bu bağlantıda - Sınır Tanımayan Doktorlar

Transkript

bu bağlantıda - Sınır Tanımayan Doktorlar
30
HE
KİM
-4
YIL 0 - 5
IN 0 I D 55
OL - 6
DU 0
RA - 65
NL - 7
AR 0
LİK
Antalya Tabip Odası Dergisi • 14 Mart Özel Sayısı • 2016
ı
m
a
r
y
a
B
p
ı
T
t
r
a
M
!
4
n
1
u
s
l
o
u
l
kut
Özel hastane hekimliğinde
işçi/patron dönemi
DİSK Genel Sekreteri Dr.
Arzu Çerkezoğlu’yla söyleşi
Hekim Sendikası
ne umduk, ne bulduk! 4A mı desek, 4B mi? kurtarıcı olabilir mi?
Aile Hekimliği deneyimi;
TE
...tarihten köşe taşları...
Çocuk felci için çoklu
akciğer desteği, 1950
EDİTÖRDEN
Protez bacak, 1890
HEKİM GÜNCESİ
Antalya Tabip Odası Dergisi
14 MART 2016
TIP BAYRAMI ÖZEL SAYISI
Raşitizm tedavisi
için bronzlaştırma
yöntemi.
1918’den bir
radyoloji hemşiresi.
Omurga eğriliğini
kontrol için
skolyoz tedavisi.
SA Hİ Bİ
Antalya Tabip Odası adına
Dr. Ertan YILMAZ
YA Z I İ Ş L E R İ M Ü D Ü R Ü
Dr. Egemen AKTAŞ
E D İ TÖ R
Dr. Ö. Okan CİNEMRE
YAY I N KU R U LU
Prof. Dr. Ertan YILMAZ
Dr. Egemen AKTAŞ
Dr. Halil DURAN
Dr. İbrahim ÇELİK
Dr. Niyazi Nefi KARA
Dr. Nejat ERGÜN
Dr. Zekiye ÖZDEMİR
Dr. Ömür Okan CİNEMRE
Dr. Safa Nihan KEYSAN
1855’teki bu
ameliyat eter
yardımıyla yapıldı.
DA N I Ş M A KU R U LU
Dr. Nihan KEYSAN
Dr. Tolga TEMEL
Dr. Metehan AKBULUT
Dr. Nursel ŞAHİN
Dr. Cezmi Çağrı TÜRK
1750’lerde
doğum sandalyesi
1920’de kullanılan
elsiz fizyoterapi
yöntemi
Akıl hastaları
böyle tutuluyordu
2
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
TA SA R I M & BA S K I
ODAK DİJİTAL
(242) 243 25 19
ADRES
ANTALYA TABİP ODASI
Meltem Mah. 3808 Sokak
Sağlıkçılar Apt. Kat: 3
Muratpaşa / ANTALYA
Tel: (242) 237 50 75 - 237 11 88
Faks: (242) 237 37 48
Dr. Ö. Okan Cinemre
Merhaba
Ü
lkemiz zor ve sıkıntılı bir dönemden geçiyor, gerçi
kendimi bildim bileli sürekli zor dönemlerden geçeriz.
Gündem o kadar hızlı değişiyor ki sağlık alanındaki
yapılan uygulamaları izlemek giderek zorlaşıyor. Ne yazık
ki yaşam hakkının korunamadığı ve kent merkezlerinde bile
her an ölümle yüz yüze kalabileceğimiz günler yaşıyoruz.
Yanı başımızda devam eden savaşın etkisi mesleki kaygıların
ötesinde gündemimize giriyor. Doktor odasında, öğle
yemeği arasında, nöbette veya konsey yaparken bile ülke ve
dünyada olup bitenler ana sohbet konumuz oluyor.
Bütün bu kargaşa altında sağlık alanındaki sorunlar giderek
katlanılması zor hale geliyor. Öylesine çok işlenmesi gereken
konu var ki seçmekte zorlanıyor insan.
Bu sayımızda temel sorunlara değinelim istedik. Aile
hekimleri ciddi baskı ve dayatmalarla boğuşuyor, onların
sesine kulak verdik. Özel hastane hekimleri de hareketli
günler geçirdi ve bu konuda da meslektaşlarımızı haberdar
edelim istedik. Yine can alıcı sorunumuz tıp eğitimini ele
aldık ve akademik özgürlük neden gereklidir sorusuna yanıt
aradık. Kamuda çalışan hekimlerimiz için değiştirilmesi
gündemde olan 657 sayılı yasayı masaya yatırdık...
Sağlık öylesine geniş bir alanı kapsıyor ki duyarsız kalmak
olanaklı değil! Dağdaki mermer ocağından bize ne
diyemedik...
Gergin mesleki ortam bazı arkadaşlarımızı daha fazlasını
istemeye sevk ediyor; 10 günü dağlarda motosiklet üstünde
geçiren bir arkadaşımız yaşadıklarını paylaştı bizlerle...
Özellikle titiz ve özverili çalışmalarından dolayı grafik
tasarımcımız sevgili Sefa başta olamak üzere katkı veren
tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederiz
Yorucu ancak keyifli bir süreç sonunda hazırladığımız
dergimizi sizlerin beğenisine sunuyoruz...
[email protected]
www.antalyatabip.org.tr
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
3
YÖNETİM KURULU’NDAN
Değerli meslektaşlarım;
T
Dr. Ertan Yılmaz
Antalya Tabip Odası Başkanı
UMUŞ
Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır..
Parmağını sürsen elmaya,
rengini anlarsın..
Gözünle görsen elmayı,
sesini duyarsın...
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır.
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.
ıbhane-i Amire olarak bilinen
Tıbbiyenin açılış tarihi olan
14 Mart 1827 bizim için çok
anlamlı bir gün. Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi ve arkadaşları tarafından Tulumbacıbaşı Konağında
açılan bu mektep, o ana kadar açılmış olan mekteplerin hepsinden
farklı. Çağdaş ve bilimsel eğitimin
simgesi olan mektepte, tanışan
tıbbiyeliler, tıp doktoru olmanın
yanında, toplumun ve ülkelerinin
ihtiyacı olan her yerde sorumluluk
alabildiler.
Osmanlı’nın son döneminde hasta
adamı iyileştirmek için istibdattın
karşısında; Çanakkale’de ve diğer
tüm cephelerde emperyalizmin
karşısında; 1919’da İstanbul’da
işgalin karşısında; Sivas’ta mandacılığın karşısında; Ankara’da ise
bağımsızlık savaşının yanında durmayı mesleklerinin gereği olarak
gördüler. Cumhuriyet ile birlikte
ülkenin kalkınması için ne yapılması gerekiyorsa onu yaptılar. Onlar
Nedensiz bir çocuk ağlaması bile,
Şanizade Ataullah, Mustafa Behçet
çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır... Efendiler, İbrahim Temo’lar, Adnan
Adıvar’lar, Rıza Nur’lar, Refik SayEdip Cansever
dam’lar, Hulusi Behçet’ler, Behçet
Uz’lar, Nusret Fişek’ler, Türkan
Saylan’lar ve adını sayamadığımız
binlerce tıbbiyeli.
Değerli meslektaşlarım
Ülkemizde modern tıp eğitiminin
başladığı gün olan ve «Tıp Bayramı» olarak kutlanan 14 Mart gününün, ülkemizin ve mesleğimizin
içinde olduğu ağır koşullar altında
bayram olarak kutlanması her yıl
biraz daha güçleşiyor.
İnsanlığa, halkımıza, mesleğimize
ve hekimlere, yönelik olarak sistemin reva gördüklerine baktığımızda
bayram günümüzde; güzel sözler
söylemek ne yazık ki olası değil.
Hekimlerin her geçen gün gelirleri azalmakta, çalışma koşulları
4
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
ağırlaşmakta, uygun çalışma
ortamlarında iyi ve nitelikli hekimlik yapabilmek giderek olanaksızlaşmakta, hekimler yaşamlarını
sürdürebilmek için ikinci, hatta
üçüncü işlerde çalışmak zorunda
kalmakta, kısacası yorgun günler-yorgun geceler hayatımızın bir
parçası olmaya devam etmekte.
Değerli meslektaşlarım
Ülkemizde, zor bir dönemden
geçiyor. Siyasette, ekonomide,
sokaklarda ve toplumsal yaşamın
her alanında gerilim ve kriz giderek
tırmanıyor.
Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede
yaşıyor olmanın tüm sonuçları,
hekim kimliğimizle birlikte, yurttaş
kimliklerimiz dolayısı ile gene bizi
buluyor. Mesleki sorunlarımızın,
toplumun ve halkın sorunlarından
ayrı tutulamayacağını da biliyoruz.
Dünyamızda ve bölgemizde işgaller, savaşlar durmuyor; bombalar,
silahlar susmuyor zenginler dünyayı paylaşamıyor. Kapitalizmin
vahşi dişlileri arasında öğütülen
emeklerle, emekçilerle; savaşlarla,
işgallerle; patlayan bombalarla,
yıkılan ümitlerle...
Değerli meslektaşlarım
Ölümler üşüştü gündüzlerimize
gecelerimize. Her yer ölüm oldu.
Ölümler acı, ölümler ağır ve ölüm
her zaman erken.... Yetmiyor
kelimeler ölümleri anlatmaya...
İnsanlarımızın ölümü yüreğimizi
yakıyor….
Şiddetten beslenen çevreler, insanımız arasına düşmanlık tohumları
ekiyor. Ölümlere karşı yaşamı ve
kardeşliği savunmak cesaretini herkesten önce biz hekimler göstermeliyiz. Halkımızı kutuplaşmalara
yönelten her türlü silah kullanımının karşısına cesaretle , «Bir arada
yaşam” talebi ile karşı çıkmalı ve
asla bundan vazgeçmemeliyiz.
Artık ölüme doymuş ülkemizde
kardeşlik baharına hepimizin ihtiyacı var.
Tarihin ilk çağlarından beri bu topraklarda hekimlik yapıyoruz, bugün
de buradayız; hekimlik mesleğinin
onurunu korumaya devam edeceğiz.
Değerli meslektaşlarım
Ağrısını, acısını, ıstırabını dindirdiğimiz, sağlığına kavuşturduğumuz
insanlarımızdan, hayata döndürdüğümüz hastalarımızın sunduğu
şükran duygularından, ameliyat
ettiğimiz yaşlı amcaların, teyzelerin
gözlerindeki yaşama sevincinden,
kızamığını, zatürresini, havalesini
tedavi ettiğimiz çocukların yanağımıza kondurduğu öpücüklerden,
dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarımızın zor günlerimizdeki
evrensel dayanışmasından aldığımız güçle hekimlik mesleğimizi icra
ediyoruz
Ülkemizde yaşanan olumsuzluklar
elbette sadece hekimlik ve sağlık
alanı ile sınırlı değil. Ülkemizin
havası, suyu, taşı, toprağı, deresi, ormanı, en önemlisi insanı bir
karanlığa sürükleniyor.
Türkiye’nin her alanda neo-liberalizmin yönlendiriciliğinde dönüşümden geçirildiği, tüm kamusal
hizmetlerin sermayeye devredilip, kamunun adeta yok edildiği;
ormanların, kıyıların, suyumuzun,
toprağımızın birilerine peşkeş
çekildiği; kentlerin “dönüşüm” adı
altında ranta tahvil edildiği; yolsuzluğun, rüşvetin, her türlü pisliğin
ortaya apaçık döküldüğü; baskının,
zor kullanımının, zorbalığın tavan
yaptığı; torba yasalar, torba davalarla adeta bir toz bulutu ardında
ülkemizin yeniden şekillendirildiği
bir dönemi yaşıyoruz. Ülke tarihinin
en acı iş cinayetlerini yaşıyoruz.
Olumsuzlukların sıradanlaştığı
günler yaşıyoruz... İsyanımız karanlığın sıradanlaşmasınadır. İsyanımız
gericiliğin sıradanlaşmasınadır. İsyanımız, emperyalizme ve işbirlikçilerinedir. Ve isyanımız karanlığadır!
Değerli meslektaşlarım
Antalya Tabip Odası olarak, dünyanın, ülkemizin, insanımızın ve
üyelerimizin içinde bulunduğu
bu günkü koşullarda, bir meslek
örgütüne, bir mesleki demokratik
kitle örgütüne düşen görevlerin
güçlüğü, büyüklüğü ve bunlara karşı sorumluluklarının bilincindeyiz.
Bizler meslek alanımızla ile ilgili
her konuda korkmadan, sinmeden,
geri adım atmadan, eğilip bükülmeden doğruyu söylemeye devam
edeceğiz.
Değerli meslektaşlarım
Hepimiz kendi yaşamını insanlığın
hizmetine adamış bir mesleğin uygulayıcıları, hekimler olarak, hangi
zor koşul altında olursak olalım
insan yaşamına saygı göstermeye
and içtik.
Olumsuzlukların
sıradanlaştığı
günler yaşıyoruz...
İsyanımız karanlığın
sıradanlaşmasınadır.
İsyanımız gericiliğin
sıradanlaşmasınadır.
İsyanımız,
emperyalizme ve
işbirlikçilerinedir. Ve
isyanımız karanlığadır!
İnsan yaşamına adanmış mesleğimizden aldığımız yetkiyle hekimlik
yapıyoruz.
Değerli meslektaşlarım
Ülkemizde yaşananlara karşı; şimdi
tam da; karanlığa karşı aydınlığı
savunma zamanı.
Şimdi tam da baskıcı, otoriter yönetim anlayışına karşı, özgürlük ve
demokrasiyi savunma zamanı.
Şimdi tam da ırkçı ve milliyetçi
anlayışın beslediği linç kültürüne
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
karşı, bir arada kardeşçe ve barış
içinde yaşamayı savunma zamanı.
Şimdi adaleti ve eşitliği savunma
zamanı.
Şimdi tam da, bağımsız, eşit, özgür,
demokratik bir Türkiye için mücadele etme zamanı. Şimdi tam
da gericiliğe, neoliberalizme karşı
mücadele etme zamanı.
Şimdi tam da geri adım atmadan
temel hak ve özgürlüklere sahip
çıkma zamanı.
Değerli meslektaşlarım
Antalya Tabip Odası olarak Tıbbiyelilik ruhunun verdiği heyecanla, her
zaman inatla ve ısrarla hem toplumun hem de sağlık çalışanlarının
yaşadığı sorunları, bulduğumuz
her ortamda bundan sonra da dile
getirmeye devam edeceğiz.
Sevgisiz, hürmetsiz, değerbilmez
yöneticilere rağmen, korkusuzca
yapmaya da devam edeceğiz.
Aydınlık bir Türkiye ve aydınlık bir
gelecek için; Antalya Tabip Odası
olarak bir büyük sorumlulukla ve
öznesine insanı koyan bir çalışma
anlayışı ile meslek alanımız üzerinden ülkemiz için, halkımız için,
insanımız için doğruları söylemeyi
sürdüreceğiz.
Antalya Tabip Odası olarak son iki
yılda olduğu gibi bugün de meslek
çıkarlarımızın ülkemizin ve halkımızın çıkarları ile örtüştüğünün bilinciyle yolumuza devam edeceğiz.
Her 14 MART’ta olduğu gibi 2016 14
Mart’ında da savaşın, eşitsizliklerin,
adaletsizliklerin dünyamızdan yok
edildiği, olumsuzluklarla dolu sağlık sistemimizin iyileştirildiği, halkın
sağlığının öncelik haline getirildiği,
hekim ve sağlık çalışanlarının bu
öncelik içerisinde hak ettikleri koşullara kavuşturulduğu bir UMUDU
paylaşıyor ve “HERŞEYE RAĞMEN”
Tıp Bayramınızı kutluyorum.
Şimdi, yeni bir başlangıç zamanı.
“Başka bir yaşam, başka bir Türkiye,
başka bir dünya” için ümitlerimizi
tazeleme zamanı...
Şimdi mücadele etme zamanı...
5
ODA’NIN GÜNCESİ
Olağan Ara
Genel Kurul
yapıldı
İki yılın ardından…
N
eticede hepimiz hekimiz ve
gün içinde yapmamız gereken asli işlerimiz var. Tabip
odasında çalışma yürütmek günlük
24 saati 25, hatta 26 yapmakla
mümkün olabiliyor bazen. Zaman
zaman yorulduğumuz da oluyor elbet. Keşke başka insanlar da katılsa ve birlikte bu çalışmayı yürütsek
diyoruz. Çünkü sağlık alanında çok
fazla sorun var ve çözümü için ilk
koşul hekimlerin odalarına sahip
çıkması…
Sağlığın en önemli üreticisi hekimler tam bir örgütlülüğün içinde
bulunabilseler; amasız, fakatsız,
halkın sağlık hakkı ve kendi hakları
için emek verebilseler…
İşte en önemli yorgunluk kaynağı,
bu çok basit çözümü hayata geçirememek…
Ve bütün bu zorlukları zaman
geçtikçe güzel anılar olarak hatırlamamızın en önemli nedeni ise elde
ettiğimiz kazanımlar ve meslektaşlarımız ile paylaştığımız güzel
anlar…
Hekimlerden çok sık duyduğumuz
“tabip odası bizim sorunlarımızla
ilgilenmiyor” sözünün yerine farklı
farklı alanlarda çalışan meslektaşlarımızdan, “tabip odasının yanımızda olduğunu biliyoruz” “yapılan
6
Dr. Egemen AKTAŞ
Antalya Tabip Odası
Genel Sekreteri
çalışmaları görüyoruz” ifadelerini
duymak mutluluk verici oldu. Bunu
sağlamak için yaptığımız en önemli
iş yönetim kurulu toplantılarını
tüm hekimlere açık olarak yapmaktı. Aile hekimlerinin haklı ve bedel
ödemeyi göze alan mücadelelerinde yanlarında olmaya çalıştık.
Özel hastanelerde çalışan hekim
arkadaşlarımızla, yaşanan sorunlara yönelik çok sayıda toplantı
gerçekleştirdik. İlk kez geniş bir
katılımla kendi sorunlarına sahip
çıkan hekimler yan yana gelebilmenin gücünü hissetiler. O toplantılara katılan birçok arkadaşımızın
olumlu görüşleri, iyi ki oda çalışması için emek veriyoruz dememize
neden oldu. Bizlerin örgütlüyken
güçlü olacağını hissettirdi. Asistan
hekimlerden emekli hekimlere
kadar birçok toplantı ve etkinlik
düzenleyerek buradan elde edilen
olumlu sonuçları diğer odaların
deneyimleriyle harmanladık.
Bilişim ve iletişimin etkin kullanımını sağlamak için web sayfamızı
odamıza yakışır hale getirdik,
sosyal medyada da odamıza ait
hesaplar oluşturduk.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dergimiz Hekim Güncesi’ni görsel
ve içerik olarak zenginleştirdik.
Sağlık alanını ilgilendiren her
konuda görüş bildirmek, gerektiği
yerde baskı unsuru olmak TTB kanununda ifade edilen görevimizdir.
Görevi yaşatmak olan bir hekimin
halkın sağlığını ve yaşama hakkını
savunmasından daha doğal bir şey
olamaz. Ülkenin en eğitimli kesimi
olan hekimler toplumsal sorumluluklarından da muaf olamaz. Bu
kanunumuzda tanımlanmış olan
asli görevlerimizden biridir. Savaş
karşıtı olmakta hekimin işidir markette satılan gıdanın sağlıklı olup
olmadığını sorgulamakta. Havanın
kirliliği de bizi ilgilendirir köydeki
çocuğun aşılanması da. Böbrek
nakli bekleyen hastada bizimdir,
sanayide beli ağrıyan işçide. Hekim hayatın her yerindedir ve hem
toplum için hem de kendi haklarını
savunmak için siyaset yapar. Bu
dönemde de haklı ve meşru zeminde siyaset yapmaktan çekinmedik.
Tıp fakültesindeki öğrenci arkadaşlarımız, “hekim olduktan sonra ilk
işimiz odamıza üye olmak olacak”
diyebiliyorsa ne mutlu bizlere!
HEKİMLERİN GÜCÜ
HEKİMLERLE GÜÇLÜ
Antalya Tabip Odası Olağan Seçimsiz
Ara Genel Kurul toplantısı 9 Mayıs 2015
Cumartesi saat 10.00’da Tabip Odası
Toplantı Salonunda aşağıdaki gündemlerle
yapıldı. Genel Kurul Divan Başkanlığına Dr.
Arif Bulut olarak seçilirken divan heyetin
diğer üyeliklerine Dr. M. Ozan Uzkut ve
Dr. Metehan Akbulut seçildi. Antalya
Tabip Odası faaliyet raporu, kesin hesap
bilançosu ve tahmini bütçe oybirliği ile
ibra edildi. Türkiye, sağlık ortamı, hekimlik,
örgütlenme ve birlikte mücadele üzerine
çok sayıda hekim söz olarak görüşlerini
ilettiler.
Birinci Basamak ve Aile
Hekimliği Komisyonu
Toplantısı
Aile Hekimleri 9 Mayıs Cumartesi saat
12.00’de odamızda “ Aile Hekimlerinin İş
Bırakma Eylemleri” gündemi ile toplandı.
İş bırakma eylemi tüm yönleri ile tartışıldı.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinde, ASM
ve TSM’lerde 20-21-22 Mayıs günlerinde
gerçekleşecek eyleme ilişkin neler yapılacağı,
sağlık çalışanlarına ve halka nasıl anlatılacağı
üzerinde konuşuldu.
Birinci basamak
çalışanlarının iş
bırakacağı basın
toplantısıyla duyuruldu
Cumartesi günleri fazla çalışmaya kaynaklık
eden yasal düzenlemelerin ve iş güvencesini
tamamen ortadan kaldıran, çalışma koşullarını
ağırlaştıran, tahammülsüz kılan uygulamalara
karşı sendikalar ve derneklerle 20-21-22 Mayıs
günleri iş üretmeyeceğimizi Basın açıklaması
ile duyurduk.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
7
ODA’NIN GÜNCESİ
Meslektaşımız Dr. Kamil Furtun’un
öldürülmesine tepki gösterildi
Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs
Cerrahisi Hastanesi’nde görev yapan
göğüs cerrahisi uzmanı Dr. Kamil
Furtun’un katledilmesini ve sağlık hizmet
sunumunda çalışanların uğradıkları
şiddeti protesto etmek için Akdeniz
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ile
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi
önünde basın açıklamaları yapan Antalya
Sağlık Platformu ardından İl Sağlık
Müdürlüğü’ne siyah çelenk bıraktılar.
Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde
Antalya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr.
Ertan Yılmaz basın açıklamasını okurken,
İl Sağlık Müdürlüğü önünde Diş Hekimleri
Odası Başkanı DT. Hüseyin Tunç açıklama
yaptı.
İşçi Sağlığı ve İşyeri
Hekimliği Komisyonu
Toplantısı
5 Temmuz 2015 Pazar günü Ankara’da
yapılacak olan Türk Tabipleri Birliği İşçi
Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu toplantısı
öncesi işyeri hekimleri Antalya Tabip
Odası’nda bir araya gelerek yaşadıkları
sorunları ve çözüm önerilerini tartıştı.
İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği
Komisyonu Toplantısı
5 Temmuz 2015 Pazar günü Ankara’da yapılan olan
Türk Tabipleri Birliği İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği
Kol toplantısının bilgilendirmesi ve Danıştay’ın
kararı değerlendirildi.
İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu Toplantısı
İşyeri hekimleri Antalya Tabip
Odası’nda toplanarak yaşadıkları
sorunlar ve çözümlerini tartıştı.
Antalya Tabip Odası İşçi Sağlığı
ve İşyeri Hekimliği Komisyonunun
çağrısıyla yapılan toplantı, Dr.
Metehan Akbulut’un komisyon ve
kol çalışmaları hakkında yaptığı
bilgilendirme ile başladı. Dr. Güzin
Sabur ve Dr. Yavuz İpekli’nin alanda
yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri
konusunda yaptıkları sunumların
ardından, toplantıya katılan hekimler
görüşlerini ve beklentilerini aktardılar.
İşçi Sağlığı ve İşyeri
Hekimliği Komisyonu
Toplantısı
İşyeri Hekimleri, yaptıkları toplantıda yaşadıkları
sorunlar ve çözümler üzerine bir tartışma yürüttü.
Tıp Fakültesi Mezuniyet Töreni
24 Haziran 2015 Çarşamba günü
AKM Aspendos Salonunda
gerçekleştirilen mezuniyet
töreninde mesleğe adım atan
meslektaşlarımıza Antalya Tabip
Odası olarak, Etik Kitapçığı ve
başkanımızın aramıza hoş geldiniz
yazısının olduğu dosyanın dağıtımı
yapıldı.
Türk Halk Müziği
Koromuz Alanya’da
konser düzenledi
Şef Erhan Akın yönetimindeki, odamızın Halk
Müziği Korosu, Alanya’da meslektaşlarımıza
ve sanat severlere dinleti sundular. Etkinliğe
Yönetim Kurulumuz adına Dr. Halil DURAN
katılım sağladı.
8
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dereceye giren genç
meslektaşlarımıza her yıl olduğu
gibi bu yıl da Oda başkanımız Prof.
Dr. Ertan YILMAZ hediye çeki sundu
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
9
ODA’NIN GÜNCESİ
e- Reçete küp
notlar bastırılarak
dağıtıldı
Hasta yakını tarafından şiddete uğrayan
meslektaşlarımızın yanındaydık
Meslektaşlarımız Dr.A. Sezai Doğan
ve Dr.Özben Şaldıran’ın hasta yakını
tarafından şiddete maruz kalmasına karşı
öncelikli olarak odamız avukatı Av.Münip
Ermiş hukuksal girişimleri başlattı.
Sağlık alanında çalışanların örgütleriyle
biraraya getirerek 16 Nolu ASM önünde
basın açıklaması gerçekleştirdik. Basın
açıklamasını Odamız Yönetim Kurulu
Üyesi Dr. İbrahim ÇELİK; Antalya Diş
Hekimleri Odası, Türk Hemşireler Derneği,
SES, TAHUD, ANTAHED, Türk Sağlık-Sen,
Genel Sağlık İş ile Birlik ve Dayanışma
Sendikası üyelerinin adına okudu.
Kamuoyunda duyarlılığı artırmak adına,
üyemiz Dr. Serdar Çeliktaş’ın karikatürleriyle
katkı sunduğu e-reçetelerden 500.000 adet
bastırarak, öncelikli olarak birinci basamak
hekimlerine dağıtımını yaptık
Hükümet ve Memur-Sen’nin birlikte oluşturup
çalışanlara dayattığı “Toplu Satış Sözleşmesi”
ile ücretlerimizin erimesine tepki gösterildi
Antalya Tabip Odası, SES ve Dev Sağlıkİş hak kayıplarına karşı itirazlarını dile
getirmek, emeklerinin karşılığını istemek,
ek ödemelerin de emekliliğe yansımasını
sağlamak amacıyla taleplerini içeren bir basın
açıklaması yaptı. Akdeniz Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi
A Blok önünde
toplanan sağlık
çalışanları adına
basın açıklamasını
Genel Sekreterimiz
Dr. Egemen AKTAŞ
yaptı.
İşçi Sağlığı ve İşyeri
Hekimliği Komisyonu,
“İşyerinde Pratik Sorunlar”
konulu seminer düzenledi
Antalya Tabip Odası Toplantı Salonunda
düzenlenen ve A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
Fatih Alanyalı ’nın konuşmacı olduğu
bilgilendirme toplantısında alanda yaşanan
pratik sorunlar tüm yönleriyle ele alındı.
Aile hekimliğinden atılan
meslektaşımıza destek
66.Türk Tabipleri Birliği Büyük Kongresine katılım
Antalya Tabip Odası
delegelerinden Dr. Ertan
Yılmaz, Dr. Can Ertürk,
Dr. Okan Cinemre, Dr.
Ali Satılmış, Ankara’da
gerçekleşen kongreye
katılım sağladılar.
Birinci Basamak ve Aile
Hekimliği Komisyonu
Toplantısı
Isparta Valiliği tarafından hukuksuz şekilde sözleşmesi iptal
edilen meslektaşımızla dayanışma için TTB’nin düzenlemiş
olduğu etkinliğe katılım için genel duyuru yapıldı ve
katılmak isteyenlere imkânlar sunuldu. Odamız adına
Yönetim Kurulu üyemiz Dr. İbrahim Çelik katılım sağladı.
Toplantıda; Aile Hekimleri’nin genel
sorunları, cumartesi nöbetleri ve
hukuksal durum, meslek örgütü,
dernek ve sendikalarla ilişkiler, Halk
Sağlığı Müdürlüğü’nün tutumu ve ceza
puanlarının iptali konuları görüşüldü.
10
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
11
ODA’NIN GÜNCESİ
Barış talebiyle düzenlenen miting
öncesinde Ankara Gar Meydanı’ndaki
terör saldırısında kaybettiklerimiz anıldı
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da
meydana gelen katliamı protesto etmek
için hekimler ve diğer sağlık çalışanları
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi önünde
saat 09.30’da toplanarak grev duyurusunu
yaptılar. Ardından saat 10.00’da Antalya
Eğitim Araştırma Hastanesi önünde Antalya
Tabip Odası, SES, Türk Hemşireler Derneği
ve diğer demokratik kitle örgütlerinin
katılımıyla bir basın açıklaması yapıldı.
Basın açıklamasını Yönetim kurulumuz Dr.
Nihan KEYSAN okudu. Basın açıklaması
sonrası yürüyüşe geçen yüzlerce kişi,
Aydın Kanza Parkı’na ulaştı. Cumhuriyet
Meydanı’ndaki katılımcılara oda başkanımız
Prof.Dr. Ertan Yılmaz konuşma yaptı.
Antalya ili için kat
sayı önerisini TTB’ye
iletmek üzere Özel
Hastane yöneticileriyle
toplantı yapıldı.
İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği
Komisyon Toplantısı
Ankara’da barış mitingine
yapılan saldırıya tepkimizi
göstermek için ortak
eylem düzenlendi
Ankara’da Barış Mitingi‘ne yapılan bombalı
saldırıda hayatını kaybedenler Antalya’da
karanfillerle anıldı. KESK, DİSK, TMMOB
ve Antalya Tabip Odası tarafından Antalya
Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen
anma etkinliğine yüzlerce kişi katıldı.
Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine
beyaz önlük giydirme töreninde
döner ekmek dağıtımı yapıldı
21 Ekim 2015 Çarşamba günü Akdeniz Üniversitesi
Atatürk Konferans Salonunda Tıp Fakültesi 1. Sınıf
öğrencilerinin “Beyaz önlük giyme” törenine Antalya
Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz ve birçok
meslektaşımız katıldı. Törenden sonra Antalya Tabip
Odası adına “Hoşgeldiniz Partisi” adıyla Döner ikramı
gerçekleştirildi. Etkinliğe öğrenciler, yakınları ve öğretim
üyeleriyle 900 kişi civarında bir katılım oldu. Etkinliğe
katılan öğrenciler ve öğretim üyeleri memnuniyetlerini
dile getirerek Antalya Tabip Odası’na teşekkür ettiler.
12
Antalya
ili katsayı
toplantısı
yapıldı
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
22 Kasım 2015 Pazar Ankara’da gerçekleştirilecek
TTB İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kol Toplantısı
öncesi, başta 2016 yılı işyeri hekimliği asgari
ücret tarifesi üzerine görüş oluşturmak ve alanda
yaşanan güncel gelişmeleri görüşmek üzere Antalya
Tabip Odası’nda İşyeri Hekimleri toplantısı yapıldı.
Toplantıya katılan meslektaşlarımız İşyeri Hekimliği
Asgari Ücretleri belirlenirken, ücretin tehlike
sınıflarına göre değil önceki dönemde olduğu tek tip
tarife olması konusunda görüş belirttiler.
Özel hastanelerin sözleşme dayatmalarına karşı Özel
Hekimlik Komisyonu’nca basın açıklaması yapıldı
Özel Hastanelerde çalışan Meslektaşlarımıza
dayatılan “taşeron çalışma” zorunluluğuna
karşı Odamız da, 03.11.2015, 09.11.2015,
01.12.2015, 28.12.2015 tarihlerinde
Özel Hekimlik Komisyonu toplantıları
gerçekleştirildi. Yapılan toplantılara Hukuk
danışmanımız Avukat Münip Ermiş ve Mali
Müşavirimiz Kenan Çetinkaya’da katılarak
meslektaşlarımıza bilgilendirmelerde
bulundu. Yoğun katılımlı geçen toplantılar
sonucundan özel hastane başhekimliklerine
uyarıcı nitelikte yazılar yazıldı. Ayrıca 09.11.2015
Tarihli basınında davetli olduğu toplantıda
odamız adına basın açıklamasını Yönetim
Kurulu üyemiz Dr. Halil DURAN okudu. Basın
açıklaması odamız eski başkanlarından
Milletvekili Dr.Mustafa AKAYDIN ve eski
yönetim kurulu üyelerimizden Milletvekili Dr.
N. Nefi KARA’nın katılımıyla gerçekleştirildi.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
13
ODA’NIN GÜNCESİ
Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü’ne ziyaret
17 Aralık 2015 Tarihinde Antalya Tabip Odası olarak Yönetim Kurulu başkanımız Prof.Dr. Ertan YILMAZ,
TTB Merkez konseyi Onur Kurulu üyesi Prof.Dr. Taha KARAMAN ve yönetim kurulu üyemiz Dr. İbrahim
Çelik; Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü görevine atanan Prof. Dr. Mustafa Ünal’a makamında hayırlı
olsun ziyaretlerinde bulundu. Gerçekleşen ziyarette Tıp Eğitimi ve Tıp Fakültesi Öğrenci, Asistan ve
Öğretim üyeleri sorunları, talepler ve çözüm önerileri hakkında görüşmeler yapıldı. Öğrencilere yönelik
faaliyetler ve 14 Mart 2016 Tıp Bayramı etkinliklerinin Üniversite ve Tabip Odası ile birlikte yapılması
konusunda fikir birliği oluştu.
Ege Tabip Odaları Toplantısı
ev sahipliğimizde gerçekleştirildi
Antalya Tabip Odası’nın ev sahipliğinde 14 Kasım 2015’te Ege Tabip Odaları bölge toplantısı Antalya’da
yapıldı. TTB-MK’dan Dr. Raşit Tükel, Dr. Fatih Sürenkök ve Dr. Şeyhmus Gökalp’in de katıldığı toplantıda
Antalya, Aydın, Burdur-Isparta, Denizli, İzmir ve Muğla Tabip odaları temsilcileri yer aldı. Odamız
üyelerinden Dr. İlker Belek ve Dr. Naci İŞOĞLU’nun sunum gerçekleştirdiler. Toplantı sonrası sonuç
bildirgesinde vurgulanan konu, her alanda mücadele etmemizin ve bir arada durmamızın zorunluluğu idi.
Dedik ki; “Bizler, Ege Tabip Odaları ve Türk Tabipler Birliği temsilcileri olarak, Suruç’ta, Ankara’da, Paris’te,
Beyrut’ta kaybettiğimiz tüm insanları saygıyla anıyor, terörü bir kez daha lanetliyoruz. Ve hekimlerimizden
ve örgütümüzden aldığımız güçle hem mesleki alanda sınıfsal mücadelemizi kararlılıkla ve inatla
sürdüreceğimizi, hem de yaşama hakkımızı, insanca yaşama hakkımızı, şiddetten korunma ve yarınlara
inanma hakkımızı savunmaya devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz…”
Samsun’da öldürülen meslektaşımız Dr. Aynur
Dağdemir için basın açıklaması yapıldı
Rektör Yardımcısı’na hayırlı olsun ziyareti
Yönetim kurulu Başkanımız Prof.Dr. Ertan YILMAZ ve Yönetim kurulu üyemiz Dr. İbrahim ÇELİK ile
beraber Antalya Aile Hekimliği Derneği Antalya Şubesi yöneticileriyle birlikte Akdeniz Üniversitesi Rektör
yardımcılığı görevine atanan Prof.Dr. Erol Gürpınar’a hayırlı olsun ziyareti yaptı. Burada Aile Hekimlerinin
sorunları gündeme getirildi. Yapılan görüşmede Aile Hekimliği Derneği ve Tabip Odası olarak Rektör
Yardımcısı Prof.Dr. Erol GÜRPINAR’a yeni görevinde başarı dilekleri sunularak Aile hekimlerinin sahada
yaşadığı sorunlar, mezuniyet sonrası eğitimler ve başka bir takım sorunlar çözümü önerileri görüşüldü.
Hastanede birlikte çalıştığı kadın sağlık
çalışanına yönelik şiddeti önlemeye çalışırken, 19
Kasım 2015 Perşembe günü Samsun’da öldürülen
kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. Aynur
Dağdemir’i anmak, kadına ve sağlıkçıya yönelik
şiddeti protesto etmek için 24 Kasım 2015 Salı
günü saat 08.30’da Akdeniz Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi A Blok önünde toplanıldı.
Meslektaşlarımız, Yönetim Kurulu Üyelerimiz
ve Antalya Diş Hekimleri Odası Başkanı Dt.
Dr. Hüseyin Tunç’un katılımlarıyla “KADINA VE
SAĞLIKÇIYA YÖNELİK ŞİDDET SONA ERSİN!”
pankartı arkasında toplanarak saygı duruşunda
bulunuldu. Açıklamayı Antalya Tabip Odası ve
TTB Kadın Hekimlik Kolu ve Kadın Sağlığı Kolu
üyesi Dr. Hafize Öztürk Türkmen okudu.
14
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
15
ODA’NIN GÜNCESİ
Sporcu lisanslarıyla ilgili sahada karşılaşılan
sorunlar konulu bilgilendirme toplantısı
Tıp Öğrenci Kolu, “Meslek Örgütleri Üzerindeki
Baskı” konulu panel düzenledi
Antalya Tıp Öğrenci Kolu’nun öncülüğünde; Tıp Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi
öğrencilerinin ortaklaşa düzenlediği “Meslek örgütleri üzerinde baskı” konulu panel 30 Aralık Çarşamba
Günün saat 13.00’da odamızda gerçekleştirildi. Panelde konuşmacı olarak ATO Hukuk Danışmanı Avukat
Münip Ermiş ile TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Hüseyin DEMİREZEN katılım sağladı.
Birinci Basamak ve Aile Hekimliği komisyonun düzenledi sunumlu toplantıda Sporcu
Lisansları ve Aile hekimlerinin sahada karşılaştıkları sorunlar konuşuldu ve Spor
Hekimliği Uzmanı Dr. Ayşen Türk sunum gerçekleştirdi.
Karaf Sinema
Klubü ile ortak
film günleri
15 günde bir düzenli olarak
sürdürülmesi planlanan film
gösterimlerimizin ilki 25 Aralık
2015 Cuma akşamı saat 19.30
Karaf Sinema Kulübünde
yapıldı. Etkinlik sinema yazarı
Tuncer Çetinkaya söyleşisi ile
birlikte, Karaf Bistro Kaleiçi’nde
gerçekleştirildi.
İşyeri Hekimliği Komisyonu’ndan
“Mesleki Deri Hastalıkları Eğitimi”
Antalya Tabip Odası İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu,
“Meslekle İlgili Deri Hastalıkları” başlıklı bir eğitim düzenledi.
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkan Alpsoy’un konuşmacı
olduğu eğitim Antalya Tabip Odası Toplantı Salonunda
gerçekleştirildi.
16
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
İntörn doktorlar
gruplar halinde
odamızda geldiler
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İntörn doktorlarına Halk Sağlığı
Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. İlker Belek ile birlikte Antalya Tabip
Odası Genel Sekreteri Dr. Egemen Aktaş ve Yönetim Kurulu üyemiz Dr.
Nihan Keysan’ın katıldığı toplantılar düzenlendi. Toplantılarda meslek
örgütümüzün doğal üyeleri olan İntörn Doktor arkadaşlarımıza, mesleki
değerlerimizin ve halkın sağlığının korunmasında Tabip Odalarının
faaliyetleri ve önemi ile alanda yaptığı çalışmalar üzerine bilgiler verildi.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
17
2016 Yılı Masa Takvimlerimiz
Bu yıl 3 bin adet bastırdığımız masa takvimlerimizin dağıtımını yapıyoruz.
“Akademisyenler Susturulamaz, Düşünce
Özgürdür, İfade Özgürlüğü Yasaklanamaz”
konulu ortak basın açıklaması
KATILIMCI KURULUŞLAR
Antalya Tabip Odası,
TMMOB
Disk Akdeniz Bölge Temsilciliği
KESK Antalya Şubeler Platformu
Antalya Veteriner Hekimler Odası
Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği
Türk Halk Müziği Korosu’ndan
YENİ YIL KONSERİ
Antalya Tabip Odası Türk Halk
Müziği koromuz, Şef Erhan Akın
yönetiminde 24 Ocak 2016 Pazar
günü saat 20.00’da Kepez Erdem
Beyazıt Kültür Merkezi’nde “Yeni Yıl
Konseri” gerçekleştirdi. Yaklaşık 3 saat
kadar süren konsere ilgi yoğun oldu.
Meslektaşlarımız ve yakınları, salonu
doldurdu.
Tabip Odası ve Antalya Barosu Kadın Komisyonu’nun
“Kadın Cinayetleri” konulu ortak çalışması
Antalya Tıp Öğrenci Kolu’nun öncülüğünde; Tıp Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi
öğrencilerinin ortaklaşa düzenlediği “Meslek örgütleri üzerinde baskı” konulu panel 30 Aralık Çarşamba
Günün saat 13.00’da odamızda gerçekleştirildi. Panelde konuşmacı olarak ATO Hukuk Danışmanı Avukat
Münip Ermiş ile TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Hüseyin DEMİREZEN katılım sağladı.
18
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
19
TIP GÜNCESİ
ODA’NIN GÜNCESİ
2005 yılında Düzce’de
büyük umutlarla
başlayan aile
hekimliği serüveni,
2016 yılında 81 ile
yayılan bir kabusa
dönüştü.
Aile Hekimliği deneyimi;
Kas ve İskelet Sistemi Hastalıklarının
Önlenmesi Eğitimi
Kışlahan Otel’de, Kas ve İskelet
Sistemi Hastalıklarının Önlenmesi
Eğitimi gerçekleştirildi. TTB tarafından
kredilendirme yapılan eğitimde, Akdeniz
Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç.
Dr. Mehtap Türkay ile TTB İşyeri hekimliği
Eğitimcileri Dr. Arif Müezzinoğlu ve Dr.
Bülent Aslanhan sunum yaptı, Eğitime
30’a yakın meslektaşımız katılım sağladı.
ne umduk, ne bulduk!
1980
darbesinden sonra Kenan Evren’in ‘’ bir doktor benim teğmenimden nasıl fazla
maaş alır’’ sözüyle başlayan ve daha
sonra ‘’doktor efendi devri bitti’’ ile
devam eden, basının önünde hastane koridorlarında hekimleri küçük
düşüren bir anlayışla biz hekimler
yeni bir tarihsel süreç yaşayamaya
başladık. Hekimler üzerinde; yaşam
biçimleri, muayenehaneleri, bıçak
paraları, çok paracı oldukları gibi bir
algı operasyonu yaratıldı. Uygulanan popülist politikaların ilk durağı
sağlık sistemi ve hekimler oldu.
2003 yılına geldiğimizde Dünya
Bankası’nın finansmanıyla aile hekimliği sistemi tartışılmaya ve 2005
yılında da ilk aile hekimliği denemesi
Düzce’deki pilot uygulamayla başladı. 2010 yılında ise bütün ülkeye
yaygınlaştırıldı.
O dönemde TTB başta olmak üzere
bazı demokratik kitle örgütleri,
birinci basamak sağlık hizmetlerinin
taşeronlaştırdığı ve koruyucu sağlık
hizmetlerinde sorunlar yaşanacağı
gerekçesiyle aile hekimliği sisteminin uygulanmasına karşı çıktılar.
Ancak birinci basamakta çalışan
hekimlerce çekici olan yönü neydi
biliyor musunuz? Özellikle pilot il20
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dr. İhsan ALBOĞA
Kaş Merkez Aile Sağlığı Merkezi
lerde aile hekimlerine ödenen üç kat
fazla maaşlar ve aile hekimine kayıtlı
olan ‘’bizim’’ hastalarımız. Ödenen yüksek maaş ve ödeneklerden
dolayı hastanelerde çalışan uzman
hekimlerden dahi başvurular oldu
ve bakanlık buna sınırlama getirmek
zorunda kaldı.
Yüksek maaşlar alacağımız, sağlık
ocağı sistemine göre daha az yorulacağımız, birinci basamak sağlık
hizmetlerini daha rahat verebileceğimiz duygusu bizi sürece ikna
etti. Kronik hastalıkların takibi ve
önlenmesi, periyodik muayeneler,
aşılama ve en önemlisi tanıdığımız
Ne yazık ki bütün
bunlardan sonra
görünen o ki ileride
bizi daha kötü günler
beklemektedir.
bildiğimiz bir hasta grubuna birinci
basamak sağlık hizmetlerini vereceğimiz fikri cazip gibi görünüyordu.
Sağlık raporları, adli nöbetler ve
misafir hastalarda bizim sorunumuz
olmayacaktı…
Ancak kazın ayağı hiç de öyle olmadı. Umduklarımız ve bulduklarımızın
ayrıntılarına bakarsak;
1) Koruyucu sağlık hizmetleri: En
temel sorun aile hekimliğinin bir
poliklinik hizmeti olarak kurgulanmasıdır. Hekimler poliklinik dışına
çıkamamakta, ancak tüm koruyucu
sağlık hizmetlerinden sorumlu tutulmaktadır. Kişilerin kendisinin yapmadığı ya da yapma imkânı olmadığı iş ve işlemlerden bir sözleşme
yapılarak sorumlu hale getirilmesi
yasal olabilir ancak hukuki değildir.
Koruyucu sağlık hizmetlerinin iş
yükü hesaplanmasındaki yeri ciddiye
alınmamaktadır.
2) Adli tıp hizmetleri: Konuyla ilgili
çok sayıda hukuksuz uygulama,
görevlendirme mevcuttur. İdare
aleyhinde verilen mahkeme kararlarına rağmen aile hekimleri üzerindeki baskı ve görevlendirmeler devam
etmektedir.
3) Hasta sorumluluğu: Aile he-
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
21
12) SGK uygulamalarındaki sorunlar
kimliği ile ilgili yasa ve yönetmeliklerde kişinin kendi aile hekimini
seçme hakkı tanınmışken, kişilere
aile hekimliğinden gelecek davetlere uyması ile ilgili bir sorumluluk
verilmemiştir. Bir aile hekimine bağlı
olan kişi hizmet almak istemezse
aile hekimleri ceza almamak için
tutanak tutma, şahit bulma vb gibi
sorunlarla boğuşmakta ve baskı
görmektedir.
13) Aile Hekiminin statüsü ile ilgili
sorunlar: Yapılan yönetimsel denetlemelerde ve ceza uygulamalarında
aile hekimlerinin duruma göre bazen
özel, bazen kamu görevlisi olarak
adlandırılıp, bu durumun da bir baskı
unsuru olarak kullanılabilmektedir.
14) HSM (Halk Sağlığı Merkezi),
İSM (İşçi Sağlığı Merkezi), TSM
(Toplum Sağlığı Merkezi) ilişkilerindeki sorunlar.
4) Nöbet Uygulamaları: İlk önce
hastane acil nöbetleri ile başlayan, daha sonrada ASM’lerde (Aile
Sağlığı Merkezi) cumartesi günleri
tutulması istenen nöbet uygulamaları bütün ulusal ve uluslar arası
yasalara rağmen dayatılmaktadır.
Aile hekimlerinin bu konuda ciddi direnç göstermesi ve bakanlığın inadı
devam etmektedir. Bakanlık ASM’leri 7/24 açık tutma gayretine ve aile
hekimleri de buna direnç göstermeye devam etmektedir. Bu konuda
kazanılmış sayısız dava mevcuttur.
5) Genel Sağlık Raporu Uygulamaları: Sürücü sağlık raporları, işe giriş
raporları, okula giriş, halk oyunları,
akli meleke, silah raporları gibi rapor
uygulamalarında kargaşa devam etmektedir. Bu tür raporların çoğu ileri
tetkik tedavi ve uzman muayenesi
gerektirirken bir algı operasyonu ve
günlük yönetmeliklerle aile hekimlerince yapılması istenmektedir. Bu
konuyla ilgili ciddi yasal sorunlar
mevcuttur.
6) Yazılı ve görsel basında itibarsızlaştırma çabaları, algı yönetimi
ve motivasyon kaybı.
7) Yaşanan sorunlarda muhatap
bulamama, çözüm üretememe,
destek ve koordinasyon eksikliği
8) İdari, mülki, adli konularda
yalnız bırakılma
9) Tükenmişlik, şiddet ve mobbing: Tükenmişlik sorunu günden
güne artıyor ve çoğu hekim istifanın
eşiğine gelmiş durumdadır. Özellikle
sağlıkta şiddetle ilgili oluşturulan
beyaz kod uygulamasının şiddeti önlemede hiç etkisi olmamıştır. Üstelik
şiddet olayları günden güne tırmanmaktadır. Bakanlık bununla ilgili
yasal düzenleme yapmak bir yana
oluşturduğu yanıltıcı algı yönetimle22
görünen o ki ileride bizi daha kötü
günler beklemektedir. Bakanlığın
son dönemlerde gündemde tuttuğu;
ASM’leri 7/24 açık tutacağız, butik
ASM’ler yapacağız, evlere kadar
hizmet götüreceğiz, yabancı doktorlar alacağız ile devam eden bir süreç
yaşanmaktadır.
Bakanlığın 2015 Nisan ayından beri
20 puan nöbete gitmeme cezası ve
‘’sözleşme fesihleri yaparım” sözü
ile sopa gösterme tavrı devam
etmektedir. Yeni bir yasal düzenlemeden bahsedilmekte ise de bunun
kesinlikle bizim lehimize hükümler
içermeyeceği aşikardır.
tedir. Sağlık Bakanlığı; aile hekimlerinin, TTB ve sağlık alanındaki diğer
örgütlerin görüşünü almaya zorlanmalıdır. Yasa ve yönetmeliklerin
buna göre çıkarılması için gereken
bütün baskılar yapılmalıdır.
Bundan sonrası Türkiye’de eylem
anlamında ilkleri gerçekleştiren aile
hekimlerinin birlikte hareket ederek
bu gidişata dur demeleri gerekmek-
Bunun için gerekli eylem birlikteliğini
yakalamış olan aile hekimleri Türkiye’nin geleceği için bir umuttur.
15) Sivil Toplum Kuruluşları, meslek odaları, sendika, dernek ve üst
kuruluşları ile iletişim kurmakta
zorluk çekilmesi.
16) Aile sağlığı çalışanları (Ebe,hemşire) ile yaşanan sorunlar.
17) Aile hekimliği birimlerinin dağılımı, bağlı nüfus sayısı sorunları,
mobil hizmet sorunları.
18) Tek hekimli birimlerin hizmet
verirken yaşadığı sorunlar
riyle şiddeti körüklemektedir.
10) Denetleme ve denetleyen
bireylerle yaşanan sorunlar: Yasal
olmayan denetlemeler yapılmaktadır. TSM (Toplum Sağlığı Merkezi) ve
ASM arasındaki ilişkinin net belirtilmemiş olması çatışmalara neden
olmaktadır.
11) Aile Sağlığı Merkezi İşleyişinde
yaşanan sorunlar: Sanal ASM’lerdeki yüksek kira ve giderler sorun
olmaktadır. Kamu ASM’lerinde de
işleyiş, yönetim ve mali konularda
sorunlar yaşanmaktadır.
Sağlık çalışanları
can korkusundan
işlerini yapamaz hale
gelmiştir.
19) Ölüm belgesi düzenleme
işlemleri: Temelde kanunlarla
belediyelere verilmiş olan bu görev,
dayatma ve zorlamalarla aile hekimlerine yaptırılmaya çalışılmaktadır.
Aile hekimi görev tanımında da
bulunmamaktadır.
20) İzin ve rapor sorunları: Özellikle tek hekimli ASM’ler başta olmak
üzere diğerlerinde de izinlerle ilgili
sorunlar devam etmektedir. Yerinize
hekim bulamazsanız hastalık raporunda dahi ücret kesintisi yapılmaktadır.
21) Mali konular: Hekim tam bir esnaf mantığıyla SGK, stopaj, elektrik,
telefon, maaş ödemeleri, kiralarla
uğraşmaktadır.
22) Ülkenin doğu ve güneydoğu
bölgesindeki sorunlar: Gözümüzün
önünde bir savaş yaşanmaktadır.
Bölge halkının sağlığa ulaşma hakkı
gasp edilmiş, sağlık çalışanları hayatını kaybetmeye başlamış, hastanelerde rehin alınmış, ambulanslara
ateş açılmıştır. ASM’ ler karakollara
dönüştürülmeye başlamıştır. Sağlık
çalışanları can korkusundan işlerini
yapamaz hale gelmiştir.
Ne yazık ki bütün bunlardan sonra
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Haber: Mesude Erşan / İnfografik: Hicabi Demirci
09 Eylül 2012 Hürriyet Pazar
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
23
TIP GÜNCESİ
doğrudan kendi yüklenmiş olacaktır.
minde çalışmalarının yasal kılıfı
oluşturulmuştur.
Özel hastane hekimliğinde
işçi/patron dönemi
Bu kanunla sağlık sermayesi
bugüne dek yaptığı gibi siyasi
iktidarın yasa yapma olanaklarını
kullanarak hekimlerin görüşlerini
dahi sormadan oldu bitti ile torba
yasaların içinde geçirilen düzenlemeler yapmaktadır. Işte bu siyasete
karşı hekimler de kendi siyasetlerini
oluşturmalıdırlar.
4A mı desek,
4B mi?
Her ne kadar 6645 sayılı yasanın ek
maddesi SGK ödemeleri konusunu
düzenleyen bir madde gibi gözükse
de, esas olarak hekimlerin doğrudan çalışan olarak haklarını tamamen ortadan kaldıran özelliğe
sahiptir.
Ülkemizde 1980’lerden itibaren devam
eden sağlık hizmetlerini uluslararası
sermaye piyasasına açma politikaları,
2002 yılından itibaren Sağlıkta
Dönüşüm Programı adı altında
uygulanmaya başladı ve devletin tüm
olanakları özel sağlık sektörü lehine
kullanılırken, hekimler sürekli gelir ve
hak kayıpları ile karşı karşıya kaldı.
Yine dikkat çeken bir nokta ise;
yasa sadece SGK sözleşmeli özel
sağlık kurumlarını kapsar gözükse
de, özünde hekimlik mesleğinin
icrasına, tüm hekimlerin çalışma
biçimlerine doğrudan müdahale
etmektedir. Genelgenin yayınlanmasından sonra SGK sözleşmesi
olmayan hastanelerin de hekimleri
bu tür bir çalışmaya zorlaması
bunun açık göstergesidir.
Hekimlere zorlama ve kaotik bir
Özel sağlık hizmeti
sunucuları; hekimler
üzerindeki politik
ve ekonomik
hegemonyasını
güçlendirirken,
çalışanın oluşturacağı
sigorta ve vergi vs
yükümlülüklerinden
kurtuluyor.
yasalayla 4a kapsamından 4b
kapsamına alınması sonucunda İş
sözleşmesinin yerine geçecek olan
hizmet alım sözleşmesi ile hekim
çalışan olmaktan çıkarak çalışan
olmaktan kaynaklanan her türlü
ekonomik ve politik gücü (örgütlenme, emeğini savunma hakkı,
özlük hakları vb.) kaybederken,
işvereninin üstlenmesi gereken
birçok mali yükümlülüğü
de
Dr. Tolga Temel
H
ekimlerin mesleklerini
serbest icra etmeleri için en
doğal hakkı olan muayenehaneleri kapatılmaya çalışıldı ve
yeni muayenehane açmaları da engellendi. Birçok uzmanlık alanında
hekimler kamu ya da özel hastane
arasında tercih yapmak durumunda bırakıldı.
giderlerinin çok fazla olduğunu ve
bunun en alt sınırlara çekilmesi
gerektiğini, çekeceklerini çeşitli
vesilelerle dile getirdiler. Hatta
Sağlık Bakanlığı ile Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği
(OHSAD) konuyla ilgili bir mutabakat dahi imzalamıştır.
Bu gidişat sürdüğünde; Kamu Hastaneleri Birliği kanunuyla oluşturulan kamu-özel sektör ortaklığı ile
birlikte, yeniden düzenlenecek 657
sayılı devlet memurları kanunu
sonrasında, gelecekte hekimlerin
neredeyse tümü özel sağlık sektörü
çalışanı olacaklar.
Süreç içerisinde özel sağlık sektörü temsilcileri hekimlere çalışan
olmadıklarını, aralarındaki ilişkinin
bir “iş ortaklığı” olduğunu vurgulasalar da birçok hastanede hekimler
ücretleri tam olarak ve zamanında
ödenmeyen, yasal hakları dahi verilmeden işine son verilen “iş ortağı”
konumunda çalıştılar.
Sağlıkta Dönüşüm Programının
uygulayıcıları ve özel sağlık sektörünün temsilcileri baştan beri
toplam giderleri içerisindeki hekim
Hekimlerin bir bölümü
çalıştıkları kurumun beklentileri
doğrultusunda maaşlı işçi
durumundayken, bir kısmı ise çoğu
24
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
• Kıdem tazminat hakkı
• Yıllık İzinler, resmi tatiller
• Hastalık hallerinde istirahat
• Analık durumu
• Örgütlenme hakkı
• İş sağlığı ve güvenliğine bağlı
haklar
• Zorunlu mesleki sorumluluk
sigortası
• İşçilik alacakları vb.
• İşe geri dönüş hakkı
• Emeklilik süresi ve maaşı vb
Birçok haktan mahrum kalan
hekim, tek kişilik bir patron/işçi
pozisyonunda çalışacaktır. Bu
kuralları hep bir tarafın koyduğu,
muhatabının ise kendinden istenilene razı bırakıldığı bir çalışma
demektir. İşverenin insafı ve iyi
niyeti ne kadarsa o kadar devam
eden, iş kanununa değil borçlar
kanununa tabi olunan bir çalışma
ilişkisi kurulmaktadır.
Sonuç olarak;
Özel sağlık hizmeti sunucuları;
hekimler üzerindeki politik ve
ekonomik hegemonyasını güçlendirirken, çalışanın oluşturacağı sigorta ve vergi vs yükümlülüklerinden
kurtuluyor.
SGK; sorunlu uygulamayı yasal
düzenlemeyle ortadan kaldırıp, işin
vasfı ve hizmetin verildiği yer değişmemesine rağmen çalışan
lehine durumu görmezden gelerek ben
Bağkur’dan primimi
toplar gerisiyle ilgilenmem diyor.
tek kişilik şirket pozisyonunda
patron/çalışan olarak hastanelerle hizmet anlaşmaları yapmıştır.
Özellikle zincir hastanelerde
çalışan hekimlerde ise; hem
işçi olarak kadrolu hem de aynı
zamanda primleri için fatura kesme
yükümlülüğü altında bir çalışma
biçimi sürdürülmüştü.
Maliye Bakanlığı; gider kalemi olmayan doğrudan belgelendirilmiş
gelirden vergisini toplamış oluyor.
Sağlık Bakanlığı’na gelince; Her
zamanki gibi, hizmetin yürütülmesinde sorun çıkmadığı sürece yine
hiçbir şeyle ilgilenmeyecektir. Onlardan hekimi gözeten bir tavır
beklemek hoş bir hayal
olarak kalacak…
04.04.2015 tarihinde yayınlanan
6645 Sayılı Yasanın Ek 10. Maddesi
uzunca bir süredir devam eden
hekimlerin hak ettikleri ücretler
karşılığında serbest meslek makbuzu ya da fatura kesmesi olayına
yeni bir boyut getirildi. Böylece
hekimlerin Anayasa ile güvencelenmiş iş kanunu esaslarına dayalı
çalışma hakkı tamamen ortadan
kaldırarak, modern kölelik olarak
tanımlanan taşeron çalışma biçiHEKİM GÜNCESİ • MART 2016
25
HUKUK GÜNCESİ
Hukuki kazanımlarımız
Üniversitede Acil Tıp Nöbeti
Hakkında Yargı Kararı
iversitesi
Nisan 2015’te Bülent Ecevit Ün
nesindeki acil servis
Senatosu, Tıp Fakültesi Hasta
Yönergesi hazırladı.
hizmetlerine ilişkin Acil Servis
si veya araştırma
Yönergede, acil tıp öğretim üye
klinisyen branşlardan
görevlisi yetersizliği halinde
cerrahi branş acil
öğretim üyelerinin dahili ve
düzenlendi ve
havuz nöbetine dahil edileceği
k
. Tür Tabipleri Birliği
nöbet uygulaması başlatıldı
in verdiği destek
ve Tıpta Uzmanlık Derneklerin
leri adına Zonguldak
ile Tıp Fakültesi Öğretim üye
n ilgili hükmünün
İdari Mahkemesinde yönergeni
sının iptali için
ve acil servis nöbet uygulama
Mahkeme yönerge
dava açıldı. Davanın sonunda
sını iptal edildi.
hükmünü ve nöbet uygulama
Danıştay: TTB çalışma onayı
verir, asgari ücreti de belirler
Danıştay 8. Dairesi, Çalışma ve Sos
yal Güvenlik
Bakanlığı’nın son yıllarda çıkartılan
yasalarla ortadan
kalktığını iddia ettiği işyeri hekimlerin
in tabip odası
onayı alması zorunluluğunun halen
devam ettiğine
karar verirken, aynı zamanda Türk Tab
ipleri Birliği’nin
asgari ücret belirleme yetkisi bulund
uğuna da
hükmetti.
Kararda işyeri hekimlerine çalışma
onayı verilmesi
konusunda; 6009 sayılı Yasa ile değ
işik 4857 sayılı İş
Kanunu hükümlerinin, 6023 sayılı Tür
k Tabipleri Birliği
Kanunu’nun 5.maddesi ile tabip oda
ları yönetim
kurullarına verilen yetkiyi yürürlükte
n kaldıran bir
düzenleme içermediği, Çalışma Bak
anlığı ile TTB’nin
işyeri hekimleri hakkında yapacağı değ
erlendirmelerin
birbirinden farklı hususlara ilişkin old
uğu belirtildi.
Bu kararda ayrıca TTB’nin üyelerinin
hak ve
menfaatlerini korumak ve hekimler
arasında rekabet
yaratılarak sağlık hizmeti sunumund
a niteliğin
düşmesinin önüne geçilmesini sağlam
ak amacıyla
asgari ücret tespit edebileceğinde kuş
ku bulunmadığı,
hizmetin gereği gibi ifa edilebilmesi
ve kamu yararı
açısından zorunluluk olduğu vurgul
anmakta; bu
belirlemenin, hekimler ile işveren ara
sında asgari
ücretin altında olmamak şartıyla serb
estçe ücret
belirlenmesine engel oluşturmadığı
ifade edildi.
26
Eş durumu mazeretinde
hekimlere iyi haber
Sağlık Bakanlığı tarafından çık
artılan
Yönetmelik’teki eş durumu ma
zeretinden
yararlanmayla ilgili olarak hek
imlere yönelik
kısıtlamanın yürütmesi, Türk
Tabipleri Birliği’nin
açtığı dava sonucunda durdu
ruldu. Türk
Tabipleri Birliği tarafından Sağ
lık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşları Atama ve Yer
Değiştirme
Yönetmeliğinin 4.4.2015 tarihl
i değişikliklerinin
iptali için açılan davada, Danış
tay 16. Daire,
Yönetmeliğin 20. maddesinin
son fıkrasındaki
“Stratejik personelin yer değ
iştirme
taleplerinde bu maddenin ikin
ci fıkrasının (c)
bendi ile beşinci fıkrası uygula
nmaz” hükmünün
yürütmesinin durdurulmasın
a karar verdi.
Tedavi yapan hekim,
ölüm belgesini
doldurmak zorunda değil
Tarafımızdan açılan dava sonucunda
Antalya 3.İdare Mahkemesi, Atatürk
Devlet Hastanesi Başhekimliği’nin “ölüm
imi
belgesinin doldurulmasından primer hek
mlu
yani hastayı tedavi eden hekimin soru
l
olduğuna ilişkin yayınladığı iç sirküyü” ipta
etti.
Atatürk Devlet Hastanesi hekimi, mesai
ı
aramaksızın tedavi ettiği hasta yaşamın
a,
kaybettiği anda ölüm belgesini doldurm
imzalama sorumluluğu ve görevi
yüklemekteydi. Yani hekim, mesaisi ve
nöbetine bakılmaksızın ölüm olayında
hastaneye gelecek ve muayenesini yaparak
rapor verecekti.
İdare Mahkemesi gerekçesini ölüm
belgesinin düzenlenmesinde, o anda
vli
serviste bulunan, mesaide bulunan göre
klı
Yata
kılan
hekimle, nöbetçi hekimi
Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinin
82.maddesine dayandırdı.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Danıştay, “Sağlık Net 2” veri gönderimini durdurdu
Bilindiği gibi Sağlık Bakanlığı, aile hekimliği, kamu
ve özel hastaneler, muayenehaneler dahil özel
sağlık kuruluşlarına başvuran hastaların sağlık da
dahil kişisel bilgilerini merkezi olarak toplayacak bir
sistem kurdu.
17 Kasım 2012 tarihinde ‘Sağlık Net 2 Veri Gönderimi’
başlıklı bir genelge göndererek muayenehane ve özel
sağlık kuruluşları da dahil olmak üzere sağlık hizmeti
verilen her yerden hastaların bilgilerini merkezi
sistemle kendisine göndermelerini istedi.
TTB tarafından bu uygulamanın değiştirilmesi
Aile Hekimleri Zorunlu
Mali Sorumluluk
Sigortası
Türk Tabipleri Birliği, 21.07.2010 tarihinde çıkarılan
Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali
Sorumluluk Sigortasında Kurum Katkısına İlişkin
Tebliğin bazı hükümlerinin iptali için dava açmıştı.
Danıştay 15. Dairesinde görülen davada aile
hekimlerinin primlerinin tamamını kendilerinin
ödeyeceğine ilişkin bölüm hukuka aykırı
bulunarak iptal edildi. Kararda özetle; daha önce
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararlara
atıfla aile hekimlerinin “diğer kamu görevlileri”
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu
kapsamda sigorta primlerinin tamamının
kendileri tarafından ödenmesine ilişkin
düzenlemenin hukuka aykırı olduğu belirtildi.
Kararda ayrıca kamu görevlisi olarak çalışırken
aile hekimliğine geçen ya da kamu personeli
olmaksızın doğrudan aile hekimliği sözleşmesi
imzalayan aile hekimleri arasında sigorta primleri
açısından bir ayrıma gidilemeyeceğini bunun
hakkaniyet ve eşitlik ilkesine aykırı olacağı ifade
edildi. Mahkeme aile hekimlerinin primlerinin
yarısının kendileri diğer yarısının ise sözleşme
ilişkisi ile bağlı olduğu kurum tarafından
ödenmesi gerektiği sonucuna vardı.
SGK Özel Hekimlere
Müteselsil Sorumluluk
Maddesini Kaldırdı
istenmiş, kabul edilmemesi üzerine Genelge’ye
karşı Danıştay’da iptal davası açılmıştır. Danıştay
15. Dairesi 12.6.2014 günü E. 2013/2084 sayı ile bu
uygulamanın yürütmesinin durdurulmasına karar
verdi. Kararda Sağlık Bakanlığının kamu ve özel sağlık
kuruluşlarından özel hayatın gizliliği kapsamındaki
bilgileri toplamasının hukuki dayanağının
bulunmadığı tespit edildi. Bu kapsamda Bakanlığın
ileri sürdüğü 663 sayılı KHK’da, Aile Hekimliği
Kanunu’nda ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel
Yasasında yer alan hükümlerin böyle bir uygulamaya
dayanak oluşturamayacağı saptandı.
e-Nabız Projesinin
yürütmesi durduruldu
Sağlık Bakanlığı’nın, 05.02.2015 günlü “e-Nabız
Projesi” konulu Genelgesi’nin yürütmesinin
durdurulması ve iptali istemiyle Türk Tabipleri
Birliği ve Türk Dişhekimleri Birliği’nin birlikte açtığı
davada, Genelge’nin yasal bir dayanağı olmadığı
belirtilerek yürütmenin durdurulmasına karar
verildi.
Danıştay 15. Dairesi kararında, Anayasa’nın 20.
maddesinde kişisel verilen korunmasına ilişkin
usul ve esasların ancak kanunla düzenleneceğinin
belirtildiği, mevcut yasalarımızda ise Sağlık
Bakanlığı’na kişisel verileri işleme konusunda
verilmiş bir yetkinin bulunmadığı, bu durumun
“Sağlık Net 2 Veri Gönderimi” konulu Genelge ile
ilgili davada da Daire tarafından belirlendiği ifade
edildi.
Kararda ayrıca, kişisel veri toplanmasıyla ilgili olarak
Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı’na
yetki veren iki yasa kuralının iptaliyle ilgili Anayasa
Mahkemesi kararına atıf yapılarak; bu yasal
düzenlemelerin “özel hayatın ve kişisel verilerin
korunması hakkına sınırlama getirilirken sınırlama
aracının sınırlama amacına uygun ve orantılı olarak
kullanılmasını temin edecek güvencelere yer
verilmemesinin ölçülülük ilkesine aykırı düştüğü”
gerekçesiyle iptal edildiği hatırlatıldı.
Sosyal Güvenlik Kurumu özel sağlık kuruluşlarında çalışan
hekimlerin sözleşmelerine sağlık kuruluşu ile birlikte müteselsil
sorumlu olacaklarına ilişkin hüküm konulmasına yönelik talebi
kaldırdı. Bu durumda meslektaşlarımızın sözleşme imzalama gereği
ortadan kalktı. Özel sağlık kuruluşlarının da bugüne dek hekimlerin
imzalamış olduğu sözleşmeleri de iptal etmeleri gerekiyor.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
27
EĞİTİM GÜNCESİ
Akademisyenden
AK-ADAM-İSYANA*
Dr. Akın Yıldız
“İnsanlar
konuştukları
şeylerden değil
sustukları
şeylerden de
sorumludurlar.”
Uğur Mumcu
B
arış için akademisyenler grubu
öncülüğünde “Bu suça ortak
olmayacağız” başlıklı bildiri
11 Ocak’ta 89 üniversiteden 1128
akademisyen ve araştırmacının
imzasıyla yayınlandı. Bildiri yayınlandığında ODTÜ üzerinde süregiden baskı, yıldırma ve tehditler
güncelliğini koruyordu. Hemen
ardından gelen bu olay iktidar
tarafından kin, nefret ve topyekün
linç operasyonları için uygun zemin
olarak görüldü. Cumhurbaşkanının
ısrarlı açıklamaları ve hedef göstermeleri ile toplam 42 üniversitede
farklı biçimlerde baskı ve tehditler
başladı. Önemli mevkilerden “aydın
müsveddeleri”, “gereği yapılacaktır” açıklamaları arka arkaya geldi.
Soruşturmalar, gözaltılar, görevden
almalar, suç duyuruları yapıldı ve
yapılmaya devam ediyor. Birçok
üniversite yönetimi resmi web sitesinde, devletin operasyonlarını desteklediklerine dair vurgu ve bildiriyi
“teröre destek” olarak tanımlayan
tepki açıklamaları yayınladı. Medya
aracılığı ile yaratılan ideolojik hava
topluma yayıldı. Birçok benzer
olayda olduğu gibi iktidarın popülizmine ve ideolojik manipülasyonuna uygun zemin oluştu.
28
Yaşananlar şaşırtıcı mıydı? Artık
hiçbir şey şaşırtmıyor…Henüz belleklerimizden kaybolmayan bir tarihte “Aydınlar Dilekçesi” adı altında 1984 yılında 1383 kişi tarafından
imzalı dilekçe yayınlanmış ve “netekim” Kenan Evren “Ne yapayım ben
öyle aydını? Bu millete hükmetmek
için aydın olmak gerekmez ki” demişti. “Aydınlar Dilekçesi”ne imza
koyduğu için yargılanan ve beraat
eden eski İstanbul Barosu Başkanı
Turgut Kazan bugün yaşananların
cunta dönemine göre daha vahim
olduğunu belirtiyor “böyle bir linç
ortamı yaratılmamıştı, gözaltı,
arama yapılmamıştı, yargılama
demokrası gösterisi gibiydi” diyor.
Bildiri metni içerik veya ifade biçimi
olarak sorunlu olabilir, hem biçimsel hem düşünsel açıdan hiç
katılmadığımız kısımlar da olabilir.
Özellikle barış adına yapılan bu
girişimin tarafsız bakış açısı içermediği, “kürt siyasi iradesi”nin
yol haritasının takip edilmesinin
istenmesi ile açıkça taraf olduğu
aydın tavrı adına kabul edilemez
görünebilir. Ancak, bildiri ve sonrası
olayların farklı boyutları ile ele
alınması gerekiyor. Kanımca en
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
asgari boyutu düşünce özgürlüğü
penceresinden bakmaktır. Bu bakış
en temel çağdaş yaklaşımların en
genel kabulu ile bile muktedirlerin
baskılarını reddetmeyi gerektirir.
Voltaire’in ünlü sözü ile “düşüncelerinize katılmıyorum ama onları
savunmanız için hayatımı verebilirim” diyebilmek için asgari düzeyde
liberal olmak yeterlidir. Devletin
nasıl davranması gerektiği ile ilgili
Thomas Hobbes’in herşeyin doğrusunu bizim için yapan canavar devleti temsil eden Leviathanı’nı veya
Makyavel’in iktidarı sürdürmek için
her yol doğrudur diyen iki yüzlü
devletini referans alabilirsiniz.
Ama bu durumda tarihin akışının
gerisine düştüğünüzü bilmelisiniz.
Çünkü krallıkların yıkıldığı dönemlerden felsefenin hayatı değiştirmek için kullanıldığı zaman kesitlerine geçeli çok oldu dünyanın başka
coğrafyalarında. Üniversitelerin
kuruluşu ilk kez 1088 yılında Bologna’da, bizde 1933’te İstanbul’da…
Ancak üniversiteleri de idealize etmemek lazım. Üniversitelerin kendi
içinden ve yönetimlerden bildiriye
gelen tepkiler durumun vahametini
gösteriyor. Üniversiteler neoliberal
politikalar ve “Bologna Sürecine
Uyumlaştırma” ile zaten özgür ve
bağımsız bilim üretim işlevlerinden
uzaklaştırılmaktaydı. Bilim ve araştırmaya ilgi azalmakta, gelir getirici
faaliyetler erdem haline gelmekte,
teknopark ve innovasyon adı altında üniversiteler piyasa zihniyetine
teslim edilmekteydi. Geriye kalan
ama sesi fazlaca çıkan azınlık bilim
insanlarının susturulması, baskılanması için bu bildiri bir milat
oldu. Medrese düzenine uygun
hoca ve öğrenci sistemi, özellikle
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı
ile ivme kazanmış, önce cemaat
sonra yandaş “islam” soslu bilim
karşıtı kişilerle gerici kadrolaşma
oluşmuştu. Mobbinglerin sıradanlaştığı üniversitelerde, düşük
kalitede tezler ve araştırmalarla
üniversite kadroları “bilim” yerine
“ilim”i tercih eden sahte hocalarla
doldurulmuştu.
Olaya, iktidarın bu ve benzeri
durumları ideolojik yönlendirme,
yandaşları konsolide etme, yeni
taraftar kazanma amaçlı psikolojik
müdahaleleri olarak bakmak ayrı
bir konudur. Yıllardır bunun çok
çeşitli örneklerini gördük, yaşadık,
maalesef yaşayacak gibi
görünüyoruz. Aydın ve
bilim insanı düşmanlığının dozu giderek
artıyor, yeni aydın,
yeni gazeteci, yeni
üniversite hocası,
yeni bilim insanı kadroları (!)
yetiştiriliyor,
yerleştiriliyor.
Televizyon yorumcuları, köşe yazarları rahatça bazı üniversitelerin
kapatılması gerektiğini söyleyerek
hedef gösterebiliyorlar. Günümüz
Türkiye’sinde her türlü sistem
eleştirisi teröre hizmet etmiş olabiliyor. Nükleer santrale, HES’lere
hayır dediğinizde ülkenin gelişmesi
istemiyorsunuz, laik eğitim istediğinizde din düşmanlığı, yoksulluk
derinleşiyor diyorsanız komünist
kışkırtma, kan dökülmesin diyorsanız teröristlerle işbirliği yapmış oluyorsunuz. Oysa, gerçek bilim insanı
doğal olarak çevresini aydınlatır ve
Foucoult’nun tanımladığı gibi spesifik bilgisini, o bilginin ait olduğu
alanda iktidara karşı kullanır. Geleneksel anlamıyla aydın ise, evrensel
gerçekler için halka öncülük etme,
aydınlatma işlevini kendisine yüklemiş gerekirse bedel ödemeye hazır
kişidir. İnsanlığın sorgulamaya ve
düşüncesini ifade etmek için mücadeleye başladığı antik zamanlardan
başlayarak felsefe ve bilimdeki tüm
önemli adımlarda iktidarlar tarafından baskı veya şiddete maruz
kaldığını biliyoruz. Sokrates 2500
yıl önce gençleri iktidara karşı
kışkırttığı için hapse atılmıştı. İslam
dünyasında bugün göklere çıkarılan, Kindi ve İbni Rüşd’ün eserleri
yakılmıştı. Giordano Bruno, 1600
yılında dini görüşe aykırı olarak
sonsuz evrenden ve başka gezegenlerden söz etmiş, görüşünden
taviz vermemiş ve engisizyon
tarafından yakılarak öldürülmüştü.
Modern bilimin doğuşunu borçlu
olduğumuz Galileo Galilei de aynı
zamanlarda aynı yazgıyı paylaşmış,
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
güneş merkezli gezegen sistemini
savunduğu için kilise tarafından
suçlanmış ve hayatının son yıllarını
ev hapsinde geçirmişti. Bu örnekler
üniversitelere faşist baskılar bağlamında Nazi Almanyası, senatör
McCarthy dönemi ABD’si ve bizde
12 Eylül sonrası 1402’lik hocalara
kadar uzatılabilir, sayılamayacak
kadar çok örnek verilebilir. Ancak
henüz 16 yıl önce Edward Said’in
Filistin’de İsrail tarafına taş attığı
iddia edilerek yayınlanan fotoğrafı
ve sonrasında Said’in öğretim üyesi
olduğu Colombia Üniversitesinin
rektörünün verdiği tepki çok çarpıcı bir örnektir. Rektör Cole, “Bir
üniversite için, siyaseten egemen
ideolojinin pasifleştirici etkisinden
korkmadan görüşlerini ifade etme
özgürlüğüne sahip bireylerin söylem özgürlüğünü korumaktan daha
temel bir şey yoktur.” demiş ve batı
liberal felsefesinin kurucularından
J. S. Mill’in şu sözünü örnek olarak
vermişti: “Eğer tüm insanlığın,
farklı düşünen tek bir kişiyi susturmasını haklı buluyorsanız, gün
gelip de o tek kişi iktidarı ele geçirdiğinde tüm insanlığı susturmasına
karşı çıkmaya da hakkınız olmaz…”
Özgür bir toplum için, organikleşmiş “aydın”dan (bu türün organiği
iyi olmuyor), “homo academicus
a’la turca” türü (kısa sürede evrim
geçirebiliyor, her kalıba girebilen
yeni bir tür) bilim insanlarından ve
tabii ki baskıcı her tür yönetimden
kurtulmayı hedeflemeliyiz.
*Ak-adam-isyan sözcüğü
Ahmet İnam’dan alıntıdır.
29
EĞİTİM GÜNCESİ
lirlerinin arttırılması zorunluluğu,
araştırmanın da eğitimin de önüne
geçerek birinci önceliğe yerleşmiş
durumdadır. Bazen açıkça ifade
edilen bazen üstü örtülmeye çalışılan gündem nasıl daha fazla para
kazanılacağıdır. Araştırma ve yayın
yapma faaliyeti eğitimden sonra
ikinci öncelik olarak bildirilse de,
akademik yükselmenin neredeyse
sadece yapılan yayınlarla ilintilendiği bir ortamda, öğrenci eğitiminin
öncelikli olmayacağını da kolayca
tahmin edebiliriz.
Sağlıkta dönüşüm
projesi sayesinde
dönüşen(!) tıp eğitimi…
S
Dr. Nursel ŞAHİN
Üniversite
hastanelerinin
döner sermaye
gelirlerinin arttırılması
zorunluluğu,
araştırmanın da
eğitimin de önüne
geçmiştir.
30
ağlık hizmetlerinde finansmanla sunumun ayrılması,
devletin kamusal sorumluluklarından çekilmesi ve özel
sağlık hizmet sunucularına kaynak
aktarılması “Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nın” temel başlıklarıdır.
Son 15 yılda hızla hayata geçirilen
bu süreç tıp eğitimini de derinden
etkilemiştir.
Hekimlerin yetiştirildiği üniversitelerde ve uzmanlık eğitimlerinin
verildiği eğitim hastanelerinde
akademik ortam ve bilimsel araştırmalara olan “Sağlıkta Dönüşüm
Programı”nın yansımaları ciddi bir
nitelik sorunu ortaya çıkarmıştır.
Bunun en önemli nedenleri; üniversitelere ayrılan kamusal kaynakların giderek sınırlandırılması
ve hızla genişleyen sağlık alanına
bolca hekim yetiştirme arzusudur.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Bu dönemde tıp fakültesi hastaneleri de kamu hastaneleri gibi
yönetim biçimi olarak işletmelere
dönüştürüldü. Sosyal güvenlik
kurumları tek çatı altında toplandı,
taşınmazları yağmalandı, kaynakları kamusal alan dışına aktarıldı.
Özel sektörde dahil olmak üzere
sağlık hizmeti sunucularının Sosyal
Güvenlik Kurumu‘ndan hizmet
aldıkları bir model oluşturuldu.
Ancak Özel hastaneler hastalardan
doğrudan hizmet başına nakit para
(yasal bıçak parası) alarak gelir elde
ederken, üniversite hastaneleri ise
kendi yağlarıyla kavrulmaya, kendi
kaynaklarını yaratmaya yöneltildi.
Tıp fakültelerinde birinci önceliğin
eğitim, ikinci önceliğin araştırma
ve üçüncü önceliğin hizmet olduğu
bilinmektedir. Ancak üniversite
hastanelerinin döner sermaye ge-
Performansa dayalı döner sermaye sisteminin, sağlık hizmetlerini
metalaştıran, hastayı hizmet alan
müşteri konumuna indirgeyen
özelliği, hekim-hasta ilişkisinin
insancıl yönü ve moral değerleri
ile örtüşmemekte; aksine hekimlik algısının değersizleşmesine,
hekim-hasta arasındaki güvene
dayalı ilişkinin bozulmasına yol
açmaktadır. Bu durum ustasını
örnek alan hekim adaylarını ve
uzmanlık öğrencilerini de etkilemektedir. Akademik ortamda da,
araştırmalar ve hekimlik uygulamalarıyla ilgili ciddi etik sorunlar
vardır. Sağlık hizmetlerinin işleyişine piyasa dinamikleri karışmış, ekip
ruhu, dayanışma, birlikte iş üretme
çabaları yerini hastanelerin ve hekimlerin birbirleriyle yarış halinde
daha fazla performans üzerinden
daha fazla para kazanma kaygısına
bırakmıştır. Cerrahi tedavi endikasyonlarında genişleme, girişimsel
işlem sayısında artış, ekibin içinde
yer almasına rağmen performansla ücretlendirilmeyen sağlık çalışanları varlığı nedeniyle
çalışma barışının bozulması,
özellikle araştırma görevlilerinin artan iş yükü, hem
yılgınlık hem de emeklerinin
karşılığının görmezden gelinmesi ciddi sorunlar olarak sürekli
gündemdedir. Öğrencilerimize
ve asistanlarımıza; hastalarımızı müşteri olarak görmeyi,
dayanışmamayı, örgütlenmemeyi öneren bir sistem içinde
bireysel kurtuluş yolları arayarak köleleşmeyi karşı konulamaz bir zorunluluk olarak
sunuyoruz. Yoksulluğu ve
Bilgi ve deneyim
eksikliği ile görev
başına geçen hekime,
yaşayabilmek
için performans
yapması gerektiği
öğütlenmektedir.
Bunun sonucunda
kaçınılmaz olarak
oluşan tıbbi ve
etik sorunların
suçu yine hekimde
aranmaktadır.
sağlıkta eşitsizlikleri görmezden
gelmeyi kabullendiriyoruz. Mesleğimizi ancak yüksek teknolojinin
sağladığı güçle, ünvanlarımızı
kullanarak ve meslektaşlarımızla
rekabette fark yaratarak yapabileceğimizi gösteriyoruz ne yazık ki.
Nicelik ve nitelik açısından sağlık
insan gücünün, ulusal sağlık sisteminin ve toplumun özgün gereksinimlerine ve taleplerine yanıt vere-
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
bilecek biçimde planlanması tüm
dünyada kabul görmüş ilkelerdir.
Ancak ülkemizde açılan onlarca tıp
fakültesi ve eğitim araştırma hastaneleri sadece nicelik oluşturmak
ve sağlık piyasasına hekim yetiştirmek için kullanılmaktadır. Yerince
olgu göremeyen, gerekli cerrahi deneyimi kazanamadan uzman olan
birçok hekim memleketin farklı
yerlerinde görevlendirilmektedir.
Bilgi ve deneyim eksikliği ile görev
başına geçen hekime, yaşayabilmek
için performans yapması gerektiği
öğütlenmektedir. Bunun sonucunda kaçınılmaz olarak oluşan tıbbi
ve etik sorunların suçu yine hekimde aranmaktadır. Malpraktis yasaları ile hukuksal, SGK ödemelerindeki kesintiler ile mali baskı altında
hekimlik yapabilmek ülkemize özgü
bir mucizedir.
Tıp fakülteleri ve eğitim hastanelerindeki akademisyenler olarak;
kamusal sağlık hizmetlerinin
korunması sorumluluğu ile hareket
etmeli, mesleğimizin her alanına
işleyen ticarileşmeyi ve bunun dayattığı anlayışı, bu anlayışın sağlık
alanında ve tıp eğitiminde yarattığı
tahribatı, değer kayıplarını öğrencilerimize, topluma anlatmalıyız. Tıp
öğrencilerinin ve asistanların eğitimine buradan başlarsak gelecekte
kendimizi ve sevdiklerimizi güvenle
emanet edebileceğimiz hekimler
yetiştirmiş oluruz.
31
EMEĞİN GÜNCESİ
657 sayılı kanun kaldırılıyor!
Güvencesiz çalışma
esaretine teslim
olmayalım!
B
Mustafa KILINÇ
Sağlık ve Sosyal Hizmet
Emekçileri Sendikası (SES)
Antalya Şube Başkanı
ugün ülkemizde yaşadığımız
ortam insana; zalimliğin, zulmün, sömürünün bir sonu var
mı diye sordurtuyor. Gözümüzün
önünde her geçen gün daha kötü
olaylar cereyan ediyor. Mesleği
insanı sağlıklı kılmak, iyileştirmek
olan biz sağlık emekçilerinin aklı,
vicdanı yaşananları kabul edemiyor.
Ama en kötüsü yapılan onca
kötülüğe alışmak, alıştırılmak. Ve
böylelikle insanlık denen o büyük
değerin yok edilerek mevcut kötülük düzenin sürdürülmesi.
On dört yıldır iktidar olan AKP;
yapacağı hak gasplarını zamana
yayarak uygulama kurnazlığını
gösteriyor. AKP; toplumu, emekçileri, yapılanlara zamanla alıştırıp,
kanıksatarak politikalarını hayata geçirirken; kitleleri etkileyip,
mücadeleye sevk etme noktasında
sendikalar, meslek odalarını da
etkisizleştirmek istiyor.
‘Sağlıkta Dönüşüm’ programının
yıllar içinde hayata geçirilmesinin
sonucu olarak biz sağlık emekçileri;
arkadaşlarımızla yan yana gelecek
zaman kalmayacak kadar yoğun
çalışır olduk. Sağlığı insan odaklı
hizmet olmaktan çıkarıp, para merkezli hizmete dönüştüren performans uygulamasıyla birbirimizden
koparılmamız, rekabete sevk edilmemiz, iş-meslek tanımımızın fiili
olarak kaldırılarak mesleklerimizin
değersizleştirilmesiyle birlikte siya-
32
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
si-idari baskı ve şiddet ortamında
çalışır hale getirildik.
Peki bugün yaşadığımız çalışma
koşullarından daha kötüsü olabilir
mi? Ne yazık ki evet!
657 sayılı devlet memurları kanununu kaldırarak elimizde kısmi
olarak kalmış olan; iş güvencesi,
kamusal emeklilik, temel maaş
sistemi, haftalık belirlenmiş çalışma süresi ve yasalarda yer alan
görev-iş tanımı, gibi haklarımızı
da elimizden almayı hedefliyorlar. Yani; bedenimizin, zihnimizin,
insanlığımızın daha fazla sömürüldüğü bir çalışma yaşamı kapımızı
çalıyor.
Uzun yıllardır hükümet programlarında yer alan bu uygulamayı
gerçekleştirmek için adımlarını hızlandırdılar. AKP Hükümetinin 2016
eylem planında kamu hizmetlerinin
piyasalaştırılmasına uygun düzenlemelerden bahsedilmektedir.
Düzenlemenin henüz bütünlüklü,
madde madde paylaşımı yapılmamış da olsa, hükümet programında
yazılanlar, yetkililerin konuşmaları
ve kamuoyuna sızan kulis bilgilerinden neler getireceği (götüreceği) hemen hemen bellidir. Kamu
istihdamının (her ne kadar parçalı
da olsa) iş güvenceli olarak devamı,
kamu hizmetlerinin tamamen özelleştirilmesinin önünde engel olarak
duruyordu. İşte 657 sayılı yasayı ve
özellikle iş güvencesini kaldırarak
bu engelden de kurtulmuş olacaklar. Ve bunu da kendilerinin parçalı
hale getirdiği istihdamı tekleştirmeye gitme gerekçesini sunarak
yapmak istiyorlar.
Düzenleme ile bizi bekleyenler;
• 657 sayılı yasa kaldırılıyor. Tüm
çalışanlar (taşeron, sözleşmeli,
memur vb.) tek statüde kamu
çalışanı olarak tanımlanıyor. Tüm
çalışanların güvencesiz olarak
yıllık sözleşmeli istihdamı öngörülüyor. (Hakim, savcı, emniyet, silahlı kuvvetler, üst düzey
bürokratlar hariç) İş güvencesi
kaldırılarak; işten atılmamak
adına siyasilerin, hükümetin her
istediğini yapan, itiraz etmeyen,
yaptığı iş hakkında karar hakkı
neredeyse ortadan kaldırılan kapı
kulları yaratılmak istenmektedir.
Yani kapımızı çalan; iş ve ekmekle
hizaya çekilme ve terbiye edilme
dönemidir.
• Döner sermaye uygulamasından
bildiğimiz, performans gelirlerinin temel maaş ödemesindeki
kalemlerden biri olması planlanmaktadır. Performans kriterinin
aynı zamanda özlük hakkı tespiti, terfi ve tayinlerde belirleyici
olması öngörülmektedir. • Belirlenmiş çalışma saati, iş tarifi,
tanımlanmış mekânda çalışma
yerine esnek çalışma esasları
getirilmektedir. Biz sağlık çalışanları hastane yöneticiliğinin, genel
sekreterliğin geçici görevlendirme yetkileri ile uyguladığı esnek
çalışmaya kısmen aşinayız. Ancak yapılacak düzenleme ile çalışma yaşamının tamamen esnekleşmesi planlanmaktadır. Eğer
karşı çıkmazsak; artık evde dahi iş
düşünen ve çalışan, meslek ve iş
tanımı dışında idarecinin verdiği
her işi yapan, kölelik koşullarında
bir çalışma biçimi hayatlarımızı
teslim alacaktır.
• Aylık maaş ve sigorta primlerinde tasarrufa gidilmesi planıyla
kamusal emekliliğin zamanla
ortadan kaldırılması düşünülmektedir. Kaldı ki 1999 ve 2008
yılında çıkarılan yasalarla emeklilik haklarımızın nasıl gasp edildiğini yaşayarak gördük. Kamusal
emeklilik zorlaştırılarak bireysel
emeklilik şirketleri güçlendirilmiş
olacak ve bu alan piyasanın hakimiyetine geçecektir.
Ancak 657’nin birden tamamen
ortadan kaldırılması karşısında
temel bir engel bulunmaktadır. Bu
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
da Anayasanın 128. Maddesidir. 128.
Madde diyor ki; “Genel İdare esaslarına göre yürütülen Kamu Hizmetleri memurlar ve diğer kamu
görevlileri aracılığı ile yürütülür”.
Yani devlete sen genel idare esaslarına göre bir faaliyet yürütüyorsan
‘memur çalıştırmak zorundasın’
diyor. Bu nedenle kamuda; sözleşmeli personel alt işveren aracılığı
ile taşeron çalıştırma şeklinde,
esnek ve performansa dayalı ücretlendirme ise parça parça ve yıllara
yayılarak uygulandı. Şimdi ise Anayasa değişikliğinin hemen ardından
657 sayılı yasanın dayanağı birden
ortadan kaldırılabilecek. O yüzden
‘kamuda köklü bir değişiklik yapılacak’ denilmektedir.
Bütün bunların karşısında biz sağlık
emekçilerine düşen; kölece çalışmaya kapıyı açmamak, açtırmamak
için kapıda hep birlikte tek yürek
barikat olmaktır. Güvencesiz çalışma esaretine teslim olmamak için
bugün, hemen; dayanışmayı, birbirimize güveni yeniden tesis etmeli,
örgütlü gücümüze güvenerek ortak
mücadele etmeliyiz. Çocuklarımız
ve kendimiz için karanlığa teslim
olmayalım. Çünkü bu yaşam, bu
memleket, bizim…
33
EMEĞİN GÜNCESİ
Sağlık alanında biz kapitalizmin bu
iki temel dinamiğini iç içe yaşıyoruz. Sağlık hizmetlerinin piyasalaşması, metalaşmasına eş anlı
biçimde hızlı bir proleterleştirme
sürecini yaşıyoruz. Bu işçileştirme
sürecinin temel niteliği de güvencesiz çalışma ve emeğin değersizleştirilmesi olarak öne çıkıyor.
Bu sadece sağlık alanına da özgü
bir durum değildir. Korkut Boratav’ın ifadeleriyle, “avukatlar,
doktorlar, eczacılar, mühendisler,
grafikerler, tasarımcılar, bilgisayarcılar, öğretmenler, öğretim üyeleri,
hızla “ara sınıf” olma özelliklerini
yitirerek işçi sınıfına dahil olmaktadırlar” ve güvencesizleştirmenin,
vasıfsızlaştırmanın eşlik ettiği bu
proleterleşme sürecine karşı ilk
kitlesel tepkilerini, dolayımlı bir
biçimde de olsa Haziran İsyanı’nda
görünür kılmışlardı.
Devrimci Sağlık-İş Genel Başkanı ve DİSK
Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu’yla söyleşi
Hekim Sendikası
kurtarıcı olabilir mi?
S
ağlık hizmetlerinin sunumunda
hekim emeğinin durumu ve
özlük haklarımız her dönem
gündemin başına oturuyor. İşte bu
anda, tabip odalarımızda “hekim
sendikaları” talepleri yankılanıyor.
Hekim Sendikası isteği çok farklı
çalışma biçimlerine bölünmüş
hekimler için tek başına kurtarıcı
olabilir mi acaba? Meslek temelli
sendikanın yasal olarak mümkün
olmadığını da düşünürsek… peki
ne yapmalı? Nereden bakmalı ve
işe nasıl başlanmalı? Ülkemizde
sağlık alanında kararlı ve etkili bir
örgütlenme yürüten Devrimci Sağlıkİş Genel Başkanı ve DİSK Genel
Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu’ na
sorduk.
34
Devrimci Sağlık İş hakkında kısa
bir bilgi verip DİSK’te bir sağlık
sendikasının anlamı üzerine görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Sendikamız Devrimci Sağlık-İş 1974
yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde işçi statüsünde çalışan sağlık
emekçileri tarafından, ödenmeyen ücretler ve sosyal haklar için
verilen mücadeleler temelinde
kurulmuştur. Kısa süre içinde çeşitli
hastanelerde örgütlenen ve büyüyen sendikamız DİSK (Devrimci
İşçi Sendikaları Konfedarasyonu)
içerisinde de etkili görevler üstlenmiştir.
DİSK’te sağlık sendikasının ne
anlama geldiğini anlatmak için
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
belki de 186 yıl öncesinde yapılan
bir tespite referans vermek isterim.
“Burjuvazi, şimdiye dek hep saygı
duyulan ve saygılı bir korkuyla bakılan bütün mesleklerin halelerini
söküp attı. Doktoru, avukatı, rahibi,
şairi, bilim adamını kendi ücretli
emekçisi durumuna getirdi”
Bu tespitler 19’uncu yüzyıldan,
Marx ve Engels’in kaleme aldığı
Komünist Manifesto’dan. İşçileştirme, tıpkı metalaştırma gibi
kapitalizmin, sermaye birikiminin
sürekliliğinin olmazsa olmazıdır.
19’uncu yüzyıldaki bu tespitler,
21’inci yüzyıla gelindiğinde çok
daha çıplak bir gerçek olarak karşımıza çıkar.
Bu olgu Türkiye’ye özgü bir olgu da
değil. Arap Baharı olarak adlandırılan isyanlarda, özellikle de Tunus
ve Mısır’da üniversite mezunu
işsizlerin, yani işçi sınıfına yeni
katılmış daha yüksek vasıflı kesimlerin öfkeleri belirleyici olmuştu.
Özellikle 2009 sonrası, yani kapitalizmin küresel krizinin ardından bu
toplumsal kesimler dünyanın dört
bir yanında, yine Boratav hocanın
ifadesiyle, “kaybedenler kitlesi”ne
dönüşmüştü. Wall Street Eylemlerinden Öfkeliler hareketine kadar
pek çok olgu bu saptamayı destekliyor.
Koruyucu sağlık
hizmetlerinin ortadan
kaldırılması, hizmetin
niteliğinin düşmesi, halk
sağlığı alanının altının
boşaltılması, sağlık
hizmeti talebinin gerçek
dışı biçimde kışkırtılması,
genel olarak “sağlıklı
olma” halinin ortadan
kaldırılması piyasayı
genişleten faktörler oldu.
Sermaye açısından bakarsak sağlık
hizmeti alanı; her zaman müşterisi
olan, karın kolaylıkla realize edileceği, talebi hiçbir zaman ortadan
kalkmayacak bir hizmet olarak
görüldüğü açık. Özellikle kapitalizmin neoliberal döneminde, küresel
sermayenin sağlık alanını silah ve
enerji sektöründen sonra en karlı
yatırım yapılacak üçüncü büyük
sektör olarak gördüğü biliniyor.
Sermayenin bu iştahına Türkiye’yi
Kısacası, sadece bizim ülkemizde
sadece hekimleri ilgilendiren bir
olgu ile karşı karşıya değiliz. Dünyanın dört bir yanında, farklı işkollarında vasıflı emeğin tepkileriyle
karşı karşıya kaldığımızda
bilmeliyiz ki “Anlatılan
senin hikayendir.”
AKP dönemi ve
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın getirdiği sistemde
sağlık emeği
nereye oturdu?
Bu süreçte hekim
emeğinin durumunu
nasıl tarif ediyorsunuz?
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
yönetenler de kayıtsız kalmadı
ve sağlık hizmetlerini hızla piyasalaştırma yoluna girdi. Sağlıkta
Dönüşüm Programı ile sağlığın
alınır-satılır bir meta haline getirilmesi, kamusal sigortanın kapsamının giderek daraltılması yetmedi,
piyasanın genişletilmesi için de
çaba harcandı. Koruyucu sağlık
hizmetlerinin ortadan kaldırılması,
hizmetin niteliğinin düşmesi, halk
sağlığı alanının altının boşaltılması,
sağlık hizmeti talebinin gerçek dışı
biçimde kışkırtılması, genel olarak
“sağlıklı olma” halinin ortadan
kaldırılması piyasayı genişleten
faktörler oldu.
Tüm bunlarla piyasayı genişletirken, karlılığı artırmak için de emek
gücünün değersizleştirilmesi şarttı.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de
taşeron düzeninin hastanelerden
kurulmaya başlaması ve hastanelerin bu kölece çalıştırma biçiminin
kaleleri haline gelmesi tesadüf değildi. Metalaşan bir hizmetin daha
karlı olması, değersizleştirilmiş bir
emek gücü tarafından üretilmesine
bağlıydı.
İşte biz Devrimci Sağlık İş olarak
tam da bu sürece müdahale etmek
adına bu dönemde taşerona karşı
mücadeleyi temel olarak aldık.
Ancak taşerona karşı mücadeleyi
yürütürken bir an için aklımızdan şu iki noktayı hiç çıkarmadık:
Birincisi, bu süreç hastanelerde
hastabakıcıdan, temizlik görevlisinden hekimine kadar tüm sağlık
emekçilerini etkileyen bir süreç
olarak yaşanacak. İkincisi, bu süreç
hizmete alanları da olumsuz etkileyecek. Nitekim hekimin hem sahibi
hem çalışanı olduğu poliklinikler,
hekimin kendi adına sözleşme
imzaladığı işyeri hekimlikleri
ya da “hekime inisiyatif”
bırakan özel hastane hekimliği bir
nostalji haline
getirildi. Özel
hastanelerde
düzenli ödenmesinde bile
sorun yaşanan
ücretlerle çalışan,
işyeri hekimliği için OSGB’lerle
sözleşme imzalamak zorunda
35
EMEĞİN GÜNCESİ
kalan, taşeron firmalar üzerinden özel ve kamu işletmelerinde
hizmet veren hekimlik, örgütlenmeyi ve dolayısıyla sendikalaşmayı
zorunlu kılıyor. Aynı durum güvencesiz sözleşmelerle çalıştırılan
aile hekimleri ve hizmetlerin parça
parça taşeronlaştırılmakta olduğu
Kamu Hastane Birlikleri adı verilen
kamu sağlık işletmelerinde hizmet
sunan hekimler için de geçerli.
Bugün o sürecin tamamlanma
aşamasındayız. Sağlık alanındaki
dönüşümün etkilerinin hekimlerin
çalışma ve yaşam koşullarını ciddi
ve kalıcı biçimde dönüştürdüğü bir
andayız. İşte bu anda DİSK/Devrimci Sağlık İş olarak, bir adım ileri
diyor ve işçileşen, emekleri değersizleştirilen, güvencesizleştirilen
hekimleri sendikamızda birleşmeye
çağırıyoruz.
Hekimlerin sendikalaşması
mümkün mü? Ülkemizin geçmişinde ve dünya da durum nedir?
Mevcut sağlık sendikalarının hekimleri üye yapmasındaki sıkıntılar ne ile açıklanabilir?
mesi, her gün hekimler tarafından
deneyimlenen olgulardır. İşletmeleşmiş kamu hastanelerinden
kampus hastanelere, zaten endüstrileşen tüm özel hastane ve kurumlara kadar hekimler her yerde artık
“sağlık fabrikalarının işçileri”haline
gelmektedir. Özetle işçileşmenin
en görünür biçimleri hekimlerin
Dr.Cem Terzi’nin ifadeleriyle “emek
sürecindeki denetimlerini, mesleki özerkliklerini kaybetmeleri
ve işgücü piyasalarında güvenceli
pozisyonlarını yitirmeleri” şeklinde
gelişmektedir.
Bu noktada hekimler arasında
oldukça farklı gelirlerde ve statülerde katmanlar oluşsa da genel
olarak güvencesizlik hekimlerin çok
küçük bir bölümü hariç tamamının
çalışma koşullarını nitelemektedir. Güvencesizliğin doğal sonucu,
emeğin değersizleşmesinin giderek
artan biçimde karşımıza çıkmasıdır.
Nitekim tam gün çalışma yasasın-
36
Bu noktada hekimliği, hekimlik
değerlerini savunan meslek örgütlerimizin - tabip odalarımızın
yanında başka mücadele araçlarına
da ihtiyacımız vardır. Evet, artık bir
emek gücü sahibi olarak sendikaya
ihtiyacımız var.
Mevcut sağlık sendikalarının (kamu
ve özel sektörde) hekimleri yaygın
üye yapamamasının nedeni, bu
sürecin hekimler nezdinde öznel
ve nesnel olarak yeterince bilince
çıkartılamaması, sendikaların da bu
çerçevede bir ekip hizmetinin üretildiği sağlık alanına ilişkin hekimleri de tüm dinamikleri ile kapsayan
bütünlüklü bir sendikal strateji ve
örgütlenme programı henüz oluşturamamış olmasıdır.
Önümüzdeki dönemde hekimleri
de örgütleyen güçlü bir sağlık
sendikası mümkün mü? DİSK’in
etkisinin sınırlı olmasında ve sürekli işçi sınıfının 1970’ler nostaljisi ile anılmasında başta sağlık
ve eğitim olmak üzere hizmet
sektöründe örgütlenmedeki tıkanıklıktan bahsedilebilir mi?
Hekimlerin sendikalaşması için
öncelikle hekimlerin ve sendikaların yaşadığımız bu süreci bilince
çıkarmaları gerekmektedir.
Kapitalizmin tarihine bakıldığında
işçileşme/proleterleştirme dediğimiz süreçlerin çeşitli görüngüleri
vardır. Bunlardan bazıları işçinin
iş üzerindeki denetimini yitirmesi,
emeğin sermayeye olan bağımlılığının artması, emek gücünün niteliksizleşmesi, emeğin değersizleşmesi
olarak sıralanmaktadır. Hekimler
bunların tümünü eş zamanlı olarak
yaşamaktadır. Oldukça daraltılmış bir uzmanlaşma, serbest
hekimliğin giderek olanaksızlaşması, yüksek ve pahalı teknolojinin
vasıfsızlaştırıcı, sermaye bağımlılığını artırıcı biçimde kullanılması,
Tıp Fakülteleri’nin hizmet satmaya
odaklanarak eğitim fonksiyonlarının talileşmesi ile vasıfsızlaşmanın
pekişmesi, hekim emeğinin hem
maddi olarak hem de doğrudan iktidar tarafından üretilen söylemlerle değersizleştirilmesi, performansa dayalı ücretlendirmeyle emek
sürecindeki denetimin pekiştiril-
dan mecburi hizmet yasasına, tıp
fakültelerinin sayısının artırmasından “yabancı hekim” çalıştırma
planlarının tamamı, daha ucuz
çalışacak bir emek gücü ordusu
yaratmayı amaçlamaktadır.
Arzu Çerkezoğlu
Artvin doğumlu olan Çerkezoğlu,
1986 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde tıp
eğitimine başladı. 1994 yılında
pratisyen hekim olarak göreve
başlayan Arzu Atabek Çerkezoğlu 2004 yılında Patoloji ihtisasını
tamamladı. Halen özel bir işyerinde hekimlik yapmaktadır.
Çerkezoğlu 2001 yılından beri
DİSK Devrimci Sağlık-İş çatısı
altında mücadele ediyor. 20042007 yılları arasında sendikanın
genel sekreterlik görevini yürüten Çerkezoğlu 2007 yılından
beri de genel başkanlık görevindedir. Çerkezoğlu evli ve bir
çocuk annesidir.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Kuşkusuz, sağlık alanı bundan
25-30 yıl önceki gibi değil. DİSK’in
kurulduğu ve daha sonra en fazla
büyüdüğü 70’li yıllarda, sağlık hizmetleri asıl olarak kamusal olarak
üretiliyordu ve özel sağlık sektörü
büyük kentlerde birkaç özel hastaneden ibaretti. Bugün ise tümüyle
piyasalaşan bir “kamu” sağlık alanı
ve ülkenin her köşesine yayılmış
yüzlerce özel sağlık kuruluşunda
binlerce sağlık emekçisinin çalıştığı, sendikalaşma oranının çok çok
düşük olduğu, karlılığın son derece
yüksek olduğu ve hatta sağlık turizmi ile dış talebe de gözünü diken
devasa bir özel sağlık sektörü var.
Artık bugün sağlık çalışanlarının
hak mücadeleleri temelinde örgütlenmiş güçlü bir sağlık sendikası,
sendikal hareket açısından da, DİSK
açısından da son derece mümkün,
daha da önemlisi zorunludur.
Türk
Tabipleri
Birliğinin, 1 yıllık
faliyetlerini anlatan
kitabın 1200 sayfadan oluştuğunu
Bunları
TTB
tarafından
Hekime yönelik şiddetle ilgili olarak 30’un
üzerinde Çalışma (eylem,
panel, medya ve Dünya
Sağlık Örgütü dahil)
yapıldığını
TTB
tarafından
ücretler ve özlük haklarınız ile ilgili TBMM ve tüm
siyasi platformlarda ve birebir
çalışmalar yapıldığını, son bir
yılda 20’nin üzerinde aktivitede
bulunduğunu, ayrıca sahada
ihtiyaç duyan hekimlere
destek sağladığımızı
Geleceğimiz,
Asistan hekimlerimizin en iyi eğitimi
alabilmeleri için 13 den
fazla platformda çalışmalar yapıldığını
TTB
nin Hekimlerle
birlikte mücadele ederek
yasal haklarınızı tek tek kazanmamız için mücadele verdiğini biliyor muydunuz? Branşında tek
olan hekime nöbet yazılamayacağının kesinleştiğini, SGK’nın hukuksuz olarak Hekimlerden istediği
ek sözleşmeden ortak mücadelelerimiz ile vaz
geçtiğini
İş
yeri hekimliği
ile ilgili olarak yaşanan
sorunların farkındayız,
takipçisiyiz. Hekimlerin
ortak platformu olan Tabip
Odalarınca bu alanda 14
den fazla faaliyette
bulunulduğunu
Hekim hakları,
sorunları, hekime yönelik şiddet, özlük hakları
gibi hekime dair herşey ile
ilgili son 1 yılda yazılı, görsel
ve dijital basında 1600 ‘ün
üzerinde haber ile gündeme geldiğimizi
Değerli Hocalarımız, Akademik Bağımsızlığınız ülkemiz için çok
önemli bir teminat! TTB özgürlük mücadelenizde yanınızda,
son bir yılda Akademik özgürlükleriniz için 15 den fazla alanda
sizlere destek için faaliyette
bulunulduğunu
Hekim haklarına
yönelik olarak Tabip
Odalarımızca Hukuki
destek sağlandığını, son
bir yılda 200 den fazla
yürütülen dava
olduğunu
TTB
tarafından
16 dan fazla
kongre, sempozyum, panel düzenlendiğini
Aile
Hekimi Meslektaşlarımız, Sağlık politikalarının sizlerin üzerinde
her gün artan baskısının farkındayız... TTB’nin son 1 yılda tüm
Türkiyede sorunlarınız ile ilgili 50
den fazla gösteri, eylem, panel ve
siyasi otoriteler ile görüşmeler
ile hukuki zeminde hak
arayışında bulunduğunu
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
?
biliyor
muydunuz
37
KADIN GÜNCESİ
Başlarında bandana, yakalarında rozet,
yüreklerinde dayanışmayla
Dünya kadınları
Antalya’da yürüdü
A
ntalya Tabip Odası Kadın
Hekimlik ve Kadın Sağlığı
Komisyonu olarak bileşenlerinden biri olduğumuz “Dünya Kadın Yürüyüşü Antalya Platformu”,
geçtiğimiz yıl tarihsel bir etkinlikle
dünya kadınlarına ev sahipliği yaptı.
12-13 Mart 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen programla, kadınlar adına
büyük bir buluşma olan bu etkinliğin Antalya ayağı 2 aylık yoğun
bir çalışmanın sonunda yaşama
geçirildi.
İlk kez 17 Ekim 2000 tarihinde
dünya kadınlarının taleplerini
içeren beş milyon imzayı BM Genel
Merkezine vermek için New York’ta
başlatılan Dünya Kadın Yürüyüşü,
kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeye
her geçen gün artan katılımlarla
sürmektedir.
Kadına yönelik ayrımcılığın her
alanda akıl almaz boyutlara ulaştığı günümüzde, yoksulluk ve kadına
yönelik şiddetle mücadele eden
taban gruplarını ve örgütlerini siyasi, ekonomik ve toplumsal değişim
hedefi etrafında birleştiren ve tüm
dünyada kadınlar özgürleşene kadar sürdürülecek olan Dünya Kadın
Yürüyüşü, uluslararası feminist bir
eylem hareketidir.
Onsekiz Avrupa ülkesinden temsilcilerin katılımıyla Bask bölgesinin Donostia kentinde toplanan
Uluslararası Af Örgütü bünyesindeki Dünya Kadın Yürüyüşü Avrupa
Örgütlenme Koordinasyonu; 2015
yılında dördüncüsü yapılacak olan
Uluslararası Dünya Kadın Yürüyüşü’nün Türkiye programını 6
Mart 2015’te Nusaybin’de başlattı
ve Mardin, Diyarbakır, Antakya,
Antalya, Muğla ve İzmir’den sonra
Avrupa güzergahını katederek
38
Dr. Hafize ÖZTÜRK TÜRKMEN
mücadele kararlılığını şu sözlerle
dünyaya duyurdu.
Coimbra’da (Portekiz) sonlandırıldı.
Koordinasyonun yaptığı açıklamada, tecavüz ve köleliğin savaş aracı
olarak kullanılmasına son vermek
için eylemin çatışma bölgelerinden
başlatıldığı dile getirilmişti.
Dünyanın bütün kentlerinde yaşayan kadınlar olarak;
Kadına yönelik sömürünün, baskının, eşitsizliğin ve dışlanmanın
ortadan kalktığı; farklılıkların, hak
ve özgürlüklerin gözetildiği bir
dünya için; Antalya’da yaşayan
kadınlar olarak bizler, 4. Dünya
Kadın Yürüyüşü’nün başladığı coğrafyadaki Kürt, Ezidi, Süryani, Arap
ve Türkmen kadın kardeşlerimizin
bedenleri üzerinde yürütülen kirli
savaşa karşı çığlıklarını yüreklerimizde duyduk.
Programın Antalya ayağında Fransa, İngiltere, Almanya, Portekiz,
Yunanistan, Sırbistan, İspanya,
Afganistan, Arjantin, Lübnan ve
Güney Afrika başta olmak üzere
dünyanın dört bir yanından gelen
kadın kardeşlerimizi ağırladık.
Ahmetler köyündeki HES direnişini
ziyaretten sürgünle cezalandırılan
Tüm-Belsen üyesi kadınlara destek
eylemine kadar birçok etkinliği
birlikte gerçekleştirdik. Program
13 Mart 2015 akşamı Aydın Kanza
Parkın’dan başlayıp Cumhuriyet
Meydanı’nda sona eren geniş
katılımlı, karnaval havasında bir
yürüyüşle tamamlanarak konuklar
bir sonraki durağa uğurlandı.
“EMEĞİMİZ, KİMLİĞİMİZ, BEDENİMİZ, SUYUMUZ, TOPRAĞIMIZ
VE KENTİMİZ İÇİN YÜRÜYORUZ!” diyen Antalya Kadın Platformu, konuklarıyla birlikte yapılan
basın açıklamasında gündeme
ilişkin saptamalarını, taleplerini ve
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Sağlık, eğitim, sosyal hizmetler ve
istihdam olanaklarından; ulaşım, konut, güvenlik başta olmak
üzere nitelikli ve kapsamlı kentsel
hizmetlerden eşit ve adil olarak
yararlanmak için;
Kadına yönelik taciz, tecavüz ve her
tür şiddetin yaşandığı durumlarda,
haklarını güvence altına alacak
kentsel mekanizmalara erişiminin
sağlanması ve güvence altına alınması için;
Yerel yönetimlerin kent yaşamıyla
ilgili planlama ve karar alma süreçlerine kadınların etkin katılımını
sağlamak için;
Kentsel yaşamın tüm alanlarında
kadınların, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde temsil edilmesi için;
Kentin sokaklarında, parklarında,
sahillerinde, ören yerlerinde, yaylalarında günün 24 saati özgür ve
güven içinde yürüyebilmek için;
Derelerimizin HES’lere, sahillerimizin ranta peşkeş çekilmemesi için;
İnsansız kentleşme planları ve
betonlaşma nedeniyle kentimizin simgesi olan portakal çiçeği
kokularından bizi ve çocuklarımızı
mahrum eden rantçı ideolojiye son
vermek için;
Antalya’nın, kadınların öncülüğünde tüm halklar için bir barış, kardeşlik ve dayanışma kenti olması
için
HEP BİRLİKTE YÜRÜYORUZ,
YÜRÜYECEĞİZ!.. ”
K
Kadına yönelik şiddet
ve hekim tutumu
adına yönelik şiddet ve cinsel saldırı suçlarında tutulan
hekim raporları bir süredir
yönetim kurulumuzun gündeminde
yer alıyor. Önceden de şiddet vakalarının, cinsel saldırı suçlarının arttığının elbette farkındaydık, her geçen
gün kadın bedeni ile ilgili yeni –
kışkırtıcı bir söylem ve buna paralel
olarak günden güne artan suçlara,
taciz, tecavüz, dayak, kaçırma,
alıkoyma ve de cinayetlere tanık oluyoruz. Ancak özellikle biz hekimleri
ilgilendiren kısmına, yani hekimlerin
birinci basamakta ve acil servislerde
yazdığı raporlara dikkatimizi yönlendirmemizi sağlayan Antalya Barosu
Kadın Kurulunun odamızı ziyareti
ve bizden talepleri oldu. Bize, 2005
yılında çıkan 143 sayılı genelgeyi*
ve adli rapor formlarını hatırlattılar
ve bu formların halen yaygın olarak
kullanılmaması ve özellikle Sağlık
Bakanlığı’nın bu konuda yeterli özeni
göstermemesi sonucu şiddete uğrayan mağdurların ciddi hak kayıplarına uğradıklarını, suçluların cezasız
kalabildiklerini hatırlattılar. (Henüz
yeni bir örnek, Bağdat caddesindeki
genç kıza saldırıda bulunan kişi adli
tıp …. Sayesinde çabucak yakalanabildi)
Biz de konuyu kendi açımızdan
değerlendirdiğimizde şu sonuçlara
vardık; Biz hekimler için – hele de en
çok şiddete uğrayan meslek gruplarından biri olarak- şiddet bizim için
Dr. Nihan Keysan
asla kabul edilebilir, akla-mantığa
uydurulabilir , alışılabilir bir olgu
değil. Sık karşılaşıldığı için bir halk
sağlığı sorunu olarak kabul ediliyor.
Ayrıca biz şiddete uğramış kişilerle
karşılaştığımızda ve gerekli işlemleri
yapamadığımızı hissettiğimizde,
çaresizlik ve örselenmişlik duygusunu birebir yaşıyoruz. Diğer taraftan
Tıp Fakültelerinde yeterli Adli Tıp
eğitimi almıyoruz, bu yüzden alışılagelmiş uygulamaları aynen devam
ettirme eğilimindeyiz, konuyla
ilgili hizmet içi eğitimler hiç yeterli
değil (mesela söz konusu genelgeyi
Sağlık Bakanlığı’nın web sitesinde
bile bulamıyorsunuz), çalıştığımız
yerlerde konuyla ilgili yeterli alt yapı
oluşturulmuş değil (ayrı muayene
odası, eğitimli hekim-dışı personel,
örnek almak için yeterli malzemeler,
güvenlik önlemleri gibi), bir şiddet
vakasında hem mağdurun, hem de
kendi haklarımızı koruyabilmek için
nereye başvurabileceğimizi bilmiyoruz, özellikle acil servislerde ve aile
hekimliklerindeki iş yükünün fazlalığı bizi yeterli özeni göstermekten
alıkoyuyor ve pek çok konuda olduğu
gibi bu konuda da her şey hekimlerin
bireysel çaba ve özverisine bırakılıyor.
de kendi aramızda konuşup tartıştık.
Yukarıda saydığımız şartlar gibi pek
çok olumsuzluk olsa da, nasıl hipertansiyon tedavisindeki gelişmeleri,
gebe takiplerini, yeni havayolu açma
tekniklerini öğrenip mesleki becerilerimizin içine dahil etmeye çabalıyorsak aynı şekilde kadına yönelik
şiddet ve cinsel saldırı suçlarındaki
raporlarımızı da olabilecek en iyi
şekilde hazırlayabilmemiz gerekiyor.
Öncelikle Kamu Hastaneleri Birliği,
İl Sağlık Müdürlüğü ve Halk sağlığı
Müdürlüğü’ne genelgeyi hatırlatıp
yaygın ve düzenli eğitim talebimizi
ilettik. Daha önce Türk Tabipleri
Birliği’nin hazırlamış olduğu broşürü
örnek alarak kapsamlı bir broşür hazırladık, aile hekimleri ve acil servis
hekimlerine iletmeyi kararlaştırdık,
ardından özellikle sahada konuyla
ilgili çalışan hekim ve avukat arkadaşlarımızla yine özellikle şiddet
vakalarıyla en çok karşılaşan hekim
gruplarına eğitim yapmayı planladık.
Bu eğitimler aynı zamanda daha
sonrası için bize yol gösterici olacağını düşünüyoruz.
Bunlar tespitlerimizdi, bir meslek
odası olarak neler yapabileceğimizi
Son söz olarak şunları söylemeliyim,
bu konuda kendimizi donatmak zorundayız, çaresiz insanların yanında
kendimizi çaresiz hissetmemek için.
Ve de şöyle bitireyim, az görülen
hastalıkları unuttuğumuz gibi şiddet
ve cinsel saldırı suçlarını unuttuğumuz günler gelsin, çabucak gelsin….
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
39
ÜLKEMİZİN GÜNCESİ
bir film, Yılmaz Güney’in “Hudutların Kanunu”, her şeyi tüm açıklığıyla anlatır. Yoksul Kürt köylüsünün
umudu ilçe komutanında ve öğretmendedir… yani okumuş, ilerici
cumhuriyet aydınından medet
umar ağalar tarafından kaçakçılığa
zorlanan köylü.
12 Eylül darbesi sonrasında yaşananlar ise daha beter ve baş
edilmesi zor sorunları beraberinde
getirdi. 90’lı yıllara kadar onca katliam ve ölümle geldik. Ve herkesin
bildiği faili meçhuller, gözaltında
kaybolanlar, dağda, kentte mezarı
bile olmayanlar… Bütün bu süreçte ölen ve şehitlik mertebesiyle
ödüllendirilen asker, polis gencecik
canlar. Nihayetinde uzunca bir
süre çatışma olmadan yaşanabilen
yılların ardından tankla, roketle
mahalleleri yok eden savaş!
Kaderde, kıvançta ve
kederde bir olmak…
Dr. Ö. Okan Cinemre
Toplum (millet/ulus)
olmanın tanımı özetle
böyle; kaderde, kıvançta
ve kederde bir olabilen
ve aynı toprakları
paylaşan insanlar…
Yıllardır sürüp giden bir
sorunu hep daha büyük
bir sorun yaratarak
çözebileceğimizi
sanmak geleceğimizi
çalıyor.
40
G
eçen ay içinde araç çarpması sonucu kafa travması
geçiren bir hastanın tedavisini üstlendim. Meslek pratiğinde
oldukça sık başıma gelen bir durum
bu. Uzun süren yoğun bakım izlemi, gergin geçen günler ve hep merakla beklenen bir sonraki günün
sabahı. Bilinci olmayan hastada
en ufak bir kımıldama mutlu eder
hekimi. Kapının önündeki eş, evlat
veya ana-baba kim olursa gözünün
içine içine bakar hekimin bir umut
görebilmek için. Haftalar süren
yoğun bakım süreci bitip kliniğe çıkarıldığından beri gözü açık boş boş
etrafı izleyen hastamla ne yapsak
ne etsek iletişim kuramadık. Oğulları, kız kardeşi neler neler denedi…
olmadı. Bir sabah, o 1000 yıllık
kardeşlerimizden biri olan hastama
oğullarının bile bilmediği bir dilde
seslendim: çe wayi?
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
O anda gözlerindeki ışıltı ve dudaklarının kenarında beliren gülümseme tüm odadakilerin sevinç
çığlıklarıyla buluştu. Ağır beyin
hasarı olan bir insanı gülümseten
bu tek ve sihirli kelimenin gücüydü
aslında yıllardır ülkemin çözülemeyen sorununun sırrı.
Peki kimler ölüyor bu savaşta? Tabi
ki kaderde, kıvançta ve kederde bir
olabilenler!
80 milyonluk ülkenin 5 ilçesinin
en yoksul 2-3 mahallesinde genç,
kadın, çocuk, asker, polis; o mahallelerde oturmaya mahkum olanlarla, o maaşa çalışmaya mahkum
olanlar ölüyorlar… Hepsinin kaderi
aynı; ölüyorlar, hepsi kendi ölüsüne
şehit diyor, hepsinin yakınları arkalarından kederlerini tutuyor!
Diyarbakır Diclekent’te veya Ofis
başardılar.
Diyarbakır Diclekent’te
veya Ofis caddesinde
kurulmuyor hendekler,
barikatlar. Ya da
devasa gökdelenler
ve rezidanslardan
çıkmıyor bayrağa sarılı
tabutlar.
caddesinde kurulmuyor hendekler,
barikatlar. Ya da devasa gökdelenler ve rezidanslardan çıkmıyor
bayrağa sarılı tabutlar.
Ankara’nın orta yerinde, gar
meydanında patlayan bombalarla
109 kişi öldü. Herkesin sustuğu bir
ortamda yaşamı savunmak, barışı
haykırmak için oradaydılar. Birbirlerine el uzatmak için, sarılmak ve
gerçek kardeşliği var etmek için…
Ve son olarak genelkurmay kavşağında askeri servis araçları arasında
patlatılan bombayla da 29 asker,
sivil insanımız katledildi. 109 ve 29
basit iki rakam… ama onlarda kaderde, kıvanç ve kederde bir olmayı
Tıp fakültesindeki dermatoloji
hocam Marufi Bey bizi yüzüne bakmakta bile zorlandığımız bir hastanın başında topladı. Hepimizin
gözlerine bakarak ve vurgulayarak
şöyle dedi: “hastalıktan korkmayacaksınız, hastadan kaçmayacak ve
ondan uzakta durmayacaksınız! Siz
hekimsiniz, hasta sizin ona dokunmaktan çekindiğinizi asla düşünmemeli. Sorunu çözebilmenin ve
hastalığı yok etmenin ilk koşulu
hastanın güvenini ve size olan
inancını sağlamaktır. Ve hastanın
yaralarını sevdi nazikçe okşayarak,
ellerini öptü… o normal derinin
olmadığı elleri.
Hiç tanımadığı bir insanı yaşatmak
için gece gündüz ömrünü tüketen hekimler olarak, sapasağlam
sağlıklı insanlar topluca ölürken
gözümüzün önünde, elimiz kolumuz ve gücümüzün yetmediğini
düşünsek dahi, vicdanımızı da taş
edersek… Madem ki 1000 yıldır
kardeşiz ve kader birliği etmişiz bu
topraklarda, nasılsın diye sormaz
isek Diyarbakır’da, Cizre’de yaşayan meslektaşımıza, uzatmazsak
ellerimizi korkmadan bu kanayan
yaraya, o hastamın yüzündeki gülümsemeyi de kaybedersek eğer;
Hangi kader, hangi kıvanç, hangi
keder ortaktır bizlere?
Toplum (millet/ulus)olmanın
tanımı özetle böyle; kaderde,
kıvançta ve kederde bir olabilen ve
aynı toprakları paylaşan insanlar…
Yıllardır sürüp giden bir sorunu hep
daha büyük bir sorun yaratarak
çözebileceğimizi sanmak geleceğimizi çalıyor.
1980’den önce feodal yapıları destekleyen ve onlarla işbirliği yapan,
yoksulu kollamayan, toprak reformu yapmayan/yapamayan siyasi
iktidarlar sorunları derinleştirdiler.
Bu konuda saatlerce tartışmaya
gerek yok. Yıllarca yasaklanan ve
kopyaları parçalanıp kısmen yakılan
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
41
DÜNYA HEKİMLERİ GÜNCESİ
Dünya hekimlerinin “Savaş, Göç ve
Sağlık” sempozyumunun ardından:
‘Avrupa’ya Hoşgeldiniz!’
İ
stanbul bu hafta sonu çok önemli
bir toplantıya ev sahipliği yaptı.
Dünya Tabipler Birliği, Avrupa
Tabipler Birlikleri, Sınır Tanımayan Doktorlar, Birleşmiş Milletler
Raportörleri, Belediye Başkanları ve
AFAD temsilcisini bir araya getiren sempozyumda “Savaş, Göç ve
Sağlık” tartışıldı.
Savaş, göç ve sağlık konulu bir
sempozyuma Türk Tabipleri Birliği’nin ev sahipliği yapması tabii ki
tesadüf değil. Tüm katılımcıların
vurguladığı üzere, Türkiye mevcut
üç milyona yakın göçmen ile en
çok göç alan ülke konumunda. Yine
tesadüf olmasa gerek, Suriye de en
çok göç veren ülke; ne yazık ki...
Sempozyumda savaş ve göçün
yarattığı sağlık sorunları, ülkelerin
sağlık sistemlerinin göçmenleri
kapsayıp kapsamadığı, göçmenlere sağlanan barınma ve istihdam
koşulları, bağışıklama programları
gibi pek konu alt başlık tartışılırken
sempozyuma hakim olan genel
duygu göçe neden olan savaşı engellemenin önemiydi.
Sempozyumda kürsü alan konuşmalardan öne çıkan kimi tümceleri
paylaşmak isterim;
Alman Tabipler Birliği
Başkanı Prof.Dr.Frank Ulrich
Montgomery:
“Onca yıllık hekimim. Meslek hayatım boyunca ilk kez 500’den fazla
kişinin uyuz hastalığına kapıldığını
gördüm; Almanya’ya gelen göçmenlerin 500’den fazlası uyuza
yakalanmışlardı. Uyuz, Avrupa için
artık kitaplarımızda kalan eski bir
hastalık; nasıl tedavi edeceğimizi
bile unutmuşuz. Kitlesel göç unutulan, kitaplarda kalan, ortadan
kaldırdığımız hastalıkların yeniden
ortaya çıkmasına neden oldu.”
42
Dr. Hande Arpat
Dünya Tabipler Birliği Eski
Başkanı Prof.Dr.Margaret
Mungherera:
“Uganda’lıyım, 1997’de iç savaşın
en sıcak olduğu dönemlerden
birinde çok katlı bir otelde bulunuyorduk bir toplantı için. Otelde
kalan yüzlerce hekimden biriydim.
Toplantıya katılan en genç meslektaşlarımızdan birisi 13. kata asansör
çağırmıştı. Asansör kabini kata
gelmemiş ancak kapı açılınca genç
meslektaşımız 13. kattan asansör
boşluğuna düştü. Saatlerce onun
çığlıklarını dinledik, ölene kadar.
Hiç bir şey yapamadık, yardım çağıramadık, hastaneye götüremedik
çünkü sokağa çıkma yasağı vardı.
Hayatımda daha acı verici bir şey
yaşadığımı hatırlamıyorum.”
Norveç Tabipler Birliği temsilcisi
Dr.Barbro Kvaal:
“Avrupa’nın göç sorunu var diyemem, bizim göçmenleri kabul
sorunumuz var. Onları ne tam
anlamıyla kabul ediyoruz, ne de
tam anlamıyla geri çeviriyoruz. Bu
durumun kendisi en büyük dram.”
Çanakkale Küçükkuyu Belediye
Başkanı Cengiz Balkan:
“Küçükkuyu’da yalnızca bir cenaze
aracı var, bazen bu araçla birden
fazla cenaze taşımak zorunda kalıyoruz. Bir Belediye Başkanı olarak
beldemizin kıyılarına çarpan genç
bedenleri gömecek yer aramaktan
derin üzüntü duyuyorum. Üzülerek
söylüyorum ki, başta Avrupa olmak
üzere tüm dünya göç sorununa
sessiz kalıyor”
Sempozyuma damgasını vuran ve
tüm katılımcılar tarafından ayakta
alkışlanan bir konuşmayı ise ayrıca
aktarmalıyım. Sınır Tanımayan
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Doktorlardan Dr. Apostoloz Veizis’in “Avrupa’ya hoş geldiniz!” diye
bitirdiği konuşmasında öne çıkan
veriler Avrupa’nın göçmenlere
yaklaşımını kavramak için oldukça
önemli:
“Bugün her ne kadar rakamlar üzerinden durumun vahametini ortaya
koymaya çalışsak da, son zamanların en büyük insani krizlerinden
birine gözlerimizi yumup sadece
bu veriler üzerinden çözüm üretemeyiz. Çünkü en temel haklardan
biri olan yasal ve güvenli geçiş
talebinde bulunanlar insan, istatistik değil. Bu nedenle mültecilere
kapılarını kapatan ülkeler, insanlık
dışı pratikler ortaya koymak yerine,
bir an önce etkili ve insani çözümler geliştirmeli. Avrupa Birliği
ülkeleri bunu ‘mülteci krizi’ olarak
nitelendiriyor. Fakat bu bize göre
insanlık onurunu ortadan kaldıran
bir ‘karşılama krizi’ çünkü sadece
Avrupa sınırlarındaki mülteci ve
sığınmacıların yüzde 80’inin tıbbi
sorunları, karşılama merkezlerindeki yetersiz şartlardan kaynaklanıyor. Hastalıkları biz yaratıyoruz. Bu
ne kadar etik?”
Sınır Tanımayan Doktorlar’ın gözünden Avrupa sınırlarındaki göç
dalgasını konu alan sunumda öne
çıkan demografik veriler(1) şöyle:
2015’te deniz yoluyla Yunanistan’a
ulaşan toplam kişi sayısı 856.723
iken, bu rakam sadece 2016’nın ilk
iki ayında 100 bini geçti. Akdeniz
göç yolunu en çok kullanan uluslar
arasında Suriyeliler yüzde 44 ile
başı çekerken, Suriyelileri yüzde 29
ile Afganlar, yüzde 17 ile Iraklılar,
yüzde 4 ile İranlılar ve ve yüzde 3 ile
Pakistanlılar takip ediyor. Yunanistan’a ulaşmayı başaranların yüzde
90’ı, dünyanın en çok göç veren
ilk 10 ülkesinden geliyor. 1 Ocak
2016’dan bu yana deniz yoluyla Yunanistan’a ulaşanların yüzde 37’si
çocuk, yüzde 21’i kadın ve yüzde
42’si erkeklerden oluşuyor. 2015’te
MSF’nin Avrupa çapında tıbbi destek verdiği 100 binden fazla insanın
yüzde 80’i ise, bombardımana,
hayati risk taşıyan vakalara, ölüm
tehditlerine ve devlet tarafından
gördükleri şiddete bağlı olarak yerinden edilmiş kişilerden oluşuyor.
MSF’nin 2015’te denizde boğulmaktan kurtardığı insan sayısı ise
20 binin üzerinde.
GÖZALTI MERKEZLERİNDE
‘GÖZLE GÖRÜLMEYEN ISTIRAP’
Gözaltıların Avrupa ülkeleri tarafından caydırma politikası olarak
kullanıldığını belirten Veizis, “Sınırların rasgele açılıp kapatılması, karşılama koşullarının yetersiz kalması
ve cebri geri gönderme uygulamaları, ülkelerindeki çatışma ve şiddet
ortamından kaçarak hayatını kurtarmak isteyen milyonlarca insanın
Avrupa sınırlarında belirsiz süreyle
hapsolmasına neden oluyor. Bu
süreçte insan kaçakçılarına umut
bağlayan ve işgücü sömürüsünün
nesnesi haline gelen sivillerin tüm
zorlukları atlatarak gittikleri her
yerde insanlık onuruna yakışmayacak şekilde muamele görmesi
ve sağlık hizmetlerine erişimde
ayrımcılığa maruz kalması, hem fiziksel hem de ciddi psikolojik sağlık
sorunlarını beraberinde getiriyor”
dedi.
MSF’nin “Invisible Suffering” adlı
raporunda tanımladığı “gözle
görülmeyen ıstırap”, göç sırasında
yaşanan travmaların bireylerin
ruh sağlığı üzerindeki etkisini ve
bu süreçte ortaya çıkan psikolojik
rahatsızlıkları ifade ediyor. Göç rotaları üzerinde psikososyal destek
çalışmalarına büyük önem veren
MSF’nin gözlemlerine göre, gözaltı
merkezlerindeki şartlar ve muamele, mevcut psikolojik rahatsızlıkları artırdığı gibi, iyileşme sürecini
yavaşlatarak psikolojik sıkıntıları
derinleştiriyor.
2014 yılı sonuna kadar gözaltı
merkezlerinde destek sunan MSF
ekiplerinin saha çalışmalarından
elde edilen bulgulara göre, Avrupa’daki gözaltı merkezlerinde
tutulan kişilerin:
Yüzde 39’u sürekli kaygı, korku,
panik, uyumsuzluk ve huzursuzluk,
Yüzde 31’i üzüntü, ilgisizlik, umutsuzluk ve intihara yatkınlık duygularıyla birlikte ağır depresyon,
Psikososyal destek alan yüzde 17.3
oranındaki hastaların yüzde 9.5’i
ise, travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösteriyor. İntihar ve
kendine zarar verme girişiminde
bulunanların oranı ise yüzde 3.2.
Gözaltı merkezlerinde en çok
rastlanan fiziksel rahatsızlıklar ise,
sırasıyla solunum yolu enfeksiyonları (yüzde 24.7), kas-iskelet ağrısı
sendromları (yüzde 13.7), gastointestinal rahatsızlıklar (yüzde 14.7),
cilt hastalıkları (yüzde 8.5), diş
ve dişeti problemleri (yüzde 7.9).
MSF doktorları tarafından konulan
fiziksel rahatsızlık tanılarının yüzde
63’ü de, doğrudan ya da dolaylı olarak aşırı kalabalık, hijyen sorunu
ve havasızlık gibi gözaltı merkezlerindeki ortam şartlarıyla bağlantılı.
MSF, karşılama merkezlerinde de
benzer yüzdelerle aynı sorunları
görüyor.
genler vasıtasıyla yeni nesillere
aktarılabildiğini dahi biliyoruz.
Savaşın neden olduğu göç onlarca
fiziksel ve psikolojik sağlık sorunu
yaratıyor, ortadan kaldırılan hastalıkları yeniden hortlatıyor, intihar
oranlarını arttırıyor... Başta Avrupa
olmak üzere tüm dünyanın gözleri
önünde cereyan eden savaşlar ise
tam gaz devam ettiriliyor. Savaşı
önlemek şöyle dursun, bir de savaş
nedeniyle zorla yerinden ettirilen
insanları Avrupa’da göz altı merkezleri bekliyor; buralarda insanlık
dışı koşullarda aylarca beklemenin
kendisi başlı başına bir travma.
Sempozyumun kapanışını yapan
Dünya Tabipler Birliği Genel Sekreteri Otmar Kloiber’in konuşmasından bir alıntı ile bitirelim.
Kloiber sınırlarına dikenli teller
ören Avrupa ülkeleri için; “Avrupa, ördüğü dikenli tellerle kendini
hapsediyor, kendisini esirleştiriyor”
diyor. Kloiber haklı olabilir; ancak
ortada olan somut durum Avrupa’nın göçmenlere dikenli tellerle
“hoş geldin” dediği...
Notlar:
1) Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Kış Operasyonları Birimi
11 Şubat 2016 tarihli günlük raporu
Kaynaklar:
1) “SAVAŞ, GÖÇ VE SAĞLIK”TA SINIR TANIMAYAN DOKTORLAR
http://sinirtanimayandoktorlar.org/multeciler/savas-goc-saglik-sempozyumu/
SONUÇ NİYETİNE...
Toplumcu hekimlik bakış açısı ile
zaten kendisi bir halk sağlığı sorunu olan savaşın sağlık üzerinde yarattığı yıkımların tümü uzun vadeli
sonuçlar; üstelik artık bu yıkımların
TTB’den ‘Savaş, Göç ve Sağlık’ kitabı
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, Suriye’de 2010’dan beri
devam eden iç savaş nedeniyle önemli bir kısmı Türkiye’ye sığınan Suriyeli göçmenlerin durumunu inceleyen “Savaş Göç ve Sağlık” başlıklı bir
derleme yayınladı. 26-27 Şubat tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen “Savaş, Göç ve
Sağlık” Sempozyumuna Türk Tabipler Birliğinin görüşünü oluşturmak üzere TTB Halk
Sağlığı Kolu tarafından bir ay içinde hazırlanan derlemede sağlık, barınma ve hijyenden beslenme sorunlarına ve kadınlara yönelik cinsel şiddete kadar oldukça geniş kapsamlı değerlendirmeler yer alıyor.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
43
DOĞA GÜNCESİ
Doğa yürüyüşü grupları
Patika ve
Asi Yaban Keçileri
S
on yıllarda ülkenin yer altı
kaynaklarına, akarsularına ve ormanlarına karşı
ölçüsüz ve sorumsuzca yapılan
saldırıların bugünlerdeki hedefi
Artvin Cerrattepe! Halkın ısrarlı
ve inatçı direnişi sayesinde aç
gözlü ve arkasına aldığı siyasi
güçle iyice küstahlaşan şirketin
yaptıklarından haberdar olabiliyoruz…
Dağların denize doğru sonsuzluğa uzanan bir aşkla kavuştuğu,
doğa ananın tüm cömertliği ile
güzelliklerini sunduğu Antalya’da neler oluyor acaba? Biz de
kentten dağlara baktığımızda
hayranlıkla izlediğimiz o muhteşem manzaranın yüreğinde
hangi vahşi talanın yaşandığını
merak ettik.
Antalya’nın çok değerli ve bir o
kadar da ele avuca sığmayan,
sadece yürümekle kalmayıp,
sevdalısı oldukları doğayı
korumak için kamuoyu oluşturmaya çabalayan iki ayrı yürüyüş
grubunun kurucu/rehberleriyle
bir araya geldik.
Patika grubundan Nusret Yakışıklı ve Asi Yaban Keçileri’nden
Metin Atasayar…
44
Metin hocam, her türlü olanak
elimizin altında rahatça yaşıyorken kentimizde, doğa sevgisi
nedir? Nesi sevilir?
Çünkü doğa bize tüm güzelliklerini
karşılıksız olarak gösterir. Onunla
yarışmadan, barış içinde ve uyum
sağlayarak var olabiliriz. İnsan
doğanın hakimi değil, onun bir
parçasıdır. Kentin kalabalığındaki
yapayalnız insan, doğanın sakinliğinde çoğalır ve zenginleşir.
Antalya’da en çok etkilendiğiniz
yürüyüş rotası neresi?
Köprülü kanyon, adamkayalar
bölgesi inanılmazdır. Torosların
kapadokyası derim ben. Avatarlar
diyarı diye de tanımlanır. Büyüleyici
bir parkurdur. Bilinenlerin dışında
yol boyunca bir çok antik kalıntılarda vardır. “Gitmesekte görmesekte
o köy bizim köyümüzdür” demiş
şair… ama gitmeliyiz ve görmeliyiz!
Gitmezsek görmezsek bizim olmaz.
Görmemiz gereken güzellikler
oldukça çok ama ben asıl görmememiz gereken şeyleri sormak
istiyorum. Neler oluyor dağlarımızda? Tanık olduğunuz sorunlar neler?
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
En büyük sorun HES’ler ve taş
ocakları. Bilimsel ve akılcı planlamalardan uzak, sanki su kaynaklarını doğrudan birilerine paylaştırmışlar. Suyu kaynağında borulara
hapsediyorlar ve suyla bağımlı
yaşam zamanla ölüyor. Kanserli
bir hastanın zaman içinde gözünüzün önünde yok olup gitmesi gibi.
Tahtalı dağında örneğin kar çukurları vardır. Bunlar yer altı sularını
besler ve içilebilir suyu kaynaklarımızdır. Tepeye tesis yaparsanız bu
kar çukurlarını yok ederseniz. Yine
taş ocakları ürettikleri toz ve artık
maddelerle hem yeşil alanları bitiriyor hem de kullanılan dinamitleme
yöntemleriyle içme ve tarımsal
sulama suyunu kirletiyorlar. Suyun
içeriğine toprak altı çatlaklarından
açığa çıkan artık maddeler karışıyor.
Kamuoyunu bilgilendirmek için
harekete geçtiğiniz oldu mu?
Elbette; Ekizce yaylasındaki mermer ocakları için onlarca ağacın
kesildiğini biz görüp belgeledik.
Birçok yürüyüş grubu ve doğa
dostuyla birlikte eylem örgütledik. Bu bölgede ciddi bir heyelan
tehlikesi mevcut ve orada yaşayan
köylü halk tehdit altında iken yanı
başlarındaki dağı kesip satıyorlar.
Yine yürüyüşlerimizde birçok tarihi
eserin ortadan kaybolduğunu fark
ederek müze müdürlüğüne uyarılarda bulunduk. Maalesef bunların
otellerin bahçelerinde dekorasyon
olarak kullanıldığını öğrendik.
Nusret Hocam size sorayım; 10
yıl öncesiyle bugün arasında ne
farklar var?
En önemli fark köylerin boşalması.
Dağ köylerinde insan kalmadı. Yoksulluğa mahkum edilen insanları
turizm sektöründe asgari ücretli
işçi yaptılar. Şimdi de onların boşalttığı yerlerde itiraz edecek kimse
kalmayınca, sahibi olmayan bu
sahaları rahatlıkla ulusal ve uluslararası firmaların madencilik faaliyetlerine açtılar. Bugün Fethiye’den
Maraş’a kadar Toroslarda kayda
değer ekim, dikim ve hayvancılık
kalmadı.
Son 10 yıla kadar kimse bu mermeri fark etmemiş mi? Yeni mi
bulundu bu maden kaynakları?
Bilinmez olur mu? Çevredeki Roma
veya daha öncesinden kalma tüm
eserlerde mermer var. Osmanlı’da
mermeri kullanmış eserlerinde.
Ancak cumhuriyet dönemi de dahil
tüm zamanlarda Toros ardı denilen
bölgede yapılmış mermercilik. Yani
Afyon, Isparta, Denizli gibi yerlerden getirilmiş. Tüm ekosistemi
etkileyecek biçimde dağları yok ediliyor şu anda. O dağlar buraya özgü
iklimi oluşturan coğrafi yapılar ve
koca dağı kesiyorsunuz. Dünyanın
sayılı gökyüzü gözlemevlerinden
biri olan Saklıkent gözlem evi mermer tozundan dolayı kör oldu…
Peki hayatını ormanları var
etmeye adamış biri olarak ormanların durumu için ne diyeceksiniz?
Hocalarımız “ormanı balta değil yasalar yok eder” diyordu. Biz yıllarca
ormanları halka karşı koruduk. Zarar vermesinler diye. Ancak bugün
halk ormanları devlete karşı korur
hale geldi. Orman; ağacı, toprağı,
nemi, otu, yağmuru, kuşu, sincabı,
böceğiyle bir bütündür. Yaşayan
bir organizmadır. 10 ağacın yerine
1000 tane dikseniz
orman olmaz. Ancak yeşillendirilmiş
alan olur. Orman
kendi kendini yaşatır ve var eder. Kent
merkezine park
yapar gibi orman
yapamazsınız.
Doğa yürüşleri,
kampçılık veya
tırmanış sporları
ile uğraşan kentli
insanlar bütün bu
sorunlara ne kadar duyarlı? Sizin
gibi ekiplerin olumlu katkıları
neler?
Sevdiğim bir söz var: ’yürüyüşlerin
önündeki ilk engel kapınızın eşiğidir’’ demiş bir Bosna atasözü. İşte
doğa yürüyüşleri insana doğayı ve
kendini keşfettirir, sınırlarını tanıtır,
öğretir ve eğitir. Genelde temiz
hava almak, spor yapmak, sağlığımızı korumak, fotoğraflamak, keş-
Metin Atasayar
Fizik mühendisiyim, yıllarca
devlet demiryollarında çalıştım.
Hep dağlarda doğanın içinde
geçti ömrüm. Demiryoluna ray
döşenmesi ve sinyalizasyon
işlerini yaptım. Emekli olduktan
sonra doğanın kokusu ve dağların
büyüsüne olan özlemim bitmek
bilmedi ve 1994’de TODOSK bünyesinde yürüyüşlere başladım.
Birçok keşif yürüyüşü ve zirve
tırmanışında bulundum. 2 yıldır
Asi Yaban Keçileri’nde rehberlik
yapıyorum.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
fetmek, anlamaya çalışmak, doğa
ile iç içe yaşamayı öğrenmek gibi
türlü sebeplerle doğada yürüyüşler
yaparız. Egolardan arınmış, empati
yeteneği gelişmiş, güne sevgiyle
başlayan, dayanışma ve paylaşımla
güçlenen bir insan yaşadığı dünyaya da kayıtsız kalamaz. Önce kendi
değişir sonrada dünyayı değiştirir.
İkinize de bu güzel sohbet için
çok teşekkür ederim.
Nusret Yakışıklı
Orman Mühendisiyim. Doğal
alanların korunmasına yönelik
ulusal ve uluslararası projelerin
yürütücülüğü yaptım. Türkiye’de
ilk rafting şampiyonasının organizasyonu yürüttüm. Likya yoluna
alternatif olarak; Antalya, Akseki,
İbradı bölgesinde 150 km’lik
yürüyüş yolu olan Toros Yolu
projesini hayata geçirdim. Patika
Doğa Sporları yürüyüş gurubunun kurucusuyum. Yürüyüşler
yapmaya ve doğayı fotoğraflamaya devam ediyorum.
45
HOBİ GÜNCESİ
zen bir romanın anlatamadığını anlatır ya beş saniyede insana, iyi bir
fotoğraf da öyleydi bence. Fotoğraf için Gaziantep’ten Şanlıurfa’ya,
Artvin’den İstanbul’a İzmir’den Kula’ya birçok şehir gezdik tüm aile.
Afyon’da Frig vadisinde gece saat
1’de yıldız pozlaması yaptık. Dağlar,
köyler, köylüler, efeler, mülteciler
derken seyyar satıcılar, bakırcılar,
ayakkabı boyacıları, semerciler,
keçeciler, birçok insanın dertlerine
ortak olduk, çaylarını içtik, ekmeklerini yedik, evlerinde kaldık kimi
zaman, onlar ile de arkadaş olduk,
dost olduk. Fotoğraf, tüketici bir
alan olan alışveriş merkezlerinden
uzak tuttu bizleri. Gelecekte de çok
sevdiğim mesleğime devam etmeyi
istiyorum ama elimden fotoğraf
makinamı bırakmaya da hiç niyetim
yok. Irving Penn “İyi bir fotoğraf, bir
hakikati anlatan, ruha dokunan ve
izleyiciyi bunu gördüğü için farklı
kılan fotoğraftır; yani tek kelimeyle, etkilidir” demiş. Amacım ruha
dokunan iyi fotoğraflar çekebilmek ve bir gün bunları sergilemek.
Fotoğrafçı tabiri ile “Işığınız bol
olsun”, sevgiyle kalın.
İyi fotoğrafın peşinde
H
enri Cartier Bresson , “Fotoğraf çekmek: insanın aklını,
gözünü ve yüreğini aynı
hizaya getirmesidir. Bu bir yaşam
tarzıdır” demiştir. Benim için önceleri Ara Güler gibi ustaların çekmiş
olduğu ve yoğun duygu aktarımı
olan fotoğrafları incelemek ile
başlayan fotoğraf sevdası, zaman
içinde fotoğraf çekme hevesine dönüşmeye başladı. Önceleri trekking
ile birlikte fotoğraf çekiyordum.
Manzara fotoğrafları ya da çiçek
fotoğrafı gibi makro fotoğraflarda
ilgimi çekmeye başlamıştı. İnsanların çıplak göz ile göremeyecekleri
şeyleri onlara göstermek heyecan
vericiydi. Fotoğrafta estetik ve ışık
gibi konuların peşine düştüm. Ters
ışık fotoğrafları çektim daha sonraki vakitlerde. Nesnelerin karanlık
görünen yüzleri, ışık önünde bırak-
Dr. Suat Can
tıkları siluetler sanki ruhlarının dili
gibiydi. Mesleğim ile uğraştığım
hobi alanını zihnimde birleşmeye başlamıştı. Bu nedenle duygu
aktaran fotoğraflar, portreler,
konusu insan olan fotoğraflar daha
çok keyif veriyordu artık. Ustalar,
işçiler, çocuklar, yaşlılar, köylüler… Şehir hayatının dışında kalan
farklı hayatlar bitmeye yüz tutmuş
tarihi meslekler kendine çekti beni.
Fotoğraf ile uğraşan farklı mesleklere sahip bir çok amatör fotoğrafçı
ile ANFAD gibi, ANFOK gibi sivil
toplum örgütleri vasıtası ile tanışma imkanı buldum. Onların içinden
yeni arkadaşlarım, dostlarım oldu.
Eşim Yonca Gül’ün de fotoğraf çeken biri olması hayattaki en büyük
şansımdı sanırım. Bir süre sonra
oğullarım Aras ve Ilgaz da fotoğraf
ile ilgilenmeye başladılar. İlgilenmekle kalmayıp ulusal yarışmalarda dereceler aldılar. Bu durum
baba olarak büyük bir gurur kaynağı oldu bana. Fotoğraf bir süre
sonra benim için bir hobi değil bir
tutku oldu. Duygu aradım çektiğim
fotoğraflarda, amacım hep duygu
aktarmak oldu. İyi bir karikatür ba-
Dr. Suat Can
46
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
47
GEZİ GÜNCESİ
Göktepe Yaylası
Gezdiğiniz
dolaştığınız yerlerde
hiç yabancılık
çekmeyecek,
Torosların en yüksek
yerlerinde bile en
soğuk ayranlar,
en demli çaylarla
ağırlanacaksınız.
Doğudan Batıya Motorsikletle Toroslarda…
Amacımız doğudan batıya Torosları geçebileceğimiz en yüksek zirveden geçmekti.
•3’üncü gün Kapuzbaşı-Aladağ-Gerdibi-Varda Köprüsü-Hacıkırı-Pozantı-Madenköy etabı. Belki de en zorlu gün
diyebilirim. Özellikle Varda köprüsünden sonra Belemedik Geçidi hem zeminin gevşek olması hem de eğim
•2’nci gün Ihlara Vadisinden Yahyalı üzerinden Aladağlara tırmannedeniyle çok zorlandığımız bir rota oldu. Gece sürüşü
dık. Demirkazık zirvesinin kuzeyinden geçerek Ulupınar köyü
yapmak zorunda kaldık. Bir alabalık çiftliğine gecenin bir
Kapuzbaşı Şelalesine ulaşmaktı amacımız. Ağustos ayında zirvede
vakti ancak ulaştık.
yolları kapamış buzullar nedeniyle geldiğimiz yolu tekrar inmek
zorunda kaldık. Biraz daha aşağılardan bağlantı noktaları bulduk.
•1’inci gün Antalya-Ihlara vadisi; 10 macera tutkunuyla birlikte
İstanbul, Mersin, Adana ve Antalya’dan yola çıkarak Ihlara Vadisinde toplandık.
Kayıp Atlar
H
er şey 35-40 yıl önce başladı.
Rahmetli dedemin bir türlü
ıslah olmaz tayına gün geldi
ip dayanmaz oldu. Tütün kırmak,
kargı iplemek yetmezmiş gibi, yoksa işin gücün Bakırçay’ın harmanlıklarında kaybolan kara tayı ara.
Babamla birlikte ilk zamanlar yürüyerek aradık. Olacak gibi değil arkadaş, çok sıcak! Aylardan Ağustos.
İmdadımıza babamın tamir ettiği
yeşil ‘’mobilet’’ motosikleti yetişti.
Benim için de eğlence başladı.
Haziran ayını bizim oralarda çocuklar pek sevmez. Okullar kapanır,
hemen hemen her aile, yatağını çanağını toplar ovaya taşınır. İki göz
taştan çamurdan uzun ömürlü ya
da sazdan samandan yapılan mevsimlik damlara yerleşilir. Sabahın
3’ünde tütün kırmaya kalkılır. Daha
küçükler için çile damdan kırılacak
tütün sırasına gideseye kadardır.
Analar ‘’kuziciklerine’’ kıyamaz
hemen oracıkta köfünün içine
ottan-saptan bir yatak yapıverir,
üzerine de katran kokulu cepkenini
sarar, sabaha kadar ateş böceklerinin ninnisiyle mışıl mışıl uyur
48
Dr. Sezai Oktay Ökten
kuzicikler. Biraz daha büyük biz
kopelçeler için haziran yalnızlık, boyundan bi tık büyükçe iş demektir.
Okuldaki-mahalledeki arkadaşların
yerini tutacak yeni arkadaşlar bulmaya çalışmak demektir. Su birikintisine konan yusufçuk, bir ağustos
böceği, incir ağacında dolaşan bir
sincap artık yeni arkadaşlarımızdır.
Bunların da sağı solu belli olmuyor, tarlalara atılan zehirden midir
bilmem bir anda ortalıktan kayboluveriyorlar.
Dedim ya benim için yeni bir eğlence vardı artık. Kara tayı Sazkolan
Harmanlığı’nda aramak. Harmanlık
deyip geçmeyin ucu bucağı yok
örümcek ağı gibi. At arabasının
geçebileceği genişlikte tozlu yollar.
Teker izinin oluğuna, sanki toprağı
elemişler de serpmişler pudra gibi.
Çember çevirmek için çok uygun
değil. Ayağını teker izine vurdun
mu parmak aralarından püsküren tozun verdiği keyfi anlatmaya
kelimeler yetmez. Daha güzel
seyretmek için yan oturmak lazım.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Babam önde, ben arkasında, motosiklet üzerinde elimde bir ayıt dalı
hem arkamızda bıraktığımız tozu
seyrediyorum hem de adını bilemediğim böyle bir işte çalışmanın
hayalini kuruyorum.
•4’üncü gün. Madenköy-Karagöl-Darboğaz-Yazıgöl: Bence her
gezginin Torosları hissetmesi için gezip görmesi gereken bir
rota. Hem zor hem de çok keyifli. 3100 metrenin üzerine çıkıyorsunuz. Varsa imkanınız Darboğaz’a kiraz mevsimi gidin.
•5’inci gün Yazıgöl-Çamlıyayla-Cehennem Deresi: 2000 metrenin altına inince daha rahat nefes almaya başlıyorsunuz ama
bu sefer de sıcak sizi bitiriyor. Günde 8 litre su içip neredeyse
hiç idrar çıkarmadım desem yanlış olmaz… 19:00 120 km
Okul bitince ilk işim kendime bir
motosiklet almak oldu. İlk yolcuğumu Sazkolan Harmanlığına yaptım.
Önce gözüm ipini koparıp kaçan atları aradı. Botumu çorabımı çıkardım, yürüdüm biraz. Parmaklarımın
arasından lav gibi püsküren toprağı
seyrettim.
Herhangi bir sebeple tozlu topraklı
yollara düşerseniz yanınıza oldukça
fazla ekipman almanız gerekecek.
Motosiklete yönelik, kişisel eşyalarınız, kamp malzemeleri... İlk
defa böyle bir maceraya çıktıysanız
gerekli gereksiz ne var ne yok yanınıza aldığınızı görürsünüz. Şimdi
bu aldıklarınızın yarısını boşaltın.
Motorunuzda bolca yer açın. Açılan
boşluklara küçük oyuncak arabalar,
bebekler, düdükler, hikaye kitapları,
şeker, çikolata, bisküvi ile doldurun.
•7’nci gün: Ermenek-Taşkent-Eğrigöl-Gündoğmuş-Köprülü Kanyon: Yılkı
atlarıyla tanışıyoruz… bizim at hangisi
acaba?
•6’ncı gün: Cehennem Deresi-Mut-Ermenek: Kartopu sendromu. Her gün
katlanarak biriken yorgunluktan kimsenin motora binecek gücü kalmadı.
Motoru oracıkta bırakıp yürüyesin
geliyor.
•8’inci gün: Köprülü Kanyon- Kovada Gölü-Yazılı Kanyon: Daha önce
bildiğimiz ve nispeten kolay gelen bir
parkur. Memlekete gelmenin rahatlığı
ve güveniyle yol alıyoruz.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
•9’uncu gün Yazılı Kanyon-Saklıkent
Gözlem Evi: Yolun sonu… 9 günde
yaklaşık 2300 km yol aldık.
49
HOBİ GÜNCESİ
Varda Köprüsü (Alman Köprüsü) Kuşçular
Dağların arasında şöyle bir köprü ile karşılaşabilirsiniz.
Bu köprüden geçen treni görmek şans getirirmiş.
Aladağlar çay keyfi
Dr. Murat Yılmaz
K
Kızılalan
Belemedik Taşdurmaz Geçidi
50
kuş yoluyla edindiğim eski objeleri
toplama işi, bugün beni yoğun
iş temposundan uzaklaştıran en
önemli uğraşım haline geldi.
Topladığım objeler içerisinde;
bugün çok nadir diyebileceğim
tespihler, kurşun askerler, çizgi
romanlar, kumbaralar, madalya
ve madalyonlar var. Ama gerçek
anlamda Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi madeni paralarında
ekspertizlik yapacak derecede iyi bir
profesyonelim diyebilirim. Osmanlının son altı padişahına ait altın,
gümüş ve bakır paralarının çoğuna
ve Cumhuriyet döneminin madeni
paralarının neredeyse tamamına
sahibim diyebilirim.
Birçok koleksiyonerin kendilerinden
sonra koleksiyonlarına ne olacağı
hep sohbet konusu olmuştur. En
acı son ise, yılların birikimlerinin
hep yok pahasına satılacağı yönündedir. Hepimizin amacı; bizlerde var
olan bu merakı çocuklarımızın da
edinmeleri ve koleksiyonu daha ileriye götürmeleri yönündedir. Ama
unutulmaması gereken doğuştan
bizlerde var olan ve zamanla ateşe
dönüşen bu kıvılcım, babadan çocuklara geçen kalıtsal bir hastalık
değildir ne yazık ki.
Dr. Bülent
Fahri Kılınçoglu
Orta Toroslar
Darboğaz’dan Orta Toroslar’a çıkarsanız Karagöl
ve Yazıgöle ulaşırsınız. Göl kenarında konaklayıp
kamp ateşi yakmayı düşünüyorsanız odununuzu
daha aşağıdan bulmalısınız. Bu irtifada çalı bile
yok. Sabah saat 05.00’ten itibaren yüzlerce kuzu
boynundaki zilleri ile göle su içmeye gelirler.
Aralarından yaramaz olanları meraktan çadırın
çubuklarını sökmeye çalışabilir.
Nergis çiçekleri ile süslenmiş Yazıgöl
oleksiyonculuk, insanın içinde
doğuştan var olan bir tutkudur. Ve çoğunlukla kendimizi
ve çevremizi daha iyi tanımaya
başladığımız ilkokul yıllarında pul
toplama şeklinde ortaya çıkar.
Çevremize baktığımızda birçok
kişinin hayatının bir döneminde
kendince nadir olduğunu, önemli
olduğunu düşündüğü bazı objeleri
toplama girişimi olmuştur. Benim
de koleksiyonculuk hikâyem ilkokul
sıralarında başladı. Güzel ve nadir
olduğunu düşündüğüm pulları, paraları biriktirerek başladım toplamaya. Çocukluğumda harçlıklarımı
biriktirerek satın aldığım, değiş-to-
Yazıgöl
Nergis çiçekleri ile süslenmiş Yazıgöl
Gördüğünüz çimenlik alanlar tuzaklarla kaplı.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Aikido ile uğraşma nedenim sadece günlük hayatın stresinden uzaklaşıp
kurtulmak değil, tüm ön
yargı, ego ve kariyer saplantılarından kurtulup,
yükselme, rakibini alt etme
gibi farklı beklentilerin olmadan dingin bir ruh haline
ulaşmak arzusudur. Tekrarlayan egzersizler zamanla
benliğinde yerleşerek hayat
felsefesi haline geliyor
ve normal yaşantında da
sakin, doğaya ve çevrene
saygılı, kavga etmeden ama
uyum içinde yaşamaya ve
gerginlikten uzak durmaya
başlıyorsun...
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
51
Dr. Abdulbaki Şenasi
Ben Gazze Afganistan 1935
doğumluyum. Tıp Fakültesi Kabil
Af. bitirdim. Gülhane Ask.tıp Ak.
Ankara Noropiskiyatri Uzm. olarak
mezun oldum. 50 yıl Afganistan
Tükiye Pakistan Hindistan ve
ABD devletlerinde çalıştım. Bursa
M.K.P devlet hastanesinde bir
müddet görev alarak emekli oldum değişik sivil
sağlık kuruluşlarında çalışmaktayım ilginize
teşekkür ederim.
55 YIL
• Dr. Ali Remzi Öztaş
• Dr. Abdulkadir Ergun
52
Prof. Dr. T. Aslan Aksu
18. Temmuz.1938 de Divrik te
doğdu. İlk ve Orta okul eğitimini
sırasıyla Kütahya, Daday da yaptı.
(1944-1952) Lise Eğitimini Kastamonu Lisesinde yaptı (1952-1955).
1955 yılında İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesine girdi.1961 yılında
Tıp Doktoru ünvanını aldı. 19611966 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Biyokimya İhtisası yaptı. 1966 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesine Biyokimya Öğretim Görevlisi
olarak atandı. Kazandığı Fullbright ve AID bursları
ile 1968-1970 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesinde post graduate fellow olarak
çalıştı. 1970 yılında yurda döndü ve doçent oldu.
1974 yılında profesör oldu. 1975 yılında 4 aylık
kısa süreli askerlik görevini yaptı. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Antalya Tıp Fakültesine Profesör
olarak atandı. 1982-1987 yılları arasında Akdeniz
Üniversitesi Rektör yardımcılığı görevini yaptı. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde pek çok kereler
Dekan Yardımcılığı, Temel Tıp Bilimleri Başkanlığı
ve Biyokimya Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı. 2005
yılında yaş haddinden emekli oldu. Evli ve iki çocukludur. İngilizce ve Fransızca bilir. 65 civarında
yerli ve yabancı bilimsel yayını bulunmaktadır.
Dr. Kemal Bedri Özbıyık
11 Temmuz 1931 yılında Artvin
Borçka’da dünyaya geldim.
İlkokulu Of’ta, ortaokul ve
liseyi Trabzon’da tamamladım.
Trabzon Yomra’nın Şena köyünde
1 yıl öğretmenlik yaptım. 1950
senesinde Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi’ne başladım.
1956’da mezun olduktan sonra Arhavi Kavaleta
muayenehane açarak serbest çalışmaya başladım.
Askerliğimi Çankaya Muhafız Alayı’nda pratisyen
doktor olarak yaptım. Genel Cerrah uzmanlığı
için önce Trabzon Numune Hastanesinde daha
sonrasında ise İstanbul Beyoğlu İlkyardım
Hastanesinde asistan olarak çalıştım. Eğitimimi
İstanbul Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne
tamamladım ve 1963 yılında Genel Cerrahi
Uzmanı oldum. 1968 yılına kadar Haydarpaşa
Numune Hastanesi’nde baş asistan olarak çalıştım.
1968’de devlete müracaat ederek Antalya
Sigorta Hastanesi’ne tayin oldum. 1 sene sonra
da başhekim oldum ve 29 yıl boyunca bu görevi
sürdürdüm. 1997 yılında emekli oldum.
Dr. Özben Dölen
1934 yılında Kıbrıs’ta doğdu. İlk
Orta ve Liseyi Kıbrıs’ta okudu.
1954’te İstanbul Üniversitesine
girdi. 1961’de mezun oldu. Aynı yıl
Cerrahpaşa Hastanesi göz kliniği
asistanı oldu. 1965’te uzman oldu.
1999 Antalya Devlet Hastanesi’nden
emekli oldu. Evli, bir oğlu var.
Prof. Dr. M. Necati Küçüksu
1939’da Ermenek’te doğdum.
1956’da Konya Lisesini, 1961’de
İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdim. 2
yıllık zorunlu hizmetini Posof’ta tamamladım. 1968’de Hacettepe Tıp
Fakültesi’nde iç hastalıkları uzmanlığını aldım. 1968-1970 yıllarında
askerliğimi Van Askeri hastanesinde
tamamlayarak Amerika Birleşik Devletlerine gittim.
Önce Lloyd Noland (Fairfield/Alabama) hastanesinde 1 yıl araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra
1971-1974 yılları arasında Chicago Tıp Fakültesinde
(Mount Sınai Hospital)Tıbbi Onkoloji ihtisası yaptım. Daha sonra aynı fakültede öğretim üyesi olarak
1 yıl görev aldım. Bu arada federal lisans (FLEX)
sınavını tamamladım.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
55 YIL
Dr. Macit Turgut • Dr. Kadir Süleyman Genç • Dr. M. Akif Torgay
Dr. Necmi Gürkaynak • Dr. Mustafa Kurdoğlu
1936 yılında Antalya Kaleiçinde doğdum. 1944 – 1949 İsmet Paşa İlkokulu, 1949 -1952
Antalya Lisesi Ortaokul, 1952-55 Antalya Lisesinden mezun oldum. 1955 de İstanbul Tıp
Fakültesine askeri öğrenci olarak girdim.1961 de Teğmen Doktor olarak mezun oldum.
(1958-1954 da Berlin Krankenhause Westent de cerrahi stajımı yaptım.) 1961-62 Gata’ da
Askeri Doktor stajı. 1962-64 Adapazarı 2. Tümen Sağlık Şube Başkanı, 1964-65 Erzurum 28
Tümen Sıhhiye Tabur Komutanı, 1966-1970 Gata 1. Cerrahi kliniğinde genel cerrahı ihtisası, 1970-71 Kara Harp Okulu hastanesi Baş Tabibi, 1971-73 Gata 1.Hariciye Kliniği Baş asistanı ve sonra Profesör Muavinliği, 1975-78 Konya Asker Hastanesi Cerrahi Klinik Şefi, 1978
de Albay Rütbesi ile emekli olduktan sonra Antalya’ya yerleştim. 1970 de Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Antalya’da kurulması için yoğun çalışma yaptım. 1980 de Tıp Fakültesi Öğretim üyeleri ile beraber
Tıp Fakültesini Geliştirme ve Yaşatma Derneğini kurduk ve aynı dönemde başkanlığını yaptım. 1985 yılında
gönüllü arkadaşlarla Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu derneğini kurduk. 22 seneden beri derneğin
Antalya Şube başkanlığını yapmaktayım. 1986’da Türk Kızılay Antalya Şube Başkanlığı Genel Sekreterlik ve
uzun süre Kızılay Antalya Şube Başkanlığı yaptım. (2001-07) Eşimi 2005 yılında kaybettim, iki kızım var.
Dr. Mehmet Ekici • Dr. Selahattin Şenyüz • Dr. Yusuf Demir • Dr. Orhan Oğuz •
Dr. Aşkın Karadayı • Dr. Ahmet Yaşar Sarısoy • Dr. Mehmet Bilgin • Dr. Erhan İldız
Dr. Ahmet Özgüner
50 YIL
60 YIL 65 YIL
Dr. Kadri Yakut
1941’ de Afyon/Sandıklı’da doğdum. İlk, orta ve lise tahslimi
Burdur’da yaptım. 1960 yılında
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi’ne başladım. 1966 yılında
mezun oldum. Aqsker olmam nedeniyle 1 yıl GATA’da askeri hekimlik
stajı yaptım. 5 yıl pratisyen hekim
olarak Burdur Eğitim Tugayında görev yaptım.
1972 – 76 yılları arasında GATA’da çocuk sağlığı ve
hastalıkları ihtisası yaptım. Ağrı ve Adana askeri
hastanelerinde Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı
olarak çalıştım. Adana’da görev yaptığım sırada iki
dönem boyunca Adana Tabip Odası yönetim kurulunda görev yaptım. 1984 yılında Yarbay Rütbesiyle
ordudan emekli oldum.Sonra Zeynep Kamil hastanesinde baş asistanlık yaptım. Açılan sınav sonucunda Kartal Eğitim ve Araştırma hastanesinde servis
şefi olarak göreve başladım. 10 yıl görev yaptıktan
sonra Haydarpaşa Numune hastanesinde şef olarak
göreve devam ettim. 1 yıl hastanenin baştabipliğini
yürüttüm. 2002 yılında tekrar emekli oldum.
Dr. Ecmel Altınsoy
1942 Yılında İzmir’de doğdu. Ortaokul ve Liseyi İzmir Kız Lisesinde
okudu. 1960 yılında mezun olduktan sonra aynı yıl Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesinde doktorluk tahsiline
başladı. 1960 yılında mezun olarak
Denizli Güney‘de pratisyen tabipliğe
başladı. 1971 yılında Almanya ya
giderek Düsseldorf Üniversitesine bağlı Duisburg’da
Anestezi ve Reanimasyon ihtisasına başladı. 1974
yılında şef yardımcısı oldu. 1978 yılında da şef olarak Osnabzuck da göreve başladı ve bu göreve 1983
yılına kadar devam etti. O yıl Türkiye’ye döndü ve
1995 yılına kadar İzmir’de sonra da Alanya’da göreve devam etti. Emekli olduğundan itibaren İzmirde
oturmaktadır. Evli ve bir çocuk annesidir
Dr. F. Ayfer (Gür) Güven
10 Kasım 1942 Tarihinde İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini İstanbul’da, orta öğrenimini Van’da tamamladı. Haziran 1966 döneminde
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Temmuz 1966’da
Hacettepe’de Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimine başladı.
1970’de uzman oldu. Aynı biriminde başasistanlık
görevinde bulundu. Temmuz 1972-Temmuz 1974
tarihleri arasında ABD Yale Üniversitesinde Nefroloji
eğitimi aldı. 1976 Yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi’de Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Doçentlik
ünvanı aldı. 1974-1979 yılları arasında, aynı fakültede Çocuk Nefrolojisi biriminde öğretim elemanı
olarak çalıştı. 1979 Yılında Çukurova Üniversitesi
Tıp Fakültesi Pediatrik Nefroloji kürsüsü kuruluşunda görevlendirildi. 1983 Yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları birimine profesör olarak atandı. Mart 1983-Temmuz 1992
tarihleri arasında aynı ünitede Anabilim dalı başkanlığı görevini üstlendi. 1989-2008 yılları arasında
Çocuk Nefrolojisi Bilim Dalı Başkanı olarak çalıştı.
Baş koordinatörlük, Başhekimlik, dekan yardımcılığı
görevlerinde bulundu. 1997-1998 yılları arasında,
Türkiye Milli Pediatri Derneği Başkanlığı,üç dönem
yönetim kurulu üyeliğ, 2006-2009 yılları arasında
Avrupa Çocuk Nefrolojisi Derneği (ESPN) yönetim
kurulu üyeliği ve eğitim komisyonu başkanlığı yaptı.
TMPD, TTB, TPK, ÇND, Türk İmmunoloji Derneği,
TND, ESPN, IPA, IPNA, EURPSA, UMEMPS, ADD
gibi kuruluşların üyesidir.. TTB-UDEK-UYEK programlarında çalıştı. Eylül 2008’de emekli oldu.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
53
Profesör Doktor Mithat Torunoğlu hocamız kurucu
olduğu Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesine
Kulak Burun Boğaz bölümü Başkanlığı yapmam konusunda ısrarla teklifte bulundu. Bu teklif ve ısrarı
mezun olduğumuz Şehre (İstanbul) dönme fikrimizi
kenara itti. Antalya’ya taşındık fakat Tıp Fakültesi
kuruluşu prosedürlerinin istenilen hızla gerçekleştirilemediği için sosyal Sigortalar hastanesinde part
time olarak göreve başladık. 1980 yılı full time uygulaması nedeniyle istifa edip serbest muayenehane
görevimize eşimle beraber başladık.
Halen serbest muayenehaneye hekimliğimizi onurla
sürdürüyoruz.
Dr. Ali Özel
1940 Konya- Hadim- Çetmi köyü
doğumluyum. Şartlar gereği geç
gittiğim ilkokulu köyümde okudum.
Ortaokulu Hadim ve Yozgat’ta,
Liseyi, Ankara ve Yozgat’ta okudum.
1960 İstanbul Üniversitesi’ne girdim.( Tıp Fak.) 1966 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Askeri
Hekim olarak mezun oldum. 1966-1967 Gülhane’de
Askeri hekimlik yönümden bir sene genel tıp eğitimi
gördüm. 1967-1970 arası Antalya, Çankırı, Van,
Kastamonu ve Sinop illerinde kıta hekimliği yaptım.
1970-1974 Gülhane’de Kadın Hastalıkları ve Doğum
Hekimliği ihtisası yaptım. 1975-1983 yıllarında
Gelibolu AS. Hastanesi’nde Doğum hekimliği ve
başhekimlik görevlerinde bulundum. 1983’de kendi
isteğimle ve yarbay rütbesiyle emekli oldum. 19841985 Antalya doğumevinde, 1985-1987 yıllarında
Antalya Devlet Hastanesi’nde hekim olarak çalıştım.
1987’de ayrıldım. Serbest hekim olarak çalışmaya
başladım. 2010’da fiili hekimliği bıraktım. Antalya’da yerleşiğim. İki oğlum bir kız evladım ve çok
asil ve muhterem bir ailem var. (Orta derecede
Fransızca öğrenmiştim.)
31 Mayıs 1966 yılında İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olduk. Nişanlıydık, 8 Haziran
1966 yılında evlendik. 28 Haziran
1966’da Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp fakültesinde göreve başladık. Akademik kadroların çok kısıtlı
olduğu dönemlerde tıp talebelerine
eşim histoloji, ben anatomi eğitimi vermek için
görevlendirildik. Çeşitli kademelerden geçerek eşim
Kadın Doğum ben Kulak Burun Boğaz ihtisası aldık.
İki sene kadar Erzurum merkezde muayenehane
hekimliği yaptık.
Profesör Doktor Mithat Torunoğlu hocamız kurucu
olduğu Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesine
Kulak Burun Boğaz bölümü Başkanlığı yapmam konusunda ısrarla teklifte bulundu. Bu teklif ve ısrarı
mezun olduğumuz Şehre (İstanbul) dönme fikrimizi
kenara itti. Antalya’ya taşındık fakat Tıp Fakültesi
kuruluşu prosedürlerinin istenilen hızla gerçekleştirilemediği için sosyal Sigortalar hastanesinde part
time olarak göreve başladık. 1980 yılı full time uygulaması nedeniyle istifa edip serbest muayenehane
görevimize eşimle beraber başladık.
Halen serbest muayenehaneye hekimliğimizi onurla
sürdürüyoruz.
Dr. Orhan Erman
02.08.1932 tarihinde Gaziantep’te
doğdu. İlkokulu (Gazi Mustafa
Kemal ilkokulu) ve, ortaokulu Gaziantep’te (Gaziantep Lisesi), liseyi
Ankara Atatürk Lisesi’nde bitirdi.
01.10.1966 tarihinde, İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 01.01.1967-01.01.1969
tarihleri arasında Yedek Subay Tabip ve Sağlık Amiri
olarak, Konya 3. Ana Jet Üssü’nde askerliğini yaptı.
09.03.1973 tarihinde uzman, 08.01.1975 tarihinde öğretim görevlisi, 01.11.1977 tarihinde doçent
oldu. 10.01.1978 tarihinde, Dicle Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kadın Hastalıkları ve doğum biriminde; eylemli doçent ve kürsü başkanı olarak çalıştı. Ayrıca
Diyarbakır Doğum Evi’nin 05.10.1979-06.07.1982
tarihleri arasında baştabipliğini yaptı.
09.07.1985 tarihinde Akdeniz Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim dalı
Profesörlüğüne atandı. Emekli olduğu 19.08.1999
tarihine kadar, bu anabilim dalının başkanlığını
yaptı. Bu arada, aynı Üniversitede Sağlık Bilimleri
Enstitüsü Müdürü olarak çalıştı.
Prof. Dr. Meliha Erman ile evli olan Orhan Erman’ın
Münire ve Aylin isimli iki kızı, Erhan isimli bir oğlu
bulunmaktadır.
54
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dr. Yusuf Özbek
50 YIL
31 Mayıs 1966 yılında İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olduk. Nişanlıydık, 8 Haziran
1966 yılında evlendik. 28 Haziran
1966’da Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp fakültesinde göreve başladık. Akademik kadroların çok kısıtlı
olduğu dönemlerde tıp talebelerine
eşim histoloji, ben anatomi eğitimi vermek için
görevlendirildik. Çeşitli kademelerden geçerek eşim
Kadın Doğum ben Kulak Burun Boğaz ihtisası aldık.
İki sene kadar Erzurum merkezde muayenehane
hekimliği yaptık.
Dr. Ali Pirgun
1942 yılında doğdum. İlkokulu
küçük bir köyde, orta ve liseyi Mersin’de okudum. Burslu olarak İstanbul Tıp Fakültesini 1966 yılında bitirdim. Hemen askere gittim.67-68
yılları (2 yıl) Hadımköy’ de askerlik
yaptım.1969 yılı Urfa Merkez Sağlık
Ocağına atandım. Aynı yıl evlendim.
1.5 yıl Urfa da çalışmamdan sonra 1970 yılı Haziran ayında Elmalı Hükümet Tabibi olarak atandım.
10 yıl Elmalı’da çalıştım. 1979 yılı ihtisas sınavını
kazanarak İzmir Konak Eğitim Hastanesi’nde Klinik
Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon hastalıkları ihtisasına başladım. 1982’de Eskişehir SSK Hastanesi’ne
atandım. Beş yıl çalışmadan sonra 1987’de Antalya’ya gelerek serbest olarak Tıbbi tahlil laboratuvarı
açtım.2007’de laboratuvarı kapatarak emekli oldum.
İki kızımdan 2 kız 1 erkek torunum var.
Dr. Abdurrahman Yıldırım
40 YIL
50 YIL
Dr. Hikmet Neylan Pirgun
1952 yılında Antalya’da doğmuşum. İlkokul, Ortaokul ve Liseyi
Antalya›da okudum. 1969-1970
öğrenim döneminde Eskişehir
İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisinde okudum. 1970 yılında tekrar
girdiğim Üniversite sınavında Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım. Tıp Fakültesinden Haziran 1976 yılında Tıp
Doktoru olarak mezun oldum. Mezuniyet sonrası
bir yıl S.S.K Manisa Dispanserinde bir yıl Pratisyen
Hekim olarak çalıştım. Temmuz 1977 - Aralık 1978
de T.S.K. Erzurum Hava Radar Komutanlığında 18
ay Revir Başhekimi olarak askerlik görevimi yaptım.
1979 - 1986 yıllarında Almanya’da Genel Cerrahi
asistanlığı yaparak, Aralık 1985 tarihinde Genel
Cerrahi Uzmanı oldum. Temmuz 1986 tarihinde
Antalya’ya döndüm. 1987 yılında Antalya Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde (Devlet Hastanesi) Genel
Cerrahi Uzmanı olarak çalışmaya başladım. Halen
görevime devam etmekteyim. Evli,iki çocuk ve iki
torun sahibiyim.
Dr. Ahmet Kurşun
1951 de istanbul’da dünyaya geldim
ilk orta lise tahsilimi İstanbul’da tamamladım 1976’da İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldum Diyarbakır ve Antalya Devlet Hastahaneleri’
nde çocuk cerrahı uzmanı olarak
görev yaptım Diyarbakır’da başhekim Antalya’da il saglık müdürü görevlerini yaptıktan sonra Turizim sektörüne atıldım.
Halen kendimize ait Alanya’da otelin işletmeciligini
yapmaktayım. Evli iki erkek çocuk babasıyım
• Dr. Şükran Taçoy
• Dr. Ünal Açıkalın
• Dr. Sevindik Alpsu
Doç. Dr. Cengiz Özbek
Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı. 10-11-1949 tarihinde Ankara’da doğdum. 16.04.1976 tarihinde
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp
Fakültesinden mezun oldum. İhtisasımı Ankara Yüksek ihtisas Hastanesi’nde tamamladım. (1979-1984)
1984-2008 tarihleri arasında İzmir
Atatürk Eğitim ve Araştırma hastanesinde Başasistan
ve Şef.Yrd. olarak görev yaptım. 2008-2014 Kasım
süresince İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma hastanesinde Kalp Damar Cerrahisi Klinik Şefi olarak
görev yaptım. 10.11.2014 tarihinde emekli oldum.
O tarihten beri Antalya’da çalışmaktayım. Şimdiki
görev yerlerim Akdeniz Şifa Konyaaltı Tıp merkezi
ve Akdeniz Şifa Varsak hastanesidir. Evliyim ve 4
kızım vardır.
Dr. Ahmet Turan Aydın
1952 yılında Sivası’ın Zara kazasında doğdu. 1976 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun
oldu. 1980 yılında Ortopedi ve
Travmatoloji Uzmanı oldu. 1985
yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp
Fakültesinde doçent, 1995 yılında
profesör oldu. 2010 yılında kıdemli
profesör olarak emekliye ayrıldı. Halen Memorial
Antalya Hastanesinde çalışmakta.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
55
Dr. Ergin Saral
19.03.1948 İSTANBUL. EVLİ 2
ÇOCUK BABASI. 1976 İstanbul
Çapa tıp fakültesi mezunu. Mesleğe İstanbul’da başladım, askerlik görevimi Edirne’de yaptım.
2 yıl Edirne S.S.K. hastanesinde çalıştım. 1980 yılında Trakya’nın ilk özel hastanesini Edirne’de faaliyete
geçirdim. Daha sonra 1987 yılında İstanbul Bakırköy’de 52 yataklı tam teşekküllü özel Yaşar
Hastanesini açtım. 1990’da Ürolojik hastalıklar
ve böbrek taş kırma merkezini açtım, 1993’te
İstanbul Alman hastanesi kurucu ortağı oldum.
1993’te Ankara göz hastalıkları ve Eximer Laser tıp merkezini açtım, 1994 İstanbul Halkalı
diyaliz merkezi, 1995›te İstanbul›da göz, KBB
ve Baş boyun cerrahi tıp merkezi, 1996›da istanbul’da Gemi adamları polikliniği, 1996’da
Edirne görüntüleme tıp merkezi, 2000 yılında İstanbul optik merkezini, 2004’te Romanya
Bükreş’te 4 tane Sağlık ve medikal merkezlerini
faaliyete geçirdim. 2010 yılında aktif iş yaşamını bitirdim, güneye antalya’ya yerleştim.
Dr. Halil Seferoğlu
1950 Antalya doğumluyum.
1990 yılından beri Antalya’da
çalışmaktayken 2006 yılında
Atatürk Devlet Hastanesi’nden
emekli oldum.
56
Dr. Burhan Topal
1951 Denizli doğumludur. İlk
orta ve lise eğitimini Denizli’de
tamamlamış; 1976’da Hacettepe
Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. Pediatri uzmanlık eğitimini
1976-1980 arasında Hacettepe
Çocuk Hastanesi’nde tamamlayarak, 2011 yılına kadar 30 yıl boyunca Ankara
içinde tam gün muayenehanesinde çalışmıştır.
2011-2012 arasında Alanya Can Hastanesinde
çalışmış, 2012’den beri Başkent Üniversitesi
Alanya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde
halen tam zamanlı olarak çalışmaya devam etmektedir. Mesleğini icra ederken ana prensip
olarak, hasta çocukların tedavileri esnasında ailelerini de koruyucu hekimlik yönünden eğitmeyi vazife edinmiştir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Dr. Hasan Akışoğlu
(İç Hastalıkları Uzmanı) 20 Şubat 1949 da Alanya’da Dünya’ya
geldim. İlk, orta ve lise eğitimimi Alanya’da tamamladım.1976
yılında İstanbul Tıp Fakültesini
bitirdim. İç hastalıkları dalında
ihtisasımı Şişli Etfal hastanesinde tamamladım.1983 yılında Fatsa Devlet Hastanesinde uzman doktor olarak görevime başladım. Sonrasında Alanya Devlet hastanesinde 30
yıl ve Alanya Başkent Hastanesinde 9 yıl devam
ettirdiğim meslek yaşantımı 30 Nisan 2015 tarihinde sonlandırdım.
Dr. İlhami Çuhadar
Artvin Yusufeli’nde 1953 yılında dünyaya gelmişim. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1976
yılında mezun oldum. 3 Yıl Erzurum Oltu Sosyalizasyon Bölgesinde mecburi hizmetimi yaptıktan sonra askerlik hizmetimi
Kayseride tamamladım.19 Mayıs Tıp Fakultesinden 1986 yılında çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlığını aldım. 3 Yıl Samsun Çarşamba,
19 yıl da Nazilli Devlet Hastanesinde çalıştıktan
sonra 2006 sonunda emekli oldum. 9 yıldır da
Antalya Belek, Side bölgesinde özel hastanelerde çalıştım. Halen Manavgat Özel Akdeniz Hastanesinde çalışıyorum. Evli 2 çocuk babasıyım.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dr.Hilmi ULUS
19.11.1951 Yılında Antalya-Alanya’da doğdum. İlk , orta ve
lise eğitimimi Alanya’da tamamladım.1976 yılında Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesinden
Askeri öğrenci olarak mezun
oldum. 1 yıl GATA’da ve Eskişehir Hava Uzay Tebabeti eğitiminden sonra
Diyarbakır 8. Ana Jet Üs Komutanlığında Uçuş
Doktoru ve Sağlık Amirliği yaptım. 1980 yılında GATA Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji ABD’da ihtisasa başladım.1985 yılında
İzmir Hava Hastanesinde Uzman Hekim olarak
çalışmaya başladım. 1986 yılında açılan sınavı kazanarak GATA ve Tıp Fakültesi Ortopedi
ve Travmatoloji ABD’da Yrd.Doç.Dr olarak
göreve başladım.Yurt içi ve dışı kongrelerde
konuşmacı ve katılımcı olarak bulundum, yayınlar yaptım.1992 yılında Hv.Tbp.Yb olarak
kendi isteğimle Silahlı Kuvvetlerden emekliye
ayrıldım. 1993 yılından itibaren Özel muayenehane hekimliği ve özel hastanede Ortopedi ve
Travmatoloji Uz. Ve Başhekim olarak çalıştım.
Halen Alanya’da Özel bir Tıp Merkezinde mesleğime devam etmekteyim. Evli ve 2 çocuk babasıyım ve İngilizce bilmekteyim.
40 YIL
40 YIL
Dr. Ali Rıza Ertunç
1976 yılında Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesinden mezun oldu.
Aynı yıl mezun olduğu okulun
Göz Kliniğinde Ankara Üniversitesi Antalya Tıp Fakültesi kadrosunda ihtisasa başladı. 1980
yılında Antalya’ya gelerek Göz
kliniğinin ilk uzmanı olarak göreve başladı.1984
yılında Yard. Doç. Kadrosundan kendi isteği ile
ayrılarak serbest çalışmaya başladı.2015 yılı
sonuna kadar muayenehane hekimliği görevini
sürdürdü. Bu tarihten günümüze özel bir Tıp
Merkezinde çalışmaya devam etmektedir.
Dr. Nejat Ergün
1953’te Ankara’da doğdum.1976
yılında Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun oldum.
Numune Hastanesi’nde Genel
Cerrahi ihtisasımı aldım. Arada
Samsun ve Balıkesir olmak üzere
yaşantımın 28 yılını Ankara’da,
Eşim nedeniyle de 28 senesini de Antalya’da geçirdim. Antalya Devlet Hastanesi’nden emekli
oldum. Bir kaç senelik özel hastane çalışmasından sonra koşullarla uyuşmadığımdan tam bir
emekli hayatını seçtim. Tüm kırklık meslektaşlarıma selam ve sevgiler, herkese sağlık ve mutluluklar diliyorum.
Dr. Meziyet Kurşun
14/11/1952de Antalya’da dünyaya geldim İlk orta lise egitimimi
Antalya’da tamamladım.1976’da
İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldum Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı olarak Diyarbakır ve Antalya Devlet Hastanesi’
nde çalıştım uzun yıllar kendi muayenehanemde
çalıştıktan sonra emekli oldum evli iki erkek çocuk annesiyim.
Dr. Rahime Aydilek
1953 Çorum doğumluyum. İlk,
orta ve lise tahsilimi Çorum’da
tamamladım. 22.07.1976 da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. Ankara 1 nolu
vsdispanserinde. Çorum Mecitözü Söğütyolu sağlık ocağında çalıştım.1984 yılında Dr. Zekai Tahir Burak kadın
hastanesinde, kadın hastalıkları ve doğum ihtisasımı tamamladım. sırasıyla, Tunceli Devlet
Hastanesi, Afyon Emirdağ Devlet Hastanesi,
Antalya 1 Nolu Açsap Merkezi ve Side Devlet
Hastanesi’nde çalıştım.1998 yılında emekli oldum. Halen Antalya’da kendi muayenehanemde
çalışıyorum. İki çocuğum var.
Dr. Sadi Hatipoğlu
1952 Akseki doğumluyum. Antalya Lisesi ve Ankara Tıp Mezunuyum. Sırasıyla; 1 yıl Hakkari
Devlet Hastanesi Baştabip Vekili, 2.5 yıl Amasya Merkez Sağlık
Ocağı Tabipliği, 1,5 yıl Van Devlet Hastanesi Üroloji Uzmanı,
8 yıl Aydın Devlet Hastanesi Üroloji Uzmanı,
Son 22 yıl ise 15 yıl Başhekim Yardımcılığı idari görev olmak üzere Antalya Devlet Hastanesi
(Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi) Üroloji Uzmanı olarak çalıştım, halen çalışıyorum.
Bunun yanında Ankara’daki ihtisas ve Samsun’daki Askerlik, Sağlık Bakanlığı sayesinde
güzel Türkiyemi tanımamın promosyonudur.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
57
Dr. Gülşen Altındirek
1952 Ankara doğumlu, evli, 1
çocuklu.1976 Hacettepe Tıp Fakültesi mezunu. 1981 de Atatürk
Üniversitesinde Kadın Hastalıkları – Doğum ihtisasını yaptı. Erzurum ve Ankarada görev yaptı.
2005 yılında emekli olup Antalya
ya yerleşti. Andeva Tıp Merkezinde çalıştı. Halen Ankarada Duru Tıp merkezinde çalışmaktadır.
• Dr. Emel Şanlı
• Dr. Mürüvet Demirkan
• Dr. Aziz Kemal Emek
• Dr. Birsen Gülmez
• Dr. Aziz Ali Gürsoy
• Dr. Mustafa Ercan
• Dr. Mustafa Yaşar Ölçen
• Dr. Mustafa Ali Peker
58
Dr. Şakir Yılmaz
1952 Kaş-Kemer köyü doğumluyum. İlkokulu Kaş’ın Köyre
köyü’nde, ortaokulu Kaş’ta bitirdim. Liseyi Adana Erkek Lisesinde okudum. 1976 yılında
Ankara Tıp Fakültesini bitirdim.
1981 yılında Ankara Tıp Fakültesi Genel Cerrahi kliniğinde ihtisasımı tamamladım. Sarıkamış Asker Hastanesi’nde askerlik
görevini yaptım. Elazığ –Maden SSK hastanesinde zorunlu hizmetimi yaptım. Sonra sıra ile
Antalya SSK Hastanesi, Burdur SSK hastanesi,
Burdur Devlet hastanesi’ nde çalıştım. Halen
Antalya Eğitim ve Araştırma hastanesinde çalışmaktayım.
Dr. Sinan Alpay
1952 Karabük doğumluyum. Evliyim bir erkek bir kız babasıyım.
İlk ve ortaöğrenimimi Samsunda, Lise öğrenimimi ise İstanbul
Karataş Erkek lisesinde tamamladım. 1970 yılında İstanbul Tıp
Fakültesini kazandım. 1976 yılında mezun oldum. 1977 yılında Amerika Los
Angeles’ da lisan eğitimi aldım. 1983-1987 yıllarında İstanbul Bakırköy Doğumevi’ nde Kadın
Hastalıkları ve Doğum ihtisası yaparak uzman
oldum. Mecburi hizmetimi Kahramanmaraş’ta
tamamladım 24 yıldır Alanya’da Serbest Kadın
Hastalıkları ve Doğum uzmanı olarak halen çalışmaktayım.
• Dr. İlker Günal
• Dr. Hasan Bilgez
• Dr. İlhami Yüce
• Dr. Fethullah Tamer Şuer
• Dr. Adnan Güner
• Dr. Yavuz Uçar
• Dr. Sevil Uçar
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dr. Ali Doğan
1961 Antalya da doğdum. İlk,
orta, lise eğitimlerimi Antalya’da
tamamladım. 1986 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdim.
Mecburi hizmetimi Adana Tufanbeyli ilçesinde yaptım. 1995
yılında Erciyes üniversitesinden
Üroloji uzmanlığımı aldım. 1996 yılından beri
Antalya Atatürk Devlet Hastanesinde Çalışmaktayım. Evliyim. Şeref Ege ve Onur Efe adında 2
oğlum var. 30 YIL
40 YIL
Dr. Mustafa Palabıyık
İç Hastalıkları Uzmanı. Doğum
Tarihi:02/05/1953 Doğum Yeri:
Antalya 1959-1970 İlk, ortaokul ve lise öğrenimi Antalya’da,
1970-1976 İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun, 1976-1981
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde
İç Hastalıkları Uzmanlığı, 1981-1982 Askeri Hastanesi’nde görev, 1982-1983 Antalya
Hayat Polikliniği’nde görev, 1983-1995 Antalya Devlet Hastanesi’nde görev, 1995-1999
Serbest Muayenehane ve Akdeniz Vakıf Hastanesi’nde görev, 1999 BMW’de İşyeri Hekimliği görevi, 1999-2003 Emniyet Müdürlüğü Polikliniği’nde kadrolu görev, 30/08/2003
Antalya Emniyet Müdürlüğü’nden emeklilik.
10.08.2009-01.03.2010 Özel Meditalya Tıp
Merkezi’nde görev, 13.08.2012-13.09.2012
Özel Medisu Hastanesi’nde görev.
Dr. Ahmet Kamil Temizkan
1963 Antalya doğumlu.1980’de
Antalya Lisesini bitirdi. Aynı yıl
Ankara Üniversitesi Antalya Tıp
Fakültesi’ ne girdi.1986’da Akdeniz Üniversitesi’nden mezun
oldu. 1987’de Haseki Hastanesi’nde İstanbul ve İç Hastalıkları
serüvenine başladı. 1997’de Demre Kapısından
Antalya’ya girdi. 2002’de Akdeniz Üniversitesi’nden bu kez de Hematoloji denizine açıldı.
Artvin ve Diyarbakır Anadolu’da çalıştığı yerlerin bazıları. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Medikal Park, Medstar Yıldız Antalya’da
hizmet verdiği hastaneler. Bir yıldır Akdeniz
Üniversitesi Teknokent’te yer alan Babylife
Kordon Kanı Bankasının sorumlu doktoru. Dr.
Tülin TEMİZKAN’ la evli. Büyük oğlu Onur
taze avukat, küçük oğlu Ozan lise öğrencisi. Teşekkürlerimle.
Dr. Birsen Kunt
27.3.1962 yılı Ceyhan doğumluyum. İlkokula Lüleburgaz›da
başlayıp, Ankara’da sırasıyla
Şeker ilkokulu, Mehmetçik Ortaokulu ve 1979 da da Ankara
Atatürk Lisesinden mezun oldum. Daha sonra öğrenimime
devam ettiğim Ankara Ü. Tıp Fakültesi’nden
1986 yılında mezun olup, Kayseri’deki mecburi
hizmetim sonrası, Ankara’da çalışma hayatıma
devam ettim.1995 yılında Cumhuriyet Ü. Tıp
Fakültesi’nden Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon
dalında uzmanlığımı aldıktan sonra, halen Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görev
yapmaktayım.
Dr. Ali Aktuğ
8 Mayıs 1964 Sivas Doğumluyum. İlk orta ve lise öğrenimimi
Antalya’ da tamamladım. 1986
yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı
yıl eşim Nevcan AKTUĞ ile evlendim. Mecburi hizmetimi Samsun Vezirköprü Sağlık Ocağında yaptım. 1988
yılında Antalya Aksu Sağlık Ocağına atandım.
2002-2012 yılları arasında Sağlık Müdürlüğünde çalıştım.2012 yılında emekli oldum. Halen
Ortak Sağlık Güvenlik Biriminde İşyeri Hekimliği yapmaktayım. Arda isminde 13 yaşında bir
oğlum var.
Dr. Bilge Süzen
1961 yılında Burdur-Bucak’ta
doğdum. 1986 yılında Akdeniz
Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. 1986’da Burdur Yeşilova
Sağlık Ocağı’nda göreve başladım. Kaş ve Serik ilçelerinde
sağlık ocağı tabibi olarak çalıştım. Halen 25 nolu ASM’de Aile Hekimi olarak
çalışmaktayım.
Dr. Bülent Biliciler
(Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı) 1961 yılında
Ankara’ da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimlerimi sırasıyla Antalya Gazi Mustafa Kemal İlkokulu, Faruk Tugayoğlu Orta Okulu ve Antalya
Lisesi’nde tamamladım. Tıp fakültesi eğitimime Ankara ‘ da başladıktan sonra 1986 yılında
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun
oldum. Mecburi hizmetimi 1986-1989 yılları
arasında Malatya Akçadağ Kürecik’ de Kepez
Sağlık Ocağında tamamladım. 1989-1991 yılları arasında askerlik yükümlülüğümü Hakkari
Yüksekova’ da bitirdim. Bir süre Antalya Kaş
Kasaba Sağlık ocağında çalıştım. Beyin ve Sinir
Cerrahisi alanında ki uzmanlığımı İnönü Üniversitesi Malatya Turgut Özal Tıp Merkezinde
tamamlayarak; 1998 yılında Antalya Devlet
Hastanesin’de çalışmaya başladım. Aynı hastaneden 2013 yılında emekli oldu. Halen özel bir
hastanede beyin ve sinir cerrahisi uzmanı olarak
çalışmaktayım.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
59
Dr. Erden Erdil
İç Hastalıkları Uzmanı. Doğum
Yeri: KARŞIYAKA / İZMİR,
Doğum Tarihi 09.01.1964, HEKİMLİK DENEYİMİ:
1986
– 1987 Nevşehir Ürgüp Başdere
Sağlık Ocağı, 1987 – 88 Nevşehir Merkez 1 Nolu Sağlık
Ocağı, 1988 SSK İzmir Tepecik Hastanesi,
1988 – 92 SSK Ankara Hastanesi, 1993 Bursa Orhaneli Devlet Hastanesi, 1993-98 Ankara
Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, 1995 Özel Ankara Bayındır Hastanesi, 1998-99 Özel Ankara City
Hospital, 1999-2000 Özel Ankara Sevgi Hastanesi, 2000 Özel Ankara Bayındır Hastanesi,
2000-08 SSK Ankara Ulucanlar Göz Eğitim
ve Araştırma Hastanesi, 2008-09 Özel Ankara
Güven Hastanesi, 2009-09 Özel Ankara ARTE
Hekimköy Tıp Merkezi, 2009-11 Ankara Kızılcahamam Devlet Hastanesi, 2011-13 Ankara
Kazan Hamdi Eriş Devlet Hastanesi, 2013-14
Muğla Bodrum Devlet Hastanesi, 2014 Özel
İnter Tıp Merkezi Bodrum, Muğla, 2014-Halen
Özel Medstar Topçular Hastanesi Antalya
60
Dr. İbrahim Gök
Ocak 1959 yılında Antalya Korkuteli Köseler
Köyünde Fadime –Mehmet Gök çiftinin 2. çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokul–ortaokul-liseyi Antalyada okudum. 1980-1986 yılları arasında Ankara Tıp Fakültesinde okudum.
1986-88 yılları arasında Çanakkale Devlet
Hastanesinde görevime başladım ve 2 yıl çalıştım. 1988-1993 yılları arasında Ankara Numune Eğitim Araştırma Hastanesinde ihtisas ve
asistanlık yaptım. 1993 -2005 yılları arasında
Antalya Devlet Hastanesinde Başhekim Yardımcılığı yaptım. 2003-2008 yılları arasında
çeşitli kademelerde yöneticilik yaptım. 2009
yılından itibarende Antalya Eğitim Araştırma
Hastanesinde biokimya uzmanı olarak görev
yapmaktayım. Evli ve 2 çocuk babasıyım.
Dr. Galip Öztekin
1960 yılında Antalya ili Akseki
ilçesi Güzelsu Köyü’nde doğdum. İlkokulu Güzelsu’da, Ortaokul ve Liseyi Antalya Aksu
Öğretmen Lisesi’nde okudum.
1986 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun
oldum. Mecburi hizmet görevimi Batman ili
Gercüş İlçesinde yaptım. 1991 yılında Antalya
Merkez Çakırlar Sağlık Ocağı’nda çalışmaya
başladım. Askerlik görevimi 1992 yılında İzmir’de Tabip Asteğmen olarak tamamladım.
1999 yılında açılan Özel Muratpaşa Polikliniğinin kurucularındanım. 2008 yılında Antalya
Merkez Çakırlar Sağlık Ocağı’ndaki görevimden ayrıldım. Halen Özel Muratpaşa Tıp Merkezi’nde Mesul Müdür olarak çalışmaktayım.
Aynı zamanda Kumluca ilçesinde ön iznini
almış olduğumuz 75 yataklı özel hastanemizin
yapım işleri ile uğraşmaktayım. Emekliyim,
evliyim ve iki kız çocuğum var.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dr. Gökalp Soykam
1961 Nisan Antalya’da doğdum. 1967-72 Antalya Gazi M. Kemal İlkokulunda okudum
.1972-79 Ankara Atatürk Anadolu Lisesinde
(yatılı) okudum. 1979-86 İstanbul Tıp Fakültesinde okudum. 1987-1991 Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi (Anestezyoloji ve Reanimasyon Uzmanlık Eğitimimi yaptım). 1991-1993 Savonlinna Merkez Hastanesinde - Finlandiya Anes.
ve Rea.Uz.olarak çalıştım. 1993-1998 Finike
Devlet Hastanesi Anest.ve Rea.Uz. olarak çalıştım. 1998 -2009 Antalya Devlet Hastanesi
(Anestezi ve Reanimasyon Uz.) olarak, 2009
- 2016 Antalya Eğ. Ve Araş.Hastanesi (Anestezi ve Reanimasyon Uz.), 2002 yılından beri
Mirella Rossi Soykam ile evliyim.
30 YIL
30 YIL
Dr. Ceyda Atalay
21 Ağustos Ordu Perşembe
doğumluyum. İlk, orta ve lise
hayatım Ankara’da geçti. Sırasıyla; Demirlibahçe,-Namık
Kemal- Atatürk ve 19 Mayıs
Lisesi’nde okudum. Üniversite
yaşamım Ege Üniversitesi Fen
Fakültesi’nin ardından Hacettepe Üniversitesi
ve Samsun Tıp Fakültesi’nden 1986’da mezun
oldum. Samsun Doğum ve Çocuk Bakımevinde 12 yıl, Antalya 9 Nolu Sağlık Ocağı’nda 1
yıl, İstanbul Bakırköy 112 Acilde 1 yıl, Antalya
Muratpaşa 1 nolu 112 Acilde 16 yıldır hizmet
vermekteyim. Kitap okumak, yeni bir şeyler
öğrenmek, yürümek, yüzmek ve seyehat etmek
hobilerim arasındadır. Bu bağlamda Deulcom
Turizm Acentacılığı kursu, açık öğretim sağlık kurumları işletmeciliği ve işletme, temel
Almanca kursu bitirdim. Samsun-Sinop Tabip
Odasında 2 dönem üst üste Yönetim Kurulu
üyeliği yaptım. Turizm Hekimliği ve İşyeri Hekimliği sertifikalarım bulunmaktadır.
Dr. Hülya Gültekin
1961 yılında Diyarbakır’da doğmuşum. İlkokulu Seferihisar/
İZMİR’ de bitirdim, ortaöğretimimi Aydın Ortaklar Öğretmen
Okulu’nda tamamladım. 1986
yılında Dokuz Eylül Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra
Marmaris Devlet Hastanesi’nde 2 yıl, Ankara-Gölbaşı’na bağlı Gökçehöyük Köyü Sağlık
Ocağı’nda 4 yıl pratisyen hekim olarak çalıştım. 1992-97 yılları arasında Selçuk Üniversitesinde farmakoloji ihtisası yaptım. 1997-2009
yılları arasında Selçuk ve Erciyes Üniversitelerinin farmakoloji kürsülerinde öğretim üyeliği
yaptım, 2009 yılında kendi isteğimle emekli
oldum. Ekim-2011›de işyeri hekimliğine başladım. Mayıs-2013 itibariyle işyeri hekimi ve iş
güvenliği uzmanı yetiştiren eğitim kurumlarında eğitmenlik yaptım. 2013 yılında, Antalya’da
çalışan işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları
ve diğer sağlık personelinin örgütlendiği Antalya İş Sağlığı ve Güvenliği Derneğinin kuruluşunda bulundum ve halen bu dernekte başkanlık görevini yürütmekteyim.
Dolu zamanlarımda kitap okumayı boş zamanlarımda film seyretmeyi ve doğa yürüyüşü yapmayı severim. İyi derecede İngilizce biliyorum, evliyim ve 1 çocuğum var.
Prof. Dr. Güngör Karagüzel
Doğum Yeri ve Yılı: Trabzon 1963, İlk/Orta/Lise Öğrenimi:
Fatih İlkokulu/Ortaolkulu/Lisesi, Trabzon, 1969-1980, Yüksek
Öğrenimi: Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi, İzmir, 1980-1986,
Zorunlu Hizmeti (I): Sağlık Bakanlığı, Sağlık Ocağı Tabibi, Kurtalan - Siirt,
1986- 1987, Uzmanlık Eğitimi: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara, 1988-1993, Zorunlu Hizmeti
(II): Sağlık Bakanlığı, Devlet Hastanesi Çocuk
Cerrahisi Uzmanı, Isparta, 1994, Üniversite
Görevleri: Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı, Antalya,
Öğretim Görevlisi (1994-1996), Yardımcı Doçent (1996-1998), Doçent (1999-2004), Profesör, (2004-Halen), Yurtdışı Görevi: Erasmus
Üniversitesi, Sophia Çocuk Hastanesi, Rotterdam, Hollanda, 1998, Serbest Hekimlik:
Antalya (2012-Halen), Medeni Durumu: Evli,
iki çocuğu var, Mesleki Derneklerdeki: Türkiye Çocuk Cerrahisi Derneği Genel Sekreteri
(2008- Üyelikleri ve Görevleri 2011), Eğitim
Kurulu Başkanı (2008-2010), Dil Kurulu Başkanı (2004-2006), Pediatrik Üroloji Derneği II.
Başkanı (2015-Halen), Türk Tabipler Birliği
Antalya Tabip Odası, Hacettepe Çocuk Cerrahisi Derneği, European Paediatric Surgeons’
Association (EUPSA), International Pediatric
Endosurgery Group (IPEG), Editörlük Görevleri: Türkiye Çocuk Cerrahisi Dergisi (Yardımcı Editör), Journal of Pediatrics and Neonatal
Care (Yardımcı Editör)
Dr. Halim İlgen
11/07/1959 Antalya doğumluyum...İlk orta lise ve üniversite
eğitimlerimi Antalya’da yaptım.
Tıp fakültesi 1980 giriş,1986
mezuniyetliyim. Mecburi hizmetimi Şanlı urfa da askerliğimi
Van Başkalede yaptım..1991 yılından bu yana Antalyada hekim olarak çalışmaktayım...Halen 20 no’lu ASM de aile hekimiyim.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
61
Dr. İbrahim Levent Arıcan
1962 Doğumluyum. Ankara,
samsun ve izmir’de ilk ve orta
eğitimimi bitirdikten sona 1980
yılında gülhane askeri tıp akademisi (gata) tıp fakültesine girdim
ve 1986 yılında mezun oldum.
Gata’da bir yıl stajyer olarak
çalıştıktan sonra 2 yıl kırklareli-lüleburgaz’da
kıta görevi yaptım. 1989- 1994 Yılları arasında
gata ortopedi ve travmatoloji kliniğinde ihtisas yaparak ortopedi ve travmatoloji uzmanı
oldum. 1995 Yılında tsk’dan ayrıldım ve 1999
yılına kadar serbest çalıstım. 1999 Yılında
sağlık bakanlığı bünyesine geçerek sırasıyla ısparta - eğirdir kemik hastalıkları hastanesi, antalya - kemer ve korkuteli devlet hastanelerinde
çalıştım ve 2009 yılında emekli oldum. Halen
özel medi yaşam hastanesinde tam zamanlı,
özel olimpos hastanesinde yarı zamanlı olarak
mesleğimi icra etmeye çalışıyorum.
Dr. Kemal Şerif Karabaş
1961, Balıkesir. 2012- Antalya
Eğitim ve Araştırma Hastanesi / Antalya, Dahiliye Uzmanı.
1994-2012 Serik Devlet Hastanesi / Antalya, Dahiliye Uzmanı.
1992-94 Yalvaç Devlet Hastanesi / Isparta, Dahiliye Uzmanı
- Başhekim. 1988-92 İstanbul Samatya SSK
Hastanesi / İstanbul, Dahiliye Asistanı, 198688 Mecburi Hizmet / Mardin, Savur. Üniversite: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi (1980-86)
62
Dr. İbrahim Ezdar
13 Nisan 1963 de Konya’nın
Ilgın ilçesinde doğdum. İlkokula Ilgın’da başladım. 1971’den
itibaren Mersin’de yaşamaya
başladık. İlk, orta ve lise öğrenimimi Mersin’de tamamladım.
1980 Eylülünde İTÜ Genel Makine Mühendisliğine, 1981 Ocağında GATA
Askeri Tıp Fakültesine başladım. 1986 yılında
GATA’dan mezun oldum. Ankara GATA’da 1
yıl stajyer tabip olarak bulundum. Kıta hizmetimi 1987’den itibaren 3 yıl 23. Piyade Tümeni,
Çekmeköy/İstanbul ‘da yaptım. 1990 yılında
GATA Haydarpaşa Askeri Hastanesinde Çocuk
Sağ.ve Hst. B.D. da uzmanlık eğitimine başladım ve 1994 yılında bitirdim. Ardahan Askeri
Hastanesine tayin oldum. 1995 Aralık ayında
Silahlı Kuvvetlerden istifa ederek ayrıldım. Bir
süre İstanbul’da özel polikliniklerde çalıştıktan
sonra 1998 yılında Mersin Mut Devlet Hastanesine tayin oldum. Yaklaşık 7.5 yıl Mut Devlet Hastanesinde çalıştıktan sonra il merkezine
tayin olamayınca devlet memurluğundan istifa
ettim. 2006 Mayıs ayında Antalya özel Andeva
Hastanesinde çalışmaya başladım ve halen ismi
Medstar olarak değişen bu kurumda çalışmaktayım.
Dr. İbrahim Tırak
16 Ağustos 1963 tarihinde Antalya Merkeze bağlı Yarbançandır köyünde doğdu. İlkokulu bu
köyde bitirdikten sonra, Hızır
Reis ortaokulu ve Antalya Lise’sinde okudu.1980 yılında
Antalya Tıp Fakültesi eğitimini tamamladıktan sonra, bir buçuk yıl süreyle
Burdur Merkez Halıcılar sağlık ocağında pratisyen hekim olarak mecburi hizmetini yaptı.
1989 yılında Antalya Tıp Fakültesinde Kadın
Hastalıkları ve doğum ihtisasına başladı ve uzman olarak 1993 yılında, 6 ay süreyle Finike
Devlet hastanesi ve sonrasında 10 yıl Antalya
Devlet Hastanesinde görev yaptı. 2004-13 yılları arasında Jinefem Tıp Merkezi’ nde kurucu
ortak ve kadın-doğum uzmanı olarak çalıştı.
2013 yılında emekli olarak Kemer ilçesine yerleşti. Halen özel hekim olarak meslek hayatına
devam etmektedir. İki çocuk babasıdır.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dr. Kubilay Yücel
1962 yılında doğdu.1973 yılında Konya Maarif Kolejinde orta
öğrenimine başladı,1980 yılında İzmir Bornova Anadolu Lisesini bitirdi. 1986 yılında Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesinden
mezun oldu. 1991 yılında da Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde Dermatoloji
Uzmanlığını tamamladı. 1992 yılında Antalya
Devlet Hastanesinde ve kendi muayenehanesinde çalışmaya başladı. 2007 yılında Devlet
Hastanesindeki görevinden istifa etti. O tarihten itibaren kendi kliniğinde çalışmalarına devam etmekte olup, evli ve iki çocuk babasıdır.
30 YIL
30 YIL
Dr. İbrahim Çelik
1963 Burdur doğumlu.1986 yılı
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
mezunu.1986-1988 Urfa-Hilvan
Mecburi Hizmet, 1989-1990 Askerlik Hava Hastanesi Eskişehir,
1991-1997 Merkez 6 Nolu Sağlık Ocağı Antalya ve 1998-2010
112 Acil Ambulans Servisinde çalıştı, Şuanda
15 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde çalışmakta,
2014-2016 Yılları arasında Antalya Tabip Odası Yönetim kurulu üyeliği, TTB Aile Hekimliği
Kol yürütmesi görevlerinde bulundu evli ve kız
ve erkek olmak üzere iki çocuk sahibi.
Dr. Mehmet Tüysüz
1959’da Siverek’te dünyaya geldim. İlk, orta ve liseyi Siverek’te
okudum. 1986 yılında Dicle
Üniversitesinden mezun oldum.
Evli iki çocuk babasıyım şuan
25 nolu ASM de aile hekimi olarak görevimi sürdürmekteyim.
Dr. Neslihan S. Hazar
12/08/1961 yılında Ankara’da
doğdum. İlk ve orta öğrenimimi
Niğde ve Bor›da lise eğitimimi
Ankara Gazi Lisesinde tamamladım. 1986 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. Mardin Ana Çocuk
Sağlığında mecburi hizmet yaptım. Mecburi
hizmet sonrası Haymana Devlet Hastanesi ve
Ankara Tuzluçayır Sağlık ocağında çalıştım.
Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları Hastanesinde ihtisasımı 1996 da tamamladım. 1997 de Serik Devlet Hastanesinde bir yıl
çalıştım. 1997-2009 yıllarında Antalya Devlet
Hastanesinde ve muayenehanemde çalıştım.
Halen muayenehanemde çalışıyorum. Meslektaşım Volkan Hazar ile evliyim. Ece ve Barış
isminde iki çocuğum var.
Dr. M. Cumhur İzgi
1961 yılı Kuyucak/AYDIN doğumluyum. 1986 yılında Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun oldum. Posof/Kars ve
Antalya Devlet Hastanelerinde
acil servis hekimi, Göynük/Kemer Sağlık Ocağı sorumlu hekimi olarak 1. Basamak sağlık hizmeti alanlarında çalıştım. Antalya’daki hizmet süreci içinde
ayrıca turizm alanında işyeri hekimi olarak da
görev yaptım. 2004-2009 yılları arasında Ankara Üniversitesi’nde Tıp Tarihi ve Etik alanında
doktora eğitimimi sürdürdüm. Haziran 2009’da
bilim doktoru ve Ekim 2015’de doçent unvanı
aldım. Eylül 2010 tarihinden itibaren Akdeniz
Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik
Anabilim Dalında öğretim görevlisi olarak çalışmaktayım. Evli ve bir kız babasıyım.
Dr. Mihriye Bozbay
1962’de Alanya’da doğdum. Hayate Hanım İlkokulu ve Alanya Lisesi mezunuyum. Ankara
Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden Hacettepe
(Gevşer Nesibe)Tıp’a geçerek stajerlik ve intörnlük döneminde abimin ve kardeşimin Uludağ tıpta olması nedeni ile yatay geçiş yaparak
Uludağ Tıp’tan mezun oldum. Konya Faruk
Sükan Doğumevinde 3 yıl mecburi hizmet yapıp, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde uzmanlık ve öğretim görevlisi döneminden sonra Alanya Devlet Hastanesinde Kadın Doğum
Uzmanlığı ve başhekim Yardımcılığı görevlerinden sonra 5 yıl tekrar Ankara’da çocuklarımın eğitimi nedeni ile hem üniversite hem de
özel hastanede part-time çalıştım. 1986-1991
yıları arasında tenis dağcılık klubü üyesi, kayak
yamaç paraşütü, parasaling hobilerim dışında
şuan da bisiklet sporu yapmaktayım. Aktif kitap kurduyum. 2013 yılından bu yana Alanya
Özel Yaşam hastanesinde görev yapmaktayım.
Evli 2 çocuk sahibiyim.
• Tanju Uçar
• M. Özer Bolat
• Cesarettin Korkmaz
• Ahmet Oğuz Ülkü
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
63
Dr. Özkan Serbest
İzmir Selçuk 1960 doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi
bu ilçede yaptıktan sonra Akdeniz Üniversitesi Tıp fakültesine
başladım. 1986 yılında mezun
oldum. Mecburi hizmetimi ağırlıklı olarak Artvin İli Verem
Savaş Dispanser’ inde tamamladım. Askerlik
hizmetimi Erzurum’ da yaptım. 1989 – 2010
yılları arasında Aksu - Çalkaya Sağlık Ocaklarında çalıştım. 2010 yılından itibaren 30 No’
lu Aile Sağlığı Merkezinde aile hekimi olarak
çalışmaya devam etmekteyim.
Dr. Pınar Acay Kasapoğlu
1963 yılında Erzurum’da doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi babamın işi dolayısı ile
Türkiye’nin çeşitli illerinde tamamladım.1980 yılında Trakya
Üniversitesi Tıp Fakültesi’ ni
kazandım. Ancak okulumuz İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
bünyesinde kurulduğu için eğitimimi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladım. 05 Ocak
1987 tarihinde mecburi hizmet için geldiğim
Alanya’dan hiç ayrılmadım.30 yıllık meslek
hayatım Alanya’da geçti. Alanya Devlet Hastanesi Acil Servisi ve Alanya Verem Savaş Dispanseri’nde çalıştım.13/12/2010 tarihinden itibaren Alanya 3 No’ lu Aile Sağlığı Merkezinde
07.07.018 No’ lu Birimde Aile Hekimi olarak
çalışmaktayım. 2 oğlum var.
Dr. Selçuk Pervaz
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1986 yılında mezun
oldu. 1986-1990 yılları arasında
Ordu ili ve ilçelerinde mecburi hizmet görevini tamamladı.
1994 yılında Cumhuriyet Üniversitesinde Radyoloji ihtisasını tamamladıktan sonra Nevşehir iline atandı.
1997 yılında ise kendi isteği ile tayin olduğu
Manavgat Devlet hastanesinde göreve başladı.
2009 yılında buradan emekli olduktan sonra
aynı ilçede Özel Manavgat Radyoloji Merkezinde halen hizmet vermeye devam ediyor.
64
• Abdulkadir Demirel
• Gazi Ediboğlu
• Müşteba Özdemir
• Azmiye Altınışık
• Mehmet Özkan
• Günsel Sümbüloğlu
• Hüseyin Baş
• Erhan Aydoğan
• Mehmet Zeki Söğüt
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Dr. Semih Baykara
Ankara Atatürk Lisesinden mezun olduktan sonra 1979 Yılında girdiğim Hacettepe Üniversitesi Kayseri Gevher Nesibe
Tıp Fakültesinde 7 yıl eğitim
aldım. Değişen ismi ile Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
1986 yılında mezun oldum. Mecburi hizmetimi 1986-1988 yılları arasında Ağrı da yaptım.
Daha sonra Ankara Numune Hastanesi Acil
Servisi Hekimliğine tayin oldum. 1991 yılına
kadar bu görevde çalıştım ve aynı dönemde
Gülhane Askeri Hastanesi’nde askerlik görevimi tamamladım.1991 yılından 2004 yılına kadar Ankara’da EİE Genel Müdürlüğü’nde kurum hekimi olarak görev yaptım. 2004 yılında
devlet memurluğundan istifa ettim ve Hastane
Yönetimi kariyer hedefi ile Özel Ankara Güven
Hastanesi’nde Kurumsal İlişkiler Müdürü olarak göreve başladım. Sağlık Kurumları İşletme
eğitimini aldım. Daha sonra sırası ile 2007-1012
yılları arasında Ankara HRS Kadın Hastalıkları
ve Doğum Hastanesi, Antalya BSK Lara Hastanesi, Eskişehir Medline Hastanelerinde Genel Müdür olarak görev yaptım. 2012 yılında
emekli oldum. Halen Ankara Güven Hastanesi
İdari Direktörü olarak çalışmaktayım.
30 YIL
Dr. Nevzat Aydın
1952 Iğdır doğumluyum. İlk
ve Orta öğrenimini Iğdır’da tamamladım. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Askerliğimi Hakkari
Yüksekova 1. Dağ ve Komando
Tabur Tabibi olarak tamamladım. Mecburi hizmetini Muğla’nın Fethiye İlçesinde yaptım. Fethiye’de 17 yıl 2 Nolu Sağlık Ocağında çalıştım. Bunun yanı sıra kasaba,
köy ve Turizm Hekimi olarak ta görev yaptım.
2003 yılında Antalya 4 Nolu Sağlık Ocağında
çalıştım. Son 4 yıldır da Konyaaltı İlçesi, Altınkum Aile Sağlığı Merkezinde görevime devam
etmekteyim. 37 yıllık evliyim. Bir kız ve bir erkek çocuğum var.
30 YIL
Dr. Nevcan Aktuğ
14 Temmuz 1963 İzmir Doğumluyum. İlk orta ve lise öğrenimimi İzmir’de tamamladım. 1986
yılında Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesinden mezun oldum.
Aynı yıl eşim Ali AKTUĞ ile
evlendim. Mecburi hizmetimi
Samsun Vezirköprü SSK Sağlık İstasyonunda
yaptım. 1988 yılında Antalya SSK hastanesine
atandım. 1993 yılında Akdeniz Üniversitesinde
bir yıl süre ile Hemodiyaliz ve periton diyalizi eğitimi aldım. 2011 yılında Atatürk Devlet
Hastanesinden emekli oldum. Halen Eczacıbaşı RTS Diyaliz merkezinde çalışmaktayım. Yarı
zamanlı olarak İşyeri Hekimliği de yapmaktayım. 1 çocuk annesiyim.
Dr. Şenol Karslı
09.01.1962 Ankara doğumluyum. İlk ve ortaokulu Ankara’da, liseyi Ankara, Lefkoşe ve
Erzincan’da tamamladım. 19791980 Hacettepe Üniversitesi
İngiliz Dil Bilimi, 1980-1986
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1986-1987 Yozgat-Sarıkaya’ da mecburi
hizmet, 1987-1993 Cumhuriyet Üniversitesi
Sivas Tıp Fakültesi Genel Cerrahi İhtisası ve
mecburi hizmet. 1993-1997 SSK Sivas Hastanesi, 1997-2000 Akdeniz Üniversitesi Tıp
Fakültesi Acil Tıp AD kurucu öğretim üyeliği
yaptım. 2000- Halen Atatürk Devlet Hastanesi
Genel Cerrahi Uzmanı olarak çalışmaktayım.
2012-2014 Antalya Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeliği yaptım. Evli iki çocuk babasıyım.
Prof. Dr. Sıtkı Öztaş
1961 yılında Burdur’da doğdu.
1986 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun
oldu. Mecburi hizmet ve Askerlik hizmetini takiben Eylül
1989’da Tıpta Uzmanlık Sınavı
ile Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı’na Araştırma Görevlisi olarak atandı. Tıbbi Genetik
Uzmanlık eğitimini mecburi hizmet karşılığı
1989-1991 yılları arasında Ankara üniversitesi
Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı’nda ve 1991-93 yılları arasında ABD Kalifornia
Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı’nda tamamlayarak Eylül 1993 yılında Tıbbi Genetik uzmanı oldu. 1994 yılında
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı’nda kurucu öğretim üyesi olarak Yardımcı Doçent kadrosuna atandı.
1996 yılında Tıbbi Genetik Doçenti ve 2001 yılında Tıbbi Genetik Profesörü oldu. 2009 yılına
kadar Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi
Genetik Anabilim Dalı’nda klinik genetik ve
rutin tıbbi genetik laboratuvar çalışmaları yaptı. 2009 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne Tıbbi Genetik Anabilim
Dalı’nı kurmak üzere Tıbbi Genetik Profesörü
olarak atandı. 2013 yılına kadar Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik
Anabilim Dalı’nda klinik genetik ve rutin tıbbi
genetik laboratuvar çalışmalar yaptı. 2013’te
emekliye ayrılarak Antalya’ya yerleşti.
Dr. Sultan Özgen
02/09/1963 tarihinde Gazipasa/
Antalya’da dogdum.1980 de
Antalya lisesinden,1986 da Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Mecburi
hizmetimi 1987-1989 yılları
arasında Kırşehir in Mucur ilçesinde yaptım. 1989 ‘da Alanya Merkez Sağlık
Ocağında göreve başladım. Bu görevi 2008 yılında emekli olana kadar sürdürdüm. Emekli
olduktan sonra 3 yıl özel bir hastanede çalıştım,
2011 yılından bu yana işyeri hekimliği yapıyorum Evliyim 2 çocuk sahibiyim.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
65
30 YIL
Prof. Dr. Tülay Özdemir
(Göğüs Hastalıkları Uzmanı)
1963 Erzincan doğumluyum. İlk
ve orta öğrenimimi İzmir’de tamamladıktan sonra 1980 yılında
Balıkesir Edremit Lisesi’nden
mezun oldum. 1986’’da Akdeniz
Üniversitesi Tıp Fakültesinden
mezun olup, dokuz ay Yozgat Merkez Sağlık
Ocağı’nda zorunlu hizmet yaptım. 1987-1991
yılları arasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültes’inde Göğüs Hastalıkları uzmanlık eğitimimi tamamladım. Aynı fakültede akademik
kariyerime devam ederek 2002’de profesör
ünvanını aldım. 15 yıl Anabilim Dalı başkanlığı görevinden sonra 18 Ocak 2016 tarihinde
emekliliğe ayrılarak, serbest çalışmaya başladım. Evli ve iki çocuk annesiyim.
Dr. V. Aydan İzgi
1963 yılı İzmir doğumluyum.
1986 yılında Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Posof/Kars Devlet Hastanesinde zorunlu hizmetimi tamamladıktan sonra 1990 – 2002
yılları arasında Antalya’da AÇS,
Sağlık Müdürlüğü, 4 Nolu Sağlık Ocağında görev aldım. 2002 – 2009 yılları arasında Akdeniz
Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olarak çalıştım.
2009 yılında emekli olduktan sonra 2014 yılına
kadar Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde Evde
Bakım Hizmetleri Birim Sorumlusu olarak görev yaptım. Halen İşyeri Hekimliği ve İş Güvenliği Uzmanlığı eğitmeni olarak çalışmaktayım. Evli ve bir kız annesiyim.
• Filiz Günseren
• Figen Emek
• Nesrin Ünal
• Mehmet Rıfkı Aktekin
• Veysel Ökten
• Tevfik Erhan Kaputlu
• Mustafa Keser
• Bilgin Aynalı
66
Dr. Şerahil Laçin
1963 yılında Azerbaycan’da
doğdu. 1986’da Azerbaycan
Devlet Tıp Üniversitesi sağlık
bölümünü bitirdi. 1987 yılında
Azerbaycan Respublika Merkezi Hastanesinde intörn kursunu
bitirdi. 1990 yılına kadar Ulaştırma Bakanlığına bağlı hastanede görev yapdı.
1991’de Rusya Ulaştırma bakanlığının Moskova Semaşko hastanesinde Branş artırma kursunu bitirdi. 1992’de Azerbaycan Cumhuriyeti Doktorların Branş Artırma Üniversitesi’ne
bağlı Bakü Üroloji Enstitüsünde üroloji kursunu tamamladı. Azerbaycan Kür merkezleri Birliğinde görev yapdı. 1999 yılında Kazakistan
Cumhuriyeti’nin Almata şehrindeki Doktorların Branş Artırma Üniversitesi’nde Akupunktur eğitimini tamamladı. 2000 yılında Kazan
Üniversitesi Alternatif Tıp Bölümünde Manuel Terapi kursunu bitirdi. 2007 yılında Almanya MoRa Terapi sertifikasdını aldı. Yüksek
Öğretim Kurulundan “Tıp Doktoru Diploma
Denklik Belgesi”ni ve Sağlık Bakanlığından
Tıp Doktoru Diploma Tescil belgesini aldI.
Türkiyede Sağlık Turizmi sektöründe yabancı
Asistanlık şirketlerinin temsilciliğini yürütmekle beraber çeşitli Özel Sağlık Kuruluşlarında görev yaptı. Türk Tabipler Birliği Ankara
Akupunktur Derneği Avrasya Yazarlar Birliği
üyesidir. Şu anda Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Antalaya ili Akseki ve İbradı ilçe Toplum
Sağlığı Merkezi Başkanlığını ve Akseki, İbradı
ilçe Sağlık Müdürü görevini yürütmektedir.
Dr. Zafer Çolak
19 Mayıs1963 tarihinde Antalya’nın Serik ilçesinde doğdum.
(Aslen Akseki’ liyim) İlk ve
Orta öğrenimimi Serik lisesinde tamamladım. 1986 yılında
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. 1992 yılında
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Kadın
Hastalıkları ve Doğum İhtisasımı tamamladım.
1992 yılından beri Alanya Devlet Hastanesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı olarak
çalışmaktayım. Evliyim Onur ve Ege isminde
iki oğlum var. Mesleğimi hala severek yapıyorum. Tekrar dünyaya gelsem yine doktor olurdum.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
Türk Tabipleri
Birliği’nin
yayınlarını
takip ediyor
musunuz?
ABONELİK İÇİN: (242) 237 50 75 - 237 11 88
ULUSLARARASI GEÇERLİLİĞİ OLAN
TTB Hekim
Kimliğinizi
aldınız mı?
Kimliğinizi almak
için Antalya Tabip
Odası sekreterliğine
başvurabilirsiniz.
HEKİM GÜNCESİ • MART 2016
67
lmez,
kaya ge yaşayacaksın ,
a
ş
en,
k
a
m
sela
eklemed
etle
Yaşa
e
b
iy
m
y
d
i
e
id
ş
ib
c
g
ir
ir
p
içb
büyük b
bir sinca ve ötesinde h şamak olacak.
a
da
y
ın
n
ış
ü
d
üc
şamanın ni bütün işin g
yani, ya
a
y
sın,
e alacak ki,
iy
d
id
c
ı
e
varda,
y
Yaşama recede, öylesin adan, sırtın du
k
e
yani o d olların bağlı ar in,
arda
r
k
,
boratuv ,
le
k
la
la
lü
ir
z
b
ö
g
mese
le
in
ocaman eyaz gömleğin in ölebileceks sanlar için,
in
yahut k
iç
b
r
in
en,
insanla ile görmediğ
mamışk
b
la
r
ü
o
n
z
ü
a
z
n
ü
y
u
b
e
hem d iç kimse seni
e.
h
çek şeyin
hem de n güzel en ger nu bildiğin hald
e
u
hem de yaşamak olduğ ayı,
m
a
ş
a
y
i
k
lacaksın
sin,
iddiye a zeytin dikecek diye değil,
c
e
in
s
in,
le
r
,
y
lı
la
ö
a
e
k
i,
s
Yan
adığın iç
falan
e, me
m
il
a
n
b
r
a
e
la
in
k
d
e
u
yetmişin m de öyle çoc un halde ölüm ır bastığından.
t 1947
he
Hikme
korktuğ şamak yanı ağ
m
n
ı
e
z
t
a
k
e
N
ya
ölm

Benzer belgeler