Türkiye ile Suriye Arasındaki Krizin Gaziantep ve Hatay

Transkript

Türkiye ile Suriye Arasındaki Krizin Gaziantep ve Hatay
TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ KRİZİN
GAZİANTEP VE HATAY BÖLGESİ EKONOMİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Rapor No: 12
EKİM - 2012
ULUSLARARASI ORTA DOĞU BARIŞ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ - IMPR
TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ KRİZİN
GAZİANTEP VE HATAY BÖLGESİ EKONOMİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
IMPR – EKİM 2012
IMPR-2
BU RAPOR
ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ’NİN
DESTEĞĠYLE HATAY VE GAZĠANTEP’TE GERÇEKLEġTĠRĠLEN SAHA ÇALIġMALARI
SONUCU HAZIRLANMIġTIR. PROJE EKĠBĠ OLARAK ABANT ĠZZET BAYSAL
ÜNĠVERSĠTESĠ REKTÖRLÜĞÜNE GÖSTERMĠġ OLDUĞU TOPLUMSAL DUYARLILIK
ĠÇĠN TEġEKKÜR EDERĠZ.
HAZIRLAYANLAR
DOÇ. DR. VEYSEL AYHAN,
IMPR BaĢkanı, Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
YRD. DOÇ.DR MÜSLÜM BASILGAN,
IMPR DanıĢmanı, GümüĢhane Üniversitesi
ÜMĠT ALGAN,
IMPR AraĢtırmacısı, Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
IMPR-3
IMPR-4
İÇİNDEKİLER
ÖZET: SURİYE KRİZİNİN GAZİANTEP VE HATAY EKONOMİSİ ÜZERİNE ETKİSİ .......... 6
I. BÖLÜM............................................................................................................................................... 9
TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ: 2011 ÖNCESİ DÖNEM ............................................................ 9
I.
TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ: ÇATIŞMADAN STRATEJİK MÜTTEFİKLİĞE ......... 10
II.
İZALOSYON BASKISI ALTINDA TÜRKİYE’NİN ESAD REJİMİNİ DESTEKLEMESİ
13
III.
ANKARA-ŞAM HATTINDA İŞBİRLİĞİ VE DİYALOG: ENTEGRASYON GİRİŞİMİ 16
IV. BÖLGESEL GELİŞMELERİN TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNE YANSIMASI: ............ 20
ENTEGRASYONDAN ÇATIŞMAYA .............................................................................................. 20
A. ANKARA ŞAM HATTINDA GERGİNLİĞİN BAŞLAMASI .................................................................................... 21
B. TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNDE ÇATIŞMA SÜRECİ ........................................................................................ 24
II. BÖLÜM .......................................................................................................................................... 28
EKONOMĠK YAPTIRIMLAR VE GENEL EKONOMĠK ETKĠLERĠ ........................... 28
I. TÜRKİYE VE SURİYE ARASINDAKİ EKONOMİK İŞBİRLİĞİNİNİN EKONOMİK
YAPTIRIMLARA DÖNÜŞMESİ ..................................................................................................... 29
A.
B.
KARŞILIKLI EKONOMİK YAPTIRIMLAR DÖNEMİ ........................................................................................ 30
EKONOMİK YAPTIRIMLARIN GENEL ETKİLERİ ........................................................................................... 33
III. BÖLÜM ........................................................................................................................................ 36
TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ KRİZİN GAZİANTEP VE HATAY BÖLGESİ
EKONOMİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN
TESPİTLER VE ÖNERİLER ............................................................................................................ 36
I. YAPTIRIMLARININ GAZİANTEP EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA
ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER .......................................... 37
A. KARŞILIKLI YAPTIRIMLARIN DOĞRUDAN GAZİANTEP’E EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ......................... 42
B. SURİYE’DEKİ GAZİANTEPLİ ŞİRKETLERİN DOĞRUDAN YATIRIMLARI VE İHRACATLARI BAĞLAMINDA
KRİZDEN ETKİLENMELERİ .................................................................................................................................. 43
C. YAPTIRIM VE KRİZİN YEREL EKONOMİYE DOĞRUDAN VE DOLAYLI ETKİSİ ............................................... 45
D. KRİZİNİN ETKİSİNİ AZALMAK İÇİN GAZİANTEPLİLERİN TALEP ETTİKLERİ DESTEK ADIMLARI: ÖNERİ VE
TAVSİYELER ....................................................................................................................................................... 47
II.
YAPTIRIMLARININ HATAY EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: SAHA
ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER .......................................... 50
A. SURİYE’NİN HATAY İHRACATINDAKİ KONUMU: KRİZ ÖNCESİ VE KRİZ SONRASI DÖNEM ........................ 51
B. SURİYE İLE YAŞANAN KRİZİN YEREL EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ .......................................................... 55
C. SURİYE KRİZİNİN KARA YOLU TAŞIMACILIĞI BAĞLAMINDA HATAY EKONOMİSİNE OLAN ETKİSİ ............ 58
D. KRİZİNİN ETKİSİNİ AZALMAK İÇİN HATAYLILARIN TALEP ETTİKLERİ DESTEK ADIMLARI: ÖNERİ VE
TAVSİYELER ....................................................................................................................................................... 61
IMPR-4
TABLO VE ŞEMALAR LİSTESİ:
Tablo 1: 2010 Yılı Türkiye İl İhracat Sıralaması (Milyon Dolar) .............................................................. 39
Tablo 2: 2011 Yılı Türkiye İl İhracat Sıralaması (Milyon Dolar) .............................................................. 40
Tablo 3: Bölge Ülkeleri İhracat Rakamları 2010-2011 ........................................................................... 40
Tablo 4: Gaziantep’in Suriye İhracatı (Milyon Dolar) ............................................................................ 41
Tablo 5: Gaziantep'in Suriye İhracatı (Milyon Dolar) 2010-2012 .......................................................... 41
Tablo 6: Gaziantep'in Suriye İhracatı 2011-2012 .................................................................................. 41
Tablo 7: Gaziantep'in 2011-2012 Ülke İhracatı (Milyon Dolar) ............................................................. 41
Tablo 8: 2010 Yılı İhracatında ilk 10 il (milyon dolar) ............................................................................ 52
Tablo 9: 2011 Yılı İhracatı (Milyon Dolar) .............................................................................................. 52
Tablo 10: Hatay 2010 Yılı İhracatı (USD Dolar) ...................................................................................... 53
Tablo 11: 2011 İhracatı (USD Dolar) ...................................................................................................... 53
Tablo 12: Suriye’ye ilk 7 ay ihracatı (Milyon DOlar) .............................................................................. 54
Tablo 13: TÜİK 2008-2011 Hatay Ulusal Ulaşım İstatistikleri ................................................................ 55
Tablo 14: TÜİK 2008-2011 Uluslararası Ulaşım İstatistikleri.................................................................. 56
Tablo 15: TÜİK 2008-2011 Uluslararası Yabancı Hareketliliği İstatistikleri ............................................ 56
Tablo 16: Taşımacılık ve Araç Sayısı....................................................................................................... 59
IMPR-5
Özet: Suriye Krizinin Gaziantep ve Hatay Ekonomisi Üzerine
Etkisi
Ankara-Şam hattındaki siyasi sürecin işbirliğinden çatışmaya dönüşmesi doğal olarak iki ülke
arasındaki ekonomik işbirliğinin sorgulanmasına yol açmıştı. Kasım 2011 tarihine kadar ekonomik
ilişkilerde herhangi olumsuz bir adım atılmamıştı. Suriye’de olayların sürmesine paralel olarak
Türkiye’de muhaliflere destek vermeye başlamıştı. 16 Kasım 2011 tarihinde Fas’ın Başkenti Rabat’ta
Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısı ve Türk-Arap İşbirliği Forumu sırasında Türkiye Suriye’ye
yaptırım uygulamaya başlayacağının açık işaretlerini verdi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptığı
açıklamada “Suriye halkına zarar vermeyecek müeyyideleri uygulamaya kararlı olduklarını” ifade
etmişti. 2011 Kasımından itibaren her iki ülkede de karşılıklı bir şekilde yaptırım politikalarını hayata
geçirmeye başlamıştır. Bunların dışında iç savaşın da bir etkisiyle Suriye’deki ticareti hayat durma
noktasına gelmiştir.
Ancak yaptırım kararının yalnızca Suriye üzerinde değil aynı zamanda Türkiye ekonomisi ve
özellikle sınır illeri üzerinde de olumsuz sonuçlara yol açacağı açıktı. Bu kapsamda Türkiye’den
bakacak olursak son on yılda hızlı bir gelişme gösteren ve 2.6 milyar doların üstüne çıkan ticaret
hacminin ve Türkiye’den Suriye’ye gerçekleştirilen yatırımların da durma noktasına geldiği
görülmektedir. Oysa Ankara ve Şam arasındaki ticaret hacminin 2012 sonu itibariyle 5 milyar dolara
çıkartılması hedeflemekteydi. Ayrıca yılara göre değişmekle birlikte yaklaşık 450 bin ticari araçta
Türkiye’den Suriye’ye geçiş yapmaktaydı. Bunların bir kısmı Suriye’de kalırken önemli bir kısmı
Ortadoğu ve Uzak Doğu pazarına mal taşımaktadır. Diğer yandan Rakka’da Güriş tarafından kurulan
çimento fabrikası ve Asi nehri üzerindeki 280 milyon Avro’luk yatırımın da durması, Halep ve
Şam’da yapılan Türkiye menşeli otellerin, El-Şeyh Nacar Sanayi bölgesinde üterim yapan Gaziantep
merkezli fabrikaların geleceği de tartışmalı hale gelmişti.1
Suriye’de yatırım yapan Türk firmalarının sayısı kriz öncesi dönemde sürekli artarken Şam
Ticaret Müşavirliği verilerine göre, Suriye’de resmi olarak yaklaĢık 300 milyon dolar tutarında
Türk yatırımı bulmasına karĢın, söz konusu rakamın 1 milyar doların üstün olduğu
belirtilmektedir. Nitekim, Türkiye, Suriye’de gerçekleştirilen doğrudan yatırımlar arasında tutar
açsından ikinci, yatırım sayısı itibariyle ise birinci ülke konumundadır. Suriye gerçekleştirilen
yatırımların önemli bir kısmında Suriyeli ortak yer aldığından bu yatırımların çoğu yabancı
yatırımcı olarak resmi istatistiklerde yer almamaktadır.2
Suriye’deki önde gelen Türk yatırımları arasında Güriş’e ait 2 çimento fabrikası Dedeman
Grubu’na ait 3 otel (Şam, Halep ve Palmeria), Anadolu Grubu’na ait ve yatırım aşamasında olan
Coca-Cola İçecek dağıtım organizasyonu, Akteks’e ait 2 tekstil fabrikası ve Suriye-Türkiye Ticaret
Merkezi’ne ait 2 tekstil fabrikası öne çıkanlar arasında yer almaktadır. Şam’da Aslan Makine’ye ait bir
deri makinesi fabrikası bulunmaktadır. Suriye’de Emsaş İnşaat, İzopoli, Mescioğlu Mühendislik,
TPIC-TPAO, THY, Jet Turizm, Has Turizm, Özhan Turizm, Güney Turizm, Ortadoğu Alüminyum,
Karpen, EAS Elektronik gibi Türk firmaları da faaliyet gösteriyor.3 Bunların dışında örneğin Halep’te
yatırım aşamasında olan plastik fabrikası gibi bir çok yatırım bulunmaktaydı. Bunların önemli bir
kısmının fizibilite aşaması ve hukuki süreçler için ciddi giderler gerçekleştirilmiştir.
Aynı Ģekilde hem Türkiye-Suriye hem de Ürdün-Suriye sınırında kayıt dıĢı diye
nitelendirebileceğimiz önemli bir sınır ticareti bulunmaktaydı. Temel ihtiyaç maddeleri baĢta
olmak üzere, sigaradan Ģekere kadar bir çok mal sınırdan karĢılıklı olarak geçmekteydi. Sınır
ticaretinin durma noktasına gelmesi ise Kilis, Gaziantep, Mardin ve Hatay illeri ekonomisini olumsuz
etkilemiştir. Sınır ticaretinin miktarı net olarak bilinmese de bunun Gaziantep ve Hatay için yaklaşık 2
milyar dolar civarında olduğu yerel aktörlerce dillendirilmektedir. Sınır ticaretinin durma noktasına
gelmesi, sınır ticaretiyle geçiminin sağlayan binlerce ailenin de ekonomik sorunlar yaşamasına yol
açacaktır.
1
Özlem Tür, “2000’lerde Türkiye - Suriye İlişkilerinin Siyasi-Ekonomisi”, Orta Doğu Analiz, cilt: 3, Sayı:3132, s. 36
2
Haziran, 2012 Gaziantep ve Temmuz’da da Hatay’da proje ekibi tarafından gerçekleştirilen iş toplantılarında
belirtilmiştir.
3
http://www.patronlardunyasi.com/haber/Simdi-Suriye-ye-yatirim-zamani-/78701
IMPR-6
Bunların yanı sıra küçük esnaf olarak tanımlanan kesimlerin de karşılıklı yaptırımlardan
etkilenmesi beklenmekteydi. İki ülke arasında gelişen ilişkilerin getirdiği karşılıklı ziyaretlerden
dolayı otellerden, baklavacılara kadar bir çok küçük esnaf karĢılıklı bir Ģekilde uygulanan
yaptırım politikaların olumsuz etkilenmesi beklenmekteydi. En başında krizle birlikte turizm
alanında faaliyet gösteren kesimlere etkisi büyük yatırımcılardan daha fazla olacağı açıktı. Kriz ve
yaptırım kararları ile birlikte turizm sektörüne yatırım yapan esnaflarda süreçten etkilenmeye
başlamıştı. Özellikle Hatay bölgesinde yatırımları bulunan esnaf ciddi bir ekonomik sıkıntı içerisine
girmiş bulunmaktadır.
Bu kapsamda Suriye’nin Gaziantep ekonomisi açısında taşıdığı önemi 5 başlıkta toparlamak
gerekir.4
1. Doğrudan Suriye’ye Gaziantep üzerinden yapılan ihracat.
2. Doğrudan Suriye’ye yapılan yatırımlar.
3. Bir güzergah olarak Suriye üzerinden uluslararası pazarlara yapılan ihracat.
4. Sınır ticaretinin getirdiği kayıt dışı ekonomi
5. Turizm, sağlık turizm, karşılıklı ziyaret temelinde doğrudan küçük esnafı etkileyen ekonomik
hareketlilik
Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Aylık/Milyon Dolar)
Tarihler
Toplam
Toplam
2010 Aralık-2011 Aralık
10.506
2.874
2011 Ocak-2012 Ocak
9.674
2.774
2011 Şubat-2012 Şubat
10.049
2.664
2011 Mart-2012 Mart
10.775
3.259
2011 Nisan-2012 Nisan
8.427
2.831
Tablo 1: Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Milyon Dolar)
2011 ve 2012 Ağustos ayları ihracatı kıyaslanacak olursa ekonomik düşüşün geldiği noktayı daha iyi
analiz edebiliriz.
Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Milyon Dolar)
Tarihler
Toplam
Toplam
2010 Ağustos-2012 Ağustos
10.506
2.874
Tablo 2: Gaziantep'in Suriye Ġhracatı (Milyon Dolar) 2010-2012
2011’in ilk 8 ayı ve 2012’nin ilk 8 ayını üzerinden bakacak olursak;
Ancak, veriler üzerinden bakıldığında bunun da doğrudan Suriyelilerden kaynaklanan ve yerel
turizmin canlanmasına rağmen giderilemeyen kaybın 110-150 milyon dolar arasında olduğu ileri
sürülebilir.
Kayıt dışı ekonomi olduğundan söz konusu gelirlerin toplam miktarını verebilmek oldukça güçtür.
Bazı Antepli iş adamlarına göre sınır ticareti kapsamında değerlendirecek paranın miktarı 1 milyar
doları aşabilir
Büyük ve küçük ölçekli firmalarla birlikte Suriye içinde doğrudan yatırım yapan şirket sayısı
yaklaşık 150 civarındadır. Gaziantep’te görüştüğümüz çeşitli iş kolları yöneticileri ve Odalardan elde
ettiğimiz bilgiler doğrultusunda Anteplilerin doğrudan Suriye’de yatırımlarının miktarının 250-300
milyon dolar civarında olduğu belirtilmiştir. Bunlar arasında 10 büyük firmanın 120-150 milyon
dolarlık yatırımları bulunmaktadır. Krizle birlikte bazı firmalar temel mallarının bir kısmını çekmeyi
4
Gaziantep Sanayi Odası, Gaziantep Ticaret Odası, Gaziantep Yerel Basın Mensuplarıyla gerçekleştirilen
toplantılar ve esnafların görüşleri bağlamında bir sınıflandırma gerçekleştirilmiştir.
IMPR-7
başarırken Akteks İplik gibi firmaların yaptığı yatırım doğrudan Suriye rejimine bağlı güçler
tarafından yakılmıştır. Ayrıca diğer firmaların ise çalışamaz hale geldiği ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Suriye ile yaşanan krizin doğrudan Anteplilerin Suriye’deki yatırımlarına etkisi
bağlamında düşünüldüğünde 250-300 milyon dolarlık bir kaybın olduğu ileri sürülebilir. Bununla
birlikte Suriye sürekli büyüyen bir ihraç ve yatırım kapasitesine sahip olmasından dolayı Gaziantep
ekonomisi açısından oldukça önemli görülmekteydi. Antepli iş adamlarına göre Suriye ile ilişkiler
sürmüş olsaydı çok kısa süre içerisinde yalnızca Antep ekonomisi 1 milyar dolarlık bir ihraç ve bir o
kadarda doğrudan yatırımlarla Suriye ekonomisinde en güçlü iller arasında yer alabilecek bir
potansiyelleri bulunmaktaydı. Bundan dolayı Suriye konusu salt veriler üzerinden değil, gelişme
potansiyeli ile birlikte irdelenmesi gerekilen bir piyasa olarak dikkate alınmalıdır.
Türkiye ile Suriye arasında yaşanan siyasi krizin ekonomik yaptırımlara dönüşmesinin ardından
söz konusu ekonomik yaptırımların özellikle Hatay ekonomisi üzerinde de önemli bir yansımasının
olabileceği ileri sürülmekteydi. Bu kapsamda öncelikli olarak Suriye ile yaşanan yaptırımların
doğrudan Hatay ekonomisi üzerindeki etkilerine ve krizden etkilenen kesimlerin taleplerine yer
vermekte yarar vardır. Ancak, Gaziantep’ten farklı olarak Hatay ile Suriye arasında tarihsel olarak
sürekli bir ticari ve toplumsal ilişkinin olduğunu belirtmek gerekir. Toplumsal düzeyde tarihsel ve
yoğun akrabalık bağlarının yanı sıra Hatay ilinde Arapçanın da kullanılıyor olması iki taraf arasındaki
ticari ilişkilerin sürmesine katkı sağlamıştı. Dolayısıyla Hatay ile Suriye arasındaki ticari ilişkileri
Gaziantep’ten farklı değerlendirmek gerekir. Suriye ile ticaretin durma noktasına gelmesi ise yıllardır
Suriye ile ticaret yapan Hataylıları daha derinden etkileme potansiyeli taşımaktadır. Bu kapsamda
Suriye’nin Hatay ekonomisi açısında taşıdığı önemi 4 başlıkta toparlamak gerekir.
1. Doğrudan Suriye’ye Hatay üzerinden yapılan ihracat
2. Bir güzergah olarak Suriye üzerinden Hataylı firmalar tarafından uluslararası pazarlara yapılan
ihracat
3. Sınır ticaretinin getirdiği kayıt dışı ekonomi
4. Turizm, sağlık turizm, karşılıklı ziyaret temelinde doğrudan küçük esnafı etkileyen ekonomik
hareketlilik
Dolayısıyla Suriye krizi Hatay’ı yukarıdaki 4 alanda da etkilemiştir. Etki miktarını doğrudan ve
dolaylı bir şekilde hesaplamak gerekir. Genel olarak bakıldığında Hatay ekonomisinin bir çöküş
yaşamaya başladığı gözlemlenmektedir. Rakamsal olarak ifade edildiğinde bunun 1 milyar doların
üstünde bir etki olduğu gözlemlenmektedir. Ancak bu rakam dolaylı etkilerle birlikte çok daha yüksek
bir rakama ulaşabilir. Dolayısıyla raporda da belirtildiği üzere nakliye sektörü, esnaf, sınır ticareti,
turizm yatırımları ve doğrudan Suriye’deki yatırımlar birlikte düşünüldüğünde Suriye krizinin 2
milyar doların üstünde Hatay ekonomisine bir etkisi olduğunu ifade etmek gerekir. Ancak, 208-2011
arası dönemde elde edilen gelirlerin etkisiyle Hataylıların bir birikim elde ettiği ve krizin baş
göstermesiyle eldeki birikimlerini tüketmeye başladığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla şayet Hatay’a
özgü bazı planlamalar kısa süre içerisinde hayata geçirilmezse Hatay bölgesinde oldukça önemli sosyo
ekonomik sorunların yaşanmaya başlayacağını şimdiden öngörmek gerekir.
Cilvegözü Sınır Kapısı
EĢya taĢımalı ve eĢya dolu taĢımacılık, araç sayısı
15.000
Temmuz 2010
15.000
Temmuz 2011
7.980
Aralık 2011
3.023
Temmuz 2012
30
Ağustos 2012
Tablo 3: TaĢımacılık ve Araç Sayısı
IMPR-8
I. BÖLÜM
TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ:
2011 ÖNCESİ DÖNEM
IMPR-9
I. TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ: ÇATIŞMADAN STRATEJİK MÜTTEFİKLİĞE
Türkiye Suriye ilişkileri II. Dünya Savaşı sonrası Suriye’nin bağımsız bir devlet olarak
uluslararası sisteme katılmasıyla başlamıştır. Ancak, ilişkilerin hukuksal boyutu bir yana
bırakıldığında iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihsel geri planı her iki toplumun ortak bir tarih,
kültür ve medeniyet inşasını uzunca bir dönem birlikte gerçekleştirdiği gibi bir realiteyle karşı
karşıya kalırız. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sonrası Şam toprakları 1516-1918 tarihleri
arasında İmparatorluk içerisinde ayrıcalıklı bir konumda yönetildi. Osmanlı İmparatorluğu
sırasında Şam’ın idari sınırları geniş bir şekilde tanımlanmışken bölgedeki Arap elitlerin
yönetim özerkliğine de saygı gösterilmişti. Nitekim Suriye Osmanlı İmparatorluğunun
yönetimi altında bir Lübnan veya Kuveyt’le karşılaştırıldığında sorunsuz bir şekilde kalabilen
bölgelerin başında gelmiştir. Nitekim, tarihsel bir olgu olarak I. Dünya Savaşı’nın takip eden
günlerde Fransa’nın Suriye’de kurulan bağımsız Suriye yönetimine karşı güç kullanma
tehditleri karşısında Kral Faysal’la askeri alanda işbirliği gündeme gelmiş ancak Ağustos
1920’de Fransa’nın Suriye’yi işgaliyle bu gerçekleşmemiştir.
1920 sonrası dönemde Türkiye-Suriye ilişkileri ilk önce Fransa’nın ardında da ağırlıklı
olarak Antakya, Ermeni sorunu, Fırat ve Dicle suyunun paylaşımı sorunu, PKK sorunu ve
Türkiye-İsrail ilişkilerinin etkisi altında kalmıştır. 1980’lerin ikinci yarısından sonra
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Suriye’yle ilişkileri düzeltme ve sorunları çözme yönünde
attığı adımlar Şam tarafından karşılıksız kalmasının ardından Ankara-Şam ilişkileri çatışmacı
bir zeminde 1998’e kadar sürmüştür. 1998 yılı iki ülke ilişkilerinde oldukça kritik günlerin
yaşandığı bir tarihtir. Bir yandan Türkiye’nin PKK sorunu dolayısıyla güç kullanma tehdidi
diğer yandan da Suriye’nin Ankara ve İsrail arasında 1996 yılında imzalanan askeri işbirliği
anlaşmasına karşı duyduğu güvenlik kaygıları ve endişe taraflar arasında yeni bir ilişki
kurulmasını zorunlu kılmaktaydı. Dolayısıyla Türkiye-Suriye ilişkilerinde en kritik dönem
1998 yılında yaşanan gelişmelerdir. Türkiye’nin sorunları güç kullanma yöntemiyle çözme
iradesi sergilemesi Şam yönetiminin dış politikasını değiştirmesine yol açmış ve PKK lideri
Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasıyla sonuçlanmıştır. Suriye’nin güvenlik konusunda
Türkiye’nin taleplerini karşılamasının ardından Ankara yönetimi de su kaynaklarının
paylaşımı başta olmak üzere Türkiye-İsrail ilişkilerinde Suriye’nin rahatsızlığını giderici
IMPR-10
diplomatik açılımlar ortaya koymuştur. Bu kapsamda her iki ülkenin de ilişkilerini barışçıl
yöntemlerle geliştirme iradesini ortaya koymaları Ankara-Şam ilişkilerinde yeni bir dönemin
kapısını aralamıştır.
Bununla birlikte Türkiye-Suriye ilişkilerinin çatışmadan ve güvensizlikten işbirliği ve
karşılıklı bağımlılık sürecine dönüşmesinde ise 2003 başında bir yandan ABD’nin Irak’a karşı
askeri güç kullanma tehdidinde bulunması ve ardından da Suriye’nin Lübnan’daki etkisini
ortadan kaldırma yönünde yürüttüğü diplomatik ve politik baskıların getirdiği bölgesel ve
küresel düzeyde değişikliklerin etkisi oldu. Türkiye ile ABD arasında olası Irak işgaline
katılım konusunda müzakerelerin sürdüğü bir dönemde Amerikan yönetimi 1991’deki
Savaştan farklı olarak Suriye yönetimini Irak’a karşı uygulanan BM ambargo kararlarına
uymamakla suçlamıştı. Oysa aynı dönemde yalnızca Suriye değil aynı zamanda Türkiye ve
Ürdün gibi Irak’a komşu bölge ülkeleri de BM ambargo kararlarının dışına çıkarak Irak’la
“illegal” sayılabilecek bir petrol ticareti geliştirmişti. Esasında ABD’nin Suriye politikası
Şam’ın olası bir Irak işgalini desteklemeyeceğinin anlaşılmasından sonra değişmeye
başlamıştı. 11 Eylül saldırılarının hemen ardında Washington’la terörizm konularında
istihbarat paylaşımına giden Esad yönetimi Washington’la ikili ilişkilerini geliştirme yönünde
önemli bir adım atmıştı. Ekim 2001’de ABD tarafından terörü destekleyen ülkeler listesinde
yer alan Suriye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğine seçilmesine ABD
yönetimi doğrudan karşı çıkmamıştı.5 2002 Martında Suriye’ye karşı yaptırımlar
uygulanmasını öngören Kongrenin kararlarına (SALSA-Suriye’nin Sorumluluğu ve
Lübnan'ın Egemenliğinin Yeniden Tesisi Yasası) muhalefet eden Beyaz Saray yönetimi
Şam’ın baskı ve diyalog yoluyla politikalarını değiştirmeyi hedeflemekteydi. 6 Bu çerçevede
2002 yılının sonlarına doğru Dışişleri Bakanı Powell Suriyeli meslektaşlarına bir baskı aracı
olarak Irak-Suriye arasındaki petrol boru hattından duydukları rahatsızlıkları iletince Şam
rejimi Washington’a karşı varlığını korumak için farklı dış politika stratejileri geliştirme
zorunluluğu duymaya başladı. 2003 başında Suriye yönetimi açıkça bir Amerikan işgaline
karşı olduğunu açıklamasına karşın Türkiye’nin pozisyonu netleşmiş değildi. Türkiye
ABD’nin Irak işgaline karşı çıkmakla birlikte Washington’la bir dizi görüşme trafiği
başlatması sözkonusu olmuştu. Dolayısıyla iki ülkenin bölge politikaları arasında bir
koordinasyon olmadığı gibi farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştı. Şubat 2003’de Amerikan
5
M. Lederer, “Syria Wins Seat on UN Security Council”, Global Policy News, October 8, 2001,
http://www.globalpolicy.org/component/content/article/196-membership/39972.html
6
International Crisis Group, “Engaging Syria? U.S. Constraints and Opportunities, Middle East Report No:83, 11
February 2009, s. 3
IMPR-11
askerlerinin
havaalanlarının
modernizasyonu
kapsamında
bir
yandan
Türkiye’ye
konuşlanmaya başlanması diğer yandan da Akdeniz’deki Amerikan donanmasına bağlı deniz
gücünün varlığı Suriye yönetiminde Türkiye’ye karşı ciddi bir rahatsızlığın oluşmasına yol
açmıştı. Suriye toprakları tarihte ilk kez kuzeyden doğrudan Amerikan askeri varlığının
tehdidi altına girmiş bulunmaktaydı. Bununla birlikte ABD’nin baskılarına rağmen Suriye
yönetimi Irak’a karşı uygulanan uluslararası ambargoyu dikkate almayan politikalar
yürütmüştü.7
Türkiye-Suriye ilişkilerinde Irak işgali ve Amerikan politikaları bağlamında oluşan
olumsuz havanın bozulmasında kritik gün 1 Mart 2003 tarihi oldu. 1 Mart 2003 tarihinde
toplanan TBMM ABD’nin beklentilerinin aksine Türkiye topraklarının olası bir Irak işgalinde
kullanılmasına izin vermeyen tarihi bir karar almıştır. Amerikan askerlerine geçit kolaylığı
sağlanmaması ABD’de olduğu gibi tüm bölge ülkelerinde de beklenmeyen bir karar olmuştu.
1 Mart tezkeresinin TBMM reddedilmesinin ardından Türkiye topraklarına konuşlanan
Amerikan askerlerinin ve teçhizatlarının İskenderun’da demirlenen savaş gemilerine
aktarılması Şam rejimini en azından kuzey sınırlarının güvenliği açısından rahatlatmıştır.
Dolayısıyla Türkiye-Suriye ilişkilerinin gelişme zemini 1 Mart 2003 Tezkeresi ve ardından
bölgesel düzeyde meydana gelen Irak işgali, ABD’nin Suriye rejimine yönelttiği tehdit ve
Türkiye’nin sözkonusu politikalara verdiği reaksiyonlar olmuştur.
7
Ibid., s. 3
IMPR-12
II. İZALOSYON BASKISI ALTINDA TÜRKİYE’NİN ESAD REJİMİNİ DESTEKLEMESİ
Uluslararası kamuoyunun muhalefetine rağmen Amerikan yönetiminin 19 Mart 2003
tarihinde Irak’ı işgal operasyonunu başlatması, bölgedeki güç dengelerinin ve ilişkilerinin
büsbütün olarak bozulmasına ve yeni işbirliklerinin oluşmasına yol açmıştır. Bush iktidarının
işgal öncesi dönemde Şam rejiminin desteğini alma yönündeki girişimlerinin başarısızlığa
uğramasının ardından baskıcı bir politika benimsemesi gündeme geldi. Bu kapsamda
gündeme gelen Suriye rejiminin diplomatik, politik ve ekonomik izolasyonu politikalarına
ayrıca askeri caydırma politikası eklendi. 24 Martta Suriye toprakları içerisindeki bir yerleşim
biriminin bombalanmasının ardından8 28 Mart 2003’de Savunma Bakanı Donald Rumsfeld
“bizler içerisinde gece görüş teçhizatlarının da bulunduğu askeri malzemelerin Suriye
sınırından Irak’a aktarıldığı dair bilgilere sahibiz. Sözkonusu dağıtımlar doğrudan koalisyon
güçlerinin yaşamlarını
tehdit
etmektedir”.
Rumsfeld
sözlerinin devamında askeri
malzemelerin aktarımında Suriye hükümetinin sorumlu olduğunu ve düşmanca eylemler
olarak görülen girişimler karşısında sessiz kalınmayacağını ifade etmiştir.
9
Rumsfeld’in
açıklamasından 3 gün sonra Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El Şara ise yaptığı açıklamada
“Suriye’nin çıkarı işgalcilerin Irak’ta bozguna uğramasını görmektir” dedi. İki taraf
arasındaki tansiyonun yükselmesinde 13 Nisan’da Donald Rumsfeld’in Suriye-Irak sınırında
Amerikan askerlerini öldüren Iraklı “direnişçilere” ekonomik destek vermek isteyen kişilerin
üzerlerinde binlerce dolar para ile yakalandığı açıklamasıyla daha da tırmanmıştır.10 Beyaz
Saray yönetimi aynı zamanda Ekim 2003’de İsrail’in Suriye saldırısına destek vermiş11 ve
ardından da Aralık 2003 tarihinde Kongre’nin 2002 yılında almış olduğu Suriye’ye
yaptırımlar öngören yasayı imzalayarak yürürlüğe koymuştu. Yasa, Başkan’a gıda ve tıbbı
malzemeler dışındaki her türlü ikili ticareti ve mal alış verişini durdurma yetkisinin yanı sıra
Suriye rejimiyle diplomatik ilişkilerin düşürülmesi, Suriyeli diplomatların BM faaliyetleri
dahil ABD’deki seyahat özgürlüklerini sınırlama, Suriyeli şirketlere ait olan malvarlıklarına el
8
Radikal Gazetesi, 'Akıllı füzeler' Suriye'yi de vurdu” 25.03.2003,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=70046
9
Donald Rumsfeld, “Syrian Accountable Act”, Sec:2, Paragraf 28.
Ibid., Paragraf 31 ve 32.
11
Stephen Zunes, “U.S. Policy Toward Syria and the Triumph of Neaconservvativism”, Middle East Policy, Vol:XI,
No:1 (Spring 2004), s.55
10
IMPR-13
koyma yetkisi de veriyor. Başkan Bush’un 11 Mayıs 2004'te başlattığı Suriye’ye yaptırımlar
çerçevesinde, ABD'deki çok sayıda Suriyelinin banka hesapları dondurulmuş, Commercial
Bank of Syria ile bankacılık işlemleri durdurulmuş, Suriye’den ve bu ülkeye uçuşlar askıya
alınmıştı. Karardan sonra bir açıklama yapan Suriye Başbakanı Muhammed Naci Otri,
ABD’nin bu kararına tepki göstererek, “karar haksız ve adaletsiz. Bununla birlikte bu
yaptırımlar Suriye’yi etkilemez” demişti.12
Amerikan yönetiminin Suriye’ye karşı uyguladığı baskıyı artırdığı bir dönemde Lübnan
eski başbakanlarından Refik Hariri’nin 15 (2005) Şubatta bir suikast sonucu öldürülmesi
Washington-Şam hattındaki krizi derinleştirdi. Beyaz Saray yönetimi suikastın hemen
ardından Şam Büyükelçisini geri çekme kararı aldı. 18 Şubatta ABD Dışişleri Bakanı
Condoleezza Rice ise Suriye'nin “büyük problem” oluşturduğunu öne sürerek, uluslararası
toplumdan, başka ülkelerin iç işlerine karışan Suriye’nin durdurulmasını talep etti. Senato'da
konuşan Rice, “Suriye'nin büyük problem olduğu konusunda kuşku yok. Uluslararası
toplumun Suriye'nin yaptıklarına karşı birleşmesine ihtiyacımız var. Suriye hem kendi
topraklarını hem de Güney Lübnan’ı terörizmi desteklemek için kullanıyor” dedi.13 Özellikle
Refik Hariri’nin öldürülmesinden sonra Amerikan yönetimi, Suriye’nin Lübnan’daki
askerlerini derhal ve önkoşulsuz çekmesi yönündeki baskılarını artırmıştı. Mart ayına
gelindiğinde Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa’dan Washington’un bu talebine destek
gelmiş; artan baskılar üzerine de Suriye, Nisan sonuna kadar Lübnan’daki askeri varlığına son
vereceğini açıklamıştı. Son Suriye birlikleri 27 Mart günü Lübnan topraklarından çekilmişti.
Ancak Flynt Leverett tarafından kaleme alınan “Inheriting Syria: Bashar's Trial by Fire” adlı
kitapta, Bush yönetimini oluşturan neokonzervativistlerin temel amacının Suriye’de rejim
değişikliğini gerçekleştirmek olduğunu, Lübnan’ın ise bu projenin bir aşaması olduğunu ileri
sürülmüştü. CIA ve Dışişleri Bakanlığı’nda bir süre çalıştıktan sonra Ulusal Güvenlik
Konseyi’nde görev alan Leverett’e göre İran’ı hedef tahtasına koyan neo-conlar İran-Suriye
ittifakının zayıf halkası olan Şam ayağını denetim altına almak istemektedir. 14
2005 Mayısında ABD Başkanı George W. Bush, Suriye’nin Amerikan ulusal güvenlik,
dış politika ve ekonomisi için hala tehdit oluşturduğu gerekçesiyle, bu ülkeye yönelik
uygulanan yaptırımların bir yıl daha uzatıldığını açıklamıştı. Beyaz Saray’ın yazılı
açıklamasına göre, Başkan Bush, Suriye’nin “kitle imha silahları ile füze programını
12
“ABD’den Suriye’ye Yaptırım Kararı”, (11.05. 2004), http://www.ntv.com.tr/news/269629.asp
Zaman Gazetesi, “ABD, Suriye’ye ‘Ağır Abluka’ için ilk İşareti Verdi”, 18.02.2005
14
Patrick Seale, “Comment: Eyes on Damascus” Al-Ahram Weekly, Issue No. 741.
13
IMPR-14
sürdürerek”, terörizme destek verdiğini ifade etmiş ve Suriye’nin ayrıca “Irak'ın yeniden
inşası ve istikrara kavuşması için ortaya konulan uluslararası çabaların altını oyduğu”
görüşünü dile getirmişti.15
Sonuç olarak Başkan Bush’un iktidarı döneminde ABD’nin Suriye rejimini devirme
yönündeki politikalarına geleneksel olarak Suriye’yle iyi ilişkiler içerisinde olan Rusya ve
Avrupalı ülkelerin de destek vermesi Şam’ın yönetiminin daha da köşeye sıkışmasına yol
açmıştı. Suriyeli akademisyen Mervan Kablavi’ye göre “2003 ve 2004 yıllarında gerçekten de
Suriye bir Amerikan işgali bekliyordu. Sayın Beşşar Esad yeni seçilmişti ve herkes Amerikan
baskısı sonucu rejimin kaybedeceği gibi bir düşünceye kapılmıştı. Uluslararası kamuoyunda
Sayın Esad’ın Suriye’yi uluslararası istikrara katkı sağlayan bir ülke haline getirme çabaları
görmezden gelinmekteydi. Aksine bu şartlar altında Suriye’ye Fransa gibi Avrupalı ülkelerin
de bastırmasıyla bir BM yaptırımı uygulanması gündeme gelmiştir.” Kablavi’ye göre Bush
yönetimi sırasında gündeme gelen Suriye müdahalesi İsrail ve ABD’nin farklı çıkarlara ve
politikalara sahip olmasından dolayı gerçekleştirilememişti.16
Esad rejiminin diplomatik, ekonomik ve siyasi baskılardan kurtulma politikasına ise en
açık destek doğrudan Türkiye’den gelmiş olması Şam-Ankara hattında yeni bir ilişki
boyutunun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Nitekim Türkiye’nin açıkça Suriye rejiminin
yanında yer alması Şam’ın Türkiye algılamasını etkilemiştir. Suriye Dışişleri Bakan
Yardımcısı Abdulfettah Ammura “bizler 11 Eylül sonrası özellikle de Hariri’nin
öldürülmesinden sonra ABD’nin Suriye rejimi üzerinde baskı kurmaya yöneldiği zaman
Türkiye’nin buna karşı çıktığının bilincindeyiz. Bunları görmezlikten gelemeyiz” diyerek
Ankara’nın politikalarından duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir.17 Türkiye, Suriye’nin
müttefiki olan İran’dan farklı olarak bir yandan Batıyla işbirliği içinde ve ABD yönetimine
yakın dururken diğer yandan da Suriye’nin uluslararası kamuoyuna açılan ticari ve diplomatik
kapısı konumundaydı. İran ise Suriye’nin daha da yalnızlaşmasına yol açabilecek bir müttefik
olarak görülmekteydi.
15
Sabah Gazetesi, “Şam'a 1 yıl Daha Yaptırım”, (06.05.2005),
http://www.sabah.com.tr/2005/05/06/dun100.html
16
Mülakat, Mervan Kablavi, 21.08.2008, Şam
17
Mülakat, Abdulfettah Ammura, 20.08.2008, Şam.
IMPR-15
III. ANKARA-ŞAM HATTINDA İŞBİRLİĞİ VE DİYALOG: ENTEGRASYON GİRİŞİMİ
Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye-Suriye ilişkilerinde kırılmaya yol açan en
önemli gelişmeler taraflar arasında 20 Ekim 1998’de imzalanan Adana Protokolü’nden ziyade
Türkiye’nin ABD’nin baskılarına rağmen Suriye rejimiyle ilişkilerini geliştirmesi ve Şam’a
uygulanmaya çalışılan izolasyon politikalarını kırmasıyla başlamıştır. Bu kapsamda Suriye
Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın 2004’te Türkiye’yi ziyareti ilişkilerde bir dönüm noktası teşkil
etmiştir. Esad’ın tarihi ziyaretinin ardından Kasım 2004’te Suriye Dışişleri Bakanı Faruk ElŞara Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Aralık 2004 tarihinde ise bu kez Başbakan
Erdoğan Şam’a iki günlük resmi bir ziyaret düzenleyerek iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi
yönündeki istenci ortaya koymuştu. Bu kapsamda taraflar arasında gerçekleşen diğer bir
önemli görüşme ise 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 2005 Nisanında Suriye’ye
düzenlediği resmi ziyaret olmuştur. Cumhurbaşkanı Sezer’in ziyareti, Şubat 2005 tarihinde
eski Lübnan Başbakanlarından Refik Hariri’nin öldürülmesinin hemen ardından ABD’nin
öncülüğünde ve Lübnanlı grupların da desteğiyle sürdürülen Suriye karşıtı kampanyalara
rağmen Türkiye Fransa veya Rusya’nın aksine Suriye’yle başlatmış olduğu iyi komşuluk ve
diyalog sürecini askıya almamıştır. Mart ayının başında Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Eric
Edelman yaptığı bir açıklamada, “Türkiye’nin Suriye’ye karşı oluşan uluslararası cephenin
içinde yer alacağını umduklarını” söylemişti.18 Cumhurbaşkanı Sezer ise aynı günlerde
yaptığı açıklamalarda Suriye ziyaretinin ertelenmesinin gündemlerinde olmadığını açıkça
ifade etmişti.
2005 sonrası dönemde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı düzeyinde
Türkiye-Suriye arasında onlarca resmi görüşme gerçekleştirilmiştir. Sözkonusu ziyaretler
sırasında imzalanan ikili anlaşmalar ise Ankara-Şam arasındaki ekonomik, siyasi ve güvenlik
diyalogunun kurumsallaşmasına ve belirli mekanizmalar çerçevesinde yürütülmesine katkı
sağlamıştır. Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın 16-19 Ekim 2007 tarihlerinde düzenlediği
Türkiye ziyaretinde taraflar arasında, “Türkiye ile Suriye Arasında İşbirliği Mutabakat Zaptı”
imzalanmıştır. Mutabakat Zaptı’nda, “Siyasi ve Güvenlik”, “Ekonomi” ile “Enerji ve Su”
başlıkları altında, yürütülen ve gerçekleştirilebilecek projelere dair karşılıklı atılacak adımlara
18
Aslı Aral, “Cumhurbaşkanı Sezer: 'Suriye'ye Gideceğim'”, Amerikan Sesi Haber,
16.03.2005, http://www.voanews.com/turkish/archive/2005-03/2005-03-16voa10.cfm?renderforprint=1&textonly=1&&TEXTMODE=1&CFID=292977470&CFTOKEN=97649481&jsessionid
=6630a9fce995666879cc697266b407f7e271
IMPR-16
yer verilmiştir. Bu çerçevede güvenlik alanında işbirliğinin sürdürülmesi, karşılıklı
yatırımların arttırılması, halen var olan mevcut sınır kapılarının mal ve insan geçişlerinin daha
rahat gerçekleştirilmesi için iyileştirilmesi ve yenilerinin açılması, Arap Doğal Gaz Boru Hattı
Projesi’ne yönelik çalışmaların hızlandırılması, TPAO ile Suriye Petrol Şirketi arasındaki
işbirliğinin derinleştirilmesi, su konusunda ziyaretlerin ve görüş alışverişinin ilerletilmesi
kararlaştırılmıştır.19 Böylelikle 2004 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşma’nın
işlevselleştirilmesine dönük önemli bir adım atılmış olundu.
İşbirliği Mutabakat Zaptının ardından 16 Eylül 2009 tarihinde ise Türkiye ile Suriye
arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin kurulması anlaşması imzalanmıştır.
Başbakanlar düzeyinde eş Başkanlık sistemini öngören Konseyin içerisinde dışişleri, içişleri,
enerji, savunma ve tarım bakanlarının da bulunduğu sekiz bakandan oluşması öngörülmüştür.
Ayrıca gerek görüldüğünde söz konusu Konseyin yapısı şartlara ve ihtiyaca göre
genişletilecektir. Üzerinde mutabık kalınan anlaşmaya göre İşbirliği Konseyi Başbakanlar
düzeyinde yılda en az bir kez toplanacaktır. Anlaşmanın imzalanmasının ardından düzenlenen
ortak basın toplantısında Dışişleri Bakanı Davutoğlu Bakanlar Konseyi'nde Dışişleri, Enerji,
Ticaret, Bayındırlık, Savunma, İçişleri ve Ulaştırma bakanlıklarının yer aldığını belirtmiştir.
Davutoğlu, adı geçen bakanlar yılda en az iki kez toplanarak ortak eylem planı
hazırlayacaklarını ve hazırlanan ortak eylem planının Bakanlar Konseyi'nde ele alınıp
kapsamlı bir çerçeveye oturtulduktan sonra iki başbakanın eş başkanlığında yapılacak olan
Konsey toplantısında uygulamaya geçileceğini belirtmiştir.20 Bu kapsamda ilgili bakanlıkların
kendi aralarında işbirliğini güçlendirici plan ve projeler hazırlayacak ve sözkonusu projeler
Başbakanlar düzeyinde gerçekleşecek toplantılarda gündeme gelecektir. Su kaynaklarının
kullanımı, enerji alanında ortak projelerin hazırlanması ve askeri alanlarda stratejik
işbirliğinin geliştirilmesi Konseyin çalışmaları arasında yer alacaktır. Bu çerçevede Türkiye
ile Suriye arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin Bakanlar düzeyindeki ilk
toplantısı da 13 Ekim 2009 tarihinde Halep ve Gaziantep’te gerçekleştirilmiştir. Halep ve
Gaziantep’te gerçekleştirilen 1. Bakanlar Kurulu toplantısında Türkiye-Suriye arasındaki
siyasi, diplomatik, ekonomik, ulaştırma, enerji, sağlık, eğitim, çevre, kültür, turizm, ziraat
alanında işbirliğinin geliştirilmesinin yanı sıra güvenlik ve askeri alanlarda işbirliğinin
güçlendirilmesi gündeme gelmiştir. 1. Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı
19
Dışişleri Bakanlığı Resmi Wepsitesi, “Türkiye-Suriye Siyasi İlişkileri”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-suriyesiyasi-iliskileri-.tr.mfa
20
Turkish New York News, “Türkiye ile Suriye Arasında Büyük Anlaşma”, 16.09. 2009,
http://www.turkishny.com/en/headline-news/15525-turkiye-ile-suriye-arasinda-buyuk-anlasma.html
IMPR-17
açıklamada Türkiye ve Suriye arasındaki işbirliğini stratejik olarak nitelendiren Davutoğlu
“bütün yapılanlar bölgeye mesaj niteliği taşıyor, bu anlayışın ekonomik ve kültürel bütünlük
sağlamasını ve bütün bölgeye yaygınlaşmasını umut ediyoruz” ifadelerine yer vermiştir.
Davutoğlu üstü örtülü bir şekilde Türkiye Suriye dostluğunun ve birlikteliğinin ortak tarih,
kader ve gelecek şiarı kapsamında derinleştirileceğini belirtmiştir.21 Öte yandan toplantı
sırasında en kritik kararlardan biri de güvenlik alanında alınanlar olmuştur. Bu doğrultuda iki
taraf arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşması imzalanacağını resmen açıklanmıştır. Ayrıca iki
taraf arasında ayrıca geniş katılımlı ortak bir askeri tatbikat yapılması kararı alınmıştır. Suriye
Savunma Bakanı Ali Habib güvenlik alanındaki işbirliğinin Türkiye ile Suriye arasında daha
önce yalnızca iki sınır taburunun katılımıyla gerçekleştirilen askeri tatbikatın daha geniş
kapsamlı bir askeri tatbikatla gelişerek süreceğini belirtmiştir. 22
Bu bağlamda Türkiye-Suriye ilişkilerinin kültürel, ticari, diplomatik, politik, bölgesel
sorunlar karşısında ortak politikalar, çözümler ve güvenlik yaklaşımlar boyutunda karşılıklı
bağımlılık ve entegrasyon temelinde derinleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. İki ülke
arasındaki ilişkilerin salt hükümetler düzeyinde imzalanan anlaşmalar çerçevesinde
kalmadığını belirtmek gerekir. Arap dünyasında gösterime giren Türk dizilerinin hemen
hemen tümü ilk başta Suriye’de gösterime girmekte ardından da Suriye Arapçasıyla tüm Arap
dünyasına sunulmaktadır. Dizilerin ve politik şahsiyetlerin fotoğrafları Şam’daki alış veriş
merkezlerinde satılan giyim ve diğer ticari malların üzerinde önemli fotoğraflar olarak yerini
almış bulunmaktadır. Suriyeli entelektüellerden Samir al Taki’nin de önemle üzerinde
durduğu gibi “son yıllarda Suriye’de Türkiye algılaması büyük bir değişim geçirmektedir.
Halk nezdinde Türkiye’ye yönelik büyük bir ilgi bulunmaktadır. Bizler tarihi yeniden yazmak
zorundayız. Ortak yanlarımızı yeniden ortaya çıkarmak zorundayız.23 Suriye-Türkiye
Parlamenterler Arası Dostluk Grubu Başkanı Milletvekili Abdülaziz Mekali Türkiye’nin
Suriye açısından önemli bir ülke olduğunu ve ilişkilerin stratejik düşünüldüğünde
geliştirilmesinin her iki ülkenin menfaatine olduğunu belirtmiştir. Suriye’nin Türkiye gibi
bölgesel istikrara önem verdiğini ifade eden Mekali’ye göre ekonomik ilişkiler toplumlar
arasındaki bağların daha da güçlenmesine yol açacaktır.24
21
Syrian Arab News Agency Türkçe Yayını, “El Muallim ve Davutoğlu’nun Ortak Basın Konferansında”,
14.10.2009, http://www.sana.sy/tur/236/2009/10/14/249439.htm
22
AB Haber, “Türkiye İsrail yerine Suriye ile askeri tatbikat yapıyor”, 15.10.2009,
http://www.euractiv.com.tr/ab-ve-turkiye/article/turkiye-israil-yerine-suriye-ile-askeri-tatbikat-yapiyor-007361
23
Mülakat, Samir Al Taki, 21.08.2008, Şam
24
Mülakat, Abdulaziz Mekali 18.08.2008, Şam
IMPR-18
Öte yandan güvenlik alanında 1998 sonrası dönemde başlayan işbirliği 27-29 Nisan 2009
tarihleri arasında Türkiye-Suriye Sınır Birlikleri Değişim Tatbikatıyla daha da ileri
götürülmüştür. Genelkurmay Başkanlığı tarafından iki ülke kara kuvvetleri arasında ilk kez
gerçekleşen tatbikatın amacı şöyle tanımlanmıştır: “İki ülke Kara Kuvvetleri unsurları
arasındaki, dostluk, işbirliği ve güveni pekiştirmek, sınır birlikleri arasında, eğitim ve birlikte
çalışabilirlik seviyesini artırmaktır”.25
Ticari alanda ise 2003 öncesi dönemde yaklaşık 200 milyon dolar olan ilişkiler 2008’de
yaklaşık 2 milyar dolara çıkmıştır. Bu miktarın 2012’de 5 milyar dolara çıkartılmasına dönük
çalışmalar başlatılmıştı. Suriye ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’nın ardından
Türkiye'nin, Suriye'ye ihracatı % 40, Suriye'nin Türkiye'ye ihracatı ise %70 oranında
artmıştır.26 TPAO’nun Suriye’deki ortak petrol arama çalışmaları sürmektedir. Türkiye ve
Suriye vatandaşlarının birbirlerinin ülkelerine yapacakları seyahatlerde önceden vize alınması
zorunluluğunun 18 Eylül 2009 tarihi itibarı ile sona ermesinin ardından iki ülke arasındaki
kültürel ve ticari ilişkilerde hızlı bir şekilde artmıştı.
Türkiye ile Suriye arasında gelişen ilişkiler, iki ülke arasında ticaret, yatırım ve turizm
alanlarındaki ilişkilerin gelişmesine de önemli bir katkı sağlamıştır. Özellikle Serbest Ticaret
Anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle ikili ticaret hacminde kayda değer artış yaşanmış ve
ticaret hacmi 2008’de 2 milyar dolardan 2010 yılında 2.5 milyar dolarına yükselmiştir. İkili
ticaret ilişkisinde Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı 1.85 milyar iken ithalatı ise 663 milyon dolar
civarında olmuştu. Diğer yandan Türk firmalarının Suriye’deki yatırımlarında da önemli
ölçüde artış yaşanmıştır.
2009 yılında imzalanan Vize Muafiyeti Anlaşması sonucu, Türkiye ile Suriye arasındaki
turistik ziyaretlerin sayısı iki kattan fazla artmıştır. 2010 yılında Suriye’yi ziyaret eden Türk
vatandaşlarının sayısı 1.6 milyon, Türkiye’yi ziyaret eden Suriye vatandaşlarının sayısı
yaklaşık 900 bin civarına çıkmıştır. Toplumsal düzeyde yaşanan işbirliği siyasi sürecin hızlı
bir şekilde ilerlemesine de katkı sağlamıştır. Bu kapsamda 10 Haziran 2010 tarihinde
İstanbul’da Dışişleri Bakanları düzeyinde gerçekleştirilen bir toplantıda Türkiye, Suriye,
Ürdün ve Lübnan arasında Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi kurulmuştur. Bu
25
Genelkurmay Başkanlığı Resmi Wepsitesi, “Türkiye-Suriye Sınır Birlikleri Değişim Tatbikatı”,
http://trsavunma.com/?q=node/41730
26
Turkish NY News, “Şam Ziyareti’nin Ayrıntısını O Anlattı”, 16 May 2009, http://www.turkishny.com/en/othernews/8127-sam-ziyaretinin-ayrintisini-o-anlatti.html
IMPR-19
mekanizma ile dört ülke arasında insanların ve malların serbest dolaşımının sağlanması ve
siyasi, ekonomik, kültürel ve diğer alanlarda daha fazla işbirliği yapılması amaçlanmaktadır.27
IV. BÖLGESEL GELİŞMELERİN TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNE YANSIMASI:
ENTEGRASYONDAN ÇATIŞMAYA
Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin işbirliğinden entegrasyona doğru hızlı bir
şekilde gelişme gösterdiği 2011 başında Arap ülkelerinde başlayan halk hareketleri aynı
zamanda iki ülke arasındaki sürecin nasıl süreceğine dair de soru işaretlerinin oluşmaya
başlamasına yol açtı. Diğer bir deyişle Suriye’de rejim karşıtı olayların başlamasından sonra
Türkiye-Suriye ilişkilerinin seyri de ciddi şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin
yaklaşık 8-10 yıl içinde inşa ettiği Suriye politikasının bölgesel entegrasyona doğru gittiği bir
dönemde Arap coğrafyasında başlayan halk ayaklanmasından etkilenmemesi mümkün
değildi. Türkiye’nin Tunus ve Mısır’da isyan eden halkın yanında bir politika izlemesi ve
ardından da Libya’da benzer bir duruş sergilemesi Suriye konusunda da farklı bir politika
izlemesini imkansız kılmaktaydı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun belirttiği üzere tarihin
akışında doğru yerde durmak felsefesi üzerine inşa edilen politikanın özünde değer ve çıkarlar
arasında orta bir yol bulma stratejisi bulunmaktaydı. Nitekim, gösterilerin başlamasından kısa
bir süre önce Türkiye doğrudan Esad yönetimi üzerindeki etkisini kullanarak değişim sürecini
birlikte yönetme konusunda adımlar atmaya yönelmesi dikkat çekicidir. Söz konusu adımların
başında ise Başbakan Erdoğan’ın doğrudan Esad’a Suriye içinde 6 ay içinde kendisinin
yöneteceği bir seçim gerçekleştirmesi önerisi olmuştur. Ancak, Esad rejimi Türkiye’nin
doğrudan Suriye’deki sürece müdahil olma girişimlerine kapıyı kapatıp, Orduyu şehirlerdeki
gösterileri bastırmak için kullanması ve muhalifleri cezalandırma yolunda ilerlemesi üzerine
ilişkiler büsbütün kopmuştur. Hama olayları iki ülke arasındaki işbirliğinin çatışmaya
dönüşmesine yol açarken, Lazkiye açıklarında bir Türk keşif uçağının düşürülmesi ise
çatışmanın bir savaşa doğru evrilmek üzere olduğunun güçlü işaretlerini oluşturmuştur.
27
Dışişleri Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “Türkiye-Suriye İlişkiler”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-suriye-siyasiiliskileri-.tr.mfa
IMPR-20
A. ANKARA ŞAM HATTINDA GERGİNLİĞİN BAŞLAMASI
Daha öncede belirtildiği üzere Ocak 2004 tarihinde, Suriye lideri Beşar Esad’ın 57 yıl
aradan sonra ilk kez üst düzey bir heyetle Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmesinden
sonra aynı yıl içerisinde Başbakan Erdoğan tarafından Suriye’ye düzenlenen resmi ziyaretin
ardından iki ülke arasındaki ilişkiler sürekli gelişerek en sonunda vizelerin kaldırıldığı ve iki
ülke arasında Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey toplantılarının büyük
bir gösterişle gerçekleştirildiği bir döneme girmişti. Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyi
seyretmesinde bölgesel ve küresel koşulların yanı sıra liderlik düzeyinde de Erdoğan ile Esad
yönetiminin ortak çıkar kavramı çerçevesinde birbirleriyle yakın işbirliğini önemsemesinin
oldukça önemli olduğunu ileri sürülebilir. 2011 Martına kadar olan dönemde Erdoğan
yönetimi doğrudan Suriye’deki rejimi eleştirmediği gibi Esad yönetimine karşı ABD
tarafından desteklenen uluslararası baskıların da etkisizleştirilmesinde önemli bir rol oynadı.
Erdoğan’ın Esad yönetimine sağladığı meşruiyet aynı zamanda Suriye’nin hem Arap
ülkelerinin sistemine hem de uluslararası sisteme katılımına yardımcı oldu. Suriye-Suudi
Arabistan, Suriye-Ürdün, Suriye-Lübnan ve Suriye-Irak gibi bir çok ilişkilerin yeniden
kurulabilmesinde Türkiye ile kurulan ilişkilerin de bir katkısı oldu. Bunun da ötesinde SuriyeABD ilişkilerinin de değişmesinde Türkiye’nin dolaylı da olsa önemli bir katkı sağladığını
görmek gerekir. Diğer yandan Suriye’deki Baas rejiminin ve Esad yönetiminin Erdoğan
tarafından sorgulanmaması ise Şam rejiminin Türkiye ile ilişkilerini geliştirme istediğinde
temel belirleyici oldu. Dolayısıyla karşılıklı bir şekilde ülkelerin bir birlerinin iç işlerine
karışmaması güven sorununun da giderilmesine yol açtı.
Erdoğan ile Esad arasındaki ilişkilerin değişmesi ise öncelikli olarak 15 Mart
2011’den itibaren Suriye’de kitlesel eylemlerin başlaması ve Şam rejiminin sivil muhalefeti
güç kullanarak bastırmaya yönelmesi ile başlamıştır. Nitekim Mart ayında Suriye’de kitlesel
eylemler ilk başladığında Türkiye, Suriye yönetimi ile gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından
işbirliği mesajları verilmişti. 26 Martta Cumhurbaşkanı Esad ile yaptığı görüşmede Başbakan
Erdoğan Şam yönetiminin aldığı reform kararlarını desteklediğini ifade etmiş ve Türkiye’nin,
Suriye'nin yanında bir tutum aldığını belirtmişti.28 Aynı şekilde Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu da Nisan başında Suriye’ye düzenlediği ziyaretin ardından yaptığı açıklamada
28
Haber 7, “Erdoğan, Esad'ı aradı reformu övdü”, http://www.haber7.com/haber/20110
326/Erdogan-Esadi-aradi-reformu-ovdu.php
IMPR-21
Suriye’de yaşananlar konusunda Şam rejimine kendi görüşlerini aktardıklarını buna karşın,
bunlar Suriye’nin kendi iç çalışmaları olduğunu ifade etmişti. Açıklamada “Suriye’nin sosyal
dokusunun daha sağlam temeller üzerinde, toplumsal barışı sağlayacak şekilde geliştirilmesi
konusundaki kanaatlerimizi de paylaşırız. Ve ben bu kanaatlerimi de paylaştım. Ve söylediğim
gibi anlayış birliği içinde bir görüş paylaşımı oldu. Yoksa tabii hiçbir ülkeye herhangi bir şeyi
empoze etme veya bir arabuluculuk görüşü içinde olmadık. Biz Suriye ile karşılıklı saygı
içinde ilişkilerimizi sürdürdük. Bundan sonra da sürdüreceğiz ama Suriye’deki her
gelişmenin de Türkiye’yi etkilediğinin, etkileyeceğinin, Türkiye’deki her gelişmenin de
Suriye’yi
etkileyeceğinin
bilincinde
olarak
ortak
kaderimizle
ilgili
her
konuyu
paylaşıyoruz.”29
Yapılan yazılı açıklamalarda ve görüşmelerde her ne kadar Suriye yönetimine destek
verilmiş olsa da aynı zamanda Suriyeli yetkililerin halkın meşru taleplerinin ve beklentilerinin
karşılanmasını için siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda reform çalışmalarının başlatılması
talepleri de gündeme getirilmesi dikkat çekicidir. Ancak Suriye’deki gerginliğin sürmesi ve
olaylarda orantısız güç kullanılmasından dolayı sürekli sivil kayıpların artması Esad rejimi ile
ilişkilerin bir kez daha sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Krizin başında Suriye yönetimi
ile gerçekleştirilen görüşmeler zaman içerisinde azalmaya başlamış ve Nisan ayının
ortalarından itibaren ise doğrudan resmi ziyaretler durma noktasına gelmiştir. Basına
yansıdığı kadarıyla resmi ziyaretlerin azalmasının dışında karşılıklı telefon görüşmeleri de
sayısal olarak düşmüştür.
Suriye’deki olaylara bağlı olarak Nisan ayı itibariyle Türkiye-Suriye ilişkilerinde ciddi
bir değişim yaşanacağının işaretleri ortaya çıkmaya başlamıştı. İlişkilerin değişmesinin birkaç
nedeni bulunmaktadır. Bunların başında hiç kuşkusuz Suriye’deki halk muhalefetinin tüm
baskılara rağmen genişlemesi ve bastırılamamasının önemli bir rolü bulunduğunu belirtmek
gerekir. Şayet Der’a’da başlayan olaylar kısa sürede kontrol altına alınsaydı Türkiye’nin
Suriye ile iyi ilişkilerini sürdürmeye devam edeceği düşünülmektedir. Ancak olaylar kontrol
altına alınamadığı gibi kısa sürede Türkiye sınırına kadar genişledi. Diğer yandan kitlesel
muhalefetin bastırılamayışına bağlı olarak uluslararası toplum ve kamuoyunun Suriye
yönetimine yönelik tutumunda meydana gelen değişikliklerin de Ankara-Şam ilişkilerinin
29
Dışişleri Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun Bahreyn, Katar ve
Suriye'deki Temaslarına İlişkin Yaptığı Basın Toplantısı, 6 Nisan 2011, Şam, http://www.mfa.gov.tr/disisleribakani-sayin-ahm
et-davutoglu_nun-bahreyn_-katar-ve-suriye_deki-temaslarina-ili
skin-yaptigi-basin-toplantisi_-6-nisan-2.tr.mfa
IMPR-22
değişmesinde önemli bir etkisi olmuştur. Uluslar arası görsel ve yazılı basında Suriye
rejiminin uyguladığı şiddet önemli bir şekilde yer bulurken, ABD ve AB ülkeleri ise ardı sıra
yaptırım kararları almıştır. Suriye konusu Rusya ve Çin’in muhalefetine rağmen BM
Güvenlik Konseyi’nin gündemine getirilmişti. Öte yandan Arap toplumu da Suriye’de
yaşanan olaylar karşısında Esad karşıtı bir duruş sergilemiştir. Tüm bunlara bağlı olarak
ortaya çıkan üçüncü faktör ise Erdoğan yönetiminin Şam’daki Esad rejimiyle işbirliği
yapmaktan kaçınmasıyla ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye’nin Baas sistemiyle işbirliği
yapmaktan vazgeçmesi ve doğrudan Suriye halkını kazanmaya yönelmesi Esad’ın
Türkiye’den uzaklaşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu süreçte Esad’ın toplu cezalandırma
politikasına öncelik vermesi de Türkiye’nin tarihin akışında halkın yanında durma
politikasına yönelmesine yol açmıştı.
Suriye açısından Türkiye’nin Esad’dan vazgeçtiğine dair en önemli işaretler
kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Suriye yönetiminin halkın meşru taleplerini karşılayacağına
dair beklentilerin dile getirilmesiyle ortaya çıkmıştır.30 Ancak bu açıklamalardan önce de Şam
yönetiminin, Dışişleri Bakanının, Başbakanın Özel Temsilcisinin, MİT Müsteşarının veya
doğrudan Başbakan Erdoğan’ın telefon görüşmelerinde reform taleplerini ortaya koymasından
sonra Türkiye ile ilişkilerin sürmeyeceğini anladığı ileri sürülebilir. Tüm bunların ardından
Suriye’den Türkiye’ye mülteci akının başladığı andan itibaren Türkiye’nin Suriye halkına
kapılarını açması, Suriyeli muhaliflere hem kendi aralarında örgütlenmeleri hem de
kendilerini uluslararası topluma daha güçlü bir şekilde ifade edebilmeleri için İstanbul ve
Antalya’da imkanlar tanıması, Ankara-Şam ilişkilerinde çatışma sürecinin yeniden
başladığının da açık işaretleri olmuştur. Haziran ayı başında ise Türkiye açık bir şekilde
Suriye yönetimini eleştirmeye başlamıştır. Başbakan Erdoğan seçimden iki gün önce yaptığı
bir açıklamada açık bir şekilde "görüntüler ortada iken Esad bana farklı şeyler söyledi. Biz
Suriye'deki gelişmelere daha fazla sessiz kalamayız. İyi ilişkiler ilelebet süremez" demiş ve
ardından da “maalesef Esad ailesi özellikle de Mahir Esad insani davranmıyor” ifadesini
kullanmıştı.31 Nitekim Başbakan Erdoğan’ın konuşmasının ardından bazı uluslararası haber
kaynaklarına yansıdığı kadarıyla Türkiye’nin Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'a, krizden
30
Dışişleri Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “No: 82, 25 Mart 2011, Suriye'deki Olaylar Hk”,
http://www.mfa.gov.tr/no_-82_-25-m
art-2011_-suriye_deki-olaylar-hk_.tr.mfa
31
Hürriyet Gazetesi, Erdoğan'dan Esad ailesine sert mesaji 10.06.2011,
http://www.hurriyet.com.tr/planet/18003148.asp?gid=382
IMPR-23
çıkış için kardeşi dahil yakın çevresindeki bazı kişileri "feda etmesi" tavsiyesinde bulunduğu
öne sürüldü.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından yapılan açıklamalarda ise “Suriye’yi günlük
istihbaratla çok yakın takip ediyoruz. Sivil-asker en kötü senaryolara karşı hazırlığımızı da
yapmış vaziyetteyiz. Tabii ki hiçbir zaman en kötü gelişmelerin olmasını arzu etmeyiz ama
maalesef işlerin de iyiye gitmediği çok açık. Dolayısıyla Türkiye’nin her türlü şartlara karşı
hazırlığı yapılmıştır. Ne gerekirse o tedbirler hep alınacaktır. Hem komşumuz, hem
akrabalarımız, hem kardeşlerimiz”.32 Nitekim seçimlerden hemen sonra 14 Haziran’da Suriye
Devlet Başkanının Erdoğan’ı seçim başarısı için telefonla araması ile birlikte Erdoğan, bir
tebrik telefonu olmasına rağmen doğrudan Suriye’deki olayları gündeme getirmiştir. Görüşme
sırasında Başbakan Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı Esad'a, şiddetten uzak durulması ve olayların
durdurulmasını ifade ettiği, ve ayrıca reformların bir an önce takvime bağlanarak ivedilikle
uygulamaya konulmasında yarar bulunduğunu söylediği ifade edilmiştir. Suriye'den
Türkiye'ye yönelik mülteci akınının ve bu konudaki kaygıların da dile getirildiği görüşmede
Başbakan Erdoğan’ın Türkiye'nin Şam Büyükelçiliği ve Halep Başkonsolosluğu önünde
yapılan gösterileri ve Suriye medyasında Türkiye'yi hedef alan mesnetsiz iddialar ortaya
atılmasından duyulan kaygı ve rahatsızlığı dile getirmesi Ankara-Suriye ilişkilerinde yaşanan
bahar havasının kışa doğru hızlı bir şekilde dönüşmeye başladığını ortaya koymuştur. Türkiye
bir yandan Esad rejimini daha açık bir dille eleştirmeye başlarken diğer yandan da Esad
karşıtı muhalefete destek vermeye başlamıştı. 31 Mayıs-1 Haziran 2011’de Antalya’da
toplanan rejim karşıtı muhalefete destek veren Ankara’da Esad sonrasına dönük bazı
planlamalar da hayata geçirilmeye başlanacaktı.
B. TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİNDE ÇATIŞMA SÜRECİ
Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin gerginleştiği Ağustos 2011 başında Başbakan
Erdoğan Şam’la ilişkilere son bir şans vermek amacıyla Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun
Şam’a gönderileceğini açıklamıştı. Bu çerçevede 9 Ağustos 2011 tarihinde Dışişleri Bakanı
Davutoğlu’nun resmi Şam ziyaretiyle gerçekleşen Davutoğlu-Esad görüşmesi iki ülke
arasında ilişkilerde yeni bir dönem başlatmıştır. Hem görüşme öncesi hem de görüşmeden
32
Radikal Gazetesi, “Suriye'de tampon bölge kurulabilir”, 11.06.2011,
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1052433&CategoryID=81
IMPR-24
sonra yapılan açıklamalar her iki tarafın da gerginliği tırmandırmaya ve ilişkileri
sonlandırmaya hazır olduğunu net ve açık bir şekilde ortaya koymaktaydı. Davutoğlu’nun
Şam ziyaretinden birkaç gün önce Hama’ya düzenlenen kapsamlı saldırılar Türkiye’de
tepkiye yol açmıştı. Başbakan Erdoğan Mayıs başında yaptığı bir açıklamada “biz bir daha
Hama, Humus yaşamak istemiyoruz. Bunu da özellikle söyledik. Bir Hama katliamını Suriye
bir daha görmemeli, yaşamamalı, bu konuda çok titiz olmalısınız, hassas olmalısınız. Bunun
hatırlatmasını yaptık. Böyle bir şey tekrar yapılacak olursa Suriye bunun altından zor kalkar
diye düşünüyorum. Çünkü o zaman ister istemez insanlık tabii ki burada tavrını koyacaktır.
Türkiye olarak biz üzerimize düşeni yapmak durumunda kalacağız” ifadelerini kullanmıştı.
Erdoğan’ın açıklamasından sonra Davutoğlu’nun Şam ziyareti öncesi Suriye ordusunun
Hama’ya girerek yüzlerce göstericinin yaşamını yitirdiği operasyonları yürütmesi tepkiyle
karşılanmıştı. Her ne kadar Hama olaylarının ardından Cumhurbaşkanından Başbakana ve
Başbakan Yardımcılarına kadar Türkiye’den müdahalenin kınandığı ve kabul görülemeyeceği
yönünde sert açıklamalar yapılmışsa da sonuçta Suriye ordusu bir iç sorun olarak algıladığı
halk ayaklanmasına bildik yöntemlerle müdahale etme politikasını sürdürmüştür. 31
Temmuz’da Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan resmi açıklamada “Türkiye, dost ve
kardeş Suriye halkının haklı ve meşru taleplerinin karşılanması için vaat edilen reformların
en yakın zamanda hayata geçirilmesini, meseleye diyalog yoluyla ve barışçı yöntemlerle
çözüm bulunmasını temenni etmekte ve bu amaçla sabırla beklemekteydi. Ancak, Suriye’de
maalesef şiddet olaylarının ve can kayıplarının artarak devam ettiğini görmekteyiz. Humus,
Deyr Ez Zor, Daraa'da devam eden ve bu sabah da, olayların başladığı tarihten bu yana
şiddetten uzak durma ve Yönetim ile diyalog çabasında olma gayreti gösteren Hama
sakinlerine karşı başlatılan operasyonlarda çok sayıda ölü ve yaralı olduğunu öğrendik. Bu
tür operasyonlar ve şiddet çözüm değil, çözümsüzlük getirmektedir. Suriye yönetimi bu
gerçeği artık idrak etmelidir. Mevcut gelişmeler, Suriye yönetiminin meselenin barışçı
yollardan çözümü konusundaki niyetini ve samimiyetini sorguya açmaktadır.” ifadeleri
kullanılmıştı.
Yapılan
açıklamada
“Türkiye’nin
sabırla
Şam
rejiminin
reformları
gerçekleştirmesini beklendiği ancak gelişmelerin sorunların barışçıl çözüm konusundaki
kuşkuları artırdığı” belirtilmişti.33
Bu kapsamda Başbakan Erdoğan’ın 6 Ağustos tarihinde Birlik Vakfı’nın İstanbul’da
düzenlediği iftar yemeğinde yaptığı açıklamada Türkiye’nin sabrının tükenmekte olduğu
33
Ibid.
IMPR-25
mesajını vermiştir. Dolayısıyla Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Şam’da Cumhurbaşkanı
Esad’la yapacağı görüşmede Türkiye’nin olaylara seyirci kalmayacağı yönünde sert bir mesaj
vereceğini açıklaması ve Suriye meselesini bir iç sorun olarak tanımladıklarını ifade etmesi
dikkatleri bir kez daha Türkiye-Suriye ilişkileri üzerine çekmişti. Başbakan Erdoğan yaptığı
açıklamada “Artık burada da sabrın son anlarına geldik. Bunun için de, bu süreç içinde
Dışişleri Bakanımı Suriye’ye gönderiyorum. Kendileriyle gerekli olan görüşmeleri
yapacaklar, mesajlarımız kararlı bir şekilde iletilecek. Sonraki süreç verilecek cevap ve
uygulamaya göre şekillenecek” ifadesinde bulunmuş ve Beşar Esad’ın babası tarafından
Hama’da yaşanan katliamları bir kez daha gündeme getirmiştir. Başbakan Erdoğan tarafından
yapılan açıklamalar kısa sürede uluslararası kamuoyunun dikkatlerini Davutoğlu’nun
ziyaretine çekerken Şam rejimi ise Erdoğan tarafından yapılan uyarı niteliğindeki açıklamaya
derhal sert bir şekilde karşılık verme yoluna gitmiştir. Suriye Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve
Basın Danışmanı Büseyna Şaban “Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu, kararlı bir mesaj
iletmek amacıyla Suriye’ye geliyorsa; silahlı terör gruplarının sivil vatandaşlara, askerlere ve
polislere yönelik vahşice katletme eylemlerini hala kınamayan Türkiye’nin tutumuyla ilgili
Suriye'den daha kararlı bir cevap duyacak” açıklamasında bulunarak Türkiye’nin
politikalarından duyulan rahatsızlığı bir kez daha üst düzeyde dile getirmiş ve bir anlamda
Davutoğlu’nun ziyareti önemsizleştirmeye çalışılmıştır. Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın
Danışmanı, sözlerinin devamında Suriye’nin tarih boyunca her zaman bölgesel ya da
uluslararası taraflarca içişlerine yönelik her türlü dış müdahaleyi şiddetle reddettiğini
vurgulamıştı.34
Dışişleri Bakanı Davutoğlu basın toplantısında belirttiği gibi görüşmede Türkiye’nin temel
beklenti ve talebinin; sivil halka karşı güç kullanılmaması, sivil kayıpların önüne geçilmesi,
Suriye halkının siyasal sürece katılması için gerekli reformların başlatılması, Banyas, Humus
ve Hama’da yaşanan olayların kabul edilemez olduğu, Türkiye’nin tek hedefinin tüm
Suriyelilerin hangi etnik ve mezhepten geldiğine bakılmaksınız Suriye’nin geleceğini tayin
etmede söz hakkı olduğu, Suriye halkının temel talepleri doğrultusunda bir siyasi reform
sürecinin yaşanması gerektiği somut bir şekilde iletilmişti. Bu bağlamda Türkiye’nin temel
talebinin ve Davutoğlu’nun Şam’a ilettiği mesajın açık bir şekilde Suriye’deki azınlık
rejiminin barışçıl ve demokratik bir şekilde değişimi kabul etmesi gerektiği bunun dışındaki
her türlü politikanın Türkiye tarafından kabul edilmeyeceği olduğu anlaşılmaktadır. Daha açık
34
Ibid
IMPR-26
bir deyişle Davutoğlu’nun da belirttiği üzere Türkiye çok yakı bir dönemde Esad rejiminin
barışçıl ve demokratik bir şekilde iktidarı bırakmaya razı olacak siyasi ve hukuki
düzenlemeleri hayata geçirme taleplerini Şam’a ilettiği anlaşılmaktadır.35
9 Ağustos 2011 görüşmesi ilişkilerde çatışma döneminin başladığının en önemli göstergesi
olmuştu. Söz konusu görüşmede Davutoğlu açık bir şekilde Esad’ı değişim konusunda ikna
etmeye çalışmış ancak Esad 500-600 teröristin ülkeyi istikrarsızlaştırdığından söz ederek
değişimi kabul etmeyeceğini ortaya koymuştu. 9 Ağustos görüşmesinin ardından Türkiye
bölgesel düzeyde Suriye yönetimi üzerindeki baskılarını artırmaya yönelmiştir. Türk-Arap
İşbirliği Forumu toplantısına katılmak için Fas'a giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptığı
açıklamada “Suriye halkına zarar vermeyecek müeyyideleri uygulamaya kararlı olduklarını”
ifade etmişti. Davutoğlu, Suriye’de diplomatik temsilciliklere ve bayrağa yapılan saldırılara
yönelik olarak da “ancak biz mutlak ve kesin anlamda bu korumanın sağlanmasını talep
ediyoruz. Bu özrün de sadece basın önünde değil resmen ve diğer ülkelerden de yani Suudi
Arabistan ve Katar'dan da dilenmesini bekliyoruz” diyerek Türkiye ile Arap ülkeleri arasında
Suriye’ye yönelik ortak bir tutumun olduğunu üstü örtülü bir şekilde ortaya koymuştu.
Rabat’ta gerçekleşen toplantıda, Arap Birliği ülkeleri ve Türkiye’nin Esad rejiminin son
bulmasına yönelik ortak bir hedefe sahip olduklarını tüm dünyaya gösterdikleri kararlar
alınmıştı. Nitekim, Ağustos ayındaki görüşmenin ardından Türkiye bir yandan ciddi şekilde
Esad karşıtı muhaliflerin siyasi ve askeri örgütlenmelerine açık destek vermeye yönelirken
aynı zamanda Suriye ile gelişen ekonomik ilişkilerini sonlandırma yönünde adımlar atmaya
başlamıştır. İki ülke arasında son 10 yılda kurulmaya çalışan ekonomik işbirliğinin tam da
işlemeye başladığı bir dönemde sone ermesi doğal olarak öncelikli olarak Suriye ile ekonomik
ilişkilerini yoğunlaştırmaya başlatan sınır bölgelerindeki Hatay ve Gaziantep ekonomileri
üzerinde etkili olması beklenmekteydi. Konuyu Gaziantep ve Hatay ekonomileri üzerinde
irdelemekte fayda vardır.
35
Ibid
IMPR-27
II. BÖLÜM
EKONOMĠK YAPTIRIMLAR VE
GENEL EKONOMĠK ETKĠLERĠ
IMPR-28
I. TÜRKİYE VE SURİYE ARASINDAKİ EKONOMİK İŞBİRLİĞİNİNİN EKONOMİK
YAPTIRIMLARA DÖNÜŞMESİ
Ankara-Şam hattındaki siyasi sürecin işbirliğinden çatışmaya dönüşmesi doğal olarak iki
ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin sorgulanmasına yol açmıştı. Kitlesel muhalefetin
bastırılamayışına bağlı olarak uluslararası toplum ve kamuoyunun Suriye yönetimine yönelik
tutumunda meydana gelen değişikliklerin de Ankara-Şam ilişkilerinin değişmesinde önemli
bir etkisi olmuştur. Uluslararası görsel ve yazılı basında Suriye rejiminin uyguladığı şiddet
önemli bir şekilde yer bulurken, ABD ve AB ülkeleri ise ardı sıra yaptırım kararları almıştır.
Ancak buna rağmen Kasım 2011 tarihine kadar ekonomik ilişkilerde herhangi olumsuz bir
adım atılmamıştı. Suriye’de gösterilerin şiddet yolu ile bastırılmaya devam edilmesini takiben
16 Kasım 2011 tarihinde Fas’ın Başkenti Rabat’ta Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısı
ve Türk-Arap İşbirliği Forumu gerçekleşmişti. Suriye’nin katılma girişimlerine rağmen hem
Arap Birliği hem de Türk-Arap İşbirliği Forumu 4. Dışişleri Bakanları toplantısına
çağrılmaması Esad rejimine yönelik somut yaptırım kararlarının alınacağına işaret
etmekteydi. Nitekim Türk-Arap İşbirliği Forumu toplantısına katılmak için Fas'a giden
Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptığı açıklamada “Suriye halkına zarar vermeyecek
müeyyideleri uygulamaya kararlı olduklarını” ifade etmişti. Rabat’ta gerçekleşen toplantıda,
Arap Birliği ülkeleri ve Türkiye’nin Esad rejiminin son bulmasına yönelik ortak bir hedefe
sahip olduklarını tüm dünyaya gösterdikleri kararlar alınmıştı. Suriye’de barışçıl bir
dönüşümün gerçekleşmesine yol açacak reformların hayata geçirilmesi için Ekim ayından
itibaren baskılarını artıran Arap Birliği, Beşar Esad yönetiminin işbirliğine yanaşmaması
üzerine 27 Kasım’da Suriye rejimini ekonomik, diplomatik ve siyasi olarak bölgede
yalnızlaştıracak bir dizi yaptırım kararı almıştır. Arap Birliği’nin yaptırım kararını
destekleyen Türkiye’nin de Birlik üyeleri ile aynı içerikli yaptırım kararlarını eşgüdüm içinde
hayata geçireceğine dair ifadelerin Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından kullanması dikkat
çekicidir. Kahire’deki Arap Birliği görüşmelerine katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
Suriye’de siviller öldürülürken Arap ülkeleri ve Türkiye’nin sessiz kalmayacağını ifade
ederek, Arap Birliği’nin aldığı yaptırım kararlarına Türkiye’nin katılacağını göstermiştir.
Fas’ta Arap Birliği toplantısına paralel düzenlenen Türk-Arap İşbirliği Forumu Toplantısının
açılış konuşmasında Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Türkiye’nin “Suriye’de yaşanan krizin sona
erdirilmesi için başta Arap Birliği ve diğer bölge ülkeleri olmak üzere uluslararası toplum ile
IMPR-29
eşgüdüm içinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu bağlamda, Arap Birliği’nin 12 Kasım
tarihinde kararında öngördüğü adımların atılmasına paralel olarak ve bu adımları
destekleyecek
mahiyette
Türkiye’nin
de
ulusal
düzeyde
bazı
önlemler
almayı
değerlendirmektedir” şeklinde konuşmuştur. Dolayısıyla Kahire’de Suriye yönetimine karşı
alınan yaptırım kararının aynı zamanda Türk-Arap ortak kararı olduğunu belirtmek
gerekmektedir.36 Söz konusu açıklamaların ardından Türkiye’de kısa bir süre içerisinde
Suriye ile kurduğu ekonomik ilişkilerini sonlandırma yönünde adımlar atmaya başlayacaktır.
A. KARŞILIKLI EKONOMİK YAPTIRIMLAR DÖNEMİ
30 Kasım 2011’de Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik Türkiye’nin
ilk kapsamlı yaptırım paketini açıklamıştı. Davutoğlu, yaptırım paketinin açıklanmasından
önce basına verdiği demeçte, “ maalesef Suriye yönetimi, Ortadoğu’da, bölgemizde akan
tarihi akışı, tarihin normalleşme sürecini yanlış yorumladı. Ciddi bir sarmalın, kısır
döngünün içine girdi. Arap Birliği’nin teklifini reddetmekle Suriye yolun sonuna gelmiştir.
Tek stratejimiz ve vizyonumuz bölgemizde huzur ve refahı sağlamaktır. Suriye herkesin
kaygıyla izlediği yöntemler uygulamaktadır. Son günlerde Arap Birliği ile çok yoğun çabalar
içinde bulunduk. Çatışmalar, bölgemiz için tehdittir. Bu tehdit, demokratik çaba ile
giderilebilir. Barış ve huzur ile Suriye konusuna sahip çıkmak bunun yoludur. 22 Arap
ülkesinin bir araya geldiği Arap Birliği, çözüm arayışına girmiş, gözlemeciler göndermeyi
önermiş, ancak Suriye son çabayı da heba etmiştir” ifadelerini kullanmıştı.37 Açıklamasının
devamında “nitekim kolektif cezalandırma yöntemleri, şehirleri kuşatma altına alma, camileri
bombalama, barışçıl gösteri yapanlara aşırı şiddet kullanma, Şebiha gibi silahlı çeteleri öne
sürüp, ardından ordu birlikleriyle kendi halkına silah doğrultup her gün onlarca insanı
öldürme Suriye yönetiminin, meşruiyet konusundaki idrak yoksunluğunun tezahürleridir.
Halka sıkılan her kurşunla, bombalanan her minareyle, Suriye yönetimi meşruiyetini daha da
kaybetmiş, sadece kendi halkıyla değil, uluslararası alanda en zor baskılara ve izolasyona
maruz kaldığı dönemde kendisine sahip çıkan Türkiye ve Arap devletleriyle arasındaki
mesafeyi de açmıştır. Bize göre, Suriye yönetimi, kendisine tanınan her fırsatı, son olarak da
Arap Ligi'nin sunduğu büyük fırsatı ve çıkış yolunu heba ederek, yolun sonuna gelmiş, dahası
36
Veysel Ayhan, Türkiye ve Arap Birliğinin Suriye’ye Yaptırım Politikası, ORSAM, Rapor No:91,
37
Dışişleri Bakanlığı Resmi Wep Sitesi, “Sayın Bakanımızın Suriye Yönetimine Yönelik Olarak Kararlaştırılan Önlemler
Hakkındaki Basın Açıklaması”, 30 Kasım 2011, http://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-suriye-yonetimine-yonelik-olarakkararlastirilan-onlemler-hakkindaki-basin-aciklamasi.tr.mfa
IMPR-30
bu sonucu bizzat kendisi hazırlamıştır” diyerek Türkiye’nin Beşar Esad’la olan tüm ilişkilerini
bitirdiğini gözler önüne sermiştir. Dışişleri Bakanlığının resmi internet sitesinde açıklandığı
üzere ilk etapta uygulamaya konulan yaptırımlar şunlardır:
1.
Suriye’de halkıyla barışık meşru bir yönetim işbaşına gelene kadar Yüksek Düzeyli
Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizmasının askıya alınması.
2.
Suriye’de temel liderlik kadrosu mensubu olup, haklarında halka karşı şiddete ve hukuk
dışı yöntemlere başvurduklarına dair iddialar bulunan bazı yetkililere seyahat yasağı
konulması ve bu kişilerin ülkemizdeki malvarlıklarının dondurulması; Suriye rejiminin
kuvvetli destekçisi konumundaki tanınmış bazı işadamlarına da benzer tedbirlerin getirilmesi.
3.
Suriye Ordusu’na her türlü silah ve askeri malzemenin satış ve tedarikinin durdurulması.
4.
Türkiye toprakları, hava sahası ve karasuları kullanılmak suretiyle üçüncü ülkelerden
Suriye’ye silah ve askeri malzeme transferi yapılmasının uluslararası hukuka uygun olarak
engellenmesi.
5.
Suriye Merkez Bankası ile ilişkilerin durdurulması.
6.
Suriye Hükümeti’nin Türkiye’deki finansal varlıklarının dondurulması.
7.
Suriye Hükümeti ile kredi ilişkilerinin durdurulması.
8.
Mevcut işlemler hariç, Suriye Ticaret Bankası (Commercial Bank of Syria) ile
işlemlerin durdurulması.
9.
Suriye’deki altyapı projelerinin finansmanı için imzalanan Eximbank kredi anlaşmasının
askıya alınması.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu yaptırım kararını açıklarken aynı zamanda alınan yaptırım
kararlarının genişletilebileceğini de ifade etmişti. Nitekim kısa bir süre sonra Türkiye ile
Suriye arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması kapsamındaki tüm faaliyetlerin ve
çalışmaların askıya alındığı açıklanmıştır. Türkiye’nin yaptırım kararlarını açıklamasının
ardından İslam İşbirliği Teşkilatı da Suriye gündemi ile olağanüstü bir toplantı
gerçekleştirmiştir. Toplantının ardından yapılan açıklamada Suriyeli yetkililerden Arap
Birliği’nin önerilerini kabul etmesi, kendi vatandaşlarına karşı "derhal aşırı güç kullanımını
IMPR-31
durdurması ve insan haklarına saygı göstermesi" çağrısı yapılmıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı
Başkanı Ekmeleddin İhsanoğlu tarafından yapılan açıklamada Arap Birliği’nin sorunun
çözümü yolunda harcadığı çabaya destek verildiği ifade edilirken, Suriye’ye uygulanan
ekonomik ve siyasi yaptırım kararlarına destek verildiği belirtilmiştir.38 Böylelikle Arap
Birliği ve Türkiye’nin ardından İslam İşbirliği Teşkilatı da Suriye’de yaşanan sorunlar
karşısında güçlü bir tepki vermiş olmaktaydı.
Türkiye’nin yaptırım politikalarına karşın Esad yönetimi de Türkiye’ye ekonomik
yaptırımlar uygulama yönünde adımlar atmıştır. Türkiye’nin yaptırım kararlarından bir hafta
sonra Suriye Başbakanı Başbakan Adil Sefer başkanlığında toplanan bakanlar kurulunun
ardından yapılan açıklamada Türkiye’ye yaptırımlar uygulanacağı ifade edilmiştir. Bu
kapsamda Suriye tarafından alınan yaptırım kararları ise şöyledir:
1. Suriye ve Türkiye arasında serbest ticaret bölgesinin kurulmasını öngören ortaklık
anlaşması ve bu çerçevedeki mevcut tüm karar ve uygulamalar dondurulacak.
Türkiye ’den ithal edilen mallara dış ticaret yasası kapsamında gümrük harçları
tarifesi uygulanacak.
2. Gelişmekte olan köylerin imarını destekleme projesi kapsamında, Türkiye’den
Suriye’ye ithal edilen bütün Türk malı ürünler için ürün fiyatının yüzde 30’u
değerinde gümrük harcı alınacaktır.
3. Suriye ’den Türkiye ’ye giden Türkiye plakalı araçlara mazotun litresi 80 liradan
satılmasıyla birlikte daha önce belirlenen limitler uyarınca TIR araçlarına 600,
kamyonlara 550, otobüslere 400, minibüslere 200 ve otomobillere 50 litre’den
fazla mazot satılmayacak.
4. Suriye ’den geçen Türkiye plakalı kamyonların ağırlığı gideceği yol mesafesiyle
çarpılarak bunun yüzde 2’si harç olarak alınacak.
Söz konusu açıklamaların ardından iki ülke arasında tüm mali ilişkiler, Serbest Ticaret
Anlaşması ve Yüksek Düzeydeki Stratejik İşbirliği Çalışmaları kapsamında imzalanan
anlaşmalar ve çalışmalar da durdurulmuştur. İki ülke arasında 2011 sonunda karşılıklı olarak
alınan yaptırımlar kararlarının ise özellikle yıllardır Suriye ile ekonomik ilişkilerin
38
Al Arabiya, Islamic body urges Syria to stop ‘excessive force’ on civilians”, 30 November 2011,
http://english.alarabiya.net/articles/2011/11/30/180141.html
IMPR-32
geliştirilmesi bağlamında karşılıklı yatırımların yapılmaya başladığı Gaziantep ve Hatay
ekonomisi üzerinde olumsuz etkileri olması kaçınılmazdı. Ancak Ekonomi Bakanı Zafer
Çağlayan ise, Suriye’nin aldığı yaptırım kararlarının temelde Suriye’nin kendi halkını
cezalandırmasına yol açacağını ileri sürerek Türkiye’nin bundan etkilenmeyeceğini ifade
etmiştir. Tüm yapılan açıklamalar Suriye’de yaşanan krizin derinleşmesi ve bir iç savaşa
dönüşmesiyle sınır illerindeki daha da tedirgin etmiştir. Nitekim Temmuz 2012’e gelindiğinde
ise Türkiye-Suriye sınırı fiili olarak ticarete kapanmış ve sınır bölgeleri rejim güçleri ile
muhalifler arasında bir çatışma alanına dönüşmüştür.
B. EKONOMİK YAPTIRIMLARIN GENEL ETKİLERİ
Türkiye ve Suriye arasında karşılıklı alınan yaptırım kararlarının her iki ülke arasındaki ticari
ilişkilere üzerinde ciddi etkileri olacağı açıktır. Suriye’deki resmi basın ajansları tarafından
“Suriye Halkına Karşı Ekonomik Yaptırımlar” başlığı altında verilen yaptırım kararları
“ABD, Avrupa ve Arap yaptırımları kapsamında Türkiye, Suriye'nin bölgede hegemonya
kurmayı hedefleyen Amerikan plan ve projelerini reddeden Suriye tutumlarını baltalamak
amacıyla Suriye halkının çıkarlarına zarar veren ekonomik ve mali yaptırım uygulama kararı
aldığını açıkladı” şeklinde verilmişti.39 Ancak yaptırım kararının yalnızca Suriye üzerinde
değil aynı zamanda Türkiye ekonomisi ve özellikle sınır illeri üzerinde de olumsuz sonuçlara
yol açacağı açıktı. Bu kapsamda Türkiye’den bakacak olursak son on yılda hızlı bir gelişme
gösteren ve 2.6 milyar doların üstüne çıkan ticaret hacminin ve Türkiye’den Suriye’ye
gerçekleştirilen yatırımların da durması beklenmekteydi. Oysa Ankara ve Şam arasındaki
ticaret hacminin 2012 tarihinde 5 milyar dolara çıkartılması hedeflemekteydi. Ayrıca yılara
göre değişmekle birlikte yaklaşık 450 bin ticari araçta Türkiye’den Suriye’ye geçiş
yapmaktadır. Bunların bir kısmı Suriye’de kalırken önemli bir kısmı Ortadoğu ve Uzak Doğu
pazarına mal taşımaktadır. Transit geçişlerde yaşanacak sorunlardan dolayı Suriye
güzergahının kapanması riski başta Gaziantep ve Hatay olmak üzere sınır bölgesindeki
şirketleri olumsuz etkileyeceği bilinmekteydi. Diğer yandan Rakka’da Güriş tarafından
kurulan çimento fabrikası ve Asi nehri üzerindeki 280 milyon Avro’luk yatırımın da durması,
Halep ve Şam’da yapılan Türkiye menşeli otellerin geleceği, El-Şeyh Nacar Sanayi
39
Sana Haber, “Türkiye'den Suriye Halkına
http://www.sana.sy/tur/237/2011/11/30/385145.htm
Karşı
IMPR-33
Ekonomik
Yaptırımlar”,
Kasim
30,
2011,
bölgesinde üterim yapan Gaziantep merkezli fabrikaların geleceği de tartışmalı hale
gelmişti.40
Suriye’de yatırım yapan Türk firmalarının sayısı kriz öncesi dönemde sürekli artarken Şam
Ticaret Müşavirliği verilerine göre, Suriye’de resmi olarak yaklaşık 300 milyon dolar
tutarında Türk yatırımı bulmasına karşın, söz konusu rakamın 1 milyar doların üstün olduğu
belirtilmektedir. Nitekim, Türkiye, Suriye’de gerçekleştirilen doğrudan yatırımlar arasında
tutar açsından ikinci, yatırım sayısı itibariyle ise birinci ülke konumundadır. Suriye
gerçekleştirilen yatırımların önemli bir kısmında Suriyeli ortak yer aldığından bu yatırımların
çoğu yabancı yatırımcı olarak resmi istatistiklerde yer almamaktadır.41
Suriye’deki önde gelen Türk yatırımları arasında Güriş’e ait 2 çimento fabrikası Dedeman
Grubu’na ait 3 otel (Şam, Halep ve Palmeria), Anadolu Grubu’na ait ve yatırım aşamasında
olan Coca-Cola İçecek dağıtım organizasyonu, Akteks’e ait 2 tekstil fabrikası ve SuriyeTürkiye Ticaret Merkezi’ne ait 2 tekstil fabrikası öne çıkanlar arasında yer almaktadır.
Şam’da Aslan Makine’ye ait bir deri makinesi fabrikası bulunmaktadır. Suriye’de Emsaş
İnşaat, İzopoli, Mescioğlu Mühendislik, TPIC-TPAO, THY, Jet Turizm, Has Turizm, Özhan
Turizm, Güney Turizm, Ortadoğu Alüminyum, Karpen, EAS Elektronik gibi Türk firmaları
da faaliyet gösteriyor.42 Bunların dışında örneğin Halep’te yatırım aşamasında olan plastik
fabrikası gibi bir çok yatırım bulunmaktaydı. Bunların önemli bir kısmının fizibilite aşaması
ve hukuki süreçler için ciddi giderler gerçekleştirilmiştir.
Aynı şekilde hem Türkiye-Suriye hem de Ürdün-Suriye sınırında kayıt dışı diye
nitelendirebileceğimiz önemli bir sınır ticareti bulunmaktaydı. Temel ihtiyaç maddeleri başta
olmak üzere, sigaradan şekere kadar bir çok mal sınırdan karşılıklı olarak geçmekteydi. Sınır
ticaretinin durma noktasına gelmesi, sınır ticaretiyle geçiminin sağlayan binlerce ailenin de
ekonomik sorunlar yaşamasına yol açacaktır. Bunların yanı sıra küçük esnaf olarak
tanımlanan kesimlerin de karşılıklı yaptırımlardan etkilenmesi beklenmekteydi. İki ülke
arasında gelişen ilişkilerin getirdiği karşılıklı ziyaretlerden dolayı otellerden, baklavacılara
kadar bir çok küçük esnaf karşılıklı bir şekilde uygulanan yaptırım politikaların olumsuz
etkilenmesi beklenmekteydi. En başında krizle birlikte turizm alanında faaliyet gösteren
40
Özlem Tür, “2000’lerde Türkiye - Suriye İlişkilerinin Siyasi-Ekonomisi”, Orta Doğu Analiz, cilt: 3, Sayı:3132, s. 36
41
Haziran, 2012 Gaziantep ve Temmuz’da da Hatay’da proje ekibi tarafından gerçekleştirilen iş toplantılarında
belirtilmiştir.
42
http://www.patronlardunyasi.com/haber/Simdi-Suriye-ye-yatirim-zamani-/78701
IMPR-34
kesimlere etkisi büyük yatırımcılardan daha fazla olacağı açıktı. Kriz ve yaptırım kararları ile
birlikte turizm sektörüne yatırım yapan esnaflarda süreçten etkilenmeye başlamıştı.
IMPR-35
III. BÖLÜM
TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ
KRİZİN GAZİANTEP VE HATAY BÖLGESİ
EKONOMİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ:
SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN
TESPİTLER VE ÖNERİLER
IMPR-36
SURİYE KRİZİNİN GAZİANTEP EKONOMİSİ
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ:
SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER
IMPR-37
Türkiye ile Suriye arasında yaşanan siyasi krizin ekonomik yaptırımlara dönüşmesinin
ardından söz konusu ekonomik yaptırımların özellikle sınır illeri üzerindeki etkileri de dikkat
çekmeye başlanmıştır. Bu kapsamda öncelikli olarak Suriye ile yaşanan yaptırımların
doğrudan Gaziantep ekonomisi üzerindeki etkilerine ve krizden etkilenen kesimlerin
taleplerine yer vermekte yarar vardır. Nitekim, iki ülke arasındaki ilişkilerin sınır bölgelerinde
geliştirilmesine dönük olarak “Türkiye-Suriye Bölgeler Arası İşbirliği Programı” başlatılmış
ve buna bağlı olarak da 2007 tarihinde “Suriye ile Ticaret ve İrtibat Ofisi” açılmıştır. Ticaret
Ofisi doğrudan Gaziantep Ticaret Odası bünyesinde faaliyet göstermiş ve Oda doğrudan kendi
bünyesinde açtığı bir birimle Suriye ile bölgesel ticaretin geliştirilmesi için destek vermeye
başlamıştı. Gaziantep Ticaret Odası tarafından kurulan Suriye ile Ticaret ve İrtibat Ofisi
bünyesinde karşılık yatırımların güçlendirilmesi, Kobiler arası işbirliği, iş adamları arasındaki
işbirliğinin güçlendirilmesi, ilgili meslek büroları arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gibi
temel alanlarda yoğun bir faaliyet yürütmüştür. Bu kapsamda benzer bir yapıda olan Halep
Ticaret Odası Ticaret Ofisi ile işbirliği içinde karşılıklı ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi
yönünde ortak çalışmalarda bulunulmuştur. Ofisler ortak mevzuatların çevrilmesi, şirketlerin
bilgilendirilmesi, ortak toplantıların organize edilmesi, ekonomik yatırımlar konusunda her
türlü bilgi ve teknik desteğin karşılanması dahil olmak üzere geniş bir alanda işbirliği içinde
2011 sonuna kadar görev yapmışlardır.43 Bu durum doğal olarak Gaziantep’in Suriye ile olan
ticaretine de olumlu yansıması olmuştur. Karşılıklı gelişen ilişkilerin en önemli yansıdığı alan
ise doğrudan Suriye’ye yapılan yatırımlarda kendini göstermiştir. Bu kapsamda Suriye’nin
Gaziantep ekonomisi açısında taşıdığı önemi 5 başlıkta toparlamak gerekir.44
6. Doğrudan Suriye’ye Gaziantep üzerinden yapılan ihracat.
7. Doğrudan Suriye’ye yapılan yatırımlar.
8. Bir güzergah olarak Suriye üzerinden uluslararası pazarlara yapılan ihracat.
9. Sınır ticaretinin getirdiği kayıt dışı ekonomi
10. Turizm, sağlık turizm, karşılıklı ziyaret temelinde doğrudan küçük esnafı etkileyen
ekonomik hareketlilik
43
Gaziantep Ticaret Ofisinde gerçekleştirilen mülakatlar, Haziran, 2012.
Gaziantep Sanayi Odası, Gaziantep Ticaret Odası, Gaziantep Yerel Basın Mensuplarıyla gerçekleştirilen
toplantılar ve esnafların görüşleri bağlamında bir sınıflandırma gerçekleştirilmiştir.
44
IMPR-38
Bakıldığında Suriye ile gelişen ilişkilerin her 5 alanda da önemli bir gelişme gösterdiği
görülmektedir. Ancak, bu kapsamda öne çıkan en önemli nokta ise Suriye ile gelişen
ekonomik ilişkilerin Gaziantep’ten Suriye’ye yapılan yatırımları, ihracatı, kayıt dışı ekonomik
ilişkileri ve küçük esnafı doğrudan etkilediği görülmektedir. Çünkü, Türkiye ile Suriye
arasındaki ilişkilerin sorunlu olduğu dönemler Gaziantepli iş adamları doğrudan Suriye’ye
zaten yatırımlarda bulunmaktan çekinmişlerdi. Ayrıca Suriye ile ticarette Gaziantep
ekonomisinde önemli bir yere sahip değildi. Nitekim, etki analizi kapsamında veriler
üzerinden bakıldığında da şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır.
2010 yılında Türkiye ile Suriye arasındaki ticari ilişkilerin doruğa ulaştığı bir dönemde
Türkiye’de en fazla ihracat yapan iller sıralamasında Gaziantep 3.887.663 bin dolarla 6. sırada
yer almaktaydı.
Türkiye Ġl Ġhracat Sıralaması – 2010 (Milyon Dolar)
Sıra Ġl Adı
Toplam
1
İstanbul
51.434
2
Bursa
11.158
3
Kocaeli
9.558
4
İzmir
6.626
5
Ankara
5.164
6
Gaziantep
3.593
7
Manisa
3.434
8
Denizli
2.229
9
Hatay
1.6970
10
Sakarya
1.714
Tablo 4: 2010 Yılı Türkiye İl İhracat Sıralaması (Milyon Dolar)
Tabloda da görüldüğü üzere 2010 yılında Gaziantep dış ticarette 6. Sırada yer almaktadır.
Suriye ile ilişkilerin gerginleşmeye başladığı 2011 tarihinde de Gaziantep dış ihracatta 6.
Sıradaki yerini korumuştur. Bu kapsamda 2011 yılı rakamlarına bakıldığında şöyle bir tablo
ortaya çıkmaktadır.
IMPR-39
Türkiye Ġl Ġhracat Sıralaması – 2011 (Milyon Dolar)
Sıra Ġl Adı
Toplam
1
İstanbul
59.048
2
Kocaeli
12.629
3
Bursa
12.538
4
İzmir
8.065
5
Ankara
5.959
6
4.928
Gaziantep
7
Manisa
4.277
8
Denizli
2.756
9
Hatay
2.144
10
Sakarya
2.063
Tablo 5: 2011 Yılı Türkiye İl İhracat Sıralaması (Milyon Dolar)
Öte yandan ülke bazında doğrudan ihracat bağlamında bir analiz yapıldığında ise şöyle bir
tablo ortaya çıkmaktadır:
Ġhracatı (Milyon Dolar)
Sıra Ülke Adı
2011 Toplam
1
Irak
1.839.938
2
S. Arabistan 250.604
3
ABD
176.061
4
Almanya
174.892
5
İngiltere
137.716
6
İran
122.667
7
İtalya
115.861
8
Suriye
98.011
9
Rusya
90.345
2010 Toplam
1.240.055
158.068
148.268
143.256
101.941
86.927
85.358
120.271
67.904
Tablo 6: Bölge Ülkeleri İhracat Rakamları 2010-2011
Yukarıdaki tablodan da anlaşıldığı üzere Türkiye ile Suriye arasındaki ticari ilişkilerin
geliştiği 2010 tarihinde Gaziantep’ten Suriye’ye yapılan ihracatta da önemli bir artış
yaşanmaya başlanmıştır. Suriye Gaziantep’in ihracatında 5. Ülke konumuna gelirken, söz
konusu rakamlar 2011 yılında krizle birlikte düşüş trendine doğru bir eğitim göstermiş ve
Suriye ihracat yapılan en önemli 7. Ülke konumuna düşmüştür. Ekonomik ilişkiler özellikle
Suriye’de kitlesel eylemlerin başladığı 2011 Martından sonra düşmeye başlamış ve karşılıklı
yaptırım kararlarının açıklandığı Aralık 2011’de -70’lere kadar gerilemiştir.
IMPR-40
Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Aylık/Milyon Dolar)
Tarihler
Toplam
Toplam
2010 Aralık-2011 Aralık 10.506
2.874
2011 Ocak-2012 Ocak
9.674
2.774
2011 Şubat-2012 Şubat
10.049
2.664
2011 Mart-2012 Mart
10.775
3.259
2011 Nisan-2012 Nisan
8.427
2.831
Tablo 7: Gaziantep’in Suriye İhracatı (Milyon Dolar)
2011 ve 2012 Ağustos ayları ihracatı kıyaslanacak olursa ekonomik düşüşün geldiği noktayı
daha iyi analiz edebiliriz.
Gaziantep’in Suriye Ġhracatı (Milyon Dolar)
Tarihler
Toplam
2010 Ağustos-2012 Ağustos
10.506
Toplam
2.874
Tablo 8: Gaziantep'in Suriye İhracatı (Milyon Dolar) 2010-2012
2011’in ilk 8 ayı ve 2012’nin ilk 8 ayını üzerinden bakacak olursak;
USD
2012 (Ocak-Ağustos)
DeğiĢim -%
2011 (Ocak-Ağustos)
Suriye
28.931
-56
65.443
Tablo 9: Gaziantep'in Suriye İhracatı 2011-2012
Dolayısıyla Türkiye ile Suriye arasında yaşanan krizin doğrudan Gaziantep’ten Suriye’ye
yapılan ihracatı etkilediği görülmektedir. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere 2011
yılının ilk 8 ayında da Gaziantep’ten Suriye’ye yapılan yatırımların miktarı 65.4443 milyon
dolar iken bu rakamlar 2012 %56 düşmüştür. 2010 yılında en fazla ihracat yapılan 5. ülke,
2011 yılında 8. ülke olan Suriye 2012 yılına gelindiğinde en fazla ihracat yapılan ilk 10 ülke
arasında bile yer almamıştır.
USD
1.Irak
2.S.Arabistan
3.A.B.D
4.Libya
5.Almanya
6.Mısır
7.Ġngiltere
8.Rusya
9.Ġtalya
10.Iran
2012(OcakAğustos)
1.474.769.000
222.204.000
149.686.000
132.199.000
106.394.000
98.592.000
94.088.000
71.385.000
60.021.000
74.379.000
DeğiĢim %
+33
+19
+28
+270
-2,5
+219
+4,5
+42
-30
-7,5
Tablo 10: Gaziantep'in 2011-2012 Ülke İhracatı (Milyon Dolar)
IMPR-41
2011(OcakAğustos)
1.109.096.000
186.253.000
116.682.000
48.987.000
109.092.000
44.923.000
89.875.000
50.110.000
85.536.000
80.478.000
A. KARŞILIKLI YAPTIRIMLARIN DOĞRUDAN GAZİANTEP’E EKONOMİSİ
ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Yukarıdaki tablolardan hareket edildiğinde Suriye ile yaşanan karşılıklı yaptırımların
doğrudan Suriye’ye yapılan ihracat üzerinde olumsuz bir etkiye yol açtığı görülmektedir.
Ancak hem diğer ülkelere gerçekleştirilen ülkelerle karşılaştırmalı olarak hem de yeni ihracat
kanallarının açılması bağlamında değerlendirildiğinde ise Suriye ihracatının genel olarak
Gaziantep’in ihracat kapasitesini ve Gaziantep ekonomisini ciddi şekilde etkilediği veya
olumsuz bir yansımanın saptanmadığı görülmektedir. Çünkü, Gaziantepli büyük ve orta
ölçekli şirketlerin Suriye yerine yeni ihracat kanalları açmada başarılı olduğu görülmektedir.
Suriye’nin aksine eğer Irak merkezli bir kriz yaşansaydı o zaman Gaziantep ekonomisi etkisi
on yıllarca sürecek bir krize sürüklenebilirdi. Ancak, Suriye ile yeni yeni gelişen ticaretin
birden bire durması Antep ekonomisi üzerindeki etkisi sınırlı düzeyde olmuştur. Bunların yanı
sıra Gaziantepli iş adamlarıyla gerçekleştirilen toplantı ve görüşmelerde belirtildiği üzere
2000’lerin sonlarına kadar Suriye ile ticareti birincil derecede geliştirmediklerinden yaşanan
yaptırımlardan da ciddi şekilde etkilenmediklerini ileri sürmeleri dikkat çekicidir. Antepli iş
adamalarına göre Suriye ile var olan sorunlardan dolayı sürekli bir şekilde Suriye dışındaki
ülkelerle ticari ilişkiler kurmuşlardı. İlişkilerin gelişmeye başladığı 2000’lerin başında bile
Suriye’ye ihracat konusunda girişimde bulunmaktan çekinmişlerdi. Ancak 2008 sonrası
dönemde Suriye’ye yoğun bir ihracat konusunda bazı firmalar girişimde bulunmaya başlamış,
karşılıklı vizelerin kaldırılması süreci dahil olmak üzere 2010 yılında Suriye pazarını güvenli
bulmaya başlamışlardı. 2010 tarihinde Suriye piyasasına girme yönünde oluşan algının
etkisiyle Suriye’deki ihracat bağlantılarına ekonomik yaptırımlar yapmaya başlamalarına
karşın, 2011 yılında başlayan kriz bir kez daha Suriye piyasasının güvenilirliğini tartışmaya
açmıştı. Bundan dolayı Antepli iş adamları Suriye ile iş bağlantılarının getireceği risklere
karşı önlemler almaya çalışmışlardı. 2011 krizinin sürmesi üzerine ise yıl sonuna doğru
Suriye piyasasının dışında eski piyasalarına ve alternatif ülkelere bir kez daha odaklanmaya
başlanmıştır.45
Diğer yandan Suriye’nin en önemli yanı transit bir ülke olarak Antep ihracatında önemli bir
konuma sahip olmasıydı. Özellikle Suudi Arabistan ve Mısır gibi Arap ülkelerine doğrudan
45
Gaziantep Sanayi Odası, Gaziantep Ticaret Odası, Gaziantep Yerel Basın Mensuplarıyla, 5. Organize Sanayi
bölgesinde iş adamlarıyla gerçekleştirilen görüşmeler.
IMPR-42
Suriye üzerinden yapılan ihracatta Suriye’nin önemli bir ağırlığı bulunmaktaydı. TürkiyeSuriye krizinin başlamasıyla birlikte Suriye üzerinden yapılan transit ihracatın nasıl
gerçekleşeceğine dönük sorularda sorulmaya başlanmıştı. İlk etapta her ne kadar Irak
alternatifi gündeme getirilmişse de Bağdat yönetimi ile yaşanan kriz ve Irak’ın istikrarsız
yapısı Irak seçeneğinin kalıcı bir alternatif olamayacağını ortaya koymuştur. Ardından Ro-Ro
seferlerinin başlaması oldukça hayati olmuştur. Ro-Ro seferleri Gaziantep’in Suriye
üzerinden transit ihracatına bir alternatif oluşturmuştur. Ancak bu seferde zaman ve maliyet
unsurları Gaziantepli iş adamlarının kar oranlarının düşmesine yol açmıştır. Kriz öncesi
dönemde Antepli bir iş adamı 1.500 dolar-2.500 dolarla malını Arap Orta Doğusuna 2-3
günde ulaştırırken Ro-Ro seferleri ile maliyetler 6.000-8.000 dolar arasına çıkmış ve ayrıca
ihraç mallarının teslimi bazen bir haftaya ulaşmıştır. Dolayısıyla her ne kadar transit geçişe
bir alternatif yaratılmışsa da bundan kaynaklanan maliyetlerin doğrudan ihraç eden şirket
tarafından yüklenilmek zorunda kalınması orta ve uzun vadede Antepli şirketlerin rekabet
gücüne olumsuz etki yapabilir.46
B. SURİYE’DEKİ GAZİANTEPLİ ŞİRKETLERİN DOĞRUDAN YATIRIMLARI VE
İHRACATLARI BAĞLAMINDA KRİZDEN ETKİLENMELERİ
Suriye ile 2000’lerin başına kadar var olan sorunlardan dolayı Antepli iş adamları
Suriye’ye doğrudan yatırım yapma konusunda oldukça isteksiz davranmış ve riskli
görmüşlerdir. Ayrıca Baas sisteminden kaynaklanan devlet kontrolü de şirketlerin Suriye’de
yatırım yapmaların önünde engel oluşturmuştur. Bununla birlikte resmi düzeyde süren
ekonomik ilişkiler ve transit ihracat ise varlığını korumuştu. İki ülke arasındaki ilişkilerin
seyrinde yaşanan değişime paralel olarak Antepli iş adamları da Suriye’ye doğrudan yatırım
yapma konusunda iyimser bir algı oluşmaya başlamıştır. Bu bağlamda 2002 yılında Antep
sanayisinde önemli bir yeri olan Akteks Suriye’ye doğrudan yatırım yapan ilk büyük ölçekli
şirketler arasında yer almıştır. Bununla birlikte Suriye’de fabrika kurulmasına yönelik ise
ilişkilerin daha da iyileşmesi beklenmiştir. Yaptırımlar öncesi döneme kadar geçen süre
içerisinde hem Gaziantep Ticaret Odası ve Gaziantep Sanayi Odası hem de Gaziantep
Organize bölgesinde gerçekleşen saha araştırmaları kapsamında doğrudan büyük yatırımlarda
bulunan şirket sayısının 10 civarında olduğu dikkat çekmektedir. Bunlar arasında Akteks
iplik, Beşler, Güriş, Tat şirketler grubu doğrudan Suriye’ye yatırım yapan büyük şirketler
46
Organize Sanayi Bölgesi ve Gaziantep Ticaret Odası, mülakat ve görüşmeler.
IMPR-43
arasında önemli bir yatırım gerçekleştirmişlerdir. Söz konusu yatırımların bir kısmı doğrudan
kendi öz sermayeleri ve yabancı ortaklık olmadan yapılırken bazıları ise Suriyeli ortaklıklarla
yatırımlarını güvence altına almaya çalışmışlardı. Ancak, büyük hissedarlar Gaziantepli
şirketler olmuştur. Akteks Şirketler grubu yönetim kurulu başkanı olan Mutafoğlu’na göre en
önemli 5 şirketin Suriye’deki toplam yatırımı 100 milyon dolar civarındadır. Söz konusu 10
şirketin toplam yatırımlarının miktarı konusunda ise net bir rakama ulaşılmamasına karşın,
bazı şirketlerle yapılan görüşmelerin sonucunda bunun 120-150 milyon dolar civarında
olduğu düşünülmektedir
Bunların dışında Suriye içinde depo ve benzeri ihraç noktaları açan Kadıoğlu holding gibi
bazı firmalar da bulunmaktadır. Büyük ve küçük ölçekli firmalarla birlikte Suriye içinde
doğrudan yatırım yapan şirket sayısı yaklaşık 150 civarındadır. Gaziantep’te görüştüğümüz
çeşitli iş kolları yöneticileri ve Odalardan elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda Anteplilerin
doğrudan Suriye’de yatırımlarının miktarının 250-300 milyon dolar civarında olduğu
belirtilmiştir. Bunlar arasında 10 büyük firmanın 120-150 milyon dolarlık yatırımları
bulunmaktadır. Krizle birlikte bazı firmalar temel mallarının bir kısmını çekmeyi başarırken
Akteks İplik gibi firmaların yaptığı yatırım doğrudan Suriye rejimine bağlı güçler tarafından
yakılmıştır. Ayrıca diğer firmaların ise çalışamaz hale geldiği ifade edilmiştir.
Suriye’ye Gaziantep’ten ihraç gerçekleştiren büyük ölçekli şirket sayısının ise 50
civarında olduğu belirtilmektedir. Bunların Akteks Akrilik İplik gibi hem yatırım hem de
ihracat yaptığı düşünüldüğünde Suriye’ye ihraç gerçekleştiren büyük ölçekli firma sayısı 40
civarına düşmektedir. Ancak bunların bir kısmı da depo, dağıtım ve satış noktası gibi bir
kısım yatırımları bulunmaktadır. Söz konusu firmalara bakıldığında Halefoğlu, An-El elektro,
Sankroma Boyar, Arasta Gıda, Özçelik İç ve Dış Ticaret, Persu Suni Deri, Kileci Tekstil ,
Ahmet Çemiloğlu dikkat çeken şirketler arasında yer almaktadır.47
Dolayısıyla Suriye ile yaşanan krizin doğrudan Anteplilerin Suriye’deki yatırımlarına
etkisi bağlamında düşünüldüğünde 250-300 milyon dolarlık bir kaybın olduğu ileri
sürülebilir. Bununla birlikte Suriye sürekli büyüyen bir ihraç ve yatırım kapasitesine sahip
olmasından dolayı Gaziantep ekonomisi açısından oldukça önemli görülmekteydi. Antepli iş
adamlarına göre Suriye ile ilişkiler sürmüş olsaydı çok kısa süre içerisinde yalnızca Antep
ekonomisi 1 milyar dolarlık bir ihraç ve bir o kadarda doğrudan yatırımlarla Suriye
47
Gaziantep Sanayi Odası ve Gaziantep Ticaret Odası ile gerçekleştirilen görüşmelerin sonucunda ortaya çıkan
veriler. Ayrıca Odalara kayıtlı olmayan işverenlerin de yatırımları buna eklenmelidir. Haziran-Temmuz 2012.
IMPR-44
ekonomisinde en güçlü iller arasında yer alabilecek bir potansiyelleri bulunmaktaydı. Bundan
dolayı Suriye konusu salt veriler üzerinden değil, gelişme potansiyeli ile birlikte irdelenmesi
gerekilen bir piyasa olarak dikkate alınmalıdır.
C. YAPTIRIM VE KRİZİN YEREL EKONOMİYE DOĞRUDAN VE DOLAYLI
ETKİSİ
Türkiye ile Suriye arasında yaşanan ekonomik krizin büyük ve orta ölçekli şirketler
üzerindeki etkisi sınırlı olmasına karşı konaklama, ulaşım, sağlık turizm, gıda ve perakende,
taşımacılık sektöründe ise daha etkili olduğu ileri sürülmektedir. 2010 yılında Türkiye-Suriye
gümrük kapılarından Gaziantep’e yaklaşık 1 milyon kişi giriş yaparken bu rakamlar 2010
yılında 800 bin kişiye 2012 yılında sınır bölgelerinde gerçekleşen askeri hareketlilik,
sığınmacı kapmalarının açılması gibi nedenlerle ticaret anlamında giriş yapanlar açısından
oldukça önemsiz bir rakama düşmüştür. Suriye’de rejim karşıtı gösterilerin kitleselleşmeye
başladığı 2011 yılının ilk dört ayının ardından ziyaretçi sayısında da düşüş yaşanmaya
başlamıştı. Karşılaştırmalı olarak bakıldığında 2011 yılının ilk dört ayı ile 2012 yılının ilk dört
ayında Suriye’den Gaziantep’e giriş yapan ziyaretçi sayısında %70’lik bir düşüş olduğu
görülmektedir.48 2011 yılının ilk sığınmacı girişleri çıkartıldığında doğrudan turistik ve
benzeri nedenlerle Gaziantep’e gelen Suriyeli önemsiz bir değere sahiptir. Doğal olarak
Suriye içerisinde yaşanan iç savaşın da bundan önemli bir etkisi olmuştur. Ayrıca Suriye
sınırında bulunan yerleşim birimlerinin ve hatta Suriye sınırında bulunan gümrük kapılarının
doğrudan rejim muhaliflerinin denetimi altına girmesi, ticari ve turistik açıdan girişlerin
durmasına yol açmıştır. Bu durum doğal olarak Gaziantep kent merkezindeki küçük esnaf ve
yatırımcıları etkilemiştir. Ancak, bu konuda da farklı tartışmalar bulunmaktadır. Saha
çalışmasında dikkat çeken olguların başında Gaziantepli iş adamları ve küçük esnaf
temsilcilerinin bir kısmı Suriye’den gelen ziyaretçilerde yaşanan düşüşün 2011 sonu ve 2012
yılının ilk dört ayında Antep ekonomisine olumsuz etkilediğini; ancak daha sonra yerel
turizmin canlanmasıyla söz konusu etkinin zayıfladığını ileri sürmektedirler. Buna karşın,
doğrudan Suriye’den gelen ziyaretçi sayısında yaşanan düşüşün Antep’teki küçük esnafı
etkilediğini ileri sürenler ise Suriyelilerin yoğun olarak yerel ekonomiye katkılarının bir çok
alanda gerçekleştirildiğine dikkat çekmektedirler. Bu kapsamda canlanan yerel turizmin, otel,
48
Gaziantep Ticaret Odasında gerçekleştirilen görüşmeler. Haziran 2012.
IMPR-45
ulaşım ve restoran gibi alanlarda yaşanan sıkıntıları kısmı düzeyde gidermekle birlikte
perakende satışta doğrudan Suriyelilerin alış veriş yaptıkları bazı kesimlerin olumsuz etkisini
ortadan kaldıramadığını belirtmektedirler. Nitekim proje ekibinin de saha araştırmasında
bulunduğu Halep pazarında bir çok alış veriş merkezinin kapalı bulunduğu dikkat çekmiştir.
Pazarda açık bulunan esnaf gruplarıyla gerçekleştirilen görüşmelerde ise pazarın ağırlıklı
olarak hem Suriye’den getirilen malların gelişi hem de Suriyelilerin satın aldığı ticari malların
üretimi ve satışını etkilediğinden pazarın işlevini yitirdiğini ileri sürmektedirler.49 Pazar
esnafına göre Suriye krizi aynı zamanda Suriye’den satın alınan çay, elektronik eşya ve
benzeri malların da Gaziantep’e gelişinin ortadan kaldırdığını belirtmekte ve bundan dolayı
yerel
turizmin
canlanmasına
karşın,
onlara
satacak
mal
temininin
olmadığını
belirtmektedirler. Kendilerine olumsuz etkinin büyük ekonomik etkilere yol açıp açılmadığı
sorulduğunda ise öncelikli olarak yerel istihdamı etkilediğini ancak geçmiş dönemlerde elde
edilen birikimin bir sonucu olarak esnaf kesimin büyük trajediler henüz yaşamadığını ileri
belirtmektedirler.
Dikkat çekilmesi gerekilen bir nokta Suriye ile vizelerin kaldırılması ile ciddi artış gösteren
karşılıklı ziyaretlerin bir çok iş kolunda yerel ekonomiyi canlandırdığı olgusudur. Bundan
dolayı baklavacısından, kafeterya, otelci ve taksicisine kadar bir çok kesim Suriye’den gelen
kesimlerle yapılan ticaretten ciddi şekilde kazanmaya başlamıştı. Bunların bir kısmı doğrudan
aynı iş kolunda istihdam ve yerel yatırıma dönüştürülmüştür. Örneğin, görüştüğümüz hususi
taksi şoförlerinin bir kısmı Suriyelilerin gelişinden sonra kazançlarının artmasına paralel
olarak araç sayılarında bir artış yaşandığını belirtmişti. Kendisinin 4 hususi taksi çalıştırdığını
ve buna paralel olarak da şoförler tuttuğunu ancak krizin tırmanmasından sonra hem
şoförlerin işe son verdiğini hem de taksileri evde park halinde tuttuğunu ifade etmişti.
Güllüoğlu, Öz Güllüoğlu ve benzer baklava satıcıları da satışlarında çok büyük düşüşler
yaşadıklarını belirtmiş ve eskiden çalıştırdıkları eleman sayısının Haziran 2012’deki eleman
sayıları ile karşılaştırılmayacak düzeyde olduğunu ifade etmişlerdir. Aynı şekilde otel ve
diğer servis alanlarında sorunların yaşandığı belirtilmiştir. Ancak tüm bunlara rağmen
Antep’in yerel turizm alanında önemli bir yerde bulunması ve uluslararası organizasyonlara
da ev sahipliği yapabilecek potansiyellerinin bulunması da söz konusu alanlardaki şirketlerin
kaybını kısmi anlamda gidermiştir. Bununla birlikte çoğu kayıt dışı ve sigortasız olarak
çalışan kişilerin işlerine son verilmesi yerel düzeyde bir takım rahatsızlıklara yol açmıştır.
49
Halep pazarı olarak adlandırılan çarşı merkezinde yapılan görüşme ve mülakatlar, Haziran 2012.
IMPR-46
Ancak, veriler üzerinden bakıldığında bunun da doğrudan Suriyelilerden kaynaklanan ve yerel
turizmin canlanmasına rağmen giderilemeyen kaybın 110-1500 milyon dolar arasında olduğu
ileri sürülebilir.
Bunların dışında bir de kayıt dışı ticaret olarak kabul edilen sınır ticaretinin de Gaziantep’in
yerel ekonomisine önemli bir katkı sağladığı ifade edilmiştir. Doğrudan sınır üzerinden
gerçekleştirilen ticaretin yanı sıra bir de karşılıklı ziyaretler sırasında Suriye’den getirilip
Antep piyasasına satılan ticari mallar bulunmaktadır. Hem sınır bölgelerinde yaptığımız
gözlem ve görüşmeler hem de Antep içindeki görüşmelerimiz sırasında haftalık Suriye’ye
gerçekleştirilen ziyaretler sırasında getirilen malların Gaziantep piyasasına satılmasından
dolayı ailelerin yaklaşık 1.500-2.000 TL arasında gelir elde ettiği ve binlerce ailenini bu
şekilde geçimini sağladığı ileri sürülmüştür. Kayıt dışı ekonomi olduğundan söz konusu
gelirlerin toplam miktarını verebilmek oldukça güçtür. Bazı Antepli iş adamlarına göre sınır
ticareti kapsamında değerlendirecek paranın miktarı 1 milyar doları aşabilir. Doğrudan kaçak
yollarla sınır ticaretini gerçekleştiren kişilerle yapılan görüşmeler de buna benzer rakamların
telaffuz edildiği dikkat çekmektedir. Sınır ticaretinin durmadığını belirten bazı kesimler ise
özellikle
sığınmacıların
eskiden
Gaziantepliler
tarafında
yürütülen
sınır
ticareti
50
gerçekleştirdiğini ileri sürmüştür.
D. KRİZİNİN ETKİSİNİ AZALMAK İÇİN GAZİANTEPLİLERİN TALEP ETTİKLERİ
DESTEK ADIMLARI: ÖNERİ VE TAVSİYELER
Gaziantep ile Suriye arasındaki ticari ilişkiler iki ülke arasında siyasi alanda yaşanan işbirliği
bağlamında değişmeye başlamıştı. Ancak buna rağmen 2000’lerin ikinci yarısına kadar Antep
ekonomisi ile Suriye arasında doğrudan bir işbirliği alanı ortaya çıkmamıştır. Ankara’nın
Şam’la ilişkileri entegrasyon temelinde genişletme yönünde attığı adımlar, dostluk mesajları,
demiryolu hattı, vizelerin kaldırılması ve özellikle de hükümetin Suriye’ye yatırımı teşviki ve
yönlendirmesi Anteplileri de etkilemiş ve 150’e yakın firma Suriye’de farklı alanlarda
doğrudan yatırımlar da bulunmuştur. Aynı şekilde ilişkilerin gelişmesine paralel olarak küçük
ölçekli esnaf ve işveren de kendi çapında yeni yatırımlara girmiştir. Ancak, 2011 Martındaki
kitlesel ayaklanmalar ve ardında da hükümetin Suriye’ye yönelik yaptırımlar politikası
Gaziantepli büyük ve küçük ölçekli yatırımcıları ve işverenleri doğrudan etkilemiştir.
50
Gaziantep, Kilis ve özellikle Öncüpınar Gümrük Kapısı civarındaki esnaflarla gerçekleştirilen görüşmeler.
Haziran 2012.
IMPR-47
Gaziantepli iş adamlarının önemli bir kısmı Suriye ile ticaretlerini geliştirmelerinde ve
yatırımlarını Suriye’den kaynaklanan ilişkilere güvenerek yapmalarında hükümetin en önemli
rolü oynadığına dikkat çekmektedirler.
Aynı şekilde Suriye ile yaşanan krizden
etkilenmelerini de hükümetin Suriye politikası bağlamında değerlendirmektedirler. Bundan
dolayı ciddi bir talep listesi ortaya koymaktadırlar. Bunları sıralayacak olursak:51
a. Suriye’ye doğrudan yatırım yapmamızı hükümet teşvik etti. Ancak gene aynı hükümet
Suriye’den kaynaklanan nedenlerle bu kez de yaptırımlar uygulamaya gitti.
Hükümetin politikasından kaynaklanan zarar ve ziyanlarımızın doğrudan hükümet
tarafından karşılanmasını gerekilir. Çünkü, bize yatırım yapın dendiğinde bizler de
hükümete güvenerek yatırım yaptık; ancak şimdi hükümete olan güvenimizin
karşılığını ekonomik kayıp olarak alıyoruz. Dolayısıyla Suriye’ye yapılan yatırımların
en azından bir kısmının doğrudan hükümet tarafından telafi edilmesi talep
edilmektedir.
b. Doğrudan Suriye ihracat yapan işletmelere yönelik ekonomik içerikli acil destek
paketi açıklanmalı ve işverenlerin kredi, Bağ-Kur ve SGK borçları ertelenmesi talep
edilmektedir.
c. Ro-Ro seferlerinin başlaması önemlidir. Ancak Ro-Ro seferleri hem maliyet hem de
zaman kaybına yol açmaktadır. Zaman kaybı giderilebilir bir durum olmakla birlikte
maliyet unsuru doğrudan bizler tarafından üstlenilmek zorunda kalınmıştır.
Maliyetlerin en azından yarısının hükümet tarafından karşılanması gerekilir. Aksi
durumda orta ve uzun vadede rekabet gücümüz zayıflayabilir. Çünkü, ortaya çıkan
maliyetleri doğrudan satıcıya veya ihraç mallına eklenmiyor. Ancak, orta vadede
maliyetlerin ihraç mallına eklenmesi gerekebilir. Böyle bir durumda rekabet gücümüz
zayıflar ve rakip firmalar karşısında bazı piyasalardan çekilme yaşanabilir.
d. Suriye ile yaşanan krizden dolayı Gaziantep başta olmak üzere sınır illerine özel
teşvikler çıkartılmalıdır. Düşük faizli ve bazı hibe programları hayata geçirilmelidir.
e. Banka kredilerinde bölgeye yönelik yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Bir çok küçük
firma Suriye’den kaynaklanan ticarete güvenerek bankalardan farklı adlarda yatırım
51
Gaziantepli işverenler ve yerel kanaat önderleri aşağıdaki görüşlerin doğrudan kendi adları belirtilerek
verilmesini ticari ve siyasi açıdan bir risk unsuru barındırdığını belirtmiştir. Ancak, görüşlerin
maddelendirilmesinde ilgili kişilere geri dönüş sağlanarak gerçekleştirilmiştir.
IMPR-48
için nakit para aldı. 2012 içinde birikmiş sermayelerden krediler ödendiğinden henüz
ciddi sorunlar yaşanmıyor. Ancak, 2013 başından itibaren kredilerin geri ödemesinde
ciddi sorunlar yaşanabilir.
f. Çiftçiler, kendi üretimleri sırasında Suriye’den gelen ucuz mazot kullanmaktaydılar.
Şimdi ciddi maliyet sorunu ortaya çıktı ve bu durum çiftçileri etkilemeye başladı.
Çiftçilere dönük özel bir teşvik programı ilan edilmelidir.
g. Yaş ve kuru gıdanın önemli bir kısmı Suriye üzerinden Arap ülkelerine
gönderilmekteydi. Ro-Ro seferlerinin maliyet ve zaman unsurları da söz konusu
alanda ticaret yapanları etkilediği belirtilmektedir. Bunun için özel olarak yaş gıda ve
kuru gıda ile ilgilenen kesimlere alternatif destekler sunulmalıdır
h. Suriye üzerinden transit geçişlerin durmasıyla ulaştırma alanında faaliyet gösteren
firmalarda ekonomik sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Bunların büyük krizlere yol
açmaması için Ro-Ro seferlerine Gaziantep üzerinden gönderilen Tır’lara yönelik
devlet destekli bazı düzenlemeler yapılamasında yarar vardır.
i. Sığınmacılar tarafından gerçekleştirilen sınır ticareti, eskiden geçimini bununla
sağlayan veya ek bir gelir sağlayan kesimlerde hem ekonomik hem de siyasal bir
rahatsızlık yaratmaya başlamıştır. Bu konuda yetkililerin daha hassas davranması talep
edilmektedir.
IMPR-49
SURİYE KRİZİNİN HATAY EKONOMİSİ
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ:
SAHA ARAŞTIRMASI SONUCU YAPILAN TESPİTLER VE ÖNERİLER
IMPR-50
A. SURİYE’NİN HATAY İHRACATINDAKİ KONUMU: KRİZ ÖNCESİ VE
KRİZ SONRASI DÖNEM
Türkiye ile Suriye arasında yaşanan siyasi krizin ekonomik yaptırımlara dönüşmesinin
ardından söz konusu ekonomik yaptırımların özellikle Hatay ekonomisi üzerinde de önemli
bir yansımasının olabileceği ileri sürülmekteydi. Bu kapsamda öncelikli olarak Suriye ile
yaşanan yaptırımların doğrudan Hatay ekonomisi üzerindeki etkilerine ve krizden etkilenen
kesimlerin taleplerine yer vermekte yarar vardır. Ancak, Gaziantep’ten farklı olarak Hatay ile
Suriye arasında tarihsel olarak sürekli bir ticari ve toplumsal ilişkinin olduğunu belirtmek
gerekir. Toplumsal düzeyde tarihsel ve yoğun akrabalık bağlarının yanı sıra Hatay ilinde
Arapçanın da kullanılıyor olması iki taraf arasındaki ticari ilişkilerin sürmesine katkı
sağlamıştı. Dolayısıyla Hatay ile Suriye arasındaki ticari ilişkileri Gaziantep’ten farklı
değerlendirmek gerekir. Suriye ile ticaretin durma noktasına gelmesi ise yıllardır Suriye ile
ticaret yapan Hataylıları daha derinden etkileme potansiyeli taşımaktadır. Bu kapsamda
Suriye’nin Hatay ekonomisi açısında taşıdığı önemi 4 başlıkta toparlamak gerekir.
5. Doğrudan Suriye’ye Hatay üzerinden yapılan ihracat
6. Bir güzergah olarak Suriye üzerinden Hataylı firmalar tarafından uluslararası pazarlara
yapılan ihracat
7. Sınır ticaretinin getirdiği kayıt dışı ekonomi
8. Turizm, sağlık turizm, karşılıklı ziyaret temelinde doğrudan küçük esnafı etkileyen
ekonomik hareketlilik
Dikkat edildiğinde, Suriye ile gelişen ilişkilerin her 4 alanda da önemli bir gelişme gösterdiği
görülmektedir. Ancak, bu kapsamda öne çıkan en önemli nokta ise ulaştırma alanında Hataylı
esnafların Suriye’ye ve Suriye üzerinden Tırlarla Arap ülkelerine yaptıkları ihracatta ciddi bir
daralmanın olmasıdır. İkinci ise Suriye ile gelişen ekonomik ilişkilerin Hatay’dan Suriye’ye
değil; aksine Suriye’den Hatay’a gerçekleştirilen ekonomik transferler oluşturmaktadır.
Dolayısıyla karşılıklı uygulanan yaptırımların, sınır ticareti bağlamında kayıt dışı ekonomik
ilişkileri ve küçük esnafı doğrudan etkilediği görülmektedir. Ayrıca Türkiye’nin İstanbul’dan
sonra Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin sorunlu olduğu dönemler bile Hataylıların
IMPR-51
doğrudan Suriye ile belli bir ekonomik ilişki düzeyi kurmuşlardı. Nitekim, etki analizi
kapsamında veriler üzerinden bakıldığında da şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır.
2010 yılında Türkiye ile Suriye arasındaki ticari ilişkilerin doruğa ulaştığı bir dönemde
Türkiye’de en fazla ihracat yapan iller sıralamasında Hatay 1.697 milyon dolarla 9. sırada yer
almaktaydı.
2010 Yılı Ġhracatında ilk 10 il (milyon dolar)
1. İstanbul
51.434
2. Bursa
11.158
3. Kocaeli
9.558
4. İzmir
6.626
5. Ankara
5.164
6. Gaziantep
3.593
7. Manisa
3.434
8. Denizli
2.229
9. Hatay
1.697
10. Sakarya
1.714
Tablo 11: 2010 Yılı İhracatında ilk 10 il (milyon dolar)
Tabloda da görüldüğü üzere 2010 yılında Hatay dış ticarette 9. sırada yer almaktadır.
Suriye ile ilişkilerin gerginleşmeye başladığı 2011 tarihinde de Gaziantep dış ihracatta 9.
sıradaki yerini korumuştur. Bu kapsamda 2011 yılı rakamlarına bakıldığında şöyle bir tablo
ortaya çıkmaktadır.
2011 Yılı Ġhracatı (milyon dolar)
1. İstanbul
59.048
2. Kocaeli
12.629
3. Bursa
12.538
4. İzmir
8.065
5. Ankara
5.959
6. Gaziantep
4.928
7. Manisa
4.277
8. Denizli
2.756
2.144
9. Hatay
10. Sakarya
2.063
Tablo 12: 2011 Yılı İhracatı (Milyon Dolar)
IMPR-52
Öte yandan doğrudan ülkeler bağlamında bakıldığında ise şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır:
Hatay 2010 Yılı Ġhracatı
1. Suudi Arabistan
2. Mısır
3. Irak
4. Rusya Federasyonu
5. Romanya
6. Suriye
7. İtalya
8. Ürdün
9. Ukrayna
10. Lübnan
176.864.272
149.578.410
130.786.531
128.402.821
118.153.141
117.981.440
109.101.936
63.359.647
58.397.467
55.367.110
Tablo 13: Hatay 2010 Yılı İhracatı (USD Dolar)
2011 yılında ise krizle birlikte Suriye’ye yapılan ihracatta bir düşüş yaşanmaya başlanmıştır.
Aşağıdaki tablodan da yaşanan bu düşüş görülebilmektedir:
2011 Ġhracatı (USD Dolar)
1. İtalya
270.954.994
2. Irak
218.300.699
3. Suudi Arabistan
208.175.906
4. Suriye
96.978.595
5. Romanya
95.561.784
6. Mısır
70.342.903
7. Ukrayna
58.217.639
8. Ürdün
52.472.250
9. Almanya
41.743.357
10. İngiltere
39.171.988
Tablo 14: 2011 İhracatı (USD Dolar)
IMPR-53
Diğer yandan Türkiye ile Suriye arasındaki krizin tırmandığı 2012 yılının ilk 7 ayında
gerçekleşen ihracat daha önceki yıllarla karşılaştırıldığında ciddi bir düşüş gösterdiği
gözlemlenmektedir. Hatay üzerinden Suriye gerçekleştirilen ihracat 2010 yılında en yüksek
değerine ulaştıktan sonra Suriye’de yaşanan krize bağlı olarak düşüş göstermeye başlamıştır.
İstatistiği bilgiler özellikle çatışmaların Halep’te yoğunlaştığı ve Cilvegözü sınır kapısında 12
Türk Tırın yakıldığı 20 Temmuz sonrası Hatay üzerinden Suriye’ye gerçekleşen doğrudan ve
transit ihracatın durma noktasına geldiğini göstermektedir. Bu bağlamda 2012 Temmuzunda
Hatay’dan Suriye’ye gerçekleştirilen ihracat 3.333.272 olmuştur. Oysa Haziran ayında bu
rakam 4.559.990 olmuştu. Mayısta ise 5.599.372 civarında gerçekleştirilmişti. Karşılaştırmalı
olarak bakıldığında 2011 Temmuzunda Suriye’ye gerçekleştirilen ihracatın 13.628.098
olduğu görülmektedir. 2010 Temmuz ayında da 12.485.507 dolarlık bir ihracat
gerçekleştirilmiştir. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Hatay’dan Suriye’ye
gerçekleşen ihracat krizle birlikte gerilemeye başlamıştır.
Suriye’ye ilk 7 ay ihracatı
Toplam (Milyon dolar)
Ocak-Temmuz 2012
33.354.168
Ocak-Temmuz 2011
49.245.861
Ocak-Temmuz 2010
51.625.882
Tablo 15: Suriye’ye ilk 7 ay ihracatı (Milyon DOlar)
Bununla birlikte sınırın fiili olarak transit geçişler için kapandığı tarih olan 20 Temmuz 2012
sonrası dönemde Hatay ile Suriye arasındaki ticari ve transit geçişlerin durma noktasına
geldiğini belirtmek gerekir. Proje ekibi olarak hem Yayladağ hem de Cilvegözü sınır
kapılarına Temmuz ve Ağustos aylarında düzenlenen saha araştırmalarında sınırın ticari
açıdan fiili olarak geçişlere kapandığı tespit edilmiştir.
IMPR-54
B. SURİYE İLE YAŞANAN KRİZİN YEREL EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Özellikle sınır kentleri ve yerleşim birimlerinin sosyo-ekonomik kalkınmışlık ve
gelişmişlik ölçütleri söz konusu olduğunda bu yerleşim birimlerinde gerçekleşen ulusal ve
uluslararası ulaşım ve taşımacılık göstergeleri de özel bir önem kazanmaktadır. Türkiye’nin
Ortadoğu’ya ve İslam dünyasına açılan önemli bir geçiş güzergâhı olan Hatay gibi bir kent
özelinde ulaşım ve taşımacılık istatistikleri, bu yerleşim biriminin ekonomik ve ticari
özelliklerini ve bu alanda gerçekleşen değişimleri aksettirmede birinci derecede kullanılacak
göstergelerdir.
Yıl
Bölge Kodu
Bölge
Hava yolu
Demir yolu
Kara yolu
Deniz yolu
Adı
2008
TR631
Hatay
-
-
294860
5343
2009
TR631
Hatay
-
-
364724
5920
2010
TR631
Hatay
50975
-
660204
7238
2011
TR631
Hatay
59595
-
592903
9278
Tablo 16: TÜİK 2008-2011 Hatay Ulusal Ulaşım İstatistikleri
Tablo13’te yer alan TÜİK’in Hatay ili özelinde 2008-2011 yılları arasında ulusal bazda
havayolu, demiryolu, karayolu ve denizyolu ulaşım istatistiklerine bakıldığında öncelikle
Hatay gibi önemli bir geçiş güzergahında demiryolu ağının bulunmadığı ve bölgede ulaşımın
karayolu ağırlıklı gerçekleştiği görülmektedir. Hatay’da 2008 yılında karayolu ile gerçekleşen
ulaşım rakamı 294.860 kişi iken bu rakamın 2009 yılında hızla artarak 364.724 kişiye ulaştığı
ve 2010-2011 yıllarında ise karayolu ulaşımının neredeyse ikiye katlandığı görülmektedir.
2010 yılında 660.204 kişiye ulaşan karayolu ulaşım rakamının bu yıldan itibaren düşüş
kaydettiği ve 2011 yılında karayolu ulaşımı rakamının 592.903 kişiye gerilediği
anlaşılmaktadır.
Ulusal ulaşım istatistiklerinin yanı sıra Hatay ili özelinde uluslararası ulaşım istatistikleri
de bu kentin ekonomik ve ticari hayatına dair önemli göstergeler olarak kabul edilmektedir.
IMPR-55
Yıl
Bölge kodu
Bölge adı
Hava yolu Demir yolu
Kara
Deniz yolu
yolu
2008
TR631
Hatay
-
-
328897
1000
2009
TR631
Hatay
-
-
389353
2040
2010
TR631
Hatay
12589
-
640347
1103
2011
TR631
Hatay
13179
-
479494
1325
Tablo 17: TÜİK 2008-2011 Uluslararası Ulaşım İstatistikleri
52
Tablo 14’te TÜİK’in Hatay ili özelinde 2008-2011 yılları arasında uluslararası havayolu,
demiryolu, karayolu ve denizyolu ulaşım istatistikleri yer almaktadır. Tabloya bakıldığında ilk
göze çarpan durumun Hatay gibi önemli bir uluslararası geçiş noktasının demiryolu ağına
sahip olmadığı ve Hatay ilinin bölgeye demiryolu ağıyla açılım sağlayamadığı görülmektedir.
Yine Hatay ili özelinde uluslararası ulaşımın karayolu ağırlıklı gerçekleştiği ve karayolu
ulaşımının ardından havayolu ve denizyolu ulaşımının geldiği anlaşılmaktadır. Tabloya
bakıldığında, 2008 yılında karayolu ulaşımında 328.897 kişi olarak tespit edilen rakamın 2009
yılında artış gösterdiği ama özellikle 2010 yılında bu rakamın katlanarak arttığı
görülmektedir. 2010 yılında 640.347 kişilik uluslararası karayolu ulaşım rakamının 2011
yılına gelindiğinde ise düşüşe geçtiği ve bu düşüşün yaklaşık % 24 oranında gerçekleştiği
anlaşılmaktadır.
Yıl
Bölge kodu
Bölge adı
Hava yolu
Demir yolu
Kara yolu
Deniz yolu
2008
TR631
Hatay
-
-
317396
1881
2009
TR631
Hatay
-
-
377858
1850
2010
TR631
Hatay
12114
-
618059
1146
2011
TR631
Hatay
12816
-
468482
1309
Tablo 18: TÜİK 2008-2011 Uluslararası Yabancı Hareketliliği İstatistikleri
52
Tabloda yer alan istatistikler transit geçişleri de kapsamaktadır.
IMPR-56
Tablo 15’te yer alan TÜİK istatistikleri 2008-2011 yılları arasında gerçekleşen yabancıların
ulaşım hareketliliğini göstermektedir. Bir önceki tabloda yer alan uluslararası ulaşım
istatistiklerinin Türkiye vatandaşlarını da içerdiği düşünüldüğünde tablo 15’te yer alan
istatistiklere göre, Hatay’ın uluslararası ulaşım hareketliliğinin yoğun şekilde yabancılardan
oluştuğu anlaşılmaktadır. Bir önceki tabloda yer alan 2008-2011 yılları arası artış ve düşüş
rakamları ve oranlarının burada da aynı şekilde gerçekleştiği ve 2010 yılından sonra Hatay’da
yabancı hareketliliğinin yaklaşık % 25 oranında düşüş kaydettiği görülmektedir.
TÜİK tarafından hazırlanan istatistiklere bakıldığında, özellikle Hatay ili özelinde ulaşım ve
dış ticaret/ihracat rakamlarının 2008-2011 yılları arasında devamlılık arzeden bir artış
yaşandığı ve 2011 yılının ikinci döneminden sonra ise gerek ulaşım gerekse de ihracat
rakamlarının ciddi düşüş kaydettiği açıkça görülmektedir.
Diğer yandan son aylar itibariyle bakıldığında ise Hatay’a gelen yabancı sayısının daha iyi
açıklayıcı olacağı görülmektedir. 2011 yılının Temmuz ayında Hatay’a gelen yabancı sayısı
280.423 kişi iken yaptırım kararlarının yürürlüğe girdiği 2012 Ocağında Hatay’a gelen
yabancı sayısı 186.962’e düşmüştür. 2012 yılının Temmuzunda ise 55.968 kişiye
gerilemiştir.53
Söz konusu yabancılar arasında Suriye’deki savaştan dolayı Türkiye’ye giriş yapan
Suriyeliler de buna dahildir. Dolayısıyla daha önce Suriye üzerinden Hatay’ı alış veriş veya
turistik amaçlı yapılan ziyaretlerde ciddi bir düşüş olduğu gözlemlenmektedir. Ayrıca bu
sayıya Batı ve diğer ülkelerden de Hatay’a yapılan ziyaretlerin eklendiği dikkate alındığında
yerel ekonominin Suriye ile yaşanan krizden etkilendiği dikkat çekmektedir. Bu bağlamda
yerel düzeyde otellerin, restoranların ve kapalı çarşı esnafının Suriye’den kaynaklanan
krizden ciddi şekilde etkilendiği yerinde yapılan gözlemlerle de tespit edilmiştir. Hatay
merkezde Hatay-Halep arası çalışan iki ayrı taşıma firmasında yaklaşık 250 araç hergün
taşımacılık gerçekleştirmekteydi. Gelenlerin bir kısmı günü birlik gelirken diğerleri de hafta
sonlarını bölgede geçirmekteydi. Krizler birlikte söz konusu araçların tümü de faaliyetlerine
son vermiş durumdadır. Ayrıca Lübnan’dan da Humus üzerinden Türkiye’ye gelenler olduğu
belirtilmekteydi. Kriz söz konusu ziyaretlerin de durmasına yol açmıştır. Bundan dolayı
Hatay’daki yerel ekonomik hareketlilik ciddi şekilde etkilenmiştir. Özellikle Suriyeli
53
http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/TR,9854/sinir-giris-cikis-istatistikleri.html
IMPR-57
turistlerin bir kısmının hafta sonu kaldığı Harbiye bölgesi esnafı ve Hatay merkez Kapalı çarşı
esnafı ile birlikte krizden etkilenen en önemli iki kesim olmuştur.
Tüm bunların yanı sıra sınır ticaretinin durması da Hatay’da yerel ekonomide ciddi bir
daralmaya yol açmaktadır. Suriye ile ilişkilerin kötü olduğu dönemlerde de bölgede belli bir
sınır ticaretinin olduğuna dikkat çeken Hataylılara göre sınırın fiili olarak kapatılması, ve
sığınmacıların sınırsız bir şekilde Suriye’ye girip çıkışlarına izin verilmesi sınır ticareti ile
yıllardır geçimini sağlayan yaklaşık 25 bin ailenin zor durumda kalmasına yol açmıştır.
Görüştüğümüz Hataylılar sınır ticaretinin temelde iki şekilde gerçekleştiğine dikkat çekmiştir.
Kendi araçları veya Hatay-Halep arası çalışan araçlarla Suriye giden kişiler kendi geçimlerin
sağlayacak şekilde Suriye’den mal ve bazen de benzin almaktaydılar. Ancak sınırın
kapanmasıyla birlikte ilk kez söz konusu ticaretin durduğuna dikkat çekmektedirler. İkinci
durumda ise doğrudan sınır ticaretiyle Suriye içine ve Suriye’den Türkiye’ye mal getirdikler
bir kesimin olduğuna ve bunlarında diğerlerinden farklı olarak daha büyük br gelir elde
ettikleri belirtilmektedir. Ancak, son krizle birlikte Suriye ile yaşanan tüm sınır ticaretinin
durduğunu belirten Hataylıların devletten bu konuda kendileri için bazı ekonomik destekte
bulunmasını talep etmektedirler.
C. SURİYE KRİZİNİN KARA YOLU TAŞIMACILIĞI BAĞLAMINDA HATAY
EKONOMİSİNE OLAN ETKİSİ
Suriye-Türkiye arasındaki krizin Hatay ekonomisi üzerindeki en önemli etkisi taşımacılık
alanında kendini hissettirmiştir. Türkiye’nin İstanbul’dan sonra ikinci büyük taşımacılık
filosuna sahip olan Hatay özellikle Orta Doğu ülkelerine gerçekleştirilen karayolu ihracatında
oldukça önemli bir pay almaktadır. Arapça bilen kesimler tarafından ağırlıklı olarak
gerçekleştirilen taşımacılık, krizle birlikte ekonomik bir daralma yaşamaya başlamıştır. Kriz
öncesi yaklaşık 10.000 bin Tır Hatay, Türkiye´de uluslararası yük taşımacılığı yapan taşıtların
yaklaşık % 11’ini bünyesinde barındırmaktadır. Kayıtlı yaklaşık 10.000 adet araçla
Türkiye’nin İstanbul’dan sonra ikinci büyük nakliye filosuna sahiptir. Arap ülkelerine
gerçekleştirilen taşımacılığın merkez noktası olan Hatay, Türkiye’nin ve yakın bölge
ülkelerinin Arap ülkelerine açılan kapısı konumundaydı. Taşımacılık bir yandan bölgedeki
yaş ve kuru taşımacılığının ana gövdesini oluştururken diğer yandan da yerel düzeyde de
Hataylı şoförlerin önemli bir geçim kaynağıydı. Sefer başı bölgeye göre değişmekle birlikte
IMPR-58
500 ile 1500 dolar arası gelir elde eden Hataylı şoförler Türkiye ile Suriye arasında ilişkilerin
soğuk olduğu dönemlerde de sorunsuz bir şekilde taşımacılık gerçekleştirmekteydiler. Ancak,
son krizde Türkiye’nin de sürece müdahil olması, muhaliflerin Hataylı Arap Alevi şoförlere
ve firmalara karşı sınır bölgesinde eylemlerde bulunması ve Suriye içerisinde yaşanan
istikrarsızlık 2012 Temmuzu öncesi de birçok şoförün işi bırakmasına yol açmıştı.54
Nakliye sektörünün durma noktasına gelmesine karşın Temmuz 2012’de yalnızca iki firmanın
iflasını açıklamış olması dikkat çekicidir. Proje ekibinin bölgede gerçekleştirdiği toplantılarda
söz konusu olguda ilgili sektör temsilcilerine sorulmuştur. Hatay Sanayi Odası Başkanına
göre kriz öncesi dönemde Tır sayılarını artıran nakliyeciler krizle birlikte ellerindeki
sermayeleri satışa çıkartarak krizi atlatmaya çalıştıklarından halı hazırda iflaslar açıklanmıyor.
Ancak, krizin sürmesi durumunda bir çok firmanın iflasını açıklayacağını belirtmiştir.55
Büyük çoğunluğu krizden önceki yıllarda alınan Tırların kredi ile alındığını ve bir süre sonra
kredilerin ödenmesi için ellerindeki araçları satışa çıkartıldığına dikkat çeken sektör
temsilcileri, hükümetin kendilerine destek vermemesi durumunda orta dönemde nakliye
sektörünün ve söz konusu sektörden geçimi sağlayan binlerce kişinin büyük zorluklarla karşı
karşıya kalacağını ifade etmişlerdir. Bu kapsamda krizin doğrudan nakliye sektörü üzerindeki
etkilerini veriler üzerinden açıklayacak olursak şöyle bir durumla karşılaşırız.
Cilvegözü Sınır Kapısı
Temmuz 2010
Temmuz 2011
Aralık 2011
Temmuz 2012
Ağustos 2012
EĢya taĢımalı ve eĢya dolu taĢımacılık, araç sayısı
15.000
15.000
7.980
3.023
30
Tablo 19: Taşımacılık ve Araç Sayısı
Tablodan da anlaşıldığı üzere Hatay’ın Suriye ve Arap Orta Doğusuna nakliyecilikte açılan
sınırı kapısı olan Cilvegözü sınır kapısındaki araç sayısında krizle birlikte oldukça önemli
sayılacak değişikler yaşanmıştır. Çilvegözü’nden 2010 Temmuzundan eşya taşımalı ve eşya
dolu çıkış yapan araç sayısı yaklaşık 15 bin araç Suriye’ye giriş yapmıştır.56 2011
Temmuzunda da benzer rakamlara ulaşılmıştır. Ancak yaptırım kararlarının alındığı 2011
54
Hataylı Şoförlerle gerçekleştirilen mülakat ve görüşmeler, Temmuz ve Ağustos 2012.
Hatay Sanayi Odası temsilcileri ile gerçekleştirilen görüşmeler, Temmuz 2012.
56
http://www.kugm.gov.tr/BLSM_WIYS/KUGM/tr/Belgelik/sinir_gecis/2010/20110110_151928_2769_1_44520
.pdf
55
IMPR-59
Aralığında ise söz konusu araç sayısı aniden %50 düşüş kaydetmiştir. 2011 Aralık ayında
eşya taşımalı çıkışlar 4,120 olurken eşya dolu araç çıkışı da 3,860 düşmüştür.57 Araç
sayılarındaki düşüş krize paralel olarak sürmüş ve 2012 Temmuzuna gelindiğinde ise eşya
taşımalı çıkışlar 1,611’e gerilerken eşya taşımalı çıkışlarda 1,592’e düşmüştür. Ancak, 20
Temmuz’da sınırın Suriye sınırında ve ara bölgede Hataylı 12 Tır’ın yağmalanması ve
yakılması ile sınırdan geçişlerde durma noktasına gelmiştir. Bu kapsamda 2012 Ağustosuna
eşya taşımalı araç çıkış sayısı 28’e düşerken eşya dolu çıkış sayısı da 2’e düşmüştür. Aynı
şekilde transit dolu çıkış araç sayısı da 1’e düşmüştür.58 Karşılaştırmalı olarak bakıldığında
2010 yılında, Cilvegözü Gümrük Kapısı'ndan giriş ve çıkış yapan kamyon-TIR sayısı 172 bin
419 iken, 2011 yılında bu sayı yaklaşık %13 oranında bir azalmayla, 150 bin 104'e düşmüştür.
2012 yılı mayıs ayı itibariyle, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 41'lik bir düşüşle, 38 bin
617 kamyon-tır giriş-çıkış yapmıştır.59 Ağustos 2012’de Suriye üzerinden de Türkiye mal
getirilemediğini belirtmek gerekir. Dolayısıyla Türkiye’den Suriye’ye ya da Suriye’den
Türkiye’ye mal taşımacılığının yaklaşık %99.9 oranında azaldığı görülmektedir. Irak’taki
istikrarsızlıktan dolayı Türkiye dışındaki yakın bölge ülkeleri de Orta Doğu ile ticaretini
Türkiye ve özellikle Hatay üzerinden sürdürmekteydiler. Ancak, gelinen aşamada Suriye’ye
ve Suriye üzerinden Arap ülkelerine ihracatın durma noktasına geldiği yerinde yapılan
gözlemle de tespit edilmiştir.
Kriz doğrudan nakliye sektörünün durmasına yol açarken aynı zamanda söz konusu 15 bin
aracın da önemli bir kısmının doğrudan Türkiye’den Suriye ve Suriye üzerinden Orta
Doğu’ya mal taşıdığına dikkat çekmek gerekir. Özellikle kuru ve yaş gıdanın dışında
tekstilden dondurmasına kadar birçok mal nakliye sektörü üzerinden Orta Doğu’ya
taşınmaktaydı. Nakliye sektörü için ilk önce devreye sokulan Mersin Mısır Ro-Ro hattının
daha sonraları İskenderun-Mısır Ro-Ro seferleri ile desteklenmesi önemli bir adım olmakla
birlikte yaklaşık 85-90 TIR kapasiteli gemilerin çalıştığı hatlar maliyet ve zaman sorunundan
nakliyecilerin ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Ayrıca, yaş gıda gibi ihraç mallarının bazen
10-15 günü bulan sürelerde teslim noktalarına ulaştırılması da söz konusu malları ihraç eden
şirketler ve üreticiler açısından önemli bir sorun olarak durmaktadır. Dolayısıyla Ro-Ro
seferlerinin Suriye krizinden yaşanan ekonomik sorunlara çözüm getiremeyeceği ileri
57
http://www.kugm.gov.tr/BLSM_WIYS/KUGM/tr/Belgelik/sinir_gecis/2011/20120103_085324_2769_1_64.pdf
http://www.kugm.gov.tr/BLSM_WIYS/KUGM/tr/Belgelik/sinir_gecis/2012/20120905_135528_2769_1_64.pdf
59
Mehmet Ezer, “Hatay Böyle Kriz Görmedi”, 29.07.2012, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/21094109.asp
58
IMPR-60
sürülmektedir. Nitekim, Hatay’da yapılan görüşme gözlemlerde de görüldüğü üzere Hatay
binlerce nakliye aracının satılığa çıkartıldığı bir il haline dönüşmüştür.
D. KRİZİNİN ETKİSİNİ AZALMAK İÇİN HATAYLILARIN TALEP ETTİKLERİ DESTEK
ADIMLARI: ÖNERİ VE TAVSİYELER
Türkiye ile Suriye arasında yaşanan krizin doğrudan Hatay bölgesini ekonomik açıdan
etkilediği tespit edilmiştir. Söz konusu etkinin boyutu ise sektörel düzeyde değişiklik
göstermektedir. Özellikle sınır ticaretiyle ilgilenen kesimlerin yanı sıra nakliye sektörü, yerel
işletmeler ve yerel esnaf Suriye ile yaşanan krizden ciddi şekilde etkilenmiştir. Krizin uzun
süreye yayılması durumunda Hatay’da daha büyük ekonomik sıkıntıların ortaya çıkacağı ve
bunun da sosyal ve toplumsal sorunlara yol açacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla hükümetin
acil olarak Hatay’a yönelik bazı ekonomik içerikli adımlar atması gerektiği bölgede yapılan
saha araştırması sonucu tespit edilmiştir. Hatay’daki istikrar açısında birincil derecede
alınması gerekilen önerileri ise şu şekilde ifade etmekte yarar var. 60
a. Nakliye sektöründe yaşanan krize yönelik olarak, bankalardan kredi ile alınmış araç
sahiplerine ve firmaları kapsayacak şekilde özel bir düzenlemenin acilen
gerçekleştirilmesi
b. Hatay bölgesindeki küçük ve orta ölçekli işletmeler için özel bir destek yasasının
çıkartılması.
c. Suriye’ye ihracat yapan işletmelere yönelik ekonomik içerikli acil ekonomik destek ve
Suriye ile ticaretin geliştirilmesine yönelik hükümetin sunduğu siyasi desteğin bir
karşılığı olarak bu konuda gerçekleştirilen harcamaların en azından maliyetlerinin
karşılanması
d. Yerel ekonomiyi canlandırmak için Mısır ve Lübnan’a günlük düzenli olarak hızlı
feribot seferlerinin düzenlenmesi talep edilmektedir.
60
Hatay Sanayi Odası, Hatay Ticaret Odası, Nakliye Sektörü Temsilcileri, Sivil toplum liderleri, Yayladığı,
Reyhanlı, Harbiye ve Hatay merkezdeki esnaf ve küçük işletme temsilcileri ile gerçekleştirilen görüşmelerden
derlenmiştir.
IMPR-61
e. Yayladağ sınır kapısındaki alt yapı çalışmalarının hızlı bir şekilde tamamlanması ve
söz konusu bölgelerdeki nakliye seferlerinin istikrarlı sürdürülmesi için girişimlerde
bulunulması
f. Hatay bölgesinde faaliyet gösteren esnaflara yönelik en az bir yıl olmak koşuluyla
Bağ-Kur ve SGK borçları ertelenmesi talep edilmektedir
g. Orta ve küçük ölçekli işletmeler için vergi ödemelerine yönelik yeni bir düzenlemenin
çıkartılarak, vergi ödemelerinin en az 1 yıl ertelenmesi
h. Yıllardır geçimini şoförlükle gerçekleştiren nakliye sektöründeki bireylere kriz
süresince belli iş olanaklarının yaratılması
i. Suriye ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkiler ve hükümetin teşvikiyle bölgeye yatırım
yapan turistik işletmelere ekonomik ve mali destek programlarının acilen yürürlüğe
sokulması
j. Hatay iline yerleştirilen sığınmacılar için devlet tarafından alınan gıda ve diğer
ihtiyaçların birkaç firmadan karşılandığına dair iddialar yoğun bir şekilde gündeme
gelmektedir. Bu konuda acilen yeni bir düzenlemenin yapılarak sığınmacıların için
gerçekleştirilen harcamaların doğrudan ve geniş bir kesimi içerisinde alacak şekilde
Hataylı esnaflardan karşılanması talep edilmektedir.
k. Ro-Ro seferlerinden kaynaklanan maliyetlerin bir kısmının devlet tarafından
karşılanması
l. Hatay iline bağlı vergi mükelleflerine yönelik destek mahiyetinde vergi indirimleri ve
vergi ödeme ertelemelerinin hayata geçirilmesi
m. Özel Bankaların Suriye krizinin ardından Hataylı şirketlere kredi dağıtımına yeni bir
devlet desteği sağlanması. Özel Bankalar eski kredilerin geri ödenmesinde yaşanan
sorunları da dikkate alarak kredi politikasını değiştirmesinin devlet tarafından önüne
geçilmesi talep edilmektedir. Ayrıca özel banka kredilerinin geri ödenmesinde
yaşanan sorunlar karşısında devletin bir girişimde bulunarak ödemeleri en az 1 yıl
ertelemesi talep edilmektedir. Bunların yanı sıra devlet bankalarının da kredi
dağıtımında Hataylı şirketlere yaşanan krizden dolayı bazı ayrıcalıklar tanıması
IMPR-62
n. Suriye ile gerçekleşen sınır ticaretinden geçimini sağlayan yaklaşık 25 bin aileye
yönelik en az bir yıllık mali destek sağlanması. Ayrıca son dönemde sınır ticaretinin
gümrük kapılarının arasında tampon bölgeye temel ihtiyaçların taşınması şekinde
gerçekleştirildiği; ancak söz konusu ticaretin Suriyelilerin denetimine geçtiği ifade
edilmektedir. Suriye plakalı araçların giriş-çıkışına izin verilirken, Türkiye plakalı
araçların gümrükten geçişine izin verilmemesinin kendi ticaretlerini olumsuz
etkilediğini öne sürmektedirler.
o. Hatay bölgesindeki çiftçiler Suriye krizinde hem ham madde bulma hem de üretimlerine
pazarlama da sorunlara yol açtığına dikkat çekerek, mazot, elektrik ve gübre indiriminin
sağlanması ve çiftçilerin Suriye ve Suriye üzerinden Arap ülkelerine ihraç ettiği ürünlere
devlet alım garantisinin sağlanması talep edilmektedir. Örneğin, Suriye’den getirilen
çiğitin ithalatının engellenmiş olması nedeniyle fabrikalar hem yağ hem de küspe
işlemekten mahrum kalmasının yerel istihdamı da olumsuz etkilediği ileri sürülmektedir.
p. Türkiye-Suriye sınırında denetimi sağlayan muhalif güçlerin çetecilik yapmasının
engellenmesi için onlar üzerindeki siyasi gücün kullanılması. Gümrüğe gelen Suriyelilere
ve Türkiyelilere karşı kötü muamele yapılmasının önüne geçilmesi
q. Sınır kapılarında yasak olmasına rağmen rüşvet karşılığı kaçak insan geçiriyorlar,
Devletin sınır kapılarında ve gümrükte adaleti sağlaması için personel eğitimini vermesi
gerekir.
r. Hataylı bir vatandaş, yakın akrabalarım savaştan kaçıp geldiklerini ve bir süre sonra geri
dönmek istediklerinde pasaportsuz olduklarından gümrükten geçişlerine izin verilmediğini
bundan dolayı dağdaki nöbet değişimini bekleyip o esnada sınırdan Suriyelileri geçirdiğini
ifade etmiştir. Bazı
Suriyelilerin sınırdan
rüşvet karşılığı insan geçirmesinin
engellenmesini talep etmektedir.
s. Hatay ili ve çevresinde sağlık alanında yerel halkın ihtiyaçlarını giderici yeni
düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Örneğin, Reyhanlı’da tek hastane var bütün yaralı
Suriyeliler buraya getiriliyor, yeni sağlık ocağı da açıldı ancak bununda yeterli olmadığı
dile getirilmektedir. Temel şikayet konusu Suriyelilere öncelik tanınması ve yerel halkın
bütün gün sıra beklemesine rağmen temel sağlık hizmetlerinden beklediği gibi
yaralanamamasıdır. Bölgeye yeni ambulans ve sağlık personelinin getirilmesine rağmen
IMPR-63
tüm ambulans ve doktorların önceliği acil olmaları nedeniyle Suriyelilere verdiğine dikkat
çekilmekte ve bu konuda Suriyeliler için ayrı sağlık birimlerinin acilen inşa edilere, yerel
halkla Suriyelilerin ayrı sağlık birimlerinden hizmet almasının önünün açılması talep
edilmektedir. Ayrıca bazı sağlık personeli de gelen Suriyelilere müdahale edilirken,
mezhepçilik suçlamasıyla karşı karşıya kaldıklarına dikkat çekmiştir. Bundan dolayı proje
ekibi olarak yalnızca Suriyelilerin yaralanabileceği yeni sağlık birimlerinin açılarak, yerel
düzeyde ortaya çıkan sorunların giderilmesini önermektedir.
t. Son olarak Hatay ili ve çevresinde yaşayanlar Suriyelilerin gelişinden kaynaklanan kira ve
benzeri giderlerinin yaşanan artışın aile bütçelerini ciddi şekilde etkilediğini ve devletin
bu konuda kendilerine destek olmasını talep etmektedirler.
IMPR-64
IMPR AKADEMİK KADRO
Doç. Dr. Veysel Ayhan, IMPR Başkanı
Dr. Kaan Dilek, IMPR Genel Koordinatörü
Prof. Dr. Kamuran Reçber
Prof. Dr. Muzaffer Ercan Yılmaz
Doç. Dr. Aziz Hassan Barzani
Abdennour Toumi
Özkan Gökcan
Veysel Kurt
Mehmet Öztürk
Ceng Sağnıç
Doç. Dr. Mehmet Dalar
İlhan Sağsen
Doç. Dr. Ali Yaman
Fatih Şen
Yrd. Doç. Dr. Müslüm Basılgan
Erhan Demircioğlu
Yrd. Doç. Dr. Jotiar Mahmut
Yrd. Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek
Yrd. Doç. Dr.Hüseyin Şeyhanlıoğlu
Yrd. Doç. Dr. Devrim Ümit
Başak Atalay
Ümit Algan
Nazlı Ayhan Algan
Hatice İbiş
Dr. Kemal Kaya
Muzaffer Kural
Dr. Ümit Kılınç
Yurdanur Kuşçu
Çetiner Çetin
Hakim Bakır
Hakan Demir
IMPR-65
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan tarihi, stratejik, toplumsal ve
siyasal değişim bir çok açıdan Türkiye’de farklı arayışların ortaya
çıkmasına yol açmış bulunmaktadır. Yaşanan değişimi yakından takip
etmek, gelişmeleri ve değişim sürecini anlamaya ve analiz etmeye
çalışmak başlı başına bir araştırma, yoğunlaşma ve uzmanlaşmayı
gerektirmektedir. Akademik kaygıların hakim olduğu ve kurumsal
düzeyde de bölgeye odaklanmış çalışmaların ilerleyen dönemlerde
hem bölgemiz hem de toplumsal istikrar ve barış arayışı içinde olan tüm
kesimlere yeni bir bakış açısı kazandıracağı açıktır.
Uluslararası Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi’ne (IMPR) yön veren
unsurların başında, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan tüm toplumsal grupların çıkarlarını, barışını ve işbirliğini en üst seviyede
gerçekleştirilmesine katkı sağlayıcı araştırmalar, çalışmalar ve etkinlikler
yapmaktır. IMPR çalışmalarının ilkelerini oluşturan temel vizyon ve
misyon ise barış ve toplumsal istikrar odaklı bilgi üretimi olacaktır. Bu
bağlamda IMPR bölge halklarının hiçbir ayrım gözetmeksizin barış
içinde bir arada yaşama iradesini tüm kaygıların üstünde bir öneme
sahip olduğu ilkesiyle hareket etmektedir.
Tarihsel, siyasal, toplumsal ve kültürel olarak kendisini Orta Doğu ve
Kuzey Afrika’nın bir parçası olarak tanımlayan IMPR, Orta Doğu ve Kuzey
Afrika’yı dışarıdan değil içeriden anlama gayreti, isteği ve çabasının bir
sonucu olarak 2012 Haziranında kurumsal yapısını oluşturmuştur. Bir
düşünce kuruluşu olarak IMPR birey odaklı ve interdisipliner bir çalışma
modeli benimsemektedir. Düşünce kuruluşu-akademi arasındaki
ilişkileri en üst seviyede önemseyen IMPR yayınlarında tarihsel, kültürel,
siyasal ve toplumsal derinleşmeye önem vermektedir.
Adres: Mustafa Kemal Mah. Barış Sitesi 2093 (74) Sok. No: 46 Bilkent-Ankara
Telefon: +90 312 287 70 10 Faks: +90 312 287 70 16
www.impr.org.tr