türklerin
de Cumhuriyet’e kadar Cadde-i Kebir diye anacakları,
28 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Topçu Kışlası’nda ilk milli maç (Türkiye-Romanya) 1923. (Cengiz Kahraman arşivi)
bölgenin omurgası niteliğindeki yol belirmeye, bu yol boyunca elçiliklerin çevresine
elçilik görevlileri ve daha başka yabancılar da yerleşmeye başladı. Giderek İstanbul’un gayrimüslim halkından ve yabancı
tüccarlardan da bu yöreye taşınan pek
çok kişi oldu… 18. yüzyılda sentin sınırları
Galatasaray’ı aşarak bugünkü Taksim Meydanı’na doğru ilerledi. Yerleşimin Pera’dan
başka Haliç tarafında Kasımpaşa’ya, Boğaz tarafında da kuzeye, Beşiktaş ve Ortaköy’e doğru yayılması, yörede su sıkıntısının baş göstermesine yol açınca, dönemin
padişahı I. Mahmud, 1731’de Belgrad
Ormanı’ndan bu bölgeye su getiren şebekeyi yaptırdı. Şebekenin ucu büyük bir
su haznesiyle bitiyordu. Haznenin hemen
yanına da 1732’de bir maskem inşa edildi.
Depoya gelen su bu maskemde bir koldan
Kasımpaşa, bir koldan Beyoğlu-Galata, bir
koldan da Fındıklı-Tophane semtlerine paylaştırılıyor, yani “taksim” ediliyordu. Zamanla bu sözcük hem su şebekesinin, hem
semtin, hem de daha sonraları meydanın
adı haline geldi. Küfeki taşından, sekizgen
planlı, yine sekizgen piramit biçiminde bir
çatıyla örtülü maskem, bugün de İstiklal
Caddesi’nin Taksim Meydanı’na kavuştuğu
yerde, sol köşede durmaktadır. Burada ilginç bir de karşıtlığa dikkat çekelim: Bütün
Osmanlı dönemi boyunca ağırlıklı olarak
bir gayrimüslim semti olan, binalarından
yaşam biçimine kadar her şeyiyle Osmanlı kültüründen çok Batı kültürünü yansıtan
Pera-Beyoğlu’nun bel kemiği durumundaki Grand Rue de Pera, bir ucundan İslam
Bütün Osmanlı dönemi boyunca
ağırlıklı olarak bir gayrimüslim
semti olan, binalarından yaşam
biçimine kadar her şeyiyle Osmanlı
kültüründen çok Batı kültürünü
yansıtan Pera-Beyoğlu’nun bel
kemiği durumundaki Grand
Rue de Pera, bir ucundan İslam
kültürüne özgü bir binayla, Galata
Mevlevihanesi’yle başlıyor, öbür
ucunda da yine böyle bir binayla,
Taksim maksemiyle sona eriyordu.
kültürüne özgü bir binayla, Galata Mevlevihanesi’yle başlıyor, öbür ucunda da yine
böyle bir binayla, Taksim maksemiyle sona
eriyordu.
19. yüzyılın başlarında yerleşim henüz
Taksim’den ileri gitmemişti. Maksemle su
haznesinin önü bir meydan değil, kırlık
bir düzlüktü. Ama boyu 90 metreyi bulan
su haznesi bu düzlüğü Pera-Tarlabaşı yönünden sınırlıyor, ilerde oluşacak meydanın daha şimdiden bir kenarını oluşturuyordu. Yine yüzyılın başlarında, düzlüğün
kuzeydoğusunda Dolmabahçe’ye doğru
inen yamacın başına Topçu Kışlası yapıldı.
Kışlanın yanından Harbiye yönüne doğru
uzanan Kışla Caddesi, Nişantaşı ve Pangaltı-Şişli yöresinde yavaş yavaş oluşan
yerleşimleri Taksim’e bağlıyordu. Cumhuriyet’ten sonra adı Cumhuriyet Caddesi’ne dönüşecek olan bu yol, bugün Divan
Oteli’nin bulunduğu yerden sonra Pangaltı
Caddesi, Harbiye’den sonra da Büyükdere
Caddesi adını alıyordu.
Topçu Kışlası ilginç bir binaydı. Kareye yakın dikdörtgen bir planı, ortasında büyük
bir avlusu vardı. Cepheleri yer yer, tepeleri
sivri soğan kubbeli kuleciklerle, at nalı kemerli kapı ve pencerelerle hareketlendirilmişti. Kuzey Afrika İslam mimarisine özgü
öğelerin ağır bastığı eklektisist (seçmeci)
bir üslubu yansıtıyordu. Ölçüleriyle çok
görkemliydi; tam, bugün Taksim Gezisi olan adayı kaplıyordu. Taksim’deki ilk
önemli siyasal-toplumsal olaya da bu kışla
sahne oldu. 13 Nisan 1909’daki 31 Mart
ayaklanması hemen yakındaki Taşkışla’da
başlamış, Topçu Kışlası da ayaklanmaya
katılmıştı. Buradaki ayaklanmacılar, olayı
bastırmak için İstanbul’a gelen Hareket
Ordusu’na teslim olmayıp direnince, 26
Nisan günü açılan top ateşiyle “hizaya
getirildiler”, ama bina da epeyce zarar gördü. Mütareke yıllarının başlarında bir süre
Fransızların Senegalli askerlerinin yerleştirildiği kışla daha sonra askeri amaçla kullanılmadı, boş kaldı. 1921’de gazeteci Sait
Çelebi, kışlanın avlusunu bir futbol stadyumuna dönüştürdü. Türk takımları burada
işgal kuvvetlerinin takımlarına karşı maçlar
yaptılar. Türk milli futbol takımı da ilk maçını Cumhuriyet’in ilanından üç gün önce,
26 Ekim 1923’te burada Romanya’ya karşı
oynadı ve 2-2 berabere kaldı.
Kışlanın önünde, bugün Cumhuriyet
Anıtı’yla Atatürk Kültür Merkezi arasında
uzanan yeşil alanın olduğu yerde, kışlanın
ahırları bulunuyordu. Taksim hala sınırları
belirgin bir meydan halini almış değildi.
Beyoğlu’ndan gelen Cadde-i Kebir sola
kıvrılarak su haznesiyle bu ahırların arasındaki geniş boşluğa ulaşıyordu. Cadde-i
Kebir’in daha batısında Sıraserviler Caddesi’nin ağzı vardı ve bu cadde boyunca uzanan binalar, ahırların köşesinden bugünkü
The Marmara Oteli’ne doğru dönerek boş
alanın aşağı kenarını oluşturuyordu. Ama
yukarı taraf gerçekten bomboştu, çünkü
buradan daha yukarıya, kuzeye doğru, Kışla Caddesi’nin sol yanında, askerlerin talim
yaptığı kocaman bir düzlük yayılıyordu.
Su haznesinin önündeki boşluğun bugünkü meydan haline gelmesi sürecindeki ilk
adım 1926’da, Cumhuriyet heyecanıyla
atıldı. Buraya bir Cumhuriyet anıtı dikilecekti. Girişimi yürütmek için bir komisyon kuruldu. Başlangıçta anıtta sadece
Atatürk’ün canlandırılması düşünülmüştü.
Bu iş için, daha önce Ankara’da Etnoğrafya Müzesi’nin önündeki atlı ve Zafer
Alanı’ndaki ayakta duran Atatürk heykellerini yapmış olan İtalyan heykelci Pietro
Canonica seçildi. Canonica tek bir Atatürk
itü vakfı dergisi 29
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
heykeli yerine, onu yakın çevresindekilerle
birlikte Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyet’in kurulmasından sonra canlandıracak
iki ana sahnenin yer alacağı bir anıt yapmayı önerdi. Böyle bir anıt, gerek Kurtuluş
Savaşı’nı, gerekse Cumhuriyet’in kuruluşunu daha iyi simgeleyip ortaya koyacaktı.
Canonica’nın önerisi kabul edildi ve dört
bir yanından seyredilip algılanmak üzere
düşünülmüş, merkezi nitelikteki bugünkü
Cumhuriyet Anıtı gerçekleştirildi. Meydanın
adı da artık Taksim Cumhuriyet Meydanı olmuştu.
Anıtın kaidesini ve çevre düzenlemesini
İtalyan asıllı Levanten mimar Giulio Mongeri tasarlamıştı. Canonica klasik tarzda
çalışan, akademik kurallara bağlı bir heykelciydi. Mongeri ise yüzyıl başında İstanbul’da yeni-klasik ve yeni-bizans öğelere
yer verdiği eklektisist binalar yapmış, Cumhuriyet’ten sonra Ankara’ya giderek bu kez
I. Ulusal Mimarlık akımı doğrultusundaki
binalarıyla kentin imarında rol oynamıştı.
Bu iki sanatçının ortak çalışması sonucu
ortaya çıkan anıt, başta kaidesindeki nişlerin teğet sivri kemerleri, iki büyük nişi içeride birleştiren iki renkli taşlarla oluşturulmuş
basık kemeri, niş kemerleri hizasında bütün anıtı çepeçevre dolanan ve geometrik
kabartmalardan oluşan bezeme kuşağı
ile I. Ulusal Mimarlık akımının bir örneği
idi. Anıt 8 Ağustos 1928’de törenle açıldı,
ardından çevre düzenlemesi de yapılarak
önce küçük, bir süre sonra da daha büyük,
yuvarlak bir göbek içine alındı. Az sonra,
İstiklal Caddesi’nden gelip açıklığın sağındaki ahırların önünden geçerek Cumhuriyet Caddesi’ne ulaşan tramvay hattı da geliş ve gidiş olarak bu göbeğin çevresinden
dolaştırıldı. Böylece anıtın merkezi niteliği
daha da vurgulanmış oluyordu.
İleriki yıllarda ahırların önüne, ortadaki göbeğe uygun kavisli bir biçimde iki katlı,
teraslı kahveler yapıldı. Aslında meydana
yüksekçe bir yerden bakan kahvehane geleneği burada epeyce eskiden beri vardı.
Bu teraslı kahvelerin yerinde daha önce
de, alçak bir setin üstünde kahveler oluşmuş, ama bunlar antın yapılmasından önceki bir tarihte yıktırılmıştı. Daha da eski
bir kahve Eptalofos (ya da halk arasında
daha çok söylendiği biçimiyle Eftalopos)
Kahvesi’ydi. 19. yy’ın son çeyreğinde, İstiklal Caddesi’nin Sıraserviler’le birleştiği
köşede açılmıştı. O da zemindeki dükkanların üstündeki terasta yer alıyor, meydana
yukardan bakıyordu. Varlığını 1970’lere
kadar sürdürdükten sonra iyice yozlaştı ve
kapandı.
1920’lerin sonuyla 1930’ların başında, kışlanın karşısında, Cumhuriyet Caddesi’nin
solunda yer alan, eskiden talim alanı ola-
Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın açılış töreni. 8 Ağustos 1928. (Cengiz Kahraman arşivi)
Su haznesinin önündeki boşluğun
bugünkü meydan haline gelmesi
sürecindeki ilk adım 1926’da,
Cumhuriyet heyecanıyla atıldı.
Buraya bir Cumhuriyet anıtı
dikilecekti. Girişimi yürütmek için bir
komisyon kuruldu. Başlangıçta anıtta
sadece Atatürk’ün canlandırılması
düşünülmüştü. Bu iş için, daha önce
Ankara’da Etnoğrafya Müzesi’nin
önündeki atlı ve Zafer Alanı’ndaki
ayakta duran Atatürk heykellerini
yapmış olan İtalyan heykelci Pietro
Canonica seçildi.
rak kullanıldığı için “talimhane” diye anılan
düzlük imara açıldı. Birbirini dikine kesen
yolların arasına 5-6 katlı apartmanların yapılmasıyla, meydana kadar ulaşan bugünkü Talimhane semti doğdu. Az sonra bu
apartmanların önüne, maydanın kenarına,
yine ortadaki göbeğin biçimine uyularak
kavisli bir bina daha yapıldı. Bu binanın,
dükkan ve işyerlerinin bulunduğu iki alt katı
geri çekilmişti; üçüncü kat ise kolonlar üzerinde ileri doğru çıkıntı yapıyordu ve içinde
ünlü Kristal Gazinosu bulunuyordu.
Böylece 1930’ların Taksim Cumhuriyet
Meydanı bir meydan biçimini almış, çe-
peçevre binalarla sınırlandığı için artık
iyice algılanabilen bir açık mekân niteliği
kazanmıştı. Bu duruma yavaş yavaş, biraz
kendiliğinden, biraz tesadüflerle, bazen
sadece yakın çevresiyle sınırlı bir düzenlemeye konu olarak, ama hiçbir zaman
(aslında olması gerektiği gibi) kentin bütününü kapsayan bir imar planlaması içinde
ele alınmadan biçimlenerek gelmişti. Ama
aradan on yıl bile geçmeden, bu kez de
bazısı yine kent ölçeğinde alınmamış dar
kapsamlı planlamalara, bazısı da keyfi kararlara dayanan “müdahaleler”le, gerçek
bir kent maydanı olma niteliğini adım adım
yitirmeye başlayacağı yeni bir sürece girdi.
1936’da Fransız mimar ve kent plancısı
Henri Prost, bir nazım plan hazırlamak üzere İstanbul’a davet edildi. Prost’un 1939’da
onaylanan planı Taksim çevresine de düzenlemeler getiriyor, Topçu Kışlası’nın
kaldırılarak yerinin yeşil alana çevrilmesini öngörüyordu. Önce kışlanın ahırlarıyla
bunların önündeki iki katlı teras kahveler yıkıldı ve yerleri hemen yeşillendirildi. Böylece, bugün anıttan Atatürk Kültür Merkezi’ne
kadar uzanan geniş yeşil bant ortaya çıkmış oluyordu. Ama meydan bir yana doğru
birden bire iki katından fazla genişlemiş,
böylece ölçüsünü kaybetmişti. Cumhuriyet
Anıtı da, ölçüsü yok olan bu yeni meydanın bir köşesinde kalmış, küçülüvermişti.
Ardından, yine Prost’un düzenlemesine
30 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın açılışı. (Cengiz Kahraman arşivi)
dayanılarak, o dönemde içinde bazı bölümlerin konut, bazılarının da garaj ya da
tamirhane olarak kullanıldığı Topçu Kışlası da yıkıldı ve yerinde, alt baştaki Taksim
Belediye Bahçesi’ne kadar uzanarak bir
setle ona bağlanan yeni bir park düzenlendi. İnönü Gezisi adı verilen parkın ucuna,
meydanla olan yükseklik farkından yararlanılarak oluşturulan geniş terasın üstüne
de dönemin cumhurbaşkanı İnönü’nün at
üstünde bir heykelinin dikilmesine girişildi.
Bu, meydan açısından doğru olmayan bir
karardı. Çünkü aradaki binaların kaldırılmasıyla bu yana doğru akıp fiziksel sınırlarını ve bütünlüğünü yitiren meydanın, bu
heykelin oluşturacağı ikinci bir ağırlık noktasıyla (çünkü bu heykel hem toplam 12.5
metre yüksekliğiyle 11 metrelik Cumhuriyet
Anıtı’ndan daha büyüktü, hem de bulunduğu nokta ondan çok daha yüksekteydi) bu
kez merkezi niteliği de ortadan kalkacaktı.
Heykelin mermer kaidesi yapıldı, dönemin
ünlü Alman heykelcisi Rudolf Belling’e ısmarlanan heykel de 1944’te bitirildi, ama
bir türlü yerine konamadı. 1950’de CHP
karşısında seçimi kazanarak iktidara gelen
DP döneminde parkın adı Taksim Gezisi’ne
1936’da Fransız mimar ve kent
plancısı Henri Prost, bir nazım
plan hazırlamak üzere İstanbul’a
davet edildi. Prost’un 1939’da
onaylanan planı Taksim çevresine
de düzenlemeler getiriyor, Topçu
Kışlası’nın kaldırılarak yerinin yeşil
alana çevrilmesini öngörüyordu.
Önce kışlanın ahırlarıyla bunların
önündeki iki katlı teras kahveler
yıkıldı ve yerleri hemen yeşillendirildi.
Böylece, bugün anıttan Atatürk Kültür
Merkezi’ne kadar uzanan geniş yeşil
bant ortaya çıkmış oluyordu
çevrildi, kaidenin üzeri de kabartmaların
görünmemesi için bir tahta perdeyle örtüldü. Çok daha sonra, 1982’de kaide yerinden sökülüp, Taşlık Parkı’na, İnönü’nün
oradaki evinin hemen alt başına kurulacak,
yıllarca depoda bekletilen heykel de üstüne dikilecekti.
Meydanın bütünlüğünü bozan bir girişim
de 1970’lerin başında gerçekleşti. Talim-
hane tarafında, su haznesinin köşesi ile
Cumhuriyet Caddesi’nin başlangıcı arasında kalan Kristal Gazinosu bloku yıktırıldı.
Bu uygulamanın amacı, sıkışan trafiğe yer
açmaktı; oysa boşalan arsa yola katılmadı,
otopark ve dolmuş durağı olarak kullanılmaya başlandı. Meydan bir yara daha almıştı; şimdi de Talimhane tarafındaki sınırı
belirsiz hale geldiği için o yöne doğru anlamsız bir çıkıntı yapıyordu. 1986’da, çok
tartışmalı bir imar operasyonuyla Tarlabaşı
Bulvarı’nın açılması sırasında, meydanla
bulvar arasındaki bloklar da yıkılınca, bu
çıkıntı daha büyüdü, neredeyse bir boşluk
durumuna geldi. Artık meydanın meydanlıktan çıkma süreci tamamlanmış, yerinde,
sınırları iyice belirsiz, ölçüsüz, amorf bir
boşluk kalmıştı.
1993’te İstiklal Caddesi yaya bölgesi haline getirilirken, meydanda da, üstünde
anıtın yer aldğı göbek ve bununla su haznesi arasındaki bölge yayalara ayrıldı; araç
trafiği göbeğin öbür yanına alındı. Bu uygulama Cumhuriyet Anıtı’nın, çevresinde
dönülen bir merkez nokta olma özelliğini
epeyce zedeledi.
Meydanın, günümüzdeki ölçüsü kaçmış
itü vakfı dergisi 31
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
Taksim Meydanı ve Kristal Gazinosu, 1940’lar (Cengiz Kahraman arşivi)
halinde, kenarında yükselerek onu görsel
bakımdan biraz olsun sınırlayan iki bina,
The Marmara oteli ve Atatürk Kültür Merkezi, 1970’lerde ortaya çıktı. 1940’larda
meydanda düzenlemeler yapılırken bugünkü otelin yerinin, gezinin bir devamı gibi,
Boğaz ve Sarayburnu’na bakan bir manzara terası haline getirilmesi düşünülmüştü.
Ama bu düşünce uygulanmadı. O sırada
burada bitişik nizam birkaç bina yer alıyordu. İçlerinde en önemlisi Osmanlı Bankası’nın müdür lojmanı idi. Oldukça büyük,
dört katlı bu binanın süssüz, yalın cephesi,
birinci katın ortasına 19. yüzyıl sonlarıyla
20. yüzyıl başlarının ünlü Levanten mimarı
Alexandre Vallauri’nin eklediği görkemli bir
cumbayla hareket kazanmıştı. Bina daha
sonra İstanbul Kulübü olarak kullanıldı.
1970’lerde de bitişiğindeki öbür binalarla
birlikte yıkıldı, yerine manzara terası yerine
Intercontinental Oteli yapıldı. Aslında güzel
bir bina olan Osmanlı Bankası binasının yıkılması kötü, ama yerine otel blokunun yapılması bir bakıma iyi oldu. Çünkü manzara
terası düzenlemesi, meydanın bu kenarının
da boş kalmasına yol açacak, meydanın
yerini alan sınırsız boşluk daha da büyüyecekti. 1975’te açılan Intercontinental oteli
daha sonra Etap, ardından da The Marmara adını aldı.
Meydanın Ayaspaşa yönünde bugünkü
kenarını oluşturan Atatürk Kültür Merkezi,
başlangıçta bir opera binası olarak düşünülmüştü. Opera ve Batı anlamındaki tiyatro İstanbul’a daha 19. yüzyılda girmişti. O
zaman özellikle Beyoğlu’nda birçok tiyatro
binası yapılmıştı. Bunların bazısı Cumhuriyet’e kadar ulaşmıştı ve halen kullanılıyordu. Ama kentin büyümesine ve kültür ya-
Meydanın Ayaspaşa yönünde
bugünkü kenarını oluşturan Atatürk
Kültür Merkezi, başlangıçta bir
opera binası olarak düşünülmüştü.
Opera ve Batı anlamındaki tiyatro
İstanbul’a daha 19. yüzyılda girmişti.
O zaman özellikle Beyoğlu’nda
birçok tiyatro binası yapılmıştı.
Bunların bazısı Cumhuriyet’e kadar
ulaşmıştı ve halen kullanılıyordu.
Ama kentin büyümesine ve kültür
yaşamının renklenip çeşitlenmesine
paralel olarak gittikçe artan
gereksinmeleri karşılayacak,
içinde sadece tiyatro değil, opera
gösterileri de yapılabilecek büyük
bir salon yoktu.
şamının renklenip çeşitlenmesine paralel
olarak gittikçe artan gereksinmeleri karşılayacak, içinde sadece tiyatro değil, opera
gösterileri de yapılabilecek büyük bir salon
yoktu. Operanın, Batı uygarlığının temel
sanat kurumlarından biri olduğu düşünülürse, yüzünü daha kuruluşuyla birlikte
Batı’ya dönmüş olan Cumhuriyet’in kültür
merkezi niteliğindeki bu büyük kentte bir
opera binasının bulunmaması büyük eksiklikti. 1930’ların sonunda il genel meclisince Taksim Meydanı’nda belediye eliyle bir
opera binası yapılması kararı alındı. Ama,
bir mimari yarışma açılarak elde edilen
proje, araya II. Dünya Savaşı’nın girmesi
nedeniyle uygulanamadı. Savaştan sonra
1946’da inşaata başlandıysa da, belediyenin olanaklarının tükenmesi üzerine, ancak
kaba bölümü tamamlanabilmiş olan bina,
çıkarılan özel bir yasayla 1953’te Bayındırlık Bakanlığı’na devredildi. Bakanlık bu
işi yürütmek için mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun başkanlığında bir büro kurdu. Bu
arada, tiyatro, sinema ve sergi gibi işlevleri
karşılayacak mekânların de eklenmesiyle
binanın bir kültür merkezine dönüştürülmesi kararlaştırılmıştı. 1956’da yeniden başlayan çalışmalar 13 yılda tamamlandı ve
bina 12 Nisan 1969’da İstanbul Kültür Sarayı adıyla açıldı. Ama 27 Kasım 1970’te,
32 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
1987’de düzenlenen “Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Projesi Yarışması”nda Mimar
Vedat Dalokay-Hakan Dalokay’ın birinci olduğu proje. (Yapı Dergisi, Nisan 1988, Sayı:78).
gösteri sırasında çıkan bir yangında büyük
salon ve sahnesi harabe haline dönünce,
aynı büro onarım için çalışmaya başladı.
8 yıl süren onarım ve yenileme çalışmaları sonunda 6 Ekim 1978’de yeniden açılan
binaya bu kez Atatürk Kültür Merkezi adı
verildi. Garip tesadüf, The Marmara Oteli
gibi AKM’nin yerinde de daha önce başka bir yabancı şirket yöneticisinin, Elektrik
İdaresi’nin Fransız müdürünün lojmanı bulunuyordu.
Fiziksel bir kent öğesi olarak zaman içinde anlamından çok şey yitirmesine karşın,
Cumhuriyet Meydanı baştan beri Cumhuriyet İstanbulu’nun toplumsal yaşamında
çok önemli bir odak noktası olmuştu. İnönü
Gezisi’nin açılmasından sonra her yıl Cumhuriyet Bayramı’ndaki geçit töreni onun
önünde yapılıyordu. Yine başta Cumhuriyet
Bayramı olmak üzere, önemli günlerin gecelerinde meydan bir şenlik yerine dönüyor, her yer ışıklarla süsleniyordu. 1940’taki
düzenlemeler sırasında su haznesinin
meydana bakan duvarının üstünde kaskatlar oluşturulmuş, önüne boydan boya ince
uzun bir havuz eklenmişti. Bayram gecelerinde kentin her yerinden insanlar, bu kaskatlardan havuza dökülen ve renk renk ışıklarla aydınlatılan suları görmeye geliyordu.
Önemli günlerde anıtın önünde törenler ve
saygı duruşu yapılıyor, kenti zayerete gelen
yabancı resmi konuklar anıtı ziyaret ederek
çelenk koyuyarlardı. Toplumu heyecanlandıran herhangi bir olayı protesto etmek
isteyen grupların, İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşlerini anıta çiçek koyarak, bazen de
önünde bir konuşma yaparak bitirmeleri
bir tür gelenek haline gelmiş, bir anlamda
Cumhuriyet’e duyulan bağlılığın bir göstergesi gibi olmuştu. Toplumun dinamiğinin
ve kentin nüfusunun artmasıyla, Taksim’de
yapılan ya da başka yerlerde başlayıp Taksim’de son bulan gösterilerin de boyutu
büyüdü. 1933’te Vagon-li (Wagons Lits)
olayı sırasında bir grup üniversiteli gencin
burada toplanması ilk gösterilerden biriydi. 1950’lerin ortalarındaki Kıbrıs olayları nedeniyle düzenlenen “Ya taksim – ya
ölüm” mitingleri çok daha kalabalık kitleleri
Taksim’e topladı. Bu arada kolluk güçleri
de bu tür gösterilerin ayrılmaz bir parçası
haline gelmişlerdi; göstericileri dağıtmak
için de zaman zaman oldukça sert müdahalelerde bulunuyorlardı.
16 Şubat 1969 Pazar günü böyle kitlesel
bir gösteride ilk kez kan döküldü. Amerika’nın 6. Filosu’nun İstanbul’a gelmesini
protesto etmek için üniversite gençlerinin
düzenlediği büyük bir gösteriye katılıp
Beyazıt Meydanı’ndan yürüyerek Taksim’e
gelen 50 bini aşkın insan meydana girince,
gezinin önünde toplanmış onları bekleyen,
itü vakfı dergisi 33
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
dini sloganlar atıp tekbir getiren bir grubun
taşlı, sopalı ve bıçaklı saldırısına uğradı.
Sonradan siyasal tarihe “Kanlı Pazar” adıyla geçen bu olayda bir kişi bıçaklanarak,
bir kişi de ezilerek öldü.
Uzun bir süre yasaklandıktan sonra 1975’te
serbest bırakılan 1 Mayıs mitingleri de artık
Taksim’de yapılıyordu. Gezinin önündeki
bölümün meydana eklenmesi bu tür toplantılara çok geniş bir alan sağlamıştı. Ne
yazık ki bu mitinglerden bir tanesi çok acı
bir biçimde sonuçlandı. 1 Mayıs 1977’de,
meydanı dolduran o güne kadar görülmemiş kalabalığın üstüne, mitingin sona
ermesine yakın, birkaç ayrı noktadan bilinmeyen kişilerce ateş açıldı. Çıkan kargaşalıkta dört bir yana kaçışanlar Kazancı
Yokuşu başında sıkışıp birbirlerini ezdiler,
30’dan fazla insan yaşamını kaybetti.
Taksim Cumhuriyet Meydanı, günümüze
bir meydan olarak ulaşmıştı. Ama tarih bilinci olan herkesin kafasında manevi niteliğini; Cumhuriyet’in, çağdaşlığın, laikliğin
ve demokrasinin bir simgesi olmayı hep
sürdürdü. Son 20-30 yılda üstünde yaşanan bunca toplumsal olaydan sonra, bir de
laiklikten ve demokrasiden ödün vermeyi
düşünmeyenlerin gözünde, gericilik karşısında toplumsal dayanışmanın simgesi
olmak gibi bir kimlik daha kazandı. Bu kimlik Taksim Meydanı’nı, laiklik ve demokrasi
karşıtı kesimler için, yok edilmesi gerekli bir
hedef haline getirdi. Fiziksel olarak meydan tümüyle yok edilemezdi; karşı çıktıkları
değerlerin simgesi olmasını da değiştiremeyeceklerine göre, hiç olmazsa durumu
kendi görüşleri doğrultusunda “dengeleyecek” bir girişime yöneldiler. Taksim camisi 21 yıl önce, 1977 yılında böyle gündeme
getirildi.
Cami, meydandaki su haznesinin hemen
arkasındaki arsaya ya da kadastrodaki
tanımıyla 406 no’lu adaya, içinde bir çarşı
ve otoparkın da yer alacağı bir kompleks
halinde yapılmak isteniyordu. Ancak, adayı oluşturan parsellerin çeşitli maliklere ait
olmasının doğurduğu hukuksal sorun çözülemeden 12 Eylül Harekatı gerçekleşti.
Belediye başkanlığına getirilen general bu
arsada cami değil, katlı bir otopark yapılması için bir imar planı değişikliği hazırlattı,
İmar ve İskan Bakanlığı da bu değişikliği
kabul ederek otoparkı onaydı. Parsel sahiplerinden olan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1983’te bu karara karşı yaptığı
itirazı Danıştay reddetti. 1987’de ANAP’lı
belediye, meydanın yeniden düzenlenmesi amacıyla bir “Taksim Meydanı Kentsel
Tasarım Projesi Yarışması” açtı. Bu da yine
meydanı kent bütünlüğü içinde değil, tek
başına ele alan bir girişimdi. Yarışmanın
Taksim camisi açısından ilginç yanı, 406
Taksim Cumhuriyet Meydanı,
günümüze bir meydan olarak
ulaşmıştı. Ama tarih bilinci olan
herkesin kafasında manevi
niteliğini; Cumhuriyet’in,
çağdaşlığın, laikliğin ve
demokrasinin bir simgesi olmayı
hep sürdürdü. Son 20-30 yılda
üstünde yaşanan bunca toplumsal
olaydan sonra, bir de laiklikten
ve demokrasiden ödün vermeyi
düşünmeyenlerin gözünde,
gericilik karşısında toplumsal
dayanışmanın simgesi olmak gibi
bir kimlik daha kazandı.
no’lu adanın yarışma alanı içinde bulunmasına karşın, şartnamede camiden hiç
söz edilmemesiydi. Yarışmacılardan bir
cami önermeleri istenmemişti, ama olası
bir öneriyi engelleyen bir hüküm de getirilmemişti. Yarışmanın sonucu da ilginç oldu.
İlk üç dereceyi kazanan projelerin üçünde
de meydan “Cumhuriyet dönemi kimliğiyle
bütünleşen bir kültür, sanat ve kentsel yaşam alanı” olarak ele alınmış, hiçbirinde bir
cami önerisine yer verilmemişti.
1993’te Vakıflar Genel Müdürlüğü 406
no’lu adada cami inşa etme izni almak için
Koruma Kurulu’na başvurdu. İstanbul 1
Numaralı Koruma Kurulu önce arsada bir
araştırma yapılarak tarihi maksemin yer
altındaki su kanallarının rölevesinin hazırlanmasını, bundan sonra kurula yeniden
başvurulmasını istedi. 1994’teki seçimle işbaşına gelen RP’li Beyoğlu İlçe Belediyesi
hiç zaman kaybetmeden 406 no’lu adada
bir cami-çarşı inşaatını öngören bir imar
planı değişikliği yaptı, RP’li Büyükşehir Belediyesi de bu değişikliği onayladı. Ama
Koruma Kurulu arsada bir arkeolojik kazı
yapılmasında direterek, imar planı değişik-
liğinin ancak bundan sonra ele alınmasını
kararlaştırdı. Arkeolojik kazı sonucunda arsada sadece 18. Yüzyıla ait su şebekesinin kalıntıları değil, geç Bizans ve Osmanlı
dönemlerine ait izler de bulunduğu ortaya
çıkınca, kurul bu arsada geçici yapılanma
koşullarına göre bir değerlendirme yapılamayacağını ve Taksim Meydanı bütününde
kentsel tasarım ölçeğinde planlama çalışması yürütülmesi gerektiğine karar verdi. Böylece 406 no’lu adada cami yapma
olanağı hemen tümüyle ortadan kalkmış
oluyordu.
Bu arsadan umudu kalmayan Beyoğlu
Belediyesi 1997 başında, “cami alanı”
olarak bu kez Taksim Gezisi’ni uygun gören bir “tavsiye” kararı alarak büyükşehir
belediyesinin onayına sundu. Büyükşehir
belediyesi bu kararı onaylamadan önce,
Taksim ve çevresinin, bir cami önerisini de
içerecek biçimde düzenlenmesi amacıyla
bir proje ihalesi açtı. 1987’deki düzenleme yarışmasında ilk üç dereceyi kazanan
proje müellifleriyle birlikte on başka proje
firmasının da çağrıldığı bu ihaleye sadece
üç firma katıldı. İlk yarışmayı kazananlar da
katılmayanlar arasındaydı. Cami yandaşlarının yeni bir girişimde bulunmasına kalmadan 1997’deki hükümet değişikliği gerçekleşti. Bundan sonra ortaya çıkan siyasal
konjonktür içinde büyükşehir belediyesi
Taksim camisi projesini (şimdilik?) bir kenarda bekletmeyi uygun bulmuş olacak ki,
Cumhuriyet’in kuruluşunun 75. yılında bu
konuda herhangi bir girişimde bulunmadı.
Taksim Meydanı’nı fiziksel açıdan bir meydan saymak artık oldukça zor; onun, mimarlık ve kentbilim açısından bir kent meydanı olma kimliği yazık ki pek korunamadı.
Bundan sonra sorun, “Cumhuriyet Meydanı” olma kimliğinin korunup korunamayacağıdır.
Kaynak: 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yayınları (Hasan Kuruyazıcı ve Tarih
Vakfı’nın izinleriyle.)
Kaynaklar
Alsaç, Üstün, Türkiye’deki Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi, Trabzon, 1976.
Can, Cengiz, İstanbul’da 19. Yüzyıl Batılı ve Levanten Mimarların Yapıları ve Koruma Sorunları, YTÜ
yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul, 1993.
Cezar, Mustafa, XIX. Yüzyıl Beyoğlusu, İstanbul, 1991.
Çeçen, Kâzım, Taksim ve Hamidiye Suları, İstanbul, 1992.
Çelik, Zeynep, Değişen İstanbul, İstanbul, 1996.
Dökmeci, Vedia, Hale Çıracı, Tarihsel Gelişim Sürecinde Beyoğlu, İstanbul, 1990.
Ekinci, Oktay, Bütün Yönleriyle Taksim Camisi Belgeseli, İstanbul, 1997.
Eyice, Semavi, Atatürk ve Pietro Canonica, İstanbul, 1986.
Gülersoy, Çelik, Taksim, Bir Meydanın Hikâyesi, İstanbul, 1986.
İşözen, Erhan, Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Proje Yarışması, İstanbul, 1987.
Üsdiken, Behzat, “İstiklal Caddesi” maddesi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.4, s.265-271,
İstanbul, 1994.
34 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Beyazıt Meydanı’nın
Öyküsü:
Beyazıt Meydanı
Bugünkü Haline
Nasıl Geldi?
J.A. Bouvard’ın Beyazıt Meydanı için tasarımı (1902), (Kaynak; Z.Çelik.)
Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol
“Beyazıt Meydanı, 1923-1924 yılları
arasında Haydar Bey (Ali Haydar Yuluğ)’un
şehremini olduğu dönemde ele alınarak
Mimar Asım Kömürcüoğlu’nun tasarımıyla
yeniden düzenlenmiştir. Bizim çocukluk
ve gençlik anılarımız arasında yaşayan,
tramvaylı, çift fıskiyeli eliptik havuzlu
meydan, Kömürcüoğlu’nun düzenlediği o
meydandı. Havuzun çevresinde çiçek tarhları
bulunuyordu…”
Önce, meydanın geçmişine bir göz atalım... Bizans döneminde Forum Tauri diye anılan meydanın adı, İmparator Teodosius döneminde “Forum Teodosius” olarak
değiştirilmiştir. Bu ortaçağ meydanı deprem ve yangınlar nedeniyle zaman zaman tahrip olmuştur. İstanbul’un
fethinden sonra ise, İmparator Konstantin’in kapitolünün
yerine 1454 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Eski
Saray’ın kurulmasıyla da bir saray meydanı niteliği kazanmıştır.
Daha sonra meydan, adını 2. Beyazıt’ın kendi adına yaptırdığı cami, medrese, imaret ve hamamdan oluşan külliyeden almıştır.
1855’te Şehremaneti (Belediye) örgütünün kurulmasının
ardından, başka meydanlarla birlikte Beyazıt Meydanı’nda da düzenleme çalışmaları yapılmış, 1866’da meydanın kuzeyini sınırlayan ve Seraskerlik Dairesi olarak kulla-
itü vakfı dergisi 35
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
KAPAK KONUSU: KENT MEYDANLARı
1930-1940’lı yıllarda Beyazıt Meydanı (D. Hasol arşivi)
nılan Eski Saray binaları yıkılarak yerlerine,
daha sonraları İstanbul Üniversitesi’ne verilen Harbiye Nezareti binası yapılmıştır.
Meydanın mimari karakterini değiştiren
bu binanın Bakırcılar Caddesi tarafındaki
bahçe duvarının altına da şimdi de mevcut
olan dükkânlar inşa edilmiştir (1).
Daha sonra, Fransız mimar Joseph Antoine Bouvard’ın 1902’de İstanbul için yaptığı planlama çalışmaları arasında Beyazıt
Meydanı için bir tasarım önerisinde bulunduğu biliniyor. Bouvard, mevcut meydanı
genişleterek Osmanlı geleneğinde bulunmayan tarzda Avrupai bir meydan öngörmekteydi.
Öneriye göre, Harbiye Nezareti ekseni
üzerinde tam karşıya yüksek kulesiyle bir
belediye sarayı gelecekti. Meydanın, caminin karşısına rastlayan kenarındaki Beyazıt
Medresesi yıkılarak yerine, ortası avlulu iki
bina yerleştirilecekti. Bu binalardan biri
“Sanayi ve Tarım Müzesi”, öteki “Devlet
Kütüphanesi” olacaktı. Meydanın ortası ise
geometrik düzende yeşil tarhlar ve fıskiyeli
havuzlarla donatılacaktı. Bouvard’ın Beyazıt Meydanı projesi gerçekleştirilmemiştir.
Hazırlatılan üç proje arasından
Cansever’in projesinin uygulanmak
üzere seçilmesinin ardından
İstanbul mimarlık çevrelerinde
büyük bir tartışma başladı. Mimarlar
Odası ve mimarların önemli bir
bölümü öncelikle İstanbul’un nâzım
planının yapılmasını istiyor, o plan
yapılmadan Beyazıt Meydanı’nın
düzenlenemeyeceğini savunuyordu.
Doğal olarak, karşı görüşte olanlar
da vardı.
Beyazıt Meydanı, 1923-1924 yılları arasında Haydar Bey (Ali Haydar Yuluğ)’un
şehremini olduğu dönemde ele alınarak
Mimar Asım Kömürcüoğlu’nun tasarımıyla
yeniden düzenlenmiştir. Bizim çocukluk ve
gençlik anılarımız arasında yaşayan, tramvaylı, çift fıskiyeli eliptik havuzlu meydan,
Kömürcüoğlu’nun düzenlediği o meydandı. Havuzun çevresinde çiçek tarhları bulunuyordu.
1950’li yıllarda, dönemin başbakanı Adnan
Menderes’in İstanbul’da başlattığı, “İmar
Hareketleri” adı verilen yıkma-genişletme
çalışmalarından Beyazıt Meydanı da payını
alacaktı. İlkin,1956-57’de Ordu Caddesinin
genişletilmesi amacıyla tarihi Simkeşhane’nin ve Hasan Paşa Hanı’nın meydana
bakan cepheleri ve kuzey bölümleri yıkıldı.
Daha sonra, meydanla ilgili olarak Sedad
H. Eldem’e hazırlatılan proje, Belediye’ce
değiştirilerek 1957’de uygulandı ve böylece havuzlu meydan ortadan kaldırıldı. Beyazıt Meydanı’nın en talihsiz dönemi böylece başlamış oluyordu. Sonuç başarısızdı
ve kimseyi tatmin etmemişti.
O dönemde büyük bir hızla, ama çok büyük bir bilinçsizlik payıyla sürdürülen “imar
hareketleri” hem İstanbul’u, hem de yarattığı yüksek enflasyon nedeniyle siyasal iktidarı tüketmek üzereydi. Nitekim ekonomik
nedenlere politik nedenlerin de eklenmesiyle 1960’ta 27 Mayıs ihtilali (o zamanki
deyişle “devrimi”) geldi.
İhtilal, şehrin yönetimine de askerleri getirdi. General Refik Tulga İstanbul Vali ve
Belediye Başkanı, Yarbay Turan Ertuğ da
Belediye Başkan Yardımcısı oldu. Beyazıt
36 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
T. Cansever projesi maketi, (Kaynak: Mimarlık ve Sanat Sayı.2.)
Meydanı öylesine perişan bir durumda kalmıştı ki, hangi belediye yöneticisi işbaşına
gelirse gelsin, İstanbul’un her döneminde
simge olmuş meydanını o halde bırakamazdı. Üstelik meydan, gençliğin gözünde, Anayasayı çiğnemiş, baskıcı DP iktidarına karşı direnişin başlatıldığı alandı. Bu
nedenle adı o günlerin coşkusuyla Hürriyet
Meydanı olarak değiştirilmişti. Meydanın
yeniden düzenlenmesi işi, ele alınan öncelikli konulardan biri oldu. Meydanın yeniden düzenlenmesi arayışları içinde Prof.
Luigi Piccinato, Prof. Hans Högg ve Mimar
Turgut Cansever’e projeler hazırlatıldı.
İtalyan Milli Şehircilik Enstitüsü Başkanı
olan Prof. Piccinato 1954’te İstanbul’da
Ataköy projesine danışman olarak atanmış, 1958’de de İstanbul Nâzım Plan Bürosu’nun başına getirilmişti. Münih şehrinin
başmimarı olan Prof. Högg ise bir süre için
İstanbul planlamasıyla görevlendirilmişti.
Hazırlatılan üç proje arasından Cansever’in
Asıl sorulması gereken soru,
“Beyazıt Meydanı elli yıldır nasıl
bu halde bırakılmıştır?” şeklinde
olmalıdır. Bir türlü bitirilemeyen
talihsiz Beyazıt Meydanı rekorlar
kitabına girmeye aday. Zaman
Mimarlar Odası’nı kısmen haklı
çıkardı. Oda, “Nâzım Plan olmadan
Beyazıt Meydanı yapılamaz”
diyordu. İşte, ne nâzım plan bitti, ne
de Beyazıt Meydanı.
projesinin uygulanmak üzere seçilmesinin
ardından İstanbul mimarlık çevrelerinde
büyük bir tartışma başladı. Mimarlar Odası
ve mimarların önemli bir bölümü öncelikle
İstanbul’un nâzım planının yapılmasını istiyor, o plan yapılmadan Beyazıt Meydanı’nın
düzenlenemeyeceğini savunuyordu. Doğal
olarak, karşı görüşte olanlar da vardı.
Uzun süren tartışmalar ve homurtular arasında Belediye, Meydanı bir yaya bölgesine dönüştürecek yeni projenin yürütülmesi
için Turgut Cansever’i, görevlendirdi. Cansever, İstanbul Belediyesi İmar Planlama
Müdürlüğü görevinin yanısıra bir yandan
da mimar ve mühendislerden oluşan bir
ekiple, Beyazıt Camisi’nin yanıbaşında,
meydana bakan bir şantiye barakasında
proje ve uygulama çalışmalarını yönetiyordu. Ancak tartışmalar ve karşı koymalar
öylesine büyüktü ki, askeri yönetim yerini
sivil yönetime bırakır bırakmaz Cansever’in
her iki görevine de son verildi ve Beyazıt
Meydanı işte bugün de görülen durumuyla,
bitmemiş olarak kaderiyle başbaşa bırakıldı. Elli yıldan beri de öylece duruyor.
Gerçekten de nâzım plan olmadan Beyazıt
Meydanı düzenlenemez miydi?. Kanımca
düzenlenebilirdi. İmar ve İskân Bakanlığı’na bağlı İstanbul Nâzım Plan Bürosu, çalışmalarını uzunca bir zamandan beri sürdürmekteydi ve Beyazıt’ın düzenlenmesine
yetebilecek belli kararları almış olmalıydı.
Ayrıca Beyazıt Meydanı’nın kendisi bazı
kararlara odak olacak nitelikteydi.
O tarihten yaklaşık yirmi yıl sonra 1980’li
yıllarda Taksim ve Üsküdar Meydanları için
açılan proje yarışmalarının yanısıra Beyazıt
Meydanı da bir kez daha yarışmaya çıkarıldı. Bu kez nedense hiç kimse “Nâzım Plan
bitirilmeden bu meydanlar yarışmaya çıkarılamaz” diye direnmedi.
Kanımca, 1960’ların başında mimarlarca
sürdürülen itirazlar başka bir nedenden,
uygulanacak projeden çok, Turgut Cansever’in şahsına duyulan tepkiden kaynaklanıyordu (2). “Beyazıt Meydanı bugünkü
tutarsız haline nasıl gelmiştir?” sorusuyla
başlamıştık. Asıl sorulması gereken soru,
“Beyazıt Meydanı elli yıldır nasıl bu halde
bırakılmıştır?” şeklinde olmalıdır. Bir türlü
bitirilemeyen talihsiz Beyazıt Meydanı rekorlar kitabına girmeye aday. Zaman Mimarlar Odası’nı kısmen haklı çıkardı. Oda,
“Nâzım Plan olmadan Beyazıt Meydanı yapılamaz” diyordu. İşte, ne nâzım plan bitti,
ne de Beyazıt Meydanı.
1. Doğan Kuban- Yegân Kahya, Beyazıt
Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması Kitabı-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, 1987.
2. Turgut Cansever’in, Milli Birlik Komitesi
Başkanı Cemal Gürsel’e yazdığı, mimarları
suçlayan bir mektubundan çokça söz ediliyordu.
Yazının hazırlanmasında Yapı Dergisi Aralık 1992/Sayı 133’te yayımlanmış yazımdan
yararlanılmıştır.
itü vakfı dergisi 37
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
İTÜNOVA Teknoloji
Transfer Ofisi Açıldı
‘Bilgi’ Sanayi İle
Buluşuyor
Üniversitemizde ‘bilgi’nin sanayi ile
buluşması ve ticarileşebilmesi amacıyla
kurulan İTÜNOVA Teknoloji Transfer
Ofisi faaliyete başladı. Ülkemizin
240 yıllık ‘ulusal bilim ve teknoloji
kaynağı’ olan İTÜ, son zamanlarda her
alanda olduğu gibi ‘teknoloji transferi’
alanında da ilgi odağı olmuş durumda.
TTO kavramının sıklıkla kullanıldığı
günümüzde İTÜ’nün TTO’sunun
kuruluşuna ve işleyişine yönelik
beklentilerin yükselmesi üzerine kamu,
toplum, özel sektör ve İTÜ ailesinin
ihtiyacı olan Teknoloji Transfer Ofisi,
İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi adıyla
hayata geçirildi.
İTÜNOVA TTO, TÜBİTAK’ın Teknoloji
Transfer Ofisleri’nin güçlendirilmesi ve
yenilerinin açılmasını teşvik amacıyla
gerçekleştirdiği “1513 Teknoloji
Transfer Ofisleri (TTO) Destekleme
Çağrısı” kapsamında seçilen 10
üniversite arasında yer alarak geri
ödemesiz destek almaya hak kazandı.
İTÜ ARI Teknokent, ARI 3 Binasında
uzman kadrosuyla hizmet vermekte
olan İTÜNOVA TTO’da, birbiriyle
entegre Tanıtım ve Farkındalık, Ulusal
ve Uluslararası Fonlar, ÜniversiteSanayi İşbirliği, Fikri Sinai Mülkiyet
Hakları, Girişimcilik ve Şirketleşme
Birimleri bulunuyor.
İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi’nin
vizyonu ve sorumluluklarını, bir
yuvarlak masa toplantısında, üç yetkili
isim; Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik, Prof.
Dr. Altuğ Şişman ve Arzu Eryılmaz’dan
dinledik…
Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik
Ar-Ge’den Sorumlu Rektör Yardımcısı
Teknoloji Transfer Ofislerinin (TTO) temel kuruluş
amaçları nelerdir? Bu olgunun önemi hakkında neler
aktarmak istersiniz?
Bilişim teknolojilerinin hızlı gelişmesine ve küreselleşmeye paralel değişim gösteren, günümüzün yeni ekonomik yapısı, toplumları bilgi ve demografik potansiyellerine bağlı olarak eğitim
yönetimlerini ve stratejilerini yeniden gözden geçirmeye ve yapılandırmaya zorlamaktadır. Yükseköğretim kurumları da, bilgi
ekonomisi ve toplumunun koşulları altında, yalnızca bilgi üreten
ve dağıtan, öğrenci yetiştiren, kültür etkileşimini kolaylaştıran,
araştırma ve geliştirme birimleri olmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal kalkınmayı gerçekleştirecek temel kurumlar olmak
38 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
durumundadır. Bilindiği üzere özellikle sanayi toplumundan bilgi
toplumuna geçişte ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için fikirlerin
projeye dönüştürülebilmesi; projelerinse ticari ve katma değer
kazanması önem taşımaktadır.
Türkiye’nin teknolojiyi üreten, etkin şekilde kullanan ve teknolojiye bağlı çözümler ortaya koyabilen bir ülke olması ve küresel
rekabet koşullarına uyum sağlayabilmesi için de teknoloji transferi
konusu önem taşımaktadır. Bu doğrultuda teknoloji transferi, bir
fikrin doğuşundan ticarileşmesine kadar yaşayacağı tüm süreçlerin izlenmesi ve destek olunması şeklinde yorumlanabilir.
Akademik bilginin yoğunlaştığı yer olan üniversiteler ise, söz konusu teknoloji transferinin yaşanması gereken ilk adres olmalıdır.
Üniversiteler ‘bilgi’nin bilimsel altyapısına sahip ve herhangi bir
bilgi türünden çok daha büyük katma değer getirme olasılığı
yüksek olan yapılardır. Üniversitelerimizdeki akademisyen sayısı,
teknoloji tabanlı bilgi üretme potansiyeli ve nicelik açısından da
üniversiteler, teknoloji transferi için en uygun kaynak olarak ön
plana çıkmaktadırlar.
Ülkemizin 240 yıllık ‘ulusal bilim ve teknoloji kaynağı’ olan İTÜ ise,
son günlerde her alanda olduğu gibi ‘teknoloji transferi’ alanında
da ilgi odağıdır. TTO kavramının sıklıkla kullanıldığı günümüzde
İTÜ TTO’nun kuruluşu ve işleyişine yönelik beklentiler yükselmiştir. Bu noktada kamu, toplum, özel sektör ve İTÜ ailesinin ihtiyacı olan Teknoloji Transfer Ofisi, İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi
adıyla hayat bulmuştur.
Bir cümle ile ifade etmek gerekirse, İTÜNOVA TTO, üniversitemizdeki ‘bilgi’nin sanayi ile buluşturulması ve ticarileştirilebilmesi
amacıyla faaliyet göstermeye başlamıştır.
Çok yakın bir zamanda İTÜNOVA TTO, TÜBİTAK’ın Teknoloji Transfer Ofisleri’nin güçlendirilmesi ve yenilerinin açılmasını
teşvik amacıyla gerçekleştirdiği “1513 Teknoloji Transfer Ofisleri
(TTO) Destekleme Çağrısı” kapsamında seçilen 10 üniversite arasında yer alarak geri ödemesiz destek almaya hak kazanmıştır.
Bu çağrı kapsamında, İTÜNOVA TTO, TÜBİTAK tarafından, geri
ödemesiz olarak yıllık 1.000.000 TL’ ye kadar desteklenecek olup
her yıl yapılacak değerlendirmeler ile destek süresi 10 yıla kadar
uzayabilecektir. TÜBİTAK üniversitemizi, TTO deneyim ve yetkinliğinin yeterliliği, proje hedefleri, çıktıları ve başarı ölçütlerinin uygunluğu, TTO organizasyon yapısının ve personelin proje bütçesi,
gider kalemlerinin ve iş planının uygunluğu kriterleri bakımından
değerlendirdiği için bu destek üniversitemiz açısından büyük
önem taşımaktadır.
Üniversitemizde
üniversite
sanayi
işbirliğinin
temelleri nasıl atıldı? Bu anlamda İTÜNOVA TTO’ya
nasıl sorumluluklar düşmektedir?
Günümüzde ülkelerin rekabet edebilirliği ve bağımsızlığı kendi
teknolojilerini üretebilmeleri ile doğru orantılı hale gelmiştir. Ülkelerin her anlamda bağımsızlığı başta ekonomi ve teknoloji olmak
üzere kendi ayakları üzerinde durabilmesine bağlıdır. Savunma
sanayiinde olsun, tarım sektörü ya da genetik alanda; kısaca teknolojinin girdiği her alanda artık rekabette üstünlük elde edenler
ürününü, hizmetini satabilmektedir. Fikirlerin ticarileşmesinde bir
ülkenin eğitim kurumlarının, özellikle üniversitelerinin önemli role
sahip olduğu bir gerçek. Bu nedenle, bir ülkede katma değer yaratıcı hizmetlerin artması, ulusal ve uluslararası düzeyde kalkınma
için güçlü bir üniversite sanayi işbirliği oldukça önemlidir.
Bilimin ve bilim eğitiminin temel amacı kapalı kapıları zorlamaktır.
“Açık kapıyı çalmak” işlevinde sanayici ve girişimcilere öncelik ta-
nınmalı ancak, üniversite sanayi işbirliği kapsamında, yükseköğrenim kurumları da bu tür araştırmaları temel hedef edinebilmelidir. Ülke önceliklerine bağlı olarak geliştirilecek stratejik planlarda
araştırmacılar, akademik kurum ve kuruluşlar ile sanayici girişimciler ortak çalışma platformlarında buluşmaya teşvik edilmelidir.
Üniversitelerde üretilen bilginin ve teknolojinin sanayide kullanılması, sanayinin de toplumun ihtiyaçlarına göre akademiye yön
vermesi gerekmektedir. Akademik bilgi ve tecrübenin, sanayinin
sahip olduğu bilgi, pazar tecrübesi ve mali gücü ile birleşmesi
için ortak işbirliği platformları yaratacak TTO gibi kurumsal arayüzlere ihtiyaç doğmuştur.
İTÜNOVA TTO, evrensel bilimi, teknolojik gelişmeleri ve topluma
doğrudan katkı sağlayan projeleri ön plana alan bir araştırma
üniversitesi olan İTÜ, bünyesinde geliştirilen akademik çalışmaları ve yeni teknolojileri, sanayinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek
tarzda sanayiye sunmayı, sanayi ile ilişkileri profesyonel olarak
yürütmeyi, ülkemizin ulusal kalkınmasına katma değer sağlamak
amacıyla görev edinmiştir. İTÜNOVA TTO’nun vizyonu; İTÜ’nün
uluslararası ölçekte bilimsel ve teknolojik bilgi üretim kapasitesinin artırılması ve üretilen bilginin ticarileştirilerek topluma daha
faydalı hale getirilmesidir. Misyonu ise bilimsel ve teknolojik bilgi
üretim kapasitesinin akademi-sanayi işbirliği yolu ile artırılması ve
bu bilgilere dayalı ortaya konan yeni teknolojilerin sanayiye sunulması, ulusal ve uluslararası fonlar aracılığıyla araştırmalara daha
rahat bir hareket alanı sağlanması, üretilen bilginin korunması ve
bu bilgiyi üretecek girişimcilere uygun platformlar yaratılmasıdır.
Uzun yıllardır üniversite-sanayi işbirliği önemli bir
sorun. Bu konuda hem toplum olarak hem de İTÜ
olarak neler yapmalıyız?
Türkiye’ye hizmet eden her kişi ve bu ülkede varlığını sürdüren
her kurumun, ülkemizin inovatif ve teknolojik kalkınması için kendi payına düşeni yapması gerektiğine inanıyoruz. ‘Katkı’ üretmek
kimisi için üretime, Ar-Ge’ye destek olmak, kimisi içinse girişimciliği teşvik etmek, bilgiyi yaymak, ticarileştirmek veya know-how’ını
paylaşmak olabilir. Üniversitelerde yetiştirilecek insan kaynağının
sanayinin ve toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi büyük
önem taşımaktadır. Bu noktada üniversite-sanayi işbirliği ve girişimci/akademisyen/proje destek mekânizmaları yaratmanın bir
üniversitenin asli görevlerinden olduğuna inanıyoruz.
Bilindiği gibi üniversitemiz dünyanın gereksinim duyduğu araştırmacıları yetiştirmenin yanı sıra, bugüne kadar pek çok başarılı
girişimcinin yetişmesi yolunda da büyük bir ulusal katma değer
yaratmıştır. Üniversitemiz yüzyıllardır bu amaç çerçevesinde inovatif değer taşıyan projelerin geliştirilmesine katkıda bulunmakta
ve kendi teknolojisini geliştiren gençler yetiştirmekte, ülkemizin
teknoloji tabanlı ekonomik altyapısına büyük katkılar sağlamaktadır. Bir başka deyişle üniversitemiz, ülkemiz için çok önemli araştırmacı havuzuna sahiptir. İTÜ NOVA TTO ile yapmamız gerekenin
elimizdeki bu havuzu en iyi şekilde değerlendirmek olduğuna
inanıyoruz. Bunu gerçekleştirerek iki dünya arasındaki (üniversite
ve sanayi) köprüyü kurmayı ve aynı dili konuşan ve birbirini anlayan bir platform inşa etmeyi hedefliyoruz.
Üniversitemizde İTÜNOVA TTO’nun kurulması, üniversite-sanayi
işbirliğinde uzun yıllar tecrübesi olan İTÜ için bu noktada önem
taşımaktadır. İTÜ’de uzun yıllardır var olan ve üniversite- sanayi
işbirliği konusunda deneyimli tüm akademik insan ve araştırma
alt yapıları İTÜNOVA TTO ile tek bir şemsiye altında birleşerek
entegre bir sistem haline dönüşmüştür.
itü vakfı dergisi 39
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
Prof. Dr. Altuğ Şişman
İTÜNOVA TTO Akademik Yöneticisi
TTO’lar mevcut amaçları doğrultusunda ne tür
faaliyetlerde bulunurlar? Bu doğrultuda İTÜNOVA
TTO nasıl kuruldu ve ana hedefleri nelerdir?
TÜBİTAK’ın 1513 Çağrısı kapsamında faaliyet göstermeye Ocak
2014’ten itibaren başlayan İTÜNOVA TTO, bundan öncesinde
bilimsel ve teknolojik bilgiye ulaşmaya aracılık etmek, teknolojik
bilgi üretmek, üretilen bilginin ticarileştirilmesini sağlamak ve teknoloji transferini ve girişimciliğini desteklemek amacıyla İTÜNOVA
Teknoloji A.Ş. olarak Şubat 2013 tarihinde kurulmuştu. İTÜ, İTÜ
Vakfı ve ARI Teknokent ortaklık yapısına sahip bir anonim şirket
olan İTÜNOVA TTO’ya, İTÜ’nün Teknoloji Transfer Ofisi hizmetlerini yerine getirmek için tüm yetki ve sorumluluk Üniversite Yönetim
Kurulu aracılığıyla verilmiştir.
Ancak elbette İTÜ, teknoloji transferi konusunu yeni öğrenen bir
üniversite değildir. Bilindiği üzere üniversitemizin, özellikle üniversite sanayi işbirliğini sağlamada geçmişten gelen tecrübesi
bulunmaktadır. TTO’nun kurulması; bundan sonrasında Üniversitemizin bu alandaki gayretlerinin daha verimli sonuçlar doğurması, var olan kapasitesinin arttırılması; bu alandaki farkındalığın
artarak yeni işbirliklerine daha sabit ve erişimi kolaylaştırılmış bir
zemin hazırlanması anlamına gelmektedir.
İTÜ’nün teknoloji transfer birimi olarak bugüne kadar başarıyla
faaliyet gösteren arayüzleri, bundan sonra da çalışmalarına İTÜNOVA TTO ile birlikte devam edeceklerdir. Bu arayüzlere gelince,
birincisi 1992 yılında İTÜ ve KOSGEB işbirliği ile kurulan İTÜ-KOSGEB TEKMER’dir. (Kuluçka Merkezi). Ardından 2001 yılında, vergi muafiyeti getiren ve akademisyenleri teknopark şirketleriyle
çalışmaya yönlendiren 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, üniversite-sanayi işbirliği için
de İTÜ adına yeni bir dönem başlamıştır. Üniversitemizde ikinci
üniversite sanayi arayüzü olarak hizmet veren İTÜ ARI Teknokent
ise 2002’den beri hizmet vermektedir. Üniversite-sanayi işbirliği
girişiminin çok önemli bir adımı olan İTÜ ARI Teknokent, bugüne kadar İTÜ’nün sağladığı akademik altyapı olanakları ile birçok
teknoloji tabanlı girişimci firmanın başarılı olması sağlamıştır.
İTÜNOVA TTO da bundan sonra İTÜ için önemli bir teknoloji transfer arayüzü olarak hizmet verecektir. Amacı sadece üniversite sanayi işbirliğini sağlamak ve akademik bilginin ticari değere dönüşmesine aracılık yapmak olarak tanımlanmıştır.
Üniversiteye ve sanayiye hizmet için kurulan, şirketlerin teknolojik
rekabet edebilirliğini artırabilmek ve toplumun her kademesindeki
bireyleri daha yenilikçi, daha girişimci kılabilmek amacıyla çalışan
İTÜNOVA TTO, öncelikle farkındalık, tanıtım, bilgilendirme hizmetleri sunacak; yerli ve yabancı destek programları hakkında bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri verecektir. Bunun yanı sıra,
üniversitelerdeki öğrencilerin ve öğretim elemanlarının fikirlerinin
ürüne dönüşmesi sürecinde girişimcilik ve şirketleşme adımlarında yol göstermek, fikri ve sınai haklarını koruyabilmeleri için yönetim ve lisanslama hizmetlerini de sunacaktır.
İTÜ NOVA TTO kapsamında üniversitemizde verilecek
hizmetler nelerdir?
İTÜNOVA TTO, İTÜ ARI Teknokent, ARI 3 Binasında hizmet vermektedir. Bu noktada İTÜNOVA TTO’da uzman kadrosuyla ve
birbiriyle entegre çalışan birimleri tanıtmakta fayda olacaktır. İTÜ
NOVA TTO’da a) Tanıtım ve Farkındalık, b) Ulusal ve Uluslararası
Fonlar, c) Üniversite-Sanayi İşbirliği, d) Fikri Sinai Mülkiyet Hakları, e) Girişimcilik ve Şirketleşme Birimleri bulunmaktadır.
İTÜNOVA TTO ‘Tanıtım ve Farkındalık Birimi’, üniversitemizin iş
dünyasına yönelik sahip olduğu kaynakların ve işbirliği imkânlarının tanıtımdan ve iş dünyasına yönelik eğitim organizasyonları ve
üniversite sanayi işbirliğine yönelik bilgilendirme faaliyetlerinden
sorumlu olacaktır.
‘Ulusal ve Uluslararası Fonlar Birimi’, üniversitemizin Ar-Ge yeteneklerinin ve proje kapasitelerinin iyileştirilmesi ve teknoloji
seviyesinin arttırılması amacıyla Ulusal ve Uluslararası Destek
Programlarından faydalanmaya yönelik hizmetler sunacaktır. Bu
alandaki hizmetler kapsamında, akademisyenlerin ve üniversite-sanayi işbirliği kapsamında geliştirilecek proje sahiplerinin
doğru, hızlı ve etkin biçimde uygun fon mekânizmasına erişmesini sağlamak amaçlanmaktadır. Ayrıca üniversitemizin Avrupa
Birliği Merkezi Araştırma Ofisi ve Bilimsel Araştırma Proje Birimi
ile koordineli olarak sürdürülecek çalışmalarla araştırmacılara
destek verilecektir.
‘Üniversite-Sanayi İşbirliği Birimi’, fikir aşamasındaki projelerin ya
da mevcut Ar-Ge çalışmalarının doğru ve hızlı bir şekilde sanayiye yönlendirilmesi, sanayinin ihtiyaçları konusunda uzman akademisyenlere aktarılıp projelendirilmesi, işbirliği aşamasında sözleşme yönetimi, hukuki danışmanlık, mali konuların takibi, sektörel
organizasyonlar ile akademisyenler ve sanayicilerin buluşması ve
üniversite kaynaklarının en verimli şekilde kullanımı için üniversite
ve sanayi ihtiyaç analizi konularında hizmet verecektir. Bu birim,
İTÜ Laboratuvarları ve fakültelerimizle koordineli çalışacaktır.
‘Fikri Sinai Mülkiyet Hakları Birimi’ vasıtasıyla verilecek bilgilendirme hizmetleri akademisyen ve sanayicilerin buluş ifşa vakalarının
azalması, bunun yanı sıra üretilen teknolojinin ve bilginin korunması açısından son derece önem arz etmektedir. İTÜNOVA TTO,
bu amaçla sanayicilere, akademisyenlere ve öğrencilere patent,
faydalı model, marka ve endüstriyel tasarım konularında farkında-
40 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
lık oluşturma ve bilgilendirme eğitimleri verecek, ayrıca buluşların
değerlendirilmesi, başvuru süreç takibi ve daha sonra kazanılan
hakkın paylaşılmasına yönelik lisanslama hizmetleri konularında
teknik destek vermek; ayrıca buluşlar için uygun pazar arayışı ile
ticarileştirme imkânları yaratma çalışmalarına başlamak üzeredir.
‘Girişimcilik ve Şirketleşme Birimi’, yenilikçi fikir veya rekabetçi
yöntem içeren bir buluşun ticari değeri olan ürüne çevrilmesi, bu
fikrin korunmasını takiben ticarileştirilmesi konularında destek hizmetleri sunmayı amaçlamaktadır. Birim, İTÜ ARI Teknokent’in bir
Arzu Eryılmaz
İTÜNOVA TTO Genel Koordinatörü
İTÜ NOVA TTO’nun girişimcilere destek verme konusunda
misyonu nedir?
Türkiye’nin teknolojiyi üreten, etkin şekilde kullanan ve teknolojiye
bağlı çözümler ortaya koyabilen bir ülke olması ve küresel rekabet koşullarına uyum sağlayabilmesi için girişimcilik ve yenilikçilik algısının toplumda yerleştirilmesi ve yayılması gerekmektedir.
Girişimciliğin ve yenilikçiliğin yayılmasında ise bir ülkenin eğitim
kurumları, özellikle üniversiteleri önemli role sahiptir. Girişimcilik
eğitimiyle girişimcilik ve yenilikçilik fikirleri somut projeler haline
dönüşecek; girişimciler ulusal ve uluslararası kurumların destek
ve hibelerine daha donanımlı ve özgüvenli bir şekilde başvura-
sosyal sorumluluk projesi olarak 2012 yılında faaliyete geçen ve
yeni girişimcilerin projelerini hayata geçirmelerini sağlayacak bir
platform olarak kurulmuş, yenilikçilik ve Ar-Ge kültürünü benimsemiş girişimciler yetiştirmeyi hedefleyen İTÜ Çekirdek ve İTÜ ARI
Teknokent ile koordineli çalışacaktır. Genç girişimcilerin ön kuluçka ve kuluçka hizmetlerine kavuşmaları kadar akademik şirketlerin kurulması ve desteklenmesine de odaklanacak İTÜNOVA TTO,
yine İTÜ ARI Teknokent ile beraber Akademik Kuluçka Merkezi
çalışmalarına başlamıştır.
cak, üniversite çıkışlı yeni Ar-Ge şirketlerinin sayısı artacak, yeni
mezunların nitelikli istihdamı konusunda önemli adımlar atılmış
olacaktır.
Günümüzde gençlerin girişimciliği (özellikle de teknoloji tabanlı
girişimciliği) bir kariyer seçeneği olarak görmeleri kritik bir önem
kazanmıştır. İnovasyon, girişimcilik ve Ar-Ge kültürü kazanmış
genç nesiller, kurdukları girişimci şirketlerin büyümesi sayesine
gelecekte ülkemize milyarlar değerinde katma değer getirecek
ve ülkemizin rekabet edebilirliğine katkı sağlayacak know-how’ı
kazandırabilecektir. Bu sebeplerle İTÜ Çekirdek: Girişimcilik Ekosistemi, ‘teknoloji tabanlı girişimciliğin bir kariyer olarak seçilebilmesini, ticarileşebilmesini ve ulusal kalkınmaya katkıda bulunabilmesini’ hedeflemektedir. Bundan sonra da İTÜNOVA TTO’nun aslî
başarı ölçütlerinden biri olarak ele alınacaktır. Üniversitelerdeki
girişimcilik destek platformlarının TTO’lar tarafından kurgulanması
ve desteklenmesi; üniversitelerdeki bilginin ticari değere dönüştüğü İTÜ Çekirdek gibi girişimci destek merkezleri aracılığıyla kolaylaştığı için büyük önem taşımaktadır. Benzer bir modelin akademik girişimciliğe yönelik kurgulanması ise İTÜNOVA TTO olarak
bir diğer hedefimiz olarak belirlenmiştir.
Faaliyetlerini yeni yeni hayata geçiren İTÜ NOVA TTO
için öngördüğünüz sıkıntılar neler olabilir? Nasıl aşmayı
planlıyorsunuz?
İTÜNOVA TTO olarak, dünyanın ve ülkemizin kemikleşmiş sorunu
olan üniversite sanayi işbirliği ile ilgili, bir anda büyük mucizeler yaratılamayacağının farkındayız. Ancak önemli olan, tutarlı ve
emin adımlarla ülkeye, bölgeye ve İTÜ’ye özgün çözümlerin yaratılması yolunda gayret göstermektir. Biz de İTÜNOVA TTO olarak,
temel birim ve görevlerimizin yanı sıra kendimize özgün ve lokal
çözümler geliştirmeyi strateji olarak belirledik. Sistem odaklı olmanın ve disiplinli olarak aynı hedefe giden yolda ilerlemenin orta
vadede verimli sonuçlar doğuracağına eminiz.
Önümüzdeki günler içerisinde İTÜ Ailesinin tüm bireylerinden
destek ve anlayış bekliyoruz. İTÜ için kurulan bu sistemin emin ve
küçük adımlarla başlayıp; güçlü ve büyük adımlarla ilerleyen uluslararası ölçekte öncü bir mekânizma olması en büyük gayemiz.
Çok büyük bir kütle olan İTÜ’nün, kurulan yeni bir birimi içselleştirmesinin zaman alacağının farkındayız. Ancak gerçekleşmesi
gereken entegrasyon sağlandığında; ayağa kalkmış ve sanayi ile
beraber koşan İTÜ’nün adımlarının önünde hiçbir gücün duramayacağına eminiz.
itü vakfı dergisi 41
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
Arı Teknokent’e Ödül
İTÜ Arı Teknokent Genel Müdürü Kenan çolpan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık (ortada), İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca.
İTÜ’nün öncü ve örnek kimliğiyle attığı
adımlardan biri olan ve bugün geldiği nokta ile
kulvarındaki başarısıyla dikkat çeken İTÜ Arı
Teknokent, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
tarafından ödüllendirildi. Arı Teknokent ödüle;
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından
yürütülen Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
desteğinden yararlanarak “ar-ge yetkinliği, fikri
mülkiyet hakları, TTO hizmetleri, üniversite
ile etkileşim ve işbirliği alanlarındaki başarılı
çalışmaları” nedeniyle değer görüldü.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın “2023’e 10 Kala Ar- Ge
ve Yenilikte İstanbul” hedefi ile düzenlediği “Kamu-Üniversite-Sanayi İşbirliği Bölgesel Toplantısı”, İkitelli Organize Sanayi
Bölgesinde yapıldı. Toplantıya Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Bahçeşehir Kaymakamı Fatih Kocabaş, İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal
Bahçıvan, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ile üniversite
ve sanayi dünyasından çok sayıda isim katıldı.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın “2023’e 10 Kala Ar- Ge
ve Yenilikte İstanbul” hedefi ile düzenlediği “Kamu-ÜniversiteSanayi İşbirliği Bölgesel Toplantısı”, İkitelli Organize Sanayi
Bölgesinde yapıldı. Toplantıya Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Fikri Işık, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Bahçeşehir
Kaymakamı Fatih Kocabaş, İstanbul Sanayi Odası Başkanı
Erdal Bahçıvan, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca ile
42 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
üniversite ve sanayi dünyasından çok sayıda isim katıldı.
Toplantıda, İTÜ’nün öncü ve örnek kimliğiyle attığı adımlardan
biri olan ve bugün geldiği nokta ile kulvarındaki başarısıyla
dikkat çeken İTÜ Arı Teknokent, bakanlık tarafından
ödüllendirildi. Arı Teknokent ödüle; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı tarafından yürütülen Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
desteğinden yararlanarak “ar-ge yetkinliği, fikri mülkiyet
hakları, TTO hizmetleri, üniversite ile etkileşim ve işbirliği
alanlarındaki başarılı çalışmaları” nedeniyle değer görüldü.
Ödülü, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’tan aldı. Ödül 6 ayrı kriterin
değerlendirme sonuçlarına göre verildi. Buna göre; «öncelikle
devlet destekleri ve yönetici şirket harcamaları kapsamında
yönetici şirketlere sağlanan destekler, firmalara sağlanan
muafiyetler ve yönetici şirket harcamaları dikkate alındı.
Ardından ar-ge projeleri, harcamaları ve gelirleri, firmaların
ihracat verileri ve firma kompozisyonu, fikri mülkiyet hakları
kapsamında yurtiçi ve yurtdışındaki patent başvuruları ve
tescilleri, faydalı model ve marka tescil sayıları, kuluçka
programlarıyla teknoloji transfer ofisi hizmetleri ve son olarak
da işbirliği ve etkileşim kapsamında üniversite-sanayi işbirliği,
firmalar arası işbirlikleri ve uluslararası işbirlikleri” incelendi.
Bakan Fikri Işık: “Bu yıl ar-ge bütçemiz 1 milyar
576 milyon”
Bakan Fikri Işık yaptığı konuşmada, Türkiye’nin 2023 hedefinin
500 milyar dolarlık ihracat olduğuna bunun için de ar-ge
yatırımı yapmanın vazgeçilmezliğine dikkat çekti. Bunun için
üniversite birikiminin sanayi ile buluşması gerektiğini belirten
Işık, “Bu birliktelik bir nikâha dönüşsün. Hem de bu nikah
Katolik nikahı olsun. Yani üniversite, sanayi ve kamu Katolik
nikâhı ile birbirine bağlansın. Birbirinden hiç ayrılmamak üzere
çalışsın. İnsanımızın vatanı için fedakârlık duygusunu güçlü
bir organizasyonla bir araya getirirsek, gelecekle ilgili hiçbir
endişemiz olmaz” dedi.
“Geçen yıl ar-ge’ye ayırdığımız kaynağı
harcayamadık”
Bakan Işık, şunları kaydetti: “Sanayi ile çok daha sıkı bir işbirliği
yapın, biz sizi sonuna kadar destekleyeceğiz. Sanayicimiz 10
milyar doların üzerinde TÜBİTAK’a bir proje getirdiğinde eğer
bir üniversite partner değilse reddediyoruz. Çünkü bu işin
sürdürülebilir olması için mutlaka bilim ayağı sağlam olmalı.
Eğer bir projeye yüzde 30 oranında destek veriyorsak ve projede
üniversite ayağı varsa o destek oranını yüzde 40’a çıkarıyoruz.
Akademik Ar-Ge’ye çok ciddi destek veriyoruz, vermeye de
devam edeceğiz. Bakanlık olarak bu yıl Ar-Ge’ye ayırdığımız
kaynak 1 milyar 576 milyon liradır. İstiyoruz ki bu kaynak yıl içinde
etkin bir şekilde harcansın, biz de gidelim ‘Bu para yetmedi,
bizim sanayimiz Ar-Ge’ye çok önem veriyor’ diyelim. Ama
geçen yıl bu kaynağımızı harcayamadık. Üniversitelerimizin
bu konuya daha fazla hassasiyet göstermesi gerekiyor.”
Rektör Karaca: “Önceliğimiz araştırma üniversitesi
olmak”
İTÜ’nün teknokent yapılanmasının ve geldiği noktanın başarısına dikkat çeken Rektörümüz Karaca, “İTÜ’nün önceliği bir
araştırma üniversitesi olmaktır. Bizim esas hedefimiz budur. Dolayısıyla biz üniversite-sanayi işbirliğinde ar-ge’nin önemine
inanan işbirlikleri kurmayı hedefliyoruz” dedi. Yapılan yatırımın
sadece makine, teçhizat ve sistemden ibaret olmadığının altını
çizen Karaca, “Bu yatırımların en önemli ayağı yeni fikirleri üretebilecek beyinler olan insan kaynaklarıdır” vurgusunu yaptı.
Üniversite-kamu-sanayi işbirliğinde yaşanan sorunlara da değinen Karaca, “Türkiye’de ar-ge ve inovasyonun geri kalmasının
nedenlerinden biri kısa vadeli beklentilerin yüksek olması ve
özellikle KOBİ’ler tarafından yüksek bütçeli yatırımların gereksiz
görülmesidir. Fakat unutulmamalıdır ki ar-ge ve inovasyon orta ve
uzun vadede kriz dönemlerinde dahi getirisi azalmayan bir faaliyet alanıdır. Şirketlerdeki ‘ar-ge’nin verimsiz bir yatırım olduğu,
harcanan kaynağın boşa gideceği’ zihniyeti mutlaka terkedilmeli.
Zengin ülkelerin ar-ge yatırımlarının diğer ülkelere göre çok fazla
olması tesadüf değildir” dedi. İTÜ’nün üniversite-sanayi işbirliğinde yaşanan sorunları aşmak için yeni adımlar attığına işaret eden
Rektör Karaca, “Üniversite ile daha çok proje paylaşımına gidilecek şekilde teknokent için yeni bir çalışma formatı geliştirdik. Sektörel Danışma Kurulları oluşturduk. Projelerin, TTO ve Teknokent
üzerinden üniversiteye akışına olanak sağladık. Ek olarak Bilimsel
Araştırma Projeleri programımız ile ulusal ve uluslararası fonların
kullanımına yönelik özendirici çalışmalar yapıyoruz” bilgisini verdi.
İTÜ’nün 2023 hedefi
Rektör Karaca, Türkiye’nin olduğu gibi İTÜ’nün de bir 2023 hedefi
olduğuna dikkat çekerek, “Üniversitemiz 2023’te 250. yaşını karşılayacak. Biz İTÜ’nün dünya ile yarışan bir araştırma üniversitesi
olmasını kendimize hedef koyduk. Bu noktada ar-ge faaliyetlerinin
öneminin farkındayız” dedi. Teknokent’in 2023 vizyonunu da anlatan Rektör Karaca, şunları kaydetti: “Üniversite-sanayi işbirliği hedefliyle kurulmuş tüm Teknoparkların son zamanlardaki eleştirilere
karşı aslında varlıklarının temel amacına hizmet ettiklerini kanıtlamaları lazım. Bu amaçla önce kendileri ölçmeli, sonra kamuya
açıklamalıdırlar. Bu kapsamda biz İTÜ ARI Teknokent’te bugüne
kadar sağlanan muafiyetlerle, elde edilen ar-ge gelirlerinin oranına bakarak aslında devlet desteklerinden faydalanan firmaların
bu faydayı nasıl ulusal değere dönüştürdüklerine baktık. Bu noktada İTÜ olarak teknokentimizin üniversite-sanayi işbirliğindeki
durumunu ve 2023 hedefimizi üç rakam ışığında paylaşmak istiyorum:
- Muafiyetin ar-ge gelirine oranında şu anda 1/3 seviyesindeyiz;
2023 hedefimiz 1/10’a çıkarmak.
-Metrekare başına aylık 400 TL ar-ge gelirimiz var; 2023 hedefimiz
bin 600 TL’ye çıkarmak.
-Ar-ge personeli başına aylık ar-ge gelirimiz 6 bin tl; 2023 hedefimiz 25 bin TL’ye çıkarmak.”
itü vakfı dergisi 43
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
İTÜ Arı Çekirdek
Projesi’nden
Teknolojiye Katkı
Yeni Nesil
Girişimciler
İTÜ ARI Teknokent bünyesinde faaliyet
gösteren ve yeni nesil girişimcilerin
yetişmesine olanak sağlayan İTÜ
Çekirdek Projesi’nde sonuçlar açıklandı.
13 ekibin jüri karşısına geçtiği final
gecesinde, KarıncaLAB ekibi küçük
elektronik modüllerden oluşan lego
benzeri oyuncak projesiyle İTÜ Çekirdek
2013’ün birincisi olarak Elginkan
Vakfı’nın 100 bin TL’lik Teknoloji
Ödülü’nü kazandı. Ayrıca, Tesla grubu
Cardtek Group Özel Ödülü olarak 50 bin
TL, BioGuy grubu Ege Kimya Özel Ödülü
olarak 25 bin TL ve Saffar ise Agito Özel
Ödülü olarak 10 bin TL aldı.
İTÜ ARI Teknokent’in girişimcilik projesi olan ve Türkiye’de girişimcilik, teknoloji, Ar-Ge kültürünü yaygınlaştırmayı amaçlayarak ulusal
teknolojinin kalkınması ve küresel rekabet edebilirlik düzeyinin
arttırılması yolunda genç girişimcilere büyük olanaklar tanıyan İTÜ
Çekirdek 2013 Final Günü, birbirinden değerli birçok destekçisi ile
14 Aralık’ta İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Türkiye’nin farklı alanlarda dışa bağımlılığını ortadan kaldırmaya yönelik projelerin gelişmesine ön ayak olmayı hedefleyen ve İTÜ ARI
Teknokent’in sosyal sorumluluk projesi olan İTÜ Çekirdek Projesi’nde
bu sene toplam 13 ekip, final gecesinde jüri karşısına geçti. KarıncaLAB ekibi, küçük elektronik modüllerden oluşan lego benzeri
oyuncak projesiyle İTÜ Çekirdek 2013’ün birincisi oldu. Yarışmada
Tesla ikincilik, BioGuy üçüncülük ve Saffar s dördüncülüğe layık görüldü. Bu sonuçla KarıncaLAB, Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü olarak
100 bin TL, Tesla grubu Cardtek Grroup Özel Ödülü olarak 50 bin TL,
BioGuy grubu Ege Kimya Özel Ödülü olarak 25 bin TL ve Saffar ise
Agito Özel Ödülü olarak 10 bin TL aldı. Dereceye giren bu 4 grubun yanı sıra, fikirleri ticarileştirilmeye uygun
bulunan 3 ekip; Go Energy, Autonomy ve Acrome, ARI Teknokent Türk
Telekom Kuluçka Ofisi›nde 1 yıl süre ile ücretsiz ofis imkânından yararlanacak. Kazanan firmalar, hiçbir ücret ödemeden kendileri için
tahsis edilen ofisleri kullanacaklar ve tüm altyapı hizmetlerinin yanı
sıra, ortak çalışma alanları, laboratuvar ve danışmanlık hizmetlerinden ücretsiz olarak faydalanabilecekler.
44 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Kenan çolpan: “Gençlere ve hayal
güçlerine yatırım yapıyoruz”
İTÜ Çekirdek Finali›nde açılış konuşmasına
yapan İTÜ Rektörü Prof.Dr. Mehmet Karaca,
Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek projelerin İTÜ Çekirdek’ten çıkacağını belirtirken
İTÜ ARI Teknokent Müdürü Kenan Çolpan,
yaptığı konuşmada şu görüşleri dile getirdi:
“Ulusal teknolojik kalkınma ve küresel rekabet edilebilirlik düzeyini artırmak vizyonu ile
hareket eden İTÜ, İTÜ ARI Teknokent ve İTÜ
NOVA TTO olarak İTÜ Çekirdek Projesi’ni, “en
önemli yatırımın gençliğe ve onların hayal
güçlerine yatırım olduğu” inancıyla başlattık.
Teknoloji alanında ürettikleri projelerden yola
çıkarak, kendi işini kurmayı ve kendi işinin
patronu olmayı hedefleyen genç girişimcilere
kapılarını açtığımız İTÜ Çekirdek; Ön Kuluçka,
Hızlandırıcı, Yarışma ve Kuluçka aşamalarının
hepsini bir arada bulunduran bir girişimcilik
ekosistemi. İTÜ Çekirdek aracılığıyla sunulan
hizmetler sayesinde teknoloji tabanlı fikirlerin
filizlenmesini ve gelişmesini, sonrasındaysa
ticarileşmesini hedefliyoruz. Fikirlerin birer
‘hayal’ olmaktan çıkıp, uygulanabilir ve ticarileşebilir projelere dönüşmesi amacıyla hem
teknokentimizin, hem de üniversitemizin tüm
imkanlarını girişimcilere sunuyoruz. Çok sayıdaki paydaşı ve destekçisi ile kar amacı
gütmeyen ve çok başarılı bir yapı olarak İTÜ
Çekirdek, bugün tüm paydaşlarının omzunda
yükselmektedir. Paydaşlarımıza gönül borcumuz sonsuzdur.”
İbrahim Coşkuner: “Uzun soluklu
bir işbirliği başlattık”
TEB Girişim Bankacılığı Müdürü İbrahim Coşkuner ise, 2013’te kurulan TEB Girişim Bankacılığı olarak girişimcilerin gerek finansman
itü vakfı dergisi 45
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent
Dosyası
Yeni
Nesil Girişimciler
gerekse de finansman dışı ihtiyaçlarını karşıladıklarını ve girişimcileri sahiplenen bir banka olduklarını söylerken; “Ülkemizi kurumsal firmalardan çok
girişimcilerin geleceğe götüreceğini düşünüyoruz.
İlk defa bir banka olarak girişim evi açtık. Burada
girişimcilere eğitim danışmanlık ve kuluçka merkezi olacak bir yer oluşturalım istedik. Girişimcilik
ekosistemlerinin paydaşlarla ve işbirliği yaparak
büyüyeceğine inanıyoruz. Bundan sonra TEB ve
İTÜ Çekridek girişimcisi her iki kurumun da girişimcisi olacak. İTÜ ARI Teknokent’le uzun soluklu
bir işbirliği başlattık. Umarım bu ekosisteme, bu
işbirliği büyük katkılar sağlayacak” görüşlerinde
bulundu.
İlhan Üttü: “Hepsi Birinci”
İTÜ ARI Teknokent’in ana paydaşı Elginkan Vakfı’nın Genel Müdürü İlhan Üttü ise; “Elginkan Vakfı
olarak bu tür yarışmaların ana destekçisiyiz ama
bizim için önemli olan destekçi değil paydaş olarak nitelendirilmek. Bizler “icat çıkarma” lafıyla
yetişen bir nesil çocuklarıyız. Ancak nesil olarak
bunu aştık. Elginkan Vakfı olarak verdiğimiz desteklerle Üniversitelerimizin ve girişimcilerin yanında büyük bir mutlulukla yer alıyoruz. Bugün sunum
yapan 13 finalistin hepsini birinci olarak kabul ediyorum” dedi.
Dereceye giren firmalar:
KarıncaLab: 6 yaş ve üstü çocukları hedefleyen,
küçük elektronik modüllerden oluşan legolar, kullanıcısının hayal gücü ile birleşerek oyuncaklara
dönüşüyor.
Tesla: Günümüzün antibakteriyel ürünlerinin etkili olamadığı, hastane mikrobu dahil olmak birçok
mikrop türünü öldürebilen, öncelikle hastanelerde
kullanımı amaçlanan polimer madde sentezi projesi.
BioGuy: Tesislerde kötü kokulara neden olan atıklarla beslenen biyolojik arıtma ünitesi. BioGuy atık
yönetimi konusunda %100 çevreci ve ekonomik
açıdan avantajlı çözüm sunuyor.
Saffar: Bitkilerin ihtiyaç duydukları su miktarını çeşitli gözlemler sonucu hesaplayan ve verilen talimat sonucu sulama işlemini gerçekleştirilen, akıllı
sulama otomasyon sistemleri.
GoEnergy: Elektrikli araçlarda bulunan akülerin
ölçümlerinin yapılarak bataryalarınınyönetimlerinin
gerçekleştirilmesi, güvenli ve akıllı batarya yönetim sistemi projesi.
AutonomyTech: Başta savunma sanayinde kullanılmak üzere ROV (Uzaktan kumanda edilebilen
araçlar)sistemlerine odaklanan ve istenilen görevleri gerçekleştirebilen kara, hava ve su araçlarını
geliştirme projesi.
Acrome: KOBİ’lerin kullanımını hedefleyen; öğrenme yetisine sahip, düşük yer kaplayan ve güvenlik
46 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
bariyerine ihtiyaç duymadan kullanılabilen, düşük maliyetli, kullanımı kolay endüstriyel robot kolu projesi.
İlk Üç Dereceyi Alan Projeler:
KarıncaLab: Z Kuşağı İçin Lego Benzeri
Oyuncak Projesi
İTÜ Çekirdek Projesi 2013 Birincisi KarıncaLab’in, 5
yaş ve üstü çocukları hedefleyen elektronik yapboz
oyuncağı, küçük elektronik modüller ile oyuncaklara hareket etme kabiliyite tanıyor. Buna göre küçük elektronik
modüllerden oluşan parçalar, kullanıcının hayal gücüne
göre farklı şekillerde birleştirilebiliyor. Güç modülü gibi
özellikler parçaların hareket etmesini sağlıyor. Böylece
çocuklar çok erken yaşlarda fiziğin büyülü dünyası ile
tanışıyor. Oyuncak, çocukların zihinsel gelişimlerini güçlendiriyor.
“Tesla”nın Hastane Mikrobunu Öldüren Buluşu
İTÜ Çekirdek Projesi 2013 İkincisi Tesla, keşfettiği antibakteriyel ürün ile hastane mikrobu tamamen öldürmeyi başardı. Bu yeni maddenin bir başka özelliği ise, şu an piyasada kullanılan anti bakteriyel ürünlere göre insan sağlığına
kısa ve uzun dönemde herhangi bir etkisinin olmaması.
Türkiye’de anti bakteriyel madde adı altında piyasada birçok kimyasal bileşik kullanılıyor. Dünyanın en
büyük kimya şirketlerince patentlenen ve üretimi tekelleşen bu maddelerin en büyük sorunu deri yoluyla
vücuda girip, zararlı etkiler bırakan başta triklosan olmak üzere diğer küçük yapılı bileşiklerden oluşması.
Tesla’nın buluşu ise deriden geçişi mümkün olmayan polimerik (monomer denilen küçük moleküllerin birbirlerine
tekrarlar halinde eklenmesiyle oluşan moleküller)
malzemeden oluşuyor ve herhangi bir yan etkisi bulunmuyor. Biyolojik Arıtma Ünitesi ‘BioGuy’
İTÜ Çekirdek Projesi Üçüncüsü BioGuy, mikrobiyolojiyi ileri teknolojik yöntemlerle kullanarak atık su arıtımını
sağlayan bir biyomühendislik ürünüdür. BioGuy kompakt
dizaynı ile çok az yer kaplayarak, bir kullanıcıya gerek
duymaksızın çalışan otomatik ve internet üzerinden takip
edilebilen bir arıtma sistemidir.
•Biyolojik ürünleri atık su sistemlerine canlı ve en aktif
haliyle verdiği gibi BioGuy içerisinde ürettiğinden dolayı
maliyeti düşüktür.
•BiyoGuy, bakteri ve enzim dozajının yanı sıra atık su sisteminden ayrılmaması ve verimliliğinin artması amacıyla
%100 doğal olan, Türkiye rezervlerinden çıkan özel bir
maden ile tablet formülasyonu geliştirilerek “dünyada bir
ilke” imza atmıştır.
itü vakfı dergisi 47
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
Sentromer, tüketiciye evinde
GDO taraması yaptıracak
Sentetik DNA Üretim Tesisi
Kurucu Pınar Akalın (ortada), Sentromer çalışanlarından bir grupla.
Moleküler genetik laboratuvarlarında, yeni nesil teknolojik
donanım ve altyapısıyla enfeksiyon ve gıda güvenliğine
yönelik araştırma ve tanı amaçlı genetik testlerin geliştirme
ve üretimini yapan Sentromer DNA Teknolojileri’nin hedefi,
geliştirdiği testleri doğrudan bireylerin kullanabileceği bir
platforma taşımak ve hızlı tanı yoluyla yaşam kalitesini
artırmak. Sentromer’in kuruluş amacı ve hedeflerini Pınar
Akalın anlatıyor...
Sentromer DNA Teknolojileri, 2009 yılında
Et ve Et Ürünlerinde Moleküler Genetik
Yöntemleriyle Tür ve Miktar Tayini Testleri
geliştirmek üzere Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı Teknogirişim Sermaye Desteği
almaya hak kazanarak çalışmalarına başlamış genç bir biyoteknoloji şirketi. Gıda
güvenliği sektöründe yer edinmiş bir firma
olarak İstanbul Teknik Üniversitesi KOSGEB-Tekmer’de kurulan Sentromer, KOSGEB Ar-Ge ve İnovasyon desteği ile Türkiye’de ilk kez yüksek hacimli sentetik DNA
üretim tesisini kurdu, ayrıca çok çeşitli
modifikasyon ve sentez sonrası saflaştırma
seçenekleri sunarak iki yıl gibi kısa bir süre
içinde bu konuda yurt dışına bağımlılığı ortadan kaldırdı.
Aldığınız Sucuğun İçinde Ne Eti Var?
Pınar Akalın tarafından kurulan Sentromer
DNA Teknolojileri şirketi, en basit anlatımıyla genetik testler geliştiriyor. Sağlık ve
gıda, Sentromer’in faaliyet alanını kapsayan sektörler. Müşterileri genellikle hastaneler ve laboratuvarlar. Bunun dışında gıda
alanında et ürünleriyle ilgili olarak ürünlerin
içindeki hayvan türlerini belirlemeye yarayan bir kit hazırlanmış. Örneğin aldığınız
sucuğun içindeki etin eşek, domuz, keçi,
koyun ya da at eti olduğu bu testlerde
ortaya çıkıyor. Tarım Bakanlığı, TÜBİTAK
gibi kurum ve kuruluşlar bu testleri kullanıyor. Pınar Akalın, Sentromer’in faaliyet
alanı ve hizmetleri hakkında şu bilgileri
veriyor: “Halen İstanbul Teknik Üniversitesi
Arı Teknokent Maslak ve İstinye ABC Plaza’da kurulu moleküler genetik laboratuvarlarında yeni nesil teknolojik donanım ve
altyapısıyla enfeksiyon ve gıda güvenliğine
yönelik araştırma ve tanı amaçlı genetik
testlerin geliştirme ve üretimini yapmakta
olan Sentromer DNA Teknolojileri, ürünlerini Türk Patent Enstitüsü tescilli SentroPlex,
SentroPrime ve SentroPure markaları ile
pazarlamakta ve DNA sentezleme, dizileme, PCR, Real time PCR testleri gibi çeşitli
laboratuvar hizmetleri sunmaya devam etmektedir. Vizyonu, geliştirdiği testleri doğrudan bireylerin kullanabileceği bir platforma taşımak ve hızlı tanı yoluyla yaşam
kalitesini artırmaktır. 2013 yılında bizi firma
“Sentetik genleri kaliteli
yiyecek ya da yakıt üretmek için
oluşturabilirsiniz. İlaç sanayinde
yeni proteinler ya da aşı üretimi,
hatta çevredeki zehirli maddeleri
yok etmek için kullanabilirsiniz.”
48 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ Arı Teknokent ülkenin ileri gelen teknik
üniversitesinin içinde yer alıyor. Bu sayede
iyi eğitim almış öğrenci ve uzman öğretim
üyeleriyle çalışabilme fırsatı yakalamak çok
kolay. Ayrıca çalışkan profesyonel ekibi sayesinde Teknokent bünyesinde bulunan firmaların sundukları hizmetlerden haberdar
olmak, iş dünyasında hepimizin işine yarayabilecek çok çeşitli eğitim ve seminerlere
katılabilme imkanları elde etmek, eğitimli
ve bilgili çalışanların bulunduğu dinamik
bir ortamda yer almak Arı Teknokent’in artılarıdır” diyor.
vizyonumuza taşıyacak çok önemli bir projeye başladık. İTÜ’de iki ayrı bölümün öğretim üyelerinden danışmanlık alarak yürüttüğümüz bu proje, geliştirdiğimiz moleküler
genetik testlerin bireyler tarafından yapılabilmesine olanak sağlayacak biyosensör
projesi. Moleküler biyoloji, malzeme bilimi,
polimer kimyası ve elektrik elektronik konularında uzmanlık gerektiren multidisipliner
bir çalışma olacak. Şahane bir ekip kurduk,
planımıza göre 24 ay sürecek bu proje için
TÜBİTAK-TEYDEB desteği de alıyoruz.”
Türkiye’de Sentezleme Yapan Tek Şirket
Akalın, DNA sentezleme hizmeti de verdiklerini belirterek; ‘Primer’ ve ‘prob’ olarak
adlandırılan floresan işaretli ya da işaretsiz
20-25 baz uzunluğundaki DNA parçacıklarının çeşitli moleküler biyoloji uygulamalarında kullanıldığını, bunları araştırmacının
siparişi üzerine kimyasal olarak sentezleyerek ürettiklerini kaydediyor : “Bu parçacıklar daha da uzun sentezlendiğinde ya
da birbirine bağlandığında sentetik gen
oluyor. Sentetik genleri kaliteli yiyecek ya
da yakıt üretmek için oluşturabilirsiniz. İlaç
sanayinde yeni proteinler ya da aşı üretimi, hatta çevredeki zehirli maddeleri yok
etmek için kullanabilirsiniz. Türkiye’de sentezleme yapan tek şirket biziz.”
Teknokent’te Olmanın Avantajı
Sentromer’in Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde kurulmuş olması özellikle tamamen
araştırma ve geliştirme projeleri yürüttüğü,
henüz ürüne dönüşmüş bir çalışmasının
olmadığı ilk yıllarda vergi açısından önemli avantaj sağladığını dile getiren Akalın“
“2013 yılında bizi firma
vizyonumuza taşıyacak çok önemli
bir projeye başladık. İTÜ’de iki
ayrı bölümün öğretim üyelerinden
danışmanlık alarak yürüttüğümüz
bu proje, geliştirdiğimiz moleküler
genetik testlerin bireyler tarafından
yapılabilmesine olanak sağlayacak
biyosensör projesi. Moleküler
biyoloji, malzeme bilimi, polimer
kimyası ve elektrik elektronik
konularında uzmanlık gerektiren
multidisipliner bir çalışma olacak.
Şahane bir ekip kurduk, planımıza
göre 24 ay sürecek bu proje için
TÜBİTAK TEYDEB desteği de
alıyoruz.”
İTÜ Mezunlarına Öncelik
Sentromer DNA Teknolojileri’nin, kurulduğundan beri İTÜ öğrenci ve mezunlarına
öncelik verdiğini ve vermeye devam ettiğini açıklayan Akalın, gençler ve onların
deneyimlerine katkıda bulunmanın önemini
ise şu sözlerle ifade ediyor: “Doğrusu aileleri tarafından binbir fedakarlıkla büyütülüp ülkenin önde gelen okullarına girmeyi
başaran, daha sonra değerli hocaların
emekleriyle yetişip yollarını bulmaya çalışan pırıl pırıl öğrencilerle çalışmayı büyük
bir ayrıcalık olarak görüyor ve müthiş keyif
alıyorum. Deneyimlerimi aktarıp kariyerlerine katkıda bulunabilirsem ne mutlu bana!
Keyifli olduğu kadar zor olansa, öğrenci/
yeni mezunların ‘nitelikli eleman’a dönüşmesi. Çünkü bu özel bir enerji gerektiriyor.
Bazen kendiliğinden oluyor ama çoğunlukla iyi bir temeli olsa bile pek iş disiplini, deneyimi olmayan, yüzlerce konuya ilgisi olan
gençleri, sosyal medyadan da kurtarıp
dikkatini işine yöneltmesini istemek, firmanın prosedürlerine uymasını ya da bilgisini
sizin işinize yarayacak şekilde çoğaltarak
kullanmasını sağlamak kolay değil. Bu nedenle, çalışanların zevk alacağı bir ortam
yaratmak önemli. İşte kampüsün avantajlarından biri de bu! Yeter ki, bu eğlenceli ortam iş hayatına yeni başlamış öğrencilerin,
iş yerini okulun bir birimi olarak görüp işine
gereken önemi vermekten alıkoymasın.“
Haber: Fahri Sarrafoğlu
itü vakfı dergisi 49
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
Vistek ISRA Vision’dan
Yapay Görme Tabanlı
Otomasyon Sistemleri
Bu Gözün Görmediği
Hata Yok!
Bir mühendislik şirketi olan Vistek ISRA Vision, verimlilik artışı
ve kalite güvencesi isteyen modern üretim hatlarında, Yapay
Görme Teknolojisi kullanarak dünya standartlarında çözümler
üretiyor. Otomotiv, LPG, gıda, cam ve beyaz eşya sektörleri için
çeşitli uygulamalar gerçekleştiren Şirket, kısa zamanda sağladığı
büyüme ve elde ettiği başarıları, çok sayıda uluslar arası ödülle
taçlandırmış. Vistek ISRA Vision’un kuruluş ve hedeflerini Prof. Dr
Aytül Elçil anlatıyor...
Vistek ISRA Vision kurucusu
Prof. Dr. Aytül Elçil
Yapay görme tabanlı otomasyon sistemleri geliştirmekte olan Vistek ISRA Vision, Prof. Dr. Aytül Elçil tarafından iki mezun öğrencisi ile birlikte 1997’de Vistek
Bilgisayar ve Danışmanlık Ltd. Şti. adı ile
kurulmuş. Üniversitede gerçekleştirilen
araştırmaların ürünleştirilebilmesi ya da
bir ürünün içine entegre edilebilmesi
için ciddi bir sürecin gerektiği ve bu işi
yapmak için ara teknoloji şirketleri gerektiğini gören Elçil ve ekibi, kurduğu bu
şirkette başlangıçta yapay görme tabanlı
otomasyon sistemleri konusunda özgün
çözümler üretmeye başlamış. “O yıllarda
Türkiye’deki ortam şartlarının yerli teknolojilere çok açık olmamasının sonucu
olarak uluslararası projelerde yer almaya
başladık” diyen Elçil, kısa zamanda elde
ettikleri başarı ve büyümü öyküsünü
şöyle anlatıyor: “Uluslararası Başarı ödülü, EUREKA başarı öyküsü gibi çeşitli
ödüller alarak çalışmalarımızı sürdürdük.
2001 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden
ayrılarak Sabancı Üniversitesi’ne geçtim. Sabancı Üniversitesi’nde kurduğum
VPALAB Yapay Görme ve Örüntü Analizi
Laboratuvarı Amerika’dan, Japonya’dan,
Avrupa Birliği’nden ve yerli AR-GE destek kurumlarından çeşitli projeler alarak
kısa zamanda hızlı bir büyüme gösterdi;
2005 yılında da Avrupa Birliği tarafından
potansiyel mükemmeliyet merkezi seçildi. 2006 yılında Vistek Ltd.’i tasviye edip,
Sabancı Üniversitesi’nin teknoloji yatırım
şirketi Inovent A.Ş.’nin katılımı ile Vistek
Yapay Görme ve Otomasyon A.Ş.’yi kurduk. 2009 yılında Alman ISRA Vision AG
firmasının bize ortak olması ile Vistek
ISRA Vision A.Ş. olarak çalışmalarımıza
devam ettik.”
En Küçük Hata Bile Tespit Edilebiliyor
Vistek ISRA Vision’da otomotiv, LPG,
gıda, cam ve beyaz eşya sektörleri için
çeşitli uygulamalar gerçekleştiren Vis-
50 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
nitelikli arkadaşlarla çalışma şansına sahibiz. İTÜ’den de mezun arkadaşlar benzer
şekilde ekibimizin içinde yer alıyorlar. Ayrıca kısa sureli bazı işler için İTÜ’den öğrencileri ekibimize dahil ediyoruz.“
tek ISRA Vision, son zamanlarda ağırlıklı
olarak cam sektörüne ve gıda ayrıştırma
sistemlerine odaklanmış. Erçil, bu konudaki çalışmaları hakkında şu bilgileri veriyor:“Cam sektörü için bardak kalite kontrol
sistemi geliştirdik. Dakikada 200 bardak
geçerken bardağın çeşitli yerlerindeki
100’ün üzerindeki olası hatayı tespit edip
ayırıyoruz. Diğer bir ürünümüz ise zeytin
ayrıştırma sistemi: Hızla akan zeytinleri
renklerine ve tonlarına (saatte 5-7 ton) göre
ayırıyoruz. 2010 yılında Teknoloji Ödülü’nde finale kaldığımız projemiz ise verilen
herhangi bir resmi mozaikten oluşturmak
için geliştirdiğimiz yazılım ve robot sistemi
idi. Yapay görme teknolojisi, yüksek hızda
akan üretim hatlarında % 100 kalite kontrol
yapabilmemizi sağlamaktadır. Kalite kontrol işleminin kişiden bağımsız, objektif ve
tutarlı bir şekilde gerçekleştirilmesini ve
dolayısıyla ürünlerin kalite açısından aynı
standartlarda değerlendirilmesini mümkün
kılmaktadır. Geliştirdiğimiz sistemler otomotiv, cam, LPG, beyaz eşya, gıda sektörlerinde kullanılmaktadır.”
Teknokentler Sayesinde Maliyetler
Düşüyor
Erçil’e göre Teknokentlerin en büyük faydası girişim maliyetlerini düşürmesi ve vergi
kolaylığı. “Teknoloji yoğun ürünler geliştiren
bizim gibi şirketler için geliştirme sürecinin
ciddi bir maliyeti oluşmaktadır” diyen Erçil,
bu durumu “Teknokent’teki personel, gelir
vergisi ve kurumlar vergisi muafiyetleri bu
maliyetleri önemli miktarda azaltıyor ve nakit akışına olumlu katkı sağlıyor. Teknokent
bünyesinde çeşitli konularda eğitimler de
düzenleniyor ve bu eğitimlerden de yararlanıyoruz.” şeklinde özetliyor.
Yapay görme teknolojisi yüksek
hızda akan üretim hatlarında %100
kalite kontrolu yapabilmemizi
sağlamaktadır. Kalite kontrol
işleminin kişiden bağımsız,
objektif ve tutarlı bir şekilde
gerçekleştirilmesini ve dolayısıyla
ürünlerin kalite açısından aynı
standartlarda değerlendirilmesini
mümkün kılmaktadır.
Yeni Projeler Yolda
Vistek ISRA Vision, mevcut uygulamaların yanında 2013 yılında da yeni projeleri
hayata geçirmek amacıyla adımlar atmış:
“Bardak kalite kontrol sistemimizin ilk versiyonunda biz yazılım ve otomasyon kısımlarını geliştirmiştik; mekânik tasarım
ve geliştirme Paşabahçe A.Ş. tarafından
gerçekleştirilmekte idi. İlk sistemde elde
ettiğimiz deneyime göre çok daha gelişmiş ve daha az yer kaplayan bir mekânik
sistem tasarımı gerçekleştirdik. Ayrıca cam
sektörü için renkli bardakların kalite kontrol işlemini gerçekleştiren yeni bir makina
geliştiriyoruz. Tekstil sektörü için ise farklı
zamanlarda üretilen kumaşların aynı renkte olmasını sağlayan bir ‘mix and match’
sistemi geliştirmekteyiz. Bizim gibi teknolojik çalışmalar gerçekleştiren firmalar için
en önemli kaynağın insan kaynağı olduğu
bilinci ile ekibimizin oluşmasına çok önem
vermekteyiz. Bizde çalışan arkadaşların
hemen hemen hiçbirini ilanla işe almadık.
Ya benim eski öğrencilerim, ya da diğer
akademisyen arkadaşların tavsiyesi ile çok
Alman ISRA Vision ile Ortaklık ve
“Türkiye’nin Kadın Girişimcisi” Ödülü
Vistek’in çalışmaları, yapay görme konusunda Avrupa’da bir numara, dünyada da
üçüncü konumda olan Alman ISRA Vision
şirketinin dikkatini çekti ve Aralık 2009’da
ISRA Vision’la ortaklık kurularak şirket
Vistek ISRA Vision adını aldı. 2010 yılında Teknoloji Ödülleri KOBI kategorisinde
finale kalan firma 2011 yılında Endeavor
girişimcisi seçildi. 2012 yılında 1. Makina
ve Aksamları yarışmasında ‘Birincilik Ödülü’ aldı. 2013 yılında da KAGİDER, Garanti
Bankası ve Ekonomist Dergisi’nin verdiği
‘Türkiye’nin Kadın Girişimcisi’ ödülüne layık görüldü. Son olarak da Deloitte Fast 50
(en hızlı büyüyen 50 teknolojik firma) listesine seçildi.
2013’ün en iyi kadın girişimcisi seçilen Vistek ISRA Vision CEO’su Prof. Dr. Aytül Erçil,
Tokyo’da yapılan ICPR 2012 konferansında
International Association of Pattern Recognition Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi.
Yapay Görme Nedir?
Yapay görme, kameralardan elde edilen
görüntülerin bilgisayar yazılımlarıyla işlenmesi ve anlamlandırılmasıdır. Minimal
düzeyde bir yapay görme sistemi görüntü
sağlayıcı bir kamera ve aksesuarları, uygulamaya özel tasarlanan ışık sistemleri ve
dijital görüntüyü otomatik olarak işleyerek
gerekli kararları veren yazılımların koştuğu
bir bilgisayardan oluşur. Bir yapay görme
sistemi, insanlar tarafından gerçekleştirilen
görsel kalite kontrol ve denetleme işlemlerini daha az hatayla daha hızlı ve daha
ucuza gerçekleştirebilir. Yapay görme sistemlerinin üretim otomasyonunda kullanılmasının en göze çarpan
yararları şunlardır:
Kalite kontrolün standart hale gelmesi, istatistiksel denetimden %100 kontrole geçiş,
Kalitenin tutarlılığı ve tahmin edilebilirliğinin
arttırılması,
Kontrol sisteminde otomasyona gidilerek
üretim maliyetinin azaltılması
Hataların istatistiklerinin tutulması ve böylece hataların kaynağının tespit edilerek
önleyici bir yaklaşımının benimsenmesi ile
sıfır hata idealine yaklaşılması.
itü vakfı dergisi 51
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
Türkiye’nin Köklü
Mobil Teknoloji Firması
Valensas ile
Mobil Yayıncılık
Geleceğe Taşınıyor
Valensas 2006 yılında Bilge Algül ve Akın
İdil tarafından kurulan Türkiye’nin en eski
mobil teknoloji firmalarından biri. Bugüne
kadar irili ufaklı 50’yi aşkın mobil proje ve
servis entegrasyonu gerçekleştiren firma,
daha çok Apple tabanlı çözümlerle bilinmekle birlikte aslında Android, Web hatta
Kindle platformlarında da çözümler geliştiriyor. Fakat mobil her zaman projelerinin
merkezinde yer alıyor. Bugüne kadar ağırlıklı olarak finans, iletişim, e-ticaret, otomotiv, ilaç ve medya sektörlerinde uzmanlaşmış olan şirketin ortaklarından Bilge Algül,
en önemli projelerinden VDP uygulaması
için “Proje bazlı hizmetlerimizin yanı sıra
yayıncılık sektörüne yönelik VDP (Valensas
Digital Publishing) gibi spesifik bir sektör
için özel platform çözümlerimiz de bulunuyor. Bu çözümlerin tüm Ar-Ge, satış ve
pazarlama faaliyetlerini de kendi içlerinde
yürütüyoruz” şeklinde bilgi veriyor.
“Bir Ar-Ge firması olarak
Teknik Üniversite içerisinde yer
almaktan daha doğal bir formül
düşünemiyoruz. İnsan kaynağı
işimizin en temel dinamiği. Bu
anlamda Teknokent’in bize
sunduğu en direkt fayda insan
kaynağı ve akademik çalışmalara
olan erişim kolaylığıdır. Ayrıca
pek çok teknoloji firmasının bir
arada bulunması da esasında bir
dinamizm sağlıyor.”
Bugüne kadar ağırlıklı olarak finans, iletişim, e-ticaret,
otomotiv, ilaç ve medya sektörlerinde uzmanlaşmış olan
Valensas, proje bazlı hizmetlerinin yanı sıra yayıncılık
sektörüne yönelik VDP (Valensas Digital Publishing) gibi
spesifik bir sektör için özel platform çözümleri üretiyor.
Bu uygulama ile bugüne kadar indirilen dergi sayısı bir
milyondan fazla, sayfa görüntüleme sayısı ise 26 milyonu
geçmiş durumda… Valensas kurucularından Bilge Algül, mobil
yayıncılık çözümlerini aktarıyor...
Ar-Ge Firmaları İçin En Doğal Formül
İTÜ’de Olmak
Valensas olarak İTÜ Teknokenti bünyesinde bulunmanın en temel faydasının üniversite-sanayi işbirliği olduğuna dikkat çeken
Algül: “ “Bir Ar-Ge firması olarak Teknik
Üniversite içerisinde yer almaktan daha
doğal bir formül düşünemiyoruz. İnsan
kaynağı işimizin en temel dinamiği. Bu anlamda Teknokent’in bize sunduğu en direkt
fayda insan
kaynağı ve akademik çalışmalara olan erişim kolaylığıdır. Ayrıca pek çok teknoloji
firmasının bir arada bulunması da esasında bir dinamizm sağlıyor. Farklı
yetkinliklere sahip firmalar ortak bir projede
birleşebilir hatta müşteri olabilirler. “ diyor.
İnteraktif İçeriklerle Mobil Yayıncılığı
Geleceğe Taşıma
Valensas olarak hayata geçirdikleri önemli
projeler hakkında bilgi veren Algül, Yemeksepeti iPhone uygulaması, Turkcell Müzik,
52 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Yakın zamanda kazandığımız
ihale ile kapsamlı bir yayıncılık
platformu geliştiriyoruz; kitaptan
dergiye, müzikten reklam filmlerine
kadar tüm THY bağlantılı içeriklere
erişimi sağlayabilecek bir yapı
kurguluyoruz. Son kullanıcı için en
çok da zenginleştirilmiş içeriklerin
ilgi odağı olmasını bekliyoruz.
Turkcell Video, Sahibinden (iPhone) ve Sahibinden Emlak (iPad) gibi uygulamalarının sektördeki başarısının kendilerini firma
olarak mutlu ettiğini kaydediyor. Firmanın
bir diğer başarılı işi de VDP adı verilen ve
tamamen firmanın kendi ürünü olan Valensas Digital Publishing platformu. VDP
özetle medya ve dergi yayıncılarının herhangi bir kod yazmadan mobil uygulama
sahibi olmalarına imkan tanıyan bir servis.
Yayıncılar, aynı zamanda interaktif içeriklerle mobil yayıncılığı geleceğe taşıma
şansına sahip oluyorlar. Bu platformda
bugüne kadar indirilen dergi sayısı 1 milyondan fazla. Sayfa görüntüleme sayısı ise
26 milyonu geçmiş durumda. Platform dergi yayıncılarının yanı sıra, kreatif direktörler
ve fotoğraf sanatçıları için de ideal çözüm
olma özelliği taşıyor.
Devam Eden Projeler
2013 yılında firma olarak başarılı projelere
imza attıklarını belirten Algül, proje bazlı
hizmet modeli gereği, sektörde düzenli olarak yeni uygulamalar geliştirdiklerini, yakın
zamanda da Akbank’ın yeni nesil iOS 7
uyumlu mobil bankacılık (iPhone
ve iPad) uygulamasını geliştirip yayınladıklarını ifade ediyor. Bu uygulama ile finans
sektörüne hem tecrübe hem son teknolojiyi
aktarma şansı yakalanıyor. Akbank direkt
bankacılık, bugün yüz binlerin
tek tıkla tüm bankacılık işlemle-
rini lokasyondan bağımsız gerçekleştirmelerini sağlıyor.
Algül, diğer yandan Türk Hava Yolları ile
başladıkları yeni bir proje hakkında da şu
bilgileri veriyor: “Dünyada adından sıkça
söz ettiren Türk Hava Yolları, milli gururumuz olmanın yanı sıra treknolojiyi de
çok yakından takip eden bir marka aynı
zamanda. Biz de bu vizyon doğrultusunda yeni bir mobil kütüphanenin
parçası olma şansına sahip olduk.
Yakın zamanda kazandığımız ihale
ile kapsamlı bir yayıncılık platformu geliştiriyoruz; kitaptan dergiye,
müzikten reklam filmlerine kadar
tüm THY bağlantılı içeriklere
erişimi sağlayabilecek bir yapı
kurguluyoruz. Son kullanıcı
için en çok da zenginleştirilmiş içeriklerin ilgi odağı
olmasını bekliyoruz. İlk kez
bir projede hem teknolojiyi
hem içeriği yönetiyor olacağız. Yine yakın dönemde bitmesi öngörülen bir
eTicaret projemiz var.
Türkiye pazarına sonradan giren fakat önemli yatırımlarıyla pazarda kısa sürede yer
edinen Doğuş Planet ortaklığıyla kurulan
n11.com ile iOS uygulaması üzerinde çalışıyoruz. Kısa sürede geliştirdiğimiz uygulamanın mobil ticarette de iddialı olması için
gerekli tüm hazırlıklarımızı yaptık.”
ARI Çekirdek Jürisi Olarak Yaratıcı
Girişimleri Teşvik
Mobil Bankacılık projesi için İTÜ’de öğretim üyesi olan akademisyenlerden destek
aldıklarını da belirten Algül, 2 yıldır ARI
Çekirdek jüri üyesi olduklarını da belirtiyor:
“Burada özel sektörden deneyimli profesyoneller ile üniversitemizin öğretim
görevlilerinden oluşan bir jürimiz
var. Amacımız yaratıcı girişimleri
teşvik etmek ve sektörün gelişimine katkıda bulunmak. Yapılan
başvuruları heyetçe dinliyoruz
ve değerlendirip ödüllendiriyoruz. ARI Çekirdek, bu anlamda
sektör ve girişimciler için eşsiz
bir fırsat. Valensas olarak projelerimizde öğrenci katılımına
üst düzeyde önem veriyoruz.
Hatta bu, şirket kültürümüzün en önemli parçalarından biri haline geldi diyebiliriz. Sektör transferleri
yerine, çalışanın şirket
kültürümüze tam adaptasyonunu
sağlamak
maksadıyla yeni mezun-
Valensas olarak projelerimizde
öğrenci katılımına üst düzeyde
önem veriyoruz. Hatta bu,
şirket kültürümüzün en önemli
parçalarından biri haline geldi
diyebiliriz. Sektör transferleri
yerine, çalışanın şirket
kültürümüze tam adaptasyonunu
sağlamak maksadıyla yeni
mezunlarla çalışıyoruz, bunun
firmamıza maliyeti yüksek olsa da
uzun vadede çok verimli ve faydalı
bir işbirliğine dönüştüğüne tanık
olduk.
larla çalışıyoruz, bunun firmamıza maliyeti
yüksek olsa da uzun vadede çok verimli ve
faydalı bir işbirliğine dönüştüğüne tanık olduk. Bilgisayar, Endüstri, Elektronik ve Matematik mühendisliği bölümlerinden öğrenci arkadaşlara yazları staj ve sonrasında
part-time çalışma imkanı sunuyoruz. Her
yaz yaklaşık 10 öğrencimiz değişik projelerde ilgi alanlarına göre staj yapabiliyorlar.
Hem kendilerini test etme hem de iş hayatına ilk adımı atma şansına sahip oluyorlar.”
itü vakfı dergisi 53
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
Kron Telekomünikasyon
Yazılım ve Donanım
Çözümlerinde Küresel
Vizyon
Telekomünikasyon
operatörleri ve servis
sağlayıcıların ihtiyaçlarına
yönelik yazılım ve donanım
çözümleri üreten Kron
Telekomünikasyon, İTÜ
Arı Teknokent bünyesinde
sürdürdüğü çalışmalarıyla
hem hızlı aksiyon alıyor,
hem de üniversite ile
aynı kampüste olmanın
avantajlarından yararlanıyor.
Kron’un yöneticilerinden
Fuat Altınoğlu, şirketin 2023
hedeflerini ve bu hedefe
ulaşmak için üniversitesanayi işbirliğinin önemine
değiniyor...
Kron Telekomünikasyon Hizmetleri,
telekomünikasyon operatörleri ve servis sağlayıcıların ihtiyaçlarına yönelik
yazılım ve donanım çözümleri üretmek için 2007 yılında kuruldu. Yıldan
yıla artan ve çeşitlenen iletişim hacminin ihtiyaç duyduğu altyapı ve işletme
sorunlarına yenilikçi yaklaşımlar getiren Kron, Türkiye’nin yanı sıra, başta
gelişen piyasalar olmak üzere ürün
ve hizmetlerini tüm dünyada pazarlıyor. Türkiyenin 2023 hedefinde uygun
olarak, ülkemizde geliştirilen teknoloji
ile küresel bir şirket olma vizyonu ile
çalışmalarını yürütmekte olan Kron’un
yöneticilerinden Fuat Altıoğlu’nun
verdiği bilgiye göre Kron, halka açık
olup hisseleri 27 Mayıs 2011 tarihinden itibaren Borsa İstanbul’da (BİST)
işlem görüyor. Yatırımcıları arasında
Eylül 2011’de Ürdün Merkezli teknoloji yatırım fonu Accelator Technology
Holdings ve Kasım 2013’te Türkiye’nin lider sistem entegratörü Netaş
54 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Telekomünikasyon A.Ş. bulunuyor. Şirketin
merkezi İTÜ ARI-3 Teknokent’te yer alıyor.
Şirketin ayrıca, Bilkent Cyberpark Teknopark’da, Dubai Internet City ve Pakistan’da
şubeleri bulunuyor.
“İTÜ Arı Teknokent Şirketimizde Sinerji
Yarattı”
Kron Telekomünikasyon, sağlayacağı sayısız yararı göz önüne alarak, faaliyetlerini
İTÜ Arı Teknokent bünyesinde sürdürüyor.
Bu yararın sonuçlarını, “Teknokent şirketimizde güzel bir sinerji yarattı” şeklinde
ifade eden Altıoğlu, teknokentlerin, aynı
sektördeki şirketlerin bir arada bulunması,
yapılan etkinlikler, seminerler ve çalışmalar
konusunda daha hızlı aksiyon alınması için
zemin oluşturduğunu belirterek,
üniversite ile işbirliği açısından aynı kampüste
olmanın avantajlarının da çok büyük olduğunu vurguluyor. Altıoğlu Kron Telekomünikasyon’un dikkat çeken projeleri arasında
Türk Telekom’a satışı gerçekleştirilen “Kron
Single Connect“i örnek vererek, “Bu proje, operatörler başta olmak üzere her türlü
kurumun iletişim ağı üzerinde operasyon
kontrolünü yapmayı, kişisel hataları azaltmayı ve güvenliği arttırmayı; aynı zamanda
operatörlerin barındırdığı kullanıcı kişisel
verilerinin gizliliğini sağlamaktadır.” diyor.
“Türksat’a ‘Network Yönetim Sistemi’
projesi”
Kron Telekomünikasyon’un 2013 yılında
gerçekleştirdiği önemli projelerden bir de
Türksat’a satışı yapılan “Network Yönetim
Sistemi”. Altınoğlu bu projenin özelliklerini şu şekilde açıklıyor: “ Bu projeyi; operatörün network cihazları ve uygulamaları
üzerindeki trafiği izlemesini, cihaz fiziksel
ve mantıksal envanterini doğru bir şekilde
tutmasını, kapasite planlaması yapabilmesini, şebekeden performans ve alarm
bilgilerini entegre bir şekilde toplamasını,
potansiyel arızalar karşısında proaktif davranma kapasitesini arttırmasını sağlamak
olarak özetleyebiliriz.”
“Özel Sektörün Dinamik Ruhunu
Üniversite İşbirliğine Katmak”
Üniversitelerin knowhow’ından yararlanmanın ve özel sektörün dinamik ruhunu
üniversitelerle işbirliğine katmanın önemine inanan Kron Telekomünikasyon, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde görev yapan
alanında uzman öğretim üyeleri ile aktif bilgi paylaşımı içinde olup, onların deneyimlerinden yararlanıyor. Altıoğlu, bu konudaki
adımları şöyle aktarıyor: “İTÜ öğretim üye-
“Türk Telekom’a satışı
gerçekleştirilen ‘Kron Single
Connect’ Projesi, operatörler başta
olmak üzere her türlü kurumun
iletişim ağı üzerinde operasyon
kontrolü yapmayı, kişisel hataları
azaltmayı ve güvenliği artırmayı;
aynı zamanda operatörlerin
barındırdığı kullanıcı kişisel
verilerinin gizliliğini sağlamaktadır.”
leriyle farklı konularda işbirliğine yönelik
çalışmalarımız var. Bunları kısa zamanda
hayata geçirmeyi planlıyoruz. İşbirliklerinin
ivme kazanma aşamasında özel sektöre,
üniversitelere ve teknoparklara çok iş düşüyor. Genellikle bu girişimlerde adım atan
bir taraf olması bekleniyor. Bu aşamada
şirketler, üniversiteler ve teknoparklardan
birinin başı çektiğini söyleyemeyiz. Konu
ile ilgili üniversite ve teknokentlerde etkinlikler, workshoplar düzenlenerek öğretim
görevlileri, öğrenci ve şirketlerin bir araya
getirilerek sinerji yaratılması sağlanabilir”
“İTÜ Öğrencilerine Pozitif Ayrımcılık”
Kron Telekomünikasyon Hizmetleri, İTÜ
kampüsündeki sinerjiyi efektif kullanmak
ve katma değer üretme adına Kron olarak
mezun, öğrenci ve öğretim görevlileriyle
çeşitli çalışmalar yapıyor. Bu doğrultuda,
İTÜ Mezunları Derneği portalı aktif olarak
kullanılıyor. İşe alımlarında da İTÜ mezunlarına öncelik veriliyor. Kron olarak şirketi
bir okul olarak görüyoruz, diyen Altıoğlu, “
İkinci sınıftan itibaren staj yapmak isteyen
öğrenciler için yaz dönemi staj programları
açıyoruz. Yoğun bir eğitim ve hazırlık süreci geçiren öğrenciler bu sayede yazılım ve
sektör tecrübesi kazanmış oluyorlar. Yazılımsal bilgi birikimi paylaşımının yanında,
ilerleyen dönemlerde öğrencilerle ‘İnsan
Kaynakları’ ve ‘Kişisel Gelişim’ konularında
da farklı çalışmalara imza atacağız.” bilgisini veriyor.
itü vakfı dergisi 55
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Teknokent Dosyası
Matriks: Finansal Veri Analizi
ve İşlem Platformlarında
Market Lideri
Finans Sektörü
Bu Yazılımları
Kullanıyor
Matriks Bilgi Dağıtım Hizmetleri A.Ş., Türkiye ve dünya sermaye piyasalarını ilgilendiren her türlü verinin
bilgiye dönüştürülerek, her türlü ortamda bireysel ve
kurumsal yatırımcılara eriştirilmesi amacıyla kurulmuş
bir şirket. İTÜ Arı Teknokent’te faaliyetlerini sürdüren
Matriks Bilgi Dağıtım Hizmetleri A.Ş.’nin Genel Müdür
Yardımcısı Oğuzhan Işın, şirketin, kurulduktan kısa bir
süre sonra finansal veri analiz ve işlem platformları
konusunda market liderliğini ele geçirdiğini ve bugüne kadar pazar payını sürekli artırdığını, 100’ü aşkın
çalışanıyla, ülkemizde ve yurt dışında yüzbinlerce
aboneye ve kullanıcıya hizmet sağlar hale geldiğini
belirtiyor.
“İTÜ Teknokenti’nde Olmak Farkındalık Yaratıyor”
Özellikle proje geliştirme konusunda yardım alabilecekleri danışman öğretim üyelerinin varlığının, yapacakları projelerde daha rahat hareket etmelerini
sağladığını vurgulayan Oğuzhan Işın, İTÜ Arı Teknokent’in firmalar ve hayata geçirecekleri projeler
için farkındalık yarattığını dile getiriyor. Işın, İTÜ Arı
Teknokent’inin kendileri için avantaj sağlayıcı olanaklarını şu sözlerle açıklıyor: “Eleman ve stajyer bulma
konusunda İTÜ öğrencilerinden yararlanabilmemiz
Matriks Veri Terminali ve Matriks Mobile,
firmanın geliştirdiği en önemli proje olup,
Türkiye’de finansal piyasalarla ilgilenen
profesyonellerin büyük kısmı bu ürünleri
kullanıyor. Kullanıcılar bu ürünler aracılığıyla
Finansal piyasaları takip edebiliyor,
analizlere ulaşabiliyor ve bu piyasalarda
işlem yapabiliyor.
iyi bir olanak. Şirket olarak yer aldığımız Teknokent
binasının konumu, teknolojik alt yapısı ile müşteri
etkileşiminde çok fayda sağlıyor. Servis, yeme/içme
gibi sosyal imkanlar ile çalışanlarımıza vazgeçilmez
imkanlar sunuluyor.”
“Faaliyetlerinin odak noktasında, Finans sektörüne
ve yönelik yazılım çözümleri ve mobil teknolojiler
konusundaki yazılım geliştirme hizmetleri yer alan
ISO 9001 Kalite Belgesi’ne sahip Matriks Bilgi Dağıtım
Hizmetleri A.Ş., İTÜ Arı Teknokent’te konumlandırdığı
Ar-Ge ofisinde, yeni projeleri hayata geçiriyor…”
Finansal veri analiz ve işlem platformları konusunda
ülkemizde ve yurt dışında yüzbinlerce kullanıcıya
hizmet sağlayan Matriks’in çalışmalarını Genel Müdür
Yardımcısı Oğuzhan Işın’dan aktarıyoruz...
Dünyadaki Tüm Hava Yollarından Uçak Bileti
Alma İmkanı
Matriks Veri Terminali ve Matriks Mobile, firmanın geliştirdiği en önemli proje olup, Türkiye’de finansal
piyasalarla ilgilenen profesyonellerin büyük kısmı bu
ürünleri kullanıyor. Kullanıcılar bu ürünler aracılığıyla
Finansal piyasaları takip edebiliyor, analizlere ulaşabiliyor ve bu piyasalarda işlem yapabiliyor. Matriks
Bilgi Dağım Hizmetleri’nin bir diğer başarılı projesi de
2009 yılında Bilett adı ile pazara sunduğu bir mobil
uygulama. Bu uygulama ile Türkiye’de ve dünyada
ilk defa olarak, bir Mobile uygulama içerisinden neredeyse dünyadaki tüm hava yollarının uçak biletlerinin satın alınması olanağını sağlanıyor. Işın, yaptığı
açıklamada , bu uygulama ile başlayan seyahat çözümleri konusundaki faaliyetlerinin, Turkcell Seyahat
ve Bavul ürünleri ile devam ettiğini, hali hazırda bu
uygulamaların yüzbinlerce kişi tarafından da kullanıldığını belirtiyor.
56 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Borsa İstanbul İçin Emir ve Risk
Yönetim Projesi
2013 yılı içerisinde Borsa İstanbul bünyesindeki Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası
için geliştirilen ‘Emir ve Risk Yönetim Sistemi’ projesinin ilk fazının tamamlandığını ifade eden Işın, bu projenin Türkiye’deki pek
çok büyük aracı kurum tarafından kullanılmakta olduğunu kaydediyor. Proje ile aracı
kuruluşların ve müşterilerinin piyasaya emir
gönderimi, sorgulaması, teminat yönetimi,
raporlaması için gerekli alt yapı sağlanıyor.
Matriks tarafından geliştirilen SPAN Margin
Calculator sayesinde emir ve risk yönetimi
fonksiyonları bir arada sunuluyor.
Oğuzhan Işın, Matriks Bilgi Dağıtıım
A.Ş.’nin yeni projeleri ile ilgili olarak şu bilgileri veriyor:
“Bu yıl ilk fazı tamamlanarak kullanıma
sunulan ‘FX Emir ve Risk Yönetim Sistemi’ projesi kapsamında, FX işlemleri için
broker (likidite sağlayıcı) firmalarla entegre çalışacak emir - risk yönetim sistemleri
ve işlem platformları geliştirilmiştir. Proje ile
Müşterilerine FX işlemi yaptırmak isteyen
bir aracı kurumun uçtan uca tüm
ihtiyaçlarının kar-
Matriks Bilgi Dağım Hizmetleri’nin
bir diğer başarılı projesi de 2009
yılında Bilett adı ile pazara sunduğu
bir mobil uygulama. Bu uygulama
ile Türkiye’de ve dünyada ilk
defa olarak, bir Mobile uygulama
içerisinden neredeyse dünyadaki
tüm hava yollarının uçak biletlerinin
satın alınması olanağı sağlanıyor.
şılanması sağlanmıştır.
Bu yıl başladığımız ve devam eden bir proje ise ‘Enerji Talep-Üretim Tahmin ve Risk
Yönetim Sistemi’ projesidir. Bu Projenin
amacı enerji piyasasındaki oyuncuların
teklif seti hazırlarken, uzun ve kısa dönem
üretim, altyapı, yatırım planları yaparken
faydalanabilecekleri bir tahmin ve bilgi
ekranı hazırlanmasıdır. Ekran, oyuncuların
kullanacağı verilerin dağıtıldığı, haberlerin
yayınlandığı, strateji belirlerken kullanılacak
arz, talep ve fiyat tahminlerinin gösterildiği,
ticaret işlemlerinin yapılabileceği bir ara
yüz olacaktır. Bu sayede üretici, dağıtımcı
ve ticaret firmalarının rahatlıkla kullanabileceği, ekonomik faydalar sağlayabileceği
bir yazılım sistemi geliştirilecektir.”
İTÜ Öğrencilerine Staj ve Birlikte Proje
Tasarlama Olanağı
Geliştirdiği projeler kapsamında İTÜ ve
diğer üniversitelerdeki öğretim üyelerinden de destek aldıklarını da sözlerine ekleyen Işın, Arı Teknokent’in üniversite ile
aynı kampus içerisinde olması sebebiyle
danışmanlık çalışmalarının kolayca yürütüldüğünü ifade ederek üniversite-sanayi
işbirliği konusunda şunları söylüyor: “Bizim
için çok faydalı olan bu işbirliklerini giderek
artırmayı planlamaktayız. İTÜ’den stajyer
alma konusunda oldukça istekliyiz. Arı Tekonkent’te bulunma sebeplerimizden birisi
de ihtiyaç duyduğumuz ArGe personelini daha kolay temin edebileceğimizi
düşünmemizdir. İTÜ öğrencilerinden çok sayıda
stajyer alarak yetiştirdikten sonra kadromuza katmayı amaçlıyoruz. Maalesef, Arı Teknokent’te
geçen bir yıl içerisinde
İTÜ’den aldığımız staj
başvuruları yeterli sayıya
ulaşmadı. Bu konuda bir
çözüm arayışı içerisindeyiz. Önümüzdeki dönemde İTÜ’deki yüksek lisans
ve doktora öğrencileriyle
birlikte çalışabileceğimiz
projeler tasarlıyoruz. Ayrıca faaliyet gösterdiğimiz sektörlere yönelik
projeleri olan İTÜ ailesindeki her bireye kapımız açık. “
itü vakfı dergisi 57
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Makale
Sağlık ve Güvenlik
Açısından Ergonomi
Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok
İTÜ İşletme Fakültesi
Endüstri Mühendisliği Bölümü
Başta Türkiye’de yaşayan insanlar olmak
üzere tüm insanlık âlemi için doğaya ve
tarihe saygılı insanca bir yaşam tarzı istiyoruz. Birey başına milli geliri artmış ve önümüzdeki yıllarda daha güçlü bir ekonomiye
sahip olmuş bir Türkiye’nin, dünya ölçeğinde söz sahibi olması da her Türk vatandaşının en önemli istekleri arasındadır. Uluslararası rekabet ortamı Türkiye’nin izlemesi
gereken yol açısından bir tek seçenek bırakmaktadır. Bu da, tüm toplum yaşamında
ve tüm teknik ve sosyal konularda bilimsel
olma ve bilimin yol göstericiliğinden yararlanma yoludur. Bütün üretim ve yönetim
sistemlerinde çağdaş bilimsel tekniklerden
yararlanmak ve alınacak kararlarda bu bilimsel yöntemlere uygun hareket etmek en
önemli ereğimiz (hedefimiz) olmalıdır. Ancak ne yazık ki ülke ölçeğinde Türkiye’nin
gündemini işgal eden konular aklın aydınlığında ve eleştirisel Bilimsel Düşünce öncülüğünde tartışılması gereken konular olmaktan ziyade, günlük politik yaşamın kısır
çekişmelerinden ibaret kalmaktadır. Türkiye’nin kaynaklarını çağdaş bilimsel veriler
ışığında katma değeri yüksek yaratıcı ürünler üretmek için kullanmak yerine, birtakım
dogmaların körü körüne kabul edilmesine,
ya da kısır çekişmelere dayanan tartışmalarla zaman kaybedilmektedir.
Ergonomi, bir yandan uygulamalı
bir bilim dalı olarak insan-makina
sisteminin maksimum performansla
çalışmasını sağlarken, diğer
yandan da mesleki etiğe en
yardımcı bilim dallarında biri
olarak insanın insanca koşullarda
çalışmasının gereklerini araştırır.
Başta İş Sağlığı ve Güvenliği olmak üzere;
verimli ve üretken çalışma, toplam kalite
yönetimi, çevrenin korunması, kıyaslama,
sürekli gelişme, sürekli iyileştirme, takım
çalışması, stratejik yönetim, lojistik, insan
kaynakları yönetimi vb. gibi Endüstri Mühendisliği konularının en önemli ilgi alanlarından biri de Ergonomidir.
Bilindiği gibi “ergon” Yunanca iş ve “nomos”da yasa anlamına gelmektedir. Ergonomi, insanın içinde bulunduğu bir sistemde, insan ile sistemin diğer elemanları
arasındaki ilişkiyi bilimsel olarak inceler;
kuramsal ilke ve tasarım yöntemleri aracılığı ile insanların kendilerini daha iyi hissedecekleri insanca bir ortam yaratmayı ve
sistemin performansını maksimum düzeye
çıkarmayı amaç edinir. Buradaki iş sistemi
veya insan makina sistemi kullanılan tek-
nolojiyi, her türlü araç ve gereci, süreçleri,
fiziksel ve psikososyal çevreyi kapsar. Böylelikle insanı çalışması sırasında bilimsel
olarak inceleyerek;
*insanı doğal yetenekleri içinde en uygun
işe yerleştirmek,
*insan, makine ve çevre arasında optimum
etkileşimi sağlamak,
*insanın çalışması sırasında ödediği bedeli
en aza indirmek,
*ve nihayet felsefi ve sanatsal bir ifade ile
çalışmanın şiirsel yöntemlerini bulmak gibi
görevleri yerine getirir.
İş sistemlerinin bilimsel bir şekilde incelenmesini amaç edinen Ergonomi, insanın
çalışması sırasında ödediği bedeli de en
aza indirmeyi amaç edinir. Başlıca anatomi, fizyoloji, psikoloji, sosyal bilimler ve
mühendislik bilimlerinden yararlanan Ergonomi, kendisine özgü yöntem ve araştırma
yollarıyla, genel yasalara ulaşmaya çalışır.
Bir yandan laboratuvarlardaki deney sonuçları ile ampirik değerler üzerinde çalışırken, diğer yandan da uygulamalardan
elde etiği verileri sistematik bilgiler haline
getirir. Yapılan araştırmalar göstermektedir
ki, hem insanı doğal konfor sınırları içinde
insanca çalıştırmak ve hem de her yıl milyarlarca TL maddi kayba ve büyük sosyal
yıkıma neden olan iş kazalarını önleyerek,
58 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
ki insancıllaştırma deyimi bir ölçüde acıma
duygusunu da içerir.)
İş yeri ortamındaki sağlık ve güvenlik risklerinin belirlenmesi, gereken ölçümlerinin
yapılması, çevre koşullarındaki zararlı kimyasal maddelerin, zehirli gaz ve tozların
ölçümü, makina ve tezgahlardan kaynaklanan gürültü, titreşim, aydınlatma vb çevre
koşullarının araştırılması Ergonominin görevleri arasındadır.
Bu arada önemle belirtmek gerekir ki, Ergonomi kavramı İşbilim adı altında ilk defa
21 Şubat 1968 tarihinde Makina Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nde, tarafımızdan
verilen bir konferansla Türkiye gündemine
gelmiştir. Ders olarak ise yine Türkiye’de ilk
defa İTÜ Makina Fakültesi’nde 1969 yılınİş Sağlığı ve Güvenliği
dan itibaren tarafımızdan okutulmaya başBilindiği gibi Ergonomi, -hem üretim sislanmıştır.
temleri ve hem de tasarlanan ürün olarakErgonomi, insanların anatomik ve fizyoloyaşantımızın her anında karşılaştığımız
jik özelliklerini, antropometrik değerlerini,
tasarım problemlerini çözmeye çalışan uyfiziksel ve psikososyal stresler karşısında
gulamalı bir bilim dalıdır.
insan-makine-çevre uyumunun temel yasaTürkiye’de sağlık hizmetlerinin ilk defa
larını ortaya koymaya çalışır. Bu yasalar için
devlet görevi olarak ele alınması Türkiye
göz önüne alınan yüzdeler en küçük ve en
Büyük Millet Meclisinin kurulması ile ve 3
büyük % 5 dışındaki % 90’lık değerdir. Her
Mayıs 1920’de 3 sayılı yasa ile sıhhiye ve
ne kadar temel ilke olarak işin insana uyduMuavenet-i İçtimaiye Vekalet’inin (Sağlık
rulması söz konusu ise de, zaman zaman
ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kurulması ile
eğitim yoluyla insanın işe uydurulması da
gerçekleştirilmiştir. İş Sağlığı ve Güvenlisöz konusu olabilir (yaklaşık % 30 oranınği çalışmaları bir bütün olarak çalışanları,
da). Şekil 1’de insan teknoloji ve örgütsel
çalıştıranları, üretim ve çevreyi kapsar. Bu
yapının karşılıklı etkileşimi görülmektedir.
açıdan, insanın iş sisteminin bir elemaİnsanın içinde bulunduğu sistemde
nı olarak rahat, güvenli, etkin ve sağlık
*kişisel özellikler
açısından herhangi bir zarar görmeden
*kullanılan teknoloji
çalışması ancak Ergonomik tüm bilimsel
*örgütsel yapı
bilgilerin kullanılması ile mümkün olur. İşin
*sosyo kültürel yapı önemli bileşenleri oluşinsancalaştırılması -insancıllaştırılması deturur.
ğil- ancak Ergonomi sayesinde mümkün
Kullanılan teknolojideki kullanım kolaylığı,
olur. Zira çalışan her insan, sadece insan
sistemin fiziksel, mantıksal ve dilsel tutarolması dolayısıyla insan onuruna yakışır bir
lılığı, uyumluluğu ve teknolojiyi kullananlaiş sistemi düzenlemesini hak eder. (Oysa
rın hoşnutluğu önemli
bileşenlerdir.
Diğer
yandan sistem içindeki
Teknoloji
Kişisel özellikler
insanın yaş, cinsiyet,
* Yaş
psikolojik ve sosyolojik
özellikler alışma, alış* Cinsiyet
* Kişilik
ȗKullanım
* Yaş
kanlık öğrenme, dene* Yetenek
Kolaylığı
ȗ‹•‹›‡–
* Öğrenme
ȗ‹•–‡ ȗKişilik
yim, etkinlik farklılıkları
* Deneyim
ȗ›—Ž—Ž—
ȗ‡–‡‡
* Etkinlik
ȗHoşnutluk
ȗÖğrenme
da sistem performanȗ‡‡›‹
sına önemli ölçüde etki
ȗ–‹Ž‹
eder.
*Eğitim * Öznel
Organizasyon içinde
ȗ‡‹ ‘”Žƒ”
ȗ‡•–‡ * Kültür
çalışan bir insanın eğiȗ”‰ƒ‹œƒ•›‘Ǧ ȗ
”—’
timine verilen destek,
ƒ”‹›‡”
‹†‹›‡–‹
*İstek (Motivasyon)
teknik olanaklar, örgütsel yapıda yüklenen
görevler ve motivasyon
da diğer önemli etkenÖRGÜTSEL YAPI
SOSYO-KÜLTÜREL YAPI ler arasındadır.
Kültürel alt yapı, öznel
ve nesnel normlar, inŞekil 1: İnsan-makine sisteminin elemanları.
insan onuruna yakışır iş ortamı yaratmak
Ergonominin temel amaçları arasındadır.
Ergonomi, bir yandan uygulamalı bir bilim
dalı olarak insan-makina sisteminin maksimum performansla çalışmasını sağlarken,
diğer yandan da mesleki etiğe en yardımcı
bilim dallarında biri olarak insanın insanca
koşullarda çalışmasının gereklerini araştırır.
*İnsan makine sisteminin ergonomik tasarımı,
*Kullanılan hammaddenin yapısı ve kalitesi,
*Uygulanan üretim süreci,
*Üretim araçlarının kullanım derecesi,
*Üretimde süreklilik ve standartlaştırma,
*İnsan gücünün etkin kullanımı sistem performansını önemli ölçüde etkiler.
formel gruplar ve aidiyet duygusu da yine
insan-makine sistemlerinde önemli etkenler arasındadır.
İşte, günümüzde giderek daha da önem
kazanan İş Sağlığı ve Güvenliği olgusunun Ergonomi biliminden yararlanmadan
gerçekleştirilmesi bu nedenlerle olanaklı
değildir.
Bilgisayarla Çalışma İçin Bazı
Ergonomik Öneriler
Bilgisayar, artık günlük yaşantımızın her
aşamasında birlikte çalıştığımız, neredeyse onsuz yapamadığımız bir araç. Günlük
yaşatımızın çok büyük bir kısmını onunla
birlikte geçiriyoruz. O halde sağlıklı, güvenli ve rahat bir insan-bilgisayar etkileşimi
için hangi koşulların gerekli olduğunu da
bilmemiz gerekir:
Öncelikle insan-bilgisayar sisteminin temel Ergonomik koşullara göre tasarlanmış
olması gerekir. Masa yüksekliği ile ayarlanabilir sandalye yüksekliği Antropometrik
olarak çalışan için iyi bir şekilde tasarlanmış olmalıdır. Tasarımın hiçbir statik kassal
Şekil 2: İnsan-bilgisayar etkileşimi.
çalışmayı zorunlu kılmaması gerekir. Karpal
tünel sendromu, boyun omurları kireçlenmesi, boyun fıtığı, boyun ve sırt ağrıları,
omuz ağrısı vb. sağlık sorunlarına maruz
kalkmamak için gereken çabayı göstermeliyiz (Şekil 2).
Aşağıda insan-bilgisayar sistemine ait sağlıklı çalışma koşulları için bazı önemli noktalara değinilmiştir:
Genel Öneriler:
. Vücut pozisyonunuzu etkileyen iş istasyonunuzu iyi düzenleyin.
. Gün boyunca değişik vücut pozisyonlarında durarak uzun süreli statik duruşlardan kaçının.
. Gerekirse kol ve bacaklar için de dayanak
kullanın.
. Ağrı, acı ve olağan çevresel etkilere karşı
bilinçli olun. Gerektiği zaman ara verin.
itü vakfı dergisi 59
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Makale
. İşten önce ve iş sırasında gerinin.
. Egzersiz programlarını göz önünde tutun.
. Genel sağlığınızı koruyun.
1- Boyun, Sırt, Gövde ve Omuzlar
. Oturduğunuzda bel kemiğinin doğal “S”
şeklini koruyun.
. Boynu düz veya hafifçe öne doğru tutun.
. Oturduğunuzda gövdeniz ve bacaklarınızın üst kısmı arasındaki açının 90 dereceden büyük olmasına dikkat edin.
. Boynunuz ve omuzlarınız rahat bir durumda olsun.
. Kollarınızın doğal olarak sarkmasına izin
verin.
2- Kollar
. Klavyeyle çalışırken ön kolunuzu yere paralel tutun.
. Bileklerinizi doğal pozisyonda tutun. El ve
ön kol ekseni daima aynı olsun.
. Avuç içi bilek ve kol dayanağı kullanmayı
deneyin.
. Klavyeyle yavaş yazarken kollarınızı dayanağa bırakın.
. Dayanakların yumuşak ve yuvarlak (su
Şekil 3: Bilgisayarla çalışma.
düşümü profilli) olmasına özen gösterin.
3- Ayaklar ve Bacaklar
. İki ayağınızı da yere veya dayanakların
üstüne koyun.
. Oturduğunuz zaman baldır ile bacak ekseni arasındaki açının 60 dereceden büyük
olmasına dikkat edin.
. Ağırlığı eşit olarak dağıtın.
. Hafifçe yaslanmış pozisyonda bacaklarınızın üst kısımları birbirlerine paralel olacak
şekilde oturun.
. Gövdenizle bacaklarınızın üst kısmı arasındaki açıyı 90 o’den büyük tutun.
4- Parlama ve Monitör Kullanımı
. Komşu yüzeyler arasında keskin kenar ve
köşeler olmamasına dikkat edin.
. Monitör kapalıyken giysilerinizin ekrana
yansıyıp yansımadığına dikkat ederek parlama kontrolü yapın.
. Parlamaya sebep olan kaynağı ortadan
kaldırın veya monitörü, parlamayı engelle-
yecek bir pozisyonda yerleştirin.
. Pencere önüne veya pencerenin tam karşısına monitörünüzü yerleştirmeyin (Şekil
3).
. Monitörde aydınlık ve kontrast ayarlarını
yapın.
5- Görme
. Bilgisayar ekranının, kullandığınız doküman gibi sık sık baktığınız nesnelerin görüş hizasında veya altında olmasına dikkat
edin.
. Ekranı ve dokümanları göze eşit uzaklıkta
olacak şekilde yerleştirin.
. Arasıra uzakta bulunan nesnelere bakın.
. Gözlerinizi düzenli olarak muayene ettirin.
. Çift taraflı (prograsif) gözlük kullananlar,
ekrana gözlüğün tek tarafıyla bakmalı veya
progresif lens kullanmalıdırlar.
6- İş Tasarımı ve Yönetimi
. Gün boyunca yapılan işi, özellikle hareketleri değiştirin.
. Her 30 dakikada 10-30 saniyelik kısa molalar verin.
. Bilgisayar kullanırken 2 saatte bir uzun
molalar verin (en az 5 dakika).
. Çalışanların duruş şekli, programları, hızları ve iş süreçleri; yani nasıl çalışacakları
konusundaki kararlarını dikkate alın.
. Çalışanların çalışma performansları, projeye ne kadar katkıda bulundukları, ne kadar değerli oldukları hakkında bilgi sahibi
olmalarını sağlayın.
. Çalışanları Ergonomi konusunda bilgilendirin.
. Sıcaklık, parlama ve gürültü gibi çevresel
stres kaynaklarını azaltın.
. Çalışanların, güvenlik ve rahatlık için çevrelerini düzenlemelerine, çalışma yerlerinin
özelliklerini ve fonksiyonlarını keşfetmelerine yardımcı olun.
Kent Yaşamında Ergonomi
Kentte yaşamak belli bir kültürü de zaman
içinde içselleştirmek demektir. Kent ne kadar temiz düzenli , insan onuruna yakışır şekilde tasarlanmış ise kent yaşamını düzenleyenlerin onun mobilyalarını yaratanların da
o denli üst düzeyde mimari ve Ergonomik
birikime sahip olduklarını düşünebiliriz.
Kentte yaşamak belli bir kültürü
de zaman içinde içselleştirmek
demektir. Kent ne kadar temiz
düzenli , insan onuruna yakışır
şekilde tasarlanmış ise kent
yaşamını düzenleyenlerin onun
mobilyalarını yaratanların da
o denli üst düzeyde mimari
ve Ergonomik birikime sahip
olduklarını düşünebiliriz.
Resim 1: Kentte trafik karmaşası.
Resim 2: Gökdelenler ve kent.
Resim 3: Düzenlenmeye muhtaç bir kent
meydanı.
Bir kent ülkenin kültürünü yansıtır. Zira kültür bir milletin maddi ve manevi olarak
yarattığı her şeydir: Binalarımız, yollarımız,
parklarımız, oturma ve dinlenme ünitelerimiz doğayı ve tarihi ne kadar koruduğumuz hep kentlerimizde somutlaşır.
Bilindiği gibi uygar bir ülke olmanın üç koşulu insan-insan, insan-doğa ve insan-tarih
ilişkilerinin çağdaş bilimsel düzeyde olup
olmaması ile ilgilidir.
Biz, ülke olarak özellikle son zamanlarda gökdelenlere, beton kitlelere, beton
meydanlara, yol ve kavşaklara boğulmuş
kentlerimizde insan, araç-gereç ve çevre
ilişkisini bilimsel olarak inceleyen Ergonomik koşulların ne derece yerine getirildiğini
kendi kendimize sorgulamalıyız. Gökdelenler hava akımlarına dahi engel olarak mikro
klima alanları ile yaşamımızı etkilemektedir.
Zira yanlış tasarımlar ve insan doğasına
aykırı her kentsel tasarım, sağlığımızı ve
yaşam kalitemizi de doğrudan doğruya etkilemektedir.
60 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Resim 4, İstanbul’daki bir kaldırımı göstermektedir. Görüldüğü gibi görme özürlü bir
kişi için belirlenen yol üstünde, bir aydınlatma direği bulunmaktadır. Burada özürlü
bir kimse rahatlıkla direğe çarpabilir. Kent
içindeki çok sayıda tamirat kazı vb işlemlerde gereken önlemlerin alınmayışını ve bu
yüzden çok sayıda kazanın oluştuğunu ve
bu kazaların da insan hayatına mal olduğunu biliyoruz.
Ülke olarak özellikle son
zamanlarda gökdelenlere, beton
kitlelere, beton meydanlara, yol ve
kavşaklara boğulmuş kentlerimizde
insan, araç-gereç ve çevre
ilişkisini bilimsel olarak inceleyen
Ergonomik koşulların ne derece
yerine getirildiğini kendi kendimize
sorgulamalıyız. Zira yanlış
tasarımlar ve insan doğasına aykırı
her kentsel tasarım, sağlığımızı
ve yaşam kalitemizi de doğrudan
doğruya etkilemektedir.
nomik olarak tasarlanmış park ve dinlenme
alanları görülmektedir.
Resim 8 ve 9’daki kent kavşakları da yine
aynı şekilde her yönden gelen aracın güvenlikli bir şekilde dönüşünü sağlayacak
teknik olanak ve alanlara sahiptir. Ülkemizdeki kentlerde ise kaldırım yükseklikleri,
kazı vb. onarımlardaki uyarı levhaları refüjler ve dönme yarı çapları ve yaya güvenliği
konusunda ne yazik ki çok sayıda Ergonomik yanlışlara rastlamak mümkündür.
Resim 4: İstanbul’da bir kaldırım.
Resim 5’te, metro istasyonunda çocuk
arabası ile birlikte metroya binen bir kadın
yolcu görülmektedir. Dolayısıyla çocuk arabası ile oraya kadar gelebilmek ve rahat bir
şekilde yolculuk yapabilmek uygar bir kentin sakinlerine sağladığı olanaklardandır.
Resim 6 ve 7’de gelişmiş ülkelerde Ergo-
Resim 8: Kentte kavşak.
Resim 6: Uygar bir kentte dinlenme alanı.
Resim 9: Kentte yayalara saygı.
Resim 5: Kent yaşamında metro.
KAYNAKLAR
Resim 7: Bina yapımına izin verilmemiş uygar
bir kent parkı.
Carayon P. (Editör) (2007),Handbook of Human Factors and Ergonomics in Health and Patient
Safety, Lawrence Erlbaum Associates, Publishers, Mahwah, New
Jersey, London.
Özok,A.F.(2007), Yaşantımızda
Ergonominin Önemi, İTÜ Vakıf
Dergisi, Sayı 33.
itü vakfı dergisi 61
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
İTÜ Projeleri
2. İnovasyon Türkiye
Fuarı’nda
Fuarda Sergilenen
Yenilikçi ve Öncü
İTÜ Projeleri:
Kolemanitten Su Bazlı Boyalarda Dolgu
Maddesi ve Yanma Önleyici Olarak
Yararlanma
Yrd. Doç. Dr. Fırat Karakaş
Boyadaki mineral katkıları boya formülünde %20 - %50 arası bir oran kaplamaktadır. Boya sisteminin bu kadar yüksek
oranda mineral yapı maddesi içermesi nedeiyle, boyalarda
gerekli özelliklerin elde edilmesi, uygun minerallerin dolgu
maddesi olarak seçilmesiyle sağlanabilir. Bor içerikli kalsiyum minerali olan kolemanitin etkileri, dış cephe boyalarında
dolgu maddesi olarak test edilmiştir. Kolemanit kullanılarak
elde edilen boyalara ıslak ve kuru boya analizi uygulandığında bu mineralin sistemin opaklık ve akışkanlık özelliklerine
olumlu etkisi olduğu keşfedilmiştir. Ayrıca, kolemanitin ateşe
ve yüzeyin yanmasına karşı kayda değer seviyede koruyucu
özelliği bulunmaktadır.
Türkiye’de üretilen ve patenti alınan yenilikçi teknoloji ve buluşların en seçkin örneklerinin sergilendiği ‘Yenilikçi Teknolojiler
ve Buluşlar’ temasıyla düzenlenen 2. İnovasyon Türkiye Fuarı,
24-27 Ekim 2013 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde
gerçekleştirildi.
Teknoloji üretiminde Türkiye’nin öncü ve yenilikçi gücü olan İTÜ
toplamda 9 inovatif proje ile bu seneki fuarda yerini aldı. Fuarda, mikrodalga teknolojisini kullanan ilk tomografi sisteminden
ateşe dayanıklı boyaya, robotik teknolojiden nano ölçekte tasarlanan cihazlara kadar, sağlık, tarım, enerji, ulaşım gibi sektörlerde çığır açacak projeler sergilendi.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ Vakfı Genel Sekreteri Kenan Çolpan ile birlikte İTÜ standlarını gezerek akademisyenlerden projeleriyle ilgili detaylı bilgi aldı. İTÜ’nün seçkin bilim
adamları tarafından oluşturulan ve TÜBİTAK/İSTKA/SANTEZ
gibi kuruluşlardan destek alan projeler katılımcıların büyük ilgisini çekti.
Robotistasyon & Tarlamatik
Yrd. Doç. Dr. Burak Berk Üstündağ
ROBOİSTASYON (Rİ) – Türkiye çapında toplamda 1200
Roboistasyon’undan oluşan genelleştirilmiş duyarga ağı ile
tamamen otomatik veri toplayan ve adaptif biçimde iklimsel, zirai ve çevresel gözlem yapabilen bir sistemdir. 10 veya
30 dakikalık aralıklarla meteorolojik, fenolojik farklılıkların, ve
çevre farklılıklarının canlı olarak iletilmesini sağlamaktadır.
Gözlemlediği ekin alanlarda otomatikleşmiş bitki boy ve yeşillik oranı ölçümü sayesinde fenolojik evrelerin belirlenmesini, fenolojik evrelere ayrıştırılmış hesaplı verilerin üretimesini
temin etmektedir. Roboİstasyon’larda kameralar insan hareketlerine duyarlı bir biçimde tasarlanmış olup ekin alan üzerinde tüm faaliyetlerin kayıt altına alınmasını sağlamaktadır.
Ayrıca, duyarga ağı kapalı bir sistem olmadığından herhangi
bir yeni duyarga tiplerin uyarlanmasına ve monte edilmesine
62 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
açıktır ve merkezle ilişkilendirildikten sonra çalışmaya konulmaktadır.
Yer istasyonlarından ölçülen 10dk zaman çözünürlüklü 30 veri
tip den ile 60km x 60 km çerçeve boyutlu uydu görüntüleri birlikte kullanılarak bir model içerisinde parsel düzeyinde karar destek, verim tahmini ve kayıp tahmini çıkarılmaktadır.
Temizlik Robotu
Doç. Dr. Faruk Keçeci
Bu projenin amacı tasarım, imalat, elektronik, sensor ve programlamada yapılacak olan geliştirme ve optimizasyon ile mümkün olduğunca ucuz bir temizlik robotu tasarlayıp imal etmektir.
Elde Edilen Kazanımlar
• Levha metal kullanımı ile kabuk şeklinde gövde yapma teknolojisi geliştirilerek hafif yapılar gerçekleştirme teknolojisi öğrenilmiştir.
• Geliştirilen otonomi algoritması sayesinde yalnızca dokunma
sensörlerini kullanarak robot piyasada var olan ve 4-5 kat daha
pahalı robotların performansını %96 oranında yakalayabilmektedir.
• Geliştirilen otonomi algoritması, pilinin boşaldığını anlayabilmesi ve kendini şarj edebilme algoritmaları elektronik kart imalatını gerektirmeyecek şekilde hazır kartlar ve modüller kullanılarak
“modüler elektronik yapı” ile gerçekleştirilmiştir.
Proje Ekibi
Bu proje Makina Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Faruk Keçeci
ve öğrencileri tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha fazla bilgi:
[email protected]
Yönelim Kontrolüne Sahip Nano Uydular İçin Yüksek
Yeterlilikli Platform Geliştirilmesi İTÜpSAT II
Doç. Dr. Gökhan İnalhan
TÜBİTAK tarafından desteklenen İTÜ’nün ilk uydu projesi olan
pSAT I geliştirilirken altyapı, akademik bilgi birikimi ve mühendislik tecrübesi bakımından önemli yetenekler kazanılmıştır. Bu
yetenekler alt sistem ve tüm uydu için analiz, tasarım, geliştirme,
üretim, test ve işletim basamaklarını kapsamıştır. Bu geliştirme
sürecinde hem Türkiye çapında hem de uluslararası alanda piko
ve nano ölçekte uydularla ilgili çeşitli eksiklikler ve gelişmeye açık
alanlar tespit edilmiştir. 108M523 Projesi’nin temel amacı piko ve
nano uydularda yüksek performanslı yönelme kontrolü, yapı ve
mekânizmalarda yeni uygulamalar gibi kilit noktalarda dünyada
ve ülkemizde görülen boşluğu araştırma ve üniversite boyutunda
özgün olarak deneme ve geliştirme yoluyla doldurmaktır.
Bahsi geçen kilit teknolojileri iki ana başlıkta toplanabilir. Bunlar sırasıyla yüksek performanslı nano uydu yönelme belirleme
ve kontrol sistemleri ile yapı ve mekânizmalardır. Bunun yanı sıra
geliştirilen alt sistemlerin entegre edilebileceği mühendislik modeli oluşturulmuştur. Bu amaçla geliştirilen alt sistemler aşağıda
sıralanan başlıklar altında özetlenmektedir. Yönelim Belirleme ve
Kontrol Sistemleri kapsamında;
• yüksek performanslı ve özgün bir yönelim belirleme ve kontrol
bilgisayarı,
• nano uydular için ilk defa komple 3 eksen bir mikro moment
kontrol cihazı,
• özgün manyetik tork burucuları,
• nano uydular için ilk defa düşük maliyetli bir yıldız izleyici,
• mikro pals plazma itki (uPPT) cihazı geliştirilmiştir.
Ayrıca halihazırda piyasada COTS seviyesinde bulunan algılayıcılar yönelim belirleme ve
kontrol bilgisayarına entegre edilmiş ve entegre sistem için kontrol ve navigasyon yazılımları geliştirilmiştir. Nano Uydu Bus Sistemleri alt başlığı altında;
• özgün bir veri ve güç hattı (Kiss Bus),
• özgün bir uçuş bilgisayarı,
• nano uydulardaki örneklerine göre çok daha yüksek çözünürlükte bir kamera modifiye edilerek uzay ortamı için görüntüleme
faydalı yük sistemi geliştirilmiştir.
Ayrıca halihazırda piyasada COTS seviyesinde bulunan UHF/
VHF alıcı/verici radyo sistemi uçuş bilgisayarına entegre edilmiştir.
Yapı ve Mekânizmalar kapsamında
itü vakfı dergisi 63
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
• özgün, modüler ve düşük maliyetli uydu yapıları,
• açılabilir manyetik boom ve güneş paneli mekânizmaları geliştirilmiştir ve
• gövde üstü ve içinde kullanım için yüksek mukavemet düşük
ağırlığa sahip kompozit gövde plakaları, güneş hücresi plakaları
uygulaması yapılmıştır.
Özgün Test Düzenekleri alt başlığında
• yönelim kontrolü testlerinde ileride de kullanılmak üzere bir
uzay yönelim test cihazı,
• uPPT sistemlerinin testi için mikro-newton seviyesinde itki ölçebilen bir itki test düzeneği,
• yer istasyonunda farklı frekans kullanımına izin veren yazılım
tanımlı radyo tabanı uygulaması geliştirilmiştir.
Kan Pompası
Doç. Dr. Hüseyin Kızıl, Prof. Dr. Levent Trabzon
Tekniğin Bilinen Durumu: Günümüzde mikro akışkan yongalarına sıvı iletimi şırınga pompa ve benzeri aletlerle yapılmaktadır.
Bu sistemler akış miktarına ve hassasiyetine göre daha sabit ve
pahalı aletlerle sağlanmaktadır. Bahsedilen sistemler ile kurulacak mikro akışkan düzeneği için yongaya sıvı basılması, ancak
ince boru bağlantısıyla mümkün olup, bu süre zarfında, daha
çok sürtünmeye maruz kalan sıvının enerji kaybı bir yana, yüksek voltaj ihtiyacı gerektiren bu sistemlerle sıvı iletimi meşakkatli
bir hal almaktadır. Ayrıca bu sistemlerin hiç birinde akış doğrultusunu tersine çevirmek mümkün değildir.
Yukarıda belirtilen geleneksel pompalama sistemleri bu eksiklikleriyle deneysel boyutta kullanılmaya devam etmektedir. Söz
konusu işlemlerin bu şekilde süregelmesi:
• Yerinde teşhis yapılmasına engel olmaktadır.
• Akış doğrultusunu tersine çevirmeye engel olmaktadır.
• Yüksek enerji kaybının yanı sıra yonga bağlantılarının zor olması söz konusudur.
• Sıvı iletimi sırasında kabarcık oluşumu öngörülemediğinden
teşhis sonuçlarını değiştirmektedir.
Yukarıda anlatılan aşamalar, yerinde teşhis sırasında deney ve
teşhisi menfi yönde etkilemektedir.
Buluşun amacı, mikro akışkan sistemlerinde akış profilini düzenlemek, akış debisini ayarlamak ve ayrıştırma için gereken debiyi
şırınga pompa ihtiyacı olmadan sunabilmek için kullanılan bir
peristaltik pompa geliştirmektir.
Buluş konusu sistem; yerinde teşhis aşamasında kompakt sistem olması sayesinde kolay kullanışlı ve tek kullanımlık yongalar
içermektedir. Taşınabilir ve kompakt olan bu sistem sayesinde
yerinde teşhis yapılabilmektedir. Motor sistemi ile tersine çevrilebilen bilya yönelimi sayesinde akış doğrultusu tersine çevrilebilmektedir. Tümleşik üretilen sistem mikro akışkan yongasına konulacak ince borulama sistemine gerek bırakmamıştır. Konulan
mikro hazne sayesinde düzenlenen akış profilinde akış düzenlenmekte ve kabarcık oluşumu tamamıyla önlenmektedir. Bu sayede geleneksel yöntemlerin bütün menfi etkileri önlenmektedir.
Bahsedilen amaçlara ulaşmak üzere; mikro akışkan sistemlerinde akış profilini düzenlemek, akış debisini ayarlamak ve ayrıştırma için gereken debiyi şırınga pompa ihtiyacı olmadan ayarlamak için kullanılan, sisteme ait tüm unsurları taşıma vazifesi
gören ve motor mekânizması ile döner diske yataklık yapan bir
gövde, döner diskin istenilen dönüş sayısında dönmesine olanak tanıyan bir motor mekânizması içeren sistem geliştirilmiş
olup, özelliği; baloncuk oluşumunun önlenmesi ve akış düzeninin
sağlanması için mikro akışkan yongasından önce yerleştirilen bir
mikro hazne ihtiva eden ve döner disk üzerine sabitlenen magnetler ile metal bilyalar arasına yerleştirilen peristaltik pompa
içermesidir.
Buluşun tercih edilen bir uygulamasında, mikro akışkan yongası
peristaltik pompa ile tümleşik olarak üretilmiştir.
Ayrıca bahsedilen amaçlara ulaşmak üzere; mikro akışkan sistemlerinde akış profilini düzenlemek, akış debisini ayarlamak ve
ayrıştırma için gereken debiyi şırınga pompa ihtiyacı olmadan
ayarlamak için kullanılan, sisteme ait tüm unsurları taşıma vazifesi gören ve motor mekânizması ile döner diske yataklık yapan bir
gövde, döner diskin istenilen dönüş sayısında dönmesine olanak
tanıyan bir motor mekânizması içeren sistem tarafından gerçekleştirilen yöntem geliştirilmiş olup, özelliği; döner diskin dönüş
hareketi sayesinde döner disk üzerine sabitlenen magnetler ile
metal bilyalar arasında kalan kanalın ezilmesi ve peristaltik etki
ile mikro yonga içersine belirlenen miktarda sıvı dozajlanması
sağlanmaktadır.
Buluşun tercih edilen bir uygulamasında, döner diskin dönme
sayısı değiştirilerek peristaltik pompa üzerinde tümleşik olarak
oluşturulan mikro akışkan yongası içinde iletilen sıvının miktarı
kontrol edilmektedir.
EMALİZ : Mikrodalga Doku Tanımlama Cihazı
MITOS-ITU İşbirliği Ürünü Yeni Teknoloji
Biyolojik Dokuları Mikrodalgalarla Ayırt Eden
Yeni ve Öncü Tıbbi Cihaz
Prof. Dr. İbrahim Akduman
EMALIZ biyolojik dokulara sadece dokunarak çok kısa sürede
dokunulan bölgenin hangi dokuya ait olduğunu tespit eden bir
tıbbi cihazdır. Bu tespiti mikrodalga frekanslarında dokuya ilişkin
dielektrik katsayı ve iletkenliği yüksek doğrulukla ölçerek yapar.
• En önemli kullanım alanı cerrahi operasyon sırasında kanserli
dokuların tespit edilmesidir.
• Dokuyu almadan sadece dokunarak dokunun habis veya selim
olduğunun tespitini sağlar.
64 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
rakarak görüntüleme yapan, X ışını mamografisidir.Fakat meme
kanseri görüntülemesinde X ışınlarını kullanmanın, radyasyonun
vücutta istenmeyen değişikliklere yol açması, bu yöntemin pahalı olması gibi çeşitli dezavantajları vardır. Bu durumlar X ışınlarının
kullanım alanını kısıtlar ve hastayı görüntüleme prosedüründen
caydırabilir.Bunların yanında, hastanın yaşına ve doku yoğunluğuna göre, X ışını mamogramları yanlış pozitif ya da yanlış negatif sonuçlar verebilmektedirler.
Son yıllarda önemli gelişmeler kaydedilen ve araştırma grubumuzun da üzerinde yaklaşık 20 yıldan bu yana çalışmakta olduğu
Mikrodalga Tomografisi, X-ışını mamografisine en güçlü alternatif
olarak ön plana çıkmıştır. MİTOS-İstanbul Teknik Üniversitesi işbirliğinde geliştirilen yeni bir teknoloji ile meme kanserini Mikrodalga Tomografisi ile tespit eden ve görüntüleyen ilk cihazdır.
Elementer Saf Bor Tozunun Alternatif Yöntemle
Gaz Fazdan Üretilmesi
Prof. Dr. İsmail Duman
BCl3-H2 gaz karışımının sıcak yüzeylerdeki termal disosiasyonuna dayalı Kimyasal Buhar Biriktirme (CVD) prensibine göre
dıştan ısıtmalı kızgın kuvars altlık üzerinde elementer bor tozu
sentezlenmiştir.
İTÜ Electropol & Nanotech Grubunda Elektrospin
Yöntemi ile Elde Edilen Nanofiberlerin Uygulama
Alanları
• Cerrahi operasyon sınırlarını belirlemede operatöre yol gösterir.
Kanserli dokulara ilişkin cerrahi operasyonların başarısı, kanserli
dokuların yüksek doğrulukta tespit edilmesi ve tümüyle temizlenmesiyle ilişkilidir. EMALIZ kullandığı yeni teknoloji ile kanserli
dokuları vücut üzerinde yüksek doğrulukla tespit eder ve cerrahi
operasyonun başarısını arttırır.
Ölçülen tüm dokuların yüksek çözünürlüklü fotoğraflarını çeker
ve ölçülen tüm verileri cihazın veri tabanına kaydeder.
Cerrahi operasyon sırasında İstatistiki analizler yaparak operatöre yön verir.
Mikrodalga Meme Tomografi Sistemi
Meme Kanserinin Tespiti ve Görüntülenmesinde
Yeni ve Öncü Teknoloji
Prof. Dr. İbrahim Akduman
Mikrodalga Teknolojisini Kullanan İlk Tomografi Sistemi
• X ışını mamografisine alternatif yötem
• 1mm’ye kadar olan tümörlerin tespit edilebilme imkanı
• Kötü huylu (habis) tümörlerin tanımlanması
• Tümörün yerinin yüksek doğrulukla tespiti
• Tümörün elektromagnetik özelliklerinin tespiti
• İyonizasyona neden olmayan tomografi sistemi
• Her yaşta hastaya uygulanabilme
• Limitsiz uygulama olanağı
Göğüs kanseri kadınların sağlığını tehdit eden en önemli hastalıklardan biridir ve ğöğüs kanserinin yenilmesinde en önemli
adım kanserli hücrelerin daha oluşum aşamasında iken belirlenmesi, diğer bir deyişle erken teşhisidir.
Meme kanserinin tespiti için kullanılan standart yöntem , sıkıştırılmış göğüs dokusuna düşük dozda iyonize radyasyon altında bı-
Prof. Dr. Sezai Saraç
Elektrospin yöntemiyle elde edilen polimerik nanofiber matlar
yüksek yüzey - hacim oranına ve porlu yapıya sahiptir. Bu özelliklere kullanılan polimerin yüzey kimyası ve işlevi de eklendiğinde, polimer nanofiberler arzu edilen özelliklerde üretilebilir. İletken polimerlerin de polimer nanofiber yapısına dahil edilmesi ile
birlikte elde edilen nanofiberler, birçok ileri uygulama alanında
kullanılabilir.
İTU Electropol & Nanotech Grubunda ( http://web.itu.edu.tr/~sarac/ ) elektrospin yöntemi ile polimer nanofiber matların üretimi
gerçekleştirilmekte ve bu matlar; biyosensör, doku mühendisliği
iskeletleri, güneş pili elektrodları ve mikrobiyal yakıt hücreleri gibi
birçok farklı uygulamada kullanılmakatadır.
Uygulamalar
Mikrobiyal Yakıt Hücresi: Mikrobiyal yakıt hücreleri (MYH), biyobozunur bileşenlerden, doğrudan sürdürülebilir elektrik enerjisi üretimini sağlar. MYHleri atık sularda bulunan karbonhidrat
gibi birçok
üzerinde bulunan bakteriler elektron alıcısı olarak görev alır.
Elektronlar daha sonra bir membran aracılığı ile katoda transfer
edilir. Ancak elektron transfer mekânizması halen kesin olarak
açıklanmamıştır. Bu sebeple MYH veriminin arttırılması için, enerji üretim mekânizmasının tamanen bilinmesi gereklidir.
Doku Mühendisliği: Küçük fiber çapına ve yüksek spesifik
alanına sahip nanofiber iskeletler, ekstraselüler matrikse (ECM)
benzer ve ECM fibrilli yapısını taklikt ederek hücresel organizasyonu, canlılığı ve işlevi uyaran sinyaller sağlamalarından dolayı
doku mühendisliği uygulamalarında kullanılmaktadır.
Biyosensör: Hızlı, basit ve düşük maliyetli olmaları sebebiyle
biyosensör tasarımı önemli ölçüde öne çıkan konulardandır. Grubumuzda, Polikaprolakton (PCL) nanofiberlerine iletken bir polimer olan Polipirol (PPy) dahil edilmiş ve elde edilen PCL/PPy nanofiber matına DNA immobilizasyonu gerçekleştirilmiştir. Üretilen
DNA/PCL/PPy nanofiber matı elektrokimyasal DNA biyosensörü
olarak kullanılabilmektedir.
itü vakfı dergisi 65
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
İTÜ, Türkiye
İnovasyon
Haftası’na
Katıldı
Türkiye İnovasyon Haftası, 28-30
Kasım tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi’nde Türkiye İhracatçılar
Meclisi’nin (TİM) 20.yıl etkinlikleri
kapsamında gerçekleştirildi. T.C.
Ekonomi Bakanlığının destekleriyle oluşturulan etkinlikte, Türkiye’de
fark yaratan uluslararası profesyoneller, sanayici, akademisyen
ve üniversite öğrencileri bir araya
geldi.
Türkiye’nin öncü üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesi de öğrencileri ve başarılı mezunları ile
birlikte etkinliklere katılım gösterdi.
İTÜ, Mimarlık Fakültesi Endüstri
Ürünleri Tasarımı, İnşaat Fakültesi
Yapı Mühendisliği ile Tekstil Teknolojileri ve Tasarım Fakültesi, Moda
Tasarım Programına ait 3 proje ile
İnovasyon Sergi alanında yerini
aldı.
Etkinlik kapsamında düzenlenen
panelde ise Recydia A.Ş. Genel
Müdürü ve İstanbul Belediyeler
Bakım Ulaşım Sanayii (İSBAK)
A.Ş. AR-GE Müdürü, İTÜ Makine
Mühendisliği Mezunu Dr. Oğuz
Can “Sürdürülebilir Enerji Kaynaklarının Keşfi ve Kullanımında İnovasyonun Katkıları” başlıklı sunumu ile katılımcılarla bir araya geldi.
İTÜ Dünya Üniversiteler Sıralamasındaki
Yerini Yükseltti
Merkezi İngiltere’de bulunan dünyanın en saygın sıralama
kuruluşlarından biri olan Times Higher Education (THE),
2013-2014 dönemi dünya üniversiteleri sıralama sonuçlarını
açıkladı. Sıralamada İstanbul Teknik Üniversitesi 201 – 225
sıra aralığında yer aldı. 2010 yılından bu yana üniversitelerde bulunan bölümleri kategorilere ayırarak dünyanın en iyi üniversitelerini sıralayan
THE, değerlendirmesini beş ana başlık ve 13 alt başlıktan
oluşan kriterlerle göre oluşturdu. Sıralamalar, Eğitim - Öğretim, Bilimsel Yayınlara Yapılan Atıflar, Araştırma, Uluslararası
Görünüm ve Sanayi Gelirleri başlıklarında dünya üniversitelerinin aldıkları skorlar raporlanarak hazırlandı. Geçtiğimiz
dönem 276 – 300 bandında yer alan İTÜ, bu sene sıralamadaki yerini hayli yukarıya taşıdı.
Üniversite sıralamasının ardından bölümlere göre farklı kategoriler belirleyen THE verilerine göre İTÜ, İnşaat, Makina ve
Malzeme Mühendisliği alanlarında 101 – 150 sıra aralığında,
Kimya, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği alanlarında ise 150
– 200 sıra aralığında yer aldı.
Times Higher Education genel sıralamasına erişmek için:
http://www.timeshighereducation.co.uk/world-university-rankings/2013-14/world-ranking/institution/istanbul-technical-university
66 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ İşletme Mühendisliği
Öğrencilerine ABD’den
Eğitim ve Çift Diploma
Fırsatı
İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Bölümü ile
ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Pittsburgh Üniversitesi
Endüstri Mühendisliği Bölümü arasında öğrenci değişimi ve çift
diploma imkanlarını içeren bir işbirliği anlaşması imzalandı.
İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü, ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Pittsburgh Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü
ile öğrenci değişimi ve çift diploma imkanlarını içeren bir işbirliği
anlaşması imzalandığını açıkladı. Anlaşma ile iki üniversite arasında akademisyen ve öğrenci değişimi imkanlarının yanı sıra, ortak
araştırma çalışmaları, bilgi ve eğitim içeriklerinin karşılıklı paylaşımını kapsayan bir köprü kuruldu.
Yapılan anlaşmaya göre, İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü öğrencileri, dördüncü sınıf eğitimlerinin tamamını belirlenen kontenjan
dahilinde, Pittsburgh Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde sürdürebilecek. Aynı koşullarda Pittsburgh Üniversitesi
öğrencileri de İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nde eğitim almak
üzere İstanbul’a gelecek. Sürecin sonunda öğrencilerin karşı üniversitede aldıkları dersler, kendi dersleri yerine sayılırken şartları
sağlayan öğrenciler her iki üniversiteden de diploma almaya hak
kazanacak. Yapılan açıklamaya göre geçtiğimiz günlerde ilk öğrenci, ABD’ye giderek çift diploma almak üzere son sınıf eğitimini
almaya başladı.
İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nün Türkiye’de İşletme Mühendisliği eğitimi veren en köklü kurum olduğunu vurgulayan İşletme
Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Hakkı Biçer, “Çift diploma ve öğrenci değişimi imkanları taşıyan bu anlaşma verdiğimiz
eğitimin kalitesini ve uluslararası geçerliliğini de tescil ediyor. Öğrencilerimizin dünya çapında deneyim kazanması için, dünyanın
önde gelen okullarıyla benzeri anlaşmalar yapmaya devam edeceğiz.” dedi.
Değişim programı hakkında bilgi veren İTÜ İşletme Mühendisliği
Bölümü, Uluslararası İlişkiler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Lerzan
Özkale ise “Mühendislik alanında dünyanın sayılı üniversitelerinden olan Pittsburgh Üniversitesi ile ortaklaşa yürüttüğümüz değişim programı, öğrencilerimizin hem kişisel hem de mesleki açıdan
kendilerini geliştirmeleri için önemli bir fırsat. Aynı şekilde Pittsburgh’dan gelecek öğrenciler de İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nde donanımlarını ve uluslararası deneyimlerini arttıracaklar.”
şeklinde konuştu.
İşletme Mühendisliği mühendislik yöntem ve ilkelerini kullanarak
işletmelerin sorunlarını çözen ve yeni işletmeler tasarlayan bir
mühendislik dalıdır. Finans, hukuk, iktisat, operasyon, pazarlama,
yönetim gibi alanındaki bilgilerini kullanarak işletmelerin sorunları
çözmek üzere uzmanlaşan İşletme Mühendisliği’nin eğitimi dünyada yirminci yüzyılın başından beri veriliyor. Türkiye’de de İstanbul
Teknik Üniversitesi, 1977 yılından bu yana iş dünyasınca aranan,
girişimci ve değişime liderlik edebilen İşletme Mühendisleri yetiştiriyor. İTÜ İşletme Mühendisliği programı, 2013 ÖSYS sonuçlarına
göre Türkiye’deki İşletme Mühendisliği programları arasında en
yüksek puanla öğrenci alan birinci, tüm Endüstri Mühendisliği ve
İşletme Mühendisliği programları arasında dokuzuncu program
olarak başarılı öğrenciler arasında yoğun ilgi görüyor.
Pittsburgh Üniversitesi Swanson Mühendislik Okulu ABD’nin en
eski ve köklü mühendislik programlarından birisidir ve uzun yıllardır ABD genelinde en iyi 50 mühendislik okulu arasında yer almaktadır. Pittsburgh Üniversitesi Swanson Mühendislik Okulu temel
ve uygulamalı bilimlerde önemli başarılara imza atmış olup enerji
sistemleri, sürdürülebilirlik, biyomühendislik, nanosistemler ve endüstri mühendisliği alanında uzmanlaşmıştır. Pittsburgh Swanson
Mühendislik Okulu’nda Endüstri Mühendisliği’nin yanı sıra Biyomühendislik, Kimya ve Petrol Mühendisliği, İnşaat ve Çevre Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği, Makina Mühendisliği ve Malzeme bölümleri bulunuyor. Pittsburgh Endüstri Mühendisliği Bölümü,
ABD’nin en iyi 20 Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden birisi olarak
tanınıyor.
itü vakfı dergisi 67
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
Boeıng’den İTÜ’ye Burs
İstanbul Teknik Üniversitesi, bugün üniversitede iki yeni hibe programı duyurdu: ilki
lisans ve master öğrencileri için havacılık
alanında burs, ikincisi ise akademisyenlere yönelik havacılık bilimleri için müfredat
geliştirme alanında. Her iki program da
Boeing’in Türkiye’deki kapsamlı üniversite
ilişkileri programını geliştirecek ve İstanbul
Teknik Üniversitesi ile ortaklığını ilerletecek.
Boeing bursları, üst düzey teknik beceri
veya iş becerisi gösteren ve havacılık alanına ilgisi yüksek olan iki lisans ve iki master
öğrencisine verilecek. Hibeler aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Bilimleri Departmanından iki fakülte üyesine de
verilecek. Amaç, özellikle hava taşımacılığı
sistemleri, malzeme ve yapı, kontroller ve
otonomi, ve uçak sistemleri mühendisliği
alanlarına odaklanmış uçak mühendisliği
lisans ve lisansüstü programları yaratmak
ve bu programları iyileştirmek. Fakülte hibeleri aynı zamanda araştırma aktivitelerini
ve diğer bilinen uçak programlarındaki fakülteler ve bu alanda çalışan endüstri temsilcileri ile konsültasyonu destekleyecek.
İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca,
“Boeing tarafından yeni burs programlarının başlatılması, iki güçlü kurum olan
İTÜ ve Boeing arasında kurulan sağlam
ve sürdürülebilir bağların bir sonucudur.” dedi. “İTÜ bu bağlamda, araştırma
ve eğitim temelli olarak başlamış olan,
şimdi ise öğrenci-fakülte yaklaşımı ile sonuçlanan böylesi kapsamlı işbirliklerini
başlatabilmek için gösterilen yoğun çalışmaya çok değer veriyor. Boeing gibi
köklü bir kuruluş ile güçlü bir işbirliği
içinde olmak İTÜ için büyük bir onurdur.”
Boeing International Başkanı ve İş Geliştirme ve Strateji Kıdemli Başkan Yardımcısı Shep Hill, “Bu yeni burs programları,
Boeing’in Türkiye’de eğitim faaliyetlerine
uzun süredir devam eden yatırım yapma
geleneğine dayanıyor. 2000 yılında ilköğretim okulları ve yüksek öğretime olan desteğimizin başlamasından bu yana, 80’den
fazla eğitim kurumuyla işbirliği yaptık.
Bugün, bu girişimle İstanbul Teknik Üniversitesi ile ortak olmaktan ve uzay ve
havacılık bilgisi ve bilimini geliştirme yönünde ortak bir vizyona dayalı ilişkimizi
kuvvetlendirmekten gurur duyuyoruz”.
Boeing ve İTÜ arasındaki ilk işbirliği Ocak
2012’de, SESAR WP-E Uzun Dönemli ve
Yenilikçi Araştırma Bursunun bir parçası
olan, kokpit otomasyonu için gelişmiş sistemleri konulu ortak bir proje ile başladı.
Bu işbirliği, Ağustos 2012’de İTÜ’den bir
lisans öğrencisinin Boeing’in Seattle’daki
staj programına katılımıyla daha da gelişti. Boeing ve İTÜ, Şubat 2013’te uçak
yolcularının yararına olacak ortak araştırma ve geliştirme programlarını başlatmak
için yaptıkları anlaşmayı duyurdu. İlk ortak
proje, ticari uçak kabinlerindeki yolcular
için hava kalitesini iyileştirmeyi amaçlayan
bir hava filtreleme sistemi geliştirilmesine odaklanacak. Bu işbirliği, geçtiğimiz
Eylül’de İTÜ’de Boeing’in doğrudan yardımıyla açılan Hava Taşımacılığı Yönetimi
Master Programının duyurulmasıyla daha
da ilerledi.
Fotoğraf: Altan Bal
68 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ - Rolls Royce İşbirliği
İstanbul Teknik Üniversitesi ile Rolls-Royce arasındaki nükleer konusundaki
işbirliği antlaşması, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız, Rektörümüz
Prof. Dr. Mehmet Karaca ve İTÜ Enerji Enstitüsü
Müdürü Prof. Dr. Altuğ Şişman’ın katıldığı Enerji ve
Tabii Kaynakları Bakanlığında gerçekleştirilen törenle imzalandı.
Bakan Taner Yıldız , “Yerli firmalarımızı Rolls-Royce nezdinde bir nevi görücüye çıkartacağız ve bunun zemini de İstanbul Teknik
Üniversitesi Teknopark olacak. Nükleer
güç santralleriyle alakalı yaklaşık 16 milyar
dolarlık yerli pazarına karşılık gelecek işlem
için İTÜ ‘nün iyi bir ev sahipliği yapacağını
ve üniversite-sanayi işbirliğine de çok iyi
İTÜ Tekstil Teknolojileri ve
Tasarımı Fakültesi ile LECTRA
Arasında Eğitim Ortaklığı Programı
Fakülte binasında 1 Kasım 2013 Cuma
günü yapılan imza törenine LECTRA firmasından Ortadoğu ve Türkiye Bölge Sorumlusu Jean-Patrice Gros, Pazarlama Müdürü
Mine Yurdagel, Finans ve Mali İşler Müdürü Ebru Tükenmez, Stratejik Müşteriler
Yöneticisi Gürkan Erol ve Tasarımı Yazılımı
Çözüm Uzmanı (aynı zamanda İTÜ-FIT
Programı Mezunu) Tuğçe Uluaşk ile Fakülte Dekanı Prof. Dr. Emel Önder Karaoğlu, Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Berk
Berkalp, Moda Tasarımı Programı Koordinatörü Prof. Dr. Cevza Candan ve Moda
Tasarımı Programı Koordinatör Yardımcısı Prof. Dr. Telem Gök Sadıkoğlu katıldı.
Yapılan anlaşma ile moda tasarımı ve tekstil mühendisliği program öğrencilerinin
uygulamalı öğrenme deneyimlerini geliştirmesi, CAD/CAM teknolojisinin kullanımının
teşvik edilmesi, en yeni tasarım ve hazır
giyim üretim çözümleri konusunda teorik
ve uygulamalı eğitimlerle donanan öğren-
başlık oluşturacağı kanaatindeyim” dedi.
Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca,
İTÜ’nün nükleer enerjide Türkiye’nin tek
ve en eski üniversitesi olduğunu belirterek, 1950’de nükleer santral yapımına
başlanırken İTÜ’nün bu konudaki çalışmalara 1960’larda başladıklarını bildirdi.
Karaca, “Aslında know-how geliştirmede
öncü olacağız. Nükleer sadece santrallerde değil tıptan birçok alana kadar çok
geniş yelpazede kullanılıyor. Türkiye’de bu
tür firmaların oluşmasına öncülük etmek
istiyoruz. İlk faz 12-18 ay sürecek. Bu öğrenme fazı olacak. Buraya seçilecek firmalara öncülük etmek istiyoruz. Hükümetin
ve Bakanlığın bunlara desteğinin sonsuz
olacağına inanıyoruz” şeklinde konuştu.
Bakan Yıldız, Karaca›nın bu sözleri üzerine “Desteğimiz tam” ifadesini kullandı.
Bu işbirliğinin yerli sanayinin gelişmesi
adına yapıldığını belirten Yıldız, “Nihai bir
nokta değil ama başlamak adına yapılan
bir iş. Türkiye’de knowhow transferiyle beraber yapılacak bütün bilgi akışlarının İTÜ
Teknopark’ta üniversite sanayi işbirliğiyle
beraber toplanması adına önemli bir artı
olacaktır” diye konuştu. İTÜ mezunu olarak
farklı bir heyecan duyduğunu da dile getiren Yıldız, “Biz aslında yerli firmalarımızı
Rolls-Royce nezdinde bir nevi görücüye
çıkartacağız ve bunun zemini de İstanbul
Teknik Üniversitesi Teknopark olacak. Nükleer güç santralleriyle alakalı yaklaşık 16
milyar dolarlık yerli pazarına karşılık gelecek işlem için İTÜ ‘nün iyi bir ev sahipliği
yapacağını ve üniversite-sanayi işbirliğine
de çok iyi başlık oluşturacağı kanaatindeyim” ifadesini kullandı.
ci ve mezunlarımızın tekstil ve hazırgiyim
sektörlerinde istihdamlarını arttırılmasının
yanında öğretim üyelerinin ve eğitmenlerin LECTRA özel endüstri etkinliklerine ve
eğitimlerine katılarak bu sistemlere ilişkin
güncel bilgilere erişimlerinin sağlanması
hedefleniyor.
Anlaşma kapsamında, LECTRA-Systems
CAD-CAM Firması tarafından, Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi “Kaledo
Style Tasarım, Teknik Çizim ve Koleksiyon Çözümü ve Kaledo Print Baskı Desen Tasarım Çözümü” yazılımlarının bağışlandığı ve yazılımlara ait eğitimlerin de
Lectra tarafından ücretsiz olarak verileceği
bildirildi.
itü vakfı dergisi 69
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi ile
Moskova Havacılık Enstitüsü
Arasında İşbirliği Anlaşması İmzalandı
İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay
Bilimleri Fakültesi (İTÜ UUBF) 09-10 Aralık
2013 tarihlerinde havacılık teknolojileri alanında dünyanın önde gelen mühendislik
üniversitelerinden biri olan Moskova Havacılık Enstitüsü (Moscow Aviation Institute-MAI) heyetini ağırladı.
Bu ziyaret sonucunda MAI-İTÜ UUBF işbirliği alanları belirlendi, iki kurum arasında
öğretim üyesi ve öğrenci değişim programları ile ortak eğitim faaliyetlerinin sürdürülmesi başlıklarında bir dizi anlaşma
imzalandı.
Moskova Havacılık Enstitüsü Rektör Yardımcısı Prof. V.A. Shevstov ve Uçak Mühendisliği Dekanı Prof A. V. Efremov’un
da yer aldığı heyeti UUBF Dekanı Prof.Dr.
Metin Orhan Kaya karşıladı. Fakülte Binası’nda gerçekleşen ziyarette Moskova
Havacılık Enstitüsü Rektör Yardımcısı Prof.
V.A. Shevstov İTÜ’lülerle enstitünün eğitim
ve araştırma faaliyetleri hakkında bilgiler
paylaştı.
UUBF bünyesindeki laboratuvarları gezen
ve yapılan çalışmalar hakkında bilgiler alan
heyet, İnsanlı Hava Araçlarında manuel
kontrol problemlerinde uçuş güvenliğinin
oluşturulması ve Entegre Navigasyon Sistemleri ile ilgili seminerler de verdi.
Moskova Havacılık Enstitüsü - MAI
(Moscow Aviation Institute)
300 profesör, 800 doçent olmak üzere 1700’ün üzerinde öğretim görevlisi,
20.000’in üzerinde mezun, lisans ve yüksek lisans öğrencisi, 10 üniversite binası,
3 enstitüsü bulunmaktadır. Moskova Havacılık Enstitüsü mezunları arasında 100
kişi Rus Akademi Bilimleri ortak üyesidir.
120’den fazla laboratuvar, 3 adet öğrenci
tasarım ofisi, sayısız bilgisayar merkezi,
deneysel tasarım fabrikası ve bir adet havaalanı mevcuttur.21 kozmonotuyla uzay
alanında 12 yıl harcamıştır ve 250 Devlet
ödülüne sahiptir.
Haber: Osman Keskin
İTÜ-Elvan Gıda İşbirliği
İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Metalurji
Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü ile Elvan Şirketler Grubu arasında üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmeye yönelik bir protokol imzalandı.
İTÜ Rektörlük binasında gerçekleştirilen
imza törenine Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet
Karaca, Rektör yardımcıları Prof.Dr. Mehmet
Sabri Çelik, Prof.Dr. İbrahim Özkol, Prof.Dr.
Ali Fuat Aydın, Kimya Metalurji Fakültesi Dekanı ve Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Beraat Özçelik, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap, Elvan
Grup Şirketler Grup Kurulu Başkanı
Hidayet Kadiroğlu ve şirketin üst
düzey yöneticileri katıldı.
Protokol kapsamında, Elvan Grup
tarafından İTÜ Gıda Mühendisliği
Bölümü öğrencilerinin AR-GE çalışmaları maddi destek sunulacak ve
bölüm öğrencilerine tez çalışmaları
süresince Elvan Grup’un alt yapı
kaynaklarını kullanma fırsatı sağlanacak. Ayrıca öğrencilerin master
veya doktora tez konuları her iki
kurum tarafından ortaklaşa belirlenecek.
İmza töreninde konuşan Rektörümüz Prof.
Dr. Mehmet Karaca üniversite-sanayi işbirliğinin önemine değinerek İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencilerine gıda sanayinde
çalışma fırsatı sunacak ve AR-GE projelerini
gerçekleştirmelerine olanak sağlayacak
protokolü imzalamaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Karaca, “Bu tip sorumluluk
sahibi projelerin sanayiyi geliştirmek ve nitelikli insan yetiştirmek açısından iyi bir köprü
olduğunu düşünüyor ve bu işbirliklerinin art-
masını diliyorum.” dedi.
Elvan Grup Şirketler Grup Kurulu Başkanı
Hidayet Kadiroğlu ise İTÜ ile yapılan anlaşmanın şirketin Ar-Ge alanındaki politikalarının bir yansıması olduğunu belirtti. Sağlanan işbirliğiyle ürün geliştirme konusunda
iki kurum arasında Ar-Ge projeleri yürütüleceğini ve üniversite öğrencilerine çeşitli iş
imkânlarının sağlanacağını söyleyen Kadiroğlu, “Türkiye’nin ilk Ar-Ge merkezi kuran
gıda firmasıyız. Bu işbirliği her iki kurum için
de çok başarılı süreçlerin başlangıcı
olacaktır şekerleme ve unlu mamüllerle ilgili elimizde proje yoğunluğu
var. Bunları İTÜ ile beraber şekillendireceğiz” şeklinde konuştu.
İTÜ Kimya Metalürji Fakültesi Dekanı
ve Gıda Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Beraat Özçelik de iş birliğinin yüksek lisans ve doktora öğrencileri için hazırlandığını belirterek,
iş birliğiyle bolca Ar-Ge çalışması,
yapacaklarını gıda sanayiine yönelik
ürün bazında farklı lezzetlerin sunulması için çalışacaklarını söyledi.
Haber: Osman Keskin
Fotoğraf: Altan Bal
70 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Galileo Öğretmen Eğitimi Programı İTÜ Bilim
Merkezi’nde gerçekleşti
İTÜ Bilim Merkezi ve Gökyüzü Gönüllüleri’nin ortaklaşa düzenlediği «Galileo Öğretmen Eğitimi Programı», 20-22 Eylül 2013
tarihlerinde İTÜ Taşkışla Kampüsü Bilim
Merkezinde gerçekleştirildi. Üç gün süren
etkinliğe Fen Bilgisi ve Fizik Öğretmenliği
ağırlıklı olmak üzere çeşitli branşlardan öğretmenler ve astronomi eğitimiyle ilgilenen
gönüllüler katıldı.
Bilim Merkezi Müdürü Murat Çakan ve
Sabancı Üniversitesi’nden Defne Üçer
Şaylan›ın açılış konuşmalarıyla başlayan
programın ilk günü, Galileo Öğretmen Ağı
tanıtılarak, yapılan eğitimlerin amacı ve
ileriye dönük kazanımlar üzerinde duruldu. Üç günlük programı tanıtan ve temel
kavramlar üzerinde durulan «Astronomiye
Giriş» sunumu ardından katılımcılara, “Gök
Atlasları” dağıtılıp, temel kullanım, gökyüzünde yön ve takımyıldızları bulmak için
gerekli bilgiler verildi. Sabancı Üniversitesi’nden Atakan Gürkan tarafından gerçekleştirilen «Gökyüzünde Hareket» adlı iki
saatlik oturumda ise Dünya›nın kendi ekseni etrafında ve Güneş etrafındaki hareketleri nedeniyle gökyüzünde gerçekleşen
değişimler, Ay›ın hareketi, evreleri ve Güneş›in yıl boyunca gökyüzündeki hareketi
incelendi.
“Evrende Ne Var?” başlıklı konuşma ile devam eden program da “Takımyıldızlar ve
Güneş Sistemi”, “Yıldız Evrimi” ve “Kozmoloji” alt başlığıyla üç oturum gerçekleştirildi. Özellikle içerik 7. ve 11. sınıf müfredatlarındaki astronomi konularıyla paralel
olduğu için katılımcılar üzerinde oldukça
etkili oldu. GLORIA Project dahilinde, Kanarya Adaları’nda bir Güneş Teleskobuna
uzaktan bağlanarak Güneş lekeleri fotoğrafları çekildi. “Basit Gözlem Aletleri” ile
dürbün ve teleskopların çalışma prensiplerinden bahsedip, okullarına gözlem aleti
almak isteyenler için yol gösterici konular
tartışıldı. Ayrıca, teleskop, dürbün ve lazerlerle takımyıldızı, Ay ve çift yıldız gözlemleri
yapıldı.
Eğitim Programının son günü ise uygulama
ağırlıklı çalışmalara ayrıldı. “Bilim Eğitiminde Astronomi” oturumunda çeşitli kırtasiye
aletleriyle derslerde yapılabilecek basit
etkinlikler uygulamalı olarak katılımcılar
tarafından yapıldı. “Müfredatta Astronomi”
çalışması ile öğretmenlerle karşılıklı, ders
kitapları ve kazanımlar listeleri üzerinden
ders içeriklerini zenginleştirecek öneriler,
kaynaklar paylaşılıp, tartışıldı. 100 kişilik bir
grup ile Planetaryum gösterimi, çıplak gözle takımyıldız incelemesi ve Ay gözlemini
kapsayan “Halk Gözlemi” yapıldı.
Etkinlik, İTÜ Bilim Merkezi Müdürü Murat
Çakan’ın katılımcılara sertifikalarını sunması ile sona erdi.
İTÜ – Çek Bilimler Akademisi Çalıştayı
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde TÜBİTAK
ve Çek Bilimler Akademisi arasında Prof.
Dr A. Sezai SARAÇ yönetiminde yürütülen
proje çerçevesinde Çek Cumhuriyeti Bilimler Akademisi’nden araştırmacıların ve
İTÜ Electropol Nanotech Araştırma Grubu
üyelerinin katılımı ile Ayazağa Kampüsü’n-
de düzenlenen çalıştay 23-24 Ekim 2013
tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Proje çalıştayında, Fonksiyonel Kompozit
Polimerik Nanoyapıların Sentezi ve Karakterizasyonu konularında sunulan bildiriler
tartışıldı. Çalıştayda ayrıca İTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Polymer
Science & Technology ve Nanoscience
& Nanoengineering programları Öğretim
Üyesi Prof. Dr. A. Sezai Saraç’ın yürütücülüğünde, iki üye ülkede gerçekleştirilen
proje çalışma sonuçları ile ilgili ve başlıca
elektroaktif nanoyapılar ve nanofiberler konularında bildiriler sunuldu.
itü vakfı dergisi 71
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
Elektrik Makinaları
Laboratuvarı Yenilendi
İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi Elektrik
Mühendisliği Bölümü bünyesindeki Elektrik Makinaları Laboratuvarı rektörlük ve çeşitli kuruluşların desteği ile yenilenerek hizmete
girdi.
İTÜ’lü öğrencilerin ve öğretim elemanlarının modern teknolojiyle
eğitim yapmasını sağlayacak Elektrik Makinaları Laboratuvarı, törenle hizmete açıldı.
Laboratuvarın açılışına, Rektör Prof.Dr. Mehmet Karaca, Fakülte
Dekanı Prof.Dr. Ömer Usta, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap,
yenileme çalışmalarına katkıda bulunan firma temsilcileri, proje
sorumluları, İTÜ’lü akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Yenileme çalışmaları, Bilimsel Araştırma ve Geliştirme İçin Altyapıyı Destekleme Programı Projeleri kapsamında “Elektrik Makinaları
Laboratuvarı Öğrenci Deney Düzeneği Alt Yapısının Haberleşebilir
ve İzlenebilir Teknoloji ile Donatılması” isimli proje dâhilinde Yrd.
Doç. Dr. Derya Ahmet Kocabaş yürütücülüğünde kısa bir sürede
sonuçlandırıldı.
İlk olarak Prof.Dr. Osman İkizli tarafından Gümüşsuyu’nda kurulan ve Prof.Dr. Turgut Boduroğlu tarafından geliştirilen laboratuvar,
güncel teknoloji ile donatılarak eğitim ve mezun kalitesinin arttırılması hedeflendi. Böylelikle ABET raporunda yapılan eleştiri kriterleri de ortadan kaldırılmış oldu.
Laboratuvarın açılışında konuşan Rektör Prof.Dr. Mehmet Karaca,
Elektrik-Elektronik Fakültesi’nde bu yıl dördüncü kez laboratuvar
açılışına katıldığını, bunun çalışmaların hızla yürüdüğü anlamına
geldiğini, gelişmelerin umut verici olduğunu, sanayiden alınan
desteklerin mutluluk verdiğini ancak daha fazla destek olunmasının üniversitenin elini güçlendireceğini ve işbirliğinin daha da
artması gerektiğini belirtti.
Laboratuvar sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Derya Ahmet Kocabaş ise,
eğitim kalitesi artırılan laboratuvarın sanayi ile işbirliğinin geliştirilmesi ve ileri düzey akademik çalışmaların yapılabilmesi için, yeni
Ar-GE projesi başvuru hazırlıklarının ve harici destek arayışlarının
sürmekte olduğunu belirtti. Derya Kocabaş, yenileme çalışmaları
ile ilgili olarak yaptığı sunumda şunları aktardı:
“Laboratuvar, eski yeri Makina Fakültesi kantin alanından, 1995
yılında Maslak Kampüsü’ünde Elektrik-Elektronik Fakültesi 7. bloktaki yerine taşındı. Tüm elektrik alt yapısı sıfırdan kuruldu. 2 kat
ve 1900 m2 alana sahip laboratuvar için 20 km’den fazla kablo,
1000’den fazla şalter kullanıldı.
250 kVA kurulu güç ile Türkiye’nin en yüksek kurulu gücüne sahip
ve mekân olarak en büyük Elektrik Makinaları Laboratuvarı’dır. Al-
ternatif gerilim olarak 0-400 V ve 0-100 Hz arasında, doğru gerilim
olarak 0-250 V arasında gerilim ayar imkânı mümkündür. Büyük,
güçlü birbirinden farklı 20 gerilim kaynağı mevcuttur.
Laboratuvar, doğru ve yüksek hızda sayısal ölçümleme yapabilen,
birbiri ile haberleşebilen, ölçüm verilerini kaydedebilen, bilgisayarda işleyebilen, verilerin ve analiz sonuçlarının gözlemlenebildiği, kurulan ağ üzerinden verileri iletebilen ölçüm cihazları ile
donatıldı.
Projeden alınan 50.000 TL’lik destek dışında Elektrik Mühendisliği Bölüm Başkanlığı da maddi destekte bulundu. Ayrıca ENTES
Elektronik, Arçelik A.Ş., BEST Transformatör, FEMSAN, Balkan
Motor ve EPKOM Elektronik firmalarından, toplamda piyasa değeri 150.000 TL’yi aşan bir katkı sağlandı. Ayrıca Yüksek Lisans
Öğrenci Projeleri kapsamında desteklenen ve tamamlanan çalışmalar da kazanım olarak sergilendi.
Çok sayıda ve farklı yeteneklerde ileri ve temel düzey ölçü aletleri,
bilgisayarlar, haberleşme ağı ürünleri, elektrik makineleri, bunlara
ait sürücü devreler, görsel eğitim amaçlı kesit transformatör, bileşenlere ayrılmış motor seti, mekanik teçhizat, atölye iş makinaları
ve el aletleri temin edildi. Alınan desteklerle var olan ölçü aletleri
de yeni sistemle kullanılabilir hale getirilerek Elektrik Makinaları
Laboratuvarı adına etiketlendi.”
Laboratuvar sorumlusu Kocabaş’ın sunumunun ardından, laboratuarın yenilenmesi projesine destekte bulunan kişi ve kuruluşlara
teşekkür plaketi verildi. Açılış, kokteyl ile sona erdi.
72 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İstanbul’da Gemi
Kaynaklı Hava Kirliliği
Artık Kontrol Altında
Genelde dizel motorlar tarafından tahrik edilen gemilerin bacasından yayılan egzos gazlarında NOX, SOX, CO, CO2, HC
ve PM gibi kirleticiler (emisyonlar) bulunmaktadır. Bu kirleticiler
asit yağmurları, ozon tabakasında incelme ve sağlık sorunlarına
yol açması sebebiyle çevre üzerinde olumsuz etki yaratmaktadırlar. Taşınan yük ve mesafe başına gemilerin yaydığı emisyon değerleri gözönüne alındığında, deniz taşımacılığı, kara ve
hava taşımacılığına göre en temiz taşımacılık şekli olmaktadır.
Fakat, gemi başına düşen emisyon değerleri oldukça yüksektir.
Örneğin, dünyadaki en büyük 15 konteyner gemisinin yaydığı yıllık emisyon değeri, dünya üzerindeki tüm otomobillerden
yani 760 milyon otomobilden yayılan emisyon değerine eşittir.
Eğer gemiler İstanbul’da olduğu gibi kıyıya çok yakın seyrediyorsa ve gemi trafiği de yoğunsa, gemi kaynaklı emisyonların
çevreye ve insan sağlığına olan olumsuz etkileri o derecede
yüksek olmaktadır. Son elli yılda İstanbul Boğazı’ndan geçen
gemi sayısı 10 kattan fazla artarak yılda yaklaşık 50000 değerine ulaşmıştır. Gemi trafiğindeki artışa paralel olarak, nüfus yoğunluğunun çok yüksek olduğu İstanbul’da gemilerin
çevreye ve ekosisteme olan olumsuz etkileri de artmaktadır.
İstanbul’da gemi kaynaklı hava kirliliğini azaltmak amacı ile
Kalkınma Bakanlığı’nın koordinasyonunda İstanbul Kalkınma
Ajansı tarafından ‘Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yönelik
Bilgi ve İletisim Teknolojileri Odaklı Ekonomik Kalkınma’ mali
destek programı kapsamında desteklenen ‘İstanbul’da Gemi
Emisyonları Ölçümünde Hizmet Verecek Akredite Bir Laboratuvarın Geliştirilmesi ve BİT Destekli Eğitim Projesi (İSTKA/2012/
BTK0004) GEMİSYON, İstanbul Teknik Üniversitesi, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nde başlamıştır. Proje kapsamında İstanbul’da kurulacak akredite Gemi Emisyonları
Laboratuvarı’nda, gemilerin bacalarından yayılan NOX, SOX,
CO, CO2, HC ve PM emisyonları Uluslararası De<nizcilik Örgütü, IMO’nun belirlediği standartlarda ölçülebilecektir. GEMİSYON projesinde, ayrıca gemi kaynaklı hava kirliliğinin kontrolü
konusunda ilgili taraflara eğitimler de verilecektir. Bu sayede,
envanter çalışmaları ve gemilerin denetimi daha etkin ve doğru bir şekilde yapılabilecektir. Kurulacak akredite Gemi Emisyonları Laboratuvarı, gemi kaynaklı emisyonların kontrolü ve
gemilerde enerji verimliliği ile ilgili AR-GE ve inovasyon çalışmaları ile endüstriyel çalışmalara öncülük ve hizmet edecektir. İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen İstanbul›da
Gemi Emisyonları Ölçümünde Hizmet Verecek Akredite Bir Laboratuvarın Gelistirilmesi ve BİT Destekli Eğitim Projesi kapsamında hazırlanan bu yayının içeriği İstanbul Kalkınma Ajansı ve
Kalkınma Bakanlığı’nın görüşlerini yansıtmamakta olup, içerik
ile ilgili tek sorumluluk İstanbul Teknik Üniversitesi’ne aittir.
İTÜ Kütüphaneleri
Zenginleşiyor
İstanbul Teknik Üniversitesi kütüphanelerindeki yayın sayılarının
arttırılmasına yönelik çalışmalar son zamanlarda hız kazandı. Çalışmalarla ilgili bilgi veren İTÜ Kütüphane ve Dokümantasyon Daire
Başkanı Göknur Aslan, yayın arttırımına yönelik hedeflerden ve çalışmalarda izlenen yöntemden bahsetti.
Hedef 1 Milyon Yayına Ulaşmak
Şu anda İTÜ kütüphanelerinde 547 bini basılı yayın olmak üzere
toplam 725 bin yayının yer aldığını belirten Aslan, bu sayının ilk
aşamada 1 milyona ulaşması için çalışmaların yoğunlaştığını ifade
etti. Aslan, “Kütüphanelerimizdeki yer darlığı nedeniyle 2010 yılından itibaren elektronik yayına yönelmiştik; fakat rektörümüzün, fiziki
yetersizlikleri aşmak için ek bina yapılacağı müjdesini vermesi ile
birlikte yeniden basılı yayınlara ağırlık vermeye karar verdik.” şeklinde konuştu.
Kitap alımında izlenen modelden de bahseden Aslan, “Yurt dışında, lisans eğitimlerini biyoloji, tarih, fizik gibi farklı bilim dallarında
tamamlayıp kütüphanecilik alanında yüksek lisans yapmış personelin istihdam edilmesi şeklinde bir model uygulanıyor. Türkiye’de
ise genellikle lisans eğitimini kütüphanecilik alanında yapmış olanlar tercih ediliyor. Bu durum, kitap alımında disiplinler arası dengesizliklere ve alınacak kitapların seçiminde sorunlara yol açabiliyor.
Biz bu sorunların önüne geçmek için farklı bir model ortaya koyduk. Buna göre, İTÜ bünyesindeki her bölümden seçilen araştırma
görevlileri ile bir ekip oluşturduk. Her temsilci, kendi alanında kütüphanelerimizde yer alması gereken kitapları belirleyerek sisteme
giriş yapıyor, bu sayede dengeli bir koleksiyon oluştuyoruz.” dedi.
Haber: Alper Yurttaş
Fotoğraf: Altan Bal
itü vakfı dergisi 73
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
Prof. Dr. Celal Şengör Harita Odası Açıldı
İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi
bünyesinde oluşturulan Prof. Dr.
Celal Şengör Harita Salonu ve
Türkiye’nin ilk kartografya koleksiyonu, açılış töreniyle hizmete
girdi.
Mustafa İnan Kütüphanesi’nde
yapılan törene, Rektörümüz Prof.
Dr. Mehmet Karaca, Prof. Dr. Celal Şengör, Genel Sekreter Doç.
Dr. Tayfun Kındap, Kütüphane ve
Dokümantasyon Daire Başkanı
Göknur Aslan ve İTÜ’lü akademisyenler katıldı. Törende konuşan Göknur Aslan, “Son derece
değerli koleksiyonunu İTÜ’ye bağışlayan Prof. Dr. Celal Şengör’e
ve koleksiyonun sergilenmesinde
büyük katkıları olan Rektörümüz
Prof. Dr. Mehmet Karaca’ya teşekkürlerimi iletiyorum.” dedi. Göknur
Aslan’ın ardından söz alan Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca,
söz konusu koleksiyonun üniversitemize kazandırılmasından duyduğu memnuniyeti ifade ederek,
“Bu önemli koleksiyonu bağışalayan Prof. Dr. Celal Şengör’e teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.
Törendeki son konuşmayı yapan
Prof. Dr. Celal Şengör ise “Bu
haritalar benim son 40 yılda yaptığım koleksiyon faaliyetinin neticesidir. Kendi araştırmalarım için dünya çapında bir harita
koleksiyonuna ihtiyacım olduğu için bunları
topladım. İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi’nde bu koleksiyonu yönetebilecek uzman
bir kadro bulunduğu için, gönül rahatlığıyla haritalarımı kütüphaneye
bağışlıyorum.” dedi.
İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Celal Şengör’ün bağışladığı eşsiz değerde yaklaşık 5 bin haritanın dijitalleştirilmesiyle oluşturulan
koleksiyon Türkiye’de bir üniversite
kütüphanesi çatısı altında ilk kez bir
araya getirildi. Koleksiyonun büyük
kısmı, dünyanın çeşitli ülkelerinden
farklı türlerde haritalardan oluşuyor. Jeolojik, tektonik, jeomorfolojik
ve metalojenik içeriğe sahip, çok
çeşitli ölçek ve boyutlardaki koleksiyonda aynı zamanda hava fotoğrafları, gezegen atlasları, deniz
haritaları da bulunuyor. Koleksiyonda ayrıca Harita Genel Komutanlığı
tarafından yayınlanmış jeolojik ve
topografik haritalar da yer alıyor.
İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi, koleksiyonun restorasyonunu ve sunumunu uzman harita kütüphanecisi ve uzman kimyager eşliğinde
gerçekleştirmesiyle de Türkiye’deki
akademik kütüphaneler içerisinde
bir ilke imza attı.
Global ölçekte jeolojik araştırmaların yapılabilmesine imkân sağlayacak koleksiyon, kısa süre içinde Prof.
Şengör’ün nadir harita bağışlarının eklenmesiyle daha da genişleyecek.
İTÜ’lülerin 37. Sedat Simavi Ödüllerindeki Başarısı
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından 37 yıldır verilen Sedat Simavi Ödülleri’nde bu yıl, İTÜ Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Arzu Karabay Korkmaz’ın 2 doktora
öğrencisi ile birlikte yürüttüğü Alzheimer
hastalığına ilişkin çalışma, övgüye değer
bulundu.
TGC Kurucu Başkanı Sedat Simavi adına
her yıl verilen ödül; “gazetecilik, radyo,
televizyon, edebiyat, sosyal bilimler, fen
bilimleri, sağlık bilimleri, görsel sanatlar
ve spor” olmak üzere 9 dalda sunuluyor.
İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Karabay Korkmaz’ın, kendisinin doktora öğrencileri olan
Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Yıldız Ünal ve Yrd.
Doç. Dr. Şirin Korulu Koç ile birlikte yaptığı
çalışma, bu yıl Sağlık Bilimleri kategorisinde övgüye değer bulundu.
Ödüle konu çalışma, global ölçekte önemli
bir sağlık sorunu olan Alzheimer hastalığına ilişkin. Journal of Alzheimer Disease
dergisinde de yayınlanan “Speedy/RIN-
GO Inhibits Calpain-Directed Apoptosis in
Neurons” adlı makale, World Biomedical
Frontiers tarafından ise “Alzheimer Hastalığının tedavisine ve önlenmesine büyük
oranda katkı sağlayabilecek potansiyele
sahip ve bilimsel önemi vurgulanması gereken” bir çalışma olarak değerlendirildi.
Prof. Dr. Arzu Karabay Korkmaz ve öğrencilerine Sedat Simavi Ödüllerini getiren
başarının nedeni ise; “Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklarda nöron ölümünün
önlenmesini ortaya koyması, etkin tedavisi
olmayan bu kategorideki hastalıklara karşı tedavi yöntemlerinin geliştirilebileceği
özellik taşıması ve bu sayede insan sağlığına büyük katkı sağlayacak niteliği bulunması” olarak açıklandı.
74 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Peyzaj Mimarlığının En
Prestijli Ödülü İTÜ’nün
İTÜ Peyzaj Mimarlığı Bölümü Kurucu
Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı, İTÜ
Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Gülşen Aytaç ve Y. Mimar Alper Aytaç’ın
hazırlamış olduğu peyzaj projesi ile 2013 yılı
American Society of Landscape Architects
(ASLA) Residential Design Honor Ödülü’nü
kazanmıştır. ASLA jüri üyeleri projeyi “Kısaca
sanat eseri… Binalar hiçbir alan israfına neden
olmadan mükemmel şekilde konumlandırılmış,
çatılar erişilebilir ve güzel… ” olarak
tanımlamıştır.
İstanbul Teknik Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim
üyeleri Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı, Doç. Dr. Gülşen Aytaç ve
Y. Mimar Alper Aytaç tarafından inşa edilen “Bodrum Hebil 157
Evleri” Dünya’da uluslararası alanda peyzaj mimarlığı dalında
verilen en prestijli ödül olan ASLA Onur Ödülü’ne layık görüldü.
İTÜ’lü akademisyenlerden oluşan proje grubu, Residential Design kategorisinde Türkiye’den bu çok değerli ödülü kazanan ilk
ekip oldu.
Boston’da düzenlenen ödül töreninde (Soldan sağa): Prof. Dr. Ahmet
Cengiz Yıldızcı, Doç. Dr. Gülşen Aytaç ve Y. Mimar Alper Aytaç.
Peyzaj Mimarlığının Oscar’ı
Amerikan Society of Landscape Architects (ASLA) 1981 yılından
günümüze kadar dünya üzerindeki tasarım ve planlama açısından en iyi projeleri seçiyor. Dünyanın en prestijli peyzaj tasarım
ödülleri sayılan ve peyzaj mimarlığının Oscarları olarak da anılan
yarışmada her yıl 600 ile 1000 proje arasından dünyanın en iyi
projeleri seçiliyor.
Dünya çapında kabul edilmiş bir topluluk olan ASLA jüri üyeleri
İTÜ’nün projesini “Kısaca sanat eseri… Her parça hiçbir israfa
neden olmadan mükemmel şekilde kullanılmış, birçok evin birada kullanılması erişilebilirliğe engel olmadan kümelenmiş güzel
bir proje.” olarak değerlendirdi.
Bodrum’a yeni bir soluk getiren Hebil 157 Evleri Projesini “Mimarlık Topografyanın Uzantısı” olarak tanımlayan Doç. Dr. Gülşen Aytaç, proje hakkında şunları aktardı: “Mimari projede bir
yandan doğanın dinamik yanlarını ele alırken diğer yandan hipnotik bir etki yaratmıştır. Hebil 157 arazisi, Bodrum yarımadası
karşısında Kos Adası’sında bulunduğu varsayılan yanardağın
püskürttüğü lavların soğuyup kristalleşmesinden oluşur. Arazi
üzerinde yükselen Bodrum Beyazı binalar tam da bu efsanevi
dağın oluşturduğu kristaller şeklindedir. Sahip oldukları manzara açısına ve çevresel ilişkilerine göre farklı yapıya sahip olan 5
bina kendi içinde bir ritme sahiptir. Bu ritim bina içlerinde sadece volkanik bazalt taşı kullanılmasıyla ve manzarayı kucaklayan
cam yüzeyleriyle birleşip doğanın tüm şeffaflığını yansıtır. Asırlık
zeytin ağaçları ve 10 adet lavanta Bodrum’un huzurlu yapısını
tamamlar.”
Hebil 157 Evleri projesinden önce uluslararası alanda birçok makale ve kitap yayımlayan Ahmet Cengiz Yıldızcı, Gülten Aytaç ve
Alper Aytaç, 2012 yılında düzenlenen 42 yarışmacının katıldığı
“Yenikapı Transfer Noktası ve Arkeo-Park Alanı Uluslararası Mimari Avan Projesi ” Yarışması’nda 1.lik Ödülü’nün sahibi olmuşlardı.
Ekip aynı zamanda Taksim Divan Oteli’nin Çatı Katı Peyzaj Projesi, Four Seasons Hotels Peyzaj Projesi ve Topkapı Saray Bahçesi
Restorasyon Projesi gibi önemli projelerde de yer almışlardı.
İTÜ’lü akademisyenler, ülkemizin mimarlık ve peyzaj mimarlığı alanında bilinirliğini arttıran ödülü, 18 Kasım 2013 tarihinde ABD’de
Boston Convention Center’da düzenlenen törenle aldılar.
itü vakfı dergisi 75
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
Taşkışla’da
Restorasyon
İstanbul›un en gözde tarihi binalarından biri olan ve Üniversitemiz tarafından Taşkışla Kampüsü olarak kullanılan “Taşkışla” binasının restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Çalışmalarla ilgili bilgiler aktaran Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller Taşkışla’da, 1950 yılından bu
yana en kapsamlı restorasyon çalışmasının sürdürülmekte olduğunu söyledi.
Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Sinan Mert Şener, Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller, Dekan Yardımcısı Doç.
Dr. Çağatay Seçkin ve İTÜ Yapı İşleri Teknik Daire Başkanlığı ekiplerince yürütülen çalışmaların 2015 yılının Mayıs ayında tamamlanması hedefleniyor. Restorasyon için ayrılan bütçe
6.585.000.TL olarak belirlendi.
Taşkışla restorasyon sürecinde dış cephenin tamamının restore
edilmesinin amaçlandığını dile getiren Kutgün “Bu kapsamda
Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller
binanın tüm pencere söveleri, kat silmeleri ve diğer dekoratif taş
unsurların hazırlanan konservasyon projesine uygun olarak onarımı gerçekleştirilecek. Cephenin restorasyonu kadar önemli bir
başka konu Taşkışla’nın alt yapısının yenilenmesidir. Yapının tüm
tesisatı Prof. Paul Bonatz ve Prof. Emin Onat zamanından bu yana,
lokal yenilemeler bir yana bırakılırsa bütüncül olarak ilk kez elden
geçirilmekte ve yenilenmektedir. Restorasyon, tüm ıslak hacimlerin, üzerinde zorlukla yürünebilen döşeme kaplamalarının ve bodrum kat pencere doğramalarının da yenilenmesini içeriyor.” dedi.
Taşkışla’nın tarihi kimliği ve mimarisiyle kültür varlığı niteliği taşıdığını ve çalışmalar sonlandığında binanın daha verimli kullanılabileceğini vurgulayan Kutgün, “Rektörümüz Prof.Dr. Mehmet
Karaca’nın onayı Dekanımız Prof.Dr. Sinan Mert Şener ve Dekan
Yardımcımız Doç. Dr. Çağatay Seçkin’in üstün gayretleri ile Taşkışla’mız kapsamlı bir restorasyon ve yenilenme süreci yaşıyor.
Taşkışla’da kültür varlığı niteliğine uygun, adına yaraşır, çağdaş
bir fakültenin tüm gereksinimlerini karşılayacak bir uygulamanın
sürmekte olduğuna inanıyor ve projeden uygulamaya, sürece
katkısı olan ve katkı sunmaya devam eden herkese teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu.
Taşkışla Hakkında
Taşkışla Osmanlı döneminde 1846-1852 yılları arasında İngiliz
mimar Williams James Smith ve yardımcısı Osmanlı kalfa İstefan
tarafından yapılmıştır. Yapı yeni rönesans üslubu kullanılarak Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (Askeri Tıbbiye) için hastane olarak tasarlanmıştır. 1853-1856 Kırım Savaşı›nda Fransız askerlerinin tedavisi için hastane olarak kullanıldı. Savaştan sonra Taşkışla uzunca
bir süre kullanılmadığı için 1860 yılında onarılarak Dolmabahçe
Sarayı›nı korumak amaçlı askeri kışla olarak kullanılmaya başlanmıştır. Cumhuriyet›in ilanından sonra Taşkışla Maarif Vekaleti’ne
devredilmiştir. 1943-1950 yılları arasında ikinci büyük onarımdan
geçtikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ve Mimarlık-İnşaat Fakültesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1999 Gölcük
Depremi ile hasar gören yapı üçüncü bir onarımdan geçmiştir.
Günümüzde Taşkışla İTÜ Mimarlık Fakültesi olarak kullanılmaktadır.
Haber: Osman Keskin, Fotoğraf: Altan Bal
76 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Maden Fakültesi Açık Hava Müzesi ve
Kimya Laboratuvarı Açıldı
Maden Fakültesi Maden Açık Hava Müzesi ve Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölümü Kimya Laboratuvarları 18 Ekim 2013
Çarşamba günü düzenlenen törenle açıldı.
Açılışa, Rektör Yardımcımız Prof.Dr. Mehmet
Sabri Çelik, Maden Fakültesi Dekanı Prof.
Fatma Arslan, Maden Mühendisliği Bölüm
Başkanı Prof.Dr. Orhan Kural, Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr.
Gündüz Ateşok, Maden Fakültesi çalışanları ve öğrencilerinin yanı sıra Madencilik
Kurum ve Sektörlerinden temsilciler katıldı.
Prof. Cengiz Kuzu’nun girişimiyle TTK tarafından desteklenerek kurulmuş olan Maden
Açık Hava Müzesi bir yıllık bir çalışma sonucunda TTK, İBB AĞAÇ A.Ş. Sarıyer Beledi-
yesi ve Ciner Holding’ in katkılarıyla çevre
düzenlemesi de tamamlanarak öğrencilerin
hizmetine sunuldu. Öğrenciler böylece Maden Ocağına gitmeden önce Maden galerisi görme imkânını elde etti.
Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölümü
Kimya Laboratuvarları ise Prof.Dr. Fatma
Arslan’ın girişimiyle rektörlük desteğiyle
yenilendi. Laboratuvar, güncel teknoloji ile
donatılarak eğitim ve araştırma kalitesinin
arttırılmasına yönelik ve akredite olabilecek
nitelik kazanmış oldu.
Törende, bölüm başkanları tarafından emeği geçenlere ve katkı yapan kuruluşların
temsilcilerine birer plaket sunuldu. Açılış,
kokteyl ile sona erdi.
İTÜ Artık Tescilli Marka
“İstanbul Teknik Üniversitesi 1773” markası, logosu ile birlikte İTÜ adına 13 Aralık
2011 tarihinden itibaren on yıl müddetle 12
Eylül 2013 tarihinde Türk Patent Enstitüsü
tarafından tüm sınıflarda geçerli olmak üzere tescil edildi.
Marka tesciliyle birlikte artık İTÜ marka
ve logosunun her türlü izinsiz kullanımının
önüne geçilecek ve gerekli bütün yasal yollara başvurulması mümkün olacak.
Rektörlük Hukuk Müşavirliği tarafından yapılan açıklamada izinsiz isim veya logo kullanımları sonlandırılmadığı takdirde hukuki
yaptırım da uygulanabileceği bildirildi.
Rektörlük Hukuk Müşavirliği avukatlarınca,
İTÜ’nün köklü geçmişi nedeniyle marka ve
logosunun bugüne dek genel hukuk kuralları prensibince korunduğunu ancak son
dönemde İTÜ markasına yönelik haksız
kullanımların artması nedeniyle İTÜ markasının üniversitemiz adına tüm sınıflarda 10
yıl müddetle tescillendiği, on yılın dolmasını müteakip gerekli harçların yatırılarak
tescilin yenileneceği, izinsiz kullanımlarda
bir yıldan üç yıla kadar hapis, para cezası, tazminat, mal toplatma, gümrüklerde el
koyma, yoksun kalınan kazanç talebi ve
gazete ilanı gibi yaptırımların uygulana-
cağı, bu nedenle halen bu tür
kullanımlar var
ise bir an önce
ilgililerince son
verilmesi gerektiği söylendi.
Daha
fazla bilgi için
Marka Tescil Mevzuatı
ekte bulunmaktadır.
Yazılım Özgürlüğü Günü
Yazılım Özgürlüğü Günü, her yıl Eylül ayının
3. Cumartesi günü, dünya üzerinde yüzlerce
yerde kutlanıyor. Bu günde, Özgür Yazılım
gönüllüleri bir araya gelip tanışma ve sohbet
etme imkanı bulurken, Özgür Yazılımı merak
eden katılımcılara da bilgiler veriliyor.
Özgür yazılım, herkesin Özgür olarak dağıtılmış bir yazılım üzerindeki inceleme,
kullanma, değiştirme ve geliştirme hakları
ile ilgili bir kavramdır. Özgür yazılım felsefesi ile ticari amaçla da yazılım geliştirilebilir.
Yazılım Özgürlüğü düşüncesi sayesinde,
yıllardır dünyanın farklı yerlerinden birçok
yazılımcının üstüne eklemeler yaparak ortaya çıkarttığı binlerce Özgür Yazılım, yüzlerce farklı Linux dağıtımı mevcut. Yazılım
Özgürlüğü Günü, bu katkıların kutlanması, katılımcıların da hem faydalanabilmesi hem de katkıda bulunabilmesi için bir
tanıtım niteliğinde düzenlenen bir etkinlik.
Bu yıl 21 Eylül’de dünyada 312 farklı yerde yapılan Yazılım Özgürlüğü Günü kutlamaların-
dan biri de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde,
Özgür Yazılım Kulübü öğrencileri tarafından
düzenlendi. Elektrik-Elektronik Fakültesi’nde
yapılan kutlamaya okul içi ve okul dışından
özgür yazılım ilgilileri ve meraklıları geldi. Özgür yazılım, Linux gibi kavramların tanıtımının yapıldığı ve özgür yazılım meraklılarına
bilgi verildiği bir sunumun ardından, Ubuntu
işletim sistemi hakkında katılımcılara günlük
hayatlarını kolaylaştıracak özgür ve ücretsiz
birçok program tanıtıldı.
itü vakfı dergisi 77
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
PROF. DR. Tuncay
Taymaz’a
Humboldt Vakfı
Araştırma
Bursu ve Ödülü
Verildi
Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği öğretim üyemiz Prof. Dr. Tuncay Taymaz, Humboldt Araştırma Bursu ve Ödülü’nü aldı. Prof.
Taymaz, Doğu Akdeniz bölgesinde özellikle; Aktif Tektonik, Sismoloji, Sismotektonik,
Jeodinamik ve Deprem Kaynaklı Tsunami
oluşumları konusunda evrensel düzeyde
yaptığı üstün nitelikli çalışmalarından dolayı ilkini 1998 yılında aldığı Humboldt Araştırma Bursu ve Ödülünü bu yıl 2013-2014
döneminde 3. kez almaya hak kazandı.
Alexander von Humboldt Vakfı, Doktora sonrası araştırmacılar ve tecrübeli bilim insanları için iki farklı kategoride araştırma bursları
ve ödüller vermektedir. Her araştırmacı,
kendisine ait bağımsız bir proje ile bir Humboldt Araştırma Bursu ve/veya Ödülü başvurusunda bulunabilmekte ve Almanya’da
kendi seçtiği bir konuk üniversitede veya
enstitüde araştırmalarını yürütebilmektedir.
Alexander von Humboldt Vakfı, Alman-Türk
akademik işbirliğini desteklemek amacıyla, fen bilimleri alanında ayrıca ek burslar
vermektedir. Bu bursları kazananlar, Vakfın
diğer programlarından burs kazanmış, farklı
alanlardan bilim insanlarıyla bağlantı kurma
imkanına sahip olacaklardır. Ayrıca, her iki
ülke arasındaki bilimsel işbirliğini ve fen bilimleri alanında bilgi alışverişini teşvik edici
nitelikteki toplantıları da desteklemektedir.
İTÜ Logolu Ürünler Satış
Mağazası Yeni Yerinde
İTÜ Rektörlüğü bünyesinde çalışmalarını sürdüren İTÜ Kurumsal Kimlik ve Logolu Tasarım Ürünleri Komisyonu›nun öncülüğünde ve İTÜ Mezunları Derneği’nin katkılarıyla
hayata geçirilen, 1773 İTÜ Satış Mekânı, Ayazağa Kampüsü Merkezi Derslik Binası’ndaki yeni yerinde hizmete girdi. İTÜ logolu ürünlerin satışının yapıldığı mağazanın 24
Ekim Perşembe günü yapılan açılış törenine, Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca,
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap, İTÜ
Mezunlar Derneği Başkanı Erol Bilecik ve İTÜ’lü akademisyenler katıldı.
1773 İTÜ Satış Mekânı’nda yer alan yaklaşık 180 ürünün satışından elde edilen gelir
tümüyle İTÜ öğrencilerine burs olarak değerlendiriliyor. Ürünlerin satışı, İTÜ Ayazağa
Kampüsü’ndeki yeni mağazanın yanı sıra www.1773itu.com adresinden online olarak
da yapılıyor.
Dünyanın En Büyük
Petrol Firması İlk Fellow
Ünvanını Bir İTÜ Mezununa Verdi
Saudi Aramco
firması petrol teknolojisinde çok başarılı az sayıda bilim
adamının çığır açan çalışma ve katkılarını takdir etmek için en prestijli ödülünü tanımladı ve “Saudi Aramco Management Development & Organization
Committee” tarafından Aralık 2013’te
karar verildi. Dünyanın en büyük petrol
firması, kendi tarihinde ilk Saudi Aramco Fellow ünvanını/ödülünü İTÜ mezunu bilim adamı ve teknolojist Prof. Dr. Ali
H. Doğru’ya verdi. Bu ödülün verilmesi,
başlangıçta en fazla üç bilim adamıyla
sınırlandırıldı.
Rezervuar mühendisliği ve matematiksel modellemesinde çığır açan çalışmaları olan Doğru’nun ufku ve liderliği
Saudi Aramco’da iki çok önemli rezervuar simülatörü olan POWERS ve GigaPOWERS’ın ortaya çıkmasına yol açtı.
1968 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olan Ali H. Doğru, 1974
yılında University of Texas - Austin’den
doktora aldı. Doğru’nun on A.B.D. patenti
ve profesyonel dergilerde kırkın üzerinde
teknik çalışması vardır. Saudi Aramco Fellow ‘dan önce, Society of Petroleum Engineers (SPE)’den 2012 John Franklin Carll
Award, 2010 World Oil Innovative thinking
Award, SPE’den 2008 Reservoir Description & Dynamics Award, ve ADIPEC’den
2010 Best Technology Award gibi seçkin
ödüller almıştır. 3-5 Eylül 2012’de İstanbul’da İTÜ işbirliğiyle gerçekleştirilen “Joint SPE-SIAM Conference on Mathematical
Methods in Fluid Dynamics and Simulation
of Giant Oil & Gas Reservoirs” için konferans başkanlığı yapmıştır.
78 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Cumhuriyet ve Atatürk Günleri
İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından Türkiye Cumhuriyeti›nin kuruluşunun 90.yılını
kutlamak ve Ulu Önder Atatürk›ü ebediyete
intikalinin 75. yılında anmak üzere “Cumhuriyet ve Atatürk Günleri” etkinlikleri düzenlendi. Cumhuriyet Bayramı Kutlama Töreni ile başladı.
İlki, İTÜ Ayazağa Kampüsünde gerçekleştirilen Cumhuriyet Bayramı kutlama törenine, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Genel Sekreter Doç. Dr. Tayfun Kındap,
İTÜ Vakfı Genel Sekreteri Kenan Çolpan ile
İTÜ’lü akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Tören, Prof. Dr. Ali Fuat Aydın tarafından
Atatürk Anıtına çelenk sunulması ile başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından konuşan Aydın, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın birlik, beraberlik ve coşku
dolu bir ortamda geçmesi temennilerinde
bulundu.
Cumhuriyet coşkusu, İTÜ’lülerin Türk Bayrakları ve meşalelerle Atatürk Anıtına yürümesi ile devam etti. 30 Ekim tarihinde saat
17.45’te başlayan yürüyüşe çok sayıda
akademisyen ve öğrenci katıldı. İTÜ’lüler
yürüyüşün ardından gerçekleşen Maglata’nın konseri ile keyifli anlar yaşadı.
Etkinlikler kapsamında ünlü besteci Timur
Selçuk Ayazağa Kampüsü’nde düzenlenen söyleşide İTÜ’lülerle bir araya geldi.
Konser, spor, yarışma, söyleşi ve müzik
dinletisini içeren etkinlikler, 10 Kasım tarihinde ebediyete intikalinin 75. yılında Ulu
Önder Atatürk›ü anma töreni ile sona erdi.
Ulu Önder Atatürk’ü Anma
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ebediyete intikalinin 75.yılında Süleyman Demirel Kültür
Merkezi’nde düzenlenen törenle anıldı.
İTÜ’lü akademisyenler, çalışanlar, öğrenciler ve mezunların katıldığı törende, saygı
duruşu ve istiklal marşının ardından Atatürk’ün orijinal görüntüsü ve sesiyle “Onuncu Yıl Nutku” videosu gösterildi.
Törende konuşan Rektör Vekili Prof.Dr. Ali
Fuat Aydın, medeniyet yolunda ilerlediğimiz 21. yy’da ileriyi görebilen ve daha
ileriye gitmeyi amaçlayan yeni nesiller yetiştirmenin, Mustafa Kemal gibi düşünebilmenin ilk adımı olduğunu söyledi. Bu adımı
atarken, yeni neslin geçmişini iyi bilmesi
ve özümsemesi gerektiğini ifade eden Aydın, “Gelecekte ülkenin yönetimini devralacak, geleceğimizi yönlendirecek, uygar
ve saygın bir ulus olma bilincini daha da
pekiştirecek gençler, Ulu Önder Atatürk’ün
İlke ve Devrimlerinin ışığında ve bilimin kılavuzluğunda ilerlemelidir. Onun temsil ettiği değerler ezberlenecek cinsten değil.
Onun düsturu insanı anlamak ve dinlemek. Bu yüzden gelecek nesillere daha ileri ve
yüksek bir toplum bırakabilmek adına Atatürk’ü anlamaya devam edeceğiz.” dedi.
Öğrenciler adına konuşan Cansu Tulunay
ise “Cumhuriyetimizin kurucusu, bağımsızlığımızın mimarı ve devrimleriyle bizi muasır
medeniyet seviyesine çıkaran Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ne ve bilime sahip çıkmak başta
biz gençlerin ve aydınların görevidir.” dedi.
Törene davetli konuşmacı olarak katılan
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni’nin konuşmasının ardından Prof. Dr. Ali Fuat Aydın kendisine plaket takdim etti. Tören, İTÜ TMDK
Türk Müziği Grubunun verdiği ‘Atatürk’ün
Sevdiği Şarkılar’ konseri ile sona erdi.
Haber: Osman Keskin
Prof. Dr. Yusuf Yağcı, ODTÜ MUSTAFA
PARLAR Onur Ödülü’NE LAYIK GÖRÜLDÜ
ODTÜ Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma
Vakfı’nın 2013 yılı Bilim, Hizmet ve Onur
Ödülleri sahiplerini buldu.
İTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Yağcı, Polimer Bilimine evrensel katkıları ve bu bilimin gelişimine hizmetleri nedeniyle 2013
yılı Onur Ödülü’ne layık görüldü.
Prof. Dr. Yusuf Yağcı’ya ödülü 19 Aralık
2013’te ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde yapılan törende ODTÜ Rektörü
Prof. Dr. Ahmet Acar tarafından takdim
edildi.sCahit Arf, Feza Gürsey, Halil İnalcık, Ekrem Akurgal gibi Türkiye’nin değerli
bilim adamlarına verilen bu ödül en son
1997 yılında yine İTÜ Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Celal Şengör’e verilmişti.
itü vakfı dergisi 79
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
Prof. Dr. Sadık Kakaç’a, “ASME Şeref Üyeliği” Payesi
“Hocaların Hocası” unvanını taşıyan TOBB
ETÜ Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadık Kakaç, Amerikan Uluslararası Makine
Mühendisleri Birliği’nin (ASME) dünyada,
sadece 5 bilim insanı ve makine mühendisine verdiği 2013 Yılı Şeref Üyeliği
(ASME Honorary Member) payesini
düzenlenen törenle aldı.
Prof. Dr. Kakaç’a bu paye, ısı transferinin önemli konularında yapmış
olduğu ileri bilimsel çalışmalar,
ısı transferi ve ısı değiştirgeçleri üzerine yazdığı tanınmış
kitaplar ile mühendisliğe
yapmış olduğu sürekli bilimsel katkılar ve uygulamaları nedeniyle verildi. Şeref Üyeliği, ASME tarafından
1880 yılından bu yana yani
133 yıldır verilirken; Prof. Dr. Kakaç şeref üyeliğine Türkiye’deki bir
üniversiteden seçilen ilk bilim insanı oldu.
Prof. Dr. Kakaç, 1880 yılından beri ısı transferi alanında çalışan ve şeref üyeliğine seçilen 24’üncü kişi.
Prof. Dr. Kakaç: “Madalyamı genç bilimcilerle paylaşıyorum”
ABD’nin San Diego kentinde 18 Kasım
2013 tarihinde düzenlenen törene eşi, kızı
ve damadı ile katılan Prof. Dr. Kakaç, ma-
dalyasını ve beratını ASME’nin Kanadalı
Başkanı Madiha El Mehelmy Kotb’un elinden aldı. Prof. Dr. Kakaç, Başkan’a teşekkür ederek konuşmasına başlarken; bu madalyayı ODTÜ, Miami Üniversitesi ve TOBB
ETÜ’de, kendisi ile çalışıp
destek vererek ısı transferi konusunda bilime
ve mühendislik uygulamalarına değerli katkılarda bulunan yüksek lisans öğrencileri
ve genç bilimciler ile
paylaştığını vurguladı.
Prof. Dr. Kakaç, sürekli
desteğinden dolayı ailesine
minnettarlığını belirtip, dünyaca tanınmış bilim adamları
listesinde bulunmaktan dolayı,
ASME Ödül Komitesi ve ASME
Yönetim Kuruluna teşekkür ederek
konuşmasını tamamladı.
Ödül Töreni sırasında, bir kısmı TOBB ETÜ
Teknoloji Merkezinde çekilen ve Prof. Dr.
Kakaç’ın yaşamı ve çalışmalarını anlatan
kısa bir belgesel film de gösterildi. Prof. Dr.
Kakaç’a ayrıca 29 Kasım 2013’te TOBB
ETÜ’de düzenlenen bir törenle, ASME Türkiye Şubesi tarafından Yaşamboyu Başarı
Ödülü (Lifetime Achievement Award) verildi.
(Kaynak: www.tobb.org.tr)
Prof. Dr. Kakaç’a ödül madalyasını ve beratını
ASME’nin Kanadalı Başkanı Madiha El Mehelmy Kotb (soldan ikinci) sundu.
Prof. Dr. Sadık Kakaç: İTÜ Makine Fakültesi’nden 1955 yılında mezun oldu. Massachusetts Institute of
Technology’de Makina Mühendisliği alanında 1959 yılında, Nükleer Enerji alanında
1960 yılında S. M. derecelerini, University
of Manchester’da 1965 yılında Doktora derecesini aldı; İTÜ’de 1967 yılında Doçentliğe, ODTÜ’de 1971 yılında Profesörlüğe
yükseldi. 1971-2008 yılları arasında Miami Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve Şeref
Profesörü olarak görev yaptı. Isı transferi
alanında dünyanın önde gelen bilim insanları arasında yer alan Kakaç, çok sayıda
uluslar arası bilim kuruluşu üyesi ve pek
çok ödülün sahibidir.
1.Ulusal İTÜ Salon Model Uçak Yarışması
Yarışmaya, Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Bahadır Gürer ve Vecihi
Hürkuş’unv kızı Gönül Hürkuş konuk oldular.
Ülkemizde her yıl ulusal olarak düzenlenen
Salon Model Uçak Yarışmalarının ilk ayağı
bu yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa
Kampüsü’nde gerçekleştirildi. Cumhuriyet ve Atatürk günleri kapsamında, 10 Kasım Ulu Önder Atatürk’ü Anma
Törenlerinin ardından 11 farklı okul ve kulüpten 53 katılımcı ile gerçekleşen 1. Ulusal İTÜ Salon Model Uçak Yarışması yarışma, büyük ilgi gördü.
Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi tarafından
İTÜ Rektörlüğü, Hava Harp Okulu ve Türk
Hava Kurumu’nun destekleri ile gerçekleştirilen yarışmaya, Vecihi Hürkuş Müzesi
Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Bahadır
Gürer ve Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş konuk oldular.
Gençler, yetişkinler ve ustalar olmak üzere üç farklı kategoride icra edilen yarışmada çubuk ve kabin gövdeli, lastik
motorlu model uçaklar kıyasıya yarıştı. Her kategoride ayrı ayrı en uzun süre havada kalan uçakların derece aldığı yarışmada, Çubuk Gövdeli Modellerde; Gençler
Kategorisinde Rumeysa Seda Özdemir,
Yetişkinler Kategorisinde Emre İnanıcı, Ustalar Kategorisinde Aydın Nayın, birincilik
elde etti.
Kabin Gövdeli Modellerde ise Gençler Kategorisinde Muhammet Fatih Canarslan,
Yetişkinler Kategorisinde Emre Çetinkaya,
Ustalar Kategorisinde Nazmi İlergin kategorilerinin en iyi derecelerini aldılar.
Yarışmacılara ödülleri Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Orhan Kaya, Hava Harp Okulu Hv. Plt. Kur.
Bnb. Fatih Kılıçgil, Gönül Hürkuş, Komiser
Yrd. Yusuf Belge ve Fatih Ergenekon tarafından takdim edildi.
Türkiye Şampiyonasına da dahil olan 1.
Ulusal İTÜ Salon Model Uçak Yarışması
her yıl geleneksel olarak üniversitemizde
gerçekleştirilecek. Şampiyonanın 2. ve 3.
Ayakları Pendik Sportif Havacılık Kulübü ve
Hava Harp Okulunda düzenlenecek.
Haber: Osman Keskin
80 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ Maden Fakültesi
60. Kuruluş Yılı Şölen
Havasında Kutlandı
Kuruluşunun 60. yılını düzenlediği çeşitli
etkinliklerle kutlayan Maden Fakültesi, 60.
yıl etkinliklerini, 21-22 Kasım tarihlerinde
düzenlenen “Maden Fakültesi 60. Kuruluş Yıl Şöleni” ile noktalamış bulunuyor.
Ayazağa Kampüsü’nde gerçekleşen şölenin ilk gününe İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Yalova Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. M. Niyazi Eruslu, Fakülte Dekanı
Prof. Dr. Fatma Arslan, Bölüm Başkanları,
madencilik sektörünün önde gelen temsilcileri katıldı. Maden Fakültesi’nin akademisyenlerini, öğrencilerini ve mezunlarını
bir araya getiren şölene ilgi büyüktü. Şölenin açılışında konuşan Rektörümüz Prof. Dr.
Mehmet Karaca, “1992 yılında Maden Fakültesine katıldım, hiçbir zaman yabancılık
çekmedim. Maden Fakültesinden gelen
üçüncü rektör olarak her zaman fakültemizle övünüyorum.” dedi.
Fakülte Dekanı Prof. Dr. Fatma Arslan ise
konuşmasında, fakültenin 60. kuruluş yılına
özel yıl içerisinde düzenlenen etkinliklerden bahsederek “Bu yılı dolu dolu, coşkulu
ve anlamlı bir şekilde geçirdik. Mezunlarımızla öğrencilerimizi buluşturmayı amaçladığımız bu son etkinliğimizi de anılarla
ve başarı öykülerimiz ile süslemek istedik.
Öğrencilerimize ilham vermeyi ve gelecekteki yol haritalarını belirlemelerinde yardımcı olmayı arzuladık. Eski mezunlarımızın
öğrencilerimizle ve yeni mezunlarımızla
deneyimlerini paylaşmalarını hedefledik.
Çünkü başarı; başkalarının geçirdiği deneyimlerden yararlanmayı da içerir.” diye
konuştu.
21-22 Kasım 2013 tarihlerinde gerçekleşen 60.Yıl Şöleni, sabah oturumları “Anılarla Maden Fakültesi” ve öğleden sonraki
oturumlar “Başarı Öyküleri” başlıklı söyleşiler şeklinde devam etti. Sabah oturumlarınım başkanları Maden Fakültesi önceki
dekanlarından Prof.Dr. Erdoğan Yüzer ve
Prof.Dr. Şinasi Eskikaya idi. Duygusal anların yaşandığı söyleşide kürsüye çıkan
eski mezunlar, katılımcılarla öğrencilik yıllarından anılarını paylaştı. Öğleden sonraki
oturumlarda Madencilik sektöründe başarıyı yakalayan İTÜ’lülerin öyküleri anlatıldı.
Oturumlara konuşmacı olarak ilk gün Prof.
Dr. Neşet Acarkan’ın oturum başkanlığında TKİ Genel Müdürü Mustafa Aktaş,
MTA Genel Müdürü Mehmet Üzer, YMGV
Başkanı Prof.Dr. Güven Önal, Türk Maadin
Şirketi Genel Müdürü Şeyda Çağlayan ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Müsteşar
Yardımcısı Selahattin Çimen; ikinci gün
Prof. Dr. Yüksel Örgün başkanlığında Atılım
Üniversitesi Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın
Zaim, Metalurji Müh Günnur Dikeç, Arsan
Grubundan Petrol Yüksek Mühendisi Yaşar
Çıkış, T.C.Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı-Alt Yapı Yatırımları Genel
Müdür Yardımcısı Mustafa Hatipoğlu ve
Değerli Taşlar konusunda Jeoloji Müh Feyza Ketenci katıldı.
Toplantı, 21 Kasım gecesi Maçka G Amfisinde düzenlenen Emel Şenocak konseri
ve ardından kokteyl prolonge ile sona erdi.
Konser Prof.Dr. Ahmet Ercan’ın Ege türkülerine katkılarıyla daha da renklendi. 22
Kasım 2013 gecesi “İTÜ Maden Fakültesi
60. Kuruluş Yılı Şöleni” Conrad Hotel’de
düzenlenen kokteyl ve Gala yemeği ile
sonlandı. Yemekte Dekan Prof.Dr. Fatma
Arslan’ın kapanış konuşmasından sonra
şölene sponsorluk yapan ve katkıda bulunan tüm firmalara İTÜ Rektörü Prof.Dr. Mehmet Karaca ve Dekan tarafından plaketler
sunuldu. Eğlenceli bir gecenin ardından
şölen sona erdi. Tüm etkinliğe ilgi büyüktü.
itü vakfı dergisi 81
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
Bilim Tarihi
ve Felsefesi
Seminerleri
İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nce düzenlenen Bilim Tarihi Seminerleri’nin ilki “Doğa Felsefesinden Modern
Bilime - Bir Serüvenin Tarihi” adlı seminer ile
başladı. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Metin Orhan Kaya’nın
teşvikleri ile gerçekleştirilen seminerde İstanbul
Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Baha
Zafer, Fakülte Binası TAV Konferans Salonu’nda
farklı disiplinlerden öğrenciler ve akademisyenlerle bir araya geldi.
“Bilim Nedir?”, “Bilim Tarihi’nin başlangıcı ne zamandır?”, “Bilim ile Felsefe arasında ne gibi bir
ilişki vardır?” sorularına cevapların arandığı seminerde, Dr. Baha Zafer, 1834’den bu yana Bilim
adıyla bilinen serüveni çok farklı boyutlarda ele
alarak anlattı. Bilim tarihinin serüvenini bilmeden bilim yapmanın kolay olmayacağını vurgulayan Zafer, 15
haftalık süreçte Antik Çağ’dan 1900’lü yıllara
kadar uzanan ve bilim adına gerçekleşen olayları, seminerlerin sonlarına doğru ise kuantum
mekâniği, özel görelilik kuramı, modern kozmoloji gibi ilgi çekici konuları işleyeceğini söyledi.
Bu kapsamda Fizik, Matematik, Astronomi yanı
sıra o dönemin kırılma noktasını oluşturan Biyoloji biliminden de bahsedecek.
Aktif bir dinleyici kitlesi ile söyleşi tadında gerçekleşen seminerler hafta içi her Perşembe
UUBF TAV Konferans Salonu’nda saat 14.00 de
yapılmaya devam edecek. Seminerler, bilim tarihi ve felsefesi hakkında meraklı olan ve tartışmalara katılmak isteyen herkese açık olacak.
Yrd. Doç. Dr. Baha Zafer: İstanbul Teknik Üniversitesi Uzay Mühendisliği’nden 2002 yılında
mezun oldu. Uçak ve Uzay Mühendisliği Bölümü Mühendislikte İleri Teknolojiler Anabilim
Dalı’nda yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. 2003-2012 yılları arasında İTÜ Uçak
ve Uzay Mühendisliği Fakültesi’nde araştırma
görevlisi olarak görev aldı. Dr. Zafer, şu anda
İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde yardımcı doçent
olarak akışkanlar mekâniği, aerodinamik, termodinamik, ısı geçişi ve hava araçlarının neden
olduğu gürültünün incelenmesi yanında bilim
tarihi araştırmalarına devam ediyor. Haber: Osman Keskin
Ragıp Devres Ödülleri Bornova
Anadolu ve Kabataş Erkek
Lisesi’ne Verildi
İstanbul Teknik Üniversitesi›nin her yıl
Öğretmenler Günü Haftası’nda nitelikli eğitim-öğretimin temel taşı olan öğretmenlerin ödüllendirilmesi için düzenlediği Ragıp Devres Ödülleri bu yıl
da sahiplerini buldu. 2013 yılı LYS sonuçlarına göre İTÜ’ye en çok öğrenci
gönderen Bornova Anadolu Lisesi ve
İTÜ’yü kazanan ilk 200 öğrenci içinde
en çok öğrencisi yer alan Kabataş Erkek Lisesi ödüle layık görüldü.
1949 yılından bu yana düzenlenen ve
bir klasik haline gelen ‘‘Ragıp Devres
Ödülleri’’ için İTÜ Süleyman Demirel
Kültür Merkezi’nde bir tören düzenlendi. Törene Rektörümüz Prof. Dr.
Mehmet Karaca, Rektör Yardımcıları
Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik ve Prof.
Dr. Ali Fuat Aydın, Devres Ailesi adına Rukiye Devres, Kabataş Erkek Lisesinden Müdür Vekili Abdulsamet
Dindar, öğretmenler, öğrenciler ve
mezunlar katıldı.
Bu yıl 65.si düzenlenen Ragıp Devres ödül töreninin açılışında konuşan
Prof. Dr. Mehmet Karaca, öğretmenlerin eğitimdeki önemini vurgularken,
Kabataş Erkek Lisesi’ni başarısından
dolayı kutladı.
Konuşmaların ardından ödül törenine
geçildi ve İTÜ’ye en yüksek puanla giren
ilk 200 içinde en çok öğrencisi olan Kabataş Erkek Lisesi öğretmenlerine, Prof.
Dr. Mehmet Karaca ve Rukiye Devres tarafından ödül ve başarı belgeleri takdim
edildi. Törende Kabataş Erkek Lisesi
Matematik Öğretmeni Enver Çetin Fizik
Öğretmeni Hakan Bilir, Kimya Öğretmeni Süheyla Öztığ, Biyoloji Öğretmeni Elif
Aktaş ile Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Cem Kıvık ödül aldı. Bornova Anadolu
Lisesi’nin ödülü ise kendilerine İzmir’de
teslim edildi. Ödül törenin ardından kokteyl ile devam eden tören; mezun, öğrenci ve öğretmenlerin hatıra fotoğrafı
çektirmesiyle sona erdi.
Y. Müh. Ragıp Devres
1896 yılında Burdur’da doğan Ragıp
Devres, İstanbul’a gelerek girdiği Mühendislik Mektebi’nden 1922 yılında
mezun oldu. Mühendislik alanında Türkiye’ye önemli hizmetler veren Devres,
29 Mart 1965 yılında vefat etti.
Haber: Alper Yurttaş
Fotoğraf: Altan Bal
82 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Ulusal Havacılık Gelişim
Sürecinde Türk Kadını
Türk Havacılık Tarihinin en önemli isimlerinden Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş, Nuri Demirağ’ın torunu Bilge Kum ve Uçak Yüksek Mühendisi Necmüzzafer Orbay konferansa konuşmacı olarak katıldılar.
Müdâfa-i Hukûk-u Nisvân Cemiyeti (Kadınların Haklarını Savunma Derneği) üyesi
ve “Kadınlar Dünyası” adlı derginin editörü
de olan öğretmen Belkıs Şevket’ in uçakla
uçuşunun 100’ncü yıl dönümü dolayısıyla
İTÜ Bilim, Mühendislik, Teknolojide Kadın
Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi (İTÜ
BMT-KAUM) ile İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri
Fakültesinin ortaklaşa düzenlediği ‘Ulusal
Havacılık Gelişim Sürecinde Türk Kadını’
Konferansı 2 Aralık 2013 pazartesi İTÜ Uçak
ve Uzay Bilimleri Fakültesi TAV Konferans
Salonunda gerçekleştirildi. Konferans İTÜ
BMT-KAUM’un yapmayı planladığı ‘İlkler
Serisinin’ ilk semineri olarak düzenlenmiştir.
Açılış konuşmalarını Maden Fakültesi Dekanı ve BMT-KAUM Müdürü Prof. Dr. Fatma
Arslan ile Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Metin Orhan Kaya’ nın yaptığı ve SunExpress Havayolu firmasından 8
kadın kaptan pilotun da katılım gösterdiği
konferansta Uçak Mühendisi Can Erel’in
‘Türk Havacılık Tarihi ve Havacılıkta İlk
Kadınlar’ konulu konuşmasının ardından
havacılıkta ilkleri oluşturan Zorlu O&M Genel Müdür Yardımcısı Gülten Yılmaz, HÜRKUŞ Ürün Müdürü Aylin Ararat, TEI, NDT
ve Özel Proses Kalite Müdürü Mühendisi
Buket Topel, İlk Kadın Ticari Havayolu Pilotu Alev Hottin, İlk Kadın F-16 Pilotu Berna
Şen Özmen havacılık alanında deneyimleri,
karşılaştıkları zorlukları ve başarılarını aktarmışlardır.
İlklerin anılarını paylaştığı konferansta Türk
Havacılık Tarihinin en önemli isimlerinden
Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş, Nuri Demirağ’ın torunu Bilge Kum ve Uçak Yüksek
Mühendisi Necmüzzafer Orbay da havacılık
tarihimiz ve gelişimi ile ilgili konuşmalarıyla
konferansa renk katmışlardır. Coşkulu bir katılımla gerçekleştirilen konferansın sonunda
toplu fotoğraf çekimi yapılmış ve bu anlamlı
günün tekrarlanması temenni edilmiştir.
Belkıs Şevket Hanım
Belkıs Şevket Hanım bir kadın hakları savunucusu idi. Müdafa-i Hukuk-i Nisvan
Cemiyeti’nin bir üyesi ve Kadınlar Dünyası
dergisinin yazarlarından biriydi. Kadınlar
Dünyası, yazarlarının ve yönetim kadrosunun tamamı kadınlardan oluşan bir dergiydi. 4 Nisan 1913’te yayın hayatına başlayan Kadınlar Dünyası dergisi, kadınların
eğitim almaları, istedikleri mesleklere sahip
olmaları, devlet dairelerinde, demiryolu şirketlerinde, posta ya da telefon idaresi gibi
işletmelerde çalışmalarının önündeki yasakların kaldırılması için yayın yapıyordu.
Derginin 165. Sayısında yer alan “Kağıt sıkıntısı nedeniyle 3000 adet basılabilecektir.”
duyurusu derginin okur kitlesinin büyüklüğü
hakkında bir fikir vermektedir. Derginin yayın
hayatına başlamasından kısa bir süre sonra aynı kadro tarafından Osmanlı Müdafa-i
Hukuk’i Nisvan Cemiyeti (Osmanlı Kadın
Hakları Savunma Derneği) kurulmuştur. Bu
derneğin üç temel talebi vardı: Dış kıyafetlerin ıslahı, işçilik hayatının iyileştirilmesi ve
eğitimin yaygınlaştırılması.
İlköğretimin zorunlu hale getirilmesi, kız liselerinin yaygınlaştırılması, kızlara yüksek
öğrenim hakkı verilmesi, çok eşliliğin yasaklanması, kadına boşanma hakkı verilmesi,
kadınların çalışma yaşamına katılması gibi
konuları programına alan dernek, kadınların
seslerinin kısıldığı bir dönemde hiç küçümsenmeyecek bir kadın hareketi başlatmışlardır. Onların mücadelelerinin sonucunda
İstanbul Telefon idaresinde, o zamana kadar Fransızca ve Rumca bilmedikleri gerekçesiyle işe kabul edilmeyen Müslüman
kadınlar çalışmaya başlamış, tek kadın öğretmen okulu olan Darülmuallimat’a 300’ün
üzerinde kız öğrenci başvurma cesareti
göstermiştir.
Belkıs Şevket Hanım’ın uçakla uçuşu da
bu harekete dikkat çekmek için yapılan faaliyetlerden biriydi ve çok ses getirmişti. O
nedenle hem havacılık hem de kadın hakları
mücadelesi açısından tarihi bir olaydır.
Konferansa, SunExpress Havayolu firmasından 8 kadın kaptan pilot katıldı.
itü vakfı dergisi 83
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
İTÜ TMDK Yılın En İyi Türk
Musikisi Kurumu Seçildi
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın “Yılın Türk Musikisi Kurumu”
ödülünü aldığı gecede TMDK Müdürü Prof. Adnan Koç bir konuşma yaptı.
Kani Karaca’nın layık görüldüğü Hayat Boyu Başarı Ödülü, İTÜ Öğretim Üyesi
olan oğlu Doç. Dr. Mehmet Ali Karaca’ya verildi.
Beyoğlu Belediyesi’nin, Türk Musikisi Vakfı ile birlikte geleneksel hale
getirmeyi hedeflediği “Itri Klasik Türk Musikisi Ödülleri”nin ilki, Aya
İrini Müzesi’nde düzenlenen törenle sahiplerini buldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı (İTÜ TMDK) Yılın
Türk Musiki Kurumu dalında ödüle layık görüldü.
İTÜ TMDK adına ödülü alan Konservatuar Müdürü Prof. Adnan Koç
yaptığı konuşmada “1975 yılında kurularak, 1976 yılında eğitim ve
öğretime başlayan İTÜ TMDK, Türkiye’de Türk Musikisi alanında
kurulan ilk ve önder konservatuardır. 38. yaşımızı kutladığımız şu
günlerde kurulduğu tarihten itibaren ulusal ve uluslararası arenada
birçok başarıya imza atan konservatuar, gelenekten geleceğe en
kuvvetli köprü vazifesini yerine getirmektedir.” dedi.
Klasik Türk Musikisi alanında verilen ödüller 300 kişiden oluşan jürinin oylarıyla belli oldu. 11 kategorinin yarıştığı ve her kategoride 3
adayın olduğu “Itri Klasik Türk Musikisi Ödülleri’nde, Türk Musikisi
Kurumu, Türk Musikisi Bestekârı, Türk Musikisi Saz Sanatçısı, Türk
Musikisi Ses Sanatçısı, Türk Musikisi Projesi, Türk Musikisi Araştırmacısı-Yazarı, Türk Musikisi Yayıncısı, Türk Musikisi Amatör Girişimi,
Türk Musikisi Radyo veya TV Programı, Hayat Boyu Başarı Ödülü ve
Jüri Özel Ödülü alanlarında ödüller verildi.
Törende “Hayat Boyu Başarı Ödülü”ne 2004 yılında vefat eden Kani
Karaca layık görüldü. Ödülü alan oğlu İTÜ Matematik Mühendisliği
Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Karaca, yaptığı konuşmada babasının hayattayken Amerika’da “Asrın Sesi” ödülünü
aldığını ve o dönemki listenin üçüncü sırasında Michael Jackson’ın
bulunduğunu dile getirdi.
İTÜ’lüler Türk Müziği
Korosu’nun 40. Yıl
Konserinde Buluştu
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin 240. kuruluş yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen Türk Müziği konseri, 21 Ekim Pazartesi
günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirildi.
40. yılını kutlayan İTÜ Mezunları Türk Müziği Korosu ile 2007
yılında kurulan İTÜ Türk Müziği Kulübü Korosu’nu bir araya getiren konser izleyicilere keyifli anlar yaşattı. Farklı kuşaklardan
Türk Sanat Müziği’ne gönül veren İTÜ’lülerin aynı sahnede buluştuğu konserde, İTÜ Mezunları Türk Müziği Korosu İnci Çayırlı’nın, İTÜ Türk Müziği Kulübü Korosu ise Mustafa Şahin’in
şefliğinde eserler seslendirdi. Yaklaşık 2.5 saat süren konser,
emeği geçenlere plaket verilmesiyle sona erdi. 84 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Türk Halk Oyunları
Bölümü 1. Uluslararası
Moskova Folklor
Festivalinde
İTÜ TMDK Türk Halk Oyunları Bölüm Başkanı Prof. Nihal Ötken, Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Eyüp Uzunkaya, Bölüm Öğretim Görevlileri Cumhur Sevinç, Cenap Güngör ve Araş. Gör.
Sonay Ödemiş ile 20 kişiden oluşan dansçı ve müzik topluluğu 5-14 Eylül tarihleri arasında Rusya’nın Moskova ve Vlademir
şehirlerinde festivallere katılarak toplam 6 performans sundu.
TMDK Ekibi, bu gösterilerde Diyarbakır, İzmir, Erzurum, Trabzon
ve Azerbaycan yörelerine ait geleneksel halk oyunları ve halk
müziği örneklerini başarı ile sergiledi. Geniş katılımlı seyirci topluluklarınca beğeni ile izlenilen gösteriler festivalde ilgi odağı oldu.
Almanya’da Uluslararası Bağlama Sempozyumu
Almanya’da 2013 yılının çalgısı ilan edilen
‘Bağlama’ ile ilgili etkinliklerin en önemlisi
Berlin’de gerçekleştirildi.
Almanya’da ilk, uluslararası alanda 2. kez
gerçekleştirilen ‘Bağlama Sempozyumu’,
İTÜ Türk Musiki Devlet Konservatuarı öncülüğünde Berlin Ulusal Müzik Konseyi (Landesmusikrat), Berlin Sanatlar Üniversitesi,
Orient-Enstitu İstanbul işbirliği ile 14-15 Eylül 2013 tarihlerinde yapıldı.
İTÜ TMDK adına etkinliğe katılan Prof. Adnan Koç, Doç. Cihangir Terzi, Doç. Erol
Parlak, Öğr. Gör. Deniz Güneş, Öğr. Gör.
Seval Eroğlu, Öğr. Gör. Sinan Eroğlu, Öğr.
Gör. Tolgahan Çoğulu, verdikleri sempozyum tebliğlerinin yanı sıra iki gün boyunca
atölye, konser gibi başarılı performanslara
imza attılar.
Konservatuar Müdürü Prof. Dr. Adnan Koç,
sempozyum sonucunda bağlamanın Almanya’da üniversite eğitim planlarında yer
almasına karar verildiğini bu gelişmenin Avrupa’da Türk Halk Müziği ve bağlama için
bir milat olduğunu söyledi. Koç, “Bağlama
Almanların eğitim planlarına da girecek. Çalışmaları devam ediyor. Ayrıca nefesli enstrümanlar üzerine yoğunlaşmış Bulgaristan
Plovdiv Müzik ve Dans Sanatları Akademisi
ile Aralık’ta 1. Uluslararası Kaval Sempozyumu yapmayı planlıyoruz. İTÜ TMDK olarak
komşu ülkelerimizle müzik alanındaki işbirliğimiz devam edecek. Kasım ayında Türk
Musikisi Vakfı ile birlikte Japonya’da Türk
müziğini tanıtmaya gideceğiz.” dedi.
itü vakfı dergisi 85
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ’den haberler
Keçe Sanatı Atölye Çalışması
İstanbul Teknik Üniversitesi Tekstil ve Tasarım Fakültesi Tekstil Mühendisliği Bölümü,
Yrd. Doç. Dr. Selçuk Gürışık’ın keçe sanatını içeren bir atölye çalışmasına ev sahipliği
yaptı.
Akademisyen, araştırmacı ve tasarımcı
Yrd. Doç. Dr. Selçuk Gürışık, 7 Kasım 2013
tarihinde “Giyilebilir Sanatta Keçe” konulu
seminer ve atölye çalışması kapsamında
Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi Tekstil Mühendisliği ve Moda Tasarımı
öğrencileri ile buluştu. Tasarımcı, öğleden
önce düzenlenen seminer kapsamında
keçe, keçenin tarihteki yeri, kendinin yürüttüğü projeler ve uygulamaları hakkında
bilgileri öğrenciler ve akademisyenlerle
paylaştı.
Herkese açık olan seminerin ardından fakültenin laboratuvarında düzenlenen atölye çalışmasında daha önceden belirlenmiş
sınırlı sayıda bir katılımcı kitlesine öncelikle
el yapımı keçe üretiminde kullanılan malzemeler ve yöntemler tanıtıldı. Ardından her
katılımcı kendisi keçe yapımını denedi. Katılımcıların oldukça eğlenceli ve verimli bulduğu atölye çalışması sonucunda üretilen
kumaşlar Fakülte’de sergileniyor.
Neden Keçe? Tasarımda araştırmanın
önemini vurgulayan Gürışık “Tasarımcı
ekolojik unsurları düşünmeli. Keçe her yön-
den doğaya dost bir üründür. Hayvanlar
ölmüyor ve kürke alternatif. Su ve sabunla
yapıldığından maliyeti yüksek değil.” dedi.
Gürışık keçe sanatını ise şöyle tanımladı:
“İlkel kumaş yapma sanatına keçe adı verilir. Göçebe toplumlarda oldukça yaygın görülen keçe, hayvan postunun zararının fark
edilmesiyle, hayvan kıllarının kırpılıp ya da
koparılıp çeşitli işlemlerden geçirilmesiyle
elde ediliyor.
Tarihte Keçe Kullanımı: Tasarımcı Selçuk
Gürışık daha önce kadınların uğraştığı bir
sanat olan keçenin, 12.yy’dan sonra er-
kek mesleği olarak bilindiğini belirterek
Osmanlı döneminde ise çadırların, kavukların ve duvarların yapımında kullanıldığını
söyledi. Keçenin mistik yönünden de bahseden Gürışık “Keçeden yapılan kuklalar,
şamanik dönemde ölenlerin külleriyle beraber gömülüyor ve onlara eşlik edildiğine
inanılıyor. Yine büyüler keçe üzerine iğne
batırılarak yapılıyor. Nazar boncukları keçenin üzerine konularak evlere asılıyor ve
korucu özelliği olduğuna inanılıyor.” diye
konuştu.
Keçe Atölyesi: İTÜ’de gerçekleştirdiği
atölye çalışmalarından detaylar aktaran
Gürışık, 25 mikron yün elyafları ince tutamlar halinde alıp zeminimize yayıyoruz. İstenilen desen ve renklerde katmanlarımızı
oluşturuyoruz. Sonrasında elimizin değebileceği sıcaklıktaki su ve sabun karışımını
üzerine hafifçe döküp jelatin arasında elimizin ısısıyla suyu yaydırıyoruz. Bu işlem
elyafların birbiriyle etkileşimini kuvvetlendirerek keçeleşmeyi sağlıyor. Daha sonra
çeşitli kalıplarla hamur açar gibi elyafımızı
keçeleştiriyoruz. İşlem bittikten sonra hiçbir elyaf parçacığı jelatinimize yapışmıyor.
Ilık suda yıkıyor, kurumaya bırakıyoruz ve
keçemiz hazır hale geliyor.” dedi.
Haber: Osman Keskin
86 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Temiz Bir YERLEŞKE
İçin Öneriler
Ülkemizde, özellikle genç nesilde çevre bilincinin oluşması ve gelişmesi
amacıyla çalışmalarına 20 yıldır aralıksız devam eden İTÜ Maden Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Kural, İTÜ Yerleşkelerinde bu amaçla neler
yapıldığını ve ilerleyen günlerde faaliyete geçecek yenilikleri aktardı.
İTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü “Çevre ve Toplum” dersi bünyesinde
öğrencilerle birlikte bugüne kadar farklı uygulamalar gerçekleştirdiklerini
ifade eden Kural, bu bağlamda kendilerine gelen her türlü talebi değerlendirdiklerini, Rektörlüğün de desteğiyle İTÜ’deki birçok binaya pil, e-atık, genel atık gibi atık kutularından yolladıklarını söyledi. Üniversitemizdeki sosyal
paylaşımın önemine de değinen Kural, Ayazağa yerleşkemizde yer alan giysi odasına dikkat çekerek “Ben şahsen ikinci el giysi kullanıyorum. Babamın
takımlarını giymekten hep gurur duydum.
Lütfen siz de uğrayın ve çevrenizdekileri de
bu oda için haberdar edin.” dedi
Kural, temiz bir çevre ve temiz bir kampüs
için önerilerini şöyle sıraladı:
PET, PLASTİK, KAĞIT, TETRAPAK, KARTON, METAL, ALÜMİNYUM ve CAM: Islatmadan ve yağa bulamadan pet, plastik,
tetrapak, kağıt, kumaş, tahta, demir, karton ve alüminyum atıklarını “Geri Dönüşüm
Kaplarına” bir arada atınız. Lütfen sadece
kapakları değil, pet şişelerin tamamını yine
aynı kutulara bırakın. Sadece camları gene
yerleşkemizde bulunan cam kumbaralara
atmak daha doğru olur.
ELEKTRONİK ATIKLAR: Atık bilgisayar
parçaları, her türlü bozulmuş elektrikli araçları, eski cep telefonları, CD ve tüm elektronik parçaları ise Maden, İnşaat, Elektronik ve Fen Edebiyat Fakültelerinde
özel gri renkli e-atık kapları bulunuyor. Teknosa, Gold, Media Markt, Electro
World gibi firmalarının tüm şubeleri e-atıkları ayrıca toplanıyor.
PİLLER: Hemen hemen tüm binalarımızda, eczanelerde, okullarda AVM’lerde “Atık Pil” kutuları var. Artık hepimiz bir pilin bile toprağa ve suya verdiği
inanılmaz zararı çok iyi biliyoruz.
SİGARA İZMARİTLERİ: Doğaya atılan her sigara izmariti yer altı sularına, denize ve toprağa zehir saçıyor. Yurtdışında olduğu gibi kampus içinde açık
alanda özel kırmızı işaretli altı beton, üstü şemsiyeli sigara içme alanları
yapmak en doğrusu. Böylece sigara içenler burada bir araya gelir.
ATIK BİTKİSEL VE HAYVANSAL YAĞLAR: Suları ciddi boyutlarda kirleten
bitkisel yağlar toplanınca biyo-dizel yapımında kullanılıyor. Ana yemekhanemiz yıllardır bitkisel yağları muntazam olarak toplayıp ilgili kuruma teslim
ediyor. Eğer talep edilirse çok miktarda yağ tüketen yemekhanelere atık
kutusundan ücretsiz sağlamak mümkün. Ayrıca birçok belediyede bunları
aldırıp, karşılığında hediyeler veriyor. Siz de evde bitkisel yağlarınızı bir yo-
ğurt kabında biriktirip belediyelere ve lokantalara verebilirsiniz.
ARABA LASTİKLERİ VE AKÜLER: Kullanılmış araba lastiklerini ve aküleri
de toplanıyor. Lastiklerin ve tekstil parçalarının sobalarda yakılması çok büyük bir tehlike oluşturuyor. Ancak, Büyükçekmece Akçimento’nun fabrikasında olduğu gibi özel fırınlarda atmosfere zarar vermeden bertaraf ediliyor
ve bir yandan da enerji sağlanıyor. Ayrıca kullanılmış lastiklerden granül de
yapılıyor.
AYAZAĞA YERLEŞKESİNDE DÖKÜLEN YAPRAKLAR: Birkaç defa kampüs içinde dökülen yaprakların yol kenarında toplanıp, yakıldığını görerek
dehşete düştüm. Yapraklar ağaçların altına atılmalı. Doğal gübredirler. Yapraklar yağmur sularının toprağa girişini kolaylaştırır. Ağaçları hastalıklardan
ve soğuktan muhafaza eder. Rutubeti tutarak ağaca su sağlar. Her türlü bitki
ve hayvanlar için bir sığınak, bir yuvadır. Gerekli teşebbüslerde bulunduk. Sanırım artık bu yanlış uygulama bitti. Lütfen gene de yaprakların yakıldığını
görürseniz lütfen mani olun.
MİYADI DOLMUŞ VEYA KULLANMADIĞIMIZ İLAÇLAR: İlaçların toplanması konusu hassastır. Toplanan ilaçların yanlış kişilerin eline geçmemesi
gerekir. Ancak, çöpe giden her ilaç, yer altı sularına ve toprağa zarardır. Maden Mühendisliği Bölümüne bu amaçla özel bir kap konuldu. Buraya İlaç getiren dikkatli dostlarımız var. Sizin bu kutuya atacağınız ilaçları kargo ile bu
konuda yıllardır ciddi çalışan İzmir Çevreci Eczacılar Birliğine yollamaktayız.
EKMEK ARTIKLARI – DİĞER CANLILAR VE “SU” GEREKSİNİMİ “SOFRADA SIFIR KIRINTI”: Guinness Dünya Rekorlarına göre, dünyanın en
fazla ekmek tüketen ve diğer yandan da israf eden ülkesiyiz. Lütfen ekmek
ve yemek atıklarını çöpe atmayıp en azından hayvancıklarla paylaşın. Yalnız
diğer insanları rahatsız edecek, onları hayvanlara düşman edecek bir tavır
sergilemeyin. Yani yemek atıklarını yollara dökmeyin. Pencereden caddelere
“sosis” fırlatmayın. Özellikle yazın bir yoğurt kabı içinde sakin köşelere lütfen
su bırakın. Susuzluktan ölmek, yanmak ve boğulmak gibi çok acılı ve zor bir
ölümdür. Hayvanlar kapınızı çalıp su isteyemezler. Tuzlu kuru mama daima
susatır. Yanına muhakkak su koymak gerekir.
KARTUŞLAR: Biliyorsunuz kartuşlar yeniden kullanılıyor. Lütfen hiç olmazsa
biten kartuşu bir kırtasiye dükkânına bırakın, kesinlikle normal çöpe karışmasın.
YERLEŞKEDE ÇAĞDAŞ BİR BİSİKLET
PROJESİ: Bisiklet sadece ulaşım değil bir
spor aracıdır, çağdaşlıktır, Avrupa Birliği
artık bir kenti değerlendirirken önemli bir
faktör olarak “bisiklet yollarının uzunluğuna” bakıyor. Ayazağa Yerleşkemiz aslında
düz ve bisiklet kullanımına gayet uygun. Bu
çağdaş proje kısa zamanda hayata geçerse
tüm İstanbul için örnek bir uygulama olacağına inanıyorum. Bisikletler kartla teslim alınacak ve diğer bir istasyona bırakılabilecek.
YERLEŞKE ALANINDAKİ KÖPEKLER:
Bence, bu hayvancıklarla birlikte yaşamak
durumundayız. Bu köpekler, Sarıyer Belediyesi’nin katkıları ile aşılandı, kısırlaştırıldı ve
hepsi kontrol altına alındı. Eğer bunları birilerinin şikâyetiyle uzaklaştıracak olursak onların etki alanlarına bilhassa Etiler kapımızdan çok daha sorunlu olabilecek, kontrolümüz dışında yenileri gelecektir. Dikkat edin, yerleşkedeki köpekler
hep birlikte yabancı köpeklerin gelmesini engelliyorlar.
İKİNCİ EL GİYSİ DÜKKÂNIMIZ: Giysi Odası, Rektörlük eski binasından
Merkezi Derslik Binası’na taşındı. İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi tarafından kuruldu, kendilerine teşekkür ederiz. Lütfen uğrayın ve
çevrenizdekileri de bu oda için haberdar edin. Ben şahsen ikinci el giysi
kullanıyorum. Babamın takımlarını giymekten gurur duydum. KİTAP PAYLAŞIM ALANI – MUSTAFA İNAN KÜTÜPHANESİ: Mustafa
İnan Kütüphanesi’nde okuduğunuz güncel dergi ve kitapları “paylaşmak”
için özel bir bölüm hazırlandı. Beş yıldır faaliyette. Burası sahiden yaşayan
bir alan oldu. İşleyişi ile ilgili güzel haberler alıyoruz. Kütüphane yönetimine ayrıca teşekkür ederiz. İlginizin devamını dileriz. Ben şahsen oraya çok
sayıda yeni kitap ve dergileri sürekli yolluyorum. Lütfen güncel mecmuaları,
okuduğunuz kitapları bir köşenizde biriktirin sonra buraya bırakın.
Haber-Fotoğraf: Osman Keskin
itü vakfı dergisi 87
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Genç Başarı
En Genç Türk Astronot İTÜ’den
İTÜ Uçak ve Uzay
Bilimleri Fakültesi, Uzay
Mühendisliği Bölümü 2. sınıf
öğrencisi Halil Kayıkçı’nın
çocukluğundan bu yana
kurduğu uzaya gitme hayali,
2015 yılında gerçeğe
dönüşecek. Kayıkçı, uzay
yolcuğunu tamamladığında
ise en genç Türk Astronot
ünvanını alacak ve İTÜ
tarihindeki ilklere de bir
yenisini ekleyecek.
Bir kampanyaya katılarak
Apollo Uzay Akademisi’ne
kabul edilen İTÜ öğrencisi
Halil, 60 farklı ülkeden 107
kişinin yer aldığı kampta
uzaya gitme hakkı kazanan
23 kişiden biri olmayı
başardı. Bu başarıya uzanan
yolu, çocukluğundan bu
yana taşıdığı uzay hayalini ve
İTÜ’nün tüm bunlara katkısını
konuştuk.
Uzaya çıkmak nasıl bir hayaldi?
İlkokuldayken bir arkadaşımla birlikte
TÜBİTAK’ın yayınladığı bilinmeyenler
ansiklopedisi serisinin her ay bir tanesini okurduk. Uzay, uzaylılar, uzay araçları, piramitler vs... Biz, en çok uzaylıları
merak ediyorduk. Para biriktirip uzaya
gidelim diyerek hayaller kuruyorduk
ama çok para lazımdı. Arkadaşıma
dedim ki biz iyisi mi önce Mısır’a gidelim piramitlerin içerisinde bir şey
buluruz. Gizli bilinmeyen bir şey onu
paraya dönüştürür, oradan topladığımız parayla da kendimize uzay aracı
yapar ve gideriz. Öyle bir hayal işte…
Aslında hayatımın içinde hep uzay vardı. Hala o hayalin peşinde koşuyorum.
Uzay bilimleri eğitimi ülkemizde
İTÜ’nün öncü olduğu bir alan. Seni
İTÜ’lü yapan, hiç vazgeçmediğin
uzay hayali miydi?
Aslında evet. İTÜ’nün tanıtım günlerine
geldim. Baktım Uzay Mühendisliği diye
bir bölüm var. Bölümle ilgili bilgi aldım,
laboratuvarları gezdim. Bana İTÜ’nün
uzaya gönderdiği ilk uydudan gelen
sinyallerini falan gösterdiler, çok etkilendim ve İTÜ’yü tercih ettim. Bu arada
beraber hayal kurduğum arkadaşım da
burada ama o Çevre Mühendisliği Bölümünü kazandı. Sonuçta o da İTÜ’lü oldu.
Çocukluk hayaline 20 yaşında ulaşabilecek olmak nasıl bir duygu?
Çok güzel bir duygu çünkü sıradaki
hayallere zaman bırakıyor. Uzaya
çıktık Ay’a gidelim, Ay’dan Mars’a
gidelim, gibi daha değişik hayallere
olanak sağlıyor. Ama bu kadar erken
beklemiyordum. Hatta mülakatta
sordular. Seni neden seçelim diye?
Dedim ki siz bilirsiniz istiyorsanız seçin
istemiyorsanız seçmeyin. Ben uzaya
gideceğim; bu sene olur ya da on sene
sonra olur.
‘İTÜ ayrıcalığını
hissettim’
Uzay kampına seçim sürecinden
bahseder misin?
İnternet üzerinden bir firma 60 farklı ülkede yarışma düzenleniyordu. Herkesin
önce ulusal bir yarışması oluyordu. Tüm
yarışmacılara kişisel video oluşturuldu.
O videoyu en çok izleten 20 kişiyi alıp
Türkiye’de ön elemeye koyacaklardı.
İTÜ’lü arkadaşlarımın destekleriyle
profilimi en çok izlettirenlerden oldum. 88 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
-Seçim aşamasında İTÜ’lü olmanın
avantajlarını hissettin mi?
Tabii ki hissettim. Öncelikle video izleneme
oranlarında İTÜ’lü arkadaşlarımın destekleri çok önemliydi. İkinci aşama ise mülakattı. Burada ise jüri üyeleri kişisel bilgilerimi sordu. İTÜ Uzay Mühendisliği Bölümü
öğrencisiyim deyince bir basamak üste
çıkmış oldum. Bölümde okumam, jürinin
gözünde uzayla ilgili temel bilgilere sahiptir,
bir altyapısı ve vizyonu vardır imajını hemen
oluşturdu. Ülkemizden 20 kişiden 3 kişi seçilecekti. İlk üç kişiden ikisi zaten İTÜ’lüydü. Seçileceklerden ilki İTÜ mimarlıktan
mezun olmuş İngiltere’de yüksek lisans
yapan bir arkadaştı. Diğeri ise Oxford’da
doktora yapıyordu. ABD’ye üçümüz gittik
orada da bir yarışma oldu ve oradaki elemeyle de Türkiye’nin kazananı ben oldum.
İTÜ’nün 240 yıllık tarihi ilklerle dolu.
Sen de İTÜ’ye yeni bir ilk kazandıracaksın, bu kendini nasıl hissettiriyor?
İlkler her zaman önemlidir. Burada
uzaya
gidecek
olmanın
yanı
sıra İTÜ’den birisinin uzaya gidecek olması çok onur verici bir durum.
Mühendis farkı
ABD’de düzenlenen kampta ne gibi eğitimler aldınız?
ABD’nin Orlando şehrinde düzenlenen ve
4 gün süren çok disiplinli bir kamptı. Savaş
uçağı kullandık. Yer çekimsiz ortam denemesi vardı. Parabolik uçuşlar yaparak 7-8
dakika yer çekimsiz ortamda kaldık. O çok
ilginçti ve çok eğlenceliydi. Şu an dünya
üzerinde yapan insan sayısı azdır. Fiziksel
aktiviteler içeren inanılmaz bir parkur hazırlamışlardı. Çok uzun bir parkurdu onda çok
zorlandım. Roket yapma aktivitesi vardı.
“Açılın ben mühendisim” dedim ve İTÜ’deki deneyimimi orada sergileme imkanı buldum. Bizim ekip o yarışmada birinci geldi.
Yolculuk ne zaman ve nereden gerçekleşecek?
Yolculuk Venezüella’nın küçük bir
adasından gerçekleştirilecek. Bizi uzaya
götürecek olan LYNX isimli mekik şu
Öğrencisinin gözüyle İTÜ nasıl bir üniversite?
İTÜ’de güzel bir eğitim alıyoruz. Bununla
birlikte aklımıza bir proje geldiği zaman
hocalarımızın yanına gidip anlatabiliyoruz.
Hocalarımız gerekli insanlarla iletişime
geçmemizi sağlıyorlar. İlgi gösteriyor ve
istediğimiz projeyi yapabilmek için bize
yol açıyorlar. İTÜ’de bunun avantajını fazlasıyla hissettim, kendi fakültem için konuşmak gerekirse bu olanakların öğrenciye fazlasıyla sağlandığını söyleyebilirim.
Yörüngede
Mobil Yolculuk
İTÜ öğrencisi Tunahan Kent, Newton ve
Kepler’den ilham aldı, telefon ya da tabletten yörüngede yolculuk yapma fırsatı sunan mobil uygulama geliştirdi.
an test aşamasında. Bana gönderilen
programa göre 2015’in sonu veya 2016’nın
başında uzayda olacağım.
Sizleri nasıl bir yolculuk bekliyor
olacak?
Bizleri zor ama çok eğlenceli bir
yolculuk bekliyor. Yaklaşık bir saat
sürecek uçuş esnasında yüksek basınç,
düşük yerçekimi, yüksek hız değerleri,
ağırlığımızın dört katı kadar bir kuvvete
maruz kalmak gibi etkilerle karşılaşacağız.
Uzaya çıkmış uzay
mühendisi
Uzaydan dünyaya bakacak olmak sana
ne ifade ediyor?
Bilim dünyasında 100 km’nin üzerine çıkan herkes astronot olarak değerlendiriliyor. Yaklaşık 8 milyar insandan 536 kişi
uzaya gitmiş.100 km bariyerini aşan 536
kişi varmış. Bende inşallah ilk 600’ün
içinde olacağım. Orada 5 dakika kadar
kalacağım, benim için uzun bir süre olacak. O beş dakikayı dünyanın yuvarlak
haline, yıldızlara, uzayın derinliklerine bakarak geçirmek istiyorum. Arkadaşlarım
kameraya çek diyorlar ancak kameralar
kayıtta olacak zaten, o vakti başka şeylerle uğraşarak geçirmek istemiyorum.
-Bu deneyim kariyer hedeflerine nasıl
yansıyacak?
İlerleyen yıllarda uzay mühendisi arayan
bir şirketin iş görüşmesine gideceğim.
Adaylar arasında uzaya gitmiş olmak “uzay
görmüş uzay mühendisi” kariyer anlamında en azından başlangıç için yeterlidir diye
düşünüyorum.
Röportaj: Osman Keskin
İTÜ Uçak ve Uzay Mühendisliği Fakültesi
öğrencilerinden Tunahan Kent, 1950-2050
yılları arasındaki gök cisimlerinin gerçek konumlarını baz alarak mobil uygulama tasarladı. Yörüngede yolculuk yapmayı sağlayan
ve Kent’in bitirme projesi olarak çalıştığı “iTraject” adlı uygulama, 3 boyutlu canlandırmasıyla gerçekçi bir “yörüngede yolculuk”
deneyimi yaşatıyor.
Kullanıcılar, kendi manevralarıyla Apollo
görevlerinin benzerlerini yapabiliyor, manevraları kaydedip gerçekleriyle karşılaştırabiliyor. Uygulama, uzayda araçların
nasıl yolculuk yaptığını merak edenlerin
özellikle dikkatini çekiyor. Yanı sıra, yörünge mekaniği çalışan öğrenciler ve konuyla
ilgili öğretim üyeleri için derslerde destek-
leyici görsel unsur olma niteliği de taşıyor.
Bu yönüyle, Uzay Mühendisliği başta olmak üzere, ilgili diğer mühendislik bölümlerinde kullanılması da mümkün olacak. Kaynak Newton ve Kepler.
Uygulama temel olarak Newton’un 2. Hareket Yasası, Evrensel Çekim Yasası ve Kepler’in Gezegensel Hareket Yasaları üzerine
kurulu, numerik çözücülü bir simulasyon. Ay
ve Dünya sisteminin kütle merkezini Atalet
ekseni kabul eden, VSOP-87 teorisi gibi hassas astronomik algoritmalar ile geliştirilen
uygulama, kullanıcının bulunduğu konum
bilgilerini kullanarak bu konuma göre aracın
yer istasyonu parametrelerini de sunuyor.
itü vakfı dergisi 89
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Genç Başarı
Güneş Arabası Ekibi, İTÜ’yü
Avustralya’da başarıYLA
temsil etti
İTÜ Güneş Arabası Ekibi, Avustralya’nın
kuzeydeki Darwin şehrinden güneydeki
Adelaide şehrine 3021 km lik zorlu bir parkur şeklinde düzenlenen World Challenge
yarışmasında İTÜ’yü başarıyla temsil etti.
Türkiye’de 3 sene üst üste duble yaparak
hala kırılamayan
bir rekora imza
atan İTÜ Güneş
Arabası
Ekibi,
rotasını tamamen
yurtdışına çevirerek, dünyanın
en prestijli güneş
arabası
yarışı
olan World Solar
Challange’a katılma kararı alarak,
çalışmalarını bu
yönde azimle sürdürüyor. Tamamen dayanıklılık ve uzun yol amaçlı tasarlanan ARIba IV,2009 senesinde katıldığı World Solar
Challange’dan “En İyi Yeni Katılımcı” ödülü
ile dönmüş ve uluslararası platformda ödül
alan ilk ve tek Türk Güneş Arabası Ekibi
olma onuruna erişmişti.
2013 senesine gelindiğinde güçlenen ekip
yapısı, geniş donanımlı atölyesi ve yılların
getirdiği bilgi birikimiyle WSC 2013 için
ARIba VI isimli 6. aracını üreterek Avustralya kıtasında yarışmaya katıldı ve İTÜ adını
başarı ile temsil etti.
World Solar Challenge ve ARIba
World Solar Challenge dünyanın en önemli güneş arabası yarışı olup 1987 yılından
beri her iki yılda bir yapılmaktadır. İlk başlarda büyük otomobil üreticilerinin katıldığı
yarışma daha sonradan büyük ve prestijli
üniversitelerin yarıştığı bir platform
haline gelmiştir.
Katılanlar
arasında MIT, Stanford, Cambridge,
TU Delft, Bochum, Michigan
gibi üniversiteler
bulunmaktadır.
Avustralya’nın Kuzeydeki Darwin
şehrinden
Güneydeki Adelaide şehrine 3021 km lik zorlu
bir parkur şeklinde düzenlenmektedir. Yarışma genel hatlarıyla bu şekildedir.
WSC de İTÜ’nün yerine gelecek olursak,
2006-2008 arası Tübitak Formula G’de
yapılan 3 duble (aynı yarışta 1. ve 2. lik)
sonrasında ekip 2009 yılında Arıba IV ile
kendine hedef olarak World Solar Challenge’yi belirlemiştir. Ancak ilk defa katılan bir
ekibin WSC de başırılı olması çok zordur
ve ekip 3021 km lik parkurun 1380 km lik
bölümünü kat edebilmiştir. Bu sonuçla 16.
Olmuş ancak buna ragmen Türkiye’nin gü-
neş arabaları arasında uluslararası alanda
ödül alan ilk, WSC de ödül alan tek ekip
olmuştur.
2011 yılında Arıba V üretilmiş ancak maddi
yetersizlikler nedeniyle yarışa katılım gösterilememiştir. Bunun sebebi, bir takımın
WSC için en düşük 500.000 TL lik bir bütçeye sahip olması gerekmektedir.
2013 yılında Arıba VI ile tekrar WSC hedefi
konulur ve yarışa katılım gösterilir. Bu kez
yarışı bitiren ilk ve tek Türk güneş arabası olma ve ilk 7’ye girme hedefiyle gidilir
ancak motorda yaşanan ve üreticinin dahi
çözemediği teknik bir sorun Ekibi, yarıştaki
8. lik konumundan 17. olmaya kadar geriletir. Bu sorun nedeniyle üç gün boyunca
yarışamamış olmasına rağmen ekip son
gün sorunu çözmüş ve yarışı tamamlamayı
başarmıştır. Arıba VI, toplamda 4 gün yarışabilmiş olmasına rağmen 1613 km yol kat
etmiş ve Arıba IV’ü geride bırakmıştır.
İTÜ Güneş Arabası Ekibi’nden Burak Oklar, 2013 yılı yarışması ile ilgili gözlem ve
düşüncelerini şu şekilde aktardı: “17. olmamıza rağmen aslında oradaki bir çok
takımdan daha iyi olduğumuzu gördük ve
2015 yarışı için büyük bir özgüven ile çalışmalara yeniden başladık. İlk hedefimiz
Tübitak Formula G 2014 yarışına katılarak
uzun zamandır bizden ayrı olan birincilik
kupamızı ait olduğu yere geri getirmektir.
Daha sonra da 2013 yılında edindiğimiz
tecrübelerle WSC 2015’e katılarak ilk olarak yarışı tamamlamak ve mümkün olursa
yarışı ilk beşte tamamlamak istiyoruz – ki
yarışı tamamlayabilen takım sayısı 10’u
geçmemektedir. Ancak bunun için çok büyük finansal destek gerekiyor.
WSC hedefi neden birincilik ya da ilk üç
değil de, ilk yedi diye sorulacak olursa;
bizim proje bütçemiz 650.000 TL civarındadır ve neredeyse tamamı sponsorlardan
karşılanmaktadır. Özellikle ilk beşteki takımların ise bütçe ile bir sorunu bulunmamaktadır. Ana sponsorları ya okulları ya da
çok büyük enerji firmalarıdır. Özellikle 2009
ve 2011 yarışında birinci, 2013 yarışında
da ikinci olan Tokai Üniversitesi, Panasonic
sponsorluğunda çalışmaktadır ve bütçelerinin 20.000.000 $ a kadar çıkabildiğini
birinci ağızdan duymuş bulunmaktayız. İlk
beşteki diğer takımlarında bütçeleri de en
az 1.000.000 $ civarındadır. Bu finansal
güç ile çok daha iyi malzemelerle çalışma
ve daha iyi ekipmanlarla yarışma imkanı
bulmaktadırlar…”
İTÜ Güneş Arabası Ekibi, teknik çalışmalarının yanı sıra, akademik olarak da çalışmalarına devam etmektedir. Ekip, 2004
senesinden beri 16 Lisans Tezi, 2 Yüksek
Lisans Tezi, 8 ulusal, 2 uluslararası yayın
çıkarmıştır.
90 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Yeni Fikirler Yeni İşler
Yarışması’nda Büyük
Ödül İTÜ Doktora
Öğrencisinin oldu
İstanbul Teknik
Üniversitesi Bilişim Enstitüsü,
Hesaplamalı Bilim ve Mühendislik Programı doktora
öğrencisi
Şenol Pişkin, bu
yıl dokuzuncusu
düzenlenen Yeni
Fikirler Yeni İşler Yarışması’nda Bilişim ve Telekomünikasyon
Kategorisi’nde
verilen 100 bin
liralık
Turkcell
büyük ödülünü
kazandı.
Sağlık alanında
çığır açacak “Mekânik Simülasyon Modellemesi” adlı proje ile
ödüle layık görülen Pişkin, kalp damar sistemini bilgisayar üzerinde yüzde yüz gerçeklikle modelledi ve üç boyutlu simülasyon hazırladı. Simülasyon sayesinde cerrahlar, ameliyatı önce
bir bilgisayarda yapacak, farklı ameliyat senaryoları geliştirilecek sonrada en iyi senaryo üzerinden gerçek kalp ameliyatını
hasta üzerinde sıfır hatayla yapabilecek.
TÜBİTAK’tan destek alan projenin yurtdışında toplam 30 hastaya uygulandığını, sonuçların oldukça başarılı çıktığını söyleyen
Pişkin “Yakın zamanda internet üzerinden yürütülecek sisteme
dünyanın her yerinden cerrahlar ulaşarak hastaların MRI ve CT
sonuçlarını sisteme yükleyip simülasyonu kullanabilecek. Sistem devreye girdiğinde ameliyatlardaki ölüm oranlarının ciddi
oranda düşeceğini aynı zamanda kişi başına yapılan ameliyat
sayısının da belirgin oranda azalacağını düşünüyoruz.” dedi.
Yarışma kapsamında, büyük ödülün yanı sıra ODTÜ Teknokent’te iki yıllık ücretsiz ofis desteği kazanan Pişkin, “Bu proje
ile İTÜ Teknokent’te de yer almayı istiyoruz. ARI Çekirdek yarışmasında da finale kalmış durumdayız. Finali kazanacağımızı
ümit ediyorum. Bu süreçte benden desteklerini esirgemeyen
doktora tez danışmanım Prof. Dr. M. Serdar Çelebi’ye ve proje
danışmanlarımdan Doç. Dr. Kerem Pekkan ile Doç. Dr. Gözde
Ünal’a teşekkür ediyorum.” diye konuştu.
Şenol Pişkin
İTÜ Bilişim Enstitüsü, Hesaplamalı Bilim ve Mühendislik Programı doktora öğrencisi olan Pişkin, doktora tezini İTÜ Bilişim
Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Serdar Çelebi danışmanlığında tamamladı. Savunma sınavını vererek mezun olma
aşamasında bulunan Pişkin, doktora sonrası çalışmalarına bir
süredir Koç Üniversitesi, Makina Mühendisliği, Biyoakışkanlar
ve Kardiyovasküler Mekânik Laboratuvarı›nda Doç. Dr. Kerem
Pekkan ile birlikte devam ediyor.
Metalik Fikirler
2. Ar-Ge Proje Ödülü
İTÜ’lü Öğrenciler ALDI
İstanbul Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği›nin bu yıl
2.sini düzenlediği Metalik Fikirler 2. Ar Ge Proje Pazarında Öğrenci
kategorisinde birincilik ödülü İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği
programında doktorasını tamamlayan Miray Çelikbilek ve İTÜ Malzeme Bölümü ve Mühendisliği alanında doktorasını tamamlayan Ali
Erçin Ersundu’ya verildi.
Akademisyen, öğrenci, sanayici ve girişimci kategorilerinden toplam
522 projenin katıldığı yarışmada öğrenciler kategorisinde, değişen
sıcaklığa bağlı olarak optik özelliklerini değiştirerek ışık ve ısı enerjisi kontrolü sağlayan yeni nesil termokromik akıllı camlar konusuyla
İTÜ’lü Girişimciler Öne Çıktı
İTÜ’lü öğrenciler, Ar-Ge projeleri hakkında şunları söyledi. “Termokromik akıllı camlar özellikle mimari uygulamalarda binaların gün
ışığı denetimini ve iklim kontrolünü sağlamak için kullanılmaya aday
malzemelerdir. Çeşitli ülkelerde enerji verimliliği sağlayan bu akıllı
camlar üzerine çalışmalar yapılmakta ancak Türkiye›de henüz değişen sıcaklığa bağlı olarak optik özelliklerini değiştirerek ışık ve ısı
enerjisi kontrolü sağlayan yeni nesil termokromik akıllı camların üretimi gerçekleştirilmemektedir. Bu proje ile ülkemizde yüksek katma
değere sahip yeni bir ileri teknoloji ürünü üretilmeye başlanması, bu
sayede hem ulusal enerji tasarrufuna hem de üretilecek know-how
ile ülkenin teknolojik altyapısal gelişimine katkıda bulunulması hedeflenmektedir.”
Miray Çelikbilek, Ali Erçin Ersundu
Miray Çelikbilek, doktorasını 2013 Eylül ayında Metalurji ve Malzeme
Mühendisliği programında tamamladı, Proje ortağı çalışma arkadaşı
Ali Erçin Ersundu ise doktorasını 2013 Nisan ayında Malzeme Bilimi
ve Mühendisliği programında tamamladı. İkisi de lisans ve yüksek lisans eğitimlerimizi İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümünde tamamladı. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını
Prof.Dr. Süheyla AYDIN ile İTÜ Termodinamik ve Kinetik Araştırma Laboratuvarında gerçekleştiren öğrenciler doktora sonrası araştırmalarının bir kısmını halen Termodinamik ve Kinetik Araştırma Grubuyla
sürdürmekteler. Malzeme termodinamiği ve kinetiği, camlar, cam seramikler, faz dengeleri konusunda pek çok uluslararası kitap bölümü,
makale ve bildiri yayınlamalarının yanı sıra Termokromik camlar konusunda inceleme aşamasında bir patentleri ve hazırlığı aşamasında
oldukları ikinci bir patentleri daha bulunmaktadır.
itü vakfı dergisi 91
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Genç Başarı
İTÜ’nün Yeni Mezunu Kristal Elma Birincisi Oldu
İTÜ Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği 2013 yılı mezunu Nuri Gülver, bu yıl
25.si düzenlenen Kristal Elma Yaratıcılık Festivali kapsamında katıldığı ve genç reklamcılar için düzenlenen Future 25 yarışmasında
çeşitli üniversitelerin reklamcılık bölümü öğrencilerini geride bırakarak birinci oldu.
Bu sene gnçtrkcll markasının ana sponsor
olduğu yarışmada, gnçtrkcll markasının akıllı
telefon ve mobil internet paketlerinin satışlarını artırmak için hazırladığı kampanya sunumu ile, aralarında BBDO New York Yönetici
Kreatif Direktörü Toygar Bazarkaya, gnçtrkcll
Marka Müdürü Melis Keşan, Idea Bakery
Kurucusu Serfi Altun, Youthmedia Kurucusu
Emrah Kaya, Alametifarika Kreatif Direktörü
Emrah Karpuzcu, Leo Burnett İstanbul Kreatif Direktörü Oktar Akın, TBWA Kreatif Direktörü Emre Kaplan ve Rabarba Kreatif Direktörü Pemra Ataç’ın bulunduğu juriden tam
not aldı. ““Bu olayın okulumuzun çok yönlülüğünü ve başarısını göstermek için iyi bir
örnek olduğunu düşünüyorum. Başta bana
her zaman bir gemiden daha fazlasını inşa
etmeyi öğreten fakülte hocalarım olmak üzere, mezunu olmaktan gurur duyduğum Teknik Üniversite’nin bütün hocalarına teşekkür
ederim. Eğer bu başarımla, okulumun çok
yönlülüğüne bir katkım olur ve öğrenci/mezun arkadaşlarımı başarılı olmaları konusunda cesaretlendirebilirsem, ne mutlu bana.”
diyen Nuri Gülver, bu ödülle, Fransa’da gerçekleşecek 61. Cannes Lions Yaratıcılık Festivali’ne gitmeye hak kazandı.
Nuri Gülver, ödül töreninde Reklamcılık Vakfı
Başkanı Haluk Sicimoğlu ile.
İTÜ’lü Öğrenciler Çalıştırdı,
Şimdi Onlar da Birer İTÜ’lü
Üniversite sınavına hazırlanmak için yüzbinlerce öğrenci okulun son yıllarında dershaneye
gitmek zorunda. Oysa çok çalışkan, derslerinde başarı isteyen ve üniversiteyi kazanma konusunda azimli olmalarına rağmen maddi imkânları yeterli olmadığı için dershaneye gidemeyen
öğrenciler de var. İşte bu öğrenciler için İTÜ’lü
gönüllüler “Bir Başka Yol” sunuyor. 2007’de
başlayan ve artık bir İTÜ klasiğine dönüşmekte
olan İTÜ Gönüllülük Kulübü’nün yürüttüğü “Bir
Başka Yol” projesi ile gönüllü İTÜ’lü öğrenciler
genç liselileri sınava hazırlıyor. Bu liselilerden
birçoğu bu yıl da birçok üniversiteyi kazandı.
Bu öğrenciler arasında İTÜ’yü kazanıp bu ders
yılı başında kaydını yaptıran öğrenciler de var.
Üç Öğrenci İTÜ’yü Kazandı
Meteoroloji Mühendisliği’ni kazanan bir öğrenci, dört çocuklu bir ailenin en küçüğü. Yeni
İTÜ’lü, bir arkadaşı aracılığıyla “Bir Başka Yol”dan haberdar olmuş. Ailesi ilk başta İTÜ’lü öğrencilerin hiçbir karşılık beklemeden böyle bir
projeye girişmelerini kuşkuyla karşılasa da ilk
toplantıya öğrenciyle birlikte gidip Gönüllülük
Kulübü’yle tanışınca bu kuşkularını üzerlerinden
atmışlar. Öğrencinin ailesi, kulübe güvendiklerini çünkü kulübün siyasi ya da dini ideolojilerinin
olmadığını gördüklerini söylüyor. Yeni İTÜ’lü, ortaokulda dershaneye gitmiş ama oradaki yarış
ortamından hoşlanmamış. Oysa “Bir Başka Yol”
sürecinde hiçbir zaman rekabet ortamı oluşmadığını, ders anlatımı ve kaynaklar gibi ken-
disine sunulan imkânların dershaneden daha
iyi olduğunu söylüyor. İTÜ’yü kazanan bir diğer
öğrenci ise Serkan. Serkan da dört çocuklu bir
ailenin ortancası. Gönüllülük Kulübü’nün kendisine ulaşması sonucu Serkan projeyle tanışmış.
Serkan, kulüpten yalnızca ders çalışmak değil,
geleceğini planlamak konusunda da yardım
aldığını söylüyor. Gönüllülük Kulübü’nden, Serkan’a danışmanlık yapan Bahar, önce kendisine
bütün meslek dallarını ve bu mesleklere mensup insanların nasıl çalıştıklarını anlatmış ve bu
sayede birlikte Serkan’a bir hedef belirlemişler.
Serkan İTÜ’nün önde gelen mühendisliklerinden birini kazanarak hedefine ulaştı.
İTÜ’lüden Tarih, Edebiyat, Coğrafya
Liselileri üniversiteye hazırlamakta sayısal dersler konusunda İTÜ’lülerin bir sıkıntısı yok. Eşit
ağırlık grubunun dersleri ise biraz problemli.
İTÜ’lü öğrenciler, ilgi alanlarına göre edebiyat,
tarih, coğrafya gibi müfredattaki konuları önce
kendileri çalışıyorlar, sonra liselilere aktarıyorlar.
Haftada üç gün etüt derslerinin olduğu prog-
ramlarının dışında isteyen lise öğrencileri Maslak kampüsünün yanı sıra Gümüşsuyu, Taşkışla, İşletme kampüslerindeki gönüllülerden de
birebir ders anlatımı desteği alabiliyorlar
Sadece Ders Değil Eğlence de Var
Dersler Ekim ayında başlayıp yoğun bir programa adım atan lise öğrencileri için yıl içerisinde
çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Yılbaşında yapılan küçük kutlamaların dışında, piknikler düzenleniyor ve diğer öğrenci kulüpleriyle iş birliği
içerisinde tiyatro, film, dans gösterilerinin yanı
sıra oyunlar oynanarak öğrencilerin sınav streslerinin azaltılması ve motivasyonlarının artması
hedefleniyor.
“Üniversiteyi Kazanan Öğrencilerden Hiçbir
Karşılık Beklemiyoruz”
Projede yer alan lise öğrencilerinin üniversiteyi
kazandıktan sonra Bir Başka Yol gibi bir sosyal sorumluluk projesi içerinde yer almalarını
beklemediklerini kendileri için öğrencilerinin
üniversiteyi kazanıp, hedeflerine ulaşmanın
sevinci içerisinde ilgi alanlarına ne giriyorsa onları yapmalarını isteyen gönüllüler öğrencilerde
baskı oluşturmak için bu projeyi yapmadıklarını
vurguluyorlar.
Lise öğrencilerine çalışmayı öğrettiklerini başarıyı da başarısızlığı da kendilerinin elde edeceğini belirten gönüllü öğrenciler bir şeyleri
değiştirmek, daha iyi bir gelecek için projenin
var olduğunu, çeşitli dershanelerden, yayın
evlerinden aldıkları kaynak kitap, defter bağışlarıyla ve kendilerinin de geçmiş olduğu stresli
üniversiteye hazırlık döneminden geçen öğrencilere yardım eli uzatan İTÜ’lü öğrencilerle projeye devam edileceğini belirtiyorlar.
92 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ Öğrencisi Gürcan Köylügil’in
BoeIng Tecrübesi
İTÜ Makina Mühendisliği 4. Sınıf öğrencisi
Gürcan Köylügil İTÜ-Boeing Uluslararası
İşletme Staj Programı kapsamında yaptığı
staj başvurusu kabul edilince dördüncü
sınıfın ikinci döneminde okulunu dondurup
ABD’ye staj yapmaya gitti. Staj programının
bu dönemki başvuru tarihleri (1 Aralık 2013
ve 24 Ocak 2014) öncesinde, Gürcan’la
6 aylık stajının kendisine kazandırdıklarını
konuştuk.
Boeing’in staj programına başvurmaya
nasıl karar verdin?
Daha önceki stajlarımı da Türkiye’de çeşitli
fabrikalarda, havacılık sektöründe yapmıştım. Bu sektöre zaten ilgim vardı. Boeing’in
staj programı ile ilgili bilgilere bir arkadaşım aracılığıyla ulaştım. 6 aylık bir işletme
stajıydı bu. Bir mühendislik şirketindeydi
ve zaten ben her iki tarafı da görmek istiyordum.
Staj programı beklentilerini karşıladı mı?
Beklentilerimi fazlasıyla karşıladı. ABD’ye,
kendime olabildiğince çok şey katabilmek
hedefiyle gittim. Boing bence üniversite
gibi bir şirket, inanılmaz kaynakları var, çok
fazla öğrenme imkânı var. O yüzden kendimi adeta 6 aylık bir yüksek lisans programına gitmiş gibi hissettim ve orada yaptığım
işi, bilgisayar programlarını, modellemeleri
en iyi şekilde öğrendim. Teknik konuların
dışında işletme konusunda da çok fazla
şey öğrendim. Makina Mühendisliği okuduğum için işletme bilgim teknik bilgim
kadar iyi değildi. Boeing’de pazarlama departmanında çalıştığım için bu konuları da
öğrenme fırsatı buldum. Ayrıca yurtdışında
çalışma konusunda da deneyim edindim.
Boeing’de gerek iş açısından gerek sosyal açıdan nasıl bir çalışma ortamı vardı?
Boeing’de çalışma saatleri 08.00 – 17.00
arasında. Şirketin içindeki çalışma ortamı
oldukça etkileyici. Bir kere fikirlerinize çok
değer veriliyor. Örneğin başka bir departmanın toplantısına girdiğinizde dahi size
dönüp ne düşündüğünüzü soruyorlar ve
düşüncelerinizi çok önemsiyorlar. Siz de
işinize daha fazla motive oluyorsunuz. Her
şeye kafa yoruyorsunuz. Bu bakış açısı
bence çok güzel bir yaklaşımdı. Ayrıca Boeing’İn genel merkezinin bulunduğu Seatt-
le’da oldukça canlı bir sosyal hayat vardı.
İşten çıktığım zaman spora gidiyordum. Biz
bu programda 9 stajyerdik; ama onun dışında Boeing’e gelip giden binlerce stajyer
var, yazın Amerikalı stajyerler geldi. Onlarla
birlikte zaman geçirdik. Ayrıca, fabrikalara
turlar yaptık, bütün Boeing’in büyük ve gerçekten görülmesi gereken tesislerine geziler düzenlendi. Bunun dışında ABD’de seyahat etme olanağı buldum; Las Vegas’a,
Los Angeles’a, Hawaii’ye, New York’a ve
Boston’a gittim.
Staj programı kapsamında aldığın ücret
yeterli miydi?
Stajyer ücreti yerine çalışmaya başlangıç
ücreti aldım. Maaşın yanında uçak biletimi sağladılar. Şirketin verdiği maaş masraflarımı karşılamanın ötesinde, gezmeye
de yeterliydi.
Staj dönemi süresince ne tür zorluklarla
karşılaştın?
İlk zamanlar biraz adaptasyon sıkıntısı yaşadım. 8 saat masa başında oturduğum bir
iş hayatına girerken ilk etapta zorlandım.
İngilizce konusunda başlarda akıcılığı yakalayamadım. Bunun yanında uçak firması
olduğu için çok fazla terim vardı ve onları
öğrenmek de biraz zamanımı aldı. Staj dönemini ilk 3 ay ve son 3 ay diye ikiye ayırabilirim. İlk 3 ay öğrenme oryantasyon, ikinci
3 ay ise biraz daha öğrenmeden öte artık
ürün verme, şirkete katma, daha aktif rol
alma diyebilirim. Yani son 3 ay hiçbir sıkıntı
yaşamadım şirkette.
Staj programında İTÜ’lü olmanın ne gibi
artıları oldu?
Herhalde İTÜ’lü olmanın bana en büyük
artısı, çalışmayı öğrenmemdi. İTÜ Makina
Fakültesi’nde çok çalışmadan dersleri geçemeyeceğimi anladığım için, bu felsefeyi oraya taşıdım. Orada da çok çalışmak
gerekti, bana verilen iş teknik bir işti ve
staj sürem 6 ayla sınırlıydı. Konulara hâkim değildim; ama ben sadece bunu nasıl
öğrenebileceğimi biliyorum: çok çalışarak,
hafta sonu ve mesai saatleri dışında kitap
okuyup teknik bilgileri öğrenerek... İTÜ’deki çalışma temposu, öğrenciyi dünyadaki büyük şirketlere rahatlıkla adapte ediyor.
İleriki dönemlerde bu tür programlara
başvurmak isteyenler için neler önerirsin?
İngilizce çok önemli, İngilizce’yle ilgili sıkıntıları olan arkadaşlarımın kendilerini geliştirmeleri gerekiyor. Mümkünse yurt dışına
gitmelerini öneririm. Bunun yanında, vakitlerini dolu geçirmelerini tavsiye ederim. Bu
bir yerde staj yapmak olur, çalışmak olur,
sevdiği bir işle uğraşmak olur, bir kulübe
girmek olur... Fark yaratmak için sürekli
kendilerine bir şeyler katmaları gerekiyor.
itü vakfı dergisi 93
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Genç Başarı
Türkiye’de Bir İlk: Dolgu
Malzemesi Projesi’ne Ödül
Tek Aşamada Gerçekleşen Reaksiyon
Laboratuvarında çalışan dünyanın birçok
yerinden gelen yüksek lisans ve doktora
öğrencileriyle adeta bir kültür birliği oluşturan Prof. Dr. Yusuf Yağcı ve Doç. Dr. Barış
Kışkan Almanya Max Planck Enstitüsü’nde
bulundukları zaman zarfları içerisinde Taşkın’ın yapmak istediği proje ile ilgili araştırmalar yapıp çalışmasında kendisine destek
olmuşlar. Çabalarının sonucunda piyasada
bulunan eşdeğerlerinden daha büyük yüzey alanına sahip olması ile kromatografi
işleminde kullanılan solvent sarfiyatını en
aza indirgeyen aynı zamanda dünyada çalışmaları olan ancak tek aşamada gerçekleştirilemeyen dolgu malzemesini Taşkın
melamin ve antrakinon ile basit bir reaksiyon sonucunda sentezleyerek proje yarışmasında dereceye girmeye hak kazanmıştır.
Türkiye İhracatçılar Birliği’nin İstanbul ve
Akdeniz birimleri tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Kimya Mamülleri Sektörü
Ar-Ge Proje Pazarı yarışmasında dünyada ilk defa tek reaksiyonda gerçekleşen,
yüzey alanı piyasada bulunan eşdeğerlerinden daha büyük olan dolgu maddesi projesi ile üçüncülük ve en fazla katkı
sağlayan öğrenci ödüllerini bu yıl İstanbul
Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü doktora öğrencisi ve aynı zamanda araştırma görevlisi Ömer Suat Taşkın kazandı.
En Fazla Katkı Sağlayan Öğrenci
Ömer Suat Taşkın lisans eğitimini Sakarya
Üniversitesi’nde, yüksek lisansını İstanbul
Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nde tamamlayıp doktorasını İTÜ’de polimer bilimi
üzerine yapmaktadır. Yarışmaya iki proje
ile katılıp geliştirdiği kolon dolgu malzemesiyle dereceye girmiş ve sunduğu proje
sayısıyla da yarışmaya en çok katkı sağlayan öğrenci ödülünü kazanmıştır. Öğrenci,
sanayici, girişimci ve akademisyenleri bir
araya getiren yarışmaya 254 proje başvurmuş, 150 tanesi 4 dalda finalist olarak
değerlendirilip öğrenci kategorisinde Taşkın üçüncülük ödülüne layık görülmüştür.
Dolgu maddesi özellikle ilaç sanayiinde
malzemelerin test edilmesi ve kalite kontrolünde çok önemli bir rol oynamaktadır. sabit ve hareketli fazlar vardır. Madde karışımları hareketli faz olarak kullanılan çeşitli solventlerin yardımıyla sabit faz olarak
kullanılan kolon dolgu maddeleri üzerinden geçirilerek bileşenlerine ayrılmış olur.
Piyasada silica ve türevlerinden oluşan bu
dolgu malzemeleri Avrupa ve Amerika’dan
temin edilebiliyor, Türkiye’de üretilmiyor. Yurt
dışından temin edildiği için belli bir maliyeti olan bu malzemeleri elde edebilmenin
daha kolay ve ucuz yolları olabileceğini ve
Türkiye’de üretilip dışa bağımlılığın azalabileceğini düşünen Taşkın doktora danışmanı olan Prof. Dr. Yusuf Yağcı ve Doç.
Dr. Barış Kışkan ile çalışmalara başlar.
Max Planck Enstitüsü ve İstanbul
Üniversitesi ile İşbirliği
Yüzey alan ölçümlerinin Almanya Max Planck Enstitüsü’nde, analizlerinin ise İstanbul
Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nde uzman
kadrolar tarafından yapılması ile Almanya-İTÜ-İstanbul Üniversitesi işbirlikli projenin
patent çalışmaları İTÜ Teknoloji Transfer Ofisi tarafında sürdürülüyor. Patent işlemlerinin
bitmesiyle dünyaca ünlü bilim dergilerinde
makalesinin yayınlanacağı dolgu malzemesinin büyük ilgi görmesi bekleniyor.
Ömer Suat Taşkın
Türkiye’de Üretilmiyor
Taşkın doktora tez çalışmalarında çok kullandığı, ilaç sanayiinde de saflaştırma ve
ayırma işlemlerinde kullanılan yüksek performanslı likit kromatografi yöntemi için kolon dolgu malzemesi geliştirdi. Kromatografi
az miktardaki fiziksel ve kimyasal özellikleri
birbirine çok yakın olan maddelerin saflaştırılmasında kullanılır. Kromatografide
İTÜ Teknoloji Transfer Ofisi
Taşkın’ın sentezlemiş olduğu dolgu malzemesinin yanında toplam dört tane patent
bekleyen çalışmalası var. Yurt dışında yaptığı çalışmalarla, almış olduğu patentlerle birçok başarıya imza atmış olan Prof. Dr. Yusuf
Yağcı ve birlikte çalıştığı eski öğrencisi Doç.
Dr. Barış Kışkan İTÜ’de Teknoloji Transfer
Ofisi’nin kurulmasıyla öğretim görevlilerinin
bilmedikleri patent işlerinden kurtulduklarını
zamanla daha çok patent alan akademisyenlerin olacağını belirtiyorlar.
94 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Temiz Enerji,
Temiz Toplum “STEP”
İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri,
çevre ve temiz enerji konularında öğrencileri bilinçlendirmek amacıyla, İzmir
Alaçatı’da bulunan Çağla Kubat Windsurf Academy’ de “Temiz Enerji Temiz
Toplum” adlı etkinlikte buluştu.
Sosyal sorumluluk alanında önemli bir
proje olan STEP, ( Sürdürülebilir Temiz
Enerji Platformu) üniversiteden ilköğretime, Türkiye’nin her bölgesindeki öğrencilerin temiz enerji konusunda bilinçlendirmeyi ve farkındalıklarının artırılmasını
amaçlıyor. Projenin starttı 27 Ekim 2013
Pazar günü, Alaçatı’da bulunan Çağla Kubat Windsurf Academy’de verildi.
Projenin ilk ayağı, İTÜ’den makine, metalurji, gemi inşaat, tekstil mühendisliği ve
ekonomi gibi bölümlerde okuyan 10 kişilik
ekiple birlikte İzmir Suphi Koyuncuoğlu
Anadolu Lisesi ve Şehit Onbaşı Ali Güner
Yeşilbağ Ortaokulu’ndan 20 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirildi.
Üniversite-Lise-İlköğretim
öğrencilerinin
bir araya geldiği etkinlikte, rüzgar, güneş,
jeotermal, hidroelektrik ve biokütle gibi yenilenebilir enerji kaynakları konusunda eğitimler verildi. Bu kapsamda yenilenebilir
enerji kaynaklarının ne olduğu, nasıl kullanıldığı, bunlardan ne şekilde faydalanıldığı, Türkiyede ve dünya çapında nerelerde
kullanıldığı hakkında bilgi paylaşımında
bulunuldu. Öğrenciler çevre temizliği ve
düzenlenmesi konusunda bilinçlenmenin
yanı sıra STEP projesini temsil edecek dalga modelinin yapılmasına da katkı sundu.
Akademi hocaları tarafından verilen eğitimin ardından sörf yapan minikler keyifli
anlar yaşadı.
Sosyal bir sorumluluk projesi olan STEP
hakkında bilgiler aktaran Proje Danışmanı
Doç.Dr.Mustafa Kumral “Kurulduğu günden bu yana 240 yıldır ülkemizde ve dünyada bir çok önemli projeye öncülük eden
İTÜ bu bağlamda öğrencisi ve öğretim
üyesi ile birlikte yenilenebilir enerji projelerinin birer ürünü olan güneş arabası, güneş
teknesi ve Türkiye’nin hidrojenle çalışan ilk
teknesi olan “MARTI” gibi projelere imza
atmıştır. Bütün bu projelerin sahibi olan
İTÜ’nün 7’den 77’ye bütün nesillere böylesine sonsuz enerji kaynaklarının kullanımı
konusunda bilinçlendirme çabası önemli
bir değerdir ve önümüzdeki dönemde de
benzer çalışmalarla devam edecektir. Böylesi bir projede üç nesil İTÜ’lü olan Çağla
Kubat’a da katkı ve desteklerinden dolayı
şükranlarımı sunuyorum.” dedi
İTÜ Makine Mühendisliği Mezunu Windsurf Academy sahibi Çağla Kubat ise
projede yer almasının nedenini şöyle
açıkladı. “Doğa dostu bir spor Windsurf
yapıyorum doğayla iç içe büyüdüğüm
için bu spor sayesinde doğanın sorunlarına da daha duyarlı yetiştirildim. O
yüzden bu tür sporları ve aktiviteleri çocuklara daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum. Bu sayede doğa bilincini insanlara ulaştırmak istiyorum. Çocuklar,
doğaya kendilerini daha yakın hissetsinler. İTÜ’lü öğrenciler bu konuya çok
duyarlı bu anlamda sürekli proje üretiyorlar,
gönüllü olarak çalışmaya çok açıklar. Bende bir İTÜ mezunu olarak proje de yer aldım. Bunu bütün üniversitelerimize yaymak
istiyoruz.” diye konuştu.
Proje koordinatörü İTÜ Makine Mühendisliği son sınıf öğrencisi Tuğrul Kara, “STEP
projesinin ilk etkinliğinde sürdürülebilir
enerji kaynaklarını çocuklara anlatmanın
yanında çevre duyarlılığının öncelikle çöpüne sahip çıkmakla ve çevreye saygıyla
başladığını temel alarak Alaçatı Çağla Kubat Windsurf Academy çevresinden çöpler toplandı. Pet şişe atıklarının kullanıldığı
temsili bir DALGA MODELİ yapıldı. Burada amacımız hem çevreye duyarlı hem de
sürdürülebilir enerji kaynakları hakkında
bilinçli bir neslin yetişmesine katkı sağlamaktı; başlangıç için bunu sağladığımızı
düşünüyorum.” dedi.Etkinlik, öğrencilere
katılımcı sertifikalarının verilmesi ile sona
erdi.
itü vakfı dergisi 95
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Genç Başarı
‘Laboratuvarımız
Mutfak’ Projesi Hayata
Geçirildi
TÜBİTAK Bilim ve Toplum Daire Başkanlığı’nca çağrıya açılan
4004 kodlu Doğa Eğitimi ve Bilim Okulları destek programı çerçevesinde desteklenen ve yürütücülüğünü Doç. Dr. Leyla Tavacıoğlu’nun yaptığı “Laboratuvarımız Mutfak” projesi, İTÜ Bilim
Merkezi’nde görevli Uzman Saliha Gündüz ve Uzman Emel
Yılmaz tarafından Marmara Bölgesi’nde yer alan İstanbul, Çanakkale, Balıkesir, Sakarya ve Bursa yatılı bölge ortaokullarında
uygulanmaya başladı.
Proje kapsamında Fizik, Kimya ve Biyoloji alanlarındaki birçok
fiziksel ve kimyasal kavramlara ve prensiplere dayalı etkinlikler yapılarak, öğrencilere günlük hayatta karşılaştıkları olaylara
bilimsel bakış açısıyla yaklaşma yeteneği kazandırılması hedefleniyor. Proje yürütücüsü Doç. Dr. Leyla Tavacıoğlu, konuyla
ilgili olarak “Mutfak gibi tanıdık ama aynı zamanda laboratuvar
benzeri bir evsel mekânda sebep-sonuç ilişkisini kurabilmek
öğrenme sürecini kolaylaştırır ve daha zevkli hale getirir. Öğrenciler formüllerle karşı karşıya gelmeden önce, uygulayarak,
deneyerek sebep-sonuç ilişkisini kurmayı becerirlerse anlama
süreci kısalarak kalıcı öğrenmeler gerçekleştirilebilir. Proje ile
İlköğretim öğrencilerinin mutfakta karşılaştıkları durumların,
olayların ve eylemlerin bilimsel temellerini keşfetmelerini sağlamak, bilimsel bakış açısını kazandırarak bilime olan ilgiyi arttırma amacını güdülüyor.” şeklinde konuştu.
Projenin, İstanbul’da 28-29 Eylül’de Arnavutköy Şehit Çavuş
Selçuk Gürdal Yatılı Bölge Ortaokulu’nda ve 5-6 Ekim’de Çanakkale Gülpınar Yatılı Bölge Ortaokulu’nda gerçekleştirilen
ilk etabında 109 öğrenciye eğitim verildi. Bu etapta, 5. Sınıf
öğrencilerine “Hızlı dondurma”, “Vejetaryen elektrik” ve “Nasıl
tat alıyoruz?” etkinlikleri; 6. sınıf öğrenimine devam eden öğrencilerine ise “Sihirli karışımlar”, “Katı mı sıvı mı?” ve “Bulutlara
çıkalım” etkinlikleri uygulandı.
Denizcilik Fakültesi’nin
Yelken’de Uluslararası
Başarısı
İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi
(İTÜ DF) mezunlarının ve
öğrencilerinin bulunduğu 24 kişilik mürettebata
sahip STS Bodrum teknesi “LycaMobile Mediterrenean RegettaTallShip
2013”yarışlarında iki dalda birincilik elde etti.
Uluslararası Yelken Eğitimi Birliği’nin (STI) Batı Akdenizde Barselona, Toulan ve La Spezia arasında düzenlediği, yaklaşık 40 ülkeden
60’tan fazla teknenin katıldığı yarışlarda, STS Bodrum teknesi görkemli yelkenlileri geride bırakarak birinci oldu.
Denizcilik Fakültesi Yelken Kulübü üyeleri Yiğitcan Saka, Muhammed Güler ve İbrahim Coşkun birinciliklerine ek olarak, yarışa katılan yaklaşık 60 yelkenli gemi arasında uluslararası haberleşme
kurallarına en uygun haberleşmeyi sağladıkları için yarışmanın en
prestijli ödüllerinden biri olan ‘’Communication Prize’’ödülünü kazandı.
İTÜ’lü öğrenciler bu büyük başarının tek sahibi olmadıklarını ve
İTÜ’de aldıkları eğitimin başarılarında büyük payı olduğunu vurgulayarak ülkemizi ve İTÜ’yü uluslararası arenada temsil etmekten
onur duyduklarını söyledi.
96 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ Peyzaj Mimarlığı Öğrencilerinin Başarısı
rencileri farklı konularda başarı gösterdikleri özgün tasarımlarıyla yarışmaya katıldı. Kullanıcı profili, güvenlik, kullanılan
malzemeler ve uygulanabilirlik açısından
incelenen projelerde birincilik, ikincilik ve
üçüncülük ödülleri İTÜ peyzaj mimarlığı
bölümünden öğrencilere layık görüldü.
Haliç bölgesindeki yenilenmeye destek
veren Amplio Emlak Yatırım A.Ş. bölgedeki Şehit Öğretmen Neşe Alten İlköğretim
Okulu’nun bahçe peyzajını düzenlemek
amacıyla Eylül ayında bir peyzaj tasarım
yarışması başlattı. Öğrencilerden öğrencilere bir proje olarak hedeflenen bu yarışma, ilkokul öğrencilerine yeni bir oyun
alanı kazandırırken; üniversite öğrencilerine henüz mezun olmadan, uygulanmış bir proje sahibi olma fırsatı veriyor. Birinci gelen projenin uygulanacağı yarışmada, bütçe analizi katılımcı öğrenciler tarafından yapıldı.
3. ve 4. sınıf peyzaj mimarlığı bölümü öğ-
1.lik Ödülü
Melike ÜRESİN - İstanbul Teknik Üniversitesi
2.lik Ödülü
EKİP GÖKKUŞAĞI
Meral DEMİRKAYA - Düzce Üniversitesi
Zeynep ÇIKRIKÇIOĞLU - İstanbul Teknik Üniversitesi
Sercan MUTLU - Bartın Üniversitesi
Ömer Can ATAKUL - Bartın Üniversitesi
Süleyman YILMAZ - Karadeniz Teknik Üniversitesi
Gizem EKİCİ - Karadeniz Teknik Üniversitesi
3.lük Ödülü
Güzin ÖZTOK -İstanbul Teknik Üniversitesi
Arzu TÜRK -İstanbul Teknik Üniversitesi
13. Uluslararası İstanbul Go Turnuvası,
İTÜ’nün Ev Sahipliğinde düzenlendi
Türkiye’de bu sene en geniş katılımcıyla
gerçekleştirilen Go turnuvasına Uzak Doğu’dan Balkanlar’a dünyanın dört bir yanından 200’e yakın oyuncu katıldı. Tescilli bir Avrupa Go Kupası Turnuvası olarak
İTÜ Go Kulübü desteği ve İstanbul Teknik
Üniversitesi sponsorluğunda düzenlenen
turnuva, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Merkezi
Derslik Binası’nda yapıldı. Turnuvada deneyimli oyuncular yarışırken, Go’ya yeni
başlayanlar ve ilgi duyanlar da oyunları yakından takip etme fırsatı buldu.
İTÜ Go Kulübü Başkanı ve İTÜ Kimya
Bölümü 3. sınıf öğrencisi Onur Güven,
İTÜ’nün turnuvaya ev sahipliği yapmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek “Go, stratejik planlama ve taktiksel
hesaplamaya dayalı bir oyun. Bu yönüyle
bizlerin mesleki gelişimine de katkı sağlıyor. Go oyununa ilgi duyan herkesi, trunuvaya bekliyoruz” dedi.
İstanbul Go Oyuncuları Derneği tarafından Türkiye Go Oyuncuları Derneği ve İTÜ
Go Kulübü işbirliğiyle 28-29 Eylül 2013
tarihlerinde bu yıl onüçüncü kez düzen-
lenen ve 128 oyuncunun katılımıyla gerçekleştirilen Uluslararası İstanbul Go Turnuvası›nı geçen yıl ikinci olan Emre Polat
(5 Dan, TR) tüm maçlarını alarak kazandı.
Toplam 30 kişinin ödül aldığı turnuvanın
ikinciliğini Hüsrev Aksüt (2 Dan, TR),
üçüncülüğünü Hayri Kılıç (1 Dan, TR),
dördüncülüğünü Eren Kurter (2 Dan, TR),
beşinciliğini ise Mehmet Barış Albayrak
(2 Dan, TR) aldılar.
GO: Tahta üzerinde iki farklı renk taş
takımıyla oynanan bir strateji oyunudur.
Go oyunu gerektirdiği stratejik planlama
ve taktik hesaplama nedeniyle bir akıl
sporudur. Olasılıkların çokluğu ve şekil
okuma, ayırt etme ve yeni çözümler üretme gereksinimi nedeniyle de bir sanattır.
İstanbul Teknik Üniversitesi Go Kulübü
İGOKU, İTÜ bünyesinde oynanan Go
oyununun İTÜ’lü oyuncularını bir araya
getirmek amacıyla 2002 yılında kurulmuştur. 2010 yılından beri de her yıl Go
Turnuvaları düzenlemektedir. İTÜ Go Takımı, geçen yaz Polonya’da düzenlenen
Go Kongresi’ne de katılmıştır.
İTÜ’nün ev sahipliğinde düzenlenen turnuvaya bu yıl Coffee O›Clock, Radikal
Gazetesi, Best Bilgisayar, Büyülü Dükkan Metis Yayınları ve İstanbul Go Okulu
sponsor oldular.
itü vakfı dergisi 97
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ VakFı’NDan haberler
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin 25. Kuruluş Yılında
Burs Kampanyası İçin Özel Bir Konser
“Fazıl SAY Piyano Resitali”
Klasik müzik alanında uluslararası gururumuz Fazıl Say, İTÜ Vakfı Sosyal
ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin kuruluşunun 25. yılında, İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak amacıyla
düzenlenen özel bir konserle konuğumuz oldu.
Beş kıtada sürdürdüğü konserleriyle
her yıl yüz binlerce müzikseverin hayranlığını kazanan, doğu ve batı kültürleri arasında yeni bir köprü kurmayı
amaçlayan Fazıl Say, 16 Aralık’ta İTÜ
öğrencileri yararına düzenlediğimiz
piyano resitalinde dinleyenleri müziğin büyülü evreninde bir yolculuğa
çıkardı. Say, Haliç Kongre Merkezi Sadabat Salonu’nu dolduran bini aşkın
müziksever için Mozart, Beethoven,
Leos Janácek, Paul Hindemith ve
Chopin’in eserlerini yorumladı.
Konserimize destek vererek Vakfımızla dayanışmanın güzel bir örneğinin
de sergilendiği bu konsere sponsor
olan İTÜ mezunu Ülkü Arıoğlu ve İTÜ
Mezunlar Derneği’ne konser sırasında birer teşekkür plaketi verildi. Kuruluşunun 25. yılını dolduran İTÜ Vakfı
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’ne de, Vakfımıza verdikleri destek
Fotoğraf (Soldan sağa): İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi Başkanı Şadiye Karadoğan, İTÜ Vakfı Başkan
Yardımcısı Naci Endem, Ülkü Arıoğlu ve Mezunlar Derneği
Başkanı Erol Bilecik. (Fotoğraf: Zübeyir Süğlün)
ve sağladıkları katkılar nedeniyle
bir “25. Yıl” teşekkür plaketi verildi.
Plaketler, İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı Naci Endem tarafından sunuldu.
Kuruluşunun 25. yılını kutlamakta
olan İstanbul Teknik Üniversitesi
Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, geleceğimizin yapı
taşları gençlerimize burs desteği
sağlamak amacıyla bugüne kadar
sayısız etkinlik gerçekleştirdi. Bu etkinlikler arasında önemli yer tutan
klasik müzik konserlerinde ülkemizin dünya çapındaki sanatçıları,
grup ve orkestraları, aynı şekilde
yurt dışından sayısız solist ve grup
müzikseverlerle buluşturuldu. 25 yıldır hiç yılmadan, tamamen gönüllü
çabalarla hep aynı heyecanla etkinliklerini yürüten İTÜ Vakfı Sosyal ve
Kültürel Hizmetler Komitesi’nin, bu
konserden sağladığı gelir de tüm
etkinliklerde olduğu gibi aynı amaca
yönelik olarak İTÜ öğrencilerine karşılıksız eğitim bursu verilmek üzere
İTÜ Vakfı Burs Fonu’na aktarıldı.
“İstanbul Avrupa Korosu” Öğrenciler İçin Sahnedeydi
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, Burs Kampanyasına Destek etkinlikleri çerçevesinde 2013-2014 çalışma
döneminin ilk konser organizasyonunda,
2013 yılının ödüllü klasik müzik topluluğu
İstanbul Avrupa Korosu’nu müzikseverlerle
buluşturdu.
İstanbul Avrupa Korosu, İTÜ öğrencileri
yararına düzenlenen bu konserde, Vivaldi’nin eserleri ağırlıklı olmak üzere, Fabriel
Faure, Pietro Mascagni, Bedrich Smetana,
Aleksandr Borodin, Pyotrl Tchaikovsky, Richard Wagner ve Giuseppe Verdi’nin eserlerini seslendirdi.
Günümüze kadar değerli şeflerle çalışmış
olan Koro, 2013 güz sezonu itibarı ile Şef
Burak Onur Erdem ile çalışıyor, Koro’nun
korrepetitörlüğünü ise 2010 yılından bu
yana Lena Şenol üstleniyor. 1991 yılından bu yana 40’a yakın büyük koro eserini
seslendirmiş olan İstanbul Avrupa Korosu,
yaklaşık yüz kişilik kadrosuyla Türkiye’nin
en büyük amatör klasik müzik topluluğu
haline gelmiştir. Koro, 37 yıldır sürdürdüğü
‘Çok Sesli Koro müziğini kitlelere sevdirmek ve Türkiye’de icra edilmemiş eserleri
ilk defa seslendirerek, tanıtmak’ gibi zor bir
misyonu gerçekleştirme konusundaki çalışmaları ile 2013 yılında Andante dergisinin 4. Donizetti Klasik Müzik Ödüllerinden
‘Yılın Korosu’ ve ‘Yılın Klasik Müzik Topluluğu’ ödüllerine layık görülmüştür.
18 Kasım 2013 tarihinde İTÜ Maçka Yerleşkesi Yabancı Diller Yüksek Okulu, Mustafa
Kemal Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen bu konser de, yine İTÜ öğrencilerine
eğitim bursu sağlamak üzere “Burs Kampanyasına Destek” etkinlikleri çerçevesinde düzenlendi.
98 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Sevgi, Emek ve Gönül Birliğinde Çeyrek Asır
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin 25. Yılı
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin kuruluşunun 25. yılı kutlandı.
25. Yıl nedeniyle İTÜ Vakfı’nca düzenlenen kutlama yemeğinde, İTÜ Rektörü ve
Vakfımız Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Karaca tarafından üyelere birer
teşekkür plaketi sunuldu.
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, kuruluşunun 25 yılını geride bıraktı.
İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu, Vakfımıza 25
yıldır kesintisiz sürdürdüğü katkı ve desteklerden dolayı Komite için bir kutlama
ve teşekkür yemeği düzenledi. Rektör ve
İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Karaca, Yönetim Kurulu Üyeleri Y.
Müh. Ülkü Arıoğlu, Y. Müh. Naci Endem,
Prof. Dr. Güven Önal, Y. Müh. Güner Koçel,
Prof. Dr. Mete Tapan, Y. Mim. Levent Aksüt ,
Y. Müh. Nijat Gürsoy ile Genel Sekreter Kenan Çolpan ve Genel Sekreter Yardımcısı
Kenan Mete’nin katıldığı 25. Yıl kutlama
yemeğinde, Komitede 25. Yıl boyunca fii-
len görev alan üyelerle, farklı yıllarda gruba
dahil olan üyeler hazır bulundu. İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri Havuzbaşı Restoran’da
gerçekleştirilen yemek sırasında, Rektör
Mehmet Karaca tüm üyelere 25. Yıl anısına
birer teşekkür plaketi sundu. Rektör Karaca, teşekkür plaketlerini sunarken yaptığı
konuşmada Komite’nin Vakfa, dolayısıyla
İstanbul Teknik Üniversitesi’ne sağladığı
katkıların çok değerli ve önemli olduğunu
itü vakfı dergisi 99
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ VakFı’NDan haberler
belirterek, Üniversite olarak
Komite’nin
çalışmalarına mümkün olan her türlü desteği vermeye devam edeceklerini ifade
etti. Komite Başkanı Şadiye Karadoğan
ise konuşmasında, gönüllü çabalarla yürüttükleri faaliyetlerin artarak sürdürülebilmesi için İTÜ’nün kurumsal desteğinin önemine dikkat çekti. Kurucu üyelerden Prof.
Dr. Suna Atak, Komite’nin kuruluşu aşamasında
Neş’e Önal ve Güven Önal’ın
çaba ve katkılarını unutmamak gerektiğini
vurguladı;
Prof. Dr. Işık Kumbasar da,
Prof. Dr. Kemal Kafalı ile Prof. Dr. İlhan Kayan ve Kayacan Kayan’ın Komite’nin kuruluşuna ve çalışmalarına verdikleri desteği
hatırlatarak, kendilerini her zaman saygı ile
andıklarını belirtti.
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, mezun ve mensup eşleri ile öğretim elemanlarından oluşan bir grup öncü
kadının girişimleri ile 1988 yılında kuruldu.
Gönüllülük esası ile bir araya gelen
üyelerin, kuruluş tarihinden itibaren küçük
adımlarla, ancak büyük heyecanla başlattığı etkinlikler zamanla büyük hedeflere
dönüşerek, üniversitemize kalıcı eserler
kazandırmanın yanı sıra, camianın sosyal
ve kültürel hayatına da yeni bir soluk getirdi. 1992 yılında yapımı tamamlanan Gümüşsuyu Kız Öğrenci Yurdu, sevgi, emek
ve gönül birliği ile bir araya gelmiş Sosyal
ve Kültürel Hizmetler Komitesi üyelerinin
özverili çalışmalarının bir simgesi olarak
bugün 50 kız öğrencimize barınma olanağı sağlıyor. Bugüne kadar gerek ülkemizin
önde gelen kuruluşlarının, İTÜ’ye gönül
vermiş dostların sponsorluğunda, gerek-
Yılbaşı Kermesi
Rektör Mehmet Karaca, Komite’nin dönem başkanı Şadiye Karadoğan’a plaketini verirken.
se tamamen kendi çabaları ile düzenlediği
sayısız klasik müzik konserinde, dünyaca
ünlü pek çok Türk ve yabancı sanatçıyı
İTÜ camiası ile buluşturan Komite, “Burs
Kampanyasına Destek” amacıyla konser
organizasyonlarının yanı sıra, bale, yurt içi
ve yurtdışı gezileri, kermes, defile, yemek,
brunch, sergi, tiyatro, panel, konferans,
briç kurs ve turnuvaları, resim kursları gibi
pek çok etkinliğini sürdürüyor. Tüm etkinliklerden elde ettiği geliri İTÜ Vakfı Burs Fonu’na aktaran Sosyal ve Kültürel Hizmetler
Komitesi, her yıl 200 civarında İTÜ öğrencisine verdiği karşılıksız bursla, yemek yardımlarıyla, Giysi Odası’yla geleceğimizin
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi›nin geleneksel etkinliklerinden “Yılbaşı Kermesi” 18 Aralık
Çarşamba günü İTÜ Maçka Sosyal
Tesisleri Arı Kovanı Restoran›da gerçekleştirildi. Her türlü giysi, el emeği
göz nuru dekorasyon ürünleri, çeşit
çeşit tasarım takılar ve organik ürünlerin yer aldığı kermeste ziyaretçilere
yılbaşı öncesi zengin hediye seçenekleri sunuldu. Komite üyelerinin
hünerli elleriyle hazırladıkları lezzetli
hamur işleri ve soğuk yiyeceklerden
oluşan yiyecek-içecek masası, çeşitli kuruluşlardan bağış olarak gelen ve
farklı ihtiyaçlara cevap veren ürünler
ilgi çekti.
Kermeste her yıl olduğu gibi bir de
çekiliş yapıldı. Şanslı numaralar çeşit-
yapı taşları gençlerimizin pek çok sorununa çözüm üreten, kucak açan bir aile.
Sosyal ve Kültürel Hizmetler
Komitesi Üyeleri:
Prof. Dr. Suna Atak, Prof. Dr. Işık Kumbasar,
Ayla Altay, Ayla Eren, Fügen Sarıoğlu, İrem
Vardar, Kamuran Aköz, Mukaddes Özdemir, Nuran Baykal, Öney Tameroğlu, Yurdanur Aydoğan, Şadiye Karadoğan, Zeliha
Dilek, Aysun Yücekal, Emine Yağcı, Ertan
Doğan, Güler Uğur, Hülya Karadoğan, İclal
Vatandost, Sermin İpekoğlu, Şerife Özkaynak, Merih Sütlaş, Sultan Sökmen, Şaduman Banger.
li ödüller kazanırken, etkinlikten elde
edilen gelir de yine İTÜ öğrencilerine
burs verilmek üzere “Burs Fonu”na
aktarıldı.
100 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ Vakfı Yayınları
32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda
tanbul içi ve dışından gelen ziyaretçilere
fuara özel indirimlerle sunuldu.
İTÜ Vakfı Yayınları 32. Uluslar arası İstanbul Kitap Fuarı’nda sergilendi. Akademik
yayınlar ve üniversite hazırlık yayınlarımızla
katıldığımız fuardaki standımıza ilgi büyük
oldu.
TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye
Yayıncılar Birliği tarafından TÜYAP Fuar ve
Kongre Merkezi-Büyükçekmece’de 2-10
Kasım 2013 tarihleri arasında düzenlenen
32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nı bu yıl
455 bin okur ziyaret etti. Ana teması “Tarih: Geçmişteki Gelecek”, Onur Konuğu ülkenin Çin ve Onur Yazarının Prof. Dr. Taner
Timur olduğu; 690 yayınevi ve sivil toplum
kuruluşunun katılımıyla düzenlenen fuara
yurt dışından 27 ülke katıldı, 17 yabancı yazar konuk oldu ve 300 kültür etkinliği
gerçekleştirildi.
İTÜ Vakfı, bu yıl yine inşaat, mimarlık, elektrik-elektronik, matematik, gemi, uçak-uzay,
kimya, İngilizce eğitimi, makine, fizik, maden, müzik gibi disiplinleri kapsayan 50 civarında akademik yayın ve 50’yi aşkın modülden oluşan üniversite hazırlık yayınları
ile fuara katıldı. Bu yıl fuar için özel olarak
tasarlanan standımız göz doldururken, İTÜ
logolu ürünler de ilk kez bu fuarda sergilendi. Akademik yayınlarımız, üniversite hazırlık yayınlarımız, İTÜ logolu ürünler , gelecek hayallerini İTÜ’nün süslediği üniversite
adayları, fuarı ziyaret eden İTÜ mezunları,
mensupları ve diğer ziyaretçiler tarafından
büyük ilgi ve memnuniyetle karşılandı.
Gerek akademik yayınlarımız, gerekse üniversite hazırlık yayınları üniversite öğrencileri, akademisyenler, üniversite hazırlık
öğrencileri, lise öğrencileri, yayıncılar, dağıtımcılar, kitapevleri, dersaneler, öğretmenler, çocuğu için en iyi öğretim materyali
arayışındaki anne-babalar olmak üzere İs-
Yayınevleri ve Dağıtımcılarla
İşbirliği
Fuarda, çok sayıda kitabevi ve dağıtımcı
ile, yayınlarımızın satış ve dağıtımı konusunda görüşmeler yapıldı. Akademik kesimlerin ve üniversiteye hazırlanmakta olan
öğrencilerin yayınlarımıza kolay erişimini
sağlamak amacıyla tüm Türkiye’ye dağıtımı
ve satışı konusunda adımlar atıldı.
Fuarda bu yıl Çin Halk Cumhuriyeti Onur
Konuğu olarak yer aldı. Çin’den çok sayıda
yayınevinin katıldığı konuk ülke etkinlikleri
kapsamında Çin edebiyatının önemli isimleri de fuarın konuğu oldu.
Bu çerçevede fuara katılan Shanghai Jiao
Tong Üniversitesi Yayın Ekibi, İTÜ Yayınları ile yakından ilgilenerek işbirliği ve ortak
yayın teklifinde bulundu. Avrupa’dan pek
çok üniversite ile yayın işbirliği içinde olan
Shanghai Jiao Tong Üniversitesi Yayın Heyeti, İTÜ Vakfı’nı ziyaret ederek, mensubu
oldukları üniversitenin akademik çalışmaları ve yayın faaliyetleri hakkında bilgi verdiler, yayın işbirliği önerisinde bulundular.
Söz konusu heyetle, ortak yayın yapılabilecek alanlarda görüşmelerin sürdürülmesi
yönünde karara varıldı.
Habertürk ile İşbirliği
İTÜ Vakfı Üniversite Hazırlık Yayınları’nın
üniversite adayları ve lise öğrencilerine tanıtımı ve dağıtımı için Habertürk Gazetesi
ile geçtiğimiz yıl yapılan işbirliği devam
ediyor. Bu çerçevede, haftanın belirli günlerinde Deneme Sınavı ekleri ve modül
kitaplar Habertürk Gazetesi ile birlikte tüm
Türkiye’de ek olarak veriliyor. Konu ile ilgili
ayrıntılar gerek TV kanallarında, gerek ituyayinlari.com’da duyuruluyor.
itü vakfı dergisi 101
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
YAYINLAR
Mimarlığı Doğru
Okuyabilmek İçin
Doğan Hasol’dan
Mimarlık ve Yapı Terimleri
Sözlükleri
katkıyla önemli bir başvuru kaynağı oldu.
Sözlük, mimari ve yapı terimlerini, kavramsal ve tarihsel arka planlarını da vererek
yalın bir dille açıklıyor. Bu yönüyle sözlük
Türkiye’de doğru, tutarlı bir mimarlık dili
oluşturma çabalarına öncülük etmiş oldu.
Her baskısında sözlüğün içeriği gözden
geçirildi; yeni çıkan güncel kavramlar ve
terimler ile bunlara ilişkin açıklayıcı çizim ve
fotoğraflar eklendi. Mimarlar kadar, sanata,
tasarıma ve mimarlığa ilgi duyanlar ile yakın meslek dallarında çalışanların da rahatlıkla yararlanabildiği Ansiklopedik Mimarlık
Sözlüğü yıllardır, özel­lik­le mi­mar­lık öğ­ren­ci­
le­ri­nin edin­dik­le­ri ilk ki­tap­lar­dan bi­ri ol­ma
özelliğini taşıyor. Yaklaşık 10.000 maddeden oluşan sözlükte, 500’e yakın çizim ve
fotoğraf bulunuyor.
Doğan Hasol’un yaklaşık 40 yıldır aralıksız
çalışarak güncellediği Mimarlık ve Yapı Terimleri Sözlükleri, kendi alanında en temel
başvuru kaynakları olmayı sürdürüyor.
İlk kez 1975 yılında çıkan ve bugüne kadar 12 baskı yapan Ansiklopedik Mimarlık
Sözlüğü, Türkiye’de mimarlık terminolojisinin yerleşmesi ve gelişmesine yaptığı eşsiz
Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü’nden “damıtılarak” hazırlanan Mimarlık Cep Sözlüğü mimarlar için olduğu kadar, mimarlığa,
sanata ve tasarıma ilgi duyanların yanısıra
yakın meslek dallarında çalışanların da
rahatlıkla yararlanabileceği, kapsayıcı bir
içeriğe sahip. Sözlüğün yeniden gözden
geçirilerek genişletilmiş yeni 3. baskısı yaklaşık 3.000 maddeden oluşuyor. Sözlükte
ayrıca 400’e yakın çizim ve fotoğraf yer
alıyor.
İngilizce-Fransızca-Türkçe Mimarlık ve
Yapı Terimleri Sözlüğü mimarların, mühendislerin ve yapı dalında çalışan kişilerin tasarım ve uygulama sırasında kullandıkları
sözcük ve terimleri kapsıyor. Tarihten gelen
ve çoğu, biçimle, işlevle, üslup ve akımlarla
ilgili terimlerin yanısıra güncel teknoloji ve
malzeme terimleri aynı ağırlıkta... Yeniden
gözden geçirilen 3. baskıda içerik daha da
zenginleştirildi ve toplam 50.000 sözcük ve
terime ulaştı.
İngilizce-Türkçe / Türkçe-İngilizce Mimarlık
ve Yapı Sözlüğü’nün 4. baskısı ise yaklaşık
30.000 terimden oluşuyor. Bu sözlükte de,
tarihten gelen ve çoğu biçim, işlev, üslup
ve akımlarla ilgili olan sözcük ve terimlerin
yanısıra güncel teknoloji ve malzeme terimlerine de aynı ağırlıkta yer veriliyor.
Bunların dışında Hasol’un bir mimarlık sözlüğü de İngilizce-Fransızca / Fransızca-İngilizce olarak Fransa’da Le Moniteur yayınevince yayınlandı.
Mesut Kaya
102 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Zekai Şen’in Kitapları
Springer Yayınevi’nde
Mühendislikte Felsefe
İTÜ İnşaat Fakültesi öğretim üyelerinden, birçok ödül sahibi ve dünya çapında sayılı bilim insanlarından Zekai Şen’in
“Philosophical, Logical and Scientific
Perspectives in Engineering” adlı kitabı, 15 Eylül’de ABD’nin bilim dünyasında sözü geçen Springer Yayınevi tarafından “Intelligent Systems Reference
Library” serisi kapsamında yayınlandı.
Zekai Şen, daha önce Su Vakfı Yayınları tarafından Türkiye’de Bilim ve Felsefe
Serisi kapsamında “Mühendislikte Felsefe, Mantık, Bilim ve Etik”, “Bilim ve Bilimsel Araştırma İlkeleri”, “Bilimsel Araştırma
Yaptırma İlkeleri” ve Bilim ve Türkiye” adlı
kitaplarında oluşturduğu düşüncelerini yeni kitabı vasıtasıyla dünya çapında akademisyenler, bilim öğrencileri ve
genel okur kitlesiyle paylaşmış olacak. Şen’in kitabı 7 bölümden oluşuyor. Girişin
ardından gelen bölümler şöyle: “Intelligent Reasoning Elements”, “Philosophy
and Engineering”, “Logic and Engineering”, Science and Engineering”, “Education and Engineering” ve “Future Trends”.
“Mühendislik Mesleğinin Sanat Yönü
Unutuldu”
Zekai
Şen,
kitabının
önsözünde
mühendislik mesleğinin sanat yönünün
neredeyse unutulması ve sözel altyapısına
değer verilmemesi yüzünden meslekte
felsefe, akılcı mantık ve bilimsel yönlerin
gözardı edildiğini ve hep hazır formüllerden,
algoritma
ve
yöntemlerden
medet
umulduğunu belirtiyor. Şen’in kitabında
örnekler yardımıyla mühendislikte felsefe,
mantık ve bilimsel düşüncenin katkılarının
neler olduğu anlatılıyor ve gerekli eleştirel,
akılcı ve üretken düşüncenin ilkelerinden
söz
ediliyor.
Şen,
“Mühendislerin
bilim adamı olmadıkları genel kanaati
bulunmasına rağmen, onların bilim
adamı olmaları için mutlaka felsefe
düşüncelerine ve mantık sorgulamalarına
kendilerini
uyarlayamayacakları
anlamı
çıkarılmamalıdır”
diyor. “Felsefe İhmal Edilirse Zararı Büyük
Olur”
Şen’e göre, mühendislik eğitimi almış bir
kişi de bilgi teorisine, sorgulamasına ve
nedenselliğine yönelerek, uygulamak için
aldığı bilgilerin derinliklerine inerek bilimsel
düşünceye sahip olabilir. Şen ayrıca bu
durumun doğayla ilişkisine de değiniyor:
“Mühendisliğin felsefe yönü ihmal edilerek
sadece ekonomiklik, hızlılık, basitlik ve
çevre ile uyumsuz çözümlerin üretimi esas
alınırsa, canlılara kısa veya uzun zamanda
zararlı olabilecek (sera gazları, kirlenme vb.)
sorunlar ortaya çıkarabilir. Bir bütünlük ifade
eden, sınırları olmayan ve tanımlanamayan
felsefe ilkeleri dışlandığında odak noktası
sadece ekonomi vb. olan çözümler klasik
mühendislik
uygulamalarıdır.
Bunlar
bir bütün içinde düşünülmediğinden
sonuçlarda faydadan fazla zararlar
belirebilir. Ortaya çıkan zararları iyileştirmek
için mühendisin, daha geniş ufukları
olan felsefi düşünce ile zararları en aza
indirebilecek çözümleri, doğrudan doğruya
kendisine öğretilen matematik çözümlerle
değil, bunların esasını teşkil eden sözel
ve mantık kurallarına göre bir tasarımı,
öncelikle ortaya koymasında yarar vardır.”
Siyah-Beyaz Yerine Grinin Tonları
Şen kitabında kendisinin de katkıda bulunduğu “bulanık mantık” teorisine ve bu
teorinin mühendislik eğitimindeki yerine
de değiniyor ve bunun getirdiği ortamda gelecekteki trendleri inceliyor. Şen’e
göre “Bulanık mantık çoklu bir mantıktır. Siyah-beyaz yerine bunların arasındaki gri renklere de yer verilir.” Şen,
felsefenin mühendislik eğitimindeki yerine değinirken de şunları ifade ediyor:
“Günümüz mühendislik eğitiminde akılcılıktan çok nakilcilik ağır bastığından ve
bilim tanımının iyi bilinmemesinden, öğrenilen her yöntemin bilimsel olduğu varsayımı en baştan yapılır. Artık bu varsayımın
eleştirilmesi düşünülmez ve eğitim sisteminin verdiği öğretiler sanki bir tabu gibi
kabullenilir. Bir mühendisten yeni bilimsel
kuramları ortaya koyması beklenmeyebilir
ama önüne gelen kuramları akılcı algılaması ve sorgulamasını yaptıktan sonra kullanması beklenmelidir. Mühendisliğin daha
fazla bilim ile iç içe olması için eğitimde ve
düşüncede mutlaka felsefe ilkelerine göre
şüpheciliğin ve eleştiriciliğin yayılması gereklidir”.
“Solar Energy Fundamentals
and Modeling Techniques kitabı
İngilizce ve Çince Yayımlandı
İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği
Bölümü Öğretim Üyesi Zekai Şen’in “Solar
Energy Fundamentals and Modeling Techniques: Atmosphere, Environment, Climate
Change and Renewable Energy” adlı çalışması İTÜ adresi ile dünyaca ünlü Springer
yayınevi tarafından İngilizce olarak yayınlandı. Yine aynı yayınevi tarafından Çince
olarak da basılan kitap Çin’de ders kitabı
olarak da okutuluyor.
Şen, “Güneş Enerjisinin Temel Esasları ve
Modelleme Teknikleri: Atmosfer, Çevre, İklim Değişikliği ve Yenilenebilir Enerji” adıyla Türkçe’ye çevrilebilecek kitabında fosil
yakıtların çevresel ve atmosferik etkilerinin
yanı sıra yenilenebilir enerji konusunu ele
alıyor.
Konuyla ilgili konuşan Şen, “Türkiye’nin
adını bilim dünyasında bilinir kılmak isteyen bir kişi olarak, kitabı İTÜ adresi ile
Türkiye’den yazdığımı belirtmek istedim.
Dünyada bu kitabı eline alan herkes, Türkiye’de yazıldığını görecek. Bu benim için
büyük bir ödül ve şereftir” dedi.
itü vakfı dergisi 103
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
YAYINLAR
Bilgin, ÇOPUR VE BALCI’nın kitabı uluslararası
taylor&FRANCIS YAYINEVİ’NDE
Maden ve İnşaat Endüstrilerinde Mekanize
Kazı = Mechanical Excavation in Mining
and Civil Industries
Yazarlar: Prof. Dr. Nuh Bilgin, Prof. Dr. Hanifi
Çopur ve Doç. Dr. Cemal Balcı
İTÜ öğretim üyeleri, yazdıkları kitaplarla
uluslararası alanda kabul görmeye devam
ediyor.
İTÜ Maden Fakültesi, Maden
Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden
Prof. Dr. N. Bilgin, Prof. Dr. H. Çopur ve Doç.
Dr. C. Balcı’nın”Mechanical Excavation
in Minin and Civil Industries” adlı kitabı
dünyaca ünlü CRC Press, Taylor & Francis
Group uluslararası yayınevi tarafından
İngilizce olarak yayımlandı.
Maden ve inşaat mühendisliği projelerinde akıcı bir iş planlamasının en etkin yolu,
kazı mekaniğinin temel prensiplerinin iyi
anlaşılmasıdır. Bu kitapta, teorik sonuçları
deneysel ve gerçek dünyadaki sonuçlarla
kıyaslayarak, kazı makinelerinde kullanılan kama tipi, konik, disk gibi çeşitli kes-
kiler için kesme teorileri detaylı bir şekilde
açıklanmaktadır. Yazarlar, çeşitli bağımsız
değişkenlerin bağımlı değişkenler üzerindeki etkilerini göstermek amacıyla, maden
ve inşaat sektöründe karşılaştıkları çok sayıdaki gerçek problemleri içeren örnekleri
çözümleri ile birlikte vermişlerdir. Çözümlü
örnekler Sert Kaya ve Yumuşak Zeminlerde
Kullanılan Tam Cepheli Tünel Açma Makineleri, Kollu Galeri Açma Makineleri, Kesici-Yükleyiciler, Kömür Sabanları, Zincirli
Kesme Makineleri, Dikey ve Eğimli Kuyu ve
Havalandırma Bacası Kazı Makineleri, Geniş Çaplı Delgi ve Kazık Makineleri, Mikrotünel Kazı Makineleri gibi kazı makinelerini
kapsamaktadır.
Bu kitap, öğrencilere ve saha mühendislerine, belirli bir saha için doğru kazı makinesinin seçimi ve seçilen makinenin kazı
performansının tahmini ve verimli bir kazı
için makinenin optimizasyonu konularında
yardımcı olacaktır.
Orhan Yavuz Teknik Eğitim Vakfı
Yayınları
2005 yılında Dr. Y. Müh. Orhan Yavuz
tarafından kurulan “Orhan Yavuz
Teknik Eğitim Vakfı -OYTEV”, en
tanınmış yabancı üniversitelerde
kullanılan ders kitaplarını dilimize
kazandırmayı, öğretim üyelerinin
telif ders kitaplarını yayımlamayı
sürdürüyor.
Zemin Mekaniği Esasları ve Temeller;
Temel Geoteknik
Toprak sınıflandırması, Arazi incelemeleri,
Zemin özellikleri, Zeminde su drenajı, Gerilmeler, Oturma, Kesme mukavemeti, Deprem etkileri, Zemin mekâniği, İyileştirmeler,
Yanal basınçlar ve dayanma yapıları
Yazar: David F. McCarthy, 7.Baskı, 850 sayfa, Fiyatı: 50 TL
Çelik Boruların Projelendirme Esasları
Amerikan Su İşleri Birliği, AWWA M11 standardı
Boru hattı hidroliği, Et kalınlığı hesabı, Su
darbesi, Dış yükler, Destekler, Bağlantılar,
Form parçaları, Korozyon kontrolu, Kaplamalar, Projelendirme verileri
174 sayfa, Fiyatı: 30 TL
Dinamik Meteorolojiye Giriş
Temel korunum yasaları, Elemanter uygulamaları, Atmosferik salınımlar, Tropikal dinamik, Vektör analizi, Nem değişkenleri
Yazar: James R. Holton, 4.Baskı, 616 sayfa, Fiyatı: 30 TL
İnşaat ve Çevre Sistemleri Mühendisliği
Sektör bazında yatırım projelerinde sistem
analizi, Çok amaçlı doğrusal programlar, Ağ
akışının programlanması, Kritik yol yöntemi,
Karar teorisi, Örnek bir su kaynakları problemi, Ulaştırma sistemleri, Mühendislik ekonomisi, Finansal planlama
Yazarlar: Charles S. Revelle, E. Earl Whitlatch, Jeff R. Wright, 509 sayfa, Fiyatı:30 TL
Yapısal Çözümleme
Bina türü sistemlerin yapısal elemanları,
Dış etkiler, İzostatik sistemler, Kesit zorları-
nın bulunması, Alıştırmalar, Hiperstatik sistemler, Çözüm örnekleri
Yazarlar:
Faruk
Karadoğan,
Sumru
Pala, Ercan Yüksel, Yavuz Durgun, 570
sayfa, Temin yeri: Cenkler Matbaacılık-(0212-2830277)
Kırılma Mekaniği Esasları ve
Uygulamaları
Doğrusal elastik, elastik-plastik kırılma
mekâniği, J-Q teorisi, dinamik ve zamana
bağlı kırılma, malzeme
davranışı, metal
dışı malzemelerde kırılma ve deneyleri, yorulma çatlağı, hesaplamalı kırılma mekâniği, korozyon esasları
Yazar: T.L. Anderson, 611 sayfa, Fiyatı: 50 TL.
İnşaat Mühendisliğinde Hidrolik
Yazar: Martin Marriott, 5. Baskı, 407 sayfa,
Basılıyor
104 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
‹TÜ Sosyal Tesisleri
⎧ 3’ü suit olmak üzere 29 odal› 57 yatak kapasiteli konaklama birimi.
⎧ Konferans salonu
⎧ Çok amaçl› toplant› salonlar›
⎧ Ar› Kovan› Restoran/Bar
⎧ K›fl bahçesi
⎧ Çat› Restoran
⎧ Teras
⎧ Sergi salonu
⎧ Otopark
Özenle seçilmifl menüler, ö€len ve akflam yemekleri,
bilimsel ve sosyal etkinlikler, davetler, kokteyller, brunch,
kokteyl prolonger, niflan-dü€ün törenleri,
mezuniyet - do€um günü partileri, s›n›f yemekleri,
aç›k büfe yemek davetleri.
‹TÜ Maçka Sosyal Tesisleri
‹TÜ Vakf› ‹fltiraki olan
Mühendislik-Mimarl›k-Müflavirlik
Araflt›rma - Gelifltirme San. Tic. A.fi.
taraf›ndan iflletilmektedir.
‹TÜ Sosyal Tesisleri, ‹TÜ Maçka Kampüsü, Teflvikiye / ‹stanbul
itü vakfı dergisi 105
Tel: (0212) 296 31 47 - 296 55 12 Fax: (0212) 233 10 19
e-mail:[email protected] / Havuzbafl› Restoran: 0212 246 10 07
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
YAYINLAR
İTÜ VAKFI YAYINLARI SATIŞ YERLERİ:
İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Kampüsü), Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Kampüsü), YEM Kitapevi,
Pandora, EDGE Akademi (Ankara)
Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: [email protected]
İstanbul Teknik Üniversitesi
ve Mühendislik Tarihimiz
Editör: Prof. Dr.
MehmetKaraca
2. Baskı
Yazıları ve
Rölöveleriyle
Sedat Çetintaş
Prof. Dr. Ayla Ödekan
Ord. Prof. Ata Nutku Türk
Gemi İnşaatı Endüstrisi ve
Mühendislik Eğitiminin
Önderi
Y. Müh. Aydın Esen
Genel Jeoloji
Prof. Dr. İhsan Ketin
8. Baskı
5. Essentials of
Research Paper
Writing
Dilek Vidana Tavaşoğlu
Suzan Arıman
Süeda Albayrak - 2. Baskı
Matematik I
Teoremler, İspatlar,
Problemler
Y. Doç. Dr.
Mehmet Ali Karaca
2. Baskı
Kompleks
Değişkenli
Fonksiyonlar Teorisi
Prof. Dr. Mithat İdemen
2. Baskı
Elektromagnetik
Alan Teorisinin
Temelleri
Prof. Dr. Mithat İdemen
3. Baskı
Mimarlıkta
Değerlendirme
Prof. Dr. Mete Tapan
Diferansiyel
Denklemler
Prof. Dr. Faruk Güngör
4. Baskı
Matematik I
Çözümlü Problemleri
Y.Doç.Dr.
Ayşe Peker Dobie
6. Baskı
Modern
Aerodinamiğin
Temelleri
Prof. Dr. Ülgen Gülçat
Linear Cebir
Çözümlü Problemleri
Y. Doç. Dr
Mehmet Ali Karaca
2. Baskı
Muallim İsmail Hakkı
Bey ve Musiki Tekâmül
Dersleri
Prof. Nermin Kaygusuz
Planlamada
Sayısal Yöntemler
Prof. Dr. Vedia Dökmeci
106 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ VAKFI YAYINLARI
İstanbul Teknik Üniversitesi
ve Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013
İstanbul Teknik Üniversitesi ve
Mühendislik Tarihimiz 2. baskı, 2013
150 TL
The Armanian File
Yazıları ve Rölöveleriyle
Sedat Çetintaş - 2004
Editör: Ayla Ödekan
150 TL
Ord. Prof. Ata Nutku-Türk Gemi
İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik
Eğitiminin Önderi - 1.baskı, 2013
Aydın Esen
Essentials Of Research
Paper Writing - 2.baskı,
2013
Kamuran Gürün
17 TL
Mimarlıkta Estetik
Değerlendirme
Mete Tapan
10 TL
50 TL
Gemi Formunun Hidrodinamik
Dizaynı
Kemal Kafalı
10 TL
Editörler: Dilek Vidana
Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,
Suzan Arıman
17 TL
Mukavemet Esasları
Güher Dosdoğru
Writing Research Papers 2.baskı, 2006
Editörler: Dilek Vidana
Tavaşoğlu, Süeda Albayrak,
Suzan Arıman
15 TL
Flotasyon
Suna Atak
Matematik I Çözümlü
Problemleri - 6. Baskı, 2013
Ayşe Peker Dobie
22 TL
Plaser Yataklar
Atilla Aykol, Ali H. Gültekin
8 TL
Genel Jeoloji - 2008, 8.
Baskı
İhsan Ketin
25 TL
Kaynağın Isıl İşlemi
Nezihi Özden
8 TL
Matematik 1 Teoremler,
İspatlar, Problemler - 2008
Mehmet Ali Karaca
25 TL
Analiz
Ratıp Berker
10 TL
Dalga Kırınımında Analitik
Yöntemler Cilt:I-II - 2011
Alinur Büyükaksoy,Gökhan
Uzgören, Ali Alkumru
25 TL
Nükleer Çağın İlk 40 Yılı
Nezihi Özden
10 TL
Kompleks Değişkenli
Fonksiyonlar Teorisi - 2008
Mithat İdemen
15 TL
Üniversitelerimiz Nereden
Nereye Getirildi
Kemal Kafalı
10 TL
Diferansiyel Denklemler
- 2010
Faruk Güngör
25 TL
İTÜ’den 50 Yıllık Anılar
Kemal Kafalı
10 TL
Elektromanyetik Alan
Teorisinin Temelleri - 2006
Mithat İdemen
11 TL
İstanbul Boğazı Güneyi ve
Haliç›in Geçe Kuvaterner
Dip Tortulları
Engin Meriç
10 TL
Mimarlıkta Değerlendirme
- 2004
Mete Tapan
10 TL
Yüksek Matematik
Cevdet Koçak
10 TL
Planlamada Sayısal
Yöntemler - 2005
Vedia Dökmeci
10 TL
Genel Fizik Deneyleri
Mustafa Çetin
8 TL
Lineer Cebir Çözümlü
Problemleri - 2009
Mehmet Ali Karaca
15 TL
İTÜ Tarihçesi
Kazım Çeçen
10 TL
Uçuşun Yüzüncü Yılında
Modern Aerodinamiğin
Temelleri - 2006
Ülgen Gülçat
17 TL
Sözlü Yazılı ve Bilimsel
Anlatım Teknikleri
Ö.Bayramıçlılar, N.Ak
8 TL
18 TL
Fizik 1
Hüseyin Güven v.d.
8 TL
15 TL
Müzikoloji ve Kaynakları
-2006
Yrd. Doç. Dr. Recep USLU
10 TL
Muallim İsmail Hakkı Bey
ve Musiki Tekamül Dersleri
-2006
Nermin Kaygusuz
10 TL
Elektromanyetik Alan
Teorisi Çözümlü
Problemleri Cilt:I-II - 2009
Gökhan Uzgören, Alinur
Büyükaksoy, Ali Alkumru
Yaşamın Evrimi Fikrinin
Darwin Döneminin Sonuna
Kadarki Kısa Tarihi - 2004
A.M. Celal Şengör
Cisimlerin Mukavemeti
2014 (9. Baskı çok yakında
kitabelerinde)
Mustafa İnan
8 TL
10 TL
itü vakfı dergisi 107
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
spor
İTÜ Spor Kulübü
Süper Amatör Lig’e terfi eden futbol takımımızın kadrosu
Metin Tükenmez
İTÜ Spor Kulübü’nün,
gerek üniversite
gerekse spor kulübü
anlamında yaptığı
sportif hizmetler
benzer üniversitelere
örnek olmuş, köklü ve
çağdaş mühendislik
ve mimarlık eğitiminin
yanında“sporda İTÜ
gibi olmak” İTÜ’ye
özenmek algısını
yaratmaktadır.
İstanbul Teknik Üniversitesi Spor Kulübü
1951 yılında kurulmasına karşın 1953’de
tescili yapılarak İstanbul’un 100 eski kulübü arasında yerini almıştır. Başlangıçta,
üniversitemizin çalışanları ve öğrencilerinin
spor etkinliklerine katılmasını amaç edinen
İTÜ Spor Kulübü, zamanın ve koşulların değişimi doğrultusunda ülkemiz sporuna öncülük etmek anlamında üniversite dışından
sporculara da kucak açmış, onların İTÜ
ailesinin sıcak ortamında kulübün bir üyesi
olarak kurumsal bir kimlik edinmelerine neden olmuştur. İTÜ’de öğrenim görmeseler
de İTÜ ailesinin en seçkin sporcularından
biri olarak tarihe geçmiş nice sporcularımız
vardır. Kulüp başkanlığına kadar yükselmiş
efsane basketbolcumuz Kemal Erdenay
onlardan sadece biridir.
İTÜ Spor Kulübü bugün için Türkiye’nin en
çok spor branşına sahip sportif kurumudur.
Basketbol, Kadın ve Erkek Voleybol, Futbol, Atletizm, Sualtı Sporları(Görüntüleme,
Video, Zıpkın, Aletli Dalış), Satranç, Kano,
Kürek, Amerikan Futbolu, Rüzgâr Sörf,
Sutopu, Jimnastik, Curling(Buz Sporları),
Korfbol…
İTÜ Spor Kulübü’nün gerek üniversite gerekse spor kulübü anlamında yaptığı sportif hizmetler benzer üniversitelere örnek
olmuş, köklü ve çağdaş mühendislik ve mimarlık eğitiminin yanında“sporda İTÜ gibi
olmak” İTÜ’ye özenmek algısını yaratmak-
Üniversiteler 1. Lig’ine çıkan İTÜ Erkek Voleybol Takımı’mızın kadrosu.
108 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
İTÜ Spor Kulübü 2. Lig kadrosu (2013-2014 sezonu)
tadır. Bu algının bir sonucu olarak üniversitemiz ve ülke gençliğine hizmet etmeyi
ilke edinmiş İTÜ Spor Kulübü bünyesinde
dünya çapında Jimnastikçi bulundurmakta, Amerikan Futbolu Takımı Avrupa’da
karşılaşmalar yapmakta, Sualtı Sporları dalında Dünya ve Avrupa dereceleri edinmiş
başarılı sporcularımızın kıvancını tüm İTÜ
camiası ile paylaşmaktadır.
İTÜ’de Spor denilince akla basketbolun
gelmesinin haklı nedenleri vardır. İTÜ Basketbol Takımı dördü üst üste olmak üzere
tam beş kez Türkiye Basketbol Ligi Şampiyonu olurken basketbolu ülkemize sevdirmek gibi bir özgörevi de(misyon) üstlenmiştir. Kuruluşundan bu yana İTÜ Spor
Kulübü’nün itici gücü olan Basketbol takımı
ne yazık ki Bölgesel Lig’e kadar gerilemiş
ama geçen sezon yeniden 2. Lig’e çıkarak
1. Lig hedefini gerçekleştirmek için düğ-
meye basılmıştır. Haziran ayında yapılan
Genel Kurul’da İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca Kulüp Başkanı seçilmiş, basketbol takımının 1. Lig’e çıkması için gerekli
desteği vereceğini söylemiştir.
İTÜ Spor Kulübü’nün önde gelen branşlarından biri olan Voleybol Erkek Takımı 3.
Lig’de, Kadın Takımı ise Bölgesel Lig’de
mücadelesini sürdürmektedir. Bu arada
Üniversite Erkek Voleybol Takımımızın yeniden 1. Lige çıkması sportif açıdan hepimizi sevindirmiştir. Yıllarca İstanbul Amatör
Ligi’nin saygın takımlarından biri olarak bilinen futbol takımımız 20 yıl aradan sonra 2.
Amatör Lig’den 1. Amatör Lig’e, 19 Ocak
2014 Pazar günü biten bu sezon sonunda
da Süper Amatör Küme’ye çıkmıştır. Futbol
takımımız üç yıl içinde iki küme birden terfi etmiştir. Tarihi’nde ilk kez Süper Amatör
Küme’ye çıkan futbol takımımız için koyduğumuz “Türkiye Süper Ligi” hedefinin gerçekleştirilmesi için İTÜ’lülerin desteğine
gereksinim duyulmaktadır.
2. Atatürk ve Cumhuriyet Spor Şenliği
İTÜ Beden Eğitimi Bölümü, ikincisini düzenlediği Atatürk ve Cumhuriyet Spor
Şenliği’ni, 14 Ocak 2014’te gerçekleştirilen Personel Salon Fulbolu Turnuvası final
maçı ile başarıyla tamamladı. Toplamda 10
turnuva, Atatürk Koşusu ve Cumhuriyet Yürüyüşü etkinlikleri ile Atatürk anılırken, sahalara geçen yıldan daha fazla sporcu çekilmiş oldu. Beden Eğitimi Bölümü, ilklere
de imza atarak ilk yüzme yarışı, ilk plaj voleybolu ve bilek güreşi turnuvalarını da bu
kapsamda gerçekleştirdi. Bölüm takımları
ve sporcuları toplamda 1Takım Şampiyonluğu, 2 Takım İkinciliği, 1 Gol Krallığı Ödülü,
bireysel yarışmalarda ise bir birincilik ve bir
de üçüncülük kazandılar.
İTÜ Bilek
Güreşi
Turnuvası
2. Atatürk ve Cumhuriyet Şenliği çerçevesinde gerçekleştirilen Personel Futbol Turnuvası, Personel Salon Futbolu Turnuvası,
Basketbol, Bilek Güreşi, Voleybol, Plaj Voleybolu, Masa Tenisi ve Tenis Turnuvaları,
Yüzme Yarışları ve Atletizm Müsabakaları
pek çok profesyonel ve amatör sporcunun
kıyasıya mücadelesine sahne oldu.
2. Geleneksel Atatürk’ü Anma Koşusu’na
her yıl olduğu gibi İTÜ genelinde yoğun bir
katılım oldu. Turnuva sonucunda tüm sporculara tişört hediye edildi, dereceye girenlere kupa ve madalya verildi.
İTÜ Beden Eğitimi Bölüm Başkanlığı’nca 2. Atatürk ve Cumhuriyet Spor Şenliği kapsamında bu yıl
ilk kez düzenlenen İTÜ Bilek Güreşi Turnuvası, 13 Kasım’da İTÜ Ayazağa Kampüsü Merkez Spor
Salonu’unda gerçekleştirtildi.
Turnuvaya İTÜ’lü akademik ve idari personelin yanı sıra öğrenciler de katıldı. Erkeklerde 3 farklı kilo
grubunda, kadınlarda ise tek grupta yapılan müsabakalarda 40 kişi yarıştı. Müsabakalar sonucunda
erkeklerde 90 kg’da İsrafil Shakiev, 80 kg’da Erdi Başaran ve 70 kg’da Onur Pasturmaz birinci olurken,
kadınlarda Şeyma Duran birinciliği elde etti. Turnuva sonunda dereceye girenlere madalya verildi.
itü vakfı dergisi 109
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
AQV82
A1042
RS43
4
Q
Q8
RQV1087632
K
B -----
----- D
G
95
RV963
A97z62
5
A10763
875
V10
A94
SİMSAR
Batı
5 Trefl
Pas
KOLATA
Kuzey
Kontur
pas
DEMİREL
Doğu
pas
pas
ZAİM
Güney
5 pik
8
A104
Q
QV10
K
B -----
----- D
G
-
RV93
-
7
875
-
-
Trefl Rua atağına yerden Rua pikle çakan Mey Zaim, küçük pikle ele geldi.
Karo valesini oynayınca, yerden küçük verdi, As ile olan doğu karo döndü.
Karoları ve trefleri ele-yere çakarak bitirdi, dışarıdaki son kozu aldı, şu duruma
ulaştı:
\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\
Karışık ikili: Final A 2 seansından bir el:
Şimdi yere doğru kör oynadı, batı tek damını verince Mey Zaim boşladı. Elinde
trefl’den başka renk kalmayan batı, el çaka yer çaka gelmek zorunda idi. Böylece
oynayan diğer vereceği körden kurtulmuş oldu. Eğer doğu ortağının damını Rua
ile ezerse, bu sefer yerin A10 çatalına doğru oynamak zorunda kalacaktı.
Bu oyun şeklinin dışında, bütün renkleri elimine edip, kör asını da çektikten sonra
son trefl ile eli batıya vererek, yine aynı oyun sonunu yapabilirdi. Sonuçta 5 pik tam
yapılınca 100 üzerinden 97 puan alındı.
Karışık İkili Eleme 3. seansından bir el:
Q4
V10875
A76
Q103
V8
RQV1043
98752
K
B -----
----- D
G
652
RQ962
98
ARV
AR10973
A43
52
4
ULTAV
Batı
-
Pas
3 karo
Pas
KOLATA
Kuzey
1 NT
3 pik
SERDAROĞLU
Doğu
1 kör
pas
pas
ZAİM
Güney
1 pik
2 pik
pas
Karo Rua atağını yerden As ile alan Mey Zaim 3 tur koz oynadıktan sonra, elden son karosunu rakibe verdi. Karoyu alan batı trefl döndü. ARV trefl üst üste
oynandı. Son trefle çakan dekleran şu pozisyona ulaştı:
V10875
V104
98
K
B -----
----- D
G
RQ962
-
73
A43
Elden kör oynandı, yerden 10’lu kondu, bütün eli kör kalan doğu diğer kör onörünün yanından oynamak zorunda idi. Bu güzel oyun sonu Zaim-Kolata çiftine
100 üzerinden 88 puan kazandırdı.
110 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
Komite’nin 18 yıllık etkinliği: Zihin Sporu ‘Briç’
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi,
kuruluşunun 25. yılını geride bıraktı. Bu süreçte
çok sayıda etkinliğin yanı sıra, 20 yıla yaklaşan
bir faaliyet olarak Briç ders ve turnuvaları, İstanbul’un dört bir yanından briç tutkunlarını bünyesine çekti, çekmeye devam ediyor. Briç etkinliğinin
başlatılması için ilk adımların atıldığı zamandan
günümüze kadar gerek Komite üyesi olarak katkıları, gerekse bir briç tutkunu olarak bu etkinliğin
kesintisiz katılımcısı Kamuran Aköz, ‘Briç’in İTÜ
çatısı altında nasıl başladığını anlatıyor…
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi
1988 yılında kurulduğunda, dönemin Rektörü ve
İTÜ Vakfı Başkanı, ilk kuruluş toplantımıza katılarak öğrenciye burs vermek ve Üniversite’nin
sosyal yaşamının canlanmasına katkıda bulunmak üzere Komiteyi görevlendirdi. Bu amacı
gerçekleştirmek üzere konserler, geziler, sergiler,
kermesler gibi etkinliklerin yanı sıra, briç ders ve
turnuvaları da düzenlemek istedik. O günün değer yargıları ile İTÜ çatısı altında briç oynanması
pek benimsenmiyordu.
Oysa ki briç, ilk kez İstanbul’da oynanmaya başlamış ve adını Galata Köprüsü’nden almış (1873)
ve bu bilgi ACBL (American Contract Bridge League)’ın yayınında, Galata Köprüsü’nün resmi ile
birlikte yayınlanarak doğrulanmıştır.
Günümüzde ‘Briç’ zihin sporu sayılmakta ve olimpiyatları düzenlenmektedir. İlk olarak 1960 yılında
düzenlenen Briç Olimpiyatları’nın 12. si, 2004 yılında 83 ülkeden 3000 sporcunun katılımı ile İstanbul’da yapılmıştır.
Bu gerçekler sonunda briçe direnç ortadan kalkmış ve İTÜ mezunu Sayın Necmeddin Sunget,
1993 yılında küçük bir gruba ders vermeye başlamış ve dersler iki yıl sürmüştür. Çalışmayı gönüllü olarak yürütmüş olan hocayı burada saygı ve
rahmet ile anıyoruz. Ayrıca arkadaşımız Sevimser
Mörel iki sene zarfında hocanın asistanlığını yapmış, üyelerimizden Güler Uğur, Zeliha Dilek ve
rahmetle andığımız Oya Uğur briç etkinliklerinin
başlaması ve sürdürülmesinde büyük katkılarda
bulunmuşlardır.
İTÜ Vakfı’nda briç, Sayın Süleyman Kolata’nın
briç dersleri ile birlikte haftada iki gün düzenlediği briç turnuvaları ile 1996’da resmen başlamış
oldu. Süleyman Kolata, Milli Takım oyuncusu
olup, TBBF sıralamasında 2469,5 puanla ALTIN
USTA unvanı ile anılıyor. Kendisi briç bilgisi dışında güler yüzü ve mutevazı davranışları ile öğrencilerinin beğenisini kazanıyor. Burada, briçin kendi
içinde barındırdığı analitik düşünce, zihin sporu
gibi özelliklerin ötesinde sıcak bir dostluk ve arkadaşlık ortamı oluşmuştur. Bu ortamın oluşmasında
katkıları olan Olgu Şeker ve Melih Özdil’i de unutmamak gerekiyor.
Haberler
Türkiye Karışık Takımlar ve İkili Şampiyonası
2013 senesinin son Federasyon Turnuvası olan
Türkiye Karışık Takımlar ve İkili Şampiyonası, 1822 Aralık 2013 tarihlerinde Pendik’te yapıldı.
18-20 Aralık’ta yapılan takımlar şampiyonası 32
takımın katılımıyla gerçekleşti. İlk üçe girip kupa
alan takımların isimleri ve kadroları ise şöyle:
Toplamda 163,33 VP ile 1. Yılankıran Takımı: Selim Yılankıran (kaptan), Süleyman Kolata, Emin
Pozam, Belis Atalay, Ney Zaim, Vera Adut.
Toplamda 159,64 VP ile 2. Majör B Takımı: Tezcan Şen (kaptan), Tayfun Özbey, Emine Şen,
Funda Özbey, Hatice Özgür.
Toplamda 148,57 VP ile 3. Burdur Takımı: Nevzat
Aydoğdu (kaptan), Fikret Aydoğdu, Nur Çınar,
Sevil Akın.
Takımlar şampiyonasının ardından 21-22 Aralık’ta yapılan ikili şampiyona ise 160 çiftin katılımıyla aynı salonda gerçekleşti. İlk gün yapılan
eleme turundan sonra, ikinci gün final oynandı.
Finalde ilk 3’e giren çiftler şöyle:
1.Merih Tokcan/Faik Falay Tot: 58,92
2. Vera Adut/Selim Yılankıran Tot: 58,59
3. Funda Özbey/Tayfun Özbey Tot: 58,13
Turnuvada dereceye giren takımları ve çiftleri
tebrik ederiz.
İstanbul Kış Kadınlar Takım Şampiyonası
2013-2014 İstanbul Kış Kadınlar Dörtlü Takımlar
Şampiyonası’na 23 takım katılmıştır. Takımlar,
eleme etabını Anadolu veya Avrupa yakasındaki
kulüplerde tamamladıktan sonra 14 takım final
etabını oynamaya hak kazanmıştır.
Final etabını oynamaya hak kazanan takımlar
3-5 Ocak tarihlerli arasında yarışarak, bu etabı
da tamamlamıştır. Final etabındaki sıralamaya göre Türkiye Briç Federasyonu’nun İstanbul
için belirleyeceği kontenjan sayısı kadar takım,
İstanbul ilini temsilen 19-23 Şubat 2014 tarihlerinde Bodrum’da yapılacak Türkiye Kış Kadınlar
Takım Şampiyonası’na katılacaktır.
İstanbul Şampiyonası’nda ilk 3’e girerek kupa
alan takımlar ve kadroları ise şöyle:
Toplamda 183,1 VP ile Galatasaray SK: Serdar
Erdem (kaptan), Mey Zaim, Belis Atalay, Lale
Gümrükçüoğlu, Mine Babaç, Serap Kuranoğlu,
Vera Adut.
Toplamda 173,55 VP ile 2. Olan Kandemir Ta-
kımı: İsmail Kandemir (kaptan), Sevil Nuhoğlu,
Zeynep Alp, Dilek Yavaş, Arzum Demirbilek,
Gaye İnal, Yasemin Erengil.
Toplamda 170,39 VP ile 3. Olan Rüya Takımı:
Tolga Özbay (kaptan), İrem Özbay, Aytuğ Özaltın, Riva Şalhon, Ebru Ateş, Nur Çınar, Güler Vahapoğlu.
Dereceye giren takımları tebrik eder, Türkiye
Şampiyonası’nda başarılar dileriz.
itü vakfı dergisi 111
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor
AtamAlar
Gülay Dindoruk/ Betek Pazarlama Genel Müdür
Yardımcısı
Filli Boya Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürütmekte olan Gülay Dindoruk, Filli Boya, Capatect, Fawori, Alsecco ve Alligator markalarını
bünyesinde bulunduran
Betek’in Pazarlama
Genel Müdür Yardımcısı oldu. Günay Dindoruk,
İTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü ve İÜ İşletme
İktisadi Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra sigorta, enerji ve yalıtım sektörlerinin pazarlama ve
iş geliştirme gruplarında çeşitli görevler üstlendi. İZODER İletişim Komisyonu’nda iki dönem başkanlık yapan Dindoruk 2012 yılında Yalıtım Sektörü, Yılın Profesyoneli ödülünü aldı.
Erhan Seçkin, Adobe MENA ve Türkiye Bölge
Müdürü oldu
Türkiye, yazılım devi Adobe’nin 17 ülkeyi kapsayan MENA bölgesinin yönetim merkezi oldu. Adobe MENA ve Türkiye Bölge Müdürlüğü görevine,
sektörün deneyimli isimlerinden Erhan Seçkin
getirildi. İTÜ Elektrik - Elektronik Fakültesi’nden
mezun olan Seçkin, lisansüstü eğitimini Yeditepe Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde tamamladı.
1995 yılında iş hayatına atılarak çeşitli ulusal ve
uluslararası kuruluşlarda, bilişim ürün ve hizmet
satışı, yöneticilik görevlerini yürüttü. Yazılım sektöründeki kuruluşlarda yurt içi ve yurt dışı üst düzey yöneticilik sorumlulukları üstlendi.
Banu Çiftçi Ova, Bayer HealthCare Küresel
Ruhsatlandırma Birimi Bölge Yöneticisi
Banu Çiftçi Ova Bayer HealthCare Küresel Ruhsatlandırma Birimi Bölge Yöneticisi olarak atandı. İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü’nde yüksek
lisans ve doktora yapan Çiftçi, 1995 yılından
itibaren ilaç sektöründe görev yaptı. Bayer HealthCare Türkiye bünyesinde 2005 yılından bu
yana Ülke Ruhsatlandırma Müdürü olarak görev
yapan Ova, Bayer HealthCare Küresel Ruhsatlandırma Birimi, Doğu Avrupa, Güney Afrika ve
Ortadoğu’dan Sorumlu Bölge Yöneticisi olarak
16 ülkenin sorumluluğuna getirildi.
K. Zeynep Nurfer Kalaycı, Pera Palace Hotel Jumeirah
İnsan Kaynakları Direktörü
1992 yılında İTÜ Turizm ve Otelcilik Yönetimi
programını bitiren Kalaycı, Conrad İstanbul
Otel’inde mesleğe başlayarak aynı otelde Housekeeping Ofis Koordinatörü, İnsan Kaynakları
Müdür Yardımcısı gibi görevler üstlendi. Gloria
Hotels & Resorts Hotels’de İnsan Kaynakları
Müdürü, Hapimag Sea Garden Resort Oteli’nde
İnsan Kaynakları ve Geliştirme Müdürü, 2012
yılında The Grand Tarabya Hotel’in açılış öncesi
sürecinde İnsan Kaynakları ve Eğitim Direktörü
olarak çalıştı. K. Zeynep Nurfer Kalaycı, Pera Palace Hotel Jumeirah’da
İnsan Kaynakları görevinin yanı sıra hizmet içi eğitimler de düzenleyecek.
Onur Altınbaş, VeriFone’un Türkiye, Güney Avrupa ve
Rusya’dan sorumlu Genel Müdürü
VeriFone Türkiye’de Güney Avrupa ve Rusya’dan sorumlu Satış Direktörü olarak görev
yapan Onur Altınbaş, yeni atandığı görevle
VeriFone Türkiye, Güney Avrupa ve Rusya’dan
sorumlu Genel Müdür olarak çalışmalarını sürdürecek. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi
Uçak Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu.
Güvenli elektronik ödeme çözümleri alanında
dünyanın önde gelen şirketlerinden olan VeriFone, Türkiye’de finans, bankacılık, perakende,
hizmet, petrol, kamu ve sağlık sektörleri için güvenli POS ödeme sistemleri geliştiriyor.
Burcu Başer, Yem Fuarcılık
Genel Müdürü
İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü mezunu
Burcu Başer, YEM Fuarcılık Genel Müdürü oldu.
Yüksek lisansını 1999 yılında İTÜ’de Yapı Malzemesi dalında tamamlayan Burcu Başer, 1995
yılında profesyonel iş hayatına başlayarak, inşaat sektöründe çeşitli projelerde çalıştı. ITE
Group PLC şirketi olan EUF – E Uluslararası Fuar
Tanıtım Hizmetleri A.Ş.’de Teknik Müdür ve Operasyonlar Direktörü olarak görev yaptı. 2005’ten
bu yana da EUF A.Ş. ve beraberinde 2012’den
itibaren de Ekin Fuar A.Ş.’de Genel Müdürlük ve
Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini yürüttü.
Seyfettin Uzunçakmak, Shell & Turcas Madeni Yağlar
Genel Müdürü
Shell Turcas Madeni Yağlar Genel Müdürlük
görevine Seyfettin Uzunçakmak getirildi. İTÜ
Makina Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezun olan Uzunçakmak, aynı üniversitede
İşletme Yüksek Lisansı yaptı. İş hayatına, 2001
yılında Shell’de başladı. Türkiye Madeni Yağlar
işkolunda farklı görevlerde çalıştı. 2009-2011
yılları arasında Madrid’de İspanya ve Portekiz
bölgesi Madeni Yağlar Kurumsal Satışlar Müdürü olarak görev yaptı. 2011’den bu yana Akdeniz Bölgesi Madeni Yağlar Teknik Müdürü olarak
görev yapmaktaydı.
Evrim Akpınar, Detaysoft Satış ve Pazarlama Direktörü İTÜ Endüstri Mühendisliği bölümü mezunu Evrim
Akpınar, Detaysoft Satış ve Pazarlama Direktörü
oldu. Yeditepe Üniversitesi İşletme Bölümü’nden
yüksek lisansını tamamlayarak 1995’te iş yaşamına başlayan Akpınar, Bimsa’da danışman, proje yöneticisi, danışmanlık birimi müdürlüğü ve iş
geliştirme yöneticiliği yaptı. 2008 yılında Oracle’a
geçerek Türkiye’nin de bir parçası olduğu Doğu
Avrupa, Eski Sovyetler Birliği, Orta Doğu ve Afrika
ülkelerinin yer aldığı ECEMEA bölgesinde Kurumsal Performans Yönetimi ürün ailesinin İş Geliştirme
Yöneticiliğini üstlendi; ardından, Türkiye’de Satış Lideri olarak görev yaptı. 112 itü vakfı dergisi
PDF compression, OCR, web optimization using a watermarked evaluation copy of CVISION PDFCompressor