Gruptan çıkma formülü

Transkript

Gruptan çıkma formülü
Yayın Koordinatörü
Şampiyonlar Ligi
İlker Yılmaz
Açılışına doyamadığımız sezona kötü bir milli takım haftasını geride
bırakarak tekrar merhaba diyoruz. Bu hafta içi klasikleşen gün ve saatinde
de Şampiyonlar Ligi başlıyor. Tüm kıtaları kıskandran Avrupa’nın en prestijli
kupası yine tüm futbolseverleri ekran başına kitleyecek. Hayatım Futbol
ekibi olarak 32 takımı birden mercek altına aldık, inceledik. Tüm takımların
varolan her gücünü sahaya yansıttığı arenada bu sezon gülen, sürpriz
yapan, hayalkırıklığı yaratanlar bakalım kim olacak.
Editör
Cantürk Temelli
Yazarlar
Bahadır Bozkurt
Cihat Akbel
Emre Gürkaynak
Fırat Topal
Güner Çalış
Rafet Baran Eryılmaz
Sedat Çırtak
Hayatım Futbol’un 144. sayısında; Fas ile İspanya’yı gezen ve SevillaValencia mücadelesini yerinde izleyen Fırat Topal’ın seyahat notları var.
Ayrıca İzlanda karşısında hezimete uğrayan milli takımımızın birçoklarına
göre en büyük yanlışı 3-5-2 ve bu dizilişi tekrar piyasaya süren Van Gaal’in
sebeplerini masaya yatırdık. Bu arada Four Four Two Türkiye 100. sayısını
çıkardı. Nice 100 sayılara diyerek tebrik ediyoruz.
Keyifli okumalar,
İlker Yılmaz
Sercan Ergün
Serkan Akkoyun
Uğur Karakullukçu
[email protected]
[email protected]
#144 BU SAYIDA
Şampiyonlar Ligi Özel
A Grubu
Atletico Madrid, Juventus, Olimpiakos, Malmö
B Grubu
Real Madrid, Liverpool, Basel, Lodogorets
C Grubu
Monaco, Leverkusen, Zenit, Benfica
D Grubu
Arsenal, Dortmund, Galatasaray, Anderlecht
E Grubu
Bayern Münih, Manchester City, Roma, CSKA Moskova
F Grubu
Barcelona, PSG, Ajax, APOEL
G Grubu
Chelsea, Schalke, Sporting, Maribor
H Grubu
Athletic Club, Porto, Shakhtar, BATE
Üçlü Savunmanın Büyüsü
Van Gaal ile tekrar palazlanan 3’lü savunmanın altında ne var
Bir Endülüs Yolculuğu
Fırat Topal, İspanya ve Fas’ı gezdi
Emre Gürkaynak
ATLETICO MADRID
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
ZiRVEDE KALMA ZAMANI
A Grubu
Geçen sezonun finalisti Atletico Madrid, Şampiyonlar Ligi’ne önemli bir eşiği atlamak
için başlıyor.
2012/13 sezonunda İspanya Ligi’ni üçüncü
sırada tamamladıktan sonra, düşüşe geçecekleri
yönündeki tahminlerin karşısına, bir İspanya Ligi
şampiyonluğu, bir de Şampiyonlar Ligi finali içeren
sağlam bir argüman koyan Atletico Madrid, yeni
Şampiyonlar Ligi sezonu öncesi önemli bir eşikte.
Diego Simeone’nin önderliğinde, son iki yılda başlıca
basamaklarını takım oyunu, rakibi boğan oyun
sistemi ve oyunculardan maksimum verim alma
gibi malzemelerden oluşturdukları merdivenle
Avrupa’nın en üst seviyesine çıkan Atletico için artık
merdiveni atıp, tepede kalıcı olma zamanı.
Yaz transfer döneminde, hayali merdivenin
ustalarından, golcüler Villa, Diego Costa, Adrian’ın
yanı sıra takımın temel taşlarından Filipe Luis
ve Thibaut Courtois’yı kaybeden Atletico, buna
rağmen daha güçsüz gözükmüyor. La Liga’nın genç
yıldızı Antoine Griezmann, Torino’yu taşıyan Cerci ve
Bayern’deki forvet enflasyonundan yararlanılarak
alınan Mandzukic hücum hattında güzel bir Avrupa
esintisi oluşturacak. Bu isimlere tribünlerin efsanesi
milli oyuncu Arda Turan da eklenince, gol atmak
Atletico için sıkıntı olmayacaktır.
Courtois’nın yerine Oblak ve Moya, Luis’in
yerine ise Siqueira ve Ansaldi’nin alınması, bu
kadar yoğun bir geçen bir transfer döneminde,
Simeone’nin ne aradığını bildiğini ve takımın
tarzında değişikliğe gitmeyeceğini gösteriyor.
Artık, hep kullandığı “favori değiliz” açıklamalasını
rafa kaldırmasının zamanı gelen Arjantinli teknik
adam, yeni sezonla birlikte başarıyı, Atletico için
hatırlayıp gururlanacak bir anı halinden, sürekli
yaşanan bir süreç haline getirmek istiyor.
Gruptan çıkma formülü
Atletico Madrid’in Şampiyonlar Ligi’nde
gruplardan çıkamaması, futbol adına büyük
sürpriz olacaktır. Geçtiğimiz sezon tek Devler
Ligi yenilgisini finalde Real’e karşı alan
Atletico, savunma futboluna güveniyor. İç saha
performansı korkulacak cinsten olan Madrid
temsilcisi, bu sezon her takımın liginde şampiyon
olarak geldiği tek grupta, kazanma alışkanlığına
sahip rakiplerine, yenilgiyi de göstermek
isteyecektir.
Emre Gürkaynak
JUVENTUS
O SENE BU SENE
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
A Grubu
İtalya Ligi’nde son üç sezonun şampiyonluğunu kimseye bırakmayan Juventus, yerel
başarısını Avrupa’ya taşımanın peşinde
Geçtiğimiz sezon, Wesley Sneijder, Şampiyonlar
Ligi’nin meşhur şarkısının gündüz saatlerinde çaldığı
B Grubu son maçında Juventus ağlarını sarsarak, ‘Yaşlı
Hanımefendi’yi Avrupa Ligi’ne iterken Juve belki de
fazla karamsar değildi.
Zira, siyah-beyazın yılmaz temsilcilerinden Juve, Serie
B’den, alışık olduğu en üst seviyeye çıktığı 2007/08
sezonundan beri 4 defa katıldığı Şampiyonlar Ligi’nde
en fazla çeyrek final görmeyi başarmıştı. Ayrıca,
Torino’da, yeni stadyumlarında, yapılacak Avrupa Ligi
finali, uluslararası arenanın yükseklerine dönmek için
iyi bir fırsat olabilirdi. Ancak bu hedefe ulaşma yolunda
son adımlarını atarken; yarı finalde Benfica’dan çelme
yiyen Juventus, yine yalnızca İtalya Ligi şampiyonluğu
ile yetinecekti.
Sonuncusu puan rekoruyla gelen üst üste üç
Scudetto’nun mimarı Antonio Conte, Juventus ile
yollarını ayırdı. Galatasaray’ın da içerisinde olduğu
İtalyan teknik adam pazarından Massimiliano Allegri
ile anlaşan siyah-beyazlılar yeni hocasından Avrupa’da
başarı bekliyor.
Allegri, Conte’nin mirası kadroda fazla değişiklik
yapmadı. Zira yaz transfer dönemi, kadronun artık
yüksek seviyeye geldiğini gösteriyor. Ligler arası
transfer ilişkilerine genellikle kapalı olan İtalya Ligi
takımlarının dışarı açılan kapısı Juve, yeniden bu
pozisyonu almış durumda. Nedved, Ibrahimovic,
Del Pierolu zamanlarında üst düzey takımların
transfer hedefinde olan takım, Pogba ve Vidal ile
aynı seviyelere döndüğünü gösteriyor. Kısacası artık
kazanma zamanı.
Gruptan çıkma formülü
Allegri ve oyuncular, Şampiyonlar Ligi grupları
belirlendikten sonra verdikleri demeçlerde, “dengeli”
ifadesini kullanmaya ve kolay rakipleri olmadığını
söylemeye imtina etse de Juventus, grubun favorisi.
Şampiyonlar Ligi’nde ileri gitmek adına, gruptan
birinci çıkmak daha değerli, Atletico maçları da ekstra
önemli olacaktır. Juventus, sahaya “etkilenmeyen”
Pirlo’yu etkileyebilecek bir oyun koyarsa, başarı
kaçınılmaz.
Emre Gürkaynak
OLIMPIAKOS
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
YUNANiSTAN TAMAM, SIRA AVRUPA’DA
A Grubu
Son 4 senedir Yunanistan Ligi’nde şampiyonluğu bırakmayan Olimpiakos, Şampiyonlar
Ligi’ne ısınıyor
Geçtiğimiz sezon Yunanistan Ligi’nde toplamda 41.
üst üste 4. şampiyonluğunu kazanan Olimpiakos,
Şampiyonlar Ligi’ne yine direkt grup aşamasından
katılıyor. Devler Ligi müziğini, Karaiskakis Stadı’nı dolduran
ateşli taraftarına dinletmeye alışan ekip, geçen sene ikinci
turda Manchester United’ı elinden kaçırıp, çeyrek finalin
kıyısından dönmüştü. Pire temsilcisi, bu sene daha ileri
gitmenin hedefinde.
Afellay ve Abidal de takıma tecrübe katacaktır.
Ancak, takımın yaz döneminde kan kaybetmiş olması,
kafalarda şüphe uyandırıyor. 2014 Dünya Kupası’nda,
yine savunma futboluyla, ikinci tur gören Yunanistan’ın
Olimpiakoslu üçlüsü Manolas-Holebas-Maniatis’ten ikisi
Roma’nın yolunu tuttu. Kaptan Manitas’e artık daha fazla
iş düşüyor.
Gruptan çıkma formülü
Savunması zayıflayan takımda, Arsenal’den kiralık Joel
Campbell, Dünya Kupası performansı sonrası takımdan
ayrılsa da hücum hattı iyi durumda. Premier League’de
küme düşen Fulham’ın ikilisi Kasami ile eski dost
Mitroglou ve Geçlerbirliği’nden Jimmy Durmaz hücum
skalasını çeşitlendirecek oyuncular. Eski Barcelonalılar,
Geçtiğimiz Şubat ayında takımın başında geçen İspanyol
teknik adam Michel, Avrupa Ligi’ni kastederek, “Grupta
bizim için kolay seçenekler olabilir” dese de Akdenizli ruhu
da işin içine girince, savaşacaklarını söylüyor. “Atletico ve
Juve grubun en güçlü takımları” diyerek malumu ilam
eden Michel, ikinci tur vizesini istediklerini vurguluyor.
Olimpiakos, geçtiğimiz sene ikinci tur bileti alırken,
grubun en güçsüz gözüken ekibi Anderlecht’i iki maçta
da mağlup etti, Fransız devi PSG’ye ise iki maçta da
boyun eğdi. İç saha veya deplasman olarak bir avantajı
olmayan Olimpiakos, grubun kilidinin Benfica maçları ile
açtı. Rakipten koparılan 1 galibiyet, 1 beraberlik üst tur
biletini getirdi. Ancak bu grupta Atletico ve Juve’nin üstün
kadroları işleri zorlaştıracaktır. Juventus tarihinde, 7-0 ile
en farklı Şampiyonlar Ligi galibiyeti olarak duran kırmızıbeyazlılar, grupta altına almak için son finalistten çok
Juve’yi tercih edecektir.
Emre Gürkaynak
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
MALMÖ
A Grubu
GEÇMiŞiNi ARAYAN TAKIM
İskandinav takımı klişesini tam anlamıyla yaşatan Malmö, her takımın şampiyon olarak
geldiği A Grubu’nda, yeniden Avrupa başarısı elde etmek istiyor
Dünya futboluna son dönemdeki katkısı, altyapısından
yetiştirdiği Zlatan Ibrahimovic, Ibra’nın rekorları ve Ibra’nın
akıl almaz golleri olarak sayılabilecek Malmö, 1978/79’da
final gördüğü Şampiyonlar Ligi arenasında hem adını
yeniden duyurmak hem de İsveç futbolunda yeni bir
dönem açmak istiyor.
Gerek alışık olmayan takımları kötü etkileyebilecek havası,
gerek ülke liginin son 8 haftaya girmiş olması gerek ise
de bol Kuzeyli kadrosuyla, İskandinav takımı olmanın
gereklerini yerine getiren Malmö’de işler yolunda. Son
şampiyon, 22. hafta itibariyle yine liginin zirvesinde.
Avrupa kupalarında son defa gruplara kaldığı 2011/12
sezonunda, Metalist, Alkmaar ve Austria Wienli
Avrupa Ligi grubunu yalnızca bir puanla tamamlayan
gök mavili ekibin umutlarını artıran, İsveç Ligi’ndeki
başarıdan çok, play-off turunda gösterilen performans.
Geçen sezon Avrupa Ligi grubunu 6’da 6 ve 12 averajla
bitiren Salzburg’un toplamda 4-2 ile mağlup edilmesi,
İskandinavlar için umut verici.Bu eşleşmede attığı iki golle
takımını sırtlayan Markus Rosenberg, alt yapısından
yetiştiği Malmö’ye sezon başında geri döndü. Kariyerine
Zlatan’ın yolunu izleyerek Malmö-Ajax ile başlayan 31
yaşındaki golcü, Premier League, Bundesliga ve La Liga
tecrübeleriyle, takımına Devler Arenası’nda vefa borcunu
ödemek isteyecektir. Malmö’nün bu sezonki en golcü ismi
Guillermo Molins de Rosenberg’in en büyük destekçisi
olmaya şimdiden aday.
1992’de Şampiyonlar Ligi adını alan organizasyonda ilk kez
gruplara kalan ekip için, teknik direktör Age Hareide’nin
tecrübesi önemli bir nokta. Manchester City ile geçirdiği
Premier League yılları, Norveçli hocanın kılavuzu olabilir.
Gruptan çıkma formülü
Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi’nde Zenit 6,
Galasataray ise 7 puanla gruptan çıkmayı başarsa da,
ikinci tur vizesi ortalama 10 puanla alınıyor. Üst seviye
kadrolarıyla Atletico ve Juve’nin yanı sıra taraftar desteğini
arkasına alan Olimpiakos’u, deplasmanda yenmesi zor
gözüken Malmö, iç saha maçlarına tutunmalı. Sürpriz
galibiyetlere de kimse hayır demeyecektir.
Rafet Baran Eryılmaz
BASEL
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
iSViÇRE’NiN LOKOMOTiFi
B Grubu
Beş yıldır liginde şampiyonluğa ulaşan FC Basel, kaybettiği hocasına ve oyuncularına
rağmen hedeflerini yüksek tutuyor
Son yıllarda İsviçre futboluyla eş anlamlı hale
gelen Basel, sadece ülkesinin değil kıtanın da en
çok oyuncu yetiştiren kulüplerinden biri. Xherdan
Shaqiri, Mohammed Salah ve Ivan Rakitic gibi
Avrupa’nın kıtanın en iyi liglerinde top koşturan
oyuncuları yetiştiren Basel, beş yıldır liginde
yakaladığı dominasyonu Avrupa başarısına tahvil
etmek istiyor.
Lacivert-kırmızılı ekibin bu sezon öncesinde yaşadığı
kan kaybı ise taraftarları karamsarlığa itiyor olmalı.
2012’den bu yana görev yapan teknik direktör
Murat Yakın’ın Rusya’ya; başarılı sol kanat Valentin
Stocker’in ise Hertha Berlin’e gidişi takımın en
önemli silahlarını yitirmesine yol açtı. Yine de genç
ve kendini ispatlama çabasındaki oyunculardan
kurulu kadrosuyla Basel’in Şampiyonlar Ligi
umutları hâlâ canlı.
Fabian Frei, Fabian Schar ve Taulant Xhaka gibi
genç oyuncular Avrupa vitrininde kendilerini
sergilemek için ellerinden geleni yapacakmış gibi
görünüyor. Öte yandan Philip Degen, Walter Samuel
ve Beşiktaş’tan da tanıdığımız Matias Delgado gibi
deneyimli isimler de takımı ayakta tutacaklardır.
Yeni teknik direktörleri Paulo Sousa ise
futbolculuğunda yakaladığı Şampiyonlar Ligi
başarısını St. Jakobspark’a taşımaya çalışacak.
Juventus ve Borussia Dortmund formalarıyla bu
kupayı kazanan Sousa’nın Macaristan ve İsrail
liglerinde geçirdiği dönemler de çalıştırdığı kulüpler
açısından bakarsak oldukça başarılı geçmişti.
Portekizli teknik adam futbolculuğundaki
deneyimlerini aktarabilirse İsviçre futbolunda yeni
bir başarı sayfasının altına imzasını atabilir.
Gruptan çıkma formülü
Ateşli ve sadık bir taraftar kitlesine sahip olan
Basel’in sahasında oynadığı maçlarda kayıp
yaşamaması gerekiyor. Her ne kadar grupta
Liverpool ve Real Madrid gibi ismen kendilerinden
büyük takımlar olsa da, son yıllarda bu seviyede
oynamayı alışkanlık haline getirdikleri çok açık.
Bu deneyim ve istikrarı sahaya yansıtabilirlerse ilk
iki için son haftaya kadar mücadele vereceklerine
şüphe yok.
Rafet Baran Eryılmaz
LIVERPOOL
KAÇIN, SAHiBi GELDi!
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
B Grubu
Kupa 1’i en çok kazanan İngiliz takımı olan Liverpool, verdiği uzun aranın ardından
yeniden Devler Ligi’nde boy göstermeye hazırlanıyor.
Geçtiğimiz beş yıl boyunca Liverpool taraftarının
hasretini çektiği en büyük şey şüphesiz Şampiyonlar
Ligi’ydi. Uzun süredir eski günlerinden uzakta olan
Merseyside cephesinde krizden çıkışın da yine
Avrupa’nın devleriyle kapışarak gerçekleşeceğine
inanılıyor. Brendan Rodgers’ın oynattığı hızlı hücumlara
dayalı futbol anlayışı son iki sezonda Anfield
semalarında umut rüzgarlarının yeniden esmesini
sağlamış görünüyor. Fakat bu sistemin merkezinde yer
alan Luis Suarez’in takımdan ayrılmasının doğuracağı
sonuçların endişeye yol açtığına şüphe yok.
başarıya ilk günkü kadar aç olmaları. Balotelli, kıtanın
sayılı yeteneklerinden olduğunu hatırlatmaya; Sterling,
yeni John Barnes olduğunu ispatlamaya; Sturridge ise
Suarez’den aşağı kalır yanı olmadığını göstermeye
çalışacak. Tüm bunlar Rodgers gibi inovatif bir
hocanın, Şampiyonlar Ligi arenasında kendisini
kanıtlama çabasıyla birleşince Liverpool, daha önce 5
defa kazandığı kupaya sanılandan daha yakınmış gibi
görünüyor.
Yine de geçen sezon Suarez’in cezalı olduğu dönemde
gösterdikleri performans, Rodgers’ın sisteminin takım
tarafından ne kadar iyi özümsendiğinin kanıtı.
Liverpool’un savunmasında yaşadığı sıkıntılar, bu
sezon da devam edecekmiş gibi görünüyor. Bu yüzden
Kırmızılar’ın rakiplerine karşı tempoyu yüksek tutması
ve topu sürekli olarak rakip kaleye taşımaya çalışması
gerekiyor. Bu yüksek tempolu oyunu Henderson’ın
destek vereceği Balotelli-Sterling-Sturridge üçlüsünün
gollere tahvil etmesi halinde gruptan çıkmak onlar için
sorun olmayacaktır. Şampiyonlar Ligi’ne hasret kalan
taraftarın iç saha maçlarında yaratacağı atmosfer de
onlar için çok büyük bir avantaj.
Üstelik Suarez’in transferinden gelen parayla kadroyu
ciddi anlamda genişletme imkanı buldular. Son
Şampiyonlar Ligi deneyimlerinde Gerrard ve Torres’e
bağımlı bir takım görüntüsü çizen Liverpool’da artık
her mevkide uluslarası tecrübeye sahip oyuncular
bulunuyor. En büyük avantajları da bu oyuncuların
Gruptan çıkma formülü
Rafet Baran Eryılmaz
LUDOGORETS
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
BULGAR KARTALI YÜKSELiYOR
B Grubu
2001 yılında kurulan Ludogorets Razgrad, Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalan ikinci
Bulgar takımı olarak, unutulmaz bir iz bırakmak istiyor.
13 yıl önce kurulmuş bir kulübün Şampiyonlar Ligi
gruplarında mücadele edecek seviyeye gelmesi hatrı
sayılır bir başarı öyküsü olarak değerlendirilmeli. Üstelik
bunu yapan takımın, Bulgaristan gibi futbolu krize
girmiş bir ülkeden çıkması ayrıca takdire şayan.
Bu sezon play-off turunda ortaya çıkardığı mucizeyle
dikkatleri üzerine çeken Ludogorets, büyük bir projenin
sonucunda bu noktaya ulaştı. 2010’da kulübü satın
alan işadamı Kiril Domuschiev’in yaptığı yatırımlar
sonucunda kurulan kadro, son üç sezonda ligde kurduğu
hegemonyayı Avrupa başarısına dönüştürmeyi başardı.
Razgrad ekibinin yapabilecekleri aslında geçen sezon
UEFA Avrupa Ligi’nde dikkat çekmişti. Kendilerinden çok
daha deneyimli olan PSV Eindhoven, Dinamo Zagreb
ve Lazio gibi takımları geride bırakan yeşil-beyazlılar, son
16 turuna adlarını yazdırmayı başarmışlardı. Avrupa’da
oynadığı 12 iç saha maçında sadece iki yenilgi alan
Ludogorets, bu istatistiğiyle rakiplerine gözdağı veriyor.
Yaptığı yatırımla ülkenin en iyi oyuncularını kadrosuna
toplamayı başaran Ludogorets’in kadrosunda 5
Brezilyalı oyuncu bulunuyor. Bu oyuncular arasında en
çok öne çıkanı olan orta saha oyuncusu Marcelinho,
takımın hücumlarını yöneten isim olarak göze çarpıyor.
Bulgaristan’da birinci lige çıktığı yılda şampiyonluğa
ulaşan Ludogorets, benzer bir etkiyi ilk kez katıldığı
Şampiyonlar Ligi gruplarında da göstermek istiyor.
Gruptan çıkma formülü
Ludogorets Razgrad’ın gruptaki diğer takımlar için
klasik bir Doğu Avrupa takımından farksız olduğu çok
açık. Ülkenin kalburüstü oyuncularının yanına ismini
duyurmaya çalışan Brezilyalıları eklemlediği kadrosuyla
Ludogorets’in elinden rakiplerini şaşırtmaktan fazlası
gelmeyecek. Sahalarındaki başarılı grafiklerini bu sezon
da korumak isteyeceklerdir. Bunu başarmaları halinde
üçüncülük için şanslarını artıracaklarına şüphe yok. Fakat
gruptan çıkmaları biraz da deplasmanda çıkarabilecekleri
ekstra puanlara bağlı olacak.
Rafet Baran Eryılmaz
REAL MADRID
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
B Grubu
“YENiDEN ÇAL CARLO...”
Devler Ligi’nin son şampiyonu Real Madrid, yazın geçirdiği büyük değişimin ardından bir kez
daha kıtanın zirvesine çıkmayı planlıyor.
Florentino Perez’in Jose Mourinho yönetiminde
geleceğine inandığı La Decima’ya ilk sezonunda ulaşan
Carlo Ancelotti, bu başarının çocuk oyuncağı gibi
görünmesini sağlamıştı. Fakat İtalyan hocanın, sezon
sonunda Perez’le birlikte giriştiği transfer hamlesi Real’in
kafasının bambaşka yerlerde olduğunun göstergesi.
Geçen sezonki başarıda takımın mücadele gücünü
çeken isimlerden olan Angel di Maria’nın transferin son
günlerinde Manchester United’ın yolunu tutması belki
de bu yazın en çok eleştirilen transfer hamlesi oldu.
Öyle ki Dünya Kupası’na damgasını vuran Toni Kroos ve
James Rodriguez’in Bernabeu’ya gelişleri bile Di Maria’nın
ayrılığını gölgeleyemedi.
Di Maria’nın yanı sıra Xabi Alonso’nun da takımdan
ayrılması orta alandaki mücadele gücünün iyice düşeceği
şeklindeki yorumları akıllara getiriyor. Kroos-Modriç
ikilisinin önüne James’i koymayı planlayan Ancelotti’nin
skoru tutmak istediğinde Khedira’dan başka orta alan
hamlesi bulunmuyor. Bu açıdan bakıldığında Bale ve
Ronaldo gibi savunmayı sadece canları isterse yapan iki
oyuncunun arkasını Di Maria olmadan nasıl toplayacakları
büyük merak konusu.
Öte yandan Manchester United’dan gelen Javier
Hernandez’in takımın hücum gücüne çok şey katacağı
aşikâr. Benzema’nın gününde olmadığı zamanlarda yahut
Ronaldo-Bale ikilisinin kilitlendiği anlarda kulübeden
gelerek rakip savunmayı altüst edebilecek kapasitede
bir oyuncu. Vatandaşı Sanchez’in Real’de başardıklarını
tekrarlaması şaşırtıcı olmayacaktır.
Gruptan çıkma formülü
Bu kupayı 10 defa müzesine götürmüş bir takım
için gruptan çıkma formülü yazmak pek mantıklı
görünmüyor. Fakat Liverpool’la girecekleri olası liderlik
yarışında onları öne geçirecek faktörleri öne çıkarmak
lazım. Grubun en tecrübeli, en istikrarlı takımı olmaları en
büyük avantajları. Ayrıca Ancelotti’nin kafasındaki takımı
bu sezon tam anlamıyla sağladığını da söyleyebiliriz.
Baskıcı hücum güçleriyle rakiplerini yıldırarak rahatça bir
üst tura çıkmalarını beklemek çok doğal.
Cihat Akbel
MONACO
TAMAM YA DA DEVAM
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
C Grubu
Dünya futbolunda ses getiren transferleriyle eski günlerine dönmek isteyen Rus
sermayeli Monaco yeni sezona güç kaybederek başladı
James Rodriguez ve Radamel Falcao gibi
sansasyonel transferlere imza atarak Ligue 1’i 2.
sırada tamamlayan Monaco’da kartlar tekrardan
karıldı. Birçok büyük yıldızını kaybeden Fransız
ekibinde işler iyi gitmiyor. Otoritelere göre
Şampiyonlar Ligi’nde başarı için eldeki kadro
yetersiz. Ligin ilk 4 maçında zor da olsa alınan 4
puana bakınca da tablo pek iç açıcı değil.
Mali problemler yüzünden birçok büyük
oyuncusunu kaybeden Monaco bu oyuncuların
yerine transfer yapamadan sezona girdi. Takımın en
etkili silahı Radamel Falcao Manchester United’a
kiralandı. Dünya Kupası’nın yıldızı ve takımın asist
yükünü çeken James Rodriguez rekor bir ücretle
Real Madrid’e satıldı. Emmanuel Riviere Newcastle
United’a, Carl Medjani Trabzonspor’a gönderilirken,
Ndinga ve Eric Abidal Olimpiakos’un yolunu tuttu.
Geçen sezonun ortasında kiralanan savunma
oyuncusu Aymen Abdennour, Rio Ave’den Fabinho,
Nancy’den Paul Nardi, Rennes’den Bakayoko
ve Fulham’dan kaleci Maarten Stekelenburg’la
sözleşme imzalandı. Monaco starlarıyla yollarını
ayırmasına rağmen iyi bir kadroyla yola devam
ediyor. Joao Moutinho, Dimitar Berbatov, Jeremy
Toulalan ve Ricardo Carvalho gibi A sınıf oyuncuların
yanında Yannick Carrasco, Kondogbia ve Lucas
Ocampos gibi genç starlar Monaco’nun Şampiyonlar
Ligi performansını doğrudan etkileyecek isimler.
Claudio Ranieri’nin Yunanistan Milli Takımı’nın
başına geçmesiyle birlikte koltuğa Olimpiakos’un
genç teknik direktörü Leonardo Jardim getirildi. İlk
4 haftadaki sonuçlardan sonra geleceği tartışılan
Portekizli’nin Şampiyonlar Ligi performansı
takımdaki devamlılığını direkt etkileyecek. Elindeki
kadroyla en iyisini yapmak zorunda.
Gruptan çıkma formülü
Monaco görece iyi bir kura çekmiş olsa da
rakiplerine oranla birçok dezavantajı bulunuyor.
Birincisi diğer üç takım sezona müthiş başladı ve
moral olarak üst seviyedeler. İkincisi kadro derinliği
olarak karşılaşacakları takımlardan daha gerideler.
Üçüncüsü ve en önemlisi ise hepsinin kolay tempo
yapabilen oyun stillerine sahip ekipler olmaları.
Monaco gruptan çıkmak istiyorsa içerideki maçlarda
tempoyu kontrol edip skoru lehine çevirecek bir
takım oyunu oynamak zorunda. Deplasmandaki
maçlar ise çok zorlu geçecektir. Ligde Lyon
deplasmanına gidip ardından içeride çok hızlı ve
çeşitli oynayabilen Leverkusen’le karşılaşacaklar. Bu
maç hayati önem taşıyor.
Cihat Akbel
BENFICA
KAYBEDENLER KULÜBÜ
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
C Grubu
Son dakikalarda sürekli kaybedilen şampiyonluklarla Avrupa’da kara mizah öğesi hâline
gelen Benfica’da hedef verdiğinin karşılığını alabilmek
Portekiz’in en büyük kulüplerinden biri olan Benfica’nın
başı makus talihiyle dertte. 2012/13 sezonunda son
dakikalarda kaybedilen 3 kupa, geçtiğimiz sezon da
penaltılarda kaybedilen Avrupa Ligi, Jorge Jesus ve
taraftar için uzun vadede motivasyona dönüşebilen,
kısa vadede ise kâbusa dönüşmeyi adet hâline getiren
bir sabır sürecine dönmüş durumda.
Kırmızılarda kadronun bir kısmı yenilendi. Kilit
isimlerden Oscar Cardozo, Ezequiel Garay, Lazar
Markovic, Jan Oblak ve Andre Gomes çok iyi bonservis
ücretleriyle takımdan gönderildi. Rodrigo Machado,
Filip Djuricic ve Ivan Cavaleiro gibi önemli isimler de
1 seneliğine kiralandı. Bunun yanında birçok genç
oyuncuyla sözleşme imzalandı. Milan’dan Bryan
Cristante, Andreas Samaris, Anderson Talisca ve bir
süre Beşiktaş’ta da oynayan Bebe kadroya dahil edildi.
Benfica gücünü kaybetmiş gibi dursa da takımın
iskeleti hâlâ bozulmamış durumda. Enzo Perez,
Gaitan, Salvio, Luisao, Maxi Pereira ve Lima gibi birçok
üst düzey oyuncuyla yola devam ediyorlar. Teknik
direktör Jorge Jesus’un sırtında oyunculardan fazlası
var. Artık Avrupa’daki şanssızlık kırılmak zorunda.
Taraftarı ve takım oyuncuları ona çok güveniyor. O
kadar ters gelişmeye rağmen gönderilmesi ya da
gitmesi pek tartışma konusu olmadı. Benfica’yla
altıncı sezonuna giren tecrübeli teknik adamın hedefi
Şampiyonlar Ligi’nde gidebilinecek son noktaya
gitmek. Bu sene o sene mi bilinmez ama kesin olan
Benfica taraftarının bir yıkım daha kaldıramayacak
olması.
Gruptan çıkma formülü
İç sahada müthiş bir taraftara oynayan Kartallar, bu
seneki Şampiyonlar Ligi gruplarının en dengelisine
düşmüş durumda. Zenit St. Petersburg, Monaco ve
Bayer Leverkusen’e üstünlük sağlama ihtimâlleri
hiçbirine üstünlük sağlayamamalarıyla neredeyse
eşdeğer. Bunun için iç saha maçlarında maksimum
puanı almak zorundalar. İçeride Zenit’le oynadıktan
sonra arka arkaya iki deplasman oynayacaklar. İlk
üç maçtan alınacak en az 5 puan Benfica’yı çok
rahatlatabilir. Grubun kilidi deplasmanlarda çözülecek.
Cihat Akbel
ZENIT ST. PETERSBURG
ZENIT ATEŞ GiBi
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
C Grubu
Son yıllarda istikrardan uzak dev bütçeli Zenit sezona müthiş başladı. Beklentiler büyük
Dünyanın en büyük doğalgaz üreticisi Gazprom’un
takımı Zenit yeni sezona muhteşem bir giriş yaptı. Ligde
6 maçta alınan 6 galibiyet, yenilen 2 gol ve sansasyonel
skorlar beklentileri bir anda daha da yukarı çekmiş
durumda. Geçen sezon son haftalarda kaybedilen
şampiyonluğun acısı dinmiş gibi gözüküyor. Avrupa’nın
en güzel kentlerinden biri olan St. Petersburg’taki hava
Şampiyonlar Ligi’ne de elbette yansıyacaktır.
Takımın bazı rütbeli oyuncularıyla yollar ayrıldı. Shirokov,
Vladimir Bystrov ve Bukharov gönderildi. Rubin
Kazan’dan Salomon Rondon, Benfica’dan Ezequiel
Garay, Manchester City’den Javi Garcia ve tecrübeli
savunma oyuncusu Konstantin Lobov kadroya dahil
edildi. Özellikle Salomon Rondon gibi reytingi yüksek
bir oyuncu Zenit’in kısır ileri ucuna yapılmış en nokta
transfer. Javi Garcia ve Ezequiel Garay ise direkt 11
oyuncusu transferleri. Danny, Kerzhakov, Hulk, Oleg
Shatov, Tymoshchuk ve Axel Witsel gibi çok önemli
oyunculara sahip olan Rus ekibinin kadro derinliği de
dikkat çekiyor. Geçtiğimiz sezonun sonlarında doğru
takımı devralan Andre Villas-Boas müthiş bir ivme
yakalayıp şampiyonluğu içeride oynadığı Dinamo
Moskova maçında CSKA’ya elleriyle teslim etmişti.
Porto’dan sonra gittiği her takımda çokça tartışılan
Villas-Boas’la devam kararı alındı. İki maçta da
sahadan silinen Standart Liege’e ve ligdeki takımlara
karşı belirgin bir üstünlük kurulmuş durumda. Rusya
ligini sonuna kadar götürecek kapasiteye sahipler.
Ama Andre Villas-Boas işleri “berbat” edebilecek
potansiyele sahip bir teknik adam. Her şey bir anda
karmakarışık bir hâle gelebilir.
Gruptan çıkma formülü
Bu grubunun olmazsa olmazı kesinlikle iç saha
maçları. Zenit ilk hafta zorlu Benfica deplasmanına
gidecek. Hem Andre Villas-Boas hem de birçok oyuncu
Benfica’yı yakından tanıyor. Bu, puan ve puanlar için
yeterli mi bilinmez ama iki formda takımın en formda
olanı Zenit St. Petersburg. Grubun devamı için bu
deplasmandan puan çıkarmak ilk hedefleri olacaktır.
Sonra ise sezona çok kötü başlayan Monaco’yu
ağırlayacaklar.
Cihat Akbel
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
BAYER LEVERKUSEN
C Grubu
BIRAKTIĞI YERDEN DEVAM
Son yılların flaş takımı Leverkusen yeni teknik direktörüyle arka arkaya 2. kez Devler Ligi’nde
Hâli hazırda Bundesliga’nın tek puan kaybetmeyen
ekibi olan Bayer Leverkusen, Salzburg’ta muhteşem bir
sezon geçiren Roger Schmidt’le sezona başladı. İlk hafta
Dortmund deplasmanındaki müthiş takım oyunu Devler
Arenası için de umut veriyor.
Roger Schmidt’in ekibi Sami Hyypia’nın takımının
devamı gibi gözükse de önemli farklara sahip. Schmidt’in
Salzburg’da uyguladığı hızlı şok ataklara Leverkusen’de de
rastlamaya başladık. Sürekli topun yerini değiştirerek hızlı
hücum denemelerini daha iyi seviyeye çekeceklerdir.
Kırmızı siyahlı ekipte Liverpool’a transfer olan Emre Can
dışında önemli bir kayıp bulunmuyor. Geçen sezonun
eksikleri birkaç nokta transferlerle dolduruldu. İlk maçlarda
çok iyi bir performans sergileyen 1995 doğumlu Tin
Jedvaj Roma’dan transfer edildi. Dünya Kupası’nda da
dikkatleri çeken Josip Drmic, Mainz’dan kaleci Dario Kresic,
Genç Ukraynalı Vladen Yurchenko ve Hakan Çalhanoğlu
takımın önemli transferleri. Özellikle Hakan Çalhanoğlu
Leverkusen için çok mühim bir oyuncu konumunda.
Bunların yanına Schalke’den savunma oyuncusu Kyriakos
Papadopoulos kiralandı. Alman ekibi müthiş bir iskelete
sahip. Gonzalo Castro, kaptan Simon Rolfes, her an her
şeyi yapabilecek kapasiteye sahip olan Heung Min Son ve
Avrupa’nın en iyi forvetlerinden Stefan Kießling gibi üst
düzey oyuncularla yola devam ediyorlar.
Gruptan çıkma formülü
Leverkusen ilk maçını zor günler geçiren Monaco’ya
karşı oynayacak. Eğer içeride oynansa işleri daha kolay
olabilirdi fakat Monaco’nun Fransa’da çok dirençli olacağı
aşikâr. Leverkusen’in bu deplasmandan puan çıkarması
gruptan çıkmak adına önemli bir adım olacak. Zira
sonraki iki maçlarını içeride oynayacaklar. Fransa’dan
puansız dönmek sonraki maçlar için de panik havası
yaratabilir. Leverkusen’in deplasmanları boş geçmemesi
gerekiyor. Geçen sezon gruptan çıkmayı başardılar.
Bunun en büyük nedeni takım savunması ve doğru
tempo hızıydı. Bundesliga’nın karakteristiği hâline gelen
bireysel hatalara da çözüm bulunması onların lehine
olacaktır.
Serkan Akkoyun
ARSENAL
EViNDE KURT
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
D Grubu
Play-off maçlarında Beşiktaş’ı güçlükle eledi. Ancak Wenger’in planı hazır
Şampiyonlar Ligi’ne Beşiktaş’ı eleyerek play-off’tan
gelen Arsenal herkese hiç yabancı değil ama
aynı oranda da uzak!.. Beşiktaş’a karşı oynadığı
futbolla kendi ülkesinden büyük eleştiri aldı. Bizim
açımızdan ise bir umut ışığı oldu; 14 yıl sonra
Galatasaray’ın bir kez daha Londra’yı yasa boğması
için fırsatı var.
Son 10 senedir şampiyon olamıyorlar. Son 9 senedir
lig ikincisi de olamıyorlar. Genelde FA Cup ya da
Community Shield ile yetiniyorlar ki Lig Kupası’nı
da 7 senedir kaldıramadılar. Tüm bunların ışığında
Arsenal başarı kıstaslarını farklı bir noktaya
çevirmiş durumda. Bu kıstaslardan birisi olan
ekonomik kârı geçen sezon anlamlandırabilirdiler
ve yüksek bonservis bedeli ile Mesut Özil’i aldılar.
Devam eden süreçte, bu sezonu da katarsak
Alexis Sanchez, Danny Wellbeck gibi doğru
hamleler geldi. Jack Wilshere, Aaron Ramsey, Theo
Walcott, Alex Oxlade-Chamberlain orta alanın
dinamik isimleri. Mikel Arteta ve Santi Cazorla da
soğuk İngiliz takımına Akdeniz sıcağını taşımaya
çalışıyor. Arsenal’i ligde de sıkıntıya düşürmesi
muhtemel form grafiğindeki iniş çıkışlar Devler
Ligi’ndeki başarısını da etkileyecek. Henüz sezon
başı bir maçta Manchester City’ye 3 atıp ardından
İstanbul’da tel tel dökülmeleri bir gösterge.
Beşiktaş’a karşı her iki maçta da önde yedikleri
pres nedeniyle afalladılar. Bunda Beşiktaş’ı
hafife almalarının da etkisi vardı. İkinci maça
Alexis Sanchez’i sahte 9 olarak başlatıp orta
sahayı kalabalık tutması Wenger’in dersini iyi
çalıştığının ispatı. Wenger bildiğimiz gibi; dersini
hep iyi çalışıyor. Şimdiden rakip analizlerini iPad’ine
yüklemiştir bile.
Gruptan çıkma formülü
Klasik deyimle kağıt üzerinde bakıldığında Arsenal
ilk ikinin talibi. Hatta liderliğe en yakın takım.
İngiltere’deki maçlarda yenilmesi zor bir futbolcu
grubu. Deplasman performansını ise büyük
ihtimalle ‘yenilmeme’ üzerine kuracaktır. Ancak
hem Almanya hem de İstanbul deplasmanları çok
kritik. Anderlecht’ten 6 puan almalarını büyük
olasılık sayarsak Arsenal için grubun düğümü ya
Almanya ya da Türkiye’de çözülecek.
Serkan Akkoyun
BORUSSIA DORTMUND
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
BU SEFER KOREOGRAFi YETMEZ
D Grubu
Tamam, tribünleriniz çok iyi ancak şu beğendiğimiz futbolunuza dönseniz iyi edersiniz...
2008 yılında Jürgen Kloop’la beraber üst sıraları
kovalayan bir UEFA takımı olmaktan şampiyonluğu
domine etme peşine düşen Şampiyonlar Ligi takımı
haline gelen Borussia Dortmund grubun en dişli
takımı.
Dortmund sezona kötü bir performans ile başladı. İlk
ciddi maçında Liverpool’dan 4 yiyerek adeta dağıldı.
Ligin ilk maçında da Bayer Leverkusen’e evinde 2-0
kaybetti. Bu maçta skor anlamında kötüydüler ancak
futbol anlamında toparlanma işaretleri verdiler. İkinci
hafta Augsburg’u 3-2 yenerek nefes aldılar. Klopp’un
takımı geride kalan son 3 sezonda futbolunu zirveye
taşıdı. Gerek saha içi organizasyonlar gerekse bireysel
performans açısından hemen hemen her şeyi doğru
yaptılar. Geçen yıl Götze’nin ayrılmasına rağmen
takım çok etkilenmişe benzemiyordu. Tabii ki Bayern
Münih’in muhteşem performansı şampiyon olmalarını
engelledi. Bu sezon da Lewandowski’yi tıpkı Götze
gibi Münih’e kaptırdılar. Şimdi ilerde uzun, güçlü, sırtı
dönük top alabilen santrafordan hareketli ve yerden
oynamayı seven forvetlere döndüler. Bu oyun anlayışı
değişikliği de başlarda bocalama sebebi olabiliyor.
Lewandowski’nin boşluğunu doldurmak için
Torino’dan Ciro Immobile geldi. Yine forvete Adrian
Ramos takviyesi de yapıldı. Zaten elde var olan
Marco Reus, Henrikh Mkhitaryan ve Aubameyang
da gol silahları. Ancak Reus’un ilk maçları sakatlığı
nedeniyle kaçıracak olması Klopp’un canını sıkmıştır.
Geçen sezonu ciddi bir sakatlıkla geçiren ve henüz
hazır olmayan İlkay’ı da düşününce orta sahanın
‘teknik’ yönü ciddi şekilde yaralı durumda. Kalede
Weidenfeller’in verdiği güven defansta Subotic ve
Hummels ile pekişiyor. Özellikle Hummels’in Dünya
Kupası performansını Şampiyonlar Ligi’ne taşıması
lazım. Kehl, Jojic, Grosskreutz üçlüsü de ne uzayıp ne
kısalan futbollarıyla Dortmund’un işçi arıları olarak
göze çarpıyor.
Gruptan çıkma formülü
Tribün koreografileri ile dünyaya nam salan
taraftarları büyük avantaj. Bu da demek oluyor ki
Dortmund’un birincil hedefi statlarında oynayacakları
maçlardan 9 puanı cebe koymak. Grubun en zayıf
halkası Anderlecht karşısında alacakları puan/puanlar
da kaderlerini belirleyecek. İngiltere ve Türkiye
deplasmanlarını bu hesaba göre gözden çıkarsalar
bile olur...
Serkan Akkoyun
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
ANDERLECHT
GENÇLiK BAŞLARINDA DUMAN
D Grubu
Yaş ortalaması 22 olan bir takım. Bu çocuklar can sıkabilir...
Transfer dönemini 8 milyon euro kârla kapatan Belçika
ekibi turnuvanın en düşük yaş ortalamasına sahip
takımlarından birisi. 22 yaş ortalamasına sahip olan takım
kadrosunda 8 tane 20 yaşaltı futbolcu bulunduruyor. Bu
da tecrübe açısından büyük eksikleri olduğuna işaret.
Son 4 yılda ligi domine ederek şampiyon oldular. Şu anda
da ligde yine lider olarak devam ediyorlar. Hocaları Besnik
Hasi, 2000-2006 yılları arasında futbolcu olarak 20082014 yılları arasında da yardımcı antrenör olarak görev
yaptıktan sonra bu sezon başında A Takımı emanet aldı.
Arnavutluk futbolu için önemli isimlerden ve özellikle
oyuncu ilişkilerinde çağın dikkat çeken futbol adamları
arasında gösteriliyor.
Belçika takımının kadrosuna bakınca dikkat çeken ilk isim
henüz 17 yaşında olmasına karşın A Takımın değişilmezleri
arasında yer alan orta saha oyuncu Youri Tielemans.
Avrupa devlerinin transfer listesinde yer alan ve büyük
ihtimalle önümüzde 3-5 sene içinde ciddi bir bonservis
bedeli ile transfer edilecek oyuncu geçen sezon da Devler
Ligi’nde boy gösterdi. Müthiş hızlı ve teknik. Tielemans
dışında yine bir başka orta saha Steven Defour, geleceğin
yıldız adaylarından birisi olarak gösterilen Honduraslı
Andy Najar, tecrübeli forvet Matias Suarez, Sırp yetenek
Aleksandr Mitrovic ve Ganalı Frank Opoku Acheampong
da dikkat edilmesi gereken isimler arasında yer alıyor.
Özellikle Mitrovic sezona çok iyi başladı ve bu yazının
yazıldığı sıra ligde 6 maçta 4 golü vardı.
Gruptaki rakiplerine göre lige daha erken başladıkları için
form düzeyleri ideal seviyelerine yakın. Ancak özellikle
genç oyuncuların çokluğu, Galatasaray, Arsenal ve
Borussia Dortmund gibi Avrupanın bu seviyede nasıl
oynaması gerektiğini bilen takımları ve Prandelli, Wenger,
Klopp gibi Avrupanın top klas hocaları karşısında işleri zor.
Duran toplarda zaafları bulunuyor. Fizik olaraksa dinamik,
hareketli ancak güçsüzler.
Gruptan çıkma formülü
Mutlak suretle deplasmanlardan puan almaları lazım.
Diğer 3 takım da Anderlecht’ten 6 puan koparmak
üzerine hesaplarını yapıyor. Ancak Şampiyonlar Ligi
geçmişine bakınca beklentilerin düşük kaldığı takımların
göreceli kendilerinden büyüklere unutulmaz sürprizler
yaşattıkları ortada. Bir de üzerine bu takım Belçika gibi
futbolu organizasyon üzerine oynayan ülkedense daha
da dikkatli olmak lazım. Anderlecht’in, yetenekli ayakları
ile 3 ciddi deplasmanda da puan çıkarmak üzerine strateji
geliştirmesi lazım.
Serkan Akkoyun
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
GALATASARAY
D Grubu
ASLAN YATTIĞI YERDEN BELLi OLUR!
Cimbom tam dişine göre rakipler buldu. Aslan’ın yatağı TT Arena yeni zaferlere hazırlık yapıyor
Kuralar çekilmeden önce ‘Arsenal, Dortmund, Anderlecht’i
verelim ne dersiniz?’ diye sorulsaydı sanırım Galatasaray
cephesi çok da itiraz etmezdi. 3 takımın da form
durumuna bakıldığında en azından ikinci sıra için sarıkırmızılıların çok ciddi bir şansı var.
Prandelli’nin İtalyasında olduğu gibi Pirlo görevi yaparak
Melo-Dzemaili arasında geriye gelerek top çıkaracak. Bu
da demektir ki her iki açıdan da Galatasaray, Avrupada
artık oturmuş olan çağdaş futbola bir adım daha
yaklaşacak.
Prandelli ile beraber Roberto Mancini döneminde yaşanan
ideal 11 arayışı ve hızlı oyuncu sirkülasyonu son buldu.
En azından muhtemel bir ilk 11 yaparken, 6-7 oyuncuyu
sayabiliyoruz. Henüz çözülemeyen bek ve forvet sorunları
Galatasaray’ın canını sıkacak gibi. Özellikle Arsenal’e karşı
oynuyorsanız kanatlarınızı sıkı tutmanız lazım. Bunu
Beşiktaş’ta gördük. Tarık Çamdal ilaç olur mu? Göreceğiz...
Prandelli için Şampiyonlar Ligi önemli bir vitrin. Dünya
Kupasında İtalya ile yaşadığı hüsranın ardından bozulan
imajını düzeltmesi gerekiyor. Buradan daha iyi bir yer,
hem Almanya hem de İngiltere’de alacağı galibiyetlerden
de daha sükse yapacağı imkan bulamazdı. Bakış açımızı
genişletirsek en azından Real Madrid, Bayern Münih,
Barcelona gibi takımlarla aynı grupta değil ve büyük
ihtimalle 3 rakibi de kendisine karşı çekinerek sahaya
çıkacak.
Transfer dönemini sancılı geçirdi Galatasaray... Goran
Pandev, Dzemaili ve Tarık son dakika golleri kadronun
inşaası açısından doğru okunmalı. Pandev, büyük
ihtimalle Prandelli’nin aradığı önde basan isim olacak.
Çünkü bu alanda büyük açığı olan Galatasaray’da Burak
yetersiz kalıyor, kanatlar hiç destek vermiyor, Sneijder
yıldız kontenjanından olduğu için çoğu zaman stoperlerin
bile orta alana kadar çıkmasına izin veriyordu. Dzemaili
ise -Prandelli’nin açıklamasına göre- Felipe Melo ile
beraber oynayacak. Buradan anlamamız gereken iki şey
var: 1- Selçuk İnan kulübeye giderek orta saha daha içe
dönecek ve liderlik Sneijder’e verilecek. 2- Selçuk bir nevi
Gruptan çıkma formülü
TT Arena’dan çıkamayan Real Madrid, Juventus ve
Chelsea, Galatasaray için önemli bir gösterge. Takım belki
Drogba’sız, Burak formsuz, kanatlar iyi çalışmıyor ama
Şampiyonlar Ligi başlayana kadarki süreci iyi kullanırlarsa
sahasında 7 puanı haneye yazabiliriz Galatasaray için.
Belçika deplasmanından alınacak bir 3 puan da, İngiltere
ve Almanya’da kaybetmeyi dahi düşünsek gruptan
çıkmak için yeterli olacak.
Sedat Çıtrak
BAYERN MÜNİH
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
BU KEZ HATA YAPMAK iSTEMiYORLAR
E Grubu
Bayern Münih için ligde işler iyi gidiyor fakat taraftarlar mutsuz. Onlar için Bundesliga
şampiyonluğu artık ölçü değil
Geçtiğimiz sezon yarı finalde Real Madrid karşısında
ezici bir mağlubiyet alan Bavyera ekibinin yeni
sezondan en büyük beklentisi Şampiyonlar Ligi’nde
tekrar başarı elde etmek. Guardiola’nın göreve
gelişiyle oyun anlayışını değiştiren Bayern Münih’in
Bundesliga’ya ambargo koymasına alıştık. Şimdi
sıra Şampiyonlar Ligi’nde.
Bu amaç doğrultusunda takıma önemli takviyeler
yapıldı. Şüphesiz bu transferlerden en dikkat
çekeni bedelsiz olarak Dortmund’dan transfer
edilen Robert Lewandowski oldu. Bir diğer önemli
transfer ise Real Madrid’in gözden çıkardığı
Xabi Alanso’ydu. Toni Kross’u kaybetmeleri, Javi
Martinez’in uzun süreli sakatlığına karşın orta
sahaya tecrübeli ve oyun zekasıyla takımı olumlu
yönde etki edebilecek olması nedeniyle Alanso
transferi nokta atışı oldu diyebiliriz. Valencia’dan
alınan sol bek Juan Bernat, kaleye deneyimli
Pepe Reina, bonservis bedeli ödenmeden alınan
Sebastian Rode ve transferin son günlerinde
30 milyon euro karşılığında Roma’dan gelen
Mehdi Benatia ise Bayern Münih’in diğer önemli
transferleri.
Eğer takımınızın teknik direktörü Pep Guardiola
gibi biriyse sistem anlamında sürprizlere hazırlıklı
olun. Bu sezon farklı bir Bayern Münih izleyebiliriz.
Ancak daha sezon başı olmasına rağmen
Bayern taraftarının protestolarına maruz kalan
Guardiola’nın büyük baskı altında olduğu gerçeği de
var. Tüm bu sıkıntılara rağmen son dönemde artan
performanslarıyla göz dolduran Robben, Ribery
ve Neuer yine Guardiola’nın bu sezonki en büyük
kozları olacak.
Gruptan çıkma formülü
Birbirine yakın güçte takımların fazla olduğu gruplar
için futbolda kullanılan bir tabir olan ölüm grubunun
bu sezon ki talihlisi tıpkı geçtiğimiz sezon olduğu
gibi yine Bayern Münih oldu. Geçen sezon aynı
grupta mücadele eden Bayern Münih, Manchester
City ve CSKA Moskova’nın yanına bir de İtalyan
ekibi Roma’nın gelmesi işleri iyice kızıştıracağa
benziyor. Manchester City ile liderlik için kapışacak
olan Bavyera ekibinin İngiliz ekibiyle oynayacağı iki
maçtan çıkaracağı 3 ya da daha fazla puan liderlik
için önemli ölçüde yeterli olacaktır.
Sedat Çıtrak
MANCHESTER CITY
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
HEDEF ŞAMPiYONLAR LiGi
E Grubu
Manchester City için yapılan yatırımların karşılığını alma zamanı. Artık daha tecrübeliler.
Bu yüzden tüm gözler İngiliz ekibinde olacak
Arap sermayesinin Avrupa futboluna girmesiyle bir
çok ligde dengeler değişti. Manchester City’de bu
yapılanmadan nasibini almıştı. 2008’de başlayan
büyümenin meyvesini kısa zaman sonra lig
şampiyonluğunu elde ederek aldı. Sayısız yıldız
futbolcu transferleriyle dikkat çeken Manchester
City artık daha olgun ve hedefleri çok daha büyük.
Bu hedeflerden biri de şüphesiz Şampiyonlar Ligi
şampiyonluğu.
Bu amaç doğrultusunda göreve getirilen Pellegrini
geçtiğimiz sezon beklentileri karşılayamadı. 2. turda
Barcelona’ya elenen İngiliz ekibinin bu sezon çıtayı
çok daha yükseğe koyduğunu söyleyebiliriz. Transfer
sezonunu alışılmışın dışında durağan geçiren City, altı
yeni ismi takıma kattı. Bonservis bedeli ödenmeyen
Sagna, Malaga’dan alınan tecrübeli kaleci Cabellero ve
kiralık gelen Lampard dışında, Porto’dan Mangala ve
Fernando toplamda 55 milyon euro bonservis bedeli
ödenerek transfer edildi.
Pellegrini yönetiminde göze hoş gelen hücum futbolu
oynayan M.City, kadrosunu koruyarak yine aynı
felsefeyle yeni sezona başladı. Şüphesiz Şilili teknik
adamdan beklentiler yüksek. Geçtiğimiz sezon 2.
turda formsuz Barcelona’ya rahat elenmelerini kimse
beklemiyordu. Bu sezon ligde ve Avrupa kupalarında
daha tecrübeli ve daha sakin bir Manchester City
izleyebiliriz. Yaya Toure, Agüero, David Silva, Company
gibi yıldız isimler Şampiyonlar Ligi’nde elde edilecek
başarıda ön planda yer alacaklardır. Lampard ismini
de es geçmemek lazım. Orta saha rotasyonunda yer
alacak olsa da, transferin asıl nedeni kulübede ve
takım içerisinde tecrübesiyle katkı sağlayacak olması.
Gruptan çıkma formülü
Manchester City’nin geçtiğimiz sezon olduğu gibi
grubunda liderlik için yarışacağı takım yine Alman devi
Bayern Münih olacak. Geçen sezon bayern Münih ile
beraber 15 puan toplamasına rağmen -4 gol averajı
ile grubu ikinci sırada bitirebildi. Kısaca Manchester
City’nin Roma ve CSKA maçlarını kayıpsız geçeceğini
varsayarsak, içeride ve dışarıda oynayacağı Bayern
Münih maçlarından alacağı puan ve puanlar hatta
atacağı goller bile liderlik anlamında çok önemli
olacaktır.
Sedat Çıtrak
ROMA
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
GLADYATÖRLER SAVAŞA HAZIR
E Grubu
Şampiyonlar Ligi’ndeki eski başarılarını mumla arayan İtalyan futboluna Roma yeni bir
soluk getirdi. Ancak işleri bir hayli zor olacak
Bir zamanlar ekol olarak kabul edilen İtalya futbolu,
son dönemde deyim yerindeyse dibi görmek üzere.
O eski şaşalı günlerinde uzak olan Serie A’da teknik
direktör Rudi Garcia ve sportif direktör aynı zamanda
transfer sihirbazı olan Walter Sabatini ile kendini bulan
Roma uzun zaman sonra tekrar Şampiyonlar Ligi’nde
mücadele edecek.
Son iki sezondur yapılan transferler ile dikkat çeken
Roma geçirdiğimiz yaz transfer sezonunda da boş
durmadı. Ashley Cole, Urby Emanuelson, Davide
Astori, Radja Nainggolan, Seydou Keita, Holebas ve
Salih Uçan ön plana çıkan isimler. Benatia’yı Bayern
Münih’e gönderen Roma bu boşluğu Olimpiakos’tan
gelecek vaadeden Monalas’ı transfer ederek doldurdu.
Kadrosunu büyük ölçüde koruyan Roma’nın kilit
oyuncuları ise; Pjanic, Totti ve Gervinho olacak. Yerel lig
ve Avrupa’da mücadele edecek olan Roma böylelikle
kadro genişliğini sağlamış oldu.
Rudi Garcia’nın Roma’sı son derece kompakt ve direkt
hücumu düşünen bir takım. 4-3-3 dizilimi ile çok çabuk
şekilde rakip kaleye ulaşma arzusu ve temposu geçen
sezon futbolseverleri büyülemişti. Roma her ne kadar
hücum futbolu ile ön plana çıksa da, işin savunma
kısmında da oldukça başarılı oldukları ortada -Şampiyon
Juventus’tan sadece iki gol fazla yemişti- . Yeni sezona
fırtına gibi başlayan Roma, Fiorentina’yı 2-0 yenerek
kaldığı yerden devam edeceğinin sinyallerini verdi. Son
dönemde Roma taraftarının yaşadığı haklı gurur ve aynı
zamanda heyecan var. Şüphesiz heyecanın nedeni ise
Şampiyonlar Ligi…
Gruptan çıkma formülü
İtalyan futbolundaki düşüş maalesef Roma’yı olumsuz
yönde etkilemiş oldu. Ligi ikinci sırada bitirmesine
rağmen Şampiyonlar Ligi’ne dördüncü torbadan girmek
zorunda kaldılar. Zor bir gruba düşmeleri bekleniyordu
elbette ama öyle bir gruba düştüler ki, işleri gerçekten
çok zor olacak. Uzun zaman sonra Şampiyonlar Ligi’ne
kalan Roma, Bayern Münih ve Manchester City gibi
devlerle mücadele edecekler. Kağıt üzerinde grubu
üçüncü sırada bitirmeleri yüksek ihtimal. İlk maçını CSKA
Moskova ile oynayacak İtalyan ekibinin sonrasında
oynayacağı Manchester City ve Bayern Münih maçları
çok önemli. Olası galibiyet ölüm grubunun karışmasına
neden olabilir.
Sedat Çıtrak
CSKA MOSKOVA
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
E Grubu
TEK BAŞINA RUS RULETi
Genç ve oturmuş kadrosuyla dikkat çeken CSKA, imkansızı başarma umuduyla yola çıkıyor
CSKA Moskova, 2004/05 sezonunda eski adı UEFA
Kupası yeni adıyla UEFA Avrupa Ligi’ni kazanan ilk
Rus kulübü olması o dönem Rus futbolunun ivme
yakalamasına ön ayak olmuştu. Ancak bu çıkışı
sürdüremeyen Rus kulüpleri hem yerel ligde hem de milli
takımlar bazında son yıllarda büyük düşüş içerisindeler.
Bir zamanlar kadrosunda genç ve yetenekli yıldızları
barındıran ve bu oyunculardan iyi bonservis bedelleri
kazanan CSKA Moskova, yaz transfer dönemini fazla
hareketli geçirmedi. Kirill Panchenko, Bibras Natcho
ve Roman Eremenko takıma yeni katılan isimler oldu.
Burada Eremenko’ya ayrı bir parantez açmakta fayda
var. Rubin Kazan’dan tanıdığımız Finlandiyalı oyuncunun
bedelsiz transfer edilmesi önemli bir transfer başarısı.
Kadrosunu koruyan CSKA Moskova’nın en önemli
oyuncuları geçtiğimiz sezon 20 gol 14 asist yapan Seydou
Doumbia ile ligde 13 golü bulan Sırp Zoran Tosic bu sezon
da takımları adına büyük katkı vermesi beklenen isimler.
Ayrıca Ahmed Musa, Alan Dzagoev, Vitinho gibi genç
oyunculara sahipler. Yeni transfer Bibras Natcho’nun da
sezona harika başlangıç yaptığını belirtelim.
2009 yılında CSKA Moskova’nın başına geçen teknik
direktör Leonid Slutski, basamakları birer birer çıkarak
son iki sezon şampiyonluğu kimselere bırakmadı.
Şampiyonlar Ligi karnesine göz attığımızda ise; 2009/10
sezonunda çeyrek finale, sonraki sezon ise 2. tura
takımını taşıyarak önemli işlere imza attı. Avrupa’nın
dev kulüplerine kafa tutmak oldukça zor. Leonid Slutski
yönetiminde bu sezon gruptan çıkmaları bile büyük
sürpriz olacaktır.
Gruptan çıkma formülü
Son iki senedir şampiyonlar Ligi’ne katılan en şansız
takım kim diye sorsak, çoğu kişinin cevabı CSKA Moskova
olurdu. Üst üste Avrupa’nın en güçlü takımlarıyla
mücadele eden Rus temsilcisini bu senede zor maçlar
bekliyor. Geçtiğimiz sezon dördüncü torbadan gelen
V.Plzen grubu üçüncü sırada bitirdiğini hatırlatalım.
Yetmezmiş gibi kura çekiminde dördüncü torbanın en
kuvvetli takımı olan Roma bu sene aralarına katıldı. CSKA
Moskova’nın gruptan ne şekilde, nasıl çıkacağını burada
sayfalarca analiz etsek yine de bu ölüm grubundan
çıkarmamız imkansıza yakın.
Sercan Ergün
BARCELONA
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
YENi HOCA, YENi SEZON, YENi UMUTLAR
F Grubu
Luis Enrique yönetiminde yeni sezona merhaba diyen Barcelona, Rakitic ve Luis
Suarez gibi transferlerle artık daha güçlü ve kupayı istiyor
Ivan Rakitic, Jeremy Mathieu, Marc-Andre ter
Stegen, Claudio Bravo, Thomas Vermaelen, Douglas
ve elbette yaz transfer rekoru kıran olay adam Luis
Suarez... Barcelona, Avrupa yaz transfer döneminin
en hareketli takımlarından biri olarak alışagelmedik
bir görüntü çizdi. FIFA’nın verdiği ve 2015 Ocak
ayından itibaren iki transfer dönemi boyunca
geçerli olan ceza nedeniyle Katalanlar, kadrosunu
iki sezonluk takviye etti. Puyol ve Pinto’nun emekli
olması, Valdes’in de kariyerine başka bir takımda
devam etmeye karar vermesinin ardından yapılması
gereken tüm takviyeleri yaptılar. Guardiola sonrası
dönemde Villanova’nın hastalığı, Tata Martino’nun
Katalanlar için doğru adam olmaması ve ‘tikitaka’nın hükümranlığının sona ermesinin ardından
Barcelona için yeni bir dönem başlıyor. Barcelona
B takımı ve Ajax deneyimleri sonrası geçen sezon
Celta Vigo ile adından söz ettiren Luis Enrique,
Camp Nou’nun yeni patronu. 44 yaşındaki çalıştırıcı,
sezona 3-0’lık Elche galibiyeti ile iyi bir başlangıç
yaptı. Daha önemlisi ise, geçtiğimiz sezon Celta
Vigo’da birlikte çalıştığı Rafinha ve La Masia’nın
yeni yıldız adayı Munir El Haddadi’ye daha ilk maçta
forma şansı vererek Barcelona geleneklerine sadık
kalacağının sinyallerini verdi. Rijkaard ile başlayan
ve Guardiola ile zirve yapan Barcelona’nın Avrupa’da
yaşadığı altın çağ artık geride kaldı. Luis Enrique’nin
elinde hala çok potansiyelli bir kadro var, her ne
kadar Alexis Sanchez ve Fabregas gibi Barcelona
genlerine uygun oyuncuları kaybetmiş olsalar da...
Kale emin ellerde, savunmaya gereken takviyeler
yapıldı -takımdan ayrılacağı konuşulan Dani Alves’in
bile alternatifi var- ve en önemlisi Luis Suarez artık
bir Barcelona oyuncusu. Şampiyonlar Ligi’ne uzun
yıllar sonra çeyrek finalde veda eden Katalanlar için
bu yıl, Avrupa’da hedef sezon olabilir.
Gruptan çıkma formülü
Çok büyük bir futbol mucizesi gerçekleşmediği
takdirde Barcelona bu gruptan çıkacaktır. Eski
günlerine dönmek isteyen ve gözünü Şampiyonlar
Ligi şampiyonluğuna diken PSG, grup birinciliği için
en büyük rakipleri olacaktır. İçeride en az 7 puan
toplayacak olan Barcelona’da liderlik için en kritik
maç Paris’teki PSG mücadelesi olacaktır.
Sercan Ergün
PARIS SAINT-GERMAIN
HEDEF ŞAMPiYONLUK
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
F Grubu
Geçen yıl final hayalleri uzatma dakikalarında kaybolan Parisliler, şampiyonluğu çok
istiyor. Laurent Blanc yönetimindeki ekip gözünü Berlin’deki finali dikmiş durumda
2011 yılında Katarlı yatırımcıların kulübün %70 hissesini
satın aldığı PSG, o günden bu yana gözünü Avrupa’nın
zirvesine dikti. Avrupa kupalarındaki en önemli
başarısı 1996 yılında kazanılan UEFA Kupa Galipleri
Kupası olan Les Parisiens, Katar Şeyhi’nin desteğini
almış durumda. Jallet, Alex ve Menez gibi takımda
fazla forma şansı bulamayan isimlerle yollarını ayıran
Başkent ekibi, rekor bir ücretle Chelsea’nin Brezilyalı
savunmacısı David Luiz’i kadrosuna kattı. Dünya
Kupası’nda Fildişi Sahili’in en dikkat çekici oyuncusu
olan Serge Auerier’i satın alma opsiyonuyla kiralayan
PSG, U20 forveti Jean-Christophe Bahebeck’i bu
sezon kiralamayarak Ibrahimovic ve Cavani’den
oluşan forvet rotasyonuna alternatif yarattı. Çekilen
grup kurasının ardından konuşan Blanc, gruptaki
rakiplerinin diğer gruplardaki kadar zor olduğunu ancak
bununla başa çıkacak güce sahip olduklarını söylemişti.
Kalede tecrübeli Sirigu ve savunmada Thiago SilvaMarquinhos-David Luiz ve Maxwell’den oluşan dörtlü
neredeyse Brezilya Milli Takımı’nı andırıyor. Orta
sahada Verrati ve Rabiot gibi heyecan verici iki genç
yeteneğe sahip olan Paris ekibi, geçen sezon hayal
kırıklığı yaratan Arjantinli Javier Pastore’den de bu
yıl beklediği performansı alacak gibi görünüyor. Yine
de takımın Ibrahimovic veya Cavani’nin yokluğunda
nasıl reaksiyon vereceği de merak konusu. Tek
başına takım hüviyetindeki İsveçli’nin zaman zaman
arkadaşlarından rol çalan performansı, finale giden
yolda Blanc’ın başını ağrıtacak faktörlerden biri olabilir.
Yine de onların bu sezon Devler Ligi’nin favorileri
arasında olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Gruptan çıkma formülü
Geniş kadrosu ile her pozisyon için kaliteli alternatiflere
sahip olan PSG için, Ajax ve APOEL gibi rakiplerin ideal
olduğunu söylemek gerekiyor. Barcelona’nın yeni
bir yapılanma içinde olması onlar için şans, oturmuş
kadroları ile grup birinciliği için en az Katalanlar kadar
şansları var. Barcelona ile oynayacakları maçlar grup
birincisinin kim olacağını belirleyecektir. Tecrübe
ile gençliği harmanladıkları kadroları, Nicosia ve
Amsterdam deplasmanlarında istedikleri sonuçları
almalarını sağlayacaktır.
Sercan Ergün
AJAX
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
MAKUS KADERiN DEĞiŞME VAKTi
F Grubu
Hollanda Ligi’ne ambargo koyan Ajax, ligde yaşadığı başarının ötesine geçme hedefinde.
Rakipler yine zorlu, ama onlar bu kez daha kararlılar
Son 4 sezonun Hollanda şampiyonu ve ‘Total Futbol’un
doğduğu takım olan Ajax, yine son 4 sezondur olduğu
gibi zor bir kura çekti. Ülkemizde ‘şanssız kura’ kavramı
ile adeta özdeşleşen Beşiktaş’tan daha beter bir
kader onlarınki. 2010/11 sezonundan beri sırasıyla Real
Madrid-Milan, Real Madrid-Lyon, Borussia DortmundReal Madrid ve Barcelona-Milan ikililerinin arkasında
kalarak gruplarını 3. sırada tamamladılar. Efsane
Hollandalı savunmacı Frank De Boer yönetiminde
lige ambargo koyan I Lancieri, aynı başarıyı Avrupa
arenasında uzun yıllardır gösteremiyor. Chelsea ile
başlayan ve Manchester City, PSG ve son olarak Monaco
ile devam eden ‘’Bol keseden para harcayan kulüp
sahipleri’’ furyası nedeniyle en iyi oyuncularını henüz
20’li yaşlarındayken kaybeden kulüp, Devler Ligi’ndeki
rekabet ortamına ayak uydurmakta zorlanıyor. Bu sezon
kadrosuna yaptığı takviyeler Hollanda Ligi’ni sıkı takip
edenlerin bile dikkatini çekmeyen oyuncular olan Ajax,
2014 Brezilya’nın parlayan yıldızlarından Daley Blind’i
de yüksek bonservis bedeliyle Manchester United’a
gönderdi. Geçen sezon da Belçikalı savunmacısı Toby
Alderweireld ve Danimarkalı süper starı Christian
Eriksen’i kaptıran Hollanda temsilcisinin şaşalı Avrupa
yılları artık çok uzakta.
Geçtiğimiz 4 sezonun aksine, 2014/15 sezonuna kötü
başlayan Ajax, yine genç ve tecrübesiz bir kadroyla
ligde şampiyonluk mücadelesi verecek. Geçtiğimiz
yıllarda savunma liderliğini Frank de Boer, Jaap Stam ve
Alderweireld gibi isimlerin yaptığı takımın savunmada
en güvendiği isim genç kaleci Cillessen. Lasse
Schöne’nin liderlik ettiği orta sahanın gol umudu ise
24 yaşındaki İzlandalı Sigthorsson. Geçen sezon UEFA
Gençler Ligi’nde dikkatleri üzerine çeken 1995 doğumlu
Anwar El Ghazi, bu sezon yetenekleri ile Şampiyonlar
Ligi’nde adından söz ettirecektir.
Gruptan çıkma formülü
Zaten güçlü olan kadrolarını önemli oyuncularla takviye
eden Barcelona ve PSG, bu grubun mutlak favorileri.
Ön elemeden gelen APOEL de, Ludogorets veya
Maribor gibi ekiplere nazaran çok daha tecrübeli.
Kırılma anlarında reaksiyon verecek tecrübeli
oyunculardan yoksun olan Ajax, gruptan çıkmak
istiyorsa Amsterdam Arena’da yenilgi yüzü görmemeli.
Aksi takdirde, geçtiğimiz sezonlarda yaşadıkları
senaryonun bir benzerini görmek hiç bir futbolsever
için şaşırtıcı olmayacaktır.
Sercan Ergün
APOEL
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
F Grubu
3 YIL ÖNCE OLDUĞU GiBi
Şampiyonlar Ligi’nde adını duyurmak isteyen APOEL’in rakipleri oldukça zorlu. Akdeniz
ekibinde hedef 2011/12 sezonundaki başarıyı tekrarlamak
Tarihinde üçüncü kez Şampiyonlar Ligi’nde yer alacak
olan Kıbrıs Rum Kesimi ekibi APOEL, F Grubu’nda üç
güçlü rakip ile 2. Tur’a yükselmek için mücadele edecek.
Zenit, Porto ve Shakhtar Donetsk gibi ekiplerin yer aldığı G
Grubu’nu 9 puanla zirvede bitirdikleri 2011/12 sezonunda
bir peri masalına imza atan Thrylos, ikinci turda Lyon’u saf
dışı bırakarak Real Madrid’in rakibi olmuş ve turnuvaya
çeyrek finalde veda etmişti. Güney Kıbrıs ekibinin bu
kez işi çok daha zor. Kadrosundaki yabancı oyuncuların
büyük kısmı daha önce Yunanistan Ligi’nde forma giymiş
30’lu yaşlarda oyunculardan oluşan APOEL’in en önemli
oyuncuları, geçen sezon ligin ilk yarısında ülkemizde
Sivasspor forması terleten Rafik Djebbour, kariyerinde
Liverpool, Roma ve Fulham apoletleri olan tecrübeli
Norveçli sol bek John Arne Riise ve Sochaux’tan transfer
edilen Brezilyalı orta saha oyuncusu Carlao.
3. Eleme Turu’nda Finlandiya ekibi HJK Helsinki’yi, playoff turunda ise Danimarka şampiyonu Aalborg’u saf dışı
bırakarak gruplara kalan APOEL, maçlarını 22.859 kişilik
GSP Stadyumu’nda oynuyor. Teknik direktörleri Giorgos
Donis daha önce Larissa, AEK Atina, Atromitos ve PAOK
gibi takımları çalıştırmıştı. Uzun yıllar Kopenhag forması
da giyen Brezilyalı Cesar Santin’in kaybını Djebbour ile
doldurdular. Yine de takımın gol yollarında en büyük
silahı 1.96’lık dev İrlandalı Cillian Sheridan. Kura sonrası
UEFA’nın resmi sitesine konuşan kaptan Constantinos
Charalambides “Bizim için çok zor bir kura oldu. Dünya
futbolunun üç zengin futbol ekolu ve okulu olan kulüplerle
mücadele edeceğiz. Ama hala bu kuranın bizim için bir
şans olduğunu düşünüyorum. Oyuncular, teknik ekip,
yönetim ve elbette taraftarlar için ilgi çekici bir deneyim
olacak’’ yorumunda bulundu. Kaptan pek de haksız
sayılmaz gibi.
Gruptan çıkma formülü
Formül aslında oldukça basit. “Ajax’a dışarıda yenilme,
içeride ateşli taraftarının desteğiyle 3 puanı al ve Tanrı’ya
dua et.” Messi’li, Neymar’lı Barcelona ve Zlatan-Cavani
ortaklı PSG’nin varlığı, onların gruptan çıkmalarını
neredeyse imkansız hale getiriyor. İç sahada toplayacakları
puanlar grupta kaderlerini belirleyecektir. Yine de onlar için
en gerçekçi hedefin UEFA Avrupa Ligi olduğunu söylemek
yanlış olmaz, bu yolda da Hollanda şampiyonunu ekarte
etmek zorundalar.
Uğur Karakullukçu
CHELSEA
DEVLER LiGi ONLARIN iŞi
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
G Grubu
Teknik direktörü Jose Mourinho’nun Şampiyonlar Ligi’ne verdiği önem ve istikrarı da
açıkken Chelsea’nin gruptan çıkamaması büyük bir mucize gerektiriyor
Klasik bir Jose Mourinho takımı olarak Chelsea,
henüz birbirine uyum sağlama döneminde dahi
Şampiyonlar Ligi’nde geçen sezon grubunu
lider tamamlamış, son 16’da da temsilcimiz
Galatasaray’ı eleyip yarı finale kadar yürümüştü.
Belki Mourinho’nun bir kez daha final görememesi
tartışma konusu oldu ancak onun takımlarının
Avrupa’da başarısızlık yaşama gibi bir şansının
olmadığı ortada. Özellikle grup aşamasında onlarla
mücadele etmek hiçbir takımın arzu edeceği bir
durum değil. Sırf bu yüzden dahi onları grubun
favorisi ilan etmek iddialı kaçmayacaktır.
Her ne kadar Jose Mourinho, “Oyuncu almak için
satmak zorunda kalıyoruz, en çok harcayanlarla
baş edemiyoruz” diyerek ince mesajlar yollasa
da Chelsea çok başarılı bir transfer dönemini
geride bıraktı ve Mourinho’nun istediği birçok kilit
oyuncu takıma katıldı. Bunların en başında geçen
sezonun en büyük problemi olan 9 numaraya
çözüm bulmaları geliyor. 38 milyon euroluk serbest
kalma maddesini yatırarak Atletico Madrid’den
transfer ettikleri Diego Costa, sezona başarılı bir
giriş yaparak Premier League’e uyum sürecini
kısa sürede geride bıraktığını gösterdi. Sol
bekte de Dünya Kupası’nda neden olmadığını
anlayamadığımız, hem savunma hem hücum
yönüyle bölgesinin en iyilerinden Filipe Luis var.
Belki de bunlar da önemli olanı artık Mourinho’nun
hücum ve alan savunması setlerini daha iyi
anlayan, uygulayan bir takımın yolda oluşu.
Gruptan çıkma formülü
Chelsea için aslında gruptan çıkma adına en geçerli
formül geçen seneyle aynı… En kuvvetli rakipleri
yine Schalke 04 ve yakından tanıdıkları Alman
ekibine karşı ekstra bir yenilgi almamaları onların
muhtemel liderlik pozisyonunu sağlamlaştıracak
en önemli unsur olacak. Geçen sezon Basel’e
iki maçta da yenilerek grup aşamasının en
kötü sürprizlerinden ikisine imza atsalar da
Schalke’ye ve Steaua Bükreş’e kurdukları üstünlük
koltuklarını korumalarını sağlamıştı. Bu sene de
farklı olmayacaktır. Üstelik Jose Mourinho iki kez
Basel karşısında bastığı yaş tahtaya Sporting ve
Maribor karşısında basmamak için elinden geleni
yapacaktır.
Uğur Karakullukçu
SCHALKE 04
AVRUPA’DA FARKLILAR
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
G Grubu
Bundesliga’da şampiyonluk yarışında adı geçmiyor olabilir ama Schalke 04 özellikle son
dönemde Devler Ligi’nin gediklileri arasına adını yazdırdı
Almanya futboluna uzaktan bakmak Bayern Münih,
Borussia Dortmund ve diğerleri algısı yaratıyor
olabilir ama Schalke 04 konu hele ki Avrupa kupaları
olduğunda asla hafife alınacak bir takım değil. 2011’de
dönemin Şampiyonlar Ligi şampiyonu apoletli
Inter’ine iki maçta 7 gol atıp eleyip yarı final gören,
2012’de Arsenal’i saf dışı bırakıp çeyrek finale çıkan
ve gruplardan çıkmayı istikrar haline getirmiş bir
Schalke’nin bu grupta Chelsea ile birlikte turlaması
yüksek ihtimal. Hızlı ve hücum odaklı bir oyun
oynamayı kulüp kimliği haline getirmiş Gelsenkirchen
ekibi aynı zamanda Avrupa’nın en başarılı futbol
akademilerinden birine sahip. Barcelona, Ajax gibi
kült örneklerden aşağıda kalmayan sistemlerinden
Manuel Neuer, Mesut Özil gibi süperstarların yanı sıra
Max Meyer, Julien Draxler, Joel Matip gibi üst düzey
oyuncular da çıkardılar ve alttan gelen oyuncularıyla
kimliklerini korumayı amaçlıyorlar. Bunu da gayet iyi
yapıyorlar.
Her ne kadar B planı olmadığı gerekçesiyle Alman
medyasında eleştiriler alsa da Jens Keller özellikle
savunmada çok yönlü alternatiflere sahip… Sol bek
Fuchs aynı zamanda açığa da kayabiliyor, yine aynı
bölgede oynayabilen Aogo defansif orta saha olarak
da kullanılabiliyor. Milli takım tercihini Türkiye’den
yana kullanan Kaan Ayhan da önemli bir alternatif
konumunda. Ön alanda yer alan zırhlı birliğin başını
ise geçen sezonun en skorer oyuncusu Klaas-Jan
Huntelaar çekiyor. Öte yandan takımın sakatlığa
açık birçok oyuncusunun bulunması önemli soru
işaretlerinden. Farfan, Giefer ve Hoger sezonun hemen
başında takımı eksik bırakan isimler oldular. Ayrıca
Keller’in liderliği ve otorite eksikliği de soru işareti.
Gruptan çıkma formülü
Elbette en önemli rakipleri Sporting’e karşı yenilgi
almamaları en önemli anahtar olacak. Geçen sezon
Chelsea’den puan alamamışlardı, bu sezon alacakları
ekstra bir puan onların muhtemel ikinciliğine yolu da
açacaktır. Maribor’un grupta olması ikincilik barajını
yükseltecek gibi gözüküyor. Bu sebeple özellikle
Sporting maçları gruptan çıkma adına en kritik
mücadelelere sahne olacak.
Uğur Karakullukçu
SPORTING
GENÇLERiN YOLU
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
G Grubu
Takıma yaptığı büyük operasyonun ardından geçen sezon küllerinden doğan Sporting,
bu kez daha büyük bir sınavın eşiğinde
Portekiz futbolunun üç büyüklerinden biri olan Sporting
geçen sezon Avrupa’yı es geçmişti. 2011’de Avrupa
Ligi’nde yarı final görmesine rağmen ligde uzun yıllardır
aradığını bulamayan yeşil-beyazlılar uzun yıllardır maddi
yapısını zorlayarak yaptığı transferlerden vazgeçip
yeni başkan Bruno de Carvalho yönetiminde gençlere
yönelip altyapısından çıkan oyuncularla yönünü
çizmişti. Kağıt üstünde yapılan bu küçülme hamlesi
Avrupa sahnesinden de uzak kalmanın rahatlığıyla iyi
sonuç verdi ve aralarında Galatasaray’a transfer olan
Bruma’nın da yer aldığı birçok isimle iki yılda önemli
bir atılım sağlandı. Son tahlilde ilk sezonunda yoğun
eleştiriler alan ve performansı sorgulanan Marcos
Rojo’yu 20 milyon euroya Manchester United’a vermiş,
30 milyon euro civarı bir değer biçilen orta saha William
Carvalho’yu parlatmış ve başarısızlıktan kırılan kadronun
neredeyse üçte birine maliyetine kurulmuş bir takım var.
Buraya kadar her şey güzel ancak Portekiz Ligi’nde ilk
ikiye girerek tüm otoriteleri terse yatıran, Porto gibi
ülke futbolunu domine etmiş bir ekibi altına alabilmiş
bu takım Şampiyonlar Ligi’nde ne yapabilir? İşte bu
noktada yaptıkları takdirle karşılanan bu kadronun
Devler Arenası için yeterliliği sorgulanmaya başlanabilir.
Portekiz gibi gol atmanın nispeten kolay olduğu bir
ligde dahi genelde başarılı savunma kurgusuyla tek
farklı galibiyetler alan Sporting’in hücum silahları
Chelsea, Schalke gibi rakiplere karşı biraz hafif kalabilir.
Kulübün altyapısından yetişmiş olan Nani, Manchester
United’dan gelmiş olsa da henüz takıma adapte
olabilmiş bir görüntü vermiyor. Yaratıcılık konusundaki
eksikleri bu düzeydeyken Nani’nin performansı
kaderlerini çizebilir.
Gruptan çıkma formülü
Az gol atan ancak iyi savunma yapabilen Lizbon
devinin özellikle iç sahada mağlubiyet almaması elzem.
Özellikle Schalke maçlarında alınabilecek 3 veya 4 puan
onların gruptan çıkmasını sağlayabilir. Ayrıca Maribor
savunmasını çözemezlerse diğer ekiplere göre ekstra
puan kayıplarına uğramaları ihtimal dahilinde. Önce
üçüncülük, Schalke maçlarına bağlı olarak ikinciliği
zorlayabilirler.
Uğur Karakullukçu
MARIBOR
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
G Grubu
ŞiMDiDEN BAŞARILILAR
İstikrarlı bir biçimde Avrupa derecelerini geliştiren Slovenya şampiyonu şimdiden
hayallerini gerçekleştirdi bile… Şimdi hedef hayallerin de ötesine geçebilmek
Sloven ekibi için Şampiyonlar Ligi gruplarında oynamayı
bırakın, kura çekimine girmek dahi tarihi bir başarı… Öyle
ki Sloven ekibinin 22 yaşındaki oyuncusu Amir Dervisevic
bu anı ölümsüzleştirmek adına Şampiyonlar Ligi
logosunu ve Celtic’i deplasmanda eledikleri maçın tarihini
sol bacağına dövme yaptırmış durumda... Daha önce
de 1 kez 1999/00 sezonunda Devler Ligi grup aşaması
deneyimi yaşayan Sloven şampiyonunun işi bu kez çok
daha zor olacak. 15 yıl sonra, gelir makasının çok daha net
bir şekilde açıldığı bir dönemde varlık mücadelesi yapacak.
Özellikle son dönemde çok sayıda sıfır çeken takımın
görüldüğü Kupa 1’de öncelikli hedefi puanlar almak olan
Maribor, Avrupa Ligi’nde hatrı sayılır bir deneyim elde
etmişti. 2011/12 ve 2012/13 sezonlarında Avrupa Ligi
gruplarında yer alan Sloven ekibi geçen yıl son 32 turuna
kalma başarısı göstermişti. Kademeli olarak kaydettiği bu
çıkışı bu sezon Celtic’i eleyerek Şampiyonlar Ligi gruplarıyla
taçlandıran Maribor için daha fazlası şimdilik kolay
gözükmüyor.
Slovenya Milli Takımı’na Viler, Bohar ve Mertelj,
Makedonya’ya ise Ibraimi’yi veren Maribor’da bireysel
açıdan ön plana çıkan en önemli isim kaptan Tavares…
Takımını Şampiyonlar Ligi’ne taşıyan golü de atan
Brezilyalı golcü takımın Avrupa kupalarındaki en
tecrübeli ismi. 47 kez Avrupa maçına çıkan ve 18 gol
kaydeden 30 yaşındaki golcü Kupa 1’de de takımın
en çok güvendiği oyuncu olacak. Takımın başında
ise Maribor doğumlu olan ve tüm hocalık kariyerini
Slovenya’da geçiren 42 yaşındaki Ante Simundza
bulunuyor.
Gruptan çıkma formülü
Maribor adına G Grubu’ndan çıkmanın tek formülü
Sporting’le oynayacakları maçlar… Kalesini gole iyi
kapatsa da hücum gücü Chelsea ve Schalke’ye göre
oldukça düşük olan Sporting’e karşı atılacak sürpriz
goller Sloven ekibine puan getirebilir. Portekiz ekibine
karşı elde edilebilecek ikili averaj üstünlüğü Portekiz
ekibinin diğer maçlarda alacağı sonuçlar üçüncülük
barajını aşağı çekerse Slovenya şampiyonuna da
Avrupa Ligi son 32 turundan devam etme şansını
getirebilir.
Bahadır Bozkurt
PORTO
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
UYKUDAN UYANMA ZAMANI
H Grubu
Son yıllarda Avrupa sahnesini Benfica’ya bırakan Porto, bu sezon işi sıkı tutmalı
Modern futbol zamanlarında Portekiz denince
akla ilk gelen takım olan Porto, özellikle Avrupa
Kupalarında son birkaç sezondur ezeli rakibi
Benfica’nın gölgesinde kaldı. Avrupa futboluna
armağan ettiği yıldızların yerini dolduramayan
mavi-beyazlılar, bu sezon da Mangala, Iturbe ve
Fernando’yu astronomik bonservis bedelleriyle
satmayı başardı. Kadroda görmeye alışkın
olduğumuz Fucile, Defour, Varela ve Josue de
Porto’dan ayrılan diğer isimler.
Bir nevi kabuk değiştiren Porto, bu sene transferde
rotasını İspanya’ya çevirdi. Barcelona’dan Christian
Tello, Atletico Madrid’den Adrian ve Oliver Torres,
Real Madrid’den Casemiro, Granda’dan Yacine
Brahimi’yi kadrosuna kattı. Portekiz ekibinde
La Liga menşeli oyuncuların bu kadar çok tercih
edilmesinin nedeni, takımın başına bu yaz
gelen İspanyol teknik adam Julen Lopetegui.
İspanya’nın alt yaş kategorilerinde milli takımların
başında bulunan Lopetegui, 2012’de UEFA U-19
Şampiyonasında, 2013’de ise U-21 Şampiyonasında
takımı ile mutlu sona ulaştı. Mangala’nın yerine
Dünya Kupası’nda yıldızı parlayan Martins Indi ile
anlaşan ekip, defans hattında istediği hamleleri
yapsa da, hucüm hattında hala Radamel Falcao ve
Hulk’dan sonra oluşan boşluğu doldurmamış gibi
gözüküyor. İleri uçta görev alan Jackson Martinez’in
bu anlamda bu sezon göstereceği performansa
odaklanan Porto taraftarının, güvenmek zorunda
olduğu bir diğer isim de başarısız maceraların
ardından yuvaya geçen sezon tekrar dönen Ricardo
Quaresma. Eski günlerine dönmesini umut ettikleri
Q7’nin liderliğine ihtiyaç duymaları, takımın saha
içinde liderlik açısından acizliğini gözler önüne
seriyor.
Gruptan çıkma formülü
Geçen sezon sadece 1 galibiyet ve 1 beraberlikle
yetinen Porto, bu arenada başarılı olması ve
özgüvenini yenilemesi adına önemli bir Şampiyonlar
Ligi sezonuna girecek. Elemelerde Lille’i gol
yemeden geçen Portekiz ekibi yeni kurgusunda
takım savunmasını ön planda tutuyor. Uzun yıllardır
bu şampiyonada tecrübe sahibi olan ekibin, özellikle
evindeki maçları kayıpsız atlaması şart. Rakiplerinin
iyi defans yapan ve kontrollü futbolu tercih
eden ekipler olduğunu düşünürsek, Querasma
ve arkadaşlarının bu sinir harbinden başarıyla
çıkmasının anahtarı sabır olacaktır.
Bahadır Bozkurt
SHAKHTAR DONETSK
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
SAVAŞA iNAT, YAŞASIN FUTBOL
H Grubu
Ukrayna’da yaşanan iç savaşın gölgesinde sezona giren Shakhtar, her şeye rağmen
oynayacağı futbolla gündeme gelmenin planlarını yapıyor
Gittiği günden bu yana ülkemizdeki her teknik adam
krizinde adı baş sıraya yazılan Mircea Lucescu’nun
takımı Shakhtar Donetsk’in bu sezon başı dertten
kurtulmadı. Ukrayna’daki iç savaş nedeniyle kulüp
binasını, antreman sahasını ve stadını kaybeden kulüp,
büyük bir yara almış durumda. Ukrayna Ligi maçlarını
Lviv’de oynamak zorunda kalan kulüp, Şampiyonlar
Ligi maçlarını da başkent Kiev’de oynamak zorunda
kalacak. Savaşın gölgesinde bir sezon geçirecek olan
Shakhtar, yazın Fransa’da yaptığı hazırlık maçının
ardından, 6 Güney Amerikalı oyuncusu iç savaşın
devam ettiği ülkeye dönmek istemedikleri için büyük
kriz yaşadı. Yaşadıkları bu kara tabloya rağmen
takımı bir arada tutmayı başaran Lucescu, birçok
oyuncusundan yoksun çıktığı Süper Kupa finalinde
Dinamo Kiev’i yenerek mutlu sona ulaşmayı yine
başardı. Lige de fırtına gibi giren ekip, oynadığı beş
maçın hepsini kazanarak liderlik koltuğuna oturdu.
Geçtiğimiz sezonlarda gruptan çıkmayı başaran
Shakhtar, Şampiyonlar Ligi’nde Ukrayna futbolunu
başarıyla temsil ediyor. Kaleci Pyatov’la beraber
defans hattını oluşturan Srna, Shevcuk, Chygrynskiy
gibi oyuncular takımın iskeletinde kemikleşmiş
durumda. Hucüm hattı ise, takıma dönmeye ikna
olan Luiz Adriano, Bernard, Teixeria, Costa ve Nem gibi
Brezilyalı isimlerden oluşuyor. Shakthar’ın bu sene en
güvendiği isimse Ukraynalı forvet oyuncusu Gladky.
Dnipro’dan bonservissiz olarak alınan oyuncu Ukrayna
Süper Kupası’nı getiren golü attıktan sonra, ligde
çıktığı 5 maçta 4 kez ağları havalandırmayı başardı.
Lucescu’nun bu sezon en çok güvendiği isimlerden biri
olan Gladky, göstereceği performansla Şampiyonlar
Ligi’nde de adından söz ettirebilir.
Gruptan çıkma formülü
Her takımın gruptan çıkması göstereceği
performansa bağlıyken Shakhtar için bu sezon
durum biraz farklı olacak. Ülkedeki savaş nedeniyle,
özellikle yabancı oyunculardan yana sorunların tekrar
etmesi durumunda işleri pek kolay olmayacak. Her
ne kadar takım lige iyi bir başlangıç yapmış olsa
da gelecekte yaşanabilecek bu tür olumsuzluklar
takımın dağılmasına neden olabilir. Zor günlerinde
bile takımı terk etmeyen Lucescu, işini yapabilmek
için rahat bir ortam bulabilirse, Shakhtar’ı rahatlıkla
bu gruptan çıkaracaktır.
Bahadır Bozkurt
ATHLETIC CLUB
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
POST BIELSA DÖNEMiNDE SAN MAMES
H Grubu
Sadece Bask Bölgesi doğumlu oyuncuları kadrosunda barındıran Bilbao’nun “milli
takımı”, bu sene büyük bir sürprize imza atmaya hazırlanıyor
Marcelo Bielsa’nın Şili milli takımına yaptığı sihirli
dokunuşlar sonrasındaki durağı La Liga’da mücadele
eden “milli” değer Athletic Club olmuştu. Bielsa ile
beraber ligde ve Avrupa arenasında şaha kalkan ekip,
Bielsa sonrasında istikrarını sürdürmeyi başardı. Post
Bielsa döneminde teknik adam Ernesto Valverde ile
anlaşan ekip geçen sezonu dördüncü bitirmesine
rağmen, Atletico Madrid’in beklenmedik şampiyonluğu
nedeniyle başarısı bir nebze gölgelendi. Uzun bir aradan
sonra tekrar Şampiyonlar Ligi’ne gelen Bilbao, gruplara
kalma yolunda Napoli’ye çelme takarak rakiplerine
gözdağı veriyor.
Son yıllarda Avrupa’nın devlerine Javi Martinez,
Fernando Llorente, Ander Herrera gibi yıldızlarını
gönderen ekibin kadrosunda bulunan Munian, Oscar
de Marcos, Ibai Gomez, Aymeric Laporte gibi genç
yetenekler yine dev kulüplerin takibinde olacaktır.
Orta sahasında deneyimli Iturraspe, Miguel Rico gibi
mücadele gücü yüksek oyuncularının yanı sıra Benat,
Sussueta gibi pas trafiğini iyi ayarlayan oyunculara
da sahip ekibin tek sıkıntısı santrafor bölgesinde.
Kike Sola ve takıma bu sene katılan Alaves’in golcüsü
Borja Viguera bu sezon Adruz’in yükünü paylaşmaya
çalışacaklar.
Maçlarını yeni San Mames stadında oynayan Athletic
Club, bu sahada oynadığı maçlarda taraftarıyla
bütünleşerek özel bir atmosfer oluşturuyor. Evinde
oynadığı maçlarda Athletic Club, etkileyici bir
performans sergilemekte.
Gruptan çıkma formülü
Grubun gizli favorisi kesinlikle Bilbao ekibi. Valverde,
Bielsa’dan aldığı takımın başarı seviyesini korumayı
başardı. İki sezon önce UEFA Kupasında final oynayan
kadrosundan sadece 3 futbolcuyu kaydeden ekibin
gözünü ne zor günler geçiren Shakhtar ne de eski
sezonlarını arayan Porto korkutuyor. Zira en büyük
kozları, her sene La Liga’da Barcelona, Real Madrid,
Atletico Madrid, Valencia gibi ekiplerle karşılaşmaları
nedeniyle bu seviyedeki takımlarla baş edebilecek
deneyime sahip olmaları.
Bahadır Bozkurt
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
BATE BORISOV
H Grubu
HEDEF UEFA AVRUPA LiGi
Yeni UEFA statüsüyle beraber Şampiyonlar Ligi’nin gediklisi olmaya aday Belarus ekibinin
gözü üçüncülükte
Bate Borisov, 2006 yılından bu yana her yıl şampiyon
olarak tamamladığı Belarus liginden sıyrılıp adını
Avrupa’nın en prestijli kupasında duyurmaya başladı.
Değişen Şampiyonlar Ligi statüsü nedeniyle, kendi
klasmanında şampiyon olan takımlarla eleme maçlarını
oynayan ekip, yine adını gruplara yazdırmayı başardı. Son
olarak Slovak şampiyonu Slovan Bratislava’yı eleyen sarılacivertliler, başkan Antoli Kapski ile beraber altın çağını
yaşıyor.
BATE, 2008/09 sezonunda Juventus’la iki maçta ve
ayrıca Zenit ile evinde beraber kalarak otoritleri şaşırtmıştı.
Ancak en büyük sükseyi, 2012/13 sezonunda evinde
Bayern’i, deplasmanda ise Lille yenerek grupta üçüncü
olarak yapmıştı. İnatçı kimliği ve etkin savunmaları ile ön
plana çıkan ekibin, giderek tecrübe kazandığı ligde pek de
kolay lokma olmayacağını tahmin edebiliyoruz.
Takımın neredeyse tümü Belaruslu futbolculardan
oluşuyor. Bu sene takımın en iyi oyuncusu olan Sergey
Krivets, Şampiyonlar Ligi eleme maçlarını oynadıktan
sonra Metz’e transfer oldu. Belarus temsilcisinin en
büyük umutlarından bir tanesi de Nikolai Signevich.
Genç golcünün forvetteki partneri ise takımın en
tecrübeli isimlerinden Vitali Rodionov. Bir sezon da
Freiburg’da görev almış olan Rodionov, Krivets’in
ayrılmasından sonra takımın hucüm yükünü tek başına
çekmeye çalışacak.
Takımın 2009 senesinden bu yana yardımcı
anternörlüğünü yapan Aleksandr Yermakovich, geçen
sezon itibariyle de teknik direktörlüğe getirildi. Uzun
yıllardır Avrupa kupalarında ikinci adam olarak görev
yapan genç teknik adam, Şampiyonlar Ligi’ne yabancı
değil.
Gruptan çıkma formülü
BATE Borisov’un gruptan çıkabilmesi için sadece
beraberlikler yeterli olmayacaktır. Evinde oynayacağı
maçlardan bir veya birden fazlasını kazanması halinde
gruptaki tüm dengeleri alt üst edebilir. Deplasmanda
alacakları her bir puan ise hedeflerine ulaşmalarını
sağlayacak.
İsmail Şayan
Şampiyonlar Ligi Özel HF144
ŞAMPiYONLAR LiGi 2006-2014 GELiRLER (€)
KulüpÜlkeKatılım
Havuz payıToplam gelir
1MAN UTDİNG8177.413.000327.213.000
2CHELSEAİNG8163.144.000312.744.000
3BARCELONAİSP8131.089.000299.289.000
4
BAYERN MÜNİH
ALM7127.914.000282.114.000
5REAL MADRID
İSP8122.645.000272.745.000
6
MILANİTA7139.351.000244.351.000
7ARSENALİNG8105.648.000219.448.000
8
INTERİTA6114.661.000202.861.000
9
JUVENTUSİTA4100.568.000151.968.000
10
LYONFRA667.756.000144.656.000
11
MARSİLYAFRA675.886.000136.486.000
12
OLİMPİAKOSYUN666.766.000132.766.000
13
SCHALKE 04ALM452.922.000118.322.000
14
ROMAİTA468.475.000116.175.000
15
B. DORTMUND
ALM353.447.000114.247.000
16
LIVERPOOLİNG453.880.000111.080.000
17
VALENCIAİSP548.787.000107.787.000
18
PORTOPOR720.101.000102.701.000
19
PSGFRA257.607.00099.107.000
20
MAN CITYİNG353.504.00090.704.000
32GALATASARAYTUR 3 19.412.000 59.812.000
50
FENERBAHÇETUR213.076.00031.576.000
52
BEŞİKTAŞTUR216.215.00031.115.000
59
TRABZONTUR112.858.00022.458.000
62
BURSASPORTUR112.448.00020.048.000
Şampiyonlar Ligi’nde gelirler, 2006/07 sezonundan beri euro cinsinden dağıtılıyor. Bu dönemde
en çok gelir elde eden 20 takım ve takımlarımızın elde ettikleri gelirler tabloda.
ŞAMPiYONLAR LiGi 2006-2014 GELiRLER (€)
Ülke
Havuz % Havuz geliri
Toplam gelir
1İNGİLTERE15,92%423.690.000814.990.000
2İTALYA12,41%330.435.000601.435.000
3İSPANYA 9,38%249.770.000565.070.000
4
ALMANYA9,33%248.235.000459.335.000
5FRANSA6,61%175.971.000363.371.000
6
PORTEKİZ1,02%27.057.000155.257.000
7HOLLANDA3,07%81.702.000143.502.000
8
YUNANİSTAN2,65%70.631.000134.331.000
9
RUSYA1,18%31.312.000127.112.000
10
TÜRKİYE2,34%62.255.000119.155.000
Her ülkenin yayıncısından gelen paranın yarısı, o ülkenin takımlarına ayrılıyor ve havuz payı
olarak dağıtılıyor. 8 yıllık dönemde en çok parayı İngiliz yayıncılar ödeyince en büyük payı alan
da İngiliz takımları oldu. Portekiz ise yayıncılarının güçsüzlüğüne karşın takımlarının başarılı
performansıyla 5 büyük ligin arkasına yerleşti.
Güner Çalış
Taktik Analiz HF144
ÜÇLÜ SAVUNMANIN BÜYÜSÜ
Avrupa futbolunda son dönemde tekrar kendini hatırlatmayı başaran üçlü
savunmanın son müşterisi Manchester United oluyor. Peki Van Gaal’in Kırmızı
Şeytanlar’daki üçlü savunma tercihinin altında neler yatıyor?
Üçlü savunmayı işler bir oyun planına çevirmeyi
başaran hocalar dahi, işe ilk başladıkları vakit bu
fikirle yola çıkmış değillerdi. Antonio Conte’nin
Juventus’taki ilk ayları, 4-2-4 diye bahsettiği bir
dizilimin gölgesinde geçiyor; ertesi sezon aynı
sistemi devam ettirerek FA Cup’ı kazanan -ama bu
kez ligden düşmekten kurtulamayan- Wigan’a 14
lig maçında mucizevi bir şekilde 27 puan kazandıran
üçlü savunma, ancak sezon ortasında, şubat
ayında ilk kez görücüye çıkıyordu. Louis van Gaal’in
Hollanda Milli Takımı için 3-4-1-2 tasarılarıysa, yeri
dolduramayan orta saha oyuncusu Strootman’ın
sakatlığı sonrası takım kaptanı Robin van Persie’yle
beraber izlemeye gittiği - o zamanlar üçlü savunma
uygulayan - Feyenoord maçlarından birinde
şekillenmeye başlamıştı. Bu satırları okuduğunuz
sıralarda muhtemelen çevresindeki herhangi
biriyle çoktan hararetli bir tartışmaya girmiş olacak
Marcelo Bielsa’nın, veya bu sezon başı itibariyle Pep
Guardiola’nın üçlü savunma tercihlerine bakacak
olursak, üçlü savunmaya burun kırılmasındaki
ana nedeni defansif bir şablon olması fikrinde
aramak çok da doğru olamaz. Fakat yine de, en
düşünceli hocaların dahi hayal gücünü zorlayan tüm
imkânlarına karşın, üçlü savunmanın büyüsü çoğu
zaman gerçeklikle uyuşmuyor ve üçlü savunma,
popülaritesi her ne kadar artsa da, ancak belli özel
durumlar neticesinde gelişen bir strateji olarak
belirmeye devam ediyor. Peki ama neden böyle?
haftalarda Milton Keynes Dons’tan birbirinden
amatör 4 gol yemeyi başarmış Manchester United
takımının sorunu temelde farklıdır. Oyuncular,
değişen takım geometrisini algılamakta güçlük
çekmektedirler.
Yaptığı her işte çok iyi bir profesyonel olmayı
başaran Gary Neville, İngiltere’nin son kez üçlü
savunmayla oynadığı 2006’daki Hırvatistan
hezimetini şöyle anlatır: “Maçtan birkaç gün
önce, hocalar 3-5-2 oynama fikriyle geldiler. Terry
Venables’ın taktiksel olarak değişkenliğe gitmeye
meraklı olduğunu biliyordum, ama bu dizilimde
rahat edememiştim. Benden ne istendiğini bir türlü
tam olarak anlayamıyordum ve benim dışımda
en azından birkaç oyuncunun daha aynı durumda
olduğu açıktı.” Seneler sonra, İngiltere Milli Takımı
forması giymiş bir başka sağ bek oyuncusu Micah
Richards, Ajax’tan yedikleri golleri üçlü savunma
oynamalarına bağlayacaktır. Tam da o sezonda
birkaç maçlığına baklava desenli orta saha
denemesi yapan Sir Alex Ferguson, 70 yaşındaki bir
United taraftarının “Sahada kaybolmuş koyunlar
gibi koşturuyorlar!” eleştirisiyle karşılaşır. Aslında
ne Ferguson’ın o günkü takımı ne de geçtiğimiz
Takım geometrisi, oyuncular arasındaki uyumu
açıklamaya yarayan takım kimyası kavramından
farklı şeyleri anlatır. Hatırlarsanız, Cesare
Prandelli’nin geçtiğimiz hafta Hürriyet gazetesine
verdiği röportajda Mehmet Demirkol’un en çok
dikkatini çeken ifade, Beşiktaş’ın yorumlandığı
“Saha içinde fikir ve geometriye de sahipler.”
bölümü olmuştu. Demirkol, futbol lügatımıza
‘geometri’ gibi yeni ifadelerin girme ihtimalini,
oyunu algılayış biçimimizi zenginleştirebilecek bir
gelişme olarak yorumluyordu.
Futbola dair birbirinden çok farklı fikirlere sahip
olan Roy Hodgson ve Arrigo Sacchi, size dörtlü
bloklar hâlinde oynamanın ne gibi olasılıklar
doğurduğundan saatlerce bahsedebilir ve aslında
içine oyuncuları dâhil etmeden yapacakları tüm
bu teorik sohbet, bizim takım geometrisi olarak
andığımız konudan bahsetmektedir. Hodgson’a
göre, sahayı enine en iyi şekilde kaplayan savunma
duruşu dörtlü savunmadır ve eğer beklerinizden
biri hücuma çıkacak olursa, geri kalan üç oyuncu
kaymalar yaparak size hâlâ üç oyuncuyla savunma
fırsatı verebilmektedir. Bunu üç oyuncuyla
yapamayacağınızı söyler. Roberto Martinez,
savunmada açık vermeden iki bek oyuncunuzu da
aynı anda ve rakibe gerçekten zarar verecek hücum
pozisyonlarında kullanabilmenin üçlü savunmayla
mümkün olabildiğini anlatacaktır. Üçlü savunma
kullandığınız takdirde, aynı anda 7-8 oyuncuyla
hücum edebilme imkanınız doğar. Fakat Louis van
Gaal’e 90’ların muhteşem Ajax takımını soracak
olursanız, belki de ilk aklına gelen, üçlü savunmanın
geriden oyun kurma hususunda yarattığı avantajlar
olacaktır.
Burada esas dikkat çekilmesi
gereken nokta, aynı
dizilimin farklı şekillerde
yorumlanmasından ziyade,
dizilimlerin zorunlu olarak
ortaya çıkardığı yeni oyuncu
ilişkileridir. Üçlü savunmanın
Wigan’da ve Ajax’ta farklı
şekillerde yorumlanması, bek
oyuncularının artık önlerinde
yardımcı bir kanat oyuncusu
olmadan oynayacağı gerçeğini
değiştirmez. Dörtlüden üçlüye
geçiş, 4-3-3’ten 4-4-2 dizilimine
geçişten daha derin, temel bir
değişimdir ve oyuncuların bildiği
kuralların büyük kısmı baştan
yazılır. Bunun nedeni, pas
açılarındaki ve kontrol edilmesi
gereken alanlardaki dramatik
değişimdir ve kanatlardan orta açacağı bölgelere
ulaşmak için önünde oynayan kanat oyuncusuyla
yapacağı pas alışverişlerine ihtiyaç duyan Gary
Neville’in içine düştüğü boşluk aslında buradan
kaynaklanır. Oyuncular ne şekilde davranmaları
gerektiğini bilemezler, tüm geometrik hafızaları
uçup gitmiştir.
Bu açıdan, üçlü savunma uzun bir pratik ve aslında
bir oyunu yeniden öğrenme süreci gerektirir.
Özellikle de İngiltere gibi konuya fazlasıyla çekimser
yaklaşan futbol iklimlerinde görülen büyük iniş
çıkışlar bu yabancılıktan doğar. Üçlü savunma
geleneğine yatkın ve fazlasıyla taktiksel bir futbol
atmosferine sahip İtalya bir yana, üçlü savunma
pratiğinin günümüz futbolundan büyük ölçüde
çekilmiş olması ve oyuncuların bu yapıya yabancılığı,
herhangi bir hocanın ilk planda üçlü savunma
fikriyle işe başlamasını da büyük oranda imkânsız
kılar. Juventus, Wigan ve Hollanda’da olan budur;
üçlü savunma Guardiola veya Bielsa’da olduğu
şekilde idealist bir uygulama olarak değil, fakat
ileriki dönemlerde bir zorunluluğun sonucu olarak
ortaya çıkar. Savunma kurgusuna yönelik kaygıları
olan üç takım, aynı oyuncu kadrosu fakat farklı
bir geometriyle bu sorunların
üstesinden gelebileceğinin
farkına varmıştır. Geçişin bu
denli sorunsuz oluşuysa elbette
özel durumlara; Juventus’un bir
İtalyan takımı olma rahatlığına,
Martinez’in önceki senelerde
tohumlarını attığı evrensel
futbol anlayışına ve tüm
sezon üçlü savunma oynayan
Feyenoord’a bağlı olarak
gerçekleşir.
Şu hâlde, Manchester United
kariyerine berbat bir başlangıç
yapan Louis van Gaal de üçlü
savunma oynama konusundaki
tercihini bu şekilde, doğrudan
idealist bir uygulamadan
ziyade bir zorunluluk olarak dile
getiriyor. Ama ekliyor; zamana
ihtiyacı var ve işe yaramadığı
takdirde kararından vazgeçebilir. Fakat United’ı
üçlü savunma oynamaya iten nedenlerin, yukarıda
saydığımız takımlardan biraz daha farklı olduğunu
da belirtmemiz gerekiyor. Nasıl mı?
Hücum üçlüsü
Louis van Gaal’in Manchester United’da niçin
böylesine yeni bir dizilim kullanmak istediği üzerine
verdiği cevapların büyük çoğunluğu, gerideki değil
ilerideki bir üçlüden bahsediyordu. 4-3-3 oynamaları
hâlinde elindeki üç forvet oyuncusundan
ancak birini kullanabileceğine, kadronun belli
pozisyonlarda, örneğin 10 numarada, çok şişkin
fakat diğer pozisyonlarda yetersiz oluşuna ve
nihayetinde, yeterli kalitede kanat oyuncularına
sahip olmadığına işaret etmişti. Hem de pek çok
kez. Mata – Rooney – van Persie üçlüsünü, yani
elindeki en değerli ve gerçekten dünya çapındaki
üç değerli hücum oyuncusunu verimli şekilde
kullanabilmenin merkezi bir kombinasyonla
mümkün olduğunu söylüyordu. İşte biraz farklı
olan nokta da burası. Daha önce bahsettiğimiz
takımların tamamı için üçlü
savunmanın çıkış noktası,
geri üçlünün yeniden
düzenlenmesiyle başlayan bir
denge arayışı olmuştu.
United’da ise durum
böyle değil ve savunmada
yapılan beceriksizlikleri,
en az oyuncuların sisteme
yabancılığı kadar, hücumda
1-2 şeklinde dizilmenin
sadece üçlü savunmayla
mı tamamlanabileceği
noktasında aramamız
gerekebilir. Hele ki Blind, Di
Maria gibi yeni orta saha
transferlerini düşünürsek.
Baklava dilimi şeklinde
dizilecek bir orta sahada
Blind, Herrera, Di Maria ve
Mata’nın tamamı kariyeri
boyunca en verimli oldukları
görevlerde yer alabiliyorken,
kuşkusuz bu da ilerleyen günlerde bir opsiyon
olarak öne çıkabilir. Diğer yandan, Louis van Gaal,
Hollanda Milli Takımı’nda niçin üçlü savunma
uygulamaları gerektiğini dile getirirken de Sneijder–
Robben–Van Persie’den oluşan dokunulmaz
üçlüden söz ediyor ve dolayısıyla da çıkış noktasını
ön alanda yoğunlaştırıyordu. Fakat dörtlü savunma
oynadıkları vakit tarumar oldukları Fransa maçını
eklemeyi de ihmal etmiyordu. Wigan üçlüye geçerek
dikine hücumlarını korkutucu boyuta taşımış, Guus
Hiddink’le dörtlü savunmaya döndüğü ilk maçta 10
dakikada iki gol yiyip bir de kırmızı gören Hollanda,
üçlüye dönerek sorunlarının büyük kısmını üzerini
örtmeyi başarmıştı. United’da bu denli önemli bir
çıkış noktası yok, bunu unutmamamız gerek.
Manchester United’ın son yaptığı sükseli
transferler, her ne kadar takımın yeni CEO’su Ed
Woodward’un küçük çaplı bir Los Galacticos inşa
etme hülyalarına bağlansa da bu oyuncuların
ortak bir yönü olduğunu gözden kaçırmamalıyız.
Tam da Woodward’un aklındakine uyan son gün
transferi Falcao bir kenara, hepsi de birçok farklı
pozisyonu oynayabilen çok
iyi takım oyuncularıydı.
Hollanda Milli Takımı’yla
kurduğumuz paralelliklere
son kez başvuracak olursak,
turnuvanın sonuna doğru
sağ bek olarak beliren
Kuyt’ı veya İspanya’ya karşı
5-1’lik galibiyet getiren 3-52’ye rağmen ertesi maçta
Avustralya’ya karşı 4-3-3
başlamış olmalarını da
bir kenara not etmemiz
gerekiyor. Louis van Gaal,
Barcelona’daki ilk iki
senesinde tam 8 Hollandalı
oyuncu transfer etmişti ve
United’da gerçekleştireceği
büyük çaplı değişim bu denli
kalın çizgilerle çizilemeyecek
de olsa, belki de bundan
çok da farklı olmayacak.
Tek pozisyonu oynayabilen
oyuncularla dolu ‘şişkin’ kadro,
bir an evvel yenileriyle değiştirilecek ve bu arada, eğer
ki sisteme oynamaya elverişlilerse, yaşı kaç olursa
olsun altyapıdan gelen oyuncular da kendilerini
bir anda A takımda bulabilecekler. Takımın ‘aklı’nı
yukarıya taşıyan, büyük çaplı ve uzun vadeli bir
değişim.
Tüm bunlar kulağa fazla iddialı geliyor olabilir. Ama
modern çağı şekillendiren iki takımı, Ajax ve Barcelona
efsanelerini yaratmış birinden daha aşağı bir ustalık
eseri beklemek kabul edin ki haksızlık olacak.
Fırat Topal
Gezdim, Gördüm, Yazdım HF144
FLAMENCO, TAPAS VE MEŞiN YUVARLAK:
BiR ENDÜLÜS YOLCULUĞU
Endülüs sevilmeyecek memleket değil. Kültür
mirası desen kültür mirası. İspanya’da uzun süre
var olan Müslüman devletlerinin bıraktığı eserler
hala İspanya’nın en ünlü mimari başyapıtları
arasında sayılıyor. İspanyolların beyaza boyanmış
evleriyle dolu köyleri, nam-ı diğer Pueblos Blancos
da bu mozaiği tamamlamış. Damak tadı deseniz
damak tadı. Tapas kültürü bile başlı başına tecrübe
edilmesi gereken bir yolculuk iken yanına bu
kültürün açılımları olan yemekler, olmazsa olmaz
sangria, şarap ve kaynağı bölgenin ta kendisi
olan sherry de ekleniyor. Eğlence deseniz eğlence.
Flamenco geceleri, sabahın erken saatlerine kadar
süren sohbetler ve tavernalar. Deniz ve kum deseniz
Costa del Sol’un irili ufaklı bir dolu plajı ve üzerine
turistik Malaga, sörf cenneti Tarifa ve evladiyelik
şehir Cadiz. Doğa deseniz, Sierra Nevada dağları
ve çevresindeki doğal parklar birer flora-fauna
geçiti. Kısacası Endülüs büyük şehirlerinden irili
ufaklı köylerine, dar sokaklarına (evet geldi yine
insanımızın dar sokak fetişizmi), yemeklerine ve
gece hayatına kadar hemen herkesin ziyaret etmesi
gereken bir coğrafya. Tabii işin yeşil sahalardaki
mücadele yönünü de atlamayalım. Zira Endülüs, La
Liga’ya en çok takım veren bölge. Malaga, Sevilla,
Cordoba, Granada ve Almeria’nın takımları ligde
mücadele ediyor. Biz de bu şehirlerden 4’ünü ziyaret
ettik ve son 10 sezonda 3 Avrupa Ligi şampiyonluğu
kazanan Sevilla FC’nin ligin ilk haftasında Valencia
ile oynadığı mücadeleyi yerinde izledik. Kısa bir Fas
yolculuğu da yazının bonusu ve hatta başlangıcı
olsun.
Başlamadan önce bir açıklama yapalım. Başta
İspanyollar ve Avrupanın geri kalanı Kuzey
Afrika’da yaşayan, 700’lü yıllardan 1400’lerin
sonuna kadar İber Yarımadası’nda hüküm sürmüş
müslümanlar için “Moors” ifadesini kullanıyorlar.
Bu terimin Türkçede tam bir karşılığı yok (zaman
zaman “mağribi” kelimesi kullanılıyor ama bu da
aslında özelde Kuzeybatı Afrika için kullanılan bir
terim ve, burada yaşayan halk Avrupa’ya geçip
700 yıl boyunca çok çeşitli devlet ve devletçikler
kurduklarında farklı unvanlar kullanmışlardır).
Dolayısıyla biz de zaman zaman bu genel ifadeyi,
yeri geldiğinde o bölgede kurulmuş devletlerin
isimlerini kullanacağız.
Fas demek “kardaş” demek
Arap Baharı döneminden çok kısa süre sonra Mısır’a
gittiğimde “nereden geliyorsun?” sorusuna duruma
göre “Hollanda”, duruma göre “Türkiye” diyordum
ve her Türkiye dediğimde “ooo Hasan Şaaaaş, yavaş
yavaş” karşılığını alıyordum. Sonra kimin söylediğini
hatırlamıyorum ama “Yavaş Yavaş Hasan Şaş”ın
Mısır’da el altından pazarlanan çok ünlü bir porno
film olduğu yönünde rivayetler bile duydum, ama
hala kesin bilgi değil, yaymayın. Neyse, Fas’a
İspanya’nın “sayfiye şehri” Tarifa’dan feribotla
geçiyoruz. Tarifa tam bir sörfçü cenneti. En bilinen
caddesinden yürüdüğünüzde dükkanlar dalış, sörf
ve deniz sporları malzemelerinden geçilmiyor.
Tanca (Tangier) ise 2015 Afrika Uluslar Kupası’na ev
sahipliği yapacak şehirlerden birisi ve Fas 2. Ligi olan
Botola 2’de de IR Tanger takımıyla temsil ediliyor.
Aynı zamanda ünlü gezgin Ibn Battuta’nın da
doğum yeri. Bizi gururlandıran ise, feribotta satılan
envai çeşit biranın arasında parlayan ve “Akdeniz’in 1
numaralı birası” sloganıyla arz-ı endam eyleyen Efes
Pilsener kutuları.
Şehre ayak bastığımızda, bize şehri gezdirme
(aslında camiinin ve çarşının nerede olduğunu
söyleyerek parayı cukkalama) amacıyla yanaşan
gence Türkiye’den olduğumuzu söylüyoruz ve
anında “oooo kardaş Galatasaray, here everyone
loves Drogba” cevabını alıyoruz. Hemen bizim
bunak Hıncal’ın lafları geliyor aklıma.... “Sahra
çöllerindeeeen, Amazon ormanlarınaaa, Sibirya
steplerindeeeen, Hawaii sahillerineee Türkiye
dedin mi, Galatasaray 11’i sayılır Haşmet”...Çarşıya
girdiğimizde satılan onca “çakma” formanın
arasında Atletico Madrid ve “Turan” formasını
görünce nedensiz gururlanıyoruz tabii. Bu arada
Kolombiya’da bu kadar çok James Rodriguez
forması satılmıyordur onu da belirteyim. Beyaz
fanilanın önüne Real Madrid amblemini basıp
arkaya James’i yazan tezgahı açmış durumda.
Tanca, Tangier-Tétouan eyaletinin de başkenti, ama
futbolda eyaletin yıldızı, kırmızı-beyazlı renkleriyle
geçtiğimiz 3 sezonda 2 Fas şampiyonluğu kazanan
Moghreb Athletic de Tétouan. Birçok dükkanda
kulübün amblemi ve bayrağını görüyoruz, hatta
kasap, manav, berber, bakkal gibi küçük esnafın,
bizde de 80 ve 90’larda zirvesini gören “şampiyon
takımınızın posteri yarın gazetenizle bedava”
geleneğini devam ettirip Moghreb Tétouan’ın
posterini arkalarına asmalarına da şahit oluyoruz.
6 günlük Fas gezimizin zirvesi ise 109 kilometre
uzaktaki, mavilere bezenmiş Chefchaouen
köyü. Rif Dağları’nın arasında konuşlanmış, peri
masallarından fırlamış gibi duran bu köyden,
2 Euro’ya Raja Casablanca atkısını bavula atıp
Endülüs Diyarı’na geri dönüyoruz. Birkaç saatliğine
Cebelitarık’a uğrayıp, Euro 2016 elemelerinde ilk
kez görücüye çıkacak ulusal takımın formasını
sırtımıza geçirip yola devam ediyoruz. Cebelitarık’ı
beklediğimizden iyi bulduğumuzu söylemeliyim.
Hayatınızı İspanyol kültürüne emanet etmişken, bir
anda yürüyerek sınırı geçip, bir ucundan diğer ucuna
yürüyerek 35-40 dakikada bitirebileceğiniz bir
ülkede Irish Pub ve Fish and Chips kültürüne geçiş
yapmanız hoş bir tat bırakıyor insanda.
Beni Sevil Berberi’ne emanet ediniz
Şimdi efendim, ünlü Sevil Berberi, İtalyan opera
yazarı Gioachino Rossini tarafından yazılan ve
sahnelenen bir eser olsa da, aslında Fransız
oyun yazarı Pierre Beaumarchais tarafından 18.
yüzyılda yazılan aynı isimli eserden uyarlanmıştır.
Oyun Sevilla’da geçen bir komedidir ve o yıllarda
sahnelenen en başarılı müzikal komedilerden
birisi olarak bilinir. Gerçi bugün Sevilla dediğinize
aklınıza berberler değil; flamenco, şehrin her
yanına yayılmış tapas restoranları ve Muvahhidler
tarafından yapımına başlanıp, İspanyollar
tarafından tamamlanan ihtişamlı Sevilla Katedrali
geliyor. Sevilla Katedrali’nin simgesi La Giralda,
14 yıl süren bir proje sonucu, 1198’de Muvahhidler
döneminde bitirilen bir minareymiş aslında, ancak
Hristiyanların, İber Yarımadası’nı Müslümanların
elinden kurtarma seferlerini (Reconquista) izleyen
dönemde yapılan katedralin bir parçası haline
gelmiş ve restorasyona uğramış. Belirtelim, bu
dönemde İspanyol hristiyanlarının, sırf toprakları
yeniden fethettikleri için restorasyona girişip
ellerine yüzlerine bulaştırdıkları bir sürü İslam
mimarisi eseri var.
Temmuz ve ağustos aylarında Endülüs’e giderseniz,
karşılaşacağınız manzara hep aynı. Maazallah
düşüp ölseniz, cesediniz bulunana kadar türbeniz
yapılır. Sokaklarda 5-10 dakika boyunca tek bir
insana rastlamadan yürüdüğünüz oluyor. Zira
İspanyollar yaz oldu mu güney sahillerindeki
evlerine kaçıyorlar. Sıcaklık gölgede 35, akşam üzeri
40, gece 12’de 30 derece. Yazlık edinmek çalışan
kesim için çok zor değil İspanya’da. Normal, sahil
bölgelerinde 3 yatak odalı evler 60 bin euroya
satılıyor, ekonomik kriz ülkeyi bir vurmuş ki fena
vurmuş. Bizden para isteyen insanlar, İngilizceleri
olan, ev kredilerini ödeyemedikleri için evlerinden
atıldıklarını ve parklarda yattıklarını söyleyen
eğitimli insanlar, sokaklar ellerinde CV ile dükkan
dükkan dolaşıp iş arayan insanlarla dolu. Hatta şöyle
diyeyim, o beğenmediğimiz Fas’ta, İspanya’dan
daha az dilenciyle karşılaştık. İşi olan veya o aylarda
İspanya’da kalanlarsa meşhur”siesta” zamanı,
genelde saat 16:00-20:00 arasında dükkanı kapatıp
gidiyor. Restoranların, kafelerin % 75’i, kapalı, açık
olanların da tümünde mutfak kapalı, sadece meze
satıyorlar. Anlayacağınız o aylarda, öğle saatlerinde
hayat yok hükmünde. Saat 21:00 olduğunda
ise insanlar evlerinden çıkmaya başlıyorlar. Gece
hayatı ise saat 23:00’te yavaş yavaş başlayıp,
gece yarısında ancak hızlanıyor. Dolayısıyla biz de
Sevilla-Valencia maçı için Estadio Ramón Sánchez
Pizjuán’ın yolunu tuttuğumuzda, sokaklarda pek
kimse ile karşılaşmadık.
Ramón Sánchez Pizjuán Stadyumu şehir
merkezinden 30-40 dakikalık sıkı bir yürüyüşle
ulaşabileceğiniz bir stadyum. Taksiye binerseniz
de en fazla 6-7 euroyu cebinizden verirsiniz ve tabii
stadyumun çok yakınına giden, şehrin merkezinden
sadece 2 durak ötede metro seferleri de mevcut.
Stadyumun ön cephesi gayet hoş tasarlanmış ve
ana girişin üstünde seramiklerle oluşturulmuş bir
kompozisyon var. Tribünlerde oturduğunuzda da
modern bir stadyum havası veriyor, ancak 57 yıllık
bir stadyum olduğunun polis kontrolünden geçip
koridorlarına geçtiğinizde anlıyorsunuz. Bu arada
polis kontrolü dedim ama, hayatımda üstünkörü
polis kontrolünü görmüştüm (birçok Kuzeybatı
Avrupa ülkesi), polisin arama yaparken ezilip
büzüldüğü ülkeyi görmüştüm (Japonya) ama hiç
arama yapılmayan stadyum ilk defa görüyorum.
Hatta stadyum etrafındaki çekirdekçilerin önündeki
kalabalığı görünce içimden “bozuk paraları
topluyorlar herhal” diye kendimi bütün kuruyemişi
almaya verdim, ama meğer o tamamen İspanyol
halkının çekirdek sevdasındanmış, elde 2 kilo
çekirdek, yer fıstığı ve bademle tribünleri çöplüğe
çevirdim maç boyunca.
Mal da yalan mülk de yalan gel biraz
da sen Ayala’n
Sevilla ve Valencia sahaya çıktığında baktım. Bir
zamanlar şu 2 takım oynadığında Dani Alvesler,
Jesus Navaslar, Luis Fabianolar, Kanouteler, Kily
Gonzalezler, Mendietalar, Aimarlar, Carewler,
Ayalalar resmi geçit yapardı. Şimdi sahanın en
heyecan verici oyuncusu Sevilla’nın Kolombiyalı
golcüsü Carlos Bacca. O da Club Brugge’dan 2
sezon önce gelmişti anlayın. Yani İspanya’nın El
Clasico dışında kalan takımlarının kalibre düşüşünü
şu maça bakarak anlamak çok kolay. Bu Valencia
2000 ve 2001’de Şampiyonlar Ligi finali oynamış
2002 ve 2004’de lig şampiyonu olmuştu. Aslında
maçın iyi olan tarafı Valencia, hatta Sevilla hocası
Unai Emery yerine hiç oturamıyor (ki genel profili
de bu) ve ev sahibi takımın oyuncularına direktifler
yağdırıyor. Valencia henüz maçın 3. dakikasında
topun 2 yan direğe çarpıp geri geldiği çok önemli bir
pozisyonu harcıyor, ardından kilidi açan Bacca’nın
Sevilla kontratağı sonrası yarattığı pozisyonda
topu ağlara gönderen Aleix Vidal. Devre biterken
gelen golün ardından devre arasında içilen keyif
biralarının sayısı da artıyor. Hazır bira demişken
maçın devre arasında İspanya’nın yeme içme
kültürüne de değinelim.
İspanya’nın ana yemek ve restoran kültürünü
tapas ve zeytinyağı şeklinde tanımlayabiliriz. Tabii
deniz ürünlerini de atlamamak lazım. Herhangi
bir restoranda porsiyonlar “tapa”, “1/2 racion” ya
da “media” ve “racion” olarak küçükten büyüğe
sıralanıyor. Orta ölçekte bir restoranda tapa 2-2,5
euro civarında. 1/2 racion 5-6 euro racion da 8-9
euro civarı. Tabii fiyatın aşağı ve yukarı inip çıkması
yaygın bir durum. Öğrenci kafelerinde bu fiyatlar
daha da düşüyor. Ucuz ya da pahalı değişmeyen
bir başka gerçek ise bira fiyatının hem marketlerde
hem restoranlarda su ile ya aynı ya da daha
ucuz olması. San Miguel, Mahou, Cruzcampo,
Alhambra gibi yerli üretim biraların yarım litrelik
kutu fiyatları 60-70 sent civarında. Restoranlarda
da 1,5 euro. Hatta öğrenci kafelerinde, İspanyolların
“Caña” dedikleri en küçük boy bira 40 sente dahi
satılabiliyor. Granada ve Almeria ise İspanya’da,
sipariş verdiğiniz her bira ile bir küçük tapanın
yanında verildiği tek şehirler. Yani 3-4 bardak
33’lük bira ile 5-6 euro karşılığında karnınızı doyrup
masadan kalkmak mümkün. Tabii masaya oturur
oturmaz size ikram edilen yeşil zeytin tabağı ve
krakerler de işin olmazsa olmazı. Bir diğer konu da
deniz ürünleri elbet. Özellikle karides ve kalamar
Endülüs mutfağının değişmez abur cuburları.
Kızartma veya güveç usulü servis edilebiliyor isteğe
göre. İspanya’nın en bilinen tatlısı ise churros denen,
yağda kızartılan ince uzun bir hamur tatlısı. Bizim
tulumba ile karşılaştırıldığında sınıfta kaldığını
rahatlıkla söyleyebilirim. İspanya’nın damak
tadımıza kattığı 3 yeni lezzet ise, şarap-meyve
suyu karışımı olan ve mutlaka buzla içilen Tinto
de Verano, kek dilimleri şeklinde servis edilen,
yumurta ve patatesten yapılan Tortilla de Patatas
ve benim favorim, sarmısak, ekmek ve domates
karışımından yapılmış, içine rendelenmiş jamon
serrano ile servis edilen salmorejo.
Elde patlayan Joker
2. yarıda kayda değer 2 olay var. Valencia’nın sezon
başı Racing Club’dan transfer ettiği 20 yaşındaki
Rodrigo De Paul’un, 66’da oyuna girip, 67’de
golün sahibi Vidal’a attığı dirsek sonucu kırmızı
kart görmesi ve Valencia’nın 10 kişi kaldığı anda
maçın koptuğu düşünülürken Cezayir ile iyi bir
Dünya Kupası geçiren Sofiane Feghouli’nin oyuna
girmesiyle rakip kaleye yüklenen konuk ekibin
87’de golü bulması. Golü atanın 83’te oyuna giren
Arjantinli sol bek Lucas Orbán olması da ilginç
bir hikayeye götürdü bizi. Valencia’da gün boyu
2 Arjantinli yeni transfer oyuna girmiş oldu ve
bunlardan birisi girişinden 1 dakika sonra oyundan
atılırken diğeri girişinden 4 dakika sonra takımına 1
puanı getiren isim oldu.
Stadyumdan ayrılırken gözümüze çarpan elbette
Sevilla’da gece hayatının yeni başlıyor olması.
Saat 23:30 suları ve şehrin yarısı ancak sokaklara
dökülüyor. Bizim için ise ertesi gün, Endülüs Emevi
Devleti’nin mirasıyla dolu Cordoba yolculuğu
görünüyor ufukta. 2 gün sonra Cordoba’daki
otelimizde, otelin sahibinin damadı ve aynı
zamanda resepsiyonist olan Antonino’nun büyük
katkılarıyla maçı internet üzerinden izliyoruz, zira
şehirdeki tek Türk dönercisi “Hût”, mesele siesta
olunca İspanyollaşmış, hava kararana kadar dükkanı
açmıyor. Antonio, odamızda Wi-fi çekmeyince
resepsiyondaki bilgisayarın ekranını bize tahsis
ediyor. aynı gün takımı Cordoba Real’e mağlup
oluyor, Galatasaray da penaltılarla kaybedince,
kendimizi cipse ve kuruyemişe veriyoruz. Neyse ki
ben Volkan’ın acaip hareketi sonrası kendisinden
gelen “why did he do that?”, yani bir nevi”sebebi
neydi ki?” sorusuna “this is volkan my friend, you
do not ask, I do not say”, yani bir nevi “ne sen sor ne
ben söyliyim arkadaşım” şeklinde cevap veriyorum
da konu marka değerine, tüpçüye, derbilerin
derbisine falan gelmiyor yırtıyoruz.
Pilar, kalbim sende kaldı
Cordoba’dan sonraki durağımız Antequera ve
ardından da Granada. Moor döneminde kurulan
Gırnata Emirliği’nin hükümdarı Muhammed Ben ElAhmar tarafından yaptırılmış El Hamra Sarayı’nın
ihtişamı ve flamenco geceleri ile selamlıyoruz şehri.
Burada flamenco demişken özellikle Pilar Morilla
Fajardo adını anmadan geçemeyeceğim. Le Chien
Andalou adındaki, turşu kavanozu büyüklüğündeki
barda öyle bir performans gösteriyor ki, bu ihtişamlı
kadın içerideki herkesi hipnotize ediyor adeta.
Hatta performansa kadar yarım saat boyunca
elinde birayla İngiltere’deki zirzopluklarını anlatan
hiperaktif-zayıf-yaşlı bile Milyarder filminde
hipnotize olmuş Mesudiyeli Mesut’a dönüyor.
Bir gün yolunuz bu şehre düşerse gözünüz kapalı
gitmenizi tavsiye ediyorum. Kendisi aynı zamanda
Granada’nın önemli flamenco öğretmenlerinden
birisi.
Malaga’ya dönüşümüzde son futbol maceramız
ise Real Madrid-Real Sociedad maçı. Ucuz
menülerinden tutun da (buz kovası içinde 5 şişe bira
3 euro), mekana gelmiş ünlülerin fotoğraflarının
sergilendiği duvarları ve bir sokakta 3-4 ayrı
mekanda açılmasına kadar Bambi Büfe’nin İspanya
versiyonu diyebileceğimiz Tragatapas’ta maçı
İspanyol “kahve amcaları ve dayıları” ile beraber
izliyoruz. Arkamızda oturan 60’lık Real Madrid
sevdalısı dayı maçın başında Ancelotti’nin takımı
2-0 öne geçince ısmarlıyor biraları, ısmarlıyor XXL
hamburgeri, ısmarlıyor tavada kalamarı. Sonra San
Sebastianlı gençler o bifteği midesine oturtuyor
tabii. Sociedad’ın 3. golü de gelince bizimki hesabı
isteyip hesap gelene kadar Casillas’a yükleniyor,
ne dediğini anlamıyoruz ama ses tonu ve
saydırmasından “Iker bi topu da çıkar Iker” dediğini
tahmin edebiliyoruz. Sociedad 2-0’dan dönüp
4-2 alıyor maçı. Biz de 2 gün sonra uçağa atlayıp
Hollanda’ya dönüyoruz.
Yazıyı kapatırken Yahya Kemal Beyatlı’nın dizelerine
kulak vermekte fayda var. Alnında halka halkadır
âşüfte kâkülü, göğsünde yosma Gırnata’nın
en güzel gülü, altın kadeh her elde, güneş her
gönüldedir, İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir,
gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle, her
kalbi dolduran zile, her sîneden: ‘Ole!’...Yaa dostlar
haybeye Dört Aruzcular kulübüne girilmiyor...

Benzer belgeler

Hayatım Futbol pdf

Hayatım Futbol pdf Yayın Koordinatörü

Detaylı