Gruptan çıkma formülü
Transkript
Gruptan çıkma formülü
Yayın Koordinatörü Şampiyonlar Ligi İlker Yılmaz Açılışına doyamadığımız sezona kötü bir milli takım haftasını geride bırakarak tekrar merhaba diyoruz. Bu hafta içi klasikleşen gün ve saatinde de Şampiyonlar Ligi başlıyor. Tüm kıtaları kıskandran Avrupa’nın en prestijli kupası yine tüm futbolseverleri ekran başına kitleyecek. Hayatım Futbol ekibi olarak 32 takımı birden mercek altına aldık, inceledik. Tüm takımların varolan her gücünü sahaya yansıttığı arenada bu sezon gülen, sürpriz yapan, hayalkırıklığı yaratanlar bakalım kim olacak. Editör Cantürk Temelli Yazarlar Bahadır Bozkurt Cihat Akbel Emre Gürkaynak Fırat Topal Güner Çalış Rafet Baran Eryılmaz Sedat Çırtak Hayatım Futbol’un 144. sayısında; Fas ile İspanya’yı gezen ve SevillaValencia mücadelesini yerinde izleyen Fırat Topal’ın seyahat notları var. Ayrıca İzlanda karşısında hezimete uğrayan milli takımımızın birçoklarına göre en büyük yanlışı 3-5-2 ve bu dizilişi tekrar piyasaya süren Van Gaal’in sebeplerini masaya yatırdık. Bu arada Four Four Two Türkiye 100. sayısını çıkardı. Nice 100 sayılara diyerek tebrik ediyoruz. Keyifli okumalar, İlker Yılmaz Sercan Ergün Serkan Akkoyun Uğur Karakullukçu [email protected] [email protected] #144 BU SAYIDA Şampiyonlar Ligi Özel A Grubu Atletico Madrid, Juventus, Olimpiakos, Malmö B Grubu Real Madrid, Liverpool, Basel, Lodogorets C Grubu Monaco, Leverkusen, Zenit, Benfica D Grubu Arsenal, Dortmund, Galatasaray, Anderlecht E Grubu Bayern Münih, Manchester City, Roma, CSKA Moskova F Grubu Barcelona, PSG, Ajax, APOEL G Grubu Chelsea, Schalke, Sporting, Maribor H Grubu Athletic Club, Porto, Shakhtar, BATE Üçlü Savunmanın Büyüsü Van Gaal ile tekrar palazlanan 3’lü savunmanın altında ne var Bir Endülüs Yolculuğu Fırat Topal, İspanya ve Fas’ı gezdi Emre Gürkaynak ATLETICO MADRID Şampiyonlar Ligi Özel HF144 ZiRVEDE KALMA ZAMANI A Grubu Geçen sezonun finalisti Atletico Madrid, Şampiyonlar Ligi’ne önemli bir eşiği atlamak için başlıyor. 2012/13 sezonunda İspanya Ligi’ni üçüncü sırada tamamladıktan sonra, düşüşe geçecekleri yönündeki tahminlerin karşısına, bir İspanya Ligi şampiyonluğu, bir de Şampiyonlar Ligi finali içeren sağlam bir argüman koyan Atletico Madrid, yeni Şampiyonlar Ligi sezonu öncesi önemli bir eşikte. Diego Simeone’nin önderliğinde, son iki yılda başlıca basamaklarını takım oyunu, rakibi boğan oyun sistemi ve oyunculardan maksimum verim alma gibi malzemelerden oluşturdukları merdivenle Avrupa’nın en üst seviyesine çıkan Atletico için artık merdiveni atıp, tepede kalıcı olma zamanı. Yaz transfer döneminde, hayali merdivenin ustalarından, golcüler Villa, Diego Costa, Adrian’ın yanı sıra takımın temel taşlarından Filipe Luis ve Thibaut Courtois’yı kaybeden Atletico, buna rağmen daha güçsüz gözükmüyor. La Liga’nın genç yıldızı Antoine Griezmann, Torino’yu taşıyan Cerci ve Bayern’deki forvet enflasyonundan yararlanılarak alınan Mandzukic hücum hattında güzel bir Avrupa esintisi oluşturacak. Bu isimlere tribünlerin efsanesi milli oyuncu Arda Turan da eklenince, gol atmak Atletico için sıkıntı olmayacaktır. Courtois’nın yerine Oblak ve Moya, Luis’in yerine ise Siqueira ve Ansaldi’nin alınması, bu kadar yoğun bir geçen bir transfer döneminde, Simeone’nin ne aradığını bildiğini ve takımın tarzında değişikliğe gitmeyeceğini gösteriyor. Artık, hep kullandığı “favori değiliz” açıklamalasını rafa kaldırmasının zamanı gelen Arjantinli teknik adam, yeni sezonla birlikte başarıyı, Atletico için hatırlayıp gururlanacak bir anı halinden, sürekli yaşanan bir süreç haline getirmek istiyor. Gruptan çıkma formülü Atletico Madrid’in Şampiyonlar Ligi’nde gruplardan çıkamaması, futbol adına büyük sürpriz olacaktır. Geçtiğimiz sezon tek Devler Ligi yenilgisini finalde Real’e karşı alan Atletico, savunma futboluna güveniyor. İç saha performansı korkulacak cinsten olan Madrid temsilcisi, bu sezon her takımın liginde şampiyon olarak geldiği tek grupta, kazanma alışkanlığına sahip rakiplerine, yenilgiyi de göstermek isteyecektir. Emre Gürkaynak JUVENTUS O SENE BU SENE Şampiyonlar Ligi Özel HF144 A Grubu İtalya Ligi’nde son üç sezonun şampiyonluğunu kimseye bırakmayan Juventus, yerel başarısını Avrupa’ya taşımanın peşinde Geçtiğimiz sezon, Wesley Sneijder, Şampiyonlar Ligi’nin meşhur şarkısının gündüz saatlerinde çaldığı B Grubu son maçında Juventus ağlarını sarsarak, ‘Yaşlı Hanımefendi’yi Avrupa Ligi’ne iterken Juve belki de fazla karamsar değildi. Zira, siyah-beyazın yılmaz temsilcilerinden Juve, Serie B’den, alışık olduğu en üst seviyeye çıktığı 2007/08 sezonundan beri 4 defa katıldığı Şampiyonlar Ligi’nde en fazla çeyrek final görmeyi başarmıştı. Ayrıca, Torino’da, yeni stadyumlarında, yapılacak Avrupa Ligi finali, uluslararası arenanın yükseklerine dönmek için iyi bir fırsat olabilirdi. Ancak bu hedefe ulaşma yolunda son adımlarını atarken; yarı finalde Benfica’dan çelme yiyen Juventus, yine yalnızca İtalya Ligi şampiyonluğu ile yetinecekti. Sonuncusu puan rekoruyla gelen üst üste üç Scudetto’nun mimarı Antonio Conte, Juventus ile yollarını ayırdı. Galatasaray’ın da içerisinde olduğu İtalyan teknik adam pazarından Massimiliano Allegri ile anlaşan siyah-beyazlılar yeni hocasından Avrupa’da başarı bekliyor. Allegri, Conte’nin mirası kadroda fazla değişiklik yapmadı. Zira yaz transfer dönemi, kadronun artık yüksek seviyeye geldiğini gösteriyor. Ligler arası transfer ilişkilerine genellikle kapalı olan İtalya Ligi takımlarının dışarı açılan kapısı Juve, yeniden bu pozisyonu almış durumda. Nedved, Ibrahimovic, Del Pierolu zamanlarında üst düzey takımların transfer hedefinde olan takım, Pogba ve Vidal ile aynı seviyelere döndüğünü gösteriyor. Kısacası artık kazanma zamanı. Gruptan çıkma formülü Allegri ve oyuncular, Şampiyonlar Ligi grupları belirlendikten sonra verdikleri demeçlerde, “dengeli” ifadesini kullanmaya ve kolay rakipleri olmadığını söylemeye imtina etse de Juventus, grubun favorisi. Şampiyonlar Ligi’nde ileri gitmek adına, gruptan birinci çıkmak daha değerli, Atletico maçları da ekstra önemli olacaktır. Juventus, sahaya “etkilenmeyen” Pirlo’yu etkileyebilecek bir oyun koyarsa, başarı kaçınılmaz. Emre Gürkaynak OLIMPIAKOS Şampiyonlar Ligi Özel HF144 YUNANiSTAN TAMAM, SIRA AVRUPA’DA A Grubu Son 4 senedir Yunanistan Ligi’nde şampiyonluğu bırakmayan Olimpiakos, Şampiyonlar Ligi’ne ısınıyor Geçtiğimiz sezon Yunanistan Ligi’nde toplamda 41. üst üste 4. şampiyonluğunu kazanan Olimpiakos, Şampiyonlar Ligi’ne yine direkt grup aşamasından katılıyor. Devler Ligi müziğini, Karaiskakis Stadı’nı dolduran ateşli taraftarına dinletmeye alışan ekip, geçen sene ikinci turda Manchester United’ı elinden kaçırıp, çeyrek finalin kıyısından dönmüştü. Pire temsilcisi, bu sene daha ileri gitmenin hedefinde. Afellay ve Abidal de takıma tecrübe katacaktır. Ancak, takımın yaz döneminde kan kaybetmiş olması, kafalarda şüphe uyandırıyor. 2014 Dünya Kupası’nda, yine savunma futboluyla, ikinci tur gören Yunanistan’ın Olimpiakoslu üçlüsü Manolas-Holebas-Maniatis’ten ikisi Roma’nın yolunu tuttu. Kaptan Manitas’e artık daha fazla iş düşüyor. Gruptan çıkma formülü Savunması zayıflayan takımda, Arsenal’den kiralık Joel Campbell, Dünya Kupası performansı sonrası takımdan ayrılsa da hücum hattı iyi durumda. Premier League’de küme düşen Fulham’ın ikilisi Kasami ile eski dost Mitroglou ve Geçlerbirliği’nden Jimmy Durmaz hücum skalasını çeşitlendirecek oyuncular. Eski Barcelonalılar, Geçtiğimiz Şubat ayında takımın başında geçen İspanyol teknik adam Michel, Avrupa Ligi’ni kastederek, “Grupta bizim için kolay seçenekler olabilir” dese de Akdenizli ruhu da işin içine girince, savaşacaklarını söylüyor. “Atletico ve Juve grubun en güçlü takımları” diyerek malumu ilam eden Michel, ikinci tur vizesini istediklerini vurguluyor. Olimpiakos, geçtiğimiz sene ikinci tur bileti alırken, grubun en güçsüz gözüken ekibi Anderlecht’i iki maçta da mağlup etti, Fransız devi PSG’ye ise iki maçta da boyun eğdi. İç saha veya deplasman olarak bir avantajı olmayan Olimpiakos, grubun kilidinin Benfica maçları ile açtı. Rakipten koparılan 1 galibiyet, 1 beraberlik üst tur biletini getirdi. Ancak bu grupta Atletico ve Juve’nin üstün kadroları işleri zorlaştıracaktır. Juventus tarihinde, 7-0 ile en farklı Şampiyonlar Ligi galibiyeti olarak duran kırmızıbeyazlılar, grupta altına almak için son finalistten çok Juve’yi tercih edecektir. Emre Gürkaynak Şampiyonlar Ligi Özel HF144 MALMÖ A Grubu GEÇMiŞiNi ARAYAN TAKIM İskandinav takımı klişesini tam anlamıyla yaşatan Malmö, her takımın şampiyon olarak geldiği A Grubu’nda, yeniden Avrupa başarısı elde etmek istiyor Dünya futboluna son dönemdeki katkısı, altyapısından yetiştirdiği Zlatan Ibrahimovic, Ibra’nın rekorları ve Ibra’nın akıl almaz golleri olarak sayılabilecek Malmö, 1978/79’da final gördüğü Şampiyonlar Ligi arenasında hem adını yeniden duyurmak hem de İsveç futbolunda yeni bir dönem açmak istiyor. Gerek alışık olmayan takımları kötü etkileyebilecek havası, gerek ülke liginin son 8 haftaya girmiş olması gerek ise de bol Kuzeyli kadrosuyla, İskandinav takımı olmanın gereklerini yerine getiren Malmö’de işler yolunda. Son şampiyon, 22. hafta itibariyle yine liginin zirvesinde. Avrupa kupalarında son defa gruplara kaldığı 2011/12 sezonunda, Metalist, Alkmaar ve Austria Wienli Avrupa Ligi grubunu yalnızca bir puanla tamamlayan gök mavili ekibin umutlarını artıran, İsveç Ligi’ndeki başarıdan çok, play-off turunda gösterilen performans. Geçen sezon Avrupa Ligi grubunu 6’da 6 ve 12 averajla bitiren Salzburg’un toplamda 4-2 ile mağlup edilmesi, İskandinavlar için umut verici.Bu eşleşmede attığı iki golle takımını sırtlayan Markus Rosenberg, alt yapısından yetiştiği Malmö’ye sezon başında geri döndü. Kariyerine Zlatan’ın yolunu izleyerek Malmö-Ajax ile başlayan 31 yaşındaki golcü, Premier League, Bundesliga ve La Liga tecrübeleriyle, takımına Devler Arenası’nda vefa borcunu ödemek isteyecektir. Malmö’nün bu sezonki en golcü ismi Guillermo Molins de Rosenberg’in en büyük destekçisi olmaya şimdiden aday. 1992’de Şampiyonlar Ligi adını alan organizasyonda ilk kez gruplara kalan ekip için, teknik direktör Age Hareide’nin tecrübesi önemli bir nokta. Manchester City ile geçirdiği Premier League yılları, Norveçli hocanın kılavuzu olabilir. Gruptan çıkma formülü Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi’nde Zenit 6, Galasataray ise 7 puanla gruptan çıkmayı başarsa da, ikinci tur vizesi ortalama 10 puanla alınıyor. Üst seviye kadrolarıyla Atletico ve Juve’nin yanı sıra taraftar desteğini arkasına alan Olimpiakos’u, deplasmanda yenmesi zor gözüken Malmö, iç saha maçlarına tutunmalı. Sürpriz galibiyetlere de kimse hayır demeyecektir. Rafet Baran Eryılmaz BASEL Şampiyonlar Ligi Özel HF144 iSViÇRE’NiN LOKOMOTiFi B Grubu Beş yıldır liginde şampiyonluğa ulaşan FC Basel, kaybettiği hocasına ve oyuncularına rağmen hedeflerini yüksek tutuyor Son yıllarda İsviçre futboluyla eş anlamlı hale gelen Basel, sadece ülkesinin değil kıtanın da en çok oyuncu yetiştiren kulüplerinden biri. Xherdan Shaqiri, Mohammed Salah ve Ivan Rakitic gibi Avrupa’nın kıtanın en iyi liglerinde top koşturan oyuncuları yetiştiren Basel, beş yıldır liginde yakaladığı dominasyonu Avrupa başarısına tahvil etmek istiyor. Lacivert-kırmızılı ekibin bu sezon öncesinde yaşadığı kan kaybı ise taraftarları karamsarlığa itiyor olmalı. 2012’den bu yana görev yapan teknik direktör Murat Yakın’ın Rusya’ya; başarılı sol kanat Valentin Stocker’in ise Hertha Berlin’e gidişi takımın en önemli silahlarını yitirmesine yol açtı. Yine de genç ve kendini ispatlama çabasındaki oyunculardan kurulu kadrosuyla Basel’in Şampiyonlar Ligi umutları hâlâ canlı. Fabian Frei, Fabian Schar ve Taulant Xhaka gibi genç oyuncular Avrupa vitrininde kendilerini sergilemek için ellerinden geleni yapacakmış gibi görünüyor. Öte yandan Philip Degen, Walter Samuel ve Beşiktaş’tan da tanıdığımız Matias Delgado gibi deneyimli isimler de takımı ayakta tutacaklardır. Yeni teknik direktörleri Paulo Sousa ise futbolculuğunda yakaladığı Şampiyonlar Ligi başarısını St. Jakobspark’a taşımaya çalışacak. Juventus ve Borussia Dortmund formalarıyla bu kupayı kazanan Sousa’nın Macaristan ve İsrail liglerinde geçirdiği dönemler de çalıştırdığı kulüpler açısından bakarsak oldukça başarılı geçmişti. Portekizli teknik adam futbolculuğundaki deneyimlerini aktarabilirse İsviçre futbolunda yeni bir başarı sayfasının altına imzasını atabilir. Gruptan çıkma formülü Ateşli ve sadık bir taraftar kitlesine sahip olan Basel’in sahasında oynadığı maçlarda kayıp yaşamaması gerekiyor. Her ne kadar grupta Liverpool ve Real Madrid gibi ismen kendilerinden büyük takımlar olsa da, son yıllarda bu seviyede oynamayı alışkanlık haline getirdikleri çok açık. Bu deneyim ve istikrarı sahaya yansıtabilirlerse ilk iki için son haftaya kadar mücadele vereceklerine şüphe yok. Rafet Baran Eryılmaz LIVERPOOL KAÇIN, SAHiBi GELDi! Şampiyonlar Ligi Özel HF144 B Grubu Kupa 1’i en çok kazanan İngiliz takımı olan Liverpool, verdiği uzun aranın ardından yeniden Devler Ligi’nde boy göstermeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz beş yıl boyunca Liverpool taraftarının hasretini çektiği en büyük şey şüphesiz Şampiyonlar Ligi’ydi. Uzun süredir eski günlerinden uzakta olan Merseyside cephesinde krizden çıkışın da yine Avrupa’nın devleriyle kapışarak gerçekleşeceğine inanılıyor. Brendan Rodgers’ın oynattığı hızlı hücumlara dayalı futbol anlayışı son iki sezonda Anfield semalarında umut rüzgarlarının yeniden esmesini sağlamış görünüyor. Fakat bu sistemin merkezinde yer alan Luis Suarez’in takımdan ayrılmasının doğuracağı sonuçların endişeye yol açtığına şüphe yok. başarıya ilk günkü kadar aç olmaları. Balotelli, kıtanın sayılı yeteneklerinden olduğunu hatırlatmaya; Sterling, yeni John Barnes olduğunu ispatlamaya; Sturridge ise Suarez’den aşağı kalır yanı olmadığını göstermeye çalışacak. Tüm bunlar Rodgers gibi inovatif bir hocanın, Şampiyonlar Ligi arenasında kendisini kanıtlama çabasıyla birleşince Liverpool, daha önce 5 defa kazandığı kupaya sanılandan daha yakınmış gibi görünüyor. Yine de geçen sezon Suarez’in cezalı olduğu dönemde gösterdikleri performans, Rodgers’ın sisteminin takım tarafından ne kadar iyi özümsendiğinin kanıtı. Liverpool’un savunmasında yaşadığı sıkıntılar, bu sezon da devam edecekmiş gibi görünüyor. Bu yüzden Kırmızılar’ın rakiplerine karşı tempoyu yüksek tutması ve topu sürekli olarak rakip kaleye taşımaya çalışması gerekiyor. Bu yüksek tempolu oyunu Henderson’ın destek vereceği Balotelli-Sterling-Sturridge üçlüsünün gollere tahvil etmesi halinde gruptan çıkmak onlar için sorun olmayacaktır. Şampiyonlar Ligi’ne hasret kalan taraftarın iç saha maçlarında yaratacağı atmosfer de onlar için çok büyük bir avantaj. Üstelik Suarez’in transferinden gelen parayla kadroyu ciddi anlamda genişletme imkanı buldular. Son Şampiyonlar Ligi deneyimlerinde Gerrard ve Torres’e bağımlı bir takım görüntüsü çizen Liverpool’da artık her mevkide uluslarası tecrübeye sahip oyuncular bulunuyor. En büyük avantajları da bu oyuncuların Gruptan çıkma formülü Rafet Baran Eryılmaz LUDOGORETS Şampiyonlar Ligi Özel HF144 BULGAR KARTALI YÜKSELiYOR B Grubu 2001 yılında kurulan Ludogorets Razgrad, Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalan ikinci Bulgar takımı olarak, unutulmaz bir iz bırakmak istiyor. 13 yıl önce kurulmuş bir kulübün Şampiyonlar Ligi gruplarında mücadele edecek seviyeye gelmesi hatrı sayılır bir başarı öyküsü olarak değerlendirilmeli. Üstelik bunu yapan takımın, Bulgaristan gibi futbolu krize girmiş bir ülkeden çıkması ayrıca takdire şayan. Bu sezon play-off turunda ortaya çıkardığı mucizeyle dikkatleri üzerine çeken Ludogorets, büyük bir projenin sonucunda bu noktaya ulaştı. 2010’da kulübü satın alan işadamı Kiril Domuschiev’in yaptığı yatırımlar sonucunda kurulan kadro, son üç sezonda ligde kurduğu hegemonyayı Avrupa başarısına dönüştürmeyi başardı. Razgrad ekibinin yapabilecekleri aslında geçen sezon UEFA Avrupa Ligi’nde dikkat çekmişti. Kendilerinden çok daha deneyimli olan PSV Eindhoven, Dinamo Zagreb ve Lazio gibi takımları geride bırakan yeşil-beyazlılar, son 16 turuna adlarını yazdırmayı başarmışlardı. Avrupa’da oynadığı 12 iç saha maçında sadece iki yenilgi alan Ludogorets, bu istatistiğiyle rakiplerine gözdağı veriyor. Yaptığı yatırımla ülkenin en iyi oyuncularını kadrosuna toplamayı başaran Ludogorets’in kadrosunda 5 Brezilyalı oyuncu bulunuyor. Bu oyuncular arasında en çok öne çıkanı olan orta saha oyuncusu Marcelinho, takımın hücumlarını yöneten isim olarak göze çarpıyor. Bulgaristan’da birinci lige çıktığı yılda şampiyonluğa ulaşan Ludogorets, benzer bir etkiyi ilk kez katıldığı Şampiyonlar Ligi gruplarında da göstermek istiyor. Gruptan çıkma formülü Ludogorets Razgrad’ın gruptaki diğer takımlar için klasik bir Doğu Avrupa takımından farksız olduğu çok açık. Ülkenin kalburüstü oyuncularının yanına ismini duyurmaya çalışan Brezilyalıları eklemlediği kadrosuyla Ludogorets’in elinden rakiplerini şaşırtmaktan fazlası gelmeyecek. Sahalarındaki başarılı grafiklerini bu sezon da korumak isteyeceklerdir. Bunu başarmaları halinde üçüncülük için şanslarını artıracaklarına şüphe yok. Fakat gruptan çıkmaları biraz da deplasmanda çıkarabilecekleri ekstra puanlara bağlı olacak. Rafet Baran Eryılmaz REAL MADRID Şampiyonlar Ligi Özel HF144 B Grubu “YENiDEN ÇAL CARLO...” Devler Ligi’nin son şampiyonu Real Madrid, yazın geçirdiği büyük değişimin ardından bir kez daha kıtanın zirvesine çıkmayı planlıyor. Florentino Perez’in Jose Mourinho yönetiminde geleceğine inandığı La Decima’ya ilk sezonunda ulaşan Carlo Ancelotti, bu başarının çocuk oyuncağı gibi görünmesini sağlamıştı. Fakat İtalyan hocanın, sezon sonunda Perez’le birlikte giriştiği transfer hamlesi Real’in kafasının bambaşka yerlerde olduğunun göstergesi. Geçen sezonki başarıda takımın mücadele gücünü çeken isimlerden olan Angel di Maria’nın transferin son günlerinde Manchester United’ın yolunu tutması belki de bu yazın en çok eleştirilen transfer hamlesi oldu. Öyle ki Dünya Kupası’na damgasını vuran Toni Kroos ve James Rodriguez’in Bernabeu’ya gelişleri bile Di Maria’nın ayrılığını gölgeleyemedi. Di Maria’nın yanı sıra Xabi Alonso’nun da takımdan ayrılması orta alandaki mücadele gücünün iyice düşeceği şeklindeki yorumları akıllara getiriyor. Kroos-Modriç ikilisinin önüne James’i koymayı planlayan Ancelotti’nin skoru tutmak istediğinde Khedira’dan başka orta alan hamlesi bulunmuyor. Bu açıdan bakıldığında Bale ve Ronaldo gibi savunmayı sadece canları isterse yapan iki oyuncunun arkasını Di Maria olmadan nasıl toplayacakları büyük merak konusu. Öte yandan Manchester United’dan gelen Javier Hernandez’in takımın hücum gücüne çok şey katacağı aşikâr. Benzema’nın gününde olmadığı zamanlarda yahut Ronaldo-Bale ikilisinin kilitlendiği anlarda kulübeden gelerek rakip savunmayı altüst edebilecek kapasitede bir oyuncu. Vatandaşı Sanchez’in Real’de başardıklarını tekrarlaması şaşırtıcı olmayacaktır. Gruptan çıkma formülü Bu kupayı 10 defa müzesine götürmüş bir takım için gruptan çıkma formülü yazmak pek mantıklı görünmüyor. Fakat Liverpool’la girecekleri olası liderlik yarışında onları öne geçirecek faktörleri öne çıkarmak lazım. Grubun en tecrübeli, en istikrarlı takımı olmaları en büyük avantajları. Ayrıca Ancelotti’nin kafasındaki takımı bu sezon tam anlamıyla sağladığını da söyleyebiliriz. Baskıcı hücum güçleriyle rakiplerini yıldırarak rahatça bir üst tura çıkmalarını beklemek çok doğal. Cihat Akbel MONACO TAMAM YA DA DEVAM Şampiyonlar Ligi Özel HF144 C Grubu Dünya futbolunda ses getiren transferleriyle eski günlerine dönmek isteyen Rus sermayeli Monaco yeni sezona güç kaybederek başladı James Rodriguez ve Radamel Falcao gibi sansasyonel transferlere imza atarak Ligue 1’i 2. sırada tamamlayan Monaco’da kartlar tekrardan karıldı. Birçok büyük yıldızını kaybeden Fransız ekibinde işler iyi gitmiyor. Otoritelere göre Şampiyonlar Ligi’nde başarı için eldeki kadro yetersiz. Ligin ilk 4 maçında zor da olsa alınan 4 puana bakınca da tablo pek iç açıcı değil. Mali problemler yüzünden birçok büyük oyuncusunu kaybeden Monaco bu oyuncuların yerine transfer yapamadan sezona girdi. Takımın en etkili silahı Radamel Falcao Manchester United’a kiralandı. Dünya Kupası’nın yıldızı ve takımın asist yükünü çeken James Rodriguez rekor bir ücretle Real Madrid’e satıldı. Emmanuel Riviere Newcastle United’a, Carl Medjani Trabzonspor’a gönderilirken, Ndinga ve Eric Abidal Olimpiakos’un yolunu tuttu. Geçen sezonun ortasında kiralanan savunma oyuncusu Aymen Abdennour, Rio Ave’den Fabinho, Nancy’den Paul Nardi, Rennes’den Bakayoko ve Fulham’dan kaleci Maarten Stekelenburg’la sözleşme imzalandı. Monaco starlarıyla yollarını ayırmasına rağmen iyi bir kadroyla yola devam ediyor. Joao Moutinho, Dimitar Berbatov, Jeremy Toulalan ve Ricardo Carvalho gibi A sınıf oyuncuların yanında Yannick Carrasco, Kondogbia ve Lucas Ocampos gibi genç starlar Monaco’nun Şampiyonlar Ligi performansını doğrudan etkileyecek isimler. Claudio Ranieri’nin Yunanistan Milli Takımı’nın başına geçmesiyle birlikte koltuğa Olimpiakos’un genç teknik direktörü Leonardo Jardim getirildi. İlk 4 haftadaki sonuçlardan sonra geleceği tartışılan Portekizli’nin Şampiyonlar Ligi performansı takımdaki devamlılığını direkt etkileyecek. Elindeki kadroyla en iyisini yapmak zorunda. Gruptan çıkma formülü Monaco görece iyi bir kura çekmiş olsa da rakiplerine oranla birçok dezavantajı bulunuyor. Birincisi diğer üç takım sezona müthiş başladı ve moral olarak üst seviyedeler. İkincisi kadro derinliği olarak karşılaşacakları takımlardan daha gerideler. Üçüncüsü ve en önemlisi ise hepsinin kolay tempo yapabilen oyun stillerine sahip ekipler olmaları. Monaco gruptan çıkmak istiyorsa içerideki maçlarda tempoyu kontrol edip skoru lehine çevirecek bir takım oyunu oynamak zorunda. Deplasmandaki maçlar ise çok zorlu geçecektir. Ligde Lyon deplasmanına gidip ardından içeride çok hızlı ve çeşitli oynayabilen Leverkusen’le karşılaşacaklar. Bu maç hayati önem taşıyor. Cihat Akbel BENFICA KAYBEDENLER KULÜBÜ Şampiyonlar Ligi Özel HF144 C Grubu Son dakikalarda sürekli kaybedilen şampiyonluklarla Avrupa’da kara mizah öğesi hâline gelen Benfica’da hedef verdiğinin karşılığını alabilmek Portekiz’in en büyük kulüplerinden biri olan Benfica’nın başı makus talihiyle dertte. 2012/13 sezonunda son dakikalarda kaybedilen 3 kupa, geçtiğimiz sezon da penaltılarda kaybedilen Avrupa Ligi, Jorge Jesus ve taraftar için uzun vadede motivasyona dönüşebilen, kısa vadede ise kâbusa dönüşmeyi adet hâline getiren bir sabır sürecine dönmüş durumda. Kırmızılarda kadronun bir kısmı yenilendi. Kilit isimlerden Oscar Cardozo, Ezequiel Garay, Lazar Markovic, Jan Oblak ve Andre Gomes çok iyi bonservis ücretleriyle takımdan gönderildi. Rodrigo Machado, Filip Djuricic ve Ivan Cavaleiro gibi önemli isimler de 1 seneliğine kiralandı. Bunun yanında birçok genç oyuncuyla sözleşme imzalandı. Milan’dan Bryan Cristante, Andreas Samaris, Anderson Talisca ve bir süre Beşiktaş’ta da oynayan Bebe kadroya dahil edildi. Benfica gücünü kaybetmiş gibi dursa da takımın iskeleti hâlâ bozulmamış durumda. Enzo Perez, Gaitan, Salvio, Luisao, Maxi Pereira ve Lima gibi birçok üst düzey oyuncuyla yola devam ediyorlar. Teknik direktör Jorge Jesus’un sırtında oyunculardan fazlası var. Artık Avrupa’daki şanssızlık kırılmak zorunda. Taraftarı ve takım oyuncuları ona çok güveniyor. O kadar ters gelişmeye rağmen gönderilmesi ya da gitmesi pek tartışma konusu olmadı. Benfica’yla altıncı sezonuna giren tecrübeli teknik adamın hedefi Şampiyonlar Ligi’nde gidebilinecek son noktaya gitmek. Bu sene o sene mi bilinmez ama kesin olan Benfica taraftarının bir yıkım daha kaldıramayacak olması. Gruptan çıkma formülü İç sahada müthiş bir taraftara oynayan Kartallar, bu seneki Şampiyonlar Ligi gruplarının en dengelisine düşmüş durumda. Zenit St. Petersburg, Monaco ve Bayer Leverkusen’e üstünlük sağlama ihtimâlleri hiçbirine üstünlük sağlayamamalarıyla neredeyse eşdeğer. Bunun için iç saha maçlarında maksimum puanı almak zorundalar. İçeride Zenit’le oynadıktan sonra arka arkaya iki deplasman oynayacaklar. İlk üç maçtan alınacak en az 5 puan Benfica’yı çok rahatlatabilir. Grubun kilidi deplasmanlarda çözülecek. Cihat Akbel ZENIT ST. PETERSBURG ZENIT ATEŞ GiBi Şampiyonlar Ligi Özel HF144 C Grubu Son yıllarda istikrardan uzak dev bütçeli Zenit sezona müthiş başladı. Beklentiler büyük Dünyanın en büyük doğalgaz üreticisi Gazprom’un takımı Zenit yeni sezona muhteşem bir giriş yaptı. Ligde 6 maçta alınan 6 galibiyet, yenilen 2 gol ve sansasyonel skorlar beklentileri bir anda daha da yukarı çekmiş durumda. Geçen sezon son haftalarda kaybedilen şampiyonluğun acısı dinmiş gibi gözüküyor. Avrupa’nın en güzel kentlerinden biri olan St. Petersburg’taki hava Şampiyonlar Ligi’ne de elbette yansıyacaktır. Takımın bazı rütbeli oyuncularıyla yollar ayrıldı. Shirokov, Vladimir Bystrov ve Bukharov gönderildi. Rubin Kazan’dan Salomon Rondon, Benfica’dan Ezequiel Garay, Manchester City’den Javi Garcia ve tecrübeli savunma oyuncusu Konstantin Lobov kadroya dahil edildi. Özellikle Salomon Rondon gibi reytingi yüksek bir oyuncu Zenit’in kısır ileri ucuna yapılmış en nokta transfer. Javi Garcia ve Ezequiel Garay ise direkt 11 oyuncusu transferleri. Danny, Kerzhakov, Hulk, Oleg Shatov, Tymoshchuk ve Axel Witsel gibi çok önemli oyunculara sahip olan Rus ekibinin kadro derinliği de dikkat çekiyor. Geçtiğimiz sezonun sonlarında doğru takımı devralan Andre Villas-Boas müthiş bir ivme yakalayıp şampiyonluğu içeride oynadığı Dinamo Moskova maçında CSKA’ya elleriyle teslim etmişti. Porto’dan sonra gittiği her takımda çokça tartışılan Villas-Boas’la devam kararı alındı. İki maçta da sahadan silinen Standart Liege’e ve ligdeki takımlara karşı belirgin bir üstünlük kurulmuş durumda. Rusya ligini sonuna kadar götürecek kapasiteye sahipler. Ama Andre Villas-Boas işleri “berbat” edebilecek potansiyele sahip bir teknik adam. Her şey bir anda karmakarışık bir hâle gelebilir. Gruptan çıkma formülü Bu grubunun olmazsa olmazı kesinlikle iç saha maçları. Zenit ilk hafta zorlu Benfica deplasmanına gidecek. Hem Andre Villas-Boas hem de birçok oyuncu Benfica’yı yakından tanıyor. Bu, puan ve puanlar için yeterli mi bilinmez ama iki formda takımın en formda olanı Zenit St. Petersburg. Grubun devamı için bu deplasmandan puan çıkarmak ilk hedefleri olacaktır. Sonra ise sezona çok kötü başlayan Monaco’yu ağırlayacaklar. Cihat Akbel Şampiyonlar Ligi Özel HF144 BAYER LEVERKUSEN C Grubu BIRAKTIĞI YERDEN DEVAM Son yılların flaş takımı Leverkusen yeni teknik direktörüyle arka arkaya 2. kez Devler Ligi’nde Hâli hazırda Bundesliga’nın tek puan kaybetmeyen ekibi olan Bayer Leverkusen, Salzburg’ta muhteşem bir sezon geçiren Roger Schmidt’le sezona başladı. İlk hafta Dortmund deplasmanındaki müthiş takım oyunu Devler Arenası için de umut veriyor. Roger Schmidt’in ekibi Sami Hyypia’nın takımının devamı gibi gözükse de önemli farklara sahip. Schmidt’in Salzburg’da uyguladığı hızlı şok ataklara Leverkusen’de de rastlamaya başladık. Sürekli topun yerini değiştirerek hızlı hücum denemelerini daha iyi seviyeye çekeceklerdir. Kırmızı siyahlı ekipte Liverpool’a transfer olan Emre Can dışında önemli bir kayıp bulunmuyor. Geçen sezonun eksikleri birkaç nokta transferlerle dolduruldu. İlk maçlarda çok iyi bir performans sergileyen 1995 doğumlu Tin Jedvaj Roma’dan transfer edildi. Dünya Kupası’nda da dikkatleri çeken Josip Drmic, Mainz’dan kaleci Dario Kresic, Genç Ukraynalı Vladen Yurchenko ve Hakan Çalhanoğlu takımın önemli transferleri. Özellikle Hakan Çalhanoğlu Leverkusen için çok mühim bir oyuncu konumunda. Bunların yanına Schalke’den savunma oyuncusu Kyriakos Papadopoulos kiralandı. Alman ekibi müthiş bir iskelete sahip. Gonzalo Castro, kaptan Simon Rolfes, her an her şeyi yapabilecek kapasiteye sahip olan Heung Min Son ve Avrupa’nın en iyi forvetlerinden Stefan Kießling gibi üst düzey oyuncularla yola devam ediyorlar. Gruptan çıkma formülü Leverkusen ilk maçını zor günler geçiren Monaco’ya karşı oynayacak. Eğer içeride oynansa işleri daha kolay olabilirdi fakat Monaco’nun Fransa’da çok dirençli olacağı aşikâr. Leverkusen’in bu deplasmandan puan çıkarması gruptan çıkmak adına önemli bir adım olacak. Zira sonraki iki maçlarını içeride oynayacaklar. Fransa’dan puansız dönmek sonraki maçlar için de panik havası yaratabilir. Leverkusen’in deplasmanları boş geçmemesi gerekiyor. Geçen sezon gruptan çıkmayı başardılar. Bunun en büyük nedeni takım savunması ve doğru tempo hızıydı. Bundesliga’nın karakteristiği hâline gelen bireysel hatalara da çözüm bulunması onların lehine olacaktır. Serkan Akkoyun ARSENAL EViNDE KURT Şampiyonlar Ligi Özel HF144 D Grubu Play-off maçlarında Beşiktaş’ı güçlükle eledi. Ancak Wenger’in planı hazır Şampiyonlar Ligi’ne Beşiktaş’ı eleyerek play-off’tan gelen Arsenal herkese hiç yabancı değil ama aynı oranda da uzak!.. Beşiktaş’a karşı oynadığı futbolla kendi ülkesinden büyük eleştiri aldı. Bizim açımızdan ise bir umut ışığı oldu; 14 yıl sonra Galatasaray’ın bir kez daha Londra’yı yasa boğması için fırsatı var. Son 10 senedir şampiyon olamıyorlar. Son 9 senedir lig ikincisi de olamıyorlar. Genelde FA Cup ya da Community Shield ile yetiniyorlar ki Lig Kupası’nı da 7 senedir kaldıramadılar. Tüm bunların ışığında Arsenal başarı kıstaslarını farklı bir noktaya çevirmiş durumda. Bu kıstaslardan birisi olan ekonomik kârı geçen sezon anlamlandırabilirdiler ve yüksek bonservis bedeli ile Mesut Özil’i aldılar. Devam eden süreçte, bu sezonu da katarsak Alexis Sanchez, Danny Wellbeck gibi doğru hamleler geldi. Jack Wilshere, Aaron Ramsey, Theo Walcott, Alex Oxlade-Chamberlain orta alanın dinamik isimleri. Mikel Arteta ve Santi Cazorla da soğuk İngiliz takımına Akdeniz sıcağını taşımaya çalışıyor. Arsenal’i ligde de sıkıntıya düşürmesi muhtemel form grafiğindeki iniş çıkışlar Devler Ligi’ndeki başarısını da etkileyecek. Henüz sezon başı bir maçta Manchester City’ye 3 atıp ardından İstanbul’da tel tel dökülmeleri bir gösterge. Beşiktaş’a karşı her iki maçta da önde yedikleri pres nedeniyle afalladılar. Bunda Beşiktaş’ı hafife almalarının da etkisi vardı. İkinci maça Alexis Sanchez’i sahte 9 olarak başlatıp orta sahayı kalabalık tutması Wenger’in dersini iyi çalıştığının ispatı. Wenger bildiğimiz gibi; dersini hep iyi çalışıyor. Şimdiden rakip analizlerini iPad’ine yüklemiştir bile. Gruptan çıkma formülü Klasik deyimle kağıt üzerinde bakıldığında Arsenal ilk ikinin talibi. Hatta liderliğe en yakın takım. İngiltere’deki maçlarda yenilmesi zor bir futbolcu grubu. Deplasman performansını ise büyük ihtimalle ‘yenilmeme’ üzerine kuracaktır. Ancak hem Almanya hem de İstanbul deplasmanları çok kritik. Anderlecht’ten 6 puan almalarını büyük olasılık sayarsak Arsenal için grubun düğümü ya Almanya ya da Türkiye’de çözülecek. Serkan Akkoyun BORUSSIA DORTMUND Şampiyonlar Ligi Özel HF144 BU SEFER KOREOGRAFi YETMEZ D Grubu Tamam, tribünleriniz çok iyi ancak şu beğendiğimiz futbolunuza dönseniz iyi edersiniz... 2008 yılında Jürgen Kloop’la beraber üst sıraları kovalayan bir UEFA takımı olmaktan şampiyonluğu domine etme peşine düşen Şampiyonlar Ligi takımı haline gelen Borussia Dortmund grubun en dişli takımı. Dortmund sezona kötü bir performans ile başladı. İlk ciddi maçında Liverpool’dan 4 yiyerek adeta dağıldı. Ligin ilk maçında da Bayer Leverkusen’e evinde 2-0 kaybetti. Bu maçta skor anlamında kötüydüler ancak futbol anlamında toparlanma işaretleri verdiler. İkinci hafta Augsburg’u 3-2 yenerek nefes aldılar. Klopp’un takımı geride kalan son 3 sezonda futbolunu zirveye taşıdı. Gerek saha içi organizasyonlar gerekse bireysel performans açısından hemen hemen her şeyi doğru yaptılar. Geçen yıl Götze’nin ayrılmasına rağmen takım çok etkilenmişe benzemiyordu. Tabii ki Bayern Münih’in muhteşem performansı şampiyon olmalarını engelledi. Bu sezon da Lewandowski’yi tıpkı Götze gibi Münih’e kaptırdılar. Şimdi ilerde uzun, güçlü, sırtı dönük top alabilen santrafordan hareketli ve yerden oynamayı seven forvetlere döndüler. Bu oyun anlayışı değişikliği de başlarda bocalama sebebi olabiliyor. Lewandowski’nin boşluğunu doldurmak için Torino’dan Ciro Immobile geldi. Yine forvete Adrian Ramos takviyesi de yapıldı. Zaten elde var olan Marco Reus, Henrikh Mkhitaryan ve Aubameyang da gol silahları. Ancak Reus’un ilk maçları sakatlığı nedeniyle kaçıracak olması Klopp’un canını sıkmıştır. Geçen sezonu ciddi bir sakatlıkla geçiren ve henüz hazır olmayan İlkay’ı da düşününce orta sahanın ‘teknik’ yönü ciddi şekilde yaralı durumda. Kalede Weidenfeller’in verdiği güven defansta Subotic ve Hummels ile pekişiyor. Özellikle Hummels’in Dünya Kupası performansını Şampiyonlar Ligi’ne taşıması lazım. Kehl, Jojic, Grosskreutz üçlüsü de ne uzayıp ne kısalan futbollarıyla Dortmund’un işçi arıları olarak göze çarpıyor. Gruptan çıkma formülü Tribün koreografileri ile dünyaya nam salan taraftarları büyük avantaj. Bu da demek oluyor ki Dortmund’un birincil hedefi statlarında oynayacakları maçlardan 9 puanı cebe koymak. Grubun en zayıf halkası Anderlecht karşısında alacakları puan/puanlar da kaderlerini belirleyecek. İngiltere ve Türkiye deplasmanlarını bu hesaba göre gözden çıkarsalar bile olur... Serkan Akkoyun Şampiyonlar Ligi Özel HF144 ANDERLECHT GENÇLiK BAŞLARINDA DUMAN D Grubu Yaş ortalaması 22 olan bir takım. Bu çocuklar can sıkabilir... Transfer dönemini 8 milyon euro kârla kapatan Belçika ekibi turnuvanın en düşük yaş ortalamasına sahip takımlarından birisi. 22 yaş ortalamasına sahip olan takım kadrosunda 8 tane 20 yaşaltı futbolcu bulunduruyor. Bu da tecrübe açısından büyük eksikleri olduğuna işaret. Son 4 yılda ligi domine ederek şampiyon oldular. Şu anda da ligde yine lider olarak devam ediyorlar. Hocaları Besnik Hasi, 2000-2006 yılları arasında futbolcu olarak 20082014 yılları arasında da yardımcı antrenör olarak görev yaptıktan sonra bu sezon başında A Takımı emanet aldı. Arnavutluk futbolu için önemli isimlerden ve özellikle oyuncu ilişkilerinde çağın dikkat çeken futbol adamları arasında gösteriliyor. Belçika takımının kadrosuna bakınca dikkat çeken ilk isim henüz 17 yaşında olmasına karşın A Takımın değişilmezleri arasında yer alan orta saha oyuncu Youri Tielemans. Avrupa devlerinin transfer listesinde yer alan ve büyük ihtimalle önümüzde 3-5 sene içinde ciddi bir bonservis bedeli ile transfer edilecek oyuncu geçen sezon da Devler Ligi’nde boy gösterdi. Müthiş hızlı ve teknik. Tielemans dışında yine bir başka orta saha Steven Defour, geleceğin yıldız adaylarından birisi olarak gösterilen Honduraslı Andy Najar, tecrübeli forvet Matias Suarez, Sırp yetenek Aleksandr Mitrovic ve Ganalı Frank Opoku Acheampong da dikkat edilmesi gereken isimler arasında yer alıyor. Özellikle Mitrovic sezona çok iyi başladı ve bu yazının yazıldığı sıra ligde 6 maçta 4 golü vardı. Gruptaki rakiplerine göre lige daha erken başladıkları için form düzeyleri ideal seviyelerine yakın. Ancak özellikle genç oyuncuların çokluğu, Galatasaray, Arsenal ve Borussia Dortmund gibi Avrupanın bu seviyede nasıl oynaması gerektiğini bilen takımları ve Prandelli, Wenger, Klopp gibi Avrupanın top klas hocaları karşısında işleri zor. Duran toplarda zaafları bulunuyor. Fizik olaraksa dinamik, hareketli ancak güçsüzler. Gruptan çıkma formülü Mutlak suretle deplasmanlardan puan almaları lazım. Diğer 3 takım da Anderlecht’ten 6 puan koparmak üzerine hesaplarını yapıyor. Ancak Şampiyonlar Ligi geçmişine bakınca beklentilerin düşük kaldığı takımların göreceli kendilerinden büyüklere unutulmaz sürprizler yaşattıkları ortada. Bir de üzerine bu takım Belçika gibi futbolu organizasyon üzerine oynayan ülkedense daha da dikkatli olmak lazım. Anderlecht’in, yetenekli ayakları ile 3 ciddi deplasmanda da puan çıkarmak üzerine strateji geliştirmesi lazım. Serkan Akkoyun Şampiyonlar Ligi Özel HF144 GALATASARAY D Grubu ASLAN YATTIĞI YERDEN BELLi OLUR! Cimbom tam dişine göre rakipler buldu. Aslan’ın yatağı TT Arena yeni zaferlere hazırlık yapıyor Kuralar çekilmeden önce ‘Arsenal, Dortmund, Anderlecht’i verelim ne dersiniz?’ diye sorulsaydı sanırım Galatasaray cephesi çok da itiraz etmezdi. 3 takımın da form durumuna bakıldığında en azından ikinci sıra için sarıkırmızılıların çok ciddi bir şansı var. Prandelli’nin İtalyasında olduğu gibi Pirlo görevi yaparak Melo-Dzemaili arasında geriye gelerek top çıkaracak. Bu da demektir ki her iki açıdan da Galatasaray, Avrupada artık oturmuş olan çağdaş futbola bir adım daha yaklaşacak. Prandelli ile beraber Roberto Mancini döneminde yaşanan ideal 11 arayışı ve hızlı oyuncu sirkülasyonu son buldu. En azından muhtemel bir ilk 11 yaparken, 6-7 oyuncuyu sayabiliyoruz. Henüz çözülemeyen bek ve forvet sorunları Galatasaray’ın canını sıkacak gibi. Özellikle Arsenal’e karşı oynuyorsanız kanatlarınızı sıkı tutmanız lazım. Bunu Beşiktaş’ta gördük. Tarık Çamdal ilaç olur mu? Göreceğiz... Prandelli için Şampiyonlar Ligi önemli bir vitrin. Dünya Kupasında İtalya ile yaşadığı hüsranın ardından bozulan imajını düzeltmesi gerekiyor. Buradan daha iyi bir yer, hem Almanya hem de İngiltere’de alacağı galibiyetlerden de daha sükse yapacağı imkan bulamazdı. Bakış açımızı genişletirsek en azından Real Madrid, Bayern Münih, Barcelona gibi takımlarla aynı grupta değil ve büyük ihtimalle 3 rakibi de kendisine karşı çekinerek sahaya çıkacak. Transfer dönemini sancılı geçirdi Galatasaray... Goran Pandev, Dzemaili ve Tarık son dakika golleri kadronun inşaası açısından doğru okunmalı. Pandev, büyük ihtimalle Prandelli’nin aradığı önde basan isim olacak. Çünkü bu alanda büyük açığı olan Galatasaray’da Burak yetersiz kalıyor, kanatlar hiç destek vermiyor, Sneijder yıldız kontenjanından olduğu için çoğu zaman stoperlerin bile orta alana kadar çıkmasına izin veriyordu. Dzemaili ise -Prandelli’nin açıklamasına göre- Felipe Melo ile beraber oynayacak. Buradan anlamamız gereken iki şey var: 1- Selçuk İnan kulübeye giderek orta saha daha içe dönecek ve liderlik Sneijder’e verilecek. 2- Selçuk bir nevi Gruptan çıkma formülü TT Arena’dan çıkamayan Real Madrid, Juventus ve Chelsea, Galatasaray için önemli bir gösterge. Takım belki Drogba’sız, Burak formsuz, kanatlar iyi çalışmıyor ama Şampiyonlar Ligi başlayana kadarki süreci iyi kullanırlarsa sahasında 7 puanı haneye yazabiliriz Galatasaray için. Belçika deplasmanından alınacak bir 3 puan da, İngiltere ve Almanya’da kaybetmeyi dahi düşünsek gruptan çıkmak için yeterli olacak. Sedat Çıtrak BAYERN MÜNİH Şampiyonlar Ligi Özel HF144 BU KEZ HATA YAPMAK iSTEMiYORLAR E Grubu Bayern Münih için ligde işler iyi gidiyor fakat taraftarlar mutsuz. Onlar için Bundesliga şampiyonluğu artık ölçü değil Geçtiğimiz sezon yarı finalde Real Madrid karşısında ezici bir mağlubiyet alan Bavyera ekibinin yeni sezondan en büyük beklentisi Şampiyonlar Ligi’nde tekrar başarı elde etmek. Guardiola’nın göreve gelişiyle oyun anlayışını değiştiren Bayern Münih’in Bundesliga’ya ambargo koymasına alıştık. Şimdi sıra Şampiyonlar Ligi’nde. Bu amaç doğrultusunda takıma önemli takviyeler yapıldı. Şüphesiz bu transferlerden en dikkat çekeni bedelsiz olarak Dortmund’dan transfer edilen Robert Lewandowski oldu. Bir diğer önemli transfer ise Real Madrid’in gözden çıkardığı Xabi Alanso’ydu. Toni Kross’u kaybetmeleri, Javi Martinez’in uzun süreli sakatlığına karşın orta sahaya tecrübeli ve oyun zekasıyla takımı olumlu yönde etki edebilecek olması nedeniyle Alanso transferi nokta atışı oldu diyebiliriz. Valencia’dan alınan sol bek Juan Bernat, kaleye deneyimli Pepe Reina, bonservis bedeli ödenmeden alınan Sebastian Rode ve transferin son günlerinde 30 milyon euro karşılığında Roma’dan gelen Mehdi Benatia ise Bayern Münih’in diğer önemli transferleri. Eğer takımınızın teknik direktörü Pep Guardiola gibi biriyse sistem anlamında sürprizlere hazırlıklı olun. Bu sezon farklı bir Bayern Münih izleyebiliriz. Ancak daha sezon başı olmasına rağmen Bayern taraftarının protestolarına maruz kalan Guardiola’nın büyük baskı altında olduğu gerçeği de var. Tüm bu sıkıntılara rağmen son dönemde artan performanslarıyla göz dolduran Robben, Ribery ve Neuer yine Guardiola’nın bu sezonki en büyük kozları olacak. Gruptan çıkma formülü Birbirine yakın güçte takımların fazla olduğu gruplar için futbolda kullanılan bir tabir olan ölüm grubunun bu sezon ki talihlisi tıpkı geçtiğimiz sezon olduğu gibi yine Bayern Münih oldu. Geçen sezon aynı grupta mücadele eden Bayern Münih, Manchester City ve CSKA Moskova’nın yanına bir de İtalyan ekibi Roma’nın gelmesi işleri iyice kızıştıracağa benziyor. Manchester City ile liderlik için kapışacak olan Bavyera ekibinin İngiliz ekibiyle oynayacağı iki maçtan çıkaracağı 3 ya da daha fazla puan liderlik için önemli ölçüde yeterli olacaktır. Sedat Çıtrak MANCHESTER CITY Şampiyonlar Ligi Özel HF144 HEDEF ŞAMPiYONLAR LiGi E Grubu Manchester City için yapılan yatırımların karşılığını alma zamanı. Artık daha tecrübeliler. Bu yüzden tüm gözler İngiliz ekibinde olacak Arap sermayesinin Avrupa futboluna girmesiyle bir çok ligde dengeler değişti. Manchester City’de bu yapılanmadan nasibini almıştı. 2008’de başlayan büyümenin meyvesini kısa zaman sonra lig şampiyonluğunu elde ederek aldı. Sayısız yıldız futbolcu transferleriyle dikkat çeken Manchester City artık daha olgun ve hedefleri çok daha büyük. Bu hedeflerden biri de şüphesiz Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Bu amaç doğrultusunda göreve getirilen Pellegrini geçtiğimiz sezon beklentileri karşılayamadı. 2. turda Barcelona’ya elenen İngiliz ekibinin bu sezon çıtayı çok daha yükseğe koyduğunu söyleyebiliriz. Transfer sezonunu alışılmışın dışında durağan geçiren City, altı yeni ismi takıma kattı. Bonservis bedeli ödenmeyen Sagna, Malaga’dan alınan tecrübeli kaleci Cabellero ve kiralık gelen Lampard dışında, Porto’dan Mangala ve Fernando toplamda 55 milyon euro bonservis bedeli ödenerek transfer edildi. Pellegrini yönetiminde göze hoş gelen hücum futbolu oynayan M.City, kadrosunu koruyarak yine aynı felsefeyle yeni sezona başladı. Şüphesiz Şilili teknik adamdan beklentiler yüksek. Geçtiğimiz sezon 2. turda formsuz Barcelona’ya rahat elenmelerini kimse beklemiyordu. Bu sezon ligde ve Avrupa kupalarında daha tecrübeli ve daha sakin bir Manchester City izleyebiliriz. Yaya Toure, Agüero, David Silva, Company gibi yıldız isimler Şampiyonlar Ligi’nde elde edilecek başarıda ön planda yer alacaklardır. Lampard ismini de es geçmemek lazım. Orta saha rotasyonunda yer alacak olsa da, transferin asıl nedeni kulübede ve takım içerisinde tecrübesiyle katkı sağlayacak olması. Gruptan çıkma formülü Manchester City’nin geçtiğimiz sezon olduğu gibi grubunda liderlik için yarışacağı takım yine Alman devi Bayern Münih olacak. Geçen sezon bayern Münih ile beraber 15 puan toplamasına rağmen -4 gol averajı ile grubu ikinci sırada bitirebildi. Kısaca Manchester City’nin Roma ve CSKA maçlarını kayıpsız geçeceğini varsayarsak, içeride ve dışarıda oynayacağı Bayern Münih maçlarından alacağı puan ve puanlar hatta atacağı goller bile liderlik anlamında çok önemli olacaktır. Sedat Çıtrak ROMA Şampiyonlar Ligi Özel HF144 GLADYATÖRLER SAVAŞA HAZIR E Grubu Şampiyonlar Ligi’ndeki eski başarılarını mumla arayan İtalyan futboluna Roma yeni bir soluk getirdi. Ancak işleri bir hayli zor olacak Bir zamanlar ekol olarak kabul edilen İtalya futbolu, son dönemde deyim yerindeyse dibi görmek üzere. O eski şaşalı günlerinde uzak olan Serie A’da teknik direktör Rudi Garcia ve sportif direktör aynı zamanda transfer sihirbazı olan Walter Sabatini ile kendini bulan Roma uzun zaman sonra tekrar Şampiyonlar Ligi’nde mücadele edecek. Son iki sezondur yapılan transferler ile dikkat çeken Roma geçirdiğimiz yaz transfer sezonunda da boş durmadı. Ashley Cole, Urby Emanuelson, Davide Astori, Radja Nainggolan, Seydou Keita, Holebas ve Salih Uçan ön plana çıkan isimler. Benatia’yı Bayern Münih’e gönderen Roma bu boşluğu Olimpiakos’tan gelecek vaadeden Monalas’ı transfer ederek doldurdu. Kadrosunu büyük ölçüde koruyan Roma’nın kilit oyuncuları ise; Pjanic, Totti ve Gervinho olacak. Yerel lig ve Avrupa’da mücadele edecek olan Roma böylelikle kadro genişliğini sağlamış oldu. Rudi Garcia’nın Roma’sı son derece kompakt ve direkt hücumu düşünen bir takım. 4-3-3 dizilimi ile çok çabuk şekilde rakip kaleye ulaşma arzusu ve temposu geçen sezon futbolseverleri büyülemişti. Roma her ne kadar hücum futbolu ile ön plana çıksa da, işin savunma kısmında da oldukça başarılı oldukları ortada -Şampiyon Juventus’tan sadece iki gol fazla yemişti- . Yeni sezona fırtına gibi başlayan Roma, Fiorentina’yı 2-0 yenerek kaldığı yerden devam edeceğinin sinyallerini verdi. Son dönemde Roma taraftarının yaşadığı haklı gurur ve aynı zamanda heyecan var. Şüphesiz heyecanın nedeni ise Şampiyonlar Ligi… Gruptan çıkma formülü İtalyan futbolundaki düşüş maalesef Roma’yı olumsuz yönde etkilemiş oldu. Ligi ikinci sırada bitirmesine rağmen Şampiyonlar Ligi’ne dördüncü torbadan girmek zorunda kaldılar. Zor bir gruba düşmeleri bekleniyordu elbette ama öyle bir gruba düştüler ki, işleri gerçekten çok zor olacak. Uzun zaman sonra Şampiyonlar Ligi’ne kalan Roma, Bayern Münih ve Manchester City gibi devlerle mücadele edecekler. Kağıt üzerinde grubu üçüncü sırada bitirmeleri yüksek ihtimal. İlk maçını CSKA Moskova ile oynayacak İtalyan ekibinin sonrasında oynayacağı Manchester City ve Bayern Münih maçları çok önemli. Olası galibiyet ölüm grubunun karışmasına neden olabilir. Sedat Çıtrak CSKA MOSKOVA Şampiyonlar Ligi Özel HF144 E Grubu TEK BAŞINA RUS RULETi Genç ve oturmuş kadrosuyla dikkat çeken CSKA, imkansızı başarma umuduyla yola çıkıyor CSKA Moskova, 2004/05 sezonunda eski adı UEFA Kupası yeni adıyla UEFA Avrupa Ligi’ni kazanan ilk Rus kulübü olması o dönem Rus futbolunun ivme yakalamasına ön ayak olmuştu. Ancak bu çıkışı sürdüremeyen Rus kulüpleri hem yerel ligde hem de milli takımlar bazında son yıllarda büyük düşüş içerisindeler. Bir zamanlar kadrosunda genç ve yetenekli yıldızları barındıran ve bu oyunculardan iyi bonservis bedelleri kazanan CSKA Moskova, yaz transfer dönemini fazla hareketli geçirmedi. Kirill Panchenko, Bibras Natcho ve Roman Eremenko takıma yeni katılan isimler oldu. Burada Eremenko’ya ayrı bir parantez açmakta fayda var. Rubin Kazan’dan tanıdığımız Finlandiyalı oyuncunun bedelsiz transfer edilmesi önemli bir transfer başarısı. Kadrosunu koruyan CSKA Moskova’nın en önemli oyuncuları geçtiğimiz sezon 20 gol 14 asist yapan Seydou Doumbia ile ligde 13 golü bulan Sırp Zoran Tosic bu sezon da takımları adına büyük katkı vermesi beklenen isimler. Ayrıca Ahmed Musa, Alan Dzagoev, Vitinho gibi genç oyunculara sahipler. Yeni transfer Bibras Natcho’nun da sezona harika başlangıç yaptığını belirtelim. 2009 yılında CSKA Moskova’nın başına geçen teknik direktör Leonid Slutski, basamakları birer birer çıkarak son iki sezon şampiyonluğu kimselere bırakmadı. Şampiyonlar Ligi karnesine göz attığımızda ise; 2009/10 sezonunda çeyrek finale, sonraki sezon ise 2. tura takımını taşıyarak önemli işlere imza attı. Avrupa’nın dev kulüplerine kafa tutmak oldukça zor. Leonid Slutski yönetiminde bu sezon gruptan çıkmaları bile büyük sürpriz olacaktır. Gruptan çıkma formülü Son iki senedir şampiyonlar Ligi’ne katılan en şansız takım kim diye sorsak, çoğu kişinin cevabı CSKA Moskova olurdu. Üst üste Avrupa’nın en güçlü takımlarıyla mücadele eden Rus temsilcisini bu senede zor maçlar bekliyor. Geçtiğimiz sezon dördüncü torbadan gelen V.Plzen grubu üçüncü sırada bitirdiğini hatırlatalım. Yetmezmiş gibi kura çekiminde dördüncü torbanın en kuvvetli takımı olan Roma bu sene aralarına katıldı. CSKA Moskova’nın gruptan ne şekilde, nasıl çıkacağını burada sayfalarca analiz etsek yine de bu ölüm grubundan çıkarmamız imkansıza yakın. Sercan Ergün BARCELONA Şampiyonlar Ligi Özel HF144 YENi HOCA, YENi SEZON, YENi UMUTLAR F Grubu Luis Enrique yönetiminde yeni sezona merhaba diyen Barcelona, Rakitic ve Luis Suarez gibi transferlerle artık daha güçlü ve kupayı istiyor Ivan Rakitic, Jeremy Mathieu, Marc-Andre ter Stegen, Claudio Bravo, Thomas Vermaelen, Douglas ve elbette yaz transfer rekoru kıran olay adam Luis Suarez... Barcelona, Avrupa yaz transfer döneminin en hareketli takımlarından biri olarak alışagelmedik bir görüntü çizdi. FIFA’nın verdiği ve 2015 Ocak ayından itibaren iki transfer dönemi boyunca geçerli olan ceza nedeniyle Katalanlar, kadrosunu iki sezonluk takviye etti. Puyol ve Pinto’nun emekli olması, Valdes’in de kariyerine başka bir takımda devam etmeye karar vermesinin ardından yapılması gereken tüm takviyeleri yaptılar. Guardiola sonrası dönemde Villanova’nın hastalığı, Tata Martino’nun Katalanlar için doğru adam olmaması ve ‘tikitaka’nın hükümranlığının sona ermesinin ardından Barcelona için yeni bir dönem başlıyor. Barcelona B takımı ve Ajax deneyimleri sonrası geçen sezon Celta Vigo ile adından söz ettiren Luis Enrique, Camp Nou’nun yeni patronu. 44 yaşındaki çalıştırıcı, sezona 3-0’lık Elche galibiyeti ile iyi bir başlangıç yaptı. Daha önemlisi ise, geçtiğimiz sezon Celta Vigo’da birlikte çalıştığı Rafinha ve La Masia’nın yeni yıldız adayı Munir El Haddadi’ye daha ilk maçta forma şansı vererek Barcelona geleneklerine sadık kalacağının sinyallerini verdi. Rijkaard ile başlayan ve Guardiola ile zirve yapan Barcelona’nın Avrupa’da yaşadığı altın çağ artık geride kaldı. Luis Enrique’nin elinde hala çok potansiyelli bir kadro var, her ne kadar Alexis Sanchez ve Fabregas gibi Barcelona genlerine uygun oyuncuları kaybetmiş olsalar da... Kale emin ellerde, savunmaya gereken takviyeler yapıldı -takımdan ayrılacağı konuşulan Dani Alves’in bile alternatifi var- ve en önemlisi Luis Suarez artık bir Barcelona oyuncusu. Şampiyonlar Ligi’ne uzun yıllar sonra çeyrek finalde veda eden Katalanlar için bu yıl, Avrupa’da hedef sezon olabilir. Gruptan çıkma formülü Çok büyük bir futbol mucizesi gerçekleşmediği takdirde Barcelona bu gruptan çıkacaktır. Eski günlerine dönmek isteyen ve gözünü Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna diken PSG, grup birinciliği için en büyük rakipleri olacaktır. İçeride en az 7 puan toplayacak olan Barcelona’da liderlik için en kritik maç Paris’teki PSG mücadelesi olacaktır. Sercan Ergün PARIS SAINT-GERMAIN HEDEF ŞAMPiYONLUK Şampiyonlar Ligi Özel HF144 F Grubu Geçen yıl final hayalleri uzatma dakikalarında kaybolan Parisliler, şampiyonluğu çok istiyor. Laurent Blanc yönetimindeki ekip gözünü Berlin’deki finali dikmiş durumda 2011 yılında Katarlı yatırımcıların kulübün %70 hissesini satın aldığı PSG, o günden bu yana gözünü Avrupa’nın zirvesine dikti. Avrupa kupalarındaki en önemli başarısı 1996 yılında kazanılan UEFA Kupa Galipleri Kupası olan Les Parisiens, Katar Şeyhi’nin desteğini almış durumda. Jallet, Alex ve Menez gibi takımda fazla forma şansı bulamayan isimlerle yollarını ayıran Başkent ekibi, rekor bir ücretle Chelsea’nin Brezilyalı savunmacısı David Luiz’i kadrosuna kattı. Dünya Kupası’nda Fildişi Sahili’in en dikkat çekici oyuncusu olan Serge Auerier’i satın alma opsiyonuyla kiralayan PSG, U20 forveti Jean-Christophe Bahebeck’i bu sezon kiralamayarak Ibrahimovic ve Cavani’den oluşan forvet rotasyonuna alternatif yarattı. Çekilen grup kurasının ardından konuşan Blanc, gruptaki rakiplerinin diğer gruplardaki kadar zor olduğunu ancak bununla başa çıkacak güce sahip olduklarını söylemişti. Kalede tecrübeli Sirigu ve savunmada Thiago SilvaMarquinhos-David Luiz ve Maxwell’den oluşan dörtlü neredeyse Brezilya Milli Takımı’nı andırıyor. Orta sahada Verrati ve Rabiot gibi heyecan verici iki genç yeteneğe sahip olan Paris ekibi, geçen sezon hayal kırıklığı yaratan Arjantinli Javier Pastore’den de bu yıl beklediği performansı alacak gibi görünüyor. Yine de takımın Ibrahimovic veya Cavani’nin yokluğunda nasıl reaksiyon vereceği de merak konusu. Tek başına takım hüviyetindeki İsveçli’nin zaman zaman arkadaşlarından rol çalan performansı, finale giden yolda Blanc’ın başını ağrıtacak faktörlerden biri olabilir. Yine de onların bu sezon Devler Ligi’nin favorileri arasında olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Gruptan çıkma formülü Geniş kadrosu ile her pozisyon için kaliteli alternatiflere sahip olan PSG için, Ajax ve APOEL gibi rakiplerin ideal olduğunu söylemek gerekiyor. Barcelona’nın yeni bir yapılanma içinde olması onlar için şans, oturmuş kadroları ile grup birinciliği için en az Katalanlar kadar şansları var. Barcelona ile oynayacakları maçlar grup birincisinin kim olacağını belirleyecektir. Tecrübe ile gençliği harmanladıkları kadroları, Nicosia ve Amsterdam deplasmanlarında istedikleri sonuçları almalarını sağlayacaktır. Sercan Ergün AJAX Şampiyonlar Ligi Özel HF144 MAKUS KADERiN DEĞiŞME VAKTi F Grubu Hollanda Ligi’ne ambargo koyan Ajax, ligde yaşadığı başarının ötesine geçme hedefinde. Rakipler yine zorlu, ama onlar bu kez daha kararlılar Son 4 sezonun Hollanda şampiyonu ve ‘Total Futbol’un doğduğu takım olan Ajax, yine son 4 sezondur olduğu gibi zor bir kura çekti. Ülkemizde ‘şanssız kura’ kavramı ile adeta özdeşleşen Beşiktaş’tan daha beter bir kader onlarınki. 2010/11 sezonundan beri sırasıyla Real Madrid-Milan, Real Madrid-Lyon, Borussia DortmundReal Madrid ve Barcelona-Milan ikililerinin arkasında kalarak gruplarını 3. sırada tamamladılar. Efsane Hollandalı savunmacı Frank De Boer yönetiminde lige ambargo koyan I Lancieri, aynı başarıyı Avrupa arenasında uzun yıllardır gösteremiyor. Chelsea ile başlayan ve Manchester City, PSG ve son olarak Monaco ile devam eden ‘’Bol keseden para harcayan kulüp sahipleri’’ furyası nedeniyle en iyi oyuncularını henüz 20’li yaşlarındayken kaybeden kulüp, Devler Ligi’ndeki rekabet ortamına ayak uydurmakta zorlanıyor. Bu sezon kadrosuna yaptığı takviyeler Hollanda Ligi’ni sıkı takip edenlerin bile dikkatini çekmeyen oyuncular olan Ajax, 2014 Brezilya’nın parlayan yıldızlarından Daley Blind’i de yüksek bonservis bedeliyle Manchester United’a gönderdi. Geçen sezon da Belçikalı savunmacısı Toby Alderweireld ve Danimarkalı süper starı Christian Eriksen’i kaptıran Hollanda temsilcisinin şaşalı Avrupa yılları artık çok uzakta. Geçtiğimiz 4 sezonun aksine, 2014/15 sezonuna kötü başlayan Ajax, yine genç ve tecrübesiz bir kadroyla ligde şampiyonluk mücadelesi verecek. Geçtiğimiz yıllarda savunma liderliğini Frank de Boer, Jaap Stam ve Alderweireld gibi isimlerin yaptığı takımın savunmada en güvendiği isim genç kaleci Cillessen. Lasse Schöne’nin liderlik ettiği orta sahanın gol umudu ise 24 yaşındaki İzlandalı Sigthorsson. Geçen sezon UEFA Gençler Ligi’nde dikkatleri üzerine çeken 1995 doğumlu Anwar El Ghazi, bu sezon yetenekleri ile Şampiyonlar Ligi’nde adından söz ettirecektir. Gruptan çıkma formülü Zaten güçlü olan kadrolarını önemli oyuncularla takviye eden Barcelona ve PSG, bu grubun mutlak favorileri. Ön elemeden gelen APOEL de, Ludogorets veya Maribor gibi ekiplere nazaran çok daha tecrübeli. Kırılma anlarında reaksiyon verecek tecrübeli oyunculardan yoksun olan Ajax, gruptan çıkmak istiyorsa Amsterdam Arena’da yenilgi yüzü görmemeli. Aksi takdirde, geçtiğimiz sezonlarda yaşadıkları senaryonun bir benzerini görmek hiç bir futbolsever için şaşırtıcı olmayacaktır. Sercan Ergün APOEL Şampiyonlar Ligi Özel HF144 F Grubu 3 YIL ÖNCE OLDUĞU GiBi Şampiyonlar Ligi’nde adını duyurmak isteyen APOEL’in rakipleri oldukça zorlu. Akdeniz ekibinde hedef 2011/12 sezonundaki başarıyı tekrarlamak Tarihinde üçüncü kez Şampiyonlar Ligi’nde yer alacak olan Kıbrıs Rum Kesimi ekibi APOEL, F Grubu’nda üç güçlü rakip ile 2. Tur’a yükselmek için mücadele edecek. Zenit, Porto ve Shakhtar Donetsk gibi ekiplerin yer aldığı G Grubu’nu 9 puanla zirvede bitirdikleri 2011/12 sezonunda bir peri masalına imza atan Thrylos, ikinci turda Lyon’u saf dışı bırakarak Real Madrid’in rakibi olmuş ve turnuvaya çeyrek finalde veda etmişti. Güney Kıbrıs ekibinin bu kez işi çok daha zor. Kadrosundaki yabancı oyuncuların büyük kısmı daha önce Yunanistan Ligi’nde forma giymiş 30’lu yaşlarda oyunculardan oluşan APOEL’in en önemli oyuncuları, geçen sezon ligin ilk yarısında ülkemizde Sivasspor forması terleten Rafik Djebbour, kariyerinde Liverpool, Roma ve Fulham apoletleri olan tecrübeli Norveçli sol bek John Arne Riise ve Sochaux’tan transfer edilen Brezilyalı orta saha oyuncusu Carlao. 3. Eleme Turu’nda Finlandiya ekibi HJK Helsinki’yi, playoff turunda ise Danimarka şampiyonu Aalborg’u saf dışı bırakarak gruplara kalan APOEL, maçlarını 22.859 kişilik GSP Stadyumu’nda oynuyor. Teknik direktörleri Giorgos Donis daha önce Larissa, AEK Atina, Atromitos ve PAOK gibi takımları çalıştırmıştı. Uzun yıllar Kopenhag forması da giyen Brezilyalı Cesar Santin’in kaybını Djebbour ile doldurdular. Yine de takımın gol yollarında en büyük silahı 1.96’lık dev İrlandalı Cillian Sheridan. Kura sonrası UEFA’nın resmi sitesine konuşan kaptan Constantinos Charalambides “Bizim için çok zor bir kura oldu. Dünya futbolunun üç zengin futbol ekolu ve okulu olan kulüplerle mücadele edeceğiz. Ama hala bu kuranın bizim için bir şans olduğunu düşünüyorum. Oyuncular, teknik ekip, yönetim ve elbette taraftarlar için ilgi çekici bir deneyim olacak’’ yorumunda bulundu. Kaptan pek de haksız sayılmaz gibi. Gruptan çıkma formülü Formül aslında oldukça basit. “Ajax’a dışarıda yenilme, içeride ateşli taraftarının desteğiyle 3 puanı al ve Tanrı’ya dua et.” Messi’li, Neymar’lı Barcelona ve Zlatan-Cavani ortaklı PSG’nin varlığı, onların gruptan çıkmalarını neredeyse imkansız hale getiriyor. İç sahada toplayacakları puanlar grupta kaderlerini belirleyecektir. Yine de onlar için en gerçekçi hedefin UEFA Avrupa Ligi olduğunu söylemek yanlış olmaz, bu yolda da Hollanda şampiyonunu ekarte etmek zorundalar. Uğur Karakullukçu CHELSEA DEVLER LiGi ONLARIN iŞi Şampiyonlar Ligi Özel HF144 G Grubu Teknik direktörü Jose Mourinho’nun Şampiyonlar Ligi’ne verdiği önem ve istikrarı da açıkken Chelsea’nin gruptan çıkamaması büyük bir mucize gerektiriyor Klasik bir Jose Mourinho takımı olarak Chelsea, henüz birbirine uyum sağlama döneminde dahi Şampiyonlar Ligi’nde geçen sezon grubunu lider tamamlamış, son 16’da da temsilcimiz Galatasaray’ı eleyip yarı finale kadar yürümüştü. Belki Mourinho’nun bir kez daha final görememesi tartışma konusu oldu ancak onun takımlarının Avrupa’da başarısızlık yaşama gibi bir şansının olmadığı ortada. Özellikle grup aşamasında onlarla mücadele etmek hiçbir takımın arzu edeceği bir durum değil. Sırf bu yüzden dahi onları grubun favorisi ilan etmek iddialı kaçmayacaktır. Her ne kadar Jose Mourinho, “Oyuncu almak için satmak zorunda kalıyoruz, en çok harcayanlarla baş edemiyoruz” diyerek ince mesajlar yollasa da Chelsea çok başarılı bir transfer dönemini geride bıraktı ve Mourinho’nun istediği birçok kilit oyuncu takıma katıldı. Bunların en başında geçen sezonun en büyük problemi olan 9 numaraya çözüm bulmaları geliyor. 38 milyon euroluk serbest kalma maddesini yatırarak Atletico Madrid’den transfer ettikleri Diego Costa, sezona başarılı bir giriş yaparak Premier League’e uyum sürecini kısa sürede geride bıraktığını gösterdi. Sol bekte de Dünya Kupası’nda neden olmadığını anlayamadığımız, hem savunma hem hücum yönüyle bölgesinin en iyilerinden Filipe Luis var. Belki de bunlar da önemli olanı artık Mourinho’nun hücum ve alan savunması setlerini daha iyi anlayan, uygulayan bir takımın yolda oluşu. Gruptan çıkma formülü Chelsea için aslında gruptan çıkma adına en geçerli formül geçen seneyle aynı… En kuvvetli rakipleri yine Schalke 04 ve yakından tanıdıkları Alman ekibine karşı ekstra bir yenilgi almamaları onların muhtemel liderlik pozisyonunu sağlamlaştıracak en önemli unsur olacak. Geçen sezon Basel’e iki maçta da yenilerek grup aşamasının en kötü sürprizlerinden ikisine imza atsalar da Schalke’ye ve Steaua Bükreş’e kurdukları üstünlük koltuklarını korumalarını sağlamıştı. Bu sene de farklı olmayacaktır. Üstelik Jose Mourinho iki kez Basel karşısında bastığı yaş tahtaya Sporting ve Maribor karşısında basmamak için elinden geleni yapacaktır. Uğur Karakullukçu SCHALKE 04 AVRUPA’DA FARKLILAR Şampiyonlar Ligi Özel HF144 G Grubu Bundesliga’da şampiyonluk yarışında adı geçmiyor olabilir ama Schalke 04 özellikle son dönemde Devler Ligi’nin gediklileri arasına adını yazdırdı Almanya futboluna uzaktan bakmak Bayern Münih, Borussia Dortmund ve diğerleri algısı yaratıyor olabilir ama Schalke 04 konu hele ki Avrupa kupaları olduğunda asla hafife alınacak bir takım değil. 2011’de dönemin Şampiyonlar Ligi şampiyonu apoletli Inter’ine iki maçta 7 gol atıp eleyip yarı final gören, 2012’de Arsenal’i saf dışı bırakıp çeyrek finale çıkan ve gruplardan çıkmayı istikrar haline getirmiş bir Schalke’nin bu grupta Chelsea ile birlikte turlaması yüksek ihtimal. Hızlı ve hücum odaklı bir oyun oynamayı kulüp kimliği haline getirmiş Gelsenkirchen ekibi aynı zamanda Avrupa’nın en başarılı futbol akademilerinden birine sahip. Barcelona, Ajax gibi kült örneklerden aşağıda kalmayan sistemlerinden Manuel Neuer, Mesut Özil gibi süperstarların yanı sıra Max Meyer, Julien Draxler, Joel Matip gibi üst düzey oyuncular da çıkardılar ve alttan gelen oyuncularıyla kimliklerini korumayı amaçlıyorlar. Bunu da gayet iyi yapıyorlar. Her ne kadar B planı olmadığı gerekçesiyle Alman medyasında eleştiriler alsa da Jens Keller özellikle savunmada çok yönlü alternatiflere sahip… Sol bek Fuchs aynı zamanda açığa da kayabiliyor, yine aynı bölgede oynayabilen Aogo defansif orta saha olarak da kullanılabiliyor. Milli takım tercihini Türkiye’den yana kullanan Kaan Ayhan da önemli bir alternatif konumunda. Ön alanda yer alan zırhlı birliğin başını ise geçen sezonun en skorer oyuncusu Klaas-Jan Huntelaar çekiyor. Öte yandan takımın sakatlığa açık birçok oyuncusunun bulunması önemli soru işaretlerinden. Farfan, Giefer ve Hoger sezonun hemen başında takımı eksik bırakan isimler oldular. Ayrıca Keller’in liderliği ve otorite eksikliği de soru işareti. Gruptan çıkma formülü Elbette en önemli rakipleri Sporting’e karşı yenilgi almamaları en önemli anahtar olacak. Geçen sezon Chelsea’den puan alamamışlardı, bu sezon alacakları ekstra bir puan onların muhtemel ikinciliğine yolu da açacaktır. Maribor’un grupta olması ikincilik barajını yükseltecek gibi gözüküyor. Bu sebeple özellikle Sporting maçları gruptan çıkma adına en kritik mücadelelere sahne olacak. Uğur Karakullukçu SPORTING GENÇLERiN YOLU Şampiyonlar Ligi Özel HF144 G Grubu Takıma yaptığı büyük operasyonun ardından geçen sezon küllerinden doğan Sporting, bu kez daha büyük bir sınavın eşiğinde Portekiz futbolunun üç büyüklerinden biri olan Sporting geçen sezon Avrupa’yı es geçmişti. 2011’de Avrupa Ligi’nde yarı final görmesine rağmen ligde uzun yıllardır aradığını bulamayan yeşil-beyazlılar uzun yıllardır maddi yapısını zorlayarak yaptığı transferlerden vazgeçip yeni başkan Bruno de Carvalho yönetiminde gençlere yönelip altyapısından çıkan oyuncularla yönünü çizmişti. Kağıt üstünde yapılan bu küçülme hamlesi Avrupa sahnesinden de uzak kalmanın rahatlığıyla iyi sonuç verdi ve aralarında Galatasaray’a transfer olan Bruma’nın da yer aldığı birçok isimle iki yılda önemli bir atılım sağlandı. Son tahlilde ilk sezonunda yoğun eleştiriler alan ve performansı sorgulanan Marcos Rojo’yu 20 milyon euroya Manchester United’a vermiş, 30 milyon euro civarı bir değer biçilen orta saha William Carvalho’yu parlatmış ve başarısızlıktan kırılan kadronun neredeyse üçte birine maliyetine kurulmuş bir takım var. Buraya kadar her şey güzel ancak Portekiz Ligi’nde ilk ikiye girerek tüm otoriteleri terse yatıran, Porto gibi ülke futbolunu domine etmiş bir ekibi altına alabilmiş bu takım Şampiyonlar Ligi’nde ne yapabilir? İşte bu noktada yaptıkları takdirle karşılanan bu kadronun Devler Arenası için yeterliliği sorgulanmaya başlanabilir. Portekiz gibi gol atmanın nispeten kolay olduğu bir ligde dahi genelde başarılı savunma kurgusuyla tek farklı galibiyetler alan Sporting’in hücum silahları Chelsea, Schalke gibi rakiplere karşı biraz hafif kalabilir. Kulübün altyapısından yetişmiş olan Nani, Manchester United’dan gelmiş olsa da henüz takıma adapte olabilmiş bir görüntü vermiyor. Yaratıcılık konusundaki eksikleri bu düzeydeyken Nani’nin performansı kaderlerini çizebilir. Gruptan çıkma formülü Az gol atan ancak iyi savunma yapabilen Lizbon devinin özellikle iç sahada mağlubiyet almaması elzem. Özellikle Schalke maçlarında alınabilecek 3 veya 4 puan onların gruptan çıkmasını sağlayabilir. Ayrıca Maribor savunmasını çözemezlerse diğer ekiplere göre ekstra puan kayıplarına uğramaları ihtimal dahilinde. Önce üçüncülük, Schalke maçlarına bağlı olarak ikinciliği zorlayabilirler. Uğur Karakullukçu MARIBOR Şampiyonlar Ligi Özel HF144 G Grubu ŞiMDiDEN BAŞARILILAR İstikrarlı bir biçimde Avrupa derecelerini geliştiren Slovenya şampiyonu şimdiden hayallerini gerçekleştirdi bile… Şimdi hedef hayallerin de ötesine geçebilmek Sloven ekibi için Şampiyonlar Ligi gruplarında oynamayı bırakın, kura çekimine girmek dahi tarihi bir başarı… Öyle ki Sloven ekibinin 22 yaşındaki oyuncusu Amir Dervisevic bu anı ölümsüzleştirmek adına Şampiyonlar Ligi logosunu ve Celtic’i deplasmanda eledikleri maçın tarihini sol bacağına dövme yaptırmış durumda... Daha önce de 1 kez 1999/00 sezonunda Devler Ligi grup aşaması deneyimi yaşayan Sloven şampiyonunun işi bu kez çok daha zor olacak. 15 yıl sonra, gelir makasının çok daha net bir şekilde açıldığı bir dönemde varlık mücadelesi yapacak. Özellikle son dönemde çok sayıda sıfır çeken takımın görüldüğü Kupa 1’de öncelikli hedefi puanlar almak olan Maribor, Avrupa Ligi’nde hatrı sayılır bir deneyim elde etmişti. 2011/12 ve 2012/13 sezonlarında Avrupa Ligi gruplarında yer alan Sloven ekibi geçen yıl son 32 turuna kalma başarısı göstermişti. Kademeli olarak kaydettiği bu çıkışı bu sezon Celtic’i eleyerek Şampiyonlar Ligi gruplarıyla taçlandıran Maribor için daha fazlası şimdilik kolay gözükmüyor. Slovenya Milli Takımı’na Viler, Bohar ve Mertelj, Makedonya’ya ise Ibraimi’yi veren Maribor’da bireysel açıdan ön plana çıkan en önemli isim kaptan Tavares… Takımını Şampiyonlar Ligi’ne taşıyan golü de atan Brezilyalı golcü takımın Avrupa kupalarındaki en tecrübeli ismi. 47 kez Avrupa maçına çıkan ve 18 gol kaydeden 30 yaşındaki golcü Kupa 1’de de takımın en çok güvendiği oyuncu olacak. Takımın başında ise Maribor doğumlu olan ve tüm hocalık kariyerini Slovenya’da geçiren 42 yaşındaki Ante Simundza bulunuyor. Gruptan çıkma formülü Maribor adına G Grubu’ndan çıkmanın tek formülü Sporting’le oynayacakları maçlar… Kalesini gole iyi kapatsa da hücum gücü Chelsea ve Schalke’ye göre oldukça düşük olan Sporting’e karşı atılacak sürpriz goller Sloven ekibine puan getirebilir. Portekiz ekibine karşı elde edilebilecek ikili averaj üstünlüğü Portekiz ekibinin diğer maçlarda alacağı sonuçlar üçüncülük barajını aşağı çekerse Slovenya şampiyonuna da Avrupa Ligi son 32 turundan devam etme şansını getirebilir. Bahadır Bozkurt PORTO Şampiyonlar Ligi Özel HF144 UYKUDAN UYANMA ZAMANI H Grubu Son yıllarda Avrupa sahnesini Benfica’ya bırakan Porto, bu sezon işi sıkı tutmalı Modern futbol zamanlarında Portekiz denince akla ilk gelen takım olan Porto, özellikle Avrupa Kupalarında son birkaç sezondur ezeli rakibi Benfica’nın gölgesinde kaldı. Avrupa futboluna armağan ettiği yıldızların yerini dolduramayan mavi-beyazlılar, bu sezon da Mangala, Iturbe ve Fernando’yu astronomik bonservis bedelleriyle satmayı başardı. Kadroda görmeye alışkın olduğumuz Fucile, Defour, Varela ve Josue de Porto’dan ayrılan diğer isimler. Bir nevi kabuk değiştiren Porto, bu sene transferde rotasını İspanya’ya çevirdi. Barcelona’dan Christian Tello, Atletico Madrid’den Adrian ve Oliver Torres, Real Madrid’den Casemiro, Granda’dan Yacine Brahimi’yi kadrosuna kattı. Portekiz ekibinde La Liga menşeli oyuncuların bu kadar çok tercih edilmesinin nedeni, takımın başına bu yaz gelen İspanyol teknik adam Julen Lopetegui. İspanya’nın alt yaş kategorilerinde milli takımların başında bulunan Lopetegui, 2012’de UEFA U-19 Şampiyonasında, 2013’de ise U-21 Şampiyonasında takımı ile mutlu sona ulaştı. Mangala’nın yerine Dünya Kupası’nda yıldızı parlayan Martins Indi ile anlaşan ekip, defans hattında istediği hamleleri yapsa da, hucüm hattında hala Radamel Falcao ve Hulk’dan sonra oluşan boşluğu doldurmamış gibi gözüküyor. İleri uçta görev alan Jackson Martinez’in bu anlamda bu sezon göstereceği performansa odaklanan Porto taraftarının, güvenmek zorunda olduğu bir diğer isim de başarısız maceraların ardından yuvaya geçen sezon tekrar dönen Ricardo Quaresma. Eski günlerine dönmesini umut ettikleri Q7’nin liderliğine ihtiyaç duymaları, takımın saha içinde liderlik açısından acizliğini gözler önüne seriyor. Gruptan çıkma formülü Geçen sezon sadece 1 galibiyet ve 1 beraberlikle yetinen Porto, bu arenada başarılı olması ve özgüvenini yenilemesi adına önemli bir Şampiyonlar Ligi sezonuna girecek. Elemelerde Lille’i gol yemeden geçen Portekiz ekibi yeni kurgusunda takım savunmasını ön planda tutuyor. Uzun yıllardır bu şampiyonada tecrübe sahibi olan ekibin, özellikle evindeki maçları kayıpsız atlaması şart. Rakiplerinin iyi defans yapan ve kontrollü futbolu tercih eden ekipler olduğunu düşünürsek, Querasma ve arkadaşlarının bu sinir harbinden başarıyla çıkmasının anahtarı sabır olacaktır. Bahadır Bozkurt SHAKHTAR DONETSK Şampiyonlar Ligi Özel HF144 SAVAŞA iNAT, YAŞASIN FUTBOL H Grubu Ukrayna’da yaşanan iç savaşın gölgesinde sezona giren Shakhtar, her şeye rağmen oynayacağı futbolla gündeme gelmenin planlarını yapıyor Gittiği günden bu yana ülkemizdeki her teknik adam krizinde adı baş sıraya yazılan Mircea Lucescu’nun takımı Shakhtar Donetsk’in bu sezon başı dertten kurtulmadı. Ukrayna’daki iç savaş nedeniyle kulüp binasını, antreman sahasını ve stadını kaybeden kulüp, büyük bir yara almış durumda. Ukrayna Ligi maçlarını Lviv’de oynamak zorunda kalan kulüp, Şampiyonlar Ligi maçlarını da başkent Kiev’de oynamak zorunda kalacak. Savaşın gölgesinde bir sezon geçirecek olan Shakhtar, yazın Fransa’da yaptığı hazırlık maçının ardından, 6 Güney Amerikalı oyuncusu iç savaşın devam ettiği ülkeye dönmek istemedikleri için büyük kriz yaşadı. Yaşadıkları bu kara tabloya rağmen takımı bir arada tutmayı başaran Lucescu, birçok oyuncusundan yoksun çıktığı Süper Kupa finalinde Dinamo Kiev’i yenerek mutlu sona ulaşmayı yine başardı. Lige de fırtına gibi giren ekip, oynadığı beş maçın hepsini kazanarak liderlik koltuğuna oturdu. Geçtiğimiz sezonlarda gruptan çıkmayı başaran Shakhtar, Şampiyonlar Ligi’nde Ukrayna futbolunu başarıyla temsil ediyor. Kaleci Pyatov’la beraber defans hattını oluşturan Srna, Shevcuk, Chygrynskiy gibi oyuncular takımın iskeletinde kemikleşmiş durumda. Hucüm hattı ise, takıma dönmeye ikna olan Luiz Adriano, Bernard, Teixeria, Costa ve Nem gibi Brezilyalı isimlerden oluşuyor. Shakthar’ın bu sene en güvendiği isimse Ukraynalı forvet oyuncusu Gladky. Dnipro’dan bonservissiz olarak alınan oyuncu Ukrayna Süper Kupası’nı getiren golü attıktan sonra, ligde çıktığı 5 maçta 4 kez ağları havalandırmayı başardı. Lucescu’nun bu sezon en çok güvendiği isimlerden biri olan Gladky, göstereceği performansla Şampiyonlar Ligi’nde de adından söz ettirebilir. Gruptan çıkma formülü Her takımın gruptan çıkması göstereceği performansa bağlıyken Shakhtar için bu sezon durum biraz farklı olacak. Ülkedeki savaş nedeniyle, özellikle yabancı oyunculardan yana sorunların tekrar etmesi durumunda işleri pek kolay olmayacak. Her ne kadar takım lige iyi bir başlangıç yapmış olsa da gelecekte yaşanabilecek bu tür olumsuzluklar takımın dağılmasına neden olabilir. Zor günlerinde bile takımı terk etmeyen Lucescu, işini yapabilmek için rahat bir ortam bulabilirse, Shakhtar’ı rahatlıkla bu gruptan çıkaracaktır. Bahadır Bozkurt ATHLETIC CLUB Şampiyonlar Ligi Özel HF144 POST BIELSA DÖNEMiNDE SAN MAMES H Grubu Sadece Bask Bölgesi doğumlu oyuncuları kadrosunda barındıran Bilbao’nun “milli takımı”, bu sene büyük bir sürprize imza atmaya hazırlanıyor Marcelo Bielsa’nın Şili milli takımına yaptığı sihirli dokunuşlar sonrasındaki durağı La Liga’da mücadele eden “milli” değer Athletic Club olmuştu. Bielsa ile beraber ligde ve Avrupa arenasında şaha kalkan ekip, Bielsa sonrasında istikrarını sürdürmeyi başardı. Post Bielsa döneminde teknik adam Ernesto Valverde ile anlaşan ekip geçen sezonu dördüncü bitirmesine rağmen, Atletico Madrid’in beklenmedik şampiyonluğu nedeniyle başarısı bir nebze gölgelendi. Uzun bir aradan sonra tekrar Şampiyonlar Ligi’ne gelen Bilbao, gruplara kalma yolunda Napoli’ye çelme takarak rakiplerine gözdağı veriyor. Son yıllarda Avrupa’nın devlerine Javi Martinez, Fernando Llorente, Ander Herrera gibi yıldızlarını gönderen ekibin kadrosunda bulunan Munian, Oscar de Marcos, Ibai Gomez, Aymeric Laporte gibi genç yetenekler yine dev kulüplerin takibinde olacaktır. Orta sahasında deneyimli Iturraspe, Miguel Rico gibi mücadele gücü yüksek oyuncularının yanı sıra Benat, Sussueta gibi pas trafiğini iyi ayarlayan oyunculara da sahip ekibin tek sıkıntısı santrafor bölgesinde. Kike Sola ve takıma bu sene katılan Alaves’in golcüsü Borja Viguera bu sezon Adruz’in yükünü paylaşmaya çalışacaklar. Maçlarını yeni San Mames stadında oynayan Athletic Club, bu sahada oynadığı maçlarda taraftarıyla bütünleşerek özel bir atmosfer oluşturuyor. Evinde oynadığı maçlarda Athletic Club, etkileyici bir performans sergilemekte. Gruptan çıkma formülü Grubun gizli favorisi kesinlikle Bilbao ekibi. Valverde, Bielsa’dan aldığı takımın başarı seviyesini korumayı başardı. İki sezon önce UEFA Kupasında final oynayan kadrosundan sadece 3 futbolcuyu kaydeden ekibin gözünü ne zor günler geçiren Shakhtar ne de eski sezonlarını arayan Porto korkutuyor. Zira en büyük kozları, her sene La Liga’da Barcelona, Real Madrid, Atletico Madrid, Valencia gibi ekiplerle karşılaşmaları nedeniyle bu seviyedeki takımlarla baş edebilecek deneyime sahip olmaları. Bahadır Bozkurt Şampiyonlar Ligi Özel HF144 BATE BORISOV H Grubu HEDEF UEFA AVRUPA LiGi Yeni UEFA statüsüyle beraber Şampiyonlar Ligi’nin gediklisi olmaya aday Belarus ekibinin gözü üçüncülükte Bate Borisov, 2006 yılından bu yana her yıl şampiyon olarak tamamladığı Belarus liginden sıyrılıp adını Avrupa’nın en prestijli kupasında duyurmaya başladı. Değişen Şampiyonlar Ligi statüsü nedeniyle, kendi klasmanında şampiyon olan takımlarla eleme maçlarını oynayan ekip, yine adını gruplara yazdırmayı başardı. Son olarak Slovak şampiyonu Slovan Bratislava’yı eleyen sarılacivertliler, başkan Antoli Kapski ile beraber altın çağını yaşıyor. BATE, 2008/09 sezonunda Juventus’la iki maçta ve ayrıca Zenit ile evinde beraber kalarak otoritleri şaşırtmıştı. Ancak en büyük sükseyi, 2012/13 sezonunda evinde Bayern’i, deplasmanda ise Lille yenerek grupta üçüncü olarak yapmıştı. İnatçı kimliği ve etkin savunmaları ile ön plana çıkan ekibin, giderek tecrübe kazandığı ligde pek de kolay lokma olmayacağını tahmin edebiliyoruz. Takımın neredeyse tümü Belaruslu futbolculardan oluşuyor. Bu sene takımın en iyi oyuncusu olan Sergey Krivets, Şampiyonlar Ligi eleme maçlarını oynadıktan sonra Metz’e transfer oldu. Belarus temsilcisinin en büyük umutlarından bir tanesi de Nikolai Signevich. Genç golcünün forvetteki partneri ise takımın en tecrübeli isimlerinden Vitali Rodionov. Bir sezon da Freiburg’da görev almış olan Rodionov, Krivets’in ayrılmasından sonra takımın hucüm yükünü tek başına çekmeye çalışacak. Takımın 2009 senesinden bu yana yardımcı anternörlüğünü yapan Aleksandr Yermakovich, geçen sezon itibariyle de teknik direktörlüğe getirildi. Uzun yıllardır Avrupa kupalarında ikinci adam olarak görev yapan genç teknik adam, Şampiyonlar Ligi’ne yabancı değil. Gruptan çıkma formülü BATE Borisov’un gruptan çıkabilmesi için sadece beraberlikler yeterli olmayacaktır. Evinde oynayacağı maçlardan bir veya birden fazlasını kazanması halinde gruptaki tüm dengeleri alt üst edebilir. Deplasmanda alacakları her bir puan ise hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak. İsmail Şayan Şampiyonlar Ligi Özel HF144 ŞAMPiYONLAR LiGi 2006-2014 GELiRLER (€) KulüpÜlkeKatılım Havuz payıToplam gelir 1MAN UTDİNG8177.413.000327.213.000 2CHELSEAİNG8163.144.000312.744.000 3BARCELONAİSP8131.089.000299.289.000 4 BAYERN MÜNİH ALM7127.914.000282.114.000 5REAL MADRID İSP8122.645.000272.745.000 6 MILANİTA7139.351.000244.351.000 7ARSENALİNG8105.648.000219.448.000 8 INTERİTA6114.661.000202.861.000 9 JUVENTUSİTA4100.568.000151.968.000 10 LYONFRA667.756.000144.656.000 11 MARSİLYAFRA675.886.000136.486.000 12 OLİMPİAKOSYUN666.766.000132.766.000 13 SCHALKE 04ALM452.922.000118.322.000 14 ROMAİTA468.475.000116.175.000 15 B. DORTMUND ALM353.447.000114.247.000 16 LIVERPOOLİNG453.880.000111.080.000 17 VALENCIAİSP548.787.000107.787.000 18 PORTOPOR720.101.000102.701.000 19 PSGFRA257.607.00099.107.000 20 MAN CITYİNG353.504.00090.704.000 32GALATASARAYTUR 3 19.412.000 59.812.000 50 FENERBAHÇETUR213.076.00031.576.000 52 BEŞİKTAŞTUR216.215.00031.115.000 59 TRABZONTUR112.858.00022.458.000 62 BURSASPORTUR112.448.00020.048.000 Şampiyonlar Ligi’nde gelirler, 2006/07 sezonundan beri euro cinsinden dağıtılıyor. Bu dönemde en çok gelir elde eden 20 takım ve takımlarımızın elde ettikleri gelirler tabloda. ŞAMPiYONLAR LiGi 2006-2014 GELiRLER (€) Ülke Havuz % Havuz geliri Toplam gelir 1İNGİLTERE15,92%423.690.000814.990.000 2İTALYA12,41%330.435.000601.435.000 3İSPANYA 9,38%249.770.000565.070.000 4 ALMANYA9,33%248.235.000459.335.000 5FRANSA6,61%175.971.000363.371.000 6 PORTEKİZ1,02%27.057.000155.257.000 7HOLLANDA3,07%81.702.000143.502.000 8 YUNANİSTAN2,65%70.631.000134.331.000 9 RUSYA1,18%31.312.000127.112.000 10 TÜRKİYE2,34%62.255.000119.155.000 Her ülkenin yayıncısından gelen paranın yarısı, o ülkenin takımlarına ayrılıyor ve havuz payı olarak dağıtılıyor. 8 yıllık dönemde en çok parayı İngiliz yayıncılar ödeyince en büyük payı alan da İngiliz takımları oldu. Portekiz ise yayıncılarının güçsüzlüğüne karşın takımlarının başarılı performansıyla 5 büyük ligin arkasına yerleşti. Güner Çalış Taktik Analiz HF144 ÜÇLÜ SAVUNMANIN BÜYÜSÜ Avrupa futbolunda son dönemde tekrar kendini hatırlatmayı başaran üçlü savunmanın son müşterisi Manchester United oluyor. Peki Van Gaal’in Kırmızı Şeytanlar’daki üçlü savunma tercihinin altında neler yatıyor? Üçlü savunmayı işler bir oyun planına çevirmeyi başaran hocalar dahi, işe ilk başladıkları vakit bu fikirle yola çıkmış değillerdi. Antonio Conte’nin Juventus’taki ilk ayları, 4-2-4 diye bahsettiği bir dizilimin gölgesinde geçiyor; ertesi sezon aynı sistemi devam ettirerek FA Cup’ı kazanan -ama bu kez ligden düşmekten kurtulamayan- Wigan’a 14 lig maçında mucizevi bir şekilde 27 puan kazandıran üçlü savunma, ancak sezon ortasında, şubat ayında ilk kez görücüye çıkıyordu. Louis van Gaal’in Hollanda Milli Takımı için 3-4-1-2 tasarılarıysa, yeri dolduramayan orta saha oyuncusu Strootman’ın sakatlığı sonrası takım kaptanı Robin van Persie’yle beraber izlemeye gittiği - o zamanlar üçlü savunma uygulayan - Feyenoord maçlarından birinde şekillenmeye başlamıştı. Bu satırları okuduğunuz sıralarda muhtemelen çevresindeki herhangi biriyle çoktan hararetli bir tartışmaya girmiş olacak Marcelo Bielsa’nın, veya bu sezon başı itibariyle Pep Guardiola’nın üçlü savunma tercihlerine bakacak olursak, üçlü savunmaya burun kırılmasındaki ana nedeni defansif bir şablon olması fikrinde aramak çok da doğru olamaz. Fakat yine de, en düşünceli hocaların dahi hayal gücünü zorlayan tüm imkânlarına karşın, üçlü savunmanın büyüsü çoğu zaman gerçeklikle uyuşmuyor ve üçlü savunma, popülaritesi her ne kadar artsa da, ancak belli özel durumlar neticesinde gelişen bir strateji olarak belirmeye devam ediyor. Peki ama neden böyle? haftalarda Milton Keynes Dons’tan birbirinden amatör 4 gol yemeyi başarmış Manchester United takımının sorunu temelde farklıdır. Oyuncular, değişen takım geometrisini algılamakta güçlük çekmektedirler. Yaptığı her işte çok iyi bir profesyonel olmayı başaran Gary Neville, İngiltere’nin son kez üçlü savunmayla oynadığı 2006’daki Hırvatistan hezimetini şöyle anlatır: “Maçtan birkaç gün önce, hocalar 3-5-2 oynama fikriyle geldiler. Terry Venables’ın taktiksel olarak değişkenliğe gitmeye meraklı olduğunu biliyordum, ama bu dizilimde rahat edememiştim. Benden ne istendiğini bir türlü tam olarak anlayamıyordum ve benim dışımda en azından birkaç oyuncunun daha aynı durumda olduğu açıktı.” Seneler sonra, İngiltere Milli Takımı forması giymiş bir başka sağ bek oyuncusu Micah Richards, Ajax’tan yedikleri golleri üçlü savunma oynamalarına bağlayacaktır. Tam da o sezonda birkaç maçlığına baklava desenli orta saha denemesi yapan Sir Alex Ferguson, 70 yaşındaki bir United taraftarının “Sahada kaybolmuş koyunlar gibi koşturuyorlar!” eleştirisiyle karşılaşır. Aslında ne Ferguson’ın o günkü takımı ne de geçtiğimiz Takım geometrisi, oyuncular arasındaki uyumu açıklamaya yarayan takım kimyası kavramından farklı şeyleri anlatır. Hatırlarsanız, Cesare Prandelli’nin geçtiğimiz hafta Hürriyet gazetesine verdiği röportajda Mehmet Demirkol’un en çok dikkatini çeken ifade, Beşiktaş’ın yorumlandığı “Saha içinde fikir ve geometriye de sahipler.” bölümü olmuştu. Demirkol, futbol lügatımıza ‘geometri’ gibi yeni ifadelerin girme ihtimalini, oyunu algılayış biçimimizi zenginleştirebilecek bir gelişme olarak yorumluyordu. Futbola dair birbirinden çok farklı fikirlere sahip olan Roy Hodgson ve Arrigo Sacchi, size dörtlü bloklar hâlinde oynamanın ne gibi olasılıklar doğurduğundan saatlerce bahsedebilir ve aslında içine oyuncuları dâhil etmeden yapacakları tüm bu teorik sohbet, bizim takım geometrisi olarak andığımız konudan bahsetmektedir. Hodgson’a göre, sahayı enine en iyi şekilde kaplayan savunma duruşu dörtlü savunmadır ve eğer beklerinizden biri hücuma çıkacak olursa, geri kalan üç oyuncu kaymalar yaparak size hâlâ üç oyuncuyla savunma fırsatı verebilmektedir. Bunu üç oyuncuyla yapamayacağınızı söyler. Roberto Martinez, savunmada açık vermeden iki bek oyuncunuzu da aynı anda ve rakibe gerçekten zarar verecek hücum pozisyonlarında kullanabilmenin üçlü savunmayla mümkün olabildiğini anlatacaktır. Üçlü savunma kullandığınız takdirde, aynı anda 7-8 oyuncuyla hücum edebilme imkanınız doğar. Fakat Louis van Gaal’e 90’ların muhteşem Ajax takımını soracak olursanız, belki de ilk aklına gelen, üçlü savunmanın geriden oyun kurma hususunda yarattığı avantajlar olacaktır. Burada esas dikkat çekilmesi gereken nokta, aynı dizilimin farklı şekillerde yorumlanmasından ziyade, dizilimlerin zorunlu olarak ortaya çıkardığı yeni oyuncu ilişkileridir. Üçlü savunmanın Wigan’da ve Ajax’ta farklı şekillerde yorumlanması, bek oyuncularının artık önlerinde yardımcı bir kanat oyuncusu olmadan oynayacağı gerçeğini değiştirmez. Dörtlüden üçlüye geçiş, 4-3-3’ten 4-4-2 dizilimine geçişten daha derin, temel bir değişimdir ve oyuncuların bildiği kuralların büyük kısmı baştan yazılır. Bunun nedeni, pas açılarındaki ve kontrol edilmesi gereken alanlardaki dramatik değişimdir ve kanatlardan orta açacağı bölgelere ulaşmak için önünde oynayan kanat oyuncusuyla yapacağı pas alışverişlerine ihtiyaç duyan Gary Neville’in içine düştüğü boşluk aslında buradan kaynaklanır. Oyuncular ne şekilde davranmaları gerektiğini bilemezler, tüm geometrik hafızaları uçup gitmiştir. Bu açıdan, üçlü savunma uzun bir pratik ve aslında bir oyunu yeniden öğrenme süreci gerektirir. Özellikle de İngiltere gibi konuya fazlasıyla çekimser yaklaşan futbol iklimlerinde görülen büyük iniş çıkışlar bu yabancılıktan doğar. Üçlü savunma geleneğine yatkın ve fazlasıyla taktiksel bir futbol atmosferine sahip İtalya bir yana, üçlü savunma pratiğinin günümüz futbolundan büyük ölçüde çekilmiş olması ve oyuncuların bu yapıya yabancılığı, herhangi bir hocanın ilk planda üçlü savunma fikriyle işe başlamasını da büyük oranda imkânsız kılar. Juventus, Wigan ve Hollanda’da olan budur; üçlü savunma Guardiola veya Bielsa’da olduğu şekilde idealist bir uygulama olarak değil, fakat ileriki dönemlerde bir zorunluluğun sonucu olarak ortaya çıkar. Savunma kurgusuna yönelik kaygıları olan üç takım, aynı oyuncu kadrosu fakat farklı bir geometriyle bu sorunların üstesinden gelebileceğinin farkına varmıştır. Geçişin bu denli sorunsuz oluşuysa elbette özel durumlara; Juventus’un bir İtalyan takımı olma rahatlığına, Martinez’in önceki senelerde tohumlarını attığı evrensel futbol anlayışına ve tüm sezon üçlü savunma oynayan Feyenoord’a bağlı olarak gerçekleşir. Şu hâlde, Manchester United kariyerine berbat bir başlangıç yapan Louis van Gaal de üçlü savunma oynama konusundaki tercihini bu şekilde, doğrudan idealist bir uygulamadan ziyade bir zorunluluk olarak dile getiriyor. Ama ekliyor; zamana ihtiyacı var ve işe yaramadığı takdirde kararından vazgeçebilir. Fakat United’ı üçlü savunma oynamaya iten nedenlerin, yukarıda saydığımız takımlardan biraz daha farklı olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Nasıl mı? Hücum üçlüsü Louis van Gaal’in Manchester United’da niçin böylesine yeni bir dizilim kullanmak istediği üzerine verdiği cevapların büyük çoğunluğu, gerideki değil ilerideki bir üçlüden bahsediyordu. 4-3-3 oynamaları hâlinde elindeki üç forvet oyuncusundan ancak birini kullanabileceğine, kadronun belli pozisyonlarda, örneğin 10 numarada, çok şişkin fakat diğer pozisyonlarda yetersiz oluşuna ve nihayetinde, yeterli kalitede kanat oyuncularına sahip olmadığına işaret etmişti. Hem de pek çok kez. Mata – Rooney – van Persie üçlüsünü, yani elindeki en değerli ve gerçekten dünya çapındaki üç değerli hücum oyuncusunu verimli şekilde kullanabilmenin merkezi bir kombinasyonla mümkün olduğunu söylüyordu. İşte biraz farklı olan nokta da burası. Daha önce bahsettiğimiz takımların tamamı için üçlü savunmanın çıkış noktası, geri üçlünün yeniden düzenlenmesiyle başlayan bir denge arayışı olmuştu. United’da ise durum böyle değil ve savunmada yapılan beceriksizlikleri, en az oyuncuların sisteme yabancılığı kadar, hücumda 1-2 şeklinde dizilmenin sadece üçlü savunmayla mı tamamlanabileceği noktasında aramamız gerekebilir. Hele ki Blind, Di Maria gibi yeni orta saha transferlerini düşünürsek. Baklava dilimi şeklinde dizilecek bir orta sahada Blind, Herrera, Di Maria ve Mata’nın tamamı kariyeri boyunca en verimli oldukları görevlerde yer alabiliyorken, kuşkusuz bu da ilerleyen günlerde bir opsiyon olarak öne çıkabilir. Diğer yandan, Louis van Gaal, Hollanda Milli Takımı’nda niçin üçlü savunma uygulamaları gerektiğini dile getirirken de Sneijder– Robben–Van Persie’den oluşan dokunulmaz üçlüden söz ediyor ve dolayısıyla da çıkış noktasını ön alanda yoğunlaştırıyordu. Fakat dörtlü savunma oynadıkları vakit tarumar oldukları Fransa maçını eklemeyi de ihmal etmiyordu. Wigan üçlüye geçerek dikine hücumlarını korkutucu boyuta taşımış, Guus Hiddink’le dörtlü savunmaya döndüğü ilk maçta 10 dakikada iki gol yiyip bir de kırmızı gören Hollanda, üçlüye dönerek sorunlarının büyük kısmını üzerini örtmeyi başarmıştı. United’da bu denli önemli bir çıkış noktası yok, bunu unutmamamız gerek. Manchester United’ın son yaptığı sükseli transferler, her ne kadar takımın yeni CEO’su Ed Woodward’un küçük çaplı bir Los Galacticos inşa etme hülyalarına bağlansa da bu oyuncuların ortak bir yönü olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Tam da Woodward’un aklındakine uyan son gün transferi Falcao bir kenara, hepsi de birçok farklı pozisyonu oynayabilen çok iyi takım oyuncularıydı. Hollanda Milli Takımı’yla kurduğumuz paralelliklere son kez başvuracak olursak, turnuvanın sonuna doğru sağ bek olarak beliren Kuyt’ı veya İspanya’ya karşı 5-1’lik galibiyet getiren 3-52’ye rağmen ertesi maçta Avustralya’ya karşı 4-3-3 başlamış olmalarını da bir kenara not etmemiz gerekiyor. Louis van Gaal, Barcelona’daki ilk iki senesinde tam 8 Hollandalı oyuncu transfer etmişti ve United’da gerçekleştireceği büyük çaplı değişim bu denli kalın çizgilerle çizilemeyecek de olsa, belki de bundan çok da farklı olmayacak. Tek pozisyonu oynayabilen oyuncularla dolu ‘şişkin’ kadro, bir an evvel yenileriyle değiştirilecek ve bu arada, eğer ki sisteme oynamaya elverişlilerse, yaşı kaç olursa olsun altyapıdan gelen oyuncular da kendilerini bir anda A takımda bulabilecekler. Takımın ‘aklı’nı yukarıya taşıyan, büyük çaplı ve uzun vadeli bir değişim. Tüm bunlar kulağa fazla iddialı geliyor olabilir. Ama modern çağı şekillendiren iki takımı, Ajax ve Barcelona efsanelerini yaratmış birinden daha aşağı bir ustalık eseri beklemek kabul edin ki haksızlık olacak. Fırat Topal Gezdim, Gördüm, Yazdım HF144 FLAMENCO, TAPAS VE MEŞiN YUVARLAK: BiR ENDÜLÜS YOLCULUĞU Endülüs sevilmeyecek memleket değil. Kültür mirası desen kültür mirası. İspanya’da uzun süre var olan Müslüman devletlerinin bıraktığı eserler hala İspanya’nın en ünlü mimari başyapıtları arasında sayılıyor. İspanyolların beyaza boyanmış evleriyle dolu köyleri, nam-ı diğer Pueblos Blancos da bu mozaiği tamamlamış. Damak tadı deseniz damak tadı. Tapas kültürü bile başlı başına tecrübe edilmesi gereken bir yolculuk iken yanına bu kültürün açılımları olan yemekler, olmazsa olmaz sangria, şarap ve kaynağı bölgenin ta kendisi olan sherry de ekleniyor. Eğlence deseniz eğlence. Flamenco geceleri, sabahın erken saatlerine kadar süren sohbetler ve tavernalar. Deniz ve kum deseniz Costa del Sol’un irili ufaklı bir dolu plajı ve üzerine turistik Malaga, sörf cenneti Tarifa ve evladiyelik şehir Cadiz. Doğa deseniz, Sierra Nevada dağları ve çevresindeki doğal parklar birer flora-fauna geçiti. Kısacası Endülüs büyük şehirlerinden irili ufaklı köylerine, dar sokaklarına (evet geldi yine insanımızın dar sokak fetişizmi), yemeklerine ve gece hayatına kadar hemen herkesin ziyaret etmesi gereken bir coğrafya. Tabii işin yeşil sahalardaki mücadele yönünü de atlamayalım. Zira Endülüs, La Liga’ya en çok takım veren bölge. Malaga, Sevilla, Cordoba, Granada ve Almeria’nın takımları ligde mücadele ediyor. Biz de bu şehirlerden 4’ünü ziyaret ettik ve son 10 sezonda 3 Avrupa Ligi şampiyonluğu kazanan Sevilla FC’nin ligin ilk haftasında Valencia ile oynadığı mücadeleyi yerinde izledik. Kısa bir Fas yolculuğu da yazının bonusu ve hatta başlangıcı olsun. Başlamadan önce bir açıklama yapalım. Başta İspanyollar ve Avrupanın geri kalanı Kuzey Afrika’da yaşayan, 700’lü yıllardan 1400’lerin sonuna kadar İber Yarımadası’nda hüküm sürmüş müslümanlar için “Moors” ifadesini kullanıyorlar. Bu terimin Türkçede tam bir karşılığı yok (zaman zaman “mağribi” kelimesi kullanılıyor ama bu da aslında özelde Kuzeybatı Afrika için kullanılan bir terim ve, burada yaşayan halk Avrupa’ya geçip 700 yıl boyunca çok çeşitli devlet ve devletçikler kurduklarında farklı unvanlar kullanmışlardır). Dolayısıyla biz de zaman zaman bu genel ifadeyi, yeri geldiğinde o bölgede kurulmuş devletlerin isimlerini kullanacağız. Fas demek “kardaş” demek Arap Baharı döneminden çok kısa süre sonra Mısır’a gittiğimde “nereden geliyorsun?” sorusuna duruma göre “Hollanda”, duruma göre “Türkiye” diyordum ve her Türkiye dediğimde “ooo Hasan Şaaaaş, yavaş yavaş” karşılığını alıyordum. Sonra kimin söylediğini hatırlamıyorum ama “Yavaş Yavaş Hasan Şaş”ın Mısır’da el altından pazarlanan çok ünlü bir porno film olduğu yönünde rivayetler bile duydum, ama hala kesin bilgi değil, yaymayın. Neyse, Fas’a İspanya’nın “sayfiye şehri” Tarifa’dan feribotla geçiyoruz. Tarifa tam bir sörfçü cenneti. En bilinen caddesinden yürüdüğünüzde dükkanlar dalış, sörf ve deniz sporları malzemelerinden geçilmiyor. Tanca (Tangier) ise 2015 Afrika Uluslar Kupası’na ev sahipliği yapacak şehirlerden birisi ve Fas 2. Ligi olan Botola 2’de de IR Tanger takımıyla temsil ediliyor. Aynı zamanda ünlü gezgin Ibn Battuta’nın da doğum yeri. Bizi gururlandıran ise, feribotta satılan envai çeşit biranın arasında parlayan ve “Akdeniz’in 1 numaralı birası” sloganıyla arz-ı endam eyleyen Efes Pilsener kutuları. Şehre ayak bastığımızda, bize şehri gezdirme (aslında camiinin ve çarşının nerede olduğunu söyleyerek parayı cukkalama) amacıyla yanaşan gence Türkiye’den olduğumuzu söylüyoruz ve anında “oooo kardaş Galatasaray, here everyone loves Drogba” cevabını alıyoruz. Hemen bizim bunak Hıncal’ın lafları geliyor aklıma.... “Sahra çöllerindeeeen, Amazon ormanlarınaaa, Sibirya steplerindeeeen, Hawaii sahillerineee Türkiye dedin mi, Galatasaray 11’i sayılır Haşmet”...Çarşıya girdiğimizde satılan onca “çakma” formanın arasında Atletico Madrid ve “Turan” formasını görünce nedensiz gururlanıyoruz tabii. Bu arada Kolombiya’da bu kadar çok James Rodriguez forması satılmıyordur onu da belirteyim. Beyaz fanilanın önüne Real Madrid amblemini basıp arkaya James’i yazan tezgahı açmış durumda. Tanca, Tangier-Tétouan eyaletinin de başkenti, ama futbolda eyaletin yıldızı, kırmızı-beyazlı renkleriyle geçtiğimiz 3 sezonda 2 Fas şampiyonluğu kazanan Moghreb Athletic de Tétouan. Birçok dükkanda kulübün amblemi ve bayrağını görüyoruz, hatta kasap, manav, berber, bakkal gibi küçük esnafın, bizde de 80 ve 90’larda zirvesini gören “şampiyon takımınızın posteri yarın gazetenizle bedava” geleneğini devam ettirip Moghreb Tétouan’ın posterini arkalarına asmalarına da şahit oluyoruz. 6 günlük Fas gezimizin zirvesi ise 109 kilometre uzaktaki, mavilere bezenmiş Chefchaouen köyü. Rif Dağları’nın arasında konuşlanmış, peri masallarından fırlamış gibi duran bu köyden, 2 Euro’ya Raja Casablanca atkısını bavula atıp Endülüs Diyarı’na geri dönüyoruz. Birkaç saatliğine Cebelitarık’a uğrayıp, Euro 2016 elemelerinde ilk kez görücüye çıkacak ulusal takımın formasını sırtımıza geçirip yola devam ediyoruz. Cebelitarık’ı beklediğimizden iyi bulduğumuzu söylemeliyim. Hayatınızı İspanyol kültürüne emanet etmişken, bir anda yürüyerek sınırı geçip, bir ucundan diğer ucuna yürüyerek 35-40 dakikada bitirebileceğiniz bir ülkede Irish Pub ve Fish and Chips kültürüne geçiş yapmanız hoş bir tat bırakıyor insanda. Beni Sevil Berberi’ne emanet ediniz Şimdi efendim, ünlü Sevil Berberi, İtalyan opera yazarı Gioachino Rossini tarafından yazılan ve sahnelenen bir eser olsa da, aslında Fransız oyun yazarı Pierre Beaumarchais tarafından 18. yüzyılda yazılan aynı isimli eserden uyarlanmıştır. Oyun Sevilla’da geçen bir komedidir ve o yıllarda sahnelenen en başarılı müzikal komedilerden birisi olarak bilinir. Gerçi bugün Sevilla dediğinize aklınıza berberler değil; flamenco, şehrin her yanına yayılmış tapas restoranları ve Muvahhidler tarafından yapımına başlanıp, İspanyollar tarafından tamamlanan ihtişamlı Sevilla Katedrali geliyor. Sevilla Katedrali’nin simgesi La Giralda, 14 yıl süren bir proje sonucu, 1198’de Muvahhidler döneminde bitirilen bir minareymiş aslında, ancak Hristiyanların, İber Yarımadası’nı Müslümanların elinden kurtarma seferlerini (Reconquista) izleyen dönemde yapılan katedralin bir parçası haline gelmiş ve restorasyona uğramış. Belirtelim, bu dönemde İspanyol hristiyanlarının, sırf toprakları yeniden fethettikleri için restorasyona girişip ellerine yüzlerine bulaştırdıkları bir sürü İslam mimarisi eseri var. Temmuz ve ağustos aylarında Endülüs’e giderseniz, karşılaşacağınız manzara hep aynı. Maazallah düşüp ölseniz, cesediniz bulunana kadar türbeniz yapılır. Sokaklarda 5-10 dakika boyunca tek bir insana rastlamadan yürüdüğünüz oluyor. Zira İspanyollar yaz oldu mu güney sahillerindeki evlerine kaçıyorlar. Sıcaklık gölgede 35, akşam üzeri 40, gece 12’de 30 derece. Yazlık edinmek çalışan kesim için çok zor değil İspanya’da. Normal, sahil bölgelerinde 3 yatak odalı evler 60 bin euroya satılıyor, ekonomik kriz ülkeyi bir vurmuş ki fena vurmuş. Bizden para isteyen insanlar, İngilizceleri olan, ev kredilerini ödeyemedikleri için evlerinden atıldıklarını ve parklarda yattıklarını söyleyen eğitimli insanlar, sokaklar ellerinde CV ile dükkan dükkan dolaşıp iş arayan insanlarla dolu. Hatta şöyle diyeyim, o beğenmediğimiz Fas’ta, İspanya’dan daha az dilenciyle karşılaştık. İşi olan veya o aylarda İspanya’da kalanlarsa meşhur”siesta” zamanı, genelde saat 16:00-20:00 arasında dükkanı kapatıp gidiyor. Restoranların, kafelerin % 75’i, kapalı, açık olanların da tümünde mutfak kapalı, sadece meze satıyorlar. Anlayacağınız o aylarda, öğle saatlerinde hayat yok hükmünde. Saat 21:00 olduğunda ise insanlar evlerinden çıkmaya başlıyorlar. Gece hayatı ise saat 23:00’te yavaş yavaş başlayıp, gece yarısında ancak hızlanıyor. Dolayısıyla biz de Sevilla-Valencia maçı için Estadio Ramón Sánchez Pizjuán’ın yolunu tuttuğumuzda, sokaklarda pek kimse ile karşılaşmadık. Ramón Sánchez Pizjuán Stadyumu şehir merkezinden 30-40 dakikalık sıkı bir yürüyüşle ulaşabileceğiniz bir stadyum. Taksiye binerseniz de en fazla 6-7 euroyu cebinizden verirsiniz ve tabii stadyumun çok yakınına giden, şehrin merkezinden sadece 2 durak ötede metro seferleri de mevcut. Stadyumun ön cephesi gayet hoş tasarlanmış ve ana girişin üstünde seramiklerle oluşturulmuş bir kompozisyon var. Tribünlerde oturduğunuzda da modern bir stadyum havası veriyor, ancak 57 yıllık bir stadyum olduğunun polis kontrolünden geçip koridorlarına geçtiğinizde anlıyorsunuz. Bu arada polis kontrolü dedim ama, hayatımda üstünkörü polis kontrolünü görmüştüm (birçok Kuzeybatı Avrupa ülkesi), polisin arama yaparken ezilip büzüldüğü ülkeyi görmüştüm (Japonya) ama hiç arama yapılmayan stadyum ilk defa görüyorum. Hatta stadyum etrafındaki çekirdekçilerin önündeki kalabalığı görünce içimden “bozuk paraları topluyorlar herhal” diye kendimi bütün kuruyemişi almaya verdim, ama meğer o tamamen İspanyol halkının çekirdek sevdasındanmış, elde 2 kilo çekirdek, yer fıstığı ve bademle tribünleri çöplüğe çevirdim maç boyunca. Mal da yalan mülk de yalan gel biraz da sen Ayala’n Sevilla ve Valencia sahaya çıktığında baktım. Bir zamanlar şu 2 takım oynadığında Dani Alvesler, Jesus Navaslar, Luis Fabianolar, Kanouteler, Kily Gonzalezler, Mendietalar, Aimarlar, Carewler, Ayalalar resmi geçit yapardı. Şimdi sahanın en heyecan verici oyuncusu Sevilla’nın Kolombiyalı golcüsü Carlos Bacca. O da Club Brugge’dan 2 sezon önce gelmişti anlayın. Yani İspanya’nın El Clasico dışında kalan takımlarının kalibre düşüşünü şu maça bakarak anlamak çok kolay. Bu Valencia 2000 ve 2001’de Şampiyonlar Ligi finali oynamış 2002 ve 2004’de lig şampiyonu olmuştu. Aslında maçın iyi olan tarafı Valencia, hatta Sevilla hocası Unai Emery yerine hiç oturamıyor (ki genel profili de bu) ve ev sahibi takımın oyuncularına direktifler yağdırıyor. Valencia henüz maçın 3. dakikasında topun 2 yan direğe çarpıp geri geldiği çok önemli bir pozisyonu harcıyor, ardından kilidi açan Bacca’nın Sevilla kontratağı sonrası yarattığı pozisyonda topu ağlara gönderen Aleix Vidal. Devre biterken gelen golün ardından devre arasında içilen keyif biralarının sayısı da artıyor. Hazır bira demişken maçın devre arasında İspanya’nın yeme içme kültürüne de değinelim. İspanya’nın ana yemek ve restoran kültürünü tapas ve zeytinyağı şeklinde tanımlayabiliriz. Tabii deniz ürünlerini de atlamamak lazım. Herhangi bir restoranda porsiyonlar “tapa”, “1/2 racion” ya da “media” ve “racion” olarak küçükten büyüğe sıralanıyor. Orta ölçekte bir restoranda tapa 2-2,5 euro civarında. 1/2 racion 5-6 euro racion da 8-9 euro civarı. Tabii fiyatın aşağı ve yukarı inip çıkması yaygın bir durum. Öğrenci kafelerinde bu fiyatlar daha da düşüyor. Ucuz ya da pahalı değişmeyen bir başka gerçek ise bira fiyatının hem marketlerde hem restoranlarda su ile ya aynı ya da daha ucuz olması. San Miguel, Mahou, Cruzcampo, Alhambra gibi yerli üretim biraların yarım litrelik kutu fiyatları 60-70 sent civarında. Restoranlarda da 1,5 euro. Hatta öğrenci kafelerinde, İspanyolların “Caña” dedikleri en küçük boy bira 40 sente dahi satılabiliyor. Granada ve Almeria ise İspanya’da, sipariş verdiğiniz her bira ile bir küçük tapanın yanında verildiği tek şehirler. Yani 3-4 bardak 33’lük bira ile 5-6 euro karşılığında karnınızı doyrup masadan kalkmak mümkün. Tabii masaya oturur oturmaz size ikram edilen yeşil zeytin tabağı ve krakerler de işin olmazsa olmazı. Bir diğer konu da deniz ürünleri elbet. Özellikle karides ve kalamar Endülüs mutfağının değişmez abur cuburları. Kızartma veya güveç usulü servis edilebiliyor isteğe göre. İspanya’nın en bilinen tatlısı ise churros denen, yağda kızartılan ince uzun bir hamur tatlısı. Bizim tulumba ile karşılaştırıldığında sınıfta kaldığını rahatlıkla söyleyebilirim. İspanya’nın damak tadımıza kattığı 3 yeni lezzet ise, şarap-meyve suyu karışımı olan ve mutlaka buzla içilen Tinto de Verano, kek dilimleri şeklinde servis edilen, yumurta ve patatesten yapılan Tortilla de Patatas ve benim favorim, sarmısak, ekmek ve domates karışımından yapılmış, içine rendelenmiş jamon serrano ile servis edilen salmorejo. Elde patlayan Joker 2. yarıda kayda değer 2 olay var. Valencia’nın sezon başı Racing Club’dan transfer ettiği 20 yaşındaki Rodrigo De Paul’un, 66’da oyuna girip, 67’de golün sahibi Vidal’a attığı dirsek sonucu kırmızı kart görmesi ve Valencia’nın 10 kişi kaldığı anda maçın koptuğu düşünülürken Cezayir ile iyi bir Dünya Kupası geçiren Sofiane Feghouli’nin oyuna girmesiyle rakip kaleye yüklenen konuk ekibin 87’de golü bulması. Golü atanın 83’te oyuna giren Arjantinli sol bek Lucas Orbán olması da ilginç bir hikayeye götürdü bizi. Valencia’da gün boyu 2 Arjantinli yeni transfer oyuna girmiş oldu ve bunlardan birisi girişinden 1 dakika sonra oyundan atılırken diğeri girişinden 4 dakika sonra takımına 1 puanı getiren isim oldu. Stadyumdan ayrılırken gözümüze çarpan elbette Sevilla’da gece hayatının yeni başlıyor olması. Saat 23:30 suları ve şehrin yarısı ancak sokaklara dökülüyor. Bizim için ise ertesi gün, Endülüs Emevi Devleti’nin mirasıyla dolu Cordoba yolculuğu görünüyor ufukta. 2 gün sonra Cordoba’daki otelimizde, otelin sahibinin damadı ve aynı zamanda resepsiyonist olan Antonino’nun büyük katkılarıyla maçı internet üzerinden izliyoruz, zira şehirdeki tek Türk dönercisi “Hût”, mesele siesta olunca İspanyollaşmış, hava kararana kadar dükkanı açmıyor. Antonio, odamızda Wi-fi çekmeyince resepsiyondaki bilgisayarın ekranını bize tahsis ediyor. aynı gün takımı Cordoba Real’e mağlup oluyor, Galatasaray da penaltılarla kaybedince, kendimizi cipse ve kuruyemişe veriyoruz. Neyse ki ben Volkan’ın acaip hareketi sonrası kendisinden gelen “why did he do that?”, yani bir nevi”sebebi neydi ki?” sorusuna “this is volkan my friend, you do not ask, I do not say”, yani bir nevi “ne sen sor ne ben söyliyim arkadaşım” şeklinde cevap veriyorum da konu marka değerine, tüpçüye, derbilerin derbisine falan gelmiyor yırtıyoruz. Pilar, kalbim sende kaldı Cordoba’dan sonraki durağımız Antequera ve ardından da Granada. Moor döneminde kurulan Gırnata Emirliği’nin hükümdarı Muhammed Ben ElAhmar tarafından yaptırılmış El Hamra Sarayı’nın ihtişamı ve flamenco geceleri ile selamlıyoruz şehri. Burada flamenco demişken özellikle Pilar Morilla Fajardo adını anmadan geçemeyeceğim. Le Chien Andalou adındaki, turşu kavanozu büyüklüğündeki barda öyle bir performans gösteriyor ki, bu ihtişamlı kadın içerideki herkesi hipnotize ediyor adeta. Hatta performansa kadar yarım saat boyunca elinde birayla İngiltere’deki zirzopluklarını anlatan hiperaktif-zayıf-yaşlı bile Milyarder filminde hipnotize olmuş Mesudiyeli Mesut’a dönüyor. Bir gün yolunuz bu şehre düşerse gözünüz kapalı gitmenizi tavsiye ediyorum. Kendisi aynı zamanda Granada’nın önemli flamenco öğretmenlerinden birisi. Malaga’ya dönüşümüzde son futbol maceramız ise Real Madrid-Real Sociedad maçı. Ucuz menülerinden tutun da (buz kovası içinde 5 şişe bira 3 euro), mekana gelmiş ünlülerin fotoğraflarının sergilendiği duvarları ve bir sokakta 3-4 ayrı mekanda açılmasına kadar Bambi Büfe’nin İspanya versiyonu diyebileceğimiz Tragatapas’ta maçı İspanyol “kahve amcaları ve dayıları” ile beraber izliyoruz. Arkamızda oturan 60’lık Real Madrid sevdalısı dayı maçın başında Ancelotti’nin takımı 2-0 öne geçince ısmarlıyor biraları, ısmarlıyor XXL hamburgeri, ısmarlıyor tavada kalamarı. Sonra San Sebastianlı gençler o bifteği midesine oturtuyor tabii. Sociedad’ın 3. golü de gelince bizimki hesabı isteyip hesap gelene kadar Casillas’a yükleniyor, ne dediğini anlamıyoruz ama ses tonu ve saydırmasından “Iker bi topu da çıkar Iker” dediğini tahmin edebiliyoruz. Sociedad 2-0’dan dönüp 4-2 alıyor maçı. Biz de 2 gün sonra uçağa atlayıp Hollanda’ya dönüyoruz. Yazıyı kapatırken Yahya Kemal Beyatlı’nın dizelerine kulak vermekte fayda var. Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü, göğsünde yosma Gırnata’nın en güzel gülü, altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir, İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir, gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle, her kalbi dolduran zile, her sîneden: ‘Ole!’...Yaa dostlar haybeye Dört Aruzcular kulübüne girilmiyor...