Ali Kuşçu`nun el-Risâlet el-Muhammediyye fi el

Transkript

Ali Kuşçu`nun el-Risâlet el-Muhammediyye fi el
Ali Kuşçu’nun el-Risâlet el-Muhammediyye fi el-hisâb adlı eserine
Kâtip Çelebî’nin yazdığı şerh:
Ahsen el-hediyye bi-şerh el-Muhammediyye
İhsan Fazlıoğlu1
Tanınmış Osmanlı bilgini ve bürokratı Kâtip Çelebî (ö. 6 Ekim 1659), Kasım 1656 yılında
kaleme aldığı Mîzân el-hak fi ihtiyâr el-ehak adlı eserinin son kısmına eklediği hayat hikayesinde,
okuduğu ve okuttuğu dersleri ve kitapları zikrederken şöyle der:
“Elli yedi (1057/1647) hududunda Akhisarî Ahmed Rumî-oğlı Mevlana Mehmed, ki
kavabil-i asrdan idi, fakirhane kurbunda sakin olup riyaziyyat derslerine müdavemet eyledi.
Hendese’de Şerh-i Eşkâl ve hisâbda Ali Kuşçî Muhammediyye’sini okuyup Zīc’den düstur-ı
takvim istihracı kaidesini gördi. Fennün müşkilatı, nazarında bedihî derecesinde idi. Talib-i
mezbur recasıyla ol zaman Muhammediyye nısfına varınca bir şerh-i memzuc yazmış idüm.
Fart-ı zeka mühlik oldığı anda ve veled-i fakirde müşahede olunup ikisi dahi vefat itdiler.
Şerh-i mezbur hâli üzre kalup beyazına zihn teveccüh itmedi. Mezburdan sonra beş on
talib Muhammediyye dersini okıyup şerhi tekmil reca itdiler. İstidadları ol mertebe
olmamağla şevk ve himmete fütur geldi”2.
Bu alıntıdan anlaşıldığı üzere, Kâtip Çelebî, Ali Kuşçu’nun (ö. 879/1474) el-Risalet elMuhammediyye fi ilm el-hisâb adlı eserini3, bir kısım öğrenciye okutmuş; öğrencilerin isteği üzerine
şerh etmeye başlamış; talepte bulunan öğrenci vefat edince şerh yarıda kalmış; daha sonra da ne
şerh tamamlanmış ne de yazılan kısım temize çekilmiştir. Günümüzde Selim Ağa Kütüphanesi,
Kemankeş Bölümü, numara 362/4, yaprak 81b-88b (21 satır) arasında bulunan yazma eser, Kâtip
Çelebî’nin söz konusu şerhi olup, Ahsen el-hediyye bi-şerh el-Muhammediyye adını taşımaktadır.
Müellifin hattıyla olan nüsha, yukarıdaki ifadelerinin aksine yarım kalan Şerh’in Kâtip Çelebî
tarafından beyaza çekilmeye başladığını, ancak ne yazık ki, tamamlanamadığını gösterir4.
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, (Doç. Dr.).
Katip Çelebî, Mîzân el-hak fi ihtiyâr el-ehak, Matba-i Ebu’z-Ziya, İstanbul 1306, s. 139-140.
3 Ali Kuşçu ve eseri hakkında bkz. İhsan Fazlıoğlu, “Ali Kuşçu’nun el-Muhammediyye fî el-hisâb’ının ‘Çift Yanlış’ ile
‘Tahlîl’ Hesabı Bölümü”, Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, Sayı: 4, Ekim 2003, s. 135-155; Aynı müellif, “Qushji,
Ali”, The Biographical Encyclopedia of Astronomers, edit. Thomas Hockey, Springer, , New York 200 c. II, s. 946-948.
4 Ramazan Şeşen ve diğerleri, Osmanlı Matematik Literatürü Tarihi (buradan sonra OMALT), c. I, İstanbul 1999, s. 141.
Cevat İzgi, yanlışlıkla nüshanın H. XI. Asır sonlarında istinsah edildiğini söyler. Bkz. Osmanlı Medreselerinde İlim, c. I,
İstanbul 1977, s. 225.
1
2
1
I. Eserin içeriği ve değerlendirilmesi
Kâtip Çelebî, Ali Kuşçu’nun eserinden kelime ve cümle alarak şerh eder; kelimelerin sözlük
anlamları yanında terim anlamlarını dikkate alır; müellifin yaptığı edebî sanatlara işaret eder. Şerh’ine
yazdığı dibâce’de Kâtip Çelebî, hemen hemen her klasik hesap eserinde görülen deyişlerle ilm-i
hisâb’ın önemi üzerinde durur. Buna göre hesap bilimi Kur'an-i Kerim ve Hadis ilmi’nden sonra en
şerefli bilimdir; çünkü: Kur'an-i Kerim’de övülmüştür; konuları ve açıklamaları incedir; burhan ve
delilleri güvenilirdir; tahsil ve idrak bakımdan tamdır; feraiz ilmi ona muhtaçtır; fakihler de hesap
bilimine muhtaçtır; pek çok büyük ismin eser kaleme aldığı vasiyet/tereke hesapları ile borç
ödemeleri(ikrar) hesap bilimi olmadan yapılamaz; katiplerin en önemli âletidir; astronomlar işlerini
hesap bilimiyle görür; eğitimde zihni güçlendirmek için filozoflar tarafından öncelikle tahsil edilir.
Bu eğitimi alan nazarî akıl yürütmeden doğan eksiklere kani olmaz; en nihayet hesap bizzat Tanrı
tarafından övülmüştür.
Kâtip Çelebî, daha sonra, Keşf el-zunûn adlı eserindeki ifadelerini hatırlatırcasına5, Ali
Kuşçu’nun Muhammediyye’sinin önemine dikkat çekerek, eserin hacminin küçük ancak içeriğinin
zengin olduğunu; bu nedenle kolay anlaşılmadığını, -Mîzân’daki ifadelerine benzer biçimde- eseri
bir kısım öğrenciyle okurken bazı yetenekli öğrencilerin kendisinden eseri şerh etmesini
istediklerini; kendisinin de meşguliyetine karşın eseri öğrencilere kolaylık ve bilginlere de bir
hediye olması için şerh ettiğini ve adını Ahsen el-hediyye bi-şerh el-risâlet el-Muhammediyye koyduğunu
söyler.
1. Osmanlı matematik tarihine değiniler
Dibâce’de Kâtip Çelebî’nin işaret ettiği bazı bilgiler, Osmanlı hesap geleneği hakkında
ipuçları taşımaktadır. O’na göre Ali Kuşçu eserinde İbn Havvâm’ın (ö. 724/1323-24) el-Fevâid elbahâiyye fi el-kavâid el-hisâbiyye6, Giyaseddin Cemşîd Kâşî’nin (ö. 833/1430 civ.) de Miftâh el-Hisâb
7
adlı eserlerinde ayrıştırdığı konuları bir araya getirmiştir; öyle ki, bu eseri okuyan Şemseddin
Katip Çelebî, Keşf el-zunûn an esâmi el-kutub ve el-funûn, nşr: Şerefeddin Yaltkaya – Kilisli Rifat Bilge, İstanbul 19411943, c. I, s. 889.
6 İbn Havam ve eseri için bkz. İhsan Fazlıoğlu, İbn el-Havvâm (ö.724/1324) ve Eseri el-Fevâid al-Bahâiyya fî e-Kavâid elHisâbiyye Adlı Eseri: Tenkitli Metin ve Tarihî Değerlendirme, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1993. Ayrıca bkz. aynı yazar, “İbn el-Havvâm (öl. 724/1324), Eserleri ve el-Fevâid
el-Bahâiyye fî el-Kavâid el-Hisâbiyye’deki Çözümsüz Problemler Bahsi”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları Dergisi, İstanbul
1995, s. 69-128, s. 364-367 (İngilizce özet); aynı yazar, “İbnü’l-Havvâm”, T.C. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c.
XXI, İstanbul 2000, s. 76-78.
7 Cemşîd Kâşî ve eseri Miftâh el-hisâb için bkz. nşr.: A. S. el-Dimirdaş ve M. H. el-Hifnî, Kahire 1967; ayrıca bkz. nşr.:
Nadir Nabulsî, Dımeşk 1977.
5
2
Nisâbûrî’nin (ö. 730/1330) el-Şemsiyye fi ilm el-hisâb8ile Hayruddin Halil b. İbrahim’in (ö. IX./XV.
Yüzyılın ikinci yarısı) Miftâh-i kunûz-i erbâb-i kalem ve misbâh-i rumûz-i eshâbı-i rakam adlı eserlerine
ihtiyaç duymazlar9.
Bilindiği üzere İbn Havvâm’ın Fevâid’i hisâb-i hevâî, Cemşid Kaşî’nin Miftâh’ı ise hisâb-i
hindî geleneğine mensuptur. Fevâid, Anadolu Selçuklu ve ilk dönem Osmanlı coğraflarında
tedavüldeydi; Miftâh ise yazıldıktan hemen sonra İstanbul’a, bizzat Semerkant matematikastronomi okulu mensupları tarafından ulaştırıldı. Yine Anadolu Selçuklu ve ilk dönem Osmanlı
coğrafyalarında okutulan, Semerkant matematik-astronomi okulunda da tedris edildiği bilinen,
Nisâbûrî’nin Şemsiyyesi hisâb-i hindî’yi konu edinir. En önemli özelliklerinden birisi, İlhanlı
döneminde, kağıtın yaygınlığına karşın, levha(abakus) üzerinde icra edilen kadim hesap tarzını
takip etmesidir. Farsça kaleme alınan ilk Osmanlı muhasebe matematik kitaplarından Hayruddin
Halil’in Miftâh’ı –ki, Çelebi buna eserin adında geçen diğer bir kelime, Misbâh ile atıf yaparAnadolu Selçuklu dönemi Fars kökenli bürokratların muhasebe hesap tekniklerini içerir. Kâtip
Çelebi, bu dört esere atıf yapan ifadeleriyle Osmanlı coğrafyasında mütedavil muhtelif geleneklere
mensup temel matematik eserlerinin içerdiği hesap tekniklerinin Ali Kuşçu tarafından
Muhammediyye’de özetlendiğini belirtmek ister gibidir.
Kâtip Çelebi, İslam medeniyetinde Keşf el-zunûn gibi eser ve Sullem el-vusûl gibi müellif
dökümünü veren iki önemli kitabın yazarı olarak, mensup bulunduğu kültürün tarihî tecrübesini
iyi bilmektedir. Nitekim yukarıda kısaca özetlendiği üzere, Ali Kuşçu’nun eserini kendi kültür
ortamındaki diğer eserlerle mukayese ettikten sonra, Muhammediyye’nin hem tarihi hem de içeriği
konusunda bilgiler verir: Buna göre, Muhammediyye’nin, Kuşçu’nun öğrencisi Gulam Sinan (ö.
812/1506) tarafından Feth el-Fethiyye’de10 şerh sözü verildiğini; Mirim Çelebi’nin (ö. 931/1525) de
eseri, aynı şekilde şerh etmeyi vaat ettiğini11 belirtir ve ekler: “Vadun bi-la-vefa”. Çelebi’nin dediği
gibi, bugün de her iki bilginin vaat ettiği şerhlere, eğer yazılmışlarsa, ulaşılamamıştır.
2. Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişi
Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişinin nedeni/nedenleri açık değildir. Bazı kaynaklara göre
Uzun Hasan’ın elçisi olarak İstanbul’a gelen Kuşçu, kalması için Sultan’dan teklif alınca, görevini
tamamladıktan sonra dönme sözü vermiş; daha sonra da sözünü tutarak İstanbul’a gelmiştir. Bazı
Şemseddin Nîsâbûrî ve eseri el-Şemsiyye fi el-hisab için bkz. Elif Baga, Nizâmuddin Nîsâbûrî ve eş-Şemsiyye fi'l-Hisâb Adlı
Matematik Risâlesinin Tahkik Tercüme ve Tarihi Bir Değerlendirmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, Sakarya
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2007.
9 Hayruddin Halil ve eseri Miftâh-i kunûz için bkz. OMALT c. I, s. ; Ayrıca bkz. İhsan Fazlıoğlu, “Osmanlı Klasik
Muhasebe Matematik Eserleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Sayı: 1, Cilt: 1,
İstanbul 2003, s. 345-367.
10 Bkz. Gulam Sinan, Feth el-Fethiyye, Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih, nr. 5396/3, yaprak 78b-188a. Dibace kısmı.
11 Bkz. Mirim Çelebî, Şerh el-Fehiyye fi el-hey’e, Süleymaniye Kütüphanesi, Laleli, nr. 2133, 162 yaprak. Dibace kısmı.
8
3
kaynaklara göre ise Fatih Sultan Mehmed, çok daha önce, Semerkant’ta iken öğrenciliğini yapan
kazasker Fenarî-zade Ali Çelebî aracılığıyla Ali Kuşçu’yu gizlice İstanbul’a davet etmiştir. Çelebî
de Şerh’inde ‘veya’ bağlacıyla her iki duruma işaret eden ifadeler kullanıyor ve “tarih kitapları”nda
böyle denildiğine işaret ediyor. Nitekim Çelebî, Şerh’inde “ba‘senî” fiiline “ey dea‘nî” şeklinde
karşılık verir. Ancak Çelebî’nin ifadelerinden Ali Kuşçu’nun bu eseri, İstanbul’a Uzun Hasan’ın
elçisi olarak ilk gelişinde yolda yazdığı ve Fatih Sultan Mehmed’e takdim ettiği çıkarılabilir; oysa
Taşköprülü-zade’ye göre, Kuşçu eseri, İstanbul’a ikinci gelişinde, H. Ramazan 877/M. Ocak
1473’de telif ve tahrir etmiş ve Fatih Sultan Mehmed’e sunmuştur. Muhammediyye’nin
mukaddimesi Taşköprülü-zâde’yi (ö. 968/1561) doğrular niteliktedir.
3. Çelebî’nin bilgi seviyesi ve nefs-i müdafaa
Şerh’in tarzına bakıldığında, mevcut kısmından bile Çelebî’nin mantık, kelam ve felsefe
bilgisinin genişliği gözlemlenebilir. Bazı sözcüklerin anlamlarını verirken, ünlü kelamcı-düşünür
Seyyid Şerif Cürcanî (Hâşiye alâ şerh el-metâli‘), tanınmış bilgin İbn Kemal, müfessir Şeyh-zâde, İbn
Kuteybe ve kimliğini tespit edemediğimiz el-Ezherî gibi bilginlere müracaat etmesi; Kuşçu’nun,
bazı cümlelerini yorumlarken, Tevhid-Tanrı anlayışı konusunda olduğu gibi, klasik kelam ve
felsefe birikimini rahatlıkla kullanması; özellikle Kuşçu’nun teşbihlerinin ilm-i hisâb ve hendese
terimlerine (ıstılâh usûl el-hisâb ve el-hendese) dayandığını belirterek bu terimlerin tanımlarını vermesi
Çelebi’nin bilgisinin kuşatıcılığını gösteren önemli örneklerdir.
Söylenenlere, Çelebî’nin hilâfet konusunda verdiği bilgiler güzel bir örnek teşkil eder:
Hilâfet, Tanrı’nın, insanların rahmeti için, bazı kişileri Yeryüzü’nde hâlife’si kılması demektir ve
değişik mertebeleri vardır: Nübüvvet, vilâyet, hikmet ve saltanat. Saltanat, sureti bakımından en
değerlisidir çünkü toplumun(içtima) ve şehirleşmenin(temeddün) maslahatı için gereklidir; ancak
hakikat cihetinden en az değerlisidir. Birincisi, yani nübüvvet hem hakikat hem de suret
bakımından en değerlisi iken, ikinci ile üçüncüsü hakikat cihetinden değerli suret cihetinden az
değerlidir.
Öte yandan Çelebî kendi kimliği hakkında da ilginç ip uçları verir: Nitekim hamiş’te
kendisinin ulema arasında kâtib olarak şöhret bulduğunu vurgular; ancak hemen ekler: Divan’da
kâtib iki anlama gelir; birincisi hesapçı(hâsib), kâtib-i hâsib; ikincisi ise yazıcı(inşa), kâtib-i inşa.
Çelebî’ye göre “eser sahibine delalet eder”. Bu vurguda Çelebî’nin döneminde, tahfif için
kendisine “ketebeden Mustafa Çelebî” diye hitap eden kişilere bir yanıt sezilmektedir. Buna göre
Çelebî, eserlerinin de gösterdiği üzere, her iki özelliği şahsında birleştirmiş bir katip’tir.
4
4. Yöneticiler ve ilim hayatı
Çelebî başta Mîzân el-Hak olmak üzere diğer eserlerindeki gibi, bir ülkedeki yöneticilerin
tavrı ile ilim hayatı arasında kurduğu bağı, Şerh’inde de vurgulamaya devam eder. Her ne kadar
Kuşçu’nun Fatih Sultan Mehmed’î İran hükümdarı Enuşirvan’dan daha âdil ve Büyük
İskender’den daha âlim göstermesini metihte edebî mübalağa kabul etse de, Fatih’in ilme ve
âlimlere verdiği değer nedeniyle civar ülkelerden pek çok bilginin yanına geldiğini vurgular.
Elbette bu durumun başka tarihî nedenleri de vardır: Fatih’in diğer hasletlerinin yanında, özellikle
İstanbul’un fethinin bu sürecin oluşmasına yardım ettiği söylenebilir. Çelebî, “insanın, ihsan’ın
kölesi olduğunu” belirtir; bu cümlenin sonucu açıktır: Fatih’in bilginlere özel ihsanlarda
bulunması bilginlerin de ona hizmet etmesini sağlamıştır.
Çelebî, Kuşçu’nun, “Fatih’in davetine mukabil ilm-i hisâb’ta muhtasar bir matematik
kitabı kaleme aldığı” şeklindeki ifadesini yorumlarken, “çünkü tüm matematik(rîyazî) ilimler ona
bağlıdır; erdemli/seçkin sultandalar da ilm-i hisâb’ı önemserler; özelikle büyük Sultan Fatih ile
oğlu Sultan Bayezid” der. Çelebî devam eder: “Bu iki sultan, matematik sahasındaki kitapları
mütalaa ederdi; Fatih, Hoca-zâde, Bayezid ise Mirim Çelebî gibi kendi zamanlarındaki en büyük
bilginlerden bu tür eserleri okurlardı”. Yukarıda da işaret edildiği üzere yöneticilerin mizaç ve
meşrepleriyle ilimlerin gelişmesi arasında bir nispet kuran Çelebî, “İnsanlar, yöneticilerinin dini
üzerindedir” sözünün fehvasınca, Sultan Fatih ve Sultan Bayezid dönemlerinde bu ilimlere değer
verildiğini; daha sonraki devirlerde, insanlar, yöneticileri/sultanları bu ilimlere rağbet etmeyince,
iltifatta bulunmayınca, bu ilimlerin şeriata engel olduğu ve dinin de bu tür ilimlere ihtiyaç
duymadığı zannıyla matematik bilimlerden uzaklaştılar. Çelebî bu duruma şiddetle hayıflanır ve
yazıklanır: “Heyhat!, heyhat!”. Bilindiği üzere Çelebî’nin bu tavrı başta Mîzân el-Hak olmak üzere
diğer eserlerinde de görülür. Nitekim “daha sonraki devirler” deyişinden muhtemelen kendi
dönemini kast etmektedir.
5. Matematik bilimlerin tasnifi
Çelebî, yukarıda da işaret edildiği üzere, Kuşçu’nun eserini yolda Cemşîd Kâşî’nin Miftâh
el-hisâb’ında özetlediğini(telhîs) ve Sultan’a hediye ettiğini, bunun da müellifin doğasının matematik
bilimlerdeki gücünü gösterdiğini söyleyerek, dibace’nin sonunda Kuşçu’nun “Bu kitap iki fen üzere
tertip edilmiştir. Birinci fen ilm-i hisâb’a ilişkindir” şeklinde cümlesini yorumlamaya koyulur. Bu
yorumda, İhvanu’s-Safa ile İbn Sinacı gelenekteki ilimler tasnifi birlikte kullanılır. Buna göre:
Nazarî hikmette bir ilim dalı, konusu, İlâh gibi hem dış-dünya’da hem de zihinde maddeye
ihtiyaç duymuyorsa ilm-i ilâhî, ilm-i a‘lâ, felsefe, ilm-i küllî, mâ-ba‘de’t-tabîa‘, adını alır; dış-dünya’da,
küre gibi, duyuyor ama zihinde duymuyorsa, ilm-i evsat, ilm-i riyâzî (zihni terbiye ettiği için), talimî
5
(eğitimde öncelendiği için) ismi verilir; İnsan gibi, hem dış-dünya’da hem zihinde maddeye
muhtaç ise ilm-i ednâ, ilm-i tabi‘î diye adlandırılır. Bu üç alan, hikmet-i nazariye’nin usulüdür.
İlm-i hisâb, nazarî hikmetin ilm-i evsat denilen kısmına aittir. Çünkü nazarî hikmetin her bir
ana-dalının pek çok alt-dalı mevcuttur. Buna göre ilm-i riyâzî’nin alt-dalları, hendese, hey’et, hisâb
ve musikî’dir. İlm-i riyazî’nin en kadimi ilm-i aded’dir; çünkü elde edilmesi en kolaydır; sonra
hendese, sonra heyet sonra da ilm-i telif gelir. İhvanu’-safa’dan alıntı yaptığını belirten Çelebî, ilm-i
aded ile ilm-i hisâb’ı tarihî gelişimlerini göz önünde bulundurmaksızın eş-anlamlı kullanmaktadır.
Çelebî, tasnifte temel kavram olarak kullandığı iftikâr’ı dönemin felsefî terimlerine geri
giderek, açıklamayı dener: Buna göre: “Madde’ye iftikâr duyma veya iftikâr’ın yokluğu”nun
anlamı, ilmî araştırma, yalnızca mücerrede(maddî olmayan var-olanlar) uygun(muntabık) ise, -veya
yalnızca maddîye uygun olur- ilm-i ilâhî’dir: Varlık, illet, birlik ve çokluk araştırması gibi. Yalnızca
maddeye uygun ise ve buna sadece düşünme(taakkül) aşamasında ihtiyaç duyuyorsa ilm-i
riyâzî’dir; nitekim “sayı”/aded bu kabildendir. Kadim kozmoloji’de “on akıl”da sayının bulunması
bu taksimi ortadan kaldırmaz; o zaman sayı, ilm-i ilahî sahasına girer.
Muhammediyye’nin ikinci fenni ilm-i misaha’dır. Çelebî’ye göre ilm-i misâha ilm-i hisâb’tan
daha özeldir; çünkü ilm-i misâha, cism-i talimî’nin büyüklüklerini(mikdâr), sayı/aded cinsinden elde
etme işidir.
Çelebî, birinci fennin yani ilm-i hisâb’ın, hisâb-i hindî, hisâb-i nucum, cebir ve mukabele,
hisâb-i hataeyn ve değişik hesap kuralları biçimindeki bölümlenmesine işaret ettikten sonra
mukaddimeye geçer, ‘tarif’i tanımlar ve İbn Sinacı mantık geleneğini takip ederek, tarif’in bir ilim
dalının mesailinde zikredilen mâhiyete delalet eden söz(kavl) olduğunu belirtir. Bu cümleyle Şerh’in
günümüze ulaşan tebyiz edilmiş kısmı biter. Umarız ki, gelecek yıllarda diğer kısımlar tebyiz
edilmiş veya müsvedde haliyle tespit edilip ilim âlemine sunulurlar.
II. Metin
،‫ وﺗﻮﺣﺪ ﺑﺼﻤﺪﻳﺘﻪ؛ واﻟﺼﻼة واﻟﺴﻼم ﻋﻠﻰ ﻣﺤﻤﺪ ﺳﻴﺪ اﻷﻧﺒﻴﺎء‬،‫اﻟﺤﻤﺪ اﷲ اﻟﺬي ﺗﻔﺮد ﺑﺄﺣﺪﻳﺘﻪ‬/12
‫ وﺑﻌﺪ؛‬.‫ وأﺋﻤﺔ ﺷﺮﻋﻪ وﻣﻠﺘﻪ ﺻﻼة داﺋﻤﺔ ﻣﻦ ﺟﻠﻴﻞ اﻟﻮهﺎب إﻟﻰ ﻳﻮم اﻟﺤﺴﺎب‬،‫وﺷﻔﻴﻊ أﻣﺘﻪ؛ وﻋﻠﻰ ﺁﻟﻪ وﺻﺤﺒﻪ‬
‫ وأوﺛﻘﻬﺎ‬،‫ وأرﻗﻬﺎ ﻣﺒﺎﺣﺜﺎ وﺑﻴﺎﻧﺎ‬،‫وﻟﻤﺎ آﺎن ﻋﻠﻢ اﻟﺤﺴﺎب ﺑﻌﺪ اﻟﺴﻨﺔ واﻟﻜﺘﺎب ﻣﻦ أﺷﺮف اﻟﻌﻠﻮم ﺷﺄﻧﺎ‬
‫ ﺳﻴﻤﺎ ﻓﻲ اﻟﻮﺻﺎﻳﺎ‬،‫ وﻳﻌﺘﻤﺪ اﻟﻔﻘﻴﻪ ﻋﻠﻴﻪ‬،‫ إذ ﻳﻀﻄﺮ اﻟﻔﺎرض إﻟﻴﻪ‬.‫ وأﺗﻤﻬﺎ ﺗﺤﺼﻴﻼ وإذﻋﺎﻧﺎ‬،‫دﻻﺋﻼ وﺑﺮهﺎﻧﺎ‬
‫ وﻻﻳﺘﻢ أﻣﺮ اﻟﻤﻨﺠﻢ ﺑﺪوﻧﻪ ﻓﻲ‬،‫واﻹﻗﺮار اﻟﺘﻲ د ّون ﻓﻲ ﺣﺴﺎﺑﻬﺎ ﺑﻌﺾ اﻟﻜﺒﺎر؛ ﻳﻌﺘﻘﺪ اﻟﻜﺎﺗﺐ ﺑﻪ وهﻮ ﻣﻦ ﺁﻻﺗﻪ‬
‫ ﻓﻼﻳﻘﻨﻊ ﺑﻌﺪﻩ ﺑﺮاهﻴﻦ‬،‫ هﺬا ﻣﻊ أﻃﺒﺎق اﻟﺤﻜﻤﺎء ﻋﻠﻰ ﺗﻘﺪﻳﻤﻪ ﻓﻲ اﻟﺘﻌﻠﻴﻢ ﻷﺷﺤﺎذﻩ ﻗﻮى اﻷﻓﻜﺎر‬.‫أﻏﻠﺐ ﺣﺎﻻﺗﻪ‬
.‫ب‬81 12
6
‫اﻟﺘﻌﻠﻴﻞ اﻟﻨﺎﺷﻲ ﻣﻦ ﻗﺼﻮر اﻷﻧﻈﺎر‪ .‬وﻗﺪ ﺗﻤﺪح ﺑﻪ اﻟﺮﺣﻤﻦ ﻋﺰ وﺟﻞ‪ ،‬ﻓﻘﺎل ‪/13‬ﻓﻲ آﺘﺎﺑﻪ اﻟﻤﺒﻴﻦ‪h :‬وإن آﺎن‬
‫ﻣﺜﻘﺎل ﺣﺒﺔ ﻣﻦ ﺧﺮدل أﺗﻴﻨﺎ ﺑﻬﺎ وآﻔﻰ ﺑﻴﻨﺎ ﺣﺎﺳﺒﻴﻦ‪.g14‬‬
‫وآﺎﻧﺖ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ اﻟﻤﺤﻤﺪﻳﺔ ﻟﻠﻔﺎﺿﻞ اﻟﻤﺤﻘﻖ واﻟﻌﻼﻣﺔ اﻟﻤﺪﻗﻖ اﻟﻤﻮﻟﻰ ﻋﻠﻰ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ اﻟﻘﻮﺷﻲ ﻣﺘﻨﺎ‬
‫ﻣﺘﻴﻨﺎ‪ ،‬وﻣﺪﺧﻼ رﺿﻴﺎ‪ ،‬ﺻﻐﻴﺮ اﻟﺤﺠﻢ‪ ،‬ﻋﻈﻴﻢ اﻟﻔﺤﻮى‪ ،‬ﻗﻠﻴﻞ اﻟﻠﻔﻆ‪ ،‬آﺜﻴﺮ اﻟﻤﻌﻨﻰ؛ ﺟﻤﻊ ﻓﻴﻬﺎ ﻣﺎ ﻓﺮﻗﻪ ﺻﺎﺣﺐ‬
‫اﻟﻔﻮاﺋﺪ واﻟﻤﻔﺘﺎح‪15‬؛ وﺟﻌﻠﻬﺎ ﻣﻐﻨﻴﺎ أﻏﻨﺎء ﺿﻮء اﻟﺸﻤﺲ ﻋﻦ اﻟﻤﺼﺒﺎح؛ ﻟﻜﻨﻬﺎ درة ﻟﻢ ﻳﺜﻘﺐ‪ ،‬وﻣﻬﺮة ﻟﻢ ﺗﺮآﺐ‪.‬‬
‫وﻗﺪ ﺣﻤﻠﻨﻲ ﺑﻌﺾ اﻟﻘﻮاﺑﻞ‪ ،‬ﺷﺮح اﷲ ﺑﺎﻟﻬﻢ‪ ،‬وآﺜﺮ ﻓﻲ اﻟﺤﺎﻓﻘﻴﻦ أﻣﺜﺎﻟﻬﻢ‪ ،‬ﻋﻠﻰ ﻣﺬاآﺮة ﺗﻠﻚ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪،‬‬
‫ﻓﺄﺟﺒﺖ إﻟﻰ ﻣﺴﺌﻮﻟﺔ ﻣﻊ آﺜﺮة اﻹﺷﺘﻐﺎل‪ ،‬وﻗﻠﺔ ﺻﻔﺎء اﻟﺒﺎل‪ ،‬ﻣﺴﺘﻤﺪا ﻣﻦ ﻋﻨﺎﻳﺔ اﻟﻔﻴﺎض اﻟﻤﺘﻌﺎل‪ ،‬ﺛﻢ أن ذﻟﻚ‬
‫اﻷﻣﺮ دﻋﺎﻧﻲ إﻟﻰ ﺗﻌﻠﻴﻖ‪ 16‬ﻣﺎ ﻳﺨﻄﺮ ﺑﺒﺎل اﻟﻔﺎﺗﺮ‪ ،‬وﻳﻨﺴﺎق إﻟﻴﻪ ذهﻨﻲ اﻟﻘﺎﺻﺮ‪ ،‬إﻋﺎﻧﺔ ﻟﻀﻌﻔﺎء اﻟﻄﻼب‪ ،‬وهﺪﻳﺔ‬
‫إﻟﻰ اﻟﻌﻠﻤﺎء ﻣﻌﺸﺮ اﻟﻜﺘﺎب‪ ،17‬وﻟﻴﻜﻦ ﻟﻲ ﺗﺬآﺮة وذﺧﺮا ﻟﻴﻮم اﻟﺤﺴﺎب؛ وﺳﻤﻴﺘﻪ أﺣﺴﻦ اﻟﻬﺪﻳﺔ ﺑﺸﺮح اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‬
‫اﻟﻤﺤﻤﺪﻳﺔ‪ .‬واﻟﺘﻮﻓﻴﻖ ﻣﻦ اﻟﻤﻮﻟﻰ اﻟﻘﺪﻳﺮ‪ ،‬ﻧﻌﻢ اﻟﻤﻮﻟﻰ وﻧﻌﻢ اﻟﻨﺼﻴﺮ‪.‬‬
‫ﻗﺎل اﻟﻤﺼﻨﻒ‪»/18 :‬اﻟﺤﻤﺪ اﷲ اﻷﺣﺪ اﻟﺼﻤﺪ« ﻣﻔﺘﺘﺤﺎ ﺑﺤﻤﺪ اﷲ ﺗﻌﺎﻟﻰ وﻧﺎﻋﺘﺎ ﻹﺳﻢ اﻟﺬات ﺑﺎﻹﺳﻤﻴﻦ‬
‫اﻟﺠﻠﻴﻠﻴﻦ ﻣﻦ أﺳﻤﺎء اﻟﺤﺴﻨﻰ ﺗﻴﻤﻨﺎ وﺗﺒﺮآﺎ‪ .‬واﻷﺣﺪ‪ :‬اﺳﻢ ﻟﻜﻞ ﻓﺮد ﻻﻳﺸﺎرآﻪ ﺷﻲء ﻓﻲ ذاﺗﻪ‪ ،‬وهﻤﺰﺗﻪ أﺻﻠﻴﺔ؛‬
‫وﻗﺪ ﻳﻜﻮن اﺳﻤﺎ ﻟﻠﻌﺪد اﻟﻤﺨﺼﻮص ﺑﻤﻌﻨﻰ اﻟﻮاﺣﺪ‪ ،‬وهﻤﺰﺗﻪ ﺗﻜﻮن ﺣﻨﻴﺌﺬ ﻣﻨﻘﻠﺒﺔ ﻋﻦ اﻟﻮاو‪ ،‬وﺟﻤﻌﻪ ﺁﺣﺎد؛‬
‫واﻟﻮاﺣﺪ اﺳﻢ ﻟﻜﻞ ﻓﺮد ﻳﺸﺎرآﻪ ﺷﻲء ﻓﻲ ﺻﻔﺎﺗﻪ‪ .‬واﻟﻤﺮاد هﻬﻨﺎ هﻮ اﻟﻤﻌﻨﻰ اﻷول ﻣﻊ اﻟﺮﻣﺰ إﻟﻰ اﻟﻤﻌﻨﻰ اﻟﺜﺎﻧﻲ‬
‫ﻟﺒﺮاﻋﺔ اﻻﺳﺘﻬﻼل‪ .‬واﻟﺼﻤﺪ‪ :‬اﻟﺴﻴﺪ اﻟﺬي ﻳﺼﻤﺪ إﻟﻴﻪ ﻓﻲ اﻷﻣﻮر –أي ﻳﻘﺼﺪ‪ .‬وﻗﻴﻞ‪ :‬اﻟﺪاﺋﻢ‪ ،‬اﻟﺒﺎﻗﻲ‪ .‬وﻓﻲ‬
‫اﻟﻘﺎﻣﻮس‪ :‬اﻟﺼﻤﺪ‪ :‬اﻟﻘﺼﺪ‪ ،‬واﻟﻀﺮب؛ ﻓﻔﻲ اﻟﻤﺎدة إﻳﻤﺎء إﻟﻰ اﻟﻀﺮب اﻟﻤﺼﻄﻠﺢ‪.‬‬
‫»اﻟﻤﻨﺰﻩ ﻋﻦ اﻟﺸﺮﻳﻚ واﻟﻌﺪد« وﻳﻘﺎل‪ :‬ﻧﺰﻩ اﷲ ﻋﻦ اﻟﺴﻮء –أي ﺑﻌﺪﻩ ﻋﻨﻪ وﻗﺪﺳﻪ؛ واﻟﺸﺮﻳﻚ ﻣﻦ ﻟﻪ‬
‫ﺷﺮآﺔ ﻓﻲ اﻷﻣﺮ‪ ،‬وهﻲ أن ﻳﻮﺟﺪ ﺷﻲء ﻹﺛﻨﻴﻦ ﻓﺼﺎﻋﺪا ﻋﻴﻨﺎ آﺎن ذﻟﻚ اﻟﺸﻲء أو ﻣﻌﻨﻰ‪ .‬واﻟﻌﺪد ﻳﻔﺴﺮ هﻬﻨﺎ‬
‫ﺑﺄﻧﻪ ﺁﺣﺎد وﻣﺮآﺒﺔ؛ وﻣﻌﻨﻰ آﻮﻧﻪ ﻣﻨﺰهﺎ ﻋﻦ اﻟﻌﺪد ‪/19‬أﻧﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ واﺣﺪ ﺣﻘﻴﻘﻲ‪ ،‬ﻻ ﺗﻌﺪد ﻓﻴﻪ ﻻ ﻓﻲ ذاﺗﺔ وﻻ ﻓﻲ‬
‫ﺻﻔﺎﺗﻪ وأﻓﻌﺎﻟﻪ‪ .‬وﻣﻌﻨﻰ ﺳﻠﺐ اﻟﺘﻌﺪد ﻋﻦ ذاﺗﻪ أﻧﻪ ﻟﻴﺲ ﺑﻤﻨﻘﺴﻢ إﻟﻰ أﺟﺰاء ﺧﺎرﺟﻴﺔ وﻻ ﻋﻘﻠﻴﺔ؛ وﻣﻌﻨﻰ ﺳﻠﺒﻪ‬
‫ﻋﻦ ﺻﻔﺎﺗﻪ أﻧﻪ ﻟﻴﺲ ﻟﻪ ﻧﻈﻴﺮ وﻻ ﺷﺒﻴﻪ ﻳﻤﺎﺛﻠﻪ ﻓﻲ ﺷﻲء ﻣﻦ ﺻﻔﺎﺗﻪ؛ وﻣﻌﻨﻲ ﺳﻠﺒﻪ ﻋﻦ أﻓﻌﺎﻟﻪ أﻧﻪ ﻟﻴﺲ ﻟﻪ‬
‫‪82 13‬أ‪.‬‬
‫‪ 14‬ﻓﻲ اﻟﻬﺎﻣﺶ‪ :‬وﻗﺎل ﺗﻌﺎﻟﻰ‪h :‬إن اﷲ ﺳﺮﻳﻊ اﻟﺤﺴﺎب‪ .g‬وﻗﺎل‪h :‬وهﻮ أﺳﺮع اﻟﺤﺎﺳﺒﻴﻦ‪ .g‬وﺟﺎء ﻓﻲ ﺗﻔﺴﻴﺮ ﻗﻮﻟﻪ ﺗﻌﺎﻟﻰ‬
‫ﺣﻜﺎﻳﺔ ﻋﻦ ﻳﺴﻮف‪h :‬إﻧﻲ ﺣﻔﻴﻆ ﻋﻠﻴﻢ‪ ،g‬أي‪ :‬آﺎﺗﺐ‪ ،‬ﺣﺎﺳﺐ‪.‬‬
‫‪ 15‬هﻤﺎ اﻟﻔﺎﺿﻞ ﻋﻤﺎداﻟﺪﻳﻦ اﻳﻦ اﻟﺨﻮام‪ ،‬ﺻﺎﺣﺐ اﻟﻔﻮاﺋﺪ اﻟﺒﻬﺎﺋﻴﺔ واﻟﻌﻼﻣﺔ ﻏﻴﺎث اﻟﺪﻳﻦ ﺟﻤﺸﻴﺪ‪.‬‬
‫‪ 16‬ﻓﻲ اﻟﻬﺎﻣﺶ‪ :‬رأﻳﺖ ﻓﻲ ﻓﺘﺢ اﻟﻔﺘﺤﻴﺔ ﻟﺘﻠﻤﻴﺬ اﻟﻤﺼﻨﻒ أﻧﻪ وﻋﺪ ﺑﺸﺮح هﺬﻩ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪ .‬وﺳﻤﻌﺖ أن اﻟﻤﻮﻟﻰ ﻣﻴﺮم ﺟﻠﺒﻲ ﻗﺪ وﻋﺪ ﺑﻪ‬
‫أﻳﻀﺎ‪ .‬وﻟﻢ أﻗﻒ ﻋﻠﻰ ﺷﺮﺣﻬﻤﺎ‪ ،‬وأﻇﻦ أﻧﻪ وﻋﺪ ﺑﻼ وﻓﺎء‪.‬‬
‫‪ 17‬ﻓﻲ اﻟﻬﺎﻣﺶ‪ :‬وﻓﻲ اﻟﺒﺎﻋﺚ ﻋﻠﻰ ذﻟﻚ إﻧﻲ أﺷﺘﻬﺮت ﻋﻨﺪ اﻟﻌﻠﻤﺎء ﺑﻠﻘﺐ اﻟﻜﺎﺗﺐ‪ .‬واﻟﻜﺎﺗﺐ ﻓﻲ اﻟﺪﻳﻮان ﻗﺴﻤﺎن‪ :‬آﺎﺗﺐ ﺣﺎﺳﺐ‬
‫وآﺎﺗﺐ إﻧﺸﺎء‪ .‬واﻷﺛﺮ ﻳﺪل ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺌﺜﺮ‪.‬‬
‫‪82 18‬ب‪.‬‬
‫‪83 19‬أ‪.‬‬
‫‪7‬‬
‫ﺷﺮﻳﻚ ﻓﻲ أﻓﻌﺎﻟﻪ ﻟﻠﺰوم اﻹﻣﻜﺎن ﻓﻲ اﻟﺠﻤﻴﻊ‪ .‬واﻟﻤﺼﻨﻒ أﺷﺎر ﺑﺎﻷﺣﺪ واﻟﻌﺪد إﻟﻰ ﻣﻌﺎﻧﻲ ﻗﺼﺪهﺎ ﺑﺘﺄﻟﻴﻔﻪ ﻟﻴﻜﻮن‬
‫أول ﻣﺎ ﻳﻘﺮع اﻷﺳﻤﺎع أﻟﻔﺎظ ﻣﺘﺪاوﻟﺔ ﺑﻴﻦ هﺬا اﻟﻌﻠﻢ‪.‬‬
‫»واﻟﺼﻼة‪ 20‬ﻋﻠﻰ رﺳﻮﻟﻪ‪ ،‬ﻣﺮآﺰ داﺋﺮة اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪ ،‬وﻗﻄﺐ ﻓﻠﻚ اﻟﻨﺒﻮة« اﻟﺪاﺋﺮة‪ :‬ﺷﻜﻞ ﻳﺤﻴﻂ ﺑﻪ ﺧﻂ‬
‫ﻓﻲ داﺧﻠﻪ ﻧﻘﻄﺔ ﻳﺘﺴﺎوى ﺟﻤﻴﻊ اﻟﺨﻄﻮط اﻟﻤﺴﺘﻘﻴﻤﺔ اﻟﺨﺎرﺟﺔ ﻣﻨﻬﺎ إﻟﻴﻪ‪ ،‬وذﻟﻚ اﻟﺨﻂ ﻣﺤﻴﻄﻬﺎ‪ ،‬وﺗﻠﻚ اﻟﻨﻘﻄﺔ‬
‫ﻣﺮآﺰهﺎ‪ .‬واﻟﻔﻠﻚ‪ :‬ﺟﺮم آﺮي ﻳﺤﻴﻂ ﺑﻪ ﺳﻄﺤﺎن ﻣﺘﻮازﻳﺎن ﻣﺮآﺰهﻤﺎ واﺣﺪ‪ ،‬وآﻞ واﺣﺪ ﻣﻦ اﻟﺨﻄﻮط اﻟﺨﺎرﺟﺔ‬
‫ﻣﻦ اﻟﻤﺮآﺰ إﻟﻰ اﻟﻤﺤﻴﻂ ﻗﻄﺮ ﻟﻪ؛ ﻓﺈن آﺎن ذﻟﻚ اﻟﻘﻄﺮ هﻮ اﻟﺬي ﻳﺘﺤﺮك ﻋﻠﻴﻪ اﻟﻔﻠﻚ‪ ،‬ﻓﺬﻟﻚ اﻟﻘﻄﺮ ﻣﺤﻮر ﻟﻪ‪،‬‬
‫وﻃﺮﻓﺎﻩ ‪/21‬ﻗﻄﺒﺎﻩ؛ ﻓﻘﻄﺐ اﻟﻔﻠﻚ ﻋﺒﺎرة ﻋﻦ ﻧﻘﻄﺘﻴﻦ ﺛﺎﺑﺘﻴﻦ ﻣﺘﻘﺎﺑﻠﺘﻴﻦ ﻋﻠﻰ ﺳﻄﺤﻪ اﻟﻤﺤﺪب‪ .‬واﻟﻤﺼﻨﻒ أﺷﺎر‬
‫ﺑﻬﺬﻩ اﻟﻌﺒﺎرة إﻟﻰ أﻧﻪ ﻋﻠﻴﻪ اﻟﺴﻼم أول اﻷﻧﺒﻴﺎء ﺧﻠﻘﺎ‪ ،‬وأﻧﻪ أﻓﻀﻞ اﻟﺮﺳﻞ ﻣﻄﻠﻘﺎ‪ ،‬وإﻟﻰ ﺗﻌﻴﻨﻪ ﺑﻤﻘﺎم )ﻟﻰ؟( ﻣﻊ‬
‫اﷲ‪ ،‬وﺗﻔﺮدﻩ ﺑﺎﻟﺨﺎﺗﻤﻴﺔ وﻧﺤﻮهﺎ ﻣﻤﺎ ﻳﻘﺘﻀﻴﻪ ﺳﺮ اﻟﻮﺣﺪة اﻟﺬاﺗﻴﺔ واﻟﺨﻼﻓﺔ اﻹﻟﻬﻴﺔ‪ ،‬وﺑﻤﺎ ذآﺮﻧﺎ ﻳﻈﻬﺮ ﻣﻌﻨﻰ‬
‫اﻟﻘﻄﺒﻴﺔ اﻳﻀﺎ‪.‬‬
‫»وﻋﻠﻰ ﺁﻟﻪ وأﺻﺤﺎﺑﻪ أﺿﻼع زاوﻳﺔ اﻟﻤﺮوة‪ ،‬وأﻋﻤﺪة ﻗﺎﻋﺪة اﻟﻔﺘﻮة« اﻷﺿﻼع‪ :‬هﻲ اﻟﺨﻄﻮط‬
‫اﻟﻤﺤﻴﻄﺔ ﺑﺎﻟﺸﻜﻞ‪ ،‬واﻟﺸﻜﻞ هﻮ اﻟﻬﻴﺌﺔ اﻟﺤﺎﺻﻠﺔ ﻣﻦ اﺣﺎﻃﺔ ﺣﺪ اوﺣﺪود‪ ،‬ﻣﻤﺎ ﻟﻪ أﺿﻼع ﺛﻼﺛﺔ ﻣﺜﻼ هﻮ اﻟﺸﻜﻞ‬
‫اﻟﻤﺜﻠﺚ؛ وآﻞ ﺿﻠﻊ ﻣﻨﻬﺎ ﻳﺴﻤﻰ ﺑﺎﻟﻨﺴﺒﺔ إﻟﻰ اﻷﺧﺮﻳﻦ ﻗﺎﻋﺪة‪ ،‬وهﻤﺎ ﺑﺎﻟﻨﺴﺒﺔ إﻟﻴﻬﺎ ﺳﺎﻗﻴﻦ‪ ،‬واﻟﻌﻤﻮد‪ :‬ﺧﻂ ﻣﺴﺘﻘﻴﻢ‬
‫ﻗﺎم ﻋﻠﻰ ﺧﻂ ﻣﺴﺘﻘﻴﻢ‪ ،‬واﻟﺰاوﻳﺔ‪ :‬هﻲ ﻣﻨﺤﺪب اﻟﺴﻄﺢ ﻋﻨﺪ ﺗﻼﻗﻲ اﻟﺨﻄﻴﻦ‪ .‬واﻟﻤﺮوة‪ :‬ﻗﻮة ﻟﻠﻨﻔﺲ ﻣﺒﺪء‬
‫‪22‬‬
‫ﻟﺼﺪور أﻓﻌﺎل ﺟﻤﻴﻠﺔ ﻋﻨﻬﺎ اﻟﻤﺴﺘﺘﺒﻌﺔ ﻟﻠﻤﺪح ﺷﺮﻋﺎ وﻋﻘﻼ وﻋﺮﻓﺎ‪ .‬واﻟﻔﺘﻮة‪ :‬ﻟﻐﺔ اﻟﺴﺨﺎء واﻟﻜﺮم‪ ،‬وﻓﻲ ﻋﺮف‬
‫‪/23‬أهﻞ اﻟﺤﻘﻴﻘﺔ أن ﻳﺆﺛﺮ اﻟﺨﻠﻖ ﻋﻠﻰ ﻧﻔﺴﻪ ﺑﺎﻟﺪﻧﻴﺎ واﻵﺧﺮة‪ .‬وﻻﻳﺨﻔﻰ أن هﺬﻩ اﻷوﺻﺎف ﻓﻴﻬﻢ ﺑﻜﻤﺎﻟﻬﺎ أن‬
‫اﻹﺳﺘﻌﺎرة ﺗﻔﻴﺪ اﻟﻤﺒﺎﻟﻐﺔ ﻓﻲ ذآﺮ اﻟﻀﻠﻊ واﻟﺰاوﻳﺔ واﻟﻌﻤﻮد واﻟﻘﺎﻋﺪة إﺷﺎرة إﻟﻰ اﺻﻄﻼح أﺻﻮل اﻟﺤﺴﺎب‬
‫وهﻲ اﻟﻬﻨﺪﺳﺔ‪.‬‬
‫»وﺑﻌﺪ‪ ،‬ﻓﻠﻤﺎ ﻗﺎدﻧﻲ اﻟﺴﻌﺎدة إﻟﻰ ﺗﻘﺒﻴﻞ وﺻﻴﺪ ﺣﻀﺮة اﻟﺴﻠﻄﺎن اﻷﻋﻈﻢ« اﻟﻘﻮد ﻧﻘﻴﺾ اﻟﺴﻮق‪ ،‬ﻓﻬﻮ‬
‫ﻣﻦ أﻳﺎم وذاك ﻣﻦ ﺧﻠﻒ –أي دﻟﻨﻲ إﻟﻴﻪ؛ واﻟﻮﺻﻴﺪ‪ :‬اﻟﻌﺘﺒﺔ‪ ،‬وﻓﻴﻪ إﻳﻤﺎء إﻟﻰ آﻮﻧﻪ ﻣﺪﻋﻮ أو رﺳﻮﻻ ﻣﻦ‬
‫اﻟﺴﻠﻄﺎن ﺣﺴﻦ اﻟﻄﻮﻳﻞ آﻤﺎ ﺛﺒﺖ ﻓﻲ اﻟﺘﻮارﻳﺦ‪» .‬ﺧﻠﻴﻔﺔ اﷲ ﻓﻲ اﻟﻌﺎﻟﻢ« اﻟﺨﻼﻓﺔ‪ :‬اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ﻋﻦ اﻟﻐﻴﺮ ﻟﻐﻴﺒﺘﻪ أو‬
‫ﻋﺠﺰﻩ أو ﻣﻮﺗﻪ أو ﺗﺸﺮﻳﻒ اﻟﻤﺴﺘﺨﻠﻒ؛ وهﻮ اﻟﻤﻌﻨﻰ اﻟﻤﺮاد هﻬﻨﺎ اﺳﺘﺨﻠﻒ اﷲ ﺗﻌﺎﻟﻰ ﺑﻌﺾ ﺧﻠﻘﻪ ﻓﻲ أرﺿﻪ‬
‫ﺗﺸﺮﻳﻔﺎ ﻟﻬﻢ ورﺣﻤﺔ ﻟﻌﺒﺎدﻩ؛ وﺟﻌﻞ ﺗﻠﻚ اﻟﺨﻼﻓﺔ اﻹﻟﻬﻴﺔ ﻋﻠﻰ ﻣﺮاﺗﺐ‪ :‬ﻣﺮﺗﺒﺔ اﻟﻨﺒﻮة‪ ،‬وﻣﺮﺗﺒﺔ اﻟﻮﻻﻳﺔ‪ ،‬وﻣﺮﺗﺒﺔ‬
‫اﻟﺤﻜﻤﺔ‪ ،‬وﻣﺮﺗﺒﺔ اﻟﺴﻠﻄﻨﺔ؛ وﺟﻌﻞ اﻟﻤﺮﺗﺒﺔ اﻷﺧﻴﺮة أزﻳﻨﻬﺎ ﺻﻮرة وذﻟﻚ ﻟﻤﺼﻠﺤﺔ اﻟﺘﻤﺪن ‪/24‬واﻹﺟﺘﻤﺎع‪،‬‬
‫وأدﻧﻬﺎ ﺣﻘﻴﻘﺔ؛ واﻷوﻟﻰ أﺷﺮﻓﻬﺎ ﺣﻘﻴﻘﺔ وﺻﻮرة‪ ،‬واﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺜﺎﻟﺜﺔ أﺷﺮﻓﻬﺎ ﺣﻘﻴﻘﺔ وأدﻧﻬﺎ ﺻﻮرة‪» .‬ﻣﺎﻟﻚ رﻗﺎب‬
‫‪ 20‬واﻟﺼﻼة‪ :‬واﻟﺼﻠﻮة‪.‬‬
‫‪83 21‬ب‪.‬‬
‫‪ 22‬ﻣﺒﺪء‪ :‬ﻣﺒﺪاء‪.‬‬
‫‪84 23‬أ‪.‬‬
‫‪84 24‬ب‪.‬‬
‫‪8‬‬
‫أﻋﺎﻇﻢ اﻟﺴﻼﻃﻴﻦ ﺷﺮﻗﺎ وﻏﺮﺑﺎ« ﻳﻌﻨﻰ أﻧﻬﻢ ﻣﻨﻘﺎدون إﻟﻴﻪ‪ ،‬ﻣﺬﻋﻨﻮن ﻟﻄﺎﻋﺘﻪ‪» .‬ﻧﺎﺷﺮ اﻟﻌﺪل ﻓﻲ أﻗﻄﺎر‬
‫اﻷرﺿﻴﻦ ﺑُﻌﺪًا وﻗُﺮﺑ ًﺎ« أﻷرﺿﻴﻦ ‪-‬ﺑﻔﺘﺢ اﻟﺮاء اﻟﻤﻬﻤﻠﺔ‪ -‬ﺟﻤﻊ ﺑﺎﻋﺘﺒﺎر اﻷﻗﺎﻟﻴﻢ اﻟﺠﻐﺮاﻓﻴﺔ‪ .25‬ﻳﻘﺎل‪ :‬أرض‬
‫ﻣﺼﺮ‪ ،‬وأرض ﻋﺮاق‪ ،‬واﻷﻗﻄﺎر اﻟﻨﻮاﺣﻲ‪» .‬اﻟﻤﺆﻳّﺪ ﺑﺎﻟﻌﻨﺎﻳﺔ اﻟﺮﺣﻤﺎﻧﻴﺔ« أي اﻟﻤﻨﺼﻮر ﺑﻌﻨﺎﻳﺔ اﷲ‪» .‬اﻟﻤﻈﻔﺮ‬
‫ﺑﺎﻷﻟﻄﺎف اﻟﺮﺑﺎﻧﻴﺔ« اﻟﻈﻔﺮ‪ :‬اﻟﻐﻠﺒﺔ ﻋﻠﻰ اﻷﻋﺪاء واﻟﻮﺻﻮل إﻟﻰ اﻟﻤﻄﻠﻮب‪» .‬ﺻﻼح اﻟﻌﺎﻟﻢ‪ ،‬ﻣﻠﺠﺄ أﺳﺎﻃﻴﻦ ﺑﻨﻲ‬
‫ﺁدم« اﻟﻤﻠﺠﺄ‪ :‬اﻟﻤﻼذ؛ واﻷﺳﺎﻃﻴﻦ‪ :‬ﺟﻤﻊ أﺳﻄﻮان‪ ،‬وهﻮ ﻣﻦ اآﻤﺎل اﻟﻄﻮﻳﻞ اﻟﻌﻨﻖ أو اﻟﻤﺮﺗﻔﻊ‪ ،‬ﻣﻌﺮب‬
‫"اﺳﺘﻮن" آﺎﻟﺴﺎرﻳﺔ؛ وﻳﻄﻠﻖ ﻋﻠﻰ آﺒﺎر اﻟﻨﺎس ﻣﺠﺎزا‪» .‬ﺑﺎﺳﻂ ﻣﻬﺎد اﻟﻌﺪل واﻹﻧﺼﺎف« هﻮ اﻟﻤﻬﺪ واﻟﻤﻬﺎد‪،‬‬
‫ﻣﻮﺿﻊ ﻳﺘﻬﻴﺄ ﻟﻠﺼﺒﻲ‪ ،‬اﺳﺘﻌﻴﺮ ﻟﻘﻮاﻋﺪ اﻟﻌﺪل‪» .‬هﺎدم أﺳﺎس اﻟﺠﻮر واﻹﻋﺘﺴﺎف« اﻟﻌﺴﻒ واﻹﻋﺘﺴﺎف‪:‬‬
‫اﻟﻤﻴﻞ‪ ،‬واﻟﻌﺪول ﻋﻦ اﻟﻄﺮﻳﻖ‪» .‬واﻟﻰ ﻟﻮاء اﻟﻮﻻﻳﺔ ﻓﻲ اﻵﻓﺎق«‪/26 .‬اﻟﻮﻻﻳﺔ‪ :‬اﻹﻣﺎرة‪ ،‬واﻟﺴﻠﻄﺎن‪ ،‬واﻟﻠﻮاء‬
‫ﺑﺎﻟﻤﺪ اﻟ َﻌﻠَﻢ‪ ،‬ﻳﻌﻨﻲ ﺳﻠﻄﺎن راﻳﺔ اﻹﻣﺎرة‪» .‬ﻣﺎﻟﻚ ﺳﺮﻳﺮ ﺧﻼﻓﺔ ﺑﺎﻹرث واﻹﺳﺘﺤﻘﺎق‪ ،‬اﻟﻤﺠﺘﻬﺪ ﻓﻲ أﻋﻼء‬
‫ﺳﺮادق اﻷﻣﻦ واﻷﻣﺎن« اﻟﺴﺮادق‪ :‬واﺣﺪ اﻟﺴﺮادﻗﺎت اﻟﺘﻲ ﺗﻤﺪ ﻓﻮق ﺻﺤﻦ اﻟﺪار‪ .27‬ﻗﺎل اﻟﻔﺎﺿﻞ اﻟﺸﺮﻳﻒ ﻓﻲ‬
‫ﺣﺎﺷﻴﺔ ﺷﺮح اﻟﻤﻄﺎﻟﻊ‪:‬أﻧﻪ ﻣﻌﺮب "ﺳﺮاﻳﺮدﻩ"؛ ﺗﻌﻘﺒﻪ اﻟﻔﺎﺿﻞ اﺑﻦ آﻤﺎل ﺑﺎﺷﺎ وﻗﺎل‪" :‬هﻮ وهﻢ ﺑﻞ هﻮ ﻣﻌﺮب‬
‫ﻣﻦ "ﺳﺮاﻃﺎق"‪ ،‬وأﺻﻠﻪ "ﻃﺎق ﺳﺮاي"‪ ،‬ﻗﺪم اﻟﻤﻀﺎف إﻟﻴﻪ آﻤﺎ هﻮ ﻗﺎﻧﻮن ﺗﻠﻚ اﻟﻠﻐﺔ" اﻧﺘﻬﻰ‪ .‬ﻟﻜﻦ اﻟﻔﺎﺿﻞ‬
‫اﻟﺸﻬﻴﺮ‪ 28‬ﺷﻴﺦ زادﻩ ذهﺐ إﻟﻰ أﻧﻪ ﻋﺮﺑﻲ آﻤﺎ ﻗﺎﻟﻪ اﻷزهﺮي‪» .‬اﻟﻤﺘﻤﺜﻞ« أي اﻟﻤﻄﺒﻊ‪» .‬ﻟﻨﺺ ‪h‬إن اﷲ ﻳﺄﻣﺮ‬
‫ﺑﺎﻟﻌﺪل واﻹﺣﺴﺎن‪ ،g‬ﻗﺎﻣﻊ اﻟﻌﺪاة واﻟﻤﺘﻤﺮدﻳﻦ« اﻟﻘﻤﻊ‪ :‬اﻟﻀﺮب ﺑﺎﻟﻘﻤﻌﺔ‪ ،‬وهﻲ آﻤﻜﻨﺴﺔ اﻟﻌﻤﻮد ﻣﻦ ﺣﺪﻳﺪ أو‬
‫آﺎﻟﺤﺠﺮة وﺧﺸﺒﺔ ﻳﻀﺮب ﺑﻬﺎ اﻹﻧﺴﺎن ﻋﻠﻰ رأﺳﻪ‪ .‬واﻟﻌﺪاة‪ .‬ﺟﻤﻊ اﻟﻌﺎدى وهﻮ اﻟﻌﺪو‪» .‬ﻗﻬﺮﻣﺎن اﻟﻤﺎء‬
‫واﻟﻄﻴﻦ« ﻗﻬﺮﻣﺎن ﻟﻔﻆ ﻓﺎرﺳﻲ ﻣﻌﻨﺎﻩ "آﺎرﻓﺮﻣﺎى"؛ واﻟﻤﺮاد ﻣﻦ اﻟﻤﺎء واﻟﻄﻴﻦ هﻮ اﻟﺒﺮ واﻟﺒﺤﺮ‪» .‬أﻋﺪل‬
‫اﻟﻤﻠﻮك واﻟﺴﻼﻃﻴﻦ‪ ،‬أﻋﻠﻢ ‪/‬اﻟﺤﻜﻤﺎء اﻟﻤﺤﻘﻘﻴﻦ« ﻋﻠﻰ ﺳﺒﻴﻞ اﻟﻤﺒﺎﻟﻐﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺪح وآﺬا ﻣﺎ ﺑﻌﺪﻩ‪» :‬أﻳﻦ أﻧﻮ‬
‫ﺷﺮوان ﻣﻦ ﻋﺪﻟﻪ« ﻳﻌﻨﻲ أﻧﻪ أﻋﺪل ﻣﻨﻪ ‪/29‬ﻣﻊ أﻧﻪ أﻋﺪل ﻣﻠﻮك اﻟﻔﺮس‪» .‬وﻣﻦ إﺳﻜﻨﺪر ﻓﻲ ﻋﻠﻤﻪ« وهﻮ أﻋﻠﻢ‬
‫ﻣﻨﻪ ﻣﻊ أن اﻹﺳﻜﻨﺪر اﻟﻴﻮﻧﺎﻧﻲ أﻋﻠﻢ ﻣﻠﻮك اﻟﺮوم‪.‬‬
‫ﺳﺤْﺒﺎن ﻟﺪﻳﻪ ﺑﺎﻗﻞ« أي ﻳﻘﺎل ﺳﺒﺤﺎن اﻟﺬي ﺧﻠﻖ ذاﺗﺎ ﺷﺮﻳﻔﺎ ﺑﻠﻴﻐﺎ‬
‫»إن ﻧﻄﻖ ﻗﻴﻞ ﺳﺒﺤﺎن ﻣﻦ ﺧﻠﻖ َ‬
‫ﻳﻨﺘﻬﻲ ﺑﻼﻏﺘﻪ إﻟﻰ ﺣ ّﺪ ﻳﻜﻮن اﻟﺬي ﻳﻀﺮب ﺑﻪ اﻟﻤﺜﻞ ﻓﻲ اﻟﺒﻼﻏﺔ ﻋﻨﺪﻩ آﺎﻟﺬي ﻳﻀﺮب ﺑﻪ اﻟﻤﺜﻞ ﻓﻲ اﻟﻌﻲّ؛‬
‫وﺳَﺒﺤﺎن‪ :‬رﺟﻞ ﺑﻠﻴﻎ ﻣﻦ اﻷﻳﺎد ﻳﻀﺮب ﺑﻪ اﻟﻤﺜﻞ ﻓﻲ اﻟﺒﻼﻏﺔ؛ وﺑﺎﻗﻞ‪ :‬رﺟﻞ ﻣﻦ اﻷزد اﺷﺘﺮى ﻇﺒﻴﺎ ﺑﺄﺣﺪ ﻋﺸﺮ‬
‫ﻲ‪» .‬وإن‬
‫درهﻤﺎ ﻓﺴﺌﻞ ﻋﻦ ﺷﺮاﻩ ﻓﻔﺘﺢ آﻔﻴﻪ واﺧﺮج ﻟﺴﺎﻧﻪ ﻳﺸﻴﺮ إﻟﻰ ﺛﻤﻨﻪ‪ ،‬ﻓﺎﻧﻔﻠﺖ ﻓﻀﺮب ﺑﻪ اﻟﻤﺜﻞ ﻓﻲ اﻟﻌ ّ‬
‫ﺣﻘﻖ ﻳﻜﺘﺐ ﺁﻳﺔ ‪h‬ﺟﺎء اﻟﺤﻖ وزهﻖ اﻟﺒﺎﻃﻞ‪ ،g‬ﻧﻮر اﷲ ﻳﺴﻄﻊ« أي ﻳﺮﺗﻔﻊ‪» .‬ﻣﻦ ﺟﺒﻴﻨﻪ« اﻟﺠﺒﻴﻨﺎن ﺣﺮﻓﺎن‬
‫ﻣﻜﺘﻨﻔﺎ اﻟﺠﺒﻬﺔ ﻣﻦ ﺟﺎﻧﺒﻴﻬﺎ ﻓﻴﻤﺎ ﺑﻴﻦ اﻟﺤﺎﺟﺒﻴﻦ ﻣﺼﻌﺪا إﻟﻰ ﻗﺼﺎص اﻟﺸﻌﺮ‪ .‬ﻗﺎل اﺑﻦ ﻗﺘﻴﺒﺔ آﺜﻴﺮ ﻣﻦ اﻟﻨﺎس‬
‫‪ 25‬اﻟﺠﻐﺮاﻓﻴﺔ‪ :‬اﻟﺠﻐﺮﻓﻴﺔ‪.‬‬
‫‪85 26‬أ‪.‬‬
‫‪27‬آﺬا ﻓﻲ اﻟﺼﺤﺎح –ﺻﺢ‪.‬‬
‫‪ 28‬اﻟﺸﻬﻴﺮ‪ :‬ﻓﻲ اﻟﻬﺎﻣﺶ‪.‬‬
‫‪85 29‬ب‪.‬‬
‫‪9‬‬
‫ﻻﻳﻔﺮﻗﻮن ﺑﻴﻦ اﻟﺠﺒﻬﺔ واﻟﺠﺒﻴﻦ؛ وﻻﺑﺪ ﻣﻦ اﻟﻔﺮق‪ ،‬ﻓﺎﻟﺠﺒﻬﺔ ﻣﻮﺿﻊ اﻟﺴﺠﻮد‪ ،‬واﻟﺠﺒﻴﻨﺎن ﻳﻜﺘﻨﻔﺎﻧﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺠﺎﻧﺒﻴﻦ‪.‬‬
‫»ورزق اﻟﻨﺎس ﻳﻔﻴﺾ ﻣﻦ ﻳﻤﻴﻨﻪ‪ ،‬ﻧﻮاﺻﻴﻪ ﻣﻌﻘﻮدة ﻟﺘﻜﻤﻴﻞ اﻟﻨﻔﻮس وﻷﺿﻴﺮ« اﻟﻨﺎﺻﻴﺔ ﻗﺼﺎص اﻟﺸﻌﺮ؛‬
‫واﻟﻀﻴﺮ اﻟﻔﺮد ﻳﻌﻨﻲ أن ﺟﻬﺪﻩ ﻣﺒﺬول ﻟﺘﻜﻤﻴﻞ اﻟﻨﻔﻮس اﻟﺒﺸﺮﻳﺔ ‪/30‬اﻟﻤﺴﺘﻌﺪة ﻟﺘﺤﺼﻴﻞ اﻟﻜﻤﺎل‪» .‬وإﻳﺎدﻳﻪ« أي‬
‫ﻲ ﻻﺧﻴﺮ ﻓﻲ اﻟﺸﺮف‪ ،‬ﻓﺄﺟﺎب ﺑﻌﻜﺴﻪ‪.‬‬
‫ﻧﻌﻤﺘﻪ‪» .‬ﻣﺒﺴﻮﻃﺔ آﻞ اﻟﺒﺴﻂ وﻷﺷﺮف ﻓﻲ اﻟﺨﻴﺮ« ﻗﻴﻞ‪ :‬ﺳﺨ ّ‬
‫»اﻟﻤﻨﺼﻮر ﻣﻦ اﻟﺴﻤﺎء‪ ،‬اﻟﻤﻈﻔﺮ ﻋﻠﻰ اﻷﻋﺪاء‪ ،‬ﻣﺤﺮز ﻣﻤﺎﻟﻚ اﻟﺪﻧﻴﺎ« أي ﻣﺎﻟﻜﻬﺎ‪» .‬ﻣﻈﻬﺮ آﻠﻤﺔ اﷲ‬
‫اﻟﻌﻠﻴﺎ‪ ،‬ﺳﻠﻄﺎن اﻟﺒﺮﻳﻦ« وهﻤﺎ ﺑ ّﺮ روم إﻳﻠﻲ وﺁﻧﺎﻃﻮﻟﻲ‪» .‬ﺧﺎﻗﺎن اﻟﺒﺤﺮﻳﻦ« وهﻤﺎ ﺑﺤﺮ ﻳﻨﻄﺶ وﺑﺤﺮ اﻟﺮوم؛‬
‫واﻟﺨﺎﻗﺎن ﻟﻘﺐ ﻣﻠﻚ اﻟﺘﺮك‪» .‬اﻟﺴﻠﻄﺎن ﻣﺤﻤﺪ ﺧﺎن« ﻋﻠﻴﻪ اﻟﺮﺣﻤﺔ واﻟﻐﻔﺮان اﻟﺬي ﺗﻮﻓﻰ‪ 31‬ﻓﻲ ﻳﻮم اﻟﺨﻤﻴﺲ‬
‫اﻟﺮاﺑﻊ ﻣﻦ ﺷﻬﺮ رﺑﻴﻊ اﻷوﻟﻰ ﺳﻨﺔ ﺳﺖ وﺛﻤﺎﻧﻴﻦ وﺛﻤﺎﻧﻤﺎﺋﺔ ﻋﻦ ﺛﻼث وﺧﻤﺴﻴﻦ ﺳﻨﺔ‪» .‬أﺳﻌﺪﻩ اﷲ ﻓﻲ‬
‫اﻟﺪارﻳﻦ‪ ،‬وﺧﻠّﺪ ﺧﻼﻓﺘﻪ وﺳﻠﻄﻨﺘﻪ‪ ،‬وأﻳّﺪ ﺑﺎﻟﻨﺼﺮ ﺟﻨﻮدﻩ وأﻋﻮاﻧﻪ‪ ،‬وﺟﻌﻞ ﻟﻪ ﻣﻦ وﻗﺎﻳﺘﻪ ﺧﺼﻨﺎ ﻋﺰﻳﺰا« أي‬
‫ﺣﺼﻴﻨﺎ‪» .‬وﻧﺼﺮﻩ ﻣﻦ ﻋﻨﺪﻩ ﻧﺼﺮا ﻋﺰﻳﺰًا‪ .‬ﻗﺪ إﺗﺼﻒ ﻣﻦ اﻷﺧﻼق ﺑﺄزآﺎهﺎ« أي ﺑﺼﻔﻮﺗﻬﺎ وأﺣﺴﻨﻬﺎ‪.‬‬
‫ﻂ‪.‬‬
‫ﻂ ﻟﺮﺣﺎل اﻷﻓﺎﺿﻞ« اﻟﺤ ّ‬
‫ﺤّ‬
‫»وأرﺿﺎهﺎ‪ ،‬وﻣﻦ اﻟﻬﻤﻢ ﺑﺄﻋﻼهﺎ وأﺳﻨﺎهﺎ« أي أرﻓﻌﻬﺎ‪» .‬ﻋﺘﺒﺘﻪ اﻟﻌﻠﻴﺔ َﻣ َ‬
‫اﻟﻮﺿﻊ ﻳﻌﻨﻲ أﻧﻬﺎ ﻣﻮﺿﻊ ﻧﺰوﻟﻬﻢ ﺣﻴﺚ رﺣﻠﻮا إﻟﻴﻪ ﻣﻦ اﻵﻓﺎق ﻹﻗﺒﺎﻟﻪ ﻋﻠﻴﻬﻢ واﻟﺘﻔﺎﺗﻪ إﻟﻴﻬﻢ‪» .‬وﺳﺪّﺗﻪ اﻟﺴﻨﻴّﺔ‬
‫ﻣﺠﻤﻊ ﻵﻣﺎل اﻷﻣﺎﺟﺪ واﻷﻣﺎﺛﻞ« اﻟﻌﺘﺒﺔ واﻟﺴﺪة ﺑﻤﻌﻨﻰ؛ وﻗﺪ اﺟﺘﻤﻊ ﻟﺪﻳﻪ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺠﺘﻤﻊ ﻋﻨﺪ أﺣﺪ ﻣﻦ اﻟﻤﻠﻮك‬
‫ﻟﺮﻏﺒﺘﻪ وﺣﺴﻦ ﺗﺮﺗﻴﺒﻪ‪» .‬ﻓﺎﻟﺤﻤﺪ ﷲ اﻟﺬي ﻓﻀﻠﻪ ﻋﻠﻰ اﻟﺴﻼﻃﻴﻦ ﺗﻔﻀﻴﻼ« ﺑﻬﺬﻩ اﻟﺨﺼﺎل اﻟﻜﻮﻧﻴﺔ ﻣﻦ‬
‫اﻟﺨﺼﺎﺋﺺ اﻟﻌﻈﻴﻤﺔ آﻔﺘﺢ اﻟﻘﺴﻄﻨﻄﻨﻴﺔ وﻧﺤﻮﻩ‪» .‬وأﺗﺎﻩ ﻣﻦ اﻟﻔﻀﺎﺋﻞ ﻣﺎ آﺎن ﺟﻤﻠﺔ وﺗﻔﺼﻴﻼ‪ ،‬وﺷﺮّﻓﻪ‬
‫ﺑﺄآﺮوﻣﺔ« ﺑﻀﻢ اﻟﻬﻤﺰة ﻓﻌﻞ اﻟﻜﺮم‪» .‬ﻇﺎهﺮة اﻹﺷﺮاق« أي ﻋﺎﻣﺔ اﻟﻨﻔﻊ ﺑﺎﻗﻴﺔ اﻵﺛﺎر‪» .‬واﻟﻄﻠﻮع« آﺎﻟﺸﻤﺲ‬
‫ﻓﻲ راﺑﻌﺔ اﻟﻨﻬﺎر‪» .32‬وﺧﺼّﻪ ﺑ َﺄروﻣﺔ ﻇﺎهﺮة اﻷﻋﺮاق واﻟﻔﺮوع‪ «33‬اﻷَروﻣﺔ ﺑﻔﺘﺢ اﻟﻬﻤﺰة وﺿﻤﻬﺎ اﻷﺻﻞ‪.‬‬
‫»وﺟﻌﻞ اﻟﺴﻨﺔ اﻟﻔﻀﻼء ﺑﻨﺸﺮ ﺛﻨﺎﺋﻪ ﻣﻨﻄﻠﻘﺔ‪ ،‬ورﻗﺎب اﻟﻌﻠﻤﺎء ﺑﻄﺮق ﻋﻄﺎﺋﻪ ﻣﻨﻄﻮﻗﺔ« ﻟﻜﺜﺮة اﻟﻄﺎﻓﻪ إﻟﻴﻬﻢ‪،‬‬
‫ووﻓﺮة اﻧﻌﺎﻣﻪ ﻋﻠﻴﻬﻢ؛ وﻻ ﺷﻚ أن اﻹﻧﺴﺎن ﻋﺒﻴﺪ اﻹﺣﺴﺎن‪ ،‬وإن اﻋﺘﻘﻪ اﻟﻨﺴﻴﺎن‪ .‬وﻗﻮﻟﻪ‪» :‬ﺑﻌﺜﻨﻲ« ﺟﻮاب ﻟﻤﺎ –‬
‫أي دﻋﺎﻧﻲ‪.‬‬
‫»ﻣﺎ رأﻳﺖ ﻣﻦ اﻟﺘﻔﺎت ﺧﺎﻃﺮﻩ اﻟﻔﻴّﺎض إﻟﻰ ﻋﻠﻢ اﻟﺤﺴﺎب« وﻗﻮﻟﻪ‪» :‬إﻟﻰ أن أﻟﻔﺖ ﻣﺨﺘﺼﺮًا ﻓﻲ هﺬا‬
‫اﻟﻌﻠﻢ‪ «34‬ﻣﺘﻌﻠﻖ ﺑﻘﻮﻟﻪ ﺑﻌﺜﻨﻲ‪ .‬وﻻ ﻳﺨﻔﻰ أن اﻟﻌﻠﻮم اﻟﺮﻳﺎﺿﻴﺔ ﺑﺄﺳﺮهﺎ ﻣﻠﺘﻔﺖ إﻟﻴﻬﺎ‪ ،‬وﻣﺮﻏﻮب ﻓﻴﻬﺎ ﻋﻨﺪ‬
‫ﻓﻀﻼء اﻟﻤﻠﻮك ﺳﻴﻤﺎ ﻋﻨﺪ هﺬا اﻟﺴﻠﻄﺎن اﻟﻌﻈﻴﻢ اﻟﺸﺄن‪ ،‬وﻧﺠﻠﻪ اﻟﺴﻴﻌﺪ اﻟﺴﻠﻄﺎن ﺑﺎﻳﺰﻳﺪ ﺧﺎن‪ ،‬ﻓﺎﻧﻬﻤﺎ آﺎﻧﺎ‬
‫ﻳﻄﺎﻟﻌﺎن آﺘﺒﻬﺎ وﻳﻘﺮﺁن ﻋﻠﻰ أﻓﺎﺿﻞ ﻋﺼﺮهﻤﺎ آﺎﻟﻤﻮﻟﻰ ﺧﻮﺟﻪ زادﻩ‪ ،‬وﻣﻴﺮم ﺟﻠﺒﻲ‪ ،35‬وآﺬﻟﻚ ﺳﺎﺋﺮ اﻟﻌﻠﻤﺎء‬
‫‪86 30‬أ‪.‬‬
‫‪ 31‬ﺗﻮﻓﻰ‪ :‬ﺗﻮ‪.‬‬
‫‪ 32‬واﻟﻄﻠﻮع ‪ ...‬اﻟﻨﻬﺎر‪ :‬ﻓﻲ اﻟﻬﺎﻣﺶ‪.‬‬
‫‪ 33‬واﻟﻔﺮوع‪ :‬ﺗﺤﺖ اﻟﺠﻤﻠﺔ‪.‬‬
‫‪ 34‬ﻓﻲ هﺬا اﻟﻌﻠﻢ‪ :‬ﻓﻲ اﻟﻬﺎﻣﺶ‪.‬‬
‫‪ 35‬ﻓﺈﻧﻪ ﺻﻨﻒ ﺷﺮح اﻟﺰﻳﺞ )؟( اﻟﺴﻄﺎن ﺑﺎﻳﺰﻳﺪ ﻋﻨﻪ‪ .‬ﻣﻨﻪ‪.‬‬
‫‪10‬‬
‫ﺣﺴﺒﻤﺎ ﻳﻘﺎل "اﻟﻨﺎس ‪/36‬ﻋﻠﻰ دﻳﻦ ﻣﻠﻮآﻬﻢ"؛ ﺛﻢ أﺧﺬ اﻟﻨﺎس ﻳﺰهﺪون ﻓﻴﻪ ﻟﻌﺪم رﻏﺒﺔ ﺳﻠﻄﺎﻧﻬﻢ‪ ،‬وﻗﻠﺔ اﻟﻤﻴﻞ إﻟﻰ‬
‫ﺟﺎﻧﺐ ﻋﺮﻓﺎﻧﻬﻢ ﻇﻨﺎ ﻣﻨﻬﻢ أﻧﻪ ﻣﻌﺎوق ﻟﻠﺸﺮﻋﻴﺎت وﻣﺴﺘﻐﻨﻲ ﻋﻨﻪ ﻓﻲ اﻟﺪﻳﺎﻧﺎت؛ ﻓﻬﻴﻬﺎت هﻴﻬﺎت‪» .‬ﻋﺠﺎﻟﺔ‬
‫اﻟﻮﻗﺖ« اﻟﻌﺎﺟﻠﺔ‪ :‬ﺑﻀﻢ اﻟﻌﻴﻦ وآﺴﺮهﺎ ﻣﺎ ﺗﻌﺠﻠﺘﻪ ﻣﻦ ﺷﻴﺊ‪» .‬وﺳﻤﻴﺘﻪ ﺑﺎﻟﺮﺳﺎﻟﺔ اﻟﻤﺤﻤﺪﻳﺔ ﺗﻴﻤﻨﺎ ﺑﺎﺳﻤﻪ‬
‫اﻟﺸﺮﻳﻒ وﺗﺒﺮّآ ًﺎ ﺑﺮﺳﻤﻪ اﻟﻤﻨﻴﻒ‪ ،‬رﺟﺎء أن ﻳﺸﺘﻬﺮ ﻓﻲ اﻟﺒﻠﺪان واﻷﻣﺼﺎر« أي اﻟﻤﺮﺟﻮا ﻓﻲ ﺗﺴﻤﻴﺔ اﻟﻤﺆﻟﻒ‬
‫ﺑﺬﻟﻚ اﻹﺳﻢ اﺷﺘﻬﺎر أو اﻟﺘﺴﻤﻴﺔ ﺑﻪ ﻟﻠﺮﺟﺎء اﻟﻤﺬآﻮر‪» .‬اﺷﺘﻬﺎر اﻟﺸﻤﺲ ﻓﻲ راﺑﻌﺔ اﻟﻨﻬﺎر« أي وﺳﻄﻪ‪.‬‬
‫»وﻳﺒﻘﻰ« ذﻟﻚ اﻟﺘﺄﻟﻴﻒ‪» .‬ﺑﻘﺎء اﻟﺪهﻮر واﻷﻋﻮام‪ ،‬وﻻ ﻳﻔﻨﻰ ﺑﻤﺮور اﻟﺸﻬﻮر واﻷﻳﺎم« واﻟﻤﺼﻨﻒ –رﺣﻤﻪ‬
‫اﷲ‪ -‬ﻟﺨّﺺ هﺬا اﻟﺘﺄﻟﻴﻒ ﻣﻦ آﺘﺎب ﻣﻔﺘﺎخ اﻟﺤﺴﺎب ﻋﺠﺎﻟﺔ‪ ،‬وأهﺪاﻩ إﻟﻰ اﻟﺴﻠﻄﺎن اﻟﻤﺬآﻮر ﻟﻤّﺎ ﻗﺪّم ﻣﻦ ﺑﻼدﻩ؛‬
‫ﻓﻜﺄﻧﻪ اﺳﺘﺼﻐﺮﻩ ﺑﺎﻟﻨﺴﺒﺔ إﻟﻰ ﻗﻮة ﻃﺒﻌﻪ‪ ،‬وﺗﺤﺮﻳﺮﻩ ﻓﻲ اﻟﺮﻳﺎﺿﻴﺎت؛ وﻟﺬﻟﻚ ﻗﺎل‪» :‬وﻓﻲ ﻧﻴﺘﻲ إن آﺎن ﻓﻲ‬
‫اﻷﻣﻞ ﻓﺴﺤﺔ‪ ،‬وﻓﻲ اﻷﺟﻞ ﻣﻬﻠﺔ‪ ،‬وﻧﺼﺮﻧﻲ ﻓﻲ دوﻟﺘﻪ اﻟﺴﻠﻄﺎن ﻧﺼﺮًا ﻋﺰﻳﺰاً‪ ،‬ووﺟﺪت ﻓﻲ ﻇﻠﻪ اﻟﻈﻠﻴﻞ آﻨﻔ ًﺎ‬
‫ﺣﺮﻳﺰا« اﻟﻜﻨﻒ ﻣﺤﺮآﺔ؛ اﻟﺤﺮز واﻟﺴﺘﺮ‪» .‬إن أﺻﻨﻊ ﺑﻌﺪ ذﻟﻚ آﺘﺒﺎ ﻣﺒﺴﻮﻃﺔ‪ ،‬وأرﺟﻮ ﻣﻦ اﷲ أن ﻳﻘﻊ ﻣﻦ‬
‫‪38‬‬
‫ﺣﻀﺮﺗﻪ ‪/37‬ﻣﻘﺎم اﻟﻘﺒﻮل واﻟﺮﺿﺎء‪ ،‬وﻟﻤﺜﻞ هﺬا ﻓﻠﻴﺠﺘﻬﺪ أرﺑﺎب اﻟﺒﺼﺎﺋﺮ واﻟﻨﻬﻲ« وهﻮ‬
‫ﺑﻀﻢ اﻟﻨﻮن‬
‫واﻟﻌﻘﻞ‪.‬‬
‫ﻗﻮﻟﻪ‪» :‬هﺬا« ﻓﺼﻞ ﺧﻄﺎب أي ﺧﺬ هﺬا‪» .‬واﻟﻜﺘﺎب ﻣﺆﺳﺲ« أي ﻣﺮﺗﺐ‪» .‬ﻋﻠﻰ ﻓﻨﻴﻦ«؛ اﻟﻔﻦ‬
‫اﻟﻀﺮب ﻣﻦ اﻟﺸﻲء؛ وﻳﻘﺎل ﻟﻠﻌﻠﻢ ﻓﻦ‪ ،‬وﻳﻄﻠﻖ ﻋﻠﻰ ﻧﻮع ﻣﻨﻪ‪ ،‬وهﻮ اﻟﻤﺮاد هﻬﻨﺎ‪» .‬اﻟﻔﻦ اﻷول ﻓــﻲ ﻋﻠــﻢ‬
‫اﻟﺤﺴــﺎب« وهﻮ ﻗﺴﻢ ﻣﻦ اﻟﻌﻠﻢ اﻷوﺳﻂ اﻟﺬي هﻮ ﻗﺴﻢ ﻣﻦ اﻟﺤﻜﻤﺔ اﻟﻨﻈﺮﻳﺔ‪ ،‬ﻷﻧﻬﺎ إﻣﺎ ﺑﺄﺣﻮال ﻣﺎ ﻻ ﻳﻔﺘﻘﺮ ﻓﻲ‬
‫اﻟﻮﺟﻮد اﻟﺨﺎرﺟﻲ واﻟﺘﻌﻘﻞ إﻟﻰ اﻟﻤﺎدة آﺎﻹﻟﻪ‪ ،‬وهﻮ اﻟﻌﻠﻢ اﻷﻋﻠﻰ‪ ،‬وﻳﺴﻤﻰ ﺑﺎﻹﻟﻬﻲ‪ ،‬واﻟﻔﻠﺴﻔﺔ‪ ،‬واﻟﻌﻠﻢ اﻟﻜﻠﻲ‪،‬‬
‫وﻣﺎ ﺑﻌﺪ اﻟﻄﺒﻴﻌﺔ‪ .‬وإﻣﺎ ﻋﻠﻢ ﺑﺄﺣﻮال ﻣﺎ ﻳﻔﺘﻘﺮ إﻟﻴﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻮﺟﻮد اﻟﺨﺎرﺟﻲ دون اﻟﺘﻌﻘﻞ آﺎﻟﻜﺮة‪ ،‬وهﻮ اﻟﻌﻠﻢ‬
‫اﻷوﺳﻂ‪ ،‬وﻳﺴﻤﻰ ﺑﺎﻟﺮﻳﺎﺿﻲ ﻹرﺗﻴﺎض اﻟﺬهﻦ ﺑﻪ‪ ،‬وﺑﺎﻟﺘﻌﻠﻴﻤﻲ ﻷﻧﻬﻢ آﺎﻧﻮا ﻳﻘﺪﻣﻮﻧﻪ ﻓﻲ اﻟﺘﻌﻠﻴﻢ‪ .‬وأﻣﺎ ﻋﻠﻢ‬
‫ﺑﺄﺣﻮال ﻣﺎ ﻳﻔﺘﻘﺮ إﻟﻴﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻮﺟﻮد اﻟﺨﺎرﺟﻲ واﻟﺘﻌﻘﻞ آﺎﻹﻧﺴﺎن‪ ،‬وهﻮ اﻟﻌﻠﻢ اﻷدﻧﻰ‪ ،‬وﻳﺴﻤﻰ ﺑﺎﻟﻄﺒﻴﻌﻲ‪ .‬وهﺬﻩ‬
‫اﻟﺜﻼﺛﺔ أﺻﻮل اﻟﺤﻜﻤﺔ اﻟﻨﻈﺮﻳﺔ؛ وﻟﻜﻞ ﻣﻨﻬﺎ ﻓﺮوع‪ .‬ﺛﻢ إن اﻟﻌﻠﻢ اﻟﺮﻳﺎﺿﻲ أرﺑﻌﺔ أﻗﺴﺎم‪ :‬اﻟﻬﻨﺪﺳﺔ‪ ،‬واﻟﻬﻴﺌﺔ‪،‬‬
‫واﻟﺤﺴﺎب‪ ،‬واﻟﻤﻮﺳﻴﻘﻰ‪ .‬وأﻗﺪم اﻟﺮﻳﺎﺿﻴﺎت ﻋﻠﻢ ‪/39‬اﻟﻌﺪد‪ ،‬ﻷﻧﻪ أﻗﺮﺑﻬﺎ ﺗﻨﺎوﻻ‪ ،‬ﺛﻢ اﻟﻬﻨﺪﺳﺔ‪ ،‬ﺛﻢ اﻟﻬﻴﺌﺔ‪ ،‬ﺛﻢ‬
‫اﻟﺘﺄﻟﻴﻒ آﻤﺎ ﻓﻲ إﺧﻮان اﻟﺼﻔﺎء‪ .‬واﻟﻤﺮاد ﺑﺎﻹﻓﺘﻘﺎر إﻟﻰ اﻟﻤﺎدة وﻋﺪﻣﻪ‪ :‬أن اﻟﺒﺤﺚ إن آﺎن ﻋﻠﻰ اﻟﻮﺟﻪ ﻳﻨﻄﺒﻖ‬
‫ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﺮد ﻓﻘﻂ أو ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺎدي؛ واﻟﻤﺠﺮد ﻓﻬﻮ ﻣﻦ اﻹﻟﻬﻲ آﺎﻟﺒﺤﺚ ﻋﻦ اﻟﻮﺟﻮد واﻟﻌﻠﺔ واﻟﻮﺣﺪة واﻟﻜﺜﺮة‪.‬‬
‫وإن آﺎن ﻋﻠﻰ وﺟﻪ ﻻ ﻳﻨﻄﺒﻖ إﻻ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺎدي‪ ،‬ﻓﺈن ﻟﻢ ﻳﻔﺘﻘﺮ إﻟﻴﻬﺎ ﺗﻌﻘﻼ ﻓﻬﻮ ﻣﻦ اﻟﺮﻳﺎﺿﻲ‪ ،‬واﻟﻌﺪد ﻣﻦ هﺬا‬
‫اﻟﻘﺒﻴﻞ‪ ،‬إذ ﻻ ﺑﻴﺤﺚ ﻋﻦ أﺣﻮاﻟﻪ إﻻ ﻋﻠﻰ وﺟﻪ ﻳﻨﻄﺒﻖ ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺎدﻳﺎت ﻟﻌﺪم ﺗﻌﻠﻖ ﻏﺮض ﻋﻠﻰ أﻋ ّﻢ؛ ﻓﻼ ﻳﺮد‬
‫ﻋﻠﻰ ﺗﻘﺴﻴﻢ أن اﻟﻌﺪد ﻣﻤﺎ ﻻ ﻳﻔﺘﻘﺮ إﻟﻰ اﻟﻤﺎدي أﺻﻼ ﻟﻮﺟﻮدﻩ ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺮدات آﺎﻟﻌﻘﻮل اﻟﻌﺸﺮة ﻓﻴﻨﺒﻐﻲ أن ﻳﻜﻮن‬
‫‪86 36‬ب‪.‬‬
‫‪87 37‬أ‪.‬‬
‫‪ 38‬وهﻮ‪ :‬ﻓﻲ اﻟﻬﺎﻣﺶ‪.‬‬
‫‪87 39‬ب‪.‬‬
‫‪11‬‬
‫ ﻷﻧﻪ ﻳﺒﺤﺚ ﻓﻴﻪ ﻋﻦ ﻗﻮاﻧﻴﻦ‬،‫ وهﻮ أﺧﺺ ﻣﻦ ﻣﻄﻠﻖ اﻟﺤﺴﺎب‬،‫ واﻟﻔﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ ﻓﻲ ﻋﻠﻢ اﻟﻤﺴﺎﺣﺔ‬.‫ﻣﻦ اﻹﻟﻬﻲ‬
.‫اﺳﺘﻌﻼم ﻣﻘﺎدﻳﺮ اﻟﺠﺴﻢ اﻟﺘﻌﻠﻴﻤﻲ ﻣﻦ ﺣﻴﺚ اﻟﻌﺪد آﻤﺎ ﺳﻴﺄﺗﻲ‬
‫ »ﻣﺸﺘﻤﻞ ﻋﻠﻰ ﻣﻘﺪﻣﺔ وﺧﻤﺲ ﻣﻘﺎﻻت« ﻷن اﻟﻤﺬآﻮر ﻓﻲ اﻟﻜﺘﺎب إﻣﺎ أن‬.‫»وهﻮ« أي اﻟﻔﻦ اﻷول‬
‫ ﻓﻬﻲ اﻟﻤﻘﺎﻟﺔ اﻷوﻟﻰ؛‬،‫ﻣﻦ اﻟﻤﻘﺎﺻﺪ أو ﻻ؛ اﻟﺜﺎﻧﻲ اﻟﻤﻘﺪﻣﺔ؛ واﻷوﻟﻰ إﻣﺎ أن ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺤﺴﺎب أهﻞ اﻟﻬﻨﺪ‬/40 ‫ﻳﻜﻮن‬
‫ ﻓﺎﻟﻤﻘﺎﻟﺔ اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ؛ أو‬،‫ ﻓﻬﻲ اﻟﻤﻘﺎﻟﺔ اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ؛ أو ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺤﺴﺎب اﻟﺠﺒﺮ واﻟﻤﻘﺎﺑﻠﺔ‬،‫أو ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺤﺴﺎب أهﻞ اﻟﻨﺠﻮم‬
‫ »اﻟﻤﻘﺪﻣﺔ ﻓﻲ اﻟﺘﻌﺮﻳﻔﺎت« أي‬.‫ ﻓﺎﻟﻤﻘﺎﻟﺔ اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ‬،‫ ﻓﺎﻟﻤﻘﺎﻟﺔ اﻟﺮاﺑﻌﺔ؛ أو ﻗﻮاﻋﺪ اﻟﺸﺘﻰ‬،‫ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺤﺴﺎب اﻟﺨﻄﺄﻳﻦ‬
‫ »هﻮ اﻟﻌﻠﻢ ﺑﻘﻮاﻧﻴﻦ اﺳﺘﺨﺮاج ﻣﺠﻬﻮﻻت‬:‫ اﻟﺤﺴﺎب‬:‫ آﻘﻮﻟﻪ‬.‫اﻷﻗﻮال اﻟﺪاﻟﺔ ﻋﻠﻰ ﻣﺎهﻴﺔ ﻣﺎ ﻳﺬآﺮ ﻓﻲ اﻟﻤﺴﺎﺋﻞ‬
.«‫ﻋﺪدﻳﺔ‬
III. Sonuç
Osmanlı ilim çevrelerinde Bahâeddin Âmilî’nin (ö. 1030/1621) Hulâsat el-hisâb adlı eserinin
yaygınlaşmasına değin mütedavil Ali Kuşçu’nun el-Muhammediyye fi el-hisâb adlı eseri uygunluğuna
karşın şerh ve haşiye’ye konu olmamıştır. XVII. yüzyıl Osmanlı düşünürlerinden Kâtip Çelebî ise
çokça değer verdiği eseri, okuturken öğrencilerinin isteği üzerine şerh etmeye başlamış; ancak çok
az bir kısmını temize çekebilmiştir. Çalışmada günümüze ulaşan bu kısmî şerhin metni ilk defa
olarak yayımlanmış ve Osmanlı matematik tarihi açısından değerlendirilmiştir. Bu kısmî şerh ve
içeriği bile Kâtip Çelebî’nin, sanıldığının tersine, içerisinde yaşadığı ilmî paradigmanın doğasından
ve içeriğinden, kısaca varlığından değil, daha çok bu paradigmanın dışavurumundan, işleyişinden
şikayetçi olduğunu göstermektedir.
.‫أ‬88 40
12

Benzer belgeler

KRD BET 2015-05-24

KRD BET 2015-05-24 Maç Bahisi ve Toplam Gol 2.5 Alt

Detaylı

اﻟﻜﺸﻒ - Uluslararası Sempozyum

اﻟﻜﺸﻒ - Uluslararası Sempozyum ‫ﺑﻦ ﻋﻠﻮ ﻫﻮاري ﻋﺪﻧﺎن واﻟﻌﺮﺑﻲ ﺑﻦ ﺣﺠﺎر ﻣﻴﻠﻮد | اﳉﺰاﺋﺮ | ﺟﺎﻣﻌﺔ وﻫﺮان‬ ‫ﺗﺼﻨﻴﻒ اﻟﻌﻠﻮم ﻣﻦ ﺣﺎﺟﻲ ﺧﻠﻴﻔﺔ إﱃ اﻟﻮﻳﺐ دﻳﻮي وأﺛﺮﻩ ﰲ ﲣﺼﺺ ﻋﻠﻢ اﳌﻜﺘﺒﺎت ﺑﺎﳉﺰاﺋﺮ‬ (Kâtip Çelebi’den Web Dewey’e İlimler Tasnifi ve Cezayir...

Detaylı