İslâm Tecdid Geleneği ve Musa Carullah Bigiyef

Transkript

İslâm Tecdid Geleneği ve Musa Carullah Bigiyef
Dr. Mehmet GÖRMEZ
İSLAM TECDİD GELENEĞ1 VE MUSA CARULIAH B İGİYEV
İslam tecdid geleneği derken, genel bir temayül olarak 19. asırla başlatılan ve
kimilerinin İslam çağdaşçılığı veya islam modem izmi, bazılarının da İslami yenilikçilik, dini intibah ve teceddilt veya reformizm olarak adland ırdıklan düşünce
hareketlerini kastediyor değ ilim. Hatta Musa Carullah' ın yetiştiği çevrede neşvü
nema bulan ve daha çok bir yenilikçi maarif hareketi olarak ortaya ç ıkan usul-i
cedid veya cedidcilik olarak şöhret bulan hareketi de kast etmiyorum . 1 Zira Musa
Carullah'ın da sık sık dolaylı da olsa ifade ettiği gibi, başlangıçtan itibaren bünyesinde ictihad gibi bir müessesenin varl ığını bulunduran, hatta ictihadı hayatın en
büyük farizas ı olarak gören bir düşünce geleneğinde, tarihin her anında ortaya
çıkan problemlere, islamın evrensel mesajını esas alarak yeni çözümler getirmek
anlamında tecdid hareketini 19.yüzy ıldan başlatmak doğru olmasa gerektir. Kaldı
ki, Carullah'a göre ictihad, naslardan hüküm çı kartmak, yani istinbat değil, islamın, her asırda hayat ile olan irtibatını kurmaktır.2
Yanlış olmakla birlikte Islam tecdid gelene ğini 19. yüzyılda başlatanlann, böyle
bir hareketi Mısır'da Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh ve Re şit Rıza; Hind
alt kıtasında Seyyid Ahmet Han, Muhammet Ikbal ve Fazlurrahman gibi isimlerle
sınırlı tutmaları -eğer kasıtlı değilse- ya dönemin sosyo-politik şartları ya da bu sahalarda araştırma yapanların, idil-Ural bölgesinde yetişen Abdunnask Kursavl, Şihabuddin Mercani ve Musa Carullah Bigiyev gibi şahsiyetlerden habersiz olmaları
ile izah edilebilir.
Gerek hayatında ve gerekse vefatından sonra Musa Carullah' ı gerek övmek ve
gerekse yermek için değerlendirenlerin kendilerince atfettikleri olumlu veya olumsuz anlamda bir reform hareketi içinde göstermeye çalıştıkları doğrudur. Ancak
mühim olan yaşadığı asırda tartışılan her meselede eser vermiş bir şahsiyeti başkalarının nasıl tanımladığı değil, onun kendisini nerede gördüğü ve eserlerinde ne
dediğidir.
Henüz 1911 yılında Türkiye'de Haşim Nahid Türkiye için Nectit ve rtild yolları adlı eserinde şöyle demişti: "Hnstiyanlar içinde hakikatperest bir müceddit
anladıklan dakikadan itibaren ağır zincirlerin halçıktı, İncili tercüme etti ve
1 Cedidcilik hareketi ve Musa Carullah' ın bu hareket içindeki yeri konusunda henüz yeni tamamlanan
ve İbrahim Maras tarafından hazırlanan " İdil-Ural Tiirkleıinde Cedidcilik (yenilikçilik) Hareketi
(1850-1917)" adlı doktora tezine mtiracat edilebilir.
2 Bk. M. G&Wlab, Likamiyat Kazan, 1907, s. 28, 62.
123
kalan çözülmeye, Allah' ın vekili gibi gözüken papazlar küçülüp İncil'in ilahı yükselmeye başlad ı. Nihayet fikrin ve vicdan ın esaretini kırmaya muvaffak oldular. İslamiyet'in Luther'i de şimdi Asya'da zuhfır etti. Bu müceddit, bu müceddid-i din
Kazan'll Musa Bigiyev'dir."3
Bundan iki yıl sonra, 1913 yılında Rusya'da yaşayıp Rus basınında Alisev imzası ile makaleler neşreden İngiliz yazarı Williams, büyük Rus fikir dergilerinden birinde Musa Carullah hakkında "Müslüman Luther'i" ba şlıklı bir makale kaleme alır.
Makalede Musa Carullah' ın islarra bir reform hareketi ba şlattığını, bu hareketin
bütün islam dünyasına yayılacağını iddia etmiş ve onun bir müslüman Luther'i olacağı fikrini ileri sürmüştür.4
Musa Carullah hakkında bu ve buna benzer pek çok de ğerlendirme yapıldığı
doğrudur. Ayrıca bu değerlendirmeler Musa Carullah'ın hasımları tarafından da
hep aleyhine kullan ılmıştır.
Oysa Musa Carullah'ın "efkar-ı islamiyede bir inkılab hareketi meydana getirmek" gibi bir gayesi olsa da5 "reform", " ıslahat-ı diniye" ve "islamiyeti medeniyete tatbik" sözleri onun en çok hoşlanmadığı ifadelerdir.
"Büyük Memularda Ufak Fikirler" adlı eserinde şöyle demiştir: "Bir çok meselede
ehl-i ilmin reylerine, mezheplerine hatta bazen icmalanna muhalefet etti ğim doğrudur.
Ancak ben her meselede islamın öğretilerine cemal olabilecek ciheti iltizam ederdim.
Hiçbir meseleyi kuru iddia olsun diye yahut reformatörlük hevesiyle yazmad ım."6
Edebiyet-ı Arabiye'de ise şöyle demiştir: "Kütüb-i Fıkhıyye talimlerini zamanın
cereyanlarına tevfik etmek hevesleri bende yoktui. Hayat ın zaruretleri karşısında
islamın hükümlerini terk etme acizli ği de bende yoktur."7
Bir başka eserinde şöyle der: "Benim nazarımda islamiyet ıslahat-ı diniyelerin
hiçbirine muhtaç de ğildir. İctimai, dini ve siyasi hastal ıklar islamiyette de ğil bizim
özümüzdedir. 0 öldürücü hastalıklardan arınmak için çarelerini aramak elbette lazımdır. Hrıstiyanlık dünyasında reforrnasyon devri vard ı. Lakin islam tarihini Hrıstiyanlık tarihine taklid ettirmek doğru değildir."8
Bir diğer eserinde de şunları söylemiştir: "Bizde nam ucuzdur. Liberal laflardan
dem vurup bir iki kitap yazsa reformatör olur. Lakin ben şu güne kadar 25'den
fazla yazdım ise de bundan sonra belki daha fazla yazsam da ucuz pahaya verilecek reformatörlük lakaplannı islamiyet şerefine bir kenara bırakırım. Benim nıhumun izzetinde ref ormatörlük lakaplan ziynet olamaz. Nebiy-i Kerim Hz. Muhammed (sav)'in fuytizat- ı nebeviyesinden feyiz alıp durucu insan Luther'in
kemaline meskenet elleri Lızatamaz."8
3
4
5
6
7
8
9
Haşim N'Ahid, Türkiye için Necat ve hit& Yollan, Istanbul, 1911, s. 213
bk. Togan, Zeki Velidi, Tasvir Gazetesi, 24 Eylül, 1947.
Bk. M. arullah, Uzun Günlerde Raze, Kazan, 1911, s. 12
M. Carullah, Büyük Mevzuarda Ufak Fikirler, Peterspurg, 1914, s. 92
M. arullah, Edebiyat-lArabiye, ile ulüm-i islamiye, Kazan, ty. s. 17.
Büyük Mevalarda Ufak Fikirler,5.
M. Carullah, Mülahaza, Kazan, 1909, s. 53.
124
Musa CArullah' ın Kur'an, sünnet, icma ve kıyas gibi islamın en temel kaynakları hakkında yeni gibi görülen pek çok fikir serdetti ği, yaşadığı dönemde gerek
müslümanların ve gerekse insanlığın yaşadığı pek çok probleme geleneksel din anlayışım ızın hiçbir çözüm getiremeyeceğini ve dolayısıyla pek çok yeni öneri de bulunduğu doğrudur. Ancak bütün bunları yaparken Musa Carullah' ın pek çok konuda diğer yenilikçilerden farklı bir çizgide yer ald ığını söyleyebilirim.
Ben burada Musa Carullah' ı 19. asırda islam tecdid hareketinin önciileri olarak
bilinen diğer şahsiyetlerle mukayese edecek de ğilim. Bunun bir tebliğin sınırlarını
aşacağı muhakkaktır. Ancak bir ön fikir vermesi bakımından bazı millahazalarımı
ifade etmekle yetineceğim:
1. Musa Carullah' ın çağdaşı olan pek çok tecdid hareketi ve bu hareketlerin
önctilerinde "tecdid", bilhassa ritiellere ait bir takım bidatlerle mücadeleye
indirgenirken, Musa Cârullah'a göre tecdid (kald ı ki kendisi bu kavramı pek
kullanmaz) sosyal hayatı Kur'an ayetleri, Nebilerin öğretileri, ictima ayetleri,
tabiat ayetleri ve akl- ı selirn ışığında yeniden tanzim etmektir.°
2. Çağdaşı pek çok tecdid hareketinde tevhide yapılan aşırı vurgu ile insanın
teşri veya yasamaya dair her türlü faaliyeti bir nevi şirk olarak değerlendirilirken, Musa Carullah insanın sadece ictihad yetkisinden de ğil,
teşri yetkisinden de söz etmiştir.
Musa Carullah'a göre insan ın yeryüzünde hilafeti iki kısma ayrılır:
a. Tabiatta hilafet
b. Teşri'de hilafet
Allah: "Ben yeryüzünde bir halife yarataca ğım" derken bu her iki vazifeyi de
kast etmiştir. Tabiat dünyasında tasarruf vazifelerine halife lulınmış insan teşri vazifelerinde de elbette halife kılınmıştır. Hilafet şerefi sadece tabiatı mamur etmekte
değil, heyet-i ictimaiye külliyelerinde ders okuyup imtihan olmu ş insanoğluna şeref
olarak verilmiş bir imtiyaz, bir miikafât ve bir şArilik ve hukukşinaslık diplomasıdır. n
İnsan kendi hayatı için yiyecek, giyecek ve mesken ihtiyaçlarını nasıl arayıp buluyorsa, medeni hayatı için zorunlu olan tedbirleri ve kanunlar ı arayıp bulacaktır.
Birincisini tabiat hazinelerinden, ikincisini de Kur'an ayetlerinden, Nebilerin ve hekimlerin öğretilerinden ve ictima ayetlerinden çıkarıp tatbik edecektir.12
Musa Carullah'a göre nübilvvetin sona erişi insan aklının rüşdüne ermesi, velayet, ehliyet ve ihtiyar yetkisini kazanması demektir. insanlık asırlarca Allah' ın
gönderdiği peygamber vasıtasıyla terbiye edildi. En son muallim olmak üzere
Nebiy-i İslam Hz.Muhammed'in gönderilmesi artık aklın, vasilerin himayesinden ve
velilerin terbiyesinden"Azad kalabilece ği anlamına geliyordu. Kitab ve hikmetin bu
10 Bk. M. arullah, Şeriat Esaslan, Kazan, 1915, s. 12.
11 Şeriat Esaslan 5-7
12 a.y.
125
son en büyük muallimi kebir Nebiyy-i islam Hâterni.il-Enbiya Muhammed
Emin'in beliğ lisanıyla hem de Medine'nin ilk yıllar ında "Muhammed sizden hiçbir
adamın babası değildir. Fakat o, Allah' ın Raseli.i ve peygamberlerin sonuncusudur..." 13 Denilmiş olması ilahi bir mtijdedir. Bu ilahi miijdeye göre akıl, liyakat ve ehliyetine kavu şmuş vasiler himayesinde hukuksuzluktan, veliler terbiyesinde şakirdlikten necat bulmuştur.
Zira aramak ve bulmak insan ın akıl irade ve ihtiyarını terbiye eder. Her şey hazırlanmış olsa idi insanlar tembel olurdu. Herşey beyan kılınmış olsaydı aklın klymet-i harbiyesi kalmaz, insanın ihtiyannda faaliyet bulunmazd ı.
3. Hanbeli İbn Teymiye ile Kaliki Ebu ishak eş-Şatibi arasında yapılacak bir
mukayese, Musa Carullah' ın başlatmak istediği tecdid ile diğer bazı tecdid hareketleri arasında yapılmış bir mukayese sayılacaktır. Zira Usul'den çok funi ile ilgili meseleler üzerinde duran ibn Teymiye, neo selefi olarak bilinen yenilikçilere ne
kadar ilham kaynağı olmuşsa, fıluh usulünde yenilik yapan, Kur'an ve sünneti yorumlarken laf zın delaletinden çok ş'Ariin maksadını ve toplumun maslahatını esas
alan Ebu ishak eş-Şâtibi Musa Carullaffa o derece kaynaklık etmiştir.
4. Herhangi bir dünya görüşü anlam ve tutarlılığmı nihai atıf çerçevesi olarak
adlandırabileceğimiz bir paradigmada bulur. Bu açıdan bakıldığında, eleştirilebilecek pek çok yönü olmakla birlikte, Musa Carullah'ın hiçbir meselede bu
paradigmayı yok saydığı iddia edilemez. Ancak, o kendi dar düşünceleri islamın
nihai atıf çerçevesi olarak görenlerle de hep mücadele etmiştir. Kelamcılan topyekOn karşısına alması da bundandır. Ona göre bu paradigma üç esas üzerine bina
edilmiştir:
a. Halis tevhid inancı
b. Ahiret inancı
c. Hayat-ı insaniyede hidayet yollan
Bu sonuncusu Allah' ın bizzat insanlara verdiği haklar, vazifeler ve ahlak ilkelerinden ibarettir. Bunlar evrenseldir ve hiçbir zaman değiştirilemez.14
5. Yenilikçi hareketlerde en önemli sorun islamın değişkenleri ile sabitelerini
tespit etme knterleridir. Musa Cartıllah bunları belirlerken dış etkenlerden çok islamın iç dinamiklerini esas almıştır. 0 Şatibi'den aldığı.ilhamla bunu Usul'ud-Din
ve usul-i filch çerçevesinde yapmaya çalışmıştır.
Musa Carullah'a göre; insanl ık medeniyet derecelerine tabiatm hareminde ve
nıbubiyetin hadanesinde asırlarca eğitilerek ulaşmıştır; hayatın kanunlanna ve maişetin hukuklannı hayat mekteplerinde uluhiyyet muallimleri huzunındı okuduğu
derslerden öğrenmiştir. Bu sebeple şedatler asırlann, zamanların ve milletlerin değişmesi ile değişmiştir. Binaenaleyh tekamül sünnet-i ilahiye'sine tabi olmak üzere
13 33. Alızab, 40.
14 Şeriat Esasları, 24-32.
126
islam şeriatı kendisinden önceki bütün şeriatlerin kemale ermiş bir nilshası olmuş,
medeniyet tarihi boyunca zaman ın elinde ıslah edilerek gelen bütün şeriatlerden
sonra şeriat-ı ilahiye olmak sıfatıyla nazil olan islamiyet, evvelki bütün şeriat ve kanunlar ın saf cevherlerini ve güzel esaslannı cem ederek insanl ık dünyasına evrensel bir rahmet olmuştur.15
Ancak ona göre Kur'an- ı Kerim'in nasslan ve Şari-i Hakim'in masum lisan ı ile
beyan edilen hilkümler iki k ısma ayrılır:
a. Ahkam-ı Ibtidaiyye
b. Ahkarn-ı Vifakiyye
Ahkam-ı ibtidaiyye, herhangi bir şeye tabi olmayıp insanların insanlık cihetiyle
zaruretlerine, hacetlerine, kemallerine, hukuklanna, vazifelerine ve edeplerine ait
hükümlerdir. Bu hükümler, fed konularda değişebilse de esas bakımından değişim
kabul etmezler. Yani ebedi ve evrensel hilkürnlerdir. Ahkarn-ı Vifakiyye ise asrın
derecesine, vaktin ehernmiyetine, Inekan ın haline Ommetin tabiat- ı edebiyesine,
ahvalin iktizasına ve halin hususiyetine göre vaz' kılınmış 1-ıükümlerdir. Bu tür hilkümler adalet, doğruluk ve hakkaniyet esaslarına uyduğu sürece kabul ve tatbik
edilir. Ancak ebedi ve evrensel olmazlar, zaman ın ve mekanın haline, halkın tabiatına ve ahvalin iktizasına göre değişirler.16
Musa Carullah'a göre Kur'an-ı Kerim insanın hayatına dair öğretilerini ve sosyal hayatın esaslarını iki şekilde beyan etmiştir.
a. Tandid ve tayin tariki
b. Tandidsiz beyan tariki
Yani Kur'an'da bazı hilkümler, sebepleri, şartları ve rilkünleri ile birlikte bir
takım kayıtlara bağlanarak ifade edilirken, bazı hilkümler herhangi bir sınırlamaya
tabi olmadan, herhangi bir kayıtla takyid edilmeden ifade edilmi şlerdir. Mesela taabbudi olan esaslarla Şeair-i islamiye olarak adlandırılan birtakım uygulamalar birinci tarikle ifade edilmiştir; yani On bunların rükünlerini, şartlarını, sebeplerini ve
edeplerini bütün yönleriyle izah etmi ştir.
Diğer taraftan yeryüzünde adaleti ayakta tutmak, toplumsal hayat ın nizamını
tesis etmek, insanlar arasında barış ve huzuru temin etmek, aile nizam ını muhafaza etmek ve ahlaklı bir toplum oluşturmak için gönderilen hilkümler ikinci
tarzda, yani tandidsiz beyan tarikiyle ifade edilmişlerdir.
İşte Carullah'a göre Kur'an-ı Kerim'de tandid ve tayin tarikiyle ifade edilen hilkümler sabittir, hiçbir zaman değişmezler. Salt ibadet ile ilgili olan hükümlerin
neden değişmeyeceği malumdur. Şeair-i islamiye olarak adland ırılan bir takım uygulamaların değişmezliğini ise islamiyetin kendi mensuplar ının lisanlarını tevhid
şian ile tezyin etmek, yüzlerini ayn ı kıbleye çevirerek, birlik oluşturmak, her yerde
15
16
Şeriat Fçaslan, s. 2.
Şeriat Esasları 16-23.
127
ve her ası rda müslümanlara tek bir ruh, tek bir kimlik ve haviyet kazand ırmak istemesine bağlamıştır.
Ancak ona göre ikinci şekilde, yani tandidsiz beyan tarikiyle ifade edilen hakümlerin uygulanması insanlara bırakılmıştır. Şari-i Hakim, bu konularda akl- ı selimin deraletini, tab-i selirnin zevkini ve basiretin rehberli ğini kabul etmiştir. Kaldı
ki, milletlerin tabiatları, zamanların ihtiyaçları ve mekanların özellikleri her bakımdan farklılık arzeder. Binaen aleyh, her millet kendi asr ına, tabiatına iklim ve
coğrafyasına göre intizam kanunlarını , adalet usullerini ve idare esaslarını kendi
aklı , iradesi, ihtiyarı ve tecrübesi ile tespit eder 17
17
Şeriat Esasları, s. 6-10.
128

Benzer belgeler