halkbank ` ta - Deniz Somunkıran

Transkript

halkbank ` ta - Deniz Somunkıran
H A L K B A N K ’ TA
Halkbank Kurumsal İletişim Dergisi
•
İki Ayda Bir Yayımlanır
•
Mayıs - Haziran 2009
•
Sayı: 15
15
H A L K B A N K ’ TA
başlarken
Tüm piyasalara karamsar bir havanın hâkim olduğu
bir dönemde, Halkbank’ın 71 yıllık gücüne ve bankacılık
deneyimine dayanarak inançla sürdürdüğümüz
çalışmalarımızın meyvesini bu kadar erken toplamak
beni son derece gururlandırıyor.
Halkbank Ailesinin değerli üyeleri,
Halkbank’ta Beraber Dergisi’nin on beşinci sayısında, sizleri 2009’un
ilk üç ayında elde ettiğimiz başarılı sonuçların mutluluk ve gururuyla
selamlıyorum. Hepinizin bildiği gibi yeni yıla finans piyasalarının
olumlu bir seyre gireceği öngörüsüyle başlamıştık. Sektörümüzün
yılın ilk döneminde ulaştığı kârlılık rakamları Bankamızın değerlendirme ve beklentilerinin haklılığını bir kez daha kanıtladı. Sektörümüz,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre yılın
ilk iki ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre kârını % 38 artırdı.
Halkbank ise bu kâra en çok katkıda bulunan bankalar arasındaki
yerini aldı. Üç aylık yoğun çalışma dönemi sonucunda elde ettiğimiz
başarıda, Bankamızın faaliyet gösterdiği her alanda üstün bir çaba
sarf eden siz değerli mesai arkadaşlarımın büyük paya sahip olduğunu düşünüyorum. Bizi, hep birlikte imza attığımız bu güzel sonuca
taşıyan süreci sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bankamız, aralıksız devam ettirdiği kredilendirme faaliyeti sayesinde
kredilerin toplam aktiflere oranındaki istikrarlı büyümesini sürdürdü.
2008 Aralık ayında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile imzaladığımız kredi protokolünün ardından il ve ilçelerdeki toplam 21
Oda ve Borsa ile masaya oturduk. Bu anlaşmalar neticesinde meslek
birliklerinden Bankamıza aktarılan 323 milyon TL ve Bankamız
kaynaklarından kullandırılan ilave krediler ile birlikte bugüne kadar
10.549 firmaya 1,5 milyar TL kredi kullandırdık. Kredi protokolleri çerçevesinde Mayıs ayının ilk haftası itibarıyla 4.212 yeni firmayı müşteri
portföyümüze ekledik.
Halkbank olarak 2009’daki en önemli çalışmalarımızdan biri de
Borç Yapılandırma Programı oldu. 57.000 kurumsal ve bireysel
müşteriye ulaşmayı hedeflediğimiz bu program kapsamında takibe
intikal etmiş toplam 1 milyar 350 milyon tutarındaki krediyi yeniden
yapılandıracağız. Bu çalışmayla, gerek global finansal kriz gerekse
faaliyet gösterdiği sektörün özgün koşulları nedeniyle ödeyemediği
kredi borcunun sıkıntısını yaşayan işletmelerin yeniden ekonomiye
kazandırılmasına büyük katkı sunacağımıza inanıyoruz.
2009’un ilk çeyreğinde bireysel bankacılık alanındaki etkinliğimiz
de artarak devam etti. 2009’a kredi borcu ödemelerini kolaylaştıran
Dost Kredi ile başladık. Farklı bankalara olan bireysel kredi, kredi kartı
veya kredili mevduat hesabı borçlarını tek bir çatı altında toplayıp
kapatmak isteyenlere çözüm olarak sunduğumuz Dost Kredi, bireysel
müşteri portföyümüzün gelişmesine olumlu katkı sundu. Ayrıca
2009’un ilk çeyreğinde Merkez Bankası’nın yaptığı faiz indirimini
bireysel kredilerine yansıtan ilk bankalardan biri olduk. Böylece
Halkbank müşterileri piyasalardaki olumlu gelişmelerin avantajını
çok kısa zamanda hissettiler.
Halkbank olarak bankacılığın her alanında yorulmadan sürdürdüğümüz bu çalışmalar esnasında 71 yıllık misyonumuzun sosyal sorumluluk tarafını da unutmadık. Türkiye’nin hem kültürel mirasına hem
de sanat ortamına katkı sağlayacak bir projeye imza attık. Değerli
gazeteci ve yazar Nazım Alpman ve fotoğraf sanatçısı Tolga Sezgin’in
Bankamız için hazırladığı, Anadolu’da icra edilmeye devam eden
15 farklı geleneksel el sanatını konu alan “Ustadan Çırağa, Dededen
Toruna Anadolu’nun Elleri” kitabındaki fotoğraflarla “Anadolu’nun
Elleri” sergisini açtık. Sanatseverlerin beğenisini kazanan kitabımız ve
sergimizle, Anadolu’nun kültürel mirasının belgelenmesine ve gelecek
nesillere aktarılmasına katkıda bulunduk.
Değerli arkadaşlarım,
2009 yılının ilk döneminde gerek finansal sonuçlarımız gerekse
hayata geçirdiğimiz projeler Halkbank için gurur kaynağı olmaya
devam ediyor. Tüm piyasalara karamsar bir havanın hâkim olduğu
bir dönemde, Halkbank’ın 71 yıllık gücüne ve bankacılık deneyimine
dayanarak inançla sürdürdüğümüz çalışmalarımızın meyvesini bu
kadar erken toplamak beni son derece gururlandırıyor. Bu güzel tabloya emeği geçen siz değerli mesai arkadaşlarımı tek tek tebrik ediyor,
büyük bir aile olarak koordinasyon içinde yürüttüğümüz çalışmalarımızın bizi yıl sonuna kadar zirveye taşıyacağına inanıyorum.
Hüseyin AYDIN
Genel Müdür
2
İçindekiler
4
13
19
Fatma Deniz Somunkıran: Ben
hep şöyle söylerdim; köküne
dinamit koysalar bile
Halk Bankası’na
hiçbir şey olmaz!
Bizden Biri
KOBİ Pazarlama-2
Daire Başkanlığı
Departman
Türkiye edebiyat
âleminde kimler
konuşuluyor?
Sanat
Küresel krizde son durum
ve Türkiye
26
Hızlı Bakış
30
34
KÖSADK Daire
Başkanlığımız ISO
9001:2008 Belgesi aldı
Kalite Yönetimi
Metropolden kaçanların
en güzel sığınakları:
Şile, Ağva…
Gezi
8
2008 finansal sonuçlarımız
ve 2009 hedeflerimiz
açıklandı
Haberler
Kredi Risk İzleme
Daire Başkanlığı
Departman
Kız Kulesi’nden,
Oyuncak Müzesi’ne…
Hayallerinin peşindeki
çocuk: Sunay Akın
Konuk
Halkbank’tan
uzatılan dost eli:
TOA Tasfiye Programı
Ürün Hizmet
Özür diliyorum
Gazanfer Bey...
Güncel
İstanbul I. Bölge
Koordinatörlüğü
Bölge
16
22
28
32
39
3
İÇİNDEKİLER
42
48
52
58
62
İstanbul I. Bölge
Koordinatörlüğüne
bağlı şubeler,
Türkiye ekonomisinin
atardamarındalar!
Ziyaret
Sağlığımızı
tüketmeden teknolojiyi
tüketmek
Yeşil Sayfalar
Erkek ve kadın
modasında aranan yeni
uyum: Çanta
ve kemer kombinasyonu
Renkler ve Mevsimler
Yeni teknolojiler
yeni ürünler
Teknoloji
Atölye
Mekân
Günübirlik
Kent Rehberi
Yaşamak
farkında olmaktır
Gelişim
Renkleriyle,
tatlarıyla, kokularıyla
hayatımızın içindeler:
Gıda katkı maddeleri
Sağlık
Anı yakalamanın en
güzel yolu: fotoğraf
Hobi
Tiyatro, Sinema,
Kitap, Müzik,
Sergi
Kültür Durağı
Sudoku
Bunları biliyor musunuz?
Çentik
Eğlence
46
50
56
60
63
Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır.
İzinsiz kullanılamaz.
Türkiye Halk Bankası A.Ş.
Adına İmtiyaz Sahibi
Hüseyin AYDIN
Genel Müdür
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Osman ARSLAN
Genel Müdür Yardımcısı
Yayın Koordinatörü
Yalçın KAYA
Tanıtım ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı
Yayın Kurulu
Olcay DOĞAN, Hüseyin ZEYBEK,
Ayşe SÖNMEZLER, Erdal ÇELİK
Danışma Kurulu
Ferrin KOLAYLI, Nagihan AĞAR
Yönetim Yeri
Türkiye Halk Bankası A.Ş.
Genel Müdürlüğü
Tanıtım ve Halkla İlişkiler
Daire Başkanlığı,
2. Cadde No: 63 Kat: 19
Söğütözü / ANKARA
Tel: 0312 289 45 51
Faks: 0312 289 45 75
Yayın Türü
Yerel Süreli / 2 Aylık
Yapım: Kıvılcım Kurumsal İletişim ve
Reklam Hizmetleri Ltd. Şti.
Halil Rıfat Paşa Mahallesi, Aydınlık Tepe Sokak,
No: 19 Şişli / İSTANBUL
Tel: 0212 210 37 07 - 08 Faks: 0212 220 31 41
www.kivilcimajans.com
Genel Yayın Yönetmeni: Cezmi ZAFER
Editör: Aslı GENÇAY
Yazı İşleri: Ozan ÇETİN
Fotoğraflar: Mehmet TÜTÜNCÜ, Efe NALÇACI
Görsel Yönetmen: Himmet DOĞAN
Kapak Tasarım: Kıvılcım ZAFER
Grafik: Yavuz MAMAÇ
Çizer: Emrah ARIKAN
Katkıda Bulunanlar: Gökhan GENÇAY, Yelda KULLAP,
Fatih YILDIZ, Barış SEVER
Renk Ayrımı
Baskı
Özgün Ofset
Yeşilce Mahallesi
Aytekin Sokak
No: 21
Kâğıthane / İSTANBUL
Tel: 0212 280 00 09
Baskı Tarihi
12 Mayıs 2009
4
bizden biri
Fatma Deniz Somunkıran:
Halkbank
benim ikinci evimdi
Fatma Deniz Somunkıran (ortada)
Ankara Çankaya Şubesi
5
BİZDEN BİRİ
Z
aman, geçen yıllar, değişim,
eskime olgusu genelde isteksizce
karşılanır ve çoğu kez korkutucu
gelir insana. Ama bazı şeyler vardır
ki her geçen yıl, her değişim ve her döngü onları daha da ileri taşır, büyük adımlar attırır.
Hayatın sırlarını çözenler, varolduğu tarihin
ve mekânın yasalarını bilenler, insanlığı
özümseyenler hiç eskimezler. Halkbank da
bunlardan biri. Yılları devirdikçe güçlenen,
büyüyen, KOBİ’lerle ve halkla bütünleşen
Halkbank, bu sene 71. yılını kutluyor.
Amatör yüreği, profesyonel beyniyle kendini
sürekli geliştiren, geliştikçe müşterilerini de
büyüten, Türkiye’nin ve Türk KOBİ’lerinin
kalkınmasında tartışmasız önemli bir yeri
olan Bankamızın 71. yılı için sizlere özel bir
röportaj sunmak istedik. 1950’lere gittik
ve 1957’de Kahramanmaraş’ta stajyer
memur olarak Halkbank’la tanışan gencecik
bir kızın izini sürdük. O kız Fatma Deniz
Somunkıran’dı. Bankamızın eski çalışanlarından olan Deniz Hanım şimdi 68 yaşında.
Eşi Yaşar Bey’le, kızları, damatları, torunları
ve suluboya resimleriyle Ankara’da mutlu
ve aktif bir yaşam sürmeye devam ediyor.
1941’de Kahramanmaraş’ta doğan Deniz
Hanım, liseyi bitirir bitirmez stajyer memur
olarak başladığı bankacılık kariyerine, 1971’e
kadar Kahramanmaraş’ta devam ettikten
sonra Ankara Cebeci Şubesi’ne Müdür
Muavini olarak atanmış. 1972-76 yılları arasında Gaziantep Şubesi’nde, 1976-78 yılları
Fatma Deniz Somunkıran
1950’lerde ülkemizde çalışan kadın
nüfusu fazla değildi, siz neden çalışmayı
ve bankacılığı tercih ettiniz?
Annem ve babam çok aydın insanlardı. Ben
doğduktan 40 gün sonra Ankara’ya gelmişiz,
Ankara’nın havasını koklamışız. Biz 4 kız
kardeşiz ve en büyük benim. Babam Devlet
Demiryolları’nda çalışıyordu ve Kurumun
çok güzel lojmanları vardı, orada kalıyorduk. Biz 4 kız kardeş büyümeye başladık,
en büyük ben olunca liseyi bitirir bitirmez
beni Halk Bankası’na başlattılar. Annemin
ailesi “Niye siz bu kadar küçük çocuğu işe
soktunuz?” diye itiraz etti fakat ailemizin
geçimi için gerekliydi. Gerçekten çok aydın
insanlardı ve çok isabetli öngörüleri vardı.
70 yıl önce çekilmiş evlilik fotoğraflarında
dahi annemle babamın giyimleri son derece
modern ve çağdaş. Mesela o yıllarda “Deniz”
ismini kimse aklına getirip kızına koymazdı.
Tabii Bankada yıllarca her atandığım şubede
kadın olarak yalnız başıma çalıştım. Çalışma
arkadaşlarım da çok iyi ve dürüst insanlardı.
Halen yaşayanlarla çok güzel görüşmelerimiz oluyor. Ayda bir defa cumartesi günleri
toplanıyoruz.
Mesleğe ilk başladığınızda bankacılık
sektörüne uyum sağlayabildiniz mi,
Halkbank’ı sevdiniz mi?
Şöyle söyleyeyim; kısa çoraplarım, babet
ayakkabılarım ve kolsuz bir basma elbisem
vardı. Bu kıyafetle Bankaya gittim. Uzun süre
kısa çoraplarımı çıkaramadım. İlk ay bayağı
bir bocalama geçirdim. Sonra gerçekten
Halk Bankası’nı çok sevdim. Samimi olarak
söylüyorum; tatil dönüşlerinde kalbim titreyerek Bankanın kapısından içeriye girerdim.
Çok güzel yıllarımız geçti Halk Bankası’nda.
Gerek yukarı makamdakilerle gerek birlikte
çalıştığımız arkadaşlarımla güzel bir çalışma
hayatımız oldu. İlk yıllarda sıkıntılar da çektik.
Kahramanmaraş Şubesi’nde çok az personel
vardı, kocaman bir lokaldi ve kocaman bir
sobayla ısınıyordu. Soba odunla yanıyordu
arasında ise Ankara Bahçelievler Şubesi’nde
Müdür Muavinliği görevini yürüten Deniz
Hanım, 1978’de Ankara Çankaya Şubesi’nde
vekâleten Şube Müdürlüğü ve ardından
Şube Müdürlüğü yapmış. 1981’de de emekli
olmuş. Emekli olmak, Deniz Hanım’ın aldığı
Halkbank kültürü düşünüldüğünde onun
için bir son olmamış, aynı aktiflikle sosyal
hayatına ve üretimlerine devam etmiş. Bugün suluboya resim sergileri, sosyal dernek
üyelikleri, kitapları ve çevresiyle Deniz Hanım
hâlâ gençliğindeki canlılığına ve yaşama
sevincine sahip. Onunla konuşurken hem
Halkbank’ın 1950’lerden bu yana gelişimine,
hem de bir kadının önünü açmada, kendi
kültürüyle yoğurup güçlü bireyler yaratmadaki başarısına tanık olduk.
Bir dolap bile yoktu o zamanlar.
Dolap yerine ambalaj
sandıklarını kullanır, klasörleri
onlara koyardık. Geç vakitlere
kadar çalışırdık. Yılbaşlarında
çoğu kez gece 2’lerde 3’lerde
evimize gittiğimiz olurdu. Ama
sabahları yine mesai saatinde
Bankada bulunurduk. Banka
benim ikinci evimdi.
ve odunları biz atıyorduk, tir tir titrerdik o
günlerde. Bir dolap bile yoktu o zamanlar.
Dolap yerine ambalaj sandıklarını kullanır,
klasörleri onlara koyardık. Geç vakitlere
kadar çalışırdık. Yılbaşlarında çoğu kez gece
2’lerde 3’lerde evimize gittiğimiz olurdu.
Ama sabahları yine mesai saatinde Bankada
bulunurduk. Banka benim ikinci evimdi.
Halkbank, çalışan bir kadın olarak
sizin önünüzü açmış, desteklemiş ve
yükselmişsiniz. Bu konuda Halkbank’ı
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim gibi öyle kadın arkadaşlar vardı ki
canla başla çalışırlardı. Mesela izinler kesildiği dönem bir kadın arkadaşımın çocuğu
kızamık çıkardı ve çocuğu kreşten bıraktılar.
Kendi inisiyatifimi kullanarak arkadaşıma
“Çocuğun ne zaman iyi olursa, o zaman gel.”
dedim ve izin verdim. O kadın cumartesipazar çocuğu eşine bırakarak geldi, işini
tamamladı ve rötarı giderdi. İşe başladığı
gün hiç rötar yoktu.
6
BİZDEN BİRİ
Halk Bankası kadınların önünü açıyor ama kadınlar o kadar çalışmalarına rağmen Bankada
azınlıkta diye düşünüyorum. Emekli maaşı
aldığım şubedeki genç kadın arkadaşlarımı
görüyorum, o kadar çok çalışıyorlar ki… Bence
kadınlar iyi çalışıyor. Bir de anneliğin, anaçlığın
getirdiği bir ruh var onlarda. Müşteri üzerinde
daha etkili olabiliyorlar. Gaziantep’te Müdürüm Hilmi Bey vardı, etrafına bakındığında su
istediğini anlar, ne kadar işim varsa bırakır, ona
suyunu verirdim.
Sizin çalıştığınız dönemlerdeki
Halkbank’la bugünkü Halkbank’ı kıyaslarsanız, sizce Halkbank nereden nereye
geldi?
Banka çok yol katetti. Seyahatlerimde Bankayı
her gördüğümde içim titrer, eğer müsait
olursam mutlaka girerim içeriye, çaylarını kahvelerini içer, hâl hatır sorarım. Gördüğüm son
değişikliklerle ve diğer bankalarla birleşmelerle
bence ilerlemeler oldu. Hep şöyle söylerdim;
“Köküne dinamit koysalar bile Halk Bankası’na
hiçbir şey olmaz!” Zaman içinde insanlar da
çok değişti. Toplum bir değişim içinde. Geçmişte bizim müşterilerde ilgilendiğimiz şeylere
şimdi biraz uzak yaklaşılıyor gibi geliyor bana.
Eskiden Beşeri Münasebetler vardı ve hatta bir
kitabı bulunuyordu. Ben o kitabı “Acaba nasıl
hareket etmemiz, ne yapmamız lâzım?” diye
defalarca okurdum. Şimdi de bunlar mutlaka
öğretilmeli ve insanlar eğitilmeli. Toplum çok
değiştiğine göre, bankacılar da onlara göre
kendilerini programlamalı, görgü ve bilgilerini
artırmalılar. Ben zamanında çok param olmamasına rağmen arkadaşlarımla Avrupa’nın birçok kentini gezme şansına eriştim. Avrupa’da
müzeleri gezdik, konserlere, tiyatrolara gittik.
Bunlar bizim ufkumuzu açtı.
Halkbank kültürünü ilk alanlardansınız,
bu kültür bugün çok güçlü, Halkbank’ı ve
Halkbanklıları belirliyor. Sizin döneminizdeki Halkbank kültürü nasıldı?
Yıllarca her atandığım
şubede kadın olarak yalnız
başıma çalıştım. Çalışma
arkadaşlarım da çok iyi ve
dürüst insanlardı. Halen
yaşayanlarla çok güzel
görüşmelerimiz oluyor.
Ayda bir defa cumartesi
günleri toplanıyoruz.
Ben bir aile olarak düşünüyorum Halk
Bankası’nı. Kendi ailemi ne kadar çok seviyorsam Halk Bankası’nı da o kadar çok severim.
Çünkü benim yaşamımda büyük bir yeri vardır.
Çalışırken günün büyük bir bölümünü Bankada arkadaşlarımla birlikte geçirirdim. Karşılıklı
sevgi-saygı olmayınca hiçbir şey olmaz. Evlilik
de, iş de, çalışma da yürümez. Biz Bankaya
başladığımızda o kültür, sevgi-saygı kökten
verilmişti bize.
Kahramanmaraş, Gaziantep gibi KOBİ
ağırlıklı bölgelerde görev yapmışsınız. Bir
KOBİ bankası olan Halkbank’ın o dönemlerde KOBİ’lerle ilişkileri, politikaları nasıldı, kredi süreçleri vb. nasıl şekilleniyordu?
Esnafla ilişkilerimiz çok iyiydi ve esnaf bizi çok
Deniz Hanım ve eşi Yaşar Bey
seviyordu. Zamanında Kahramanmaraş’ta
Halk Bankası olarak 25 bin lira kredi verdiğimiz
insanlar, şimdi büyük sanayici oldular. Bunların
hepsini Halk Bankası yaptı. Şehirlerin veya
Türkiye’nin kalkınmasında Halk Bankası’nın
büyük rolü var.
Gaziantep’te de, 70’li yıllarda küçük işler
yapmaya başlayan firmalarla şimdi organize
sanayi siteleri kuruldu. Mesela bir nakışçı vardı,
ki o zamanlar nakışçılık yaygın değildi ama
biz ona kredi vermiştik. Nakışçı, bizden aldığı
krediyle edindiği 8 – 10 makineyle işe başladı
ve sonra işini daha da geliştirdi. Yaptıklarını
yurtdışına satmaya başladı. Otomotiv sanayi,
halıcılık, kilimcilik vb. o yıllarda yeni başlamıştı.
İnanın hepsinin geldiği yerde Halk Bankası’nın
tuzu var. Halk Bankası onları bugünlere getirdi.
Sizin zamanınızda Bankanın pazarlama
süreçleri nasıl işlerdi? Örneğin bugün
müşteriye gidilerek pazarlama süreci
işletiliyor, sizlerin müşteri ilişkileriniz nasıl
şekilleniyordu?
Müşteri, kendi ayağıyla geliyordu Bankaya.
Ceketinin önünü düğmeliyordu ve istiyordu. Bir şeyin ayağına gittiğiniz zaman onun
kadar kıymetlisi olmaz. O sizin ayağınıza
gelirse kıymeti düşer. Ben o kanıdayım.
Mesela Çankaya Şubesi’nde görev yaparken
Kahramanmaraş’tan bir müşterim geldi ve
bizden para istedi. Türk Hava Kurumu ile
bir ilişkisi vardı ve para THK’ye ödenecekti.
Rakam, o tarih için çok büyük bir rakamdı: 900
milyon... Birkaç yere gitmişler, ödeme yapılmamış ve bana geldiler. Gelen kişi benim eski
komşumdu ve zengin olduğunu biliyordum.
“Tamam” dedim ve parayı ödedim. THK’deki
Bey dedi ki; “Deniz Hanım sizi tanıdım, bundan
BİZDEN BİRİ
Evinin bir duvarını suluboya resimlerine ayıran Deniz Hanım'ın 21-30 Mayıs 2009 tarihleri
arasında Antalya Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde suluboya resim sergisi düzenlenecek.
böyle THK’nin bütün paraları sizin şubenize
gelecek.” Ve ondan sonra THK’nin bütün paraları bizim şubemize geldi. Bazı davranışlar
müşteriyi çekiyor.
Yaşar Bey, Deniz Hanım’ın çalışması ve
Halkbanklı olması yaşamınızı nasıl etkiledi, ne gibi katkılar sağladı?
Yaşar Bey: Eşimin Banka Müdürü bir bayan
olması nedeniyle ben hep eşime destek
olmaya çalıştım. Bankada eleman olmadığı
zamanlarda dahi, örneğin yılbaşlarında
gidip onunla çalışır, devir hesaplarını deftere
işlerdim.
Deniz Hanım: Yaşar Bey yeri geldi mi bana
destek olmak için gece 2’ye, 3’e kadar hesap
nakilleri yapmış, yeni mevduat kartonları
açmıştır.
Nasıl tanıştınız?
Yaşar Bey teknik öğretmen, mobilya ve iç
mimari hocasıydı. Bir başkasıyla nişanlanmak
için memur senedi almak istiyordu ve bizim
Bankaya geldi. Muhasebeci kadın arkadaşım
Yaşar Bey’i tanıyormuş. Sonradan karşılaştıklarında Yaşar Bey ”Evlilik işi olmadı.” deyince bizi
tanıştırdı. Zaten o tarihlerde flört, gezmetozma yoktu. Öylece tanıştık ve evlendik. İyi ki
de evlenmişiz, çok güzel yıllar geçirdik.
Emeklilik hayatınız nasıl geçiyor, nelerle
uğraşıyor, zaman geçiriyorsunuz?
Yaşamın yaşı yok. İstediğiniz güzel şeyleri,
istediğiniz kadar yapabilirsiniz. Ben
şuna inanıyorum ki; insan belirli bir süre
yaşadığı için değil, bir ideale yüz çevirdiği
için yaşlanır. Kendi yaşamıma bunu
uyguluyorum. Emekli olunca Yaşar Bey’le
ikimiz önce yağlıboya resme başladık.
Yağlıboyadan sonra 2 yıl seramik yaptım.
Sonra da suluboya resme geçtim ve şimdi
suluboya ağırlıklı çalışıyorum. Sosyal
Zamanında
Kahramanmaraş’ta Halk
Bankası olarak 25 bin lira
kredi verdiğimiz insanlar,
şimdi büyük sanayici oldular.
Bunların hepsini Halk
Bankası yaptı. Şehirlerin veya
Türkiye’nin kalkınmasında Halk
Bankası’nın büyük rolü var.
işler ve yardım derneklerinde de faaliyet
gösteriyorum. Ankara Kadın Ressamlar
Derneği’nin üyesiyim. Hayat tarzımda boşa
geçen bir zaman yok. Halk Bankası’na yeni
girdiğimde karşımda şöyle bir yazı vardı:
Vakit bizim değil halka ait işindir. Ben bunu
sabahtan akşama kadar günde 500 kere
okurdum. Bir şeyler yapmak, bir şeylere
yardım etmek, bir şeyin ucundan tutmak,
beni çok rahatlatıyor.
Torunlar?
Tabi ki onlar hayatımın en güzel parçaları.
Büyük torunum Bilkent Üniversitesi Grafik ve
Tasarım Bölümü’nde okuyor. Küçük torunum
ise lise birde. Bir Gal atasözü “Bazen gerçek
aşkı ilk torununuz olana kadar bulamazsınız.”
der, benim için de böyle.
Bugünün Halkbanklılarına ve özellikle kadın meslektaşlarınıza ne mesajlar vermek
istersiniz?
Halk Bankası’nın adını tüm dünyada duyurmak için çok çalışsınlar. Eskisi gibi yine
Türkiye’nin her yerinde şube açsınlar. Özellikle
kadın arkadaşlarım bulundukları yeri idare
etmeyi hedeflesinler. Bankamızın kuruluş
yıldönümü kutlu olsun, daha nice 71 yıllara! l
7
8
haberler
2008 finansal
sonuçlarımız ve
2009 hedeflerimiz
açıklandı
‘2009, KOBİ bankacılığındaki
liderliğimizi sürdürdüğümüz ve
bireysel bankacılıktaki etkinliğimizi
artırmaya devam ettiğimiz bir yıl
olacak.‘
G
enel Müdürümüz Sayın Hüseyin
Aydın, 11 Mart 2009 Çarşamba günü
İstanbul Swissotel The Bosphorus’ta
gerçekleştirilen basın toplantısıyla,
Bankamızın 2008 yıl sonu finansal sonuçlarını,
bankacılık faaliyetlerini ve 2009 hedeflerini
açıkladı.
Genel Müdürümüz yaptığı açıklamada,
dünya finans piyasalarını etkisi altına alan krize
rağmen Bankamızın 2008 yılı için belirlediği
hedefleri büyük ölçüde gerçeğe dönüştürdüğünü, belli alanlarda ise hedeflerin de üzerinde
performans gösterdiklerini dile getirdi. Çeşitli
değerlendirmelerde bulunan Genel Müdürümüz Hüseyin Aydın konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dünya piyasalarındaki olumsuz gidişata
rağmen elde ettiğimiz bu başarı, Türk bankacılık sektörünün krize karşı dayanıklı yapısı kadar
Bankamızın 70 yılı aşan deneyimine dayanıyor.
Başarı her zaman değerlidir. Ama asıl önemli
olan, zor zamanlarda bile doğru stratejileri
uygulayarak sağlıklı bir bünye ile kârlılık içinde
HABERLER
Protokoller
devam ediyor
Bankamız, Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası ile
protokol imzaladı
Bankamız ile Şanlıurfa Ticaret ve
Sanayi Odası arasında 15 Nisan 2009
tarihinde protokol imzalandı. Protokolü Bankamız adına Esnaf ve KOBİ
Bankacılığı Genel Müdür Yardımcımız
Şahap Kavcıoğlu, Şanlıurfa Ticaret ve
Sanayi Odası adına Yönetim Kurulu
Başkanı E. Sabri Ertekin imzaladı.
Protokol imza törenine; Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Şanlıurfa Valisi
Yusuf Yavaşcan, Bankamız Yönetim
Kurulu Üyesi Mustafa Çelik, Gaziantep Bölge Koordinatörümüz Levend
Torusdağ, Şanlıurfa Şube Müdürümüz Önder Kayvar, Şanlıurfa TSO Yönetim Kurulu Üyeleri
ve çok sayıda Oda üyesi katıldı.
Trabzon’da protokol
büyümeyi sürdürmektir. Biz Halkbank Ailesi
olarak bunu başardık.”
Başarılarımıza yenilerini
ekleyeceğiz
70. kuruluş yılımız olması nedeniyle 2008 yılının
Bankamız için önemli olduğunu ve Halkbank
Ailesi olarak 2008’i, 70. hizmet yılına yakışacak
şekilde tamamladıklarını söyleyen Hüseyin
Aydın, “Şimdi hedefimiz, 2009 yılında başarılarımıza yenilerini eklemeye devam etmektir.”
dedi. Bankamızın 2009 yılına ilişkin hedefleri
hakkında da bilgiler veren Genel Müdürümüz,
konuşmasının sonunda şu açıklamalarda bulundu: “2009 yılının ikinci yarısında finans piyasalarının olumlu bir seyre gireceğine inanıyoruz
ve hedeflerimizi de bu öngörü ile belirliyoruz.
2009, KOBİ bankacılığındaki liderliğimizi sürdürdüğümüz ve bireysel bankacılıktaki etkinliğimizi artırmaya devam ettiğimiz bir yıl olacak.
2009’da geleneksel bankacılık faaliyetlerinin
yanı sıra müşterilerimizin istek ve ihtiyaçlarına
göre ürün ve hizmet seçenekleri sunmak da
Bankamızın en önemli öncelikleri arasında
yer alacak. Bu doğrultuda daha çok kişiye
ulaşmak için Bankamızın şube ağını genişletme
yönündeki çalışmalarımıza da devam edeceğiz.
2009 boyunca sürdüreceğimiz bu çalışmalarla
yıl sonunda aktif toplam ve kredi hacminde
yine sektörün üzerinde büyüme elde etmeyi
hedefliyoruz.” l
Trabzon Ticaret Borsası - Halkbank
Destek Kredisi Protokolü,
15 Nisan 2009 tarihinde Bölge
Koordinatörümüz Erdoğan Başıhoş, Trabzon Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Güngör
Köleoğlu, Trabzon Ticaret Borsası
Meclis Başkanı Mehmet Cirav, Borsa Yönetim Kurulu Üyeleri, Bölge
Ticari-KOBİ Pazarlama Yöneticileri
ve Şube Müdürlerimizin katılımı
ile gerçekleştirildi.
Bankamız ve MTSO’dan
protokol
Bankamız, Malkara
Ticaret ve Sanayi Odası
(MTSO) ile protokol imzaladı. 11 Mart 2009 tarihinde gerçekleşen imza
törenine; MTSO Başkanı
Ümran Bilgin, MTSO
Meclis Başkanı Hüseyin Vasfi Güner, MTSO
Yönetim Kurulu Üyeleri,
KOBİ Pazarlama-2 Daire
Başkanımız Hakan Başaran, İstanbul Trakya Bölge KOBİ Pazarlama Bölüm Müdürümüz
Fahrettin Günerli, İstanbul Trakya Bölge Koordinatörümüz Hasan Topal ve Şube Müdürlerimizle Şube personellerimiz katıldı.
Ayrıca Bankamız; 31 Mart 2009 tarihinde Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası,
9 Nisan 2009 tarihinde Kocaeli Ticaret Odası, 14 Nisan 2009 tarihinde Adana Ticaret
Odası, 20 Nisan 2009 tarihinde ise Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile protokol imzaladı. l
9
10
HABER
Kredi İşsizlik Sigortası ürünümüz
ödül kazandı
Active Academy’nin 8 Nisan 2009’da Swissotel’de gerçekleştirdiği Sigorta Zirvesi’nde, 2009 “Yenilikçi Şirket”
ödülünü, Türkiye’de ilk kez 10 Ocak 2008 tarihinde müşterilerimizin hizmetine sunduğumuz “Kredi İşsizlik Sigortası”
ürünümüz ile Birlik Sigorta kazandı.
Sigorta Zirvesi ödül töreni; Birlik Sigorta Genel Müdürü
Niyazi Koçak, Birlik Sigorta Genel Müdür Yardımcıları Zeki
Karakurt ve Bülent Karan, Birlik Sigorta Müdürü Dilek
Karaaslan, Bireysel Ürünler Pazarlama Daire Başkanlığımızdan Bölüm Müdürlerimiz Nilüfer Duman ve Ufuk Uslu
ve Birlik Sigorta Müdürü Berrin Sadıkoğlu’nun katılımı ile
gerçekleşti. l
Halkbank, en iyi
ilk 10 kuruluş arasında
13 Ocak – 20 Mart 2009 tarihleri
arasında uluslararası bir şirket
olan Acclaro ve Thomson Reuters tarafından Yatırımcı İlişkileri
alanında en iyi şirketleri seçmek
amacıyla düzenlenen uluslararası düzeyde katılımlı anket
sonuçlarına göre Halkbank
Yatırımcı İlişkileri;
‘Mavi Yıldız’lı
Şubelerimiz
Ataköy
Tüm Şubelerimizin operasyonel kalite standartlarında hizmet vermesi amacıyla düzenlenen “Mavi Yıldız” projesi kapsamında, 12 Mart 2009 tarihinde
yapılan törenle Elazığ Şubemize, 10 Nisan 2009 tarihinde yapılan törenlerle
ise Ataköy ve Beylikdüzü Şubelerimize “Mavi Yıldız” plaketi verildi. l
- En İyi Yatırımcı İlişkileri Departmanı
- En İyi Kurumsal Yönetim ve Bilgilendirme
- En İyi Yatırımcı İlişkileri Faaliyet Raporu
- En İyi Yatırımcı İlişkileri Web Sitesi
- Finansal Sonuçların Paylaşımında En İyi Şirket
Kategorilerinde en iyi ilk 10 kuruluş arasında yer aldı. Bu
alanda göstermiş olduğumuz başarıya katkı sağlayan tüm
birimlere ve Banka çalışanlarına teşekkür ederiz. l
Beylikdüzü
Elazığ
Şube açılış ve yenilemeleri
Yenilenen diğer şubeler:
l Sanayi Sitesi Şb. / İzmir (11.03.2009)
l Turhal Şb. / Tokat (03.03.2009)
l Bulvar Şb. / Samsun (11.03.2009)
l Merzifon Şb. / Amasya (04.03.2009)
l Sungurlu Şb. / Çorum (06.03.2009)
l Kargı Şb. / Çorum (10.03.2009)
l Çankaya Şb. / İzmir (10.03.2009)
l Oto Tamircileri 2. Sanayi Sitesi Şb. / İzmir
(11.03.2009)
l Beşyüzevler Şb. / İstanbul (12.03.2009)
l Salihli Şb. / Manisa (12.03.2009)
l Turgutlu Şb. / Manisa (12.03.2009)
l Aliağa Şb. / İzmir (18.03.2009)
l Alaşehir Şb. / Manisa (19.03.2009)
l Küçükçekmece Şb. / İstanbul (19.03.2009)
24.04.2009
l Gölbaşı / Adıyaman
Şubemiz açıldı.
02.03.2009
l Vezirköprü / Samsun
Şubemiz açıldı.
11
HABER
Bankamız, kültür ve sanata verdiği
desteği sürdürüyor
Bankamızın kültür ve sanata olan desteği çeşitli etkinliklerle devam ediyor. Son
olarak Anadolu’daki on beş farklı el sanatını
belgeleyen ve 18 Nisan – 7 Mayıs tarihleri
arasında Halkbank’ın girişimleriyle gerçekleştirilen “Anadolu’nun Elleri” fotoğraf sergisi
de bunlardan biriydi.
Bankamızın 70. yıldönümü nedeniyle
başlatılan “Ustadan Çırağa, Dededen Toruna
Anadolu’nun Elleri” adlı kitap projesi, Nazım
Alpman’ın kalemi ve Tolga Sezgin’in objektifiyle hayat bulduktan sonra, Anadolu’da
halen icra edilmekte olan on beş değerli
el sanatını kitapta belgeleyen fotoğraflardan oluşan bir seçki, 18 Nisan 2009’da
İstanbul’da, fotoğrafseverlerin beğenisine
sunuldu.
Bankamızın
düzenlediği
ve 17 Nisan’da
Fotoğrafevi’nde
yapılan bir
kokteylle açılışı
gerçekleştirilen
“Anadolu’nun
Elleri” fotoğraf
sergisinde açılış
konuşmaları,
Tanıtım ve
Halkla İlişkiler
Daire Başkanımız Yalçın Kaya ile kitabımızın
yazarı Nazım Alpman tarafından yapıldı.
Bankamızın yöneticilerinin ve personelinin
de bulunduğu açılışa çok sayıda sanatçı,
basın mensubu ve müşterimiz katıldı. Tolga
Sezgin’in her biri ayrı bir hikâyeye sahip olan
ve değer taşıyan fotoğraflarının yer aldığı ser-
gi büyük beğeni toplarken, 7 Mayıs’a kadar
Fotoğrafevi’nde izlenebildi.
Bu sergiyi, dedelerinden, ustalarından
devraldıkları el sanatlarını aşk ve özveri ile
icra ederek yaşatan ve torunlarına, çıraklarına aktaran değerli ustalarımıza armağan
ediyoruz. l
Bankamızdan genç
girişimcilere destek
16 - 17 Mart 2009 tarihinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi Genç Girişimciler Topluluğu tarafından düzenlenen
Genç Girişimciler Kongresi’ne Bankamız sponsor oldu.
Kongre kapsamında, girişimci potansiyeli artırmak ve
girişimcilikle ilgili bilgi ve beceri kazandırmak amacıyla
çeşitli eğitimler ve aktiviteler düzenlendi. Girişimciliği
destekleyen kurum ve kuruluşlar arasında bağlantı
kurarak ODTÜ’lü genç girişimcilerin projelerine destek
sağlamanın amaçlandığı, “Girişimcilere Sağlanan Destekler” konulu panelde KOBİ Pazarlama-1 Daire Başkanımız
İsmet Gergerli konuşmacı olarak yer aldı. l
16.04.2009
l Sanayi Sitesi / Ordu Uydu
Şubemiz açıldı.
24.04.2009
l Kâhta / Adıyaman Şubemiz
açıldı.
10.03.2009
l Basmane / İzmir Şubemiz
yenilendi.
17.03.2009
l Anafartalar / Manisa Şubemiz
yenilendi.
12
HABERLER
“Küreselleşen Dünyada KOBİ’ler Konferansı”
Bankamız sponsorluğunda düzenlendi
Dünya Gazetesi ile Fransız Kalkınma Ajansı
(AFD) işbirliğinde İstanbul’da düzenlenen “Küreselleşen Dünyada KOBİ’ler:
Fırsatlar-Büyüme İmkânları Konferansı”nda
KOBİ’lerle ilgili çeşitli konulara ilişkin paneller gerçekleştirildi. Halkbank sponsorluğunda 9 Nisan Perşembe günü başlayan
konferansın ilk gününde; açılış konuşmaları, AFD CEO’su Jean-Michel Severino ve
Genel Müdürümüz Sayın Hüseyin Aydın
tarafından yapıldı.
İki gün süren konferansta; “KOBİ’lerle büyük
işletmeler arasındaki bağlantılar: Küresel
rekabetçi ortamda ayakta kalmak”, “Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve KOBİ’ler: Fırsat mı;
yoksa lüks mü?”, “Kalkınmanın itici gücü
olarak KOBİ’ler: KOBİ’lerin teşvik edilmesine yönelik en iyi uygulamalar”, “KOBİ’lerin
kalkındırılması ve finansmanında yenilikçi
çözümler” ve “KOBİ’lerin Bölgesel Ekonomik
Entegrasyonu” adları altında 5 oturum
gerçekleşti.
Kredilerimizin yüzde 50’si
KOBİ’lerin
Konferansın ikinci gününde “KOBİ’lerin kalkındırılması ve finansmanında yenilikçi çözümler” başlıklı panelde konuşan Halkbank
Genel Müdür Yardımcısı Şahap Kavcıoğlu,
Halkbank tarafından verilen kredilerin yüzde
50’sinin KOBİ’lere kullandırıldığını kaydetti.
Kavcıoğlu konuşmasında şu bilgileri de
aktardı: “Türkiye’deki firmaların yüzde 99’u
KOBİ. Üretimin yüzde 38’ini, istihdamın
yüzde 81’ini, ihracatın yüzde 17’sini, yatırım-
larınsa yüzde 20’sini KOBİ’ler gerçekleştiriyor. Bu rakamlara baktığımızda KOBİ’lerin
ciddi işler yaptığını görüyoruz. 360 milyar
TL’lik bankacılık kredilerinin 87.6 milyar TL’si
KOBİ’lere kullandırılıyor. KOBİ’lerin istihdamın yüzde 81’ini, üretiminse yüzde 38’ini
sağlamalarına rağmen finansal imkânlardan
yararlanamadıklarını görüyoruz.”
Genel Müdürümüz Hüseyin Aydın’ın yanı
sıra, konferansın çok sayıdaki katılımcıları
arasında Halkbank Genel Müdür Yardımcısı
Devrim Ziya Tavil ve KOSGEB Başkanı Mustafa Kaplan da yer aldı. l
Operasyonel Kalite
Toplantısı düzenlendi
KOBİ Dönüşüm Projesi Çorum
Konferansı gerçekleştirildi
11-12 Nisan 2009
tarihleri arasında
Ankara Dedeman
Otel’de 2008/4.
Dönem Operasyonel Kalite Toplantısı
düzenlendi.
Bankamızın, Kurumsal Sosyal
Sorumluluk (KSS) Programı çerçevesinde KOBİ’leri KSS, çevre, iş
sağlığı ve güvenliği konularında
bilinçlendirmeyi amaçladığı KOBİ
Dönüşüm Projesi Çorum’da yapılan konferans ile devam etti.
İki gün süren
toplantıda, “Mavi Yıldız Operasyonel Kalite Projesi”
değerlendirildi ve 2008 yılının dördüncü üç aylık
dönemine ilişkin değerlendirme sonuçlarına göre,
Bölgeler bazında en yüksek kalite puanına ulaşan
şubelere ödül verildi.
Konferansın açılış konuşmaları;
Çorum Valisi Mustafa Toprak,
Hazine Yönetimi ve Uluslararası
Bankacılık Genel Müdür Yardımcımız
Süleyman Aslan tarafından yapıldı.
2008 yılı hedefleri hakkında bilgi verilen toplantıya,
Operasyonel İşlemler Genel Müdür Yardımcımız
Selahattin Süleymanoğlu, Ankara I. Bölge Koordinatörümüz Levent Nihat Güleç, Konya Bölge Koordinatörümüz Yusuf Demirel, Şube Operasyonları Daire Başkanımız Ergin Kaya, İnsan Kaynakları, Şube Operasyonları
Daire Başkanlığı ile 19 Bölge Koordinatörlüğünde
görev yapan Bölüm Müdürlerimiz ve Operasyonel
Kalite alanında dereceye giren 21 Şubemizde çalışan
Operasyon Yöneticilerimiz ile Yetkililerimiz katıldı. l
Eğitim Daire Başkanımız Olcay
Doğan’ın başkanlığındaki konferansta, proje danışmanlarımızdan, Risk
- Med’in konusunda uzman isimleri;
Gürbüz Yılmaz, Gülsen İşçilik, Mahmut
Çandır, Necati İlhan ve Adelphi
Danışmanlık’tan Mikhael Henzler
tarafından yapılan çevre, iş sağlığı ve
güvenliği üzerine teknik sunumlardan
sonra, Uluslararası Bankacılık Daire
Başkanlığı Bölüm Müdürümüz Recep
Güleç, katılımcılara Bankamızın dış
kaynaklı orta ve uzun vadeli kredileri,
kredilendirme sürecinde çevre ve iş
sağlığı güvenliğinin önemi ve rolü
konularında sunum yaptı.
KSS Çorum Konferansı; Vali Yardımcısı
Fatih Damatlar, Vali Yardımcısı Zülkarnin Öztürk, Belediye Başkanı Muzaffer
Külcü, Çorum Garnizon ve İl Jandarma Komutanı Eyüp Bölük, İl Emniyet
Müdür Vekili Hasan Hüseyin Bahar,
Samsun Bölge Koordinatörümüz Fehmi Sevim ve Çorumlu KOBİ’lerimizin
yoğun katılımı ile gerçekleşti. l
13
departman
KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanı Hakan Başaran:
Halkbank kuruluş
misyonu gereği
KOBİ’lerin bankasıdır
KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanlığı çalışanları
H
akan Başaran, Halkbank’ın
genç ve dinamik yöneticilerinden. Bir KOBİ bankası
olan Halkbank’ı belirleyen
önemli departmanlardan birinin, KOBİ
Pazarlama-2 Daire Başkanlığının başında
bulunan Başaran, 1970 İstanbul doğumlu.
Boğaziçi Üniversitesi’nde 1 yıl İngilizce
hazırlık okuduktan sonra, ODTÜ Siyaset
Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü
bitirmiş. İş hayatına 1996 yılında
Pamukbank’ta Management Trainee
olarak başlamış, 1997-2004 yılları arasında
aynı bankanın Teftiş Kurulu Başkanlığında
Müfettiş Yardımcısı ve Müfettiş olarak
görev almış. Halkbank-Pamukbank birleşmesi ile beraber Halkbank çatısı altında
5 ay vekâleten Tekirdağ Şube Yöneticiliği
yapan Başaran; sonrasında Toplu Konut
Kredileri Daire Başkanlığı, İhtisas Kredileri
Daire Başkanlığı, Girişimci-KOBİ Pazarlama
Daire Başkanlığı ile Uluslararası Bankacılık ve Yapılandırılmış Finansman Daire
Başkanlıklarında Bölüm Müdürü olarak
çalışmış. Mart 2008’de Bölüm Müdürü
olarak göreve atandığı KOBİ Pazarlama-2
Daire Başkanlığında, Haziran 2008’de
vekâleten Daire Başkanlığı görevini
yürütmeye başlayıp 31 Aralık 2008’den
beri de Daire Başkanı olarak görev yapan
14
DEPARTMAN
Sektörde yaşanan
yoğun rekabete
rağmen geniş ürün
yelpazemiz, yaygın
şube ağımız ve uzun
yıllara dayanan
KOBİ tecrübemizle
KOBİ bankacılığında
açık ara liderliğimizi
sürdürüyoruz.
Başaran, kısaca ona Bankanın verdiği her
görevi başarmış. Başaran’la görev alanına ve
kendisine dair konuştuk.
Departmanınızın görev alanı ve organizasyon yapısı nasıl şekilleniyor?
KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanlığı, Esnaf ve
KOBİ Bankacılığı Genel Müdür Yardımcılığına bağlı olarak çalışmaktadır. Başkanlığımızda; Satış Yönetimi, Satış Koordinasyon
ve Ürün Yönetimi Bölümlerimiz bulunmaktadır. Ürün Yönetimi Bölümü, değişen
ekonomi ve rekabet koşullarına göre yeni
ürünlerin dizayn edilmesi, piyasa araştırmalarının yapılması, geliştirilmesi ve çıkarılması
ile ilgili bir birimdir. Bu çalışmalar sonucunda Ürün Yönetimi Bölümü tarafından
yeni çıkarılan ürün, Bankamız sistemine
tanımlanır ve ürün kullanım prosedürü Bankamız personeline duyurulur. Satış Yönetimi
Bölümü, Şubelere satışın artmasına yönelik
destek verir; ayrıca Şube ve Bölge ziyaretleriyle müşteri ihtiyaçlarının belirlenmesi,
etkin fiyatlama ve rekabet analizinin yapılması, firma verimine ve risk notuna göre
fiyatlama taleplerinin sonuçlandırılması
konularında çalışmaktadır. Satış Koordinasyon Bölümü ise hem Şubelerimizin hem de
pazarlamada görev yapan personelimizin
performansını izlemektedir.
Halkbank KOBİ bankacılığında başarılı
bankalardan. Başarı sürüyor mu, bu
sektördeki kârlılık ve kredilerdeki
artış oranınızı değerlendirir misiniz?
Halkbank kuruluş misyonu gereği
KOBİ’lerin bankası olmuştur. Bankamızın KOBİ’lere sağladığı hizmetler
sadece finansal destekle sınırlı kalmamakta, aynı zamanda KOBİ’lere danışmanlık, eğitim gibi konularda da
destek vermekteyiz. Türkiye’de KOBİ
bankacılığı 2000 yılından sonra fark
edilmiş olup bu dönemde KOBİ’ler
bankaların ilgi alanına girmiştir.
Hemen her banka KOBİ bankacılığı birimleri kurarak çalışmaya
başlamıştır. Sektörde yaşanan bu
yoğun rekabete rağmen geniş ürün
yelpazemiz, yaygın şube ağımız ve
uzun yıllara dayanan KOBİ tecrübemizle bu alanda açık ara liderliğimizi
sürdürüyoruz. Bu başarıdaki en
büyük pay hiç şüphesiz Şubelerimizin KOBİ bankacılığındaki tecrübeleri
ve özverili çalışmalarıdır.
KOBİ Pazarlama-2 Daire Başkanı
Hakan Başaran
KOBİ MİY ve KOBİ MİA olarak görev yapan
arkadaşlarımızı eğitimlerle destekleyerek
“etkin portföy yönetimi”ni Banka geneline
yerleştirmeyi hedefliyoruz. Coğrafi olarak
bölge paylaşımı gerçekleştirdiğimiz KOBİ
Pazarlama-1 Daire Başkanlığı ile beraber Şubelerimizle yaptığımız koordineli çalışmalarla KOBİ bankacılığındaki başarımız artarak
devam edecektir.
Sizce Halkbank’ın KOBİ bankacılığında
diğer bankalara göre ileride olmasının
nedenleri nelerdir?
Halkbank 71 yıldır lider KOBİ bankası olarak
faaliyetlerine devam etmektedir. Bu başarı
KOBİ’lerimizin sadece iyi günlerinde değil,
aynı zamanda kötü günlerinde de onlarla
beraber aynı yolda yürümemizden kaynaklanmaktadır. Bu uzun soluklu birliktelik
Bankamızın KOBİ’lerle birlikte geliştirdiği
ilkelerden güç alır. KOBİ’lerin her türlü ihtiyacını karşılayabilmek, onların sorunlarına
çözüm bulmak bizi farklı kılıyor.
Ticaret ve Sanayi Odaları ile imzalanan
protokoller ve Üreten Türkiye Buluşmaları alanınıza nasıl yansıdı, ne gibi
sonuçlar alınıyor?
Zor zamanlarda KOBİ’lerin yanında olmayı
kendisine misyon edinmiş Bankamızın
içinde bulunduğumuz küresel ekonomik
kriz günlerinde başlattığı Oda Protokolleri
örnek bir çalışma olmuştur. Finansman
sıkıntısı çeken KOBİ’lere yardımcı olması
amacıyla düşük faizli Oda Kredileri, anlaşma
imzalanan bütün illerde büyük bir sevinçle
karşılanmıştır. Ticaret ve Sanayi Odaları ile
yapılan protokoller kapsamında, Odaların
kaynağından düşük faizli kredi kullandırılmıştır. Özellikle yeni müşteri kazanımında Bankamıza büyük katkıları olan Oda
Kredilerinin kullandırımına, yeni protokoller
kapsamında devam edilecektir. Bu hafta itibarıyla 18 anlaşmaya ulaşılmış olup, toplam
25 Oda ve Borsa ile anlaşma sağlayabileceğimizi düşünüyorum.
Halkbank’ın KOBİ niteliğindeki müşteri
sayısı ve KOBİ’lere kullandırdığı kredileri
genel toplama göre nasıl değerlendiriyorsunuz, artırmak için ne gibi çalışmalarınız var?
Halkbank’ın ülkemizin lider KOBİ bankası
olması bizim iddiamız değildir. Kanıtı, Bankamızın toplam kredilerindeki KOBİ kredilerinin payıdır. Bu oran Bankamızda yaklaşık
% 45 olup, Avrupa Birliği standartlarına en
yakın orandır. Türk bankacılık sektöründe
söz konusu oranın % 20’lerde olduğunu
düşündüğümüzde Bankamızın başarısı
daha iyi anlaşılmaktadır. Tabiî ki mevcut
rakamlarla yetinme niyetinde değiliz, amacımız KOBİ’lere kullandırdığımız kredileri her
geçen gün artırmak. Bunun için öncelikle
Bankamıza yeni müşteri kazandırmamız
15
DEPARTMAN
gerektiğini biliyoruz. Bu amaçla piyasaya yeni
ürünler sunuyor, müşteri ziyaretleri gerçekleştiriyor, çeşitli fuar ve organizasyonlara
katılıyor, toplantılar düzenliyoruz. Kısacası
potansiyel müşterilerimize ulaşmak için her
yolu deniyoruz. Amacımız etkin ve verimli bir
büyüme yakalamaktır.
KOBİ’lere yönelik ürünleriniz nelerdir,
departman olarak yeni ürünler düşünüyor musunuz?
Halkbank olarak farklı sektörlerde yer alan
KOBİ’ler için hazırlanan 50’ye yakın kredili
ürün çeşidimiz bulunmaktadır. Uygun
faiz oranları ve esnek ödeme planlarıyla
sunduğumuz bünye kaynaklı işletme ve
yatırım kredileri yanında, yurtdışı kaynaklı
1 yılı ödemesiz, 4 yıl vadeli işletme ve 2 yılı
ödemesiz, 7 yıl vadeli yatırım kredilerini de
müşterilerimize sunmaktayız. Piyasaya yönelik yeni ürünler sunmak için sürekli araştırma
halindeyiz. Bu dönemde Oda ve Birliklerden
gelen kaynağa, Bankamız kaynağını da ekleyerek yarattığımız sinerji ile Oda ve Dernek
üyelerine sadece Bankamız kanalı ile sunulan
çok düşük faizli krediler kullandırmaya başladık. Ayrıca çek, senet derdini sona erdiren
KOBİKart, KOBİ’lere yönelik dergi, KOBİ’lere
internet üzerinden danışmanlık ve çeşitli
hizmetlerin verildiği KOBİ Portalı çalışmalarımız devam etmektedir. Aynı zamanda farklı
sektörlere yönelik yeni destek paketlerimiz ile
blokeli çalışan üye işyerleri için hazırladığımız
Kredili POS ise proje aşamasındaki ürünlerimiz arasında yer almaktadır.
2009 alanınız açısından nasıl geçiyor,
sizce önümüzdeki süreç nasıl gelişir?
Her zaman olduğu gibi, önümüzdeki
dönemlerde de temel hedefimiz KOBİ’lerin
ihtiyaçlarını hızlı, etkin ve kaliteli çözümlerle
karşılamak olacaktır. Bankamızın büyüme
planı çerçevesinde; öncelikli olarak hedef
sektörlere yönelik ihtiyaçlar tespit edilerek
bu ihtiyaçlar doğrultusunda sektörlerin nakit
akışlarına uygun yeni ürünler geliştirilmekte ve mevcut ürünler revize edilerek daha
rekabetçi hale getirilmektedir. Özellikle krizin
etkisinin daha fazla hissedildiği bu dönemde,
Halkbank olarak, “Üreten Türkiye”nin yanında
olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Sektör
ayrımı yapılmamakla beraber, büyüyen,
gelişen ve finansmana ihtiyaç duyan her
sektör ve yörede her zamanki gibi var olmayı
planlıyoruz. Kalkınmada Öncelikli Yöreler’deki
yatırımların teşvik edilmesine yönelik olarak
yurtdışı kaynaklı kredi kullandırımına da
ağırlık vermeyi amaçlıyoruz. Önümüzdeki
dönemlerde de ekonomik gelişmeler ve
ihtiyaçlar doğrultusunda yeni ürünlerin oluşturulması, mevcut ürünlerin revizyonu ve
düzenlenecek kampanyalar ile çapraz ürün
satışı kültürünü de yayarak KOBİ’lere desteğimizi ve sektördeki payımızı daha da artırmayı
hedefliyoruz. Alınan ekonomik önlemlerin,
2009 yılının ortalarından itibaren piyasaları
olumlu etkilemesini bekliyor, bunun da kredi
rakamlarımıza yansımasını istiyoruz.
İşiniz dışındaki zamanınızı nasıl geçiriyorsunuz, hobileriniz nelerdir?
İş yoğunluğundan arta kalan zamanımda
eşimle ve dostlarımla beraber gezmeyi,
seyahat etmeyi, fotoğraf çekmeyi seviyorum.
Bir zamanlar amatör olarak maket gemi
ve maket uçak yapımı ile ilgilendim, artık
vakit ayıramasam da hâlâ çok sevdiğim
bir hobimdir. Bugünlerde ise iş ve tarih
kitaplarını okumaktan zevk alıyorum.
Sporun hemen hemen her dalını seviyorum,
düzenli olarak spor salonuna gidiyor ve tenis
oynuyorum.
Başarımız; KOBİ’lerimizin
sadece iyi günlerinde
değil, aynı zamanda
kötü günlerinde de
onlarla beraber aynı
yolda yürümemizden
kaynaklanmaktadır.
Hangi takımı tutuyorsunuz?
Fırsat bulabildiğim zamanlarda arkadaşlarımla GS maçlarını tribünde seyretmenin
keyfi bir başka oluyor. Tribünde yüklenen
adrenalin bütün iş yorgunluğumu ve stresimi alıyor. l
16
departman
Kredi Risk İzleme Daire Başkanı Cem Çelik:
Sorunu ortaya
çıkmadan tespit
etmeliyiz!
Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığı Ankara çalışanları
K
redi Risk İzleme Daire Başkanı Cem Çelik ile görüşmeye
gittiğimizde, görev alanının
kritik önemini ve iş yoğunluğunu
düşünerek beklediğimizin tam tersine
(röportajımız sırasında gelen 350 civarı
mail’e rağmen!) oldukça sakin ve duyarlı bir
yönetici çıktı karşımıza. 1967’de Karabük’te
doğmuş Cem Bey. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fa-
kültesi Maliye Bölümü’nü bitirdikten sonra
1989 yılında Emlak Bankası’nda Müfettiş
Yardımcısı olarak meslek hayatına başlamış.
Sonrasında ise sürekli yükselerek Müfettişlik, Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı,
Kurumsal Krediler Daire Başkanlığı - Birim
Müdürlüğü, İstanbul II. Bölge Başmüdürlüğü - Müdürlük ile Risk Takip ve İzleme Daire
Başkanlığında Birim Müdürlüğü yapmış.
2001’de Halkbank’la tanışan ve 2002’de
Kamu Kurumsal Şube Krediler Bölüm
Müdürlüğü görevini yürüten Çelik, 2003’te
Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığının kurulması üzerine ise Bölüm Müdürü olarak
bu birime atanmış. 2007 yılının Haziran
ayından bu yana Daire Başkanlığı yapan,
Halkbank’ın başarılı yöneticisi Çelik’le görev
alanını ve kendisini konuştuk.
17
DEPARTMAN
Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığının
görev alanları ve görevleri itibarıyla
Halkbank’ın bütçesine katkıları nelerdir?
Bankamızdaki kredili firmaların temerrüde
düşme ve kredi geri dönüş risklerini, kullandırım koşullarında meydana gelebilecek
sapmaları teşhis etmeye ve doğabilecek
risklerin süratle tasfiyesini sağlamaya yönelik
bir izleme sistemi kurulması, erken uyarı sinyalleri ile kredilerin periyodik olarak izlenmesi
ve değerlendirilmesi faaliyetlerini yürütüyoruz. Başkanlığımız kurulduğu aşamada kredi
risklerinin izlenmesi ve raporlanması faaliyetlerini gerçekleştirirken, son iki yıllık dönemde
bu görevlere ilave olarak, kredilerinde geri
dönüş sorunu yaşayan / yaşaması muhtemel
firmaların saptanması, bu firmalarla ilgili
olarak kredi geri dönüş emniyetini sağlamaya
yönelik her türlü aksiyonun alınmasının sağlanması ve buna ilişkin tüm düzenlemelerin
yapılması görevlerini de üstlenmiştir.
2007 Ağustos ayı itibarıyla Başkanlığımız,
sorunlu kredilerin yeniden yapılandırılması
konusunda aktif bir rol üstlenmiştir. Bankamız alacaklarında meydana gelebilecek
kayıpları azaltmak ve olası zararları önlemek
temel amacımızdır. Kredilerin izlenmesi ve
yönetimi, sadece adında bu işlevin belirtildiği
bir birimin tekelinde ve yetkinliğinde olamaz.
Bir banka için en önemli işlevlerden biri olan
izleme ve kredi yönetimi, hepimizin işidir.
Başkanlığınızın organizasyon yapısı nasıl
şekilleniyor?
Kredi Politikaları Genel Müdür Yardımcılığına
bağlı olarak çalışan Başkanlığımız, benimle
birlikte 6 Bölüm Müdürü, 13 Yönetmen, 11
Yönetmen Yardımcısı, 1 Uzman Yardımcısı, 3
Servis Yetkilisi, 5 Servis Görevlisi, 1 Asistan ve 1
Destek Personeli olmak üzere toplam 42 kişilik
bir ekiptir. Bunlardan, 1 Bölüm Müdürü ve 4
personelden oluşan bir servisimiz de 2008
yılından bu yana İstanbul’daki Genel Müdürlük
binamızda görev yapmaktadır. Başkanlığımızda; İzleme, Yapılandırma, Raporlama ile Analiz
ve Sistem Geliştirme bölümleri bulunmaktadır.
Aktif kalitesi yüksek kredi portföyüne ve
kârlılığa ulaşmak için departmanınız ne
gibi çalışmalar yapıyor?
Bankaların rakamsal kalitesini ve piyasa
değerlerini, sahip oldukları sorunsuz portföy
yapısı ve ulaştıkları kâr rakamı belirler.
Bankamız, hisseleri borsada işlem gören
ve gerek aktif kalitesi ve gerekse kârlılığıyla
piyasa değerini artıran bir işletme olarak son
dönemlerde oldukça başarılı bir grafik çizmektedir. Bankamızın ulaştığı aktif kalitesini
korumasının yolu, etkin izleme ve erken uyarı
sistemine sahip olmaktan geçmektedir.
Kredilerin
izlenmesi ve
yönetimi,
sadece adında
bu işlevin
belirtildiği
bir birimin
tekelinde ve
yetkinliğinde
olamaz. Bir
banka için
en önemli
işlevlerden biri
olan izleme ve
kredi yönetimi,
hepimizin işidir.
Sektörün gereklerine, gelişen ve değişen
şartlara göre rahatlıkla şekillendirebildiğimiz
bir izleme sistemine sahibiz. İzleme sistemimizin başarısı, içinde son derece aktif
bir yapıyı barındırmasından kaynaklanıyor.
Halen sistem geliştirme ekiplerinin üzerinde
çalıştığı projelerimizin devreye girmesiyle,
izleme - erken uyarı sistemimizi, tüm Banka
teşkilatımızın kullanabileceği, çok daha hızlı
ve isabetli karar almayı sağlayan bir yapıya
kavuşturmayı amaçlıyoruz. Hızlı ve doğru
kararlar alarak, risklerini etkin şekilde yönetebilen bir bankanın kârlılığının artması da en
doğal sonuç olacaktır.
Kredi risklerinin tanımlanması, ölçülmesi ve izlenmesi, bu risklerin tasfiyesi
açısından çalışmalarınız nelerdir, hangi
yöntemleri uyguluyorsunuz?
Sorunu ortaya çıkmadan tespit edebilmek
bu süreçte üzerinde en çok durulan konu-
Kredi Risk İzleme Daire Başkanı Cem Çelik
dur. İcra-iflas kayıtlarının temini, memzuç
gelişimlerinin irdelenmesi, piyasa ve diğer
banka olumsuzluklarına ilişkin bilgilerin
temin edilerek sistem girişlerinin sağlanması
ve en önemlisi, Bankamızca müşterilerimiz
hakkında yapılan istihbarat ve düzenlenen
kredi değerlendirme çalışmalarının sonuçları,
bizler için hayati önem taşıyan kaynaklardır.
Sisteme girişi yapılmış her türlü olumsuzluk
konusunda, izleme sistemimize bağlı olarak
üretilen sinyaller aracılığıyla Şubelerimiz
günlük olarak bilgilendirilmektedir.
Herhangi bir sorunun tespit edilmesi durumunda ilk hedefimiz; alacaklarımızın tasfiyesi
ve kredi geri dönüş emniyetinin sağlanması
açısından, rakiplerimize nazaran daha hızlı
davranmak ve buna yönelik aksiyonları zamanında alabilmektir. Bu aşamada önceliğimiz,
risklerin tasfiyesinden çok, kontrol altında tutulabilmesi ve yönetilebilir hale getirilmesidir.
18
DEPARTMAN
Bankamız,
hisseleri borsada
işlem gören
ve gerek aktif
kalitesi, gerekse
kârlılığıyla piyasa
değerini artıran
bir işletme olarak
son dönemlerde
oldukça başarılı
bir grafik
çizmektedir.
Kredi Risk İzleme Daire Başkanlığı İstanbul çalışanları
Riskli gördüğünüz müşteriler ve firmalardan kredi geri dönüş emniyetini nasıl
sağlıyorsunuz, bu koşullarda kredilendirmemek nasıl sonuçlar verir?
Rekabetin yoğun olduğu kredi pazarında
hızlı büyüyen Halkbank’ın kredi alacakları
ve riskleri de artıyor mu, bu bağlamda
Halkbank’ın sektördeki durumu nedir?
Bankamıza olan kredi yükümlülüklerini
zamanında yerine getiremeyerek aksatan müşterilerimiz ile henüz geri ödeme
yükümlülüklerini aksatmamakla beraber,
mevcut kredilerinin ödeme planlarında
revizeler yapılmaz ise, kredi geri ödemelerinde sorunlar oluşacağı kanaati oluşan
müşterilerimizin kredi vadeleri ve borç geri
ödeme planlarında revizeler yapılması,
gerekli görülürse yeni bir teminat düzeni
oluşturulması, kredi kompozisyonunun
firmanın nakit akışı ve faaliyet döngüsü ile
uyumlu hale getirilmesi şeklinde çalışmalar
yapıyoruz.
Hızlı büyüyen bir yapıda, bazı marjinal
riskler alınması doğaldır. Ülke olarak içinden
geçmekte olduğumuz sıkıntılı süreçte
Bankamızın takip oranı sektör ortalamasının
altında gerçekleşmiştir. Böylesi kriz dönemlerinde, agresif davranmanın hiçbir faydası
olmadığını bazı meslektaşlarımızın yaşayarak
öğrenmiş olacağını umuyorum. Bankamız
geçtiğimiz dönemlerde sergilediği ve takdir
gören vakur duruşunu, bu dönemde de
devam ettiriyor.
Ortaya çıkan veya çıkması muhtemel
sorunları özellikle, Şubelerimiz ve Bölge
Koordinatörlüklerimize devredilen yetkilerle,
müşteriyi ve piyasayı yakından izleyen lokaller bazında çözmeyi amaçlıyoruz. Zira onlar
sorunu en iyi gören ve bilen, müşteri ile bire
bir muhatap olan birimlerdir. Bu süreçte
Şubelerimize ve Bölgelerimize gereken
tüm destek Başkanlığımızca verilmektedir.
Kredi geri dönüşünün sağlanabileceği
kanaati oluşan müşterilerimizin durumlarını
değerlendirmek ve gerekirse teminat güçlendirmesi de sağlamak suretiyle ilave kredi
tahsisi de mümkün olabilmektedir.
Son dönemde yaşanan gelişmeler de dikkate alındığında, sorunlu hale gelmiş ancak,
üretilecek çözümlerle hayata döndürülebilecek firmalar - müşteriler için Başkanlığımızın iyi bir teşhis ve tedavi merkezi olduğunu
söyleyebiliriz.
Küresel çapta belirsizliğin yaşandığı,
riskin arttığı ve bankaların kredi koşullarını sıkılaştırdığı günümüzde, alanınız
açısından krizin etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz, 2009 nasıl geçiyor?
Bu süreç, izlenmesi gereken firma adedini
bir anda artırdı ve diğer bankaların agresif
tavırlarına bağlı olarak, firmaların daha
detaylı analiz edilmesi ve gerçekten sorun
bulunup bulunmadığının tespiti için dosya
bazında incelemeler yapılmak zorunda kalındı. Bu kapsamda yaklaşık 1,5 aylık bir sürede 19.000 civarında firmanın incelenmesi ve
bunlar hakkında aksiyonlar alınması sağlandı. Halen incelemeye devam ettiğimiz bu
firmalar içinde, kredilerinin yapılandırılması,
duruma göre tedricen tasfiye edilip çıkılması dolayısıyla haklarında acil aksiyon alınması
gereken çok sayıda firma var.
2009 yılını, özellikle kredi geri dönüşleri
konusunda; gerek Başkanlığımızın, gerekse
Risk Tasfiye Grubunun, ortaya koyduğu projelerle müşterilerimize sunduğu imkânların,
Bankamıza oldukça prestij kazandırdığı ve
kazandırmaya devam edeceği bir yıl olarak
görüyoruz. 2009 yılı zor geçmesi muhtemel
bir yıl olmakla birlikte, Bankamız taşıdığı
misyon ve sosyal sorumluluk çerçevesinde
hareket edecek, her zamanki olumlu ve
yapıcı tavrını sürdürecektir.
Yoğun iş temponuz dışındaki zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz, hobileriniz
nelerdir?
Dinlenecek vakti yaratamaz veya sizi
dinlendiren aktivitelere zaman ayıramazsanız verimliliğiniz mutlaka düşecektir. Balık
tutmak, insanı aynı zamanda dinlendiren
de bir uğraş. Zaman ve havalar müsaade
ettiğinde bunu yapmaya çalışıyorum.
Sporla ilgileniyor musunuz, hangi takımı
tutuyorsunuz?
Lise ve üniversite çağlarında lisanslı olarak
futbol oynadım. Kısa bir süre öncesine kadar
futbol ağırlıklı olarak spor yapabiliyordum.
Şu an fırsat buldukça yürümeye çalışıyorum. İyi bir Beşiktaş taraftarıyım. Özellikle
Ankara’daki maçları kaçırmam.
Galatasaray ve Fenerbahçe şampiyonluk
yarışından düştüler. Beşiktaş’ın ligdeki
durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Beşiktaş aklını ve yeteneklerini kullanabilirse
şampiyon olur.
Yaz aylarında Ankara’da neler yapmayı
tercih edersiniz?
Özellikle yaz aylarında Ankara’da iseniz nefes alabileceğiniz alanlar sınırlıdır. Genelde
Gölbaşı, Eymir gibi yerleri tercih ediyorum.
Yine hafta sonlarında fırsat buldukça yüzüyorum. l
19
sanat
Aslı Erdoğan için
yaşamın hakikati acı
ve yalnızlıktır. Ve bu
duygusal oluşu kâğıda
dökerken yeniyetme
birçok yazarda rastlandığı
gibi ağlak, istismarcı bir
söylemin yakınından bile
geçmez; gündelik hayatı
da, çelişik duygularla
yüklü iç evrenini de aynı
yetkinlikte, durulukta
dışa vurmayı becerir.
Aslı Erdoğan'dan Hasan Ali Toptaş'a,
Elif Şafak'tan İhsan Oktay Anar'a...
Türkiye edebiyat
âleminde kimler
konuşuluyor?
Gökhan Gençay*
G
eçtiğimiz aylarla sınırlanmış bir çerçevede yaşadığımız
coğrafyanın edebiyat üretimine baktığımızda, pek de bereketli
bir sezon yaşandığını söyleyemeyiz. Yayımlanan yerli romanların
niceliksel olarak artmasına, bu vesileyle belli bir çeşitliliğin,
renkliliğin görünür kılınmasına rağmen özgün dilini, kurgusunu, üslubunu
inşa etmeyi başarabilmiş yeni nesil yazarların sayısı maalesef basılan kitap
sayısıyla aynı paralelde seyretmiyor. Küresel ekonomik krizin birincil olumsuz
yansımasına muhatap olan yayın dünyasında, basılmaya değer bulunan
kitapların sayısında da genel bir düşme eğilimi yaşandığını göz önüne
aldığımızda, edebiyat dünyasına adımını atacak genç yazarların kendi
habitatını yaratması için ekstra emek harcamasını, esin kaynakları olarak
algıladıkları ustaların taklitçilik düzeyinde tekrarına düşmemek için kendi
aura’larını yaratabilme hususunda daha da yetkinleşmelerini önermek en
doğrusu olacak.
Bu ahval ve şerait dahilinde yerli roman âlemimizde öne çıkan
isimlere odaklandığımızda, yayımladıkları eserleriyle belli bir okuyucu
kitlesinin hayranlığını kazanmış, sadık okuyuculardan mürekkep bir
takipçiler grubuna sahip yazarların son günlerde de gündemdeki
yerlerini koruduklarını görüyoruz. Bu önemli isimlerin birkaçını eserleri
bağlamında hatırlatmanın hâlâ söz konusu yazarlarla tanışmamış
edebiyatseverlere faydalı olacağını düşünerek, bu saygın yazarları
ekonomik tuttuğumuz analizlerle sıralayalım.
Geleceğin küresel çapta elli yazarından biri:
Aslı Erdoğan
Lire dergisi, Aslı Erdoğan’ı –yerinde bir değerlendirmeyle– “geleceğin elli
yazarı” listesine dahil etmişti geçtiğimiz aylarda. Bu vesilesiyle Erdoğan’ın
yayımlanmış tüm romanları, bir yandan yeni bir ilgiyle tekrar tartışılmaya
20
SANAT
başlanırken, bir yandan da çeşitli dillere
çevrilerek uluslararası planda dolaşıma
sunuldu.
Aslı Erdoğan’ın “Mucizevi Mandarin” adlı
kitabı İsveç, Almanya ve Bosna’da yayımlandı.
Fransızca yayımlandığında önde gelen Fransız
edebiyat eleştirmenleri tarafından övgüyle
anılan “Mucizevi Mandarin”, Norveççeye de
çevrilecek. Yayımlandığı her ülkede büyük
yankılar uyandıran bu kitap, Aslı Erdoğan’ın
edebiyat serüvenine vakıf olabilmek için
okunması olmazsa olmaz önemde bir eser
konumunda.
Yazmayı ‘hayatı
kelime kelime
genişletmek’ olarak
tarif eden Hasan Ali
Toptaş, gerçeklikle
rüyaların, görünür
dünyayla tüm gizemli
potansiyelleriyle
içsel evrenin tekinsiz,
karmaşık düğüm
noktalarına odaklanır.
“Mucizevi Mandarin”, Aslı Erdoğan’ın
birey olarak benliğini en fazla dışa vurduğu,
kendi karakterine içkin kıldığı yalnızlık ve
acıları önümüze serimlediği öykülerden
oluşur. Bu öyküler sahip oldukları yakıcı
izlek ve yazarının, deyim yerindeyse,
kaleminden kan damlatan duyarlılığı, gücünü
samimiyetinden alan üslubuyla Erdoğan’ın
yazar kimliğini en görünür kılan kitabını
meydana getirir. Aslı Erdoğan için yaşamın
hakikati acı ve yalnızlıktır. Ve bu duygusal
oluşu kâğıda dökerken yeniyetme birçok
yazarda rastlandığı gibi ağlak, istismarcı bir
söylemin yakınından bile geçmez; gündelik
hayatı da, çelişik duygularla yüklü iç evrenini
de aynı yetkinlikte, durulukta dışa vurmayı
becerir. Yazma edimine yüklediği “paylaşım”
ve “karşılıksız verme” gibi değerleri bizzat
somutlar, görünür kılar.
“Hayatın Sessizliğinde” adlı şiirsel düzyazı
metinlerinde ise Aslı Erdoğan’a Hindu
metinleri, eski Mısır şiiri, Kitab-ı Mukaddes’ten
alıntılar ve meseller eşlik eder, esin kaynağı
olurlar. “Hayatın Sessizliğinde”, kendi
tarifiyle, “Sağ kalmaya, canlı kalmaya, uzun,
acılı, tökezlemelerle dolu bir övgü” olarak
parıldamaktadır. “Hayatın Sessizliğinde”,
kitaplaştırılmadan önce çeşitli dillerde
yayımlanmış, sergilenmiş, fotoğraflanmış,
hatta dans tiyatrosuna bile dönüştürülmüştür.
“Kırmızı Pelerinli Kent” kitabıyla edebiyat
planında gidilebilecek en uç noktalara
cesurca kanat açabilmiş, yazı ve ölüm ilişkisi
üzerine yorumlarıyla ayrıksı yeteneğini dosta
düşmana ilan etmiş olan Aslı Erdoğan’ın tüm
kitapları okuyucular nezdinde vazgeçilmez
hazine kıymetinde.
Hasan Ali Toptaş ‘Gölgesizler’le
tekrar hatırlanıyor
Hasan Ali Toptaş, “Gölgesizler” adlı romanıyla
1994 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’nü
kazanmıştı bilindiği üzere. “Gölgesizler”,
o yıllardan beri has edebiyat müptelaları
tarafından aynı coşkunlukta sahiplenilmeye,
Yerli roman âlemimizde
öne çıkan isimlere
odaklandığımızda,
yayımladıkları eserleriyle
belli bir okuyucu kitlesinin
hayranlığını kazanmış, sadık
okuyuculardan mürekkep
bir takipçiler grubuna sahip
yazarların son günlerde
de gündemdeki yerlerini
koruduklarını görüyoruz.
kült konumuna denk bir beğeniyle efsanesi
yaşatılmaya devam eden bir roman
pozisyonunda. “Gölgesizler” ve Hasan
Ali Toptaş’ın ismi, geniş kitleler nezdinde
romanın -Ümit Ünal’ın yönetmenliğindesinemaya uyarlanmasıyla bilinirlik kazandı.
“Gölgesizler” gibi bir romanı sinemaya
uyarlamak kuşkusuz son derece cüretli
ve iddialı bir iş. Yönetmen Ümit Ünal
ve ekibinin kitabın hakkını ne kadar
verebildiklerini, bu zorlu işi ne derecede
başarıyla sonuçlandırabildiklerini filmi izleyen
romanın okuyucularına bırakalım. Klişe bir
deyişle, her edebiyat eserinin sinemaya
uyarlanmış halinin söz konusu eserin
sadık okuyucuları tarafından hayal kırıklığı
yaratma potansiyelinin yüksek olduğunu
hatırlatmak lâzım tabii. Ancak bazı romanların
sinematografik kapasitesi yoktur, pelikülde
görsel biçime büründürülmesi hakikaten
imkânsız gibidir. Ve “Gölgesizler” açısından
da katmanlı yapısı, edebi dile yaslanan
tasvirleri bağlamında böylesi bir durumun
mevcudiyetini maalesef işaret etmemiz lâzım.
Türkiye edebiyatında varoluşçuluğu taşraya
taşıyabilmesiyle özgün bir yer sahibi olan
Hasan Ali Toptaş, Kafkaesk metinlerini
sade bir dilin içinden yükselen müzikal bir
senfoni gibi inşa eder. Yazmayı “hayatı kelime
kelime genişletmek” olarak tarif eden Hasan
Ali Toptaş, gerçeklikle rüyaların, görünür
dünyayla tüm gizemli potansiyelleriyle içsel
evrenin tekinsiz, karmaşık düğüm noktalarına
odaklanır. Bu büyülü dünyayı, edebiyatın tüm
olanaklarını titizlikle kullanarak okuyucularına
aktarmayı ustalıkla becerir. Günümüzde
Toptaş kadar dile ihtimam gösteren yazar pek
kalmamıştır açıkçası. Öylesine bir ihtimamdır
21
SANAT
Elif Şafak, ‘Aşk’ kitabıyla aşktan yola çıkıyor,
aşkı anlamaya ve anlatmaya soyunuyor. Bu aşk,
hem dünyevi hem de ilahi, hem güncel hem de
tarihi…
İhsan Oktay Anar, Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü
aldığı törende: “Mutlu insan ne yapar? Mutlu
insan susar. Ben mutsuz insanların konuştuğunu
düşünüyorum ve susuyorum.” dedi.
ki bu, Toptaş’ın seçtiği cümleleri müsait olan
yerlerinden kesmeye yeltendiğinizde elinizde
ciddi ciddi şiirimsi metinler bulabilirsiniz.
da sürdürüyor. Tasavvufa duyduğu hevesi
Şems ve Mevlana’nın aşk hikâyesi üzerinden
romanına yediriyor ve tüm bestseller’larda
âdet olduğu üzere her türden okuyucuya,
ilgisini çekecek, kitapla ilişki kurmasını
sağlayacak tarzda nabza göre şerbet vermeye
devam ediyor.
Bunların yanı sıra taşranın değişim
dinamiklerinin ve metropollerdeki taşra
ruhunu en yetkin biçimde tahlil etmeye
muktedir bir yazardır Toptaş. Kısacası,
“Gölgesizler”i sinema afişlerinde keşfeden
herkesin filmi izlemeden önce romanı
alıp okumasını öneririz. Fethi Naci’nin
“Cümle içindeki sözcüklerin yerleriyle ustaca
oynayabiliyor, devrik cümleyi yerli yerinde
kullanıyor; roman dili üzerine düşündüğü belli;
şimdiden birçok önemli yazarımızdan daha
iyi kullanıyor dili.” diyerek övdüğü Hasan Ali
Toptaş’ın romanlarıyla tanışmak için iyi bir
başlangıç olacaktır “Gölgesizler”.
Dünyevi aşk, ilahi aşkla
bütünleşince: Elif Şafak
Elif Şafak’ın son romanı “Aşk” da
okuyucularıyla buluştu. “Aşk”, bir anlamda
roman içinde roman sunumuyla biri
günümüzde, diğeri ise 1200’lü yıllarda geçen
iki öyküyü birleştiriyor. Başlangıç noktaları
ve gelişimleri farklı olan iki ayrı öykü “aşk”
duygusunda bütünleşiyor, aşka yüklenen
değişik anlamlar düzleminde derinleşiyor.
Elif Şafak, bu kitabıyla aşktan yola çıkıyor, aşkı
anlamaya ve anlatmaya soyunuyor. Bu aşk,
hem dünyevi hem de ilahi, hem güncel hem
de tarihi…
Elif Şafak, alamet-i farikası olan Batı ve Doğu
kültürleri arasında salınan, aralarındaki bağları
güncel bir mistisizm paralelinde –biraz da
basitleştirerek, hazmını kolaylaştırarak–
sunma yönündeki yazınsal tarzını “Aşk”ta
“Aşk”ın,“Mahrem” ve “Bit Palas” kadar etkili
ve çekici olmasa da okurlarda “Siyah Süt”
kadar derin bir hayal kırıklığı yaratmayacağını
da söyleyebiliriz.
Erdal Öz Edebiyat Ödülü, İhsan
Oktay Anar’a verildi
Edebiyat dünyasındaki sevindirici
gelişmelerden biri de, Erdal Öz’ün anısını
yaşatmak amacıyla verilen Erdal Öz Edebiyat
Ödülü’ne bu sene İhsan Oktay Anar’ın lâyık
görülmesi oldu.
Kendine özgü dilini argodan, sokak
kültüründen, tarihten, bilimden ve felsefeden
eşit ölçüde faydalanarak kuran İhsan Oktay
Anar’ın Türkiye edebiyatındaki önemli yerinin
bu ödül vesilesiyle altını çizmek gerek.
İhsan Oktay Anar’ın ödül töreninde
her zamanki ketum tavrıyla yaptığı kısa
teşekkür konuşmasındaki veciz ifadesini
de bir kenara not düşelim: “Mutlu insan
ne yapar? Mutlu insan susar. Ben mutsuz
insanların konuştuğunu düşünüyorum ve
susuyorum.” Ve bu alıntıya atıfla mutluluk
veya mutsuzluğun en samimi sırdaşı işlevine
sahip edebiyatın hayatlarımızla olan bağını
sürekli muhafaza etmesi temennisiyle
değinmelerimize noktayı koyalım. l
*Gazeteci - yazar
Elif Şafak, alamet-i
farikası olan Batı ve Doğu
kültürleri arasında salınan,
aralarındaki bağları güncel
bir mistisizm paralelinde
–biraz da basitleştirerek,
hazmını kolaylaştırarak–
sunma yönündeki
yazınsal tarzını ‘Aşk’ta da
sürdürüyor.
22
konuk
Kız Kulesi’nden, Oyuncak Müzesi’ne…
Hayallerinin peşindeki çocuk:
Sunay Akın
23
KONUK
7 yaşında hayatta ne yapacağımı anladım aslında. Okuma ve yazmayı öğrendim. O gün
bugündür mesleğim belli: Okur yazar, başka hiçbir şey değil.
İ
çindeki çocuğu hiç öldürmemiş, her daim hayallerinin
peşinde koşmuş ve hayallerin gerçekleri var etmede en büyük
araç ve güç olduğunu bilen bir şair ve yazar bu sayımızdaki
konuğumuz: Sunay Akın… Onunla 23 Nisan’da, cıvıl cıvıl
çocuklardan ve en az onlar kadar heyecanla çocukluğunun
oyuncaklarını arayan büyüklerden oluşan bir selin içinde, büyük bir
emek ve idealizmle açtığı İstanbul Oyuncak Müzesi’nde buluştuk.
Kimsenin konuşma isteğini reddetmiyor, yetebildiği kadar her
Sunay Akın kimdir, sizin dilinizden
dinlersek?
Sunay Akın annesinin pazara, alışverişe gitmesini çok isteyen bir çocuk. Evde beklerdim
onu ve geldiğinde yardım ederdim. Kese
kâğıtlarını açıp yiyecekleri dolaba yerleştirirdik. Benim çocukluğumda kese kâğıtları
gazete sayfalarından yapılırdı. Ben onları alır,
itinayla açar ve hepsini okurdum. Üstünde
yazı olan, bilgi olan gazete kâğıdından yapılma bir kese kâğıdı bile beni heyecanlandırıyordu. Bugün bana soruyorlar: “Bu kadar çok
ayrıntıyı, tarihin derinliklerindeki pek çok şeyi
yan yana getirmeyi nasıl başarıyorsun?” diye.
Yanıtı o gazete sayfalarından yapılan kese
kâğıtlarını okuyan çocuktan geçiyor. Saatli
maarif takvimleri de vardı çocukluğumda
ve her yaprak bir günü gösterirdi. Arkasında
şiirler, öyküler olurdu. Ben o şiirleri, öyküleri
okumak için çok heyecanlanırdım. O günün
en mutlu anı, takvim yaprağının koparıldığı
andı. O zamanlar ansiklopediler evlere ciltler
dolusu gelmiyordu. Haftada bir, 16 sayfalık
fasiküller halinde çıkarlardı. Onları biriktirir
çocuğu seviyor, her konukla ilgileniyordu. Bir çocuk kadar saydam,
bir çocuk kadar hayalci 23 Nisan’ı kutluyordu. Röportajımızı
yapmak için ofisine geçtiğimizde tüm mütevazılığıyla simit,
peynir ve çayla karnını doyurdu. Trabzon’da doğan, 10 yaşında
İstanbul’a gelerek bir daha hiç ayrılmayan, Kız Kulesi aşığı Akın’la
çocukluğundan İstanbul Oyuncak Müzesi’ne, kendine özgü tarzıyla
yazdığı şiirlerinden Türkiye sanat camiasına kadar dolu dolu
konuştuk.
sonra gidip ciltletirdik. İşte ben her hafta o
fasikülleri okurdum. Benim için ansiklopedi,
öğretmen ödev verince bakılacak bir kaynak
değildir. Harika bir yolculuk vardır ansiklopedilerin sayfalarında. 7 yaşında hayatta ne
yapacağımı anladım aslında. Okuma ve yazmayı öğrendim. O gün bugündür mesleğim
belli: Okur yazar, başka hiçbir şey değil.
Bazı sanatçılar bazı kentlerle özdeşleşir,
nüfus kütüğünde o kent yazmasa da
resmi boyutta oralı olmasa da okurun
gözünde bu böyledir. Sunay Akın adı
da İstanbul’u, özellikle de Kız Kulesi’ni
çağrıştırıyor. Bir şair, bir sanatçı nasıl bir
kentle özdeşleşir, sizin için İstanbul ne
ifade ediyor?
Benim hayatta en büyük şansım İstanbul’da
değil Anadolu’da doğmam, Trabzon
doğumluyum. Anadolu’da doğan çocuklar
İstanbul’da dünyaya gelenlerden daha çok
severler bu kenti. Ben İstanbul’u sinemada,
o büyülü mekânda, o büyülü ortamda
gördüm önce. İstanbul benim evimin ol-
duğu bir adres değildi, sinemada bir yerdi.
Babam yılın belli günlerinde mal almak için
İstanbul’a giderdi. Geri geldiğinde bavulundan hep oyuncaklar çıkarırdı. Babamın
bavuluydu İstanbul. Orada rengârenk oyuncaklar vardı. Sonra babam bir gün bir gece
lambası getirdi İstanbul’dan. Silindir yapıda
bir gece lambasıydı ve içinde bir deniz
kızı dönüyordu. O gece lambaları tabii ki
yatak odalarına konurdu ama babam onu
salona koydu. O yıllarda televizyon yoktu ve
biz akşamları o deniz kızını seyrederdik. O
İstanbul’dan gelmişti. Ben 10 yaşındayken
geldik biz İstanbul’a. İlkokul 5’i İstanbul’da
okudum. Selimiye İlkokulu’nu bitirdim.
Oturduğumuz ilk semt Harem’di. Çok kısa
bir dönem Yeşilköy’de oturduk, sonra
da Üsküdar’a dedemin yanına geldik. O
gün bugündür de Asya yakasındayız. Ben
İstanbul’un Asya yakasını daha çok severim
ve bir Kadıköy hayranıyım. İstanbul’da yaşanacak en güzel yer -kimse kusura bakmasın- Kadıköy’dür.
24
KONUK
Her sanatçının
ellerinde, avuçlarında
ışık birikir. Ya bu
ışığı kendi yüzünü
aydınlatmada
kullanacaktır ya da
karanlığa sunacaktır.
Ben ikinci yolu tercih
ettim ve biriktirdiğim
bütün ışığı karanlığa
sunuyorum.
Kız Kulesi?
Kız Kulesi’ni ilk kez misafirlikte gördüm. Benden
bir yaş büyük olan abim okula başlamıştı. Artık
misafirliğe annemle ben gidiyordum. Bu çok
kötüydü, çünkü gittiğimiz çoğu yerde çocuk
yoktu ve ben hiç kimseyle oynayamıyordum.
Bir gün yeni evli bir kadının evine gittik. 8 tane
kadın var ve hiç çocuk yok, ben tek başıma...
Çocuksuz bir evde oyuncak da yoktur. Çok
canım sıkıldı. Ev sahibi misafirlere çay ikram
etti. Ben de çay tabaklarını toplayıp onlarla
oynamaya başladım. Anneme gelen çay
tabağının içinde, denizin içinde duran beyaz bir
kule vardı. Sordum anneme, burası neresi? “Kız
Kulesi, yavrum” dedi. Kız Kulesi’ni ilk gördüğüm
yer orasıdır. Sonra karşıma çok çıktı. Kibrit kutusunda, takvim sayfalarında, sinemada gördüm
Kız Kulesi’ni. Gerçeğini ilk gördüğümde ise 6
yaşındaydım. O yaz İstanbul’a geldiğimizde
Harem’de oturan akrabalarımızda birkaç gün
kalmıştık ve Kız Kulesi’ni ilk kez görmüştüm.
O gün bugündür çok etkilenirim. Kız Kulesi’ni
Şiir Cumhuriyeti ilan ettim 92 yılında. Orası bir
sanat merkezi, bir müze olsun istedim. Bana
inanmayanlar kimlerdi biliyor musunuz? Şairler.
Ne acı değil mi? Oysa en çok yanımda olması
gerekenler şairlerdi.
Neden inanmadılar?
Daha doğrusu şiir yazanlar diyelim. Her şiir
yazan şair değildir. Benim o yıllardaki kabahatim
herkesi kendim gibi sanmamdı galiba. Hâlâ da
o yanılgıyı çok yapıyorum ve hayal kırıklığına
uğruyorum. Onlar anlayamadılar. Ben müzeleri çok severim ve bir toplumun, bir ülkenin
müzeleriyle var olabileceğine inanırım. Her şairi,
yazarı da kendim gibi sanıyorum. Sanıyorum ki
bu; insanlığın, edebiyatçıların ortak kaygısıdır.
Edebiyatçı olmak, şair-yazar olmak bu kaygıyı
gütmek demektir. Böyle bir şey göremeyince de
üzülüyorum.
Şiirlerinizde Orhan Veli ve Cemal Süreya
etkileri görülüyor ama siz tamamıyla kendi-
nize özgü yazıyorsunuz. Dışarıdan bakarak
kendi şiirlerinizi nasıl görüyorsunuz?
Ben hiçbir zaman kitabım başka bir dile çevrilsin
diye ödül peşinde koşanlardan değilim. Ama
bundan üç yıl kadar önce çok güzel bir şey
oldu. İtalya’da profesörleri Türk Dili ve Edebiyatı
öğrencilerine diyor ki; “Çağdaş Türk edebiyatından iyi bir şairi hiç çevirmedik. Son 30-40 yılın
bütün şiir kitaplarını tarayın, sizce en özgün,
farklı kimse, onun kitabını İtalyancaya çevirelim.”
Bunu bir çalışma olarak planlıyorlar, kitapları
seçiyorlar, okuyorlar ve bende karar kılıyorlar.
Bizde bu tür işler biraz danışıklı dövüş gibi yapılır.
Şimdi hiç haberim yokken İtalyancaya çevrilen
şiirlerimi İtalya’nın en önemli edebiyat dergisinde yayımlıyorlar. Dahası bir yayınevi o şiirleri
görüyor, beğeniyor, bana teklif getiriyor ve kitap
İtalyancada çıkıyor. Bir şairin başka bir dile çevrilmesi edebiyat ajanlarının işidir. Bu pazarlık, ticari
bir meseledir ve başka dümenler döner. Demek
ki bu sulara girmeden de yol alınabiliyormuş, o
mutluluğu yaşadım. Nedeni sizin de sorarken
söylediğiniz farklılık, özgünlük. Şiirimin Türk
edebiyatında nerede olduğunu çok iyi biliyorum
ama ben hiçbir ödüle katılmadım, kazandığım
iki ödülü de yayınevi gönderdi, benden habersiz
bana verdiler. Şiir ödüllendirilecek, alkışlanacak
bir şey değil. Şiir yaşanacak bir şey. Tek yargıç ve
tek jüri de zaman. Zaman herkesi hak ettiği yere
koyuyor, yerleştiriyor. En sevdiğim dört büyük
şair; Orhan Veli, Nazım Hikmet, Cemal Süreya ve
Attila İlhan’dır. Ben de bendeki şiiri anlatıyorum.
Bugün Orhan Veli ve Garip şiiri denilen şeye
baktığınız zaman benimkilerle benzerlik var ama
aykırılık daha çok bence. Cemal Süreya derseniz
imge anlamında benzerlik var ama farklılık da var.
Şiiri tabiî ki ben keşfetmedim ama etkilendim.
Şiiri öğrendim ve üstünden çıtayı devirmeden
kendi atlayışımı yaptım galiba. Benim için şiirde
önemli olan dize değil, şairin dize gelmemesidir.
Yeni dönem yetişen genç yazar ve şairler var
fakat baktığımızda pek kayda değer bir şey
bulamıyor, dönüp dolaşıp eskileri okuyoruz.
KONUK
Neden ülkemizde eskisi kadar kalıcı ve yetenekli genç yazar ve şairler yetişmiyor?
Çünkü biz edebiyat ortamını kuruttuk. Şairin
yolculuğu kurumaların yolculuğudur. Suda
dünyaya gelir, aykırıdır, karaya çıkar. Herkes bataklığı olumsuz olarak kullanır, halbuki bataklık
bilimin merkezidir, hayat kaynağıdır. Ben bataklıkları çok severim. Hayat oradan doğdu. İşte biz
de şiirin, şairlerin çıkacağı bataklıkları yok ettik,
kuruttuk. Bunu biz yaptık. Edebiyatın mutfağı
dergilerdir. Dergileri de yok ettik. Çeteleştik. Yeni
yetenekler var ama olmayan şu; Cağaloğlu yok.
Televizyonlar desek, kaç televizyon edebiyat
programı yapıyor? Orada da bir çeteleşme var.
Asıl çeteler sanatta ve edebiyatta, bunlar da
gençlerin yetişmemesinde en büyük etken.
Sizi televizyonlarda da sıkça görüyoruz,
sadece şiirlerinizle değil, öykülerinizle
anılarınızla da hep halkla iç içesiniz, bu
derece göz önünde olmak yaratıcılığınızı
nasıl etkiliyor?
Nazım Hikmet de yaşarken çok tanınıyordu.
Benim tanınmam eserlerim ve ürettiklerim
sayesinde… (Kızına bakarak…) Yoksa hiç kimse
bu güzel kızın babası oldum diye beni tanımıyor. Kız Kulesi dedim ben, bir dönem Kız Kulesi
popüler oldu. Kızılderililer dedim, araştırdım,
kitabını yazdım, Kızılderili furyası başladı…
Dikkat ederseniz bütün bunların arkasında hep
benim yazdığım kitaplar var. Ne mutlu bana.
Falan yerin çayı çok güzelse orada oturacak yer
bulamazsın. Benim açımdan da bu tanınmışlığın, öne çıkmanın nedeni çayın demidir. Bunun
anlaşılması için ödüllere katılmıyorum. Her sanatçının ellerinde, avuçlarında ışık birikir. Ya bu
ışığı kendi yüzünü aydınlatmada kullanacaktır
ya da karanlığa sunacaktır. Ben ikinci yolu tercih
ettim ve biriktirdiğim bütün ışığı karanlığa
sunuyorum.
Oyuncak Müzesi’ne gelirsek, nasıl oluştu bu
proje ve nasıl gelişti?
6 yaşındayken ilk kez geldiğim İstanbul’da
ilkokul mezunu babamın bizi ilk götürdüğü yer
Arkeoloji Müzesi’ydi. Trabzon’a geri döndüğümde müzecilik oyununu keşfettim. Annemin
kolyelerini, küpelerini, yüzüklerini bir çekmeceye koyup sokağa çıkarıyordum. Şimdi düşünüyorum da bugün İstanbul Oyuncak Müzesi’ni
kuran Sunay Akın’ın galiba kökleri o yıllarda
şekillenmiş. Yıllar sonra Almanya’da bir oyuncak
müzesi görüp çok etkilenmiştim. Oyuncak
müzeleri hayallerin, düşlerin tarihidir. Gerçekler,
hayallerin ayak izlerini takip etmiştir. Benim
ülkemde de olsun oyuncak müzesi dedim. Ve
karar verdim; bunu ben yapacağım. Emeğimin
karşılığı olan maddi parayı da hak ediyorum
ama o para beni hiç mutlu etmedi, rahatsız etti.
Neden rahatsız etti?
Çünkü bir şeyler söylüyorsun, aydınlanmak,
Oyuncak; gelişmiş, uygar,
demokrasisi, ekonomisi,
bir arada yaşama kültürü
güçlü olan ülkelerde
çocukların hayalleri
çoğalsın diye, geri kalmış
ülkelerde ise çocuklar
oyalansın diye alınır.
bilgi toplumu olmak diyorsun, yaşarken hak
ettiği ilgiyi görmemiş, aç kalmış, zindana atılmış,
işkence görmüş insanlardan söz ediyorsun.
Öyle olmamasına rağmen sanki onların sırtından para kazanıyormuşum gibi geldi bana ve
rahatsız etti. İnsanların benden bir imza almak
için saatlerce önümde beklemesinin onuru,
mutluluğu bana yetti.
Tüm kazandıklarınızı, birikimlerinizi ve
paranızı oyuncaklara yatırmak maceracılık
değil mi, neden böyle bir şey yaptınız?
Tamamıyla. Ama ben şunu gördüm ki müzeler
toplumun kaleleridir. Demokrasinin bilincidir.
Bir toplumun müzesi varsa yarını vardır. Bugün
ekonomide, politikada, aktüalitede var olan
sıkıntıların nedeni aslında bu ülkede müzelerin
olmayışı. Çünkü müzeleri olan toplumlarda
demokrasi kültürü, bir arada yaşama kültürü
güçlüdür. Dünyanın bütün hayallerinin, düşlerinin tarihini Türkiye’ye getirdim ben. Artık bütün
kültürler, tarihte neyle nasıl oynamış, hayalleri
neymiş görüyoruz. Mesela uzaya gitmek; ilk
kez 1920’li yıllarda, Amerika’da oyuncaklarla
çocukların beynine hedef olarak konuldu ve
bunu 1969’da Amerikalılar yaptı. Oyuncak; gelişmiş, uygar, demokrasisi, ekonomisi, bir arada
yaşama kültürü güçlü olan ülkelerde çocukların
hayalleri çoğalsın diye, geri kalmış ülkelerde ise
çocuklar oyalansın diye alınır.
Sizin bu konuda büyüklere bir mesajınız
olacak mı?
Büyüklere sesleniyorum; bizim 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramımız var, niye?
Çünkü hayalleri olan bir toplumun egemenliği
var oldu. Eğer çocuğunuz varsa hayalleriniz var
demektir ve gelecek, egemenlik o hayallerin
üstünde yaşar, ayakta durur. Ben 23 Nisan’da
İstanbul Oyuncak Müzesi’nin koltuğunu kimseye vermedim. Oysa bugün pek çok idareci,
politikacı, yönetici koltuğunu çocuklara bırakıyor. Ben bırakmadım. Bugün benim bu koltukta
rahatlıkla oturacağım tek gün. Çünkü yılın diğer
her günü çocukların dünyasının zenginliğini,
güzelliğini büyüklere anlatmak için uğraşıyorum. Bugün benim günüm, bugün o koltukta
ben oturacağım, asla vermem. l
25
26
hızlı bakış
Yaşanan gelişmeler ışığında;
Küresel krizde son
durum ve Türkiye
K
üresel kredi krizi nedeniyle 2008 yılını
moralsiz kapatan ekonomiler için, 2009
yılında hükümetlerin aldıkları kararlar
ve kurtarma planları çerçevesinde
bir iyimserlik baş göstermiş ve bunun etkileri
piyasalara yansımıştır. Özellikle ABD’de finans
sektörü I. çeyrek bilançolarının beklentilerden
iyi gelmesine, bankaların sermaye eksikliklerinin üstesinden gelinebilir boyutlarda olduğu
yönündeki iyimserliğe ve konut sektöründe
başlayan iyileşme belirtilerine paralel olarak,
mart ayı başından bu yana risk göstergeleri
gerilemeye, borsa endeksleri de toparlanmaya
başlamıştır. Risk iştahına paralel hareket eden
gelişmekte olan ülke borsaları ve para birimleri bu toparlanmada başı çekmiştir. Artan risk
iştahıyla birlikte gelişmekte olan ülkelerin CDS
(kredi iflas takası primi) primleri de gerilemeye
başlamıştır (Türkiye’nin CDS primi küresel kriz
öncesi seviyelerine yakın seviyelere gerilemiştir.).
Bunlara ek olarak son dönemde gelen verilere
bakıldığında, özellikle büyük düşüşler gösteren
sanayi üretimi ve ihracat gibi krizin etkilediği
göstergelerde düşüşlerin yavaşladığı ve tüketici
güveninin toparlandığı görülmektedir. Dünyanın
birçok ekonomisinin teknik olarak resesyonda
olmasına ve IMF’den son gelen tahminlerde
dünya büyüme beklentisinin 2009 ve 2010 yılları
için aşağı yönlü revize edilmesine rağmen, gelişmiş ülkelerde sanayi üretiminin ve dolayısıyla
büyümenin ana kalemi olan imalat sektörünün
durumunu gösteren endekslerde toparlanma
27
HIZLI BAKIŞ
Son dönemde yaşanan
olumlu gelişmelere
rağmen, dünya
ekonomileri için 2009
yılının, yaşanan krizin
etkilerinin ve özellikle
büyüme tarafında
gerilemenin devam
edeceği bir yıl olmasını
bekliyoruz.
işaretleri görülmesi bu konudaki iyimserliği
artırmıştır. İmalat sektöründe beklenen bu
iyileşme dış ticaretin de canlanmasına yol
açacaktır. Dünya ekonomisinin öncü göstergelerinden biri olan Baltık Kuru Yük Endeksi’nin
2008 yılının son çeyreğinde gördüğü dip seviyelerden yönünü yukarı çevirmesi de olumlu
havayı teyit etmektedir.
Bütün dünyada enflasyon, gıda ve petrol
fiyatlarının düşük seviyelerdeki seyrine paralel
olarak gerilemeye devam etmektedir. Enflasyonun endişe olmaktan çıkması, ülke merkez
bankalarını düşük faiz politikasını devam ettirme konusunda desteklemektedir (Faiz oranları
düzeyinde uzun süredir lider olan Türkiye de
son faiz indirimlerinin ardından nisan sonu
itibarıyla 5. sıraya gerilemiştir.).
Son dönemde yaşanan olumlu gelişmelere
rağmen, dünya ekonomileri için 2009 yılının,
yaşanan krizin etkilerinin ve özellikle büyüme
tarafında gerilemenin devam edeceği bir yıl
olmasını bekliyoruz. Krizin ne zaman biteceği
yönünde çeşitli senaryolar var. Bizim yılın ikinci
yarısından itibaren toparlanma görüleceği
yönündeki iyimser görüşümüz devam ediyor.
Kötümser senaryoda, 2009 ve 2010 yılının kayıp yıllar olduğu savunuluyor ve 1929 buhranı
ile benzerlikler vurgulanıyor. Büyük buhranla
karşılaştırdığımızda, bu dönemde küresel
düzeyde işbirliğinin son derece yüksek olması
ve ülkelerin krizi aşmak için bütün imkânlarını
seferber etmeleri iyimser kampta yer almamıza neden oluyor.
Veriler olumlu yönde
Gelişmekte olan ülkeler içerisinde önemli bir
konumda bulunan Türkiye de küreselleşmenin
etkisi ile 2008 yılının son çeyreğinde yaşanan
olumsuz gelişmelerden etkilenmiştir. Özellikle
G-3 ülkelerinde resmi olarak resesyon ilan
edilmesinin ardından, son yıllarda yüksek
büyüme performansı gösteren Türkiye’de de
büyümenin 3. çeyrekte beklenenin çok altında
gelmesi ve 4. çeyrekte % -6.2 düşüş göstererek
negatife dönmesi ile 2008 yılı büyümesi % 1.1
olarak gerçekleşmiştir. 2009 yılının ilk aylarında
hem sanayi üretimindeki hem de kapasite
kullanım oranındaki sert düşüşler, yılın ilk
çeyreğinde de 2008 yılının son çeyreğinden
daha hızlı bir gerileme görüleceğine işaret etmektedir. 2009 yılının tamamı için ise iyimser
senaryo altında küresel krizin etkilerinin yılın
2. yarısında hafifleyeceği beklentileri ile yıllık
büyümenin -% 3.5 / -% 4 aralığında olacağını
tahmin ediyoruz.
gerilemenin etkisiyle 2008 yılının son aylarında
görülmeye başlanan enflasyon düşüşünün
2009 yılının geri kalanında da devam edeceğini düşünüyoruz. Petrol ve emtia fiyatlarındaki
düşüşün yanı sıra iç talepteki daralma ve
yapılan vergi indirimleri de enflasyonun düşüşündeki diğer önemli etkenlerdir. Enflasyon
beklentimiz haziran ayı sonuna kadar yıllık
enflasyonun % 5 seviyesinin altına gerilemesi
şeklindedir. TCMB’nin Nisan 2009 Enflasyon
Raporu’nda belirttiği gibi enflasyon düşmeye
devam ettikçe faiz indirimleri de sürecektir.
Dolayısıyla gerek enflasyondaki düşüşün
devam etmesi gerekse büyümeye yönelik endişeler nedeniyle Merkez Bankası’nın şu anda
% 9.75 olan gösterge faiz oranını, 14 Mayıs’ta
yapacağı toplantıda % 9 ve 16 Haziran’da yapacağı toplantıda % 8.5 seviyelerine indirmesini bekliyoruz. l
Türkiye’nin kriz öncesinde kırılganlıkları arasında gösterilen cari açık, küresel daralmanın
etkisi ile gerilemeye başlamıştır. Enerji fiyatlarındaki hızlı gerilemenin ithalat üzerinde yarattığı yukarı yönlü baskının
hafiflemesi ve bu trendin
devam etmesi beklentimiz Eflasyon Oranı
ile cari açığın 2009 yılında
Büyüme Oranı
10 milyar dolar seviyesine
Dolar Kuru
ineceğini ve bu seviyenin
de GSYH’nin yaklaşık
Euro Kuru
olarak % 1.7 seviyelerine
Benchmark Tahvil
denk geleceğini tahmin
ediyoruz. Cari açığın
TCMB O/N Faiz Oranı
finansmanında önemli yer
Kamu Brüt Borç Stoku/GSMH
tutan doğrudan yatırımlarKişi Başına Düşen Milli Gelir ($)
da yaşanabilecek azalma
ve özelleştirmelerde
Doğrudan Yatırımlar (Milyon $)
oluşabilecek aksamalar
kırılganlığı artırabilir. Ancak Cari Açık (Milyon $)
beklenen IMF anlaşması
GSMH (Milyon $)
bu taraftaki sorunları
Cari Açık / GSMH
azaltacaktır.
Dünyada enerji ve gıda
fiyatlarında yaşanan
2007
2008
2009T
% 8,4
% 10,1
% 6,0
% 4,6
% 1,1
- % 3,5
1,1593
1,5218
1,6500
1,7060
2,1332
2,3100
% 16,59
% 16,5
% 10,5
% 15,75
% 15,0
% 8,5
% 42,2
% 43,3
% 43,1
9.333
10.436
10.750
22.046
17.718
15.000
38.217
41.416
10.000
658.786
741.800
580.000
% 5,8
% 5,6
% 1,7
Hazine Yönetimi Orta Ofis Daire Başkanlığı
tarafından hazırlanmıştır.
28
ürün hizmet
Borç yapılandırma:
Rahat bir
nefes alın!
B
ankamız, Tasfiye Olunacak Alacaklar hesaplarına intikal etmiş kredi
alacakları için 01.04.2009 tarihinden
itibaren 3 ay süreyle sınırlı olmak
üzere yeni bir Borç Yapılandırma Programı
başlattı. Borç Yapılandırma Programı, kredi
ayrımı yapılmaksızın (Afet Kredileri ve Afet
Nedeniyle Ertelenen Krediler hariç) sorunlu
hale gelmiş takipteki tüm alacaklarımızı kapsamaktadır. Borç Yapılandırma Programı’ndan
yararlanmak isteyenler için başvuru süresi 3 ay
olup, uygulama 01.04.2009 tarihinde başlamış,
01.07.2009 tarihinde sona erecektir. Uygulamadan yararlanmak isteyen borçluların, kredi
kullandıkları Şubelerine yazılı olarak müracaat
etmeleri yeterli olacaktır.
Bu uygulamanın amacı; Kurumsal / Ticari ve
Bireysel Kredi borçlularının, takip hesaplarına
intikal etmiş borçlarını orta vadeye yayarak
tasfiyesini sağlamaktır. Bu programla üretime
devam eden, ancak gerek global kriz, gerekse
faaliyet gösterdiği sektöre özgü koşullar nedeniyle ödeyemediği kredi borçlarından dolayı
sıkıntı yaşayan işletmelerin yeniden ekonomiye
kazandırılması, bunun yanında bireysel müşterilerimize de dost elini uzatarak gerek kredi kartı,
gerekse diğer bireysel krediden kaynaklanan
sorunlarının giderilmesi amaçlanmıştır.
Borç Yapılandırma Programı, hem Kurumsal
/ Ticari hem de Bireysel Kredi takip borçluları
29
ÜRÜN HİZMET
Programın başarısı
Şubelerimizin ve Bölge
Koordinatörlüklerimizin
çaba ve gayretlerine
bağlı bulunmaktadır.
Daha çok sayıda
borçluya ulaşılarak
programın anlatılması
ve bu programdan
yararlandırılması
gerek Bankamız
açısından gerekse takip
müşterilerimiz açısından
önem
arz etmektedir.
için çok önemli avantajlar sağlamaktadır.
Ayrım gözetilmeksizin takipteki tüm kredilere
60 aya kadar, konut kredilerine ise 120 aya
kadar vade yapılmasına ve takip hesaplarına
intikal tarihinden borç tespit tarihine kadar,
01.04.2009 tarihinde yürürlükte bulunan
Bankamız cari faiz oranından hesaplama
yapılmasına imkân vermektedir.
Borç tespiti, daha önce faiz gelirlerine
mahsup edilen tahsilatlar anaparaya mahsup
edilerek yapılmaktadır; bu da borçlulara
ayrıca bir kolaylık sağlamaktadır. Ancak, kayıtlı
TOA bakiyesi borç tespit tutarının altında
kalıyor ise kayıtlı TOA bakiyesi esas alınmaktadır. Tespit edilen borç tutarına ödeme planı
süresince de aynı faiz oranı uygulanmaktadır.
Borçlarını peşin ödeyen müşterilerimize,
kredilerinin takip hesaplarına intikal tarihi
dikkate alınarak, hesaplanan faiz tutarından
% 20 ile % 50 arasında indirim yapılabilmektedir. Yine aynı şekilde toplam borç tutarının
en az % 50’sini peşin ödeyen müşterilerimiz
için de, peşin ödeme tutarına isabet eden
faiz tutarından % 20 ile % 50 arasında indirim
yapılabilmektedir.
Programın başarısı için…
TOA’ya İntikal Tarihi
Hesaplanan
Faizden Yapılacak İndirim Oranı
31.12.2002 ve öncesi
% 50
01.01.2003 –
31.12.2004 dönemi
% 40
01.01.2005 –
31.12.2007 dönemi
% 30
01.01.2008 ve sonrası
% 20
Bankamızın 01.04.2009 – 01.07.2009 tarihleri
arasında uygulamaya koyduğu Borç Yapılandırma Programı, sistem altyapısı da kurularak
desteklenmiş, oluşturulan Mistral ekranlarından, müşteri segmenti dikkate alınarak,
Kurumsal / Ticari Kredi ve Bireysel Kredi takip
borçluları için ayrı ayrı borç tespiti yapma ve
ödeme planı oluşturma imkânları sağlanmıştır.
Ekranların, Borç Yapılandırma Programı ile
eşzamanlı olarak devreye girmesiyle birlikte
Şubelerimizin operasyonel iş yükü hafifletilmiş,
programdan yararlanmak isteyen borçlular
borçlarını anında öğrenebilme imkânına
kavuşmuştur. Takipteki müşterilerimiz, Şubelerimize müracaat ettikleri anda ödeme planı
yapılması ve sistemden izlenerek raporlanması
altyapısı oluşturulmuştur. Sistem altyapısının
oluşturulması, alacaklarımızın doğru ve hızlı bir
şekilde hesaplanabilmesini ve ödeme planının
oluşturulmasını sağlayarak, Borç Yapılandırma
Programı’nın başarı şansını oldukça artırmıştır.
Programla birlikte kullanılmaya başlanan borç
tespiti ve ödeme planı oluşturulması ekranları
Şubelerimizden gelen öneriler doğrultusunda hızla geliştirilmekte ve daha etkin bir
şekilde kullanılması sağlanmaktadır. Ekranların
kullanımı ile ilgili olarak kılavuz hazırlanmış ve
yapılacak işlemler adım adım ekran görüntüleriyle birlikte anlatılmıştır. Söz konusu kullanım
kılavuzu Halkportal’da da yayımlanmıştır. Borç
Yapılandırma Programı’nın istenilen başarıyı
sağlaması ve belirlenen hedeflere ulaşması
amacıyla Bölge toplantıları düzenlenerek
Şubelerimize sunumlar yapılmış, ayrıca Eğitim
Daire Başkanlığı tarafından, ekranların kullanımını hareketli olarak anlatan eğitim CD’leri
tüm Şubelerimize dağıtılmıştır.
Programın başarısı Şubelerimizin ve Bölge
Koordinatörlüklerimizin çaba ve gayretlerine
bağlı bulunmaktadır. Daha çok sayıda borçluya ulaşılarak programın anlatılması ve bu
programdan yararlandırılması gerek Bankamız
açısından gerekse takipteki müşterilerimiz
açısından önem arz etmektedir.
Borç Yapılandırma Programı’nın 3 aylık bir
süre içerisinde geçerli olacağı dikkate alınarak,
Bankamızın bu süre zarfında tüm takipteki
müşterilerine ulaşarak, uygulama hakkında bilgilendirme yapmaları ve bu konuya gereken
önemi vermeleri programı istenilen başarıya
ulaştıracaktır. l
Risk Tasfiye İstanbul Daire Başkanlığı tarafından
hazırlanmıştır.
30
kalite yönetimi
Türk bankacılığında bir ilk!
KÖSADK Daire
Başkanlığımız ISO
9001:2008 Belgesi aldı
ISO
9001:2008 standardı ISO
9001:2000 Kalite Yönetim
Sistemleri - Temel Kavramlar, Terimler ve
Tarifler standardının son revizyonudur. Değişen versiyonu ile Türk bankacılığında bu
belgeyi ilk kez, Kartlı Ödeme Sistemleri ve
Alternatif Dağıtım Kanalları Daire Başkanlığı
(KÖSADK) almıştır.
ISO 9001:2008 etkin bir Kalite Yönetim
Sisteminin uygulanması için yol göstermeyi
amaçlayan standartlar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Temelinde müşteri odaklılık,
liderlik, çalışanların katılımı, süreç yaklaşımı gibi ilkelerin yer aldığı ISO 9001:2008
standardı ile kurulması amaçlanan Kalite
Yönetim Sistemi; herhangi bir organizasyondaki faaliyetlerin daha verimli yürütülmesini
hedeflemekte ve bu doğrultuda katılımcılığı
ve yaratıcılığı ön planda tutmaktadır.
Kalitemizin ölçüsü,
müşterilerimizin
memnuniyetidir
Kalite Yönetim Sisteminin sürekli gelişime
yönelik ve insan odaklı felsefesi şu hikâyede
örneklenebilir:
Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmiştir.
Patronuna işten ayrılmak istediğini, artık ailesi
ve torunlarıyla zaman geçireceğini söyler.
Patron marangozdan son kez bir ev yapmasını
ister. Marangoz isteği kabul edip işe girişir.
Fakat gönlü artık işte olmadığı için baştan
savma işçilik yaparak ve kalitesiz malzeme
kullanarak işi bitirir.
İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek
için gelir. Dış kapının anahtarını marangoza
uzatır, “Bu ev senin, sana benden hediye.” der.
Marangoz şoka girer. Ne kadar utanmıştı!
Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi!
O zaman onu böyle yapar mıydı hiç?
Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir
tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. Hayat
bir “kendin yap” tasarımıdır. Oturduğunuz evin
güzelliği de çirkinliği de sizin eserinizdir. 1
Yalnızca bir yönetim sistemi değil, bir yaşam
felsefesi olarak da kabul edilebilecek bu
anlayış, işletmenin kalitesini ve verimliliğini
artırmayı hedeflemektedir.
ISO 9001:2008 Belgesi almak
için yapılan çalışmalar
KÖSADK Daire Başkanlığında hayata geçen
sistemin geçirdiği aşamaları şu şekilde
özetleyebiliriz:
31
KALİTE YÖNETİMİ
Temelinde müşteri
odaklılık, liderlik,
çalışanların katılımı, süreç
yaklaşımı gibi ilkelerin
yer aldığı ISO 9001:2008
standardı, etkin bir Kalite
Yönetim Sisteminin
uygulanması için yol
gösterir.
Öncelikle KÖSADK Daire Başkanlığından,
Organizasyon Daire Başkanlığı koordinasyonunda kalite belgelendirme projesinin
başlatılması talep edilmiş ve iki Başkanlık
böylece süreci başlatmıştır. Yapılan karşılıklı değerlendirmeler neticesinde Süreç
Bazlı Kalite Yönetim Sisteminin kurulması
ve ardından ISO 9001:2000 Kalite Yönetim
Sistemi Belgesi alınması üzerinde mutabakata varılmıştır (Standardın revizyonunun Ekim
2008 tarihinde yayımlanmasının ardından
ISO 9001:2008 versiyonu doğrultusunda
çalışmalarımız devam etmiştir.). Ağustos 2008
tarihinde danışman firma gözetiminde proje
başlatılmış ve projenin adı “Halkcard Kalite”
olarak belirlenmiştir. Proje Koordinatörü, Proje
Ekip Lideri ve Proje Ekip Üyeleri belirlenmiş,
bu kişilere ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi
Standardı, Süreç Yönetimi ve Süreç Performans Kriterleri Belirleme eğitimleri verilmesi
ile çalışmalar hız kazanmıştır. KÖSADK Daire
Başkanlığında kullanılan yönetmelik, prosedür, talimat, form vb. dokümanların standardizasyon çalışmaları yapılmıştır. ISO 9001
standartlarının temelinde duran etkin süreç
yönetiminin gerçekleştirilmesi amacıyla süreç
yapısı oluşturulmuş; 34 adet ana süreç ve bu
ana süreçlere hizmet veren 67 adet alt süreç
tanımlanmış, süreç sahipleri belirlenmiş, süreç haritaları hazırlanmış ve süreç performans
kriterleri tespit edilmiştir.
Kalite Yönetim Sisteminin; standardın
şartlarına uygunluğunu, oluşturulan Kalite
Yönetim Sisteminin uygulanıp uygulanmadığını tarafsız olarak belirlemek amacıyla 27-29
Ocak 2009 tarihleri arasında İç Kalite Tetkiki
gerçekleştirilmiştir (Bu kapsamda Bankamız
bünyesinde 24 çalışanımıza İç Tetkikçi Eğitimi
verilmiş ve 14 çalışanımız bizzat İç Kalite Tetkik sürecinde bulunmuştur.). Kalite Yönetim
Sisteminin, kalite politikası ve hedeflerine
uygun, etkin ve sürekli olarak devam ettirilmesi ve kalite sisteminin periyodik olarak
incelenmesi için 10 Şubat 2009 tarihinde
Yönetim Gözden Geçirme Toplantısı gerçekleştirilmiştir. KÖSADK Daire Başkanlığında
kurulan Kalite Yönetim Sisteminin belgelendirilmesi için çeşitli belgelendirme firmaları
ile görüşmeler yapılmıştır.
nedenlerini araştırmak ve bunların ortadan
kaldırılmasını sağlamak için Sürekli İyileştirme, belgelendirme sürecinin devamını
sağlamak ve belgelendirme kapsamındaki
faaliyetlerin denetimi amacıyla İç Kalite
Tetkik, İç Kalite Tetkik çalışmalarında ortaya
çıkan bulguların analizi ve değerlendirilmesi
amacıyla Yönetim Gözden Geçirme Uygulamaları.
03-04 Mart 2009 tarihleri arasında American
Systems Registrar (ASR) onaylı belge için
Ulusal Sistem Belgelendirme Hizmetleri Ltd.
Şti. tarafından yapılan dış tetkik sonrasında,
KÖSADK Daire Başkanlığı “Kartlı Ödemeler
Sistemi ve Alternatif Dağıtım Kanalları Hizmeti” kapsamında ISO 9001:2008 Kalite Yönetim
Sistemi Belgelendirme Sertifikası almaya hak
kazanmıştır.
Amaçladığımız kazanımlar
Ayrıca Kalite Yönetim Sistemine ilişkin olarak; Kalite El Kitabı, Kalite Yönetim Sistemi,
Proje Yönetimi, İdari Metinler ve Halk Portal
Yönetimi gibi Uygulama Talimatları çıkarılmıştır. Çıkarılan bu Uygulama Talimatları ile
Bankamız hizmet birimlerinin çalışmalarında
kullanılmak üzere sistemin çatısını teşkil
edecek olan şu uygulamalar Organizasyon
Daire Başkanlığı tarafından oluşturulmuştur: Süreçlerin nasıl çalıştığını anlamak ve
bunları iyileştirebilmek amacıyla Süreçlerin
Belirlenmesi ve Tanımlanması, süreçlerin tam
ve hatasız işlemesini sağlamak amacıyla
Süreç Performans Ölçme ve İzleme, hizmet ve
ürün ile ilgili uygunsuzlukları tespit etmek,
Müşteri memnuniyetinin artırılması, ISO
9001:2008 Kalite Belgesi ile birlikte hâlâ
tamamlanmamış, eksik kalan ve müşteri
şikâyetlerine neden olan sorunların daha
etkin takip edilebilmesi, yeni ürün ve hizmetlerimizin daha hızlı geliştirilebilmesi, süreçlerinin verimli ve etkin yönetiminin sağlanması
yoluyla müşteri algısındaki iyileşmenin
sağlanması, süreç iyileştirmeye (iş basitleştirme/geliştirme) yönelik çalışmalar gerçekleştirilmesi, çalışan yetkinliğinin artırılmasına
yönelik tedbirler alınması amaçlanmaktadır.
Organizasyon Daire Başkanlığı olarak bundan
sonra Kalite Yönetimi kapsamındaki hedefimiz, talep eden diğer hizmet birimlerimizde
süreç bazlı Kalite Yönetim Sisteminin kurulması ve yürütülmesidir. l
1 Sosyal Güvenlik Kurumu Strateji Geliştirme Başkanlığı, Toplam Kalite Yönetimi, Ankara, 2009, s. 45
Organizasyon Daire Başkanlığı Kalite Yönetimi
Bölümü tarafından hazırlanmıştır.
32
güncel
Özür diliyorum
Gazanfer Bey...
Pınar Çekirge*
“Ömür dediğin üç gündür
Dün geldi, geçti
Yarın meçhuldür
O halde ömür dediğin
Bir gündür, o da ‘bugün’dür.”
Özdemir Asaf
Beslenme yatağı halk
olan koskoca bir akarsu
gibiydiniz Gazanfer
Bey. Kirlenmeden,
bulanmadan aktınız;
sakin, sessiz, iz bırakarak.
Bir toplumun bilinçaltına
yerleşmiş önemli
kodlardan biriydiniz aynı
zamanda…
G
ünümüze uyarlanmış vodvilleri,
farsları Alili, Rüstemli, Hüsnülü,
Süleymanlı, Naciyeli oynadınız
senelerce. Sahne sempatiniz
o denli büyüktü ki, sahnede rol yapmaz,
“ol”urdunuz. Daha göründüğünüz an salon
alkıştan yıkılırdı adeta. Tiyatromuzun temel
taşlarından biriydiniz. Bir ekolün, üstelik sizinle
noktalanan bir ekolün “son” temsilcisiydiniz.
Gencay Gürün, “İstanbul’un son klasik komedi
oyuncusuydu.” diye söz etti sizden. Belli ki
hayatınızın anlamıydı tiyatro. Ne çok sanatçı
yetiştirdiniz, kimlerin elinden tuttunuz, kimleri
var ettiniz, hatırlasanıza. Demet Akbağ’ın
küçücük bir rolü vardı, hani. Elinde turşu
tabağıyla sahneye girer, sizinle konuşmaya
başlardı. Kaç yıl geçmiş aradan… En az yirmi
sene, belki de yirmi beş…
Bican Efendi’ydiniz, Hisse-i Şayia’nın
unutulmaz Bican karakterine daha lisede
öğrenciyken hayat vermiştiniz. Reşit
Gürzap rahatsızlanıp oyuna çıkmasaydı da,
33
GÜNCEL
“Mahallenin Romanı” olmadı, nasılsa bir
başka oyunda yine büyük bir başarı elde
edecektiniz. “Meraki” zaten diplomanız
olmamış mıydı? Tuluat Ustası Naşit Efendi,
İsmail Dümbüllü, Muammer Karaca, Aziz
Basmacı, Münir Özkul, Nejat Uygur, Ulvi Uraz,
Vahi Öz, Altan Erbulak, Erol Günaydın, Feridun
Karakaya gibi siz de çok büyüktünüz. Bir
dönemdiniz. Yumuşacık, sarıp sarmalayan,
sıcacık bir oyun tekniğiniz vardı. Bir sahne
dehasıydınız kuşkusuz. Halkevi, İstanbul
Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Tiyatrosu… Yıllardan yıllara
geçen alkışlar, üst üste açılan perde, ödüller,
ekonomik sıkıntılar, turneler…
1968 yılında ilk kez karşılaşmıştık sizinle. O
zamanlar Beyazıt mı, Laleli mi yoksa, hani bir
yokuşun hemen alt sokağındaydı tiyatronuz.
“Aşk Çorbası”ydı oyunun adı. Gönül Ülkü,
Adile Naşit, Ziya Keskiner ve siz vardınız
kadroda. Tabii, başkaları da... Hayal meyal
hatırlıyorum şimdi. Sekiz yaşın savrukluğuna
verin, sıkılmıştım sanki izlerken. Yoksa çocuk
tiyatrosu dışında izlediğim ilk yetişkin oyunu
muydu “Aşk Çorbası”? Muhtemelen, evet.
70’li yılların hemen sonunda “İsmail Anan
Seni Çağırıyor” ile tekrar karşınızdaydım.
Hemen üçüncü sıranın ortasında… Ve en
son 2 Kasım 2008’de izledim sizi. “Bak Şu
İşin Tuhafına”da gülmekten gözlerimden
yaşlar boşanmıştı. Son olduğunu hiç
düşünemezdim. Oyundan çıktığımda hâlâ
kaburgalarım ağrıyordu, inanır mısınız?
“Karımla Evleniyorum”, “Oh Olsun”, “Süleyman
Bacanak”, “Kimse Tutamaz”, “Deli”, “Öp Babanın
Elini”, “Karımın Nişanlısı”, “Maymun Gözünü
Açtı”, “Ben Çağırmadım”… Hepsini o kadar
net hatırlıyorum ki. “Komiser Şekspir”i, “Beyaz
Melek” ve “Çılgın Yenge”yi de…
Gerçek halk sanatçısı
An gelir, ter içinde kalırdınız. Her şey
kördüğüm olur üçüncü perdenin sonunda,
tüm yanlış anlaşılmalar giderilir, olaylar
tatlıya bağlanırdı. Seyirci kahkahalardan
kırılır, bu arada Hüsnü Kuruntu,
kuruntularıyla ortalığı birbirine katardı.
Gerçek halk sanatçısıydınız. Sululuğa,
basitliğe gönül indirmeden, hep korudunuz
çizginizi. Hiç eskimediniz. İmlası bozuk
bir dünyada iyi ki sizi defalarca izledim,
tanıdım. Beslenme yatağı halk olan
koskoca bir akarsu gibiydiniz Gazanfer Bey.
Kirlenmeden, bulanmadan aktınız; sakin,
sessiz, iz bırakarak. Bir toplumun bilinçaltına
yerleşmiş önemli kodlardan biriydiniz
aynı zamanda. Değerinizi bilemedik sanki,
haydi yeterince bilemedik, diyeyim. Gelgeç
olanın peşine takıldık. Hem av hem avcıydık
aslında. Önümüze sunulan sürek avında
Bir dönemdiniz.
Yumuşacık, sarıp
sarmalayan, sıcacık bir
oyun tekniğiniz vardı.
Bir sahne dehasıydınız
kuşkusuz. Halkevi,
İstanbul Belediyesi Şehir
Tiyatroları ve Gönül
Ülkü - Gazanfer Özcan
Tiyatrosu… Yıllardan
yıllara geçen alkışlar,
üst üste açılan perde,
ödüller, ekonomik
sıkıntılar, turneler…
Keloğlan Kara Prens'e Karşı filminde Gazanfer Özcan
naylon skandalları, sözüm ona starları,
sitareleri bir şey sanıp, özendik. Oysa “atları
da vururlar”dı. Farkında değildik. Ophelia’nın
kan pıhtısı yalnızlığı umurumuzda değildi.
Acının doruğunu tadıyorum gidişinizle. Perde
kapandı, bir dönem sona erdi. Noktalandı. Yeriniz bomboş. Şanslıyım aslında, sizi
izledim, defalarca. Sizi tanıdım. Ah Gazanfer
Bey, ne çok habis tümörümüz vardı. Tiyatroya
gitmemek için bir doluydu mazeretimiz. Hava
yağışlıydı, köprünün trafiği bunaltıyordu,
bu sıcakta kim giderdi tiyatroya; hem dizi
vardı televizyonda, yarışma vardı, kim kimi
gözetliyor, kim kiminle evlenmeyecek telaşındaydık. E malum ekonomik kriz… Sigaraya,
şuna buna, bilmem ne markalı pantolonlara
harcayacak tonla paramız vardı da, tiyatroya
gelince elimizle cebimiz arasında “mesafe” en
az 8 kilometreydi.
Yıllar önce bir söyleşide “Benim dileğim, gerçek tiyatro adamının, oyun sonrası makyajını
silerken ölmesi. Her şeyi bitirmişsin, alkışını
almışsın…” demiştiniz. Gösteri, kesintisiz
devam etti Gazanfer Bey. Bir yıl önce hani
yan yana oturuyorduk, Gönül Hanım ve siz.
Ülkü Erakalın’ın gösterisini izliyorduk. Cahide
Sonku’ya bir zamanlar nasıl hayran olduğunuzu anlatmıştı Erakalın sahnede. Sahi kaç adam
yaşardı içinizde? Kaç kişiyi yaşar kılmıştınız
sahnede? Ne Rüstem’i, ne Hüsnü’yü unuttum
desem… Bakın gittiniz, bakışlarımız tenhalaştı. Eksildik, güdük kaldık. Çiğdem Talu’nun Cahide Sonku için yazdığı o dizelerden bir mısra
geliyor aklıma: “İşte sahne, sen oradasın…
Ama... Seyre gelen hiç kimse yok.”
‘İster boşa koy, ister doluya…’
Avuçladığım kum, parmaklarımın arasından
akıp gidiyor. Ağıtlar yakılıyor gidişinize. Tahsin
Sütçüoğlu’ndan bahsediliyor. Kirpiklerimin
ucuna asıyorum repliklerinizi. Boğazıma takılanları yutuyorum sessizce. Özür diliyorum
Gazanfer Bey. Lale Belkıs’a hayatın bir oyun
olduğunu söylemiştiniz hani... “Nasıl olsa ister
boşa koy, ister doluya; bu perde kapanacak.”
demiştiniz. Perde kapandı mı şimdi siz gidince? Yağmur işliyor içime. Toprak üzerinde
ıslak, kahverengi, buruşuk yapraklar öbek
öbek…
Cenaze töreninizi izliyorum televizyondan. Gece karanlık. Oda loş. Sanki her şey
yavaşlıyor. Sanki sonsuza dek sürecek bir ağır
çekimdeyiz Gazanfer Bey. Kahkahalarımızı
alıp götürmeyin ne olur! Yokluğunuz acıtıyor,
binlerce hayal kırıklığı birikiyor kalbimde.
Hicran alıp başını gitmiş çoktan. Ürperiyorum.
İrileşen yağmur damlalarıyla hareleniyor denizin yüzü. Boğazıma takılan düğümü gerisin
geriye çevirmeye çalışıyorum. Olmuyor. Göz
pınarlarımda gölgeleniyor yaşlar. Akıntılar
arasında sıkışıp kalmış, vurgun yemiş bir
dalgıcım sanki. Gece yırtılmış. Gökyüzü ağarmakta. Soluk, kirli yüzlü, sırılsıklam bir sabah
bekliyor beni.
Zihni Göktay, 24 Şubat 2009 tarihli Sabah
gazetesinde faturayı seyirciye (bana, bize,
hepimize) kesiyor. Haklı. “Tribünde cenazesini
izleyeceğinize, tiyatrosuna gitseydiniz.” diyor
Göktay. l
*İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı
34
gezi
Metropolden kaçanların en güzel sığınakları:
Şile, Ağva…
35
GEZİ
M
etropollerde yaşayanların,
sürekli koşturmaca, trafik, egzoz
dumanı ve ofis hayatından
muzdarip olanların kendilerine
ayırabildikleri vakitler sadece hafta sonlarıdır,
tabii mesai veya yetiştirilmesi gereken işler
yoksa… İstanbulluların bu çok değerli günleri
değerlendirebilmek için seçenekleri daha
fazla, zira İstanbul’un yanı başında, hem şehir
merkezinin ve metropol karmaşasının dışında
kalan hem de kolayca ulaşılabilecek şirin
ilçeleri var. Bunlardan biri de Şile…
İstanbul’dan yola çıkarsanız Harem’den sonra
bir buçuk saatte ulaşabileceğiniz 10 bin nüfuslu bu şirin ilçe, coğrafi özellikleri nedeniyle
Karadeniz’in hem yeşilliklerini hem de maviliklerini barındırıyor. Marmara’nın kuzeydoğusunda ve Karadeniz kıyısında bulunan Şile, adını
da zaten doğal güzelliklerinden almış. Şile’de
çok yetişen lila renkli ve oya gibi çiçekleri olan
mercanköşk bitkisinin Yunanca adı Şile.
Biz de sizler için bir kaçamak yaparak havaların da ısındığı bugünlerde Şile’yi ve beldesi
Ağva’yı ziyaret ettik. Günlük güneşlik bir havada İstanbul’dan yola çıkıp Şile’ye vardığımızda, zaten yaklaşırken de hissettiğimiz hava
değişimi, denizle ormanın birleşen kokusu
ve sükûnet bizi karşıladı. Huzurlu insanları ve
sakin çarşısıyla bir Ege kasabası havasındaki ilçenin önce merkezine gittik, zira Şile’ye gelip
de Şile bezlerini görmeden olmaz!
Çarşıdaki Şile bezleri
Şile Çarşısı tüm şirinliği ve renkliliğiyle dar bir
caddede uzanıyor. Cadde, sağlı sollu Şile bezi
elbiseler, gömlekler, bluzlar ve akla gelebilecek her şeyi satan dükkânlarla dolu. Hangisine girip, hangisine bakacağımızı şaşırıyoruz
açıkçası. Gözlerimizdeki kamaşma düzelince
birkaç tanesine giriyoruz ve güzel tasarımlı
Şile bezi elbiselerle büyüleniyoruz. Tasarımları
kimin diye merak ediyoruz, cevaplar ilginç.
Bezi kadar güzel olan tasarımları genelde
dükkânların sahipleri yapmış, dikmiş, diktirmiş
ve satıyor.
Bu şirin ilçede yaklaşık bir asır öncesi ipekçilik ve daha sonra da keten dokumacılığı
yapılırmış. Ketenciliğin yorucu olması ve
üretimin düşmesinin etkisiyle 1930’larda
pamuk ipliğinden dokumacılığa başlanmış.
İşte Şile bezi o yıllarda çıkmış ortaya. Şile
köylüleri kendilerine özgü dokumalarını
evlerinin alt katlarına açtıkları atölyelerdeki el
tezgâhlarında yapmaya başlamışlar. “Kıvrak”
ismi verilen bükümlü pamuk ipliği, o günden
bu yana Şile bezinin hammaddesi olmuş.
Beze özgünlüğünü kazandıranlar; bu kıvrak
iplik ve dokunduktan sonra denizde yıkanıp
kumlar üzerinde kurutulan bezlerin yapısına
giren Karadeniz’in az
tuzlu suyu ile Şile’nin
plaj kumları…
Şile bezlerinin rengârenk
cümbüşü ve çarşının sakinliğinden, alışveriş çılgınlığımızı da bastırarak
zor da olsa ayrıldıktan
sonra ikinci durağımız Şile Kalesi oluyor.
Şile Kalesi ilçeden de
görülebilen, maviliklerin
arasındaki yalnız ve
yıkık duruşuyla karşıdan
bakıyor bize. Kent
önündeki adacıklardan
Ocaklı Ada üzerinde
olan Kaleye maalesef ki
çıkmak mümkün değil,
sadece denizin dalgasız
olduğu havalarda
tekneyle gidilebiliyor. 13.
yy.da Bizans İmparatoru
Andronikos tarafından
yaptırılan ve Prens
Aleksios’un sürgün yeri
olarak da kullanılan
Kalenin ada çevresini
kuşatan surlarının çoğu
yıkılmış. Doğal güzelliklerin arasına insan elinin konduruverdiği Şile
Kalesi, eski görkemli günlerini arar gibi ama
kaderine razı bekliyor.
Fener ve Ağlayan Kaya
“Şile’nin simgesi ne?” diye sorsak, büyük
çoğunluk Şile bezinin yanı sıra Şile Feneri
de diyecektir. İşte o Şile Feneri’ne doğru
gidiyoruz şimdi. Fenerlerin insanlar için
her zaman farklı anlamları olmuştur.
Uçsuz bucaksız denizlerde gemicilere
yön gösteren, göğün mavisine uzanıp
denizin mavisine eğilen fenerler ve
fenerlerin bekçileri; edebiyatta, resimde,
fotoğrafta kısacası sanatın her dalında hep
bir simge ve imge olarak yer edinmiştir.
Kırım Harbi’nde Karadeniz’den İstanbul
Boğazı’na girecek gemilere yol göstermek
için Sultan Abdülmecit zamanında inşa
edilen Şile Feneri, ilçenin kuzeyinde
karşılıyor bizi. 20 metre boyundaki Fener,
50 metre yüksekliğindeki uçurum altı
falezlerine yerleştirilmiş. Şile halkından,
Fenerin Türkiye’nin en büyük, dünyanın
da uluslararası standartlardaki nadir deniz
fenerlerinden olduğunu öğreniyoruz. Fenerin
küçük bahçesi de antika denizcilik aletleri,
Şile Çarşısı tüm şirinliği ve
renkliliğiyle dar bir caddede
uzanıyor. Cadde, sağlı sollu
Şile bezi elbiseler, gömlekler,
bluzlar ve akla gelebilecek her
şeyi satan dükkânlarla dolu.
Hangisine girip, hangisine
bakacağımızı şaşırıyoruz
açıkçası.
gaz lambaları, fenerler vb. konularak küçük bir
açık hava müzesine dönüştürülmüş. Fenere
gelmişken Fener bekçisini arıyor gözümüz
ama bulamıyoruz. Eeee tabii, eski çağlar
geride kalmış, artık yalnız yaşayan fener
36
GEZİ
Doğal güzelliklerin
arasına insan elinin
konduruverdiği Şile
Kalesi, eski görkemli
günlerini arar gibi
ama kaderine razı
bekliyor.
bekçileri her daim fenerlerde durmuyor.
Fenerden ayrılıp gezimize devam ediyoruz.
500-600 metre kadar yürüdükten sonra
Ağlayan Kayalar seriliyor gözümüzün
önüne. Görsel güzelliği ve efsanesiyle
Şile’nin çekim merkezlerinden biri Ağlayan
20 metre boyundaki
Şile Feneri, 50 metre
yüksekliğindeki
uçurum altı falezlerine
yerleştirilmiş. Şile
halkından, Fenerin
Türkiye’nin en büyük,
dünyanın da uluslararası
standartlardaki nadir
deniz fenerlerinden
olduğunu öğreniyoruz.
Kayalar. Masmavi denizin ortasında duran
bu doğa harikasının taşları arasından bir
su kaynağı çıkıyor. Kaya ve suyun akış
biçimi bir araya gelince ağlayan bir insanı
anımsattığı için adı “Ağlayan Kayalar”.
Tabii bir de efsanesi var. Şile Beyi’nin kızı
kasabanın yakışıklı balıkçılarından birine
aşık olunca ve malûmunuz babası bu
ilişkiye izin vermeyince aşıklar gizli gizli bu
kayalıklarda buluşurlarmış. Ne yapsalar, ne
etseler de Şile Beyi “Olmaz” deyince iki sevgili
Ağlayan Kayalar’a gitmiş, el ele tutuşmuş ve
kendilerini denizin sularına atmışlar. Kayalık
bu acıya dayanamadığı için ağlamaya
başlamış ve o günden beri ağlarmış. Şimdi
artık Ağlayan Kayalar hem harika bir plaj
hem de genç kızların bez bağlayıp, dilek
tuttukları bir ziyaret yeri. Yine rivayete göre
Ağlayan Kayalar’ı ziyaret edip dilek tutan
kızlar “zengin ve yakışıklı bir eş” bulurlarmış!
Biz dilek tutmadık ama Ağlayan Kayalar’dan
ayrıldıktan sonra Şile Limanı’nı turlamak
istedik. Küçük liman, önümüzdeki ayları
bilemeyiz ama şimdilik Şile’nin en hareketli
yeri gibi gözüküyordu.
Suların arasındaki cennet:
Ağva
Limanda turumuzu atıp çaylarımızı da
içtikten sonra artık yönümüzü Ağva’ya
doğru çeviriyoruz. Kandıra yoluna çıkıp,
Şile’den yarım saatte Ağva’ya ulaşmak
mümkün. Yalnız, kullanmak için iki yol var;
biri sahil yolu, diğeri teke yolu. Biz biraz da
dikkatsizlikten teke yoluyla gidiyoruz. Orman
37
GEZİ
Görsel güzelliği ve
efsanesiyle Şile’nin
çekim merkezlerinden
biri Ağlayan Kayalar.
Masmavi denizin
ortasında duran bu
doğa harikasının taşları
arasından bir su kaynağı
çıkıyor.
manzaralı bu dönemeçli yoldan biz, bir saatte
varıyoruz Ağva’ya.
Ağva ismi de Şile gibi Yunancadan geliyor;
Yunancada “Su” demek. Adıyla birebir
örtüşüyor; zira Karadeniz, Göksu Nehri
ve Yeşilçay’ın arasında neredeyse bir
ada görünümünde belde. İstanbul’un
keşmekeşinden kaçmak, suyun ve ormanın
dansını izlemek, köylerindeki tarihsel
kalıntılarla geçmişin izini sürmek için Ağva
çok isabetli bir tercih.
Belde merkezine gelip kısa bir tur attıktan
sonra, yöre halkının da ısrarlı yönlendirmesiyle
Kilimli Koyu’na doğru tekrar yola çıkıyoruz.
Yardımsever Ağva halkı düz yolda iki defa kaybolmamıza rağmen muzip gülümsemelerini
de eksik etmeden bize doğru yolu gösteriyor.
Ve muhteşem güzelliğiyle Kilimli Koyu gözlerimizin önüne seriliyor…
Yaz aylarında oldukça kalabalık olacağını
tahmin ettiğimiz Koy şu anda sadece bize
ait. Sakin ve pırıl pırıl denizi, mağaraları ve
kumsaldaki taşlarıyla oldukça davetkâr bir
görünümü olmasına rağmen biz aklımızı
bozup denize girmekten imtina ederek
sadece Koyu ve güzelliklerini seyrediyoruz.
Ağva’ya 10 dakika uzaklıkta olan bu Koya biz
çok dolaşarak gelsek de “değdi” diyebiliriz.
Gelin Kayası ve Ağva’nın arka
bahçesi Göksu
Koyun biraz üzerinde yeni açılmış bir restoran
dikkatimizi çekiyor ve oraya çıkıyoruz. Kilimli
Restoran, Koy kadar sessiz ve sakin bir mekân.
Koyu kuş bakışı görebileceğimiz çepeçevre verandasında dolaşmak ve bir şeyler
yiyip içmek için verdiğimiz moladan sonra
Gelin Kayası’na yaklaşıyoruz. Bu kaya, Kilimli
Koyu’nda barınıyor ve özellikle yaz aylarında
ziyaretçisi eksik olmuyor. Gelin Kayası’nın
da Ağlayan Kayalar gibi bir efsanesi var. Bu
efsaneye göre; zamanın birinde Ağva’nın
en güzel kızı sevdiğine verilmeyip babası
38
GEZİ
kıyısına kurulmuş, irili ufaklı
birçok motel, pansiyon ve
restoran bu arka bahçenin ev sahipleri olmuşlar.
Her biri birbirinden çekici,
otantik yapıları ve dekorasyonlarıyla sıralanıyorlar.
Aralarından birini, Gizli
Bahçe Restoran’ı seçip
giriyoruz. Burası bize
“yabancı” gelmiyor zira bir
dönemin meşhur dizisi “Bir
İstanbul Masalı”nın Esma’sı
da burada kalmıştı. Sahibi
Güner Kaya bizi karşılıyor ve
Güner Kaptan’ın teknesiyle
Göksu’ya açılıyoruz. Kazlar
ve ördekler eşliğinde devam eden bu şirin yolculuk
esnasında kıyı şeridindeki
herkes sıcakkanlılıkla el
sallıyor. Nehirden zıplayan
kefalleri de unutmamak
lâzım.
tarafından zengin bir adamla evlendirilir.
Düğün sırasında eğlenceler devam ederken
genç kız düğün yerinden kaçar, gizlice
Gelin Kayası’nın bulunduğu yere gelir ve
gelinliğiyle kendini denize atarak ölür. Bu
acı üzerine oradaki büyük kaya parçalanıp
dökülerek genç kızın bir kopyasına dönüşür.
Efsanelerle dolu Gelin Kayası’nı da geride
bırakıyoruz.
Şimdi sırada Ağva’nın arka bahçesi
Göksu’nun keşfi var. Göksu Nehri’nin iki
Gelin Kayası Kilimli
Koyu’nda barınıyor
ve özellikle yaz
aylarında ziyaretçisi
eksik olmuyor.
Gelin Kayası’nın da
Ağlayan Kayalar gibi
bir efsanesi var.
Nehirler hiçbir zaman
denizin yerini tutamasa da
kendi güzellikleri, esrarları ve
sükûnetleriyle ayrı bir tada
sahipler. İki nehrin arasındaki
Ağva, bir elini de Karadeniz’e
uzatarak her güzelliğin bir parçasını taşıyor.
Şile ve Ağva; onlara giden herkesi mutlu
edecek, havasını değiştirerek huzur verecek
bir güce ve görsel güzelliğe sahipler.
İstanbul’dan mola alıp onlarla vakit geçirmek ve büyülenmekten çok memnun kaldığımız yolculuğumuzu, Ağva’da istemeyerek
de olsa noktalayıp -yine dikkatsizce sahil
yolunu atlayıp girdiğimiz teke yolundanŞile’ye ve oradan İstanbul’a dönüyoruz. l
Tarihçe:
Şile’ye ilk yerleşenler M.Ö. 8. yy.da Bitinler olmuş. 8. yy.ın sonunda ise Miletli
denizciler kentte yerleşim kurmuşlar.
Bitinler ve Miletliler aynı coğrafyayı hoşgörü içinde kullanmışlar. Şile tarihinde;
Lidya, Pers, Galad, Roma, Selçuklu, Latin,
Bizans ve Osmanlı uygarlıkları da yer
almış. İlçe, 1090 yılında Türkler tarafından fethedilmiş ancak bu egemenlik
yalnızca 7 yıl sürmüş. Şile civarına Türkmenlerin yerleşimi esas olarak Sultan
Orhan Bey zamanında gerçekleşmiş.
Kentin fethi Bizanslıların yönetimindeyken, Yıldırım Beyazıt döneminde 1391
ve 1395 yıllarında iki defa gerçekleşmiş.
1401 yılında Bizanslılarla yapılan anlaşma sonucu Şile, Türk toprağı olmuş. Bu
tarihten 1922’ye kadar Türkler ve Rumlar
ilçede kardeşçe yaşamışlar. 1922’deki
Dumlupınar Zaferi’nden sonraysa Rumlar Şile’yi terk etmişler.
Görmeden dönmeyin
Şile Kalesi, Şile Feneri, Şile Limanı, Hanım Suyu Çeşmesi, Tarihi Hamam, Kültür
Park ve Kilise, Yüksel Özden Antik Parkı,
Maşatlık, Kalem Kalesi, Ağlayan Kaya,
Ağva Plajı, Ayazma Plajı, Kilimli Koyu,
Gelin Kayası, Şile Adaları, Şile Mağaraları
(özellikle Zeki Müren Mağarası).
Yapmadan dönmeyin
Şile bezi ürün satın almak,
Şile palamudu yemek,
Ağlayan Kayalar’da dilek tutmak,
Şile Limanı’nda turlamak,
Balıkçı kahvesinde çay içmek,
Ağva’ya gitmek,
Göksu’da tekne turu yapmak. l
39
bölge
İstanbul I. Bölge Koordinatörü Taner Aksel:
Bankamız bize
güven ve cesaret
veriyor
İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğü çalışanları
İ
stanbul I. Bölge Koordinatörlüğü; birçok unsur
dikkate alındığında, İstanbul’un hem en hareketli ve en yoğun bölgelerini hem de kentin
en eski yerleşim yerlerini kapsayan geniş bir
alanın üzerinde yürütüyor çalışmalarını. Yalnızca bu
özellikler düşünüldüğünde bile, Koordinatörlüğün
sorumluluğunun ne denli önemli ve büyük olduğu
anlaşılırdır. Böyle bir sorumluluğu üzerinde taşıyan
İstanbul I. Bölge Koordinatörü Taner Aksel, Ankara
Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. 1986 yılında
Pamukbank Teftiş Kurulu’nda Müfettiş Yardımcısı
olarak meslek hayatına başlayan Aksel, daha sonra
kariyerinde; Müfettişlik, Şube Yöneticiliği, Bölge
Koordinatörlüğü ve Daire Başkanlığı görevlerinde
bulunmuş. 2004 yılında Halkbank Ailesiyle tanışan
Taner Aksel, Şube Yöneticiliği ve Kurumsal Pazarlama Daire Başkanlığı görevleriyle Bankamıza hizmet
vermiş. 31 Ekim 2008 tarihinden bu yana ise İstanbul
I. Bölge Koordinatörü olan Taner Aksel’le İstanbul I.
Bölgeye ve kendisine dair konuştuk.
40
BÖLgE
Koordinatörlüğünüz hangi bölgeleri
kapsıyor, organizasyon yapınız nasıl
şekilleniyor?
İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğü;
İstanbul’un Avrupa yakasında, tarihi ve ilk
yerleşim bölgesi olan yarımada yani suriçi
olarak tanımladığımız Aksaray-BeyazıtÇapa sınırından, İstanbul’un kuzeyindeki
Sarıyer ilçesine kadar olan bölgeyi kapsıyor.
İlçe olarak; Fatih, Şişli, Beşiktaş, Beyoğlu,
Kâğıthane, Alibeyköy ve Sarıyer Bölgemizde bulunmaktadır. Organizasyon yapımız;
Bireysel Pazarlama, Ticari-KOBİ Pazarlama,
Kredi Tahsis ve Yönetim ile Operasyon ve
Destek Hizmetleri olmak üzere 4 Bölüm
Müdürlüğünden oluşmaktadır. Ayrıca, idari
açıdan Bölgemize bağlı Proje Değerlendirme ve Mali Tahlil Birimi bulunmaktadır.
Ben, bu yapıya Şubelerimi de ekliyorum.
Çünkü, Şubelerim organizasyon yapımızın
en önemli ve temel oyuncularıdır.
Bu organizasyona can veren ve çalışma
ortamını keyifli hale getiren çalışanlardır.
Çalışanların Bankasını, hayatı, insanı, işini
ve rekabeti sevmesi, başarıyı istemesi,
vizyonlarının geniş olması, büyük düşünmesi, yaratıcı olması ve ekip ruhuna sahip
olması özellikleri ile beraber bu organizasyonu oluşturup, hedeflere yönelik olarak
başarılı bir şekilde kurgulandığımızda işin
% 50’si bitmiş oluyordu. Geriye pazarda
koşturmak kalıyordu. Biz çalışma sistemini
Şubelerimizle beraber iki ayda gerçekleştirerek tam bir ekip olduk; artık geri kalan
% 50’sini yapmaya, yani sonuç almak için
bol bol yeni firma ziyaretleri yaparak pazar
payımızı artırmaya çalışıyoruz. Bunu da
başaracağımıza inanıyoruz.
İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğünüze
bağlı kaç Şube bulunuyor? Bu Şubelerin yapıları hakkında bilgi verir misiniz?
Bölge Koordinatörlüğümüze bağlı, hedefe
ve başarıya odaklanmış 529 kişilik güçlü,
dinamik ve büyük bir ekipten oluşan 29
Şubemiz bulunmaktadır. Bu Şubelerimizin
8 adedi KOBİ, 18 adedi Karma, 3 adedi
de Bireysel Şube segmentinde faaliyet
göstermektedir.
İstanbul I. Bölgenin ekonomik yapısı ve
özellikleri nelerdir?
Bölgemizin içinde yer aldığı İstanbul’un
ekonomik büyüklüğü ile ilgili herkesin bildiği kısa bir hatırlatma yapmak
istiyorum. İstanbul, Türk ekonomisinin en
önemli merkezlerinden biridir; bir nevi
bel kemiği, beyni ve kalbidir. Sanayinin
üçte biri, ithalatın üçte biri, ihracatın beşte
biri İstanbul’dan yapılmaktadır. Toplam
vergilerin yaklaşık % 37’si İstanbul merkezli
firmalardan tahakkuk etmekte, turizm
gelirlerinin % 20’si İstanbul’dan elde edilmektedir. İSO‘nun 7 bine yakın, İTO’nun ise
100 bine yakın üyesi bulunmaktadır.
Bu büyüklüğün içerisinde Bankamız;
Koordinatörlüğümüzle beraber Trakya Bölgenin bir kısmının da İstanbul ilçelerinden
oluştuğu dikkate alınırsa 4 Bölge Koordinatörlüğü, 2 Kurumsal Şube ve 13 Ticari Şube
ile faaliyet göstermektedir.
Bölgemiz, önceleri firmaların ilk kurulduğu
bölgelerden biri olması sebebiyle ekonominin atardamarı olan bir piyasadan oluşmakta idi. Ancak, birçok nedenden dolayı
ticaret firmalarının büyük çoğunluğu ve sanayi, şehrin batısına ve Anadolu yakasının
güneyine taşındı. Bölgemizin ekonomik
yapısını bu doğrultuda değerlendirdiğimizde şunları söyleyebiliriz: İstanbul’un 6 ilçesi
Bölgemizde bulunmaktadır. İlçelerimizin
toplam nüfusunun 1,8 milyon kişi olduğu,
ancak gündüz nüfusunun 3 milyon kişiye
ulaştığı tahmin edilmektedir. İlçeleri sektör
açısından keskin çizgilerle ayırmanın zor
olması sebebiyle, yoğunlaşmaların olduğu
bölgeleri belirtmek istiyorum:
Küçük ve orta ölçekli imalatçılar Maslak,
Kâğıthane, Sanayi Mahallesi/Levent, Bomonti, Çağlayan, Dolapdere ve Ayazağa’da;
saraciye, züccaciye, plastik ve yan ürünleri
Mercan’da; tekstil, iplik, iç çamaşırı, ev
tekstili Sultanhamam’da; hırdavat, hasırcılar,
konfeksiyon, ayakkabı, deri mamulleri
Osmanbey, Laleli, Beyazıt, Sanayi/Levent,
Kâğıthane, Şişli ve Aksaray’da; kuyum ve
matbuat Kapalıçarşı ve Cağaloğlu’nda;
elektrik-elektronik, makine aksamları Perpa
İş Merkezi, Perşembepazarı ve Karaköy’de;
turizm acenteleri Elmadağ-Şişli aksında,
oteller Taksim, Beşiktaş, Sultanahmet, Beyazıt ve Aksaray’da; oto sanayi ve iş merkezi
plazaları Maslak’ta bulunmakta, her türlü
ithal ürünlerin perakende ve toptan satışı
ise Tahtakale’de yapılmaktadır.
Türkiye ekonomisinin can damarı olan
İstanbul’da, Halkbank’ın Bölge Koordinatörlüğü gibi çok önemli bir görevde
bulunuyorsunuz. Sizce, Bölgenizin
ekonomisinde Halkbank’ın yeri ve
önemi nedir?
Dünya çok hızlı değişiyor, artık büyük küçüğü yenemiyor, hızlı yavaşı yeniyor. Nitekim
küresel ekonomideki büyük firmaların
durumlarını ve aldıkları hasarları çok net
gördük. Bölgemizdeki orta ve küçük ölçekli
imalat ve ticaret ile hizmet sektörü firmaları
bu gerçeği gördükleri için her yeni duruma
Piyasalara
bakıldığında, 2009
Mayıs ayında olumlu
kıpırdanmaların
olduğunu
gözlemliyoruz. Yeni
firmalar kazanmaya
devam edeceğiz.
41
BÖLGE
çok çabuk adapte oluyorlar. Yönlerini hızlı
bir şekilde değiştirerek avantaj sağlıyorlar. Bu
firmalara ulaşıp, Bankamızın KOBİ’lere yönelik
50’ye yakın ürününü tanıtınca, Halkbank’la
bugüne kadar neden çalışmadıklarını kendileri de sorguluyor. Bankamızın piyasada
güçlü bir marka olması, bizim de işimizi
kolaylaştırıyor.
Bölgemize bağlı Şubelerimiz, KOBİ’lerimize;
Cansuyu kredisi, İTO kredileri, firmaların
yatırım ve işletme ihtiyaçlarını karşılamaya
yönelik ödemesiz dönemli 60 aya varan
vadeli finansal destek kredileri, KOSGEB ihracat destek kredileri ile bünye kaynaklı nakit
ve gayrinakit kredilerimizle destek veriyor.
Bireysel ürünlerimiz açısından bakıldığında;
ülkemizin en büyük İl Sağlık Müdürlüğünün,
okulların ve sanayimizin önde gelen büyük
firmalarında yer alan müşteri gruplarının,
Bordro24 işlemlerini Bankamız aracılığıyla
yapmaları, Bankamıza verdikleri önemi ve
güveni göstermektedir. Tabiî ki; Bölgemizde,
hem bireysel hem de Ticari-KOBİ alanında
koşmamız gereken uzun bir yolumuz olduğunu biliyoruz.
Halkbank, Bölgenizde rakip bankalara
göre ne durumda?
İstanbul’da toplam banka şube sayısı 2748
adet olup, % 30’u yani 816 adedi İstanbul
I. Bölgede yer almaktadır. Bölgemize şube
yoğunlaşması açısından bakıldığında; rakip
bankalardan ilk 4 özel bankanın yaklaşık 6070 arası şubeyle, sonraki 6 özel bankanın da
40-53 arası şubeyle çalıştığı görülmektedir.
İstanbul’da, ürün bazında şube başına
aldığımız paylarla sektörü karşılaştırdığımızda, şube başına düşen toplam mevduatta ortalamanın üzerinde olmamıza rağmen, şube
başına düşen nakit toplam kredide sektör
ortalamasının bir hayli altında olduğumuzu,
yine İstanbul’da toplam mevduatın krediye
dönüşme oranı % 63’ken, Bölgemizde % 16
civarlarında olduğunu görüyoruz. Bu orandan, şube başına düşen mevduat oranındaki
üstünlüğümüzün etkisini nötr yaptığımızda
% 20’lik bir fark kalıyor. Bu durum, Bölgemizde 29- adet olan şube sayımızı ve kredi
çalışmalarımızı artırmamız gerektiğini işaret
ediyor.
2009 yılı Bölgeniz açısından nasıl geçiyor,
2008’e göre değerlendirebilir misiniz?
2008’in Ekim ayında göreve başladığımda,
küresel krizin derinlik kazandığı bir dönemdi.
Tüketici güveni ve iç talep olumsuz etkilenmiş ve sonuçta da Bölgemizin Bireysel ve
Ticari-KOBİ kredi hacmindeki büyüme yavaşlamıştı. Krizin daha çok hissedilmeye başlandığı son çeyrekte de üreticileri desteklemeye
devam ettik. 2009 yılına girdiğimizde, krizin,
diğer krizler gibi bir gün biteceğine inandık
ve iş planlarımızı buna göre yaptık. Piyasalarda aktif olarak pazarlama yaparak, yeni
firmalar ve projeler kovaladık. Nitekim, en
büyük işlerimizi herkesin piyasadan çekildiği
bir dönemde yaptık. 2009/1. dönem nakit
kredilerde Bölgemiz % 11.7 büyümüştür.
Önümüzdeki süreç için Koordinatörlüğünüzün hedef ve çalışmaları nelerdir?
Çoğumuz için en büyük tehlike, yükseği
hedefleyip ona ulaşamamak değil; alçağı
hedefleyip ona erişmektir. İşte bu tehlikenin
her zaman bilincinde olarak, yükseği ve ileriyi
hedefleyen bir çalışma programı yaptık.
Portföyümüzü mutlaka büyütmemiz gerekiyor. Az önce de söylediğim gibi; piyasalarda
yaşanan daralma bittiğinde finans kurumlarının hepsi aynı piyasaya, aynı segmentteki
firmaya pazarlama yapacak. En iyi firmaları
tespit ederek Bankamıza kazandırmaya
çalışıyoruz. Bu ortamda kararsız kalmış ve
diğer bankalarca küstürülmüş müşteriyi
kendi şartlarımızla kazanmanın daha kolay
olacağına inanıyoruz. En sadık müşteri olan
KOBİ firma sayımızı artıracağız. Mevduatımızı
tabana yaygın hale getireceğiz. Bireysel kredilerde de atak olacağız. En önemlisi, yılsonu
Bölgemiz kârlılığında maksimum noktaya
ulaşmaya gayret edeceğiz.
Bunun yanında; personelimizin eğitimi ve
müşterilerimize verdiğimiz kaliteli hizmetin
standardını artırmak önceliğimiz olacaktır. Ayrıca, aktif pazarlamanın yanında, bu
dönemin öncelikli konularından biri de, TOA
tahsilat çalışmalarımızı disiplinli bir şekilde
sürdürmek ve burada bekleyen tutarları
azaltacak çözümler üretmek ve faaliyetlerde
bulunmaktır.
En iyi firmaları tespit
ederek Bankamıza
kazandırmaya çalışıyoruz.
Bu ortamda kararsız
kalmış ve diğer bankalarca
küstürülmüş müşteriyi
kendi şartlarımızla
kazanmanın daha kolay
olacağına inanıyoruz.
Halkbanklı olmak, Halkbank Ailesinin bir
parçası olmak sizin için ne ifade ediyor?
70 yıllık bankacılık deneyimi ve güçlü bilanço
yapısı ile ülkemiz sanayisinin ve çok sayıdaki
KOBİ’nin temelinde katkısı bulunan güçlü
bir marka altında çalışmaktan ve büyük bir
ailenin parçası olmaktan gurur duyuyorum.
Bankamızın bu özelliklerinin farkında olmak,
bize çalışmalarımızda güven ve cesaret
veriyor.
İş hayatınız dışındaki zamanlarınızı nasıl
değerlendirirsiniz, hobileriniz nelerdir?
İş hayatım dışındaki zamanımın büyük kısmını ailemle beraber değerlendiriyorum. Beraber sinemaya, tiyatroya ve müzik dinletilerine
gitmek en büyük eğlencemiz, diyebilirim.
Ailece denizi çok severiz. Dolayısıyla yazın
yüzmek, kışın kayak yapmak en güzel spor
etkinliklerimizdir. Ayrıca, son zamanlarda
merak sardığım biyografi ve tarih konulu
kitapları okuyorum. l
42
ziyaret
İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğüne
bağlı şubeler,
Türkiye
ekonomisinin
atardamarındalar!
İ
stanbul’un belki de en hareketli, en dinamik bölgesindeyiz bu kez. Yolculuğumuz,
Sarıyer’den Çapa’ya kadar oldukça geniş
bir alanı kapsayan, İstanbul’un önemli
tarihi ve ticari merkezlerini barındıran yerleşim yerlerine uzandı. Attığımız her adımda,
soluduğumuz her nefeste çağların bin bir
türlü güzelliğini yaşatan bu tarihi ve modern
mekânlar, aynı zamanda Bankamızın İstanbul
I. Bölge Koordinatörlüğüne bağlı şubelerine
de ev sahipliği yapıyor. Şube Müdürlerimizle
İstanbul I. Bölgenin yapısı ve buna bağlı olarak şekillendirdikleri çalışmaları ve hedefleri
üzerine konuştuk.
Kuşku yok ki İstanbul, Türkiye ekonomisinin
atardamarı. İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğüne bağlı şubelerle görüşmelerimizde temelde
en dikkatimizi çeken, Şube yöneticilerimizin
bu önemin bilincinde olarak vizyonlarını ve
çalışmalarını organize ediyor olmasıydı.
Her biri, İstanbul hinterlandının özel gerekliliklerini dikkate alarak strateji geliştirdiklerinin
altını çizdi.
Şubelerimizin lokasyonları da, İstanbul’un
güzelliğine ve Halkbank’ın vizyonuna yaraşır
bir şekilde tasarlanmış, son derece etkileyici
ve moderndi. Şube Müdürlerimiz, bizi anımsayacağımız bir kibarlık ve sevgiyle karşıladılar. Hepsine bu şık ağırlamalarından dolayı
teşekkür ediyoruz…
43
ZİYARET
Şişli Şube Müdürü İbrahim Aksoy: Bölgemiz bankacılık açısından fırsatlar barındırıyor
İbrahim Aksoy,
1989 yılında
Töbank’ta başladığı bankacılık kariyerine
1992 yılından
beri Halkbank
Ailesinde
devam ediyor.
Halkbank’ta
çeşitli kademelerde görev
yapan Aksoy, 2004 yılından bu yana ise Şişli
Şubesi’nde Şube Müdürlüğü görevini yürütüyor. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan Şube Müdürü İbrahim
Bey, ulu bir çınar olarak nitelendirdiği Bankamızda uzun yıllar görev yapmanın onurunu
yaşadığını söylüyor. Şişli Meydanı’nda bulunan ve İstanbul I. Bölge Koordinatörlüğü
ile paylaştıkları binada yaptığımız sohbette
İbrahim Bey, sorularımızı yanıtladı.
yor. Bunun bankacılık açısından çeşitli fırsatlar
doğurduğuna vurgu yapan İbrahim Bey, bu
açıdan bakıldığında çalışma bölgelerinin
hem mevduat hem de kredi kaynağı güçlü
olan bir bölge olduğunun üstünde duruyor.
Şube çalışmaları hakkında bilgiler veren Şube
Müdürü İbrahim Aksoy, hinterlantlarında
ayrıca var olan Osmanbey ve Bomonti’yi de
içine alan bölgede, tekstil ağırlıklı sektörlerin
de Şube çalışmalarını şekillendiren unsurlardan biri olduğunu aktardı. İbrahim Bey,
sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kurumsal müşterilerimizin yanı sıra, özellikle
Osmanbey ve Bomonti
bölgesindeki üretim
birimleri Şubemizin
mevduat potansiyelini
oluşturan alanlar. Kredi
kısmında ise genişleyen
müşteri portföyümüz
bulunmaktadır.”
3 kat içerisinde 26 personeli olan ve Karma
Şube segmentinde bulunan Şişli Şubesi; büyük finans, iş ve alışveriş merkezlerinin yoğun
olarak bulunduğu, ekonominin çok hareketli
olduğu bir bölgede müşterilerine hizmet veri-
İbrahim Aksoy, Şube
personelinin verimli
çalışabilmesinin huzurlu
bir çalışma ortamıyla
mümkün olabileceğine
değindikten sonra, Şişli Şubesi’nin önümüzdeki döneme ilişkin hedefleri hakkında
bilgilendirmelerde bulundu. İbrahim Bey,
“Şubemiz için 2009 yılı da önceki yıllarda
olduğu gibi başarılı bir şekilde seyretmektedir.
2009 yılı hedeflerimizden en önemlisi, hiçbir
kriterde bulunduğumuz basamaktan aşağıya
inmemek, nispeten geride kaldığını düşündüğümüz alanlarda da yine Şubemize yakışır
bir performansı sergileyerek her alanda başarı
çıtamızı yüksekte tutmaktır.” dedi.l
Elmadağ Şube Müdürü Gülay Turguter: Seyahat acenteleriyle güçlü ilişkiler kuracağız
Bankacılık
kariyerine 1991
yılında Denizcilik Bankası’nda
Müfettiş Yardımcısı olarak
başlayıp, Emlak
Bankası’nda
Müfettiş olarak
devam eden
Gülay Turguter, Uludağ Üniversitesi İktisat Bölümü
mezunu. Halkbank’la tanışması ise İstanbul
Merkez Şube ve Bakırköy Merkez Şube
Operasyon Müdürlüğü görevleriyle oluyor.
Daha sonra Beyoğlu Şube Müdürlüğü yapan
Gülay Hanım, 2005 yılından beri de Elmadağ
Şube Müdürü olarak Bankamıza hizmetlerini
sunuyor. Halkbank’a kendi tercihiyle geçtiğini
dile getiren Turguter, bu denli köklü ve büyük
bir bankanın mensubu olmaktan da gurur
duyduğunu özellikle vurguluyor.
2008’de geçirdiği tadilattan sonra yenilenen Elmadağ Şubesi; 9010’u emekli olmak
üzere 15 bin civarında müşteriye ve yaklaşık 1000 üyesi olan Esnaf Kredi ve Kefalet
Kooperatifi’ne 17 personeliyle hizmet vermekte. Elmadağ, Taksim ve Harbiye arasında
yer alan ve “Kongre Vadisi” diye adlandırılan
bölge içinde son derece önemli ve stratejik bir yer. Kongre amaçlı ve turistik amaçlı
konaklamalarda en çok tercih edilen 4 ve 5
yıldızlı otellerin konumlandığı Elmadağ’da,
yurtiçi ve yurtdışına yönelik organizasyonlar
ile özellikle hac organizasyonları düzenleyen
seyahat acenteleri yoğun olarak yer alıyor.
Bunların yanı sıra, bölgede son yıllarda sayıları
hızla azalmakla birlikte otomotiv yedek parça
satışı yapan işletmelerin de bulunduğunu
söyleyen Şube Müdürü Gülay Turguter, “Söz
konusu işletmelerin her türlü bankacılık
işlemlerinin yanı sıra, özellikle ‘2010 İstanbul
Avrupa Kültür Başkenti’ projesi dolayısıyla
konaklama işletmelerinin artan renovasyon
(yenileme) harcamalarının finansmanına
yönelik pazarlama çalışmalarımız yoğunluk
kazanmıştır.” dedi.
Ekip çalışmasının
önemine dikkat çeken
Gülay Hanım, bir yönetici olarak personelinin motivasyonunu
artırmaya yönelik çaba
sarf ettiğini belirttikten
sonra, 2009 yılının ikinci yarısı ve önümüzdeki
süreç için de değerlendirmelerde bulundu.
Bölgede yoğun olarak var olan seyahat acenteleriyle olan ilişkilerin daha da güçlendirilmesi
için çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Gülay
Turguter, “Şubemiz hinterlandını oluşturan
seyahat acentelerinin, KOBİ kapsamında değerlendirilerek desteklenmesine ilişkin
KOSGEB mevzuatında yapılacak değişikliklerin sonuçlanma aşamasına gelmiş olması ile
birlikte, Bankamızın bu sektörden aldığı payın
artacağı düşünülmekte ve pazarlama çalışmalarımız bu yönde geliştirilmektedir. Hedefimiz, gerek ticari gerekse de bireysel müşteri
portföylerimizi yeni müşterilerle genişleterek,
kârlılığımızı artırmaktır.” şeklinde konuştu. l
44
ZİYARET
Cağaloğlu Şube Müdürü Mustafa Tuncer: Sektörün en etkin bordro projesini geliştirdik
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset
Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Bölümü mezunu
olan Mustafa
Tuncer, bankacılığa 1995 yılında
Pamukbank
Teftiş Kurulu’nda
başlamış. 2005
yılından bu yana ise, Cağaloğlu Şubesi’nde
Şube Müdürü olarak hizmetlerine devam ediyor. Bankamızın ivmesini ve performansını her
yıl yükselttiğine değinen Tuncer; ayrıca vizyonunu, açılımlarını ve pazar payını da sürekli
geliştiren Halkbank’taki bu büyük değişimin
içinde olmaktan büyük keyif duyduğunu
anlatarak başlıyor konuşmasına.
Cağaloğlu Şubesi, İstanbul’un eski yerleşim
yerlerinden biri olan Cağaloğlu’nda hizmet
veriyor. Yayınevlerinin yoğun olarak bulunduğu Cağaloğlu’nda, turizmin de önemi büyük.
Bunların yanında ayakkabıcılık, kuyumculuk
ve tekstil sektörlerinin de Şubenin hinterlandını belirleyen alanlardan olduğunu söyleyen
Mustafa Tuncer, “Merkezi konumumuz saye-
sinde hem her türlü ticari ve sınai faaliyetin bir
kolunun bulunduğu hem de kamu yönetimi
teşkilatının merkezinin bulunduğu her türlü
bankacılık ürünü için geniş potansiyel sunan
bir hinterlanda hitap etmekteyiz.” dedi.
Cağaloğlu, aynı zamanda Bâb-ı Âli’yi de içine
alan son derece önemli bir yer. Uzun yıllar
büyük basın-yayın kuruluşlarının merkeziyken,
bu merkezlerin kentin uzak kısımlarına taşınmasıyla birlikte Cağaloğlu’nun yapısında da
değişiklikler gerçekleşmiş. Yaşanan değişiklik
Cağaloğlu Şubesi’ni de etkilemiş. Şubenin
enerjisini yeniden yakalaması noktasında,
canla başla çalıştıklarını
belirten Mustafa Bey,
şöyle konuştu: “2008 yılı
başından itibaren bireysel
bankacılık ürün ve hizmetlerinin pazarlanmasına
ağırlık verilmeye başlanmış ve bu konuda önemli
başarılar elde edilmiştir.
Şubemiz, özellikle Bordro24 faaliyetlerinde fark
yaratacak çalışmalara imza
atmıştır. Bu çalışmalarımızda tüm personelimiz
çalışma azmi ve temposu ile son derece etkin
sonuçlar elde etmiştir.”
Önümüzdeki dönem hedefleri hakkında da
değerlendirmelerde bulunan Mustafa Bey,
2009 yılı boyunca Bordro24 projesini “Sektörde en etkin yönetilen bordro çalışması” olması
iddiası ekseninde yöneteceklerini dile getirdikten sonra, “Çalışma stratejilerimizin özünü
‘Faaliyet gösterdiğimiz segmentte ilk 10 Şube
içerisinde yer almak’ genel hedefi oluşturmaktadır. Değişen performans ölçüm kurallarına
da uyum sağlayarak en kısa sürede bu hedefe
ulaşacağımıza inanıyoruz.” diye ekledi. l
Fatih Şube Müdürü Fatih Mehmet Altun: Şube bilançomuzu hem aktif hem pasif yönden büyüteceğiz
Halkbank
Ailesiyle 1999’da
Şavşat/Artvin
Şubesi’ndeki
göreviyle tanışan
Fatih Mehmet
Altun, İstanbul
Üniversitesi
İktisat Fakültesi mezunu.
3 yıllık şube
deneyiminin
ardından 2002 yılında Bankamızın Teftiş
Kurulu bünyesine katılarak, 6 yıl boyunca
Müfettiş Yardımcılığı ve Müfettişlik görevlerinde bulunmuş. 2008 yılından bu yana ise
Halkbank Fatih Şubesi Müdürlüğü görevini
yürütüyor. Halkbank’ın sağlam yapısıyla,
sadece ülkemizin değil, dünyanın en büyük
finans kuruluşlarından biri hâline geldiğini
söyleyen Şube Müdürü Fatih Mehmet Altun,
böyle bir bankada çalışmanın kendisine gurur
vermesinin yanında müthiş bir güç kaynağı
olduğunu da ekliyor.
Fatih Şubesi, şube segmentinde Karma Şube
olarak müşterilerine 24 personelle hizmet
veriyor. İstanbul’un köklü yerleşim yerlerinden
biri olan Fatih’in sanayi merkezlerine uzak
olduğunu, bu bağlamda bireysel müşteri
ağırlığının daha fazla olduğunu söyleyen
Fatih Bey, 12 binin üzerinde emekli ve 1000
civarında da bordro müşterilerine hizmet
verdiklerini belirtti. Buna rağmen hinterlant
anlamında kendilerini kısıtlayan hiçbir unsur
olmadığını, İkitelli’den de Anadolu yakasından
da müşteri bulabildiklerini dile getiren Fatih
Mehmet Altun, şöyle devam etti: “Şubemizin
bulunduğu bölge, bireysel ağırlıklı olmak üzere her türlü müşteri profiline hizmet edebileceğimiz konumdadır. Bu
çerçevede sadece belli bir
alana yoğunlaşmak yerine
Şube bilançosunu hem
aktif hem de pasif yönden
büyütmenin gayreti
içindeyiz.”
Önümüzdeki süreçte Şube
hedefleri ve çalışmaları
üzerine değerlendirmelerde bulunan Fatih Bey, “Sektördeki diğer oyuncuların
hâlihazırda almış oldukları
pozisyon ile Bankamızın
stratejisine bakıldığında
2009 yılı Bankamız için fırsatlar yılı olabilir. Bu
bağlamda, Şube bilançomuzu hem aktif hem
de pasif kalemleri bakımından % 25’ler seviyesinde büyütmeyi hedeflemekteyiz.” dedi.
Çalışma verimliliği üzerine de sohbet
ettiğimiz Fatih Mehmet Altun, bu konuda
daha çok “empati” kavramı üzerinde duruyor.
Yöneticinin, personelinin kapasitesini iyi analiz
edip, değerlendirmelerini ve yaptırımlarını
bu doğrultuda gerçekleştirmesi gerektiğine
dikkat çekiyor. l
45
ZİYARET
Kapalıçarşı Şube Müdürü Seher Eker: Kredilerin artırılması yönündeki çalışmalarımız sürüyor
Seher Eker,
uzun süre Emlak
Bankası Fon
Yöneticiliği yaptıktan sonra 1996
senesinde Yeşilköy Şubesi’nde
Şube Müdürü
olarak göreve
başlamış. 2003
yılından bu yana
ise Kapalıçarşı Şubesi’nde Şube Müdürlüğü
yapan Seher Eker, Halkbank gibi köklü ve
misyonu olan bir kurumun çalışanı olmaktan
gurur duyduğunu belirtiyor. Asırlardır dünya
ticaretinin merkezlerinden biri olan Kapalıçarşı,
bugün de tarihin dokusunu her adımında
hissettiriyor. Seher Hanım’la sohbetimiz böyle
bir mekânda gerçekleşti.
12 personelle hizmet veren Şube, asma
katıyla beraber 256 metrekarelik alanıyla
Çarşı’nın en büyük iki dükkânından biri.
3000’den fazla dükkânın yer aldığı Çarşı’da
esnafa hizmet götüren tek kamu bankası ise
yine Halkbank. Şube, Kapalıçarşı Derneği ve
tüm Çarşı esnafıyla sıkı sıkıya bağlı ilişkile-
re sahip. Şube Müdürü Seher Eker de bu
durumu, “Kapalıçarşı Derneği ile Halkbank
bütünleşmiş durumda. Dernek burayı kendi
çalışanlarıyla birlikte bir aile olarak görüyor.
Biz de onları kendi bünyemize katmış olduk.”
şeklinde açıklıyor.
Müşteri portföyünü daha çok Kapalıçarşı
esnafı oluştursa da Kapalıçarşı Şubesi; Mahmutpaşa, Gedikpaşa, Beyazıt gibi yerlerden
de müşterilerine her türlü banka hizmetini
sunuyor. Müşteri ilişkilerinde mutlaka Banka
ürünlerinden yalnızca birini değil, birkaçını
çapraz satışla müşteriye sunduklarını dile
getiren Eker; diğer yandan
Kapalıçarşı esnafının yoğun
bir şekilde kira ve kurum
tahsilatlarını bankolarında
gerçekleştirdiklerini aktarıyor.
Döviz, altın ve deri piyasasının değişkenlik gösterdiği
zamanlarda, müşterilerin hızlı
nakit girdi çıktı ihtiyaçlarını
karşılayan Kapalıçarşı Şubesi,
KOBİ MİY ve Bireysel MİY ile
birlikte kredi taleplerini de karşılamaya özen göstermekte.
Sevgi ve saygıya dayalı bir çalışma ortamının
yaratılması için gayret gösterdiklerini ileten
Seher Hanım, önümüzdeki dönem hedefleri için şunları söyledi: “Nakit sıkıntısı çeken
KOBİ müşterilerimiz yeniden yapılandırma
sürecinde değerlendirilerek müşteri ve Banka
memnuniyeti sağlanmaya çalışılmaktadır. 2009
yılında kurumsal müşteri çalışanlarıyla bireysel
ürün pazarlanması ve bu alandaki kredilerin
artırılması yönündeki çalışmalarımız titizlikle
ve Bankamız menfaatleri gözetilerek sürdürülecek olup, Şubemizin B sınıfından A sınıfına
geçişi hedeflerimiz arasındadır.” l
Mercan Şube Müdürü Abdullah Tıraş: Yüzde otuzluk bir büyümeyi öngörüyoruz
İstanbul
Üniversitesi
Siyasal Bilgiler
Fakültesi
mezunu olan
Abdullah Tıraş,
uzun süre Emlak
Bankası’nda
Müfettişlik
görevinde
bulunduktan
sonra,
2001 yılında kamu bankalarının yeniden
yapılandırılması sürecinde Halkbank Ailesine
katılmış. Çeşitli Halkbank Şubelerinde
Müdürlük yapan Tıraş, 2005 yılından bu
yana Mercan Şubesi’nin Müdürü olarak
hizmetlerini sürdürüyor. Halkbank Ailesinin bir
üyesi olmanın, kendisini “çok özel ve faydalı
bir insan” olarak görmesine neden olduğunu
söyleyen Abdullah Tıraş ile Mercan Şubesi ve
çalışmaları üzerine sohbet ettik.
Mercan Şubesi, en son yapılan segmentasyon
çalışmaları sonucunda KOBİ Şube olarak
belirlenmiş. 4 katlı ferah bir binada
16 personelle müşterilerine hizmet
veren Şubenin bulunduğu Mercan’da;
Züccaciye, Mutfak Gereçleri, Plastik Ürünler,
Hediyelik Eşya Ürünleri, Oyuncak Ürünleri,
Konfeksiyon Ürünleri imalatı ve ticareti
ile iştigal eden firmalar ile İthal Tüketim
Malları ticareti ile uğraşan firmalar faaliyet
göstermekte. Çalışmalarının bu sektörlere
göre şekillendiğini söyleyen Abdullah Bey,
Bankamızın KOBİ misyonu ve vizyonuna
uygun olarak çalışmalarını yürüttüklerini
söyledikten sonra; “Bölgemizde faaliyet
gösteren imalatçı-ihracatçı KOBİ vasfındaki
firmalara yönelik olarak, Bankamız ürünlerinin
tanıtımı ve pazarlaması çalışmalarına çok
ağırlık verilmiş ve ayrıca bu
KOBİ’lere KOSGEB üyeliği
konusunda rehberlik
yapılmıştır. Bu çalışmalar
neticesinde son 3 yıllık
süreçte 40 yeni KOBİ müşteri
portföyüne dahil edilmiştir.
KOBİ’lerle sağlanan bu
uyumlu birliktelik; Şubemizin
kredi hacmi, dış ticaret
hacmi, vadesiz mevduat
hacmi ve kârlılık yapısına
ciddi katkılar sağlamıştır.”
şeklinde açıklamalarda
bulundu.
Uluslararası finansal krizin 2008’in ikinci
döneminden beri artarak etkisini gösterdiğini
ve bunun da üretim hacminde ve dış ticarette
daralmaya neden olduğunu değerlendiren
Abdullah Tıraş, buna rağmen KOBİ’lerimizin
üretim ve özellikle istihdam anlamında
bir erozyona uğramaması için Banka ve
Şube olarak çalıştıklarını ve onlara uygun
finansman olanaklar sunduklarını söyledi.
Önümüzdeki dönemde de bu çalışmalarının
devam edeceğini aktaran Tıraş, ayrıca; 2009’da
2008’e nazaran asgari % 30’luk bir büyümeyi
de öngördüklerini açıkladı. l
46
gelişim
Yaşamak
farkında olmaktır
“A
şağıdaki yazıyı okurken şu
gerçeği sakın unutmayın: Hiçbir
kelime, hiçbir cümle ve hiçbir
söz gerçeği anlatamaz. Çünkü
onların böyle bir yeteneği yoktur. Onlar, sadece
bahsettikleri şeyi işaret ederler. Kelimelerin,
cümlelerin ve sözlerin işaret ettikleri şeyleri
anlamak, yalnızca o şeylere tam farkındalık ile
tanık olmak ve yaşamakla mümkündür.”
Yaşamak farkında olmaktır. Pekâlâ, farkında
olmak nedir? Siz farkında mısınız şu anda? Bu
soru öyle bir şey ki, kime sorsanız “Evet” der.
Gündelik hayatımızı “ben” seviyesinde farkındalıkla yaşarız. Bu farkındalık sığ, tek yöne
odaklanmış bir bakıştır. Merkezinde kişinin
kendisi vardır. Dinler ve “Ben şöyle düşünüyorum.” der. Bir şey yer ve “Ben bu tadı aldım.” der.
Bu sadece kendinin farkında olmaktır. Oysa esas
olan, bütünün farkına varabilmektir. Farkındalık
meditasyonlarında çoğunlukla insanın sessizce
bir yerde oturup her şeyi ama her şeyi önemli
önemsiz demeden izlemesi önerilir. “Ben” kavramı gözlem sırasında görülen nesnelerden biridir. Objektif bir gözlemin öğelerinden biri olan
“ben”, temelde gözlemi sağlasa da bütünlüğün
içinde yer alır. Farkındalık; “Görmedim.”, “Dikkat
etmedim.”, “Var mıydı?”, “Aa öyle mi? Hatırlayamadım.” gibi beynin öznel düşünceleriyle kendisini gündüz vakti uyuttuğu düşünsel alanın
dışına çıkaracaktır. Böylece; üçüncü anlayış düzeyi farkındalık sayesinde oluşur. Bu tür anlayış
47
GELİŞİM
kapsayıcı olur. Yani dıştan gelmez, sezgi gibi
içten gelir; fakat sözle ifade edilemez. Sözler
bu anlayışı aktarmakta yetersiz kalır.
Farkındalık veya tam farkındalık aslında doğal
dengenin uyumudur; “olan”dır veya “olması
gereken”dir. Farkındalık, aynı zamanda sizin
kendinizin farkında olarak veya olmayarak
çevrenizde ne kadar fazla şeye etki ettiğinizi
gösterir. “Ben” olarak nelere etki ettiğinizi gelin
birlikte fark edelim! Oturduğunuz mahalleye
siz(ler) varsınız diye bakkal açıldığının, sokak
simitçisinin sabahları siz işe gidiyorsunuz
diye sokağınıza geldiğinin, taksi durağının
siz ihtiyaç duyarsınız diye sabaha kadar açık
beklediğinin, belediyelerin sizin için temizlik
elemanı çalıştırdığının, siz kasaptan et alırsınız
diye kuzuların kesildiğinin farkında mısınız?
Buna benzer nice sebep olduğumuz şey var.
Başarı en zayıf halkadan başlar
Tüm beklentiler bir bütünü oluşturuyor,
bizimse bu bütün içindeki yerimizin önemi
yoktur. Çünkü esas olarak, her bir parça nerede
bulunduğuyla değil, bütünü oluşturan bir
unsur olma karakteriyle önemlidir. Beklenti
içinde olanın ise, o anki ihtiyacının hangi
sıralamada bulunduğunu ancak kendisi bilir.
Bizler, her beklentinin karşılanmasında üzerimize düşenin ne olduğunun farkında olmak
durumundayız. Dünyada neler olup bittiğinin
farkındasınızdır; ancak zor olan, kendimizden kaynaklanan şeylerin neler olduğunun
farkında olmaktır. Bu konuya ilişkin geçenlerde duyduğum bir örneği sizlerle paylaşmak
istiyorum.
“Umursamaz davranışları ve zamanlama
hatası nedeniyle kötü hizmet sunan bir çaycının işten çıkarılması düşünülmüş. Fakat son
bir şans verilmek üzere, kendisiyle başka bir
amaçla orada olan ve işini bilen bir iletişimcinin konuşması rica edilmiş. Konuşmanın bir
yerinde ‘Ben sıradan bir çaycıyım, elimden
geleni yapıyorum.’ demiş çaycı. Fakat iletişimci ona, ‘Sen sıradan bir çaycı değilsin! Sen hayati kararlar alan bu insanların en sıkıştıkları,
yoruldukları anlarda onların imdadına koşan
yardımcısın; sen çayı hazır etmesen, sularını,
kahvelerini zamanında vermesen, çalışan ve
Farkındalık veya tam
farkındalık aslında doğal
dengenin uyumudur;
‘olan’dır veya ‘olması
gereken’dir. Farkındalık,
aynı zamanda sizin
kendinizin farkında
olarak veya olmayarak
çevrenizde ne kadar fazla
şeye etki ettiğinizin farkına
vardırır.
karar alan insanların kendilerini toparlayıp
yeniden işe başlamaları ne kadar zaman alır
farkında mısın?’ diye karşılık verdikten sonra,
çaycı sürecin içerisindeki yerini ve önemini kavramış. Ve bir sabah çaycı görevinin
bilincinde, tıraşlı ve temiz elbiseleriyle işinin
başına gelmiş. Telefonda çay isteyenler ‘Buyu-
run, içecek servisi, nasıl yardımcı olabilirim?’
gibi bir karşılamaya tanık olmuşlar ve bir süre
sonra bizim çaycı yalnızca yönetim kademesine hizmet sunan yardımcı personel olmuş.”
Burada bizi ilgilendiren kısım daha çok, bir
çaycının bile işimize olan etkisinin farkında
olmasıdır. Bizlerin, her birimizin, aslında
işlerin yapılmasında bir toparlayıcı, bir tetikle-
yici olduğumuzun farkında olabilmemiz
de bir diğer önemli yan. Bu noktada her
birey zincirin bir halkası gibidir. Bir zincirin
gücünün ise, en zayıf halkasına bağlı olduğu
unutulmamalıdır.
Şimdi çevreye daha dikkatli bakalım: Günlerce emek verdiğiniz bir işin ilgili servise
ulaşmasını sağlayan kuryenin, acil olarak
yazılması gereken bir yazının yazılmasında
veya yıl boyunca yapılan hizmetlerin yönetime sunulmak üzere hazırlanmasında bir
büro personelinin, Şubede kapıdan içeri girip
girmeme kararsızlığını yaşayan bir müşteriyi
tebessümle içeri davet eden bir güvenlik görevlisinin, yorgun bir müşteriyi bankada kalıcı
kılan bir bardak çayı ya da suyu ikram edenin
veya eşinden, kardeşinden saklayıp da bir
bankacıya güvenerek söylenilen sırrın sizde
kalacağına olan güvenin; aslında her birimizin, başkalarının hayatına yaptığımız etki ile
başkalarının bizim hayatımıza yaptığı etkinin
farkında mıyız? Meğer farkında olmadan ne
kadar çok hayatı etkiliyormuşuz, değil mi?
Biz kim veya ne olursak olalım, yaşam alanını
paylaştığımız diğer hayatları doğrudan
etkilediğimizin farkında olmak zorundayız.
Çünkü bize bağlı gelişen ve gelişecek olan
ne çok şeyin olduğunu biz fark etmesek de,
bizden etkilenenler hissediyor ve bekliyor. l
Eğitim Daire Başkanlığı Planlama Destek ve Tasarım
Bölümü tarafından hazırlanmıştır.
48
yeşil sayfalar
İnsan sağlığına ve
çevreye zararlı baz istasyonlarının akla getirdiği:
Sağlığımızı
tüketmeden
teknolojiyi tüketmek
Av. Yelda Kullap*
Z
aman içinde inanılması güç bir hızla ilerleyen ve gelişen iletişim teknolojisinin
her türlü biçimini yaşıyor ve kullanıyoruz. GSM telefonları, internet, görüntülü
telefonlar ve robotlar gibi çeşitli teknoloji ürünleri,
yararlarıyla birlikte tüketim çılgınlığını da beraberinde getirdi. Artık onlarsız yaşam neredeyse
düşünülemez oldu. Beton binalar, endüstriyel
fabrikalar, trafik yoğunluğunun getirdiği hava ve
gürültü kirliliği, başta radyo, televizyon ve baz istasyonları olmak üzere birçok istasyon ve elektrik
trafolarının yaydığı elektromanyetik ışınlar nedeniyle sessiz, sinsi ve bir o kadar da tehlikeli yaşam
tuzaklarının içinde yaşıyoruz.
Son yıllarda çokça tartışılan, cep telefonlarında
iletişimi sağlayan baz istasyonlarını ele aldığımızda, hiç de iç açıcı bir manzarayla karşılaşmıyoruz.
Bilim insanları, GSM baz istasyonlarından yayılan
elektromanyetik ışınların uzun vadede insan
sağlığı üzerindeki tehditleri konusunda bireyleri
uyarmaktadırlar. Elektromanyetik mikrodalgaların
dokuları ısıttığını (termal etki) ve doku hücrelerinin kimyasını bozduğunu (kimyasal etki), canlı organizmasına uzun süre düşük dozda elektromanyetik mikrodalga uygulamasının, kısa süre yüksek
dozda elektromanyetik mikrodalga uygulamasından çok daha riskli olduğunu belirtmekteler.
Yine, elektromanyetik dalgaların en çok çocuklar,
hamileler ve yaşlılarda etkisini gösterdiği önemle
49
YEŞİL SAYFALAR
vurgulanıyor. Özellikle çocuklarda lösemi ve
beyin tümörünün artışı, hücrenin kanserleşmesi, sinir sisteminin tahribi, bağışıklık sisteminin bozulması, kadınlarda düşükler, erken
doğumlar ve ucube bebeklerin doğumları,
erkeklerde kısırlık, baş ağrısı, baş dönmesi,
bunama, unutkanlık, sinirlilik, depresyon, uykusuzluk, yüksek tansiyon ve Parkinson gibi
birçok hastalığa ve olumsuz sonuca neden
olduğu bildiriliyor.
İstanbul Tabip Odası öncülüğünde Prof.
Dr. Nesrin Seyhan, Prof. Dr. Tunaya Kalkan
ve Prof. Dr. Hilmi Sabuncu başkanlığında
yayımlanan “Elektromanyetik Alanlar; Cep
Telefonları ve Baz İstasyonlarının İnsan
Sağlığı Üzerine Etkileri ve Alınması Gerekli
Önlemler” başlıklı bildiriye göre; “Cep telefonları ve baz istasyonlarının bireysel olarak
ölçülebilir düzeyde olmasa da, toplum
düzeyinde çok ciddi sağlık riskleri oluşturabileceği; önemli sağlık sorunlarının uzun
yıllar sonra ortaya çıkabileceği uzman bilim
adamlarınca vurgulanmaktadır. Toplumun
taşıyacağı bu risk düzeyinin halk sağlığı
değerlendirmelerinde kural olarak benimsenen ‘önlem ilkesi’ temel alınarak en aza
indirilmesi gerekmektedir.”
Tüm bu tehlikelerin azaltılması ve engellenmesi noktasında çeşitli mücadeleler
yürütülmekte. Türkiye’nin yanı sıra, Almanya
ve Yunanistan gibi birçok Avrupa ülkesinde
de GSM baz istasyonlarının zararlı etkilerine
karşı mücadele ediliyor. Türkiye’de duyarlı
bireylerin bu amaç etrafında bir araya gelip
kurduğu “Baz-Dur Platformu” da, baz istasyonlarına karşı çalışmalar yürütmektedir.
Platformun amacı; tüm Türkiye’de bu konuda tek ses olabilmektir.
Yetki kargaşası
GSM şirketlerinin ticari kazançları için, reklam ve kampanyalarla cep telefonu kullanımı konusunda toplumu teşvik etmeleri,
bunun için çok çeşitli görünüm ve teknoloji
seçenekleri sunarak ürünü cazip hâle getirmeleri ve GSM baz istasyonlarının artırılma-
sı gibi etmenler yetkililerin cesur, gerçekçi
çözümler üretmesinin önünde set oluşturmaktadır. Baz istasyonlarının kaldırılması
amacıyla tüm yurtta açılan binlerce dava
vardır. Komşu binada kurulan bir baz istasyonunun kaldırılması için, Medeni Kanun’un
Komşuluk Hukuku’na ilişkin hükmünde yer
alan “müdahalenin men’i” davası açılmaktadır. Bu hükme göre mülk sahibi malını
kullanırken komşularına zarar vermemek zorundadır, aksi durumda söz konusu bu dava
açılır. Uzun ve masraflı bir dava süreci nedeniyle bireyler zorlanmakta, çok sayıda açılan
davalardan dolayı yargı organları meşgul
edilmektedir.
Yürürlükte olan Telekomünikasyon Yönetmeliği, esas olarak bir takım güvenlik mesafeleri ve güç limitleri hakkında düzenlemeleri içermekte, baz istasyonlarının halk
sağlığı ve yaşam alanlarına etkileri konusunda sorunun özünü kavrayan bir çözüm içermemektedir. Konunun Sağlık ve Çevre Bakanlıklarını da ilgilendirmesine karşın, kamu
sağlığını korumakla yükümlü olan valiliğin
bu konudaki tüm yetkileri Telekomünikasyon Kurumuna devredilmiş durumdadır.
Yurttaşlar valiliğe başvurduklarında, dilekçeleri otomatik olarak bu kuruma yönlendirilmektedir. Kurum ise, şikâyet konusu yerde
ölçüm yapmakla yetinmekte ve ölçülen
gücün yönetmelik limitlerine uygun olduğu
gerekçesiyle de talepleri reddetmektedir.
Bugüne kadar şikâyet sonucu kaldırılan baz
istasyonu yoktur. İdari sonuç alamayan kişiler dava yoluna gitmekte, uzun ve masraflı
bir yargılama sürecinin sonucunda, insan ve
toplum sağlığına zararlı oldukları gerekçesiyle baz istasyonlarının kaldırılmasını sağlayabilmektedirler.
Anayasa’nın 56. maddesine göre; herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
devletin ve vatandaşların görevidir.
Hastane, okul, kreş, huzurevi ve üniversite gibi kamu alanları ile meskûn mahalde
ve yakın çevresinde GSM baz istasyonu
kurulmasını yasaklayacak, çocukların belli
bir yaşa kadar cep telefonu kullanmasını engelleyecek, kişilerin başvuru mercii
olarak Telekomünikasyon Kurumunu değil,
yerel yönetimleri esas alacağı düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlarla beraber ankesörlü
telefonlar idarece teşvik edilmeli ve bu tür
telefonlar çoğaltılmalıdır.
Teknolojinin insan için olduğu gerçeği unutulmadan daha sağlıklı ve temiz bir dünyada
yaşamak dileğiyle. l
*Baz-Dur Platformu Eş Sözcüsü
Bilim insanları, GSM
baz istasyonlarından
yayılan elektromanyetik
ışınların uzun
vadede insan sağlığı
üzerindeki tehditleri
konusunda bireyleri
uyarmaktadırlar.
50
sağlık
Renkleriyle, tatlarıyla, kokularıyla
hayatımızın içindeler:
Gıda katkı maddeleri
Renklendiricilerden bazıları astım, deri
döküntüleri, hiperaktivite ve migrene yol
açabilirler. İzin verilen renklendiriciler ülkeden
ülkeye değişebilir. Örneğin; Norveç ve İsveç
besinlerdeki tüm yapay renklendiricilerin
kullanımını yasaklamıştır.
Prof. Dr. Fatih Yıldız*
Tüketime sunulan gıdaların görünüş, yapı, kıvam, tat ve lezzetlerini
tüketici isteklerine uygun hale getirmek, bozulmalarını önlemek,
raf ömrünü uzatmak amacıyla gıdalara bilinçli ve amaçlı olarak ilave edilen maddelere; gıda katkı maddeleri (GKM) denmektedir.
Tarım Bakanlığının Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliği’nde; GKM’nin
hangi gıdada ne miktarda kullanılacağı belirtilmekte ve talep oldukça revize edilmektedir. Tarım Bakanlığı GKM Yönetmeliği’ne
göre; gıda katkıları genel anlamda, tek başına gıda olmayan ancak
gıdalara üretim, işleme, depolama veya ambalajlama gibi aşamalarda katılan madde veya madde karışımları olarak tanımlanmaktadır. Özet olarak gıda katkı maddeleri; Bozulmayı Önleyenler
(Prezervatifler), Görünüm - Lezzet - Yapı ve Kaliteyi Geliştirenler ve
diğerleri olarak sınıflandırılırlar.
Yasalarla kontrol edilen GKM’nin kullanım alanları ise şu şekildedir;
Renklendiriciler: Boyalar ve pigmentler, besinlerin işlenmeleri
sırasında kaybolan doğal renklerini kazandırmak, onları tüketiciye
çekici hale getirmek için besinlere katılırlar.
Koruyucular: Besinlerin mikrobiyal bozulmalarını önlemek için
kullanılırlar.
Antioksidanlar: Yağların bozulmalarını, acılaşmalarını önlemek
için kullanılmaktadırlar.
Emülgatörler ve Stabilizörler: Emülgatörler, yağlarla suyun karışımını sağlamak için kullanılırken, Stabilizörler ise emülsiyonların
dayanıklı hale getirilmelerini ve bileşenlerine ayrılmalarını önlemek için kullanılırlar.
Tatlandırıcılar: Şekerden daha tatlı olan bu maddeler, çok düşük
miktarlarda ve besinleri tatlandırmak için kullanılırlar.
51
SAĞLIK
Geniş Amaçlı GKM: Bunlar aroma vericiler,
çözücüler, polifosfatlar gibi geniş amaçlı olarak kullanılmaktadırlar.
Tüketici, gıda
alırken gıdanın raf
ömrüne ve içeriğine
mutlaka dikkat
etmelidir. Adresi
ve üretim kalitesi
belirli olmayan
gıdalar sadece fiyat
avantajından dolayı
tüketilmemelidir.
Nasıl kullanılmalılar?
GKM gıdalara bilinçli ve amaca yönelik olarak
katılmaları yanında, aşağıda sıralanan koşullara uygun kullanılmak zorundadırlar.
- Gıda katkı maddelerinden hiçbiri, hangi
amaçla gıdaya katılmış olursa olsun insan
sağlığına zarar vermemelidir. Kullanılacak
katkı maddesi hakkında analiz sonuçları ve
kullanılma miktarları bilinmelidir.
- Katkı maddesinin hangi gıdalara ne miktarda ve hangi amaçla katılabileceği GKM
kodeksinde belirtilmiş olmalıdır. Gıdaya
belirlenen miktarlardan fazlası katılmamalı
ve üretimleri sırasında katkı maddesi kullanılan gıdalar sürekli denetlenmelidir.
- Katılan maddelerin açık ismi ve miktarı gıdaların üzerindeki etikette belirtilmelidir.
- Katkı maddesi, katıldığı maddelere homojen olarak dağılmış olmalı ve ürünün maliyetini artırmamalıdır.
- Gıdaya katılan katkı maddesi gıdanın bozukluğunu maskeleyici ve tüketiciyi aldatıcı
olmamalıdır.
- Bazı gıdalarda; özellikle çocuk mamalarında, hamile gıdalarında, diyet gıdalarda ve
hasta gıdalarında katkı maddesi bulunmamalıdır. Bu grupta olan insanlar, kesinlikle
katkılı gıda tüketmemelidir.
Sağlık üzerinde etkileri var…
Son yıllarda besin maddeleri çok çeşitlenmiş
ve üretimde kullanılan GKM’nin sayıları büyük
bir hızla artmıştır. GKM’nin kullanımındaki
yasal düzenlemelerin amacı, besinlerde kullanılan GKM’nin sağlık üzerinde oluşabilecek
tehlikelerini önlemektir. GKM’nin yasallık kazanabilmesi için; akut, kronik ve farmakolojik
deneylerin, fare dışında iki değişik hayvanın
üzerinde yapılmış olması zorunludur. Besinlere katılacak miktarın hayvanlarda hiçbir toksik
etki göstermemesi gereklidir.
Bazı GKM’lere duyarlı olan insanlar reaksiyon
verebilirler. Örneğin, Avrupa’da nüfusun
% 0.03-0.10’unun GKM’ye karşı duyarlı olabileceği saptanmıştır. Renklendiricilerden bazıları astım, deri döküntüleri, hiperaktivite ve
migrene yol açabilirler. İzin verilen renklendiriciler ülkeden ülkeye değişebilir. Örneğin;
Norveç ve İsveç besinlerdeki tüm yapay renklendiricilerin kullanımını yasaklamıştır.
Aroma artırıcı maddelerden bazıları da baş
dönmesi ve çarpıntı yapabilir. Gut hastalığı
olanlarla pürinden fakir diyet alması gereken-
ler bu GKM’yi almamalıdır. Koruyucu maddeler ise; besinleri bakteri, küf, maya bozulmalarından korumak, raf ömrünü uzatmak, doğal
renk ve aromayı korumak amacı ile kullanılırlar. Bu maddelerden en çok sucuk, salam, sosis ve pastırma gibi et ürünlerine konan nitrat
ve nitrit tartışılmaktadır. Bunlar parlak, kırmızı
pembe rengin sağlanması yanında, toksin
oluşumunu önlemektedirler. Nitrat ve nitrit,
kanserojen nitrozamin bileşiklerinin oluşumuna da aracılık eder. Günlük aldığımız nitrat
ve nitritin % 80’i su, sebze ve diğer doğal besinlerden, % 20’si ise GKM’den gelmektedir.
Türkiye’deki durum
Katkı maddelerinin türünün, katılabileceği gıdaların ve katılma miktarlarının yasa ve yönetmelikler ile düzenlendiği ülkemizde bu yetki,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığına devredilmiştir.
Pazar aşamasındaki kontrol ise Sağlık Bakanlığına ve bazı bölgelerde Sağlık Bakanlığı ile birlikte yerel yönetimlere verilmiştir. GKM ile ilgili
yasalarda ve kodekslerde göz önüne alınan
temel koşul, “Halkın sağlığının korunmasını
ve ülkemizdeki gıda endüstrisinin gelişmesini
sağlamaktır.” Tüketime sunulan gıdalar tüketiciler için güvenilir olma niteliklerini kaybetmemelidir.
Her üretici firmanın yılda iki defa Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı tarafından denetlenmesi
öngörülmektedir. Bunun dışında herhangi bir
şikâyet veya şüphe durumunda ek denetimler yapılabilmektedir. Ancak gıdalardaki bir-
çok katkı maddesinin çeşit ve miktarı geçerli
yöntem ve tekniklerle analiz edilerek halkın
bilgisine açık olarak sunulmamaktadır. Tüketici dernekleri de bu konuda teknik olarak
yeterli değildir. Bu nedenlerle, yeni uygulamaların gündeme gelmesi zarureti vardır.
Özel laboratuarların gıda konusunda eğitimli
kişiler tarafından işletildiği, bağımsız denetim
yapabildikleri bir sistem daha etkili olacaktır.
Pek çok gıda maddesinin ambalaj ve
etiketi üzerinde, içerdikleri katkı maddeleri
konusunda tüketiciye yeterli bilgi verecek
mesajlar bulunmamaktadır ve gıdalara
katıldığı beyan edilen katkı maddelerinin
miktarının mevzuata uygun olup olmadığı
şüphelidir. GKM’nin sağlık üzerine etkileri
ancak gıdalara çok yüksek dozlarda katılmış
olmaları sonucu veya uzun süreli olarak tek
yönlü beslenme sonucu ortaya çıkmaktadır.
Tüketici; özellikle adölesan, gebe, emzikli ve
çocuklar, yaşlılar GKM ve zararları konusunda
aydınlatılmalı, bu gruplar gıda katkı maddesi
içermeyen taze besinleri tüketmelidir.
Tüketicinin sağlıklı gıdalarla beslenme,
eğitilme, bilinçlendirilme ve korunma hakları
yerine getirilmeli, gıda üreticileri denetim
altına alınmalı ve denetim mekanizması
iyileştirilmelidir. Tüketici, gıda alırken gıdanın
raf ömrüne ve içeriğine mutlaka dikkat
etmelidir. Adresi ve üretim kalitesi belirli
olmayan gıdalar sadece fiyat avantajından
dolayı tüketilmemelidir. l
*ODTÜ, Gıda Mühendisliği Bölümü
52
renkler ve
mevsimler
Erkek ve kadın
modasında aranan yeni
uyum:
Çanta
ve kemer
kombinasyonu
53
RENKLER VE MEVSİMLER
K
iraz mevsiminin tam da içindeyiz…
Mayıs ve haziran, insanın tüm
olumlu duygularını en uslanmaz bir
coşkuyla hissettiği aylar. Doğanın
insana durmadan gülümsediğine, hatta
kahkahalar attığına tanıklık edebilirsiniz.
Meyvelerin tohumlarından patladığı,
rengârenk çiçeklerin yeniden çoğalarak
açtığı, leyleklerin misafir olmaya başladığı
kiraz mevsiminin tılsımı, size beklenmedik
şeyler de yaptırabilir. Örneğin, çantanızı
kaptığınız gibi önünüzde bitiveren sürpriz
bir yolculuk, kaçamak bir tatil, hafta
sonu baş başa gidilen bir piknik ya da
en şık elbiselerinizle süslenmiş bir kent
eğlencesi… Envaiçeşit meyve ve çiçek
kokularından yükselen bahar esintileriyle
kiraz mevsimi, evlerimize, ofislerimize
dolup bizi büyülemeye devam ediyor. Ve
biz yine, böyle güzelliklerin yaşandığı bir
zamanda doğal olarak, her akşam yatmadan
önce “yarın ne giyeceğim” diye düşünüp
duruyoruz… Ne taksak, ne kuşansak, ne
giysek de baharın güzelliğine eşlik etsek…
Yaklaşan yazla birlikte moda gündemi
de ısınıyor. Markalar, 2009 ilkbahar – yaz
kreasyonlarını çoktan tanıttı. Yeni trend
elbiseler, etekler, bluzlar, ayakkabılar, takılar
derken; giyim kuşamın vazgeçilmezi
çantalar ve kemerler de yeni sezona göre
tasarlanıp modaseverlerin beğenisine
sunuldu. Modayı yakından takip eden
herkesin bildiği gibi, çanta ve kemerler
giyim kombinasyonunun olmazsa olmazı.
Dilerseniz önce, çanta ve kemerlerin
geçmişine kısaca bir göz atalım.
Örneğin kemer, Tunç Çağı’nda dahi
insanların kullandığı bir eşyaymış. Geçmişi
bu kadar eskilere dayanıyor. Eski insanın,
savaş meydanlarında ya da avlanırken
kullandığı kemer, o dönemde işlevsel bir
araç olarak kullanılıyor ve hayli sağlam
yapılıyordu. Bundan dolayı Orta Çağ’a kadar
daha çok erkeklerin kullandığı bir eşya
olmuş. Bu çağdan itibaren kadınların da
giyim kuşamlarına önem vermesiyle birlikte,
sıklıkla kullandıkları bir aksesuar oluyor.
Çanta ise, moda tarihçisi Farid Chenoune’a
göre tarih öncesi çağlardan beri kullanılıyor
ve modanın en eski, en evrensel nesnesi.
Antik Çağ’da kullanımı yaygınlaşmaya
başlıyor; ancak modern dünyada esas
patlamasını 1. Dünya Savaşı’ndan sonra
yapıyor. Savaş sonrası yıllarda kadınlar esans
şişelerini veya mendillerini, küçük keseler
yerine, artık daha sağlam ve daha büyük
olan çantalarında taşımaya başlıyorlar. Ve
nihayet, yüzyılın ortalarında, modadaki
değişimle birlikte çanta yepyeni tasarlanan
şekilleriyle, kadınların silüetini tamamlayan
esaslı bir aksesuar hâline geliyor.
Çantaya para harcamaktan
çekinmeyin
Kadınlarla çanta arasındaki tutkulu ve güçlü
bağın varlığı tartışılmaz. Kadınlar
için çanta adeta bir ikon
durumunda, vazgeçilemeyen
bir fenomen… Modada
feminenliğin görkemli
anıtlarından… Bir kadının
ne denli çok çantası olursa
olsun, onun yine de “koluna
takacak bir şeyi yok”tur!
Çanta alışverişine çıkması
için ise çoğu zaman canının
sıkılmış olması bile yeterlidir.
Zaten moda uzmanları da;
“Ayakkabı ve çantaya para
harcamaktan çekinmeyin.” diyor.
Bu yüzden, bu yıl da markalar
koleksiyonlarında çantalara
özel bir yer ayırdı. Yeni sezonla
birlikte çantalar adeta bir sanat
eserinin üzerine düşülen özenle
tasarlandı. Nakışlı, dantelli ve
kabartmalı olanları bu özenin
en belirgin tasarımları olarak
görülüyor. Kadın ve erkekte
çok yönlü çantalar, tasarım
açısından ilginç sayılabilecek
çeşitleriyle karşımıza çıkıyor. Yani
Kadınlarla çanta
arasındaki tutkulu ve
güçlü bağın varlığı
tartışılmaz. Kadınlar
için çanta adeta bir
ikon durumunda,
vazgeçilemeyen bir
fenomen… Modada
feminenliğin görkemli
anıtlarından…
54
RENKLER VE MEVSİMLER
Artık günümüzün
modern erkeği için
de çanta, sık tercih
edilen bir aksesuar
hâline geldi.
Çantalar artık
sadece kadınların
hâkimiyetinde
değil; modayı takip
eden erkeklerin de
yeni gözdesi.
bu sezon; üzerlerinde
fırfırlar, boncuklar, kilitler, çiviler
olan çantalar satın almak hiç de uçuk bir
fikir değil. Daha çok takılarda gördüğümüz
minimal detayları, şimdi çantalarda da
görüyoruz.
Birkaç yıldır devam eden dev çanta modası
bu yıl da sürüyor; ancak, bunların yanında
ince işçilikle üretilmiş şık küçük çantalar da
yeni trend olarak dikkat çekiyor. Genelde özel
gecelerde şık kıyafetlere eşlik eden ve "clutch"
denen bu küçük el çantaları, artık gündüz
modasının da güçlü bir parçası oldu. Renk
renk ve çeşitli desenlerde bulabileceğiniz
clutch’lar, sezona damgasını vuran en önemli
aksesuarlardan biri olarak gösteriliyor. Büyük
markalar dahi defilelerinde tasarımlarını bu
küçük çantalarla kombine ediyor. Clutch’ların
kullanımı omuz çantalarına göre daha
zahmetli; ancak, gösteriş ve şıklıktan ödün
vermeyenler ve şık olmak durumunda olan iş
kadınları
için de hepsi
harika parçalar. El çantalarının
dışında, omza asılan büyük çantalar
ve zincir saplı çantalar yine sezonun
trend ürünleri arasında. Parlak
dokulu, renkli ve rugan olanları
düşünülebilir. Siyah ve kahverengi,
hâlâ ağırlığını koruyor; ancak, pastel
tonlardaki elbiselere canlılık katan
neon renkli çantalar da trend.
Ve birkaç sezondur moda hayatımızda yer
edinen griyi de unutmamak lâzım tabii.
Erkekler de çanta kullanır
Artık günümüzün modern erkeği için de
çanta, sık tercih edilen bir aksesuar hâline
geldi. Çantalar artık sadece kadınların
hâkimiyetinde değil; modayı takip eden
erkeklerin de yeni
gözdesi. Hem spor tarzı
benimseyen hem de iş yaşamının ciddiyetine
göre giyinen erkekler için farklı modeller
var. Özellikle iş görüşmelerinde kullanılan
evrak çantaları yeni trende uygun olarak
tasarlandı. İş adamları için üretilen çantalarda,
55
RENKLER VE MEVSİMLER
Kemerler bu sezonun en önemli aksesuarı
olarak öne çıkıyor. Bu yüzden özellikle kadınların
kilolarına dikkat etmesinde fayda var…
renk olarak siyah ve gri başta olmak
üzere koyu renklerin hâkimiyeti göze
çarpıyor. Elde taşınan çantaların yanı
sıra, yeni koleksiyonlarda omza asılan
büyük çantalar da yavaş yavaş erkek
modasının iddialı ürünleri hâline
geliyor. Tatil fikirlerinin oluşmaya
başladığı bu sıralarda, tatil için uygun
bir çanta seçmek de iyi olacaktır.
Erkekler için üretilen yazlık kumaş
çantalar, yeni sezonla birlikte tercih
edilecek ürünlerden. Yakın zamanda,
erkeğin en güçlü aksesuarlarından
olan cüzdanın yerini çantalar almaya
başlarsa şaşmamak lâzım.
Aynalı kemer ince bele
Kemer, genel olarak kişinin
tercihine göre kullanılan bir
aksesuar. Ancak, yeni modayla
birlikte artık kadınlar kemerleri hemen
hemen her türlü kıyafetle kullanıyorlar:
takımlar, ceketler, gömlekler, tunikler,
kazaklar… Erkeklerde ise spor
giyimde göze çarpan çeşitli kemerlere
rastlanırken, ofis giyimlerindeki kemerler
gelenekten çok uzaklaşmamış; yine siyah
ve gri ağırlıklı koyu ve pastel renkler
erkek kemerlerinin renk çeşitliliğini
belirliyor.
Diğer yandan, bu yılın modasında
artık çantalarla kemerler
arasında bir uyum aranıyor. Uzun
yıllardır çantanın ayakkabıyla olan
kombinasyonu, 2009 modasıyla birlikte
hem erkek hem kadın modasında
yerini çanta-kemer ve şapka
kombinasyonuna bıraktı. Kemerler
bu sezonun en önemli aksesuarı
olarak öne çıkıyor. Bu yüzden özellikle
kadınların kilolarına dikkat etmesinde
fayda var… İnce belli olanlar ofislerinde
kalın kemerlerle müthiş bir görüntü
yakalayabilirler, kendini kilolu görenler
ise ince kemerleri tercih ederek şıklıklarını
perçinleyebilirler. Biraz da yeni trend
kemerlere göz atalım.
Kadın modasında, geçmiş sezondaki
gibi kemerlerin hepsi kalın değil,
yeni sezonda ince kemerler de
hayli revaçta. Tek tokalı, çift tokalı,
eskitilmiş, işlemeli, pullu, örme, metal
ve geçtiğimiz sezon epey rağbet gören
zımbalı kemerler, kıyafetleri ve çantaları
tamamlayacak. Deri modellerinin daha
çok tercih edildiği kemerler, ilkbaharyaz kreasyonuyla birlikte aynı zamanda
hasır ve bez olarak da üretildi. Sade bir
kıyafetinizi kemerle kombine ederek
harika bir hava yaratmanız mümkün. Yine
şık bir elbisenizi kalın, ışıltılı bir kemerle
süsleyebilir, kot üzerine giyeceğiniz uzun
gömleğinizi, tuniğinizi hatta ceketinizi
bir kemerle tamamlayabilirsiniz. Bazı
markaların koleksiyonlarında ise göğüs
altına takılan korsaj kemerler de bulunuyor.
Tabii tüm bunlarda renksel uyumu gözden
kaçırmamak gerekir… l
56
hobi
Anı yakalamanın en
güzel yolu:
Fotoğraf: Barış Sever
Barış Sever*
G
örsel objelerle dolu dünyamızda her an şiddeti artan görüntü
bombardımanlarına maruz kalıyoruz. Yiyecek içecek kutularının
üzerlerindeki görsellerden billboardlara, kıyafetlerimizden videolara kadar her şey, bize
bir şeyleri göstermek için üretilmekte. Çünkü
insanın en kolay algılama biçimi görmektir. Okumaya, dokunmaya ya da dinlemeye
fotoğraf
oranla, görerek algılamak çok daha çabuk ve
anlaşılırdır. Belki saatlerce konuşarak anlatamayacağımız bir durumu, bir güzelliği ya da
bir anı, o şeye ait bir görselle çok daha çabuk
ve kolayca anlatabiliriz.
Fotoğraf, günümüz insanının en vazgeçilmez gerçeklerinden biridir. Akıp giden zamanı dondurmak, kadrajımıza hapsetmek ve
geleceğe aktarmak… Yalnızca bir belgeleme
aracı ya da bir görsel kayıt cihazı olmanın
ötesinde, duygusal bir kayıt biçimidir fotoğraf. İçerisinde hikâyeler anlatmayı, belgelemeyi, çoğu zaman bilmediğimiz bir gerçeği
ya da varlığından haberdar olmadığımız
farklı yaşamların kapısını aralamayı da vaat
eder… Fotoğraf aynı zamanda gezmekle de
ayrılmaz bir bütün oluşturur ve her ikisi de
birbirine çok sıkı neden – sonuç ilişkileriyle
bağlıdır. “Gezen insan fotoğraf çeker, fotoğraf
çeken insan gezer.” Gezerken görür, tanır,
hisseder ve son olarak hissettiklerini diğer
insanlarla paylaşmak için kaydeder. Bu aynı
zamanda kişinin kendisini tanımasıyla ilgili
bir durumdur. Fotoğraf diğer tüm sanat dalları gibi içe dönük bir yolculuktur.
Dijital gelişim her şeye
çözüm mü?
Günlük hayatın telaşları arasında akıp giden
zaman, çoğu zaman nasıl akıp geçtiğini bize
hissettirmez; durup düşündüğümüzdeyse
hayatın aslında çok kısa olduğunu, yaşadığımız her yeni şeyin, her yeni anın önemini de hatırlarız. Bu sebepten ötürü iş ya da
okul dışında kalan zamanlar, kent insanının
yaşamında oldukça önemli bir yer tutar. Bu
zamanları türlü sosyal aktivitelerle geçirmek,
hem psikolojik hem de fiziksel anlamda yararlıdır. Fotoğraf, boş zamanları eğlenceli bir
şekilde değerlendirmek için oldukça iyi bir
seçenektir. Dijital teknolojinin hızla gelişme-
57
HOBİ
Yalnızca bir belgeleme
aracı ya da bir görsel
kayıt cihazı olmanın
ötesinde, duygusal bir
kayıt biçimidir fotoğraf.
Hikâyeler anlatmayı,
belgelemeyi, çoğu
zaman bilmediğimiz bir
gerçeği ya da varlığından
haberdar olmadığımız
farklı yaşamların kapısını
aralamayı da vaat eder.
Fotoğraf: Cenk Gençdiş
si ve ucuzlaması sonucu fotoğraf makineleri lüks olmaktan çıkıp, artık hemen herkesin
sahip olabileceği bir ekipman hâline geldi.
Dijital fotoğraf makineleriyle birlikte fotoğraf
büyük sükse yaptı ve altın çağını yaşamaya
başladı. Oysa insanlar, ellerinde son teknoloji
ürünü süper yetenekli makinelerle sokaklara
çıktıklarında, bir şeylerin eksik olduğunu acı
deneyimleriyle anladılar. Fotoğraf albümlerinde, takvimlerde, sergilerde gördükleri fotoğrafları neden çekemiyorlardı? Eşsiz renklerle
örülü bir manzara, gökyüzünü kızıla boyamış
batan güneşin son dansında eşlik eden martılar, bütün muzipliğiyle gülümseyen bir çocuk
ya da sevimli bir kedi… Eksik olan şey, teknik
bir altyapı ve henüz zayıf olan görsel algı ya
da popüler bir deyişle; bakmak yerine görmek
yetisi. Fotoğraf kursları, bu teknik ve görsel
altyapı ihtiyacını karşılayan mekânlar olarak var
olmuşlar ve dijital fotoğraf makineleriyle beraber yaygınlaşmışlardır.
Eğitim şart!
2000’li yılların başında kurulan fotoğraf merkezimiz, amatörden profesyonele her seviyede fotoğraf gönüllüsünün bir araya gelip,
fotoğrafın hemen her alanında teorik ve pratik
dersler aldığı bir eğitim kurumu. Bu alanda
en kapsamlı ve çeşitli seviyede programları
bünyesinde barındıran kursumuzda fotoğraf; hem teorik yönüyle çeşitli başlıklar altında
gerçekleştirdiğimiz seminerlerimizde, hem
de pratik yönüyle uygulama ağırlıklı atölye
programlarımızda ve fotoğraf gezilerimizde
hayat bulmaktadır. Fotoğrafın bir anlatım biçimi olduğu gerçeğinden yola çıkarak teknik ve
teorik bilgiler sunduğumuz seminerlerimizde,
fotoğrafa başlangıçtan fotoğraf makinelerinin
teknik izahına, fotoğrafın felsefi kuramından
modern dünyadaki yerine dek birçok başlık
altında incelemeler, sunumlar yapılmaktadır.
Ayrıca bilgi ve birikimlerimizi, her hafta değişik
konularda, farklı konuklarımızla birlikte düzenlediğimiz dia gösterileri, söyleşiler, sergi okumaları gibi etkinliklerle fotoğraf gönüllüleriyle
de paylaşıyoruz.
İstanbul’un kültür-sanat merkezi olarak kabul edilen Beyoğlu’nda, konumu ve tarihiyle büyük önem taşıyan yapılardan Mısır
Apartmanı’ndaki galerimiz; yıl boyunca yerli
ve yabancı sergilere de ev sahipliği yapıyor.
Amacımız, düzenlediğimiz etkinlikler ile fotoğraf sanatına gönül veren kişileri bir çatı altında
toplayarak, birikimlerini paylaşmalarını sağlamak. Bu kapsamda düzenlediğimiz her etkinlik
paylaşmayı, bilgi alışverişini, beraberliği ve
öğrenmeyi destekleyecek nitelikte hazırlanıyor. Şu anda düzenlediğimiz sergiler, fotoğraf
gösterileri, söyleşiler, eğitim çalışmaları ve
fotoğraf gezileri ile Türkiye’de fotoğrafın daha
da yaygınlaşmasına ve sevilmesine yardımcı
oluyoruz. l
*Fototrek Fotoğraf Merkezi eğitmeni
FOTOĞRAF KURSLARI
Fototrek Fotoğraf Merkezi
İstiklâl Caddesi Mısır Apt. No: 311 K. 1 D. 3
Beyoğlu/İSTANBUL
Tel: 0212 251 90 14 - 245 78 57
www.fototrek.com
Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD)
Büklüm Sokak No: 22/11 PK: 830
Yenişehir-Kavaklıdere 06426 ANKARA
Tel: 0312 417 21 15
www.afsad.org.tr
İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD)
1453 Sokak (Gazi Kadınlar Sokağı) No: 16/2
Antalya Apt. Alsancak/İZMİR
Tel: 0232 464 32 12
www.ifod.org
58
teknoloji
İmzanızı sesinizle atın
Vodafone, Türkiye’de biyometrik ses
analiziyle kimlik tespitine olanak tanıyan Sesli İmza servisini hayata geçirdi.
Türkiye’de ilk kez sunulan Sesli İmza
uygulaması, abonelere çağrı merkezini aradıklarında daha hızlı ve güvenli
işlem yapma imkânı sunuyor. Aboneyi
biyometrik ses analiziyle tanıyan ve
parmak izinden daha güvenli olduğu
belirtilen Sesli İmza uygulaması, Vodafone Grubu içinde ilk olarak Türkiye’de
hayata geçirildi.
Portatif veri kurtarma
USB belleğinizden çalıştırabileceğiniz
bir yazılımla silinen dosyaları
kurtarmak ister misiniz? Kazara dosya
silmek, bilgisayar başında vakit
geçiren herkesin başına gelebilecek
bir durum
olduğundan,
bir programın
tespit
edemediği
verileri
diğeriyle
taramak
her zaman faydalıdır. Portatif veri
kurtarma yazılımlarına bir alternatif
olan DiskDigger yazılımı; kolay
kullanıma sahip, fotoğraflardan
videolara ve belgelere kadar
birçok dosyayı silindiği yerden geri
getirebiliyor. Yine de bu yazılımın
bir "silineni geri getirme" yazılımı
olmadığını ve her zaman yüzde
yüz başarı sağlamadığını dikkate
almanızda fayda var.
LG’nin akıllı telefonu GM730
MWC 2009’da da sergilenen LG’nin GM730
model akıllı telefonu, Microsoft’un yeni
işletim sistemi Windows Mobile 6.5’i
üzerinde taşıyacak. LG’nin gelişmiş 3D S
sınıfı arabirimiyle gelecek bu telefon, tıpkı
iPhone gibi küp arayüz ikonlarına sahip. Bu
arayüz, ekranı dört ana bölüme ayırmanızı
sağlıyor. Seçilmiş özellikten parmağınızı
çektiğinizde bir küp’ten diğer küp’e geçiş
yapıyorsunuz.
İnterneti paylaştıran
USB cihazı
Bu boyutu küçük ama işlevi büyük USB cihazı,
asli görevi olan veri aktarımının haricinde, iki
bilgisayar arasında internet paylaşımını da
sağlıyor. Tek bir bilgisayar fiziksel olarak internete bağlıyken, bu cihaz sayesinde ikinci bilgisayar da birinci bilgisayarın internet bağlantısını kullanabiliyor. Böylece bir sürü ağ işi ile
uğraşıp zaman kaybedeceğimiz yerde sadece
5 saniye içerisinde işimizi görebilecek duruma
geliyoruz. Herhangi bir sürücü kurulumu
gerektirmeyen, tak-çalıştır formundaki cihaz,
maksimum 480 Mbps’yi destekliyor (USB 2.0)
ve dakikada 1 GB veri aktarımında bulunabiliyor. Cihaz 12 gr ağırlığında ve yaklaşık
70 x 25 x 10 mm boyutlarında.
Apple'ın yeni işletim
sistemine az kaldı
İşletim sisteminin Haziran ayında piyasada
olması bekleniyor. Apple’ın yakında
piyasaya çıkacak yeni işletim sisteminin
ekran görüntüleri ortaya çıktı. Snow
Leopard isimli işletim sistemindeki en
büyük yenilikler, görünmeyen detaylar
olacak. Mac OS X Snow Leopard Build
10A261; resmi internet sitesinde, ekran
görüntüleri ve tanıtıcı bir video ile birlikte
sunuluyor. Apple, Snow Leopard’ı Haziran
ayında piyasaya sunmayı planlıyor. O
zamana kadar performans ve sağlamlık
alanlarında geliştirmeler yapılacak.
Qualcomm: Her şeyi kablosuz
şarj edin!
Elinizdeki tüm elektronik cihazları kablolarla
uğraşmadan şarj edebileceğiniz günler çok
yakın. Qualcomm, Mobile World Congress
etkinliğinde “eZone” ismindeki evrensel
şarj aletinin bir prototipini tanıttı. Sofistike
bir yükleme mekanizması, eZone destekli
cihazlarla iletişim kurarak birden çoğunun
aynı anda şarj edilmesini sağlıyor; şarj
süreci bittikten sonra mevcut şarjı koruma
moduna geçiliyor. Cihaz için farklı kullanım
alanları da düşünülüyor. Mesela Qualcomm
mühendisleri, eZone yükleme tekniğini bir
notebook’un kapağına entegre edip, kullanıcının dışarı mekânlarda cep telefonu ve MP3
çalar gibi cihazları notebook’un kapağına
koyup şarj etmesini istiyor.
59
TEKNOLOJİ
Bir Google yeniliği daha!
Google Earth ve Street View’da yeni özellik:
Daha fazla resim. Google’ın çok tartışılan
Street View hizmeti artık yeni bir özelliğe
daha sahip. Daha önce Google’ın, dev resim
veri tabanı Panoramio’dan Google Earth’te
faydalanmayı planladığı belirtilmişti. Google
bu planını sonunda hayata geçirdi. Artık
Google Earth’te Street View seviyesinde
dünyayı gezerken, aynı zamanda o anda
bakmakta olduğunuz alana ait kullanıcıların
çektikleri fotoğrafları inceleyebileceksiniz.
Daha da güzeli, sizin o andaki bakış açınıza göre, gösterilen resimler de değişecek.
Böylece sadece Google’ın hazırladığı değil,
milyonlarca kullanıcının çekmiş olduğu
fotoğraflarla bölgeyi çok daha detaylı olarak
görme şansınız olacak.
Geleceğin görüntüsü:
g-speak
Oblong tarafından geliştirilen yeni nesil
işletim ortamı (operating environment),
gerçek boyutta görüntü, hareketsel
kontrol ve gelişmiş ağ iletişimini bir arada sunuyor. Azınlık Raporu ve I, Robot
filmlerinde gösterilen, el hareketleriyle
kontrol edilebilen gelişmiş bilgisayarlar gerçek oluyor. Oblong Industries
tarafından geliştirilen yeni nesil sistem,
işletim sistemi veya bilgisayar yerine
"işletim ortamı" olarak adlandırılıyor.
Özel eldivenlerle yönetilen sistem, dev
projektörlere yansıtılan görüntülerin
tamamen elle sanal olarak etkileşimini
mümkün kılıyor. Ayrıntılı bilgi için firmanın www.oblong.com adresli sitesindeki video izlenebilir.
Bir Google araması için
kaç PC çalışıyor?
Windows Azure
yıl sonunda piyasada
Google'da tek bir
arama yaparken
size sonuçları
vermek için kaç
bilgisayar çalışıyor
dersiniz? 9-12
Şubat tarihleri arasında İspanya'nın
Barselona kentinde gerçekleştirilen
Web Search and
Data Mining (Web Arama & Veri Toplama)
konferansına katılan Google'ın önde gelen
isimlerinden Jeff Dean, dünya genelindeki kullanıcıların sadece bir arama işlemi
gerçekleştirdiklerinde dahi 1000 adet
bilgisayarı aynı anda kullandıklarının altını
çizdi. Bu sayede arama sonuçları 0.2 saniye
gibi oldukça kısa bir sürede görüntülenebiliyor. Ayrıca Dean, arama sonuçlarının
görüntülenmesindeki gecikme süresinin
1000 ms (milisaniye)’den 200 ms'ye kadar
düştüğünü ifade etti.
Microsoft’tan, Google App Engine’a rakip
geliyor. Microsoft CEO’su Steve Ballmer’ın
açıklamasına göre, Azure’nin bu yılın
sonunda piyasaya çıkması planlanıyor.
Azure, bir İnternet Servisleri Platformu.
Çalışmak için
bilgisayara
kurulmasına gerek
yok. 5 adet
internet
servisi içeriyor: Live Services, SQL Services, .NET Services, SharePoint Services
ve Dymanic CRM Services. Eklentilerinin
yaratımında Visual Studio’dan yararlanılmış. Windows Virtualization teknolojisini barındıran her işletim sisteminde
çalışabiliyor. Geçen hafta Microsoft Genel
Müdürü Doug Hauger, Azure’nin fiyatının
çok yakında belli olacağını belirtti. Bu fiyatın, daha önce belirlenen fiyattan daha
az olacağını da ekledi.
Cooler Master: 53 GHz'lik ilk
bilgisayar
Masaüstü sistemlerde hız sınırı yok: Bu
seferki deneme Cooler Master'dan geliyor.
Cooler Master: 5 Quadcore sistemi tek bir
bilgisayar içinde. Donanım üreticisi Cooler
Master CeBIT'te ilk 53 GHz'lik bilgisayarı
tanıtacak. PC, tek bir Cooler Master
kasası içerisinde toplanan 5 Quadcore
sistemden oluşuyor. Bilgisayarların
toplam sistem belleği 20 GB. Cooler
Master, bu bilgisayar modelinin bir
büroda çalışan 5 kişinin oluşturduğu satın
alma ve enerji maliyetlerini düşürmek
veya cluster-bilgisayar oluşturmak için
kullanılabileceğini düşünüyor.
Samsung'dan güneş
enerjisiyle çalışan cep
telefonu: Blue Earth
Geçtiğimiz yıllar boyunca
basamakları birbiri ardına
tırmanarak Nokia'nın
hemen ardında 2.liğe
oturan firma, 12 MP'lik
cep telefonundan
sonra şimdi de güneş
enerjisiyle çalışan
cep telefonunu
duyurdu. “Blue Earth”
adını taşıyan tam
dokunmatik ekranlı
modelin en önemli özelliği, arka yüzünün
kamera yerleşkesi haricinde tamamen
güneş paneli ile kaplı olması. Bu panel
sayesinde telefonun güneş enerjisi ile şarjı
yapılabiliyor ve kullanıcılar herhangi bir
zaman ve yerde arama yapabilecek kadar
enerji elde edebiliyorlar. İlk olarak Mobile
World Congress 2009'da sergilenecek olan
modelin bu yılın ikinci yarısında İngiltere'de
tüketicilerle buluşturulması planlanıyor.
60
kültür durağı
TİYATRO
SİNEMA
KISA KISA
Kimin ‘Teyzesi’…
Sokakların Kralı Romeo
Simon Williams’ın yazıp
Filiz Ofluoğlu’nun
çevirdiği “Teyzesi” İzmir Devlet
Tiyatroları’nda sahnelenen bir komedi oyunu. Sıkıcı bir istatistikçi
olduğuna inanan Leonard’ın, yazarlık denemeleri,
babası, Harriet’e duyduğu aşk ve kızı Dee Dee
ile olan ilişkisi oyunda mizahi bir dille anlatılıyor.
Oyunu Ali Hürol yönetmiş; Yusuf Köksal, Alev
Erözmen ve Zeki Yorulmaz başrolleri paylaşmış.
10 Mayıs 2009’dan itibaren İzmir Devlet Tiyatroları
Sabancı Kültür Merkezi Sahnesi
Gösterim: 29 Mayıs 2009
Animasyon filmler artık
çocuklar kadar büyüklerin
de ilgisini çekiyor. 29
Mayıs 2009’da Pinema
Film tarafından vizyona
çıkarılacak olan Walt
Disney yapımı “Sokakların
Kralı Romeo” da bunlardan biri. Jugal Hansraj’ın
yönettiği ve orijinalini
Saif Ali Khan, Kareena Kapoor, Javed Jaffrey ile
Vrajesh Hirjee’nin seslendirdiği animasyon film,
çocuklarıyla sinema keyfi yaşamak isteyenler için
ideal.
l“Hababam Sınıfı”nın
yazarı ünlü edebiyatçı
Rıfat Ilgaz, doğumunun
98. yılında memleketi
Kastamonu’da çeşitli
etkinliklerle anıldı. Rıfat
Ilgaz Kültür Merkezi’nde
gerçekleştirilen etkinlikte,
Rıfat Ilgaz Öykü
Yarışması’nda dereceye
giren öğrencilere de
ödülleri verildi.
‘Ne Dersin Azizim?’
Aziz Nesin’in kıvrak mizahı ve eleştirel diliyle yazdığı “Ne Dersin
Azizim?”, günlük yaşama bir
bakış sunarken Nesin’in tüm
eserlerinden taşlamalar ve
öyküler de içeriyor. Oyun, müzik ve dansla sunuluyor. “Ne
Dersin Azizim?”in uyarlaması
Yücel Erten’e, dramaturgisi Selen Korad Birkiye’ye
ait. Başrolleri ise Atsız Karaduman, Ali İpin, Hakan
Vanlı ve Burak Şentürk paylaşıyorlar.
12 Mayıs 2009’dan itibaren İstanbul Devlet Tiyatroları Şişli Cevahir Sahnesi
Ankara’da ‘Bir Yaz Masalı’
William Shakespeare’in
yazıp Emel Bala Gürel’in
uyarladığı “Bir Yaz Masalı”,
Shakespeare’in “Bir Yaz
Dönümü Gecesi Rüyası”
adlı yapıtından çocuklar
için uyarlanan bir oyun.
Oyun 9-12 yaş dönemine
seslense de her yaştan
izleyicinin de zevk alabileceği bir nitelikte. ”Bir
Yaz Masalı”nın yönetmenliğini Nihat Tercan,
dramaturgisini Füsun Ataman Berke üstlenirken
başrolleri Gülay Akman Şar, Sedat Keçeci, Hülya
Dizmen Yücel ve Nihal Tercan paylaşıyorlar.
14 Mayıs 2009’dan itibaren Ankara Devlet Tiyatroları
Şinasi Sahnesi
Garip Bir Aşk Öyküsü
lUluslararası İstanbul Müzik
Festivali kapsamında,
Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası’nın
yaylı çalgılar üyelerinden
oluşan Barok Solistleri,
Barok Trompet Galası’nda
Barok severlerle
buluşuyor. Konser, 6
Haziran Cumartesi günü
Süreyya Operası’nda
gerçekleşecek.
Gösterim: 29 Mayıs 2009
Finansal güçlüklerle karşı
karşıya kalan iki yakın
arkadaş Zack ve Miri’nin
borçları yüzünden evlerinin elektrik ve suyu da kesilince bu dar boğazdan
çıkmak için yeni yöntemlPiyasaya son çıkan
ler keşfederler. Olaylar
albümleri “Battle for
Zack ve Miri’yi bir aşkın
the Sun”la Avrupa
içine çekecektir. Kevin
müzik listelerinde
Smith’in yönettiği ve Seth Rogen, Elizabeth Banks,
zirveye oturan Placebo,
Craig Robinson ile Jason Newes’in oynadığı “Garip
İstanbul’da konser
Bir Aşk Öyküsü”, 29 Mayıs 2009’da Özen Film - Umut
verecek. 8 Haziran’da yeni
Sanat tarafından vizyona çıkarılacak.
albümlerini çıkaracak olan
grup, turne kapsamında
Körlük
23 Haziran’da Turkcell
Gösterim: 5 Haziran 2009
Kuruçeşme Arena’da
Fernando Meirelles’in
müzik ziyafeti sunacak.
yönettiği “Körlük”te;
körlüğe neden olan
lMüziğine yerel sesler
bulaşıcı bir hastalıktan
katarak özgün ve gizemli
etkilenen insanlar, eski
bir tarz yaratan Loreena
bir akıl hastanesinde
McKennitt, 13 yıl aradan
karantinaya alınırlar. Fakat
sonra ilk kez Türkiye’de.
aralarından bir grubu
Uluslararası birçok ödülün
yiyecek stoku üzerindeki
sahibi de olan sanatçı, 13
kontrol kurarak diğerlerine
Haziran’da Cemil Topuzlu
baskı yapmaya başlar ve olaylar gelişir… Julianne
Açık Hava Sahnesi’nde
Moore, Mark Ruffalo, Danny Glover ile Gael Garcia
gerçekleştireceği konserle
Bernal’ın oynadığı “Körlük” 5 Haziran 2009’da Tiglon
sevenleriyle buluşacak.
Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
61
KÜLTÜR DURAĞI
KİTAP
MÜZİK
SERGİ
Bir ömre sığanlar
Sıla’dan ‘İmza’
Slonem Türkiye’de…
Bir Ömür Dört Yaşam
Prof. Dr. Muammer Öner
Cinius Yayınları
Sıla’yı müzikseverler kendi adını
verdiği ilk
solo albümü
ile tanımıştı.
Sanatçı bu
albümle “En
İyi Çıkış Yapan
Sanatçı” ödüllerini aldıktan
sonra hız kesmeden çalışmalarına devam
etti. Yeni albümü “İmza” ile Sıla yine sevenlerinin karşısında. “İmza”da Sıla’ya; Murat
Yeter, Ozan Doğulu, Efe Bahadır, Murat
Çekem, Cengiz Ercümer ve Cudi Genç de
eşlik etmişler.
İstanbul, önemli
bir ressamı
ağırlıyor.
Eserleri pek
çok önemli
müzenin
koleksiyonunda yer alan ve 200’ün
üzerinde kişisel sergi açmış olan ressam Hunt Slonem, Pg Art Gallery’de,
Türkiye’deki ilk kişisel sergisini
açtı. Soyut dışavurumcu ressam,
sergisinde ruh hallerini yansıtırken
Doğu mistisizmini ve egzotizmi de
ele alıyor. Sergi, 20 Haziran’a kadar
ziyaret edilebilir.
Yer: Pg Art Gallery-İstanbul
Tarih: 5 Mayıs-20 Haziran 2009
‘Bir Yaşayan Çınar’: İlham Gencer
Varlık’tan ‘Efemer’
Çağımızın hastalığı kansere doktorlar da
yakalanır. Hacettepe
Üniversitesi’nde öğretim
görevlisi olan Prof. Dr.
Muammer Öner de
bunlardan biri. 16 yıldır
kanserle mücadele eden
Öner, tedavi için uygulanan her üç ilik naklinin her birini yeni bir başlangıç olarak kabul
ettiğinden, kanserle mücadelesini kaleme
aldığı kitabına “Bir Ömür Dört Yaşam” adını
vermiş. İrade ve yaşam sevinci dolu anıları ve
zorlu yılları Öner’in kitabında bulabilirsiniz.
Doğu ve Batı’nın aşkı
Aşk
Elif Şafak
Doğan Kitap
Elif Şafak, yeni romanı
“Aşk”ta, bugünü ve
dünü bağlayan iki aşk
hikâyesini iç içe geçiriyor. 40 yaşında Amerikalı bir ev kadını olan
Ella Rubinntain, A. Z.
Zahara adlı tanınmamış
bir yazarın tasavvuf felsefesini konu alan tarihi
romanını okuyup değerlendirirken, Mevlâna
ve Şems’in uhrevi aşk hikâyesini öğrenir. Doğu
ve Batı, Ella nezdinde bağlanmıştır artık.
Pala’nın Lale Devri
Katre-i Matem
İskender Pala
Kapı Yayınları
İskender Pala, “Katre-i Matem”
romanında, İstanbul’dan
yola çıkıp Osmanlı
Sarayı’na, Lale Devri’nin
simgesi lalelere ve aşka
uzanıyor. Kitabında
laleyi tarihsel, kültürel
ve estetik bir imge
olarak kullanan Pala, aşk ve tarihi bir arada
işleyerek anlatısına gizemli bir hava vermeyi de
başarıyor. “Katre-i Matem” İskender Pala’nın usta
kalemini ve tarihi sevenler için keyifli bir seçim.
Cazseverler İlham
Gencer’in
albümlerine
özel bir ilgi
gösterir, hele
bu sanat
yaşamının
60. yılında
çıkarılmışsa…
Ajda Pekkan, Emel Sayın, Cem Karaca
gibi birçok önemli sanatçıyı da müzik
dünyasına kazandıran Gencer’in “Bir
Yaşayan Çınar” albümü, müzikal tadının
yanı sıra arşiv değeri de taşıyor. Cazseverler kaçırmasın.
Timur Selçuk’la ‘Tak-Tik’
Can Yücel’in,
Brecht’in “Yuvarlak KafalarSivri Kafalar”
oyunundan
uyarladığı
tiyatro oyunu
“Tak-Tik”in müziklerini usta
müzisyen Timur Selçuk bestelemişti. Bu
müzikler ilk defa CD formatına getirildi.
Daha önce yayınlanan “Bedreddin” tiyatro oyunuyla birlikte iki CD’lik set halinde
satışa sunulan “Tak-Tik”in müzikleri, yıllar
geçse de güzelliğinden bir şey kaybetmiyor.
Ressam Utku Varlık,
“Efemer / Ephemere’’ adlı kişisel
resim sergisiyle
Garage of Art’ta…
Eski Yunancadan
gelen ve anlamı “yalnızca bir gün süren” olan “Efemer” sözcüğünü sergisine ad olarak seçen Varlık, eserlerinde,
figür-nesne-mekân bağlarından yola
çıkarak fantastikle gerçeği buluşturuyor ve Çağdaş Türk Resmi’ne farklı bir
boyut kazandırıyor.
Yer: Garage of Art-İstanbul
Tarih: 12 Mayıs-6 Haziran 2009
Doğan’ın yeni sergisi
Ankaralı sanatseverlerin,
Anatolia Gösteri
Merkezi’nde dış
cephe duvarlarına
“Yer - Gök - Deniz“ konseptinde
yaptığı duvar resmi
uygulamalarından
da tanıdığı ressam Mehmet Ali
Doğan’ın resim sergisi, 1 Mayıs’ta
Galeri Soyut’ta açıldı. Şimdiye kadar
13 kişisel sergi gerçekleştiren ve özel
koleksiyonlarda eserleri bulunan
sanatçının sergisi 20 Mayıs’a kadar
sürecek.
Yer: Galeri Soyut-Ankara
Tarih: 1-20 Mayıs 2009
62
kent rehberi
ATÖLYE
Çek kuklası
Çek Kuklası Yapım
Atölyesi, yeni
çalışmalarına 8
Mayıs’tan itibaren
başladı. Atölye
çalışmaları, haftada bir gün 2 saat
şeklinde gerçekleşiyor. Katılımcılar,
bir ay sonunda
kendi kuklalarını bitirmiş oluyorlar.
Çocukların ilgisini çekebilecek bu eğlenceli uğraş, kukla sanatının yeniden
yaygınlaşmasının da önünü açıyor.
Ahşap Çerçeve Kukla Atölyesi:
0212 252 88 35
Dekoratif boyama
Kendinizi
dinlendirirken eğlenebileceğiniz
ve sonrasında gururla
“Bunu ben
yaptım.” diyebileceğiniz bir uğraşınız
olsun isterseniz, dekoratif boyama
bunun için gayet uygun bir uğraş.
Haftada 3,5 saatinizi ayırarak, dekoratif boyamanın birçok tekniğini
öğrenip, içinizdeki sanatçıyı ortaya
çıkarmanız mümkün.
Güven Hobi Sanat: 0216 414 13 59
Çocuklara özel resim atölyesi
İzmir’de;
5 – 12 yaş
grubu çocuklara özel resim
atölyesinde,
çocukların resim sanatını öğrenmelerine yönelik
eğitim veriliyor. Ulusal ve uluslararası
çeşitli yarışmalara da katılan atölye
öğrencileri, zaman zaman ödüller
kazanıyor. Sanatsal gelişimde önemli
bir dal olan resme ilgi duyan çocuklar
için ideal bir atölye.
Çocuk Sanat: 0232 239 57 25
MEKÂN: Ağva Gizli Bahçe Restoran
Ağva’da bir gizli bahçe…
Ağva’da nehir kıyısına sıralanmış onlarca restorandan biri de Gizli Bahçe
Restoran. Gizli Bahçe, tam Ağva’nın
arka bahçesi sayılan Göksu Nehri
kıyılarına uygun bir isim…
Mekândan içeriye girer girmez önce
nehrin kıyısı çekiyor sizi, zira nehir
kıyısındaki verandada oturabileceğiniz 200 kişilik bir açık
alana sahip restoran. Bu
alanda oturmayı tercih
ederseniz, nehirdeki
kazlar, ördekler ve arada
bir zıplayan kefaller eşliğinde güzel bir yemek yiyebilirsiniz. Mekânın 120
kişilik kapalı alanını tercih
ettiğinizde ise yöresel
özellikli bir dekorasyon
çıkıyor karşınıza. Ağva’nın
eski köy evlerinin tarzında dekore edilen kapalı
alanda ağırlıklı kırmızı
toprak kullanılmış.
Mekân sahibi Güner Kaya, 11 yıldır Ağva’da
ve kendi deyimiyle “Ağvalı olmaya çalışıyor.”
22 yıl açık denizlerde kaptanlık yaptıktan
sonra Göksu’nun kıyısına yerleşen
Güner Kaptan, Gizli Bahçe’yi misafirlerinin tüm ihtiyaçlarını eksiksiz
karşılama mantığıyla işletiyor.
Mekânın kapalı ve açık alanlarının
dışında çocuklar için çocuk bahçesi
ve çim alanları, voleybol sahası,
hamak ve salıncakları, minderli yaz
bahçesi, şömine ve sedir köşesi, su
kaynağı ve pınarı, hediyelik eşya
reyonu ve açık otoparkı da var. Ama
en güzel yanı zevkli bir yemekten
sonra yapabileceğiniz tekne, kano, sandal
ve dere bisikleti turu. Hangisini seçerseniz
kiralayabilir ve Göksu’ ya açılabilirsiniz.
Tel: 0216 721 72 23
Gizli Bahçe Restoran’dan: Hodan
Gizli Bahçe
Restoran’da yöresel
bir ot olan Hodanın
yemeği yapılıyor.
Karadeniz’e özgü
bir ot olan Hodan,
bahar aylarında
yetişiyor. Bu otun
yemeğini mönüsüne koyan restoranlar
ise otu ya kendileri
topluyorlar ya da
toplatıyorlar, Hodanın bir özelliği de soğuk
algınlığından idrar yolları iltihaplarına kadar
birçok hastalığa iyi gelmesi ve adrenalin
kaynağı olması. Yapılışı ise şöyle: Hodan
otları ayıklanıp
yıkanırken birkaç
defa sudan geçirilmesine ve içinde
bekletilen suyun
dökülmesine özen
gösteriliyor. Bu
işlem bitince otlar
parçalanmadan
ama küçük küçük
doğranıyor. Sonra
soğanla ve az
sarımsakla kavruluyor. İçine çok az tuz ve
biraz karabiber ilave edildikten sonra üzerine
çırpılmış yumurta dökülüyor ve kısık ateşte
pişiriliyor.
63
eğlence
6
2
7
3
8
5
9
1
4
8
1
5
7
9
4
2
3
6
4
8
9
5
2
3
6
7
1
7
5
1
8
4
6
3
9
2
2
3
6
1
7
9
4
5
8
5
7
2
6
3
8
1
4
9
3
9
8
4
1
2
5
6
7
1
6
4
9
5
7
8
2
3
çözüm
Tamzara Tur: 0212 251 98 64
9
4
3
2
6
1
7
8
5
Turda; insan bedeninin aktivitesini
en aza indiren
günümüz yaşam
kültürüne karşılık,
bedenimize
en uygun olan
“yürüyüş” etkinliği amaçlanıyor. Menekşe Yaylası;
Kocaeli’de, Gölcük ve Yuvacık ilçelerinin dağ
köylülerinin kullandığı, 900 metre yüksekliğe
sahip, geniş çimenlik alanı, küçük vadileri ve
yayla evleriyle dikkat çeken bir yayla.
1
6
4
9
5
7
8
2
3
Menekşe Yaylası doğa turu
3
9
8
4
1
2
5
6
7
Cennet Tour: 0312 229 56 03
5
7
2
6
3
8
1
4
9
Her mevsim bir
başka güzel olan
Abant için bir
günü ayırmak
harika olacaktır.
Tur; Abant’ın
yemyeşil doğası
ve masmavi sularının manzarasında yapılan
kahvaltılar, mangal partileri ve gür ormanlarında
yapılan yürüyüşlerin ardından akşam saatlerinde Ankara’ya dönüşle sonlanıyor.
2
3
6
1
7
9
4
5
8
Abant turu
7
5
1
8
4
6
3
9
2
TinTin Tur: 0212 660 87 87
4
8
9
5
2
3
6
7
1
Hafta sonu İstanbul’dan pek uzaklaşmadan
gidilebilecek yerlerden Şile ve Ağva’ya düzenlenen tur, Şile’den başlıyor. Kültür Parkı Vadisi,
Ocaklı Ada Kalesi, dünyanın ikinci büyük feneri
olan Şile Feneri, Kaya Plajı ve Dilek Ağacı ziyaret
edildikten sonra Ağva’ya hareket ediliyor. Göksu
Nehri’nde yapılan tekne turu da tamamlandıktan sonra İstanbul’a dönülüyor.
6
2
7
3
8
5
9
1
4
8
1
5
7
9
4
2
3
6
Şile-Ağva turu
9
4
3
2
6
1
7
8
5
8
1
5
7
9
4
2
3
6
6
2
7
3
8
5
9
1
4
Sudoku
9
4
3
2
6
1
7
8
5
GÜNÜBİRLİK
4
8
9
5
2
3
6
7
1
7
5
1
8
4
6
3
9
2
2
3
6
1
7
9
4
5
8
5
7
2
6
3
8
1
4
9
3
9
8
4
1
2
5
6
7
Bunları biliyor musunuz?
l Bir ağaçkakan,
gagasını ağaca
bir saniyede
20 - 22 kez
vurabilir.
l Erkeklere yıldı-
rım çarpması
olasılığı kadınlara göre 6
kat daha fazladır.
l Gözlerimiz hiçbir
zaman büyümez, ama burnumuz ve
kulaklarımızın büyümesi asla sona
ermez.
l Olimpiyatlarda verilen altın
madalyalar içindeki altın
oranı % 3’ten azdır.
l Kırmızı renk iştah açar, bu
yüzden gıda firmalarının
çoğu logolarında kırmızı
renk kullanır. Ayrıca, insanlar
kırmızı renk gördüğünde
kalpleri daha hızlı çarpar.
1
6
4
9
5
7
8
2
3
9
4
3
2
6
1
7
8
5
6
2
7
3
8
5
9
1
4
Emrah ARIKAN