dosyayı indir

Transkript

dosyayı indir
Editör...
İ ç i n d e k i l e r
Editör (Okan AVŞARKOCAOĞLU)
Koraf Koraf Binboğa’ya Göçtu Mu? (Ahmet Z. ÖZDEMİR)
İnsanoğlu Yaşına (Battal KORKMAZ)
Aşiretin Döğüş Etti Duydun mu? (Yılmaz ILIK)
Arın Gel (Gülhan ÇABUCAK)
Çabucak’ın Ağıdı (Okan AVŞARKOCAOĞLU)
Bekir Öğretmenin Ağıdı (Necip TOPUZ)
Kavurga (Kerim YILMAZ)
Tomarza Merkez ve Bağlı Belediyeleri (Alemdar ÜNLÜ)
Mükrimin Halil YINANÇ (Adnan Menderes KAYA)
Kuğuoğulları (Adnan Menderes KAYA)
Sözlük
OKUNTU
Saygı Değer okurlarımız;
1
2
6
8
12
14
16
18
22
30
34
38
AVŞARELLERİ E-KÜLTÜR DERGİSİ
SAYI: 7
TEMMUZ - 2016
WEB ADRESİ:
http://www.avsarelleri.com
E-POSTA
[email protected]
Yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlara aittir.
Dergimizin yedinci sayısı ile
yine sizlerle birlikteyiz.
Okan AVŞARKOCAOĞLU
Ramazan Bayramının Tüm özgürce kullanabilirsiniz.
İnsanlığa Huzur ve mutluluk geDergimiz de paylaşımda butirmesi dileklerimle Bayramınızı lunmak isteyenlerin katkılarını
şimdiden kutluyorum.
bekliyorum.
Avşar Türkmenlerinin Tarihi
Dergimize katkıda bulunarak
ve kültürünü ilgilendiren konular- da bazen tesadüfen bazen de bi- içeriğini zenginleştiren Yazarlar
linçli olarak çevremizden bir ağıt, ve Şairlerimiz Ahmet Z. Özdemir,
bir hikâyeleşmiş anı öğreniyorum. Adnan Menderes Kaya, Alemdar
İnşallah bunları yazıya dökebilir- Ünlü, Gülhan Çabucak, Kerim Yılsem önümüzdeki sayılarda sizlerle maz’a teşekkür ediyor, Rahmetli
Battal Korkmaz’ı da rahmetle anıpaylaşmaya çalışacağım.
yorum.
Çok önemsediğim için Yine
Geleceğin ülkemize, dünyatekrarlıyorum; Kültür bilgileri in- sanda bir emanettir. Emanetin ise mıza huzur ve mutlu yarınlar getirsahibine yani halka teslim edilme- mesi dileklerimle…
si gerekir. Bundan dolayı çalışmaHoşça kalın.
larınızda bana ait olan derlemeleri 1
AHMET Z. ÖZDEMİR
Ahmet Zemci Özdemir, 1934
yılında Kayseri’ye bağlı Sarız ilçesinin Karayurt köyünde doğdu. İlkokulu bu köyde bitirdikten
sonra Pazarören Öğretmen Okulu (1956), Bursa Eğitim Enstitüsü
Edebiyat Bölümü (1960), Anadolu
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat
bölümünü bitirdi.
Şakacı ve cana yakın kişiliği nedeniyle öğrencilerinin taktığı Şeker
Ahmet lakabı, onu tanıyanlarca
yaygın olarak kullanılmaktadır.
Emekli olduktan sonra başta
yetiştiği Sarız yöresinin kültürü olmak üzere, Halkbilim ağırlıklı kitaplar yayınladı. Dadaloğlu ile ilgili yöreden bakışlar içeren bir kitap
Uzun yıllar yurdun çeşitli yer- yayınladı, yörenin ünlü ağıtlarını
lerindeki okullarda, ağırlıklı olarak ilk kez öyküleriyle birlikte kapsamÖğretmen Okullarında ve Eğitim lı bir Kültür Bakanlığı yayını olarak
Enstitüsünde öğretmenlik yaptı.
yazılı kültüre aktardı.
2
Halkbilimi ve Türk Dili
konularında çok sayıda makaleleri bulunan yazar, çeşitli sempozyumlara konuşmacı olarak katıldı.
TRT’de Derin Kökler, Anadolu’da
Zaman, Seyyahların İzinde belgesellerinde danışmanlık yapan Ahmet Z. Özdemir; Folklor Araştır-
ma Kurumu, Dadaloğlu Derneği
tarafından verilen ödüllerin de sahibidir.
Son olarak, Troya Kültür Sanat Derneği tarafından, 23. Pertev Naili Boratav Halkbilimi Özel
Ödülü verilmiştir.
Yazarın Yayımlanmış Eserleri:
-Avşarlar ve Dadaloğlu, Dayanışma Yayınları 1985, İkinci baskı Ürün Yayınları 2007
-Öyküleriyle Ağıtlar 1- Kültür Bakanlığı Yayınları 1995, ikinci baskı 2002
-Öyküleriyle Halk Şiirleri, Ürün Yayınları. 1998
-Öyküleriyle Ağıtlar 2. Cilt, Kültür Bakanlığı Yayınları.2001
-Sarız’da Düğün, TRT’de “Avşar Düğünü” adıyla yayımlandı, Kayseri Büyükşehir Belediyesi
Yayınları. 2005
-Osmanlı’dan Günümüze İki İleri Bir Geri. Ürün Yayınları. 2006
-Gün Gördüm Günler Gördüm, Ürün Yayınları. 2009
-Adil Tol’un Osmanlı Tarihi Notları- Düzenleyip yayıma hazırladı. Ürün Yayınları. 2014
3
KORAF KORAF BİNBOĞA’YA GÖÇTÜ MÜ?
Padişah Abdülaziz zamanında Derviş Paşa'nın ve Cevdet Paşa'nın
yaptıkları iskân - Cevdet Paşa'nın yazdıklarının tersine - çok kanlı olmuştu. Bu iskânla, özellikle Avşarlar güç duruma düşmüşlerdir: Avşarların hem Uzunyayla'ya gitmeleri hem de Çukurova'ya inmeleri yasaklanmıştır.
İskân emri oldu aşiret yasta
Kız gelin kalmadı hep oldu hasta
Dadaloğlu'm hapis derler Payas'ta
Kanat takıp sur duvardan uçtu mu?
Bu kargaşada askerler, Dadaloğlu'nu yakalayıp Payas kalesine hapsetmişlerdir. (Namık Kemal de Kıbrıs- Magosa'ya gönderilirken bir süre
bu kalede hapsedilmişti. Hatay il Yıllığı, s. 114, 1973)
1865 yılında yapılan iskânın da söz konusu edildiği, Cevdet Paşa'nın Ma'ruzat ve Tezakir adlı eserlerinde bu hapis konusuna değinilmediği gibi Dadaloğlu'nun adından bile söz edilmemektedir.
Söylentiye göre, rüzgârlı bir günde Dadaloğlu Payas kalesinden hasırdan bir kanat yaparak oradan atlayarak kaçıp kurtulmuştur.
Bu şiirle Dadaloğlu, Reyhanlı boy beyi Mürseloğlu'ndan Çukurova'nın ahvalini sormaktadır.
Sana derim sana Bey Mürseloğlu
Asi suyu dalgalanıp coştu mu?
Şirin olur Bahadır'ın güzeli
Koraf koraf Binboğa’ya göçtü mü?
Yine Kad'oğlu mu Maraş valisi
Uslandı mı Dalkılıçlı delisi
Ahmet Bey'di Elbeyli'nin ulusu
Ferman çıkıp İstanbul’a göçtü mü?
Adana'ya divan harbi konunca
On yedi bey o celseye varınca
Derviş Paşa iskân emrin verince
Kozanoğlu beyliğinden düştü mü?
4
Mürseloğlu: Reyhanlı oymağının beyi
Asi Suyu: Hatay ilinden geçen Asi ırmağı.
Bahadır- Bahadırlı
:Kırıkhan yöresinde oturan bir Türkmen oymağı.
Koraf koraf: Öbek öbek, küme küme.
Binboğa: Ünlü Binboğa dağı.
Kadıoğlu: Kahramanmaraş'ta ünlü bir aile.
Dalkılıçlı: Türkmenlerde bir oba adı. Kadirli'nin Mehmetli ve Azaplı (Avşarlı) köylerinde
otururlar.
Ahmet Bey: Ünlü halk öyküsü kahramanı Elbeylioğlu. Padişah fermanıyla İstanbul'a sürgün edilmişti.
Elbeyli: Avşar Türkmenleri içinde bir oymak.
On yedi Bey:
Çukurova'da yaşayan Türkmen oymaklarının beyleri kastediliyor.
Celse: Oturum.
Kozanoğlu: Ünlü Kozanoğlu Ahmet Bey.
Payas: Hatay'a bağlı bir ilçe. Yüz yıl kadar önce Dörtyol, Payas'a bağlı bir köydü. O za­
manlar Payas sancak merkeziydi, şimdi Dörtyol ilçesine bağlı kasaba.
Şiir, 1981 yılında Kadirli- Avşarlı köyünden Mahmut Taşkaya'dan derlenmiştir.
5
İNSANOĞLU YAŞINA
Yirmisinde insan gençlik çağında
Otuzunda gonca gülün bağında
Kırk yaşında insan orta çağında
Ellisinde biraz dur yavaş yavaş
ÂŞIK BATTAL KORKMAZ
Âşık Battal KORKMAZ Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinin Hasırcı köyünde 1932 yılında dünyaya
gelmiştir. Oğuzların 24 boyundan
biri olan Avşar boyuna mensuptur.
Kendisi Hak ve Halk aşığıdır. Cenab-ı Allah tarafından kendisine
verilen ilhamla türkü ve ağıt söylemeye başladığından çevrede Aşık
Battal olarak bilinir.
leri de mevcuttur.
Daha çok Karacaoğlan’dan
etkilenmiş, Karacaoğlan’ın çoğu
şiirlerini ezbere söyler. Sesi de güzel olduğundan köy düğünlerinde
ve ev oturmalarında türkü söyler,
düğünlerde türkülü halay ve türküsüz halay da çekerdi. Bestelerinde
yiğitlik, kahramanlık, doğa sevgisi,
iman ve ahiret hayatı, kişi hayatı,
Aynı zamanda dinine düşkün ülke ve dünyayı etkileyen, kendini
olduğundan köyde camide müez- duygulandıran konular hakkında
zinlik ve imamın olmadığı zaman- besteler yapmıştır.
larda imamlık (hocalık) yaptığından ve Ezan dahi okuduğundan 03.02.2005 tarihinde Kaysedolayı Battal Hoca diye de bilinir. ri’de geçirdiği trafik kazasında 73
Bundan dolayı bestelerinde insa- yaşında iken hakkı rahmetine kanoğlunun dünya ve ahiret hayatı vuşmuştur. Allah rahmet eylesin.
ile imanlı yaşamını anlatan beste6
Ellisinde galan saçın ağarır
Altmışında durmaz nazı çoğalır
Altmış beş de göz perdesinden kalır
Var gençlik kıymetin bil yavaş yavaş
Yetmişinde bak perişan halına
Gözün görmez duman çöker yoluna
Yetmiş beş de bastonun al eline
Iskat vasiyetini et yavaş yavaş
Sekseninde galan hiç görmez gözün
Elinden tutar mı oğlunla gızın
Nasip olduyusa on arşın bezin
Onu da bir yerden al yavaş yavaş
Doksanında çıkan yokuş başına
Akıl ermez bu dünyanın işine
Azrail düşer senin peşine
Var galan hesabı gör yavaş yavaş
Battal söyler insanoğlu yaşına
Bu dünyada neler geldi başına
Battal sen de hiç yorulma boşuna
Bir günde sen giden ver yavaş yavaş
7
olarak gitmiştir. Orada kendisine
yedi çocuk veren eşi Fidan Hanım ile evlenmiştir. Çocuklarının
Alman Kültürü ile yetişmesini istemediğinden 1976 yılında Yurda
kesin dönüş yapmıştır.
Yılmaz ILIK
1940 Yılında Kayserinin Pınarbaşı ilçesi Kadılı köyünde 14
kardeşli bir Avşar ailesinin beşinci
çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
Köyünde okul olmadığı için ancak 11 yaşında Kadirli’nin Büyük-
çeyanlı Köyünde İlkokula başlayabilmiştir. 1956 yılında Kayseri
Gazipaşa İlkokulundan mezun olmuştur. Erzurum ilinin Dumlu bucağında askerliğini yaptıktan sonra
1963 yılında Batı Almanya’ya işçi
8
Günaydın Kayseri Olay Gazetesi’nde “Binboğa’dan Öyküler” adlı köşesinde yayımlamıştır.
1986 yılında geldiği Antalya’da Almanya’da öğrendiği Alçı
Dekorasyon üzerine firma açmış ve
17 yıl kaldığı Almanya’da ilk 2003 yılında BAĞ-KUR’dan emekli
müteşebbis Türk olmak için 572 olmuştur.
ortaklı Özgür – Emek AŞ.’yi Almanya’da kurup Alçıpen Fabrika- Dört kız çocuğu Üniversite
sı’nı Türkiye de inşa edip, faaliyete mezunu, iki oğlu iş adamı olup bir
geçirmek için kredi talebinde bu- kızı da Güzellik uzmanıdır. Kalabalunulmasına rağmen, o sıralarda lık bir aileden gelen Yılmaz Ilık’ın 8
Türkiye de yaşanan ekonomik kriz kız, 5 erkek torunu vardır.
nedeniyle kredi talebi karşılanamamıştır. İlk defa olarak kendisi Yılmaz Ilık halen Dünya’nın
tarafından hazırlatılan geniş çaplı en güzel yeri; çünkü çocuklarımın
fizibilite raporu şimdi ki alçıpen hepsi yanımda dediği Antalya’da
fabrikasının kuruluş aşamasında yaşamaktadır.
ilgililere yol göstermiş bu anlamda
küçük de olsa yine de yurduna bir Asla yaşadığı acıları ve hakatkı sağlamıştır.
yatın anlamını unutmadı. Büyük
umutları ve rüyaları vardı. Hayatı
1979 yılında Kayseri’de Çağ- hep dolu dolu yaşadı. En büyük hadaş Lokantası’nı işletirken çok yallerinden birisi de bu kitabı eline
sayıda ki lokantacıları bir araya almaktı.
getirmek ve yasal bir topluluk oluşturmak için Kayseri Lokantacılar Küçücük yüreğinde yaşadığı
ve Pastacılar Odası’nı kurmuş, ilk annesizlik özlemi ile belki de hep
Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yap- gidenlerin arkasından ağladı ve
mıştır.
ağlayanlarında yüreğindeki acıyı
duydu. Avşar’ın Acıyan Yarası as Avşar olması sebebiyle ço- lında onun ta içinde hep yaşadı.
cukluktan beri duyup dinlediği ve Şimdi bu acıyı çok güzel hikâyelerhatta bizzat içinde yaşadığı birçok le bizimle paylaşıyor.
ağıt, masal ve hikâyeyi 1977 yılında
9
AŞİRETİN DÖĞÜŞ ETTİ DUYDUN MU?
Avşarlar hakkında bir şeyler yazıp da Sevgili Dadaloğlu’nu anmadan olmaz. Onun anısına İlk öyküme Dadaloğlu ile başlıyorum.
Ceritoğulları Aşireti ile Karalar Türkmen aşiretleri arasında Ceyhan’ın Altıgöz Bekirli köyünde kanlı bir çarpışma olur. Karalar Aşiret
beyi Bekir Ağa o zaman sürgün de bulunuyor. Bu büyük çarpışmada
Bekir Ağa’nın dört kardeşi de ölür.
Altı yıl sonra Bekir Ağa’nın sürgün cezası af olur. Bekir Ağa’nın
af olduğunu duyan Türkmen Aşiretleri ve Avşar beyleri Bekir Ağa’yı
karşılamaya giderler. Bir konaklık yolda Bekir Ağa’yı çok kalabalık bir
atlı grubu karşılar. Atlardan inerler, Bekir Ağa’ya tek tek sarılarak hasret giderirler. Bekir Ağa ile karşılaşmadan evvel kardeşlerinin öldürüldüğünü, bu acı haberi Dadaloğlu’nun söylemesine karar verirler. Bekir
Ağa’yı ortalarına alarak etrafında geniş bir daire olurlar. Bekir Ağa kendini karşılayanları tek tek gözle süzer. Araların da kardeşlerinin hiç biri
yoktur, buna bir anlam veremez. Başından geçenleri anlatıp, biraz hoş
beşten sonra: Ağlar, beyler kalan sağlar sizin olsun, ölenlerden hiç haber vermediniz... Altı yıl oldu bilmem ne halde obaların hali? Herkes
suskun ağızları kitlendi. Gözleri gelip Dadaloğlu’nun üzerinde çivilendi.
Dadaloğlu ağır ağır yerinden kalkarak Bekir Ağa’ya yaklaştı elinde sazı
ile Ağam, sana obaların halini sazımla mı, sözümle mi anlatayım?
Bekir Ağa ayakta duran çok sevdiği Dadalı süzdü gözleri ile söyle sevgili
Dadalım, hem sazınla söyle, hem de sözünle, gönlüm ferah bulsun dedi.
Dadaloğlu kalabalık insan halkasının ortasına oturur. Yönünü Bekir
Ağa’ya çevirerek, sazını kucağına yerleştirdi. Şöyle söyledi bu acı haberi,
Karalar Aşiret Beyi Bekir Ağa’ya.
10
AŞİRETİN DÖĞÜŞ ETTİ DUYDUN MU?
Esti poyraz yeli, bulandı hava
Zatıdan gamlısın, sen Çukurova
Atına binde gel ey Bekir Ağa
Aşiretin döğüş etti duydun mu?
Parladı kılıçlar çok indi başa
Kartal kuzgun döner, kanlı üleşe
İki boy beyi ile Miktat Paşa
Dövüşü, dövüşü öldü duydun mu?
Parladı kılıçlar, kılıç kılıca
Atı yavuz olan, çıkıyor uca
Çukur ova girdi kılıç kılıca
Kanl’üleşe, kartal indi duydun mu?
Acep, hayfın alır m’ola sağları
Mızrağının ucu, deler dağları
Boynu uzun İrecepli beyleri (1)
Çark uğrunda savaş etti duydun mu?
Der Dadal’ım söyler sözün merdini
Yavru şahan (2)ıssız koymaz yurdunu
Biz de verdik beş kardeşin dördünü
Bu işimiz böyle oldu duydun mu?
İrecepli: Recepli Avşarları.
Şahan: Şahin.
Zatıdan : Zaten, eskiden, esasen.
Üleş : Leş, burada insan ölüsü, ceset.
Miktat Paşa : Bekir Ağa'nın kardeşlerinden biri.
Hayf : İntikam, öç.
11
becilik & Menajerlik Meslek Okulunu” başarıyla bitirmiş ve özel bir
şirkette yönetici olarak çalışmaktadır.
Yazdığı birçok şiiri, tanınmış
Ozan ve Âşıklar tarafından bestelenmiş ve türküleşmiştir.
Gülhan ÇABUCAK
(AvşarBabamBenim)
Neden “AvşarBabamBenim”?
Gülhan Çabucak’ın Anne ve
Babası 1960'lı yıllarda, daha 19-20
yaşlarında bir Almanya sevdasına kapılarak Toklar Kazasını terk
edip Almanya ya gelirler. Maksat
bir, iki yıl çalışıp para kazanmak ve
Allah’ın izniyle yurda, köylerine temelli geri dönmek olsa da, aradan
45-50 yıl geçer; ama o dillerden
düşmeyen “Temelli dönüş” nasip
olmaz.
Şairemiz Gülhan Çabucak
1978 yılında Almanya'da doğmuş “2010’un Ekim ayında rahve halen hayatını orda sürdürmek- metli Babam Ali Osman Çabucak'ı
tedir.
CAN VATAN TÜRKİYE topraklarına emanet ettik. Babamın yurda
Aslen Kayseri ilinin Tomarza temelli dönüşü, bir soğuk tabutun
İlçesi Toklar kazasından olan Şai- içinde, kefene sarılı, cansız bederemiz “Doğma büyüme gurbet ço- niyle gerçekleşti.“ diyen Gülhan
cuğu, gurbetçi çocuğuyum” dese de Çabucak bu durumdan büyük
“Özümü hiç bir vakit unutmadım, üzüntü duyarak Babasının ardınher daim gururla Avşar'ım demi- dan “Seni dillere destan etmeden
şimdir” diye ekliyor.
göçüp gitmem Avşar Babam” diyerek Şiirlere gönül verir ve “AvşarBa
Liseyi Almanya da bitiren Şa- bamBenim” mahlasını kullanmaya
iremiz Gülhan Çabucak, “Muhase- başlar.
12
ARIN GEL
Günahkâr olsam da, Allahsız sanma!
İnsanlar sebebim! Yüzüm kalmadı!
Her günahı baştan bilmedim amma
Sabır ver! Diyecek gücüm kalmadı...
Dostum yok cihanda, bilsem de kıymet!
Riyakâr fesatın, sözüyse gıybet,
Sorgusuz sualsiz, olur mu cennet?
Hakkı gör! Diyecek gücüm kalmadı...
Yalancıda dümen, yetmedi küfür;
Kalbindeyken kara: “Rabbim bin şükür”!
Kul isen insanın, yüzüne tükür!
Arın gel! Diyecek gücüm kalmadı...
Dünya yalan derler, aslıdır cennet!
İnsanoğlu nefsinde, cehalet cinnet,
iftira atanın, canına minnet!
Devran ol! Diyecek gücüm kalmadı...
Sevdalandım, yazdım, yaramaz dendi!
Saygı duydum, sustum, aramaz dendi!
Dost kalemden yorum! , yazamaz dendi!
Haktan kork! Diyecek, gücüm kalmadı...
Haddimi bildim hep, bir gün aşmadım!
Tek olan rabbimden, asla şaşmadım!
Bendimde çılgın sel olup taşmadım!
Rabbe sor! Diyecek gücüm kalmadı...
Kalbimle can öz’üm, gözümde perde
O suçsuz, ben düştüm, elimle derde
Gizlimdir saklımdır, sorma ne nerde
Gelme dur! Diyecek, gücüm kalmadı...
Mezar oldu cana gönül kafesim
Belki de aldığım, bu son nefesim
Gülhan ölmüş zaten, bitsin hevesim
Ruhum! Kal! Diyecek, gücüm kalmadı...
13
Ali Bea babam oğlu
Çıkamaz oldum yokuşu
Nece şordan kağn’endirdi
Camız tokuşu tokuşu
Şu tarlaya ekin eker
Şu tarlaya yığın döker
Gend’ardından zavırlarda
Camız ilvanınan çeker.
İğdelerin hep kurumuş
Bir ılgın çökmüş şuradan
Hacı bebek cirit oynar
Hatır kalktı mı aradan
Emmim oğlu dururkene
Varmam elin kucağına
Yağmur yağıp sel mi doldu
Oğlansızın ocağına
Yaralarım geldi denge
Hüsne’ye çıkar mı banka
Gıyma Gadir Mevla’m gıyma
Gardaşım üstüme gölge.
Köy de iki taraf, karşılıklı taş dövüşü yaparlar. Akşamüzeri köyde
bir evin bir oğlu tarafsız bir kişi kavgayı önlemek için “komşular ayıptır, günahtır, yeter artık” derken bir kör taş başına isabet eder, hakkın
rahmetine kavuşur. Ağıdı acısı söyler.
Evimiz Garakaya’da
Gardaşım orda oturur
Gara Yusuf ’un torunu
Terkide kelle getirir.
14
Karakaya: Toklar nahiyesin de bir bölge.
Gara: Kara.
Terki: 1. Eyerin arka bölümü. 2. Binek hayvanının sağrısı. 3.Atın arkası. 4.At vb. hayvanlara yüklenen eşya, yük. 5. Atın eyerine takılan küçük heybe
Kelle: Koparılmış kafa.
Bea: Bey.
Babam oğlu: Erkek Kardeş
Zavır: Çıkışma, paylama, azar.
Camız:
İlvan: Gösteriş, çalım, kibir.
Ilgın: Kavurucu sıcak.
Oğlansız: Oğlu olmayan.
Yaralarım geldi denge: Sözün tam sırası geldi.
Banka çıkması: Maaşa bağlanmak.
Gölge: Koruma, kayırma, himaye, gözetme.
15
BEKİR ÖĞRETMEN’İN AĞIDI
Uzun zamandır edebi yazılara ara vermiştik. Bu gün nedense "Bekir Öğretmen’in Ağıdı" aklıma geldi.
Bekir Öğretmen aslen Kayseri İncesu ilçesinden döneminin deyimi ile bir "Başmuallim". 1938 yılında Kayseri Sarız ilçesi Yalak nahiyesinde (Yalak Kayseri'ye aşağı yukarı 160 km uzaklıktadır) öğretmenlik
yapmakta iken Büyük Gazi'den hemen sonra zatürreden ölür.
O yıllar göz önüne alındığında Yalak'ta öğretmenlik yapmanın ne
büyük fedakârlık olduğu hususu her türlü izahtan varestedir.
Öteden beri, Cumhuriyetin ilk yıllarının eğitim neferlerinin gerçek
idealistler olduğunu düşünmüşümdür. Zira eğitim düzeylerine rağmen
gidip eğitim verdikleri yerler bu gün bile öğretmenlerimizin tayini çıktığında gitme konusunda biraz dudak bükecekleri yerlerdir. Paris'te müzik eğitimi almış Veysel Arseven'in Pazarören Köy Enstitüsünde müzik
öğretmenliği yapması bunun en güzel örneklerindendir.
Necip TOPUZ
1968 yılında doğdu. Aslen Kayseri Pınarbaşı Küçük Karamanlı Köyündendir. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde lisans
eğitimini tamamlamış olup, yurdun çeşitli yerlerinde Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulunmuştur. Halen Zonguldak Cumhuriyet Başsavcıdır.
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde "Ceza Muhakemesinde Olağanüstü Kanun Yolları" çalışmasıyla yüksek lisansını tamamlamıştır. 30 yılı aşkın süredir Avşarlara dair araştırmalar yapmakta özellikle Avşar Ağıtları derlemektedir. Avşar Ağıtları ile ilgili olarak çeşitli
dergi ve kitaplarda makaleleri yayımlanmıştır.
Bekir Öğretmen vefat edince Avşar'ın ağ pürçekli hatunları onun
verdiği emeği gözeterek ağıt yakmadan uğurlamazlar. Nitekim Yeter
Ana aşağıdaki ağıdı yakarak büyük bir vefa örneği gösterir:
Altın yüzük parmağında*
Kaput giyer tırnağında
Burda bir muallim ölük
Atatürk'ün örneande (örneğinde)
Hasta Bekir Beyim hasta
Gara kekil deste deste
Anan ağlar, bacın ağlar
İncesu'ya varır posta.
Yekin Bekir Beyim yekin
Dakım giyer döküm döküm
Tel çekin Hâfız Efendi
Angaradan gelsin hekim.
*Orhan Göksel Aydemir (Türk Folklor Araştırmaları Dergisi; Nisan 1965 Sayı: 189 Yıl:16 Cilt:9 Sayfa:3708)
16
17
KAVURGA
Kavurga yapılacak buğday yıkandıktan bir süre beklettikten sonra
yanmaz tava ya da sac üzerinde bir süre kavurularak yapılır.
Kerim YILMAZ
Kerim Yılmaz, 01.01.1959
günü Tomarza ilçesine bağlı Güzelce Köyü’nde doğdu. İlkokulu
köyünde, ortaokulu ve lise 1. sınıfı Tomarza da, lise 2. ve 3. sınıfları Kocasinan Argıncık Lisesi’nde
okudu. Üniversite de iyi bir bölümünü bitirme hayali aklından hiç
çıkmamıştır. Acemi birliğini Eğirdir Dağ ve Komando okulunda,
usta birliğini de Kayseri Hava İndirme Tugayı’na bağlı Köşk Kışlası’nda yaparak, vatani görevini
tamamlamıştır. Yer eğitiminden
sonra paraşüt atlayışlarına katılmış, başarıyla tamamlamıştır.
sıcak gurbette, Medine’nin çeşitli
mahallelerinde inşaat ustası olarak
çalışmış. Hac görevini de yerine
getirerek hacı olmuştur. Sonra vatanına dönerek, üç yıl kadar esnaflık yapmıştır. Daha sonra sınavla
bir Kamu kurumuna girmiş.
Askerlik sonrası Ortadoğu
gezilerine çıkarak Suriye ve Ürdün üzerinden Suudi Arabistan’a
gitmiştir. Yedi yıl gibi bir sürede
Evli, iki kız ve bir erkek olmak üzere üç çocuk babası olan
şairimiz, halen bir Kamu Kurumu’nda çalışmaktadır.
Şiirlere ve ağıtlara meraklı
olan şairimiz, kırk yaşından sonra
başına gelen bir olaydan dolayı şiir
yazmaya başlamıştır. Çeşitli kitap
ve dergilerde şiirleri yayınlanmaktadır. Kalemi elinden düşürmeyerek Türk Kültürü ve Edebiyatına
katkı sağlamaktadır.
18
KAVURGA
Varmıydı eskiden böyle bir bolluk,
Dar günlerde çerez oldu kavurga,
Çekmedi sandın insanlar zorluk,
Zor günlere neşe kattı kavurga...
Buğday, nohut varsa biraz çedene,
Elbette faydası olur bedene,
Kavurgasız geçmez koca bir sene,
Köylünün derdine ortak kavurga...
19
Kursak kavurgasın elbette ister,
Kültürsüz yaşayan milleti göster,
Hem doyurur seni hemide besler,
Besleme değeri yüksek kavurga...
Yediden yetmişi bekler her yaşta,
Nar gibi kızarır tandırda sacta,
Ne ağrı ne sızı olurdu başta,
Ağrıya sızıya çare kavurga...
Hissettim tandırdan gelen kokuyu,
Değişmiş milletin önceki huyu,
Bozdular eskiyi örfü dokuyu,
Burcu burcu kokar sıcak kavurga...
Bir gece önceden nohut ıslanır,
Kavrulan saclarda hafif islenir,
Kavurgasız beden inan paslanır,
İçimizden pası siler kavurga...
Eteğinden dökmüş koyunca korkak,
Neyini yakmıştı uccadan sorsak,
Öksüzün yetimin derdine ortak,
Korkulan şeyleri yakmaz kavurga...
Yorgunluk gün boyu çıkmaz bedenden,
Yudumlayıp çeksem çaydaki demden,
Keşke tarifini alsam ebemden,
Ebemin eliyle başka kavurga...
20
Kerim’iyem damga vurdum gündeme,
Acep kavurmaz mı desem yengeme,
Yıllarca yokluğu çektim sineme,
Tandırı yaksakta yapsak kavurga...
Sıcak sıcak yesek olsa kavurga...
21
Alemdar ÜNLÜ
(İnşaat Mühendisi)
TOMARZA MERKEZ VE BAĞLI BELEDİYELER
1-Tomarza:
Kasabanın bilinen en eski
adı Taf olup Avşar boyuna bağlı
İlçe adını, Bizans İmpara- Taf obasından adını alır. 1972’de
torluğu zamanında Türk-İslam Taf değiştirilerek Özlüce denmişakınlarına karşı tampon oluştu- tir.
rulmak üzere Kafkaslardan getirilen Ermenilerden Thomas adlı Türkmenlerin Avşar boyun1500 kişilik kabilenin yerleştiril- dan olan Dadaloğlu adlı ozanın
mesiyle almıştır. Buna göre Tho- buralarda çok gezmesi ve akramas adı zamanla Tomarza’ya dö- balarının da çoğunun bu yöre
nüşmüştür.
halkından olması kasabaya Dadaloğlu denmesini sağlamıştır.
Osmanlı zamanında Tomar- 1989 senesinden itibaren de her
za, Kustere (Göstere) adını almış yıl burada Dadaloğlu şenlikleri
ve kayıtlarda Kustere Nahiye- yapılmaktadır.
si olarak geçmektedir. Bu ad ise
Türk İslam akınlarıyla birlikte 3-Emiruşağı:
buraya gelerek yerleşen Kustere
Yörüklerinden almıştır. Dulka- Receblü Avşarlarına bağlı
dirli Türkmenlerinden olup To- İmiroğlu (Emiroğlu) adlı obanın
marza ve çevresinde birçok köy buraya gelip yerleşmesiyle kurukurmuşlardır.
lan kasabaya bu obanın adını izfeten Emiruşağı (Emiroğlu) adı
2-Dadaloğu:
verilmiştir. Kasabada bir yer altı
22
şehri olup, Kayseri Zincidere Ka- Canlı, az olana ise Küçük Canlı
sabasına kadar gittiğinden bah- adı verilmiştir. Can: “Dost” ansedilmektedir.
lamında olup çoğunlukla Alevi
halkın kullandığı bir tabirdir.
İLÇEYE BAĞLI KÖYLER
3-Çanakpınar:
1- Akmezar:
Dağ eteğinde kurulu olan
Köy, 1870 yılından sonra köye, buradan kaynayan ana pıRusların tazyikiyle buraya gelen narın çanak şeklinde olmasından
Kars ve Erzurum Göçmenleri ta- dolayı Çanakpınar denmiştir.
rafından kurulmuştur. Köy yakınlarında beyaz çinki taştan ya- 4-Çayini:
pılı kime ve ne zamana ait olduğu
bilinmeyen bir Müslüman mezarı Köyün asıl adı Çayanlardır.
bulunmaktadır. Bu mezara izafe- Halk hala köye Çayanlar demekten köye Akmezar adı verilmiştir tedir. Çayan adında Ustacalu Oymağına bağlı hem bir oba hem de
2-Büyükcanlı:
bir emir (Şah İsmail’in Kumandanlarından olan Çayan Sultan)
Eski adı Kiriklerdir. Bura- bulunmaktadır. Ustacalu Oymada bulunan kabilenin adıdır. Kö- ğı, Ulu Yörük adı verilen, başlıca
yün hemen kuzeydoğusunda Kü- Sivas – Amasya - Tokat bölgesinçük Canlı köyü bulunmakta olup de yaşayan ve bazı oymakları Kıreski adı Ali Ağalardır. Bu köye şehir’e kadar yayılan büyük bir
yerleşen Halil Paşa’nın oğlu Ali topluluğa mensup idi.
Ağa’nın köyü anlamında bu ad
verilmiştir.
Yurdumuzda Çayan adıyla anılan birçok yerleşim yeri Bu köylerde bulunan yer- ne rastlamaktayız; Çayan Yurdu
leşik Aleviler Şah İsmail’in ko- (Erzurum - Pasinler), Yukarı Çamutanı Çayan Han’ın kabilesin- yan (Ergani - Diyarbakır, yeni adı
dendir. (Kümbetir, Çayini, Avşar Gülerce), Aşağı Çayan (Vaktiyle
Söğütlü)
Diyarbakır, Osmaniye’sine bağlı olan Çayanulya olsa gerektir.).
Bu iki köyün adı değiştirile- Ayrıca Muğla’nın Fethiye’sine
rek kabile sayısı fazla olan Büyük Çorum’un Mecitözü ve Sungurlu
23
kazalarına bağlı üç Çayan köyü 8- Kesir:
vardır.
Bu vadiden akan derelerin,
5-Çulha:
çayların vadiyi ikiye kesmesinden
(bölmesinden) dolayı köye bu ad
Köyün asıl adı “Çul, kilim verilmiştir.
dokuyan” anlamında Çulhacı olup burada yaşayan Çulhacı 9-Köprübaşı:
obasından adını alır.
Eski adı Keprin’dir. Köyün
6-Dağyurdu:
toprağı kirs türü çürük topraktan olup buna Kepir denilir. Bu
Eski adı Kümbetirdir. Köy kirslerde açılan inlere ise Kepirin
halkına göre, bu köyde önceden denilmeye başlanmış ve köye de
bir kümbet varmış bu kümbet- Kepirin adı verilmiştir. Zamanla
ten dolayı köye Kümbetir adı ve- bu ad Keprin’e dönüşmüştür.
rilmiştir. Oysaki burada yapılan
araştırmalar sonucu hiç kümbet Köyün adı daha sonra değişbulunamamıştır. Bu isim bir yöne tirilerek; Zamantı Irmağı üzerinolan Günbatısından gelmektedir. de bulunan ve köyün hemen yaBilindiği üzere Türkler, yönlere nında bulunan köprüden dolayı
doğu, batı, değil de gündoğusu, Köprübaşı denilmiştir.
günbatısı diyorlardı. İşte köyün
adı da batı anlamındaki Künba- 10-Söğütlü
tırdan (Günbatısı) gelmektedir.
Künbatır> Künbetir
Köy çeşmesinin başında
bulunan söğütlerden dolayı bu
Daha sonra köyün adı değiş- ad verilmiştir. Zaten köyde baştirilerek coğrafi bir ad olan Dağ- ka ağaç türü fazla olmayıp söğüt
yurdu denmiştir. Köy bir dağ ete- fazlalıktır.
ğinde kuruludur.
11-Süvegenler:
7-Karamuklu:
1483’de karye Sümengen
Bu bölgede fazlaca bulunan (Büyük bir ihtimalle Süvegen)
Karamuk çalısından dolayı bu 1500’de cemaat olarak zikredilköye Karamuklu adı verilmiştir. miş, 1518’den itibaren ise Şeyh
24
Baraklu (Şeyh Barak) adıyla anılmıştır. 1500’de 68 h, 1518’de 42 h,
1522’de 45 h, 5 m, 1543’de Yuvani
mezrasında 18 h, Sümengen mezrasında 34 h, Orta viran mezrasında 7 h, Zamantu kazasında 3
h, 1584 ‘de Sümengen karyesinde
54 h, 16 m, Ortaviran (Bektaşlu)
karyesinde 13 h, 4m, Yuvani karyesinde 30 h, 14 m, nüfusa sahipti.
Tok: Kunduz/Kundur Türklerinin boy adı.
Toklar, Türkistan’da çok
rastlanılan isimlerdendir. Türkistan’da Kundur Türklerinin, Kırgızistan Türklerinin Türkmenlerin
ve Kazakistan Türklerinin Tok ve
Toklar adını taşıyan boyları vardır. Kayseri İli Özvatan İlçesi Küpeli köyünün eski adı da Tok Arslan idi.
Tok Bulat: Kazakların Ortayüz
Oymağının Konrat ve Kütenci
koluna bağlı
Tok Abay: Kırgızların Tokay ve
Bugu oymaklarına bağlı bir oba
Tokaç: Kırgızların Tokay ve Bugu
oymaklarına bağlı bir oba.
Tokay: Kırgızların Tokay ve Bugu
oymaklarına bağlı bir oba.
Toktamış: Türkmenlerin Teke
İki Süvegen vardır. Birinde boyuna bağlı.
Kars Göçmenleri diğerinde ise
Avşarları meskûndur.
Tokalak: Türkmenlerin Teke boyu
Toktamış’a bağlı.
12-Tatar:
Toklı: Türkmenlerin Teke boyu
Buraya gelip yerleşen Pehli- Toktamış’a bağlı
vanlı aşiretinden olan Tatar adlı
cemaatinden dolayı köye Tatar Tokmak: Türkmenlerin Çavunadı verilmiştir. Aynı zamanda dur boyuna bağlı.
1543’te Kayseri’de aynı adla anılan bir mahallede vardır.
Tok Bulat: Kavaklar’ın Ortayüz
oymağının Semiz Baganalı kolu13-Toklar:
na bağlı.
Tokman: Kazakların Ortayüz,
Girey ve Kara Girey’e bağlı
Tosarı: Kazakların Kiçiyüz, Bayoğlu ve Aday’a bağlı.
Çin kaynakları Türk adını Touk
25
olarak yazmışlardır. Hatta ünlü
Türk topluluklardan Türkeşleri
de Tok eş (Touk Ech) olarak adlandırmışlardır.
14-Üç Konak:
Eski adı Zelhin’dir. Halk ağzında buna Zelfin denilmektedir.
Karapınar, Üçkonak ve Işıklar
köyleri birbirlerine çok yakındırlar. İleriden bu üç köye bakıldığında sanki büyük bir köyün üç
büyük evi (konağı) gibi görülür.
Bu özelliklerinden dolayı Üçkonak adı verilmiştir.
15-Güzelsu:
Eski adı Harsa’dır. Arapça
Harras’dan geldiği sanılıyor. Harras; “ekinci, çiftçi” anlamındadır.
Köy halkı tahıl ekimiyle uğraştığı
için köye bu ad verilmiş olmalıdır.
anılan cemaat 1500’den itibaren
bu ismi almıştır. 1483’de 11h,
1500’de 11h, 2 m, 1518’de 10 h, 3
m,1522’de 12h, 3 m, 1543’de 47 h,
1584’de 45 h, 5 m, nüfusa sahipti.
17-Işıklar:
Eski adı Nurvana’dır. Aslı
Nur Ana’dır. Burada yaşayan ibadetine düşkün nurlu bir anadan
dolayı köye bu ad verilmiştir. Ad
değişikliği esnasında da Nurvana’daki Nur’a izafeten Işıklar adı
verilmiştir.
18-İcadiye:
Eski adı Karakilise’dir. Burada bulunan kara taştan yapılı
kiliseden dolayı bu ad verilmiştir. Köy yeniden yapılandığı için
vücuda getirmek, yeniden bir şey
meydana getirmek anlamında
İcadiye adı verilmiştir.
Köy, Güzelsu adını ise bu 19-İmamkullu:
köyün suya hasret olmasıyla birlikte sadece bahar aylarında akan Köy, adını meskûn bulunan
küçük bir dereye nispetle alıyor. İmamkulu (İmamkulu Uşağıİmamkulu oğulları) adlı oymak16-Hacıpaşalı:
tan alır.
Burada yaşayan Hacıpaşalı
cemaatinden dolayı köye bu ad
verilmiştir. Bu cemaat 1483’de
Gizin karyesi Yörükler ismiyle
Aynı adla anılan Usalu Avşar’ı obasından olan Şah Abbas’ın
ölümü Gaverud (Kürdistan’daki)
hâkimi İmam Kulu Sultan’da var-
26
dır.
20-Göktepe:
Eski adı Madrason’dur. Madarasun olarak da geçer. Köye
bu adın veriliş sebebi tespit edilemedi. Ancak 1500 ve 1520 tarihli Tapu Tahrir Defterlerinde
Kustere Yörükleri arasında, Aşağı Marason’da meskûn olan Aşağı
Marason adlı bir cemaate rastlıyoruz. Madrason adının buradan
gelebileceğini
düşünüyorum.
Daha sonra köyün adı değiştirilerek Göktepe olmuştur.
Halk ağzında Göğtepe denilir. Buradaki göğ, “parlak yeşili”
ifade eder. Köy yakınındaki tepenin yeşil olmasından dolayı köye
bu ad verilmiştir.
Köy adını Gülbaba adlı bir
zattan alır. Köy sakinlerinden
bazılarının defalarca görmüş oldukları rüyalar üzerine metfun
olduğu yer, yakın zamanda tespit
edilmiştir. Zaman zaman akşamları ışık görülen bu yer açıldığında
Gülbaba’nın cesedi bulunmuştur.
Hakkında çok çeşitli menkıbeler anlatılan Gülbaba’nın Kıbrıs Harbi’nde de görüldüğü, bu
harpte savaşanlara su dağıttığı,
sorulduğunda Tomarza’nın Gülveren köyünden olduğunu söylediği, savaştan yıllarca sonra O’nu
bulmak için Konya’dan gelen bir
Binbaşının ifadelerine dayanılarak anlatılmaktadır. Yine O’nun
da Melikgazi’nin arkadaşlarından olduğundan söz edilmektedir.
22-Güzelce:
Aynı adla anılan, yurdumuzda pek çok köye ve yaylamız var- Köy, coğrafi yapısı gereği gedır.
lişmeye pek müsait olmadığı için
bakımsız kalınca adına Kötüköy
Göktepe (Malazgirt- Tunce- denilmiştir. Ancak köy, daha sonli), Göktepe (Ş. Urfa), Göktepe(- ra gelişerek mamur hale gelince,
Hilvan), Göktepe (Birecik) Batı ad değişikliği esnasında köyün
Türkistan’da bir yerin adı “Gök- hiç de kötü olmadığı güzelce bir
tepe” dir. Toroslarda Akseki’nin köy olduğu kabul edilerek köye
üzerindeki meşhur bir yaylanın Güzelce adı verilmiştir.
adı da “Göktepe”dir.
23-Çukurağaç:
21-Gülveren:
Eski adı Cüregen’dir. “Arının son ufak oğlu” anlamındadır.
27
Köyde arıcılık fazla olduğundan
böyle bir adlandırma yapılmıştır. Köyün adı daha sonra değiştirilerek Çukurağaç olmuştur.
Köy, coğrafi yapısı gereği çukurda olup etrafta hiç ağaç yoktur.
Sadece köyün olduğu yerde ağaç
vardır. Bundan dolayı köye Çukurağaç adı verilmiştir.
27-Kale:
30-Kömür:
Köyün yakınındaki tepe üzerinde bulunan kale kalıntısına
izafeten köye Kale adı verilmiştir.
25-Ekinli:
29-Kevenağıl:
Köye bu ismin verilişi hak- Aynı adla anılan yerler;
kında iki görüş vardır.
Şiraz, Osmanlı fethi sırasında bir
köy, Düzardahan.
1-Burada bulunan siyah
renkli pomza taşlardan ve sıra Şiraz, Afrasyap Nahiyesi,
kayalıkların da çok siyah olma- Tiflis (Osmanlı fethi esnasında)
sından dolayı “siyah” manasında Şiraz, İran.
kömür denilmiştir.
Köy adının, yukarıda adı ge
2-Ahmet Bin Kömür Cema- çen yerleşim yerlerinden göçüp,
ati (Kömüroğlu Cemaati)’nden buraya gelenler tarafından eski
adını almış olabileceğindendir. yerleşim yerlerinin anısına verilZira cemaate ismini veren Ah- miş olabileceği gibi, Şiraz Oğuz
met b. Kömür 1483’de hayattadır. Boyu’ndan dolayı verilmiş olabi1483’de 22n, 1500’de 17 h, 8m. lir. Halk arasında köyün adı ÇiNüfusu olan cemaat Karakilise raz’dır.
(Bu gün Tomarza’ya bağlı İcadiye
köyünün eski adı) ve Arapgir kış- 34-Tahtakemer:
laklarında meskûndur.
Köyün adının aslı Taht-ı Ke31-Kışçağız:
mer olup, “Kemerin altı” anlamındadır. Burada kemerli bir ya
Halk ağzında köye Koçcağız pıdan dolayı bu ad verilmiştir.
denilmektedir. 1500’lü yıllarda
Koçak cemaatinin burada yaşa- 35-Turanlı:
dığı biliniyor ve köyün adının da
buradan geldiği düşünülebilir.
Eski adı Köpekli’dir. Burada
koyun köpeklerinin bol olması ve
32-Şıhbarak:
iyi koyun köpekleri yetiştirilmesinden dolayı bu ad verilmiştir.
Kustere (Tomarza) nahiye- Köyün adı daha sonra değiştirisinden meskûn olduğunu bildi- lerek, bu köyden olan Demokrat
ğimiz Şeyh Baraklı cemaatinden Parti Milletvekili Durdu Turan’a
adını almaktadır. Zamanla köyün izafeten Turanlı denilmiştir.
adı Şıhbarak olmuştur.
28-Kapukaya:
Eski adı Persek’tir. Burada
meskûn bulunan Persek adlı Av24-Cücün:
şar boyundan adını alan köyün
yeni adı Kapukaya’dır. Köyün gi
Cüci Ulusu adındaki “Türk rişinde iki kayanın arası açılmış
Devleti’nden” gelme ihtimali ve orijinal bir kapı görünümü arz
olan bu isim, bazılarına göre ise eder. Bu kayalardan dolayı köye
Gürcü isminden bozmadır.
Kapukaya denilmiştir.
Eski adı Mardin’dir. Tahıl Köye bu adın verilişi hakağırlıklı bir köy olup ekinlerinin kında iki rivayet vardır.
fazlalığından dolayı köyün adı
değiştirilerek Ekinli denmiştir.
1-Keven adındaki bitkinin
bol olduğu ve koyunlarının ağıl26- İncili:
larının üzerine kevenlerin kesilip
koyulmasından dolayı köye bu
Eski adı Trafşin’dir. Maraş’ın adın verildiğidir.
Afşin İlçesinden gelenler kurduğu için köye bu ad vermişlerdir. 2-Kevni adındaki bir aşiDaha sonra köyün adı değiştiril- ret burada yaşayıp hayvancılıkla
miştir. Nasreddin Hoca gibi Türk ve ziraatla uğraşmaktaydılar. Bu
mizahının ünlü ustalarından aşiretten dolayı köye bu ad verilolan İncili Çavuş’un bu köyden miştir. Ancak yapmış olduğumuz
olmasından dolayı İncili Çavuş araştırmalar sonunda cemaatin
denilmiştir. Köyün resmi adı ise adını bulduğu mezradan aldığını
İncili olmuştur.
tespit ettik.
28
33-Şiraz:
29
Ünlü Türk tarihçisi ve bilim
adamıdır. Türkiye’nin ilk Selçuklu tarihi uzmanı ve dünya çapında büyük tarihçisi olan Ord. Prof.
Mükrimin Halil Yinanç, 1 Temmuz
1900 yılında Maraş sancağının Elbistan kazasında dünyaya geldi.
Babası Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kadılık yapan Hafız Halil Kamil Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır.
Bizzat kendi araştırmalarıyla 12
kuşak atasının şeceresini bularak
Adnan Menderes KAYA
16. yüzyılın başlarında Çankırı’dan
Kayseri’ye, 18. yüzyılın başlarında
MÜKRİMİN HALİL da Kayseri’den Elbistan’a gelip yerleşen Avşar boyuna mensup Şeyh
YINANÇ
İsa Efendi’nin soyundan geldiğini
“İbrahim el-Mükrimin b. Ha- tespit etmiş ve yukarıda verdiğimiz
lil Kamil b. Muhammed Sakıb b. künyesinde de görüldüğü üzere
Osman Rafet b. Halil b. Osman b. “El- Afşarî” adını kullanmıştır.
Süleyman b. Mustafa b. Şerif b. NaŞeyh İsa Efendi’nin soyu Yemmık el-Halil el-Afşarî el-Elbistanî lihazade Abdullah Şakir Efendi,
el-Maraşî”.
Mustafa Kamil Efendi, Hocazade
Halil Esat Efendi gibi ilim adamları, kadı, müftü ve müderrisler çıkaran büyük bir aile olup, Mükrimin
hoca bu ailenin Halil Efendizadeler
de denilen Müftüler/ Müftülüzadeler koluna mensuptur.
İlkokula gitmedi. Rüştiyeyi ve
İdadiyi bitirdi. İstanbul Gelenbevi İdadisini bitirdiği 1915 yılında
henüz 15 yaşındayken İslâm Mecmuası’nda Bilal-i Habeşî ve Abdullah İbn Mesud’la ilgili iki makalesi
30
neşredildi. Bu onun ilmi seviyesi- işkence edilerek öldürüldüler. Bu
ni göstermesi bakımından oldukça sırada İstanbul’da bulunan Mükrimin Bey de İstanbul’un işgaline ve
önemlidir.
mütareke sürecine şahit oldu.
1916’da, Darülfünun Edebi1923 yılında Türk Tarih Enyat Fakültesi Tarih bölümüne kay- doldu. Tarih bölümünde okurken cümeni’nde Hafız-ı Kulüplük yap1918’de imtihanla Mülkiye Mek- tı. 1924 yılında, arkadaşları M.
tebi’ne girdi. Tarih bölümünden Halit Bayrı, Hilmi Ziya Ülken, Zi1919’da, Mülkiye Mektebi’nden ise yaeddin Fahri Fındıkoğlu ve Reşat
1921’de mezun oldu. 1920 yılında Şemsettin (Sirer) ile birlikte, Anahayatının en acı olaylarından bi- doluculuk akımının yayın organı
rini yaşadı. 1920 yılı başlarında, durumundaki Anadolu MecmuaHaçin’de (Saimbeyli) kadılık yapan sını çıkarmaya başladılar. 1925’te
babası Halil Kamil Efendi ile annesi Anadolu tarihiyle ilgili araştırmaAyşe Hanım, Ermeniler tarafından larda bulunmak ve Türkiye kütüp31
1953’te, amcasının oğlu Halis Yinanç’ın iki çocuğunu, Refet
ve Taceddin Yinanç kardeşleri manevi evlat edindi. Prof. Dr. Refet
Yinanç, tarih alanında halen ülkemizin önemli bilim adamlarından
biridir.
hanelerinde bulunmayan Anadolu
tarihine ait kaynakları incelemek
ve kopyalarını almak üzere Paris’e
gönderildi. 1927’de yurda dönerek
Galatasaray ve Kabataş Liselerinde
tarih öğretmenliği yaptı.
1928 yılında Edebiyat Fakültesi, Ortaçağ Tarihi Kürsüsünde
doçent oldu. 1931’de kurulan Türk
Tarih Kurumu’nun kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1933’teki üniversite reformunda, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümü’ne geçti. 1941 yılında profesörlüğe yükseldi. 1949’da, Hilmi
Ziya Ülken’le birlikte, Ankara İlahiyat Fakültesi’nin kurucu heyeti
içerisinde yer aldı. 1949-53 yılları
arasında, Şarkiyat Enstitüsü’nün
müdürlüğünü yaptı.
1954-57 yılları arasında, İstanbul’da gömülü tarihî şahsiyetlerin mezarlarının envanterini çıkarmak, bunları ihya ve tamir etmek
ve korumak için oluşturulan ve
Süheyl Ünver, Kadircan Kaflı, Reşat Ekrem Koçu, Rıfkı Melül Meriç
ve Reşat Beyatlı’dan oluşan Tarihî
Mezarlıkları İmar Komisyonu’nun
başkanlığını yürüttü. Önemli bilim
adamlarımızdan olan Münir Aktepe, İbrahim Kafesoğlu, Adnan Erzi,
Muammer Kemal Özergin ve Fuat
Sezgin’in doktora hocalığını yaptı.
Zaman içerisinde dünya çapında
bir otorite olan Mükrimin Halil Yinanç, 1957’de ortaçağ ordinaryüs
profesörlüğü payesini kazandı.
Siyasetten olabildiğince uzak
durdu. İlminin ideolojik amaçlar
uğrunda kullanılmasına izin vermedi. “Ben, gençliğim dâhil, bütün
ömrümü kütüphanelerde ve kitaplar arasında geçirdim. Dost sohbetlerinden başka eğlence ve avunma
bilmedim. Hayatımı sadece öğrenmek ve öğretmekle geçirdim, başka
hiçbir emelim olmadı” diyen Mük-
32
rimin bey, 22 Aralık 1961 Cuma name-i Enveri’ye Medhal (1929),
sabahı vefat etti. Mezarı Merkez Musul ve El Cezire’de Oğuz TürkleEfendi Kabristanı’ndadır.
ri (1932), Anadolu’nun Fethi-Türkiye Tarihi Selçuklu Devri (1934),
Başlıca eserleri şunlardır: Fe- Tanzimat’tan Meşrutiyet’e Kadar
ridun Bey Münşeatı (1924), Düs- Bizde Tarihçilik (1940), Fezleket
turname-i Enveri (1928), Düstur- Ekval El Ahyar Hakkında (1957).
33
KUĞUOĞULLARI
Giresun’un Görele ilçesi ve
civarında yaşayan Kuğuoğulları,
Oğuzların Avşar boyuna mensuptur. Aşiretin adını taşıdığı kuğu
kuşu, eski Türklerde ongun olarak
kabul edilen kuşlardandı.
Eski Türklerde güzellik meleği
kabul edilen Ayzıt’ın ongunu kuğu
kuşu idi. Ayrıca Kuğular biçim değiştirmiş kutsal kızlar olarak kabul
edilirdi(1). Bazı Türk boyları da
Kuğudan türediklerine inanırlardı(2). Kuğu kuşu Türklerde ayrıca
kut ve beylik timsali olmuştur(3).
sında yaşamış olan Kuğu İbrahim
Ağa’dır. Şakir Şevket, “Trabzon”
adlı eserinde Kuğuoğlu Süleyman
Paşa’nın hal tercümesinde “Mumaileyh Paşa, mir-i mirandan olup
pederleri Kuğu İbrahim Ağa nam
zat, Kürdistan’dan Görele kazasına nakil ile orada bir hayli ikamet
etmiş ve her nasılsa Görele Voyvodalığını 15 sene kadar ifa-yı hizmet etmiş ve oraca kazandığı sıyt
ve şöhreti, oğlu Süleyman Paşa’yı
Der-i Devlet’te tanıttıracak bir raddeye getirmiştir” demektedir(5).
Kuğu adıyla halen Orta Asya’da küçük bir Türk topluluğu
yaşamaktadır. “Çalkandu” adıyla
da tanınan Kuğular, Lebed nehri
ve onun kolu olan Baygol çayı boyunda otururlar. Kuğu kelimesinin
Rusçası Lebed olduğu için literatürde “Lebed Türkleri” olarak da bilinen topluluk kendilerine “Kuu-kişi” demektedir ve ongunları Kuğu
kuşudur.
İslami dönemde ise Kuğu
kuşu, aydınlığın, beyazlığın, saf ve
temizliğin, yaşlılığın simgesi olarak
görülmüştür(4).
Kuğu-Oğulları’nın
bilinen
ilk dedesi 1698-1765 yılları ara34
1288 (1871) tarihli Ferman
Kuğu-Oğlu İbrahim Ağa, Giresun'da sülaleler arasında çıkan
bir olaya karışmış ve hakkında
ölüm fermanı sadır olmuştur. Sonra Görele'ye gelerek, kaymakam
Beşikdüzlü Külünkoğlu Mehmet'le
hısım olmuş, 1748 yılında ise affedilerek Görele voyvodası olmuştur.
İbrahim Ağa, şekavet (eşkıyalık)
olaylarında çok tecrübeli idi. Voyvoda olunca bu tecrübesinden faydalanarak çevredeki bütün şakileri bastırdı. Halk derin ve rahat bir
nefes aldı. Bu başarısından dolayı oğlu Süleyman Ağa'yı önce Şebinkarahisar, sonra da babasının
yerine Görele voyvodası yaptılar.
Süleyman Ağa, 1788-89’da mir-i
miran rütbesiyle ordunun sağ kol
sergerdeliğine getirildi. 1791 yılında ise Trabzon valiliğine atandı ve
bu görevde iken vefat etti(6).
Süleyman Ağa'dan sonra oğulları,
Görele'nin muhtelif yerlerinde konaklar kurarak derebeylik yapmışlardır.
Adına türküler yakılan Asiye
de Kuğuoğlu Süleyman Paşa’nın
kızıdır. Şu dizeleri bilmeyen yoktur:
Oy Asiye, Asiye
Tütün koydum kesiye
Anan seni veriyı da
Bir bağ pırasiye
Kuğu-Oğlu Rıza Efendinin
ufak oğlu Süleyman’ın notları oğlu
Niyazi Kuğu tarafından muhafaza
edilmektedir. Bu notlarda özetle
“Kuğuoğullarının aslen Diyarbakır’ın Çermik ve Çüngüş ilçelerinde oturan Küpeli-Avşar Türkmenlerinden oldukları, Kuğu İbrahim
Ağa’nın kabilesiyle birlikte Diyarbakır’dan göç ederek Görele kazasına yerleştiği, uzun yıllar Görele
Voyvodalığı yapmış olduğu, yörede
Çavuşlu, Sadegöre (Bakımlı), Çanakçı, Cimide, Karekarakeş, Kuzcaköy, Derekuşçulu, Çiftlik, Şahin
veya Çortluk, Boğçalı (Mehmet
bey burnu), Elevi (Görele) kasaba
ve köy mevkilerine büyük konaklar
Kuğuoğlu Süleyman Paşa'nın ÇavuşluKö- yaptırmış oldukları, yazın yaylaya
yündeki Kabri
çıkıp kışın tekrar köylerine indik
Süleyman Paşa’nın 15 Ağus- leri ve bu suretle Avşar adetlerini
tos 1791-2 Mayıs 1792 arasında 8,5 muhafaza edip sürdürdükleri” yaay görevde kaldığı anlaşılıyor(7).
35
1922 yılında ilk futbol kitaplarımızdan kabul edilen “Asosyeşın-Futbol” adlı eseri kaleme almıştır(10).
Bu kitap, İstanbul dışında yayınlanan ilk futbol kitabı olma özelliğini
de taşımaktadır. Ayrıca Süleyman
Rıza, 1924 Paris Olimpiyatları’na
da katılmıştır(11). Futbolun İstanbul’da yeni oynanmaya başladığı
dönemlerde, 1913 yılında Trabzonspor’un temeli olan “İdman
Yurdu Spor Kulübü” kurulmuştu.
Bu takımın kurucuları arasında
Kuruoğlularından Mehmet Rıza da
bulunmaktaydı.
Ahmetli ve Burunucu köylerinde;
Çanakçı ilçe merkezi ile Akköy ve
Bakımlı (Sadegöre) köylerinde yaşamaktadırlar.
Osmanlı devrinde Giresun’un
Görele ilçesinin hâkimleri olan
Kuğuoğulları, günümüzde Görele
ilçe merkezi ile Çavuşlu, Çiftlik ve
Şahinyuva köylerinde; Bulancak’ın
Bakımlı köyündeki Kuğuoğullarının Konağı
zılıdır. Yine bu notlarda Kuğuoğullarının bir kısmının Diyarbakır’da
kaldığı, Kuğulu Kazım Ağa ismindeki kabile şeyhinin Şeyh Sait isyanında İstiklal Mahkemesinde yargılanıp beraat ettiği, bir kısmının
ise Mısır’da Kahire’de yaşadıkları
bilgisi yer almaktadır(8).
zon’un önde gelen ağaları arasında
Kuğuzade Emin Beyin de adı geçmektedir(9).
Balkan savaşında görev yapmış, Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli
elemanları arasında bulunan ve I.
Dünya Savaşında Arap cephesinde
ünlü casus Lawrance’ye karşı mü
Rus işgalinde kalan Faş Kale- cadele eden Miralay Ali Rıza, Kusinin kurtarılması için Rize Aya- ruoğlularındandır.
nı Kapucubaşı Tuzcuoğlu Memiş
Ağa’ya 1810 yılında yazılan emir- Türk futbol tarihinin önemli
namede bölge halkının bu savaşa siması Süleyman Rıza da, bu sükatılmalarının istenmekte, Trab- laleye mensuptur. Süleyman Rıza,
36
Asosyeşın Futbol Kitabının Kapağı
1-Deniz Karakurt; Türk Söylence Sözlüğü, 2011, s. 43
2-Deniz Karakurt; Türk Söylence Sözlüğü, 2011, s. 141
3-Yaşar Çoruhlu; Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2002, s. 152153
4-Yusuf Has Hacib; Kutadgu Bilig, s. 5449
5-Şakir Şevket Efendi; Trabzon I-II, Maarif Nezareti ruhsatıyla, Trabzon 1878 (1249),
Trabzon Ümran Matbaası, s.216. Kemal Karadeniz; Trabzon Tarihi, Trabzon Kalkınma
Cemiyet Neşriyatı, 1954, s. 90.
6-Mehmed Süreyya; Sicill-i Osmani, Cilt V, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996,
s.1549
7-Mehmet İnbaşı; Trabzon / Batum Eyâleti Valileri (1755–1795), A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 31, Erzurum 2006, s.169
8-Bu notları benimle paylaşan Sayın Feyyaz Kuğu beyefendiye teşekkür ederim.
9-BOA, Cevdet Askeri, 16763
10-Süleyman Rıza, Asosyeşın [Assciation] Futbol, Çevriyazı: Ayşe Kuğu, (Yay. Hazl:
İ. Gündağ Kayaoğlu – Öner Cıravoğlu), Trabzon Araştırmaları Merkezi Vakfı Yayını,
İstanbul 2002.
11-Süleyman Rıza Kuğu, Trabzon – Paris. 1924 Olimpiyatlarına Yolculuk, Çevriyazı:
Ayşe Kuğu, (Yayına Hazl: İ. Gündağ Kayaoğlu – Öner Cıravoğlu), Trabzon Araştırmaları Merkezi Vakfı Yayını, İstanbul, Ekim 2002
37
SÖZLÜK
Aa : Ak, beyaz.
Aaa: O anda yapılan bir iş veya
davranışın aşırıya kaçtığı durumlarda kullanılır.
Aabbavv: Aşırıya kaçan durumlarda “hayret ünlemi” olarak kullanılır.
Aal: Ağıl. Tarla veya bahçeler arasında çalılardan örülmüş duvar.
Aaz: Ağız. İneğin yavruladıktan
sonraki ilk sütü.
Abarı: Şaşkınlık, hayret ifadesi .
Abarii : Şaşkınlık, hayret ifadesi .
Ablak: Parlak, yuvarlak, dolgun
yüz.
Acar: Yeni.
Acar akça: Katkısız, saf gümüş para.
Acarlamak: Tazelemek, yenilemek.
Acem: İran, İranlı.
Acep: Acaba.
Acer: Yeni .
Acısu: Yozgat Alaca arasında yer
adı.
Adı batasıca: Domuz.
Ağ: Ak, beyaz.
Ağar: Ağır, yavaş.
Ağcalıoğlu: Kozan’ın Akçalı köyünü kuranlardan ünlü biri.
Ağdam: Kadirliye bağlı köy.
Ağır devlet: Gösterişli yaşam.
Ağır sohbet: Koyu, derin, ustaca
söyleşi.
Ağlık: Aklık, beyazlık.
Ağu ağacı: Zakkum ağacı.
Ağyar: Sevgili.
Ağzı yumulasıca: Ölesice.
Ah ü zar: Ah çekmek ve ağlamak.
Ahdetmek: Gayret göstermek.
Ahır Dağı: Kahramanmaraş’ın kuzeyindeki dağ.
Ahir zaman: Son zaman, kıyamet
günü.
Ahlat: Yaban armudu.
Ahmet Bey: Padişah fermanıyla İstanbul’a sürgün edilen Elbeylioğlu
Ahmet Bey.
Ahval: Haller, durumlar.
Akdağ: Yozgat ilinin Akdağmadeni
ilçesi.
Akkale: Kozlu - Andırın - Göksun
arasında yer adı.
Akköprü: Kozan - Kadirli arasındaki Çukur Köprü.
Al: Hile.
Alabaş: Bir tür küçük, çizgili motifli kavun türü.
Alaf çalmak: Alev çalmak. Sıcak ve
nemli havanın etkisiyle oluşan etki.
Alağbak: Siyahlı beyazlı, güvercin
büyüklüğünde bir kuş.
Alamaç: Hızlı yanan alev.
Alay: Herhangi bir törende veya
gösteride yer alan topluluk. Genellikle üç tabur ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker topluluğu.
Alayı: Hepsi .
Alemençik: Bir kuş türü.
Alenmek: Dalga geçmek, durmak.
Alınışın: Alınınca.
Alim Allah: Allah bilir.
38
Alkış verme: Dua etme.
Allah abatlar veresi: Allah temiz,açık bahtlar versin.
Altınbulak: Kars ili, Sarıkamış ilçesine bağlı bir köy.
Amanat: Emanet.
Amber Ağanın Pınarı: Kayseri İli,
Pınarbaşı İlçesi, Kızılören Köyünde sulak bir mevkiidir.
Anaç: Yaşı ilerlemiş, gözü açılmış
Anarıya gitmek: Daha çok taşıtların geri geri gitmesi demektir.
Anca: Ancak
Angara: Ankara
Apalak: Babayiğit, iri yarı adam
yarması.
Aralı: Aralıklı, uzak.
Arısili: Tertemiz.
Arıya gitmek: Tüketim malzemelerinin kullanılmaz hale gelmesi
veya getirilmesi demektir.
Arnac: Karşılık.
Asbap: Giysi .
Asi Suyu: Hatay ilinden geçen Asi
ırmağı.
Aşam: Akşam
Aşılak: Aşılanmış.
Aşma: Ağıllardan geçen yol, yolak.
Aşşa: Aşağı.
Avara: Boş gezen, işi olmayan anlamındadır.
Avarlık: Biber, patlıcan vs. ekilen
yere denir.
Avrat: Hanım.
Avşar Osman: Kayseri- Pınarbaşı
ilçesinin Toybuk köyünde oturanların dedesi.
Ayakyolu: Tuvalet.
Ayampur: Aşırı nemli hava. İnciri
olgunlaştıran hava olarak bilinir.
Ayaz: Soğuk.
Ayın esgisi: Eski ay. Bu zamanda
kesilen ağaç daha uzun süre dayanır.
Ayrık: Bir tür ot.
Azık: Yiyecek, yol yiyeceği, erzak.
Aziye: Aziziye, Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinin eski adı.
Aziziye: Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinin eski adı.
Bab: Giriş, kapı.
Babamoğlu: Erkek Kardeş
Bacı: 1. Büyük kız kardeş, abla. 2.
Kız kardeş.
Bağır: Göğüs kafesi.
Bahadır - Bahadırlı: Kırıkhan yöresinde oturan bir Türkmen oymağı.
Bahta bakan: Bukelamun.
Bambıl: Pirecik. Tohuma düşen
böcek.
Başı esik: Başı eksik anlamında
kullanılır. Tam dolu olmayan.
Batasıca: Ölesice anlamında azarlama.
Batçı: Ucu sivri deynek.
Bay: Varlıklı, zengin.
Bayır: Yokuş.
Bayramcalık: Bayramlık. Bayramda giyilmek için alınan giyecekler.
Bazlama: Kalın pişirilen saç ekmeği.
Bea: Bey.
Bedel: Askerlik yapmamak veya
yapılacak süreyi kısaltmak isteyen-
39
lerin devlete ödedikleri para.
Bekere: Çıkrıklarda eğrilecek ipin
dolandığı yer.
Belcen: Kuru incir
Belik: Saç örgüsü.
Bellemek: Öğrenmek .
Bensinmez: Önemsemez.
Bıçgı: Testere.
Bıldır: Geçen sene, geçen yıl.
Bılız: Yaramaz çocuk. Ermeni çocuğu.
Bibi: Hala, babanın kız kardeşi.
Bider: Tohum.
Bidon: Plastik kavanoz.
Binboğa: Binboğa dağı.
Binek taşı: Ata binmek için üstüne
çıkılan yüksekçe taş.
Bir bonak yamır: Yağmurun birden
başlayıp durması.
Bire: Bir çeşit hitap şekli.
Birine şişmek: Birinin hoşuna gitmesini istediği davranışlarda bulunmak.
Bisseel: Az sonra.
Bişme: Güveç.
Bişşek: Yayıktaki ayranı karıştırmaya yarayan çubuk.
Biyaktan: Az önce.
Bocit: Sürahi.
Bor: Ekin tarlaları arasında ekilip
sürülmemiş otu bol olan yer.
Boran: Yel, şimşek ve gök gürültüleriyle karışık yağan ve kısa süren
zorlu yağmur. Boru: Borazan
Bostan: Küçük bahçe.
Boşandırmak: Bir delikten geçir-
mek.
Boyunduruk: Çift süren veya arabaya koşulan hayvanların birlikte
yürümelerini sağlamak için boyunlarına geçirilen bir tür ağaç
çember.
Boz: Kül rengi.
Böğür: Vücudunun kaburga ile
kalça arasındaki yan bölümü.
Böö: Örümcek.
Böön: Bugün
Böön: Bugün.
Börk: Takke.
Börkenek: Kapşon.
Börtlenmek: Haşlanmak, yanmak,
ısınmak, kızarmak.
Bre: Erkekler için kullanılan samimi ifade.
Bre: 1. Ey, hey anlamında kullanılan bir seslenme sözü. 2. Be yerine kullanılan bir seslenme sözü. 3.
Vay anlamında şaşma bildiren bir
seslenme sözü: Bre, bu ne büyük
gemi! 4. Şaşkınlık, coşku anlatan
bir seslenme sözü.
Bu ne şaal iş: Bu ne biçim,çeşit iş.
Buhur: Erkek deve.
Buncaaz: Bu kadar, Bu kadarcık.
Buncalış: Bu sefer.
Bunsukmak: Dumandan, isten bunalmak.
Bük: İçine girilemeyen çalılık.
Bük: Yokuşta kıvrımlı yoldan kıvrımın son görülen ucu.
Büvelek: Bir çeşit hayvanlara iğne
batıran sinek.
Büvet: Küçük havuz. Kısıtlı imkan-
40
larla yapılan havuzcuk.
Caa: Banyo lavabo.
Caalak: Mutfak, banyo gibi yerlerin atık su gideri.
Calak: Olmamış Küçük karpuz.
Caldırtı: Ses, herhangi bir şeyin etrafını etkileyerek ses yapması.
Camız: Manda.
Camlatmak: Çerçeveletmek.
Cangama: Çekişmek, tartışmak,
gürültü etmek, etrafı rahatsız etmek.
Cangama: Laf kalabalığı
Carbık: Çok konuşan, tartışan kişi
(bayanlar için kullanılır)
Cardın: Farenin büyüğü
Carsa: Bir kumaş türü
Cascavlak: Üzerinde hiçbir şey olmayan, kel.
Cehdetmek: Çalışıp çabalamak.
Celfin: Piliç
Celse: Oturum.
Cemkirmek: Gereksizce bağırmak.
Cere: Turşu küpü.
Cerek: Çadır kurmada kullanılan
uzun ağaç.
Ceren: Ceylan.
Cescevlek: Biçimsiz
Ceyran: Elektrik
Cıba: Domuz yavrusu
Cıda: Kargı gibi bir çeşit sopa, savut.
Cıkıl: Madeni para
Cılbak: Çıplak.
Cılk: Bozulmuş yumurta
Cıllıcı: Kavgacı, oyun bozan
Cıllımak: Yan çizmek, oyun bozan-
lık yapmak.
Cıncık: Cam parçası.
Cıngar çıkarmak: Kavga çıkarmak,
anlaşmazlık çıkarmak, cıllımak
Cırcır: Fermuar, patos.
Cırlavuk: Kayseri Kocasinan İlçesinin Mahallesi (Eskiden Köydü).
Cırnavık: Ağustos böceği
Cırtık: Tırnak, diken çiziği
Cilkes: Tamamen
Cirpinti: Maki türü
Ciyeriyin sapından vurulasın: Ciğerinden hastalanasın, ölümcül
hastalığa yakalanasın
Coruk: Küçük, yumurtlamayan tavuk
Cöb: Cep
Cuvara: Sigara
Cübür: Cüprenti, suyun yüzeyinde
bulunan kurumuş yaprak, gazel.
Cücüğ: Cücük,Civciv, Kuş yavrusu.
Cüllük: Hartlap ağacının meyvesi.
Cüprenti: Cübür, suyun yüzeyinde
bulunan kurumuş yaprak, gazel.
Çaal: Genellikle tarlaların kullanılmayan yerindeki toplanan taş yığını.
Çaardek: Ayçiçeği.
Çalkama: Çalkambaç, ayran.
Çalkambaç: Çalkama, ayran.
Çandır: 1.Gelişmemiş 2. Karışık
durum.
Çapa: 1.Tarlada ürünlerin arasını
süren tarım aleti 2. Büyük kazma.
Çapıt: Bez parçası.
Çardak: Evin dışında oturmak için
kullanılan “kamelya”
41
Çarık: Topuğu bükülmüş ayakkabı.
Çarpana: Kuş avlamak için kullanılan lastiklerde (sapan) içine taş
konulan deri bölüm.
Çatalavrat: Bir böcek türü
Çatırtı: Herhangi bir şeyin ani veya
hızlı ses çıkarması
Çaygara: Su içmek için su kaynağının önüne yapılmış küçük havuzcuk.
Çebiç: Oğlağın büyüğü
Çekişmek: Ağız kavgası.
Çeltik: Kabuğu ayıklanmamış pirinç. Pirincin tarladaki hali
Çen: Ceviz içi.
Çen: Parça, yarım, diğer yarısı
Çenedini ayırmak: Bacaklarından
ayırmak.
Çepel: Bulaşık
Çepelce: İmamoğlu deresinin kaynağıdır.
Çerçi: Seyyar satıcı.
Çeten: Traktörde römorkun üzerine tahtalarla ilave yapılmış şekli.
Çetil: Fide
Çevrengeç: Suyun döndüğü yer.
Kıvrımlı akıntı.
Çezmek: Çözmek.
Çığ: Tarhananın kurutması için
üzerine konulduğu uzun ince kamışların yan yana konulması ile
yapılan örgü.
Çıırmak: Seslenmek.
Çıkın: İçine yiyecek veya diğer eşyaların konulduğu bez parçası.
Çıkla: Tamamen
Çıkmak: Bulunduğu yeri bırakıp
başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek.
Çıkmak: Kocası ölen gelinin baba
evine dönmesi.
Çıkrık: Yün eğirmek için yapılmış;
kasnak, bekere ve ayaktan oluşan
mekanizma.
Çıngıl: Küçük dal.
Çınkı: Parça
Çıtımık: Menengiç ağacı
Çıtırtı: Herhangi bir şeyin etkisiyle
çıkan küçük ses.
Çili: Pamuğun çiğ yağdıktan sonra
kabuğuyla beraber toplanması.
Çilpik Küçük parça: Küçük parça
Çimmek: Banyo yapmak, Yıkanmak.
Çinçik: Kuş
Çinke: Küçük parça (saydam taş
için de kullanılır)
Çisemek: Çiğ gibi, çiğe yakın.
Çomça: Kepçe .
Çotul: Ağacın kollarının ilk ayrıldığı yer
Çömçe: Büyük tahta kaşık.
Çul: Keçi kılından dokunan yaygı
olarak kullanılan düz desensiz dokuma.
Çüven: Davul tokmağı.
Daarmen: Değirmen.
Dabaka: Tütün tabakası.
Dabanca: Tabanca.
Dalkılıçlı: Türkmenlerde bir oba
adı. Kadirli’nin Mehmetli ve Azaplı
(Avşarlı) köylerinde otururlar.
Dalle: Taş dizilerek oynanan bir
oyun.
42
Damah: Cimri (tenezzül etmek)
Damın duluğu: Evin köşesi.
Damızlık: Herhangi bir şeyin çoğalması için saklanan numune, örnek
Dar ikindin: İkindinin akşama yakın bölümü.
Darbız: Toprağın nemi.
Davış: Ses, herhangi bir şeyin hareket ettiğini belirten ses.
Dayramak: Aşırı gerilmek.
Değişin: Değince, değdiği zaman.
Delaa: Delikanlı.
Demlik: Sürekli
Dene: Tane .
Depegolu: Traktörle pulluk, çapa,
gaster gibi tarım aletlerinin yukardan da bağlantısını sağlayan alet.
Depgi: Genellikle tarhanayı pişirirken karıştırmak için kullanılan
araç.
Depik: Tekme.
Derviş Paşa: Fırka-i İslahiyye komutanı, müşir (mareşal).
Deşirmek: Dilenmek .
Deşirmek: Toplamak
Devlikisüün: Ertesi gün.
Deyi: Diye
Dezze: Teyze.
Dıdısının dıdısı: Sisileli, dolambaçlı durumlar için kullanılan bir söz.
Dıkılmak: Girmek, katılmak.
Dıkız: Az nemli.
Dıngırcını avlamak: Bir olayın ayrıntısını öğrenmeye çalışmak
Dıngıt: Saçın traş makinasıyla sıfır
numaraya kesilmesi
Dışlık: Keyif.
Dik: Meyili çok olan yer
Dil: Anahtar
Dilber: Genç kız. Alımlı, güzel kadın. Gönlü alıp götüren güzel.
Dinelmek: Ayakta durmak.
Dingil: Tepe, uç nokta.
Diremince: Herhangi bir şeyin tam
oturması.
Dirgen: Ekin sapını patosa vermede veya bir yere taşımada kullanılan alet.
Dokanmak: Dokunmak.
Dokurcun: Dokuz taş.
Dombalak: Takla
Doru: Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi koyu renkli olan, yağız at.
Döğme: Döğülüp kabuğu çıkartılmış buğday, yarma.
Dölek: Düzlük yer.
Dölek durmak: Düzgün durmak.
Döş: Göğüs, bağır.
Döşek: Yatak.
Dövme : Buğday, arpa, mısır, bezelye vb.nin iri çekilmişi, yarma. Döyüsün: Deyyusun.
Dulda: Yağmur, güneş ve rüzgann
etki etmediği kuytu yer.
Dulda: Rüzgar eserken, rüzgarın
etki etmediği, ulaşamadığı yer.
Duluk: Şakak üzerinde saç ile sakalın birleşimi olan kısım. Surat,
yanak.
Duşka: Çene.
Dutmaç: Eriştenin ekşili mercimek
veya pirinçle pişirildiği bir tür yemek türü.
43
Duvar: Düvel, devlet.
Düşürdüler al vurdu ya: Hile, pusu.
Düven: Gem. Buğdayı harmanda
öğütmek için kullanılan altında
sivri taşların çakılı olduğu, öküzlerin çektiği bir araç.
Ebeş: Çirkin sarışın.
eee! eee!: Arka arkaya yapılan hatadan sonra söylenen bir ünlemdir.
Eerelti Meşe: Meşe.
Efe: 1. Kadın erkek arasında kullanılan çağırma ünlemi. 2. Gelinin
kayınbiraderini çağırmak için kullandığı sözcük.
Eferim: Aferim.
El lehençesi: El ve ayak yıkamak
için kullanılan araç. Seyyar lavabo.
Elbeyli: Avşar Türkmenleri içinde
bir oymak.
Elçi: İki kişi arasında söz getirip
götüren, bunu iş ve huy edinen
(kimse). Kız istemeye gönderilen
kimse, görücü, dünür.
Elefetsiz: Manasız.
Eletmek: İletmek, ulaştırmak.
Eli belinde: Genellikle çardak ve
hayma yaparken kullanılan, direkle tavanı oluşturan ağacı bir birine
bağlayan ağaç.
Elkızı: 1. Gelin. 2. Kadın, eş.
Ellam: Her halde.
Elleem: Her halde anlamındadır.
Yanlış bilinen bir durum sonrası
da söylenir.
Ellengeç: Yengeç
Ellice: Tava.
Ellik: Ekin biçerken parmaklara
takılan elçek.
Elyazı: Dadaloğlu (Özler - Taf) kasabasından Zelfin (Üçkonak) arasında kalan ve Toklar bucağına
doğru uzanan düzlüğün adıdır.
Emeğim çobana döndü: Emeklerinin boşa gitmesi.
Emilik: Keçinin yeni doğmuş yavrusu.
Emmi: Amca.
Endirmek: İndirmek.
Enek: Bilye oynarken, dikilen madeni para.
Enek : En iyisi.
Enik: Hayvan yavrusu.
Erinik yağ: Bekleme süresini uzatmak için tereyağın eritilmiş ve tuzlanmış hali.
Erinmek: Üşenmek.
Esbap: Giysi
Eseri mıkı: Büyük çivi.
Esse mi?: Essah mı? Sahi mi? Gerçekten mi?
Eşe: Anşa, Ayşe.
Eşgere: Aşikar, apaçık, herkes tarafından fark edilebilen.
Eşiklik: Evin giriş kısmı.
Evlensek: Evlenmeye aday, evlenmek isteyen kişi.
Evmek: Acele etmek.
Evreeç: Yufka ekmeği döndürmek
için kullanılan ağaçtan yapılan yassı araç
Evsin: Kuş avlarken, kuştan gizlenmek için yapılan çalılardan yapılan
evcik.
Eye ekiştirmek: Zaman geçirmek,
44
ayak sürümek.
Fak: Tuzak.
Fakı: Fakih, hoca.
Fakih: Fakı, hoca.
Fedik: Kaynamış mısır, buğday tanesi, hedik.
Felfellemek: Sendelemek.
Ferman: Padişah buyruğu.
Fılcırtmak: Düzensiz bir şekilde atmak.
Fırfırı: Küçük yağmurlama.
Fırıştak: Fırıldak, topaç.
Fırka-i İslahiye: 1864 sonlarında
Fırka-i Islahiye adı altında bir kuvvet oluşturulmasına karar verildi.
Kurulan Fırkanın kumandanlığına Dördüncü Ordu Müşürü Derviş Paşa ve fevkalade memuriyet-i
mahsusa sıfatıyla da Ahmet Cevdet
Paşa tayin edildi. 1865-1866 yıllarında Çukurova, Cebel-i Bereket
(Gavur Dağı) ve Kozan dağlarında
devlet idaresini yeniden kurmak
üzere oluşturulmuş askeri kuvvet.
Fışgırık: İlaçlamada kullanılan motorsuz, elle çalışan zirai mücadele
aracı.
Filteke: Çatal iğne.
Filtik filtik: Paramparça.
Firez: Anız.
Firik: Buğday başaklarının olgunlaşmamış hâli.
Firtik: Uyanık gözü açık (bayanlar
için).
Fiske: Eski aydınlatma aracı
Fistan: Entari.
Fiyd: Küçük bir kuş türü.
Fuzulİ masraf: Fuzulİ masraf, Gereksiz yapılan harcama
Gabırlık: Mezarlık.
Gabıt: Pardüso kaban.
Gaco: Hoyratça hareket eden genç.
Gada: Dert, hastalık, belâ.
Gadanı alıyım: kazanı, derdini, belanı alayım.
Gadasını almak: Tasasını, kazasını,
derdini, belasını, kaygısını, kederini almak, üstlenmek.
Gadef: Kulplu bardak, kadeh.
Gafası firirek: Anormal davranışlarda bulunanlar için söylenir.
Galan: Kalan, şimdi.
Galın: Kalın, başlık
Galice potin: Bir cins topuklu potin, ayakkabı.
Galiç: Orağın küçüğü.
Gallep: Güvercin.
Galli: Sincap.
Galp: Ağır hareket eden. Kanı ağır.
Gamgı: Odunun kesmenin etkisiyle oluşan parçası.
Gamiş: Kamış.
Gandak: Büyük çukur.
Gapıt: Kaban
Gaplık: Raf.
Gara: Kara.
Gara erk: Siyah renkli deve.
Gara guş: Kara Kuş, Kartal cinsindan kuşlara verilen genel ad.
Gara guvan: Fenni olmayan, uzun,
el yapımı kovan.
Garaa: Kargı.
Garaböcük: Salyangoz.
Garaçalı: Dikenleri uzun ve çok
45
olan bir maki türü. Karaçalı
Garaltı: Tam seçilemeyen, ne olduğu anlaşılamayan görüntü. Karartı.
Garamak: Kızarak suçlayıcı sözler
söylemek.
Garanışmak: Karanlık olmak
Gar’ardıç: Karaardıç, ardıç ağacının en iyisi.
Gareen: Hoş kokulu bir ot türü.
Garez etmek: İnadına yapmak.
Garsambaç: Kar pekmez karışımı
yiyecek.
Gasbalık: Avlunun tahtadan yapılmış kapısı.
Gasıl: Arpanın yeşil, başak çıkarmamış hali.
Gaster: Modern ilaçlama makinesi.
Gaşşak: Keçi, koyun gibi küçükbaş
hayvanlar için yapılan korunak.
Koyun ve keçi konulan ağaçlarla
çevrilen, üzeri açık veya kapalı yer.
Gatık: Ayran (Torba gatığının özenerek ayran haline getirilmesi.)
Gavırga: Patlamış mısır
Gavıt: Kavrulmuş buğday yada mısır öğütülerek yapılan yiyecek.
Gavur dedengil: Ot türü
Gaydasına böyle geldi: Kafiyesine
uydurmak.
Gazel: Kurumuş yaprak.
Geliç: Ot türü
Gem: Düven. Buğdayı harmanda
öğütmek için kullanılan altında
sivri taşların çakılı olduğu, öküzlerin çektiği bir araç.
Gemini gevmek: Bir olayı yapmak
için istekli bir şekilde beklemek
Genden ağlamak: İçten ağlamak.
Gıb gırmızı: Kıpkırmızı
Gıcı: Kırcı, Dolu ile kar arasında,
küçük taneli yağış.
Gıcık: Hoş olmayan.
Gıcır: Yeni, taze.
Gıcilo: Tohum.
Gıçıırık: Kıçı kırık, beğenilmeyen
Gılik tomatis: Küçük domates.
Gımçıtmak : Koparmak.
Gır kişmir: Sarışın birinin güneşin
etkisiyle daha da sarışınlaşması.
Gıralaaç: Kıral Ağacı.(zomzalak)
Gıran dıkıla: Kıran gele, gelsin.
Kökü kurusun!
Gırçarmak: Niyetinin kötü olduğunu belli etmek
Gırıflamak: Küçük parçalara ayırmak.
Gırızet: Eski bir kumaş çeşidi
Gırklık: Koyun, keçi gibi küçükbaş
hayvanların yününü kesmek için
kullanılan ilkel makas.
Gırrıbak Goptu: Ortalık karıştı.
Gırtgırtı: Gagası uzun bir kuş türü.
Gısga: Küçük soğan tohumu.
Gısıkmak: Herhangi bir şeyin sıkışması.
Gısır gısır torba: Dokuma olmayan
hazır, naylon karışımı(naylondan)
olan torba.
Gıvratmalı: Burmalı (bilezik)
Gıyamat gımı: Herhangi bir şeyin
çok olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz.
Gıyılgan: Maddesi ağaç olan her
maddeden batıcı, delici küçük par-
46
ça.
Gıymık: Odun parçası.
Gıyrak: Küçük kum veya toprak
parçası.
Gızılbacak: Ot türü
Gızınmak: Isınmak
Gocunmak: Alınmak
Goddik: Ukala
Gompile: Komple. Hepsi, tamamı.
Gongulu gook: Boş, kovuk
Gontak: Araba anahtarı.
Goo etmek: Dedi kodu etmek.
Goode: Vücut.
Gopli: Sürülmüş tarladaki kesekleri ezmek ufalamak için kullanılan
tarım aleti.
Goynek: Fanila.
Goza çıbıı: Pamuğun yapraksız çubuğu.
Göbelek: Şapkalı mantar.
Göcek güpre: Buğdayların göceklemesi(çoğalması) için atılan gübre.
Göde: Şişman
Göğ: Açık mavi.
Göğ: Gök.
Gökcek: Güzel, alımlı, yakışıklı.
Gökgülü sarı: Göğüs kısmı sarı
olan küçük bir kuş türü
Gön: Deri
Göo: Yeşil.
Göönmek: Göyünmek. Ateş veya
ısının etkisiyle, yanmaya yaklaşmak. (Neredeyse yanmak.)
Göööm gö: Olgunlaşmamış
Görestim: Bir kimseyi veya bir şeyi
görmeyi, kavuşmayı istemek, göreceği gelmek, özlemek
Görücüyüm: Göreceğim.
Göstere: Kayseri ilinin Tomarza ilçesinin eski adı.
Götün götün gitmek: Geri geri gitmek.
Göynek: Gömlek
Gubarmak: Şişmek
Gulunç: Kulunç, Omuz.
Gumbilis: Kominist
Gunnacı: Gebe
Gurhana: Mezarlık.
Gurk tavuk: Civciv çıkarma zamanı gelen, çıkarmak isteyen tavuk.
Gurmut: Ahlat türü.
Guruyer gunduzu: Gayış kanat
Guşana: Küçük leğen.
Guşana: Süt kabı
Guvan: Kovan
Guyruu tıpılatmak: Can vermek
(guyru titiretmek)
Gücücüğ: Küçücük.
Gücük: Kısa.
Gülgülü: Kırmızı.
Gülle: Bilye.
Gümbür: Ağaç yayık.
Gün: Güneş.
Güvermek: Yeşermek.
Ha deyince: Haydi deyince.
Habba: Fatma, Habibe.
Habe: heybe.
Haçan: Ne çabuk, ne zaman.
Hakına: Yavrulamamış keçi.
Hakını avcuna koymak: Gereğini
yapmak, dersini vermek
Halaka: Gezmek.
Halbır: Kalbur.
Halep garası: Yeşil karpuz türü.
47
Hall’uşağı: Hall’oğlu sülalesi.
Hambalis: Aşılı mersin.(Maki türü)
Hamut: Koşum hayvanlarının boynuna geçirilen ve araba kollarına
tespit edilen koşum takımıdır.
Hamzan: Tereyağı saklanan kap.
Han’ oldu: Hani nerde kaldı?
Hapban: Kuş tutmak için yapılan
kapan.
Hapban gımı: Bir parçanın tamamıyla istenilen yere düşmesi.
Haral: Harar. Kıldan dokunmuş,
Ketenden yapılmış büyük çuval.
Harar: Haral. Kıldan dokunmuş,
Ketenden yapılmış büyük çuval.
Hardalatsız: Biçimsiz
Hartlap : Kocayemiş.
Hasıla: Bir yazı veya sözün anlamını daha kısa ve özlü biçimde veren
yazı veya söz, hülasa, fezleke, ekspoze, özet.
Hasır: Saz, kabuk, yaprak vb. bir
bitki maddesiyle örülmüş taban
veya tavan örtüsü.
Hasta yoklamak: Hasta ziyaret etmek
Haşventi: Küçük çalı, yaprak karışımı kırıntı.
Havrana: Yakası ve yenleri geniş
kürk.
Hayf: İntikam, öç.
Hayıflanmak: Acınmak, üzülmek,
yerinmek, esef etmek.
Hayma: Genellikle güneşten korunmak için dört direk üzerine yapılır, üzeri ağaç dallarıyla kapatılır.
Hayma: Ot yığını (özellikle kış için
toplanmış olan).
Hazele: Geveze, afacan.
Hebil: Yabani sarmaşık
Heebe: Heybe. İki cebi olan, dokunmuş, eskiden eşya taşımak, gübre
atmak için kullanılan bir eşya.
Helik: Küçük taş parçası.
Helke: Satır, su kabı.
Hellen hellen etmek: Emaneten
duran, sallanan, her an yıkılabilir.
Hellenmek: Sallanmak.
Hergetmek: Tarlayı sürülerek nadasa bırakmak.
Herif: Bey, Erkek.
Hers: Hırs, kızgınlık, öfke.
Hetif: Üzüm döküntüsü
Hıllangaç: Salıncak
Hımbıl: Eskiden, kağıtlara yazılan
kelimeleri bulmayla ilgili bir oyun.
Hıncırık: Hayvanların tekmesi.
Hıntıbığım Kesildi: Nefesi kesildi.
Hırtık: Eklem yerlerinin kayması,
zedelenmesi.
Hışgımı: Epeyce.
Hışım çıktı: Yoruldum.
Hışırlı: Pamuğun kabuğuyla toplanmış hali.
Hıta: Acur.
Holluğu inmek: Hevesinin gitmesi,
isteğinin bitmesi.
Holungu: Büyük sopa.
Hombuluna almak: Omuzlarına
almak.
Hopilik: Tohum.
Hopuna almak: Sırtına almak.
Horanta: Evdeki nüfus. Ev halkı.
Horum: Susamın sapıyla beraber
48
kurutulması için belinden bağlanmış ve bir birine yaslanmış koni
hali.
Horuzlanmak: Diklenmek.
Hoşarlanmak: Hoşuna gitmek.
Hotacı: Cömert, yüce gönüllü.
Hozak: Olgunlaşmamış incir.
Hozu: Kanı soğuk.
Hölümek: Tohumu su ile karıştırarak, tohumun nemlenmesini sağlamak.
Höpürdetmek: Ses çıkararak, kahve veya çay içmek.
Hörtük: İşe yaramaz.
Höykürmek: Yüksek sesle ağlamak.
Hu: Saptan yapılan korunak.
Hûn: Kan.
Huysukmak: Tehlikeden haberdar
olmak, bir yere gitmek istememek.
Huzulu masraf: Huzulu masraf,
Gereksiz yapılan harcama
Hümzünmek : Yeltenmek.
Hüs: Sus.
Ihmak: Devenin çöküp oturmasıdır.
Iralanmak: Sallanmak, bir binanın
sallanması
Irbık: İbrik
Irzı kırık çocuğu: Irzıırın çocuğu.
Irkı bozuk, soyu belirsiz.
Irzıırın çocuğu: Irzı kırık çocuğu.
Irkı bozuk, soyu belirsiz.
Ismarıç : Sipariş.
Istar: Halı, kilim tezgahı.
Işgın: Sürgün, filiz.
Işgıya: Eşkiya
Işımadan: Şafak sökmeden
Izıcık: Az, biraz.
İbili: İbibik kuşu.
İçlik: İşlik, gömlek.
İçlik: İşlik, Yelek altına giyilen mintan.
İdirolluk: Traktörlerin arka kısmındaki hidrolik kollar .
İkirciklenmek: Huylanmak, şüphelenmek, kötü bir durum sezmek.
İl: Aşiret, oymak.
İlahane: Lahana.
İlançe: Büyük leğen.
İliksiz: Yaramaz
İlvan: Gösteriş, çalım, kibir.
İneemen: Kertenkele benzeri bir
sürüngen.
İrecepli: Recepli Avşarları.
İsmarıç: Sipariş.
İşlik: İçlik, gömlek.
İt gılı postal bağı: Başı dibi olmayan, gereksiz, kayda değer bir şey
olmayan.
İtaa: Ekmek yapılırken yere serilen
bez.
İzah: Açıklama.
Kadıoğlu: Kahramanmaraş’ta ünlü
bir aile.
Kakılı: Pek çok, yığılı, dolu.
Kamalak: Katran cinsinden bir
çam çeşidi, sedir.
Kaman: Pınarbaşı İlçesinin bir
köyü.
Kanı garrah olmak: Yağma etmek,
ganimete doymak.
Kaput: Palto
Kara yadırgı: Daha fazla yabancı.
Karaardıç: Ardıç ağacının en iyisi.
49
Karacanavar: Domuz
Karakaya: Toklar nahiyesin de bir
bölge.
Karbeyaz: Payas’ın doğusunda bir
kasaba.
Karı: Yaşlı, ihtiyar kadın.
Katık: Yağı alınmış yoğurt, ayran
Keçik: 1. Başörtüsünün ensede
saçların altından geçirilip tepede
bağlanmış durumu. 2. Başörtüsünün uçlarını çene altından geçirip
tepede bağlama biçimi. 3. Başörtüsünün başın kulaktan üst kısmını
sararak alında bağlanmış durumu.
4. Kadınların kullandığı uzun başörtüsü.
Kehni: Küçük çapa.
Kekre: Tadı acımtırak, ekşimsi ve
buruk olan.
Kele: Daha çok kadınların kullandığı “Ayol, hey, yahu” anlamında
bir hitap sözü.
Kelekesten: Kertenkele.
Kelle: Koparılmış kafa.
Kemha: Bir çeşit ipekli kumaş.
Kepmek: Bina, duvar vb. Yıkılmak,
çökmek.
Kerçine: İnadına, aksine.
Kertiş: Kertenkele.
Keskenmek: Vurur gibi yapmak,
vurmaya davranmak (el, sopa ile).
Kesme: Meşe çeşidi
Keşkere: Yük taşımada kullanılan
bir alet.
Kıska: Soğan Tohumu.
Kısrak: Dişi at.
Kilden: 1. Su tası. 2. Bardak. 3. Ha-
mamtası.
Kildirmek: Fırlatmak
Kiravuzlanmak: Erkeğin bir hanımı almayı çok istemesi, heveslenmesi, elde etmeye çalışması, dolanması.
Kirkit: Halı kilim dokumak için
kullanılan demir alet.
Kirmani: Kirman kentinde yapılmış eğri kılıç. İran’da bulunan bu
kentin ustaları en iyi kılıç yapmalarıyla ünlüydü.
Kirmen: Elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç.
Kirtik: Ufalanmış sabun parçası,
Kirtilini çıkarmak: İliklerini sökmek
Koraf koraf: Öbek öbek, küme
küme.
Kozan: Adana ilinin bir ilçesi.
Kozanoğlu: Kozanoğlu Ahmet Bey.
Kökgüç: Ucu sivri sopa.
Kömeç: Ebegümeci. Yaprakları yemek yapmada kullanılan bitki.
Könçek: Bezden yapılmış bayan giyeceği.
Kör püsük: Nankör insan.
Köre: Demirci körüğünün, kömürlerin yandığı bölüme açılan deliği.
Köryapalak: Baykuş.
Köstü: Köstebek.
Köşt: Üç ayaklı, sehpa biçiminde
sandalye, tabure.
Köynek: Eskiden gömlek yerine
geçen bir giyecek
Kulun: Altı aylığa kadar olan at
veya eşek yavrusu.
50
Kuşene: Saplı yayvan tencere.
Kutmu: Kutnu, Pamuk veya ipekle
karışık pamuktan dokunmuş kalın,
ensiz kumaş çeşidi.
Kutnu: Kutmu, Pamuk veya ipekle
karışık pamuktan dokunmuş kalın,
ensiz kumaş çeşidi.
Kuzgun: Bir cins iri karga.
Kücü: Halı ve kilim dokumak için
kurulan tezgahta ipleri tutan kalın
sopa.
Küçük Alioğlu: Kozanoğulları’ndan bir bey. Payas sancağının yönetimi bu ailenin elindeydi, Küküm: İyice, büsbütün yaşlı, kocamış.
Küncü: Susam
Küncü Baalası: Susamları sapıyla
beraber kurutmak için bağlanmış
hali.
Künde: Her gün
Küşne: Burçak
Labıt: Labıt demir parçası
Lahuri şal: Lahur kentinde yapılan
bir çeşit şal.
Lalenpe: Yassı taş.
Laylon: Römork
Lemerme: Nemlenme.
Lepe: 1.Bulgur veya pirinçten yapılan bir tür yemek. (ölgünürek lepe)
2.Nohutun ıslatılıp kurutulduktan
sonra dövülmesinden elde edilen
yemek.
Lo: Toprak dama çekilen taştan silindir.
Loş: Düğün yemeği.
Lotak: Yuvarlak taş.
Löküs: Lüks (lambası).
Maa: Uzun ağaç.
Maarse: Meğerse.
Mağrıp: Garp, batı.
Mahana: Bahane.
Makat: Demir veya tahtadan yapılmış oturak, somya.
Malamat: Şamatacı
Malamat olmak: Rezil olmak
Manca: Domates salatası.
Mangılı batmak: Adı geçmez olmak, adı anılmamak.
Manifille: Boş hayal.
Massık Massık Yürümek: Ağır ağır,
kaygısızca yürümek.
Maşrık: Şark, doğu.
Mavra Kesmek: Sohbet etmek.
Maya: Dişi deve.
Maytab: Şakacı.
Meke: Mısır.
Meke Patlaa: Patlamış mısır
Meke Pürçüğü: Mısır püskülü.
Meke Sokalaa: Mısır koçanı
Melefe: Yorgan yüzü.
Mencilis: Meclis.
Meses: Uzun deynek.
Mezada dökülmek: Artırma ile satışa çıkarmak, ucuza satmak.
Mık: Çivi.
Mıkıs: Cimri
Midesi Cıkramak: Midesi ekşimesi.
Midit: Mesesin ucundaki çivi.
Miktat Paşa: Bekir Ağa’nın kardeşlerinden biri.
Miltan: Gömlek.
Mintan: Gömlek
51
Mitil: Eskimiş, parçalanmış
Motur: Traktör.
Muallim: Öğretmen.
Mucuk: Küçük sinek
Mudara: Boyun eğme, minnet, İşi
düşme durumu.
Muhannet: Vefasız, değersiz kimselere el açmak.
Mullara: Çizgi çizilerek oynanan
bir oyun.
Murat Suyu: İskenderun körfezine
dökülen bir dere. Murt: Mersin
Muşamba: Naylon
Mürdün: 1. Kapı arkasına dayanan
ağaç. 2.Kesilmiş kullanılmak üzere
uzun ve kalın ağaç.
Mürseloğlu: Reyhanlı oymağının
beyi.
Müşdere olmak: Müşderi olmak, almayı istemek.
Naakıt: Ne zaman
Namtı: Sapı olmayan bıçak.
Narman: Erzurum iline bağlı ilçelerden biri.
Navıtıyon: Ne tutuyorsun, ne yapıyorsun?
Ne Tevir: Ne çeşit
Neciimiş: Ne imiş, küçümsemek
için kullanılır.
Ninemeli: Ne yapmalı, ne gerek
var, boşver anlamlarında kullanılır.
Nişe: Buğdayın bekletilerek suyunun kurutulmasıyla elde edilen
özü.
Nişe Bulamacı: Nişe yemeği.
Oba: El, başkaları.
Obalar Ne Der: Başkaları ne söyler.
Ocakdan Yırak: Ocaktan ırak, Ailelerden, evlerden uzak olsun
Ocaktan Irak Ocaktan Yırak, Ailelerden, evlerden uzak olsun
Okuntu: Davetiye.
Oluk: Çeşme.
Omanı Pıttırmak: Belini ağrıtmak
Omar: Ömer.
Omusilli: Güzelim, ne güzel.
Omuzla: Omzuna alıp getirecek
kadar ağır olmayan kesilmiş ağaç.
On yedi Bey: Çukurova’da yaşayan
Türkmen oymaklarının beyleri
kastediliyor.
Ondan Kerli: Ondan sonra.
Orakçı: Ücret karşılığı ekin biçen
kimse.
Osanmak: Usanmak.
Oş oş: Köpek kovalama ünlemi,
hoşt.
Otluğa çıkmak: Hayvanlarını otlatmak için gitmek.
Oynum Hos: Oynamıyorum,
oyundan çıktım, mola
Ölgünürek Lepe: Az pişmiş lepe.
Öllün Körü: Ölünün körü, beddua.
Ölük: Ölmüş, cansız.
Ölümsek: Çok zayıf, cılız.
Örk: Kazık.
Örk: Hayvanı uzun bağlamak.
Örme: Örgü, örülmüş ip, hayvan
bağlamaya yarayan ip.
Örtme: Evin giriş kısmı, antre. Evin
önündeki düz alan.
Ötaan: Dün , önceki gün.
Öteberi: İhtiyaç malzemeleri.
52
Ötürmek: İshal olmak.
Paldın: Atların semerini vücuduna
bağlayan kuşak.
Palıt: Pelit, palamut, meşegiller tohumu.
Pampal: Gelincik
Pança: Avuç.
Parke: Kaban
Patacını Ayırmak: Bacaklarını açmak
Pataç Bacak arası.: Bacak arası.
Pavkırmak: Hayvan sesi.
Payas: Hatay’a bağlı bir ilçe. Yüz yıl
kadar önce Dörtyol, Payas’a bağlı
bir köydü. O za­manlar Payas sancak merkeziydi, şimdi Dörtyol ilçesine bağlı kasaba.
Pece: Penek, pencere .
Penek: Pece, pencere .
Perpil: Bir tür yabani siyah üzüm.
Peşgir: Havlu
Peşkir: Havlu.
Pırnal: Yeşil meşe kategorisinden
bir ağaç türü.
Pırtı: Giysi, giyecek.
Pırtmak: Yuvasından çıkmak.
Pıslan Patır: Saklambaç oyunu.
Pısmak: Saklanmak.
Pıtık: 1.Yumurta 2. Bacak arası 3.
Ardıç ağacının meyvesi
Pinlik: Pinnik, Kümes .
Pinnik: Pinlik, Kümes
Pontil: Pantolon
Porsumak: Herhangi bir şeyin
nemden dolayı kokması, pörsümek.
Potturmak: Bir delikten geçirmek,
boşandırmak.
Potuk: Deve yavrusu demektir.
Potuklu: Pınarbaşı İlçesinde üç
tane Potuklu adında köy vardır.
Bunlar; Avşar Potuklu, Büyük Potuklu, Küçük Potuklu. Burada adı
geçen Avşar Potuklu’dur. Kazım’ın
kabilesinin bu köyde akrabaları
vardır. Soyadları Kandemir’dir. Kaçak olduğu sırada bazen bu köye
gelip saklanır.
Pöhrenk: Topraktan yapılmış su
borusu.
Pörez: Selin yolu bozmaması için,
yolun altından geçen beton boru
Punara: Baca.
Pusat: Araç, savaş aracı.
Puşt: Dönek.
Pür: Çamın kurumuş yaprağı.
Pürçek: Şakaklardan sarkan saç,
zülüf.
Pürçük: Tohumun ucu.
Pürçüklü: Havuç .
Püsü: Kedi
Püsük: Kedi.
Sabahaça: Sabaha kadar.
Sahal: Bedellilik, birinin yerine askere gönderilen kişi, vessek.
Sal: 1. Hasta, yaralı ya da ölü taşınan sedye. 2.Tabut.
Samur kürk: Bu adda bir hayvan
derisinden yapılmış kürk.
Sanasın: Sanki, gûya.
Saptırma: Mezar içersin de ölü konulduktan sonra, ölü üzerine açılı
olarak dizilen tahtalar.
Satmak: Kız evladı evlendirmek
53
Sayrı: Hasta, yatalak.
Sehen: Bakır tabak, sahan.
Sehil: Sahil.
Sektesinden: Denginden.
Ser: Baş, kafa.
Seten: Bulgur, yarma dövülen dibek taşı.
Seyit Battal: Battal Gazi.
Sıla: Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer.
Sinilemek: Sinek için vızıldamak.
Soğanlı: Artvin ili, Ardanuç ilçesine bağlı bir köy.
Südük: Sidik.
Süven: Sopa, sırık, ince uzun ağaç.
Şahan: Şahin.
Şahre : Çehre.
Şaplak: Tokat.
Şarmıta: Yaramaz.
Şayak: Canlı pembe.
Şebeden: Hoş kokulu kavun.
Şefre: Kadın adı. Aslı Şerife’dir.
Şibik: Gözdeki çapak.
Şimşir: Parlak.
Şire: Tatlı.
Şişirik: Balon.
Şitil: Küçük kova.
Şivan: Ağıt, yas, kıya, üzüntü; ağlama, feryat, figan.
Şor: Söz, lâf.
Şube: Askerlik şubesi.
Şuvara: Ozan.
Tabya: Bir bölgeyi savunmak için
yapılan ve silahlarla güçlendirilen
yapı.
Tahtalı: Tahtadan yapılmış oturak,
somya.
Takaklı: Beyaz kumaş.
Taman: İşte, az önce, hani, hani ya,
ya, tabii ki.
Tarhana: Döğme ve yoğurdun karıştırılarak, güneşte kurutulmasıyla elde edilir.
Tavatır: Çok iyi güzel.
Tavla: At ahırı.
Tavlak: Soyulmuş taze ceviz.
Tavsır: Resim, fotograf.
Tay: Üç yaşına kadar at yavrusu.
Tekerim daşa dayandı: İşlerin yolunda gitmemesi, bozulması.
Tel: Telgraf.
Telkin etmek: Arapçası kavrama
anlamına gelen “lakn” sözcüğünden türemiştir. İslamiyet de gömülenlere imam tarafından söylenen
dinsel sözler anlamında kullanılır.
Temren: Mızrak ucundaki sivri demir.
Terki: 1. Eyerin arka bölümü. 2. Binek hayvanının sağrısı. 3.Atın arkası. 4.At vb. hayvanlara yüklenen
eşya, yük. 5. Atın eyerine takılan
küçük heybe.
Teyyare: Uçak.
Tınsırık: Hapşuruk.
Tolu: Dolu.
Topak: Yuvarlak .
Tozluk: Pantolonun paçasını tozdan korumak için ayakkabının
üzerine geçirilip düğmelenen veya
dizden aşağı uzanarak ayağın üstünü örten dar paçalık, getr.
Tuğlu:
Tükürük Köftesi: Ekşili Köfte -
54
Dökme Köfte – Tuvallamaç - Höllük - Gildiz.
Uflak: Büyük bıçak.
Ufra: Ekmek yapılırken tahtaya atılan un.
Uğru: Ön.
Uğrun: Gizli saklı .
Ulam ulam olmak: Renk renk, çeşit çeşit olmak.
Üççeşme: Kayseri ili Tomarza ilçesi Dadaloğlu beldesine bağlı bir
yayladır. Torosların tepesindeki bu
yaylanın rakımı 2600 m civarındadır. İçme suyu ile meşhurdur. Tahtalı Dağlarının en yüksek tepesi
Aygörmez bu yayldadır.
Üleş: Leş, ceset.
Vareste: 1. Kurtulmuş. 2. Uzak.
Varık: Varmış.
Varmak: 1. Gitmek. 2. Gelmek. 3.
Yetişmek, ulaşmak, yanaşmak.
Vuruk: Vurmak
Yadırgı: Yabancı.
Yağlık: Mendil-eşarp.
Yalbırdak: Yarı çıplak.
Yarma: Buğday, arpa, mısır, bezelye vb.nin iri çekilmişi, dövmesi. Yarsuvat: Ceyhan Irmağı.
Yaylon: Römork.
Yazlak: Serinlenecek yerler.
Yeelmek: Şimarmak .
Yeğilmek: Durmamak, Şımarmak.
Yekinmek: Yekin: Davranmak, olduğu yerden fırlamak, ayağa kalkmak, kalkmak için hareket etmek,
kımıldamak. Yerinden kalkmak,
Kalkmaya davranmak.
Yel: Rüzgar.
Yergin: Bitkin, üzgün.
Yesir: Esir, tutsak.
Yırak: Irak, uzak.
Yıramak: Uzaklaşmak.
Yol gözlemek: Bir kimsenin gelmesini beklemek.
Yoymak: Yorumlamak.
Yörü: Yürü
Yufka: İnce.
Yumak: Yıkamak.
Yumuş: İstek.
Yunak : Çamaşır.
Yunak tası: Çamaşır tası.
Yunak yumak: Çamaşır yıkamak.
Yüklük: Evlerde yatak, yorgan gibi
şeyleri koymaya yarayan yer veya
büyük dolap.
Zabit: Subay
Zahar: Galiba, sanırım.
Zahmarı: Kara kış .
Zatıdan: Zaten, eskiden, esasen.
Zavara: İri öğütülmüş hayvan yemi.
Zavır: Çıkışma, paylama, azar.
Zehre: Zahire, zehra, yemeklik tahıl.
Zılgıt: Kadınların ellerini ağızlarına götürerek ses çıkarmaları.
Zıllıcı: Oyun bozan.
Zıllımak: Oyun bozanlık.
Zıncarlık: Zıngarlık. Ceyhan yakınlarında yer adı.
Zikke: Ucunda ip geçirmek için
halka bulunan, yere çakılan hayvan bağlamakta ve çadır gerdirmede kullanılan demir kazık.
Zurba: Küme, grup.
55

Benzer belgeler

GÖRELE KOYUNHAMZA KÖYÜNÜN YERİ GİRESUN İLİ HARİTASI

GÖRELE KOYUNHAMZA KÖYÜNÜN YERİ GİRESUN İLİ HARİTASI sanda bir emanettir. Emanetin ise mıza huzur ve mutlu yarınlar getirsahibine yani halka teslim edilme- mesi dileklerimle… si gerekir. Bundan dolayı çalışmaHoşça kalın. larınızda bana ait olan derle...

Detaylı

dosyayı indir

dosyayı indir sanda bir emanettir. Emanetin ise mıza huzur ve mutlu yarınlar getirsahibine yani halka teslim edilme- mesi dileklerimle… si gerekir. Bundan dolayı çalışmaHoşça kalın. larınızda bana ait olan derle...

Detaylı

dosyayı indir

dosyayı indir linçli olarak çevremizden bir ağıt, ve Şairlerimiz Ahmet Z. Özdemir, bir hikâyeleşmiş anı öğreniyorum. Adnan Menderes Kaya, Alemdar İnşallah bunları yazıya dökebilir- Ünlü, Gülhan Çabucak, Kerim Yı...

Detaylı